Mülteci Statüsünün Belirlenmesinde Uygulanacak Ölçütler Ve
Transkript
Mülteci Statüsünün Belirlenmesinde Uygulanacak Ölçütler Ve
BIRLEŞMIŞ MILLETLER MÜLTECILER YÜKSEK KOMISERLIĞI Mültecilerin Hukuki Statüsüne Ilişkin 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü Çerçevesinde MÜLTECI STATÜSÜNÜN BELIRLENMESINDE UYGULANACAK ÖLÇÜTLER VE USULLER HAKKINDA ELKITABI Yeniden Gözden Geçirilmiş Baskı Ağustos 1998 BIRLEŞMIŞ MILLETLER MÜLTECILER YÜKSEK KOMISERLIĞI Mültecilerin Hukuki Statüsüne Ilişkin 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü Çerçevesinde MÜLTECI STATÜSÜNÜN BELIRLENMESINDE UYGULANACAK ÖLÇÜTLER VE USULLER HAKKINDA ELKITABI Yeniden Gözden Geçirilmiş Baskı Ağustos 1998 IÇINDEKILER Paragraf ÖNSÖZ............................................................................................... GIRIŞ.................................................................................................. ‘’Mülteci’’ terimini tanımlayan uluslararası belgeler........................... A. Ilk belgeler (1921-1946)................................................................. B. Mültecilerin Hukuki Statüsüne Ilişkin 1951 Sözleşmesi................. C. Mültecilerin Hukuki Statüsüne Ilişkin 1967 Protokolü................... D.1951 Sözleşmesiyle 1967 Protokolünün Temel Hükümleri............... E. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Tüzüğü............ F. Mültecilerle Ilgili Bölgesel Belgeler................................................ G. Sığınma ve Mültecilerin Durumu................................................... Birinci Bölüm Mülteci Statüsünün Tayininde Uygulanacak Ölçütler......................... KISIM I Genel Ilkeler........................................................... KISIM II Mülteci Statüsünün Kazanılmasına Ilişkin Hükümler................................................................ A. Tanımlar............................................................................... (1) Sözleşme Öncesi Mülteciler............................................ (2) 1951 Sözleşmesindeki Genel Tanım............................... Kavramların Yorumlanması.................................................. (1) “1 Ocak 1951 Öncesi Meydana Gelmiş Olaylar”............. (2) Zulme Uğramaktan Haklı Nedenlerle Korkma................ (a) Genel Değerlendirme................................................... (b) Zulüm......................................................................... (c) Ayrımcılık .................................................................. (d) Cezalandırma.............................................................. (e) Menşe Ülkesinden Yasadışı Çıkış ve Yabancı Ülkelerde Izinsiz Ikametin Sonuçları......................... (f) Ekonomik Nedenlerle Ülkesinden Ayrılanlarla Göçmenler Arasındaki Farklılıklar.............................. (g) Zulümü Yapan Kişi ve Kurumlar................................ (3) “Irkı, dini, milliyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle”.......... (a) Genel Değerlendirme................................................. (b) Irk............................................................................. (c) Din............................................................................ (d) Milliyet..................................................................... (e) Belli Bir Sosyal Gruba Mensubiyet............................ (f) Siyasi Düşünceler...................................................... (4) “Tabiiyetini taşıdığı ülkenin dışında bulunma”............. (a) Genel Değerlendirme............................................... (b) Yerinde Mülteciler ................................................... (5) “Vatandaşı olduğu ülkenin korumasından yoksun bulunan ya da böyle bir korku nedeniyle yararlanmak istemeyen”........................................................................... (6) “Veya Bir Tabiiyeti Bulunmayan, bu tür olaylar sonucunda önceki daimi ikamet ülkesine geri dönemeyen kimse ya da duyduğu korku nedeniyle dönmek istemeyen kimse”................................................................................. (7) Çifte ya da Çok Uyrukluluk........................................... (8) Coğrafi kapsam............................................................. B. KISIM III - Mülteci Statüsünün Sona Ermesine Ilişkin Hükümler...................................................................... AGenel Olarak........................................................................ BKavramların Yorumlanması.................................................. Sayfa 1) Gönüllü Olarak Vatandaşı Olduğu Ülkenin Korunmasından Yeniden Yararlanma................................... 2) Gönüllü Olarak Vatandaşlığın Yeniden Kazanılması........ 3) Yeni bir Vatandaşlığın ve Korumanın Kazanılması........... 4) Mültecinin Zulme Uğramaktan Korktuğu Ülkede Kendi Isteğiyle Yeniden Iskanı........................................................ 5) Mülteci Statüsünün Alınmasını Gerektiren Koşulların Ortadan Kalkması (Vatandaşlığı Olan Kimseler)................... 6) Mülteci Statüsü Sağlayan Koşulların Ortadan Kalktığı Vatansız Kişiler..................................................................... KISIM IVMülteci Durumunda Olanları Mülteci Statüsü Dışında Bırakan Hükümler....................................... AGenel.................................................................................... BKavramların Yorumu............................................................ 1) Birleşmiş Milletler’in Yardım veya Korunmasından Halen Yararlanmakta Olan Kimseler.................................... 2) Uluslararası Korunmaya Ihtiyacı Olmadığı Düşünülen Kişiler................................................................................... 3) Uluslararası Korunmaya Layık Olmadığı Düşünülen Kişiler.................................................................................. a) Savaş suçları vb.................................................. b) Adi Suçlar.......................................................... c) Birleşmiş Milletler’in Amaç ve Ilkelerine Aykırı Eylemler................................................................ KISIM VÖzel Durumlar....................................................... ASavaş Mültecileri................................................................. BAsker Kaçakları ve Askeri Yükümlülükten Kaçanlar........... CZora Başvurmuş ya da Şiddet Eylemlerinde Bulunmuş Kimseler.............................................................................. KISIM VI- Aile Birliği Ilkesi.................................................... Ikinci Bölüm Mülteci Statüsünün Tayininde Uygulanacak Usüller.......................... AGenel .................................................................................. BOlguların Saptanması.......................................................... 1) Ilkeler ve yöntemler......................................................... 2) Şüphenin Başvuran Lehine Yorumlanması...................... 3) Özet................................................................................ Olguların Saptanması Sürecinde Farklı Uygulamalar Gerektiren Özel Durumlar.................................................. 1) Zihinsel özürlü kişiler..................................................... 2) Refakatsiz Küçükler........................................................ SONUÇ............................................................................................ C- EKLER Mülteci ve Vatansız Kişilerin Hukuki Durumlarıyla Ilgili, Birleşmiş Milletler Sonuç belgesi özeti (madde IV)............ II. Mültecilerin Statüsüne Ilişkin 1951 Sözleşmesi.................. III. Mültecilerin Statüsüne Ilişkin 1967 Protokolü.................... IV. 1951 Sözleşmesi ile 1967 Protokolüne Taraf Devletlerin Listesi.................................................................................. V. Uluslararası Askeri Mahkeme Kuruluş Yasasından Bir Bölüm VI. 1951 Sözleşmesinin 1. F (a) paragrafına ilişkin uluslararası belgeler (barışa karşı işlenen suçlar, savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlar).......... I. ÖNSÖZ I) Evrensel düzeyde mülteci statüsü, Mültecilerin Hukuki Statüsüne Ilişkin 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü hükümleri uyarınca tayin edilir. Bu iki uluslararası belge, Birleşmiş Milletler Ilkeleri Çerçevesinde kabul edilmiştir. Bu Elkitabının yazılmakta olduğu şu ana kadar, 78 Devlet bu Sözleşmeye veya Protokole ya da her ikisine birden taraf olmuştur. II) Uluslararası nitelikteki bu iki hukuksal belge hükümleri sadece, durumu bu belgelerdeki mülteci tanımlarına uyan kimselere uygulanır. Kimin mülteci olduğunun değerlendirilmesi, diğer bir deyimle mülteci statüsünün 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolüne göre belirlenmesi, sığınma talebinde bulunan kişinin, kendisine mülteci statüsünün tanınması için başvurduğu sırada ikamet etmekte olduğu Taraf Devletlerin yetkisindedir. III) Gerek 1951 Sözleşmesi, gerekse 1967 Protokolü, Taraf Devletler ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği arasında işbirliğini öngörür. Bu işbirliği, aynı zamanda, çeşitli Taraf Devletlerce konmuş hükümler çerçevesinde, mülteci statüsünün belirlenmesi konusunu da kapsar. IV) Yüksek Komiserlik Yürütme Komitesi, yirmisekizinci dönem toplantısında aldığı bir kararla Yüksek Komiserlikten, mülteci statüsünün belirlenmesinde uygulanacak usul ve ölçütler konusunda Hükümetlere yardımcı olmak amacıyla bir Elkitabı hazırlanması olanağının araştırılmasını istemiştir. Bu Elkitabı, Yürütme Kurulunca alınan yukarıdaki karar uyarınca hazırlanmıştır. Söz konusu Elkitabının ilk basımı Yürütme Komitesinin bu talebini yerine getirmek üzere; Eylül 1979'da yöneticisi olduğum bölüm tarafından yayınlanmıştır. Yayınlandığı tarihten itibaren resmi makamlar, akademisyenler ve mülteci sorunlarıyla ilgilenen hukukçuların artan ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla Elkitabının düzenli aralıklarla yeni baskıları yapılmıştır. Bu baskıda da 1951 anlaşması ve 1967 protokolünün coğrafi açıdan uygulanabilirliğine ilişkin ayrıntılar da dahil göçmenlerle ilgili uluslararası belgelere katılma konusunda bilgiler güncelleştirilmektedir. V) Bu Elkitabında ele alınan “mülteci statüsü belirlenmesinde uygulanacak ölçütler”, 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolünde verilen “mülteci” tanımlarının yorumundan ibarettir. Bu yorum, 1951 Sözleşmesinin 21 Nisan 1954 tarihinde yürürlüğe girmesinden bu yana geçen 25 yılı aşkın süre içinde, Yüksek Komiserliğin edinmiş olduğu deneyimlere dayanmakta ve aynı yorum, mülteci statüsünün belirlenmesinde çeşitli Devletlerce izlenen uygulamaları, Yüksek Komiserlik ile Taraf Devletlerin yetkilileri arasındaki görüş alışverişlerini ve son çeyrek yüzyılda bu konuda yapılmış yayınları kaynak almaktadır. Bu Elkitabı, mülteci hukuku üzerine bir araştırma değil, fakat uygulamaya yönelik bir rehber olarak hazırlandığından, bilimsel eserlere özellikle atıf yapılmamıştır. VI) Bu kitabı hazırlayanlar; mülteci statüsünün belirlenmesinde başvurulacak usuller konusunda esas itibariyle Yürütme Komitesince tanımlanan ilkeleri gözönünde bulundurmuşlardır. Ayrıca çeşitli Devletlerin uygulamalarından da, doğal olarak yararlanılmıştır. VII) Bu Elkitabı, Taraf Devletlerce mülteci statüsünün belirlenmesi ile görevlendirilen görevlilere yol göstermek amacıyla hazırlanmıştır. Bu kitabın aynı zamanda mülteci sorunlarıyla ilgilenen tüm kişi ve kuruluşlarca da ilgi ile karşılanacağı ve yararlı olacağını ümit ederiz. Michel Moussalli, BMMYK, Uluslararası Koruma Bölümü Müdürü, Cenevre, Eylül 1979 GIRIŞ “Mülteci” terimini tanımlayan uluslararası belgeler A. Ilk Belgeler (1921 - 1946) 1. Yirminci yüzyılın başlarında, uluslararası toplum mültecilerin sorunlarıyla ilgilenmiş ve insancıl nedenlerle, mültecileri koruma ve onlara yardım etme sorumluluğunu üstlenmeye başlamıştır. 2. Mülteciler lehine uluslararası hareketin ilk örneği Millet Cemiyeti tarafından ortaya konmuş ve bunu uluslararası bazı belgelerin kabulü izlemiştir. Bu belgeler, Mültecilerin Statüsüne ilişkin 1951 tarihli Sözleşmenin A bölümünün 1. maddesinde sayılmıştır (bkz. ileride, paragraf 32). 3. Bu belgelere göre, çeşitli mülteci kategorileri, milliyetlerine, ya da terkettikleri ülkelerine veya kendi ülkelerinin diplomatik korunmasından yararlanıp yararlanmamalarına göre belirlenir. Kategorileri usulüne göre yapılan bu tanımlama yönteminde, açıklamalar basit olup kimin mülteci olduğunun belirlenmesinde güçlük yaratmamaktaydı. 4. Günümüzde ilk belgelerin hükümleri çerçevesine giren kimselerin mülteci statüsünün resmen tanınmasını isteyenlerine artık rastlanmamakla birlikte, yine de bir kaç vak'a ortaya çıkabilir. Bu tür durumlar ilerde II - A bölümünde ele alınmıştır. Durumları 1951 Sözleşmesinden önceki uluslararası belgelerdeki tanımlara uyan mültecilere genellikle “Sözleşme Öncesi Mülteciler” denilmektedir. B. Mültecilerin Hukuki Statüsüne Ilişkin 1951 Sözleşmesi 5. Ikinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde, mülteciler sorununun hala çözümlenmemiş olması nedeniyle mültecilerin hukuki statüsünün belirlenmesi amacıyla yeni bir uluslararası belgenin ortaya konması gereği duyulmuştur. Özel mülteci durumlarına ilişkin benimsenen ad hoc / maksatlı antlaşmalar yerine, mülteci olarak değerlendirilmesi gereken kişiler için genel bir tanım içeren tek bir belge üzerinde karar kılınmıştır. Mültecilerin Statüsüne ilişkin Sözleşme 28 Temmuz 1951 tarihinde Birleşmiş Milletler Konferansında kabul edilmiş ve 21 Nisan 1954 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Daha sonra bu sözleşmeye “1951 Sözleşmesi” denmiştir. C. Mültecilerin Hukuki Statüsüne Ilişkin 1967 Protokolü 1951 Sözleşmesindeki genel tanım uyarınca mülteci: “1 Ocak 1951 tarihinden önce meydana gelmiş olaylar sonucu ve ...... zulüm görmekten haklı olarak korkması nedeniyle ..... vatandaşlığını taşıdığı ülkenin dışında bulunan kimsedir”. 6. 7. Sözleşmenin yapılışı sırasında Hükümetler, yükümlülüklerini o anda mevcut ya da o ana kadar gerçekleşmiş olan olaylardan kaynaklanıp da sonuçları daha ileride ortaya çıkabilecek mülteci sorunlarıyla sınırlamak amacıyla 1 Ocak 1951 tarihini sınır kabul etmişlerdir 1 . 1 1951 Sözleþmesinde ayrýca Devletlerin kendi yükümlülüklerinin coðrafi sýnýrlar ile sýnýrlanmalarý olanaðý da öngörülmektedir (Bkz. paragraf 108-110). 8. Zamanla mültecilerle ilgili yeni konuların ortaya çıkması üzerine, 1951 Sözleşmesi hükümlerinin bu yeni mültecilere de uygulanması gereği kendini göstermiştir. Işte, Mültecilerin Statüsüne ilişkin Protokol bu nedenle hazırlanmıştır. BM Genel Kurulunca incelendikten sonra 31 Ocak 1967 tarihinde Devletlerin imzasına açılmış ve 4 Ekim 1967 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 9. 1967 Protokolüne katılan Devletler, 1 Ocak 1951 sınır tarihine bakmaksızın, durumları 1951 Sözleşmesindeki tanıma uyan mültecilere Sözleşmenin temel hükümlerini uygulamayı taahhüt etmişlerdir. Bu şekilde Sözleşmeye bağlanan Protokol, Devletlerin, 1951 Sözleşmesine taraf olmasalar dahi katılabilecekleri bağımsız bir belgedir. 10. Metnin ilerki bölümlerinde mültecilerin statüsüne ilişkin 1967 protokolü “1967 Protokolü” olarak anılmaktadır (Protokolün metni III Bölümde yer almaktadır). 11. Şu ana kadar, 1951 Sözleşmesine veya 1967 Protokolüne veya her ikisine imza atan devlet sayısı 78 dir (Bu Devletlerin listesi IV. Bölümde verilmiştir). D. 1951 Sözleşmesiyle 1967 Protokolünün Temel Hükümleri 12. 1951 Sözleşmesi ile 1967 Protokolünün öngördüğü hükümler üç grupta toplanmaktadır: i) Mülteci olan (ya da olmayan) kimselerle bir zamanlar mülteci olup da bu sıfatları artık sona ermiş kimselerin genel tanımını veren hükümler: Mülteci Statüsününün belirlenmesinde görevli kimseler için hazırlanmış olan bu Elkitabının özünü, bu hükümlerin ele alınıp yorumlanması oluşturmaktadır. ii) Mültecilerin sığındıkları ülkedeki hukuki statüsünü, hak ve yükümlülüklerini belirleyen hükümler: Her ne kadar söz konusu hükümler mülteci statüsünün belirlenmesi sırasında etkili olmamakla birlikte, tanıma işlemini yapan makam bunları aşağı yukarı bilmek zorundadır. Çünkü, aldığı kararlar mülteci ve ailesi için çok önemli sonuçlar doğurabilir. iii) Diğer hükümler belgelerin idari ve diplomatik alanda uygulanmasıyla ilgilidir. 1951 Sözleşmesinin 35. Maddesi ve 1967 Protokolünün II. Maddesi, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin görevlerinin ifasında, özellikle bu belgelerin hükümlerinin uygulanmasının gözetim ve denetiminde Taraf Devletlere, Yüksek Komiserliğe yardım sağlama yükümlülüğü getirmektedir. E. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Tüzüğü 13. Yukarıda A-C bölümlerinde sözü edilen belgeler (1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü), mülteci sayılması ve Taraf Devletlerce topraklarında mülteci statüsü tanınması gereken kişilerin tanımını yapmaktadır. 14. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), BM Genel Kurul Kararı uyarınca 1 Ocak 1951 tarihinde kurulmuştur. Yüksek Komiserliğin Tüzüğü 14 Aralık 1950 tarih ve 428 (V) sayılı BM Genel Kurulu Kararı Ekinde yer almaktadır. Kuruluş yasasına göre, Yüksek Komiserlik diğer yükümlülüklerinin yanı sıra, yetki alanı içindeki mültecilere, Birleşmiş Milletlerin gözetimi altında uluslararası koruma sağlamayı da öngörmektedir. 15. Tüzük, Yüksek Komiserliğin yetkilerinin kapsamına giren ve 1951 Sözleşmesinde verilen tanıma benzer (fakat özdeş olmayan) kimselerin tanımını içermektedir. Yasadaki tanımlara göre, Yüksek Komiserlik, tarihi2 ve coğrafi sınırlamalara3 bağlı olmaksızın yetkilerini bu kimseler üzerinde icra edebilmektedir. 16. Böylece, durumu BMMYK Tüzüğündeki kriterlere uyan bir kimse, 1951 Sözleşmesine veya 1967 Protokolüne taraf olan bir ülkede bulunsun veya bulunmasın, ya da kendisini kabul eden ülke tarafından bu iki belgeden herhangi birine göre kendisine mülteci sıfatı tanınmış olsun veya olmasın, BM adına Yüksek Komiserlikçe sağlanan korunmayı talep edebilir. BMMYK'nin yetki alanına giren bu tür mültecilere genellikle “BMMYK’nın tanıdığı mülteciler” denir. 17. Buraya kadarki açıklamalardan, bir kimsenin aynı anda “BMMYK’nın tanıdığı mülteci” hem de 1951 Sözleşmesi veya 1967 Protokolüne göre mülteci sayılmasının mümkün olabileceği anlaşılmaktadır. Bu kimse, bu iki belgeyle bağlı olmayan bir ülkede bulunabilir, hatta, tarihi ve coğrafi sınırlama uygulaması nedeniyle Sözleşme kapsamına giren bir mülteci telakki edilmeyebilir. Böyle durumlarda, ilgili yine, Yüksek Komiserlik Tüzüğü uyarınca, Yüksek Komiserliğin korunmasını talep edebilir. 18. BM Genel Kurulunun, yukarıda sözü edilen 428 (V) sayılı kararı ile Yüksek Komiserlik Tüzüğü, mülteci sorunlarının ele alınmasında, hükümetlerin Yüksek Komiserlikle işbirliği yapmasını öngörmektedir. Yüksek Komiserlik mültecilerin uluslararası düzeyde korunmasını sağlayan makam olup, özellikle mültecilerin korunmasıyla ilgili sözleşmelerin yapılması, onaylanması ve uygulanması gözetimiyle yükümlüdür. 19. Hükümetlerle Yüksek Komiserlik arasında böylesine bir işbirliği ve buna ek olarak Yüksek Komiserliğin gözetim fonksiyonu, 1951 sözleşmesi ve 1967 Protokolü uyarınca Yüksek Komiserliğin mültecilerin statüsünün belirlenmesi sürecindeki temel yükümlülüğünü ortaya koyar. Mülteci statüsünün tanınması konusunda bazı Hükümetlerce benimsenen esaslar, Yüksek Komiserliğin, değişik derecelerde de olsa, bir rol oynadığını yansıtmaktadır. F. Mültecilerle Ilgili Bölgesel Belgeler 20. 1951 Sözleşmesi, 1967 Protokolü ve BM Yüksek Komiserliği Tüzüğünden başka, özellikle Afrika, Kuzey-Güney Amerika ve Avrupa'da gerçekleştirilmiş, mültecilere ilişkin çeşitli anlaşma, sözleşme ve diğer bölgesel nitelikli belgeler vardır. Bu bölgesel belgeler, sığınma tanınması, seyahat belgeleri verilmesi, seyahat kolaylıkları sağlanması gibi sorunlarla ilgilidir. Bazıları da, “mülteci” ya da sığınma hakkından yararlanması kabul edilen kimselerin bir tanımını vermektedir. 21. Güney Amerika'da, diplomatik ve devlete sığınma sorununu düzenleyen bölgesel belgelerin bir kısmı şunlardır: “Uluslararası Ceza Hukuku Anlaşması (1889, Montevideo); 2 3 Bu konuda lütfen 35 ve 36. paragraflara bkz. Bu konuda 108 ile 110 paragraflarýna bkz. Suçluların Geriverilmesi Anlaşması (1911, Karakas); Sığınma Sözleşmesi (1928, Havana); Siyasi Sığınma Sözleşmesi (1933, Montevideo); Diplomatik Sığınma Sözleşmesi (1954, Karakas); Ülkesel Sığınma Sözleşmesi (1954 Karakas). 22. Afrika'daki mültecilerin sorunlarını çeşitli yönleriyle ele alan ve 10 Eylül 1969 da, Afrika Birliği Örgütü Devlet ve Hükümet Başkanları kurulunca kabul edilmiş olan daha yakın tarihlerde imzalanmış bir bölgesel belge daha vardır. Bu sözleşmede, iki kısımdan oluşan bir “mülteci” tanımı yer almaktadır. Birinci kısmı 1967 Protokolündeki tanımla özdeştir, yani 1951 Sözleşmesindeki tarihi ve coğrafi sınırlar tanımda yer almamaktadır, ikinci kısımdaki “mülteci” teriminin kapsamına ise: “Tabiiyetini taşıdığı ya da asıl ülkesinin bir kısmı veya tamamının saldırıya uğramış, işgal edilmiş, yabancı egemenliğine girmiş olması ya da kamu düzenini ciddi biçimde bozan olayların meydana gelmiş olması nedeniyle tabiiyetinde bulunduğu ülkenin ya da menşe ülkesinin dışında bir yere sığınmak amacıyla daimi ikamet ettiği ülkeyi terk eden kimseler” girmektedir. 23. Bu Elkitabının içeriği, 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü gibi evrensel boyuttaki iki sözleşmeye göre mülteci statüsünün belirlenmesiyle sınırlıdır. G. Sığınma ve Mültecilerin Durumu 24. Bu Elkitabı, mültecilere sığınma hakkı tanınması ya da mülteci olarak kabul edilen kişiye uygulanacak hukuki işlemler gibi mültecilerin statüsünün belirlenmesiyle yakından ilgili konular üzerinde durmamaktadır. 25. Her ne kadar ilgili Ülkelerin Yetkili Temsilcileri Konferansı Sonuç Belgesi ve Sözleşme Başlangıcı sığınmaya atıfta bulunulmakta ise de, 1951 Sözleşmesinde, ve 1967 Protokolünde sığınma hakkı konusu ele alınmamıştır. Buna karşılık Yüksek Komiserlik, BM Genel Kurulunca kabul edilen 10 Aralık 1948 Insan Hakları Evrensel Bildirisi ve 14 Aralık 1967’de benimsenen Devlete Sığınmaya Ilişkin Beyannamenin ruhuna uygun biçimde sığınma konusunda her zaman katılıktan uzak, anlayışlı bir politika izlenmesinden yana olmuştur. 26. Mültecilerin sığındıkları Devletin durumu ise 1951 Sözleşmesinin ve 1967 Protokolünün temel hükümlerinin konusunu oluşturmaktadır. (bkz. yukarıda, paragraf 12 II). Ayrıca, 1951 sözleşmesini kabul eden ilgili ülkeler Yetkili Temsilcileri Konferansı Sonuç Belgesine göre: “Konferans, mültecilerin statüsüne ilişkin sözleşmenin hukuki kapsamı ile sınırlı kalmayan bir örnek oluşturacağını ve tüm Devletlerin topraklarında mülteci olarak bulunan ve bu sözleşmede kapsam dışında kalan kişilere de, elden geldiğince, sözleşmede öngörülen işlemlerin yapılacağını ümit eder”. 27. Bu tavsiye kararı, Devletlere, “mülteci” tanımında kullanılan ölçütleri tam karşılamayan kişilerin sorunlarını çözmede, olanak sağlamaktadır. BIRINCI BÖLÜM Mülteci Statüsünün Tayininde Uygulanacak Ölçütler KISIM I GENEL ILKELER 28. 1951 Sözleşmesi anlamında, bir kimse, tanımda belirtilen ölçütlere uyduğu andan itibaren mülteci sayılır. Mülteci statüsü yasal olarak tanınmadan önce, ilgili bu durumu fiilen elde etmiş olmaktadır. Dolayısıyla, mülteci statüsünün tanınması ilgiliye mülteci sıfatını vermeyip, sadece bu statünün varlığını açıklamış olur. Diğer bir deyimle, ilgili mülteci statüsü tanındığı için mülteci olmaz, tersine, mülteci olduğu için bu statü kendisine tanınır. 29. Mülteci statüsünün belirlenmesi iki aşamada gerçekleşen bir süreçtir: Ilk önce, konuyla bağlantılı tüm olguların saptanması zorunluluğu vardır. Daha sonrada elde edilen bulguların 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolünde yer alan tanımlara uyduğunun ortaya konması gerekir. 30. 1951 Sözleşmesinde, mülteci sıfatını tanımlayan üç tür hüküm bulunmaktadır: “mülteci statüsünün tanınmasına ilişkin olanlar”, “mülteci statüsünün sona ermesine ilişkin olanlar”, “bu iki tür hüküm dışında kalanlar”. 31. Mülteci statüsünün tanınmasına ilişkin hükümler, bu statünün tanınması için ilgilide bulunması gereken koşulları kapsar. Bu hükümler mülteci statüsünün tanınmasına esas teşkil eden olumlu unsurlardır. Mülteci statüsünün sona erdirilmesi ile statünün dışında bırakılması olarak adlandırılan hükümler ise olumsuz bir tavrı ifade ederler. Bunlardan ilkinde bir mültecinin statüsünü hangi koşullar altında kaybedeceği, diğerinde ise, bir şahsın mülteci tanımına uyan olumlu ölçütlere sahip olmasına karşın 1951 Sözleşmesinin uygulama alanı dışında bırakılacağı koşullar açıklanır. KISIM II MÜLTECI SATÜSÜNÜN KAZANILMASINA ILIŞKIN HÜKÜMLER A. Tanımlar (1) Sözleşme Öncesi Mülteciler 32. 