Mustafa Ertan ATALAR - Diyarbakır İl Gıda Tarım ve Hayvancılık
Transkript
Mustafa Ertan ATALAR - Diyarbakır İl Gıda Tarım ve Hayvancılık
Yeni bir yıla girdiğimiz şu günlerde, Her yeni bir yılın; Yepyeni başlangıçlar; yeni umutlar getireceğini biliyoruz. Her yeni bir gün; yepyeni bir proje, yeni bir haber, taptaze bir ürün, sıcacık bir sohbettir… Kısacası; Her yeni bir gün koskocaman bir hayat demektir. İnsanoğlu neler sığdırmaz ki bu koskocaman bir güne; Hele bereketli toprakların Diyarında yaşıyorsa… Diyarbakır Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü olarak; Diyarbakır’ın tarımsal üretim potansiyelini arttıracak bütün çalışmaları yerinde inceliyor, İl Müdürlüğümüz faaliyetlerini; çiftçilerimiz ve ilgili tüm kuruluşlarla işbirliği anlayışı içerisinde yürütüyoruz. Bizler; Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü olarak; Tohumdan hasada, tarladan sofraya, her aşamanın takipçisiyiz. Diyarbakır’da Tarım Dergisi de bizlerin takipçisi… Yine bu sayıda da zenginleştirilmiş içeriği ile Diyarbakır’da Tarım Dergisi siz değerli okuyucularımız ve kıymetli çiftçilerimiz için üretimden-tüketime, yetiştiricilikten-teknik yöntemlere, sağlıktan-kültüre ve dahası; bereketli toprakların diyarında uygulanan birçok projeyi siz değerli okuyucularımız ve çiftçilerimizle buluşturuyor, ve sizleri önemli birçok konuda bilgilendiriyor. Geçen sayımızda olduğu gibi bu sayımızın da siz değerli okuyucularımız ve emektar çiftçilerimize faydalı olmasını dileyerek, ciddi bir emeğin sonucunda hazırlanan Diyarbakır’da Tarım Dergisinin her aşamasında emeği geçen bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum… Her yeni bir yıla hayırlı başlangıçlar Her yeni bir aya bereketli kazançlar Her yeni bir güne dolu dolu yaşamlar sığdıracağınız bir yıl diliyorum… Mustafa Ertan ATALAR Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü İmtiyaz Sahibi İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Adına Mustafa Ertan ATALAR Yazı İşleri Müdürü Mehmet Şefik TÜRKER Genel Yayın Yönetmeni Ahmet MURATOĞLU Yazı İşleri Gülhan KAYA AYYILDIZ Murat KANAT Editör Gülhan KAYA AYYILDIZ Yazı Kurulu Mehmet Şefik TÜRKER Mustafa KORKUTAN Ahmet MURATOĞLU Murat KANAT Danışma Kurulu Doç. Dr. Mikdat ŞİMŞEK Yrd. Doç. Ali İhsan ÖZTÜRK Zir. Müh. Remzi ÇEKİÇ Zir. Müh. Serhat TANTEKİN Muhabirler Yavuz BEKAR Serpil AKDEMİR Sultan TEKİN Fotoğraf Arşivi Mensur KAPLAN Grafik-Tasarım Filiz ARAS Yazışma Adresi İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Valilik Karşısı Yenişehir/ DİYARBAKIR Tel: (0412) 223 49 72-223 60 55 Fax: (0412) 224 51 04 Yayın Türü: DÖRT AYDA BİR YAYINLANIR YAYGIN SÜRELİ YAYIN ISSN No: 2149-8288 52 İÇİNDEKİLER 56 4 EDİTÖRDEN 6 DİYARBAKIR’DA ARAZİ TOPLULAŞTIRMA VE TARLA İÇİ GELİŞTİRME PROJESİ Yepyeni bir yıla girdiğimiz şu günlerde; yeni umutların yer aldığı, çok yönlü konuların işlendiği, azmin ve çalışmanın birlikteliği ile çok işlerin başarılabileceği bir yola inanarak, bu yıl da rotamızı o yöne doğru çevirdik. Arazi Toplulaştırması bir kişiye ya da tarımsal işletmeye (tarım yapan aileye) ait dağınık durumda, şekilleri işlemeye uygun olmayan tarım parsellerinin bir araya getirilmesi işlemidir. 14 10 42 18 34 60 GAP TEYAP PROJESİ GAP Bölge kalkınma İdaresi (GAP BKİ), T.C. Kalkınma Bakanlığının temel misyonuna uygun olarak bölgede elde ettiği birikimlerinden hareketle; GAP Bölgesi’nde doğal kaynakların etkin ve sürdürülebilir kullanımını dikkate alarak bölgenin kalkınma çalışmalarında insan odaklı bir anlayışla çalışmalarını geliştirmekte ve yürütmektedir TAM BUĞDAY EKMEĞİ İnsanların eski çağlardan bu yana tükettikleri temel gıda maddelerinin başında ekmek gelmektedir. Ekmeğin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. 34 KARACADAĞ’IN BEREKETİ 26 KÖYLERİMİZ 30 DİYARBAKIR’DA BADEM YETİŞTİRİCİLİĞİNİN ÖNEMİ Anavatanı Orta ve Batı Asya olan badem bölgeler ve iller itibariyle zengin ve geniş bir varyasyon göstermesi nedeniyle Türkiye önemli bir gen merkezi durumundadır. 36 40 BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ? 72 HABERLER EDİTÖRDEN Her yeni bir yıl yeni başlangıçlara yelken açmak gibidir… Yepyeni bir yıla girdiğimiz şu günlerde; yeni umutların yer aldığı, çok yönlü konuların işlendiği, azmin ve çalışmanın birlikteliği ile çok işlerin başarılabileceği bir yola inanarak, bu yıl da rotamızı o yöne doğru çevirdik. Gerek konuları, gerekse yazarları itibariyle “Diyarbakır’da Tarım Dergisi” olarak yine umutlu bir süreç ve bir o kadar da heyecanlı bir çalışmanın içerisinde bulduk kendimizi… Diyarbakır’da Arazi Toplulaştırma oldukça önemli konuların en başında yerini alırken, Neden Arazi Toplulaştırma Projesi Başlatıldı? Ve Tarla İçi Geliştirme Projesi’nin sağladığı birçok faydayı Yapı Denetim Mühendisi Özkan KAYA sizler için kaleme aldı. Diyarbakır-Batman-Siirt Kalkınma Projesi kapsamında oluşturulan badem bahçesiyle, bölge çiftçisinin büyük gelir elde ettiği görülmüştür. Bademin bölge çiftçisi için ne kadar karlı bir iş olduğunu geçen sayımızın Haberler sayfalarında vermiştik. Bu sayımızda da daha kapsamlı olarak Doç. Dr. Hakan YILDIRIM ‘Diyarbakır’da Badem Yetiştiriciliğinin Önemi’ adlı makaleyi sizler için konu aldı. Uygulanan ve uygulama aşamasına geçirilecek birçok projeyi de yine dergimizin sayfalarında bulabileceksiniz… Diyarbakır denince; en başta Surlar gelir akla, Hevsel Bahçeleri, Diyarbakır Karpuzu, Peygamber Kabirleri, Sülüklü Han, On Gözlü Köprü, Karacadağ Pirinci… Bu sayımızın kapak konusunu bir zamanların üretim kaynağı olan ve günümüzde de önemini koruyan Karacadağ’a ayırdık… Değerli yazarımız Mehmet Mercan’ın güçlü kaleminden Karacadağ’ı okumak, okudukça; yeni baştan bir kez daha okumak isteyeceğiniz keyifli bir yazı ‘Karacadağ’ın Bereketi’… Kış mevsimini yaşadığımız bu aylarda; hayvanlarımız bütün gün ahır ya da ağılda tutulmak zorunda kalıyor. Bu nedenle barınakların havalandırılması oldukça önemli. ‘Hayvan Barınaklarında Havalandırmanın Önemi’ başlığı altında faydalı olacağına inandığımız bilgilerin yer aldığı makaleyi Yrd. Doç. Dr. H. Deniz ŞİRELİ sizler için hazırladı. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü … Diyarbakır’da Tarım Dergisi çalışanları olarak bu önemli ve özel günü de geçemezdik… Kadınların Dünü Bugünü ve Yarını konulu yazıyı işlemenin yanı sıra, Başarıya Dair Her Şey sayfamızda; birçok başarıya imza atan kadın şairimiz Nesrin ERDOĞMUŞ’un sayfalarımızda yer almasının mutluluğunu yaşadık… Kadın dedik, kadının Dünü-Bugünü ve Yarını dedik… Bu vesile ile kadın okuyucularımızın, kadın çiftçilerimizin, kadın üreticilerimizin Dünya kadınlar gününü kutluyoruz. Diyarbakır’da Tarım Dergisi olarak 2016 yılının devletimize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, ürününüzün bol, kazancınızın bereketli olacağı bir yıl diliyoruz… Diyarbakır’da Arazi Toplulaştırma ve Tarla İçi Geliştirme PROJESİ (AT ve TİGH) A Alanı ilan edilmesi ve Toplulaştırma yapılabilmesi için 22.11.1984 tarihli ve 3083 sayılı “Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine dair Tarım Reformu Kanunu” nda belirtilen kıstaslara uyması gerekmektedir. Bu kıstaslara uyan yerlerde arazi sahiplerinin veya İdarenin talebi doğrultusunda Bakanlar Kurulu kararı ile Uygulama Alanı ilanı yapılıp, Resmi Gazetede yayınlanarak Toplulaştırma çalışmalarına başlanır. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından toplulaştırmanın yapılacağı alanda yerel üyeler ile beraber, toprak endekslerini İşin Amacı: Tarım İşletmelerinin sahip oldukları küçük, parçalı ve dağınık arazilerin modern tarım işletmeciliğine göre yeniden düzenleyerek, daha az zaman, iş gücü ve sermaye kullanımı sağlamak, üretim faktörlerinden en iyi biçimde yararlanarak tarımsal üretimi ve tarım işletmelerinin verimliliğini artırmak ve kırsal kesimdeki nüfusun hayat standartlarını yükseltmektir. Arazi Toplulaştırmasını Gerekli Kılan Nedenler a-Tarımsal bünye bozukluğu b-Tarımsal nüfusun belirli bir hızla artmasına karşın, artan nüfusun başka sektörlere aynı hızla aktarılamaması c-Miras yasalarımızdan kaynaklanan aksaklıklar nedeni ile tarım işletmeleri bölünmesi sayıları artması ve ekonomik işletme büyüklüğünden uzaklaşması Bir bölgede Arazi Toplulaştırması yapılabilmesi için öncelikle bölgenin tarıma uygun bir yapıya ve sulanabilir arazi durumuna uygun olması gerekmektedir. Hâlihazırda bir yerin uygulama Bir bölgede Arazi Toplulaştırması yapılabilmesi için öncelikle bölgenin tarıma uygun bir yapıya ve sulanabilir arazi durumuna uygun olması gerekmektedir. belirlemek üzere derecelendirme komisyonu görevine başlar. Yapılan bütün çalışmalar, 3083 sayılı yasa, yönetmelik ve uygulama talimatlarına göre yapılmaktadır Ülke Genelinde Arazi Toplulaştırma çalışmaları 1960’lı yıllarda başlanmış olup 2000’li yılların başına kadar çeşitli sebeplerden dolayı başarılı bir şekilde yürütülememiştir. İlimizde Arazi Toplulaştırması ve Tarla İçi Geliştirme Hizmetleri (AT ve TİGH) Projeleri halen sürmektedir. Diyarbakır’da Toplulaştırma çalışmaları 2008-2014 yılları arasında, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü (TRGM) tarafından ihalesi yapılarak Uygulama alanı ilan edilen 13 İlçe ve idari olarak 472 Köyde (İdari olarak Köy statüsünde olup, Kadastrosu hala başka Köyler içerisinde görünen mezralar dâhil) 6.082.460 da alanda yapılmaktadır. 2014 yılı sonu itibari ile Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bazı sıkıntılar sebebi ile daha önce toplulaştırması bitmiş veya hiç bitirilememiş bazı Köylerde, 1.Kısım ve 2.Kısım Toplulaştırma ve Taş Toplama işi ihalesi yaparak, ikinci bir toplulaştırma çalışmasına başlamıştır. Ayrıca yapılan ilk toplulaştırma projelerinde tarla içi geliştirme Kapsamında bütçeleri yetmemiş bazı projelerin tamamlanması amacı ile yine 2013 yılı içerisinde, “Diyarbakır Arazi Toplulaştırma Projeleri Tarla İçi Yol Yapımı Tamamlama Projesi” yapılarak eksik kalan tarla içi yolların yapımına başlanmıştır. Toplulaştırmanın yapılacağı İlİlçede (Köylerde) toplulaştırmaya başlarken, bağlı olduğu yerdeki kamu kurumlarına o bölgede toplulaştırma yapılacağı konusunda bilgi verilerek gerekli yardımlar konusunda da yazışmalar yapılır. Toplulaştırma yapılacak köylerde ön görüşmeler yapılıp, arazi sahiplerine toplulaştırma hakkında bilgi verilerek, bu konuda düşünce- DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 razi Toplulaştırması bir kişiye ya da tarımsal işletmeye (tarım yapan aileye) ait dağınık durumda, şekilleri işlemeye uygun olmayan tarım parsellerinin bir araya getirilmesi işlemidir. Geniş anlamda toplulaştırma ise, parçalanmış mülklerin birleştirilmesinin yanında, sulama, drenaj, ulaşım, toprak-su koruma önlemleri ve kırsal yerleşimin ihtiyaçları olan tüm altyapı hizmetleridir. Tanımından da anlaşılacağı gibi arazi toplulaştırması, kapsamı oldukça geniş fakat birçok faktörün göz önünde bulundurulması gereken bir çalışmadır. Bu tür uygulamalarda farklı bilim dallarından uzmanların birlikte çalışması gereklidir. Bunun yanında Arazi toplulaştırma işlemleri teknik yönü egemen olan bir uygulamadır. PROJELER Özkan KAYA - Yapı Denetim Mühendisi Tarımsal Alt Yapı ve Arazi Değerlendirme Şube Müdürlüğü 7 DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 PROJELER getirileceği için, işletme merkezi ile parseller arasındaki uzaklık kısalmakta ve buna bağlı olarak ulaşım giderleri azaldığından; zaman, işçilik ve yakıttan tasarruf sağlanmaktadır. 8 6-) Parsel sayısı azaldığı, şekilleri düzeldiği ve büyüklükleri arttığı için; tohum, gübre, ilaç gibi tarımsal girdiler, daha uygun bir düzeyde kullanılmaktadır. leri alınıp raporlaştırılır. Daha sonraki aşamalarda arazi sahipleri ile mülakat yapılarak mülakat formlarına arazilerini hangi şekilde istedikleri işlenir ve mülakatlara göre Kadastro Müdürlüğü’nden alınan sayısal verilere göre dağıtım yapılarak 1. Askı için köy muhtarına teslim edilmesi sağlanır. Bu parselasyon durumunu gösterir paftalar ve mülkiyet listelerinin köyde herkesin görebileceği bir yerde 15 gün süre ile askıda kalması sağlanır. Arazi sahipleri, askıya çıkıldığı ilk günden itibaren 20 gün içerisinde bu askılara dilekçe ile itiraz ederek taleplerini idareye bildirirler. Bu şekilde 3 askı tamamlandıktan sonra itirazlar ile paftalar mümkün olduğunca arazi sahiplerinin istediği şekle getirilip Kadastro Müdürlüğü’ne gönderilir. Kadastro Müdürlüğü de kontrol işlemlerini bitirdikten sonra tescil dosyalarını tapuya sevk ederek işlemleri bitirir, yeni tapular basılarak İdareye teslim edilir. Bu tapular daha sonra İdare tarafından köy muhtarlıklarına gönderilir. İkinci kısımda yer alan Tarla İçi Geliştirme Hizmetleri (TİGH) kapsamında Köylerde parsel ve köy içi yollar ile Kanalizasyon çalışmaları yapılmaktadır. Uygulama alanında olup, idari olarak Köy statüsünde olan 472 Köyün, altyapıları uygun olanların hemen hemen hepsinde Kanalizasyon yapılmıştır. TİGH kapsamında tarla içlerinde stabilize yollar ile bütçesi uygun olan Köylerde sınır taşları ve tarla içindeki öbeklerde taş toplama çalışmaları halen sürmektedir. ARAZİ TOPLULAŞTIRMASININ FAYDALARI: 1-) Nüfus artışı, miras, alımsatım, kiracılık, ortakçılık gibi nedenler ile ortaya çıkan arazi parçalığı ve dağınıklığını ortadan kaldırarak işletmeleri uygun büyüklüğe getirmektir. 2-) Çok Parçalı oluşan ortaya çıkardığı tarla sınırı, yol ve su arklarından doğan arazi kayıplarını azaltmaktır. 3-) Küçük parsellerde, ekim esnasında tarla sınırına fazla yaklaşılamama nedeni ile doğacak ürün kayıplarını azaltmaktır. 4-) Toplulaştırmadan sonra, parseller daha büyük ve şekilleri daha düzgün olduğundan, makineli tarım daha kolay yapılmakta ve giderlerde önemli oranda azalmalar olmaktadır. 5-) Küçük parseller bir araya Arazi toplulaştırma oldukça faydalıdır; küçük parseller bir araya getirileceği için, işletme merkezi ile parseller arasındaki uzaklık kısalmakta ve buna bağlı olarak ulaşım giderleri azalmaktadır. 7-) Sulama projelerinin uygulanmasında; eski, dağınık ve şekilsiz parsellerin sınırlarına bağlı kalma zorunluluğu olmayacağından, yatırım giderlerinden tasarruf sağlanmaktadır. 8-) Her parselin yola ve kanala sınırı olacağından, ulaşım ve sulama randımanı artmaktadır. 9-) Parsellerde müştereklikten doğan huzursuzluklar giderilmektedir. 10-) Köy sınırları sabit noktalara dayandırılarak, Köyler arasındaki sınır ihtilafları ortadan kalkmaktadır. 11-) Varsa, dağınık ve müşterek haldeki hazine arazisi birleştirilerek dağıtıma hazır hale getirilmektedir. 12-) Kırsal alana yönelik olarak: Çevre koruma, erozyonu önleme, ağaçlandırma, köy yenilemesi, her türlü yolların planlanması, Köy imar planlarının yapılması, arazi kullanım planlarının hazırlanması gibi tüm hizmetler; toplulaştırma projeleri ile birlikte planlanıp uygulanabilmektedir. 13-) Proje alanlarındaki sulama projeleri gibi kamu yatırımları için gerekli araziler, proje alanına giren parsellerden uygun şekilde kesinti yapılmak sureti ile kamulaştırma yapılmaksızın karşılanabilmektedir. a- Toplulaştırma yapılarak uygulanan sulama projelerinde sulama oranları ve sulama randımanları artırılmaktadır. b- Sulama projelerinin maliyetinde tasarruf sağlanmaktadır. c- Arazi maliklerine kamulaş- tırma bedelleri yerine arazi verilerek, toprağından kopması önlenmektedir. d- Sulama ve teknik tarım metotlarının uygulanmasında kolaylık sağlanmaktadır. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Toplulaştırmadan sonra, parseller daha büyük ve şekilleri daha düzgün olduğundan, makineli tarım daha kolay yapılmakta ve giderlerde önemli oranda azalmalar olmaktadır. 9 G AP Bölge kalkınma İdaresi (GAP BKİ), T.C. Kalkınma Bakanlığının temel misyonuna uygun olarak bölgede elde ettiği birikimlerinden hareketle; GAP Bölgesi’nde doğal kaynakların etkin ve sürdürülebilir kullanımını dikkate alarak bölgenin kalkınma çalışmalarında insan odaklı bir anlayışla çalışmalarını geliştirmekte ve yürütmektedir. Bu kapsamda, GAP-BKİ bölg e n i n tarımsal GAP TEYAP potansiyelinin bölgesel düzeyde etkin şekilde kullanımını sağlamak şartıyla bölgesel kalkınmaya ve ülke ekonomisine maksimum katkı sağlanmasına yönelik çalışmalarını sürdürmektedir. (GAP TARIMSAL EĞİTİM VE YAYIM PROJESİ) GAP BKİ bölgede yapılan tarımsal araştırmalardan, yürütülen tarımsal projelerden, kurum ve kuruluşlarla yapılan koordinasyon toplantılarından ve uzun yıllardan beri edinilmiş tecrübelerden esinlenerek bölgede tarımsal eğitim yayım konusunda günümüze değin çeşitli çalışmalar yapmış/yaptırmıştır. Yukarıda belirtilen hususlar ve konuyla ilgili yaşanan sorunlara çözüm oluşturabilmek ve bölge potansiyellerini etkin kullanmak Faruk ALAN GAP -TEYAP Diyarbakır İl Koordinatörü suretiyle tarımsal gelişmeyi sağlamak ve sürdürülebilir kılmak adına 2011 yılında Kalkınma Bakanlığı GAP Bölge Kalkınma İdaresi koordinasyonunda GAP Tarımsal Eğitim ve Yayım Projesi (GAP-TEYAP) uygulamaya konulmuştur. İdarenin günümüze değin elde ettiği deneyimleri ve 2011 ile 2013 yıları arasına yürütülen GAPTEYAP deneyimlerinden hareketle; bölgede etkili, uygulanabilir, sürdürülebilir ve insan kaynağını öne alan ve onun refahını hedefleyen bir anlayışı hâkim kılacak bir yayım modelinin ortaya konulmasının gerekli olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu amaçla “GAP TEYAP-Çiftçi Örgütleri Merkezli Çoğulcu Yayım Modeli” Aralık 2013 ‘ de onaylanarak, Ocak 2014 ‘ de uygulama planındaki faaliyetlere başlamıştır. 2. MODELİN GEREKÇESİ GAP Bölgesinde tarımsal üretim ile ilgili yaşanan sorunlara bakıldığında, özellikle de sulamaya açılan ve açılacak alanlar başta olmak üzere yaşanan sorunların temelinde hep çiftçilerin eğitim yayım yolu ile yeterince desteklenemediği ilgili taraflarca çoğu zaman dile getirilmektedir. Bu durumun birçok nedenleri olmakla birlikte en önemlilerinden bazıları; Eğitim yayım hizmeti vermekte olan kurum ve kuruluşların nitelik ve nicelik olarak yeterli uzman personel yetiştirememesi, personel hareketliliği ve bu konularla ilgili koordinasyon ve işbirliğinin sağlanamaması gibi sorunlar sayılabilir. Bütün bu sorunlar halen geçerliğini korumakta olup GAP TEYAP projesinin de gerekçesini oluşturmuştur. Bu sorunlara kalıcı çözümler getirecek bölgeye uygun bir model geliştirmek ve başta sulamaya açılan ve açılacak alanlarda olmak üzere eğitim yayım hizmetlerinin etkinliğini artırmaya yönelik GAP BKİ koordinasyonunda ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içerisinde yürütülmek üzere GAP TEYAP projesi Diyarbakır İli ve ilçelerinde 10 ziraat odası, 14 üretici birliği, 4 yetiştirici birliği, Çiftçi örgütleri ile yaptığımız görüşmelerde çiftçi örgütlerinin yaşadığı sorunların; maddi sorunlar, kalifiye elemen sıkıntısı, Çiftçi ve teknik elemanlardaki bilgi yetersizliği olduğunu söylemişlerdir. Çiftçi örgütlerinin sorunlarının çözümüne yönelik i s e ; eğitim, çiftçilere hizmet edecek eğitim yönünden donanımlı eleman, iyi bir hizmet için çiftçi örgütleri ve teknik elemanların eğitim ve teknik altyapı ihtiyaçları ve iyi örneklerin yerinde görülmesi ve muhataplarla tanışma ve fikir alışverişi ihtiyacı olduğunu söylemişlerdir. Genel olarak bakıldığında, bölgemizde önemli sayıda ve kısmen faydalanılan ciddi bir potansiyel bulunmakta olup GAP TEYAP Çiftçi Örgütleri Merkezli Çoğulcu Yayım Modeli sistemi ile bu potansiyelin de harekete geçirilmesi hedeflenmektedir. PROJELER GAP Bölgesindeki Çiftçi Örgütleri, Üye ve Yayım Elemanı Sayıları 6 sulama birliği ve 3 kooperatif bulunmaktadır. Böylece Diyarbakır İli ve ilçelerinde çiftçilerin üye olduğu toplam 37 örgüt vardır. Ziraat odalarının 55.142, üretici birliklerinin 3.335, yetiştirici birliklerinin 7.755, sulama birliklerinin 2.350 ve kooperatiflerin 1.916 üyesi vardır. 37 örgüte üye olan toplam çiftçi sayısı ise 70.498’dir. GAP TEYAP 2011 VE 2013 DÖNEMİ YAPILAN FAALİYETLER DİYARBAKIR Diyarbakır pilot sahalar; 1. Çınar-Göksu, 2. Silvan, 3. Devegeçidi, Dicle Kralkızı 4. Kurum ve Kuruluşların Kapasitelerini Artırmaya Yönelik Faaliyetler: Kurum ve kuruluşların kapasitelerini artırmaya yönelik faaliyetler projenin temel unsuru olup, bu bölümdeki faaliyetl e r Bu Projenin yürütülmesinde ve eğitimlerde Diyarbakır Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü ve Diyarbakır Zirai Mücadele araştırma Müdürlüğündeki konu uzmanlarının katkıları çok olmuştur. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 geliştirilmiş ve 2011 yılında uygulamaya konulmuştur. 11 DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 proje başlangıcından itibaren yoğun bir şekilde uygulanmıştır. Bu bölümün en önemli faaliyetlerinden olan teknik eleman eğitimlerinde muhtelif konularda eğitimleri sağlanmıştır. Her ne kadar eğitimlerde 1 802 teknik elemana ulaşıldığı ifade edilse de, pek çok teknik elemanın birden fazla eğitime katılmış olmasından dolayı, GAP TEYAP Diyarbakır eğitimlerinden yararlanan farklı teknik eleman sayısı 305’ dir. 12 GAP Köşesi Oluşturma: Kurumların kapasitelerinin artırılması konusunda GAP TEYAP Projesinin yapmış olduğu faaliyetlerden bir diğeri de bu kurumlarda birer GAP köşesi oluşturulup, buraların GTHB’ nın yanı sıra diğer kaynaklardan elde edilen kaliteli ve güncel tarımsal yayınlarla donatılmasıdır. Böylece gerek buralarda çalışan teknik elemanlar ve gerekse bu kurum ve kuruluşların ziyaretçileri güncel tarımsal bilgilere kolayca ulaşma imkanına kavuşmuş olacaklardır. Bu amaçla Diyarbakır ‘ da 189 kitap, 3 teknik film seti, 1 ingilizce seti ve 1kitaplık verilmiştir. Makine ve Ekipman Alımları: Proje kapsamında yürütülecek faaliyetlerde kullanılmak ve yeni teknolojiyi bölge çiftçisi ve teknik elemanlara tanıtmak amacıyla bir grup tarımsal alet-ekipman alımı gerçekleştirilmiştir. Alınan ekipmanların önemli bir kısmı işbirliği yapılacak araştırma enstitüleri ile GTHB teşkilatının kullanımına verilmiştir. Bu kapsamda 1 adet Sırta Ekim Buğday Mibzeri Dicle Üniversitesi’ ne, 2 adet Anıza Ekim Mibzeri Diyarbakır GAP Uluslararası Ta r ı m s a l Araştırma ve Eğitim Merkezi ve Dicle Üniversitesi’ ne verilmiştir. Çiftçi ve Çiftçi Örgütlerinin Kapasitelerini Artırmaya Yönelik Faaliyetler Çiftçi Teknik Gezileri: Çiftçi teknik gezilerine Diyarbakır’ dan 23 çiftçi katılım sağlamıştır. Alternatif Ürün Yetiştiriciliği Demonstrasyonları: Bölgede halen sulanan ve yakın gelecekte sulamaya açılacak alanlarda yoğun üretimi yapılan ve çiftçilerin geçiminin sağlanmasında önem taşıyan bitkilerde yeni, yüksek verimli ve kaliteli, hastalık ve zararlılara dayanıklı, yöre iklim koşullarına en iyi adapte olan çeşitleri ve doğru yetiştirme tekniklerini aynı zamanda proje paydaşları olan diğer tarım kuruluşları ile birlikte koordineli olarak çiftçilere tanıtmak ve bu sayede birim alandan alınan verimi yükselterek çiftçilerin gelir düzeyini arttırmak amacıyla yapılan demonstrasyonlardır. Bitkisel üretim demonstrasyonu olarak Diyarbakır’ da 925 dekar alanda 53 adet yapılmıştır. Sulama Sistemleri Demonstrasyonları: Sulamaya açılmış ve açılacak alanlarda, su ve toprak kaynaklarının korunması ve bu alanlardan beklenen faydanın sağlanması amacıyla Diyarbakır’ da 227 dekar alanda toplan 16 adet yapılmıştır. GAP TEYAP sulama demonstrasyon faaliyetleri kapsamında ortaya çıkan saha deneyimleri paydaş kurumlarca zaman zaman eğitsel olarak paylaşılmıştır. Bu kapsamda GAP BKİ Organik Tarım Projeleri kapsamında Diyarbakır/ Eğil/ Ilgın köyünde damla sulama altyapı proje çalışmaları GAPTEYAP Sulama Uzmanları tarafından hazırlanmıştır. Hayvancılık Demonstrasyonları: TEYAP hayvancılık demonstrasyon faaliyetleri kapsamında Diyarbakır’ da toplam 6 konuda 40 demonstrasyon yapılmıştır. Tarla Günleri: Çiftçilerle birlikte yaparak öğrenme anlayışı içerisinde yürütülen demonstrasyonları tarımsal kurum ve kuruluşlarda çalışan teknik personel ile yörenin diğer çiftçilerine göstermek ve sonuçları hakkında bilgi vermek suretiyle onların alternatif ürün, sulama sistemleri ve yetiştirme teknikleri konularında karar vermelerini kolaylaştırmak amacıyla Diyarbakır’ da 303 çiftçi katılımı ile 4 adet tarla günleri yapılmıştır. GAP TEYAP projesi kapsamında Teknik elemanlar ve Çiftçilerle anket çalışmaları yapılmıştır. Yapılan Anket çalışmaları sonucu sorunlar muhataplarından dinlenerek tespit çalışmaları yapılmıştır. Yapılan tespitler doğrultusunda sorunların çözümüne yönelik çalışmalar gerek ildeki konu uzmanlarınca ve gereksede GAP TEYAP tarafından getirtilen konu uzmanlarınca tarımsal sorunlar çözülmeye çalışılmıştır. Köy Toplantıları: Sulama, bitkisel üretim, hayvancılık, örgütlenme, desteklemeler, iyi-organik tarım vb. gibi konularda çiftçilerin bilgilendirilmesi, son gelişmelerden haberdar edilmesi ve bu konularda rekabet kabiliyetini arttıran yeni teknoloji, uygulama ve yeni çeşitlerin Özel Konularda Yetiştiricilik Eğitimleri: Bu bölüm kapsamında yapılan çalışmalar proje başladıktan sonra uygulama esnasında karşılaşılan sorunlara ve değişik kurumkuruluşlardan gelen taleplere dayanarak düzenlenen faaliyetleri kapsamaktadır. Diyarbakır İlinde Organik Pamuk Üretimi Eğitim, Yayım ve Yaygınlaştırma Projesi Diyarbakır İlinde Organik Pamuk Üretimi Eğitim, Yayım ve Yaygınlaştırma Projesi kapsamında da Diyarbakır ilindeki pamuk üreticilerine organik pamuk üretiminin ekimden hasat ve balya takip sistemi dâhil tüm safhalarını uygulamalı olarak göstermek. Üreticilerin doğru uygulamalar konusunda bilgilendirilmesi ve üreticiler ile konu ile ilgili teknik personelin eğitimlerini sağlanarak organik pamuk tarımının ve doğru uygulamaların bölgede yaygınlaştırılmasını amaçlayan projeye GAP-TEYAP Projesi teknik destek vererek projenin eğitim ve yayım faaliyetlerini koordine etmiştir. Proje kapsamında pilot olarak seçilen Diyarbakır ili Çınar ve Silvan ilçelerinde 2 lokasyonda 25 er dekar alanda demo faaliyeti uygulanmış ve bir seri teknik eleman- çiftçi eğitimleri düzenlenmiştir. Bu Projenin yürütülmesinde ve eğitimlerde Diyarbakır Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü ve Diyarbakır Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsünün konu uzmanlarının katkıları çok olmuştur. Çalıştay ve Toplantılar: • Ürün işleme örnek tesislerinin projelendirilmesi konusuna alt yapı oluşturmak amacıyla proje kapsa- • Teşvik-Destek ve Hibelerle İlgili Çalıştayı 22 – 23 Ocak 2013 tarihleri arasında Diyarbakır’da GTHB İl Müdürlüğü, Araştırma Enstitüsü Müdürlükleri, Üniversiteler, Kalkınma Ajansları, GAP, Sivil Toplum Örgütleri, Çiftçi Örgütleri ve Önder Çiftçilerden oluşan 51 kişinin katılımı ile düzenlenmiştir. • Bölgesel Araştırma Yayım İşbirliği Toplantısı (BAYİT) 27 Şubat 2013 tarihinde Diyarbakır GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi (GAP-UTAEM) Müdürlüğü toplantı salonunda 130 kişinin katılımı ile yapılmıştır. • GTHB - TARGEL Personeli Toplantılarından biri olan Model kapsamında “Bölge Üniversite ve Yüksek Okul Toplantıları” 19 Mart, 27 Mart ve 16 Mayıs 2013tarihlerinde Şanlıurfa, Diyarbakır ve Gaziantep de düzenlenmiştir. • İllerde öne çıkan ancak işleme tesisi bulunmayan konuların tespiti için İl Ürün işleme Çalıştaylarından bir tanesi de 21.01.2013 tarihinde 28 katılımcı ile Diyarbakır ‘ da gerçekleştirilmiştir. Sulama Konulu Eğitim Filmlerinin Hazırlanması: Proje kapsamında üçü kısa, ikisi uzun olmak üzere toplam 5 adet filmle ilgili çekim, montaj ve seslendirme çalışmaları dönem içerisinde tamamlanmıştır. Hazırlanan filmlerin kısa olanları kamu spotu olarak, uzun metrajlı olanların ise eğitim amaçlı kullanılması planlanmıştır. İllerde bu konuda yapılan çalışmada, filmlerin, dağıtım tarihinden sonra GAP-TEYAP ın düzenlediği tüm çiftçi ve teknik eleman eğitim- lerinde kullanıldığı belirlenmiştir. Aynı şekilde kamu spotu olarak ise Diyarbakır da Söz ve Uzay TV arşivlerine girdiği, zaman zaman yayınlandığı ve bundan sonra da müsait durumlarda yayınlanacağı belirtilmiştir. Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Modelinin Geliştirilmesi: Projenin en önemli çıktılarından birisi olan bölgeye uygun, sürdürülebilir bir tarımsal yayım ve danışmanlık modelinin geliştirilmesi faaliyeti kapsamında dönem içerisinde planlanan faaliyetlerin tamamı gerçekleştirilmiş ve “çiftçi örgütleri merkezli çoğulcu yayım modeli”ortaya çıkmıştır. Bu konuda Proje kapsamında Diyarbakır’ da Model kapsamında Bölge Üniversite ve Yüksek Okul Toplantıları, Model kapsamında Serbest Tarım Danışmanları Toplantıları yapılmıştır. PROJELER Bölge İçi Talebe Dayalı Gezi ve Eğitimler: GAP-TEYAP kapsamında bölgedeki çiftçilerin yeni tarımsal üretim teknolojileri görme ve bilgi edinme fırsatı bulabilecekleri fuar organizasyonlarına Diyarbakır’ dan 46 çiftçi katılım sağlamıştır. mında 9 ilde 9 adet yapılması planlanmış, bu çalıştaylarda bir tanesi de Diyarbakır’ da yapılmıştır. Sonuç Olarak: Nisan 2011 İle Aralık 2013 Tarihleri Arasında Diyarbakır'da Sulamaya Açılmış ve Açılacak Alanlar Başta Olmak üzere GAP TEYAP (Tarımsal Eğitim ve Yayım Projesi) Yürütülmüştür. Bu faaliyetler kapsamında Köy Toplantıları, Tarla Günleri, Demonstrasyonlar, Fuar Katılımları, Yurt İçi Ve Yurt Dışı Teknik Geziler Vb. Tarımsal Danışmanlık Hizmetleri, Model çalışmaları, Sulama, Sulama Sistemleri, Sulama Projeleri Eğitimi, Alternatif Enerji ve Alternatif Ürün Yetiştiriciliği, Hayvancılık Gibi Muhtelif Konularda Eğitim Çalıştay, Köy toplantıları ve Bilgilendirme Çalışmaları Yapılmıştır. Bu çalışmalar kapsamında 229 Faaliyet gerçekleştirilerek 4178 çiftçiye ulaşılmıştır. Her ne kadar eğitimlerde 1 802 teknik elemana ulaşıldığı ifade edilse de, pek çok teknik elemanın birden fazla eğitime katılmış olmasından dolayı, GAP TEYAP Diyarbakır eğitimlerinden yararlanan teknik eleman sayısı 305’ dir. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 tanıtılması ve benimsetilmesi amacıyla Diyarbakır’ da toplam 73 eğitim ile 1466 çiftçiye köy toplantıları düzenlenmiştir. 13 MAKALELER Bitkisel Üretimde ENTEGRE MÜCADELE ÇALIŞMALARI H Beyhan KIZIL - Ziraat Mühendisi Ramazan BARAN - Ziraat Mühendisi Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Bitkisel Üretim ve Bitki Sağlığı Şube Müdürlüğü DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 astalık, zararlı ve yabancı otların çevre ile ilişkilerini dikkate alarak tüm mücadele metotlarının birbiriyle uyumlu bir şekilde kullanılması ile popülasyon yoğunluklarını Ekonomik Zarar Seviyesinin altında tutan zararlı yönetim sistemidir. 14 Ekonomik Zarar Seviyesi: Zararlı Organizmaların ekonomik zarara neden olduğu en düşük popülasyon yoğunluğudur. Ekonomik Zarar Eşiği: Zararlı organizmaların ekonomik zarar seviyesine ulaşmasına engel olmak için mücadeleye karar verildiği yoğunluktur. 1. Entegre Prensipleri Mücadelenin Zararlı organizmaların gelişimi düzenli aralıklarla kontrol edilir. Hastalık, zararlı ve yabancı ot mücadeleleri ayrı ayrı değil, hepsi birlikte ve birbirini tamamlayacak şekilde planlanır. Hastalık, zararlı ve yabancı otların tamamen ortadan kaldırılması değil, Ekonomik Zarar Eşiğinin altında tutulması hedeflenir. Entegre mücadele programları en çok zarar yapan, hastalık, zararlı ve yabancı otun mücadelesi üzerine planlanır fakat diğer zararlılar da göz ardı edilmez Doğal düşmanların korunması ve çoğalmalarını sağlayacak önlemler alınır. Zorunlu olmadıkça kimyasal mücadeleye başvurulmadan diğer yöntemlerle sorun çözülmeye çalışılır. 2. Bazı Temel Uygulamalar Dayanıklı çeşit kullanımı Sağlıklı fide, fidan, tohum kullanımı Ekim nöbeti (münavebe) Ekim zamanını ayarlama Toprak tahlili ve dengeli gübreleme Dengeli sulama Önleyici tedbirler leri Örnekleme ve kontrol yöntem- Zararlıların ve hastalıklı bitki artıklarının toplanıp yok edilmesi Yabancı otların çapa ile yok edilmesi Solarizasyon Biyoteknik mücadele, tuzak kullanımı Doğal düşmanların korunması üreticilerin olası gelir kaybını önler. Biyolojik mücadele etmenlerinin kullanımı Kaliteli ve ilaç kalıntı riski az olan ürün elde etmeyi sağlar. Zararlı organizmaları görür görmez değil, mücadele eşiğine geldiğinde ilaç uygulanması İnsan sağlığı ve çevrenin korunmasını sağlar. 3. İşbirliği Bakanlığımız İl ve İlçe Müdürlüğü ile işbirliği yapınız. Zirai mücadele uygulamalarını teknik talimatlar doğrultusunda yapınız. Örtü altı, tarla, bağ ve bahçenizdeki hastalık, zararlı, yabancı otları ve doğal düşmanları tanıyınız. Üretim alanlarınızı düzenli olarak kontrol ediniz. Kullanılan zirai ilaçları üretici kayıt defterine kayıt ediniz. Bilgi birikimi ve uygulamalarınızı diğer üreticilerle paylaşınız. 4. Yararları Sürdürülebilir üretimi sağlar. Dış ticarette istikrarı sağlar ve Diyarbakır İli Entegre Mücadele Çalışmaları 2015 Entegre İcraatı Zehirlenme riskini düşürür. 5. İlimizde Yürütülen Entegre Mücadele Çalışmaları Tarımsal ürünlerde ürün kayıplarına neden olan hastalık zararlı ve yabancı otlara karşı uygun mücadele teknikleri kullanarak bugüne kadar yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda elde edilen verileri uygulamaya aktarmak, teknik elemanların ve üreticilerin eğitilerek uygun mücadele tekniklerini zamanında kullanmalarını, doğal düşmanlara ve çevreye zarar vermemelerini sağlamak amacıyla ilimizde entegre mücadele çalışmaları yapılmaktadır. Entegre Mücadele tarlasındaki kontroller ve uygulama aşamaları zamanında ve düzenli olarak teknik 2016 Entegre Programı Bağ 340 Çiftçi Sayısı 46 Buğday 6.700 110 13.000 130 Pamuk 2.700 63 4.700 80 Ürün Adı Alanı (da) Mücadele maliyetlerini azaltır. MAKALELER Kimyasal mücadele zorunlu ise, çevre dostu ve seçici ilaçlar uygun alet ile, etkili en düşük dozda ve en uygun zamanda uygulanır. Alanı (da) Çiftçi Sayısı 100 10 Entegre Mücadele Eğitimleri Konu İlçe sayısı Çiftçi/ Personel sayısı Etkinlikler Buğday 11 3.000 EM ve Zararlı Organizmalar Pamuk 3 200 EM Bağ 12 180 EM 2015 yılında Çüngüş ilçemizde bağda 15 çiftçi ile tarla okulu yapılmıştır. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 İlimizde 2015 yılında yapılan entegre mücadele eğitim ve yayım çalışmaları 15 MAKALELER DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 elemanlar ve tarla sahibi önder çiftçilerimiz ile birlikte yapılmaktadır. Entegre mücadele tarlasında yapılan kontroller ve uygulama aşamaları önder çiftçi bazında kayıt altına alınmaktadır. Bitki sağlığı ve karantina çalışma programı ve prensipleri 16 gereğince ilimizde 2015 yılında pamuk, buğday ve bağ olmak üzere toplam 3 üründe entegre mücadele programı yürütülmektedir. a) Buğday Entegre Mücadele • Buğday ekilişi 3.954.173 da’dır. • 6.700 da alanda 110 çiftçi ile 11 ilçemizde yürütülmüş ve 1.200 çiftçiye eğitim verilmiştir. • Süne, Ekin kambur böceği, yabancı ot mücadelesi ile kök ve kök boğazı hastalığı ön plana çıkmıştır. Entegre mücadele tarlasında yapılan kontroller ve uygulama aşamaları önder çiftçi bazında kayıt altına alınmaktadır. • Pamuk ekilişi 369.000 da’dır. • 2.700 da alanda 63 çiftçi ile 3 ilçemizde yürütülmüş ve 200 çiftçiye eğitim verilmiştir. • Bozkurt, çizgili yaprak kurdu, trips, yeşil kurt ve dikenli kurt ile fide kök çürüklüğü mücadelesi ön plana çıkmıştır. c) Bağ Entegre Mücadele • Bağ ekilişi 195.500 da’dır. • 340 da alanda 46 çiftçi ile 5 ilçemizde yürütülmüş ve 180 çiftçiye eğitim verilmiştir. • Külleme, salkım güvesi ve bağ üvezi ön plana çıkmıştır. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 MAKALELER b) Pamuk Entegre Mücadele 17 TAM BUĞDAY EKMEĞİ Prof. Dr. Ayhan ATLI- Harran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü ‘ Bir tahıl ülkesi olmamız, beslenme alışkanlıklarımız ve sosyo-ekonomik yapımız nedeniyle ekmeğin beslenmemizdeki önemi çok fazladır. Bir tahıl ülkesi olmamız, beslenme alışkanlıklarımız ve sosyo-ekonomik yapımız nedeniyle ekmeğin beslenmemizdeki önemi çok fazladır. Türkiye’de yetişkin erkeklerin ekmek tüketimi ortalama 240 g/gün, yetişkin kadınların ekmek tüketimi ortalama 150 g/gün ve günlük enerjinin %25.3’ü ekmekten karşılanmaktadır. TAM BUĞDAY UNU VE EKMEĞİ Son yıllarda bilinçli tüketicinin artması ile birlikte daha sağlıklı gıda tüketiminde önemli artışlar olmaktadır. Gıda güvenilirliği yanında fonksiyonel ve besin öğelerince zengin gıdalara ilgi duyulmaya başlanmıştır. Bu bağlamda temel besin maddelerinden olan ekmek de farklı tercihler ortaya çıkmış ve ekmek çeşitliliği artmıştır. Özellikle protein, selüloz, hemiselüloz, mineral madde, B grubu vitaminler, besinsel lif bakımından Beyaz unun birçok rahatsızlığa neden olduğu kanısına varılmasından sonra, Dünyada ki erişilebilirliği en kolay ve ucuz olan tam tane tahıl ve baklagiller büyük önem kazanmıştır. Tam tahılın önemi arttıktan sonra tam tahıldan yapılan birçok ürün üretilmiş ve günümüzde tam tahıl ürünlerine olan talebin 2000 yılına göre, 20 kat daha fazla olduğu bildirilmiştir. Buna paralel olarak tam buğday unundan yapılan ekmek tüketiminde de hızla ve önemli miktarda artışlar olmuştur. Ülkemizde de tam tahıl ve tam buğday unu ile değişik karışımların fırın ürünlerinde hızla kullanılmaya başlandığı ve yayıldığı görülmektedir. Bu artışın nedenlerinden biri de yürürlüğe giren un ve ekmek tebliğinde tam buğday unu ve tam buğday unu ekmeğinin özendirilmesidir. Nitekim 2013 yılında yürürlüğe giren Türk Gıda Kodeksi Buğday Unu Tebliğinde tam buğday unu; yabancı maddelerden temizlenmiş buğdayların, tavlanarak veya tavlanmadan, buğday tanesinin bütün anatomik kısımlarını içerecek şekilde tekniğine uygun olarak öğütülmesiyle elde edilen un olarak tanımlanmıştır. Türk Gıda Kodeksi Ekmek ve Ekmek Çeşitleri Tebliğinde ise ekmeğin kepek oranı daha fazla olan, 650 kül içeren undan ve tam buğdaydan yapılması özendirilmiştir. Ekmek ve Ekmek Çeşitleri Tebliğinde tam buğday ekmeği; Tam buğday unundan tekniğine uygun olarak üretilen ekmek çeşidi ve tam buğday unlu ekmek ise; buğday ununa en az % 60 oranında tam buğday unu ilave edilip tekniğine uygun olarak üretilen ekmek çeşidi olarak tanımlanmıştır. Tebliğ kapsamında ekmek tanımlanırken ekmek; sadece Türk Gıda Kodeksi Buğday Unu Tebliği’nde yer alan ekmeklik buğday unu ve/veya tam buğday unlarından yapılır denil- mektedir. Ekmek ve ekmek çeşitleri tebliğinde tuz miktarı tüm ekmek çeşitleri için % 1.5 % (m/m en çokkuru maddede) olarak sabit tutulmuş ve ürün rutubeti % (m/m) olarak standart ekmekte en çok % 38 olarak belirlenirken kepeğin su kaldırma kabiliyeti yüksek olduğundan tam buğday ekmeği ve tam buğday unlu ekmekte en çok % 42 olarak sınırlandırılmıştır. Tam Özellikleri Buğday MAKALELER zengin olan tahılların kepekleri ve tam tane unlarının da kullanıldığı değişik tip ve nitelikteki ekmek tüketimi yaygınlaşmıştır. Ununun Buğday tanesi genelde 3 ana kısımdan oluşur, bunlar kepek, ruşeym ve beyaz unun elde edildiği endosperm kısmıdır (Resim 1). Bu kısımlar yaklaşık %83 endosperm, %14.5 kepek ve %2.5 ruşeym’dir. Buğday tanesinde vitamin ve minerallerin önemli bir kısmı kepek ve ruşeymde bulunmaktadır. Öğütme aşamasında buğdayın kepek ve ruşeym kısmı ayrıldıktan sonra geri kalan unda bu maddeler önemli düzeyde azalmaktadır. Beyaz un üretimi sırasında protein, riboflavin, pantotenik asit, niasin, vitamin B1,vitamin B6,kalsiyum, magnezyum,demir ve fosfor miktarında un randımanına bağlı olarak önemli azalmalar olmaktadır. Resim 1: Buğday Tanesinin Önemli Kısımları DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 İ nsanların eski çağlardan bu yana tükettikleri temel gıda maddelerinin başında ekmek gelmektedir. Ekmeğin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Ekmekçilik tarihi 8 bin yıl öncesine kadar uzanır. Ekmek yapımında kullanılan tahıllar, ilk çağlarda ezilerek hiç bir işlem yapmadan tüketilirken, daha sonraları taş değirmeler kullanılarak tam tane unları elde edilmeye başlanmıştır. Doğal koşullarda hamurun fermantasyona uğraması sonucu mayalı ekmek üretimi de başlamıştır. Sanayileşme ile birlikte gelişen teknoloji ve valsli değirmenlerin devreye girmesi ile beyaz un üretiminde bir artış olmuştur. Tüketici ve fırıncılar beyaz un üretiminde buğdayın kepek ve embriyosu ayrıldığından ekmek yapma kabiliyeti tam buğday ununa göre daha yüksek olduğu için beyaz ekmeği tercih etmişlerdir. Fakat bu durum una geçen protein, mineral madde, lipit, vitamin ve enzimlerin yani mikro besin elementleri beyaz unda azalmış, diğer bir ifade ile besin değerlerinde düşmeye neden olmuştur. 19 MAKALELER DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 20 Besin Değeri Enerji (kkal) Besinsel lif (g) Kalsiyum (mg) Demir (mg) Magnezyum (mg) Çinko (mg) Selenyum (mg) Tiamin (mg) Riboflavin (mg) Niasin (mg) Pantotenik asit (mg) B6 vitamini (mg) Folik asit (μg) E vitamini (mg) Çizelge 1’de tam buğday unu ile beyaz unun enerji değerleri, besinsel lif, vitamin ve mineral madde farklılıkları görülmektedir. Çizelgede izleneceği gibi özellikle besinsel lif ile vitamin ve mineral gibi besin öğeleri yönünden tam buğday unu çok üstün özellik göstermektedir. Beyaz buğday unundan yapılan ekmeği tüketicinin tercih etmesinin nedenleri ekmek kalitesinin daha yüksek olmasının yanında, ekmek yenirken çiğneme sayısı ve çiğneme süresinin daha az olması ve tam buğday unu ekmeğine göre daha hızla yutulmasıdır. Ayrıca, kepek glüten yapısını kırarak hamurun reolojik özelliklerini ve ekmeğin kalitesini bozduğundan beyaz undan yapılan ekmek daha kaliteli olmaktadır. Fakat beyaz un üretimi sırasında buğdayın insana en yararlı kısımları ayrılarak hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Beyaz un üretimi sonucu kepek miktarındaki azalma ile birlikte unun besinsel lif içeriği de azalmaktadır. Günlük hayatımızda hareketsiz yaşam ile birlikte besinsel lif içeriği düşük gıdaların tüketimi sonucu kalp-damar hastalıkları, sindirim sistemi hastalıkları, aşırı şişmanlık, diyabet (şeker) ve barsak hastalıkları gibi bazı rahatsızlıkların oranı artış göstermiştir. Besinsel lif; insan ince bağırsağında emilime; kalın bağırsağında ise tamamen veya kısmen fermantasyona karşı daya- Tam Buğday Unu 339 12.2 34 3.9 138 2.9 70.7 0.45 0.22 6.4 1.0 0.34 44 0.82 nıklı olan karbonhidrat benzeri maddelerin yenilebilir kısımlarıdır. Suda çözünen lifler glikoz ve insülin metabolizmasını da düzelterek diyabetin kontrol edilmesinde yardımcı olabilirler. Aynı zamanda serum düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL) kolesterol konsantrasyonunu azaltırlar. Suda çözünmeyen lifler ise barsak hareketleri ve barsak geçiş süresi üzerinde olumlu etkilerde bulunurlar. Kabızlık çok sık rastlanan bağırsak fonksiyonu düzensizliklerinden bir tanesidir. Besinsel lifler dışkı hacmini ve su miktarını arttırarak rahatlatıcı etkide bulunurlar. Bunlar kalın bağırsakta bakteri metabolizması üzerinde de etkili olurlar. Suda çözünmeyen liflerin tüketimi ile kolon kanseri arasında ters bir ilişki vardır. Bu nedenle buğday ve mısır kepeği gibi suda çözünmeyen lif oranı yüksek olan gıdaların günlük diyetlerde daha fazla alınması önerilmektedir. Yapılan çalışmalarda hipertansiyonu olan total 9227 olgu 18 yıl takip edilmiş, tam tahıllı gıda ile beslenenlerde hipertansiyon riski azalmış, tam buğday ekmeğinin bu ilişkide önemli rol oynadığı saptanm ı ş t ı r . Beyaz Buğday Unu 364 2.7 15 1.2 22 0.7 33.9 0.12 0.04 1.25 0.44 0.04 26 0.06 Epidemiyolojik çalışmalarda tam tahıl ürünlerinin tüketiminin tip 2 diyabet riskini ; %20-37 azaltmıştır. Tam buğday ununun 100 gramında 12 gram civarında besinsel lif bulunmaktadır. Bireyin günlük 2000 kalori enerjiye gereksinimi varsa 20 ila 26 gram kadar besinsel life ihtiyacı vardır. Besinsel lif içerisinde inülin denen bir madde vardır. İnülin bir fruktoz oligomeridir ve buğday, inülinin temel kaynağıdır. İnülin prebiyotik etkiye sahip olup, bağırsakta bifidobakterilerin yani yararlı bakterilerin büyümesini uyarır. Glukan ise tam tahıllarda hücre duvarında önemli bir bileşen olup, bir glikoz oligomerid i r . Belirli yiyeceklerin kan şekeri yanıtı üzerine etkisini karşılaştırmak için ilk defa 1981 yılında glisemik indeks (Gİ) kavramı ortaya atılmıştır. Gİ besinlerin yemekten sonraki ikinci saatte kan glikoz yanıtlarına dayanan, niceliksel bir değerlendirmedir. Referans besin ile (beyaz ekmek veya glikoz) aynı miktarda karbonhidrat içeren besinin bir porsiyonu kıyaslanmaktadır. Gİ diyabet hastalarının glisemik izlemleri için oldukça kullanışlı bir araçtır. Düşük Gİ’ li beslenmenin insülin salınımını azalttığı, kan lipit konsantrasyonunu düşürdüğü klinik çalışmalarda gösterilmiştir. Düşük Gİ’li tam tahıllar diyabetik hastalarda kan glikoz, kolesterol, trigliserit vb. yağların düzeyini düşürmektedir. Tüm bu üstünlüklerine rağmen tam buğday unu kullanmanın bazı sıkıntıları bulunmaktadır. İçinde yağ bulunduğundan dolayı beyaz una göre çok hızlı bir şekilde acılaşmaktadır. Tam buğday unundan ekmek yaparken tam buğday unu hamurunun işçiliği daha zordur. Ekmek hacminin beyaz undan yapılan ekmeğe göre daha küçük olması nedeni ile albenisi beyaz un ekmeğine göre daha düşüktür. İç renginin esmerliği, tüketiciler tarafından istenmeyebilir. Raf ömrü beyaz ekmeğe göre biraz daha kısadır. Bu yüzden tam buğday ununun raf ömrünü artırmak için birçok çalışmalar yapılmaktadır. Enzimlerle veya fiziksel işlemlerle raf ömrü uzatılmaya çalışılmaktadır. Kepek veya tam buğdayın diğer bir dezavantajı da kepeğin bünyesinde oldukça yüksek oranda bulunan fitik asidin gıdadaki Fe, Cu, Zn, Mg başta olmak üzere bazı minerallerle kompleks oluşturarak onların biyoyararlılığını düşürmesidir. Bu durum kepeğin gelişme çağındaki çocuklar- SONUÇ Günümüzde besinsel lif içeriği yüksek ürünlerin sağlık üzerindeki yararlarının anlaşılması tüketicilerde tam tahıl ve tam buğday unundan yapılan ürünlere olan talebi artırmıştır. Tam tahılların günlük diyette düzenli olarak tüketilmeleri durumunda kardiyovasküler hastalıklar, tip 2 diyabet, şişmanlık ve çeşitli kanser türleri gibi bulaşıcı olmayan kronik hastalıkların oluşma riski azalmaktadır. Gelecekte tam buğday unu ekmeğinin tüketimindeki artış devam edecektir. Tam buğday unu öğütme ve bu undan ekmek yapma yöntemi konusunda çözüm bekleyen konular söz konusudur. Bu nedenle ileriki yıllarda yapılacak araştırmalarda bu konulara ve tam buğday ekmeğinin dezavantajlarını azaltma üzerine çalışmalara devam edilmelidir. KAYNAKLAR ANONİM 2013. Türk Gıda Kodeksi Buğday Unu Tebliği. Resmî Gazete. Sayı: 28606. Tebliğ No: 2013/9 ANONİM 2012. Türk Gıda Kodeksi Ekmek Ve Ekmek Çeşitleri Tebliği. Resmî Gazete. Sayı: 28163 Tebliğ No: 2012/2 BORNEO, R. VE LEON, A.E. (2012). Whole grain cereals: functional components and health benefits. Food and Function. 3, 110-119. GÜL,H., DİZLEK,H. 2008.Ekmek Üretiminde Kepek Kullanılmasının Beslenme ve Sağlık Açısından Önemi. Türkiye 10. Gıda Kongresi; 21-23 Mayıs 2008, Erzurum.383-386 HARRİS PJ, FERGUSON LR. 1993. Dietary fiber: its composition and role in protection against colorectal cancer. Mutation Research/Fundamental and Molecular Mechanism of Mutagenesis, 290 (1): 97-110. HOLLÆNDER PL, ROSS AB, KRISTENSEN M 2015. Whole-grain and blood lipid changes in apparently healthy adults: a systematic review and metaanalysis of randomized controlled studies. Am J Clin Nutr. ;102(3):556-72. doi: 10.3945/ajcn.115.109165. JACOBS JRD, PEREİRA M, SLAVİN J, MARQUART L. 2000. Defining the impact of whole-grain intake on chronic disease. Cereal Foods World, Vol: 45 No:2, 51-53. MAKALELER da, emziren kadınlarda veya aneminin yaygın olduğu toplumlarda kullanılmasını önlemektedir. Fitik asidin olumsuz etkilerinin önlenmesi için, besinsel lif oranı yükseltilmiş ekmek defitinizasyon işlemi yapılarak üretilmelidir. KAHLON TS, CHOW FI, HOEFER JL, BETSCHART AA. 2001. Effect of wheat bran fiber and bran particle size on fat and fiber digestibility and gastrointestinal tract measurements in the rat. Cereal Chemistry, 78(4): 481– 484. MELLEN, P.B., WALSH, T.F. VE HERRINGTON, D.M. (2008). Whole grain intake and cardiovascular disease: A meta-analysis. Nutrition, Metabolism & Cardiovascular Diseases. 18, 283-290. OZKAYA,H:2004. Buğday kepeğinin defitinizasyonu için uygun yöntemin belirlenmesi. Ankara Üniversitesi bilimsel araştırma projesi kesin raporu. SLAVIN J, MARQUART L, JACOBS JR.D. 2000. Consumption of whole–grain foods and decreased risk of cancer: proposed mechanism. Cereal Foods World, Vol: 45(2): 54-58. SLAVIN, J.(2004). Whole grains and human health. Nutrition Research Reviews, 17:99–110. SULLIVAN KRO. 1998. Fiber and its role in health and disease. International Journal of Food Sciences and Nutrition, 49: 9-12. ŞANLIER,N.2012. Tam tahıl ürünleri ve sağlık üzerine etkileri.Tam Buğday Ekmeği Simpozyumu. 4954.Ed.prof.Dr.Hamit KÖKSEL, Halil KAYA. Endüstriyel Fırıncılar Birliği Yayın No: 1. ISBN: 978-9944-473-439.Ankara ŞANLIER,N.2015. Buğday, Ekmek ve Sağlık. Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu 11. Uluslararası Kongre ve Sergisi “Buğday ve Sağlık” . w w w. u s f . o r g . t r / T R / d o s y a / 1 3 0 7 5 / h / t u s a f n e v i n - s a n l i e r. p p t http://wholegrainscouncil.org/newsroom/whole-grain-statistics.Whole Grain Statistics erişim tarihi: Kasım 2015 www.ars.usda.gov/nutrientdata/s r. USDA National Nutrient Database for Standard Reference. .erişim tarihi: Kasım 2015 DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Yapılan çalışmalarda kan kolesterol düzeyini düşürdüğü yönünde veriler bulunmaktadır. FDA’ın önerisi günde 3 gram alınması yönündedir. Bu durma göre besinsel lifin sindirim sistemi, kolon, kalp damar hastalıkları, kanser, diyabet gibi pek çok hastalıkla ilişkisi vardır. Tam tahıl ve ürününün tüketimi sonucunda bu hastalıklara yakalanma riski %20 ila %50 oranında azalmaktadır. 21 KARACADAĞ’ın Bereketi Mehmet MERCAN- Gazeteci-yazar KARACADAĞ “Karacadağ” her kış hürrem Bu istiğrak yuvasını. Beyaz kürke bürünürdü, Gönlüm burda kapdırmışdı, Yüksekteydi küdübhanem Bütün şi’re hülyasını. Penceremden görünürdü. Babam bir gün dedi; “Dalgın, Çocuklukda penceremin, Hep okursun biraz da bak, Ufukları bu dağlardı, Karşındaki karlı dağın, Aşıkıydım ben “Hücre”min Şiirleri daha sıcak...” İçinde bin his çağlardı. Babam bana yabdırmışdı, (Ziya Gökalp- 1922) Günümüzde her ne kadar çorak, kupkuru görünüyorsa da eskiden Karacadağ, silme ormanlıkmış ve de bereketli. Hoş, bereketini günümüzde de sunuyor ya. Denilebilir ki; En güzel otlaklar, en güzel yaylaklar Karcadağ’dadır. Kar sularıyla beslenen, binlerce kaynaktan fışkıran billur sular “Hamravat” adıyla çevreye bereket dağıtır, insanlara şifa olur; Kanuni Sultan Süleyman’a olduğu gibi. Evliya Çelebi, Karacadağ’ın karlı doruklarındaki billur pınarlardan köpük köpük akan Hamravat Suyunun ünlü Padişah Sultan Süleyman’a şifa verdiğini bir güzel anlatır... “Osmanlı’nın yükselme devrinin ünlü hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman ikinci İran seferine çıkarken, o günkü adıyla AMİD’e ikinci kez gelerek Karacadağ’da konaklar. Halep’ten geliyordu ve hastaydı. Hekimleri O’na Karacadağ havasının, suyunun iyi geleceğini söylerler. Diyarbakır’a geldiği 29 Eylül 1549 gününden 4 Kasım gününe kadar kaldığı 37 gün süresince hem Karacadağ’ın havası, hem de şifalı HAMRAVAT SUYU iyi gelir hükümdara… Derler ki, Sultan Süleyman iyileşince Yaradan’a şükretmiş ve o ünlü sözünü burada söylemiş; “Karacadağ çorak görünür”, gökten yağmışçasına taşlıktır. Ama bereketlidir. Dağın çevresindeki otlaklarda, yaylaklarda beslenen hayvanların eti, sütü mis kokar... “Alem içre muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi...” Burada iyileşen Padişah şifalı Hamravat suyunun kente taşınarak halkın faydasına sunulmasını sağlar. Hatta bunun için bir de vakıf kurdurur. KARACADAĞ PİRİNCİ Dedik ya; “Karacadağ çorak görünür”, gökten yağmışçasına taşlıktır. Ama bereketlidir. Dağın çevresindeki otlaklarda, yaylaklarda beslenen hayvanların eti, sütü mis kokar. Urfa sade yağının, örgülü ve otlu Diyarbakır peynirinin ve de ünlü “Karacadağ Pirinci”nin lezzeti emsalsizdir. Ve ilkbaharda hemen her sofranın olmazsa olmaz lezzeti, onlarca tür yemeği yapılan “Kenger” yalnız ve yalnız Karacadağ’da yetişir… Bölgenin göçerlerinin vatanıdır Karacadağ. Binlerce göçer, kara kıl çadırlarını kurdukları Karacadağ yaylalarında özgürce yaşarlar. Kışın güneye Viranşehir, Ceylanpınar düzlüklerine iner, yazın da Karacadağ’ın serin, sulak yaylalarına çıkarlar… DİYARBAKIR'IN GÜ Z ELLİ̇ K LERİ Karacadağ’ı böyle anlatır bazı yazarlar. Öyle de olur. Ama kim ne derse desin Karacadağı’nın en ünlüsü, adıyla anılan pirincidir. Ve her Diyarbakırlının sofrasının baş menüsüdür “Karacadağ Pirinci.” Öyle ki, gurbetteki Diyarbakırlı için memleketten gelen en makbul hediyedir. Karacadağ Pirinci’nin bu denli ünlenmesinin sebebi, yörenin su kaynaklarının çokluğu, toprağın bereketidir, dağın eteklerindeki sulak, verimli madraplardır. Yöre insanlarının bin bir emekle taşlardan temizledikleri alanlarda oluşturdukları “Madrap” denilen ekim alanları özenle hazırlanır pirinç ekimine. Madraplar, ekimden çok önce küçükbaş hayvan sürüleri- DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 “…. Karacadağ ağaçsız bir dağdır. Taş istilasındadır adeta. Ne ağaç, ne bin bir çeşit çiçek var ortada. Her yer simsiyah taşlarla kaplı… Bu haliyle bile yoksulluğun, göçerlerin sığınağıdır. Bütün ağaçlarını kaybetmiş, çırılçıplak kalmış olsa da…” 23 DİYARBAKIR'IN GÜ Z ELLİ̇ K LERİ nin sağım alanı olarak kullanılır. Haftalarca süren sağım ve sürülerin dinlenme noktaları, çeltiğin ekileceği alanlar olduğu için, hayvan gübresinin toprağa karışması kolaylaşır. Bilerek yapılan bu işlem sayesinde toprak kendiliğinden doğal yolla gübrelenmiş olur. Bir başka ifade ile “Karacadağ Pirinci kesinlikle ve kesinlikle doğaldır ve içinde kimyasal hiçbir katkı yoktur…” Buradaki hayvancılık, yörede ekim zamanında tohumun toprağa karışmasını kolaylaştırır. Ve kuşkusuz soğuk suyun çeltiğe verdiği dirilik de Karacadağ pirincinin kalitesini yükseltir. “Karacadağ Pirinci’nin lezzeti, diğer pirinç çeşitlerine göre suyu fazla çekmesi, tanelerinin dolgunluğu, pişirim sonrasında lapalaşmama- DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Adı volkanik Karacadağ’la bütünleşmiş olan pirincimiz, yüzyıllardır hükümdarların yemek ziyafetlerinde, bayramlarda, mevlitlerde yine Karacadağ tlaklarında beslenen mor koyunların lezzetli etiyle baş sırada yer alması boşuna değil... 24 sı, tanelerinin birbirine yapışmaması, diri oluşu, sunî gübreye ihtiyaç duymayışından kaynaklanır. Diyarbakır’da çeltik ekimi ve ticaretiyle uğraşan büyük, geniş aileler vardı. Yörede, Diyarbakır genelinde talep görmesi de bundandır. Pirinççi, Pirinççioğlu, Özpirinçiçi aileleri gibi… Bu aileler arasında Diyarbakır’ın ticari hayatında önemli rol almış çok sayıda tüccar olduğu kadar, ünlü bürokrat , politikacı, devlet adamı, bilim adamı ve edebiyatçı yetişmiş bunların çoğu kendi alanlarında ünlenmişlerdir. Bilinen o ki; adı volkanik Karacadağ’la bütünleşmiş olan pirincimiz, yüzyıllardır hükümdarların yemek ziyafetlerinde, bayramlarda, aşiretlerin düğün, barışma, toplu yemeklerde, mevlitlerde yine Karacadağ otlaklarında beslenen mor koyunların lezzetli etiyle baş sırada yer alması boşuna değil… Karacadağ Pirinci asırlarca Diyarbakır ticaretinin, yöre ekonomisinin lokomotifidir. Yakın yıllara kadar Karacadağ çevresindeki verimli madraplarda üretilen çeltikler Diyarbakır’da, çoğu Mardinkapı’da Hevsel bahçelerinin içinde, Ben-ü Sen’de, Gazi Köşkü yolunda, Hatun Kastalı bitişiğinde, Şemsiler’in doğusunda yer alan çeltik değirmenlerinde/ dinklerinde işlenirdi. Toplanan yaş çeltikler dinklerin damlarına serilir, günlerce güneşte kurutulur, sonra da öğütülür piyasaya sürülürdü… Bilesiniz ki pirinç, çeltik halinde iken güneşi sever, ama kabuğundan sıyrılıp pirince dönüştüğünde kesinlikle güneş görmemelidir. Güneş gören pirincin tadı bozulur, pişirildiğinde kırılır, ufalanır, lapalaşır. Bu nedenle pirinç ekiminde de muhafazasında da özen gerektirir… Ünlü şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı’nın ailesi de Pirinççizadelerdendi. Babası Sıtkı efendinin, bu aileye mensup olmasına karşın, 21 Haziran 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıktığı günlerde, o yıl pirinç ekiminden çok zarara uğradığı için sinirlendiği ve tüm akrabaları “Pirinççioğlu” soyadını aldıkları halde onun buna uymadığı ve kendine “Tarancı” soyadını seçtiği bilinen bir olaydır. Yine bilindiği gibi, Tarancı ya da Tarançi sözcüğü; Doğu Türkistan’ın yukarı kesimlerinde yaşayan ve soyları Uygur Türklerine dayanan halkların dilinde çiftçi/tarımla uğraşan anlamındadır… KENGER Karacadağ'ın bir başka lezzetidir kenger. Baharda dağın doruklarındaki karlar erimeye başladığında topraktan fışkırır. Biraz güneş gördüğünde dikenli yaprakları kırmızı toprağı yeşile boğar adeta. Gövdesi toprağın derinliklerine uzanır. Kara, soğuğa dayanıklıdır. Her taşın altında biten kenger, yöre insanının vazgeçilmez yemeğidir. Son yıllarda lüks lokantalarda da aranan menüdür kenger. Bahar mevsimi boyunca evlerde etli güveci yapıldığı gibi yumurtalı, yoğurtlu kızartması, yoğurtlu çorbası, zeytinyağlı sade kızartması da sofraları süsler. Yemeklerde, beş-on santim uzunluğundaki etli ve süt beyaz göv- Sadece ve sadece Karacadağ’ın volkanik taşlıklarında yetişen, Diyarbakır, Siverek, Viranşehir ve daha birçok yerde pazarlarda satılır. Yörenin köylü kadınları sabahın çok erken saatlerinde, ellerinde sivri demir çubuklarla kenger toplamak için Karacadağ'a akın ederler. Kenger inatçı, dikeni yakıcıdır. Kısaca, mevsiminde kenger yörenin yoksuluna aştır, iştir… VE ORMANLARI KARACADAĞ Dedik ya, 200 yıl öncesine kadar Karacadağ silme ormanlıkmış. Sık ormanlar geçit vermezmiş. Bu ormanlarda yırtıcı kaplanlar, dağ keçileri, benekli parslar, leoparlar, yaban domuzları yaşarmış. Diyarbakır ve çevresindeki tarihi anıtlara işlenmiş yırtıcı hayvan figürlerinin, kitabeler arasına ustaca yerleştirilmiş gizemli kaplan, boğa, şahin, geyik kabartmalarının anavatanı Karacadağ’dır . Bir başka ifade ile bu figürlerde yer alan tüm yırtıcı hayvanlar çok değil, 200 yıl öncesine kadar Karacadağ’da yaşayan canlılardı. Bu yırtıcı hayvanları günümüzde ne yazık ki ancak taş kabartmalarda görebiliyoruz… Çünkü, ormanlarla birlikte bunlar da yok olup gitmiş… Son 4-5 yıl içinde önce 2010 yılında Siirt’in Eruh ilçesinde, ikincisi de 2013 yılı Kasım ayında Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde görülüp vurulan iki Anadolu Leoparı’nın Karacadağ menşeli olabilecekleri öne sürülüyorsa da nereli oldukları konusu ne yazık ki henüz tam olarak anlaşılmış değil. Ancak, Çınar’da çobanlara saldıran ve öldürülen leoparın Karacadağlı olduğunu öne sürenler da oldu. Bu arada Harran bölgesinde yer alan Tek-tek dağlarında köylülerin zaman zaman yırtıcı hayvanlara rastladıklarını söylemeleri hatırdan çıkmamalı… Böylece yüzlerce BALTACI tutuldu. Baltacılar kalabalık gruplar halinde silahlı Jandarmaların, kolcuların korumasında harekete geçtiler. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde Karacadağ'dan bahsederken, sığ ormanlık alanların var olduğundan söz eder. Bunu anlatırken de Urfa-Diyarbakır arasında yolculuk yaparken ağaçların yoğunluğu yüzünden güneşi göremediklerini anlatır… Vali Paşanın resmi görevli baltacıları yörede aylarca kesim yaptılar. Sonuçta Diyarbakır-Siverek yolu açılmış oldu. Karacadağ ormanlarının bir ucu Siverek’te bir diğer ucu Diyarbakır’ın girişindeki Seyrantepe’ye kadarmış… Peki, ne olmuş böylesine geniş alanları kaplayan ormanlara? Hayli ilginç, bir öyküsü var bunun. Ve bu öykü 1870’li yıllarda Diyarbakır’da valilik yapmış, kente hayli hizmetler vermiş Vali Kurt İsmail Hakkı Paşa’ya uzanır. Kurt İsmail Hakkı Paşa gerçekten de kente hizmetler vermiş bir yöneticidir. Birçok bayındırlık hizmetleri onun zamanında gerçekleşmiştir. Diyarbakır tarihinde önemli yeri olan Kurt İsmail Hakkı Paşa, Diyarbakır-Siverek arasında güvenli bir yolun açılmasını kararlaştırır. Ama ne çare, Karacadağ’daki ormanlar geçit vermiyordu. Üstelik bu ormanlarda kalabalık eşkıya grupları da barınıyordu. Bu eşkıyalar fırsat buldukça köylere baskınlar veriyor, yol kesiyor, dağa adam kaldırıyorlardı. Eşkıyalar her tarafı haraca bağlamışlardı. Halk bizar olmuştu… Vali Paşa’nın düşüncesine göre bu yol açılırsa hem SiverekDiyarbakır arasındaki mesafe kısalmış hem yolcular ve kervanlar güvenli bir yola kavuşmuş, hem de jandarmanın eşkıya takibi kolaylaşacaktı… Tabii bu arada geniş bir ormanlık alan da yok edildi. Keşke bununla kalsa. Sonraki yıllarda bu bölgedeki ağaçların bu kez Maden’deki Bakır Fabrikası’nın ocaklarını ısıtmak için kesilmesine karar verilir. Yine Devletin resmi baltacıları Karacadağ’a üşüşürler. Binlerce dönümlük ormanlık alandaki ağaçlar bir kez daha yerlere serilir. Bu da yetmez, Aynı şekilde Ergani, Piran ve Elazığ dağlarındaki ormanlar da Karacadağ’ın akıbetine uğrar. Ormanlardan kesilen odunlar vagonlarla Maden’e taşınır. Bu kesim yıllar sürer. Ormanlar tükeninceye kadar... Dahası, o tarihlerde Osmanlı sınırları içinde bulunan Musul ve Bağdat’da zorlu bir kış yaşanır. Yöneticiler, düşünür taşınırlar ve sonunda gözler yine Karacadağ Ormanlarına çevrilir. Baltacılar yine harekete geçerler. Dicle kıyıları boyunca uzayan ormanlardan kesilen ağaçlar nehir üzerinde çalıştırılan kelekler, yanı sallarla Musul ve Bağdat’a taşınır. Böylece bu kentlerinin yakacak ihtiyacı da bölgemizdeki ormanlardan kestirilen odunlarla karşılanır. Ve sonunda ne yazık ki bölgemizdeki ormanlar tükenir. Dağlar tepeler çıplak bozkıra döner, Kararacadağ misali... DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Bahar başlarında yetişmeye başlayan kenger, mayıs ortalarında yeşilliğini kaybeder, kartlaşır, dikenleşir. DİYARBAKIR'IN GÜ Z ELLİ̇ K LERİ desi kullanılır, köylerde ise dikenleri kurutulup kışlık yakacağa ayrılır. 25 köylerimiz Buram buram kültür kokan, Dolu dolu yaşamların sürdüğü; Konukseverlik, yardımlaşma ve akrabalığın Tüm içtenliği ile yaşandığı yerdir köylerimiz Her bir adımı kültür kokan köylerimizde, tarihe tanıklık etmiş bir köyümüzü konu aldık bu sayımızda. Arkadaşlarımız; her bir yanı tarih kokan Sesverenpınar Köyü’nü sizler için ziyaret ettiler… İşte; Diyarbakır’ın Ergani İlçesine bağlı Sesverenpınar Köyü’nden dergimizin sayfalarına yansıyanlar… Sesverenpınar Köyü Sultan TEKİN-Serpil AKDEMİR - Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürlüğü 1. Muhtarım bizlere köyünüzden bahseder misiniz? Ben uzun yıllardır bu köyde muhtarlık yapıyorum adım Eniş Yorulmaz’dir. Geçmişte Köyümüzün eski ismi Hilar olarak bilinirdi, neden Hilar ismi olduğuna değineceğim elbet, ama dediğiniz gibi öncelikle sizlere köyümüzden bahsedeyim. Sesverenpınar, düzlük bir alana kurulmuş 24 haneli bir köydür. Köyümüzün başlıca geçim kaynağı tarım ve büyükbaş hayvancılıktır. Köyümüzde en çok yetiştirdiğimiz tarım ürünleri arpa, mercimek, nohuttur. Ayrıca sebze yetiştiriciliği de yapıyoruz. Köyümüz; tarihi mirasları ile sit alanı olarak kabul edilmiş, eşsiz güzelliklere sahip bir köydür. Köyümüz için yaptığımız tüm çalışmaları, yine köyümüzün tarihi dokusunu koruyacak şekilde ve gerekli yerlerden izin alarak planlı ve programlı olarak hayata geçiriyoruz. Örneğin evlerimizde su akan bir musluk yoktu, suyu evlere getirmek için sondaj yaptık, su deposu yaptık, köyün suyunu evlere getirdik. Artık suyumuz evlerimizin musluklarından akıyor. Suyun evlerimizde akmasıyla birlikte özellikle kadınlarımız büyük bir rahatlığa kavuştu. Çünkü suyu evlere kadar taşımak artık gerilerde kalmıştı… Suyun yanı sıra bozuk olan köy yollarımızı da onardık. Muhtarım köyünüzde taziye ve düğünler nerede ve nasıl yapılıyor? Eskiden düğünler köy meydanında davullu zurnalı yapılırdı. Şimdi ise gençler Ergani’de düğün salonunda yapıyorlar düğünlerini. Taziyelerimize gelince; Köyümüzde taziye için taziye çadırları kuruluyor. Burada yemek veriyoruz. Gelen misafirlerimizi ağırlıyoruz. Köyünüzde kadınlara ve genç kızlarınıza yönelik kurslar açılıyor mu? Köyümüzde zaman zaman dikiş nakış kursu, okuma yazma kursu açılıyor. Kadınlarımız bu kurslar sayesinde okuma yazma öğreniyorlar, boş zamanlarını hep birlikte üreterek değerlendiriyorlar. Dikiş-nakış, Dantel veya oya gibi el emeği göz nuru ürünler hala yapılıyor mu bu şirin köyümüzde? Eskiden dantel, evlenme yaşına yaklaşmış genç kızların çeyizleri için çok yapılırdı. Kızlarımızın çeyizlerindeki en önemli şey el emeği, gözlerinin nuruyla yaptıkları dantellerdi. Ama şimdilerde dantellerin yerini oyalar aldı. Her köyün kendine özgü bir yanı vardır, sizin köyünüzün özelliği nedir? Röportajımın en başında da değineceğimi söylemiştim sizlere… İşte Sanırım şimdi tam yeri, bugünkü Sesverenpınar Köyü’nün geçmişteki adı Hilar olarak bilinirdi. Neden Hilar olarak bilinirdi? derseniz köyümüz ilk yerleşim yerlerinden biri olan Çayönü’nü ve Hilar mağaralarını sınırları içerisinde barındırmasından dolayı zamanla o yerin ismini almıştır. Hilar mağara- Öyleyse bizler de bu güzel köyün tarihini biraz daha yakından tanıyalım düşüncesiyle, Eniş muhtarımızla sohbet etmeye devam edelim diyoruz… DİYARBAKIR’IN GÜZELLİKLERİ Çocuklarımız eğitim ve öğretimlerinin ilk dört yılını, köyümüzün içinde bulunan Sesverenpınar Köyü İlköğretim Okulu’nda tamamlıyorlar. Dört yılın sonunda çocuklarımız eğitimlerine Ergani’de devam ediyorlar. ları, Anadolu'nun en eski mağara yerleşimlerindendir. Mezopotamya'nın bu önemli parçası Taş Devrinden günümüze kadar çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Asurlular, Partlar, Doğu Romalılar, Anadolu Selçukluları ve Osmanlıyı bu minvalde sayabiliriz. Bu medeniyetler Hilar Mağaralarını kendi ihtiyaçları doğrultusunda çeşitli amaçlarla kullanmışlardır. Hayvan barınağı, kervansaray, medrese olarak kullanımını örnek olarak verebilirim. Bu yüzden uzun yıllar boyunca köyümüzün ismi Hilar olarak telaffuz edildi. Yani köyümüzün her bir yanı aslında bir bakıma tarih kokuyor desek yeridir… Dünya tarihine yön vermiş medeniyetlere ev sahipliği yapmış Çayönü’nün köyümüz sınırları içinde bulunduğunu söylemiştim. Şimdi Biraz da Çayönü’nün tarihimiz açısından önemi nedir ona değineyim… Çayönü Yakındoğu'nun tarım döneminin en büyük yerleşim kalıntılarını barındırıyor. Çayönü, avcı toplayıcı toplumların buğday ekip biçmeye başlaması ve hayvanları evcilleştirmesiyle insanoğlunun yerleşik hayata geçtiği ilk yerleşim yerlerinden biridir. Bugün ki hayatımızın temellerinin atıldığı Çayönü, insanlığın yerleşik hayata geçişini kesintisiz olarak gösteriyor. Bu açıdan gelişim serüvenimizi anlamada önemli bilgiler sağlayan bir kaynaktır. Anlattıklarınızdan, Köyünüzün tarihin büyük bir bölümüne tanıklık ettiğini anlıyoruz, Peki köyünüzün tarihi ile ilgili herhangi bir kaynak mevcut mudur? Yazar Müslüm Üzülmez “Çayönün’den Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş” ve “Hilar” adlı kitaplarında köyümüzün sınırları içinde bulunan Çayönü ve Hilar mağaralarını tarihi bilgiler ışığında anlatıyor. Yine, Yazar Şerafettin Güneli’nin yazdığı "Bütün Yönleri ile Ergani” DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Köyünüzde okul var mı, varsa ne durumda? 27 DİYARBAKIR’IN GÜZELLİKLERİ adlı kitabı ilçemizi ve köyümüzün tarihi mekanlarını anlatan ünlü bir kitaptır. Prof. Dr. Mehmet Özdağ’ın editörlüğünü yaptığı “Türkiye’de Neolitik Dönem” serisinin ilk cildinde Çayönü yerleşiminde yapılan kazı çalışmaları tüm yönleri ile ele alınmıştır. Köyünüzde yaşamış ya da buralı olan kariyer sahibi kimseler var mı? Köyümüzün ileri gelenlerinden Kenan Bey’in oğulları Yazar Şerafettin Güneli ve Prof. Dr. Zülküf Güneli’nin isimlerini yad edebiliriz. Prof. Dr. Zülküf Güneli Dicle Üniversitesi Mimarlık fakültesinde iki dönem dekanlık yaptığını da belirtmek isterim. Muhtarımızla sohbetimizi noktalamaya yaklaşırken, Sesverenpınar Köyü’ne özgü yemekleri de soramadan edemedik… Muhtarımız daha sorumuzu duymadan durumu anlamış olmalı ki ‘bölgeye mi özgü yoksa köyümüze mi bilemiyorum ama bizim köyün bütün kadınları çok hamarattır’ diye konuyu kendi açıyor. Bunlardan biri de benim hanımım; şimdi gidin bakın, hele konu yemek olunca adeta ellerinden lezzet akıyor… DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Ve bizler muhtarlıktan ayrılmak üzere doğruca evlerinin yolunu tuttuk Aynur Hanım’ın evine doğru yola koyuluyoruz… 28 Evlerine yaklaştığımızda bahçede oturan Aynur Hanım bizleri görünce sıcacık bir tebessümle yanımıza doğru ilerledi… Selamlaşmanın ardından köyün en becerikli hanımlarından biri ile sohbet etmeye başlamıştık bile…. Aynur Hanım neler yapıyorsunuz? Bir gününüzü anlatır mısınız bizlere... Sabah beşte kalkıyorum, sobayı yakıyorum, kahvaltıyı hazırlıyorum. Günlük ev işlerini yapıyorum kızımla beraber. Hayvanlarımız var onların bakımını yapıyoruz. Bazı günler misafirlerimiz oluyor onlarla hasbihal ediyoruz, onları ağırlıyoruz. Kaç çocuğunuz var? Çocuklarınız ne işle meşgul? Beş çocuğum var, bir tanesi okuyor(orta sona gidiyor)Bir kızım evli, torunlarım var. Diğer çocuklarım da ev işlerinde ve hayvan bakımında bize yardımcı oluyorlar. Şimdi asıl konumuza gelelim diyor ve bizleri güler yüzle karşılayan Aynur Hanım’a Yöresel yemeklerini soralım diyoruz… İçli köfte en sevilen yemeklerimizden biridir. Gözleme ve dolma da misafirlerimize ikramlarımızın vazgeçilmez yemeklerindedir. Hedik ise sulu yemeklerimizin gözdesidir. Hedik nasıl bir yemek biraz anlatır mısınız? Dövme ve nohut haşlanıyor, soğan kızartılıyor salça ve su ile bu malzemeler karıştırılıp kaynatılıyor ve çok lezzetli bir sulu yemek ortaya çıkıyor… Yemek demişken konu yine su meselesine geliyor ve bir kadın olarak; suyun, omuzlarındaki ağır yüklerini nasıl hafiflettiğini anlatırken, Aynur Hanım’ın gözlerinin içi gülüyor… Eskiden evimizde su yoktu. Suyu eve eşeklerle taşıyorduk. Yemek yapmak ayrı bir dert, çamaşır yıkamak ayrı bir dertti… Çamaşırları elde yıkıyorduk. Şimdi evimizde musluklardan su akıyor, çamaşırlarımızı makinede yıkıyoruz. Eskiden bütün vaktimiz iş güçle geçiyordu. Şimdi dinlenecek, iki çift lafın belini kıracak sohbetler için vaktimiz oluyor. Suyun evlerimize girmesiyle birlikte bizler için hayat kolaylaştı anlayacağınız. Aynur Hanım’la samimi sohbeti geride bıraktıktan sonra, bizlerle köylerine dair konuşmak isteyen bir genç çıktı karşımıza… Biz de sohbet etme isteğinden dolayı gencimize teşekkür ediyor ve hemen ses kayıt cihazımızı ona doğru yöneltiyoruz… Adım Mücahit Pınar öncelikle buraya geldiğiniz için sizlere çok teşekkür ediyoruz. Köyümüz çok güzel bir köy, hem tarihi hem doğal güzellikleriyle bölgenin önemli değerlerindendir. Köyümüz iyi bir tanıtımla tarih turizminin gözde mekanlarından biri olabilir. Köyümüz bu değerleriyle gençlere iş olanakları sağlayacak potansiyele sahiptir. Köyde örnek alabileceğiniz kişiler var mı? Hangi açıdan örnek alıyorsunuz? Köyümüzün muhtarını örnek alıyorum. Çok yufka yürekli ve merhametli bir insandır, birinin parmağı acısa muhtarımızın içi sızlar. Çok geniş gönüllü ve yardım severdir. Kendisinin sahip olduğu insani değerler biz gençler için yol gösterici oluyor. Bizim köyümüz tarihe tanıklık etmiş bir köydür. Köyümüze çok sayıda turist gelir, buradaki mağaraları, kayaları gezerler ve buralarla ilgili birçok soru sorarlar. Sizler şimdi tarihi bir köyün elbette ki bir rehberi olmalı diye soracaksınız bana, siz sormadan ben söyleyeyim istedim☺ Mücahit Pınar’ın vermiş olduğu bilgiler doğrultusunda bizler de Sesverenpınar Köyü’nün tarihini daha yakından görmek ve anlamak için; daha fazla zaman kaybetmeden hemen rehber Barış Aslan’la görüşmek üzere yola koyulduk… Ve işte Barış Aslan’la gerçekleştirdiğimiz ropörtaj; Bize Hilar Mağaraları’nın tarihini anlatır mısınız kısaca? Ergani İlçesi, Sesverenpınar Köyü sınırları içinde yer alan Hilar Mağaraları tarihin güzelliklerinin İki farklı kaya kesim yöntemi kullanılmış. İlkinde iki kaya arasına kuru ağaç konularak, ağaca bolca su verip ağaç şişiriliyor, şişen ağaç kayayı zorladığı için kaya patlıyor. İkinci bir yöntem ise; kışın kayanın etrafı kapatılarak suyla dolması bekleniyor, etrafı suyla dolan kaya bir süre yerinden çıkarılmaya hazır hale geliyor. Doğu Roma Medeniyeti M.S. 6. Yüz yıla kadar burada hüküm sürüyor. Romalılardan sonra gelen medeniyetler burayı ev ve otel olarak kullanmışlardır. Selçuklular burayı genişleterek kervansaray ve medrese olarak kullanıyorlar. Alt kat hayvan barınağı olarak kullanılırken üst kattaki odalar kervansaray ve medrese için kullanılıyor. Buradan da anlaşılacağı üzere iç hacmi bayağı geniş Hilar Mağaralarının. Kervansaraydan bahsettiniz o halde buranın ticari bir önemi de olmalı? İpek yolunun bir kolu buradan geçtiği için ticari olarak hareketli bir bölge üzerinde yer alıyor Hilar Mağaraları. Buradan geçen kervanlar da kışı ya da geceyi geçirmek için Hilar Mağaralarının kervansarayında konaklıyor. Çayönü buraya yakın mı? Çayönü buranın 800 metre Çayönü’nün insanlık tarihi açısından önemi nedir? Avcılık ve toplayıcılık döneminde insanlar bir yere gelip oradaki besinleri tükettikten sonra besin bulmak için başka bir yere göç ediyordu. Buğdayın ilk kez ekilip biçilmesiyle yerleşik hayat başlamış oldu. Hayvanlar evcilleştirildi, bitki liflerinden giysiler yapıldı, çanak çömlek insan hayatındaki yerini aldı. Özetle Çayönü bu bölgede buğdayın ilk kez ekilip biçilmesi sayesinde ilk kez yerleşik hayata geçtiğimiz yer olma şerefine erişti. Yani bu gün ki medeniyetimizin ve hayatımızın çağladığı pınarın kaynağı Çayönü’dür. Buradaki kalıntılar yerleşim yerine mi ait? Evler kerpiçten yapıldığı için sadece temeller kalabilmiş günümüze. Avcılık ve toplayıcılığın yapıldığı evrede yuvarlak kulübelerde yaşanıyordu. Yabani buğdayın ekilmeye başlandığı evrede ızgara planlı yapılara geçildi. Bu yapılarda bulunan hava kanalları sayesinde ev rutubetten korunmuş oluyordu. Koyun ve keçinin evcilleştirildiği dönemde hücre yapılı evler kullanılıyordu. Baklagillerin yoğun tüketildiği dönemin başı ise kanallı yapıların kullanımına denk geliyor. Bu dönemden sonra baklagillerin kullanımı artarak devam ediyor ve taş döşemeli yapılar ortaya çıkıyor. Buradaki önemli yapılardan biri de “kafataslı yapı” olarak adlandırılan ancak ev olarak kullanılmayan bir yapıdır. 