ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ
Transkript
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Dr. Şafak BAŞA ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) © 2016, 1. Basım, Dr. Şafak BAŞA Bu kitabın bütün hakları Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokuluna aittir. Yazarının yazılı izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik veya fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltma ve dağıtımı yapılamaz. Kapak Tasarımı Merve AKKARTAL Sayfa Düzenlemesi Hüseyin ALEMDAROĞLU ISBN: 978-605-66054-1-3 Sertifika No: 26375 Basım Yeri Patrol Matbaacılık Gıda San. Ve Tic. Ltd. Şti. Güllübağlar Mah. Ankara Cad. No: 260 Pendik, İstanbul Kütüphane Bilgi Kartı Atatürk Dönemi Dâhiliye Vekâleti ile Mülki ve Mahalli İdareler (1923-1938) ISBN: 978-605-66054-1-3 1-Atatürk Dönemi, 2-Dâhiliye Vekâleti, 3-Mülki İdare, 4-Mahalli İdareler Yazarın İletişim Bilgileri Dr. Şafak BAŞA, (0505) 4662706, safak.basa@teski.gov.tr ii ÖNSÖZ Bu kitap, 2003 yılında yayımlanan “Kurumsallaşma Bağlamında Dâhiliye Nezaretinden Dâhiliye Vekâletine Geçiş (1920-1923)” başlıklı çalışmamın devamı olarak tasarlanmıştır. Anılan kitap yayımlandıktan sonra, gerek meslek mensuplarından gerekse akademik camiadan gelen olumlu tepkiler ve çalışmanın Atatürk Dönemi’ni kapsayacak şekilde devam ettirilmesine yönelik öneriler dikkate alınarak, “Atatürk Dönemi Dâhiliye Vekâleti ile Mülki ve Mahalli İdareler (19231938)” başlıklı bu eser kaleme alınmıştır. Kitap, döneme ilişkin kaynak olma iddiasıyla yazılmış, çoğunlukla Cumhuriyet Arşivi belgeleri, TBMM Kütüphanesinde bulunan Meclis Zabıtları, Kavanin Mecmuaları, Resmi Gazeteler gibi birincil kaynaklara dayanılmıştır. Kitap hazırlanırken yazarının da görev aldığı, “İçişleri Bakanlığı Tarihini Araştırma Projesi” kapsamında yapılan doküman incelemelerinden de kısmen yararlanılmıştır. Kitapta temel olarak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Reisicumhur olarak devletin başında olduğu ve “Atatürk Dönemi” olarak adlandırılan 1923-1938 arası yıllarda, Dâhiliye Vekâleti ile mülki ve mahalli idarelerin gelişim ve kurumsallaşma süreçleri ile uygulanan dâhiliye politikaları ve yapılan icraat üzerinde ayrıntılı olarak durulmuştur. Kitapta ilaveten, kolluk birimlerine yönelik gelişmelere de, mevzuat değişikliklerinin izi sürülerek değinilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın sonunda, İçişleri Bakanlığı teşkilatı başta olmak üzere, mülki ve mahalli idareler ile kolluk birimlerinin Atatürk Dönemi’nde büyük bir reforma uğradığı, bu birimlerin kuruluş ve kurumsallaşma süreçlerinin bu dönemde önemli ölçüde tamamlandığı ortaya çıkmaktadır. Zira Dâhiliye Vekâleti, Mübadele-İmar ve İskân, Jandarma, Emniyet, Gümrük Muhafaza, Matbuat, Orman Koruma, Umumi Müfettişlik, Van Gölü Gemi İşletme İdaresi, Ankara Şehremaneti, Ankara Şehri İmar Müdüriyeti, Bozcaada ve İmroz Mahalli İdareleri, Vilayet Özel İdareleri Tekaüt Sandığı, İstanbul Sular İdaresi, Belediyeler Bankası, Hususî İdare ve Belediyeler Kefalet Sandığı, Belediyeler İmar Heyeti gibi ülke yönetimi ve mahalli idareler açısından hayati öneme haiz kurumlar büyük ölçüde, Mustafa Kemal Atatürk’ün devletin, İsmet İnönü’nün hükümetin, Mehmet Şükrü Kaya’nın da bakanlığın başında olduğu yıllarda teşkilatlandırılmışlardır. Yine, Türk istiklal ve inkılabının büyük lideri Gazi’den alınan ilham ve onun verdiği direktiflerle, İskân, Genel Nüfus Sayımı İcrası, Türk Vatandaşlığı, Gizli Nüfusların Yazımı, Maaşat, Dâhiliye Memurları, Dâhiliye Memurlarının Emeklilik Yaşları, Cemiyetler, Kaçakçılığın Men ve Takibi, Polis Vazife ve Salahiyet, Pasaport, Ecnebilerin Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri, Devlet Dairelerinin Vekâlet- iii lere Ayrılması, Köy, Belediye, Teşkilatı Mülkiye, Umumi Müfettişlik Teşkili, Vilayet İdaresi, Tunceli Vilayetinin İdaresi, Belediye Yapı ve Yollar, Belediyece Yapılacak İstimlâk, Gayrimenkule Tecavüzün Defi, Vali Maaşlarının Tayininde Dâhiliye Vekâletinin Serbest Kalması gibi çok önemli düzenlemeler de, anılan dönemde yapılmıştır. Bugünkü İçişleri Bakanlığı hizmet binası (vilayetler evi) ile Polis ve Jandarma Mektepleri de o dönemin ürünleridir. İlk Belediyeler Kongresi ile Umumi Müfettişler Konferansı Atatürk Dönemi’nde toplanmıştır. Atatürklü yıllarda yapılan ve kitapta ayrıntılı olarak incelenen kurumsal ve yasal düzenlemelerle birlikte, ülkenin “içişleri” yapılanması da önemli ölçüde tamamlanmış olmaktadır. Ayrıca bütün bu düzenlemeler yapılırken sanıldığının aksine otoriter bir polis devleti anlayışı yerine mülki ya da sivil yönetime daha fazla önem verildiği, Jandarma Kanunu, Jandarma Teşkilât ve Vazife Nizamnamesi ile Jandarma ve Emniyet Hizmetlerinin Yapılmasına İlişkin Talimatname örneğinde olduğu gibi mülki makamların kolluk üzerindeki ağırlığının günümüzden daha ileri bir noktada olduğu da anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Atatürk Dönemi’nde ortaya konulan kurumsal yönetim uygulamaları ile takip edilen dâhiliye politikalarının günümüze de esin kaynağı olabileceği düşünülmektedir. Bu çalışmanın kitap haline getirilmesi ve basımını sağlayan Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulu Mütevelli Heyeti Başkanı Sayın Ruhi Engin Özmen’e, kitap taslağını inceleyerek düzeltme ve önerilerde bulunan meslektaşım Mülkiye Başmüfettişi Oral Karakaya ile Hazine Müsteşarlığı Hukuk Müşaviri Cihan Meşrefoğlu’na, kitabımı yazarken zamanımın büyük bölümünü geçirdiğim TBMM ve TODAİE Kütüphanesinin değerli çalışanlarına şükranlarımı sunuyorum. Bu kitabımı, sevgili eşim Meltem ve canım kızlarım Sıla ve Doğa’ya ithaf ediyorum. Tekirdağ, Haziran 2015 Dr. Şafak BAŞA TESKİ Genel Müdürü iv İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ............................................................................................................ iii İÇİNDEKİLER .....................................................................................................v TABLOLAR DİZİNİ ............................................................................................ ix KISALTMALAR DİZİNİ ....................................................................................... x GİRİŞ ............................................................................................................... 1 I. DÂHİLİYE NEZARETİNDEN DÂHİLİYE VEKÂLETİNE GEÇİŞ .......................... 3 II. 1924 ANAYASASI’NIN GETİRDİĞİ YENİ TEŞKİLAT DÜZENİ ..................... 10 III. DÂHİLİYE VEKÂLETİNİN TEŞKİLAT VE GÖREV ALANINA İLİŞKİN GELİŞMELER ............................................................................................ 17 1. Hapishaneler Yapımı İçin Dâhiliye Vekâle e Ödenek Verilmesi ............. 17 2. Mübadele, İmar ve İskân Vekâle in Dâhiliye Vekâle e Devri .............. 20 3. Takriri Sükûn Kanunu’nun Çıkarılması ...................................................... 27 4. İskân Kanunu ile Dâhiliye Vekâle e Verilen Görevler ............................ 34 Verilmesi ............ 37 5. Nüfus Sayımı Yapılması Görevinin Dâhiliye Vekâle 6. Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun Kabul Edilmesi ......................................... 40 7. Hudut Taburlarının Milli Müdafaa Vekâle e Devredilmesi .................... 43 8. Maaşat Kanunu’nda Dâhiliye Vekâle Teşkila ve Kadroları ................... 43 9. Dâhiliye Vekâle Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun ............. 53 10. Dâhiliye Vekâle Merkez Teşkilat Kanunu’nda Yapılan Değişiklikler ..... 60 11. Matbuat Kanunu ile Dâhiliye Vekâle ne Verilen Görevler..................... 81 12. Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı Kurulması .............................. 84 13. Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun’un Çıkarılması ....................... 86 14. Van Gölü Gemi İşletme İdaresinin Dâhiliye Vekâle Bağlanması ....... 89 Bağlanması ........ 91 15. Posta, Telgraf ve Telefon İdaresinin Na a Vekâle 16. Matbuat Umum Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri ........................... 93 Görevleri ......... 97 17. İskân Kanunu’nun Yenilenmesi ve Dâhiliye Vekâle 18. Ankara’da Vilayetler Evi (Dâhiliye Vekâle Hizmet Binası) Yapılması .. 101 19. Gizli Nüfusların Yazımı Hakkında Kanun ............................................... 103 20. İskân İşlerinin Sıhhat ve İç ai Muavenet Vekâle ne Devredilmesi ... 106 21. Dâhiliye Vekâle ne Devrim Anı Yapılması Görevi Verilmesi .............. 109 22. Devlet Dairelerinin Vekâletlere Ayrılması ve Siyasi Müsteşarlıklar ...... 110 23. Orman Koruma Teşkila Kurulması ve Dâhiliye Vekâle ile İlişkisi ...... 114 24. Cemiyetler (Dernekler) Kanunu’nun Çıkarılması .................................. 115 25. Pasaport Kanunu Çıkarılması ................................................................ 117 V ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 26. Ecnebilerin Türkiye’de İkamet ve Seyahatlerinin Düzenlenmesi.......... 118 27. Dâhiliye Vekâletini İlgilendiren Diğer Düzenlemeler ve Kararlar .......... 120 28. Dâhiliye Vekâletince Yayımlanan Bazı Önemli Tamimler ..................... 124 IV. DÂHİLİYE MEMURLARINA İLİŞKİN GELİŞMELER................................. 134 1. Vali Maaşlarının Tayininde Dâhiliye Vekâletinin Serbest Kalması .......... 134 2. Ermenilerce Şehit Edilenlerin Ailelerine Emlak ve Arazi Verilmesi ......... 136 3. Dâhiliye Memurları Kanunu’nun Çıkarılması .......................................... 136 4. Dâhiliye Vekâleti Memurları Sicil Nizamnamesinin Yayımlanması ......... 148 5. Dâhiliye Memurlarının Emeklilik Yaşlarının Düzenlenmesi .................... 151 6. Nahiye Müdürlerinin Tayinine İlişkin Kanun Çıkarılması ........................ 153 7. Dâhiliye Vekâleti Vilayetler Kadrosunda Değişiklik Yapılması ................ 154 8. Dâhiliye Memurlarına Yönelik Bazı Atama, Terfi ve Tekaüt Kararları ..... 156 9. Dâhiliye Memurlarına İlişkin Bazı Meclis ve Şurayı Devlet Kararları....... 162 V. KOLLUK BİRİMLERİNE İLİŞKİN GELİŞMELER ........................................ 165 1. Jandarma Kanunu’nun Çıkarılması ......................................................... 165 2. Polis Teşkilat Kanunu’nun Çıkarılması .................................................... 169 3. Ankara’da Polis ve Jandarma Mektebi Yapılması ................................... 172 4. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun Çıkarılması ................................... 174 5. Jandarma ve Emniyet Hizmetlerinin Yapılmasına İlişkin Talimatname .. 177 6. Emniyet Teşkilat Kanunu’nun Çıkarılması ............................................... 183 7. Jandarma Teşkilat ve Vazife Nizamnamesinin Yürürlüğe Konulması ..... 189 VI. MÜLKİ İDAREYE İLİŞKİN GELİŞMELER ................................................ 198 1. Mülki Taksimata İlişkin Düzenlemeler .................................................... 198 1.1. Resülayn Kazasının Teşkili İle Mustafapaşa Kazasının Kaldırılması ...... 198 1.2. Kırkkilise İsminin Kırklareli Olarak Değiştirilmesi ................................. 200 1.3. Teşkilatı Mülkiye Kanunu’nun Çıkarılması ........................................... 201 1.4. Bozok İsminin Yozgad Olarak Değiştirilmesi ........................................ 205 1.5. On Kaza Teşkiline Dair Kanun .............................................................. 206 1.6. Bitlis Vilayeti İlga Olunarak Muş Vilayetinin Kurulması ....................... 206 1.7. Yalova Nahiyesinin Kaza Haline Getirilmesi ......................................... 207 1.8. Fatih, Eminönü, Kadıköy, Beşiktaş, Sarıyer ile İznik’in Kaza Olması .... 208 1.9. Yeniden Tam Teşekküllü Elli Nahiye Teşkil Edilmesi ............................ 209 1.10. Şemdinan Kazasının Lağvedilmesi ve Solhan’ın Kaza Olması ............ 210 vi ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 1.11. Bazı Vilayetlerin İlgası ve Bazılarının Birleştirilmesi Hakkında Kanun 211 1.12. Kocaeli’nde Dört Nahiyenin Kaldırılması ve Karasu Kazası Kurulması213 1.13. Darende Kazasının Malatya Vilayetine Bağlanması ........................... 214 1.14. Iğdır, Tuzluca ve Malazgirt Kazalarının Bağlılık Değişikliği ................. 215 1.15. Beş Yeni Kaza (Bingöl, Çat, Kavak, Akçakoca, Bulancak) Kurulması .. 216 1.16. Yeniden Dokuz Kaza ve Beş Vilayet Oluşturulması ............................ 218 1.17. Yeniden Dokuz Kaza Teşkil Edilmesi .................................................. 221 1.18. Beş Kaza (İdil, Mazıdağı, Karayazı, Çınar, Kalan) Teşkil Edilmesi ....... 224 1.19. Kemaliye ve Tercan Kazaları ile Ağın Nahiyesinin Bağlılık Değişikliği 226 1.20. Üç Yeni Kaza (Kozluk, Baykan, Sütçüler) Teşkil Edilmesi ................... 227 1.21. İcra Vekilleri Heyeti ile Vekâletçe Yapılan İsim Değişiklikleri ............. 228 1.22. Dâhiliye Vekâletince Yapılan İdari Taksimat Değişiklikleri ................. 232 2. Umumi Müfettişlik Teşkilatı Kurulması .................................................. 241 2.1. Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun ............................................. 242 2.2. Trakya Umumi Müfettişlik Teşkilatı Hakkında Kanun .......................... 245 2.3. I, III ve IV. Umumi Müfettişlik Kadrolarının Düzenlenmesi.................. 248 2.4. II. Umumi Müfettişlik Kadrolarının Yeniden Düzenlenmesi ................ 250 2.5. Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun......................................... 252 2.6. I. Umumi Müfettişlik Kadrolarında Değişiklik Yapılması ...................... 255 2.7. Umumi Müfettişler Konferansı ve Değerlendirme .............................. 256 3. Vilayet İdaresi Kanunu’nun Çıkarılması .................................................. 261 4. Mülki İdare Amirlerine Görev Veren Diğer Düzenlemeler ..................... 284 4.1. Gayrimenkule Tecavüzün Define Dair Kanun Çıkarılması.................... 284 4.2. Fuhuşla ve Zührevî Hastalıklarla Mücadele Nizamnamesi .................. 286 4.3. Soyadı Kanunu’nu ile Mülki İdare Amirlerine Verilen Görevler .......... 288 4.4. Sokak ve Binaların Numaralandırılmasına İlişkin Talimatname ........... 293 4.5. 1935 Umumi Nüfus Sayımı Talimatnamesi ve Mülki İdare Amirleri .... 294 4.6. Arazi Tahrir Kanunu ile Mülki İdare Amirlerine Verilen Görevler ........ 296 VII. MAHALLİ İDARELERE İLİŞKİN GELİŞMELER ....................................... 299 1. Ankara Şehremanetinin Kurulması ......................................................... 299 2. Köy Kanunu’nun Çıkarılması ................................................................... 303 3. Bozcaada ve İmroz Mahalli İdarelerinin Düzenlenmesi.......................... 310 4. Ankara Şehri İmar Müdüriyetinin Kurulması .......................................... 315 5. Belediye Kanunu’nun Çıkarılması ........................................................... 319 6. Vilayet Özel İdareleri Tekaüt Sandığı Kurulması ..................................... 325 7. İstanbul Sular İdaresi Kurulması ............................................................. 327 8. Belediye Yapı ve Yollar Kanunu Çıkarılması ............................................ 329 vii ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 9. Belediye Teşkilâtı Olan Yerlerdeki Muhtarlıkların Kaldırılması ............... 331 10. Belediyeler Bankası Kurulması .............................................................. 333 11. Belediyece Yapılacak İstimlâk Hakkında Kanun .................................... 336 12. Vilayetler Hususi İdarelerinin Borçlarının Hazinece Tasfiye Edilmesi ... 338 13. Hususî İdare ve Belediyeler Kefalet Sandığı Kurulması......................... 341 14. Belediyeler İmar Heyeti Oluşturulması ................................................. 342 15. Belediyeler Kongresinin Toplanması ve Değerlendirme ....................... 345 VIII. BÜTÇE KANUNLARINDA DÂHİLİYE VEKÂLETİ................................... 348 1. 1924 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ........ 348 2. 1925 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ........ 355 3. 1926 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ........ 363 4. 1927 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ........ 368 5. 1928 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ........ 371 6. 1929 Senesi Bütçe Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti .................................. 375 7. 1930 Senesi Bütçe Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti .................................. 377 8. 1931 Senesi Bütçe Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti .................................. 379 9. 1932 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ........ 382 10. 1933 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ...... 385 11. 1934 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ...... 387 12. 1935 Yılı Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ............ 391 13. 1936 Yılı Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ............ 393 14. 1937 Yılı Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ............ 395 15. 1938 Yılı Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ............ 398 IX. DÂHİLİYE VEKİLLERİ, POLİTİKALAR VE İCRAAT................................... 404 1. Görev Yapan Dâhiliye Vekilleri ............................................................... 404 1.1. Ahmet Ferit Tek ................................................................................... 404 1.2. Mehmet Recep Peker .......................................................................... 407 1.3. Mehmet Cemil Uybadın ....................................................................... 409 1.4. Mehmet Şükrü Kaya ............................................................................ 411 2. Takip Edilen Dâhiliye Politikaları ve İcraat .............................................. 415 2.1. Hükümet Programlarında Dâhiliye Politikaları ve İcraat ..................... 415 2.2. Atatürk’ün Meclis Konuşmalarda Dâhiliye Politikaları ve İcraat .......... 421 SONUÇ .................................................................................................. 430 KAYNAKÇA ........................................................................................... 433 viii ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) TABLOLAR DİZİNİ Tablo 1: Dâhiliye Vekâleti Merkez Memurları .............................................. 47 Tablo 2: Dâhiliye Vekâleti Vilayet Memurları ............................................... 49 Tablo 3: Dâhiliye Vekâletine Bağlı Kuruluşların Memurları .......................... 50 Tablo 4: Dâhiliye Vekâleti Memurlarının Maaş Durumu .............................. 51 Tablo 5: Dâhiliye Memurları ile Diğer Kamu Personelinin Maaşları ............. 52 Tablo 6: Dâhiliye Vekâletinin Merkez Teşkilatı ve Kadro Durumu ............... 60 Tablo 7: Dâhiliye Vekâleti Hukuk Müşavirliği Kadrosu ................................. 64 Tablo 8: Dâhiliye Vekâleti Matbuat Umum Müdürlüğü Kadrosu ................. 65 Tablo 9: Dâhiliye Vekâleti Seferberlik Müdürlüğü Kadrosu.......................... 69 Tablo 10: Dâhiliye Vekâleti Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü Kadrosu ........... 70 Tablo 11: Dâhiliye Vekâleti Vilayetler İskân Teşkilatı Kadrosu ..................... 71 Tablo 12: Dâhiliye Vekâleti Merkez Memurları ............................................ 76 Tablo 13: Dâhiliye Vekâleti Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü .................. 79 Tablo 14: Dâhiliye Vekâleti Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü ................ 81 Tablo 15: Matbuat Umum Müdürlüğünün Teşkilat Yapısı (1934 yılı) .......... 96 Tablo 16: Matbuat Umum Müdürlüğünün Teşkilat Yapısı (1938 yılı) .......... 97 Tablo 17: Dâhiliye Memurlarının Dereceleri .............................................. 138 Tablo 18: Dâhiliye Memurlarının Sınıfları ................................................... 138 Tablo 19: Dâhiliye Memurlarının İntihap ve Tayin Usulleri ........................ 142 Tablo 20: Dâhiliye Vekâleti İnzibat (Disiplin) Cezaları ................................ 145 Tablo 21: Dâhiliye Memurlarının Tezkiye Varakalarını Dolduracak Amirler150 Tablo 22: Dâhiliye Memurlarının Emeklilik Yaşları ..................................... 152 Tablo 23: Dâhiliye Vekâleti Vilayetler Kadrosu ........................................... 154 Tablo 24: Emniyet Umum Müdürlüğü Merkez Teşkilatı ............................. 187 Tablo 25: Türkiye Cumhuriyeti Jandarmasının Kuruluşu ............................ 191 Tablo 26: Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilatı Görünümü (1924 Mali Yılı) .. 351 Tablo 27: Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilatı Görünümü (1925 Mali Yılı) .. 356 Tablo 28: Mülki İdare Amirlerine Verilen Ödeneği Gösteren (D) Cetveli ... 364 Tablo 29: 1924-1938 Yılları Arasında Dâhiliye Vekâleti Bütçeleri ............... 403 Tablo 30: Görev Yapan Dâhiliye Vekilleri (1923-1938) ............................... 404 ix ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) KISALTMALAR DİZİNİ AA AÜ ATO C. CA CHF çev. ed. ET İ. İİBF haz. HÜ KAYAUM KM md. RG S. s. SBE SBF SCF TBMM TCF TİD TODAİE YN Vd. ZC : Anadolu Ajansı, : Ankara Üniversitesi, : Ankara Ticaret Odası, : Celse, : Cumhuriyet Arşivi, : Cumhuriyet Halk Fırkası, : Çeviren, : Editör, : Erişim tarihi, : İçtima, : İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, : Hazırlayan, : Hacettepe Üniversitesi, : Kamu Yönetimi Araştırma ve Uygulama Merkezi, : Kavanin Mecmuası, : Madde, : Resmi Gazete, : Sayı, : Sayfa, : Sosyal Bilimler Enstitüsü, : Siyasal Bilgiler Fakültesi, : Serbest Cumhuriyet Fırkası, : Türkiye Büyük Millet Meclisi, : Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, : Türk İdareciler Derneği, : Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, : Yazarın notu, : Ve diğerleri, : Zabit Ceridesi, x ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) GİRİŞ Bu kitap, Atatürk Dönemi Dâhiliye Vekâleti ile mülki ve mahalli idareler yapılanmasını konu almaktadır. Çalışma, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Reisicumhur” olarak devletin başında olduğu, 1923-1938 yılları arası dönemi kapsamaktadır. Bu yüzden Cumhuriyet Dönemi İçişleri Bakanlığı ile mülki ve mahalli idareler tarihine bir giriş mahiyetindedir ve takip eden dönemlere bir zemin oluşturmayı amaçlamaktadır. Yaklaşık 15 yıllık süreyi kapsayan bu dönem, cumhuriyet tarihi açısından olduğu gibi, İçişleri Bakanlığı ile mülki ve mahalli idarelerin kurumsal tarihleri açısından da son derece önemlidir. Zira daha Milli Mücadele yıllarında kurulan İçişleri Bakanlığının kurumsallaşması, büyük ölçüde bu dönemde gerçekleştirilmiş; mülki ve yerel yönetimlere yönelik reform mahiyetinde değişiklikler de ağırlıklı olarak bu dönemde yapılmıştır. Dolayısıyla kitapta, Dâhiliye Vekâletinin merkez teşkilatı ve bununla bağlantılı konular (birimler, kadrolar, bütçeler, vekiller, politikalar, icraat vb.) yanında, Vekâletle yakın ilişkisinden dolayı mülki ve mahalli idarelerle kolluk birimlerine ilişkin gelişmelere de, incelenen dönemin mevzuat düzenlemeleri takip edilerek değinilmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda kitap, toplam dokuz ana başlık altında kaleme alınmıştır. Çalışmada ilk olarak, “Dâhiliye Nezaretinden Dâhiliye Vekâletine Geçiş” başlığı altında, 1920-1923 yılları arası döneme ilişkin gelişmeler özetlenerek Osmanlı Devleti’nden miras alınan teşkilat yapısı ile Dâhiliye Vekâletinin kuruluşu hakkında özet bilgi verilmiştir. İkinci olarak, “1924 Anayasası’nın Getirdiği Yeni Teşkilat Düzeni” başlığı altında, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasası olan 1924 tarihli ve 491 sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu irdelenerek, merkez ve taşra teşkilatları için öngörülen yönetim ilkeleri üzerinde durulmuştur. Üçüncü olarak, “Dâhiliye Vekâletinin Teşkilat ve Görev Alanına İlişkin Gelişmeler” başlığı altında, 1923-1938 yılları arası dönemde Dâhiliye Vekâletini ilgilendiren belli başlı siyasal ve yönetsel olaylar ile yasal düzenlemeler kapsamlı olarak incelenmiştir. Dördüncü olarak, “Dâhiliye Memurlarına İlişkin Gelişmeler” başlığı altında, Vekâletin insan unsurunu oluşturan Dâhiliye memurlarına yönelik yapılan yasal ve idari düzenlemeler açıklanmıştır. Beşinci olarak, “Kolluk Birimlerine İlişkin Gelişmeler” başlığı altında, Vekâletin kolluk birimleri olan polis ve jandarmaya ilişkin örgütsel düzenlemeler sıralanmıştır. Altıncı olarak, “Mülki İdareye İlişkin Gelişmeler” başlığı altında, mülki idare teşkilatına (mülki taksimat, il idaresi, umumi müfettişlik) ilişkin öne çıkan başlıca gelişmeler üzerinde durulmuştur. Yedinci olarak, “Mahalli İdarelere İlişkin Gelişmeler” başlığı altında, köy, belediye ve il özel idarelerine ilişkin yapılan yasal düzenlemeler hakkında bilgi veril1 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) miştir. Sekizinci olarak, “Bütçe Kanunlarında Dâhiliye Vekâleti” başlığı altında, araştırılan dönemde kabul edilen bütçe kanunları etraflıca incelenerek, Dâhiliye Vekâleti ile bağlı kuruluşlarının ödenek ve kadro durumu ile devlet teşkilatı içerisindeki yeri anlaşılmaya çalışılmıştır. Dokuzuncu ve son olarak, “Dâhiliye Vekilleri, Politikalar ve İcraat” başlığı altında; dönemin Dâhiliye vekilleri ile Hükümet programlarında ve Meclis konuşmalarında yer verilen dâhiliye politikaları ile başlıca icraat ortaya konulmaya çalışılmıştır. Özetle bu kitapta, Milli Mücadele Dönemi’nde Dâhiliye Vekâletinin ortaya çıkışından, Ulu Önder Atatürk’ün ebediyete intikal ettiği 1938 yılına kadar geçen süre içerisinde ve çoğunlukla İsmet İnönü’nün hükümetin, Şükrü Kaya’nın da bakanlığın başında olduğu yıllarda meydana gelen önemli tarihsel, siyasal ve yönetsel olaylar ortaya konularak, erken Cumhuriyet Dönemi’nde İçişleri Bakanlığı ile mülki ve mahalli idarelerin gelişim süreçleri anlaşılmaya çalışılmıştır. Çalışmanın Türk idare ve özellikle kurum tarihi çalışmalarına katkı sağlamasının yanında, Atatürk Dönemi’nde uygulanan iç politikanın daha iyi anlaşılmasına da katkı sağlayacağı umulmaktadır. Kitaba temel teşkil eden araştırma ve incelemeler yapılırken, nitel araştırma yöntemleri tercih edilmiş; ağırlıklı olarak da doküman ya da belge analizi tekniği kullanılmıştır. Doküman analizine de çoğunlukla, Meclis Kütüphanesi’nde bulunan Kavanin Mecmuaları, Zabıt Cerideleri ve Resmi Gazeteler, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nden alınan bazı resmî belgeler, zamanın devlet adamlarının yaşam öyküleri ile söylev, demeç ve mülakatları konu edilmiştir. Diğer taraftan, kapsamlı bir kaynak taraması yapılmış, yönetim zaman dizini gibi çalışmalardan ikincil veri olarak yararlanılmıştır. Yalnız yürütülen araştırma görgül olmadığından dolayı, ne tür bilgi ve belgelere ulaşılacağı ilk anda kestirilememiş; dolayısıyla başlangıçta evren belirlemesi ve örneklem tespitinin yapılması tam olarak mümkün olamamıştır. Bu durumda çalışmanın, olasılıksız örnekleme türlerinden tesadüfî örnekleme yöntemiyle yürütülmesi söz konusu olmuştur. Bu çerçevede araştırma evrenini, Meclis tarafından kabul edilmiş olan kanunlar, yasalaşma olanağı bulamamış tasarı ve teklifler, alınan Meclis kararları, yapılan görüşmelere ait tutanaklar, yasama denetimi faaliyetleri, Meclis komisyonlarınca düzenlenen mazbatalar, bütçe cetvelleri, hükümet kararnameleri, araştırma raporları ile ulaşılabilen tüm arşiv belgeleri oluşturmuştur. Araştırmada elde edilen bilgi ve belgelerin yazımında ise çiftli bir atıf sistemi tercih edilmiştir. İkincil kaynaklara yapılan atıflar metin içinde gösterilirken (Harvard sistemi), birincil kaynaklara yapılan atıflar ve bunlara ilişkin ilave açıklamalar için dipnot sistemi kullanılmıştır. Bu yöntem sayesinde eserden yararlanacakların atıfta bulunulan birincil kaynaklara ulaşması daha kolay olacaktır. 2 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) I. DÂHİLİYE NEZARETİNDEN DÂHİLİYE VEKÂLETİNE GEÇİŞ 1 Osmanlı Devleti Dâhiliye Nezareti, oldukça reformcu ve mutlak hâkim bir padişah olan II. Mahmud tarafından kuruldu. Sultan II. Mahmud, padişahlığının son yıllarına doğru 13 Mart 1836 tarihinde Sadrazam Mehmed Emin Rauf Paşa’ya gönderdiği bir hattı hümayun ile Sadaret Kethüdalığını Umur-ı Mülkiye Nezaretine dönüştürdü. Böylece, Umur-ı Mülkiye Nezareti, Sadaret Kethüdasının çalışma ofisi üzerine kurulmuş; Sadrazamın en önemli yardımcısı olan Sadaret Kethüdası veya diğer adıyla Kâhya Bey, Umur-ı Mülkiye Nezaretinin selefi olmuş oldu. İlk Umur-ı Mülkiye Nazırı olarak da, o dönemde Sadaret Kethüdası olan Mehmed Said Pertev Efendi görevlendirildi. Bir yıl sonrasında, “Umur-ı Mülkiye Nezareti” adı hariciyeye uyum sağlaması amacıyla “Dâhiliye Nezaretine” döndürüldü. Dâhiliye Nezaretinin bünyesinde müsteşarlık makamı da oluşturularak, daha başlangıçta nazıra yardımcı olacak uzman idarecilere yönetimde yer verilmeye başlandı. Nezaretin kuruluşunda sadece kurumsal girişimcisi olan II. Mahmud’un iradesi belirleyici olmamış; Dâhiliye Nezareti esasen, Tanzimat’ın hemen öncesinde başlayan siyasal ve bürokratik sistemlerdeki yapısal ve işlevsel farklılaşma sonucunda ve toplumsal bir ihtiyacın gereği olarak ortaya çıkmıştı. “Değişik faaliyetlerin değişik kurumlar tarafından yürütülmesi” anlamına gelen yapısal ve işlevsel farklılaşma sonucunda bir “nezaretleşme” süreci başlamış; hizmet yükü oldukça artmış olan Bâb-ı Âli’nin, daha etkin ve verimli çalışabilmesi için çeşitli uzman bakanlıklara ayrılması gerekmiştir. II. Mahmud, Bab-ı Âli’ye kafa tutacak kadar kendini güçlü hissedince de, reformlarının yönünü Batı’ya çevirerek “bakanlık” (nazırlık) sistemine geçmiştir. Diğer nezaretlerde olduğu gibi Dâhiliye Nezaretinin şekillendirilmesinde de, Batı’dan yapılan kurumsal aktarmalardan yararlanılmıştır. Bu süreçte, başta Dâhiliye olmak üzere birbiri ardına kurulan nezaretler zamanla birtakım uygun norm ve değerleri benimseyerek kurumsallaşmaya başlamışlardır (Başa, 2013, 2015). Buna karşın Dâhiliye Nezareti, kuruluşundan itibaren inişli-çıkışlı bir tarihsel seyir izlemiş, bir dönem açılıp bir dönem kapatılmıştır. 1839-1869 yılları arasındaki 30 yıllık dönem ile 1871-1877 yılları arasındaki 6 yıllık dönemde Nezaret, 1 Bu bölüm yazarın şu çalışmasından özetlenmiştir: BAŞA, Şafak (2013), Kurumsallaşma Bağlamında Dâhiliye Nezaretinden Dâhiliye Vekâletine Geçiş (1920-1923), Ankara: TODAİE Yayını. Bu bölüm için ayrıca bakınız: BAŞA, Şafak (2015), “Dâhiliye Vekâletinin Kuruluş ve Kurumsallaşma Dönemi: 1920-1930”, T.C. İçişleri Bakanlığı Tarihi (1920-2014), (Editör Prof. Dr. Mehmet ÇELİK), Ankara: Türk İdari Araştırmalar Vakfı Yayınları, s. 18-141. 3 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) müstakil olarak faaliyetlerini sürdürememiş ve Sadaret bünyesinde görev yapmak durumunda kalmıştır. Doğal olarak bu kesintiler, Nezaretin hem kronolojik hem de kuşaksal yaşını küçültmüştür. Taşra yönetim sisteminin önemli kilometre taşları da büyük ölçüde Dâhiliye Nezareti ile kesişmemiş; mülki idare sisteminin özgünlüğünden dolayı Dâhiliye Nezareti ile taşra yönetiminin gelişim seyirleri uzun yıllar ayrı devam etmiştir. Mülki yönetimi düzenleyen en önemli değişikliklerin gerçekleştiği “eyaletten vilayete geçiş” döneminde Dâhiliye Nezaretinin müstakil olmadığı, Sadaretin içerisine faaliyet gösterdiği ortaya çıkmaktadır. Dâhiliye Nezareti ancak; Osmanlı Devleti’nin son döneminde sadrazamlık bünyesinden çıkıp kendi ofisleri ve taşra teşkilatıyla bir bütün oluşturabilmiştir. Dolayısıyla, Dâhiliye Nezaretinin son defa yeniden açıldığı 1877 yılından önce, kurumsal anlamda kendine özgü bir yaşamı ve kimliğinin oluşması mümkün olamamıştır. Zamanla değişen siyasi konjonktür ve ihtiyaçlar doğrultusunda Nezaretin teşkilat yapısına ve görev alanına yönelik yüzlerce müdahalede bulunulmuş; fakat sağlıklı bir örgütsel yapı oluşturulamamıştır. Maliye Nezaretinden sonra sivil bürokrasinin en büyük bütçesine sahip nezaret olmasına ve bürokrasinin en önemli insan kaynağını bünyesinde barındırmasına rağmen, uzun müddet bir teşkilat yasasının bulunmayışı, Dâhiliye Nezaretinin tanımlanması ve iç teşkilatının anlaşılmasını önemli ölçüde zorlaştırmıştır. Nihayet, 1913 yılında çıkarılan “Dâhiliye Nezareti Teşkilatı Hakkında Nizamname” ile Nezaretin örgütsel yapısı büyük ölçüde açıklığa kavuşmuş, merkez teşkilat şeması ortaya çıkmıştır. Bu düzenlemeyle birlikte Dâhiliye Nezaretinin kurumsallaşma anlamında çok önemli bir genişlemeye uğradığı, nispeten kalabalık hizmet, destek, denetim ve danışma üniteleri ile kendine özgü bir yapılanma ve bürokratik kültür oluşturmaya başladığı görülmüştür (Başa, 2013, 2015). Tanzimat’la birlikte hızlanan reform hareketlerinin dikkat çekici bir gelişmesi, yeni kurulan ofislerin devamlı hizmet binalarına kavuşması olmuş, Sadaretten sonra Dâhiliye Nezaretinin erkânı ve kalemleri de Bâb-ı Âli’de yerleşmişlerdir. Dolayısıyla, Dâhiliye Nezaretinin hizmet binası ve fiziki yerleşim açısından diğer nezaretlerle kıyaslandığında daha iyi bir konumda olduğu, bu durumun kurumsallaşma açısından Nezarete katkı sağladığı anlaşılmıştır. Bu arada daha nezaretlerin kurulma aşamasında kamu görevlileri “dâhiliye ve hariciye memurları” olmak üzere ikiye ayrılarak personel rejimi açısından önemli bir adım atılmıştır. Sonraki yıllarda da, Nezaret bünyesinde dâhiliye memurlarıyla ilgili işleri görmek üzere Memurin Müdüriyeti ile bütün devlet memurlarının hal tercümelerinin tespiti ve karıştıkları olayların takibi amacıyla Sicill-i Ahval Müdüriyeti oluşturulmuştur. Böylece, Dâhiliye Nezareti içerisinde personele yönelik olarak kurulan birimlerle memurların maaş, terfi ve özlük işlerini yürütebilir bir örgüt4 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) sel yapı oluşturulmaya çalışıldığı; bu konuda mesafeler alındığı söylenebilir. Bütün bu örgütsel düzenlemelerin çalışanların kurumsal bağlılığının sağlanması açısından da katkı sağlaması muhtemeldir. Fakat devletin son dönemlerine doğru sıkça görülen tensikat uygulamalarının bu konuda olumsuz bir etki yarattığı da dikkate alınmalıdır. Öte yandan, başta Dâhiliye Nezaretinin kurucusu II. Mahmud olmak üzere takip eden padişahlar, dâhiliye nazırı olarak görev yapanlardan, kurumsal lider oluşmasına pek fazla izin vermemişler; çeşitli nedenlerle dâhiliye nazırlarını çok sık değiştirmişlerdir. Özellikle savaş ve devrim yıllarında “nazır değişim hızının” çok yüksek olduğu görülmüştür. Bunun tek istisnası, 1895-1908 yılları arasında 13 yıl süreyle görev yapan Memduh Paşa olmuştur. Eski bir vali ve istibdat döneminin simge ismi olan Mazlum Paşazade Memduh Paşa, Dâhiliye Nezaretinin nispeten istikrarlı bir kurum niteliği kazanmasında önemli rol oynamıştır (Başa, 2013, 2015). Kurumsallaşma bağlamında yaşadığı sorunlara rağmen Dâhiliye Nezareti, zamanla üstlendiği önemli idari ve siyasi görevlerin etkisi ve taşra idaresiyle olan bağlantıları nedeniyle, Osmanlı Devleti’nin en önemli ve vazgeçilmez kurumlarından biri haline gelmeyi başarmış; bu durum kurumsal çevrede bulunanlar tarafından da büyük ölçüde kabul edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde basında yer alan ifadeler, Dâhiliye Nezareti ile memurin-i dâhiliyenin önemini ve toplum nazarında vazgeçilmezliğini ortaya koyar nitelikte görülmektedir. Ancak Dâhiliye Nezareti, gelişen siyasi olayların etkisiyle kurumsal ve yapısal atalet içine girecek kadar yaşayamamış, uğradığı kesintiler ve son olarak bağlı olduğu devletle birlikte hukuken ilga edildiğinden, örgütsel yaşamı sona ermiştir. Tarihsel süreç içerisinde, devletin gerçek hâkimi olan yenilikçi Osmanlı yönetici sınıfı tarafından “tekrar tekrar yeniden yaratılmış” ve uzun yıllar siyasilerin kişisel hedefleri uğrunda bir “araç” olarak kullanılmış olan Dâhiliye Nezaretinin örgütsel mirası, Milli Mücadele’yi başlatan ve yeni bir milli hükümet kuran askeri ve idareci gruba devredilmiştir. Dâhiliye Nezareti; “kurumsallaşması güçlü; ancak tamamlanamamış bir örgüt” olarak yeni döneme intikal etmiştir (Başa, 2013, 2015). Meclisi Vükelanın ve dolayısıyla Dâhiliye Nezaretinin mevcudiyeti 4 Kasım 1922 tarihinde son bulmuş; İcra Vekilleri Heyeti, dolayısıyla Dâhiliye Vekâletinin örgütsel varlığı ise Büyük Millet Meclisinin açılış günü olan 23 Nisan 1920’de başlamıştır. Dâhiliye Vekâleti, Meclisin açılmasından hemen sonra, 2 Mayıs 1920 tarihinde kabul edilen ve İcra Vekilleri Heyetini düzenleyen 3 sayılı Kanun ile kurulmuştur. Böylece, ilk hükümet kurulurken, İcra Vekilleri Heyetini oluşturan diğer vekâletlerle birlikte Dâhiliye Vekâleti de hukuken kurulmuş oldu. Kuruluş 5 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) yasasında, Emniyet-i Umumiye ile Posta ve Telgraf Teşkilatlarının da açıkça Dâhiliye Vekâleti ile ilişkilendirildiği görülmüştür. Bu durumda, 3 sayılı Kanun’un kabul tarihi olan “2 Mayıs 1920”, Dâhiliye Vekâletinin doğum günü olarak kabul edilebilir. Bir gün sonra Aydın Mebusu Cami Bey’in vekil seçilmesiyle de, Dâhiliye Vekâleti fiilen çalışmalarına başlamıştır. 3 sayılı Kanun’a yönelik olarak 1 Mayıs günü Mecliste yapılan görüşmelerde, Dâhiliye Vekâletinin görev alanına ilişkin bazı tartışmaların yaşandığı anlaşılmaktadır. Özellikle, Sıhhiye Vekâletinin kurulmasıyla beraber sağlık işlerinin Dâhiliye Vekâletinden alınması konusunda yaşanan tartışmalar hayli hararetli olmuştur. Diğer taraftan anılan Kanun’un Dâhiliye Vekâletini düzenleyen kısmı üzerinde Meclise bazı değişiklik önergeleri verilmiş; ancak verilen tekliflerin hiçbiri kabul edilmeyince Kanun’un Dâhiliye Vekâletini düzenleyen maddesi, değişikliğe uğramamıştır (Başa, 2013, 2015). 3 sayılı Kanun’un Dâhiliye Vekâletine ilişkin kısmı, teşkilat yapısı hakkında çok fazla bilgi vermemekle birlikte, ilgili madde ve geçiş sürecinin koşulları dikkatle incelendiğinde bu konuda bazı saptamalarda bulunmak mümkündür: İlk olarak, bakanlığın adının değiştiği görülmektedir. Osmanlı Dönemi’nin “Dâhiliye Nezareti ya da Nazırlığı” adı, Meclis Hükümetinin “Dâhiliye Vekâleti”ne dönüştürülmüştür. İkinci olarak, Dâhiliye Vekâletinin Ankara’da kuruluşu ile ortaya çıkan ad değişikliği, İstanbul Hükümetinin Dâhiliye Nezaretini hemen ortadan kaldırmamıştır. Milli Mücadele Dönemi’nde yaklaşık iki yıl, biri İstanbul ve biri de Ankara’da olmak üzere aynı anda iki ayrı bakanlığın görev yaptığı görülmüştür. İstanbul’da “Dâhiliye Nezareti” ve Ankara’da “Dâhiliye Vekâleti” şeklindeki bu ikili yapı, 4 Kasım 1922 tarihine kadar devam etmiştir. Üçüncü olarak, Emniyeti Umumiye ile Posta ve Telgraf Teşkilatları açıkça Dâhiliye Vekâletine bağlanmışlardır. Emniyetten farklı olarak PTT, ilk defa olarak Dâhiliye ile ilişkilendirilmektedir. Dördüncü olarak, sıhhiye işleri Dâhiliye Vekâletinin görev alanının dışına çıkarılmıştır. Kanunla “Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti” adıyla yeni bir bakanlık kurulduğundan, Osmanlı Dönemi’nde Dâhiliye Vekâletine bağlı olan Sıhhiye Müdüriyeti Umumiyyesi, doğal olarak yeni kurulan Sıhhiye Vekâletine bağlanmıştır. Beşinci olarak, jandarmanın durumu açıkça ortaya konulmamıştır. Bazı mebusların Jandarma Umum Kumandanlığının Dâhiliye Vekâletiyle ilişkilendirilmesine yönelik çeşitli önerilerine rağmen bu teşkilatın durumu 3 sayılı Kanun’da açıklığa kavuşturulmamıştır. Lakin Mart 1919 tarihli “Jandarmanın Dâhiliye Nezaretine Raptı Hakkında Kararname” ile Umum Jandarma Kumandanlığı bütün birimleriyle Dâhiliye Nezaretine bağlandığından ve bu düzenleme yürürlükte olduğundan, bu bağlılığın Dâhiliye Vekâletine intikal ettiği söylenebilir. Altıncı olarak, Milli Mücadele Dönemi Dâhiliye Vekâletinin teşkilatını düzen6 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) leyen ana hukuki metin, halen daha 1913 tarihli Dâhiliye Nezareti Teşkilatı Hakkında Nizamname’dir. Dâhiliye Vekâleti ve bağlı kuruluşları için -bu teşkilatların zaten mevcut olduğu farz edilerek- ayrı bir teşkilat yasası çıkarılmadığından ve anayasa dâhil Osmanlı Dönemi’nin ilga edilmemiş kanunları geçerli olduğundan, II. Meşrutiyet Dönemi’nde oluşturulan Dâhiliye Nezareti merkez teşkilat yapısının, ufak bazı değişikliklerle Milli Mücadele Dönemi’ne intikal ettiği söylenebilir (Başa, 2013, 2015). Esasen Milli Mücadele Dönemi’nin Dâhiliye Vekâleti, hızla ve kaotik biçimde değişen örgütsel alanda yeniden kurumsallaşma süreçlerinin bir ürünü olarak ortaya çıkmış; eski şablonu benimseyen grupların Dâhiliye Nezareti üzerinden başlattıkları karşı kurumsallaşma süreci ise başarıya ulaşamamıştır. Başka bir ifadeyle, İstanbul Hükümeti’nin Dâhiliye Nezareti ile Ankara Hükümeti’nin Dâhiliye Vekâleti tam bir yaşam savaşı vermişler; bu savaştan galip çıkan yeniden kurumsallaşma sürecinin ürünü olan Dâhiliye Vekâleti olmuştur. Aslında, Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin Anadolu’da kurduğu idare adeta devletin başının gövdesinden ayrılmasıyla oluşturulmuş bir idare olmuş; bu ayrışma, yeni kurulan Dâhiliye Vekâletinin merkezde hızla teşkilatlanması ve başı koparılmış olan bir gövde şeklinde kalan mülki idare ile bütünleşmesi yönünde kolaylık sağlamıştır. Bu bütünleşme sonucunda, Osmanlı Dönemi Dâhiliye Nezaretinin ve mülki idare sisteminin işleyişine ilişkin genel kabul görmüş eylemler, yazılı ve sözlü kuralların büyük bir bölümü Dâhiliye Vekâletine de yansıtılmıştır. Dolayısıyla, kuruluş aşamasında Dâhiliye Nezaretinin kurumsal mirasından da önemli ölçüde yararlanılmıştır (Başa, 2013, 2015). Mustafa Kemal’in kişisel yönetimden özenle kaçınması ve kurumsal yönetime verdiği önem nedeniyle Dâhiliye Vekâleti, kurulduktan sonra müstakil bakanlık olarak çalışmalarına kesintisiz devam edebilmiş; kurumsallaşma yönünde önemli ilerlemeler sağlayabilmiştir. Bu durumda, Büyük Millet Meclisi Reisi Gazi Mustafa Kemal Paşa, sadece yeni Türk Devleti’nin değil, yeni Dâhiliye Vekâletinin de kurumsal girişimcisi ve lideri olmuştur. Milli Mücadele Dönemi’nde devlet ve siyaset kurumu tarafından yaratılan olumlu atmosferden yararlanarak çalışmalarını sürdüren Dâhiliye Vekâleti, kuruluşundan itibaren üstlendiği önemli idari ve siyasi görevler ile mülki ve mahalli idarelerle olan sıkı bağlantıları nedeniyle kısa sürede, yeni devletin en önemli ve vazgeçilmez kurumlarından biri haline gelmiştir. Dâhiliye Vekâletinin önemi ve kurumsal gücü nedeniyle Mustafa Kemal için Dâhiliye Vekâleti ve uyguladığı politikalar her zaman önemli olmuş; bu yüzden Milli Mücadele Dönemi dâhiliye vekilleri Mustafa Kemal’in yakın denetimi ve gözetimi altında görev yapmak durumunda kalmış7 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) lardır. Büyük Millet Meclisinin açılmasından cumhuriyetin ilan edildiği tarihe kadar altı ayrı dâhiliye vekili seçilmiş; Refet Bele iki, Ali Fethi Okyar ise üç ayrı dönemde dâhiliye vekilliği görevinde bulunmuşlardır. Görevde kalma rekoru, kesintisiz iki yıldan fazla görev yapan Ali Fethi Bey’e aittir (Başa, 2013, 2015). Dâhiliye Vekâletinin kuruluşunda sadece vekiller değil, dâhiliye bürokratlarının da önemli katkıları olmuştur. Daha başlangıçtan itibaren, Dâhiliye Vekâletinde bulunan müdüriyetlerin başına bulunabildiği ölçüde profesyonel yöneticiler getirilmiş; özellikle Dâhiliye Müsteşarı, vekillerin en büyük yardımcısı olmuştur. Dönemin Dâhiliye Müsteşarlarının Meclise gelerek verdikleri beyanatlar bunun kanıtıdır. Bu yüzden, müsteşarlık makamının kaldırılarak bu görevin müdürlerden birinin yapması konusundaki görüş ve öneriler itibar görmemiştir. Bu arada, Dâhiliye Vekâleti merkez teşkilatında Memurin ve Sicil Müdüriyeti kurularak personele ilişkin konular yakından takip edilmiştir. Lakin bu dönemde, Dâhiliye memurlarının temini ve görevde yükselmelerinin belli ilke ve usullere bağlanması tam olarak mümkün olmamış; bu yüzden merkez ve taşra birimlerine yönelik atama ve yer değiştirmeler sıklıkla eleştiri konusu yapılmıştır. Nitelikli personel yetersizliği ise dönemin genel karakteristiğidir. Bunun üzerine, Meclisin ikinci devresinin başlangıcında Dâhiliye Vekili Ali Fethi Bey’in isteğiyle “Dâhiliye Memurlarına Dair Kanun Layihası” hazırlanarak Meclise sunulmuş ise de yasalaşma olanağı bulamamıştır. Bu dönemde ayrıca, çeşitli nedenlerle şehit edilen mülki idare amirlerinin ailelerine maaş bağlanması, vali ve kaymakamların maaşlarının belirlenmesinde Dâhiliye Vekâletinin serbest bırakılması vb. uygulamalar Dâhiliye memurlarının kurumsal bağlılığını artırma yönünde etkili olmuştur. Dâhiliye Vekâletinin kadrolarının düşünsel yapısı da hızla eskisinden farklılaşmış, memurin-i mülkiye kısa sürede milli devletin amaçları doğrultusunda hareket etmeye başlamıştır. Eskiden kalan yerleşik hâl almış bürokratik uygulamalara devam edilmekle birlikte, kullanılan örgütsel dil, davranış ve alışkanlıkların büyük oranda değişmeye başladığı görülmüştür. Bu sürece ayak uyduramayan kadrolar ise tasfiye edileceklerdir. Bu dönemde, kadroları önce kaldırılan; fakat kısa sürede bunun yanlışlığının farkına varılarak ipka edilen Mülkiye Teftiş Heyetinden, bir disiplin sağlama ve kurumsallaştırma aracı olarak yararlanılmıştır (Başa, 2013, 2015). Bütün bu gelişmelere karşın, Dâhiliye Vekâletinin Milli Mücadele Dönemi’nde kurumsallaşma sürecini tamamladığını söylemek doğru olmayacaktır. Dönem içerisinde Bakanlığın görevlerini ve amaçlarını açıkça ortaya koyan yeni bir yasal bir düzenleme yapılamamıştır. İkili yapı nedeniyle, Osmanlı Devleti’nden kalma yasalar henüz ilga edilmemiş olduğundan, Dâhiliye Nezareti merkez teş8 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) kilatını düzenleyen 1913 tarihli geçici nizamname, Dâhiliye Vekâleti teşkilatını da biçimlendirilen temel dayanak olarak kalmıştır. Bu arada, yeni devletin üzerine kurulduğu Ankara’nın şartları nedeniyle diğer vekâletler gibi Dâhiliye Vekâleti de yerleşim sorunu yaşamış, uzun yıllar kendisine ait bir hizmet binasına sahip olamamıştır. Milli Mücadele Dönemi sonunda ise Dâhiliye Vekâleti, jandarma ve polis birimleriyle beraber Ulus’taki Hükümet Konağı’nın hemen yanındaki binalarda konuşlanmış ve geçici de olsa bir çalışma mekânına kavuşmuştur. Teşkilat yasasının olmayışı, nitelikli personel ve bina yetersizliği gibi kurumsal sorunlara rağmen Dâhiliye Vekâleti, yeniden kurumsallaşma sürecine kısa sürede ayak uydurabilen mülki idare amirleri ile taşra ve bağlı kuruluşlarının gücünü de arkasına alarak kısa sürede, “yeni devletin en fazla kurumsallaşmış bürokratik aygıtlarından biri” durumuna gelmeyi başarmıştır. Bunun en büyük kanıtı, Dâhiliye Vekâletinin görev alanından çıkarılan işlerin önemli bir bölümünün bir süre sonra yeniden Dâhiliye Vekâletinin bünyesine girmesi ile müstakil bir bakanlık olabilecek teşkilatların dahi Dâhiliye Vekâletine bağlanmış olmasıdır (Başa, 2013, 2015). Özetlemek gerekirse, 1920-1923 yılları arası geçiş sürecinde Dâhiliye Vekâletinin teşkilat yapısı, görevleri, kadroları, bütçesi ve programı büyük ölçüde ortaya çıkmış, nitelikli personel yetersizliği ile fiziki ve maddi sıkıntılara rağmen örgütten kuruma dönüşme yolunda önemli mesafeler alınmıştır. Böylece Dâhiliye Vekâleti, bazı örgütsel eksikliklerine rağmen yeni devletin en fazla kurumsallaşmış bürokratik aygıtlarından biri olarak merkez, bağlı ve taşra teşkilatlarıyla birlikte Cumhuriyet Dönemi’ne intikal etmiştir. Dâhiliye Vekâletinin cumhuriyet hükümetine intikal eden teşkilat yapısı incelendiğinde; Vekâletin başında vekil ve müsteşar bulunduğu, üst yönetimin altında da on civarında birimin yer aldığı görülmektedir. Bu birimler şöyle sıralanmaktadır: İdare-i Umumiye-i Vilayat Müdüriyeti, İdare-i Mahalliye-i Vilayat Müdüriyeti, Memurin ve Sicil Müdüriyeti, Nüfus Müdüriyeti, Heyet-i Teftişiye Müdüriyeti, Hapishaneler İdare-i Umumiyesi Müdüriyeti, Kalem-i Mahsus Müdüriyeti, Evrak Müdüriyeti, Hukuk Müşavirliği, Levazım ve Evrakı Matbua ve Daire Müdürü. Bunlara, mülga Dâhiliye Nezareti evrak dosyalarını muhafaza ile görevli memurları da eklemek gerekir. Öte yandan yeni döneme devreden Bakanlık merkez birimlerinde ortalama 6-7 personel bulunmakta olup, 1923 yılı itibarıyla bu birimlere tahsis edilen kadro toplamı sadece 61’dir. Bakanlık merkezinde kadro bakımından en büyük grubu, 24 kişiyle Teftiş Heyetinde görevli mülkiye müfettişleri oluşturmaktadır. Dâhiliye Vekâletinin asıl personel gücünü ise 3894 kişiyle taşrada çalışanlar oluşturmaktadır (Başa, 2013, 2015). 9 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) II. 1924 ANAYASASI’NIN GETİRDİĞİ YENİ TEŞKİLAT DÜZENİ 2 1924 Anayasası’nın kabulü öncesinde iki önemli tarihsel ve siyasal gelişme yaşanmıştı. Bunlardan ilki Lozan Antlaşması’nın imzalanması, ikincisi ise cumhuriyetin ilan edilmesidir. Birinci olarak Lozan Antlaşması, 3 Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş senedi olmasının yanında, bir savaşın, mücadelenin adıydı: “Osmanlı Devleti’nin bittiği yerde, yeni bir Türk devletinin kurulabilmesinin savaşı.” Bu savaş, ülkeyi kurtarmanın, Türklere bir yurt kazandırmanın savaşıydı ve üç aşamadan geçerek kazanılmıştı: “İnönü, dağınık kuvvetler yerine kurulan ilk düzenli ordunun, askeri emir ve komutanın zaferiydi. Sakarya, düşman işgalini vatanın bağrında durduran ve geri çeviren zaferin adıydı. Dumlupınar ise işgal ordularını yok ederek ulusal kurtuluşu sağlayan en büyük askeri zaferdi.” Bütün bunlardan sonra Lozan Antlaşması da, yeni Türk devletinin toprak ve haklarının bütünlüğünü bütün uluslar âlemine tanıttıran ve onaylatan siyasi başarının şanlı ve şerefli belgesiydi. Dolayısıyla milli kurtuluş tarihimiz, üç askeri, bir de siyasi zafer üstüne kurulmuş oluyordu (Başa, 2012b: 63). İki dönem halinde ve sekiz ay devam eden zorlu görüşmelere sahne olan bir konferansın ardından, 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan Şehrinde, TBMM temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa ve İtalya gibi büyük devletlerin temsilcileri arasında imzalanan Lozan Antlaşması, “savaş meydanında kazanılmış bir zaferin diplomasi alanında taçlandırılması” anlamına gelmektedir. Türk ulusu, Sevr gibi bir utanç belgesini kısa sürede yırtıp atmış, yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşlarından biri olan Lozan’ı koymuştur. Lozan Antlaşmasıyla ülkenin bütünlüğü ve bağımsızlığı uluslararası alanda belgelenmiş, son Türk devletinin dünya uluslar topluluğundaki yeri kesin bir şekilde gösterilmiştir. Bu nedenle Lozan Antlaşması, “cumhuriyet tarihinin en önemli tarihi ve siyasi belgesi” olarak kabul edilmektedir. Lozan’da sadece Anadolu’ya saldıran ve yenilgiye uğrayan Yunanlılar ile değil, Osmanlı Devleti ile yüzyıllara dayanan hesapları olan I. Dünya Savaşı’nın galip devletleriyle de hesaplaşılmıştır. Bu yüzden Lozan’daki görüşmeler, “tarihsel bir gerçeklik olarak barışın kazanılmasının savaşın kazanılmasından daha zor olduğunu” bir kez daha kanıtlamıştır. Bu güçlüklere karşı çıkan ve başarı ile üstesinden gelen kişi ise büyük asker, 2 Bu bölümde yazarın şu makalesinden yararlanılmıştır: BAŞA, Şafak (2014), “90 Yıl Sonra Cumhuriyetin İlk Anayasasını Hatırlamak: 1924 Tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu”, Denetim Dergisi, Yılı: 27, Sayı: 125-126, (2014/1-2), s. 7-13. 3 Lozan Antlaşması ile ilgili olarak şu kaynaktan yararlanılmıştır: BAŞA Şafak-Sıla (2012), “Lozan Antlaşması: Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluş Senedi”, Denetim Dergisi, Ekim-Aralık 2012, Sayı: 120, s. 63-65. 10 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) devlet ve siyaset adamı İsmet İnönü’dür. İnönü’nün bu başarısının ardında yatan en önemli etken ise ulusuna duyduğu güvendi. Nitekim Antlaşma sonrasında İstanbul’da yaptığı bir konuşmada, Barış Konferansını bir sınava benzeterek, sağlanan başarının sırrını şu şekilde açıklıyordu; “Yaşamaya yetecek güçte olduğumuzu belirtmeye gitmiştik. Kuvvetli durumdaydık. Reddediyoruz dediğimiz zaman ulusun da reddedeceğini biliyorduk.” Aynı fikirde olacak ki ulusun biricik temsilcisi olan TBMM de, 23 Ağustos 1923 tarihinde büyük bir oy oranıyla Lozan Antlaşması’nı onaylamıştır. Lozan Antlaşması’na yönelik bazı eleştiriler olsa da (milli sınırlardan taviz verildiği vb.), Türk ulusunun haklarının iyi müzakere edildiği ve çok önemli kazanımlar elde edildiğinden şüphe duyulmamaktadır. Zaten böyle olmasaydı, “Büyük Savaş” sonrası imzalanan; ancak kısa süre sonra ortadan kalkan antlaşmalar gibi Lozan Antlaşması da, tarihin karanlıklarına gömülürdü. Oysa Lozan, 91 yıldır geçerliliğini korumakta ve bu yönüyle de ayrıcalık taşımaktadır (Başa, 2012b: 63-65). Lozan Antlaşması’ndan sonra Ankara’da en çok tartışılan konulardan biri de “yeni devletin niteliği” sorunuydu. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Nisan 1923 tarihinde seçimlerin yenilenmesine karar vermiş ve yeni kurulan Meclis, Lozan Antlaşmasını onaylamıştı. Bu antlaşmanın kabulü ve Türk Ordusunun 6 Ekim 1923’te İstanbul’a girmesiyle, vatanın birliği ve bütünlüğü büyük ölçüde sağlandı. Türk tarihinde yeni bir devir açan bu gelişmelerle birlikte devlet şeklinin belirlenmesi de bir zorunlu haline gelmişti. Siyasal rejimin 23 Nisan 1920’den itibaren kaydettiği ilerlemeler dikkate alındığında, kabul edilecek devlet şeklinin, cumhuriyetten başka bir şey olamayacağı açıktı. Cumhuriyetin ilanı, 25 Ekim 1923 tarihinde gelişen bir kabine bunalımının ertesinde gerçekleşti. Ali Fethi Bey başkanlığındaki hükümetin istifası ve Cumhuriyet Halk Fırkası grubunun yeni hükümet listesi üzerinde anlaşmaya varamaması, Gazi Mustafa Kemal’e cumhuriyeti ilan etmek için beklediği fırsatı verdi. 28 Ekim akşamına kadar hükümetin kurulamaması üzerine Mustafa Kemal, Çankaya Köşkü’nde arkadaşlarına, “Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” diyerek sorunun çözümüyle ilgili düşüncelerini açıkladı. Ayrıca o gece İsmet Paşa’yla birlikte 1921 Anayasası’nın bazı maddelerini değiştiren ve devletin niteliğinin “cumhuriyet” olduğunu öngören bir yasa tasarısı hazırladı. Ertesi gün, 29 Ekim 1923 tarihinde kabul edilen 364 sayılı “Teşkilatı Esasiye Kanununun Bazı Mevaddının Tavzihan Tadiline Dair Kanun” ile 1921 Anayasası’nın bazı maddeleri değiştirilmiş, “Hâkimiyet, bilakaydüşart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekli Hükümeti, Cumhuriyettir.”, 11 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) hükmü getirilmiştir. 4 Hemen ardından, TBMM Reisi olan Gazi Mustafa Kemal, oy birliği ile cumhurbaşkanı seçildi. Mustafa Kemal’in bu vesileyle yaptığı teşekkür konuşmasında, “Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır”, sözleri tarihe geçti. Böylece, “üç-dört yıldır var olan fiili cumhuriyetin adı konularak”, Türk Devleti’nin yönetim biçimi cumhuriyet olmuştur. Bu gelişmeyle birlikte Türk tarihinde, Meclis Hükümeti Dönemi’nden Cumhuriyet Dönemi’ne geçiş ve “Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıntıları üzerinde yeni bir devlet kurma süreci başarılmış” oldu. Ancak iç isyanlar ve Kurtuluş Savaşı’nın olağanüstü günlerinde pratik zorunlulukları karşılamak üzere hazırlanan 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu, “yeni devletin gereksinimlerine yanıt verecek derecede uzun ve ayrıntılı bir metin değildi.” Diğer taraftan, “geçiş döneminden başarıyla çıkılmasından sonra, devletin temel kuruluşunu, toplumun ve bireylerin konumunu ve haklarını belirleyecek yeni bir yapılanmaya gereksinim vardı.” Ayrıca, 1876 Osmanlı Kanun-ı Esasisi de halen daha yürürlükteydi. Dolayısıyla, “iki anayasalı” (1876-1921) duruma da artık bir son verilmeliydi. Bu yüzden İkinci Meclis, seçilmesinden az bir süre sonra, yeni bir anayasa yapma sorununa eğilmek durumunda kaldı. Yunus Nadi Bey başkanlığındaki “Kanun-ı Esasi Encümeni, anayasa tasarısı hazırlanması konusunda bir öneri olmadan, kendiliğinden bir tasarı hazırlayarak Meclis genel kuruluna sundu.” 9 Mart 1924 tarihinde başlayan 5 ve nisan ayı boyunca devam eden anayasa müzakereleri zaman zaman oldukça hararetli geçmiştir. Özellikle cumhurbaşkanına tanınmak istenen yetkilerin tepkiyle karşılandığı görülmüş; bu bağlamda mebus seçimlerinin yenilenmesine karar verme ile geciktirici veto yetkisinin kullanılmasına yönelik maddeler konusunda şiddetli münakaşalara tanık olunmuştur. Ancak o zaman için temel mesele, “kuvvetli bir anayasa yapılmasıdır ve bu mümkün olduğu kadar tatmin edilmiştir” (İnönü, 2006: 452-453; Tanör, 2011: 290-293; Kili, 2003: 284; Akşin, 2011: 184, 193, Kongar, 1994: 109; Aydın, 2012: 1343, 1505; Bayrak, 2012: 1548-1849). 20 Nisan 1924 tarihinde kabul edilen 491 sayılı “Teşkilatı Esasiye Kanunu” ile yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasası yürürlüğe konulmuş oldu (RG: 24.05.1924 tarihli ve 71 sayılı). 6 “Atatürk’ün yakından meşgul olarak vücuda getirdiği bir eser” sayılan 1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun, klasik anayasa anlayışına ve sistematiğine uygun olarak yapılandırıldığı görülmektedir. Nitekim 4 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 125). “Teşkilatı Esasiye Hakkında Kanunu Esasi Encümeni Mazbatası ve Teklifi Kanunisi (2/302)” için bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 213-224, İ: 7, C: 1). 6 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 365-372). 5 12 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Anayasada, “devletin kuruluşu, organları ve bunların işleyişi ayrıntılı olarak düzenlenmiş; hak ve özgürlüklerle ilgili hükümlere de yer verilmiştir.” 1924 Anayasası’nın 1. maddesinde, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.”, denilerek cumhuriyet yönetimi bir kez daha garanti altına alınıyordu. Ayrıca cumhuriyetle ilgili bu hüküm özel koruma altına alınmış; değiştirilemeyeceği, hatta değiştirilmesinin dahi teklif edilemeyeceği kabul olunmuştur (md.103-3). Toplam 6 fasılda 105 maddeden oluşan yeni anayasa, niteliği yönünden “güçler birliği” ilkesine göre hazırlanmış ve “meclis üstünlüğünü” benimsemiştir. Bu arada, “1920’de başlayan anayasal devrimin temel düsturu olan millet egemenliği ilkesi”, Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda da ön plandadır: “Hâkimiyet; bilakaydüşart milletindir” (md.3). Anayasanın diğer maddelerine göz atıldığında da, “meclis hükümeti ile parlamenter rejim arasında karma bir sistem” getirildiği görülmektedir. “Çağın ve medeni devlet anlayışının gerekli esaslarını vazetmiş olan” yeni anayasa, çok partili siyasi yaşama da olanak vermiştir (İnönü, 2006: 452; Tanör, 2011: 294, 305; Özbudun, 1990: 10; Kili, 2003: 284; Akşin, 2011: 193194). 1924 Anayasası’nın genelinin burada tartışılması konumuz dışında olmakla birlikte, çalışma açısından hükümetin kuruluşu, vekâletler ile mülki idare teşkilatına ilişkin anayasal hükümlere bakılması yararlı olacaktır. Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun getirdiği sisteme göre hükümet, “yürütme işlerini yüklenmiş olan asıl kanattır ve oluşumu bakımından da Meclise bağlı olmaktan çıkmıştır.” Zira cumhurbaşkanı, Meclis üyeleri arasından bir başvekil seçecek ve başvekil de yine Meclis üyeleri arasından vekillerini seçerek cumhurbaşkanının onayına sunacaktır. Bu onayla birlikte kabine kurulmuş olacaktır. Ancak hükümet bir hafta içinde programını Meclise sunmak ve güvenoyu almak zorundadır (md.44). 1924 Anayasası’nda vekiller ve vekâletlerle ilgili hükümler de bulunmaktadır: “Vekiller Başvekilin riyaseti altında İcra Vekilleri Heyeti’ni teşkil ederler” (md.45). “İcra Vekilleri Heyeti Hükümetin umumi siyasetinden müştereken mesuldür. Vekillerden her biri kendi salahiyeti dairesindeki icraattan ve maiyetinin efal ve muamelatından ve siyasetinin umumi istikametinden münferiden mesuldür” (md.46). “Vekillerin vazife ve mesuliyetleri kanunu mahsus ile tayin olunur” (md.47). “Vekâletlerin adedi kanunla tayin olunur” (md.48). 7 Anayasanın bu hükümlerine rağmen vekâletlerin teşkilat yasalarının çıkarılması hemen mümkün olmamış; örneğin Dâhiliye Vekâletinin teşkilat yasası, ileride de değinileceği üzere 1930’da kabul edilebilmiştir. 7 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 368). 13 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Öte yandan 1921 Anayasası gibi 1924 Anayasası’nda da taşra yönetimine özel yer ayrılmakla birlikte, “1921’dekinden farklı olarak, vilayet ve nahiye şuralarına yer verilmemiş, merkeziyetçilik yeniden ön plana çıkarılmıştır” (Tanör, 2011: 295). Hatta “1876 Anayasası düzenine yakın bir merkeziyetçilik” kabul edilmiştir. “Merkezi idare asli ve genel, yerel idareler ise tali ve özeldir” (Aslan, 2006: 236). Zira yeni anayasada “vilayat” (vilayetler) yönetimine sadece üç maddenin (altıncı fasılda 89, 90 ve 91. maddeler) ayrıldığı görülmektedir. İl yönetimini düzenleyen bu maddeler, 1921 Anayasası gibi ayrıntılı da değildir. Vilayetlerle ilgili olarak Anayasa’nın 89. maddesinde, “Türkiye coğrafî vaziyet ve iktisadi münasebet nokta-i nazarından vilâyetlere, vilâyetler kazalara, kazalar nahiyelere münkasemdir ve nahiyeler de kasaba ve köylerden terekküp eder.”; 90. maddesinde, “Vilayetlerle şehir, kasaba ve köyler hükmî şahsiyeti haizdir.”; 91. maddesinde de, “Vilayetler umuru tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif esası üzerine idare olunur.”, hükümleri yer alıyordu. 8 Böylece yeni anayasa, ülkedeki vilayet, kaza, nahiye bölünmesini aynen kabul etmiş; nahiyelerin kasaba ve köylerden oluşacağını belirtmiştir. Bu ayrımda yine coğrafi durum ve ekonomik şartlar göz önünde bulundurulmuştur. Ayrıca vilayetlerle (özel idareler), şehir, kasaba ve köylerin tüzel kişiliklerinin olacağı ve vilayetlerin yetki genişliği ve görev ayrımı ilkesi çerçevesinde çalışacağı belirtilmiştir. Böylece ülkenin mülki yönetimi, vilayet, kaza ve nahiyelere ayrılmış olmaktadır. Burada dikkat çeken yenilik, nahiyelerle ilgilidir. Nahiye, sınırları içinde yer alan kasaba ve köyler bir yana bırakılırsa, artık yeni statüyle tüzel kişiliğe sahip değildir. Bu bakımdan nahiye, kazaya yakın hale getirilmiştir (Yayla, 1982: 132; İçişleri Bakanlığı, 1983: 159). 1924 Anayasası’nın 91. maddesine (1921’de bulunmayan), “Vilayetler umuru tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif esası üzerine idare olunur” (İllerin işleri, yetki genişliği ve görev ayrımı esaslarına göre idare olunur), hükmü konularak, 1876 Anayasası’nda bulunan yönetim ilkelerine geri dönüş yapıldığı görülmektedir. Zira 1876 Kanun-ı Esasisi’nin 108. maddesi de; “Vilayetin usulü idaresi, tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif kaidesi üzerine müesses…”, şeklindeydi. Böylece 1924 Anayasası’nda da, “tevsi-i mezuniyet” (yetki genişliği) ve “tefrik-i vezaif” (görev ayrımı), taşra yönetiminin başlıca ilkeleri olarak düzenlenmiş oluyordu. İlgi çekici biçimde 1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu, “merkeziyet ya da âdemimerkeziyet” terimleri yerine, “tevsi-i mezuniyet ve tefrik-i vezaif” ilkelerini kullanmış; fakat açık ve belirgin biçimde de 1921 Anayasası’nın âdemi merkeziyetçi düzenini terk etmiştir. 1876 Anayasası’nda yer alan; ancak 1921 Anayasası’nda olmayan bu ilkelere tekrar neden yer verildiği sorusu, oldukça tartışma yarat8 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 371). 14 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) mıştır. Örneğin, anayasal yönetim ilkeleri konusunda en dikkat çekici çalışmalardan birini yapmış olan Yayla’ya (1982: 135) göre, “1921 Anayasası’nın yönetim ilkeleri aslında uygulanmadığına ve bu anayasa döneminde selamete çıkıldığına, başka bir deyişle Kurtuluş Savaşı ve cumhuriyetin kurulması aşamaları başarıyla geçilmiş olduğuna göre, söz konusu ilkelerden ve âdemi merkeziyetçi yaklaşımdan vazgeçilmeyeceği düşünülebilirdi. Ancak böyle olmadığı görülmüştür. Kuşkusuz bunda uygulanmayan yönetim ilkelerinden çok, uygulanan düzenin rolü vardır. O da giderek merkezileşen, öyle olmak zorunda bulunan; birçok bölücü olayla mücadele etmiş olan TBMM Hükümetinin uygulamasıdır ve doğal olarak siyasi, askeri ve idari bakımlardan zorunlu olarak merkezileşmiştir. Üstelik genç cumhuriyetin çağdaşlaşması için reformlar yapılacak, yeni yönetimin bütün ülkeye yayılacak düşünce yapısı, her yerde aynı güçte etkisini gösterecek; iktisadi ve sosyal dengesizlikler aşılacak, mahalli yönetimler kendi beceri ve olanaklarıyla kaderine terk edilmeyecektir. Bütün bunlar olanaklar ölçüsünde yapılacaktır. Yalnız genç cumhuriyetin ulusal egemenlik ilkesine dayandığı, demokrasiyi amaç bildiği, halkın kendi kendini yönetmesinden vazgeçmesinin de düşünülemeyeceği açıktır. Bu ikili durum merkeziyetçiliği de, âdemi merkeziyetçiliği de birlikte gerektirmektedir.” Kuşkusuz 1924 Anayasası’nın yönetim ilkeleri, sonradan araya giren olayların da etkisiyle, zaman içinde farklı yorumlara konu olmuştur. O dönemde yapılan tartışmaların da yine, 1876 Anayasası Dönemi’nde yapılan tartışmalara benzediği görülmektedir. Bazıları tevsi-i mezuniyeti merkezi sistemin dışında görmüşler; bazıları tevsi-i mezuniyeti merkeziyet sistemi içinde kabul ederek taşra görevlilerine yetki tanıması olarak anlamışlar; bazıları tevsi-i mezuniyetin asıl bir ilke olduğunu ileri sürmüşlerdir. Yine bazılarınca tefrik-i vezaif âdemimerkeziyet olarak kabul edilmiştir. Diğer taraftan tefrik-i vezaif ilkesi çerçevesinde ayrılacak görevler de yoğun olarak tartışılmıştır. Bu tartışmalardan çıkan sonuca göre; “1924 Anayasası’ndaki tefrik-i vezaif, yalnız vilayetlerle ilgili ve âdemimerkeziyetin daha kısıtlı ve kanun koyucunun iradesine daha fazla takdir payı bırakan bir şeklidir. Bu durumda 91. maddedeki iki esastan biri olan, tefrik-i vezaif, sadece vilayetle ilgili görülmeli, diğer esas olan tevsi-i mezuniyet de, vilayet mülki kademesiyle sınırlı bir ilke olarak kabul edilmelidir” (Yayla, 1982: 142-163). Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan bir başka yazar olan Güler’e (2006: 217-219) göre ise “1921 Anayasası ülkeyi vilayet, kaza ve nahiyelere ayırmış, vilayet ve nahiyelerin manevi şahsiyet ve muhtariyeti haiz olduğunu belirtmiş, buralarda yönetimi şuralara vermiştir. Millet Meclisi Hükümetinin temsilcisi 15 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) olan vali, ilde yalnızca genel devlet işlerinden sorumlu tutulmuş, yerel devlet işleri şuralara bırakılmıştır. 1924 Anayasası ise yerel kamu gücünün doğrudan yerel geleneksel egemenlerin eline bırakılmasını önlemiş, cumhuriyet iktidarlarının tasfiye etmeye çalıştıkları bu toplumsal ve siyasal unsurların etki alanını daraltmıştır. İl yerel yönetimleri valilik kurumunun yönetimi ve denetimine çekilmiş, merkezi yönetimin, yerel egemenleri amaçlar doğrultusunda yönlendirme aracına dönüştürülmüştür.” Yönetim ilkelerinin 1924 Anayasası’nda yer almış olması, özellikle il idaresiyle ilgili kanunların hazırlanması sırasında etkisini gösterebilmiş; Meclis tartışmalarında dayanak olabilmiştir. Örneğin Dâhiliye Vekili ve Muğla Mebusu Mehmet Şükrü Kaya, 1929 tarihli Vilayetlerin Umumi İdaresi Hakkında Kanun Layihasının görüşülmesi sırasında; “İdare kanunlarının esaslı karakteri teşkilatı esasiyeye makes olmaktır. Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun koyduğu prensipler oralarda tafsil ve onlarla tatbik olunur”, diyecektir 9 (Yayla, 1984: 137). Sonuç olarak belirtmek gerekirse, hakkında yapılan çeşitli tartışmalara ve bazı boşluklara rağmen 20 Nisan 1924 tarihli ve 491 sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu, “o dönemin Türkiye’si ve toplumu için çok büyük bir gelişmenin, çok önemli bir atılımın ana belgesi” olarak kabul edilmektedir. Çünkü “1921 Anayasası ile başlayan sıçramayı belgelemiş, ulusal, demokratik ve laik bir devletin temellerini kurmuştur.” Öte yandan yeni anayasayı yaratan dinamikler tıpkı bir önceki 1921 Anayasası gibi yerli ve ulusaldır. Zira bu anayasa, “herhangi bir dış güce ödün vermek için yapılmış değildir. Temelleri bakımından, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ve onun iktidara taşıdığı güçlerin eseridir.” Bu yüzden olsa gerek, “zaman içinde bazı değişikliklere (ikisi biçimle, diğerleri esasla ilgili yedi değişiklik) uğramışsa da, 1961 Anayasası kabul edilinceye kadar yürürlükte kalmayı başarmıştır (Tanör, 2011: 323, 328; Kili, 2003: 284, 289). Düşüncemiz şudur ki, Atatürk Dönemi’nin çok önemli bir eseri olan bu anayasa, 1961 Anayasası ile kaldırılmamalı, gerekli düzeltme ve eklemeler yapılarak devletin kurucu belgesi olarak kullanılmaya devam etmeliydi. 9 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 72-73, İ: 54, C: 1). 16 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) III. DÂHİLİYE VEKÂLETİNİN TEŞKİLAT VE GÖREV ALANINA İLİŞKİN GELİŞMELER “Atatürk Dönemi” olarak adlandırılan 1923-1938 yılları arası dönemde meydana gelen siyasal ve toplumsal gelişmelere bağlı olarak, Dâhiliye Vekâleti açısından da önemli gelişmeler olmuştur (Başa, 2015: 26). Aşağıda bu düzenlemeler özetlenerek, anılan dönemde Dâhiliye Vekâleti teşkilatı ile görev alanının nasıl şekillendiği ortaya konulmaya çalışılmıştır. 1. Hapishaneler Yapımı İçin Dâhiliye Vekâletine Ödenek Verilmesi Cumhuriyet Dönemi başladıktan sonra Dâhiliye Vekâleti için ilk önemli gelişme, ülke genelinde yeniden yapılacak hapishaneler için Vekâletin 1923 yılı bütçesine ödenek konulması olmuştur. Bu amaçla 11 Şubat 1924 tarihli ve 409 sayılı “Yeniden İnşa Edilecek Hapishaneler Masarifi İçin Üç Yüz Otuz Dokuz Senesi Bütçesine Üç Yüz Bin Lira Tahsisat Konulmasına Dair Kanun” çıkarılmıştır (Bayrak, 2012: 1610). 10 Yapılan bu düzenlemeden, hapishaneler ile ilgili olarak Dâhiliye Vekâletinin Osmanlı Devleti ve Milli Mücadele Dönemi’nden intikal eden görevinin, Cumhuriyet Dönemi’nde de devam ettiği anlaşılmaktadır. Bu görevin de Vekâlete bağlı olan “Hapishaneler İdare-i Umumiyesi Müdüriyeti” aracılığıyla takip edildiği söylenebilir (Başa, 2015: 30-31). Osmanlı hapishanelerinin idari açıdan Dâhiliye Nezareti ile ilgisinin kurulması ilk olarak 1881 yılında olmuş; “gardiyanların tahsisatının Harbiye yerine Dâhiliye Nezareti bütçesinden karşılanması” kararlaştırılmıştı. 1907 yılından itibaren ise hapishanelerin kendileri de Dâhiliye Nezareti bütçesine dâhil edildi. 1913 yılında da “Mebani-i Emiriye ve Hapishaneler İdaresi Müdüriyeti” kuruldu. Hapishaneler İdaresinin Dâhiliyeye bağlılığı büyük ölçüde, kolluk birimlerinin Dâhiliye Nezareti bünyesinde yer almasından kaynaklanmaktaydı. Dâhiliye Nezaretinin merkez teşkilatını düzenleyen 22 Aralık 1913 tarihli “Dâhiliye Nezareti Teşkilatı Hakkında Nizamname”de “Hapishaneler Müdüriyeti”, Nezaretin ana hizmet birimlerinden biri olarak gösterildi. Nizamnamenin 13. maddesinde düzenlenen ve günümüz Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün karşılığı olan bu müdüriyet genel olarak, “hapishanelerin korunması, idaresi, inşaat ve tamiratını gerçekleştirip hesaplarını tutmakla görevlendirilmişti.” Hapishaneler Müdüriyeti, Dâhiliye Nezaretinin bir birimi olarak Milli Mücadele Dönemi’ne intikal etmiş ve 10 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 208). 17 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) yeni dönemde Dâhiliye Vekâleti bünyesinde faaliyetini sürdürmüştür. Bu amaçla Vekâlet bütçesine hapishaneler için ödenek konulduğu görülmüştür. Dâhiliye Vekâleti bütçelerinin üçüncü kısmında “Hapishaneler” başlığı altında; “alelumum hapishaneler maaşatı, levazım, hapishaneler inşaatı, hapishanelerin masarifi tamireyesi ile mücrimin sevkiyesi” kalemlerine yer verildiği görülmüştür. Dolayısıyla, Milli Mücadele Dönemi ve takip eden yıllarda Dâhiliye Vekâletinin hapishanelerle ilgili görevlerinin bulunduğu; farklı bir ifadeyle, hapishanelerin idaresinin Dâhiliye Vekâletine ait olduğu; özellikle hapishanelerin yapımı ile suç ve cürüm işlemiş olanların sevkinin, Dâhiliye Vekâletince sağlandığı anlaşılmaktadır. Bu görevleri yapabilmesi için de Dâhiliye Vekâleti bütçelerinin yaklaşık dörtte biri, hapishaneler için ayrılmıştır. Hapishaneler için verilen ödenek yetersiz kaldığında ise Vekâlet bütçesine ilave tahsisat verilmesine yönelik yasal düzenlemeler yapılmıştır (Başa, 2013: 245; 2015: 30; İpşirli, 1993: 416; Erdoğdu, 2005: 35-36; Tural, 2009: 151; Findley, 1994: 266). 28 Ocak 1924 tarihinde ruznameye alınması kabul edilen “Yeniden İnşa Edilecek Hapishaneler Masarifi İnşaiyesi İçin Tahsisi Lazım Gelen Üç Yüz Bin Liranın Senei Haliye Bütçesine Vaz’ı ve Sarf Edilmeyen Miktarının Senei Atiyede Sarfı Hakkında (1/236) Numaralı Layihai Kanuniye” ve buna ilişkin Muvazene-i Maliye Encümeni Mazbatası, 11 Şubat 1924 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 11 Meclise sunulan Esbabı Mucibe Layihasından, oldukça kötü olan hapishanelerin durumunun düzeltilmesi için projeler geliştirildiği anlaşılmaktadır: 12 “Hapishane binalarının elyevm (halen) bulunduğu hali müessife nihayet verilmek üzere bunlardan bir kısmının tadil ve tevsii suretiyle bulunduğu mahalli hapishane ihtiyacından vareste kılacak bir hale ifrağ etmek ve bir kısmını da müceddeden (yeni baştan) inşa eylemek zaruri olmakla öteden beri icra edilen tetkikat neticesinde lüzum ve ihtiyaca göre projeler ihzar edilmiştir…” Encümen Mazbatasında da; 13 “… Hapishanelerimiz elyevm pek müessif bir halde bulunduğu ve biran evvel icabatı sıhhiye ve fenniyeye muvafık hapishaneler inşası emri zaruri olduğu cihetle layihai kanuniye aynen kabul edilerek müstaceliyet kararı ile müzakeresi Heyeti Umumiyeye arz olunur.”, denilerek düzenlemeye destek verilmiştir (Başa, 2015: 30-31). Bazı mebusların soruları üzerine dönemin Hapishaneler Müdürü Umumisi Efdalüddin Bey’in Mecliste söz alarak yapılmak istenilen düzenlemeyle ilgili 11 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 8, 8/1, Sayfa: 705-708, İ: 99, C: 2). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 8, 8/1, Sayfa: 705-706, İ: 99, C: 2). 13 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 8, 8/1, Sayfa: 706, İ: 99, C: 2). 12 18 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) bilgi verdiği görülmektedir. Efdalüddin Bey’in açıklamaları düzenlemenin amacını ortaya koyar niteliktedir: 14 “… Bu gün en büyük ve mübrem ihtiyacımız kürek mevkilerdir. Hapishanelerde izdihamı tevlideden ve tulü müddet oralarda yatmaya mecbur olan insanların daha iyi disiplin altında bulundurulmasını temin etmek üzere kürek mevkilerine ihtimam etmek lazım gelir. Binaenaleyh memleketimizde kürek mahkûmlarını bir araya toplayarak Hapishaneler Nizamnamesinin iktiza ettirdiği mevaddı yapabilmek üzere dört mıntıkada dört kürek mevkii tesisine teşebbüs olunacak…” Umum Müdür Efdalüddin Bey’in devam eden açıklamalarından da, o tarihte ülke genelinde 397 adet hapishane olduğu; bunların 320’sinin kazalarda bulunduğu anlaşılmaktadır (Başa, 2015: 30-31). 15 Umum müdürün izahatı, mebuslar üzerinde etkili olmuş ve 11 Şubat 1924 tarihli oturumda yapılan oylamada, 150 oyla kanun layihası kabul edilmiştir. 16 409 sayılı Kanun’un 1. maddesinde yer alan; “Müceddeden inşa edilecek hapishaneler masarifi için bin üç yüz otuz dokuz senesi Dâhiliye bütçesinin yüz elli altı faslına üç yüz bin lira tahsisat konulmuştur. İş bu tahsisatın senei mezkûre zarfında sarf edilemeyen miktarı üç yüz kırk senesi zarfında dahi sarf olunacaktır.”, hükmüyle, hapishaneler inşası için Dâhiliye Vekâleti bütçesine 300.000 lira tahsisat ilave edilmiştir. Vekâlete verilen ödenek ile Ankara’da merkezi hükümet hapishanesi ile Sinop, Konya, Diyarbakır gibi yerlerde kürek mevkii tesisine teşebbüs olunacağı anlaşılmaktadır (Başa, 2015: 30-31). 17 Yapılan bu düzenlemeye rağmen hapishaneler konusu Meclis gündemine gelmeye devam edecektir. Örneğin Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey’in 14 Şubat 1924 tarihli “Dâhiliye Encümeninde Bulunan Hapishanelerin İdarei Umumiyeleri Hakkında Kanun Layihasının Müstacelen İntacına Dair Takriri”nden, hapishanelerin idaresi konusunda bir yasa tasarısının hazırlandığı anlaşılmaktadır: 18 “Hapishanelerimize dair, acı ne söylense azdır. Bunların ıslahı için ne kadar süratle çalışılsa azdır. Mali (1340) senesi de hulul ediyor (gelip çatıyor). İmdi gelen yılbaşından itibaren hapishanelerimizin idareleri olsun yeni bir temellüce başlayabilmek üzere 94. içtimada Dâhiliye Encümenine havale edilmiş olan kanun layihasının müstaceliyetle takdim ile müzakere edilmesini teklif ederim.” Hilmi Bey’in girişimlerine rağmen incelenen dönemde hapishanelerin 14 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 8, 8/1, Sayfa: 707, İ: 99, C: 2). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 8, 8/1, Sayfa: 707, İ: 99, C: 2). 16 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 8, 8/1, Sayfa: 708, İ: 99, C: 2). 17 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 840, İ: 102, C: 1). 18 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 2, Sayfa: 664, İ: 35, C: 1). 15 19 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) esaslı bir şekilde düzenlenmesi mümkün olmamıştır (Başa, 2015: 31). Nitekim hükümet tarafından “Hapishanelerin Islahı Hakkında (1/213) Numaralı Kanun Layihası” hazırlanarak Meclise sunulmasına rağmen, “berayı tetkik hükümete iadesi hakkında” Dâhiliye Encümeni Mazbatasının 18 Mart 1926’da kabulü üzerine yasalaşması mümkün olmamıştır. 19 2. Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin Dâhiliye Vekâletine Devri 20 Cumhuriyetin ilanından hemen önce 13 Ekim 1923 tarihli ve 352 sayılı “Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti İhdasına Dair Kanun” kabul edilerek, “Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti” adıyla yeni bir bakanlığın kurulması onaylanmış; 21 ilaveten kurulacak yeni bakanlığa tekabül edecek bir meclis komisyonunun teşekkülüne karar verilmişti. Birkaç gün sonra yapılan seçimle de, İzmir Mebusu Mustafa Necati Bey, ilk “Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti Vekili” olarak göreve getirilmişti. Bu yeni bakanlık, “Lozan görüşmeleriyle karara bağlanmış olan mübadele meselesi ve savaş sonrasında neredeyse ülke genelinde ortaya çıkmış olan yıkımın etkilerini azaltmak amacıyla kurulmuştu” (Arı, 2000: 28; Aydın, 2012: 1387; Başa, 2015: 27). Mübadele, İmar ve İskân Vekâletini kuran 352 sayılı Kanun’un 1. maddesinde; “Mübadele, imar, iskân umuriyle mükellef olmak üzere (Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti) namıyla bir vekâlet teşkil olunmuştur.”, hükmü bulunmaktaydı. Dolayısıyla yasa maddesinde, Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti oluşturulurken hangi teşkilatların bu Vekâlete bağlandığı, özellikle Dâhiliye Vekâleti bünyesinde yer alan “İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti Umumiyesi”nin nasıl düzenlendiği konusunda açıklayıcı bir hüküm bulunmamaktadır. Mecliste yapılan görüşmelerden de bu konuda bilgi edinilememektedir. 22 Kanun’un 2. maddesinde; “Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin vazaif ve salahiyetiyle tahsisat ve teşkilatı kanunu mahsusla tayin olunur.”, denilerek yeni oluşturulan bakanlığın görev, yetki, ödenek ve teşkilatının özel bir kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Anlaşılan, acelece yeni bir vekâlet kurulması için kanun çıkarılmış; ancak bu aşamada teşkilatı düzenlenememiştir (Başa, 2013: 373-374; 2015: 27; Aydın, 2012: 1389). 19 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 250, İ: 73, C: 1). Bu konuda bakınız: BAŞA, Şafak (2013), Kurumsallaşma Bağlamında Dâhiliye Nezaretinden Dâhiliye Vekâletine Geçiş (1920-1923), Ankara: TODAİE Yayını. 21 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 2, Sayfa: 664, İ: 35, C: 1). 22 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 2, Sayfa: 621-664, İ: 35, C: 1). 20 20 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Bu eksiklik, Mübadele, İmar ve İskân Vekili Mustafa Necati Bey’in girişimleri sonucunda, 1 Kasım 1923’de kabul edilen 366 sayılı “Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin Teşkilat ve Masarifi Hakkında Kanun” ile giderilmeye çalışıldı. 23 Bu Kanun ile büyük zorluklar altında göreve başlamış olan Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin teşkilat yapısı ve bütçesi belirlendi. Kuruluş aşaması ve bütçe olanaklarının belirlenmesinden sonra Vekâletin önünde en büyük iş, imar ve iskân konularını düzenleyecek kapsamlı bir yasanın çıkarılması oldu. Vekil Mustafa Necati Bey ile Vekâlet bürokratlarının çalışmaları sonucu, 8 Kasım 1923 tarihli ve 368 sayılı “Mübadele, İmar ve İskân Kanunu” kabul edildi. 24 Toplam 20 maddeden oluşan yasa metninde, vekâletin görev ve yetkilerinin kapsamı, bütçe kaynakları, uzman elemanların sağlanması ve diğer vekâletlerle koordinasyonun kurulmasıyla ilgili pek çok konu düzenlenmişti (Başa, 2015: 27-28). Ancak Mübadele, İmar ve İskân Kanunu’nda konumuz açısından en dikkat çekici düzenleme, 4. maddede yapılmıştır. Zira anılan maddede; “Şimdiye kadar Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâletine merbut bulunan İskân Müdüriyeti ilga edilmiştir. Bu müdüriyetin ve mülga Dâhiliye Nezaretine merbut İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti Umumiyesinin bütün hidemat ve vesikası ile levazımı Mübadele, İmar ve İskân Vekâletine devredilmiştir…”, hükmü yer almaktaydı. Bu maddeyle, o vakte kadar Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâletine bağlı bulunan İskân Müdüriyeti kaldırılmış, bu Müdüriyetin ve mülga Dâhiliye Nezaretine bağlı İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti Umumiyesinin bütün görevleri, belgeleri ile araç ve gerecinin Mübadele, İmar ve İskân Vekâletine devredilmesi öngörülmüştür (Başa, 2015: 28). Bu hükümde açıkça, önce Dâhiliye Nezaretine bağlı olan, sonrasında Dâhiliye Vekâletine aktarılan İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti Umumiyesinden bahsedilmektedir. Nitekim söz konusu düzenleme, 3 Kasım 1923 günü yapılan Meclis görüşmelerinde mebusların dikkatini çekmiştir. Bazı mebusların soruları üzerine söz alan Muvazene-i Maliye Encümeni Reisi Reşad Bey, yapılmak istenilen düzenlemeye açıklık getirmiştir: 25 “Yalnız mülga Dâhiliye Nezaretine merbut olan İskân ve 23 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 127-130). Kanun’a ilişkin görüşmeler için bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 3, Sayfa: 136-144, İ: 45, C: 2); (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 3, Sayfa: 148-152, İ: 46, C: 1). 24 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 132-134). Kanun’a ilişkin görüşmeler için bakınız: (ZC: Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 3, Sayfa: 158-166, İ: 46, C: 1); (ZC: Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 3, Sayfa: 180-209, İ: 47, C: 1, 2); (ZC: Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 3, Sayfa: 214245, İ: 48, C: 1, 2); (ZC: Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 3, Sayfa: 294-306, İ: 50, C: 1, 2). 25 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 3, Sayfa: 197, İ: 47, C: 1). 21 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Aşair Müdüriyeti Umumiyesi kaydını sarih bir surette vazetmekten maksadımız o zamanki müdüriyetin vazaifi, hidematı daha vasi bir surette muhtelif kanun, nizamnameler ve talimatnamelerle tensip edilmiş, elyevm Sıhhiye Vekâletinde ifayı vazife etmekte bulunan İskân Müdüriyetinin vazaifi; ifasıyla mükellef olduğu hidemat ise bu kadar tavzih edilmemiştir. Bu itibarla lüzum gördük.” Yasa hükmünden ve yapılan konuşmalardan anlaşılabildiği kadarıyla ifade etmek gerekirse; Osmanlı Dönemi’nde Dâhiliye Nezaretine, Milli Mücadele Dönemi’nde de Dâhiliye Vekâletine bağlı bulunan İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti Umumiyesi yanında bir de Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâletine bağlı İskân Müdüriyeti kurulduğu; İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti Umumiyesinin anılan Kanun’un çıkmasından yaklaşık bir yıl önce Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâletinin İskân Şubesine devredilmesinin kararlaştırıldığı; ancak bu devrin tam olarak sağlanamadığı; Sıhhiye Vekâletine bağlı olarak kurulan İskân Müdüriyetinin de tam anlamıyla görev icra edemediği; bundan dolayı her iki teşkilatın kaldırılarak bütün malvarlıklarıyla yeni kurulan Mübadele, İmar ve İskân Vekâletine devredildiği söylenebilir. Lakin bu teşkilatın Dâhiliye Vekâletinden koparılmasının yanlışlığı çok geçmeden görülecektir (Başa, 2013: 374-376; 2015: 28; Aydın, 2012: 1389). Mübadele göçmenlerinin ve onların dışında daha 1912 yılından itibaren Türkiye’ye sığınmış olan göçmenler ile savaşın yıkımından zarar görmüş felaketzedelerin yerleşmeleri ve üretici duruma gelinceye kadar sorunlarının çözümü için görevlendirilmiş olan Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti, diğer bakanlıklarda rastlanmayan olağanüstü yetkilere sahip olmasına rağmen kaynak ve örgütsel yetersizlikler nedeniyle bir türlü başarılı olamıyordu. Bu başarısızlık, bakanlığın üst düzey idarecileri tarafından da görülemedi (Başa, 2013: 376; 2015: 28; Bayrak, 2012: 1543). Örneğin, Samsun ve Trabzon bölgesinin teftişinden dönen Vekâlet Müsteşarı Ömer Lütfi Bey, 3 Kasım 1924 günü Cumhuriyet gazetesine yaptığı açıklamada, gezdiği bölgelerdeki muhacirin işlerini “şayan-ı memnuniyet” görmektedir. Kendisine son günlerde İmar Vekâletinin lağvı konusunda Mecliste bir cereyan olduğu söylendiğinde ise şöyle diyecektir: “İmar Vekâletinin hakkıyla muhacir işlerini ifa etmiş olduğuna kaniyim. Çünkü Vekâlet mümkün olan her şeyi yapmıştır. İşte bugün denetlemelerinden döndüğüm bölgelerdeki iskân işlerinin memnuniyet verici olması bu görüşümü doğrulamaktadır” (Özel ve Hacıibrahimoğlu, 2011: 258-261; Başa, 2015: 28). Ancak Mustafa Kemal Paşa (2001: 855-856), Ömer Lütfi Bey gibi düşünmemekteydi: “… İçtima etmiş olan Mecliste, ortaya atılan bir mesele de, bu şitabı tacil edecek mahiyette idi. Filhakika, mebuslardan Hoca Esat Efendi, 20 Teşrinievvel 22 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 1924 tarihli takririyle, mübadele ve iskânı muhacirine ait ve leyli mekteplere ne kadar meccani talebe alındığına ve nerelerde iptidai mektepler açıldığına dair birtakım sualleri ait oldukları vekillerden soruyorlardı. Bu suallerin şamil olduğu hususat, cidden milleti alakadar eden mesail idi. Bu meseleler, vekilleri tenkit etmek için pek müsait idi. Bilhassa, mübadele ve iskân işlerinde herkesi meşgul eden noktalar bariz idi. Bizzat ben dahi seyahatim esnasındaki meşhudatımla, mübadele ve iskân işlerinin sureti cereyanından şikâyet etmiş ve Ankara’ya avdetimde bu Vekâletin lağvıyla, bütün hükümetin vesaitinin bu hususta alaka ve faaliyetini temin edecek bir şekli, hükümete teklif etmiş idim; bunda mutabık kalmıştık…” İşte Gazi Mustafa Kemal’in belirttiği, “bütün hükümetin vesaitinin bu hususta alaka ve faaliyetini temin edecek” bir düzenleme, Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin lağvedilerek, İskân Müdüriyet-i Umumiyesinin 1924 yılında Dâhiliye Vekâleti teşkilatına eklenmesine yönelik olacaktır. Bu konuda ilk olarak Ertuğrul Mebusu Doktor Fikret Bey’in “Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin Lağvıyla Vezaifinin Dâhiliye Vekâletine Devri Hakkında Teklifi Kanunisi (2/345)” ile Dersim Mebusu Feridun Bey’in “Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin Lağvıyla Vezaifinin Dâhiliye ve Nahiye Vekâletlerine Devri Hakkında Teklifi Kanunisi (2/346)”, 23 Ekim 1924 tarihinde Meclise sunulmuş ve tekliflerin Layiha Encümenine havalesi kararlaştırılmıştır (Başa, 2015: 28). 26 Menteşe Mebusu Esat Efendi’nin, “Ne kadar muhacir geldiğinin ve ne kadarının iskân edildiğinin ve nerelerde imaratta bulunulduğunun bildirilmesine dair” sual takriri ile buna yönelik Mübadele, İmar ve İskân Vekili Refet Bey’in cevabı (6/14), 27 Ekim 1924 günlü Meclis oturumunda görüşülürken Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin uygulamaları bir kez daha mercek altına alınmış ve yoğun bir şekilde eleştirilmiştir. 27 Vekil Refet Bey’in yaptığı konuşmadan o güne kadar ülkeye gelmiş olan mübadil ve muhacirlerle ilgili bilgi edinmek mümkündür: 28 “… Kuyuda müsteniden gelen muhacirlerin miktarı hakkında izahat vereceğim. Efendim; mübadeleye tabi olarak kendi vesaitimizle naklettiğimiz muhacirinin yekûnu umumisi 380.000 kişidir. Fakat mübadeleye tabi olanlar (…) yalnız bizim vapurlarımızla nakil olunanlar değildir. Balkan Harbi’nden sonra herhangi suretle Türkiye’ye gelmiş olanlar da mübadeleye tabidir. Bunlar da dâhil olmak üzere 400.000’i mütecavizdir. Şimdi gelen 380.000 muhacirden 56.347’si Samsun, 79.631’i Trakya, 38.921’i Karesi, 64.668’i İzmir, 26.824’ü Bursa, 33.129’u İstanbul, 26.568’i İzmit, 6.179’u Antalya, 30.674’ü Konya, 20.856’sı Adana, 4.121’i 26 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 9, Sayfa: 32, İ: 47, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 9, Sayfa: 57-61, İ: 47, C: 2). 28 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 9, Sayfa: 60, İ: 47, C: 2). 27 23 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Sivas, 2.984’ü Kastamonu mıntıkalarına yerleştirilmiştir. Vuku bulan iskân bundan ibarettir…” (Başa, 2015: 28). Bu gelişmelerden sonra Hükümet de harekete geçerek, 5 Kasım 1924 tarihinde, “Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin Lağvıyla Mezkûr Vekâlet Vezaifinin Müdüriyeti Umumiye Teşkilatı ile Dâhiliye Vekâletine Devri Hakkında Kanun Layihası”nı (1/517) Meclise sunmuştur. Aynı gün adı geçen Kanun Layihasının, Mübadele ve Dâhiliye Encümenlerine havalesi kabul edilmiştir. 29 Bu arada, İnönü’nün hastalığı nedeniyle 20 Kasım 1924 tarihinde Başvekillikten çekilmesi üzerine göreve gelen Ali Fethi Bey kabinesinde Dâhiliye Vekilliği ile Mübadele, İmar ve İskân Vekilliğinin aynı kişi üzerinde birleştiği görülmüştür. 22 Kasım günü Mecliste okunan ve müttefikan kabul edilen Gazi Mustafa Kemal imzalı “Başvekâlete Ali Fethi Beyefendinin Tayin Kılındığına ve Müşarünileyh Tarafından Teşkil Olunan Kabinenin Tasdik Buyrulduğuna Dair Reisicumhur Hazretlerinin Tezkeresi” gereği Kütahya Mebusu Recep Bey (Peker), “Dâhiliye Vekili ve Mübadele, İmar ve İskân Vekilli” sıfatıyla göreve başlamıştır. 30 Kabinede birleşen görevlerin teşkilat olarak birleşmesi için de fazla zaman geçmeyecek, 11 Aralık 1924’te kabul edilen 529 sayılı “Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin Lağvıyla Vezaifinin Dâhiliye Vekâletine Devri Hakkında Kanun” (RG: 07.01.1925 tarihli ve 81 sayılı) ile Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti kaldırılarak bütün görev ve yetkileri Dâhiliye Vekâletine devredilecektir (Başa, 2013: 376-377; 2015: 29; Bayrak, 2012: 1564-1565). 31 Ertuğrul Mebusu Dr. Fikret ve Dersim Mebusu Feridun Fikri Beylerin “Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin Lağvı ile Mezkûr Vekâlet Vazaifinin Müdüriyeti Umumiye Teşkiliyle Dâhiliye Vekâletine Devri Hakkında (1/345, 346) Numaralı Teklifi Kanunileriyle Bu Babta (1/517) Numaralı Kanun Layihası” ve bunlara ilişkin Dâhiliye, Mübadele, İmar ve İskân Encümenleri Mazbataları ilk olarak, 10 Aralık 1924 tarihinde Mecliste müzakere edilmiştir. 32 Tasarıya ilişkin Esbabı Mucibe Layihasında düzenlemenin amacı şöyle ifade ediliyordu: 33 “Mübadele, İmar ve İskân vazaifinin şimdiye kadarki şekli ruiyetinde ciheti merbutiyet ve emri idare nokta-i nazarından müşkülat müşahede edilmiştir. Bilhassa mezkûr vazifeyi rüiyete memur vekâletin muhtelif menatıkta müstakil memurlar istihdam eylemiş ve bugün alakadar vekâletlerin azami muavenet ve mesaisine 29 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 15-16, İ: 2, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 375, İ: 11, C: 2). 31 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 25 ). 32 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 46-79, İ: 19, C: 1). 33 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 47, İ: 19, C: 1). 30 24 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) rağmen vazifenin aslen mütedahil bulunması müşkülatı tezyit ve muvaffakiyeti tavik eylemiştir. Bu sebeple iskân işlerinde müessir olması müfit ve tabi bulunan rüesayı memurini mülkiyeyi doğrudan doğruya tavzif edecek ve muhacir meselesinin icap ve mahalline göre münasip surette takviye edilecek olan devletin teşkilatı daimesiyle rüiyetini mümkün kılacak bir şeklin teminine acil ihtiyaç vardır. Mülahazatı maruzaya binaen İmar ve İskân ve Mübadele Vekâletinin lağvı ile mezkûr vekâletin hukuk ve vazaifinin bir müdüriyeti umumiye teşkilatıyla Dâhiliye Vekâletine devri en münasip bir tarzı hareket olur…” Bazı mebusların Kanun Layihası hakkında soru sormaları üzerine söz alan dönemin Dâhiliye Vekili Recep Bey de, düzenlemenin Dâhiliye Vekâletine etkisini şöyle ortaya koymuştur: 34 “… Dâhiliye Vekâleti malik olduğu vazaife zammimeten bilcümle mübadillere ve muhacirlere ait olan vazaifi de ifa etmek vazifesini bu kanunla tahammül etmiş bulunacaktır (…) Şimdiye kadar mütedahilen cereyan eden birtakım mesaili şimdi yeni baştan esası katiye makrun olmayan bir teklif ile kabul edecek olursak bu işleri daha büyük bir çorba haline getirmek tehlikesi vardı. Bundan sakınmak için yalnız idare nokta-i nazarından rüesayı memurini mülkiyeye amir ve nazır olan Dâhiliye Vekâletinin bu işe amir ve nazım olarak getirilmesini bu layiha amirdir…” İstanbul Mebusu Hamdullah Suphi Bey’in konuşmasından ise Dâhiliye Vekâletinin iş yükünün büyüklüğü ortaya çıkmaktadır: 35 “… Muhterem arkadaşlar, bizim Dâhiliye Vekâletimizin deruhte ettiği vezaif, muhterem Recep Beyefendi gibi şuurla, vicdanla hizmet görenleri bunaltacak ağırlıktadır. Büyüktür. Bazen lüzum hâsıl olursa, ben kendilerinin nezdine gidiyorum. Gece on bire on ikiye kadar çalışıyorlar ve vazifelerinden ayrıldıkları vakit işler daha bitmemiştir. Yarına kalmış daha yüzlerce evrak vardır. Dâhiliyenin kendi işlerini tamamıyla ifa edebilmesi korkunç denecek kadar ağır bir vazifedir. Nasıl olur da İmar ve İskân Vekâleti gibi hakikaten ezici, tüketici işi munzam olarak bu vekâletin üzerine yükleyebiliriz?” Bazı mebusların Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin kaldırılmasına karşı çıkmalarına rağmen, 43 ret oyuna karşılık 89 oyla tasarı kabul edilmiştir. 36 11 Aralık 1924 tarihli ve 529 sayılı “Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin Lağvıyla Vezaifinin Dâhiliye Vekâletine Devri Hakkında Kanun” ile temel olarak, Mü34 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 51, İ: 19, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 55-56, İ: 19, C: 1). 36 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 88-89, 99, İ: 20, C: 1). 35 25 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) badele, İmar ve İskân Vekâleti kaldırılarak görevlerinin, Dâhiliye Vekâletine bağlanan İskân Müdüriyeti Umumiyesi marifetiyle idare olunması öngörülmüştür (md.1). Böylece, büyük ümitlerle kurulan Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti fazla uzun ömürlü olmamış, Osmanlı Dönemi’nden beri Dâhiliyenin konusu olan mübadele ve iskân işleri tekrar Dâhiliye Vekâletine geri dönmüş oluyordu. Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti kaldırıldıktan sonra bu Vekâlete ait resmi belgeler de, 9 Ağustos 1925 günü Meclis tarafından Dâhiliye Vekâletine gönderildi. 37 Müstakil bir bakanlığın lağvedilerek mübadele, imar ve iskâna ilişkin yetki ve görevlerin tekrar Dâhiliye Vekâletine verilmiş olması, Atatürk Dönemi’nde Vekâlete duyulan güvenin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Çünkü o dönemde Dâhiliye Vekâleti, merkezde ve taşrada en fazla örgütlenmiş ve kurumsal yapıya kavuşmuş teşkilatların başında gelmektedir. Doğrusu iskân ve mübadele konusu, devletin üstesinden gelmesi gereken en zor ve önemli sorun alanlarından birini oluşturmaktadır ve bunun altından ancak kurumsal bir yapıyla kalkılabilir (Başa, 2013: 377; Bayrak, 2012: 1721). Bu meşakkatli işi üstlenen Dâhiliye Vekillerinin, Mecliste sıklıkla sorulara muhatap oldukları da görülmüştür. İstanbul Mebusu H. Suphi Bey’in, 26 Ocak 1925 tarihli “Ahırkapı misafirhanesinde iskân edilen mübadelelerin vaziyeti elimesine dair” suali örnektir. Suphi Bey’in sorusunu dönemin Dâhiliye Vekili Cemil Bey yanıtlamıştır: 38 “… Mübadillerin mahalli iskânlarının tertibi, İskân Kanunu mucibince İskân Müdüriyeti Umumiyesine aittir. Bunlar gelişi güzel tertip edilmiyor. Bir talimat ve tertibat ile şimdiye kadar yerleştirilenler gibi yerleştiriliyor ve emsaline tevfiki muamele yapılıyor. Mahalli mürettepleri ayrılıyor. İstanbul’da yerleşmek hakkına haiz olanlar yerleştirildikten sonra diğerleri sevk ediliyor…” Dâhiliye Vekilince yapılan izahat Suphi Bey tarafından kâfi görülmekle birlikte, mübadillerin iskânına ilişkin sorunlar Meclis gündemine gelmeye devam edecek; bu konuda bazı yeni yasal düzenlemeler yapılacaktır. 28 Kasım 1925 tarihli ve 675 sayılı “Mahalli İskânlarını Bila Mezuniyet Tebdil Eyleyen Muhacir ve Mültecilerle Aşair Hakkında Kanun” (RG: 10.12.1925 tarihli ve 241 sayılı) bunlardan biridir. 39 Kanun’un 1. maddesiyle muhacir, aşair ve mültecilerin iskân edildikleri yerlerde beş yıl oturma zorunluluğu getirilmiştir. (Başa, 2015: 29). 40 37 “Mülga İmar ve İskân Vekâletine ait belgelerin Dâhiliye Vekâletine gönderildiğine dair” yazılar için bakınız: (CA: 09.08.1925, Sayı:-, Dosya: 19121, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 19.111..19). 38 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sayfa: 326-328, İ: 41, C: 1). 39 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 19). Kanun’un görüşmeleri için bakınız: (ZC: Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 19, Sayfa: 186-187, İ: 12, C: 1). 40 675 sayılı Kanun’un 1. maddesi hükmü şöyledir: “Gerek kendi arzularıyla ve gerek bir zaruret veya muahede dolayısıyla Türkiye’ye gelip kabul edilen ve badema gelecek olan mübadil veya 26 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 3. Takriri Sükûn Kanunu’nun Çıkarılması İncelenen dönemde Dâhiliye Vekâleti ve uyguladığı politikalar açısından önem arz eden bir başka yasal düzenleme, 4 Mart 1925 tarihli ve 578 sayılı “Takriri Sükûn Kanunu” 41 ya da Türkçe ifadesiyle “Huzurun Sağlanması Yasası”dır (RG: 04.03.1925 tarihli ve 87 sayılı). Esasen bu Kanun’un, birtakım siyasi ve toplumsal gelişmelerin sonucunda ortaya çıktığı görülmektedir. 1 Kasım 1924’te yeni yasama dönemine başlayan Büyük Millet Meclisinde, 9 Kasım günü Rauf Orbay, Refet Bele ve Dr. Adnan Adıvar, Halk Fırkasından ayrıldılar. Bir gün sonra da Halk Fırkası, adına “cumhuriyet” sözcüğünü ekledi (CHF). 17 Kasım 1924’te de ilk muhalefet partisi olarak “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası” (TCF) kuruldu. Başkanlığını Kazım Karabekir Paşa’nın, genel sekreterlik görevini de Ali Fuat Paşa’nın üstelendiği yeni fırkanın kurucuları arasında, Rauf Orbay, Refet Bele, Dr. Adnan Adıvar, Cafer Tayyar Paşa gibi, Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal’in en yakınında yer alan; ancak daha sonraları gidişattan hoşnut olmamaya başlayan arkadaşları bulunuyordu. Böylece, Amasya Tamimi ile Kurtuluş Savaşı’nı başlatan kadronun Mustafa Kemal ve İsmet İnönü hariç tüm üyeleri, TCF’nin kurucuları arasında yer almış oldu. İlk şubesi Urfa’da açılan TCF’nin, Mecliste de 30 kadar yandaşı bulunuyordu. “Siyasal özgürlükler açısından parti programı liberal bir nitelik taşıyordu ve dinsel inançlara saygılı bir parti olduğu programında yer almıştı. Partinin gelenekçi-liberal cephe tarafından Mustafa Kemal’e karşı kurulduğundan şüphe yoktu.” 20 Kasım’da İsmet Paşa, Suriye Savaşı’ndan kalma dizanteri hastalığı nedeniyle başvekillikten çekilince yeni hükümet, 22 Kasım 1924 günü Ali Fethi Bey tarafından kuruldu. Meclis Başkanlığı görevine de Kazım Özalp seçildi. Mustafa Kemal Paşa, CHF grup idare heyetinde yaptığı konuşmada; “Büyük bir inkılap yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Birçok eski müesseseyi yıktık. Bunların binlerce taraftarı vardır. Fırsat beklediklerini unutmamak lazım”, diyerek siyasi gelişmelerle ilgili çalışma arkadaşlarını ikaz ediyordu 42 (Başa, 2015: 31-32; Özakman, 2009: 174175; Akşin, 2011: 194; Kongar, 2007: 138-139; Bayrak, 2012: 1544). gayri mübadil bilumum muhacir ve aşair ve mülteciler Hükümetçe gösterilmiş veya gösterilecek olan iskân mahallerinde beş sene müddetle oturmaya mecburdur. Bunlar vekâleti aidesinin müsaadesi lahik olmadıkça hiçbir suretle iskân yerlerini terk edemezler. Muvakkaten berayi maslahat mahalli iskânlarından infikakleri, oraları terk mahiyetinde olmamak meşruttur. İskân mahallerini bu şerait hilafına olarak terk edenler iade olunurlar” (RG: 10.12.1925, 241). 41 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 98 ). 42 Mustafa Kemal’in uyarılarını dikkate alan Dâhiliye Vekâleti, Başvekâlete gönderdiği 23.12.1924 tarihli bir yazıyla; “meydana gelen olaylar üzerine, sınır ve sahil vilayetlerinden rapor verilmesine devam edileceğini” bildiriyordu: “Hudut ve sahillerde tahaddüs eden şayan-ı dikkat ve zayiatlar 27 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Mustafa Kemal’in bu uyarılarında haksız olmadığı çok geçmeden anlaşıldı. Zira 1925 yılı Ankara Hükümeti için bazı talihsiz olaylarla başlamış; 9 Şubat günü Mecliste çıkan bir tartışmada Ardahan Mebusu (Deli) Halit Paşa kaza kuruşunu ile vurulmuştu. 13 Şubat 1925 tarihinde ise Doğu’da “Şeyh Sait İsyanı” (diğer adıyla Genç İsyanı) patlak verdi. Genç (Bingöl) Vilayetine bağlı Piran’da ayaklanma başlatan asiler, 16/17 Şubat günü Genç’in merkezini ele geçirerek yağma edince, 23 Şubat 1925’te bir kısım Doğu vilayetlerinde örfi idare (sıkıyönetim) ilan edildi. Ancak isyan oldukça önemli ve genişler mahiyette görünüyordu. Asiler 24 Şubat’ta Elazığ’ı, iki gün sonra da Hani’yi işgal ve yağma edince, Ankara’nın endişesi daha da arttı. İsyan, Fethi Okyar Hükümetince ilk önce basit bir asayişsizlik hareketi olarak algılanmıştı. Ne var ki ayaklanma, “şeriat ve halifelik adınaydı” ve isyancılar karşılarına çıkan ordu birliklerini yenilgiye uğratıyorlardı. Nakşibendi tarikatına bağlı bir ağa olan Şeyh Sait, aşiretler üzerinde oldukça nüfuz sahibiydi. Bu günlerde CHF Meclis grubu da bir toplantı yapmış ve grupta gidişat üzerine kapsamlı görüşmeler olmuştu. Fırka grubundaki münakaşalar sertleşince ve iş ciddiyet kazanınca, kısa bir süre önce göreve gelen (22 Kasım 1924) Ali Fethi Okyar Hükümetinin durumu da oldukça güçleşti. Bu gelişmeler üzerine Ali Fethi Bey, 2 Mart 1925 tarihinde başvekillikten istifa etti. 43 Akabinde yeni hükümeti 3 Mart 1925 günü bir kez daha İsmet Paşa kurdu ve Terakkiperverlerin muhalefet oylarına karşılık büyük bir çoğunlukla Meclisten güvenoyu aldı. Kurulan hükümette Dâhiliye Vekâleti görevini de bir kez daha, asker kökenli üyelerden Tekfurdağı (Tekirdağ) Mebusu Cemil Bey üstlenmişti. 44 Olağanüstü bir dönemde iş başına gelen hükümetin programı da gayet kısaydı ve İsmet Paşa’nın sözleriyle aşağı yukarı şu noktalara dayanıyordu: “Her şeyden evvel son hadiselerin süratle ve şiddetle ortadan kaldırılması, memleketin her türlü fesat hareketlerden korunması, huzurun sağlanması ve devlet otoritesinin sağlam bir şekilde yerleştirilmesi için bütün tedbirlerin alınması” (Başa, 2015: 32-33; Özakman, 2009: 176; İnönü, 2006: 461-462; Kongar, 2007: 139). üzerine her gün hudut ve sahil vilayetlerinden raporlar alınarak hülasası arz ediliyordu. Elyevm sükûn mevcut olduğundan telgraf muhaberatının çoğalmasında ihtizaren sahil ve hudutlarda vukuat olmadığı günler malumat verilmesi ve vukuat oldukça hudud-ı hadisat ve harekâtı hakkında tetkikat ve istihbarat bersabık-ı devam olunması şark, garp ve cenup hudutlarındaki vilayata yazılmıştır. Netayici ve sarfı makam-ı devletlerine o suretle arz olunacaktır efendim. Başvekâlet, Hariciye Vekâleti ve Erkân-ı Harbiye Riyaset-i Umumiye Celilesine arz olunmuştur. 23 Kânunuevvel 340, Dâhiliye Vekili” (Cumhuriyet Arşivi: Tarih: 23.10.1924, Sayı:- Dosya: 7216, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 64.431..16). 43 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 127, İ: 68, C: 2). 44 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 127, İ: 69, C: 1). 28 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Nitekim Başvekil İsmet Paşa, 4 Mart 1925 günü Mecliste yaptığı konuşmada hükümetin iç siyasetini (siyaseti dâhiliye) şöyle açıklıyordu: 45 “… Siyaseti dâhiliyede her şeyden evvel hadisatı ahirenin sürat ve şiddetle itfası ve memleketin maddeten ve manen ifsattan vikayesi, umumi huzur ve sükûnunun muhafazası ve herhalde devlet nüfuzunun teyit ve tarsini için seri, müessir tedabiri mahsusa ittihazını iltizam ediyoruz…” Başvekilin bu kararlı sözlerinin ardından yeni hükümet, 4 Mart 1925’te ilk iş olarak, kendisine olağanüstü yetkiler veren “Takriri Sükûn Hakkında Kanun Layihası”nı (1/638) Meclise sundu (Yılmaz, 2012: 1753; Başa, 2015: 33). 46 Tasarı aynı gün Adliye Encümeninde görüşüldü ve hazırlanan mazbata hızla Meclise sunuldu. 47 Başvekil İsmet Paşa tarafından Meclis Başkanlığına gönderilen 4 Mart 1925 tarihli yazıda, düzenlemenin amacı şöyle ortaya konuluyordu: 48 “Ahval ve hadisatı fevkaladei ahirenin gösterdiği lüzum ve memleket dâhilinde emniyet ve asayişi huzur ve sükûnu ve nizamı içtimaiyi ihlal edecek irticakarane ve ihtilalkarane hareket ve teşebbüsata ve ifsidata (fitnecilik) karşı icap eden tedabiri ittihaz ile Türkiye Cumhuriyeti’nin nüfuz ve kudretini takviye ve inkılabın esasatını tarsin (sağlamlaştırma) ve masum halkı ızrar ve idlal eden (zarara uğratan) mütecasirlerin (küstahların) süratle takip ve tenkili maksadıyla İcra Vekilleri Heyetinin 4 Mart 1341 tarihli içtimaında karara iktiran eden iş bu layihanın iktisabı kanuniyeti için Meclisi Alinin nazarı tasvip ve tasdikine arzına müsaade buyurulmasını rica ederim” (Başa, 2015: 33). Takriri Sükûn Hakkında Kanun Layihasının görüşmelerinin hayli tartışmalı geçtiği görülmektedir. Müzakereler başlayınca TCF mensupları tasarıya karşı şiddetle muhalefete geçtiler (İnönü, 2006: 463; Yılmaz, 2012: 1754; Başa, 2015: 33). Özellikle İstanbul Mebusu Kazım Karabekir Paşa, İstanbul Mebusu Rauf Bey, Gümüşhane Mebusu Zeki Bey, Dersim Mebusu Feridun Fikri Bey gibi mebuslar, tasarıyı ağır bir şekilde eleştirmişler ve düzenlemenin Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na aykırı olduğunu ileri sürmüşlerdir. 49 Kazım Karabekir Paşa düzenlemeyi, “gayrı vazıh ve elastiki” bulmaktadır: 50 “… Huzuru alinize getirilen kanun gayrı vazıh ve elastikidir. Eğer bu kabul edilirse, buna istinaden Teşkilatı Esasiyemizin ruhundan doğan siyasi taazzuvlar ve bunların faaliyetini tahdide veyahut matbuatı tazyike teşebbüs edilirse, halk hâkimiyeti tenkis edilecek demektir. Çünkü 45 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 127, İ: 69, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 129, İ: 69, C: 1). 47 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 131, İ: 69, C: 2). 48 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 131, İ: 69, C: 2). 49 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 131-154, İ: 69, C: 2). 50 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 134-135, İ: 69, C: 2). 46 29 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) artık milletvekillerinin sedaları dahi bu kubbe altından harice çıkmayacaktır. Bu kanunu kabul etmek, cumhuriyet tarihi için bir şeref olmayacaktır…” İstanbul Mebusu Rauf Bey de Karabekir Paşa gibi düşünmektedir ve tasarının “iltibas (tereddüt) götürür bir ifadeyle yazılmış maddeleri” olduğunu söylemiştir: 51 “… Muhterem arkadaşlar! Tekrar ediyorum, bu kanun Başvekil Paşa Hazretlerinin buyurdukları gibi iltibastan beri değildir, iltibas götürür bir ifade ile yazılmış maddesi vardır. Bu mesele üzerinde tetkikatta bulunalım, mahsurları varsa refedelim ve daha lazım olan fıkralar varsa ilave edelim. Fakat efkârı milleti endişenak edecek ve huzur ve sükûn tesis edelim derken ve sükûnu ihlal edecek şekilde bir madde tedvin edelim. İstirhamım bundan ibarettir.” Bu eleştirilere Adliye Vekili Mahmut Esat Bey ile Başvekil İsmet Paşa cevap vermiştir. Özellikle İsmet Paşa’nın şu sözleri hükümetin kararlılığının bir göstergesidir: 52 “… Hiç kimsenin şüphe bırakmayacak derecede bir kanaati katiye ile anlaşıldığı üzere mevcut olan kanun, Teşkilatı Esasiyenin hududu dâhilinde, memlekette tedabiri nafıa cümlesinden asarı nafıa vücuda getirecek bir kanun mahiyetindedir. Bu itibarla Heyeti Celilenin sabrını suiistimal edip mükâlemeyi uzatmak istemem. Yalnız, muhterem Kazım Karabekir Paşa, ıslahatı istiklal mahakimine istinaden mi yapacaksın diye soruyorlar. Islahatı emniyet ve asayiş temeline istinat ederek yapabiliriz. Benim kanaatim budur. Emniyet ve asayiş temelini muhafaza etmek, tarsin etmek (sağlamlaştırmak), daima tarsin etmek için bütün kanunlar gibi, İstiklal Mahkemesi de bir vasıtadan ibarettir. Emniyet ve asayişin ve huzur ve sükûnetin muhafazası, milletin her türlü kanunlardan beklediği ilk ve başlıca bir vazifedir ki, bu hususta hiçbir tedbiri ihmal etmemek mecburiyeti katıyesi karşısındayız…” Kanun Layihasına ilişkin görüşmeler, 4 Mart günü tamamlanmış ve yapılan oylamada 22 ret oyuna karşı 122 oyla tasarı kabul edilmiştir. 53 Tasarıya ret oyu verenler arasında Ankara Mebusu Ali Fuat Paşa, İstanbul Mebusları Hüseyin Rauf Bey ve Kazım Karabekir Paşa, Edirne Mebusu Cafer Tayyar Paşa ile Erzurum Mebusu Rüştü Paşa’nın da bulunduğu görülmektedir. 54 Takriri Sükûn Kanunu’nun kabulünden sonra Başvekil İsmet Paşa tarafından “Harekâtı Askeriye mıntıkasında ve Ankara’da birer İstiklal Mahkemesi teşkili hakkında Başvekâlet- 51 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 136, İ: 69, C: 2). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 145, İ: 69, C: 2). 53 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 149, İ: 69, C: 2). 54 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 155-156, İ: 69, C: 2). 52 30 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ten mevrut tezkere” (3/386) Meclise sunulmuş ve bazı itirazlara rağmen aynı gün “ekseriyeti azime” ile kabul edilmiştir (Başa, 2015: 34). 55 Toplam üç maddeden oluşan 4 Mart 1925 tarihli ve 578 sayılı Takriri Sükûn Kanunu’nun 1. maddesi şöyle düzenlenmişti: 56 “İrticaa ve isyana ve memleketin nizamı içtimaisini (toplumsal düzen) ve huzur ve sükûnunu ve emniyet ve asayişini ihlale bais (bozmaya yönelik) bilumum teşkilat ve tahrikât ve teşvikat ve teşebbüsat ve neşriyatı (örgütlenmeleri, kışkırtmaları, yüreklendirmeleri, girişimleri ve yayınları) Hükümet, Reisicumhurun tasdikiyle, resen ve idareten mene mezundur (kendi başına yasaklamaya yetkilidir). İş bu efal erbabını (bu eylemleri işleyenleri) Hükümet İstiklal mahkemesine tevdi edebilir.” Kanun’un 2. maddesi de; bu Kanun’un yayımından itibaren iki sene müddetle yürürlükte kalacağını amirdir. Ancak ülkede iç huzurun ve barışın sağlanmasında çok faydalı olan Takriri Sükûn Kanunu’nun yürürlüğü, daha sonra, 2 Mart 1927 tarihli ve 979 sayılı Kanunla iki yıl daha (04.03.1927-04.03.1929 tarihleri arası) uzatılmıştır 57 (Özakman, 2009: 176; Yılmaz, 2012: 1754-1755; Başa, 2015: 34). Takriri Sükûn Kanunu’nda doğrudan hükümete yetki verilmesine rağmen icrasında en büyük görevin Dâhiliye Vekâletine düştüğü muhakkaktır. Nitekim Kanun’un uygulamasıyla ilgili bazı mebusların çok geçmeden Meclise soru önergeleri verdikleri ve buna zamanın dâhiliye vekillerinin karşılık verdiği görülmektedir. Erzurum Mebusu Rüştü Paşa’nın, “Tevhidi Efkâr, Son Telgraf, İstiklal, Sayha gazeteleriyle dört mecmuanın bilamüddet tatilleri esbabına dair sual takririne” dönemin Dâhiliye Vekili Cemil Bey’in 11 Mart 1925 günü verdiği cevap örnektir (Yılmaz, 2012: 1827; Başa, 2015: 34-35): 58 “Muhterem efendiler! Meclisi Alice isdar olunan Takriri Sükûn Kanununun birinci maddesinde irae edilen (gösterilen) esbap ve avam ile mugayir olarak bir neşriyat mesleğini takip ettiklerinden dolayı bu gazetelerle mecmualar tatil edilmiştir. Yani bu gazeteler mesleki neşriyatları dolayısıyla tatil edilmiştir.” Takriri Sükûn Kanunu’nun kabulü, ülke genelinde emniyet ve asayişin sağlanmasında çok etkili olmuştur. Kanun’a dayanılarak bazı gazetelerin (özelikle yanlı yayın yapan muhalif Tanin gazetesi) hükümet tarafından yayını durdurulmuş, isyana karşı da geniş bir harekât düzenlenmiştir. 26 Mart’ta ordu birlikleri asile55 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 149-154, İ: 69, C: 2). Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 98). 57 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 4, Cilt: 5, Sayfa: 71). Kanun’a ilişkin görüşmeler için bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 30, Sayfa: 6-9, İ: 39, C: 1). 58 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 349-350, İ: 75, C: 1). 56 31 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ri sarmaya ve tepelemeye başlamış; 15 Nisan’da Şeyh Sait ve bir kısım elebaşılar yakalanarak Varto’ya getirilmişlerdir. Hükümeti oldukça uğraştıran Şeyh Sait İsyanı, 31 Mayıs 1925 tarihinde tamamen bastırılmış; aynı gün ayaklanma nedeniyle ilan edilen kısmi seferberlik kaldırılmıştır. Başta Şeyh Sait olmak üzere ayaklanmanın elebaşları da (47 asi), kurulan İstiklal Mahkemelerinde yargılanarak idam edilmişlerdir. İsyan bölgesindeki askeri harekâtın başarıyla sonuçlanması ülke genelinde memnuniyetle karşılanmış, muhtelif yerlerden Büyük Millet Meclisine kutlama telgraflarının gönderildiği görülmüştür. 21 Nisan 1925 günü Mecliste okunan “İsyan mıntıkasındaki harekâtı askeriyenin muvaffakiyetle neticelenmesi üzerine Alaşehir, Ordu, İzmir, Of, Bursa, Çivril’den mevrut tebrik telgrafnameleri” örnektir. 59 Bu gelişmelerin siyasi sonucu ise karşı devrimci toplumsal tabakanın merkezi haline gelmiş olan TCF’nin, dini siyasete alet ettiği, irticayı yüreklendirdiği gerekçesiyle, 3 Haziran 1925’te alınan Heyeti Vekile kararıyla kapatılması olmuştur. Ancak bu partinin kapatılması, “başlaması muhtemel olan çok partili yaşamın da daha doğmadan sona ermesi anlamına geliyordu” (Yılmaz, 2012: 1757-1758, 1843-1844; Bingöl ve Çolak, 2010: 97-98; Başa, 2015: 35). İncelenen dönemin en önemli olayları arasında yer alan Şeyh Sait İsyanı’nın nedenleri ve niteliği konusunda farklı görüşler olsa da bu konuda muhakkak olan şey, “Musul için İngiltere ile çekişme halinde olan Türkiye’nin ayaklanma dolayısıyla birçok yönden zor durumda kaldığıdır.” Gerçekten de özellikle dış dünya nazarında bu isyanın yansımaları büyük olmuş ve olay öneminden daha fazla mikyasta değerlendirilmiştir. Avrupa’nın her tarafında Anadolu, baştanbaşa halife yanlılarının isyan mıntıkası olarak gösterilmiş; bu suretle genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yakın gelecekte ne olacağı belli değil gibi bir manzara yaratılmıştır.” Yine ayaklanmaları bastırmak üzere çıkarılan ve “cumhuriyet tarihinde önemli bir dönüm noktası” sayılan Takriri Sükûn Kanunu’nun 60, “Atatürk Dönemi’ni tek parti kalıbına sokan gelişme” olduğu yolunda değerlendirmeler bulunmaktaysa da, bu düzenlemeyi rejimi korumak için atılmış dönemsel bir 59 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 18, Sayfa: 301, İ: 108, C: 1). 24 Ekim 2013 günü İçişleri Bakanlığında verdiği “Cumhuriyet Dönemi’nin İlk Sekiz Yılında Siyasi Akımlar ve İdareye Yansımaları” başlıklı konferansta Mete Tuncay, Takriri Sükûn Kanunu’nu, Cumhuriyet Dönemi’nin önemli bir dönüm noktası saymıştır. Tuncay’ın; “1925 yılında bu çıkartılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile Türkiye’nin, o zamana kadar gidilen yönden farklı yöne girdiğini gördüm (…) 1923 Cumhuriyet ilan edildikten sonra Takrir-i Sükûn Kanunu’na kadar bir süre geçiyor. Takrir-i Sükûn Kanunu’ndan sonra Türkiye’de artık siyaset 1945 yılına kadar sona eriyor (…) Takrir-i Sükûn döneminde, muhalefetin susturulması, istiklal mahkemeleri, basının yola getirilmesi var.”, şeklindeki sözleri bu açıdan anlamlıdır (Tuncay, 2013: 129-148). 60 32 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) adım olarak kabul etmek daha doğru olacaktır (İnönü, 2006: 464; Akşin, 2011: 195-196; Özakman, 2009: 176-178; Kongar, 2007: 139). Nitekim dönemin Başbakanı İnönü’nün (2006: 463) hatıralarında geçen bir değerlendirme bu açıdan önemli bulunmuştur: “Saltanat 1922’de kaldırılmış; 1923’te cumhuriyet ilan edilmiş. 1924’te hilafetin ilgası, Şeriye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılması, tedrisatın birleştirilmesi hakkında kanunlar tatbike konulmuş. Cumhuriyet henüz bir yılını yeni doldurmuş. Memleketin her tarafında irtica alabildiğine tahrik ediliyor. Memleketin bir köşesinde silahlı bir irtica ayaklanması başlamış, hadise süratle yayılıyor. Bütün bu şartlar içinde Takriri Sükûn Kanunu ve İstiklal Mahkemeleri gibi radikal tedbirlere müracaat etmeden cumhuriyeti, yeni rejimi korumak mümkün müdür? Terakkiperver Fırka erkânına Mecliste bunları anlatmaya çalıştık. Neticede teklif ettiğimiz kanun ve tedbirler, Meclis çoğunluğunca kabul edildi” (Başa, 2015: 36). Başta Takriri Sükûn Kanunu olmak üzere, hükümet tarafından alınan bütün tedbirlere rağmen ülkenin muhtelif yerlerinde başka bazı (Sivas, Kayseri, Erzurum, Rize, Maraş vb.) irtica hareketleri görülmüş; ancak bu olaylara karışanlar kısa sürede yakalanarak cezalandırılmışlardır. Halkın büyük bir kısmı da irtica hareketlerine destek vermemiş, tepki göstermiştir. Nitekim Başvekil İsmet Paşa’nın, dâhili ve harici durum hakkında bir soru önergesi üzerine 12 Aralık 1925 günü Mecliste yaptığı konuşmadan, ülkenin bazı yerlerinde görülen irtica hareketleri kapsamında halkın tutumu ve tevkif edilenler hakkında bilgi almak mümkündür: 61 “… İrtica hareketlerine karşı halk umumiyetle her yerde amik (büyük) bir nefret ve hiddet gösterdi. Tevkif edilenler hakkında aldığım son malumata göre bazı rakamlar söyleyeyim. Sivas’ta 12 mahkûm 2 nefiy (sürgün) vardır. Erzurum’da 32 mahkûm vardır. 10 kişi Ankara’da muhakeme edilmek üzere mevkuftur. Rize’de 33 mevkuf vardır. İstanbul’da bir kişi tevkif edilmiştir. Bazı adamlar daha tahtı nezarete alınmıştır. Maraş’ta 39 kişi derdest olunmuştur. Rize’de ve Maraş’ta derdest suretiyle görülen fazlalar henüz muhakeme intaç olunmadığı (neticelenmediği) için tedabiri iptidaiye cümlesindendir. Yalnız mahkûmlar nazarı dikkate alınacak olunursa tatbikat, asgari can yakılarak müsebbiplere, muharriklere ve mücrim olanlara hasredilmek manzarasını göstermektedir…” (Başa, 2015: 36). Takriri Sükûn Kanunu, 4 Mart 1929 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır. Başvekil İsmet Paşa, Kanun’un süresinin bitmesi münasebetiyle Mecliste yaptığı konuş- 61 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 20, Sayfa: 109-111, İ: 23, C: 2). 33 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) mada, özetle şunları söylemiştir: 62 “Ünlü Efendiler! Takriri Sükûn Kanunu’nun sürerliği bu gün bitti. Hükümetiniz Kanunun yenilenmesini istemiyor; hatta Kanunun yenilenmemesini istiyor. Bu karara Hükümet, Devlet Başı olan Büyük Reisi Cumhurun irşadı ve öğüdü ile varmıştır. Bu memlekette cumhuriyet vatandaşlığının pürüzsüz, engelsiz yerleşmesi Büyük Reisi Cumhurun ideali olduğu çok kez söylenmiş her zaman görülmüştür. Bu günkü kararımız da o idealin sarsı götürmez yeni bir delilidir. Cumhuriyete kadar bu memleketi idare edenlerin muvakkat konulan kanunları kendi hükümlerini süreklendiren bir vasıta gibi kullanmalarından örnek alarak endişe edenlere de bu kararımızla, tarih karşısında cevap vermiş oluyoruz (Alkışlar) …” (Başa, 2015: 36-37). 4. İskân Kanunu ile Dâhiliye Vekâletine Verilen Görevler 1926 yılına gelindiğinde nüfus politikası ve taşınmaz malların yönetimi, Hükümetin önünde duran en önemli konu başlıkları durumundaydı. Bu iki başlık birlikte “iskân sorunu” olarak ifade edilmektedir. Bu kapsamda gündeme gelen, “mübadillerin kabul edilmesi, iskân edilecekleri mahallerin belirlenmesi, belirlenen alanlara yerleştirilmesi ve hayatlarını devam ettirebilecek araçların sağlanmasında”, merkez ve taşra bürokrasisine büyük görev düşmekteydi (Yılmaz, 2002b: 1919). Bu görevin yerine getirilebilmesi konusunda en büyük sorumluluğu yine Dâhiliye bürokrasisi üstlenecekti. Nitekim 31 Mayıs 1926 tarihli ve 885 sayılı “İskân Kanunu” (RG: 01.07.1926 tarihli ve 409 sayılı) ile iskân hizmetlerinin yürütülmesi konusunda Dâhiliye Vekâletine önemli görevler verildi. Bu Kanun, Cumhuriyet Dönemi’nin iskânla ilgili ilk kapsamlı düzenlemesiydi (Başa, 2013: 377; Anadolu Ajansı, 2010: 45; Solak, 2013. 98). 63 İsmet Paşa Hükümeti tarafından hazırlanan “İskân Kanunu Layihası” (1/812) ilk olarak 6 Ocak 1926 tarihinde Meclise sunulmuş ve Dâhiliye, İskân ve Muvazene-i Maliye Encümenlerine havalesi kararlaştırılmıştır. 64 25 Mayıs 1926 tarihinde de, “İskân Kanunu Layihası (1/812)” ile Denizli Mebusu Yusuf Bey’in “Aşairi Seyyarenin Sureti İskânı Hakkında (2/61) Numaralı Teklifi Kanunisi” ve encümenlerden gelen mazbataların gündeme alınması kabul edilmiştir. 65 İskân Kanunu Layihası ile Yusuf Bey’in Kanun Teklifi ve Dâhiliye, İskân ve Muvazene-i Maliye Encümenleri Mazbataları (Sıra No: 214), esas olarak 30 Haziran 1926 62 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 9, Sayfa: 19-21, İ: 40, C: 1). Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 943-944). 64 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 21, Sayfa: 55, İ: 37, C: 1). 65 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 522, İ: 108, C: 1). 63 34 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) günlü Meclis oturumunda görüşülmüştür. Kanun Layihası üzerinde fazla bir tartışma olmadan görüşmelerin tamamlandığı görülmüştür. 66 Tasarının müzakereleri sırasında dönemin Dâhiliye Vekili Mehmet Cemil Bey söz alarak bazı maddelerle ilgili açıklamalarda bulunmuştur. Cemil Bey’e göre bu yasa, “devletin iskân hakkındaki umumi siyasetini tespit eden bir kanundur ve bir seneye münhasır değildir.” 67 Görüşmeler sırasında gündeme gelen önemli bir konu da, çingenelerin iskânıdır. Burdur Mebusu Hüseyin Baki Bey’in; 68 “Efendim, daha altı ay evvel ecnebi tabiiyetinde olan çingeneler biliyorum, Türk tabiiyetine geçiriyoruz diye nüfusa kaydolundular, şuraya buraya iskân olundular. Fakat bunlar yine eski melanetlerine devam ediyorlar. Bunlara bir müddet verilsin. Yani bunlar ne vakitten itibaren Türk tabiiyetine girmiş olarak kabul olunacaktır? Çünkü bunlar fenalık yapıyorlar, asayişi ihlal ediyorlar…”, sözleri üzerine Cemil Bey şu açıklamayı yapmıştır: “Baki Beyefendinin buyurdukları mahsur nazarı dikkate alınarak, zaten şurada burada gezen Kıptilerin iskânı bu madde ile temin ediliyor. Ecnebi tabiiyetinde olarak memleketin bazı taraflarında gezenler var ki, bunların iskânı arzu edilmiyor. Bunlar bittabi hudut haricine çıkarılacaktır. Kıptilerin iskânı temin edildikten sonra bu mahazir (engel) de tabii kalmaz.” İskân Kanunu Layihasına ilişkin görüşmelerin ardından yapılan oylamada yeterli çoğunluk sağlanamamış, ertesi gün yapılan ikinci oylamada ise 121 oyla tasarı yasalaşmıştır. 69 Yapılan görüşmelerden ve yasa hükümlerinden, bu önemli düzenlemeyle, “nüfusun arttırılması ve iskân edilen nüfusun bir an evvel üretim faaliyetlerine dâhil edilebilmesinin amaçlandığı” anlaşılmaktadır. İskân Kanunu ile genel olarak, “muhacir ve mülteciler ile yurtiçindeki göçebe nüfusun, dağınık yerleşimlerin ve birtakım grupların iskâna kabulü, borçlanma yasası çerçevesinde yapılacak yardımlar ile tanınan muafiyetler düzenlenmiş (Yılmaz, 2012b: 2027); bu konularda Dâhiliye Vekâletine de önemli görev ve yetkiler verilmiştir. Örneğin 885 sayılı Kanun’un 1. maddesinde; “Türkiye Cumhuriyeti memaliki (memleketi) dâhilinde tavattun etmek (bir yeri vatan edinmek) maksadile hariçten münferiden veya müçtemiam gelmek isteyenlerin Hükümetçe müttehaz kararlara tevfikan kabulleri ve iskân mahallerinin tayini ve bu mahallere sevki Dâhiliye Vekâletine aittir.”, denilmiştir. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde 66 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 649-652, İ: 110, C: 2). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 649-652, İ: 110, C: 2). 68 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 650, İ: 110, C: 2). 69 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 737, İ: 111, C: 2). 67 35 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) yerleşmek amacı ile bireysel veya toplu olarak gelmek isteyenlerin kabul edilmesi, iskân bölgelerinin belirlenmesi ve gelecek olanların belirlenen iskân bölgelere sevk edilmesi görevinin Dâhiliye Vekâletine verildiği görülmektedir. Yine, 885 sayılı Kanun’un 3. maddesinde; “Dâhili memleketteki seyyar aşiretlerle alelumum göçebelerin ve sıhhi esbap dolayısıyla nakli icap eden veya ormanlar dâhilinde vasıtai maişetten mahrum bulunan köylerin münasip ve müsait mahallere nakil ve iskânları ve evleri çok dağınık olan bazı köylerin münasip merkezler etrafında teksifi ve casusluklarından şüphe edilen eşhasın hudutlardan uzaklaştırılması, İcra Vekilleri Heyeti kararıyla Dâhiliye Vekâletince icra edilir.”, denilerek; ülke dâhilindeki gezici aşiretlerle genel göçebelerin ve sıhhi esbap dolayısıyla nakli gereken veya ormanlar dâhilinde geçim olanaklarından mahrum bulunan köylerin uygun mahallere nakil ve iskânları, evleri çok dağınık olan bazı köylerin uygun merkezler etrafında toplanması ve casusluklarından şüphe edilen kişilerin sınırlardan uzaklaştırılması görevi, İcra Vekilleri Heyeti kararıyla Dâhiliye Vekâletine verilmiştir (Yılmaz, 2002b: 1919). Böylece, 885 sayılı Kanunla, iskâna ilişkin sorunların çözümünde, bu işlerden birinci derecede sorumlu olan Dâhiliye Vekâletinin eli daha da güçlenmiş oldu. Ancak yapılan bu düzenlemeye rağmen, iskân ve özelikle mübadele konusu uzun süre ülke gündeminden düşmeyecektir. Görev yapan Dâhiliye Vekilleri de sürekli olarak bu sorunla uğraşmak zorunda kalacaklardır. Örneğin, Cemil Bey’den sonra göreve gelen Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, Ocak 1928’de Başvekâlete gönderdiği bir yazıda, mübadele meselesini biran evvel bitirecek bir kanun tasarısı hazırlandığını bildiriyordu: 70 “Başvekâlet Müdavemet Müdüriyetinden Başvekil İsmet Paşa hazretlerine maruzdur (16.1.1928): Mübadele meselesini biran evvel bitirecek ve muhtelif icabatı telif edecek ameli bir kanunun tanzimi ile bir aydır meşgulüm. Hatta layihayı buraya getirerek iş üzerinde çalıştım. Hazırladığım projeyi bu ayın 18’de çarşamba günü Heyet-i Vükelaya arz edebileceğim malumdur efendim.” 70 “Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya'nın, mübadele meselesi ile ilgili olarak kanun projesi hazırladığına” yönelik yazı için bkz. (CA: 14.01.1928, Sayı:-, Dosya: Z, Fon Kodu: 30..1.0.0, Yer No: 134.872..7). 36 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 5. Nüfus Sayımı Yapılması Görevinin Dâhiliye Vekâletine Verilmesi Ülkemizde nüfus hizmetleri, Osmanlı yönetimi dâhil her zaman önemli görülmüştür. Zira yönetim, doğrudan nüfusla ilgili bir olgudur. Bundan dolayı olsa gerek, iş başına gelen neredeyse tüm hükümetler, kendi öncelikleri çerçevesinde nüfus bilgisine gereken önemi vermişler, dönemin ihtiyaçlarına göre “nüfus kütüklerinin düzenlenmesi, bireylerin kayıt altına alınması ile nüfus kayıt sisteminin iyileştirilmesine” yönelik dikkat çekici çalışmışlarda bulunmuşlardır. Osmanlı Dönemi Dâhiliye Nezaretinin en önemli birimlerinden olan Nüfus Müdüriyet-i Umumiyesinin teşkilat ve görevleri de, bir değişikliğe uğramadan milli hükümetin Dâhiliye Vekâletine intikal etmiştir. Ülkede asayiş ve güvenliği sağlamaya öncelik veren Milli Mücadele Dönemi Dâhiliye Vekâleti, nüfus hizmetlerinin yeniden düzenlenmesi, nüfus sayımı yapılması gibi faaliyetlere girişememiş, ufak bazı düzenlemelerle nüfus hizmetlerinin yürütülmesine müdahalede bulunmuştur. Dönemin olağanüstü şartları gereği olarak da öncelikle, gelir getirici (nüfus harçları, nakdi cezalar vb.) düzenlemelere ağırlık verilmiştir (Özbay, 2010: 167, 171; Başa, 2013: 392-393; 2015: 39; Yılmaz, 2012b: 1920). Milli Mücadele yıllarında gündeme gelmesine rağmen ülke genelinde bir nüfus sayımı yapılması da mümkün olamamıştır. Cumhuriyetin kabulüyle birlikte nüfus sayımı üzerinde daha fazla durulmuş; bu amaçla 2 Haziran 1926 tarihli ve 893 sayılı “Umumi Tahriri Nüfus İcrası Hakkında Kanun” (RG: 04.08.1926 tarihli ve 438 sayılı) kabul edilerek, nüfus sayımı yapma görevi Dâhiliye Vekâletine verilmiştir. 71 “Umumi Tahriri Nüfus İcrası Hakkında (1/954) Numaralı Kanun Layihası” ilk olarak, 13 Mayıs 1926 tarihinde Meclise sunulmuş ve Dâhiliye, Adliye ve Muvazene-i Maliye Encümenlerine havalesi kararlaştırılmıştır. 72 Anılan Kanun Layihası ile encümenlerden gelen mazbatalar (Sıra No: 228), 2 Haziran 1926 tarihinde Mecliste görüşülmüş ve kabul edilmiştir (Başa, 2015: 39). 73 Başvekil İsmet Paşa tarafından Meclise sunulan gerekçe layihasında, “Bir milletin gerçek varlığının nüfusu” olduğu belirtilerek yapılmak istenilen düzenlemenin amacı oldukça güzel ifade edilmişti (Yılmaz, 2012b: 1920): 74 “Bir milletin serveti esasiyesi, ahalisidir. Bu hakikati ispata hiç ihtiyaç yoktur. Bir milletin 71 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 963). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 93, İ: 98, C: 1). 73 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sayfa: 53, İ: 113, C: 1). 74 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sayfa: 28/1-5, Sıra Numarası: 228). 72 37 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) malik olduğu en iyi emvali maddiye, bir devletin hudutları dâhilinde ve hüküm ve nüfusu tahtında bulunan insanlardır ki aynı zamanda kudret ve kuvvetinin de membaıdır. Bir hükümet için ahalisinin ahval ve inkişafına müteallik sahih ve mükemmel malumatı katiyeye malik olmak fevkalade mühimdir. Bu hususta malik olduğumuz malumatı mevcude gayrı kâfidir. Epey uzun bir devrede istihsal edilmiş olan bu malumat sıhhati matlubeyi temin etmediği gibi harbi umuminin ve mübadele-i ahalinin sebebiyet verdiği tahavvülattan sonra cumhuriyetin hududu hazırası dâhilinde bulunan ahali miktarına da tekabül eylemektedir. Bizde mevcut olmayan vasaiti yalnız umumi bir tahriri nüfus temin edebilir. Ahalinin miktarı hakikisini, cins, sin ve sanat nokta-i nazarından olduğu gibi siyaset cihetinden alaka peyda eden ırk ve menşei din ve mezhep nokta-i nazarından sureti tevziini anlamak için her mahallin bütün ahalisini usulü dairesinde tadada mecburiyet hâsıl olmuştur. Merbut kanun layihası gelecek tahriri nüfusun 1927 senesinde icra edileceğini tayin eder…” (Başa, 2015: 39-40). Mecliste hızla yasalaşan 893 sayılı “Umumi Tahriri Nüfus İcrası Hakkında Kanun’un 1. maddesinde; 1927 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nde genel bir nüfus sayımı (umumi tahriri nüfus) yapılacağı hüküm altına alınmış; Kanun’un 2. maddesiyle de; 1926 yılında memleketin bazı aksamında, nüfus sayımı tahsisatından deneme sayımı (tecrübe tahriri icrası) yapmaya Dâhiliye Vekâleti yetkili kılınmıştır. Ayrıca Kanun’un 3. maddesi gereğince; halkın cevap vermeye mecbur oldukları sorularla tahrir ve hanelere numara verilmesi gibi nüfus sayımının sonucunu temine yönelik bütün önlemler, İstatistik ve Nüfus Umum Müdürlükleri tarafından belirlenerek bir talimatname ile tayin olunacaktır. Kanun’un 7. maddesinde de; nüfus sayımının tahsisatının Dâhiliye bütçesine konulacağı belirtilmiş; ayrıca bu tahsisatın tevzi ve sarfı ile sayımda görev alan memurlara ücret verilmesi ve zorunlu masrafların karşılanması görevi Dâhiliye Vekiline verilmiştir. Kanun’un 4, 5 ve 6. maddelerinde ise nüfus sayımında görevlendirileceklerle, Kanun’a aykırı hareketlerden dolayı verilecek cezalar düzenlenmiştir. Kanun’un 5. maddesi gereğince, para cezalarına vali ve kaymakamlar karar vereceklerdir (Başa, 2015: 39-40). 75 Bu arada, 893 sayılı Kanun’un çıkarılmasından az bir süre önce, 29 Mayıs 1926 tarihli ve 861 sayılı “Müddeti Zarfında Nüfus Kütüğüne Yazdırılmayan Doğum, Ölüm, Evlenme veya Boşanma Vakalarıyla Mektum Kimselerin Cezadan Afları Hakkında Kanun” 76 kabul edilerek, nüfusun kayıt altına alınmaya çalışıldığı belirtilmelidir. 861 sayılı Kanun ile her ne sebeple olursa olsun şimdiye kadar nüfus kütüklerine yazılmamış olan kimseler, nüfus 75 76 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 963). Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 765). 