1951 Sözleşmesinin birinci maddesinin A bölümünün birinci paragrafı, sözleşme öncesi mültecileri, yani, Sözleşmeden önceki tarihli uluslararası belge hükümleri gereği mülteci sayılan kimselerin durumunu ele almaktadır. Bu hükmün metni şöyledir: “Işbu sözleşme açısından ‘mülteci’ terimi: (1) 12 Mayıs 1926 ve 30 Haziran 1928 tarihli Anlaşmalar veya 28 Ekim 1933 ve 10 Şubat 1938 tarihli Sözleşmeler ve 14 Eylül 1939 tarihli Protokol veya Uluslararası Mülteciler Örgütü Yasası hükümleri çerçevesinde mülteci sayılan kişilere uygulanır. Uluslararası Mülteci Örgütünce alınan bu örgüte üye seçilememe kararları işbu bölümün ikinci paragrafında öngörülen koşulları taşıyan kişilere mülteci statüsünün tanınmasına engel değildir.” 33. Yukarıda çeşitli belgelerden söz edilmesi, geçmişle bağlantı kurmak ve daha önceki devirlerde uluslararası toplumun ilgisini çekmiş bulunan mültecilere sağlanan uluslararası korumanın devamını sağlamak içindir. Daha önce de belirtildiği gibi (bkz. yukarıda paragraf 4), bu uluslararası belgeler bugün büyük ölçüde önemlerini yitirmiş olup, burada yeniden ele alınmalarının uygulamada fazla bir değeri olmayacaktır. Ancak, bu uluslararası belge hükümleri çerçevesinde mülteci sayılan herhangi bir kimsenin, 1951 sözleşmesine göre kendiliğinden mülteci sayılacağını da unutmamak gerekir. Şu halde, Nansen Pasaportu 4 veya Uluslararası Mülteci Örgütünce verilen “uygunluk sertifikası” hamili bir kişi, durumu mülteci statüsünün sona ermesine ilişkin hükümlere veya kendisini sözleşmenin uygulama alanı dışında bırakacak durumları düzenleyen hükümler kapsamına girmediği sürece 1951 Sözleşmesine göre mülteci sayılmaya devam edecektir. Bu kural sözleşme öncesi mültecilerin sağ kalan çocukları için de geçerlidir. (2) 1951 Sözleşmesindeki genel tanım 1951 Sözleşmesinin birinci maddesinin, A bölümünün ikinci paragrafı uyarınca mülteci terimi: 34. “1 Ocak 1951 tarihinden önce meydana gelmiş olaylar sonucunda ve ırkı, dini, milliyeti veya belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulme uğramaktan haklı nedenlerle korkan, tabiiyetini taşıdığı ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan veya bu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen; veya vatansızsa yukarıda sözü edilen nedenler yüzünden önceki daimi ikamet ülkesine dönemeyen veya dönmek istemeyen kimselere uygulanır.” Bu genel tanım aşağıda ayrıntılı olarak ele alınacaktır. B. Maddelerle Ilgili Açıklama (1) “1 Ocak 1951 öncesi meydana gelmiş olaylar” 4 “Nansen Pasaportu” 2. Dünya Savaþý öncesi imzalanmýþ belge hükümleri uyarýnca mültecilere verilen ve seyahat belgesi görevi gören kimlik belgesidir. 35. Yukarıda 1951 tarihiyle ilgili sınırlamanın nedeni, giriş bölümünün 7. paragrafında açıklanmıştır. 1967 Protokolünün kabulünden bu yana bu sınırın uygulama alanı önemli ölçüde daralmıştır. Bu sebepten ötürü “olaylar” sözcüğü, yalnızca 1951 sözleşmesine taraf olup da 1967 Protokolüne imza koymamış olan az sayıdaki Devletlerin durumunu açıklama amacı gütmektedir.5 36. “Olaylar” sözcüğü 1951 Sözleşmesinde tanımlanmamış olmakla birlikte, ülke değiştirmeye ya da köklü siyasi değişikliklerle, daha önceki değişikliklerin bir sonucu olan sistemli işkencelere neden olan “çok önemli olayları” anlatır.6 Tarih sınırlaması ise, ilgilinin mülteci statüsünü kazandığı ya da ülkesini terkettiği tarihi değil, mülteci durumuna düştüğü tarihi ifade eder. Mülteci bu sınır tarihten önce veya sonra ülkesini terk etmiş olabilir, yeter ki taşıdığı zülme uğramaktan haklı nedenlerle korkulması bu tarihten önce meydana gelmiş olaylara ya da bu olayların daha sonraki bir tarihte ortaya çıkacak sonuçlarıyla bağlantılı olsun.7 (2) “Zulme uğramaktan haklı nedenlerle korkan” (a) Genel Değerlendirme 37. “Zulme uğramaktan haklı nedenlerle korkulması” ibaresi tanımın anahtar sözcükleridir. Mülteci tanımı içinde bulunması gerekli temel unsurlar konusunda tanımı yapanların görüşlerini yansıtır. Bu yaklaşım daha önce mültecilerin kategorilere göre tanımını yapmak (örneğin belli bir etnik kökene mensup olmaları nedeniyle kendi ülkelerindeki koruyucu önlemlerden yararlandırılmayan kişiler) yerine genel anlamda “korku” kavramını esas almaktadır. Korku kavramı öznel olduğundan, mülteci statüsünü kazanmak için başvuran kişide böyle öznel bir unsurun bulunmasını tanım öngörmektedir. Şu halde mülteci statüsünün belirlenmesi, başvuruda bulunanın asıl ülkesinde mevcut koşullar hakkında verilecek bir yargıdan ziyade, mülteci adayının kendi beyanlarının bir değerlendirmesine dayanacaktır. 38. Tanımdaki “korku” unsuruna (ki bu bir ruh hali ve öznel durumdur) “haklı nedenlere dayanma” koşulu eklenmiştir. Bu ise mülteci statüsünün belirlenmesinde yalnız kişinin ruh halinin dikkate alınmasıyla yetinilmeyip, aynı zamanda bu ruh halinin nesnel koşullara dayanmasının da arandığını gösterir. Şu halde, “haklı nedenlere dayanan korku” terimi öznel ve nesnel unsurlar içermekte olup, “haklı nedenlere dayanan korku”nun varlığında bu her iki unsurun da dikkate alınması gerekir. 39. Kişinin, macera peşinde koşmadığı ya da sadece dünyayı gezme hevesine kapılmadığı takdirde zorlayıcı bir neden olmadıkça, ülkesini ve evini terketmeyeceğini varsaymak yanlış olmayacaktır. Zorlayıcı nedenler arasında da, insanın vatanını terketmesi için iltica nedenleri dışında pek çok akla uygun neden bulunabilir. Ancak, bunlar arasında yalnız bir tek neden sığınmaya zorlayıcı sayılabilir: O da “haklı nedenlere dayanan zulme uğrama korkusu” dur. Örneğin, kıtlık ya da doğal afetler gibi zorlayıcı nedenle vatanını terkeden kimselere mülteci statüsünün tanınması mümkün değildir. Ancak, önce sığınma olayının tüm koşullarının incelenmesi ve ondan sonra mülteci statüsünün belirlenmesi asıl olduğundan, statünün tanınmasına esas teşkil etmesi gereken “zulme uğrama korkusu” nun dayanağını oluşturan bütün diğer nedenlerin de dikkate alınması uygun olur. Buna benzer diğer terk nedenleri her zaman mülteci statüsünün değerlendirilmesinde anlamsız olmayabilir, bu nedenle başvuranın 5 Bkz.Ek.IV BM, belge E/1618 sayfa 39. 7 Ayný karar 6 durumunun doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için, şahsı terke zorlayan bütün nedenlerin gözden geçirilmesi gerekir. 40. Insanların aynı durumlar karşısında ruhsal tepkileri özdeş olmadığından, öznel unsurun dikkate alınması zorunlu olarak başvuranın kişiliği ile yakından bağlantılıdır. Kimileri işin taşıdığı güçlü siyasi ya da dinsel inançların aşağılanması hayatı çekilmez hale getirebilecekken, diğerlerinin hiç bir güçlü inancı olmayabilir. Kimileri aniden ülkesini terkedebilirken, diğerleri ayrılışını dikkatlice planlayabilir. 41. Bu nedenle, başvuranın kişisel, ailesi ile ilgili gerekli bilgilerin, belirli ırk, din, milliyet, sosyal ya da siyasi gruplara mensubiyetinin kendi durumu ile ilgili değerlendirmelerinin ve geçirdiği kişisel deneyimlerinin, kısacası, başvurusuna temel oluşturan asıl nedenin korku olduğunu ortaya koyan her unsurun dikkate alınması kaçınılmaz olacaktır. Bu korkunun makul ölçüler içinde kalması şarttır. Ancak, abartılı bir korku dahi, koşulların böyle bir ruh haline yol açabilecek nitelikte olması halinde, makul sayılabilir. Tanımın öznel unsura atfettiği önem nedeniyle, kayıtlı olaylar açısından, yeteri kadar açık olmadığı durumlarda, iddianın güvenilirliğini değerlendirmek zorunlu hale gelmektedir. 42. Nesnel unsurlara gelince, bu konuda, başvuranın yaptığı beyan ve açıklamaların değerlendirilmesi gerekir. Mülteci statüsünü belirleyecek yetkili makamlar menşe ülkesindeki koşullar hakkında yargıda bulunmak zorunda değildir. Yine de başvuranın beyanları soyut olarak değil, fakat somut bir durumun genel koşulları içinde mütalaa edilmelidir. Başvuranın ülkesindeki koşulların bilinmesi, asıl amaç olmamakla birlikte, iddialarının inandırıcılığının saptanması yönünden önem taşır. Genellikle başvuranın duyduğu korkunun haklı nedenlere dayandığına inanmak için, şahsın tanımda belirtilen nedenlerden dolayı, menşe ülkesinde kalması ya da ülkesine dönmesi durumunda hayatının çekilmez hale gelmesi olasılığının yüksek olduğunu göstermesi gerekir. 43. Öne sürülen kanıtların başvuranın kişisel deneyimlerine dayanması gerekmez. Örneğin, başvuranın mensup olduğu ırk veya toplumsal gruptan olan diğer kişilerin, arkadaşlarının veya akrabalarının başına gelenlerin, eninde sonunda kendi başına da geleceği hakkında taşıdığı korku esaslı sayılır. Sığınma talebinde bulunan kimsenin asıl ülkesindeki yasalar ve özellikle bu yasaların uygulanış biçimi de önem taşımaktadır. Ancak, her kişinin durumu kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir. Örneğin çok tanınmış bir kimsenin zulme uğrama tehlikesi, tanınmamış, sıradan bir kimseye oranla çok daha fazladır. Kişinin karakteri, geçmişi, toplumu etkileme durumu, saygınlığı, serveti veya sözünü sakınmayan kişi olması “zulme uğrama korkusunun” haklılığı sonucunun çıkarılmasına neden olabilir. 44. Mülteci statüsünün belirlenmesinde, her başvuranın durumunun tek tek değerlendirilmesi esas olmakla birlikte, grupların toplu olarak ülkelerini terketmek zorunda bırakıldıkları durumlarda grup mensubu kişilerin durumlarının da grubun bütünüyle bağlantılı olarak incelenmesi gerekir. Böyle durumlarda ilgililere acilen yardımda bulunmak gerekir. Grubun her üyesinin durumunu tek tek belirlemek bazen, tamamen pratik nedenlerden ötürü, mümkün olmayabilir. Işte böyle durumlarda, tüm mülteci grubuna mülteci statüsü tanımak suretiyle grubun her bir üyesinin, aksi kanıtlanmadıkça, ilk bakışta, mülteci sayılması yoluna gidilmektedir. Böyle durumlarda mülteci statüsü tanınması “grup değerlendirmesi” dediğimiz biçimde gerçekleşir ve grubun her bir üyesi (aksine bir kanıt bulunmadıkça) varışta mülteci / prima facie mülteci sayılır. 45. Yukarıda açıklanan durum dışında, mülteci statüsü tanınması için başvuran her kişinin zulme uğramaktan korktuğunu kanıtlayacak geçerli gerekçeler göstermesi gerekir. 1951 Sözleşmesinde sayılan nedenlerden herhangi biri yüzünden daha önce zulme uğramış bir kimsenin korkusunun haklı olduğu varsayılabilir. Ancak, “Korku” sözcüğü yalnız zulme maruz kalmış kişiler için değil; aynı zamanda zulme maruz kalma tehlikesi yaratabilecek durumlardan kaçınmak isteyen kişiler içinde geçerlidir. 46. Genellikle “Zulümden korkma” ve hatta “zulüm” tanımları, mültecilerin kelime hazinelerine yabancıdır. Başından geçenleri anlatırkenki ifadenin korkunun varlığı görülebilmekle beraber, bir mülteci, nadiren “Zulümden korkma” terimini kullanabilecektir. Mülteci, genellikle zulme uğramaktan korktuğunu açık açık söylemez, hatta zulüm sözcüğünü bile kullanmaz, ancak başından geçenleri anlatırken kullandığı ifadeden bu korkunun varlığı kolayca anlaşılır. Aynı şekilde, mülteci, hangi görüşlerinden ötürü zulme uğradığını kesinlikle bilmesine rağmen, psikolojik nedenlerle, geçirdiği deneyimi, durumunu, siyasi sözcüklerle ifade edemeyebilir. 47. Başvuranın korkusunun esaslı olup olmadığının bilinmesi sorununa klasik örnek olarak, ilgilinin hala geçerliliğini koruyan, menşe ülkesi makamlarınca verilmiş bir pasaportunun bulunması gösterilebilir. Bazen böyle bir pasaporta sahip olunmasının, onu veren makamların pasaport hamiline zulüm uygulama niyetinde olmayacakları, aksi takdirde kendisine bu pasaportu vermeyecekleri öne sürülmektedir. Bu iddia, bazı durumlarda doğru olmasına karşılık, siyasi düşüncelerinin otoritelerce bilinmesi halinde kendilerini tehlikeli bir durumda bulabilecek birçok kimsenin bu düşüncelerini gizlemek suretiyle ülkeden yasal çıkış yolları sağladıkları da bir gerçektir. 48. Bu sebepten ötürü, bir pasaporta sahip olunması, her zaman buna sahip olanın ülkesine bağlılık ve sadakatına veya korkunun mevcut bulunmadığına kanıt teşkil etmez. Pasaportun, menşe ülkesinde istenmeyen bir kimsenin çıkışını sağlamak amacıyla verilmesi, veya el altından alınmış olması da mümkündür. Sonuç olarak, geçerli bir pasaport hamili olmak mülteci statüsü kazanmaya engel değildir. 49. Öte yandan, başvuranın geçerli bir neden göstermeden, korumasını reddettiği ülkenin pasaportunu elinde bulundurmada ısrarlı davranması halinde, bu kimsenin “zulme uğrama korkusunun” haklı nedenlere dayandığı iddiasını şüpheyle karşılamak gerekir. Normal olarak, mülteci statüsü tanındığı andan itibaren mültecinin ulusal pasaportunu muhafaza etmemesi gerekir. 50. Buna rağmen mülteci statüsüne hak kazanan bazı kimselerin milli pasaportlarını muhafaza edebilecekleri veya ülkesi makamlarınca kendisine yeni bir pasaportun verilebileceği istisnai durumlar da olabilir. Böyle durumlar da dahi, önceden izin almadan ülkesine serbestçe dönebilme olanağı bulunmadığı sürece, bu pasaport hamilinin statüsü mülteci statüsüne uygun halini koruyabilir. (b) Zulüm 51. Zulüm teriminin evrensel düzeyde kabul edilen bir tanımı bulunmayıp, böyle bir tanımı yapma yolunda birçok girişim de pek başarılı olamamıştır. 1951 Sözleşmesinin 33. maddesinden, “ırk, din, milliyet, siyasi düşünceler ya da belli bir sosyal grupa mensubiyet nedeniyle yaşam ve özgürlüğünün tehdit altına bulunması halinin her zaman zulüm oluşturacağı” anlamı çıkarılabilir. Aynı nedenlerle, insan haklarının ağır biçimde ihlali de zulüm olarak kabul edilebilir. 52. Diğer zarar verici eylem ve tehditlerin de zulüm oluşturup oluşturmayacağı sorunu, her kişi için yukarıda sözü edilen öznel unsurların etkilediği durumun koşullarına göre değişmektedir. Zulüm korkusunun öznel niteliği, kişinin düşünce ve duygularının dikkatle değerlendirilmesini gerektirir. Kişi aleyhine alınmış ya da alınması düşünülen önlemlerin de, yine mutlaka kişinin düşünce ve duyguları ışığında ele alınması gerekir. Kişilerin ruhsal yapısının ve her başvuranın durumunun gösterdiği farklılık nedeniyle, zulüm unsurlarının varlığı hakkında yapılacak değerlendirme ve yorumların da değişiklik göstermesi kaçınılmazdır. 53. Bunlara ek olarak, başvuranın, kendi içinde tek başına zulüm boyutunda olmayan (örneğin çeşitli ayrımcılık uygulamaları) işlemlere maruz bırakılmış olması ve bu işlemlerin bazen başka olumsuz unsurlarla da (ülkedeki genel güvensizlik gibi) birleşmiş olması mümkündür. Bu durumlarda, söz konusu unsurların tümü birarada dikkate alındığında, başvuranın kafasında haklı nedenlerle zulme maruz kalma korkusuna temel oluşturacak “birleşmiş nedenler” şeklinde adlandırılabilecek bir etki yaratmaları mümkündür. Şüphesiz, hangi nedenlerin bir araya gelmesinin mülteci statüsü tanınması talebi için geçerli bir neden oluşturacağı hakkında genel bir kural konması mümkün değildir. Bu sorunun cevabı mutlaka coğrafi, tarihi ve etnolojik tüm unsurları içeren bütün koşulların incelenmesine bağlı olacaktır. (c) Ayrımcılık 54. Birçok toplulukta, bu toplumları oluşturan çeşitli gruplar içinde insanlara az ya da çok farklı muamele yapıldığı bir gerçektir. Bu farklılık sonucu bazı kişilerin daha olumsuz muameleye maruz kalması, onların mutlaka zulüm kurbanı olduğu anlamına gelmez. Ayrımcılığın zulme dönüşmesi ancak belirli koşulların varlığı halinde, örneğin kişinin yaşamını kazanma, ibadet hakkı veya temel eğitim olanaklarından yararlanma hakkına getirilen önemli sınırlamalar gibi, ilgili kişiye büyük ölçüde zarar verici boyutlara ulaşması halinde söz konusudur. 55. Ayrımcı muameleler kendi içlerinde ciddi bir nitelik taşımasa bile, bunların kişinin kafasında geleceği ile ilgili güvensizlik ve endişe duyguları yaratmak suretiyle zulüm korkusuna yol açması mümkündür. Bu nedenle, ayrımcılığın boyutu, zulüm anlamına gelip gelmeyeceğinin saptanması, mevcut tüm koşulların ışığı altında yapılmalıdır. Doğal olarak, bir kimsenin böyle pek çok ayrımcı muameleye maruz bırakılmış olması, bu kimsenin zulüm korkusu taşıdığı iddiasını güçlendirecektir.8 (d) Cezalandırma 56. Zulmü, adi suçun cezalandırılmasından ayırmak gerekir. Cezai kovuşturmadan ya da işledikleri adi bir suçtan dolayı cezalandırılmadan kaçan kişiler genellikle mülteci sayılmazlar. Mültecinin adalet kaçağı değil, adaletsizliğin kurbanı olduğu unutulmamalıdır. 57. Ancak, yukarıdaki ayrımın zaman zaman birbirine karıştığı da olur. Bir kere, adi suçtan hüküm giymiş bir kişinin aşırı bir cezaya çarptırılmış olması ve bunun da, sözcüğün tanımında verilen anlamda zulme dönüşmesi mümkündür. Ayrıca zulmün tanımında var olan nedenlerden birine dayanarak örneğin, çocuğa, “yasadışı” din eğitimi verildiği gerekçesiyle yapılan cezai kovuşturmalar da aslında zulüm teşkil eder. 8 Bkz.53.paragraf 58. Ikinci olarak, işlediği adi suçtan dolayı adli kovuşturma ve cezadan korkan kişilerin aynı zamanda ‘haklı nedenlere dayanan zulme uğrama korkusu’ taşıması da mümkündür. Böyle durumlarda, bu kimse mültecidir. Bununla birlikte, dikkat edilmesi gereken husus, kişinin işlediği adi suçun kendisini mülteci statüsü dışında bırakan ağır suçlardan olup olmadığının iyi belirlenmesidir.9 59. Adli kavuşturmanın zulüm boyutlarına varıp varmadığının saptanmasında, söz konusu ülke yasalarının evrensel insan hakları standardına uygun olup olmadığının bilinmesi de önemlidir. Yasalar insan hakları standardına uygun olmayabileceği gibi, daha sık gözlenen bir olay, yasa uygun olmakla birlikte, uygulanması ayrımcı olabilir. Örneğin bildiri dağıtma gibi bir eylem nedeniyle kamu düzenini ihlalden kovuşturma yapılması, bildirinin siyasi içeriği dolayısıyla ilgiliye zulüm uygulama vesilesi oluşturabilmektedir. 60. Bu gibi durumlarda, başka ülkelerin yasalarının değerlendirilmesinde karşılaşılan bariz güçlüklerden ötürü ilgili makamlar karar verirken, sık sık kendi milli yasalarını birer kıstas olarak kullanmak durumunda kalabilirler. Ayrıca, 1951 Sözleşmesine taraf Devletlerin çoğu tarafından kabul edilmiş bulunan ve bağlayıcı hükümler taşıyan uluslararası insan hakları belgelerine, özellikle uluslararası Insan Hakları Bildirilerine başvurmaları da yararlı bir yoldur. (e) Menşe ülkesinden yasadışı çıkış veya yabancı ülkelerde izinsiz ikametin sonuçları 61. Bazı ülkelerin mevzuatı, o ülkeden yasadışı çıkış yapan veya yabancı ülkelerde izinsiz kalanlar için ağır cezalar öngörür. Kişinin ülkesinden yasadışı çıkışı ya da yabancı bir ülkede izinsiz kalışı ağır biçimde cezalandırılmasına nedense, kişinin ülkeden ayrılması ya da ülke dışında kalması, 1951 Sözleşmesinin 1.A(2) fıkrasında sayılan sebeplerle ilişkili olması halinde, ilgiliye mülteci statüsünün tanınması için gerekli koşullar doğmuş olur (bkz. aşağıda 55 No.lu paragraf ve devamı). (f) Ekonomik nedenlerle göç edenlerle mültecilerin ayrımı 62. Göçmen, mülteci tanımında belirtilenlerin dışındaki nedenlerle başka bir ülkede yerleşmek üzere kendi rızasıyla ülkesini terkeden kimsedir. Değişiklik veya macera isteği, ailevi ya da kişisel nedenler kişiyi ülkesini terke itmiş olabilir. Eğer kişi sadece, ekonomik sebeplerle hareket etmekteyse, mülteci değil, ekonomik göçmendir. 63. Bazen, nasıl bir ülkede yürürlükte olan ekonomik ve siyasi düzenlemeler her zaman açık bir şekilde birbirinden ayırt edilemezse, ekonomik göçmenlerle mültecilerin de ayırt edilmesi güçlük arzedebilir. Kişinin yaşamını etkileyen ekonomik düzenlemelerin altında belirli toplumsal gruplara yönelik ırksal, dinsel veya siyasi amaçların yatması mümkündür. Devlet tarafından uygulanan ekonomik düzenlemelerin toplumun belirli bir kesiminin ekonomik yaşantısını tahrip etmesi halinde, (örneğin; belirli bir etnik veya dinsel grubun elinden ticari haklarının alınması veya bu gruba ayrımcı ya da aşırı vergiler uygulanması gibi) bu politikanın kurbanları ülkelerini terk ettiklerinde mülteci olabilirler. 64. Genel ekonomik uygulamalardan (örneğin; ayrım yapmadan toplumun bütününe uygulananlar) etkilenenler için bu nedenlerin geçerli olup olmadığı sorunu her olayın özelliğine göre değişebilir. Genel ekonomik politikalar karşısında ileri sürülecek itirazlar tek başına, mülteci statüsü talebinin kabulü için yeterli gerekçe olamaz. Ancak, bazen görünüşte 9 Bkz. 144 ve 156 no’lu paragraflar ülkeyi terke zorlayan neden, ekonomik görünmekle birlikte siyasi bir nitelik taşıyabilir ve kişinin aslında devletin ekonomik düzenlemelerine karşı çıkmasından değil, siyasi düşüncelerinden dolayı ciddi sonuçlarla karşı karşıya kalmasından oluşmuş olabilir. (g) Zulmü yapan kişi ve kuruluşlar 65. Zulüm normal olarak, bir ülkenin yetkili makamları tarafından gerçekleştirilen bir eylem ile ilgilidir. Zulüm, ülke yasalarıyla konulan normlara aykırı davranan nüfus kesimlerinden de kaynaklanabilir. Bu duruma güzel bir örnek, laik bir ülkede, komşularının dinsel inançlarına saygı göstermeyen büyük nüfus kitlelerince, zulme varan dinsel hoşgörüsüzlük halidir. Bu tür nüfus kesimlerince girişilen ayrımcı ve saldırgan eylemlerin, yetkili makamlarca hoşgörü ile karşılanması veya bu makamların mağdur halk kesimlerini korumayı reddetmesi veya koruma gücünden yoksun bulunması halinde bu ayrımcı ve saldırgan eylemlerin zulüm oluşturduğunu öne sürmek mümkündür. 3) “Irkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba mensubiyeti ya da siyasi düşünceleri nedeniyle” (a) Genel Açıklama 66. Mülteci sayılabilmek için kişinin, yukarıda belirtilen nedenlerden birinden kaynaklanan haklı nedene dayanan zulüm korkusu taşıması gerekir. Zulmün bu nedenlerden biri, ikisi ya da daha fazlasından kaynaklanıp kaynaklanmaması önemli değildir. Çoğu kez, bizzat başvuran dahi, korkulan zulmün nedenlerinin farkında olmayabilir. Zaten kendi durumunu bu kadar ayrıntılı biçimde tahlil ederek, nedenlere kesin bir teşhis koymak onun görevi değildir. 67. Başvuranın zulüm korkusunun kaynaklandığı nedenleri arayıp bulma ve bunların 1951 Sözleşmesindeki tanıma uyup uymadığını saptama görevi, başvuruyu incelemekle sorumlu yetkiliye aittir. Söz konusu zulüm nedenlerini, çoğu kez birbiri içine girmiş bir nitelik gösterebilir. Genellikle, birden çok neden aynı kimsede bir arada bulunacaktır, örneğin, dinsel ya da etnik gruba veya her ikisine mensup olan bir siyasi muhalif gibi, ve bu tür nedenlerin birleşmesi haklı nedene dayanan korkunun değerlendirilmesinde etkili olabilir. (b) Irk 68. Irk terimi, konumuz çerçevesinde, günlük konuşma dilinde “ırk” olarak atıf yapılan bütün etnik grupları kapsayacak şekilde en geniş anlamıyla anlaşılmalıdır. Bu terim çoğu kez, daha büyük bir nüfus içinde azınlık oluşturan ortak bir soyun belirli bir sosyal grubuna üyeliği de içerir. Irksal nedenlere dayandırılan ayrımcı muameleler bütün dünyada kınanan en belirgin insan hakları ihlallerinden biridir. Şu halde, ırk ayrımcılığı zulmün varlığını belirlemede önemli bir unsur oluşturur. 69. 1951 Sözleşmesi kapsamında ırk ayrımı çoğu kez zulüm anlamına gelir. Bu durum, ırk ayrımı sonucu kişinin insan olarak değerinin, en temel ve vazgeçilmez insan hakları ilkeleri ile bağdaşmayan ölçülerde zarar görürse veya ırk ayrımınından kaynaklanan engellerin görmezlikten gelinmesi ağır sonuçlar doğurursa oluşacaktır. 70. Belirli bir ırksal gruptan olma, genellikle tek başına mülteci statüsü talebinin haklılığı için yeterli neden sayılmaz. Ancak grubu etkileyen belirli faktörler sebebiyle, bu gruba mensubiyetin zulüm korkusuna temel oluşturmaya yeterli olacağı durumlar olabilir. Comment [BA1]: (c) Din 71. Insan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkını kabul eder. Bu hak, kişinin dinini ya da inancını değiştirmesi ve dinsel düşüncelerini ve inançlarını, özel yaşamında ya da toplum içinde açığa vurması, öğretmesi, uygulaması özgürlüğünü de içerir. 72. “Dinsel nedenlerle” zulüm çeşitli biçimlerde ortaya çıkabilir. Örneğin, belirli bir dinsel topluluktan olmanın, tek başına ya da topluluk içinde ibadetin, dinini öğrenme ya da öğretmenin engellenmesi veya kişilere, dinsel yükümlülüklerini yerine getirmekten, belirli bir dinsel topluluğun üyesi olmalarından dolayı ciddi ayrımcı önlemler uygulanması gibi. 73. Genellikle belirli bir dinsel topluluktan olma, tek başına, mülteci statüsü talebi için yeterli neden sayılmaz. Ancak, bir dinsel topluluktan olmanın tek başına bu talebi için yeterli neden sayılabileceği durumlar da bulunabilir. (d) Vatandaşlık 74. “Vatandaşlık” terimi sadece “tabiiyet” olarak anlaşılmamalıdır. Burada kullanılan vatandaşlık terimi yukarıdaki özelliklerden başka, belli bir etnik gruba ya da dil grubuna dahil olma anlamında, zaman zaman da ırk terimiyle aynı anlamda kullanılır. Vatandaşlık nedeniyle uygulanan zulüm, belirli bir milli (etnik, dil) azınlığa yöneltilen olumsuz davranış ve uygulamalardan oluşabilir ve belirli durumlarda böyle bir azınlık grubundan olma, tek başına, zulümden korkma için haklı bir neden sayılabilir. 