1981’de yapılan kazılarda içinde yetmiş kadar insanın kafatası bulunduğu için bu ad veriliyor. Sonraki kazılarda bu yapı içinde kafatası dışında da kemikler bulundu. Yapılan incelemeler sunucunda buraya ayrıcalıklı kişilerin gömüldüğü kanısına varıldı. Bu arada Tanrı heykeli olarak yapılan dikili taşlardan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Köy meydanı olarak kabul edilen alanda bulunuyor bu dikli taşlar ve dini törenlerde kullanılıyor. Konut planlarına benzer şekilde daha geniş olarak inşa ediliyor. Dikili taşların içinde metal ve kilden eşyalar ve ev maketleri gibi statü göstergesi eşyalar bulunuyor. Çayönü kazı çalışmaları ne zaman başladı? 1963 yılında İstanbul Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi işbirliği ile “Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi araştırmaları” projesi ile 1964 yılında Halet Çambel ve Robert j. Braidwood başkanlığında kazı çalışmaları başlıyor. Burada kazı faaliyetleri hala devam ediyor mu? 20 yıl kadar ara verilmişti. Bu sene Çanakkale Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Aslı Erim Özdoğan başkanlığında yılda iki aylık çalışma ile on yılda bitirilmesi planlanıyor. mı? DİYARBAKIR’IN GÜZELLİKLERİ Bu kayaları o dönemde hangi yöntemlerle çıkarılıyor? kuzeyinde. Hilar Mağaralarını tanıdığımıza göre Çayönü kalıntılarını görmeye gidebiliriz artık. Kazı alanı çitlerle çevrili alan Evet. 60 dönümlük bir alanı kapsıyor. Örnek yapım çalışmalarına bu sene başladılar. Önümüzdeki süreçte hem kazı çalışmaları hem örnek yapım çalışmaları devam edecek… rehberimize bizlere vermiş olduğu bilgilerden dolayı teşekkür ederek; tarihe tanıklık etmiş Sesverenpınar Köyü’nde bulunmanın ve o atmosferi solumanın ayrıcalığını yaşadık… Eğer bir gün sizin de yolunuz düşerse, görülmesi gereken tarihi bir köydür Sesverenpınar Köyü… Mayıs sayımızda Diyarbakır’ımızın başka bir müstesna köyünde buluşmak üzere… DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 doğa güzelliğiyle buluştuğu bir doğa harikasıdır. Bu özelliği ile arkeolojik değere sahip doğal bir sit alanıdır. Kayaların çevresinde kaya mezar odaları bulunuyor. Kaya mezarların ön tarafında kabartmalar bulunuyor. Kabartmalar Roma üslubunda olup Kuzey Suriye Sami yazısı da kaya mezarlarını süslüyor. Hilar Mağaralarının, insanlar tarafından kaya sığınakları olarak ilk kullanımı tarih öncesi döneme rastlıyor. M.Ö. 1. Ve 2. Yüz yıllarda Doğu Romalılar tarafından kaya mezarlıkları ve taş ocağı olarak kullanılıyor. Hilar Mağarası’nın karşı tarafı ana kent olarak inşa edilmiş ve buradan çıkarılan kaya parçaları ana kentin inşasında kullanılmış. 29 DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 a d ’ r ı k a b r a y i D 30 BADEM Yetiştiriciliğinin Önemi Doç. Dr. Hakan YILDIRIM Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü 21280-DİYARBAKIR Belirtilen durumdan oluşacak zarardan korunmak için özellikle geç çiçeklenen badem çeşitlerinin üretime kazandırılması büyük önem arz etmektedir. Çok değişik tüketim alanları olan badem, geniş bir kullanım alanına sahip olmasının yanı sıra, kanaatkar bir tür olması ve diğer sert kabuklu meyvelere göre adaptasyon kabiliyetinin daha yüksek olması ve verime erken yatması nedeniyle, yetiştiriciliğine olan talepler gün geçtikçe artmaktadır. Ülkemizde 2012 sonu itibariyle 131 bin dekar alanda badem yetiştiriciliği yapılmakta olup Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Batı Marmara Bölgeleri sırasıyla badem alanlarının en fazla olduğu bölgelerdir. Türkiye’deki toplam badem ağacı sayısının yaklaşık %50’si 10 ilde yer almakta ve bu illerin badem üretim miktarı toplam üretimin yaklaşık %60’ını teşkil etmektedir. Bu iller sırasıyla İçel, Antalya, Elazığ, Çanakkale, Muğla, Tunceli, Karaman, Denizli, Mardin ve Diyarbakır’dır. Diğer meyve türleriyle kıyaslandığı zaman badem ağaçları, hemen hemen tüm kültürel işlemlerden (budama, sulama, gübreleme, hastalık ve zararlılarla mücadele vb.) mahrum bırakılmıştır. Hatta bu nedenle halk arasında susuz ve kıraç topraklarda badem iyi yetişir kanısı yaygındır. Bu nedenle genellikle bahçe kenarlarında sınır ağacı olarak düşünülen badem yetiştiriciliğinde verim ve kaliteyi etkileyen bu uygulamalar sınırlı kalmaktadır. Bu nedenle ülkemizde ağaç başına verim hem bölgeler itibariyle farklılık göstermekte hem de diğer ülkelerle kıyaslandığında düşük kalmaktadır. BADEMİN ÖNEMİ EKONOMİK Ülkemizde ilkbaharda henüz sertleşmemiş ham meyvesi çağla badem olarak; olgunlaştıktan sonra ‘ GAP projesinin kalbinin attığı Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, ekolojik faktörlerin uygun olması nedeniyle badem bahçelerinin arttığı gözlenmektedir. da tohum kısmı iç badem olarak çeşitli şekillerde tüketilir. Gıda değeri oldukça yüksek olan iç badem çiğ ya da tuzlu-tuzsuz olarak kavrulmuş halde çerez şeklinde tüketilir. 100 gr tüketilen iç bademde %55.8 yağ ve %21.1 oranında içerdiği protein nedeniyle çok iyi bir enerji ve gıda maddesidir. Kalsiyum, fosfor, magnezyum ve demir bakımından; ayrıca vitaminlerden E, B6 ile yağ asitlerinden oleik asit, linoleik asit ve palmitik asit bulundurma açısından büyük öneme sahiptir. Şekerleme, çikolata ve pasta sanayiinde de kullanılır. Tohumdan elde edilen yağ, bazı gıdalara çeşni verici olarak katılır, parfümeride ve tıpta kullanılır. Badem yağı kozmetik kremlerin ve losyonların yapımında geniş kullanım alanına sahiptir. Bakımsız koşullardaki badem ağaçlarından elde edilen sakız (zamk) olarak değerlendirilir. Ayrıca bazı ülkelerde meyvelerden elde edilen yeşil kabuk yüksek oranda şeker içermesi nedeniyle hayvan yemi olarak da kullanılmaktadır. Çizelge 1. Türkiye badem üretiminin yıllara göre dağılımı (FAO, 2015). Üretim Alanı Üretim Yıllar (ton) (ha) 1995 18.325 37.000 2000 18.000 47.000 2005 18.000 45.000 2009 18.000 54.844 2010 18.415 55.398 2011 21.105 69.838 2012 23.395 80.261 2013 25.457 82.850 MAKALELER Ülkemizde son 20 yılda özellikle GAP projesinin kalbinin attığı yer olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ekolojik faktörlerin uygun olması nedeniyle badem bahçelerinin arttığı gözlenmektedir. Diyarbakır ilindeki gelişen meyvecilik kültürü içerisinde 2000’li yıllardan sonra çok ciddi oranlarda badem plantasyonlarının kurulduğu Diyarbakır Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü verilerinden anlaşılmaktadır. Son 5-10 yıl içerisinde Diyarbakır merkez ve ilçelerinde belli kamu ve özel sektör projeleri ve destekler kapsamında ve bir kısım önder çiftçi imkanlarıyla 5-6 bin dekar meyve bahçesinin tesis edildiği ve bunun yaklaşık %70’lik kısmının badem olduğu bildirilmektedir. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 A navatanı Orta ve Batı Asya olan badem bölgeler ve iller itibariyle zengin ve geniş bir varyasyon göstermesi nedeniyle Türkiye önemli bir gen merkezi durumundadır. Badem kültürü bundan 4.000 yıl önce İran, Türkiye, Suriye ve Filistin’de başlamıştır. Bu bölgeden doğuya doğru Hindistan ve Çin’e; batıya doğru Akdeniz ülkelerine yayılmıştır. Dünya’nın kuzey yarımküresinde 30-44, güney yarımküresinde ise 20-40 enlem dereceleri arasında yayılmıştır. Bu kuşaklarda badem yetiştiriciliği 600-1000 m yüksekliğe kadar çıkabilmektedir. Daha yukarı enlem dereceleri ve yüksekliklerde bademin ekonomik yetiştiriciliği mümkün değildir. Çünkü bu şartların dışında olan yerlerde badem ilkbahar geç donlarından zarar görebilmekte ve ayrıca etkili sıcaklık toplamını yeterince karşılayamadığı için meyvelerin olgunlaşması ve kabuk kavlamasında sorunlar gündeme gelmektedir. 31 MAKALELER Çizelge 2. Diyarbakır ili badem üretiminin yıllara göre dağılımı (TUİK, 2015) Yıllar Alan (da) 2000 2005 2010 2011 2012 2013 2014 4.260 3.980 5.815 6.279 7.466 7.729 7.727 DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Dünyada en geniş badem alanına sahip ülke İspanya, en fazla üretim yapan ülke ise ABD’dir. Türkiye’nin badem üretim alanları 2000’li yılların başlarında yaklaşık 18.000 ha iken, 2013 yılında 25.457 ha olmuştur. Geçen süre içerisinde badem üretim alanlarının yaklaşık %40 oranında artış göstermiştir. Buna paralel olarak 1995 yılında 37.000 ton olan badem üretimi 2013 yılında 82.850 tona çıkmıştır. Toplam üretimin yaklaşık %30’unu gerçekleştiren Ege bölgesinden sonra ikinci sırada Akdeniz bölgesi gelirken, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ise yapılan toplam üretimin %12’sini gerçekleştirmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi yaz sıcaklıklarının (etkili sıcaklık toplamı=EST) yüksek olması ve hava oransal neminin düşük olması nedeniyle yetiştiricilik açısından önemli bir avantaj sağlamaktadır. 32 Diyarbakır ilinde 1990’lı yıllara kadar yapılan badem yetiştiriciliğinin de alışılagelmiş şekilde sınır Ağaç sayısı (adet) Meyve Veren Yaşta 118.420 121.450 156.610 309.124 311.378 312.360 309.775 Meyve Vermeyen Yaşta 33.800 26.310 48.665 106.988 113.025 117.028 112.062 ağacı şeklinde olduğu ancak sonradan yavaş yavaş kapama badem bahçelerinde yetiştiriciliğin artarak devam ettiğini görmekteyiz. Badem üretim alanları özellikle 2000’li yıllardan sonra artarak devam etmektedir. Ağaç sayıları itibariyle en büyük kırılmanın 2010 yılından sonra gerçekleştiği görülmekte olup; 2000 yılında 152.220 olan badem ağacı sayısının 2014 yılında 421.837’ye yükselmesi badem yetiştiriciliğinin Diyarbakır için artan bir değer olduğunu göstermektedir. Üretim açısından ise geçen 13 yıllık sürede %200 oranında artış göstererek 1.176 tondan 3.370 tona yükselmiştir. Meyve vermeyen yaştaki ağaç sayılarının, verim çağındaki ağaçların üçte biri oranında yaklaşık 117.000 olması önümüzdeki 5 yıl içerisinde üretilen badem miktarının 5.000 tonun üzerine çıkabileceğini söylemek mümkündür. 2014 yılı üretim miktarının bir önceki yıldan düşük olmasının temel nedeni 30 Mart 2014 günü yaşanan ilkbahar geç donlarından Toplam Üretim (ton) 152.220 147.760 205.275 416.112 424.403 429.388 421.837 1.176 1.417 2.081 2.924 3.213 3.370 2.170 dolayı yaşanan verim kaybından kaynaklanmaktadır. Türkiye’de 2001 yılındaki kişi başına tüketim miktarı 660 gram iken, 2011 yılında bu rakamın 1.100 grama yükseldiği bildirilmektedir (TUİK, 2015). Son 10 yıllık süre zarfında tüketim miktarının yaklaşık %65 oranında artması önümüzdeki süreçte daha da fazla olacağını göstermektedir. Artan tüketim talebinin üretim yoluyla karşılanması büyük bir zorunluluk arz etmektedir. İthalat ve ihracat arasındaki dengenin ise yerli üretimin desteklenmesi yönünde geliştiğini görmek mümkündür. Çünkü aynı yıllarda yapılan ihracat ve ithalat değerlerini karşılaştırdığımız zaman, ihracatın 9 katına çıktığı; ithalatın ancak 4 kat arttığı çizelgeden anlaşılmaktadır. Yerli üretimde verim ve kaliteyi arttırdığımız sürece ithalatın azalması ve aynı zamanda ihracatın artması teşvik edilebilecektir. Yakın zamana kadar, geniş ölçüde tohumla üretimin yapıldığı Üretim (ton) İthalat (ton) İhracat (ton) 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 42.000 41.000 41.000 37.000 45.000 43.285 50.573 52.774 54.844 5.629 3.331 5.233 6.854 4.996 6.312 10.130 19.674 22.035 1.007 619 1.310 2.136 2.072 2.024 6.653 9.349 9.475 Türkiye’nin badem üretim alanları 2000’li yılların başlarında yaklaşık 18.000 ha iken, 2013 yılında 25.457 ha olmuştur. Geçen süre içerisinde badem üretim alanlarının yaklaşık %40 oranında artış göstermiştir. REFERANSLAR Ak, B.E., Sakar, E., 2012. Güneydoğu’da Badem Yetiştiriciliği. Mardin Gıda Tarım ve Hayvanıcılık Dergisi. S:16-24 Anonim, 2015a. FAO statistical database (www.fao.org: Erişim Tarihi 09.11.2015). Anonim, 2015b. Türkiye İstatistik Kurumu veri tabanı (www.tuik.gov.tr: Erişim Tarihi 10.11.2015). Anonim, 2013. Badem Eylem Planı (2013-2017). Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü Yayınları. 40 s. Ankara. Dokuoğuz, M., Gülcan, R., Atila, A., Tüketim (ton) badem yetiştiriciliğinde, son dönemlerde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Sertifikalı fidan kullanımı desteğiyle, GAP Bölge Kalkınma İdaresinin yürüttüğü farklı destek projeleriyle, Orman ve Su İşleri Bakanlığının Badem Eylem Planı kapsamında verdiği desteklere ilaveten farklı kamu ve özel sektör kuruluşları tarafından yürütülen projelerle tesis edilen modern badem bahçelerinin miktarında ciddi artışlar meydana gelmiştir. Ayrıca 1990’lı yıllarda Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde farklı üniversite ve araştırma ensti1968. Ege Bölgesi Bademlerinin seleksiyon Yoluyla Islahı Üzerine Araştırmalar. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No:148. Bornova, İzmir, 39 s. Gülcan, R., 1976. Seçilmiş Badem Tipleri Üzerine Fizyolojik ve Morfolojik Araştırmalar. Ege Üniv. Zir. Fak. Yay. Bornova-İzmir. Kaşka, N., Küden, A., Küden, A.B., Dündar, Ö. 1993. GAP Bölgesine Adapte Olabilecek Şeftali, Kayısı, Badem ve Nektarin Çeşitlerinin Saptanması. Ç.Ü.Z.F. Genel Yayın No:56, GAP Yayınları No: 71, Adana. Özbek, S., 1978. Özel Meyvecilik, Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No:128, Adana. 44.949 42.115 43.301 40.231 46.172 45.858 52.290 60.906 65.088 Kişi başına tüketim (kg) 0.66 0.61 0.62 0.57 0.66 0.65 0.74 0.85 0.90 tüleri tarafından yürütülen badem adaptasyon çalışmaları sonucunda ortaya çıkan Ferragnes-Ferraduel badem çeşitleriyle yoğun biçimde kapama badem bahçelerinin kurulduğu görülmektedir. Bölgedeki badem yetiştiriciliğinin desteklenmesi ve çiftçinin sertifikalı fidana ulaşım kolaylığı sağlanması açısından Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü tarafından 2010 yılından itibaren sertifikalı badem fidanı üretimine başlamıştır. Adı geçen çeşitlerin adaptasyon kabiliyetlerinin yüksek olması, geç çiçeklenmeleri ve iç randımanlarının yüksek olması nedeniyle sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde değil, hemen hemen Ülkemizde badem üretimi yapılan yörelerin tamamı açısından ticari badem yetiştiriciliği için büyük öneme haizdir. Diyarbakır ilindeki badem yetiştiriciliğini ekonomik olarak incelediğimiz bu makalemizden sonra derginin bir sonraki sayısında badem bahçesi tesisi ve ekolojik isteklerinin ele alınacağı teknik yazımızda görüşmek üzere çiftçilerimize verimli ve kârlı bir badem üretim yılı temennilerimi sunarım. MAKALELER Yıllar DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Çizelge 3. Türkiye Badem Ticareti ve Tüketim Durumu (TUİK, 2015). 33 MAKALELER H ayvancılıkta başarı, hayvanların yaşadıkları ortamın etkilerini optimal hale getirmektir. Bu bağlamda hayvanların içerisinde bulundukları barınak koşullarının (sıcaklı, nem, ışık ve havalandırma) en ideal tutulması, beslemenin yeterliliği, bakım-yönetim ilerinin zamanında ve eksiksiz yapılması, barınaktaki hayvan sıklığına dikkat edilmesi kapasite üzerine çıkılmaması, sağlık koruma ve kayıt tutma ilerinin düzenli bir şekilde yapılması gibi hayvancılıkta verim artışına yönelik yapılan tüm işler hayvan refahı kapsamı içerisinde yer almaktadır. Bahsedilen bu işlerden birinin veya birkaçının yapılmaması veya eksik yapılması işletmeye zarar olarak geri dönmesine neden olmaktadır. Hayvancılık işletmelerinde hayvan refahının sağlanması; ileri düzeyde teknik bilgi kullanılması, mekanizasyona ağırlık verilmesi, hayvan sağlığına ve sürü yönetimi konularını eksiksi yapılması ile sağlanabilinmektedir. HAYVAN ÖLÇÜTLERİ REFAHININ Hayvan refahının uygulanmasında önemli kuralları şu şekilde sıralayabiliriz; a- Aç ve susuz kalmamak ve iyi besleme hürriyeti, b- Korkudan ve stresten uzak kalma hürriyeti, DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 c- Fiziksel ve ısısal rahatsızlıktan uzak kalma hürriyeti, 34 d- Ağrı, yaralanma ve hastalık durumlarından uzak kalma hürriyeti, e- Normal davranış modellerini gösterebilme hürriyetidir. Hayvan barınaklarında, özellikle de kapalı barınakları havalandırma bakımından dört önemli kimyasal olumsuz olarak etkilemektedir. Bu kimyasallar amonyak, hidrojen sülfit, karbondioksit ve metan gazlarıdır. Bu gazların biri- HAYVAN BARINAK larında Havalandırmanın Önemi ve Hayvan Refahının Sağlanması Yrd. Doç. Dr. H. Deniz ŞİRELİ - Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Barınak içerisinde bu gazların miktar olarak fazla olması özellikle de amonyak miktarının artması, özellikle kapalı barınaklarda en büyük stres kaynağını oluşturmaktadır. Bu gazlar barınak havasının kalitesini bozmasına neden olmaktadır. Hayvan barınaklarının kalabalık olması bu problemin daha da artmasına neden olmaktadır. Hayvan barınaklarının iyi bir şekilde havalandırılmasının sağlanması, en az iyi bir besleme koşulu kadar önemlidir. Amonyak ve diğer zararlı gazlar hayvanların bağışıklık mekanizmasını bozup, hastalıklara karşı dayanaksız hale gelmelerine yol açacağı gibi, yemden yararlanmalarını da azaltır. Böyle kötü etkiye maruz kalan hayvanlar istenilen canlı ağırlık artışı veya süt artışını sağlayamazlar.Amonyak ve diğer gazların ahır ortamında artması, hayvanlarda önce gözyaşının artmasına sebep olurken, daha sonra da yutkunma güçlüğü, boğulma hissinin ortaya çıkmasına sebep olurlar. Bu kötü havalandırma koşullarına sürekli maruz kalan çiftlik hayvanlarında giderek akciğer dokusuna derinlemesine işleyen zararlı gazlar tahriş ettikleri dokuya mikropların girmesi için yol açarlar. Daha sonraki safhalarda ise öksürük, burun akıntısı, sık soluma ile akciğer rahatsızlıkları kendini gösterir. Barınak içerisinde kötü gazların özellikle de amonyak emisyonunun artması hayvanlar için zararlı olduğu gibi, insanlar için de zararlıdır ve çalışanlara zarar verir. Bunların yanı sıra bu durum hayvan refahı ilkelerine de aykırıdır. Bu koşullar düzelmedikçe, akciğerleri rahatsızlanan - Barınak içerisindeki gübreler sıklıkla ortamdan uzaklaştırılmalıdır. - Barınakların aşırı kalabalık olmaması sağlanmalı, sürü yönetiminin temel ilkesi olan "Temiz ve Kuru" prensibine uyulmalıdır. - Barınak yüksekliklerinin mutlaka havalandırmayı kolay sağlayacak yüksekliklerde yapılmasına özen gösterilmelidir. Solunum yolu enfeksiyonlarından uzak durmak, süt ve et üretiminde maksimum karlılık sağlamak, insan ve hayvan sağlığı için amonyak ve diğer kötü gazların birikimine mutlaka çare bulunması gerekmektedir. Bunun için özellikle kapalı ve havalandırması yetersiz barınaklar yerine açık, havalandırmalı barınaklar tercih edilmelidir. - Gübre yönetimi yani gübrenin barınak içerisinde kalma süresi, mekanik ve doğal havalandırma ve sıcak havalarda alınacak olan ek önlemler amonyak ve diğer kötü gazların seviyesini azaltacak, hayvanların verimli ve sağlıklı olmalarını sağlayacaktır. - Havalandırma sisteminin esasları aşağıdaki gibi olmalıdır: Ahırdan gübrelerin uzaklaştırılması ve havalandırma aynı zamanda bir "Koruyucu Hekimlik" hizmeti olarak algılanmalıdır. Barınak İçerisinde Uygun Havalandırma Nasıl Sağlanır - Havalandırma sisteminde uygun şekilde yerleştirilmiş yeterli sayıda ve ebatta hava giriş delikleri mevcut olmalıdır, - İçeriye giren havaya; döşeme veya tavanı yalayıp geçmeyecek, dışarıya doğru akışı güçleştirmeyecek ve hayvanların üzerinde hava cereyanı hasıl etmeyecek şekilde yön verilmelidir. - Dışarıya atılacak havanın binayı uygun bir hızda terk etmesini temin edecek kapasitede bir hava çıkış deliği mevcut olmalıdır. Bu çıkış deliği uygun bir fan, muntazam planlanmış bir delik veya çatı aşıkları arasında bu maksatlar için bırakılmış açıklıklar olabilir, - Rüzgarın olup olmaması havalandırma sisteminin iyi bir şekilde çalışmasına engel olmamalıdır, - Havalandırma sistemi ani hava değişikliklerinde dahi çok az bir bakım ile çalışabilmelidir. - Çatının ortasında kısmında ve mahya kısımlarında uygun havalandırmayı sağlayacak açıklıklar bırakılmalıdır. Zararlı gazların barınak içerisinde birikmesine olanak verilmemelidir. MAKALELER ve öksürüğe yakalanan evcil hayvanlar tedavi edilseler bile daha sonraki dönemlerde tekrar bu hastalıkların nüksetmeleri kaçınılmazdır. Buzağı, kuzu ve oğlaklarda ise; ergin sığır, koyun ve keçilerden çok daha hassas olup, akciğer hastalıklarından ölümler artar. Bu durumun önlemleri alınmadığı durumda buzağı, kuzu ve oğlaklar arasında akciğer rahatsızlıkları hızla yayılır. - Barınak giriş kapılarının ve özellikle pencere sistemlerinin yapımında havalandırmayı kolaylaştıracak şekilde tesis edilmelidir. Pratik olarak bir hayvan barınağına girdiğiniz zaman barınak içerisindeki ortamdan kendiniz rahatsız olup, gözünüzden yaş geliyor, nefes alıp verirken ciğerlerinizde rahatsızlık hissediyorsanız bilin ki barınak içerisindeki hayvanlarda bu ortamdan rahatsız oluyorlardır. Sonuç olarak, bu durumun önlenmesinin en önemli koşulu barınakları tesis ederken en uygun havalandırmayı sağlayacak şekilde tesis edilmelidir. Barınak içerisinden özellikle amonyak ve diğer kötü gazların uzaklaştırılması ile stresi ve hastalıkları azaltmak hayvanlardan sağlanan verimleri arttırmak, dolayısıyla da bol kazanç sağlamak anlamına gelmektedir. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 kimi ve yetersiz havalandırma koşullarının olması ile barınak içerisinde birikmesi tüm çiftlik hayvanlarına özellikle de kuzu, oğlak ve buzağılara büyük zararlar verir. Gaz halinde ortaya çıkan ve barınak içerisine yayılan bu kimyasalların en kötü etkisi solunum yollarına yaptığı tahriş edici etkidir. Bunun sonucu olarak da akciğerlerde şişme, göz ve solunum yolunda tahriş aynı zamanda da akciğer hastalıklarına da zemin hazırlamaktadır. 35 SİMENTAL DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Sığır Irkı 36 Y üksek arazi sığır ırklarından olan Simental ırkı İsviçre’nin kuzeyinde yer alan Bern eyaletindeki “Simmen” ve “Saanen” vadilerini kapsayan bölgenin hakim ırkıdır. Bölgedeki sığırların devamlı ve uzun süreli seleksiyonu ile oluşturulmuştur. Yetiştirme ve seleksiyonda Yrd. Doç. Dr. Ali Murat TATAR Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü tatar@dicle.edu.tr birinci sırada et verimi dikkate alınmakla birlikte süt verimi de iyi olan Simental sığır ırkı kombine verimli bir ırktır. Yirminci yüzyılın ortalarında ilk simental boğalar Orta Avrupa’ya ihraç edilmiş ve yerli ırkların melezlenmesinde kullanılmıştır. Simental ırkı Almanya’da Fleckvieh, Fransa’da Pie Rouge de l’Est (Tachetée de l’Est), Avusturya’da Austrovich ve İtalya’da Pezzeta Rossa Friulana, Türkiye’de ise Simental (simmental) veya sarı alaca olarak adlandırılmaktadır. Bugün Amerika kıtasından Asya içlerine; Avustralya ve Güney Afrika'dan Rusya steplerine kadar dünyanın hemen her bölgesine yayılan Simental ırkı 41 milyon baş ile dünyada yetiştiriciliği yapılan en yaygın ikinci ırktır. Simental Avrupa’da et ve süt yönlü (kombine) ırk olarak yetiştirilmekle birlikte birkaç ülke süt verimine daha fazla ağırlık vermeye başlamıştır. Morfolojik Özellikleri Simental ırkında hakim renk kompozisyonu sarı-beyaz veya kırmı- zı-beyaz alacadır. Baş genellikle beyaz olup, üzerinde kırmızılıklar bulunabilir. Gözlerin etrafı kırmızı, yüz, karın altı ve kuyruk ucu beyazdır. Tırnakları ve bedeni sağlamdır. Çok iri yapılı, sırtı uzun, göğsü ve sağrısı geniştir. Erkek ve dişileri boynuzludur. İneklerde sağrı yüksekliği 138-144 cm, canlı ağırlık 700-900 kg’dır. Boğalar için bu değerler sırasıyla 150158 cm ve ortalama 1300 kilogramdır. Verim Özellikleri Simental ineklerde ortalama süt verimi 5500 kg, sütteki yağ oranı %4 ve protein oranı ise %3.5 olarak bildirilmektedir. Kastre edilmiş erkeklerde günlük canlı ağırlık artışı 1 kilogramın üzerindedir. Karkas randımanı %57-59 arasındadır ve iyi kalitede et sağlar. MAKALELER DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 ‘ Yetiştirme ve seleksiyonda birinci sırada et verimi dikkate alınmakla birlikte süt verimi de iyi olan Simental sığır ırkı kombine verimli bir ırktır. 