38 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) dairelerine müracaatla kayıtlarını yaptıracak olurlarsa, bu kayıtlar için alınacak cezaların af edileceği hükme bağlanmıştır. Falih Rıfkı Atay, Hâkimiyet-i Milliye’nin 4 Ocak 1927 günlü nüshasında yayımlanan “Kaç Kişiyiz” başlıklı yazısında, 1927’de umumi nüfus tahririne karar veren hükümetin tatbik edilecek usullerin doğru netice verip veremeyeceğini anlamak üzere şimdiden tahrir tecrübeleri yaptığını yazmaktadır. Falih Rıfkı yazısında ayrıca, cumhuriyet tesis edildiği zaman Türkiye’nin nüfusu sureti hakkında İmparatorluktan kalan ilmi hiçbir istatiksel veri bulunmadığını belirtmekte ve devletin tebaasının adedini bilmemesinden daha garip ne olabileceğini sormaktadır (Dik, 2012: 2105). Falih Rıfkı’nın yazısında da belirtiği gibi, Umumi Tahriri Nüfus İcrası Hakkında Kanun’un gereği olarak ilk önce birkaç vilayette (örneğin, Ankara, Çorum, Sivas) genel sayıma hazırlık amacıyla nüfus sayımı denemeleri yapılacak, ardından da genel nüfus sayımı gerçekleştirilecektir. 28 Ekim 1927 günü yapılan cumhuriyet tarihinin ilk nüfus sayımının sağlıklı bir şekilde yapılmasında Dâhiliye Vekâleti ile mülki idare amirlerinin de önemli katkıları olmuştur. Sayım vali ve kaymakamlar tarafından tayin edilen memurlar aracılığıyla gerçekleştirilmiş; üç yüz doksan vilayet ve kaza merkezinin sayım neticesi vakit geçirilmeksizin telgrafla merkeze bildirilmiştir (Yılmaz, 2012b: 1920, 2028; Dik, 2012: 2072-2073; Başa, 2015: 40-41). Sayım soncunda ülke nüfusu 13.648.270 kişi olarak belirlenmiştir. 1927 yılı itibariyle ülke nüfusu için belirlenen bazı özellikler ise şunlardır: Bu nüfusun yaklaşık %52’si kadın, %48’i ise erkeklerden oluşmaktadır. Ülkede 1000 erkeğe karşılık 1075 kadın bulunmaktadır. İmparatorluğun dağılması, pek çok Türk’ün Misak-ı Milli sınırları dışında kalması ve savaşlarda uğranılan kayıplar nedeniyle ülke nüfusunun gerilediği görülmüştür. Bu ilk sayımdaki erkek oranının düşüklüğü de savaşlarda nüfusun kırılmasından kaynaklanıyordu. 77 Tespit edilen nüfus 63 il, 328 ilçe ve 699 bucak merkezi olan 40.991 yerleşim yerinde oturmaktadır. 1000 kilometrekareye 54 yerleşim birimi, her yerleşim birimine de 333 kişi düşmektedir. Nüfusu 5000 ve daha fazla olan 147 yerleşim biriminde oturanlar, genel nüfusun %20,35’ini oluşturmaktadır. Ülkede kilometrekareye 18 kişi düşmektedir. Nüfusun okuryazarlık oranı %10,6’dır. Nüfusu 40.000’in üzerinde olan az sayıda şehir vardır: İstanbul 673.029, İzmir 153.845, Ankara 74.784, Adana 72.652, Bursa 61.451, Konya 47.286. Nüfusun %97,3’ünün dini İslam’dır. Ana diller bakımından büyük bir kesim Türkçe konuşmakla birlikte, Kürtçe, Arapça, Çerkezce, Rumca ve Ermenice de yaygın olarak kullanılan diller 77 (http://www.almanaktr.com/index.php/anasayfa.html); (ET: 15.01.2014). 39 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) arasındadır” (Dik, 2012: 2073; Özakman, 2009: 184; Anadolu Ajansı, 2005: 49; Başa, 2015: 41). Ülkenin gelişmesi açısından önemli yararları görülen ilk sayımdan sonra ikinci genel nüfus sayımı 1935’te gerçekleştirilmiş (nüfus: 16.158.567) ve bu sayımdan sonra da her beş yılda bir düzenli olarak nüfus sayımlarının yapılmasına devam edilmiştir (Özakman, 2009: 209). 6. Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun Kabul Edilmesi Atatürk Dönemi’nde Dâhiliye Vekâletini ilgilendiren bir başka dikkat çekici düzenleme, 28 Mayıs 1928 tarihli ve 1312 sayılı “Türk Vatandaşlığı Kanunu”nun 78 (RG: 04.06.1928 tarihli ve 904 sayılı) kabul edilmesidir (Özakman, 2009: 186). Tabiiyet-i Osmaniye Kanunnamesi, cumhuriyetin ilanından sonra beş yıl daha uygulanmış, 1928’de yerini 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’na bırakmıştır (Dik, 2012b: 2205). İstanbul Mebusu Tevfik Kamil Bey’in, “Türk Vatandaşlığı Kanunu” unvanlı teklifi kanunisi (2/599), 1 Aralık 1927 tarihinde Meclise sunulmuş ve aynı gün Layiha Encümenine havalesi uygun görülmüştür. 79 19 Mayıs 1928 tarihinde ruznameye alınması kararlaştırılan 80 Kanun Teklifi (2/17) ile buna ilişkin Dâhiliye, Adliye ve Hariciye Encümenleri Mazbataları, 22 Mayıs günü Mecliste müzakere edilmeye başlanmıştır. Ancak İstanbul Mebusu Tevfik Kamil Bey’in 8. maddenin yanlış okunduğuna yönelik itirazı üzerine bu ve müteakip maddelerin müzakeresi encümenin huzuruna talik edilmiştir. 81 Kanun Teklifinin geri kalan maddelerinin görüşülmesine, 23 Mayıs 1928 günü devam edilmiş ve teklif tartışmasız kabul edilmiştir. 82 Cumhuriyet Dönemi’nin uyrukluk hukuku alanındaki ilk kapsamlı düzenlemesi olan 28 Mayıs 1928 tarihli ve 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu, üç fasıl halinde düzenlenmiştir. Birinci Fasıl “Asli ve Müktesep Vatandaşlık”, İkinci Fasıl “Vatandaşlıktan Çıkmak, Vatandaşlık Iskat ve Hükümleri”, Üçüncü Fasıl “Evlenmenin Vatandaşlığa Tesiri ve Rücu” başlıklarını taşımaktadır. Kanun’un 1 ve 2. maddelerinde “ana ve baba itibariyle ve doğduğu yer itibariyle” kimlerin Türk vatandaşı olacağı düzenlenmiştir: “Bir Türk baba veya ananın Türkiye’de veya ecnebi memlekette doğan çocukları Türk vatandaşıdır” (md.1). “Aşağıdaki çocuklar Türk vatandaşıdır. A- Türkiye’de doğup ta anası babası belli olmayan, B78 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 1, Cilt: 6, Sayfa: 329-331). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 28, Sayfa: 4, İ: 11, C: 1). 80 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 165, İ: 77, C: 1). 81 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 263, İ: 80, C: 1). 82 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 295-296, İ: 81, C: 1). 79 40 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Türkiye’de doğup ta anası ve babası veya bunlardan birisi vatansız olan, C- Türkiye’de veya ecnebi memlekette evlilik haricinde Türk anadan doğan veya Türk babadan olan” (md.2). Kanun’un diğer maddelerinde de, “Türkiye’de doğan ecnebi çocuklar” (md.3), “Türkiye’de doğan ecnebilerin çocukları” (md.4), “Müktesep vatandaşlık” (md.5), “Fevkalade verilecek vatandaşlık” (md.6), “Vatandaşlıktan çıkmak” (md.7), “İkametgâh ve merkezi muameleyi nakil ve tasfiye” (md.8), “Vatandaşlıktan ıskat sebepleri” (9, 10. maddeler), “Müktesep Vatandaşlığın ıskatı” (md.11), “Avdet memnuniyeti, tasfiye” (md.12), “Evlenmenin vatandaşlığa tesiri ve rücu” (md.13), “Vatandaşlığın tekrar iktisabı” (md.14), konuları düzenlenmiştir. 1312 sayılı Kanun, vatandaşlığı kan ve toprak esasına dayandırmaktadır. Kanun’da özellikle soydanlık (kan bağı) ilkesinin çok geniş biçimde benimsendiği görülmektedir. Zira Kanun’a göre bir Türk baba veya ananın Türkiye’de veya ecnebi memlekette doğan çocukları Türk vatandaşıdır. Çocuğun evlilik içi veya evlilik dışı doğması da durumu değiştirmeyecektir. Anlaşılan o dönemde nüfus azlığı nedeniyle olabildiğince çok kişiye Türk vatandaşlığı verme eğilimi ağır basmaktadır. 1312 sayılı Kanun, kan bağı ilkesinin yanında toprak (doğum yeri) ilkesine de yer vermiştir. Nitekim Türkiye’de doğup ta anası, babası veya bunlardan biri yurtsuz (vatansız) olan çocuklar da Türk vatandaşı olacaktır (Dik, 2012b: 2005, 2245). 1312 sayılı Kanun’da vatandaşlıkla ilgili yetkiler (Türkiye’de doğan ecnebi çocukların vatandaşlığı iktisabı, ecnebilere müktesep vatandaşlık ile fevkalade vatandaşlık verilmesi, Türklerin vatandaşlıktan ıskat edilmeleri), genel olarak İcra Vekilleri Heyetine (Bakanlar Kurulu) verilmiştir. Kanun’da Dâhiliye Vekâletinin adı sadece 7. maddede geçmektedir. Kanun’un “Vatandaşlıktan Çıkmak” başlıklı 7. maddesinde, vatandaşlıktan çıkmak isteyenlerin Dâhiliye Vekâletine müracaat edecekleri belirtilmiştir: “Türk vatandaşlığından çıkmak müsaadei mahsusa istihsaline mütevakkıftır. İşbu müsaade vatandaşlıktan çıkacak olan kimsenin Dâhiliye Vekâletine müracaatı ve İcra Vekilleri Heyetinin kararı ile istihsal olunabilir. Askeri hizmeti muvazzafasını ifa etmeyenlere bu müsaade verilmez.” Kanun’un bu maddesinin uygulanmasına ilişkin dönem içerisinde çok sayıda kararname çıkarıldığı incelenmiştir. 15 Nisan 1936 tarihli ve 2/4386 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi örnektir; “İstanbul Eminönü Kazası Karaki Hüseyin Çelebi Mahallesi Ebussuud Sokağı 12 sayılı ev üzerine 308 doğumu ile nüfus defterlerinde kayıtlı olup 1911 yılında Hollanda’ya giderek halı ticareti yapmakta olan ve Hollanda tabiiyetine geçmesini isteyen Mayer Oğlu İlya Perez’in vatandaşlığımızdan çıkarılmasına mani bir hali görülemediğinden 1312 sayılı Vatandaşlık Kanunu’nun 7. maddesine göre izin verilmesi; Dâhiliye Vekilliğinin 2.3.1936 tarih ve 2549/1905 sayılı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine İcra 41 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Vekilleri Heyetinin 15.4.1936 toplantısında onanmıştır” (RG: 24.04.1936 tarihli ve 3287 sayılı). Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun kabul edilmesi milli devletin oluşturulması yönünde atılmış çok önemli bir adım anlamına gelmektedir ve bu konuda en fazla görevi Dâhiliye Vekâleti üstlenmiştir. 1312 sayılı Kanun’un diğer maddelerinde Dâhiliye Vekâletinin adı geçmemekle birlikte, yasanın uygulanmasından sorumlu esas bakanlığın Dâhiliye Vekâleti olduğundan şüphe duyulmamalıdır. Nitekim kanun maddelerinin yaşama geçirilmesi için Dâhiliye Vekâletince hazırlanan birçok kararname, İcra Vekilleri Heyetince görüşülerek kabul edilmiştir. Kanun’un “Türkiye’de Doğan Ecnebi Çocuklar” başlıklı 3. maddesinin uygulanmasına ilişkin 23 Aralık 1937 tarihli ve 2/7893 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi örnektir. Anılan kararnamede şöyle denilmiştir: “Yabancı devlet tebaasından olduğunu söyleyerek yurttaşlığa alınmasını isteyen ve fena bir hali olmadığı anlaşılan 1915 Seyhan doğumlu mühtedi (İslamiyet’e girmiş) Edip kızı Klara (Cülgün)’nün 1312 sayılı Kanun’un 3. maddesine göre Türk vatandaşlığına alınması, Dâhiliye Vekilliğinin 18.12.1937 tarih ve 14604/9085 sayılı teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 23.12.1937’de onanmıştır.” (RG: 06.01.1938 tarihli ve 3801 sayılı). Kanun’un “Müktesep Vatandaşlık” başlıklı 5. maddesinin uygulanmasına ilişkin 26 Mart 1936 tarihli ve 2/4270 sayılı Heyeti Vekile Kararnamesi bir diğer örnektir. Anılan kararname şu şekilde düzenlenmiştir: “Türkiye’de beş sene oturma müddetini doldurarak vatandaşlığa alınmasını isteyen ve fena bir hali olmadığı anlaşılan 1910 Budapeşte doğumlu Krans Oğlu Jozef Krans Yusuf’un 1312 sayılı Kanun’un 5. maddesine göre Türk Vatandaşlığına alınması; Dâhiliye Vekilliğinin 23.3.1936 tarih ve 3125/2275 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 26.3.1936’da onanmıştır” (RG: 18 Nisan 1936 tarihli ve 3283 sayılı). Yine Kanun’un “Vatandaşlıktan Iskat Sebepleri” başlıklı 9. maddesinin uygulanmasına ilişkin 15 Eylül 1937 tarihli ve 2/7382 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi bir başka örnektir. Anılan kararnamede şöyle denilmiştir: “Yabancı devlet tabiiyetine ve askerlik hizmetine geçen mütekaid (emekli) topçu binbaşılarından ve Arap ırkından ölü Ahmed oğlu 1309 Bağdat doğumlu Abbas Hilmi Çizmeci’nin, 1312 sayılı Kanun’un 9. maddesi hükmüne göre Türk vatandaşlığından çıkarılması; Dâhiliye Vekilliğinin 10.9.1937 tarih ve 10571/6647 sayılı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 15.9.1937’de onanmıştır” (RG: 25.09.1937 tarihli ve 3718 sayılı). 42 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 7. Hudut Taburlarının Milli Müdafaa Vekâletine Devredilmesi Cumhuriyetin ilk yıllarında Dâhiliye Vekâleti aleyhine gerçekleşen neredeyse tek düzenleme, hudut taburlarının Dâhiliye Vekâletinden Milli Müdafaa Vekâletine devredilmesine ilişkin İcra Vekilleri Heyeti kararı alınmasıdır (Bayramoğlu, 2007: 55). Cumhuriyet Arşivi’nden sağlanan bir belge bize bu konuda bilgi vermektedir. 83 20 Mart 1929 tarihli ve 7801 sayılı Heyeti Vekile Kararnamesiyle, hudut taburlarının Dâhiliye Vekâletinden Milli Müdafaa Vekâletine devredilmesi kararlaştırılmıştır. Anılan Kararnamenin içeriği şöyledir: “Dâhiliye Vekâletinden yazılan 20.3.929 tarih ve 2163 sayılı numaralı tezkerede; çok geniş hudutlar üzerinde dağınık olan hudut kıtalarının esaslı talim ve terbiyeden mahrum bulundukları ve sarf edilen emeklere rağmen hudut işlerinin iyi bir surette gitmediği gibi küçük zabit ihtiyacının da temin edilemediği ve son dört sene zarfında hudut taburlarının bir misli arttığı halde zabit mevcudunun değişmediği, mübadele, staj gibi kanuni vazaifin ifa edilemediği bildirilmiş, emniyet işleri için kapı ittihaz edilecek mahallerde polisler ikamesi asayişe müteallik işlerde hudut kıtalarının şimdi olduğu veçhile Dâhiliye Vekâleti ile ve bulundukları mıntıkalar valileriyle muhabere etmeleri kâfi görüldüğünden, zabiti, silahı, cephanesi, talimi, terbiyesi ve hassaten sefer için hazırlıkları gibi birçok esbap dolayısıyla mezkûr hudut taburlarının Milli Müdafaa Vekâletine devri muvafık olacağından 929 bütçesinin kabulünden evvel bu hususta bir karar verilmesi teklif edilmiştir. Keyfiyet İcra Vekilleri Heyetinin 20.3.929 tarihli içtimaında tetkik edilerek hudut asayişinde bu kıtaatın suhulet ve süratle mübadelelerini temin edecek tedbirin Dâhiliye ve Milli Müdafaa Vekâletleri arasında birlikte mütalaa ve tanzim edilmek şartıyla mezkûr hudut taburlarının bütçesiyle beraber Milli Müdafaa Vekâletine devri kabul edilmiştir.” Dâhiliye Vekâletinin teklifi üzerine alınan bu karar gereğince hudut taburlarının bakanlıkla olan organik bağı kesilmiştir. Bu düzenleme, o dönemde oldukça önemli görevler üstlenen Dâhiliye Vekâletinin iş yükünün bir miktar azaltılması anlamına gelmektedir. 8. Maaşat Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti Teşkilatı ve Kadroları İncelenen dönemde Dâhiliye Vekâleti teşkilatı ve kadrolarının şekillenmesi açısından ilk önemli düzenleme, 1929 yılında yapılmıştır. Cumhuriyet yönetimi siyasal açıdan kendine güvenli ve görece daha rahat bir havayla 1929 yılına 83 “Hudut Taburlarının Dâhiliye Vekâletinden Milli Müdafaa Vekâletine Devredilmesi” başlıklı belge için bakınız: (Cumhuriyet Arşivi: Tarih: 20.03.1929, Sayı: 7801, Dosya: 106-68, Fon Kodu: 30..18.1.2, Yer No: 2.18..29). 43 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) girmiş (Bayramoğlu, 2007: 21), sıra merkez teşkilatında kalıcı düzenlemeler yapılmasına gelmiştir. Nitekim 24 Mayıs 1929 tarihli ve 1452 sayılı “Devlet Memurları Maaşatının Tevhit ve Teadülüne Dair Kanun” 84 (RG: 30.06.1929 tarihli ve 1229 sayılı) ile diğer bakanlıklarla birlikte Dâhiliye Vekâletinin de teşkilat ve kadro durumunun önemli ölçüde şekillendirildiği söylenebilir. “Maaş Kanunu” olarak adlandırılmasına rağmen bu yasa aslında, tüm devlet memurluğu sistemini yeniden şekillendiren bir “kadro düzenlemesi” olarak kabul edilmektedir. Ayrıca yasaya bağlı 2 numaralı çizelge, askerler dışındaki tüm devlet memurları için bir “teşkilat kanunu” niteliğindedir. Zira anılan çizelge, her derecedeki kadroların unvan ve sayısını bağlı bulundukları bakanlık ya da kamu kuruluşuna göre tek tek ortaya koymaktadır (Aruoba, 1976: 68, 70). Yine bu Kanunla ilk defa olarak barem sistemi uygulanmaya başlanmış, tek tip maaş sistemi ve eşitlik ilkesi getirilmiş, değişik isimler altında memurların maaşlarından yapılan kesintiler kaldırılarak net maaş ödemesine geçilmiştir (Bayramoğlu, 2007: 65-66). Bu yüzden Maaşat Kanunu ile getirilen düzenlemelere göz atılması yararlı olacaktır. “Maaşatın Tevhit ve Teadülüne Dair (1/488) Numaralı Kanun Layihası” ile buna ilişkin Bütçe Encümeni Mazbatası esas olarak, 18 Mayıs 1929 tarihli Meclis oturumunda görüşülmüş ve aynı gün kabul edilmiştir. 85 Dönemin Maliye Vekili Saraçoğlu Şükrü Bey, uzun bir takdim konuşmasıyla Kanun Layihasının amacını ortaya koymuştur. Şükrü Bey’in sözlerinden o dönem için maaş ve ücret namıyla personele yapılan ödemelerin çeşitliliği ve karışıklığı ortaya çıkmaktadır: 86 “Elyevm (bugün) Türkiye’de maaş ve ücret namı altında verilmekte olan paraların almış olduğu isimler o kadar mütenevvi (çeşitli), o kadar çoktur ki bunların bir araya gelmesinden mütevellit vaziyet, içinden çıkılmayacak derecede karışık bir şekle girmiştir. Maaş, tahsisatı fevkalade, makam maaşı, ihtisas ücretleri, pahalılık zammı ki bu dahi yer yer yüzde altmış, elli, kırk, otuz dört nispetinde yapılan uzaklık ve pahalılık zamlarından teşekkül eden, polislere ve posta memurlarına yapılan ve zammı mahsus ve zabitan ve mensubini (mensuplar) askeriyeden bir kısmına nefer tayını namları altında verilmekte olan para elyevm vermekte olduğumuz maaşatın bu suretle vuku bulan silsilei zamaimi birçok sütunlardan terekküp eden biz vaziyete geçmiş oluyor. Bununla müşkülat ve karışıklık bitmiş olmuyor. Sadece başlıyor. Bu karışık vaziyetten sonra vereceğimiz paranın yekûnundan da bir silsilei tevkifat başlıyor (…) Hülasaten arz etti84 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 549-632). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sayfa: 2-9, İ: 66, C: 1). 86 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sayfa: 2-5, İ: 66, C: 1). 85 44 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ğim bu karışıklıklara bir nihayet vermek ve sadece bir hizmet mukabili para vermek demek olan maaş meselesini tek bir sütun ve tek bir kaleme raptetmek…” Maliye Vekili Saraçoğlu Şükrü Bey’in konuşmasından sonra, toplam 21 maddeden oluşan tasarının tartışmasız kabul edildiği görülmüştür. 87 1452 sayılı Devlet Memurları Maaşatının Tevhit ve Teadülüne Dair Kanun’un 1. maddesi hükmü şöyleydi: 88 “Bilumum Devlet memurları için (hâkimler, muallimler dâhil ve zabitan ve askeri memurlar hariç) yirmi derece tayin edilmiş ve derecelere ait maaş asılları merbut (1) numaralı cetvelde gösterilmiştir. Tekaüt ve harcırah hesabında ve muhtelif kanunların maaşlara ait hükümlerinde bu cetvelde yazılı maaş asılları esastır. Birinciden beşinciye kadar olan dereceler (A) serisi, altıncıdan on üçüncüye kadar olanlar (B) serisi, on dördüncüden yirminciye kadar olanlar (C) serisi itibar olunur.” Böylece, “1452 sayılı Kanun’a bağlı 1 numaralı çizelge, subaylar dışındaki bütün devlet memurlarını 20 derece içinde ele almış ve her derecenin karşılığı olan maaş asıllarını göstermiştir.” Sözü edilen 20 derece, yasanın ilk maddesinde, A, B ve C serileri şeklinde üçe ayrılmaktadır. Bu bölünmeye istinaden, “birden beşe kadar olan dereceler A serisini, altıdan on üçe kadar olan dereceler B serisini, on dörtten yirmiye kadar olan dereceler de C serisini oluşturmaktadır.” Diğer taraftan, benzeri bir statü ve hiyerarşi kaygısına maaş asıllarına uygulanacak katsayıları belirleyen 1452 sayılı Kanun’un 3. maddesinde de rastlanmaktadır. Buna göre, “19’uncu dereceyle 4’üncü derece arasındaki maaş asıllarına 2,70-3,75 arasında değişen katsayılar uygulanarak bu derecelerdeki memurların brüt maaşları hesaplanacak, buna karşılık ilk üç derecedeki yüksek memurlarla son derecedeki küçük memurların maaş asıllarına uygulanan katsayı 4 olacaktır. Belirtilen katsayılar öngörülen maaş asıllarına uygulandığında, orta ve küçük memurlarla yüksek yöneticiler arasındaki farklılaşmanın daha da belirginleştiği görülmektedir.” Özetle, memurluk sistemini yeniden düzenleyen ve devlet memurları için toplam 45,691 kadro (subaylar hariç) öngören 1452 sayılı Kanun’un, “yüksek düzeydeki devlet memurlarına daha fazla önem verdiği ve bunu yaparken çeşitli iş ve meslekleri statü ve hiyerarşi bakımından çarpıcı şekilde farklılaştırdığı” söylenebilir (Aruoba, 1976: 69-70). Bu genel değerlendirmeden sonra, yasanın mülki idare amirlerinin statülerine olan etkisi üzerinde durmak yararlı olacaktır. Bu konuda Aruoba’nın (1976: 71-72) değerlendirmesi önemli görülmüştür: 87 88 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sayfa: 5-9, İ: 66, C: 1). Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 549). 45 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) “… Öte yandan kadroların unvanlarla ilişkileri de ilginç bazı gözlemler veriyor. Söz gelişi, 1’nci derecedeki toplam 10 kadronun 3’ü valilere, kalan 7’si de Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Başbakanlık Müsteşarı ve yüksek mahkemelerin başkanlarına aittir. Aynı şekilde, 2’nci derecenin kadrolarında 5 vali bulunmakta, geri kalan kadrolarsa bakanlık müsteşarları, Danıştay daire başkanları, beş önemli genel müdür, Milli Talim Terbiye Heyeti Reisi ve Yargıtay daire başkanlarınca doldurulmaktadır (…) Yine söz gelişi, 3’üncü derecedeki 92 memurluk kadrosunun 16’sı valilerde, geri kalanları da 3 baş hukuk müşaviri, 4 teftiş heyeti reisi, TBMM genel sekreteri ve Danıştay üyelerindedir. 4’üncü derecenin 97 kadrosunun 16’sı valilere, 1’i de İstanbul vali muavinine ayrılmıştır. Bu derecede, ayrıca 23 genel müdür, bazı yüksek düzeydeki başdanışmanlar, Ali İktisat Meclisi kâtibi umumisi ve bazı yüksek yargıçlar yer almaktadır. (A) serisinin son derecesi olan 5’inci derecedeyse, 23 validen başka birinci sınıf bakanlık müfettişleri, bazı teftiş heyeti reisleri, İstanbul ve Ankara defterdarları ve birinci sınıf maarif emini vardır. Yine bu derecede bir tane birinci sınıf vali muavini kadrosu bulunmaktadır. Görüldüğü gibi ilk beş dereceye kadro verilirken oldukça cimri davranılmış, ince elenip sık dokunulmuştur. Ancak asıl dikkati çeken nokta, iki vali muavini kadrosuyla birlikte ülkedeki bütün vali kadrolarının ilk beş derecedeki 332 memurluk arasına yerleştirilmesi, (A) serisinden kadro alan her beş yüksek yöneticiden birinin vali olmasıdır. Bu yüksek oranı, cumhuriyetin ilk yıllarında valilere biçilen yüksek statü değerinin bir göstergesi sayabiliriz. Öte yandan, 1452 sayılı Yasa, kaymakamları dört sınıfa ayırmakta ve 7-10. dereceler arasına yerleştirmiş bulunmaktadır. Kaymakam kadroları bu dört derecedeki toplam kadroların % 13’ünü meydana getirir; ayrıca 6’ncı derecede iki de vali muavini kadrosu vardır. Mülki idare amirlerinin ilk beş derece içinde % 20’lik bir yer tutarken ikinci beş derecedeki paylarının % 13’e düşmesi, dönemin mülki amirlik mesleğine statü hiyerarşisinde yüksek bir değer biçtiğine işaret sayılmak gerekir.” Yukarıdaki uzunca alıntıdan, 1452 sayılı Kanunla düzenlenen devlet memurlarının bütünü içerisinde vali ve kaymakamların ayrıcalıklı konumu açıkça ortaya çıkmaktadır. Yasada mülki idare amirlerinin imtiyazlı konumunu destekleyen bir başka ilginç düzenleme 8. maddede yer almıştır: “Teselsülü derece sırası takip etmeyen memuriyetlerde (…) memurin kanunu ahkâmına göre bir memurun azami üç derece mafevk (üstünü) memuriyete tayini caizdir.” Aruoba’ya (1976: 76) göre, bu hükmün yöneldiği en belirgin meslek memurluğunun mülki idare amirliği olduğundan şüphe duyulmamaktadır. Zira “müfettişlik, yargıçlık, hekimlik ve mühendislikte teselsülün derece sırası izlediği (2) numaralı cetvelin incelenmesinden anlaşılmaktadır (…) Oysa maiyet memuru olarak 13. dereceden mülki amirlik sistemine giren bir kişi, buradaki kısa süresini tamamladıktan sonra, 8. madde hükümlerine göre 10. derecedeki bir kaymakamlık kadrosuna atanmaktadır. Mülki idare amirleri için maiyet memurluğu dışında öngörülen en düşük kadronun 10. derecedeki dördüncü sınıf kaymakamlık kadrosu olduğu 46 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) düşünülürse, mülki amirlerin devlet memurluğu sistemi içinde tuttukları ayrıcalıklı yer daha iyi anlaşılır.” 1452 sayılı Devlet Memurları Maaşatının Tevhit ve Teadülüne Dair Kanun’un maddelerinde Dâhiliye Vekâleti teşkilatı hakkında açıklayıcı bilgi bulunmamakla birlikte, yasaya eklenen cetvellerde bakanlığın teşkilat şeması ile bakanlıkta bulunan memuriyetlerin türünü görmek mümkündür. 89 Anılan cetvellerden yararlanılarak 1929 yılı itibariyle Dâhiliye Vekâletinin teşkilat ve kadro durumu aşağıya özetlenmiştir. Dâhiliye Vekâleti Merkez Memurları: 1452 sayılı Kanun’a göre Dâhiliye Vekâletinde bulunan birimler (cetveldeki sırasına uyarak) ile bu birimlere tahsis edilen kadro miktarı Tablo 1’de gösterilmiştir. 90 Tablo 1: Dâhiliye Vekâleti Merkez Memurları (1929 yılı) MERKEZ MEMURLARI Müsteşar Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü Vilayetler Mahalli İşler Umum Müdürlüğü Zat İşleri Müdürlüğü Nüfus Umum Müdürlüğü İstatistik Şubesi Heyeti Teftişiye (1 Reis+38 Müfettiş+ 6 Diğer Per.) Kalemi Mahsus Evrak Müdürlüğü Hukuk Müşavirliği (1 Müşavir, 1 Müşavir Muavini, 3 Kâtip) Mülga Nezaret Evrakını Muhafaza İle Muvazzaf Memurlar Tabiiyet Müdürlüğü Tetkiki Tabiiyet Şubesi Tasdiki Tabiiyet Şubesi MERKEZ MEMURLARI TOPLAMI SAYISI 1 15 12 15 6 3 45 10 14 5 3 1 6 5 141 Tablodan da anlaşılacağı üzere, Haziran 1929 tarihi itibariyle Dâhiliye Vekâletinin merkez personeli kadro toplamı 141’dir. Bakanlıkta müsteşar bulunurken müsteşar yardımcısı kadrosu öngörülmemiştir. “Umum (genel) müdürlük” olarak teşkilatlanan birimler şunlardır: Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü (İller İdaresi Genel Müdürlüğü), Vilayetler Mahalli İşler Umum Müdürlüğü (Mahalli 89 90 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 578-591). Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 578-580). 47 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) İdareler Genel Müdürlüğü) ile Nüfus Umum Müdürlüğü (Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü) olmak üzere. Zat İşleri (Personel Genel Müdürlüğü), Kalemi Mahsus (Özel Kalem) Evrak, Tabiiyet birimleri ise “müdürlük” şeklinde teşkilatlanmıştır. Ayrıca Heyeti Teftişiye ile Hukuk Müşavirlikleri de çizelgede görülmektedir. Teftiş Heyetinde yer alan müfettiş sayısı Reis dâhil 39 kişi iken, Hukuk Müşaviri sayısı sadece 1’dir. Mülkiye müfettişlerinin kendi arasında başmüfettiş (3), birinci sınıf (5), ikinci sınıf (12), üçüncü sınıf (9), dördüncü sınıf (9), beşinci sınıf (0) şeklinde sınıflandırmaya tabi tutulduğu; Bakanlığın en fazla personeli olan biriminin Teftiş Heyeti olduğu görülmektedir. Daha önce Dâhiliye Vekâletine bağlı bulunan Hapishaneler Müdürlüğü ise Adalet Vekâleti kadroları içerisinde düzenlenmiştir. 91 Öte yandan yukarıdaki tabloda “Tabiiyet Müdürlüğünün” Dâhiliye Vekâleti bünyesinde gösterilmesi önemlidir. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nden elde edilen “Tabiiyet Müdürlüğünün İçişleri Bakanlığı emrine verildiği” başlıklı belgeden, 92 Hariciye Vekâletine bağlı olarak görev yapan bu müdürlüğün daha Maaşat Kanunu çıkmadan evvel Dâhiliye Vekâleti bünyesine katılması için çalışma yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Emniyet Umum Müdürlüğünün Başvekâlete gönderdiği 25 Nisan 1929 tarihli ve 1246/71 sayılı “Tabiiyet Müdürlüğünün Dâhiliye Vekâleti Emrine Verilmesine Dair”, Şükrü Kaya imzalı yazıda şöyle denilmekteydi: “5.4.1929 tarihli 972 sayılı tezkerei acizanemde arz ettiğim veçhile Hariciye Vekâleti, Tabiiyet Müdürlüğünü vekâleti aciziye devre muvafakat buyuruldu. Bu Müdürlüğün 1 Haziran 1929 tarihinden itibaren memurları ve maaşları ile birlikte Dâhiliye kadrosuna ilhakı zımnında Büyük Millet Meclisi riyaseti celilesine iş’arı manutu müsaadei fahimaneleridir efendim.” Belirtilen yazı 1 Mayıs 1929 tarihinde Başvekil İsmet İnönü tarafından gereği yapılmak üzere Meclis Bütçe Encümenine havale edilmiş ve bu husus bir yazıyla Dâhiliye Vekâletine bildirilmiştir. 1452 sayılı Kanun’a ekli cetvellerde anılan müdürlük, Vekâlet bünyesinde gösterildiğinden, Dâhiliye Vekâletinin bu konudaki girişiminin başarılı olduğu anlaşılmaktadır. Böylece 1929 yılından sonra tabiiyet işleri Dâhiliye Vekâletince görülecektir. Dâhiliye Vekâleti Vilayet Memurları: Dâhiliye Vekâletinin taşra teşkilatını oluşturan vilayetlerin kadro durumu, Tablo 2’de gösterilmiştir. 93 Tablodan da anlaşılabileceği üzere, o dönem için Bakanlığın merkez teşkilatında sadece 141 kişi91 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 578-580). “Tabiiyet Müdürlüğünün İçişleri Bakanlığı emrine verildiği” başlıklı belge için bakınız: (Cumhuriyet Arşivi: Tarih: 05.05.1929, Sayı:- Dosya: 10414, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 124.884..14). 93 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 580-582). 92 48 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) lik kadro bulunurken personelin büyük oranda vilayetlerde yoğunlaştığı görülmektedir. Zira mülki idare amirleri dâhil vilayetlerde çalışanların toplamı 3.308 kişidir. Yönetici sınıfla ilişkili olarak; 63 vali, 4 vali muavini, 63 mektupçu, 338 kaymakam, 800 nahiye müdürü, 1 umumi müfettiş, 25 maiyet memurunun görev yaptığı; aldıkları maaş itibariyle valilerin beş, vali yardımcılarının iki, kaymakamların dört, mektupçuların beş, nahiye müdürlerinin üç sınıfa ayrıldığı; İstanbul vali yardımcısının ayrı bir sınıf oluşturduğu; taşrada 1 umum müfettişin görev yaptığı; listede merkez valisi bulunmadığı; vali yardımcılarının da sayıca çok az olduğu görülmektedir. Tablo 2: Dâhiliye Vekâleti Vilayet Memurları (1929 yılı) VİLAYET MEMURLARI Valiler (1, 2, 3, 4, 5. Sınıf Toplamı) Vali Muavinleri (İstanbul Vali Muavini ile 1, 2. Sınıf Toplamı) Mektupçular (1, 2, 3, 4, 5. Sınıf Toplamı) Diğer Memurlar (Tahrirat, Evrak, İdare Heyeti, Nüfus, Umuru Hukukiye, Tasdiki Tabiiyet vb.) Maiyet Memurları Kaymakamlar (1, 2, 3, 4. Sınıf Toplamı) Diğer Kaza Memurları (Tahrirat, Nüfus vb.) Nahiye Müdürleri (1, 2, 3. Sınıf Toplamı) Diğer Nahiye Memurları (Tahrirat, Nüfus vb.) Umumi Müfettiş Diğer Umumi Müfettişlik Memurları (Baş Müşavir, Asayiş, İstihbarat ve Umuru Tahririye Müdürleri, Kalemi Mahsus Amiri, Evrak ve İstihbarat Memurları) TAŞRA MEMURLARI TOPLAMI BAKANLIK GENEL TOPLAMI (Merkez + Taşra) SAYI 63 4 63 671 25 338 1.031 800 300 1 12 3.308 3.449 Dâhiliye Vekâletine Bağlı Kuruluşların Memurları: 1452 sayılı Kanun’a ekli cetvellerde Dâhiliye Vekâleti altında Hariciye Vekâletine kadar olan bölümde sırasıyla Posta ve Telgraf Umum Müdürlüğü, Emniyeti Umumiye Umum Müdürlüğü, Umum Jandarma Kumandanlığı ile İskân Umum Müdürlüğü sıralanmıştır. Dolayısıyla bu cetveller, Vekâlete bağlı kuruluşlar ile bunların kadroları hakkında da bilgi vermektedir. Buna ilişkin veriler Tablo 3’te gösterilmiştir. Tablodan da görülebileceği üzere, PTT Umum Müdürlüğünün kadro toplamı 3.701; Emniyeti Umumiye Umum Müdürlüğünün kadro toplamı 5.648; İskân Umum Müdürlüğünün kadro toplamı 263; askeri personel hariç Umum Jandarma Kumandanlığının kadro toplamı: 173 olmak üzere, bağlı kuruluşların genel kadro toplamı 9785 kişi olmaktadır. Bağlı kuruluşlar içerisinde kadro sayısı itibariyle Em49 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) niyet ile Posta ve Telgraf teşkilatları dikkat çekmektedir. İskân Umum Müdürlüğünün kadro sayısı ise nispeten düşük bir oranda kalmaktadır. Sonuçta, bakanlık ve bağlılarının genel kadro toplamı 13.234 kişiye ulaşmaktadır. Bu sayıya jandarmanın askeri personeli de eklendiğinde sayı daha da büyüyecektir. 94 1452 sayılı Kanunla subaylar dışındaki devlet memurları için toplam 45.691 kadro öngörmüş olduğu dikkate alındığında Dâhiliye Vekâleti ve bağlı kuruluşlarının kadro büyüklüğü yaklaşık % 29 (13.234/45.692) gibi yüksek bir orana ulaşmaktadır. Tablo 3: Dâhiliye Vekâletine Bağlı Kuruluşların Memurları (1929 yılı) BAĞLI BİRİMLER SAYI KURULUŞLAR Umum Müdür ve Muavini, Telgraf Fen Müdürlüğü, Telgraf İşletme Müdürlüğü, Posta İşleri Merkez: 228, POSTA, Müdürlüğü, Memurin ve Sicil Müdürlüğü, Taşra: 3.473, TELGRAF Tetkik ve Hesap Müdürlüğü, Mebani ve Leva- Toplam: 3.701 UMUM zım Müdürlüğü, Heyeti Teftişiye, Hukuk MüMÜDÜRLÜĞÜ şavirliği, Evrak ve Dosya Şubesi, Posta ve Telgraf Mektebi, Vilayet Memurları Umum Müdür ve Muavini, Kısmi Siyasi (1. Merkez: 57, Şube), Ecanip ve Seyri Sefain (2. Şube), Me- Polis EMNİYETİ murin (3. Şube), İstitlaat ve İstihbarat (4. Şu- Mektepleri: 25, UMUMİYE be), Levazım (5. Şube), Ekalliyetler (6. Şube), Emniyet UMUM İstatistik ve Neşriyat, Evrak Kalemi, Müdüriye- Müfettişliği: 43, MÜDÜRLÜĞÜ ti Umumiye Maiyetine Memur, Vilayet Me- Taşra: 5.523, murları, Polis Mektepleri, Emniyet Müfettişliği Toplam: 5.648 UMUM Hukuk Müşaviri, Hesap Memurları, Kâtip, JANDARMA Tüfekçi, İmam, Nalbant, Saraç vb. (Askeri Toplam: 173 KUMANDANLIĞI personel dâhil değildir) Umum Müdür ve Muavini, Muhacirin ve Aşair Merkez: 37, İSKÂN UMUM Şubesi, Tasarruf İşleri Şubesi, İstatistik ve Taşra: 226, MÜDÜRLÜĞÜ Tavizat Şubesi, Memurin ve Evrak Şubesi, Toplam: 263 Vilayet Memurları BAĞLI KURULUŞLAR TOPLAMI 9.785 GENEL TOPLAM (Merkez + Taşra + Bağlı Kuruluşlar) 13.234 Dâhiliye Memurlarının Maaş Durumu: 1452 sayılı Kanun’a ekli cetvellerden o dönemde görev yapan birim amirleri ve bazı personelin aldıkları maaşlar konu- 94 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 585-590). 50 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) sunda da bazı çıkarımlarda bulunulabilir. 95 Aşağıya Bakanlık personelinin dâhil edildiği örnek bir tablo (Tablo 4) çıkarılarak kıyaslamaya olanak sağlanmıştır. Tablo 4: Dâhiliye Vekâleti Memurlarının Maaş Durumu (1929 yılı) MEMURİYETİN NEV’İ Müsteşar Vilayetler İdaresi Umum Müdürü Vilayetler Mahalli İşler Umum Müdürü Zat İşleri Müdürü Nüfus Umum Müdürü Kalemi Mahsus Müdürü Heyeti Teftişiye Reisi Başmüfettiş Birinci Sınıf Müfettiş Hukuk Müşaviri Birinci Sınıf Vali İkinci Sınıf Vali Üçüncü Sınıf Vali Dördüncü Sınıf Vali Beşinci Sınıf Vali İstanbul Vali Muavini Birinci Sınıf Vali Muavini İkinci Sınıf Vali Muavini Birinci Sınıf Mektupçu Birinci Sınıf Nüfus Müdürü Umuru Hukukiye Müdürü Birinci Sınıf Kaymakam İkinci Sınıf Kaymakam Üçüncü Sınıf Kaymakam Dördüncü Sınıf Kaymakam Birinci Sınıf Nahiye Müdürü Umumi Müfettiş Umumi Müfettişlik Baş müşaviri İskân Umum Müdürü Posta ve Telgraf Umum Müdürü Emniyeti Umumiye Umum Müdürü İstanbul Polis Müdürü Ankara Polis Müdürü Birinci Sınıf Polis Müdürü Emniyet Müfettişi Umum Jandarma Kumandanlığı Hukuk Müşaviri 95 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 578-590). 51 MAAŞ (LİRA) 125 90 90 70 90 50 100 90 80 90 150 125 100 90 80 90 80 70 50 40 45 60 50 45 40 25 150 125 125 125 125 80 60 50 60 40 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Tablo 4’ten de izlenebileceği üzere, Bakanlık görevlileri içinde en yüksek maaşı 150 lira ile Birinci Sınıf Vali ile Umumi Müfettişler almaktadır. Bu kişileri 125 lira maaşla Müsteşar, İkinci Sınıf Vali, Umumi Müfettişlik Başmüşaviri, Posta ve Telgraf Umum Müdürü, Emniyeti Umumiye Umum Müdürü ile İskân Umum Müdürü izlemektedir. Bu görevlilerin arkasından ise 100 lira maaşla Heyeti Teftişiye Reisi ile Üçüncü Sınıf Valiler gelmektedir. 1452 sayılı Kanun’a ekli cetveller incelenerek, Dâhiliye memurları ile diğer kamu personelinin maaşlarını da kıyaslanmak mümkün görülmektedir. Bu amaçla aşağıdaki tablo (Tablo 5) tanzim edilmiştir. 96 Tablo 5: Dâhiliye Memurları ile Diğer Kamu Personelinin Maaşları (1929 yılı) MAAŞ MEMURİYETİN NEV’İ (Lira) Riyaseti Cumhur Kâtibi Umumi, Başbakanlık Müsteşarı, Divanı Muhasebat 150 Reisi Evvel, Şurayı Devlet Reisi, Diyanet İşleri Başkanı, Umumi Müfettiş, Birinci Ferik, Birinci Sınıf Vali Ferikler, İkinci Sınıf Vali, Şurayı Devlet Daire Reisi, Dâhiliye Vekâleti Müsteşarı, Umumi Müfettiş Baş Müşaviri, Hariciye Vekâleti Müsteşarı, Maliye 125 Vekâleti Müsteşarı, Emniyeti Umumiye Müd., Posta ve Telgraf Umum Müd., Hariciye Vekâleti Baş Hukuk Müşaviri, Tapu ve Kadastro Umum Müdürü Büyük Millet Meclisi Kâtibi Umumi, Şurayı Devlet Azası, Riyaseti Cumhur 100 Kalemi Mahsus Müd., Mülkiye Teftiş Kurulu Reisi, Maliye Teftiş Kurulu Reisi, Üçüncü Sınıf Vali, Maliye Vekâleti Hukuk Müşaviri, Muhasebat Umum Müd. Nüfus Umum Müd., Matbuat Umum Müd., Maliye Vekâleti Varidat Umum Müd., Mülkiye Başmüfettişi, Maliye Başmüfettişi, Adalet Başmüfettişi, Hıf90 zıssıhha İşleri Umum Müd., İstanbul Vali Muavini, Mirlivalar, Adliye Vekâleti Ceza İşleri Genel Müd., Orman Umum Müd., Mahkeme Reisi İstanbul Defterdarı, Umumi Müfettişlik İstihbarat Müdürü, Birinci Sınıf Vali 80 Muavini Dâhiliye Vekâleti Zat İşleri Müdürü, İstatistik Umum Müdürü, İkinci Sınıf Vali 70 Muavini, Miralaylar, Emniyet Umum Müdür Muavini, Maliye Vekâleti Milli Emlak Müdürü, Büyük Millet Meclisi Kanunlar Kalem Müdürü Adalet Vekâleti Hapishaneler Müdürü, Emniyet Umum Müdürlüğü Birinci Şube Müdürü, Birinci Sınıf Kaymakam, Başbakanlık Kalemi Mahsus Müdürü, 60 Emniyet Müfettişi, Ankara PTT Başmüdürü, Ankara Polis Müdürü, İstanbul Müftüsü 96 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 549-633). Askeri personelin maaşları 24.05.1929 tarihli ve 1453 sayılı Zabitan ve Askeri Memurların Maaşatı Hakkında Kanun’dan yararlanılarak çıkarılmıştır (Kavanin Mecmuası: Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 633-635); (RG: 30.06.1929 tarihli ve 1229 sayılı). 52 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Tablo 5’ten de anlaşılabileceği üzere, Devlet memuriyeti içinde en yüksek maaş olarak 150 lira benimsenmiştir. Bu maaşı alanlar arasında Riyaseti Cumhur Kâtibi Umumisi, Başbakanlık Müsteşarı, Şurayı Devlet Reisi, Birinci Ferikler yanında Dâhiliye Vekâletine bağlı görev yapan Umumi Müfettişler ile Birinci Sınıf Valilerin de bulunduğu görülmektedir. Yine İkinci Sınıf Valilerin Ferikler, Şurayı Devlet Daire Reisi, Dâhiliye, Hariciye ve Maliye Müsteşarları gibi 125 lira maaş aldığı; Mülkiye Teftiş Kurulu Reisinin ve Üçüncü Sınıf Valilerin, Şurayı Devlet Azası, Riyaseti Cumhur Kalemi Mahsus Müdürü, Maliye Teftiş Kurulu Reisi gibi 100 lira maaş aldıkları anlaşılmaktadır. Bu veriler ışığında mülki idare amirlerinin devlet teşkilatı içindeki statülerinin 1929 yılı itibariyle oldukça iyi düzeyde olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Aruoba (1976: 73-74), 1452 sayılı yasa ile hemen ardından çıkarılan ve askeri personelin maaşlarını düzenleyen 1453 sayılı yasayı kıyaslayarak askeri memurin karşısında mülki idare amirlerinin konumunu şu şekilde değerlendirmiştir: “… Öte yandan, iki yasadaki duruma bakarak, valilerle generallerin aynı düzeyde tutulduklarını söyleyebiliriz. Dönemin özellikleri ve mantığı açısından da bunu doğal karşılamak gerekir (…) 7-10’uncu dereceler arasında bir yerde bulunan kaymakam, aynı yerde bulunan sözgelişi bir yarbay, binbaşı, kıdemli yüzbaşı veya yüzbaşıdan daha fazla maaş almaktadır (…) Giderek yasa koyucunun, sivil ve asker kamu görevlileri arasında ilkinin lehine bir fark gözettiğini, devlet hiyerarşisi içinde mülki idare amirlerine daha yüksek bir statü değeri biçtiğini söyleyebiliriz.” Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, 1939 yılına kadar yaklaşık 10 yıl yürürlükte kalacak olan 1452 sayılı Kanun ile bürokrasi içerisinde oldukça özenli ve dengeli bir maaş dağılımının yapıldığı; bu düzenleme içerisinde mülki idare amirlerinin ayrıcalıklı bir konumda bulunduğu; vali ve kaymakamlara daha yüksek kadro ve maaş verildiği; ayrıca yasa koyucunun belli bazı bakanlıkları ve bu arada Dâhiliye Vekâletini diğerlerinden daha önemli gördüğü anlaşılmaktadır. Ne var ki cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan bu hassas dengenin, daha sonraları sisteme yapılan müdahalelerle mülki idare amirleri aleyhine bozulmaya başladığı ve bu bozunumun günümüze kadar ulaştığı görülecektir. 9. Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun Başlangıçta da ifade edildiği üzere, Osmanlı Devleti’nin Dâhiliye Nazırlığı, 2 Mayıs 1920 tarihli ve 3 sayılı Kanun ile Dâhiliye Vekâletine dönüştürülmüş, bakanlığın teşkilat yapısı hemen hemen aynı şekilde korunmuştur. Cumhuriyetin ilan edilmesiyle memleket dâhilinde çeşitli reform hareketleri başlamış, yeni gelişmeler devlet teşkilatında da yeniliklere gidilmesini zorunlu kılmıştır. 2 Ma53 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) yıs 1920’de kurulan Dâhiliye Vekâletinin yeniden teşkilatlanması ise 1930 yılında gerçekleşebilmiştir. Bu zaman aralığında, yani yaklaşık on yıl boyunca Dâhiliye Vekâletine ilişkin herhangi bir teşkilat yasası çıkarılmamıştır. 1930’a kadar Dâhiliye Vekâleti, II. Meşruiyet Dönemi’nde çıkarılan 23 Aralık 1913 tarihli kanun niteliğinde nizamname ile idare edilmiştir (Başa, 2013: 312, 315; İçişleri Bakanlığı, 1969: 25). İçişleri Bakanlığı, Cumhuriyet Dönemi’ndeki ilk teşkilat yasasına, 21 Mayıs 1930 tarihli ve 1624 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun” (RG: 24.05.1930 tarihli ve 1501 sayılı) ile kavuşmuştur. 97 “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilatı Hakkında 1/635 Numaralı Kanun Layihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 19 Mayıs 1930 tarihinde Meclis gündemine gelmiş ve hızla kabul edilmiştir. Kanun’un kabul edildiği tarihe ilişkin Büyük Millet Meclisi Zabıt Cerideleri incelendiğinde, yasa maddelerinin mebusların itirazları olmadan, tartışmasız kabul edildiği anlaşılmaktadır. 98 Görülen o ki, Dâhiliye Vekâleti merkez teşkilatının düzenlenmesi konusunda hükümetle mebuslar arasında güçlü bir mutabakat sağlanmıştır. Kanun Layihasının gerekçesinde de, dönemin Dâhiliye Vekâleti teşkilatı hakkında önemli bilgiler bulunmaktadır. Başvekil İsmet Paşa tarafından 26 Nisan 1930 tarihinde Büyük Millet Meclisine gönderilen tasarının gerekçesinde, 1624 sayılı Kanun’un çıkarılış amacı şu şekilde açıklanmaktadır: 99 “Dâhiliye Vekâletinin teşkilatı hakkında bir kanun mevcut olmadığından 1452 numaralı Teadül Kanunu hükümlerine tevfikan işbu teşkilat kanunu layihası hazırlanmıştır. Medeni memleketler teşkilat kanunları da tetkik edilmek suretiyle vücuda getirilen işbu layihanın tanziminde başlıca esas nazarı dikkate alınmıştır: Vekâlet muamelatı umumiyesinde insicam ve münasebet; memurlarda keyfiyet ve mesuliyete ehemmiyet; işten zamandan ve paradan tasarruf. (1) Vekâlet muamelatı umumiyesinde insicam ve münasebet; Dâhiliye Vekâletinde halen Emniyet, İskân, Vilayetler İdaresi, Mahalli İdareler, Nüfus, Tabiiyet, Evrak, Levazım işlerine bakmak üzere ayrı müdürlerin idaresinde müstakil şubeler mevcuttur. İskân idaresinin mübadele gibi arızi ve muvakkat muamelat dolayısıyla bugüne kadar geniş kadrolu bir müdüriyet halinde bulunmasına zaruret görülmüş ise de mübadele işlerinin hitamından sonra bu idare netice itibariyle nihayet nüfus hareketiyle alakadar görülmesi ve tabiiyet işlerinin de binnetice yeni nüfus işleri ile 97 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 8, Sayfa: 310-316). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 19, Sayfa: 132-134, İ: 64, C: 1). 99 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 19, Sıra No: 158). 98 54 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) irtibatı olmasına binaen bu iki idarenin lağvı ile işlerini birer şube halinde nüfus idaresine devri ve bir müdürü umumi idaresine tevdii muvafık görülmüştür. Diğer taraftan memurların zat işleri, evrakı umumiyenin sevk ve celbi hüsnü muhafazası ve vekâlet ve vilayetler levazımatının tedarik ve sevki vekâletin idarei umumiyesine müteallik hususattan bulunması itibariyle bunlardan müstakil birer idare halinde bırakılmayarak diğer memleketlerde olduğu gibi muamelatı umumiye ile meşgul olan vilayetler idaresine raptı muvafık görülmüş ve binaenaleyh mezkûr idareler lağvedilerek bu vazife birer şube halinde Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğüne verilmiştir. (2) Memurlarda keyfiyet ve mesuliyete ehemmiyet; Elyevm vekâletin merkez teşkilatında 221 memur mevcuttur. Bu memurların ekserisinin maaşı 17,5 (…) liradır. Bu maaşlarla yüksek tahsil görmüş ve işlerin ehemmiyetini müdrik kanuni ve idari muktazalar serdine muktedir memur bulmak mümkün değildir. Binaenaleyh kemiyetten ziyade keyfiyete ehemmiyet verilerek az maaşlı çok memur yerine mümkün mertebe dolgun maaşla mahdut memurlar istihdam etmek suretiyle işlerin vazife ve mesuliyet hissini tamamen müdrik ve faal ellere tevdi gayesi gözetilmiş ve memur adedi 221’den 196’ya indirilmiştir. (3) İşten zamandan ve paradan tasarruf; Yekdiğeriyle alaka ve münasebeti olan işlerin aynı idareler tarafından cem’i memurların adedinden ziyade kıymetlerinin yüksekliğinden istifade edilmek üzere adetlerinin tenkisi hem işlerin selameti cereyanına ve hem de süratle görülmesine sebep olacağı gibi paraca da tasarrufu mucip olacaktır. Dâhiliye, Emniyet ve İskân merkez teşkilatı maaşat yekûnu 278.700 liradır. 1930 senesinde ise aynı bütçeler merkez maaşatı 276.348 liraya tenezzül etmektedir. Hizmetlerin kalp ve tevhidi suretiyle vücuda getirilen ayı teşkilat dolayısıyla vilayetler idaresi ve nüfus işleri umum müdürlükleri ve vekâletin diğer daireleri kadroları ihtiyaç nispetinde tadilen ve kanun layihası rapten takdim kılınmıştır efendim.” Yukarıda alıntılanan gerekçeden, Dâhiliye Vekâleti merkez teşkilatı düzenlenirken; (1) Vekâlet muamelatı umumiyesinde insicam ve münasebet, (2) Memurlarda keyfiyet ve mesuliyete ehemmiyet ile (3) İşten zamandan ve paradan tasarruf ilkelerinin göz önünde bulundurulduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca gerekçede; Bakanlık merkez teşkilatında görevli memur sayısının 221 olduğu ve bu sayının 196’ya indirilmesinin öngörüldüğü; yine, Dâhiliye, Emniyet ve İskân merkez teşkilatları maaş yekûnunun 278.700 lira olduğu; 1930 senesinde ise bu miktarın 276.348 liraya karşılık gelmekte olduğu belirtilmiştir. Yasa maddelerinin incelenmesine geçmeden önce, 1624 sayılı Kanun’un özelliklerine değinmek yararlı olacaktır: (a) Öncelikle belirtmek gerekirse adından da 55 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) anlaşılacağı üzere 1624 sayılı Kanun ile Dâhiliye Vekâletinin sadece “merkez” teşkilatı düzenlenmiş olup, taşra teşkilatı için bir düzenleme öngörülmemiştir. Anlaşılan bir yıl önce 1426 sayılı “Vilayet İdaresi Kanunu” çıkarıldığından dolayı, taşra teşkilatı için bir düzenleme yapılmasına gerek duyulmamıştır. (b) 1624 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile “Jandarmanın teşkilat ve vazifeleri kendi kanun ve nizamnamelerine tabidir”, hükmü getirilmiştir. Bu hükümden anlaşılacağı üzere 1624 sayılı Kanun, Jandarma Teşkilatını kapsamına almamıştır. Jandarma kendi özel kanun ve nizamnamelerine tabi olacaktır. (c) 1624 sayılı Kanun’un 5. maddesi ile Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü, Jandarmadan farklı olarak Dâhiliye Vekâletinin ana hizmet birimi olarak düzenlenmiştir. (d) 1624 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile Dâhiliye Vekâletinin bir kuruluşu olan ve 1924 yılından beri görev yapan İskân Umum Müdürlüğü ilga edilmiştir. Bu Müdürlüğün, vilayet memurlarından merbut ve Kanun’a ekli (B) işaretli cetvelde gösterilen toplam 97 personeli, Dâhiliye Vekâleti vilayet memurları kadrosuna ilave edilmiştir. Ardından da taşrada bazı iskân bölgeleri (Konya, Edirne, İstanbul, Balıkesir, Adana, Ankara, İzmir, Kars, Samsun vb. illerde) oluşturulmuştur. (e) 1624 sayılı Kanun’da Zat (Personel) İşleri Müdürlüğüne de yer verilmemiştir. Personel konularıyla ilgili görevlerin Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğüne verildiği görülmektedir. (f) 1624 sayılı Kanun ile Vekâlet bünyesinde yer alan genel müdürlükler, şube müdürlüklerine ve şubeler de bürolara bölünmüşlerdir. Genel müdürler, dairelerinin bütün işlemlerinin sorumlu amiri ve denetleyicisi oldukları gibi, dairelerinin gerek merkeze ve gerek vilayetlere ait işlerini takip, düzenleme ve iyileştirme ile mükellef tutulmuşlardır. Genel müdürler ayrıca, TBMM ile encümenlerde görüşülmekte olan ve dairelerini ilgilendiren kanun teklif ve tefsirlerini takip ve muktazi muamelatı ihzar etmekle görevlidirler (md.4). (g) 1624 sayılı Kanun ile sayılan göreler, Vekâlet daire ve memurlarının asli görevlerinden olup, vekil ya da amir tarafından verilecek diğer görevlerin de yerine getirilmesi mecburidir (md.11). Bakanlığın örgütlenme esaslarını belirleyen 1624 sayılı Kanun ile Dâhiliye Vekâleti merkez teşkilatı şu birimlerden oluşacaktır: (1) Müsteşarlık, (2) Hususi Kalem, (3) Emniyet İşleri, (4) Hukuk Müşavirliği, (5) Mahalli İdareler, (6) Nüfus İşleri, (7) Teftiş Heyeti, (8) Vilayetler İdaresi, (9) Umum Jandarma Kumandanlığı, (10) Hususi Kanun ve Nizamnamelerle Dâhiliye Vekâletine merbut diğer idareler (md.1). Şimdi, 1624 sayılı Kanun ile anılan birimlere verilen görevlere değinmek yararlı olacaktır. 56 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) MÜSTEŞARLIK: Dâhiliye Müsteşarı, Vekâlete ait işleri vekilin direktifleri dairesinde ve vekil adına idare edecektir. Müsteşar, Vekâlete ait işlerin sorumlu amiri ve murakıbıdır (md.2). HUSUSİ KALEM: Hususi Kalem, bir müdürün idaresinde iki bürodan oluşacaktır. Bu birimin görevi, vekil ve müsteşarın resmi ve siyasi işleri ile muhabere ve şifre işlerini görmektir. Hususi Kalem ilaveten, matbuatı tetkik etmek, Vekâlet dairelerini ilgilendiren neşriyatı ait olduğu dairelere göndermek ve sonuçlarını takip ile vekile bildirmekle görevli kılınmıştır (md.3). EMNİYET İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü, beş şubeden ve bir müstakil evrak bürosundan oluşmaktadır. (A) Birinci Şube; memleketin umumi emniyet ve asayişine müteallik işlerle meşgul olacak ve iki bürodan oluşacaktır. Birinci şube müdürlüğü, genel müdür yardımcısının idaresine verilmiştir. (B) İkinci Şube; idari, beledi ve adli zabıta işleri ile iştigal etmek üzere iki bürodan oluşacaktır. (C) Üçüncü Şube; polis amir ve memurlarının personel (zat) işleri, polis okulu, talim ve terbiye ve genel (umumi) zabıta teşkilat ve tevziatı, hesap ve levazım işleri ile iştigal edecektir. Bu görevler iki büroya bölünerek yerine getirilecektir. (D) Dördüncü Şube; ecnebilere müteallik muamelat ile meşgul olmak üzere üç bürodan oluşacaktır. (E) Beşinci Şube; zabıtaya ait teknik işlerle istatistik ve neşriyat işlerini yerine getirmek üzere iki bürodan oluşacaktır. (F) Evrak Bürosu; Genel Müdürlüğe ait muhaberelerin kayıt ve sevkini temin ve iş sahiplerinin müracaatlarını kabul ve işlerini ait olduğu şubelerden tahkik ve sonuçlarını tebliğ ile iştigal edecektir (md.5). HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ: Hukuk Müşavirliği; Vekâletten gönderilecek olan her nevi işler hakkında mütalaa ve kanuni mukteza beyan etmek, Vekâletçe düzenlenen veya diğer vekâletlerden gönderilen kanun, nizamname ve talimatname layihalarıyla Vekâlet dairlerinden hazırlanacak genel emirleri, memurin muhakemat (memur yargılaması) ve inzibat (disiplin) komisyonları evrakını, Vekâletçe yapılacak veya tasdik olunacak mukaveleleri tetkik ve takip, Vekâlete taalluk eden davaları ikame ve takip eylemekle mükellef kılınmıştır. Hukuk Müşavirliğinin yazı işleriyle meşgul bir bürosu olacaktır (md.6). MAHALLİ İDARELER UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü iki şubeden oluşacaktır. (A) Birinci Şube; mahalli idarelere ait kanun, nizam ve talimat projelerini tanzim ve teklif, vilayet, belediye ve köy meclisleri karar ve temennilerini tetkik, il özel idaresi (idare-i hususiye-i vilayat), belediye ve köy kanunları ile sair kanunların vilayet, belediye ve köylere tahmil ettiği (yüklediği) 57 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) işlere ait idari ve hukuki muamele ve muhaberelerle vilayet ve belediyelerin beşer yıllık çalışma programlarını ve vilayet, belediye ve köylere ait teftiş ve tahkik raporlarını ve memurları hakkındaki şikâyetleri tetkik ve takip ile mükellef olmak üzere iki bürodan oluşacaktır. (B) İkinci Şube; vilayet, belediye ve köy bütçeleri ve mahalli idarelerin mali ve ihsai (istatistik) işleriyle mükellef olmak üzere üç bürodan oluşacaktır (md.7). NÜFUS İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü, üç şubeden oluşacaktır. (A) Birinci Şube; göçebe ve aşiretlere ve hariçten getirilecek muhacirlere ait iskân mıntıkalarının tayini, bunların nakil, sevki ve müstahsil hale getirilmelerinin temini için lazım gelen muamele ve muhaberelerle topraksız köylülere toprak tevzii (dağıtımı) ve istatistik işleri ile iştigal etmek üzere iki bürodan oluşacaktır. Birinci Şube Müdürlüğü görevini, Genel Müdür Yardımcısı yürütecektir. (B) İkinci Şube; Vatandaşlık Kanunu’nun tatbikatına ve vatandaşlığa müteallik işlerle iştigal etmek üzere iki bürodan oluşacaktır. (C) Üçüncü Şube; nüfus muamele ve muhaberelerini, tescil ve istatistik işlerini ifa etmek üzere iki bürodan oluşacaktır (md.8). TEFTİŞ HEYETİ REİSLİĞİ: Teftiş Heyeti Reisliği, müfettişlere ait şahsi ve gizli sicilleri tanzim, teftiş ve tahkik işlerine ait talimatnameleri ihzar, müfettişlerin mesai tarzlarını tayin, teftiş ve tahkik işlerinde müfettişlerin vekil ile olan münasebetlerine tavassut, vekil tarafından müfettişlere verilecek icra görevlerinin ifasını murakabe, teftiş raporlarını tetkik ve tahlil, bunlar üzerine dairelerle temas ve icabının icrasını takip, vekile bildirilecek mesaili tayin, müfettişler tarafından gönderilen tahkikat fezlekelerini tetkik ve bunların idari cihetleri hakkında ittihazı muktazi tedbirleri tayin ve takip, müfettişlerin ve teftiş heyetinin genel harcamalarını tetkik ve tanzim, yılsonlarında müfettişlerin mesaileri sonuçlarına ve idarenin genel durumuna ve kanun nizamnamelerinin tatbik tarzına dair yıllık rapor tanzimi, Teftiş Heyeti Nizamnamesinin Reisliğe verdiği diğer görevleri ifa ile mükelleftir. Teftiş Heyeti, müfettişlik sıfat ve salahiyetini haiz bir reis ile lüzumu kadar müfettişten ve yazı ve hesap işleriyle meşgul bir bürodan oluşacaktır (md.9). VİLAYETLER İDARESİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü üç şubeden oluşacaktır. (A) Birinci Şube; Merkez ve merkezden mansup (atanmış) vilayet memurları ile nahiye müdürlerinin sicillerini düzenlemek, tayinleri taşraya ait olan tali memurların genel durumlarını (ahvali umumiyesini) tetkik, müsabaka ve imtihan, mezuniyet (izin), tekaüt (emeklilik), tecziye (cezalandırma), tayin, terfi, tahvil, becayiş, tekaüt ve eytam (dul) ve 58 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) eramil (yetim) maaşı tahsisi ve askerlik gibi memurların zat işlerini ve tahakkuk işlemlerini yürütmek üzere üç bürodan oluşacaktır. Birinci Şube Müdürlüğü genel müdür muavinliği tarafından idare olunacaktır. (B) İkinci Şube: Vilayetlerin genel (umumi) idare teşkilatı ve intihap işlerine ait vazifelerle mükelleftir. Vilayetlerin umumi ve hususi ahvaline (genel ve özel durumlarına) dair raporların, umumi müfettişlik ve teftiş heyeti raporlarının tetkiki ve bu raporlara ait muameleler, şikâyet ve itiraz işleri, iane (yardım), seferberlik işlemleri, emniyete müteallik olmayan ve uluslararası mahiyet arz eden ecnebi (yabancı) işleri, milli bayramlar ve merasim işleri ve Vekâletten tevdi edilen diğer benzeri işleri yürütmek üzere iki bürodan oluşacaktır. (C) Üçüncü Şube: Evrak, dosya, neşriyat (yayın) ve kütüphane işleriyle, levazım ve mutemetlik ve müstahdemlere (hizmetlilere) ait işlemleri yürütmek, şikâyet ve müracaatların takibini yapmak ve sonucundan ilgilileri bilgilendirmek üzere üç bürodan oluşacaktır (md.10). UMUM JANDARMA KUMANDANLIĞI: Yukarıda da değinildiği üzere, 1624 sayılı Kanun’un 12. maddesinde; “Jandarmanın teşkilat ve vazifeleri kendi kanun ve nizamnamelerine tabidir”, denilerek, Jandarma Teşkilatı, Kanun kapsamı dışında bırakılmıştır. 1624 sayılı Kanun’un 13. maddesi ile bir önceki bölümde ayrıntısı verilen Devlet Memurları Maşatının Tevhit ve Teadülüne Dair 1452 sayılı Kanun’a ekli (2) numaralı cetvelin Dâhiliye Vekâleti merkez memurlarına ait bulunan kısmı kaldırılarak bu Kanun’a ekli (A) işaretli teşkilat kadrosu konulmuştur. Kanun’un 14. maddesine göre de; kadroda yazılı dereceler azami olup gerektiği takdirde yüksek dereceler yerine maaşı daha az dereceden memur istihdamı mümkündür. Ayrıca yukarı derecelere yeniden alınacak memurların yüksekokul mezunu olması koşulu getirilmiştir. Neticede, 1930 yılı Mayıs ayı itibariyla Dâhiliye Vekâletinin merkez teşkilatı ve kadro durumu Tablo 6’da gösterilen şekli almış olmaktadır. Tablodan da anlaşılacağı üzere, o dönem için Dâhiliye Vekâletinin merkez teşkilatı için öngörülen kadro toplamı 195’tir. Dâhiliye Vekâleti merkez birimleri içinde en fazla kadronun Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü (46), Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü (42) ile Teftiş Heyeti (37+5=42) için öngörüldüğü görülmektedir. Bakanlık kadroları belirlendikten sonra, birim müdürlerine yönelik atamaların da vakit kaybedilmeden yapıldığı görülmektedir. Örneğin, Temmuz ayı içerisinde mülga Zat İşleri Müdürlüğünün başında bulunan Fazıl Bey, ikinci sınıf mülkiye müfettişliği görevine atanmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğüne Tevfik Hadi, Jandarma Genel Komutanlığına Kazım Paşa, Teftiş Heyeti Reisliğine ise Sabri Bey getirilmiştir. 59 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Ayrıca birçok vali ve kaymakamın nakil ve atamalarına ilişkin kararnameler yayımlanmıştır (Keskin, 2007: 184-187). Tablo 6: Dâhiliye Vekâletinin Merkez Teşkilatı ve Kadro Durumu (1930 yılı) DÂHİLİYE VEKÂLETİ MERKEZ MEMURLARI SAYI MÜSTEŞAR: (Maaşı: 125 lira) 1 HUSUSİ KALEM: Müdür, Şef, memur ve kâtipler 11 EMNİYET İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Umum Müdür (125 lira), Muavin ve Birinci Şube Müdürü, İkinci Şube Müdürü, Üçüncü Şube Müdürü, Dördüncü Şube Müdürü, Beşinci Şube Müdürü, Polis Müfettişleri, Şubelere bağlı şef, 46 memur, kâtip ve tercümanlar EVRAK BÜROSU: Memur, kâtip ve müracaat memuru 3 HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ: Hukuk Müşaviri (90 lira), Muavin, şef, memur ve kâtip 5 MAHALLİ İDARELER UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Umum Müdür (Maaşı: 90 lira), Muavin ve Birinci Şube Müdürü, İkinci Şube Müdürü, Şubelere bağlı şef, me13 mur ve kâtipler NÜFUS İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Umum Müdür (90 lira), Muavin ve Birinci Şube Müdürü, İkinci Şube Müdürü, Üçüncü Şube Müdürü, Şubelere bağlı 30 şef, memur, müracaat memuru ve kâtipler TEFTİŞ HEYETİ: Reis (100 lira), Baş Müfettiş (3), Birinci (3), İkinci (12) ve Üçüncü Sınıf Müfettişler (18) 37 TEFTİŞ HEYETİ BÜROSU: Şef, memur ve kâtipler 5 VİLAYETLER İDARESİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Umum Müdür (90 lira), Muavin ve Birinci Şube Müdürü, İkinci Şube Müdürü, Üçüncü Şube Müdürü, Şubelere bağlı, şef, memur, kâtip, mutemet, kütüphane memuru ve İstanbul evrak 42 memurları MÜRACAAT BÜROSU: Memur ve kâtip 2 TOPLAM 195 Sonuç itibariyla, 1624 sayılı Kanun ile birlikte Dâhiliye Vekâleti özel teşkilat yasasına kavuşmuş olmaktadır. 1624 sayılı Kanun yaklaşık 55 yıl çeşitli değişikliklere uğrayarak yürürlükte kalmayı başarmış ve 1985’te kabul edilen 3152 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılıncaya kadar İçişleri Bakanlığının merkez teşkilatını düzenlemiştir. Kanun ile Dâhiliye Vekâleti teşkilatının daha kurumsal bir yapıya kavuştuğunu söylemek yanlış olmayacaktır. 10. Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat Kanunu’nda Yapılan Değişiklikler 1624 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra da Dâhiliye Vekâleti teşkilatında bazı değişikliklere gidilmiştir. Aşağıda, anılan Kanun’da yapılan önemli değişik60 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) likler üzerinde durularak, takip eden yıllarda Vekâletin teşkilat yapısındaki değişim ve gelişimin seyri izlenmeye çalışılmıştır. 2050 Sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Tadili Hakkında Kanun: Polis Teşkilat Kanunu ile aynı gün çıkarılan 30 Haziran 1932 tarihli ve 2050 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Tadili Hakkında Kanun” 100 (RG: 06.07.1932 tarihli ve 2143 sayılı), 1624 sayılı Teşkilat Kanunu’nda yapılan ilk değişikliktir. Kanunla Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü teşkilatında bazı değişiklikler yapılmıştır (Çınar, 2007: 376). “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilâtı ve Vazifeleri Hakkındaki Kanun’un 5’inci ve 13’üncü Maddelerinin Tadiline Dair 1/384 Numaralı Kanun Lâyihası” ile Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 30 Haziran 1932 günü müzakere edilerek kabul edilmiştir. Tasarının görüşülmesi sırasında mebuslardan dikkate değer bir eleştiri gelmemiştir. 101 Başvekâlet Vekili Dr. Refik Bey imzalı tasarıya ilişkin esbabı mucibe layihasında, Emniyet Teşkilatında yapılması öngörülen değişikliklerin nedenleri maddeler halinde sıralanmıştır. 102 Tasarının gerekçesinde; Jandarmaya ilişkin ilginç değerlendirmelerde bulunulduktan sonra şu ifadelere yer verilmiştir: “Memleketin emniyet ve asayişini istihdaf eden hâdisat ve kayide ait muamelâtın yalnız bir daireden tetkiki ve derhal ve süratle tedabir ve mukarrerat ittihazı için bu umurun bir elden ve bir baştan idare edilmesi; tecrübelerin verdiği katî kanaatlere istinaden daha müfit (yararlı) ve müsmir (verimli) neticeleri tevlit edeceği (doğuracağı) düşünülmüş ve Umum jandarma kumandanlığındaki asayiş şubesi vezaifinin Emniyeti Umumiyeye nakli zarureti hâsıl olmuştur. Emniyeti Umumiyede her sahada istihbarat faaliyeti mevcut ve şümullüdür. Memleket dâhil ve haricinde cereyan eden bütün hareket ve hâdiselerden süratle haberdar olacak bir vaziyettedir. Herhangi bir hâdiseye karşı alınması icap eden tedabirin ittihazı için esaslı ve müspet malûmat sahibi olmak, katî neticenin müspet olarak istihsalinde bir şartı esasidir. Bu ihtiyaç ve zarureti temin için Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünde yeniden bir şube ihdasına mecburiyet hissedilmiş ve Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilât ve Vazifeleri Hakkındaki Kanun’da, merbut lâyihada tasrih edilen (belirtilen) tadilâta lüzum görülmüştür. Bu lâyihaya göre, Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün birinci şubesi yalnız em100 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 11, Sayfa: 831). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 9, Sayfa: 429-430, İ: 75, C: 1). 102 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 9, Sıra No: 258). 101 61 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) niyet işleriyle iştigal edecek ve yine iki bürodan ibaret olacak ve birinci şube müdürü ayni zamanda yine umum müdür muavini vazifesini de görecektir. Yeniden ihdas edilen şube, altıncı şube unvanını alacak ve memleketin umumî asayişine müteallik işlerle iştigal ve iki büroyu ihtiva edecektir…” EMNİYET İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: 2050 sayılı Kanun ile 1624 sayılı Kanun’un Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünü düzenleyen 5. maddesi tadil edilmiş; Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün şube sayısı beşten altıya çıkarılmıştır (md.1). Buna göre, Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü, altı şubeden ve müstakil evrak ve tahrirat bürolarından oluşacaktır. (A) Birinci Şube; memleketin genel emniyetine müteallik işlerle meşgul olacak ve iki bürodan oluşacaktır. Birinci şube müdürlüğü genel müdür yardımcısının idaresine verilmiştir. (B) İkinci Şube; idari, beledi ve adli zabıta işleri ile iştigal etmek üzere iki bürodan oluşacaktır. (C) Üçüncü Şube; polis amir ve memurlarının zat (personel) işleri, polis okulu, talim ve terbiye ve genel zabıta teşkilat ve tevziatı, hesap ve levazım işleri ile iştigal edecektir. Bu görevler iki büroya bölünerek yerine getirilecektir. (D) Dördüncü Şube; ecnebilere (yabancılara) müteallik muamelat ile meşgul olmak üzere iki bürodan oluşacaktır. (E) Beşinci Şube; zabıtaya ait teknik işlerle istatistik ve neşriyat işlerini yerine getirmek üzere iki bürodan oluşacaktır. (F) Altıncı Şube; memleketin umumi asayişine müteallik işlerle iştigal edecek ve iki bürodan oluşacaktır. (G) Evrak ve Tahrirat Büroları; Umum Müdürlüğe ait muhaberelerin kayıt ve sevkini temin ve resen yazılacak yazıların tesvit ve tebyizini (temizce yazılması) temin ve iş sahiplerinin müracaatlarını kabul ve işlerini ait olduğu şubelerden tahkik ve sonuçlarını tebliğ ile iştigal edecektir. 2050 sayılı Kanun ile Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün teşkilat kadrosu da tadil edilmiştir. 1624 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesine merbut (A) işaretli kadroda Emniyet İşleri Umum Müdürlüğüne ait teşkilât, merbut cetvelde gösterildiği üzere tadil ve 1659 sayılı Kanun’un (C) fıkrasına merbut 3 sayılı cetvelde gösterilen memuriyetler lağvedilmiştir (md.2). Böylece Vekâletin teşkilat yasası çıktıktan sonra ilk değişikliğe uğrayan birimi, Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü olmaktadır. Polis Teşkilat Kanunu çıkarılmasına rağmen Emniyet Teşkilatı, Dâhiliye Vekâleti içinde ana hizmet birimi olarak kalmaya devam etmiştir. 2205 Sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki (1624) Numaralı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Dâhili Matbuat İşlerinin Umum Müdürlük Halinde Dâhiliye Vekâletine Bağlanmasına Dair Kanun: 22 Mayıs 1933 tarihli ve 2205 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki (1624) Numaralı Kanunun Bazı Maddelerinin Değişti62 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) rilmesine ve Dâhili Matbuat İşlerinin Umum Müdürlük Halinde Dâhiliye Vekâletine Bağlanmasına Dair Kanun” 103 (RG: 28.05.1933 tarihli ve 2412 sayılı) ile 1624 sayılı Teşkilat Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilmiş ve Kanun’a yeni maddeler eklenmiştir. Kanunla, Dâhiliye Vekâleti Hukuk Müşavirliği yeniden düzenlenmekte ve Matbuat İşleri “umum müdürlük” halinde Vekâlete bağlanmaktadır (Kalfa, 2007: 465). “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilât ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Dâhili Matbuat İşlerinin Mezkûr Vekâlete Bağlanmasına Dair 1/700 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 104 22 Mayıs 1933 tarihli Meclis oturumunda görüşülürken bazı tartışmalar yaşandığı görülmektedir. Söz alan mebuslar özellikle, matbuat işlerinin Dâhiliye Vekâletine bağlanması konusu üzerinde durmuşlardır. Bunun üzerine söz alan Hariciye Vekâleti Vekili ve Muğla Mebusu Şükrü Kaya, matbuat teşkilatının geçirdiği uzun safahat hakkında bilgi vermiştir. 105 Şükrü Bey’in sözleri Matbuat Müdürlüğünün Dâhiliye Vekâleti ile olan ilişkisini açıkça ortaya koymaktadır: “… Memleketimizin siyaseti dâhiliyesine ait gazeteciler malûmat isterlerse onu vermekle mükellef bir makam olmak lâzım gelir. O da Matbuat Müdüriyetidir. Onun Dâhiliye Vekâletine merbut olması lâzımdır. Bu öteden beri mutasavverdi (tasavvur edilmiştir); fakat bütçelerin imkânsızlığı bunu ayırmak imkânını vermedi (…) Dâhiliye Vekilinin vazifesi fena fikirleri neşretmek isteyen gazeteleri toplattırmak ve derhal Heyeti Vekileye haber vermekten ibarettir. Bu gün dahi Dâhiliyenin bazı şubeleri hariçte çıkan gazeteleri takip etmektedir. Böyle bir kanun yapılırsa salâhiyet daha artar…” Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da tasarısın gerekçesi şu şekilde açıklanmıştır: 106 “Dâhili matbuat işlerinin Dâhiliye Vekâleti tarafından tedviri (idare edilmesi) takarrür etmiş olduğundan bu işlerle meşgul olmak üzere bir müdüriyet tesisi lâzım gelmiştir. Bu müdüriyetin esasen hukukî ve kanunî işleri tetkik ve takiple mükellef olan Hukuk Müşavirliğine raptı murakabenin daha esaslı olmasını ve daha salim bir yolda yürümesini temin için muvafık görülmüştür. Bu itibarla 1624 numaralı Merkez Teşkilâtı Kanunu’nun Hukuk Müşavirliğinin vazifesine müteallik olan altıncı maddesi matbuata ait vazifelerin de ilâvesi suretiyle tadil edilmiştir. Ayni zamanda Hukuk Müşavirliğinin kadrosu 103 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 361-362). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 284-291, İ: 56, C: 1). 105 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 286-288, İ: 56, C: 1). 106 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sıra No: 196). 104 63 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) da bu yeni müdüriyet kadrosunun ilâvesi suretiyle tadil edilmiş olduğundan 13. maddede mezkûr A cetveli bu nokta-i nazardan tanzim edilmiştir.” HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ: 2205 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 1624 sayılı Kanun’un 6. maddesi değiştirilerek Hukuk Müşavirliğinin yeniden düzenlendiği ve “müşavirlik” ve “muhakemat” olmak üzere iki kısma ayrıldığı görülmektedir. Buna göre Hukuk Müşavirliği; “müşavirlik ve muhakemat kısımlarından mürekkeptir. Hukuk Müşavir Muavini aynı zamanda muhakemat kısmının müdürüdür.” (A) Müşavirlik Kısmı: Vekâletten tevdi olunan her nevi işler hakkında mütalaa dermeyan ve kanun muktazasını beyan etmek, Vekâletçe tanzim edilen veya diğer vekâletlerden irsal olunan (yollanan) kanun ve nizamname ve talimatname layihalarını ve Vekâlet dairelerinde hazırlanacak umumi emirleri ve Vekâletçe yapılacak veya tasdik olunacak mukaveleleri tetkik ve takip eylemekle mükelleftir. (B) Muhakemat Kısmı: Memurin muhakematına (memur yargılaması) ve inzibat (disiplin) komisyonlarına ait muameleleri tetkik ve Vekâletçe taalluk eden davaları ikame ve takip ile muvazzaftır. 2205 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile de, 1624 Sayılı Kanun’un 13. maddesine merbut (A) işaretli kadroda Hukuk Müşavirliğine ait teşkilat, iş bu Kanun’a bağlı (1) numaralı cetvelde gösterildiği üzere tadil edilmiştir. Kanunla yeniden düzenlenen Hukuk Müşavirliğinin teşkilatı, Tablo 7’de gösterilmiştir. Kanun’a ekli 1 sayılı cetvele göre Hukuk Müşavirliğinin kadro mevcudu, Hukuk Müşaviri dâhil 7 kişi olmuştur. Önceki halde Hukuk Müşavirliğinin kadro toplamı 5 kişidir. Yeni Kanun Hukuk Müşavirliğine ilave 2 memur kadrosu vermiştir. Ayrıca “Muavin” kadrosu, “Muavin ve Muhakemat Kısmı Müdürü” şekline dönüştürülmüş ve muavin maaşı 55 liradan 70 liraya çıkarılmıştır. Tablo 7: Dâhiliye Vekâleti Hukuk Müşavirliği Kadrosu (1933 yılı) HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ Hukuk Müşaviri (Maaşı: 90 lira) Muavin ve Muhakemat Kısmı Müdürü (Maaşı: 70 lira) Şef Memur Kâtip TOPLAM SAYISI 1 1 2 1 2 7 MATBUAT UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: 2205 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile 1624 sayılı Kanun’a bir madde eklenerek, Dâhiliye Vekâleti merkez teşkilatı bünyesinde “Matbuat Umum Müdürlüğü” oluşturulmuştur. Kanun’un getirdiği dü64 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) zenleme şöyledir: “Matbuat Umum Müdürlüğü; bilumum gazete ve mecmuaları ve risaleleri ve emsali neşriyatı tetkik etmek ve Devleti alakadar eden yazıları tefrik ile Vekâlet makamına bildirmek ve matbuat mensuplarının Matbuat Kanunu’nun tayin ettiği vasıf ve şartları haiz olup olmadıklarını araştırmak ve Matbuat Kanunu’nun hükümlerine nazaran matbuat harekâtını takip eylemek ile mükellef olmak üzere Dâhiliye Vekâletinde bir Matbuat Umum Müdürlüğü teşkil edilmiştir.” Böylece Dâhiliye Vekâleti, “Matbuat Umum Müdürlüğü” adında yeni bir genel müdürlüğe kavuşmuş olmaktadır. Bu değişiklikle, uzun müddet Dâhiliye Vekâleti teşkilatına bağlı olup, bir ara Hariciye Vekâletine bağlanan Matbuat Umum Müdürlüğü tekrar Dâhiliye Vekâleti bünyesine alınmış oluyordu. Yeni kurulan Genel Müdürlüğün görevleri de şöyleydi: (1) Bilumum gazete ve mecmuaları ve risaleleri ve emsali neşriyatı tetkik etmek, (2) Devleti alakadar eden yazıları tefrik ile Vekâlet makamına bildirmek, (3) Matbuat mensuplarının Matbuat Kanunu’nun tayin ettiği vasıf ve şartları haiz olup olmadıklarını araştırmak, (4) Matbuat Kanunu’nun hükümlerine nazaran matbuat harekâtını takip eylemek. 2205 sayılı Kanun’un 3. maddesine göre, “Lüzum görüldüğü takdirde Matbuat Umum Müdürlüğüne diğer vekâletlerin memurlarından biri de tayin edilebilir.”, hükmü getirilmiştir. Böylece Matbuat Umum Müdürlüğüne gerek görüldüğünde diğer bakanlıkların memurlarından da atama yapılmasının yolu açılmıştır. 2205 sayılı Kanun’un 5. maddesi ile de (2) numaralı cetvelde derece ve maaş miktarları yazılı memuriyetler, 26 Temmuz 1931 tarih ve 1843 sayılı Kanun’a merbut Hariciye Vekâleti kadrosundan çıkarılmış ve (3) numaralı ilişik cetvelde yazılı teşkilat 1624 sayılı Kanun’un 13. maddesine merbut (A) cetveline ilave edilmiştir. Yeni oluşan Matbuat Umum Müdürlüğünün teşkilat yapısı, Tablo 8’de gösterilmiştir. Buna göre Matbuat Umum Müdürlüğünün kadro durumu; 1 Umum Müdür, 2 Şef, 2 Memur, 2 Kâtip olmak üzere toplam 7 kişiden oluşmaktadır. Hariciye Vekâletinin 6 kadrosu iptal edilirken, Dâhiliye Vekâletine 7 ilave kadro verilmiştir. Bu arada Umum Müdürünün maaşı 90 lira olacaktır. Tablo 8: Dâhiliye Vekâleti Matbuat Umum Müdürlüğü Kadrosu (1933 yılı) MATBUAT UMUM MÜDÜRLÜĞÜ Umum Müdür (Maaşı: 90 lira) Şef Memur Kâtip TOPLAM 65 SAYISI 1 2 2 2 7 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 2531 Sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunların Tadili Hakkında Kanun: 23 Haziran 1934 tarihli ve 2531 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunların Tadili Hakkında Kanun” 107 (RG: 03.07.1934 tarihli ve 2742 sayılı) ile 1624 sayılı Kanun’un 5. maddesini tadil eden 30 Haziran 1932 tarih ve 2050 sayılı Kanun’un 1. maddesi tadil edilmiştir. Kanunla Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü ile Vilayetler Umum Müdürlüğü teşkilatlarında değişiklik yapılmış; ayrıca Vekâlete bağlı olmak ve seferberlik işleriyle iştigal etmek üzere bir “Seferberlik Müdürlüğü” kurulmuştur (Turan, 2007: 579). “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilâtı ve Vazifeleri Hakkındaki Kanuna Müzeyyel 1/934, Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilât ve Vazifeleri Hakkındaki Kanun’un 5’nci Maddesini Muaddil Kanun’un 1’nci Maddesinin Değiştirilmesine Dair 1/966, Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünde Bir Şube Müdürlüğü Teşkiline Dair 1/1030 Numaralı Kanun Lâyihaları ve Dâhiliye Encümeni Mazbataları ile Polis Teşkilâtı Kanununa Bağlı Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair 1/1064 Numaralı Kanun Lâyihası ve Bütçe Encümeni Mazbatası”, 23 Haziran 1934 günü Mecliste görüşülerek ufak bazı değişikliklerle kabul edilmiştir. 108 Başvekil İsmet Paşa imzalı esbabı mucibe layihasında, tasarılar şu şekilde gerekçelendirilmiştir: 109 “(1) 5-IV-931 tarihli Millî Seferberlik Talimatnamesi, Dâhiliye Vekâletine seferberliğe ait pek mühim vazifeler tahmil etmiştir. Bu iş bu güne kadar, Vilâyetler İdaresi Umum Müdürlüğünün 2’nci şubesi tarafından görülmekte idi. Bu şubenin mütenevvi ve kanunen muayyen olan birçok işleri arasından bu işin ayrılarak seferberliğe ait işlerin bir müdüriyet tarafından idare ve ifa edilmesi, daha muvafık olacaktır. Çünkü her hangi bir seferberlik vukuunda, işlerin çok muntazam bir şekilde cereyan edebilmesi için bu hususun hazarda (barışta) tespit ve her şeyin hazırlanması icap eder. Binaenaleyh; bu hayatî olan işin daha muntazam ve daha esaslı bir surette cereyanının temini için bu vazifenin doğrudan doğruya Vekâlete merbut olmak ve seferberlik işleriyle iştigal etmek üzere bir müdüriyet teşkiline lüzum ve zaruret hâsıl olduğundan merbut kanun lâyihası tanzim ve takdim kılındı. (2) Suriye, Irak, İran, Rusya, Bulgaristan, Yunanistan ve İtalya ile hemhudut (komşu) olan Devletimizin bu devletlerin her biri ile hudut işleri bilhassa Dâhiliye, Hariciye, Gümrük ve İnhisarlar Vekâletleriyle Büyük Erkânıharbiyeyi alâkadar eden muhtelif münasebetleri itibariyle hangi makama ait olursa olsun neticesinin, memleketin asa107 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 877-878). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 288-289, İ: 72, C: 1). 109 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sıra No: 237). 108 66 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) yiş ve emniyetine taalluk etmesi dolayısıyla bir kül teşkil ettiğinden, bir taraftan emrivaki halinde mütebayin (birbirine uymayan) nokta-i nazarların hudusuna (sonradan peyda olmasına) meydan vermemek ve diğer taraftan da her hududa ait noksansız ve mütekâmil dosyalar vücuda getirmek suretiyle hudut mesailine dair temas yapacak heyetlere, vazifesini kolaylaştıracak esaslı ve toplu direktifler ihzar ve hudut meselesine ait protokol ve itilâfnamelerin tadil veya yeniden akdinde mevcut vekayi netayicine ve vesaika nazaran nokta-i nazarlar tespit ve binnetice hudut işlerini bir elden idare eylemek için Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünde bir şube teşkil zarureti hadisatla kendini göstermiştir. (3) Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü evvelce beş şubeden müteşekkil iken geçen sene Jandarma Umum Kumandanlığından devren alınan asayiş işleri için bir asayiş şubesi teşkil edilmişti. Bu sene de hudut işlerine bakmak üzere diğer bir şubenin teşkiline teşebbüs olunmuş ve bu suretle mezkûr Umum Müdürlükteki şubelerin miktarı yediye çıkmıştır. Birinci şube müdürlüğü vazifesini gören umum müdür muavinliğinin bu teşkilât dolayısıyla işi fevkalâde çoğalmıştır. Bundan başka siyasî emniyet işleriyle uğraşan ve haddi zatinde başlı başına ehemmiyeti haiz bulunan ve iştigal ettiği işlerin mahiyeti itibariyle münhasıran bu işle meşgul olacak bir müdire mutlak surette ihtiyaç gösteren birinci şubenin muavinlikten tefrikiyle ayrıca bir şube müdürlüğü halinde idaresi muvafık görülmüştür. Hazineye fazla külfet tahmil etmemek için teklif olunan birinci şube müdürlüğünün maaşına tekabül etmek üzere lağvolunan vilâyetlerin bir ikinci sınıf emniyet memuru ile bir sivil ikinci komiser ve bir polis namzedinin maaşları karşılık gösterilmiştir.” EMNİYET İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Daha önce de değinildiği üzere; Polis Teşkilat Kanunu ile aynı gün çıkarılan 30 Haziran 1932 tarihli ve 2050 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Tadili Hakkında Kanun” ile Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 sayılı Kanun’un Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünü düzenleyen 5. maddesi tadil edilerek, Umum Müdürlüğün şube sayısı beşten altıya çıkarılmış idi. 110 Bu sefer de, 2050 sayılı Kanun’un 1. maddesi tadil edilerek (esasen 1624 sayılı Kanun’un 5. maddesi) yeniden düzenlenmiş; Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün şube sayısı yediye çıkarılmıştır. 2531 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince; Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü, yedi şubeden ve müstakil evrak ve tahrirat bürolarından oluşmaktadır. (A) Birinci Şube; memleketin genel emniyetine müteallik işlerle meşgul olacak ve iki 110 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 11, Sayfa: 831). 67 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) bürodan oluşacaktır. (B) İkinci Şube; idari, beledi ve adli zabıta işleri ile iştigal etmek üzere iki bürodan oluşacaktır. (C) Üçüncü Şube; polis amir ve memurlarının zat (personel) işleri, polis okulu, talim ve terbiye ve genel zabıta teşkilat ve tevziatı, hesap ve levazım işleri ile iştigal edecektir. Bu görevler iki büroya bölünerek yerine getirilecektir. (D) Dördüncü Şube; ecnebilere (yabancılara) müteallik muamelat ile meşgul olmak üzere iki bürodan oluşacaktır. (E) Beşinci Şube; zabıtaya ait teknik işlerle istatistik ve neşriyat işlerini yerine getirmek üzere iki bürodan oluşacaktır. (F) Altıncı Şube; memleketin umumi asayişine müteallik işlerle iştigal edecek ve iki bürodan oluşacaktır. (G) Yedinci Şube; memleketin hudut (sınır) işleri ile iştigal edecek ve iki bürodan oluşacaktır. (H) Evrak ve Tahrirat Büroları; Umum Müdürlüğe ait muhaberelerin kayıt ve sevkini temin ve resen yazılacak yazıların tesvit ve tebyizini temin ve iş sahiplerinin müracaatlarını kabul ve işlerini ait olduğu şubelerden tahkik ve sonuçlarını tebliğ ile iştigal edecektir. 2531 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle ilaveten, Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün teşkilat kadrosu tadil edilmiştir. Buna göre, 2050 sayılı Kanun’un 2. maddesine merbut cetvelde “umum müdür muavini ve birinci şube müdürü” unvanı “umum müdür muavini” şeklinde tadil edilmiş ve mezkûr cetvelin ait olduğu kısımlara bazı memuriyetler ilave edilmiştir. VİLAYETLER İDARESİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: 2531 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle, 1624 numaralı Kanun’un 10. maddesinin (B) fıkrası tadil edilmiştir. Hatırlanacağı üzere 1624 sayılı Kanun’un 10. maddesi Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğünü, bu maddenin (B) fıkrası da Müdürlüğün ikinci şubesini düzenlemektedir. Yapılan bu değişiklikle ikinci şubenin görevleri şu hali almıştır: “B: İkinci Şube; vilayetlerin umumi idare teşkilat ve intihap işlerine ait vazifelerle mükelleftir. Vilayetlerin umumi ve hususi ahvaline dair raporların, umumi müfettişlik ve teftiş heyeti raporlarının tetkiki ve bu raporlara ait muameleler, şikâyet ve itiraz işleri, iane (yardım) ve emniyete müteallik olmayan ve beynelmilel mahiyet arz eden ecnebi işleri, milli bayramlar ve merasim işleri ve Vekâletten tevdi edilen diğer müteferrik işler dahi bu şube tarafından yapılır. İkinci şube iki büroya münkasemdir.” SEFERBERLİK MÜDÜRLÜĞÜ: 2531 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle; 1624 sayılı Kanun’a aşağıdaki madde eklenmiştir: “Vekâlete merbut olmak ve seferberlik işleriyle iştigal etmek üzere bir seferberlik müdürlüğü teşkil olunmuştur.” 2531 sayılı Kanun’un 5. maddesi ile de; 1624 sayılı Kanun’un 13. maddesine merbut (A) cetvelinde “Seferberlik Müdürlüğü” başlığı altında Tablo 9’da gösterilen memuriyetler ilave olunmuştur. Yapılan bu değişikliklerle “seferberlik muameleleri” görevinin ikinci şubenin görev alanından çıkarıldığı ve bu işleri görmek 68 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) üzere Vekâlete bağlı yeni bir müdürlük oluşturulduğu görülmektedir. Bu yeni müdürlüğe 7 adet kadro verilmiş, müdür maaşı olarak ta 70 lira öngörülmüştür. Tablo 9: Dâhiliye Vekâleti Seferberlik Müdürlüğü Kadrosu (1934 yılı) SEFERBERLİK MÜDÜRLÜĞÜ SAYISI Müdür (Maaşı: 70 lira) 1 Şef 2 Memur 2 Kâtip 2 TOPLAM 7 2577 Sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Tadiline Ait Kanun: 5 Temmuz 1934 tarihinde kabul edilen 2577 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Tadiline Ait Kanun” 111 (RG: 15.07.1934 tarihli ve 2752 sayılı) ile 1624 sayılı Kanun’un bazı maddeleri tadil edilmiştir. “1/1095 Numaralı İskân Teşkilat Kanunu Layihası ve Bütçe Encümeni Mazbatası”, 5 Temmuz 1934 günü görüşülerek tartışmasız kabul edilmiştir. 112 Tasarıya ilişkin esbabı mucibe layihasının oldukça kısa düzenlendiği görülmektedir: 113 “Muhtelit (Karma) İskân Encümeninin ilişik esbabı mucibesinde kabul edilen esaslar dairesinde Maliye Vekâletinin muvafakatiyle tertip olunan kanun lâyihası takdim olunmuştur. Bu devrede kabulüne ait muamelenin ikmali arz olunur.” NÜFUS İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 Numaralı Kanun’un 8. maddesi değiştirilerek Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü yeniden düzenlenmiştir (md.1). Buna göre, Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü dört şubeden oluşacak ve aşağıdaki görevleri yerine getirecektir. (A) Birinci Şube: 2510 sayılı İskân Kanunu hükümlerine göre muhacirlerin, mültecilerin, göçebelerin ve nakledilenlerin getirilmesi, yollanması, yerleştirilmesi, müstahsil (üretici) hale konması, mıntıkalarının ve yerlerinin ayrılması, topraksız veya az topraklı yerli çiftçilere toprak dağıtılması, eski iskân işlerinin tasfiye edilip bitirilmesi işleri ile bunların muharebe ve muameleleri ile uğraşır. Bu şube, üç büro ve iki müstakil memurdan mürekkeptir ve umum müdür ve muavini tarafından idare olunacaktır. (B) İkinci Şube: Memleket içinde vatandaşların kültür cephesinden her türlü vaziyetlerini araştırmak, 2510 sayılı İskân 111 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 980-983). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 451-452, İ: 78, C: 1). 113 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sıra No: 301). 112 69 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Kanunu’nun 8, 9, 10 ve 11’inci maddelerine göre lüzumlu görülen tedbirleri arayıp bulmak, bu tedbirlerin tatbikatını devamlı yürütmek ve yoklamak, hariçteki Türk kan veya kültürüne bağlı olanlardan geleceklerin vaziyetlerini tetkik etmek, yurdun iskâna elverişli ve verimli topraklarını araştırıp bulmak ve tespit etmek işleriyle uğraşır. Bu şube, dört bürodan mürekkeptir. (C) Üçüncü Şube: Nüfus muamele ve muhaberelerini tescil ve istatistik işlerini ifa etmek üzere iki bürodan mürekkeptir. (D) Dördüncü Şube: Vatandaşlık Kanunu’nun tatbikatına ve vatandaşlığa müteallik işlerle iştigal etmek üzere iki bürodan mürekkeptir. Yukarıdaki maddeden anlaşılacağı üzere, 2577 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 1624 sayılı Kanun’un 8. maddesi değiştirilerek, Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü yeniden düzenlenmiştir. Düzenlemeyle Nüfus İşleri Umum Müdürlüğünün şube sayısı üçten dörde çıkarılmış; 2510 sayılı İskân Kanunu’nun getirdiği yeni hükümler çerçevesinde Umum Müdürlüğe yeni görevler verilmiştir. Ayrıca 2577 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile 1624 sayılı Kanun’un 13. maddesine bağlı (A) cetvelinin Nüfus İşleri Umum Müdürlüğüne ait kısmı, bu Kanun’a bağlı (1) numaralı cetvelde gösterildiği şekilde tadil edilmiştir. Böylece Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü, Tablo 10’da gösterildiği şekilde yeniden teşkilatlanmış; kadro toplamı da 30’dan 60’a yükseltilmiştir. Şubeler arasında, iskân ve kültür şubelerine daha fazla ağırlık verildiği görülmektedir. Tablo 10: Dâhiliye Vekâleti Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü Kadrosu (1934 yılı) NÜFUS İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ Umum Müdür (Maaşi: 90 lira) Birinci Şube: İskân, (İskân, Eski İşler, Muamelat Büroları) İkinci Şube: Kültür (4 büro) Üçüncü Şube: Nüfus Dördüncü Şube: Tabiiyet TOPLAM SAYISI 1 23 20 7 9 60 VİLAYETLER İSKÂN TEŞKİLATI KADROSU: 2577 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile 1624 sayılı Kanun’un 15. maddesine bağlı (B) cetveli yerine bu Kanun’a bağlı (2) numaralı cetvel konulmuştur. Daha önce de ifade edildiği üzere, 1624 Sayılı Kanun’un 15.maddesi ile Dâhiliye Vekâletinin bağlı kuruluşu olan “İskân Umum Müdürlüğü” ilga edilmiş, bu Müdürlüğün vilayet memurlarından merbut ve Kanun’a ekli (B) işaretli cetvelde gösterilen toplam 97 personel, Dâhiliye Vekâleti vilayet memurları kadrosuna ilave edilmiştir. 2577 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile söz konusu (B) cetveli yerine (2) numaralı cetvel konulmuş olmaktadır. Böylece Vilayetler İskân Teşkilatı Kadrosu Tablo 11’de gösterilen şekli almıştır. 70 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Buna göre anılan teşkilatın kadrosu toplamı 97 kişiden 62 kişiye indirilmiş; ayrıca memuriyetin nevi de değiştirilmiştir. Ayrıca bu cetvelde yazılı memurlar lüzum görülen yerlerde istihdam olunmak üzere merkezce tayin olunabileceklerdir. Tablo 11: Dâhiliye Vekâleti Vilayetler İskân Teşkilatı Kadrosu (1934 yılı) VİLAYETLER İSKÂN TEŞKİLATI İskân Müdürü (1,2 ve 3.sınıf) İskân Memuru (1,2 ve 3.sınıf) İskân Fen Memuru (1,2 ve 3.sınıf) İskân Kâtibi (1,2 ve 3.sınıf) Birinci Umumi Müfettişlik İskân Müdürü Birinci Umumi Müfettişlik İskân Müşavir Muavini TOPLAM SAYISI 10 20 10 20 1 1 62 3046 Sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kanuna Bazı Hükümler İlavesine Dair Kanun: 12 Haziran 1936 tarihli ve 3046 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kanuna Bazı Hükümler İlavesine Dair Kanun” 114 (RG: 20.06.1936 tarihli ve 3335 sayılı) ile bir kez daha 1624 sayılı Dâhiliye Vekâleti teşkilat yasasında değişiklik yapıldığı görülmektedir. Kanunla Dâhiliye Vekâletinin bazı merkezi birimleriyle kadroları yeniden düzenlenmiştir (Zengin, 2007: 774). “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunu Değiştiren 2531 Sayılı Kanunun Değiştirilmesine Dair 1/552, Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 Sayılı Kanun’un Ek ve Tadillerinin Değiştirilmesine Dair 1/557 Sayılı Kanun Layihaları ve Dâhiliye Encümeni Mazbataları ile Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanuna Ek 1/604 Sayılı Kanun Layihası ve Bütçe Encümeni Mazbatası”, 12 Haziran 1936 günü görüşülerek herhangi bir itiraz olmadan kabul edilmiştir. 115 Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında, düzenlemenin mucip sebepleri maddeler halinde belirtilmiştir: 116 (1) “Milli seferberlik talimatnamesi ve buna müteferri (alakalı) olup halen ona baliğ olan diğer talimatname ve kitaplar mucibince Dâhiliye vekâletine tevec114 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 1022-1027). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 12, Sayfa: 259-260, İ: 79, C: 1). 116 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 12, Sıra No: 257). 115 71 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) cüh eden işler çok mühimdir. Bilhassa (Hazar ve seferde havaya karşı koruma talimatnamesi) ile tevcih edilmiş olan (Pasif müdafaa) işlerinin; bir an evvel yoluna konması, hayati ehemmiyeti haiz olduğu kadar da teferruatlı, devamlı ve bilgili mesaiye ihtiyaç gösteren büyük bir iştir. Bütün bu işlerin başlıca iki şubeye tefrik edilmesi gereklidir (…) Bütün bu işlerin vilayetlere taalluk eden kısımlarının ehemmiyetle takibi: Vilayet, kaza ve nahiyelerde en büyük idare amirlerinin reislikleri altında teşkil edilmiş olan havaya karşı korunma komisyonlarının faaliyetlerinin temini ve raporlarının tetkiki; mühim şehir ve kasabalarımızda havaya karşı korunma maksadıyla yaptırılacak hava tehlikesi (alarm) deneme ve tatbikatlarının tanzimi, mahallerinde teftişi icap etmektedir. Ordunun seferberliğinin sürat ve muvaffakiyetle icrasına ve seferin devamı müddetince ordunun, halkın ve millî kaynakların beslenmesine ve hava taarruzlarına karşı korunmasına yarayacak olan bütün tedbirlerin iyi bir görüş ve kavrayışla başarılması ve aleddevam (devamlı olarak) hızla ilerletilmesi için seferberlik müdürlüğü teşkilatının ilişik kadroya göre değiştirilmesi lüzumlu görülmüştür.” (2) “Dâhiliye vekâleti merkez teşkilat ve vazifelerine dair olan 19 Mayıs 1930 tarihli ve 1624 sayılı Kanun’un neşrine kadar bir müdüriyet halinde iş görürken ismi geçen kanun ile vilayetler idaresi umum müdürlüğüne şube halinde bağlanarak levazım, neşriyat ve kütüphane işleriyle de tavzif edilen evrak müdürlüğünün bu şekilde vazife görmesi muvafık olmadığı gibi bu şubenin yalnız bağlı bulunduğu umum müdürlüğe ait evrak işiyle uğraşmayıp Vekâlete merbut diğer umum müdürlüklerinin de evrak muamelatını tedvir etmekte bulunmasına mebni ehemmiyeti derkar (malum) olan evrak işlerine ait muamelatın daha salim bir şekilde tedviri için mezkûr şubenin levazım ve neşriyat ile kütüphane işleri ayrılarak evrak müdüriyeti namında bir müdüriyet halinde bırakılması münasip görülmüştür. Levazım işleri vilayetler idaresi umum müdürlüğünün tahakkuk işlerini gören birinci şubesi ve neşriyat ve kütüphane işleri de sözü geçen umum müdürlüğün ikindi şubesi müdürlükleri vazifeleri arasına konulmuştur. Ayniyat ve levazım işlerinin ehemmiyeti ve hesaba taalluk etmesi mesul bir ayniyat muhasibi ile levazım islerini görmek üzere bir kısım memurun ilavesine zaruret ve ihtiyaç hâsıl olmuştur. Normal vaziyetteki şifre muamelatının çokluğu ve ehemmiyeti bu işin mevcut kadro ile istenilen süratte yürütülmesine imkân bırakmadığı tahakkuk etmiş bir halde iken ahiren kurulan umumi müfettişlikler ve vilayetler muhaberatının da inzimamı (bağlanması) şifre muamelatını bir kat daha fazlalaştıracağından bu işin arzu edildiği veçhile çabuklaştırılması ve esaslı bir şekilde idaresi için kadronun tevsiine zaruret hâsıl olmuştur. Hukuk müşavirliği vazifeleri kanunda gösterildiği üzere çok mütenevvi (çeşitli) ve her birisi başlı başına tetebbuu (inceleme) ve birçok muhaberat ile 72 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) elde edilecek dosya ve malumata müstenit tetkikat hülasaları demek olduğundan senelerle yapılan tecrübe neticesinde mevcut kadro ile bu işin başarılması mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Adetleri arttırılan vilayetler de binnetice (neticede) müşavirlik muamelatını çoğaltacaktır. Bundan başka Dâhiliye vekâleti hukuk müşavirliği vekâlet makamından tevdi edilen bütün işleri tetkik ile mükellef olduğundan her gün vazifesi artmakta ve vaziyeti itibariyle diğer vekâlet hukuk müşavirlerinden ayrı olarak bütün vekâlet dairelerinin her hususta bir nevi yardımcısı mevkiinde bulunmaktadır. Vekâlet aleyhine ikame edilen davaların adliye mahkemelerine ait olan kısmı her ne kadar Hazine avukatları tarafından takip edilmekte ise de, Şurayı Devlete ikame edilen davalar müşavirlikçe takip edilmek lazım geldiğinden ve hukuk müşavirliğine merbut avukat da olmadığından haftada bir kaç defa Şurayı Devlette vicahi duruşmalara dahi gidilmekte ve bütün merkez ve vilayetler dâhiliye memurlarının zabıta memurları da dâhil olduğu halde ikame ettikleri yüzlerce davalar ve her birisi esaslı müdafaayı icap ettiren iskân davaları mevcut kadro ile takip edilememektedir. Bu sebeple müşavirliğin muhakemata ait kısmının bir şube ve diğer mütenevvi işlerin de ikinci bir şube tarafından idare ve takibi zaruri görülmüştür. Müsteşarlık makamı yeni teşkil olunacak vilayetler ve genel müfettişliklerle bir kat daha meşgul olacaktır. Her günkü muharebe evrakının okunup imzalanması bile bu makamın yetiştiremeyeceği derecede fazla olduğundan müsteşarın vekâletin umumi muamelatını daha nafiz bir nazarla esaslı surette murakabe ederek vekâlete daha müsmir (faydalı) bir tarzda yardım edebilmesi için her günkü işlerin bir kısmının vaziyeti itibariyle bitaraf ve esasen umumi muamelatta bir nevi muavin demek olan hukuk müşavirine gördürülmesi düşünülmüş ve müşavirliğe munzam bir vazife olarak müsteşar muavinliği vazifesi dahi tahmil edilmiştir.1281 tarihli mülki teşkilat hakkındaki nizamname ve 1287 tarihli İdare-i Umumiye-i Vilayat Nizamnamesi ile 50 yıl kadar idare edilen köyler teşkilat ve uzuvlarının salahiyetleri bakımından cılız birer kurum olarak 1340 senesine kadar mühim bir iş yapamadan idare edilip gelmiştir. 19 Mart 1340 tarihinde tatbik mevkiine konan 442 sayılı Köy Kanunu iledir ki, dağınık esaslara istinat eden köy işleri yoluna konmuş ve iş alanında en önemli eser meydana getirilmiştir. Köy işlerini, harcanacak parayı, köy hukuku şahsiyetinin idaresini ifade eden uzuvları ve bu uzuvların vazife ve salahiyetlerini ayrı ayrı sayan kanun verimini çoğaltmak ve köy islerini Köy Kanunu’nun gösterdiği kolaylıklardan istifadeyi en yüksek kerteye çıkartmak için bu işleri merkezden kontrol etmek üzere mahalli idareler kadrosuna bir (köycülük) şubesi eklenmesi gerekli görülmüş ve işbu şube kurum bu noktadan teklif edilmiştir (…)” 73 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) (3) “1 Haziran 1936 tarihinden itibaren meriyet mevkiine giren 2871 sayılı Kanun mucibince arazi ve bina vergileriyle binalardan alınan iktisadi buhran vergisi vilayet hususi idarelerine devredildiği gibi arazi ile binaların tahriri ve bunların kıymet ve iratlarının tadili, bu vergilerin tarh, tahakkuk ve tahsil işleri bu idarelere bırakılmış ve buna karşı kazanç ve hayvanlar vergilerine munzam vilayet hisseleri Hazineye terk olunmuştur. Mahalli idareler mefhumuna dâhil vilayet belediye ve köy idarelerinin kanunlar ile muayyen bilumum idari ve hukuki muamelat ve muhaberatına merci olan, bu idarelerin mesai programları ile hidemat ve icraatını tetkik ve tanzim eden, kanun, nizamname ve talimatname projelerini hazırlayan, istatistik ve nesir (yazı) işlerine bakan, teftiş ve tahkik raporları ile memurlar hakkındaki şikâyetleri tetkik ve takip eden mahalli idarelerin on bir memurdan ibaret olan teşkilatı hazırası dünün ihtiyaçlarına bile cevap vermekten çok uzak iken yepyeni ve şümullü bir işin sahai faaliyetine girmesi imkânsızlığı azami hadde çıkarmış ve mesaisini büsbütün sekteye uğratacak bir vaziyet hazırlamıştır. Bu vaziyeti bütün şümulü ile derpiş ederek ihtiyaca uygun bir teşkilat kurmak zaruridir. Ancak umumi bütçenin tasdikten geçmiş olması ve zamanın darlığı dolayısıyla tatbikattan alınacak neticelere göre atiyen esaslı ve ihtiyaca uygun bir teşkilat vücuda getirilmek üzere şimdilik bu işlere merci olmak üzere küçük bir teşkilat kadrosu tanzim edilmiştir.” Bu uzun gerekçeyle hazırlanan 3046 sayılı Kanunla Dâhiliye Vekâletinin merkez teşkilatında yer alan mahalli idareler, nüfus işleri ve vilayetler idaresinin teşkilat ve görevleri yeniden düzenlenmiş, ayrıca ilave olarak Evrak Müdürlüğü kurulmuştur. Aşağıda bu birimlere ilişkin açıklamalarda bulunulmuştur. MAHALLİ İDARELER UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: 3046 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle 1624 sayılı Kanun’un 7. maddesi değiştirilerek Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü yeniden düzenlenmiştir. Buna göre, Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü dört şubeden oluşacak ve aşağıdaki görevleri yerine getirecektir. (A) Birinci Şube; mahalli idarelere ait kanun, nizam ve talimat projelerini tanzim ve teklif, vilayet, belediye meclisleri karar ve temennilerini tetkik, idare-i hususiye-i vilayet, belediye kanunlarıyla sair kanunların vilayet, belediyelere tahmil ettiği işlere ait idari ve hukuki muamele ve muhaberelerle vilayet ve belediyelerin beşer senelik mesai programlarını ve vilayet, belediyelere ait teftiş ve tahkik raporlarını ve memurları hakkındaki şikâyetleri tetkik ve takip ile mükellef olmak üzere iki bürodan mürekkeptir. (B) İkinci Şube; vilayet, belediye bütçeleri ve mahalli idarelerin mali ve ihsai (istatistik) işleriyle mükellef olmak üzere üç bürodan mürekkeptir. (C) Üçüncü Şube; köy işlerini merkezden idare etmek üzere iki bürodan mürekkeptir. (D) Dördüncü Şube; 1- 2871 sayılı Kanun muci74 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) bince vilayetlere devredilen bina ve arazi vergileriyle binalardan alınan iktisadi buhran vergisinin ve Hazineye intikal eden kazanç ve hayvanlar vergisine munzam vilayet ve maarif hisselerinin tutarları arasındaki farktan dolayı borçlu, alacaklı hesaplarının tutulması, 2- Alacaklı vilayetler matlubatının takibi ile mahallerine gönderilmesinin ve borçlu vilayetlerin bütçelerine Hazine alacaklarının koydurularak taksit zamanlarında Hazineye yatırılmasının temini, 3- Binalarla arazinin tahrir ve tadil işlerinin tanzimi, işlerini yapmakla mükelleftir. NÜFUS İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: 3046 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle 1624 sayılı Kanun’un 2577 numaralı Kanunla değiştirilen 8. maddesi değiştirilerek Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü yeniden düzenlenmiştir. Buna göre, Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü, dört şubeden oluşacak ve aşağıdaki görevleri yerine getirecektir. (A) Birinci Şube; nüfus yazım hazırlıkları ve nüfus istatistikleriyle umum müdürlük dosya ve evrak işlerine bakar. Birinci şube müdürlüğü umum müdür muavini tarafından idare olunur. (B) İkinci Şube; nüfus muamele ve muhaberelerine ve tescil işlerine mercidir. (C) Üçüncü Şube; Vatandaşlık Kanunu’nun tatbikatı, vatandaşlık, tetkik ve tasdiki tabiiyet işleriyle iştigal eder. (D) Dördüncü Şube; 2510 sayılı İskân Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair olan 2848 numaralı Kanunla Dâhiliye vekâletine bırakılan işleri görür. VİLAYETLER İDARESİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: 3046 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle 1624 sayılı Kanun’un 10. maddesi değiştirilerek Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü yeniden düzenlenmiştir. Buna göre Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü iki şubeden oluşacak ve aşağıdaki görevleri yerine getirecektir. (A) Birinci Şube; merkez ve merkezden mansub vilayetler memurlarıyla nahiye müdürlerinin sicillerini tanzim, tayinlerini mahallerine ait tali memurların ahvali umumiyesini tetkik, müsabaka, imtihan, mezuniyet, tekaüd, tecziye, tayin, terfi, tahvil, becayiş, tekaüt ve yetim maaşları tahsis ve askerlik gibi memurların zati işlerini ve tahakkuk muamelelerini ve levazım ve mutemetlik işlerini ve ayniyat muhasebesini ifa ile mükellef olmak üzere dört bürodan mürekkeptir. Birinci şube müdürlüğü umum müdür muavinliği tarafından idare olunur. (B) İkinci Şube; vilayetlerin umumi idare, teşkilat ve intihap ve neşriyat ve kütüphane işlerine ait vazifelerle mükelleftir. Vilayetlerin umumi ve hususi ahvaline ait raporların, umumi müfettişlik raporlarının tetkiki ve bu raporlara ait muameleler, milli bayramlar ve merasim işleri ve vekâletten tevdi edilen diğer müteferrik işler bu şube tarafından yapılır. İki bürodan mürekkeptir. EVRAK MÜDÜRLÜĞÜ: 3046 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle; Vekâletin umumi evrak ve dosyaları ile meşgul olmak üzere Evrak Müdürlüğü teşkil olunmuştur. 75 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 28 Haziran 1936 tarihli Dâhiliye Vekâleti kararnamesiyle de, yeni Müdürlüğe, Vilâyetler İdaresi Umum Müdürlüğü Üçüncü Şube Müdürü Ahmed atanmıştır (RG: 23 Temmuz 1936 tarihli ve 3363 sayılı). 3046 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle; 1624 sayılı Kanun’un 13. maddesine bağlı cetvelde önemli ölçüde değişiklik yapılmıştır. 1624 sayılı Kanun’un 13. maddesine bağlı cetvelde Hususi Kalem, Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü, Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü başlıkları altındaki kadrolar ve 2205 ve 2577 sayılı Kanunlarla tadil edilen Hukuk Müşavirliği, Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü kadroları ve 2531 sayılı Kanun’un 5. maddesine bağlı Seferberlik Müdürlüğü kadrosu tadil edilmiştir. Buna göre, Dâhiliye Vekâletinin merkez teşkilatında yer alan Hususi Kalem, Şifre Kalemi, Mahalli İdareler, Vilayetler İdaresi, Evrak Müdürlüğü, Müracaat Bürosu, Hukuk Müşavirliği, Nüfus İşleri ve Seferberlik Müdürlüğünün kadro durumu Tablo 12’de gösterilen şekli almıştır. Tablo 12: Dâhiliye Vekâleti Merkez Memurları (1936 yılı) BİRİMLER HUSUSİ KALEM: Müdür, şef, memur ve kâtipler ŞİFRE KALEMİ: Şifre başmemuru, şifre memuru ve memur MAHALLİ İDARELER UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Umum müdür, muavin ve birinci şube müdürü, ikinci şube müdürü, üçüncü şube müdürü, dördüncü şube müdürü, şubelere bağlı şef, memur ve kâtipler VİLAYETLER İDARESİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Umum müdür, muavin ve birinci şube müdürü, ikinci şube müdürü, şubelere bağlı, şef, memur, kâtip, ayniyat muhasibi, mutemet ve kütüphane memurları EVRAK MÜDÜRLÜĞÜ: Müdür, şef, memur, kâtip ve İstanbul evrak muhafızları MÜRACAAT BÜROSU: Müracaat memuru, kâtip HUKUK MÜŞAVIRLİĞİ: Hukuk Müşaviri, Muavin ve muhakemat kısmı müdürü, Muhakemat kısmı müdür muavini, Şef, memur ve kâtipler NÜFUS İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Umum Müdür, Muavin ve Birinci Şube Müdürü, İkinci Şube Müdürü, Üçüncü Şube Müdürü, Dördüncü Şube Müdürü, Şubelere bağlı şef, memur, müracaat memuru ve kâtipler SEFERBERLİK MÜDÜRLÜĞÜ: Müdür, Birinci Şube ve İkinci Şubede görevli şef, memur ve kâtipler SAYI 9 5 28 31 19 2 8 44 9 3184 Sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 Sayılı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kanuna Bazı Hükümler İlavesine Dair Olan 3046 Sayılı Kanuna Bağlı Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun: 27 Mayıs 1937 tarihli ve 3184 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teş76 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) kilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 Sayılı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kanuna Bazı Hükümler İlavesine Dair Olan 3046 Sayılı Kanuna Bağlı Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 117 (RG: 31.05.1937 tarihli ve 3618 sayılı) ile 1930 yılında oluşturulan Bakanlık teşkilat yapısına bir kez daha müdahale edilmiştir. “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanuna Ek 3046 Sayılı Kanuna Bağlı Kadro Cetvelinde Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun Layihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/765), 27 Mayıs 1937 tarihli Meclis oturumunda ikinci kez görüşülerek tartışmasız kabul edilmiştir. 118 3184 sayılı Kanunla, Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 Sayılı Kanun’un Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kanuna Bazı Hükümler İlavesine Dair Olan 12 Haziran 1936 tarihli ve 3046 sayılı Kanun’un 6. maddesine bağlı cetvelin Hususi Kalem, Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü, Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü, Hukuk Müşavirliği, Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü ve Seferberlik Müdürlüğü başlığı altındaki kısımları, kanuna bağlı cetvelde olduğu gibi değiştirilmiştir (Övgün, 2007: 859). Zabıt Ceridelerinde tasarıya ilişkin gerekçe layihası görülememektedir. Bu Kanunla yapılan değişikliklerin yalnız memurların dereceleriyle ilgili olduğu, bazı memurlukların kadro derecelerinin artırıldığı ve eksiltildiği, kadro toplamında ve teşkilat yapısında ise bir değişiklik olmadığı anlaşılmıştır. 3314 Sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun: 14 Ocak 1938 tarihli ve 3314 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 119 (RG: 21.01.1938 tarihli ve 3814 sayılı) ile 12 Haziran 1936 tarih ve 3046 sayılı Kanun’un birinci maddesi (dolayısıyla 1624 sayılı Kanun’un Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünü düzenleyen 7. maddesi) değiştirilerek Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü yeniden düzenlenmiştir (Baskıcı, 2007: 913). “Mahallî İdareler Teşkiline, Vazife ve Salâhiyetlerinin Tayinine Dair Kanun Lâyihası” ile Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/892), 14 Ocak 1938 günlü Meclis oturumunda görüşülerek tartışmasız kabul edilmiştir. 120 Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı mucip sebepler layihasında, düzenlemenin amacı okunabildiği kadarıyla şöyle ifade edilmiştir: 121 “… Şimdiye kadar Devlet murakabesine tabi tutulmayan köy idarelerinin kanunlarla muayyen 117 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 438-441). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 18, Sayfa: 309, İ: 66, C: 1). 119 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 113). 120 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sayfa: 97-98, İ: 28, C: 1). 121 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sıra No: 67). 118 77 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) hizmet ve faaliyetlerine, mesai programlarına müstenit inkişaf verilmesi ve bu suretle memleket nüfusunun %78’inin yaşadığı köylere Devletin inkılap hamlesinin götürülmesi zarureti bu sahadaki hareket ve faaliyetin ne derecelerde şamil bir mahiyeti haiz olduğunu tebarüz ettirir. 2871 sayılı Kanunla vilâyetlere devredilen bina, arazi vergileri bu idareler için yeni ve geniş bir faaliyet sahası açmış bulunmaktadır. İdare-i umumiye kadrolarında bulunan 70.000 memura mukabil mahallî idareler bütçelerinden maaş ve ücret alan memur ve müstahdemler sayısı 50.000’ne yaklaşmıştır. Bunlardan tayinleri merkeze ait olanların bile zat ve sicil işlerine merci olacak bir teşkilâtın mevcut olmaması bu hususu devamlı müşküller karşısında bırakmaktadır. Bu mülâhazalar bu günün ihtiyaca uygun olmayan ve en esaslı mahallî hizmet ve faaliyetlerin murakabesine bile kâfi gelmeyen teşkilât kadrolarının değiştirilmesine saik olmuştur. Yukarıda temas edildiği gibi mahiyeti vazife ve mevzuları bir birinden ayrı olan vilâyet hususî idareleriyle belediye ve köy idarelerinin merkezî işlerinin yalnız bir reis tarafından murakabe ve takibindeki imkânsızlık bu idarelere ait umumî işlerde reisin yardımcısı olarak bir muavine ve her kısmın umumî muamelât ve faaliyetine istikamet vermek ve o sahada reise yardımcı vaziyetinde bulunmak üzere birer muavine ihtiyacı kati bulunduğundan teşkilât cetvelinde bu vazifeleri görecek olanların memuriyet unvanları derece ve maaşları bu mülâhaza ve esasa göre tanzim ve ifade kılınmıştır. Kanunun muvakkat maddesi, vilâyet hususî idareleriyle, belediye ve köy idarelerinin her bakımdan nizam altına alınmasında amil olacak mevki ve vaziyette bulunan elemanların hizmet ve hususiyetlerine nüfuz etmiş, bu işlerle devamlı surette iştigal etmiş olanlar arasından alınmasını temin maksadım istihdaf etmektedir.” Bu gerekçelerle hazırlanan 3314 sayılı Kanunla “daire reislikleri” kurulmuş, daire reislikleri kendi içlerinde şubelere ayrılmış, bunlardan başka birde müstakil şube teşkil edilmiştir. MAHALLİ İDARELER UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: 3314 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü aşağıdaki şekli almıştır. (A) Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü, bir umum müdürünün idaresi altında, umum müdür muavini ile üç daire reisliğinden ve bir de müstakil şube müdürlüğünden teşekkül edecektir. (B) Daire reislikleri ikişer şubeye ayrılacaktır. Her şubede birer müdür ve müdür muavini ile lüzumu kadar mümeyyiz ve memur bulunacaktır. (C) Umum müdür muavini, bütün işlerde umum müdürünün yardımcısıdır. Birinci daire reisliği vilayet hususi idarelerinin, ikinci daire reisliği belediye idarelerinin, üçüncü daire reisliği köy idarelerinin muamelatına bakacaktır. Müstakil şube müdürlüğü, tayinleri Dâhiliye Vekâletine ait ve tekaüt hakkını haiz hususi idare ve belediye memurlarına müteallik zat ve sicil işleriyle dosya ve evrak muamelatının tanzimi, mahalli idareleri alakadar eden neşriyatın taki78 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) bi ve bu idarelere taalluk eden muamelatın cem (toplama), telfik (birleştirme) ve neşri vazifesiyle mükellef kılınmıştır. Ayrıca 27 Mayıs 1937 tarihli ve 3184 sayılı Kanun’a bağlı cetvelin Mahalli İdareler Umum Müdürlüğüne ait kısmı bu Kanun’a bağlı cetvelde yazıldığı üzere değiştirilmiştir. Bu durumda, Mahalli İdareler biriminin yeni kadro ve teşkilat durumu Tablo 13’teki görünümü almıştır. Yapılan düzenlemeyle, Mahalli İdareler Umum Müdürlüğünün daire başkanlıkları şeklinde örgütlendiği ve kadrosunun epeyce genişlediği söylenebilir. Tablo 13: Dâhiliye Vekâleti Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü (1938 yılı) MAHALLİ İDARELER UMUM MÜDÜRLÜĞÜ Umum Müdür Umum Müdür Muavini Daire Reisi Şube Müdürü Şube Müdür Muavini Büro şefi, mümeyyiz ve memurlar TOPLAM SAYISI 1 1 3 7 6 44 62 3406 Sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Hükümlerini Değiştiren 3046 ve 3184 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun: İncelenen dönemde Bakanlık teşkilatına yönelik son değişiklik, 30 Mayıs 1938 tarihli ve 3406 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Hükümlerini Değiştiren 3046 ve 3184 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 122 (RG: 11.06.1938 tarihli ve 3931 sayılı) ile yapılmıştır. “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilât ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kanuna Bazı Hükümler İlâvesine Dair Olan 3046 Sayılı Kanunun 3’ncü Maddesinin Tadili Hakkında Kanun Lâyihası” ile Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/996), 30 Mayıs 1938 günlü oturumda görüşülerek çekişmesiz kabul edilmiştir. 123 Tasarıya ilişkin Başvekil Celal Bayar imzalı mucip sebepler layihasında, düzenlemenin amacı şöyle ifade edilmiştir: 124 “Dâhiliye vekâleti levazım işleri, teşkilât kanunu mucibince Vilâyetler İdaresi Umum Müdürlüğünün vazifeleri arasında bulunmakta ise de bütçe vaziyeti dolayısıyla şimdiye kadar bu iş için hiç bir memur kadrosu bırakılamamış ve ihtiyaca cevap verebilecek teşkilât yapılamamıştı. Umumî müfettişliklerin idare masrafları ile Dâhiliyenin vilâyetlerdeki 122 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 18, Sayfa: 684-685). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 295, İ: 69, C: 1). 124 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sıra No: 197). 123 79 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) teşkilâtına ait mefruşat, demirbaş, tenvir (aydınlatma) ve teshin (ısıtma), müteferrika, kırtasiye ve defatir (defterler) ve evrakı matbua ve icar bedelleri, ücretli muhabere ve bunlara müteferri (alakalı) masraflarla merkeze ait elektrik ve telefon tesisatı ve vekâlet binasının tanzimi, tamiri ve inşa ve temizliği için lüzumu olan malzemeyi ve vekâlet dairelerine bastırılacak defatir ve evrakı matbua, kırtasiye ve mefruşat, müteferrika vesaireye müteallik vekâletin bütün ihtiyaçlarını temine matuf mubayaa ve satın alma komisyonuna ve eksiltme ve ihale işlerine müteferri hususatın ifa ve intacı ve bütçe mucibince verilen tahsisatın tespit ve tevzii ve kayıtlarının ve daimî kontrolünün yapılması gibi işlerin memur kadrosu olmayan ve munzam bir vazife tahmili suretiyle her hangi bir büro tarafından yapılması hem imkânsız ve hem de mahzurlu bir durumda olduğu görülmüştür. Levazım işlerinin düzeni temin edebilmek için münhasıran bunlarla iştigal etmek üzere, halen iki şubeden mürekkep olan Vilâyetler idaresi umum müdürlüğüne bağlı, bir Levazım Müdürlüğü teşkili ve birinci şube kadrosu arasında bulunan ayniyat muhasipliği ile mutemetliğin de bu müdürlük arasına alınmak suretiyle ilişik cetvelde tespit olunan levazım kadrosunun mezkûr Umum müdürlük kadrosuna ilâvesi kati ve zarurî görülmüş ve bu maksat ve lüzuma binaen hazırlanan kanun lâyihası rapten takdim kılınmıştır.” Bu gerekçelerle hazırlanan 3406 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kanuna Bazı Hükümler İlavesine Dair olan 3046 sayılı Kanun’un 3. maddesi değiştirilerek Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü yeniden düzenlenmiştir. Kanunla anılan birime ait büro sayısı arttırılış ve ek olarak Levazım Müdürlüğü ihdas edilmiştir. VİLAYETLER İDARESİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü, iki şube ile bir Levazım Müdürlüğünden oluşacak ve aşağıdaki görevleri yapacaktır. (A) Birinci Şube: Merkez ve merkezden mansub vilayetler memurlarıyla nahiye müdürlerinin sicillerini tanzim, tayinleri mahallerine ait tali memurların ahvali umumiyesini tetkik, müsabaka, imtihan, mezuniyet, tekaüt, tecziye, tayin, terfi, tahvil, becayiş, tekaüt ve yetim maaşları tahsis ve askerlik gibi memurların zati işlerini ve tahakkuk muamelelerini ifa ile mükellef olmak üzere dört bürodan mürekkeptir. Birinci şube müdürlüğü, umum müdür muavinliği tarafından idare olunacaktır. (B) İkinci Şube: Vilayetlerin umumi idare, teşkilat ve intihap ve neşriyat ve kütüphane işlerine ait vazifelerle mükelleftir. Vilayetlerin umumi ve hususi ahvaline ait raporların, umumi müfettişlik raporlarının, tetkik ve bu raporlara ait muameleler, milli bayramlar ve merasim işleri ve vekâletten tevdi edilen diğer müteferrik işler bu şube tarafından yapılacaktır. İkinci Şube Müdürlüğü iki bürodan mürekkeptir. (C) Levazım Müdürlüğü: Mer80 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) kez ve vilayetlerin dâhiliye teşkilatının mefruşat, demirbaş, tenvir, teshin, kırtasiye, müteferrika, kira bedelleri, mutemetlik işleri ve ayniyat muhasipleri ve bunlara sair levazım işleri bu müdürlük tarafından yapılacaktır. Ayrıca 27 Mayıs 1937 tarih ve 3184 sayılı Kanun’a bağlı cetvelin Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü kısmı bu kanuna bağlı cetvelde yazıldığı üzere değiştirilmiştir (Baskıcı, 2007: 936). Böylece, Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğünün kadro ve teşkilatı, Tablo 14’teki görünümü almıştır. Yapılan bu düzenlemeyle, anılan Umum Müdürlüğün yeniden örgütlendiği ve kadrosunun da genişlediği görülmektedir. Tablo 14: Dâhiliye Vekâleti Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü (1938 yılı) VİLAYETLER İDARESİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ Umum Müdür (Maaşı: 100 lira) Muavin ve Birinci Şube Müdürü (Maaşı: 80 lira) İkinci Şube Müdürü Şubelerde görevli şef, memur, kâtip ve kütüphane memuru. Levazım Müdürü Levazım Müdürlüğünde görevli şef, memur, ambar memuru, kâtip, ayniyat muhasibi ve mutemet TOPLAM SAYISI 1 1 1 26 1 10 40 11. Matbuat Kanunu ile Dâhiliye Vekâletine Verilen Görevler Atatürk Dönemi’nde basın ve yayın faaliyetlerine ilişkin en önemli düzenleme, 25 Temmuz 1931 tarihli ve 1881 sayılı “Matbuat Kanunu” 125 (RG: 08.08.1931 tarihli ve 1867 sayılı) ile yapıldı. Özellikle menfur Menemen hadisesinin (23 Aralık 1930) ardından basın denetim altına alınmak istenilmiş, bu yolda sıkı hükümler içeren Matbuat Kanunu çıkarılmıştır (Duru, 2007: 239; AA, 2010: 65). “1/146 Numaralı Matbuat Kanunu Lâyihası” ile Adliye ve Dâhiliye Encümenlerinden Mürekkep Muhtelit (Karma) Encümen Mazbatası, 25 Temmuz 1931 günlü Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 126 Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı özetle şöyle ifade edilmiştir: 127 “… Bu tecrübelerden mülhem olan medenî devletlerin matbuat kanunları matbuatın bu şekilde tecelli eden muzur tesiratından memleketi korumak ihtiyacını hissetmişlerdir. Bu devletlerin yeni 125 Kavanin Mecmuası: (Devre. 4, İçtima Fevkalade, Cilt: 10, Sayfa: 365-377). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, Fevkalade İçtima, Cilt: 3, Sayfa: 357-380, İ: 35, C: 1). 127 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, Fevkalade İçtima, Cilt: 3, Sıra No: 87). 126 81 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) yeni ihtiyaçlara tekabül etmek üzere çıkardıkları kanunlara mukabil bizde meri olan 16 Temmuz 1325 tarihli Matbuat Kanunu o zamanki ihtiyaçlara göre tanzim edilmiş ve üstünden geçen 22 senelik bir zaman içinde hâsıl olan tecrübelere nazaran kanunun çerçevesine dâhil olması lâzım gelen birçok hadiselerin bu kanunun şümul ve hükümleri haricinde kaldığı anlaşılmıştır. Matbuat, kanun yani milletin menfaatlerinin müeyyideleri dairesinde serbesttir diyen teşkilâtı esasiyemizin de işaret ettiği veçhile matbuat, kendisinden beklenilen yüksek vazifeleri hakkı ile ifa edebilmek için bazı teminata ihtiyaç olduğu derkârdır. İşte bu ihtiyacın sevkiledir ki, ihzar edilen matbuat kanunu lâyihasının ihtiva etmekte olduğu kuyudu (kayıtlar), matbuatın hürriyetine mukabil kabul etmek mecburiyeti hâsıl olmuş bulunmaktadır. Bu lâyihanın tanziminde matbuatımızın tarihi tekâmül ve bu günkü vaziyeti nazarı dikkate alınarak memlekette gazete çıkarmak isteyenler için bazı teminat aranmasına lüzum görülerek bu yolda hükümler konmuş olduğu gibi matbuatın memlekete karşı ifası ile mükellef olduğu âli vazifelerden inhiraf edebileceği vaziyetlerde düşünülerek matbuatı bu vaziyete düşürmemek için bazı müeyyideler tespit edilmiştir. Halkın efkârı üzerinde tesiri müsellem olan matbuatın bir suç irtikâbına vasıta olması halinde ise bu suçların takibini alelade suretlerle irtikâp edilen suçların tabi olduğu muhakeme usulüne bırakmak tecviz edilemeyeceği içindir ki kanunun son faslını teşkil eden maddelerde matbuat davaları için teminatlı fakat seri bir usulü muhakeme tarzı kabul edilmiştir.” Tasarının görüşülmesi sırasında Muhtelit Encümen adına söz alan Kayseri Mebusu Sait Azmi Bey’e göre bu düzenlemeyle basın hürriyetinin sınırlandırılmasına yönelik asla bir adım atılmamıştır: 128 “… Bu Kanunla hürriyeti matbuatın tahdidine doğru asla bir adım atılmamıştır. Bilâkis matbuat hürriyetini daha ziyade temin edecek, mecmua ve risale çıkarmağı teshil edecek (kolaylaştıracak) esaslar kabul edilmiştir. Bu kanun, eski Matbuat Kanunu’nda (500) altın olmak üzere tayin edilen teminat akçesini bile almağı lüzum görmemiştir. Ancak matbuatın suiistimaline karşı şiddetli ahkâm (hükümler) konulmuştur. Sırrı Beyefendi, matbuat hürriyetinin suiistimalini güzelce ifade buyurdular. Buna ait hiçbir şey söylemeyeceğim…” 1881 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle; matbuat hürriyeti ve matbu eserler neşri, bu yasada yazılı hükümlere bağlanmıştır. Kanun’un 51. maddesiyle Dâhiliye Vekâletine de görev verilmiştir: “Yabancı bir memlekette çıkan bir gazete veya mecmuanın Türkiye’ye sokulması ve dağıtılması İcra Vekilleri Heyeti kararı ile 128 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, Fevkalade İçtima, Cilt: 3, Sayfa: 358, İ: 35, C: 1). 82 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) menolunabilir. Dağıtılan nüshalar karardan evvel, İcra Vekilleri Heyetinden müstacelen karar alınmak üzere Dâhiliye Vekilinin emri ile toplattırılabilir. Menolunmuş gazeteleri memnuiyeti bilerek Türkiye’ye sokan ve dağıtanlardan 300 liraya kadar ağır para cezası alınır.” Dönem içerisinde Kanun’un 51. maddesi hükmünün uygulanmasına yönelik Dâhiliye Vekâletinin önerisi üzerine İcra Vekilleri Heyetince bazı kararlar alındığı görülmektedir. Örneğin, “Taşnak Komitesinin organı olmak üzere Amerika’nın Boston Şehrinde çıkan Ermenice Hayrenik Gazetesinin, memleketimiz aleyhine yazı yazdığı anlaşıldığından, Türkiye’ye sokulmasının yasak edilmesi; Dâhiliye Vekilliğinin 15.4.1933 tarih ve 3494 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 26.4.1933’te kabul edilmiştir” (Kararname No: 14260, RG: 13 Mayıs 1933 tarihli ve 2399 sayılı). Matbuat Kanunu, mahalli mülki amirler açısından da dikkat çekici hükümler içermekteydi. Kanun’un 3. maddesinde yer alan; “Bir matbaa açılmadan evvel bulunacağı yerin en büyük mülkiye memuruna bir beyanname verilir…”, hükmü; 4. maddesinde yer alan; “Açılan matbaanın yeri ve tabı sistemi değiştirilir veya ortaklarından bazıları ayrılır veya yeni ortak alınırsa yine en büyük mülkiye memuruna bir beyanname ile bildirilir…”, hükmü; 8. maddesinde yer alan; “Matbaacılar bastıkları her türlü matbualardan ikişer tanesini günü gününe bulunduğu yerin en büyük mülkiye memuru ile Cumhuriyet Müddeiumumisine vermeğe mecburdurlar…”, hükmü; Kanun’un 9. maddesinde yer alan; “Gündelik yahut mevkut gazete ve mecmua çıkarmak isteyenler gazete ve mecmuanın çıkarılacağı mahallin en büyük mülkiye memuruna aşağıda istenilen malûmatı havi imzaları ile bir beyanname verirler…”, hükmü; 11. maddesinde yer alan; “Sahibi vefat eden gazete veya mecmua umumî neşriyatını idare edenin cezaî mesuliyeti altında üç ay neşrolunabilir. Bu müddet içinde varisler arasında bu kanunda yazılı vasıf ve şartları haiz birisi varsa mahallinin en büyük mülkiye memuruna yeni bir beyanname vermek ve diğer mirasçıların muvafakatini aldığına dair resmî bir vesikaya bağlamak şartı ile gazete ve mecmuayı neşre devam edebilir…”, hükmü; 17. maddesinde yer alan; “Beyannameyi alan en büyük mülkiye memuru beyanname münderecatını mahsus defterine kaydettirdikten sonra beyanname sahibine bir ilmühaber verir ve en kısa müddet içinde beyanname muhteviyatının hakikate muvafık olup olmadığını tahkik ve alacağı neticeye göre 18’inci madde hükmünce hareket eder.”, hükmü; 18. maddesinde yer alan; “Yukarıki maddeler hükmüne muhalif olarak neşredilen gazete veya mecmua en büyük mülkiye memurunun emri ile derhal kapatılır ve aşağıdaki cezaî hükümler tatbik olunur…”, hükmü; 20. maddesinde yer alan; “Gazete veya mecmuaların her nüshasından ikişer ianesi günü gününe ve tevzii takip eden mesai saatinde gazele veya mecmuaların çıktığı yerin en büyük mülkiye 83 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) memuru ile Cumhuriyet Müddeiumumisine verilir...”, hükmü; 21. maddesinde yer alan; “Her gazete ve mecmuanın istihdam edeceği muhbir, muhabir, muharrir, ressam, fotoğrafçı ve idare müdürüyle idarehane haricinde abone kaydına veya ilân almağa memur olanların isimlerini mahallin en büyük mülkiye memuruna bildirilir (…) Muhbir, muhabir ve muharrir ve yukarıda yazılı diğer müstahdemlerin mensup oldukları gazete veya mecmuadan verilmiş ve mahallinin en büyük mülkiye memurluğunca tasdik olunmuş hüviyet varakasını hâmil olmaları lâzımdır…”, hükmü ve son olarak Kanun’un 26. maddesinde yer alan; “Mahallinin en büyük mülkiye memuruna gazete veya mecmualarının ikişer nüshasının verilmesi gazete veya mecmuada çıkan yazı ve resimlerdeki telif hakkının kayıt ve tescili hükmündedir.”, hükmü; mülki idare amirleri açısından son derece önemlidir. Bu yetkilerin bazıları günümüze kadar ulaşmıştır. 12. Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı Kurulması 7 Ocak 1932 tarihli ve 1917 sayılı “24 Temmuz 1931 tarihli ve 1841 Numaralı Kanuna Müzeyyel Kanun” 129 (RG: 12.01.1932 tarihli ve 2000 sayılı) da, Dâhiliye Vekâleti açısından önemlidir. Zira anılan yasayla oluşturulan “Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı”, belli konularda Dâhiliye Vekâletiyle ilişkilendirilmiştir. “24 Temmuz 1931 Tarih ve 1841 Numaralı Kanunu Muaddil 1/205 Numaralı Kanun Lâyihası” ile Millî Müdafaa, Maliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 7 Ocak 1932 günlü Meclis oturumunda görüşülerek itirazsız kabul edilmiştir. 130 Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı özetle şöyle ifade edilmiştir: 131 “Kaçakçılığın men ve takibinden ve gümrük idareleri haricinde cereyan eden tahmil (yüklemek), tahliye, aktarma ve transit gibi muamelâtta icap eden teftiş ve murakabe vazifeleriyle mükellef olan gümrük muhafaza teşkilâtı bazı Avrupa devletlerinde askerî esaslar dairesinde tensik edildiği (düzenlendiği) şekilde bizde de bu teşkilâtın usulü askeriyeye göre teşkil ve tensik edilmesi ihtiyacı hâsıl olmuş ve bu ihtiyacı karşılamak üzere 24-VII-1931 tarih ve 1841 numaralı Kanunla Gümrük Umum Müdürlüğü emrinde gümrük kıtaları kumandanı unvan ile liva kumandanı salâhiyetini haiz bir kumandanlık ihdas ve gümrük muhafaza memurları bu kumandanlığın emir ve kumandasına tevdi edilmişti. İlk tecrübe olmak üzere de bu esasın cenup hudutlarımızdaki muhafaza kuvvetleri üzerinde tatbikine başlanılmıştır. Türk 129 Kavanin Mecmuası: (Devre. 4, İçtima: 1, Cilt: 11, Sayfa: 47-48). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 5, Sayfa: 176, İ: 22, C: 1). 131 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 5, Sıra No: 55). 130 84 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) iktisadiyatını korumak için ittihaz edilen tedbirler cümlesinden olmak üzere ithalâta vazolunan tahdidat dolayısıyla esasen şümullü ve Devlet varidatı için tehlikeli bir manzara alan kaçakçılığın çok daha şamil bir mahiyet alması kuvvetle melhuz (olabilir) bulunduğundan ciddî bir tehlike arz eden bu vaziyete karşı seri ve çok esaslı tedbirler almak lüzum ve zarureti karşısında kalınmıştır. İşte bu maksatla 1847 numaralı Kanunla ihdas ve 1931 senesinde yalnız cenup hudutlarımızın bir kısmında tatbik edildiği arz olunan askerî muhafaza teşkilâtının sahiller de dâhil olduğu halde bütün gümrük hudutlarımızda tatbiki suretiyle tevsii ve bu teşekkülün vazife ve salâhiyetinin yalnız gümrük kaçakçılığında değil alelıtlak Devlet inhisarları mevadı (maddeler) kaçakçılığına da teşmili (kapsamak) suretiyle Maliye Vekâletine merbut ve fırka kumandanlığı salâhiyetini haiz bir Gümrük Umum Muhafaza Kumandanlığı teşkili muvafık görülmüştür. Bu kumandanlık memleketin iktisadî ve malî bünyesinde tahribat yapan kaçakçıların gayri meşru hareketlerine meydan bırakmaması ve bu günden daha muntazam ve yekdiğerini kontrol edecek yeni bir muhafaza teşkilâtı ile kaçakçılığın önüne geçilmesi temin edilecektir…” 1917 sayılı Kanun’un 1. maddesi hükmü, Dâhiliye Vekâleti açısından önemlidir: “Gümrük ve İnhisarlar Vekâletine merbut ve fırka kumandanlığı salâhiyetini haiz olmak üzere merkezde «Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı» teşkil edilmiştir. Kara ve denizlerde gümrük mıntıkaları dâhilinde devlet inhisarı altındaki mevat (madde) kaçakçılığına karşı muhafaza işlerinin vezaif ve vesaiti de dâhil olduğu halde gümrük muhafaza teşekkülleri ve memur ve vasıtaları ve bu kanunda yazılı kıtalar ve salâhiyetler tevhit edilerek Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığının emir ve kumandasına tevdi olunmuştur. Bu kumandanlığın, kaçakçılığın men ve takibi ile sair vezaifinin icap ettirdiği şekil ve vüsatte bir karargâh heyeti bulunur. Kumandanlık kaçakçılığın menü takibinden ibaret olan vazifei asliyesinden başka kara ve deniz hudutlarının emniyeti hususlarında Büyük Erkânıharbiye Reisliğinden, sahil ve hudut üzerinde dâhiliyeye müteallik emniyet işlerinde Dâhiliye Vekâletinden emir alır. Kumandanlık, askerî talimü terbiye işlerinde doğrudan doğruya Büyük Erkânıharbiye Reisliğine ve zabıtan ve askerî memurlar ile efrat ve eslihanın (silahlar) ikmali hususunda Millî Müdafaa Vekâletine merbuttur. Gümrük Muhafaza kıtaatı ümera ve zabitanı kavanini askeriye tatbikatında kara ordusu aksamından maduttur.” Buna göre yeni teşkil edilen Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığının, sahil ve sınır üzerinde dâhiliye ile bağlantılı emniyet işlerinde Dâhiliye Vekâletinden emir alması öngörülmüştür. Kanun’un yasalaşmasından hemen sonra, Kara Müsteşarı Mirliva Seyfi Paşa, Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığının başına getirilmiştir (Çınar, 1997: 325). Gümrük Muhafaza Teşkilatı günümüze kadar ulaşmıştır. 85 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 13. Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun’un Çıkarılması Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığının teşkiline ilişkin yapılan düzenlemenin hemen ardından, Dâhiliye Vekâleti ve mülkiye memurları açısından dikkat çekici hükümler içeren, 7 Ocak 1932 tarihli ve 1918 sayılı “Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun” 132 (RG: 12.01.1932 tarihli ve 2000 sayılı) kabul edilmiştir. Ancak bu yasa, incelenen dönemde kaçakçılığın men ve takibine ilişkin yapılan ilk düzenleme değildir. Cumhuriyetin ilanından dört yıl sonra 22 Haziran 1927 tarihli ve 1126 sayılı “Kaçakçılığın Men ve Takibi Hakkında Kanun” (RG: 10 Temmuz 1927 tarihli ve 629 sayılı) yürürlüğe konulmuş; ancak uygulamaya girişinin üzerinden henüz iki yıl bile geçmeden yerini 2 Haziran 1929 tarihli ve 1510 sayılı “Kaçakçılığın Men ve Takibi Hakkında Kanun”a bırakmıştır (RG: 15 Haziran 1929 tarihli ve 1216 sayılı). Bu Kanun da kaçakçılıkla mücadelede yeterli olmayınca yeni bir yasa tasarısı hazırlanması kararlaştırılmıştır. “Kaçakçılık Hakkında 1/213 Numaralı Kanun Lâyihası” ile Adliye, Dâhiliye, Maliye ve Millî Müdafaa Encümenlerinden Mürekkep Muhtelit Encümenle Bütçe Encümeni Mazbataları”, 7 Ocak 1932 günlü Meclis oturumunda öncelikle görüşülerek kabul edilmiştir. Bazı mebusların tasarıya ilişkin eleştirilerine Muhtelit Encümen adına Kocaeli Mebusu Salahattin Bey cevap vermiştir. 133 Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında, “kaçakçılığın bu günkü vaziyeti bir memleket meselesi halinde telâkkisini icap ettiren bir mahiyet almıştır.”, denilmiş ve düzenlemenin gerekçesi uzun bir şekilde izah edilmiştir. 134 Muhtelit (Karma) Encümen Mazbatasında da tasarının kaleme alınma nedenleri şu şekilde özetlenmiştir: “Mütalaa edilen esbabı mucibe lâyihası ile Vekil Beyefendilerin şifahî izahatlarından ve kanun lâyihasının münderecatından anlaşıldığına göre bu lâyihanın tanzimine saik olan sebepler: (1) Kaçakçılığın arz ettiği vaziyet itibariyle bir memleket meselesi halinde telâkkiye değer mahiyet ve ehemmiyeti haiz bulunması, (2) Kaçakçılık hakkında mevcut kanunların bu filin men ve zecrine kâfi hükümleri ihtiva etmemesinden ibarettir. Bu hale karşı kaçakçılığın ikaına mani tedbirler başkaca ittihaz edilmekle beraber kaçakçılık vakalarının men ve takip ve tahkik işlerinin süratle yapılması ve muhakeme safhasına da şamil olmak üzere merasim ve usule mütedair faidelerin umumî hükümlerden istisnaen sadeleştirilmesi ve verilecek cezaların daha şedit (sıkı) olarak tertibiyle Devletin her türlü emniyet ve selâmetini ihlâle matuf 132 Kavanin Mecmuası: (Devre. 4, İçtima: 1, Cilt: 11 Sayfa: 49-63). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 5, Sayfa: 177-194, İ: 22, C: 1). 134 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 5, Sıra No: 56). 