75. Bir devletin sınırları içinde iki ya da daha çok sayıda milli (etnik, dil) grubun bir arada yaşaması, çatışmaları, zulmü ya da zulüm tehlikesini oluşturabilir. Çeşitli vatandaşlık grupları arasındaki çatışma durumunun, siyasi eylemlerle birleşmesi, özellikle bir siyasi eylemin belirli bir “vatandaşlık” ile özdeşleştirilmesi halinde vatandaşlık nedeniyle uygulanan zulüm ile siyasi düşünceler nedeniyle uygulanan zulmü birbirlerinden ayırmak her zaman kolay olmayabilir. 76. Vatandaşlık nedeniyle uygulanan zulümden çoğu kez, azınlık grupları korkarlarsa da, çoğunluk grubundan olanların, o ülkede egemen azınlığın zulmünden korktuğu pek çok durum çeşitli kıtalarda görülmüştür. (e) Belirli bir toplumsal gruba mensubiyet 77. “Belirli bir toplumsal grup” teriminden genellikle benzer geçmişe, alışkanlıklara ya da toplumsal statüye sahip olan kişiler anlaşılır. Belirli bir toplumsal gruba mensup olma nedeniyle zulme uğrama ile ırk, din ya da vatandaşlık nedeniyle zulme uğrama iddiaları çoğu kez çakışabilir. 78. Toplumsal gruba hükümete sadakatı konusunda güven duyulmadığından, toplumsal grubun üyelerinin siyasi bakış açıları, siyasi geçmişleri, iktisadi etkinlikleri, hatta toplumsal grubun sadece varlığı, hükümet politikalarına engel teşkil ettiğinden belirli bir toplumsal gruba mensup olma bir zulüm nedeni oluşturabilir. 79. Belirli bir toplumsal gruba üyelik, tek başına mülteci statüsü tanınması talebinin haklı görülmesi için genellikle yeterli neden sayılmaz. Ancak, üyeliğin zulüm korkusu için yeterli olabileceği özel durumlar da olabilir. (f) Siyasi düşünce 80. Hükümetle farklı siyasi düşüncelere sahip olma, tek başına mülteci statüsü talebi için yeterli neden sayılmaz ve başvuranın bu tür düşünceler taşıması yüzünden zülme uğrama tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu göstermesi gerekir. Başvuranın, hükümet politikalarını ve yöntemlerini eleştiren, yetkili makamlarca hoşgörülmeyen düşüncelerinin bulunması gerekir. Yine başvuranın bu düşüncelerinden, yetkili makamlarının bilgi sahibi olması veya bu tür düşüncelerin başvurana yetkili makamlarca ithaf edilmiş olması gerekir. Bir öğretmenin ya da bir yazarın siyasi düşünceleri, sıradan bir kimsenin düşüncelerine oranla daha aşikardır. Başvuranın düşüncelerinin önemi ve gücü -olayın meydana geliş koşullarından çıkarılabildiği ölçüde- ilgili olacaktır. 81. Tanımda “siyasi düşünceleri nedeniyle” zulümden sözedilmekle birlikte, açıklanan siyasi düşüncelerle başvuranın maruz kaldığı veya maruz kalmaktan korktuğu yaptırımlar arasında bir illiyet bağı kurmak her zaman mümkün olmayabilir. Bu yaptırımlar daha çok, “egemen güce karşı işlendiği öne sürülen suçlara” verilen ceza biçiminde gösterilir. Bu durum ilgilinin davranışlarının kaynağı olan siyasi düşüncelerinin belirlenmesi ve bu düşüncelerle korktuğunu söylediği zulüm arasındaki bağın kurulmasını zorunlu kılar. 82. Yukarıda belirtildiği üzere, “siyasi nedenlere dayanan zulmün” varlığı için başvuranın bu düşüncelerini açıklamış olması ya da bu düşüncelerin ülke makamlarının dikkatini çekmiş bulunması gerekir. Ancak ilgilinin siyasi düşüncelerini hiç açığa vurmadığı durumlar da olabilir. Böyle durumlarda dahi, inançlarının gücü nedeniyle, er geç düşüncelerinin açığa çıkmasını ve bunun sonucunda ülke makamları ile uyuşmazlığa düşmesini beklemek mümkün olabilir. Bu varsayımın yeterince güçlü olması halinde ilgilinin siyasi nedenlerle zulme uğrama korkusu taşıdığı düşünülebilir. 83. Siyasi düşünceleri nedeniyle zulme uğrama korkusu taşıdığını öne süren başvuru sahibi bu düşüncelerinin ülkesinden ayrılmadan önce, bu ülke makamlarınca bilindiğini kanıtlamak zorunda değildir. Düşüncelerini gizlemek suretiyle herhangi bir ayrımcı işlemden ya da zulümden kurtulmuş olması mümkündür. Ancak, terkettiği ülke hükümetinin himayesini ya da bu ülkeye dönmeyi reddetmek suretiyle düşüncelerinin açığa vurulması ve bunun da zulüm korkusuna yol açması mümkündür. Bu durumda ilgilinin sığınma talebine neden olan zulme uğrama korkusunun geçerliliğinin saptanması, bu tür siyasi düşüncelere sahip bir kimsenin ülkesine dönmesi halinde karşılaşacağı koşullar hakkında varılacak yargıya dayandırılacaktır. Bu durum, özellikle ülkesini mülteci olarak terketmeyip, uzun süre ülke dışında yaşadıktan sonra mülteci statüsü talebinde bulunan ve “yerinde mülteci” olarak adlandırılan kişiler için geçerlidir.10 84. Siyasi bir suçtan ötürü bir kimsenin kovuşturmayla veya cezayla karşı karşıya kalması durumunda gözönünde bulundurulacak husus, söz konusu kovuşturma veya cezanın ilgilinin salt siyasi görüşü nedeniyle mi, yoksa siyasi inancına dayalı eylemlerinden mi kaynaklandığının belirlenmesidir. Kovuşturmanın, yasalarda cezayı gerektiren siyasi amaçlı eylemler dolayısıyla yapılmış bulunması ve sanık için istenen cezanın o ülkenin genel hukuk düzenine uygun olması halinde, kovuşturmadan duyduğu korku, tekbaşına başvuru sahibine mülteci statüsü verilmesini sağlamayacaktır. 85. Bir siyasi suçlunun aynı zamanda mülteci sayılıp sayılamayacağı hususu diğer pek çok unsura bağlıdır. Bir suçun kovuşturulması, belirli koşullarda sanığın siyasi düşünceleri ya da bu düşüncelerini açıklaması yüzünden cezalandırılması için bahane oluşturabilir. Ayrıca siyasi suç sanıklarının, işlediği öne sürülen suç için öngörülen cezadan daha fazlasına çarptırılması da mümkündür. Bu tür aşırı ve keyfi cezalandırmalar zulüm sayılır. 86. Bir siyasi suçlunun aynı zamanda mülteci sayılıp sayılmayacağının saptanmasında şu hususlara dikkat etmek gerekir: Başvuruda bulunanın kişiliği, siyasi düşünceleri, eyleminin ardında yatan saikler, işlenen fiilin niteliği, kovuşturmanın niteliği ve nedenleri ve son olarak 10 Bkz. 94 ve 96. paragraflar kovuşturmanın dayandırıldığı yasaların niteliği gibi. Bu unsurlar, ilgilinin işlediği fiilden dolayı yalnız kovuşturmaya uğramaktan ve yasaların öngördüğü cezaya çarptırılmaktan değil, zulümden korktuğunu gösterir. 4) (a) “Tabiiyetini taşıdığı ülkenin dışında bulunma” Genel Değerlendirme 87. Burada kullanıldığı anlamıyla “tabiiyet” deyimi ile belli bir ülke “vatandaşlığı” ifade edilmektedir. “Tabiiyetini taşıdığı ülke dışında bulunma” sözleri, vatansızların aksine, tabiiyeti olan kimseleri ifade eder. Çoğu durumda, mülteciler asıl ülkelerinin tabiiyetini taşımaktadırlar. 88. Mülteci statüsü tanınması talebinde aranan genel koşullardan biri de, tabiiyetini taşıdığı ülkenin dışında bulunmaktır. Bu kuralın istisnası yoktur. Kişi asıl ülkesinin topraklarında bulunduğu sürece uluslararası korumadan yararlanamaz.11 89. Şu halde, bir başvuranın tabiiyetini taşıdığı ülkede zulme uğramaktan korktuğunu öne sürmesi halinde, yapılacak ilk iş bu kişinin gerçekten bu ülke vatandaşı olup olmadığını saptamaktır. Fakat bir kişinin tabiiyet sahibi olup olmadığı hususunda tereddütler olabilir. Başvuru sahibi durumunu kendisi de bilmeyebilir ya da yanlışlıkla belirli bir tabiiyetten olduğunu ya da vatansız olduğunu iddia edebilir. Vatandaşlığın kesin olarak saptanamadığı durumlarda, mülteci statüsü, vatansız kişilere uygulanan usullere göre tayin edilir ve vatandaşlığını taşıdığı ülke yerine kişinin önceki daimi ikametinin bulunduğu ülke dikkate alınır. (bkz. aşağıda 101-105. paragraflar) 90. Yukarıda belirtildiği gibi, başvuranın haklı nedenlerden kaynaklanan zulme uğrama korkusu, tabiiyetini taşıdığı ülkesi ile bağlantılı olmalıdır. Tabiiyetini taşıdığı ülke yönünden hiçbir korku duymadığı sürece ilgilinin bu ülkenin korumasından yararlanması mümkündür. Bu durumda uluslararası korumaya ihtiyacı yoktur ve kendisi de mülteci değildir. 91. Zülme uğrama korkusu her zaman, mültecinin tabiiyetini taşıdığı ülkenin tümünü kapsamayabilir. Etnik grup çatışmalarında ya da iç savaşa varan ciddi çalkantılarında belirli bir etnik ya da milli gruba uygulanan zulüm, ülkenin sadece bir kısmında ortaya çıkabilir. Böyle durumlarda, eğer zulme uğrayan kişi, ülkesinin başka bir bölgesine kaçarak sığınabileceği halde, bunu yapmasının beklenmesi mantıklı değilse, mülteci statüsününden dışlanmayacaktır. 92. Çok tabiiyetli kişilerin durumu ileride 106. ve 107. paragraflarda ele alınmaktadır. 93. Tabiiyet, milli bir pasaporta sahip olmakla kanıtlanabilir. Pasaportta aksine bir kayıt bulunmadıkça, ilk bakışta, hamilinin pasaportun verildiği ülkenin tabiiyetini taşıdığı varsayılır. Pasaport hamilinin, o pasaportta belirtilen tabiiyeti taşımadığını öne sürmesi halinde, bu iddiasını örneğin, pasaportunun “yabancı pasaportu” (bazı durumlarda hükümetlerin tabiiyetlerini taşımayan kimselere verilen ulusal pasaport) olduğunu göstererek ispatlamalıdır. Ancak pasaport hamilinin, pasaportu sadece seyahat kolaylığı amacıyla aldığı 11 Bazý ülkelerde, özellikle Latin Amerika’da siyasal kanun kaçaklarýnýn yabancý büyükelçiliklere sýðýnmasý anlamýna gelen “diplomatik sýðýnma” adeti vardýr. Böyle bir kiþi ülkesinin egemenlik alaný dýþýna çýkmýþ sayýlmakla bir, ülke topraklarýnýn dýþýnda bulunmadýðýndan 1951 Sözleþmesi kapsamýna girmez. Esasen Büyükelçilikler için öteden beri geçerli olan “ülke dýþýlýk” kavramý yerini, 1961 Diplomatik Ýliþkilere dair Viyana Sözleþmesinde kullanýlan “ihlal edilmezlik” kavramýna terketmiþtir. ve o ülke tabiiyetini taşımadığı yolunda yapacağı beyan, bu iddiayı kanıtlamaya yeterli değildir. Bazen pasaportu veren makamlardan bilgi edinilmesi mümkün olabilir. Gerekli bilgi makul bir süre içinde elde edilemezse, soruşturmayı yapan kişi, başvuranın anlattıklarını da dikkate alarak, söylediklerinin doğruluğu ve güvenilirliği hakkında bir karara varacaktır. (b) “Yerinde” mülteciler 94. Kişinin mülteci statüsüne hak kazanması için ülkesi dışında bulunması koşulu, ülkesini mutlaka yasa dışı yollardan terk etmiş olması ya da haklı nedenlerle zulüm korkusuyla yurt dışına çıkması anlamına gelmez. Kişinin, ülkesinden ayrıldıktan ve yurt dışında belli bir süre oturduktan sonra da mülteci statüsü tanınması talebinde bulunabilir. Ülkesini terkettiği sırada mülteci olmayan fakat daha sonra yurt dışındayken bu statüyü kazanan kimselere “yerinde” mülteciler denir. 95. Kişiler “yerinde mülteci” statüsünü, yokluklarında menşe ülkelerinde meydana gelen durumlar sebebiyle kazanırlar. Yurtdışında ikametleri sırasında mülteci statüsü tanınması talebinde bulunan diplomatlara, savaş tutsaklarına, öğrencilere, göçmen işçilere ve diğerlerine bu statü tanınmıştır. 96. Kişinin “yerinde” mülteci olması, diğer mültecilerle işbirliğinde bulunması ya da ikamet ettiği ülkede siyasi düşüncelerini açıklaması gibi kendi eylemlerinin sonucu gerçekleşebilir. Bu eylemlerinin, zulüm korkusu için yeterli gerekçe oluşturup oluşturmadığı, ancak titiz bir inceleme sonucu saptanabilecek bir husustur. Özellikle dikkat edilmesi gereken nokta, başvuranın eylemlerinin, ülkesinin resmi makamlarınca bilinip bilinmediği ve biliniyorsa nasıl karşılandığıdır. (5) “Vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden yoksun bulunan ya da böyle bir korku nedeniyle bu himayeden yararlanmayı istemeyen...” 97. Aşağıda 6. bölüm de incelenenlerin aksine, burada bir tabiiyete sahip olan kimselerden söz edilmektedir. 98. Kendi ülkesinin korumasından imkansızlıklar nedeniyle yararlanamaması iradesi dışındaki nedenlere bağlıdır. Örneğin savaş, iç savaş veya benzeri olağanüstü durumlar country of nationality’nin yurttaşlarını korumayı engelleyebilir veya bu korumayı etkisiz kılabilir. Ayrıca, hükümetin yurttaşını özellikle korumadan yoksun bıraktığı da görülür. Korumanın, hükümetçe reddi mülteci adayının ileri sürdüğü zulüm korkusu iddialarını güçlendirebileceği gibi, başlı başına bir zulüm aracı olarak da kabul edilebilir. 99. Korumanın reddini neyin oluşturduğu, her olayın kendi koşulları içinde değerlendirilerek belirlenmelidir. Başvuranın her yurttaşa verilmesi alışılagelmiş hizmetlerden yoksun kılınması (örneğin pasaport verilmemesi ya da pasaport süresinin uzatılmasının reddi ya da kişinin ülkeye girişine izin verilmemesi gibi) bu kimsenin hükümetinin korumasından yararlanma talebinin kabul edilmediği anlamına gelir. 100. Kendi istemeyenler ifadesi ile, tabiiyetini taşıdıkları ülkenin hükümetinin korumasını kabul etmeyen mülteciler kasdedilmektedir.12 Bu ifade, “böyle bir korkuya dayanarak” ibaresi ile tanımlanır. Bir kimsenin, ülkesi hükümetinin korunmasından istekli olması halinde, böyle bir arzu normal olarak bu kimsenin ülkesi dışında “haklı nedenlere dayanan bir zulüm 12 Birleþmiþ Mýlletler Belgesi E/1618 sayfa 39 korkusu” yüzünden bulunduğu iddiasıyla bağdaşmaz. Tabiiyeti taşınan ülkenin koruması, mümkün olduğu ve, bunu reddetmek için haklı korkuya dayanan herhangi bir neden bulunmadığı sürece ilgili kimsenin uluslararası korumaya ihtiyacı yoktur ve kişi mülteci değildir. (6) “veya vatansızsa bu tür olaylar sonucunda evvelce ikamet ettiği ülkeye geri dönemeyen ya da korku nedeniyle dönmek istemeyen kimse...” 101. Genel tanımın vatansızlara ilişkin bu bölümü, tabiiyeti olan mültecilerle ilgili bir önceki 5. bölüm başlığı ile aynı doğrultudadır. Vatansız mültecilerin durumunda “tabiiyetini taşıdığı ülke” ifadesinin yerine “evvelki daimi ikamet ülkesi” ifadesi, “himayeden yararlanmak istemeyen” yerine ise “dönmeye isteksiz” ifadesi kullanılmaktadır. Vatansız mültecilerin durumunda doğal olarak, evvelce ikamet ettiği ülkenin “himayesinden yararlanma” söz konusu olamaz. Buna ek olarak, vatansız bir kişinin tanımda belirtilen nedenlerle, ikametgah ülkesini terketmesi halinde esasen bu ülkeye dönmesi genellikle mümkün değildir. 102. Bütün vatansız kişilerin mülteci olmadığı unutulmamalıdır. Bu kişilerin mülteci sayılabilmeleri için, mülteci tanımında öngörülen nedenlerle evvelki daimi ikamet ülkelerinin dışında bulunmaları gerekir. Bu nedenlerin bulunmadığı hallerde vatansız kişi mülteci sayılmaz. 103. Söz konusu nedenler, korku duyulduğu öne sürülen “evvelki daimi ikamet ülkesi” ile ilgili olarak incelenecektir. Bu, 1951 sözleşmesini kaleme alanlarca şu şekilde tanımlanmıştır: “Daha önce ikamet ettiği ve zulme maruz kaldığı veya döndüğünde zulme maruz kalabileceğinden korkulan ülke.”13 104. Vatansız kişinin birden fazla ülkede daimi olarak ikamet etmiş bulunması ve bu ülkelerden bir veya daha fazlasından zulme uğramaktan korkmuş olması mümkündür. Mülteci tanımında belirtilen koşulların bu ülkelerin hepsi için geçerli olması koşulu yoktur. 105. Vatansız bir kişiye “evvelki daimi ikamet ülkesi” dolayısıyla mülteci statüsü tanınmış olması halinde, bu kişinin daha sonra ikametgah ülkelerini değiştirmesi mülteci statüsünü etkilemez. (7) Çifte ya da çok tabiiyetlilik 1951 Sözleşmesi A(2) maddesi 2. paragrafına göre: “Birden fazla tabiiyeti olan bir kimse hakkındaki “vatandaşı olduğu ülke” deyimi, tabiiyetini taşıdığı ülkelerden herbirini kasteder. Haklı bir korkuya dayanan geçerli bir neden olmaksızın, vatandaşı olduğu ülkelerden birinin himayesinden yararlanamayan kimse, “vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden yoksun” sayılmaz.” 106. Bu hüküm, kolayca anlaşılacağı gibi, birden çok vatandaşlık taşıyan kişilerden, vatandaşlığını taşıdığı ülkelerden en az birinin himayesinden yararlanma olanağı bulunanları mülteci statüsü dışında bırakmak amacıyla öngörülmüştür. Milli himaye her zaman uluslararası himayeden önce gelir. 107. Ancak, birden çok vatandaşlık taşıyan kişilerin başvurularının incelenmesinde dikkat edilmesi gereken bir nokta, hukuki bakımdan bir ülke vatandaşlığına sahip olmakla, bu 13 Ayný karar ülkenin himayesinden yararlanabilme kavramlarının birbirine karıştırılmamasıdır. Başvuranın, korku duymadığı bir ülkenin vatandaşlığını taşıması, fakat vatandaşlığının bu kimseye bu ülkenin himayesinden yararlanma olanağı vermemesi de mümkündür. Böyle durumlarda, ikinci bir vatandaşlığın tanınması, mülteci statüsü ile çelişmez. Kural olarak, vatandaşlığın himaye için yeterli bulunmadığının saptanmasında himaye talebinin yapılmış ve geri çevrilmiş olması gerekir. Himayenin açık biçimde geri çevrilmemiş olmasına rağmen makul bir süre içinde himaye talebine cevap verilmemiş olması da himaye talebinin geri çevrildiği anlamına gelir. 8) Coğrafi kapsam 108. 1951 Sözleşmesinin imzalandığı tarihlerde, birçok Devlet, öngörülmeyen yükümlülükler altına girmekten kaçınma eğilimi göstermekteydi. Bu eğilim, daha önce 35. ve 36. paragraflarda belirtildiği üzere, 1951 yılının bir sınır olarak belirlenip Sözleşmeye eklenmesine yol açmıştır. Yine bazı Hükümetlerin isteği üzerine, 1951 Sözleşmesi Taraf Devletlere, Sözleşme yükümlülüklerini sadece Avrupa'da meydana gelen olaylar sonucu mülteci durumuna düşen kişilerle sınırlandırma olanağı vermiştir. 109. Bu anlayışa uygun olarak 1951 Sözleşmesinin 1/B fıkrası aşağıdaki hükmü öngörmektedir: “(1) Işbu Sözleşme bakımından 1. maddenin A bölümündeki “1 Ocak 1951'den önce meydana gelen olaylar” ibaresi, (a) “1 Ocak 1951'den önce Avrupa'da meydana gelen olaylar”; veya (b) “1 Ocak 1951'den önce Avrupa'da veya başka bir yerde meydana gelen olaylar”; anlamında anlaşılacak ve her Taraf Devlet bu Sözleşmeyi imzaladığı, onayladığı ya da ona katıldığı sırada bu sözleşmeye göre taahhüt ettiği yükümlülükler bakımından bu ibarenin kapsamını belirten bir beyandan bulunacaktır. (2) (a) şıkkını kabul etmiş her Taraf Devlet, BM Genel Sekreterine gönderdiği bir tebligatla (b) şıkkını kabul etmek suretiyle yükümlülüklerini her zaman genişletebilir. 110. 1951 Sözleşmesine taraf olan Devletlerden bu tarihe kadar sadece dokuzu, yukarıda (a) şıkkında öngörülen “Avrupa'da meydana gelen olaylar” tanımı ile sınırlı kalmışlardır.14 Buna rağmen, dünyanın diğer bölgelerinden gelen mülteciler bu ülkelerde sık sık sığınma hakkı elde etseler de genellikle 1951 Sözleşmesi çerçevesinde mülteci statüsü verilmemektedir. 14 Bkz. Ek IV KISIM III MÜLTECI STATÜSÜNÜN SONA ERMESINE ILIŞKIN HÜKÜMLER A. Genel Olarak 111. 1951 Sözleşmesinin 1C (1) ila 1C (6) fıkraları, mülteci statüsünün sona ermesi ile ilgili hükümleri kapsar. Bu hükümler, uluslararası korumaya ihtiyaç duyulmadığında veya gereği kalmadığında, bundan yararlanılamayacağı görüşüne dayanır. 112. Bir kimsenin mülteci statüsü tayin edildikten sonra o kimse, statüsünün sona erişine dair hükümlerden birinin kapsamına girmediği sürece mülteci statüsünü korur.15 Mülteci statüsünün tayini ve muhafazasına ilişkin bu tutarlı yaklaşım, mültecinin durumunun, asıl ülkede meydana gelen geçici -esaslı nitelikte olmayan- değişiklikler ışığında sürekli biçimde gözden geçirilerek mültecinin tedirgin edilmesini önlemek amacından kaynaklanır. 113. 1951 Sözleşmesi 1C fıkrası şöyledir: “Bu Sözleşme, yukarıdaki (A) bölümündeki hükümlerin kapsamına giren kişiler hakkında aşağıdaki durumlarda uygulanmayacaktır: 1) Vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden kendi isteği ile yeniden yararlanırsa veya; 2) Vatandaşlığını kaybettikten sonra kendi isteği ile yeniden kazanırsa, veya; 3) Yeni bir vatandaşlık kazanmış ve vatandaşlığını aldığı ülkenin himayesinden yararlanıyorsa, veya; 4) Kendi isteği ile terkettiği ya da zulme uğrama korkusu ile dışında kaldığı ülkeye kendi isteği ile tekrar yerleşmek üzere dönmüş ise, veya; 5) Mülteci statüsünün tanınmasıyla neden olan koşullar ortadan kalktığı için, vatandaşı olduğu ülkenin himayesini reddetme durumu kalmamışsa; Şu kadar ki, işbu fıkra, vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden yararlanmayı reddetmek için evvelce yapılmış zulümden kaynaklanan haklı nedenler ileri sürebilen, (A) bölümünün 1. fıkrasında öngörülen bir mülteciye uygulanmayacaktır. 6) “Vatansız olup da, mülteci statüsü tanınmasına neden olan koşullar ortadan kalktığı için, daimi ikametinin bulunduğu ülkeye dönebilen bir kimse söz konusu olduğunda...” Şu kadar ki, işbu fıkra, mutad meskeninin bulunduğu ülkeye dönmeyi reddetmek için evvelce karşı karşıya kaldığı zulümden kaynaklanan haklı nedenler ileri sürebilen (A) bölümünün 1. fıkrasında belirtilen bir mülteciye uygulanmayacaktır. 114. Mülteci statüsünün sona ermesiyle ilgili altı hükümden ilk dördü, mültecinin kendi rızası sonucu hukuksal durumununda meydana gelen değişiklikleri yansıtmaktadır. Bunlar: 1. Vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden kendi rızasıyla tekrar yararlanması hali; 2. Kendi rızasıyla eski vatandaşlığını yeniden kazanması hali; 3. Yeni bir vatandaşlık kazanması hali; 4. Zulümden korktuğu için terkettiği ülkeye sonradan kendi rızasıyla yeniden yerleşmesi hali olarak açıklanabilir. 115. Statünün sona ermesiyle ilgili son iki hüküm (5. ve 6. hükümler), zulme uğramaktan korkulan ülkede meydana gelen değişiklikler sonucu kişinin mülteci durumuna düşmesine yol açan nedenlerin ortadan kalkmasıyla, uluslararası himaye için de neden kalmayacağı düşüncesine dayanmaktadır. 15 Bazý durumlarda, statünün kaynaklandýðý nedenler ortadan kalksa bile, statüsünün devam ettiði olur. Bu durum aþaðýda 135-139. Paragraflarda açýklamaktadýr. 116. Mülteci statüsünün sona ermesiyle ilgili hükümler olumsuz hükümler olup, ayrıntılı biçimde kaleme alınmıştır. Bu nedenle, bu hükümlerin yorumu dar anlamda yapılmalı ve mülteci statüsünün sona erdirilmesine gerekçe olarak, kıyas yoluyla başka nedenlere dayanma yöntemine başvurulmamalıdır. Buna karşılık, mültecinin herhangi bir nedenle artık mülteci sayılmak istememesi halinde, bu kişiye mülteci statüsü tanımaya ve onu uluslararası himayeden yararlandırmaya devam için hiçbir neden kalmayacaktır. 117. Sözleşmenin 1C fıkrası, mülteci statüsünün iptali ile ilgili değildir. Ancak, mülteci statüsü kazanmış bir kimseye aslında bu statünün başlangıçta verilmemesi gerektiğinin sonradan ortaya çıktığı hallere de rastlanabilir. Örneğin, olayların yanlış aktarılmış olması ya da ilgili kimsenin aslında bir başka vatandaşlık taşıdığının sonradan öğrenilmesi ya da bütün önemli olgular bilinseydi ilgiyi mülteci statüsü dışında bırakacak hükümlerin uygulanmasını gerektirecek bilgilerin sonradan ortaya çıkması mümkündür. Böyle durumlarda, ilgiliye mülteci statüsü tanınması için alınmış bulunan karar normal olarak iptal edilir. B. Kullanılan Terimlerin Yorumu (1) Vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden kendi isteğiyle yeniden yararlanma 1951 Sözleşmesi 1C (1) fıkrası şöyledir: “Vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden kendi isteğiyle yeniden yararlanırsa.....” 118. Bu sona erdirme hükmü vatandaşlığını taşıdığı ülkenin dışında bulunan mültecilerle ilgilidir. (Vatandaşlığın taşıdığı ülkeye geri dönen mültecilerin durumu, kişinin o ülkede “tekrar yerleştiğinden” bahseden dördüncü sona erdirme hükmünde düzenlenir.) Kendi ülkesinin himayesinden kendi isteğiyle yeniden yararlanan mültecinin uluslararası himayeye artık ihtiyacı kalmamıştır. Çünkü bu kişi artık vatandaşlığını taşıdığı ülkenin himayesinden yararlanamadığı ya da yararlanmak istemediğini ileri sürebilecek durumda olmadığını göstermiş olmaktadır. 119. Bu sona erdirme hükmü üç koşulun varlığını gerekli kılmaktadır. (a) gönüllülük; mülteci gönüllü olarak hareket etmelidir. (b) amaç; mülteci vatandaşı olduğu ülkesi uyrukluğundan yeniden yararlanma niyetiyle hareket etmelidir. (c) yeniden yararlanma; mülteci böyle bir korumayı fiilen elde etmiş olmalıdır. 120. Eğer mülteci bir otorite tarafından -örneğin ikamet ülkesinin otoritesi- rızası olmadan tabiiyetinde bulunduğu ülkenin korumasından tekrar yararlanma olarak yorumlanabilecek bir davranışta bulunması yolunda yönlendiriliyorsa,- ulusal pasaport için mültecinin konsolosluğuna başvurması gibi- bu talimata uyduğu için mülteci sıfatını kaybetmeyecektir. Bu kişi (mülteci) keza, kontrolu dışındaki şartlar sebebiyle vatandaşı olduğu ülkenin bir himaye tedbirine başvurmak zorunda kalabilir. Mesela, bir başka şekil boşanma, gerekli uluslararası geçerliliği sağlamadığı için, bu kişi kendi ülkesinde boşanma talebinde bulunmak mecburiyetinde kalabilir. Böyle bir davranış, “himayenin rıza ile yeniden kazanılması” şeklinde kabul edilemeyecek ve bu şahsın mülteci statüsünü sona erdirmeyecektir. 121. Bu şartlarda mülteci statüsünün kaybedilip, kaybedilmediğininin tayininde, himayenin fiilen yeniden kazanılması ile ulusal otoritelerle zaman zaman ve tesadüfi olarak yürütülen temaslar arasında bir ayırım yapılmalıdır. Bir mülteci eğer milli pasaport almak veya pasaportunu yenilemek için başvurur ve bunu da elde ederse, aksine bir delil olmadığında, vatandaşı olduğu ülke himayesini kazanmayı amaçladığı farzedilecektir. Öte yandan, milli makamlardan doğum ya da evlenme cüzdanları gibi belgelerin alınması (ki vatandaş olmayanlar da bu belgeleri almak için başvurabilirler) himayeden yeniden yararlanma biçiminde yorumlanamaz. 