37 MAKALELER Fonksiyonel Özellikleri Simental farklı coğrafi ve iklim şartlarına adaptasyonu yüksek bir ırktır. Dayanıklılığı, verimli ömrün uzunluğu, yüksek döl verimi özelliğine ve annelik içgüdüsüne sahip olması yanında sağlık problemlerinin az yaşanması da ırkın tercih nedenleri arasındadır. Türkiye’de Simental Türkiye' ye ilk Simental ithali 1912 yılında yapılmış, ancak getirilen Simentallerden belirgin bir sonuç alınamamıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra 1925 yılında Macaristan'dan, 1970 yılında Almanya’dan Simental ithal edilmiştir. Bu yıllarda karşılaştırıldıkları Holstein ve Esmer ırklarına göre daha düşük performans gösterdiklerinden araştırmacılar Simental yetiştiriciliğinin Doğu Anadolu Bölgesi’ne kaydırılmasını önermişlerdir. Diyarbakır’da E-Islah Veri Tabanında (soy kütüğü ve ön soy kütüğü) kayıtlı simental ve simental melezi sığır varlığı Tablo 1’de verilmiştir. Hemen her dönem Türk yetiştiricisinin tercih ettiği ırklardan olan simental özellikle melezlemede yoğun olarak kullanılmıştır. Son yıllarda yurtdışından hayvan ithalatının artması ile ırka olan talep tüm Türkiye’de olduğu gibi bölgemizde de oldukça artmıştır. E-Islah veri tabanında 305 günlük süt verimi ortalaması 4500 litrenin üstünde olan Simental ırkında melezlerin 305 gün süt verimi yaklaşık 4000 litredir. Türkiye koşullarında yetiştirilen Simental sığır ırkları üzerine yapılan çalışmalar göz önüne alınarak üzerinde durulan özellikler bakımından ortalama değerler aşağıda verilmiştir. Simental ırkı ineklerde laktasyon süresi 280-315 gün, 305 günlük laktasyon süt verimi 23503518 kg, sütteki yağ oranı ortalama %3.87-4.3 arasında değişmektedir. İlkine buzağılama yaşı 815-1231 gün, buzağılama aralığı 378-439 gün, ortalama servis periyodu 92-154 gün arasında değişmekle birlikte ortalama 116 gün olarak hesaplanmıştır. Ortalama yavru atma oranı, ölü doğum oranı, doğum-3. aylık ve doğum-18. aylık yaş dönemindeki DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Tablo 1. Diyarbakır’da E-Islah veri Tabanında kayıtlı simental ve melezi sığır sayısı 38 Simental Simental melezi İnek 9308 12869 Dişi sığır 13503 19800 Toplam sığır 14947 22445 yaşama gücü sırasıyla %2.18, %3.42, %94.1 ve %89.6’dır. Simental ırkı dişi hayvanların ortalama doğum, bir yaş, iki yaş ve ergin canlı ağırlıkları sırasıyla, 36.6, 196.5, 384 ve 549 kg olarak belirlenmiştir. Yapılan besi çalışmaları sonuçlarına göre ortalama günlük canlı ağırlık kazancı 906-1335 g arasında değişmekle birlikte ortalama 1095 gram olarak hesaplanmıştır. Yemden yararlanma sayısı 6.26-8.27 ve karkas randımanı %53.3-62.02 arasında tespit edilmiştir. Bu sonuçlara göre Simental sığır ırkının Türkiye koşullarında tatmin edici düzeyde besi performansına sahip olduğu söylenebilir. Araştırıcılar önce Batı Anadolu'da daha sonra Orta ve Doğu Anadolu'da yetiştiriciliğine hız verilen ırkın et verim yeteneğini dikkate alarak ‘ Simental, farklı coğrafi ve iklim şartlarına adaptasyonu yüksek bir ırktır. Dayanıklılığı, verimli ömrün uzunluğu, yüksek döl verimi özelliği ırkın tercih nedenleri arasındadır. Son yıllarda Türkiye’nin et ve süt üretimi artış göstermekle birlikte, artan nüfus ve beslenme alışkanlıkları nedeniyle kırmızı et özellikle de sığır eti ve süt üretiminde önemli bir eksiklik dikkat çekmektedir. Bu durumda ilk olarak akla üretimde en büyük paya sahip olan sığır türü gelmekte, çözüm önerileri çoğunla sığırda yoğunlaşmaktadır. Türkiye’de süt sığırcılığının aynı zamanda et üretiminde en önemli kaynak olduğu söylenebilir. Ancak hemen her dönem sık sık et üretimin- ancak yavrusuna yeteceğinden sütten gelir elde etmek mümkün değildir. Türkiye’de uygun meraların olmaması ve ucuz yem hammaddeleri sağlanamaması gibi nedenlerle etçi ırk yetiştiriciliği olağan koşullarda ekonomik olmayacaktır. Diğer bir deyişle, etçi ırkların ekonomik olarak yetiştirilebileceği koşullar Türkiye’de mevcut değildir. Bunun yerine hem et hem de süt verimi tatminkâr seviyede olan iki verim yönlü ırkların kullanılması Türkiye koşullarında daha verimli ve karlı olacaktır. MAKALELER SONUÇ de etçi ırklardan yararlanılması gerektiği ön plana çıkarılmakta, et üretimi açığının etçi ırk hayvanların yetiştirilmesiyle kapanacağı düşünülmekte ve kamuoyu bu şekilde bilgilendirilmektedir. Kırmızı et üretimini çoğunlukla etçi ırklardan sağlayan Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerle karşılaştırılmalar yapılmakta, söz konusu ülkelerin coğrafi yapılarının uygunluğu nedeniyle büyük meralara sahip olduğu, ucuz yem hammaddesi sağlayan büyük arazilerinin bulunduğu ve üretimin çoğunlukla ekstansif yapıldığı ya da yapılabildiği göz ardı edilmektedir. Etçi damızlık sığır yetiştiriciliğinde tek gelir yavrudur. Etçi anaç sığırın sütü Farklı coğrafi ve iklim şartlarına adaptasyonu yüksek bir ırk olan simental bu konuda oldukça önem arz etmektedir. Dayanıklılığı, verimli ömrün uzunluğu, yüksek döl verimi özelliğine ve annelik içgüdüsüne sahip olması yanında sağlık problemlerinin az yaşanması da ırkın tercih nedenleri arasındadır. KAYNAKLAR Anonim, 2015. Dünya Simental Federasyonu (www.wsff.info) Anonim, 2015. E-Islah Veri Tabanı Akbulut, Ö. 1998. Simental Sığırların Türkiye'de Verim Performansı Üzerine Bir Değerlendirme. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi 29 (1), 43-49, 1998 Altuntaş, M. ve Arpacık, R., 2004. Farklı Yaşlarda Besiye Alınan Simental Tosunlarda Besi Performansı ve Optimum Kesim Ağırlıkları. Lalahan Hayvancılık. Araştırma Enstitüsü Dergisi 2004, 44 (1) 7-16. Koçak, S., Tekerli, M., ÖZBEYAZ, C. Ve Demirhan, İ. 2008. Lalahan Merkez Hayvancılık Araştırma Enstitüsü’nde Yetiştirilen Holştayn, Esmer ve Simental Sığırlarda Bazı Verim Özellikleri. Lalahan Hayvancılık. Araştırma Enstitüsü Dergisi 2008, 48(2) 51-57. Perišić, P., Skalicki1, Z., Petrović, M. M., Bogdanović1, V. and Ružić-Muslić, D., 2009. Simmental Cattle Breed in Different Production Systems. Biotechnology in Animal Husbandry 25 (5-6), p 315-326. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Türkiye'de hem saf hem de melezleme çalışmalarında başarı ile kullanılabileceğini bildirmektedir. 39 r o il y ı r la n u B i B ? z nu u s mu Mensur KAPLAN- Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürlüğü Karacadağ’ın karlı doruklarında akan Hamravat suyunun şifalı olduğunu biliyor musunuz? Evliya Çelebi, Karacadağ’ın karlı doruklarında akan Hamravat Suyunun birçok derde derman olduğunu hatta, ünlü Padişah Sultan Süleyman’a şifa verdiğini seyahatnamesinde “bir güzel anlatır... Sebzesi, yemeği, sakızı ve kahvesi yapılan KENGER bitkisinin en çok Karacadağ’da yetiştiğini biliyor musunuz? DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Karacadağ’ın eteklerinde yetişen kenger bitkisi 40 ilkbaharda yöre insanının hemen her sofrasının olmazsa olmaz lezzeti, onlarca tür yemeği yapılan Kenger bitkisi en fazla Karacadağ’da yetişir… Buğdayın anavatanının Diyarbakır olduğunu biliyor musunuz? Medeniyetlerin beşiği Diyarbakır’da hayatın başlangıcı neredeyse insanlık tarihi ile aynı zamana dayanır. Bu şehir, aynı zamanda buğdayın insan eliyle tarımının yapıldığı ilk topraklara sahiptir. Birçok hastalığa şifa olan karabuğday ekiminin bölgede sadece Bismil’de yapıldığını biliyor musunuz? Bismil İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından ilçede 10 dekarlık alanda deneme amacıyla karabuğday ekimi yapıldı. Karaciğer ve bağırsak dostu karabuğday ilk kez bölge çiftçisine tanıtıldı. İlk ekim 26 Nisan 2015 yılında yapılırken, ilk hasat da 20 temmuz 2015 yılında gerçekleştirildi. Dicle Nehrinin eski isminin TİGRİS olduğunu biliyor musunuz? Dünyada kutsal olarak kabul edilen üç nehirden biridir Dicle Nehri. Dicle Nehri ile ilgili birçok efsane var. Geçmişini efsanelerden alan Dicle Nehri’nin Batı dillerinde adı Tigris olarak geçer… Harran-Batman-Siirt Üniversitelerinin Dicle Üniversitesi bünyesinden çıktığını biliyor musunuz? Diyarbakır’da kurulan ilk üniversite olmasından dolayı, başta Harran Üniversitesi olmak üzere, Mardin, Batman, Siirt, Şırnak üniversiteleri Dicle Üniversitesi bünyesinden çıkmıştır. Mardin, Batman, Siirt, Şırnak Üniversiteleri aynı zamanda akademik personel ihtiyaçlarının büyük bir kısmını da yine Dicle Üniversitesinden sağlamışlardır. Şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın soyadının Pirinçcizade olduğunu biliyor musunuz? Yaş otuz beş yolun yarısı eder” mısrası ile karşılaşınca aklımıza gelen isim Cahit Sıtkı Tarancı’dır. Gerçek soyadı Pirinçcizade olan ünlü şairimiz Cahit Sıtkı’nın babası pirinçten zarar edince soy adını Tarancı olarak değiştirir. Çermik kaplıcalarının nitelik bakımından Dünyada ikinci sırada olduğunu biliyor musunuz? İltihaplı romatizma, çocuk felci, kadın hastalıkları gibi birçok hastalığa şifa olduğu söylenen Çermik Kaplıcaları İtalya Kaplıcalarından sonra nitelik bakımından dünyada ikinci sırada yer alıyor. KADIN‘ın Dünü, Bugünü, Yarını Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi Müdürlüğü Çalışanları Giydiğim fistanlar bile çiçekli... Bedenimin ne önemi var ki... Benim hazinelerim yüreğimde gizli... Can YÜCEL Diyarbakır’ da 810.915 kadın, 824.133 erkek olmak üzere toplam 1.635.048 kişi yaşar. Yani toplumun yarısı kadın; diğer yarısının da anası, bacısı, eşi. Anlayacağınız toplumun tamamıdır kadın. Kadınsız toplum olur mu? Tabi ki de olur, tarih bunun örnekleri ile doludur. Kadının olmadığı bir toplum asabi, somurtkan ve ruhsuzdur; her şeyden önemlisi de kısırdır, kendini var edemez. Mesela Yunanistan’ın Athos yarımadasında her cinsin dişisi yasak. Tavuk, İnek, kedi, köpek ve de insan dişisinin adaya gitmesi özel izne tabi. Yarımadada bulunan manastırlarda sessizlik hâkimdir. Burada çoğu et yemeyen ve birbirleriyle konuşmayan keşişler bulunur. Konuşmayan, gülmeyen, eğlenmeyen bir grup insan; yani yaşamın olmadığı bir yaşam. Bir örnekte Papua Yeni Gine’de yaşayan Etorolardan verelim. Etorolar erkek eşcinselliğini kabullenir, hatta bunu ürünlerin bereketi ve erkek çocukların güçlü olması için zorunlu sayarlar. Etorolar nüfus sorununu komşu toplulukların çocuklarını kaçırarak halederler. Unutulmamalıdır, sadece kadın çocuk doğurmanın sağladığı müthiş ayrıcalığa sahiptir. Kadın toplumun yarısıdır, kadın doğurandır ve bu yüzden tarih boyunca en yüce mertebede onun adı vardır. Kadın güzeldir, bu yüzden Kadın çalışandır, üretendir, doyurandır. Avcı toplayıcı topluluklarda erkekler yayları ve mızraklarıyla avlanarak et getirir. Et, çok beğenilen bir yiyecek olmasına rağmen grubun yiyecek gereksiniminin yalnızca % 20’sini karşılar. Kadınlar ise daha az prestijli olan sebze meyve toplama rolünü üstlenmişlerdir ama bu şekilde yiyeceğin % 80’ini karşılarlar. Halklarla ilgilenen bütün etnologlar aynı şeyi söyler, bu oran sabittir. Devir devran değişse de kadının emeğinin değersizleştirilmesi hep devam etmiştir. Tarlada, bağda, bahçede çalışan; evi temizleyen, evde yemeği hazırlayan, çocuğa bakan, ütü yapan kadındır. Gelinen bu çağda kadının yoğun emeği ile var olan tarım sektörü ve ev işi tamamen görünmez kılınmış; değersizleştirilmiştir. Her türlü iktidar önce kadını kontrol eder; çünkü kadını kontrol eden dünyayı kontrol eder, her şeyi onun üzerinden götürebilir. Bu nedenle, yukarıda yazılan, kadın algısının değiştirilmesi gerekiyor. Kadın, zayıf, meraklı, pek güvenilir olmayan, geveze, kıskanç, aklı havada, mantıksız ve histeriktir. Kadının sahip olduğu, fakat farkında olmadığı güç ele geçirilmelidir. Kadının ta ezelden beri güçsüz olduğu kendisine anlatılmalıdır. Kadın buna ikna olmalıdır; bu durumu kabullenmeli ve içselleştirmelidir. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayınlanan Kadınların En Güzel Tarihi adlı eserde egemenliğin kadından erkeğe geçişinin mitsel anlatımına bir göz atalım: “Mite göre bu dönemde kadınlar kadın evlerinde yaşıyor ve her türlü maddi endişeden uzak cennet gibi bir yaşam sürüyorlardı. Erkekler yerde sürünerek onlara yemek getiriyor ve evin yakınına bırakıyorlardı. Kadınların doğaüstü güçlerinden çok korktukları için, asla evlerin içine girmiyorlardı. Kadınlar “rhombus” adı verilen müzik aletleriyle hayvan kükremesine benzeyen hırıltılı sesler çıkarıyorlar, bu sesleri duyan erkekler tanrısal varlıkların kadınlarla birlikte yaşadığına ve güçlerini artırdıklarına inanıyorlardı. Bu durum, diğerlerinden daha gözü pek bir erkeğin yine sürünerek daha yakına kadar gelmesine ve kadınların konuşmalarına şahit olmasına kadar devam etti. Kadınlar erkeklerin aptallığına ve saflığına gülüyor, çok iyi hizmet gördükleri için bir birlerini kutluyorlardı.” Bu konuşmaları duyan erkek, diğerlerine duyduklarını anlatması ile erkekler gidişatı tersine çevirmeye başlamıştır. MAKALELER güzellik tanrıçası afrodittir. Kadın, toprak ve buğdaydır. Bu yüzden Yunanlılar, toprak ve buğdaya bir tanrıçanın adını, Demeter’i vermişlerdir. Kadın berekettir, bu yüzden Hititler ona Kibele demiştir. Kadın, anadır, kutsaldır ve cennet onun ayaklarının altındadır. Erkekler, gidişatı tersine çevirebilmek için ilk önce kadınların sahip olduğu bilgiyi kadınlara unutturmalıydı. Erkeklere ait, erkeklerin tekelinde yeni sırlar inşa etmeliydi. Kadınların bu bilgiye erişimi engellenmeliydi, çünkü erkelerin bilgilerine erişmelerine izin vermek, kadınların bağımsızlaşması anlamına gelecekti. Ev hizmetine ve/ veya evin tarlasında ücretsiz, sosyal güvencesiz çalışmaya mahkûm olan kadın, köleleşti, kendisinin daha aşağı bir konumda olduklarını kabullenip durumu içselleştirdi. Böylelikle uzun yıllar kadının ikinci plana itildiği bir dönem yaşandı. Her şeyin değiştiği, dönüştüğü dünyamızda kadın ve erkeklerin konumları da ister istemez değişmek durumundadır. Türkiye yaklaşık iki yüzyıldır modernleşiyor. Bu modernleşme serüveni ister istemez kadını ve erkeği de değiştiriyor. Değişim bununla da sınırlı kalmayıp İnsana, hayata, doğaya, kültürlere bakışımızı değiştiriyor. Değişimin olduğu yerde kadının sorunları da; kadın ve erkeğin toplumsal konumu da değişecektir. Diyarbakır toplumundaki değişim ve dönüşümü, bunların aile fertleri üzerindeki etkilerini belki de en güzel Kadri GÖRAL’ ın Mektup adlı şiiri yansıtıyordur. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 “8 Mart” Dünya kadınları açısından önemli bir gündür. Bu gün vesilesi ile kadınlar, yıllık, on yıllık, milenyumluk durum tespiti yapar. Kadının toplumsal statüsünün güçlendirilmesi ve elde edilen kazanımların korunması için kafa yorar. “8 Mart” haftası boyunca yazılar yazılır, kadınların hal-i pür melali üstüne konuşulur, birlik mesajları verilir, halaylar çekilir. Tüm bunlar kadın erkek yan yana, daha eşit, daha güçlü bir ülke için yapılır. Biz de bu yazımızda “Dünya Kadınlar Günü” vesilesi ile genelde ve Diyarbakır özelinde kadınların dünü, bugünü ve yarınını siz değerli okurlarımıza aktarmaya çalışacağız. 43 MEKTUP MAKALELER … ben ne şanssız bir kariymişam anam! kaynanaların zalım zamanında gelin olmişam gelinlerin zalım zamanında da kaynana olmişam … 1800 ve 1900’ lü yıllar savaşlarla geçti. Sonra savaşlar bitti. Dünya ekonomisi büyüdü, ticaret canlandı. Tek maaş eve yetmez oldu ya da ikinci bir maaş aile bireylerine cazip geldi. Daha önceleri evin tarlasında var olan anne ve kızlar artık fabrikada, atölyelerde işe girmeye başladı. Sokağa çıktı, hayata karıştı. Can Dündar söz konusu değişimi: “Eskiden, “sokak yasak!” diyen babalar, kocalar işsiz kalınca pencerede karısının, kızının işten dönüşünü bekler oldu. Geciktiğinde dayılanacak olsa, “Ama eve ekmeği ben getiriyorum,” cevabıyla karşılaştı; şaştı. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 O hükmeden erkek, mülayimleşmişti. Süngüsü düşmüş, iktidarı sönmüştü artık” diye aktarır. 44 Türkiye yaklaşık iki yüzyıldır modernleşiyor. Bu modernleşme serüveni ister istemez kadını ve erkeği de değiştiriyor. Değişim bununla da sınırlı kalmayıp İnsana, hayata, doğaya, kültürlere bakışımızı değiştiriyor. Toplumsal değişim ve değişime karşı erkeklerin geliştirmiş olduğu ‘hince’ çözüme karşı bir örnekte Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof Dr. Selçuk CANDANSAYAR’ dan verelim. CANDANSAYAR, 8 Mart vesilesiyle Makine Mühendisler Odası Ankara Şubesinin düzenlemiş olduğu bir panelde yapmış olduğu bir konuşmasında, 1950’lerde Amerika'da “Şizofreni hastalığının kaynağında anneler var” diye bir teorinin ortaya çıktığından bahseder. CANDANSAYAR: “O güne kadar hiç öyle bir şey yokken, birdenbire bu teori ortaya çıktı. Bugün dönüp baktığımızda biliyoruz ki, II. Dünya Savaşı sırasında erkekler askere gittiği için, evden çıkıp fabrikaya girebilen kadınlar bir değişim yaşamaya ve özgürleşmeye başlamışlardı. Savaş bitti, erkekler eve döndü, farklı (huyu, suyu, mizacı değişmiş) kadınlar bulmaya başladılar; o eski boynu bükük kadın gitmiş, fabrikada çalışıp bilinçlenen emekçi kadın gelmişti. Aynı anda bilim bir teori üretmeye başladı, “Kadınlar çocuklarıyla çok zaman geçirmeliler ki, çocuklar şizofren olmasın” şeklinde bir teori. Bu ne demek; “Fabrikalardan çıkın, eve dönün, kocalarınıza işyeri açın, eskisi kadar da bağırmayın.” Bir itirafta bulunmakta fayda var. Tüm bu değişiklikler kadın lehine gelişse de bu süreç erkeğe de olumlu yönde yansımıştır. Gelinen noktada kadın kendini koruyabilecek kapasiteye ulaşmış, bir başkası tarafından korunmaya ihtiyaç duymamaya başlamıştır. Böylelikle erkek, “Karına laf atanı döv, kızını kaçıranı vur, sen ağabeysin, dik dur, erkeksin ağlama, karı gibi gülme, namusunu koru, vatanını koru, evini koru, bacını koru, eşini koru, kızını koru, para kazan,” gibi fiili durumların altında ezilmeyecekti. Bu örnekler de gösteriyor ki değişim ve dönüşümün yönü erkeğin ve kadının yan yana, eşitçe yaşadığı bir toplumdur. Ne eski zamanın kadın savaşçıları Amazonlar yalnız yaşamayı başarmışlardır, ne de Papua Yeni Gine’de yaşayan erkek eşcinsel Etorolar. Yunanistan’ın Athos yarımadasında yaşayan erkekler de, x- xv Yüzyılda Bulgaristan’da yaşamış Begomiller de kadınlar olmadan yaşamını devam ettiremediler. Tarihin tekerleği ileriye doğru dönerken gelinen noktada kadın ve erkeğin konumu ne aşamadadır, bu Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir araştırmaya göre; 1. Dünyadaki işlerin %66’sı kadınlar tarafından görülüyor. 2. Buna karşın kadınlar dünyadaki toplam gelirin ancak %10’una sahipler. 3. Dünya’daki mal varlığının ise % 1’ine sahipler. 4. Başka bir değişle dünyadaki işlerin % 34’ü erkekler tarafından görülüyor ama erkekler dünyadaki toplam gelirin % 90’ına ve toplam mal varlığının % 99’una sahipler. Kadınların kamusal alanda üst düzey yönetici pozisyonunda istihdam oranı yüzde 9.3. Özel sektörde oran daha yüksek. Türkiye'nin önde gelen kadın yöneticilerine göre, bu düzeyi arttırmanın yolu da eğitimden geçiyor. Türkiye'de kadınlar hemen hemen her iş alanında yer alıyor. Profesörlerin yüzde 28'i, doktorların yüze 29’u hakimlerin yüzde 36'sı, avukatların yüzde 38’sı, mimarların yüzde 39’u bankacıların yüzde 49’u kadın. 2015 yılı Kasım ayı itibari ile Diyarbakır il ve ilçelerinde yayın yapan 18 gazetenin köşe yazarlarının cinsiyet dağılımına baktığımızda, 294 erkek köşe yazarına karşın 42 kadın köşe yazarının bulunduğunu görürüz. Toplamda 336 kişinin köşe yazarlığı yaptığı ilimizde erkeklerin oranı yaklaşık % 87, kadınların oranı ise % 13 dür. Ulusal düzeyde yayın yapan ve ülke genelinde 2015 yılı Kasım ayı itibari ile satış oranları en yüksek 30 gazetenin köşe yazarlarının cinsiyet dağılımına baktığımızda ise 1607 erkek köşe yazarına karşın 356 kadın köşe yazarı bulunmaktadır. Ülke istatistiği, % 82 erkek köşe yazarına karşın % 18 kadın köşe yazarının bulunduğunu göstermektedir. Kıyaslama yapabilmek açısından Kadim kent Diyarbakır bereketli bir coğrafyada yer alır. Bu yüzden olsa gerek okumuşu, yazmışı da çoktur. Erkekler kadar olmasa da nice kadın şair, yazar, ressam, ses sanatçısı, film aktrisi çıkarmıştır bu topraklar. 1814- 1877 yaşadığı dönemde ünü Bağdat’tan İstanbul’ a yayılan, Osmanlı Saraylarında mersiyeler yazıp okuyan Diyarbakırlı bir Şair Sırrı Hanımımız vardır. İngilizlerin sahiplendiği, İngiltere’nin ilk yazar ve çevirmenleri arasında sayılan Zabelle C. BOYACIYAN vardır. Anlayacağınız İngiltere’nin istatistiklerini artıran kadın yazarlardan biri de BOYACIYAN’dır; BOYACIYAN aslen Diyarbakırlı olup 1873 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelmiştir. 15 yaşında evlendirilen, fakat buna rağmen elinde kalemi bir an düşürmeyen Esma OCAK vardır. Günümüzde kitapları çok satanlar arasına giren Suzan SAMANCI’yı unutmamak gerekir. Adlarını duyduğumuzda bizleri heyecanlandıran onlarca hemşerimizle gurur duyuyoruz. İyi ki varsınız! Varlığınızla istenildiğinde kadınların da başarabileceğini gösteriyorsunuz ve Diyarbakırlı kadınların yüreğine umut taşıyorsunuz. Günümüz dünyasında kadınların karşı karşıya bulunduğu en büyük zorluk artık aile ve siyasal yaşamdaki eşitsizlik olmaktan çıkmıştır. Bu alanlarda tam bir eşitlik elde edilememiş olsa da işler yolundadır. Ekonomik alanda da ilerleme kaydedilmektedir. “Yeterli- edi bese” demediğimiz sürece de bu ilerleme devam edecektir. Peki ne olacak ahvalimiz? Bir Latin Atasözü der ki: “Geleceğin en iyi kâhini, geçmiştir”. “Geçmiş geleceğin malzemesidir” bizler o malzemeyle inşa ederiz geleceği. Yazımıza geçmişle başladık. Uzak geçmişimiz ve yakın geçmişi- miz başarılı kadınların öyküleri ile doludur. Sorunu ortaya koyabilirsek çözüm de basitleşir. Sorun, “başarı, kutsallık, değerli olan ne varsa” kadınlar tarafından unutulmasıdır. Sorunu daha da vahim hale getirense: Kadınların unuttuğu şeyi erkeklerin sahiplenmesi, kadınların tekrar bu bilgiye ulaşımının engellenmesi ve kadınların bu durumu kabullenmesidir. Çözümün yolu “bilmekten” geçer, kadınlar bunu başaracaktır. Tek ihtiyacımız biraz özgüven. Peygamber efendimiz “cennet anaların ayağının altındadır” diyerek anaların kutsallığını tüm insanlığa duyurmuştur. Analar kutsaldır ve ezelden beri ‘Ana’ ‘Toprakla’ özdeşleştirilmiştir. ‘Toprak’ ta ‘Ana’ kadar kutsaldır; toprakta hayat bulan ve tüm dünyaya Diyarbakır’ın Ergani’sinde dağılan buğday, çavdar, arpa da bir o kadar kutsaldır. Buğday, buğdayın başağı dendiğinde akla kadın gelir. Erkek avlanırken kadın, o beğenmediğimiz, değersiz, hakir gördüğümüz tarımı var etti. Anadolu insanı kadir kıymet bilir, bu yüzden buğdaya tanrıça olarak en güzel ve en çok Demeter’i yakıştırdı. Gel zaman git zaman insanların sayısı çoğaldı. İnsanların doyabilmesi için konargöçer olmaktan vazgeçmek, toprağa yerleşmek gerekti. Daha gelişkin araçlarla toprağı ekip biçmek, elde edilen tohumu daha modern teknoloji ile ayrıştırmak ve öğütmek gerekti. Toprağa ilk tohumu kadın attı, erkek o tohumu bereketli gördüğü tüm topraklara yaydı. Erkek buğdayı una dönüştürdü, kadın undan ekmek, kek, börek yaptı. Kadın ve erkek tüm bunları yarının güzel insanlarını var edebilmek adına yaptı. Kadın ve erkek birlikte, yan yana, el ele, özgürce, eşitçe yaşadığı müddetçe güzeldir, mutludur ve yarından umutludur. Dünya Kadınlar Günü hepimize kutlu olsun. MAKALELER Kadınlar, genel olarak en çok: hizmetler, tarım ve sanayi sektöründe istihdam edilmektedir. bir bilgide Avrupa’dan verelim. O dönem Avrupa’nın en iyisi İngiltere’de 1900’lerde yazarların yüzde 15- 20’sini kadınlar oluşturuyordu. Fransa’da ise aynı dönemde bu oran yüzde 10’ un altında. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 hususta sayısal veriler ne söylüyor, kısaca bir göz atalım. 45 I lık bir yaz gününde Diyarbakır'ın Dağkapı Suakar çıkmaz sokak da Zahide ve Mehmet çiftinin altıncı çocuğu olarak dünyaya gelmişim. Anacığım sancı çekerken komşumuzun oğlunun avluda düğünü oluyormuş. Davullar zurnalar çalıp, kadınlar halaya başlarken, meltem ılık ılık esmiş. Böylece iri kahve gözlerimi dünyaya açışımla yer ve göğe merhaba demişim… Mezopotamya'nın bereketli topraklarına, Peygamberler şehri, Evliyalar diyarına, şairine, yazarına, ozanına, dengbejine, aşıkına merhaba... İlk okulu Ziya Gökalp ilkokulunda, ortaokulu Ali Emiri Efendi Orta Okulu’nda, ve liseyi de Cumhuriyet Lisesinde okudum. Okul yıllarımda her zaman sosyal bir öğrenci oldum. İlkokul birinci sınıfta bile okuma bayramında süslü hanım olup peşimde on öğrenciyle beraber tin tin tini mini hanım oyununda başrol oynanıp tiyatro eğitimimin ilk sınavını verdim. Ayrıca lise yıllarımda lisanslı voleybolcuydum. Yıllar su gibi geçmiş ve liseyi bitirmiştim.. Aynı sene Maliye Bakanlığının açmış olduğu sınava katılıp başarılı olaraktan devlet memurluğuna başlamıştım. İş hayatı sorumluğu bir de bunun yanında yüksekokul eğitimi için A.