Geleneksel ve Organik Üretim Arasındaki Farklar Broylerlerde
Transkript
Geleneksel ve Organik Üretim Arasındaki Farklar Broylerlerde
Geleneksel ve Organik Üretim Arasındaki Farklar Broylerlerde Sekumun Önemi Yumurtacı Tavukların Açık Havada Dolaşmasına Hayvan Refahı Yönünden Bakış: Derleme Biyogüvenlik Uygulamaları (Yapılması/Yapılmaması Gerekenler) facebook.com/tavder • twitter.com/tavder Başyazı Başyazı SORUN ÇÖZÜLDÜ Soya fasulyesi küspesinde bulunan ß-mannanlar, kanatlılarda önemli ölçüde enerji kaybına neden olur. Yemdeki ß-mannanlar ve bunun kanatlılara olan etkisi ile ilgili bazı önemli gerçekler: GERÇEK: ß-mannanlar (betagalaktomannanlar) soya fasulyesi küspesinde bulunan, antibesinsel maddelerdir. GERÇEK: Kanatlının doğal immun sistemi ß-mannanları istilacı bir patojen gibi algılar ve savunma başlatır; bu savunmaya Yem Kaynaklı İmmun Yanıt (YKİY) denir.1 GERÇEK: Bu doğal immun yanıt, enerjiyi büyüme ve performans için kullanılmaktan alıkoyar.2, 3 Hemicell®, ß-mannanları parçalayarak, Yem Kaynaklı İmmun Yanıt (YKİY) oluşumunu minimize eder ve daha fazla enerjinin performansa yönlendirilmesini sağlar. Hemicell, broylerlerinizin rasyonunda kullanabileceğiniz, enerji tasarrufu sağlayan benzersiz ve patentli bir enzimdir. GERÇEK: Hemicell, soya fasulyesi küspesindeki ß-mannanları parçalar.4 GERÇEK: Parçalanan ß-mannanlar, artık Yem Kaynaklı İmmun Yanıt’ı (YKİY) tetikleyemez. GERÇEK: Hemicell sayesinde daha fazla enerji büyüme ve performansa yönlendirilir. Ürün etiketi, kullanım bilgilerini, uyarı ve önlemleri içermektedir. Her zaman etikette yer alan bilgileri ve kullanım talimatlarını okuyup anladığınızdan ve uyguladığınızdan emin olunuz. 1. Spurlock, M., 1997. “Regulation of metabolism and growth during immune challenge: an overview of cytokine function.” J Anim Sci. 75:1773-1783. 2. Gabler, N. and Spurlock, M. 2008. “Integrating the immune system with the regulation of growth and effi ciency.” J. Anim. Sci. 86: E64-E74. 3. Korver, D. 2006. “Overview of the Immune Dynamics of the Digestive System.” J. Appl. Poultry Res. 15: 123-135. 4. Pettey, L., Carter, S., Senne, B. and Shriver, J. 2002. “Effects of ß-mannanase addition to corn-soybean meal diets on growth performance, carcass traits, and nutrient digestibility of weaning and growing-fi nishing pig.” J. Anim. Sci. 80: 1012-1019. Elanco®, Hemicell® ve çapraz çubuk, Eli Lilly ve Company’ye iştiraklerine veya bağlı şirketlerine ait veya onlar adına lisanslı tescilli markalardır. Enerji tasarrufu sağlayan enzim Sevgili Okuyucular, Kanatlı sektörümüzdeki başarılar övünç kaynağı oluşturabilecek düzeylerde olup, bu sektöre gönül veren tüm paydaşlara teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum. Dergimizin bu sayısına niye böyle başlamak istedim? Bir bilim insanı olarak düşüncelerim! Bu sektöre gönül vermenin kolay olmadığı, bu işin herkesin başarabileceği bir iş olmadığı, sektörün çok meşakkatli ve emek isteyen ve bir o kadar da bazı alanlarda kendini ifade etmek içinde ayrı bir enerji gerektiren bir hizmet sektörü olduğunu düşündüğümdendir. Şöyle bir geçmişe dönebilirsek bu düşüncelerim çok daha iyi anlaşılacaktır. Yıl 1970 Türkiye kanatlı sektörü aile işletmeciliğinden ileri gitmeyen, maliyeti yüksek ve sınırlı bir üretimdeyken, 1980’lerde entegrasyona geçilmiş, üretim kapasitesini artırmış ve daha çok değil 1990’larda 217 bin ton üretimden bugün piliç eti üretimi 1.900.000 tonu aşmıştır. Keza kişi başına yıllık kanatlı eti tüketimi 1990’larda 3,8 kg/kişi’den, bugün 20 kg/kişiye ulaşmıştır. Kanatlı eti ihracatımız 2012 yılında 562 milyon dolara ulaşmıştır. Bu da göstermektedir ki; sektör üretimle ilgili konularda üstüne düşeni fazlasıyla yerine getirmeye çalışmaktadır. Bununla birlikte kanatlı kesimhanelerinde teknolojik olarak ciddi yatırımlar yaparak, bu alanda da birçok ülkenin ilerisine geçmiştir. Kanatlı sektörü ülkemizde yarattığı istihdam ile 2.5 milyon kişinin aşını sağlamakta ve bu yönü ile de ülke kalkınmasına katkıda bulunmaktadır. Sonuç; Türkiye yıllardır yaptığı gelişmelerle piliç eti üretiminde dünya sekizincisi olmuştur. Benzer gelişmeleri yumurta ve süt üretimimiz için de söylenebilir. İsterseniz birde Türkiye’nin yetersiz beslenme düzeyini şöyle gözden geçirelim. Dünyada iki türlü yetersiz beslenme mevcuttur. İlki ve en önemli olanı et ve diğer besinlerden temin edilen protein-enerjinin eksikliğidir ki; bu dünya otoritelerinin de tartıştığı ve kabul ettiği yetersiz beslenme şeklidir. Bir diğeri önemli olsa da ilki kadar öne çıkmayan vitamin ve minerallerin gıdada eksikliğidir. Protein-enerji eksikliğinin önemi ölümcül olabilmesidir. Gıda olarak alınan besinler öncelikle enerjiye çevrilir ve yaşamsal faaliyetlerimizi gerçekleştirmemiz için kullanılır. Proteinler ise vücut fonksiyonlarının devamı için gerekli olmasının yanında zeka dahil diğer gelişimlerin ve kasların tamiri için gereklidir. Dünyada şu an ne kadar aç insan olduğu bilinmemekle beraber, bunun yaklaşık 1.02 milyar kadar olduğu tahmin edilmektedir. Dünya genelinde yaşanan bu trajik tablo, ülkemiz içinde geçerlidir. “Türkiye`de yetersiz beslenme sorunları özellikle çocuk yaş grubunda görülmektedir. Buna ilişkin ulusal düzeyde yapılan bir araştırmaya göre; beş yaş altı çocukların %12,2`si akut ve süregen bir beslenme yetersizliği ile karşı karşıyadır. Türkiye’de okul öncesi yaş grubu çocukların ortalama %50`si, okul çağı çocukların %30`u, gebe ve emziren kadınların %50 si anemi yani kansızlık çekmektedir. Aneminin başlıca nedenleri ise; demir, B6, B12 vitaminleri ve folik asit alımının yetersizliği ya da biyoyararlılıklarının düşük olduğudur.” Hayvansal protein tüketimimiz; ülke olarak gelişmiş ülkelerin önemli ölçüde gerisindedir. Araştırmalar, et, süt, meyve ve sebze gibi temel besinler açısından kişi başına tüketimin giderek azaldığını göstermektedir. İnsanımız AB ülke insanlarının üçte biri kadar hayvansal protein tüketebilmektedir. İnsanlarımız protein ve enerji ihtiyacının yarısını ekmekten karşılamaktadır. Yani ülke insanının büyük çoğunluğu tahıl ağırlıklı beslenmektedir. Beslenme sorunumuzun temelinde ise yatan önemli nedenlerden birinin de eğitim olduğudur. Burada bilgi ve eğitim olgusunun önemi üzerinde bir kez daha durmada fayda görüyorum. Bu bilgilendirmeler dikkate alınarak, diğer taraftan Türkiye’de gün geçtikçe artan bir şekilde bilgi kirliliği kampanyası ile insan beslenmesinde kaçınılmaz önem arz eden hayvansal proteinler, acımasız bir şekilde karalanmaya çalışılmaktadır. Bilimsel erk’e sahip olduğunu iddia eden birçok insan bu amaçla medyada bilimsel kanıtlara ve bilgi birikimine sahip olmadan kamuoyunu yanlış yönde bilgilendirmektedir. Bu saldırılardan en fazla etkilenen hayvansal proteinlerin başında ise piliç eti gelmektedir. Ne yazık ki kamuoyunda yanlış yönlendirmeler nedeniyle tüketicilerin piliç eti tüketiminde sürekli bir soru işareti taşımalarıdır. Yapılan bir anket çalışmasında tüketicilerin kanatlı etini daha az tercih etmelerindeki nedenin başında; piliç etlerinin tüketiciler tarafından (%43’ünün hormon, %39’unun antibiyotik) kalıntı riskinin taşıdığı endişelerinin bulunmasıdır. Günümüzde kanatlılarda verim artırıcı amaçlarla hayvanlarda kullanılan hormonun sağlık riski yaratacak düzeylerde kalıntı oluşturduğuna dair endişeleri medyadaki bilgi kirliliği nedeni ile halen inanmasıdır. Bu iddialarının delili olarak da piliçlerin çok kısa sürede kesim ağırlığına gelebildiklerini ileri sürmeleridir. Gerçekte, bilmedikleri hormonun yasal olarak kullanımının Avrupa Birliği ile birlikte Türkiye’de de yasak olması yanında kanatlılarda verim artırıcı amaçla hormon kullanan hiçbir ülke bulunmamasıdır. Bugün etlik piliçlerde kısa sürede kesim ağırlığına ulaşmasının nedeni kanatlı yetiştiriciliğinde önemli başarılar elde edilmesi ve geliştirilmiş selektif yetiştirme yöntemleri ve hayvan ıslahı alanlarında başarılara ulaşılmasıdır. Bugün artık 1.7 kg yemle 1kg canlı ağırlık artışı sağlanabilecek ırklara ulaşılmıştır. Bu ve benzeri olayların sayısını her geçen gün artırabiliriz, fakat önemli olan protein tüketimimiz bu kadar düşükken en kaliteli protein kaynakları olan süt ve süt ürünleri, et, tavuk, yumurta gibi hayvansal proteinlerin hakkındaki konu uzmanı olmayan kişilerce oluşturulan bilgi kirliliği tüketicinin aklını iyice karıştırılıyor olmasıdır. Sonuç; insanlarımızın bu değerli proteinlerden uzaklaşması veya güvensiz ve kontrolsüz yollardan teminine çalışılmasıdır. Burada göz ardı edilen önemli bir nokta da “Gıdanın sağlanması kadar, temin edilen gıdanın güvenli olmasıdır”. Kaynağı ve menşei belli olmayan kontrol ve denetimlerden yoksun gıdaların tüketicilerin sağlığı için ciddi sorunlar oluşturabileceğidir. Öyle ise söylenecek son söz ; yorum siz saygı değer okuyucularındır. Saygılarımla, Prof. Dr. U. Tansel ŞİRELİ Yazı İşleri Sorumlusu Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 1 Gelen ek s el ve Or g anik Ü r et im A r as ınd aki Far klar Yerel Süreli Yayın Veteriner Tavukçuluk Derneği’nin yayın organıdır. Yılda 4 kez 3 ayda bir yayımlanır. Veteriner Tavukçuluk Derneği Adına Sahibi Prof. Dr. Ahmet ERGÜN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Prof. Dr. U. Tansel ŞİRELİ Yayın Kurulu Prof. Dr. Mehmet AKAN Prof. Dr. Erol ŞENGÖR Dr. Serdar ERTAŞ Uzman Vet. Hek. Mücteba BİNİCİ Vet. Hek. Ekrem T. YÜCESAN İdare Yazışma Adresi İrfan Baştuğ Caddesi No: 26/3 Dışkapı / ANKARA Tel: 0312 517 25 65 • Faks: 0312 517 25 65 Banka Hesapları REKLAM GELİRLERİ Türkiye İş Bankası Dışkapı Şubesi 4206 932790 IBAN No: TR 1500064 00000 142060932790 ÜYE AİDATLARI Türkiye İş Bankası Dışkapı Şubesi 4206 917468 IBAN No: TR 0400064 00000 142060917468 Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Alıntı Yapılamaz. Grafik Tasarım ve Baskı Elma Teknik Basım Matbaacılık Ltd. Şti. Çatal Sok. 11/A Maltepe/ Ankara Tel: 229 92 65 • Fax: 229 92 65 www.elmateknikbasim.com elma@elmateknikbasim.com.tr Basım Tarihi: 20.03.2014 2 MEKTUP ANKARA Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 GELENEKSEL VE ORGANİK ÜRETİM ARASINDAKİ FARKLAR Wiebe van der Sluis, Finding the difference between conventional and organic. World Poultry, 27(10):38-39, 2011. Çeviren: Doç. Dr. E. Ebru Onbaşılar, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Zootekni ABD. E-Mail: eonbasilar@ankara.edu.tr Geleneksel, organik ve serbest dolaşımlı sistemlerde yetiştirilen piliçlerin et kalitesinde herhangi bir farklılık var mıdır? Eğer varsa bu farklılıklar nelerdir ve tüketiciler bunların farkında mıdır? Almanya ve İtalya’da yapılan çalışmalar bu soruların cevabını vermektedir. Birçok bölgede tüketicilerin organik piliç etini içeren organik yiyeceklere olan ilgisi artmaktadır. Bu artan talebe karşın organik piliç eti üretimindeki artış daha az olmuştur. Organik üretim yapan firmalar kalitenin daha iyi olduğunu belirtseler de kalitede gözlenen faklılıkların neler olduğuna dair bilgiler sınırlıdır. Serbest dolaşımlı sistemde yavaş büyüyen piliçlerin etini tercih eden tüketiciler etin tekstür ve lezzetinin daha iyi olduğuna inanmaktadır. Geleneksel ile organik sistemde büyütülen piliçlerin et kalitesinin karşılaştırıldığı bazı çalışmalarda organik üretimden elde edilen etlerin daha sarı olduğu, pH düzeyinin daha düşük, su tutma kapasitesinin daha iyi, pişirme kaybının daha az ve kesme kuvvetinin daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Etin tekstür, görünüş ve