122. Vatandaşı olduğu ülke makamlarından himaye talebinde bulunan bir mülteci, ancak bu talep gerçekten kabul edildiği zaman himayeden yararlanmak istemiş sayılacaktır. Himayeden yeniden yararlanmanın en sık rastlanan biçimi, mültecinin vatandaşı olduğu ülkeye geri dönmek istemesi durumudur. Mülteci, yeniden vatandaşlığa kabul için başvuruda bulunmakla mülteci olmaktanten çıkmaz. Buna karşılık, geri dönme niyetiyle bir giriş izni ya da pasaport elde etmek, aksi kanıtlanmadıkça mülteci statüsüne son vermek sayılır.16 Bununla birlikte bu durum eski vatandaşlığını yeniden kazanmak isteyen kimsenin ülkesine geri dönüşünü kolaylaştırmak için yapılacak yardıma (BMMYK'nin yardımı dahil) engel oluşturmaz. 123. Mülteci, ülkesi dışında oturmaya devam ederek gerek ülkesinin himayesinden yararlanmak gerekse isteğiyle ülkesine geri dönmek için, gönüllü olarak vatandaşı olduğu ülkenin pasaportunu almış olabilir. Yukarıda belirtildiği gibi, böyle bir belgenin alınması ile normal olarak kişinin mülteciliği sona erer. Eğer mülteci, sonradan her iki niyetinden dönerse, mülteci statüsü yeniden tayin edilmelidir. Mültecinin, düşüncesini niçin değiştirdiğini açıklayabilmesi ve onu mülteci yapan koşallarda esaslı bir değişiklik olmadığını kanıtlayabilmesi gerekir. 124. Belirli istisnai durumlarda, vatandaşı olduğu ülkenin pasaportunu almak ya da bu pasaportun süresini uzattırmak, mülteci statüsünün sona ermesini gerektirmeyebilir (bkz. yukarıda 120 no’lu paragraf). Pasaport hamilinin, vatandaşı olduğu ülkeye izin almaksızın geri dönmesine izin verilmemesi hali bu duruma örnek teşkil edebilir. 125. Mültecinin eski ülkesine, pasaport yerine ikamet etmekte olduğu ülke tarafından verilen bir seyahat belgesi ile girmesi durumu, bazı Devletlerce eski ülkesinin himayesinden yeniden yararlanma ve mülteci statüsünün sona ermesi biçiminde değerlendirilmiştir. Ancak, bu gibi durumda her olay kendi özelliklerine göre tek tek değerlendirilmelidir. Aynı şekilde, mültecinin eski ülkesiyle olan ilişkisi bakımından, örneğin yaşlı ya da hasta bir yakınını görmeye gitmesi ile bu ülkede tatil amacıyla veya iş ilişkilerini düzenlemek için düzenli ziyaretler yapması farklı anlamlar taşır. (2) Vatandaşlığı kendi isteğiyle yeniden kazanma 1951 Sözleşmesi 1C (2) fıkrası şöyledir. “Vatandaşlığını yitirdikten sonra kendi isteğiyle yeniden kazanmışsa;” 126. Bu hüküm bir öncekine benzemektedir. Mültecinin haklı nedenlerle zulme uğrama korkusu taşıdığı ülkesinin vatandaşlığını kaybettikten sonra, kendi isteğiyle bu vatandaşlığı yeniden kazanması halinde uygulanır. 127. Bir önceki 1C (1) fıkrası hükmünde mültecinin vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden kendi isteği ile yeniden yararlanması halinde, mülteci statüsünü yitirmesi öngörülürken, 1C (2) fıkrasında eski vatandaşlığın yeniden kazanılması halinde mülteci statüsünün yitirileceği öngörülmektedir.17 16 Yukarýda sözü geçen durum hala ülke dýþýnda bulunan bir mülteci için geçerlidir. Þuna iþaret etmek gerekir ki mülteciliðin sona ermesine iliþkin 4. Madde hükmüne göre, herhangi bir mültecinin vatandaþý olduðu ülkede ya da önceki sürekli ikametgahýnýn bulunduðu ülkede yerleþmesi halinde mültecilik statüsü son bulur. 17 Çoðunlukla, mülteci eski vatandaþlýðýný korur. Ancak bu vatandaþlýk bireysel ya da toplu kaybettirme önlemleri sonucu yitirilebilir. Vatandaþlýðýn kaybedilmesi (vatansýzlýk) mültecilik statüsü için bir gereklilik deðildir. 128. Vatandaşlığın yeniden kazanılması mültecinin kendi isteğiyle olmalıdır. Vatandaşlığın yasa ya da kararnamelerle verilmesi, mülteci bunu zımnen veya açıkça kabul etmedikçe, gönüllü kazanma anlamına gelmez. Mültecinin kendi isteği ile vatandaşlığını yeniden kazanabilecek durumda olması, kazanma gerçekleşmediği sürece, mülteci statüsünü yitirmesi için yeterli neden sayılmaz. Yasayla tek yanlı verilen vatandaşlık, mültecinin bunu reddetmemesi koşuluna bağlanmış ise, mülteci tarafından bu red hakkının kullanılmaması halinde, vatandaşlık kendi isteğiyle kazanılmış sayılır. Yeter ki mülteci, aslında niyetinin eski vatandaşlığını yeniden kazanmak olmadığı yolunda inandırıcı nedenler gösterebilsin. (3) Yeni bir tabiiyetin ve himayenin kazanılması 1951 Sözleşmesi 1C (3) fıkrası şöyledir. “Yeni bir vatandaşlık kazanmışsa ve vatandaşlığını kazandığı ülkenin himayesinden yararlanıyorsa;” 129. Vatandaşlığın yeniden kazanılmasında olduğu gibi, bu hüküm de milli himayeden yararlanan kişinin uluslararası himayeye ihtiyacı bulunmadığı ilkesine dayanır. 130. Mültecinin bu yolda kazandığı vatandaşlık genellikle ikamet etmekte olduğu ülke vatandaşlığıdır. Ancak mültecilerin, ikamet ettiği ülkeleri dışındaki bir ülkenin vatandaşlığını kazanmaları da mümkündür. Yeni vatandaşlık aynı zamanda bu ülkenin himayesini de sağladığı sürece, kişinin mülteci statüsü son bulur. Bu “vatandaşlığını kazandığı ülkenin himayesinden yararlanıyorsa” ifadesinden kaynaklanmaktadır. 131. Kişinin yeni bir vatandaşlık kazanması üzerine mülteci statüsünün sona ermesinden sonra, bu kez, vatandaşı olduğu yeni ülke ile ilgili olarak haklı nedenlere dayanan zulme uğrama korkusu içinde olduğunu ileri sürmesi hali tamamen yeni bir durum olup, kişinin yeni hukuksal durumu, vatandaşlığını yeni kazandığı ülkeye göre belirlenecektir. 132. Yeni bir vatandaşlığın kazanılması nedeniyle, mülteci statüsünün son bulmasından sonra bu yeni vatandaşlığın da yitirlimesi halinde, bu kaybın kaynaklandığı koşullara bağlı olarak mülteci statüsü yeniden gündeme gelebilir. (4) Mültecinin zulme uğramaktan korktuğu ülkede kendi isteğiyle yeniden iskanı 1951 Sözleşmesinin 1C (4) fıkrası şöyle demektedir: “Ayrıldığı ya da zulüm korkusuyla dışında ikamet ettiği ülkeye kendi isteğiyle, yeniden yerleşmek üzere dönmüşse;” 133. Mülteciliğin son bulması ile ilgili dördüncü fıkra hükmü hem bir tabiyete sahip olan hem de vatansız mültecilere uygulanır. Bu fıkra kapsamına asıl ülkesine ya da eskiden sürekli ikamet etmekte olduğu ülkeye geri dönmüş olup, dönmeden önce sığınma ülkelerindeki ikameti sırasında, mülteciliğin son bulmasıyla ilgili birinci veya ikinci fıkralar uyarınca mülteci statülerini kaybetmiş kişiler girer. 134. Bu fıkrada “gönüllü yeniden yerleşme”den sözedilmektedir. Bu ise, eski vatandaşlığını taşıdığı ülkeye ya da evvelki daimi ikametinin bulunduğu ülkeye sürekli yerleşme amacıyla dönmek anlamına gelir. Mültecinin eski ülkesine, bu ülkenin pasaportuyla değil de, başka bir seyahat belgesiyle yapacağı geçici bir ziyaret “yeniden yerleşme” anlamına gelmez ve bu hüküm18 uyarınca mülteci statüsünün kaybını gerektirmez. (5) Mülteci statüsünün kazanılmasını gerektiren koşulların ortadan kalkması (vatandaşlığı olan kimseler) 1951 Sözleşmesinin 1C (5) fıkrası şöyledir: 18 Bkz., paragraf 125 “Mülteci statüsünün kazanılmasını gerektiren koşulların ortadan kalkması nedeniyle, vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden yararlanmayı artık reddetmezse; Şu kadar ki bu fıkra hükmü, daha önceki zulüm uygulamalarına dayanan zorunlu nedenler göstererek, vatandaşı olduğu ülkenin himayesini reddeden işbu 1. maddenin A bölümünün 1. paragrafında sözü edilen mülteciye uygulanmayacaktır;” 135. “Koşullardan” kasıt, ülkede meydana gelen ve zulüm korkusunun asıl nedenlerini ortadan kaldırdığı kabul edilen temel değişikliklerdir. Mültecinin korkusunun kaynaklandığı verilerde olabilecek geçici düzelme ve genel koşullarda esaslı bir iyileşmeye yol açmayacak kadar önemsiz değişiklikler, işbu fıkra hükümlerinin uygulanabilmesi için yeterli değildir. Uluslararası himayenin asıl amacı mültecinin güvenlik duygusunun gereksiz yere sarsılmasını önlemektir ve bu duyguyu sarsabilecek biçimde mültecinin durumunun sık sık gözden geçirilmesi bu ilkeye aykırı olur. 136. Beşinci fıkranın ikinci bendi, birinci bentteki hükme bir istisna getirmektedir. Bu ikinci bent asıl ülkedeki koşullarda esaslı değişiklikler olsa dahi, evvelce gördüğü zulmün ağırlığı nedeniyle sonradan meydan gelen bu değişikliklere rağmen mülteci statüsünü muhafaza eden kişilerle ilgilidir. 1. maddenin A. bölümünün 1. paragrafına yapılan atıf söz konusu istisnanın “statüleri anlaşmadan doğan” mültecilere uygulanabileceğine işaret etmektedir. Esasen 1951 Sözleşmesi hazırlandığında, bu kategorideki kimseler, dünya mültecilerinin büyük çoğunluğunu oluşturmaktaydı. Ancak, bu istisnai hükmün aslında genel bir insani ilkeyi dile getirmesi nedeniyle” statüleri anlaşmalardan doğan” mültecilere de bugün uygulanması gerekir. Asıl ülkelerinde kendileri ve aile bireyleri ağır zulme maruz kalan kişilerden, koşullar değişse dahi, ülkelerine dönmelerinin beklenemeyeceği, bugün genellikle kabul edilen bir gerçektir. Her ne kadar, kendi ülkesinde rejim değişmiş de olsa bu halkın davranışlarında ve de geçmişte maruz kaldığı olaylar nedeniyle mültecinin düşüncesinde olumlu bir değişikliğe yol açmayabilir. (6) Mülteci olmalarını gerektiren nedenlerin ortadan kalkması (vatansız kişiler) 1951 Sözleşmesi 1C (6) fıkrası aşağıdaki gibidir: “Vatansız olup da, mülteci statüsünün tanınmasına yol açan nedenler ortadan kalktığı için, mutad ikametgahının bulunduğu ülkeye dönebilecek durumda olan her kişi; Şu kadar ki, işbu fıkra, mutad ikametgahının bulunduğu ülkeye dönmeyi reddetmek için evvelce uğradığı zulümden kaynaklanan haklı nedenler öne sürebilen A bölümünün 1. fıkrasında belirtilen bir mülteciye uygulanmayacaktır. 137. Mülteci statüsünün son bulması ile ilgili bu altıncı ve son madde, bir tabiiyete sahip olan kişilerle ilgili beşinci maddenin benzeridir. Bu madde sadece, eskiden ikamet etmekte olduğu ülkeye geri dönebilen vatansız kişilere yöneliktir. 138. “Koşullar” aynen mülteci statüsünün son bulmasıyla ilgili beşinci fıkradaki gibi yorumlanmalıdır. 139. Şunu belirtmek gerekir ki, ilgili kimse, eskiden ikamet etmekte olduğu ülkedeki koşulların değişmesi durumu dışında, bu ülkeye her zaman geri dönebilmelidir. Bu vatansız bir kimse söz konusu olduğunda her zaman mümkün olmayabilir. KISIM IV MÜLTECI DURUMDA OLANLARI MÜLTECI STATÜSÜ DIŞINDA BIRAKAN HÜKÜMLER A. Genel Olarak 140. 1951 Sözleşmesinin 1. maddesinin, D, E, F bölümlerinde mülteci niteliklerini taşıyan kişilerin (bkz. 1. Madde, A bölümü), mülteci statüsünün dışında bırakan hükümler bulunur. Bu kimseler üç gruba ayrılırlar: birinci grup (1. madde D bölümü) zaten Birleşmiş Milletlerin himaye ve yardımından yararlanmakta olan kişilerdir; ikinci grupta (1. madde E bölümü), uluslararası himayeye ihtiyacı olmadığı düşünülen kimseler bulunur; üçüncü grupta ise (1. madde F bölümü) uluslararası himayeye layık görülmeyen kimseler yer almaktadır. 141. Normal olarak, sığınma hükümlerinin uygulanmamasına yol açan olaylar, bir kimsenin mülteci statüsünü tayin ederken ortaya çıkar. Bununla birlikte, bazen bir kimsenin mülteciliğe kabul edildikten sonra da sığınma hükümlerinin uygulanmaması gereken durumların bulunduğunun farkına varılır. Böyle durumlarda, ilgili hükümler alınan kararın iptalini gerektirir. B. Kullanılan Terimlerin Yorumu (1) Birleşmiş Milletlerin yardım veya himayesinden halen yararlanmakta olan kimseler 1951 Sözleşmesi 1D fıkrası şöyle demektedir: “Bu sözleşme, BMMYK'liği dışında diğer BM organı veya kuruluşundan halen himaye ya da yardım görmekte olan kimselere uygulanmaz. Böyle bir himaye ve yardım herhangi bir nedenle BM Genel Kurulunun bu konuya ilişkin kararlarına dayanılarak kesin biçimde çözüme kavuşturulmaksızın sona ermiş ise, bu kimseler Sözleşme rejiminden kendiliğinden yararlanırlar” 142. Bu hükme göre, BMMYK'liği dışında Birleşmiş Milletlerin herhangi bir organ veya kuruluşundan yardım ve himaye görmekte olan bir kimse, mülteci statüsü dışında kalır. Bu tür yardım ve himaye evvelce Birleşmiş Milletler Kore Kalkınma Ajansı (UNKRA), şimdi de Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Ofisince (UNRWA) tarafından sağlanmaktadır. Gelecekte de benzer durumların ortaya çıkması mümkündür. 143. Filistinli mülteciler konusuna gelince; UNRWA'nın Orta Doğu'nun belirli bölgelerinde faaliyet gösterdiğini ve sadece bu bölgelerde himaye ve yardım sağladığına işaret etmek gerekir. Bu nedenle söz konusu bölgeler dışına çıkan Filistinli bir mültecinin artık UNRWA'nın himaye ve yardımından yararlanması mümkün olmayacağından bu kimsenin statüsünün tesbiti 1951 Sözleşmesi hükümlerine göre yapılır. Söz konusu Filistinli mültecinin 1951 Sözleşmesine göre mülteci olarak kabulü için, bu himaye UNRWA'nın himaye ve yardımını gerektiren koşulların halen devam ettiğinin ve 1951 Sözleşmesi hükümlerince mülteci durumunun sona ermemiş olup, kendisini mülteci statüsü dışında bırakabilecek koşulların da bulunmadığının saptanması yeterli olacaktır. (2)”Uluslararası himayeye ihtiyacı olmadığı düşünülen kişiler” 1951 Sözleşmesinin 1E fıkrası şöyledir: “Bu sözleşme, ikamet ettiği ülkenin yetkili makamlarınca, o ülke vatandaşı olanlara özgü hak ve yükümlülükleri taşıdığı kabul edilen bir kimseye uygulanmaz.” 144. Bu fıkra hükmünün kapsamına giren kişiler, bir ülkede yerleşmiş olup, bu ülke vatandaşlığını kazanmamış olmakla birlikte, bu ülkede vatandaşların yararlandıkları hakların büyük bölümü kendilerine sağlanmış olan ve bu koşullar olmasaydı mülteci kabul edilmesi gerekecek kimselerdir (Bu kimselere genellikle “milli mülteci” denmektedir.). Bu kimseleri kabul ve iskan eden ülkeler halkı genellikle mültecilerle ortak etnik kökenden gelmektedir.19 145. Bu fıkra hükmü uyarınca ilgilinin ikamet etmekte olduğu ülkede kendisine tanınan hak ve yükümlülüklerden hangilerinin ilgiliyi mülteci statüsü dışında bırakabileceği kesin olarak belirlenmemiştir. Ancak, kişinin ülke halkıyla büyük ölçüde kaynaşmış olması halinde kendisine mülteci statüsünün uygulanamayacağını söylemek genellikle mümkündür. Burada özellikle aranan bir husus, kişinin o ülke vatandaşlarından farksız biçimde, sınırdışı edilmeye karşı tam anlamıyla devlet güvencesi altında bulunmasıdır. 146. Söz konusu fıkra hükmü, bir ülkede sürekli ikametgah sahibi kişiler için geçerlidir. Ülke dışında oturan ve bu ülkenin diplomatik himayesinden yararlanamayan kimselere bu hüküm uygulanamaz. 3) Uluslararası himayeye layık olmadığı düşünülen kimseler 1951 Sözleşmesinin 1 F fıkrasına göre: “Bu sözleşme hükümleri: a) uluslararası belgelerin ilgili maddelerinde belirtildiği anlamda, barışa karşı suç, savaş suçu veya insanlığa karşı suç işlediği; b) mülteci sıfatıyla kabul edildiği ülkeye sığınmadan önce, sığınma ülkesi dışında ağır bir adi suç işlediği; c) Birleşmiş Milletlerin amaç ve ilkelerine aykırı eylemlerden suçlu olduğu; hususunda ciddi kanaat bulunan kimse hakkında uygulanmaz.” 147. Çeşitli mülteci kategorilerini belirleyen Ikinci Dünya Savaşı öncesi imzalanmış uluslararası belgelerde, suçluların mülteci kategorisi dışında tutulmasını öngören bir hüküm bulunmamaktaydı. Ancak, Ikinci Dünya Savaşının hemen ertesinde, o tarihe kadar yardım görmekte olan çok sayıda mültecinin bir kısmının uluslararası himayeden yararlanmasına gerek bulunmadığına ilişkin özel hükümler konulmuştur. 148. Sözleşmenin kaleme alındığı tarihlerde savaş suçlularının yargılanmasıyla ilgili anılan henüz pek taze olduğundan, savaş suçlularının hiçbir biçimde himaye edilmemesi yönünde Devletler görüş birliği içinde bulunmaktaydılar. Devletlere aynı zamanda, güvenlik ve kamu düzeni için tehlike yaratabilecek suçluların ülkelerine girmelerini önlemeyi istemekteydiler. 149. Burada bahsedilen dışarıda bırakma, yer alan söz konusu hükümlerinin uygulanabilirliği hakkında karar verme yetkisi sığınma başvurusunun yapıldığı ülke hükümetine aittir. Söz konusu hükümlerin uygulanabilmesi için, bu hükümlerde belirtilen 19 Maddedeki sýnýrlamayý hazýrlarken sözleþmeyi kaleme alanlara yön verentemayul Federal Alman Cumhuriyetine gelip Alman vatandaþlýðý ile ilintili olan hak ve yükümlülüklere sahip olduðu kabul edilen Alman menþeli mültecilerdir. eylemlerden birinin gerçekleştirilmiş olduğuna ilişkin “ciddi belirtilerin” varlığının saptanması yeterli olacaktır. Önceki ceza kovuşturmalarının resmi ispatı gerekli değildir. Ancak, bu hükümlerin uygulaması halinde ilgili bakımından doğuracağı sonuçların ağırlığı dikkate alınarak, hükümlerin dar yorumlanması ve dışına çıkılmaması uygun olur. (a) Savaş suçları vb. “(a) Uluslararası belgelerde tanımlandığı anlamda barışa karşı suç, savaş suçu veya insanlığa karşı suç işlediği...;” 150. Barışa karşı suçları, savaş suçları veya insanlığa karşı suçları belirtirken sözleşme, “bu suçlara ilişkin uluslararası belgeler” e genel bir atıf yapmaktadır. Ikinci Dünya Savaşından bu yana, bu tür pek çok uluslararası belge imzalanmıştır. Bütün bu belgeler, “barışa karşı suç, savaş suçu ya da insanlığa karşı suç” oluşturan eylemler hakkında tanımlar içermektedir. Bu tanımlardan en kapsamlısı, 1945 Londra Anlaşması ve Uluslararası Askeri Mahkeme Kuruluş Yasasında bulunmaktadır. Adı geçen Londra Anlaşmasında verilen tanımlar ve bu konuya ilişkin diğer uluslararası belgelere ait bir liste V. ve VI sayılı eklerde yeralmaktadır. (b) “(b) suç işlediği;” Adi Suçlar Mülteci sıfatıyla kabul edildiği ülkeye sığınmadan önce sığınma ülkesi dışında ağır bir adi 151. Bu hükmün amacı, mülteci kabul eden ülke halkını, ağır bir adi suç işlemiş mültecinin bu ülkeye giriş tehlikesine karşı korumaktır. Bu aynı zamanda daha az ciddi yapıda olan adi suç (veya suçlar) veya siyasi bir suç işleyen bir mülteciye gerekli olan adaletin sağlanmasını amaçlar. 152. Bir eylemin siyasi ya da siyasi olmayan suç oluşturup oluşturmadığının belirlenmesinde dikkat edilmesi gereken nokta, söz konusu eylemin nitelik ve amacının bilinmesi, yani, gerçek siyasi saiklerle mi, yoksa sadece kişisel nedenlerle ya da kazanç sağlama amacıyla mı işlendiğinin saptanmasıdır. Aynı zamanda, işlenen suç ile, varlığı iddia olunan siyasi amaç arasında yakın ve doğrudan bir nedensellik (illiyet) bağı bulunmalıdır. Eylemlerin siyasi suç sayılabilmesi için, siyasi niteliğinin “adi” niteliklerine göre daha ağır basması gerekir. Eylemlerin niteliği yönünden herhalde iddia olunan amaç ile tutarlı olması, örneğin bir eylemin siyasi amaçla olması için, bu eylemin siyasi unsurlarının diğer unsurlarla orantılı ağırlıkta olması aranır. Işlenen suç vahşet ölçüsüne varmışsa siyasi niteliğin kabulü son derece güçleşir. 153. Kişileri mülteci statüsü dışında bırakan hükümlerin uygulanabilmesi için, suç oluşturan eylemlerin, “sığınma ülkesi dışında” iken ve “bu ülkeye mülteci sıfatıyla kabulünden önce” işlenmiş olması koşulu aranır. Söz konusu “dış” ülke genellikle mültecinin asıl ülkesi olmakla birlikte, mülteci olarak kabulü için başvuruda bulunduğu ülke dışında herhangi bir ülke olması da mümkündür. 154. Sığındığı ülkede ağır bir suç işlemiş olan mülteci, bu ülke yasalarının öngördüğü hukuksal düzenlemelere tabidir. Ayrıca Sözleşmenin 33. maddesinin 2. paragrafı, özellikle ağır bir suçtan dolayı hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunduğu için söz konusu ülke halkı için tehlike oluşturan mültecilerin sınırdışı edilmesine ya da daha önceki ikametinin bulunduğu ülkeye geri verilmesine de cevap vermektedir. Sözleþmenin Ýngilizce metninde “adi suç” terimi “siyasal nitelikli olmayan aðýr suç” biçiminde ifade edilmiþtir. 155. “Suç” teriminin çeşitli hukuk sistemlerinde farklı anlamlara gelmesi nedeniyle sözleşmenin 1 F (b) fıkrasında sözü edilen “ağır” adi suçun genel bir tanımını yapmak oldukça güçtür. Bazı ülkelerde “suç” sözcüğü, ağır nitelikte kabahat anlamına gelir. Bazı ülkelerde ise, küçük kabahatlerden cinayete kadar her eylem “suç” olarak görülür. Burada kullanılan anlamda “ağır” adi suç ise, cinayet veya yasaların çok ağır bir cezaya çarptırdığı bir başka suç olmalıdır. O ülke ceza yasalarına göre teknik anlamda “suç” oluştursa dahi, ılımlı cezalar gerektiren ölçüde önemsiz nitelikteki yasa ihlalleri, 1 F(b) fıkrası hükmünün uygulanması için yeterli neden sayılmayacaktır. 156. Sözü edilen hükmün uygulanışında, başvuranın işlediği varsayılan eylemin niteliği ile, korkulan zulmün derecesi arasında da belirli bir dengenin varlığı aranmalıdır. Eğer kişi çok şiddetli biçimde zulme maruz kalacağı konusunda haklı nedenlerden kaynaklanan korku içindeyse (örneğin, yaşamın ya da özgürlüğünü tehdit eden türden zulüm), mülteci statüsü dışında kalması için yaptığı eylemin çok ağır bir suç oluşturması gerekir. Korku duyulan şiddet pek o kadar ciddi değilse, o takdirde, başvuranın adaletten kaçıp kaçmadığını ya da suçlu olmasının iyi niyetli mülteciliğinden baskın olup olmadığının araştırılmasında, işlediği varsayılan suçun ya da suçların niteliğini de dikkate almak gerekir. 157. Işlediği öne sürülen suçun niteliği değerlendirilirken suçla ilgili olası hafifletici nedenler dahil, tüm önemli olguları gözönüne almak gerekir. Ayrıca ağırlaştırıcı nedenler de, örneğin kişinin önceleri işlediği başka suçlar da hesaba katılmalıdır. Ağır bir adi suçtan hüküm giymiş kişi cezasını çekmiş ya da affa uğramış veya genel aftan yaralanmışsa bu durum da değerlendirilmelidir. Örneğin affa uğrama halinde, affa rağmen başvuranın suçlu karakterinin hala hakim olduğu gösterilemezse, kişinin mülteci statüsünü kaybettiren hükümlerin geçerliliği kalmaz. 158. Suçu (en geniş anlamda) ilgili, zulme maruz kalmaktan korktuğu ülkeden kaçışını sağlamak ya da kaçtığı sırada işlemişse yukarıdaki paragrafta sözü edilen mülahazalara benzer düşünceler burada da rol oynayacaktır. Kaçış sırasında işlenen suç basit bir taşıt aracı çalmaktan, masum insanların yaşamını tehlikeye atmaya, hatta onları öldürmeye kadar değişebilir. Mültecinin kaçarken, başka çare kalmadığı için, örneğin araba çalmış olması çok fazla önemsenmeyecek bir suç olarak görülebilecekken, uçak kaçırmak yani bir sığınma ülkesine gitmek amacıyla uçağın yönünü değiştirmek üzere uçak mürettebatını zor kullanarak ve silah tehdidi altında tutmak gibi bir eylemin gerçekleştirilmesi halinde karar vermenin çok daha zor olacağı şüphesizdir. 159. Zulümden kurtulmak için kaçarken uçak kaçırmanın, incelemekte olduğumuz hükümler açısından, ağır adi suç oluşturup oluşturmadığı konusu, üzerinde durulan bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Yasalara aykırı olarak uçak elegeçirme eylemi, Devletlerce birkaç kez BM çerçevesinde ve konuyla ilgili bazı uluslararası sözleşmeler dahilinde ele alınmıştır. Bu sözleşme ya da belgelerden hiçbirinde mültecilere değinilmemektedir. Buna karşılık, söz konusu BM kararlarından birine temel oluşturan bir raporda, “bu karar tasarısının kabulü, mültecilerin ya da vatansızların hukuki statüsüne ilişkin yasalar uyarınca, Devletleri bağlayıcı uluslararası hak ve yükümlülükleri hiçbir biçimde etkilemez.” denilmektedir. Konuyla ilgili bir başka BM raporunda ise, bu karar tasarısının kabulü, Devletlerin sığınma ile ilgili uluslararası hak ve yükümlülüklerini etkilemez” ifadesi kullanılmaktadır.20 20 2645 (XXV) sayýlý BM Genel Kurulu 6. Komite raporlarý (A/8716, 2551/XXIV ve A/7845 sayýlý BM belgeleri 160. Uçak kaçırma konusunda imzalanan sözleşmelerde21 esas olarak bu suça yapılacak işlemler konusu ele alınmakta ve Taraf Devletlere, uçak kaçıran eylemcileri iade etme ya da kendi topraklarında cezalandırma seçenekleri verilmektedir. Suçlunun, uçağın kaçırıldığı ülke makamlarınca cezalandırılması halinde, kendisine bu ülkede sığınma hakkı tanındığı da zımmen kabul edilmiş olmaktadır. 161. Şu halde, uçak kaçıranlara sığınma hakkı verilmesi mümkün olmakla birlikte, suçlunun taşıdığı zulüm korkusunun ağırlığı ve ne dereceye kadar haklı nedenlere dayandığı hususu mülteci statüsünün tayini dolayısıyla ele alınırken, bu incelemenin 1951 Sözleşmesi hükümleri çerçevesinde yapılacağı doğaldır. Aynı şekilde, her özel olayda, yasa dışı yollarla uçak kaçırmaktan suçlu bulunmuş sığınma talebinde bulunan kimsenin, sözleşmenin 1. maddesinin F bölümünün (b) bendindeki mülteci statüsünü kaybettiren hükümlerin kapsamına girip girmeyeceği özenle incelenmelidir. (c) Birleşmiş Milletlerin Amaç ve Ilkelerine Aykırı Eylemler “(c) Birleşmiş Milletlerin amaç ve ilkelerine aykırı eylemlerden suçlu...” 162. Kişiyi mülteci statüsü dışında bırakan bu geniş kapsamlı hükmün aynı zamanda, 1F(a) hükmüyle de kısmen çakışma halinde olduğu görülecektir. Nitekim, barışa karşı işlenen suçların, savaş suçlarının ve insanlık suçlarının, BM amaç ve ilkelerine aykırı eylemler olduğu açıktır. 