133 86 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) olabilecek kaçakçılık fiillerinin bir daha bu fili ikaa cüret edememelerinin temini zımnında müeyyedatı ihtiva etmesi lüzumu anlaşılarak Adliye vekâletinde alâkadar vekâletler erkânından terekküp eden bir komisyon tarafından bu maksatlar dâhilinde lâyihanın kaleme alındığı görülmüştür…” 1918 sayılı Kanun’un 5. maddesinde yer alan; “Kara, deniz, nehir ve hava yollarından biriyle Türkiye’ye gelecek veya Türkiye’den harice gidecek şahısların ve eşyanın memlekete hangi noktadan girip gümrüğe kadar hangi yolları takip edecekleri ve hangi noktadan harice çıkacakları ve transit ve aktarma olunacak eşya ve şahıslar hakkında ne yolda muamele yapılacağı ve transit antrepolarının ithalât ambarlarından icabına göre tefriki Dâhiliye, iktisat ve Gümrük ve İnhisarlar Vekâletlerince tayin ve ilân olunur.”, hükmü, Dâhiliye Vekâletini ilgilendirmektedir. Kanun’da mülki idare amirlerini ilgilendiren hükümler de bulunmaktadır. Bu çerçevede; Kanun’un 3. maddesinde yer alan, “Her mahallin en büyük mülkiye memuru, bilumum gümrük memurları, doğrudan doğruya Devlet tarafından idare edilen bilcümle inhisar memurları, polis müdürü, merkez memuru, komiser, muavin ve memuru, jandarma kumandan, zabıtan ve efradı, hudut ve sahillerde gümrük muhafaza kıtaları zabıtan ve efradı ve memurları kaçakçılığı men ve takip ve tahkik ile mükelleftirler.”, hükmü; 4. maddesinde yer alan, “Kaçakçılığı takip ve men ile mükellef olanlar kaçakçılık vukuuna muttali veya müsadif bulundukları zaman bu kanunun kendilerine tahmil ettiği vazifeleri hemen ifaya başlar ve ayni zamanda keyfiyeti taallûkuna göre gümrük veya inhisar memurları ile en büyük mülkiye memuruna bildirirler (…) Kaçakçılığın men ve takibi ile mükellef olanlara muavenet iktiza ettiği takdirde en büyük mülkiye memuru veya muhafaza kıtaları kumandanları tarafından yapılacak tahriri talep üzerine en yakın askerî kumandanı muktazi (gerekli) askerî kuvveti derhal tefrik ve sevk eder.”, hükmü; 8. maddesinde yer alan, “Hususî evlerle müştemilâtında arama: (A) Mahallin en büyük mülkiye memurunun vereceği yazılı izinle (…); (C) Arama izni verenlerin evlerinde arama icap ettiği takdirde mafevk mülkiye memurunun izni ile yapılır…”, hükmü ve son olarak Kanun’un 65. maddesinde yer alan, “… Valiler, kaymakamlar, ağır ceza mahkemeleri ile bu kanuna göre kaçakçılık işlerini gören mahkemeler hâkimleri ve bu mahkemeler nezdindeki cumhuriyet müddeiumumileri ve maaşların tevhit ve teadülüne dair olan 1452 numaralı kanunun 4’üncü derecesinde ve daha yukarı derecede bulunan memurlar hariç olmak üzere bu kanunda yazılı suçlardan dolayı memurların takip ve tahkik usulüne ve mahkeme merciine mütedair 766 ve 1609 numaralı kanunlarda mevcut istisnaî hükümler tatbik olunmaz.”, hükmü; mülki amirler açısından önemli görülmüştür. 87 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 1918 sayılı Kanun, ticareti denetim altına almakta, bu konuda yeni denetim ve ceza hükümleri getirmekteydi. Ayrıca yasanın çıkarılmasından sonra gümrüklerde kendilerinden yararlanılamayan bazı memurlar tasfiyeye tabi tutulmuşlardır (Çınar, 2007: 325). Ancak gerek 1917 sayılı Kanun ile askeri bir teşkilat olarak Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı kurulması gerekse 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun çıkarılmasına rağmen, incelenen dönemde kaçakçılığın önüne geçilmesi konusunda tam bir başarı sağlandığını söylemek mümkün değildir. Nitekim 1936 yılı sonlarında dönemin Gümrük Muhafaza Umum Komutanı General Seyfi Düzgören tarafından kaçakçılık olayları ve işleri konusunda Dâhiliye Vekâletine verilen izahata göre bu konuda birçok eksiklik ve sıkıntılar bulunmaktadır. General Düzgören, kaçakçılıkla mücadele konusunda yapılması gerekenleri de şu şekilde sıralamıştır: “(1) Muhafaza teşkilatının kuvvetlendirilmesi, subay ihtiyacının ve bunların istikbalinin temini. (2) Karakol binalarının ve hudut üzerindeki resmi dairelerin on senelik bir program dâhilinde yaptırılması, halen Kürt ve Arap köylerinde barındırılmak mecburiyetinde kalınan subay ailelerinin iskân (yerleşim) vaziyetinin ıslahı. (3) Verilen yüz yirmi beş liralık tahsisatla doktor bulunamaması yüzünden karşı taraftaki Taşnak doktorlara müracaat mecburiyetinde kalınmakta olduğundan buna nihayet verilmesi, hudutta doktor bulundurulması. (4) Hudut kıtaatı (birlikleri) ve jandarma ile telefon irtibatının ve hudut alaylarının muhafaza teşkilatına yardımının temini. (5) Hudut emniyetine ait tedbir ve direktifleri teshil eden (kolaylaştıran) hudut kaçak komisyonlarının kuvvetlendirilmesi. (6) Gümrük kaçakçılığını tütün kaçakçılığı çoğaltmakta olduğundan bunun önlenmesi için İnhisar İdaresince (Tekel) halktan değer fiyatla ve zamanında tütün mubayaasına (satın alımına) devam olunması. (7) Hudut mülakatlarında (görüşmelerinde) vali ve kaymakamlar tercümanlık vazifesini karşı taraftaki Ermenilere yaptırmakta olduklarından hudut vilayetlerine lisan bilen ecnebi işler müdürleri gönderilmesi. (8) Kaçakçılık Kanunu’ndaki noksanların tamamlanması, suçlarla cezalar arasındaki nisbetsizliğin (oransızlığın) izalesi (giderilmesi). (9) Tutulan kaçak malların gümrüksüz cif kıymet üzerinden satılığa çıkarılması, kaçakçılığı teşvik, kaçakları teşci eder (özendiren) mahiyette olduğundan bu esasın tadiliyle (değiştirilmesiyle) Cenup pazarlarında kaçak mal satılmasına mani olacak ve kaçakçılığın önüne geçecek hükümler konması. (10) En müessir (etkili) tedbirler iktisadi olacağına göre halkın ayağına ucuz mal getirmek ve Sümerbank tarafından açılacak depolarla bu işi idare etmek üzerindeki komisyon tetkikatının tez elden bitirilmesi, bir-iki sene için zararlı da olsa bu tedbirin tatbik olunması. (11) Suriye hududu boyuna sıralanmış olan şerirlerin (fesatçıların) siyasi teşebbüslerle kaldırılmasının temini, muvafık olacağı mütalaa edilmiştir” (Varlık, 2010: 41-47). 88 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 14. Van Gölü Gemi İşletme İdaresinin Dâhiliye Vekâletine Bağlanması 28 Mayıs 1928 tarihli ve 1347 sayılı “Van Gölü Seyrisefain İdaresinin Van Vilayeti İdarei Hususiyesine Devrine Dair Kanun” 135 ile “Van Gölü Sefain İdaresi”, Van İl Özel İdaresine devredilmişti. Ancak bu durum fazla uzun sürmemiş; 28 Haziran 1932 tarihli ve 2046 sayılı (RG: 04.07.1932 tarihli ve 2141 sayılı) “Van Gölü İşletme İdaresi 1932 Senesi Bütçe Kanunu” 136 ile anılan idare merkezileştirilerek Dâhiliye Vekâletine bağlanmıştır. “Van Gölü İşletme İdaresinin Mülhak Bütçe İle İdaresi Hakkındaki 1/371 Numaralı Kanun Lâyihası” ve buna ilişkin Bütçe Encümeni Mazbatası, 28 Haziran 1932 günlü Meclis oturumunda görüşülerek tartışmasız kabul edilmiştir. 137 Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında Van Gölü İşletme İdaresinin bir mahalli kuruluştan çok bir devlet müessesesi olduğunun altı çizilmiş ve düzenlemenin gerekçesi şu şekilde ifade edilmiştir: 138 “Van gölü işletme idaresinin ciheti maliyesini tedvir için lâzım gelen varidat; biri muvazene-i umumiyeden ve diğeri Van vilâyetinin hususî idare bütçesine vazolunan tahsisattan olmak üzere iki membadan istihsal olunmakta ve bu suretle müessesenin varidat ve masarifatı da Vilâyetler Hususî İdaresi Kanunu’na tevfikan tanzim edilmekte olan mahallî idare bütçesi meyanında bulunmaktadır. Varidatının tamamını muvazene-i umumiyeden temin eden bu müessesenin gerek askerî ve gerek iktisadî nokta-i nazardan olan ehemmiyeti nazarı dikkate alınırsa hiç şüphe yok ki bu idare bir vilâyet müessesesinden ziyade bir Devlet müessesesi halindedir. Diğer taraftan merakibin (vapurların) fennî terakkiyatı yanında nakliyecilik sanatında da günden güne meşhut olan tekâmül, ayrıca bir ehemmiyeti haizdir. Tekâmülün doğrudan doğruya temin ettiği faydaları tahlil edecek olursak bunların ucuzluk, sürat, emniyet, intizam gibi bir kaç aslî noktaya ircaı mümkün olduğunu görürüz. Nakliyeciliğin bu bariz seciyeleridir ki hizmetin gerek tesisinde ve gerek işletme ve idaresinde işi Devlet müdahalesine de maruz bırakmaktadır. Bu itibarladır ki nakliyeciliğin kârlı bir iş olabilmesi; tesis ve işletme işlerde inşa ve bakım meselelerinin nafiz bir kontrol altına alınmasını icap ettirmekte bunun için de işin bitaraf bir teşkilât kuvvetiyle tedvir olunmasını zarurî kılmaktadır. İşte; gerek bu kontrolü ve gerek Devlet tarafından yapılan fedakârlıkların şimdiye kadar olduğu gibi mevzuunun gayri bir cihete sarf 135 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 1, Cilt: 6, Sayfa: 396). Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 11, Sayfa: 815-817). 137 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 9, Sayfa: 404-405, İ: 73, C: 2). 138 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 9, Sıra No: 244). 136 89 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) edilmemesini temin için Van gölü işletme idaresini artık mahallî idare bütçesinden alarak mülhak bir bütçe haline ifrağ eylemek zarureti hâsıl olmuştur. Bu zaruret ayni zamanda senelerin verdiği neticelerin de mahsulüdür.” Belirtilen gerekçelerle kabul edilen 2046 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince; 1347 sayılı Kanun’un birinci maddesiyle Van Vilayeti İdare-i Hususiyesine devredilmiş olan teşkilatın idare ve işletmesi için “Van Gölü Sefain (Gemi) İşletme İdaresi” namı altında Dâhiliye Vekâletine merbut (bağlı) bir idare teşkil edilmiştir. Bu idare, “şahsiyeti hükmiyeyi” haiz olup mülhak bir bütçe ile idare olunacaktır. Kanun’a ekli (A) cetveline göre bu idareye 1932 yılı için 73.600 lira ödenek verilmiştir. (B) cetvelinde de idarenin tahmini gelirleri gösterilmiştir. İdarenin 1932 mali senesi memur ve müstahdemleri kadrosu ise (C) işaretli cetvelde gösterilmiştir. Buna göre Van Gölü Sefain İşletme İdaresinde müdür dâhil toplam 52 kişi çalışacaktır. Müdür için 250 lira ücret öngörülmüştür. Takip eden yıllarda da Van Gölü Sefain İşletme İdaresine ilişkin bütçe kanunları çıkarılmasına devam edilmiştir. 29 Nisan 1933 tarihli ve 2157 sayılı “Van Gölü Sefain İdaresi 1933 Mali Senesi Bütçe Kanunu”na 139 (RG: 08.05.1933 tarihli ve 395 sayılı) ekli (A) işaretli cetvelde Van Gölü Sefain İdaresine 1933 yılı için 73.600 lira ödenek verilmiştir. (B) cetvelinde de İdarenin tahmini gelirleri gösterilmiştir. Kanun’a ekli (C) cetvelinde ise İdarenin kadroları gösterilmiştir. Buna göre, İdareye verilen kadro toplamı, 52’dir. Yine, 31 Mayıs 1934 tarihli ve 2482 sayılı “Van Gölü Sefain İşletme İdaresi 1934 Mali Senesi Bütçe Kanunu”na 140 (RG: 03.06.1934 tarihli ve 2717 sayılı) ekli (A) işaretli cetvelde Van Gölü Sefain İşletme İdaresine 1934 yılı için 74.980 lira ödenek verilmiştir. (B) cetvelinde de İdarenin tahmini gelirleri gösterilmiştir. Kanun’a ekli (C) cetveline göre, anılan yıl için İdareye verilen kadro toplamı bir önceki yıl gibi 52’dir. Son olarak, 6 Nisan 1935 tarihli ve 2682 sayılı “Van Gölü Gemi İşletme İdaresi 1935 Mali Senesi Bütçe Kanunu”na 141 (RG: 13.04.1935 tarihli ve 2976 sayılı) ekli (A) işaretli cetvelde Van Gölü Sefain İşletme İdaresine 1935 yılı için 73.230 lira ödenek verilmiştir. (B) cetvelinde de idarenin tahmini gelirleri gösterilmiştir. Kanun’a ekli (C) cetveline göre, anılan yıl için İdareye verilen kadro toplamı 60 kişidir. Van Gölü Gemi İşletmesinde bazı yıllarda yabancı personel çalıştırılmasına da izin verilmiştir. 1934 yılı Şubat ayında Macar asıllı Danyal Gamboş’un makinist olarak çalıştırılmasına izin verilmesi örnektir (Turan, 2007: 548). 139 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 249-251). Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 677-679). 141 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: Fevkalade, Cilt: 15, Sayfa: 27-29). 140 90 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 1934 yılının Mart ayında Dâhiliye Vekâletince hazırlanan “Van Gölü Gemi İşletme İdaresi Nizamnamesi” yürürlüğe konulmuştur. Buna ilişkin kabul edilen 19 Mart 1934 tarihli ve 2/306 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi şöyledir: “Van Gölü Gemi İşletme İdaresi için Dâhiliye Vekilliğince hazırlanan ve Şûrayı Devletçe görülerek 17.3.1934 tarih ve 7890 sayılı tezkere ile gönderilen ilişik nizamnamenin meriyete konulması; İcra Vekilleri Heyetince 19.3.1934’de kabul olunmuştur” (RG: 02.04.1934 tarihli ve 2665 sayılı). Nizamnamenin 1. maddesi gereğince; “2046 numaralı kanun mucibince Dâhiliye Vekâletine merbut olarak teşkil olunan Van Gölü Gemi İşletme İdaresine ait bütün işlerin murakabe ve nezareti Birinci Umumî Müfettişlik makamına tevdi olunmuştur.” Bu nizamnameyle yeniden düzenlenen Van Gölü Gemi İşletme İdaresi, 1936 yılına kadar Dâhiliye Vekâletine bağlı kalmış; anılan yılda yapılan bir yasal düzenlemeyle “Van Gölü İşletme İdaresi” adıyla İktisat Vekâletine bağlanmıştır. 10 Haziran 1936 tarihli ve 3025 sayılı “Van Gölü İşletmesi Kanunu” 142 (RG: 17.06.1936 tarihli ve 3332 sayılı) ile Van Gölü’nde her nevi makineli ve makinesiz vasıtalarla yapılacak alelumum yük ve yolcu nakliyatı ve bu maksatla göl çevresinde iskele, mendirek, rıhtım ve antrepolar inşa etmek ve işletmek hakkı Devlet inhisarına alınmış ve bu inhisarı işletmek üzere hükmi şahsiyeti haiz olmak, İktisat Vekâletine bağlı bulunmak ve merkezi İktisat Vekâletince tayin edilmek üzere “Van Gölü İşletme İdaresi” kurulmuştur. Bu idare, 1938 yılında da Denizbank’ın yönetimine verilmiştir. Anılan idare günümüzde, “Van Gölü Feribot Müdürlüğü” adıyla TCDD bünyesinde varlığını sürdürmektedir. 15. Posta, Telgraf ve Telefon İdaresinin Nafıa Vekâletine Bağlanması Osmanlı Dönemi’nde Posta Teşkilatı ilk olarak, 23 Ekim 1840 tarihinde “nazırlık” olarak kurulmuş; 1855 yılında da ayrı bir Telgraf Müdürlüğü teşkil edilmişti. 1871’de Posta Nazırlığı ile Telgraf Müdürlüğü birleştirilerek “Posta ve Telgraf Nezaretine” dönüştürüldü. Adı geçen Nezaret 1909 yılında “Posta, Telgraf ve Telefon Nezareti” adını almış; 1913 yılında da Nezaret lağvedilerek “Posta, Telgraf ve Telefon Umum Müdürlüğü” oluşturulmuştur. Osmanlı Dönemi’nde bir dönem nezaret bir dönem de umum müdürlük şeklinde faaliyet gösteren Posta ve Telgraf Müdüriyeti Umumiyesinin, Büyük Millet Meclisinin açılmasından hemen sonra 3 sayılı Kanun ile Dâhiliye Vekâletine bağlandığı daha önce ifade edilmişti (Başa, 2013: 395-398). Yolları Milli Mücadele Dönemi’nde kesi142 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 948-950). 91 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) şen Dâhiliye Vekâleti ile PTT Teşkilatı arasındaki bağlılık ilişkisi 13 yıl sürmüş; 23 Mayıs 1933 tarihli ve 2208 sayılı (RG: 31.05.1933 tarihli ve 2415 sayılı) “Posta, Telgraf ve Telefon İdaresi Teşkilatı Hakkında Kanun” ile 1920 yılından beri Dâhiliye Vekâletine bağlı olarak görev yapan PTT İdaresi, Nafıa Vekâletine bağlanmıştır (Kalfa, 2007: 467). 143 2208 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince; “Posta, Telgraf ve Telefon İdaresi” hükmi şahsiyete haiz bir umumi müdürlük halinde mülhak bütçe ile idare edilmek üzere mevcut hukuk ve vecaibi ile Nafia Vekâletine raptedilmiştir.” “Posta, Telgraf ve Telefon İdaresinin Teşkilâtı Hakkında 1/622 Numaralı Kanun Lâyihası” ile Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 23 Mayıs 1933 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 144 Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, Mecliste yaptığı konuşmada; 145 “… Bu Kanun Mecliste bir seneden beri bulunmaktadır. Bunun üzerinde encümenlerde de kâfi derecede çalışılmıştır. Bu teşkilâtın, münakalât itibariyle, Nafıaya bağlanması zaruridir. Dâhiliye vekâleti bu idareden ayrıldığından dolayı, arkadaşlık itibariyle, cidden müteessirdir. Ben şahsen memuriyetimin ve mesuliyetimin şerefini bu idarenin başında bulunduğum zaman hissetmişimdir. Çünkü bu idarenin ordumuz gibi şanlı muvaffakiyeti olduğu gibi, hamaset ve fedakârlıkla dolu bir de tarihi vardır…”, diyerek bu teşkilatın Dâhiliye Vekâletinden ayrılmasından dolayı üzgün olduklarını; ancak bunun bir zorunluluk olduğunu belirtmiştir. Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da düzenlemenin gerekçesi şu şekilde ifade edilmiştir: 146 “Malûm olduğu üzere posta işleri nakliye işlerinin intizamı ve vesaiti nakliyenin mebzuliyet ve mükemmeliyeti nispetinde mazharı intizam olur. Nafıa vekâleti ise memleketin yollarını, limanlarını, şimendiferlerini yedi idaresinde bulundurmak münasebetiyle postanın bu yoldaki ihtiyaçlarına daha kolay ve daha seri bir surette cevap verebilecek mevkide demektir. Hususiyle gerek Nafıa Vekâletinin gerek Posta Telgraf Müdüriyeti Umumiyesinin vezaifinden bir kısmı mühimmini teknik işler teşkil etmek itibariyle Posta ve Telgrafın Nafıa vekâletinden bu noktada da kıymetli istifadeler temin etmesi tabidir. Posta ve Telgrafın şahsiyeti hükmiyeyi haiz bir idare olmasına gelince: Posta ve Telgraf resmi bir Devlet müessesesi halinde kalıp hareket ve faaliyetini muayyen usullerle muayyen bir sahaya hasretmek mecburi143 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 365-371). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 299-305, İ: 57, C: 1). 145 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 303, İ: 57, C: 1). 146 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sıra No: 201). 144 92 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) yetinde bulundukça kendisinden beklenilen terakki ve inkişafı temine kadir olamayacağı izahtan müstağnidir. Hâlbuki onun için velev nispi olsun bazı serbest ve ticari teşebbüs hakları tanındığı ve mukarrerat ve muamelâtında da o haklarla münasip kolaylıklara mazhar kılındığı takdirde bir taraftan sahai faaliyetini diğer taraftan menabii varidatını (membaalar geliri) arttırarak kendine yepyeni ve feyizli bir hayat temin etmiş olacağına şüphe yoktur. Şahsiyeti hükmiyeyi haiz olması da bu mülâhazalardan dolayı istenilmektedir…” 16. Matbuat Umum Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri 22 Mayıs 1932 tarihli ve 2205 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki (1624) Numaralı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Dâhili Matbuat İşlerinin Umum Müdürlük Halinde Dâhiliye Vekâletine Bağlanmasına Dair Kanun” ile Matbuat Umum Müdürlüğü Dâhiliye Vekâletine bağlanmıştı. Bu sefer, 26 Mayıs 1934 tarihli ve 2444 sayılı “Matbuat Umum Müdürlüğü Teşkilatına ve Vazifelerine Dair Kanun” 147 (RG: 29.05.1934 tarihli ve 2713 sayılı) çıkarılarak, Matbuat Umum Müdürlüğünün teşkilatı ve görevleri düzenlenmiştir (Turan, 2007: 570). “Matbuat Umum Müdürlüğü Teşkilât ve Vazifeleri Hakkında 1/971 Numaralı Kanun Lâyihası ve Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları”, 26 Mayıs 1934 tarihli Meclis oturumunda müstaceliyetle görüşülerek hızla kabul edilmiştir. 148 Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında özetle şöyle denilmiştir: 149 “… Diğer memleketlerde, matbuat umum müdürlüklerine verilen vazifelerin çerçevesi daha geniş olmasına rağmen, bizim müdürlüğümüzün bu günkü teşkilât kadrosu, nispeten pek dar tutulmuş olan vazife çerçevesini bile kavramağa müsait değildir. Meselâ, bilumum gazete, mecmua, risale ve emsali neşriyatı, sırf inzibatî bakımdan bile, tetkik edebilmek için, hiç olmazsa, Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyanca, Rusça, Bulgarca, Yunanca, Arapça, Acemce gibi dillere eyice vâkıf unsurlara ihtiyaç varken, bu zaruret kadronun tanziminde hiç hesaba alınmamıştır. Bu günkü kadro ile değil yabancı memleketlerden gelen neşriyatı, memleketimizde çıkan neşriyatı bile takip etmeğe imkân yoktur (…) Ayrıca, yerli ve yabancı bütün neşriyatın hiç değilse belli başlılarını tedarik için bile bütçeye hiç bir tahsisat konmamıştır. Bütün bu izahattan anlaşılacağına göre, Matbuat Umum Müdürlüğü kadrosunun darlığı ve bütçesi147 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 310-311). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sayfa: 270-277, İ: 57, C: 1). 149 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sıra No: 162). 148 93 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) nin kifayetsizliği yüzünden bu günkü mahdut vazifelerini bile hakkıyla yapmaktan âciz bir vaziyettedir. Takdim olunan yeni kanun projesinde, Matbuat Umum Müdürlüğünün vazife ve salâhiyetleri ve bu vazifelerin ifası için lâzım gelen asgarî teşkilât ve tahsisat müfredatı ile arz olunmuştur (…) Lâyiha ile tesisi lüzumu arz edilen matbuat ve istihbarat müdüriyeti umumiyesinin gayesi iki büyük hedefe müteveccih olmak lâzım gelir. Biri, harice karşı milletin amal ve metalibini tanıtmaya ve davamızın meşruiyetini ispata çalışmak, diğeri de dâhilde milletin efkârını ayni noktada tevhit etmek üzere her vasıtadan istifade ederek mütemadiyen tenvir ve irşat ile meşgul olmak (…) Matbuat Umum Müdürlüğünün vezaifi arasına radyo, film ve tiyatro gibi efkârı umumiye müesseselerinin sevk ve idaresi de alınmıştır (…) İşte gerek hariçte, gerek dâhilde, yazı, söz ve resimle ve radyo, tiyatro, filmle yapılacak propaganda ve telkinlerin Devlet ve millet menfaatleri namına sevk ve idaresini temin için teşkil edilen böyle bir Matbuat umum müdürlüğü, millî mücadelenin en hararetli ve en şuurlu zamanlarında merbut lâyiha ile o zaman müdafaa edilen Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumiyesinin tekemmül etmiş bir devamı olacaktır…” Görüşmeler sırasında söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, yapılan düzenlemenin önemi ve gereği üzerinde durmuştur: 150 “… Şimdiye kadar matbuat müdürlüğü teşkilâtına verilen ehemmiyete rağmen kendisinden beklenilen hizmetlerin görülmemiş olması kendisine lâzım gelen organların verilmemesindendir. Matbuatın ehemmiyetini tekrar edecek değilim. Herkes bilir ki, matbuat efkârı umumiyeye tesir eden bir müessesedir. Cumhuriyet Hükümetinin bu müessese ile yakından alâkadar olması behemehâl şart ve esastır (…) Matbuat yalnız memleket dâhilinde efkârı umumiyeyi temsil veya tevlit etmekte değil, memleketin hissiyatını, düşüncesini, kudretini harice ve bütün cihana yaymaktadır (…) Matbuat müdürlüğünün aldığı bu vazifeler hakikaten mühimdir…” Şükrü Bey, matbuat hürriyeti üzerinde de durmuştur: 151 “… Biz hürriyeti matbuat diye mektep köşelerinde bağıran adamlarız. İçimizde zindanlarda kalanlar çoktur. Hürriyeti matbuatı takyit etmek asla hatırımıza gelmemiştir ve gelemez ve böyle bir hareket elimizden de gelmez ve zaten hastalığın ilâcı da bu değildir. Büyük Şefimiz bunun yine hürriyetle tedavi edileceğini söylüyor. Bizim tutmamız lâzım gelen yol budur. Bu yol matbuat erbabı ile teşriki mesai ederek matbuatın kudretli ve kuvvetli telkinlerini memleketin manafiine tevcih etmek ve bu gayeye birlikte yürümektir (Bravo sesleri).” 150 151 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sayfa: 272-273, İ: 57, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sayfa: 273, İ: 57, C: 1). 94 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Belirtilen gerekçelerle hazırlanıp Mecliste bazı eklemelerle kabul edilen 2444 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre, Dâhiliye Vekâletine bağlı Matbuat Umum Müdürlüğünün vazifeleri şunlardır; (A) Gerek memleket dâhilinde ve gerek haricindeki siyasi, iktisadi, içtimai ve harsi (eğitim) hareketler bakımından yerli ve yabancı neşriyatı takip etmek; (B) Milli matbuatın inkılâp prensiplerine, Devlet siyasetine ve millet ihtiyaçlarına uygun olmasını temin eylemek; (C) Memleketimiz içinde milliyet ve demokrasi esaslarına mugayir fikir cereyanlarının yapılmasına mani olmak için tedbirler almak, bu gibi cereyanlar ile neşriyat vasıtası ile mücadele etmek; (D) Matbuatın en mühim bir telkin ve terbiye vasıtası olmak vasfını tahakkuk ettirmek için tedbirler almak; (E) Milli gazeteciliğimizin seviyesini yükseltecek tedbirlerin alınmasında rehberlik etmek (gazetecilik kursu ihdası, matbuat mensupları birliği ve kulübü vücuda getirilmesi ve matbuat kongrelerinin yapılması ve saire gibi); (F) Memleket haricinde Türkiye’yi tanıttırmayı ve menfi propagandalarla mücadeleyi temin eylemek; (G) Kendi sahasında neşriyat yapmak; (H) Matbuat Kanunu’nun tatbikatına nezaret etmek; (İ) Beynelmilel matbuat teşekkülleri ile mesleki temas ve münasebetlerde bulunmak; (J) Radyo, film ve tiyatro gibi efkârı umumiye ile alakadar olan vasıtaları murakabe etmek. Matbuat Umum Müdürlüğü bu vazifelerini, alakadar vekâletler ve makamlarla temas ve murakabe ederek ifa eyleyecektir. Radyo, film ve tiyatro gibi efkârı umumiye ile alakadar olan vasıtalarını murakabesinde Maarif vekâletinin direktifleri nazarı dikkate alınacaktır. Kanun’un 2. maddesine göre, Matbuat Umum Müdürlüğü, istihbarat, neşriyat ve propaganda servislerini ihtiva etmektedir. Bu servisler lüzumu kadar bürolara ayrılacak ve aşağıdaki vazifeleri görecektir; (A) Devletin dâhili ve harici politikadaki umumi prensipleri, milli ahlak, haberlerin doğruluğu, yabancı tahrikât ve propagandalar, Devlet icraatının efkârı umumiyeye layık oldukları ebat ve ehemmiyette arzı, milli kültür, matbuata verilen direktiflerin tatbiki ve Matbuat Kanunu bakımlarından iç neşriyatı; (B) Memleketlerin cihan siyasetindeki temayülleri, dâhili siyasetlerindeki tezahürleri, Türkiye ile olan münasebetleri ve kültür hareketleri bakımlarından harici neşriyatı takip eylemek. (C) Umum müdürlüğün gündelik bültenleri (Ayın tarihi), yıllık, hariç için neşriyat ve broşürler gibi teşebbüslerine ve neşriyatına lazım olan bilcümle vesikaları hazırlamak ve toplamak. (D) Umum Müdürlüğün vereceği direktifleri gerek bültenler vasıtası ile gerek telefon ve telgrafla icap edenlere bildirmek. (E) Günlük bültenler, makaleler, ayın tarihi, yıllık ve broşürler yapmak. (F) Ecnebi memleketlerde yapılacak propagandanın vasıtalarını hazırlamak. (G) Memleket dâhilinde radyo neşriyat programlarını tanzim etmek. (H) Memleket haricinde radyo vasıtası ile propaganda yapmak imkânlarından istifade eylemek. (İ) Memleket dâhilinde 95 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) yapılan filmlerin senaryolarını ve hariçten gelen filmleri kontrol etmek. (J) Senaryolar hazırlatmak. (K) Memleket sahnelerinin repertuarlarını kontrol etmek. (L) Her memlekete ve hadiseye ait vesikaları, fotoğrafları, gazete ve mecmua koleksiyonlarını, kupürlerini, kitapları ve muhaberatı tasnif ve hıfzetmek. (M) İcap eden vilayetlerde bu kanun hükümlerinin tatbik ve takibini valilerin idaresi altında çalışacak Matbuat Umum Müdürlüğü mümessilleri veya muhabirleri vasıtasıyla temin eylemek. Kanun’un 3. maddesinde de; Matbuat Umum Müdürlüğünün maaşlı ve ücretli, memurları teşkilat kadrosunun, bu Kanuna bağlı cetvelde gösterildiği ifade edilmiştir. Ayrıca lüzum görüldüğü takdirde Matbuat Umum Müdürlüğüne ve Umum Müdürlük memuriyetlerine diğer vekâletlerin memurlarından biri de tayin edilebilecektir. Yapılan düzenlemeyle, Matbuat Umum Müdürlüğünün kadrosu 7 kişiden 20 kişiye çıkarılmış; Umum Müdürün ücreti de 500 liraya yükseltilmiştir. Böylece Matbuat Umum Müdürlüğünün teşkilat yapısı, Tablo 15’te gösterilen hali almıştır. Tablo 15: Matbuat Umum Müdürlüğünün Teşkilat Yapısı (1934 yılı) MEMURİYETİN NEVİ SAYISI Umum Müdür (Ücret: 500 lira) 1 Başmüşavir 1 1’inci sınıf müşavir 4 2’inci sınıf müşavir 3 Raportör 2 Şef 4 Memur 3 Kâtip 2 TOPLAM 20 2444 sayılı Matbuat Umum Müdürlüğü Teşkilatına ve Vazifelerine Dair Kanun ile polis ve jandarma dışında Matbuat Umum Müdürlüğü için de özel bir kanun çıkarılmış olunmaktadır. Daha sonra 13 Nisan 1938 tarihli ve 3361 sayılı “Matbuat Umum Müdürlüğü Teşkilat Kadro Cetvelini Değiştiren Kanun” 152 (RG: 22.04.1938 tarihli ve 3889 sayılı Kanun) ile 2444 sayılı Kanun’a bağlı teşkilat kadrosunda ufak bazı değişiklikler yapılmıştır (Baskıcı, 2007: 927). Yapılan düzenlemeden sonra Matbuat Umum Müdürlüğünün yeni teşkilat yapısı, Tablo 16’da gösterilen hali almıştır. Tabloda Umum Müdür maaşı 125 lira görünmekle 152 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 240). 96 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) birlikte, yasa gereği umum müdüre maaş ile emsal hasılanın tutarı ücret olarak verilecektir. 2444 sayılı yasayla Atatürk sonrası döneme intikal eden Matbuat Umum Müdürlüğü, 1940 yılında çıkarılan 3837 sayılı Kanunla Başvekâlete bağlanıncaya kadar Dâhiliye Vekâleti bünyesinde yer alacaktır. Tablo 16: Matbuat Umum Müdürlüğünün Teşkilat Yapısı (1938 yılı) MEMURİYETİN NEVİ SAYISI Umum Müdür (Maaşı: 125 lira) 1 Başmüşavir 1 1’inci sınıf müşavir 4 2’inci sınıf müşavir 3 Raportör 2 Şef 3 Memur 6 TOPLAM 20 17. İskân Kanunu’nun Yenilenmesi ve Dâhiliye Vekâletinin Görevleri Daha önce de üzerinde durulduğu üzere, cumhuriyetin ilk yıllarında çıkarılan 31 Mayıs 1926 tarihli ve 885 sayılı “İskân Kanunu” (RG: 01.07.1926 tarihli ve 409 sayılı) ile iskân hizmetlerinin yürütülmesi konusunda Dâhiliye Vekâletine önemli görevler verilmişti (Başa, 2013: 377; Anadolu Ajansı, 2010: 45). 153 885 sayılı İskân Kanunu, 1934 yılına kadar yürürlükte kalmış; 14 Haziran 1934 tarihli ve 2510 sayılı “İskân Kanunu” 154 (RG: 21.06.1934 tarihli ve 2733 sayılı) ile Dâhiliye Vekâletine verilen görevler yeni baştan ve daha ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. “1/335 Numaralı İskân Kanunu Lâyihası ve İskân Muvakkat Encümeni Mazbatası” 14 Haziran 1934 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 155 Müzakereler sırasında çok sayıda mebusun tasarının maddeleri üzerinde görüş açıkladığı görülmüştür. Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya da, birçok kez söz alarak yapılmak istenilen düzenleme hakkında açıklamalarda bulunmuştur. Şükrü Bey’in şu sözleri tasarının amacı ve önemini göstermektedir: 156 “… Muhterem efendiler, bu kanun memlekette büyük bir davanın hallini temin edecek bir kanundur (…) Arkadaşlarım, bu kanunun ismi her ne olursa olsun, kanunun ihtiva ettiği ve istihdaf ettiği gaye bir ümranı dâhilidir. Memleketin içinin istismarıdır ve vah153 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 943-944). Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 781-794). 155 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 140-164, İ: 68, C: 1). 156 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 140, İ: 68, C: 1). 154 97 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) detinin teminidir. Bu evvelemirde nüfusla alâkadardır, ikincisi muhaceretle alâkadardır. Üçüncüsü dâhildeki seyyar aşiretlerle alâkadardır. Dördüncüsü de; demin lâyihada mevzubahis olan topraksız ve başkalarının toprağında çalışan topraksızlarla alâkadardır. Bu dört noktadan kanun tetkik edilecek olursa, görülür ki, her dördüne de ayrı ayrı çare aranmıştır…” Tasarıya ilişkin Başvekâlet Vekili Dr. Refik Bey imzalı esbabı mucibe layihasının da oldukça kapsamlı hazırlandığı ve özellikle iskân konusunda geçirilen tarihi süreçlerin özetlendiği görülmektedir. Gerekçede düzenlemeyle ilgili şu bilgiler dikkat çekmiştir: 157 “… Bu suretle iskân işi harici ve dâhilî iki safha arz eyler ve dâhilî iskân safhası temdin ve temsil, memleketin muhtelif coğrafî, iklimi, iktisadî şartları haiz mıntıkalarda nüfus kesafetlerini tanzim ve tevzin hususlarını da tazammun eder. Bu maksatları temin için merbut iskân kanunu projesiyle millî nüfus siyasetimizin esaslı, ilmî ve uzunca bir devre zarfında muttariden (devamlı) tatbiki mümkün olacak veçhile amelî bir programa istinat etmesini istihdaf ediyoruz. Millî hars ve medeniyetimize temessülü matlup olan nüfus kütleleriyle temsil kudretini haiz olan nüfus anasırının konuş vaziyetleri ve iskân ve ikameti gerek maddî şerait, gerek millî bünyemizin korunması noktasından mahzurlu olan mahallerin ayrılması lüzumu nazara alınarak memleket dâhilinde 1, 2, 3, 4 numaralı iskân mıntıkalarının İcra Vekilleri Heyeti kararı ile tespiti ve bir numaralı mıntıkalara Türk nüfusunun teksifi, iki numaralı mıntıkalara temsili matlup nüfusun nakil ve iskânı, 3 numaralı mıntıkaların hariçten gelecek ve kudreti maliyeleri muayyen haddin fevkinde olan Türk muhaciri için serbestçe iskânlarına tahsisi; 4 numaralı mıntıkalar da iskân ve ikametin meni için Meclisten salâhiyet istihsali teemmül olunmuştur (…) Merbut lâyiha meriyete girdiği takdirde 1771 numaralı kati tasfiye kanunu ile 716 numaralı borçlanma kanununun hükümleri mahfuz kalmak üzere yekdiğerini tadil ve itmam eden ve muhtelif metinlerde dağınık halde bulunan bilcümle iskân mevzuatı kaldırılmış ve iskâna ait bütün kanunî hükümler bu kanunda toplanmış bulunacaktır…” Maddeler üzerinde yapılan hararetli tartışmaların ardından oylamaya katılan 177 mebusun ittifakıyla kabul edilen 2510 sayılı İskân Kanunu ile Dâhiliye Vekâletine çok önemli görev ve yetkiler verilmiştir. Kanun’un 1. maddesi gereğince; Türkiye’de Türk kültürüne bağlılık dolayısıyla nüfus oturuş ve yayılışının, bu kanuna uygun olarak, İcra Vekillerince yapılacak bir programa göre düzeltilmesi 157 “1/335 Numaralı İskân Kanunu Lâyihası ve İskân Muvakkat Encümeni Mazbatası” 02.05.1932 tarihli ve 189 sıra sayılıdır. Tasarının görüşüldüğü güne ilişkin zaptın sonunda ise Sıra No: 189’a ilave mazbata görülebilir (Zabıt Ceridesi: Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23). 98 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Dâhiliye Vekilliğine verilmiştir. Kanun’un 2. maddesine göre; Dâhiliye Vekilliğince yapılıp İcra Vekilleri Heyetince tasdik olunacak haritaya göre Türkiye, iskân bakımından üç nevi mıntıkaya ayrılacaktır: 1 numaralı mıntıkalar: Türk kültürlü nüfusun tekâsüfü istenilen yerlerdir. 2 numaralı mıntıkalar: Türk kültürüne temsili istenilen nüfusun nakil ve iskânına ayrılan yerlerdir. 3 numaralı mıntıkalar: Yer, sıhhat, iktisat, kültür, siyaset, askerlik ve inzibat sebepleriyle boşaltılması istenilen ve iskân ve istikamet yasak edilen yerlerdir. Yukarıda yazılı iskân mıntıkalarının tasdikli haritasında, zamanla ortaya çıkacak ihtiyaca göre değişiklikler yapılması Dâhiliye Vekilliğinin teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin kararına bağlanmıştır. Kanun’un 3. maddesine göre; Türkiye’de yerleşmek maksadı ile dışarıdan, münferiden veya müctemian (topluca), gelmek isteyen Türk soyundan meskûn veya göçebe fertler ve aşiretler ile Türk kültürüne bağlı meskûn kimseler, iş bu kanunun hükümlerine göre Dâhiliye Vekilliğinin emri ile kabul olunacaklardır. Dâhiliye Vekilliği muhacirlerin ve mültecilerin alınma yollarını gösterir bir talimatname hazırlayacaktır. Kanun’un 8. maddesi gereğince, Türkiye içinde toprağı dar veya azmaklık, bataklık, ormanlık, dağlık ve taşlık olan yerlerde bulunan ve geçim vasıtasından mahrum olan köyleri, gerek meskûn gerek göçebe bulunsun üç numaralı mıntıkalar halkını yaşayış ve sıhhat şartları elverişli olan yerlere nakletmeğe; evleri dağınık köyleri daha uygun merkezlerde toplamağa; huğları, obaları ve komları köyler içine kaldırmağa ve yenilerinin yapılmasını yasak etmeğe Dâhiliye Vekili salahiyetli kılınmıştır. Kanun’un 9. maddesi gereğince; Türkiye tabiiyetinde bulunan gezginci çingeneleri ve Türk kültürüne bağlı olmayan göçebeleri, toplu olmamak üzere kasabalara ve serpiştirme suretiyle Türk kültürlü köylere dağıtıp yerleştirmeye; casuslukları sezilenleri sınır boylarından uzaklaştırmağa ve ecnebi tebaası gezginci çingeneleri ve Türk kültürüne bağlı olmayan göçebeleri milli sınırlar dışına çıkarmağa Dâhiliye Vekili salahiyetlidir. Kanun’un 10. maddesi gereğince; Bu Kanun’un neşrinden önce aşiretlere reislik, beylik, ağalık, şeyhlik yapmış olanları ve yapmak isteyenleri ve sınırlar boyunda oturmasında emniyet ve asayiş bakımından mahsur bulunanları, aileleriyle birlikte, münasip yerlere naklettirip yerleştirmeğe İcra Vekilleri Heyeti kararıyla Dâhiyle Vekili salahiyetli kılınmıştır. Ayrıca, Türk tebaasından olup ta Türk kültürüne bağlı bulunmayan aşiretler fertlerinin dağınık olarak 2 numaralı mıntıkalara, Türk tabiiyetli ve Türk kültürlü göçebe aşiretler fertlerini sıhhat ve yaşama şartları elverişli yerlere nakledip yerleştirmeğe; Türk tebaası olmayan ve Türk kültürüne bağlı bulunmayan göçebe aşiretler fertlerini icaba göre Türkiye dışarısına çıkarmağa Dâhiliye Vekili salahiyetlidir. Kanun’un 11. maddesi gereğince; Türk kültürüne bağlı olmayanlar veya Türk kültürüne bağlı olup ta Türkçeden başka dil konuşanlar hakkında harsi, askeri, siyasi, içtimai ve inzibati, sebeplerle, İcra Vekilleri Heyeti kararıyla 99 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Dâhiyle Vekili lüzumlu görülen tedbirleri almağa mecbur tutulmuştur. Kanun’un 13. maddesinde; 2 numaralı mıntıkada: dışarıdan gelen muhacirler ve mülteciler; bu mıntıkadaki aşiretler; 1 ve 3 numaralı mıntıkalardan naklolunanlar; 1 ve 3 numaralı mıntıkalar halkından olup bu mıntıkalarda askerliğini bitirmiş olanlardan evlenerek kalmak isteyenler; 1 numaralı mıntıkalarda Türk ırkından olmayanlardan bu mıntıkaya gelip yerleşmek isteyenlerin Dâhiliye Vekilliğinin münasip göreceği yerlerde iskân edileceği hüküm altına alınmıştır. Kanun’un 15. maddesine göre; iskân yerlerini bırakarak serbest iskân isteyenlere, verilmiş olan yapılar ve topraklar ve yapılan masraflar peşin olarak geri alınmak şartıyla, Dâhiliye Vekilliğince serbest iskâna izin verilebilecektir. Ayrıca, ihtiyaçları ve ihtiyaçsızları (ihtiyacı olmayanları) ayırmağa yarayan bir “ihtiyaç derece cetveli” Dâhiliye Vekilliğince yapılacaktır. Kanun’un 25. maddesine göre; muhacirlerin, mültecilerin, naklolunanların ve göçebelerin yurtlandırıldıklarından başlayarak iki yıl içinde, görülecek hakiki lüzum üzerine, aynı mıntıkalarda iskân yerlerini değiştirmeğe ve düzeltmeğe Dâhiliye Vekili salahiyetlidir. Kanun’un 29. maddesine göre; Hükümetçe iskân edilen muhacirler, mülteciler, göçebeler ve 1 numaralı mıntıkada Hükümetçe yerleştirilen kimseler yerleştirildikleri yerde en az on yıl oturmağa mecburdurlar. Bunlar Dâhiliye Vekilliğinin izni olmadıkça başka yerlerde yurt tutamazlar. Kanun’un 39. maddesi gereğince; 2 numaralı mıntıkada 885 numaralı Kanun hükümlerine göre iskân edilmiş veya bu kanunun hükümlerine göre iskân edilecek mültecilere, göçebelere ve naklolunanlara verilmiş veya verilecek yapılar borçlanmağa tabidir. Borçlanma muameleleri Dâhiliye; tahsilât, Tahsili Emval Kanununa göre Maliye Vekâletince yapılacaktır. Kanun’un 41. maddesine göre; her yıl, Dâhiliye Vekâleti bütçesine ayrı bir fasıl halinde, bu Kanunda yazılan işleri görmeğe kâfi miktarda tahsisat konulacaktır. Kanun’un 42. maddesi gereğince; Dâhiliye Vekilliğinde vekilin veya tevkil edeceği zatın reisliği altında Dâhiliye, Milli Müdafaa, Hariciye, Maliye, Maarif, İktisat, Ziraat, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekilliklerince ve Ziraat Bankasınca seçilecek zatlardan ve vukuf ve ihtisaslarından istifade edilmek üzere Dâhiliye Vekâletince hariçten alınacak en çok üç zattan müteşekkil merkezi iskân komisyonu bulunur. Kanun’un 45. maddesi gereğince; valiler ve kaymakamlar bu kanun hükümlerini, İcra Vekilleri Heyetince veya Dâhiliye Vekilliğince verilecek talimat ve emirleri dikkat ve ehemmiyetle tatbik ve takip etmeğe, nahiye müdürleri, emniyet memurları ve jandarma bu emir ve talimatlara istinaden vali ve kaymakamlardan verilecek emirleri dikkat ve ehemmiyetle ve azami süratle yapmağa mecburdurlar. Kanun’un 44, 46 ve 47. maddelerinde de iskân konusuyla alakalı olarak, vali, kaymakam ve umumi müfettişlere çok önemli görevler verilmiştir. Bu Kanunla birlikte iskân konusu, Dâhiliye Vekâletinin en önemli çalışma alanlarından biri haline gelmiş olmaktadır. 100 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 18. Ankara’da Vilayetler Evi (Dâhiliye Vekâleti Hizmet Binası) Yapılması Atatürk Dönemi Dâhiliye Vekâleti açısından önemli gelişmelerden biri de, 1934 yılında yeni bir hizmet binası (VİLAYETLER EVİ) yapılmasıydı. Binanın mimarı, Avusturyalı Clemens Holzmeister’dir. Bu kişi Vilayetler Evi ile aynı yıl hizmete giren, Yargıtay ve Emlak Bankası Genel Müdürlüğü binalarının da mimarıdır (Özakman, 2009). Çıkarılan bazı yasalardan binanın yapımında il özel idareleri kaynaklarının kullanıldığı, bu amaçla “vilayetler evi” olarak adlandırıldığı incelenmiştir. Örneğin, 4 Temmuz 1934 tarihli ve 2562 sayılı (RG: 12.07.1934 tarihli ve 2750 sayılı) “Vilayetler Hususi İdarelerinin Borçları ve 1934 Mali Senesi Bütçeleri Hakkında Kanun”un 2. maddesine göre, “Ankara da yapılmakta olan Vilayetler Evinin taahhüt bedelinden karşılığı bulunmayan (334.000) liralık kısmı Hazinece deruhte edilir. Bu miktar tediye edileceği seneler bütçelerine konulacak tahsisattan mahsup olunacaktır.” 158 Bu düzenlemenin Mecliste itiraz edilmeden kabul edildiği görülmektedir. 159 Bütçe, Dâhiliye ve Maliye Encümenlerinden Mürekkep Muhtelit Encümen mazbatasındaki ifadeler, düzenlemenin Dâhiliye Vekâletiyle ilgisini ortaya koymaktadır: 160 “İkinci maddede şimdiye kadar vilâyetlerin yardımı ile yapılmakta olan vilâyetler evi inşaatının Hazinece deruhte edilmesi ve bono ihracı teklif olunmuştur. Encümenimiz inşaatın Hazinece deruhte edilmesi kaydıyla iktifa etmiş ve maddeye bu miktarın tediye edileceği seneler bütçelerine tahsisat konularak mahsup edilmesi hükmünü ilâve eylemiştir.” Yine 10 Aralık 1934 tarihli ve 2604 sayılı (RG: 16.12.1934 tarihli ve 2881 sayılı) “Vilayetler Evi Müteahhidi İstihkakı İçin Bono Verilmesine ve Vilayetler Evinin Tesisat ve Mefruşatı İçin 200.000 Liraya Kadar Taahhüd İcrasına ve 1935 ve 1936 Seneleri Bütçelerine Konacak Tahsisat İle Ödenmek Üzere Bono Çıkarılmasına Mezuniyet Verilmesine Dair Kanun” ile “Ankara’da yapılan Vilayetler Evinin 2562 numaralı Kanun mucibince Hazinece deruhte edilen 334.000 liralık istihkakına mukabil müteahhide tediye edileceği seneler bütçelerine tahsisattan ödenmek üzere bono verileceği (md.1); vilayetler evinin tesisat, inşa ve mefruşatı için 1935 ve 1936 senelerine sâri 200.000 liraya kadar taahhüde girişmeye ve 1935 ve 1936 yılları bütçelerine konulacak tahsisattan ödenmek üzere bono çıkarılmasına mezuniyet verildiği (md.2)”, hüküm altına alınmış- 158 Kavanin Mecmuası (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 957-958). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 395-396, İ: 77, C: 1). 160 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sıra Sayısı: 296). 159 101 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) tır. 161 Bu düzenlemenin Mecliste itiraz olmadan kabul edildiği görülmektedir. 162 Tasarıya ilişkin mucip sebepler layihasında, düzenlemenin Dâhiliye Vekâletiyle ilişkisi şu şekilde ifade edilmiştir: 163 “Ankara’da yapılan vilâyetler evinin 2562 numaralı kanun mucibince taahhüt bedelinden bakiye olan 334.000 lirası tediye edileceği seneler bütçelerine konacak tahsisattan ödenmek üzere Hazinece deruhte edilmiş ise de müteahhidin bu sene yaptığı işlerden dolayı tahakkuk eden istihkak için bütçeye tahsisat konulmamış ve bu işlere ait tediyenin ancak gelecek sene bütçesine konulacak tahsisattan icrası mümkün bulunmuş olduğundan müteahhidin tahakkuk eden istihkaklarına karşılık olmak üzere kendisine Hazine bonosu verilmesi zarurî görülmüştür. Bundan başka vilâyetler evinin tesisat ve mefruşatı için 200.000 liraya kadar taahhütte girişilmesi ve 19351936 seneleri bütçelerine konulacak tahsisattan ödenmek üzere bono çıkarılmasına. Mecburiyet hâsıl olmuştur.” Daha sonra çıkarılan, 11 Haziran 1937 tarihli ve 3245 sayılı “Vilayetler Evinin İnşaat, Tesisat ve Mefruşatının İkmali İçin 100.000 Liraya Kadar Gelecek Senelere Geçici Taahhüd İcrasına Dair Kanun” (RG: 24.06.1937 tarihli ve 3639 sayılı) ile de; Vilayetler Evinin inşaat, tesisat ve mefruşatı için 100.000 liraya kadar 1938 senesinde ödenmek üzere taahhüde girişmeğe Dâhiliye Vekili ve taahhüt miktarı nispetinde bono çıkarmağa Maliye Vekili mezun edilmiştir (md.1).” 164 Dönemin Dâhiliye Vekâleti Siyasi Müsteşarı ve Malatya Mebusu Abdülmuttalib Bey’in önerisi üzerine, bu düzenlemenin Mecliste müstaceliyetle görüşüldüğü ve itirazsız kabul edildiği görülmektedir. 165 Tasarıya ilişkin gerekçede, vilayetler evi inşaatı ile ilgili önemli bilgiler bulunmaktadır: 166 “Vilayetler evinin cephesi ile diğer vekâletler arasındaki boş ve açık yerlerin düzeltilmesi ve gereği nispetinde tarh ve tanzimi ve binanın mevcut krokilere nazaran etrafındaki pergolalar inşaatının ikmali ve umumi tenvirat gibi tesisatın yapılması lazım ve zaruri olmakla bu mübrem kısımların inşa ve tesisatına ait icap eden tahsisatın alınmasına ehemmiyetle ihtiyaç görülmüş ve Nafıa vekâlet bütçesine mevzu tahsisat umum vekâletlerin inşaatına ait olup alınan bu gayri kâfi tahsisatla çabuk yapılması muktazi olan Vilayetler evinin bu noksanlarının ikmali imkânsız bulunmuştur. Binaenaleyh maruz ihtiyacın temini zımnında 2604 numaralı kanunun 2’nci maddesi hüküm ve muhteviyatının iki sene daha temdidi mahiyetinde 161 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 4, Cilt: 14, Sayfa: 45). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 4, Cilt: 25, Sayfa: 117, İ: 15, C: 1). 163 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 4, Cilt: 25, Sıra Sayısı: 33). 164 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 1012). 165 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 19, Sayfa: 209, İ: 74, C: 1). 166 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 19, Sıra Sayısı: 250). 162 102 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) olan bu kanun layihasının tanzim ve teklifine kati lüzum hâsıl olmuştur.” Atatürk Dönemi’nde yaptırılan İçişleri Bakanlığı hizmet binasına, sonraki yıllarda ihtiyaca göre bazı eklemeler yapılmış olup; bina halen daha kullanılmaktadır. Vilayetler Evinin yapıldığı yıllara ait bir fotoğraf, kitabın kapağına konulmuştur. 19. Gizli Nüfusların Yazımı Hakkında Kanun Atatürk Dönemi’nde nüfus hizmetleri açısından en dikkat çekici düzenleme, 5 Temmuz 1934 tarihli ve 2576 sayılı “Gizli Nüfusların Yazımı Hakkında Kanun” 167 (RG: 15.07.1934 tarihli ve 2752 sayılı) ile yapılmıştır. “Gizli Nüfusların Yazımı Hakkında 1/1095 Numaralı Kanun Lâyihası ve Dâhiliye Encümeni Mazbatası”, 5 Temmuz 1934 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 168 Görüşmeler sırasında söz alan Yozgat Mebusu Süleyman Sırrı Bey’in açıklamaları önemli görülmüştür: 169 “Efendim, şimdiye kadar nüfusun böyle mektum (saklı) kalmasının sebebi ikidir. Birisi; bir adam nüfus memuruna gider, nüfus memuru geç kalmışsın ver iki buçuk lira ceza der, adam vermez, bu iş te böyle kalır, gider. İkincisi; nüfus cüzdanı 10 kuruş ta olsa gene pahalıdır. Herkes bu parayı veremez. Bunlar meccanen verilmelidir ki, halka kolaylık olsun.” Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da düzenlemenin gerekçesi açıkça ortaya konulmuştur: 170 “Umumî uğraşım ve millî savaşın uzun sürmesi, bu savaşlarda istilâ gören yerden kütle halinde halkın başka diyarlara akması ve istilâ altında kalan halkın yabancı hâkimiyetler içinde Hükümet kapılarına müracaattan çekinmesi gibi çok mühim sebepler altında memlekette doğum, ölüm ve evlenmeleri kaydettirmeğe karşı halkta, derin bir ihmal ve lakaydi uyanmış ve bu itiyat haline girmiş olduğu gibi medenî kanunun neşrinden sonra da imam nikâhlarının devamı evlenmelerin daha fazla ihmal edilmesine sebep olmuş olduğundan bu gün memlekette üç milyondan fazla nüfus kayıtsız kalmış; bir milyondan artık ölü ve kayıp defterlerden silinmemiş ve yüz binlerce evlilik yazısız kalmıştır. Bu hal hu gün memleketin hakikî nüfusunu ve evlilik miktarlarını bilmeğe mâni olduğu gibi askerlik, yol parası ve diğer vergi işlerini de sakat bir hale getirmiştir. Bu güne kadar kura efradı umumî savaştan önceki doğumlardan alınmış olduğundan bu halin büyük mahzuru henüz filen duyulmamış idi. Ancak, artık kura efradını umumî savaş içindeki doğumlulardan 167 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 978-979). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 450-451, İ: 78, C: 1). 169 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 451, İ: 78, C: 1). 170 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sıra No: 360). 168 103 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) tedarik etmek sırası gelmiş olduğundan, nüfus vakalarının kaydına karşı olan ihmal ve lakaydinin seyyiesi içinde girilmiş bulunuyor. Bu itibarla mevcut nüfus kayıt karışıklığına nihayet vermek acil bir iş sırasına girmiştir…” Belirtilen gerekçeyle kabul edilen 2576 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile nüfusa yazılmamış kimselere ilişkin bildirim zorunluluğu getirilmiştir (Turan, 2007: 583): “Bu kanunun belediyelere ve muhtarlara tebliği tarihinden itibaren bir buçuk ay içinde her aile reisi kendi evindeki veya emri altındaki, her veli velâyetindeki, her vasi vesayetindeki nüfusta yazılmamış kimseleri; bunlardan evlilikleri kaydedilmemiş olanların evliliklerini ve ölmüş veya kaybolmuş olup ta nüfustan silinmemiş bulunanlarını köyde muhtar ve ihtiyar heyetine, kasaba ve şehirlerde belediyelere bildirmeğe mecburdur. Nüfusa yazılmamış reşitler de muhtarlara veya belediyelere ve yahut nüfus dairelerine müracaat ederek kendilerini yazdırmakla mükelleftirler.” Kanun’un devam eden maddeleri de büyük ölçüde mülki idare amirlerini ilgilendirmektedir. Kanun’un 2. maddesinde yer alan; “Muhtarlar ve ihtiyar heyetleri, belediyeler veya memur ettikleri kimseler; kendilerine haber verilen gizli nüfusları, kayıtsız evlenmeleri, silinmemiş ölümleri ve kayıpları ayrı ve numunesine uygun defterlere yazıp tasdikli olarak birinci maddede yazılı müddetin hitamından itibaren bir ay içinde, kaymakamlara ve merkez kazalarında valilere bir makbuz mukabilinde vermeğe mecburdurlar.”, hükmü; 4. maddesinde yer alan; “Bu kanunun belediyelere ve muhtarlara tebliğinden itibaren bir buçuk ay sonra evinde veya işinde nüfusa yazılmamış kimseleri ve silinmemiş ölümleri ve kayıpları ve kayıtsız evlenmeleri bildirmeyenlerden; Yeni doğumları bir ay ve ölümleri on gün içinde nüfus dairelerine haber vermeyenlerden; Evlenmeyi on beş gün içinde nüfusa kaydettirmeyenlerden ve kendini kaydettirmeyen reşitlerden mazeretlerini ispat edemedikleri takdirde mahallî İdare heyetlerinin kararı ile bir liradan on liraya kadar para cezası alınır…”, hükmü; 5. maddesinde yer alan; “Gizli nüfus, silinmemiş ölüm ve kayıp, yazılmamış evlenme vakaları defterlerini ikinci maddede yazılı müddet içinde tasdikli olarak vermeyen muhtar ve belediye reisinden veya vekilinden veya belediye reisi veya vekillerinin memur ettiği kimselerden mahallî İdare heyeti kararı ile beş liradan yirmi beş liraya kadar para cezası alınır…”, hükmü; 7. maddesinde yer alan; “Bu defterlerin esas defterlerine yazılması, gizli nüfuslara nüfus cüzdanı verilmesi, bunların yıllarına göre tasnif ettirilmesi, istatistik cetvelleri çıkarılması ve mektum (saklı) nüfus vakaları yazımının şehir ve kasaba ve köylerde takip edilmesi işlerinde vali ve kaymakamlar işleri müsait diğer Devlet daireleri memurlarından münasip gördüklerini yardımcı olarak kullanmağa salahiyetlidirler. Vali ve kaymakam104 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ların gösterecekleri bu işleri bu memurlar görmeğe mecburdurlar.”, hükmü ve son olarak Kanun’un 8. maddesinde yer alan; “Bu kanunun neşrinden üç ay geçtikten sonra gizli doğum, ölüm ve kayıp ve evlenme vakası haber verenlere alınacak cezanın yarısı, tahsisat aranmasına ve başka merasim icrasına lüzum kalmaksızın mahallî İdare heyeti kararı ile verilir.”, hükmü; vali ve kaymakamlar için dikkat çekici bulunmuştur. 2576 sayılı Kanun kabul edildikten sonra, gizli nüfusların yazımına yönelik çok önemli çalışmalar yürütüldüğü anlaşılmaktadır. 1937 yılında yayımlanan bir raporda (Umumi Müfettişler Konferansında Görüşülen ve Dâhiliye Vekâletini İlgilendiren İşlere Dair Toplantı Zabıtları ile Rapor), bu konuda yapılan işler hakkında şu bilgilere yer verilmiştir: “Nüfus sicillerinin zayi (kayıp) ve muhterik (yanmış) olan yerlerde mevzii (yerel) tahrirler (sayımlar) yapılmış, gizli doğum, ölüm, evlenme, boşanma vakalarının cezasız tescili için zaman zaman kanunlar alınmış ise de eldeki kayıtlar tashih (düzeltme) ve itmam (tamamlama) kabiliyetini kaybetmiş olduğundan esaslı faydalar temin olunamamıştır. 1934 yılında kabul edilen gizli nüfusların yazımı hakkındaki 2576 sayılı Kanun’un tatbikatı neticesinde 3.655.537 gizli doğum, 2.426.023 gizli ölüm, 631.471 gizli evlenme ve 13.143 boşanma tescil edilmiştir. Bütün medeni dünyada haber verilmemiş, kaydı yaptırılmamış bir tek vakaya tesadüf edilmediği bir zamanda alınan bu netice sistemin bozukluğunu, teşkilatın kifayetsizliğini, eldeki kayıtların ne derecelere kadar ihticaca (karşılaştırmaya) salih (güvenilir) olduğunu bir kere daha teyit etmiştir…”, denilmiştir. Anılan raporda bu konudaki eksikliklerin giderilmesi, nüfus işlerinin ferde ve devlete inanç verecek şekle sokulması için yapılacak işler de sıralanmıştır: “(A) Umumi nüfus yazımı yapılmasına, (B) Gayrimüslim anasırla kapitülasyonların mevcudiyeti göz önünde bulundurularak hazırlanmış bu günkü rejimin prensip ve kaidelerine uymayan, birçok hükümleri Medeni Kanunumuzda tearuz eden (zıt düşen) muasır telakkilere ve ihtiyaca uygun olmayan 1330 (1914/1915) tarihli Nüfus Kanunu’nun değiştirilmesine, (C) Teşkilatın bütün medeni dünyada olduğu gibi nüfus esasına göre kurulmasına, ihtiyaç vardır. Bu maksatla hazırlanan Nüfus Kanunu Layihası Yüksek Meclise sunuldu (…) (Ç) Evlenmelerin tabi olduğu resim, bedel ve külfetler yüzünden çoğalan gizli evlenmelerin, imam nikâhlarının ve metres hayatının önüne geçmek için evlenme evrakının parasız teminini istihdafen (hedef alan) bir kanun layihası hazırlanmıştır” (Varlık, 2010: 68-69). Sözü edilen raporda 1330 tarihli Nüfus Kanunu’nun değiştirilmesi gerektiği ve buna ilişkin bir kanun tasarısının hazırlandığı belirtilmesine rağmen, incelenen dönemde yeni bir Nüfus Kanunu’nun yürürlüğe girmesi mümkün olmamış; 105 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Osmanlı Dönemi’nden kalma 14 Ağustos 1330 tarihli “Sicilli Nüfus Kanunu” ve bu Kanun’da değişiklik yapan 30 Ekim 1330 ve 4 Mayıs 1331 ve 28 Kasım 1336 tarihli Kanunlar ile yabancı memleketlerde oturan Türk vatandaşlarının nüfus vakaları hakkındaki 15 Şubat 1331 tarihli Kanun hükümleri yürürlükte kalmaya devam etmiştir. 20. İskân İşlerinin Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletine Devredilmesi Cumhuriyet Dönemi’nin başlangıcında, 11 Aralık 1924 tarihli ve 529 sayılı “Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin Lağvıyla Vezaifinin Dâhiliye Vekâletine Devri Hakkında Kanun” ile Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti kaldırılarak görevlerinin, Dâhiliye Vekâletine bağlanan “İskân Müdüriyeti Umumiyesi” marifetiyle idare olunması öngörülmüştü. Anılan teşkilat, 1935 yılına kadar Dâhiliye Vekâleti bünyesinde görev yapmış; 18 Kasım 1935 tarihli ve 2849 sayılı “İskân İşlerinin Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekilliğine Devrine ve Ayrı Bir Bütçe İle İdare Olunmasına Dair Kanun” 171 (RG: 21.11.1935 tarihli ve 3162 sayılı) ile Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletine devredilmiştir (Avaner, 2007: 697). “İskân Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve İskân İşlerinin Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletine Devrine ve Ayrı Bütçe İle İdare Olunan Bir İskân Umum Müdürlüğü Teşkiline Dair Kanun Layihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Sıhhat ve İçtimai Muavenet Encümenlerinden Mürekkep Muhtelit Encümen ve Bütçe Encümeni Mazbataları (3/318), 18 Kasım 1935 tarihli oturumda görüşülerek kabul edilmiştir. 172 Başvekil İsmet İnönü imzalı mucip sebepler layihasında; 173 “Yer değiştiren göçmenlerin gerek yolculukları ve gerekse yerleştirilmeleri esnasında topluluk halinde bulunmaları dolayısıyla normal şartlar içinde bulunan bu topluluğun kendisini teşkil eden göçmenlerin sağlığı için olduğu kadar genel sağlık için de ehemmiyetli ve muzur bir amil olacağı şüphesizdir. Normal şartlar içinde olsa dahi topluluklar, bulaşıcı hastalıklar salgınlarının belli başlı sebepleridir. Bunun için evvela sağlık ve sonra sosyal yardım işi telakki edilmek lazım gelen iskân ve göçmen işlerinin Sıhhat ve İçtimai Muavenet vekâletine devri dolayısıyla 2510 sayılı Kanun’un ve buna ait diğer kanunların bu görüşe göre tadili zaruri bulunmuş ve bağlı kanun layihası tanzim edilmiştir…”, denilerek düzenlemenin gerekçesi ortaya konulmuştur. 171 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 20-25). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 76-84, İ: 7, C: 1). 173 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sıra Sayısı: 10). 172 106 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Müzakereler sırasında söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya da, uzun bir konuşma yaparak, muhacir işlerinin geçirdiği evreler hakkında bilgi vermiş; ayrıca düzenlemenin Dâhiliye Vekâletine olan etkisi üzerinde durmuştur: 174 “Kanunun esbabı mucibesi muhacir işlerini ikiye ayırıp politika kısmı Dâhiliyede ve işin muaveneti içtimaiyeye taalluk eden kısmı da Sıhhiye Vekâletine vermekten ibarettir. İskân işinin, nakil, iskân ve iaşe tarafların teknik itibariyle doğrudan doğruya Sıhhat Vekâletine taalluk ettiğinden o vekâlete devrederek teknik yollarından yürümeği daha muvafık bulduk. Tek ve müctemi (toplu) muhacirler davası da yine politikaya taalluk ettiğinden dolayı muhacirler müctemi bir halde geldikleri takdirde heyeti umumiyesi birden kabul edileceği için keyfiyetten tabiatıyla Dâhiliye Vekâleti haberdar olur ve nereye gideceğini bilir (…) Cumhuriyet devrinde yani 923’ten bugüne kadar memlekete 660.000 muhacir gelmiş bulunuyor. Bunun 400 bini mübadele suretiyle gelmiştir. Diğer kısmı da kendi istek ve arzularıyla gelen ırkdaşlarımızdır. Muhacir işleri bidayeten Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti tarafından görülürdü. 1923’te mübadele mukavelesinin tatbikata girmesi üzerine İskân Vekâleti ihdas edildi. Bir seneden biraz fazla devam eden bu İskân Vekâleti mübadelenin arkası alınması üzerine ilga edilerek Muhacirin Müdüriyeti Umumiyesi yapıldı. Bu da 929’a kadar devam etti ve ilga edildi. Nüfus Müdüriyeti Umumiyesi teşekkül etti. 929’dan 934’e kadar muhacir işleri bu suretle görüldü. Devlet bütçesinin darlığı ve buhran bu işe daha fazla ehemmiyet vermemize mani oldu. Bu hususta en büyük ehemmiyet 934’ün mayısında burada verdiğiniz bir tahsisatla başlar. Ondan itibaren Rumeli’den gelen ırkdaşlarımız yine Rumeli ve Trakya’ya yerleştirilmeğe başlanmıştır (…) Kanunu iki kısma ayırdık. Birinci kısmı, doğrudan doğruya politika ve kültür işidir. Buna ait işler Dâhiliye Vekâletine, diğer nakil, iskân ve iaşe işi de Sıhhiye Vekâletine aittir. Tabiatıyla Dâhiliye Vekâleti ile Sıhhiye Vekâleti memurları bu işte el birliği ile yürürlerse muvaffak olacaklardır ve şüphesiz beraber yürüyeceklerdir. Dâhiliyedeki kültür işi ve nüfus muamelatı için rica ettiğimiz bir kısım vardır. Bunun zaruri olduğu vaktiyle Nüfus Müdüriyeti Umumiyesini birinci şube, evrak ve müracaat ve muavinlik kaldırılacak olursa, ondan daha az mühim olmayan nüfus işi memlekette arızaya uğrayabilir. Onun için rica ettiğimiz kısım sırf bu dosya ve müracaat memurluğunun Nüfus Müdüriyeti Umumiyesine bağlanmasıdır…” Yapılan müzakerelerin ardından ilk önce, 18 Kasım 1935 tarihli ve 2848 sayılı “İskân Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun” 175 (RG: 174 175 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 77-79, İ: 7, C: 1). Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 17-19). 107 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 21.11.1935 tarihli ve 3162 sayılı) yasalaşmıştır. 2848 sayılı Kanun ile İskân Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilmiştir. Kanun’un 1. maddesinde, “2510 sayılı İskân Kanunu’nun 1’nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir: Türkiye’de Türk kültürüne bağlılık dolayısıyla nüfus, oturuş ve yayılışının bu kanuna uygun olarak İcra Vekilleri Heyetince yapılacak bir programa göre düzeltilmesi Dâhiliye ve Sıhhat ve içtimaı muavenet vekilliklerine verilmiştir.”, hükmü yer almaktaydı. Bu Kanun ile Dâhiliye Vekâleti bazı yetkilerini kaybetmiş, bazı yetkilerini de Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti ile paylaşmak durumunda kalmıştır. 2848 sayılı Kanun’un görüşülmesinden sonra, 18 Kasım 1935 tarihli ve 2849 sayılı “İskân İşlerinin Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekilliğine Devrine ve Ayrı Bir Bütçe İle İdare Olunmasına Dair Kanun” 176 kabul edilmiştir (Avaner, 2007: 696697). 2849 sayılı Kanun ile başta 2510 sayılı İskân Kanunu olmak üzere, iskân konusuyla ilgili diğer kanunlarla Dâhiliye Vekâletine verilmiş olan vazifeler Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletine devredilmiştir (md.1). Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletine devredilen vazifeleri görmek için Vekâlete bağlı olmak ve umumi muvazene dâhilinde ayrı bir bütçe ile idare olunmak üzere “İskân Umum Müdürlüğü” yeniden teşkil edilmiştir (md.2). Muhacir ve mültecilere ait olup Dâhiliye Vekilliğinde bulunan umum muamele ve muhabere dosyaları bu Kanunun meriyeti tarihinde olduğu gibi Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletine devredilecektir (md.3). Bu arada Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerini Değiştiren 2577 sayılı Kanuna bağlı (1) ve (2) numaralı cetveller ile Trakya Umumi Müfettişliği Teşkilatı Maaş, Ücret ve Masrafları Hakkındaki 2393 sayılı Kanuna bağlı (1) numaralı cetvelden derece, adet ve maaşları bu Kanuna bağlı (B) işaretli cetveldeki memuriyetler çıkarılarak İskân Umum Müdürlüğü kadrosuna nakledilmekle beraber bunların sicil dosyaları da Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletine devredilecektir (md.6). Öte yandan, 2577 sayılı Kanun’un 2. maddesine bağlı cetvelde derece, adet ve maaşları bu Kanuna bağlı (C) işaretli cetvelde yazılı memuriyetler ve Maliye Vekâleti teşkilat kadrosuna da İskân Umum Müdürlüğünde istihdam edilmek üzere bağlı (D) işaretli cetvelde gösterilen memuriyetler eklenmiştir (md.7). Ayrıca, 11 Aralık 1924 tarihli ve 529 sayılı Kanun ile 2577 sayılı Kanun’un, bu Kanun hükümlerine muhalif kısımları mülga hale getirilmiştir (md.8). Bu düzenlemelerle birlikte, neredeyse cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Dâhiliye Vekâletinin bir birimi olan İskân Müdüriyeti, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletine devredilmiş olmakta176 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 20-21). 108 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) dır. Bu Kanun ile daha önce Nüfus Teşkilatı ile birleştirilmiş İskân Umum Müdürlüğü yeniden kurularak ayrı bir bütçeye kavuşturulmuştur. Ancak bu değişiklik, Dâhiliye Vekâletinin iskân işleriyle olan bağlantısının kalmadığı anlamına gelmemektedir. Dâhiliye Vekili Şükrü Bey’in de belirtiği gibi, bu konudaki politika ve kültür işleri Dâhiliye Vekâletinin yetkisinde kalmaya devam edecek; teknik konular (nakil, iskân, iaşe işleri) ise Sıhhiye Vekâletine ait olacaktır (Solak, 2013: 162). 21. Dâhiliye Vekâletine Devrim Anıtı Yapılması Görevi Verilmesi 8 Haziran 1936 tarihli ve 3002 sayılı “İstanbul’da Yapılacak Devrim Anıdı Hakkında Kanun” (RG: 13.06.1936 tarihli ve 3329 sayılı) ile İstanbul Belediyesi bütçesinden ödenmek üzere İstanbul’da bir “Devrim Anıtı” yapılması öngörülmüştür (md.1) (Zengin, 2007: 768). 177 İstanbul’da Atatürk’ün ölümünden iki yıl önce, büyük Türk devrimini canlandıracak, onun büyüklüğünü gösterecek böyle bir anıtın yapılmasında Dâhiliye Vekâletinin de görev aldığı anlaşılmıştır. Bu arada 3002 sayılı Kanun’un adında, daha o yıllarda “devrim” sözcüğünün kullanılması ilgi çekicidir. Yapılacak Devrim Anıdı Hakkında Kanun Layihası ve Dâhiliye Encümeni Mazbatası (1/549)” 1 Haziran 1936 tarihinde görüşülmeye başlanmıştır. 178 Görüşmeler sırasında söz alan Trabzon Mebusu Mitat Aydın tasarıyla ilgili bazı eleştirilerde bulunmuştur: 179 “Arkadaşlar, büyük devrime ait olarak bir anıt yapmak ve bunu 300.000 liraya meydana getirmek istiyoruz. Bana öyle geliyor ki tarihin bizden istediği Atatürk’e layık bir anıttır. Bu ise böyle 300.000 lira ile meydana gelmez. Bana kalırsa şark ile garbın birleştiği ve herkesin geldiği, görüp geçtiği yerde daha mükemmel bir eser vücuda getirmek için Vekâlet yeni bir teklifle gelmelidir.” Bu eleştiri üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya şu açıklamayı yapmıştır: 180 “Buraya konan para tahsisatın haddi azamisi değildir. Belediye bütçesine kabil olduğu kadar para koyacaktır. Bu üç yüz bin lira belediye bankasının İstanbul belediyesine yapacağı istikrazın haddi azamisidir.” 177 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 801). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 12, Sayfa: 15, İ: 72, C: 1). 179 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 12, Sayfa: 15, İ: 72, C: 1). 180 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 12, Sayfa: 15, İ: 72, C: 1). 178 109 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı şöyle ifade edilmiştir: 181 “Büyük Türk inkılabını canlandıracak, onun büyüklüğünü gösterecek sütunların yer yer yükselmesindeki fayda ve zaruret aşikârdır. Bu maksatla İstanbul Belediyesi tarafından İstanbul’da bir devrim anıtı yapılması kararlaştırılmıştır. Bu büyük inkılabı remz (işaret) edecek bu abidenin yeri, şekli her şeyi hususi itinaya, ali fen müsabakalarına mevzu olacak mahiyette bulunduğundan plan ve resimlerinin merkezin tetkik ve tasvibinden geçmesi, işin yüksek fen murakabesine tabi tutulması zaruridir. Anıtın ifadelerinde saklayacağı büyük mana ve hakikatleri canlandıracak kafanın beynelmilel şöhreti haiz olması tabiidir. Mahiyeti itibariyle bu işin alelade bir yapı mevhumundan çıkarılması ve arttırma, eksiltme hükümlerinden hariç, tutulması zaruri görülmüştür.” Tasarı 8 Haziran 1936 tarihli Meclis oturumunda yapılan ikinci müzakerenin ardından tartışmasız kabul edilmiştir. 182 3002 sayılı Kanunla, yapılacak olan anıtın yerinin tayini, şeklinin ve projesinin tespiti görevi, belediyenin ve sanat noktasından Maarif Vekilliğinin mütalaası alınmak şartıyla Dâhiliye Vekâletine verilmiştir (md.2). Belediyeler Bankası, anıt masrafına medar (desteklemek) olmak ve on senede ödenmek üzere 300.000 liraya kadar ikraza mezun kılınmıştır (md.3). Anıtın beynelmilel müsabakaya vazedilecek plan ve resimleri, Hükümetin kabul ve tasdikiyle katileşecektir (md.4). Ayrıca tasdikli plan ve resimlerine istinaden belediye encümeni tarafından yapılacak ihalenin tasvibi ve mukavele akdi salahiyeti, Dâhiliye Vekâletince verilecek mezuniyet üzerine İstanbul vali ve belediye reisine verilmiştir (md.5). 22. Devlet Dairelerinin Vekâletlere Ayrılması ve Siyasi Müsteşarlıklar İncelenen dönemde Dâhiliye Vekâletini ilgilendiren bir başka önemli gelişme, devlet dairelerinin vekâletlere ayrılması ile siyasi müsteşarlıklar teşkil edilmesine yönelik anayasal ve yasal düzenleme yapılmasıdır. Bu konuda önce, 5 Şubat 1937 tarihli ve 3115 sayılı “Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun” 183 (RG: 13 Şubat 1937 tarihli ve 3533 sayılı) kabul edilerek, 1924 Anayasası’nda bazı değişiklikler yapılmıştır. 3115 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun 44. maddesinde değişiklik yapılarak Başvekil, sair vekiller ile siyasi müsteşarlıkların atanması düzenlenmiştir: “Başvekil, Reisicumhur canibinden ve Meclis azası meyanından tayin olunur. Sair 181 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 12, Sıra Sayısı: 215). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 12, Sayfa: 86-87, İ: 75, C: 1). 183 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 184-185). 182 110 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) vekiller Başvekil tarafından Meclis azası arasından intihab olunarak heyeti umumiyesi Reisicumhurun tasdikile Meclise arzolunur. Meclis, müçtemi değilse arz keyfiyeti Meclisin içtimaına talik olunur. Hükümet hattı hareket ve siyasî noktai nazarını azamî bir hafta zarfında Meclise bildirir ve itimad taleb eder. Siyasî müsteşarları Başvekil, Meclis azası arasından seçerek Reisicumhurun tasdikına arzeder.” Kanun’un 3. maddesiyle de, Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun 47. maddesi değiştirilerek, vekiller ile siyasi müsteşarların görev ve sorumluluklarının özel kanunla belirleneceği hüküm altına alınmıştır: “Vekillerin ve siyasî müsteşarların vazife ve mesuliyetleri mahsus kanunla tayin olunur.” Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nda yapılan bu değişikliklerin hemen ardından, 8 Şubat 1937 tarihli ve 3117 sayılı “Devlet Dairelerinin Vekâletlere Tefriki ve Siyasi Müsteşarlıkların Vazifeleri Hakkında Kanun” (RG: 18.02.1937 tarihli ve 3537 sayılı) çıkarılarak, bakanlıklar ve siyasi müsteşarlıklar anayasaya paralel olarak düzenlenmiştir. 184 Trabzon Mebusu Hasan Saka’nın “Devlet Dairelerinin Vekâletlere Tefriki ve Siyasî Müsteşarlıklar Teşkili Hakkında Kanun Teklifi” ile buna ilişkin Teşkilâtı Esasiye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (2/46), 8 Şubat 1937 günlü Meclis oturumunda görüşülerek ufak bazı tadilatlarla kabul edilmiştir (Övgün, 2007: 832-833). 185 Teklife ilişkin Trabzon Mebusu Hasan Saka imzalı mucip sebepler layihasından düzenlemenin amacı öğrenilebilmektedir: 186 “… Bu vaziyetten mülhem olarak tanzim ettiğim bu kanun teklifimi bariz bir ihtiyaca cevap vermek gibi, amelî bir faydası olacağı mülahazasıyla takdim ediyorum. Teklifim, yukarıda arz ettiğim ihtiyacın tedbirlerini iki kısımda mütalaa etmektedir. Birincisi doğrudan doğruya icra Vekilleri Heyetini teşkil eden vekâletlerde bir genişlik, bir çoğalma imkânını temin etmektir. İkincisi, îttisa (genişlemek) imkânı tabiatı ile mahdut olan Hükümet Heyetinin, kabinenin yeni idare ve ihtiyaçlarına bunalmadan kifayet edecek hale konulmasına yarayan ikinci derecede siyasî bir teşkilât ile çare bulmaktır. Teklifimin istihdaf ettiği parlementaire müsteşarlıklar teşkili bu mülâhazadan doğmuştur…” Teşkilatı Esasiye Encümeni Mazbatasında da; “… Medeniyet dünyası, terakki alanında baş döndürücü bir hızla ilerlerken Türkiye Devleti cumhuriyet rejimi içinde vasıl olduğu (vardığı) bu günkü mesut netice ve tekemmül derecesiyle iktifa edememesi ve az zamanda çok ve büyük işleri başararak hayatın akışma muvazi bir yol takip etmesi icap edip bu itibarla 184 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 206-207). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sayfa: 108-109, İ: 34, C: 1). 186 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sıra Sayısı: 95). 185 111 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) memleketin her bakımdan terakki ve inkişafı karşısında iş faaliyetleri günden güne artan ve bu günkü ihtiyacı bile pek güçlükle karşılayan Devlet daire ve teşkilâtının tevessüüne (büyümesine) katî lüzum ve ihtiyaç görülmektedir…”, denilerek düzenlemeye destek verilmiştir. 187 Türk siyasi ve idari hayatı açısından önemli hükümler içeren 3117 sayılı Kanun’un “Vekâletler: Kabine” başlıklı Birinci Bölüm, 1. maddesine göre; Devlet daireleri, biri Başvekâlet olmak ve adetleri on ikiden az ve on altıdan fazla olmamak üzere vekâletlere ayrılacaktır. “Devlet Vekili” denilen vekâletsiz vekiller de bu sayıya dâhildir. Yasanın bu maddesiyle ilk defa olarak “devlet bakanı” uygulamasına geçilmiş olmaktadır (Övgün, 2007: 815). Kanun’un 2. maddesine göre ise; İcra Vekilleri Heyetinin kaç vekâletten terekküb edeceği (oluşacağı) her kabine teşkilinde Başvekil tarafından gösterilen ve Cumhur Reisinin onayına iktiran eden kabine azasına göre belirlenecektir. Kanun ayrıca vekillere yardımcı olmak üzere “siyasi müsteşarlar” görevlendirilebilmesine de olanak tanımıştır. 3117 sayılı Kanun’un 3. maddesine göre, “Siyasî müsteşarların adedini ve hangi vekâlet işlerinde vazife göreceklerini Başvekil tayin eder ve kararnamesi ona göre tanzim ve tasdik olunur. Lüzumuna göre bir vekâlet için birden fazla siyasî müsteşar seçilebilir.” Kanun’un 4. maddesi gereği, siyasî müsteşarların İcra Vekilleri Heyetinin toplantılarına iştiraki Başvekilin davetiyle olacaktır. Bu kişilerin Vekiller Heyetinde reyleri de istişaridir. Kanun’un 7. maddesinde siyasi müsteşarların görevleri şu şeklide düzenlenmiştir: “Siyasi müsteşarların vazifeleri umumî surette ve mesul vekilin direktifi dairesinde; vekilin bizzat yapacağı bütün işlerde vekile yardım etmek, idaresi kendilerine verilen muayyen vekâlet hizmetleri hakkında icap eden kararları vermek, vekâletin, Büyük Millet Meclisindeki işlerini vekiller namına takip ve intaç eylemek, vekillerin muhatap oldukları suallere vekil namına cevap vermekten ibarettir.” Kanun’un 9. maddesine göre, siyasî müsteşarlara mebusluk tahsisatına ilâve olarak ayda iki yüz lira tahsisat verilecektir. Övgün’e (2007: 814) göre, siyasi müsteşarlıkların kurulmasındaki temel düşünce, “büyüyen devlet örgütlenmesinde bakanların artan işlerinde birtakım milletvekillerinin uzmanlık bilgileriyle bakanlara bir anlamda danışmanlık hizmeti sunmalarıdır.” Bu düşünceden hareketle 3117 sayılı Kanun’a dayanarak siyasi müsteşarlıklara hızla atamalar yapılmıştır (Övgün, 2007: 889). 25 Mart 1937 tarihli ve 3563 sayılı RG’de yayımlanan atama kararnamesi şöyledir: “3117 numaralı Kanunla ihdası Büyük Millet Meclisince kabul buyrulmuş olan Siyasî 187 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sıra Sayısı: 95). 112 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Müsteşarlıklardan Adliye Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına Kocaeli Mebusu Salâh Yargı’nın, Millî Müdafaa Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına Denizli Mebusu Necib Ali Küçüka'nın, Dâhiliye Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına Malatya Mebusu Abdülmuttalip Öker’in, Maarif Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına Erzurum Mebusu Nafi Atuf Kansu'nun, Ziraat Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına Mardin Mebusu Rıza Erten'in, İktisat Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına Konya Mebusu Ali Rıza Türer’in, Nafıa Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına Trabzon Mebusu Sırrı Day'ın, Sıhhat ve içtimaî Muavenet Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına Aydın Mebusu Doktor Hulusi Alataş'ın tayinleri tensip edilmiştir.” Dâhiliye Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına getirilen Malatya Mebusu Abdülmuttalip Öker’in, sıklıkla Mecliste söz alarak yasa tasarıları hakkında görüş belirtildiği incelenmiştir. Ancak çok geçmeden, bakanlıkların teşkilatlanması konusunda daha esnek bir yapıya geçildiği ve siyasi müsteşarlıkların da ilga edildiği incelenmiştir. Bu konuda önce, 29 Kasım 1937 tarihli ve 3272 sayılı “Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun” 188 (RG: 01.12.1937 tarihli ve 3773 sayılı) kabul edilerek, 1924 Anayasası’nın bazı maddeleri değiştirilmiş ve vekâletlerle ilgili yeni hükümler getirilmiştir. “İzmir Mebusu Celal Bayar ve 152 Arkadaşının, Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 44, 47, 48, 49, 50 ve 61’nci Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Teşkilatı Esasiye Encümeni Mazbatası (2/59)”, 29 Kasım 1937 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek hızla kabul edilmiştir. 189 3272 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile Anayasa’nın 47. maddesi değiştirilerek; vekillerin vazife ve mesuliyetlerinin mahsus kanunla tayin olunacağı, Kanun’un 3. maddesi ile de Anayasa’nın 48. maddesi değiştirilerek; vekâletlerin teşkili tarzının mahsus kanuna tabi olacağı, hüküm altına alınmıştır. Anayasa’da yapılan değişikliğin ardından aynı gün, “İzmir Mebusu Celal Bayar ve 18 Arkadaşının, Devlet Dairelerinin Vekâletlere Tefriki ve Siyasi Müsteşarlıkların Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Tadiline Dair Kanun Teklifi ve Teşkilatı Esasiye Encümeni Mazbatası (2/60)”, tartışılarak kabul edilmiştir. 190 29 Kasım 1937 tarihli ve 3271 sayılı “Devlet Dairelerinin Vekâletlere Ayrılması Hakkında Kanun” 191 (RG: 01.12.1937 tarihli ve 3773 sayılı) ile 3117 sayılı Kanun’un vekâletleri düzenleyen 1. maddesi değiştirilmiş, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8 ve 9. maddeleri de ilga edilmiştir. Yeni düzenlemeye göre; “İcra Vekilleri Heyetinin kaç vekilden 188 Kavanin Mecmuası, (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 8). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 83, İ: 11, C: 1). 190 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 83-86, İ: 11, C: 1). 191 Kavanin Mecmuası, (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 7). 189 113 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) terekküp edeceği, Başvekilin teklifi üzerine Cumhur Reisinin tasdikiyle taayyün edecektir (belirlenecektir). Devlet daireleri, biri Başvekâlet olmak üzere, Devlet işlerinin inkişafına göre ve Devlet işlerini lüzumsuz yere parçalamayacak surette Başvekilin teklifi ve Cumhur Reisinin tasdiki ile vekâletlere taksim olunacaktır” (md.1). Görüşmeler sırasında siyasi müsteşarlıkların kaldırılmasına itiraz eden mebus olmadığı görülmektedir. 192 Yapılan değişikliklerden sonra siyasi müsteşarlar görevlerini bakanlara ve idari müsteşarlara devretmişlerdir (Övgün, 2007: 889). 23. Orman Koruma Teşkilatı Kurulması ve Dâhiliye Vekâleti ile İlişkisi Atatürk Dönemi’nde kurulan bazı teşkilatların doğrudan olmasa bile bilvasıta Dâhiliye Vekâleti ile ilişkili olduğu anlaşılmıştır. 26 Nisan 1937 tarihli ve 3157 sayılı “Orman Koruma Teşkilat Kanunu” 193 (RG: 05.05.1937 tarihli ve 3596 sayılı) ile kurulan “Orman Koruma Genel Komutanlığı”, bu tür birimlere örnektir. 1937 yılı başında hazırlanan “Askeri Orman Koruma Teşkilatı Hakkında Kanun Layihası” ve buna ilişkin Ziraat, Milli Müdafaa ve Bütçe Encümenleri Mazbatası (1/672), 26 Nisan 1937 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek hızla kabul edilmiştir (Övgün, 2007: 823). 194 Kanun’a ilişkin esbabı mucibe layihasında; “… Şimdiye kadar mevcut olan orman muhafaza teşkilat ve kadrosunun beklenilen semereleri vermediği düşünülerek bu muhafaza işinin askeri bir teşkilat haline konulması düşünülmüş ve takdim kılınan kanun layihası bu maksatla tanzim kılınmıştır…”, denilmiştir. 195 Görüşmeler sırasında söz alan Bütçe Encümeni Mazbata Muharriri Trabzon Mebusu Raif Karadeniz, Orman Koruma Genel Komutanlığının Dâhiliye Vekâletiyle olan ilişkisi üzerine açıklamalarda bulunmuştur: 196 “… Diğer taraftan Milli Müdafaa Encümeninin buraya koyduğu hükümle, bu kıtalar ancak doğrudan doğruya Dâhiliye Vekâletinden emir alabilecekler gibi bir vaziyete düşürülmüştür. Yani Dâhiliye Vekâleti istediği zaman, dâhili asayiş için, bir yerde eşkıya çıktığı zaman, işini bırak, onu takip et diyecekti. Bu cihet, iki vekâlet tarafından da tereddüdü mucip olmuş, bunun üzerine Ziraat ve Dâhiliye Vekâletleri birbirleriyle anlaşarak müşterek bir formül tespit etmişler ve demişler ki, orman koruma kıtalarının asıl vazifesi ormanı beklemek olmakla beraber dâhili emniyet 192 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 83-86, İ: 11, C: 1). Kavanin Mecmuası, (Devre: 5, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 339-341). 194 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 113-122, İ: 51, C: 1). 195 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sıra Sayısı: 146). 196 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 115, İ: 51, C: 1). 193 114 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) bakımından Dâhiliye Vekâletinin emrindedir. Bu formül Bütçe Encümeninde ayrıca tetkik edildi. Bu kıtaların Dâhiliyeye merbutiyetleri, hakikaten dâhili emniyet bakımından iyice düşünülmüş ve yerinde görülerek kabul edilmiştir. Arkadaşların izah ettikleri gibi, çetelerin orman yanında, ormanda saklanmış olmaları vesilesiyle Dâhiliye Vekili emir verebilir…” İttifakla kabul edilen 3157 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince, orman koruma görevi bu Kanun’da gösterilen şekilde askeri kıtalara verilmiştir. Bu kıtalar, koruma görevlerine halel gelmemek koşuluyla askeri usullere göre teşkil, talim ve terbiye edileceklerdir. Kanun ile Ziraat Vekâletine bağlı ve tüm komutanı salahiyetini haiz bir “Orman Koruma Genel Komutanlığı” teşkil olunmuştur (md.2). Bu Komutanlık, memleket müdafaası, askeri talim ve terbiye, seferberlik işlerinde doğrudan doğruya Genel Kurmaya, subay ve askeri memurlar ile erat ve silah ikmali hususlarında Milli Müdafaa Vekilliğine bağlı olacaktır. Kanunla oluşturulan orman koruma kıtalarının asıl vazifeleri ormanları korumak olmakla birlikte, bu kıtalar bulundukları yerlerdeki orman konusu vesilesiyle ilgilenecekleri emniyet işlerinden dolayı Dâhiliye Vekâletinden de emir alacaklardır (md.3). Kanun’a eklenen geçici madde gereği, Orman Koruma Teşkilatının teşekkülünde, ilk defaya mahsus olmak üzere ordunun ve jandarmanın altı ay ve bir sene talim görmüş eratından istifade edilecektir. 24. Cemiyetler (Dernekler) Kanunu’nun Çıkarılması Cemiyetlere ilişkin düzenlemelere daha Milli Mücadele yıllarında başlanılmış; cumhuriyetin ilanından hemen önce, 15 Ekim 1923 tarihli ve 353 sayılı “Cemiyetler Kanunu’nun Beşinci Maddesinin Tadili Hakkında Kanun” çıkarılmıştır. 353 sayılı Kanun’un 1. maddesinde yer alan; “Cemiyetler azasının on sekiz yaşına dâhil olanlardan olması ve bir cinayetle mahkûm veya hukuku medeniyeden mahrum olmamaları şarttır.”, hükmü ile dernek üyelerinin en az 18 yaşında olması ve bir cinayetle mahkûm veya medeni haklardan mahrum olmaması şartı getirilmiştir. Kanun’un uygulanması görevi de Dâhiliye ve Adliye Vekillerine verilmiştir (Başa, 2013: 398-399). Atatürk Dönemi’nde cemiyetler konusundaki en önemli düzenleme 1938 yılında yapılmıştır. 28 Haziran 1938 tarihli ve 3512 sayılı “Cemiyetler Kanunu” 197 (RG: 14.07.1938 tarihli ve 3959 sayılı) ile cemiyetler yeni baştan düzenlenmiştir (Baskıcı, 2007: 941, 949; Anadolu Ajansı, 2010: 95). “Bazı Müesseselerin İdaresi 197 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 1091-1096). 115 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Hakkında Kanun Lâyihası ile Cemiyetler Kanunu Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Adliye Encümenleri Mazbataları (1/60, 61), Meclisin 28 Haziran 1938 tarihli oturumunda müstaceliyetle görüşülerek kabul edilmiştir. 198 Kanun’a ilişkin Başvekil İsmet Bey imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı şu şekilde belirtilmiştir: 199 “… Binaenaleyh insanların içtimaî, medenî birçok ihtiyaçlarını tatmin eden bu teşekkülü kurmak kendilerinin en tabiî bir hakkı olmak lâzımdır. Fakat cemiyetler her ne maksatla teşekkül ederse etsin gaye ve faaliyeti yalnız o cemiyeti teşkil eden efradın müşterek iradelerini temsil edemeyerek cemiyeti idare edenlerin tarzı idare ve iradelerine tâbi olduğu için gerek o teşekküle dâhil olan efradın bidayette ve gerek o cemiyet haricinde kalan diğer fertlerin hak ve menfaatlerini de muhafaza etmek daha büyük bir cemiyet olan Devletin vazifesidir. İşte, bu zaruret cemiyetlerin gerek teşekkülünde ve gerek faaliyet zamanında Devletin bazı kayıt ve şartlar koymasını icap ettirmiştir (…) İş bu Cemiyetler Kanunu, Kanunu Medenînin cemiyetler hakkında vaz eylediği umumî hükümlere tamamen tatbik etmek üzere bu esas ve prensibe müsteniden tanzim olunmuştur…” Müzakereler sırasında söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya da, tasarıyla ilgili şu bilgileri vermiştir: 200 “Bu Kanun, Türk camiasının ve Türkiye’de oturan diğer cemaatlerin nizamı ammeye ve ihtiyacatı hazıraya uygun bir şekilde birlik teşkil edebilmelerini temin için yapılmıştır. Kanun, Teşkilatı Esasiye Kanunu’na ve diğer ana kanunlarımıza tamamıyla muvafıktır (uygundur). Ayrıca istisnai hükümleri yoktur. Yalnız eski Cemiyet Kanunu’nun bu günkü Teşkilatı Esasiyemize uygun olmayan ve ihtiyaçlarımıza tevafuk etmeyen cihetlerini çıkarıp icap eden hükümleri yeniden koymayı istihdaf etmektedir…” 3512 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre; kazanç paylaşmaktan başka bir maksatla ikiden ziyade şahsın bilgilerini ve faaliyetlerini devamlı bir şekilde birleştirmek suretiyle vücuda gelen cemiyetler, bu kanuna tabi olacaklardır. Kanun’un 2. maddesi gereğince, her cemiyetin yasada gösterilen hususları içeren bir ana nizamnamesi bulunacaktır. Kanun’un 3. maddesine göre, cemiyetlere aza olacakların medeni haklara sahip ve on sekiz yaşını bitirmiş bulunmaları lazımdır. Kanun’un 4. maddesi, Dâhiliye Vekâleti ile mahalli mülki idare amirlerini ilgilendirmektedir. Buna göre; cemiyetler mahallin en büyük mülkiye amiri198 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sayfa: 412-417, İ: 82, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sıra Sayısı: 303). 200 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sayfa: 413, İ: 82, C: 1). 199 116 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ne ana nizamnamesinin iki nüshasını ilişik olarak verilecek bir beyanname ile teşekkül etmiş olacaklardır. Siyasi cemiyetlerle birden ziyade vilayetlerde faaliyet gösterecek cemiyetlerin ana nizamnameleri ve beyannameleri Dâhiliye Vekâletine verilecektir. Bir cemiyetin faaliyete geçebilmesi için ana nizamnamesinin verildiği mülkiye makamlarınca tescil olunduğuna dair bir vesika alınması şarttır. Kanun’un 7. maddesi gereğince; cemiyetler Dâhiliye Vekâletinin müsaadesiyle birlikler meydana getirebileceklerdir. Atatürk Dönemi’nde olduğu gibi günümüzde de derneklere ilişkin iş ve işlemler, İçişleri Bakanlığı ve mülki idare amirlerince takip edilmektedir. 25. Pasaport Kanunu Çıkarılması Atatürk Dönemi Dâhiliye Vekâletini ilgilendiren bir başka önemli düzenleme, 28 Haziran 1938 tarihli ve 3519 sayılı “Pasaport Kanunu” 201 (RG: 15.07.1938 tarihli ve 3960 sayılı) ile yapılmıştır. Cemiyetler Kanunu’nun kabulünden hemen ardından, “Pasaport Kanunu Lâyihası ve Dâhiliye Encümeni ile Muvakkat Encümen Mazbataları (1/1050)”, Mecliste müstacelen görüşülerek hızla kabul edilmiştir. Maddelere yönelik ufak bazı değişiklik önerileri dışında, tasarı hakkında söz alan mebus olmamıştır. 202 Kanun’a ilişkin Başvekil Vekili Şükrü Kaya imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı şöyle ifade edilmiştir: 203 “20 Teşrinisani 1334 tarihli Pasaport Kanunu hükümlerinin bu günün tekemmül etmiş olan ihtiyaçlarını ve memleketimize has olan hususları tatmin ve temin edemediği tatbikat neticesinde tezahür etmiştir. Filhakika bu Kanunda eski devrin izlerini taşıyan tabirlerden maada idarî ve adlî makamları tereddüde düşüren muğlak ifadeler ve boşluklar bulunmakta ve bunların bertaraf edilmesi birçok güçlükler ve hatta imkânsızlıklarla karşılaşılmaktadır. Bu Kanun’da yapılan tadilât ise esaslara taallûk etmemekte idi. Bu itibarla millî ve mahallî ihtiyaçlardan olduğu kadar garp medenî memleketleri mevzuatından da mülhem, inkılapçı ve milliyetçi Türkiye Cumhuriyeti rejimine uygun yepyeni ve Türkiye’den yabancı memleketlere ve yabancı memleketlerden Türkiye’ye yolculukların bütün icaplarını kavrayacak ve tatbikiyle alâkadar olanların tereddüdünü mucip olmayacak bir Pasaport Kanunu projesinin hazırlanması her cihetten lüzumlu ve faydalı görülmüştür. Yepyeni olan bu kanun eski kanunun alâkadarlar tarafından alışılmış olan ana hatlarını 201 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 1109-1118). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sayfa: 418-424, İ: 82, C: 1). 203 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sıra Sayısı: 310). 202 117 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ve halen ipkası lüzumlu görülen hükümlerini muhafaza etmek suretiyle millî ve mahallî ihtiyaçlara ve ileri garp mevzuatına uygun tekemmüllerle vücuda getirilmiştir…” 3519 sayılı Kanun toplam 54 maddeden oluşmakta olup, Kanun’un birinci bölümünde; “umumi hükümler”, ikinci bölümünde “pasaport ve vesikaların cinsleri, verilişleri, müddetleri ve vizeler”, üçüncü bölümünde; “pasaport ve vize harçları ve istisnaları”, dördüncü ve son bölümünde de “ceza hükümleri” düzenlenmiştir (Baskıcı, 2007: 951). Kanun’un 1. maddesi gereğince; Türk vatandaşları ve ecnebiler ancak Hükümetçe tayin olunan yerlerden ve usulüne uygun ve muteber pasaport veya vesikalarla Türkiye’ye girip çıkabileceklerdir. Kanun’un 52. maddesiyle, 20 Teşrinisani 1334 tarihli “Pasaport Kanunu” yürürlükten kaldırılmıştır. 3519 sayılı Pasaport Kanunu, 15 Temmuz 1950 tarihli ve 5862 sayılı “Pasaport Kanunu” ile yürürlükten kaldırılıncaya kadar uygulanmıştır. 26. Ecnebilerin Türkiye’de İkamet ve Seyahatlerinin Düzenlenmesi Pasaport Kanunu’nu günün ihtiyaçları doğrultusunda yenileyen Hükümet, hemen arkasından yabancıların ülkemizdeki ikamet ve seyahatlerini el aldı. Çünkü Osmanlı Dönemi’nden intikal eden, 2 Mart 1331 tarihli “Memaliki Osmaniye’de Ecnebilerin İkamet ve Seyahatleri Hakkında Muvakkat Kanun” ve bu Kanun’un tatbik suretine ait talimatname günün ihtiyaçlarını karşılamıyordu. Yasal mevzuat yetersiz kalınca da, Dâhiliye Vekâleti çıkardığı bazı tamimlerle uygulamaya müdahale ediyordu. Dâhiliye Vekâletince yayımlanan, 5 Ağustos 1937 tarihli ve 9865 sayılı “Ecnebilerin Kanunen Tâbi Oldukları Muamelelere Aid İzahname Hakkında” tamim uygulamaya örnek verilebilir. Bu tamimin ekinde, 122 maddeden oluşan ve oldukça kapsamlı hazırlanmış, “Kanunî Mevzuata Göre Ecnebilerin Türkiye’de Tâbi Oldukları Muameleler Hakkında İzahname” bulunuyordu (RG: 15 Aralık 1937 tarihli ve 3783 sayılı). 204 Ecnebilerin Türkiye’ye girdikleri andan itibaren çıkmalarına veya vefat etmelerine kadar tâbi oldukları seyahat, ikamet ve iş rejimini tayin eden kanunî esasların ne suretle tatbik edileceğini gösteren bu izahnamenin, halen Büyük Millet Meclisinde bulunan “Ecnebilerin Türkiye’de Seyyahat ve İkametleri Hakkındaki Kanun Lâyihası” yasalaşıncaya kadar uygulamadaki boşluğu doldurmak amacıyla hazırlandığı anlaşılıyordu. Dâhiliye Vekâletince daha sonrasında; 26 Kasım 1937 tarihli ve 14493 sayılı “İlk 204 Kanunî Mevzuata Göre Ecnebilerin Türkiye’de Tâbi Oldukları Muameleler Hakkında İzahname” Milli Kütüphanede de görülebilir: (Milli Kütüphane, Yer No: 1937 AD, 1166, Basım Bilgileri: (Ankara) Dâhiliye Vekâleti, Emniyet Umum Müdürlüğü, 1937. 118 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Beyannameler Hakkında Vilâyetlere Tamim” başlıklı bir başka bildiri yayımlandı (RG: 15 Aralık 1937 tarihli ve 3783 sayılı). Tamimlerle düzenlenmeye çalışılan yabancılar konusundaki hukuki boşluk çok geçmeden doldurulmuş; bu amaçla 29 Haziran 1938 tarihli ve 3529 sayılı “Ecnebilerin Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun” 205 (16 Temmuz 1938 tarihli ve 3961 sayılı), çıkarılarak, yabancıların Türkiye’de ikamet ve seyahatleri yasayla düzenlenmiştir (Baskıcı, 2007: 952). Bir yıl önce Meclise sunulan “Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun Lâyihası” ve buna ilişkin Dâhiliye, İktisat ve Adliye Encümenleri Mazbataları (1/809)”, 29 Haziran 1938 tarihli oturumda görüşülerek tartışmasız yasalaşmıştır. 206 Kanun’a ilişkin Başvekâlet Vekili Dr. R. Saydam imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı özetle şöyle ifade edilmiştir: 207 “Türkiye’de yabancıların ikamet ve seyahatleri 2 Mart 1331 tarihli (Memaliki Osmaniye’de Ecnebilerin İkamet ve Seyahatleri Hakkında Muvakkat Kanun) ve bu Kanun’un tatbik suretine ait talimatname ile tanzim edilmekte ve cumhuriyet devrinde yapılan bazı tadilâtı ihtiva eden 935 ve 983 sayılı Kanunlarla pasaportlara ait bazı hususları da ihtiva etmek şartıyla yapılan 1930 tarihli talimat 1331 yılında konulmuş olan esaslarda bir gûna değişiklik husule getirmemiş bulunmaktadır. Kapitülasyonların ilk defa kaldırılmasını müteakip yapılmış olan 2 Mart 1331 tarihli muvakkat kanunun Lozan muahedesiyle esaslı bir şekilde tanıttırılmış olan Millî hâkimiyetimizin bütün icaplarını ve o zamandan beri tekemmül etmiş olan ihtiyaçları artık karşılayamadığı ve kanunun tatbik ile mükellef olanların doldurmakta birçok zorluklarla karşılaştıkları boşlukları ihtiva ettiği birçok vesilelerle anlaşılmış bulunmaktadır. Bu itibarla memleketimizin içtimaî bünyesinin ve idare cihazının olduğu kadar beynelmilel âlemde husule gelen değişikliklerinde icaplarını kavrayacak yeni bir kanunun hazırlanmasına şiddetle ihtiyaç hissedilmekte bulunmuş ve bunun için gereken esaslı tetkiklere girişilmiştir…” Bu gerekçeyle yasalaşan 3529 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince; Pasaport Kanunu hükümlerine uygun bir şekilde gelen her ecnebi için Türkiye’de ikamet ve seyahat Türk kanunları ile tayin olunan şart ve kaideler dairesinde serbest olacaktır. Toplam 38 maddeden oluşan Kanun’un bazı maddelerinde Dâhiliye Vekâletine önemli görevler verilmiştir. Örneğin Kanun’un 22. maddesine göre, 205 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 1155-1159). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sayfa: 467-471 İ: 83, C: 1). 207 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sıra Sayısı: 315). 206 119 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Dâhiliye Vekâleti memlekette kalmasını umumi emniyete ve siyasi ve idari icaplara muzır saydığı ecnebileri vereceği muayyen müddet zarfında Türkiye’den çıkarmaya davet edebilecektir. Kanun’un 23. maddesine göre, tabiiyetsiz veya ecnebi Devlet tebaası olan çingenelerin ve Türk kültürüne bağlı olmayan ecnebi göçebelerin sınır dışı edilmelerine Dâhiliye Vekâleti salahiyetlidir. Sınır dışı edilenler Dâhiliye Vekâletinin hususi müsaadesi alınmadıkça Türkiye’ye dönemeyeceklerdir. Kanun’un 24. maddesine göre, memleket dışına çıkarılmalarına karar verilip de pasaport tedarik edemediğinden veya sair bir sebepten dolayı Türkiye’yi terk etmeyenler Dâhiliye Vekâletinin göstereceği yerde oturmaya mecburdurlar. Siyasi sebeplerle Türkiye’ye sığınan ecnebiler ancak Dâhiliye Vekâletince müsaade olunacak yerlerde ikamet edebileceklerdir. Kanun’un 33. maddesine göre, Dâhiliye Vekâleti lüzum göreceği hudut ve sahil vilayetlerine memleketin umumi emniyet ve nizamı noktasında derhal çıkarılmaları lazım gelen ecnebileri istizan etmeden sınır dışı etmek salahiyetini verebilir. Bu vilayetler bu madde hükümlerine göre muamele yaptıkları takdirde keyfiyeti mucip sebepleriyle birlikte Dâhiliye Vekâletine bildirmeğe mecburdurlar. Ardı ardına yapılan yasal düzenlemelerle, ülkemizdeki pasaport ve yabancılar hukukunun altyapısının Atatürk Dönemi’nde önemli ölçüde tamamlandığı söylenebilir. 27. Dâhiliye Vekâletini İlgilendiren Diğer Düzenlemeler ve Kararlar Buraya kadar yapılan açıklamalarla, 1923-1938 yılları arası dönemde Dâhiliye Vekâleti merkez teşkilatını ilgilendiren başlıca gelişmeler ve düzenlemelerin önemli ölçüde ortaya konulduğu düşünülmektedir. Ancak anılan dönemde Dâhiliye Vekâletini ilgilendiren ya da uygulama görevi veren daha birçok yasal düzenleme bulunmaktadır. Ayrı bir başlık açılmamakla birlikte bu yasalardan bazılarına temas edilmesi Vekâletin görev ve yetki alanının anlaşılabilmesi açısından önemli görülmüştür. * 19 Ocak 1925 tarihli ve 542 sayılı “Yol Mükellefiyeti Kanunu”nun 208 19. maddesinde; “Bu Kanunun idari kısımlarını mülkiye ve fen kısımlarını nafıa müfettişleri teftiş etmeye mecburdur”, hükmü bulunmaktadır. Dolayısıyla Yol Mükellefiyeti Kanun’un idari kısımlarını teftiş görevi, mülkiye müfettişlerine verilmiştir. * 13 Nisan 1925 tarihli ve 616 sayılı “Mektep Vergisi Kanunu”nun 209 12. maddesinde; “Mülkiye, maliye ve maarif müfettişleri işbu kanunun tatbikatıyla ala208 209 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 39-41). Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 181-182). 120 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) kadar olanların muamelatını tetkik ve teftiş ile mükelleftiler”, hükmü bulunmaktadır. Dolayısıyla Mektep Vergisi Kanunu’nun uygulanmasıyla ilgili olanların işlemlerini teftiş ve tetkik ile mülkiye müfettişleri mükellef kılınmıştır. * 8 Haziran 1926 tarihli ve 919 sayılı “Dini ve Milli Bayram Günlerinde İstimal Edecek Hilaliahmer Şefkat Pulları Hakkında Kanun”un 210 1. maddesiyle; dini ve milli bayram günlerinde posta ve telgraf ücretinden ayrı olarak adi mektuplara bir, taahhütlü ve kıymetli mektuplara iki buçuk ve telgrafnamelere beş kuruşluk Hilaliahmer şefkat ve hatıra pulu ilsakına (bitiştirilmesine) Dâhiliye Vekâleti yetkili kılınmıştır. * 21 Mayıs 1930 tarihli ve 1625 sayılı “Nahiye Müdürlerinin Hayvan Yem Bedelleri Hakkında Kanun” 211 ile “Binek hayvanı besleyen nahiye müdürlerine ayda on lirayı geçmemek üzere yem bedeli verileceği” (md.1); ayrıca “hangi nahiyelerde hayvan besleneceğine ve yem bedelinin miktarını Dâhiliye Vekilinin tayin edeceği” (md.2), hüküm altına alınmıştır. * 14 Nisan 1934 tarihli ve 2408 sayılı “Üç Vilayette Teşkil Edilecek İdare Heyetleri Kadrosu Hakkında Kanun” 212 (RG: 19.04.1934 tarihli ve 2680 sayılı) ile Vilâyet İdaresi Kanunu’nun 58. maddesi mucibince üç vilâyette daha teşkil edilecek olan İdare Heyetlerine ait kadro (Derece: 6, Adet: 9, Maaş: 70), 1452 sayılı Kanun’un 2 maddesine merbut cetvelin Dâhiliye Vekâleti kısmına eklenmiştir. * 22 Aralık 1934 tarihli ve 2644 sayılı “Tapu Kanunu” 213 (RG: 29.12.1934 tarihli ve 2892 sayılı) ile mülki idare amirlerine bazı görevler verilmiştir. Kanun’un 2. maddesinde yer alan; “Hükmî şahısların tapu işlerinde merkez veya şubelerinin bulundukları yerin en büyük mülkiye âmirinden nizamnamelerine göre gayrimenkul tasarrufuna izinli olduklarına ve tescil işini yapacak mümessilin salâhiyetine dair alınacak belgenin verilmesi mecburidir…”, hükmü ile Kanun’un 6. maddesinde yer alan; “… Birinci ve ikinci fıkralarda yazılı araziyi açmak isteyenler açacağı kısmın mevkiini, sınır ve miktarlarını gösterir bir beyanname ile mahallin en büyük mülkiye memuruna müracaat ederek bir makbuz ilmühaberi aldığı takdirde bir sene için o yerin imarında tercih hakkı kazanır…”, hükmü, mülkiye memurları için önemli görülmüştür. 210 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 1029). Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 8, Sayfa: 317). 212 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 173). 213 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 4, Cilt: 14, Sayfa: 347-352). 211 121 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) * 23 Aralık 1935 tarihli ve 2871 sayılı “Arazi ve Bina Vergileri ile Binalardan Alınan İktisadi Buhran Vergisinin Vilayet Hususi İdarelerine Devri Hakkında Kanun” 214 (RG: 30.12.1935 tarihli ve 3193 sayılı) ile arazi ve bina vergileri ile binalardan alınan iktisadi buhran vergisi, bakayasıyla birlikte vilayet hususi idarelerine devredilmiştir. Kanun’un 7. maddesi de Dâhiliye Vekâletini ilgilendirmektedir: “Tahrir ve tadil masrafları ve devredilen vergilerin tahakkuk ve tahsiline ait maaş ve masraflar 1934 bütçesindeki tahsisata göre ve bir detaya mahsus olmak üzere hesaplanarak Hazinece her sene hususî idarelere verilir. Bu tahsisat vilâyetlerin ihtiyacına göre Dâhiliye Vekâletince tevzi olunur.” * 11 Haziran 1936 tarihli ve 3039 sayılı “Çeltik Ekimi Kanunu” 215 (RG: 23.6.1936 tarihli ve 3337 sayılı) ile çeltik ekimi yapılan veya yapılmak istenilen yerlerde vali ve kaymakamlar tarafından “Çeltik Komisyonları” kurulması öngörülmüştür. Anılan komisyonlar, Kanun’un 1. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir: “Çeltik ekimi yapılan veya yapılmak istenilen vilâyetlerde valiler ve kazalarda kaymakamlar bir Çeltik Komisyonu kuracaklardır. Bu komisyonda: başkan olarak: vali veya kaymakam, üye olarak: ziraat odası başkanı, ziraat müdürü veya ziraat memuru, nafıa mühendisi veya fen memuru, sıtma mücadele başkanı veya hekimi, bunlar bulunmayan vilâyette sıhhat ve içtimaî muavenet müdürü ve kazalarda hükümet tabibi ve çeltik ekimi ile uğraşanlardan biri bulunur (…) On hektardan aşağı çeltik ekimi yapılan vilâyet ve kazalarda komisyonda: başkan olarak: vali veya kaymakam, üye olarak: ziraat müdürü veya memuru, sıtma mücadele başkanı veya hekimi ve bunlar bulunmayan vilâyetlerde sıhhat ve içtimaî muavenet müdürü ve kazalarda hükümet tabibi ve çeltik ekimi yapanlardan biri bulunur. Bunlarda ziraat ve sıhhat teşkilâtı bulunmadığı takdirde komisyonda: başkan olarak: vali veya kaymakam, üye olarak da: ziraat odası başkanı ve çeltik ekimi yapanlardan biri bulunur. Ziraat odası bulunmayan yerlerde bu komisyonlara belediye başkanları girerler.” *12 Haziran 1936 tarihli ve 3042 sayılı “Belediyeler İmar Heyetinin Fen İşleri Teşkilatına Aid Kanun” 216 (RG: 20.06.1936 tarihli ve 3335 sayılı) da, Dâhiliye Vekâleti açısından önemli görülmüştür. Kanun’un 2. maddesinde yer alan; “Belediyeler Bankasının senelik bilançosunda tespit edilecek belediyeler temettü hissesinden belediyeler imar heyetinin fen işlerine bakmak üzere kullanılacak mütehassıs mühendis, mimar, memur ve müstahdemlerin ücret ve harcırahla214 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 74-76). Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 1001-1007). 216 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 1013). 215 122 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) rına tekabül edecek kısmı, bankaca Dâhiliye Vekâleti namına açılacak hesaba naklolunur.”, hükmü doğrudan Dâhiliye Vekâletini ilgilendirmektedir. * 5 Mayıs 1937 tarihli ve 3167 sayılı “Kara Avcılığı Kanunu” 217, mülki idare amirlerini ilgilendirmektedir (RG: 13.05.1937 tarihli ve 3603 sayılı). Kanun’un 10. maddesinde yer alan; “Avcılık izni av tezkeresi ile alınır. Bu tezkere vilâyetlerde valiler, kazalarda kaymakamlar ve nahiyelerde müdürler tarafından verilir. Her hangi bir yerden alınmış av tezkeresi Türkiye’nin her yerinde avlanmak için muteberdir…”, hükmü ile Kanun’un 16. maddesinde yer alan; “… Vilâyetlerde valinin başkanlığı altında orman, baylar, ziraat müdür veya memurları ile eğer o vilâyet dâhilinde avcılar cemiyeti varsa bunlara mensup olan avcılardan her yıl için valinin seçeceği iki zattan mürekkep olmak üzere “Vilâyet Av Komisyonu” namı ile birer komisyon kurulur. Ziraat Vekili lüzum göreceği kazalarda bunlara mümasil Kaza Av Komisyonları teşkiline salahiyetlidir...”, hükmü, memurini mülkiye için önemli görülmüştür. * 10 Haziran 1938 tarihli ve 3434 sayılı “Oyun Alet ve Vasıtalarından Belediyelerce ve Köy İdarelerince Alınacak Resim Hakkında Kanun” 218, Dâhiliye Vekâletini ilgilendirmektedir (RG: 25.06.1938 tarihli ve 3943 sayılı). Kanun’un 12. maddesinde; “Oyun aletlerine konulacak levhalar ve soğuk damgalar Maliye ve Dâhiliye Vekâletlerince tayin olunacak şekil dairesinde darphanece hazırlanır.”, denilmiştir. İncelenen dönemde Dâhiliye Vekâletini ilgilendiren Meclis kararlarına da rastlanmaktadır. 3 Ocak 1927 tarihli ve 291 sayılı “Sivas Polis Mektebi Namının Trabzon Polis Mektebine Tahvili Hakkında” Meclis Kararı (RG: 10.01.1927 tarihli ve 545 sayılı) 219 örnektir. 291 sayılı Karar’da; “1926 senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nun dokuzuncu maddesine merbut (C) cetvelinde muharrer (Sivas Polis Mektebi) namının, (Trabzon Polis Mektebi)’ne tahvili (…) takarrür etmiştir.”, denilerek Sivas Polis Okulunun Trabzon’a alınması kararlaştırılmıştır. 217 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 370-373). Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 790-791). 219 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 4, Cilt: 5, Sayfa: Kararlar Bölümü: 10). 218 123 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 28. Dâhiliye Vekâletince Yayımlanan Bazı Önemli Tamimler Atatürk Dönemi’nde Dâhiliye Vekâletince mülki idare amirlerine yönelik bazı ilginç tamimler yayımlandığı belirlenmiştir. Örneğin, 2 Ocak 1932 tarihinde, ilçe kaymaklarının askere gidip döndüğü tarihlerin tespit edilerek merkeze bildirilmesi ilgililere tebliğ edilmiştir (Çınar, 2007: 318). 8 Ocak 1937 tarihinde, vali ve kaymakamların poker ve benzeri oyunları oynamamaları, bu oyunların oynandığı evlere misafir olarak bile gitmemeleri bildirilmiştir. 8 Mart 1937 tarihli bir tamimle de, İstanbul Emniyet Müdürü ve diğer bazı illerin müdürlerine vali adına imza atma yetkisi verilmiştir (Övgün, 2007: 823, 840). Dâhiliye Vekâletince yayımlanan, diğer bazı önemli tamimlere aşağıda değinilmiştir. Kanun ve Tamimlerin Tebliğinde Dâhiliye Vekâletinin Aracı Olarak Kullanılmaması, Bu İşlerin Valilikler Vasıtasıyla Yapılması Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin teklifi üzerine Başvekâlet tarafından 1927 yılı Kasım ayında bilcümle vekâletlere gönderilen tamimde; devletçe neşir ve ilan olacak kanun ve tamimlerin tebliğinde Dâhiliye Vekâletinin aracı olarak kullanılmaması, bu işlerin doğrudan valilikler vasıtasıyla yapılması istenilmiştir. Konuyla ilgili olarak Dâhiliye Vekâleti İdare-i Umumiye Müdüriyeti Umumiyesinden Başvekâlete yazılan 11 Kasım 1927 tarihli yazıda şöyle denilmekteydi: “İdare-i Umumiye-i Vilayat Kanunu’nun 20 ve 21. maddelerinin delalet sarihası veçhile valilerin her vekâletin vekil ve mümessili olup evamir ve talimatını icra ile mükellef olduğu malumı samileridir. Devletçe neşir ve ilan olunacak bilcümle kavanin (kanunlar) ve nizamat (tamimler) ve bunlara müteallik vekâletlerce verilecek talimat ve mukarreratı şubat-ı idarenin ancak valiler vasıtasıyla tebliğ etmesi atıf-ı zikr kanunun mukteziyyatından (icabından) olduğu halde tebliğ ve tamimlerde vekâlet-i âcizi tamamen tatbiki lüzumunun vekâletlere tebliğine ve tebliğ keyfiyetinden vekâlet-i aciziye malumat itasına müsaade buyurulmasını arz ederim efendim. Dâhiliye Vekili.” Dâhiliye Vekâletinin bu teklifinin uygun görülmesi üzerine Başvekâlet Muamelat Müdüriyetinden bütün vekâletlere şöyle bir tamim gönderilmiştir: “İdare-i Umumiye-i Vilayat Kanunu’nun 20 ve 21. maddeleri ahkâmının tamamı tatbikine dair Dâhiliye Vekâleti celilesince verilen 11 Teşrinisani 1927 tarihli ve İdare-i Umumiye-i Vilayat 1192/992 numaralı tezkiresinin tasdik bir sureti leffen (ekte) takdim olunmuştur... Başvekil.” Sözü edilen talimatın vekâletlere tebliğ edildiği hususu Başvekâlet Müsteşarı tarafından Dâhiliye Vekâletine de bildirilmiştir: “İdare-i Umumiye-i Vilayat Müdüriyet-i Umumiyesinin 11 Teşrinisani 927 tarih ve 1493/992 numaralı tezkiresine cevaptır. Keyfiyet iş bu tezkire tarih ve numarasıyla bilcümle vekâletlere tama- 124 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) men tebliğ edilmiştir efendim.” 220 Böylece sözü edilen bildiri üzerine vekâletler, neşir ve ilan olacak kanun ve tamimlerin tebliğinde Dâhiliye Vekâletine değil, doğrudan valilikleri aracı kılacaklardır. Esasen bu, İdare-i Umumiye-i Vilayat Kanunu’ndan kaynaklanan bir durumdu; ancak uygulamada diğer vekâletlerce pek fazla dikkate alınmıyordu. 11 Kasım 1927 tarihli tamimle, yasanın bu maddeleri hatırlatılarak mülki yönetim sisteminin özgünlüğü ilkesine uygun bir adım atılmış oldu. Vilayetlerin Yazışmalarını Dâhiliye Vekâletini Aracı Kılmaksızın Yapmaları Hakkında Tamim: 19 Nisan 1928 tarihinde Dâhiliye Vekâletince Başvekâlete gönderilen bir yazıdan anlaşıldığı üzere; 221 İdare-i Umumiye-i Vilayet Kanunu’nun ilgili maddelerinin vilayetlerin kendilerini alakadar eden işlerde vekâletlerle muhabere etmelerini öngördüğü halde bazı vilayetlerin bu kabil hususlarda buna uymayarak Dâhiliye Vekâletini aracı kıldıkları, bu tarz muhaberenin ise vekâletlerin salahiyetlerine tecavüz mahiyetinde görüldüğünden sair vekâletleri alakadar eden hususlar hakkında kanun gereği olarak doğrudan doğruya ait olduğu vekâletlere müracaat edilmesi hususunun vilayetlere tebliğ edildiği; bu usulün aralıksız olarak muhafazasını sağlamak için vekâletlerin de İdare-i Umumiye-i Vilayat Kanunu’nda zikredilen maddeler gereğince vekâletlerine taalluk eden hususlar hakkında doğrudan doğruya vilayetlere tebligat ifa etmeleri hususunun teminine müsaade buyrulması istenilmiştir. Bu gün de devam eden bu uygulamanın il sisteminin bir gereği olduğu açıktır. İl sisteminde vilayetler sadece Dâhiliye Vekâletinin değil bütün bakanlıkların taşra teşkilatını da temsil etmektedirler. Dolayısıyla vilayetlerin ve vekâletlerin kendilerini ilgilendiren hususlarda Dâhiliye Vekâletini aracı kılmaksızın doğrudan yazışmalarından daha normal bir şey olamaz. İdare-i Umumiye-i Vilayat Kanunu’ndan kaynaklanan bu hususun hatırlatılması doğru bir uygulama olmuştur. Yer Değiştirme Vakalarının Takib ve Tescili Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 6 Şubat 1937 tarihli ve 1381/135 sayılı tamimi: “Nüfus Kanunu’nun 37. maddesi nüfus kütüklerinde kayıtlı olanları yerleşmek suretiyle bir mevkiden diğer mevkie “nakli hane” eyledikleri zaman terk edecekleri yer nüfus idaresine müracaat ederek hüviyet cüzdanına işaret ettirmekle ve gittikleri yerde alelusul bir ilmühaber alarak oranın nüfus idaresine vermekle; 38. maddesi ise ziyaret 220 “Kanun ve tamimlerin tebliğinde Dâhiliye Vekâletinin aracı olarak kullanılmaması, bu işlerin valilikler vasıtasıyla yapılması hakkında tamim” için bakınız. (CA: 12.11.1927, Sayı:-, Dosya: 1336, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 15.83..11). 221 “Vilayetlerin Yazışmalarını Dâhiliye Vekâletini Aracı Kılmaksızın Yapmaları Hakkında Tamim” için bakınız: (CA: 19.04.1928, Sayı:-, Dosya:1337, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 15.83..12). 125 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ve seyahat larikile bir mahalden diğer mahalle gidenler hariç tutulmak şartıyla misafireten “tebdili mekân” edenleri dahi gittikleri yerde altı aydan ziyade ikamet etmek mecburiyetinde bulundukları takdirde sakin oldukları mahal veya köyden alacakları ilmühabere istinaden muvakkat “tebdili mekân” muamelesi yaptırmakla mükellef tutmuş olmasına rağmen birçok vatandaşların asıl kayıtlı bulundukları yerlerden uzun zamandan beri ayrılmış bulundukları halde bu kanunî lâzimeye riayet etmemekte oldukları anlaşılmış ve bu ihmal vatandaşların asli memleketlerindeki kütüklerde ikamet mahallerinin ve medenî hallerinin meçhul kalmasına sebebiyet verdiği gibi, asıl mukayyed bulundukları yerlerdeki kütüklerin kaybolması veya yanması takdirinde yeni yazım sırasında tespit edilmeyerek kayıt haricinde kalmalarını mucip olmakta ve zayiinden veya yeniden hüviyet cüzdanı almakta veya ölüm, doğum, evlenme ve boşanma gibi medenî vakalarının tescilinde zorluğa ve karışıklıklara sebep olmaktadır. Esasen ana kütükler bir ailenin muayyen bir yerdeki efradını ihtiva eden aile kütükleri mahiyetini de haiz bulunmak itibariyle nakli hane (Nüfus Kanunu, Md. 37) veya tebdili mekân (Nüfus Kanunu, Md. 38) vukuu takdirinde kimlerin yeri değişmiş ise yeni yerleştikleri ver ana kütüklerine kaydedilmeleri lâzım geleceği tabi ve Nüfus Kanunu’nun koyduğu ve ceza tehdidi altında bulundurduğu yer değiştirme hükümlerinin de bu gayeyi temine matuf olduğu aşikârdır. Daimî ikametgâhını değiştirmiş de Nüfus Kanunu’nun 37 ve 38’inci maddelerinde gösterilen şekilde yer değiştirme muamelesini yaptırmamış olanlardan eski ikametgâhındaki ana kütüğü kaydı yanmak veya kaybolmak dolayısıyla kayıt harici kalmış olanların ellerindeki hüviyet cüzdanlarına ve yapılacak tahkikat neticesine göre son daimî ikametgâhlarının bulunduğu yer nüfus kütüklerine kayıtlarından önce Nüfus Kanununun 40’ıncı maddesine istinaden nüfus idareleri tarafından kesilecek bir irsaliye ile muktazi para cezası alındıktan sonra yeniden tescilleri cihetine gidilmesi lâzımdır. Buna göre muamele yapılması ve her hangi bir iş dolayısıyla devlet daire ve müessesatına bilhassa emniyet idarelerine uğrayacak vatandaşlara muvakkat veya kat'î nakil muamelelerini yaptırmaları kendi menfaatleri iktizasından bulunduğu gibi devletçe tanzim edilmekte olan istatistik ve nüfus kütüklerinin sıhhat ve selâmeti için de elzem ve kanunî bir vazife bulunduğunun, münasip vasıtalarla hatırlattırılarak halkın bu kanunî lâzımeye riayet etmeleri ve etmeyenler hakkında nüfus dairelerinin harekete geçmeleri esbabının temin buyrulması ehemmiyetle ve tamimen rica olunur. Umumî müfettişliklere, vilâyetlere, teftiş heyeti reisliğine, emniyet işleri umum müdürlüğüne yazılmıştır” (RG: 01.04.1937 tarihli ve 3569 sayılı). Medenî Kanun Hükümlerine Muhalif Olarak Evlenenlerle Bunu Haber Vermeyen Muhtarlar Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 13 Şubat 1937 tarihli ve 126 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 1658/529 sayılı tamimi: “… Türk Ceza Kanunu’nun bazı maddelerini değiştiren ve 1.10.1936 tarihinden itibaren meriyet mevkiine giren 3038 sayılı Kanunla yapılan tadilâtta: Medenî Kanun hükümlerine göre evlenmeleri memnu bulunmasına rağmen evlenmiş olanların üç aydan iki seneye ve aralarında evlenme akdi olmaksızın evlenmenin dinî merasimini yaptıran erkek ve kadınların da iki aydan altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılacakları kabul edilmiştir. Erkeğin evli bulunması keyfiyeti de şiddet sebebi sayılarak erkek ve erkeğin evli olduğunu bilen kadın hakkında altı aydan üç seneye kadar hapis cezası tertip olunmuştur. Kanunun bu husustaki hükümlerinin iyi bir surette tatbikinin temini ve istenen gayenin elde edilebilmesi için muhtarlar, muttali olacakları bu gibi evlenmeleri ihbar ile mükellef tutulmakladır. Vazifelerinde ihmâl gösteren muhtarlar da maddenin son fıkrası mucibince beş liradan yüz liraya kadar ağır para cezası ile mahkûm edilecekler, tekerrürü halinde bu cezaya ayrıca bir aya kadar hapis cezası da ilâve olunacaktır. Yukarıya hülâsa edilmiş olan bu hükümler; kanun vazıhının taaddüdü zevcatın memleket içinde her hangi bir şekilde devamına imkân bırakılmayarak bazı aileler arasına yerleşmiş olan orta zamanlara ait bu kötü teamülün de yok edilmesine büyük bir önem verdiğini göstermektedir. Bu neviden birleşmelerin bilhassa köylerde daha fazla taammüm etmiş olduğu muhakkaktır. İçtimaî bünyenin temelini teşkil eden ailenin düzenini bozmakta olan bu sakim itiyadın tamamen ortadan kaldırılması için muhtarlara vazifelerinin şümul ve ehemmiyetinin anlatılması ve kaymakam ve nahiye müdürleri tarafından devamlı surette takip ve kontrol edilerek ihmali görülenlerin kanuni müeyyidelere şiddetle çarptırılması icap etmekle ve ceza mevzuatımız arasına yeni girmiş olan bu hükümlerin muhtarlarla köylüye münasip şekil ve vasıtalarla anlatılmasının da iyi sonuçlar vereceği umulmaktadır. Gerekenlere tebliği ve ehemmiyetle takibi tamimen rica olunur. Umumî müfettişliklere, vilâyetlere ve teftiş heyeti reisliğine yazılmıştır” (RG: 02.04.1937 tarihli ve 3570 sayılı). Nüfus İdarelerince Yapılacak Muhabere Şekli Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 30 Temmuz 1937 tarihli ve 9253/2935 sayılı tamimi: “1426 sayılı Vilâyet İdaresi Kanunu’nun 22. Maddesi, idarî şubeler reisleriyle kaymakamların talimat, evamir (emirler) ve mukarreratın esasında yahut kanun ve nizamların hükümlerini icra sırasında istizana muhtaç gördükleri cihetleri validen sormalarını, valinin o meseleyi ait olduğu şube reisi ile bilmüzakere halledemediği takdirde keyfiyeti ait olduğu vekâletten soracağını, sormak muamelesinin o iş hangi idare şubesine ait ise orada hazırlanmak ve vali tarafından mensup olduğu vekâlete yazılmak suretiyle yapılacağını âmir bulunduğu halde, bazı nüfus müdürlerinin mercilerini tecavüz ederek doğrudan Nüfus İşleri Umum Müdür127 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) lüğüne müracaat etmekte oldukları görülmektedir. Binaenaleyh bu gibi hallerde önce vilâyet makamına müracaat olunmasının ve vekâletten istizanı icabeden hususatta dahi yukarıda gösterilmiş olan kanunî usul dairesinde hareket edilmesi lüzumunun gerekenlere tebliğ buyurulmasını tamimen rica ederim. Vilâyetlere, umumî müfettişliklere, teftiş heyeti reisliğine yazılmıştır” (RG: 13.08.1937 tarihli ve 3682 sayılı). Emniyeti Umumiye Nezareti Altına Alınacak Kimseler İçin Tanzim Edilen Cetvel Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 6 Ağustos 1937 tarihli ve 2 Kasım 1936 tarih ve 4736 sayılı yazıya ek olan tamimi: “Emniyeti umumiye nezareti altına alınacak kimseler için yeniden tanzim ve tabettirilen cetvellerden (1) tanesi birlikte gönderilmiştir. Vilâyetiniz çerçevesinde bir ay içinde nezaret altına alınacak kimselerin bu cetvellere kaydı sırasında istenilen malûmatın noksansız bir halde yazılmasını ve her ayın sonunda muntazaman Vekâlete gönderilmesini rica ederim. Vilâyetlere ve bilgi olmak üzere umumî müfettişliklerle teftiş heyeti reisliğine yazılmıştır” (RG: 13.08.1937 tarihli ve 3682 sayılı). Memurlarının Mutemet Sıfatı ile Para Alamayacaklarına Dair Tamim: Dâhiliye Vekâletinin bila tarihli ve 7102 sayılı tamimi: “Bazı vilâyet hususî muhasebe müdürleri ile memurlarının mutemet sıfatıyla para aldıkları mülkiye müfettişleri tarafından Vekâlete gönderilen raporların tetkikinden anlaşılmıştır. Hususî muhasebe müdür ve memurları kanunen nakde vaziülyed olamayacaklarından kanun ve emirler hilâfında muamele yapılmasına meydan bırakılmamak üzere keyfiyetin alâkadarlara ehemmiyetle tebliği ve mevzuat haricinde hareket edenler hakkında da kanunî takibata tevessül olunması rica olunur” (RG: 13.08.1937 tarihli ve 3682 sayılı). Nüfus Vukuatına Aid Vesikaların Daire Dışına Çıkarılmaması Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 16 Ağustos 1937 tarihli ve 9834/3181 sayılı tamimi: “Nüfus sicillerine aid vukuat ilmühaberleriyle boşanma ilâmı, soyadı beyannamesi gibi diğer müsbit (kanıtlayıcı) evrakın muntazam dosyalar içinde ve müteselsil sıra numarası altında saklanması ve nüfus müdürleri ile memurlarının muhafazası altına verilmiş olan bu vesikaların evrakı müsbite olarak kütükler gibi haleften selefe devredilip daire haricine çıkarılmaması icabettiği halde, bazı nüfus idarelerince bu lâzimeye riayet edilmeyerek mezkûr vesikaların her hangi bir talep üzerine başka dairelere verilmekte ve uzun müddet oralarda alıkonulmakta olduğu haber alınmaktadır. Bu vesikaların şahsen muhafazasından ve sıhhat ve tahriften selâmeti ile kütük kayıtlarına tetabukundan mesul olan nüfus memurlarının elinden alınması, vesikaların ziyamı, tahrif edilmesini veya değiştirilip 128 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) yerine başkasının ikame olunmasını intaç edebilir ki bu hal nüfus memuruna tahmil edilen mesuliyet esası ile telif kabul edemez. Esasen nüfus kütüklerimiz memurların ve vaka alâkadar ve şahitlerinin imza ve tasdiklerini ihtiva etmeyen kayıtlardan ibaret olmak dolayısıyla bunlar hukukî kıymet ve mahiyetlerini müsbit evrakına dayanmak suretiyle ihraz ve muhafaza edebileceklerinden ve bu itibarla bahsi geçen müsbit evrak nüfus kütüklerinin birbirinden ayrılması caiz olmayan merbutlarını teşkil etmekte bulunduğundan her hangi bir nüfus vesikasını taallûk ettiği nüfus kütüğünden ayırmağa müntehi hareketlerden ictinab edilmesi (çekinilmesi) gereklidir. Bir mahkeme kararına müsteniden bu gibi vesikaların aynen talep edilmesi takdirinde vesikanın örneği çıkartılarak nüfus müdür veya memur ile kâtibi tarafından aslına uygunluğu tasdik edilip en büyük mülkiye memuruna da imzalattırıldıktan sonra örnek dosyasında alıkonulup aslı talebeden mahkemeye gönderilecek ve hangi tarih ve numara ile nereye verildiği dairede alıkonulan örneğine de yazılacaktır. Vesikanın aslı iade edildiğinde dairedeki dosyasında bulunan örneğine raptolunacaktır. Bu esasa aykırı hareket edenler hakkında kanunî takibat yapılacaktır. Ona göre muamele yapılması tamimen tebliğ olunur. Umumi müfettişliklere, valiliklere, teftiş heyeti reisliğine diğer vekâlet dairelerine yazılmış ve malûmat olarak Adliye Vekâletine arz edilmiştir” (RG: 31.08.1937 tarihli ve 3696 sayılı). Nüfus Kütüklerinin Haleften Selefe Devri Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 16 Ağustos 1937 tarihli ve 9835/3182 sayılı tamimi: “Ahvali şahsiye sicilli mahiyetinde bulunan nüfus kütüklerinin hüsnü muhafazası ile şahsen mükellef olan nüfus müdür ve memurları nakil ve tahvil vesaire gibi herhangi bir sebeple vazifelerinden kat'i surette ayrılırken kendi muhafaza ve mesuliyetleri altına almış oldukları nüfus kütüklerini hâk ve silintisiz olarak kendilerinden sonra gelecek memurlara devretmeleri icabettiği halde, bazı nüfus müdür ve memurlarının bu lâzimeye ve 5 kânunusani 340 günlü umumî tebligat hükümlerine ehemmiyet atfetmeyerek devir muamelesi yapmaksızın işlerinden ayrılmakta oldukları ve bunları istihlâf eden memurların da kayıtları tetkik ve tahlifleri tespit etmeksizin sicilleri tesellüm etmeleri yüzünden sonradan görülen tahrifatın kimin tarafından vukua getirildiğinin tayini mümkün olmamakla beraber ekseriyetle tahvil olunan memurların bu yüzden nakletmiş oldukları yerlere tekrar gönderilerek devir muamelesi yaptırılmasına zaruret hâsıl olmaktadır. Binaenaleyh; mezuniyetten gayri her ne surette olursa olsun vazifesinden ayrılması icap eden nüfus müdürleriyle kazalar nüfus memurlarına nakil ilmühaberlerinin verilmesinden evvel muhafaza ve mesuliyetleri altında bulunan nüfus kütüklerini selef veya vekillerine devreylediklerine dair halef ve selef tarafından imzalanmış devir cetvellerini idare heyetlerine tevdi ettirip ettirmedikle129 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) rinin aranmasının usul ittihazı ve devir muamelesi yapmadıkça hiç bir nüfus memur ve müdürünün ayrılmasına müsaade olunmaması ehemmiyetle ve tamimen rica olunur. Vilâyetlere, umumî müfettişliklere, teftiş heyeti reisliğine yazılmış ve malûmat için maliye vekâletine arz edilmiştir” (RG: 31.08.1937 tarihli ve 3696 sayılı). Bina ve Arazi Vergileri Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 24 Ağustos 1937 tarihli ve 7365 sayılı tamimi: “2656 sayılı Kanun’un muvakkat maddesi mucibince, bina ve arazi vergilerinden tahakkuk senelerine nazaran beş yılı tamamlamış olanlar kânunuevvel 1937 sonunda müruru zamana uğramaktadır. Mezkûr Kanun’un 6. maddesinin son fıkrasında usulüne göre verilen kararlarla mükellefin haczi caiz malları, alacak ve hakları üzerine konulan hacizlerin müruru zamanı keseceği yazılı olmasına binaen bu tarihe kadar her mükellef hakkında kanunda yazılı takibat yapılmak suretiyle vergi müruru zamanına meydan verilmemesi ve keyfiyetin ehemmiyetle alâkadarlara tebliğ edilmesi rica olunur” (RG: 31.08.1937 tarihli ve 3696 sayılı). Vilâyet Hususî İdareleriyle Belediye ve Köy İdareleri Tarafından Vücuda Getirilen Eserlerin Fotoğraflarının Gönderilmesi Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin bila tarihli ve 7367 sayılı tamimi: “Vilâyet hususî idareleriyle belediye ve köy idareleri tarafından şimdiye kadar yapılan işlerin ve vücuda getirilen eserlerin tespiti, hem bu idarelerin faaliyetini ve hem de memleketin inkişaf seyrini tebarüz ettirmek noktasından lüzumlu ve faideli görüldüğünden evvelce bunların fotoğrafları istenmişti. Gönderilen fotoğraflar tarih kurumuna tevdi edildi. Vilâyet hususî idaresiyle vilâyet dâhilindeki belediye ve köy idarelerinin şimdiye kadar vücuda getirdikleri mektep, hastahane, köprü, fidanlıklar, hayvan depoları, elektrik, kanalizasyon, mezbaha, mezarlık, anıt ve emsali hizmetler ve bayındırlık tesisatına ait fotoğrafların arkalarına inşa tarihleri, inşa bedelleri ve diğer faideli malûmat dercedilmek suretiyle her birinden üçer nüsha ve mevcut ise ayrıca camlarının gönderilmesi rica olunur. Bunlar bir araya getirilerek yakında bastırılacaktır” (RG: 31.08.1937 tarihli ve 3696 sayılı). 1704 ve 2099 Sayılı Kanunların Münhasıran Ticaret ve Sanat İçin Açılmış Olan Hususî Müesseselere Şümulü Olup İdaresi Devlet ve Belediyelere Bağlı Müesseselere Taalluku Bulunmadığına Dair Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 2 Eylül 1937 tarihli ve 1060 sayılı tamimi: “Bazı vilâyetlerimizden alınan yazılardan; 1704 nolu Kanun’un birinci maddesini değiştiren ve bir madde ilâve eden 2099 sayılı Kanun’un birinci maddesinde yazılı yerlerden hastahanelerde hasta yatanlardan hüviyet ihbar varakası alınıp alınmayacağı ve bu kanun hükümlerinin 130 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Devlet ve belediyelere ait hastahanelerle devlet ve belediyeye bağlı diğer müesseselere şümulü olup olmadığı hususunda tereddüt edildiği anlaşılmaktadır 2099 sayılı Kanun’un birinci maddesi, han, pansiyon, otel, bekâr odası, malî müessese, ticaret şirketleri, ticarethane ve dükkân nev’inden olup münhasıran ticaret ve sanat için açılmış olan hususî müesseselerde oturanlarla daimî olarak çalışanları hüviyet ihbar varakası vermeğe mecbur tutmuş bulunmasına ve hastahanelerin de bu meyanda zikredilmiş olmasına göre; sözü geçen kanunda mevzu bahsedilen hastahaneler tabirindeki kasd, hususî eşhas ve müesseselere ait hastahanelere matuf bulunmakta ve idaresi devlet ve belediyelere aid olan hastahanelerle keza idaresi doğrudan doğruya devlet ve belediyelere bağlı diğer müesseselere şamil bulunmamaktadır. Şu hale göre, kanunda sayılan ve tamamen bir mahiyeti hususiye arz eden yerlerle hususî eşhas ve müesseselere ait hastahanelerde oturanların, çalışanların ve hasta olarak yatanların kanunda yazılı şartlar içinde bu müesseselerin sahip ve müdürleri vasıtası ile hüviyet ihbar varakası vermeleri muktezidir (gereklidir). Gereğinin ona göre yapılmasını rica ederim. Umumî Müfettişliklere, vilâyetlere ve teftiş heyeti reisliğine yazılmıştır” (RG: 09.09.1937 tarihli ve 3704 sayılı). Evliliği Bozulan Kadınların Soyadları Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 11 Ekim 1937 tarihli ve 11814/3919 sayılı tamimi: “Evliliği bozulan veya boşanan kadın 2/1759 sayılı Soyadı Nizamnamesinin 19’uncu maddesi mucibince, bozulma veya boşanmadan sonra kocasının soyadını kullanamayacağına göre rücu edeceği babasının da soyadı bulunmadığı takdirde yeniden alacağı soyadı için vereceği dilekçe üzerine doğrudan doğruya tescil edilip edilmeyeceği veya bu iş için mahkemeden karar istihsaline lüzum olup olmayacağı bazı mahallerden sorulmaktadır. Nizamnamenin 20’nci maddesi mucibince, mümeyyiz olan reşit soyadını seçmekte serbest bulunduğundan ve boşanan veya evliliği bozulan kadının babası tarafından soyadı alınmayışında da bir sun'u taksiri olmayacağından nizamnamenin yirminci maddesinde gösterildiği gibi bir sene müddet içinde vereceği pulsuz beyanname üzerine seçeceği soyadının cezasız olarak tescili icabeder. Buna göre muamele yapılması tamimen rica olunur” (RG: 23.10.1937 tarihli ve 3742 sayılı). Kendinden Başkasına Aid Nüfus Kayıt Örneklerini İsteyenler Hakkında Olunacak Muameleye Dair Tamim: Dâhiliye Vekâletinin bila tarihli ve 11622/3843 sayılı tamimi: “Kanunu Medeninin 36. maddesinin (Ahvali şahsiye sicilleri Devletçe mansub memurlar tarafından tutulur. Ahvali şahsiye kayıtlarını tutmak ve suretlerini vermek bu memurlara mahsustur.) hükmünce ve Nüfus Kanunu’nun 15. maddesinde ise (Kendine taallûk eden nüfus kaydının suretini almağa her 131 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ferdin salâhiyeti vardır. İşbu suretlerin sicile muvafık olduğunun nüfus memuru tarafından tasdik edilmesi lâzımdır.) denilmesine nazaran, kanundaki taallûk tabirinin kendi kayıt örneğini isteyen şahsa ait olarak kabul edilmesi lâzım geleceği ve aksi halde bunun hududunu tayin mümkün olamayacağı cihetler hangi bir şahıs tarafından başkasına ait bir kaydın çıkarılması istenildiği takdirde bu kayt (kayıt) hangi makam veya daireye ibraz edilecekse o makam veya mahkemenin resmen talebi üzerine verilmesi kanunun ve maslahata daha uygun görülmüştür. Binaenaleyh; kendinden başkasına ait kütük kayıtlarını isteyenlerin bu kayıtları hangi daireye ibraz edeceklerse önce oraya müracaat etmelerinin ve bu makamlar tarafından istenen örneklerin yine resmen verilmesinin usul ittihazı lüzumunun gerekenlere tebliği ile bu yolda muamele yapılmasının temini rica olunur” (RG: 26.10.1937 tarihli ve 3744 sayılı). Ticaret ve Sanat İçin Açılan Yerlerin Sahip ve Müstecirleri Tarafından 1704 Sayılı Kanun Hükmüne Göre Tutacakları Defterlerin Diledikleri Yerden Tedarik Edebilmeleri Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 26 Ekim 1937 tarihli ve 1347 sayılı tamimi: “Numunesi 1704 sayılı Kanun’un tatbik suretini gösterir talimatnameye bağlı olup şimdiye kadar Türk Hava Kurumu tarafından bastırılan ve muayyen bir bedel mukabilinde satılan defterlerin 1.11.1937 tarihinden itibaren bastırılıp sattırılmasından vaz geçilmiş olduğu, sözü geçen kurumun merkez başkanlığından alınan 1.10.1937 tarih ve 26853 sayılı yazıdan anlaşılmıştır. Şu hale göre, Kanunda sözü geçen ticaret ve sanat için açılan yer sahiplerinin, evvelce olduğu gibi bu defterleri diledikleri yerden tedarik edebileceklerinin münasip bir surette kendilerine tebliğini ve bu sebeple kanun hükümlerine aykırı bir hareketlerine meydan verilmemesini ehemmiyetle rica ederim” (RG: 04.11.1937 tarihli ve 3750 sayılı). Nüfus Vukuat İlmühaberlerindeki Din ve Mezheb Sütunu Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 4 Kasım 1937 tarihli ve 12694/4254 sayılı tamimi: “Evvelce bastırılmış olan doğum ve ölüm ilmühaberlerinden açılan sütuna doğan ve ölenlerin din ve mezhebi yazılmak lâzım gelirken, yalnız «Mezhebi» kelimesi yazıldığı ve «Dini» kelimesinin unutulduğu görülmüştür. Nüfus Kanunu’nun üçüncü maddesi hükmüne göre kütüklerde Müslümanların dinini ve gayri Müslimlerin din ve mezhebini göstermek iktiza ettiğinden mevcut vukuat ilmühaberlerine «Mezhebi» kelimesinden evvel «Dini» kelimesinin de ilâve edilmesinin ve ilmühaberler doldurulurken Müslümanların yalnız dininin ve gayri Müslimlerin hem din ve hem de mezhebinin yazılmasının gerekenlere bildirilmesi tamimen tebliğ olunur” (RG: 17.12.1937 tarihli ve 3785 sayılı). 132 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Boşanma Suretiyle Yapılacak Yer Değiştirme İşi Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 4 Kasım 1937 tarihli ve 12695/4255 sayılı tamimi: “… Evliliğin bozulması halinde karı ve kocadan birinin evlenme suretiyle evvelce geldiği eve kaydının nakli zarurî bulunduğundan mahkemelerden getirilecek boşanma ilâmlarında adları yazılı olan erkek ve kadından hangisinin geldiği eve nakli icap ediyorsa aynı kaza dâhilindeki nüfus kütüklerinde kayıtlı oldukları takdirde boşanma ilâmına istinaden yer değiştirme ilmühaberi aranmaksızın evlenmelerde olduğu gibi resen nakillerinin yapılması iktiza eder. Ancak kadın ve erkekten biri başka kazadan evlenme suretiyle kayıtlı bulunduğu kazaya gelmiş ise tekrar geldiği kazaya kaydının nakli için öteden beri olduğu gibi yer değiştirme ilmühaberi getirmesi ve ait olduğu kazalarca kayıtları tesis edilmek üzere boşanma ilâmı ile yer değiştirme ilmühaberi örneklerinin de o kaza nüfus memurluğuna gönderilmesi lâzımdır. Ona göre muamele yapılmasının gerekenlere tebliği tamimen rica olunur” (RG: 22.12.1937 tarihli ve 3789 sayılı). Teftiş Lâyihalarının Cevapları Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 18 Mart 1938 tarihli ve 3886/1054 sayılı tamimi: “Mülkiye müfettişleri tarafından nüfus idarelerinde yapılan teftiş üzerine tanzim kılınan ve birer nüshası mahallî memurlarına verilerek asılları vekâlete gönderilen teftiş lâyihaları üzerine tenkit ve tespit edilen başlıca noksanlar, Vekâletçe ait olduğu vilâyetlere yazılmadıkça ve neticeleri takip edilmedikçe bu noksanların ikmal ve yanlışların ilah edilmediği ve bazı mahallerden verilen cevaplarda ise yapılan işin mahiyeti izah edilmeyerek: ‘yapılmakta, yapılacak, ait olduğu yere müzekkere yazılmıştır veya mahkemeye müracaat olunmuştur’, denilerek işin sonunun bildirilmediği anlaşılmakta ve bu yüzden uzun muhaberelere yol açıldığı ve yanlışlık ve bozuklukların da idamesine meydan verildiği görülmektedir. Her yerde muamelâtı teftiş edilen memurların teftiş lâyihalarını alır almaz gösterilen noksan ve yanlışlığın hemen tamamlanmasına ve düzeltilmesine başlayarak hiçbir noksan ve yanlış kalmadıktan ve bunların sıhhatine vali ve kaymakamlarca kanaat getirildikten sonra her maddeye ayrı ayrı cevap teşkil edecek surette vekâlete karşılık verilmeli ve bu raporlar yazılırken hangi müfettişin hangi tarihte ve hangi memurun muamelâtını teftiş ettiği ve kaç numaralı lâyihaya cevap olduğu da bildirilmelidir. Ancak lâyihada tenkit edilen mesele hakkında müfettiş ile memurun veya âmirinin kanaat ve içtihatlarında ihtilâf çıkar ve vilâyet makamınca da müfettişin mütalaası kabul edilmezse, bu yüzden yapılacak işte tereddüt hâsıl olunca o noktanın gerek ait olduğu madde cevabında gerekse bu hususta yazılacak tahriratta gösterilerek vekâletten sorulması lâzımdır. Ona göre keyfiyetin gerekenlere tebliği tamimen rica olunur” (RG: 05.04.1938 tarihli ve 3874 sayılı). 133 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) IV. DÂHİLİYE MEMURLARINA İLİŞKİN GELİŞMELER 1. Vali Maaşlarının Tayininde Dâhiliye Vekâletinin Serbest Kalması 22 Nisan 1925 tarihli ve 147 sayılı “Valiler Maaşatının Tayininde Dâhiliye Vekâletinin Serbest Kalması Hakkında” Meclis Kararı 222 (RG: 06.05.1925 tarihli ve 100 sayılı) ile valilere verilecek maaşların belirlenmesinde Dâhiliye Vekâleti serbest bırakılmıştır. Anılan Karar şöyledir: “Dâhiliye Vekâleti bütçesinin 127’nci faslının birinci maddesindeki miktarı tahsisatı tecavüz etmemek kaydıyla, valiler maaşatının tayini miktarından Dâhiliye Vekâletinin serbest bırakılması, Heyeti Umumiyenin 22.IV.1341 tarihinde münakit 109’ncu içtimaının altıncı celsesinde takarrür etmiştir.” Bu düzenlemeyle ilgili Başvekâletten mevrut (3/449) sayılı “Valilere Verilecek Maaşat Miktarında Dâhiliye Vekâletinin Serbest Bırakılması Hakkında Tezkere” ile Muvazene-i Maliye Encümeni Mazbatası, 22 Nisan 1925 tarihinde Meclise sunulmuş ve aynı gün itirazsız kabul edilmiştir. 