lezzetinin başlıca genotip, rasyon ve yaştan etkilendiği düşünülmektedir. Bu ilişkiyi daha iyi anlamak için Almanya’da Hohenheim Üniversitesinde genotip, yemin bileşimi ve serbest dolaşımın etçi piliçlerde etin kalitesi ve duyusal analizine etkisi üzerine bir çalışma yapılmıştır. Organik ve geleneksel etçi piliç üretiminde et kalitesi bakımından farklılıkları daha açık bir şekilde belirlemek amaçlanmıştır. etçi piliç kullanılmıştır. Çalışma adlibitum yemleme uygulanan 720 etçi piliçle üç deneme halinde yürütülmüştür. Geleneksel sistemde yetiştirilen piliçlerde yerleşim sıklığı 6 piliç/m2 olarak uygulanmıştır. Serbest dolaşımlı sistemde ise piliçler 6. haftaya kadar aynı kapalı bölmelerde barındırıldıktan sonra her pilice 5 m2 otlak alanı bulunan bölgede gündüz serbestçe dolaşma imkânı sağlanmıştır. Gece ise piliçler kapalı bölmelerde barındırılmıştır. Etçi piliçler 6, 9 ve 12 haftalık yaşlarda kesilmiştir. Hızlı büyüyen broylerler (Ross 708) 6 haftalık yaşta kesilirken geri kalan 12 haftalıkken kesilmiştir. Böylece bir taraftan market ağırlığındaki et kalitesi karşılaştırılırken diğer taraftan yavaş büyüyen broylerlerin (ISA, 757) et kalitesi ile de karşılaştırma yapılmıştır. Pişirme kaybındaki farklılıklar İlk aşamada 12 haftalık kesim yaşına kadar büyütülen piliçlerde ortalama canlı ağırlık FG piliçlerinde Cobb 500 Infovet ad 21/01/2013 09:06 Page 2 Genotiplerin karşılaştırılması Hohenheim’deki çalışma Leipzig’de düzenlenen WPSA XX European Quality of Poultry Meat Sempozyumunda sunulmuştur. Bu çalışmada hızlı (ROSS, 708, FG), orta hızlı (ISA 657, MG) ve yavaş (ISA 757, SG) büyüyen üç farklı genotip karşılaştırılmıştır. Her bir genotip 20 piliç içeren gruplardan oluşmuştur. Bu çalışmada geleneksel sistemde yetiştirilen (OA), serbest dolaşımlı sistemde yetiştirilen (MA), geleneksel yemle beslenen (KF) ve organik yemle beslenen (OF) piliçler olmak üzere her bir denemede 3X20X4=240 cobb-vantress.com Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 3 Gelen ek s el ve Or g anik Ü r et im A r as ınd aki Far klar Gelen e k s e l v e O rg a n i k Ü r e ti m A r a sı n d a ki Fa r kl ar Tablo 1. Genotipin broyler etinde pişirme kaybı, su tutma kapasitesi ve renk üzerine etkisi Özellik Genotip FG MG SG Pişirme kaybı (%) 25,9a 20,4b 18,9c Su tutma kapasitesi (et alanı/toplam alan) 0,47b 0,56a 0,54a L* (parlaklık) 56,7a 56,4a 54,2b a* (kırmızılık) -2,6b -3,2c -2,2a a,b,c: Aynı satırda farklı harfleri içeren ortalamalar birbirinden farklıdır (P<0,05) Tablo 2. Yemin pişirme kaybı, su tutma kapasitesi, tekstür ve parlaklık üzerine etkisi Özellik FG (6 haftalık yaşta) FG (12 haftalık yaşta) Pişirme kaybı (%) 22,1b 25,9a Tekstür (N) 22,5b 26,9a L* (parlaklık) 54,8b 56,6a a* (kırmızılık) -1,8a -2,6b b* (sarılık) 8,1 8,3 a,b: Aynı satırda farklı hafleri içeren ortalamalar birbirinden farklıdır (P<0,05). Özellik Geleneksel yem Organik yem Pişirme kaybı (%) 22,5a 20,9b Su tutma kapasitesi (et alanı/toplam alan) 0,52 0,54 Geleneksel sistem Serbest dolaşımlı sistem Tekstür (N) 26,2 24,5 ROSS 708 ISA L* (parlaklık) 56,6a 54,9b Dişi Erkek Dişi Erkek Yerleşim sıklığı (piliç/m2) 18 10 13 7 Otlak alanı - - 13 7 Kesim yaşı (hafta) 39 50 56 70 Kesim ağırlığı (kg) 1,9 3,1 1,8 2,8 Karkas randımanı (%) 65 71 62 68 Karkas ağırlığı (kg) 1,2-1,3 2,2-2,3 1,1-1,2 1,9-2,0 a,b Aynı satırda farklı hafleri içeren ortalamalar birbirinden farklıdır (P<0,05) 4,9 kg, MG piliçlerinde 3,7 kg ve SG piliçlerinde de 2,1 kg olarak bulunmuştur. Kesim ve etin soğutulmasından sonra 12 haftalık yaşta pişirme kaybının FG piliçlerinde MG ve SG piliçlerine göre daha yüksek (P<0,05) olduğu belirlenmiştir. Bu durumda SG piliçlerin FG piliçlerine göre daha iyi su tutma kapasitesine sahip olduğunu göstermektedir ve et önemli düzeyde daha koyu bulunmuştur (Tablo 1). MG piliçlerde diğerlerine göre daha yumuşak et elde edilmesine rağmen genotipin etin yapısında önemli bir değişiklik oluşturmadığı gözlenmiştir. Rasyonun etkisi Tablo 2’de verilmiştir. Geleneksel yemle beslenen piliçlerde pişirme kaybı daha yüksek bulunurken, organik yem daha iyi su tutma kapasitesi sağlamıştır. Geleneksel yemle beslenen piliçlerin eti önemli düzeyde soluk ve daha az kırmızı iken, organik yemle beslenen piliçlerde etin rengi daha sarı olduğu gözlenmiştir. Serbest dolaşımlı sistemin karkas ve et kalitesi üzerine istatistik açıdan önemli düzeyde farklılık yaratmadığı görülmüştür. Duyusal analizde kişiler geleneksel ve organik yemle beslenen FG piliçlerinin etleri arasında farklılık olduğunu ve FG piliç etinin daha lezzetli olduğunu bildirmişlerdir. Yaşın etkisi Beklendiği gibi FG piliçleri 12 haftalık yaşta kesildiğinde 6 haftalık yaşa göre daha fazla pişirme kaybı ve tekstür özellikleri göstermiştir (Tablo 3). Fakat su tutma kapasitesi her iki yaşta da hemen hemen aynı düzeyde bulunmuş ve pH değeri üzerine herhangi bir etkisi görülmemiştir. Et rengi bakımından 4 Tablo 3. Kesim yaşının pişirme kaybı, tekstür ve renk üzerine etkisi MEKTUP ANKARA Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 karşılaştırıldığında genç FG piliçlerde etin daha koyu olduğu görülmüştür. Aynı etki MG piliçlerin etinde de (9 ve 12 haftalık kesim yaşında) gözlenmiştir. 6 haftalık yaşta kesilen FG piliçlerin eti ile 12 haftalık yaşta kesilen SG piliçlerin eti karşılaştırıldığında yaşlı piliçlerde önemli derecede düşük pişirme kaybı ve daha iyi su tutma kapasitesi olduğu görülmüştür. 6 haftalık yaştaki FG piliçlerin eti önemli derecede daha gevrek olmasına rağmen et renginde herhangi bir farklılık gözlenmemiştir. Almanya’da yapılan bu çalışma sonucunda et kalitesi üzerine genotip ve cinsiyetin etkilerinin çok önemli olduğu yetiştirme sisteminin etkisinin ise daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Tersine etin duyusal analizinde ise önemli olduğu gözlenmiştir. Panelistler bu konuda uzman olmamalarına rağmen aradaki farklılığın önemli olduğunu belirtmişlerdir. Duyusal analizde genotip ve rasyonun etkisi az iken serbest dolaşımlı sistemde büyütülen piliçlerde fark daha fazla bulunmuştur. İtalya’da yapılan çalışmada Benzer çalışma İtalya’daki Bologna Üniversitesinde de yapılmıştır. Leipzig’de kongrede sunulan çalışmada İtalyan marketlerinde tüketime sunulan serbest dolaşımlı (AB direktifi 1538/91) ve geleneksel sistemde yetiştirilen dişi ve erkek piliçler incelenmiştir. Araştırıcılar serbest dolaşımlı sistemde büyütülen 56 ve 70 günlük erkek ve dişi piliçleri market üretim kategorilerini (grillik, karkas parçaları gibi) belirlemek için ayırmışlardır. Orta hızda büyüyen ISA piliçleri 28 günlük kesim yaşına kadar gün boyunca dışarıda serbest dolaşma imkanı sağlamışlardır. Kapalı alanda yerleşim sıklığı 27,5 kg/m2’yi geçmeye- Tablo 4. Deneme düzeni cek şekilde ayarlanmıştır. Geleneksel sistemde büyütülen dişi ve erkek piliçler (ROSS 708) kontrollü kümeslerde 30-32 kg/m2 yerleşim sıklığında 39 ve 50 günlük kesim yaşlarına kadar ayrı büyütülmüştür. Dişi ve erkek piliçler ayrı kesilmiştir. Karkas parçalarını incelemek amacıyla her gruptaki yirmi karkas rastgele seçilmiş ve bunların onbeşinde göğüs ve bacak etlerinden örnek alınarak kalite özellikleri (deri ve et rengi, pH, damlama ve pişirme kaybı, kesme kuvveti) belirlenmiştir. Sonuç olarak beklendiği gibi geleneksel piliçlerde karkas ve göğüs oranının daha yüksek olduğu görülürken (Tablo 4) serbest dolaşımlı sistemde büyütülen piliçlerde kanat ve bacak yüzdesinin daha fazla olduğu bulunmuştur. Serbest dolaşımlı sistemde yetiştirilen piliçlerde bacak ve göğüs bölgesinde hem et hem de deri renginin daha soluk ve açık kırmızı ve daha sarı renkte olduğu gözlenmiştir. FR piliçlerinin göğüs ve bacak etleri daha yüksek su tutma kapasitesi (düşük damlama ve pişirme kaybı) göstermiştir. Sonuç olarak göğüs etindeki kesme kuvveti farklı olmamasına rağmen FR piliçlerinin bacak etleri daha sert olduğu bulunmuştur. Yapılan bu çalışma serbest dolaşımlı ve geleneksel olarak etiketlenmiş tavuk ürünleri arasında kalite özellikleri bakımından dikkate değer farklılıkların olduğunu göstermektedir. Kaynaklar yazardan teminedilebilinir. Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 5 B r oyle rle rd e S e k u m u n Ön e mi BROYLERLERDE SEKUMUN ÖNEMİ Araş. Gör. Ali Çalık, Prof. Dr. Ahmet Ergün Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları A.D. E-posta: calik@ankara.edu.tr - aergun@ankara.edu.tr Giriş Kanatlılarda sindirim sistemi, anatomik ve fonksiyonel olarak, oral kavite, özafagus, mide, ince bağırsak ve kalın bağırsak gibi farklı bölgelerden oluşmaktadır. Bu sistem, oral kaviteden başlayarak anüste/ kloakada sonlanan tüp şeklinde boşluklu bir organdır (Schnell ve Herman, 2009). Broylerlerin sindirim sistemi, dikkat çeken bir takım farklılıklar dışında, temel yapı açısından diğer vertabralılar ile benzerlik gösterir (Whittow, 2000). Dişlerin olmayışı, kursak, kaslı ve bezli mide, bir çift sekum ve kloaka kanalı sindirim sisteminde öne çıkan temel farklılardır. Sindirim sistemi mikroflorası ise bu sistemin ayrılmaz bir bütünüdür. Freter (1992) bağırsak mikroflorasını “insanlarda ve hayvanlarda sindirim sisteminin belirli bölgelerinde kolonize olan karışık bakteri popülasyonları” olarak tanımlamaktadır. Her bir bağırsak bölümü farklı fiziksel ve kimyasal karakteristik özelliğe sahip olup, farklı mikroorganizmaları barındırmaktadır. (Dethlefsenve ark., 2007). Sindirim sisteminde yer alan bu bakteriler, bir mikroflora oluşturabilmek için sindirim sistemi bileşenleri ile kompleks bir ilişki kurmak zorundadır. Bu mikroorganizmaların üremeleri ve gelişmeleri için gerekli olan enerji, tüketilen besin maddeleri aracılığı ile karşılanmaktadır. Bu mikroorganizmalar substrat tercihleri ve büyüme gereksinimleri açısından birbiri ile önemli ölçüde farklılık gösterirler. Bu nedenle sindirim sistemindeki içeriğin kimyasal komposizyonu ve yapısı mikroorganizma popülasyonunu direkt olarak etkiler. Alınan yemlerin yanı sıra çevresel faktörlerin de sindirim sistemi mikoflorası üzerine etkisi olduğu bilinmektedir (Apajalahti ve ark., 2004). Mikroflora profilini ortaya koymak için kullanılan kültürel metotların yerini alan çeşitli moleküler teknikler (PCR, DGGE, FISH) mikroflora komposizyonunun daha doğru ve ayrıntılı bir şekilde incelenmesine olanak tanımıştır (Gong ve ark., 2002; Zhu ve ark., 2002; Lu ve ark., 2003; Amit-Romach ve ark., 2004; Lan ve ark., 2005; Bjerrum ve ark., 2006). Kullanılan bu teknikler sayesinde, kanatlı bağırsak mikroflorasının % 90’ının 6 MEKTUP ANKARA Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 daha önce bilinmediği sonucuna varılmıştır (Apajalathi ve ark, 2004). Yetişkin bir insan vücudunda bulunan toplam hücre sayısının yaklaşık olarak 1013 olduğu varsayılmaktadır. Ancak bağırsaklarda bulunan mikroorganizmaların sayısının 1014 civarında olduğu bildirilmektedir. Bu nedenle hem insanların hem de hayvanların ökaryotik doku hücrelerinden ve ökaryatik/prokaryotik mikrobiyel hücrelerden oluştuğu kabul edilmektedir. (Savage, 1977; Savage, 1986). Germ-free hayvanlar ile yürütülen çalışmalarda, mevcut mikrofloranın kanatlının fizyolojisi üzerine önemli metabolik ve koruyucu bir takım etkileri olduğu sonucuna varılmıştır (Junior, 2005). Metabolik fonksiyonları içersinde kısa zincirli yağ asidi üretimi (SCFA), vitamin K sentezi, epiteliyal hücre proliferasyonu ve farklılaşması (SCFA üretimine bağlı olarak), immun sistemin gelişimi ve homeostazis; koruyucu