1 F(c) bendi ile esasen belirli bir yeni unsur getirilmemekte, sadece daha önceki iki bend kapsamı dışında kalabilecek eylemlerden BM amaç ve ilkelerine aykırı olanlara genel bir atıf yapılmaktadır. Bu eylemlerin suç oluşturan eylemler olduğu 1 F(c) bendinde açıkça ifade edilmemekle birlikte, 1 F maddesinin bütünü ile birlikte ele alındığında, söz konusu eylemlerin suç oluşturan eylemler olması gerektiği sonucu çıkar. 163. Birleşmiş Milletlerin amaç ve ilkeleri, BM Antlaşmasının dibacesi ile 1. ve 2. maddelerinde yeralmaktadır. Bunlar, BM üyesi Devletlerin gerek birbirleriyle, gerekse uluslararası toplumun tümüyle ilişkilerinde uymaları gereken temel ilkelerdir. Bundan çıkan sonuç, bu ilkelere aykırı bir eylemde bulunmuş kimsenin, ancak bir üye devletin bu ilkeleri çiğnemesine araç olacak biçimde o devlet içinde söz sahibi olması gerektiğidir. Bununla birlikte şimdiye kadar söz konusu hükmün uygulamasına yol gösterecek bir emsal karar ortaya çıkmamıştır. Ancak genel nitelikte olduğu gözönünde bulundurularak uygulamada dikkatli davranmak gerekir. 21 -Uçaklarda iþlenen suçlar ve diðer bazý eylemlerle ilgili 14 Eylül 1963 Tokyo Sözleþmesi, - Yasadýþý Uçak Kaçýrma Eylemlerinin Önlenmesine Ýliþkin 16 Aralýk 1970 tarihli Lahey Sözleþmesi, - Sivil Havacýlýðýn Güvenliðine Karþý iþlenen Eylemlerin Önlenmesine Ýliþkin 23 Eylül 1971 tarihli Montreal Sözleþmesi KISIM V ÖZEL OLAYLAR A. Savaş Mültecileri 164. Uluslararası ya da ulusal düzeyde silahlı çatışmalar sonucunda kendi ülkelerini terketmek zorunda kalan kimseler, 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolüne göre, normal olarak, mülteci sayılmazlar22 . Ancak bu kimseler, diğer uluslararası belgelerin sağladığı himayeden yararlanırlar, örneğin Savaş Kurbanlarının Himayesine Ilişkin 1949 Cenevre Sözleşmeleri ve Uluslararası Silahlı Çatışma Kurbanlarının Himayesine Ilişkin 1949 Cenevre Sözleşmelerine ek 1977 Protokolü gibi. 23 165. Bununla birlikte, bir ülkenin tümünün ya da bir bölümünün yabancı istilası ya da işgaline uğraması 1951 Sözleşmesinde sözü edilen bir veya birçok nedenden dolayı zulümle sonuçlanabilir ve sonuçlanmıştır. Böyle durumlarda mülteci statüsünün kazanılması şu koşullara bağlıdır: Işgal altındaki ülkede bulunan başvuranın “haklı nedenlerden kaynaklanan zulüm korkusu” taşıdığını gösterebilmesine ve buna ek olarak hükümetinin ya da silahlı çatışma sırasında ülkesinin çıkarlarını korumakla sorumlu koruyucu bir gücün himayesinden yararlanıp yararlanmadığına ve yararlanıyorsa bu himayenin etkin sayılıp sayılmadığına bakılacaktır. 166. Ilgilinin sığınma istediği ülke ile asıl ülkesi arasında diplomatik ilişki yoksa himaye söz konusu olmayabilir. Başvuranın hükümeti sürgünde ise, bu hükümetten gelecek himayenin etkinliği tartışma götürür. Nitekim her olay hem haklı nedenlere dayanan zulüm korkusu, hem de asıl ülke hükümetince sağlanan himayenin etkinliği açısından kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir. B. Asker kaçakları ve askeri yükümlülükten kaçanlar 167. Askerlik hizmetinin zorunlu olduğu ülkelerde bu yükümlülükten kaçmak, genellikle yasalarca cezalandırılır. Askerlik hizmeti zorunlu olsun olmasın, askerden kaçma eylemine gelince, tüm ülkelerde suç sayılır. Bunlara uygulanan cezalar ülkeden ülkeye değişmekte ve uygulanması bir zulüm biçimi sayılmamaktadır. Askerden kaçma ya da bu yükümlülükten kaçma nedeniyle kovuşturulma ya da cezaya çarptırılma korkusu, tanımdaki anlamıyla, tek başına haklı nedenlere dayanan zulme maruz kalma korkusu sayılmaz. Buna karşılık, askerden ya da askerlik yükümlülüğünden kaçma mülteci statüsünün kazanılmasına engel değildir ve bir kimse aynı zamanda hem asker kaçağı ya da bakaya hem de mülteci olabilir. 168. Bir kimsenin asker kaçağı olmasına ya da emir almasına rağmen birliğine katılmamasına tek neden askerlik görevinden hoşlanmaması ya da savaş korkusu ise, bu kimsenin mülteci olmadığı açıktır. Ancak, asker kaçaklığı ya da yükümlülükten kaçış, ülkesini terk etmesine ya da ülkesi dışında kalmasına neden olan diğer nedenlerle aynı 22 Afrika hususunda 22. Paragrafta belirtilen ve Afrika’daki mültecilerin sorunlarýný çeþitli yönleriyle ele alan Afrika Birliði Örgütü Sözleþmesinin madde I (2) de belirtilen tanýma bakýnýz. 23 Ek VI daki (6) ve (7) maddelere bakýnýz. zamanda ortaya çıkarsa ya da zulümle korkması için başka nedenler varsa, ilgili kimse mülteci sayılır. 169. Eğer mensup olduğu ırk, din, milliyet, toplumsal grup ya da taşıdığı siyasi düşüncelerinden ötürü, askerlik karşılığında gereğinden fazla ağır bir cezaya çarptırılacağı ortaya konabilirse, askeri yükümlülük ya da asker kaçağı kimsenin mülteci statüsünü kazanması mümkündür. Aynı şey, askerden kaçması nedeniyle verilen cezadan başka yukarıda sözü edilen konularda haklı nedenlere dayanan zulüm korkusu taşıdığı zaman da geçerlidir. 170. Bununla birlikte, zorunlu askerliğin, mülteci statüsü talebinde bulunmak için tek neden olduğu durumlar da vardır. Örneğin, kişinin askerlik görevi yapmasının, kendi siyasi, dinsel ya da ahlaksal inançlarına ya da vicdanına aykırı düşen faaliyetlere katılmasını gerektirdiği durumlarda olduğu gibi. 171. Ne kadar içten olursa olsun, herhangi bir inanç, askerlik görevinden ya da askerden kaçma olayından sonra mülteci statüsü tanınmasını talep etmek için yeterli neden sayılmaz. Bir kimsenin, belirli bir askeri harekatın siyasi gerekçeleri konusunda hükümetiyle anlaşmazlığa düşmesi, mülteci statüsü talep etmesi için yeterli değildir. Buna karşılık, kişinin katılmak istemediği özel askeri harekat, en temel davranış kurallarına aykırı olması dolayısıyla uluslararası toplumca kınanıyorsa, askerlik görevinden kaçma ya da asker kaçakçılığı için verilen ceza, tanımda öngörülen diğer tüm koşulların ışığı altında başlı başına zulüm sayılır. 172. Askerlik görevini yerine getirmeyi istememe, dinsel inançlardan da kaynaklanabilir. Eğer başvuru sahibi, inançlarının samimi olduğunu ve ülkesi makamlarının ilgiliden askerlik görevini yapmasını beklerken, bu inançları hesaba katmadıkları kanıtlanabilirse, mülteci statüsünü talep edebilir. Doğal olarak böyle bir taleb, ilgilinin ya da ailesini dinsel inançları yüzünden güçlüklerle karşılaştığına ilişkin ek kanıtlarla desteklenmelidir. 173. Vicdani gerekçelerle askerlik görevine karşı çıkmanın, mülteci statüsü talebi için yeterli neden olup olmadığı, son gelişmelerin ışığı altında da düşünülmelidir. Son zamanlarda sayıları giderek artan Devletler, çıkardıkları yasa ve yönetmelikler aracılığıyla, gerçek vicdani nedenler ileri sürebilen kimseleri ya tamamen ya da başka başka zorunlu kamu hizmetleri yapmak koşuluyla (örneğin sivil hizmet gibi) askerlik görevinden muaf tutmaktadır. Böyle yasalar ya da idari yönetmeliklerin çıkarılması, bazı uluslararası kuruluşlar tarafından teşvik edilmektedir.24 Bu son gelişmelerin ışığı altında, gerçek vicdani nedenlerle askerlik görevini yapmaya karşı çıkan kimselere mülteci statüsü tanımak, Sözleşmeye taraf ülkeler için bugün mümkün hale gelmiştir. 174. Bir kimsenin siyasi, dini ya da ahlaki inançları ile, onu askerlik görevini yapmaya karşı çıkmaya iten vicdani nedenlerin gerçek olup olmadığını anlamak için, kişiliğinin ve geçmişinin esaslı bir incelemeye tabi tutulması gerekir. Kişi, silah altına çağrılmadan önce görüşlerini açığa vurmuş ya da inançları yüzünden yetkili makamlarla başı derde girmiş olabilir. Bir kimsenin askere zorla alınması ya da tersine gönüllü olarak orduya katılması, inançlarının samimiyeti hakkında belirleyici olabilir. C. 24 Zora başvurmuş ya da şiddet eylemlerinde bulunmuş kimseler Avrupa Konseyi Parlamento Genel Kurulu 29. Dönem olaðan toplantýsýnda (5-13 Ekim 1977) kabul edilen, 816 (1977) sayýlý “Askerlik Görevinin yerine Getirilmesine Karþý Çýkma hakký” konulu tavsiye kararý 175. Çoğu kez kuvvet kullanmış ya da şiddet eylemlerinde bulunmuş kimseler, mülteci statüsü tanınması için başvuruda bulunurlar. Bunlar siyasi eylemlerle ya da siyasi düşüncelere dayanmaktadır ya da dayandığı öne sürülür. Bu eylemler kişisel girişimler sonucu olabileceği gibi, örgütlenmiş topluluklarca da gerçekleştirilmiş olabilir. Bu örgütler ya gizli (yeraltı) ya da resmen tanınmış ve faaliyetleri geniş ölçüde bilinen askeri siyasi kuruluşlar olabilir.25 Şu gerçek de göz önünde bulundurulmalıdır ki: kuvvet kullanma, aynı zamanda düzenin korunmasının bir yoludur ve polisle, silahlı kuvvetler tarafından görevlerinin yerine getirilmesi sırasında (tanıma uygun olarak) yasal ölçüler içinde kuvvet kullanılması tamamen meşrudur. 176. Kuvvet kullanmış olan (ya da kullandığı varsayılan) ya da şiddet eylemlerinde bulunmuş kimselerin mülteci statüsü için başvuruları, bu eylemlerin yapıldığı koşullar ne olursa olsun, diğer herhangi bir başvuru gibi -herşeyden önce 1951 Sözleşmesindeki (bkz. yukarıda 32-110 paragraflar) mülteciliğe kabul koşulları açısından incelenmelidir. 177. Başvuranın mülteciliğe kabul kriterlerine uyduğunun belirlenmesi halinde, işlediği şiddet eylemleri ve zor kullanmadan ötürü kendisini mülteci statüsünün dışında bırakan hükümlerden bir veya birkaçının uygulanıp uygulanmayacağı sorunu ortaya çıkabilir. 1951 Sözleşmesinin 1 F (a), (c) paragraflarında yer alan bu hükümler daha önce incelenmiştir. (bkz. yukarıda 147-163 paragraflar). 178. 1 F(a) paragrafındaki mülteciliğe kabul etmeme hükmü, aslında resmi görevin yerine getirilmesi sırasında, “barışa karşı suç ya da savaş suçu ya da insanlık suçu işlediğini” düşündürecek ciddi nedenler bulunan herkesi mülteci statüsü dışında tutar:. Bununla birlikte, aynı zamanda, bu tür eylemlerden suçlu bulunmuş, ister resmen tanınmış, ister gizli, ister özerk olsun, hükümet dışı grup üyelerine de uygulanabilir. 179. 1 F (b) paragrafındaki ağır bir adi suçtan” sözeden ve kişiyi mülteci statüsü dışında bırakan hüküm, normal olarak resmi bir sıfatla kuvvet kullanma ya da şiddet eylemlerinde bulunmayla ilgili değildir. Bu hükmün yorumu üzerinde daha önce durulmuştu. 1 F (c)paragrafı da daha önce değerlendirilmişti. Önceden de belirtildiği gibi bu hüküm, belirsizliği nedeniyle, dikkatle uygulanmalıdır. 180. Zulüm korkusuna sahip bir kişi için doğuracağı ciddi sonuçlar itibariyle kişiyi mülteci statüsü dışında bırakan hükümlerin dar anlamda yorumlanarak uygulanması gerektiği unutulmamalıdır. 25 Çoðu kez askeri bir yönü olan belli sayýdaki Kurtuluþ Hareketleri, bugün BM Genel Kurulunca resmen tanýnmýþtýr. Diðer bazý kurtuluþ hareketleri ise sadece sýnýrlý sayýda Devletçe tanýnmýþtýr. Bazýlarý ise hiç tanýnmamýþlardýr. KISIM VI AILE BIRLIĞI ILKESI 181. “Aile toplumun doğal ve temel birimidir, toplum ve devlet tarafından korunmaya hakkı vardır,” diyen Insan Hakları Evrensel Bildirisi başta olmak üzere, insan hakları ile ilgili pek çok uluslararası belge aile birliğinin korunması için benzer hükümler içerir. 182. 1951 Sözleşmesini kabul eden Konferans Sonuç Belgesinde şöyle denmektedir: “Hükümetlere, mülteci ailelerine özellikle: 1) Belirli bir ülkeye kabul için aile reisinin gerekli koşulları yerine getirmesi halinde, mülteci ailesinin birliğinin devamını sağlama 2) Küçük yaştaki mültecilerin, özellikle kimsesiz çocuk ve genç kızların vesayet ve evlat edinme konularında korunmalarını sağlama hususunda gerekli önlemleri almalarını tavsiye eder.26 183. 1951 Sözleşmesi, ailenin birliği ilkesini, mülteci terimine dahil etmemiştir. Buna rağmen, Konferans Sonuç Belgesinin yukarıdaki hükmü, 1951 Sözleşmesine veya 1967 Protokolüne taraf olsun olmasın Devletlerin çoğunluğunca uygulanmaktadır. 184. Ailenin birliği ilkesine göre, aile reisinin durumunun mülteci tanımındaki kriterlere uygun düşmesi halinde, bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerine de mülteci statüsü genellikle tanınmaktadır. Ancak, kişisel hukuki durumları ile bağdaşmadığı hallerde, aile bireylerine resmen mülteci statüsü tanınmayacağı da açıktır. Nitekim, örneğin aile reisinin bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerinin sığınma ülkesi vatandaşı ya da başka bir ülke himayesinden yararlanıyor olabilir. Kişiye mülteci statüsü tanınmasına bu koşullarda gerek yoktur. 185. Ailenin hangi bireylerinin ailenin birliği ilkesinden yararlanacağı konusunda asgari koşul olarak, eş ve küçük çocukların yararlanması gerektiği kabul edilmektedir. Uygulamada, mültecinin yaşlı ana-babası gibi aynı evde yaşayıp geçimleri mülteci tarafından sağlanan diğer aile bireyleri de ailenin birliği ilkesinden yararlandırılmaktadır. Buna karşılık, aile reisi mülteci olmasa dahi, bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerinden birinin durumunun mülteci tanımının içerdiği ölçülere uyması halinde, 1951 Sözleşmesi ya da 1967 Protokolü uyarınca kendi adlarına mülteci statüsü tanınması için başvuruda bulunmaları için hiçbir engel yoktur. Diğer bir deyimle, ailenin birliği ilkesi, aile bireylerinin her zaman, aleyhine değil, lehine işler. 186. Ailenin birliği ilkesi, sadece aile bireylerinin hep birlikte aynı anda mülteci olması halinde uygulanmaz. Aile bireylerinden bir ya da bir kaçının ülkeyi terketmesi sonucu diğerlerinden geçici olarak ayrı düşmesi halinde de bu ilke uygulanır. 187. Bir mültecinin ailesinin birliği, boşanma, ayrılık ya da ölüm gibi nedenlerden biriyle bozulmuşsa, kendilerine daha önce mülteci statüsü tanınmış olan aile bireyleri bu statüleri korurlar, yeter ki durumları, statü dışında bırakan hükümlere girmesin ya da mülteci statüsünü muhafaza için bazı kişisel kolaylıklar dışında, geçerli nedenlerden yoksun bulunmasın ya da mülteci statülerini korumada kendileri bir sakınca görmesinler. 188. Mülteci statüsündeki aile reisinin bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerinin, kendilerini statü dışında bırakan hükümler çerçevesine girmeleri halinde, bu statüden yararlanmaları mümkün değildir. 26 Bkz. 1 no’lu ek. IKINCI BÖLÜM Mülteci Statüsünün tayininde uygulanacak usuller A. Genel Olarak 189. 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolünde mülteci tanımının, bu belgelerin uygulanış amacı ile sınırlı olarak yapıldığı, bu Elkitabının önceki bölümlerinde görülmüştür. Sözleşme ve Protokole taraf devletlerin bu belgelerin hükümlerini uygulayabilmeleri için, önce bu belgelerin konu edindiği mültecileri tanımlayabilmeleri gerektiği açıktır. Bu belirlemeye, yani mülteci statüsünün tayinine, 1951 Sözleşmesinde değinilmekle birlikte (madde 9), mülteci statüsünün tayinine ilişkin usulleri düzenleyen kurallara, sözü geçen belgelerde yer verilmemiştir. Şu halde, Taraf Devletler, kendi anayasal ve idari yapılarına uygun olarak mülteci statüsünü tayinde izlenecek usulün saptanmasında serbest bırakılmaktadır. 190. Kendisine mülteci statüsü tanınması için başvuran kişinin özellikle güç durumda olduğunun unutulmaması gerekir. Kendisine tamamen yabancı bir ortamda, çoğunlukla dilini bilmediği bir ülkenin yetkili makamlarına durumunu açıklamakta teknik ve psikolojik pekçok ciddi sorunla karşılaşması olağandır. Bu nedenle, mültecinin başvurusunun, belirli usullere uygun olarak, iyi yetişmiş, bilgili ve deneyimli görevlilerce özenle incelenmesi ve başvuranın içinde bulunduğu güçlüklere ve ihtiyaçlara gereken anlayışın gösterilmesi gerekir. 191. Mülteci statüsü tayini yöntemlerinin 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolünde özellikle düzenlenmiş olması nedeniyle bu konudaki uygulama ülkeden ülkeye önemli sayılabilecek farklılıklar göstermektedir. Bazı ülkelerde mülteci statüsünün tayini, bu iş için özel surette belirlenmiş usul çerçevesinde yapılır. Diğer ülkelerde, mülteci statüsünün tayini yabancıların ülkeye girişi için uygulanan genel düzenlemeler içinde değerlendirilir. Diğer bazı ülkelerde ise, mülteci statüsünün tayini, sadece belirli durumlar için öngörülen kurumsallaştırılmış düzenlemeler çerçevesinde (örneğin seyahat belgesi düzenlemek gibi) mütalaa edilir. 192. Bu durumu ve 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü ile bağlı Devletlerin özdeş usuller koyamamasını dikkate alan Yüksek Komiserlik Yürütme Komitesi, 1977 Ekim ayında yaptığı yirmisekizinci dönem toplantısında, bu usullerin asgari gereklere cevap verebilecek nitelikte düzenlenmesini tavsiye etmiştir. Yukarıda sözü edilen mültecinin özel durumunu da dikkate alan ve kendisine bazı temel güvenler sağlamaya yönelik bu asgari gerekler şunlardır: i) Mülteci adayının taraf devletin sınır kapısında ya da ülkesinin içinde başvuruda bulunacağı yetkili memurları (örneğin muhaceret işleri memuru ya da sınır güvenlik görevlisi), mültecilerin hukuki statüsüne ilişkin yasalar kapsamına giren durumları inceleme hususunda açık biçimde talimat almış olmalıdır. Memur, mülteciyi zulüm riski olan yere göndermeme ilkesine uygun davranmak ve bu istekleri bir üst makama iletmekle yükümlü tutulmalıdır. ii) Başvuru sahibine, başvurusunun ele alınmasında uygulanacak usul hakkında gerekli bilgi verilmelidir. iii) Mülteci statüsü ile ilgili başvuruları incelemek ve birinci derecede karar vermekle yetkili mercilerin (elden geldiğince tek bir merkezi makam) hangileri olacağı açıkça belirlenmelidir. iv) Başvurusunu ilgili makamlara iletebilmesi için, başvuru sahibine, tercüman sağlanması dahil, gerekli tüm imkan ve vasıtalar sağlanmalıdır.. Ilgiliye aynı zamanda, BMMYK'liği temsilcisiyle de ilişki kurma olanağı tanınmalı ve kendisine bu hakka sahip olduğu bildirilmelidir. v) Ilgiliye mülteci statüsünün tanınması halinde, kendisine bu karar bildirilmeli ve mülteci statüsünü kanıtlayan bir belge verilmelidir. vi) Kişinin başvurusu kabul edilmediği takdirde, kendisine, kararı veren merci ya da başka bir hukuki veya idari makam nezdinde karara itiraz edebilmesi için yeterli süre tanınmalıdır. vii) Başvurunun sığınma hakkını kötüye kullanmak amacıyla yapılmış olduğuna hükmolunmadıkça ilk başvurusunun yukarıda (iii) sayılı paragrafta belirtilen yetkili merci tarafından sonuçlandırılmasına kadar başvuranın bu ülkede ikametine izin verilmelidir. Başvuranın karara daha üst yargısal veya idari makamlar nezdinde itirazı durumunda da bu makamlarca itiraz hakkında bir karar verilinceye kadar ülkede kalmasına izin verilmelidir.27 193. BMMYK, Yürütme Komitesi, ayrıca 1951 Sözleşmesine ve 1967 Protokolüne taraf Devletlerden yukarıda belirtilen usulleri henüz uygulamayanların en kısa zamanda benzer bir sistemi kurmak için çalışmalara başlayacaklarını ve Yüksek Komiserliğin işleyişe uygun biçimde katılmasını da sağlayacaklarını umduğunu ifade etmiştir. 194. Sığınma ve Devletlerin ülkelerine kabul edilme sorunlarıyla sıkı sıkıya bağlantılı olan mülteci statüsünün tayini konusu, Mülteciler Yüksek Komiserini, mültecilerin uluslararası düzeyde himayesi görevini yerine getirmesi bakımından ilgilendirmektedir. Birçok ülkede Yüksek Komiserlik, mülteci statüsünün tayini sürecine çeşitli biçimlerde katılmaktadır. Bu katılma, Taraf Devletler ile Yüksek Komiserlik arasında işbirliğini öngören 1951 Sözleşmesinin 35. maddesi ile 1967 Protokülünün 2. maddesine dayanır. B. Olguların Saptanması (1) Ilkeler ve Yöntemler 195. Her sığınma olayında, bu olayla ilgili önemli verileri önce başvuru sahibi verecektir. Beyanlarının doğruluğu ve gösterdiği kanıtların geçerliliğinin değerlendirilmesi ise ilgilinin hukuki statüsünü tayinle görevli yetkili kişi tarafından yapılacaktır. 196. Ispat yükümlüğünün iddia sahibine ait olduğu genel bir hukuk ilkesidir. Ancak, çoğu kez, başvuran, beyanlarını belgeler ve diğer somut araçlarla kanıtlayamama durumundadır ve bütün beyanlarını kanıta dayandırabildiği durumlar kuraldan çok istisna oluşturmaktadır. Çoğu kez, zulümden kaçan kişiler sığınma talebinde bulundukları ülkeye geldiklerinde yanlarında ancak en gerekli ihtiyaç maddeleri bulunur ve kişisel kimlik belgelerini üstlerinde taşıdıkları enderdir. Bu durumda ispat yükü başvuru sahibine ait olmakla birlikte, bütün ilgili verilerin gerektiği biçimde değerlendirilmesi, talepte bulunan kimse ile resmi memur tarafından birlikte yapılacaktır. Hatta bazı durumlarda, ilgilinin ileri sürdüğü iddiaları kanıtlamaya yarayacak belgeleri toplamak için elindeki tüm olanakları kullanmak memura düşer. Memurun yürüteceği bu bağımsız araştırmanın her zaman başarıyla sonuçlanmaması ve bazı beyanların kanıtlanması olanağının bulunmaması mümkündür. Böyle kanıt yetersizliği durumlarına, başvuranın söylediklerinin genellikle inanılır nitelikte görülmesi halinde, aksini gösterecek çok güçlü kanıtlar olmadıkça, şüphe başvuranın lehine yorumlanır. 197. Şu halde, mülteci durumunda olan kişinin karşı karşıya bulunduğu özel koşulların arzettiği kanıt sağlama güçlüğü dolayısıyla, başvuruların değerlendirilmesinde mutlaka kanıt arama koşuluna bağlı kalınması uygun olmayabilir. Buna karşılık, kanıtlarla desteklenemeyen beyanların, başvuru sahibi tarafından öne sürülen iddiaların bütünüyle bağdaşmaması halinde, doğru sayılması için de hiçbir neden yoktur. 198. Geçirdiği deneyimler sonucu, kendi ülkesi makamlarından korkan kişinin, bir başka ülke makamlarından da korku duymaya devam edebilir. Bu yüzden serbestçe konuşmaktan ve durumu tam ve doğru biçimde anlatmaktan çekiniyor olabilir. 199. Ilgilinin durumunu açıklığa kavuşturmak için kendisiyle yapılacak ilk mülakat genellikle yeterli olmakla birlikte, beyanlarında görülebilecek bazı tutarsızlık ve çelişkilerin giderilmesi ya da bazı olayların yanlış aktarılmasının ya da gizlenmesinin nedeninin 27 Otuz ikinci dönem Genel Kurul resmi belgeleri EK No.12 (A/32/12/Add.1) paragraf 53 (6) (e) anlaşılabilmesi amacıyla mülakatların sürdürülmesi gerekebilir. Yanlış beyanlar, mülteci statüsü talebinin geri çevrilmesi için başlıbaşına neden oluşturmaz ve bu tür beyanları yetkili memurun durumun bütün koşullarını da gözönüne alarak değerlendirmesi gerekir. 200. Çeşitli araştırma yöntemleri üzerinde ayrıntılı bir incelemeye girişmek bu elkitabının konusunun dışında kalmaktadır. Buna rağmen, burada söylenebilecek şey, mülteci adayına ilk başvuru sırasında doldurtulacak standart soru kağıtlarının genellikle temel bilgileri sağlamada yararlı bir araç olduğudur. Ancak, bu temel bilgiler kesin karara varmada yeterli sayılamaz, o nedenle de ilgiliyle bir iki kez görüşmek gereği ortaya çıkmaktadır. Önemli olan bir nokta, ilgili memurun, başvuranın güvenini kazanmasıdır. Memur ancak bunu sağladıktan sonra ilgilinin duygu ve düşüncelerinin bütünüyle açığa vurulmasına yardımcı olabilecektir. Mülteci statüsü tanınması talebinde bulunan kişide bu güvenin doğmasının ilk koşulu, bütün söylediklerinin tamamen gizli tutulacağının kendisine bildirilmesi ve bu gizliliğe gerçekten uyulmasıdır. 201. Mülteci tayini ile ilgili başvuruların incelenmesi, çoğu kez, ancak pek çok olayın saptanmasından sonra sonuçlandırılabilmektedir. Bazı olayların konunun bütünü dışında tek tek ele alınması değerlendirme yanlışlarına yol açabilir. Ilgilinin geçmiş tüm deneyimlerinin topluca dikkate alınması yerinde olur. Bu deneyimler arasında hiçbiri tek başına fazla önemli görülmemekle birlikte, küçük bir olayın “bardağı taşıran son damla, sonucunu yaratması mümkündür; birçok önemsiz olay bir araya geldiğinde, zulüm korkusu için “haklı neden” oluşturulabilir (bkz. yukarıda 53 nolu paragraf). 202. Başvuruyu inceleyip karar vermekle yetkili memurun, başvuru sahibi hakkında edineceği kişisel izlenim ve olaylarla ilgili vereceği karar, insanlar için yaşamsal bir önem taşıyacağından, görevli sözleşme hükümlerini uygularken anlayışlı ve adil davranmalı ve varacağı kararda örneğin “ilgilinin buna layık olmadığı” gibi, kişisel değer yargılarına yer vermemelidir. (2) Şüphe başvuran lehine yorumlanır 203. Başvuranın tüm iddialarını kanıtlamada gösterebileceği gerçek ve içten çabalara rağmen, bazı beyanlarının doğruluğunun ortaya konmasında elinde yeterli kanıt olmayabilir. Yukarıda 196 no.lu paragrafta açıklandığı üzere, mültecinin sorunuyla ilgili tüm ayrıntıları “kanıtlayabilmesi” esasen pek mümkün olamamaktadır ve zaten mülteciden bunu yapması aransaydı, sığınma başvurularının büyük çoğunluğunun geri çevrilmesi gerekirdi. Bu nedenle, kanıt yetersizliği halinde çoğu kez şüpheli durumların başvuran lehine yorumlanması gerekir. 