223 Başvekil İsmet Bey imzalı Meclise sunulan tezkerede düzenlemenin amacı şöyle ortaya konuluyordu: 224 “Valilere verilecek maaşat miktarının tayininde 148’nci faslın birinci ve ikinci maddelerinin mutazammın olduğu meblağı tecavüz etmemek şartıyla Dâhiliye Vekâletinin serbest bırakılması hakkında Mersin Mebusu Besim Bey tarafından muta 6.4.1338 tarihli takrir Meclisi Alice kabul edilmiş olduğundan senei mezkure ile 1339 senesinde de senei mezkure mucibince muamele ifa edilmiş ve 1340 senei maliyesi zarfında Divanı Muhasebatça vuku bulan itiraz üzerine Vekâleti Müşarünileyhaca deruhtei mesuliyet edilmek suretiyle aynı şekilde hareket olunmuştu. Dâhiliye Vekâleti Celilesinden ahiren mevrut 20 Nisan 1341 tarih ve 2157 numaralı tezkerede senei haliyede deruhtei mesuliyet suretiyle dahi muamele ifası mümkün olmayacağı anlaşılmasına ve 1341 senesi için kabul olunan tahsisatın kadro mucibince tevzi-i halinde elyevm münhal bulunan Bitlis, Van, Muş gibi hasbelhal haizi ehemmiyet olan vilayetlere gönderilecek valilere 6.000 kuruştan ziyade maaş itasına imkân 222 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 333). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 18, Sayfa: 468-469, İ: 109, C: 6). Vali maaşlarıyla ilgili alınan Meclis Kararıyla ilgili olarak TBMM Katib-i Umumi Kavanin Müdüriyetinden Başvekâlete gönderilen yazı şöyleydi:“22.4.341 tarih ve 119 numaralı tezkireye cevaptır. Dâhiliye Vekâleti bütçesinin Ğ. 127 faslının 1. maddesindeki miktar-ı tahsisatı tecavüz etmemek kaydıyla valilerin maaşatının tayin miktarında Dâhiliye Vekâletinin serbest bırakılması Heyet-i Umumiyenin 22/23.4.341 tarihinde (…) takdir etmiştir efendim, TBMM Reisi Vekili” (Cumhuriyet Arşivi: Tarih: 10.05.1925, S:-, Dosya: 768, Fon Kodu: 30..10.0.0; Yer No: 68.450..8). 224 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 18, Sayfa: 468-469, İ: 109, C: 6). 223 134 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) olmadığı gibi bu kadar maaşla havalii mezkurenin icabatını ihata ve idare edebilecek zevatın tayin ve izamı gayrı kabil bulunmuş olmasına mebni Meclisi Alice 1338 senesinde kabul ve zamanla mukayyet olmamak itibarıyla müteakip senelerde tatbik edilmiş olan Besim Bey’in teklifi mucibince muamele ifa olunması hususunun temini rica olunmuştur. İşaratı vakıa hakikaten şayanı tezekkür görülmüş olduğu cihetle bu hususta Meclisi Alice muktazi muamelenin ifası ile Vekâleti Müşarünileyhaya mezuniyet itasına ve neticesinin işarına müsaade buyurulmasını rica ederim efendim.” Yukarıya çıkarılan 22 Nisan 1924 tarihli Başvekâlet tezkeresinde, düzenlemeyle ilgili olarak Mersin Mebusu Besim Bey’in 6 Nisan 1338 (1922) tarihli takririne atıfta bulunulduğu görülmektedir. Dolayısıyla bu düzenlemenin, anılan tarihten itibaren uygulamada olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten de 1922 yılı bütçe görüşmelerinde Kastamonu Mebusu Besim Bey’in verdiği bir önerge üzerine, 6 Nisan 1922 tarihli ve 248 sayılı “Valiler Maaşatının Tayininde Dâhiliye Vekâletinin Serbest Kalması Hakkında” Meclis Kararı alınmıştı. Besim Bey’in aynı tarihli önergesinde şöyle denilmekteydi: “Yüz kırk sekizinci faslın birinci ve ikinci maddelerinin muntazammın olduğu meblağı tecavüz etmemek şartıyla valilere verilecek maaşat miktarının tayininde Dâhiliye Vekâletinin serbest bırakılmasını teklif eylerim.” Besim Bey’in teklifi Mecliste tartışılmadan kabul edilmiştir. 225 Bu Kararla bütçede verilen miktarı aşmadan valilerin maaşlarının belirlenmesinde Dâhiliye Vekâletine yetki verilmiş oluyordu. Benzer bir karar, 1923 yılının sonlarına doğru kaymakamlara yönelik olarak da alınmıştı (Başa, 2003: 483485). 226 İşte 22 Nisan 1925 tarihli ve 147 sayılı “Valiler Maaşatının Tayininde Dâhiliye Vekâletinin Serbest Kalması Hakkında” Meclis Kararı da, 1922’de başlatılan uygulamanın devamı olarak ortaya çıkmış olmaktadır. Buna göre, 1923 yılında da aynı muamelenin yapıldığı, 1924 yılında Dâhiliye Vekâletinin sorumluluğu üzerine alarak bütçedeki ödeneği aşmamak üzere maaşları belirlediği; 1925 yılında ise Bitlis, Van ve Muş gibi illerin valilerinin tayinlerinin yapılacağı ve bu valilere ödenecek miktarın 6 bin liradan az olmaması gerektiği kabul edilerek, bu atamalarda Vekâletin belirlediği maaşların geçerli olması kabul edilmiştir (Yılmaz, 2012: 1852). Mecliste diğer memurlara yönelik böyle bir karar alınmazken valilerin maaşlarının belirlenmesinde Dâhiliye Vekâletinin serbest bıra- 225 226 Zabıt Ceridesi: (Devre: 1, İçtima Senesi: 3, Cilt: 19, Sayfa: 23, İ: 21, C: 2). Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 466). 135 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) kılması, oldukça anlamlı bulunmuştur. Anlaşılan valiler, Cumhuriyet Hükümetince diğer memurlarla aynı konumda görülmemektedirler (Başa, 2013: 485). 2. Ermenilerce Şehit Edilenlerin Ailelerine Emlak ve Arazi Verilmesi 31 Mayıs 1926 tarihli ve 882 sayılı “Ermeni Suikast Komiteleri Tarafından Şehit Edilen veya Bu Uğurda Suveri Muhtelife İle Düçarı Gadrolan Ricalin Ailelerine Verilecek Emlak ve Arazi Hakkında Kanun” (RG: 27.06.1926 tarihli ve 405 sayılı) ile Ermeni suikast komiteleri tarafından şehit edilen bazı mülki idare amirlerinin ailelerine emlak ve arazi verilmesi kararlaştırılıştır. 227 “Ermeni Suikast Komiteleri Tarafından Şehit Edilen Ricalin Ailelerine ve Evladına Emlak ve Arazi Veya Nakden Tazminat İtası Hakkında (1/799) Numaralı Kanun Layihası ile Denizli Mebusu Haydar Rüştü Bey’in (2/511) Numaralı Teklifi Kanunisi ve Kavanini Maliye ve Muvazene-i Maliye Encümenleri Mazbataları (Sıra No: 193)”, 29 Mayıs 1926 günü Mecliste görüşülmüş; ancak bazı düzeltme ve eklemeler yapılması için tekrar encümenlere gönderilmesi kararlaştırılmıştır. 228 Anılan Kanun Layihası, 30 Mayıs tarihinde encümenlerden gelen şekliyle yeniden müzakere edilerek kısa bir tartışmadan sonra oya sunulmuş; ancak yeterli nisap sağlanamamıştır. 229 31 Mayıs 1926 tarihinde ikinci defa reye konulan Kanun Layihası bu sefer oylamaya katılan 137 mebusun tamamının oyuyla kabul edilmiştir. 230 31 Mayıs 1926 tarihli ve 882 sayılı Kanun ile temel olarak Ermeni suikast komiteleri tarafından şehit edilen bazı önemli devlet adamlarıyla (Talat Paşa, Cemal Paşa, Sait Halim Paşa vb.) birlikte Muş Mutasarrıfı Servet Bey, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey ve Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in ailelerine emlak ve arazi verilmesi kararlaştırılmıştır. 231 3. Dâhiliye Memurları Kanunu’nun Çıkarılması Milli Mücadele Dönemi’nde Dâhiliye Memurlarının hukuki durumlarının düzenlenmesine yönelik olarak 1 Eylül 1923 tarihli bir Kanun Tasarısı hazırlanmasına rağmen yasalaşma olanağı bulamamış; bu tür düzenlemeler Cumhuriyet Dönemi’ne bırakılmıştı. 232 Anılan Kanun Layihası uzun süre encümende bekledikten sonra 1926 yılının başlarında bir kez daha Meclis gündemine geldi. “Memu227 Kavanin Mecmuası: (Devre. 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 940). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 601-605, İ: 109, C: 2). 229 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 645-646, İ: 110, C: 2). 230 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 728, İ: 111, C: 2). 231 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 940). 232 1 Eylül 1923 tarihli “Dâhiliye Memurlarının Durumlarını Düzenleyen Kanun Layihasının” hükümleri için bakınız: (Başa, 2003: 471-474). 228 136 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) rini Dâhiliyenin Terfih ve Terakki, Azil ve Nasıpları Hakkında (1/214) Numaralı Kanun Layihası ve Hükümete İadesi Hakkında Dâhiliye Encümeni Mazbatası”, 20 Şubat 1926 tarihinde Meclise sunuldu. 233 Başkan olarak eski Dâhiliye Vekillerinden Niğde Mebusu Mehmet Ata Bey’in imzası bulunan Encümen Mazbatasında tasarıyla ilgili şu ifadeler yer alıyordu: “Memurini dâhiliyenin terfih ve terakkileriyle nasip ve azilleri hakkında Başvekâleti Celileden mevrut (gelmiş) 1.9.1339 tarihli ve (6/2697) numaralı kanun layihası encümenimize havale buyrulmakla tetkik ve müzakere olundu. Bilumum memurlar hakkında encümeni mahsusunca tanzim olunup Heyeti Umumiyeye takdim olunan kanun layihasında birtakım esasat kabul edildiği gibi her vekâletin bu esasata göre birer hususi kanun layihası ihzar eylemeleri ile layihai anifülbeyanın maddei mahsusasiyle tespit olunduğundan, bu layihai kanuniye hakkında şimdilik tayini muameleye hacet görülmemiş ve hükümete iadesi hususu muvafık görülmekle Heyeti Celileye arz ve takdim kılınmıştır.” Encümen mazbatasının Mecliste kabulü üzerine Kanun Layihası Hükümete iade edilince, Dâhiliye memurlarının hukuki durumlarının yeni bir yasayla düzenlenmesi konusu gündemden düşmüş oldu. Atatürk Dönemi’nde Dâhiliye Vekâleti teşkilatı ve memurları için en önemli düzenlemelerin 1930 yılında yapıldığı görülmektedir. Anılan yılda Dâhiliye Vekâleti önce merkez teşkilat yasasına (1624 sayılı Kanun) kavuşmuş; ardından da Dâhiliye memurları için özel yasa mahiyetinde 16 Haziran 1930 tarihli ve 1700 sayılı “Dâhiliye Memurları Kanunu” (RG: 19.06.1930 tarihli ve 1524 sayılı) kabul edilmiştir (Başa, 2013: 472-475; Keskin, 2007: 117). 234 Bu yasa, Dâhiliye Vekâleti teşkilatını tamamlayıcı nitelikte görülmektedir (Yalçın, 1990: 153). Toplam 31 maddeden oluşan 1700 sayılı Kanun’un 29. maddesi gereğince; 9 Kânunuevvel 1329 (1913) tarihli “Dâhiliye Nezareti Teşkilatına Ait Nizamname” ve “Dâhiliye Memurin Nizamnamesi” ile 2 Mayıs 1329 (1913) tarihli “Polis” ve 23 Teşrinisani 1331 (1915) tarihli “Cemi İanat Nizamnamelerinin” ve diğer kanunların bu Kanun’a aykırı olan hükümleri mülga hale gelmiştir. Dâhiliye Memurları Kanunu’nun özelliklerini Tutum (1976: 149), şu şekilde özetlemiştir: “… Mülki idare amirlerine öteki kamu görevlilerinden farklı bir statü tanıma isteği, dâhiliye memurluğu statüsünü düzenleyen 1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanunu’nda somutlaşmaktadır. Bu yasa çerçevesinde, valilik ikinci, kaymakamlık da dördüncü derece memurluklar arasında sayılmış, görev özellikleri göz önünde tutularak bazı ilginç düzenlemeler getirilmiştir. Söz gelişi, 1700 sayılı yasa, valilik ve kaymakamlığa yerlilerin 233 234 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sayfa: 244, İ: 58, C: 1). Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 8, Sayfa: 808-313). 137 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) tayin edilmemesi, emir ve gözetimleri altındaki dairelerde meydana gelecek yolsuzluk ve alelumum kanunsuz hareketlerden mülki amirlerin sorumlu tutulacakları, yeterli maddi ve yasal delil bulunmasa bile yapılacak soruşturmalarda veya sicil raporlarında vazife ve memurluk haysiyet ve şerefine uymayan kötü itiyat ve halleri görülen mülki idare memurlarının Vekâlet İnzibat Komisyonu kararıyla meslekten çıkarılacakları vb. konuları hükme bağlamaktadır. Aynı şekilde, bu kadar dikkatli bir surette yetiştirilecek ve kendilerinde yüksek kabiliyet aranacak olan kaymakamlara gerek kabiliyetleri ve gerek vazifelerinin nezaketi dolayısıyla diğer bütün devlet memurlarından farklı olarak deruhte edecekleri maddi ve manevi zahmet ve mesuliyetle beraber kazalarda işgal edecekleri mevkiin icabı nazarı dikkate alınarak, kaymakamların emsallerine oranla daha üst dereceden hizmete girmeleri öngörülmüştür…” Memurların Derece ve Sınıfları: 1700 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle “Memurların Derece ve Sınıfları” düzenlenmiştir. Buna göre merkez ve vilayetlerde görevli Dâhiliye memurlarının dereceleri, Tablo 17’de gösterilen şekilde olacaktır. Kanun ile memuriyetler ayrıca sınıflara ayrılmıştır. Buna göre, Dâhiliye memurlarının sınıfları da Tablo 18’de gösterilmiştir. DERECE 1 2 3 4 5 6 DERECE 1 2 3 4 5 6 7 Tablo 17: Dâhiliye Memurlarının Dereceleri MERKEZ MEMURLARI Müsteşar Teftiş Heyeti Reisi, Umum Müdürler, Vekâlet Hukuk Müşaviri Umum Müdür Muavinleri, Hukuk Müşavir Muavini Şube Müdürleri Şefler ve Memurlar Kâtipler VİLAYET MEMURLARI Umumi Müfettişler Valiler Vali Muavinleri Kaymakamlar, Mektupçular, Hukuk İşleri Müdürleri ve Polis Müdürleri Nüfus, İskân, Nahiye Müdürleri, Vilayet Maiyet Memurları, Mektupçuluk Kalemi Mümeyyizleri Vilayet Mektupçuluk Kalemi, İdare Heyeti ve Nüfus Baş Kâtipleri, İskân ve Evrak Memurları, Kaza Tahrirat Kâtipleri, Nüfus ve İskân Memurları Nahiye Tahrirat Kâtipleri, Nahiye Nüfus Memurları, Kaza Tahrirat Kâtibi Refikleri ve Nüfus Kâtipleri Valilik ve Müfettişlik Tablo 18: Dâhiliye Memurlarının Sınıfları MEMURİYET 138 SINIF SAYISI 4 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Kaymakamlık, Mektupçuluk, Hukuk İşleri Müdürlüğü, Polis Müdürlüğü, Vali Muavinlikleri ve Beşinci Derecedeki Memurluklar Altıncı ve Yedici Derecede Memurları 3 1 1700 sayılı Kanun’un 1. maddesine gereğince; valilik, vali muavinliği, mektupçuluk, hukuk işleri müdürlüğü, kaymakamlık, polis müdürlüğü ve nahiye müdürlüğü sınıfları mahalli olmayıp şahsidir. Lüzum ve zaruret halinde valiler ve kaymakamlar kendi dereceleri maaşlarıyla umum müdürlüklerinde ve şube müdürlüklerinde istihdam olunabilecektir. Kanun’un 1. maddesi Mecliste görüşülürken özellikle vali yardımcılarının durumu üzerinde durulduğu anlaşılmaktadır. 235 Ankara Mebusu İhsan Bey, Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya’ya; “Efendim; umumi müfettişler birinci, valiler ikinci, vali muavinleri üçüncü gösteriliyor. Hâlbuki vali sınıf ve derecesinde halen vali muavinleri vardır. Bu Kanun çıktıktan sonra vaziyetleri ne olacaktır?”, sorusunu yöneltmiştir. Şükrü Kaya, bu soruya şu yanıtı vermiştir: “Bu Kanun’un tayin ettiği derecede olacaklardır. Valilerin derecesinden aşağı ineceklerdir. Zaten valilikleri de biz burada dört kısım yapıyoruz. Onlar valilikten gelmedir amma beşinci sınıf vali maaşı alırlar.” Bu açıklama üzerine Ankara Mebusu İhsan Bey; “İstanbul vali muavini dördüncü sınıf vali derecesinden maaş alır.”, eklemesini yaptıktan sonra Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya da; “İstanbul vali muavini maaş itibariyle vali derecesindedir. Fakat derece nokta-i nazarından valilik derecesinde değildir. Şimdi bu Kanun mucibince vali muavinlikleri, tabiatıyla ve pek mantıki olarak valilikten daha aşağı sınıfa geliyor. Bu vaziyette bulunanları yani şahsiyetleri itibariyle valilik derecesinde bulunanların vaziyetleri tabii ıslah edilecektir.”, demiştir. Bu sefer Adana Mebusu Kemal Bey; “Gelecek vali muavinleri aynı maaşı alacaklar mı?”, sorusunu yöneltmiş; Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya; “Maaşları zatidir efendim. Memuriyetleri de şahsi yaptık, mahalli yapmadık.”, diyerek konuya açıklık getirmiştir. Kanun’un 1. maddesinin Mecliste görüşülmesi sırasında, umumi müfettişlerin valilerin üzerinde tutulmasının da bazı tartışmalara yol açtığı anlaşılmaktadır. 236 Trabzon Mebusu Abdullah Bey, Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya’ya, “Vilayetlerde birinci derecede umumi müfettişler, sonra valiler gelecektir. Öyle mi?”, sorusunu yöneltmiş; Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya; “Evet, vilayetlerde birinci derecede umumi müfettişler validen evvel gelir” cevabını vermiş; Trabzon Mebusu Abdullah Bey’in; “Valiler orada vekâletlerin mümessili olmak itibariyle kendilerine müfettişlerin takaddüm etmesi nedendir?”, sorusu üzerine de; “Valilerden daha yüksek mertebe ve salahiyeti haiz oldukları içindir.”, demiştir. Trabzon 235 236 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 143, İ: 73, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 143, İ: 73, C: 1). 139 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Mebusu Abdullah Bey’in; “Hâlbuki valiler malumu âliniz bütün vekâletlerin mümessilidir. Umumi müfettişlerin valilerden daha yüksek addedilmesinde bir mahsur görmüyor musunuz efendim?”, diyerek tartışmayı sürdürmesi üzerine Şükrü Kaya Bey: “Hayır efendim, umumi müfettişlerin valiler üzerinde salahiyeti teftişiyeleri vardır. Sonra valiler yalnız daire-i salahiyetlerinde en büyük salahiyeti haizdirler, Devlet mümessilidirler. Umumi müfettişlerin vazifesi ise birçok vilayetlere âm ve şamildir.”, diyerek konuyu kapatmıştır. Bu tartışmalara rağmen, madde metni değişikliğe uğramadan aynen kabul edilmiştir. Memurların Namzetlik ve Ehliyet Şartları: 1700 sayılı Kanun’un 2, 3 ve 4. maddelerinde “Namzetlik ve Ehliyet Şartları” düzenlenmiştir. Kanun’un 2. maddesine göre; ilk defa Dâhiliye memurluğuna aday olarak girebilmek için orta mektep mezunu bulunmak şarttır. Bu şartı taşıyanlardan istekli bulunduğu takdirde talipler arasında müsabaka (yarışma) yapılacaktır. Namzetlik (adaylık) süresi azami bir yıldır. Bu süre sonunda, dairesi amirince ehliyeti (yeterliliği) tasdik edilenler, kesin olarak memuriyete kabul olunacaktır. Mülkiye veya hukuk mekteplerinden mezun olanlar, adaylık devrelerini birinci sınıf nahiye müdürlüklerinde, vekâlet veya vilayet maiyet memurluklarında veyahut bu derecelere muadil olmak üzere Vekâletin uygun göreceği memurluklarda geçireceklerdir. Bununla birlikte, Mülkiye ve Hukuk Mekteplerinden mezun olup bir sene adaylık süresini tamamlamış bulunanlardan her sene yarışma ile beş kişi (efendi) Avrupa’ya staj için gönderilebilecektir. Bu madde üzerinde uygulamada bazı tereddütler olunca TBMM tarafından, 20 Mart 1936 tarihli ve 219 sayılı “Dâhiliye Memurları Hakkındaki 1700 Numaralı Kanunun İkinci Maddesinin Tefsiri” kararı alınmıştır. Buna göre; “Mülkiye Mektebi ve Hukuk Fakültesi mezunları Dâhiliye Vekâletinin merkez ve vilâyetler beşinci derecedeki memurluklarının bütün sınıflarına tayin olunurlar ve stajlarını bu sınıflarda görebilirler. Ancak ayrıca başka istihkakları yoksa kendilerine 25 liradan fazla maaş verilmez” (RG: 24 Mart 1936 tarihli ve 3261 sayılı). Kanun’un 3. maddesinde de, Dâhiliye memurluğunun muayyen bir meslek olduğu belirtildikten sonra, bu meslekte dereceleri ihraz (almak) için aranacak şartlar gösterilmiştir. Buna göre, dördüncü veya daha yukarı derecelerdeki merkez ve vilayet memurlarının mülkiye veya hukuk mekteplerinden mezun olmaları şarttır. Kanun’un 4. maddesi gereğince de; valiliğe, vali muavinliğine, mektupçuluğa, polis müdürlüğüne ve kaymakamlığa yerli olanlar tayin edilemeyecektir. 140 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Kanun’un 2. maddesinin Mecliste görüşülmesi sırasında Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey, 237 her sene beş kişinin Avrupa’ya staj için gönderilmesi konusu üzerinde durarak Dâhiliye Vekiline; “Bu beş efendi Avrupa’ya ne için gönderilecektir?”, sorusunu yöneltmiştir. Dâhiliye Vekili Şükrü Bey; 238 “Dâhiliyeye ait emniyeti umumiye işleri, belediye işleri, maiyet memurluğu işleri için staj göreceklerdir. Her sene müsabaka ile maddede yazılı şekilde beş efendi gönderilecektir.”, diyerek konuya açıklık getirmiştir. Kanun’un 3. maddesinin görüşmeleri yapılırken de Yozgat Mebusu Hamdi Bey, 239 Dâhiliye Vekiline; “Bu Kanun mevkii tatbikata konduktan sonra mektebi mülkiye veyahut hukuk mektebinden mezun olmayıp ta şimdiye kadar dördüncü derecede ifayı vazife etmiş olan kaymakam ve sairenin vaziyetleri ne olacaktır? Bunların hukuki müktesebatı mahfuz mudur?”, sorusunu sormuştur. Bunun üzerine Şükrü Kaya; 240 “Evet efendim; hukuki müktesepleri mahfuzdur”, diyerek yanıt vermiştir. 1700 sayılı Kanun’un en çok değiştirilen maddeleri 2 ve 3. maddeler olmuştur. 241 Anılan maddeler zamanla birçok değişikliğe uğramış, sonunda da tamamıyla farklı bir hale gelmiştir. Bugün itibariyle İçişleri Bakanlığı memurluklarına intisap ve terfide, bu Kanun’da yazılı haller dışında genel hükümler uygulanmaktadır. Yine, Kanun’un 1. maddesinde yazılı 4’üncü ve daha yukarı sınıflardaki memurluklara geçebilmek ve tayin olunmak için üniversitelerin Siyasal Bilgiler, Hukuk, İktisat, İşletme, İktisadi ve İdari Bilimler Fakülteleri ile bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulu tarafından kabul edilen yurtdışındaki en az dört yıl süreli fakültelerden mezun olmak şarttır. Bu arada, kaymakam adaylığı için 35 yaş sınırı getirilmiştir. Kanun’un 2. maddesinde kaymakam adaylığı yazılı sınavı, mülakatı ile atama usulü de gösterilmiştir. Kanun’un 3. maddesinde de, kaymakamlık stajı düzenlenmiştir. 4. madde ise aynı şekilde yürürlükte kalmıştır. 237 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 144, İ: 73, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 144, İ: 73, C: 1). 239 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 144, İ: 73, C: 1). 240 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 144, İ: 73, C: 1). 241 Örneğin, 22.03.1934 tarihli ve 2390 sayılı “1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanununun 3’üncü Maddesini Değiştiren Kanun” (RG: 25.03.1934, 2662) ile 1700 sayılı Kanun’un 3. maddesi yeniden düzenlenmiştir (Kavanin Mecmuası: Cilt: 13, Sayfa: 107). 10.05.1934 tarihli ve 2429 sayılı “1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanununun 2’nci Maddesini Değiştiren Kanun” (RG: 15.05.1934, 2701) ile 1700 sayılı Kanun’un 2. maddesi yeniden düzenlenmiştir (KM: Cilt: 13, Sayfa: 239). 10.06.1935 tarihli ve 2768 sayılı “Dâhiliye Memurları Kanununun İkinci Maddesini Değiştiren 2429 Sayılı Kanun’un Birinci Maddesini Değiştiren Kanun” (RG: 15.06.1935, 3029) ile 1700 sayılı Kanun’un 2. maddesi bir defa daha yeniden düzenlenmiştir (KM: Cilt: 14, Sayfa: 540). 238 141 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Memurların İntihap ve Tayin Usulleri: 1700 sayılı Kanun’un 5. maddesi ile “İntihap (Seçilme) ve Tayin Usulleri” düzenlemiştir. Bu madde hiç değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Maddede öngörülen Dâhiliye memurlarının seçim ve tayin usulleri Tablo 19’da gösterilmiştir. Tablo 19: Dâhiliye Memurlarının İntihap ve Tayin Usulleri MEMURİYET İNTİHAP VE TAYİN USULÜ Birinci ve ikinci sınıf valiler veya bu sınıflara terfi hakkını kazanmış ve evvelce valilik etmiş umum MÜSTEŞAR müdürler arasından Vekâletin inhası üzerine müşterek kararname ve Reisicumhurun tasdikiyle; UMUMİ MÜFETTİŞLER Dâhiliye Vekâletinin inhası, İcra Vekilleri Heyetinin İLE VALİLER kararı ve Reisicumhurun tasdikiyle; TEFTİŞ HEYETİ REİSİ, Vekâletin inhası üzerine müşterek kararname ve UMUM MÜDÜRLER VE Reisicumhurun tasdikiyle; VEKÂLET HUKUK MÜŞAVİRİ Müdürler encümeninin intihabı ve vekilin tasvibi üzeÜÇÜNCÜ VE DÖRDÜNCÜ rine müşterek kararname ve Reisicumhurun tasdikiyDERECELERDEKİ MEMURLAR le; BEŞİNCİ VE ALTINCI Daireleri müdür veya umum müdürlerin inhası üzeriDERECELERDEKİ MEMURne Vekâletçe; LARDAN MERKEZDEKİLER VİLAYET NÜFUS VE İSKÂN Umum müdürlerinin inhası ve müdürler encümeninin MÜDÜRLERI kararıyla Vekâletçe; MAİYET MEMURLARI Doğrudan doğruya Vekâletçe; VİLAYETLERIN DİĞER MERVilayetlerdeki daire amirlerinin inhası üzerine KEZ MEMURLARIYLA KAZA vilayetlerce; DAİRE AMİRLERİ NAHİYE MÜDÜRLERİ Vekâletin tasdikiyle vilayetlerce; Dairesi amirinin inhası üzerine kaymakamlıkça tayin KAZALARIN YEDİNCİ DERECE olunacaklardır. Kaymakamlıklarca tayin edilen meMEMURLARI İLE murların memuriyetleri vilayetlerin tasdiki ile tamam NAHİYE MEMURLARI olacaktır. Kanun’un 5. maddesi Mecliste görüşülürken Gaziantep Mebusu Ahmet Remzi Bey’in; 242 “Efendim, altıncı satırda (Umumi müfettişlerle valiler vekâletinin) yazılmıştır. (Umumi müfettişlerle valiler Dâhiliye Vekâletinin) olacaktır. Oraya bir (Dâhiliye) kelimesi ilave edilecektir.”, açıklaması üzerine madde tashih edilerek kabul edilmiştir. 242 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 145, İ: 73, C: 1). 142 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Mülkiye Müfettişleri: 1700 sayılı Kanun’un 6, 7 ve 8. maddelerinde, “Müfettişler” başlığı altında mülkiye müfettişleri düzenlenmiştir. Bu maddeler de değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Kanun’un 6. maddesine göre müfettişler, Teftiş Heyeti Reisinin inhası ve Dâhiliye Vekilinin tasvibi üzerine müşterek kararname ve Reisicumhurun tasdiki ile tayin olunacaktır. Müfettişliğe bidayeten (başta) tayin olunanlar, ilk altı ay zarfında evvelki memuriyetleri maaşı ile bir mülazemet (staj) devresi geçireceklerdir. Bu sürenin içinde veya sonunda müfettişlikte kabiliyet ve kifayeti görülemeyenler, önceki derece ve sınıflarına iade olunacaklardır. Kanun’un 7. maddesine göre ise mülkiye müfettişlerinin mesai ve istihdam tarzları bir nizamname ile tespit olunacaktır. Kanun’un 8. maddesine göre de, müfettişler lüzumu halinde Dâhiliyenin diğer memurluklarına nakil veya terfi suretiyle tayin olunabilirler. Diğer memurlardan da kanuni ehliyeti haiz olanlar, maaşlarının miktarına göre, müfettişliğe nakil veya terfi olunabilirler. Ancak müfettişliğe tayin edileceklerin mülkiye veya hukuk mekteplerinden mezun olmaları ve hukuktan mezun olanların yedi senelik idadi veyahut lise tahsilini bitirmiş olmakla beraber kaymakamlıkta en az üç sene hizmet etmiş bulunmaları şarttır. Mülkiye müfettişleriyle ilgili yasa maddelerinin Mecliste herhangi bir itiraz olmadan kabul edildiği görülmektedir. 243 Memurların Terfi Usulü: 1700 sayılı Kanun’un 9 ve 10. Maddeleri, “Terfi” konusunu düzenlemiştir. Bu maddeler de hiç değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Kanun’un 9. maddesine göre; bir derece içinde bir sınıftan yukarı sınıfa veya bir derecenin en yüksek sınıfından üst derecenin en küçük sınıfına terfi için bulunduğu sınıfta üç sene hizmet etmiş ve Memurin Kanunu’nun 20. maddesi gereğince ehliyeti tasdik edilmiş olmak şarttır. Birinci sınıf kaymakamlardan terfie hak kazananlar, üçüncü derecedeki memurluklara ve dördüncü dereceye dâhil olan mektupçularla hukuk işleri müdürleri ve polis müdürleri, kendi sınıflarında muayyen müddeti ikmal ile terfie ehliyetleri tasdik edildikten sonra birinci sınıf kaymakamlığa tayin edilebilirler. Kanun’un 10. maddesine göre de; bilgi ve görgülerini artırmak için Vekâletçe yabancı memleketlere gönderilen memurların oralarda bulundukları müddetler, kıdemlerinden sayılacaktır (hesap olunacaktır). Terfi ile ilgili Kanun maddelerinin Mecliste herhangi bir itiraza uğramadığı görülmektedir. 244 243 244 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 145, İ: 73, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 145, İ: 73, C: 1). 143 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Memurların Tahvil ve Nakilleri: 1700 sayılı Kanun’un 11, 12 ve 13. maddeleri “Tahvil (Değişme) ve Nakil” konusunu düzenlemiştir. Bu maddeler de değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Kanun’un 11. maddesine göre; bir derece veya sınıfta bulunan merkez ve mülhakat (merkeze bağlı) memurları lüzumu sabit olduğu takdirde, Vekâletçe aynı derece ve sınıftaki diğer memuriyetlere tayin olunabilirler. Kanun’un 12. maddesine göre; aynı şehir ve kasaba dâhilinde aynı sınıf ve derecedeki memurların tebdillerinde (değiştirilmelerinde) bunları tayin eden makamlar serbesttirler. Kanun’un 13. maddesine göre de; merkez memurlarından birinci ve ikinci derecede bulunanlarla valiler, kaymakamlar ve zabıta amirleri Vekâletçe kati zaruret üzerine tayinlerindeki usule tevfikan Vekâlet emrine alınabilirler. Tahvil ve nakil ile ilgili Kanun maddelerinin Mecliste herhangi bir itiraza uğramadığı anlaşılmıştır. 245 Memurların İstifa ve Mezuniyetleri: 1700 sayılı Kanun’un 14, 15, 16 ve 17. maddeleri, “İstifa ve Mezuniyet (İzin)” konusunu düzenlemiştir. Bu maddelerden 14, 16 ve 17. maddeler halen daha yürürlükte olup, 15. madde ise 13 Eylül 1943 tarihli ve 4489 sayılı Kanun’un 8. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Kanun’un 14. maddesine göre; izni bitip de on beş gün içinde geçerli (makbul) mazereti olmaksızın iş başına dönmeyenler veyahut mazeretini amirine bildirmeden üç gün işini bırakanlar istifa etmiş sayılacaktır. Kanun’un yürürlükten kaldırılan 15. maddesine göre; izin, Memurin Kanunu’nda yazılı şartlara tabidir. Kanun’un 16. maddesine göre; fevkalade hallerde memurların vazifelerinden ayrılmalarında mahzur görüldüğü takdirde izinleri geri bırakılır ve izinde bulunanlar iş başına çağırılır. Kanun’un 17. maddesine göre de; istifa veya diğer bir daireye nakil suretiyle ayrılmış olan memurlardan tekrar Dâhiliye hizmetine girmeleri Vekâletçe kabul olunanlar, ancak ayrıldıkları zamandaki sınıf ve derecelerine muadil memuriyetlere tayin olunabilirler. İstifa ve izin ile ilgili yasa maddelerinin Mecliste tartışmasız kabul edildiği incelenmiştir. 246 Müdürler Encümeni: 1700 sayılı Kanun’un 18 ve 19. maddeleri “Müdürler Encümeni” düzenlemiştir. Bu maddeler de hiç değişmemiştir. Kanun’un 18. maddesine göre Müdürler Encümeni; Müsteşarın riyaseti altında alfabe sırasıyla; (1) Emniyet İşleri Umum Müdürü, (2) Hukuk Müşaviri, (3) Mahalli İdareler Umum Müdürü, (4) Nüfus İşleri Umum Müdürü, (5) Teftiş Heyeti Reisi ile (6) Vilayetler İdaresi Umum Müdüründen terekküp edecektir. Memurin Şubesi Müdürü, Encümenin raportörü olarak görev yapacaktır. Kanun’un 19. maddesine göre 245 246 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 145-146, İ: 73, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 146, İ: 73, C: 1). 144 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) de, Müdürler Encümeni, Dâhiliye memurlarının mesai ve faaliyetlerini, zati hal ve vaziyetlerini tetkik ve tespit eyleyecek ve bu Kanunla intihap hakkı kendisine verilmiş olan memurların intihap, terfi ve ehliyetlerinin tasdiki ile tahvil hususlarını tezekkür edecektir. Encümenin kararları Dâhiliye Vekilinin tasdiki ile tamam olacaktır. Böylece, 1624 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun”da öngörülmeyen Müdürler Encümeni, 1700 sayılı Kanun ile Bakanlık teşkilatına girmiş olmaktadır. Müdürler Encümenini düzenleyen Kanun maddelerinin Mecliste tartışmasız kabul edildiği incelenmiştir. 247 İnzibat (Disiplin) Cezaları: 1700 sayılı Kanun’un 20, 21, 22, 23, 24 ve 25. maddeleri ile “İnzibat Cezaları” düzenlenmiştir. Bu maddeler de hiç değişikliğe uğramadan günümüze ulaşmış olup; özel disiplin cezası maddeleri olarak halen daha yürürlüktedirler. Kanun’un 20. maddesine göre; Memurin Kanunu’nun 28-33. maddelerindeki ahvalden başka, Tablo 20’de gösterilen inzibat (disiplin) cezaları verilecektir. CEZA İHTAR TEVBİH MAAŞ KESİLMESİ KIDEM TENZİLİ SINIF 247 Tablo 20: Dâhiliye Vekâleti İnzibat (Disiplin) Cezaları CEZA GEREKTİREN FİİLLER * Zaruret olmadan merciini tecavüz etmek, * Teftiş ve tahkikleri sebepsiz uzatmak, * Teftiş layihalarını ve tahkik fezlekelerini vaktinde göndermemek veya sebepsiz olarak tahkikatı noksan bırakmak, * Teftiş için gidilecek yeri işaa etmek, * Müfettişler tarafından tevdi edilen teftiş layihalarında ve sorulan suallere sebepsiz olarak bir hafta zarfında cevap vermemek, * Bir meselenin evrakını kast olmaksızın zayi etmek, * Vazife icabını takdir ve ifada müsamaha göstermek, * Bir aylık hesap kâğıtlarını diğer ayın on beşine kadar merciine göndermemek, * Eli işten çektirilen memurlar hakkında tahkikat bittikten sonra sebepsiz olarak en çok on beş gün zarfında fezlekesini ait olduğu makama vermemek, * Maiyetindeki memurlara karşı fena muamelede bulunmak ve * Resmi muamele ve kayıtlara muhalif iş'aratta bulunmak. * İfasına mecbur olduğu tahkikatın safhalarını ifşa etmek, * Hesaplarını sene nihayetinde tamamıyla kapatmamak, * Avans alıp bunu üç ay zarfında tesviye etmemek, * Amirine vazife başında veya vazifeden dolayı her nerede olursa, olsun Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 146, İ: 73, C: 1). 145 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) TENZİLİ hakaret etmek, * Vazife başında madununa yahut arkadaşlarına hakaret etmek, * Memur bulunduğu yerin ve mıntıkanın haricine izinsiz gitmek yahut vazife icabı gittiği takdirde mafevkini haberdar etmemek, * Cemi İanat Nizamnamesine mugayir harekette bulunmak. Kanun’un 21. maddesine göre; Evrak zıyaı ve vazife icabını takdir ve ifada müsamaha, Devlet ve efratça mazarratı (zarar) mucip olmuş ise zararın derecesine göre memur hakkında inzibat cezaları en ağrına kadar tatbik edilmekle beraber kanuni takibatta icra edilecektir. Kanun’un 21. maddesiyle ilgili Mecliste söz alan olmamıştır. 248 Kanun’un 22. maddesine göre de; resmi muamelelerden dolayı amirlerini alenen tenkit edenler tenkidin şekil, mahiyet ve tesiri derecesine göre maaş kesilmesi, kıdem tenzili cezalarından biri ile cezalandırılacaktır. Kanun’un 22. maddesi Mecliste görüşülürken söz alan Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey; 249 “Efendim; tenkit kelimesi biraz şümullü bir kelimedir. Lütfen bunu beyan buyursunlar. Çünkü bazen bir amirin, en ufak ve farklı bir sözü de tenkit telakki etmesi mümkündür. Tabii Vekil Beyefendi böyle mütalaa buyurmamışlardı. Yalnız meseleyi izah buyursunlar da zapta geçsin.”, demiştir. Bu uyarı üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya; 250 “Efendim; maksadımız memur ile amir arasında vazife dolayısıyla vaki olacak tenkittir, yoksa haklı itirazlar şüphesizdir ki, misallerini her gün görüyoruz. Amirin otoritesi kırılıyor, demagoji yapılıyor, buna mani olmak için bu kaydı koyduk.”, açıklamasında bulunmuştur. Kanun’un 23. maddesine göre ise; irtikâp ve irtişaları (yiyicilik) veya vazife ve memurluk haysiyet ve şerefine uymayan kötü itiyat (huy) ve halleri şayi (yaygın) olduğu ve bu ayrı ayrı iki müfettiş tarafından verilen raporlar ve muhtelif iki amirin mahrem (gizli) tezkiye varakalarıyla teeyyüt ettiği halde maddi ve kanuni kâfi deliller bulunmamasından haklarında takibat yapılmayan memurlar, Vekâlet İnzibat Komisyonunun kararı ve Vekilin tasdikiyle, meslekten çıkarılırlar. Kanun’un 24. maddesine göre ise; vali veya kaymakamlarla nahiye müdürleri, emir veya nezaretlerine tabi dairelerde, suiistimallerin ve alelumum kanunsuz hareketlerin vukuundan mesuldürler. Bu gibi hallerin tekerrür ve tevalisi teftişler veya tahkikler neticesinde sabit olur ve vali ile kaymakam ve nahiye müdürünün onlara daha evvel vakıf olmadıkları veya vakıf oldukları halde salahiyetleri dâhilindeki teşebbüslere girişmedikleri anlaşılırsa haklarında vazifelerinde lakaydı gösteren memurlar gibi muamele olunacaktır. Getirilen bu hüküm, mülki idare amirlerine çok özel bir sorumluluk yüklemiştir. 248 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 146, İ: 73, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 147, İ: 73, C: 1). 250 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 147, İ: 73, C: 1). 249 146 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Kanun’un 25. maddesi gereğince de; Dâhiliye memurlarının sicilleri ile mahrem dosyalarının tespit ve tanzimi usulleri, bir nizamname ile tayin olunacaktır. Bu maddelere Mecliste itiraz eden olmamıştır. 251 Vekâlet İnzibat Komisyonu: 1700 sayılı Kanun’un 26. maddesi, “Vekâlet İnzibat Komisyonu” başlıklıdır. Kanun’un 26. maddesi gereğince, Vekâlet İnzibat (Disiplin) Komisyonu; müsteşarın başkanlığında müdürler encümenini teşkil eden azadan terekküp edecektir. Bu madde de günümüze kadar gelmiştir. Kanun maddesinin Mecliste tartışmasız kabul edildiği görülmüştür. 252 İçtihadi Hareket: 1700 sayılı Kanun’un 27. maddesi “İçtihadi Hareket” başlıklıdır. Anılan maddeye göre; “Kanun ve nizamnamelerde sarahat olmayan ve hakkında hususi emir bulunmayan mesailde mafevkten (üstten) istizan imkânı olmadığı takdirde vali, kaymakam ve nahiye müdürleri kendi içtihatlarıyla hareket ederler ve tedbir alırlar.” Kanun’un 27. maddesi Mecliste tartışmasız kabul edilmiştir. 253 Getirilen bu hüküm ile mülki idare amirlerine, içtihadı hareket etmek gibi çok özel bir yetki verilmiş olmaktadır. Madde halen yürürlüktedir. Meslek Kursu: 1700 sayılı Kanun’un 28. maddesi “Meslek Kursu” başlıklıdır. Maddeye göre; Vekâlet, münasip gördüğü yerlerde memurlar için meslek kursu açmağa ve bunların programını tanzime salâhiyettardır. Bu kurslara kabul edilecek memurların evsaf ve şeraiti bir nizamname ile tayin olunur. Kursa kabul edilen memurlara harcırah kararnamesine tevfikan harcırah ve yevmiye verilecektir. Kanun’un 28. maddesi görüşülürken söz alan mebus olmamış, madde tartışma olmadan kabul edilmiştir. 254 1700 sayılı Kanun’un yürütmeye ilişkin maddesi de Mecliste kabul edildikten sonra söz alan Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey; 255 “Dâhiliye Vekili Beyefendi hazretlerine hakikaten çok kıymetli olan bu kanunu getirmiş olduklarından dolayı çok teşekkür ederim ve arzu ederim ki diğer vekâletler dahi böyle bir kanunu bir an evvel getirsinler. Teşkilatı Esasiye Kanunumuz her vekâlete ait bir memurin kanununun yapılmasını vazife olarak vekillere tahmil etmektedir. Şimdiye kadar bunu yalnız Dâhiliye ve Hariciye Vekâletleri getirmiştir (…) Hâlbuki diğer vekâletlerdeki memurinin vaziyeti hakikaten müphemdir ve dâhili 251 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 147, İ: 73, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 147, İ: 73, C: 1). 253 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 147, İ: 73, C: 1). 254 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 147, İ: 73, C: 1). 255 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 147, İ: 73, C: 1). 252 147 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) nizamnameler ve dâhili talimatnamelerle fiilen idare edilmektedir. Hâlbuki ellerinde mükemmel bir numune de vardır. Diğer vekillerimizin de hepsinin böyle bir kanun getirmelerini rica ederim. Bu suretle memurlarının vaziyetlerini tayin etmiş olurlar.”, diyerek Dâhiliye Memurları Kanunu ve bunu Meclise getiren Dâhiliye Vekilini övmüş; diğer vekâletlere örnek göstermiştir. Bu sözler üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya Bey; 256 “Ahmet Beyefendiye teşekkür ederim. Fakat hususi malumatıma göre Başvekâlet ve diğer vekâletler de bu memurin kanununu hazırlamaktadırlar. Zannederim ki Hâkimler Kanunu, Adliye Vekâletinin memurin kanunudur. Şu halde Dâhiliye, Hariciye ve Adliye Vekâletleri bu kanunu yapmış bulunuyorlar. Gelecek sene diğer arkadaşlar da getireceklerdir.”, demiştir. Bu konuşmalardan sonra yasanın geneli oya sunularak kabul edilmiştir. 257 Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, 1700 sayılı Kanun’un kabulüyle Dâhiliye Vekâleti, Hariciye ve Adliye Vekâletleri gibi kendi Memurin Kanunu’nu yapmış ilk bakanlıklar arasında yerini almış oldu. Bu durum, bakanlığın kurumsallaşması açısından atılmış çok önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Zira zaman içinde bazı değişikliklere uğrasa da, 1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanunu, bu gün halen daha yürürlüktedir. Kanun’un yukarıda değinilen bazı maddeleri değişmiş, ayrıca zamanla Kanun’a bazı ek maddeler ilave edilmiştir. Bunlar arasında en önemlisi, 1 Temmuz 2006 tarihli ve 5540 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle yapılan “birinci sınıf mülki idare amirliği” statüsüne yönelik eklemelerdir. 4. Dâhiliye Vekâleti Memurları Sicil Nizamnamesinin Yayımlanması Atatürk Dönemi’nde Dâhiliye memurlarını ilgilendiren bir başka önemli düzenleme, 1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanunu’na müsteniden tanzim kılınmış olan 31 Ocak 1932 tarihli ve 12226 karar sayılı “Dâhiliye Vekâleti Memurları Sicil Nizamnamesi”nin yürürlüğe konulması olmuştur. Buna ilişkin İcra Vekilleri Heyeti kararı şöyledir: “Dâhiliye Vekâletince tanzim ve Şûrayı Devletçe tadilen kabul olunan merbut Dâhiliye Memurları Sicil Nizamnamesinin meriyete vaz'ı; Vekâleti müşarünileyhanın 5.1.1932 tarih ve 148 numaralı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 31.1.1932 tarihli içtimaında tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 22 Şubat 1932 tarihli ve 2032 sayılı). Toplam 31 maddeden oluşan Nizamnamenin birinci faslında “Tercümeihal”, ikinci faslında “Sicil Cüzdanları”, üçüncü faslında “Müsbit Evrak Zarfı”, dördüncü faslında “Sicil 256 257 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 147, İ: 73, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 148, İ: 73, C: 1). 148 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Karneleri”, beşinci faslında “Mahrem Muamelat”, altıncı faslında “Tezkiye Varakaları”, yedinci faslında “Hüviyet Cüzdanları ve Tashihler”, sekizinci fasılda “İnzibati Hususlar”, düzenlenmiştir. Dâhiliye Vekâleti Memurları Sicil Nizamnamesi, Emniyeti Umumiye ile Posta, Telgraf ve Telefon Memurlarını kapsamamaktadır. Bu memurlar kendi kanun ve nizamnamelerine tabi olacaklardır (md.31). Yeni Nizamnameyle birlikte, 15 Mayıs 1330 tarihli Sicilli Ahvali Memurin Nizamnamesi, Dâhiliye memurları hakkında tatbik olunmayacaktır (md.28). Nizamnamenin 1. maddesi göre, Dâhiliye Vekâleti hizmetinden birine ilk girenlerden bir “tercümeihal” alınacaktır. Tercümeihal matbu bir varakaya yazılacak ve nizamnamede belirtilen hususları ihtiva edecektir (md.2). Vekâletin merkez teşkilâtına mensup memurları ile merkezden nasbedilen (tayin edilen) memurlarının ve nahiye müdürlerinin tercümeihal varakaları Vekâlete ve diğer memurlarınki vilâyetlere verilecektir. Müfettişi umumilik memurlarının tercümeihalleri ise Vekâlete gönderilecektir (md.4). Nizamnamenin 7. maddesi gereğince, her memur için melfuf (sarılı) numunesi veçhile bir “sicil cüzdanı” tutulacaktır. Nizamnamenin 9. maddesi gereğince, her memur için müsbit evrakı havi bir “zarf” (müsbit evrak zarfı) bulunacaktır. Nizamnamenin 12. maddesi gereğince, her memur için numunesi veçhile bir “sicil karnesi” tanzim olunarak kendine verilecektir. Nizamnamenin 14. maddesi gereğince de, bir memur için bir “mahrem sicil” tutulacaktır. Bu sicil memurların tezkiye varakaları, müfettiş raporları, âmirlerinin mütalaaları gibi mahrem hususları ihtiva edecektir. Nizamnamenin 16. maddesi gereğince; memurların ahval ve evsafını göstermek üzere senede bir defa âmirleri tarafından melfuf numunesine tevfikan bir “tezkiye varakası” doldurulacaktır. “Mahrem Tezkiye Varakasının” örneği, Nizamnamenin ekinde gösterilmiştir. İçişleri Bakanlığı merkez arşivinde bulunun özlük dosyalarında birçok personelin “Mahrem Tezkiye Varakası” görülebilmektedir. Örnek olması amacıyla 3 sicil numaralı Tortum Kaymakamı Halit İzzet Bey’in (Öztürk) tezkiye varakası incelenmiştir. Tezkiye varakasında, anılan zatın “kaymakamlıklarda hizmetinden istifade edilebileceği” belirtilmiştir. Özlük dosyasında ilaveten, Tortum İlçesini teftiş eden Mülkiye Müfettişi Nuri Atay tarafından düzenlenen 28.11.1938 tarihli ve 165 sayılı teftiş layihasına dayanılarak, ikinci şube müdürü tarafından hazırlanmış “Tortum Kaymakamının çalışması hakkında” bir değerlendirme raporu bulunmaktadır. Umum Müdürlük Yüksek Makamına sunulduğu anlaşılan raporun “Edinilen kanaatin mahiyeti başlıklı” bölümünde şu değerlendirmeler yer almaktadır: (1) Eski teftiş layihasındaki noksanların ikmal ve ıslahına çalışmaktadır. (2) İdare heyeti kararlarının bazıları noksandır, bazıları da vazıh değildir. (3) Memurin Muhakematı kararları iyidir. 149 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) (4) Seferberlik işleri çok iyi takip edilmektedir. (5) Köy Kanunu tatbikatı ile yakından alakadar olunmaktadır. (6) Muamelat tam bir intizamla takip edilmiştir. (7) Müfettiş, dürüst ve vazife sevgisi taşıyan kaymakamın mesaisini şayanı takdir bulmuştur.” Dâhiliye Vekâleti Memurları Sicil Nizamnamesinin 17. maddesinde, tezkiye varakalarının kimler tarafından doldurulacağı hüküm altına alınmış olup, buna ilişkin tablo (Tablo 21) aşağıya çıkarılmıştır. Tablo 21: Dâhiliye Memurlarının Tezkiye Varakalarını Dolduracak Amirler MEMUR Müsteşar Merkez Teşkilâtına Mensup Memurlar Umum Müdürler Nahiye Müdürleri Nahiye Memurlari Kaymakamlar Mektupçular Vilâyet Memurları Nüfus Müdürleri Hukuk Işleri Müdürleri Vali ÜST AMİR Vekil Umum Müdürler ve Müsteşar Müsteşar ve Vekil Kaymakam ve Vali Nahiye Müdürü ve Kaymakam Vali ve Müsteşar Vali ve Müsteşar Mektupçu ve Vali Vali ve Umumî Nüfus Müdürü Vali ve Müsteşar Müsteşar ve Vekil Nizamnamenin 19. maddesi gereğince, tezkiye varakaları memurların terfilerinde esas olup kıdem sırasına göre yapılacak terfilerde tezkiye varakalarında yazılı hususlar daima nazarı itibara alınacaktır. Tezkiyeleri düzgün olmayan memurlar, kıdem sırası gelse bile o sene için terfiden mahrum olurlar. Nizamnamenin 20. maddesine gereğince; memurda görülecek ve tashihi kabil olacak fena huyların ve hareketlerin ıslahı için kendisine tebligat yapılacak ve ıslahı hâl edip etmediği takip edilerek bundan alınacak netice memurun mahrem sicilline derç edilecektir. Nizamnamenin 21. maddesine göre, Memurin Kanunu’nun 17. maddesine tevfikan Dâhiliye memurlarına birer fotoğraflı “hüviyet cüzdanı” verilecektir. Nizamnamenin 25. maddesi gereğince, tercümeihal varakalarını ve müsbît evrakı zayi eden sicil memurları hakkında takibatı kanuniye yapılmakla beraber Dâhiliye Memurları Kanunu’nun inzibatî cezalar faslındaki hükümlere göre muamele olunacaktır. Nizamnamenin 27. maddesi gereğince de; mahrem sicil dosyaları münderecatını ifşa eden memurlar hakkında, inzibat komisyonu kararı ile ihraç muamelesi tatbik ve ayrıca kanunî takibat yapılacaktır. Dâhiliye Vekâleti Memurları Sicil Nizamnamesinin yürürlüğe konulmuş olması, mülki 150 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) idare memurlarının meslek olma yolunda atılmış önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. 5. Dâhiliye Memurlarının Emeklilik Yaşlarının Düzenlenmesi 8 Mayıs 1933 tarihli ve 2169 sayılı “Dâhiliye Memurlarının Bir Kısmının Tahdidi Sinlerine Dair Kanun” 258 (RG: 14.05.1933 tarihli ve 2400 sayılı) ile nahiye müdürleri, kaymakamlar ile emniyet müdürleri, mülkiye başmüfettiş ve müfettişlerinin emeklilik yaşları düzenlenmiştir (Kalfa, 2007: 460). “Dâhiliye Memurlarının Tahdidi Sinlerine Dair 1/243 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, ilk olarak Meclisin 1 Mayıs 1933 tarihli oturumunda görüşülmüştür. 259 İzmir Mebusu Kitapçı Hüsnü Bey’in bazı eleştirilerde bulunması üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, dâhiliye memurlarıyla ilgili dikkat çekici açıklamalarda bulunmuştur: 260 “Her meslekin kendine has birtakım müşkülâtı vardır. Memuriyet meslekleri arasında bunların en müşkülü arkadaşımızın dediği gibi en yıpratıcı olanı mülkiye memurluğudur. Bahusus mülkiye memurluğu eski devirde olduğu gibi temsilî ve timsali (simgesel) olmaktan çıkmıştır. Memleketimizin muhtaç olduğu birçok imar ve birtakım asayişi, doğrudan doğruya idare memurları teminle mükelleftirler. Bu vaziyet, kendilerini zamanından evvel yıpratıyor ve yoruyor. Yıpranmanın ve yorulmanın miyarı (ölçüsü) ve mikyası (tartısı), henüz bulunmuş değildir. Fakat birçok esaslarda olduğu gibi burada da yine miyar olarak sin kabul edilmiştir. Biz de düşündük, idare arkadaşlarımızın uzun müddet yıpranmaması ve işlerine sekte vermemek için bu sinne geldiklerinde şerefleriyle, haysiyetleriyle tekaüde sevk ederek milletin ve Devletin kendilerine tahsis edeceği nimetten müstefit olsunlar ve bunun için bu kanunu takdim ediyoruz. Kanunu, büyük kanuna yani mülkî ve askerî tekaüt kanununa zeyil yapmak ta mümkün olabilirdi. Fakat sırf Mülkiyelilere yani idare âmirlerine mahsus olduğu için ayrı bir kanun yapmağı teknik noktasından daha muvafık bulduk…” Başvekil İsmet İnönü imzalı mucip sebepler layihasında da, mülki idare amirliği mesleğine yönelik ilginç tanımlamalar yapıldıktan sonra, düzenlemenin amacı şöyle ifade edilmiştir: 261 “İdare amirliği dimağ ve vücut sağlamlığını, iyi bir gör258 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 293). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 7-8, İ: 44, C: 1). 260 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 7, İ: 44, C: 1). 261 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sıra No: 130). 259 151 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) güyü ve bilgiyi istilzam eden zahmetli, mesuliyetti bir ihtisas meselesidir. Bu mesleğin müfettişlik, kaymakamlık, polis ve nahiye müdürlüğü gibi hareket ve faaliyeti istilzam eden kısmında rükûp ve nüzule muktedir bulunmayanların muvaffakiyetleri memul bulunmadığından sinleri muayyen hadlere vâsıl olanların rızalarına bakılmaksızın tekaüt edilmeleri pek zaruridir. Ancak bunlardan istisnaî olarak zindegisini (zindelik) muhafaza edenlerin istihdamlarına devam edebilmek için vekâlet tekaüde sevk hususunda tahyir edilmiştir. Nahiye müdürleri, kaymakamlar, polis müdürleri, mülkiye müfettişleri için konulan azamî sin kendilerinden alınacak randıman için en azamî bir haddir. Bu hadlere vâsıl olan idare âmirlerinden ve mülkiye müfettişlerinden hizmet ve istifade beklemek imkân haricinde olduğu gibi bulunduğu derece ve sınıfların da icap ettirdiği ehliyeti ve zindegiyi tamamen kaybetmiş sayılırlar. Binaenaleyh nahiye müdürleri için azamî sin 50, kaymakamlar için 56, mülkiye müfettişleri için 58 olarak tespit edilmiştir. Valiler bu tertibe ithal edilmemiştir. Zira 1851 numaralı Kanunun 3. maddesi valilerin her yaşta İcra Vekilleri Heyeti Kararı ile tekaüt edilebileceklerini tayin ve tasrih etmiştir. Kanunda tayin edilen sinlere vâsıl olanların tekaütlüklerinde tekaü maaşları için mülkî ve askerî tekaüt kanunu hükümleri esas ittihaz edilmiş ve bir maddei kanuniye ilâve edilmiştir.” Tasarı, 8 Mayıs 1933 tarihli Meclis oturumunda ikinci defa görüşülerek kabul edilmiştir. Görüşmeler sırasında söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, polisler için de böyle bir düzenleme yapılması gerektiğini belirtmiştir. 262 2169 sayılı Kanunla getirilen düzenlemeyle Dâhiliye memurları, Tablo 22’te gösterilen yaşları bitirince tekaüt olunacaklardır. Ayrıca Kanun’a göre bu sayılanlardan hizmetlerinin devamında fayda olduğu mafevklerinin vereceği ve Dâhiliye Vekâletinin kabul eyleyeceği sicil ile anlaşılanlar, İcra Vekilleri Heyeti Kararı ile daha beş seneye kadar istihdam edilebilecektir. Tablo 22: Dâhiliye Memurlarının Emeklilik Yaşları MEMURİYET Nahiye Müdürleri Mülkiye Başmüfettiş ve Birinci Sınıf Müfettişler, Birinci Sınıf Kaymakam ve Emniyet Müdürleri İkinci Sınıf Kaymakam, Mülkiye Müfettiş ve Emniyet Müdürleri Üçüncü Sınıf Kaymakam, Mülkiye Müfettiş ve Emniyet Müdürleri 262 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 35-36, İ: 47, C: 1). 152 TEKAÜT YAŞI 55 60 58 56 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 6. Nahiye Müdürlerinin Tayinine İlişkin Kanun Çıkarılması 5 Haziran 1933 tarihinde kabul edilen 2270 sayılı “Nahiye Müdürlerinin Tayini Sureti Hakkında Kanun” 263 (RG: 12.06.1933 tarihli ve 2425 sayılı) ile nahiye müdürlerinin tayin usulleri düzenlenmiştir (Kalfa, 2007: 472). “Nahiye Müdürlerinin Tayini Hakkında 1/554 Numaralı Kanun Lâyihası” ve Dâhiliye Encümeni Mazbatası, 5 Haziran 1933 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek itirazsız kabul edilmiştir. 264 Başvekil İsmet İnönü imzalı gerekçe layihasında, nahiye müdürleri hakkında dikkat çekici değerlendirmeler yer almaktadır: 265 “Vilâyet İdaresi Kanunu’nun 52, 53, 54, 55, 56 ve 57’nci maddeleri nahiye müdürlerine çok esaslı vazifeler vermiştir. Nahiye müdürleri nahiyenin en yüksek Hükümet memurudur. Nahiye dâhilinde kanun ve nizamnamelerin neşir ve ilânı ve tatbikini temin ile mükelleftir. Nahiyenin emniyet ve asayişini muhafazadan müdür mesuldür. Nahiyeye mürettep jandarmalar asayiş hususunda müdürden aldıkları emirleri ifa ederler. Müdür nahiyesi dâhilindeki köyleri Köy Kanunu hükümlerine göre nezaret ve murakabesi altında bulundurur. Müdür halkın müracaat ve şikâyetlerini dinler, nüfus kanunu hükümlerini tatbik ve icra eder. Bu muhtelif işlerde ilk temas noktası olan nahiye müdürleri bilhassa asayiş gibi nazik hususların ilk mercii ve derhal tedbir alacak merhalesidir. Buna rağmen bu mevki için bir menşe olmadığı gibi bir münteha da yoktur. Dâhiliye Memurları Kanunu’nun elyevm meri olan hükümlerine göre bir nahiye müdürü için terfi imkânı ancak yüksek tahsil görmüş olması ile kabildir. Hâlbuki her zaman bu şerait içinde nahiye müdürü bulunamadığından zarurî olarak yerli ve idare kıymeti olmayan kimseler tayin olunmaktadır. Lise tahsili olup vazifesinde muvaffakiyet gösteren nahiye müdürleri içinde bu günkü hükümlere göre terfi imkânı bulunmamaktadır. İşte buna binaen nahiye müdürlüğü için menşe olarak polis komiserlikleri kabul edilmiş ve kanunun birinci maddesinde yüksek tahsilli nahiye müdürlerinden maada bu vazife için polis komiserlikleri bir menşe olarak gösterilmiştir. Nahiye hizmetinden sonra yine polis teşkilâtı kanunu dairesinde terfileri imkânı hâsıl olmak üzere ikinci maddedeki hükümler konulmuştur. Bu gün müstahdem 263 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 846). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sayfa: 43, İ: 6, C: 1). 265 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sıra No: 154). 264 153 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) olan nahiye müdürlerinin müktesep hakları tanınmakla beraber matlup vasıfları haiz olanların polis komiseri olabilmesini temin için üçüncü madde tanzim edilmiştir...” 2270 sayılı Kanun’a göre nahiye müdürleri, mülkiye ve hukuk mektebi veya lise mezunlarından ve polis komiserlerinin keza lise tahsili görmüş olanlarından tayin olunacaktır. Nahiye müdürlüklerine komiserlikten tayin olunanlar, Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü kadrolarındaki sınıf ve derecelerini ve haklarını muhafaza edeceklerdir. Elyevm müstahdem nahiye müdürlerinin müktesep hakları saklı tutulmuştur. Bunlardan evsafı matlubeyi haiz olanlar doğrudan doğruya komiserliklere alınabilecektir. Daha sonra, 2270 sayılı Kanun’da, 28 Aralık 1933 tarihli ve 2380 sayılı “Nahiye Müdürlerinin Tayini Sureti Hakkındaki Kanunun Birinci Maddesini Değiştiren Kanun” 266 (RG: 03.01.1934 tarihli ve 2595 sayılı) ile değişiklik yapılarak; nahiye müdürlerinin mülkiye, hukuk mektebi veya lise veya yedi senelik idadi veya orta mektep mezunlarından ve sicili itibariyle vazifesinde muvaffak olan polis komiserleri arasından tayin olunacakları kayıt altına alınmıştır (Turan, 2007: 535). 7. Dâhiliye Vekâleti Vilayetler Kadrosunda Değişiklik Yapılması 1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanunu çıkarıldıktan sonra da, Dâhiliye Vekâletinin merkez ve taşra memurlarına ilişkin yeni düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. 30 Mayıs 1938 tarihli ve 3409 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Vilayetler Kadrosunda Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun” 267 (RG: 08.06.1938 tarihli ve 3928 sayılı), bu konuda örnektir. 3409 sayılı Kanun ile Dâhiliye Vekâletinin vilayetler kadrosunun vali, vali muavini, idare heyeti azaları, mektupçu ve nüfus müdürlerine ait kısmı, Tablo 23’te gösterildiği şekilde değiştirilmiştir (Baskıcı, 2007: 936). Tablo 23: Dâhiliye Vekâleti Vilayetler Kadrosu VİLAYET MEMURLARI (MEMURİYETİN NEVİ) SAYI Birinci Sınıf Vali (1. derece) 8 İkinci Sınıf Vali (2. derece) 10 Üçüncü Sınıf Vali (3. derece) 25 Dördüncü Sınıf Vali (4. derece) 18 Tunceli Vali Muavini (3. derece) 1 Ankara Vali Muavini (4. derece) 1 266 267 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 81). Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima. 3, Cilt: 18, Sayfa: 695). 154 MAAŞ 150 125 100 90 100 90 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) İstanbul Vali Muavini (4. derece) Vali Muavini (5. derece) Vali Muavini (6. derece) Birinci Sınıf İdare Heyeti Azaları (4. derece) İkinci Sınıf İdare Heyeti Azaları (5. derece) Üçüncü Sınıf İdare Heyeti Azaları (6. derece) Birinci Sınıf Mektupçu (İstanbul ve Ankara için) (6. sınıf) İkinci Sınıf Mektupçu (7. derece) Üçüncü Sınıf Mektupçu (8. derece) Dördüncü Sınıf Mektupçu (9. derece) Birinci Sınıf Nüfus Müdürü (7. derece) İkinci Sınıf Nüfus Müdürü (8. derece) Üçüncü Sınıf Nüfus Müdürü (9. derece) Dördüncü Sınıf Nüfus Müdürü (10. derece) Beşinci Sınıf Nüfus Müdürü (11. derece) 1 8 5 6 7 8 2 15 18 27 2 4 7 7 42 90 80 70 90 80 70 70 55 45 40 55 45 40 35 30 “Dâhiliye Vekâleti Kadrolarında Bazı Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/995) 268, 30 Mayıs 1938 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek itiraz olmadan kabul edilmiştir. Oldukça ayrıntılı hazırlanan tasarıya ilişkin Başvekil Celal Bayar imzalı esbabı mucibe layihasından yapılan düzenlemenin amacını öğrenmek mümkündür: 269 “(1) Vilâyetlerde Devletin ve her vekâletin mümessili ve umumî idarenin reis ve mesulü olan valilerin şümullü salâhiyet ve kuvvetli mesuliyetleri göz önüne alınarak ve bütçe durumu da derpiş edilerek birinci, ikinci ve üçüncü sınıf maaşlarına ait kadroların kanun lâyihasına bağlı cetvelde tespit edildiği miktara iblâğ edilmiştir. (2) Bütün Devlet teşkilâtının ve amme hizmetinin nazım ve murakıbı ve vekâletlerin idarî ve siyasî icra vasıtası olan valilerin bu geniş işleri verimli bir şekilde yapabilmesi için vali muavinliklerinin bütçenin inkişafı nispetinde fazlalaştırılması zarurî görülmektedir. Bu suretle iki vilâyette daha vali muavinliği ihdas edilmiştir. (3) Vilâyet idare şube reislerinden ve vilâyetin mühim muhaberesinin ve kayıt, dosya, zat ve sicil ve levazım ve daire işlerinin nâzımı olan mektupçuların 1700 numaralı Dâhiliye Memurları Kanunu’na göre mülkiye ve hukuk gibi yüksek mektep mezunu olması şart kılınmış olmasına ve bu vasıfları haiz kaymakamların maaşlarının başlangıcı dört bin kuruş olduğu halde mektupçu maaşlarının bazı tali memurların maaşına muadil bir miktarda yani 3.000 ve 3.500 nispetinde bırakılması her cihetten muvafık görülmemiş bulunmasına binaen bu kanunda mektupçuların maaş başlangıçlarının dört bine iblâğı ve 268 269 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 297, İ: 69, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sıra Sayısı: 179). 155 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) İstanbul ve Ankara gibi mühim ve mütekâsif vazife külfet ve mesuliyeti içinde çalışmak mecburiyetinde bulunan iki mektupçuluk için de 7.000 kuruş maaş tespiti zarurî görülmüştür. (4) Devlet ve şahsî işlerin en mühimlerinin temeli olan nüfus işlerini düzgün yürütmek, istatistikleri muntazam tutmak, doğum, ölüm ve evlenmelerin azalıp çoğalmasını mukayeseli bir surette tetkik ve takip etmek, sebeplerini aramak, kazalar nüfus teşkilâtını sıkı yoklamalarla düzenini ve nüfus ve tabiiyet mevzuatının muntazam tatbikini temin etmek gibi bilgili ve ihtisasa dayanan mühim vazifeleri bulunan nüfus müdürlerinin maaş başlangıçları yirmi lira gibi çok noksan bir vaziyettedir. Bu maaşlarla kuvvetli ve istenilen vasıflarda iş ehli bulmak çok müşkülleşmiştir. Bu esaslar düşünülerek bu kanuna bağlı cetvelde nüfus müdürlerinin maaşları yirmi beş liradan başlayarak elli beş liraya kadar nüfus müdürü maaşı tespit edilmiştir.” 8. Dâhiliye Memurlarına Yönelik Bazı Atama, Terfi ve Tekaüt Kararları İncelenen dönemde Dâhiliye memurlarının atamalarıyla ilgili Cumhuriyet Arşivi’nden birçok belgeye ulaşılabilmektedir. Dâhiliye Vekâleti Müsteşarlığına İzzet Bey’in vekâleten tayini (7 Ocak 1925) 270, İskân Umum Müdürlüğü Sevkiyat ve Levazım Müdürlüğüne Sabri Bey’in tayini (4 Mart 1925) 271, İskân Umum Müdürlüğü Muavinliğine Maruf Bey’in tayini (14 Haziran 1925) 272, Dâhiliye Müsteşarlığına Said Bey’in tayini (15 Nisan 1925) 273, Personel Müdürlüğüne Macid Bey’in tayini (28 Haziran 1925) 274, İdare-i Umumiye, Nüfus Müdüriyet-i Umumiyesi ve Hapishaneler Müdürlüklerine Muttalib, Sabri ve Nedim Beylerin tayinleri (18 Temmuz 1927) 275, Danıştay Maliye ve Bayındırlık Dairesi üyesi Hilmi Bey’in Dâhiliye Müsteşarlığına tayinine ilişkin yazı (12 Ekim 1927) 276, Mülkiye Müfettişliğine Sahip Bey’in tayini (21 Mart 1929) 277, Mülkiye Müfettişliğine Servet Bey’in tayini (14 Nisan 1929) 278 ile Mülkiye Müfettişliğine Fazıl Bey’in tayini (21 Haziran 1930) 279, bu tür atama ve görevlendirmelere örnek olarak gösterilebilir. 270 C. Arşivi: ( 07.01.1925, S: 776, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 10.1..12). C. Arşivi: (04.03.1925, S: 6/1087, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 11.8..12). 272 C. Arşivi: (14.06.1925, S: 6/2921, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 15.27..2). 273 C. Arşivi: (15.04.1925, S: 6/1868, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 12.15..12). 274 C. Arşivi: (28.06.1925, S: 6/3186, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 15.29..18). 275 C. Arşivi: (18.07.1927, S: 198, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 32.16..18). 276 C. Arşivi: (12.10.1927, S:-, Dosya: 7526, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 68.448..26). 277 C. Arşivi: (21.03.1929, S: 2878, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 47.9..14). 278 C. Arşivi: (14.04.1929, S: 2914, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 47.9..14). 279 C. Arşivi: (21.06.1930, S: 5124, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 55.15..20). 271 156 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Hükümetçe üst düzey Dâhiliye memurlarına yapılan bazı atamaların tenkide uğradığı ve bu konuda Meclise soru önergelerinin verildiği de görülmüştür. Örneğin Malatya Mebusu Reşit Bey’in “Urfa Valiliğinden azledilmiş olan İzzet’in Dâhiliye Vekâleti Müsteşarlığına tayini hakkında” 7 Ocak 1925 tarihli soru önergesi bunlardan biridir. Anılan önergede şöyle denilmekteydi: 280 “Dâhiliye Müsteşarlığı vekâletine Urfa Vilayetinden mazul (azledilmiş) İzzet Bey’in tayin edilmekte olduğu anlaşılmıştır. Azledilen ve hakkındaki evrak-ı tahkikiye muamelesi ricattan geçerek tekemmül eyleyen ve henüz cevaz-ı istihdamına dahi karar verilmemiş olan bir memuru vekâlet-i müsteşarlığa nasıl tayin ediyor. Dâhiliye vekili beyefendinin şifahen cevap vermesini rica ederim.” Devlet Salnamelerinde de Dâhiliye Vekâletinin üst düzey görevlerine atanan görevlilerin isimlerini görmek mümkündür. Örneğin 1927-1928 Salnamesinde Dâhiliye Vekâletinin temel birimleri ile bunların başındaki üst düzey yöneticiler şunlardır: Dâhiliye Müsteşarı: Müsteşar Hilmi Bey, Kalemi Mahsus Müdüriyeti: Müdür Ekrem Bey, İdare-i Umumiye-i Vilayat Müdüriyeti Umumiyesi: Müdür-i Umumi İbrahim Ali Bey, İdare-i Mahalliye ve Vilayat Müdüriyet-i Umumiyesi: Müdür-i Umumi Nazif Bey, Memuriyet ve Sicil Müdüriyet-i Umumiyesi: Müdür-i Umumi Semih Bey, Nüfus Müdüriyet-i Umumiyesi: Müdür-i Umumi Sabri Bey, Hapishaneler Müdüriyeti: Müdür Mahmut Nedim Bey, Hukuk Müşavirliği: Müşavir Emrullah Bey, Heyet-i Teftişiye Riyaseti: Reis Mustafa Arif Bey, Heyet-i Fenniye Riyaseti: Reis Fuad Bey, Emniyet-i Umumiye Müdüriyet-i Umumiyesi: Müdür-i Umumi Refet Bey, Jandarma Umum Kumandanlığı: Umum Jandarma Kumandanı Zeki Paşa, İskân Müdüriyet-i Umumiyesi: Müdür-i Umumi: Hacı Mahmud Bey, PTT Müdüriyeti Umumiyesi: Müdür-i Umumi Fahri Bey, Ankara Şehremaneti: Şehir Emini Asaf Bey, İstanbul Şehremaneti: Şehir Emini Muhiddin Bey olmak üzere (Dik, 2012b: 2284-2289). Resmi Gazete nüshaları incelendiğinde de, Dâhiliye Vekâletince hazırlanan çok sayıda atama kararnamesine rastlanmaktadır. Bu konudaki çeşitliliğin anlaşılması açısından farklı memuriyetlere ilişkin kararname örnekleri aşağıda sıralanmıştır: “Münhal olan Üçüncü Sınıf Mülkiye Müfettişliğine Şurayı Devlet tanzimat dairesi muavinlerinden Sahip Bey’in tayini tensip edilmiştir (uygun 280 Konuyla ilgili olarak Büyük Millet Meclisinden Başvekâlete gönderilen 08.01.1925 tarihli yazıda şöyle deniliyordu: “Dâhiliye Vekâleti celilesi müsteşarlığına Urfa vali-i sabıkı İzzet Bey’in vüruset tayin bulunması hakkında Malatya mebusu Reşid Ağanın Dâhiliye Vekâletinden sual-i takdirinin suret-i masaddukası leffen takdim kılındı efendim” (Cumhuriyet Arşivi: Tarih: 08.01.1925, S:-, Dosya: 6461, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 7.39..39). 157 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) görülmüştür)” (RG: 26.03.1929, 1151). “Sasun Kaimakamı (Kaymakamı) Bilâl Bey hakkında Memurin Kanunu’nun muvakkat birinci maddesine tevfikan muamele ifası tensip edilmiştir” (RG: 10.04.1929, 1164). “Görülen lüzumu kat'iye mebni Adana Valisi Müştak Lütfi Bey’in Vekâlet emrine alınarak Adana Valiliğine Ankara Valisi Vehbi ve Ankara Valiliğine Konya mebusu sabık Malatya Valisi Nevzat Beylerin nakil ve tayinleri, Dâhiliye Vekâletinin 13.6.1929 tarih ve 2633 numaralı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 12.6.1929 tarihli içtimaında tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 26.06.1929, 1226). “Mülkiye Müfettişliğince görülen lüzum üzerine işten el çektirilen İstanbul Polis Dördüncü Şube Müdürü Sadettin Bey’in Vekâlet emrine alınarak yerine Tarsus Kaymakamı Daniş Bey’in mezkûr müdüriyete muhassas maaşla tayini tensip kılınmıştır” (RG: 25.02.1931, 1733). “Çine Kaymakamı Sakıp Bey’in görülen aczi idaresine (idaredeki zayıflığına) binaen tasfiyesi tensip edilmiştir” (RG: 03.03.1931, 1738). “Münhal bulunan Elâziz (Elazığ) Vali Muavinliğine Ankara Vilâyeti Mektupçusu Sezai Bey’in terfian tayini tensip edilmiştir” (RG: 18.03.1931, 1751). “Sicilleri itibariyle kendilerinden istifade edilemeyeceği anlaşılan Cizre Kaymakamı Hayri, Alaca Kaymakamı Muhterem ve Osmancık Kaymakamı Abdürrahim Beyler hakkında Memurin Kanunu’nun muvakkat (geçici) birinci maddesinin tatbiki tensip edilmiştir” (RG: 13.04.1931, 1773). “Münhal bulunan Foça Kazası Kaymakamlığına Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü Birinci Şube Şefi Hukuk Mektebi mezunlarından Gafur, Mesudiye Kaymakamlığına Dinar Kaymakamı İsmail Hakkı Beylerin tayinleri tensip edilmiştir (RG: 18.04.1931, 1777). “Münhal bulunan Hususî Kalem Müdürlüğüne Beypazarı Kaymakamı Ekrem Bey’in tayini tensip edilmiştir” (RG: 06.09.1931, 1891). “Mülkiye Müfettişi Kemal Bey’in sicili itibariyle tasfiyesi tensip edilmiştir” (RG: 09.11.1931, 1945). “Münhal bulunan 4000 kuruş maaşlı Emniyeti Umumiye Polis Müfettişliğine hakkı müktesebi baki kalmak şartı ile Ilgaz Kaymakamı Ali Fuat Bey’in tayini tensip kılınmıştır” (RG: 21.01.1932, 2008). “Üçüncü Sınıf Mülkiye Müfettişliğine Kadıköy Kaymakamı İbrahim Mesut Bey’in tayini tensip edilmiştir” (RG: 25.01.1932, 2011). “Yozgat Valisi Ali Galip Bey’in Nüfus İşleri Umum Müdürlüğüne tayini tensip edilmiştir” (RG: 31.07.1932, 2162). “Münhal bulunan Vilâyetler İdaresi İkinci Şube Müdürlüğüne Kandıra Kaymakamı Halit Bey’in naklen tayini tensip edilmiştir” (RG: 28.09.1932, 2212). “Münhal bulunan Elâziz İkinci Sınıf Emniyet Müdürlüğüne Dörtyol Kaymakamı Nuri ve Erzurum İkinci Sınıf Emniyet Müdürlüğüne Yıldızeli Kaymakamı Şevket Beylerin tayinleri tensip kılınmıştır” (RG: 30.10.1932, 2238). “Münhal bulunan Mahallî idareler Umum Müdürlüğüne vekâletinde bulunan Umum Müdür Muavini Naci Bey’in tayini tensip edilmiştir” (RG: 31.10.1932, 2239). “Münhal bulunan Birinci Umumî Müfettişliğe Dâhiliye Vekâleti Müsteşarı Hilmi Bey’in tayini; Dâhiliye Vekilliğinin 12.1.1933 tarih ve 378 sayılı tezkeresi 158 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) üzerine İcra Vekilleri Heyetince 12.1.1933’de kabul edilmiştir” (RG: 21.01.1933, 2309). “Münhal bulunan Ankara Vali Muavinliğine, Vilâyetler İdaresi Umum Müdür Muavini Salâhattin Bey’in tayini tensip edilmiştir” (RG: 02.02.1933, 2318). “Münhal olan Dâhiliye Vekâleti Müsteşarlığına Konya Valisi Vehbi Bey’in tayini tensip edilmiştir” (RG: 27.03.1933, 2363). “Diyarbekir (Diyarbakır) Belediye Meclisince Reisliğe intihap olunan Şeref Bey’in intihabı, Belediye Kanunu’nun 89. maddesine tevfikan tasvip olunmuştur” (RG: 20.04.1933, 2381). “Münhal bulunan Üçüncü Sınıf Mülkiye Müfettişliklerine, Birinci Sınıf Kaymakamlardan Adalar Kaymakamı Hayri ve Birinci Umumî Müfettişlik Hususî Kalem Amiri Feyzullah Sacit Beylerin naklen tayinleri tensip edilmiştir” (RG: 15.05.1933, 2401). “İstanbul İdare Heyeti azalıklarına Mülkiye Müfettişi Enver, Mahallî İdareler Umum Müdür Muavini Hüseyin Sabri, Şebinkarahisar Valisi Ferruh ve Ankara Vilâyeti İdare Heyeti azalıklarına Devrek Kaymakamı Enver, Mülkiye Müfettişi Yahya Sezai, Mülkiye Müfettişi Hakkı Haydar Beylerin tayinleri tensip edilmiştir” (RG: 16.07.1933, 2453). “Aydın Belediye Meclisince Reisliğe intihap edilen Nazif Bey’in intihabı, Belediye Kanunu’nun 89’uncu maddesine tevfikan tasdik edilmiştir (RG: 16.09.1933, 2504). “Kayseri Belediye Reisliğinin, 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun 94. maddesinin D fıkrasına göre vali uhdesine verilmesi; Dâhiliye Vekilliğinin 27.1.1934 tarih ve 91/3 sayılı tezkeresi ile yapılan teklifi üzerin İcra Vekilleri Heyetince 29.1.1934’de kabul olunmuştur” (RG: 25.02.1934, 2638). “Açık olan Birinci Umumi Müfettişlik Başmüşavirliğine Kastamonu Valisi Fuat Bey’in tayini; Dâhiliye Vekilliğinin 24.8.1934 tarih ve 10630 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 25.8.1934’de tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 06.09.1934, 2796). “Seyhan Valiliğine Emniyet İşleri Umum Müdürü Tevfik Hadi Bey’in tayini; Dâhiliye Vekilliğinin 3.9.1934 tarihli tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 3.9.1934’de tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 20.09.1934, 2808). “Emniyet İşleri Umum Müdürlüğüne Trakya Umumî Müfettişliği Başmüşaviri Şükrü Bey’in tayini tensip edilmiştir” (RG: 30.09.1934, 2816). “Açık olan Birinci Umumî Müfettişlik Asayiş Müdürlüğüne İkinci Sınıf Mülkiye Müfettişlerinden Niyazi, İstihbarat Müdürlüğüne Hukuk Müşavir Muavini Burhan Beylerin tayinleri tensip edilmiştir” (RG: 17.10.1934, 2831). “Antalya Valiliğine Kütahya Valisi Sahip, Kütahya Valiliğine İçel Valisi Hazım, Kırşehir Valiliğine Muş Valisi Mithat, Giresun Valiliğine Ankara Vilâyeti İdare Heyeti Azasından Yahya Sezai, İçel Valiliğine Ankara İdare Heyeti Azasından Hakkı Haydar, Kastamonu Valiliğine vekâletinde bulunan Mülkiye Müfettişi Fazıl, Kocaeli Valiliğine vekâletinde bulunan Mülkiye Müfettişi Hasan Faik, Çankırı Valiliğine vekâletinde bulunan Mülkiye Müfettişi Derviş Hüsnü’nün nakil ve tayinleri; Dâhiliye Vekilliğinin 4.12.1934 tarihli teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 4.12.1934’de onay edilmiştir” (RG: 15.12.1934, 2880). “Açık olan 159 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Edirne Hukuk İşleri Müdürlüğüne Devlet Şûrası muavinlerinden Seyfeddin’in, Bursa Hukuk İşleri Müdürlüğüne Sandıklı Kaymakamı Arifin nakil ve tayinleri tensip edilmiştir” (RG: 01.07.1935, 3042). “Açık olan Yalova Kaymakamlığına hukuk mezunlarından Hüsnü’nün tayini tensip edilmiştir” (RG: 17.08.1935, 3083). “Açık olan İkinci Sınıf Mülkiye Müfettişliğine Riyaseti Cumhur Hususî Kalem Müdür Muavini Sabit Seren’in tayini tensip edilmiştir” (RG: 16.09.1935, 3107). “Açık olan Vekâlet Hususî Kalem Müdürlüğüne Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü Yedinci Şube Müdürü Arif Karan’ın naklen tayini tensip edilmiştir” (RG: 09.11.1935, 3152). “Açık bulunan Çoruh Valiliğine eski Konya Saylavı Refik’in tayini; Dâhiliye Vekilliğinin 5.2.1936 tarih ve 918 sayılı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 6.2.1936’da onanmıştır” (RG: 15.02.1936, 3233). “Açık bulunan Tokat Valiliğine Diyarbekir (Diyarbakır) Valisi Faiz'in, Diyarbekir Valiliğine Adliye Müfettişlerinden Ferid’in, Niğde Valiliğine Kırklareli eski Valisi Faik’in, Hakâri (Hakkâri) Valiliğine Van Vali Muavini Mitah Kemal’in, Bitlis Valiliğine Vekâlet Seferberlik Müdürü Hasan Fehmi’nin, Bingöl Valiliğine İkinci Sınıf Mülkiye Müfettişlerinden Şefik’in tayinleri; Dâhiliye Vekilliğinin 18.2.1936 tarih ve 1413 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 19.2.1936’da onanmıştır (RG: 09.03.1936, 3248). “Açık olan Üçüncü Sınıf Mülkiye Müfettişliklerine Tosya Kaymakamı Şemsettin’in, Akhisar Kaymakamı Rauf Cavid’in, Mustafa Kemal Paşa Kaymakamı Hayri’nin, Gemlik Kaymakamı Gani’nin, Birinci Umumî Müfettişlik Yazı İşleri Müdürü Halis’in naklen tayinleri tensip edilmiştir” (RG: 14.03.1936, 3253). “Açık olan Üçüncü Sınıf Mülkiye Müfettişliğine Posta ve Telgraf Umum Müdürlüğü Muamelât ve Zat İşleri Müdürü Saim’in tayini tensip edilmiştir” (RG: 06.05.1936, 3296). “Açık olan Mahallî İdareler Umum Müdürlüğüne, Nüfus İşleri Umum Müdürü Faik Türeli’nin ve Nüfus Umum Müdürlüğüne İkinci Sınıf Mülkiye Müfettişlerinden Muhtar Akman’ın tayinleri tensip edilmiştir” (RG: 19.08.1936, 3386). “Açık olan Manisa Valiliğine Kütahya Saylavı Doktor Lütfi Kırdar’ın, Kastamonu Valiliğine Yozgad Saylavı Avni Doğan’ın, Yozgad Valiliğine Üçüncü Umumî Müfettişlik Başmüşaviri Yahya Sezai Üzer’in, Ordu Valiliğine Erzurum Valisi Baran’ın tayinleri; Dâhiliye Vekilliğinin 25.8.1936 tarih ve 8827 sayılı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 28.8.1936’da onanmıştır” (RG: 14.09.1936, 3408). “Açık olan Üçüncü Sınıf Mülkiye Müfettişliğine Bahçe Kaymakamı Nuri’nin, Silivri kaymakamı Hayri’nin, Tarsus Kaymakamı Hıfzı’nın, Trakya Umumî Müfettişliği Yazı işleri Müdürü Raşid’in naklen tayinleri tensip edilmiştir” (RG: 25.12.1936, 3491). “Dâhiliye Vekâleti Hususî Kalem Müdürü Arif Karan'ın Emniyet Umum Müdürlüğü İkinci Daire Reisliğine tayini tensip kılınmıştır” (RG: 27.11.1937, 3770). “Açık olan Matbuat Umum Müdürlüğüne Sinop Valisi Naci Kıcıman’ın tayini tensip edilmiştir” (RG: 30.11.1937, 3772). Üçüncü Umumî Müfettişlik Yazı İşleri Müdürlü160 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ğüne 40 lira maaşla Sürmene Kaymakamı Cahid Ortaç’ın tayini tensip edilmiştir (RG: 10.01.1938, 3804).“Açık olan Vilâyetler İdaresi Umum Müdürlüğü Levazım Müdürlüğüne, Vezirköprü Kaymakamı İhsan Gürel’in tayini tensip edilmiştir” (RG: 04.08.1938, 3977). Bu arada Şurayı Devlete yapılan atamalarda da mülki idare amirlerinin tercih edildiği görülmektedir. Örneğin, 23 Haziran 1927 tarihli oturumda alınan 363 sayılı Meclis Kararı, “Şurayı Devlet Riyaseti ile Devair Reislikleri Başkitabet ve Azalıklar İntihabatı Hakkında” (RG: 29.06.1927 tarihli ve 620 sayılı) olup; bununla Şurayı Devletin bazı dairelerinin başkanlıkları ile üyeliklerine birçok mülki idare amirinin atandığı görülmektedir. Anılan Karar ile Tanzimat Dairesi Reisliğine Adana Valisi Reşad Bey; Mülkiye ve Maarif Dairesi Reisliğine Ankara Valisi Atıf Bey; azalıklara ise Dâhiliye İdare-i Umumiye Müdürü Asaf Bey, Sabık Tekirdağ Valisi İhsan Bey, Mersin Valisi Abdullah Sabri Bey, Trabzon Vali-i Sabıkı Haydar Bey, Kırklareli Vali-i sabıkı Sabri Bey, Bozok Valisi Asım Bey, Amasya Valisi Hilmi Bey ile Sabık Mülkiye Müfettişi Vasfi Bey atanmışlardır. 281 Bu konuda bir başka örnek, 25 Haziran 1932 tarihli ve 714 sayılı “Sabık Gümüşhane Valisi Hüsnü, Kütahya Valisi Nusrat ve Şurayı Devlet Baş Muavinlerinden Ferit Beylerin Şurayı Devlet Azalığına İntihap Edildiklerine Dair” Meclis Kararı 282 (RG: 29.06.1932 tarihli ve 2137 sayılı) ile sabık Gümüşhane Valisi Hüsnü ve Kütahya Valisi Nusrat Beyler Şurayı Devlet azalığına seçilmişlerdir. Yine, 10 Haziran 1933 tarihli ve 774 sayılı “Şurayı Devlet Azalıklarına Emin, Fatin, Dr. Kilisli Rıfat ve Nuri Beylerin İntihap Oldukları Kakında” Meclis Kararı 283 (RG: 19.06.1933 tarihli ve 2431 sayılı) ile Bilecik Valisi Emin, Bursa Valisi Fatin Şurayı Devlet azalığına seçilmişlerdir. Son olarak, 23 Aralık 1934 tarihli ve 843 sayılı “Şurayı Devlet Umumi Kâtipliği ile Azalıklarına Seçilenler Hakkında” Meclis Kararı 284 (RG: 29.12.1934 tarihli ve 2892 sayılı) ile Samsun Valisi Mustafa Arif, Şurayı Devlet azalığına seçilmiştir. Bu geleneğin günümüze kadar ulaştığı, Danıştay’a yapılan atamalarda bugünlerde de valilere öncelik verildiği görülmektedir. Dönem içerisinde Dâhiliye memurlarının terfilerine yönelik olarak Vekâletçe hazırlanan listelerin de Resmi Gazete’de yayımlandığı görülmektedir. 24 Ekim 1933 tarihli ve 2357 sayılı RG’de yayımlanan “Dâhiliye Terfileri” başlıklı liste örnektir. Anılan listede; “Vekâletçe ittihaz edilen usul mucibince her sene 281 Kavanin Mecmuası: (Devre: 1, İçtima: 1, Cilt: 5, Kararlar Bölümü, Sayfa: 43). Seçimler için bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 610-611, 643-644, İ: 81, C: 1). 282 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 11, Meclis Kararları Sayfa: 40). 283 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, sayfa: 1221). 284 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 4, Cilt: 14, sayfa: 417). 161 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Cumhuriyet Bayramı’nda ilân edilen terfi edenlerle kıdem zammı alanlara ait listedir.”, denildikten sonra o yıl terfi eden valiler, müfettişler, kaymakamlar, mektupçular, nüfus müdürleri sıralanmıştır. Listede ayrıca; Memurin Kanunu’nun 25. maddesine göre birer sene kıdem zammı ile Memurin Kanunu’nun 37. maddesine göre 1933 senesinde uzaklık zammı almaya hak kazanan Dâhiliye memurları gösterilmiştir. Bu durumda, Dâhiliye memurlarının terfilerinin her sene Cumhuriyet Bayramı’nda ilân edilmesinin bir “usul” haline getirildiği anlaşılmaktadır. Bu geleneğin takip eden yıllarda da devam ettiği görülmüştür. 30 Ekim 1934 tarihli ve 2841 sayılı RG’de yayımlanan “Dâhiliye Terfileri” başlıklı liste bu konuda bir diğer örnektir. Listeye göz atıldığında; ikinci sınıftan birinci sınıfa terfi eden valiler arasında 1643 sicil numaralı İzmir Valisi Kazım Paşa; dördüncü sınıftan üçüncü sınıfa terfi eden valiler arasında 905 sicil numaralı Bolu Valisi Salih Cemal Bey; beşinci sınıftan dördüncü sınıfa terfi eden valiler arasında 1110 sicil numaralı Kars Valisi Cevdet Bey, 440 sicil numaralı Kırklareli Valisi Faik Bey, 169 sicil numaralı Muş Valisi Mitat Bey ile 507 sicil numaralı Siirt Valisi Sakıp Bey; ikinci sınıftan birinci sınıfa terfi eden mülkiye müfettişleri arasında 2430 sicil numaralı Şefik Bey ile 120 sicil numaralı Suheyp Bey bulunmaktadır. Listenin devamında da; bir üst sınıfa teri eden kaymakamlar, mektupçular ile nüfus müdürleri görülmektedir. İncelenen Resmi Gazeteler’de valilerin emekli edilmelerine ilişkin İcra Vekilleri Heyeti kararnamelerine de rastlanmaktadır. 18 Şubat 1933 tarihli ve 13861 sayılı İcra Vekilleri Heyeti kararnamesiyle, Vekâlet emrinde bulunan Aksaray Valisi Yusuf Ziya Bey’in emekli edilmesi örnektir. Anılan kararnamede şöyledir: “Vekâlet emrinde bulunan Aksaray Valisi Yusuf Ziya Bey’in 1851 sayılı Kanun’un üçüncü maddesine göre tekaüt edilmesi; Dâhiliye Vekilliğinin 13.2.1933 tarih ve 958 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 18.2.1933 tarihli toplantısında kabul olunmuştur” (RG: 28 Şubat 1933 tarihli ve 2340 sayılı). 9. Dâhiliye Memurlarına İlişkin Bazı Meclis ve Şurayı Devlet Kararları Büyük Millet Meclisi tarafından çeşitli tarihlerde alınan kararlarla, bazı mülki idare amirlerinin cezalarının affedildiği, bazılarının ise affına gerek görülmediği; ayrıca bazı mülki idare amirlerinin istiklal madalyası ile taltif edildiği incelenmiştir. Bu çerçevede alınan kararlardan önemli görülenler aşağıya sıralanmıştır: 188 sayılı Lüleburgaz Kaymakamı Sabıkı Sait ve Jandarma Bölük Kumandanı Mustafa Beyler Hakkında Karar (RG: 13.02.1926 tarihli ve 305 sayılı) 285, 269 285 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 1107). 162 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) sayılı Sinob (Sinop) Valisi Nizameddin Beyin Mahkûm Olduğu Cezanın Affı Hakkında Karar (RG: 23.11.1926 tarihli ve 518 sayılı) 286, 277 sayılı Nazimiye Kaymakamı İsmail Hakkı Beyin Mahkûm Olduğu Cezanın Affı Hakkında Karar (RG: 04.12.1926 tarihli ve 527 sayılı) 287, 315 sayılı Sabık Genç Valisi İsmail Hakkı Beyin, Affını Müstelzim Sebep Görülemediği Hakkında Karar (RG: 30.03.1927 tarihli ve 580 sayılı) 288, 329 sayılı Bursa Valisi Kemal Beyin Beyaz Şeritli İstiklal Madalyasıyla Taltifi Hakkında Karar (RG: 07.05.1927 tarihli ve 590 sayılı) 289, 16 Şubat 1929 tarihli ve 483 sayılı Adapazarı Sabık Kaymakamı Hüsnü Beyin İstiklal Madalyasıyla Taltifine Dair Karar (RG: 26.02.1929 tarihli ve 1129 sayılı) 290, 22 Mayıs 1929 tarihli ve 499 sayılı Hasan Reşit Beyin (Sabık Mülkiye Müfettişi) İstiklal Madalyası Şeridinin Kırmızıya Tebdili Hakkında Karar (RG: 30.04.1929 tarihli ve 1180 sayılı) 291, 2 Haziran 1929 tarihli ve 518 sayılı Sabık Ergani Valisi Rifat Beyin Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyasıyla Taltifi Hakkında Karar (RG: 08.06.1929 tarihli ve 1210 sayılı) 292 ile 28 Kasım 1931 tarihli ve 655 sayılı Orhaneli Sabık Kaymakamı Bahaettin Beyin İstiklal Madalyasıyla Taltifi Hakkında Karar (RG: 01.12.1931 tarihli ve 1964 sayılı). 293 İncelenen dönemde Şurayı Devlet tarafından da bazı mülki idare amirliklerine yönelik kararlar alındığı görülmektedir. 1 Temmuz 1934 tarihli ve 2740 sayılı RG’de yayımlanan, “Bozüyük Belediyesinin 1934 Senesi Bütçesinde Kaymakamlıkça Yapılan Tadillere Karşı Belediye Meclisince Yapılan İtiraza Dair Karar” örnektir. Anılan kararda şöyle denilmiştir: “Bozüyük Belediyesinin 1934 senesi bütçesinde Kaymakamlıkça yapılan tadillere karşı belediye meclisince itiraz olunduğundan bahisle bu baptaki evrakın tetkik olunmak üzere gönderildiğine dair Dâhiliye Vekilliğinin Yüksek Başvekâletten muhavvel (havale edilmiş) 4.6.1934 tarihli ve 299/15 numaralı tezkeresiyle melfufları (ekleri) dairemize tevdi olunmakla mütalaa olundu. Kaymakamlıkça yapılan tadiller: Ayar memurluğu için konan 480 liranın 300 liraya indirilmesi ve mezarlıklar masarifi muhtelifesine ait tahsisatın depolar bekçilerine ait tahsisatla birleştirilerek her şahsa başka başka fasıllardan ücret verilmesi muvafık görülmediğinden gazhane ve yapılacak mezbaha bekçiliği için bütçeye bu senelik 120 lira tahsisat 286 Kavanin Mecmuası: (Devre: 1, İçtima: 1, Cilt: 5, Kararlar Bölümü, Sayfa: 2). Kavanin Mecmuası: (Devre: 1, İçtima: 1, Cilt: 5, Kararlar Bölümü, Sayfa: 5). 288 Kavanin Mecmuası: (Devre: 1, İçtima: 1, Cilt: 5, Kararlar Bölümü, Sayfa: 22). 289 Kavanin Mecmuası: (Devre: 1, İçtima: 1, Cilt: 5, Kararlar Bölümü, Sayfa: 28). 290 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Kararlar Bölümü, Sayfa: 1018). 291 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Kararlar Bölümü, Sayfa: 1026). 292 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Kararlar Bölümü, Sayfa: 1035). 293 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 11, Meclis Kararları Sayfa: 1). 287 163 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) konması hususlarından ibarettir. Belediye meclisinin itirazı: Grup merkezi olmak itibariyle ayar memurluğuna verilecek 40 lira ücretin 5 lirası İnönü, 10 lirasının Pazarcık ve 25 lirasının da Bozüyük Belediyelerince temin olunmak üzere İktisat Vekâletinin tebligatına müsteniden bütçeye konduğu ve mezarlığın gazhaneye muttasıl (bitişik) olması ve her iki hizmet için ayrı ayrı şahıslara fazla para verip hizmet gördürmekten ise her iki işe ait masraftan verilecek onardan yirmi lira ile bu hizmetin bir şahsa gördürülmesi daha muvafık olacağı cihetle yapılan tadillerin yerinde bulunmadığı merkezindedir. İcabı düşünüldü: Ayar memurluğu için İktisat Vekâletince vuku bulan tebligat dairesinde bütçeye konan tahsisattan 180 liranın mıntıkaya dâhil Pazarcık ve İnönü Belediyelerince temin edileceğine ve bu muavenetin varidat bütçesine konmuş olmasına göre bu kısma ait kaymakamlıkça yapılan tadillere karşı Belediye Meclisince serdolunan itirazın varit olduğuna ve bekçi muhassasatı hakkında serdolunan mütalaa ve yapılan tadilât usule ve kanuna uygun görülmekle buna karşı dermeyan olunan itirazın varit bulunmadığına 9.6.1934 tarihinde ittifakla karar verildi.” 164 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) V. KOLLUK BİRİMLERİNE İLİŞKİN GELİŞMELER 1. Jandarma Kanunu’nun Çıkarılması Milli Mücadele Dönemi ile cumhuriyetin ilk yıllarında Jandarma Teşkilatının düzenlenmesine (özellikle Dâhiliye Vekâleti ve mülki idare amirleriyle olan ilişkileri) yönelik bazı girişimlerde bulunulduğu ve bu konuda Meclise birtakım yasa tasarılarının sunulduğu görülmekle birlikte, bunların yasalaşması mümkün olmamıştır. 26 Ekim 1925 tarihinde Meclise sunulan “Jandarmanın Vezaif ve Teşkilatı Esasiyesiyle Ciheti Merbutiyeti Hakkında Kanun Layihası (1/714)” bu tür girişimlerden biriydi. 294 Yine öncesinde “Jandarma ile Memurini Mülkiyenin Vaziifinin Mucibi İtilaf Olmayacak Surette Tayin ve Tavzihi Hakkında (1/377) Numaralı Kanun Layihası” ile “Jandarma Umum Kumandanlığı Umur ve Muamelatının Dâhiliye Nezaretine Raptına Dair (1/379) Numaralı Kanun Layihası” hazırlanarak Meclise sunulmuştu. Ancak anılan tasarıların “berayı tetkik hükümete iadesi hakkında” Dâhiliye Encümeni Mazbatasının 18 Mart 1926 tarihinde Mecliste kabulü üzerine, yasalaşmaları mümkün olmadı. 295 Atatürk Dönemi’nde Jandarma Teşkilatına yönelik ilk önemli düzenleme, 19 Nisan 1926 tarihli ve 812 sayılı “Jandarma Efradının Kayıt ve Kabulü ve Muhassasatları Hakkında Kanun” 296 ile yapıldı. “Jandarma Efradının Kayıt ve Kabul ve Muhassasatları Hakkında (1/393) Numaralı Kanun Layihasıyla Niğde Mebusu Galip Bey’in Jandarmanın Tensik ve Islahına ve Bolu Mebusu Şükrü Bey’in Jandarmanın Tezyidi Muhassasatına Dair (2/174), (2/129) Numaralı Teklifi Kanunileri” ile bunlara ilişkin Dâhiliye ve Muvazene-i Maliye Encümenleri Mazbataları, 19 Nisan 1926 günü Meclis gündemine gelmiş ve fazla tartışılmadan yasalaşmıştır. 297 Kabul edilen 812 sayılı Kanunla jandarma efradının (askerler) kayıt, kabul ve maaş durumları yeniden düzenlendi. Ancak bu Kanun bir teşkilat yasası niteliğinde değildi ve jandarmanın bağlılığı ve mülki idare birimleriyle olan ilişkisini yönelik hükümler içermiyordu. Anılan dönemde bu konuda yapılan bir başka girişim, Dâhiliye Vekâleti tarafından 9 Ekim 1928 tarihinde vilayetlere tamim gönderilmesi olmuştur. Anılan tamim, jandarmanın amacı dışında kullanılmasını engellemeye yöneliktir ve jandarmanın görev, yetki ve sorumluluklarının sınırlarını tespit etmektedir. Bu önemli bildiride özetle; “… Vilayetlerin 294 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 19, Sayfa: 3, İ: 110, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 250, İ: 73, C: 1). 296 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 567-568). 297 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 24, Sayfa: 132-134, İ: 87, C: 1). 295 165 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) asayişinde doğrudan doğruya ve birinci derecede mesul olan valiler ve kaymakamlar jandarmayı, mühim icra kuvvetlerini hüsnü idareden de mesul olduklarından vezaif ve hidemata (görev ve hizmetlere) müteallik jandarmadan vuku bulacak mutalebatın (istekler) behemehli rüesayı memurini mülkiye vasıtası ile olması ve rüesanın yalnız bir esas ve maksat dâhilinde jandarmaya tevdii umur eylemesi sureti kat’iyede elzemdir. Jandarma kuvvetleri doğrudan doğruya ve yalnız bulundukları vilayet ve kazanın vali ve kaymakamlarının ve nahiye müdürünün emri altındadır. Başka hiçbir makamın emrini dinlemek mecburiyetinde değildir…”, deniliyordu (Dik, 2012b: 2200). İncelenen dönemde Jandarmaya yönelik en kapsamlı düzenleme, 1930 yılında yapıldı. 18 Haziran 1930 tarihinde kabul edilen 1706 sayılı “Jandarma Kanunu” 298 (RG: 22.06.1930 tarihli ve 1526 sayılı) ile jandarma birimleri özel teşkilat yasasına kavuştu. Yasayla jandarmalık bir meslek haline getirilmiş ve jandarmanın görevleri ile terfi usulleri düzenlenmiştir (Başa, 2013: 357; Keskin, 2007: 178). Daha önce de ifade edildiği üzere, 1624 sayılı Kanun’un 12. maddesi, “Jandarmanın teşkilat ve vazifeleri kendi kanun ve nizamnamelerine tabidir”, hükmünü getirmiş olup, bu hükümden anlaşılacağı üzere 1624 sayılı Kanun, Jandarma Teşkilatını kapsamına almamıştır. Jandarmanın kendi özel kanun ve nizamnamelerine tabi olması kararlaştırılmıştır. 1706 sayılı Jandarma Kanunu, bu ihtiyacı karşılamıştır. 1706 sayılı Jandarma Kanunu’nun Mecliste görüşülmesi sırasında milletvekillerinden herhangi bir itiraz gelmediği ve kanunun hızlıca kabul edildiği anlaşılmıştır. 299 Kanun’un gerekçesinde ise Jandarma teşkilatı hakkında değerli bilgiler bulunmaktadır. Başvekil İsmet Paşa tarafından Büyük Millet Meclisi Reisliğine 7 Haziran 1930 tarihinde gönderilen Esbabı Mucibe Layihasında düzenlemenin amacı şöyle açıklanmaktadır: 300 “Jandarmanın vazaifi ve teşkilatı esasiyesile ciheti merbutiyeti hakkındaki 13. teşrinievvel 333 tarihli kararnamenin 14’üncü maddesi; maaş ve muhassasata taalluk edenlerden başka jandarma hakkındaki umum kanunları ve 15 Mart 335 tarihli kararnamenin dahi 333 tarihli kararnamenin bir kısmı ahkâmını ilga eylemiştir. Bu sebepledir ki; hali hazırda Jandarmanın kanuni ve hukuki vaziyeti ve vazaifile teşkilatı esasiyesi 333 sayılı kararnamenin feshedilmemiş maddelerine ve 335 senesinden sonra müteferrik bir surette istihsal edilmiş hususi kanunlara ve bundan maada jandarmaya da teş298 299 300 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Sayfa: 844-846). Zabıt Ceridesi: (Cilt: 20, Devre: 3, İçtima: 3, Sayfa: 178-181). Zabıt Ceridesi: (Cilt: 20, Devre: 3, İçtima: 3, Sıra No: 254). 166 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) mil olunan bir kısım ordu kanunlarına müstenit bulunmaktadır ki bunların umumi ihtiyaçlara tekabül edememesi hasebiyle birçok mesai ve ikdama rağmen jandarmanın terki ve tekâmülü esbabı husule gelmemektedir. Binaenaleyh; memlekette emniyeti amme gibi en büyük ve mukaddes varlığı korumağa ve cumhuriyet kanunlarının icrayı ahkâmını temine memur olan jandarmanın derli toplu bir kanuna bağlanması ıslah ve tanzim için esas ve gaye teşkil edeceği cihetle takdim kılınan kanun layihasını bu ihtiyaç doğurmuştur. Ve her maddenin esbabı mucibesi de zirde sıra ile arz olunmuştur…” 1706 sayılı Jandarma Kanunu’nun Dâhiliye Vekâleti ile mülki idare amirlerini ilgilendiren bazı önemli maddeleri üzerinde durulması yararlı olacaktır. Kanun’un 1. maddesinde jandarmanın tanımı yapılmıştır. Buna göre Türkiye Cumhuriyeti Jandarması, umumi emniyet ve asayişi korumağa, kanun ve nizamlar hükümlerinin icrasını temine ve bunlara müstenit Hükümet emirlerini ifaya memur müsellah (silahlı) ve askeri bir inzibat kuvvetidir. Silahı ordu silahının aynıdır. Kanun’un 2. maddesinde jandarmanın bağlılık durumu gösterilmektedir. Buna göre; Jandarmanın vazife ve hizmet itibariyle mercii Dâhiliye Vekâletidir. Askeri talimü terbiye hususunda Büyük Erkânı Harbiye Reisliğine, silah ve mühimmat ile seferberlik ve seferde ordu emrine intikal edeceklerin maaş, iaşe ve elbise ve teçhizatı ve bilumum masarifatı hususlarında ordudakinin ayni olmak üzere Milli Müdafaa Vekâletine, emniyet ve asayiş işleriyle diğer bütün muamelelerde Dâhiliye Vekâletine merbuttur. Kanun’un 4. maddesi gereğince; jandarma zapturaptında ve hususi kanunlarla gösterilmemiş zat işlerinde, askeri kanun ve nizamnamelere tabidir. Kanun’un 5. maddesi gereğince; hazarda umum jandarmanın ve seferde jandarma olarak ifayı vazife edecek aksamın idare ve kumandası, kolordu kumandanı sıfat ve salahiyetinde bulunan Umum Jandarma Kumandanına aittir. Kanun’un 6. maddesi umum jandarma kumandanının atanma usulünü düzenlemektedir. Buna göre; Umum Jandarma Kumandanı usulü veçhile Milli Müdafaa Vekâletinin muvafakati alınmak şartıyla Dâhiliye Vekilinin intihap ve inhası ve Reisicumhurun tasdikiyle tayin olunur. Umum Jandarma Kumandan Muavini Dâhiliye Vekilinin inhası ve Reisicumhurun tasdikiyle tayin olunur. Kanun’un 8. maddesi jandarma personelinin atamalarını düzenlemektedir. Buna göre; Binbaşıdan yukarı rütbeliler ve muadilleri Dâhiliye Vekilinin inhası ve Reisicumhurun tasdikiyle, binbaşı ve binbaşıdan küçük rütbeliler ve muadilleri Umum Jandarma Kumandanının inhası ve Dâhiliye Vekilinin tasdikiyle tayin olunur. Kanun’un 9. maddesi gereğince; jandarma kuruluşları mülki teşkilata tabidir. Kadrolarının tertip ve tevzii Dâhiliye Vekâletince yapılır. Kanun’un 10. maddesi gereğince; jandarma teftiş mıntıkaları Dâhiliye Vekâletince tespit olunur ve bu mıntıkalara liva ve miralay rütbesinde mü167 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) fettişler tayin olunur. Kanun’un 14. maddesi gereğince; jandarma zabitleri emniyet ve asayişi muhafaza kavanin ve nizamatı devletin icrayı ahkâmını temine müteallik vazifelerinden dolayı mahallin en büyük mülkiye memurunun emri altındadır. Kanun’un 17. maddesi gereğince; jandarman mülki vazifelerine temas eden ve disiplin cezasını müstelzim olan hareketlerine valiler muttali oldukta bu hareketlerini vilayet jandarma kumandanlığına bildirirler. Jandarma kumandanı bu bilgiler hakkında askeri disiplin cezalarını salahiyeti dairesinde tatbik eder ve valiye malumat verir. 1706 sayılı Jandarma Kanunu hükümlerinden anlaşılacağı üzere, jandarma teşkilatının Dâhiliye Vekâletine bağlılığı ve jandarma görevlilerinin de mülki idare amirlerinin emri altında oldukları, günümüzde olduğundan daha açık bir şekilde kayıt altına alınmıştır. 1706 sayılı Jandarma Kanunu’nda dönem içerisinde bazı değişiklikler olduğu görülmüştür. Örneğin, 25 Temmuz 1931 tarihli ve 1886 sayılı “1706 Numaralı Jandarma Kanununun 9’uncu Maddesinin Son Fıkrasının Tadili Hakkında Kanun” 301 (RG: 03.08.1931 tarihli ve 1863 sayılı) ile Jandarma Kanunu’nun 9. maddesinin son fıkrasındaki (Büyük Erkânı Harbiye Reisliğine malumat verilir) cümlesi (Büyük Erkânı Harbiye Reisliğinin mütalaası alınır) şeklinde tadil edilmiştir. Yine, 5 Nisan 1937 tarihli ve 3148 sayılı “Jandarma Kanununun 18. maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun” (RG: 10.04.1937 tarihli ve 3577 sayılı) ile de, zaruri hallerde Dâhiliye Vekilinin emri ile jandarma subaylarının geçici olarak vali, kaymakam ve nahiye müdürlüklerine vekâlet edebilmelerine olanak sağlanmıştır: 302 “Kanun ve nizamnamelerin ve bunlara müstenid salâhiyettar makamlardan verilen emirlerin mükellef tutmadığı hiç bir iş jandarmadan istenemez ve jandarma hiç bir suretle esas vazifesi haricinde kullanılamaz. Ancak zarurî hallerde Dâhiliye Vekilinin emri ile jandarma subaylarının muvakkaten vali, kaymakam ve nahiye müdürlükleri vekilliklerinde istihdamları caizdir (md.1).” Bu arada dönem içerisinde çıkarılan, 21 Temmuz 1931 tarihli ve 1861 sayılı “Jandarma Efradı Hakkında Kanun” 303 (RG: 30.07.1931 tarihli ve 1860 sayılı) ile jandarmanın efrat ve küçük zabit derecelerinin düzenlendiği belirtilmelidir (Duru, 2007: 281). 301 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, Fevkalade İçtima, Cilt: 10, Sayfa: 385). Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima. 2, Cilt: 17, Sayfa: 290). 303 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, Fevkalade İçtima, Cilt: 10, Sayfa: 274–277). 302 168 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 2. Polis Teşkilatı Kanunu’nun Çıkarılması Jandarma teşkilatında düzenleme yapıldıktan sonra Cumhuriyet Hükümeti, Polis teşkilatı üzerinde daha fazla durmaya başlamıştır. Polis teşkilatında ıslahat yapılması için Avrupa’dan yabancı polis uzmanları getirilmiş, bu uzmanlar tarafından hazırlanan raporlar dikkate alınarak Emniyet Umum Müdürlüğünce Polis teşkilatını düzenleyen bir kanun layihası hazırlanarak Dâhiliye Vekâletine sunulmuştur (Çınar, 2007: 359). İşte bu çalışmaların bir sonucu olarak kabul edilen 30 Haziran 1932 tarihli ve 2049 sayılı “Polis Teşkilatı Kanunu” 304 (RG: 06.07.1932 tarihli ve 2143 sayılı) ile Dâhiliye ve Jandarmadan sonra Polis de kendi özel teşkilat yasasına kavuşmuştur. Ancak Polis Teşkilat Kanunu çıkarılmasına karşın Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün merkez teşkilatı, 1624 sayılı Kanun kapsamında kalmaya devam etmiştir. Bu arada 2049 sayılı Kanun ile aynı gün 2050 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Tadili Hakkında Kanun” 305 çıkarılarak Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün merkez teşkilatı yeniden düzenlenmiştir. Bu yasaya daha önce değinildiği için burada ayrıca üzerinde durulmamıştır. “Polis Teşkilâtı Hakkında 1/165 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 30 Haziran 1932 günlü Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 306 Görüşmelerin başlangıcında söz alan Gaziantep Mebusu Reşit Bey, kazalardaki polis azlığından yakınmıştır: 307 “Bendeniz polis teşkilâtı hakkındaki kanunun aleyhinde bir şey arz edecek değilim. Yalnız bu münasebetle muhterem Dâhiliye Vekili Beyefendiden bir şey rica edeceğim. Bazı kazalarda polis yoktur. Merkezi kazalarda gerek büyük ve gerek küçük işlerin tahkiki jandarmalar tarafından yapılmaktadır. Malûmu âliniz jandarmalar ne kadar tahkikat yaparlarsa yapsınlar usulüne muvafık tahkikat yapamazlar. Binaenaleyh cürmün mahiyetini ve delâilini (deliller), esbabı mucibesini (gerekçe) teşkil edecek tahkikatı evveliyedir. Bunun için Dâhiliye Vekili Bey'den, mümkünse polis teşkilâtı olmayan yerlere ikişer polis gönderilmesini rica edeceğim. Tahkikatın iyi yapılması, asayiş ve inzibatın muhafazası ve bilhassa kaçakçılığın önüne geçmek için bu lâzımdır. Hiç olmazsa kaza merkezlerine ikişer polis gönderilmesini rica edeceğim. Maruzatım bundan ibarettir.” Tasarıya ilişkin görüşmelerin tamamlanmasından sonra Dâhiliye Vekili Şükrü 304 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 11 Sayfa: 821-830). Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 11 Sayfa: 831). 306 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 9, Sayfa: 423-429, İ: 75, C: 1). 307 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 9, Sayfa: 423, İ: 75, C: 1). 305 169 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Kaya ise şu açıklamayı yapmıştır: 308 “Vilâyetlerdeki Emniyet Teşkilâtına merkezde tekabül eden küçük bir teşkilâtımız daha vardır. Bu teşkilâta ait olan kanun lâyihası şimdi tevzi edilmiş bulunuyor. Bu teşkilâtı da kendi mevcudumuzdan tasarruf ederek yaptık ki; altıncı şubeyi, yani asayiş şubemizi ihtiva ediyor. Kanun şimdi gelmiştir. Polis Teşkilâtı Kanunu ile murtabittir (irtibatlıdır). Eğer müsaade buyurursanız müstacelen müzakeresine başlayabiliriz (Muvafık sesleri).” Şükrü Bey’in kastettiği düzenlemenin, Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün merkez teşkilatına yeni düzenleme getiren 2050 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Tadili Hakkında Kanun” olduğu anlaşılmaktadır. Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da düzenleme şu şekilde gerekçelendirilmiştir: 309 “Elyevm meri bulunan Polis Nizamnamesinin teşkilâta mütedair olan maddeleri bu günkü ihtiyacı temine gayrikâfidir. Devlet Memurları Maaşatının Tevhit ve Teadülüne Dair 1452 numaralı Kanun’un ikinci maddesinde; Devlet daireleri teşkilâtına ait yeni kanunlar yapılıncaya kadar bu kanuna merbut kadro cetvellerinin teşkilât kanunu hükmünde olduğu tasrih edilmiş bulunduğundan, yeni bir teşkilât kanunu tanzimi icap etmiş ve polis teşkilâtının, kanunî mevzuatımıza uygun ve muvazi bir şekilde konulması için işbu Polis Teşkilât Kanunu’nun tedvinine katı lüzum hâsıl olmuştur (…) Polis mesleğinin derece ve sınıfları, duhul şartları, intihap ve tayin usulleri, terfi, tahvil ve nakil, istifa ve mezuniyet, inzibatî cezalar, sicil gayret ve fedakârlık karşılıkları, tedris ve talim, melbusat ve teçhizat ve tedavi ve saire gibi polis mesleğinde bulunanların hal ve istikballerini alâkadar eden ve tahtı temine alan umumî hükümler tespit edilmiştir. Mevcut ve meri polis nizamnamesi de yeniden bu esaslar dairesinde tetkik ve ıslah olunacaktır.” Bu gerekçelerle kabul edilen Polis Teşkilatı Kanunu’nun 1. maddesine göre Polis; üniformalı ve sivil olmak üzere iki kısımdır: Üniformalı polis de atlı ve piyade olmak üzere ikiye ayrılır. Atlı polis icabında ihdas olunur. Bunların istihdam şartları nizamname ile tespit olunacaktır. Kanun’un 2. maddesine göre ise, vilayetlerde polisin amiri emniyet müdürü veya emniyet memurudur. Vilayet emniyet müdür veya memurları kanun ve nizamnamelerle kendilerine verilen vazifelerden başka aynı zamanda vilayet mıntıkasında siyasi emniyet ve inzibat ve asayişe müteallik meselelerle de iştigal edeceklerdir. Kanun’un 3. maddesine göre de, Polis mahsus bir meslek olup mensuplarının derece, sınıf ve unvanları 308 309 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 9, Sayfa: 429, İ: 75, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 9, Sıra No: 250). 170 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Kanun’da gösterilmiştir. Buna göre personelin merkezde 6, vilayetlerde de 5 dereceye ayrılması öngörülmüştür. Ayrıca personel unvanına göre çeşitli sınıflara ayrılmıştır. Polis teşkilatının temel yapısını oluşturan 2049 sayılı Kanun, toplam 46 maddeden oluşmaktadır. Polisliğin özel bir meslek olduğundan hareketle Kanun’da; merkez ve vilayet memurlarının derece, sınıf ve unvanları (md.3-6), mesleğe giriş (md.7-15), intihap ve tayin usulleri (md.16), müfettişler (md.17-18), terfi (md.19-20), tahvil ve nakil (md.21-25), istifa ve mezuniyet (md.26-27), müdürler encümeni (md.28), inzibati cezalar (md.29-34), inzibat komisyonları ve polis divanları (md.35-37), sicil (md.38), gayret ve fedakârlık karşılığı (md.39), tedrisat ve talim (md.40), melbusat ve teçhizat ve tedavi (md.41), konuları ayrıntılı olarak düzenlenmiştir (Çınar, 2007: 314, 376). Kanun’un 42. maddesi gereğince; 2 Mayıs 1339 tarihli “Polis Nizamnamesi”, Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 21 Mayıs 1930 tarih ve 1624 sayılı Kanun ile Devlet Memurlarının Maaşatının Tevhit ve Teadülüne Dair 8 Mayıs 1928 tarih ve 1452 sayılı Kanun’un iş bu kanuna muhalif hükümleri mülga hale gelmiştir. Kanun’un 43. maddesiyle de; Devlet Memurlarının Maaşatının Tevhit ve Teadülüne Dair 1452 numaralı Kanuna bağlı 2 numaralı cetvelin Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün vilayet kadrolarına ait kısmı yerine, bu Kanun’a bağlı cetvelde gösterilen teşkilat kadrosu konulmuştur. Bu cetvele göre İstanbul Emniyet Müdürünün 80, Ankara Emniyet Müdürünün 70 ve birinci sınıf bir emniyet müdürünün 55 lira maaş alması öngörülmüştür. Polis Teşkilatı Kanunu hükümleri incelendiğinde, 2049 sayılı Kanun’un daha çok Dâhiliye memurlarına benzer bir şekilde polislik mesleğini düzenleyen bir yasa olarak çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Zira Kanun’un madde başlıkları 1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanunu’na benzemektedir. 2049 sayılı “Polis Teşkilatı Kanunu”, 1937 yılında 3201 sayılı “Emniyet Teşkilatı Kanunu” çıkarılıncaya kadar yürürlükte kalmıştır. Bu arada 8 Mart 1934 tarihinde kabul edilen 2388 sayılı “Polis Mensuplarının Yaş Hadlerine Dair Kanun” 310 (RG: 13.03.1934 tarihli ve 2652 sayılı) ile polis mensuplarının dereceleri itibariyle mecburi olarak emekliliğe sevk olunacakları yaş hadlerinin (50 ile 60 yaş arası) belirlendiğini belirtelim (Turan, 2007: 552). Düzenlemeye göre, hizmetlerinin devamında fayda olduğu üstlerinin vereceği ve Dâhiliye Vekâletinin kabul edeceği sicil ile anlaşılanlar, İcra Vekilleri Heyetinin kararıyla daha beş yıla kadar istihdam edilebileceklerdir. 310 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 102). 171 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 3. Ankara’da Polis ve Jandarma Mektebi Yapılması Teşkilat yasaları çıkarılan kolluk birimleri açısından sonraki önemli adım, Başkent Ankara’da Polis ve Jandarma Mektepleri yapılması olmuş; bunun için iki ayrı yasa çıkarılmıştır. 20 Mayıs 1933 tarihli ve 2185 sayılı “Ankara’da Yapılacak Polis Mektebi Hakkında Kanun” 311 (RG: 25.05.1933 tarihli ve 2410 sayılı) ile Ankara’da yapılacak Polis Mektebi inşaat, tesisat ve sair masrafları için 1933, 1934 ve 1935 seneleri bütçelerine konulacak tahsisattan verilmek şartı ile mezkûr senelere şamil olmak üzere 200.000 liraya kadar taahhüt icrasına Dâhiliye Vekili yetkili kılınmıştır (Kalfa, 2007: 463). “Ankara’da Yapılacak Polis Mektebi Hakkında 1/646 Numaralı Kanun Lâyihası ve Bütçe Encümeni Mazbatası”, ilk olarak 13 Mayıs 1933 tarihli Meclis oturumunda görüşülmüştür. 312 Tasarı üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya düzenlemenin amacını şu şekilde açıklamıştır: “Efendim, cumhuriyetin başladığı işler ve program bir kül halindedir ve bu külün parçaları vekâletlere ayrılmıştır. Muntazam bir program ve metot dâhilinde her vekâlet kendisine düşen vazifeyi yapmağa çalışmaktadır. Dâhiliye Vekâletinin uhdesine düşen en mühim vazife memleketin emniyet ve asayişini muhafaza etmektir. Bunun için de elimizdeki en mühim vasıtalar jandarma ve polistir. Jandarmanın ıslahına girişildiği gibi polisin de ıslahına başlanmıştır. Bu her iki ıslahın başında mektep vardır. Her ikisi de meslektir ve bu mesleğe lâzım olan malûmatla mücehhez olması lâzım gelir. Jandarmayı zaptiyelikten, polisi teftiş memurluğundan kurtarmak için her şeyden evvel kendilerine mesleklerinin icap ettirdiği malûmata vermek zaruretindeyiz. Vaktiyle polis mekteplerimiz daha çoktu. Fakat dağınık bulunması, lâzım gelen muallim keyfiyetinden ihmale sevk etmiştir. Onun için bu gün yalnız İstanbul’da vardır. İstanbul’daki mektebi de Ankara’ya, hükümet ve devlet merkezine getirmek zaruretini hissettik…” Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da düzenleme şu şekilde gerekçelendirilmiştir: 313 “25 sene evvel açılan Polis Mektebi, bu güne kadar İstanbul’da Yıldız’ın saray müstahdemini için yapılmış ahşap dairelerinden birini işgal etmektedir. Mektep maddî vaziyeti itibariyle ancak meslekî terbiye ve nazarî olarak umumî bilgilerin tedrisine müsait olacak bir haldedir. Hâlbuki polis mesleği, zamanımızda tamamen ilmî ve fennî bir mahiyet almış ve talimü terbiyenin de bu ehemmiyetle mütenasip bir şekilde görülmesi lüzumunu arz etmiştir. Bu esas dâhilinde, gerek polise namzet olarak alınacakların gerekse 311 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima, 2, Cilt: 12, Sayfa: 315). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 60-63, İ: 49, C: 1). 313 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sıra No: 170). 312 172 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) mevcut memurların Polis Teşkilât Kanunu’nda yazılı olduğu gibi orta ve yüksek kurslardan geçirmek suretiyle polis tekâmülile muvazi bir surette bilgilerini arttırmağa bu günkü mektep binasının hal ve mekân itibariyle kabiliyeti olmadığı gibi yeni ihtiyaçları karşılayacak tesisata da müsaadesi yoktur. Bu cihetle Polis Mektebinin Ankara’da yapılmasına zaruret hâsıl olmuş ve bu itibarla mezkûr binanın inşaat ve tesisat ve sair masarifatı için 200.000 liraya kadar taahhüde girmek icap eylemekte bulunmuş ve bu taahhüdün karşılığı olarak 75.000 lirası 1933 bütçesine konulmuş ve mütebakisi 1934 ve 1935 seneleri bütçelerine konulmak suretiyle temini muvafık görülmüş olduğundan işbu kanun lâyihasının tanzim kılınmış olduğunu müşir esbabı mucibe muhtırasıdır.” Söz konusu tasarı, 20 Mayıs 1933 tarihli Meclis oturumunda ikinci kez görüşülerek kabul edilmiştir. 314 Yine 3 Haziran 1933 tarihli ve 2267 sayılı “Ankara’da Yapılacak Jandarma Mektebi Hakkında Kanun” 315 (RG: 11.06.1933 tarihli ve 2424 sayılı) ile Başkentte yapılacak Jandarma Mektebi inşaat, tesisat ve sair masrafları için 1933, 1934, 1935 ve 1936 seneleri bütçelerine konulacak tahsisattan verilmek şartı ile mezkûr senelere şamil olmak üzere 400.000 liraya kadar taahhüt icrasına Dâhiliye Vekili yetkili kılınmıştır (Kalfa, 2007: 471). “Ankara’da Yaptırılacak Jandarma Mektebi İçin Gelecek Senelere Sâri Taahhüdat İcrası Hakkında 1/718 Numaralı Kanun Lâyihası ve Bütçe Encümeni Mazbatası”, 3 Haziran 1933 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 316 Başvekil İsmet İnönü imzalı gerekçe layihasında düzenlemenin amacı şu şekilde ifade edilmiştir: 317 “1706 numaralı Jandarma ve 1861 numaralı Jandarma Efradı Kanunları mucibince jandarma noksanlarının ikmali için gerek ordudan alınan zabitler ve gerek gedikli küçük zabitlerin jandarma meslek bilgilerini görmek için bir mektep tesisi icap etmektedir. Böyle bir mektep binası olmadığı için ordudan alınan zabitan vilâyet merkezlerinde ve nezaret altında istihdam edilmektedir ve gedikli küçük zabitler ise Ankara’da kira ile tutulan ve 30 kişi alabilecek bir binada tahsil ettirilmektedir. Jandarmanın gedikli küçük zabit ihtiyacına nazaran bu icarlı (kiralık) binada ve mahdut miktarda tahsile tâbi tutulacak küçük zabitlerle bu ihtiyaç ancak 80-90 senede zail olabilecektir ki buna boşluğun tahammülü yoktur. Jandarmanın gerek keyfiyet ve kemiyet nokta-i naza314 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 191, İ: 54, C: 1). Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima, 2, Cilt: 12, Sayfa: 843). 316 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sayfa: 8-9, İ: 65, C: 1). 317 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sıra No: 252). 315 173 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) rından çok mühim ihtiyacına karşılık teşkil edecek bu meslek mektebi için senevi 300-400 küçük zabit ve 50 zabit tahsiline müsait bir mektebin acele inşasına zaruret görülmektedir. Yaptırılan plân ve keşifnameye göre azamî 400.000 lira ile yapılacak bu binanın jandarma bütçesine her sene konulacak tahsisatla dört senede bedeli verilmek üzere 1033 senesinde bir müteahhide yaptırılması düşünülmüş ve merbut lâyihai kanuniye tanzim kılınmıştır.” Jandarma ve Polis Mektepleri, 6 Kasım 1937 günü törenle hizmete açılmıştır (Övgün, 2007: 821, 883, Anadolu Ajansı, 2010: 92). Polis ve Jandarma okullarının açılmasıyla, kolluk personelinin eğitimleri konusunda önemli bir aşama kaydedilmiş olmaktadır. 4. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun Çıkarılması 4 Temmuz 1934 tarihli ve 2559 sayılı “Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu” 318 (RG: 14.07.1934 tarihli ve 2751 sayılı) ile polisin görev ve yetkileri yeniden düzenlenmiştir (Turan: 2007: 582). Daha önce açıklandığı üzere, 30 Haziran 1932 tarihli ve 2049 sayılı “Polis Teşkilatı Kanunu” ile Polisin özel teşkilat yasası çıkarılmıştır. Ancak 2049 sayılı Kanun’da daha çok dâhiliye memurlarına benzer bir şekilde polislik mesleği düzenlenmiş; yasada polisin görev ve yetkileri belirtilmemiş idi. Bu sefer 2559 sayılı “Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu” çıkarılarak, polisin görev ve yetkilerinin ayrı bir yasayla ayrıntılı olarak düzenlendiği görülmüştür. Bu düzenleme önemli bir ihtiyacın gereğiydi. Zira Polisin teşkilât, vazife ve salâhiyetlerini belirleyen Polis Nizamnamesi o günkü ihtiyaçlara yetmediği gibi, sonradan çıkarılan bazı kanunlar da bu nizamnamenin bir kısım hükümlerini ilga eylediklerinden, halen polisin vazife ve salâhiyetini açıkça belirlemek mümkün olmamakta ve genellikle polisle adlî makamlar arasında ihtilâflar çıkmaktaydı. Bu düşüncelerle hazırlanan “Polisin Vazife ve Salâhiyetleri Hakkında 1/278 Numaralı Kanun Lâyihası” ile Dâhiliye ve Adliye Encümenleri Mazbataları, 4 Temmuz 1934 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek fazla bir itiraz olmadan kabul edilmiştir. 319 Müzakereler sırasında Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya zaman zaman söz alarak maddeler üzerinde açıklamalarda bulunmuştur. Konya Mebusu Refik Bey’e göre bu kanun; “… Yalnız halkın mutlak mânisiyle emniyetini, Devletin mütemadiyen gözü önünde tutmakla kalmıyor, ayni zamanda halka doğrudan 318 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, sayfa: 950-954). “Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu” metni için ayrıca bakınız: (Milli Kütüphane: Yer No: 1934 AD, 94, Basım Bilgileri: (Ankara) Dâhiliye Vekâleti, Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü, 1934). 319 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 406-411, İ: 77, C: 1). 174 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) doğruya içtimaî hayatın icap ettirdiği zarurî hareketleri dahi temin etmek gibi mümtaz bir vazife yapmaktadır…” 320 Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da düzenlemenin amacı şu şekilde ifade edilmiştir: 321 “Zabıta teşkilât ve kavanini intizam ve inzibatı ammenin temin ve istikrarına matuf olup memnu fiillerin ikamı daima men ve ikadan evvel de icap eden tedabiri mâniayı ittihaz ve ifa vazife ve salâhiyetini haizdir. Polisin eskisine nispetle çok şümullü (geniş) bir mahiyet alan ve artan vazifeleri karşısında muhtelif kanunî mevzuat ile tenakus etmiş olan salâhiyetinin iadesi, memleketin daima muhtaç olduğu huzur ve sükûnun ve asayişin devamlı istikrarını temin nokta-i nazarından çok lüzumludur. Vatandaşların haklarına, hürriyetlerine ve memleketin umumi emniyetine karşı yapılan ve yapılacak olan her tecavüz karşısında kanun hükümlerini harfiyen icra ile mükellef bulunan inzibat kuvvetlerine verilen salâhiyetlerin, umumi bir şikâyeti dâvet edecek mahiyette hiç bir suretle suiistimal edildiği görülmemiştir. İçtimai bünyemizi tahrip eden işret, kumar ve alelumum uyuşturucu mevat ile fuhuş ve ahlâk adabı umumiyeyi muhil ahval ve neşriyata ve bu gibi tufeyli (asalak) harekât ve müesseselere karşı Cumhuriyet Hükümeti zaten esaslı bir mücadele halindedir. Vatandaşların ahlâkını istismar ederek menfi yollardan yürüyen kirli ruhlu eşhas ve müesseselerin faaliyetine set çekmek, ammenin selâmet ve huzuru için elzem ve bu da polise verilen ve verilecek olan salâhiyetlerle mümkündür. Evvelce polise verilmiş ola bazı kanunî salâhiyetlerin, yeni çıkan adlî kanunlarla tehdit veya refedildiğinden bahisle, adli makamat (makamlar) ile zabıta arasında her an ve zaman ihtilâflar tahaddüs etmekte (ortaya çıkmakta) ve devam eden bu nokta-i nazar ihtilafından binnetice emniyeti amme müteessir olduğu gibi memnu efal müteşebbislerinin de cüretlerini artırmaktadır. Zabıta memurlarının, vazifelerini ifa ederken, salâhiyetlerini istimal (kullanmak) hususunda mevcut kanunların muhtelif ve mütereddit hükümleri karşısında, arz edilen ihtilâflar yüzünden tereddüde düştükleri ve tedabiri mânia ittihazında ve hadisatın karşılanmasında ve akabı vakada (olay sonrasında) zaafa duçar oldukları ve binnetice asayişin ihlâline sebebiyet verecek vaziyetler ihdas ettikleri vekayi ile müspet bir keyfiyettir. Bunun için bu günkü Türkiye polisinin evvelce mevcut olan salâhiyetlerin iadesi ve lüzum ve ihtiyaca göre yeni salâhiyetlerle teçhiz edilmesi memleketin yüksek menfaatleri icabındandır. Bu vazife ve salâhiyetlerin zabıta memurlarınca sarahaten ve vazıhan (açıkça) bilinmesi, tatbikatta tereddütsüz icraat yapılmasını ve adlî vezaifin de ihtilafsız ve müte320 321 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 410, İ: 77, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sıra No: 205). 175 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) kâmil bir şekilde ifasını temin edecektir. Bu suretle polise ait vazife ve salâhiyetlerin bir araya telifi ile muayyen ve müspet bir şekilde ve bir kanun halinde tedvini icap etmiş ve polisin vazife ve salâhiyetlerim umumiyet itibarıyla gösteren işbu kanun lâyihası vücuda getirilmiştir. Takdim kılınan bu kanun lâyihası, bilhassa Vilâyetler İdaresi, Türk Ceza ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunları ile zabıtanın vazife ve salâhiyetlerine temas eden diğer muhtelif kanunlar göz önünde bulundurularak onların çizdiği esaslı hatlardan inhiraf edilmeksizin tanzim edilmiştir.” Devletin emniyetini, efradın hürriyet, şahıs ve mesken masuniyetini muhafaza ve temin ile mükellef olan polisin vazife ve salâhiyetini açık bir surette belirlemek amacıyla kabul edildiği anlaşılan 2559 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre Polis; asayişi, amme, şahıs, tasarruf emniyetini ve mesken masuniyetini korur. Halkın ırz, can ve malını muhafaza ve ammenin istirahatini temin eder. Yardım isteyenlerle yardıma muhtaç olan çocuk, alil ve acizlere muavenet eder. Kanun ve nizamnamelerin kendisine verdiği vazifeleri yapar. Kanun’un 2. maddesine göre ise Polisin umumi emniyete müteallik inzibati vazifeleri iki kısımdır: (a) Kanunlara ve nizamnamelere ve Hükümet emirlerine ve amme nizamına uygun olmayan hareketlerin işlenmesinden evvel bu Kanun hükümleri dairesinde önünü almak; (b) İşlenmiş olan bir suç hakkında ceza muhakemeleri usulü kanunu ile diğer kanunlarda yazılı vazifeleri yapmak. Kanun 3. maddesi gereğince de; Belediye zabıtası işleri Hükümetçe lüzum görülen yerlerde polise gördürülebilecektir. Kanun’un 4. maddesinde de; “Polis hiçbir suretle vazifesinden başka bir işte kullanılamaz.”, denilerek polise yönelik bir koruma getirilmiştir. Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nda genel olarak polisin; parmak izi ve fotoğraf alma, film gösterimi ve çekimi, umuma açık yerlerin açılması ve kapatılması, umuma açık yerlerde çalışma, sarhoşların, etrafı rahatsız edenlerin ve gürültü yapanların men edilmesi, silah kullanma, yakalama, gözaltına alma, konuta girme, nakil vasıtalarını işlemekten men vb. gibi konulardaki yetkileri ayrıntılı olarak düzenlemiştir (md.5-21). Bu arada Kanun’da polisin bazı yetkileri kullanması mahallin en büyük mülki amirinin emri ve onayına bağlanmıştır. Örneğin Kanun’un 8. maddesi gereğince; kumar oynanan umumî veya umuma açık yerleri; uyuşturucu maddeler kullanılan yerleri; mevcut hükümlere aykırı hareketleri görülen umumî evler, birleşme yerleri ve tek başına fuhuş yapanların evlerini; ahlâka ve umumî terbiyeye uygun olmayan veya Devletin emniyet ve siyasetine mazarratı dokunacak oyun oynatılan veya temsil verilen yerleri; polis kat'î deliller elde ettiği takdirde o yerin en büyük mülkiye âmirinin emriyle kapatabilecektir. Diğer taraftan Kanun’un 22. maddesi gereğince; bu Kanun’da 176 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) yazılı vazife ve salahiyetlerin yapılması ve kullanılması için mahalli mülkiye amirinin vereceği emirleri, “Dâhiliye Vekili” resen verebilecektir. Yine Kanun’un 25. maddesi gereğince; Polis teşkilatı olmayan yerlerde vilayet ve kaza jandarma kumandanları bu kanunda yazılı vazifeleri yapmaya ve salahiyetleri kullanmaya yetkili kılınmıştır. Toplam 28 maddeden oluşan 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu, zamanla birçok değişikliğe uğramakla birlikte halen daha yürürlüktedir. Kanun’un hemen bütün maddeleri değişikliğe uğramış, Kanun’a 10 ek ve 3 geçici madde ilave edilmiştir. 1938 yılında ise “Polis Vazife ve Salâhiyet Nizamnamesi” yayımlanmıştır. Polis Vazife ve Salâhiyetleri Salahiyet Kanunu’nun 26. maddesine dayanılarak kaleme alınmış ve Dâhiliye Vekâletinin 19 Haziran 1936 tarih ve 3421/18352 sayılı tezkeresiyle teklif ve Şûrayı Devletçe görülerek 28 Mart 1938 tarih ve 7450 sayılı tezkere ile tadilen tevdi edilen bu nizamnamenin meriyete (yürürlüğe) konulması İcra Vekilleri Heyetinin 7 Nisan 1938 tarihli toplantısında onanmıştır (RG: 25.04.1938 tarihli ve 3890 sayılı). 5. Jandarma ve Emniyet Hizmetlerinin Yapılmasına İlişkin Talimatname “Emniyet ve Asayiş İşlerinde Vilâyet, Kaza ve Nahiyelerdeki Jandarma ve Emniyet Hizmetlerinin Yapılması ve Salâhiyetlerinin Kullanılması Suretini ve Aralarındaki Münasebatı Gösterir Talimatnamenin” meriyete konulması, Dâhiliye Vekilliğinin 12 Şubat 1937 tarih ve 9593 sayılı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetince aynı tarihte onanmıştır (Kararname No: 2/6057; RG: 24.03.1937 tarihli ve 3562 sayılı). Talimatnamenin Kapsamı: Bu önemli Talimatnamenin 1. maddesine göre; genel baysallık (dirlik) ve güvenlik işlerinde ve her hangi bir suçun vukuunda mahallî hükümet reislerinin emniyet ve jandarma teşekküllerinin vazife, salâhiyet ve mesuliyetleri hususî kanun, nizamname ve talimatnamelerde yazılıdır. Aynı işler için kanunen mükellef ve muvazzaf bulunan bu makam ve teşekküllerin birebiriyle olan münasebat ve vazifelerini ne suretle yapacakları bu talimatnamede tespit olunmuştur. Vali, Kaymakam ve Nahiye Müdürlerinin Sorumlulukları: Talimatnamenin 2. maddesine göre; vilâyet, kaza ve nahiyelerin emniyet ve asayişinden doğrudan doğruya vali, kaymakam ve nahiye müdürleri mesuldürler. Bunların icra vasıtaları jandarma komutanları, emniyet müdür veya memurlarıdır. Emniyet teşkilâtı olmayan yerlerde ise jandarmadır. 177 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Jandarma ve Polis Amirlerinin Sorumlulukları: Talimatnamenin 3. maddesine göre; jandarma ve polisin iyi vazife görmelerinden ve maksada uygun bir tarzda kullanılmalarından hükümet reislerine karşı kendi komutan, müdür veya memurları mesuldür. Jandarma komutanları ve emniyet âmirlerinin aldıkları vazifelerin yapılması için kullanacakları vasıtaların intihabı (seçimi) kendilerine aittir. Ancak lüzum gördükleri takdirde salahiyetli mülkiye âmirleri bu vasıtaları bizzat da tayin edebilirler. Her hangi bir vakaya karşı jandarma veya emniyet tarafından yapılması vali tarafından emredilen bir hareketin icra keyfiyeti ve teferruatı emniyet ve jandarma tarafından yapılır. Jandarma ve emniyet kuvvetleri bu işi başarırken safha safha rapor vermekle beraber sonunda icraatlarını mufassal (detaylı) bir raporla valiye bildirmekle mükelleftirler. Vilayetlerde Emniyet ve Asayiş İşlerinin Yürütülmesi: Talimatnamenin 4. maddesinde, emniyet ve asayiş işlerinin vilayetlerde yapılış usulü de belirtilmiştir. Buna göre; Emniyet ve asayiş işleri vilâyetlerde şu suretle yapılır: (A) Her gün saat (11) bütün Türkiye’de emniyet ve asayiş saatidir. Muayyen (belirli) iş olsun olmasın tam bu saatte ve mühim hadiselerde saat kaydı ile mukayyet (sınırlı) olmayarak derhal emniyet âmirleri ve jandarma komutanları ve bulunmadıkları takdirde vekilleri beraberce valinin ve bunlar bulunmadıkları takdirde vekilleri yanına davet edilmeden giderler. Emniyet âmirleri ve jandarma komutanları, 24 saat zarfında kendi memuriyet ve inzibat bölgeleri içinde olan bütün vukuatı (siyasî, idarî ve asayişe müteallik) ve aldıkları haberleri, bunlara karşı alınan veya alınması gerekli olan tedbirleri ve tekliflerini bildirirler ve o gün için hizmete amade (hazır) olan kuvvet miktarını da izah ederler. Vali veya vekili izahatı aldıktan sonra emir ve direktiflerini ağızdan bildirir. Mülkiye âmirinin verdiği emir ve direktifler vaziyete uygun görülmez ve yapılacak iş de netice itibariyle mesuliyetli görülürse jandarma komutanı ve emniyet âmiri bu husustaki mütalaalarını bildirirler. Son karar mülkiye âmirine aittir. Bu takdirde mülkiye âmirleri bu emir ve direktiflerini yazılı olarak verirler ve işbu emir mülkiye âmirinin mesuliyeti altında yapılır. Her iki teşekkülün âmiri bu tebligatı not olarak alırlar. Emniyet veya jandarma dairesinde bu not üç kıta olarak teksir edilir ve jandarma komutanı ile emniyet âmiri tarafından imza edilerek birisi jandarmada diğeri emniyette bu notların saklanması için açılan dosyalara konur. Üçüncü nüshası emniyet teşkilâtı olan yerlerde emniyetten en yüksek mülkiye âmirine bilgi için sunulur. (B) Emniyet ve asayişe taallûk eden her türlü ihbar ve malûmatı emniyet âmirleri ve jandarma komutanları resen yekdiğerine bildirmekle mükellef oldukları gibi bu haber ve malûmatın asayiş saatinde arzını beklemek her hangi bir fenalığı intaç edecekse aynı zamanda ve derhal mülkiye âmirine de bildirilir. 178 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Mülkiye âmirleri bu malûmatın makam vasıtası ile teatisini emredebilirler. Memleketin emniyet ve asayişine müteallik ihbarlar doğruca Cumhuriyet Müddeiumumiliğine (savcılığına) yapıldığı takdirde müddeiumumilik gecikmeksizin bu ihbar veya şikâyetlerden mahallî hükümet reisini ve müstacel (acele) hallerde aynı zamanda ilgili bulunan emniyet âmiri veya jandarma komutanını da haberdar eder. Suç işlendiğini ilk haber alan veya memuriyetine müteallik olarak resen veya resmen takibat icrasını müstelzim bir cürme vakıf olan emniyet âmiri veya jandarma komutanı keyfiyeti valiye bildirmekle beraber Cumhuriyet Müddeiumumiliği de haberdar eder. Emniyet ve Asayiş İşlerinde Yazı İşleri: Talimatnamenin 5. maddesinde, emniyet ve asayiş işlerine ilişkin yazı işlerinin nasıl yürütüleceği gösterilmiştir: Yazı işleri aşağıda izah olunduğu veçhile yapılır: (A) Asayiş işlerine ait dosyalar vilâyetlerde emniyet amirliğinde toplanır ve tutulur. Vukuat raporları doğruca valiler tarafından emniyete havale olunur. Emniyet bu raporların, hiç vakit geçirmeden bir örneğini çıkarıp vilâyet jandarma komutanına göndermeğe mecburdur. (B) Vukuat raporları şifre ile gelmiş ise vilâyet kalemince açılarak bundan iki örnek çıkarılır. Birisi jandarma komutanlığına diğeri emniyet amirliğine gönderilir ve her iki suretin altına hem emniyet ve hem de jandarmaya gönderildiği işaret olunur. Emniyetten veya jandarmadan yazılan vukuat raporlarına ait şifreler de vilâyet kalemince kapanır ve müsveddesi altına “şifre edilmiştir” kaydı yazılarak ait olduğu dairesine iade edilir. (C) Vukuat raporlarını alan emniyet müdür veya memuru bir örneğini hiç vakit kaybetmeden jandarma komutanına gönderirken emniyet bakımından bu vakanın esbabına ve faillerinin meydana çıkarılmasına dair işe yarar bilgileri varsa malûmaten raporun altına yazar. Mühim hadiselere ait raporların muhteviyatından yazılı örnek gönderilmeden önce emniyet âmiri jandarma komutanını bu raporun muhteviyatından şifahen de haberdar eder. Vakalara karşı alınacak tertibat, yapılacak harekât veya sevk olunacak kuvvetler hakkında vali ile görüşüp kararlaştırmak ve kendisinden alınacak emre göre sevk ve idareyi temin etmek doğrudan doğruya vilâyet Jandarma komutanlığının vazifesidir. Şu kadar var ki: takibin yapılacağı bölge halkının ruhî halleri, mizaçları, hükümete olan bağlılık dereceleri, asayiş bakımından durumları, ellerinde silâh olup olmadığı, varsa cins ve miktarı, bu bölgelerde haber alma ve kılavuz işlerinde kimlerden istifade edileceği hakkında emniyette malûmat varsa bunları emniyet âmiri bilgi için Jandarma komutanına bildirir. Takibin devamı müddetince emniyetin edineceği istihbarat da Jandarma komutanlarına zaman zaman bildirilir. Eğer takip bölgesinde emniyet amirliğince istihbarat kolları teşkil olunmuş ise bunlar da istihsal edecekleri (üretecekleri) haberleri doğruca takip müfrezesi komutanlığına verirler. 179 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Yapılacak Tebligat ve Verilecek Raporlara İlişkin Esaslar: Talimatnamenin 6. maddesinde mülki birimler arasında yapılacak tebligat ile üst makamlara verilecek raporlara ilişkin esaslar da düzenlenmiştir. Buna göre; Asayiş bakımından vilâyetlerden kaza kaymakamlarına ve merkez kaza nahiyelerine yapılacak tebligatın ve bu işlere ait olmak üzere vilâyetlerden Umumî Müfettişliklere ve Dâhiliye Vekâletine verilecek raporların esasları şunlardır: (A) Asayiş bakımından jandarmayı ilgilendiren ve takibat ve harekâtı icap ettiren her türlü emir ve tebligat valinin umumî direktiflerine göre vilâyet Jandarma komutanlığı tarafından hazırlanır. Ve vali imzası ile icap edenlere gönderilir. Ve bir örneği de jandarmadan vakit geçirilmeksizin doğruca emniyet amirliğine verilir. (B) Jandarma kuvvetlerinin tahrikini istilzam etmeyen (ilgilendirmeyen) ve doğrudan doğruya emniyeti ilgilendiren vakalar hakkındaki emir ve tebligat valinin umumî direktiflerine göre emniyet tarafından hazırlanarak vali imzası ile icap edenlere gönderilir. Ve bir örneği de vakit geçirilmeden emniyetten doğruca vilâyet jandarma komutanlığına verilir. (C) Merkez kazasına ait tebligat kaymakamlık teşkilâtı yoksa vilâyetten doğruca merkez kaza jandarma komutanlığına ve merkeze bağlı nahiye müdürlüklerine yapılır. Emniyet ve asayişe taallûk eden rapor, telgraf ve şifrelerin son maddesinde hangi makamlara yazıldığı da bildirilir. Emniyet ve Asayişe İlişkin Büro ve Dosyalama İşleri: Talimatnamenin 7. maddesinde emniyet ve asayişe ilişkin büro ve dosyalama işleri de belirtilmiştir. Buna göre; Emniyet ve asayişe ait büro işleri emniyetçe yapılacağından umumî ve yevmî (güncel) asayiş raporları ile istatistikler ve grafikler ve diğer yazı ve çizelge işleri bu bürolar tarafından birleştirilerek tanzim ve takip olunur. Kılavuz, muhbir veya yataklara ait dosyalar umumî dosyalarda saklanmayıp kilit altında saklanır ve seleften halefe devredilir. Emniyetten yazılan umumî ve yevmî asayiş raporlarının bir örneği aynı günde bilgi için ve emniyetten doğruca jandarma komutanlığına da gönderilir. Emniyet teşkilâtı olan kazalarda ve nahiyelerde bu işler vilâyette olduğu gibi cereyan eder. Henüz emniyet teşkilâtı bulunmayan kazalarda ve nahiyelerde gerek emniyet ve gerekse jandarmaya ait işler kaza ve nahiye jandarma komutanlığı tarafından yapılır ve büro işleri de jandarmaca görülür. Emniyet teşkilâtı yapılınca (karakol açılınca) bu teşkilâtın görmekle mükellef bulunduğu işlere ait dosyalar aynen bu daireye devredilir. Kazalarda ve Nahiyelerde Emniyet ve Asayiş İşlerinin Yapılış Usulü: Talimatnamenin 8. maddesinde kazalarda emniyet ve asayiş işlerinin yapılış usulü gösterilmiştir. Buna göre; Kazalarda emniyet ve asayiş işleri aşağıda yazıldığı gibi 180 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) yapılır: (A) Emniyet teşkilâtı olan kazalarda (emniyetçe o kazada karakol açılmış ise) emniyet ve asayiş işleri büro muamelâtı vilâyette yapıldığı ve yukarıdaki maddelerde yazıldığı gibi cereyan eder. (B) Emniyet teşkilâtı olmayan kazalarda (karakol açılmamış ise) asayiş işleri gerek jandarma bölgesine ve gerekse emniyet bölgesine ait olsun hepsi jandarma tarafından yapılır ve kaza kaymakamı imzası ile nahiyelere tebliğ olunur. Veya vilâyete yazılır ve bütün dosyalar orada toplanır. (C) Nahiyelerde emniyet ve asayiş işleri emniyet teşkilâtı olduğuna veya olmadığına göre kazalarda yapıldığı gibi cereyan eder. Zabıta Kuvvetlerini Kullanma Yetkisi: Talimatnamenin 9. maddesine göre; Bir vilâyet dâhilinde emniyet ve asayişin muhafazası için emniyet ve jandarmayı ve diğer hususî zabıta kuvvetlerini kullanmak ve bu kuvvetlerin birbirine yardımını temin etmek en büyük mülkiye âmirinin salâhiyeti cümlesindendir. Vilâyetin bir kazasında zuhur edip takibat ve harekâtı istilzam eden vakaya karşı o kazanın jandarma kuvveti kâfi gelmezse vilâyetin buna mücavir kazalarından yardımcı kuvvet sevki ve verilmesi valinin emriyle olur. Ancak jandarma komutanlığının bu hususta göstereceği lüzum ve yapacağı teklif göz önünde tutulur. Birden Fazla Vilâyetlerce Müşterek Önlemlerin Alınması: Talimatnamenin 10. maddesine göre; İki ve daha ziyade vilâyetlerce alınması lüzumlu olan müşterek inzibatî tedbir ve tertiplerde bu vilâyetler umumî müfettişlikler mıntıkasında iseler icabı ve müşterek kuvvetlerin komutanı umumî müfettişlikçe tayin olunur ve keyfiyet umumî müfettişlikten Dâhiliye Vekâletine bildirilir. Bu vilâyetler umumî müfettişlik mıntıkasında değilseler veya iki umumî müfettişliği alâkadar ediyorsa yapılacak tertibat ve idare edecek komutan Dâhiliye Vekâletince tespit ve tayin olunur. Gecikmesinde zarar umulan vaziyetlerde ve basit vakalarda komşu emniyet âmiri veya jandarma komutanları resen muhabere ve müşterek icraatta bulunabilirler. Ancak keyfiyetten derhal en büyük mülkiye âmirlerini haberdar etmeğe mecburdurlar. Emniyet ve Jandarmanın Birbirine Yardım Etmeleri: Talimatnamenin 11. maddesine göre; Emniyet ve jandarmanın yekdiğerine (birbirlerine) yardımları şu suretle olur: (A) Emniyet bölgesinde her hangi bir suça rastlayan jandarma subayı veya jandarma devriyeleri (orada polis yoksa) müdahale etmek ve emniyeti de derhal haberdar eylemek ve emniyet memurlarının talebi halinde jandarma devriyesi tarafından kendilerine yardım edilmek mecburidir. Hadiseye rastlamış olan jandarma subayı ve devriyesi emniyet memurları gelinceye kadar orada tahkikat yapmazlar. Vaziyeti olduğu gibi muhafaza ederler. Ve delillerin zıyaına (yok olmasına) meydan verilmemesi için icap eden tedbirleri alırlar. 