fonksiyonları içerisinde ise çok çeşitli mekanizmaları (rekabetçi dışlama, antibiyotik üretimi) saymak mümkündür (Junior, 2005; Ewing, 2008). Daha fazlasını alın. Kârlı bir hayvansal üretim için iyi öğelerden fazla sayıda olması gibisi yoktur. Biolys®, AMINOProx® ve AMINOFootprint® büyüyerek sınırları aşan ürün ve servis portföyüne katılıyor. Mevcut bağırsak mikroflorasının broyler performansı üzerine olan etkisi uzun yıllardır araştırılmaktadır. Sekumun, kursağa ve ince bağırsak bölümlerine göre daha kompleks mikroflora komposizyonuna sahip olduğu görülmüştür. Moleküler tekniklerin yaygınlaşması ile birlikte, rasyonun metabolize olabilir enerjisi ile sindirim sisteminin mikroflora komposizyonu arasında bir ilişki olabileceği görülmüştür. Sekum Mikroflorası Kuluçkadan çıkan civcivlerin sindirim kanalı steril olduğu, çıkımı takiben maternal, çevresel ve yem kaynaklı çok sayıda mikroorganizmanın hızlı bir şekilde sindirim kanalına yerleştiği düşünülmektedir (Donoghue ve ark., 2006; Chambers ve Gong, 2011). Yumurtadan yeni çıkan civcivler öncelikle yumurta kabuğu yüzeyinde kolonize olmuş olan mikroorganizmalar ile karşılaşırlar. (Rinttila ve Apajalahti, 2013). Çıkımı takip eden ilk saatlerin mikroorganizma kolonizasyonu için kritik bir öneme sahip olduğu bildi- Siz neyi seçeceğinizi bilirsiniz. Daha fazla bilgi için yandaki kodu telefonunuzun QR okuyucusu ile taratınız. www.evonik.com/feed-additives feed-additives@evonik.com B r oyle rle rd e S e k u m u n Ön e mi Kursak Streptococcus + Lactobacillus + Escherichia coli - İnce Bağırsak Streptococcus + Staphylococcus + Lactobacillus + Escherichia coli - Sekum Eubacterium + Clostridium + Fusobacterium Bacteriodes - Şekil 1. Sindirim sistemi bölümlerinde bulunan önemli bakteri türleri,+ (Gram Pozitif), - (Gram Negatif) (Ewing, 2008). Tablo 1. Kanatlı bağırsağındaki yer alan bazı bakterilerin oranı %, (Salanitro ve ark., 1978). Total izolat % Bakteri Grubu Duodenum Distal ileum Sekum Streptococcus 36.6 8.9 16.8 0.7 Staphylococcus 0.4 — 0.5 — Lactobacillus 19 33.8 59 — Escherichia coli 5.4 33 14.7 — Anaerobic coccus 1.8 0.9 0.5 14.2 Eubacterium 26.4 22.6 7.8 60.6 Propionibacterium 0.3 0.4 — — Clostridium 1.8 0.4 — 2.1 Gemmiger 1.5 — — 3.4 Fusobacterium 3.7 — 0.5 6.2 Bacteroides — — — 12.8 Bilinmeyen Türler 3.1 — 0.2 — % Fakültatif anaerob 61.4 75.7 91 0.7 % Anaerob 38.6 24.3 9 99.3 rilmektedir. Bağırsaklara hızla yerleşen bu mikroorganizmalar, kanatlının tüm yaşamı boyunca, immum sistemin gelişimi ve bağırsak mikroflora komposizyonu ile yakından ilişkili olduğu düşünülmektedir (Rinttila ve Apajalahti, 2013). Apajalathi ve ark, (2002) çıkımı izleyen birinci gün sonunda, civcivlerin bağırsaklarındaki bakteri yoğunluğunun her bir gramlık içerikte, ileumda 108’e sekumda ise 1010’a ulaştığı sonucuna varmışlardır. Üçüncü günün sonunda da ileumdaki bakteri sayısının 109’a sekumdaki bakteri sayısının ise 1011’e yükseldiğini ve takip eden 30 gün boyunca bakteri yoğunluğunda büyük bir değişiklik olmayıp neredeyse stabil kaldığını gözlemişlerdir. Kanatlılarda, bakteriyel aktivitenin gözlendiği asıl bölüm kursak ve sekum olup bunları ince bağırsak bölümleri takip eder. Kursaktan terminal ileuma kadar olan bölümde gram pozitif ve fakültatif anaerob karakter yoğunlukta iken (Şekil 1) sekumda, anaerob karakterdeki bakteriler yoğunluktadır (Gabriel ve ark., 2006). 8 Proximal ileum MEKTUP ANKARA Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 Tavuklarda bulunan bir çift sekum, bazı karbonhidratların parçalanmasında (Jorgensen ve ark., 1996 Jamroz ve ark., 2002), suyun emilmesinde, bazı vitaminlerin sentezlenmesinde, azotlu bileşiklerin yıkımlanmasında rol oynar (Jozefiak ve ark., 2003). Sindirim sisteminin diğer bölümleri ile karşılaştırıldığında, sekumun mikroorganizmalar için daha uygun bir ortam olduğu ve daha kompleks bir mikrofloraya sahip olduğu görülmektedir (Mead, 1989). Geçmiş yıllarda sekum bakteri popülasyonunu ortaya koymak için kültürel metotlar yardımı ile çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalarda genellikte gram pozitif bakterilerin kültüre edildiği görülmüş ve mikroskobik analizlerde de bu bakterilerin varlığı doğrulanmıştır (Gong ve ark., 2002). Salanitro ve ark. (1978), 14 günlük yaştaki broyler civcivlerin sekumundan kültüre edilen bakterilerin % 99,3’nün anaerob, % 0,7’sinin ise fakültetif anaerob olduğunu tespit etmişlerdir. Ayrıca sekum mikroflorasına Eubacterium (% 60,6) ve Bacteriodes (% 12,8) türlerinin hakim olduğu kaydedilmiştir (Salanitro ve ark., 1978) (Çizelge 1). B r oyle rle rd e S e k u m u n Ön e mi Ancak, saf izolatlarda dahi, sekumda bulunan anaerob bakterilerin kültürel metotlar yardımı ile sınıflandırılmasının çok kolay olmadığı bildirilmektedir (Mead, 1989). Araştırmacılar, sekumdaki toplam bakterilerin ancak %10 ila % 60’nın kültüre edilebildiğini kaydetmişlerdir. Ancak moleküler tekniklerin gelişmesi ile birlikte sekum mikroflorasındaki bakteriler daha ayrıntılı olarak ortaya koyulmuştur (Gong ve ark., 2002). Lu ve ark. (2003) sekum lümenindeki bakterilerden elde ettikleri gen sekanslarının %65’inin Clostridiaea (Clostridium spp. %39,26, Ruminococcus %16,48, Eubacterium %9,85) ile ilişkili olduğu ve bunu da sırasıyla Fusobacterium spp. (%14), Lactobacillus spp. (% 8) ve Bacteroides spp. (%5) takip ettiğini bildirmişlerdir. Zhu ve ark. (2002) sekal içerikteki DNA ekstraktlarının %89’unun 4 filogenetik grubu temsil ettiğini ve bunları ise sırayla Clostridium coccoides (%27,1), Sporomusa (%21,2), Enterics ve relatifleri (%20,8), Clostridium leptum (%20,2) gruplarına ait bakterilerden oluşturduğu bildirilmiştir. Bjerrum ve ark. (2006) klonlanan sekansların büyük çoğunluğunun C. leptum grubuna bağlı olan Faecalibacterium prausnitzii ile ilişkili olduğunu bildirmiştir. F. prausnitzii daha önceleri Fusobacterium prausnitzii olarak bilinen, nonmotil gram negatif anaerob bir bakteridir. F. prausnitzii sekumdaki bazı karbonhidratları fermente ederek son ürün olarak bütirik asit D-lactat ve CO2 meydana getirir (Duncan ve ark., 2002). Gong ve ark. (2002) sekum mukozası ile ilişkili bakteriler üzerine yaptıkları moleküler analizlerde, F. prausnitzii ve bütirik asit üreten bakterilerin (F. Prausnitzii, Clostridium ve Ruminococcus) sekumdaki en yaygın bakteri grubunu oluşturduğunu ortaya koymuşlardır. Aynı araştırmacıların sekum mukozası ile ilişkili bakteriler üzerine yaptıkları başka bir çalışmada ise, klonlanan toplam sekansların % 40’ını Clostridium, % 14’ünü Faecalibacterium prausnitzii, % 11’ini E. coli, %7’sini Lactobacillus spp. % 6’sının Ruminococcus’ dan oluştuğunu bildirilmiştir (Gong ve ark., 2007). Araştırmacılar, sekum mikroflorasındaki bakterilerin büyük bir bölümünün Clostridium, Lactobacillus, ve Bacteroides ile ilişkili olduğunu bildirmektedir (Gong ve ark., 2007; Torokve ark., 2008; Giannenas ve ark., 2010). Yüzdelik dilimler arasında gözlenen bazı farklılıkların ise uygulanan metoda, beslenmeye ve kanatlılar arasındaki genotipik farklılıklara bağlı ola- bileceği ileri sürülmektedir (Rehman ve ark., 2007). Sekum Mikroflorasının Beslenme Fizyolojisi ve Kanatlı Performansı Açısından Önemi Sindirim ve emilim olaylarında rol oynayan bağırsak villusları kuluçkadan yeni çıkan civcivlerde gelişimini tamamlamamış olup maksimum emilim kapasitesine 10 günlük yaşta ulaşır (Uni ve ark.,1995; Noy ve Sklan, 1997). Broyler civcivlerin kısa süreli olan yaşamlarında sindirim sisteminin olgunlaşmasının ve gelişmesinin optimize edilmesi, yemden yararlanma oranını, performansını ve sağlığını önemli ölçüde etkilemektedir. Bu gelişimin optimize edilmesinde ise sindirim sisteminde yer alan nitelikli mikroflora ile fermantasyon sonucu meydana gelen son ürünler önemli rol oynamaktadır. Bakteriyel aktivitenin ve fermantasyonun meydana geldiği asıl bölüm sekum olduğu için, sindirim sistemi gelişimi, kanatlı performansı ve sağlığı açısından, diğer bağırsak bölümleri içerisinde ayrı bir öneme sahiptir. İnce bağırsak bölümlerinde yer alan bakteriler, kolay fermente olan ve kanatlı tarafından da sindirilebilen besin maddelerini kullanırlar. Bu nedenle de kanatlı ile kommensal mikroflora arasında rasyonla alınan besin maddelerine yönelik bir rekabet söz konusudur (Apajalahti, 2005). Ancak, ince bağırsaklarda emilmeyen çeşitli besin maddeleri sindirim sisteminin alt bölümlerinde yer alan bakteriler tarafından üreme ve gelişme amacıyla kullanılır (Cummings ve Macfarlane, 1991). İnce bağırsaklarda parçalanmayan kompleks karbonhidratlar bu bakteriler için temel besin ve enerji kaynağıdır. Rasyonun proteini ile bağırsaklardan sentezlenen çeşitli salgılar (enzim vb.) da bu bakteriler tarafından, daha az ölçüde olsa da, substrat olarak kullanılabilir. Bu özellikleri göz önünde bulundurulduğunda bağırsak mikroflorasının, canlı için yararlı veya sağlık üzerine olumsuz etkileri olan çeşitli metabolitlerin sentezlenmesinden sorumlu, önemli katalitik bir fonksiyonunun olduğu görülmektedir. Sentezlenen bu metabolitlerin miktarı ve tipi, bağırsak ortamında bulunan substrat tipine, miktarına ve fermentasyonda yer alan bakteriye bağlı olarak değişiklik gösterir (Macfarlane ve Macfarlane, 1997). Bağırsaklardaki mikrobiyel fermantasyon sonucunda asıl olarak asetat, bütirat, propiyonat, süksinat ve laktat gibi SCFA’leri şekillenir. İnsanlar ile yürütülen araştırmalarda %95’e yakın SCFA’nın karbonhidrat fermantasyonu sonucu meydana geldiği ve toplam 10 MEKTUP ANKARA Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 Nicarb-Tav/Vet DRG(21x29)-ORJ.indd 1 04.10.2013 10:35 B r oyle rle rd e S e k u m u n Ön e mi enerji ihtiyacının % 5 ila 15’ini sağladığı görülmüştür. Domuzlar ise ihtiyaç duyduğu enerjinin %30’a yakın bir kısmını SCFA’lardan sağlayabilir (Bergman, 1990; Cummings ve ark. 1987). Enerji sağlayan bu metabolitler ayrıca bağırsak pH’sının azalmasına da yardımcı olurlar. Kısa zincirli yağ asitlerinin antimikrobiyel mekanizmaları tam olarak anlaşılamasada, bakteriyostatik veya bakterisidal etki gösterdikleri bilinmektedir (Ricke, 2003).Yapılan çalışmalarda SCFA’lerinin (asetik, propiyonik ve bütrik asit gibi) S. enteritidis, S. typhimurium, S. pullorum, E. coli, C. jejuni ve C. coli gibi çeşitli patojenlerin üremesini durdurduğu veya baskıladığı gözlenmiştir (Donoghue ve ark., 2006). Sekumdaki SCFA konsantrasyonu günlük civcivlerde belirlenemeyecek düzeyde iken mikrofloranın şekillenmesiyle birlikte 15 günlük yaşta yüksek bir miktara ulaşır (val der Wielen ve ark., 2000). Sentezlenen SCFA’lar içerisinde butirik asitin ayrı bir önemi vardır. Butirik asit enterositler tarafından enerji kaynağı olarak kullanılan en temel SCFA olup, epitel hücrelerin farklılaşmasında ve proliferasyonunda önemli bir rol oynar. Bu sayede total bağırsak ağırlığını arttırdığı gibi, villus yüksekliğini ve bağırsaklarda yer alan hücrelerin sayısını etkiler (Le Blay ve ark., 2000; Fukunaga ve ark.,2003). Epitel hücreler, gereksinim duyduğu enerjinin % 60-70’ini sindirim sisteminde meydana gelen bakteriyel fermantasyon ürünlerinden sağlamaktadır. Yapılan çalışmalarda, saha şartlarındaki kanatlıların ince bağırsak ağırlığının germ-free kanatlılara oranla daha fazla olduğu sonucuna varılmıştır. Bu ağırlık artışının, bağırsak uzunluğundaki artışa, duvarındaki kalınlaşmaya (özellikle Lamina propria katmanında) ve ayrıca len- foid dokularda gözlenen artışa bağlı olduğu