Ü.Açık Öğretim Fakültesi İşletme Bölümüne kayıt yapıp hem okumuş hem de çalışmıştım. Okul iş derken evlilik ve dünyaya gelen iki kız çocuğundan sonra erken bir emekliliği seçmiştim. Sorumluluğum her ne kadar fazla olsa bile yazmayı, ruhumu şiirle beslemeyi seviyordum. Aslında lise yıllarından beri şiire merak salmış, kısa kısa şiirler yazıp defter ve kitaplarımın arasında günlerce gezdirir daha sonra o duyguların sanki miladını yitirdiğini hissedip çöpe atardım. Yazma aslında bende bir tutku olarak tam anlamıyla emeklilikten sonra başladı. Kelimeleri kağıda dökmek ruhumu inanılmaz derecede deşarj ediyordu. İlk şiirlerim Güney dergisinde yayınlanınca artık şiirin benim için vazgeçilmez olduğunu ruhum da yüreğim gibi kabullenmişti. Şiirlerimin yanında çeşitli internet siteleri ve yerel gazetelerde köşe yazılarım da yayınlanıyordu. İlk şiir kitabım 2013 yılında " Sessiz Çığlık " yayınlandı. Ardından 2014 yılında " Ve Bulutlar Ağladı" adlı ikinci şiir kitabım yayınlandı. Bunun yanında birçok televizyon kanallarında ve radyo programlarında şiir ve söyleşilere katılıp kadınların dili, sesi ve yüreği olmaya çalıştım. 2015 yılında Azarbeycan Yeni Yurd Sosial İnkişaf İctimai Birliğinin davetiyle Çağdaş Türk poeziyasına baxş samimi töhfalara " Sessiz Çığlık " , " Ve Bulutlar Ağladı " şiir kitaplarıma On dokuzuncu yüzyılda Azerbaycan'da yaşayan Han soyundan gelen " XURŞİDBANU NATAVAN " mükafatına layık görülüp Uluslararası ödül aldım. Ödül töreni gecesinde duygulu anlar yaşamıştım. Halen Diyarbakır’da yaşıyorum. Yoğun bir tempoyla çalışmalarıma devam ediyorum. Önümüzdeki Mayıs ayında anı-deneme konu ettiğim üçüncü kitabımı fuarda okuyucularımla buluşturacağım. Dünyanın onuncu Hullesinde yapılan gecede ; Azarbeycan hükümeti ileri gelenleri, ayrıca Bakü Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Profesörleri, şair, yazar ve sanatçıların bulunduğu salonda, Ödülümü alırken sahnede yaptığım konuşmadan şahsıma yer alan masama oturmuştum. Sahneye anons edilen Azerbaycan Bakü Üniversitesinde Konservatuar hocası olan Zulya Eldargizi tarafından " İnat " adlı şiirim Azericeye çevrilmiş, sahnede okunmuştu. Bu güzel dakikalarda gözyaşlarımı tutamayıp duygulu anlar yaşamıştım. Aslında insan yazarak kendini geliştirdiği gibi iç dünyasını okuyuculara ifade ettiği zaman müthiş bir rahatlama hisseder. Hayata daha anlamlı bakar ve mücadele azmi gelişir. İnandım ki öykü, deneme ve şiirlerim benim dünyamı yaşamımı yön- İnat sırf sana inat yitirmeyeceğim güzellikleri adımı anma desende anacağım masum çocukların ölü bedenlerinde yasaklanan dillerde Rüzgarın beni, seni, kavak yelleri gibi savurmasına izin vermeyeceğim. esecek rüzgar ılık yaz günlerinin serinliğine seveceğim yine yosunlaşmış yüreklere inat... savuracağım saçlarımı dört bir yana okşanmasını bekleyen ruhum gibi. katmer katmer kanatacak acıları zaman. zamansız olmayacak yol ayrımında virajlar susuz kalmayacak bedenim yüreğimdeki aşk çeşmesiyle içecek kana kana törelere, zulümlere, isyanlara inat kadınım kısrağım helalimsin derken dilimdeki türkülere adın yazılacak. sesin kulaklarımda kırık bağlamanla Çal diyeceğim Bir Diyarbakır türküsü yanık sesin içindeki öfkeli volkanlar gibi haykıracak gücünün yettiğince. Göğün mavisini, kışın grisini sonbaharın sarısını. aşkın yakışını sende sevmiştim oysa küf kokan güneş görmeyen odamda inan. sardıkça beni üşümez olmuştum. kuru toprak değil artık bahçem erguvan veren çiçekler dolacak her yan. ellerimle eşeleyeceğim toprağın taşını, kilini fırsat vermeyeceğim yarım kalan gitmelere. sancılar girmeyecek öksüz bedenime tüm aşıklara inat gökyüzündeki çoban yıldızım sen; evvelim sen ahirim sen diye haykıracağım özgürce. BAŞARIYA DAİR HER ŞEY lendirmişti. O kişi daha geniş bir pencereden Dünyaya bakar. Tabi ki, geniş pencere insana yeni sorumluluklar da yükler yani çevren konusunda farkındalılık yaratır. Yeni sorumluluklar beni yeni arayışlara yöneltti. Örneğin; engellilerin sorunlarıyla detaylı ilgilenmek için sivil toplum örgütlerinde çalışıp, engellilerin sorunlarını dile getiren yazılarımla, hepimizin birer potansiyel engelli olduğumuzu dile getirmeye itti. Tabi ki bunların yanında kadınlar için de çalışmalarım devam ediyordu. Kadın sorunlarına değindiğim için, kadınların sessiz çığlıklarına kılavuzluk etmeye devam ediyordum. Bölgemizde kadın sorunlarını; yazdı- ğım gazete ve internet siteleri köşeme taşıyıp okurlarımla paylaşıyordum. Kadınların toplumda fiziksel olarak her işi yapmaları mümkün olmayabilir. Fakat eğitimle birleştirildiğinde beyin gücü olarak her alanda iş gücünden yaralanabilir. Mesela bazı işler vardır ki fiziksel güçle alakalıdır. Örnek verirsek bir kadının maden işçisi, yol işçisi, inşaat işçisi olamayacağını görüyoruz. Fakat beyin gücü olarak bir kadının rahatlıkla bilgisayar mühendisi, elektrik mühendisi olduğunu görebiliyoruz. Sonuçta eğitimle alakalı olan bir çalışma ve başarıdır. Kadının toplumda iyi yerlerde olmasını istiyorsak ki bu yaşamın daha bilinçli ve kaliteli eğitimli insanların gelişmesiyle olacaktır. Eğitimli ve donanımlı bir kadın bir nesli eğitimli kılar inancındayım.. DİYARBAKIR’DA TARIM • MAYIS-AĞUSTOS 2016 Kadınlar için yazmış olduğum bir şiirimi 48 sizlerle paylaşmaktan onure olurum. Bir gün bir arkadaşım bana “Keje” dedi. O kadar içten o kadar samimi bir şekilde bu kelimeyi telaffuz etti ki… Bana bu kelime sırlı geldi. Evet bu kelimeyi araştırmalım diye düşündüm. Tabi ki bölgemizde yazılı edebiyatın yanın da sözlü edebiyat da çok önemli yer tutar. Sözlü edebiyatımızın başında da kılamlar gelir. Evet aradığımı bir kılamda saklı olduğunu buldum. Hikayeye göre dillere destan güzelliğe sahip olan Keje statü olarak zayıf biriyle kaçar. Adam Keje’yi ağanın konağına alır. Ağanın bahtına düşer. Kendilerine sahip çıkmak için ama kötü niyetli ağa Keje’ye göz koyar ve Keje’i evine getireni tuzağa düşürür ve oğlanla çatışmaya girer oğlan bir ara korkudan kaçmayı düşünür tam bu sırada Keje ile oğlan arasında atışma olur. Evet olaydan çok etkilendim ve aşağıdaki şiiri kaleme aldım. ‘ Eğitimli ve donanımlı bir kadın bir nesli eğitimli kılar inancındayım.. Keje Küçük dünyama hoş geldin. Süslü hayallerimdeki rüyalarıma Senin göstermiş olduğun Direnişçi ruhunla yeniden yön verdim. Bana yakıştırılan yeni adımı çok sevdim Bu da bir gerçek olsa gerek, İlk duyduğumda çok garipsemiştim. Hatta kendime bile fazla benzetemedim. Oysa yeni adımı hiç benimsemeyen ben Ne çabuk da Keje'yle kaynaşıverdim. Yıktım geçmişte prenses diye beni çağırmalarını. Sanki o kırılgan, naif, kibar, süslü hallerim Keje'nin gelmesiyle beraber son buldu. Keje biliyor musun? Seninle beraber hayatıma güneş açtı Rüzgarın yönü bir başka, yağmurun ıslatması Şemsiyemi açmadan oldu Sisli havaların o pususu, Güneşin ışıklarıyla beraber dağılıverdi. Senin doğduğun topraklarda İnsanlar sert ve kırılgandır bilirim. Belki dağlar dost, ama insanları zalimdir. Kadının karnından bebeği, Sırtından sopası eksik olmayan topraklardır. Bilirsin seni de onbeşinde Gelin etmiş, mal satar gibi başlığını almışlardır. Yüreğindeki derin izler için ağlama. Senin bedenin Mezopotamya topraklarının direnişi olsun. Kaymasın bulutlar, yüreklerdeki kaygan zeminler gibi. Mezopotamya'nın onbeşindeki sağır, dilsiz kadını. Konuşsan her söylediğin kelime dert, Sussan içine attığın kalleş bir bıçak gibi Kalbine oturacak. Doğduğun küçük dağ köyündeki gibi değildir, Şehirdeki süslü hayat. Yeni dünyanın habercisidir. Şaşkınlık yaratmış olsa da Her yeni gün, yeni başlangıçlardır. Burada senin kızgın topraklarındaki Kin, nefret, zulüm Kadına ırgatlık muamelesi yapılmıyor. Keje; Yeni adımı senden almam sadece senin Direnişçi ruhunun Bendeki şehir versiyonu oldu. Biliyorum senin Ağrı dağı kadar yüksek, Kararlı olduğunu. Senin adınla beraber, Yüreğindeki fırtınalar gibi, Etrafındaki yüksek dağları yıkıp, Düz ovalarda güneşi hissedecek miyim? Sabah uyandığımda Gökyüzüne kaşlarımı çatmadan Gözyaşlarımı akıtabilecek miyim? Bilirim burası Mezopotamya'dır Zemini kaygan poyrazı serttir Kadim coğrafyamın eli nasırlı, Yüreği kelepçeli insanlarının attığı çığlıklardır. Ağrı dağı kadar yüksek, Fırat nehri Kadar kararlı olduklarını Hep senden öğrendim. Keje'ye yüreğimi açtım. Sabah roj baş deyip, akşam şev baş dedim. Seni tanıdıktan sonra; Kartallar gibi değilse de ama Serçe gibi de kendimi hissetmiyorum. Kanatlarımı taktım göğün en yüksek tepesine doğru Kanat çırpıp yükseleceğim Özgürce Böylece bana bahşedilen Özgürlüğün tadını çıkaracağım Korkma gözlerden kaybolmayacağım. Bulutların arasından yağmurdan sonra açan Güneşin yedi renk gökkuşağı ben olacağım. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 50 “Diyarbekir, Sen kendine ve bana benzersin. Çarpar da kalelere esmerliğini, Kanatır, böğrünü mahvedersin” Yılmaz Odabaşı B Remzi ÇEKİÇ Ziraat Mühendisi Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, Bismil İlçe Müdürü abam anlatırdı, eskiden küçelerde (sokaklarda) gaz lambaları vardı. Gaz bittiği zaman küçe sakinleri tarafından doldurulurdu. Küçelerimiz temizdi analarımız bacılarımız temizlerdi. Yardımlaşma vardı, ayrı gayrı yoktu. Kimi süpürgesiyle kimi de küreğiyle bu emeğe ortak olur, çorbada benim de tuzum olsun derdi. Çocukluğumun o tertemiz küçelerinde gar (bilye) oynardım arkadaşlarımla. Yorulduğumuzda soluklanmak için sırtımızı Diyarbekir’in o kara taşlarının serinliğine yaslar, biraz ötemizde çınlayan bakırcıların ince çekiç sesleri ve çarşının uğultusu bize garip bir mutluluk verirdi. Şehrin yaşadığını, yaşadığımızı hissederdik. Şimdi bulmak, rastlamak çok zor ama o yıllarda, her küçe başında yılın on iki ayı buz gibi akan tulumbalı çeşmelere koşar, kana kana o tatlı ve yumuşak suyundan içer, yüreğimiz ve içimiz serinler, susuzluğumuz diner; ama biz içmeye doyamazdık. Çocukluğumun ev yaşantısı da ayrı bir güzelliği barındırırdı içimizde her zaman. Akşam annemin ve nenemin hazırladığı o nefis yemekleri, “tokçene” yerdim. Acılı ve sumaklı meftünenin o keskin ekşiliği, kibebumbarın iştah açan tok görüntüsü, zeytinyağlı, bol salçalı ve Çaylar içildikten, meyveler yendikten, söz tamama erdikten ve göz kapakları ağırlaşıp esneyenler çoğalmaya başlayınca, misafirler iki kelimenin belini kırmış olmanın verdiği mutluluk ve rahatlamayla evlerinin yolunu tutardı. Unutamadım. Şehriye günlerinde, geceleri annemle komşuların toplanıp şehriye kesmeleri, bu esnada anlatılan hikâyeleri düşünürdüm. Şehriyeler biterdi ama o güzelim hikâyeler bitmezdi. Kırklar Dağı efsanesini tekrar anlatması için, Bu yaz aylarında geceleri damda tahtlarda yatardı insanlar. Sivrisineklerden korunmak için cibinliklerle çevrelenmiş bu görüntüsüyle. Şimdi türkülere konu olan arbedaş direkhanede arkasından koşturduğumuz faytonları ve yağlı kırbaçlarını, el değirmeninde öğütülen buğdayları, bayram arifelerinde taş fırınlarda pişen ve kokusu küçelere yayılan çöreklerin tadını hiç unutmadık. Bayram sabahı titrerdi yüreğimiz heyecandan mutluluktan, tertemiz elbiselerimizi giyer küçe küçe, kapı kapı dolaşır komşularımızdan şeker toplardık. Hafta sonları serinlemek için Dıngılhava ve Küpeli havuzlarına giderdik. Hevsel Bahçeleri’nde yetişen göbekli marulların tadını hiç unutmadım… Kesildiğinde kokusu mahalleye yayılırdı. tüm Hatice Teyze’ye yalvarırdım böyle gecelerde. O da, çenemi yumuşacık elleriyle okşadıktan sonra yorgunluğuna aldırmadan yeniden yeniden anlatırdı. Dağkapı-Balıkçılarbaşı hattında dolaşan Babe Alo’nun meşhur, buz gibi meyan kökü şerbeti ise, her anımsadığımda içimi serinletir, beni mutlu eder. Sırtına yüklediği şerbet küpüne zincirlerle bağladığı o bakır tasların şıngırtısını duyunca, lezzetin ve serinliğin yaklaştığını duyar, heyecanlanırdım. kişniş gerdanlık yaparlardı. Küçelerde sesleri yankılanan kalaycılar da dolaşırdı. Ve tabii Deli Alişan vardı. uzun entarisi ve elindeki iki metrelik sırıkla onun her ezan okunuşunda Ulucami’de oturup sessizce ezanı dinlediğini unutamam. Taziyelerde veya düğünlerde komşularla kazanlarda yapılan yemekler birkaç ailenin kullanabileceği eski Diyarbakır evleri bu paylaşım ve yardımlaşmanın sembolü gibiydi. Ağzına kadar doldurduğu bakır tası bir dikişte içtikten sonra boğazıma yayılan o yumuşak, serin ve kekremsi tadı ömrüm oldukça unutamam herhâlde. Benim için çocukluğumun tadıydı bu… DağkapıMardin kapı arasında Ermeni zanaatkârlar dillere destan hasır bilezik, Şimdi düşünüyorum da o günlerde insanları birbirine kenetleyen dostluk, yardımseverlik, kadirşinaslık gibi değerler, bugün yok artık. Bu değerleri var eden kültürel motifler, âdetler birer birer yok olduğu için mi acaba, bugün artık bu ortaklıktan, kader birliğinden bu kadar uzaktayız? İÇİMİZDEN BİRİNİN GÖZÜNDEN DİYARBAKIR Sonra, Boranhaneleri; burada yetişen güvercinlerin gübresiyle Dicle Nehri kıyısında yetiştirilen devasa büyüklükteki karpuzları… DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 baharatlı dolmanın ağzımın suyunu akıtan güzelliği, yaz-kış bütün yemeklere eşlik eden Mehir çorbası ve adını sayamayacağım türlü çeşitli yemekler, bu akşamları bir ziyafete çevirirdi. Ağzına kadar doldurduğu bakır tası bir dikişte içtikten sonra boğazıma yayılan o yumuşak, serin ve kekremsi tadı ömrüm oldukça unutamam herhâlde. Benim için çocukluğumun tadıydı bu… 51 Tarım Makinaları ile Çalışmada Uyulması Gereken Emniyet Kuralları “Tarımda makine kullanım ihtiyacı arttıkça traktör ve ekipmanları tarımın olmazsa olmazı haline gelmiştir.” T Prof. Dr. Abdullah SESSİZ Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları ve Teknolojileri Mühendisliği Bölümü, Diyarbakır asessiz@dicle.edu.tr arım sektörü insan sağlığı açısından önemli riskler içeren ve birçok ülkede insan yaşamını tehdit eden en tehlikeli sektörlerden biridir. ILO’ya göre, 1,3 milyar tarım işçisinden her yıl 170 000 kişi ölmekte, önemli bir kısmı ciddi şekilde yaralanmakta veya iş hastalığına yakalanmaktadır (Yurtlu ve ark.2012). Böcek ilaçları, diğer kimyasallara maruz kalma ile tarım makinaları kazaları sektördeki ölüm, yaralanma ve hastalıkların iki temel nedenidir. Tarımsal faaliyetler sırasında ortaya çıkan tehlikelerin ana nedenleri traktör, tarım arabası, hasat-harman makinaları vb. risk oluşturabilecek makineler, kimyasal ilaçlar ve gübreler, ergonomik olmayan çalışma koşulları, iklimsel faktörler ve böcek, yılan vb. hayvan sokmalarıdır. Görüldüğü gibi tarımsal faaliyetler sırasında kullanılan tarım makineleri, bu sektörde yaşanan kazaların ana sebeplerinden biridir. Bu makinelerden yaygın olarak kullanılanlar, traktörler, toprak işleme makineleri, çapa makineleri, ekim makineleri, gübre dağıtma makineleri, ilaçlama makineleri, hasat-harman makineleri, çayır biçme makineleri, balya makineleri, öğütücüler, karıştırıcılar ve tarım arabaları olarak sayılabilir. Tarımsal kazalar sonucunda ortaya çıkan yaralanmalar sadece bu makineler ile çalışılırken değil, aynı zamanda makinelerin tamir, bakım, ayarlama, temizleme, tıkanıklıkları giderme gibi işlem basamaklarında da ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla tarımda makine kullanım ihtiyacı arttıkça traktör ve ekipmanları tarımın olmazsa olmazı haline gelmiştir. Hem bitkisel hem de hayvansal üretimin tüm aşamalarında mekanizasyon araçları yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Bu yüzden makine sahipleri ve kullanıcılarının traktöre ve tarım makinalarına sahip olması kadar makinanın iş güvenliği çerçevesinde emniyet kurallarına göre çalıştırması daha önemli hale gelmiştir. Kazaların Oluşum Nedenleri ve Azaltılma Yolları Tarımda yaşanan kazaların hemen hemen tamamı tarım makinaları ile çalışmada ortaya çıkmaktadır. Bunların çoğu da yanlış uygulamalar sonucunda ortaya çıkan kazalardır. Bunun temel sebebi konuyla ilgili yeterli bilgiye sahip olunmamasıdır. Geçmişten günümüze kadar yaşanan kazaların büyük çoğunluğuna tamirbakım, tıkanmalar sırasında yapılan müdahaleler sebep olmaktadır. Bir kısmı da gerekli bakımın yapılmaması nedeniyle oluşan kazalardır. MAKALELER Yine yaşanan kazaların yarısı sürücü dışındaki kişilerin makinanın çalışan kısımları etrafında dolanması sonucu meydana gelen kazalardır. Bu durumda sadece sürücünün becerisi yeterli değildir. Bakım, onarım ve arızaların giderilmesi esnasında yabancı kişiler makinaya yaklaştırılmamalıdır. Bu yüzden kazalar olmadan tedbirlerin alınması ve gereken kurallara uyulması gerekmektedir. En ufak dikkatsizlik can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. Kaza olduktan sonra alınacak tedbirin bir anlamı kalmaz. Bu yüzden öncelikli olarak tarımda yaşanan makine kazalarının azaltılması için traktör-biçerdöver, pamuk hasat makinaları, kendi yürür makinalar ile çalışmada; çalıştırma, tarlada çalışma, yolda ürün taşıma, bakım- onarım vb. işlemler esnasında işi yapan operatörler çalıştırdığı traktör ve makinanın emniyet kurallarına riayet ederek işe başlamalıdır. Traktör ve İş Makinalarıyla Çalışmada Alınması Gereken Önemli Güvenlik Kuralları Traktör tarımın ana unsurudur, farklı amaç ve durumlarda kullanılan bir makinadır. Hemen hemen kendi yürür makinalar hariç bütün tarım makinaları ve ekipmanları traktöre bağlı olarak çalışmaktadır. Tarımsal üretimin bitkisel üretim ile ilgili kısmında toprak işlemeden hasat-hasat sonrası aşamasına kadar çok sayıda farklı tip ve özellikte makine kullanılmaktadır. Her makinanın organları diğerinden farklılık gösterdiğinden alınması gereken güvenlik kuralları da farklılıklar gösterebilmektedir. Bu yüzden traktör ve gerek traktöre bağlı olarak çalışan makinalar için genel güvenlik kuralları verilmiştir. Tarım traktörlerinin doğrudan tarımsal faaliyetlerinin yanı sıra karayolundaki durumları da dikkate alınarak, çalışma esnasında güvenlik tedbirlerinin ne kadar önemli olduğu ortadadır. Traktörle çalışmada ezilme, sıkışma ve kapılma risklerinin yanı sıra yana ve arkaya devrilme tehlikesi bulunmaktadır. Bu yüzden aşağıda maddeler halinde verilen genel güvenlik kuralları dikkate alın- DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Traktör tarımın ana unsurudur, farklı amaç ve durumlarda kullanılan bir makinadır. Hemen hemen kendi yürür makinalar hariç bütün tarım makinaları ve ekipmanları traktöre bağlı olarak çalışmaktadır. 53 MAKALELER dığında traktör ve iş makinaları kazaları önlemek mümkün olabilecektir. Traktör yalnız sürücü belgeli (F) ve eğitim görmüş sürücü tarafından kullanılmalıdır. Çalışma koşulları ve operatörün becerisi, eğitimi, işine olan bağlılığı ile sorumluluk duygusu içeresinde makinayı kullanarak kazaların önlenmesinde oldukça etkilidir. Bunun için de her şeyden önce mutlaka bakım ve kullanım kılavuzunu okumalıdır. Çalışma esnasında göz- lük gibi koruyucu ekipman kullanmalıdır. Operatör, hareket eden parçalara takılarak kazaya neden olabileceğinden bol, geniş, sarkık giysiler giyinmemelidir. Tarım makinaları sahip oldukları kapasite üzerinde kullanılmamalı ve özellikle römorklar kapasitelerinin üzerinde bir yükle yüklenmemelidir. Traktörler çekemeyecekleri yükleri çekmemelidir. Güç boyutuna uygun yükleri taşımalıdır. Yani uygun ekipmanla çalışmalıdır. Çalışma sırasında istenmeyen bir durum olduğunda veya park edilirken traktör güvenli bir şekilde durdurulmalıdır. El freni çekilmeli, vites ve diğer komut kolları boşa alınmalı, başkalarının kazara makineyi çalıştırmasını engellemek için motoru durdurularak kontak anahtarı traktör üzerinden alınmalıdır. Çalışma sırasında, tıkanma, arıza, kayış, zincir kopması gibi herhangi bir durumun yaşanması duru- Traktör ve makinaların birlikte kullanılması durumunda özellikle kuyruk milinden hareketli makinalarda çok sayıda dolanma ve sarılma kazaları olmaktadır. Bu yüzden ekipman ve traktör arasındaki güç iletimi sağlayan kuyruk mili şaftı muhafaza içinde olmalı ve zincirle sabitlenmelidir. Eğer çatlak veya kırılmalar varsa mutlaka yenisiyle değiştirilmelidir. Uygun olmayan şaftlarla çalışılmamalıdır. Aksi takdirde bu tür dikkatsizlikler ölüme neden olabilmektedir. Nitekim ülkemizde şaftın sebep olduğu çok sayıda ölümcül veya ağır yaralı kazalar mevcuttur. Bu yüzden çalışmada kaza riskini azaltma veya önleme tamamen operatörün becerisine bağlıdır. Güç iletimi sağlayan tüm organlardan uzak durulmalıdır. Örneğin kuyruk miliyle çalışan silaj makinası veya harman makinası gibi makinalara elle ürün yedirilmemelidir. Traktör arkasına ekipman takarken kesinlikle traktörle ekipman arasında durulmamalıdır. İş dönüşü traktörün arkasına takılı alet – ekipmanın yanından ayrılmadan önce yere tamamen indirilmiş olduğundan emin olunmalıdır. Traktör vb. makinalara iniş binişlerde traktör üzerindeki merdivenler (basamaklar) kullanılmalıdır. Hareket halindeki traktöre de kesinlikle inilip binilmemelidir. Traktörde bol giysilerle çalışılmamalıdır. Traktörün hareketli parçalarına yakalanabilir. Özellikle açık mafsallar ve kayış-kasnaklar tehlikeli olabilir. Kara yolunda trafiğe çıkıldığında trafik işaretlerine dikkat edilmeli ve trafik kurallarına kesinlikle uyulmalıdır. Biçerdöver, pamuk hasat makinaları gibi kendi yürür makinalar kara yollarındaki seyri izin verilen kurallar içinde kalmalıdır. Makine yol durumunda olmalıdır. Diğer makinalara ve otomobillere tehlike oluşturmayacak şekilde düzenlenmelidir. Tarım traktörleri ve makinalarının salınımı dikkate alınarak yolun sağından gidilmeli ve mutlaka lambaları çalışır durumda olmadır. Tarım arabasına mutlaka reflektörler takılmalıdır. Özellikle bölgemizde pamuk hasat döneminde tarım arabasına aşırı yük yükleyerek karayollarındaki seyri büyük risk oluşturmaktadır. Traktör ve römorklar insan taşıma amacıyla kesinlikle kullanılmamalıdır. Ölümlerin en fazla olduğu alanın bu olduğu unutulmamalıdır. Çekilir tarım alet ve makineleri traktörün çeki tertibatına çeki oku ile bağlanmalı ve bu amaçla halat zinciri vb. tertibatlar kullanılmalıdır. Traktöre tarım alet ve makinesi kolaylıkla bağlanabilmeli, tarım alet ve makinesini traktörden ayırmadan önce kuyruk milinin hareketi, ilgili kumanda tertibatı ile kesilmeli ve dönüşün durması beklenmelidir. Traktör radyatör petekleri tarlada çalışırken toz, sap ve samandan dolayı kirlenip tıkanmalar olacağından günde en az bir defa temizlenmelidir. Traktörün ilk çalıştırılması ot, sap, saman vb. yanabilir maddelerin yakınında yapılmamalıdır. Traktör, egzoz gazlarının çıkmayacağı kapalı ve yeterli havalandırma bulunmayan yerlerde çalıştı- rılmamalıdır. Traktörün günlük bakım kuralları kesinlikle her gün y a p ı l m a l ı d ı r . (H.A.Y.R.E.T) H (Hava), A (Akaryakıt), Y (Yağ), R (Radyatör), E (Elektrik donanımı), T (Tedbir) Sonuç Tarım alet-makine ve traktör kazaları üzerine ülkemiz çapında yapılan bir araştırma; kazaların önemli bir bölümünün çalışanların kullandıkları alet-makine ile ilgili teknik bilgi noksanlığından kaynaklandığını göstermiştir. Bu nedenle; imalatçı ve satıcılar, tarım iş makinelerinin gerek satışında gerekse satış sonrasında yapacakları eğitimlerde, tarımda çalışanlara kullanacakları makinenin teknik özelliklerini, güvenli kullanma yöntemlerini, özellikle iş güvenliği ve kazaları ön plana çıkararak anlatacak lifletler önem kazanmaktadır(Yurtlu ve ark., 2012). Tarımda çalışan nüfusun eğitim seviyesine bakıldığında, erkeklerin % 10’unun, kadınların ise % 27’sinin okuryazar dahi olmadığı görülmektedir. Bu değerler tarımda çalışan nüfusun güvenli çalışmalar için önemli bir kıstas olan yeterli eğitim seviyesinde olmadığını göstermektedir. Makine yoğunluğu fazla olan il ve ilçelerimizde tarım makinalarıyla çalışanlara yönelik workshop biçiminde iş güvenliği eğitim kursları düzenlenmelidir. Bu amaçla, bölgede tarımın yoğun yapıldığı ve mekanizasyon uygulamalarının fazla olduğu birkaç ilde makine sahipleri ve sürücüler başta olmak üzere iş güvenliği eğitiminin verilmesi traktör veya iş makinalarıyla çalışmada kazaların azaltılması veya önlenmesi ve makinaların daha etkin kullanılması sağlanabilir. KAYNAKLAR Yurtlu, Y. B., Demiryürek, K., Bozoğlu M., Ceyhan V. 2012. Çiftçilerin Tarım Makineleri Kullanımına İlişkin Risk Algıları. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi. ISSN 1018-8851. Cilt (Volume): 49 Sayı (Number): 1 Yıl (Year): 2012Dataylı Bilgi için: http://saferomu.net MAKALELER Traktör ve römorklar insan taşıma amacıyla kesinlikle kullanılmamalıdır. Ölümlerin en fazla olduğu alanın bu olduğu unutulmamalıdır. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 munda makine mutlaka güvenli duruma alınmalıdır. Traktör ile çalışma sırasında oluşan olağan kazaların yanı sıra yana ve arkaya devrilme kazaları olmaktadır. Bu yüzden traktörde mutlaka devrilmeye karşı koruyucu çatı sistemi (DKKC) takılı olmalıdır. Bu durumu önlemenin tek yolu güvenlik kabinlerinin kullanılmasıdır. Kabin her zaman sürücünün hayatını kurtarma özelliğine sahiptir. Aynı zamanda devrilme sonrasında yuvarlanmayı önlemektedir. DKKÇ olmayan traktörlerle olan takla atma veya devrilmelerin hemen hemen tümü ölümle sonuçlanmaktadır. 