181 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Hadise mahallinde zapt ve müsadereye mecbur kaldıkları eşyayı vaka mahalline gelen emniyet memurlarına makbuz mukabilinde teslim ederler. Emniyet memurlarının gelmesi delillerin kaybolmasına meydan verecek kadar geciktiği takdirde tahkikat yaparlar. Ve işbu tahkikat evrakını talep vaki olmadan emniyet amirliğine gönderirler. (B) Her hangi bir icap ve zaruret dolayısıyla jandarma bölgesinde vazife alan emniyet memurları bir hadiseye rastlarlarsa jandarmanın emniyet bölgesindeki vazife ve salâhiyetleri gibi hareket ederler. (C) Vaka faillerinin tespiti ve tutulmaları hususunda jandarma ve emniyet kendi bölgelerinde yekdiğerine lâzım olan yardımı yapmakla mükellef ve mecburdurlar. Emniyete Yardımcı Olarak Verilen Jandarma Kuvvetlerinin Sevk ve İdaresi: Talimatnamenin 12. maddesine göre; Emniyete yardımcı olarak verilen jandarma kuvvetlerinin sevk ve idaresi şu şekilde olacaktır: (A) Emniyete yardımcı olarak verilen jandarma kuvvetlerinin başında komutan olarak er veya erbaş var ise emniyet âmirinin direktifi altında iş görmek üzere yalnız jandarma kuvvetlerinin sevk ve idaresi kendi komutanlarına aittir. (B) Komiser emrindeki emniyet kuvvetlerine yardımcı olarak verilen jandarmaların başında subay var ise müşterek görülen bu vazifelerde jandarma ve emniyet kuvvetlerinin sevk ve idarede emir ve komutasını emniyet komiserinin vereceği esaslar dâhilinde subay deruhte eder. (C) Emniyet müdür veya memurlarının hazır bulundukları bu gibi hallerde (jandarma emniyete, yardımcı ve emniyet bölgesinde iş gördüğü için) vazife tevziatı ve direktifler bunlar tarafından verilir. Ve bu direktiflere göre jandarma kuvvetlerinin sevk ve idaresi jandarma komutanlarına aittir. (Ç) Örfî idare ilân edilen bölgelerde jandarma ve emniyetin müştereken görecekleri vazife ve hizmetlerin yapılış tarzı mahsus kanun ve örfî idare kararnamesindeki esaslar içinde cereyan eder. Jandarma ve Emniyetin Mahallî Memurlarla ve Meslekî Âmirleri ile İlişkileri: Talimatnamenin 13. maddesine göre; Jandarma ve emniyetin mahallî memurlarla ve meslekî amirleriyle münasebetleri aşağıda yazıldığı gibi cereyan eder: (A) Emniyet ve asayişi korumağa Devletin kanun ve nizamlarının icrayı ahkâmını temine müteallik vazifelerden dolayı emniyet âmirlerinin ve jandarma komutanlarının âmir ve mercileri vilâyette vali, kazada kaymakam ve nahiyede müdürdür. (B) Umumî emniyet ve asayişe taallûkundan dolayı emniyet ve jandarmanın müdahale edeceği ahvalle adlî vazifeleri ve kendi askerî ve meslekî işlen müstesna olmak üzere Devletin muhtelif daire ve şubeleriyle vuku bulacak her nevi vazife ve münasebetlerinin mercii mahallin en büyük mülkiye âmiridir. (C) Jandarma subayları Askerî Muhakeme Usulü Kanunu’nun hükümleri dâhilinde veya jandarma seferberliğine ait işlerde veya meslekî ve askeri zapturapt ve 182 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) disipline müteallik hizmet ve işlerde ciheti askeriye ile ve kendi meslekî amirleriyle doğrudan doğruya münasebatta bulunurlar. (Ç) Her mahallin emniyet memurları ile jandarma kuvvetleri kendi âmirlerinin emir ve idaresi altında olup jandarma veya emniyetten istenecek her nevi işler için mahallin en büyük emniyet âmirine ve jandarma komutanına veya bunların vekillerine müracaat olunur. (E) Adliyeye müteallik vazife ve hizmetlerin yapılış tarzı mahsus kanunlarına göre cereyan eder. 17 Şubat 1937 tarihli ve 2/6057 karar sayılı “Emniyet ve Asayiş İşlerinde Vilâyet, Kaza ve Nahiyelerdeki Jandarma ve Emniyet Hizmetlerinin Yapılması ve Salâhiyetlerinin Kullanılması Suretini ve Aralarındaki Münasebatı Gösterir Talimatname”, taşrada yürütülen emniyet ve asayiş hizmetleri konusundaki kargaşayı ortadan kaldırmış, özellikle “asayiş saati” uygulaması kolluk güçleri üzerinde mülki idare amirlerinin sivil denetim ve gözetiminin arttırılması yönünde çok yararlı olmuştur. Bu önemli talimatname, 28 Haziran 1961 tarihli ve 5/1409 sayılı “Emniyet ve Asayiş İşlerinde İl, İlçe ve Bucaklardaki Jandarma ve Emniyet Ödevlerinin Yapılması ve Yetkilerinin Kullanılması Suretini ve Aralarındaki Münasebetleri Gösterir Yönetmelik” yayımlanıncaya kadar uygulamada kalmıştır. 6. Emniyet Teşkilat Kanunu’nun Çıkarılması 4 Haziran 1937 tarihli ve 3201 sayılı “Emniyet Teşkilat Kanunu” (RG: 12.06.1937 tarihli ve 3629 sayılı) ile 1932 yılında yürürlüğe konulan 2049 sayılı “Polis Teşkilatı Kanunu” yürürlükten kaldırılmıştır. 322 Daha önce de ifade edildiği üzere, 2049 sayılı “Polis Teşkilatı Kanunu” ile polise yönelik özel teşkilat yasası çıkarılmış; ancak Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün merkez teşkilatı 1624 sayılı Kanun kapsamında kalmaya, başka bir ifadeyle Dâhiliye Vekâleti merkez teşkilatı şemasında yer almaya devam etmiştir. Bu sefer 3201 sayılı Kanunla Emniyet Umum Müdürlüğü teşkilatında köklü değişikliklere gidilerek şube sayısı dokuza çıkarılmış; ayrıca daire başkanlıkları kurulmuştur. Emniyet Umum Müdürlüğü bu düzenlemeyle, Jandarma Genel Komutanlığı gibi özel bir yasaya tabi ve Dâhiliye Vekâletine bağlı bir umum müdürlük olmuştur (Yalçın, 1990: 175). “Polis Teşkilat Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Layihası” ile Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbatalarına (1/625) ilişkin görüşmelere ilk olarak, 27 Mayıs 1937 tarihinde başlanmıştır. Tasarıyla alakalı ilk sözü alan Maraş Mebusu Hasan Reşid Tankut’a göre bu kanun layihası; “mem322 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 808-826). 183 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) leketin emniyet teşkilatının bazı eksikliklerini arz edecek ve onların telafisini isteyecek; memleketin emniyet teşkilatını istihdaf edecektir.” Eskişehir Mebusu İstamat Özdamar’a göre ise bu düzenleme; “Devletin mekanizmasının en faal organı polisimizin intizamı hayatına ve temini refahına ve aynı zamanda şeref ve haysiyeti memuriyet ve buna muvazi (paralel) istikbalinden emin olmasına yeni ve esaslı unsurlar ve umdeler (prensipler) koymakla gayet mühimdir ve şayanı takdirdir.” 323 Tasarının geneline ilişkin görüşmelere 31 Mayıs 1937 tarihinde devam edilmiş olup, belirtilen tarihte söz alan dönemin Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya’nın polis teşkilatı hakkında söyledikleri oldukça dikkat çekicidir: 324 “… Arkadaşlar, zabıta teşkilatı, zabıta kuvveti bir memleketin bayrağı gibi, kanunu gibi istiklal alametlerinden bir alamettir (Bravo sesleri). Bir memlekete göz dikildiği ve parçalamağa karar verildiği vakit evvelemirde hatırlanan şey, polis kuvvetidir. Evvela onun murakabesiyle işe başlanır ve polis ele alınır. Osmanlı İmparatorluğunun hazin akıbeti, bunu gösterecek manzaralarla doludur. Zabıta kuvveti bir memleketin şekli idaresinin de bir ifadesidir ve o, efradı milletin karakterinin numunesi olarak durur. Eğer Türk Polisi fedakârlıkta cesarette, fedailikte diğer meslek erbabı gibi büyük varlıklar gösteriyorsa ve göstermişe bu, kendilerinin damarlarımda taşıdıkları Türk milletinin asil kanının eseridir. (Bravo sesleri, alkışlar) (…) Arkadaşlar; polis denilen kuvvet, zabıta kuvveti daima sinsi ve gizli, arkadan vuran kuvvetlerle uğraşan bir heyettir. Onu daima pusuda bekleyen kötü emelli adamlar en dalgın bir zamanda onu arkadan vururlar. O, milletin ve halkın namusunu, hayatını, haysiyetini ve malını, kötü emelli, kötü ruhlu adamlara karşı koruyan, kanunun kalkmış bir kalkanı gibidir. Bu kalkan daima sinsi kuvvetlerin attıkları kurşunların hedefi olmaktadır…” 2 Haziran 1937 tarihli görüşmelerde de, Dâhiliye Vekâleti Siyasi Müsteşarı Malatya Mebusu Abdülmuttalip Öker’in söz alarak maddeler üzerinde açıklamalarda bulunduğu görülmüştür. 325 Bazı maddelerin encümene geri gönderilmesi nedeniyle tasarının görüşmeleri 4 Haziran 1937 tarihinde tamamlanabilmiştir. 326 Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasının da özellikle, vilayetlerde görevli polis sayısının yetersizliğine dikkat çekilmiştir: 327 “… Bazı vilayetlerin bu günkü polis kadroları şöyledir; Afyonkarahisar 17, Amasya 10, Aydın 21, Ağrı 16, Bilecik 10, Bolu 10, Burdur 12, Çankırı 10, Çorum 10, Denizli 10, Elaziz (Elazığ) 15, Erzincan 10, Giresun 17, Gümüşhane 13, Isparta 12, Kırşehir 10, Malat323 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 18, Sayfa: 324-326, İ: 66, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 18, Sayfa: 454-455, İ: 69, C: 1). 325 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 19, Sayfa: 2-27, İ: 70, C: 1). 326 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 19, Sayfa: 50, İ: 71, C: 2). 327 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 18, Sıra No: 172). 324 184 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ya 18, Maraş 14, Muş 10, Ordu 10, Rize 15, Siirt 10, Sinop 13, Tokat 14, Van 16, Yozgat 13 polistir. Diğer vilayetlere gelince: bunların mevcutları da 15 ile 60 arasındadır. İstanbul, İzmir, Ankara polis ihtiyacı, bu merkezlerin talep ettikleri miktarın çok dunundadır (aşağısındadır). Polisin hafta izni, mektep, kurs, hastalık gibi zaruri durumları nazari dikkate alınırsa kadroların ancak üçte ikisinden istifade edilebilir. Buna nazaran mevcudu 10 polis olan bir vilayet merkezinde iş başında ancak 7 polis görebiliriz. Bu yedi polisin en az üçünü idari, siyasi ve adli şube teşkilatında çalıştırmak kati mecburiyeti göz önüne alınırsa bu kadronun şehir inzibatının dört polis eline kalacağı göze çarpar (…) Polis, kasabalarda ve şehirlerde vazife gören bir inzibat kuvvetidir. Halkla ilk teması yapan bir Devlet memurudur. Kanunların tatbikatında ön safta bulunan bir icra vasıtasıdır. Ahlaki, siyasi ve idari sahada derin mesuliyetleri vardır. Şehirlerin ve kasabaların, yurdun münevver halk tabakalarının yerleri olduğu nazari dikkate alınırsa polisin kemiyet ve keyfiyet itibariyle bu münevver tabaka karşısındaki durumunun ne olması lazım geleceğini tayin ve takdir asla müşkül değildir. Bu itibarla polis kadrosunda gerek kemiyet ve gerek keyfiyet itibariyle memleket ihtiyaçlarına karşılık verebilecek bir hareket yapmak zamanının geldiğine kaniyiz…” Bu gerekçelerle kabul edilen 3210 sayılı Emniyet Teşkilat Kanunu’nun 1. maddesi gereğince; Memleketin umumi emniyet ve asayiş işlerinden Dâhiliye Vekili mesul tutulmuştur. Dâhiliye Vekili bu işleri, kendi kanunları dairesinde hareket eden Emniyet Umum Müdürlüğü ile Umum Jandarma Komutanlığı ve icabında diğer bütün zabıta teşkilatı vasıtasıyla ifa ve lüzum halinde İcra Vekilleri kararıyla ordu kuvvetlerinden istifade eder (Övgün, 2007: 863). Kanun’un 2. maddesi ile “Emniyet Komisyonu” düzenlenmiştir. Buna göre; Dâhiliye Vekilinin riyaseti altında Büyük Erkânıharbiyenin bir mümessili ile Emniyet Umum Müdürü, Jandarma ve Gümrük ve Orman Muhafaza Umum Komutanları ve Vekâletçe seçilecek lüzumu kadar umumi müfettiş ve validen mürekkep bir emniyet komisyonu teşkil edilecektir. Bu komisyon Ankara’da bulunan azaları ile her ay ve umumi müfettiş ve valilerin iştiraki ile de en az senede bir defa Dâhiliye Vekilinin lüzum gördüğü zamanlarda toplanacak ve memleketin umumi emniyet ve asayiş işlerini tetkik ile istişari mütalaasını bildirecektir. Dâhiliye Vekili lüzum gördüğü zamanlarda diğer alâkalı vekâletlerden birer mümessil göndermesini talep edebilecektir. Komisyonda raportörlük görevi Emniyet Umum Müdürüne verilmiştir. Kanun’un 3. maddesi umumi (genel) zabıta teşkilatını tanımlamaktadır. Buna göre umumi zabıta teşkilatı, silahlı ve silahsız olmak üzere iki kısımdır. Silahlı kısmı, polis ve jandarma ve silahlı hususi zabıta kuvvetleri teşkil eder. Silahsız kısım, istihbarat ve muamelat memurları ile silahsız hususi zabıta memurlarıdır. Jandarma ve hususi zabıta teşkilatı kendi kanunlarına ve emniyet 185 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) teşkilatı bu kanun hükümlerine tabidir. Jandarma ve hususi zabıta ile emniyet teşkilatının merkezde ve vilayetlerde yekdiğeriyle irtibat, muhabere ve çalışma tarzları nizamname ile tespit edilir. Kanun’un 4. maddesi gereğince Polis, silahlı icra ve inzibat kuvveti olup üniformalı ve sivil olmak üzere iki kısımdır. Her iki kısmın ayrıca teknik kolları vardır. Kanun’un 5. maddesi gereğince üniformalı polis; vasıtalı ve vasıtasız kısımlara ayrılır. Vasıtalı polis; atlı, bisikletli, motorlu ve canlı ve cansız diğer vasıtalarla teçhiz edilen kısımdır. Kanun’un 6. maddesi gereğince de sivil polis; her nevi emniyet hizmetinde üniformasız çalıştırılan kısımdır. Kanun’un 7. maddesi emniyet makamlarını sıralamaktadır. Buna göre emniyet makamları vilayetlerde; emniyet müdürü, kazalarda emniyet amiri veya emniyet komiseri ve polis teşkilatı bulunan nahiye ve iskele ve istasyonlarda emniyet komiserleridir. Bu memurlar vilayet, kaza ve nahiyelerle bulundukları yerin emniyet ve asayişine müteallik işlerini idare ederler. Kanun’un 8-12. maddelerinde Emniyet Teşkilatının bölümleri düzenlemiştir. Kanun’un 8. maddesine göre Polis; idari, siyasi ve adli kısımlara ayrılır. Belediye zabıtası işleri, lüzum görülen yerlerde, idarî polis kadrosundan ayrılan ve tahsisatı belediyelerden alınan bir kısım tarafından ifa edilir. Bu kısım memurlar dahi işbu kanun hükümlerine tâbi tutulur. Kanun’un 9. maddesine göre; (a) İdari polis, içtimai ve umumi intizamı temin etmekle mükellef olan kısımdır. (b) Siyasi polis, Devletin umumi emniyetine taalluk eden işlerle mükellef olan kısımdır. (c) Adli polis, asgari tam teşekküllü bir polis karakolu bulunan yerlerde, adli ilerle uğraşmak üzere Emniyet Umum Müdürlüğünce kadrodan ayrılan bir kısımdır. Ayrıca, tam teşekküllü bir kadrodan daha az kuvvette olan polis teşekküllerinin tamamı veya bir kısmı adlî polis olarak tefrik edilebilir. Kanun’un 16-22. maddelerinde Emniyet Umum Müdürlüğünün merkez ve vilayet teşkilatının düzenlendiği görülmektedir. Emniyet Umum Müdürlüğü merkez teşkilatında yer alan birimler Tablo 24’te gösterilmiştir (md.16). Kanun’un 19. maddesi gereğince, lüzum görülen vilâyetlerde, polis yetiştirmek için polis mektepleri açılabilecektir. Yine Kanun’un 22. maddesinde; lüzum görülen vilâyetlerde münhasıran emniyet polis memurları ile ailelerinin sıhhat halleriyle meşgul olmak üzere icabı kadar hekim istihdam olunabilecektir. Kanun’un 20. maddesinde ise vilâyetlerde bulundurulacak vilâyet emniyet müdürlüklerinin ve kaza emniyet amirliklerinin ve bunların şubelerinde bulunacak memurların meslek derecelerini tayin etmek yetkisi Dâhiliye Vekâletine verilmiştir. (A) Tablo 24: Emniyet Umum Müdürlüğü Merkez Teşkilatı (1937 yılı) UMUM MÜDÜRLÜĞE BAĞLI MAKAMLAR 186 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 (B) (C) Umum Müdür Muavinlikleri Teftiş Heyeti Reisliği Birinci Daire Reisliği (Üç şubeden teşekkül eder) İkinci Daire Reisliği (İki şubeden teşekkül eder) Üçüncü Daire Reisliği (İki şubeden teşekkül eder) Dördüncü Daire Reisliği (İki şubeden teşekkül eder, ayrıca laboratuvarları vardır) Hukuk İşleri Müdürlüğü (Bir bürodur) Önemli İşler Müdürlüğü (Üç büroya havidir) Arşiv Müdürlüğü (Üç büroya havidir) Tercüme Bürosu Birinci daire üç, diğer daireler ikişer şubeden teşekkül eder. Dördüncü dairenin ayrıca laboratuvarları vardır. Birinci şube dört, ikinci şube iki, üçüncü şube üç, dördüncü şube iki, beşinci şube iki, altıncı şube üç, yedinci şube iki, sekizinci şube bir, dokuzuncu şube iki büroya taksim edilir. Daireler, birbirinden numara ile tefrik edilir ve görecekleri işler Umum Müdürlük Arşivinde saklanacak vazife taksimi cetvelinde tasrih edilir. Toplam 98 asıl ve 5 geçici maddeden oluşan Kanun’da yukarıda değinilen konular dışında; Emniyet Teşkilatının meslek dereceleri (md.13-15), mesleğe kabul ve enstitü ve mekteplerde tahsil şartları (md.23-42), intihab ve tayin usulleri (md.43-47), teftiş (md.52-54), terfi (md.55), meslekten çıkma ve çıkarılma ve mezuniyet (md.56-64), intihab encümeni (md.65-67), inzibat komisyonları ve inzibati cezalar (md.68-84), emniyet teşkilatı memurlarının sicilleri (md.85), para mükâfatı (md.86), melbusat ve teçhizat ve tedavi (md.87-90) ve müteferrik hükümler (md.91-96) ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. 3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanunu’nun 94. maddesi gereğince; 2049, 2050, 2352 sayılı Kanunlar ve Polis Nizamnamesi ile 2531 sayılı Kanun’un emniyet ve polis teşkilatı hakkındaki hükümleri mülga edilmiştir. Kanun’un 95. maddesi gereğince de; Emniyet Teşkilatı kadroları yeniden düzenlenerek Kanun’a ekli (1) sayılı cetvelde gösterilmiştir. Zaman içinde bazı maddeleri kaldırılan ve birçok maddesi değişen; ancak Emniyet Teşkilatının gelişmesinde önemli katkıları olan bu Kanun, halen daha yürürlüktedir. 3201 sayılı Kanun’da ilk ciddi değişiklik, 15 Haziran 1938 tarihli ve 3452 sayılı “Emniyet Teşkilat Kanununun Bazı Maddelerini Değiştiren Kanun” (RG: 28.06.1938 tarihli ve 3945 sayılı) ile yapılmıştır. 328 3452 sayılı Kanunla 328 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 18, sayfa: 848-852). 187 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 3201 sayılı Kanun’un, 3, 8, 19, 25, 70, 75, 77. maddeleri yeniden düzenlenmiş; mezkûr Kanun’un 95. maddesine bağlı cetvel yerine, yeni bir kadro cetveli konulmuştur. Yine, 29 Haziran 1938 tarihli ve 3534 sayılı “Emniyet Teşkilatı Kanununa Ek Kanun” (RG: 16.07.1938 tarihli ve 3961 sayılı) ile de 3201 sayılı Kanun’a ekleme yapılarak; “lüzumu halinde Emniyet Umum Müdürü kadrosu bir vali kadrosu ile tebdil edilebilir”, hükmü getirilmiştir (Baskıcı, 2007: 951). 329 Emniyet Teşkilat Kanunu yürürlüğe girdikten sonra ikincil mevzuatının da çok geçmeden hazırlandığı görülmüştür. Örneğin, 9 Kasım 1937 tarihli ve 2/7620 sayılı “Polis Mesleğine Giriş ve Poliste Terfi Esaslarını Düzenleyen Nizamname” 330 (RG: 13.11.1937 tarihli ve 3758 sayılı) kabul edilerek, polislik mesleğine giriş ve polislerin terfi esasları Emniyet Teşkilat Kanunu’na dayanılarak yeniden düzenlenmiştir. 9 Kasım 1937 tarihli ve 2/7621 sayılı “Emniyet Teşkilatı Mensuplarına Verilecek İnzibati Cezalara Dair Nizamname” 331 (RG: 15.11.1937 tarihli ve 3759 sayılı) ile de, gerek inzibat komisyonları ve polis divanları tarafından gerekse salâhiyet dairesinde resen verilecek inzibatî cezalarını icap ettiren fiil ve hareketler düzenlenmiştir. Buna göre, Emniyet Teşkilatı mensuplarına verilecek inzibatî cezalar şunlardır: (1) İhtar, (2) Tevbih, (3) Maaş Kat'ı, (4) Kıdem Tenzili, (5) Terfiin Bir Devre Geciktirilmesi, (6) Meslekten İhraç, (7) Memuriyetten İhraç olmak üzere (md.1-8). Nizamnameye göre, aynı derecede inzibatî cezalardan ikisini aldıktan sonra üçüncü defa olarak yine o derecede bir cezaya müstahak olan memura bir derece daha ağır ceza verilecektir (md.9). Nizamnamede ayrıca, inzibatî cezayı müstelzim olan fiil ve hareketler Ceza Kanunu’nda da suç mahiyetinde ise alâkadarlar hakkında, hem idarî hem de cezaî takibat yapılacağı kayıt altına alınmıştır (md.15). Emniyet Teşkilatına yönelik bu önemli düzenlemelere rağmen, incelenen dönemde polisin sorunlarının tam anlamıyla çözüme kavuşturulduğunu söylemek mümkün değildir. Nitekim 1936 yılı sonlarında dönemin Emniyet İşleri Umum 329 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 1173). Buna ilişkin kararname şöyledir: “3201 sayılı Kanun’a göre Dâhiliye Vekilliğince hazırlanan ve Şûrayı Devletçe görülerek 7.10.1937 tarih ve 16700 sayılı tezkere ile tevdi olunan polis mesleğine giriş ve poliste terfi esaslarını gösteren bu nizamnamenin meriyete konulması; İcra Vekilleri Heyetinin 9.11.1937 günlü toplantısında onanmıştır” (RG: 13.11.1937 tarihli ve 3758 sayılı). 331 Buna ilişkin kararname şöyledir: “3201 sayılı Kanun’a göre Dâhiliye Vekilliğince hazırlanan ve Şûrayı Devletçe görülerek 7.10.1937 tarih ve 16698 sayılı tezkere ile tevdi olunan Emniyet Teşkilatı Mensuplarına Verilecek İnzibati Cezalara Dair Nizamname Lâyihası ve Dâhiliye Vekilliğinin 5.11.1937 tarih ve 4178/24001 sayılı tezkeresi; İcra Vekilleri Heyetinin 9.11.1937 tarihli toplantısında tetkik ve mütalaa edilerek bu nizamnamenin tadilen meriyete konulması onanmıştır” (RG: 15.11.1937 tarihli ve 3759 sayılı). 330 188 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Müdürü Şükrü Sökmensüer’in Ankara’da yapılan umumi müfettişler konferansında verdiği izahatta Emniyet Teşkilatının artan iş yükü ve ihtiyaçları konusunda dikkat çekici değerlendirmeler bulunmaktadır (Varlık, 2010: 37-38, 75-76): “(A) Memlekette iş hacmi büyüyüp fabrikalar ve amele yuvaları çoğaldıkça; komünizm ve emsali cereyanlar dünyanın her tarafında arttıkça, harici tahrikât cereyanları yürüdükçe polisin emniyet, asayiş ve istihbar sahalarındaki vazifeleri muvazi (paralel) surette çoğalmakta ve ehemmiyet kesp etmektedir (kazanmaktadır). (B) Emniyet teşkilatı ve polis kuvvetleri ihtiyaca cevap verecek derecede değildir. Çoğaltmak lazımdır. (C) Kazalarda, kasabalar asayişi ve istihbarat işleri jandarma elindedir. Polis teşkilatı yapılmış olan mahdut (sınırlı sayıdaki) kazalardaki polis kuvveti polise mevdu (verilmiş) vezaifi (görevleri) görebilecek miktarda değildir. (D) Emniyet teşkilatına mensup olanların ve bilhassa polis memurlarının maaşları azdır. (E) Karakol binalarının çoğu barınmağa, iş görmeğe müsait halde değildir. 1. Emniyet teşkilatının kazalara teşmili (yayılması); 2. Polis maaşlarının arttırılması; 3. Karakol binalarının yaptırılması için hazırlanan kanun layihalarının bir an evvel çıkarılması, temenniye layık görülmüştür.” 7. Jandarma Teşkilât ve Vazife Nizamnamesinin Yürürlüğe Konulması Dönemin kolluk kuvvetlerini ilgilendiren son önemli düzenleme, 1937 yılı Aralık ayında Jandarma Teşkilât ve Vazife Nizamnamesinin yürürlüğe konulmasıdır (RG: 25.12.1937 tarihli ve 3791 sayılı). Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilâtı ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 sayılı Kanun’un 12 ve 1706 sayılı Jandarma Kanunu’nun 26’ncı maddelerine göre Dâhiliye Vekilliğince teklif ve Şûrayı Devletçe görülerek 20 Kasım 1937 tarih ve 18716 sayılı tezkere ile tadilen tanzim ve tevdi olunan Jandarma Teşkilât ve Vazife Nizamnamesinin meriyete konulması, İcra Vekilleri Heyetince 1 Aralık 1937 tarihinde onanmıştır. 1 Aralık 1937 tarihli ve 2/7756 sayılı “Jandarma Teşkilât ve Vazife Nizamnamesi”, Jandarma teşkilatına ilişkin kapsamlı düzenlemeler getirmektedir. Nizamnamenin 1. Faslı “Umumi Hükümler” başlıklıdır ve bu fasılda; Kısım 1: Esaslar, Kısım 2: Bağlılık, Kısım 3: Teşkilat ve Tertibat konuları düzenlenmiştir. Nizamnamenin 2. Faslı “Subay İşleri” başlıklıdır ve bu fasılda; Kısım 1: Subay Membaı, Kısım 2: Subayların Terfileri, Kısım 3: Subayların Tayinleri ve Yerlerinin Değiştirilmesi, Kısım 4: Mezuniyet, Kısım: 5: Açığa Çıkarma ve İşten El Çektirme, Kısım 6: Muhakeme Usulleri, düzenlenmiştir. Nizamnamenin 3. Faslı “Vazife, Mesuliyet, Münasebet ve Teftişler” başlıklıdır ve bu fasılda; Kısım 1: Jandarma Genel Komutanı, Kısım 2: Jandarma Müfettişleri, Kısım 3: Jandarma Mıntıka Komutanları, Kısım 4: Vilayet Jandarma Komutanları, Kısım 5: Kaza Jandarma Komutan189 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ları, Kısım 6: Jandarma Takım Komutanları, Kısım 7: Jandarma Karakol Komutanları, Kısım 8: Teftişler, düzenlenmiştir. Nizamnamenin 4. Faslı “Jandarmanın Mahallî Memurlarla Münasebetleri” başlıklıdır ve bu fasılda; Kısım 1: Esaslar, Kısım 2: Mülkiye Memurları ile Münasebet, Kısım 3: Jandarmanın Polisle Münasebetleri, Kısım 4: Jandarmanın Adliye Memurları ile Münasebetleri, Kısım 5: Jandarmanın Ciheti Askeriye ile Münasebetleri, düzenlenmiştir. Nizamnamenin 5. Faslı “Genel Ödevler” başlıklıdır ve bu fasılda; Kısım 1: Mülki Ödevler, Kısım 2: Jandarmanın Adli Ödevleri, Kısım 3: Hapishane ve Tevkifhanelerin Muhafazası, Kısım 4: Mevkufların Tahkikat veya Duruşmaya Götürülmeleri, Kısım 5: Mahpus ve Mevkuf Sevk ve Nakli, Kısım 6: Jandarmanın Askerî Ödevi, Kısım 7: Jandarmanın Refakat ve Muhafaza Ödevleri, düzenlenmiştir. Nizamnamenin 6. Faslı “Jandarmanın Vazifede Salâhiyeti ve Hareket Tarzı” başlıklıdır ve bu fasılda; Kısım 1: Silah Kullanma Salahiyeti, Kısım 2. İfayı Vazifede Hareket Tarzı, konuları düzenlenmiştir. Nizamnamenin 7. ve son Faslı “Tecziye ve Taltif” başlıklıdır ve kısımlara ayrılmadan ceza ve ödül konularını düzenlemiştir. Toplam 7 Fasılda 282 maddeden oluşmakta olan Jandarma Teşkilât ve Vazife Nizamnamesinin getirdiği hükümlerin ayrıntılı olarak incelenmesi bu bölümün hacmini aşmakla birlikte, Dâhiliye Vekâleti ve mülki idare amirleri açısından önemli görülen bazı hükümlere temas etmek yararlı olacaktır. Nizamnamenin 1. maddesinde “Jandarma” şu şekilde tanımlanmaktadır: “Türkiye Cumhuriyeti jandarması, umumî emniyet ve asayişi korumağa, kanun, nizamname ve talimatnameler hükümlerinin icrasını temine ve bunlara müstenit Hükümet emirlerini ifaya ve en büyük idare memurlarının idarî vazife dolayısıyla verdikleri emirleri tatbike memur müsellâh (silahlı) ve askerî bir inzibat (güvenlik) kuvvetidir. Umumî nizamı, emniyet ve asayişi korumak için daima uyanık bulunarak icabeden önleyici tedbirleri almak, Devlet kanun ve nizamlarına aykırı olup kanunen müdahaleyi icap eden fiil ve hareketlere müdahale etmek ve halkın kanunî yardım taleplerini dinleyerek kanunî ve nizami icaplarını yapmak jandarmanın başlıca vazifelerini teşkil eder. Bu vazifelerin nasıl yapılacağı bu nizamnamede gösterilmiştir.” Nizamnamenin 2. maddesine göre, Jandarmanın umumî emniyeti ve asayişi korumağa müteallik ödevleri ikiye ayrılır: (A) Kanunlara, nizamname ve talimatnamelere ve bunlara müstenit Hükümet emirlerine aykırı fiil ve hareketlerin yapılmasına mani olmak (Zabıta-i mânia); (B) İşlenmiş olan suç hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile diğer kanunlarda yazılı vazifeleri yapmak, (Zabıta-i Adliye). Jandarmanın yürüteceği “Mülki Ödevler” (Zabıta-i Mânia) Nizamnamenin 115-178. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Nizamnamenin 115. maddesinde, Jandarmanın mülkî vazifelerinin esasları şu şekilde gösterilmiştir: (A) Umumî emniyet ve asayişin temin ve mu190 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) hafazası için gerekli tedbirleri almak, (B) Kırlarda, köylerde ve yollarda emniyet ve asayişi ve mal ve can emniyetini korumak, (C) Kanun ve nizamlar hükümlerinin ve bunlara dayanan hükümet emirlerinin ifasını temin etmek, (Ç) Devamlı bir uyanıklık ve faaliyetle her nevi suçların yapılmasına mani olacak tedbirleri almak, (D) Emniyet ve asayişi koruma esnasında veya kanun ve nizamların icrayı ahkâmını teminde karşılaşacağı mukavemeti kırmak ve icabında tenkil etmek. Nizamnamenin 116. maddesine göre, Jandarma zabıtai mânia vazifesini kendi mıntıkaları dâhilinde her yerde devriye gezdirmek suretiyle ifa edecektir. Nizamnamenin 8. maddesinde, Jandarmanın bağlılık durumu görülebilmektedir: “Jandarmanın vazife ve hizmet itibariyle mercii Dâhiliye Vekâleti olup memleketin emniyet ve asayiş işlerinde ve aşağıda gösterilenlerden maada diğer bütün muamelelerde bu Vekâlete bağlıdır. Askerî talim ve terbiye hususunda Genelkurmay Başkanlığına bağlıdır. Silâh, mühimmat ve subay ikmali ile seferberlik ve seferde ordu emrine intikal edeceklerin maaş, iaşe, melbusat ve teçhizatı ve bilumum masraflarının, ordudakinin aynı olmak üzere, temini hususlarında Millî Müdafaa Vekâletine merbuttur.” Nizamnamenin 13. maddesi gereğince de, Jandarmanın kuruluşları mülkî teşkilâta tâbi olacaktır. Bir vilâyet mıntıkasında bulunan sabit jandarmalar o vilâyetin jandarma birliğini, bir kaza mıntıkasında bulunan sabit jandarmalar o kazanın jandarma birliğini teşkil edecektir. Nizamnamede Türkiye Cumhuriyeti Jandarmasının kuruluşu (md.9) ile Jandarma Genel Komutanlığının merkez ve taşra birimleri de gösterilmiş olup (md.10); bu kapsamda Tablo 25’teki teşkilat şeması düzenlenmiştir. Tablo 25: Türkiye Cumhuriyeti Jandarmasının Kuruluşu (1937 yılı) A B JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI, -Jandarma Genel Komutanı, -Jandarma Genel Komutan Muavini, -Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanı, -Komutanlık kalemi, -Müşavere heyeti, -Teşkilât, kadro, bütçe, ikmal ve seferberlik şubesi, -Zat işleri şubesi, -Asayiş şubesi, -Talim ve terbiye, neşriyat şubesi, -Levazım işleri şubesi, -Sıhhat işleri şubesi, -Baytar işleri şubesi, -Gedikli ve temdidli erat şubesi, -Mehakim işleri, şubesi, -Daire müdürlüğünden müteşekkildir. Jandarma müfettişlikleri, 191 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) C Ç D E F G H İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Jandarma mıntaka komutanlıkları, Vilâyet jandarma komutanlıkları, Kaza jandarma komutanlıkları, Jandarma takım komutanlıkları, Jandarma karakol komutanlıkları, Seyyar jandarma piyade alayı ve seyyar taburları, Müstakil jandarma taburu, Jandarma subay meslek mektebi, Jandarma gedikli erbaş mektebi, Jandarma er mektebleri, Jandarma satın alma komisyonları, Jandarma yoklama heyeti, Jandarma levazım teftiş heyeti, Jandarma silâh teftiş heyeti, Jandarma konakları (yollama ödevi beraber), Jandarma matbaası, Jandarma dikim evi, Jandarma hastahanesi, Jandarma ilâç ambarı, Jandarma eşya ve levazım ambarı, Jandarma bandosu, Nizamnamenin 29. maddesine göre, Jandarma bütçesiyle birlikte kabul edilecek jandarma mürettebatının jandarma teşekküllerine tevzi ve taksimi Dâhiliye Vekilinin emir ve tasvibi alındıktan sonra Jandarma Genel Komutanlığınca yapılacaktır. Yine Nizamnamenin 30. maddesine göre, vilâyetlere verilen jandarma mürettebatı, vilâyet jandarma komutanının teklifi ve valinin tasvibi ile lüzumlu olan mevkilere tevzi edilecek ve bu tevziatı gösteren kadro ve konuş cetvelleri, krokiler ile birlikte vilâyetten Dâhiliye Vekâletine gönderilecektir. Nizamnamenin 31. maddesine gereğince, vilâyet dâhilinde mevakie tevzi edilmiş (duracak yerleri belirlenmiş) olan kuvvetlerden bir kısmı vilâyet jandarma komutanının teklifi ve valinin muvafakati ile veya doğrudan doğruya valinin vereceği emir üzerine muvakkaten diğer mahalde kullanılabilir ve bu halde keyfiyet esbabı mucibesi ile vilâyetten Dâhiliye Vekâletine bildirilir. Bunu icap ettiren sebep zail olunca kuvvetler yine esas mevkilerine iade edilerek Dâhiliye Vekâletine malûmat verilir. Nizamnamenin 44. maddesi gereğince, Jandarma subaylarının terfi inhaları Jandarma Genel Komutanlığınca tanzim ve Dâhiliye Vekâletince yüksek tasdike arz olunacaktır. Nizamnamenin 45. maddesi gereğince, Jandarma subaylarından binbaşıdan yukarı rütbeliler ve muadilleri Jandarma Genel Komutanının teklifi ve Dâhiliye Vekilinin tasvip ve inhası ve Reisicumhurun tasdikiyle tayin olunacaklardır. Binbaşı ve binbaşıdan küçük rütbeliler ve muadilleri ise 192 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Jandarma Genel Komutanlığının inhası ve Dâhiliye Vekâletinin tasdikiyle tayin olunacaklardır. Yer değiştirmeler de ayni usulde yapılacaktır. Nizamnamenin mülki idare amirlerini ilgilendiren ve günümüzde de tartışılan bir diğer önemli maddesi “mezuniyet” yani izin işlerine yönelik olan 48. maddesidir. Buna göre; Jandarma subay ve memurlarının mezuniyetleri 2161 sayılı Askerî İzin Kanunu’na ve Askerî İzin Nizamnamesine tabidir. Bu kanun ve nizamnamelerin birinci maddeleri mucibince izin verilmesinde hizmetin sektedar olmamasına (kesilmemesine) dikkat edilmesi lâzımdır. Bunun için izinli olarak ayrılmalarında mahzur olmadığına dair kaza jandarma komutanları için kaza kaymakamının ve vilâyet jandarma komutanları için valilerin ayrıca mütalaa ve muvafakatlerinin alınması esastır. Jandarma subay ve askerî memurlarının muvakkaten işten el çektirilmesi konusunda da Dâhiliye Vekâleti ve mülki idare amirlerinin yetkileri bulunmaktadır. Nizamnamenin 51. maddesi gereğince, Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun 12. maddesine göre aleyhlerinde vilâyetlerce ilk tahkikata başlanan jandarma subay ve memurları görülecek lüzum üzerine Dâhiliye Vekâletinin muvafakati alınmak şartı ile işten el çektirilebilir. Ayrıca Vilâyet İdaresi Kanunu’nun muaddel 35. maddesinin son fıkrasına göre vali yapacağı teftiş neticesinde vazifesi başında kalmasında mahzur gördüğü jandarma subaylarına, mesuliyeti üzerine alarak, idareten işten el çektirilebilir ve keyfiyeti derhal Dâhiliye Vekâletine bildirir. Nizamnamenin 53. maddesine göre de, Jandarma subay ve memurları hakkında Memurin Muhakemat Kanununa göre tahkikat ya bizzat vali, kaymakam tarafından veya kendi âmirleri olan jandarma mıntıka komutanı, vilâyet jandarma komutanı veya kaza jandarma komutanları veya mülkiye veya jandarma müfettişleri tarafından yapılacaktır. Bu husustaki evrak vali ve kaymakama, fezlekesi sureti de meslekî âmirleri vasıtası ile Jandarma Genel Komutanlığına gönderilecektir. Nizamnamenin 55. maddesinde tanımlandığı şekliyle Jandarmanın başında bulunan Jandarma Genel Komutanı; hazarda umum jandarmanın ve seferde Dâhiliye Vekâleti emrinde jandarma olarak ifayı vazife edecek aksamın idare ve komutasına memurdur. Jandarma Genel Komutanı Kor komutanı sıfat ve salâhiyetini haizdir. Nizamnamenin 71. maddesine göre, vilâyetlerdeki jandarma kuvvetleri Devletin kanun ve nizamlarının tenfizi (infazı), emniyet ve asayişin temin ve muhafazası vazifelerinden dolayı valinin emri altındadırlar. Vilâyet jandarma komutanları bu ödevlerin ifasından valiye karşı mesuldürler. Nizamnamenin 76. maddesine göre de, kaza jandarma komutanları, kaza dâhilinde devlet kanun ve nizamnamelerinin icrayı ahkâmını temin etmek, emniyet ve asayişi korumak vazifelerinden dolayı kaza kaymakamının emri altındadırlar. 193 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Nizamnamenin mülki makamları ilgilendiren bir diğer önemli maddesi “teftişler” konusundadır. Nizamnamenin 84. maddesi gereğince, Vilâyet İdaresi Kanunu mucibince vali ve kaymakamlar emirleri altında bulunan jandarmaların emniyet ve asayişe ve kanun ve nizamlar hükümlerinin temini icrasına ait işlerini teftiş ve murakabe edebileceklerdir. Nizamnamenin 86. maddesi gereğince de, mülkiye müfettişleri, jandarmanın mıntıkaları dâhilinde emniyet ve asayişi muhafazaya, kanun ve nizamların icrayı ahkâmını temine ait mülkî vazifelerini ne suretle ifa ettiklerini teftiş edeceklerdir. Nizamnamede mülki makamları ilgilendiren bir diğer husus da, 279. maddede tecziye bağlamında yapılmıştır. Buna göre, Jandarmanın mülkî vazifelerine temas eden ve disiplin cezasını müstelzim olan hareketlerine valiler muttali olunca bu hareketlerini vilâyet jandarma komutanlarına bildirirler. Jandarma komutanı bu gibiler hakkında askerî disiplin cezasını salâhiyeti dâhilinde tatbik eder ve valiye bildirir. Nizamnamede jandarmanın mahalli memurlarla, özellikle mülki idare amirleriyle olan münasebetleri de ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Nizamnamenin 91. maddesine göre, Emniyet ve asayişi korumağa, devletin kanun ve nizamlarının icrayı ahkâmını temine müteallik vazifelerinden dolayı jandarma komutanlarının âmir ve mercii vilâyette vali, kazada kaymakam, nahiyelerde müdürdür. Nizamnamenin 92. maddesine göre de, Jandarmanın adlî vazifeleri ve kendi askerî işleri müstesna olmak üzere devletin muhtelif daire ve şubeleri ile vuku bulacak her nevi vazife münasebetlerinin mercii mahallin en büyük mülkiye memurudur. “Mülkiye Memurlarıyla Münasebet” esas itibariyle Nizamnamenin 96-102. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Nizamnamenin 96. maddesi gereğince; vali, kaymakam ve nahiye müdürlerinin kanun ve nizamlar hükümlerine müstenit emir ve taleplerini jandarma komutanları yapmakla mükelleftirler. Bu mülkî âmirlerin verecekleri emir ve direktiflerden doğan mesuliyet kendilerine ve emirlerin tatbik tarzından doğan mesuliyet de jandarma komutanlarına aittir. Şu kadar ki alınan tedbirler ve yapılan hareketlerden ağızla veya yazı ile peyderpey malûmat vermeğe jandarma komutanları mecburdurlar. Nizamnamenin 97. maddesi gereğince; Jandarma komutanları valiler tarafından kendilerine resen verilen emirlerin kanun ve nizamnamelere uygun olmadığı içtihadında bulundukları takdirde keyfiyeti yazı ile valilere bildirirler. Verdikleri emrin kanun ve nizamnamelere uygun olduğunda ısrar ederlerse yazılı olarak emir verirler ve ayni zamanda bu hususu Dâhiliye Vekâletine bildirirler. Vekâletten emir gelinceye kadar valinin verdiği emir mesuliyeti altında tatbik olunur. Kaza kaymakamları ile kaza jandarma komutanları, nahiye müdürleriyle nahiye jandarma takım komutanları arasında bu yolda bir ihtilâf zuhurunda en yüksek merci olan vali katî kararını verir. Yine ısrar vaki olduğu takdirde vilâyet194 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ten Dâhiliye Vekâletine yazılır ve ayni zamanda validen emir gelinceye kadar kaymakamın ve nahiye müdürünün yazılı emri tatbik edilir. Nizamnamenin 99. maddesine göre, Jandarma komutanları memuriyetleri mıntıkasındaki her nevi suç ve vakaları ve neticelerini, memleketin emniyet ve asayişini bozan veya bozacak olan vakaları, yangın, su baskını gibi afetleri, haber aldıkları salgın ve bulaşıcı hastalıkları, hükümet aleyhine yapılan propagandalara dair edindikleri malûmatı vakit geçirmeksizin mahallin en büyük mülkiye memuruna ağızdan veya yazılı olarak bildireceklerdir. Nizamnamenin 101. maddesine göre de, Jandarma komutanları her gün muayyen saatte mahallin en büyük mülkiye memurları ile görüşerek memuriyeti mıntıkasının asayişi ve sair mülkî vazifelerinin ifası hakkında alınan ve alınacak olan tedbirlere dair malûmat verirler ve mülkî âmirlerin bu husustaki emir ve direktiflerini alırlar. Bu kapsamlı düzenlemeyle birlikte Jandarmanın teşkilat ve görevleri ile sivil makamlarla görev ilişkisi açıkça olarak ortaya konulmuş olmaktadır. Burada en dikkat çekici husus, Jandarmanın Dâhiliye Vekâleti ve mahalli mülki idare amirleriyle olan bağlılık durumunun günümüzde olduğundan daha ileri bir boyutta olmasıdır. Başka bir ifadeyle, askeri bir teşkilat olmasına rağmen jandarmanın sivil ya da mülki idareye bağlılık düzeyinin Atatürk Dönemi’nde çok daha ileri boyutta olduğu iddia edilebilir. Ancak Jandarma teşkilatına yönelik bu önemli düzenlemelere rağmen, incelenen dönemde jandarmanın sorunlarının tam anlamıyla çözüme kavuşturulduğunu söylemek mümkün görülmemektedir. Nitekim 1936 yılı sonlarında yapılan umumi müfettişler toplantısında dönemin Jandarma Genel Komutanı Korgeneral Naci Tınaz’ın verdiği izahatta, jandarma teşkilatının başta personel olmak üzere, silah, bina, karakol, teçhizat ve iaşe hususlarında ciddi sıkıntı ve ihtiyaçlarının olduğu görülmektedir (Varlık, 2010: 32-34); “KADRO: Jandarma kadrosu 35.415’dir. Mekteplerde talim ve terbiye gören 6 bin gençle, geri hizmetlerde kullanılanlar ve Doğu bölgelerine bağlı 4-5 bine yakın seyyarlar bu yekûndan çıkarılırsa bilfiil vazife gören ve asayişle uğraşan kuvvetin 15 bine indiği görülür. 1, 3 ve 4’üncü umumi müfettişlikler mıntıkasında vasati olarak 290, diğer vilayetlerde 906 nüfusa ve 30 kilometre murabbaına (kareye) bir jandarma düşmektedir. Karakol miktarı 2.193’tür. SUBAY DURUMU: Kadrosu 1.900 olmak lazım gelirken elde 1.000 subay vardır ki bunun da 200’ü Milli Müdafaadan muvakkaten (geçici) verilmiştir. Buna nazaran asıl jandarma subay mevcudu 800’dür. Ordu stajında bulunan 41’ini çıkarınca 750’ye iner. 35 kadar kazada subay yoktur. Buralarda asayiş işleri erbaşı ve çavuşların elinde kalmıştır (…) GEDİKLİ DURUMU: 7-8 sene içinde 3 bin gedikli (astsubay) yetiştirmek, bunları karakollara dağıtmak esasına istinat eden proje bütçe imkânsızlığı yüzünden tatbik edilmemiş, gedikli miktarı yüze indirilmiştir. 195 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) TEMDİTLİLER (UZATMALILAR): Jandarmaya mevdu (verilmiş) işlerin tenevvü (çeşitliliği) ve ehemmiyeti 6 aylık hatta bir senelik talim ve terbiye ile ödevlerin yapılmasına müsait olmadığından meslek-i mahsus (özel meslek) olan jandarmada temditlilerin (askerlik hizmetinden sonra tezkere bırakarak görevine devam edenler) mevkii mühimdir. Mevcudu dört bine çıkan temditliler zamanında iyi ayrılmadıklarından tecziye ve tavsiye yolları ile ıslah edilmektedir. SİLAH DURUMU: Alınan yüz bin liralık tahsisatla jandarma elindeki bozuk silahların yenileriyle değiştirilmesine başlanmıştır (...) Yapılan projeye göre çap itibariyle tehalüf eden (birbirine uymayan) ve çok eskimiş olan jandarma silahlarının yenilenmesi için 645 bin liraya ihtiyaç vardır. HAYVAN DURUMU: Beş binlik kadroya karşın hayvan mevcudu dört bindir. Hayvan sahiplerine istedikleri kadar iaşe (beslenme) bedeli verilememekte olduğundan hayvan beslemek isteği azalmaktadır. Geçen seneye nazaran 300 hayvan azalmaktadır. BÜTÇE DURUMU: 1935 yılında münakalelerle (aktarmalarla) 9.780.000 liraya çıkmış olan jandarma bütçesi bu sene 9 milyona düşmüştür. Tekâmül (gelişme) seyri üzerinde yürümek mecburiyetinde bulunan jandarma bundan müteessirdir (üzgündür). İNŞAAT DURUMU: Karakol binalarıyla birlikte jandarmanın 3 bin parça yapısı var. Geçen sene alınan 60 bin lira ile birkaç yapı yaptırılmış, 270 yere yardım yapılmıştır (…) Karakol binaları oturmağa müsait değildir. Çoğunun yenilenmesi lazımdır. MEKTEPLER: Ankara’daki subay meslek mektebi bitmek üzeredir. Seneyi kaybetmemek için Genel Komutanlık dairesinin üst katında tedrisata başlanmıştır. 29 talebesi vardır. Bina bitince gediklilere mahsus meslek kursu açılacaktır. İstanbul’da Maltepe Atış Mektebindeki gedikliler kursuna devam ediliyor. Bu sene yetişen 232 gedikli umumi müfettişlik mıntıkaları ile kazalara dağıtılmıştır. Altısı Çanakkale, beşi Edirne, Kütahya, Silifke, Yozgat ve Erzincan’da olmak üzere mevcut 11 jandarma mektebinden 6’şar aylık iki devrede yılda 12 bin acemi er yetiştirilerek kıtalara dağıtılmaktadır. TELEFONLAR: Bu sene çok az para alındığından inşaata ayrılmamıştır. Gelecek sene alınacak tahsisat ile Şark’taki karakollara telefon temdidi (bağlantısı) düşünülmektedir.” Jandarma Genel Komutanı Korgeneral Naci Tınaz’ın sunumunda, Jandarma teşkilatının daha iyi bir duruma gelebilmesi için yapılması gerekenler de sıralanmıştır (Varlık, 2010: 35-36, 74-75); “NETİCE: Memleket asayişini elinde tutan, devlet kanunlarının tenfiz (infaz) ve icra (yürütme) vasıtası olan mesleki, mülki, askeri ve adli sahalarda birçok vazife sahibi bulunan jandarma, büyük ihtimamlara (özene) değer bir müessese ve meslek-i mahsus olduğuna göre; subay, silah, bina, karakol, teçhizat, iaşe cihetlerinden (hususlarından) kuvvetlendirilmeğe muhtaç haldedir. Diğer medeni memleketlerde mahdut (belirli) sahalarda beş yüz kişiye bir jandarma düştüğüne göre saha vüsatı (genişliği) ve 196 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Şark bölgesinin istisnai vaziyeti göz önüne getirilince jandarma mevcudunun 42 bine çıkarılması icap eder. Meslekten olması, mektepten yetişmesi lazım gelen jandarmanın her birine ayda kırk lira sarf edilmek icap ettiğine göre jandarma bütçesinin 19 milyon liraya çıkarılması iktiza eder (gerekir). Bütçe, ilerde de bu parayı veremeyeceğine göre; (1) Ordudan iyi erat ayrılması. (2) Kazalardaki emniyet işlerinin jandarmadan alınarak polise verilmesi, polis teşkilatının kazalara götürülmesi (Yeni Polis Teşkilat Kanunu’nda bu cihet derpiş edilmiştir). (3) Jandarma ile alakası olmayan vergi, tahsilat, şahit celbi, adli tebligat gibi işlerin jandarmadan alınması. (4) Bilgi ve ihtisasa taalluk eden (ilişiği olan) ilk tahkikat işlerinin jandarma elinde kalması sadece jandarmayı işgalden, asli vazifelerini göremeyecek hale getirmekten başka bir fayda ve netice vermediğinden bu işlerin jandarmadan alınması. (5) Bölüklerdeki cetvel ve kırtasiye işlerinin azaltılması bölük komutanlarının asayişle iştigale (uğraşmaya) vakit ve imkân bulabilecek hale getirilmesi. (6) İaşe bedeli olarak verilmekte olan 14 liranın rayice göre arttırılması. (7) Karakol binalarının senelere taksim edilerek bir program dâhilinde yaptırılması. (8) Çap itibariyle muhtelif ve bozuk olan jandarma silahlarının yenilenmesi, yenileriyle değiştirilmesi. (9) Subay noksanının tamamlanması. (10) Bilhassa Doğu bölgesinde telefon şebekelerine ehemmiyet verilmesi, bu işin ilk plana alınması, tesis ve idamesinin bir usule bağlanması. (11) Toplu hareket ihtimali mevcut oldukça Birinci Umumi Müfettişlikte seyyar jandarmanın kolordu emrine bırakılması. (12) Jandarma subayları tekaüt yaşlarının uzatılması. (13) Vilayetlerdeki altı aylık jandarma talimlerinin kış mevsimine tesadüf ettirilmesi muvafık olacağı mütalaa edilmiştir.” 197 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) VI. MÜLKİ İDAREYE İLİŞKİN GELİŞMELER 1. Mülki Taksimata İlişkin Düzenlemeler Yeni devletin toprağa dayalı örgütlenmesine yönelik düzenlemeler, Büyük Millet Meclisinin açılmasının hemen ertesinde başlamış ve Milli Mücadele Dönemi’nde önemli ölçüde şekillenmiştir. Meclis tarafından bir biri ardına kabul edilen yasalarla ve İcra Vekilleri Heyetince çıkarılan kararnamelerle Osmanlı’dan miras kalan idari yapıya müdahale edilerek, mülki idare birimleri yeniden düzenlenmiştir. Ancak Ankara’da oluşan yönetim yeni sınırlar üzerinde kuruluşunu “idari coğrafyada toptan bir sınır-merkez değişimiyle değil, kısmi değişimlerle” gerçekleştirmeyi tercih etmiştir. Bu dönemde mülki idare birimleriyle ilgili en dikkat çekici gelişme, bazı sancakların ve kazaların müstakil livalar haline getirilmesine yönelik düzenlemelerdir. Birinci Meclisin mülki teşkilata yönelik ilk müdahalesi, “bir üst kademede vilayete bağlı olan bazı mülhak livaları müstakil kılıp doğrudan Ankara’ya bağlamak” ya da “yeni müstakil livalar kurmak” şeklinde olmuştur. Meclis açıldıktan sonra adeta bir müstakil liva olma yarışı yaşanmış, bu kapsamda birçok kanun layihası gündeme gelmiş, bunlardan bazıları kabul edilerek yasalaşmıştır. Bu konuda farklı görüşler bulunmakla birlikte, mülki taksimatta yapılan yeni düzenlemelerin arka planında genel olarak “müstakil liva olma mücadelesi ile güvenlik ve asayiş” konusundaki hassasiyetlerin bulunduğu anlaşılmaktadır. 1921 yılının başında Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte yönetsel kademe dörtten üçe düşürülmüş, bütün müstakil livalar, vilayet statüsüne sokulmuştur. 8 Mart 1924 tarihli ve 82 sayılı Meclis Kararı ile de, bütün mülhak livaların müstakil olarak idaresi kararlaştırılmıştır. Bazı sancakların ve kazaların müstakil liva haline dönüştürme yarışı yanında dikkat çekici bir başka düzenleme, güvenlik ve asayiş gerekçesiyle yeni kaza merkezlerinin oluşturulmasıdır. Ayrıca bu dönemde, doğu sınırlarında anavatana katılan arazi (Elviye-i Selase) ile işgalden kurtarılan vilayetlerde (Vilayatı Müstahlasa) mülki idare birimleri yeniden kurulmuştur (Başa, 2013: 596-597). Teşkilatı mülkiyeye yönelik düzenlemeler, Cumhuriyet Dönemi’nde de ihtiyaca göre (özellikle sınırlarda meydana gelen değişiklikler) devam etmiştir. Aşağıda bu düzenlemelerden önemli görülenleri açıklanmıştır. 1.1. Resülayn Kazasının Teşkili İle Mustafapaşa Kazasının Kaldırılması 13 Aralık 1924 tarihli ve 532 sayılı “Resülayn Kazasının Teşkiliyle Mustafapaşa Kazasının Lağvine Dair Kanun” (RG: 07.01.1925 tarihli ve 81 sayılı) ile Mardin 198 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Vilayetine mülhak olmak üzere Resülayn Kazası (şimdiki Ceylanpınar ilçesi) kurulmuş; Kırkkilise (sonradan Kırklareli) Vilayetine bağlı Mustafapaşa Kazası (diğer adıyla Cisri Mustafapaşa Kazası) ise lağvedilmiştir (Bayrak, 2012: 1722). 332 Mustafapaşa Kazasının Lağvıyla Resülayn Kazasının Müceddeden Teşkili Hakkında (1/479) Numaralı Kanun Layihası” ve Dâhiliye Encümeni Mazbatası ilk olarak 4 Aralık 1924 tarihli Meclis oturumunda görüşülmüştür. Tasarının müzakeresi esnasında Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey, “Resülayn” yerine “Pınarbaşı” denilmesini teklif etmiş; ancak kabul edilmemiştir. Teklifinin reddedilmesi üzerine Tunalı Hilmi Bey’in; 333 “Hayret; Türkoğlu Türklere bakın bir kere!”, şeklinde tepki verdiği duyulmuştur. Yine Kırkkilise Mebusu Dr. Fuat Bey, Kanun Layihasında geçen “Kırkkilise” isminin “Kırklareli” olarak değiştirilmesini teklif etmiş; ancak bu aşamada kabul edilmemiştir. Dr. Fuat Bey’in takriri kabul edilmemekle birlikte encümene gönderilmesine karar verilmiştir. 334 Anılan Kanun Layihası, 13 Aralık günü ikinci defa müzakere edilmiş ve ismi değiştirilerek geneli ekseriyetle kabul edilmiştir. 335 Kanun’a ilişkin Esbabı Mucibe Layihasında Resülayn Kazasının teşkil edilmesinin gerekçesi şu şekilde ifade edilmiştir: 336 “Resülayn Kazası Fransızlarla aktolunan itilafname mucibince tayin edilecek hududun cenubunda kalmasıyla bilahare şekli idaresi tespit edilmek üzere muvakkaten mülga addedilmiş ise de Suriye hattı hududu üzerinde bulunan bu mevkide hududun öbür tarafından gelen, buradan o tarafa giden eşhas ve esbabı ceraimin ahval ve harekâtını takip ve murakabe edecek inzibati ve idari bir teşkilatın âdemi mevcudiyeti urban ve aşairin hududu tecavüzle gasbı garta tasaddi etmesi gibi birtakım hadisat ve vakayiin devamı tekevvüne badi olmakta ve memleketin inzibati dâhilîsine şiddetle tesir eden bu ahvalin men’i hudusu orada inzibat ve idare teşkilatının vücudunu elzem kılmaktadır. Binaenaleyh gerek hududun muhafazai emni selameti ve gerek o havali inzibatının tesis ve istikrarı için Resülayn Kazasının şimalde kalan ve merbut pusulada isimleri muharrer bulunan köylerden mürekkep olarak müceddeden (yeni baştan) teşkili lazım gelmiştir (…) Binaenaleyh sair şuebatı idariyeye ait teşkilat bilahare nazarı itibare alınmak üzere şimdilik burada bir kaymakam ve tahrirat kâtibi ile hattı ve hat civarında yerleşik ahaliyi tecavüzü urban ve aşairden muhafaza edecek kuvvetli bir jandarma teşkilatıyla 332 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 28). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 468, İ: 16, C: 1). 334 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 469-470, İ: 16, C: 1). 335 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 116-117, İ: 21, C: 1). 336 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 460-461, İ: 16, C: 1). 333 199 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) polis ikamesi kâfi görülmüş ve Resülayn istasyonunun Resülayn Kazasına merkez ittihazı ve Mardin Vilayetine mülhak olarak idaresi tespit edilmiştir.” Esbabı Mucibe Layihasında Mustafapaşa Kazasının kaldırılması gerekçesi de şöyle açıklanmıştır: 337 “… Edirne Vilayetine mülhak Kırkkilise Vilayeti müzafatından olup Lozan Muahedenamesi mucibince hududu milli haricinde kalan on dokuz karyesinden sonra halen yedi karye ve üç çiftliği ve iki bin yüz doksan bir nüfusu ihtiva eden Mustafapaşa Kazasının 1339 senesi aşar ve vergi tahakkukatının 1700 lira olup masarifi umumiyei idaresini ifaya kifayet edememekte ve nüfus ve varidat itibariyle kaza olabilmek için lazım gelen şeraiti zail olmasıyla kaza halinde idaresine lüzum görülmemekte bulunduğundan mülhak kurası Kırkkilise’ye ilhak edilmek suretiyle kazayı mezkûrun lağvı ve tahsisatının mücaddeden teşkil edilecek Resülayn Kazasına nakli lazım gelmiştir.” 1.2. Kırkkilise İsminin Kırklareli Olarak Değiştirilmesi 20 Aralık 1924 tarihli ve 537 sayılı “Kırkkilise İsminin Kırklareli’ne Tahvili Hakkında Kanun” (RG: 14.01.1925 tarihli ve 82 sayılı) ile Kırkkilise Vilayetinin adı “Kırklareli” olarak değiştirilmiştir (AA, 2010: 38; Bayrak, 2012: 1727). 338 10 Aralık 1924 tarihinden ruznameye alınması kabul edilen Kırkkilise Mebusu Dr. Fuat Bey’in “Kırkkilise İsminin Kırklareli’ne Tahvili Hakkında Takriri” (4/238) ve buna ilişkin Dâhiliye Encümeni Mazbatası, 15 Aralık 1924 tarihinde görüşülmüş ve itiraz olmadan takririn ikinci müzakeresine geçilmesi kabul edilmiştir. 339 Encümen Mazbatasında düzenlemeyle ilgili şu değerlendirmenin yapıldığı görülmektedir: “Kırkkilise Vilayetinin merkezi olan Kırkkilise Kasabasının ‘Kırklareli’ namına tahvili hakkında Kırkkilise Mebusu Doktor Fuat Bey tarafından ita olunup, Heyeti Umumiyece nazarı mütalaaya alınan takrir müzakere olunarak tarihi millimizle alakadar olmayan mezkûr ismin tebdili muvafık görülmüş ve berveçhi ati maddei kanuniye kabul edilmiştir.” Anılan Kanun Layihası, 20 Aralık 1924 tarihinde ikinci defa müzakere edilirken bazı mebusların başka yerleşim yerleriyle ilgili isim değişikliklerini gündeme getirdikleri görülmüş, bu bağlamda dönemin Dâhiliye Vekili Recep Bey söz alarak açıklamalarda bulunmuştur: 340 “… 337 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 460-461, İ: 16, C: 1). Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 33). 339 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 155, İ: 22, C: 2). 340 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 190-193, İ: 24, C: 2). 338 200 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Hakikaten bu mesele yalnız bir vilayete ve bir kazaya münhasır değildir. Memleketin birçok aksamında vilayet, kaza, nahiye, köy ve en nihayet beş haneli küçük köylere varıncaya kadar bu isim meselesi mevzubahis oldu. Bununla birlikte Vekâlet, muayyen bir liste tutmak üzere teşebbüsatta bulundu. Bunları tespit ediyor. Fakat şu kadar var ki (…) bütün bu isimler, bir anda tebdil edildiği takdirde memleket vaziyeti coğrafiyesinde öyle bir manzara hâsıl olacaktır ki ihtimal, o zaman arkadaşlar birbirini kaybedeceklerdir (…) Encümende arkadaşlarla görüştüm, şimdilik yalnız vilayet ve kaza isimlerinin yavaş yavaş tebdiline başlanması, nahiye ve karye isimlerinin tebdiline henüz geçilmemesi mütalaasını dermeyan ve rica ettim…” Bazı mebusların “Kırklareli” ismine de karşı çıkmışları üzerine Dâhiliye Encümeni Mazbata Muharriri ve Kayseri Mebusu Hilmi Bey şu açıklamayı yaparak değişikliğin gerekçesini ortaya koymuştur; 341 “… Malumu aliniz Cisri Mustafa Paşa Kazasının lağvı meselesi mevzubahis olduğu zamanda bir arkadaşımız Kırkkilise isminin, Kırklareli namına tahvilini teklif etmişti (…) Dâhiliye Encümeni de sathi bir nokta-i nazarla değil, alakadar olan vilayetin muhterem mebuslarının da mütalaasını alarak bu Kırklareli’nin onlarda tarihi ve ananevi bir isim olduğuna kanaat getirdikten sonra Heyeti Aliyenize sevk etmiştir…” Bu konuşmadan sonra oya sunulan Kanun Layihasının heyeti umumiyesi, ekseriyetle kabul edilmiştir. 342 537 sayılı Kanun ile adı değiştirtilen “Kırklareli Vilayeti”, günümüzde de aynı adla vilayet statüsünü korumaktadır. 1.3. Teşkilatı Mülkiye Kanunu’nun Çıkarılması Cumhuriyet Dönemi’nin başlangıcında en geniş kapsamlı taşra düzenlemesi ise 30 Mayıs 1926 tarihli ve 877 sayılı “Teşkilatı Mülkiye Kanunu” (RG: 26.06.1926 tarihli ve 404 sayılı) ile yapılmıştır. 343 Bu Kanunla, mülki idare birimleri kapsamlı bir şekilde yeniden düzenlenmiş, özellikle il sayısında ciddi bir indirime gidilmiştir. Bilhassa Genç İsyanı sonrasında mülki teşkilatta reform yapılması gündeme gelmiş; bu doğrultuda 1925 yılında mahallinde inceleme yapmak üzere Seyyar Tetkik Heyetleri ile bu heyetlerin raporlarını değerlendirmek üzere Teşkilatı Mülkiye Merkez Heyeti kurulmuştu (Yılmaz, 2012: 1761; 2012b: 2025). Dolayısıyla uzun ve kapsamlı bir çalışmanın sonucu olan “Teşkilatı Mülkiye Hakkında (1/955) Numaralı Kanun Layihası” ve Dâhiliye ve Muvazene-i Maliye Encümen341 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 193, İ: 24, C: 2). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 193, İ: 24, C: 2). 343 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 932-935). 342 201 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) leri Mazbataları, ilk olarak 22 Mayıs 1926 tarihinde Meclise sunulmuş ve aynı gün ruznameye alınması ve müstacelen müzakeresi kabul edilmiştir. 344 Meclise sunulan encümen mazbatalarında yer alan “Taksimatı Mülkiye Tetkikatının Netayici Hakkında Umumi Rapor” yapılmak istenilen mülki taksimat düzenlemesi hakkında detaylı bilgiler vermektedir. 345 Anılan raporda, bazı mülki idare birimlerinin ilga edilme gerekçeleri şöyle sıralanmıştır: “(1) Muvazenei umumiyeye ait varidatın masarifi mahalliyesine tekabül edememesi (genel bütçeye ait gelirlerin yerel giderleri karşılayamaması), (2) İdarei hususiyesinin kudretsizliği, (3) Nüfusunun azlığı, (4) Sahasının darlığı, (5) Büyük ve kudretli cüz’ü idariler (yönetim kademeleri) arasında sıkışmış olması, (6) Başlı başına ümran ve terakkiye (gelişme ve ilerlemeye) kabiliyetinden mahrum olması, (7) Arazisinin teşkilatı tabiiyesi cihetinden müstakillen temini emri idaresi kabil olmaması (arazisinin doğal kuruluşu nedeniyle bağımsız yönetilmeye elverişsiz olması), (8) Cebri ve gayrı tabii olan hudutların hududu tabiiyeye icraı sırasında müstakillen ipkasına imkân bulunmaması, (9) İktisadi, askeri (…) bazı esbabı saire.” Yine, encümen mazbatalarında bulunan “İlga Edilmelerine Lüzum Görülen Vilayetler ve İlgalarının Sebep Esbabı Mucibesi” başlıklı raporda da, kazaya dönüştürülen her bir vilayetle ilgili açıklamalar yapılmıştır. Örneğin Genç Vilayeti hakkında, “Bu vilayetin gerek sahasına ve gere nüfusuna nispetle vilayet teşkilatını muhafaza edemeyeceği görülmüştür…”, notu bulunmaktadır. Kozan Vilayeti hakkında ise, “İş bu vilayet dahi 70.000’den dun nüfusu ile vilayet evsafını kaybetmiştir…”, denilmiştir. Kazaya dönüştürülen diğer vilayetler hakkında da, benzer açıklamalarda bulunulduğu incelenmiştir. 346 Teşkilatı Mülkiye Hakkında Kanun Layihası ile Dâhiliye ve Muvazene-i Maliye Encümenleri Mazbataları (Sıra No: 199), esas olarak Meclisin 29 Mayıs 1926 tarihli oturumunda görüşülmüştür. Müzakereler sırasında birçok mebusun söz alarak görüş açıkladığı ve bunlara dönemin Dâhiliye Vekili Cemil Bey’in yanıt verdiği görülmüştür. 347 Kanun Layihasının heyeti umumiyesi üzerine ilk söz alan Erzurum Mebusu Münür Hüsrev Bey, “Teşkilatı Mülkiye” kavramından ne anladığını şöyle açıklamıştır: 348 “Teşkilatı mülkiye denilince bendenizin hatırıma vahlei ulada şu gelir. Bir cüzütam idari olan köylerden başlayarak derece derece, nahiye, kaza, vilayet teşkilatını nazarı dikkate almak gerekir. Çok temenni 344 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 279, İ: 105, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sıra No: 199, Sayfa: 136-138). 346 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sıra No: 199, Sayfa: 138-141). 347 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 605-615, İ: 109, C: 2). 348 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 605-608, İ: 109, C: 2). 345 202 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ederim ki, Dâhiliye Vekili muhteremi Beyefendi senelerden beri idarecilerin intizar ettiği bir Teşkilatı Mülkiye Kanunu Meclise tevdi etsin. Fakat o Teşkilatı Mülkiye Kanunu evvelemirde nevahi teşkilatını ihtiva edebilecek esaslı, kuvvetli birtakım şekilleri ihtiva etsin beyefendiler (…) Hükümetten sevk edilen teşkilatı Mülkiye Kanunu bendenizce bir teşkilatı mülkiyeden ziyade bir taksimatı ve bir tashihi ifade eder…” Erzurum Mebusu Münür Hüsrev Bey konuşmasının devamında kazaya dönüştürülen vilayetlerle ilgili eleştirilerde de bulunmuş, gelir yetersizliğinin bu vilayetlerin kaldırılması için yeterli bir sebep oluşturmayacağı üzerinde durmuş, “fena bir taksimden ibaret olan” bu Teşkilatı Mülkiye Kanununu’nun kabul edilmeyerek hükümete iade edilmesini istemiştir. Eleştiriler artınca söz alan Dâhiliye Vekili Mehmet Cemil (Uybadın) Bey, yapılmak istenilen düzenlemeyi uzun bir konuşmayla savunmuştur. 349 Cemil Bey’in şu sözleri dikkat çekicidir: “… En son huzuru alinize getirdiğimiz teşkilat layihasının memleketin ihtiyacını tamamıyla tatmin eder tam bir layiha olduğunu bendeniz arz ediyorum (…) İlki esaslı fikir tebarüz ediyordu. Bir idarei umumiye fikri, diğer idarei mahalliye fikri (…) Cumhuriyeti idare ve Meclisi Ali ikinci fikre mütemayildir. Çünkü az adetteki vilayetlere inzimamen ve müstakil ve mülhak livaları da vilayet yapmak suretiyle idarei mahalliyelerin inkişafı Cumhuriyet ve Meclisi Alice kabul edilmiştir ve memlekette taaddüt eden bu merkezler halkın kendi kendini idare edebilmek kabiliyet ve cazibesi memlekette büyük bir hassasiyetle karşılanmış, hüsnü telakki edilmiş ve kemalı arzu ile bunun inkişafına çalışılmakta bulunmuştur (…) Binaenaleyh hükümetin doğru bulduğu fikir idarei mahalliyelerin inkişafı, bunların kuvvetlenmesi ve halkın kendi kendini idare edebilecek kabiliyeti idareyi iktisap etmesi fikridir…” Dâhiliye Vekili Cemil Bey, konuşmasının devamında da kaza haline getirilen vilayetlerle ilgili açıklamalarda bulunmuştur. Dâhiliye Vekili Cemil Bey’in açıklamalarından sonra Kanun Layihasının maddelerine geçilmiş, yapılan görüşmelerde fazla bir itiraz olmadan Kanun maddeleri hızla kabul edilmiş; ancak ilk oylamada yeterli oy sağlanamamıştır. 350 30 Mayıs 1926 tarihinde ikinci defa olarak reye vazedilen “Teşkilatı Mülkiye Hakkında Kanun Layihası” bu sefer 12 ret oyuna karşı 118 oyla kabul edilmiştir. 351 Teşkilatı Mülkiye Kanunu’nun kabul edilmesinin ardından 31 Mayıs günü Hâkimiyeti Milliye gazetesinde yayımlanan Siird Mebusu Mahmud Bey’in “Teşkilatı Mülki349 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 610-612, İ: 109, C: 2). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 612-615, İ: 109, C: 2). 351 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 674-676, İ: 110, C: 2). 350 203 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ye” başlıklı başyazısında; “Osmanlı’dan kalan mülki teşkilatın cumhuriyet ile yeniden yapılandırıldığı” belirtiliyordu. Mahmud Bey’e göre bu süreçte önemli olan idarenin karakter, ahlak, tecrübe itibariyle cumhuriyeti temsil edecek güç ve yeteneğe sahip kişilere verilmesidir” (Yılmaz, 2012b: 2026). Mülki teşkilatta önemli düzenlemeler öngören 877 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 11 vilayet (Üsküdar, Beyoğlu, Çatalca, Gelibolu, Genç, Ergani, Ardahan, Siverek, Kozan, Muş, Dersim vilayetleri) kazaya; 27 kaza nahiyeye (Silivri, Büyük Çekmece, Beykoz, Abdurrahmangazi, Lâdik, İlisu, Yumurtalık, Hassa, Zir, Erdek, İznik, Yalova, Kadı Şehri, Borçka, Ayvacık, Narman, Hoşap, Adilcevaz, Harput, İpsala, İnoz, Şarköy, Havza, Lalapaşa, Pınarhisar, Gazipaşa, Halfeti ilçeleri) tahvil edilmiş; 60 nahiye de ilga edilmiştir. Bu nahiyelerden bazıları şunlardır; Torbalı (Merkez-İzmir), Edremit (Merkez-Van), Kuyucak (Nazilli-Aydın), Selçuk (Kuşadası-İzmir), Ereğli (Çorlu-Tekirdağ), Dudullu (Üsküdar), Bucak (Merkez-Burdur), Hadim (Karaman-Konya), Ovacık (Çerkeş-Çankırı) vb. Kanun’un 2. maddesi ile 18 kaza yeniden teşkil edilmiştir. Bu kazalar şunlardır; Baskil (Elaziz), Gölpazarı (Ertuğrul), Osmaneli (Ertuğrul), Bozöyük (Ertuğrul), Sorgun (Bozok), Çumra (Konya), Hadım (Konya), Cihanbeyli (Konya), Bucak (Burdur), Küre (Kastamonu), Torbalı (İzmir), Nizip (Gaziantep), Susurluk (Karesi), Gercüş (Mardin), Hilvan (Urfa), Yaylak (Urfa), Polatlı (Ankara), Serik (Antalya) olmak üzere. Kanun’un 3. maddesi ile 17 kazanın bağlı olduğu vilayetler değiştirilmiştir. Bu kazalar şunlardır; Gebze (İzmit), İnegöl (Bursa), Yenişehir (Bursa), Keşan (Edirne), Aziziye (Kayseri), Besni (Gaziantep), Arapkir (Malatya), Eğin (Malatya), Ceyhan (Cebelibereket), Vezirköprü (Canik), Havza (Canik), Yusufeli (Artvin), Kiği (Erzincan), Bayburt (Gümüşhane), Safranbolu (Zonguldak), Beşiri (Siirt), Derik (Mardin) olmak üzere. Kanun’un 4. maddesi ile ilga, tadilat ve teşkilat sebebiyle iktiza eden tahvil ve irtibatların icrasına Dâhiliye Vekili yetkili kılınmıştır. Kanun’un 5. maddesi ile teşkilat ve tadilat dolayısıyla vuku bulacak tasarrufat karşılık addedilerek yeniden yüz nahiye teşkiline ilişkin olarak Dâhiliye Vekiline yetki verilmiştir. Kanun’un 6. maddesi ile yeni teşkilat dolayısıyla kaymakam ve nahiye müdürleri kadrolarına ilaveler yapılmıştır. Kanun’un 7 ve 8. maddeleri de ilga ve teşkil edilen yeni mülki idare birimlerinde görevli personele ilişkin düzenlemeleri içermektedir. Yılmaz (2012b: 1929), Teşkilatı Mülkiye Kanunu ile yapılan düzenlemeyi şu şekilde özetlemiştir: “… Sonuç olarak, ekonomik coğrafi, hukuki ya da güvenlik ile ilişkili birtakım nedenlerle mülki taksimat yeniden düzenlenmiştir. Genel olarak bakıldığında, illerin ve kazaların sınırlarının genişletildiği görülmektedir. Nahiyelerde ise sayıca önemli bir azalma yaşanmış, nahiyelerin lağvedilmesi ile köyle204 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) rin etkinliği arttırılmıştır.” Böylece yasa öncesinde yönetsel coğrafyada 74 il, 315 ilçe ve 673 bucak bulunmakta iken, kabul edilen Teşkilatı Mülkiye Kanunu ile idari bölünüş, 63 il, 317 ilçe ve 640 bucak olarak düzenlenmiş oldu (Keskin, 2009: 305; İçişleri Bakanlığı, 1983: 159). 352 Teşkilatı Mülkiyede yapılan düzenlemenin ardından Müsteşar Seydi Bey’in riyasetinde Haziran 1926’da toplanan Dâhiliye Vekâleti İntihap Encümeni de, kaldırılan iller ile ilçe haline getirilen nahiyelere atanacak kaymakamların listelerini hazırlamıştır. Dâhiliye Vekâleti, Temmuz ayında da, 877 sayılı Kanunla mülki taksimatı değişen illerin yönetim şekline dair, bütün illere bir tamim göndermiştir (Yılmaz, 2012b: 2034, 2043). 1.4. Bozok İsminin Yozgad Olarak Değiştirilmesi Teşkilatı Mülkiye Kanunu’nun kabulünden sonra da, mülki idare birimlerine yönelik düzenlemelerin devam ettiği görülmüştür. Örneğin, 25 Haziran 1927 tarihli ve 365 sayılı “Bozok İsminin Yozgad’a Tahvili Hakkında” Meclis Kararı (RG: 11.07.1927 tarihli ve 630 sayılı) ile Bozok Vilayetinin adı “Yozgad” olarak değiştirilmiştir. 353 Bozok Mebusu Süleyman Sırrı Bey ve rüfekasının “Bozok İsminin Yozgad’a Tebdil Ettirilmesi Hakkında Takriri”, 25 Haziran 1927 tarihinde Meclis gündemine gelmiş ve hızla kabul edilmiştir (Dik, 2012: 2150). 354 Meclise sunulan takrirden Yozgad isminin Bozok’a dönüştürülmesinin yanlışlığı ifade edilmiştir. 355 “Birinci Büyük Millet Meclisinde Kütahya Mebusu merhum Cemil Bey tarafından verilen bir takrir üzerine (Yozgad) unvanının (Bozok)’a tebdil edildiği malumdur. Yozgad isminin tebdiline bir lüzum ve mecburiyet olmadığı halde sureti tebdil birtakım yanlış muamele ve muhaberede müşkülatı intaç etmekten başka bir fayda temin etmediği de meydandadır. Binaenaleyh Meclisi Alinin kararıyla tebdil edilen Bozok isminin kemafıssabık (eskisi gibi) Yozgad’a tashih ve tebdili hususuna müsaade buyurulmasını arz ve teklif ederiz.” Takrir üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Cemil Bey de; 356 “Efendim, Bozüyük ile Bozok isimleri muamelatta da karışıklığı mucip oluyor.”, diyerek isim değişikliğine ilişkin takriri desteklemiştir. 352 İçişleri Bakanlığına göre ise 1926 yılında 74 olan il sayısı 63, ilçe sayısı 312 ve bucak sayısı da 661 olmuştur (http://www.illeridaresi.gov.tr); (E.T: 15.02.2007). Yılmaz (2012b: 1929) da, Teşkilatı Mülkiye Kanunu’ndan sonra mülki idare birimlerinin sayısı konusunda şu bilgiyi vermiştir: “Kanun ile yapılan düzenlemeler sonrasında, il sayısı 11 azalmış, kaza sayısı 2 artmış ve nahiye sayısı da 33 azalmıştır. Bu doğrultuda, 1927 yılında yayımlanan devlet salnamesinde mülki taksimat 63 il, 342 ilçe ve 666 bucaktan oluşmaktadır.” 353 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 4, Cilt: 5, Kararlar Bölümü Sayfa: 44). 354 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 681, İ: 82, C: 1). 355 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 681, İ: 82, C: 1). 356 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 681, İ: 82, C: 1). 205 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 1.5. On Kaza Teşkiline Dair Kanun 24 Mayıs 1928 tarihli ve 1282 sayılı “On Kaza Teşkiline Dair Kanun” (RG: 28.05.1928 tarihli ve 900 sayılı) ile 10 adet yeni kaza kurulması kararlaştırılmıştır. 357 17 Mayıs 1928 tarihinde ruznameye alınması kararlaştırılan “Bazı Vilayetler Dâhilindeki On Bir Nahiyenin Kaza Haline İfrağı ve Tahvilleri Hakkında (1/226) Numaralı Kanun Layihası” ile Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları esas olarak 19 Mayıs 1928 tarihinde görüşülmüş ve tartışmasız kabul edilmiştir. 358 Meclise sunulan Esbabı Mucibe Layihasında; toplam 11 nahiyenin kaza haline getirilmesi (İpsala, Lâdik, Silivri, Kartal, Beykoz, Erdek, İznik, Dikili, Dadye, Reşadiye, Borçka ve Sarıyer) öngörülmüş ve her bir nahiyenin idari, iktisadi ve sosyal durumu hakkında bilgiler verilmiştir. Dâhiliye Encümeni, hazırladığı mazbatada, sehven birinci maddeye yazılan İznik Nahiyesinin hazf olunması (çıkarılması), buna mukabil bir önceki yıl nahiye haline getirilen Çanakkale’ye bağlı Ayvalık Nahiyesinin de “mevkii ehemmiyetine binaen” kaza haline getirilmesini kabul etmiştir. Kanun Layihası üzerine son incelemeyi yapan Bütçe Encümeni ise Dâhiliye Vekilinin de muvafakatiyle Sarıyer Kazasının layihadan çıkarılmasını ve kaza isimlerinin maddede zikredilmesi yerine bir cetvelde gösterilmesini kararlaştırmıştır. 359 Böylece 1282 sayılı Kanun ile Borçka (Artvin), İpsala (Edirne), Dikili (İzmir), Kartal (İstanbul), Beykoz (İstanbul), Silivri (İstanbul), Erdek (Balıkesir), Ayvacık (Çanakkale), Lâdik (Samsun) ve Dadye (Muğla) nahiyeleri kaza haline getirilmiş oldu. Aynı yıl temmuz ayı içerisinde, 1282 sayılı Kanun gereğince yeniden teşkil edilmiş olan kazaların ihtiva edeceği köylerin tespitine ilişkin bir de tamim yayımlandı (İçişleri Bakanlığı, 1983: 160; Dik, 2012b: 2195). 1.6. Bitlis Vilayeti İlga Olunarak Muş Vilayetinin Kurulması 2 Haziran 1929 tarihinde kabul edilen 1509 sayılı “Muş Vilayeti Teşkiline Dair Kanun” (RG: 11.06.1929 tarihli ve 1213 sayılı) ile Bitlis Vilayeti ilga olunarak, Bitlis, Varto, Bulanık, Malazgirt, Mutki Kazaları ve Elaziz ve Siirt Vilayetlerinden irtibatları kesilerek Çapakçur (Bingöl), Genç ve Sason Kazalarından mürekkep Muş Vilayeti teşkil olunmuştur. Kanunla ayrıca, Ahlat Kazası ile Tatvan Nahiyesi Van Vilayetine ilhak ve Hizan Kazası birinci sınıf nahiye haline ifrağ olunarak Bitlis Kazasında bırakılmıştır (Bayramoğlu, 2007: 72). 360 “Muş Vilayeti Teşkilatı 357 Kavanin Mecmuası: (Devre. 3, İçtima: 1, Cilt: 6, Sayfa: 235). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 174-175, İ: 77, C: 1). 359 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sıra No: 177). 360 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 7, Sayfa: 940). 358 206 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Hakkında 1/395 Numaralı Kanun Layihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 2 Haziran 1929 tarihinde Mecliste görüşülmüş ve tartışılmadan kabul edilmiştir. 361 Bu durumda 63 olan il sayısı değişmemiştir (İçişleri Bakanlığı, 1983: 160). Kanun’un Başvekil İsmet Paşa imzalı 16 Mart 1929 tarihli Esbabı Mucibe Layihasından bu değişikliğe neden ihtiyaç duyulduğu açıkça ortaya çıkmaktadır: 362 “Umumi harpten evvel büyükçe bir kasaba olan Bitlis gerek harp tahribatı ve ahalisinin üçte ikisinin hicreti dolayısıyla halen içtimaî ve iktisadî hayatı sönük ve eski ehemmiyetini tamamen kaybetmiş bir haldedir. Kasaba Bitlis deresiyle buna mülhak diğer dereciklerin uzunlukları boyunca dar ve sarp yamaçlar üzerinde serpinti halinde evlerden kurulmuş olup bir vilâyet merkezi olmağa her nota-i nazardan gayri müsaittir. Gerek vaziyet ve gerek kazaları ile idarî iktisadî temasları nokta-i nazardan pek aykırı ve vilâyet hududunun bir köşesinde bulunuşu vilâyet merkezinin daha müsait ve merkezî bir vaziyete naklini icap ettirmektedir. Bugünkü Vilâyet merkezinin Diyaribekir (Diyarbakır)-Van yolu üzerinde bulunmasından başka hiç bir kıymeti yoktur. Yapılmakta olan DiyarbakırKulp-Muş yolu Bitlis’in yol üzerinde bulunan faydasını haylice tenkis etmiştir. Binaenaleyh vilâyet merkezinin idarî, iktisadî, askerî nokta-i nazardan mühim ve vasi bir mıntıkanın tam ortasında bulunan ve her türlü medenî inkişafa müsait olan Muş’a naklinde bir zaruret ve ihtiyacı kat’i mevcuttur. Merkezin nakli dolayısıyla hâsıl olan yeni vaziyet icabı Bitlis Vilâyeti ilga edilmiş ve teşkilâtı mülkiyesinde bervechiati (aşağıdaki gibi) tadilât ve tashihatla (düzeltmelerle) yeniden Muş Vilayeti ihdas olunmuştur…” Bitlis’in kaza haline getirilmesinde idari, iktisadi ve askeri zaruretlerin rol oynadığı görülmektedir. 1.7. Yalova Nahiyesinin Kaza Haline Getirilmesi 2 Aralık 1929 günü kabul edilen 1533 sayılı “Yalova’nın Kaza Haline Konulmasına Dair Kanun” (RG: 09.12.1929 tarihli ve 1366 sayılı) ile Kocaeli Vilayetinin Karamursal (Karamürsel) Kazasına bağlı Yalova Nahiyesi kaza haline getirilerek İstanbul Vilayetine bağlanmıştır (Bayramoğlu, 2007: 95). 363 Kanunla Yalova Kazasına bağlanan köyler ise şunlardır: Ak, Elmalık, Üvezpınar, Ortaburun, Burhaniye, Paşa, Teşvikiye, Çalıca, Çınarcık, Çukur, Hacımehmet, Dere, Sultaniye, Samanlı, Soğucak, Safran, Taşköprü, Gacık, Kadı, Kadıçiftliği, Kabaklı, Kılınç Kurt, 361 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 262-263, İ: 72, C: 2). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 12, Sıra No: 247). 363 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 8, Sayfa: 7). 362 207 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Kuru, Kocadereibalâ, Kocadereizir, Kâzimiye, Kirazlı, Gökçedere, Küllük, Lâledere, Yalova, Çağşak, Çengiler, Esadiye, Reşadiye. “Kocaeli Vilâyetinin Karamursal Kazasına Merbut Yaluva (Yalova) Nahiyesinin Kaza Haline İfrağıyla İstanbul Vilâyetine İlhakı Hakkında 1/531 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 2 Haziran 1929 tarihinde Mecliste görüşülmüş ve tartışmasız kabul edilmiştir. 364 Kanun’un Başvekil İsmet Paşa imzalı 12 Kasım 1929 tarihli Esbabı Mucibe Layihasından Yalova’nın ilçe yapılarak İstanbul’a bağlanmasının nedeni ortaya çıkmaktadır: 365 “Evvelce Kocaeli Vilayetinin bir kazası iken köylerinin bir kısmı civarında bulunan Karamursal Kazasına verilerek nahiye haline ifrağ olunan Yaluva kaplıcalarıyla meşhurdur. Eskiden beri İstanbul’un bir su sayfiyesi ve sıhhat ve eğlence yeri olarak tanınmıştır ve adeta İstanbul’un bir banliyösüdür. Son zamanlarda kaplıcalarda aranan hikemi ve kimyevî evsaf ve mevaddan ve nadir gazlardan birçoğunu hamil bulunduğu tahlil neticesi olarak anlaşılan bu kaplıcaların en yeni ve en sıhhî şartlara göre tanzim ve tevsiine karar verilmiştir. Bu sayede İstanbul’dan gelenlerin miktarı da arttığı gibi seyrüsefer tanzim ve kaplıcalar tesis edildikçe daha ziyade artacağı muhakkaktır. Tarihte de meşhur olan bu suların fen dairesinde tanzimi temin edilmiş olması hariçten de birçok ecnebileri celp ve cezp edecektir. Binaenaleyh bu kadar kalabalık ziyaretçileri olacak bir yeri nahiye teşkilâtı ile idarede devama imkân bulunmayacağından kazaya tahvili zarurî görülmüştür. Kazaya tahvil edildikten sonra buranın uzaklık itibariyle ne Bursa’ya ne de arada hiç bir muvasala ve münasebeti olmayan İzmit’e bağlanmasında fayda yoktur. Yaluva’nın kaza olmasını icap ettiren hususî mahiyeti ve bir de deniz yolunun yakınlığı ve münasebatının çokluğu itibariyle bu kazanın İstanbul’a raptında idarî ve iktisadî büyük faydalar ve menfaatler hatta zaruretler vardır…” 1.8. Fatih, Eminönü, Kadıköy, Beşiktaş, Sarıyer ile İznik’in Kaza Olması 19 Mayıs 1930 tarihli ve 1612 sayılı “Yeniden Kaza Teşkiline ve 1452 Numaralı Kanuna Merbut (2) Numaralı Cetvelin Tadiline Dair Kanun” (RG: 21.05.1930 tarihli ve 1499 sayılı) ile İstanbul İline bağlı olarak; Fatih, Eminönü, Kadıköy, Beşiktaş ve Sarıyer; Bursa İline bağlı olarak ta İznik kaza haline getirilmiştir. Kanunla belirtilen kazalarda yeniden teşkil olunacak seksen tam teşekküllü nahiyelerde istihdam edilecek olan memurlara ait kadrolar da düzenlenmiştir 364 365 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 14, Sayfa: 3, İ: 9, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 14, Sıra No: 5). 208 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) (Keskin, 2007: 166). 366 “Yeniden Altı Kaza ve Seksen Tam Teşekküllü Nahiye Teşkili Hakkında 1/636 ve Devlet Memurları Maaşatının Tevhit ve Teadülü Hakkındaki Kanuna İki Madde Tezyiline Dair 1/669 Numaralı Kanun Lâyihaları” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri mazbataları”, 16 Mayıs 1930 tarihli Meclis oturumunda görüşülmüş ve tartışılmadan kabul edilmiştir. 367 Başvekil İsmet Paşa imzalı Esbabı Mucibe Layihasında, düzenlemenin gerekçesi şu şekilde izah edilmiştir: 368 “Belediye Kanunu mucibince İstanbul’da Şehremanetiyle vilâyet idare-i hususiyesinin birleşmesi İstanbul’da gerek idarî gerek beledî ve inzibatî teşkilât tadilâtını icap ettirmektedir. Bu itibarla İstanbul’da daha beş kaza teşkiline zaruret hâsıl olmuş ve Bursa Vilâyetine mülhak İznik’in idarî ve inzibatî ehemmiyetine binaen tekrar kaza haline ifrağına lüzum hâsıl olmakla İznik’te de bir kaza teşkil olunmuştur. Bu sene dahi memleketin bir kısmını tam teşekküllü nahiyelerle teçhiz etmek hususundaki Meclisi Âlinin tasvibine iktiran eden programın tatbikatına devam edilerek bütçenin müsaadesi nispetinde 80 tam teşekküllü nahiye tesis edilmektedir. Teadül Kanununa merbut kadro cetvelleriyle devlet teşkilâtı tespit edilmiş olmasına göre bu teşkilâtın da mezkûr cetvellere ilâvesini temin için üçüncü madde tespit edilmiştir.” 1.9. Yeniden Tam Teşekküllü Elli Nahiye Teşkil Edilmesi 21 Temmuz 1931 tarihli ve 1857 sayılı “Yeniden Tam Teşekküllü Elli Nahiye Teşkiline ve 1452 Numaralı Kanuna Merbut 2 Numaralı Cetvelin Tadiline Dair Kanun” 369 (RG: 30.07.1931 tarihli ve 1860 sayılı) ile tam teşekküllü 50 nahiye kurulması kararlaştırılmış ve bu yeni nahiyelere kadro verilmiştir. Yasayla birinci sınıf nahiye müdürüne 25 lira maaş verilecektir (Duru, 2007: 281). “Yeniden Tam Teşekküllü 50 Nahiye Teşkiline ve 1452 Numaralı Kanuna Merbut 2 Numaralı Cetvelin Tadiline Dair 1/132 Numaralı Kanun Lâyihası ve Bütçe Encümeni Mazbatası”, 21 Temmuz 1931 tarihli Meclis toplantısında müstaceliyetle görüşülerek, itiraz olmadan kabul edilmiştir. 370 Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı oldukça kısa ifade edilmiştir: 371 “931 senesinde 50 tam teşekküllü nahiye teşkiline ihtiyaç hâsıl olmuş olduğundan bu hususta bir lâyihai kanuniye tanzim ve takdim kılınmıştır.” 366 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 8, Sayfa: 263). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 19, Sayfa: 53-53, İ: 58, C: 1). 368 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 19, Sıra No: 156). 369 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: Fevkalade, Cilt: 10, Sayfa: 262). 370 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, Fevkalade İçtima, Cilt: 3, Sayfa: 278, İ: 33, C: 1). 371 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, Fevkalade İçtima, Sıra No: 97). 367 209 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 1.10. Şemdinan Kazasının Lağvedilmesi ve Solhan’ın Kaza Olması 28 Haziran 1932 tarihli ve 2042 sayılı “Hakâri (Hakkâri) Vilayetine Tabi Şemdinan Kazasının Lağvı ile Muş Vilayetine Tabi Olmak Üzere Solhan Namı ile Bir Kaza Teşkiline Dar Kanun” 372 (RG: 04.07.1932 tarihli ve 2141 sayılı) ile Şemdinan (Şemdinli) Kazası kaldırılarak, Muş Vilayetine bağlı olarak Solhan Kazası teşkil edilmiştir. Kaldırılan Şemdinan Kazası nahiye olarak Gevar Kazasına bağlanmıştır (Çınar, 2007: 374). “Hakâri Vilâyetine Tâbi Şemdinan Kazasının Nahiye Haline Kalbile Muş Vilâyetine Tâbi Solhan Namile Bir Kaza Teşkiline Dair 1/399 Numaralı Kanun Lâyihası” ile Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 28 Haziran 1932 günlü Meclis oturumunda görüşülerek, itiraz olmadan kabul edilmiştir. 373 Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı şu şekilde ifade edilmiştir: 374 “Genç ve Çapakçur (Bingöl) havalisi asayişinin daha sıkı bir surette temin edilebilmesi ve Erzurum yolunun daima emniyet ve nezaret altında bulundurulması ve vilâyet merkezine 85 kilometre ve Çapakçur, Kiğı, Varto Kazalarına 60’şar kilometre uzaklığında bulunan bu mıntıkada Hükümet nüfuzunun tamamen temin edilmesi ve mahallî cereyanlarının yakından takibi ve menaati mevkiiyesi itibariyle cenup eşkıyalarının barınmasına müsait yüksek dağları ihtiva eden bu mahallerin nezaret ve murakabesinin bir kat daha takviyesi için Solhan mıntıkasında bir kaza teşkiline pek ziyade lüzum ve ihtiyaç hâsıl olmuştur. Fırat’ın garp havzası ile Van havzasını arzen birbirine bağlayan Muş yolu üzerinde merkezî bir vaziyette bulunan Serban köyü Solhan Kazasının merkezi ittihaz edilmiş ve Gönik mıntıkasında teşkil edilecek olan Gönik Nahiyesi ile esasen mevcut olan Valir Nahiyesi bu kazaya raptolunmuştur. Ancak tasarruf mülâhazası ve bütçe muvazenesi noktai nazarından yeni bir masraf ihtiyarına lüzum görülmeksizin maksadın husulünü temin ve teshil etmek üzere Hakâri vilâyeti dâhilindeki Şemdinan kazası ile Herki ve Hamaro Nahiyeleri lağvedilmiştir. Şemdinan Kazası harbi umumiden evvel kesafeti nüfusa malik idi ise de gerek harbi umumî ve gerek onu müteakip zuhur eden hâdisatı zailede ahalisinin hicreti dolayısıyla ekser köylerin gayrimeskûn olması ve nüfusunun hemen hemen 400’e inmesi artık bu mıntıkada kaza teşkilâtının idamesine mahal bırakmamıştır. Binaenaleyh bu kazanın Herki ve Hamaro nahiyeleri ile birlikte ilgası ve merkezi Sürünüş olmak üzere Şemdinan nahiyesi haline kalbine zaruret hâsıl olmuş ve her iki vilâyet meclisi umumî ve idare heyetlerinin bu bapta mütalaası alınmıştır…” 372 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima. 1, Cilt: 11, Sayfa: 800). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 9, Sayfa: 403, İ: 73, C: 1). 374 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 9, Sıra No: 242). 373 210 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 1.11. Bazı Vilayetlerin İlgası ve Bazılarının Birleştirilmesi Hakkında Kanun 20 Mayıs 1933 tarihli ve 2197 sayılı “Bazı Vilayetlerin İlgası ve Bazılarının Birleştirilmesi Hakkında Kanun” 375 (RG: 27.05.1933 tarihli ve 1933 sayılı) ile mülki taksimatta çok önemli düzenlemeler yapılmıştır. Bu Kanunla, İçel (Silifke), Artvin, Aksaray, Hakkâri, Cebel-i Bereket (Osmaniye), Şebinkarahisar Vilayetleri kaldırılarak, il sayısı azaltılmıştır (Kalfa, 2007: 421). “Bazı Vilâyetlerin Kaldırılması ve Bazılarının Birleştirilmesi Hakkında 1/575 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri mazbataları, 20 Mayıs 1933 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 376 Tasarı Mecliste görüşülmeye başladığında kaldırılan vilayetlerin mebusları eleştiride bulunmuşlar ve kanun layihasının encümene iadesini talep etmişlerdir. Şebin Karahisar Mebusu İsmail Bey ile Aksaray Mebusu Besim Atalay Bey, bu tür mebuslar arasındadır. Eleştiriler üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya düzenlemeyi şu şekilde savunmuştur: 377 “… Vilâyet lâğvetmek hakikaten his itibariyle zevkli bir şey değildir. Fakat memleket idaresi meselesinde histen ve keyiften ziyade akıl ve bilhassa hayatı umumiyenin menfaati hâkim olursa bunu yapmak zarurî olur. Mesuliyet makamını üzerine alanlar, bu teessürlere iştirak etmişlerdir. Çünkü vilâyet merkezi, hakikaten irfan, ümran ve asayiş merkezidir, bir dereceye kadar büyük memurların bulunması bu ümniyeyi temin eder. Fakat cumhuriyetin vilâyet merkezi oradan ayrılırsa yine bu cihetleri temin edecek tedabir alınacaktır. Binaenaleyh Aksaray hakikaten terakki etmişse o terakkiyi vilâyet merkezi olmasından ziyade cumhuriyet idaresine medyundur (borçludur). Vilâyet merkezi olduğundan dolayı terakki etmiş değildir. Yani cumhuriyet idaresine nail olduğundan dolayı terakki etmiştir (Şüphesiz sesleri)…” Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında, kaldırılan her bir vilayetle ilgili değerlendirmeler yapıldığı görülmektedir. 378 Örneğin, Mersin ve İçel Vilayetlerinin birleştirilmesi şu şekilde izah edilmiştir: “İçel Vilâyetinin merkezi bulunan Silifke 700 haneli bir kasabadır. Nüfusunun azlığı ve mevkiinin kabiliyetsizliği dolayısıyla iktisadî ve ticarî sahalarda bir vilâyet merkezi derecesinde terakki ve inkişaf edememiştir. Vilâyetin umumî nüfusu 91.032 mesahai sathiyesi 9.445 kilometre murabbaı ve umumî varidatı 302.655 liradır. Yakının375 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 339). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 15, Sayfa: 196-201, İ: 54, C: 1). 377 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 15, Sayfa: 198, İ: 54, C: 1). 378 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 15, Sıra No: 174). 376 211 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) da Taşucu iskelesi mevcut ise de iskelenin hiç bir ticarî ehemmiyeti olmadığından bu vilâyet de ithalât ve ihracatını iç vilâyetlerimizden bir kısmının iskelesi olan Mersin ile temin etmektedir. Gerek nüfusunun ve varidatının azlığı ve gerekse iktisadiyatının durgunluğu itibariyle İçel Vilâyeti bir vilâyet evsafını haiz değildir. İki kazadan ibaret olan Mersin Vilâyetinin mesahası ve nüfusu pek az olduğundan bu günkü teşkilât ile bir vilâyet evsafını haiz bulunmamaktadır. Binaenaleyh ayrı ayrı sebeplerden birer vilâyet evsafını haiz olmayan bu iki vilâyetin birleştirilerek merkezi Mersin olmak üzere İçel Vilâyetinin teşkili, İçel Vilâyetinin merkezi olan Silifke’nin kaza haline konulması...” Gerekçenin tamamı incelendiğinde, lağvedilecek vilayetler hakkında esbabı mucibe olarak, “varidatının azlığı” ile “inkişaf (gelişme) kabiliyetinin olmaması” gösterilmiştir (Kalfa, 2007: 421). Örneğin; “Artvin Vilâyetinin merkezi 2.900 nüfuslu ufak bir kasabadır. Sathî mesahası 5.400 kilometre murabbaı olan bu vilâyetin umumî nüfusu 89.630 ve umumî varidatı 443.456 lira masarifi için 497.777 lira olup varidatı mahallî ihtiyaca bile tekabül etmemektedir. Vaziyeti coğrafiyesi ve mevkii itibariyle atiyen de inkişafa müsait değildir (…) Üç kazadan mürekkep küçük bir sahil vilâyeti olan Rize, hinterlanda malik değildir. Coğrafî vaziyeti hasebiyle de hâlihazır şekli ile atiyen inkişafa müsait görülmemektedir. Nüfus ve mesaha itibariyle bu günkü mülhakat ile bir vilâyet evsafım haiz bulunmamaktadır (…) Eskiden Niğde’ye bağlı iken vilâyet haline getirilmiş olan Aksaray vilâyeti mevkii coğrafisi itibariyle en küçük bir inkişaf kabiliyeti gösterememekte ve ayni zamanda kazaları ile merkez arasında iktisadî ve ticarî münasebet mevcut olmadığından bu vilâyet teşkilâtından istifade edilememektedir (…) Hakâri vilâyetinin merkezi 800 nüfuslu ufak bir kasabadır. İlk nazarda Irak ve İran hudutları üzerinde bir vilâyet merkezinin bulunmasının mühim faideleri varidi hatır olabilirse de coğrafî vaziyeti itibariyle siyasî bir ehemmiyet iktisap etmeye müsait değildir (…) Nüfusu 107.000 miktarında olan Cebelibereket vilâyetinin mesahai sathiyesi pek az ve varidatının masarif atına tekabül edemeyecek derecede mahdut bulunması ve mıntıkanın haiz olduğu siyasî ehemmiyeti itibariyle daha şimalden idaresi zaruridir (…) Mesahai sathiyesi 5.415 kilometre murabbaı olan Şebin Karahisar vilâyetinin nüfusu 108.000, varidatı umumiyesi 283.340 lira masarifi ise, 314.760 lira olup varidatı mahallî ihtiyaca bile kifayet etmemektedir…” Mülki teşkilat açısından önemli görülen bu yasayla yapılan düzenlemeler şöyle sıralanabilir: (1) İçel ve Mersin Vilayetleri birleştirilerek merkezi Mersin olan İçel Vilayeti teşkil edilmiştir. Böylece İçel Vilayeti merkezi olan Silifke; vilayet merkez kazası mülhakatını ihtiva eden Silifke Kazasının merkezi haline konul212 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) muştur. (2) Artvin ve Rize Vilayetleri birleştirilerek merkezi Rize olmak üzere Çoruh Vilayeti teşkil edilmiştir. Artvin; vilayet merkez kazası mülhakatını ihtiva eden Artvin Kazasının merkezi haline konulmuştur. Yusufeli Kazası Erzurum Vilayetine bağlanmıştır. (3) Aksaray Vilayeti lağvedilmiştir. Aksaray kaza haline konularak Arapsun Kazası ile birlikte Niğde Vilayetine ve Şerefli Koçhisar Kazası Ankara Vilayetine bağlanmıştır. (4) Niğde Vilayetine tabi Ürgüp Kazası Kayseri Vilayetine bağlanmıştır. (5) Hakkâri Vilayeti lağvedilmiştir. Hakkâri kaza haline konularak Gevar Kazası ile birlikte Van Vilayetine ve Beytüşşebap Kazası Siirt Vilayetine bağlanmıştır. (5) Cebelibereket Vilayeti lağvedilmiştir. Vilayetin merkez kazası olan Osmaniye Kazası, Bahçe, Dörtyol, Ceyhan Kazaları ile birlikte Adana Vilayetine ve İslâhiye Kazası da Gazi Antep Vilayetine bağlanmıştır. Bu suretle teşekkül eden Adana Vilayetinin ismi, merkezi Adana olmak üzere Seyhan’a tebdil edilmiştir. (6) Pazarcık Kazası Maraş Vilayetinden alınarak Gazi Antep Vilayetine, Behisni (Besni) Kazası Gazi Antep Vilayetinden alınarak Malatya Vilayetine bağlanmıştır. (7) Şebin Karahisar Vilayeti lağvedilmiştir. Vilayet merkezi olan Şebin Karahisar Kazası merkez kazası mülhakatını ihtiva eden Şebin Karahisar Kazasının merkezi haline konulmuştur. Şebin Karahisar, Alucra Kazası ile birlikte Giresun Vilayetine, Mesudiye Kazası da Ordu Vilayetine bağlanmıştır. Böylece 1933 yılı itibariyle il sayısı, 63’ten 57’ye düşürülmüş oldu (Kalfa, 2007: 422). 1.12. Kocaeli’nde Dört Nahiyenin Kaldırılması ve Karasu’nun Kaza Olması 20 Mayıs 1933 tarihli ve 2202 sayılı “Kocaeli Vilayeti İçinde Dört Nahiyenin Kaldırılması ve Karasu Adile Yeniden Bir Kaza Kurulması Hakkında Kanun” 379 (RG: 27.05.1933 tarihli ve 2411 sayılı) ile Kocaeli’ne bağlı dört nahiye (Hendek Kazasına bağlı Açmabaşı, Adapazarı Kazasına bağlı Taşağıl, Kayalar ve Karasu nahiyeleri) kaldırılmış ve Karasu adıyla yeni bir kaza kurulmuştur. Yeni kurulan ilçenin kaza merkezi olarak İncirli Kasabası belirlenmiştir (Kalfa, 2007: 464). “Kocaeli Vilâyetine Bağlı 4 Nahiyenin Kaldırılması ve Karasu Namı ile Yeni Bir Kaza Kurulması Hakkında 1/610 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 20 Mayıs 1933 günlü Meclis oturumunda görüşülerek tartışmasız kabul edilmiştir. 380 379 380 Kavanin Mecmuası: (Devre. 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 351). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 15, Sayfa: 215-216, İ: 54, C: 1). 213 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Başvekil İsmet İnönü imzalı gerekçede düzenlemenin amacı şöyle ifade edilmiştir: 381 “Adapazarı Kazasına tabi Karasu Nahiyesinin Adapazarı’na pek uzak ve Karadeniz sahilinde bulunması bu kaza ile aralarında mevanii tabiiyenin mevcudiyeti, yekdiğerine uzak köylerden terekküp etmesi ve oldukça mühim ve geniş sahayı ihtiva etmesi dolayısıyla bu mıntıkada öteden beri vuku bulan kaçakçılık faillerinin önüne geçilememekte ve idarî ve inzibatî noktadan muntazam bir kontrole tâbi tutulamamakta ve birçok mücrimler serbest kalmaktadır. Binaenaleyh bu mıntıkada Hükümet kuvvetlerinin teksifi ve halkın Hükümet ile olan münasebat ve ihtiyacatının daha yakından ve kolaylıkla ifasının temini için bir kaza teşkiline lüzum ve zaruret hâsıl olmuştur. Ancak tasarruf mülâhazası ve bütçe muvazenesi nokta-i nazarından yeni bir masraf ihtiyacına lüzum görülmeksizin maksadın husulünü teshil ve temin etmek üzere Kocaeli Vilâyeti dâhilinde teşkilâtsızlık dolayısıyla idamelerinde şimdilik bir fayda umulmayan Açmabaşı, Taşağıl, Kayalar, Karasu nahiyelerinin lâğvı ile bunların müdür ve odacı tahsisatlarından ve icar masraflarından yapılacak tasarruf ile yeni teşkil edilecek kaza memurlarının maaşat ve masarifatı temin edilebilecektir…” Daha sonra, 19 Nisan 1934 tarihli ve 2411 sayılı “2202 Numaralı Kanunun Üçüncü Maddesinde Yazılı 3 Numaralı Cetvelin Dâhiliye Vekâleti Kısmının Değiştirilmesi Hakkında Kanun” ile 2202 sayılı Kanun’un 3. maddesinde yazılı 3 numaralı cetvelin Dâhiliye Vekâleti kısmı değiştirilmiştir (RG: 25.04.1934 tarihli ve 2684 sayılı). Bu değişikliklerden sonra 1933 yılı Haziran ayında yayımlanan “Teşkilat-ı Mülkiye” adlı bir raporda; anılan yılda ülkemizde 57 il, 381 ilçe ve 880 nahiyeden oluşan bir idari bölümlenme bulunduğu belirtilmiştir (Kalfa, 2007: 478). 1.13. Darende Kazasının Malatya Vilayetine Bağlanması 9 Aralık 1933 tarihli ve 2347 sayılı “Sivas Vilayetine Bağlı Darende Kazasının Bu Vilayetten Ayrılarak Malatya Vilayetine Bağlanması Hakkında Kanun” 382 (RG: 18.12.1933 tarihli ve 2581 sayılı) ile Sivas Vilayetine bağı Darende Kazası bu Vilayetten ayrılarak Malatya Vilayetine bağlanmıştır (Kalfa, 2007: 514). “Darende Kazasının Malatya Vilâyetine Bağlanması Hakkında 1/753 Numaralı Kanun Lâyihası ve Dâhiliye Encümeni Mazbatası”, 9 Aralık 1933 tarihli Meclis oturumunda ikinci kez görüşülerek tartışmasız kabul edilmiştir. 383 Başvekil İsmet 381 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 15, Sıra No: 192). Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 21). 383 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 19, Sayfa: 35-36, İ: 11, C: 1). 382 214 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) İnönü imzalı gerekçe layihasında düzenlemenin amacı şöyle ifade edilmiştir: 384 “Darende Kazası, Sivas Vilâyetine 35 saat mesafede kâin olduğu cihetle halkın ticarî ve iktisadi işlerinin tedariki Sivas’tan ziyade Malatya Vilâyeti ile olduğundan ve vilâyet merkezi ile görülmesi zarurî olan işlerin de Sivas’a gelmek için gayrimuntazam ve kış mevsimlerinde geçit vermeyen yollardan gitmeğe mecbur kalarak son derece zahmet çekmekte ve fazla vakit zayi etmekte oldukları, hâlbuki bu kaza halkının esasen iktisadi ve ticarî bütün ihtiyaçlarını yollarının kolaylığı ve mesafesinin 18 saatten ibaret bulunan Malatya Vilâyetinden temin etmekte ve yakın mesafeden geçen Fevzipaşa-Malatya şimendifer hattının Malatya Vilâyetine alâka ve münasebatını mezkûr kazanın bir kat daha arttırmakta olduğundan Darende Kazasının Malatya Vilâyetine bağlanması halkın ticari ve iktisadî ihtiyaçlarının temini noktalarından muvafık olduğuna dair Sivas Vilâyeti umumî meclis ve idare heyeti tarafından ittihaz olunan kararlar, Vilâyet İdaresi Kanununun ikinci maddesi ahkâmına uygun görülerek merbut kanun lâyihası tanzim olunmuştur.” 1.14. Iğdır, Tuzluca ve Malazgirt Kazalarının Bağlılık Değişikliği 7 Haziran 1934 tarihli ve 2500 sayılı “Bayazıt Vilayetine Bağlı Iğdır ve Tuzluca Kazalarının Kars Vilayetine ve Muş Vilayetine Bağlı Malazgirt Kazasının da Bayazıt Vilayetine Bağlanmaları Hakkında Kanun” 385 (RG: 14.06.1934 tarihli ve 2727 sayılı) ile Bayazıt Vilayetinin Iğdır ve Tuzluca Kazaları bu vilayetten alınarak Kars Vilayetine ve Muş Vilayetine bağlı Malazgirt Kazası da bu vilayetten alınarak Bayazıt Vilayetine bağlanmıştır (Turan, 2007: 575). “Iğdır ve Tuzluca Kazalarının Kars Vilâyetine ve Malazgirt Kazasının Bayazıt Vilâyetine Bağlanmaları Hakkında 1/998 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye Encümeni Mazbatası, 7 Haziran 1934 günlü Meclis oturumunda ikinci kez görüşülerek tartışmasız kabul edilmiştir. 386 Başvekil İsmet İnönü imzalı gerekçe layihasında düzenlemenin amacı şöyle açıklanmıştır: 387 “Iğdır ve Tuzluca kazalarının merkezi vilâyetle araları kışın aylarca karla örtülü kalmak suretiyle kapanarak hiç bir veçhile muvasala (ulaşım) imkânını bırakmayan yüksek dağlarla ayrılmış olmasına ve alelhusus maişeti haliye ve müstakbelesini ancak sayi zatisinden bekleyen bu mıntıka halkının iktisadî münasebatı Karsa müteveccih (yönelmiş) olduğundan halkın Bayazıt ile hiç bir alâkası yoktur. Iğdır ve Tuzluca, Kars’a bağlı 384 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 19, Sıra No: 10). Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 754). 386 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 23, Sayfa: 77, İ: 65, C: 1). 387 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 22, Sıra No: 190). 385 215 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Kağızman şosesi üzerinde kâin olup Bayazıt Vilâyetinin merkezi bulunan Karaköse Kazasına muntazam yollarla da bağlı bulunmadığından bu iki kazanın Bayazıt Vilâyetinden ayrılarak her suretle bağlı bulundukları Kars Vilâyetine rapt ve ilhakları asayiş, inzibat ve halkın menfaati noktalarından faydalı ve zarurî görülmüştür. Muş Vilâyeti merkezine 113 ve Bayazıt Vilâyeti merkezine 83 kilometre mesafede bulunan Muş Vilâyetine bağlı Malazgirt Kazasının da ayni mülâhazalara binaen ve halkın işlerinin kolaylıkla görülebilmesini temin noktasından mezkûr vilâyetten ayrılarak Bayazıt Vilâyetine bağlanması muvafık görülmüş ve bu bapta Kars, Bayazıt, Muş Vilâyetlerinin de mütalaaları alınarak merbut kanun lâyihası tanzim olunmuştur.” 1.15. Beş Yeni Kaza (Bingöl, Çat, Kavak, Akçakoca, Bulancak) Kurulması 23 Haziran 1934 tarihinde kabul edilen 2529 sayılı “Yeniden Beş Kaza Teşkiline ve İki Vali Muavinliği İhdasına ve Maliye, Dâhiliye Vekâletleriyle Tapu ve Kadastro Umum Müdürlüğü Kadro Cetvellerinde Tadilat Yapılmasına Dair Kanun” 388 (RG: 03.07.1934 tarihli ve 2742 sayılı) ile Muş Vilayetine bağlı olarak Bingöl; Erzurum Vilayetine bağlı olarak Çat; Samsun Vilayetine bağlı olarak Kavak; Bolu Vilayetine bağlı olarak Akçakoca ve Giresun Vilayetine bağlı olarak Bulancak ilçeleri teşkil olunmuştur (Turan, 2007: 579). “Devlet Memurları Aylıklarının Tevhit ve Teadülü Hakkındaki Kanuna Bağlı 2 Numaralı Cetvelin Dâhiliye Vekâletine Ait Olan Kısmında Değişiklik Yapılmasına Dair 1/980, Muş Vilâyeti Dâhilinde Bingöl Adlı Bir Kaza ve Bu Kazaya Bağlı Olmak Üzere Uğnut Adlı Bir Nahiye Teşkili Hakkında 1/1000, Erzurum Vilâyeti Dâhilinde Çat Adlı Bir Kaza Teşkiline Dair 1/1001, Samsun Vilâyetine Bağlı Kayak Nahiyesinin Kaza Haline Konulması Hakkında 1/1010, Bolu Vilâyeti Dâhilinde 4 Nahiyenin Kaldırılmasına ve Akçaşehir Adı ile Bir Kaza Kurulmasına Dair 1/1050 ve Giresun Vilâyetine Bağlı Bulancak Nahiyesinin Kaza Haline Konulması Hakkında 1/1077 Numaralı Kanun Lâyihaları” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları”, 23 Haziran 1934 günlü Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 389 Tasarının müzakereleri sırasında söz alan Konya Mebusu Sırrı Bey’in Akçaşehir ismine itiraz ettiği görülmüştür: “Efendim, yeni teşkil edilen kazalardan birinin adı, Akçaşehir oluyor. Malûmu Âliniz, Konya’nın Akşehir diye bir kazası vardır, 388 389 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 868). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 23, Sayfa: 279, 284, İ: 72, C: 1). 216 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) isimler arasında büyük yakınlık vardır. Akşehir’le Akçaşehir, birbirine yakın kelimelerdir. Nitekim Ereğli iki tane idi, birisine Karadeniz Ereğlisi denmek suretle iltibasın (karışıklığın) önü alınabilmişti. Keza İzmit ve İzmir kelimeleri, eski harflerle birbirine yakın olduklarından tefrikleri için imlâ şekilleri tamim edildi. Bunun için tensip buyurulursa yeni teşkil edilecek kazaya Akkaza denebilir.” Bu uyarı üzerine Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya şu açıklamayı yapmıştır: “Efendim; Akçeşehir kazası, isim iltibasını mucip olacağı düşünülerek Heyeti Âliye, başka bir isim bulunması temayülünü göstermiş. Doğrudur, fakat yalnız Akça da diyemeyiz. Aydın’da böyle bir isim vardır. Bendenizin hatırıma, iki isim geldi, ikisi de Türkçedir. Birisi, Akçakent, diğeri Akçakoca’dır. Kent, malûmu âliniz Türkçedir, eskiden şehirlere kent derlerdi yahut eski bir kumandan vardı, ona izafeten Akçakoca deriz. Hangisini kabul buyurursanız, o isimle bir kaza olmuş olur (Akçakoca sesleri).” Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya’nın önerisini Meclisin uygun görmesiyle, “Akçaşehir” ismi “Akçakoca” olarak tadil edilmiştir. Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihalarında her bir kazanın kuruluş gerekçelerinin ayrı ayrı açıklandığı görülmektedir: 390 “… Erzurum merkezi ile Kiğı, Solhan, Varto, Hınıs, Tercan kazaları arasında açık ve boş kalan geniş mıntıkanın bu havalideki emniyet ve asayişe menfi tesir yapmakta olduğu hâdiselerle sabit olmuştur. Bu itibarla bu vâsi (geniş) sahada iki kaza teşkili düşünülmüştür. Teşkil edilecek bu kazalardan maksat Erzurum vilâyetinin Taşken ve Erzincan vilâyetinin Şorik mıntıkalarında asayişin temini ve Şark havalisinin ana yollarından biri olan Erzurum-Diyarbekir şosesinin emniyetinin teminidir (…) Teşkil edilen yeni kazalar en ziyade şekavet (eşkıyalık) mıntıkası olan Hınıs’ın Taşken, Karaoğlan ve Kiğı’nın Şorik, Tercan’ın Yavi mıntıkalarını Hükümet teşkilâtının yakından gözü önünde bulundurmak ve Cibranlı aşiretinin asayişi ihlâl edecek hareketlerine meydan vermemek hususlarını temin etmiş olacaktır. Bu kazalardan birinin Erzurum Vilâyeti dâhilinde “ÇAT” mevkiinde ve bu namda teşkili muvafık görülmüş ve bu bapta hazırlanan kanun lâyihası Yüksek Meclise arz edilmiştir. Kazalardan ikincisi; Muş Vilâyeti dâhilinde bulunmak ve merkezi Kale olmak üzere Solhan Kazasının 21, Varto Kazasının 7, Kiğı Kazasının 11 ki ceman 39 köyden ibaret bulunacaktır. Bu geniş sahanın emniyetinin mutlak surette temini için ayrıca Uğnut mevkiinde bir nahiye teşkil edilmiştir. Kazanın merkezi olarak Kale mevkii intihap ve kazanın adı da bu civarda bulunan dağlara izafeten “BİNGÖL” olarak tespit edilmiştir (…) Samsun Merkez Kazasına bağlı olan Kavak Nahiyesi şoseden itibaren vilayete 10 saat mesafededir. 92 köyden ibaret olup 25.000 nüfusa maliktir. Demiryolu güzergâhındadır. Kâfi miktarda 390 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 23, Sıra No: 245). 217 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) varidata maliktir. Mesahası (genişliği), varidatı ve nüfusu ve köy adedi itibariyle kazalığa lâyıktır. İnkişafa müsait olan mezkûr nahiyenin coğrafî mevkiinin ehemmiyetine binaen içtimaî, idarî, iktisadî vaziyetlerinin daha fazla inkişaf edebilmesi için kaza haline ifrağı zaruridir. Bu cihet nazarı dikkate alınarak mezkûr nahiyenin Samsun Vilâyetine irtibatı baki kalmak üzere “KAVAK” adı ile kaza haline konulması münasip görülerek merbut kanun lâyihası tanzim edilmiştir (…) Düzce Kazasının şimalini (kuzey) teşkil eden ve vilâyetin yegâne deniz mahreç ve iskelesi bulunan Düzce Kazasına bağlı Akçaşehir nahiye merkezi hâlihazırda 760 hanede 4.000 ve mülhakat (bağlılar) ile 16.000 nüfusu ihtiva etmekte ve Bolu Vilâyetinin deniz mahreci olması hasebiyle iktisadî, içtimaî vaziyeti de şayanı memnuniyet bir halde bulunmaktadır. Bu nahiye otuz sekiz muhtarlığı ihtiva ettiği gibi Düzce kazasından tabiî hudut ve coğrafî vaziyetlerle ayrı idarî bir cüzü tam vasıflarını haiz bulunmaktadır. Bu nahiyenin kaza haline kalbedilmesi hem nahiyenin iktisaden inkişafını, hem de nüfus ve vüsat itibariyle çok büyük ve ehemmiyetli bulunan Düzce Kazasının idarî işlerini azaltacaktır. Bu mülâhazalara binaen “AKÇAŞEHİR” (Akçakoca) nahiyesinin kaza haline konulmasına lüzum ve zaruret hâsıl olmuştur (…) İktisaden ve ümran (bayındırlık) noktasından her gün bir az daha inkişaf eden ve 27 köy ile iki mahalle ve 18.000 nüfus ve 3.000 haneden mürekkep olan Bulancak Nahiyesine, Piraziz Nahiyesinin de ilhakı suretiyle bir kaza teşkiline Vilâyet İdaresi Kanunu’nun 2’inci maddesi mucibince Giresun Vilâyeti meclisi umumî ve idare heyeti kararları ile lüzum gösterilmiş ise de Bulancak’ın iktisadî vaziyeti nüfusunun kesafeti hasebiyle atiyen daha ziyade inkişafa müsait bir vaziyette bulunmuş ve şarkan (doğudan) Giresun Merkez Kazası ile Küçük küre hattı tabiisi, şimalen (kuzeyden) Karadeniz, garben (batıdan) ve cenuben (güneyden) Ordu Vilâyetleri ile mahdut olan bu sahanın sahil cihetinden arzı 27 ve derinliği 90 kilometre imtidadında (uzunluğunda) olduğu gibi takriben 1.600 kilometre terbiinde sahaya malik ve 54 köy, 5.000 hane ve 35.000 nüfustan ibaret olmasına göre yalnız Bulancak nahiyesinin lâğvı ile bu nahiyeye ait köylerle Pir Aziz nahiyesi ve mülhakatından mürekkep olmak üzere “BULANCAK” namı ile bir kaza teşkili muvafık görülerek kanun lâyihası tanzim edilmiştir.” 1.16. Yeniden Dokuz Kaza ve Beş Vilayet Oluşturulması 25 Aralık 1935 tarihli ve 2885 sayılı “Yeniden Dokuz Kaza ve Beş Vilayet Teşkiline ve Bunlarla Otuz Nahiyeye Aid Kadrolar Hakkında Kanun” 391 (RG: 04.01.1936 tarihli ve 3197 sayılı) ile mülki taksimatta yeni ve önemli düzenlemeler yapıl391 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 117-127). 218 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) mıştır. Kanunla dokuz kaza (Şemdinli, Hizan, Kotum, Bismil, Eğil, Gürpınar, Patnos, Karakoçan, Sivrice) ile beş vilayet (Hakkâri, Bitlis, Bingöl, Artvin, Tunceli) teşkil edilmiştir. Bu Kanunla kurulan 5 yeni vilayetle birlikte, 1936 yılı itibariyle il sayısı 57’den 62’ye yükselmiş oldu. “Yeniden 4 Vilayet, 13 Kaza Kurulmasına ve Bu Teşkilat Dolayısıyla Bazı Kazaların Bağlılıklarının Değiştirilmesine ve Ayrıca Yeniden 17 Merkez Kaymakamlığı İhdasına ve Dâhiliye Vekâleti Kadro Cetvelleri ile Bütçesinde Tadilat İcrasına Dair Kanun Layihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/342), 25 Aralık 1935 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 392 Müzakerelerin başında söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, mülki taksimatta yapılan düzenlemelerle ilgili açıklamalarda bulunmuştur: 393 “Memleketimizdeki idari teşkilat bu günkü ihtiyaca tekabül edecek derecede değildir. Memleketin nüfusu artmakta, yollar ve şimendifer yolları ilerlemekte ve halkın birbirleriyle olan münasebetleri fazlalaşmaktadır. Binaenaleyh halkın bu ihtiyaçlarına cevap vermek lazımedir. Dâhiliye Vekâleti imkân ve fırsat buldukça bunları birer birer yapmakta ve bunlar için bir program takip etmektedir. Bu esas dâhilinde bazı kazalar teşkil etmekte ve vilayetlerde vali muavinlikleri ihdas eylemektedir…” Görüşmeler devam ederken Antalya Mebusu Rasih Kaplan, Antalya’ya bağlı olmak üzere “Gündoğmuş” kazasının da kurulmasına yönelik bir önerge vermiş; ancak kabul edilmemiştir. 394 Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında yapılan düzenlemenin gerekçeleri görülebilmektedir: 395 “Ülkemizin doğu bölgesinde yerin genişliğine göre nüfusun azlığı yüzünden mülki kurullarda ve idare taksimatında ara sıra azaltmalar olmuş ve birçok yerlerde de öteden beri teşkilata lüzum görülmemiş ise de doğu illerimizdeki güvenlik, soysal ve kültür islerinin tanzimi ve halk ile Hükümet arasındaki bağlılığın pekleştirilmesi göz önüne alınarak idare teşkilatımızın aşağıda yazılı olduğu şekil de çoklaştırılmasına ve sıkılaştırılmasına lüzum görülmüştür. (1) HAKÂRİ (HAKKÂRİ) VİLAYETİ: Arazinin genişliği, Irak ve Iran gibi iki Devlet arasında bulunması ve halk arasına Hükümet teşkilatının daha iyi girebilmesi gibi düşüncelerle Hakkâri’nin tekrar vilayet haline konulması muvafık görülmüştür. “Hakkâri Vilayeti”; yeniden kaza haline konulan Şemdinan, Siirt’ten alınacak Beytüşşebab ve Van’ın Gevar ve Hakâri kazalarını 392 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 7, Sayfa: 171-175, İ: 21, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 7, Sayfa: 171, İ: 21, C: 1). 394 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 7, Sayfa: 172-173, İ: 21, C: 1). 395 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 7, Sıra No: 57). 393 219 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ihtiva edecektir. Merkezi Çölemerik’tir. (2) BİTLİS VİLAYETİ: Muş Vilayetinin yeri çok geniştir. Yağışlı zamanlarda, şosesi olmaması dolayısıyla derhal çamur olan yolları ve senenin birçok aylarında karla kapalı bulunan ova ve dağları ile bir ucundan diğer ucu yüzlerce kilometre olan bir sahanın ve bilhassa şark halkının meskûn bulunduğu bu dağlık, taşlık yerlerin bir vilayetle idaresinde güçlük çekilmektedir. Bütün bu sebeplerden başka Van Gölünün batısında bulunan Bitlis’in kuvvetli bir Türklük merkezi olması ve civarındaki dağlı köylülerle daima münasebatta bulunarak temsil rolünü laikiyle yapabilmesi için de Bitlis’in Vilayet haline konulması zaruri görüldüğünden bu sebeplerle merkezi Bitlis olmak üzere yeniden “Bitlis Vilayeti” kurulmuştur (…) (3) BİNGÖL VİLAYETİ: Bitlis vilayeti ayrıldıktan sonra Muş Vilayetinde kalan saha o havalide bir vilayet için yine lüzumundan fazla geniş olduğundan, halk işlerinin daha kolaylıkla yürütülmesi, Hükûmet otoritesinin tamamı ile tatbiki ve asayişin istikrarı iyice temin edilebilmek için Çapakçur’da yeni bir vilayet daha kurulmasına lüzum görülmüştür. Bu maksatla Muş’un Çapakçur, Genç, Solhan, Bingöl ve Erzincan’ın Kiğı kazaları ayrılarak merkezi Çapakçur olmak üzere yeni bir vilayet kurulmuş ve bu vilayete “Bingöl vilayeti” adı verilmiştir. (4) ÇORUH (ARTVİN) VİLAYETİ: Artvin, evvelce bir vilayet halinde idare edilirken 27-V-1933 tarih ve 2197 sayılı Kanunla bu vilayet kaldırılarak Çoruh Vilayetine bağlanmıştı. Hâlbuki Artvin’e evvelce bağlı olan kazalar yeni merkezleri olan Rize’ye çok uzak kaldığı gibi aralarında yüksek dağların bulunması tabii irtibatın kesilmesine sebep olduğu anlaşıldığından ve binnetice idari, inzibati ve iktisadi düşüncelerle Artvin yeniden vilayet haline konulması faydalı görüldüğünden Artvin merkez, Borçka, Şavşat, Hopa ve Yusufeli kazalarını ihtiva etmek üzere yeniden kurulan Artvin Vilayetine, “Çoruh Vilayeti” adi konulmuş ve bu günkü Rize ve Pazar kazalarından ibaret kalan Çoruh Vilayetine de eskisi gibi “Rize Vilayeti” adi verilmiştir…” Esbabı mucibe layihasının devamında da yeni kurulan ilçelerle ilgili açıklamalar bulunmaktadır. 2885 sayılı Kanunla yapılan idari düzenlemeler şu şekilde özetlenebilir: (1) Şemdinli (Hakkâri), Hizan (Bitlis), Kotum (Bitlis), Bismil (Diyarbakır), Eğil (Diyarbakır), Gürpınar (Van), Patnos (Ağrı), Karakoçan (Elaziz), Sivrice (Elaziz) olmak üzere 9 kaza teşkil edilmiştir. (2) Borçka, Artvin, Şavşat, Hopa Kazalarıyla Erzurum Vilayetinin Yusufeli Kazasını ihtiva etmek ve merkezi Artvin olmak ve “Çoruh Vilayeti” adıyla anılmak üzere yeni bir vilayet kurulmuş ve bu günkü Çoruh Vilayetinin Rize ve Pazar Kazalarından ibaret kalan kısmına, merkezi Rize olmak üzere “Rize Vilayeti” adı verilmiştir. (3) Şemdinli, Hakari, Gevar Kazalarıyla Siirt Vilayetinin Beytüşşebab Kazasından teşekkül etmek ve merkezi Çölemerik Kasabası olmak üzere “Hakari (Hakkâri) Vilayeti” kurulmuştur. (4) Muş Vilayetinin Bitlis, Mutki ve Van Vilayetinin Ahlât Kazalarıyla Hizan ve Kotum Kazalarından 220 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) teşekkül etmek ve merkezi Bitlis Kasabası olmak üzere “Bitlis Vilayeti” kurulmuştur. (5) Muş Vilayetinin Çapakçur, Genç, Solhan ve Bingöl Kazaları ile Erzincan Vilayetinin Kiğı Kazasından teşekkül etmek ve merkezi Çapakçur Kasabası olmak üzere “Bingöl Vilayeti” kurulmuştur. (6) Erzincan Vilayetinin Plümür (Pülümür) Kazası ile Elaziz (Elazığ) Vilayetinin Nazimiye, Hozat, Mazgird, Ovacık, Pertek, Çemişgezek Kazalarından teşekkül etmek üzere “Tunceli Vilayeti” kurulmuştur. İcra Vekilleri Heyetince görülecek lüzuma göre başka mahalle nakledilmek üzere bu vilayetin merkezi şimdilik Elaziz Kasabasıdır. (7) Muş Vilayetinin Sason Kazası Siirt Vilayetine ve Ağrı Vilayetinin Malazgird Kazası Muş Vilayetine bağlanmıştır (Zengin, 2007: 716). Bu arada, Van Vilâyetinde Gürpınar, Hakkâri’de (Hakkâri) Şemdinli, Diyarbekir’de (Diyarbakır) Bismil ve Eğil, Elâziz’de (Elazığ) Sivrice ve Karakoçan adları ile yeni teşkil edilen altı kazanın hudutları tayin ve tespit edilmek üzere bu kazalara bağlanacak nahiye ve köylerin isimlerini gösteren cetvellerin, 2885 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre tasdiki; Dâhiliye Vekilliğinin 30 Ocak 1936 tarih ve 535 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 31 Ocak 1936 tarihinde onanmıştır (Kararname No: 2/3974; RG: 03.04.1936 tarihli ve 3270 sayılı). Yine, 31 Ocak 1936 tarih ve 2/3974 sayılı Kararnameye ek olarak; Ağrı Vilâyeti içinde Patnos ve Bitlis Vilâyeti içinde Hizan ve Kotum adları ile yeni kurulan üç kazanın hudutları tehdit ve tespit edilmek üzere, bu kazalara bağlanacak nahiye ve köylerin isimlerini gösterir 1, 8 ve 9 sayılı cetvellerin 2885 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre tasdiki, Dâhiliye Vekilliğinin 12 Mart 1936 tarih ve 1290 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 16 Mart 1936 tarihinde onanmıştır (Kararname No: 2/4200; RG: 07.04.1936 tarihli ve 3273 sayılı). Böylece yeni kurulan 9 ilçenin sınırları ile bağlı köy ve nahiyeleri belirlenmiş olmaktadır. 1.17. Yeniden Dokuz Kaza Teşkil Edilmesi 9 Haziran 1936 tarihli ve 3012 sayılı “Yeniden Dokuz Kaza Teşkiline ve Kadrolarda Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun” 396 (RG: 15.06.1936 tarihli ve 3330 sayılı) ile Çankaya (Ankara), Gündoğmuş (Antalya), Manyas (Balıkesir), Yeşilova (Burdur), Eyüp (İstanbul), Kargı (Kastamonu), Gölcük (Kocaeli), Yenice (Çanakkale) ve Gölköy (Ordu) olmak üzere dokuz yeni kaza teşkil olunmuştur. Bu Kanunla ayrıca beşinci sınıf valiler kaldırılmış ve dördüncü sınıf vali sayısı 396 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 879). 221 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) otuz ikiye çıkarılmış, beş vilayette vali muavinliği ve yirmi beş maiyet memurluğu ihdas edilmiştir (Zengin, 2007: 769). “Yeniden 9 Kaza Teşkiline ve Dâhiliye Vekâleti Kadrosuna Bazı Memuriyetler Eklenmesine Dair Kanun Layihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/554), 9 Haziran 1936 tarihli Meclis toplantısında görüşülerek itiraz olmadan kabul edilmiştir. 397 Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında; “Vilayetlerin vaki müracaat ve teklifleri üzerine Vekâletçe yapılan incelemeler sonunda ülke içinde muhtelif vilayetlere bağlı olarak daha dokuz kazanın kurulması gerekli görülmüştür. Bu kazaların mevkileri ve mucip sebepleri sırası ile arz edilmiştir”, denilerek her bir ilçe itibariyle değerlendirmeler yapıldığı görülebilmektedir: 398 “(A) ÇANKAYA KAZASI: Ankara Merkez Kazası nüfusunun ve köylerinin çokluğu işlerin günü gününe çıkarılabilmesine imkân bırakmadığı görüldüğünden, bu mahzuru önlemek ve Köy Kanunu’nun tamamii tatbikini temin etmek için yeni kurulacak olan Keçiören, Cebeci ve Dikmen nahiyelerini ihtiva etmek üzere “Çankaya Kazası” kurulmuştur. (B) GÜNDOĞMUŞ KAZASI: Antalya’nın Akseki ve Alanya Kazaları arasında kalan ve birçok aşiretlerin, muhtelif mevsimlerde uğrağı olan sabada kuvvetli bir Hükümet kurulunun bulundurulması inzibat ve idare noktasından gerekli bulunduğundan Akseki’nin Güzelsu ve Alanya’nın Köprülü ve Kızılağaç nahiyelerinden ayrılacak bir kısım köyleri ihtiva etmek ve merkezi Eksere köyü olmak üzere “Gündoğmuş Kazası” kurulmuştur. (C) MANYAS KAZASI: Manyas nahiyesinin halen bağlı bulunduğu Bandırma Kazasına uzak mesafede olması ve nahiyeye merbut köylerin çokluğu yüzünden kesafeti malum olan bu nahiyede idare, inzibat ve ekonomi işlerinin matlup olan sürat ve intizamla yürütülmesinde zorluk çekilmekte olduğu gibi bu haliyle kaldıkça Köy Kanunu’nun tatbikine de imkân bulunamayacağı anlaşıldığından mevkiinin ehemmiyeti, nüfusunun nefaseti ve ekonomik durumu göz önüne alınarak bu nahiyede “Manyas” adıyla bir kaza kurularak Balıkesir vilayetine bağlanması muvafık görülmüştür. (Ç) YEŞİLOVA KAZASI: Halen Denizli Vilayetinin Acıpayam Kazasına bağlı ve Denizli-Burdur sınırında bulunan Erle Nahiyesinin Burdur Vilayetiyle daha ilgili olmasından dolayı bu nahiyeye merbut 44 köy ile Burdur Vilayeti merkez kazasından ayrılacak 8, Sertaç Nahiyesinden 1 ve Tefenni’nin Karamanlı Nahiyesinden ayrılacak 4 ki ceman 57 köyden mürekkep ve merkezi Erle Nahiyesinin bu günkü merkezi olan Satırlar köyü olmak üzere “Yeşilova” adıyla yeni bir kaza kurularak Burdur Vilayetine ilhak edilmesi, gerek halk gerek Hükümet işlerinin çabuk görülebilmesi ve gerekse idari, iktisadi ve zirai mesailde birçok kolaylık ve inkişaf eylemesi bakımından 397 398 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 12, Sayfa: 123-124, İ: 75, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 12, Sıra No: 226). 222 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) çok yerinde görülmüştür. (D) EYYÜP KAZASI: İstanbul Vilayetinin Fatih Kazası sınırlarının bir taraftan Karagümrük ve Fener Nahiyeleri ile surlara ve Eyyüp (Eyüp) cihetinden Haliç’e kadar uzanmış, diğer taraftan da Şehremini ve Samatya cihetinden surlar haricine dahi çıkmış bulunması, bu kaza işlerinin lüzumundan çok dazla artmasını intaç etmiştir. Son tahrire göre 22.151 nüfusu olduğu tespit edilen Eyyüp Nahiyesinin bu kazaya bağlı bir nahiye halinde idaresine devam edilmesi, bu dağınık sahayı ihtiva eden Fatih Kazası işlerini beklenilen sürat ve mükemmeliyetle tedvirine main bulunduğu gibi Eyyüb’ün kaza haline konulması idare ve inzibat bakımından da gerekli bulunmuş ve bu maksatla “Eyyüp Kazası” kurulmuştur. (E) KARGI KAZASI: Kastamoni (Kastamonu) Vilayetinin Tosya Kazasına bağlı Kargı Nahiyesi; Taşköprü, Boyabat ve Osmancık Kazaları arasında şimalden Ilgaz dağları ve cenuptan Kızılırmak Nehri ile sınırlanmış bir bölgede olup kaza merkezine 42 kilometre mesafededir. Dağlık ve dağınık saha içinde kalan köyler halkı gerek mesafenin uzunluğundan ve gerekse muntazam yol olmamasından kazada bitecek islerini görmekte büyük sıkıntı çekmektedirler. Mühim miktarda pirinç istihsal eden bu nahiyenin inkişafı, köylünün refahı bakımından, coğrafi ve idari durumu da göz önüne alınarak, bu nahiyenin “Kargı” adı ile kaza haline ifrağı lüzumlu görülmüştür. (F) GÖLCÜK KAZASI: Gölcük tersanesi inşası hususunda yapılmakta olan plana nazaran deniz fabrikaları, tersane müesseseleri, üssü bahri karargâhı ve donanma yatağı Değirmendere ile Kazıklı mevkileri arasındaki Gölcük mıntıkasında tekâsüf etmesinden (toplanmasından) dolayı gerek askerlik ve gerekse işçilik kifayeti bakımından deniz subayları ve memurları ile fabrikalar işçilerinin bu mıntıkada süratle yerleşmelerine kati zaruret bulunduğu gibi subay ve amele ailelerinin sağlık, soysal ve kültür ihtiyaçlarının karşılanması için bu mıntıkada bir kaymakamlık teşkiline Genelkurmay Başkanlığınca lüzum gösterilmiş ve bakanlıkça yapılan inceleme sonunda da bu mevkide Kocaeli Vilayetine bağlı olarak “Gölcük” adı ile yeni bir kaza kurulması lüzum ve zarureti tahakkuk etmiştir. (J) YENİCE KAZASI: Balıkesir’in Edremit Kazasına bağlı Agonya; Balya Kazasının Pazarköy ve Gönen Kazasının Çakır Nahiyelerinin bulunduğu sahanın seferberlik ve asker alma işlerinin tanzimi ve bilhassa boğazın müdafaası bakımından Çanakkale-Balıkesir askeri yolu üzerine tesadüf eden Yenice köyünde bir kaza kurulmasına M. Müdafaa Bakanlığınca lüzum gösterilmekte olduğu gibi bu mıntıkanın askeri, idari, inzibati ve iktisadi islerinin tanzimi için bu lüzum ve zaruret bakanlığımızca da varit görüldüğünden yukarıda yazılı üç nahiyeyi ihtiva etmek ve merkezi Yenice köyü olmak üzere Çanakkale Vilayetine bağlı “Yenice Kazası” kurulması münasip görülmüştür. (H) GÖLKÖY KAZASI: Ordu Vilayetini Mesudiye Kazasına bağlayan şose üzerinde ve 73 kilometre mesafede bulunan Gölköy Nahiyesi yüksek tepe ve ormanlarla muhat ve arızalı bir mevkide olmakla bera223 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ber kış mevsiminde yollarının daimi surette karla kapalı bulunmasından münakalatın sekteye uğraması hasebi ile halkın Hükûmetle olan işlerini görebilmek için 20 saat uzaktaki vilayet merkezine gelmek mecburiyetinde bulundukları gibi kışın bu yollarda birçok tehlikelere de maruz kaldıkları yapılan incelemeler sonunda anlaşıldığından bu mıntıkanın kaza halinde idaresinde zaruret görülmüştür. Halkın Hükûmetle olan işlerini kolaylaştırmak, mıntıkanın kültür ve ekonomi inkişafını ve inzibati umurunu temin etmek gayesiyle merkezi Gölköy olmak ve Aybastı Nahiyesini de ihtiva etmek üzere “Gölköy Kazası” kurulması gerekli bulunmuştur…” 3012 sayılı Kanun çıkarıldıktan sonra yeni ilçelere bağlanacak yerleşim yerlerine yönelik bazı idari düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. Örneğin, Dâhiliye Vekâletinden: (1) “3012 sayılı Kanunla kurulmuş olan Antalya Vilâyetinde Gündoğmuş, Balıkesir Vilâyetinde Manyas, Burdur Vilâyetinde Yeşilova, Kastamonu Vilâyetinde Kargı, Kocaeli Vilâyetinde Gölcük, Ordu Vilâyetinde Gölköy Kazalarına ekli cetvellerde yazılı köyler verilmiştir” (RG: 28.07.1936 tarihli ve 3367 sayılı). (2) “3012 sayılı Kanunla Ankara Vilâyetinde kurulmuş olan Çankaya Kazasına ekli cetvelde yazılı nahiye ve köyler verilmiştir” (RG: 21.08.1936 tarihli ve 3388 sayılı). (3) “3012 sayılı Kanunla İstanbul Vilâyetinde yeniden kurulmuş olan Eyüp Kazasına ekli cetvelde yazılı nahiye ve köyler verilmiştir” (RG: 07.12.1936 tarihli ve 3478 sayılı). (4) “3012 sayılı Kanunla Çanakkale Vilâyetine bağlı olmak üzere yeniden kurulmuş olan Yenice Kazasına ilişik (2) numaralı cetvelde yazılı nahiye ve köyler bağlanmıştır” (RG: 30.01.1937 tarihli ve 3521 sayılı). İlçe haline getirilen yerleşim yerlerinde belediye teşkilatlarının kurulması da gecikmemiştir. Örneğin Çankaya Kazasında, 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun 10. maddesi mucibince belediye şubesi teşkili; Dâhiliye Vekilliğinin 26 Şubat 1937 tarih ve 1265 sayılı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 27 Şubat 1937 günlü toplantısında onanmıştır (Kararname No: 2/6080, RG: 29.03.1937 tarihli ve 3566 sayılı). 1.18. Beş Kaza (İdil, Mazıdağı, Karayazı, Çınar, Kalan) Teşkil Edilmesi 9 Haziran 1937 tarihli ve 3223 sayılı “Beş Kaza Teşkili Hakkında Kanun” 399 (RG: 23.06.1937 tarihli ve 3638 sayılı) ile Mardin Vilayetinde merkezi Hazak olmak üzere İdil ve merkezi Şamrah olmak üzere Mazıdağı Kazaları; Erzurum Vilayetinde merkezi Bayraktar olmak üzere Karayazı; Diyarbakır Vilayetinde merkezi Melkiş olmak üzere Çınar; Tunceli Vilayetinde merkezi Mameki olmak üzere 399 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 3638). 224 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Kalan Kazaları teşkil olunmuştur (Övgün, 2007: 866). Yeni kurulan kazaların sınırları İcra Vekilleri Heyetince belirlenecektir. Kanunla vekâletlere yeni kadro verilmesi de öngörülmüştür. “Beş Kaza Teşkili Hakkında Kanun Layihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/797), 9 Haziran 1937 günlü Meclis oturumunda ikinci kez görüşülerek kabul edilmiştir. 400 Müzakereler sırasında söz alan Çanakkale Mebusu Ziya Gevher Etili, ilçelerin isimlerine yönelik eleştirilerde bulunmuştur: “Bu yeni kazalar teşkil ediliyor. Fakat hepsi de bilmediğimiz kelimelerden ibarettir. Acaba bunlar da Türkçe midir? Bu beş kazanın ismi de garip garip isimlerdir. Şunu yaparken hepsini beraber yapsak daha iyi olmaz mı?” Bu eleştiri üzerine söz alan Dâhiliye Vekâleti Siyasi Müsteşarı ve Malatya Mebusu Abdülmuttalip Öker şu açıklamayı yapmıştır: “Mameki bir köy ismidir. O köy merkez olduğu için köyün ismi kazaya veriliyor. Mamafih bunları değiştirmeğe Meclisi umumiler salahiyettardır. Meclisi umumilerin alacağı kararlarla bunlar değişir.” Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında yapılan düzenlemenin gerekçeleri görülebilmektedir: 401 “Mardin vilayetinin Cizre kazasına bağlı Hazak Nahiyesi ile Serik Kazasın bağlı Şamrah Nahiyelerinin ihtiva ettiği arazi Diyarbakır-Mardin-Irak yollarının telaki ettiği mühim idari bölgelerimizdendir. Bu yerlerin mühim yolların birleştiği noktalarda bulunmaları ve cenup hududumuza yakın olmaları dolayısıyla cenuptaki firarilerin şimale geçiş mıntıkalarını teşkil etmekte ve bu itibarla da asayiş bakımından hususi bir ehemmiyet arz etmektedirler. Bu iki nahiye ile idari bakımdan çok mühim olan Tunceli Vilayetinin Kalan ve Erzurum Vilayetinin Karayazı Nahiyelerinde yalnız birer nahiye müdürünün ve karakol komutanının mevcudiyeti gerek idare ve gerekse asayiş ve inzibat itibariyle beklenilen vazifelerin hakkıyla ifası hususunu temin edememektedir. Birinci Umum müfettişlik bölgesinde asayiş ve idare bakımından üzerinde durulması lazım gelen Diyarbakır’ın Melkiş köyünde kaza teşkili de çok lüzumlu görülmektedir. Bu itibarla hem bu idari mülahazaları bertaraf etmek ve hem de asayiş bakımından mühim yolların telaki noktasını ve ehemmiyetli yerleri kuvvetli bir idare teşkilatı ile tarsin etmek (sağlamlaştırmak) maksadı ile Mardin Vilayetinin Hazak Nahiyesinde “İDİL” ve Şamrah Nahiyesinde “MAZIDAĞI” ve Tunceli Vilayetinin, merkezi Dirik köyü (Mecliste Mameki olarak düzeltilmiştir) olmak üzere, Kalan Nahiyesinde “KALAN” (Tunceli merkez ilçesi) ve Diyarbakır Vilayetinin Melkiş köyünde “ÇINAR”, Erzurum Vilayetinin Karayazı Nahiyesinde de merkezi Bayraktar köyü olmak üzere “KARAYAZI” adı ile yeni400 401 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 2, Cilt: 19, Sayfa: 154-155, İ: 73, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 2, Cilt: 19, Sıra No: 178). 225 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) den beş yerde kaza teşkilatı vücuda getirilmesine idari bakımdan zaruret hâsıl olmuş ve ilişik kanun layihası bu maksatla hazırlanmıştır.” 1.19. Kemaliye ve Tercan Kazaları ile Ağın Nahiyesinin Bağlılık Değişikliği 11 Mayıs 1938 tarihli ve 3383 sayılı “Kemaliye ve Tercan Kazalarının Erzincan Vilayetine ve Ağın Nahiyesinin de Elazığ Vilayetinin Keban Kazasına Bağlanmaları Hakkında Kanun” 402 (RG: 18.05.1938 tarihli ve 3910 sayılı) ile Malatya Vilayetine bağlı Kemaliye ve Erzurum Vilayetine bağlı Tercan Kazaları mevcut nahiye ve köyleri ve hali hazır sınırları ile ait oldukları vilayetlerden alınarak Erzincan Vilayetine ve Malatya’nın Arabkir Kazasına bağlı Ağın Nahiyesi de bütün köyleriyle birlikte bu kaza ve vilayetten alınarak Elazığ’ın Keban Kazasına bağlanmıştır (Baskıcı, 2007: 932). “Kemaliye ve Tercan Kazalarının Erzincan Vilâyetine ve Ağın Nahiyesinin de Elâzığ Vilâyetinin Keban Kazasına Bağlanmaları Hakkında Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye Encümeni Mazbatası (1/1009), 11 Mayıs 1938 tarihli Meclis toplantısında ikinci kez görüşülerek itiraz olmadan kabul edilmiştir. 403 Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında yapılan düzenlemenin gerekçeleri şöyle izah edilmiştir: 404 “(1) KEMALİYE Kazasının Malatya’ya uzaklığı ve yolunun da muntazam olmaması itibariyle bu kazanın bu vilâyetten alınarak daha yakın olan ve az zamanda demiryolu ile bağlanacağı muhakkak bulunan Erzincan Vilâyetine ilhakı idarî ve asayiş bakımından faydalı olduğu gibi halkın iktisadî vaziyeti de bunu âmir bulunmaktadır. (2) Vilâyet hududu pek dar olan ve şarkta en mühim bir Türk topluluğu halinde bulunan Erzincan Vilayetinin büyütülmesi lüzumlu bir vaziyet olup Erzurum Vilâyetinin TERCAN Kazası da vilayetine uzak bulunduğundan bu kazanın da Erzurum’dan alınarak Erzincan’a verilmesi gerek idare ve gerekse halkın rahatlığı bakımından faydalı bulunmaktadır. (3) Malatya vilâyetinin Arabkir Kazasına bağlı AĞIN Nahiyesi çevresini teşkil eden mıntıka gerek idare ve gerek asayiş bakımından Elâzığ Vilâyetinin Keban Kazası ile daha sıkı alâkası olup bu nahiyeyi teşkil eden mıntıkanın da nahiye ile birlikte Arabkir’den alınıp Keban’a verilmesi idare ve bilhassa asayiş bakımından lüzumlu görülmüştür. (4) Yukarıda izah edilen sebeplerle Kemaliye Kazası Malatya’dan ve Tercan Kazası da Erzurum’dan, alınarak her iki kazanın da Erzincan’a ve Ağın Nahiyesinin de Arabkir’den irtibatının fekkiyle Keban 402 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 314). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 25, Sayfa: 43, İ: 59, C: 1). 404 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 25, Sıra No: 165). 403 226 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Kazasına verilmeleri zarureti İcra Vekilleri Heyetinin 17-VI-1937 tarihli içtimaında da yerinde görülmüş olduğundan ilişik kanun lâyihası bu zaruretin yerinde bir cevabı olmak üzere yapılmıştır.” 1.20. Üç Yeni Kaza (Kozluk, Baykan, Sütçüler) Teşkil Edilmesi 20 Mayıs 1938 tarihli ve 3393 sayılı “Üç Kaza Teşkiline Dair Kanun” 405 (RG: 28.05.1938 tarihli ve 3919 sayılı) ile Siirt Vilayetinde merkezi Hazo olmak üzere “Kozluk” ve merkezi Ziyaret olmak üzere “Baykan” ve Isparta Vilayetinde merkezi Sütçüler olmak üzere “Sütçüler” adlarıyla üç kaza kurulmuştur (Baskıcı, 2007: 934). “İki Kaza Teşkiline Dair 1/999 ve Isparta Vilâyeti Dâhilinde Sütçüler Adı ile Bir Kaza Kurulmasına Dair 1/1008 Sayılı Kanun Lâyihaları” ile Dâhiliye Ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 20 Mayıs 1938 tarihli Meclis oturumunda ikinci kez görüşülerek itiraz olmadan kabul edilmiştir. 406 Mecliste söz alan Isparta Mebusu İbrahim Demiralay, Sütçüler’in ilçe yapılmasına teşekkür etmiştir: “Cumhuriyetimizin bariz feyizli eserlerinden birisi; vatanımızın ücra köşelerine kadar nüfuz ederek oradaki muhtacı muavenet vatandaşlarımıza şefkatli elini uzatıp maddî, manevî inkişafına yardım etmektir. Bu defa teşkil edilen üç kaza meyanında yeşil Isparta’nın Sütçüler Kazası da vardır. Bundan dolayı muhterem heyetinize ve Hükümetimize minnet ve şükranlarımı sunarım.” Başvekil Celal Bayar imzalı esbabı mucibe layihasında yapılan düzenlemenin gerekçeleri şöyle izah edilmiştir: 407 “(1) Siird vilâyetinin Sason Kazası mıntıkasındaki Kalmesdağı-Başursuyu-Dicle şimali-Batmansuyu ve Baştirim şimal hududu içindeki sahada itaatsizlikle melûf (alışık) Beleki, Çiri, Malaşeref, Poran, Babusi, Pencinaran, Alyan, Remman ve Reşkotan gibi şarkın en mühim aşiretleri meskûn bulunmaktadır. (2) Yukarıda hudutları çizilmiş olan mıntıkadaki sözü geçen aşiretler 1341 isyanında ve muhtelif şekavet hâdiselerinde cenubla şimal bölgesi arasındaki irtibatı temin eden en mühim yollar üzerinde bulunmakta ve şimalde Şigo, şarkta Muki mıntıkasındaki Velo ve Boban aşiretleriyle sureti umumiyede akrabalıkla ilgili olmak üzere münasebet temin etmektedirler. Gerek şimal ve cenub arasındaki mühim mevkilerde bulunmaları ve gerekse kötü hareket ve faaliyetleriyle tanınan aşiretlerle münasebette olmaları yüzünden sık sık şekavet hâdisesi çıkarmak ve cenubla şimal arasında kaçakçılık ve propaganda hareketleri yapan muzır eşhası himaye etmek suretiyle Birinci umumî 405 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 345). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 25, Sayfa: 96-97, İ: 63, C: 1). 407 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 25, Sıra No: 180). 406 227 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) müfettişlik bölgesini teşkil eden bu mıntıkada devlet kuvvetlerini işgal eylemektedirler. (3) Mülkî teşkilâtın en mühim gayesinin, köylünün Hükümet işlerini bir günde yapıp köyüne dönebilmesi ve asayiş ve inzibatı temin ve devlet otoritesini sağlamlaştırmak suretiyle halkın umumî kalkınmasına el ve yol vermesi olduğuna göre mülkî teşkilât itibariyle zayıf olan ve idarî otoritenin halkın yakınında olmaması yüzünden aşairin kötü hareket ve faaliyetleri vaktinde önlenemeyen bu mıntıkada Sason bölgesine her veçhile hâkim olabilecek kuvvetli bir idare otoritesini tesis etmek ve bu suretle atiyen vukuu melhuz hâdisat ve ihtilâflara mâni olmak zarureti çok bariz olarak göze çarpmaktadır. Hulâsa bu mıntıkada gerek Hükümet otoritesini yakından tanıtmak ve Hükümetin temsil işini salâhiyettar idare âmirlerine vermek ve gerekse halkın kültür ve ekonomi bakımından kalkınmasını temin etmek için Sason Kazasına bağlı Hazo Nahiyesi merkez olmak üzere “KOZLUK” ve Şirvan Kazasına bağlı Minar Nahiyesi çevresinde Ziyaret merkez olmak üzere “BAYKAN” adları ile yeniden iki kaza kurulması Hükümet ve halk için zarurî ve her bakımdan faydalı görülmüş olduğundan ilişik kanun lâyihası bu esaslara dayanılarak yapılmıştır (…) Isparta Vilâyetinin Eğridir Kazasına bağlı SÜTÇÜLER Nahiyesi; Beyşehir, Seydişehir, Manavgat, Serik ve Bucak Kazaları ile hem hudut olup geniş, dağlık ve ormanlık bir sahayı ihtiva etmektedir. Kendisine bağlı bulunan 24 köyle birlikte işgal ettiği geniş saha Eğridir’e vasatı 70 kilometre mesafededir. Durumunun bu şekilde olması her sene Antalya havalisinden bu mıntıkaya gelen seyyar aşiretler dolayısıyla geniş olan bu sahadaki asayiş ve inzibatın hakkı ile murakabe edilememesi bu mıntıkada suçların devam ve tekerrürüne ve ayrıca suç mahalline gidilinceye kadar suçluların ve suç delillerinin elde edilmesinde müşkülât çıkmasına sebep olmakta ve kış mevsiminde yolların kapanması ile zikredilen müşkülât bir kat daha artmaktadır. Asayiş itibariyle takviyeye muhtaç bulunan bu mıntıka iktisadî bakımdan geniş ve bol bir zeytinlik ve ayrıca arazisinin çok mümbit ve mahsuldar oluşu ile pamuk, sisam (susam) ve pirinç ziraatına elverişli bulunduğundan kıymetli bir memba teşkil etmekte olup şuurlu ve çalışkan halkı ile her bakımdan ıslah ve kalkınmaya muhtaç bulunmaktadır. Binaenaleyh arz edilen asayiş ve inzibatî müşkülleri önlemek ve geniş mikyastaki iktisadî durumunu tanzim etmek üzere bu mıntıkada nahiye merkezi bulunan Sütçüler köyünde yeniden bir kaza kurulması idarî, inzibatî ve iktisadî bakımdan zarurî görülmüş ve ilişik kanun lâyihası bu maksada göre hazırlanmıştır.” 1.21. İcra Vekilleri Heyeti ile Vekâletçe Yapılan İsim Değişiklikleri Meclis tarafından çıkarılan yasalar ve alınan kararlarla yapılan mülki idare düzenlemelerinin dışında, Dâhiliye Vekâleti ya da Vekâletin önerisi üzerine İcra 228 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Vekilleri Heyetince alınan kararlarla bazı mülki idare birimlerin isimlerinin değiştirildiği incelenmiştir. Bunlardan bazıları aşağıya çıkarılmıştır. Yabanabat Kazası Adının Kızılcahamam’a ve Garbîkaraağaç Kazası Adının Acıpayam’a Çevrilmesi: Dâhiliye Vekâleti tamimiyle, Ankara’nın Yabanabat Kazasının ismi Kızılcahamam ve Denizli’nin Garbîkaraağaç Kazasının ismi de Acıpayam’a çevrilmiştir. Buna ilişkin tamim şöyledir: “Eskiden beri halk arasında söylendiği veçhile Ankara Vilayetinin Yaban abat kazasının ismi ‘Kızılcahamam’a ve Denizli Vilayetinin Garbî karaağaç ismi de ‘Acıpayam’a tebdil olunmuş ve vilayetlere tamimen tebligat ifa edilmiştir” (RG: 26.02.1929 tarihli ve 1129 sayılı). Resülayn Kazasının Adının Koçhisar’a Çevrilmesi: Dâhiliye Vekâleti kararnamesiyle, Resülayn Kazasının isminin Koçhisar’a çevrilmesi kararlaştırılmıştır. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Mardin Vilâyeti merkezine merbut Koçhisar Nahiyesi mezkûr vilâyete tabi Resülayn Kazasına raptedilmiş ve kaza merkezi Resülayn’dan Koçhisara ve Koçhisar’daki nahiye teşkilâtı da Resülayn’a nakledilmiştir. Kazanın ismi ‘Koçhisar’ ve nahiyenin ismi de ‘Resülayn’ olarak tevsim edilmiştir (adlandırılmıştır)” (RG: 23.10.1929 tarihli ve 1327 sayılı). Koçhisar Kazası Adının Kızıltepe’ye Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 7 Haziran 1931 tarihli ve 11210 sayılı kararnamesiyle, Mardin Vilâyetine bağlı Koçhisar Kazasının adı Kızıltepe olarak değiştirilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Mardin Vilâyetine tâbi Koçhisar Kazası adının Kızıltepe’ye tebdiline dair Dâhiliye Vekâletinin 30.5.1931 tarih ve 1943/479 numaralı tezkeresiyle tevdi olunan Şûrayı Devlet Mülkiye Dairesiyle Heyeti Umumiyesinin 2.5.1931, 14.5.1931 tarih ve 1047/1003, 194/212 numaralı mazbataları İcra Vekilleri Heyetinin 7.6.1931 tarihli içtimaında tetkik edilerek mezkûr kaza adının teklif veçhile ‘Kızıltepe’ye tebdili tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 17.06.1931 tarihli ve 1825 sayılı). Aziziye Kazası Adının Emirdağı’na Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 1 Temmuz 1931 tarihli ve 11387 sayılı kararnamesiyle, Afyonkarahisar’a bağlı Aziziye Kazası isminin Emirdağı’na (Emirdağ) dönüştürülmesi kararlaştırılmıştır. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Afyonkarahisar Vilâyetine merbut Aziziye Kazası isminin ‘Emirdağı’na tebdili; Dâhiliye Vekâletinin teklifi ve Şûrayı Devlet Heyeti Umumiyesinin tensibi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 1.7.1931 tarihli içtimaında tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 18.07.1931 tarihli ve 1851 sayılı). 229 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Saray Kazası Adının Kazımpaşa’ya Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 2 Mart 1932 tarihli ve 12333 sayılı kararnamesiyle, Van Vilâyetine bağlı Saray Kazasının ismi Kâzımpaşa olarak değiştirilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Tekirdağ ve Van Vilâyetleri dâhilinde Saray namı ile iki kaza mevcut bulunması muamelâtta yanlışlığa mahal vereceğinden Van Vilâyetine mülhak Saray Kazası isminin ‘Kâzımpaşa’ namı ile tevsimine dair mahallî Belediye Meclisiyle Van İdare Heyeti ve Şûrayı Devlet mazbataları İcra Vekilleri Heyetinin 2.3.1932 tarihli içtimamda tetkik edilerek mezkûr kazanın mazbatalar veçhile ‘Kâzımpaşa’ olarak tevsimi (adlandırılması) tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 20.04.1932 tarihli ve 2078 sayılı). Alâıye Kazası Adının Alanya’ya Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 23 Temmuz 1933 tarihli ve 14437 sayılı kararnamesiyle, Antalya’nın Alâıye Kazası isminin Alanya’ya çevrilmesi kabul edilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Antalya Vilâyetine bağlı Alâıye Kazası isminin ‘Alanya’ya çevrilmesi; Dâhiliye Vekilliğinin 18.5.1933 tarih ve 71/18 numaralı tezkeresiyle yapılan teklifi ve Şûrayı Devlet Heyeti Umumiyesinin tensibi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 23.5.1933 toplanışında kabul edilmiştir” (RG: 13.07.1933 tarihli ve 2451 sayılı). Dadya Kazası Adının Datça’ya Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 4 Aralık 1933 tarihli ve 15382 sayılı kararnamesiyle, Muğla Vilâyetine bağlı Dadya Kazası adının, halk arasında kullanılmakta olan Datça’ya çevrilmesi kararlaştırılmıştır. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Kastamonu Vilâyetindeki Daday Kazası adıyla aradaki benzeyişi kaldırmak üzere Muğla Vilâyetine bağlı Dadya Kazası adının, Belediye Kanunu’nun 9. maddesine göre halk arasında kullanılmakta olan ‘Datça’ya çevrilmesi; Dâhiliye Vekilliğinin 14.10.1933 tarih ve 4256 sayılı tezkeresiyle yapılan teklifi ve Şûrayı Devlet Heyeti Umumiyesinin tensibi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 4.12.1933 toplanışında kabul olunmuştur” (RG: 11.12.1933 tarihli ve 2575 sayılı). Sultaniye Kazası Adının Karapınar’a Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 19 Temmuz 1934 tarihli ve 2/1063 sayılı kararnamesiyle, Konya Vilâyetine bağlı Sultaniye Kazasının adı Karapınar’a çevrilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Konya Vilâyetine bağlı Sultaniye Kazası adının, Karapınar olarak değiştirilmesi hakkındaki Belediye Meclisi ve İdare Heyeti kararları ile Şûrayı Devlet Mülkiye Dairesi ve Heyeti Umumiye mazbataları İcra Vekilleri Heyetince 19.7.1934’de okunarak mezkûr kaza adının ‘Karapınar’ olarak değiştirilmesi tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 04.08.1934 tarihli ve 2768 sayılı). 230 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Bayazıd Vilâyeti Adının Ağrı’ya ve Karaköse Kazası Adının Doğu Bayazıdı’na Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 4 Mayıs 1935 tarihli ve 2/2460 sayılı kararnamesiyle, merkezi Karaköse olan Bayazıd Vilâyeti adı Ağrı’ya ve merkezi Bayazıd olan Karaköse Kazası adı da Doğu Bayazıdı’na çevrilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “1580 sayılı Belediye Kanunu’nun 9. maddesine göre merkezi Karaköse olan Bayazıd Vilâyeti adının ‘Ağrı’ya ve merkezi Bayazıd olan Karaköse Kazası adının da ‘Doğu Bayazıdı’na çevrilmesi; Vilâyet Belediye Meclisi ve İdare Heyetinin kararına atfen Dâhiliye Vekilliğinin 3.3.1935 tarih ve 541 sayılı teklifi ve Şûrayı Devlet Reisliğinin 2.5.1935 tarih ve 4232 sayılı mütaleanamesi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 4.5.1935’de onanmıştır” (RG: 16.05.1935 tarihli ve 3004 sayılı). Kavaklı İlçesi Adının Meriç’e Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 25 Kasım 1935 tarihli ve 2/3579 sayılı kararnamesiyle, Edirne’ye bağlı Kavaklı İlçesi adı Meriç’e çevrilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Edirne İline bağlı Kavaklı İlçesi adının, başka yerlerde benzerleri olmasından dolayı Belediye Kanunu’nun 9. maddesine göre ‘Meriç’e çevrilmesi, Dâhiliye Vekilliğinin 26.9.1935 tarih ve 3865 sayılı tezkeresi ve Şurayı Devletin mütaleanamesi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 25.11.1935’de onanmıştır” (RG: 12.12.1935 tarihli ve 3180 sayılı). Gevar Kazası Adının Yüksekova ve Hüseyin Abat Kasabası Adının Alaca'ya Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 29 Kasım 1935 tarihli ve 2/3624 sayılı kararnamesiyle; Gevar Kazası adının Yüksekova ve Hüseyin Abat Kasabası adının Alaca'ya çevrilmesi uygun görülmüştür. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Gevar Kazası adının ‘Yüksekova’ ve Hüseyin Abat Kasabası adının ‘Alaca'ya çevrilmesi, Dâhiliye Vekilliğinin teklifi ve Şûrayı Devletin mütalaası üzerine İcra Vekilleri Heyetince 29.11.1935’de onanmıştır (RG: 16.12.1935 tarihli ve 3183 sayılı). Ergani Osmaniye Kazasının Adının Ergani ve Ergani Madeni Kazasının Adının Maden’e Çevrilmesi: Dâhiliye Vekâleti kararnamesiyle; Diyarbekir’e bağlı Ergani Osmaniye Kazasının adının Ergani ve Elâziz’e bağlı Ergani Madeni Kazasının adının Maden’e çevrilmesi kararlaştırılmıştır. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Diyarbekir Vilâyetine bağlı Ergani Osmaniye Kazasının adı Ergani ve Elâziz Vilâyetine bağlı Ergani Madeni Kazasının adı da ‘Maden’ olarak değiştirilmiştir (RG: 26.04.1937 tarihli ve 3589 sayılı). Kâzımpaşa Kazasının Adının Özalp’a Çevrilmesi: Dâhiliye Vekâleti kararnamesiyle; Van’a bağlı Kâzımpaşa Kazasının hem merkezi değiştirilmiş; hem de ismi Özalp’a çevrilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Van Vilâyetine bağlı 231 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Kâzımpaşa Kazasının merkezi şimdiki bulunduğu kasabadan kaldırılarak Karakallı Köyüne götürülmüş ve kazanın adı da ‘Özalp’ olarak değiştirilmiştir (RG: 12.10.1937 tarihli ve 3732 sayısı). Elâziz Beldesi Adının Elazığ’a Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 10 Aralık 1937 tarihli ve 2/7806 sayılı kararnamesiyle; Elâziz Beldesi adı Elazığ’a çevrilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Elâziz Beldesi adının Elazığ olarak değiştirilmesi hakkındaki Belediye Meclisi ve Vilâyet İdare Heyetinin kararları ve Şûrayı Devlet Reisliğinin 2.12.1937 tarih ve 19432 sayılı tezkeresiyle gönderilen Mülkiye Dairesiyle Umumi Heyetin mazbataları İcra Vekilleri Heyetinin 10.12.1937 tarihli toplantısında okunarak 1580 sayılı Kanun’un 9. maddesine göre bu belde adının ‘Elazığ’ olarak değiştirilmesi onanmıştır” (Anadolu Ajansı, 2010: 92); (RG: 17 Aralık 1937 tarihli ve 3785 sayılı). Diyarbekir Beldesi Adının Diyarbakır’a Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 10 Aralık 1937 tarihli ve 2/7789 sayılı kararnamesiyle; Diyarbekir Beldesi adı Diyarbakır’a çevrilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Diyarbekir Beldesi adının Diyarbakır olarak değiştirilmesi hakkında Belediye Meclisi ile Vilâyet idare Heyetinin kararları ve Şûrayı Devlet Reisliğinin 2.12.1937 tarih ve 19430 sayılı tezkeresiyle gönderilen Mülkiye Dairesi ile Umumî Heyetin mazbataları İcra Vekilleri Heyetinin 10.12.1937 tarihli toplantısında okunarak 1580 sayılı Kanunun 9. maddesine göre bu belde adının ‘Diyarbakır’ olarak değiştirilmesi onanmıştır” (RG: 18 Aralık 1937 tarihli ve 3786 sayılı). Bingöl Kazasının Adının Karlıova’ya Çevrilmesi: Dâhiliye Vekâleti kararnamesiyle; Bingöl Vilayetine bağlı Bingöl Kazasının adı Karlıova’ya çevrilmiştir. Buna ilişkin kararnamede şöyle denilmiştir: Dâhiliye Vekâletinden: “Bingöl Vilâyetine bağlı Bingöl Kazasının adı ‘Karlıova’ olarak değiştirilmiştir” (RG: 16.08.1938 tarihli ve 3987 sayılı). 1.22. Dâhiliye Vekâletince Yapılan İdari Taksimat Değişiklikleri İncelenen dönemde Dâhiliye Vekâletince, ihtiyaca göre çok sayıda idari taksimat değişikliği yapıldığı görülmektedir. Bu değişikliklerin çoğunlukla kaza merkezinin yerinin değiştirilmesi, yeni nahiyelerin kurulması, kaldırılması ya da merkezinin değiştirilmesi ile köylerin bağlılık durumlarının değiştirilmesine yönelik olduğu incelenmiştir. Köyler dâhil bütün bu idari değişikliklere değinilmesi kitap hacmini arttıracağı için (örneğin sadece 1932 yılında köy bağlılıklarının 232 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) değiştirilmesine ilişkin 40’ın üzerinde karar alınmıştır), aşağıda kaza ve nahiyelere yönelik bazı örnekler verilmekle yetinilmiştir. Kazalara İlişkin Alınan Karar Örnekleri: “Erzincan Vilâyeti dâhilinde bulunan Nazimiye Kazası mezkûr vilâyetten alınarak Elâziz vilâyetine bağlanmıştır” (RG: 25.04.1929, 1176). “Muş Vilâyetinin Genç Kazası merkezinin Darahini Köyünden kaldırılarak Varamerik’e nakli tensip olunmuştur” (RG: 18.07.1932, 2152). “Besni Kazası merkezi mezkûr kaza dâhilinde kâin Çat mevkiine kaldırılmıştır” (RG: 30.03.1933, 2366). “Manisa Vilâyetine bağlı Eşme Kazası merkezi Takmak mevkiinden Elvanlar İstasyonuna nakledilmiştir” (RG: 21.03.1934, 2659). “Elâziz Vilâyetine bağlı Palu Kazası merkezinin şimdiki bulunduğu yerden kaldırılarak Kovancılar Köyüne götürülmesi tensip edilmiştir” (RG: 27.02.1936, 3243). “Bingöl Vilâyetine bağlı Genç Kazası merkezinin şimdiki bulunduğu Varamerik Köyünden kaldırılarak Kupar Köyüne götürülmesi ve bu kaza içinde, merkezi Varamerik olmak ve ilişik cetvelde yazılı yedi köyü ihtiva etmek üzere Yayla adı ile yeni bir nahiye kurulması tensip edilmiştir” (RG: 27.02.1936, 3243). “Elâziz Vilâyetine bağlı Karakoçan Kazasının merkezi şimdiki bulunduğu Zelbıdır Köyünden kaldırılarak aynı kaza dâhilindeki Ohu Nahiyesinin merkezi bulunan Tepe Köyüne ve Ohu Nahiyesi merkezi de nahiye adı yeni merkezin adı ile anılmak üzere Aşağılanan Köyüne götürülmüş ve ilişik cetvellerde yazılı köyler de yeni kaza ve nahiye merkezlerine bağlanmıştır (RG: 26.04.1937, 3589). “Erzurum Vilâyetine bağlı Çat Kazasının merkezi, şimdiki bulunduğu Çat Köyünden kaldırılarak vilâyet merkez kazasına bağlı Aşkale Nahiyesinin merkezi olan Aşkale Kasabasına ve Aşkale Nahiye merkezi de Çat Köyüne kaldırılmıştır. Bu nahiye ve kazanın adları yeni merkezlerinin adları ile anılmak üzere eski Çat Kazasında kalan Gökoğlan Nahiyesi Hınıs Kazasına ve Tercan’ın Gölviran Nahiyesiyle Çat Nahiyesi de bütün köyleriyle birlikte Aşkale Kazasına bağlanmıştır (RG: 26.05.1937, 3614). “Mesudiye Kazasına bağlı Geldişer, Sarıcamüslim, Tavara, Fistori Köyleri ile Geldişer Köyünün Eksere ve Fistori Köyünün Maksudalan Mahallelerinin 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun 7. maddesine tevfikan Mesudiye Belediyesi sınırı içine alınması tensip kılınmıştır” (RG: 27.12.1937, 3793). Nahiyelere İlişkin Alınan Karar Örnekleri: Nahiyelere ilişkin alınan kararlar, kazalardan daha fazladır. “Kırşehir Vilâyetinin mezkûr kazasına merbut Köşker ve Avanos Kazasına merbut Karahasanlı köylerinde bu namlarla birer nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 22.10.1929, 1326). “Aydın Vilâyetinin Çine Kazasına bağlı olan Karpuzlu Nahiyesi merkezi Demirci Dere Köyüne nakledilmiştir” (RG: 23.10.1929, 1327). “Konya Vilâyetinin Merkez Kazası dâhilinde: Hatip, Tömek, Yarma, Obruk ve Akşehir Kazası dâhilinde: Tuzlukçu, Turgut Reis ve Kadınhanı 233 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Kazası dâhilinde: Sarayönü, Kurthasanlı ve Seydişehri Kazası dâhilinde: Çavuş, Çetmi ve Sultaniye Kazası dâhilinde: Beyviran ve Ereğli Kazası dâhilinde: Zanapa ve Karaman Kazası dâhilinde: Kılbasan, İlişire, Bucakkışla ve Bozkır Kazası dâhilinde: Hocaköy, Ahurlu ve Ermenak Kazası dâhilinde: Kazancı ve Ilgın Kazası dâhilinde: Aşağıcığıl ve Beyşehri Kazası dâhilinde: Manastır ve Hadım Kazası dâhilinde: Gerez ve Cihanbeyli Kazası dâhilinde: Sülüklü namları ile tam teşkilatlı olarak yeniden 23 nahiye teşkil edilmiştir…” (RG: 21.11.1929, 1351). “Adana Vilâyetinin Kozan Kazasına tâbi Sırkıntıibalâ Nahiyesinin ismi Yukarısırkıntı’ya tebdil edilmiştir” (RG: 06.03.1930, 1434). “Mardin Vilâyetine merbut Koçhisar kazasının Resülayn Nahiyesi mezkûr kazadan alınarak Urfa Vilâyetinin Viranşehir Kazasına ilhak edilmiştir” (RG: 18.03.1930, 1448). “Eskişehir Vilâyeti Merkez Kazası dâhilinde: Yarımca, Alpu ve Sivrihisar Kazası dâhilinde: Kaymas ve Mihalıççık Kazası dâhilinde: Beylikahır ve Seyitgazi Kazası dâhilinde: Kırka köylerinde bu namlarla yadedilmek üzere birer nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 02.04.1930, 1461). “Zonguldak Vilâyetinin Merkez Kazasına merbut Beycuma ve Ereğli Kazasına merbut Başviran ve Alaplı köylerinde; bu namlarla yadedilmek üzere birer nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 03.04.1930, 1462). “Niğde Vilâyetinin Bor Kazasına tâbi Ortaköy karyesinde bu namla yadedilmek üzere bir nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 03.04.1930, 1462). “Konya Vilâyeti dâhilinde Bozkır Kazasına merbut Ahırlı Nahiyesinin merkezi bu nahiye mıntıkasında bulunan Yahhüyük karyesine nakil ve ayni vilâyetin Seydişehir Kazasının Karaviranlar namlarındaki üç köyü de mezkûr nahiyeye ilhak edilmiştir” (RG: 15.05.1930, 1494). “Bilecik Vilâyetinin Söğüt Kazasına merbut İnönü Nahiyesi mezkûr kazadan alınarak merbut cetvelde isimleri yazılı köylerle birlikte ayni vilâyetin Bozüyük Kazasına ilhak edilmiştir” (RG: 15.05.1930, 1494). “İstanbul Vilâyetinde Fatih Kazası mıntıkasında Karagümrük’te bu namla bir nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 20.01.1931, 1704). “Ordu Vilâyeti Merkez Kazasında Kabadüz ve Uzunisa köylerinde bu namlarda birer nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 01.03.1931, 1736). “Antalya Vilâyeti Merkez Kazasında, merkezi Karataş köyü olmak üzere Döşeme altı namı ile bir ve Akseki Kazasının Kağras köyünde bu namla bir nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 28.03.1931, 1759). “Aksaray Vilâyetinin merkez kazasına merbut Ortaköy, Gelveri ve Arapsun Kazasına bağlı Alemli köylerinde bu namlarla birer nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 28.05.1931, 1808). “Bursa Vilâyetinin Merkez Kazasına merbut Kelez ve Çanakkale Vilayetinin Lâpseki Kazasına merbut Beyçayırı ve Çankırı Vilâyetinin Çerkeş Kazasına merbut Akkaracalar ve Sinop Vilâyetinin Merkez Kazasına merbut Kabalı köylerinde bu namlarla birer nahiye teşkil edilmiştir. (RG: 30.05.1931, 1809). “Sivas Vilâyetinde Kangal kazasına merbut Killik ve Akpınar köylerinde bu namlarla birer nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 08.06.1931, 1817). “Amasya Vilâyetinde Merzifon Kazasına merbut Alıcak kö234 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) yünde bu namla bir nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 08.06.1931, 1817). “Çorum Vilâyeti Merkez Kazasına tâbi Kızılviran Nahiyesinin merbut 1 numaralı cetvelde isimleri yazılı dört köyü, Vilâyet Merkez Kazasında kalmak ve 21 köyü, nahiyenin mülhakatını teşkil etmek üzere bu nahiye 2 numaralı cetvelde atları yazılı mezkûr yirmi bir köy ile birlikte merkez kazasından alınarak ayni Vilâyetin İskilip Kazasına ve mezkûr nahiye mülhakatından 3 numaralı cetvelde isimleri yazılı 5 köy de Sungurlu Kazasına ilhak edilmiştir” (RG: 29.06.1931, 1835). “Konya Vilâyeti Merkez Kazasına merbut Tömek Nahiyesinin merkezi, nahiye mülhakatından Pınarbaşı köyüne nakledilmiştir” (RG: 01.07.1931, 1837). “Konya Vilâyetinde Karaman Kazasına merbut Başkışla Nahiyesinin merkezi, nahiye mülhakatından Kızılyaka köyüne naklolunmuştur” (RG: 01.07.1931, 1837). “Bursa Vilâyetinin İnegöl Kazasına merbut Domaniç Nahiyesi -Mezit, Dombayçayırı köylerinden maada- bütün mülhakatı ile birlikte Kütahya Vilâyetinin Tavşanlı Kazasına (…) ilhak edilmiştir” (RG: 07.07.1931, 1842). “Ankara Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı Karalar Nahiyesinin merkezi nahiye mülhakatından Bitik köyüne nakledilmiştir” (RG: 09.07.1931, 1844). “Antalya Vilâyetinin Elmalı Kazasında, merkezi Kaşçifliği köyü olmak ve Bayat Nahiyesi namı ile anılmak ve mülhakatı, merbut listede atları yazılı köylerden ibaret bulunmak üzere bir nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 06.09.1931, 1891). “Malatya Vilâyetinde Akçadağ Kazasına merbut Kürecik Nahiyesinin merkezi Korsüleymanlı köyüne ve Arapkir Kazasına bağlı Birik Nahiyesinin merkezi Şotik köyüne nakil edilmiştir” (RG: 29.09.1931, 1911). “Tokat Vilâyetinin Erbaa Kazasına merbut Alinek Nahiyesi merkezi Ziğdi köyüne nakledilmiştir” (RG: 18.10.1931, 1927). “İstanbul Vilâyetinde Fatih, Eminönü, Beyoğlu Kazalarının merkezlerinde merkez nahiyesi namları ile birer ve Beyoğlu Kazası mıntıkasında Taksim’de bu namla bir ki ceman dört nahiye teşkil edilmiştir. Beyoğlu Kazasına merbut Pangaltı Nahiyesi merkezi Şişli’ye nakledilmiştir” (RG: 20.10.1931, 1929). “Sivas Vilâyetinin Merkez Kazasına merbut Hıdıranlı Nahiyesi merkezi, Karaçayır köyüne nakledilmiştir” (RG: 21.10.1931, 1930). “Muğla Vilâyetinde Köyceğiz Kazasına bağlı Karaman Nahiyesi, merbut cetvelde yazılı köyleri ile birlikte mezkûr kazadan alınarak Denizli Vilâyetinin Acıpayam Kazasına ilhak edilmiştir” (RG: 04.01.1932, 1993). “Antalya Vilâyetine merbut Döşemealtı Nahiyesinin merkezi Karataş köyünden kaldırılarak Bıyıklı Çiftliğine nakledilmiştir” (RG: 02.03.1932, 2040). “İzmir Vilâyetinin Çeşme Kazasına bağlı Barbaros Nahiyesi merkezi Uzunkuyu köyüne nakledilmiştir” (RG: 14.03.1932, 2050). “Çanakkale Vilâyetinin Biga Kazasına bağlı Sinekci Nahiyesinin merkezi Dimetoka köyüne nakledilmiştir” (RG: 29.03.1932, 2063). “Diyarbekir Vilâyetinin merkez kazasına bağlı Devegeçiti Nahiyesi merkezi Karakilise köyüne ve Mermer Nahiyesi merkezi Alıbardak köyüne nakledilmişlerdir” (RG: 02.04.1932, 2066). “İzmir Vilâyetinin Seferihisar Kazasına bağlı Sığacık Nahiyesi lağvedilerek 235 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) mezkûr nahiye kadrosu ile Tire Kazası dâhilinde (…) köylerinden mürekkep ve merkezi Büyük kadife olmak üzere Boğaziçi Nahiyesi teşkil edilmiştir” (RG: 14.06.1932, 2214). “Konya Vilâyetinin Sultaniye Kazasına tâbi Beyviran Nahiyesi merkezinin Beyviran köyünden kaldırılarak Gölviran köyüne nakli tensip olunmuştur” (RG: 08.11.1932, 2246). “Sinop Vilâyetinin Boyabat Kazasına bağlı Dorağan Nahiyesi merkezinin Çerçiler köyüne nakli tensip olunmuştur” (RG: 14.11.1932, 2251). “Eskişehir Vilâyetinin Yarımca Nahiyesi merkezinin Taşköprü köyüne nakli tensip olunmuştur” (RG: 14.11.1932, 2251). “Aydın Vilâyeti Merkea Kazasına bağlı Karahayıt Nahiyesi merkezinin Karahayıt Köyünden Dalama köyüne nakli tensip olunmuştur” (RG: 05.02.1933, 2320). “Aydın Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı Karahayıt Nahiyesi merkezinin Karahayıt köyünden Dalama köyüne nakli tensip olunmuştur (RG: 05.02.1933, 2320). “Malatya Vilâyetinin Adıyaman Kazasına bağlı Tut Nahiyesi mezkûr kazadan ayrılarak Besni Kazasına ilhak olunmuştur” (RG: 19.03.1933, 2356). “Elâziz Vilâyeti Merkez Kazasına tâbi Balibey Nahiyesi merkezi Çöteli köyünden Dişidi köyüne nakledilmiştir” (RG: 26.03.1933, 2362). “Antalya Vilâyetinin Korkuteli Kazasına tâbi Bozova Nahiyesinin merkezi Çomaklıdede köyünden Zivint köyüne naklolunmuştur” (RG: 26.03.1933, 2362). “Besni Kazası merkezi mezkûr kaza dâhilinde kâin (bulunan) Çat mevkiine kaldırılmıştır” (RG: 30.03.1933, 2366). “Nizip Kazasına tâbi Cinkife Nahiyesi bu kazadan ayrılarak Gazi Antep Vilâyeti Merkez Kazasına ilhak olunmuştur” (RG: 01.04.1933, 2367). “Gaziantep Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı Akçakoyunlu Nahiyesinin merkezi Harar köyünden Yona köyüne kaldırılmıştır” (RG: 02.05.1933, 2390). “Erciş Kazasına tâbi Zilân Nahiyesinin lâğvı ile yine mezkûr kazaya tâbi olmak ve merbut bir ve iki numaralı; cetvelde yazılı köyleri ihtiva etmek ve merkezi Kertis köyü olmak ve Kertis adı ile anılmak üzere yeniden bir nahiye teşkil olunmuştur” (RG: 02.05.1933, 2390). “Çumra Kazasına tâbi ve merkezi Dineksaray köyünde bulunan Dinek Nahiyesinin merkezi, Dinek köyüne nakledilmiştir” (RG: 02.05.1933, 2390). “Sivas Vilâyetinin Kangal Kazasına bağlı Akpınar Nahiyesi merkezi Kızıldikme köyüne ve Killik Nahiyesi merkezi de İğdeli köyüne nakledilmiştir” (RG: 09.05.1933, 2396). “Kars Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı Susuz Nahiyesi merkezi aynı nahiye hududu dâhilinde Cilavuz mevkiine nakledilmiştir” (RG: 16.05.1933, 2402). “Yozgat Vilâyeti Merkez Kazasına tâbi Kızılkoca Nahiyesi merkezi, Yassıağıl köyünden Hacışefaatli köyüne nakledilmiştir” (RG: 26.07.1933, 2461). “Ankara Vilâyetinin Nallıhan Kazasının Beydili Nahiyesi merkezi Beydili köyünden Gerede köyüne kaldırılmıştır. Beydili Nahiyesine bağlı Karahisar, Cendere, İslamalan, Epçeler köyleri bu nahiyeden ayrılarak Nallıhan Kazasına bağlanmışlardır (RG: 29.07.1933, 2463). “İzmir Vilâyetinin Bergama Kazasının Turanlı Nahiyesi merkezi Ayas köyünden Güçbeyli köyüne nakledilmiştir” (RG: 01.08.1933, 2466). 236 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) “Erzurum Vilâyetinin Oltu Kazasına tâbi Örtülü ve Muşıh Nahiyeleri lâğvedilmiş ve bu iki nahiye yerine merkezi Kosor köyü olmak üzere Kosor Nahiyesi teşkil olunmuştur…” (RG: 15.08.1933, 2478). “Malatya Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı Kale Nahiyesi Merkezi Pırot köyünden kaldırılarak Mestikân köyüne nakledilmiştir” (RG: 04.11.1933, 2543). “Malatya Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı İspendere Nahiyesi merkezi Çolaklı köyünden kaldırılarak Frat (Fırat) köyüne nakledilmiştir” (RG: 04.11.1933, 2543). “Malatya Vilâyetinin Hekimhan Kazasına bağlı Gelengeç Nahiyesi merkezi Gelengeç köyünden Kurşunlu köyüne kaldırılmıştır” (RG: 04.11.1933, 2543). “Siirt Vilâyetinin Eruh Kazasına bağlı Lodi Nahiyesi Merkezi Balikân köyünden Ayni köyüne kaldırılmıştır” (RG: 17.03.1934, 2655). “İstanbul Vilayetinin Üsküdar Kazasının Kısıklı Nahiyesine merbut (Küçük bakkal) köyü bu nahiyeden ayrılarak Kadıköy Kazasının Erenköy Nahiyesine bağlanmıştır (RG: 18.03.1934, 2656). “Balıkesir Vilâyetinin Merkez Kazasına bağlı Adalı Nahiyesi merkezinin Yağcılar köyüne kaldırılması ve Nahiye adının da Yağcılar’a değiştirilmesi tensip olunmuştur” (RG: 27.03.1933, 2363). “Konya Vilâyetinin Karaman Kazasına bağlı İlişire Nahiyesi merkezi İlişire köyünden Kasaba köyüne kaldırılmıştır (RG: 12.05.1934, 2698). “Erzurum Vilâyetinin Tercan Kazasına bağlı Gölviran Nahiyesi merkezi Gölviran köyünden Çiflik köyüne kaldırılmıştır” (RG: 16.05.1934, 2702). “Hakâri (Hakkâri) kazasına bağlı Livin Nahiyesi merkezi Piyanist köyünden Kaval köyüne kaldırılmıştır” (RG: 26.06.1934, 2736). “Diyarbekir Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı Hanakpınar Nahiyesi merkezi Akpınar köyünden Aşağıhanik köyüne kaldırılmıştır” (RG: 26.06.1934, 2736). “Konya Vilâyetinin Cihanbeyli Kazasına bağlı Böyrüdelik Nahiyesi lağvedilmiştir…” (RG: 11.08.1934, 2774). “Erzurum Vilâyetinin Tercan Kazasına bağlı Yavi ve İspir Kazasına merbut Karataş Nahiyeleri lağvedilmiştir. Lağvedilen Yavi Nahiyesinin ilişik 1 numaralı cetvelde isimleri gösterilen köyleri Tercan Kazasına ve Karataş Nahiyesinin ilişik 2, 3 numaralı cetvelde isimleri gösterilen köyleri de İspir Kazası ile bu kazanın Norkâh Nahiyesine bağlanmışlardır” (RG: 16.08.1934, 2779). “Antalya Vilâyeti Merkez Kazası dâhilinde merkezi Macun köyü olmak ve ilişik cetvelde isimleri yazılı köyler bu nahiyenin mülhakatını teşkil etmek üzere Aksu adı ile bir nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 27.08.1934, 2788). “İstanbul Vilâyetinin Sarıyer Kazasına bağlı Kemerburgaz Nahiyesi köyleriyle birlikte bu kazadan alınarak Beyoğlu Kazasına bağlanmıştır” (RG: 22.01.1935, 2910). “Sungurlu Kazasına bağlı Yekpas Nahiyesi merkezinin Boğazkale köyüne kaldırılması ve isminin Boğazkale olarak değiştirilmesi tensip edilmiştir” (RG: 27.01.1935, 2914). “Bolu Vilâyetinin Gerede Kazası içinde merkezi Reşadiye köyü olmak üzere Yeniçağa adlı bir nahiye teşkil edilmiş ve ilişik kâğıtta yazılı 17 köy bu nahiyeye bağlanmıştır (RG: 09.02.1935, 2925). “Tokat Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı Ohtap ve Bizeri Nahiyeleri lağvedilmiştir. İlga 237 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) edilen bu nahiyelerden tasarruf edilen tahsisatla ilişik (1) ve (2) numaralı cetvellerde yazılı köyleri ihtiva etmek ve merkezleri Bizeri ve Kırımgir köyleri olmak üzere Gökdere ve Dökme Tepe namları ile yeniden iki nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 11.02.1935, 2927). “Çorum Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı Yeniçamlıca Nahiyesinin merkezi, yine bu nahiye içindeki Lâçin köyüne kaldırılmış ve ismi Lâçin Nahiyesi olarak değiştirilmiştir” (RG: 27.04.1935, 2987). “Çat Kazasına bağlı Gökoğlan Nahiyesi merkezinin şimdiki bulunduğu Kırıkan köyünden kaldırılarak Keçelan köyüne götürülmesi tensib edilmiştir” (RG: 27.04.1935, 2987). “Bozkır Kazasının Yalıhüyük Nahiyesinin merkezi, şimdiki bulunduğu köyden kaldırılarak Ahırlı köyüne götürülmüştür” (RG: 13.05.1935, 3001). “Edirne Merkez Kazasına bağlı Tatarlar Nahiyesinin merkezi şimdiki köyden kaldırılarak yine bu nahiye içindeki Süleoğlu köyüne götürülmüş ve bu nahiyenin Sarı Danişmend, Süleyman Danişmend ve Ömeroba köyleri ayrılarak Lalapaşa Nahiyesine bağlanmıştır” (RG: 13.05.1935, 3001). “Çanakkale Vilâyeti Merkez Kazasının Kirazlı köyünde, ilişik cetvelde adlan yazılı 10 köy ve 9 obayı ihtiva etmek ve Çanakkale merkezine bağlı olmak üzere Kirazlı adı ile yeniden bir nahiye kurulmuştur” (RG: 23.05.1935, 3010). “Kâhta Kazasına bağlı Alut Nahiyesinin merkezi şimdiki bulunduğu Alut köyünden kaldırılarak ayni nahiye içindeki Tavis köyüne götürülmüştür” (RG: 20.06.1935, 3033). “Malatya Merkez Kazasına bağlı İspendere Nahiyesinin merkezi şimdiki bulunduğu Fırat mevkiinden kaldırılarak aynı nahiye içindeki Çolaklı köyüne götürülmüştür” (RG: 01.07.1935, 3042). “Erzurum Vilâyetinin Oltu Kazasına bağlı Kömürlü Nahiyesinin merkezi şimdiki bulunduğu Dölgâh köyünden kaldırılarak aynı nahiye içindeki Göllet köyüne götürülmüştür” (RG: 07.10.1935, 3125). “Boğazliyan Kazasına bağlı Sarıkaya Nahiyesinin merkezi, şimdiki bulunduğu köyden kaldırılarak Hamam köyüne götürülmüştür” (RG: 09.10.1935, 3127). “Yozgat Merkez Kazasına bağlı Haydarbeyli ve Bişek Nahiyeleri kaldırılarak aynı kaza içinde Musabeyli ve Osmanpaşa adları ile iki nahiye kurulmuştur. Kaldırılan nahiyelerin bir ve iki numaralı cetvellerde yazılı köyleri Yozgat Merkez Kazası ile Salmanlı Nahiyesine verilmiş ve üç ve dört numaralı cetvellerde yazılı köyler yeni kurulan Musabeyli ve Osmanpaşa Nahiyelerine bağlanmıştır (RG: 10.10.1935, 3128). “Hakâri Vilâyetinin Şemdinan, Bitlis Vilâyetinin Hizan, Van Vilâyetinin Havasor, Ağrı Vilâyetinin Patnos ve Diyarbekir Vilâyetinin Eğil ve Bismil Nahiyeleri kaldırılmıştır” (RG: 22.02.1936, 3239). “Bitlis Vilâyetinin Mutki Kazası içinde merkezi İğik Köyü olmak ve ilişik cetvelde yazılı 19 köyü ihtiva etmek üzere İğik Nahiyesi kurulmuştur” (RG: 26.02.1936, 3242). “Diyarbekir (Diyarbakır) Vilâyetine bağlı Lice Kazasında Hezan, Çermik’te Çünküş, Yoğun, Kulp’a Bahamdan, Cikse, Silvan’da Başnik ve Ergani Osmaniye Kazasında Zengetil adları ile anılmak ve ilişik 1-7 sayılı cetvellerde yazılı köyleri ihtiva etmek üzere yeniden yedi nahiye ku238 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) rulması tensip edilmiştir” (RG: 27.02.1936, 3243). “Malazgirt Kazasında Karahasan, Çapakçur’da Sancak ve Fahran, Bulanık’ta Karaağıl, Solhan’da Canut ve Genç Kazasında Valir adları ile anılmak (…) üzere yeninden altı nahiye kurulmuş ve Palu Kazasının Sivan Nahiyesi (…) bu kazadan alınarak Genç Kazasına bağlanmıştır” (RG: 28.02.1936, 3244). “Van merkez kazası içinde Erçek, Şatak Kazasında Narlı, Bitlis’in Sasun Kazasında Cacas ve Hakâri’nin Beytüşşebap kazası içinde Gerür adları ile anılmak (…) üzere yeniden 4 nahiye kurulmuş ve ilişik 2 sayılı cetvelde isimleri gösterilen köyler Van Merkezinden ayrılarak Muradiye Kazasına ve Kâzımpaşa Kazasının Taşrumi Nahiyesine bağlanmıştır (RG: 29.02.1936, 3245). “Diyarbekir Merkez Kazasına bağlı Devegeçidi Nahiyesi kaldırılmıştır…” (RG: 29.02.1936, 3245). “Mardin Vilâyetinin Cizre Kazası içindeki Amirin köyünde Dicle adı ile yeniden bir nahiye kurulmuş ve ilişik cetvelde yazılı köyler bu nahiyeye bağlanmıştır” (RG: 26.03.1936, 3263). “Siirt Vilâyetine bağlı Beşiri Kazasının İluh ve Şimis ve Bervari Kazasının Harhur köylerinde bu adlarla anılmak (…) üzere yeniden üç nahiye kurulmuştur” (RG: 26.03.1936, 3263). “Van Vilayetinin Erciş Kazası içindeki Ağı köyünde Kocapınar adı ile yeni bir nahiye kurulmuş ve ilişik cetvelde yazılı köyler bu nahiyeye bağlanmıştır” (RG: 01.04.1936, 3268). “Urfa Vilâyetine bağlı Siverek Kazası içinde Dağbaşı, Çaylarbaşı ve Şekerli, Birecik Kazasında Büyük Göğlü, Harran Kazasında Akçakale, Hilvan Kazasında Gölcük ve Ovacık, Viranşehir Kazasında Demirci, Yaylak Kazasında Kanlıavşar ve Suruç Kazasında Mürşidpınar adları ile anılmak (…) üzere yeniden 10 nahiye kurulmuştur (RG: 01.04.1936, 3268). “Hadım Kazasına bağlı Pirlerkondu Nahiyesi adının Taşkend’e çevrilmesi hakkındaki Dâhiliye Vekilliğinin teklifi üzerine Şurayı Devlet Mülkiye Dairesiyle Heyeti Umumiyeden yazılan 249/220 ve 24/35 sayılı mazbatalar İcra Vekilleri Heyetince 20.3.1936’da okunarak 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun 9. maddesine göre Pirlerkondu Nahiyesi adının Taşkend’e çevrilmesi onanmıştır” (RG: 14.04.1936, 3279). “Elâziz’in Palu Kazasına bağlı Sivan Nahiyesi ilişik listede yazılı bütün köyleriyle birlikte bu kazadan alınarak Bingöl Vilâyetinin Genç Kazasına bağlanmıştır” (RG: 15.04.1936, 3280). “Van Vilâyetine bağlı Gürpınar Kazasının Kığzı köyünde Havasor adı ile anılmak ve ilişik listede yazılı köyleri ihtiva etmek üzere yeniden bir nahiye kurulmuştur” (RG: 08.06.1936, 3324). “Balıkesir Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı Giresun Nahiyesinin adı Savaştepe olarak değiştirilmiştir” (RG: 26.06.1936, 3340). “Balıkesir Vilâyetine bağlı Manyas, Denizli’nin Erle, İstanbul’un Eyüp, Kastamonu’nun Kargı, Ordu’nun Gölköy ve Kocaeli’nin İhsaniye Nahiyeleri kaldırılmıştır” (RG: 29.07.1936, 3368). “Ankara Vilâyetinde Merkez Kazasına bağlı olmak ve Keçiören adı ile anılmak ve merkezi de Keçiören mevkii olup ilişik listede yazılı köyleri ihtiva etmek üzere yeniden bir nahiye kurutmuştur” (RG: 21.08.1936, 3388). “3012 sayılı Kanunla Ankara Vilâyetinde 239 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) kurulmuş olan Çankaya Kazasına bağlı olmak ve ekli cetvellerdeki köyleri ihtiva etmek ve Dikmen ve Cebeci adları ile anılmak üzere iki nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 21.08.1936, 3388). “Tunceli Vilâyetine bağlı Mazgirt Kazasının Milli köyünde Kahmut, Ovacık Kazasının Merho köyünde Kalan ve Bornak köyünde Havaçor adları ile anılmak (…) üzere yeniden 3 nahiye kurulmuştur” (RG: 11.09.1936, 3406). “Gebze’nin Taşköprü Nahiyesi kaldırılarak aynı kaza dâhilinde merkezi Tavşancıl Köyü olmak (…) üzere bu namda yeniden bir nahiye kurulmuştur…” (RG: 12.09.1936, 3407). “Van Vilâyetinin Gevaş Kazasına bağlı Mukus Nahiyesi bu kaza ve vilâyetten alınarak, bütün köyleriyle birlikte, Siirt Vilâyetinin Pervari Kazasına bağlanmıştır” (RG: 15.09.1936, 3409). “Hozat Kazasına bağlı Germil Nahiyesi bu kazadan alınarak bütün köyleriyle birlikte Ovacık Kazasına bağlanmış ve adı da Demir olarak değiştirilmiştir” (RG: 15.09.1936, 3409). “Samsun Vilâyeti Merkez Kazasının Gaman köyünde Gaman, Bafra Kazasının Darboğaz köyünde Darboğaz, Çarşamba Kazasının Ayvacık köyünde Ayvacık ve Vezirköprü Kazasının Mezraa köyünde Mezraa adları ile anılmak (…) üzere yeniden 4 nahiye kurulmuştur (RG: 06.10.1936, 3427). “Kars Vilâyetinin Göle Kazasına bağlı Hoçuvan Nahiyesi bu kazadan alınarak bütün köyleriyle birlikte Ardahan Kazasına bağlanmıştır” (RG: 10.10.1936, 3431). “Gönen Kazasına bağlı Çakır Nahiyesi kaldırılmış ve Edremit Kazasının Hamdibey Nahiyesine bağlı Naibli köyünde Kalkım adıyla anılmak (…) üzere yeniden bir nahiye kurulmuştur…” (RG: 30.01.1937, 3521). “İçel Merkez Kazasının Kazanlı köyünde bu adla anılmak (…) üzere yeniden bir nahiye kurulmuştur (RG: 14.05.1937, 3604). “Bursa Merkez Kazasına bağlı Kestel Nahiyesinin merkezi şimdiki bulunduğu Kestel Köyünden kaldırılarak yine Kestel adı ile anılmak üzere, aynı nahiye içindeki Büyüksusurluk köyüne götürülmüştür” (RG: 26.05.1937, 3614). “Mardin Vilâyetinin Cizre Kazasına bağlı Hazak, Derik Kazasına bağlı Şamrah ve Erzurum Vilâyetinin Pasinler Kazasına bağlı Karayazı Nahiyeleri kaldırılmıştır (RG: 27.08.1937, 3694). “Erzurum Vilâyetinin Aşkale Kazasına bağlı Çat Nahiyesinin merkezi şimdiki bulunduğu Çat köyünden kaldırılarak aynı nahiye çevresindeki Yavi köyüne götürülmüş ve bu nahiyeye bağlı Pencirlik, Kod ve Küllüce köyleri de bu nahiye ve kazadan alınarak Tercan merkez kazasına bağlanmıştır” (RG: 13.09.1937, 3707). “Sinob Vilâyetinin Boyabat Kazasına bağlı Durağan Nahiyesinin merkezi şimdiki bulunduğu Çerçiler köyünden kaldırılarak aynı nahiye çevresindeki Durağan köyüne götürülmüştür” (RG: 18.01.1938, 3811). “Urfa Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı Kabahaydar Nahiyesinin merkezi şimdiki bulunduğu Koymat köyünden kaldırılarak aynı nahiye çevresindeki Kalacık köyüne götürülmüştür” (RG: 01.02.1938, 3823). “Isparta Vilâyetinin Eğridir Kazasına bağlı Sütçüler Nahiyesi ile Siirt Vilâyetinin Sason Kazasına bağlı Hazo Nahiyeleri kaldırılmıştır” (RG: 28.08.1938, 3996). 240 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 2. Umumi Müfettişlik Teşkilatı Kurulması Atatürk Dönemi Dâhiliye Vekâleti ve mülki idare teşkilatını ilgilendiren bir başka önemli düzenleme, “il yerine ya da ille birlikte bölge yönetimi” görüşünün ilk kısmi uygulaması olan “umumi müfettişlik” modelinin kurulmasıdır. Bu konuda ilk olarak 1927 yılında 1164 sayılı “Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun” çıkarılmış; daha sonra yapılan ilave düzenlemelerle, umumi müfettişliklerin teşkilat ve kadroları düzenlenmiştir. Bakanlık ve mülki idare tarihinde farklı bir yeri olan ve 1864 yılında kurulan il sistemini etkileyen bir uygulama sayılan umumi müfettişlik teşkilatları üzerinde ayrı bir başlık altında durulması yararlı olacaktır (Güler, 2009: 272; Çoker, 2003: 26). Tutum (1976: 149-150), umumi müfettişlik düzenlemesinin ortaya çıkışını ve niteliklerini şöyle anlatmaktadır: “1920-1949 dönemindeki mevzuat düzenlemelerinden söz edilirken Şeyh Sait ayaklanmasının Doğu Anadolu’da yarattığı iç güvenlik sorununa değinmemek olmaz. Ayaklanmanın etkileri öylesine derindi ki, iç güvenlik kaygıları ayaklanmanın bastırılmasından sonra bile uzun süre devam etmiş, taşra düzeyinde yeni yasal düzenlemelere yol açmıştı. Söz gelişi, 1927 yılında çıkarılan bir yasayla (1164 sayılı yasa) hükümete, müteaddit vilayetleri alakadar eden ve bu vilayetlerin müşterek faaliyetiyle izalesi kabil olan ihtiyaç hususunda o vilayetler üzerinde geçici genel müfettişlik kurma yetkisi tanınıyordu. Emniyet ve asayiş gerekçesiyle kurulan ve valilerin üstünde önemli hiyerarşik yetkileri bulunan bu örgütlenme biçimi, Türkiye’nin belli bölgelerinde uzunca bir süre uygulandıktan sonra, hikmet-i vücudunun kalkmasına bağlı olarak yürürlükten kaldırılmıştır. Bu olay, mülki idare amirliğini düzenleyen yasalarla toplumsal-siyasal olgular arasında doğrudan bir ilişki bulunduğunu göstermekle kalmamakta, aynı zamanda eski bir Osmanlı yönetim geleneğinin (toplumun mülki amirlik sistemince zapturapt altında tutulması geleneği), cumhuriyetin ilk döneminde de iz sürdüğünü ortaya koymaktadır.” Osmanlı’dan devralınan bir kurum olan umumi müfettişlik uygulaması, ilk olarak 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yer bulmuştu (Aydın, 2012: 1401). Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 22. maddesinde yer alan; “Vilayetler, iktisadi ve içtimai münasebetleri itibarıyla birleştirilerek, umumi müfettişlik kıtaları vücuda getirilir.”, hükmüyle, “umumi müfettişlik kıtaları” oluşturulması öngörülmüştür. Kanun’un 23. maddesi gereği olarak da umumi müfettişler, sınırları içerisinde asayişin temini, daire ve işlemlerin denetlenmesi, vilayetleri arasında eşgüdüm sağlanması görevlerini yerine getireceklerdir. Umumi müfettişlere ilâveten, devletin genel görevleriyle mahalli idarelere ait görevleri ve onların alacağı kararları sürekli olarak denetleme görevinin verildiği anlaşılmıştır. Nahiye de dâhil olmak üzere, mahalli idarelerin hepsi, mıntıkalarında bulundukları umumi müfettişlerin denetimi altındadır. Bu durumda, umumi müfettişlik teşkilatı, 241 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) merkezin taşradaki bir uzantısı, merkezi idarenin taşra örgütünü tamamlayan bir makam ve mıntıkadır. Fakat bir mülki birim veya bölge teşkilatı olarak sayılmamıştır. 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 22 ve 23. maddeleri, validen başka bir de umumi müfettişlik kurumunu tanımlamış olmakla birlikte bu birim, 1921 Anayasası’nın uygulandığı dönemde yaşama geçirilememiştir. Kazım Karabekir’in umumi müfettişliğin uygulanması için Meclise dilekçe verdiği; ancak sonuç alamadığı da bilinmektedir. 1924 Anayasası’nda ise umumi müfettişliği düzenleyen herhangi bir madde bulunmamaktadır (Başa, 2013: 497-498; Bayramoğlu, 2005: 45; İçişleri Bakanlığı, 1983: 164-165). Anayasada yer verilmemekle birlikte dönemin hükümetince umumi müfettişlik kurulmasına yönelik çalışmalara 1926 yılının ilk aylarında başlanılmıştı. Nitekim 20 Ocak 1926 günü Hâkimiyeti Milliye gazetesinde çıkan haberde, “Dâhiliye Vekili Türkiye’yi beş genel müfettişliğe bölen tasarıyı hazırlamıştır. Uzmanların görüşü alındıktan sonra kanun tasarısı Meclise sunulacaktır.”, deniliyordu. Aynı gazetenin 15 Şubat tarihli nüshasında da Dâhiliye Vekili Cemil Bey’in müfettişi umumilik ve zabıta kuvvetlerinin birleştirilmesi konusunda beyanatı yayımlanmıştır. Habere göre Cemil Bey, “memleketin beş bölgeye ayrılacağını, her bölgeye bir genel müfettiş tayin edileceğini ve müfettişlerin mülkiye, maliye, adliye ve eğitim müfettişlerine inceleme yaptırma yetkisinin olacağını, bölgenin ortak işlerinde belediye meclislerinin bütçe ve programları aracılığıyla etki ve nüfus sahibi olacağını belirtmiş ve polis ve jandarma kuvvetlerinin bakanlıkta Zabıta İşleri Genel Müdürlüğü ile illerde Zabıta İşleri Müdürlüğü adına birleştirileceğini” açıklamıştır.” Haberde değinilen polis ve jandarmanın birleştirilmesi konusunda bir ilerleme olmamakla birlikte, umumi müfettişlik konusu yıl boyunca gündemde kalmaya devam edecek, Dâhiliye Vekâletince hazırlanan tasarı bir sonraki yıl yasalaşma imkânı bulacaktır (Yılmaz, 2012b: 1978, 1985). 2.1. Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun Umumi Müfettişlik uygulaması açısından ilk önemli yasal düzenleme, 25 Haziran 1927 tarihli ve 1164 sayılı “Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun” (RG: 16.07.1927 tarihli ve 634 sayılı) ile yapılmıştır. 408 19 Haziran 1927 tarihinde ruznameye alınması kararlaştırılan “Umumi Müfettişlik Teşkilatı Hakkında 408 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 4, Cilt: 5, Sayfa: 584). 242 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) (1/1064) Numaralı Kanun Layihası” 409 ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 25 Haziran 1927 tarihinde Meclise sunuldu. 410 Başvekil İsmet İnönü imzalı gerekçe mazbatasında yapılmak istenilen düzenlemenin amacı şöyle ortaya konuluyordu: 411 “Elyevm (halen) mevcut 63 vilayetimiz umumi bir nazarla tetkik edildiği takdirde bu vilayetlerin iktisadi, içtimai ve coğrafi nokta-i nazardan yekdiğeriyle alakadar birtakım menatıka münkasem olduğu ve bu mıntıkaları teşkil eden vilayetler arasında umumi müşterek birtakım menfaatlerin mevcut olduğu tezahür eder. İşte işbu müşterek menfaat ve ihtiyaçları mahallerinde şamil bir nazarla tetkik ve bunların temin ve tanzimi hususunda nazım olmak ve aynı zamanda vilayatı (vilayetleri) da sıkı bir teftiş ve murakabe altında bulundurarak ihtiyacatı idariyenin lüzum gösterdiği hususatı icra etmek üzere Müfettişi Umumilik teşkilatının icrasına lüzum ve zaruret hâsıl olmuş ve layihai kanuniye takdim kılınmıştır efendim.” Dâhiliye Encümeni Mazbatasında da; 412 “… Dâhiliye Encümeni asayiş ve inzibat, iktisat ve menafii müşterekesi hasebiyle bir kül arz eden vilayetlerin bir merkezden teftiş ve murakabesi imkânını bahşeden Umumi Müfettişlik teşkilatı hakkındaki layihayı bazı tadilat icra ederek kabul etmiştir…”, denilerek düzenlemeye destek verilmiştir. Kanun Layihasının müzakerelerinin tartışma olmadan bazı ufak düzeltmelerle tamamlandığı ve yapılan oylamada, 1 ret oyuna karşın 194 oyla tasarının kabul edildiği incelenmiştir. 413 Meclisin ikinci içtima devresinin hitamından hemen önce yapılan son yasal düzenlemelerden biri olan ve büyük bir uzlaşmayla kabul edilen 25 Haziran 1927 tarihli ve 1164 sayılı “Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun”un 1. maddesinde; “Müteaddit vilayetleri alakadar eden ve bu vilayetlerin müşterek faaliyetiyle izalesi kabil olan ihtiyacat hudusunde o vilayetler üzerinde mevadı atiyede muharrer salahiyetleri haiz umumi müfettişlikler teşkiline ve ihtiyacın zail olmasıyla bu müfettişliklerin ilgasına Hükümet mezundur. Umumi müfettişler, İcra Vekilleri Heyeti kararıyla tayin olunur ve memuriyetlerine de aynı suretle nihayet verilir.”, denilerek, Umumi Müfettişlik kuruluşu düzenlenmiştir. Kanun’un 2. maddesinde; “Umumi müfettişlik kadroları bütçelerle tayin olunur. Ancak sene-i maliye zarfında teşkiline lüzum görülecek umumi müfettişlik kad409 “Umumi Müfettişlik Teşkilatı Hakkında Kanun Layihası” hakkında 20.01.1927 tarihli Başvekâlet kararnamesi için bakınız: (Cumhuriyet Arşivi: Tarih: 30.01.1927, Sayı: 4696, Dosya:-, Fon Kodu: 30..18.1.1., Yer No: 22.87..18). 410 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 682-687, İ: 82, C: 1). 411 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 682-683, İ: 82, C: 1). 412 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 683, İ: 82, C: 1). 413 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 686-687, 809-811, İ: 82, C: 1). 243 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) roları Dâhiliye Vekâletince bittanzim İcra Vekilleri Heyeti kararıyla tatbik ve ertesi sene Meclisi Âliye arz olunur. Umumi müfettişlikler emrine Hükümetçe tensip edilecek vekâletlerden lüzumu kadar müşavir ve saire de ayrıca tahsis olunabilir.”, denilerek, Umumi Müfettişlik kadroları düzenlenmiştir. Kanun’un 3. maddesinde de; “Umumi müfettişler Dâhiliye Vekâletine merbut (bağlı) olup mıntıkaları dâhilinde asayiş ve inzibatın teminine nezaret ve kavanin ve nizamatın tamamii tatbik ve icrasını mütemadiyen takip ve murakabe ve vekâletlerin kanunen haiz oldukları salahiyetlerden İcra Vekilleri Heyetince kendilerine tevdiine karar verilenleri istimal ederler.”, denilerek, umumi müfettişlerin görev ve yetkileri gösterilmiştir. Bunlar arasında en önemlisinin bölgelerindeki asayiş ve inzibatın (güvenliğin) sağlanmasına nezaret etmek olduğu söylenebilir (Bayramoğlu, 2005: 120). Bu düzenlemelerle oluşturulan umumi müfettişlik uygulamasının, klasik il sisteminden farklı bir uygulama olarak ortaya çıkmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu Kanun özetle, “birden çok ili ilgilendiren konularda, bir ihtiyaç baş gösterirse umumi müfettişlik kurulmasını ve bu ihtiyaç ortadan kalktığı zaman umumi müfettişlik uygulamasının sona ermesi gerektiğini öngörüyordu.” Umumi müfettişler bir bakıma, “bölgesi dâhilinde hükümetin vekili konumunda idiler.” 1164 sayılı Kanun gereğince Dâhiliye Vekâletince tanzim ve tevdi kılınmış olan “Umumi Müfettişlik Vazife ve Salahiyetlerine Dair Talimatnamenin Meriyete Vaz'ı Hakkında Kararname” de, 27 Kasım 1927’de İcra Vekilleri Heyetince kabul edilmiştir. Dik (2012: 2077-2078, 2170), Talimatnamenin yürürlüğe girmesine ilişkin kararnamenin kabul tarihinin, Doğu vilayetlerinde sıkıyönetimin kaldırıldığı tarihe denk geldiğini; bunun bir anlamda olası bir asayiş zafiyetinin, Umumi Müfettişlik mekanizması ile bertaraf edilebileceği anlamına geldiğini belirtmiştir. Yine sözü edilen kararnameye ilave olarak 25 Aralık 1927’de kabul edilen bir başka kararnameyle de; Elazığ, Urfa, Bitlis, Hakkâri, Diyarbakır, Siirt, Mardin, Van Vilayetlerinde “Birinci Umumi Müfettişlik” kurulması kararlaştırılmıştır. Başvekâlet Muamelat Müdüriyetinden gönderilen 25 Aralık 1927 tarihli kararnamede şöyle denilmekteydi: 414 “27 Teşrinisani (Kasım) 927 tarih ve 5858 numaralı kararnameye zeyldir (ek). 1164 numaralı Kanun mucibince Elazığ, Urfa, Bitlis, Hakkâri, Diyarbakır, Siirt, Mardin, Van vilayetlerini ihtiva etmek üzere teşkil ve kadrosu ikmal edilmiş olan umumi müfettişlik (…) 1. Umum Müfettişlik suretinde tadili Dâhiliye Vekâletinin 22 Kânunuevvel 927 tarih ve 1/7261 nu414 “Elazığ, Urfa, Bitlis, Hakkâri, Diyarbakır, Siirt, Mardin, Van illerinin 1. Umumi Müfettişlik Bölgesi Olarak Tespiti” hakkında 25.12.1927 tarihli Başvekâlet kararnamesi (Karar No: 5997) için bakınız: (CA: Tarih: 25.12.1927, Sayı: 5977, Dosya:-, Fon Kodu: 30..18.1.1., Yer No: 27.70..7). 244 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) maralı tezkiresiyle vukuu bulan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 25 Kânunuevvel 927 tarihli içtimaında (…) kabul olunmuştur.” Kararnameyle, “Umumi Müfettişlik” unvanının “Birinci Umumi Müfettişlik” olarak tadil edildiği anlaşılmaktadır. Merkezi Diyarbakır olarak belirlenen Birinci Umumi Müfettişlik (Vilayeti Şarkiye Müfettişi Umumiliği) bölgesinin başına da, Diyarbakır Mebusu İbrahim Tali Bey (Öngören) tayin edilmiştir. İlk umumi müfettiş olan Doktor İ. Tali Öngören, doğal olarak mebusluktan ayrılmıştır. 415 Dâhiliye Vekâletince hazırlanarak İcra Vekilleri Heyetine sunulmuş olan Şark Umumi Müfettişlik teşkilatı kadrosu 15 Aralık’ta müzakere ve kabul edilmiş; ardından da Umumi Müfettişlik Başmüşavirliği görevine Mümtaz Bey atanmıştır (Dik, 2012: 2173). İcra Vekilleri Heyetinin 13 Şubat 1929 tarihli ve 7670 sayılı kararnamesiyle de 416 (RG: 11.03.1929 tarihli ve 1140 sayılı) “Asayiş ve muamelâtı umumiyesi Birinci Umumî Müfettişlik mıntıkasına dâhil vilâyetlerle alâkadar olan Beyazıt Vilâyetinin mezkûr müfettişliğe raptı (bağlanması) zaruri olduğundan, Birinci Umumi Müfettişlik talimatnamesinin birinci maddesine Beyazıt Vilâyetinin de ilâvesi” kararlaştırılmıştır (Bayramoğlu, 2007: 53). 2.2. Trakya Umumi Müfettişlik Teşkilatı Hakkında Kanun Yukarıda da ifade edildiği üzere umumi müfettişlik uygulaması ilk olarak 1927 yılında çıkarılan 1164 sayılı Kanunla başlatılmış, Birinci Umumi Müfettişlik teşkilatı da aynı yıl Diyarbakır merkezli olarak kurulmuştur. 1927-1934 yılları arasında 1164 sayılı Kanun’a dayanarak yeni bir umumi müfettişlik oluşturulmamıştır. Şarkta yapılan uygulama başarılı sonuçlar verince, 1164 sayılı Kanun’un hükümete verdiği yetkiye istinaden 19 Şubat 1934 tarih ve 2/150 sayılı İcra Vekilleri Heyeti kararnamesiyle “Trakya Umumî Müfettişliği” adıyla ikinci bir umumi müfettişlik teşkil edilmiştir. Anılan kararnamede Trakya Umumi Müfettişliğinin kuruluşu şu şekilde gerekçelendirilmiştir: “Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve Çanakkale mıntıkalarında Nafıa ve İskân İşlerinin esaslı bir surette tanzim ve idaresi için 1164 numaralı Kanunun hükmüne göre mezkûr mıntıkada «Trakya Umumî Müfettişliği» namı ile ikinci bir Umumî Müfettişlik teşkili ve bu umumî müfettişliğe ait ilişik kadronun tasdiki; Dâhiliye Vekilliğinin 19.02.1934 tarih ve 679 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 19.02.1934 toplanışında kabul olunmuştur” (RG: 27.02.1934 tarihli ve 2640 sayılı). Birincisinden farklı olarak İkinci 415 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 1, Sayfa: 189, İ: 24, C: 1). 1. Umumi Müfettişlik Bölgesine Bayezid Vilayetinin de Katılması” başlıklı belge için bakınız: (CA: Tarih: 13.02.1929, Sayı: 7660, Dosya:77-3, Fon Kodu: 30..18.1.2., Yer No: 2.15..20). 416 245 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Umumi Müfettişliğin “nafıa ve iskân işlerinin esaslı bir surette tanzim ve idaresi” amacıyla oluşturulduğu anlaşılmaktadır (Turan, 2007: 528). İcra Vekilleri Heyeti kararnamesiyle oluşturulan Trakya Umumî Müfettişliğinin kadrolarının yasayla düzenlenmesi ihtiyacı duyulmuş olacak ki; bu amaçla 22 Mart 1934 tarihli ve 2393 sayılı “Trakya Umumi Müfettişlik Teşkilatı Maaş, Ücret ve Masrafları Hakkında Kanun” 417 (RG: 25.03.1934 tarihli ve 2662 sayılı) çıkarılarak, bu teşkilatın maaş, ücret ve ödenekleri düzenlenmiştir (Bayramoğlu, 2005: 46). “Trakya Umumî Müfettişliğinin Maaş ve Masrafları Hakkında 1/859 Numaralı Kanun Lâyihası ve Bütçe Encümeni Mazbatası”, 22 Mart 1934 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 418 Görüşmelerin başında söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, yeni umumi müfettişlik uygulamasıyla ilgili çarpıcı bir konuşma yapmıştır: 419 “Efendim, Türkiye Cumhuriyetinin esaslarından birisi de halkçı olmasıdır. Biz müfettişi umumilikler ihdas etmekle Hükümetin murakabe ve hizmetini halkımızın ayaklarına götürüyoruz. Bu esasla memlekette altı müfettişi umumilik olacaktır. Bütçenin müsaadesi oldukça bunu tatbik etmekteyiz. Birincisini şarkta yapmıştık. Şarkta yaptığımız umumî müfettişlikten beklenilen bütün vazife ve hizmetleri, azamisiyle aldık. Bundan cesaret alarak ikinci yaptığımızı da Trakya’ya hasrediyoruz. Malûmu ihsanınızdır ki Trakya; bu Türk vatanının, Türk kanı ile en mebzul (bol) olarak yoğurulmuş aziz bir parçasıdır (Alkışlar). Trakya; Türk medeniyetini, kurunu vusta (orta çağ) karanlıklarında Avrupa’ya götüren, inkişafımızın köprübaşı olmuştur. Bu köprüyü ve bu aziz toprağı vatanımızın her kısmı gibi hassasiyetle imar etmeğe ve inkişaf ettirmeğe mecburuz. Bu teşekkül o memlekette evvel emirde ümranın ve nüfusun hüsnü tevessüüne hizmet edecektir. Bu itibarla evvelce bütçe zaruretini nazarı itibara alarak yapmış olduğumuz teşkilâtı, bilâhare bütçede azıcık bir müsait vaziyet görmekle derhal haddi lâyikine ve icabının gösterdiği vaziyete çıkardık.” Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da düzenleme şu şekilde gerekçelendirilmiştir: 420 TRAKYA UMUMÎ MÜFETTİŞLİĞİ: “Mühim nafıa ve iskân işlerine saha teşkil eden Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve Çanakkale mıntıkalarını ihtiva etmek ve bu işleri esaslı bir surette tanzim ve idare eylemek üzere 1164 numaralı Kanunun Hükümete verdiği salâhiyete müsteniden (Trakya Umumî 417 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 112). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 151-153, İ: 32, C: 1, 2). 419 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 152, İ: 32, C: 2). 420 TBMM Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sıra No: 80). 418 246 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Müfettişliği) teşkili zarurî ve faydalı görülmüştür. Trakya Umumî Müfettişliğinin maaş ücret ve masrafları 1933 Dâhiliye bütçesi yekûnu umumisi arasında yapılacak tasarrufla temin edilecektir. Bu esaslar göz önünde tutularak merbut kanun lâyihası tanzim olunmuştur.” Gerekçe layihasından Trakya Umumi Müfettişlik teşkilatının Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve Çanakkale illerini kapsadığı anlaşılmaktadır. Belirtilen gerekçelerle kabul edilen 2393 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle; Devlet Memurları Maaşatının Tevhit ve Teadülüne Dair olan 1452 sayılı Kanun’un 2. maddesine merbut (2) numaralı cetvelin Dâhiliye Vekâleti kısmındaki umumi müfettişlik kadrosuna Trakya’da yeniden teşkil edilen bir Umumi Müfettişlik için derece, adet ve maaşları (1) numaralı cetvelde gösterilen memuriyetler ilave edilmiştir. Kanun’un 2. maddesiyle; bu Müfettişliğin (2) numaralı cetvelde gösterilen ücretli memur ve müstahdemleri, 1933 Mali Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nun 5. maddesine merbut (D) cetvelinin Dâhiliye Vekâleti kısmındaki Umumi Müfettişlik kadrosuna ilave olunmuştur. Kanun’un 3. maddesinde de; yeni kurulan bu teşkilatın masraflarına ilişkin düzenlenmiştir. Buna göre; Trakya Umumi Müfettişliği kadrosu şu şekilde sıralanabilir; (1) Umumi Müfettiş, (1) Baş müşavir, (1) Emniyet Müşaviri, (1) Emniyet Müşavir Muavini, (1) İskân Müşaviri, (1) İskân Müşavir Muavini, (1) Yazı İşleri Müdürü, (1) Hususi Kalem Müdürü, (1) Evrak Memuru, (22) Ücretli Memur ve Müstahdemler (yazı işleri kâtibi, hususi kalem kâtibi, dosya memuru, levazım ve daire müdürü, odacı, şoför ve tamirci, şoför muavini), toplamda (31) personel. Trakya Umumî Müfettişliğine ilk olarak, İstanbul Mebusu ve eski Vilayeti Şarkiye Müfettişi Umumisi İbrahim Tali Bey tayin edilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “19.2.1934 tarih ve 2/150 sayılı kararname ile teşkili kararlaştırılan Trakya Umumî Müfettişliğine İstanbul Mebusu İbrahim Tali Beyefendinin tayini; Dâhiliye Vekilliğinin 18.3.1934 tarih ve 3626 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 18.3.1934’de kabul olunmuştur” (Kararname No: 2/303; RG: 24.03.1934 tarihli ve 2661 sayılı). İbrahim Tali Bey’in bozulan sağlığı nedeniyle tedavi için yurt dışına gitmesi üzerine Trakya Umumî Müfettişliğine bu sefer, İzmir Valisi Kazım Dirik getirilmiştir: “Dâhiliye Vekilliğinin 9.8.1935 tarih ve 6831 sayılı tezkeresiyle vaki teklifi üzerine, açık bulunan Trakya Umumî Müfettişliğine İzmir Valisi Kâzım Dirik’in (…) tayinleri İcra Vekilleri Heyetince 9.8.1935’de tasvip ve kabul olunmuştur” (Kararname No: 2/3065; RG: 14.08.1935 tarihli ve 3080 sayılı). Kazım Dirik, bu görevini vefat ettiği 3 Temmuz 1941 tarihine kadar sürdürmüş; görevi sırasında köy kalkınması ve eğitim konularında yaptığı çalışmalar, bölge halkının yaşam düzeyinin yükselmesine önemli katkılar yapmıştır. 247 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Yine, “Dâhiliye Vekâletinin 26.5.1935 tarih ve 4815 sayılı tezkeresi üzerine, açık olan Trakya Umumî Müfettişliği Başmüşavirliğine Vilâyetler İdaresi Umum Müdürü Sabri Öney’in tayini, İcra Vekilleri Heyetince 26.5.1935 günü onanmıştır” (Kararname No: 2/2630; RG: 08.07.1935 tarihli ve 3048 sayılı). 2.3. I, III ve IV. Umumi Müfettişlik Kadrolarının Düzenlenmesi Dönem içerisinde umumi müfettişlik ile ilgili bir başka önemli gelişme, umumi müfettişliklerin sayısının arttırılması olmuştur. Birinci ve Trakya Umumi Müfettişliğinden sonra 1935 yılının sonuna doğru üçüncü ve 1935 yılının başında Dördüncü Umumi Müfettişlik mıntıkası oluşturulmuştur. Üçüncü Umumi Müfettişlik 11 Eylül 1935 tarihinde kurulmuş olup; buna ilişkin olarak yayımlanan 2/3199 sayılı İcra Vekilleri Heyeti kararnamesinde şöyle deniliyordu: “25 Haziran 1927 tarih ve 1164 numaralı Kanunun birinci maddesi mucibince ve Erzurum, Kars, Gümüşhane, Çoruh, Erzincan, Trabzon, Ağrı Vilâyetlerini ihtiva etmek üzere üçüncü bir Umumî Müfettişlik kurulması tensip edilmiştir.” Aynı gün çıkarılan bir başka kararnameyle de (Kararname No: 2/3200), yeni kurulan III. Umumî Müfettişliğe Erzurum Saylavı (Mebusu) Tahsin Üzer atanmıştır (RG: 11.09.1935 tarihli ve 3103 sayılı). Tahsin Üzer, 3 Kasım 1939 tarihine kadar bu görevini sürdürmüştür. Dördüncü Umumi Müfettişlik ise 6 Ocak 1936 tarihinde kurulmuş olup (Solak, 2013: 253); buna ilişkin olarak yayımlanan 2/3823 sayılı İcra Vekilleri Heyeti kararnamesinde kuruluş gerekçesi şöyle ifade ediliyordu: “Orta Anadolu’nun doğu kısımlarında ve bilhassa şark halkının mütekâsif bulunduğu Dersim çevresinde idare ve inzibat işlerinin esaslı surette tanzim ve Hükümet murakabesinin daha yakından ifasını temin için yeniden kurulacak Bingöl ve Tunceli ve Birinci Umumî Müfettişlik mıntıkasından ayrılacak Elâziz Vilâyetlerini ihtiva etmek ve 27 teşrinisani 1927 tarihli talimatname ile muayyen vazife ve salâhiyetleri haiz olmak üzere 1164 sayılı Kanunun 1. maddesine dayanarak dördüncü bir Umumî Müfettişlik kurulması; Dâhiliye Vekilliğinin 4.1.1936 tarih ve 52 sayılı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 6.1.1936’da onanmıştır” (RG: 16.01.1935 tarihli ve 3207 sayılı). 10 Ocak 1936 tarihli kararnameyle de Dördüncü Umumi Müfettişlik görevi, Tunceli Valisinin uhdesine verilmiştir. Buna ilişkin kararnamede şu ifadeler bulunmaktaydı: “Yeni kurulan Tunceli Valiliğine 2884 sayılı Kanunun 1’inci maddesinin son fıkrasına göre Dördüncü Umumî Müfettişlik de uhdesinde bulunmak üzere Sekizinci Kolordu Komutanı Korgeneral Hüseyin Abdullah Alpdoğan’ın tayini; Dâhiliye Vekilliğinin 10.1.1936 tarih ve 229 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 10.1.1936 da onanmıştır” 248 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) (RG: 16.01.1935 tarihli ve 3207 sayılı). Kararnamede değinilen 2884 sayılı Tunceli Vilayetinin idaresine ilişkin yasaya ileride değinilmiştir. Kararnamelerle oluşturulan umumi müfettişliklerin kadrolarının yasayla düzenlenmesi ihtiyacı duyulmuş olacak ki; bu amaçla 16 Aralık 1935 tarihli ve 2865 sayılı “Birinci, Üçüncü ve Dördüncü Umumi Müfettişliklerle Müşavirliklerinin Teşkilat Kadroları Hakkında Kanun” 421 (RG: 24.12.1935 tarihli ve 3190 sayılı) kabul edilmiştir. “Birinci Umumi Müfettişlik Teşkilat Kadrosunun Değiştirilmesi Hakkında 1/322, Üçüncü Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair 1/323 ve Dördüncü Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair 1/324 Sayılı Kanun Layihaları” ile bunlara ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 16 Aralık 1935 günlü Meclis oturumunda müstacelen görüşülerek kabul edilmiştir. 422 Görüşmelerin başında söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, umumi müfettişliklerin kadroları arasındaki farklılığın nedenleri üzerinde durmuştur: 423 “Teşkilat arasındaki fark da, mıntıkalar arasındaki işlerdeki farktan döğmüştür. Mesela Birinci Umumi Müfettişliğin esas olarak uğraştığı meselelerle Üçüncü Umumi Müfettişliğin uğraştığı meseleler ayrıdır. Fark bundan doğmuştur. Bazı müfettişliklerin kadrolarında noksanlık vardır. Maliye bu sene çok fedakârlık yapmıştır. Mesela Trakya Müfettişi Umumiliğinde inşallah gelecek sene noksanları da temin edeceğiz. Valilerin maaşları arasındaki farka gelince; malumu aliniz, bu bir ehrama tabidir. Bu ehrama göre maaşları nazari dikkate alınmıştır.” Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da, her bir umumi müfettişlikle ilgili değerlendirmelerde bulunulmuştur. 424 BİRİNCİ UMUMİ MÜFETTİŞLİK: “İmar, ekonomi ve emniyet işlerinin esaslı bir surette ve bir elden idare ve murakabesi için 1164 sayılı Kanun’un verdiği salahiyete binaen evvelce teşkil edilmiş olan Birinci Umumi Müfettişliğin de diğer müfettişlikler teşkilatının ayni olmasını temin için maaş, ücret ve masraflarına ait olarak bağlı kanun layihası hazırlanmıştır.” ÜÇÜNCÜ UMUMİ MÜFETTİŞLİK: “Mühim olan imar, iktisat ve emniyet işlerini esaslı bir surette tanzim ve bir elden idare ve murakabe etmek üzere pek geniş ve merkeze uzak bulunan Erzurum, Erzincan, Trabzon, Ağrı, Gümüşhane, Kars, Çoruh vilayetlerini ihtiva eden mıntıkada 1164 numaralı Kanunun Hükûmete verdiği salahiyete müsteniden Üçüncü Umumi Müfettişlik teşkili zaruri ve faideli görülmüştür. Üçüncü Umumi Müfettişliğin maaş, ücret 421 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 58–65). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 7, Sayfa: 96-101, İ: 17, C: 1). 423 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 7, Sayfa: 97, İ: 17, C: 1). 424 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 7, Sıra No: 35). 422 249 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ve masraflarına ait kanun layihası tanzim olunmuştur.” DÖRDÜNCÜ UMUMİ MÜFETTİŞLİK: “Coğrafi sınırları birbirini çevreleyen bir kısım illerin güvenlik ve yasa (inzibat), ekonomi, soysal ve kültürel noktadan ve bayındırlık bakımından yüksek salahiyet ve toplu görüş düzenliğini kollamak gereği ile ülkemizin üç muhtelif cephesinde üç umumi müfettişlik kurulmuştur. Yeni teşkili takarrür eden Murat (Bingöl) ve Munzur (Tunceli) Vilayetleri ile Elaziz Valiliğini kaplamak üzere kurulan Dördüncü Umumi Müfettişlik, bu ülkede pek önemli bu işlerin yapılmasını temin için çok gerekli olmakla beraber idari ve içtimai bakımdan özel durumlarla geliştirilmesi (inkişaf ettirilmesi) zaruri görülen Munzur Vilayeti ile bu vilayete yakınlıktan ötürü Elaziz ve Murat Vilayetlerinin birbirlerine ilgili amme ödevlerini idare çığrının (idare nehci) en yüksek salahiyetle bezenmiş bu teessüsün murakabesine bağlanması vatandaşların hukuki ve her yönden gelişimi hususunda çok faydalı görülmüştür. Bu müfettişliğe ait maaş ve ücret ve masarifatina ait kanun layihası tanzim olunmuştur.” Belirtilen gerekçelerle kabul edilen 2865 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle; 25 Haziran 1927 tarih ve 1164 sayılı Kanun’un verdiği salahiyete binaen Hükümetçe teşkil edilmiş olan Birinci Umumi Müfettişlikle, bu defa yeniden teşkil olunan Üçüncü ve Dördüncü Umumi Müfettişliklerin ve bu müfettişlikler emrinde bulunacak müşavirliklerin kadroları düzenlenerek, Kanun’a bağlı (1) numaralı cetvelde gösterilmiştir. Bu cetvelde gösterilen kadrolar ait oldukları vekâletlerin kadrolarına eklenmiştir. Kanun’un 2. maddesiyle; müşavirliklere icabında müfettişler de tayin olunabilecektir. Bu takdirde emrinde oldukları umumî müfettişliğin merkezi, bu müfettişlerin mıntıka merkezleri sayılacaktır. 2.4. II. Umumi Müfettişlik Kadrolarının Yeniden Düzenlenmesi 25 Aralık 1935 tarihli ve 2883 sayılı “İkinci Umumi Müfettişlikle Müşavirliklerinin Teşkilat Kadroları Hakkında Kanun” 425 (RG: 02.01.1936 tarihli ve 3195 sayılı) ile daha önce kurulmuş olan Trakya Umumi Müfettişliğinin, “İkinci Umumi Müfettişlik” olarak yeniden düzenlendiği anlaşılmaktadır. “İkinci Umumi Müfettişlik ve Müşavirliklerinin Teşkilat Kadroları Hakkında Kanun Layihası” ile buna yönelik Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/359), 25 Aralık 1935 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek itiraz olmadan kabul edilmiştir. 426 425 426 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 106-111). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 7, Sayfa: 169-171, İ: 21, C: 1). 250 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin gerekçesi şu şekilde ifade edilmiştir: 427 “Trakya Umumi Müfettişliği kadrosunun aşağıda yazılan sebeplerden ötürü genişletilmesine zaruret haşıl olmuştur (…) Trakya’da şimdiye kadar yaptırılan tetkikatla toprak, iklim ve coğrafi durum bakımından İzmir’de tatbik sahası bulunan ve iyi neticeler veren bu teşekkülün Trakya’nın ekonomsal (ekonomik) kalkınmasını temin yolunda ilk defa plana alınacak ve güzel sonuç verecek yegâne teşekkül olacağı kanaati tebellür eylemiştir (ortaya çıkmıştır). Şu halde mevcut imkân ve şartları köy kalkınma işi için düzenleyerek teşkilatlandırılmakta zaruret vardır. Önümüzdeki yıllarda bu mıntıkada köycülük işlerinin alacağı geniş durum şimdiden göz önüne getirilirse bu çalışma ve planlaştırma keyfiyetinin kati bir lüzum ve zaruret halini aldığı tebarüz eder. İste köylerimizde istihsal, satış ve istihlak tarzlarını düzenlemek ve sağlık, kültür, tarım ve bayındırlık işlerini planlastırarak yürütmek maksadı ile köy büroları teşkili zaruri görülmüştür (…) Trakya’nın kalkınması işini yürütürken bu ergeye gidiş yollarını her zaman iyice aydın bulundurarak sistemli ve derlenmiş rakamların elde bulundurulmasındaki kati zaruret her işte noksanlığımı göstermiş bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bölgenin rakamla statik bir tarifini yapmak ve nüfus, iskân, tarım, tecim, ekonomi, bayındırlık, finans, köy ve köycülük, tüze, kültür, güven ve sair bakımlardan yürüyüş yollarını muayyen evreler içinde bilmeyi temin için de bir istatistik bürosunun umumi müfettişlik kadrosuna ilavesine zaruret haşıl olmuştur…” Bu gerekçelerle kabul edilen 2883 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle, 25 Haziran 1927 tarih ve 1164 numaralı Kanun’un verdiği salahiyete binaen hükûmetçe teşkil edilmiş olan İkinci Umumi Müfettişlik ile bu müfettişlik emrinde bulunacak müşavirliklerin kadroları yeniden düzenlenerek Kanun’a bağlı (1) numaralı cetvelde gösterilmiştir. Yine bu cetvelde gösterilen kadrolar ait oldukları vekâletlerin kadrolarına eklenmiştir. İkinci Umumi Müfettişliğin de diğer umumi müfettişliklerde olduğu gibi Dâhiliye Vekâleti kadroları dışında; Maliye Vekâleti, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti, Adliye Vekâleti, Maarif Vekâleti, Nafıa Vekâleti, İktisat Vekâleti ile Ziraat Vekâletlerinin müşavir kadroları bulunacaktır. 427 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 7, Sıra Sayısı: 61). 251 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 2.5. Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun 25 Aralık 1935 tarihli ve 2884 sayılı “Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun” 428 (RG: 02.01.1936 tarihli ve 3135 sayılı), sadece Tunceli Vilayetinin idaresine özel bir yasadır ve yine umumi müfettişlik teşkilatıyla bağlantılı olarak kabul edilmiştir. Esasen yeni oluşturulan Dördüncü Umumi Müfettişlik mıntıkası, bu Kanun ile teşkil edilen vilayeti de ihtiva edecektir ve vilayetin başına atanacak olan vali ve kumandan yeni umumi müfettişliğin de başında olacaktır. “Munzur Vilayeti Teşkilat ve İdaresi Hakkında Kanun Layihası” ile buna ilişkin Dâhiliye, Milli Müdafaa, Adliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/304), 25 Aralık 1935 tarihinde müstaceliyetle görüşülerek kabul edilmiştir. 429 Tasarı üzerine ilk sözü alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, Tunceli (Munzur, Dersim) bölgesiyle ilgili önemli bilgiler vermiştir (Solak, 2013: 250-251): 430 “Tunceli adi ile simdi teşkil edilecek vilayetin ve o bölgenin eski ismi Dersim’dir. Dersim, eski zamanda da muayyen bir mıntıkaya verilmiş bir isim değildir. Fakat bu günkü idare bakımına göre Dersim’in mesahai şathiyesi (genişliği), uzunluk itibariyle 90, genişlik itibariyle 60 olarak heyeti umumiyesi 450-500 kilometredir. Yüksek dağları, derin dereleri ve geniş vadileri vardır ve bu bölgenin kısmi azami taşlık ve kayalıktır. Sakinleri 65-70 bin nüfustan ibarettir. Aslen Türk unsuruna mensup bir kitledir. Bu bölgenin ilk Türk tarihinde resmi olarak teması Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim’in muharebeleri zamanına tesadüf ediyor. Ondan sonra memleketin birçok kısımlarındaki usulü idare gibi o da yerli ağalara ve beylere verilerek idare olunuyordu. Tanzimat’ta vilayet teşkilatı yapıldığı zaman burada da vilayet teşkil ediliyor. Fakat her nasılsa, ihmal, Dersim’i olduğu gibi bırakıyor. Bu gün oranın içtimaı teşkilatı kurunu vüstai (orta çağ) bir teşkilattır. Yani birtakım parçalara ayrılmıştır. Bunlar, hususati medeniye, hukukiye ve hatta cezaiyelerini kendi aralarında görürler. Bu gün burası 91 aşirete münkasemdir (bölünmüştür). 1876’dan bu güne kadar muhtelif zamanlarda Dersim üzerine 11 harekâtı askeriye yapılmıştır. Halkı cahil, biraz da toprağın fakirliği dolayısıyla halkı fakir olur ve eli de silahlı bulunursa tabii böyle bir yerde vukuat eksik olmaz. Böyle yerler her medeni memlekette bulunabilir (…) Fakat bu harekâtı askeriye muayyen bir gayeyi istihdaf ettiği (hedeflediği) için asker geri alınmış, asil harekâtı askeriyeyi icap ettiren hastalık, ne tahlil ve ne de tedavi edilmiştir. Yalnız hafifletilmiştir. Cumhuriyet devrinin, şiarı, memleketin esaslı ihtiyaçlarını 428 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt:16, Sayfa: 112-116). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 7, Sayfa: 169, 175-181, İ: 21, C: 1). 430 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 7, Sayfa: 175, İ: 21, C: 1). 429 252 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) esasından tedavi etmek ve asil hastalığı tedavi eylemek olduğu için burada da medeni usullerle bir tedbir düşündü ve bu program ile memleketin her yerinde olduğu gibi buraların da cumhuriyetin feyizlerinden istifade etmesini temin edecektir. Şimdi müzakere edilecek kanun bu kanundur. Orada anormal bir şey yoktur. Efkârı umumiyeye arz etmek isterim ki, memleketimizde anormal bir vaziyet yoktur.” Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da, düzenleme şu şekilde gerekçelendirilmiştir: 431 “… Mahallin ihtiyacını yakından görerek aldığı tedbirleri derhal orada tatbik edebilecek ve vekillerin haiz olduğu salahiyetlerle mücehhez yüksek bir Hükûmet mümessillerinin orada vali olması ve bu zatin askeri bakımdan da vaziyeti idare edebilmesi için komutan sıfatını da üzerinde birleştirmiş bulunması gerekli görülmüştür. Kanun’un ilk dokuz maddesi esasen mevcut ve meri kanunlarla Vekiller Heyetine verilmiş olan salahiyetlerin daha kısa bir yoldan mahallinde tatbik edilebilmesi için valiye verilen salahiyetleri göstermektedir. 4’üncü umumi müfettişlik mıntıkası esasen bu kanun ile teşkil edilen vilayeti de ihtiva edecektir. Vilayette yapılacak ıslah ve idare tedbirlerinin ve imar hareketlerinin Elaziz Vilayeti gibi demir yolu üzerinde bulunan ve merkezle irtibatı kolay olan, istenilen malzemenin tedariki müşkül bulunmayan emin bir yere istinat etmesi gerekli görülmüştür. İşte bu suretle Elaziz’de oturacak olan 4’üncü umumi müfettiş, arz edilen hususi vaziyet dolayısıyla teşkili bu kanun ile istenilen Munzur Vilayetinin de valisi olması işlerin iyi gitmesi ve neticenin verimli olması bakımından zaruri görülmüştür (…) İşte mahallin ihtiyaçları göz önüne getirilerek haklıya, kısa, basit yollarla derhal hakkını vermek ve suçluyu da süratle filinin akıbetine uğratmak için muhtasar ve yine teminatlı usul kaideleri konulmuştur.” 2884 sayılı “Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun”, idari ve adli olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Kanun’a göre; Tunceli Vilayetine ordu ile irtibatı baki kalmak ve rütbesinin salahiyetini haiz bulunmak üzere korkomutan rütbesinde bir zat vali ve kumandan seçilecektir. Vali ve kumandan usulü veçhile Milli Müdafaa Vekâletinin muvafakati alınmak şartıyla Dâhiliye Vekilinin inhası ve İcra Vekilleri Heyetinin kararıyla tayin olunacaktır. Bu vali ve kumandan, teşkil edilen Dördüncü Umumi Müfettişliğin de umumi müfettişi olacaktır (md.1). Vali ve kumandan vilayet umur ve muamelatında ve vilayet memurları hakkında, vekillerin kanunen haiz oldukları bütün salahiyetleri haiz olacak, vali ve kumandan lüzum gördüğü takdirde vilayeti teşkil eden kaza ve nahiyelerin 431 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 7, Sıra Sayısı: 58). 253 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) hudut ve merkezlerini değiştirebilecek ve keyfiyeti Dâhiliye Vekâletine bildirecektir (md.2). Tunceli Vilayetinin kaza kaymakamları ve nahiye müdürleri usulü dairesinde Milli Müdafaa Vekâletinin muvafakati alındıktan sonra vali ve kumandanın inhası ve Dâhiliye Vekilinin tasvibi üzerine kararname ile ve orduya irtibatları baki kalmak şartıyla muvazzaf subaylardan dahi tayin olunabilecektir (md.3). Vali ve kumandan vilayette kullanılan asker memurlar hakkında inzibati bakımdan askeri kanunların kendisine verdiği disiplin salahiyetini kullanacaktır. Diğer memurlar hakkında da ihtar ve tevbih cezalarından başka kanunların inzibat komisyonlarına verdiği maaş katı, kıdem tenzili salahiyetlerini de resen kullanacak ve bu cezalar sicile geçecektir. Sınıf tenzili ve memuriyetten ihraç cezaları inzibat komisyonu kararıyla tatbik edilecektir. Hâkimler Kanunu hükümleri saklı kalmakla birlikte, vali ve kumandan adliye memur ve kâtipleri hakkında Hâkimler Kanunu hükümlerine göre bunların amirleri tarafından verilebilecek cezaları dahi tatbike salahiyetlidir (md.5). Tunceli Vilayetinde umumi meclis vazifesini valinin veya tevkil edeceği zatın riyaseti altında vilayet idare heyeti azalarıyla kaza kaymakamlarından mürekkep bir heyet görecektir. Daimi encümen işini valinin veya tevkil edeceği zatın riyaseti altında defterdar, maarif müdürü, nafıa başmühendisi veya bunların vazifelerini görenlerden mürekkep bir heyet görecektir (md.6). Vali ve kumandan lüzum gördüğü belediyelerde reislik vazifesini kaymakamlara ve nahiye müdürlerine verebilecektir (md.7). Vali ve kumandan emniyet ve asayiş noktasından lüzum görürse vilayet halkından olan fertleri ve aileleri vilayet içinde bir yerden diğer yere nakletmeye ve bu gibilerin vilayet içinde oturmalarını menetmeğe salahiyetlidir (md.31). Vali ve kumandan herhangi bir şahıs hakkındaki takibatın tehirine ve cezaların teciline salahiyetlidir (md.32). İdam hükümlerinin vali ve kumandan tarafından tecile lüzum görülmediği takdirde infazı emredilecektir (md.33). Görüldüğü üzere 2884 sayılı Kanunla Tunceli Vilayeti diğer illerden farklı olarak oldukça önemli yetkilerle donatılmış bir vali ve kumandanın yönetimine verilmiştir. Tunceli Valiliğine getirilen Korgeneral Hüseyin Abdullah Alpdoğan, aynı zamanda Dördüncü Umumi Müfettişlik görevini de yürütecektir (Solak, 2013: 249-253). Tunceli Vali Muavinliği görevine de Muğla Valisi Cevad Ökmen’in tayini tensip edilmiştir (RG: 12.02.1936 tarihli ve 3230 sayılı). Bir il valisinin Tunceli’ye vali yardımcısı olarak atanması bu ile verilen önemin göstergesi olarak değerlendirilebilir. Yine Zengin’e (2007: 715) göre, Tunceli’ye vali olarak bir komutanın atanmasında 1930’lu yılların ilk yarısında Dersim Bölgesi’nde meydana gelen sürekli ve geniş kapsamlı isyanların etkisi büyüktür. Tunceli Vilayetinin bu tarihte kurulması da Dersim olaylarından sonradır. Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun, 1 Kânunusani 1940 tarihine kadar meri olacaktır. 254 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Tunceli Vilayetinin idaresi için özel bir yasa çıkarıldıktan kısa bir süre sonra, 8 Ocak 1936 tarihli ve 2887 sayılı “Tunceli Vilayeti Halkından Olupta Nüfus ve Askerlik Kanunlarına Göre Kendilerine Verilmesi Lazım Gelen Bazı Cezaların Affına ve Nüfus Yazımı ile Askerlik İşlerine Dair Kanun” (RG: 13.01.1936 tarihli ve 3204 sayılı) kabul edilerek; Tunceli Vilâyeti halkından olup da her ne sebeple olursa olsun şimdiye kadar nüfus kütüklerine yazılmamış veya doğum, ölüm, evlenme, boşanma ve kayıp vakalarını yazdırmamış olanlar hakkında, 2576 sayılı Kanun hükümlerine göre tayin edilen cezalar affolunmuştur (md.1). Ayrıca 2576 sayılı Kanun’un, pulsuz ve cezasız tescile dair hükümleri Tunceli Vilâyeti halkı hakkında iki yıl müddetle tatbik olunacaktır (md.2). Yine, Tunceli Vilâyeti halkından 1316’dan 1331 yılına kadar doğumlulardan iki yıl içinde kendilerini nüfus kütüklerine kaydettirip askerlik şubesine başvuranların askerlik muamelelerinden dolayı görecekleri cezalar affolunacak ve yalnız muvazzaf hizmetleri yaptırılacaktır (md.3). Yoklama kaçağı, bakaya, saklı, firari ve izinsizlerden iki yıl içinde askerlik şubelerine başvuranların da bu suçlarından dolayı haklarında takip yapılmayacaktır (md.4). 2887 sayılı Kanun’un uygulanması için Dâhiliye Vekâletinin de bazı tamimler yayımladığı görülmüştür. 9 Ekim 1937 tarihli ve 11814/3918 sayılı “Tunceli Vilayeti Halkına Yapılacak İlan Hakkında Tamim” bunlardan biridir. Anılan tamimde şöyle denilmiştir (RG: 23.10.1937 tarihli ve 3742 sayılı): “Nüfus ve askerlik işlerini kanunî müddet içinde bu dairelere müracaatla bildirmemiş olan Tunceli Vilâyeti halkından alınması lâzım gelen para cezalarının 13.1.1936 tarihinden itibaren iki sene müddetle affına dair olan 2887 sayılı Kanun hükmünün bitmesine pek az bir zaman kaldığından 11.2.1936 tarih ve 1811/323 sayılı tamim ile bildirildiği veçhile bu vilâyet halkından olup da vilâyetiniz dâhilinde bulunan ve şimdiye kadar nüfus ve askerlik dairelerine müracaat etmemiş olanların cezasız işlerinin görülebilmesi için keyfiyetin bütün köylere varmaya kadar tekrar ilânı suretiyle kanun müddetinin hitamından evvel müracaatlarının temini muvafık görülmüştür.” Yapılan bu uygulama, devletin Tunceli halkını yanına çekmesi yolunda atılmış önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. 2.6. I. Umumi Müfettişlik Kadrolarında Değişiklik Yapılması Atatürk Dönemi’nde umumi müfettişliklerle ilgili son yasal düzenleme, 24 Haziran 1938 tarihli ve 3484 sayılı “Birinci Umumi Müfettişlik Kadrosunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 432 (RG: 09.07.1938 tarihli ve 3955 sayılı) ile yapılmıştır. Bu Kanunla 16 Aralık 1935 tarihli ve 2865 sayılı Kanun’a bağlı (1) numaralı 432 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 1000). 255 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) cetvelin Birinci Umumi Müfettişlik kısmı yeniden düzenlenmiştir. Bu kapsamda; (1) numaralı cetvelin Birinci Umumî Müfettişlik kısmından, 5. dereceden 80 lira maaşlı bir yabancı işleri müdürü kaldırılmış ve bu kısma yeniden 7. dereceden 55 lira maaşlı bir Hususî Kalem Müdürü konulmuştur (Baskıcı, 2007: 945). Kanun’a ekli cetvelde yer alan “Memur (Parti İşleri İçin)” bölümü ilgi çekicidir. Buradan hareketle umumi müfettişliklerin parti işleri ile de meşgul oldukları sonucu çıkarılabilir. “Birinci, Üçüncü ve Dördüncü Umumî Müfettişliklerle Müşavirliklerinin Teşkilât Kadroları Hakkındaki 2865 Sayılı Kanuna Ek Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri mazbataları (1/1060)” 433, 24 Haziran 1938 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek itiraz olmadan kabul edilmiştir. Tasarıya ilişkin Başvekil Celal Bayar imzalı esbabı mucibe layihasında düzenleme şu şekilde gerekçelendirilmiştir: 434 “Doğu ve Trakya bölgelerindeki illerin idare ve emniyet işlerinin iktisadî ve ümran kalkınmalarının cumhuriyetin yüksek rejimlerine tekabül edebilecek ve halkın ihtiyaçlarını karşılayacak bir durumda murakabe ve düzenini temin için kurulan ve günden güne istenilen verimleri artmakta olan umumî müfettişliklerin şümullü faydalarını arttırmak ve kuvvetlendirmek için şimdiye kadar yapılan görgü ve tecrübelere istinaden bu müfettişlikler kadrolarının tevsi ve tadili zarureti hâsıl olmuş ve bu maksatla geçen yıl hazırlanarak Yüksek Başvekâlet makamına sunulan kadro değişikliklerine ait kanun lâyihası bütçe vaziyeti itibarıyla iade olunmuştur. Her umumî müfettişliğin arz ettiği hususiyetten doğan bu esaslı ihtiyaçları bütçe vaziyeti göz önüne alınmak suretiyle kısmen ve peyderpey mümkün mertebe temin etmek zarurî olduğundan bu maksatla Birinci Umumî Müfettişlik teşkilât kadrolarında bazı değişiklikler yapılması için hazırlanan ve bütçeye hiç bir suretle tesir yapmayacak olan kanun lâyihası bağlı olarak sunulmuştur.” 2.7. Umumi Müfettişler Konferansı ve Değerlendirme Yukarıdaki düzenlemelerden, 1927’de 1164 sayılı “Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun” çıkarıldıktan sonra ülke genelinde dört umumi müfettişlik teşkilatının kurulduğu anlaşılmaktadır. Bu müfettişlikler kuruluşlarından itibaren bölgelerinde emniyet ve asayişin sağlanması başta olmak üzere kendilerine tevdi edilen konularda önemli mesafeler almışlardır. Umumi müfettişlerin çalışmaları, Dâhiliye Vekâletince de yakından izlenmiştir. Örneğin, umumi müfettişlere 433 434 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sayfa: 297, İ: 80, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sıra Sayısı: 283). 256 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) mevdu mesaili (verilen konuları) görüşmek üzere dönemin Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya’nın başkanlığında Birinci Umumi Müfettiş Abidin Özmen, Trakya Umumi Müfettişi General Kazım Dirik, Üçüncü Umumi Müfettiş Tahsin Uzer, Dördüncü Umumi Müfettiş Korgeneral Abdullah Alpdoğan, Jandarma Genel Komutanı Korgeneral Naci Tınaz ile Gümrük Umum Muhafaza Komutanı Tümgeneral Seyfi Düzgören’in iştirakiyle 5-22 Aralık 1936 tarihleri arasında Dâhiliye Vekâletinde on toplantı yapıldığı incelenmiştir. Bu önemli toplantıya ait rapor ve tutanaklarda dört umumi müfettişlik mıntıkasının genel durumu ile buralarda yapılan çalışmalara ilişkin oldukça dikkat çekici değerlendirmelerde bulunulduğu görülmektedir. Umumi müfettişler konferansına sunulan ana raporda, teşkilatlanma, asayiş ve emniyet ile etnik unsurlar hakkında verilen bilgiler aşağıda özetlenmiştir (Varlık, 2010: 25-29, 71-73). (A) UMUMİ MÜFETTİŞLİKLER TEŞKİLATI: “Umumi Müfettişlikler teşkilatının, kısa bir hayata sahip olmasına rağmen, memlekete ve devlete taalluk eden (ilişkin) işlerle halkın refahına ait hususatta çok faydalı olduğu rakam ve hakikatlere dayanan izahlardan anlaşıldı. Bu teşkilatın memleketin diğer aksamına (bölgelerine) teşmili (yayılması), memleket işlerinin yüksek görüş ve yakın alaka ile takip ve tanzimi noktalarından faydalı olacağı anlaşılarak tasvip edildi (uygun görüldü). Bütçe imkânları ile ilgili olan bu temenni tahakkuk edinceye (gerçekleşinceye) kadar, Birinci Umumi Müfettişlik mıntıkasına dâhil Van, Hakkâri, Bitlis ve Muş ile Üçüncü Umumi Müfettişlikten alınacak Ağrı Vilayetlerinden mürekkep (oluşan) ayrı bir müfettişlik teşkilatı vücuda getirilmesinin acil zaruretlere, inzibati (düzenle ilgili) ve iktisadi mühim sebeplere istinat etmekte (dayanmakta) olduğu anlaşıldı.” (B) ASAYİŞ VE EMNİYET: “Hemen kaydetmek lazımdır ki güvenlik ve asayiş durumu bütün bölgelerde daima lehe inkişaf etmekle (gelişmekle), vakayı (olaylar) azalmaktadır.” BİRİNCİ UMUMİ MÜFETTİŞLİK: 1934-1936 yıllarına ait istatistikler üzerine yapılan tetkikler, bölgede hadiselerin gittikçe azalmakta olduğunu göstermiştir. Çoğalan umumiyetle kız kaçırma ve Siirt vilayetindeki soygun vakalarıdır. Kız kaçırmaların çoğalmasında evlenme işlerindeki zorluk ve külfetlerin amil (neden) olduğu anlaşılmıştır. Siirt vilayetindeki soygunların Sason harekâtından doğduğu, ikametin menedildiği bu mıntıkadan çıkarılan 3.500 kişiden mühim bir kısmının bölge haricine sevk edilmeyerek civara yerleştirilmelerinin ve bazı şahısların bölgenin sarp yerlerinde ihtifa etmelerinin (saklanmalarının) saik olduğu müşahede edilmiştir. Şimdiye kadar hükümet nüfuz ve icraatı girmeyen 257 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Sason mıntıkasındaki halk, toplu hayata ve ziraata alışmamış olmakla beraber yasak bölgenin sarp arazi ve kovuklarında kalanlara yardım gayreti soygunların çoğalmasını icap ettirmiştir. Bunların nakli, vaziyeti salaha sevk edecektir (durumu düzeltecektir). Diyarıbekir’de (Diyarbakır) hadiselerin çoğalması Cenup (Güney) hududunun gayri tabiliğinden, teşkilatımızın tamam olmayışından, memleketimizden çekilmiş birçok Ermeni, Kürt ve Asurilerle yüz elliliklerin sınırlara yerleşmiş olmalarından, kaçakçılık hadiselerinden ve Fransızların bunları himaye etmelerinden ileri gelmektedir. Memleketimizden aşırılan hayvan ve sairinin satış bedelinde koloni zabitlerinin büyük menfaatleri olduğu aşikârdır. TRAKYA UMUMİ MÜFETTİŞLİĞİ: Bu bölgenin asayiş ve emniyet durumu tamamen yerinde ve normal haldedir. Burada Şark (Doğu) gibi asayiş (güvenlik) meselesi mevcut değildir. Pomaklar tehlikeli olabilecek vaziyet ve kesafette (yoğunlukta) değildir. Türk lehçesi hâkimdir. Kültür hareketleri zamanla dil zaafını ortadan kaldıracaktır. ÜÇÜNCÜ UMUMİ MÜFETTİŞLİK: Bu bölgede umumi müfettişliğin teşekkülünden evvel büyük ıstırap vardı. Kars’tan Eleşkirt’e kadar uzanan sahada, köy, ev basmak ve yol kesmek hareketleri oluyordu. Hınıs ve Hasankale mıntıkasında şekavet (eşkıyalık) hadiseleri vardı. Bugün bunların hepsi bertaraf edilmiş, mühim çeteler ortadan kaldırılmış bulunuyor. Bu sahada da Garp mıntıkası gibi sükûn ve asayişin teessüs ettiği görülmüştür. Karadeniz sahillerinde devam eden kan davalarının alınan tedbirlerle ortadan kalkacağı anlaşılmıştır. DÖRDÜNCÜ UMUMİ MÜFETTİŞLİK: Teşkilatın en yeni ve gencidir. Henüz yaşını bile doldurmamıştır. Şimdiye kadar hükümet kuvvet ve nüfuzunun giremediği; Kürtlüğün ve şekavetin merkezi sayılan Dersim, büyük hükümet adamı İsmet İnönü’nün isabetli karar ve tedbirleriyle Türkiye Cumhuriyeti camiasının fethedilmiş ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bölge asayişinde %99 nispetinde salah (düzelme) vardır. Bu sahada zaman zaman vukua gelen, köy, ev, ağıl, karakol basması, yol kesme hadiseleri dikkati çekecek derecede azalmış, hatta mukayeseli asayiş istatistiklerinin 1936 sütunlarının bir kısmı rakamsız hale gelmeğe başlamıştır. Coğrafi vaziyet, arazi darlığı, geçim ıstırabı, asırların ihmali, su-i idare (kötü yönetim) ve harici tahrikât (dış kışkırtmalar) gibi sebeplerle istinat eden Dersim vakayii, şekavet hadiseleri, kuvvetli, adil, alakalı ve şefik (şefkatli) bir idare altında hareketlerini değiştirmiştir. Devlete ve hükümet kuvvetlerine karşı günden güne çoğalmakta olan itimat, alınan tedbirlerle kuvvet bulmakta ve daima artmaktadır. 258 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) (C) ANASIR (ETNİK UNSURLAR), TEDBİRLER: Bugün Kürt tanınan, sayımlarda, istatistiklerde, bazı eserlerde Kürt gösterilen 1, 2 ve 4’üncü umumi müfettişlik bölgelerinde yaşayanların çoğu tarihten Türk olmakla beraber muhtelif sebepler altında bir kısmı lehçelerini değiştirmiş, dillerini kaybetmiştir. Anasır istatistiklerine göre, Birinci Umumi Müfettişliği teşkil eden 8 vilayette toplanan 1.129.174 nüfusun 206.420’sini Türk, 741.325’ini Kürt göstermektedir. Bu rakamlara göre bölgedeki Kürt kesafeti (yoğunluğu) %60’dır. Üçüncü Umumi Müfettişliğin 8 vilayetindeki 1.866.809 kişiden 299.055’i Kürt, 1.515.928’i Türk olarak kayıtlıdır. Nispet %16’dır. Dördüncü Umumi Müfettişlik mıntıkasındaki 350.826 nüfusun 198.508’i Kürt, 107.965’i Türk gösterilmektedir. Nispet % 56’dır. Netice: Memurların gafletine, siyasi maksatlara dayanan bu rakam ve izahlar hakikati ifadeden çok uzak olmakla beraber doğuda bir Kürtlük davası bulunduğunu kabul etmek ve üzerinde esaslı suretle durmak mecburiyetindeyiz. (…) Bu bölgelerde yaşayanların çoğunun tarihen, ırk ve şecere itibariyle Türk oldukları halde harici tahrikâta istinat eden ağaların, beylerin, şeyhlerin, seyyitlerin, reislerin tagallüp (baskı) ve nüfuzu, saltanat idaresinin gaflet ve himayesi altında Kürtleşen kısmı; (A) Masrafı devlet bütçesinden temin edilmek suretiyle yatılı ve kuvvetli elemanlı köy okul ve pansiyonları açmak; (B) Türklük ve kültür merkezlerinde kuvvetli ticaret evleri kurmak, köy köy dolaşarak köylüyü şehir ve kasabalardan uzaklaştıracak haberler yayan ve köylü istihsalatını (üretimini) yok pahasına ellerine geçiren ayak satıcılarını, çerçi ve tefecileri ortadan kaldırmak; (C) Demiryolları ile şoselerin iki tarafına toplu ve kuvvetli Türk köyleri kurarak her sene maksat ve ihtiyacı karşılayacak miktarda muhacir yerleştirmek; Doğu bölgelerinde inşaat müteahhitleri bulunmayacağına ve bulunsa bile iyi iş görmedikleri emsali ile anlaşıldığına göre muhacir evleri inşaatını salahiyetli mütehassıslardan müteşekkil, umumi müfettişliklere bağlı komisyonlar marifetiyle yaptırmak, toprak ve istihsal vasıtası vermek; (Ç) Aşiretlere ağalık, beylik, şeyhlik, reislik yapmış, hadiselere karışmış, tahrikâta alet olmuş ve olmakta bulunmuş olanları aileleriyle birlikte Garba (Batı) nakil ve iskân etmek; (D) Göçebe aşiretleri yerleştirip toprağa bağlamak; (E) Halk Evlerine önem vermek, okuma odaları açarak halka ajans, gazete ve mecmua okutmak, gezici ve öğretici film ve temsil işlerine el uzatmak; (F) Her kazada doktor, ebe ve sağlık teşkilatı bulundurmak, gezici sağlık ekipleri kurmak, nahiye müdürleriyle ziraat ve baytar memurlarını süvari ve seyyar hale getirmek, hayvan yem bedeli vermek; (G) İyi memur seçmek (…) gibi idari, içtimai ve kültürel tedbirlerle Türklük camiasına almak, bunları temsil ve daha doğrusu ırki hüviyet ve benliklerini iade etmek muvafık görülmüştür. 259 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Yukarıdaki verilerden hareketle, umumi müfettişlik uygulamasını özetlemek gerekirse; 1927 yılında 1164 sayılı Kanun’a dayalı olarak Diyarbakır’da (Mardin, Muş, Urfa, Bitlis, Siirt, Hakkâri, Van) I. Umumi Umumi Müfettişlik kurulmuş, başına da İbrahim Tali Öngören vali olarak atanmıştır. Bu tarihten 1934 yılına kadar başka bir umumi müfettişlik teşkilatı oluşturulmamıştır. 1934 yılında Edirne merkezli (Çanakkale, Tekirdağ, Kırklareli) II. Umumi Müfettişlik (Trakya), 1935 yılında Erzurum merkezli (Kars, Çoruh, Rize, Trabzon, Gümüşhane, Erzincan, Ağrı) III. Umumi Müfettişlik; 1936 yılında Elaziz (Elazığ) merkezli (Tunceli, Bingöl) IV. Umumi Müfettişlik oluşturulmuştur. İncelenen dönemden sonra da 1947 yılında Adana merkezli (Mersin) V. Umumi Müfettişlik teşkilatı kurulmuş; ancak fazla uzun ömürlü olmamıştır. Böylece 1164 sayılı Kanun çerçevesinde toplam beş umumi müfettişlik kurulmuş olmaktadır. Ancak bu uygulamanın, “ülkenin tüm topraklarını kapsayan genel bir yapıya dönüştürülmediği, umumi müfettişlik birimlerinin farklı zamanlarda kurulup kaldırıldığı” görülmektedir. 435 Nitekim umumi müfettişliklerin uygulanmamasına yönelik görüşlerin ağırlık kazanması üzerine bu uygulama, 1948 yılında umumi müfettişlik kadrolarının bütçenin L cetveline alınmamasıyla fiilen son bulmuştur. Umumi müfettişliklerin yasal olarak kaldırılması ise 21 Kasım 1952 tarihli ve 5990 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle gerçekleşmiştir. 436 Bu durumda, umumi müfettişlik uygulamasını, “zamanın şartlarının getirdiği ve belirli bir zamanda yaşamış bir müessese” olarak kabul etmek mümkün görülmektedir. Umumi müfettişliğin kurulduğu bölgelerde halk açısından nasıl değerlendirildiğine ilişkin fazla bir bilgi olmadığı; ancak bu uygulamayla ilgili başta il valileri olmak üzere alt kademe mülki idare amirlerinin olumsuz değerlendirmeleri bulunduğu; birinci ve ikinci idareciler kongresinde de konunun değerlendirildiği ifade edilmektedir (Bayramoğlu, 2005: 45-48; Güler, 2009: 272; İçişleri Bakanlığı, 1983: 165). 435 Umumi müfettişlik ile hemen aynı tarihlerde, “mülki yönetim olarak değil ama bakanlık örgütlenmesi olarak gerçekleştirilmiş bir başka uygulamanın daha yapıldığı görülmektedir. Maarif Vekâleti, 1926-1931 yılları arasında ülke genelinde çalışmalarını bölge düzeyinde örgütlenerek yürütmüş; taşra örgütlenmesinde Ankara, İstanbul, İzmir, Edirne, Konya, Antalya, Adana, Sivas, Trabzon, Erzurum, Elaziz, Van ve Gaziantep illeri merkez olmak üzere 13 Maarif Eminliği Mıntıkası oluşturmuştur” (Güler, 2009: 273-274). 436 Umumi müfettişlik uygulamasının kısa sürmesine rağmen, daha sonraki yıllarda sisteme monte edilecek olan bölge kuruluşları, gittikçe artan bir oranda Türk yönetim sistemi içinde yerini almaya ve genişlemeye devam etmiştir (Çoker, 2003: 26). 260 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 3. Vilayet İdaresi Kanunu’nun Çıkarılması Atatürk Dönemi’nde mülki idare teşkilatına yönelik olarak yapılan düzenlemelerin en önemlisi, 1929 yılında çıkarılan 1426 sayılı “Vilayet İdaresi Kanunu” olmuştur. Vilayetlerin idaresine yeni bir düzen getirmek amacıyla hazırlanan ve Devlet Şurasında tetkik edildikten sonra Büyük Millet Meclisine takdim edilen “Vilayetlerin Umumi İdaresi Hakkında Kanun Layihası” ile Muvakkat Encümenle Bütçe Encümeni Mazbataları esas itibariyle 18 Nisan 1929 tarihli Meclis oturumunda müzakere edilmiş ve aynı gün kabul edilmiştir. 437 Müzakerelerin başlangıcında dönemin Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, hazırlanan Kanun Layihasının “diğerlerine takdimen ve tercihen ve müstaceliyetle müzakere edilmesini” istemiş, bu teklif kabul edilmiştir. Ardından da Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, getirilen düzenlemenin gerekçesini ortaya koyan açıklayıcı ve uzun bir konuşma yapmıştır. 438 Şükrü Kaya konuşmasının başında, “… İdare Kanunlarının esaslı karakteri Teşkilatı Esasiyeye makes olmaktır. Teşkilatı Esasiyeye Kanunu’nun koyduğu prensipler oralarda tafsil ve onlarla tadbik olunur. Türk Teşkilatı Esasiye Kanunu vilayetler umurunun tevsii mezuniyet ve tefriki vazaif esasları ile idare olunmasını emrediyor. Tasvibi alilerine arz olunan vilayetlerin umumi idaresi hakkındaki bu kanun da o esaslardan mülhemdir (…) Rüesayı memurini idariye ve mahalli idarelere kâfi salahiyet verilmek, Teşkilatı Esasiyeye Kanunumuzun koyduğu tevsii mezuniyet ve tefriki vazaif prensibini hakiki ve ameli manasıyla ifade etmektir…”, diyerek sunulan Kanun Layihasının Anayasa’nın ilkelerine göre hazırlandığını ifade etmiştir. 439 Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, konuşmasının devamında da tasarı hakkında özetle şu önemli açıklamalarda bulunmuştur: 440 “… Layihanın esaslı fasıllarından biri mülki taksimat ve idari teşkilattır. İdari taksimatın coğrafi vaziyetlere ve iktisadi ihtiyaçlara göre yapılması esastır. Coğrafi vaziyet değişmese de yollarımızın ve demiryollarımızın ve limanlarımızın inkişafı, iktisadi vaziyetleri şüphesiz tahavvül edecektir. Binaenaleyh, vilayetlerin bu ihtiyaçları temin edecek esaslara göre zaman zaman tahavvül etmesi zaruridir. Bunun ani ve fevri olmaması için kanuna lazım gelen kayıtlar konulmuştur. İdare teşkilatı bahsinde ise hükümetimizin programı malumdur. Köyleri takviye ederek komün kanunu ile temeli kurmak ve onun üzerine tam teşekküllü nahiye dediğimiz kaza mahiyetindekile437 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 72-100, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 72-74, İ: 54, C: 1). 439 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 72, İ: 54, C: 1). 440 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 72-74, İ: 54, C: 1). 438 261 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ri ikmal ederek vilayetlere müntehi olmak bunlara kâfi salahiyetleri verdikten sonra merkezde yakın murakabeyi temin için büyük mıntıkalara ayırarak umum müfettişlikler tesis etmek! Diğer mühim bir fasıl memurların tayinine ait olan fasıldır. Şuabatı idariye rüesasının merkezden tayinleri asıldır. Hükümetimizin isabetli olduğuna kani olduğumuz prensibi yani bir ihtisas mesleki olan ve aralarında teknik silsilei meratip bulunan fen ve ihtisas memurlarını idarenin, vilayetlerin ve o meslekin nef’ine (yararına) olarak merkezden tayin etmektir. Çünkü vilayet idaresinde tesis etmek istediğimiz ahenk, inzibat ve irtibat orduda esas olan inzibattan daha fazla olmak iddiasında bulunamayız (…) Kanunun 38’inci maddesi mülkiye idaresi için kâfi olan bu salahiyeti rüesayı memurini mülkiyeye vermektedir ve salahiyet 15’inci madde ile de teyit ve takviye olunmaktadır. Valilerin muhtelif şuabattaki vazife ve salahiyetleri ayrı ayrı maddelerde sayılmıştır. Vali bu maddelerin kendisine temin ettiği salahiyetten başka vilayetin umur ve muamelatı umumiyesini tensik ve onlar üzerine de haiz olduğu idare ve murakabe salahiyetini tesis için rüesayı istediği zaman toplayarak vilayet ahvalini münakaşa etmek gibi yepyeni bir salahiyet ve bir teşekkül ile de teçhiz edilmiştir. Efendiler, bu salahiyet ve teşekkülün vilayetlerimizin idaresinde çok nafi (faydalı) semereler vereceğine eminiz. Layihanın son faslı vilayet ve kaza idarelerinin teşekküllerini, idari ve kazai (yargısal) salahiyet vazifelerini şimdiye kadar olduğu gibi gayri muayyen ve gayrı vazıh bir surette değil, ilmin ve tecrübenin gösterdiği hak ve adalet esaslarına göre vazıh bir surette tayin etmektedir. İmkân oldukça tatbik edilmek üzere idare heyetlerinin yerine kaim olacak daimi ve mütehassıs bir idare heyeti teşkili salahiyeti vardır…” Kanun Layihasının heyeti umumiyesi hakkında Denizli Mebusu Mazhar Müfit Bey, İzmir Mebusu Enver Bey, Eskişehir Mebusu Emin Bey, Yozgat Mebusu Süleyman Sırrı Bey ile Burdur Mebusu Mustafa Şerif Beylerin konuşmalarından sonra maddelere geçilmesi kabul edilmiştir. 441 Söz alan mebuslar arasında, özellikle Denizli Mebusu Mazhar Müfit Bey’in konuşması, 1913 tarihli Vilayet Nizamnamesi ile yeni kanunu kıyaslaması açısından ilginç görülmüştür. Anayasada yer alan yönetim ilkelerini de tartışan Mazhar Müfit Bey, “… Bu Kanunun en bariz iyiliği de tevsii mezuniyet hududunun gayet makulane ve ilmi çizilmiş olmasıdır.”, diyerek düzenlemeyi desteklemiştir. Diğer söz alan mebuslar da konuşmalarında genel olarak tasarıyı desteklemişler, hususi idarelerle ilgili düzenlemenin de bir an evvel Meclise getirilmesini talep etmişlerdir. 441 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 72-80, İ: 54, C: 1). 262 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 18 Nisan 1929 tarihinde toplam 71 madde olarak kabul edilen 1426 sayılı “Vilayet İdaresi Kanunu” (RG: 05.05.1929 tarihli ve 1184 sayılı) ile taşra mülki yönetim sisteminin 1924 Anayasası’na uygun olarak yeni baştan düzenlendiği görülmektedir. 442 Başlangıç ve 6 fasıldan oluşan 1426 sayılı Kanun, Cumhuriyet Dönemi il idaresine ilişkin ilk kapsamlı yasal düzenlemedir. Zira anılan yasa ile Türkiye’nin bugünkü mülki idare amirliği sisteminin temelleri atılmıştır (Tutum, 1976: 148). 1426 sayılı Vilayet İdaresi Kanunu’nun Başlangıç Bölümü, “Tevsii Mezuniyet ve Tefriki Vazaif” ile “İdari Taksimat” konularını; Birinci Fasıl, “Taksimat ve İdare ve Vilayet Memurlarının İntihap ve Tayini Suretleri” konularını; İkinci Fasıl, “Vilayet Memurları Hakkında İnzibati Cezalar ve Şikâyetler” konularını; Üçüncü Fasıl, “Valinin ve Vilayet Memurlarının Salahiyet ve Vazifeleri” konularını; Dördüncü Fasıl, “Kaymakam ve Kaza Memurlarının Vazifeleri” konularını; Beşinci Fasıl: “Nahiye Müdür ve Memurlarının Vazifeleri” konularını; Altıncı Fasıl ise “Vilayet ve Kaza İdare Heyetleri Teşkilatı” konularını düzenlemiştir. 1426 sayılı Kanun’un “Mülga Kanunlar” başlıklı 69. maddesinde; “İşbu kanun ahkâmına mugayir olan umum kavanin ahkâmı mülgadır”, denilerek genel bir yaklaşımla ve kanun ismi zikredilmeden bu kanuna aykırı mevzuatın yürürlükten kaldırıldığı belirtilmiştir. Vilayet İdaresi Kanunu’nun maddelerine göz atıldığında, vilayet memurlarının tayin usulleri, vali ve kaymakamların görev ve yetkileri, valinin genel idareye dâhil bulunmayan dairelerle ilişkileri, il ve ilçe idare kurullarının kuruluş ve görevlerinin oldukça ayrıntılı olarak düzenlendiği görülmektedir (İçişleri Bakanlığı, 1983: 163). YÖNETİM İLKELERİ VE İDARİ TAKSİMAT: 1426 sayılı Kanun’un “Başlangıç” başlıklı bölümünde “yönetim ilkeleri” ile “idari taksimat” düzenlenmiştir. (a) Yönetim İlkeleri: 1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 91. maddesinde belirtilen yönetim ilkelerinin 1426 sayılı Kanun’un başlangıç bölümünde de yer aldığı görülmektedir. Buna göre vilayetler umuru, “tevsii mezuniyet” ve “tefriki vazaif” esası üzerine idare olunacaktır. 1924 Anayasası’nın anlatıldığı bölümde bu ilkelere yer verildiğinden dolayı, burada ayrıca üzerinde durulmayacaktır. (b) İdari Taksimat: 1426 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile “idare taksimatı” düzenlenmiştir. Buna göre Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 89. maddesi mucibince (gereğince), Türkiye coğrafi vaziyet ve iktisadi münasebet nokta-i nazarından vilayetlere, vilayetler kazalara, kazalar nahiyelere münkasemdir. Nahiyeler de kasaba ve köylerden terekküp edecektir. Kanun’un 1. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 443 442 443 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 407-416). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 80-81, İ: 54, C: 1). 263 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) TAKSİMAT VE İDARE VE VİLAYET MEMURLARININ İNTİHAP VE TAYİN SURETLERİ: 1426 sayılı Kanun’un birinci faslında “taksimat ve idare ve vilayet memurlarının intihap ve tayin usulleri” düzenlenmiştir. Aşağıda bu konudaki maddelere ayrı ayrı değinilmiştir. Mülki İdare Birimlerinin Teşkili, Kaldırılması, Merkez ve Sınırlarının Değiştirilmesi: Kanun’un 2. maddesinde; “vilayet, kaza, nahiye, köy teşkili, aldırılması, merkez ve sınırlarının değiştirilmesi” usulleri gösterilmiştir. Buna göre, vilayet teşkili veya mevcut vilayetlerden birinin kaldırılması veyahut vilayet merkezinin değiştirilmesi Devlet Şurasının mütalaası alınarak kanun ile yapılacaktır. Kaza teşkili, kaldırılması veya bir kazanın bir vilayetten başka bir vilayete bağlanması, vilayet idare heyet ve umumi meclislerinin mütalaası alındıktan sonra kanun ile yapılacaktır. Vilayet sınırlarının, kaza merkez ve sınırlarının değiştirilmesi, nahiye teşkili veya kaldırılması veya bunların merkez ve sınırlarının değiştirilmesi, bir kazadan başka bir kazaya bağlanması alakadar vilayet idare heyet ve umumi meclislerinin mütalaası alındıktan sonra Dâhiliye Vekâletinin kararı ve Reisi Cumhurun tasdiki ile yapılacaktır. Yeniden köy teşkili, köylerin birleştirilmesi, ayrılması veya bir nahiyeden başka bir nahiyeye bağlanması vilayet idare heyet ve umumi meclislerinin mütalaası alındıktan sonra Dâhiliye Vekâletinin tensibi ile vilayetçe yapılacaktır. Kanun’un 2. maddesi görüşülürken Gaziayintap Mebusu Ahmet Remzi Bey ile Kars Mebusu Ağa Oğlu Ahmet Beylerin, maddede yer alan Şurayı Devletle ilgili soruları üzerine (özellikle maddenin birinci fıkrasında Şurayı Devletin adı geçip ikinci fıkrada geçmemesiyle alakalı) söz alan Malatya Mebusu Abtülmuttalip Bey; 444 “Efendim, birinci fıkrada Şurayı Devlet mütalaasına olan ihtiyaç vilayetin teşekkülü, teşkili, lağvı veyahut merkezinin tebdili itibariyledir. Diğeri ise vilayet dâhilinde bir tebeddüldür. Onun için lüzum görülmemiştir. Zaten salahiyet vardır kuvvei icraiye (icra kuvveti) isterse onlar için de Şurayı Devletin mütalaasını alır. Birinci fıkra için, yani vilayetler hakkında behemehâl Şurayı Devletin mütalaasının alınmasını encümen şart koymuştur.”, diyerek konuya açıklık getirmiştir. Bu açıklama üzerine madde hükmü değiştirilmeden kabul edilmiştir. İdare Reisleri: Kanun’un 3. maddesi ile “vilayet, kaza, nahiye ve köy idare reisleri” düzenlenmiştir. Buna göre, vilayet umumi idaresinin reisi ve mercii validir. Kaza idaresinin reisi kaymakamdır. Nahiye idaresinin reisi müdürdür. Köy idaresinin reisi de muhtardır. Ayrıca Hükümetçe lüzum görülen vilayet merkezlerinde dahi başkaca bir merkez kazası teşkilatı ve kaymakam bulunacaktır. Ka444 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 81, İ: 54, C: 1). 264 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) nun’un 3. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 445 Vali Muavinleri: Kanun’un “vali muavinleri” başlıklı 4. maddesi gereğince hükümetçe lüzum görülen yerlerde vali muavinleri bulunacaktır. Muavinler vali tarafından tevdi edilecek işleri ve vazifeleri yapacaklar ve bulunmadıkları zamanda kendilerine vekâlet edeceklerdir. Kanun’un 4. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 446 Vilayet İdareleri Şube Reisleri: Kanun’un “vilayet idareleri şube reisleri” başlıklı 5. maddesi gereğince vilayet idare şubelerinin reisleri şunlardır: defterdar, mektupçu, nafıa başmühendisi veya mühendisi, hukuk işleri, sıhhiye, maarif, ticaret, sanayi ve mesai, orman, maden, baytar, evkaf, tapu, nüfus, ziraat, iskân müdürleri, posta ve telgraf ve telefon, rüsumat başmüdür veya müdürleri, polis müdürü veyahut bunların vazifelerini ifa etmek için yerlerine kaim olanlar ile jandarma kumandanı. Kanun’un 5. maddesi görüşülürken, Hükümetin teklifinde olmayan; ancak Bütçe Encümeninin teklifinde bulunan maarif eminlerinin durumu gündeme gelmiş ve bu konu tartışma yaratmıştır. Hükümetin teklifinde bulunmayan bir konunun Bütçe Encümeni tarafından teklif edilmesinin nedenini Yozgat Mebusu Süleyman Sırrı Bey şöyle açıklamıştır: 447 “Efendim, malumualileri maarif eminleri her yerde bulunmaz, bazı vilayetler vardır ki mıntıka merkezidir, orada maarif emini vardır. Maarif eminlerinin bulunduğu yerlerde maarif emininin idare meclisine aza olarak girmeleri için bu madde konulmuştur. Maarif emini olmayan vilayetlerde maarif müdürleri idare reislerinden maduttur (sayılmıştır).” Bu konuşmadan sonra Bütçe Encümeni teklifinde ısrarcı olmayınca ve Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya Bey’in araya girmesi üzerine hükümetin teklifi kabul edilmiş; böylece Maarif Eminleri madde metninden çıkarılmıştır. Kaza İdare Şube Reisleri: Kanun’un “kaza idare şube reisleri” başlıklı 6. maddesi gereğince kaza idare şube reisleri şunlardır: mal müdürü, tahrirat kâtibi, hükümet hekimi, orman, ziraat, baytar, tapu, nüfus, iskân ve evkaf memurları ile polis komiserleri ve jandarma kumandanları, posta ve telgraf ve telefon müdürleri. Kanun’un 6. maddesi görüşülürken, İzmir Mebusu Enver Bey, maddede yer 445 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 81, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 81, İ: 54, C: 1). 447 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 82, İ: 54, C: 1). 446 265 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) alan “hükümet hekimi” yerine, “hükümet tabibi” denilmesini önermiş; ancak hekim kelimesi daha Türkçe bulunarak madde bu haliyle kabul edilmiştir. 448 Nahiye İdare Memurları: Kanun’un “nahiye idari memurları” başlıklı 7. maddesi gereğince nahiye idare memurları şunlardır: nahiye kâtibi ve zabıta memuru ile hükümet hekimi veya sıhhiye memuru, nüfus, tapu ve vergi memurları. Kanun’un 7. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 449 Tali Memurlar: Kanun’un “tali memurlar” başlıklı 8. maddesi gereğince her vilayet, kaza ve nahiye merkezinde hâkimle ile müddei umumiler ve askeri memurlardan başka lüzumu kadar tali memurlar bulunacaktır. Kanun’un 8. maddesi görüşülürken, İzmir Mebusu Enver Bey, maddede yer alan “başka” kelimesi yerine “müstesna” kelimesinin kullanılmasını önermiş; bunun üzerine Muhtelit (Karma) Encümen namına söz alan Abtülmuttalip Bey’in; Encümenin başka kelimesini, müstesna mukabili olarak kullandığını açıklaması üzerine konu kapanmış; madde aynen kabul edilmiştir. 450 Mülki İdare Amirlerinin Tayin Usulleri: Kanun’un “valilerle muavinlerinin, mektupçu ve kaymakamların tayin suretleri” başlıklı 9. maddesinde mülki idare amirlerinin tayin usulleri gösterilmiştir. Buna göre valiler, Dâhiliye Vekâletinin inhası ve İcra Vekilleri Heyetinin kararıyla; vali muavinleri, mektupçular ile kaymakamlar, Dâhiliye Vekâletinin inhası ile Reisi Cumhur tarafından tayin olunacaktır. Kanun’un 9. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 451 Vilayet İdare Şube Reislerinin Tayin Usulleri: Kanun’un “vilayet idare şube reislerinin tayinleri” başlıklı 10. maddesinde vilayet idare şube başkanlarının tayin usulleri gösterilmiştir. Buna göre 5. maddede sayılan idare şubelerinin reisleri ve 14. madde gereğince vilayet tali memuru olanlardan gayrısı, mensup oldukları vekâlet veya umumi müdürlüklerce kanunlarına göre intihap ve tayin olunacaklardır. Muhtelit Encümen namına söz alan Abtülmuttalip Bey’in önerisi üzerine Kanun’un 10. maddesi tashih edilerek (“ve 14. madde mucibince vilayet tali memuru olanlardan gayrısı” cümlesi ilave edilerek) kabul edilmiştir. 452 448 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 82, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 82, İ: 54, C: 1). 450 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 82-83, İ: 54, C: 1). 451 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 83, İ: 54, C: 1). 452 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 83-84, İ: 54, C: 1). 449 266 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Bazı Memurların Tayininde Valilerin Mütalaalarının Alınması: Kanun’un “bazı memurların tayininde valilerin mütalaaları” başlıklı 11. maddesi gereğince vali muavinleri, mektupçular, jandarma kumandanları, polis müdürleri ile hukuk işleri müdürlerinin tayininde valilerin mütalaaları alınacaktır. Kanun’un 11. maddesi üzerine söz alan olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 453 Vilayet Merkezinin Tali Memurları ile Kaza İdare Memurlarının ve Nahiye Müdürlerinin Tayin Usulleri: Kanun’un “vilayet merkezinin tali memurları ile kaza idare memurlarının ve nahiye müdürlerinin tayinleri” başlıklı 12. maddesi gereğince vilayet merkezinin tali memurları ile 6. maddede sayılan kaza idare memurları, mensup oldukları idare şube reisinin intihap ve inhasıyla; nahiye müdürleri ise doğrudan doğruya valiler tarafından tayin olunacaktır. Ayrıca intihap sureti bir nizamname ile tespit olunacaktır. Muhtelit Encümen namına söz alan Abtülmuttalip Bey’in önerisi üzerine Kanun’un 12. maddesi tashih edilerek (“Şu kadar ki 14. madde ahkâmı mahfuz kalacaktır” cümlesi ilave edilerek) kabul edilmiştir. 454 Kaza Tali Memurları ile Nahiye Memurlarının Tayin Usulleri: Kanun’un “kaza tali memurları ile nahiye memurlarının tayinleri” başlıklı 13. maddesi gereğince kazanın tali memurları ile nahiye memurları mensup oldukları dairelerin inhası, kaymakamların tasvibi üzerine (vilayette mensup oldukları idare şube reisinin mütalaası alındıktan sonra) valiler tarafından tayin olunacaktır. Kanun’un 13. maddesi üzerine söz alan olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 455 Muhtelif Vekâletlerin Tali Memurları: Kanun’un “muhtelif vekâletlerin tali memurları” başlıklı 14. maddesinde çeşitli bakanlıkların tali memurları (12 ve 13. maddelerde yazılı) sayılmıştır. Dâhiliye: Mektupçu ve hukuk işleri, polis, nüfus, iskân müdürleri, merkez memurları, komiserler ve komiser muavinlerinden maada (başka) dâhiliye memurları. Maliye: Valilerin tasvip ve inhası ile yahut mütalaası alındıktan sonra Maliye Vekâletince tayin edilen varidat, muhasebe, tahakkuk şube müdürleriyle muhasebe mümeyyiz ve kaza mal müdürlerinden maada maliye memurları. Maarif: Doğrudan doğruya Maarif Vekâleti tarafından tayin olunanlar müstesna olmak üzere bilumum memur ve mensupları. Nafıa: Başmühendis ve fenni memurlardan maada nafıa memurları. İktisat: Tayinleri doğrudan doğruya vekâlete ait idare şube reisleri, müdürleri, fenni 453 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 84, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 84, İ: 54, C: 1). 455 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 84, İ: 54, C: 1). 454 267 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) memur ve müfettişleri ile muallim ve muavinlerinden maada İktisat Vekâleti memurları. Sıhhiye: Hekimler, eczacılar ve küçük sıhhiye memurları ile doğrudan doğruya vekâlete merbut sıhhi müessesat ve mücadele müdür ve memurlarından maada sıhhiye memurları. Kanun’un 14. maddesi görüşülürken Yozgat Mebusu Süleyman Sırrı Bey’in; “14. madde Teşkilatı Esasiye Kanunu’na münafidir (aykırıdır). Tayyını (çıkarılmasını) teklif ederim.”, şeklindeki takriri nazari dikkate alınmamış, madde aynen kabul edilmiştir. 456 VİLAYET MEMURLARI HAKKINDA İNZİBATİ CEZALAR VE ŞİKÂYETLER: Kanun’un ikinci faslında “vilayet memurları hakkında inzibati cezalar ve şikâyetler” düzenlenmiştir. Aşağıda bu konudaki maddelere ayrı ayrı değinilmiştir. Vilayet Memurları Hakkında İnzibati Cezaların Tatbiki: Kanun’un “vilayet memurları hakkında inzibati cezaların tatbiki” başlıklı 15. maddesinde valilerin disiplin cezası verme yetkileri düzenlenmiştir. Buna göre vali, hâkim sınıfında bulunanlarla vilayet idare şube reisleri ve kaymakamlar müstesna olmak üzere diğer bilumum memurların Memurun Kanunu’nun 26. maddesi mucibince ceza görmeleri müstelzim hareketleri sabit olduğu takdirde ihtar cezasını bizzat tatbik edecektir. Sair cezalar için ise tayin hakkı vilayete ait olanlar hakkında karar ittihazını vilayet inzibat komisyonundan ve tayin hakkı vekâletlere ait olanlar hakkında da mensup oldukları vekâletlerden talep eyleyecektir. Kanun’un 15. maddesi Mecliste tartışma yaratmış; maddeyle ilgili söz alan mebuslar özellikle, valilerin doğrudan disiplin cezası verme yetkisi üzerinde durmuşlardır. Yapılan müzakerelerden sonra madde hükümetin teklifi doğrultusunda tadil edilerek ve valilerin yetkisi daraltılarak kabul edilmiştir. 457 Maddenin Meclise sunulan ilk halinde valilerin disiplin cezası verme yetkisi daha geniş düzenlenmişti: “Hâkimlik sınıfında bulunanlar müstesna olmak üzere Memurin Kanunu’nun 26’ıncı maddesi mucibince ceza görmelerini müstelzim hareketleri sabit olan diğer umum memurlardan vilayet idare şube reisleri ile kaymakamlar hakkında vali idareten lüzum görürse ihtar ve tevbih cezalarını ve diğer memurlar hakkında ihtar, tevbih ve maaş kat’i cezalarını re’sen tadbik eder.” Memurlara Garez veya Hakaret İçin Uydurma Bir Suç İsnat Edenlerin Müddei Umumiliğe Verilmesi: Kanun’un “memurlara garez veya hakaret için uydurma bir suç isnat edenlerin müddei umumiliğe verilmesi” başlıklı 16. maddesinde; memurlar hakkındaki ihbar ve şikâyetler, garez veya mücerret hareket için uy456 457 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 85, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 85-87, İ: 54, C: 1). 268 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) durma ve bir suç isnadı suretiyle yapıldığı ve tahkikatın tabi oluğu kanuni muamele mucibince neticesi de sabit olmadığı takdirde, keyfiyetin mensup olduğu dairelerce valiler vasıtasıyla müddei umumiliğe verileceği, hüküm altına alınmıştır. Kanun’un 16. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 458 VALİNİN VE VİLAYET MEMURLARININ SALAHİYET VE VAZİFELERİ: Kanun’un üçüncü faslında “valinin ve vilayet memurlarının salahiyet ve vazifeleri” ayrı başlık ve maddeler halinde gösterilmiştir. Aşağıda bu yetki ve görevler maddeler halinde gösterilmiştir. Vali, Devletin mümessili ve her vekâletin idari ve siyasi icra vasıtasıdır: Vali vilayette Devletin ve her vekâletin mümessili ve vekâletlerin idari ve siyasi icra vasıtası olup vilayetin umumi idaresinden mesuldür (md.17). Kanun’un 17. maddesi üzerine söz alan olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 459 Valilerin Vekâletlerle Muhabereleri: Valiler vilayete ait işler hakkında ait olduğu vekâletlerle muhabere edecekleri gibi vekâletler de idari ve siyasi muhaberat ve devlete ait işleri doğrudan doğruya valilere yazarlar (md.18). Kanun’un 18. maddesi üzerine söz alan olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 460 Vekâletlerin İdare Şube Reisleri İle Muhabere Edecekleri Hususlar: Vekâletlerin mütehassıs rüesayı memurinle resen muhabere ve muameleleri fenni ve hesabata ait mali ve ihtisasi hususata mahsustur. Şu kadar ki valilerin mütehassıs rüesayı memurinden talep edecekleri bilcümle malumatı memurin vermeğe mecburdurlar (md.19). Kanun’un 19. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 461 Kanun ve Nizamnamelerin Neşir ve İlan ve Tatbiki: Vali, vilayette kanun ve nizamların neşir ve ilan tatbikatını temin ile muvazzaf ve bunların kendisine verdiği bilcümle vazifeleri ifa ve salahiyetleri istimal ve vekâletlerin talimat ve emirleri icra ile mükelleftir (md.20). Kanun’un 20. maddesi görüşülürken söz alan Gaziayintap Mebusu Reşit Bey’in, maddede yer alan; “valilerin vekâletlerin talimat ve emirlerini icra ile mükellef” oldukları yolundaki cümle ile ilgili açık458 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 87, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 87, İ: 54, C: 1). 460 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 88, İ: 54, C: 1). 461 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 88, İ: 54, C: 1). 459 269 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) lamaları üzerine Mecliste, “kanunsuz emir” tartışması yaşanmış; ancak yapılan açıklamalardan tatmin olan Reşit Bey, maddeye yönelik değişiklik önerisini geri çekince madde değiştirilmeden kabul edilmiştir. 462 Kanun, Nizamname, Talimatname ve Mukarreratın Valiler Vasıtasıyla Tebliği: Bilcümle kanunlar ve nizamnamelerle bunlara müteallik olarak vekâletlerce verilecek talimat ve mukarrerat, idare şubelerine ancak valiler vasıtasıyla tebliğ olunur (md.21). Kanun’un 21. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 463 İdari Şubeler Reisleri ile Kaymakamlar İstizana Muhtaç Gördükleri Cihetleri Validen Sorarlar: İdari şubeler reisleri ve kaymakamlar talimat, evamir ve mukarreratın esasında veyahut kanun ve nizamların hükümlerini icra sırasında istizana muhtaç gördükleri cihetleri validen sorarlar. Vali o meseleyi ait olduğu ait olduğu şube reisi ile bilmüzakere halledemediği takdirde keyfiyeti ait olduğu vekâletten sorar. Sormak muamelesi o iş hangi idare şubesine ait ise orada hazırlanmak ve vali tarafından mensup olduğu vekâlete yazılmak suretiyle olur. Kezalik valilerin muhtelif şube işlerine ait vekâletlerle muhabereleri o şubelere yazdırılır (md.22). Kanun’un 22. maddesi görüşülürken söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya Bey’in teklifi üzerine maddeye; “Kezalik valilerin muhtelif şube işlerine ait vekâletlerle muhabereleri o şubelere yazdırılır.”, fıkrası eklenmiştir. Şükrü Kaya’ya göre bu ilave; “Muamelatta hüsnü cereyanı temin ve valilerle şube rüesasının malumattar olmaları için”, konulmuştur. 464 Valinin Resen Verdiği Emri Kanun ve Nizamnamelere Uygun Bulmayan İdari Şubeler Reisleri ve Kaymakamlara Karşı Valinin Emri: İdari şubeler reisleri ve kaymakamlar vali tarafından resen verilen emrin kanun ve nizamnamelere uygun olmadığı içtihadında bulundukları takdirde bunu valiye yazarlar. Vali emrin nizamnamelere uygun olduğunda ısrar eylediği takdirde yazılı olarak emir verir. Aynı zamanda bu hususu mercii olan vekâlete yazar. Vekâletin emri gelinceye kadar valinin verdiği emir, mesuliyeti altında tatbik olunur (md.23). Kanun’un 23. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 465 462 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 88-89, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 89, İ: 54, C: 1). 464 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 89, İ: 54, C: 1). 465 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 89, İ: 54, C: 1). 463 270 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Bir Memurla Amir Veyahut Vilayetin İdare Şubeleri Arasındaki İhtilaflar: Memurin Kanunu’nun 40. maddesi mucibince bir memur ile amiri arasında bir emrin kanun ve nizamnamelere, talimat ve emirlere uygun olmamasından dolayı çıkan ihtilafta en yüksek merci validir. Vali kat’i kararı verir. Amir mütalaasında ısrar ederse 23. madde ahkâmı tatbik olunur. İhtilaf vilayetin muhtelif idare şubeleri amirleri arasında çıkmış ise merci yine vali olup amirlerden birisinin mütalaasında ısrarı takdirde kezalik 23. madde ahkâmı tatbik olunur. Bu madde, hakkı ve menfaati haleldar olanların kanunen haiz oldukları kazai müracaatlarına mani değildir (md.24). Kanun’un 24. maddesi, madde numaralarına ilişkin olarak yapılan bazı ufak değişiklerle fazla tartışılmadan kabul edilmiştir. 466 Huzur ve Asayiş: Vilayet dâhilinde huzur ve asayişin, şahsi masuniyetin ve tasarrufa müteallik emniyetin temini ve zabıtai mânia (önleyici kolluk) valinin vazifelerindendir (md.25). Kanun’un 25. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 467 Jandarma ve Polis Kuvvetleri: Vilayet dâhilindeki jandarma ve polis kuvvetleri doğrudan doğruya valinin emri altında olup nizamatı mahsusasına tevfikan lâzımeye tevzi ve ikame edilmiş olan mezkûr kuvvetlerin muvakkaten mevkilerinin tebdili ve mahalli ahara nakilleri ve jandarma zabitanıyla polis komiser ve memurlarının vilayet dâhilinde icabına göre muvakkat veya daimi surette mevkilerinin tahvili hususlarına vilayet valisi salâhiyettardır (md.26). Kanun’un 26. maddesi Mecliste görüşülürken söz alan Cebelibereket Mebusu Naci Paşa’nın; Encümenin teklifinde yer alan; “Vazifeleri başında bırakılmalarında mahzur görülen jandarma zabitlerinin müstacel hallerde mevkilerinin tebdili”, ifadesini biraz sebepsiz ve ağır bulması üzerine, Hükümetin teklifi oya sunulmuş; dolayısıyla belirtilen ifade madde metninden çıkarılmıştır. 468 Zabıta Kuvveti Valinin Emri Altındır, İcabında Askeri Kuvvet de Kullanabilir: Vali vilayette Devletin kanun ve nizamlarının tenfizi, emniyet ve asayişin muhafazası için polis ve jandarma ve diğer mülki zabıta inzibat ve muhafaza kuvvetlerini istihdam eder. Vilayet dâhilinde bulunan bu kuvvetlerle teskin edilmeyecek ani, fevkalade hadisat karşısında kalındığı takdirde vali vilayet dâhilindeki kara ve deniz kumandanlarına tahriren müracaat ederek muavenet talep eder ve bu muavenet askeri kumandanlarca derhal ifa olunur. Kuvayi askeriyenin derhal 466 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 89, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 90, İ: 54, C: 1). 468 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 90, İ: 54, C: 1). 467 271 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ve bila ifatei zaman müdahalesini icap ettirecek derecede müstacel olmayan ve askeri kumanda makamatı tarafından idaresini icap ettirecek derecede kuvayi askeriye istihdamını istilzam eden ahvalde asayişin teminine matuf tedbir için kolordu kumandanıyla temas eder (md.27). Kanun’un 27. maddesi görüşülürken söz alan Denizli Mebusu Mazhar Müfit Bey maddeyle ilgili bazı itirazlarda bulunmuştur: 469 “… Bendenizin işte bu Kanunda kabiliyeti tatbikiyesini görmediğim bir madde budur. Emnü asayiş muhtel olduğu (bozulduğu) zaman vali; bütün muhafaza kuvvetlerini celp edecek, kâfi gelmezse civardaki kolordu kumandanından kuvvet isteyecek, bu da kâfi gelmezse kolordu kumandanına emir verecek. İşte bunun kabiliyeti tatbikiyesi (tatbik kabiliyeti) yoktur. Bir kere kolordu kumandanı Erkânı Harbiye’nin müsaadesi olmadıkça kolordusu dâhilindeki tabiyesini kendi kendine bozmağa bile muktedir değildir, kolordusunu kaldırsın da şuraya nakletsin, buraya nakletsin… Kabil olmayan bir salahiyeti valiye vermek, tevsii mezuniyet çerçevesinin haricine çıkmak demektir. Binaenaleyh kuvveyi tatbikiyesi (tatbik gücü) olmayan bu maddenin kabulü doğru değildir. Hükümetin teklifinin kabulünü talep ediyorum”. Mazhar Müfit Bey’in konuşmasında belirtilen hususlara katılan Milli Müdafaa Vekili Abdülhalik Bey de, hükümetin teklifini kabul etmiştir. 470 Bunun üzerine Hükümetin önerdiği 27. maddenin reye konulmasına ilişkin bir önerge sunulmuştur. 471 Milli Müdafaa Vekilinin önerisine Encümenin de katılması üzerine, fıkraları ayrı ayrı oylanan madde bazı ufak değişikliklerle (örneğin berri ve bahri yerine kara ve deniz tabirleri konulmuştur) kabul edilmiştir. 472 Askerlik ve Seferberlik: Vali askerlik ve seferberlik kanun ve talimatnameleriyle kendisine tevdi edilen vazifelerin süratle intacını (sonuçlandırılmasını) temin eder (md.28). Kanun’un 28. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 473 Kaçakçılığın Men’i: Vali her nevi kaçakçılığı men için vilayetin sahillerini muhafazaya memur bilcümle resmi gemilerin süvarilerine lüzumuna göre ne tarafları gezmeleri ve ne cihetlere tahsisen dikkat etmeleri lazım geleceğini tahriren bildirir. Süvariler, validen aldıkları emri derhal infaz ederler (md.29). Kanun’un 29. maddesi görüşülürken söz alan Gaziayintap (Gaziantep) Mebusu Ahmet 469 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 90, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 90, İ: 54, C: 1). 471 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 90, İ: 54, C: 1). 472 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 91, İ: 54, C: 1). 473 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 91, İ: 54, C: 1). 470 272 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Remzi Bey, kaçakçılığın yapılış yeri ile ilgili bazı eleştirilerde bulunmuştur: 474 “Efendim, kaçakçılık yalnız denizden olmaz, kara hudutlarında da olur. Metne göre adeta kaçakçılık yalnız denizden oluyormuş gibi bir vaziyette madde tespit edilmiş, öteki vaziyet açıkta kalmıştır...” Bu itiraz üzerine Malatya Mebusu Abtülmuttalip Bey, maddeyle yapılan düzenlemeye açıklık getirmiştir: 475 “Efendim maksat şudur: Kabul ettiğiniz yirmi yedinci maddenin birinci fıkrasında, denizde bazı sahil muhafazası için gemiler ve saire vardır, onları da valinin emri altına vazetmek için deniz kaçakçılığının men’i hakkında izahat verdik.” Bu açıklamadan tatmin olmayan Gaziayintap Mebusu Remzi Bey, itirazlarına devam etmiştir: 476 “Kara hudut taburları vardır. Onlar hakkında Kanunda sarahat yoktur.” Bunun üzerine devreye giren Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya; 477 “Hudut taburları valinin emri altındadır”, diyerek konuyu kapatmış ve yapılan oylamada madde aynen kabul edilmiştir. Hapishanelerin Teftiş ve Murakabesi: Vali hapishaneleri dâhili inzibat ve harici muhafaza itibariyle teftiş eder. Mahpusların hallerinin ıslahı ve sıhhi şartlarının temini için hapishaneleri murakabesi altında bulundurur (md.30). Kanun’un 30. maddesi üzerine söz alan olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 478 Maarif İşlerinde Valinin Vazifesi: Vali maarifin terakkisini, inkişafını temine çalışır. Halkın fikri, ahlakı ve içtimai tekâmülünü temin edecek esbap ve vesaiti tetkik eder. Bunun için icap eden teşebbüsat ve icraatta bulunur (md.31). Kanun’un 31. maddesi görüşülürken söz alan Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey; maddenin değiştirilmesi gerektiğini söylemiştir: 479 “Efendim, valilerin bu hususta resen teşebbüsleri (…) bazen pek menfi neticeler ihdas etmektedir. Kendiliklerinden ve maarifle doğrudan doğruya alakadar olan memurlarla temasta bulunmayarak kendi teşebbüsleriyle icraatta bulunmalarını, bendeniz icra ettiğim seyahat esnasındaki müşahedatım üzerine muvafık bulunuyorum. Bazen beyhude masraflar yapılıyor ve bir netice vermiyor. Binaenaleyh yine valilerin teşebbüsünü kırmamak ve bu hususta maarife hizmet imkânını ellerinden almamak üzere bu gibi teşebbüslere müracaat ettikleri zaman valilerin maarifle alakadar memurlarla temasta bulunmalarını bendeniz tercih ederim ve bu maddenin bu şekilde tadilini teklif edeceğim.” İstanbul Mebusu Akçora Oğlu 474 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 91, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 91, İ: 54, C: 1). 476 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 91, İ: 54, C: 1). 477 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 91, İ: 54, C: 1). 478 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 91-92, İ: 54, C: 1). 479 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 91-92, İ: 54, C: 1). 475 273 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Yusuf Bey de maddede yer alan; “Fikri, ahlakı, içtimai tekemmülü”, sözünden ne murat edildiğinin açıklanmasını istemiştir. 480 Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey birkaç defa daha söz alarak maddeyle ilgili değişiklik talep etmiştir. 481 Bu itirazlar üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya özetle şunları söylemiştir; 482 “(İstanbul Mebusu Akçora Oğlu Yusuf Bey’in itirazına yönelik olarak) Efendim (…) İçtimai olmayan kanun olur mu? İktisadi olur, içtimai olur, bunlar jenerik olarak yazılan kelimelerdir. (Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey’in itirazlarına yönelik olarak): Vilayetlerde maarif işlerinde gerek iptidai tedrisat, gerek tali tedrisat Maarif Vekâletinin emri altındadır. Bunların programını idaresini Maarif Vekâleti yapar. Hatta binaların projeleri bile Maarif Vekâleti tarafından yapılmış olarak gelir. Binaenaleyh temasa ihtiyacı olduğu vakit kendisi takdir eder, temas eder. Maarif memurları da müdürleri de valilerle temas ederler. Dâhiliye Vekâleti ile Maarif Vekâleti müştereken bir talimatname yapar, valilerin maarif memurlarıyla ne surette temasa geleceklerini beyan eder. Binaenaleyh böyle bir kayda gerek yoktur.” Dâhiliye Vekili Şükrü Bey’in açıklamalarından sonra Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey’in, “Vilayetin en yüksek maarif memuru ile görüştükten sonra” kaydını içeren değişiklik önerisi kabul edilmemiştir. 483 Ziraat, Ticaret, Sanayi ve Nakliyat Gibi İstihsal ve Servet Menba ve Vasıtaları Hakkında Valinin Vazifesi: Vali ticaret, ziraat, sanayi ve nakliyat gibi istihsal ve servet menba ve vasıtalarının inkişafına, tealisine (yükselme) ve bilhassa zürraın terfihine medar olacak esbabı derpiş eyleyerek vilayetin bu işlerle alakadar devair ve müessesatını ikaz ve teşvik ve bunlara lazım gelen muaveneti ifa ve vilayet daire ve müesseseleriyle yapılamayacak işler hakkında alakadar vekâletleri tenvir eder (md.32). Kanun’un 32. maddesi görüşülürken söz alan İstanbul Mebusu Akçora Oğlu Yusuf Bey, maddede yer alan “derpiş” yerine daha Türkçe bir kelime bulunmasını istemiş; ancak madde olduğu gibi kabul edilmiştir. 484 Umumi Sıhhatin Korunması, Sâri ve Müstevli İnsan ve Hayvan Hastalıklarının Meni: Vali, umumi sıhhatin korunması ve vilayet dâhilinde sıhhi şartları ihlal eden sebeplerin taharri ve izalesi ve bulaşıcı salgın hastalıklara mahsus kanun ve nizamnameler mucibince lazım gelen tedbirlerin süratle tatbiki hususlarında vilayet sıhhiye müdürü ile konuşarak lazım gelen teşebbüsat ve icraatta bulunur. Sâri (bulaşıcı) ve müstevli hayvan hastalıklarının taharri ve izalesi için ka480 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 92, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 92-93, İ: 54, C: 1). 482 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 92-93, İ: 54, C: 1). 483 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 93, İ: 54, C: 1). 484 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 93, İ: 54, C: 1). 481 274 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) nun ve nizamnameleri mucibince ittihaz olunacak tedbirleri vilayet baytar müdürü veya baytarı müessese başındaki memurlarla konuşarak icra eder (md.33). Kanun’un 33. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 485 Nafıa İşleri: Vali vilayet dâhilindeki nafıa işleri hakkında Hükümetçe tanzim olunacak programlara göre memleketin imarına müteallik teşebbüsat ve icraatta bulunur (md.34). Kanun’un 34. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 486 Valinin Teftiş ve Murakabesine Tabi Devlet Daireleri: Adli ve askeri daireler müstesna olmak üzere vilayette mevcut bilumum devlet daire ve müesseseleri valinin teftiş ve murakabesi altındadır. Vali, teftiş muamelesini bizzat yapabileceği gibi daire reisleri ve ait olduğu müfettişler vasıtasıyla da icra eder (md.35). Kanun’un 35. maddesi okunduktan sonra söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya; 487 “Efendim, bendeniz Hükümetin teklifinin kabulünü rica edeceğim”, diyerek müdahalesi üzerine Hükümetin hazırladığı teklifinin 38. maddesi okunmuştur. Söz alan Denizli Mebusu Mazhar Müfit Bey, Hükümetin teklifi ile Encümenin teklifi arasındaki farkı açıklamıştır: 488 “Hükümetin teklifi ile Encümenin teklifi arasındaki fark, encümenin maddesinde; Lazım gelenlere işten el çektirir diyor. Hükümet de bunun tadilini teklif ediyor. Bendenizce hiç fark yoktur. Mademki murakabe ve teftişi kabul ediyoruz, teftişin netayici hukukiye ve kanuniyesi ne ise vali o salahiyete haizdir. Bir müfettiş bu gün teftişin neticesinde ne gibi hukuka malik ise demek ki vali de teftişatın icap ettirdiği hukuka ve her şeye maliktir. O halde hükümetin teklifini kabulde beis yoktur.” Bu konuşmalardan sonra yapılan oylamada Hükümetin teklifi kabul edilmiştir. Böylece maddenin ilk halinde yer alan; “Teftiş neticesinde vazifesi başında kalmasında mahzur gördüğü memurlara mesuliyeti üzerine alarak işten el çektirebilir ve keyfiyeti derhal ait olduğu vekâlete yazar.”, ifadesi madde metninden çıkarılmıştır. Orman Yangınları, Mezruat Hasarı ve Muzır Hayvanların İtlafı: Vali, vilayet dâhilinde orman yangınlarını, mezruata (ekili yerler) ika edilebilecek hasar ve zararları evvelden men ve muzır (zararlı) hayvanların itlafını ve bilhassa Köy Kanunu’nun tatbikini temin edecek tedabiri ittihaz ve tatbik ile mükelleftir (md.36). 485 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 93, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 93, İ: 54, C: 1). 487 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 93, İ: 54, C: 1). 488 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 94, İ: 54, C: 1). 486 275 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Kanun’un 36. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 489 Devir ve Teftiş: Vali, her sene vilayet dâhilinde münasip göreceği zamanlarda devir ve teftiş yapar. Bu devir ve teftişlerin müddetleri mecmuu (toplamı), fevkalade haller müstesna olmak üzere, iki aydan az ve dört aydan ziyade olamaz (md.37). Kanun’un 37. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 490 Görülmesi Geri Kalmış Davaları Müddei Umumiden Sual Eder: Vali, adliye dairesinde hal ve rüyeti teahhür ettiğine ıttıla peyda ettiği maddelerin teahhür sebeplerini müddei umumilerden tahriren sual eder ve alacağı malumata göre keyfiyeti Adliye Vekâletine bildirir (md.38). Kanun’un 38. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 491 Mahkeme Kararlarının Tenfizi: Vali, adliyeye müteallik işlerin tesrii rüyeti ve mahkeme hüküm ve kararlarının tenfizi (infazı) hususunda alakadar memurlar tarafından talep olunacak muavenetin yapılmasına emir verir (md.39). Kanun’un 39. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 492 İdare Şube Reislerinin Valiye Karşı Mesuliyetleri: Vilayet idare şube reislerinden her biri kendi daire ve şubeleri memurlarının kanun ve nizamnamelerle muayyen vazifelerinin sürat ve intizamla yapılması ile mükellef ve bunlardan dolayı birinci derecede valiye karşı mesuldürler. İdare şube reislerinin her biri vali tarafından havale ve tevdi edilen işler üzerine icap eden tetkikatı icra ile malumat ve mütalaalarını zamanında bildirmeğe mecburdur (md.40). Kanun’un 40. maddesi üzerine söz alan olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 493 Her Ay Nihayetinde İdari Şube Reislerinin Valinin Riyaseti Altında Toplanmaları: Vali, her ay nihayetinde ve lüzum gördüğü zamanlarda hâkimlerle ordu mensuplarının maada idare şube reislerini ve lüzum gördüğü diğer memurları heyet halinde toplayarak vilayet işleri hakkında kendilerinden malumat ister. Vilayet ahvali umumiyesini müzakere ve bu hususta icap eden talimatı verir. Vali, bu 489 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 94, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 94, İ: 54, C: 1). 491 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 94, İ: 54, C: 1). 492 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 94, İ: 54, C: 1). 493 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 94, İ: 54, C: 1). 490 276 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) salahiyetini bu memurları ayrı ayrı çağırmak suretiyle de kullanabilir (md.41). Kanun’un 41. maddesi okunduktan sonra madde numaralarıyla ilgili bir tartışma yaşanmış; ancak teklif edilen maddenin içeriğinde bir değişiklik olmadan aynen kabul edilmiştir. 494 Valinin Belediyeleri Teftiş ve Murakabesi: Vali, vilayet dâhilinde bulunan belediyeler üzerindeki murakabe ve teftiş hakkını Belediye Kanunu’na göre kullanır (md.42). Kanun’un 42. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 495 KAYMAKAM VE KAZA MEMURLARININ VAZİFELERİ: Kanun’un dördüncü bölümünde “kaymakam ve kaza memurlarının vazifeleri” ayrı başlık ve maddeler halinde gösterilmiştir. Aşağıda bu görevler maddeler halinde gösterilmiştir. Kaymakam Kazanın Umumi İdaresinden Mesuldür: Kaymakam kazada en yüksek Hükümet memuru olup kazanın umumi (genel) idaresinden mesuldür (md.43). Kanun’un 43. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 496 Kanun ve Nizamnamelerin Neşri ve Valinin Nezareti Altında Vazife İfası, Salahiyet İstihsali: Kaymakam, kaza dâhilinde kanun ve nizamnamelerin neşir ve ilan ve tatbikatını temin ile muvazzaf olup bunların kendisine tevdi eylediği vazifeleri valinin nezareti altında ifa ve salahiyetleri istimal ile mükelleftir. Kaymakam fevkalade haller müstesna olmak üzere kaza muamelatı hakkında merbut bulunduğu vilayetle muhabere eder (md.44). Kanun’un 44. maddesi okunduktan sonra yine madde numaralarıyla ilgili bir tartışma yaşanmış; ancak teklif edilen maddenin içeriğinde bir değişiklik olmadan aynen kabul edilmiştir. 497 Kazada Huzur ve Emniyetin Temini: Kaza dâhilinde huzur ve asayişin, şahsi masuniyetin ve tasarrufa müteallik emniyetin temini ve zabıtai mânia (önleyici kolluk) kaymakamın vazifelerindendir (md.45). Kanun’un 45. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışmasız kabul edilmiştir. 498 494 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 94-95, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 95, İ: 54, C: 1). 496 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 95, İ: 54, C: 1). 497 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 95-96, İ: 54, C: 1). 498 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 96, İ: 54, C: 1). 495 277 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Zabıta Kuvvetleri Kaymakamın Emri Altındadır: Devletin kanun ve nizamlarının tenfizi ve kaza dâhilinde emniyet ve asayişin muhafazası için polis ve jandarma ve diğer mülki inzibat ve muhafaza kuvvetleri kaymakamın emri altındadır (md.46). Kanun’un 46. maddesi okunduktan sonra Erzurum Mebusu Aziz Bey, madde içeriğine ilişkin bazı itirazlarda bulunmuştur: 499 “Efendim, bu maddenin ihtiva ettiği ahkâm diğer bir madde ile kanunda geçmiştir ve valilerin salahiyeti daha sarih ve kat’idir. Burada encümenin nokta-i nazarı şudur. Bir kaza dâhilinde o kazanın mahalli asayişini alakadar edecek her hangi bir vaziyette kaymakamlar mevcut olan kuvvetleri istihdam etsinler. Fakat bunu daimi bir istihdam şekline sokmasınlar. Mesela, rüsumat muhafaza memurları, orman bekçileri var, bunlar bu salahiyetlerini bilakaydüşart istimal edecek olurlarsa onları da vazifelerinden uzun boylu ayrılmalarını mucip olacaktır ki, bunu bir gayri muvafık gördük.” Bu konuşma üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya da, kaymakamların yetkilerine ilişkin şu açıklamayı yapmıştır: 500 “Efendim kaymakam kazada vilayetin salahiyetine istinaden icrayı umur eder. Onun haiz olduğu salahiyeti haiz olması lazım gelir. Bendeniz Muhtelit Encümenin teklifini daha muvafık buluyorum ve icabı hale mutabık olan da budur.” Bu konuşmadan sonra Muhtelit Encümenin teklifi kabul edilmiş, Bütçe Encümeninin teklifi reddedilmiştir. 501 Mecliste kabul edilemeyen 46. madde şu şekilde düzenlenmişti: “Kaymakam, Devletin kanun ve nizamlarının tenfizi ve kaza dâhilinde emniyet ve asayişin muhafazası için polis ve jandarma kuvvetlerini ve icabında muvakkaten diğer mülki zabıta inzibat ve muhafaza kuvvetlerini istihdam edebilir.” Fevkalade Hallerde Validen Muavenet Talebi: Kaza dâhilinde bulunan zabıta kuvvetleriyle yatıştırılmayacak ani ve fevkalade hadiseler karşısında kaymakam valiye derhal malumat verir ve yardım ister (md.47). Kanun’un 47. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 502 Maarif, Ziraat, Ticaret, Sanayi, Nafıa ve Sıhhat İşleri Hakkında Kaymakamın Vazifesi: Kaymakam 31, 32, 33 ve 34. maddelerle valiye verilmiş olan vazifeler hakkında tetkikat yaparak tedbir ve mütalaalarını valiye bildirir ve alacağı talimata göre hareket eder (md.48). Kanun’un 48. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışmasız kabul edilmiştir. 503 499 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 96, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 96, İ: 54, C: 1). 501 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 96, İ: 54, C: 1). 502 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 96, İ: 54, C: 1). 503 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 96, İ: 54, C: 1). 500 278 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Kaymakamın Teftiş ve Murakabesine Tabi İdare Şubeleri: Adliye ve askeriye daireleri müstesna olmak üzere kaza dâhilinde bulunan bilumum idare şubeleri kaymakamın teftiş ve murakabesi altındadır (md.49). Kanun’un 49. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 504 Devir ve Teftiş: Kaymakam kaza dâhilinde devir ve teftiş icrası ile mükelleftir. Kaymakamın senede iki defa nahiye merkezlerini ve kazanın en az on beş köyünü devir ve teftiş etmesi meşrut (şart) olup devir ve teftiş müddeti ile icra zamanı vali ile bilmuhabere tayin olunur. Bu devir ve teftiş mecburiyeti haricinde kaymakam lüzum görürse valiye malumat vermek şartıyla kazasının köylerini devir ve teftiş edebilir (md.50). Kanun’un 50. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 505 Kaymakamın Muhtelif Vazifeleri: Kaymakam üçüncü fasılda valiye verilen vazifelerin kazaya ait olan kısımlarını ve bu hususta validen alacağı emirleri ifa ile mükelleftir (md.51). Kanun’un 51. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 506 NAHİYE MÜDÜR VE MEMURLARININ VAZİFELERİ: Kanun’un beşinci kısmında “nahiye müdür ve memurlarının vazifeleri” ayrı başlık ve maddeler halinde gösterilmiştir. Aşağıda bu görevler maddeler halinde gösterilmiştir. Nahiye Müdürü ve Nahiyedeki Vazifesi: Nahiye müdürleri nahiyede en yüksek Hükümet memurudur. Nahiye dâhilinde kanun ve nizamnamelerin neşir ve ilan ve tatbikini temin ile muvazzaf olup bunların kendisine tevdi eylediği vazifeleri amirinin nezareti altında ifa ve salahiyetleri istimal ile mükelleftir. Müdür nahiyenin işleri hakkında merbut bulunduğu kaza kaymakamı ile muhabere ve aldığı emirleri ifa eder (md.52). Kanun’un 52. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 507 Emniyet ve Asayiş ve Jandarma Kuvveti: Nahiyenin emniyeti ve asayişini muhafazadan müdür mesuldür. Nahiyeye mürettep jandarmalar bu hususta müdürden aldıkları emirleri ifa ederler (md.53). Kanun’un 53. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 508 504 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 96, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 96-97, İ: 54, C: 1). 506 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1). 507 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1). 508 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1). 505 279 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Köy Kanunu’nun Tatbikini Murakabe: Müdür, nahiyesi dâhilindeki köyleri, köy kanunu hükümlerine göre nezaret ve murakabe altında bulundurur (md.54). Kanun’un 54. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 509 Müdür Halkın Müracaat ve Şikâyetlerini Dinler: Müdür, nahiyesi dâhilindeki halkın müracaat ve şikâyetlerini dinler. Salahiyeti dâhilindeki işleri yapar ve haricindeki işleri de amirinden sorar (md.55). Kanun’un 55. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 510 Nüfus Kanununun Hükümlerini Tatbik ve İcra: Müdür, Nüfus Kanunu ve nizamnameleri hükümlerinin ve bu hususta amirinden alacağı emirlerin tamamen tatbik ve icrası ile mükelleftir (md.56). Kanun’un 56. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 511 Nahiye Memurları Müdürden Alacakları Emirleri İfa ve İnfaz Ederler: Nahiye memurları, müdür tarafından dairelerine ait ve kanun ve nizamnamelerine uygun verilen emirleri ifa ile mükelleftir (md.57). Kanun’un 57. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 512 VİLAYET VE KAZA İDARE HEYETLERİ TEŞKİLATI: Kanun’un altıncı ve son faslında “vilayet ve kaza idare heyetleri teşkilatı” düzenlemiştir. Aşağıda bu heyetlerin oluşumu ve görevleri maddeler halinde gösterilmiştir. Vilayet İdare Heyeti: Vilayet idare heyeti; valinin riyaseti altında mektupçu, defterdar, maarif müdürü, nafıa başmühendisi ile sıhhiye ve ziraat müdürlerinden teşekkül eder. Vali, mazereti halinde muavinini ve muavin bulunmayan vilayetlerde mektupçuyu heyete riyaset etmek üzere tevkil edebilir. Lüzum görülen vilayetlerde valinin riyaseti altında bulunmak ve mülkiye veya hukuk mektepleri mezunlarından intihap edilmek üzere üç azadan müteşekkil idare heyetleri tesisine Dâhiliye Vekâleti mezundur (md.58). Kanun’un 58. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 513 509 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1). 511 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1). 512 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1). 513 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1). 510 280 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Kaza İdare Heyeti: Kaza idare heyeti; kaymakamın riyaseti alında tahrirat kâtibi, mal müdürü, hükümet hekimi ile ziraat memurundan mürekkeptir (md.59). Kanun’un 59. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 514 Heyetten Olmayan İdare Şube Reislerinin Müzakereye İştirak ile Rey Vermeleri: Gerek vilayet ve gerek kaza idare heyetlerinde heyete dâhil olmayan idare şubelerinin reisleri kendi idarelerine ait idari ve istişari işlerin müzakeresinde aza sıfatı ile davet olunarak o iş hakkında lazım gelen izahatı verir ve reye iştirak ederler (md.60). Kanun’un 60. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışmasız kabul edilmiştir. 515 İdare Heyetlerinin İdari, İstişari ve Kazai Kararları: İdare heyetleri; idari, istişari (danışma) ve kazai (yargısal) olmak üzere üç tarzda karar ittihaz ederler. İdare heyetlerinin idari salahiyetleri kanun ve nizamnamelerle kendilerine verilen vazifelerdir. Vilayet veya kaymakamlık makamları tarafından vaki talep üzerine istişari mahiyette beyan edecekleri mütalaadan dolayı idare heyetleri mesul değildir (md.61). Kanun’un 61. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 516 İdari ve İstişari ve Kazai Müzakerelerde Nisap: İdare heyetlerinin idari ve istişari müzakereleri, mürettep azanın yarısından bir fazlası hazır bulunmadıkça açılmaz. İdari ve kazai kararlarda reylerin tesavisi (denkliği) halinde reisin bulunduğu taraf ekseriyeti haizdir. Kazai müzakereler, muayyen heyetin yarısından fazlası mevcut olmadıkça açılmaz (md.62). Kanun’un 62. maddesi görüşülürken söz alan Erzurum Mebusu Aziz Bey’in Meclise sunduğu; “Bendeniz burada bir tadil teklif ediyorum. İdari olsun, kazai olsun aza mevcudunun nısfından fazla olması kâfidir. Çünkü bu tatbikatta müşkülatı intaç edecektir. (…) (İdari kararlarda) denecek yerde, (idari ve kazai kararlarda) denmesi, bir de (aza mevcudu tek olmadıkça) fıkrasının kalkmasını teklif ediyorum.”, şeklindeki teklifi kabul edilerek madde düzeltilerek kabul edilmiştir. 517 İptal Davaları: Vilayet idare heyetleri, vilayet idare şubelerinin, kaymakamların ve kaza idare şubeleri ile nahiye müdürlerinin lazimülicra kararları aleyhinde 514 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1). 516 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97-98, İ: 54, C: 1). 517 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 98, İ: 54, C: 1). 515 281 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) menfaati haleldar olanlar tarafından bu kararların esas, maksat, salahiyet ve şekil itibariyle kanun ve nizamnameye muhalefetinden dolayı ikame olunan iptal davalarına bakarlar. Bu davalar, kararların menfaati haleldar olanlara tebliği veya bunların icraya ıttılaı tarihinden itibaren altmış gün zarfında ikame olunmalıdırlar. Bu davalar Şurayı Devlet usulü muhakemesine tabidir. Bu madde hususi kanunlarla vilayet ve kaza idare heyetlerine verilen diğer kazai işlerdeki salahiyetlere halel vermez (md.63). Kanun’un 63. maddesi görüşülürken söz alan İzmir Mebusu Enver Bey’in Meclise sunduğu; “Bu maddede usulü muhakeme gösterilmemiştir. Hâlbuki idare heyetlerinin de bir usulü muhakemeye tabi olmaları bir emri zaruridir. Onun için bendeniz 63. maddenin üçüncü fıkrasına şu zeylin ilavesini teklif ediyorum. (Bu davalar, Şurayı Devlet usulü muhakemesine tabidir).”, şeklindeki teklifi kabul edilerek maddeye bir fıkra ilave edilmiştir. 518 Müddei Umumilik Vazifesi: İdare heyetlerinin kazai işlerinde, vilayetlerde hukuk işleri müdürleri ve bunların bulunmadığı yelerde mektupçular (ve kazalarda tahrirat kâtipleri) müddei umumi (savcı) vazifesini görürler (md.64). Kanun’un 64. maddesi üzerine söz alan olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 519 Aza Olmayan Daire Amirleri: İdare heyetlerinin kazai vazife görmek üzere toplanmalarında idari davaya esas olan kararı ittihaz eden daire amiri aza sıfatıyla bulunmaz ve reye iştirak etmez (md.65). Kanun’un 65. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 520 İtiraz Makamları: Kaza idare heyetlerinin aleyhine vilayet idare heyetlerinde ve vilayet idare heyetlerinin gerek birinci ve gerek ikinci derecede verdikleri kararlar aleyhine Şurayı Devlette, alakadarlar tarafından Şurayı Devlet Kanunu’na göre itiraz olunabilir. Ancak gerek vilayet ve gerek kaza idare heyetleri tarafından askerlik mükellefiyeti kanun mucibince verilecek kararların derecei saniyede tetkik mercii, 103. maddesi mucibince (gereğince) Milli Müdafaa Vekâletidir (md.66). Kanun’un 66. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışmasız kabul edilmiştir. 521 518 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 98, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 98, İ: 54, C: 1). 520 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 98, İ: 54, C: 1). 521 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 98, İ: 54, C: 1). 519 282 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Müntahap Azanın Vazifeleri: İdare heyetlerinin mülga müntahap azasına mevdu vazifeler Hükümet tarafından vuku bulacak talep ve maslahatın icabatına göre belediye heyetlerinin kendi azaları meyanından intihap edecekleri zevat tarafından ifa olunur (md.67). Kanun’un 67. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışmasız kabul edilmiştir. 522 Para Cezası: Vilayet umumi meclisi veya idare heyeti veya mülki memurlar reisleri tarafından ittihaz ve tebliğ veya usulen ilan olunan kararların tatbik ve icrasına mümaneat edenler hakkında, hususi kanunlarda muayyen cezalar bulunmadığı takdirde, mahalleri idare heyetlerince, kabili temyiz olmamak üzere, beş liradan yirmi beş liraya kadar para cezası hükmolunur (md.68). İzmir Mebusu Enver Bey’in önerisi üzerine, Kanun’un 68. maddesinde düzeltme yapılarak, “cezayi nakti” yerine, “para cezası” tabirinin konulması kabul edilmiştir. 523 Yukarıda incelenen yasa hükümlerinden ve Mecliste yapılan tartışmalardan anlaşılabileceği üzere Vilayet İdaresi Kanunu, kamu yönetiminde merkezileşmeyi getirmesine rağmen, salt katı merkeziyetçi anlayışlarının bir ürünü de değildir. Bayramoğlu’nun (2007: 29) isabetle altını çizdiği üzere bu düzenleme, “merkeziyetçilik ve âdemi-merkeziyetçilik arasındaki dengeyi ülke gerçekleri ışığında gözetme iddiasındaki bir yaklaşımın ürünüdür. Kanun, tevsii mezuniyet ilkesi uyarınca valileri taşrada devletin temsilcisi ve bakanlıkların yürütme araçları olarak kabul etmektedir. İdari bölünmede il, ilçe ve bucak sistemine oturmaktadır.” Merkeziyetçilik ve âdemi-merkeziyetçilik tartışmaları bir yana, 1426 sayılı Vilayet İdaresi Kanunu’nun oldukça güçlü bir mülki yönetim sistemi getirdiği rahatlıkla söylenebilir. Böylece, 1930’lı yıllara yaklaşıldığında 1426 sayılı Kanun ile çok önemli bir düzenleme yapılarak mülki yönetim sisteminin genel çerçevesi çizilmiş oldu. Vilayet İdaresi Kanunu’nda zaman içinde bazı değişiklikler 524 yapılmakla birlikte, bu önemli yasa yaklaşık 20 yıl süre uygulanmış ve 10 Haziran 1949 tarihinde yürürlüğe konulan 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 68. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 522 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 98-99, İ: 54, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 99, İ: 54, C: 1). 524 Örneğin, 20 Temmuz 1931 tarihli ve 1851 sayılı “Vilayet İdaresi Kanununun Bazı Maddelerini Muaddil Kanun” (RG: 29.07.1931 tarihli ve 1859 sayılı) ile Vilayet İdaresi Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilmiştir (KM: Cilt: 10, Sayfa: 224-225); 8 Haziran 1936 tarihli ve 3001 sayılı “Vilayet İdaresi Kanununun 2. ve 71. Maddesini Değiştiren Kanun” (RG: 16.06.1936 tarihli ve 3331 sayılı) ile Vilayet İdaresi Kanunu’nun 2. ve 71. maddeleri değiştirilmiştir (KM: Cilt: 16, Sayfa: 800-801); 15 Haziran 1938 tarihli ve 3451 sayılı “Vilayet İdaresi Kanununun 2. ve 71. Maddelerini Değiştiren 3001 Sayılı Kanunun Birinci Maddesini Tadil Eden Kanun” (RG: 28.06.1938 tarihli ve 3945 sayılı) ile 3001 sayılı Kanun’un 1. maddesi değiştirilmiştir (KM: Cilt: 18, Sayfa: 847). 523 283 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 4. Mülki İdare Amirlerine Görev Veren Diğer Düzenlemeler İncelenen dönem içerisinde, Vilayet İdaresi Kanunu dışında mülki idare amirlerine görev ve yetki veren başka yasal düzenlemeler de bulunmaktadır. Aşağıda mülki idare tarihi için önemli görülen ve etkileri günümüze kadar ulaşan dikkat çekici bazı kanun ve nizamnameler özetlenmeye çalışılmıştır. 4.1. Gayrimenkule Tecavüzün Define Dair Kanun Çıkarılması 12 Haziran 1933 tarihli ve 2311 sayılı “Gayrimenkule Tecavüzün Define Dair Kanun” 525 (RG: 24.06.1933 tarihli ve 2435 sayılı) ile mülki idare amirlerine önemli görev ve yetkiler verilmiştir. “Gayrimenkule Tecavüzün Kaldırılması Hakkında 1/576 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Adliye Encümenleri Mazbataları, 12 Haziran 1933 tarihli Meclis oturumunda müstaceliyetle görüşülerek kabul edilmiştir. 526 Bazı mebusların düzenlemeyle ilgili bazı hususlarla ilgili tereddüt göstermeleri nedeniyle Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya düzenlemeyle ilgili önemli açıklamalarda bulunmuştur: 527 “Muhterem efendiler, huzuru âlinizde bulunan bu kanun, icabatı ahvalin zarurî kıldığı bir kanundur. İdare-i Vilâyat Kanunu’nun bir maddesinde tasarruf emniyetinin mahfuziyet salâhiyeti valilere, kaymakamlara, nahiye müdürlerine verilmiştir. Gayrimenkulün temini mahfuziyeti yine kendilerine aittir. Yolda giden bir kimsenin saatini gasp eden bir kimseye polis, emniyet müdürü, vali, kaymakam, nahiye müdürü gördükte derhal mücrimin elinden o malı alır ve sahibine verir. Kendilerinde bu salâhiyet vardır. Hâlbuki gayrimenkule mülkiyetin delili zilyetliktir. Böyle olduğu halde gayrimenkulde valiler, kaymakamlar ve nahiye müdürlerinin bu salâhiyeti münaziünfihtir (ihtilaf halindedir). Çünkü evvelce Süleyman Sırrı Bey arkadaşımızın söylediği gibi arazi ihtilafının halli, hakkı mülkiyetin tespiti doğrudan doğruya meclisi idarelere verilmişti. O vakit meclisi idarelerde müntehap (seçilmiş) aza da bulunuyordu. Adeta bir heyeti hâkime gibi meseleyi tetkik ediyor, hükmünü veriyordu. Bilâhare sulh hâkimleri kanunu çıkınca sulh hâkimleri her yere gidecekleri ve seyyar olacakları için meseleyi daha yakından görürler ve hukuku tasarrufiyenin hallü faslı esasen mahkemelere ait olduğundan dolayı, münazaalar gerek sınır, hudut münazaaları, gerek gayrimenkul münazaaları sulh hâkimliğine verildi. Sulh Hâ525 Kavanin Mecmuası (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, sayfa: 1026). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 16, Sayfa: 208-214, İ: 70, C: 1, 2). 527 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 16, Sayfa: 212-213, İ: 70, C: 2). 526 284 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) kimleri Kanunu, İdare-i Vilâyat Kanunu’ndan muahhar olduğundan bu hak meclisi idarelerden nezedilmiş sayılıyordu. Mehakimin ve temyiz mahkemesinin bu hususta muhtelif içtihatları vardır. Bunların karşısında idare âmirleri bu gibi ani vaziyetlerde kendilerinde müdahale salâhiyeti görmediler. Vilâyetlerimizin bir kısmında arazi çoktur. Sınırlar gayrimuayyendir. Arazisi küçük ve sınırları mahdut ve muayyen olan yerlerde ekseriya bu kabil davalar olmaz. Fakat meselâ Edirne vilâyeti gibi arazisi bol, hudutları gayri muayyen yerlerde evvelâ köyden köye, saniyen eşhas arasında, salisen büyük arazi sahipleri ile köylü arasında bu gibi ihtilâflar eksik değildir. Bazı defa bunlar zamanında halledilmediği için büyük münazaalara ve münaferetlere (huzursuzluk) sebebiyet veriyor. Hükümeti Cümhuriyenin vazifesi memlekette bu gibi münazaaları kaldırmak ve vatandaşları kemali emniyetle hukuku tasarrufiyelerine sahip kılmaktır. İdare âmirlerine verilen bu salâhiyet hukuku tasarrufiyenin tayini salâhiyeti değildir. O yine mahkemelerimize aittir. Mahkemelerimiz, gene kanunlarımız dairesinde kemali serbesti ile o hususta karar vereceklerdir. Bu doğrudan doğruya zorbalık ve yahut bir zan ile diğerinin malına vuku bulan bir tecavüz filini kaldırmaktır. Tabiî kendisine salâhiyet verilen vali, kaymakam, nahiye müdürü kendilerine vaki olan müracaatları tetkik edeceklerdir (…) Bu gün idare âmirlerine verilmek istenilen bu salâhiyet onların hak sahiplerine müzahir olmasını temin etmekten başka bir şey değildir…” Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında, düzenleme şu şekilde gerekçelendirilmiştir: 528 “Memleketimizde arazi hududu ihtilâf ve münazaaya badi olmayacak bir tarzda iyice tespit edilmemiş olduğu için arazi ashabı arasında öteden beri ihtilâfat ve münazaat (çekişme) ananevi bir şekil almıştır. Emvali gayrimenkule tasarrufundan mütehaddis ihtilâfat vakti ile ittihaz edilen bir karara ve bu kararın suveri tatbikiyesini mübeyyin 26 Mart 1329 tarihli talimat ahkâmına tevfikan «meclisi idarelerce» idare heyetlerince hal ve fasledilmekte iken bu kabil ihtilâfatın rüyet ve halli muahharan sulh mahkemelerine verilmiştir ve mezkûr ihtilâflar halen mahkemelerce rüyet edilmektedir. Ahiren intişar eden Vilâyet İdaresi Kanunu’nun 25. maddesinde vilâyet dâhilinde huzur ve asayişin ve şahsî masuniyetin ve tasarrufa müteallik emniyetin ve zabıtai mânia valinin vazifelerinden olduğu gösterilmiş ve mezkûr kanunun 45. maddesi de kaza dâhilinde ayni vazifeleri kaymakama vermiştir. Ancak zikrolunan maddelerde muahhar hukuku tasarrufiyenin temini fıkrası ile idare memurlarına verilen salâhiyetin hududu tayin ve tavzih edilmemesine mebni memurini mumaileyhim tatbik sahasında katî icraatta bulunamamakta ve müşkülât karşı528 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 16, Sıra No: 314). 285 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) sında kalmaktadır. Tasarruf meselesinin Medenî Kanun’un ahkâmı dairesinde mahkemelerde halledilmesi şüphesizdir. Ancak hakkı tasarrufu müsbit olmamak ve tasarruf iddialarında bir vesika teşkil etmemek üzere yet münazaalarını men için vaziyeti bulunduğu halde muhafaza ve arazide tasarruf iddia eden kimsenin kendi kendine mevcut hali bozmasına müsaade edilmesi icap etmektedir. Esasen Medenî Kanun’un 894, 895. maddeleri de böyle bir tecavüzü zilyedin menedebileceğine dair hükümleri ihtiva etmektedir. Bundan başka gayrimenkul tecavüzlerinden mütevellit vakalar inzibat ve asayiş ile de alâkadar bulunduğundan hudusu (meydana gelme) müteakip derhal meni lâzımeden olmakla bir kimsenin zilyedi olduğu gayrimenkule vuku bulan tecavüz ve müdahalelerin mahemeden sadır olacak karara intizaren idareten meni için vali, kaymakam ve nahiye müdürlerine salâhiyet itası zarurî görülerek merbut kanun lâyihası tanzim edilmiş ve birinci maddesine bu yolda ahkâm konulmuştur. Tecavüz ettiği gayrimenkulden bu madde mucibince yedi nez olunan kimsenin tekrar tecavüz ve müdahalesini men için bir müeyyide koymak zaruretine mebni tecziyesi lâzımeden görülmüş ve kanunun ikinci maddesi de bu nokta-i nazardan tanzim kılınmıştır.” Bu gerekçelerle kabul edilen 2311 sayılı Kanun, gayrimenkule tecavüz durumunda yetkili idare mercilerini belirlemekte ve tecavüz edene verilecek cezai hükümleri düzenlemektedir (Kalfa, 2007: 477). Kanun’un 1. maddesine göre; bir kimsenin yedinde bulunan gayrimenkule başkası tarafından tecavüz ve müdahale olunarak ihdasiyet edildikte vilayette vali, kazada kaymakam ve nahiyede nahiye müdürü tarafından, bu tecavüz def ve eski hal iade olunur. Tecavüz eden, gayrimenkul üzerinde tercihe şayan bir hakkı olduğunu iddia etse bile mahkemeye müracaat eylemesi lüzumu tembih olunur. Bu hal, tarafların mahkemeye müracaatla refiyet veya mülkiyet davaları açmasına mani olmaz. Kanun’un 2. maddesine göre de, Tecavüzü defedilen kimse mahkeme kararı ile kendisine teslim edilmeksizin o gayrimenkule tekrar tecavüz ederse birinci maddeye göre tecavüzü defedilmekle beraber sulh mahkemesince bir aydan altı aya kadar hapis veya beş liradan elli liraya kadar ağır para cezasına mahkûm edilecektir. Bu Kanunla, günümüzde de uygulanan taşınmaz mal zilyetliğine yapılan tecavüzlerin vali ve kaymakamlarca men edilmesi yetkisinin (3091 sayılı Kanun) temelleri atılmış olmaktadır. 4.2. Fuhuşla ve Zührevî Hastalıklarla Mücadele Nizamnamesi Mülki idare amirlerini ilgilendiren bir diğer önemli düzenleme, 1593 sayılı Umumî Hıfzıssıhha Kanunu’na dayanılarak Sıhhat ve İçtimaî Muavenet ile Dâhi286 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) liye Vekâletlerinin müştereken hazırladığı “Fuhuşla ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevî Hastalıklarla Mücadele Nizamnamesi Hakkında Kararname” çıkarılması olmuştur (Kalfa, 2007: 509). Buna ilişkin 12 Kasım 1933 tarihli ve 15264 sayılı İcra Vekilleri Heyeti kararnamesinde şu ifadeler yer alıyordu: “Umumî Hıfzıssıhha Kanunu’nun 128’inci maddesine göre Sıhhat ve İçtimaî Muavenet ve Dâhiliye Vekilliklerince müştereken hazırlanıp Şûrayı Devlet Tanzimat Dairesiyle heyeti umumiyesi tarafından tetkik edilerek tadilen kabul ve Şûrayı Devlet Reisliğinin 14.08.1933 tarih ve 12452 sayılı tezkeresiyle tevdi olunan Fuhuşla ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevî Hastalıklarla Mücadele Nizamnamesinin meriyete konulması; İcra Vekilleri Heyetinin 12.11.1933 toplanışında kabul olunmuştur” (RG: 23.11.1933 tarihli ve 2560 sayılı). Toplam 126 maddeden oluşan bu önemli Nizamnamenin Birinci Kısmında “Teşkilat”, İkinci Kısmında “Tarifler”, Üçüncü Kısmında “Umumî Kadınların Tesbit, Muayene ve Tedavileri, Umumî Evlerin Açılma Şartları ve İşletenlerin Mükellefiyeti, Birleşme Yerlerinin Açılma Şartları ve İşletenlerin Mükellefiyeti, Tek Başına Fuhuş Evlerinin Açılma Şartları ve İşletenlerin Mükellefiyeti, Umumî Evler, Birleşme Yerleri ve Tek Başına Fuhuş Yapılan Evler Hakkındaki Müşterek Hükümler, Cezalar”, Dördüncü Kısmında “Otel, Lokanta, Misafirhane, Pansiyon, Bar ve Bu Kabil Yerlerde Çalışacaklar Hakkındaki Hükümler”, Beşinci Kısmında “Fuhuşla Mücadele”, Altıncı Kısmında “Muayenehaneler-Hastahaneler”, Yedinci Kısmında “Mali Hükümler” ve son olarak Sekizinci Kısmında “Müteferrik Hükümler”, düzenlenmiştir. Nizamnamenin 5. maddesine göre, Zührevî Hastalıklar ve Fuhuşla Mücadele Komisyonları, idare, sıhhat ve icra işleriyle alâkadar olmak üzere üç kısma ayrılacaktır. Bunlardan “İdare Kısmı”, Nizamnamenin 6. maddesinde şöyle düzenlenmiştir: “İdare kısmı, vilâyetlerde sıhhat ve içtimaî muavenet müdürü, en yüksek polis âmiri, belediye tarafından memur edilecek bir tabip veya diğer bir memur ve zührevî hastalıklar muayene baştabip veya tabibi, mevcutsa ahlâk zabıtası şefi veya memurlarından biri ile teşekkül eder. Bu komisyonun içtimalarına vilâyet sıhhat ve içtimaî muavenet müdürü riyaset eder. Kazalarda bu heyet, hükümet veya belediye tabibi, mevcut olduğu takdirde zührevî hastalıklar muayene tabibi, belediyece müntehap bir memur, mahallin en yüksek polis âmiri ve eğer mevcutsa ahlâk zabıtası vazifesiyle mükellef bir memurdan teşekkül edip Hükümet veya belediye tabibinin riyaseti altında toplanır.” Nizamnamenin “Komisyon İçtimaları” başlıklı 9. maddesi doğrudan vali ve kaymakamları ilgilendirmektedir: “Komisyon en az haftada bir defa ve reisin daveti ile toplanır. Kararlar ekseriyetle ittihaz olunur ve vilâyetlerde valinin, kazalarda kayma287 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) kamın tasdikiyle tamam olur. Reylerin tesavisi halinde ihtilaflı mesele valinin veya kaymakamın tetkikına arz olunur. Valinin veya kaymakamın reyi inzimam ettiği tarafın fikri ekseriyete iktiran etmiş sayılır. Kaza kaymakamı tarafından tasdik edilmeyen komisyon kararları üzerinde komisyonca ısrar edildiği takdirde mesele vilâyete bildirilir. Ve valinin tebliği infaz olunur. Valiler tarafından tasdik edilmeyen kararlar üzerinde komisyonca ısrar edildiği takdirde, vali tarafından, sebeplerinin beyanı ile keyfiyet, Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâletine yazılır.” Nizamnamenin “Yardım Heyetlerinin Teşkil Şartları” başlıklı 12. maddesi kaymakamlara görev vermektedir: “İkinci maddede yazılı (Zührevî Hastalıklar ve Fuhuşla Mücadele Komisyonu) teşkiline imkân olmayan kaza merkezlerinde en yakın komisyona bağlı olmak üzere kaymakamın riyasetinde en büyük zabıta âmirleri ve mevcutsa resmî veya hususî tabipten ve belediyeden müntehab bir zattan mürekkep (Zührevî Hastalıklar ve Fuhuşla Mücadele Komisyonlarına Yardım Heyeti) teşkil olunur.” Nizamnamenin 11. maddesinde ise “Valinin Komisyona Karşı Vazifeleri” düzenlenmiştir. Buna göre; “Valiler, gerek vilâyet merkezlerinde ve gerek kazalarda zührevî hastalıklarla mücadele komisyonunun teşekkülünü ve azadan bazılarının infikâki (ayrılması) halinde bu nizamnameye tevfikan tamamlanmasını temin ve komisyonun muntazam toplanmasını ve azanın devamını ve işin intizam ile cereyanını murakabe ile mükelleftirler. Kaymakamlar kendi kazaları dâhilinde bu komisyonların murakabesi hususunda valilerin haiz oldukları salâhiyeti istimal ederler. “Fuhuşla ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevî Hastalıklarla Mücadele Nizamnamesi”, 1961 yılına kadar yürürlükte kalmış; 30 Mart 1961 tarihli ve 5/984 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulan “Genel Kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzüğü” ile yürürlükten kaldırılmıştır (RG: 19.04.1961 tarihli ve 10786 sayılı). 4.3. Soyadı Kanunu’nu ile Mülki İdare Amirlerine Verilen Görevler Mülki idare amirlerine önemli görev ve yetkiler veren bir diğer önemli yasa, 21 Haziran 1934 tarihli ve 2525 sayılı “Soy Adı Kanunu”dur 529 (RG: 02.07.1934 tarihli ve 2741 sayılı). “Muğla Mebusu Nuri Bey’in, Nüfus Kanununa Müzeyyel 2/97 Numaralı Kanun Teklifiyle Soy Adı Hakkında 1/558 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Adliye Encümenleri Mazbataları, 21 Haziran 1934 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir (AA, 2010: 79). 530 529 530 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 861-862). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 23, Sayfa: 245-259, İ: 71, C: 1). 288 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Bazı mebusların itirazları üzerine dönemin Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya sık sık söz alarak açıklamalarda bulunmuştur. Dâhiliye Vekilinin şu sözleri önemli görülmüştür: 531 “… Kanunun maksadı, Türklerin bir soyadı, bir aile adı taşımasını mecburî kılmaktır ki, bu maksat temin edilmiş bulunmaktadır. İkincisi; bu adın sicillâta geçmesidir. Bu madde bunu da temin ediyor. Eğer bu gibi hususları mahkemelerden geçirmeğe kalkacak olursak; seneler ve senelerce mahkemelerimizi bu işle uğraştırmağa sebep olmuş oluruz. Esasen bu, idarî bir meseledir. Bu idarî olan hususlar da, kanunu medeninin ahkâmı dairesinde cereyan edecektir. Eğer mahkemelere müracaatı mecburî kılacak olursak, kanunların tatbikindeki müşkülât açıktadır, keyfiyeti büsbütün güçleştirmiş oluruz. Biz her Türkün bir aile ismi taşımasını istiyoruz. Bu; bir tasarruf mevzuu değil, doğrudan doğruya tespit mevzuudur. Benim adım gülünçtür, iğrençtir, denildiği zaman, o adamın o isminin deftere konulmaması kararlaştırılacaktır. Bu, tespittir, tebdil değildir. Bence bunu tebdil mahiyetinde telâkki caiz olamaz. Eğer istiyorsa istediği kadar kendisine Bayındırlı, Tekeli desin. Amma bu gün yaşayan aşiretleri tekrar, tekrar kullandırmak, demin arz ettiğim gibi, bu memlekette aykırılıklar tevlidi demektir. Yabancı isimlere gelince; bir memleketin en büyük vazifesi, sınırlan içinde oturanların hepsini kendi camiasına ilhak etmek, temsil etmektir (Bravo sesleri). Bunun aksi, bizde görülmüştür ve memleket parçalanmıştır. Eğer Osmanlılar, gittikleri yerlerde ilk devirde olduğu gibi oralardaki ahaliyi dillerine ve dinlerine çevirselerdi, Türkiye’nin hudutları hâlâ Tuna’dan başlardı. Bunun acısını çok gördük. Burada oturanları, bizim camiamız dâhilinde bulunanları behemehâl Türk camiasının medeniyetine sokmak ve onları medeniyetin feyzinden istifade ettirmek bizim borcumuzdur. Niçin hâlâ Kürt Memet, Çerkeş Hasan, Lâz Ali diyelim. Bir defa bu, hâkim unsurun kendi zaafını gösteren bir şeydir. Hâlbuki Türk unsuru en çok temsil eden bir unsurdur…” Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı şu şekilde ifade edilmiştir: 532 “Her aile ve her fert için bir soyadı taşımak asırlardan beri yerleşmiş bir anane halini almıştır. Bizde ise bu hal isteğe bağlı bırakılmış olduğundan bu gün görülen şekil meydana gelmiştir. Çok eskiden Türkler arasında da soyadı kullanmak ve hatta uzun zaman soy şecerelerini muhafaza etmek ve evlenme veya her hangi bir iş için fert hakkında tetkikat yapılacağından her şeyden evvel soyu ve soyunu aramak bir türe olduğu görülür. Bugün de köylerde hemen soyadı olmayan ve kullanılmayan bir aileye ve ferde tesadüf edilmez. Medenî Kanun’da 25, 26, 153, 259’uncu maddelerin531 532 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 23, Sayfa: 249, İ: 71, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 23, Sıra No: 203). 289 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) de soyadına ait hükümler konmuştur. Şu vaziyete göre soyadı almağı kanuni bir mecburiyet haline koymak ve bunları nüfus kütüklerine kaydetmek ve herkes için bu adın üzerine tasarruf hakkını tespit eylemek lazım geldiğinden bu kanun tanzim edilmiştir. Kanunla mevcut bütün soyadlarının nüfus kütüklerine yazdırılması ve soyadı olmayanların yeni bir ad seçerek bunu yazdırması mecburiyeti konmuştur. Adları ilk defa umumî olarak konacağından karışıklıklara meydan bırakmamak üzere ikiden yedinci maddeye kadar olan beş madde bu hususta vazıh hükümler koymaktadır. Soyadlarını hiç değişmez bir halde bırakmak doğru görülmediğinden makul ve lüzumlu sebeplerle değiştirilmesi kabul olunmuş ve değiştirilme işi idare heyetlerinin kararına ve valinin ve 935 yılından sonra Dâhiliye Vekâletinin tasdikine bağlı tutulmuştur. Bu değiştirmeden zarar görenlere de mahkemeye müracaat hakkı verilmiştir. Soyadı olanların bunları ve olmayanların yenisini seçip yazdırmaları için köy muhtarları ve ihtiyar meclisi azaları bunları araştırıp yazdırmakla mükellef tutulmuştur. Ancak muhtar ve azaların da bu işi araştırıp kovalamaları ile başarmak kabil olacağından köylerde ve mahallelerde devletin son memuru olan bu zatları mükellef tutmak mecburî görülmüştür. Bu vazifelerini yapmayan mükellefler ve muhtar ve azalar hakkında cezalar konulmuştur. Buradaki cezadan maksat idari intizam ve sürat temin etmek olduğundan idare heyetlerince karara bağlanması ve başka bir karara lüzum olmaksızın kaymakam veya valinin tasdiki ile zabıta tarafından Tahsili Emval Kanunundaki tahsilat komisyonlarının kararlarının icrası gibi doğrudan doğruya icra edilmesi tercih edilmiştir. Vali ve kaymakamlara bu işte diğer devlet ve idare-i hususiye ve belediye memurlarından lüzumu kadar yardımcı vermek ve gerek nüfus memurlarına ve gerek bu yardımcılara iyi iş gördürmek üzere doğrudan doğruya kaymakamlara 15 (gün) ve valilere bir aylık maaş kesme cezası vermek salahiyeti konmuştur. Vali ve kaymakamlar da bu işin başarılması ile mükellef tutulmuştur. Bu geniş işi muvaffakiyetle başarabilmek için kanunun tatbikine ve bazı ihtilafların halline ait tafsilâtlı talimatlara ihtiyaç vardır. Bu talimatları yapmak üzere de Dâhiliye Vekâletine salahiyet veren 11’nci madde konmuştur.” Bir devrim niteliğinde olan 2525 sayılı Kanunla; her Türk öz adından başka soyadını da taşımağa mecbur tutulmuştur (md.1). Söyleyişte, yazışta, imzada öz ad önde, soyadı sonda kullanılacaktır (md.2). Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamayacaktır (md.3). Soyadı seçme vazifesi ve hakkı evlilik birliğinin reisi olan kocaya aittir (md.4). Soyadı Kanunu’nun uygulanmasında mülki idare amirlerine de çok önemli görev ve yetkiler verilmiştir. Örneğin Kanun’un 6. maddesine göre; en büyük mülkiye memurunun vereceği 290 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) müzekkere üzerine Cumhuriyet Müddeiumumîsi, 3. maddedeki memnuiyete uygun olmayarak soyadı kullananların bu adı değiştirmelerini ve tarihte ün almış olanlara ilişik anlatan adların, hilafını iddia ile kullanılmamasını mahkemeden isteyebilecektir. Kanun’un 8. maddesine göre; soyadı seçme işlerinde çıkacak ihtilafları halletmek ve kendiliklerinden soyadı seçmeyenlere anası babası belli olmayan çocuklara ad takmak ve bir adın kanunun istediği şekle uygun olup olmadığı hakkında karar vermek salahiyeti, ana kütüğün bulunduğu yerin en büyük mülkiye memuruna verilmiştir. Kanun’un 9. maddesi gereğince; valiler ve kaymakamlar soyadlarının nüfus kütüklerine ve doğum kâğıtlarına doldurulması işinde diğer devlet dairelerinde münasip gördükleri memurları iş bitinceye kadar yardımcı olarak nüfus dairelerinde çalıştırmağa salahiyetli kılınmışlardır. Kanun’un 11. maddesine göre; soyadlarını nüfus kütüğüne ve doğum kâğıtlarına yazma işinde ihmali görülen memurlar hakkında kaymakamlar bir haftalığa, valiler on beş günlüğe kadar maaş kesme cezası verebilirler. Bu kararlar kati olup ilk ödenecek maaştan kesilecektir. Yine Kanun’un 12. maddesine göre; kanunun tayin eylediği zaman içinde soyadını memurlara bildirmeyenlerden beş liradan on beş liraya kadar ve bu iş için Hükümetçe verilecek vazifede ihmali görülen muhtar ve ihtiyar heyetleri azasının her birinden ve belediyelerce memur edilenlerden on liradan elli liraya kadar hafif para cezası alınır. Bu cezalar mahalli idare heyetleri kararıyla verilir ve vali veya kaymakamların tasdiki ile katileşir. Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal, bu kanun kapsamında soyadı almamış; 24 Kasım 1934 tarihli ve 2587 sayılı “Kemal Öz Atlı (Adlı) Cumhur Reisimize Verilen Soy Adı Hakkında Kanun” (RG: 27.11.1934 tarihli ve 2865 sayılı) ile Mustafa Kemal’e “ATATÜRK” soyadı verilmiştir (AA, 2010: 80). 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun uygulanması sıkı bir şekilde takip edilmiş, bu amaçla Dâhiliye Vekâletince bazı genelgeler yayımlanmıştır. Örneğin, Dâhiliye Vekâletinin 10 Nisan 1937 tarihli ve 4084/1227 sayılı, “Soyadı Kanunu Mucibince Tayin Olunan Para Cezasını Vermeyenler Hakkında Olunacak Muameleye Dair” tamim örnektir (19.05.1937 tarihli ve 3608 sayılı). Anılan genelgede özetle şu hükümlere yer verilmiştir: “1- 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 12. maddesinde (…) denilmekte ise de, vermeyenlerden bu para cezasının ne suretle tahsil edileceğine dair bir kayıt ve sarahat mevcut olmadığından olunacak muamele bazı yerlerden sorulmakta ve bazı yerlerce de Tahsili Emval Kanunu’na göre tahsil edilmesi yoluna gidilmek istenildiği anlaşılmaktadır. 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nda tayin olunan cezaları veremeyenler hakkında Tahsili Emval Kanununun tatbik edileceği hakkında bir kayıt bulunmadığı cihetle Soyadı Kanunu ile alâkası olmayan 2576 sayılı Kanun’daki cezaların tahsili için tecviz edilmiş olan bu usulün soyadı cezalarına da teşmili kanunen mümkün görülemeyeceği ve 291 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Tahsili Emval Kanunu gibi istisnaî ve hususî hükümlerin ancak kanunun tasrih ettiği ahvalde tatbik edilebileceği ve binaenaleyh soyadı cezalarında umumî hükümler icabına göre hareket edilmesi yani vali veya kaymakamlar tarafından Cumhuriyet Müddeiumumiliklerine yazılacak müzekkere üzerine Türk Ceza Kanunu’nun 19 ve 24. maddelerine göre hafif hapse tahvil yoluna gidilmesi lâzım geleceği cihetle ona göre muamele yapılması tâmimen tebliğ olunur. 2Umumî müfettişliklere, valiliklere ve teftiş heyeti reisliğine yazılmıştır.” Yasanın soyadı seçmek için tayin ettiği sürenin bitmesinden sonra da, Dâhiliye Vekâletince 18 Mart 1938 tarihli ve 3887/1055 sayılı, “Soyadı İşlerinin Sona Erdirilmesi Hakkında” tamim (RG: 05.04.1938 tarihli ve 3874 sayılı) yayımlanmıştır. Anılan tamimde şöyle deniliyordu: “Soyadı Kanun ve Nizamnamesinin soyadı seçmek için tayin ettiği müddet 2.7.1936 tarihinde sona erdiğinden bu tarihten sonra soyadı alamayanların listesinin nüfus idarelerince çıkarılarak kanun ve nizamname hükümlerine tevfikan bunlara vali ve kaymakamlar tarafından ad verilmesi ve tescil olunarak bu işin arkasının alınması 1.4.1937 tarihli ve 3795/1144 sayılı umumî yazımızla bildirildiği halde el'an bazı yerlerde bu işin yapılmadığı gerek yurt içinde gerekse dışında bulunan yurttaşların mütevali müracaatlarından anlaşılmakta ve bunlardan bazılarının evrakı seçilen adın daha önce başkası tarafından alındığından bahisle ve başka bir ad seçilmesi kaydıyla iade edildiği ve bazı mahallerde de doğum vukuat ilmühaberlerine tebligata rağmen soyadı yazılmadığı görülmektedir. Soyadı kanun ve nizamnamesi 2.7.1936 tarihinden sonra soyadı seçmek hakkını nezetmiş ve bu gibilere ancak vali ve kaymakamlar tarafından ad verileceğini tasrih etmiştir. Binaenaleyh beyhude muhabereye ve yanlışlığa mahal kalmamak üzere mevcut soyadı beyanname ve defterlerinden henüz kütüklere işlenmemiş olanlar varsa bunlar derhal tescil edilmekle beraber şimdiye kadar soyadı seçip nüfus idarelerine bildirmeyenlerin nihayet bir ay içinde defterlerinin çıkarılarak ad verilme ve tescil edilme işinin bitirilmesi ve bulunduğu yerde belediye ve muhtarlıklarca toptan verilen defterlere nazaran soyadı alıp ta bu güne kadar kayıtlı olduğu yerlere bildirilmemiş olanların da yine bir ay içinde ait olduğu yerlere yani nüfus kütüklerinde kayıtlı bulundukları mahal nüfus idarelerine bildirilerek ad verilmemiş ve tescil edilmemiş kimse bırakılmaması ve bundan sonra yapılacak teftişlerde bu işi bitirmedikleri görülecekler hakkında kanunî takibat yapılacağının da alâkadarlara hatırlatılması tamimen ve tekrar rica olunur.” 292 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 4.4. Sokak ve Binaların Numaralandırılmasına İlişkin Talimatname “Sokaklara İsim veya Numara ve Bütün Binalara Numara Konulması Hakkında Talimatname”, 9 Temmuz 1934 tarihli ve 2/968 sayılı “2465 Sayılı Kanunun 4’üncü Maddesine Göre Sokaklara İsim veya Numara ve Bütün Binalara Numara Konulması Hakkında” İcra Vekilleri Heyeti kararnamesi ile yürürlüğe konulmuştur 533 (RG: 7 Ağustos 1934 tarihli ve 2771 sayılı). 2465 sayılı Kanun’un 4. maddesine göre Dâhiliye Vekâleti ile İstatistik Umum Müdürlüğünün müşterek olarak hazırladığı anlaşılan Talimatnamenin 1. maddesine göre; “1935 senesinde yapılması, 30.5.1934 tarih ve 2465 numaralı Kanunla emredilen umumî nüfus sayımının icrası için 10 Nisan 1927 tarih ve 1003 numaralı (binalara numara ve sokaklara isim verilmesi) hakkındaki kanun esasları dairesinde: A) Belediye teşkilâtı olan yerlerde; belediye hududu dâhilindeki sokaklara isim veya numara verilecek ve bütün binalara ve insan oturan yerlere numara konulacaktır. B) Belediye teşkilâtı olmayan yerlerde binalara numara konulması mecburi olup, sokaklara isim verilmesi ihtiyaridir.” Toplam 40 madde ve bir muvakkat maddeden oluşan talimatnameyle mülki idare amirlerine de bazı önemli görevler verildiği görülmektedir. Örneğin Talimatnamenin 3. maddesi gereğince; “Sokaklara isim verme ve binaları numaralama işinin vaktinde ve noksansız olarak yapılmasından belediye teşkilâtı olan yerlerde belediyeler, belediye olmayan yerlerde muhtar ve ihtiyar heyetleri mesuldürler. Vali, kaymakam ve nahiye müdürleri de numaralama işinin vaktinde ve tam olarak yapılmasından, numaraların muhafaza ettirilmesinden ve daimî kontrol altında bulundurulmasından mesul tutulurlar.” Ayrıca; Talimatnamenin 32. maddesinde yer alan; “… Belediye teşkilâtı olmayan yellerde binalar cetvelinin bir nüshası köy muhtarında kalarak iki nüshası kazalarda kaymakama ve vilâyetlerde vahye tevdi edilecek vali ve kaymakam da bunların birer nüshasını mahallî nüfus dairesine tevdi ederek diğerini İstatistik Umum Müdürlüğüne göndereceklerdir, Belediye teşkilâtı olmayan mahallere ait cetvelin vali ve kaymakamlarca teker teker gönderilmeyerek hepsinin bir arada müçtemian vilâyet vasıtası ile sevk edilmesi icap eder.”, hükmü; Talimatnamenin 33. maddesinde yer alan; “Numaralama ameliyesi gerek belediyeler dâhilinde ve gerek533 Anılan kararnamede şöyle denilmektedir: “2465 sayılı Kanunun 4’üncü maddesine göre sokaklara isim veya numara ve bütün binalara numara konulması hakkında Dâhiliye Vekâleti ile müştereken hazırlanıp İstatistik Umum Müdürlüğünün 2.7.1934 tarih ve 2874/147 sayılı tezkere ile tevdi olunan ilişik talimatnamenin meriyete konulması; İcra Vekilleri Heyetince 9.7.1934’de tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 07.08.1934 tarihli ve 2771 sayılı). 293 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) se belediyesi olmayan yerlerde en geç Şubat 1935 nihayetine kadar ikmal edilmiş olacaktır. Valiler vilâyet hududu dâhilinde numaralama işinin tam olarak yapıldığını hem Dâhiliye Vekâletine ve hem de istatistik Umum Müdürlüğüne şubat nihayetinde bildireceklerdir. Ayni senenin mart ve nisan aylarında vali, kaymakam ve nahiye müdürleri gerek belediye hudutları dâhilinde ve gerekse belediyesi olmayan sair yerlerde numaralama ameliyesini mümkün olduğu kadar bizzat veyahut bu işle tavzif edecekleri kimseler vasıtası ile kontrol ettirecekler ve bu kontrol neticesini de bir raporla hem Dâhiliye Vekâletine ve hem de Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğüne Nisan 1935 nihayetinde bildireceklerdir.”; hükmü ve son olarak Talimatnamenin 38. maddesinde yer alan; “İçinde bulundukları binalara numara vaz'ına muhalefet edenler, numaraları silenler, bozanlar veya söküp kaldıranlar, konulan numaraları muhafaza etmeyenler, numarası zıyaa uğradığı halde yenisini taktırmayanlar ve sureti umumiyede işbu talimatname hükmüne tebaiyet etmeyenler vali veya kaymakamlar tarafından sayım kanununun 6’ncı maddesi hükmüne tevfikan 5-25 liraya kadar para cezasına çarptırılırlar.”, hükmü doğrudan mülki amirleri ilgilendirmektedir. 4.5. 1935 Umumi Nüfus Sayımı Talimatnamesi ve Mülki İdare Amirleri 1935 yılında yapılacak olan genel nüfus sayımına hazırlık amacıyla Dâhiliye Vekâleti ile İstatistik Umum Müdürlüğünün müştereken hazırladığı, “1935 Umumi Nüfus Sayımı Talimatnamesi”, 8 Mayıs 1935 tarihli ve 2/2511 sayılı İcra Vekilleri Heyeti kararnamesiyle yürürlüğe konulmuştur 534 (RG: 23.05.1935 tarihli ve 3010 sayılı). 2465 sayılı Kanun’un 4. maddesine gereğince hazırlanan Nüfus Sayımı Umumi Talimatnamesinin 1. maddesinde; “Sayım Kanunu ve Sayımın Gayesi” şöyle belirtilmiştir: “Umumî Nüfus sayımı hakkındaki 30.5.1934 tarih ve 2465 numaralı Kanuna tevfikan 1935 senesinde Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde umumî bir nüfus sayımı yapılacaktır. Umumî nüfus sayımı vaktinden evvel gayet itina ile hazırlanması icabeden bir iştir. Sayımın neticeleri memleketin iktisadî ve içtimaî tekâmülü için alınması lâzım gelen tedbirlerin isabetle ittihazına yarıyan malûmatı temin edecektir.” Talimatnamenin 2. maddesinde de “Sayım İşinin Şekli” gösterilmiştir: “Sayım işi mevcud nüfusun bir gün zarfında sayım 534 Anılan kararnamede şöyle denilmektedir: “2465 sayılı Kanunun 4’üncü maddesine göre Dâhiliye Vekilliği ile birlikte hazırlanan ilişik Nüfus Sayımı Umumî Talimatnamesinin meriyete konulması; İstatistik Umum Müdürlüğünün 8.5.1935 tarih ve 2102/455 sayılı tezkeresile yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 8.5.1935’de onanmıştır” (RG: 23.05.1935 tarihli ve 3010 sayılı). “1935 Umumi Nüfus Sayımı Talimatnamesi” metni için ayrıca bakınız: (Milli Kütüphane: Yer No: 1935 AD, 619, Basım Bilgileri: (Ankara) Müdürlük, 1935). 294 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) defterlerine (örnek: A ) sayım memurları tarafından birer birer kaydi suretile yapılacaktır.” Talimatnamenin 3. maddesinde ise “Sayımda Yazılacak Nüfus” açıklanmıştır: “Umumî nüfus sayımının gayesi; 18 birinciteşrin 1935 cuma günü Türkiye Cumhuriyeti hududları dâhilindeki yerlerde şahsan mevcud bulunan insanların adedini tespit etmektir. Şu halde sayım günü, sayım defterlerine yazılacak nüfus her sayım mıntıkasında o gün şahsan mevcud bulunan insanlardır…” Talimatnamenin “Sayım Tarihi” başlıklı 4. maddesi gereğince de; “Nüfus sayımı, 18 birinciteşrin 1935 Cuma günü yapılacaktır. Sayım işi memleketin her yerinde aynı günde başlayıp aynı günde bitirilecektir.” Nüfus Sayımı Umumi Talimatnamesiyle mülki idare amirlerine de önemli görevler verildiği görülmektedir. Nitekim Talimatnamenin ilk bölümü 67 maddeden oluşmakta olup, bu bölümde “Vali, Kaymakam ve Nahiye Müdürlerinin Vazifeleri” kapsamlı olarak açıklanmıştır. Örneğin Talimatnamenin “Cezalar” başlıklı 8. maddesi gereğince; “2465 numaralı Umumî Nüfus Sayımı Kanununun 6’ncı maddesine ve bu talimatnamenin 25 inci maddesine tevfikan sayım memurluğu vazifesini makbul bir mazerete müstenit olmayarak kabul etmeyenlerle işbu talimatname hükmüne mugayir harekette bulunanlardan beş liradan yirmi beş liraya kadar ve sayım memurluğuna tayin olunanların bu vazifeyi kabul etmelerine mani olan kimselerden 10 liradan 50 liraya kadar hafif para cezası alınacaktır. Bu cezalar sayım yapılan yerin en büyük mülkiye memurları (vali, kaymakam, nahiye müdürü) tarafından tertip olunur. Bu cezalar aleyhine itiraz ve temyiz olunamaz.” Ayrıca; Talimatnamenin 11. maddesinde yer alan; “… Bu sebeple sayım hakkındaki talimat ve emirlerin zamanında ve tamamı tamamına tatbik edilmiş olması icap eder. Bu ciheti takip ve temin etmekten sırası ile nahiye müdürleri, kaymakamlar ve valiler mesuldürler.”, hükmü; 13. maddesinde yer alan; “Numaralama ameliyesi ikmal edildikten sonra, sayımdan evvel vali, kaymakam ve nahiye müdürlerine teveccüh eden en mühim vazife, bu işin hakkı ile yapılıp yapılmadığını mümkün olduğu nispette bizzat veya zabıta, jandarma ve sair teşkilât vasıtası ile her yerde kontrol ettirmektir.”, hükmü; 16. maddesinde yer alan; “… Bunun için vali, kaymakam ve nahiye müdürleri, sayım gününden evvel içtimalar tertip ederek sayım memurlarına yapacakları işin mevzuunu, gayesini, ehemmiyetini ve sureti icrasını gayet vazıh şekilde ve amelî misallerle izah edecekler, tereddüt ettikleri noktalar hakkında kendilerini tenvir edeceklerdir.”, hükmü; 25. maddesinde yer alan; “Teşkil olunacak sayım mıntıkalarının her birine vali, kaymakam veya nahiye müdürleri tarafından birer sayım memuru tayin edilecektir (…) Binaenaleyh vali; kaymakam ve nahiye müdürleri sayım memurluğu yapabilecek kabiliyette olduklarına hükmettikleri her şahsı bu vazife ile tavzif eylemek salâhiyetine maliktirler.”, hükmü; 40. 295 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) maddesinde yer alan; “Valiler, mülkiye müfettişleri, kaymakamlar ve nahiye müdürleri teftiş dolayısıyla veya her hangi bir vazife ile gittikleri yerlerde sayım hazırlıklarını kontrol edecekler ve noksan gördükleri işlerin ikmalini talep etmekle beraber mühim gördükleri nokta hakkında İstatistik Umum Müdürlüğüne malûmat vereceklerdir.”, hükmü; 48. maddesinde yer alan; “Vali, kaymakam ve nahiye müdürleri umumî nüfus sayımı günü sayım ameliyesinin tekmil şehir veya kaza dâhilinde hitamından evvel bulundukları yerlerden çıkmamaları lüzumunu bütün halka en müessir vasıta ile emir ve ilân edeceklerdir.”, hükmü; 52. maddesinde yer alan; “Sayım memurlarının sabahleyin muayyen saatte vazife başında olup olmadıklarını kontrol memurları kontrol etmekle beraber ayrıca vali ve kaymakam ve nahiye müdürleri de bulundukları mevkideki bütün mıntıkalarda sayım işinin ne vaziyette olduğunu teftiş edeceklerdir…”, hükmü; 54. maddesinde yer alan; “Sayım ve kontrol memurlarının ziyaret ettikleri binalarda oturup sohbet etmeleri yemek yemeleri meşrubat ve sair ikramlar kabul eylemeleri velhasıl vakit zıyaına vazifenin gecikmesine sebep olacak her hangi bir harekette bulunmaları memnudur. Vali, kaymakam ve nahiye müdürleri kendilerinin tavzif edecekleri memurlar veya kontrol memurlarının ihbarı üzerine bu gibi hallere ıttıla hâsıl eyledikleri takdirde, bu suretle hareket eden sayım memurları ile bu ahvale sebebiyet veren hane sahihleri hakkında Sayım Kanunu’nun 6’ncı maddesine tevfikan para cezası tertip edeceklerdir”, hükmü; 65. maddesinde yer alan; “Sayım defterleri kâmilen toplandıktan sonra vali ve kaymakamlar bunları süratle gözden geçirterek kaza veya vilâyet merkezine aid nüfus yekûnunu bir kalem, nahiye ve bilumum köylere ait nüfus yekûnunu da bir kalem olmak Müdürlüğüne bildireceklerdir. Telgrafta nüfus rakamları yazı ile ifade edilecektir…”, hükmü, mülki idare amirleri açısından önemli görülmüştür. 25 maddeden oluşan Talimatnamenin ikinci bölümünde de “Sayım ve Kontrol Memurlarının Vazifeleri” düzenlenmiştir. Mülki idare amirlerinin yönetim ve denetiminde gerçekleştirilen Türkiye Cumhuriyetinin ikinci nüfus sayımında ülke nüfusu 16.188.767 olarak tespit edilmiştir (Özakman, 2009: 209). 4.6. Arazi Tahrir Kanunu ile Mülki İdare Amirlerine Verilen Görevler İncelenen dönemde üzerinde durulması gereken bir diğer düzenleme, 24 Ocak 1936 tarihli ve 2901 sayılı “Arazi Tahrir Kanunu” 535 (RG: 31.01.1936 tarihli ve 3220 sayılı) ile yapılmıştır. Zira 1931 tarihli ve 1833 sayılı Kanun mucibince arazi vergisine tâbi bulunan arazi ve arsaların tahriri (kaydedilmesi) ve kıymetlerinin takdiri bu kanun hükümleri dairesinde yapılacaktır. Kanunla vali ve kaymakam535 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima. 1, Cilt: 16, Sayfa: 191-197). 296 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) lara da arazi tahriri konusunda önemli görevler verilmiştir (Zengin, 2007: 729). “Arazinin Acele Tahriri Hakkında Kanun Layihası” ve buna ilişkin Dâhiliye ve Maliye Encümenlerinden Mürekkep Muhtelit Encümenle Adliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/295), 24 Ocak 1936 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 536 Görüşmelerin hemen başında söz alan Maliye Vekili Fuad Ağralı, “Yüksek heyetin tasvibine arz olunan bu layiha, arazi vergisindeki teşettütün (dağınıklık) başlıca sebebi olan noksanın ikmali maksadı ile takdim edilmiştir. Arazi vergisindeki tezebzubün (karışıklık) esasi, tahririn yapılmış olmamasıdır ve buna dair de bir kanunun olmamasıdır. Bu noksanın ikmali maksadıyla, acele olarak bir tahrir yapmak, vergi üzerinde lazım gelen ıslahatı temin etmek için, lazım gelen teşkilatın bir an evvel mevkii tatbike konulması için layihanın müstacelen müzakeresini rica ediyorum.”, diyerek düzenlemenin önemi ortaya konulmuştur. Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında mülki idare amirlerinin düzenlemeyle ilgili görevlerine de değinildiği görülmektedir: 537 “… Arazi vergisi tamamen hususi idarelere devredildiği cihetle tahrir işinin vali ve kaymakamlar tarafından bizzat idaresi tahririn muvaffakiyetini temin edecek en mühim bir zaman olmakla beraber vazifede ihmali görülenlerin cezalandırılması için kanuni müeyyideler de konmuştur. Usuldeki sadelik ve vali ve kaymakamların tahririn idaresinde göstereceği gayret ve dikkat sayesinde, bu tahririn en geç, bir buçuk senede bitirileceği ümit edilmektedir.” 2901 sayılı Kanun’un 2. maddesinde yer alan; “Her kazada arazinin tahriri ve kıymetlerinin tahmini üçer kişilik komisyonlar tarafından yapılır. Bu komisyonlar valiler tarafından tayin olunacak bir zat ile Vilâyet Umumî Meclisince hariçten ve belediyelerce kendi azaları arasından seçilecek birer zattan terekküp eder (…) Köylerde yapılacak tahrirlerde belediye azası yerine köy muhtarı aza olarak bulunur. Komisyona azadan kimin riyaset edeceği ve hangi azanın kâtiplik yapacağı vali tarafından tayin olunur.”, hükmü; 3. maddesinde yer alan “Tahrire başlanmadan evvel vali ve kaymakamların reisliği altında en büyük mal memuru ile en büyük hususî muhasebe memuru ve komisyon reis ve azaları toplanarak, tahriri yapılacak mahalle ve köylerin isimleriyle tahrir sıralarını ve takriben hangi tarihlerde oraların tahririne başlanacağını gösteren bir cetvel tanzim ederler. Bu cetvel vali ve kaymakamlar tarafından her mahalle ve köyde mutat vasıtalarla ilân ettirilir.”, hükmü; 8. maddesinde yer alan; “Her mahalle 536 537 Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 8, Sayfa: 137-143, İ: 31, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 8, Sıra Sayısı: 89). 297 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) veya köyün tahriri hitam buldukça tahrir cetvelleri makbuz mukabilinde vali veya kaymakama tevdi olunur. Hususî idarelerce bu cetvellerdeki malûmat esas tutularak arazinin nev'i, miktarı, kıymeti, vergi nispeti ve miktarı bir ihbarname ile alâkadarlara tebliğ olunur. Alâkadarlar bu ihbarnamelerin tebliğini ve hususî idareler tahakkuk memurları da tahrir ve tahmin cetvellerinin vali veya kaymakama verildiği günü takip eden günden itibaren bir ay içinde mahalle veya köyün bağlı bulunduğu kaza veya vilâyet idare heyetleri nezdinde itiraz edebilirler.”, hükmü; 10. maddesinde yer alan; “Yeni tahrir neticeleri her cüzütamda, itirazların tetkikatı hitam bulduğu gün vali veya kaymakam tarafından ilân ettirilir. Vergi bu ilân yılını takip eden malî yıldan itibaren meriyete konulur.”, hükmü; 12. maddesinde yer alan; “Bu Kanunun 2’nci maddesinde yazılı komisyonların müntehab azası vali ve kaymakamlar tarafından vaki olacak tebligat üzerine salahiyetli meclisler tarafından nihayet on gün içinde seçilir ve isimleri bildirilir. Meclislerce aslî azadan başka ikişer yedek aza da seçilir. Aslî azanın mücbir bir sebeple vazifesine devam edememesi halinde yedek aza komisyona iştirak eder. Mazeretsiz birbirini müteakip üç gün vazifesine gelmeyen aza vali veya kaymakam tarafından komisyondan çıkarılır. Bu takdir de yedek azadan en çok rey almış olan komisyona aslî aza yapılır. Köylerde yapılacak tahrirlerde köy muhtarı mücbir bir sebeple komisyona iştirak edemediği takdirde yerine komisyonca ihtiyar heyeti azasının biri seçilerek vazifeye devam olunur. Mazeretsiz birbirini müteakip üç defa komisyona iştirak etmeyen muhtarlar vali veya kaymakam tarafından komisyon azalığından çıkarılır ve yerine köy ihtiyar heyetince içlerinden veya köy halkından biri seçilir…”, hükmü; 13. maddesinde yer alan; “Tahrir işleri ile alâkalı olan memurlar bu kanun mucibince yapılacak tahririn en çabuk bir surette icrası için kendisine terettüb eden vazifeyi yapmakla mükelleftir. Vali ve kaymakamlar vilâyet ve kaza dâhilindeki tahrir komisyonlarının faaliyet ve mesaileri ile bizzat ve yakından alâkadar olmağa ve tahririn kısa bir zamanda bitirilmesini temin edecek tedbirleri almağa mecburdurlar…”, hükmü, doğrudan mahalli mülki idare amirlerini ilgilendirmektedir. 298 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) VII. MAHALLİ İDARELERE İLİŞKİN GELİŞMELER 1. Ankara Şehremanetinin Kurulması 538 11 Ağustos 1923 tarihinde çalışmalarına başlayan İkinci Dönem Meclisinin ele aldığı ilk işlerden biri, yeni devletin hükümet merkezinin belirlenmesi oldu. Lozan görüşmelerinden dönen Hariciye Vekili İsmet Paşa’nın girişimiyle alınan 13 Ekim 1923 tarihli ve 27 sayılı Meclis Kararı ile Kurtuluş Savaşı’ndan beri fiilen yeni devletin başkenti olan Ankara, “Türkiye Devleti’nin makarr-ı idaresi” (yönetim yeri) ilan edildi 539 (İnönü, 2006: 431-432; Tanör, 2011: 282-283). Alınan bu karardan yaklaşık beş ay sonra 20 Nisan 1924 tarihinde kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 2. maddesinde de; “Türkiye Devleti'nin dini din-i İslam’dır; resmi dili Türkçedir; makarrı (başkenti) Ankara şehridir.”, hükmü yer aldı. Ankara’nın başkent olma kararı anayasayla da teyit edildikten sonra Cumhuriyet Hükümetince, Ankara’nın imarı üzerinde daha fazla durulmaya başlandı. Çünkü genç başkentin imarındaki başarı bir anlamda, yeni rejimin başarısıyla özdeşleşecekti. Bunun için öncelikle belediyecilik ve imar faaliyetleri açısından bazı adımların atılması gerekti. Bu konuda ilk önemli gelişme, 16 Şubat 1924 tarihli ve 417 sayılı “Ankara Şehremaneti Kanunu”nun çıkarılması oldu. 540 Bu Kanun ile Ankara’daki belediye düzeni, İstanbul’a benzer olarak “şehremaneti” haline getirildi. Esasen bu adım, Osmanlı belediyecilik geleneğinin de bir devamıydı. Zira Cumhuriyet yönetimi, aynen İstanbul’da olduğu gibi başkent belediye yönetiminin, diğer belediyelerden ayrılması ve farklı yasayla düzenlenmesi ilkesini devam ettirerek, Ankara Belediyesinin adını “Ankara Şehremanetine” çevirdi. Ankara Şehremanetinin kurulması, 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce, belediyecilik açısından oldukça farklı bir uygulamaydı (Tekeli, 1978: 37; Atasoy, 1992: 52; Başa, 2012b: 67). 538 Bu bölüm yazarın şu makalesine dayandırılmıştır: BAŞA, Şafak (2012b), “Şehircilik ve İmar Tarihinden Bir Sayfa: Ankara Şehri İmar Müdüriyeti”, Denetim Dergisi, Yıl: 25, Sayı: 117, (OcakMart 2012), s: 67-71. Makale için ayrıca bakınız: (independent. academia. edu). 539 13.10.1923 tarihli ve 27 sayılı Meclis Kararı’nın sadeleştirilmiş metni şöyledir: “Ankara şehrinin Türkiye Devleti'nin başkenti olmasına ilişkin Malatya Milletvekili İsmet Paşa Hazretlerinin 2/188 sayılı yasa önerisi üzerine, Anayasa Komisyonunca düzenlenen 10 Ekim 1923 tarihli mazbata 13 Ekim 1923 tarihli 35. Birleşimin 2. oturumunda okunarak olduğu gibi kabul edilmiş ve Ankara şehrinin Türkiye Devleti'nin başkenti olması büyük çoğunlukla kararlaştırılmıştır.” Tanör’e (2011: 283) göre, 1923 yılında Ankara’nın başkent ilan edilmesinin özel bir anlamı vardı: “Bu seçim, halifeliğin, dünya İslam’ının ve dinselliğin önemli merkezi olan İstanbul’a karşı bir tavırdı.” 540 Kavanin Mecmuası: (Devre. 2, İçtima. 1, Cilt: 2, Sayfa: 218-219). 299 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) “Belediye Kanunu Layihasının İntacına Değin İstanbul Şehremaneti Kanununun Bazı Tadilat ve Tenkihat İcrasıyla Ankara’da Tatbiki Zımmında Başvekâletten Mevrut (1/440) Numaralı Kanun Layihası” ile buna ilişkin Dâhiliye Encümeni Mazbatası, ilk olarak Meclisin 13 Şubat 1924 tarihli oturumunda görüşülmüştür. 541 Dâhiliye Vekili Ferid Bey’in Başvekâlete gönderdiği 5 Şubat 1924 tarihli sunuş yazısından Kanun Layihasının gerekçesi anlaşılmaktadır: 542 “Belediyelerin ihtiyacat ve inkişafatını temin maksadıyla tanzim ve Meclisi Aliye takdim kılınmış olan Belediye Kanunu ile büyük şehirlerin de ihtiyacatı medeniye ve asriyesi tahtı temine alınmış ise de bu kanunun müzakeresi ve intacı oldukça zamana tevakkuf edeceği cihetle Türkiye Cumhuriyeti’nin merkezi bulunması hasebiyle ihmali caiz olmayan Ankara şehri hidematı belediyesinin mihveri matlubunda cereyanını teminen şimdilik bazı tadilat ve tashihat icrasıyla İstanbul Şehremaneti Kanunu’nun Ankara’da tatbiki zaruri görülmüştür…” Dâhiliye Encümeni Mazbatasında da, tasarının bazı maddeleri tadil edilerek müstaceliyet kararı ile müzakere edilmesi istenilmiştir. 543 Kanun Layihasının Meclisteki müzakereleri oldukça tartışmalı geçmiş, bazı mebuslar bu tasarının “halkın egemenliği ilkesine aykırı olduğunu” ileri sürmüşlerdir. Özellikle Karesi Mebusu Ali Şuuri Bey, “… Şu halde beyefendiler bu şehremaneti Dâhiliye Vekâletine merbut bir müessesei memurin menziline iniyor…”, diyerek, Kanun ile Dâhiliye Vekâletine verilecek yetkilere yönelik yoğun eleştirilerde bulunmuştur. 544 Karesi Mebusu Vehbi Bey gibi bazı mebuslar anayasa tartışmasına girerek, düzenlemenin hâkimiyeti milliye esasına aykırı olduğuna yönelik eleştirilerde bulununca söz alan Dâhiliye Vekili Ferid Bey, düzenlemeyi savunmak durumunda kalmıştır: 545 “Efendim, Heyeti Celilelerine arz olunan Şehremaneti Kanunu, şehrin en zaruri ihtiyacatını süratle temin etmek arzusuna müsteniden arz ve teklif edilmiştir (…) bu müzakere münasebetiyle hâkimiyeti milliye meselesinin katiyen mevzuubahis olmaya burada mahal yoktur.” Dâhiliye Vekilinin izahatına rağmen Kanun Layihasının maddelerine geçilmesine ilişkin oylamada yeterli çoğunluk sağlanamamıştır. 546 14 Şubat 1924 günü yapılan ikinci oylamada ise 117 kabul oyuyla Kanun Layihasının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir. 547 16 Şubat 1924 tarihinde maddeler üzerinde yapılan 541 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 822-831, İ: 101, C: 2). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 822, İ: 101, C: 2). 543 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 822-824, İ: 101, C: 2). 544 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 825, İ: 101, C: 2). 545 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 828-829, İ: 101, C: 2). 546 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 831, İ: 101, C: 2). 547 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 841, 880, İ: 102, C: 1, 2). 542 300 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) görüşmelerde de Dâhiliye Vekili Ferid Bey, sık sık söz alarak yapılmak istenilen düzenlemenin amacını ortaya koymaya çalışmıştır: 548 “İstanbul Şehremanetinin tatbik ettiği mevad başkadır, taşra belediyelerinin ki başkadır. Biz bu defa Ankara Şehremanetine İstanbul Şehremanetinin tatbik etmekte olduğu şeyleri tatbik etmek istiyoruz. Yoksa taşra belediyelerine ait olan şey elyevm (halen) tatbik edilmektedir.” Kanunla Dâhiliye Vekâletine verilen önemli yetkiler nedeniyle oldukça tartışmalı bir oturumdan sonra görüşmeleri tamamlanan Kanun Layihasının heyeti umumiyesi aynı gün kabul edilmiştir. 549 16 Şubat 1924 tarihli ve 417 sayılı “Ankara Şehremaneti Kanunu”nun 1. maddesinde Ankara Şehremaneti şöyle kuruluyordu: “Ankara Şehri, kendine tabi olan bağ ve bahçe ve tarla ve otlakları içeride kalmak üzere tepelerden geçirilecek hududuyla bir şehremaneti teşkil eder. Bu hudut, cemiyeti umumiyei belediye tarafından tespit ve haritası tanzim ettirilir. Hududu gösteren iş bu harita Dâhiliye Vekâletince tasdik olunduktan sonra kesbi katiyet eder.” Kanun’un 2. maddesinde; “İstanbul Şehremanetince tatbik edilmekte olan nizamat ve talimat ve mukarrerattan Ankara şehri ihtiyacatına uygun olanların cemiyeti umumiyei belediyece tatbik olunur.”, denilerek, İstanbul Şehremaneti tarafından uygulanmakta olan mevzuatın, Ankara şehrine uygun olanlarının belediye genel kurulunun kararı ile uygulanabileceği hükme bağlamıştır. Kanun’un 3. maddesinde Ankara Şehremininin atanması ile görev ve yetkisi düzenlenmiştir; “Ankara şehremini Dâhiliye Vekâleti tarafından nasbolunur. İstanbul şehremininin vazife ve salahiyetine haizdir.” Buna göre Ankara Şehremini, Dâhiliye Vekili tarafından atanacak olup, görev ve yetkileri de İstanbul Şehremini ile aynı olacaktır. 417 sayılı Kanun’un 4. maddesine göre, “Ankara Şehremaneti bir dairei belediyeden ibarettir.” En önemli karar organı olan “Ankara cemiyet-i umumiye-i belediyesi” de (belediye genel kurulu), 24 azadan teşekkül edecektir. Genel kurul üyelikleri seçimi, 48 üyelik için ve Vilayet Belediye Kanunu’na göre yapılacaktır. “Şehirde sakin ve müntehiplik evsafını haiz her fert bizzat rey verebilecektir.” Şehremaneti için Belediye Kanunu’nda tayin edilen süreler bu seçim için yarıya indirilerek uygulanacaktır. Böylece, İstanbul Cemiyeti Umumiyesini seçecek seçmenlerin 100, seçilecek adayların da 200 kuruş emlak vergisi veren kişiler olması şartı varken, Ankara için bu koşul öngörülmemiş oldu. Kanun’un 5. maddesine göre de, Ankara cemiyet-i umumiye-i belediyesi, şehremininin riyaseti altında toplanacak ve görev ve yetkileri, İstanbul cemiyeti umumiye-i belediyesinin görev ve yetkileri ile aynı olacaktır. Kanun’da ilaveten 548 549 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 17, İ: 103, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 14-41, İ: 103, C: 1, 2). 301 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) şehremaneti bünyesinde “emanet encümeni” teşkil edilmesi öngörülmüştür. Kanun’un 9. maddesi gereğince emanet encümeni, “şehremininin riyasetinde umuru fenniye, sıhhiye, hesabiye, tahririye ve hukukiye müdürlerinden” oluşacaktır. Bu encümen belediye meclislerinin vazife ve salahiyetini haiz olacaktır 550 (Tekeli, 1978: 38; Atasoy, 1992: 52-53; Başa, 2012b: 68; Bayrak, 2012: 1616). Ankara Şehremaneti, İstanbul’dakine benzer olmakla birlikte bazı önemli farklılıkları da beraberinde getirmişti. Örneğin, 417 sayılı Kanun’un 7. maddesinde yer alan, “Ankara Şehremaneti bütçesi cemiyeti umumiyei belediyece tanzim ve Dâhiliye Vekâletince on gün zarfında tetkik ve tasdik edildikten sonra tatbike olunur…”, hükmü; Kanun’un 8. maddesinde yer alan, “Ankara şehremaneti umuru fenniye, sıhhiye, hesabiye, tahririye ve hukukiye müdürleri şehremanetinin inhası ile Dâhiliye Vekâleti tarafından ve diğer memur ve müstahdemin şehremini tarafından nasıp ve azlolunur.”, hükmü; Kanun’un 10. maddesinde yer alan, “Ankara şehremaneti memurlarının Devletçe mansup olanlarının maaşı Dâhiliye Vekâletince ve şehremini tarafından tayin olunacakların da cemiyeti umumiyei belediyece tayin ve tespit olunur…”, hükmü gereğince, Ankara Şehremaneti bütçesinin tasdiki ile kadro ile maaşların tayin hakkı Dâhiliye Vekâletine verildi. Hâlbuki İstanbul’da bu konularda şehremaneti yetkiliydi. Diğer taraftan İstanbul Şehremanetinin kendisinin bir zabıta teşkilatı yapma hakkı vardı. 1912 yılında Belediye Zabıtası görevinin polis tarafından görüleceğine ilişkin bir kanun çıkarıldı ise de, uygulama imkânı olmadı. Lakin 417 sayılı Kanun’un 11. maddesinde yer alan; “Ankara şehremanetinin zabıtai belediye vezaifi polis tarafından ifa olunur. Belediyeye müteallik vezaifte polis müdürü doğrudan doğruya şehremini ile muhabere eder…”, hükmüyle, Ankara’da bu görev doğrudan polise verildi. Başka bir ifadeyle, belediye zabıta hizmetlerinin Ankara Polis Müdürlüğünce yerine getirilmesi kararlaştırıldı 551 (Tekeli, 1978: 38; Atasoy, 1992: 52-53; Başa, 2012b: 68). 417 sayılı Ankara Şehremaneti Kanunu çıkarıldıktan sonra Ankara’nın ilk şehremini olarak Mehmet Ali Bey tayin edildi. Ancak dört aylık görev süresinde Şehremanetin kuruluşunda bir ilerleme sağlayamayınca, İstanbul’da uygulamacı niteliğiyle tanınan Ali Haydar Bey, Haziran 1924’te Ankara Şehremini olarak atandı. Haydar Bey pragmatik bir yaklaşımla başkentte, İstanbul Şehremanetine benzer bir düzen oluşturdu. Haydar Bey’in en önemli girişimi, yeni Ankara’nın kurulacağı 4.000.000 m2’lik alanın kamulaştırılması oldu. Bu iş için özel 550 551 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 218). Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 218-219). 302 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) olarak, 15 Mart 1925 tarihli ve 583 sayılı “Ankara’da İnşası Mukarrer Yeni Mahalle İçin Muktazi (Lüzumlu) Yerler İle Bataklık ve Merzagi (Bataklık) Arazinin Şehremanetince İstimlâki Hakkında Kanun” 552 çıkarıldı (RG: 24.03.1925 tarihli ve 90 sayılı). İcra görevi Dâhiliye Vekâletine verilen 583 sayılı Kanun ile Ankara’nın imarında önemli bir adım daha atılmış oldu. Bu Kanun, “Ankara kentinin gelecekteki konumunu da belirlemiş oldu. Eski Ankara bırakılarak, Çankaya ile eski şehir arasında yeni ve modern bir kent kuruldu. Ankara Şehremaneti, Dâhiliye Vekâletinin yönlendirmesi altında 1924-1930 yılları arasında görev yapmıştır. İleride de değinileceği üzere, 1930’da kabul edilen 1580 sayılı Belediye Kanun’un 162. maddesi ile Ankara Şehremaneti Kanunu yürürlükten kaldırılarak, yeni belediye düzenine geçilmiştir (Tekeli, 1978: 38-39; Başa, 2012b: 67-68; Bayrak, 2012: 1677; Yılmaz, 2012: 1769). 2. Köy Kanunu’nun Çıkarılması Köy idarelerinin düzenlenmesine yönelik girişimler daha Milli Mücadele Döneminde başlamıştı. Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Bey’in “Köy İdaresi Hakkındaki Teklifi Kanunisi” bunlardan ilkidir. Söz konusu Kanun Teklifi ve Layiha Encümeni Mazbatası, Meclisin 30 Ekim 1920 tarihli birleşiminde gündeme gelmiş ve aynı gün Dâhiliye Encümenine havalesi kararlaştırılmıştır. Layiha Encümeni Mazbatasından, teklifin 54 maddeden oluştuğu anlaşılmıştır. 553 Anılan Kanun Teklifine ilişkin hazırlanan Dâhiliye Encümeni Mazbatası, 2 Aralık 1920’de Meclis gündemine girmiştir. Encümen Mazbatası önerisi doğrultusunda, teklifin değerlendirilmek üzere Dâhiliye Vekâletine gönderilmesi kararlaştırılmıştır. 554 Bu arada, Trabzon Mebusu Hüsrev Bey tarafından, 9 Aralık 1920 tarihinde “Köy İdareleri Hakkındaki Teklifi Kanunisinin Biran Evvel İntacına Dair Takrir” Meclise sunulmuştur. 555 Takrirde yer alan, “Halkçılığın en ufak bir cüzü tamını köy teşkil ettiğine göre bu inkılabı idarinin istinatgâhını da hiç şüphesiz yine köyler tesis ve temin edecektir” sözleri, köy teşkilatına verilen önemin göstergesi olarak kabul edilebilir. Söz konusu takririn Tunalı Hilmi Bey’in önerisi gibi Dâhiliye Vekâletine gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Ancak Hilmi Bey’in “Köy İdaresi Hakkındaki Teklifi Kanunisi” Meclisin Birinci Devresinde yasalaşma olanağı bulamamıştır. İkinci Devre seçimlerinde de Zonguldak Mebusu olarak Meclise girmeye hak kazanan Tunalı Hilmi Bey, bu işin peşini bırakmamıştır. Nitekim Hilmi Bey’in 552 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 3, Sayfa: 103). Zabıt Ceridesi: (Devre: 1, İçtima Senesi: 1, Cilt: 5, Sayfa: 242-243, İ: 92, C: 1). 554 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 170, İ: 92, C: 1). 555 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 283-284, İ: 111, C: 1). 553 303 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Kanun Teklifi, 26 Ağustos 1923 tarihinde yeniden Meclis gündemine gelmiş ve bu sefer Layiha Encümenine gönderilmesi kararlaştırılmıştır. 556 Tunalı Hilmi Bey’in teklifinin şayanı müzakere olduğuna dair Layiha Encümeni Mazbatası, 12 Eylül 1923 tarihinde Mecliste okunmuş, bu kez de Dâhiliye Encümenine gönderilmesi kararlaştırılmıştır. 557 Böylece, Milli Mücadele Dönemi’nde köy idarelerinin düzenlenmesine yönelik gösterilen çabalara rağmen Köy Kanunu’nun yasalaşması mümkün olmamıştır (Başa, 2013: 536-539). Cumhuriyetin ilanının üzerinden daha bir yıl bile geçmemiş iken kabul edilen, 18 Mart 1924 tarihli ve 442 sayılı “Köy Kanunu” 558 ise Cumhuriyet rejiminin daha başlangıçta köye ve köylüye verdiği önemin büyük ve canlı bir örneği olmuştur (Kılıçer, 2006: 24; Başa, 2013: 539). “Başvekâletten Mevrut Köy Kanunu Layihası (1/399)”, ilk olarak 19 Aralık 1923’te Meclise sunulmuş ve Dâhiliye Encümenine gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Bu karar alındıktan sonra, Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey’in; “Reis Bey, 38 aydan beri Köy Kanunu’nun uyumasına binaen Cenabı Hakka ve Hükümete teşekkür ediyorum ki, akıbet köy galebe çalmıştır.”, sözleri, Mecliste yankılanmıştır. 559 24 Aralık 1923 tarihinde de, “Tunalı Hilmi Bey’in Dâhiliye Encümeninde Bulunan Köy İdaresi Kanunu Teklifiyle Bu Defa Hükümetten Gelen Köy Kanunu Layihasının Tevhiden Müzakeresi Temenniyatına Dair Takriri”nin, Dâhiliye Encümenine gönderilmesi kararlaştırılmıştır. 560 Yapılan incelemelerden sonra 21 Şubat 1924 günü Meclise sunulan, “Köy Kanunu Layihası” (1/299) ile Dâhiliye ve Adliye Encümenleri Müşterek Mazbatasının (6/651) oldukça ayrıntılı hazırlandığı görülmektedir. 561 Özellikle Esbabı Mucibe Layihası, o yıllarda oluşturulması düşünülen mahalli teşkilat ile köy, kasaba, şehir, büyük şehir, belediye (komün) kavramlarından ne anlaşıldığı hakkında çok önemli bilgiler vermektedir; 562 “… İşte bu esbaba binaendir ki, biz belediyelerimizin dört dereceye tefrikini lüzumlu gördük ve bu lüzuma ittıbaen bu dört derecen beherine (köy), (kasaba), (şehir) ve (büyük şehir) unvanlarını vermeyi muvafık bulduk. Fikrimizce köy, azami üç bin nüfusa kadar ahaliyi ihtiva eden belediyelerden ibaret olacaktır. Üç binden yirmi bine kadar olanlarına 556 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 1, Sayfa: 295, İ: 10, C:1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 2, Sayfa: 38, İ: 17, C: 1). 558 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 258-273). 559 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 296, İ: 70, C: 1). 560 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 445, İ: 73, C: 2). 561 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 210-232, İ: 108, C: 2). 562 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 210-215, İ: 108, C: 2). 557 304 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) (kasaba) ve yirmi binden üç yüz bine kadar olanlarına (şehir) ve ondan büyüğüne (büyük şehir) ıtlak ediyoruz. Lügatte, köy (kasabadan küçük belde), kasaba (kariyeden büyük ve şehirden küçük belde), şehir (kasabadan büyük belde) diye tarif olunduğuna göre kabul ettiğimiz tabiratın halkça öteden beri makbul bir tarife müstenit olduğu da tezahür eder. Binaenaleyh, Heyeti Celilerine (köy), (kasaba), (şehir) ve (büyük şehir) kanunları namıyla dört belediye kanunu takdim edeceğiz. Köy Kanunu, bugün takdimi ile müşerref olduğumuz layiha ile temin edilmiştir. Diğerleri de sırasıyla tanzim ve takdim olunacaktır…” Köy Kanunu Layihası gerekçede açıkça, “Belediye Kanunlarının birincisi” olarak takdim edilmiştir. Gerekçe Layihasında, Meclise sunulan Köy Kanunu’nda “tatbik olunan esaslara” ilişkin de bilgiler verilmiştir. Buna göre köyler, “şahsiyeti maneviyeyi tamamen haiz bir cüzütam itibar edilmiştir.” Köy Kanunu Layihasının görüşmelerine Mecliste uzun mesai harcandığı, önemli tartışmalar yapıldığı görülmektedir. Dönemin Dâhiliye Vekili Ferid Bey, Kanun Layihasının görüşmelerinde sık sık söz alarak, yapılan eleştirilere ve yöneltilen sorulara cevap vermiş; müzakerelerin ilerlemesi için büyük çaba harcamıştır. 21 Şubat 1924 günlü görüşmelerde yaptığı konuşmada Ferid Bey, Kanun Layihasını şu sözlerle savunmuştur: 563 “… Bu Köy Kanunu’nun yapmış olduğu şey ise arz etmiş olduğum veçhile kabiliyeti tatbikiyesini düşünerek köylülere yapabileceklerini verme hatta yapabileceklerinin fevkındakini de vermektir. Çünkü terakki ve tekâmül payı da bırakmak lazımdır (…) Bu Kanun memleketin vahit idaresi içerisinde her birisine kendisinin ifa edeceği hidematı ve salahiyeti kendilerine bahşeden bir kanundur (…) Bu Kanunu da talih bendenize tesadüf ettirdi, bendeniz yazdım. Ne istiyorsunuz? Eğer maddeler içerisinde itiraz edeceğiniz noktalar varsa söylerseniz cevabını arz ederim.” Dâhiliye Vekili Ferid Bey gibi Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey’in de, Kanun Layihasının kabulü için yoğun çaba harcadığı görülmüştür. Örneğin 24 Şubat 1924 tarihli oturumda araya başka kanun layihalarının alınması girişimine karşı yaptığı konuşmada sarf ettiği; 564 “Zavallı köylüler! Yine mânia, yine mânia (…) Rica ederim arkadaşlar (ayak patırtıları). Ayak vuruyorsunuz öyle mi? Ben de ona mukabele edeyim. (Ben eker, ben biçerim, Yok yine bir değerim, Ayrık otu bir nimet, Elbette kan içerim.) Köylüye bunu mu söyletmek istiyorsunuz.”, sözleri bunun kanıtıdır. Yoğun müzakerelerin ardından “Köy Kanun Layihası ve Dâhiliye Encümeni Mazbatası” (1/399), 18 Mart 1924 tarihli oturumda “müttefikan” kabul edilmiştir. Kanun Layihasının yasalaşmasının ardından Tunalı Hilmi Bey’in; “Sekiz milyon Türk 563 564 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 240-241, İ: 108, C: 2). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 279, İ: 110, C: 1). 305 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Köylüsü namına söylüyorum. Yaşasın Türkiye Büyük Millet Meclisi!”, sözleri Mecliste yankı bulmuştur. 565 Bu arada Nahiye Kanunu’nun yerine kaim olmak üzere tedvin edilmiş olan Köy Kanunu kabul edildikten sona Nevahi Kanunu Tasarısı da hükümetin gündeminden düşmüştür (Bayrak, 2012: 1557-1561). 566 Büyük bir emek ve çabanın sonucu olarak yasalaşan ve bu yüzden “Cumhuriyetin en uzun soluklu kanunlarından” biri olan 442 sayılı Köy Kanunu ile yıllardır ihmal edilen köyler, nihayet yönetsel varlık kazanmışlardır. 442 sayılı Kanun ile “geleneksel bir yapıya sahip olan köy yönetimi, o günün şartlarına uygun biçimde yeniden düzenlenmiş ve tüzel kişilik kazanmıştır” (Atasoy, 1992: 171, 189; Bayrak, 2012: 1557-1558). Kanun’da köyün üç ayrı tanımının yapıldığı görülmektedir. Kanun’un 1. maddesine göre; “Nüfusu iki binden aşağı yurtlara (köy) (…) denir.” Kanun’un 2. maddesine göre; “Cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanlar bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte bir köy teşkil ederler.” Kanun’un 7. maddesine göre de; “Köy bir yerden bir yere götürülebilen veya götürülemeyen mallara sahip olan ve işbu kanun ile kendisine verilen işleri yapan başlı başına bir varlıktır. Buna (şahsı manevi) denir.” Bu tanımlardan çıkan sonuçlara göre Köy; (1) nüfusu iki binden aşağı olan, (2) cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanların bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte teşkil ettikleri, (3) bir yerden bir yere götürülebilen veya götürülemeyen mallara sahip olan, (4) kanun ile kendisine verilen işleri yapan, (5) başlı başına bir varlık, bir tüzel kişiliktir. Yeni Köy Kanunu’nda sosyolojik tanımdan hukuki bir tanıma geçilmiş ve köyler bir tüzel kişi olarak, başlı başına bir varlık olarak tanınmıştır. Kanun’un 9. maddesinde yer alan; “İşbu Kanunla verilen işleri görmek köy muhtarının ve ihtiyar meclisinin vazifesidir.”, hükmü uyarınca köy işlerinden genel olarak köy muhtarı ve ihtiyar meclisi sorumlu tutulmuştur. Kanun’un 10. maddesinde de; “Muhtar, köyün başıdır. İşbu Kanuna göre köy işlerinde söz söylemek, emir vermek ve emrini yaptırmak muhtarın hakkıdır. Muhtar, Devletin memurudur…”, denilerek muhtarın devletin memuru olarak köy yönetiminin başı olduğu hüküm altına alınmıştır Oldukça kapsamlı (toplam 10 fasıl ve 97 madde) ve titizlikle hazırlanmış olan Köy Kanunu’nun uygulama görevi de, Dâhiliye ve Adliye Vekillerine verilmiştir. Kanun’un birinci faslında köy yönetiminin genel çerçevesi çizildikten sonra, 565 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 651-669, İ: 110, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 300-304, İ: 9, C: 1). Köy Kanunu’nun görüşmelerinde gündeme gelen konular için ayrıca bakınız: (Bayrak, 2012: 1558-1561). 566 306 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ikinci fasılda “Köy İşleri”, üçüncü fasılda “İmece ve Köy Parası”; dördüncü fasılda “Köy Muhtarının ve İhtiyar Meclisi Azalarının Seçilme Yolu”; beşinci fasılda “Muhtarın Göreceği İşler”, altıncı fasılda “İhtiyar Meclislerinin Göreceği Davalar”, yedinci fasılda “Davaların Nasıl Görüleceği”, sekizinci fasılda “Köy Korucuları ve Göreceği İşler”, dokuzuncu fasılda “Köy İmamları”, onuncu ve son fasılda da “Müteferrik Maddeler” düzenlenmiştir (Bayrak, 2012: 1558). 567 Köyün tanımından merkezi idare ile ilişkilerine kadar birçok konunun yer aldığı 442 sayılı Kanun’da, Dâhiliye Vekâleti ile mülki idare amirlerine de bazı görev ve yetkiler verilmiştir. Örneğin, Kanun’un 88. maddesinde yer alan; “Ecnebi tebaası köylerde ikamet etmek için Dâhiliye Vekâletinden resmi tezkere alacaklardır. Bu tezkerelerin verilip verilmemesi ve ikamet müddetlerinin azaltılıp çoğaltılması Dâhiliye Vekâletine aittir.”, hükmü, doğrudan Dâhiliye Vekâletini ilgilendirmektedir. Yine Kanun’un 40. maddesinde yer alan; “Köy muhtarının köylü faidesine olmayan kararlarını kaymakam bozabilir. Fakat onun yerine kaymakam kendiliğinden karar veremez. Karar yine köylü tarafından verilir.”, hükmü, doğrudan kaymakamları ilgilendirmektedir. Köy Kanunu’nun temel hükümleri ve getirdiği yeni köy teşkilat düzeni bilindiğinden, burada daha fazla ayrıntıya girilmeyecektir. Zira çıkarıldığı zamana göre oldukça önemli yenilikler getiren ve zaman içerisinde birçok maddesi değiştirilen bu Kanun halen daha yürürlüktedir. 568 Köy Kanunu yürürlüğe konulduktan sonra da, mebuslar tarafından uygulaması sıkı bir şekilde takip edilmiş, bu amaçla Meclise soru önergeleri verilmiştir. Örneğin, Karesi Mebusu Vehbi Bey’in 19 Ocak 1925 tarihli “Köy Kanununun Vilayatta (Vilayetlerde) Tatbik Edilip Edilmediğine Vesaireye Dair Dâhiliye Vekâletinden Suali”, bunlardan biridir. 569 Vehbi Bey’in soru önergesinde şöyle deniliyordu: 570 “Alttaki maddelere Dâhiliye Vekili Beyefendinin şifahen cevap vermesini talep ederim. (1) Köy Kanunu vilayette tatbik edilmekte midir? (2) Geçen sene dâhiliye içinde müzakere edilmekte iken itmam edilemeyen ve posta başında vekâletçe bir ay tetkik talep edilmiş Belediye Kanunu layihası Meclise ne zaman gelecektir. (3) İdare-i meclis ve idare-i umumiye layihaları ne vakit verilecektir.” Vehbi Bey’in soru önergesi Dâhiliye Vekili Cemil Bey tarafından yanıtlanmıştır. Cemil Bey’in sözlerinden, kısa sürede Köy Kanunu’nun uygulan567 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 258-273). 442 sayılı Kanun’un tamamen değiştirilmesi için İçişleri Bakanlığınca çeşitli tarihlerde birçok yasa tasarısı hazırlanmasına rağmen bunların hiç biri yasalaşamamıştır (YN). 569 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sayfa: 160, İ: 37, C: 1). 570 “Köy Kanunu ve Dâhiliye Vekâletince Dâhiliye Komisyonundan alınan kanun layihası hakkında Karesi Mebusu Mehmet Vehbi’nin önergesi” ve bu konudaki yazışmalar için bakınız: (CA: Tarih: 10.01.1925, Sayı:-, Dosya: 6463, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 7.39..41). 568 307 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) masına başlanıldığı anlaşılmaktadır (Yılmaz, 2012: 1771): 571 “… Köy Kanunu dikkat ve ehemmiyetle takip edilecek ve memlekete nafi (faydalı) semereler verecek bir kanun olduğu için, evvelce heyeti celileye arz edildiği veçhile, yüz bin nüsha tab edilerek nüfusu yüz elli, iki yüz olan köylere bundan iki ay evvel ikişer nüsha gönderilmiştir. Bilumum memurini idare, valiler, kaymakamlar, nahiye müdürleri bizzat başında bulunarak köy sınırlarını tehdit ve tespite başlamak üzere kanunun tatbikine başlanmıştır. Ve Kanunun 21 ve 26’ncı maddeleri mucibince Mart birden itibaren Kanunun emrettiği veçhile heyeti ihtiyariye Şubatta intihap edilecek ve Martın birinci gününden itibaren yeni heyeti ihtiyariler işe başlayacaklardır. Binaenaleyh, Köy Kanunu’nun tatbikine başlanmış olacaktır…” Köy Kanunu’nun uygulanması konusu gazetelerde de haber konusu yapılmıştır. Örneğin, Hâkimiyeti Milliye gazetesinde 12 Ocak 1925 günü çıkan bir haberde şöyle deniliyordu: “Köy Kanunu henüz uygulamaya geçmemiştir. Son bir haftadan beri köy sınırlarının tespitine ve çizilmesine başlanarak kanunun uygulamasına geçilmesi için vilayetlere emir verilmiştir. Köy Kanunu’nun 21. maddesine istinaden Şubat ayında köy dernekleri de toplanıp muhtarları ve ihtiyar meclislerini seçeceklerdir. 1 Mart’tan sonra yeni heyetler işe başlayacaktır” (Yılmaz, 2012: 1805). Köy Kanunu’nun uygulamaya konulması taşrada büyük bir memnuniyetle karşılanmış, bu yönde Meclise teşekkür telgrafları gönderilmiştir. 3 Mart 1925 tarihinde Mecliste okunan “Köy Kanununun tatbiki vesilesiyle teşekkürü havi Karaağaç Kazasının Bakır Köy Muhtarlığından mevrut telgrafname” bunlardan biridir. 572 Köy Kanunu’nun kabulü, “yeni devletin toprak üzerinde örgütlenmesinin sağlanması” (Bayrak, 2012: 1541) açısından çok önemli olmasına rağmen incelenen dönemde, gerek teşkilatlanma gerekse memleket nüfusunun %87’sini teşkil eden köylünün kalkınması konusunda tam bir başarı sağlandığını söylemek mümkün değildir. Nitekim 1936 yılı sonlarında Dâhiliye Vekâletince hazırlanan bir raporda, bir nevi itiraf niteliğinde “bu seneye gelinceye kadar hükümet köy işlerine el atmamıştı” denildikten sonra köylerin genel durumu şu şekilde belirtilmiştir (Varlık, 2010: 56): “Son sayıma göre 12.400.000 kişi köylerde yaşamaktadır. Köy mahiyetindeki küçük kasabaları da hesaba katarsak yekûn 14 milyona çıkar ki umum nüfusumuzun %87’si demektir (…) Toplanan malumata göre muhtarlıkla idare edilen 38.494 köyümüz var. Bunların 25.409’unda Köy Kanu571 572 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sayfa: 160-161, İ: 37, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 109, İ: 68, C: 2). 308 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) nu tatbik edilmektedir. 13 bin köyün nüfusu 150’den aşağıdadır. 11.696 köy 150 ile 300, 8.773 köy 300 ile 500, 5.494 köy 500 ile 1.000, 951 köy 1.000 ile 1.500, 951 köy 1.500 ile 2.000 arasında, 143 köy de 2 binden fazladır (…) Vilayetlerden alınan yekûnlara nazaran köy bütçelerinin tutarı 12 milyondan fazladır. Bu yekûna imece yoluyla ve bedenen çalıştırılmak suretiyle yaptırılan işler dâhil olmadığına göre bunları da ilave edince 16 milyon liraya çıkar; ancak köyler teşkilatsız, köy işleri mercisiz ve murakabesiz (denetimsiz) olduğundan bu yekûnu hakikatin ifadesi olarak kabul etmek güçtür…” Anılan raporda, “köylünün kalkınmasının devletin kalkınması” anlamına geldiği kabul edilerek, bu konuda yapılacaklar da sıralanmaktadır (Varlık, 2010: 64, 8485): “(1) Köylerin kalkınması, devletin inkılap hamlesinin köylere götürülmesi için; A- Köy salmalarının nizam altına alınması, B- Mümkün olan yerlerde dağınık köylerin bir araya getirilmesi. Beş kilometrelik sahalar dâhilinde, köy birlikleri kurmak, dağınık köylerin manevi şahsiyetlerini birleştirmek, çizilecek programa göre dağınık köy yapılarının her sene yüzde bir miktarını merkez ittihaz edilecek yerlere nakletmek, muayyen merkezler haricinde inşaatı menetmek. C- Birlik merkezlerini teşkilatlandırmak. D- Köy müfettişlikleri kurmak. E- Köylerin ziraat, kültür, sağlık, yol ve bayındırlık işlerini bölgelerin bünye ve hususiyetlerine göre planlaştırarak yürütmek. F- Devlet bütçesinin %1 miktarını yardım şeklinde köy kalkınma işlerine tahsis etmek. G- Banka kurmak. H- Merkezde ve vilayetlerde köycülük kursları açmak hususunda alınması düşünülen tedbirlerin ve hazırlanan esasların biran evvel tatbikat sahasına intikal ettirilmesi ve düşünüldüğü gibi tatbikata numune bölge, vilayet ve köylerinden başlanması temenniye layık görülmüştür. (2) Köy bütçelerinin basit ve yeknesak hale getirilmesi kolay bir muhasebe usulü köy işlerinin nizam altına alınmasını hayli teshil edecektir (kolaylaştıracaktır). (3) Şimdiye kadar ihmal edilmiş olan zirai asayiş ve çiftçi emniyetini temin maksadı ile hazırlanmakta olan kanun layihası bu sahadaki büyük boşluğu dolduracaktır. (4) Vilayet, belediye ve köy idarelerinin çok mühim ve mütenevvi olan işlerini murakabeye memur mahalli idareler teşkilatı 22 memurluk bir kadroya istinat etmekte olduğundan köy, belediye ve vilayet idareleri için müstakil müdürlükler kurmak hususundaki düşünce ve teşebbüs yerinde ve muvafık görülmüştür. (5) Köy işlerine bakmak üzere umumi müfettişliklerle vilayetlerde umumi muvazeneden birer köy bürosu açılması zaruridir.” 309 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 3. Bozcaada ve İmroz Mahalli İdarelerinin Düzenlenmesi İncelenen dönemde mahalli idareler sistemine, “bir istisna ve değişik bir uygulama” olarak giren, Bozcaada ve İmroz yönetimleri üzerinde de durulmasında yarar vardır. 25 Haziran 1927 tarihli ve 1151 sayılı “Bozcaada ve İmroz Nahiyelerinin Mahalli İdareleri Hakkında Kanun” (RG: 20.07.1927 tarihli ve 638 sayılı) ile Çanakkale Vilayetine bağlı Bozcaada ve İmroz (Gökçeada) nahiyeleri mahalli idarelerinin, diğer mahalli yönetimlerden ayrı ve özel olarak düzenlendiği görülmektedir. 573 1923 tarihli Lozan Antlaşması’nın 14. maddesiyle, “Bozcaada ve İmroz’un, kişiler ve malların korunması konusunda Müslüman olmayan halka her türlü teminatı veren, mahalli unsurlardan meydana gelen özel bir yönetim teşkilatına sahip olmaları öngörülmüştü.” Bu amaçla çıkarılan, 1151 sayılı Kanun ile bu adlarda belediye ve özel idare teşkilatları birleştirilerek farklı bir mahalli idare teşkilatı kurulmuştur (Atasoy, 1992: 191; Dik, 2012: 2150). Lozan Antlaşması’nın 14. maddesine tevfikan (uygun olarak) Bozcaada ve İmroz Kazalarının meclisi idareleri hakkında Dâhiliye Vekâletince tanzim edilen ve İcra Vekilleri Heyetinin 13 Mart 1927 günlü toplantısında kabul edilen “Bozca ve İmroz Adalarının Mahalli İdareleri Hakkında (1/1107) Numaralı Kanun Layihası” ile Hariciye ve Dâhiliye Encümenleri Mazbataları, 25 Haziran 1927 günü Meclise sunulmuştur. 574 Başvekil İsmet Bey imzalı esbabı mucibe mazbatasında, yapılmak istenilen düzenlemenin amacı şöyle ortaya konulmuştur: 575 “Lozan Ahitnamesinin on dördüncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları aynen şu kayıtları ihtiva eder: ‘Türk hâkimiyeti altında kalan İmroz ve Bozca Adaları idarei mahalliye ile eşhas ve emvalin himayesi hususunda gayrimüslim ahalii mahalliyeye her türlü teminatı bahşeden anasırı mahalliyeden mürekkep bir teşkilatı mahsusai idariyeye nail olacaktır. Mezkûr adaların emniyet ve asayişi balada mezkûr idarei mahalliye marifetiyle ahalii mahaliye meyanından alınan ve idarei mephusenin emri tahtında bulunan bir heyeti zabıta vasıtasıyla temin edilecektir.’ İşbu ahkâmı ahdiyeye nazaran İmroz ve Bozcaada kazalarında teşkilatı mahsusai idariye tatbikini devlet deruhte etmiş ve bu teşkilatın anasırı mahalliyeden mürekkep olmasını ve zabıtai mahalliyenin de işbu teşkilatın emri tahtında bulunmayı kabul eylemiş olduğundan bu iki adada tatbik olunacak idarei mahalliye şeklinin kanunu mahsus ile tensiki zaruri görüldü. Muahede mucibince her iki ada Türk hâkimiyeti altında bulunduğuna göre taksimatı mül573 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 4, Cilt: 5, Sayfa: 557-559). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 726-730, İ: 82, C: 1). 575 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 727, İ: 82, C: 1). 574 310 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) kiye itibariyle Türk vatanının ve bir Türk vilayetinin eczasından olarak idarei umumiye noktasında kaza derecesinde bir teşkilatı idariye mahiyetinde kalması muvafık mütalaa olundu. Türkiye kazalarının reisi idarisi kaymakam olduğundan kavanini mevzuamızda mündemiç kaidei umumiyeye tevfikan her iki adada kaymakam idarei umumiye ve mahalliyenin reisi, devletin en büyük mümessili sıfatını haiz olmak tabii görüldü…” Kanun Layihasının geneli hakkında söz isteyen olmamış ve maddelere geçilmesi kabul edilmiştir. 576 Mecliste yapılan müzakerelerde ilk olarak, Çanakkale Vilayetinin adı üzerinde tartışma çıkmış, Biga Mebusu Şükrü Bey, Çanakkale’nin resmi unvanının “Biga" olduğunu ileri sürmüşse de, yasa maddesinde geçen “Çanakkale Vilayeti” unvanı muhafaza edilmiştir. 577 Mecliste gündeme gelen bir diğer konu, hükümetin tasarısında yer alan kaza ve kaymakam tabirleridir. Trabzon Mebusu Muhtar Bey’in; “Bunlar nahiye oluyor, sonra nasıl olur da kaymakamın riyaseti altında toplanır?”, şeklindeki uyarısı ve Hariciye Vekili Dr. Tevfik Rüştü Bey’in tashih önerisi üzerine Kanun Layihasında geçen “kaymakam tabiri yerine müdür, kaza tabiri yerine nahiye koyulması” tashih veçhile kabul edilmiştir. 578 Kanun Layihasının müzakerelerinde başka konu gündeme gelmemiş, 25 Haziran günü yapılan oylamada tasarı kabul edilmiştir. 579 Bu Kanun’un kabulünün ardından da, seçimlerin yenilenmesi kararlaştırıldı (Özakman, 2009: 183). 1151 sayılı Bozcaada ve İmroz Nahiyelerinin Mahalli İdareleri Hakkında Kanun ile genel yönetim açısından Bozcaada ve İmroz Nahiyelerinin Çanakkale iline bağlı olduğu; ancak Çanakkale İl Özel İdaresinin görev alanı dışında bırakıldığı; yine Kanun’un yürürlüğe girmesiyle her iki adada bulunan belediye ve köy teşkilatları kaldırılarak, bunların hak ve görevlerinin yeni yönetime devredildiği anlaşılmaktadır (Atasoy, 1992: 191). Nitekim 1151 sayılı Kanun’un 1. maddesinde yer alan; “İmroz ve Bozca adaları mahalli anasırdan mürekkep teşkilatı hususiyeye tabi ve Çanakkale Vilayetine merbut birer nahiyedir.”, hükmüyle; Kanun’un 18. maddesinde yer alan; “Çanakkale Vilayeti İdarei Hususiye teşkilatının Bozcaada ve İmroz nahiyelerine şümulü yoktur. Her iki nahiyede mevcut belediye idareleri ve belediye meclisleri ve köy ihtiyar meclisleri ve köy idareleri mülga olup bunlara ait menkul gayrimenkul emval, kuyudat, vazaif ve muamelat ve kaffei vecaip ve taahhüdat mahalli idarelere intikal eder.”, hükmü ile 576 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 730, İ: 82, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 730-731, İ: 82, C: 1). 578 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 731, İ: 82, C: 1). 579 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 733, İ: 82, C: 1). 577 311 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) belirtilen hususlar kayıt altına alınmıştır. Yine Kanun’un 5. maddesinde yer alan; “İdarei umumiyei vilayet kanuniyle vilayet meclisi umumilerine mevdu vazaif, Bozcaada ve İmroz nahiyelerinde nahiye meclislerine tevdi edilmiştir.”, hükmüyle, Genel Vilayet İdaresi Kanunu ile vilayet umumi meclislerine verilmiş görevler, Bozcaada ve İmroz nahiye meclislerine tevdi edilmiştir. 580 1151 sayılı Kanun’da Bozcaada ve İmroz idarelerinin organları olarak, “nahiye müdürü, nahiye meclisi ile maarif encümeni" sayılmıştır. 581 Kanun’da nahiye müdürünün seçimi veya atanması konusunda açıklık olmamakla birlikte, görev ve yetkilerinin belirtildiği görülmektedir. Kanun’un 12. maddesine göre Nahiye Müdürü, ada özel bütçesinin ita amiri, mal memuru ve sorumlu muhasibidir; “Nahiye müdürü, adanın hususi bütçesinin amiri ita ve mal memuru muhasibi mesulüdür. Ada emvali mahalliyesinin veznedarlığını ve tahsildarlığını vesair kabız ve sarf muamelatını, Adanın memurini maliyesi, meclisçe takdir olunacak aidat mukabilinde, idarei mahalliye hesabına ifa ederler.” Yine Kanun’un 15. maddesine göre, adalar mahalli idare memur ve müstahdemlerinin atamaları nahiye müdürü tarafından yapılacaktır; “İdarei mahalliyenin nahiye müdürü tarafından mansup memur ve müstahdemleri ada ahalisinden olmak şarttır...” Kanun’un 17. maddesine göre de; mahalli halk tarafından seçilecek üç muhtar adayı arasından mahalle muhtarlarının atamaları, nahiye müdürünce yapılacaktır; “Her iki adada sakin nüfus, nahiye meclisince tesbit ve vilayet idare heyetinin mütalaasıyla Dâhiliye Vekâleti tarafından tasdik olunacak hudutlar dâhilinde mahallelere tefrik olunur. Her mahallede intihap hakkını haiz ahali kendi içlerinden aynı evsafı haiz üç kişiyi muhtar namzedi olarak intihap ve bunlardan birini nahiye müdürü muhtar nasbeyler. Mahalle ihtiyar heyetlerine mevdu vazaifi kanuniye müstakillen işbu muhtarın mesuliyeti tahtında ifa olunur.” Nahiye müdürünün bir başka önemli yetkisi, nahiye meclisine başkanlık etmektir. Kanun’un 3. maddesi, nahiye müdürünün başkanlığında adanın genel yararına olan mahalli işleri yönetmekle mükellef bir nahiye meclisi kurulmasını öngörmektedir; “Adanın menafii umuma ait mahalli işlerini tedvir ile mükellef bir nahiye meclisi bulunur; nahiye müdürünün riyaseti altında on azadan terekküp eder. Meclis iki sene için müntahaptır. Ada ahalisinden olup Teşkilatı Esasiye Kanununa tevfikan müntehiblik için lazım gelen evsafı haiz olanlar bu meclise 580 Lakin her iki ilçede daha sonra yeniden belediye teşkilatının kurulmasıyla, belediyelere verilen görev ve yetkiler Gökçeada ve Bozcaada belediyelerince kullanılmaktadır (Atasoy, 1992: 191). 581 Bozcaada’nın ve İmroz’un da “Gökçeada” adıyla ilçe olmasından sonra, nahiye müdürünün görevleri ilçe kaymakama geçmiştir (Atasoy, 1992: 192). 312 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) aza intihap ederler. Ve mebusluk evsafını cami bulunanlar da nahiye meclisine aza intihap olunabilirler.” Buna göre nahiye meclisi, nahiye müdürünün başkanlığı altında on üyeden meydana gelecektir. Meclis üyeleri, anayasaya uygun olarak seçmenlik hakkını taşıyan ada halkı tarafından ve iki yıl için seçilecektir. Meclise üye seçilmek isteyenlerde, milletvekillerinde bulunması gereken özellik ve şartlar aranacaktır. Kanun’un 4. maddesine göre nahiye meclisi, yılda iki defa olağan olarak toplanacaktır. Merkezi hükümet veya nahiye müdürü gerekli gördükleri zamanda meclisi olağanüstü toplantıya çağırabilecektir; “Meclis her sene nahiyenin senei atiye bütçesini ve senei sabıka hesabı katisini tetkik ve müzakere etmek üzere Kânunusani ve Ağustos aylarında iki defa azami birer ay müddet ve nahiye müdürünün daveti ile içtimaatı adiyesini akdeder. Hükümeti merkeziye veya nahiye müdürü lüzum gördüğü anda nahiye meclisi fevkalade olarak içtimaa davet olunabilir.” Kanun’un 7. maddesinde nahiye meclisi üzerinde Dâhiliye Vekâletine vesayet yetkisi verilmiştir; “Meclisin mukarreratı kanuna mugayir veya vazife ve salahiyeti kanuniye haricinde olarak ittihaz edilmiş olduğu takdirde re’sen veya bu kararlardan şikâyet edenlerin tahriri müracaatı üzerine mukarreratı vakıa, Çanakkale Vilayeti İdare Heyetinin mütalaası alınarak, Dâhiliye Vekâletince her zaman iptal olunabilir. Meclis mukarreratının ada menafi mahalliyesine mugayeretinden dolayı -ittihazı karar tarihinden on beş gün zarfında- itiraza nahiye müdürü salahiyettardır. Bu takdirde müzakere zabıtnameleri ile karar metni, nahiye müdürünün itiraznamesi Çanakkale Vilayetine gönderilir ve vilayet idare heyetince bir karara raptolunur.” Yine Kanun’un 8. maddesinde, Dâhiliye Vekilinin nahiye meclisini fesih yetkisi düzenlenmiştir. Buna göre, belirli zaman ve yerin dışında toplanan veya kanunla belirli görevleri yapmaktan çekinen nahiye meclisi, Dâhiliye Vekili tarafından feshedebilecektir; “Meclis, muayyen olan zaman ve mekân haricinde içtima veya işbu kanun ile tayin edilmiş vazifeleri ifadan imtina eylediği takdirde, bir ay zarfında yeniden intihap icra olunmak üzere, meclisi feshe Dâhiliye Vekili salahiyettardır.” 1151 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle, her iki adada ilköğretim kurullarının (tedrisatı iptidaiye meclisi) yetkilerini taşıyan maarif encümeninin kurulması da öngörülmüştür. Maarif Encümeni, nahiye müdürünün başkanlığında, tedrisat müfettişi, başöğretmen, tabip ve nahiye meclisinin kendi üyeleri arasından seçeceği iki üyeden kurulacaktır; “Her iki adada maarif umur ve muamelatı, Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun ile İlk Tedrisat Kanunu ahkâmına tevfikan tensik ve idare olunur. Tedrisat Türkçe, umumi, meccani ve ladinidir. Çocuklarına kendi dini ve lisanını öğrettirmek isteyen veliler ehliyeti Hükümetçe musaddak ve tedrisatı Hükümetin daimi teftişine tabi bulunmak ve masrafı kendileri tarafından tesviye edilmek şartı ile hususi bir hocaya, umumi mektep bina313 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ları dâhilinde tahsis edilecek dershanelerde program ve ders saatleri haricinde tayin olunacak bir saatte din ve lisan derslerini okutabilirler. Her iki adada nahiye Maarif Encümeni, tedrisatı iptidaiye meclisi salahiyetini haiz olmak üzere nahiye müdürünün riyaseti altında tedrisat müfettişi veya başmuallim ve tabip ile nahiye meclisince kendi azası içinden müntehap iki azadan terekküp eder.” Kanun’da Dâhiliye Vekâletini ilgilendiren bir başka önemli düzenleme 16. maddeyle yapılarak mahalli zabıta konusu düzenlenmiştir; “Her iki adanın zabıtai mahalliye heyeti adalar dâhilinde ve sahillerinde zabıtai mânia, adliye, belediye, sıhhiye ve sıhhiyei hayvaniye, saydiye, rusimiye muamelatı ile mükellef olmak üzere jandarma nizamnamesine tevfikan tensik edilir. Zabıtai mahalliye efradının adalı olması şarttır. Şu kadar ki İmroz’da Bozcaadalı, Bozcaada’da İmrozlu efrat istihdamı ve adalar ahalisinden olan efrat ile zabıtai mahalliye kadrosu itmam edilemediği takdirde jandarma nizamnamesine tevfikan şeraiti matlubeyi haiz olmak üzere memleketin sair aksamı ahalisinden dahi efrat tertibi ve tahsisi caizdir. Zabitan ve küçük zabitan Jandarma nizamnamesine tevfikan mekatibi mahsusasından yetişmiş olmak şarttır. Adalarda işbu zabıtai mahalliye heyetinin tensik ve ikamesi tarihinden itibaren mevcut polis ve jandarma kuvvetleri tebdil olunur.” Kanun’un 2. maddesi gereğince de; bu nahiyelerde intizamın temini için istihdam edilecek memur, yerli ahaliden tayin olunacaktır. 1151 sayılı Kanun’da Bozcaada ve İmroz yönetimlerinin gelirleri de düzenlenmiştir. Kanun’un 9. maddesine göre, çeşitli kanunlarla belediye ve özel idarelere tahsis edilmiş olan gelirler ada yönetiminin gelirlerini teşkil edecektir; “Kavanini muhtelife ile vilayat idarei hususiyelerine ve belediyeye tevdi ve tahsis edilmiş olan varidat, bu iki adanın hususi bütçelerine müterettip varidatı mahalliyeyi teşkil eder. Varidatı mahalliyeye ait tarife ve miktar ve nispetleri tanzim ve tayin hususunda meclisi umumi ve meclisi belediyelere raci olan vazife ve salahiyetler bu iki adada nahiye meclislerine tevdi edilmiştir.” Kanun’un 11. maddesinde Dâhiliye Vekâletine, adaların bütçe ve kesin hesapları üzerinde vesayet yetkisi verilmiştir; “Adaların nahiye meclislerince tetkik ve müzakere edilen bütçe ve hesabı katiler, Çanakkale Vilayeti idare heyetinin mütalaası alınarak, Dâhiliye Vekâletinin tasdiki ile iktisabı katiyet eder. Münakale, tahsisatı munzamma ve fevkalade suretleriyle bütçede vukua getirilecek tadilat aynı eşkâli kanuniyeye tabidir.” Kanun’da Dâhiliye Vekâletine, uygulamaya ilişkin talimatname hazırlama görevi de verilmiştir; “Bu kanunun suveri tatbikiyesini mübeyyin olmak üzere Dâhiliye Vekâletince ihzar kılınacak talimatnameler Heyeti Vekile karariyle Reisicumhur tarafından tasdik olunarak 314 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) iktisabı meriyet eder.” Getirilen bütün bu özel düzenlemelere rağmen Kanun’da, “Her iki adada Türkiye Cumhuriyeti kavanin ve nizamatının işbu kanun ile kabili telif ahkâmı baki ve mer’i” olduğu da kayıt altına alınmıştır (md.19). Bozcaada ve Gökçeada İlçelerinin yerel idarelerini özel olarak düzenleyen bu Kanun, halen daha yürürlüktedir ve getirdiği istisnai uygulama devam etmektedir (Atasoy, 1992: 191). 4. Ankara Şehri İmar Müdüriyetinin Kurulması 582 Ankara Şehremaneti kurulduktan sonra, Ankara’nın imarı konusundaki çalışmalara daha fazla önem verilmeye başlandı. Özellikle 1927 yılından sonra Ankara’nın belirli bir planlama disiplini içinde geliştirilmesi ihtiyacı daha fazla hissediliyordu. Bu çerçevede Ankara Şehremanetince, esaslı bir plan hazırlatılması için yabancı uzmanlarla temasa geçildi ve ayrıca bir yarışma hazırlıklarına girişildi. Bu hazırlıklar sürerken Ankara Şehremanetinin teknik kadrosu ve örgütlenme durumunun Ankara’yı ve bu statü içinde planlama çalışmalarını da yönetemeyeceği düşünülerek yeni ve güçlü bir örgütlenmeye gidilmesi kararlaştırıldı. Bu dönemde, İzmir Belediye Reisi iken yangın yeri için yabancı uzmanlara plan yaptırmak gereğini hisseden Mehmet Şükrü Kaya, Dâhiliye Vekili olarak görev yapıyordu. Onun da katkılarıyla kabul edilen 24 Mayıs 1928 tarihli ve 1351 sayılı “Ankara Şehri İmar Müdüriyeti Teşkilat ve Vazaifine Dair Kanun” 583 (RG: 30.05.1928 tarihli ve 902 sayılı) ile Dâhiliye Vekâletine bağlı ve hükmi şahsiyete haiz bir devlet kuruluşu olarak “Ankara Şehri İmar Müdüriyeti” kurulması kararlaştırıldı (Tekeli, 1978: 41-42; Başa, 2012b: 67-68; Dik, 2012: 2099; 2012b: 2197). “Ankara Şehri İmar Müdüriyetinin Teşkilat ve Vazaifine Dair (1/170) Numaralı Kanun Layihası” ve buna ilişkin Nafia, Dâhiliye, Maliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, esas olarak 24 Mayıs 1928 tarihinde Mecliste görüşülmüştür. Meclis Zabıtlarından söz konusu Kanun Layihasının fazla tartışılmadan kabul edildiği anlaşılmaktadır. 584 Görüşmeler sırasında sadece Yozgat Mebusu Süleyman Sırrı Bey’in; “… İmar müdüriyetinin vazifesi, sırf şehre mi münhasırdır? Yoksa Şehremaneti Kanunu’nun tayin ettiği hudut dairesine mi şamildir?”, şeklindeki sorusu üzerine dönemin Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya Bey şu açıklamayı yapmıştır: “Efendim, şehremanetinin tayin ettiği bir hudut vardır, fakat şehrin 582 Bu bölümde yazarın şu makalesinden yararlanılmıştır: BAŞA, Ş. (2012b), “Şehircilik ve İmar Tarihinden Bir Sayfa: Ankara Şehri İmar Müdüriyeti”, Denetim Dergisi, Yıl: 25, Sayı: 117, (OcakMart 2012), s: 67-71. Makale için ayrıca bakınız: (independent. academia. edu). 583 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 1, Cilt: 6, Sayfa: 400-402). 584 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 350-352, İ: 82, C: 1). 315 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) hududunu tayin edecek olan bu heyettir. Şehre ne kadar hudut lazımdır, ne kadar vasi olması lazımdır. Bu heyet takdir edecektir. Vakıa şehrin şimdiki hududunun vasi olduğunu söyleyenler vardır. Fakat bunu takdir etmek salahiyeti fenniyesi bize ait değildir. Heyeti fenniye tahkik ve tayin edecektir.” 585 Söz konusu Kanun Layihası, oylamaya iştirak eden 182 mebusun tamamının oyuyla aynı gün yasalaşmıştır. 586 1351 sayılı Ankara Şehri İmar Müdüriyeti Teşkilat ve Vazaifine Dair Kanun’un 1. Maddesinde, “Ankara Şehri İmar Müdüriyeti” şöyle tanımlanmıştır: 587 “Ankara şehrinin esaslı imarına ait olarak İcra Vekilleri Heyeti kararı ile tevdi edilecek işlerle iştigal etmek ve Dâhiliye Vekâletine merbut ve şahsiyeti hükmiyeyi haiz bir devlet müessesesi olarak Ankara Şehri İmar Müdüriyeti teşkil edilmiştir.” Gerek yukarıdaki tanım, gerekse Kanun’un diğer maddelerinden hareketle Ankara Şehri İmar Müdüriyetinin “özelliklerini” şu şekilde sıralamak mümkündür: “(a) Ankara Şehri İmar Müdüriyeti; Ankara şehrinin esaslı imarına ait olarak İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) kararıyla tevdi edilecek işlerle iştigal edecektir. (b) Ankara Şehri İmar Müdüriyeti; bu gün bile nazım plan bürolarının sahip olmadığı yetkilerle bir planlama ve uygulama örgütü olarak kuruluyordu. Müdüriyet, uygulama imar planını ve 5 yıllık programını hazırlayacak ya da hazırlatarak Bakanlar Kuruluna onaylatacaktır. Hazırlanan beş yıllık programı Bakanlar Kuruluna onaylattıktan sonra yıllık bütçelerle uygulayacaktır. (c) Ankara Şehri İmar Müdüriyeti; Ankara Şehremanetine değil merkezi hükümete başka bir deyişle Dâhiliye Vekâletine bağlı olarak görev yapacaktır. (d) Ankara Şehri İmar Müdüriyeti; tüzel kişiliğe haiz bir devlet kuruluşu olarak oluşturulmuştur. (e) Ankara Şehri İmar Müdüriyeti; katma bütçeli bir idare olarak kurulmakta, gelirlerini devlet bütçesinden yapılacak tahsislerden, satış ve kira gelirlerinden sağlayacaktır. Ayrıca istikraz yapmak hakkına da sahiptir. Muvazeneyi Umumiye ve İhale Kanunu’na bağlı olmaksızın uygulamaya girebilecektir. Planın uygulanması için gerekli bütün Maliye, Evkaf, Hususi İdare ve Şehremanetine ait alanlar, Bakanlar Kurulu kararıyla Müdürlüğe devrolunacaktır. Ankara Şehri İmar Müdürlüğü kurulduğunda Şehremanetinin elinde, daha önce değinilen 583 sayılı Kanun gereği kamulaştırılmış 4.000.000. m2 arsa vardır. (f) Ankara Şehri İmar Müdürlüğü lüzumu kadar yerli ve yabancı uzman ve personel kullanabilecektir. Temel karar organı Ankara İmar Müdürü ve Bakanlar Kurulunun seçtiği 3-5 üyeden oluşan İmar İdare Heyetidir” (Tekeli, 1978: 42-43; Başa, 2012b: 68-69). 585 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 352, İ: 82, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 398-400, İ: 82, C: 1). 587 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 1, Cilt: 6, Sayfa: 400-402). 586 316 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Ankara Şehri İmar Müdüriyetinin teşkilatlanma durumuna gelince, Müdüriyet bünyesinde bir “müdür” ile bir “idare heyeti” ve lüzumu kadar “ücretli memur ve müstahdem” ve “yabancı ve yerli uzmanlar” bulunacaktır. Müdür, Dâhiliye Vekilinin teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyeti kararı ve Reisicumhurun onayı ile tayin ve tebdil edilecektir. İdare heyeti, İcra Vekilleri Heyetince intihap olunacak üçten beşe kadar azadan ve müdürden teşekkül edecektir. Azalardan biri Dâhiliye Vekili tarafından reis (başkan) seçilecektir (md.4). İdare heyetinin bazı kararları Dâhiliye Vekâletinin onayı ile bazı kararları da Dâhiliye Vekâletinin tasvibi ve İcra Vekilleri Heyetinin onayı ile kesinleşecektir (md.7). Ayrıca Ankara Şehri İmar Müdüriyetinin bütün işlem ve hesapları ilgili vekâletlerin (bakanlıkların) murakabe ve teftişine tabi olacaktır (md.11). 588 1351 sayılı Kanun’da, Ankara Şehri İmar Müdüriyetinin “mülhak bir bütçe” ile idare olunacağı (md.3) hüküm altına alınmış ve her yıl çıkarılan bütçe kanunlarıyla Müdürlüğün bütçeleri, kadro durumu ile idari ve teknik birimleri de özel olarak düzenlenmiştir. Örneğin, 27 Mayıs 1930 tarihli ve 1646 sayılı “Ankara Şehri İmar Müdürlüğünün 1930 Mali Senesi Bütçe Kanunu”na (RG: 28.05.1930 tarihli ve 1505 sayılı) ekli (A) işaretli cetvelde, 1930 mali yılı için Ankara Şehri İmar Müdürlüğüne 320.000 lira ödenek verilmiş; (B) cetvelinde de Müdürlüğün gelirleri gösterilmiştir. Kanuna ekli (C) cetvelinde ise Müdürlüğün kadroları düzenlenmiştir. Buna göre, Müdürlüğe verilen kadro toplamı, Müdür dâhil 17 kişidir. Müdürlükte, Fen İşleri Şubesi, İnşaat ve Tatbikat Şubesi, Plan ve Harita Şubesi, Hesap İşleri Şubesi ve Yazı İşleri Şubesi bulunacaktır. Ankara Şehri İmar Müdürü, 500 lira ücret alacaktır (Başa, 2012: 69-71). 589 Bu düzenlemelerle birlikte İçişleri Bakanlığına bağlı ve başkent Ankara’nın imarında çok önemli görevler alacak olan, “çok ilginç bir planlama ve uygulama kuruluşu” doğmuş olmaktadır. Bu teşkilat; “uygulama için kendi fonu olabilen ve kendi karar organına dayanarak ve kendi koyduğu kurallara göre bunları kullanabilen bir yapıdadır.” Kanun’un kabul edildiği yılın 1928 yılı olduğu göz önünde tutulursa, “Ankara İmar Müdürlüğüne tanınan olanağın önemi daha iyi anlaşılır” (Tekeli, 1978: 43; Başa, 2012b: 69). 1351 sayılı “Ankara Şehri İmar Müdüriyeti Teşkilat ve Vazaifine Dair Kanun” yürürlüğe girerken, “Ankara İmar Planı” da yarışmaya çıkarılmıştı. 1928 yılında yapılan uluslararası yarışmayı, Berlin kentinin imar planı yarışmasını da kazanan Herman Jansen kazandı. Jansen tarafından hazırlanan ve onun adıyla anılan plan, 23 Temmuz 1932 tarihli ve 13209 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile 588 589 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 1, Cilt: 6, Sayfa: 400-402). Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima. 3, Cilt: 8, Sayfa: 599-601). 317 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) onandı. Hazırlanan beş yıllık uygulama planı da, 9 Haziran 1934 tarihli ve 21821 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile uygulamaya konuldu. Jansen, 1938 yılı sonuna kadar Ankara Şehri İmar Müdürlüğünün danışmanı olarak görev yaptı. Planın elde edilmesiyle, Ankara İmar Planı için kurulan genel çerçeve de tamamlanmış oldu. Artık olağan bir imar ve belediyecilik düzenine geçilebilirdi. Nitekim Ankara Şehri İmar Müdürlüğü, 1937 yılına kadar faaliyetini sürdürmüş, 31 Mayıs 1937 tarihli ve 3196 sayılı “Ankara Şehri İmar Müdürlüğünün Ankara Belediyesine Bağlanması Hakkında Kanun” 590 (RG: 05.06.1937 tarihli ve 3623 sayılı) ile özel kanunlarında gösterilen teşkilatı, görev ve yetkileri baki kalmak şartıyla “Ankara Belediyesine” bağlanmıştır (md.1). Bu Kanunla imar idare heyetinin de yeniden düzenlendiği görülmektedir. Buna göre İmar İdare Heyeti; belediye reisinin riyaseti (yönetimi) altında İcra Vekilleri Heyetince intihap edilecek olan Maliye, Sıhhat ve İçtimai Muavenet, Nafıa ve Dâhiliye Vekâletlerine mensup birer zat ve Dâhiliye Vekâleti Hukuk Müşaviri ile bir mütehassıstan ve İmar Müdüründen terekküp edecektir. İdare heyetince verilecek kararların icrası, İmar Müdürlüğünün mümessili (temsilcisi) olan belediye reisine aittir (md.2). Kanun gereğince; imar müdürü ile idare heyetine alınacak mütehassıs aza belediye reisinin teklifi ve Dâhiliye Vekilinin inhası üzerine İcra Vekilleri Heyeti kararıyla tayin ve aynı suretle tebdil edilecektir. Yine Müdürlüğün diğer memur ve müstahdemlerinden 100 liradan fazla ücret alanlar, imar müdürünün teklifi ve belediye reisinin inhası üzerine Dâhiliye Vekili tarafından tayin olunacaktır (md.4). Kanun’a göre ayrıca; İcra Vekilleri Heyetinin onayına tabi olmayan idare heyeti kararları aleyhine belediye reisi tarafından yedi gün içinde Dâhiliye Vekili nezdinde itiraz olunabilecektir. İtiraz vukuunda vekilin vereceği karar ile heyetin itiraza uğramayan kararları kesin olup icraları lazımdır. Ancak bu kararlar aleyhine idari dava açılabilecektir (md.5) (Tekeli, 1978: 43; Başa, 2012b: 71; Özakman, 2009: 185; Dik, 2012: 2098). 3196 sayılı Kanun’un kabulünden sonra Ankara Şehri İmar Müdürlüğüne, belediye reisi tarafından teklif ve Dâhiliye Vekilliğinin 28.10.1937 tarih ve 9365 sayılı tezkeresiyle inha edilen, İstanbul Şehremaneti Mimarî Şubesi Şefliği ile Devlet Demiryolları İşletme Müdürlüğü Yol Dairesi Fen Müdürlüğünde bulunmuş olan Mühendis Muhlis Sertel’in tayin edilmesi; 3196 sayılı Kanun’un 9. maddesine tevfikan İcra Vekilleri Heyetince 2.11.1937 tarihinde onanmıştır (Kararname No: 2/7578) (RG: 16 Kasım 1937 tarihli ve 3760 sayılı). Görev yaptığı dönem içerisinde Ankara Şehri İmar Müdürlüğü ve personelinin, Ankara’nın modern ve imarlı bir kent haline gelmesinde rolü büyük olmuştur. 590 Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 792-793). 318 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Ankara’nın imarı da her zaman diğer kentlerin imarına örnek teşkil etmiştir. Ankara deneyiminden elde edilen sonuçlar ülkemizdeki imar mevzuatının şekillenmesinde önemli katkılar sağlamıştır. Esasen bu gelişmeler, Atatürk ve arkadaşlarının planlı kentleşmeye verdikleri önemin bir göstergesidir. Zamanın şartları gereği Ankara’nın imarı için devletin genel yöntemleri dışında aktif olarak hareket etme olanaklarına sahip özel bir imar teşkilatı kurulmuş, işlevini tamamlayınca da Ankara Belediyesine devredilmiştir. Bu teşkilatın İçişleri Bakanlığına bağlı olarak görev yapması ayrıca önemlidir. Teşkilat Kanunu’nda İçişleri Bakanına ve Müsteşarına önemli görev ve yetkiler verilmiştir. Böylece, İçişleri Bakanlığının daha o yıllarda şehircilik ve imar konularıyla yakından ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Cumhuriyet yönetimi, Nafıa Vekâleti olmasına rağmen Ankara’nın imarı ile ilgili bir teşkilatı İçişleri Bakanlığına bağlamayı daha uygun görmüştür. Bu durum, Dâhiliye Vekâletine duyulan güvenin bir sonucu olarak değerlendirilebilir (Başa, 2012b: 71-72). 5. Belediye Kanunu’nun Çıkarılması Mahalli idare kuruluşlarımızın bu günkü yapıları büyük çoğunlukla Cumhuriyet Dönemi’nden önce ortaya çıkmış, 1924 yılında çıkarılan Köy Kanunu ve 1930 yılında çıkarılan Belediye Kanunu ile “toplulukların yönetiminin (commune) iki ayrı yasa ve iki ayrı yönetim şeklinde teşkilatlandırılması” uygulamasına, yeni dönemde de devam edilmiştir. Köy idarelerinin düzenlenmesinden 6 yıl sonra, 10 Nisan 1930 tarihli ve 1580 sayılı “Belediye Kanunu” 591 (RG: 14.04.1930 tarihli ve 1471 sayılı) ile belediye idareleri yeni baştan düzenlenmiştir (Atasoy, 1992: 53; Özakman, 2009: 190). Tekeli (1978: 50), yeni Belediye Kanunu’nun kabul edilme nedeni ve önemini şöyle açıklamıştır: “1293 (1877) tarihli Kanun’a göre kurulan belediyelerin karar organlarının yapısının, Ankara’nın getirmek istediği ideolojiyi benimsemeye uygun olmaması, tutucu kalması, yapılan değişikliğin temel nedeni olmuştur. Çağdaş kent uygarlığını getirmek gibi Cumhuriyetin yaymak istediği ideoloji bakımından önemli rolü olan belediyelerin karar organlarının yapısı, rejimin istekleri ile tutarlı hale getirilmek zorundadır. Tabii, 1293 tarihli Kanun’un değiştirilmesinde tek neden bu değildir. Bu Kanun’un öngördüğü belediye işlevleri de, yeni rejimin özendiği medeni şehrin yaratılmasına olanak vermemektedir. Kanun’da sayılan görevler Cumhuriyet rejiminin arzuladığı kentin oluşmasına olanak verecek biçimde genişletilmelidir. Bu açıdan düşünüldüğü zaman, 1580 sayılı Kanun daha da önem kazanır.” 591 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 8, Sayfa: 95-136). 319 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Dâhiliye Vekâletince hazırlıkları tamamlanarak daha Mayıs 1926’da İcra Vekilleri Heyetine gönderilen Belediye Kanunu Layihasının yasalaşması, 1930 yılında mümkün olabilmiştir (Yılmaz, 2012b: 2011). “1/411 Numaralı Belediye Kanunu Layihası ile Kırklareli Mebusu Dr. Fuat Bey ve Rüfekasının, Oyun ve Eğlence Mahalleri Tesis ve İdare Etmek Hakkının Himayei Etfal Cemiyetine Verilmesi Hakkında 2/40 Numaralı Kanun Teklifi ve Müsakkafat Vergisi Kanununun 4’üncü Maddesinin 4’üncü Fıkrasının Tefsirine Dair 3/270 Numaralı Başvekâlet Tezkeresi ile İstanbul Mebusu Süreyya Paşa’nın, Belediye Kanunu Layihasının Tadili Hakkındaki Teklifi” ve bunlara ilişkin Dâhiliye ve Belediye Kanunu Layihası Muvakkat Encümenleri Mazbatalarının görüşülmesine, 20 Mart 1930 günü başlanabilmiştir. Dönemin Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, kapsamlı sunuş konuşmasında tasarıya verdiği önemi açıkça ortaya koymuştur: 592 “Muhterem efendiler; Büyük Millet Meclisine arz olunan Belediye Kanun Layihası Dâhiliye Encümeni ile Belediye Muvakkat Encümeninde mevzuun icap ettirdiği ehemmiyetle tetkik ve münakaşa edilerek tadil, ıslah ve ikmal edildikten sonra müşterek bir eser halinde yüksek huzurunuza takdim olunuyor. Şehirlerimizin ıslah ve imar ihtiyaçlarına cevap verecek nizam ve idare prensiplerini ihtiva ettiğine kani olduğumuz bu layiha, hiç şüphe yok ki en mükemmel ve mütekâmil şeklini Büyük Mecliste alacaktır (…) Belediyelerimizin teşkilatı esasiyesi demek olan bu kanun büyük inkılabımızın bir cüz’ü eseridir. Cüz’üdür; çünkü kanunlarımız Cumhuriyet prensiplerine göre ıslah edilirken en mühim bir kanun olan Belediye Kanunu ehli ile bırakılamazdı. Eseridir; çünkü Cumhuriyet olmasaydı bu layiha olmazdı. Hükümetimiz her işte olduğu gibi bu layihayı da Türk istiklal ve inkılabının büyük lideri Gazi’den aldığı ilham ve onun çizdiği direktifle hazırlamıştır (…) Bu layihanın açık vasıflarından ve inkılapçı hükümlerinden biri de Türk kadınının Türk erkeğiyle zaten müsavi olan şerefli hakkını belediye işlerinde de tamamıyla tayin etmesidir…” Mecliste söz alan diğer mebuslar da sunulan kanun layihasının önemine yönelik destekleyici konuşmalar yapmışlardır. Bunlardan biri olan Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey, bu düzenlemenin çok önemli olduğunu ve Türk belediyeciliğinin tarihinde bir aşama olacağını belirtmiştir: 593 “Muhterem arkadaşlar; müzakerenize vazedilen bu kanun layihası çok mühimdir. Memleketin esas teşkilatına ait heyeti umumiyesini alakadar eden bir kanundur (…) Kanun hakikaten dikkatle tetkik edilmiştir ve Türk belediyeciliği tarihinde hiç şüphe yok ki bir merhale 592 Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya’nın konuşması ve Kanun Layihasına ilişkin görüşmeler için bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 17, Sayfa: 21-34, İ: 37, C: 1). 593 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 17, Sayfa: 24-25, İ: 37, C: 1). 320 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) teşkil edecektir…” Belediye Kanunu Layihasının müzakereleri, 3 Nisan 1930 günü tamamlanmış ve oylamaya katılan 198 mebusun tamamının oyuyla anılan tasarı yasalaşmıştır. 594 Başvekil İsmet Paşa tarafından Meclise sunulan Esbabı Mucibe Layihasında, tasarı hazırlanırken beş esas ilkenin göz önünde tutulduğu görülmektedir. 595 Gerekçede sayılan ilkelerden birincisi, “belediyeler arası eşitlik ilkesidir.” Bu ilke; “Türkiye belediyesi tesisi, hemşerilik hukuku, salahiyet ve vezaif, intihabat, teşekkül, mafevk idari makam tarafından murakabe menabii varidat itibariyle bir müsavat irae ederler.”, şeklinde ifade edilmiştir. İkinci ilke, “belediyelerin icraatlarında serbest bırakılmasıdır.” Bu ilke de şöyle anlatılmıştır; “Belediyeler için Devlet kanunlarının ahkâmına muarız olmamak şartıyla, mahalli temayül ve ihtiyaçların ifade ve emrettiği her türlü imar ve terakki kararlarını vermek ve tatbik etmek hususunda, Cumhuriyet fertleri gibi, hukuku tabiiyeden olan serbestii sayüamel hakkı sarahaten tanınmıştır.” Üçüncü ilke, “belediyeler üstünde güçlü bir merkezi yönetim denetimidir.” Bu ilke, gerekçede şu şekilde anlatılmaktadır; “Belediye işlerinde Devlet kanununun tamamii tatbikini temin ve belediyelerin kanuna muhalif icraatı süratle men ve tevkif edebilecek kuvvetli bir Hükümet murakabesi esasları ve mümkün tafsilatla şeraiti vazedilmiştir.” Bu ilkenin bir gereği olarak, 1580 sayılı Kanun ile gerek Dâhiliye Vekâletine gerekse mülki idare amirlerine önemli vesayet görevleri verilmiştir. Örneğin gerekçede de belirtildiği üzere; “Kanuni vazifesinin Hükümetin tariri tebligatına rağmen ifadan istinkâf halinde belediye reisinin işten el çektirilerek Meclisi İdarei Vilayet kararı ve Dâhiliye Vekâletinin tasdikiyle vazifesine nihayet verilmesi, Hükümet murakabesinin azami bir tesir vermiş olacaktır.” Belediye Kanunu’nu yönlendiren dördüncü ilke, “tek dereceli seçim ve halkın etkin denetiminin sağlanmasıdır.” Gerekçe layihasından yapılan aşağıdaki alıntıdan, yerel yönetimin demokratikleştirilmesinde belediyeler üstünde kontrolü arttırmaya dönük bir kaygının egemen olduğu ortaya çıkmaktadır; “Halkın nafiz (üstün) murakabesi belediye işlerinde salah (iyileşme), selameti ve doğruluğu ve hemşerileri alakadar eden belediyeye ait intizam, sıhhat ve imar işlerinde sürati ve mahalli ihtiyaçlara tevafuku temin eder. Belediye intihabatının her türlü müdahaleden azade olması ve belediye meclislerinin belediye reisi ve idaresi üzerinde tam bir murakabe hakkına malikiyeti bazı ahvalde belediyelerin icraat kabiliyetini tenkis etmekle beraber faydası her yerde mücerrep ve hassaten halkta hâkimiyeti milliye prensiplerinin icap ettiği terbiyei siyasiyenin inkişafına çok 594 595 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 18, Sayfa: 3-8,13-15, İ: 43, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 18, Sıra No: 85/1-168). 321 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) hadim olmak itibariyle çok faydalı bir düsturdur.” Belediye Kanunu’nun hazırlanmasında benimsenen beşinci ilke, “belediyelerin hizmet alanının genişletilmesi olmuştur.” Nitekim 1580 sayılı Kanunla düzenleme yapılırken, belediyelerin hizmet alanlarının genişletilmesinde özellikle beledi alt yapıya önem verildiği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, elektrik örneğinde olduğu gibi 23 Eylül 1293 (1877) tarihli Kanun çıkarken bu hizmetlerin bir kısmı daha teknik olarak bulunmamıştı. Su örneğinde olduğu gibi bir kısmı da, vakıfların görevlerinden sayılıyordu. Zamanla teknolojik gelişmeler ve vakıfların kaldırılması, belediyelere yeni hizmet alanları açmıştı. Kanun’un gerekçesinde belediye hizmetlerinin bu yöndeki gelişimi şöyle belirtilmektedir; “Belediyelerin mecburi ve ihtiyari vazifeleri muayyen maddelerle tadat edilmekle beraber salahiyetlerine ve imtiyazlarına dair kısımda kendilerine geniş bir sahai faaliyet imkânı bırakılmıştır. Beldeler dâhilinde belde ihtiyacatına taalluk eden elektrikle veya havagazı, tenvirat, her nevi tramvay, su tesisatı gibi umuru nafıa işleri belediyelerin tabiaten malik oldukları hukuku imtiyaziyedendir. Hemen bütün Avrupa belediyeleri için tanınmış olan bu hak, her nevi sui tefehhümatı ortadan kaldırmak için sarih maddelerle tespit olunmuştur” (Tekeli, 1978: 51-58). Mecliste oluşturulan özel bir komisyon (Belediye Kanunu Layihası Muvakkat Encümeni) tarafından titizlikle hazırlanan ve toplam 9 fasıl, 165 maddeden oluşan 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun Birinci Faslı “Belediyelerin İdaresi”; İkinci Faslı “Belediyelerin Vazifeleri”; Üçüncü Faslı “Belediye Meclisi”; Dördüncü Faslı “Belediyeler Encümeni”; Beşinci Faslı “Belediyelerde İcrai Vazifeler”; Altıncı Faslı “Belediye Bütçesi”; Yedinci Faslı “Birlik Tesisi”; Sekizinci Faslı (Başlıksız) ve Dokuzuncu Faslı da “Müteferrik Maddeler” başlıklarını taşımaktadır. 1580 sayılı Kanun’un 162. maddesi ile “Derseadet ve Vilayat Belediye Kanunları, Derseadet Teşkilatı Belediyesi Hakkındaki Kanunu Muvakkat ile Ankara Şehremaneti Kanunu” yürürlükten kaldırılmıştır. Kanun’un 1. maddesinde “belediye” şu şekilde tanımlanmıştır: “Belediye, beldenin ve belde sakinlerinin mahalli mahiyette müşterek ve medeni ihtiyaçlarını tanzim ve tesviye ile mükellef hükmi bir şahsiyettir.” Gerekçede de belirtildiği üzere, “Belediyelerin birer şahsiyeti hükmiye (hükmi şahsiyet) olarak ifade edilmesi, belde hayatından doğan belediyelerin mahalli ihtiyaçları, temayülleri, inkişaf cereyanlarını, beldenin haklarını, vazifelerini temsil etmek itibariyle doğru bir yaklaşım” olmuştur. Kanun’un 2. maddesinde de, “belediye teşkilatı mecburi olan yerler” gösterilmiştir: “Nüfusu ne miktar olursa olsun kaza ve vilayet merkezlerinde ve nüfusu iki binden fazla olan yerlerde belediye teşkilatı mecburidir.” Bu maddede beldeler için asgari nüfus şartı getirilmiştir. “Beldeler tahmil edilen mecburi vazifelerin ifası için her halde belde nüfusunun 2000’den aşağı olmaması elzem görülmek322 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) tedir.” İdari bir zorunluluk olarak kaza ve vilayet merkezlerinde koşulsuz olarak belediye idaresinin teşkili mecburi tutulmuştur. Kanun’un 3. maddesinde ise “belediye idaresinin mevdu olduğu makam ve heyetler” sayılmıştır: “Belediye idaresi, belediye meclisi ile belediye encümeni ve belediye reisi ve muavinlerine, belediye şubeleri mevcut ise şube müdürlerine ve şube heyetlerine mevdudur.” Kanun metni incelendiğinde, belediyelere yüklenilen görevlerin belirlenmesinde iki önemli husus göze çarpmaktadır. Bu tutumlardan birincisi, “belediye görevlerinin genel bir ifade ile belirtilmeyip birer birer sayılmış olmasıdır. Daha açık bir ifadeyle Kanun’un ikinci faslında, “belediyelerin mecburi ve ihtiyari vazifeleri birer birer tafsil ve tadat edilmiştir.” Böyle bir tutum özellikle, “küçük belediyelere yol gösterme kaygısından kaynaklanmıştır.” Çünkü küçük belediyeler için kanunen bu rehberliğe ihtiyaç vardır. Belediye hizmetlerinin kapsamının çizilmesinde benimsenen ikinci tutum, “belediye hizmetlerinin mecburi ve ihtiyarilik niteliğinin belediyelerin gelirlerine, diğer bir değişle büyüklüklerine göre farklılaştırılmasıdır. Belediye hizmetlerinin farklılaştırılmasında nüfus büyüklüğü yerine belediye gelirlerinin seçilmiş olması, günün koşullarının bir gereğidir. 