vurgulanmaktadır. Yapılan histomorfolojik incelemelerde ise saha şartlarındaki kanatlıların jejunum ve ileumundaki villus yüksekliğinin daha fazla olduğu gözlenmiştir. Ayrıca kript derinliğinin tüm ince bağırsak bölümlerinde daha fazla olduğu bildirilmektedir. Distal duedonumdan ileuma kadar olan bölümdeki hücre yenilenmesinin ise daha hızlı olduğu gözlenmiştir (Gabriel ve ark., 2006). Ratlar ile yapılan çalışmalarda ise butirik asit konsantrasyonunda ki artış ile birlikte kript alanında bulunan ve mukus salgılayan goblet hücrelerinin de sayıca arttığı görülmüştür (Sakata ve Engelhardt, 1981; Jean-Cloude ve ark., 2001). Bakteriyel fermantasyon sonucu oluşan SCFA’ların asıl sentezlendiği bölüm sekum olmasına karşılık, ince bağırsaklarda da hücre büyümesini ve farklılaşmasını uyararak bağırsak bütünlüğünü iyileştirir (Knudsen ve ark., 2012). Bağırsak lümenini kaplayan epitel katman ile mukus tabakasının patojenlere ve antijenlere karşı ilk savunma mekanizması olduğu göz önünde bulundurulursa, sindirim sisteminde yer alan nitelikli mikroflora ile bağırsak bütünlüğünün kanatlının performansı ve sağlığı açısından ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır (Fasina ve ark., 2010). Sekum mikroflorası, rasyona, yem işleme teknolojisine, kümes koşullarına ve kanatlının yaşına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. (Hargis ve ark.,1995; Apajalahti ve ark., 2001; Lu ve ark., 2003; Amit-Romach, 2004; Bjerrum ve ark., 2006; Pedroso ve ark., 2006). Fare gibi model sistemler ile yapılan çalışmalarda, sindirim sistemi mikroflorasının rasyondan alınan enerji düzeyini önemli ölçüde etkileyebile- Şekil 2. Kesimden 3 hafta önce yapılan sekum mikroflorasına ait analiz sonuçları. A. FCR iyi olan sürü B. FCR kötü olan sürü. 12 MEKTUP ANKARA Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 B r oyle rle rd e S e k u m u n Ön e mi Yapılan araştırma sonuçları sekum mikroflorası ile FCR arasında bir korelasyon olduğunu göstermektedir. Ancak bu mikroflora popülasyo- 14 MEKTUP ANKARA Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 *Kaynaklar yazarından temin edilebilir. Kanatlı Yetiştiriciliği için benzersiz bir içme suyu uygulaması • İçme suyu sanitasyonunu iyileştirir • Stres koşullarında iyileşmeye yardımcı olur C M Y (Methionine etkisi) CM MY CY CMY • Islak altık oranını azaltır • Bakteriyel hastalıklardan korunmada katkıda bulunur K Nekrotik Enteritis üzerinde ACTIVATE® WD Max'ın etkisi 1.00 1+1>2 0% 0.5% in broth 3 2 1 0 Tamamen formic 4 1/2 formic 1/2 HMTBa 0.95 0.90 başlangıç popülasyonu s=0h (Hofacre, ve ark. 2004) 2 1.9 b b YDO d 0.75 YT İstatistiki olarak anlamlı etki (P<0.001) b ab ab 1.5 1.3 1.2 Koksidiyoz Hayır g:14 g:14 g:14 Clostridium Hayır g:18-19-20 g:18-19-20 Tedavi Hayır Hayır g:18-19-20 Bacitracine 50 g/ton yem 0.4g/l su ® ACTIVATE ve NOVUS Novus International, Inc.'in tescilli markalarıdır ve ABD ve diğer ülkelerde ruhsatlıdır © 2010 Novus International, Inc. Novus Yem Katkıları Ltd. Şti. 1.7 1.4 a 0.70 Enthoven, CCL/03 1.8 1.6 0.85 0.80 Tamamen HMTBa 6 5 CAA Salmonella enteriditis üzerinde Sinerjik Etki Broilerler, 28. gün Herbirinde 9 tekrarlı 5 muamele a Mimar Sinan mah. Çavuşbaşı cad. • Özge sk. No:1 Kat:3 Ofis:14 • 34782 Çekmeköy • İstanbul / Turkey Tel: +90 216 640 41 73 • Fax: +90 216 640 41 74 • www.novusint.com • info.europe@novusint.com YDO ve YT McCracken ve ark. (2006) 7-28. günler arasında bireysel kafeslerde, buğday temelli rasyonlar ile besledikleri broylerlerde metabolize olabilir enerji (ME) düzeyi ile sekum mikroflorasını incelemişleridir. Araştırmacılar, metabolize olabilir enerji düzeyinin broylerler arasında önemli ölçüde farklılık gösteridiğini ancak enerji yararlamını ile sekum mikroflora komposizyonu arasında önemli bir korelasyon olduğu sonucuna varmışlardır. Farklı bir çalışmada ise, sekumdaki bazı bakteri gruplarının performans ile ilişkili olduğunu ve performansı düşük olan broylerlerin sindirim sistemindeki mikroflora profilindeki varyasyonun daha fazla oluğu görülmüştür (Torok ve ark., 2011). Stanley ve ark. (2012) ise farklı yemden yararlanma oranına sahip broylerlerin jejenum bakterileri popülasyonu arasında herhangi bir faklılığın olmadığını, ancak sekumdaki bazı bakteri grupları arasında farklılık olduğunu kaydetmiştir. OA Yok Rinttila ve Apajalahti, (2013) yemden yararlanma oranı (FCR) iyi olan sağlıklı sürülerde, sekum mikroflorasının daha üniform olduğunu, bunun aksine FRC’ın kötü olduğu sürülerde ise uniformitenin bozulduğunu kaydetmişlerdir. (Şekil 2). www.novusint.com nunun broyler performansı üzerine olan metabolik rolü tam olarak anlaşılamamıştır. Yemden yararlanma oranını arttırmak, bağırsak gelişimini optimize etmek ve gıda kaynaklı patojen mikroorganizmaların üreyip gelişmesini önleyebilmek amacıyla, bağırsak mikroflorasının komposizyonunun ve dinamiklerinin daha ayrıntılı araştırılması gerekmektedir. Yeni beslenme stratejilerinin geliştirilmesi ile sindirim sistemi mikroflorasının modifiye edilmesi bağırsak sağlığı ve kanatlı performansı açısında büyük önem taşımaktadır. Log CFU/ml ceği görülmüştür ( Umesaki ve ark., 1999; Kelly ve Conway, 2005). Yumurt ac ı Tav u k ları n A ç ı k H a va d a D o l a şma s ı n a H a y v a n Re fa hı Y ö nünde n Ba kı ş: De rl e me YUMURTACI TAVUKLARIN AÇIK HAVADA DOLAŞMASINA HAYVAN REFAHI YÖNÜNDEN BAKIŞ: DERLEME Animal welfare aspects of outdoor runsfor laying hens: a review U. KNIERIM Department of Farm Animal Behaviour and Husbandry, Faculty ofOrganic Agricultural Sciences, University of Kassel, Nordbahnhofstrasse la, D-37213 Witzenhausen, Germany (e-mail: knierim@wiz.uni-kassel.de) Received 18 July 2006; accepted 9 August 2006 Çeviren: C. Etkin ŞAFAK Ankara Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara E-posta: esafak@ankara.edu.tr. Özet Bu derlemede yumurtacı tavuklara açık havada dolaşma sağlanmasının hayvan refahına etkileri tartışılacaktır. Kümes sistemleri ile karşılaştırıldığında, açık havada dolaşma sağlanması yumurtacı tavukların daha fazla mekanla karşılaşmalarına yol açar buda daha fazla sayıda ve değişkenlikte davranışsal ve fizyolojik uyaran ve örnek olarak farklı iklim koşulları gibi farklı ortamlar arasında geçiş özgürlüğü sağlar. Her ne kadar kanıtlar bu faktörlerin tavukların refahına olumlu etkileri olduğunu gösterse de başka faktörler ile karmaşık etkileşimleri nedeniyle her zaman böyle olmak zorunda değildir. Açık havaya çıkış aynı zamanda enfeksiyöz ajanlarla temasın artması, hijyenik standartları sağlamadaki güçlük, diyetteki dengesizlik ve av olma tehlikesi nedenleri ile artan bir refah tehlikesi doğurabilir. Bu refah risklerini sınırlamak ve açık havaya çıkışın bütün potansiyel avantajlarından faydalanmak için uygun piliç yetiştiriciliği ve üreticiliği stratejileri kadar; grup büyüklüğü kısıtlaması, yavru horozların tavuklarla birlikte kalması, açık havaya çıkış sıralarının rotasyonu gibi hijyenik kısıtlamalar ve eşit dağılımlı kümesler de önemlidir. Tamamen hareketli kümes sistemleri, eşzamanlı bir dizi etkili önlemleri uygulamak için umut verici entegre bir yaklaşım sağlar; ancak, açık yetiştiricilikteki problemleri çözmek için çok az araştırma olduğu ve yeterli kaynak bulunmadığı için refaha etkileri bakımından açık sistemlerin tamamen kapalı sistemlerle karşılaştırıldığında nihai bir sonuca varmak için çok erken olur. Ek anahtar kelimeler: davranış, sağlık, açık yetiştiricilik, mobil kümesler Giriş Yumurtacı tavuklarda kafes sistemleri ve kafes dışı sistemler sıklıkla karşılaştırılırken, farklı kafes dışı 16 MEKTUP ANKARA Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 sistemlerin avantaj ve dezavantajları daha nadir konu olmaktadır. EC yumurta pazarlama yönetmeliği (Anon.,2003) kafes dışı sistemleri; organik üretim, serbest erişimli ve kümes sistemleri olmak üzere alt gruplara böler. İlk ikisinde, tavuklar ya gündüz sürekli dışarı çıkma hakkına sahip olmalıdır (Serbest erişimli) ya da hava koşulları ne zaman izin verirse (2010 yılının sonuna kadar olası istisnalarla organik üretim). En yüksek fiyatlar üretim maliyetlerinin yüksekliği ve tüketicilerin en refah dostu sistem beklentileri ile organik ve serbest erişimli sistemlerde yetiştirilen yumurtalara aittir. Bütün üç kafes dışı sistemde de kümesteki ekipmanlar oldukça farklılık gösterebilir. Ör: Farklı tek veya çok seviyeli sis- DÜN PFIZER HAYVAN SAĞLIĞI BUGÜN ZOETİS HAYVANLAR İÇİN SAĞLIK İÇİN SİZİN İÇİN Yumurt ac ı Tav u k ları n A ç ı k H a va d a D o l a şma s ı n a H a y v a n Re fa hı Y ö nünde n Ba kı ş: De rl e me temler arasında. İklim koşulları ve sürü yoğunluğu oldukça farklı olabilir ve kapalı dış mekan bahçeleri (Kış bahçesi ya da kötü hava bahçeleri olarak anılır) olur ya da olmaz. Bütün bunlar hayvan refahını etkiler. Ancak, bu derlemede tartışmayı özel barınma koşulları ne olursa olsun hayvan refahı adına açık havaya erişimlerine göre sınırlandırmalıyım. Fraser ve arkadaşlarından (1997) sonra hayvanların doğal hayatları olması, kendilerini iyi hissetmeleri ve fiziksel ve fizyolojik sistemleri normal çalışması da dahil hayvan refahı ile ilgili genel etik kaygılar ortaya konulmuştur. Buna göre tavukların doğal davranışlarını sergilemeleri, duyguları ve biyolojik fonksiyonellik genel olarak sağlıklarının nasıl etkilendiği hesaba alınmıştır. Açık havaya erişimin erişimin refah potansiyelleri Yumurtacı tavuklarda açık ya da kapalı üretim sistemleri, sunulan alan ve farklı çevreler arasında seçim özgürlüğü ile davranışsal ve fizyolojik uyarıların sayı ve niceliğine göre farklılaşır. Bu bölümde bu üç alandaki değişikliklerin tavuk refahını etkilediğine dair kanıtlar olup olmadığı tartışılacaktır. Niteliklerine bağlı olmak üzere dış ortamda herhangi bir iç ortamın sağladığından çok daha fazla sayı ve değişkenlikte uyaran bulunmaktadır. Ek olarak, doğal ışığın varlığı uyaranların görsel olarak algılanmasını etkiler ( diğer kuşların), birçoğu özellikle tavukların hassas olduğu UV ışınlarını yansıtırlar (Prescott & Wathes, 1999). İç ortamda camlar doğal gün ışığı içeri girse bile pencereler UV ışınlarının çoğunu filtrelerler. Böylesi zengin bir ortam özellikle araştırma ve yiyecek arama davranışlarını teşvik eder. Dış ortamda bulunan bitki türlerinin çeşitliliği gagalama, tırmalama, yırtma, ısırma ve tohumları toplama davranışlarını ortaya çıkarabilir. Ek olarak böcekler, solucanlar ve fareler gibi küçük hayvanlar avlanmaya ya da kazmaya teşvik ederler. Yiyecek arama doğal koşullar altında kuşların aktif oldukları zamanın büyük bir bölümünü kapsayan (Savory ve ark., 1978; Dawkins, 1989) yüksek öncelikli bir davranıştır (Cooper & Albentosa, 2003). Yiyecek arama davranışlarını sergileyebilecekleri yeterli fırsatlarının olmaması yiyecek arama davranışının yönlendirilmesiyle ilişkili tüy yolma davranışına sebep olmaktadır (Blokhuis, 1986; Huber-Eicher &Wechsler, 1998). Aynı yol genellikle mortalitenin büyük sebebi olan kanibalizim için de geçerlidir (Abrahamsson ve ark., 1996; Preisinger, 1997). Kanibalizim geliştirilmesinin altında 18 MEKTUP ANKARA Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 yatan mekanizmalar hala tam olarak anlaşılamamıştır. (Yngvesson et al., 2004). Tüy yolmayı teşvik eden veya engelleyen birçok faktör kanibalizm içinde aynı etkilere sahiptir ve tüy yolma davranışı ile ilgili bulgular kısmen kanibalizme de dönüşebilir. Dış ortama çıkarak çeşitli yiyecek arama davranışlarının sergilenmesi