204. Ancak, şüphenin başvuran lehine yorumlanması için mümkün olan tüm kanıtların toplanmış, doğruluğunun araştırılmış ve ilgilinin dürüstlüğü hakkında görevlinin olumlu bir kanıya varmış olması gerekir. Başvuruda bulunanın beyanları tutarlı ve akla uygun olmalı ve herkesçe bilinen gerçeklere aykırı düşmemelidir. (3) Özet 205. Mülteci statüsü tanınması için yapılan başvuru ile ilgili verilerin saptanması ve değerlendirilmesi süreci aşağıdaki gibi özetlenebilir: a) Başvuran: i) Başvurusunu inceleyen yetkiliye doğruyu söylemeli ve olayın bütün verilerinin saptanmasında yardımcı olmalıdır. ii) Beyanlarını elinden geldiğince kanıtlarla doğrulamaya çaba göstermeli ve kanıt yetersizliği varsa nedenlerini açıklayabilmelidir. Gerektiğinde ek kanıtlar toplamaya çalışmalıdır. iii) Başvuruyu incelemekle görevli memurun olayla ilgili bütün olguları saptayabilmesini sağlamak amacıyla, geçmişteki bütün deneyimleri ve kendisiyle ilgili tüm bilgileri mümkün olan ayrıntılarıyla memura vermelidir. b) C. Başvuruyu incelemekle görevli memur: i) Ilgilinin, durumunu elinden geldiğince eksiksiz ve kanıtlarıyla ortaya koyabilmesini sağlamalıdır. ii) Olayın nesnel ve öznel unsurlarını saptamak amacıyla, başvuranın sözüne inanılırlığı ve kanıtların geçerliliğini değerlendirmeli, kanıt yetersizliği halinde, gerekirse, ilgili lehine yorumda bulunmalıdır. iii) Başvuruda bulunanın mülteciliği konusunda doğru bir sonuca ulaşabilmek için yukarıdaki tüm unsurlarla 1951 Sözleşmesindeki kriterler arasında bağlantı kurulmalıdır. Olguların Saptanması Süresinde Farklı Uygulamalar Gerektiren Özel Durumlar (1) Zihinsel Özürlü Kişiler 206. Mülteci statüsünün tayininde korkunun öznel unsurunun ve “haklı nedenler”inin nesnel unsurunun saptanması gerektiği önceki bölümlerde görülmüştü. 207. Akli ve ruhi yönden rahatsız olan kişilerin başvuru işlemlerinin yürütülmesinde, gerekli incelemelerin yapılmadığı durumlarla sık sık karşılaşılmaktadır. Ancak bu, akıl hastalarının mülteci olamayacağı anlamına gelmez. Bu kişilerin başvurusunun incelenmesinde farklı özel teknikler uygulanır. 208. Böyle durumlarda başvuruyu incelemekle görevli memur, elden geldiğince, uzman hekimlere danışmalıdır. Ilgili hakkında düzenlenecek doktor raporu, kişinin akli rahatsızlığının niteliği ve derecesi hakkında bilgi ve kişinin başvurusunu ilgili makamlara iletebilmesi için normal olarak kendisinden beklenenleri (bkz. yukarıda 205 (a) no.lu paragraf) aklen yerine getirip getiremiyeceği hususunda hüküm içermelidir. Doktor raporunda varılan yargı, başvurunun incelenmesinde daha sonra izlenecek yolu belirleyecektir. 209. Yukarıda açıklanan yaklaşımın, başvuru sahibinde görülen rahatsızlığın derecesine göre değişiklikler göstermesi ve bu konuda katı kurallarla bağlı kalınmaması doğaldır. Aşırı ölçüde işkence görmüş kişilerde sık sık belirli derecelerde akli rahatsızlıklar görülmesi nedeniyle, ilgilinin taşıdığı “korku”nun nitelik ve derecesini de hesaba katmak gerekir. Başvuru sahibi tarafından dile getirilen korkunun bir ölçüye kadar abartmalı olduğunun görülmesi ve kişisel deneyimlerinden kaynaklanmadığının anlaşılması halinde, ilgilinin beyanlarından çok, kendisini etkileyen genel ortamın koşulları üzerinde durularak hükme varılmalıdır. 210. Başvuranın ispat yükünün elden geldiğince hafifletilmesi ve kendisinden sağlanamayan bilgileri, örneğin arkadaşlarından, akrabalarından, kendisini tanıyan diğer kimselerden ya da kendisine bir vasi tayin edilmişse vasiden sağlama yoluna gidilmelidir. Ayrıca, ilgilinin çevresindeki koşulların incelenmesi suretiyle de bir kanıya varmak mümkün olabilir. Örneğin, başvuru sahibi bir mülteci grubuna mensupsa, bu grubun diğer üyeleriyle aynı koşulları paylaştığının varsayılması olağandır. 211. Şu halde, akli sorunları bulunan kimselerin başvurularının değerlendirilmesinde, normal koşullar altında “korku” unsuruna atfedilmesi gereken önemin daha az dikkate alınması ve daha çok kişinin bulunduğu ortama egemen koşulların üzerinde durulması doğru olacaktır. 212. Yukarıdaki tartışmalardan, aklen rahatsız kişilerin mülteci statüsü başvurularının her zaman, sağlıklı kişilerin başvurularında olduğundan daha ayrıntılı ve geniş bir incelemeye tabi tutulması ve elden gelen tüm bilgi kaynaklarının kullanılarak kişinin geçmişi hakkında bilgi edinilmesi gerektiği sonucu çıkmaktadır. (2) Refakatsiz küçükler 213. 1951 Sözleşmesinde küçüklerin mülteci statüsüne ilişkin özel hüküm yoktur. Mülteci tanımı herkes için aynıdır. Küçüklerin mülteci statüsünün tayininde “haklı nedenlere dayanan zulüm korkusu”nun belirlenmesinde, bir başka deyişle, korkusunun temel dayanağının saptanmasında sorun çıkabilir. Eğer küçüğün yanında ana-babasından biri (ya da ikisi) ya da ailesinden kendisine bakmakla yükümlü kimselerden biri varsa ve bu kimse de kendisi için mülteci statüsü tanınması talebinde bulunuyorsa, küçüğün durumu ailenin birliği ilkesine göre (bkz. yukarıda 181-188 paragraflar) çözümlenecektir. 214. Refakatsiz bir küçüğün mülteci statüsünün tayininde ilk saptanması gereken husus, küçüğün zihinsel gelişim ve olgunluk düzeyidir. Söz konusu kişi bir çocuksa, ruh sağlığı uzmanlarının bilgi ve yardımına başvurulmalıdır. Yetişkin de olsa, hukuksal yönden reşit olmayan bir çocuğa, onun çıkarlarına en uygun kararın alınmasında yardımcı olacak bir vasinin atanması uygun olur. Ana-babanın ya da vasinin yokluğu halinde yetkili makamlar, mülteci statüsü tanınması talebinde bulunan küçüğün çıkarlarına bu uygun kararın alınmasını sağlamakla yükümlüdür. 215. Küçüğün çocukluktan çıkıp erginliğe ulaşmış olması halinde, mülteci statüsünün tayini daha da kolaylaşacaktır. Ancak bu durumda da, erginliğe ulaşmış kişinin olgunluk derecesi önem kazanacaktır. Aksini gösterecek belirtiler olmadıkça, 16 yaşına gelmiş bir kimsenin “haklı nedenlere dayanan zulüm korkusu” taşıyabilecek kadar olgunluğa ermiş bulunduğu varsayılabilir. 16 yaşın altındaki küçüklerin ise, genellikle, gerekli olgunluğa erişmemiş olduğu düşünülebilir. Bu küçüklerin kendilerine göre irade ve korkuları olmakla birlikte bunlar büyüklerdeki kadar önem taşımaz. 216. Bununla birlikte, belirtmek gerekir ki, yukarıda söylenenler izlenmesi gereken genel çizgileri gösterir ve her küçüğün zihinsel olgunluğu, normal olarak, kendi kişisel, ailevi ve kültürel geçmişinin ışığı altında saptanmalıdır. 217. Bir küçüğün haklı nedenlerden kaynaklanan zulüm korkusu içinde olup olmadığının, büyüklerdeki gibi saptanması için, gerekli olgunluğa erişmemiş olması halinde, bazı çevresel nesnel unsurlara daha çok ağırlık vermek gerekir. Nitekim, örneğin, refakatsiz bir küçüğün bir mülteci grubu ile birlikte olması halinde, onun da mülteci sayılabileceği sonucuna -duruma göre- varılabilir. 218. Küçüğün ana-babasının ve diğer aile bireylerinin durumu, özellikle küçüğün asıl ülkesindeki durumları dikkate alınmalıdır. Ana-babanın, haklı nedenlerden kaynaklanan zulüm korkusu yüzünden çocuklarını asıl ülkeleri dışında bulundurmak istediklerinin anlaşılması halinde, küçüğün de böyle bir korku taşıdığı varsayılabilir. 219. Ana-babanın isteği saptanamadığı, ya da bu konuda tereddüt bulunduğu veya çocuğun isteğiyle çelişkili olduğu durumlarda, başvuruyu incelemekle görevli memur, uzmanların da yardımıyla, bilgisi içindeki tüm unsurları gözönünde tutarak, çocuğun korkusunun haklılığı konusunda bir karara varmak zorundadır. Kanıt yetersizliğinin yarattığı böyle bir duraksama durumunda, görevli memur genellikle küçüğün haklılığı varsayımından hareket edecektir. SONUÇ 220. Bu Elkitabında, Mültecilerin hukuki statüsüne ilişkin 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü hükümlerinin uygulanmasında Mülteciler Yüksek Komiserliğince yararlı görülen bazı ana hükümlerin açıklanmasına çalışılmıştır. Özellikle bu iki belgedeki “mülteci” tanımları ve bu tanımların yorumundan çıkan sorunlar üzerinde durulmuştur. Bu tanımların somut durumlara nasıl uygulanması gerektiği gösterilmeye çalışılmış ve mülteci statüsünün tayini işlemleriyle ilgili olarak ortaya çıkan bazı sorunlar özellikle ele alınmıştır. 221. Kişinin mülteci statüsü tanınması için yaptığı başvuru sırasında içinde bulunabileceği bütün durumların ele alınmasının olanaksızlığı karşısında, bu elkitabının da birçok eksiklikler taşıdığı Yüksek Komiserlikçe bilinmektedir. Gerçekten, mülteci statüsü tanınmasının istendiği durumlar çok çeşitli olup, gerek menşei ülkesiyle gerekse başvuranın kişiliğiyle ilgili çok sayıda koşula bağlı bulunmaktadır. 222. Yukarıdaki açıklamalar göstermiştir ki, mülteci statüsünün tayini kesinlikle mekanik ve basit bir işlem değildir. Aksine, bu işlem, uzmanlık, iyi bir formasyon ve deneyim ister. Ilgilinin özel durumu ve sorunun insancıl yanları çok daha büyük bir önem taşır. 223. Yukarıda belirtilen sınırlar çerçevesinde, bu Elkitabının, günlük görevlerinin yerine getirilmesinde ve mülteci statüsünün tayininde ilgililere yararlı olacağını umarız. Ek I MÜLTECI VE VATANSIZ KIŞILERIN HUKUKI DURUMLARIYLA ILGILI BIRLEŞMIŞ MILLETLER KONFERANSI’NIN NIHAI KARARINDAN ALINTI IV. Konferans oy birliği ile aşağıdaki tavsiyeleri kabul etmiştir: A. “KONFERANS, Mültecilerin hareketlerini ve özellikle iskanlarını kolaylaştırmak için seyahat belgesi verilmesinin ve bu belgelerin tanınmasının gerekli olduğunu dıkkate alarak, 15 Ekim 1946'da Londra'da imzalanan Hükümetlerarası Mülteci Seyahat Belgeleri Anlaşması’na taraf olan veya bu anlaşmaya uygun olarak verilen seyahat belgelerini tanıyan Hükümetlerden, bu gibi seyahat belgelerini vermeye veya tanımaya devam etmelerini ve bu belgelerin kapsamına Mültecilerin Statüsüne ilişkin Sözleşme’nin 1. maddesinde tarif edilen mültecileri de almalarını veya bu gibi şahıslara verilen seyahat belgelerini, adı geçen Sözleşme’nin 28. Maddesi’ndeki taahhütlerin yerine getirilmesine kadar tanımalarını ister. B. “KONFERANS, Toplumun doğal ve temel grup birimi olan aile birliğinin mültecilerin temel hakkı olduğunu ve bu birliğin devamlı tehdit edildiğini dikkate alarak ve Vatansızlık ve Ilişkin Problemler Geçici Komitesi’nin (E/1618, s.40) resmi yorumuna göre mülteciye tanınan hakların ailesine teşmil edildiğini memnuniyetle kaydederek, Hükümetlerin mülteci ailelerine özellikle: (1) Belirli bir ülkeye kabul için aile reisinin gerekli şartları yerine getirmesi halinde mülteci ailesi birliğinin idamesini temin, (2) Özellikle refakatte olmayan çocuk ve kızların vesayet ve evlat edinme durumlarına özel dikkat gösterilerek reşit olmayan mültecilerin korunması görüşüyle, gerekli koruma tedbirlerini sağlamalarını tavsiye eder. C. Birleþmiþ Milletler Andlaþmalar Serisi, cilt 189, s.37. “KONFERANS, Mültecilerin manevi, hukuki ve maddi alanlarda, özellikle yetkin sivil toplum örgütlerininkiler olmak üzere uygun uygun yardım hizmetlerine ihtiyaçları olduğunu dikkate alarak, Hükümetler ve hükümetler-arası kuruluşlara, uygun örgütlerin gayretlerini teşvik etmeleri ve gayretlerini sürdürmelerine yardımcı olmaları, çalışmalarını kolaylaştırmaları tavsiyesinde bulunur. D. “KONFERANS, Birçok kişinin hala kendi ülkelerini zulüm korkusuyla terkettiklerini ve durumlarından ötürü özel korunmaya hakları olduklarını dikkate alarak, Hükümetlere, topraklarında mülteci kabulune devam etmelerini ve bu mültecilerin iltica ve yeniden yerleştirilmeleri için uluslararası işbirliğinin gerçek ruhuna uygun bir şekilde beraberlikle hareket etmelerini tavsiye eder. E. “KONFERANS, Mültecilerin Statüsüne ilişkin Sözleşme’nin lafz çerçevesini aşan bir örnek olarak değer taşıyacağına ve bütün ülkelerin mümkün olduğu kadar, mültecilere ve Sözleşme hükümleri kapsamına girmeyenlere, Sözleşme’nin sağladığı muameleyi bahşedeceklerine dair ümidini ifade etmektedir. EK II MÜLTECILERIN HUKUKI STATÜSÜNE ILIŞKIN SÖZLEŞME BAŞLANGIÇ YÜKSEK IMZACI TARAFLAR, Birleşmiş Milletler Antlaşması ve 10 Aralık 1948’de Genel Kurul’ca kabul olunan Insan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin, insanların ana hürriyetlerden ve insan haklarından, fark gözetmeksizin faydalanmaları ilkesini teyid ettiğini dikkate alarak, Birleşmiş Milletler’in, birçok defa, mültecilere karşı derin ilgisini ortaya koyduğunu ve mültecilerin temel hürriyetleri ile insan haklarını mümkün olduğu kadar kapsamlı bir şekilde kullanmalarını sağlamaya çaba gösterdiğini dikkate alarak, Mültecilerin hukuki durumuna ilişkin daha önce imzalanan milletlerarası anlaşmaların tekrar gözden geçirilmesi ve biraraya getirilmesinin, bu anlaşmaların alanının ve bunların mülteciler için sağladığı himayenin yeni bir anlaşma yoluyla genişletilmesinin arzu edilir olduğunu dikkate alarak, Sığınma hakkını tanımanın, bazı ülkelere son derece ağır yük yükleyebileceğini ve uluslararası kapsamı ile niteliği Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş bulunan bir sorunun, uluslararası iş birliği olmaksızın tatmin edici bir şekilde çözümlenemeyeceğini dikkate alarak, Bütün Devletlerin, mülteci sorununun toplumsal ve insani yönlerini kabul ederek, bu sorunun devletler arasında bir gerginlik sebebi halini almasını önlemek için olanakları ölçüsünde ellerinden geleni yapmalarını arzuladığını ifade ederek, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri’nin, mültecilerin korunmasını sağlayan uluslararası sözleşmelerin uygulanmasına nezaret etmekle görevli olduğunu kaydederek ve bu sorunu çözmek için alınan önlemlerin birbiri ile verimli uyumunun, Devletler ile Yüksek Komiser arasındaki iş birliğine bağlı olduğunu kabul ederek, Aşağıdaki konularda anlaşmışlardır: Birleþmiþ Milletler Anlaþmalar Serisi, cilt 189, p.137. BÖLÜM 1: Genel Hükümler Madde 1 “MÜLTECI" KAVRAMININ TANIMI A. Işbu Sözleşme’nin amaçları bakımından "mülteci" kavramı: (1) 12 Mayıs 1926 ve 30 Haziran 1928 Düzenlemeleri veya 28 Ekim 1933 ve 10 Şubat 1938 Sözleşmeleri, 14 Eylül 1939 Protokolü ya da Uluslararası Mülteci Örgütü Tüzüğü’ne göre mülteci sayılan; Uluslararası Mülteci Örgütü tarafından, faaliyette bulunduğu dönem içinde alınmış mülteci sıfatını vermeme kararları, bu bölümün 2.fıkrasındaki koşullara sahip olan kimselere mülteci sıfatının verilmesine engel değildir; (2) 1 Ocak 1951’den önce meydana gelen olaylar sonucunda ve ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da sözkonusu korku nedeniyle , yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya sözkonusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahsa uygulanacaktır. Birden fazla tabiiyeti olan bir kişi hakkındaki "vatandaşı olduğu ülke" ifadesi, tabiiyetini haiz olduğu ülkelerden her birini kasteder ve bir kişi, haklı bir sebebe dayalı bir korku olmaksızın, vatandaşı olduğu ülkelerden birinin korumasından yararlanmıyorsa, vatandaşı olduğu ülkenin korumasından mahrum sayılmayacaktır. B. (1) Işbu Sözleşme’nin amaçları bakımından kısım A, madde 1’deki "1 Ocak 1951’den önce meydana gelen olaylar" ifadesi, ya, (a) "1 Ocak 1951’den önce Avrupa'da meydana gelen olaylar"; veya, (b) "1 Ocak 1951’den önce Avrupa'da veya başka bir yerde meydana gelen olaylar" anlamında anlaşılacak ve her Taraf Devlet bu Sözleşme’yi imzaladığı, tasdik ettiği veya ona katıldığı sırada bu Sözleşme’ye göre taahhüt ettiği yükümlülükler bakımından bu ifadenin kapsamını belirten bir beyanda bulunacaktır. (2) (a) Şıkkını kabul eden her Taraf Devlet, herhangi bir zamanda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne göndereceği bir notla, (b) şıkkını kabul ettiğini duyurarak yükümlülüklerini genişletebilir. C. Yukarıdaki kısım A’da belirtilen hükümlerin kapsamına giren her kişi eğer: (1) Vatandaşı olduğu ülkenin korumasından kendi isteği ile tekrar yararlanırsa; veya (2) Vatandaşlığını kaybettikten sonra kendi arzusu ile tekrar kazanırsa; veya (3) Yeni bir vatandaşlık kazanmışsa ve vatandaşlığını yeni kazandığı ülkenin himayesinden yararlanıyorsa; veya (4) Kendi arzusu ile terk ettiği veya zulüm korkusu ile dışında bulunduğu ülkeye kendi arzusu ile, tekrar yerleşmek üzere dönmüşse; veya (5) Mülteci tanınmasını sağlayan koşullar ortadan kalktığı için vatandaşı olduğu ülkenin korumasından yararlanmaktan sakınmaya artık devam edemezse; Işbu fıkra, vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden yararlanmayı reddetmek için önceden geçerli zulme ait haklı sebepler ileri sürebilen, bu maddenin A(1) kısım’ının kapsamına giren bir mülteciye tatbik olunmayacaktır; (6) Tabiiyetsiz olup da, mülteci tanınmasını yol açan koşullar ortadan kalktığı için, normal ikametgahının bulunduğu ülkeye dönebilecek durumda ise; Ancak işbu fıkra, normal ikametgahının bulunduğu ülkeye dönmeyi reddetmek için önceden maruz kaldığı zulme bağlı haklı sebepler ileri sürebilen, bu maddenin A(1) kısım’ın kapsamına giren bir mülteciye uygulanmayacaktır. bu kişiye, işbu Sözleşme’nin uygulanması sona erecektir. D. Bu Sözleşme, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği dışında, diğer bir Birleşmiş Milletler organı veya örgütünden halen koruma veya yardım gören kimselere uygulanmayacaktır. Durumları, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun konuyla ilgili uygun kararları çerçevesinde kesin olarak halledilmeden, yararlandıkları bu tür koruma veya yardımlar herhangi bir sebeple sona eren kişiler, işbu Sözleşme’den tamamen yararlanırlar. E. Bu Sözleşme, ikamet ettiği ülkenin yetkili makamlarınca o ülke vatandaşlığına sahip olanların sahip bulundukları hak ve yükümlülüklere sahip sayılan bir kişiye uygulanmayacaktır. F. Bu Sözleşme hükümleri: (a) barışa karşı suç, savaş suçu veya insanlığa karşı suç gibi suçlar için hükümler koyan uluslararası belgelerde tanımlanan bir suç işlediğine; (b) mülteci sıfatıyla kabul edildiği ülkeye sığınmadan önce, sığındığı ülkenin dışında ağır bir siyasi olmayan suç işlediğine; (c) Birleşmiş Milletler’in amaç ve ilkelerine aykırı fiillerden suçlu olduğuna; dair hakkında ciddi kanaat mevcut olan bir kişi hakkında uygulanmayacaktır. Madde 2 -----------GENEL YÜKÜMLÜLÜKLER Her mültecinin, bulunduğu ülkeye karşı, özellikle yasalara, yönetmeliklere ve kamu düzenini için alınan önlemlere uymayı öngören yükümlülükleri vardır. Madde 3 -----------AYIRIMCILIK YAPILMAMASI Taraf Devletler, bu Sözleşme hükümlerini mültecilere, ırk, din veya geldikleri ülke bakımından ayırım yapmadan uygulayacaklardır. Madde 4 -----------DIN Taraf Devletler, ülkelerindeki mültecilere, dini vecibelerini yerine getirme hürriyeti ve çocuklarının dini eğitim hürriyeti bakımından, en az vatandaşlara uyguladıkları muamele kadar uygun muamele uygulayacaklarıdır. Madde 5 -----------BU SÖZLEŞME DIŞINDA SAĞLANAN HAKLAR Bu Sözleşme’nin hiçbir hükmü, bir Taraf Devlet tarafından mültecilere bu Sözleşme dışında sağlanan diğer hakları ve çıkarları ihlal etmez. Madde 6 ------------"AYNI ŞARTLARLA” KAVRAMI Bu Sözleşme bakımından "aynı şartlarla" kavramı, belli bir kimsenin, sözkonusu bir haktan yararlanabilmesi için, özellikleri açısından bir mültecinin yerine getiremeyecekleri dışında, mülteci olmasaydı belli bir hakkı kullanmak için yerine getirmesi gereken bütün şartları (geçici yahut daimi ikamet süresine ve şartlarına ait olanlar dahil), kendisinin yerine getirmesi anlamını ima eder. Madde 7 ----------MÜTEKABILIYET ŞARTINDAN MUAFIYET 1. Bu Sözleşme’nin daha uygun hükümler içerdiği durumlar hariç tutulmak koşuluyla, her Taraf Devlet, mültecilere, genel olarak yabancılara uyguladığı muameleyi uygulayacaktır. 2. Bütün mülteciler, Taraf Devletlerin topraklarında üç yıl ikametten sonra kanuni mütekabiliyet şartından muafiyet kazanacaklardır. 3. Her Taraf Devlet, bu Sözleşme kendisi hakkında yürürlüğe girdiği tarihte mültecilerin, mütekabiliyet şartı olmadan yararlanabilecekleri hakları ve çıkarları kendilerine tanımaya devam edecektir. 4. Taraf Devletler, mütekabiliyet şartının bulunmaması halinde, mültecilere 2. ve 3. fıkralara göre yararlanabilecekleri haklardan ve çıkarlardan başka hak ve çıkarlar sağlamak imkanlarını ve 2. ve 3. fıkralarda belirtilen şartlara sahip olmayan mültecileri mütekabil muamele muafiyetinden istifade ettirmek imkanını uygun biçimde dikkate alacaklardır. 5. Yukarıdaki 2. ve 3. fıkralar hükümleri, gerek bu Sözleşme’nin 13, 18, 19, 21 ve 22. maddelerinde belirtilen haklara ve çıkarlara, gerekse bu Sözleşme’de belirtilmeyen haklara ve çıkarlara uygulanır. Madde 8 -----------ISTISNAI TEDBIRLERDEN MUAFIYET Yabancı bir Devlet vatandaşlarının kişiliklerinin, mallarının veya menfaatlerinin aleyhinde uygulanabilecek istisnai tedbirler bakımından Taraf Devletler, bu gibi tedbirleri, söz konusu yabancı devletin resmen vatandaşı olan bir mülteciye, sırf bu vatandaşlığına dayanarak uygulamayacaklardır. Bu maddede ifade olunan genel ilkeyi mevzuatlarına göre tatbik edemeyen Taraf Devletler bu gibi mültecilere uygun hallerde muafiyet tanıyacaklardır. Madde 9 -----------GEÇICI TEDBIRLER Işbu Sözleşme’nin hiçbir hükmü, bir Taraf Devletin, savaş zamanında veya diğer vahim ve özel hallerde, belli bir kimse hakkında, bu kimsenin gerçekte bir mülteci olduğu ve kendisiyle ilgili söz konusu tedbirlerin, bu devletin milli güvenliği açısından devamının gerektiği tesbit edilinceye kadar, milli güvenliği için elzem saydığı tedbirleri geçici olarak almasını engellemeyecektir. Madde 10 ------------IKAMETIN DEVAMI 1. Bir mülteci, Ikinci Dünya Savaşı sırasında sürgün edilerek bir Taraf Devletin ülkesine götürülmüş olup burada ikamet etmekte ise, bu mecburi ikamet süresi, bu ülkedeki kanuni ikamet süresi sayılacaktır. 2. Bir mülteci, Ikinci Dünya Savaşı sırasında bir Taraf Devletin ülkesinden sürgün edilip bu Sözleşme’nin yürürlüğe girmesinden önce sürekli ikamet amacı ile oraya dönmüş ise, sürgünden önceki ve sonraki süreler, hangi amaçla olursa olsun kesintisiz ikametin şart koşulduğu durumlar için, kesintisiz tek bir ikamet süresi sayılacaktır. Madde 11 -------------DENIZCI MÜLTECILER Bir Taraf Devlet, kendi bayrağını taşıyan bir geminin mürettebatı arasında düzenli bir şekilde çalışan mülteciler varsa, bu kişilerin ülkesinde yerleşmelerine ve özellikle bir başka ülkeye yerleşmelerini kolaylaştırmak üzere kendilerine seyahat belgeleri vermeye, ya da geçici olarak topraklarına girmelerine sıcak bakacaktır. BÖLÜM II: Hukuki Statü Madde 12 ------------BIREYSEL STATÜ 1. Her mültecinin bireysel statüsü, daimi ikametgahının bulunduğu ülkenin yasalarına veya eğer daimi ikametgahı yoksa, bulunduğu ülkenin yasalarına tabidir. 2. Mültecinin önceden kazandığı ve bireysel statüsüyle ilgili haklara, özellikle evliliğe bağlı haklara, her Taraf Devlet tarafından, gerekirse bu devletin yasalarının gösterdiği koşulları yerine getirmek kaydiyle, söz konusu hakkın, kişi mülteci olmasaydı o devletin yasalarınca tanınacak haklar arasında bulunması durumunda, saygı gösterilecektir. Madde 13 -------------MENKUL VE GAYRIMENKUL MÜLKIYET Taraf Devletler, menkul ve gayrimenkul mülkiyet edinme ile buna bağlı diğer hakları, menkul ve gayrimenkul mülkiyete ait kira ve diğer sözleşmelerle ilgili hakları, her mülteciye, mümkün olduğu kadar müsait ve her halde genel olarak aynı koşullardaki yabancılara sağlanandan daha az müsait olmayan bir şekilde uygulayacaktır. Madde 14 -------------ARTISTIK VE SINAI MÜLKIYET HAKLARI Buluşlar, desenler, modeller, ticari markalar, ticari unvanlar gibi sınai mülkiyet haklarıyla, edebi, artistik ve ilmi çalışmalarla ilgili haklarının korunmasıyla ilgili olarak, her mülteci, sürekli ikametgahının bulunduğu ülkede, bu ülkenin kendi vatandaşlarına sağladığı korumanın aynısından yararlanacaktır. Mülteci, bir başka Taraf Devletin toprağındayken, bu ülkede, sürekli ikametgahının bulunduğu ülkenin vatandaşlarına sağlanan korumadan yararlanacaktır. Madde 15 --------------DERNEKLEŞME HAKKI Taraf Devletler, yasal olarak ülkelerinde ikamet eden mültecilere, siyasi amaç ve kar amacı taşımayan dernekler ile meslek sendikaları bakımından, aynı koşullar içindeki başka bir ülkenin vatandaşlarına tanıdıkları en müsait muameleyi uygulayacaklardır. Madde 16 ------------MAHKEMELERDEN YARARLANMA 1. Her mülteci, bütün Taraf Devletler’in toprakları üzerindeki hukuk mahkemelerine serbestçe ve kolayca başvurabilecektir. 2. Her mülteci, sürekli ikametgahının bulunduğu Taraf Devlette, adli yardım ve teminat akçesinden muafiyet dahil, mahkemelere müracaat bakımından vatandaş gibi muamele görecektir. 3. Her mülteci, sürekli ikametgahının bulunduğu ülkenin dışındaki Taraf Devletlerde, o ülkelerin vatandaşlarına 2. fıkrada bahsedilen konular hakkında yapılan muamelenin aynından istifade edecektir. BÖLÜM III: Gelir Getirici Işler Madde 17 ------------ÜCRETLI IŞLER 1. Taraf Devletler, ülkelerinde yasal olarak ikamet eden her mülteciye, ücretli bir meslekte çalışmak hakkı bakımından, aynı şartlar içinde yabancı bir memleketin vatandaşına uyguladıkları en müsait muameleyi uygulayacaklardır. 2. Her halde ulusal işgücü piyasasını korumak amacıyla, yabancılara veya yabancıların çalıştırılmalarına konan sınırlama tedbirleri, bu Sözleşme’nin, ilgili Taraf Devlette yürürlüğe girdiği tarihte söz konusu tedbirlerden muaf tutulan veya aşağıdaki koşullardan birine sahip olan mültecilere uygulanmayacaktır: (a) Ülkede üç yıl ikamet etmiş olmak; (b) Ikamet ettiği ülkenin vatandaşı olan bir kimse ile evli bulunmak. Eşini terk etmiş olan bir mülteci bu hükümden istifadeyi iddia edemeyebilir; (c) Ikamet ettiği ülkenin vatandaşlığını taşıyan bir veya daha fazla çocuğu olmak. 