1580 sayılı Kanun ile verilen ihtiyari görevler de dikkate alındığında, belediyeler için oldukça geniş bir görev alanının çizilmiş olduğu görülmektedir. Nitekim Kanun Layihasının Mecliste görüşülmesi sırasında söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, belediyelerin görev alanının nasıl belirlenmiş olduğunu şu şekilde anlatmaktadır: “… Hatta efendiler, bazı memleketlerde belediye sosyalistliği çok ileri gitmiş, haller, berberler, fırıncılık ve daha birçok sanatlar belediyeler tarafından inhisar altına alınmıştır. Bizim belediyelerimizin hâlihazırda bunu yapmalarına imkân yoktur. Fakat vazifeleri sayılırken belli başlı vazifeleri arasında bunlar da nazarı itibara alınmıştır. İnhisarı tazammum (ihtiva) etmemek şartıyla sırf hemşerilerin yaşayışını kolaylaştıracak birçok işlere girişebilmeleri esası kabul edilmiştir” (Tekeli, 1978: 56-57). Belediye Kanunu, İstanbul’da belediye ile il özel idaresinin birleştirilmesini, belediye başkanlığının da İstanbul Valisi tarafından yürütülmesini öngörmüştür. Ayrıca il genel meclisi ile belediye meclisi birleştirilerek, her iki meclisin görev ve yetkileri “İstanbul Genel Meclisine” verilmiştir. Bu düzenlemelerin hayata geçirilebilmesi için belediye personeline yönelik bazı kadro düzenlemeleri yapılmıştır (Keskin, 2007: 115, 194). Cumhuriyetin belediyecilik uygulamasının temel çerçevesini (Şükrü Bey’in ifadesiyle teşkilatı esasiyesi) oluşturan Belediye Kanunu kabul edildikten kısa bir süre sonra, ihtiyaca göre bazı değişikliklere uğramıştır. Örneğin, 2 Haziran 1930 323 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) tarihli ve 1676 sayılı “Belediye Kanununa Müzeyyel Kanun” 596 (RG: 07.06.1930 tarihli ve 1513 sayılı) ile 1580 sayılı Kanun’a bazı maddeler eklenmiştir. 1676 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle Belediye Kanunu’nun 152. maddesine eklenen fıkrayla; “İstanbul mahalli idaresi memurları Devlet memurları hakkındaki hüküm ve şartlara tabi” hale getirilmişlerdir. Kanun’un 2. maddesiyle Belediye Kanunu’nun 156. maddesine eklenen fıkra ile de; “İstanbul ve Ankara Valilerine belediye bütçesinden miktarı İcra Vekilleri Heyetince tayin olunacak senelik temsil tahsisatı” verilmesi hüküm altına alınmıştır (Keskin, 2007: 167, 173). Bu arada 1580 sayılı Kanun’un uygulanması için gerekli idari düzenlemelerin, Dâhiliye Vekâletince zaman geçirilmeden yapıldığı incelenmiştir. Örneğin, Dâhiliye Vekâletinin hazırladığı, “Belediye Meclislerinin Çalışma Usulüne Dair Belediye Kanunu’nun 59’uncu Maddesine Tevfikan Tanzim Edilen Talimatname”, 10 Ağustos 1930 tarihli ve 9824 sayılı Heyeti Vekile kararıyla yürürlüğe konuldu (RG: 26.08.1930 tarihli ve 1580 sayılı). Yine 28 Ağustos 1930 tarihinde yeni Belediye Kanunu’na göre nerelerde mansub (atanmış) belediye başkanı bulunacağı hakkında vilayetlere genelge gönderildi. Genelgede, hükümetin Belediye Kanunu ile tanınan bu yetkiyi doğudaki bazı il veya ilçe belediyelerinden başka hiçbir belediyede kullanmak niyetinde olmadığı belirtilerek, seçimlerde buna göre önlem alınması istenmiştir (Keskin, 2007: 115-116, 193). 1930 yılının Kasım ayında ise yeni Belediye Kanunu’nun 163. maddesine tevfikan Dâhiliye Vekâletince teklif ve Şûrayı Devlet Heyeti Umumiyesince tadil edilerek tanzim olunan “Belediyelerce Yapılacak Müzayede ve Münakasa ve İhaleler Hakkındaki Merbut Nizamnamenin” uygulamaya konulması, İcra Vekilleri Heyetinin 17 Kasım 1930 tarihli ve 10198 sayılı kararıyla kabul olunmuştur (RG: 08.12.1930 tarihli ve 1667 sayılı). Bir yıl sonrasında da, yine Dâhiliye Vekâletince hazırlanan “Belediye Muhasebe Usulü Nizamnamesi”, 11 Mart 1931 günlü ve 10750 sayılı Heyeti Vekile Kararnamesi ile yürürlüğe konularak belediye maliyesi, yeni bir düzene sokuldu (RG: 19.03.1931 tarihli ve 1752 sayılı). Sonuç olarak belirtmek gerekirse, ülkemizde belediyelerin kurucu yasası olan 1580 sayılı Belediye Kanunu, cumhuriyet yönetiminin yerel yönetimlere verdiği ehemmiyetin bir göstergesi olup, yerel idarelerin gelişimi açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Esasen Tanzimat’tan sonra Fransa’dan örnek olarak alınan belediye yönetiminin gelişmesi uzun zaman almış; Osmanlı Devleti Dönemi’nde sarf edilen büyük çabalara rağmen cumhuriyetin ilan tarihine kadar, bu günkü sınırlarımız içinde sadece 389 belediyenin kuruluşu tamamlanabilmiştir. Dolayısıyla genç Cumhuriyet, Belediye Kanunu’nu çıkararak yarım kalan bu 596 Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 8, Sayfa: 715). 324 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) süreci hızlandırmıştır. Belediye sayısı Cumhuriyetin hemen başında 421’e, 1930 yılında ise 492’ye ulaşmıştır (Atasoy, 1992: 107-109). İlk çok partili belediye seçimleri de, Belediye Kanunu çıkarıldıktan sonra icra edilmiştir. 5 Ekim 1930 günü ülke genelinde yapılan tek dereceli belediye seçimlerine Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF) ile Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) adayları katılmışladır. Siyasi açıdan sıkıntılı bir ortamda girilen ve 10 gün süren seçimlerin galibi CHF olmuş; 502 seçim bölgesinden CHF 480, SCF ise 22 belediyede seçimi kazanmıştır. Seçimlerden sonra, il belediye başkanlıklarına seçilenler hakkında valilerin değerlendirmelerini içeren bir bilgi notu, Dâhiliye Vekâleti tarafından Başvekâlete sunulmuştur. Ayrıca seçimlerin ardından gelen bazı önemli şikâyetler, incelenmek üzere Mülkiye Teftiş Heyetine devredilmiştir (Anadolu Ajansı: 2010: 61, İnönü, 2006: 489; Keskin, 2007: 114-115, 203, 210; Solak, 2013: 83, 89). 6. Vilayet Özel İdareleri Tekaüt Sandığı Kurulması 14 Ocak 1933 tarihli ve 2097 sayılı “Vilayet Hususi İdarelerinden Maaş Alan Memur ve Muallimlerin Tekaüt Maaşları Hakkında Kanun” 597 (RG: 23.01.1933 tarihli ve 2311 sayılı) ile “Vilayet Hususi İdareleri Tekaüt Sandığı” adıyla bir sandık teşkil edilmiştir (md.1). Kanunla özel idarelerden maaş alan ve devlet memurlarından farklı hükümlere tabi tutulan muallim ve memurlar, 1683 sayılı “Askerî ve Mülkî Memurların Tekaütlükleri Hakkındaki Kanun” hükümleri çerçevesinde emekli olma hakkına sahip olmuşlardır (Kalfa, 2007: 435). “Hususî İdareler Bütçesinden Maaş Alan Muallim ve Memurların Tekaütlükleri Hakkında 1/417 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye, Maarif ve Maliye encümenleri mazbataları, 14 Ocak 1933 tarihli oturumda müstacelen görüşülerek kabul edilmiştir. 598 Bazı mebusların eleştirileri üzerine söz alan dönemin Maarif Vekili Dr. Reşit Galip Bey, düzenleme hakkında bilgi vermiştir: 599 “Muhterem arkadaşımızın başlıca endişesi bu tekaüt kanunu dolayısıyla büyük teşkilâtlar yapılarak vilâyetlerin sırtına yeni yükler yükletmek ve ağır masraflara kapı açmak yoluna gidileceği tarzındadır. Hâlbuki bunun için yapılacak hiç bir teşkilât yoktur. Yapılacak şey vilâyetlerin ayrı ayrı kendi tekaüt işleri için yapacakları teşkilât yerine, Ziraat Bankaları şubelerini bu iş için veznedar gibi kullanmak ve merkezde Dâhiliye ve Maarif Vekâletlerinden ayrılmış bir kaç kişilik bir heyetle muameleyi tetkik 597 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 57). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sayfa: 84-90, İ: 24, C: 1). 599 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sayfa: 86, İ: 24, C: 1). 598 325 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ve murakabe etmekten ibarettir. Binaenaleyh iki masraf değildir. Küçük teşkilât ve az masraf esası güdülmektedir. Vilâyetlerin ayrı ayrı bütün tekaüt işlerini takip edebilmeleri son derece müşkül ve onlar için ağır bir iştir. Cüzdanların takibi, yetimlerin, dulların takibi, hayatlarının daimî surette takip ve tahkiki, kesilecek maaş ve sam müddetlerinin takip ve tahkiki için merkezde küçük bir sandık idare heyeti bulunması, lâzımdır, muamelâtın intizamını temin noktasından zarurîdir…” Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenleme şu şekilde gerekçelendirilmiştir: 600 “1683 numaralı Kanunun, hususî ve mülhak bütçelerden maaş alan memurlar için ayrıca bir tekaüt kanunu yapılmasına cevaz veren 68’inci maddesine istinaden hususî idare bütçelerinden maaş alan muallim ve memurlara mahsus olmak üzere merbut kanun lâyihası tanzim kılınmış ve bu suretle kısa bir müddet için dahi olsa tekaütlük noktasından Devlet memurlarından ayrı ahkâma tâbi tutulan bu muallim ve memurların Devlet memurları gibi 1683 numaralı Kanunun umumî ahkâmı dairesinde tekaüt edilmeleri tahtı temine alınmıştır. Yalnız bu muallim ve memurların tekaüt maaşlarının Devlet memurları gibi umumî bütçeden verilmesi Maliye Vekâletinin hususî idarelerin kadroları üzerine murakabe hakkı olmadığı ve bu maaşların umumî bütçeden verilmesi keyfiyetinin umumî bütçe üzerine ehemmiyetli surette müessir olacağı nazarı dikkate alınarak hususî idare memur ve muallimlerinin tekaütleri için hususî bir tekaüt şekli düşünülmek zarureti hâsıl olmuş ve vilâyetler arasında bir ayrılığa mâni olmak üzere bütün vilâyetlerin müşterek bir tekaüt sandığı teşkil etmeleri ve bu müşterek tekaüt sandığı için lâzım olan paranın, idare-i hususiye bütçelerinde müşterek tekaüt sandığına muavenet namı ile açılacak bir fasla her hususî idare bütçesinin maaş tertiplerine mevzu tahsisatın %2’si nispetinde tahsisat konulması sureti ile temini ve hususî idare bütçelerinden temin olunacak bu aidat bunlara ve bunların yetim ve dullarına tahsis olunacak maaşları karşılamadığı takdirde noksanının hususî idare bütçelerinden muavenet sureti ile mütenasiben tamamlanması muvafık görülmüş ve merbut kanun lâyihası bu esas dairesinde hazırlanmıştır…” Bu gerekçelerle kabul edilen 2097 sayılı Kanun’a göre, “her sene idare-i hususiye bütçelerinin maaşat tertiplerine mevzu tahsisatın yüzde ikisi nispetinde tahsisat vazolunarak hususî idareler tekaüt sandığına gönderilecektir” (md.2). Bu sandığın veznedarlık görevleri de Ziraat Bankaları tarafından ifa olunacaktır (md.3). Hususî idarelerden maaş alan muallim ve memurlar, 1683 sayılı Askerî 600 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sıra No: 60). 326 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ve Mülkî Memurların Tekaütlükleri Hakkındaki Kanun’un mülkî memurlara ait hükümleri dairesinde tekaüt edileceklerdir. Bu muallim ve memurların yetimlerine de bu Kanuna göre maaş tahsis olunacaktır (md.4). Hususî idarelerden maaş alan muallim ve memurların tekaüt ve yetim maaşları muamelesi mensup oldukları vilâyetlerce ikmal edildikten sonra, ait oldukları vekâletlere gönderilecektir. Vekâletçe tetkik ve kabul edilince maaşın miktarı, tahsis tarihi sandık idaresine bildirilecektir. Sandıkça keyfiyet veznedarlık vazifesini yapan Ziraat Bankası Müdüriyeti Umumiyesine bildirilecek, cüzdan da ilgilisine gönderilecektir. Kanun ayrıca, hususi idareler tekaüt sandığını idare edecek heyetin vazife ve salâhiyeti, kadrosu ve maaşlarının miktarının tanzim edilecek bir nizamname ile tayin olunacağını da hüküm altına almıştır (md.6). Kanun’un 6. maddesinde belirtilen nizamname, Dâhiliye Vekâletince hazırlanmış ve “Vilayet Hususi İdareleri Tekaüt Sandığı Nizamnamesi” (Kararname No: 14793) adıyla 29 Ağustos 1933 günü yürürlüğe konulmuştur (RG: 29.08.1933 tarihli ve 2490 sayılı). Nizamnamenin 1. maddesinde; “Vilâyet Hususî İdareleri tekaüt sandığını idare etmek üzere Dâhiliye, Maarif, Sıhhiye Vekâletlerince umum müdür veya müdürlerden seçilecek üç zattan mürekkep bir heyet teşkil olunur. Bu heyet kendi aralarından birini reis seçerler.”, hükmü yer almaktadır. Nizamnamenin 2. maddesi gereğince, “Mezkûr sandık idaresi Dâhiliye Vekâletine bağlıdır.” Nizamnamenin 4. maddesine göre de; “Sandık müdür ve memurları, idare heyetince intihap ve Dâhiliye Vekâletince tayin olunurlar.” 7. İstanbul Sular İdaresi Kurulması 27 Mayıs 1933 tarihli ve 2226 sayılı “İstanbul Belediyesine Bağlı İstanbul Sular İdaresi Teşkili Hakkında Kanun” 601 (RG: 01.06.1933 tarihli ve 2416 sayılı) ile İstanbul Belediyesine bağlı olmak üzere “İstanbul Sular İdaresi” teşkil olunmuştur (Kalfa, 2007: 467). “İstanbul Belediyesine Bağlı Sular İdaresi Teşkili Hakkında 1/696 Numaralı Kanun Lâyihası ve Dâhiliye Encümeni Mazbatası”, 27 Mayıs 1933 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. Tasarının görüşmeler sırasında söz alan mebus olmamıştır. 602 Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında belediyelerin kurdukları iktisadi müessesleler hakkında dikkat çekici bilgiler verilmiştir: 603 “İstanbul halkının mühim bir ekseriyeti için haizi ehemmiyet olan ve İstanbul Belediyesi 601 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 637). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 365-366, İ: 60, C: 1). 603 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sıra No: 223). 602 327 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) tarafından devren satın alınan Terkos suyu imtiyazını işletmek üzer tesisi mukarrer sular idaresine en muvafık olacak şekli bulmak için bilhassa garp belediyelerinin iktisadî teşekkülleri uzun uzadıya mütalaa edilmiştir. Garp şehirlerinde bu gibi amme hizmetlerini ifa eden teşekküllere belediyecilik noktasından ne kadar ehemmiyet atıf olunduğu, birçok şehirlerde bu gibi hizmetlerin kazanç temini esasını takip eden hususî şirketlere verilmeyip muhtelif şekillerde vücuda getirilenlere (Reğie) verildiği görülmüştür. Terkos suyunun yeni idare şekli tespit edilirken, 1929 senesinde (Barselona) şehrinde toplanmış olan (Belediyeler ve Mahallî İdareler Beynelmilel Kongre) müzakeratı ehemmiyetle mütalaa edilmiştir. Bu kongre, belediyeler tarafından yapılacak iktisadî nispetlerin en muvafık şekillerde idare tarzlarını ve mütehassısların bu husustaki nokta-i nazarlarını tetkik eylemiştir. Tetkikat neticesinde muhtelif memleketlerde bu nevi müesseselerin bilhassa dört şekilde kurulduğu görülmüştür: 1. Muhtar idareler, 2. Komünler arasında kooperatifler, 3. Müşterek menfaatti idareler, 4. İmtiyazlı hususî şirketler. Kongrenin neticei müzakeratında muhtelif memleketlerde en ziyade tesadüf edilen ve maksada en uygun olan idare şeklinin (muhtar idareler) olduğu anlaşılmıştır. Ezcümle Fransa’da (Paris) müstesna hemen bütün şehirlerde su, elektrik, havagazı gibi umuma ait hizmetler, komünlere merbut muhtar idareler tarafından görülmektedir (…) Bütün sermayeleri şehir idarelerinin elinde bulunan anonim şirketler bu sahada kendilerinden beklenilen faydayı temin edememektedir. Anonim şirketler için bütün memleketlerde Ticaret Kanununun vazettiği murakabe tarzı münhasıran kâr temini gayesini takip eden müesseseleri istihdaf ettiğinden umumî hizmetlerle alâkadar bu gibi işlerin idare ve murakabe şekli anonim şirket şekli ile kabili telif görülememektedir. Müşterek menfaatli şirketler, kısa müddetlerle kurulmaktadır. Belediyeler yeniden tesisat icrası mevzubahis olduğu zaman, tesisat vücuda getiren şirketler ve kısa müddetle ortak olmakta ve bilâhare bütün tesisatı satın alındığından bu gibi idareler dahi bir müddet sonra muhtar idare tarzına çevrilmektedir. Muhtar idareler, hemen bütün memleketlerde umumî hizmetlerin ifası için en ziyade tercih olunan idare şeklidir. Bu nevi idarelerde mesuliyet netice itibariyle belediyeye tevcih edilmekle beraber, mevzuun hususî ve kısmen de ticarî mahiyete ve bu itibarla istilzam ettiği elastikiyete binaen idareye muhtariyet verilmekte ve doğrudan doğruya resmî bir idarenin tâbi olduğu kayıt ve hükümlerden serbest bırakılmaktadır. Esasen bu idare tarzı memleketimiz için de yabancı addedilmez. Filhakika inhisar idareleri mütedavil sermaye ile tedvir ettikleri muameleleri de Muhasebe-i Umumiye Kanunu ile Müzayede ve Münakaşa Kanunları hükümlerine tâbi olmayarak tamamen muhtar bir şekilde idare edildikleri gibi Seyrisefain İdaresi ve hususî bir kanunla teşkil edilmiş olan Ankara İmar Müdüriyeti de ayni suretle Müzayede ve Münakasa Kanunu hükümleri 328 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) haricimde bırakılmıştır. Yapılan tetkikat neticesinde (muhtar idare) şekli esas ittihaz edilmiş ve Terkos suyunun idare şeklinin de bu esas dâhilinde teşekkül ettiği takdirde; mevzuatın ehemmiyetiyle münasip bir idare tarzına varılmış olacağı kanaati hâsıl olmuş ve bu kanun lâyihası ihzar ve teklif edilmiştir...” Bu ilginç gerekçelerle kabul edilen 2226 sayılı Kanunla kurulan “İstanbul Sular İdaresi”, İstanbul Belediyesine bağlı olmakla birlikte “hükmî şahsiyeti haiz hususî bir idare” şeklinde teşkil olunmuştur (md.1). Bu idare genel olarak, Terkos sularının işletme işleriyle uğraşacaktır. Halen belediye idaresinde bulunan ve bundan sonra belediyeye geçecek olan su işleri de, İstanbul Umumi Meclisi kararıyla bu idareye verilebilecektir (md.2). Kanun ile Dâhiliye Vekâletine de bazı görev ve yetkiler verilmiştir. Örneğin, Kanun’un 3. maddesine göre; Sular İdaresi, Muhasebe-i Umumiye ve Müzayede ve Münakasa ve İhale Kanunu ve Belediye Muhasebe Nizamnamesi hükümleriyle bağlı değildir. Bu işler hakkında İstanbul Umumi Meclisince tanzim ve Dâhiliye Vekâletince tasdik olunacak talimatname hükümleri tatbik edilecektir. Kanun’un 4. maddesine göre de, Sular İdaresi, bir müdürle beş kişilik bir idare heyetinden ve lüzumu kadar müstahdemlerden mürekkeptir. Müdür ve idare heyeti azası belediye reisinin inhası ve Dâhiliye Vekilinin tasdiki ile tayin olunacaktır. Belediye reisi idare heyetinin reisidir. Bulunmadığı zaman azadan birine vekâlet ettirir. 8. Belediye Yapı ve Yollar Kanunu Çıkarılması 10 Haziran 1933 tarihli ve 2290 sayılı “Belediye Yapı ve Yollar Kanunu” 604 (RG: 21.06.1933 tarihli ve 2433 sayılı) ile belediyelerin imar işlerinin düzenlendiği görülmektedir (Kalfa, 2007: 425, 475). “Yapı ve Yollar Hakkında 1/355 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye, Nafıa ve Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Encümenleri Mazbataları, 10 Haziran 1933 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek fazla tartışılmadan kabul edilmiştir. 605 Başvekâlet Vekili Dr. Refik Bey tarafından Meclise sunulan esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı şu şekilde ifade edilmiştir: 606 “Cumhuriyet hudutları dâhilinde halen mevcut 502 belediyedeki şehir ve kasaba binaları ile yolları için tatbik edilmekte bulunan 24 teşrinievvel 1298 tarihli Ebniye Kanunu’nun bugünkü ihtiyaçlara tekabül etmemesi ve yeni Belediye Kanunu ile belediyelere 604 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 938-950). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sayfa: 150-160, İ: 68, C: 1). 606 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sıra No: 290). 605 329 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) verilmiş olan mühim vazifeler ve vasi salâhiyetlerle şehir ve kasabaların imarına ait faaliyetleri mütevazin (paralel) ve hemahenk bir halde bulundurmak zarurî görülmesi hasebiyle ahiren Dahiliye Vekâleti Celilesince tanzim ve Şûrayı Devlete havale olunan Yapı ve Yollar Kanunu lâyihasının tanzimat dairesinin nazarı tetkikinden geçerek aldığı muaddel şekli heyeti umumiyetle tetkik edildi. Lâyiha, beledî teşkilâta malik olan şehir ve kasabalardaki binalarla yollara ait bulunduğu cihetle şehir ve kasaba kelimelerinin kâmilen belde kelimesine tahvil ve yazılış tarzında lisanî icaplara göre bazı cihetlerin takdim, tehir ve tebdil edildiği hakkında dairei müşarileyhaca dermeyan olunan mütalaa ve nokta-i nazar esas itibariyle muvafık ve indettetkik serlevhanın (yapı ve yollar kanunu) olmak üzere tespiti musip görülerek maddelerin müzakeresine geçilmiştir…” Bu gerekçelerle ve dönemin ihtiyaçlarına yeterli gelmeyen Ebniye Kanunu’nun yerine geçmek üzere kabul edilen 2290 sayılı Kanun, toplam dört fasıl ve 54 maddeden oluşmaktadır. 1. Fasılda; “Belediyelerin Harita ve Projeleri”, 2. Fasılda; “Yapılar ve Tamirler”, 3. Fasılda; “Yapıda Riayet Edilmesi Lazım Gelen Fenni Şartlar” ve son olarak 4. Fasılda; “Müstakil Maddeler”, düzenlenmiştir. Kanun ile Dâhiliye Vekâleti ile mülki idare amirlerine de bazı önemli görev ve yetkiler verilmiştir. Örneğin, Kanun’un 1. maddesine göre; her belediye, bu Kanun’un yayın tarihinden itibaren Dâhiliye Vekâletince tayin olunacak müddet içinde beldenin 1/2000 ve 1/500 mikyasında iki kıta hâlihazır haritası ve 1/1000 mikyasında tesviye münhanıli bir harita yaptırmağa ve tasdikli birer suretini Vekâlete göndermeğe mecburdur. Kanun’un 2. maddesine göre; bu Kanun’un yayını tarihinden itibaren beş sene içinde her belediye münferiden veyahut birlik tesisi suretiyle kabiliyet ve ihtisasları Dâhiliye Vekâletince tasdikli mütehassıslara beldenin “müstakbel (gelecek) şehir planını” tanzim ettirmekle mükelleftir. Mütehassıs bulunmamak veya bütçeleri müsait olmamak gibi imkânsızlıklar karşısında Dâhiliye Vekâletince bu müddet temdit edilebilir. Kanun’un 3. maddesine göre; mütehassıslar tarafından yapılan beldenin müstakbel şehir plânı Belediye Kanunu’nun 70. maddesinin 9. fıkrası ile 71. maddesine göre belediye meclisi tarafından tetkik ve belediyenin ihtiyaçlarına uygun olduğu kabul edildikten ve mahallin en büyük mülkiye memurunun tasvibine ve Ankara İmar Müdürlüğünün tasdikine iktiran ettirildikten sonra herkesin malûmu olmak üzere belediye dairesine asılır ve keyfiyet halka ilân edilir. İmar Müdürlüğüne vürudu tarihinden itibaren üç ay içinde tasdik edilmeyen plânları tatbike başlamağa belediyeler salâhiyettardır. Belediye Meclisi ile mütehassıs arasında zuhur edecek idarî ihtilâfların hallinde Dâhiliye Vekâleti hakemdir. Fenni hususlar hakkında ihtilaflar için hakem vazifesini Dâhiliye ve Nafia ve Sıhhat ve İçtimai Muavenet vekâletleri müştereken yapacaklardır. Kanun’un 4. maddesinde 330 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ise; müstakbel şehir haritasının tanziminde, mücbir sebepler olmadıkça riayet olunması lazım gelen esaslar gösterilmiştir. Mücbir sebeplerin takdiri Dâhiliye Vekâletine aittir. Kanun’un 5. maddesine göre; müstakbel şehir haritasının birinci beş senede tatbik ve ikmali mümkün olmayan kısımların ikinci ve üçüncü beş senelik programlara terki belediye meclisinin esbabı mucibeli kararı üzerine Dâhiliye Vekâletinin tasvibine bağlıdır. Kanun’un 49. maddesine göre; “Fennî kanalizasyon şebekesi bulunan mahallerde bina sahipleri lâğımlarını kanalizasyona bağlamağa mecburdurlar. Kanalizasyon şebekesi olmayan mahallerde kanalizasyon yapılıncaya kadar belediyeler, mahallî ihtiyaç ve vesaite göre lâğım tertibatını gösterir bir talimatname yapacaklardır. Bu talimatnameler mahallî en büyük mülkiye memuru tarafından tasdik edildikten sonra tatbik olunacaktır. Kanun’un 50. maddesine göre; Bu Kanun hükümlerinin tatbikini gösterir nizamnameler Dâhiliye Vekâletince tanzim olunacaktır. Kanun’un 51. maddesine göre de; fırınların ve gıda maddelerinin bulunacakları diğer mahallerin yapılarına vesair hususlara ait şartlar, Dâhiliye ve Sıhhiye Vekâletleri tarafından tanzim olunacak bir nizamname ile tespit edilecektir. Belediye Yapı ve Yollar Kanunu, bütün belediyeleri şehirlerinin hâlihazır haritası ile müstakbel planını yaptırmaya mecbur ettiğinden, yasa çıkar çıkmaz belediyeler faaliyete geçmişlerdir. Örneğin, 1934 yılı Şubat ayında gazetelere yansıyan haberlere göre; bu konuda hızlı davranan Giresun Belediyesi, şehrin hâlihazır haritasını üç kişilik bir heyete yaptırmış olup; hazırlanan haritalar Ankara’da Harita Umum Müdürlüğü ve Dâhiliye Vekâletince tasdik edildiğinden, belediye imar işlerine bu haritalar üzerinden başlamıştır. Bu arada Şebinkarahisar Belediyesi de haritalarını yaptırmak üzere faaliyete geçmiştir (Turan, 2007: 545). Belediye Yapı ve Yollar Kanunu kapsamında Dâhiliye Vekâletince önemli görevler yürütülmüş olmasına rağmen, 14 Haziran 1935 tarihli ve 2799 sayılı “Nafıa Bakanlığının Teşkilat ve Vazifelerine Dair Kanuna Ek Kanun” 607 (RG: 22.06.1935 tarihli ve 3035 sayılı) ile 2290 sayılı “Belediye Yapı ve Yollar Kanunu’nun 1, 2 ve 3. maddelerinde Dâhiliye Vekâletine ve Ankara İmar Müdürlüğüne ait görevler Nafıa Vekâletine devredilmiştir (md.6). 9. Belediye Teşkilâtı Olan Yerlerdeki Muhtarlıkların Kaldırılması 10 Haziran 1933 tarihli ve 2295 sayılı “Belediye Teşkilâtı Olan Yerlerde Muhtar ve İhtiyar Heyetlerinin Lağvı Hakkında Kanun” (RG: 19.06.1933 tarihli ve 2431 sayılı) belediye teşkilatı olan yerlerde mahalle muhtarlıklar kaldırılmıştır (Kalfa, 607 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 4, Cilt: 14, Sayfa: 658). 331 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 2007: 425, 475). “Belediye Teşkilâtı Olan Yerlerdeki Muhtarlıklarla İhtiyar Heyetlerinin Kaldırılması Hakkında 1/603 Numaralı Kanun Lâyihası” ve buna yönelik hazırlanan Dâhiliye Encümeni Mazbatası, 10 Haziran 1933 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek bazı eklemelerle kabul edilmiştir. 608 Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenleme şu şekilde gerekçelendirilmiştir: 609 “281 tarihli Vilâyet Nizamnamesi hükümleri dairesinde seçilip vazife görmekte olan mahalle muhtarlıkları ve ihtiyar heyetleri 293 tarihli Belediye Kanunu’nun neşrinden sonra da vazifelerine devam etmişler ve nihayet 13 Mart 1329 tarihli İdarei Umumiyei Vilâyat Kanunu’nun 148’inci maddesi ile mezkûr nizamname hükmü feshedildiği halde, muhtelif kanunlarımızda kendilerine ayrı ayrı vazifeler verilmiş olmasından dolayı işlerine devam etmekte bulunmuşlardır. Hâlbuki şehirlerimizde ve kasabalarımızda oturanların mahallî mahiyette müşterek ve medenî ihtiyaçlarını tanzim ve tesviye vazifesi 1580 numaralı Kanunla belediyelerimize tevdi olunmuştur. Muhtarlıkların ve ihtiyar heyetlerinin gördükleri işler de mahiyet itibariyle belediye vazifelerindendir. İdarî ve mahallî teşekkülleri ilmî esaslara tevfik edilmiş birçok memleketlerde dahi, mahalle muhtarlıklarına benzer hiç bir teşkilât olmayıp bütün bu vazifeler belediyelerce ifa edilmektedir. En son ilmî esaslara göre hazırlanmış olan yeni Belediye Kanunu ile şehirlerimiz ve kasabalarımız, çalışan ve halkın ihtiyaçlarını düşünen belediyelerimizin elinde inkişafa doğru yürürken dünyanın hiç bir yerinde bulunmayan mahalle muhtarlığının kaldırılmasına katî bir lüzum ve zaruret vardır. İdarî ve hukukî bir hüviyeti olmayan muhtarlıkların lağvı ile vazifelerinin, halka ait bütün işleri gören belediyelere verilmesi düşünülmüş ve işbu kanun lâyihası bu nokta-i nazardan hazırlanmıştır.” Bu gerekçelerle kabul edilen 2295 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince; “Belediye teşkilâtı olan yerlerde mahalle muhtarlıkları ve ihtiyar heyetleri lağvedilmiştir.” Kanun’un 2. maddesine göre de; “Muhtelif kanunlarla ve nizamname ve talimatnamelerle bu muhtarlıklara ve ihtiyar heyetlerine verilmiş olan vazife ve salâhiyetler yapılacak bir nizamname ile belediyelere, zabıtaya ve aidiyetine göre diğer devaire devredilmiştir.” Maddede bahsedilen ve Dâhiliye Vekâletince hazırlanan, “Belediye Teşkilatı Olan Yerlerde Lağvedilen Muhtar ve İhtiyar Heyetleri Vazifelerinin Hangi Dairelerce İfa Olunacağına Dair Nizamname Layihası” (Kararname No: 15436), 14 Aralık 1933 tarihli İcra Vekilleri Heyeti kararıyla kabul edilmiştir (RG: 23.12.1933 tarihli ve 2575 sayılı). Cumhuriyet gazetesi608 609 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sayfa: 160-161, İ: 68, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sıra No: 156). 332 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) nin 25 Kânunusani 1933 tarihli nüshasında, anılan nizamname ile uygulamanın İstanbul’a etkileri üzerinde durulmuştur: “İstanbul Vilayetinde muhtarlık teşkilatı sene başından itibaren tarihe karışacaktır. İstanbul’da mevcut iki bine yakın muhtarın işini badema (bundan böyle) polis, belediye ve sıhhiye memurları yapacaklardır. Bu hususta Dâhiliye Vekâletince hazırlanıp Devlet Şurasınca tasdik edilen nizamname dün İstanbul Vilayetine ve belediyeye tebliğ edilmiştir” (Kalfa, 2007: 425). 1934 yılının başından itibaren kapatılan muhtarlıkların mühürleri zabıta memurları tarafından toplanmıştır (Turan, 2007: 534). 10. Belediyeler Bankası Kurulması 11 Haziran 1933 tarihli ve 2301 sayılı “Belediyeler Bankası Hakkında Kanun” 610 (RG: 24.06.1933 tarihli ve 2435 sayılı) ile “Belediyeler Bankası” adıyla hükmi şahsiyeti haiz bir banka teşkil edilmiştir (Kalfa, 2007: 477). “Belediyeler Bankası Hakkında 1/660 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye, Maliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 11 Haziran 1933 tarihli Meclis oturumunda müstaceliyetle görüşülerek kabul edilmiştir. 611 Görüşmelerin başında söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, Belediyeler Bankasının kuruluş gerekçesini şu şekilde açıklamıştır: 612 “Efendim, Büyük Meclis, Belediyeler Kanunu’nda bir madde-i mahsusa kabul etmişti. Bu maddeye göre her belediye varidatının yüzde beşini 20 sene müddetle ihtiyat akçası olarak ayıracak ve bununla bir banka teşekkül edecekti. Belediyeler Kanunu, 1 Eylül 1931’de mevkii meriyete girdi. O günden beri belediyeler varidatının yüzde beşini ayırmaktadır. Bir buçuk sene zarfında hâsıl olan ihtiyat akçesi bir buçuk milyon lirayı buldu. Bu para bu gün bankada ve emrimizde olarak bulunuyor. Bu para ile bir banka teşkil ettik ve mevzuu münakaşa ve müzakereye konulan bu kanun huzuru âlinize takdim ettik. Maksadı teşekkülü ve gayesi ve hedefi hakkında fikir verecek kadar kanunda icap eden tafsilât vardır. Fakat kanunun müzakeresine girmeden evvel ben de arz edeyim: Belediyelerimizin gerek medenî ve gerek sıhhî ihtiyaçlarını yapabilmeleri için varidatları fevkinde birtakım masraflara ihtiyaçları vardır. Bunun da kendi varidatları ile yapılması mümkün değildir. Fakat memleketin krediye ve paraya olan ihtiyacı dolayısıyla belediyeler bu parayı güçlükle, biraz da ağır faizlerle bulmaktadırlar. Aralarında bir itibar kredisi şeklinde bir banka yaparak kendi kendilerine artırdıkları para ile kendi 610 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 978-980). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sayfa: 177-179, İ: 69, C: 1). 612 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sayfa: 177, İ: 69, C: 1). 611 333 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) kendilerine müfit olacaklar ve memleketin imarına bir yardım olacağını düşündük ve böyle bir banka tesisine teşebbüs ettik. Metelik metelik, on para on para toplanacak olan bu para belediyelerin ihtiyacına kâfi gelecek sermayeyi temin edecektir. Arz ettiğim gibi bir buçuk senede 1,5 milyon lira ve 15 senede 15 milyon bir para olacaktır. Bu suretle belediyeler kendi aralarında kendi ihtiyaçlarını hiç kimseye muhtaç olmadan temin edeceklerdir. Bankanın teşekkül maksadı ve gayesi budur. Maddeleri okunduğu vakit göreceksiniz ki oldukça mufassal bir kanundur. Bu bankayı idare edecek zevat muayyen makam sahiplerinden, belediye reislerinden ibarettir. Şubeleri olmayacaktır. Mevduat kabul etmeyecektir. Diğer bir millî banka ile anlaşacak, onlara kasadarlık yaptıracak ve bu suretle işleyecektir. Tahmin ediyorum ki iyi idare edilirse bu banka memleketimizde 10, 15 sene sonra gayet kuvvetli ve esaslı bir müessese-i maliye olacaktır ve şehirlerimizin ihtiyacını temin edecektir (Muvafık sesleri).” Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında, düzenleme şöyle gerekçelendirilmiştir: 613 “1580 numaralı Belediye Kanununun 131. maddesine göre belediyelerimiz için bir banka kurulması icap etmektedir. Aynı madde hükmüne nazaran belediyelerimiz yirmi sene müddetle bütçelerinin yüzde beşi nispetinde ayıracakları tahsisatları Hükümetçe gösterilecek bir bankaya yatırmağa mecburdurlar. İki buçuk seneden beri tatbik edilmekte olan bu madde ile halen bir buçuk milyon lira kadar bir para toplanmış bulunmaktadır. Belediyelerimizin muhtelif imar işleri için yapmak mecburiyetinde kaldıkları istikrazlarını karşılamak veya istikrazlara tavassut etmek üzere bir (Belediyeler Bankası) kurulması düşünülmüş ve hükmî şahsiyeti haiz olmak ve Ziraat ve Emlâk Bankaları gibi millî müesseselerimizin istifade ettiği haklardan ve imtiyazlardan bu bankanın da istifadesini temin için bu kanun lâyihası hazırlanmıştır.” Bu gerekçelerle kabul edilen 2301 sayılı Kanun’un 1. maddesinde, Bankanın kuruluşu düzenlenmiştir: “1580 numaralı Belediye Kanununun 131’inci maddesinde yazılı hükme göre (Belediyeler Bankası) namı ile on beş milyon Türk lirası sermaye ile hükmî şahsiyeti haiz bir banka teşkil edilmiştir. Lüzumunda İcra Vekilleri Heyeti kararı ile bu sermaye bir misli artırılabilir. Banka, sermayesinden bir buçuk milyon lirayı topladığı tarihte teşekkül etmiş addolunur.” Kanun’un 2. maddesine gereğince; “Bankanın müddeti doksan dokuz sene olup, idare merkezi Ankara’dır.” Kanun’un 3. maddesine göre Bankanın amacı; belediyelere, şehirlerin tanzim ve tesisi işlerinde yapacakları esaslı amme hizmetleri için muhtaç olacakları parayı, yapılacak işlerin ehemmiyetine ve belediyelerin 613 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sıra No: 300). 334 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ödeme kabiliyetlerine göre ikraz etmek; kısa veya uzun vadeli avans ve cari hesaplar açmak veya bunlara tavassut ve kefalet etmek ve nizamnamesi esası ile müsaade edilecek banka işlerini yapmaktır. Kanunla Dâhiliye Vekâletine de birtakım yetki ve görevler verilmiştir. Örneğin, Kanun’un 3. maddesine göre; Banka, Kanun’da gösterilen miktardan fazla muameleler için Dâhiliye Vekâletinin muvafakatini almaya mecburdur. Kanun’un 7. maddesine göre; Bankanın tesisine taalluk eden muamelatta damga resmi ile celbedeceği kasa ve memleket dâhilinde imal edilmeyen sair banka levazımı Dâhiliye Vekâletince tertip edilecek listeye göre bir defaya mahsus olmak üzere gümrük resminden muaf tutulmuştur. Kanun’un 8. maddesine göre; Banka, idare meclisinin kararı ve Dâhiliye Vekâletinin tasvibi ile tevdi edilen sermayenin yarısına kadar milli bankalardan avans almağa ve hesabı cari açtırmaya salahiyetlidir. Kanun’un 10. maddesine göre; bu Kanunda yazılı esaslara göre Dâhiliye Vekâletince tanzim edilecek Banka Nizamnamesin İcra Vekilleri Heyetince tasdikinden sonra neşir ve ilanı birinci maddenin son fıkrasındaki gününde sermaye bulmak şartı ile banka teşekkül etmiş sayılacaktır. Kanun’un 11. maddesine göre; banka, kanunu mahsusla teşkil olunan milli bankaların idare meclisi azaları için yazılı evsafı zevattan olmak üzere Dâhiliye Vekilinin inhası üzerine İcra Vekilleri Heyeti kararıyla tayin olunacak bir reis ve üç azadan teşekkül edecek bir idare meclisi ile bir umum müdür tarafından idare olunacaktır. Kanun’un 12. maddesine göre; umumi heyet, Divanı Muhasebat reisinin riyasetinde, Divan daire reisleriyle, Şurayı Devlet ikinci reislerinden ve Dâhiliye Vekâleti müsteşarı ile Mahalli İdareler umum müdürü ve hukuk müşavirinden ve sermaye iştirak eden belediyelerin en çok iştirak edenlerden başlamak üzere münavebe ile her sene Dâhiliye Vekâletince davet edilecek on belediye reisinden meydana gelir. Kanun’un 13. maddesine göre; bankanın murakıplarından biri Dâhiliye Vekâleti, diğerini umumi heyet tayin edecektir. Kanun’un muvakkat maddesine göre de; banka sermayesi beş milyon lirayı buluncaya kadar yapacağı ikraz ve avans işlerinde, borç almak isteyen belediyenin o tarihteki iştirak hissesi miktarını geçebilmek için Dâhiliye Vekâletinden müsaade almaya mecburdur. Kanun yürürlüğe girdikten sonra, Dâhiliye Vekilliği tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 6 Kasım 1933’te, Banka Umum Müdürlüğüne Muhasebe Müdürü İsa Bey, İdare Meclisi Başkanlığına Salih Vahit ve azalıklarına Hüseyin Kadri, Nusrat ve Sami Beylerin tayinleri kararlaştırılmıştır (15145, 15146 sayılı Kararnameler; RG: 06.11.1933 tarihli ve 2545 sayılı). Belediyeler Bankası Umum Müdürlüğüne bazı yıllarda valilerden de atamalar yapıldığı incelenmiştir. Örneğin, münhal bulunan Belediyeler Bankası Umum Müdürlüğüne Seyhan Valiliğinden mütekait Mümtaz Bey’in tayini, Dâhiliye Vekilliğinin 9.5.1934 tarih ve 349/64 335 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince aynı gün tasvip ve kabul olunmuştur (Kararname No: 2/581, RG: 19.05.1934 tarihli ve 2704 sayılı). Yine Dâhiliye Vekâletinin 7.4.1935 tarih ve 349/47 sayılı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine, açık bulunan Belediyeler Bankası Umum Müdürlüğüne Sivas Valisi Süleyman Kepenek’in tayini, İcra Vekilleri Heyetince 10.4.1935 günü onanmıştır (Kararname No: 2/2308; RG: 28.04.1935 tarihli ve 2988 sayılı). Belediyelerin yürüttükleri kamu yatırım ve hizmetlerini finanse etmek üzere kurulan Belediyeler Bankası, dönem içerisinde büyük bir gelişme göstermiş, 1936 yılı sonunda Bankanın tahsil edilen sermayesi 4.467.888, ikraz edilmiş ve edilecek para yekûnu da 3.810.386 liraya yükselmiştir. 1937 yılı sonlarına doğru Belediyeler Bankasının merkez binası da Ankara’da hizmete girmiştir. Türk yerel yönetim tarihinde önemli bir yeri olan Belediyeler Bankası, 1945 yılında “İller Bankasına” dönüştürülecektir (Kalfa, 2007: 477, 507; Övgün, 2007: 883; Avaner, 2007: 653; Varlık, 2010: 55; Anadolu Ajansı: 2010: 92). 11. Belediyece Yapılacak İstimlâk Hakkında Kanun 4 Haziran 1934 tarihli ve 2497 sayılı “Belediyece Yapılacak İstimlâk Hakkında Kanun” 614 (RG: 09.06.1934 tarihli ve 2722 sayılı) ile belediyelere, yapılacak istimlakler için bazı yetkiler verilmiştir. “İstanbul’da ve Vilâyetlerde Belediye Daireleri Namına İstimlâk Olunacak Mahallerin İstimlâk Sureti Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair 1/430 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye, Maliye, Bütçe ve Adliye Encümenleri Mazbatalarının görüşülmesine 19 Mayıs 1934 tarihinde başlanmış; 615 4 Haziran 1934 tarihli Meclis toplantısında tasarı kabul edilmiştir. 616 Tasarının maddelerine yönelik bazı tereddütler üzerine Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, 2 Haziran 1934 tarihli görüşmelerde söz alarak açıklamalarda bulunmuştur: 617 “İstimlâk muamelesi yapılırken tasarruf ve istihkak davaları da araya giriyor ve muamele uzuyordu. Hâlbuki belediyeyi bu işte alâkadar eden şey, doğrudan doğruya kıymet meselesidir ve bunu esas tuttuk. Lâyiha da buna göre hükümleri ihtiva etmektedir...” Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzasıyla Meclise gönderilen, “Dâhiliye Vekâletinin esbabı mucibesi” suretinde, düzenlemenin gerekçeleri şu şekilde açıklanmıştır: 618 “İstanbul ve vilâyetlerde belediyeler namına istimlâk olunacak 614 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 731-735). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sayfa: 176-177, İ: 53, C: 1). 616 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 34-35, İ: 64, C: 1). 617 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 25-31, İ: 63, C: 1). 618 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sıra No: 143). 615 336 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) mahallerin sureti istimlâkine dair kanunun üçüncü maddesi, istimlâk olunacak mahallerin kıymetini tayin ve tespitte tahmin usulünü kabul etmiş olduğundan bu usule tevfikan yapılan istimlâklerde belediyeler ve efradın mütekabil haklarının telifi tatbikatta müşkülât arz etmekte ve bu yüzden belediyelerin imar teşebbüsleri de müteessir olmaktadır. Bu mahzurların önüne geçilmesi için tahmin gibi gayri ilmî bir esas yerine, 1833 numaralı Arazi Vergisi Kanunu ile 1836 numaralı Bina Vergisi Kanunlarının tespit ettiği kıymetler alınmış ve istimlâkin bidayeten bu kıymetlere istinat ettirilmesi ve bu kıymetlere itiraz vukuunda efrat ve belediyelerin menfaat ve haklarını mütekabilen müemmen hal ve tesviye suretlerini muhtevi esaslar dairesinde emri istimlâkin kolayca bitirilmesi esbabı düşünülerek belediyelere ait istimlâk kanununun üçüncü maddesi yerine kaim olmak üzere yeni bir madde kaleme alınmış ve mezkûr kanunun altıncı maddesi tadil ve lağıv ve tadili teklif edilen üçüncü ve altıncı maddelerle alâkadar olan 2, 8, 9 ve 15’inci maddelerin hükümleri de lağvedilmiştir. Bundan başka bu kanunun verdiği kolaylıklardan belediye ile birleştirilmiş hususî idarelerin ve imar müdüriyetinin de istifadesini temin için kanun projesine bu maksatla bir madde ilâve olunmuştur.” Bu gerekçelerle kabul edilen ve ismi “Belediyece Yapılacak İstimlâk Hakkında Kanun” olarak düzeltilen 2497 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 1580 sayılı Belediye Kanunu’nda yazılı, beldenin ve belde sakinlerinin mahalli mahiyette müşterek ve medeni, sıhhi ve bedii ihtiyaçlarının tanzim ve tesviyesi ve tehlikeden korunması için tesisat yapmak maksadıyla binalı ve binasız gayrimenkulleri istimlâke belediyeler yetkili kılınmıştır. Kanunla mülki idare amirleri ile Dâhiliye Vekâletine bazı görev ve yetkiler verildiği görülmektedir. Örneğin, Kanun’un 2. maddesine göre; “Belediye namına istimlâk olunacak yerlerin mesaha ve cins ve hududunu gösterir mufassal bir haritası belediye mühendisi ve bulunmayan yerlerde nafıa mühendisi ve bunların bulunmadığı yerlerde mimar veya fen memuru ve bunlar da yoksa belediye kalfası tarafından yapılarak belediye encümenine tevdi olunur. Encümence istimlâke lüzum görüldüğü takdirde istimlâk sebeplerini bildirir bir mazbata yapılarak mahallin en büyük mülkiye memuruna gönderilir. En büyük mülkiye memuru evrakın gelmesinden itibaren on beş gün içinde yapılacak istimlâkin umumî menfaatlere uygun olup olmadığına karar vererek belediyeye bildirir. İstimlâkin umumî menfaatlere uygun olduğu hakkındaki kararlar kâfidir. İstimlâkin umumî menfaatlere uygun olmadığına dair verilecek kararlara karşı, belediye encümenlerinin kararı ile belediye teşkilâtı olan köy ve nahiye belediyeleri bağlı bulundukları kaza kaymakamına ve kaza belediyeleri valiye ve vilâyet belediyeleri de Dâhiliye Vekâletine itirazda bulunabilirler itiraz üzerine verilecek kararlar kâfidir. İstimlâkin umumî menfa337 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) atlere uygun olup olmadığı hakkındaki kararlar, belediye reisliği en büyük mülkiye memuru uhdesinde bulunan yerlerde, kaza belediyeleri için bağlı oldukları vilâyetin valisi ve vilâyet belediyelerine ait olanlar hakkında da Dâhiliye Vekili tarafından kat'î olarak ittihaz olunur. Umumî menfaatler hakkındaki kâfi kararlar temyiz olunamaz.” 12. Vilayetler Hususi İdarelerinin Borçlarının Hazinece Tasfiye Edilmesi 4 Temmuz 1934 tarihli ve 2562 sayılı “Vilayetler Hususi İdarelerinin Borçları ve 1934 Mali Senesi Bütçeleri Hakkında Kanun” 619 (RG: 12.07.1934 tarihli ve 2750 sayılı) ile vilayetler hususi idarelerinin borçlarının hazinece tasfiye edilmesi öngörülmüştür. Tekirdağ Mebusu Cemil Bey ve 3 arkadaşının, “Vilâyetler Hususî İdarelerinin Borçları ve 1934 Malî Senesi Bütçeleri Hakkında 2/121 Numaralı Kanun Teklifi” ile buna ilişkin Bütçe, Dâhiliye ve Maliye Encümenlerinden Mürekkep Muhtelit Encümen Mazbatası, 4 Temmuz 1934 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek itiraz olmadan kabul edilmiştir. 620 Tekirdağ Mebusu Cemil Bey ve arkadaşları tarafından Meclise sunulan “Bütçe, Dâhiliye ve Maliye Encümenlerinden Mürekkep Muhtelit Encümen Mazbatası”, il özel idarelerinin mali durumu hakkında şu bilgileri içermektedir: 621 “Son senelerde vilâyet hususî idarelerinin ekserisinin malî vaziyetlerindeki muvazene (denge) bozulmuş, iki netice hâsıl olmuştur: (1) Maaş ve ücretlerin tamamen verilememesi, (2) Muhtelif kanunlarla vekâletlere ayrılmış hisselerin ödenememesi. Kanun teklifi, bu iki vaziyet için ayrı ayrı hükümleri ihtiva etmektedir. Birinci maddede, 1933 senesinde verilemeyen maaşlar ve ücretler için Hazinece bir defaya mahsus olmak üzere 597.000 lira ödenmesi ve bunun vilâyetlere ait kazanç vergisi kesri munzamından nâzım hesaplardan kalan miktar ile mahsup edildikten sonra artanının 1935 senesi bütçesine masraf kaydı teklif edilmiştir. Encümenimiz maddeyi aynen kabul etmiştir…” 2562 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre; “Hususî idarelerin 1933 malî senesi sonuna kadar ödeyemedikleri maaş ve ücretler yekûnu olan 597.000 lira aşağıdaki şekilde hazinece tesviye olunur: A- 1933 malî senesi sonuna kadar umumî bütçeye dâhil memur ve müstahdemlerin maaş ve ücretlerinden kesilip merkezce hesabı kâfileri neticesine göre tevzi edilmek üzere alıkonulan ve nazım 619 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 957-958). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 395-396, İ: 77, C: 1). 621 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sıra No: 296). 620 338 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) hesaplarda kayıtlı bulunan paralar ait olduğu mahallere bakılmaksızın mezkûr hesaplara masraf kaydı suretiyle; B- (A) fıkrası mucibince tediye edilecek kısımdan kalanı, 1935 umumî bütçesinde (Hususî idarelere yardım) namı altında açılacak bir fasıldan mahsup olunmak üzere Hazinece temin olunacak kredi ile. Bu madde hükmüne göre Hazinece yapılacak tediyeler, 1934 Mayıs sonuna kadar zimmetlerinde tebeyyün edipte isimleri ve borçlarının miktarları Dâhiliye Vekâletince tasdikli cetvelde gösterilen vilâyetlere yardım şeklinde verilir. 2562 sayılı Kanunla Dâhiliye Vekâletine, önemli bir yetki daha verilmiştir. Kanun’un 8. maddesine göre; “Hususî İdare muhasebe müdürlerinin tayinleri Dâhiliye Vekiline aittir.” Bu Kanun’dan önce de dönem içerisinde birçok vilayet özel idaresinin borçlanmasına ilişkin yasalar çıkarıldığı incelenmiştir. Demek ki bazı özel idareler aldıkları borçları ödeyememişler ve sonuçta bunların borçları hazinece üstlenilmiştir. O dönemde özel idarelere verilen görevlerin çokluğu, öğretmenler başta olmak üzere birçok kamu görevlisinin özel idareden maaş almaları, savaşlar ve ekonomik buhranın olumsuz etkileri, böyle bir sonucun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Nitekim 1936 yılı sonunda Dâhiliye Vekâletince hazırlanan bir raporda, hususi idarelerin içinde bulunduğu kötü durum ve bunun nedenleri açıkça belirtilmiştir (Varlık, 2010: 49-53): “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’muza göre tevsi-i mezuniyet ve tefrik-i vezaif esasına istinat eden (dayanan) vilayetler umuru (işleri), 1329 (1913) tarihli İdare-i Umumiye-i Vilâyat Kanunu’nun hususi idarelere müteallik hükümleri ile tanzim olunmuştur. Kuruluşunu müteakip başlayan Cihan, onu takip eden İstiklal harpleri, umumi buhran bu müesseseyi sarsmış ve mevcudiyetini mevzu-u bahis ettirecek şerait (koşullar) karşısında bırakmıştır. 1929 yılında vilayet bütçelerinin tahsilat yekûnu 43 milyona kadar çıkmış iken buhranın karşılanması maksadıyla vergilerde yapılan tenzilat, yol parasının 8 liradan 4 liraya indirilmesi, maarif açıklarını kapatmağa muhtas (yönelik olan) zamların kaldırılması, umumi meclislerin mahalli ihtiyaçları ve halkın tediye (ödeme) kabiliyetine göre vergilere zam yapabilmek hususunda haiz oldukları salahiyetin Tevhid-i Küsurat Kanunu ile kaldırılması, umumi tahsilat nispetlerinin düşmesi, 12,5 milyon liradan fazla bir açık husule getirdi. Vilayetlerin tediye muvazeneleri bozuktu. 10 milyon liradan fazla borç karşısında kaldılar (…) 1929 senesinde 43 milyon liraya kadar çıkmış vilayet bütçelerinin tahsilatı 1934 senesinde 30 milyona düşmüştü. 1929 senesinde 39 milyon lirayı bulan masraf tediyatı 1934’te 29 milyona inmiştir. 1934 sarfiyatının 11.844.546 lirası maarif, 7.235.695 lirası yol, 2.269.767 lirası sıhhat, 1.722.601 lirası ziraat ve baytarlık, 3.436.066 lirası idare ve hesap, 3.328.715 lirası mütenevvi (diğer) masraflara aittir. Vilayet bütçesinden maaş ve ücret alan muallim, memur ve müstahdem339 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) lerin sayısı 27.000, senelik maaş ve ücretleri tutarı 15.627.614 liradır. Bu yekûna bina ve arazi vergilerinin hususi idarelere devri dolayısıyla Maliye’den verilen memurlar dâhil değildir…” Dâhiliye Vekâleti raporunda hususi idarelerin sorunlarının çözümü için, “borçların tecili (ertelenmesi), tedahülde kalan (geciken) muallim maaşları için umumi muvazeneden (genel bütçeden) yardım yapılması gibi muvakkat (geçici) mahiyeti haiz tedbirlerin kanunlarla teyit ve tatbik edildiği” belirtildikten sonra, bu konuda ayrıca yapılması gerekenler de sıralanmıştır (Varlık, 2010: 50-51, 58-61, 80-83): “(1) (…) İdare-i Umumiye-i Vilâyat Kanunu’nun 80 ve 81’inci maddeleri ile mevzu iken 1929 senesinde neşredilen Tevhid-i Küsurat Kanunu ile kaldırılan kesr-i munzam tarhı salahiyetinin (vergileri arttırabilme yetkisi) umumi meclislere iadesi. (2) Vilayetlere ait mahalli mahiyeti haiz hizmetlerin tefriki (ayrılması), her hizmetin ifasına (yerine getirilmesine) yetebilecek gelir temini, karşılığı olmadıkça vilayetlere yeni hizmetler verilmemesi (…) (3) Bütçelerin devlet merkezinde yapılmakta olan murakabe şekli prensiplere istinat etmekten uzaklaştığı cihetle vilayet bütçelerinin tetkikatı karışık ve uzayıcı bir şekil almıştır. Tetkikatın bütün dünya müesseselerinde kabul edilen ve ihtisas encümenleri tarafından tasvip olunan şekilde ve bitaraf mercilerde yapılması lazım ve zaruridir. (4) (…) Muallimler için kabul edilen otomatik terfi sisteminin kaldırılması ve encümenin tavsiye ettiği gibi terfilerin kadro ve tahsisat imkânına göre yapılması zorunludur. (5) Merkezi temsil eden müdürler nezdinde müstahdem, memur ve kâtiplerin maaş ve ücretleriyle müdürlerin devir harcırahlarının umumi muvazeneye (genel bütçeye) alınması esası kararlaştırılmış, hatta tatbikatına geçilmiş olduğu halde bilahare yine vilayetlere bırakılmıştır. Bunun acilen tatbiki vilayet idarelerinin maruz kaldıkları müşkülatı kısmen azaltmak bakımından faydalı olacaktır. (6) Vilayet memurlarından kesilen buhran ve muvazene vergilerinin, buhrandan daha fazla müteessir olan vilayetlere terki hem prensip hem de zaruret icabıdır. (7) Vilayet gelirlerinin arttırılması, ispirtolu içkiler üzerindeki vilayet hissesinin tezyidi, tütün fiyatlarının bu idareler lehine bir miktar zam yapılması ve yeni gelirler bulunması çok lazım ve muvafıktır. (8) Vilayet hizmetleri gün geçtikçe genişlemekte, seferberlik hazırlıklarına, hava tehlikelerine, telefon tesisatına yardım ve saire gibi karşılıksız birçok işler verilmektedir. Encümenlerin de işaret ve tasvip ettiği gibi bu idarelere yeniden karşılıksız hizmet tahmil edilmemesi (yüklenmemesi) muvafık olur. (9) Mahalli idareler devlet yardımı asıl olduğuna, gelir ve iratları çok geniş olan ecnebi memleketlerin mümasil müesseseleri devlet bütçesinden yardım görmekte olduklarına göre, gelirleri tahmil edilen hizmetleri ifaya (yerine getirmeye) müsait olmayan yerlere, bilhassa Doğu bölgesindeki vilayetlere umumi muvazene340 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) den yardım yapılması temenniye şayandır.” Bu öneri ve temennilere rağmen, özel idarelerin durumlarının düzeltilmesi yönünde yapılan çalışmalar yeterli olmayacak, takip eden yıllarda, eğitim, sağlık ve bayındırlığa yönelik olanlar başta olmak üzere, vilayetlerin görevlerinin merkezileştirildikleri izlenecektir. 13. Hususî İdare ve Belediyeler Kefalet Sandığı Kurulması 2489 sayılı Kefalet Kanunu’nun 13. maddesine göre Dâhiliye Vekilliğince hazırlanan ve Şûrayı Devletçe uygun görülen “Hususî İdare ve Belediyeler Kefalet Sandığı Nizamnamesi”, İcra Vekilleri Heyetince 3 Şubat 1935 tarihinde yürürlüğe konulmuştur (Kararname No: 2/1942; RG: 16.02.1935 tarihli ve 2931 sayılı). Hususî İdare ve Belediyeler Kefalet Sandığı Nizamnamesi, toplam 10 bölüm ve 40 maddeden oluşmaktadır. Nizamnamenin Birinci Bölümünde “Kuruluş ve Vazife”, İkinci Bölümünde “Kefalete Bağlı Olanlar”, Üçüncü Bölümünde “Sandığın Sermayesi”, Dördüncü Bölümünde “Zimmetlerin Ödenmesi”, Beşinci Bölümünde “Ödenen Zimmetlerin Karşılanması ve Dağıtılması”, Altıncı Bölümünde “Kefaletli Vazifeden Ayrılanların Alakalarının Kesilmesi”, Yedinci Bölümünde “Murakabe”, Sekizinci Bölümünde “Cezalar”, Dokuzuncu Bölümünde “Ödenen Zimmetlerin Takib Yolları” ve son olarak Onuncu Bölümünde “Bütçe ve Masraflar”, konuları kayıt altına alınmıştır. Kefalet Sandığının yasal dayanağını, 6 Haziran 1934 tarihli ve 2489 sayılı Kefalet Kanunu ile 3 Şubat 1935 tarihli ve 1894 sayılı Kefalet Sandığı Nizamnamesi oluşmaktadır. Nizamnamenin 1. maddesinde; Hususî İdare ve Belediyeler Kefalet Sandığının kuruluşu düzenlenmiştir: “Hususî idare ve belediyelerde para ve menkul kıymetleri ve ayniyatı alıp veren ve elinde tutan memur ve müstahdemler için müteselsil kefalet usulünü tatbik etmek maksadıyla (Hususî İdareler ve Belediyeler Kefalet Sandığı) kurulmuştur. Bu sandık hükmî şahsiyeti haiz ve Dâhiliye Vekilliğine bağlıdır.” Nizamnamenin 2. maddesinde; Sandığın Dâhiliye Vekili tarafından, Vekillik memurları arasından seçilecek bir reis ile iki azadan mürekkep bir heyetçe idare olunması öngörülmüştür. Reisin en aşağı dördüncü ve azaların en aşağı yedinci derecede memurlardan olması gerektir. İdare heyeti lüzum görüldükçe reisin daveti üzerine toplanacaktır. Mazeretsiz devamsızlığı görülen reis ve azayı Dâhiliye Vekili değiştirebilecektir. Nizamnamenin 3 ve 4. maddelerine göre, Sandığın işlerini idare heyeti çevirecektir. Nizamnamenin 34. maddesi gereğince de, idare heyetince tanzim olunacak Sandık bütçesi, Dâhiliye Vekilinin tasdikiyle mer'i olacaktır. Nizamnamenin 11. maddesinde kefalete bağlı olanlar gösterilmiştir. Buna göre; vilâyetler hususî idareleri ile belediyelerde para ve menkul kıymetleri ve ayınları alıp veren ve elinde tutan ve bunla341 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) rın girmesinden ve çıkmasından ve saklanmasından mesul olan veznedar, tahsildar, ambar ve tevzi memurları, müteselsil kefalete bağlı olduğu gibi bu idarelere merbut müesseselerin ayni vaziyette bulunan diğer memur ve müstahdemleri dahi müteselsil kefalete bağlıdır. 1935 yılında kurulan Hususî İdare ve Belediyeler Kefalet Sandığı, İçişleri Bakanlığı bünyesinde halen daha faaliyetlerine devam etmektedir. 14. Belediyeler İmar Heyeti Oluşturulması 7 Haziran 1935 tarihli ve 2763 sayılı “14.4.1930 Tarihli ve 1580 Sayılı Belediye Kanununa Ek Kanun” 622 (RG: 15.06.1935 tarihli ve 3029 sayılı) ile Dâhiliye Vekilinin başkanlığında “Belediyeler İmar Heyeti” oluşturulması kararlaştırılmış ve Dâhiliye Vekâletine bazı görev ve yetkiler verilmiştir. “Belediye Kanununa Ek Kanun Lâyihası” ile Belediye Kanunu Muvakkat Encümeni Mazbatası (1/117), 7 Haziran 1935 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 623 Tasarı üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, düzenlemeyle ilgili dikkat çekici açıklamalarda bulunmuştur: 624 “Belediyelerimiz mühmeldir. İşleri çoktur. Halkımız çok geniş şeyler istemektedir. Belediyelerin ayrı ayrı bunları yapmağa iktidarı yoktur. Bir Belediyeler Bankası yaptık. Bu Belediyeler Bankası sıkıntı zamanlarında dahi küçük paralarla kuruldu. Bu gün 3 milyon lira kadar bir paramız vardır. Bu paradan şu iş için, bu iş için verecek olursak eski vaziyete dönmüş olmaktan korkarız. Çünkü arz ettiğim gibi, su işleri büyük iştir. Suyun tahlili, miktarının ölçülmesi, ondan sonra nakli, bilhassa borular meselesi hakikaten pahalıya mal olmaktadır. Bunu merkezileştirecek olursak belki diyebilirim, belkiden daha yakın bir ihtimal ile boruları kendimiz yapacağız yahut bir şirketle anlaşarak veyahut emaneten boru yaparak belediyelere tevzi edeceğiz. Bu boru ve saire için mühim miktarda paramız harice gitmektedir. Belediyelerin ayrıca müddahar (biriktirilmiş) sermayeleri olmadığı için, şirketler kendilerine haklı olarak itimat etmemektedirler. Hâlbuki bu gün 3 milyon lira sermayeli ve her sene 800 bin lira artmakta olan bir bankamız olduğuna göre, şimdi bu işler için verdiğimiz paradan %25, %30’dan daha ucuz iş yapılacak ve memleketin bütün şirketlerinin suyu tahminimize göre 10 senede ikmal edilmiş olacaktır. Bu Kanunun maksadı esasisi de budur. Sular bittikten sonra elektriğe sıra gelirse bu da o vakte kadar İktisat Vekâleti elektrifikasyon meselesini halledeceğinden 622 Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: Fevkalade, Cilt: 15, sayfa: 527). Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, F. İçtima, Cilt: 4, Sayfa: 70-73, İ: 35, C: 1). 624 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, F. İçtima, Cilt: 4, Sayfa: 71-72, İ: 35, C: 1). 623 342 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) bu mesele de kendiliğinden halledilmiş olacaktır. Sonra Sıhhiye Vekâletinin istediği kanalizasyon işi vardır. Çok güç olmakla beraber şimdiden işe başlayalım dedik. Spor sahaları: Bu da sıhhidir. Şehirlerimizde spor sahaları yapılması teklif edildi ve Meclisi Âli bunu kabul etti. Bu hakikaten memleket gençliğinin bedenî terbiyesi için yapılması lâzım olan bir şeydir. Şimdi şehirlerde yapacağımız esas iş üçtür; Harita ve plân, sular ve spor meydanları. Arkadaşlarımın dedikleri gibi; suları yapılmış olan şehirlerimiz vardır; İstanbul, İzmir, Ankara ve sair ufak tefek yerlerde olduğu gibi. Bazı yerlerde lâğım yapılmış veyahut yapılmaktadır, İstanbul’da ve İzmir’de olduğu gibi. Diğerlerinde bu da yapılmamıştır. Bunların yapılmasını kolaylaştırmak için mıntıkalara ayıracağız. Ya emaneten yapacağız, ya kendilerine yaptıracağız veyahut yerli, yabancı, bir şirketle anlaşarak su meselesini (Temiz su, bol su, ucuz su) halinde halledeceğiz.” Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında ise özetle şu bilgilere yer verilmiştir: 625 “(1) 1580 sayılı Belediye Kanunu ile 28 Nisan 1926 tarih ve 831 sayılı Sular Kanunu ve 2290 sayılı Belediye Yapı ve Yollar Kanunu, belediyelerimize birçok vazifeler yüklemiş ve beldenin ve belde halkının sıhhat, selâmet ve refahını temin edecek, terakki ve inkişafına yol açacak işler yapmakla mükellef tutmuştur. Beldelerin hali hazır haritalarını, müstakbel puanlarını tanzim ettirmek, içme sularını getirmek tenvirat için icap eden fennî tesisatın vücut bulmasına çalışmak belediyelerin yapacağı işlerin önünde gelenlerdendir. Binaenaleyh bu cihetler nazarı itibari alınarak kanun lâyihasının birinci maddesi ile bu işlerin Vekâletçe toptan veya mıntıka halinde yahut vaziyetin göstereceği lüzuma göre yaptırılması muvafık görülmüştür. (2) Bu işler için Dâhiliye Vekâletinin reisliği altında Nafıa, İktisat ve Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekillikleri mümessillerinden ve Dâhiliye müsteşarı ile Mahallî İdareler ve Belediyeler Bankası umum müdürleri ile Ankara imar müdüründen mürekkep bir Belediyeler İmar Heyeti teşkil olunmuştur. (3) Bu işleri yapmamış olan belediyeler bitişlerin yapılması için icap eden tahsisatı taksite bağlamak sureti ile kendi bütçelerine koymağa mecbur tutulmuş ve ayırmadıkları takdirde bütçeleri tasdike salahiyetli makamlar vasıtasıyla işbu tahsisatı koydurmağa ve merkezce tasdik olunmak için de resen tahsisat koymağa vekâlet mezun kılınmıştır. (4) Ayrılan bu paraların Dâhiliye Vekâleti emrine Belediyeler Bankasına gönderilmesi ve göndermeyen belediyelere ait mebaliğ (meblağ) mahallî en büyük mülkiye âmirinin işarı üzerine Hazine vasıtası ile tahsil olunan belediye hisselerinden Maliye vekâletince ve %10 gümrük hisselerinden Dâhiliye vekâletince tevkif edilerek belediyeler bankasına yatırılması muvafık görülmüştü. (5) İcabı takdirinde bu 625 Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, F. İçtima, Cilt: 4, Sıra Sayısı: 167). 343 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) işler karşılığı Belediyeler Bankası Kanunu hükümleri dairesinde mezkûr bankaca kefalet veya ikraz suretiyle temini düşünülmüş ve Belediyeler İmar Heyetinin yazı işleri ile fennî muamelât ve hususatın Ankara İmar Müdürlüğünce ve hesap işlerinin de Belediyeler Bankasınca tedviri muvafık görülmüş ve imar müdürlüğü teşkilâtına mütehassıs fen memurları ile şehirci ve mimar veya mühendisler ilâve edilmek suretiyle teşkilâtın tevsii lüzumlu ve faydalı görülmüştür. Bu kanun lâyihası yukarda yazılı sebeplerden ötürü hazırlanmıştır.” Bu gerekçelerle kabul edilen 2763 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre; Belediye Kanunu’nu tatbik edilen ve nüfusu on binden yukarı olan yerlerin harita ve müstakbel imar planlarını ve içme suları ile spor alanları ve lağım işlerini 2490 sayılı Artırma, Eksiltme ve İhalat Kanunu hükümleri çerçevesinde yaptırmağa Dâhiliye Vekili mezundur. Kanun’un 2. maddesi gereğince; bu işler için Dâhiliye Vekilinin reisliği altında Nafıa, İktisat, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletleri mümessilleriyle Dâhiliye Müsteşarı ve Mahalli İdareler ve Belediyeler Bankası Umum Müdürleri ve Ankara İmar Müdüründen mürekkep bir “BELEDİYELER İMAR HEYETİ” teşkil olunmuştur. Bu heyet yukarıda sayılan işler için bir program yapacak ve bu işlerin tatbik şekillerini kararlaştıracaktır. Kanun’un 3. maddesine göre; birinci maddede yazılı işleri yapmamış olan belediyeler bu işlerin belediyeler imar heyetince tatbikine filen teşebbüs edildiği halde icap eden tahsisatı taksite bağlamak sureti ile kendi bütçelerine koymağa mecburdurlar. Bütçelerin tasdiki sırasında tahsisat ayrılmadığı görülürse bütçeleri tasdik salahiyetli makamlar vâsıtası ile işbu tahsisatı koydurmağa ve merkezce tasdik olunanlar için de resen tahsisat koymağa Dâhiliye Vekili salahiyetlidir. Kanun’un 4. maddesine göre de; bu paralar belediyelerce Dâhiliye Vekâleti emrine Belediyeler Bankasına gönderilir. Göndermeyen belediyelere ait mebaliğ mahallin en büyük mülkiye memurunun işarı üzerine Hazine vâsıtası ile tahsil olunan belediye hisselerinden Maliye Vekâletince ve %10 gümrük hisselerinden Dâhiliye Vekâletince tevkif olunarak Belediyeler Bankasına yatırılır. Kanun’un 6. maddesine göre; Belediyeler imar heyetinin yazı işleri ile fennî muamelâtı Ankara İmar Müdürlüğünce ve hesap işleri Belediyeler Bankasınca görülür ve bunun için imar müdürlüğü teşkilâtına mütehassıs fen memurları ile şehirci mimar veya mühendisler ilâve olunur. Heyet, birinci maddede yazılı işlerin filen tatbikine başladıktan sonra lüzum görürse bir fen heyeti de teşkil ve istihdam edebilir. Kanun’un 7. maddesine göre; Nüfusu on binden eksik olan belediyeler bütçelerinin müsaadesi halinde birinci maddede yazılı işlerin ifası için bu kanun hükümlerinden istifade etmeği Dâhiliye Vekâletinden talep edebilirler. Vekâlet bu kabil talepleri belediyeler imar heyetine tetkik ettirerek müsait bulduğu takdirde bu kanun hükümlerinden istifade ettirir. 344 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Belediyeler İmar Heyetinin, kurulduktan sonra küçük bir teşkilatla işe başlamasına rağmen çok önemli hizmetlerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 1936 yılı sonuna doğru Dâhiliye Vekâletince hazırlanan bir raporda bu konuda şu bilgiler verilmektedir (Varlık: 2010: 55): “Nüfusu 10 binden yukarı şehir ve kasabalarımızın harita ve imar planları ile içme sularını, kanalizasyon işlerini ve spor sahalarını mevzuuna alan ve 1935 yılında kurulan Belediyeler İmar Heyeti, çizdiği program dâhilinde küçük bir teşkilat ile işe başlayarak sekiz şehrin içme suları tesisatını ihale etmiş, yirmisini münakasaya (eksiltme) çıkarmak üzere bulunmuştur. 1940 senesine kadar nüfusu 10 binden fazla 80 şehir ve kasabanın içme suları ikmal edilmiş (tamamlanmış) olacaktır. Bir taraftan da harita ve plan işleri üzerinde durulmuştur.” O yıllarda yayımlanan Resmi Gazeteler incelendiğinde de, “Dâhiliye Vekâleti Belediyeler İmar Heyeti Fen Şefliği” tarafından ihaleye çıkarılan işlere ilişkin “ilanlara” rastlanmaktadır. 27 Nisan 1938 tarihli ve 3892 sayılı RG’de yayımlanan “Edremit Su Eksiltmesi” (bedeli: 57.390 lira, 38 kuruş) örnektir. Yine, 20 Mayıs 1938 tarihli ve 3912 sayılı RG’de yayımlanan “Tarsus’da açılacak arteziyen (artezyen) araştırma kuyusuna aid eksiltme” (bedeli: 6.000 lira), “Muğla içme suyu inşaat ve tesisatı eksiltmesi” (bedeli: 98.582 lira 47 kuruş), “Ereğli hali hazır haritasının tanzimi münakaşası” (bedeli: 3.000 lira), “İskilip kasabası hâlihazır haritası tanzimi münakaşası” (bedeli: 4000 lira), “Ermenak hâlihazır haritalarının tanzimi münakaşası” (bedeli: 2.500 lira) ilanı bir başka örnektir. 15. Belediyeler Kongresinin Toplanması ve Değerlendirme Atatürk Dönemi mahalli idareleri konusunda değinilmesi gereken son konu, 1935 yılının Ekim ayında ilk defa olarak Birinci Belediyeler Kongresinin toplanmasıdır. Kongre, 24 Ekim 1935 günü Dahiliye Vekili Şükrü Kaya’nın konuşmasıyla açılmıştır (Anadolu Ajansı, 2010: 84). 24-27 Ekim 1935 tarihleri arasında İzmir Belediye Reisi Behçet Uz’un başkanlığında Ankara’da Halkevi salonunda toplanmış olan Birinci Belediyeler Kongresinde; (1) Belediye gelirleri, (2) Hayat ucuzluğu ve (3) Bayındırlık işleri ele alınarak karara bağlanmıştır. Bu çerçevede, gelirlerin çoğaltılması ve yeni gelir kaynakları bulunması temennilerini havi (dileklerini içeren) bir rapor hazırlanarak aynı maksatla çalışmakta olan Parti’nin teşkil ettiği ihtisas komisyonuna verilmiştir (Varlık, 2010: 55). Kongrede dile getirilen en önemli dilekler arasında, belediyelerin bayındırlık işlerinin Belediyeler Bankası yardımıyla başarılması ve bu yardımın düşük faizle yapılması yer almıştır (Avaner, 2007: 692). Kurun gazetesinin 27 Ekim 1935 tarihli nüshasında çıkan haberde de; Belediyeler Kongresinde, belediyelere yeni gelirleri 345 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) bağlamında, evkaf ve tapunun yüksek mikyasta yardımlarının teklif edildiği” bildirilmiş ve haberin devamında özetle şu bilgilere yer verilmiştir (ATO, 2007); “Birinci Belediyeler Kongresi İzmir Belediye Reisi Behçet Uz’un başkanlığında toplandı. Belediyelerden gelen tebrikler okundu, teşekkür cevapları yazılması kararlaştırıldı. Bundan sonra encümenler tarafından hazırlanan raporlar okundu. İlk olarak okunan imar encümeni mazbatasında, bugünkü kanuni mevzuata göre yapılacak imar planlarının elli yıl sonraki nüfusu alabilecek büyüklükte olmasını amir bulunduğundan bu plan dışında her türlü yerleşme ve mesken inşası yasak edici bir kanun maddesinin Yapı ve Yollar Kanununa eklenmesi teklif ediliyordu. Aynı şekilde Yapı ve Yollar Kanununun yanlış bir şekilde tatbik edildiğinden de bahsediliyordu. Kanuna göre yapılan bayındırlık planı elli yıl sonraki artmış nüfusa lazım gelen büyüklükte olacağından bütün bu sahanın imarının isteyeceği masrafı bu günkü nüfusa yükletecek bir iş programı yapmaktaki yanlışlık meydandadır…” İncelenen dönemde, 1580 sayılı Belediye Kanunu başta olmak üzere belediyelere yönelik birçok yasal düzenleme yapılmış olması ve nihayetinde Belediyeler Kongresinin toplanmış olmasına rağmen, belediyelerin sorunlarının tam olarak çözüme kavuşturulduğunu söylemek mümkün değildir. Anılan dönemde belediyeler, özellikle gelir yetersizliğinden kaynaklı sorunlar yaşamaya devam etmişlerdir. Nitekim 1936 yılı sonlarında Dâhiliye Vekâletince hazırlanan bir raporda, belediyelerin bütçe ve teşkilatlanma durumunun yetersizliği açıkça ortaya konulmaktadır (Varlık, 2010: 53-56, 61-64): “Yarım asırlık tarihi olan belediyelerimizin 1934 gelirleri 18.644.065 lira olup istikrazlar hâsılı (ödünç alınan paralar toplamı) olan 753.446 lira tenzil edilince asıl gelir 17.891.616 liraya iner. Bu para 516 belediye arasında inkısam etmekte (bölünmüş) olup, 10.150.000 lirası Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Bursa ve Samsun’a, 7.741.819 lirası da 510 belediyeye aittir. Bunlardan 326’sının varidatı 10 bin liradan aşağı, 190’ının gelirleri ise bu miktardan yukarıdadır. Varidatı 5 yüz bin liradan fazla yalnız üç şehrimiz vardır. 1934 senesi içinde tediye edilen 17.251.086 liranın 5.232.677 lirası maaş ve ücretlere, 12.818.409 lirası hizmetlere aittir. Belediye teşkilatı olan şehir ve kasabalar nüfusu 4.138.372 olduğuna göre nüfus başına senede 4,5 lira isabet eder (…) Belediye hizmetlerinde çalışan 10.959 memur ve müstahdemin senelik maaş ve ücretleri tutarı 5.232.676 liradır (…) Belde hemşerilerinin mahalli mahiyeti haiz müşterek ve medeni ihtiyaçlarını tanzim ile mükellef olan bu müessesede vilayet hususi idareleri gibi çok müşkül ve mustarip vaziyettedir (…) 516 belediyeye inkısam eden (bölünen) 18 milyon liradan az gelirle belde hizmetlerinin görülemeyeceği, beledi tesislerin vücuda getirileme- 346 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) yeceği bir hakikattir (…) Gelirlerle hizmet arasında tenazur (uyum) olmadığı gibi bir kısım işler de karşılıksızdır…” Anılan raporda belediyelerin daha iyi bir noktaya gelebilmesi için yapılması gerekenler de şöyle sıralanmıştır (Varlık, 2010: 83-84): “(1) … Yeni gelir kaynakları bulunması, gelirlerin çoğaltılması üzerinde çalışmakta olan Fırka ihtisas encümeninin bir an evvel mesaisini ikmal ederek kanun haline getirilmesi; imar heyetinin fen teşkilatını genişleterek harita ve plan işlerini ele alması, kanunen tasdiki merkeze ait olan inşaatı nafıaya (bayındırlık işlerine) ait projelerden beş bin liraya kadar olanlarının tetkik ve tasdiki salahiyetinin umumi müfettişliklerdeki fen heyetlerine bırakılması; pazar yerlerinin çoğaltılması, yolların yaptırılması, nakliye ücretlerinin ucuzlaştırılması, fırınların ıslahı, fenni mezbahalar ve soğuk hava dolapları tesisi, tali hasılatın kıymetlendirilmesi gibi Belediyeler Kongresinin kararlaştırıldığı tedbirlerle hayat ucuzluğunun tahakkuk ettirilmesi temenniye layık görülmüştür. (2) Belediye ve hususi idareler tahsil ve muhasebe teşkilatının birleştirilmesi, mümkün olan işlerin birlik halinde görülmesi, kolektif hareket yapılması; Menkul rehini üzerine muamele yapan ikraz müesseselerinin (mont-de-piété-emekli sandığı), belediye teşkilatı yüksek olan şehirlerimizde kurulması; Tekaüt hakkından mahrum belediye memurlarının istikballerinin temini; Belediye ve hususi idare memurlarının mesleki bilgilerinin arttırılması için merkezde açılması düşünülen meslek mektebinin kurulması; Belediye teşkilatı mevcut ve fakat köy mahiyetinde olan yerlerde Köy Kanunu’nun ve inkişafa müsait köylerde Belediye Kanunu’nun bazı hükümlerinin tatbiki hususunda hazırlanan ve hazırlanması derpiş edilen esasların bir an evvel neticelendirilmesi muvafık mütalaa edilmiştir (uygun görülmüştür).” 347 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) VIII. BÜTÇE KANUNLARINDA DÂHİLİYE VEKÂLETİ Ankara’da ortaya çıkan yeni Türk Devleti’nin kuruluşunu belirleyen en önemli aşamalardan biri de bütçe yapım sürecinin başlatılmasıdır. Modern devlet anlayışının gereği olarak bütçesiz bir devlet düşünülemeyeceğinden, Büyük Millet Meclisi Hükümeti de bütçe çalışmalarını büyük bir titizlikle yürütmüş; hazırladığı bütçe ve avans kanunlarıyla İstiklal Savaşı ve yeni devletin finansmanını, hukuki bir zeminde sağlamaya çalışmıştır. Ne var ki 1876 Kanun-ı Esasisi ile uygulamasına geçilen “bütçe ile yönetim” usulüne, yaşanan olumsuz koşulların bir sonucu olarak Milli Mücadele yıllarında da tam olarak uyulamamıştır. Daha açık bir ifadeyle, bu dönemde de sağlıklı bir bütçe düzeni kurulamamış, devlet gelirlerinin toplanması ve harcamaların yapılmasında sıklıkla avans ve geçici bütçe uygulamalarına başvurulmak zorunda kalınmıştır (Başa, 2013: 401; Selek, 1965: 183; Müderrisoğlu, 1990: 264; Çoker, 1994: 626-629). Gerçek anlamda ilk bütçe ise cumhuriyetin ilanından sonra 1924 mali yılında hazırlanabilmiştir (Erginay, 1998: 138; Özakman, 2009: 171). Anılan yıldan itibaren kabul edilen bütçe kanunları ile buna ilişkin Meclis görüşmelerine bakılarak, Dâhiliye Vekâletinin ve bağlılarının teşkilat, kadro ve ödenek durumu ile dönemin dâhiliye politikaları hakkında önemli bilgiler elde edilebilmektedir. 1. 1924 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti Denk bütçe anlayışına uygun olarak hazırlanmış olan 20 Nisan 1924 tarihli ve 490 sayılı “Muvazenei Umumiye Kanunu” 626 gereğince, 1924 yılı için Dâhiliye Vekâletine 4.156.763, Posta ve Telgraf İdaresine 4.780.208, Emniyeti Umumiyeye 3.123.004 ve Jandarmaya 10.101.096 lira ödenek ayrılmıştır. Dolayısıyla 1924 yılı için Posta ve Telgraf, Emniyet ile Jandarma teşkilatlarının katma bütçeli idareler olarak Dâhiliye Vekâletine bağlılıkları devam etmektedir (Bayrak, 2012: 1567-1568). “1340 Senesi Bütçe Kanunu Layihası (1/296)” ile buna ilişkin Muvazene-i Maliye Encümeni Mazbatası, 25 Şubat 1924 günü Meclise sunulduğunda Dâhiliye Vekâletine yönelik ilginç değerlendirmeler yapıldığı görülmektedir. Örneğin, İzmir Mebusu Saracoğlu Şükrü Bey, Dâhiliye Vekâletinin önemi yanında personelin sıkıntılarını da ortaya koymuştur: 627 “Dâhiliye Vekâletine gelince, Dâhiliye Vekâleti, Jandarma ve Emniyet-i Umumiye de dâhil olduğu halde Muvazene-i 626 627 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima. 1, Cilt: 2, Sayfa: 354-390). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 332-333, İ: 111, C: 1). 348 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Umumiyeden takriben on beş milyon lira para alıyor. Bu on beş milyon lira Dâhiliye Vekâletinin istihdam ettiği adamlar arasında az çok mütenasip bir şekilde taksim edilse idi bu on beş milyonu çok bulmak değil, az bile görecektim. Efendiler, Devletin idare makinesi Dâhiliye Vekâletidir. Devletin halkla teması doğrudan doğruya Dâhiliye Vekâletidir. Bilhassa Dâhiliye Vekâletinin jandarma ve polis neferleridir ki Hükümetin halkla teması cephesini teşkil eder. Bütçeyi tetkik ettiğimiz zaman göreceğiz ki doğrudan doğruya halk ile temas eden polis ve jandarma neferleri o kadar az para alıyor ki bu aldıkları para ile kendilerinden beklenen hizmeti hiçbir vakit beklemek doğru olamaz (…) İsterdim ki bilhassa icra aletimizin halk ile temas noktaları olan bu kimseler Devlet bütçesinden mümkün olduğu kadar fazla para alsınlar…” Muvazene-i Umumiye Kanunu’nun “Dâhiliye Vekâleti Bütçesi” bölümü esas olarak Meclisin 8 Mart 1924 tarihli oturumunda görüşülmüştür. 628 Anılan günde yapılan müzakerelerde Dâhiliye Vekâleti teşkilatı hakkında önemli konular gündeme getirilmiştir. Bu konular arasında en başta, “meclisi umumisi olmadan mülhak surette idare edilen on vilayet” gelmiştir. Yapılan yoğun tartışmalar sonunda Dâhiliye Vekili Ferid Bey’in de uygun görmesiyle 8 Mart 1924 tarihli ve 82 sayılı “Beyoğlu, Üsküdar Vilâyetlerinden Maada Bilcümle Mülhak Vilâyetlerin Müstakillen İdaresi Hakkında” Meclis Kararı alınarak, Beyoğlu ve Üsküdar hariç bütün mülhak vilayetlerin müstakil olarak idaresi kararlaştırıldı. 629 Mecliste en fazla Dâhiliye memurlarının durumunun tartışıldığı görülmektedir. Karesi Mebusu ve Mazbata Muharriri Ali Sururi Bey’in sözleri bu konuda açıklayıcı bulunmuştur: 630 “… Bendeniz tetkikatım esnasında bu sene zarfında azlolunan kaymakamlardan yalnız sekizinin mülkiye müfettişi raporuna istinaden, on üç validen yalnız üçünün mülkiye müfettişinin tahkikatına müsteniden azlolunduğunu gördüm (…) Dâhiliye Encümeninde de memurinin hayatını tanzim edecek bir layihai kanuniye vardır. Biran evvel bunun iktisabı kanuniyet etmesine cümlemizin taraftar olmasını istirham ederim (…) Bendeniz yine yalnız vali, kaymakam, polis müdürü, tahrirat müdürü, nüfus müdürlerine münhasır olmak 628 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 157-194, İ: 6, C: 1, 2). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 193-199, İ: 6, C: 2). “Beyoğlu, Üsküdar Vilâyetlerinden Maada Bilcümle Mülhak Vilâyetlerin Müstakillen İdaresi Hakkında” 82 sayılı Meclis Kararı: “1340 senesi Dâhiliye bütçesinin heyeti umumiyesi hakkında cereyan eden müzakerat esnasında verilen müteaddit takrirler üzerine, Beyoğlu ve Üsküdar vilâyetlerinden maada bilcümle mülhak vilâyetlerin müstakillen idaresi esası, 8.3.1340 tarihli altıncı içtimain ikinci celsesinde ekseriyetle takarrür etmiştir” (Kavanin Mecmuası: Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 484). 630 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 163-164, İ: 6, C: 1). 629 349 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) üzere kuş bakışla sicillalatı tetkik ettim. Mazbatada arz ettiğim veçhile 569 zattan ikisinin Darülfünunlu, 179’unun Mülkiyeli, 42’sinin Hukuklu, 11’inin Harbiyeli, 96’sının İdadili, 108’inin Rüştiyeli, 4’ünün Darülmuallimli, 1’inin Bahriyeli, 2’sinin Baytar Mektebinden, 2’sinin Kadastro, 2’sinin Kondüktör, 2’sinin Polis Mektebinden, 1’inin Maliye Mektebinden, 6’sının İptidaili, 12’si Medreseli olup mütebaki 99’unun menşelerini meçhul gördüm. Öyle valiler var ki, yarım milyon nüfusu idare ettiği halde ne menşei, ne musakkatı, ne tercüme-i hali meydanda değil…” Bu konuşmadan sonra söz alan Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey de, Dâhiliye memurlarına yönelik ilginç değerlendirmelerde bulunmuştur: 631 “… Bu nokta-i nazardan bence vekâletlerin her memurundan ziyade Dâhiliye Vekâleti kendi memurları hakkında şiddetli davranmalıdır ve emretmelidir. Eğer Dâhiliye memurları metin ve aynı zamanda muntazam olurlarsa emin olunuz efendiler, Adliyedeki suiistimal de, Jandarmadaki, askeriyedeki vesairedeki suiistimaller de daha ziyade zail olur (…) İsterim ki bir mülkiye memuru evvelemirde sıhhiyata vakıf olsun, ondan sonra iktisadiyata. Eğer bu ikisine vakıf ise her halde idare işlerini katiyen becerebilir…” Dâhiliye Vekâleti ve memurlarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan bir başka mebus Biga Mebusu Şükrü Bey olmuştur: 632 “… Dâhiliye Vekâleti en mühim vekâletlerimizden birisidir, bu Vekâlet dâhilde halka karşı Hükümetin mana ve mevcudiyetini hakkıyla irac ve ihsas edecek bir vekâlettir. Halkımızın şimdiye kadar olan itiyadatı varestei arzdır. Her fert en önde idare memurlarını görüyor, her fert ümidini onlara bağlıyor ve onlara müracaat ediyor, halkın en önce işlerini de onlar yapar (…) Dâhiliye Vekâletinin bu vazifeyi hakkıyla ifa edebilmesi için evvelemirde merkezde kuvvetli ve memleketi hakkıyla bilir ve ahalinin her taraftaki adat, ahlak ve ananatını güzel kollar bir heyeti merkeziyei müdiriyeye malik olması lazımdır. Bunu herçebat abat tanzim etmesi bir Dâhiliye Vekilinin en mühim vazaifinden biridir…” Vekâlet bütçesiyle ilgili eleştirileri Dâhiliye Vekili Ferid Bey uzun bir konuşmayla yanıtlamış; özellikle personel sayısıyla ilgili bilgi vermiştir: 633 “… Fakat bildiğim bir şey varsa o da vaktiyle yani harpten evvel 8170 Dâhiliye memuru varmış, şimdi 3099 Dâhiliye memuru vardır. Yalnız tabiidir ki, bu yekûnun üzerine hizmetçiler de ilave edilmiştir…” 631 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 165-166, İ: 6, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 170-172, İ: 6, C: 2). 633 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 181-192, İ: 6, C: 2). 632 350 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Tablo 26: Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilatı Görünümü (1924 Mali Yılı Başı) BİRİM Vekil Müsteşar İdare-i Umumiye-i Vilayat Müdüriyeti İdare-i Mahalliye-i Vilayat Müdüriyeti Memurin ve Sicil Müdüriyeti 1924 YILI 1923 YILI İÇİN KADROSU ÖNGÖRÜLEN İDAREİ MERKEZİYE 1 1 1 1 MEMURİNİ VEKÂLET KADRO DAĞILIMI Vekil Müsteşar 7 7 (1) Müdür, (1) Mümeyyiz, (5) Kâtip 6 7 (1) Müdür, (1) Mümeyyiz, (5) Kâtip 11 11 Nüfus Müdüriyeti Heyet-i Teftişiye Müdüriyeti Hapishaneler İdare-i Umumiyesi 634 Müdüriyeti 7 4 4 7 4 6 Kalem-i Mahsus Müdüriyeti Evrak Müdüriyeti Hukuk Müşavirliği Levazım ve Evrakı Matbua ve Daire Müdürü Mülga Nezaret Evrak Dosyalarını Muhafaza İle Muvazzaf Memurin 6 10 2 1 6 9 2 1 (1) Müdür, (1) Muamelat Mümeyyizi, (1) Sicil Mümeyyizi, (8) Kâtip (1) Müdür, (1) Mümeyyiz, (5) Kâtip (1) Mümeyyiz, (3) Kâtip (1) Müdür, (1) Mümeyyiz, (2) İhsaiyet ve Hesap Memuru, (1) Kâtip, (1) Mimar (1) Müdür, (1) Mümeyyiz, (4) Kâtip (1) Müdür, (8) Kâtip (2) Kâtip (1) Müdür 3 4 Toplam Müvezzi (Maktu) Odacı (Maktu) Toplam 1. Sınıf Müfettiş 2. Sınıf Müfettiş 3. Sınıf Müfettiş Mülkiye Müfettişleri Toplamı MERKEZ GENEL TOPLAM Vilayet Memurini Kaza Memurini Nevahi Memurini Müstahdemini Müteferrika TAŞRA GENEL TOPLAM (1) Sicil Kalem Mümeyyizi, (1) Kâtip, (1) Nüfus Dairesi Evrak Muhafızı, (1) Mülga Nezaret Binasıyla Mevcut Evrak Dosya Muhafızı (1) 61 64 MÜSTAHDEMİNİ MÜTEFERRİKA 4 8 12 8 16 MÜLKİYE MÜFETTİŞLERİ 6 6 8 8 10 10 24 24 94 105 TAŞRA TEŞKİLATI 761 931 1334 1334 667 662 1132 319 3894 3246 634 Hapishaneler İdare-i Umumiyesi Müdüriyetine bağlı çalışan hapishaneler personeli bu rakama dâhil değildir (Bu tür personelin toplamı: 1923 yılında 1272 kişi, 1924 yılı için öngörülen 1311 kişi). Bu personelin ayrıntısı için bakınız: (ZC: Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 200/1-25). 351 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Mecliste yapılan görüşmelerden başka Muvazene-i Maliye Encümeni Namına Karesi Mebusu Ali Şuuri Bey imzalı ve 9 Şubat 1340 (1924) tarihli “1340 Senesi Dâhiliye Bütçesi” başlıklı mazbatadan da Dâhiliye Vekâleti teşkilatı hakkında önemli bilgiler elde edilebilmektedir. 635 Tablo 26’dan anlaşılabileceği üzere, Dâhiliye Vekâletinin tepesinde vekil ve müsteşar bulunmakta, üst yönetimin altında da on civarında birim yer almaktadır. Bakanlık merkez birimlerinde ortalama 6-7 personel bulunmakta olup, 1923 yılı itibarıyla bu birimlere tahsis edilen kadro toplamı ise sadece 61’dir. Bakanlık merkezinde kadro bakımından en büyük grubu 24 kişiyle mülkiye müfettişleri oluşturmaktadır. Dâhiliye Vekâletinin asıl personel gücünü taşra teşkilatlarında çalışanlar oluşturmakta olup, vilayet, kaza ve nahiyelerde çalışanların toplamı 1923 yılı itibarıyla 3894 kişidir (Başa, 2013: 602). Dâhiliye Vekâleti bütçesinin fasıllarının görüşülmesine 10 Mart 1924 tarihinde devam edilmiştir. 636 Meclise sunulan bilgilerden Vekâlet bütçesinin içeriği hakkında bilgi almak mümkün görülmektedir. 637 Dâhiliye bütçesi “dört kısma” ayrılmıştır. Bütçenin birinci kısmında “İdare-i Merkeziye” düzenlenmiştir. Bu kısımda 125. Fasılda “Maaşat” başlığı altında; vekil ve müsteşar, memurini vekâlet, müstahdemini müteferrika ile mülkiye müfettişleri için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (39.996 lira). 126. Fasılda “Levazım” başlığı altında; mefruşat, tenvir ve teshin, kırtasiye ve evrakı matbua, hademe melbusatı ile icarat için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (6.000 lira). Bütçenin ikinci kısmında “Vilayat” (Vilayetler) düzenlenmiştir. Bu kısımda 127. Fasılda “Memurin Maaşatı” başlığı altında; vilayet memurin maaşatı, kaza memurin maaşatı ile nevahi memurin maaşatı için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (489.456 lira). 128. Fasılda “Müstahdemini Müteferrika Ücüratı” başlığı altında; vilayat müvezzi ve odacıları, kaza ve nevahi odacıları ile imam ve müezzinler için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (142.704 lira). 129. Fasılda “Vilayat Levazımı” başlığı altında; icarat, mefruşat, tenvir ve teshin, kırtasiye ve evrakı matbua ile nüfus evrak tab’iyesi için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (82.000 lira). 130. Fasılda “Masarifi Mütenevvia” başlığı altında; memurin harcırahı, müfettişler harcırahı, devir harcırahı ile tahsisatı muhtelife için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (150. 280 lira). 131. Fasılda alt maddeler olmadan “Masarifi Müteferrika” için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (17.500 lira). 132. Fasılda “Nüfus İdareleri Masrafı” başlığı altında; nüfus kuyudunun ıslahı masrafı, nüfus evrakı 635 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 200/1-25). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 261-293, İ: 8, C: 1, 2). 637 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 261-293, İ: 8, C: 1, 2). 636 352 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) tabiyesi, ahzı asker muamelatı ile tahriri nüfus masrafı için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (25.000 lira). Bütçenin üçüncü kısmında “Hapishaneler” düzenlenmiştir. Bu kısımda 133. Fasılda; “Hapishaneler Maaşatı” başlığı altında; alelumum hapishaneler maaşatı için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (149.460 lira). 134. Fasılda “Levazım” başlığı altında; icarat, tayinat, müteferrika ile muallecat için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (845.000 lira). 135. Fasılda “Hapishaneler İnşaatı” başlığı açılmasına rağmen daha önce özel bir kanunla Dâhiliye Vekâletine bu iş için ek ödenek verildiği için bu fazla ayrıca tahsisat ayrılmamıştır. 136. Fasılda alt maddeler olmadan “Hapishaneler Masarifi Tamiriyesi” için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (35.000 lira). 137. Fasılda alt maddeler olmadan “Mücrimin, Mahkumin ve Mevkufin Masarifi Sevkiyesi” için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (7.500 lira). Bütçenin dördüncü kısmın başlığı bulunmamaktadır. Bu kısımda 138. Fasılda alt maddeler olmadan “Tahsisatı Fevkaladei Şehriye” için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (1.449.306 lira). 139. Fasılda; “Mazulin Maaşı ve Tahsisatı Fevkaladei Şehriyesi” için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (124.011 lira). 140. Fasılda “İntihabı Mebusan Masrafı” açılmış, ancak ödenek ayrılmamıştır. Bütçeye ekli (S) cetvelinde ise “hidematı vataniye tertibinden maaş alanlar” arasında; Akdağmadeni Kaymakamı Tahir Bey, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, Bozkır Kaymakamı Demir Asaf Bey ile Boğazlıyan Kaymakamı şehit Kemal Bey’in ailesi de görülmektedir. 638 Dâhiliye Vekâleti bütçesinin fasılları görüşülürken, bazı mebusların eleştirilerde bulundukları ve yapılan eleştirileri Ferid Bey’in cevaplandırdığı görülmüştür. Bütçe müzakerelerinde özellikle, vekil, müsteşar ve merkez müdürleri için öngörülen maaşlar, merkez memurlarının vilayetler faslına nakli, otomobil masrafı, mülkiye müfettişlerinin teftişleri, İstanbul’da mülga Dâhiliye Nezaretinden kalan eşyaların nakli, odacılar ile imam ve müezzin tahsisatı, tahriri nüfus, ahzı asker muamelatının nüfus idareleri tarafından idare edilmesi vb. konuların öne çıktığı görülmektedir. Fasıllar üzerinde söz alan bazı mebusların açıklamalarından oldukça ilginç bilgiler elde edilebilmektedir. Örneğin Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey, maaşların isabetsizliğini ortaya koymuştur; 639 “… Bir mülazıma 50 lira veriyoruz. Bir müşire 350 lira veriyoruz. Şimdi de bir valiye 150 lira veriyoruz. Öbür taraftan bir kâtibe 8 lira yahut 6 lira veriyoruz. Arkadaşlar bunun nisbet neresinde size soruyorum? Şuraya bakınız! Müdürü umumi 60 lira deniliyor. Üçüncü sınıf kâtip ise 8 lira deniyor. Maaş ne demektir anlayamıyorum…” 638 639 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 517/1-46). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 267-268, İ: 8, C: 1). 353 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Dâhiliye Vekili Ferid Bey ise yaptığı konuşmada Dâhiliye Vekâleti personelinin öneminin altını çok net bir şekilde çizmiştir: 640 “… Diğer devairin müdüranına ve hatta müsteşarlarına Dâhiliye müdür ve müsteşarları kabili kıyas değildir. Malumualiniz valiler, rüesayı memurini mülkiyeden olmak itibariyle kadrolarımızda en yüksek maaşa maliktirler. Aynı sınıfa dâhil bulunan ve ifa ettikleri vazife itibariyle bütün valilerin fevkinde olması lazım gelen müsteşar ve birçoklarının fevkında olması icabeden müdürler devairi merkeziyeye tahsis edilmiş bulunan maaşla istihdam edilmek istenebilirse -şüphesiz takdir buyurursanızdiğer arkadaşlarına nispetle mağdur kalacaklardır (…) Bu nokta-i nazardan salamet idare nokta-i nazarından öyle zannediyorum ki, gerek müsteşarın, gerek müdürlerin hem sınıfı bulunan memurlarla hemayar maaş almaları muvafıkı hak ve adalettir…” Muvazene-i Maliye Encümeni Reisi ve Gümüşhane Mebusu Hasan Fehmi Bey ise valilerle merkez müdürlerinin aynı önemde olmadıklarını dile getirmiştir: 641 “… Vaktiyle valiler 10.000, 12.500, 15.000 kuruş maaş alırken idare-i umumiye müdürü, idare-i mahalliye müdürü ve ilga Dâhiliye Nazırının diğer müdüranın maaşları beşer bin kuruş idi. Böyle değil miydi efendiler? Valileri sevk edecek olan vekâletlerdir ve nihayet vekâlet namına müsteşarlık makamıdır ve efendiler aynı zamandaki merkezdeki bir müdür ile bir valinin vaziyeti nasıl oluyor da bir tutuyoruz veyahut onun amiri diyoruz. Vali bulunduğu yerin dâhiliye vekilidir, maliye vekilidir, nafıa vekilidir, maarif vekilidir, müdafaa-i milliye vekilidir ve bütün vekillerin mümessilidir. Fazla olarak idare-i mahalliyeye ait birtakım vazaifin de doğrudan doğruya amirimsulüdür. Merkezdeki müdürler o şubeye ait yazılacak evrakın esasını tesbit etmek hakkına maliktir. Binaenaleyh efendiler, vali ile merkez müdürlerinin vaziyetini müsavi tutmaktan bendeniz bir şey anlamadım…” Kayseri Mebusu Ahmed Hilmi Bey ise teftiş meselesine dikkat çekmiştir: 642 “Efendim burada müfettişlerin harcırahı vardır. Bendeniz bu münasebetle müfettişlerin daha faal bir şekle ircaını rica edeceğim. Çünkü teftiş vazifesi ihmal edilmiştir. Öyle kazalar var ki senelerce teftiş görmemişlerdir. Hatta diyeceğim ki birçok vilayet merkezleri de teftiş görmemiştir. İdarede teşevvüş (fitne), ihmal ve terahi alabildiğine gidiyor. Şu muhakkaktır ki memurlarımız iyi idare edildikleri takdirde vazifelerini hüsnü ifa ederler. Birçoklarının kabiliyetleri var640 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 268-269, İ: 8, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 270-271, İ: 8, C: 1). 642 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 278-279, İ: 8, C: 2). 641 354 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) dır. Memurlarımız son derece vazifeperverdir. Ancak teftişsiz her hangi bir idare, her hangi bir makine ihmal ve terahiye gider. Teseyyübe (hantallık) gider, vazifesizliğe gider. Mülkiye müfettişleri hiç olmazsa senede bir defa lalettayin bir zamanda her kaza merkezine gelecek olur ve idarenin muhtelif şuabatını teftiş ederse, memurlar üzerinde gerek maddi ve gerek manevi çok iyi tesirler yapar. Her halde idarede lazım gelen faaliyet ve intizam istihsal edilebilir…” Dâhiliye Vekâleti bütçesinin görüşmelerinin ardından, bağlı kuruluşlarının bütçeleri görüşülerek karara bağlanmıştır. 2. 1925 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti 18 Nisan 1925 tarihli ve 627 sayılı “1341 Senesi Muvazenei Umumiye Kanunu” (RG: 23.04.1925 tarihli ve 96 sayılı) da Dâhiliye Vekâleti ve bağlılarının bütçeleri hakkında fikir vermektedir. 643 Buna göre 1925 yılı için Dâhiliye Vekâletine 4.949.616, Posta ve Telgraf Müdüriyetine 5.815.823, Emniyeti Umumiye Müdüriyetine 3.802.296 ve Umum Jandarma Kumandanlığına 11.077.440 lira ödenek ayrılmıştır. Dolayısıyla 1925 yılı için Posta ve Telgraf, Emniyet ve Jandarma Teşkilatlarının müstakil bütçeli idareler olarak Dâhiliye Vekâletine bağlılıkları devam etmektedir. Ayrıca 1924 yılında Dâhiliye Vekâletine bağlanan İskân Müdüriyetine de Vekâlet bütçesinden ayrı olarak 6.030.245 lira ödenek verilmiştir. Bütçenin geneli dikkate alındığında Dâhiliye Vekâletine %2,7, Posta ve Telgraf Müdüriyetine %3,2, Emniyeti Umumiye Müdüriyetine %2,1, Umum Jandarma Kumandanlığına %6 ve İskân Müdüriyetine %3,3 oranında ödenek ayrıldığı hesaplanmıştır (Yılmaz, 2012: 1798-1799). “1341 senesi Muvazenei Umumiye Kanun Layihası” ve buna ilişkin Muvazene-i Maliye Encümeni Mazbatası (1/506), 31 Ocak 1925 tarihinde Meclise sunulmuştur. 644 Mazbata Muharriri ve Karesi Mebusu Ali Şuuri Bey imzalı mazbatadan, Dâhiliye Vekâletinin kadro durumu hakkında bilgi edinilebilmektedir. 645 Tablo 27’den de anlaşılabileceği üzere, 1925 yılı itibariyle Dâhiliye Vekâletinin başında vekil ve müsteşar bulunmaktadır. Bir önceki yıldan farklı olarak (1) müsteşar yardımcısı kadrosu öngörülmüştür. Üst yönetimin altında da yine on civarında birim yer almaktadır. Bu birimlere bakıldığında, önceki yıl bütçesinde “Nüfus Müdüriyeti” olarak geçen nüfus biriminin bu sefer, “Sicili Nüfus İdare-i Umumiye Müdüriyeti” olarak adlandırıldığı görülmektedir. Ayrıca 1925 yılında 643 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 201-217). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13, Sayfa: 4-13, İ: 43, C: 1). 645 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13, Sayfa: 26/171-230, İ: 43, C: 2). 644 355 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) merkez birimleri için toplam 142 kadro öngörülmüştür. Dâhiliye Vekâletinin esas personel gücünü yine taşra teşkilatlarında çalışanlar oluşturmaktadır (bağlı birimlerin personeli hariç toplamı 4277). Önceki yılla kıyaslandığında hem merkez hem de taşra için öngörülen kadro miktarının artmış olduğu görülmektedir. Tablo 27: Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilatı Görünümü (1925 Mali Yılı Başı) BİRİM Vekil Müsteşar Müsteşar Muavini İdare-i Umumiye-i Vilayat Müdüriyeti 1925 YILI 1924 YILI İÇİN KADROSU ÖNGÖRÜLEN İDAREİ MERKEZİYE 1 1 1 1 1 MEMURİNİ VEKÂLET 7 10 İdare-i Mahalliye-i Vilayat Müdüriyeti 7 9 Memurin ve Sicil Müdüriyeti 11 12 Sicili Nüfus İdare-i Umumiye Müdüriyeti 7 7 Heyet-i Teftişiye Müdüriyeti 4 4 Hapishaneler İdare-i Umumiyesi 646 Müdüriyeti 9 9 Kalem-i Mahsus Müdüriyeti 4 4 Evrak Müdüriyeti 9 11 Hukuk Müşavirliği 3 3 Levazım ve Evrakı Matbua ve Daire Memuru Müteferrika Müdüriyeti Mülga Nezaret Evrak Dosyalarını Muhafaza İle Muvazzaf Memurin 6 2 5 4 5 4 Toplam 78 93 646 KADRO DAĞILIMI Vekil Müsteşar Müsteşar Muavini (1) Müdür, (1) Muavin, (1) Mümeyyiz, (2) Birinci Sınıf Kâtip, (5) İkinci Sınıf Kâtip (1) Müdür, (1) Muavin, (1) Mümeyyiz, (2) Birinci Sınıf Kâtip, (4) İkinci Sınıf Kâtip (1) Müdür, (1) Mümeyyiz, (2) Birinci Sınıf Kâtip, (6) İkinci Sınıf Kâtip, (1) Sicil Mümeyyizi, (1) Tahakkuk Memuru (1) Müdür, (1) Mümeyyiz, (1) Birinci Sınıf Kâtip, (4) İkinci Sınıf Kâtip (1) Mümeyyiz, (2) Birinci Sınıf Kâtip, (2) İkinci Sınıf Kâtip (1) Müdür, (1) Mümeyyiz, (2) İhsaiyet ve Hesap Memuru, (1) Birinci Sınıf Kâtip, (2) İkinci Sınıf Kâtip, (1) Mimar, (1) Ressam (1) Mümeyyiz, (1) Birinci Sınıf Kâtip, (2) İkinci Sınıf Kâtip (1) Müdür, (2) Birinci Sınıf Kâtip, (8) İkinci Sınıf Kâtip (1) Hukuk Müşaviri, (1) Birinci Sınıf Kâtip, (1) İkinci Sınıf Kâtip (1) Levazım Memuru, (1) Mutemet, (1) Müdür, (2) Mümeyyiz, (2) Kâtip (1) Sicil Mümeyyizi, (1) Kâtip, (1) Nüfus Dairesi Evrak Muhafızı, (1) Mülga Nezaret Binasıyla Evrak Dosya Muhafızı Hapishaneler İdaresi personeli bu rakama dâhil değildir. Bu tür personelin ayrıntısı için bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13, Sayfa: 26/185-190). 356 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Müvezzi (Maktu) Şoför Odacıbaşı (Maktu) Odacı (Maktu) Toplam 1. Sınıf Müfettiş 2. Sınıf Müfettiş 3. Sınıf Müfettiş Mülkiye Müfettişleri Toplamı MERKEZ GENEL TOPLAM Vilayet Memurini Kaza Memurini Nevahi Memurini Müstahdemini Müteferrika TAŞRA GENEL TOPLAM MÜSTAHDEMİNİ MÜTEFERRİKA 4 4 1 12 16 16 21 MÜLKİYE MÜFETTİŞLERİ 6 5 8 8 10 15 24 28 118 142 TAŞRA TEŞKİLATI 931 932 1334 1334 662 712 1219 1299 4146 4277 1341 senesi Muvazene-i Umumiye Kanun Layihası ve buna ilişkin Muvazene-i Maliye Encümeni Mazbatasının (1/506) müzakeresi sırasında Dâhiliye Vekâleti teşkilatına ilişkin ilginç malumat ve değerlendirmelerin olduğu görülmüştür. Örneğin 2 Şubat 1925 günlü oturumda söz alan Ankara Mebusu Ali Fuat Paşa’nın konuşmasından o dönemde mevcut memur ve özellikle emniyet görevlilerinin sayısı hakkında bilgi alınmaktadır: 647 “… 1340 bütçesine nazaran merkezde 2.656 memur, taşrada 71.821 mamur vardır. Tabii bu memur adedi içinde Müdafaa-i Milliye ve Bahriye Vekâletleri ve Jandarma hariçtir (…) 1341 bütçesinde merkezde 3136 memur vardır. Taşrada 75.917 memur vardır. Farkını arz edersem şimdi anlaşılacaktır ki, merkezde 480 memur tezayüt etmiş, taşrada 4096 memur tezayüt etmiştir (…) Osmanlı İmparatorluğunun 4.848 Emniyeti umumiye memuruna mukabil Türkiye Cumhuriyetinin 5.912 memuru vardır…” Karesi Mebusu Vehbi Bey ise mahalli idarelerle ilgili yasal düzenlemelerin (özellikle belediyeler) yetersizliğini gündeme getirmiştir: 648 “… Bugünkü İdare-i Mahalliye ve İdare-i Umumiye ve Belediye Kanunu ile bu memleket yürümez yazıktır (…) Sonra Belediye Kanunu, rica ederim, geçen de bir nebze arz etmiştim. Belediye yoktur. Niçin? Gerçi reislerini de intihapla yaptık. İntihapla yaptık ama bu kere ellerindeki kanun olduğu gibi duruyor. Belediyelerin bugün hiçbir salahiyeti yoktur. Bir kere bütçelerine hâkim değillerdir. Bütçeleri doğrudan doğru- 647 648 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13/1, Sayfa: 64, İ: 45, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13/1, Sayfa: 72, İ: 45, C: 1). 357 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ya Meclisi idareler tarafından tasdik edilecektir. Meclisi idarelerde ise memurin ekseriyettedir…” Dâhiliye konularıyla ilgili en eleştirel konuşmalardan birini Denizli Mebusu Necip Ali Bey’in yaptığı görülmüştür: 649 “… Efendiler! Dâhiliye işlerinden biraz da bendeniz bahsetmek isterim. Evvela samimiyetle itiraf edeyim ki bendeniz, dâhiliyeci değilim. Fakat memleketin umumi manzarasını şöyle bir panorama halinde gözlerimin önünde teressüm ettirdiğim zaman, memleketin umuru dâhiliyesinin güzel ve muntazam bir suretle cereyan etmediğini görüyorum. Bunu itiraf etmek zaruretindeyim. Fakat bu, bu günün derdi değildir. Bunun esaslı dertleri vardır (…) Efendiler! Valilik, kaymakamlık mevkiinin dezirabilitesi (cazibiyet) kalmamıştı. Efendiler! Bugün en büyük memurlarımıza, müsteşarlara yüz elli banknot veriyoruz. Fakat İzmir’de bir tütün mağazasında çalışan bir adam iki yüz lira alıyor. Mütehassıs bir adam sizin bu memuriyetinize arzı iftikar eder mi? Onun için 1326-1330 seneleri zamanındaki memur ve valileri bulamıyoruz (…) Çünkü bu şüphesiz para meselesidir. Saniyen ihtisas meselesidir (…) Arz edeceğim gülmeyiniz; bugün dâhiliye memurlarımız arasında doktor, baytar, adliyeci, asker, hepsi vardır (…) O halde asayiş meselesinden bahsetmek isterim. Asayişimizin geçen seneler nispetle oldukça müterakki vaziyette olduğu zehabındayım. Fakat memlekette bütün manasıyla asayiş vardır dersem yalan söylemiş olurum. Tamamen asayiş yoktur. Bendeniz memleketimden evimden bir saat uzakta olan bağıma gidip yatamıyorum (…) Ve sonra geçen sene bütçe endişesiyle memleketin polisi kaldırılmıştır. Yirmi bin nüfusa havi olan Denizli’de tek bir polis yoktur…” Gümüşhane Mebusu Zeki Bey ise mülki teşkilatın düzenlenmesi ihtiyacını gündeme getirmiştir: 650 “… Efendiler! Çok rica ederim. Biz memleketimizi küçülttükçe unvanımızı büyütmek maksadını istihdaf ediyoruz (hedefliyoruz). İmparatorluk zamanında Basra Körfezinden Trablusgarp’a hatta Fizan çöllerine kadar 19-20 vilayetle idare edilen bir hükümet, bugün 74 vilayetle idare ediliyor. Ben çocuktum, hatırıma gelirdi ki aylar doğduğu vakit ne yaparsınız derdim, keser de yıldız yaparız derlerdi. Biz de kazaları kesiyor, vilayet yapıyoruz. Efendim! Bu taksimatı mülkiye ile beraber bütçe nasıl kabili tatbiktir? …” 649 650 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13/1, Sayfa: 84-87, İ: 45, C: 2). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13/1, Sayfa: 79-85, İ: 45, C: 2). 358 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Dâhiliye Vekâleti bütçesinin görüşülmesine esas olarak 14 Şubat 1925 tarihinde başlanmıştır. 651 Bütçe üzerine söz alan mebuslardan Erzincan Mebusu Sabit Bey, Dâhiliye Vekâleti teşkilatı bütçesinin arzu edilen düzeyde olmadığını belirtmiştir: 652 “… Zaferi kazandıktan ve sulhu yaptıktan ve yeni bir Cumhuriyet Hükümeti vücuda getirdikten sonra çok arzu ederdik ki, Dâhiliye Vekâleti memleketin ihtiyacı bihakkın temin edecek yeni bir teşkilat bütçesiyle karşımıza çıkmış olsun. Fakat maalesef Dâhiliye Vekâleti bu teşkilatı yapmamış ve zannedersem sıkı bir merkeziyet ruhuyla olmalıdır ki, üç seneden beri tasavvur ve ilan ettiğimiz vali veyahut müfettişi umumilik teşkilatına da başlanmamıştır. Efendiler! Uzun seneler harp yapmış, ezilmiş bir milletin huzur ve asayişe ne kadar muhtaç olduğunu elbette bilirsiniz. Maalesef ben, birçok yerden asayişin matluba muvafık bir surette olmadığını görüyorum…” Erzurum Mebusu Ziyaettin Efendi ise maddi asayişi ihlal eden manevi haller üzerinde durulması gerektiğini belirtmiştir: 653 “Efendim! Umuru siyaseti dâhiliye icabı, memlekette emniyet ve asayişin muhafazası lazım olduğu gibi, ihlaline badi olacak ahlak ve maneviyatı sarsan birtakım ahvali elimenin de izalesi esbabına bakmak elzemdir. Maalesef şimdiye kadar bu cihete katiyen atfı ehemmiyet edildiği yoktur (…) Rivayete nazaran, İstanbul’da 14.000 meyhane, 800 tane dans salonu açılmış -mektep salonları tabi hesaptan hariç- işret saikıyla yevmiye vuku bulan cinayet şayanı hayret ve tetkik bir surette ilerlemektedir. Asayişin yalnız maddi cihetlerini düşünmek değil, maddi asayişi ihlal eden manevi haller ne ise onu da nazarı itibara almak lazımdır. Hatta işret beliyyesi (belası) kadınlara kadar sirayet etmiş. Gazeteler yazıyorlar. Kucağında çocuğu olduğu halde kadınlar da meyhaneye devam ettikleri görülüyormuş! ...” Dâhiliye Vekâleti bütçesinin görüşmelerine mebusların oldukça ilgi gösterdiği ve bu meyanda 19 mebusun söz istediği görülmüştür. Görüşlerini açıklayan mebusların üzerinde durduğu bir diğer konu da mülki idare amirlerinin ekonomik durumudur. Örneğin 16 Şubat 1925 tarihli oturumda söz alan Ergani Mebusu Kazım Bey, valilerin maaşları konusunda özetle şunları söylemiştir: 654 “… Valiler devletin vilayatta mümessili yegânesidir. Halkın, şerefin ve refahın ve her nevi mükemmeliyetin timsali addolunur. Bir vali mevkii içtimaiyesi itibariyle herhangi bir memura benzemez. Bir vali icabında hayatı mutadenin fevkında 651 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13/1, Sayfa: 410, İ: 55, C: 3). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13/1, Sayfa: 411-412, İ: 55, C: 3). 653 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13/1, Sayfa: 413-414, İ: 55, C: 3). 654 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 14, Sayfa: 33, İ: 57, C: 1). 652 359 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) bir masraf ihtiyar etmeye mecburdur. Bir vali mevkii içtimaiyesi itibariyle mesela bir defterdar beyden fazla iyi giyinmeye ve iyi görünmeye mecburdur. Bir valinin harpten evvel altın para ile şimdiki maaşını düşünürseniz arada fahiş bir tebarüz vardır. Bunun için ben isterim ki, Encümen valilerin maaşını asgari 80 lira olarak tespit etsin…” Karesi Mebusu Vehbi Bey ise teşkilatı mülkiye ile hapishanelerin durumu üzerinde durduktan sonra teftiş meselesini gündeme getirmiştir: 655 “… Vekil beyden diğer bir ricam da idareyi sık sık teftiş etmeleridir. Fakat bu teftiş şikâyet üzerine değil. Şikâyet üzerine teftiş yapmaya esasen mecburdurlar. Bendeniz o noktadan teftiş istemiyorum. Yani tahkik memurluğu sıfatıyla adam göndermesinler. İdaremiz namına buradan vazettiğimiz kanunların halk üzerinde intıbaatı (intibahlar) nedir? Ne dereceye kadar kabiliyeti tatbkiyesi vardır? Hangi noktaları hangi surette tadil edilmelidir. Bir bu noktada, bir de memurlar ne dereceye kadar tatbik ediyor? Bunları tetkik etmelidir. Yoksa filan yerde aşar ihalesinde yolsuzluk olmuştur. Bunu tahkike esasen mecburdur (…) Bu suretle teftiş istiyorum (…) Dertlerimizden biri de devamdır. Memurlarımız vazifelerine devamda biraz sıkı davranmalıdır. Bilhassa Dâhiliye memurları, Vali bey saatinde vazife başına gelirse en küçük memur da o saatte vazife başına gelir. Vali mecburdur demiyorum. Çünkü vali mutlaka makamda oturmakla iş görmek mecburiyetinde değildir. Muhtelif işleri vardır. Muhtelif yerlere gider. Onun için idare rüesası devam meselesine nasbı nazarı ehemmiyet etmelidir…” Bozok Mebusu Avni Bey de Dâhiliye bütçesinin yetersizliği üzerinde durmuştur: 656 “… Arkadaşlar Dâhiliye bütçesi Vehbi Beyefendinin çok vakıfane bir surette hulasa ettiği veçhile nakıstır. Şekli hazırı bütçenin kabiliyeti ve kifayeti miktarında yapılmıştır. Memleketin ihtiyacını temin ve telafi edemez, gayrı kâfidir. Buyurdukları gibi Dâhiliye memurları bir meslek sahibi olarak tayin olunmazlarsa, mütehassıslar bulunmazsa, iyileri aranmazsa ve bilhassa jandarma ıslah edilmezse (…) Jandarma bu şekilde kaldıkça daima vazifesini gayri kâfi surette ifa edecektir (…) Teşkilatı mülkiye yapılmadıktan sonra ve bilhassa teşkilatı mülkiye ile beraber Şark vilayetlerimiz de, Dersim gibi birçok vilayetlerimiz ve umumi ıslahat vücuda getirilmedikten sonra ve bunun için epeyce zaman verilmedikçe Dâhiliye Vekâletinin bütçesini herhangi şekilde çıkaracaksanız çıkarın, mülkün şurasında, burasında şekavet (eşkıyalık) meselesi olabilir…” 655 656 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 14, Sayfa: 36-37, İ: 57, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 14, Sayfa: 43, İ: 57, C: 1). 360 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Sivas Mebusu Halis Turgut Bey ise teşkilatı mülkiyenin yeniden düzenlenmesi gerektiğini ifade ettikten sonra polis ve jandarmanın birleştirilmesinin önemini vurgulamıştır: 657 “… Efendiler! Biraz da polis ve jandarmadan bahsedeceğim. Fakat bunların esaslarına girmeyeceğim, bilhassa jandarmayla polisin tevhidi lüzumunu arz edeceğim. Her şeyi cezri bir şekilde arz ediyoruz, fakat öbür tarafta bu mesele, hala çatal kazık duruyor, bunun hikmeti nedir? Anlayamıyorum. Bir tarafta polis, öbür tarafta jandarma, şu iş onun vazifesiydi, yok diğerinin vazifesiydi. Bütün Türkiye’de, 74 vilayet vardır. Asayiş nokta-i nazarından, yetmiş dördü ikiye zarbedersen, yüz kırk sekiz asayiş mahalli vardır. Birisi bir işi için, bana ait değildir der ve o meseleyi öbürünün üzerine atar. Temini asayiş için bu tarz ve sistem doğru değildir ve bu şekilde temini asayişe bendeniz imkân görmüyorum. Binaenaleyh bunlar tevhit edilmek ve bir amirin eline verilmek suretiyle hem bütçeden epey tasarruf hâsıl olacaktır, hem de asayiş daha ziyade temin edilecektir…” Dâhiliye Vekâleti bütçesinin müzakerelerine 18 Şubat tarihinde devam edilmiş ve neticede fasıllara geçilmesi kabul edilmiştir. 658 Dâhiliye Encümeni Mazbata Muharriri ve Karesi Mebusu Ali Şuriri Bey Dâhiliye Vekâleti ile ilgili önemli bilgiler vermiştir: 659 “… Kura (köy) adedimiz 41.814, nevahi (nahiye) adedi 712, kaza adedi 326, vilayet adedi 77’dir (…) Bunlar bütçede kendisine para tahsis edilenlerdir. Bugün ve yarın gene bizim olacak olan Süleymaniye, Kerkük ve Musul vilayetimiz vardır. Bunlarla beraber 77’ye baliğ olacaktır ve bunları hüzün ile hatırlatmayı bir vazife-i vataniye addederim. Nüfusu umumimizin yekûnu 13.246.789’dur (…) Mevkuflarımızın adedi 11.961’dir. 8700 mahkûmumuz vardır (…) Memurunu dâhiliyenin adedi 1341 (1925)’de 5701’dir. 1340’ta 5572 idi. Geçen seneye nazaran 203 fazla vardır ki bunun yalnız ellisini yeni teşkil edilecek Nahiye Müdürleri teşkil ediyor…” Dâhiliye bütçesi üzerine görüşmeler devam ederken dönemin Dâhiliye Vekili ve Tekfurdağı (Tekirdağ) Mebusu Cemil Bey de söz alarak eleştirilere yanıt vermiş, özellikle mülki taksimatta yapılacak düzenlemeyle ilgili bilgi vermiştir: 660 “… Evvela bütün hatip arkadaşlarımızın müştereken bahsettikleri ve hakikaten çok mühim olan teşkilatı mülkiye meselesi var. Teşkilatı mülkiye; idare hususunun teshili maksadıyla mutasarrıflıkların ilgasından sonra eski mutasarrıflıkların 657 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 14, Sayfa: 53, İ: 57, C: 2). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 14, Sayfa: 103-120, İ: 59, C: 1). 659 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 14, Sayfa: 108-109, İ: 59, C: 1). 660 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 14, Sayfa: 113-118, İ: 59, C: 1). 658 361 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) hepsi vilayet olmuştur (…) Vilayetlerin bu nıkatı nazardan yekdiğerine teadül edebilecek derecede ıslahı düşünülmüştür. Yani düşünülmemiş değildir. Gerek Fethi Beyefendinin gerek Ferit Beyefendinin vekâletleri zamanlarında bunlar düşünülmüş ve esas itibariyle bugünkü vilayetlerin yarı yarıya tenzili lüzumu katiyetle tahassul (hâsıl) etmiştir. Heyeti Aliyelerinin bu lüzumunu tasdik ve kabul ettiğini, kürsüden fikirlerini beyan eden arkadaşlarımız ifade etmiş olduğu için büyük bir cesaret olarak bu teklifle huzura gelmeyi ben deruhte ediyorum (üstüme alıyorum)…” Dâhiliye Vekâleti bütçesinin fasıllarının görüşülmesine 18 Mart 1925 günü başlanmış ve aynı gün tamamlanmıştır. 661 Mecliste yapılan görüşmelerden ve encümen mazbatasından Dâhiliye Vekâleti bütçesinin içeriği hakkında bilgi almak mümkün görülmektedir. 662 1925 yılı Dâhiliye bütçesi, bir önceki yıl gibi yine “dört kısma” ayrılmıştır. Bütçesinin birinci kısmında “İdare-i Merkeziye” düzenlenmiştir. Bu kısımda 125. Fasılda “Maaşat” başlığı altında; vekil ve müsteşar ve müsteşar muavini, memurini vekâlet, müstahdemini müteferrika ile mülkiye müfettişleri için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (50.772 lira). 126. Fasılda “Levazım” başlığı altında; meremmet, mefruşat ve nakliyesi, tenvir ve teshin, kırtasiye ve evrakı matbua ile hademe melbusatı için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (14.440 lira). Bütçenin ikinci kısmında “Vilayat” (Vilayetler) düzenlenmiştir. Bu kısımda 127. Fasılda “Memurin Maaşatı” başlığı altında; vilayet memurin maaşatı, kaza memurin maaşatı ile nevahi memurin maaşatı için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (537.690 lira). 128. Fasılda “Müstahdemini Müteferrika” başlığı altında; vilayat müvezzi şoför ve odacıları ile kaza ve nevahi odacıları için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (184.500 lira). 129. Fasılda “Vilayat Levazımı” başlığı altında; icarat, mefruşat ve nakliyesi, tenvir ve teshin, kırtasiye ve evrakı matbua ile otomobil bedeli ile masrafı için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (90.250 lira). 130. Fasılda “Masarifi Mütenevvia” başlığı altında; memurin harcırahı, müfettişler harcırahı, devir harcırahı, tahsisatı muhtelife, tercümanlar ücreti maktiası ile nevahi müdürler hayvanat yem bedeli için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (241.775 lira). 131. Fasılda alt maddeler olmadan “Masarifi Müteferrika” ödeneği gösterilmiştir (18.050 lira). 131/A Faslında “Saati Mesai Halinde Çalışacak Memurin ve Müstahdemin Ücuratı” gösterilmiştir (7.600 lira). 132. Fasılda “Nüfus İdareleri Masrafı” başlığı altında; nüfus kuyudunun ıslahı, nüfus evrakı tabiyesi ile tahriri nüfus masrafı için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (299.250 lira). Bütçenin üçüncü kısmın661 662 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 14, Sayfa: 120-134, İ: 59, C: 2). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13, Sayfa: 26/171-230, İ: 43, C: 2). 362 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) da “Hapishaneler” düzenlenmiştir. Bu kısımda 133. Fasılda; “Maaşat” başlığı altında; alelumum hapishaneler maaşatı için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (166.254 lira). 134. Fasılda “Levazım” başlığı altında; icarat, tayyinat, müteferrika, mualecat ile otomobil bedeliye masrafı için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (859.750 lira). 135. Fasılda “Hapishaneler İnşaatı” başlığı açılmasına rağmen daha önce özel bir kanunla Dâhiliye Vekâletine bu iş için ek ödenek verildiği için bu fazla ayrıca tahsisat ayrılmamıştır. 136. Fasılda alt maddeler olmadan “Hapishaneler Masarifi Tamiriyesi” için bu fazla ayrıca tahsisat ayrılmamıştır. 137. Fasılda alt maddeler olmadan “Mücrimin, Mahkumin ve Mevkufin Masarifi Sevkiyesi” ödeneği gösterilmiştir (7.125 lira). Bütçede dördüncü kısmın başlığı bulunmamaktadır. Bu kısımda 138. Fasılda alt maddeler olmadan “Tahsisatı Fevkaladei Şehriye” ödeneği gösterilmiştir (1.521.660 lira). 139. Fasılda; “Mazulin Maaşı ve Mazulin Tahsisatı Fevkaladesi” ödeneği gösterilmiştir (112.500 lira). 140/A Fasılda “Telgraf ücuratı” gösterilmiştir (600.000 lira). 140/B Fasılda “Ecnebi mütehassıslar tahsisat ve harcırahı” için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (45.600 lira). Dâhiliye Vekâleti bütçesinin görüşmelerinin ardından da bağlı kuruluşlar (jandarma, emniyet, posta ve telgraf idaresi) bütçeleri görüşülerek karara bağlanmıştır. Dâhiliye Vekâleti bütçesine konulan ödenekler ile verilen hizmetlerin gazete haberlerine de konu olduğu görülmektedir. Örneğin Hâkimiyeti Milliye gazetesinde 2 Temmuz 1925 günü çıkan haberde “Nüfus İşleri Müdüriyetinin nüfus sicillerini yenilediği” duyurulmaktadır: “Türkiye’de nüfus bilgisinin dağınık ve incelenmeye muhtaç olduğu açıktır. Savaştada çoğu nüfus sicilleri yakılmıştır. 1925 yılında Müdüriyete ayrılan ödenekle nüfus sicillerinin yenilenmesine çalışılacaktır” (Yılmaz, 2012: 1865). 3. 1926 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti 24 Mayıs 1926 tarihli ve 848 sayılı “1926 Senesi Muvazenei Umumiye Kanunu” (RG: 06.06.1926 tarihli ve 391 sayılı) eki (A) Cetvelinde Dâhiliye Vekâletine 4.438.840, Posta, Telgraf ve Telefon Teşkilatına 5.359.000, Emniyeti Umumiyeye 3.864.889, Jandarmaya 10.540.000 ve İskân Teşkilatına 1.481.353 lira ödenek verilmiştir. 663 Bütçenin geneli dikkate alındığında % 2,3 Dâhiliye Vekâletine, % 2,8 Posta ve Telgraf Umum Müdüriyetine, % 2,0 Emniyeti Umumiye Müdüriyetine, % 5,5 Umum Jandarma Kumandanlığına ve % 0,8 İskân Müdüriyetine oranında ödenek ayrıldığı hesaplanmıştır (Yılmaz, 2012b: 1969). 663 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 721-733). 363 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) Bu arada 848 sayılı Kanun’un 12. maddesinde; “Merbut (D) işaretli cetvelde muharrer memuriyetlere, 1926 senesinde hizalarında gösterilen miktarlarda makam tahsisatı ita olunur.”, hükmü yer almaktadır. Kanun’a ekli (D) cetveline bakıldığında mülki idare amirleri için makam ödeneği ayrıldığı görülmektedir. Mülki idare amirlerine verilen ödeneği gösteren (D) cetvelinin örneği aşağıya çıkarılmıştır (Tablo 28). 664 Bütçe Kanunu’nda ayrı bir cetvel açılarak vali ve kaymakamlara verilecek makam ödeneklerinin gösterilmesinin, zamanın hükümetinin mülki idareye verdiği önemin göstergesi olduğu düşünülmektedir. Tablo 28: Mülki İdare Amirlerine Verilen Ödeneği Gösteren (D) Cetveli MAKAMLAR ADET BEHERİ (Lira) Vali 30 60 Vali 42 50 Vali Muavini 2 40 Vali Vekili 2 40 Kaymakam 100 25 Kaymakam 226 20 “1926 senesi Muvazenei Umumiye Kanunu Layihası (1/734)” ve buna ilişkin Muvazene-i Maliye Encümeni Mazbatası, 15 Mayıs 1926 tarihinde Mecliste görüşülmeye başlanmıştır. 665 Anılan layihanın görüşülmesi sırasında Dâhiliye Vekâleti teşkilatını ilgilendiren değerlendirmeler yapıldığı görülmüştür. Örneğin Maliye Vekili Hasan Bey bütçeyi sunuş konuşmasında, Dâhiliye Vekâletine bağlı olarak görev yapan Posta ve Telgraf İdaresinin Maliye Vekâletine bağlanması gerektiğini ifade etmiştir: 666 “… Bu mali işleri tanzim, masarifi devleti icap eden yerlerde ifa, hidematı umumiyeyi bozmamak için lazım gelen tediyatı yaparak ve varidatı da lazım gelen yerlerden tahsil etmek için posta ve telgraf da dâhil olarak, çünkü bendenizce posta ve telgraf devairi maliyenindir, bütçede göreceksiniz ki, monopoller (tekeller) meyanında ahzı mevki etmektedirler. Bu yüzden Heyeti Celilenizden Posta ve Telgraf İdaresinin Maliye Vekâletine raptını istirham edeceğim. İcap eden teşkilat vesaire düşünülerek posta ve telgrafta esaslı ıslahat vücuda getirmek için bu Müdüriyeti Umumiyenin Maliyeye devrini istirham edeceğim…” 664 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 732). Bu Kanun maddesinin görüşmeleri için bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 437, İ: 106, C: 1). 665 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 123, İ: 99, C: 1). 666 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 127, İ: 99, C: 1). 364 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 1926 senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu Layihasının Dâhiliye Vekâleti Bütçesine ilişkin kısmı 16 Mayıs 1926 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. Önceki yıllar bütçe müzakerelerine nazaran bu yılki görüşmelerde fazla tartışma olmadığı, Dâhiliye Vekâleti ve bağlı kuruluşlarının (Posta ve Telgraf ve Telefon Müdüriyeti Umumiyesi, Emniyeti Umumiye Müdüriyeti Umumiyesi, Umum Jandarma Kumandanlığı, İskân Müdüriyeti Umumiyesi) bütçelerinin hızla kabul edildiği görülmektedir. 667 Mecliste yapılan görüşmelerden Dâhiliye Vekâleti bütçesinin içeriği hakkında bilgi almak mümkün görülmektedir. 668 Buna göre 1926 yılı Dâhiliye bütçelisinin fasılları ve karşılarına konulan ödenek miktarları şu şekilde sıralanmıştır: 241. Fasıl: Merkez Maaşatı (52.872 lira), 242. Fasıl: Merkez Ücuratı (7.620 lira), 243. Fasıl: Taşra Memurin Maaşatı (602.235 lira), 244. Fasıl: Taşra Ücuratı (241.728 lira), 245. Fasıl: Mazulin Maaşatı (45.000 lira), 246. Fasıl: Tahsisatı Fevkalade (1.562.885 lira), 247. Fasıl: Vali ve kaymakamların makam tahsisatı (100.000 lira), 248. Fasıl: Merkez Ayniyatı Sabitesi (4.000 lira), 249. Fasıl: Merkez Levazımı (5.000 lira), 250. Fasıl: Merkez Müteferrikası (5.000 lira), 251. Fasıl: Taşra Ayniyatı Sabitesi (21.000 lira), 252. Fasıl: Taşra Levazımı (45.000 lira), 253. Fasıl: Vilayetler Müteferrikası (22.500 lira), 254. Fasıl: Masarifi Müştereke (638.300 lira), 255. Fasıl: Devir Harcırahı (40.000 lira), 256. Fasıl: Nevahi Müdürleri Hayvan Yem Bedeli (50.000 lira), 257. Fasıl: Hapishaneler Masarifi (914.000 lira), 258. Fasıl: Nüfus İdareleri Masrafı (15.000 lira), 259. Fasıl: Tahriri Nüfus Masrafı (66.700 lira). Görüşmeler sırasında en başta gündeme gelen konu mülki teşkilatta yapılacak düzenlemeler olmuş; bu konuda Dâhiliye Vekili Cemil Bey açıklamalarda bulunmuştur: 669 “Efendim, yeni teşkilat layihasını Meclisi Aliye takdim ettik. Dâhiliye Encümenine havale buyruldu. Sekiz veya on vilayet, fakat asıl vilayetlerde değil, kazalarda yapılan tetkik üzerine büyük tahavvülat vardır…”, sözleri bütçeden sonra kabul edilecek Teşkilatı Mülkiye Kanunu’nun habercisi olmuştur. Dâhiliye Vekilinin konuşmasından sonra bütçenin fasıllarına geçilmesi kabul edilmiştir. Bu aşamada tartışılan bir diğer konu vali ve kaymalar için öngörülen makam tahsisatı konusudur. Bu konuyla ilgili olarak söz alan Trabzon Mebusu Muhtar Bey, mülki idare amirleri için öngörülen makam tahsisatını yeterli bulmamaktadır: 670 “Arkadaşlar, vali ve kaymakamların makam tahsisatının diğer bir cetvelde miktarı vardır. Bendeniz gördüm. Memleketi temsil eden bu büyük 667 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 157-165, İ: 100, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 157-160, İ: 100, C: 1). 669 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 158, İ: 100, C: 1). 670 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 158, İ: 100, C: 1). 668 365 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) ve muhterem memurlara verilen bu miktar tahsisat pek azdır. Kaymakamlara sekiz lira makam maaşı verilir. Bir insan yemek yediği vakit sekiz lirayı bahşiş olarak verir. Bütçenin ne kadar müzayakası (darlık) olursa olsun bu kadarı da her halde azdır. Cetvelde görüyoruz ki, 150-270, en aşağısı 95 lira alanların, bir dereceye kadar makamın haysiyetiyle mütenasiptir. Fakat valilerin yirmisine elli lira mütebakısına yirmi lira makam maaşı vermek, yani Cumhuriyetin koca bir ülkesinde memleketin bir kısmında bir Cumhuriyeti temsil eden koca bir valinin makam maaşı yirmi beş liradır…” Muhtar Bey’i desteleyen Malatya Mebusu Reşit Bey de, kaymakamların maaşlarının azlığından yakınmıştır: 671 “… Beyefendiler, bir kaza kaymakamı 70 lira alıyor. Rica ederim, bugün Tophanede işleyen bir hamal 70 kâğıt alıyor. Sonra bir şoför 80 lira alıyor. Vakıa bütçemizin müsaadesi yoktur, buna diyeceğim yoktur. Herhalde valilerin maaşı da azdır. Valilere de beş bin kuruş ki matahsisat 110 lira maaş verilir. Kaymakamlara da 70 lira ki çok azdır. Ve makamlarıyla mütenasip değildir. Bizim kazamızın kaymakamı 70 kâğıt alıyor. 70 kâğıtla ne yapılır? Ev kirasına mı verecektir, elbiseye mi verecektir, hangi bir şeye sarf edecektir? Onun için çok rica ederim, Dâhiliye Vekili Beyefendi bu bapta bir teklif yapsın.” Bozok Mebusu Süleyman Sırrı Bey de, Reşit Bey gibi düşünmektedir: 672 “Efendim, taşrada idare memurluklarında bulunan arkadaşlar pekiyi bilirler ki taşra memurlarının yekdiğerine olan derecesi maaşlarıyla ölçülü, yani mevki ne olursa olsun ancak maaşı nazarı dikkate alınır. Bugün bir kaymakamın maiyetinde bulunan jandarma zabiti kaymakamdan çok yüksek maaş alıyor, diğer memurin keza. Taşrada idareyi Meclisi Alinizi temsil eden bir kaymakama sekiz lira makam maaşı vermek doğru değildir (…) Bunun tezyidi lazımdır.” Bu konuşmalar üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Cemil Bey’in teklifi üzerine, bütçenin 247. Faslında yer alan “Vali ve kaymakamların makam tahsisatı” ödeneğinin 65.820 liradan 100.000 liraya çıkarılması kabul edilmiştir. 673 Bütçe görüşmelerinde tartışma yaratan bir diğer konu da “taşra-vilayet” tabirlerdir. Bütçenin 252. Faslının “Taşra levazımı”, 253. Faslında da “Taşra müteferrikası” tabirlerinin kullanılmasına Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey itiraz 671 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 158-159, İ: 100, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 159, İ: 100, C: 1). 673 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 159, İ: 100, C: 1). 672 366 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) etmiştir: 674 “Efendim, vilayet tabiri varken niçin taşra kelimesini kullanıyoruz? Taşranın başka manası da vardır (…) Merkezi hükümet aynı zamanda vilayettir. Binaenaleyh merkez vilayet taşra mı?” Bu ikaz üzerine Çankırı Mebusu Mustafa Abdülhalik Bey, belirtilen kavramlarla ilgili önemli açıklamalar yapmıştır: 675 “Efendim, o zaman Ankara İstanbul’a nispeten taşra idi ise Ankara’ya nispeten bugün de İstanbul taşradır. Sonra merkeze mülhak olan Ankara Vilayeti bugün taşradır. Bütçe tanzim edilirken merkez memuru ve mülhakat memuru denilmiştir. Bugün Ankara vilayeti taşra memurini içindedir. (Tunalı Hilmi Bey’in hayır diyerek karşı çıkması üzerine devamla) Evet, Ankara vilayeti memurini taşra memurini içindedir. Merkez memurini demek, vekâletlerin memurları demektir. Bütçe bu suretle tanzim edilmiştir.” Bu uyarılar üzerine Meclis Reisinin; “(Taşra) tabiri yerine (vilayetler) olacak değil mi? (evet sesleri) Hepsine de o suretle vilayetler diyeceğiz”, sözlerinin ardından anılan fasıllarda geçen “Taşra” yerine, “Vilayetler” tabirinin kullanılması kabul edilmiştir. 676 Bu tartışmalar arasında Dâhiliye Vekâleti bütçesinin fasıllarının görüşmeleri tamamlanarak bağlı kuruluşların bütçelerinin müzakeresine geçilmiştir. 1926 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nun kabulünden sonra bütçede değişiklik yapılması ihtiyacı doğmuş, bu kapsamda bazı yasal düzenlemelere gidilmiştir. Örneğin 30 Aralık 1926 tarihli ve 953 sayılı “Dâhiliye Vekâleti 1926 Senesi Bütçesinde Münakale İcrası Hakkında Kanun” 677 kabul edilerek; “1926 yılı Dâhiliye Vekâleti bütçesinin 255. Devir Harcırahı faslından 10.000 liranın 254. Masarifi Müştereke faslının dördüncü harcırah maddesine nakline mezuniyet verilmiştir.” Anılan Kanunla, “Doğu illerindeki memurlar ile Teşkilatı Mülkiye Kanunu sonrasında açıkta kalıp gerekli görülen yerlerde görevlendirilen ve teşkil edilen ilçe ve nahiyelere atanan memurlara ödenecek harcırah miktarı, bütçede ayrılan miktarı aştığı için diğer bir kalemden harcırah kalemine aktarım yapılmıştır” (Yılmaz, 2012: 2068). Yine, 28 Mayıs 1927 tarihli ve 1068 sayılı “Dâhiliye ve Müdafaai Milliye Vekâletlerinin 1926 Senei Bütçelerinde Münakale İcrasına Dair Kanun” 678 ile “Dâhiliye ve Müdafaa-i Milliye Vekâletlerinin 1926 sene-i maliyesi bütçelerinin merbut cetvelde muharrer fasıl ve maddeleri arasında ceman 10.700 liranın münakalesine mezuniyet verilmiştir.” 674 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 159-160, İ: 100, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 160, İ: 100, C: 1). 676 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 160, İ: 100, C: 1). 677 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 4, Cilt: 5, Sayfa: 34). Kanun’a ilişkin gerekçe ve görüşmeler için bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 28, Sayfa: 217-219, İ: 20, C: 1). 678 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 4, Cilt: 5, Sayfa: 298). Kanun’a ilişkin gerekçe ve görüşmeler için bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 32, Sayfa: 472-475, İ: 72, C: 1). 675 367 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 4. 1927 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti 19 Nisan 1927 tarihli ve 1011 sayılı “1927 Senesi Muvazenei Umumiye Kanunu” (RG: 26.05.1927 tarihli ve 595 sayılı) eki (A) cetvelinde 1927 yılı için Dâhiliye Vekâletine 5.872.774, Posta ve Telgraf ve Telefon Müdüriyeti Umumiyesine 5.471.568, Emniyeti Umumiye Müdüriyeti Umumiyesine 3.953.633, Umum Jandarma Kumandanlığına 9.197.792 ve son olarak İskân Müdüriyeti Umumiyesine 2.575.859 lira ödenek ayrılmıştır. 679 Dolayısıyla 1927 yılı için de PTT, Emniyet, Jandarma ve İskân Teşkilatlarının katma bütçeli idareler olarak Dâhiliye Vekâletine bağlılıkları devam etmektedir. Bütçenin geneli dikkate alındığında Dâhiliye Vekâletine %3,01, PTT Umum Müdüriyetine %2,80, Emniyeti Umumiye Müdüriyetine %2,02, Umum Jandarma Kumandanlığına %4,71 ve İskân Müdüriyetine %1,32 oranında ödenek ayrıldığı hesaplanmıştır. Denk bütçe ilkesine göre hazırlanmaya çalışılan 1927 yılı bütçesinde yine güvenlik harcamaları ön plana çıkmaktadır. Bütçenin %39,3’ü genel idare, %1,8’i sağlık, %7,5’i eğitim, %13,8’i, altyapı, %0,2’si sosyal güvenlik ve %37,4’ü güvenlik hizmetlerine ayrılmıştır. Özellikle genel bütçeye dair dairelerin cari harcamaları içerisinde güvenlik hizmetleri ilk sırada yer almaktadır (Dik, 2012: 2097, 2102). “1927 senesi Muvazenei Umumiye Kanunu Layihası” ve buna ilişkin Muvazene-i Maliye Encümeni Mazbatası 9 Nisan 1927 tarihinde Mecliste görüşülmeye başlanmıştır. 680 Maliye Vekili Mustafa Abdülhalik Bey, Mecliste yaptığı sunuş konuşmasında Dâhiliye Vekâleti ve bağlılarının bütçelerindeki artış miktarı hakkında bilgi vermiştir: 681 “… Bütçeleri birer birer tetkik edecek olursak görülür ki (…) geçen seneye nazaran Dâhiliyede 1.433.934, Postada 112.568, Emniyeti Umumiyede 88 bin lira, İskânda 1.094.000 lira (…) fazlalık vardır…” 10 Nisan günü yapılan bütçe görüşmelerinde Muş Mebusu İhsan Sami Bey’in Dâhiliye Vekâletini gündeme getirdiği görülmüştür: 682 “… Mesela Dâhiliye Vekâletinin hissesine düşen hidematı umumiyeden vazaifi asliyeden ne kadarının ifa edildiği derpiş edilirse, işte o paranın en hakiki masraf olarak yerinde olduğunu göstermek suretiyle elimizi vicdanımıza koyarak millet namına bütçeyi tasdik etmek lüzum ve zaruretini hissederiz…” 679 Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 4, Cilt: 5, Sayfa: 137-151); Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 31, Sayfa: 219, İ: 57, C: 1). 680 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 31, Sayfa: 9-16, İ: 48, C: 1). 681 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 31, Sayfa: 9, İ: 48, C: 1). 682 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 31, Sayfa: 33, İ: 49, C: 1). 368 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) 1927 senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu Layihasının Dâhiliye Vekâleti Bütçesine ilişkin kısmı 11 Nisan 1927 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 683 1926 yılı bütçesi gibi bu yılki görüşmelerde de fazla tartışma olmadığı, Dâhiliye Vekâleti ve bağlı kuruluşlarının bütçelerinin hızla kabul edildiği görülmüştür. Mecliste yapılan görüşmelerden Dâhiliye Vekâleti bütçesinin içeriği hakkında bilgi almak mümkündür. 684 1927 yılı Dâhiliye bütçesinin fasılları ve karşılarına konulan ödenek miktarları şu şekilde düzenlemiştir: 261. Fasıl: Merkez Maaşatı (51.840 lira), 262. Fasıl: Merkez Ücuratı (17.940 lira), 263. Fasıl: Vilayat Memurin Maaşatı (597.096 lira), 264. Fasıl: Vilayat Ücuratı (475.788 lira), 265. Fasıl: Tahsisatı Fevkalade (1.330.770 lira), 266. Fasıl: Uzaklık ve Pahalılık Zammı (170.300 lira), 267. Fasıl: Vali ve kaymakamların makam tahsisatı (146.760 lira), 268. Fasıl: Tahsisatı Maktua (600 lira), 269. Fasıl: Mazulin (75.000 lira), 270. Fasıl: Merkez Ayniyatı Sabitesi (1.880 lira), 271. Fasıl: Merkez Levazımı (6.000 lira), 272. Fasıl: Merkez Müteferrikası (6.000 lira), 273. Fasıl: Vilayat Ayniyatı Sabitesi (19.000 lira), 274. Fasıl: Vilayat Levazımı (45.000 lira), 275. Fasıl: Vilayat Müteferrikası (12.500 lira), 276. Fasıl: Masarifi Mütenevvia (152.800 lira), 277. Fasıl: Dâhili Resmi Telgraf Ücreti (199.000 lira), 278. Fasıl: Devir Harcırahı (30.000 lira), 279. Fasıl: Nevahi Müdürleri Hayvan Yem Bedeli (32.000 lira), 280. Fasıl: Hapishaneler Masarifi (1.061.000 lira), 281. Fasıl: Nüfus İdareleri Masrafı (15.000 lira), 282. Fasıl: Tahriri Nüfus Masrafı (1.274.000 lira), 283. Fasıl: Mebus İntihabatı Mesarifine Muavenet (100.000 lira), 284. Fasıl: Avrupa Harcırahı (22.500 lira), 285. Fasıl: Tatbikat Mektebi Masrafı (30.000 lira). Açılan fasıllar itibariyle 1927 yılı bütçesi büyük ölçüde bir önceki yıl bütçesine benzemekle birlikte, yeni bazı fasılların da açıldığı görülmektedir. Bu kapsamda; 266. Fasılda “Uzaklık ve Pahalılık Zammı”, 283. Fasılda “Mebus İntihabatı Mesarifine Muavenet”, 284. Fasılda “Avrupa Harcırahı” ve 285. Fasılda “Tatbikat Mektebi Masrafı” dikkat çekmektedir. Bu arada 282. Fasıla “Tahriri Nüfus Masrafı” için konulan ödenek miktarı dikkat çekici büyüklüktedir (1.274.000 lira). Diğer taraftan bir önceki yıl bütçesinde yer alan “taşra” yerine “vilayat” (vilayetler) tabirinin geçtiği göze çarpmaktadır. Dâhiliye Vekâleti bütçesinin müzakeresi esas itibariyle 11 Nisan günü yapılmış ve ilk sözü alan Dâhiliye Vekili Cemil Bey, ülkenin genel asayiş durumu hakkında önemli değerlendirmelerde bulunmuştur: 685 “… Dâhiliye Vekâleti bütçeleri geçen sene Meclisi Alice kabul buyurulmuş olan bütçelerden noksandır. Fakat 683 Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 31, Sayfa: 58-69, İ: 50, C: 1). Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 31, Sayfa: 65-69, İ: 50, C: 1). 685 Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 31, Sayfa: 58, İ: 50, C: 1). 684 369 ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938) faal vaziyette Devletin vazaifi umumiyesi haleldar olmayacak surette kemiyetten ziyade keyfiyete ehemmiyet verilmek suretiyle bu noksan telafi edilmiştir. Memleketin vaziyeti umumiyei dâhiliyesi fevkalade iyidir. İdarei mülkiyesi müsait şerait dâhilinde işlemekte ve vezaifi idare ve inzibatiye pek müsait bir sahada cereyan etmektedir. Asayiş mükemmeldir. Halk refah ve sükûnla kendiişlerine devam ediyor. Memlekette faaliyette hiçbir çete yoktur. Ufak tefek vakayi failleri de zabıtanın kuveti sayesinde derhal yakalanarak mahakimi aidesine verilmekte ve bu surette ceraim ashabda cezasını görmektedir…” Cemil Bey, bütçe fasılları hakkında da bilgi vermiştir: 686 “… Dâhiliye bütçesinde yeni masraf olarak esaslı yekûn tahriri nüfus masrafıdır. Memlekette yirmi seneden beri esaslı tahriri nüfus yapılmamıştır. Ve şimdiye kadar yapılan nüfus tahrirleri de ilmi mahiyeti haiz olmadığı için bütün dünyanın kabul ettiği bir gün tatbik ettiği usulde ve bir anda yapılması icap eden umumi sayma ameliyesi, gelecek sene yapılacaktır. Ve bu tahriri yapmak için icap eden masraf bütçeye ithal edilmiştir. Bütçede idare memurlarını tekevvün ettirmek ve memlekette bir miktar daha esaslı idare sistemini tanzim etmek için bir de tatbikat mektebi açılacaktır. Genç ve kabiliyetli idare memurları bu mektebe getirilerek yetiştirilecektir. Yeni masraf olarak gelecek sene yapılacak mebusan intihabı için de yüz bin liralık bir masraf bütçeye ithal edilmiştir. Bundan başka tahrirat müdürlerini, nüfus memurlarını, nüfus müdürlerini daha kabiliyetli zevattan intihap için bunların maaşlarına da bir kısım zam yapılmıştır. İdare memurlarının terfihi gayesiyle Meclisi Alinin tebliğ etmiş olduğu Memurun Kanununa tevfikan pahalılık ve uzaklık zamaiminin bu sene tatbikine başlanaca