teorik olarak tüy yolma davranışı potansiyelini düşürmektedir. Gerçektende birçok çalışmada açık havaya erişimin iyi kullanılmasının tüy yolma prevalansını önleyici bir etkisi olduğu görülmüştür (Green ve ark., 2000; Bestman & Wagenaar, 2003; Nicol ve ark., 2003; Mahboub et al., 2004). Örneğin, Nicol ve arkadaşları (2003) dış ortama erişimin iyi kullanılmasıyla (güneşli bir günde bir bakıştaki kuşların %20 sinden fazlasının dışarıda olması) tüy yolma davranışını 9 kat azaldığını bildirmişken, Mahboub ve arkadaşları (2004) bağımsız olarak dışarda daha çok zaman geçiren tavuklarda daha az tüy hasarı gözlemlemiştir. Dış ortama çıkabilen ve çıkamayan sürüler karşılaştırıldığında farklı sonuçlar bulunmuştur. İsviçrede Hane ve arkadaşları (2000) 28 serbest erişimli sistemi 31 kümes sistemi ile karşılaştırmıştır ve tüy yapılarında bir farklılık bulmamıştır. Diğer bir yanda, Almanya’da, Muβlick ve arkadaşları (2004) 18 serbest erişimli sistemle 10 kümes sistemini karşılaştırmıştır ve veriler istatistiksel olarak analiz edilmemiş olsa da serbest erişimli sistemde daha az tüy hasarı ve disekte edilmiş tavukların sindirim kanalında daha az tüy bulmuştur. Farklı sonuçlar dış ortama çıkışların farklı uygulanması, sürülerin gagalarının eşit olmayan dağılımda kesilmiş yada kesilmemiş olması, ya da Muβlick ve arkadaşlarının (2004) tüy kondisyonunda olumlu etkisi olduğunu bildirdiği kapalı dış mekan bahçeleri gibi zenginleştirmeler sebebi iledir. Kapalı sistemlerde tüy yolma sorunlarını azaltmada etkili bir faktör ise daha düşük ışık yoğunluğudur. Loş ışık şiddetli tüy yolma davranışlarını azaltmada oldukça ekili olsa bile (Kjaer & Vestergaard, 1999), aynı zamanda tavukların normal aktivitelerini önleyerek refahı bozabilir (Anon., 2005). Özellikle dış ortamda uyarılan diğer doğal davranışlar güneşlenmek (Duncan ve ark., 1998; Van Rooijen, 2005), keşif ve toplayıcı davranışların gelişmiş düzeyleri ile ilişkili olan ve aynı zamanda koşmalar ve uçmaların da sık sık gözlendiği lokomosyondur. Dış ortamda tavuklar günde aşşağı yukarı 2500 metre yürür yada koşarlar, dış ortama erişimi olmayan bir kümeste ise tavukların yürüdükleri mesafenin 1000 metreden fazla olmadığı kaydedilmiştir.(Keppler & Folsch, 2001). Yumurt ac ı Tav u k ları n A ç ı k H a va d a D o l a şma s ı n a H a y v a n Re fa hı Y ö nünde n Ba kı ş: De rl e me Egzersizin kemik dayanıklılığını arttırdığı bilindiğine göre (Whitehead, 2004), dış ortama çıkan tavukların kemiklerinin kırılmalara karşı daha dayanıklı olduğu kabul edilir. Fakat kafessiz kapalı sistemlerle bir karşılaştırma bulunmamaktadır. Konvansiyonel ya da aksesuarlı kafeslerle karşılaştırıldığında dış ortam tavuklarının tibia ve humerus kemikleri belirgin bir şekilde güçlüdür. (Leyendecker ve ark., 2002). Göreceli olarak kırılgan kemikler, yumurtlama ve nüfus azaltımı sırasında osteoporoz nedeni kırıklara karşı ile risk altındadır. (Knowles & Wilkins, 1998). Gerçek kırılma prevalansı aynı zamanda kafes içi aksesuarlara, besicilik deneyimlerinden etkilenen tavukların yön bulma becerilerine, (Gunnarsson ve ark., 2000), yakalanma metoduna (Gregory ve ark.,1993) ve kuşun yakalanma sırasında yaşadığı korku ya göre değişir (Reed ve ark., 1993). Açık havada gezinen tavuklar kapalı yetiştirilen tavuklara göre muhtemelen daha korkusuzdur. (Scott ve ark., 1998). Fakat Gregory ve ark., (1990) kapalı yetiştirilen tavuklara göre serbest erişimli tavuklarda daha fazla eski kırık bulmuştur, fakat dışarıya çıkamayan tavuklardan daha azdır. Dışarıya çıktıklarında sıklıkla fazla sayıda tavukların kum banyosu yaptıkları görüIür (Sewerin, 2002). Bu bir çok kuşun eşzamanlı ve bireysel olarak derin ve yüksek kaliteli kum banyosu doğal ışıkla(Duncan ve ark., 1998) birlikte oynak parçacıklarla (Van Liere, 1992) uyarılmasına bağlı olabilir. Senkronize kum banyosunun altında yatan mekanizmalar net olmasada (Olsson ve ark., 2002; Lundberg & Keeling, 2003) birlikte kum banyosu büyük olasılıkla önemli sosyal bir olaydır (Van Liere, 1992; Duncan ve ark., 1998). Açık havaya çıkışların kullanılması içeride daha düşük sürü yoğunluğu kalmasını sağlar.EC organik ürün düzenlemesine (Anon., 1999b) ve EC yumurtacı tavuk düzenlemesine (Anon., 1999a) göre iç ortamda tavuk başına minimum izin verilen alan organikte 0.17 m², konvansiyonel tek hayvanlı kümselerde 0.11 m², dış ortamda gündüz vakti sırasıyla 5 m² yada 4 m² dir(Anon., 2003). Yumurtlama periyodu sırasında düşük sürü yoğunluğu, tüy yolma prevalansını azaltır. (e.g. Simonsen ve ark., 1980; Hansen ve Braastad, 1994; Nicol ve ark., 1999). Bunun nedeni kurbanların etkili olarak tüy yolan hayvanlardan uzaklaşabilme kabiliyetleri yada karşılaşma şanslarının minimuma inmesindendir. Ek olarak artan alan genel olarak stresi azaltır ve bu bile tek başına tüy yolma yatkınlığını azaltır(El-Iethey ve ark., 2OO1). 20 MEKTUP ANKARA Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 Arttırılmış alan aynı zamanda beslenirken ya da normal sosyal davranışlarının bir parçası olarak yürürken aralarında mesafe kalması sebebi ile avantajlı olabilir (Keeling & Duncan, 1989; 1991; Keeling, 1995). Farklı ortamlar arasında seçme özgürlüğü iklim koşulları bakımından önemli olabilir. Kafessiz sistemlerde altlık olarak topraklı kumun bulunması kümeslerde tozun ve amonyak oranının artmasına sebep olur. Bu problem tavuğun motivasyonu için temiz havalı yerlere geçmesi ile azaltılabilir. Bu evcil kümes hayvanlarının sadece düşük amonyak seviyeli yerlerden hoşlanmadıklarını aynı zamanda amonyak arttığında temiz hava aramaya motive olduklarını göstermektedir. (Kristensen ve ark.., 2000; Jones ve ark., 2005). Şu anda açık havaya erişimin fiziksel kondisyona (ör. Solunum yolları) olumlu sonuçları varmıdır sorusuyla ilgili hiçbir bilgi yoktur. Açık havada dolaşmanın refah yönünden riskleri Eğer tavukların dışarıya çıkmaları minimal düzeyde tutulursa, Bubier & Bradshaw, 1998 tarafından da belirtildiği gibi, bunun yararlarındanda minimum düzeyde faydalanmış olurlar. Dışarıya çıkmanın az düzeyde tutulması aşağıda belirtilen birçok faktör tarafından etkilenir, birçok çiftçi dışarıya sık çıkmanın gereksiz olduğu kanısındadır. Endişeleri dışarıya çıktıkları alanların harap olması, avcılar ve enfeksiyöz hastalıklar ile alakalıdır. Dördüncü konu ise dengeli beslemedeki zorluklardır ve bu konuya bir sonraki bölümde yer verilecektir. Aktif olarak dışarı çıkma özellikle kümes yakınındaki alanda kısa sürede yıkıma sebep olması dolayısı ile de tavuklara daha az çekici gelen bir dolaşma alanına neden olur (kahverengi değilde yeşil bir serbest gezi alanı bekleyen yetiştiriciler içinde). Bununla ilgilidiğer bir problem ise hijyende bozulmadır, örneğin çamurlu alanların oluşması. Hiç yeşil bitki kalmadığında, yüksek besin değer yükleri ile ilgili çevresel problemler ortaya çıkabilir.(Menzi ve ark, 1997) ve tavuklar tarafından toprak yeme problemleri yanında Dioksin gibi toprak kirleticiler artabilir. Avcı kaynaklı kayıplar bölgelere göre oldukça değişkendir ve farklı sürü büyüklüklerine, üreme periyodu uzunluğuna ve yapılan anketlere göre değişir. İsviçrede yürütülen anketlerde ortalama olarak çiftlik başına senede 6,7 kuşun öldüğü rapor edilmiştir, bu da ortalama olarak çiftlikteki tavukların %0,22 sidir. Yumurt ac ı Tav u k ları n A ç ı k H a va d a D o l a şma s ı n a H a y v a n Re fa hı Y ö nünde n Ba kı ş: De rl e me Bu sayı kapalı sistemleride kapsamaktadır.(Hane ve ark. 2000). Ortalama 54 haftalık üretim periyodunda İngilterede ki çiftliklerin kayıpları %1,97 sayı olaraksa 170 tanesi kadardır (Moberly ve ark., 2004). Almanyadaki 6 serbest erişimli çiftliğin üretim ve kesim arasındaki sayı farklarına göre Gayer ve ark. (2004) tek bir yumurtlama periyodundaki kayıpların her bir çiftlikte %0,8 ila 1 arasında değiştiğini bildirmiştir (96-445 tavuk). Tavukların av olmalarının ekonomik yönden dikkate değerliği sürünün büyüklüğü ile ilişkilidir. Büyük sürüler oransal olarak küçüklere göre daha az etkilenirler. Önemli enfeksiyöz ajanlar ise iç ve dış parazitlerdir. Dışarıya çıkan sürülerin dışkılarında solucan yumurtalarına ya da koksidiyal ooskistlere çıkmayanlara oranla daha sık karşılaşılmaktadır. (Permin ve ark.,1999; Hane ve ark.,2000; Gayer ve ark.., 2004). Bu durumun refah değerlendirmesi kesin değildir. Enfesitasyon seviyesi düşük olduğu sürece paraziter enfesitasyon hayvan refahı adına bir tehlike oluşturmamaktadır. Aksine, tavuğun bazı parazitlere karşı doğal bağışıklığının sürdürmesini sağlamaktadır (Thamsborg ve ark., 1999). Yemden faydalanma oranı büyük olasılıkla bozulmuş olsada yumurtlama performansıda, mortalite de bu durumdan etkilenmeyecektir. (Hane ve ark.., 2000; Gauly ve ark., 2002). Bununla birlikte, paraziter enfesitasyon ile uygun olmayan koşullar altında ve solucanların patojenlere vektörlük yapması ile gelişen hastalık riski vardır (Ör. Histomonia meleagridis için Heterakis gallinarum ve Salmonella için Ascaridia galli). Serbest erişim koşullarında kırmızı akarlar olarak isimlendirilen dış parazitlerinde yüksek popülasyonda görüldüğü bildirilmiştir.(Guy ve ark., 2004). Bu akarların şiddetli tacizleri sonucu anemi yüzünden ölümlerde görülmüştür (Kilpinen ve ark., 2005). Genel olarak vahşi hayvanlarla temas ya da onların yenmesi ve doğal toprağın temizlenememesi ya da dezenfeksiyonundaki zorluklar enfeksiyöz hastalık ve sonrasında gelen ölüm riskini arttırmaktadır. Gerçekte açık sistemler ve kapalı sistemler arasındaki mortalite verileri kapalı sistemlerde daha yüksektir (Ör.. Morgenstern, 1997; Hane ve ark., 2000; Gayer ve ark., 2004). Hane ve ark. (2000) açık erişimli bir sistemde 28 günlük peritotta mortalite oranını %0.83 bulmuşken yine 28 günlük periyotta kapalı bir sistemde bu oranın %0.5 olduğunu görmüştür. Diğer kaynaklar daha da yüksek yüzdeler bildirmektedirler. Verilerde avcılar yüzünden ölümler tam olarak net değildir. Bu tarz kayıpların hastalıklar ve kanibalizm kaynaklı 22 MEKTUP ANKARA Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 ölümlerden ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Riskleri sınırlamak ve dışarı erişimden tam olarak yararlanmak için önlemler Tavuklar tarafından dışarı erişimin iyi kullanılması için temel olarak grup büyüklüğü, kümes ve uyaranlar da bakım kadar optimize edilmelidir. Genel olarak büyük gruplarda daha az tavuğun dışarı çıktığı gözlemlenmiştir (Bubier ve Bradshaw, 1998; Harlander-Matauschek ve ark., 2003; Muislick ve ark., 2004; Zeltner ve ark., 2004; Hegelund ve ark, 2005). Dışarıyı kullanım seviyeleri araştırmalara göre farklılık göstersede önem göstermektedir. Dışarıyı kullanım verilerinin doğru yorumlanabilmesi için kümes ve dışarı arasında dikkate değer bir trafik olduğunu (Mahboub ve ark., 2004), ve bazende dışarıda sadece birkaç tavuk olabileceğini dikkate almk gerekmektedir (Ör. Rahatsız edildikten sonra ya da fazla güneş ışığı olduğu zamanlarda). Buna göre sadece gündüz vakti dışarı çıkan tavukların ortalama oranı tüm gündeki dışarı çıkan tavukların ortalama oranını yansıtmamaktadır. 