3. Taraf Devletler, ücretli mesleklerde çalışmak bakımından bütün mültecilerin ve özellikle ülkelerine, bir işçi bulma programına yahut göçmen getirme planına göre girmiş olan mültecilerin haklarını, vatandaşlarına tanıdıkları çalışma haklarıyla aynı noktaya getirme konusuna sıcak bakacaklardır. Madde 18 ------------KENDI IŞINDE ÇALIŞMAK Taraf Devletler, ülkelerinde yasal olarak ikamet eden mültecilere, tarım, sanayi, küçüksanatlar ile ticaret sahalarında kendi işyerlerini açmak ve sanayi, ticari şirketler kurmak haklarıyla ilgili olarak, mümkün olduğu kadar müsait ve her halde genel olarak aynı şartlardaki yabancılara tanıdıklarından daha az müsait olmayan muameleyi uygulayacaklardır. Madde 19 ------------IHTISAS MESLEKLERI 1. Her Taraf Devlet, ülkesinde yasal olarak ikamet eden ve bu Devletin yetkili makamlarınca tanınan diplomalara sahip olup bir ihtisas mesleğini icra etmek isteyen mültecilere, mümkün olduğu kadar müsait ve her halde aynı şartlar içindeki tüm yabancılara sağlanandan daha az müsait olmayan şekilde muamele uygulayacaktır. 2. Taraf Devletler, bu gibi mültecilerin, anavatanları dışında, uluslararası ilişkilerini yürüttükleri ülkelere yerleşmelerini temin için, kanunlarına ve anayasalarına göre ellerinden gelen çabayı göstereceklerdir. BÖLÜM IV: Sosyal Durum Madde 20 -------------VESIKA USULÜ Bütün nüfusun tabi olduğu ve nadir bulunan maddelerin genel dağıtımını düzenleyen bir vesika usulün mevcut bulunduğu hallerde, mültecilere vatandaşlar gibi muamele edilecektir. Madde 21 ------------KONUT EDINME Taraf Devletler, konut edinme bakımından, bu konu yasalar ve yönetmeliklerle düzenlendiği ya da kamu makamlarının kontroluna tabi olduğu oranda, ülkelerinde yasal olarak ikamet eden mültecilere, her halde genel olarak aynı şartlar altındaki yabancılara uygulanandan daha az olmayacak biçimde, mümkün olduğu kadar müsait bir muamele sağlayacaklardır. Madde 22 -------------- EĞITIM 1. Taraf Devletler, mültecilere, temel eğitim konusunda, vatandaşlarına uyguladıkları muamenin aynısını uygulayacaklardır. 2. Taraf Devletler, mültecilere, temel eğitimin dışındaki eğitim konusunda ve özellikle çalışmalardan yararlanma, yabancı ülke okullarından alınmış eğitim sertifikalarının, üniversite diplomalarının ve derecelerinin tanınması, harç ve resimlerden muafiyet ve eğitim bursları alanlarında mümkün olduğu kadar müsait ve her halde genel olarak aynı şartlar içindeki yabancılara tanınanlardan daha az müsait olmayan şekilde muamele edeceklerdir. Madde 23 ------------SOSYAL YARDIM Taraf Devletler, ülkelerinde yasal olarak ikamet eden mültecilere, sosyal yardım ve iane konularında vatandaşlarına uyguladıkları muamelenin aynısını uygulayacaklardır. Madde 24 -------------ÇALIŞMA YASALARI VE SOSYAL GÜVENLIK 1. Taraf Devletler, ülkelerinde yasal olarak ikamet eden mültecilere, aşağıdaki konularda, vatandaşlarına uyguladıkları muamelenin aynısını uygulayacaklardır: (a) Yasalarla düzenlendiği veya idari makamların yetkisine tabi oldukları ölçüde: maaşın bir parçası olduğu durumlarda aile yardımları, çalışma saatine göre başı ücret, fazla mesai ödemeleri, ücretli tatiller, eve iş götürmeye sınırlamalar, en az çalışma yaşı, çıraklık ve mesleki eğitim, kadınların ve gençlerin çalışması ve toplu ücret görüşmelerinden yararlanma; (b) Sosyal güvenlik (iş kazaları, meslek hastalıkları, analık, hastalık, sakatlık, yaşlılık, ölüm, işsizlik, ailevi yükümlülükler ile, ulusal yasalara ve yönetmeliklere göre bir sosyal güvenlik programının kapsamına giren her hangi bir olağanüstü durum), aşağıdaki sınırlamalara tabidir: (i) Kazanılmış hakların ve kazanılmak üzere olan hakların korunması için uygun düzenlemeler mevcut olabilir; (ii)Tamamen devlet fonlarından karşılanan ödenekler veya ödenek bölümleri ile, normal bir emeklilik ödeneği için lüzumlu aidat koşullarını yerine getirmemiş kişilere yapılan yardımlar konusunda, ikamet edilen ülkenin ulusal yasaları ve yönetmelikleri hükümler içerebilir. 2. Bir mültecinin, bir iş kazası veya bir meslek hastalığı sonucunda ölümden doğacak tazminat haklarına, hak sahibinin, Taraf Devletin toprakları dışında ikamet etmesi yüzünden zarar gelmeyecektir. 3. Taraf Devletler, sosyal güvenlik konusundaki kazanılmış haklar veya kazanılmak üzere olan haklarla ilgili olarak, aralarında imzaladıkları, ya da gelecekte aralarında imzalayacakları anlaşmaların sağlayacağı faydalardan, yalnızca ülke vataşlarında aranan şartların aranması kaydıyla, mültecileri de yararlandıracaklardır. 4. Taraf Devletler, taraf olmayan Devletler ile aralarında, yürürlükte bulunan veya herhangi bir zamanda yürürlüğe girecek olan, bunlara benzer anlaşmaların sağlayacağı faydalardan, mültecileri de, mümkün olduğu ölçüde yararlandırmak imkanlarını araştırmaya sıcak bakacaklardır. BÖLÜM V: Idari Önlemler Madde 25 ------------IDARI YARDIM 1. Bir mültecinin, bir hakkı kullanması için normal koşullarda yabancı bir ülkenin yetkililerinin yardımına ihtiyaç duyduğu, ama böyle bir yardımdan yararlanamadığı durumlarda, topraklarında ikamet ettiği Taraf Devletler, mülteciye, söz konusu yardımın kendi makamlarınca veya uluslararası bir makam tarafından yapılmasını sağlayacaklardır. 2. Birinci fıkrada bahsedilen makam veya makamlar, normal koşullarda bir yabancıya, o kişinin kendi ülkesinin ulusal makamları tarafından veya onların aracılığı ile sağlanabilecek belgeleri ya da sertifikaları, mültecilere sağlayacaklardır veya denetimleri altında sağlattıracaklardır. 3. Bu yolla sağlanan belgeler veya sertifikalar, yabancılara kendi ulusal makamları tarafından veya onların aracılığıyla ile verilen resmi belgeler gibi kabul edileceklerdir ve aksi kanıtlanmadıkça geçerli sayılacaklardır. 4. Bu maddede bahsedilen hizmetler karşılığında, muhtaç kişilere sağlanabilen ayrıcalıklı uygulamalar saklı kalmak koşuluyla, ücret alınabilir ama bu tür ücretler makul ölçüde ve benzer hizmetler için vatandaşlardan alınan harçlarla orantılı olacaktır. 5. Bu madde hükümleri hiç bir suretle 27 ve 28. maddeleri ihlal etmez. Madde 26 -------------SEYYAHAT ÖZGÜRLÜĞÜ Her Taraf Devlet, ülkesinde yasal olarak ikamet eden mültecilere, genel olarak aynı koşullardaki yabancılara yönetmeliklerce sağlanan, toprakları üzerinde ikamet edeceği yeri seçme ve özgürce seyyahat etme hakkını tanıyacaktır. Madde 27 ------------KIMLIK KARTLARI Taraf Devletler, ülkelerinde bulunan ve geçerli bir seyahat belgesine sahip olmayan her mülteciye kimlik kartı çıkartacaklardır. Madde 28 ------------SEYYAHAT BELGELERI 1. Taraf Devletler, ülkelerinde yasal olarak ikamet eden mültecilere, ulusal güvenlikleri veya kamu düzenleri ile ilgili engelleyici ciddi sebepler bulunmadıkça, kendi toprakları dışında seyahatlerini temin edecek seyahat belgeleri vereceklerdir ve bu belgelere, bu Sözleşme’nin Cetvel’indeki hükümler uygulanacaktır. Taraf Devletler, bu tür bir belgeyi, ülkelerinde bulunan her hangi bir mülteciye verebilirler; kendi topraklarında bulunan ve yasal olarak ikamet ettikleri ülkeden bir seyahat belgesi almak imkanından mahrum olan mültecilere bu tür bir belge vermeye özellikle sıcak bakacaklardır. 2. Önceden yapılmış uluslararası anlaşmalar çerçevesinde, o anlaşmalara taraf olan Devletler tarafından mültecilere verilmiş seyahat belgeleri, Taraf Devletlerce tanınacaktır ve bu maddeye göre düzenlenmiş gibi muamele görecektir. Madde 29 -------------MALI YÜKÜMLÜLÜKLER 1. Taraf Devletler, mültecilere, her ne isimle olursa olsun, benzer koşullarda vatandaşlarına uyguladıklarından veya uygulayabileceklerinden farklı ya da daha yüksek resim, harç ve vergi uygulamayacaklardır. 2. Yukarıdaki fıkra hükümleri, kimlik kartları da dahil, yabancılara verilecek idari belgeler hakkındaki harçlara ait yasa ve yönetmelik hükümlerinin mültecilere uygulanmasına engel değildir. Madde 30 -------------DEĞERLI VARLIKLARIN NAKLI 1. Her Taraf Devlet, kendi yasa ve yönetmeliklerine uygun olarak, mültecilerin, topraklarına getirdikleri değerli varlıkları, yerleşmek üzere kabul edildikleri bir başka ülkeye nakletmelerine izin verecektir. 2. Her Taraf Devlet, yerleşmek üzere kabul edildikleri bir başka ülkeye yerleşmeleri için gerekli olan her hangi değerli varlığı nakletmek amacıyla mültecilerin yapacakları izin başvurusunu, sıcak bir biçimde inceleyecektir. Madde 31 ------------ILTICA ÜLKESINDE YASADIŞI DURUMDA OLAN MÜLTECILER 1. Taraf Devletler, hayatlarının veya özgürlüklerinin, madde 1’de gösterilen şekilde tehdit altında bulunduğu bir ülkeden doğruca gelerek izinsizce kendi topraklarına giren veya bu topraklarda bulunan mültecilere, gecikmeden yetkili makamlara başvurarak yasadışı girişlerinin veya bulunuşlarının geçerli nedenlerini göstermeleri koşuluyla, yasadışı yollardan girişleri veya bulunuşlarından dolayı ceza vermeyeceklerdir. 2. Taraf Devletler, bu mültecilerin hareketlerine gerekli olanların dışında kısıtlama uygulamayacaklardır ve bu kısıtlamalar ancak, ülkedeki statüleri belirleninceye veya bir başka ülkeye kabulleri sağlanıncaya kadar uygulanacaktır. Taraf Devletler, bu mültecilerin diğer bir ülkeye kabullerini sağlamak için makul bir süre ve gerekli bütün kolaylıkları sağlarlar. Madde 32 -------------SINIR DIŞI ETME 1. Taraf Devletler, ülkelerinde yasal olarak bulunan bir mülteciyi, ulusal güvenlik veya kamu düzeni ile ilgili sebepler dışında sınır dışı edemeyeceklerdir. 2. Böyle bir mültecinin sınır dışı edilmesi, ancak ilgili yasal sürece göre alınmış bir karara uygun olabilir. Zorunlu ulusal güvenlik nedenlerinin, aksine bir uygulamayı gerekli kıldığı haller dışında, mültecinin, durumunu açıklaması için delil sunmasına, temyiz etmesine, bu amaçla yetkili bir makamın ya da, yetkili makamın özel olarak atayacağı bir kişinin veya kişilerin önünde temsil edilmesine izin verilecektir. 3. Taraf Devletler bu gibi bir mülteciye, diğer bir ülkeye yasal olarak kabulünü sağlayabilmesi için makul bir süre tanıyacaklardır. Taraf Devletler, bu süre içinde, gerekli gördükleri içişleriyle ilgili her hangi bir önlemi alma hakkını saklı tutarlar. Madde 33 -------------GELDIĞI ÜLKEYE GÖNDERME VEYA IADE YASAĞI (“REFOULEMENT”) 1. Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tabiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyle hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade (“refouler”) etmeyecektir. 2. Bununla beraber, bulunduğu ülkenin güvenliği için tehlikeli sayılması yolunda ciddi sebepler bulunan veya özellikle ciddi bir adi suçtan dolayı kesinleşmiş bir hükümle mahkum olduğu için söz konusu ülkenin halkı açısından bir tehlike oluşturmaya devam eden bir mülteci, işbu hükümden yararlanmayı talep edemez. Madde 34 ------------VATANDAŞLIĞA ALMA Taraf Devletler, mültecileri özümlemeyi ve vatandaşlığa almayı her türlü imkan ölçüsünde kolaylaştıracaklardır. Vatandaşlığa alma işlemlerini çabuklaştırmaya ve bu işlemlerin masraf ve resimlerini her türlü imkan ölçüsünde azaltmaya özel çaba göstereceklerdir. BÖLÜM VI: Uygulamaya Yönelik Geçici Hükümler Madde 35 --------------ULUSAL MAKAMLARIN BIRLEŞMIŞ MILLETLERLE IŞBIRLIĞI 1. Taraf Devletler, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği veya onun görevini devralacak diğer her hangi bir Birleşmiş Milletler kuruluşu ile, görevini yerine getirirlerken işbirliği yapmayı ve özellikle onların işbu Sözleşme hükümlerinin uygulanmasına nezaret etme görevini kolaylaştırmayı taahhüt ederler. 2. Taraf Devletler, Yüksek Komiserliği’nin veya onun görevini devralacak her hangi bir Birleşmiş Milletler kuruluşunun, Birleşmiş Milletler’in yetkili organlarına rapor vermesini için, aşağıdaki konular hakkında isteyeceği bilgileri ve istatistikleri uygun bir şekilde vermeyi taahhüt ederler: (a) Mültecilerin içinde bulundukları durum, (b) Bu Sözleşme’nin uygulanması ve (c) Mülteciler konusunda mevcut veya yürürlüğe girecek yasalar, yönetmelikler ve kararnameler. Madde 36 ------------ULUSAL MEVZUAT HAKKINDA BILGI Taraf Devletler, işbu Sözleşme’nin uygulanabilmesi amacıyla çıkarabilecekleri yasaları ve yönetmelikleri Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne bildireceklerdir. Madde 37 ------------BUNDAN ÖNCEKI SÖZLEŞMELERLE ILIŞKILER Bu Sözleşme’in 28. Madde’sinin 2. fıkrası hükümlerine dokunmamak koşuluyla, işbu Sözleşme, taraflar arasında, 5 Temmuz 1922, 31 Mayıs 1924, 12 Mayıs 1926, 30 Haziran 1938 ve 30 Temmuz 1935 tarihli Düzenlemeler ile, 28 Ekim 1933, 10 Şubat 1938 tarihli Sözleşmeler’in, 14 Eylül 1939 tarihli Protokol’ün ve 15 Ekim 1946 tarihli Anlaşma’nın yerine geçer. BÖLÜM VII: Nihai Hükümler Madde 38 ------------UYUŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜMÜ Bu Sözleşme’nin Tarafları arasında, Sözleşme’nin tefsiri veya uygulanması hakkında ortaya çıkan ve diğer yollardan halledilmemiş olan uyuşmazlıklar, uyuşmazlığın taraflarından birinin talebi üzerine Uluslararası Adalet Divanı’na sevkedilebilir. Madde 39 ------------IMZA, ONAY VE TARAF OLMA 1. Bu Sözleşme, Cenevre'de 28 Temmuz 1951 tarihinde imzaya açılacaktır ve daha sonra Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nce tutulacaktır. Birleşmiş Milletler Avrupa Ofisi’nde 28 Temmuz’undan 31 Ağustos 1951 tarihine kadar ve ardından, Birleşmiş Milletler Örgüt Merkezi’nde 17 Eylül 1951'den 31 Aralık 1952 ye kadar tekrar imzaya açık bulundurulacaktır. 2. Bu Sözleşme, Birleşmiş Milletler Örgütü’ne üye bütün Devletler ile mülteciler ve vatansızların hukuki durumu hakkındaki diplomatik konferansa davet edilen üye olmayan diğer her hangi bir devletin veya Genel Kurul tarafından imzalamaya davet olunan her devletin imzasına açık tutulacaktır. Sözleşme onaylanacaktır ve onay belgeleri Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne gönderilecektir. 3. Işbu maddenin 2. fıkrasında işaret edilen Devletler, 28 Temmuz 1951 tarihinden itibaren Sözleşme’ye taraf olabileceklerdir. Taraf olmak, taraf olma belgesinin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nce kayıtlara geçirilmesiyle başlayacaktır. Madde 40 ------------UYGULAMA BÖLGESI ILE ILGILI HÜKÜM 1. Her hangi bir Devlet, imzaladığı, onayladığı veya taraf olduğu anda, işbu Sözleşme’nin, uluslararası alanda sorumlu bulunduğu bütün topraklarda ya da bu toprakların herhangi bir bölümünde uygulanacağını ilan edebilir. Böyle bir ilan, Sözleşme’nin söz konusu Devlet için yürürlüğe girdiği tarihte geçerli olacaktır. 2. Bu tür bir bölge belirlemesi, söz konusu tarihten sonraki herhangi bir tarihte, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne yapılacak bir duyuru ile gerçekleştirilecektir ve duyurunun, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne ulaştırıldığının doksanıncı günden itibaren veya Sözleşme, bu Devlet için yürürlüğe daha ileri bir tarihte giriyorsa, o tarihte uygulamaya geçecektir. 3. Bu Sözleşme’nin imzalandığı, onaylandığı veya ona taraf olunduğu tarihte uygulanacak bölgelerin dışında tutulan topraklar açısından, ilgili her Devlet, bu toprakların da uygulama bölgesinin içine alınması için, bu bölgelerin yönetimlerinin, Anayasal nedenlerle öngörülen onaylarının alınması koşuluyla, gereken adımları atma imkanlarını araştıracaktır. Madde 41 ------------FEDERAL DEVLET HÜKMÜ Uniter olmayan veya Federal bir Devlet hakkında aşağıdaki hükümler uygulanacaktır: (a) Bu Sözleşme’nin, Federal bir yasama organının yasama yetkisi alanına giren maddeleriyle ilgili olarak, Federal Hükümet’in üstlendiği yükümlülükler, Federal olmayan devletlerinki ile aynı olacaktır. (b) Bu Sözleşme’nin, federasyonun anayasal sistemine göre, yasamayla ilgili adımlar atmak zorunluluğu bulunmayan eyaletlerin, federasyonu oluşturan devletlerin veya kantonların yasama yetkileri alanına giren maddeleriyle ilgili olarak Federal Hükümet, bu tür maddeleri, mümkün olan en kısa zamanda, eyaletlerin, federasyonu oluşturan devletlerin veya kantonların ilgili makamlarına olumlu bir yorumla beraber bildirecektir. (c) Bu Sözleşme’ye Taraf Federal bir Devlet, bir başka Taraf Devlet’in, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri kanalıyla kendisine iletilecek talebi üzerine, Sözleşme’nin her hangi bir hükmü hakkında, Federasyon’da ve federasyonu oluşturan birimlerde geçerli yasal mevzuat ve uygulamaya ait, söz konusu hükmün, yasal veya diğer yollarla ne oranda geçerli olduğunu gösteren bir açıklama yapacaktır. Madde 42 ------------ÇEKINCELER 1. Her Devlet, imzalama, onaylama veya taraf olma sırasında, Sözleşme’nin 1, 3, 4, 16 (1), 33, 36 - 46. (Dahil) maddeleri dışındaki maddeler hakkında çekince koyabilir. 2. Bu madde’nin 1. fıkrası çerçevesinde çekince koyan her Taraf Devlet, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne göndereceği bir duyuru ile söz konusu çekinceyi her zaman geri alabilir. Madde 43 -------------YÜRÜRLÜĞE GIRME 1. Bu Sözleşme, altıncı onay veya taraf olma belgesinin kayıt tarihini takip eden doksanıncı gün yürürlüğe girecektir. 2. Sözleşme, altıncı onay veya taraf olma belgesinin kayıt tarinden sonra onaylayan veya taraf olan Devletlerden her biri hakında, bu Devletin onay veya taraf olma belgesinin kayıt tarihini takip eden doksanıncı gün yürürlüğe girer. Madde 44 -------------TARAF OLMAYA SON VERME 1. Her Taraf Devlet, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne göndereceği bir duyuru ile Sözleşmeye taraf olmaya her zaman son verebilir. 2. Taraf olmanın sona erişi, ilgili Devlet hakkındaki duyurunun, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından alındığı tarihinden bir sene sonra geçerli olur. 3. 40. madde çerçevesinde bir duyuru veya ilan yapmış olan her Devlet, bu tarihten onraki herhangi bir tarihte, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne yapacağı bir başvuru ile, bu başvurunun Genel Sekreter’ce alınmasından bir yıl sonra, Sözleşme’nin söz konusu toprağa uygulanışının sona ereceğini ilan edebilir. Madde 45 ------------DEĞIŞIKLIK 1. Her Taraf Devlet, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne göndereceği bir başvuru ile bu Sözleşme’de değişiklik yapılmasını her zaman talep edebilir. 2. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, bu talep hakkında, eğer varsa, alınacak tedbirler konusunda tavsiyede bulunacaktır. Madde 46 ------------BIRLEŞMIŞ MILLETLER GENEL SEKRETERI’NIN DUYURULARI Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Birleşmiş Milletler üyesi bütün Devletlere ve 39. maddede bahsedilen üye olmayan devletlere: (a) Birinci maddenin B kısmı uyarınca yapılan duyuru ve ilanları; (b) 39. madde uyarınca yapılan imzalama, onaylama veya taraf olma işlemlerini; (c) 40. madde uyarınca yapılan duyuruları ve ilanları; (d) 42. madde uyarınca konan çekinceleri veya çekinceleri geri çekişleri; (e) 43. madde uyarınca, bu Sözleşme’nin yürürlüğe gireceği tarihi; (f) 44. madde uyarınca taraf olmaya son verişleri ve bununla ilgili duyuruları; (g) 45. madde uyarınca yapılacak değişiklik taleplerini bildirecektir. YUKARDAKI NOKTALARA SADIK KALAN aşağıda imzaları bulunanlar, usulüne uygun yetkili olarak, işbu Sözleşmeyi, Hükümetleri adına imzalamışlardır. Cenevre'de, Yirmisekiz Temmuz Bindokuzyüzellibir tarihinde, Fransızca ve Ingilizce metinleri aynı derecede geçerli olmak suretiyle bir nüsha olarak düzenlenmiş olup Birleşmiş Milletler Örgütü Arşivinde bulundurulacaktır ve tasdikli kopyaları, Birleşmiş Milletler üyesi bütün Devletlere ve 39. maddede belirtilen üye olmayan Devletlere yollanacaktır. CETVEL Paragraf 1 ------------1. Bu Sözleşme’nin 28. maddesinde belirtilen seyahat belgesi buraya ekli örneğe uygun olacaktır. 2. Bu belge, ikisinden biri Ingilizce veya Fransızca olacak şekilde en az iki dilde düzenlenecektir. Paragraf 2 ------------Belgeyi veren ülkenin mevzuatı saklı kalmak koşuluyla, çocuklar, anne ve babadan birinin veya istisnai hallerde diğer bir reşit mültecinin seyahat belgesine kaydolunabilirler. Paragraf 3 -------------Belgenin verilmesi için alınacak harçlar, ulusal pasaportlara uygulanan en düşük harçlardan fazla olmayacaktır. Paragraf 4 -------------Özel veya istisnai durumlar dışında, belge, mümkün olduğu kadar çok sayıda ülke için geçerli olacak şekilde verilecektir. Paragraf 5 -------------Belgenin geçerlilik süresi, belgeyi veren makamın takdirine göre bir veya iki yıl olacaktır. Paragraf 6 -------------1. Belgenin yenilenmesi veya geçerlilik süresinin uzatılması, belge sahibi yasal ikametgahını diğer bir ülkeye nakletmediği sürece ve belgeyi veren makamın ülkesinde yasal olarak ikamet etmekte ise, onu veren makama aittir. Yeni bir belge verilmesi, aynı koşullar altında, eski belgeyi veren makama aittir. 2. Bu konuda kendilerine özel olarak yetkilendirilmiş diplomatik temsilciler veya konsolusluk makamları, hükümetleri tarafından verilmiş olan seyahat belgelerinin süresini altı ayı geçmiyen bir süre için uzatma yetkisiyle donatılacaklardır. 3. Taraf Devletler, artık kendi ülkelerinde yasal olarak ikamet etmeyen ama yasal ikametgahlarının bulunduğu ülkeden seyahat belgesi alamayan mültecilerin seyahat belgelerini yenileme veya geçerlilik sürelerini uzatma, ya da onlara yeni belge verme konularına sıcak bakacaklardır.. Paragraf 7 ------------Taraf Devletler işbu Sözleşme’nin 28. maddesi hükümleri gereğince verilen belgeleri geçerli sayacaklardır. Paragraf 8 -------------Bir mültecinin gitmek istediği ülkenin yetkili makamları, eğer kendisini o ülkeye kabul edeceklerse ve bunun için vizeye gereklilik varsa, mültecinin taşıdığı belgeye vize vereceklerdir. Paragraf 9 -------------1. Taraf Devletler, nihai olarak gidecekleri ülkenin vizesini almış olan mültecilere transit vizeleri vermeyi taahhüt ederler. 2. Bu tür vizelerin verilmesi, herhangi bir yabancıya vize verilmemesini haklı gösterebilecek sebeplerle reddedilebilir. Paragraf 10 --------------Çıkış, giriş veya transit vizelerine uygulanacak harçlar, yabancı pasaportlara verilen vizelere uygulanacak en düşük harçları geçmeyecektir. Paragraf 11 --------------Bir mültecinin kanuni ikametgahını değiştirip diğer bir Taraf Devletin ülkesinde yerleşmesi halinde, 28. maddenin hüküm ve şartlarına göre yeni bir belge verilmesi artık işbu ülkenin yetkili makamına ait olur ve mültecinin bu makama başvurma hakkı bulunur. Paragraf 12 --------------- Yeni bir belge veren makam, eski belgeyi geri alacaktır ve eğer eski belgede, geri alındıktan sonra iadesi isteniyorsa belgeyi veren ülkeye iade edecektir. Aksi takdirde yeni belgeyi veren makam, eskisini geri alacaktır ve iptal edecektir. Paragraf 13 ---------------1. Her Taraf Devlet, kendisi tarafından Sözleşme’nin 28. maddesine göre düzenlenen bir seyahat belgesinin sahibinin, bu belgenin geçerlilik süresi içinde her zaman o ülkeye tekrar girmesine izin vereceğini taahhüt eder. 2. Yukardaki fıkra hükümleri saklı kalmak koşuluyla, bir Taraf Devlet, belge sahibinin, ülkeden çıkanlara veya girenlere uygulanan muamelelere tabi olmasını talep edebilir. 3. Istisnai hallerde veya mülteciye belirli bir süreyle ikamet izni verilmişse, Taraf Devletlerin, belgeyi verirken, mültecinin kalabileceği süreyi, üç aydan az olmamak üzere, sınırlama hakkı saklıdır. Paragraf 14 --------------Yalnız 13. paragraf hükümleri saklı kalmak koşuluyla, işbu Cetvel hükümleri, Taraf Devletlerin kendi topraklarında geşerli olan, girişler, transit geçişler, geçici ikamet, yerleşme ve çıkışlarla ilgili, yürürlükteki yasaları ve yönetmelikleri hiç bir ihlal etmez. Paragraf 15 ---------------Belgenin verilmesi veya belgeye konan kayıtlar, özellikle vatandaşlık açısından, belge sahibinin statüsünü belirlemez veya ihlal etmez. Paragraf 16 --------------Bir belgenin verilmesi, sahibine, hiçbir şekilde, veren ülkenin diplomatik temsilcileri veya konsolusluk makamlarının himayesini talep etmek hakkını sağlamaz ve bu temsilci veya makamlara da bir himaye hakkı vermez. EK SEYAHAT BELGESI ÖRNEĞI Belge, küçük bir kitapçık şeklinde olacaktır (yaklaşık 15x10 santimetre). Kimyasal veya başka yollarla yapılacak silinme ve değişikliklerin kolaylıkla farkedileceği bir tarzda basılması ve "28 Temmuz 1951 Sözleşmesi" kelimelerinin, düzenleyen ülkenin dilinde her sayfada tekrar edilerek basılması tavsiye olunur. (Kitapçığın kapağı) SEYAHAT BELGESI (28 Temmuz 1951 Sözleşmesi) _____________________________________________________________ No. ............................. (1) SEYAHAT BELGESI (28 Temmuz 1951 Sözleşmesi) Bu belge, yürürlük süresi uzatılmazsa .............................. tarihine kadar geçerlidir. Soyadı ............................................................... Adı (ları) ............................................................... Refakatindeki çocuk (lar) ............................................................... 1. Bu belge, hamiline, sırf ulusal pasaport yerine geçecek bir seyahat belgesi sağlamak amacıyla verilmiştir. Hamilinin vatandaşlık durumu hakkında hiçbir hüküm içermez ve vatandaşlığına tesir etmez. 2. Belge hamilinin .....................................'ye (belgeyi veren makamların mensup olduğu ülkenin adı yazılır) aşağıda daha sonrası için bir tarih yazılmamışsa ............................... tarihine kadar dönmesine müsaade edilmiştir (belge hamilininin dönmesine müsaade olunan süre üç aydan az olmamalıdır.) 3. Belge hamili, ikametgahını bu belgenin verildiği ülkeden başka bir ülkeye naklettiği takdirde, yeniden seyahati arzu ederse, yeni bir belge almak için ikamet ettiği ülkenin yetkili makamlarına müracaat etmelidir. (Eski belgeyi, onu veren makama gönderilmek üzere, kendisine yeni belgeyi veren makama iade edecektir.)1 ( Bu belge, kapak hariç .........sayfadır.) (2) 1 Parantez içindeki cümlenin yer almasý, Hükümetlerin tercihlerine baðlýdýr. Doğum yeri ve tarihi ............................................................... Mesleği ............................................................... Şimdiki ikametgahı ............................................................... * Karısının evlenmeden evvelki soyadı ve adı (lar) ............................ ........................................................................................................ * Kocanın soyadı ve adı (ları) ............................................................ ............................................................................................................ Eşkali Boy ............................................................... Saç ............................................................... Göz rengi ..................................................... Burun ..................................................... Yüz şekli ..................................................... Renk ..................................................... Özel işaretler .......................................... Refakatindeki çocuklar Soyadı Adı (ları) Doğum yeri ve tarihi Cinsiyeti ........................................................................................................................... ........................................................................................................................... ........................................................................................................................... * Lüzumsuz kelimeleri çiziniz. (Bu belge, kapak hariç, .............sayfadır.) ______________________________________________________________ (3) Belge hamilinin fotoğrafı ve belgeyi veren makamın damgası Hamilinin parmak izi, (gerekiyorsa) Hamilinin imzası ..................................................... (Bu belge, kapak hariç ......................... sayfadır.) (4) 1. Bu belge aşağıdaki ülkelerde geçerlidir: ....................................................................................................................................................... ............................................................................................... ........................................................................................................................... 2. Bu belgenin verilmesine esas teşkil eden belge veya belgeler: .......................................................................................................................... ........................................................................................................................................ ............... ............................................................................................... ........................................................................................................................... Belgenin verildiği yer : ................................................ Veriliş tarihi : ............................................................... Belgeyi veren makamın imzası ve damgası: Ödenen harç: (Bu belge kapak hariç ..................................... sayfadan ibarettir) _______________________________________________________________ (5) Süresinin uzatılması veya yenileme Ödenen harç: ............................... tarihinden ................................ tarihine kadar .......................... da ........................... tarihinde uzatılmıştır. Belgenin süresini uzatan makamın imza ve damgası: _________________ Süresinin uzatılması veya yenileme Ödenen harç: .......................... tarihinden ..................... tarihine kadar ............................ da .............................. tarihinde uzatılmıştır. Belgenin süresini uzatan makamın imza ve damgası: (Bu belge, kapak hariç .................. sayfadır.) (6) Süresinin uzatılması veya yenileme Ödenen harç: ........................ tarihinden ........................ tarihine kadar ............................. da ............................ tarihinde uzatılmıştır. Belgenin süresini uzatan makamın imza ve damgası: ______________ Süresinin uzatılması veya yenileme Ödenen harç: ............................ tarihinden ............................ tarihine kadar ........................... da ............................ tarihinde uzatılmıştır. Belgenin süresini uzatan makamın imza ve damgası: (Bu belge, kapak hariç........sayfadır.) _______________________________________________________________ (7 - 32) Vizeler Belge hamilinin soyadı her vizede tekrar edilecektir. (Bu belge, kapak hariç ................... sayfadır.) EK III 1967 MÜLTECILERIN HUKUKI STATÜSÜNE ILIŞKIN PROTOKOL IŞBU PROTOKOLE TARAF DEVLETLER, Cenevre’de 28 Temmuz 1951 tarihinde imzalanan Mültecilerin Hukuki Durumuna ilişkin Sözleşme'nin (bundan böyle Sözleşme diye anılacaktır), sadece 1 Ocak 1951'den önce meydana gelmiş olaylar sonucunda mülteci olan şahısları kapsadığını DIKKATE ALARAK, Sözleşme’nin kabulünden bu yana, yeni mülteci ortamlarının ortaya çıktığını ve bu nedenle, söz konusu mültecilerin, Sözleşme'nin kapsamına giremeyebileceğini DIKKATE ALARAK, Sözleşme'deki tanımın kapsamına giren bütün mültecilerin, Ocak 1951 tarih sınırlamasına bakılmaksızın eşit hukuki statüden yararlanmalarının arzu edilir olduğunu DIKKATE ALARAK, Aşağıdaki konular üzerinde ANLAŞMIŞLARDIR: Madde I ----------GENEL HÜKÜM 1. Işbu Protokola Taraf Devletler, Sözleşme'nin 2 ila 34. maddelerini aşağıda tanımı yapılan mültecilere uygulamayı taahhüt ederler. 2. Işbu Protokol bakımından, bu maddenin 3. fıkrasının uygulanması hali dışında, "mülteci" terimi, Sözleşme'nin 1. maddesinin A 2 kısmında mevcut "1 Ocak 1951'den önce meydana gelen olaylar sonucunda ve ............" ve "söz konusu olaylar sonucunda" ifadeleri metinden çıkarılmış addedilerek, Sözleşme'nin 1. maddesinde yer alan tanıma giren her şahıs anlamına gelecektir. 3. Işbu Protokol, Sözleşme’ye Taraf Devletlerce, Sözleşme’nin madde1 B (1) (a) hükmüne göre yapılanı mevcut duyuruların, madde 1 B (2) çerçevesinde genişletilmedikçe, bu Protokol bakımından da geçerli olması koşuluyla, Taraf Devletler, işbu Protokolü, hiç bir coğrafi sınırlama yapılmaksızın uygulayacaklardır. Birleþmiþ Milletler, Anlaþmalar Serisi, cilt 606, s.267. Madde II ----------ULUSAL MAKAMLARIN BIRLEŞMIŞ MILLETLER ILE IŞBIRLIĞI YAPMALARI 1. Işbu Protokol’e Taraf Devletler, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Ofisi veya onun yerini alabilecek diğer herhangi bir Birleşmiş Milletler’e bağlı kuruluş ile, görevlerinin yerine getirilmesi sırasında işbirliğinde bulunmayı taahhüt ederler ve özellikle işbu Protokol hükümlerinin uygulanmasına nezaret etme görevini kolaylaştıracaklardır. 2. Yüksek Komiserlik Ofisi’nin veya onun yerini alabilecek diğer herhangi bir Birleşmiş Milletler’e bağlı kuruluşun, Birleşmiş Milletler’in yetkili organlarına rapor vermesini sağlamak için, işbu Protokol’e taraf Devletler aşağıdaki konular hakkında talep edilecek bilgi ve istatistikleri uygun bir şekilde sağlamayı taahhüt ederler: (a) Mültecilerin durumu; (b) Işbu Protokolun uygulanması; (c) Mültecilerle ilgili mevcut veya sonradan yürürlüğe girebilecek kanunlar, yönetmelikler ve kararnameler. Madde III -----------ULUSAL MEVZUAT HAKKINDA BILGI SAĞLANMASI Işbu Protokol’e Taraf Devletler, bu Protokol’ün uygulanmasını sağlamak amacıyla yürürlüğe koyacakları yasaları ve yönetmelikleri Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne bildireceklerdir. Madde IV -----------UYUŞMAZLIKLARIN GIDERILMESI Işbu Protokol’e Taraf Devletler arasında bu Protokol’ün yorumlanması veya uygulanması ile ilgili olan ve başka yollarla çözülemeyen herhangi bir uyuşmazlık, bu uyuşmazlığın taraflarından herhangi birinin talebi üzerine Uluslararası Adalet Divanı’na götürülecektir. Madde V -----------TARAF OLMA Işbu Protokol, Sözleşme'ye Taraf bütün Devletlerin ve herhangi bir Birleşmiş Milletler üyesi Devletin veya herhangi bir ihtisas kuruluşu üyesinin veya Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından katılmaya davet edilmiş olanların Taraf olmasına açık olacaktır. Taraf olma, taraf oluş belgesinin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne ulaştırılmasıyla yürürlüğe girecektir. Madde VI ------------FEDERAL DEVLET HÜKMÜ Uniter olmayan veya Federal bir devlet için aşağıdaki hükümler uygulanacaktır: (a) Işbu Protokol’ün, 1. maddesinin 1. fıkrası gereğince uygulanacak olan ve federal yasama organının yasama yetkisine giren Sözleşme maddeleri konusunda, Federal Hükümetin yükümlülükleri, Federal Devlet olmayan Taraf Devletlerin yükümlülükleri ile aynı olacaktır; (b) Işbu Protokol’ün 1. maddesinin, 1. fıkrası çerçevesinde uygulanması gereken ve federasyonun anayasal sistemine göre, federasyonu oluşturan devletlerin, eyaletlerin veya kantonların yasama yetkisi içine giren Sözleşme maddeleriyle ilgili olarak, Federal Hükümet, bu tür maddeleri, mümkün olan en kısa zamanda, olumlu bir yorumla, federe devletlerin, eyaletlerin veya kantonların yetkili makamlarının dikkatine sunacaktır; (c) Işbu Protokol’e Taraf Federal bir Devlet, herhangi bir başka Taraf Devletin, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri kanalıyla kendisine ileteceği talebi üzerine, Federasyon’un ve onu oluşturan birimlerin, bu Protokol’ün 1. maddesinin 1. fıkrası çerçevesinde uygulamaları gereken herhangi bir belli Sözleşme hükmünün yasama kararları veya diğer önlemlerle, ne oranda uygulandığına dair bilgi verecektir. Madde VII -------------ÇEKINCELER VE DUYURULAR 1. Taraf olma sırasında, her Devlet, işbu Protokol’ün 4. maddesi ve Sözleşme’nin 1, 3, 4, 16 (1) ve 33. maddelerinin dışında kalan hükümlerinin, işbu Protokol’ün 1. maddesi uyarınca uygulanması konusunda, Sözleşmeye taraf Devletin söz konusu madde çerçevesinde koyacağı çekincelerin, Sözleşme’nin kapsamına giren mültecilere uygulanmaması koşulu ile, çekinceler koyabilir. 2. Sözleşme’ye Taraf Devletlerce, Sözleşme'nin 42, maddesine uygun olarak duyurulan çekinceler, geri alınmadıkları sürece, işbu Protokol uyarınca bu devletlerin üstlendikleri yükümlülükler için uygulanacaktır. 3. Bu maddenin 1. fırkasına uygun olarak çekince koyan bir Devlet, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne hitaben göndereceği bir bildiri ile bu öekinceyi her zaman için geri çekebilir. 4. Taraf bir Devlet’in, Sözleşme'nin 40. maddesinin 1. ve 2. fıkraları uyarınca yaptığı duyuruların, Protokol’e taraf olurken ilgili Taraf Devletçe Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne aksine bir bildiride bulunmadığı takdirde, işbu Protokol bakımından da, yürürlükte olacağı kabul edilecektir. Sözleşme'nin 40. maddesinin 2. ve 3. fıkraları ile 44. maddesinin 3. fıkrası hükümlerinin bire bir (mutatis mutandis) yürürlükte olacağı kabul edilecektir. Madde VIII -------------YÜRÜRLÜĞE GIRME 1. Işbu Protokol, altıncı taraf olma belgesinin ulaştığı gün yürürlüğe girecektir. 2. Işbu Protokola altıncı taraf olma belgesinin ulaştırılmasından sonra katılan her Devlet için Protokol, katılma belgesinin bu Devlet tarafından ulaştırıldığı tarihte yürürlüğe girecektir. Madde IX ------------TARAF OLMAYA SON VERME 1. Herhangi bir Taraf Devlet, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne göndereceği bir bildiri ile işbu Protokol'e Taraf olmaktan herhangi bir zamanda vazgeçebilir. 2. Ilgili Taraf Devlet için, böyle bir vazgeçme, bu vazgeçiş bildirisinin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından alındığı tarihinten bir yıl sonra geçerli olacaktır. Madde X ------------BIRLEŞMIŞ MILLETLER GENEL SEKRETERI’NIN DUYURULARI Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, yukarıdaki V. maddede adı bahsedilen Devletleri, işbu Protokol’ün yürürlüğe giriş tarihinden, taraf oluşlardan, konan çekincelerden, geri çekilen çekincelerden, taraf olmaktan vazgeçmelerden ve bunlarla ilgili duyurularla bildirilerden haberdar edecektir. Madde XI ------------BIRLEŞMIŞ MILLETLER SEKRETERLIĞI ARŞIVINDE SAKLANMA Çince, Ingilizce, Fransızca, Rusça ve Ispanyolca metinleri aynı derecede geçerli bulunan işbu Sözleşme’nin, Genel Kurul Başkanı ile Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından imzalanmış bir örneği, Birleşmiş Milletler Sekreterliği arşivlerine gönderilecektir. Genel Sekreter işbu Protokol’ün onaylanmış örneklerini Birleşmiş Milletler üyesi bütün Devletlere ve yukarıda V. maddede bahsi geçen diğer Devletlere gönderecektir. EK IV 28 TEMMUZ 1951 TARIHLI MÜLTECILERIN STATÜSÜNE ILIŞKIN SÖZLEŞME (Yürürlüğe Giriş-22 Nisan 1954) 31 ARALIK 1967 TARIHLI MÜLTECILERIN STATÜSÜNE ILIŞKIN PROTOKOL (Yürürlüğe Giriş-4 Ekim 1967) TARAF DEVLETLERIN LISTESI 1951 BM Sözleşmesine taraf devletler 1967 Protokolüne taraf devletler 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolüne taraf devletler Belgelerden birine veya her ikisine de taraf olan devletler :106 :107 :103 :110 I.AFRIKA Angola Benin Botswana Burkina Faso Burundi Cape Verde(P) Cezayir Cibuti Çad Ekvator Ginesi Etiyopya Fas Fildişi Kıyısı Gabon Gambia Gana Gine Gine-Bissau Kamerun Kenya Kongo Lesotho Liberya Madagaskar (C) Malavi Mali Mısır Moritanya Mozambik Nijer Nijerya Orta Afrika Cumhuriyeti Ruanda Sao Tome ve Principe Senegal Seyşeller Sierra Leone Somali Sudan Svaziland(P) Togo Tunus Uganda Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti Zaire Zambia Zimbabve II. AMERIKA Amerika Birleşik Devletleri (P) Arjantin Beliz Bolivya Brezilya Dominik Cumhuriyeti Ekvador El Salvador Guatemala Haiti Jamaika Kanada Kolombiya Kosta Rika Nikaragua Panama Paraguay Peru Surinam Şili Uruguay Venezuela(P) 1990larýn baþýnda meydana gelen siyasi geliþmelerin sonucunda taraf devletlerin sayýsýnda önemli bir artýþ olmuþtur. Buna göre, 1998 yýlý Aðustos ayý itibariyle; Sözleþme ve Protokolden birine veya her ikisine de taraf olan devletlerin sayýsý 134’e, 1951 Sözleþmesi ve 1967 Protokolüne taraf devletlerin sayýsý 127’ye, sadece 1951 BM Sözleþmesine taraf devletlerin sayýsý 130’a ve sadece 1967 Protokolüne taraf devletlerin sayýsý 131’e yükselmiþtir. III.ASYA Çin Filipinler Iran (Islam Cumhuriyeti) Israil IV. AVRUPA Japonya Yemen Almanya, Fed. Cumh.4 Avusturya Belçika Birleşik Krallık6 Çekoslavakya Danimarka 2 Finlandiya Fransa3 Hollanda5 Irlanda Ispanya Isveç Isviçre Izlanda Italya Kıbrıs Rum Yönetimi Liechtenstein Lüksemburg Macaristan Malta Monako Norveç Papalık (Holy See) Polonya Portekiz Romanya Türkiye Yugoslavya Yunanistan V. OKYANUSYA Papua Yeni Gine Samoa Tuvalu Yeni Zelanda Avustralya1 Fiji Bu üç devlet sözleþmenin 1B (1) maddesi uyarýnca açýklamalarda bulunmuþlardýr. Bu açýklamada þu husus beyan edilmektedir: Madde 1, Bölüm A’da “ 1 Ocak 1951 tarihinden önce meydana gelmiþ olaylar” ifadesinden, “Avrupa’da 1 Ocak 1951 tarihinden önce meydana gelmiþ olaylar anlaþýlmalýdýr. Diðer Taraf Devletlerin hepsi Sözleþmeyi coðrafi kýsýtlama olmaksýzýn tatbik etmektedirler. Malta ve Türkiye 1967 protokolüne taraf olduktan sonra da 1951 Sözleþmesine getirdikleri coðrafi kýsýtlamayý muhafaza etmiþlerdir. “(C)” iþaretli üç devlet sadece 1951 Sözleþmesine taraftýrlar. “(P)” iþaretli dört devlet sadece 1967 Protokolüne taraftýrlar. 1 Avustralya sözleþmenin uygulanmasýný Norfolk Adasýný da içine alacak þekilde geniþletti. 2 Danimarka, Sözleþmenin Grönland’a da uygulanacaðýný beyan etmiþtir. 3 Fransa, Sözleþmenin uluslararasý iliþkileri kendi sorumluluðunda bulunan her ülke için uygulanacaðýný beyan etmiþtir. 4 Almanya Federal Cumhuriyeti ayrý bir açýklama yaparak Sözleþme ve Protokolün Berlin Bölgesine de uygulanacaðýný belirtmiþtir 5 6 Hollanda, Protokolün Aruba için de geçerli olduðunu açýklamýþtýr. Birleþik Krallýk , Sözleþmenin uygulama alanýný, o zamanki Ýngiliz Hükümeti’nin uluslararasý iliþkiþlerinden sorumlu olduðu aþaðýda sayýlan topraklara da teþmil etmiþtir: Kanal Adalarý, Falkland Adalarý (Malvina Adalarý), Man Adasý, St. Helena. Birleþik Krallýk, Protokolün Jersey’de uygulanmayacaðýný, buna karþýlýk Montserrat için geçerli olduðunu açýklamýþtýr. EK V ULUSLARARASI ASKERI MAHKEME KURULUŞ YASASINDAN BIR BÖLÜM 6. Madde “Avrupa Mihver Devletlerinin önde gelen savaş suçlularını yargılamak ve cezalandırmak, işbu belgenin 1. Maddesinde atıfta bulunulan anlaşma hükmünce kurulan Mahkeme, Avrupa Mihver Devletleri çıkarlarına hizmet etmek üzere gerek kendi adlarına, gerekse örgütler adına aşağıdaki suçlardan herhangi birini veya birkaçının işleyen kişileri yargılamak ve cezalandırmakla yetkili kılınmıştır. “Kişisel sorumluluk doğurma aşağıdaki suçlardan biri veya birkaçı, Mahkemenin yargılama yetkisine dahildir: a) Barışa karşı işlenen suçlar: Bir saldırıyı veya uluslararası anlaşmaların, sözleşmelerin, garantilerin ihlalini planlamak, hazırlamak, başlatmak veya sürdürmek ya da yukarıda sayılan eylemlerden herhangi birinin gerçekleştirilmesi için yapılan bir plana veya gizli anlaşmaya iştirak etmek; b) Savaş suçları: Savaş yasalarının ve geleneklerinin ihlali (Bu ihlaller aşağıdakileri kapsamakla birlikte, sadece bunlarla sınırlı değildir). Işgal altında bulunan sivil halkı bu topraklar üzerinde veya başka bir yerde katletmek, kötü muamele etmek, köle olarak çalıştırmak amacıyla veya başka bir amaçla sürmek, savaş tutsaklarını ve denizdeki insanları öldürmek veya bu kimselere kötü muamele etmek, rehineleri öldürmek, kamusal ya da özel mülkiyeti talan etmek; şehir, kasaba veya köyleri nedensiz yok etmek veya askeri bakımdan gerekmediği halde bunlara zarar vermek” c) Insanlığa karşı işlenen suçlar: Öldürme, imha etme, tutsak etme, savaştan önce ya da savaş sırasında bir sivil topluluğa karşı yöneltilen insanlık dışı eylemler ve sürgüne gönderme mahkemenin yetki çerçevesinde işlenen bir suçla ilgili olarak siyasal, ırksal veya dini nedenlere dayanılarak yapılan zulüm, suçun işlendiği ülke yasalarına aykırı sayılmasa da insanlığa karşı suç sayılır. “Yukarıda anılan suçlardan herhangi biriyle ilgili bir plan veya gizli tertibin icrasına veya tasarlanmasına önayak olan, düzenleyen, tahrik eden veya yardım suretiyle iştirak edenler, böyle bir planın icrası dolayısıyla herhangi bir kimse tarafından işlenen bütün fiillerden sorumludur. * Bkz. “Nurnberg Mahkemesi Kuruluş Yasası ve Hükümleri tarihi ve Tahlili ” EK- Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Uluslararası Hukuk Komisyonu, 1949 (A/CN. 4/5. 3 Mart 1949) EK VI 1951 SÖZLEŞMESI 1. F (a) MADDESINE ILŞKIN ULUSLARARASI BELGELER 1951 Sözleşmesi 1 F(a) maddesine ilişkin Uluslararası temel anlaşmalar şunlardır: (1) 8 Ağustos 1945 tarhli Londra Andlaşması ve Uluslararası Askeri Mahkeme Kuruluş Yasası; (2) Savaş suçlarından, barışa karşı suçlardan ve insanlığa karşı işlenen suçlardan hükümlülerin cezalandırılmasına ilişkin 20 Aralık 1945 tarihli ve 10 sayılı Almanya Denetleme Kurulu Yasası; (3) Savaş suçlarını ve insanlığa karşı suçları, 8 Ağustos 1945 tarihli Uluslararası Askeri Mahkeme kuruluş yasasında tanımlandığı şekliyle teyid eden 13 Şubat 1946 tarih, 3 (1) sayılı ve 11 Aralık 1946 tarin, 95 (1) sayılı BM Genel Kurul Kararları; (4) Irk Ayrımının önlenmesi ve cezalandırılmasına ilişkin 1948 sözleşmesi ( madde III); ( 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe girmiştir); (5) Savaş Suçları Ve Insanlığa Karşı Suçlarla Ilgili Yasal Sınırlamaların Uygulanmayacağına dair 1968 Sözleşmesi (11 Kasım 1970 tarihinde yürürlüğe girmiştir); (6) Savaş Kurbanlarının Korunmasına Ilişkin 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri ( Yaralı ve Hastaların Korunmasına Ilişkin Sözleşme, madde 51; Savaş Tutsaklarına Yapılacak Muameleye Ilişkin Sözleşme, madde 130; Sivil Şahısların Korunmasına Ilişkin Sözleşme, madde 147); (7) Uluslararası Silahlı Çatışma Kurbanlarının Korunmasına Ilişkin 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesine Ek Protokol (anılan Protokol’ün ihlalinin önlenmesiyle ilgili 85. madde). MÜLTECI STATÜSÜNÜN BELIRLENMESINDE UYGULANACAK ÖLÇÜTLER VE USULLER HAKKINDA ELKITABI INDEKS Adalet kaçağı 56 Afrika Birliği Örgütü 22 Aile birliği 181-188,213 Aklen rahatsız kişilerin durumları 207-212 Asker kaçakları 167-171 Askeri hizmetten kaçma 167-171 Ayrımcılık 53-55,63,65,68,69,83 Azınlıklar 74, 76 B.M. amaç ve ilkelerine aykırı faaliyetler 162, 163 Belli bir sosyal grupa mensubiyet 51,77,79,169 Birleşmiş Milletler Anlaşması 163 Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Bürosu Önsöz (iv), (v), 12, 14, 18, 142, 194, 221 BMKKA(UNKRA) 142 BMMYK’nın tanıdığı mülteciler 16 BMMYK- ile Işbirliği 12, 18, 19, 194 BMMYK- Tüzük 13-20 Ceza 56-60, 84-86, 167, 169 Çocuklar, refakatsiz 182,214,215 Coğrafi sınırlama 7, 15, 17, 22, 108-110 Çıkış, yasadışı 61 Daha önceki zulüm uygulamalarına dayanan zorunlu nedenler 136 Daimi ikamet, evvelki 101-105, 133, 134, 137 Mülteci statüsünün belirlenmesinin ifadesi 28 Din 51, 54, 71-73, 76, 169 Diplomatik ilişki 166 Ekonomik göçmen 62-64 Filistinli mülteciler 142,143 Göçmenler 62, 95 Gönüllü yeniden yerleşme 133, 134 Irk 51, 68-70, 74, 77, 169 Iç savaş 91,98 Inandırıcılık 41,42,195,196,205 Insan hakları 51, 59, 60, 68, 69, 71, 181 Ispat yükümlülüğü 196,197,210 Işgal 22, 165 Kaçaklar 167-171 Kaçırmak 158-161 Kanıt 195-198,205 Koreli mülteciler 142 Korku, abartılı 41,209 Korku, geçmiş 136 Korku, haklı neden dayanan 6, 34, 37-43, 45-49, 53, 58, 66, 67, 74, 83, 94, 100, 126, 131, 156, 161, 165-167, 169, 201, 206, 213, 217, 218 Korkunun nesnel unsuru 38,42,43,45,206 Korkunun öznel unsuru 37, 38, 40, 41, 52, 206, 211 Korumanın gönülllü kazanılması 118-125 Kovuşturma 56-60, 84-86, 167 Koşullarda değişiklik 135,136,138,139 Küçükler 182,185,213-219 Kurtuluş hareketleri 175 Militer veya paramiliter faaliyetler 171, 175-180 Milletler Cemiyeti 2 Milli mülteciler 144-146 Nansen pasaportu 33 Olaylar, 1 Ocak 1951’den önce meydana gelen 6,35,36,109 Olaylar, Avrupa’da (veya başka bir yerde) meydana gelen 108-110 Olaylar, kamu düzenini ciddi biçimde bozan 22 Pasaport 47-50, 93, 99, 120-125, 134 Refakatsiz çocuklar 182, 214, 215 Refakatsiz küçükler 213-219 Savaş mültecileri 164-166 Savaş öncesi mülteciler 1-4, 32,33 Savaş suçları 150, 162, 178 Sığınma 20,21,24,25,110,159,161,184,194 Sığınma, siyasi 21,88 Siyasi eylemler 84 Siyasi görüşü 51, 64, 80-83, 169, 175 Siyasi suçlular 84,86 Sosyal grup 51, 77-79, 169 Sözleşme Öncesi Mülteciler 4, 32, 33, 136 Suç, ciddi, siyasi olmayan 151-161 Suçlar, barışa karşı 150,162,178 Suçlar, insanlığa karşı 150,162,178 Suçlar, kaçış sırasında işlenen 158 Şiddet 175-179 Şüphenin başvuran lehine yorumlanması 196, 203, 204, 219 Tarih sınırı 6,7,9,15,17,22,35,36,108 Ulusal himayeden yeniden yararlanma 118-125 Ulusal hükümetin koruması 97-100 Uluslararası Askeri Mahkeme 150 Uluslararası Mülteci Örgütü (IRO) 33 Usuller Önsözü(iv) 189-194, 220 Vatandaşlığın gönüllü kazanılması 126-128 Vatandaşlığın yasa ile yeniden kazanılması 128 Vatandaşlık nedeniyle zulüm 74-76 Vatandaşlık- birden çok 106, 107 Vatandaşlık- tabiiyetini taşıdığı ülke 87, 91, 118-122, 124, 134 Vatandaşlık- tabiiyetini taşıdığı ülkeye ziyaretler 125 Vatandaşlık- yeni bir vatandaşlığın kazanılması 129,132 Vatansız kişiler 101, 102, 104, 105, 137, 139 Vicdani redçiler 167-171 Yabancı egemenliği 22 Yabancı pasaportu 93 Yanlış beyanlar 199 Yasalara aykırı olarak uçak elegeçirme eylemi 158-161 Yerinde mülteciler 83,94-96 Yetişkinler 213, 215 Zulmü gerçekleştiren makamlar 65 Zulüm korkusu 41, 209 Zulüm korkusunun toplu etkisi 53, 67, 201 Zulüm, tanımları 51-53