16000 tavukluk bir sürüde en düşük dışarı çıkan tavukların ortalama oranı %4 (Muislick ve ark., 2004), ve en yüksek ise 490 tavukluk iki sürü için %42.1 dir (Bubier & Bradshaw, 1998). Sürüyü küçük gruplara bölmek dışarıya çıkışın kullanılmasına olumlu etki edebilir. Bu konudaki deneysel çalışmalar tam olarak tatmin edici değildir (Zeltner ve Hirt, 2003; Zeltner ve ark., 2004; Grigor ve ark., 2005). Buna rağmen 100 serbest erişimli sürüde tüy yolma için yapılan epidemiyolojik (vaka-kontrol) çalışmada, Nicom ve ark. (2003) çitlerin ve ağaçların varlığında tavukların dışarıyı daha iyi kullandıkları sonucuna varmışlardır. Yavru horozlar dışarı çıktıklarında tavuklara göre daha fazla sosyal uyarıcı oluşturmakta (Harlander-Matauschek ve ark., 2003) ve tavuklara biraz koruma sağlamaktadırlar (Bassler ve ark., 2000; Bestrnan ve Wagenaar, 2003). Yetiştirme ortamı ile ilgili deneysel bir çalışmada Grigor ve ark. (1995), 12 ila 20 haftalık yaşta bir çitle çevrili açık hava dolaşma alanına düzenli serbest bırakılan tavukların tonik hareketsizlik testinde ölçülen korku seviyelerinde azalma gözlemlemişlerdir. Yetiştirme ünitelerinde genellikle çok düşük seviyede ışık kullanıldığından muhtemelen göreceli olarak fazla ve yüksek kalitede olan açık hava ışıkları tavukların korkmasında rol oynamaktadır (Prescott ve Wathes, 1999). Melezler arasındada dışarıya çıkmak için hazır hissetmeleri bakımından da farklar olabilmektedir (Mahboub ve ark., 2004), fakat şu anda bu konuda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Yu m u r tacı Tavu k lar ın Açık Havada Dolaş m as ın a Hayvan R ef ahı Y ö nünd en B akış : D er leme Tavukların daha eşit dağılımlı olarak dışarıya çıkabilmelerinde ve dolayısı ile dışarıya zarar vermelerini ve hijyenin bozulmasını azaltmada iyi dağıtılmış kümes ve dış uyaranlar önemlidir (Horning ve ark., 2002; Zeltner ve Hirt, 2003). Çok çeşitli doğal ve yapay yapılar kullanılabilir (Bubier ve Bradshaw, 1998; Horning ve ark., 2002; Bestman ve Fiirmetz, 2004). Yapay yapılar taşınabilir olmaları avantajı ile daha geniş kullanım alanına sahiptirler. Genellikle bu yapılar toz banyosu ya da yiyecek arama gibi doğal davranışlara karşı ek uyaran oluşturmalı, gölge sağlamalı, rüzgardan korumalı ve olası avcılara karşı koruma sağlamalıdırlar. Çatı, tavuklara önemli bir güvenlik hissi oluştururken aynı zamanda şahinlerin avlanması sırasında çalı ve ağaçların yanısıra tavuklara saklanma yerleri sunması ile daha az avlanılmalarını sağlamaktadır. Gelişmiş bir çatının avcı kayıplarına etkisi konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Yerde avlanan hayvanlar, elektrikli çit ve geceleri içeri alma ile göreceli olarak daha kolay kontrol edilebilirler (Bassler ve ark., 2000; Horning ve ark., 2002; Bestrnan ve Fürmetz, 2004). Buna rağmen Moberly ve ark. (2004) yaptıkları bir ankette bazı yumurta üreticilerinin çitleri etkisiz bulduklarını bildirmişlerdir. şümlü olmasıdır. Etkili bir iç parazit kontrolü için alanın tekrar kullanılmasından önce, uzun dinlenme periyodları gerekmektedir. Thamsborg ve ark. (1999) bulaşmanın önlenmesi için bir senelik dinlenme periyodu önermektedirler. Bassler ve ark. (2000) ise iki ya da üç yıllık bir aralık önermektedirler. Dış ortamın daha iyi kullanılmasının yanı sıra zarar görmesinin ve kirlenmesinin önüne geçilmesi için bir yöntem ise hareketli kümeslerdir. Böyle bir sistem ile diğer otlayan hayvanlardan sonra serbest gezinen tavuklar ürün dönüşümü için kullanılabilir (Bassler ve ark., 2000). Ayrıca sadece serbest erişimli tavuklar için amaçlanan alanlara ulaşımı içinde daha iyi bir dönüşüm sağlamış olur. Bütünü ile ya da kısmen Hijyenik sebeplerden kümes etrafındaki alan, suyun birikemeyeceği bir şekilde düzenlenmeli ve bu sayede yumurtlama dönemi sonunda kolay temizlenebilmelidir. Pratik deneyimler çatılı açık hava dolaşım alanlarının kümese çamur taşımayı engellediğini göstermektedir. Kötü hava koşullarında bile korumalı bir açık hava dolaşım alanı oluşturmaktadır. Paraziter kontrolde en önemli önlemlerden biri dışarı çıkışların dönü- Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 23 Yumurt ac ı Tav u k ları n A ç ı k H a va d a D o l a şma s ı n a H a y v a n Re fa hı Y ö nünde n Ba kı ş: De rl e me hareketli sistemler bulunmaktadır. Kısmen hareketli sistemler sadece yumurtlama periyodu sonunda hareket ettirilirken bütünüyle hareketli sistemler yumurtlama periyodunda da sıklıkla hareket ettirilebilirler. Fürmetz ve ark. (2005a), yaptığı bilimsel gözlemlerde büyüme sezonu sırasında tamamen yeşil ve vegetasyonun kaybolmadığı bir açık hava dolaşım alanına çıkma için rotasyon aralıklarının yaklaşık 2 hafta olması gerektiğini bildirmişlerdir. Kış sırasında bu aralıklar 6 haftaya kadar uzatılabilir. Aynı zamanda, dışkılardan nitrojen girişi alana etkili bir şekilde dağıtılmış olur. (Fürmetz ve ark., 2005b). Çatı olmadığı halde bu çalışmadaki dışarı çıkma, 750 tavukluk bir sürü için ortalama %35 dir (Fürmetz ve ark., 2005a). Görünüşe göre iyi vejetasyon ve çoğunlukla hareketli kümeslerin orta pozisyonu tavukları dışarı çıkmak için uyarmaktadır. Ayrıca, tavuklar gün ışığı ile yetiştirilmiş ve sonrasında 12 hafta kapalı bir verandaya erişmiştir. (Fürmetz ve ark., 2004). Ancak, dışarı çıkmanın iyi kullanılması sebebi ile daha büyük bir alanın gereksinimi EC yumurta pazarlama yönetmeliğinde ortaya konulmuştur (Anon., 2003). Fümetz ve ark. (2004) böyle bir mobil sistemin düzgün çalışabilmesi için tavuk başına 15 m2 açık alana ihtiyaç olduğu sonucuna varmışlardır. Ayrıca işgücü gereksinimi yüksektir (Fürmetz ve ark., 2004), ama tamamen mobil sistem bu derlemede tartışılan sorunlara bazı çözümler sağlayabilir. Tüy yolma ve kanibalizm gibi bazı sağlık problemleri kafesler yerine açık erişimli sistemlere alışmış tavukların seçimi gibi farklı yetiştirme stratejileri ile önlenebilir (Sorensen, 2001). Örneğin, kafeste beslenen tavuklar dengesiz diyetler ile başa çıkmak için daha fazla fazla zorlanabilirler. Bitkisel ve hayvansal kökenli açık gıda kaynaklarının kullanımı, daha az kontrol edilebilir gıda kaynağı demektir ve zamana göre değişir. Mevcut yüksek verimli tavuk ırkları yem-yumurta kütlesi dönüşümü; tüy yolma, kanibalizm ya da bağışıklık düşmesi gibi besinsel dengesizliklere duyarlıdır. Düşük protein kaynaklarına mevcut melezlerden daha kolay adapte olabilen tavuklar seçmek mümkündür (Wilhelmson ve Carlgren, 1996; C.F. Sorensen, 2001). Ayrıca farklı tavuk ırklarında tüy yolma veya yamyamlık eğilimi açısından anlamlı farklılıklar olduğu bildirilmiştir ( Craig ve Muir, 1996; Savory ve Mann, 1997; Keppler ve ark., 2OO1; Kjaer & Sorensen, 2OO1; 2OO2; Van Hierden ve ark., 2005). Parazitlere karşı farklı duyarlılıkları olduğuda bildirilmiştir (Gauly ve ark., 2002). Serbest erişimli tavukların sağlık koşullarını iyileştirmede yeni önlem ve tedavi stratejilerinin tanıtımı ve kullanımı kadar yönetimin iyileştirilmesi de gereklidir. 24 MEKTUP ANKARA Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 Sonuçlar Yumurtacı tavuklara açık erişim sağlanması diğer tüm besleme türleri arasında; hem davranışsal özgürlük bakımından hem de bazı sağlık meseleleri açısından, en yüksek refah potansiyeline sahiptir. Buna rağmen enfeksiyöz hastalık ve avlanılma kaynaklı ölme riski de en yüksektir. Sunulan bilgilerin ışığında serbest erişimin bazı avantajları, kapalı sistemleri geliştirerek ve çatılı bir dış salma ile de sağlanabilir. Kısıtlı alan ya da iş gücü yetersizliği yüzünden açık yetiştiricilikte başarılı olamayan çiftçiler için çatılı salmalar iyi bir alternatiftir. Kaynaklara göre serbest erişimli sistemlerde daha iyi refah durumu sağlanmıştır. Bundan dolayı farklı çiftlik koşulları farklı çözümler gerektirir. Genel olarak tam kapalı ve tam açık sistemler refah konusunda karşılaştırıldığında, henüz kesin bir yargı için erkendir. Açık hava şartları altında hastalık kontrollü araştırma ve pratik deneyimler oldukça erken aşamadadır. Halihazırda devam ettirilmesi ve geliştirilmesi gereken tamamen hareketli kümes sistemlerinin kullanımı gibi bazı umut verici yaklaşımlar vardır. Ancak serbest erişimli sistemlerin sorunlarını çözmek için daha fazla araştırma yapmak ve daha fazla kaynak ayırmak gerekmektedir. Kaynaklar yazarından temin edilebilir. S ağ lıklı Tavuk SAĞLIKLI TAVUK Prof. Dr. Ahmet ERGÜN’ün sağlıklı tavuk konusundaki açıklamaları Tavuk eti üretim koşulları, yetiştirilme ortamları: Sağlıklı ve temiz üretim yaparken hayvan haklarına azami ölçülerde riayet etmek, çevreyi kirletmemek temel kriterdir. Günümüzdeki modern kümeslerde 40-50 bin piliç barındırabilmektedir. Yetiştirme yerde yapılmaktadır (25 kg/m2). Hayvanların temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere oksijen, su ve yem ile temiz dezenfeksiyonu yapılmış bir kümes, kümeste ısıtma, aydınlatma, kuru ve temiz bir altlık sağlanmaktadır. Hijyen tedbirleri eksiksiz yerine getirilmekte, aşılamaları yapılmakta, veteriner kontrolleri muntazaman sürdürülmektedir. Bu çerçevede hedef 42 günde, ölüm düzeyinin %5, canlı ağırlığın Türkiye ortalaması olan 2.3 kg, yemden yararlanma değerinin 1.7 olmasıdır. Yem formülasyonu: Broyler rasyonlarının temeli enerji ve protein ihtiyacını karşılamaya yöneliktir. Bu çerçevede bizlerin milli yemeği olan pilav fasulye benzeri olarak broyler rasyonlarının temeli de mısır ve soya küspesinden oluşmaktadır. Buğdaygillerden enerji, baklagillerden de protein ihtiyacı karşılanmaktadır. Bu temel rasyona minerla ve vitamin premiksleri katılmaktadır. Bu uygulama ABD ve Brezilya gibi dünyada broyler üretiminde lider ülkelerde de aynıdır. Hormon: Piliç etinin hormonla birlikte anılması büyük bir talihsizlik ve beyaz ete yapılan bir haksızlıktır. Etlik piliç yetiştiriciliğinde hormon kesinlikle kullanılmamaktadır, kullanılmasının bir gereği de yoktur. Büyüme hormonu, Growth hormon (GH) veya Somatotropin; peptit yapılı, insanlarda ve hayvanlarda büyüme, hücre üretimi ve yenilenmesini uyaran hormondur. Eğer protein yapısında olan büyüme hormonları yemlerine katmak suretiyle tavuklara yedirilecek olursa sindirim siteminde yıkımlanarak etkisiz hale getirilir. Büyüme hormonunun başarılı olabilmesi için tavuklara her gün ve günde bir kaç kez enjekte edilmesinin gerekli olmasıdır. Lojistik olarak böyle bir uygulama mümkün değildir. Zira 20.000 hatta daha fazla sayıda piliç yetiştirilen bir kümes içerisinde, bir günde binlerce hayvanı tek tek yakalayıp bir kaç kez hormon enjekte etmenin zaten gereği de, ekonomisi de ve uygulanabilirliği de yoktur. Östrojenler; baklagillerde, buğdaygillerde ve yağlı tohumlarda değişen düzeylerde doğal olarak vardır. Kanatlı beslemede ısıl işlem görmüş soya ürünleri kullanılır. Isıl işlem, soya içerisindeki östrojenler % 49’a kadar azaltır. Ayrıca vücuda alınan östrojenin ancak % 2 ila 5’i aktif formda kalabilmekte, bağırsak mukozasında metabolize olmaktadır ve bunun da %90’ı karaciğerde inaktive olmaktadır. Antibiyotikler: Antibiyotiklerin kullanılması başlıca iki nedenden dolayı olmaktadır. Bunlardan ilki büyütme faktörü olarak yem katkı maddesi formunda kullanılmasıdır. Antibiyotiklerin 2016 yılında AB ülkeleri ile paralel olarak bu kullanım şekli yasaklanmıştır. İkincisi subklinik ve klinik hastalıklara karşı tedavi amaçlı antibiyotik kullanımıdır. Bu kullanım formunda da kesimden 7 gün önce kullanımına son verilmekte ve ette antibiyotik kalıntısına izin verilmemektedir. Kesimler sırasında yetkilendirilmiş resmi veteriner hekimler numuneler alarak Bakanlık laboratuarlarına gönderip analiz yaptırmaktadır. Pişme süresi: Pişme süresini çiğ ve tüm piliç tencerede haşlandığında 30 dakikadan fazla değildir. Fırında pişirilecek olursa 90 dakikayı bulur. Marinasyona bağlı olara süre daha da kısalabilir. Sonuç: Tüm dünyadaki gelişmeleri yakından izlediğimiz takdirde Tavukla, piliçle kavga etmenin anlamı yoktur. Çünkü; bitkisel kökenli yemler tüketerek bunları en kısa zamanda, en ucuza ve en yüksek kalitede hayvansal proteine çevirebilen bir başka hayvan materyalimiz yoktur. Tüm dünyada Sığır, koyun, domuz ve balığın üretim ve tüketimi artmadığı gibi tam tersine azalmalar görülüyor. Gelecek nesillerin hayvansal protein gereksinmesini karşılayacak tek hayvanımız var o da broilerlerdir. Markalı ve ambalajlı ürün alın, endişe etmeyin. Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 25 Et Se k t örü n d e B ir İ l k! G ı d a G ü v e n l i ğ i U y g u l a ma l a rı M e sl e ki Eği ti m Pro gra mı : S AF EM EAT_EU Et Sektöründe Bir İlk! Gıda Güvenliği Uygulamaları Mesleki Eğitim Programı: SAFEMEAT_EU Gıda güvenliğinde başarının ancak eğitimli personel da dünyaca tanınan uzman profesyoneller tarafından ile erişilebilen bir hedef olması gerçeğinden hare- Türkçe, İngilizce, Almanca ve İspanyolca olmak üze- ketle Kalite Sistem Laboratuarları tarafından geliş- re dört lisanda hazırlanacaktır. tirilip koordine edilen SAFEMEAT_EU projesi Avrupa Birliğinde et sektörüne yönelik alanındaki bir ilk olma özelliğini taşıyor. SAFEMEAT_EU “Et Sektöründe Gıda Güvenliği Uygulamalarının Geliştirilmesi” (2013-1-TR1-LEO05-47583) projesi Avrupa Komisyonu LLP Leonardo da Vinci Programı tarafından desteklenmeye hak kazandı ve proje 1 Aralık 2013 tarihinde resmen başladı. Avrupa ülkelerinde et sektörüne odaklanmış olan ilk yenilikçi e-öğrenme programı olma özelliğini taşıyan SAFEMEAT_EU projesinin amacı et sektöründe çalışan personelin ve uzmanların kendi sektörlerindeki Kalite Sistem Grubu Genel Müdürü Samim SANER’in koordinatörlüğünü yürütecek olduğu proje için AB 2 yıl süreyle 300.000 Euro’nun üzerinde kaynak ayırmıştır. Proje Ortakları; • Türkiye - Kalite Sistem Merkez Laboratuarları • İspanya – BETELGEUX, S.L. konusunda altyapının desteklenmesidir. • Türkiye – BESD-BİR (Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği) teryalleri geliştirilmesi, düzenlenmesi planlanan çalıştaylar ile eğitim programının yayılması, çalışanların bilgi birikiminin arttırılması ve böylelikle et sektöründe gıda güvenliği ve kalitesine yönelik uygulamaların geliştirilmesi öngörülmektedir. Et sektöründe gıda güvenliği programının müfredatı, alanın- 26 MEKTUP ANKARA Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 YUMURTA öngörülüyor. • İspanya - Burgos Üniversitesi kapsamında et sektörü özelinde online eğitim ma- ŞARKÜTERİ ÜRÜNLERİ personel gereksinimine önemli bir çözüm getirmesi orik olarak bilgilendirilmesi ve mevzuatlara uyum 6 uzman kurumun ortaklığıyla yürütülecek program İLERİ İŞLENMİŞ ÜRÜNLER ğı bu eğitim programının sektörde yaşanan nitelikli gıda güvenliği uygulamaları hakkında pratik ve te- ya, Avusturya ve Letonya’dan konsorsiyuma katılan PİLİÇ ÜRÜNLERİ Ülkemizden binlerce sektör çalışanının yararlanaca- • Avusturya – Lebensmittelversuchsanstalt (Gıda Araştırma Enstitüsü) Kalite Sistem Grubu’nun liderliğinde Türkiye, İspan- ÇAGDAS YÖNTEMLER • Türkiye - Advancity Bilişim Teknolojileri C M Y CM MY CY CMY K • Letonya - Gıda ve Veteriner İşleri Başkanlığı. Projemiz hakkında detaylı bilgi için proje irtibat kişisi ile iletişime geçebilirsiniz: Nihan ERYILMAZ - eryilmazn@kalitesistem.com Proje sosyal paylaşım adresleri; www.safe-meat.eu https://twitter.com/safemeateu, https://www.facebook.com/safemeateu Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 27 B iyog üv e n lik Uyg u l a m a l a r ı (Ya p ı l ma s ı /Ya p ı l m a m a sı G e re ke nl e r) Biyogü ven lik Uygu lam alar ı (Yap ılmas ı/ Yap ılmamas ı Ger ekenler ) BİYOGÜVENLİK UYGULAMALARI (YAPILMASI/YAPILMAMASI GEREKENLER) Uzm. Veteriner Hekim Güney GÖKÇELİK E-Posta Adresi:guney@protekt.com.tr Biyogüvenliğin geniş tarifini yapmak istersek, deriz ki; Hastalık yapıcı organizmaların sürüyü etkilemesini engellemek üzere tasarlanan tüm uygulamalardır. Sonrasında, teknisyenlerimize yada çiftlik/kümes çalışanlarımıza ulaşır, tarifi daraltır ve deriz; Canlının güvenliğini sağlamada: Hedef; ne mikroplar hayvanlarınıza, ne de hayvanlarınızı mikroplara getirmemektir, Ve hastalık etkenleri sürülerinizi bloke etmeden, siz onları bloke edebilmelisiniz. Görüleceği üzere, en baştaki uluslararası bir uygulama tarifiyle, uç noktadaki teknik yada yetiştirmede çalışanlar aralığında görev alacak kurum/kuruluş bildirilmemiştir. Gösterilen odur ki, vazifeli vede sorumlu kişi/kişiler, direkt olarak hayvanları kucaklayanlardır. Arada görevli,sorumlu,paydaş kimseyi (Uluslar arası otoriteleri, ilgili ulusal otorite, patronlar, üniversiteler) bildirmez,sorgulayamayız.Suçlu olacaklar baştan belirlenmiştir. Biyogüvenlik konusunu son senelerde çok sık dile getirir olduk. Hemen her toplantının bir kenarında uygulamalarının önemi vurgulandı. Doğru olanı da budur. Bir numarada yer almalıdır. Çünkü büyüme buna bağlıdır. Özellikle gelişmemiş ülkelerde, bu artış daha hissedilir olacaktır. Dünyadaki 15 ülke, tavuk eti üretiminin % 80’ini elinde tutmaktadır ve ülkemiz Dünya 8.sidir,55 ülkeye de ihracat yapabilmekteyiz.Sevgili,işsiz doktorlarımızın antipropagandaları olmasa, tüketimimizin 25 kg/fert/yıllık olması ve dünya 7.olmamız işten değildir. Dolayısıyla, daha da sık konuşmak, korunmada iyileştirmeye yönelik tartışmak durumundayız. Biyogüvenlik ne süredir tartışılıyordur; nedir başlangıcı ve geleceği? Aşağıdaki, çok iyi tanıdığımız hastalıklara bakalım; ILT…..1925 ND…..1926 IB……1930 IC……1932 MIKOP..1950 ORT….1994 28 MEKTUP ANKARA Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 Yakın tarih içerisinde,80-90 yıldır konuşuluyormuş. Daha öncesi yokmudur ? Bu hastalıkların net isimlendirildikleri tarihlerdir, oluşturdukları problem başlangıçları muhakkak ki çok daha eski idi. Biliyoruz ki;1974 yılı Avrupa’sında, hayvanlar arasındaki büyük salgınlar sonu kaçınılmaz görülmüş ve hastalıklardan korunma ve sağaltımını daha bilimsel uygulayabilmek adına,1761 yılında,Fransa’da,ilk Veteriner Fakültesi açılmıştır. Bırakınız Veteriner hekimliği, MS.164 yıllarından giderek büyük salgın olan insan vebası (Yersinia pestis),14. Yüzyıl boyunca felaketlere neden olmuştur. Büyük salgında, Avrupa halkının 1/3,Asya’da 25 milyon kişi hayatını yitirmişti.O tarihlerde de, ampirikte olsa, korunma çok sık tartışılıyor olmalıydı. Şatolar, evler hatta insanlar yakılıyor, fare mücadeleleri, yabancı giriş-çıkış kontrolleri/yasakları ile korunma sistemleri oluşturuyorlardı. Dünyadaki et tüketiminin, insan refahıyla paralel geliştiği kabul edilir.Dolayısıyla,artacak olan küresel refahla üretim gereksinimide artacaktır. Evrensel tavuk eti tüketiminin, önümüzdeki yıllarda, şimdilerde ilk sırada olan domuz eti tüketimininde önüne geçeceği bildirilmektedir. Sayısal üretim artırmanın yanında, genetik çalışmalarla; 2022 yılında,35 günde,2.5 kg canlı ağırlığa ulaştırılabilecek broilerler öngörülmektedir. Gelecekte, daha da çok çeşitlenmesi olası enfeksiyon etkenleri ve oluşturdukları hastalıklarla savaşacak, yeterli ilaç molekülleri bulunamayacak yada insan sağlığına ilgili sakıncaları nedeniyle yeterli kullanılamayacaklardır. Aşılarda, hiçbir zaman, kesin eradikasyon çözümü olmayacaktır. Antimikrobiyallere karşı gelişen rezistans önemli derecede artmaktadır ve tüm ülkelerde kısıtlamalar esas alınmaktadır. Örneğin,Avrupa’da,hindilerdeki Salmonella kentaky’nin Florokinolonlara karşı tamamen rezistans kazandığı bildirilmektedir. Broilerlerdeki problemlerin,% 72,6’sını respiratorik olumsuzlukların oluşturduğu ve ,primer viral etkene ilave olan sekonder bakteriyel hastalıkların olayı büyüttüğü saptanmıştır. KORUNMAMIZ GEREKEN ETKENLERİN Mikropların geçmişini irdeleyelim; Tavuk patojenlerinin bulaşma kaynakları nelerdir? 50 milyon yıllık geçmişte bildirilen 5 büyük dünya felaketinde, varolan canlıların % 99,9 u yok olmuştu. Buna karşın,aşırı sıcağa,soğuğa,oksijensizliğe dayanıklı mikroorganizmaların canlılıklarını korudukları bildirilmektedir. İnsan-Yem/su – Damızlık sürü-Kuluçkahane-Altlık/ dışkı - Toz/kir – Evcil/Yabani hayvanlar – Böcekler – Parazitler. Ya gelecekte: Ekstramofil mikrobiyal canlıların varlığı, dayanıklılıkları tartışılmaktadır. Bu türlü dirençli mikroorganizmalar; radyasyonun varlığında, volkanik su kaynakları civarında, yoğun kükürtlü ortamlarda yaşayabilir mutasyonal yapı kazanmışlardır.Hatta,uzaya gönderilen gemilerin dış yüzeyine bulaştırılan(ve adı açıklanmayan) bir kısım mikrobiyal canlıların uzaydan aktif yapıda geri döndükleri bildirilmektedir (Bu uygulamayı üzülerek yorumlarım; tüm uzaydan dönenler, yabancı bir parazit taşımasın diye günlerce karantinaya alınır, incelenir ama,dünya insanı, uzay gemisiyle başka bir gezegene yollayabilir, bulaştırabilir…!) Uzak gelecekte, tüm gezegenimizi etkileyen büyük felaketler düşünülse de, son kalan canlıların yine mikroorganizmalar olacağı öngörülmektedir. Görülen odur ki; biyogüvenlik, uzun geçmişi gibi sonsuza dek konuşulur olacaktır. Tavukçuluğumuz temelinde biyogüvenliğin günümüzde artan önemini özetlersek; Bulaşma yolları nelerdir? Temas, gıda, damlacık, dışkı ve vücut salgıları ile. Etkenleri tanıyor muyuz? Hastalıklar yaşandığında, önemi, kayıpları, sürü geleceğine olumsuzlukları çaresiz öğrenilmiş olur. Ne var ki, hastalık etkeninin yapısını vede yayılmadaki gücünü gösterebilmek, alınacak önlemlere daha bilinçli sarılmak olacaktır. Onun dışında “aman korunalım” çığlıkları atmak, bilmediğiniz, tanımadığınız, görmediğiniz düşmanla belirsiz bir savaşa atılmak olacaktır. SALMONELLOZİS Esastaki önemi, güncel olarak, gıda zehirlenmelerinde birinci sırayı koruyan zoonoz olmasıdır. BAKTERİ BİYOLOJİSİ Enterobakteridir, yayılma bağırsaklardan iç organlara doğru olur Enfektif dozu 105 bakteri iken, s.Newport örneğinde bazıları 1-10 adetle enfeksiyon oluşturabilirler 20 Dakika bu doza erişmeleri için yeterlidir 3 Saatten daha kısa bir sürede 10 nesil üretebilirler Bulaşık yumurta üzerinde; 25 c’de, 24 satte % 75 oranında artabilirler Kuluçka süreleri 6 – 72 saattir Enfekte civcivler 10-18 hafta etkeni saçabilirler Lenfoid dokulara yerleştiklerinde latent kalabilirler S.Gallinarum-pullorum yanında, s.Enterditis, s.Typhimurium ve s.Helderberg’inde vertikal bulaşması bildirilmiştir EPİDEMİYOLOJİ Geneli konakçı spesifik olmadıklarından epidemiyolojileri karışıktır BULAŞMA; Türe bağlı olarak, dikey ve yatay yolla olabilir Gıdalar zincirindeki hemen herşeyle bulaşma gerçekleşebilir (Canlı) civciv, evcil hayvanlar, insanlar, yabani kuşlar, sürüngenler, kemirgenler, sinek-böcekler, akarlar (Cansız) yem-su, altlık, araçlar, alet, malzeme, kontamine kümes-kesimhane, et-yumurta, mutfak gereçleri NEDEN İLK SIRADA TOKSEMİKTİR; ÇEVRESEL KOŞULLARA DİRENÇLİDİR Toprakta 360-480 gün canlı kalabilirler, Atık sularda 500-1000 gün aktif olabilir Kuluçkahanelerde eliminasyon başarısı % 50 ‘yi geçmeyecektir Tüm bunları öğrenirsek, şimdi, kendinizi bir mikrobun yerine koyup düşünebiliriz; ”Nereden girebilirim, nasıl saklanabilirim ?” İnsanlarda enfektif doz 10 6-108 / g (etkene ve konakçı şartlarına bağlı olarak) Hastalıkların etkenini ve dolayısıyla savaşılacak düşmanı iyi tanımak gereğini gösterebilmek üzere, birisi viral, diğeri bakteriyel hastalık etkeni olan iki popüler örneği irdeleyelim: Enfeksiyonu geçirenler etkeni 8 haftadan daha uzun süre saçabilirler Salmonellosis Newcastle enf. Genellikle inkübasyon süreci 12-36 saat Antibiyotiklere direnç giderek önem kazanmaktadır. NEDEN GENELDE TAVUKLAR SUÇLANIR? Tüm dünyada kanatlı endüstrisindeki gelişme, artma hızlıdır Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 29 B iyog üv e n lik Uyg u l a m a l a r ı (Ya p ı l ma s ı /Ya p ı l m a m a sı G e re ke nl e r) Tüketici tercih ve yaşam şekilleri tavuk etine yönlendirmektedir Beslenmede biliçlenme sonu tercih nedenidir Ekonomik protein kaynagı yapısı nedeniyle tüketimde aranır Sağlıklı protein kaynağı yapısı avantajdır Yumurta ve yumurta ürünleri çok yaygındır Gıda zincirinde sekonder / çapraz bulaşmalar olumsuzlukları sık gözlenir Yeterli pişirmeme, kontamine mutfak gereçlerinin kaynak olması sözkonusudur Kesimhane prosesi sırasında olan çapraz bulaşma en sık olandır. Kontrolde yapılması gerekenler Laboratuvar kontrolleri için işletmenin kümes ve hayvan kapasitesi temelinde örnekleme modelinin geliştirilmesi Doğru örnekleme şekli ve sayısının belirlenmesi Laboratuvara uygun şartlarda ulaştırılması ve teşhis organizasyonunun sağlanması Sonuçlar ışığında epidemiyolojik veriler derlenmesi, değerlendirilmesi, yorumlanması, uygulanması. Korunmada gerekler Yemde ısısal sistem uygulaması Broiler kümeslerinden giderek kontrolün genişletilmesi Proseste kros kontaminasyon denetlenmesi Su hijyeninde titiz olunması Yemde-suda asitleştiriciler, probiyotik kullanımı Yem araçlarının uygun temizliği, dezenfeksiyonu Bakıcıların taşıyıcılık kontrollerinin sıklaştırılması Ziyaretçi kontrolleri ve kayıtlarında titiz olunması Uygun aşı/aşılama Newcastle HASSAS TÜRLERİN YAYGINLIĞI ÖNEMLE VURGULANMALIDIR 236 tür kanatlının hassas olduğu bilinmektedir Tavuklar en hassas olanlarıdır Kaz-Ördekler klinik belirti göstermezler, taşıyıcı olabilirler Hindiler tavuklardan daha ciddi yayıcıdırlar Su kuşları Lentojenik suşları taşırlar, yayarlar Lentojenik ve Mezojenik Enfeksiyon güvercinlerde endemiktir Karabataklarda sinirsel belirtiler karakteristik Pisittasin’lerde çok değişik formlar oluşabilir Yırtıcı kuşlarda sinirsel belirtiler gözlenir Deve kuşu ve Emu’larda solunum problemi bulgulanır 30 MEKTUP ANKARA Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 Biyogü ven lik Uygu lam alar ı (Yap ılmas ı/ Yap ılmamas ı Ger ekenler ) İNKÜBASYON SÜRECİ DEĞİŞKENDİR Virülansa, popülasyona ve hassasiyete göre 2 ile 5 gün değişkenliği gösterir. Tavuklarda 2-6 gün arası olması beklenir. VİRUS DAYANIKLIDIR Bulaşık kümeste -11 OC - 36 OC arasında 255 gün kadar, 8 OC’de 14 ay ve dondurucuda yıllarca, Leşlerin kemik iliklerinde 300 gün, Yoğun leş tüketen bir köpekte saçım 22 gün, Hindi bağırsaklarında 12 ay kadar, Yaz mevsiminde tabiatta 7 gün, ilkbaharda 14 gün ve kışın 30 gün canlı, Kontamine materyallerde 10-14 gün, Toprakta 20 OC’de 22 gün, Toprak solucanlarında 4-18 gün, Deneysel bulaştırılmış göl suyunda 11-19 gün canlılığı rapor edilmiştir. YAYILIM ÇOK ETKİNDİR Enfeksiyondan 3-4 gün sonrasında gaitayla ve 3-4 hafta süreyle damlacık ve gaitayla Yem, Su, Altlık, Alet, Ekipmanlar, İnsanlar, Donmuş etler, doğaya atılan ölüler, vahşi kanatlılar, Kurtçuklar, Akarlar, Fareler, Kedi – Köpekler, enfekte damızlıkların yumurtalarından tesadüfi kabuk bulaşması yayılım aracı olabilirler. Biyogüvenlik gerekleri, başta uluslarası bir zorunluluktur. Bunun en güzel örneğini A.influensa tehditleri sırasında yaşadık. Tüm dünya, ortak davranmak zorunluluğuyla tedbirler ortaya koydular, kendilerini soyutlayamadılar. Ülkemizi ele alırsak; batıyı biraz kontrolde düşünsek bile, tüm doğu, güney ve kuzey doğu komşularımız birer dinamit yapısındadırlar. Ulusal işbirliğinde ise; yetiştiricilerimiz, Veteriner Hekimlerimiz, Bakanlığımız ilgilileri ve Patronlarımıza düşen vede paylaşıp kesin uymak zorunda oldukları gerekleri, bilmek durumunda oldukları hataları, eksiklikleri vardır. YETİŞTİRİCİLERE İLGİLİ HATALAR İhbar etmek istemezler, birey olarak perişan olacaklardır, çünkü tazminat söz konusu değildir, Kümeslerin civarında, birkaç artık broiler yada yumurtacı tavuk bulundurur, enfeksiyon ocağı yaparlar, Kedi ve köpeksiz olunamaz, bulaşmadaki rollerini unuturlar, Problemi yandaki komşuya bile iletmezler( çünkü hata yapmış olamazlar), Kendilerince denemeler yapmaları, önerileri değişikliklerle uygulamaları sık olanlardır, Yeme, suya ilavelerle özel önlemler oluşturmaya çalışırlar(ben keşfettim diyebilmek), DAĞILIM HIZLIDIR Aşılamaları uygulamayı gereksiz görebilirler (yaptım da ne oldu görüşü), Etken, esintisiz bir havada 50 m ve rüzgâr etkinliğinde 1-2 km uzağa ulaşabilir Problem halinde bölgesel ortak karar almazlar (birbirimizi sevmeyiz). SALGIN SÜRESİNCE YAPILMASI/YAPILMAMASI GEREKENLERİ HATIRLATMAK İHTİYACI DUYDUM HEKİMLİĞİMİZ İLE İLGİLİ HATALAR Hasta tavukları değerlendireceğim fikriyle kesime alıp, yayılımı hızlandırmayın, Hastalığın olmadığı bölgelere hasta taşımayın, En az, her iki saate bir ölüleri toplayıp yakın, Hekimlik karar ve uygulamaları, işletme ile yetiştirici balansında olması gereken kadar tarafsızdır, Problemler durumunda ulusal bir önlem bildirilmediği ve ortak kontrol uygulanamayacağı nedenle kararlar değişkendir, Problem yeterli derecede sorgulanmaz ve önlemek için bir program takvimi oluşturulamamıştır, Kanatlının türü, yaşı, duyarlığının enfeksiyonla mücadeledeki önemi yadsınır, Etkenin suşu, virülansını iyi denetleyecek zamanları yoktur, Klinik – Nekropsi yanılgıları daima devredir, ikincil enfeksiyonlar, esastaki problemden önde bulgulanır,yanılgıların temel nedeni olurlar, Benzer hastalıklardan ayırdetmekte gecikilir, Dikkate alınmayan immunsupresif ajanların önemi unutulabilir, “İş körlüğü”; Hastalık kondurulmak istenmez, gözardı edilebilir, Uzmanlaşmamış laboratuvarlarda olabilecek, teknik yada yorum hataları, yanlış yönlendirmelere, çözümde olumsuzluklara neden olacaktır, Gençlerimizin “Ben artık biliyorum” ısrarları ..! DEVLETE İLGİLİ OLUMSUZLUKLAR İlgili merkez müdürlük, bilgisayarlı epidemiyolojik izleme ile kayıt sistemi oluşturmalı ve sektörle paylaşmalıdır, Problemler halinde, savaşımdaki esas ve genel önlemler bakanlıkça ortaya konup ortak uygulama kontrolde tutulabilmelidir, Ülkemiz sahasında bölgelendirmeler oluşturarak, daha dar, kontrol edilebilir, yayılmanın hapsedilebildiği, ihracatta problemi azaltabilecek sınırlar sağlanmalıdır, Hastalıklarla savaşımda doğru sıralama yapılmalıdır (AI-->ND-->IB-->Koli enfeksiyonu v.b. sıralamasındaki gibi), İlgili otorite memurları, ulusal problemler yapısında, zabıta/polis rolünde değil, sektörün büyümesine destek ve çözüm ortağı olarak sektörün yanında olmalıdırlar, Kümeslerin temizlenmesi devamında, en az 1 ay yeni hayvan koymayın, Fark edildiğinde, geç kalınmış olacağından, hasta hayvanları aşılamaktan medet ummayın, Etrafınızı uyarın (…en azından size tekrar dönmemesi için), Aşılama ile biyogüvenlik çabalarının %50 şer orandaki eşit önemde olduğunu kabul edin, uygulayın. Baştan itibaren vurgulamaya çalıştığımız, “birlikte, ortak davranmak” zorunluluğu olan sektör paydaşlarını irdelemek, bu konuyu işlemekteki en önemli amacımdır. Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 31 B iyog üv e n lik Uyg u l a m a l a r ı (Ya p ı l ma s ı /Ya p ı l m a m a sı G e re ke nl e r) Tüm dünyada olduğu gibi; bakanlık, fakülte, enstitü elamanı olmayan ve fakat sektörün nabzını tutan teknisyenlerle de (Hastalık, Yem,İlaç,Ekipman) işbirliği yapmanın, yaygın çözümlerdeki yararı kabul edilmelidir, Bilim-İlim-Pratik (Fakülteler-Enstitüler-Klinikler) aralarındaki kopukluk giderilmeli, birlikte ve tek doğruda çalışılmaları teşvik edilmelidir. PATRON DAVRANIŞLARI Aynı bölge içerisinde birlikte çalışan entegrasyonların bile, çoğu kez, ortak karar ve önlemlerde birleşememeleri, salgınların yayılım hızını ve sürecini olumsuz etkilemesi, Ulusal bir ortak mücadele formülü oluşturulmayacağı için, bölgesel (doğru-Yanlış) önlemler uygulanması, Şartlarımıza uymayan yabancı uzman görüşleri, firmalar önerileri, yanlış oryantasyonlara bağlı baskılar yada telkinler etkisinde kalarak, teknik elemanlarını yanlış yönlendirmeleri, Yeterli teknik eleman ve de danışmanlara sahipken; aşıda,ilaçta,dezenfektanda, uygulamalarda v.b. teknik tercihlerde tek karar verici olmakta ısrar etmeleri, Dünyanın ikinci büyük üretici ve ihracatçısı konumundaki Brezilya’nın çok güzel örneğinde olduğu gibi; ortak sorumluluk verdikleri bir ” özel biyogüvenlik firması “nın kontrol uygulamalarını kabul edip paylaşamamaları. Ülkemiz yapısında yetiştiricilerimizede anlatabilmeliydik ki.. Kümeslerin etrafına meyve ağaçları dikip yabani kuşları davet etmeyiniz, Kahvehaneye gidip, aynı kıyafetle kümese girmeyiniz, Yan kümes komşunuza; “gel de şu benim probleme de bakıver” demeyiniz, Yabancıları ve dışarıda oynayan çocuklarınızı kümese sokmayınız, Araç, ekipman temizliğini kontrolde tutunuz, Kümese girişte el- ayak dezenfektanı bulundurunuz, Kümesin dışında, başka kanatlı hayvan beslemeyiniz (Bir çiftlikte aynı tüyü taşıyan kanatlılar barındırmalıdır) Kümese kuşların giriş ihtimallerini yok ediniz, Fare-sinek-akar mücadelesi yapınız, Kümesin içerisinde hasta ve ölü hayvan bırakmayınız, Ölüleri imha ediniz, kedi-köpeğe yedirmeyiniz, Gübrelerinizi uzak ve uygun yerlere taşıyınız, Yem deponuz ve tabanı temizlenebilir yapıda yapılmış olmalıdır, Su deponuz gereğinde temizlenip dezenfekte edilebilir konumda olmalıdır, Kümes temizliğinde titiz olunuz, atıklarla etrafınızı 32 MEKTUP ANKARA Yıl: 2014 Cilt: 12 Sayı: 1 kirletmeyiniz, Bölgenizdeki hastalık olaylarına karşı uyanık olunuz, birbirinizi uyarınız, Civciv koyma aralığının; temizlenmiş ve sağlıklı kümeslerde en az 10 gün, hastalık geçirmişlerde ise 30 günün altında olmamasında ısrarcı olunuz, Gereksiz yere “KÜMESİNİZE VETERİNER HEKİM ÇAĞIRMAYINIZ, SOKMAYINIZ” BİYOGÜVENLİK KAİDELERİNE NE ÖLÇÜDE UYARIZ Ekonomik durum, sıkıntıların boyutu ve en son olarakta sağ duyu, uyumun dozajını belirleyenler olacaktır. Halbuki, sürümüze hastalıkların bulaşmasını engellemek olarak hedef belirlenecekse ”en etkili ve ucuz yol”dur.Bunu,tüm paylaşanlar olarak hazmetmeli, hastalık halinde bile kurallara uyulmadığında başarı sağlanamayacağı kabul etmelidir. ŞİMDİ DE, YAPILABİLECEKLERİ İRDELEYELİM 3 TEMEL İLKE: İZOLASYON Hayvanlara kontrollü ortamların oluşturulması, bakıcıların bilinçlendirilmesi TRAFİK Tüm ziyaretçiler(En önemli bulaştırıcılar; iki ayakla girenlerdir), Araçlar, alet-malzemeler vede çiftlik içi akış TEMİZLİK Dezenfeksiyon, Yem-su hijyeni, Zararlı mücadelesi, Evcil-vahşi hayvanlardan koruma, Kalıntıların temizlenmesi, Ölülerin uzaklaştırılıp imhası. UYGULAMALAR İÇİN DURUMUNUZU DEĞERLENDİRİNİZ • “Rutin” biyogüvenlik uygulamaları • “Yüksek risk” biyogüvenlik uygulamaları SONRASINDA DA PLAN YAPINIZ • Kümes bazında uygulanacaklar, • Çiftlik temelinde yapılacaklar, • Ve İşletme tümündeki ortak tedbirler. KAYITLARI ANGARYA OLARAK DEĞERLENDİRMEYİNİZ • Ziyaretçiler protokolü kontrolü (Uydukları/Uymadıkları) • Personel karantina uyum deklarasyonu (Yapacakları/Yapmayacakları) SONUÇTA Biyogüvenlik uygulamalarında eğitilmiş sağduyu sahibi olunmalıdır. Sağduyu, hastalıklardan kurtulmanın en ucuz yoludur ve sonuçta para kazancıyla eşittir. Nobilis Paramyxo P201 İntervet Veteriner İlaçları Paz. ve Tic. Ltd. Şti. Büyükdere Cd. No:127 Astoria Kuleleri B Blok Kat:8 Esentepe 34394 Şişli - İstanbul Tel: (0212 ) 336 10 00 Faks: (0212) 355 77 16 0 800 2199010 Ücretsiz Ürün Danışma Hattı www.msd-hayvan-sagligi.com Daha Sağlkl Hayvanlar İçin Bilim™