55 ‘ Ceviz Ayva ’nın Faydaları Ceviz, beyin için gerekli olan gümüş iyonuna sahiptir. Bu nedenle yediden yetmişe herkes için gereklidir. Cevizin geniş açıdan faydaları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz. * Ceviz, kanda bulunan zararlı kolestrolün birikmesini önlemektedir. Kanı temizlemektedir. * Ceviz, yüksek kolestrolü düşürmektedir. * Damar tıkanıklığı tedavisinde etkilidir. * Şeker hastalığı olan hastaların tedavi sürecinde kullanılmaktadır. * Midede ve bağırsakta biriken gazın atılmasında etkilidir. * Grip ve nezleye iyi geldiği bilinir. * Sindirim sistemindeki bozukluğun giderilmesinde aktif olarak rol oynar. * Vücudu soğuktan korumada etkilidir. * Yorgunluğu ve bitkinliği gidermektedir. * Vücudu zinde tutar. * Zehirlenmelere karşı etkilidir. * Kuvvet vermektedir. * Çocuklarda gelişimi sağlar. * Ceviz, beyin için gerekli olan gümüş iyonuna sahiptir. Bu nedenle yediden yetmişe herkes için gereklidir. * Ceviz, uzun süre depolanabilen bir meyve olduğu için diyetlerde mutlaka tercih edilmektedir. * Cevizde yüksek oranda omega 3 bulunmaktadır. Bu sayede kalp hastalıklarına karşı koruyucu bir özellik taşır. Ani inmeleri, yüksek kan basıncını azaltır. Omega-3 yağ oranı aynı zamanda çocuklarda yüksek hiperaktif olma riskini azaltmaktadır. Uyku düzeni sağlamaktadır. * Ceviz aynı zamanda klinik depresyonu da azaltmaktadır. * Kalp atışlarının düzenlenmesinde de ceviz oldukça etkilidir. * Cevizde fitosteroller bulunmaktadır. Bu sayede de kalın bağırsak, prostat ve göğüs kanseri gibi çeşitli kanser türlerinden koruma sağlıyor. * Ceviz yiyerek bağışıklık sisteminizi güçlendirebilirsiniz. * Ceviz, kavrama ve anlama gelişiminde oldukça etkilidir. (Asya’da ceviz meyvesinin bir beyin gıdası olduğu bilinmektedir. Bu nedenle sınava girmeden önce öğrenciler ceviz yemekte, bu sayede notlarının artacağına inanmaktadır.) * Cevizde bir diğer yararlı madde L-arginin (besinlerden elde edilen bir aminoasit olup, vücudun protein yapması için gerekmektedir.) bulunmaktadır. Bu sayede kan damarlarının iç tarafının pürüzsüz ve düzgün olmasını sağlamaktadır. Kan ve damar sistemini rahatlatır. mer gibi rahatsızlıkları engellemede ve azaltmada etkili olduğu söylenmektedir. * Cevizde aynı zamanda melatonin vardır. Bu madde sayesinde özellikle gece çalışan ve uyku düzensizliği olan kişilerin uykularının düzene girmesinde etkilidir. MAKALELER eviz, Ortaçağ İngiltere’si ve Antik Yunan’da akıl hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktaydı. ‘8 tane cevizi bir bardak suda 2 gün bekletin. Günde iki ceviz olmak üzere tüketin ve cevizleri içinde beklettiğiniz suyu da için, 4 günlük kür sonunda ne kadar dinlenmiş hissettiğinize şaşıracaksınız. ‘ * Eğer şeker hastalığınız var ise ceviz yaprağını kaynatıp içmeniz önerilmektedir. * Kansızlığınız var ise ceviz yaprağı ve kabuklarını kaynatıp balla karıştırıp içmeniz önerilmektedir. Bu sayede hem kan yapar, hem de kanınızı temizler. Kalbiniz güçlendiği gibi sinir sisteminiz de güçlenmektedir. Aynı zamanda ishal ve dizanteri gibi rahatsızlıklara da bu karışımın iyi geldiği söylenmektedir. * Ceviz yapraklarının baş ağrısına karşı da bir tedavi ürünü olarak kullanıldığı bilinmektedir. Aynı zamanda ceviz yaprağı ishale, Ceviz yiyerek bağışıklık sisteminizi güçlendirebilirsiniz. * İçinde bulunan fitosteroller ve magnezyum sayesinde safra taşı oluşumuna engeldir. * Antioksidan özelliği taşımaktadır. Bu sayede parkinson ve alzheiDİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 C Semra TÜRKMEN Ev Ekonomisti Konya İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürlüğü 57 MAKALELER bademcik iltihabına, el ayak terlemesine ve hemoroite iyi geldiği bilinmektedir. * Göz iltihabınız var ise ceviz yaprağını kaynatarak elde ettiğiniz sıvıya bir bez parçası batırıp gözün üzerine koymanız önerilir. Böylece iltihabın geçeceği iletilir. * Burun kanamanız var ise yeşil kabukların suyunu çıkarıp burnunuza çekmeniz, kanamayı durdurmaktadır. Ceviz Yaprağının Faydaları Ceviz yaprağı bir nevi doğal antibiyotik görevi görür ve çok özel bir yeri vardır. Bu yüzden hem cilt hastalıklarını hem de iç hastalıklar tedavisinde kullanılır. Ağız içerisinde çıkan yaralara iyi gelir, Bağırsak iltihaplarına karşı etkilidir, Soğuk algınlığı ve öksürüğe karşı inanılmaz etkilidir, Kanı temizler, Bazı rivayetlere göre ceviz yaprağı ile birlikte hazırlandığında sivilceleri döker, Egzama, mantara karşı iyi gelir, Kurt düşürücü özelliği vardır, Bünyeyi güçlendirir ve mikrop öldürücüdür. Ceviz yaprağı bir nevi doğal antibiyotik görevi görür ve çok özel bir yeri vardır. Bu yüzden hem cilt hastalıklarını hem de iç hastalıklar tedavisinde kullanılır. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 58 Cevizin içi dışı şifa desek abartı yapmış olmalıyız. Eğer cevizlerin içini yedikten sonra kabuklarını atıyorsanız büyük bir hata yapıyorsunuz demektir. Çünkü kabuğu da şifa kaynağı. Ceviz kabuklarını bir demlik suda kaynatarak içebilirsiniz. Bir sefer kaynattığınız ceviz suyunu 1 hafta muhafaza edebilirsiniz. Aralarında elma ve armudunda bulunduğu “gülgiller” familyasından olan ayva bir sonbahar meyvesidir. C vitamini bakımından zengin bir meyve olması ve bol miktarda besin lifi içermesini ayvanın faydaları arasında öne çıkan özellikleri. 1 adet ayva, günlük C vitamini ihtiyacının yaklaşık 1/4’ünü tek başına karşılıyor. Besin değeri oldukça yüksek olan ayvada bulunan diğer vitamin ve mineraller ise şu şekilde; demir, kalsiyum, A vitamini, riboflavin, B6 vitamini, folat, niasin, potasyum, fosfor ve magnezyum. * Ayvanın meyvelerinden hazırlanan şurup ve kompostolar çocuk ishallerine karşı çok etkilidir. Kan şekerine karşı çok etkilidir, Özellikle ayaklarda çıkan mantar hastalıklarına karşı etkilidir, Ceviz Kabuğunun Faydaları Ayvanın Sağlığa Faydaları Ayvanın Yararları : Ceviz yaprağından yapılan kürler ayak terlemesi sorunlarını giderir, İştahı açar, Ceviz yaprağı su ile kaynatılarak banyo yapıldığında ciltteki sorunlara ve sivilce problemlerine karşı tedavi amaçlı kullanılabilir. Ceviz yaprağı genelde su ile karıştırarak hazırlanır ve ceviz yaprağı çayı yapılarak içilir veya suda kaynatılarak banyo yapılır. Kolestrolü düşürür, Astım ve bronşit hastalıklarına iyi gelir, Çocukların gelişimine faydalıdır, Kabızlığı giderir, Sinir sitemine faydalıdır, Özellikle çocuklarda kemik gelişimine yardımcı olur. * Ayva meyveleri, kalbe kuvvet verir ve rahatlatır. * Kalpteki sıkıntıyı, çarpıntıyı ve ağız kokusunu giderir. * Harareti ve ishali keser. Ceviz Reçelinin Faydaları Ceviz reçelini hazırlamak çok zahmetli ve zordur. Bir ceviz reçelinin hazırlanma süreci 15-16 gün sürebilir. Cevizleri kaynatarak hazırlamadan önce, 16 gün boyunca cevizler her gün suya konulur ve acılığının gitmesi için her gün 16 gün boyunca suları süzülür. İstenilen kıvama geldiğinde bir tencereye 15-20 tane ceviz koyarak ve 200 gram şeker eklenerek kaynatılır ve ceviz reçeli elde edilir. Ceviz reçelinin faydalarını şu şekilde sıralayabiliriz. Hücreleri yeniler, Maksimum derecede enerji sağlar, Beyin hücrelerini yeniler, * Hazımsızlığı giderir, mideyi ve bağırsağı kuvvetlendirir, ince bağırsak iltihabını giderir. * Vücut gelişimine yardım eder. * Ayva, damar sertliğine, karaciğer tembelliğine iyi gelir, * Tansiyonu düşürür, safrayı düzene sokar. * Yapraklarından yapılan çay, kalp ağrılarına iyi gelmekte, sakinleştirici özelliği bulunmaktadır. * Meyvesinden yapılan reçel, sindirim sistemi rahatsızlıklarına iyi gelir. * Tereyağında pişirilen ayva, nefes yolu hastalıklarına, müzmin öksürüğe, bronşite ve tüberküloz hastalığına iyi gelmektedir. * Ayva kokusu, kalp ve dimağı kuvvetlendirir. * Ayva hoşafı, yaşlıların ayaklarının tutukluk yapmasını giderir. * Ayva varise iyi gelir. Yorgunluk ve bitkinliği önler. * Ayva hoşafı, ağız yaraları ve akciğer veremine iyi gelir. Gece uyurken ağızdan salya gelmesini önler. * Ayva yaprağı kaynatılıp içilirse ishali keser. * Ayva yaprağı kaynatılır, suyu ile gargara yapılır, pişmiş yaprakları ile de lapa yapılıp boğaza konursa boğaz ağrısını ve şişliğini giderir. * Burun kanamasını önlemek için buruna ayva suyu çekilir. * Ayva suyu, aşırı adet kanamasını önler, bağırsak kanamalarını keser, dizanteriye karşı çok faydalıdır. * Doğumu kolaylaştırmak için ayva suyu ve ayva çekirdeği kaynatılıp içilmelidir. * Ayva kabuğu veya ayva çekirdeği kaynatılıp içilirse, idrar yolu iltihaplarına iyi gelir. * Ayva suyu iştah açar, böbrek ve idrar torbası iltihaplarını iyileştirir. * Grip ve nezle için çok etkilidir. * Ayva suyu, vücudu terletmek için çok etkilidir. * Ayva, böbrek zafiyetine, mide zafiyetine, karaciğer zafiyetine, mide bulantısına, mide ülserine. deniz tutmasına, mide gevşemesi ve mide düşmesine, çok faydalıdır. Pişirilmiş ayva iyi gelir. * Ayva suyu, evham ve vesveseye iyi gelir. * Göz enfeksiyonlarına karşı, ayva yaprağı kaynatılıp, soğuyan suyu ile günde birkaç kez yıkanır. * Ağız içi yaraları ve boğaz iltihapları için, kurutulmuş ayvanın suda bekletilmesi ile elde edilen şurup gargara olarak kullanılırsa şifa verir. Ayva Faydaları: Yaprağı Çayının Ayva yaprağı çayının özellikle ishale karşı çok etkili olduğu söylenmektedir. Bunun dışında genel anlamda bünye için faydalıdır. Ayvanın kurutulmuş yapraklarından bir çorba kaşığı bir çay hazırlayın ve yarım litre kaynar su dökün. Daha sonra 30 dakika dinlendirin ve sıcak iken için. Uzmanlar bitki yaprakları arasında karaciğer için en faydalı yaprağın ayva yaprağı olduğunu söylüyorlar. • Cilt sağlığına katkı sağlar ve yaşlanmayı geciktirir, • Kalp ve damar hastalıklarına neden olan serbest radikallere karşı etkilidir. Ayva Reçelinin Faydaları: Ayva reçelinin faydaları genel olarak ayvanın faydaları ile benzerdir fakat ayva reçelinin özellikle göğüs hastalıklarına iyi geldiği söylenmektedir. Uzmanlar tüberküloz hastalarına ayva reçelini önermektedirler. MAKALELER * Ayva çiçeği kaynatılıp içilirse, kalp çarpıntısını keser, kalbi kuvvetlendirir, annenin sütünü artırır. * Ayvanın üzerindeki tüyler, kanayan yere konursa kanamayı durdurur. Göğüs hastalıklarına iyi gelir. Bazı uzmanlar kanser hastalığına iyi geldiğini söylemektedirler. Norveç Gıda Araştırmaları kurumu ayva reçelinin kanser hücrelerini engelleyici özelliğini tespit ettiklerini belirtiyor. Strese iyi gelir, sakinleştirici özelliği vardır İshal vakıalarında tedavi amaçlı kullanılır. Bağırsak enfeksiyonlarını temizlemeye yardımcı olur. Mideyi kuvvetlendirir. Antioksidan etkisi vardır ve genel anlamda metabolizma sağlığını korur. Uykusuzluğu giderir Çok zayıf olsa dahi ateşi düşürme özelliği vardır. Ayva Çekirdeğinin Faydaları: Ayva meyvesi ve yaprakları kadar çekirdeği de sağlık açısından faydalıdır. Ayva çekirdeği bir anti kanser görevi gören amigdalin ve B17 vitamini içermektedir. Ayrıca ayva çekirdeği şeker, petkin, malik gibi asitleri de içerir. • Ayva çekirdeğinden yapılan çay uykusuzluğu giderir, • Stresi ve gerginliği azaltır, • Ağız ve kötü nefes kokusunu giderir, • Mukus ve yanık yaralarını iyileştirici özelliği vardır, Sindirim sitemini güçlendirir ve bağırsakları temizler. Mideyi kuvvetlendirir, hazmı kolaylaştırarak midenin yorulmasını engeller. Doğal antibiyotik özelliği sayesinde kanı temizler. Sinir sitemini olumlu yönde etkiler ve sinir sağlığını korur, stresi azaltır. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 * Ayva çiçeği bal ile macun yapılıp yutulursa, baş ağrısını keser. 59 Diyarbakır KADAYIF ‘ının Yapımı ve Tarihsel Gelişimi Diyarbakır kadayıfının şekli, kullanılan malzeme ve pişirme yöntemi diğer kadayıflardan farklıdır. MAKALELER ‘ Öğr. Gör. Hasan YAVUZ-Dicle Üniversitesi, Diyarbakır Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Öğr. Gör. Cüneyt ATEŞ-Dicle Üniversitesi, Diyarbakır Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Nevzat BAYRAM-Gıda Mühendisi- Diyarbakır İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Ceyda KIZGIN ÖZCENGİZ-Biyolog-GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü Coğrafi koşullar, gelenekgörenekler ve uluslara göre yeni beslenme alışkanlıkları ile birlikte değişik ulus mutfakları DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 B ilindiği üzere insanın hayati fonksiyonlarını yerine getirmede ihtiyaç duyduğu en önemli etken beslenmedir. Uzun arkeolojik araştırmalar insanoğlunun mağara devrinden itibaren beslenme alışkanlıklarının varlığını ortaya koymuştur. Mağaralarda o devirlere ait araç-gereçlerin bulunması buna en güzel örnek olarak ortaya çıkmaktadır. İnsanoğlunun beslenme ihtiyacını karşılayabilmek için türlü mücadelelere giriştiğini yine tarihi araştırmalar ortaya koymaktadır (Gökdemir 2008). İlk önce bitkisel besinleri toplayarak ve hayvansal besini de avlayarak beslenme ihtiyacını karşılayan insanoğlu; daha sonraları bitkileri yetiştirerek, hayvanları da evcilleştirerek beslenme ihtiyaçlarını gidermiştir. Zamanla yiyecekleri biriktirmeye başlamış, ateşin bulunması ile yiyecekleri pişirerek tüketmiş ve beslenmede devrim sayılacak yenilikleri hayata geçirmişlerdir. Değişik toplumların ortaya çıkmasıyla da karşılıklı ticaret gelişmiş, yaşanan etkileşimlerle değişik yemekler ve pişirme şekilleri ortaya çıkmıştır. 61 MAKALELER ortaya çıkmıştır. Toplumlar zamanla mutfak yapılarına yeni bilgiler ekleyerek kendi kültürel mutfaklarını da oluşturmuştur. Tarihte bilinen ilk mutfak kültürünün, Mezopotamya’da kurulmuş tarihi ilk imparatorluk olan, Sümerler ile başladığı tarihçiler tarafından kabul edilmektedir. Sümer mutfağı günümüz dünya mutfaklarının temelini oluşturmuştur. Sümer mutfağının etkisiyle Anadolu mutfağının şekillendiğini ve tüm dünyaya buradan yayılmış olduğunu tarihi araştırmalar ortaya koymaktadır. Antik yunan ve Roma mutfağı da dünya mutfak kültürüne katkıda bulunarak gelişmesini sağlamıştır. TÜRK MUTFAĞININ TARİHİ VE ANADOLU DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Türk mutfağı uzun bir tarihi gelişim sürecine sahiptir. Bu bağlamda oldukça zengin bir mutfak kültürüne sahip olduğunu söylemek mümkündür. 62 Orta Asya’dan göç eden Türkler konakladıkları yerlerdeki bitki örtüsünden de faydalanarak yemek çeşitlerini zenginleştirdiler. Anadolu’ya taşıdıkları Orta Asya yemek kültürüyle Anadolu mutfağının oldukça büyük bir mutfak haline gelmesini sağladılar. Örneğin et ve et türü yiyecekleri kış aylarında kullanmak üzere saklama ve muhafaza metotlarını Anadolu’ya getirdiler (Gökdemir 2008). Besledikleri hayvanların sütünden peynir yapıp uzun süre muhafaza ederek tüketme alışkanlıklarını da Anadolu’ya getirmişlerdir. Türk mutfağı, Osmanlı imparatorluğunun geniş topraklara yayılması ile çeşitlenerek zenginleşmiştir. Türk mutfağının özellikle saray mutfağı olarak çeşitlenerek zenginleştiği görülür. İmparatorluk topraklarındaki halk mutfağı saray mutfağından saray mutfağı da halk mutfağından etkilenerek büyümüştür. Zamanla imparatorlukta yemek düzeni ve adabı belirli kanunlara bağlanmıştır. Bu şekilde günümüz mutfak hiyerarşisinin temeli saray mutfağında oluşturulmuştur. Osmanlı mutfağının en önemli menülerinin başında şerbetler ve tatlılar gelmekteydi. Osmanlı padişahları şerbet ve tatlıları çok severek tüketirlerken bu alışkanlığın zamanla Anadolu halkı arasında da yayılarak geliştiğini söylemek mümkündür. Eremya Çelebi Kömürciyan, 17. Yüzyılda İstanbul Tarihi adlı kitabında şu bilgileri vermektedir: Ürünün Ayırt Edici Özellikleri Diyarbakır kadayıfının şekli, kullanılan malzeme ve pişirme yöntemi diğer kadayıflardan farklıdır. Diyarbakır kadayıfında ince teller içine ceviz veya antepfıstığı konulup sarılır. Diğer kadayıf çeşitlerinde ise böyle bir şekil verme yoktur. Diyarbakır kadayıfı ocakta alt ve üst tarafı eşit derecede pişirilirken diğer kadayıf çeşitleri fırınlarda pişirilmektedir. Diyarbakır kadayıfını tepsiye yerleştirdikten sonra başka bir tepsiyle üstüne hafifçe baskı uygulanır. Bunun sebebi; ısıya maruz kaldığında tatlının her tarafının eşit seviyede pişirilmesini sağlamaktır. Diyarbakır kadayıfında tepsinin üstüne yağla birlikte pekmez sürülmesi, kadayıfın üstünün daha koyu renk almasını sağlayıp, daha gevrek hale getirilmesini sağlar. Diğer kadayıf çeşitlerinde ise pekmez kullanılmaz ve kadayıf yumuşak bir pelte kıvamındadır. Yukarıdaki alıntıdan da anlaşılacağı üzere kadayıf, yaklaşık dört yüzyıldır Türkiye coğrafyasında bulunmaktadır. Anadolu’da tatlı tüketimi gelişirken 1800’lü yılların sonlarına doğru bir tatlı ustasının Diyarbakır’da “Diyarbakır kadayıfı” adı altında tatlı üretip sattığı rivayet edilmektedir. Zamanla bu ustadan kadayıf yapmasını öğrenip yapan yeni ustaların yetiştiği ve bunların sayesinde Diyarbakır kadayıfının bu günlere geldiğini söylemek mümkündür. Diyarbakır kadayıfıyla ilgili literatürde çok az yayın bulunduğu veya hiç yayın yapılmadığı söylenebilir. Yapılan literatür araştırmalarında kadayıf ustalarından alınan bilgilerden faydalanarak ürünün tanımı, üretim alanı, üretim metodu ve ayırt edici özelliklerini belirlemek mümkündür. ÜRÜNÜN TANIMI VE ÜRETİM ALANI Kadayıf teli, yarı mamul bir gıda maddesidir. Türklere özgü olan kadayıf teli için gerekli olan ham madde ise un ve sudur. Tel kadayıf, unun suyla boza kıvamını alıncaya kadar karıştırılarak ve bu karışımın sıcak sac üzerine özel kalıplardan ince şeritler halinde dökülüp kurutularak elde edilen bir üründür (Anonim 1986). Köken olarak kadayıf Arapça’da kadife anlamına gelmektedir. “Diyarbakır Kadayıfı” Türk mutfağına ait geleneksel ve modern bir tatlıdır. 1800’li yıllardan beri babadan oğula, ustadan çırağa öğretilerek, lezzeti ve üretim metodu diğer kadayıf çeşitlerinden farklılaşarak günümüzde son şeklini alan bir tatlı çeşididir. Diyarbakır merkez ve ilçelerinde üretilen Diyarbakır kadayıfı, tüketiciler tarafından çok beğenilen bir tatlı çeşididir. Özellikle başka illere giden Diyarbakırlılar tanıdıklarına hediye olarak kadayıf götürmektedirler. Yine Diyarbakır’a başka yerlerden gelen misafirlere Diyarbakır kadayıfı ikram edilir. Bunun amacı sadece damak tadının tanıtılması değil, Diyarbakır hoşgörüsünün ve muhabbetinin tanıtılması ve birlikte paylaşılabilmesidir. Tüm bu nedenlerden dolayı Diyarbakır kadayıfı artık yurt genelinde tanınmış bir tatlı çeşididir. Başta İstanbul olmak üzere birçok büyükşehirde bu talebi gören işletmeciler Diyarbakır DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Diyarbakır kadayıfında sadeyağ, sıvı yağ ve pekmez karıştırılması ile elde edilen karışım kullanılırken diğer kadayıflarda tereyağı kullanılmaktadır. “…Kırım, Kefe, Varna, Köstence, Burgaz’dan buğday yüklü gemiler, yüklerini Un Kapanı rıhtımında boşaltırlar.. İskele darı, arpa ve buğday yığınlarıyla doludur… 110 kadar fırında halkın ekmeği pişirilir. Hepsi de Ermeni olan ekmekçi ustaları Pazar ve cumadan başka, her gün erkenden loncada hazır bulunurlar. Çörek, kata, kadayıf, baklava, simit, gevrek, peksimet, Halep ve Şam böreği, gözleme, francala için gerekli un buradan alınır…” 63 MAKALELER DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 64 kadayıfı adıyla kadayıf üretimine başlamışlardır. Dört büyük kadayıf üreticisinin isimleri franchising sistemiyle diğer illerde devam etmekte ve talepler doğrultusunda devam edeceği öngörülmektedir. Böylece Diyarbakır kadayıfının geleceğe taşınması da sağlanmış olacaktır. ÜRÜNÜN ÜRETİM METODU Ürün formülasyonu ve üretim tekniği Diyarbakır kadayıfının kalitesini etkileyen önemli faktörlerdir. Diğer tahıl ürünlerinde olduğu gibi, unun protein miktarı, rengi ve su absorbsiyon değeri, Diyarbakır kadayıfının kalitesini birinci derecede etkileyen faktörlerdir (Elgün ve Ertugay, 1995). Tatlandırıcılar birçok unlu mamule tat ve lezzet verirken pişme sırasında cereyan eden karamelizasyon, denstrinizasyon ve maillard reaksiyonları sonucu kabuk renginin, ürün tat ve aromasının oluşumunda da rol oynamaktadır. Ürün içinde kalan artık şekerler; yumuşak, düzgün, geç bayatlayan ve ince gözenek yapısına sahip son ürün elde edilmesini sağlamaktadır (Ercan 1990; Elgün ve Ertugay 1995). Un ve sudan oluşan ve ustaların hamur dediği bulamaç hazırlanır. Oluşan un bulamacının homojen hale getirilmesi için karıştırma işlemi uygulanır. (Bazı işletmelerde bu bulamacın asitlenmemesi için soğutma düzenekleri kullanılmaktadır.) Kadayıf teli pişirme işlemi için kullanılan tepsi bakırdan yapılmaktadır. Bakır tepsiye uygulanan sıcaklık 170200°C’dir. Hazırlanan un bulamacı bakırdan yapılmış ve kadayıf tellerinin eşit oranda ısınması için dairesel hareketle dönen tepsinin üzerine dökülür. Bu dökülme mekaniksel şekilde çalışan ve altında ince delikleri bulanan hazne sayesinde yapılır. Döküm makinelerinin çapı 1-1,5mm arasında değişebilmektedir. Bulamaç, ısınan bakır saca hazneden dökülür. Dönen saç üzerine dökülen bulamacın içindeki suyun büyük bir kısmı buharlaşarak bulamaç tel şeklini alır. Kuruyan kadayıf telleri usta tarafından sacdan toplanır. Kadayıfın pişeceği tepsi hazırlanır. İyi bir şekilde temizlenmiş ve kurutulmuş tepsinin tabanına yağ sürülür. Eski yöntemde sadece sadeyağ kullanılırken son zamanlarda tüketicilerin sadeyağın tadını ağır bulması üzerine sadeyağ ve sıvıyağın karışımından oluşan bir yağ kullanılmaya başlanmıştır. Pişirme esnasında kadayıfın daha güzel bir renk alması amacıyla yağ karışımına çok az oranda pekmez katılmaktadır. Genellikle 1 kilogram kadayıfta 33-38 gram sadeyağ, 190-220 mililitre sıvı ayçiçek yağı ve 7-10 mililitre pekmez karışımı kullanılır. Yağ ve pekmezden oluşan karışım pişirme tepsisinin alt yüzeyini kaplayacak şekilde tepsiye sürülür. Diyarbakır Kadayıfı yapım şekline ve kullanılan malzeme çeşidine göre cevizli düz kadayıf, Antep fıstıklı düz kadayıf, cevizli burma kadayıf ve Antep fıstıklı burma kadayıf olarak 4 çeşitte üretilmektedir. Kadayıf yapımında kullanılan ceviz veya fıstık yeni mahsul olmalı, tuzsuz olmalı ve nemli olmamalıdır. Kadayıf yapımında kullanılan ceviz ve antepfıstığı ufaltılır. Ceviz veya antepfıstığı ufalanmış kadayıf telleriyle karıştırılarak kadayıf içi hazırlanır. Daha önceden hazırlanan kadayıf tellerinin içine ceviz veya fıstık konularak sarılır. 1 kg kadayıfta ortalama 120-150 gram ceviz veya fıstık içi kullanılarak sarma şeklinde hazırlanır. Hazırlanan kadayıflar daha önceden hazırlanmış tepsiye dizilir. Pişirme işleminin iyi yapılabilmesi için sıcaklığın kadayıfın her tarafında aynı oranda olması gerektiği için bu amaca uygun ocaklar dizayn edilmiştir. Pişirme kadayıfın iki yüzeyinde de yapılmaktadır. Alt kısmı pişen kadayıf ters yüz edilerek üst kısmının da pişirilmesi sağlanır. Pişirilen kadayıfın altında kalan fazla yağ tepsiye belli oranda eğim verilerek uzaklaştırılır. Pişirilen kadayıflar yaklaşık 1015 dakika dinlendirildikten sonra üzerine daha önceden hazırlanan şerbet dökülür. Şerbet 1 litre suya 13001500 gram şeker katılarak hazırlanır. Şeker suyun içinde tümüyle eridikten sonra kaynatma işlemine tabi tutulur. Kaynatma işlemiyle şerbet yoğunlaş- tırılır. 1 kg kadayıf üzerine 300-350 mililitre şerbet dökülür. Üzerine şerbet dökülen kadayıf artık servise hazırdır. Diyarbakır kadayıfı oda sıcaklığında 1 hafta raf ömrüne sahiptir. Tüketiciler ise genelde yeni üretilmiş kadayıfı tercih etmektedir. Türk mutfağında hamur işleri ve tatlılar her zaman önemli bir yere sahip olmuşlardır. Geniş bir yelpaze içinde yer alan çok sayıda geleneksel hamur işlerimiz ve tatlılarımız vardır. Ancak mevcut küreselleşme, toplumların sosyal ve ekonomik yaşamının yanı sıra mutfak kültürünün de değişimine yol açabilmektedir. Hatta üzerinde durulmadığı ve genç kuşaklara tanıtılmadığı takdirde geleneksel Türk mutfağının yavaş yavaş değişmesi, hatta zamanla unutulması muhtemel görünmektedir (Akman, 1998: Ciğerim, 2001). KAYNAKLAR 1) Anonim, (1986). Bisküvi Standardı. Türk Standart No:2383. Türk Standartları Enstitüsü, Ankara. 2) Akman, M., (1998). Yabancı Turistlerin Türk Mutfağından Beklentileri, Yararlanma Durumları ve Türk Mutfağının Turizme Katkısı Üzerine Bir Araştırma. A.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Ev Ekonomisi, ABD Doktora Tezi, Ankara. 3) Ciğerim, N., (2001). Batı ve Türk Mutfağının Gelişimi, Etkileşimi ve Yiyecek-İçecek Hizmetlerinde Türk Mutfağının Yerine Bir Bakış. Türk Halk Kültürünün Araştırma ve Tanıtma Vakfı Yayınları, Yayın No:28, 49-61. 4) Elgün, A., Ertugay, Z., (1995). Tahıl İşleme Teknolojisi. Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Ofset Tesisi, No:718, Erzurum. 5) Ercan, R., (1990). Karbonhidratların Ekmekçilikteki Önemi. Gıda 15(1) 29-34. 6) Kemahlıoğlu, K., Ünal, S., (2001). İrmik Altı Unlarının Bazı Kallite Kriterlerinin Belirlenmesi. Gıda 26(5) 315-321. 7) Gökdemir, Ayhan, (2008) .Mutfak Hizmetleri Yönetimi.ANKARA Doç Dr Selvi KELEKÇİ Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı GÜNCEL Çocukluk çağı hava yolunun enfeksiyon hastalıkları özellikle kış aylarında toplum için önemli bir sağlık problemidir. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de, özellikle 5 yaş altı çocuklarda alt solunum yolu infeksiyonlarının (pnömoni) yüksek oranda ölüm ve sakatlığa yol açan önemli bir halk sağlığı sorunudur. 66 Dünya Sağlık Örgütü’nün 2005 yılı raporuna göre dünyada 5 yaş altı çocuk ölümlerinin %29’u ya da yaklaşık 3 milyonu alt solunum yolu enfeksiyonu nedeniyle gerçekleşmektedir (1). Ülkemizde ise Sağlık Bakanlığı tarafından 2002-2004 yılları arasında gerçekleştirilen Türkiye Hastalık Yükü Çalışması’na göre solunum yolu infeksiyonları; 0-4 yaş grubunda %13,4, 5-14 yaş grubunda % 6,5 ile en sık ikinci ölüm nedenidir ve 0-14 yaş grubundaki tüm ölümlerin %14’ünden sorumludur (2). Yaşamın ilk 5 yılı pnömoni enfeksiyonlarının en sık görüldüğü dönemdir. Erkek çocuklarda alt solunum yolu infeksiyon görülme sıklığı ilk 10 yaşta daha yüksek (Erkek/Kız=2/1) iken, ergenlik döneminde bu oran eşitlenir (3). Çocukluk çağı alt ve üst solunum yolu enfeksiyonlarının en sık görülen nedenleri bakteriyel ve viral etkenlerdir. İnsanlar, solunum yolu infeksiyonlarına neden olan bakteriyel ve viral etkenler için tek kaynaktır. Birçok olguda bulaş, kaynak olgu ile ev içi yakın temas sonucu, infekte damlacıkların nefesle solunması sırasında gerçekleşir. Enfeksiyöz ajanı içeren vücut salgılarının bulaştığı yüzeylerle direkt temas, viral etkenlerlerin bulaşmasında çok önemlidir (4). Bakteriyel etkenler her mevsimde görülmesine karşın en sık kış ve ilkbahar aylarında görülür ancak salgın oluşturmazlar. Hastalığın sıklığı viral infeksiyon salgınları sırasında artar. Bazı solunum yolu enfeksiyonlarına neden olan virüsler (RSV virusu) , süt çocuğu ve okul öncesi çağı çocuklarda kış aylarında sık görülürken, bazı virüsler (Adenovirüs ) de yıl boyu ve tüm yaş gruplarında enfeksiyona yol açar. Viral alt solunum yolu enfeksiyonları mevsimsel bir dağılım gösterir; soğuk iklimlerde sonbahar ve erken kış döneminde, tropikal iklimlerde yağışlı mevsimlerde salgınlar yaparlar. Çocukların bir kısmında normal popülasyona göre alt solunum yolu enfeksiyonları daha sık görülür. Çocuğun doğumla beraberinde getirdiği ve sonradan kazandığı bazı risk faktörleri daha sık alt solunum yolu enfeksiyonu geçirmesine zemin hazırlar. Alt solunum yolu infeksiyonlarına yatkın olan çocuklardaki risk faktörleri Tablo 1’de verilmiştir. Çocuklarda hava yolu enfeksiyonlarına bağlı ölümlerin en sık nedeni bakteriel pnömonilerdir. Halk arasında Pnömokok pnömonisi olarak da bilinen pnömoni okul öncesi çocuklarda en sık görülen pnömoni tipidir ve kış sonu-ilkbahar başında daha sık görülür. Pnömokok pnömonisi başta olmak üzere bakteriel pnöTablo 1. Çocuklarda alt solunum yolu enfeksiyon sıklığını arttıran risk faktörleri • Hastaya ait faktörler - Yaş - Prematüre doğum -İleri düzey de beslenme sorunları -Altta yatan hastalık varlığı (kalp hastalıkları, diabet vb) -D vitamini eksikliği • Sosyal / Çevresel faktörler -Anne sütü alma süresi, -Fakirlik - Geniş aile, yuva, kreşe gitme -Sağlık hizmetlerine ulaşabilme, -Anne yaşı -Anne eğitim düzeyi, - Ev içi ve dışı hava kirliliği (sigara, kötü yakıt vb) monilerin klinik özellikleri sıklıkla ani başlangıç, yüksek ateş ve titreme ile başlar. Bazı hastalarda öncesinde birkaç gündür devam eden hapşırık, öksürük, halsizlik, iştahsızlık ve burun akıntısı gibi üst solunum yolu enfeksiyon bulguları olabilirken bazı çocuklarda bahsedilen şikayetler aniden ortaya çıkar. Nefes darlığı, sık ve derin nefes alma ihtiyacı, balgamlı öksürük, göğüs ağrısı hatta küçük çocuklarda karın ağrısı, ishal, kusma gibi yakınmalar da eşlik edebilir. Virüsler ve daha az görülen ajanlarla oluşan pnömonilere atipik pnömoniler denir. Viral etkenli pnömoniler kış aylarında ve 5 yaş altı çocuklarda daha sık görülür. Erken doğan bebeklerde özellikle ilk 6 ayda sık hastaneye yatışların önemli bir nedeni viral pnömonilerdir. Klinik bulgular bakteriyel pnömoniler için yukarıda bahsedilen bulgulardan daha hafif seyreder. Otit, konjuktivit, öksürük, hafif ateş yüksekliği gibi üst solunum yolu enfeksiyon bulgularına sıklıkla kusma, karın ağrısı, iştahsızlık gibi yakınmalar da eşlik eder. Viral bir etken olan influenza ajanı grip yanında bazen influenza pnömonisi denen nadir fakat ölümcül bir komlikasyona neden olabilir. Çocukların grip olduğunu düşündüren en önemli bulgular ≥38.5 °C ateş, kuru öksürük, baş ağrısı ve farenjittir. Hastalığın ilk 2448 saatinde gelişen hızlı solunum, solunum güçlüğü ve morarma durumunda influenza pnömonisi gelişmiş olabileceği düşünülür. İnfluenza pnömonisinde yüksek ateş, öksürük ve kanlı balgam görülebilir ve bu hastaların acil ve Dünya Sağlık Örgütü pnömoniyi, artan solunum sayısı, akut öksürük ya da solunum güçlüğü bulgularının eşlik ettiği klinik bir tablo olarak tanımlar. Bu tanımın amacı, pnömoni sıklığının çok yüksek olduğu gelişmekte olan ülkelerde, büyük ölçüde, yaşam kurtarıcı antibiyotiklere erişimi sağlamaktır. Pnömoni tanısında altın standart akciğer grafisidir. Ateş ve/veya akut solunumsal belirtilerle birlikte akciğer grafisinde radyolojik bulgu olması tanı koydurucudur. Tanıda klinik değerlendirme de büyük önem taşır. Klinik değerlendirmede amaç, pnömoni varlığının kanıtlanması ve şiddetinin derecelendirilmesidir. Çocukluk çağı pnömonilerinin erken tanısı, uygun ve etkin tedavisi yaşam kurtarıcıdır. Öykü, muayene ve radyolojik testlerle pnömoniden kuşkulanılan olgularda rutin kan, kan/ balgam kültürü yapılarak bakteriyel-viral etken ayırımı yapılmaya çalışılır. Tedaviye karar verilirken hastanın yaşı, mevsim, eşlik eden farklı bir hastalığının olup olmadığı, kullandığı ilaçlar gibi durumları da dikkate alınır. Klinik olarak ağır veya çok ağır düzeyde pnömonisi olan hastalar hastanede yatırılarak tedavi edilirken hafif düzeyde olanlar evde ayaktan poliklinik takibine alınır. Uygun hastalarda antibiyotiklerin, sıvı ve oksijen, vitamin gibi destek tedavilerinin erken başlanması ile hastaların klinik bulguları hızla düzelmeye başlar. İlk 48-72 saat içinde bakteriyel enfeksiyonlarda yüksek ateş düşmeye başlar, iştah artışı, canlılık başlar. Toplumdan kazanılan etkenlerle oluşan pnömonilerde nadir durumlar dışında ortalama 7-14 gün veya ateş düştükten sonra 5 gün daha devam edecek şekilde düzenlenir. Beklenen sürede düzelmeyen hatta komplikasyon gelişen olgular bağışıklık sisteminde yetersizlik, doğuştan gelen kronik hastalıklar ve tüberküloz gibi hastalıklar açısından araştırılmalıdır. Alt Solunum Yolu Enfeksiyonlarından Genel Korunma Prensipleri Genel korunma önerileri solunum yolu enfeksiyonlarının şiddetini ve sıklığını azaltabilir. Eğitim: Ebeveynlerin özellikle annenin eğitimi anne sütü, bebek bakımı, aşılama programının devamı, hastalığı tanıma, önlem alma, sağlık hizmetine ulaşmada doğru zamanlama, özellikle evde tedavinin doğru yapılması gibi faktörlerin uygun şekilde uygulanabilirliğini sağlama gibi konularda çok temel bir faktördür. Beslenme: Doğru beslenme ve gelişmenin dikkatli bir biçimde izlenmesi büyüme ve gelişme geriliğini önleyerek pnömoni gelişimine zemin hazırlayan en önemli risk faktörünün ortadan kaldırılmasını sağlar. Anne sütü ile beslenmenin, küçük bebeklerde pnömoni sıklığını %32 oranında azalttığı gösterilmiştir. Yaşamın ilk 6 ayında anne sütü ile beslenme desteklenmelidir. Çinko ve vitamin mineral desteği: Büyüme ve gelişmesi geri ve beslenme sorunu olan ve hastaneye yatırılan pnömonili çocuklar rutin bakımın bir parçası olarak başta çinko olmak üzere vitamin mineral desteği almalıdırlar. El yıkama: Özellikle solunum yolu infeksiyonu olan kişilerle temas sonrası mutlaka uygulanmalıdır (5). Kalabalık yaşam koşullarının düzeltilmesi: Ev içi bulaşıcı hastalık sıklığını azaltan bir faktördür. Evde beraber yaşayan birey sayısının artışı bağışıklığı henüz gelişmemiş çocuklarda bulaşıcı hastalık kabul edilen solunum yolu enfeksiyon sıklığını arttırır. Sigara ve ev içi kirli havanın önlenmesi: Sigara dumanına (pasif DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 yoğun bakım şartlarında tedavisi gerekir. 67 GÜNCEL DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 içicilik) ve ev içi hava kirliliğine maruziyetin önlenmesi hava yolu hastalık sıklığını önemli ölçüde azaltır. Aile üyeleri ve bakıcılar, sigara ve pasif sigara içiciliğin zararları konusunda eğitilmeli ve çocukların bulunduğu hiçbir ortamda sigara içmemelidirler. Ayrıca sigara içen aile üyeleri sigara bıraktırma programlarına alınmalıdırlar. Çocuklar ev içi hava kirliliği oluşturan duman ve yemek buharlarına maruziyetten de korunmalıdırlar. 68 Aşılama: Ülkemizde bütün çocuklara, pnömoni gelişimini önlemek amacıyla ulusal bağışıklama programında bulunan BCG, kızamık, boğmaca, pnömokok, suçiçeği ve Hib aşıları rutin olarak uygulanmaktadır. Grip aşısı (influenza) da kronik hastalığı olan riskli çocuklarda önerilmektedir. Üst Solunum Enfeksiyonları Yolu Soğuk algınlığı viral etkenlerle oluşan ve çocuk yaş grubunda en sık görülen üst solunum yolu hastalığıdır ve yıl boyu görülebilir. Virüslerin daha sık görüldüğü sonbahar başından ilkbahar sonuna kadar olan dönemde daha sık gelişir. Çocuklar küçük yaşlarda yılda yaklaşık 6-7 kez soğuk algınlığı geçirirler. Hastalığın görülmesi yaşla azalır. Yaşamın ilk yılında ev dışı gündüz bakım evlerinde kalan çocuklarda sadece evde bakılan çocuklara kıyasla soğuk algınlığı %50 fazladır. Soğuk algınlığına neden olan virüsler genellikle solunum yoluyla ve bazen de direkt temasla bulaştıklarından çocukların okula gitmesi, kalabalık ailelerde virüslerle karşılaşmayı arttırır. Ev içi düşük nem oranı, burun mukozasını kurutur; bu durum da çocukları soğuk algınlığına yol açan virüslere karşı daha hassas hale getirir. Bakteriyel etkenlerle olan üst solunum yolu enfeksiyonlarında klnik bulgular daha gürültürlü ve ani başlar. Ateş yüksek, yutma güçlüğü, kulak-boğaz ağrısı, öksürük eşlik edebilir. Öykü ve muayene bulguları genellikle tanıda yeterli olur. Uygun antibiyotikler, sıvı alımının arttırılması ve destek tedavileri ile genellikle komplikasyonsuz şekilde 7-10 günde düzelir. Üst solunum yolu enfeksiyonlarını önlemede genel hijyen kuralları, beslenme, eğitim ve çocukluk çağı aşılama programı gibi alt solunum yolu enfeksiyonlarını önleyici tedbirler geçerlidir. KAYNAKLAR Türk Toraks Derneği Çocuk Göğüs Hastalıkları Çalışma Grubu Türk Toraks Dergisi 2009; 10:3-17 1.WHO. The World Health Report 2005: Redesigning child care: Survival, growth and development. Geneva: World Health Organization, 2005;127-43. 2.Ünüvar N, Mollahaliloğlu S, Yardım N,(eds). Türkiye Hastalık Yükü Çalışması 2004. T.C. Sağlık Bakanlığı, Refık Saydam Hıfzıssıhha Merkezı Başkanlığı, Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü. 1Basım. Ankara: Aydoğdu Ofset Matbaacılık San. ve Tic.Ltd.Şti; 2006; sf. 1-56. 3.Klein JO. Bacterial pneumonias. In: Feigin RD, Cherry JD, Demmler GJ, Kaplan SL (Eds). Textbook of Pediatric Infectious Diseases. 4th ed. Philadelphia: W.B. Saunders Company; 2004:273-84. 4.Heath PT. Epidemiology and bacteriology of bacterial pneumonias. Paediatr Respir Rev. 2000;1;4-7. 5.Roberts L, Smith W, Jorm L, et al. Effect of infection control measures on the frequency of upper respiratory infection in child care: a randomized, controlled trial. Pediatrics 2000;105:738-42. PROJELER Diyarbakır Bismil Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü, bölgede uygulamaya koyduğu proje ve ilkleri bizlerle paylaştı… Bizler de “Diyarbakır’da Tarım Dergisi” olarak Bismil Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü’nü tebrik ediyor ve başlattığı projelerin her aşamasının takipçisi olduğumuzu belirterek çalışmalarında başarılar diliyoruz… Bismil’de İ ENERJİ BİTKİSİ DALLI DARI lçemiz Köseli Mahallesinde proje kapsamında Dallı Darı ekimi yapıldı. Karadeniz Araştırma Enstitüsü ve Siirt Üniversitesinin ortaklaşa yürüttüğü projede Türkiye’de sadece altı lokasyonda gerçekleştirilen ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine hitabende Adaptasyon Haritalarının Oluşturulmasında ilçemiz Köseli Mahallesinde dallı darı lokasyonu kurulmuştur. Dallı darının ekimi ve tarımsal faaliyetlerinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için köy, çiftçi ve ekim alanlarının belirlenmesi ile proje sorumlularının lojistik destekleri İlçe Müdürlüğümüzce yürütülmektedir. Tübitak 1003 projesi kapsamında yürütülen “Dallı Darının Adaptasyonu, Adaptasyon Haritalarının Oluşturulması, Mekanizasyon Karakteristiklerinin, Enerji Bilançosunun Belirlenmesi ve Biyoetanol Atıklarından Biyogaz Üretimi” proje 4 alt projeden oluşmakta, “Dallı Darının adaptasyon, verim ve kalite özelliklerinin belirlenmesi” 1 nolu alt proje, Karadeniz DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Mücahit ÇETİN-Ziraat Mühendisi, Bismil Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü 69 PROJELER Tarımsal Araştırma Enstitüsü ve Siirt Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü ile işbirliği halinde yürütülmektedir. Dallı darı bitkisi alternatif bir enerji ve aynı zamanda silaj bitkisidir. Bu alt proje 6 lokas- yonda yürütülmekte olup, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Siirt, Muş ve bir lokasyonu da Bismil ilçesinde kurulmuştur. Her üç lokasyonu da projede araştırmacı olarak yer alan Siirt Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü öğretim üyeleri Yrd. Doç. Dr. Mehmet Arif ÖZYAZICI ve Yrd. Doç. Dr. Nizamettin TURAN yürütmektedir. Ülkemiz için dallı darı bitkisinin tohumları Amerika Birleşik Devletlerinden getirilmiştir. 8 dallı darı çeşidinin ülkemizin farklı bölgelerine adaptasyonu araştırılmaktadır. Bismil’de KARABUĞDAY ÇEŞİDİ EKİMİ DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Remzi ÇEKİÇ- Bismil Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürü 70 İlçemizin Üçtepe Mahallesi çiftçilerinden Yusuf AKYILDIZ İlçemizde şu ana kadar hiç tarımı yapılmayan ve bölgemiz çiftçileri tarafından hiç tanınmayan karabuğdayın üretimini 10 dekarlık bir alanda gerçekleştirdi. 26 Nisan 2015 tarihinde ekilişi yapılan karabuğdayın, 20 Temmuz 2015 tarihinde ise hasadı yapıldı. Dekara ortalama 5 kg tohum kullanılmış olup 160 kg verim alınmıştır. Aynı üreticimiz 2. ürün olarak da 30 Temmuzda 20 dekar alanda tekrar karabuğday ekimini gerçekleştirmiştir. Piyasada Karabuğdayın kg fiyatı 3-3,5 TL arasında satılmaktadır. Bismil ilçe Gıda Tarım ve hayvancılık ilçe müdürlüğümüzce Karabuğdayın ekim ve hasat sürelerine müteakiben periyodik olarak kontrollerimizi yapıp bu kapsamda tüm desteğimizi çiftçilerimizin hizmetine sunmuş bulunmaktayız. Karabuğday’da Maddesi Bulunmaz. Gluten Gluten, Çölyak (Celiac) hastalarının kesinlikle kaçınması gereken bir besin maddesidir. Çünkü çölyak hastalarının glutenli besin maddelerini sindirmeleri mümkün değildir. Eğer bu hastalar gluten ihtiva eden gıdalar alırlarsa bağırsak duvarları kızarıp kabarır, tahriş olur. Daha ileri durumlarda ishal, gaz, şişkinlik, kramp hatta ağrı gibi karınla ilgili bazı problemler yaşarlar. Kan Şekerinin Daha İyi Kontrolü ve Daha Düşük Şeker Hastalığı Riski. Karabuğdayda bulunan besinler kan şekerinin kontrolüne katkıda bulunur. Rafine beyaz undan yapılmış ekmekle karabuğday tanelerinin kan şekeri üzerine etkileri test edilerek karşılaştırılmış, karabuğdayın kandaki şekeri ve insülin cevabını önemli oranda azalttığı görülmüştür. Karabuğday'ın açlık duygusunu bastırmadaki etkisinin de en üst dere- Karabuğday İnsan Vücudunda İstenmeyen Kolesterolün Azaltılmasında Etkilidir. İnsan vücudu karabuğdayda bulunan proteinin % 74’ünü kullanabilir. Diğer bazı gıdalar da yüksek proteine sahiptir ancak çoğu yüksek oranda yağ ihtiva eder. Oysa karabuğday hemen hemen yağsızdır. Kalp Hastalıklarına ve Kansere Karşı Koruyucu Bir Bitkidir. Özellikle Karabuğday gibi tam tanelerde çok bulunan ve fitokimyasalların bir tipi olan bitki lignanları bağırsaklardaki flora tarafından enterolakton’a çevrilir. Bu bileşiğin göğüs kanseri ve hormona dayalı kanser tiplerine ve kalp hastalıklarına karşı koruyucu olduğu anlaşılmıştır. Karabuğday gibi tam taneler, Japon araştırmacılar karabuğdayın vücudu rahatlattığını, iltihaplanmayı, aşırı terlemeyi, burun kanamasını iyileştirdiğini ve önlediğini ve bağırsakların fonksiyonlarının iyi bir şekilde devamlılığını sağladığını bildirmişlerdir. PROJELER Karabuğday (Greçka), isminden dolayı tahıllarla birlikte ele alınıp sınıflandırılmasına rağmen Gramineae (Buğdaygiller) familyasına dahil değildir. Üçgen şeklindeki tohumları tüketilen, Rusya, Ukrayna, Kuzey ve Doğu Avrupa, Kuzey Amerika, Japonya ve Çin gibi ülke ve bölgelerde üretilen bir bitkidir. Polygonaceae (Kuzukulağıgiller) familyasına dahildir. cede olduğu saptanmıştır. Iowa'da 36.000 kadın üzerinde yapılan ve 6 yıl süren tam hububat ve şeker hastalığının etkilerinin araştırıldığı bir çalışmada günde 3 porsiyon karabuğday gibi tam hububat tüketen kadınların, haftada bir porsiyon tüketenlerle kıyaslandığında %21 oranında daha az şeker hastalığına yakalanma riskine sahip oldukları tespit edilmiştir. Çünkü karabuğday mükemmel bir magnezyum kaynağıdır. Bu da önemli bir noktadır. Daha çok magnezyumca zengin gıdalarla beslenen kadınların bu gıdaları az tüketenlerle kıyaslandığında %24 daha düşük şeker hastalığına yakalanma riskine sahip oldukları anlaşılmıştır. kuruyemişler, tohumlar ve çilek, böğürtlen gibi gıdalar bitki lignanları için zengin kaynaklardır. Yine kahve ve çay gibi bazı içeceklerde de bol miktarda bulunur. Journal of Nutrition'da Ekim 2004’de basılan bir çalışmada Danimarka’da menopoz sonrası 857 kadının kanlarındaki enterolakton seviyesi ölçülmüş, daha çok karabuğday gibi tam taneli gıdaları tüketen kadınların kanında bu koruyucu lignan seviyesi önemli oranda daha yüksek bulunmuştur. Karabuğday Karaciğerin Çalışmasını Kolaylaştıran Choline İhtiva Eder. Yüksek Tansiyon Kansızlığa Karşı Korur. ve Potasyum, magnezyum, fosfor ve demir karabuğdayda bol miktarda bulunur. Demir diğer tahıllarda olduğundan daha yüksektir. Bu mineraller yüksek tansiyon ve kansızlıkta çok önemli bir role sahiptirler. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 K arabuğdayın Faydaları 71 HABERLER Faruk Çelik, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı görevini devraldı Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun açıkladığı 64. Hükümet'te Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı görevine getirilen Faruk Çelik görevini Kutbettin Arzu'dan devraldı. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Türkiye Çin’e Kiraz ihraç edecek 72 Türkiye'nin dönem başkanlığında 15-16 Kasım 2015 tarihlerinde Antalya'da 26 ülke ve 7 uluslararası kuruluşun katılımı gerçekleştirilen G20 Liderler Zirvesi'nde ülkemiz ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında "Türk Kirazlarının Çin'e İhraç Edilmesine Yönelik Bitki Sağlığı Gereklilikleri Protokolü" ile "Türkiye'den Çin'e İhraç Edilecek Süt Ürünleri için Veterinerlik ve Sağlık Şartları Konusunda Protokol"' imzalandı. Türkiye adına anlaşmayı Gıda Tarım ve Hayvancılık Dönem Bakanı Kutbettin Arzu imzalarken Çin Halk Cumhuriyeti adına da Çin Dış İşleri bakanı Wang Yi imzaladı. Bakanlığın Mehmet Akif Ersoy Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen devir-teslim töreninde Bakan Çelik, konuşmasına "Topraktan geldik toprağa döneceğiz" sözleriyle başladı. Bakan Çelik, tarım ve hayvancılığın önemine dikkati çekerek, geçmişteki kadim medeniyetlerin, tarım üzerinden yükseldiğini ifade etti. Cumhuriyet döneminde 45 bakanın bu bakanlık ile Türkiye'ye hizmet ettiğini öğrendiklerini aktaran Bakan Çelik, AK Parti döneminde Sami Güçlü ile yola çıktıklarını, daha sonra Mehmet Mehdi Eker'in devralmasıyla 10 yılı aşkın süre çok önemli reformlara ve düzenlemelere imza atıldığını kaydetti. Kabinede birlikte çalışmaktan onur duyduğu Eker ile bu reformları gerçekleştirmeyi ve millete hizmet etmeyi bir görev bildiklerinin altını çizen Bakan Çelik, "Çok şükür ülkemizin çağ atlamasına, büyük bir dönüşüm yaşamasına AK Parti hükümetleri sayesinde vesile olduk. İnsan hayatında tecrübe önemli. Ben uzun yıllar çalışma hayatında görev yaptım. Dolasıyla orada oluşan tecrübelerimiz var ama bu farklı bir alan, bu alandaki tüm deneyimlerden tecrübelerden yararlanacağımızı bu devir teslim vesilesiyle ifade etmek istiyorum" diye konuştu. Eski Bakanlar Mehdi Eker ve Kutbettin Arzu'ya hizmetlerinden ötürü teşekkür eden Bakan Çelik, en büyük teşekkürü ise "isimsiz kahramanlar" olarak tanımladığı bakanlık çalışanlarının hak ettiğini söyledi. Bakan Çelik, çalışmayı seven bir insan olduğunu vurgulayarak, "Bayrağı devralarak taşınması gereken nokta neresi ise oraya bir takım ruhu içerisinde taşıyacağımız konusunda kimsenin de endişesi olmasın" dedi. "Bayrağı daha ileri taşıyacağına inanıyorum" Türkiye'de 59, 60, 61 ve 62. hükümetlerde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yapan Mehmet Mehdi Eker ise konuşmasında Faruk Çelik'e bakanlık görevinin devredilmesinden dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirerek başladı. Eker, işçiler ile çiftçiler arasında çok yakın bir ilişki olduğuna dikkati çekerek, iki meslek grubunun da emekleri ve alın terleriyle geçindiklerini bildirdi. Çelik'in Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak zorlu, sıkıntılı bir sektörün sorunların çözümüne büyük fedakarlıklarla çok büyük katkılar sağladığını dile getiren Eker, bugün Eker, atılacak daha çok adımlar olduğunun altını çizerek, "Bunlar da Sayın Bakanımızın öncülüğünde, sektör paydaşları ve üreticiler ile çiftçiler ile birlikte inşallah daha iyi bir noktaya taşınacak" dedi. "Görevi, sanat adamından, gönül adamına devrediyorum" Arzu da AK Parti hükümetleri döneminde Türkiye'de devrim niteliğinde çalışmalar gerçekleştirildiğini ifade ederek, Türkiye'de tarımsal hasılanın 23 milyar dolardan 61 milyar dolara çıktığını kaydetti. Arzu, söz konusu dönemde 4 milyar dolarlık tarımsal ihracatın 18 milyar dolara yükseldiğini, süt üretiminin 8,5 milyon tondan 18,5 milyon tona çıktığını belirtti. Arzu, 3 ay önce bakanlık görevini eski Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker'den devraldığını hatırlatarak, "Değerli bir siyaset adamından, bir sanat ve edebiyat adamından, Sayın Mehmet Mehdi Eker'den aldığımız bu görevi yine değerli bir devlet adamı ve gönül adamı, ülkemizde Roman açılımının ve Alevi açılımının mimarlarından ve çok riskli bir sektör olan işçi ve işveren ilişkilerini çok iyi sürdüren bir devlet adamına teslim etmenin büyük mutluluğunu yaşıyorum" dedi. Şanlıurfa, Bursa ve Karadeniz illerinden gelen vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği törene Bakan Çelik'in oğulları Safa Yaşar Çelik, Enes Çelik ve kızı Zeynep Çelik'in yanı sıra, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, bakanlık yetkilileri ve çalışanları da katıldı. Törenin sonunda Bakan Çelik tebrikleri kabul etti. Girişimci kadın çiftçilerin projeleri ödüllendirildi "Tarımda Kadın Girişimciliğinin Güçlendirilmesi Programı" kapsamında girişimci kadın çiftçilerin ürettiği 407 proje arasında dereceye girenler 15 Ekim 2015 tarihinde ödüllendirildi. Dönemin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Kutbettin Arzu, Bakanlık tarafından başlatılan, Şekerbank'ın desteği, KOSGEB ve İŞKUR'un iş birliğiyle yürütülen "Tarımda Kadın Girişimciliğinin Güçlendirilmesi Programı" kapsamında "Tarımda Başarılı Girişimci Kadın Çiftçiler Ödül Töreni"ne katıldı. İstanbul'da Meridien Otel'deki törene Dönemin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Şekerbank Genel Müdürü Halit Yıldız ile çok sayıda davetli de katıldı. Program kapsamında eğitim alan 407 çiftçi kadının projelerine indirimli finansman desteği ve danışmanlık hizmetinin sunulacağı projenin ödül töreninde konuşan Arzu, Anadolu'da tarımın bu kadar gelişmesinin kadın çiftçiler sayesinde olduğunu söyledi. "KADIN ÇİFTÇİLERE DESTEKLERDE AYRICALIK SUNUYORUZ" Kadın çiftçilere yönelik düzenlenen bütün organizasyonlarda paydaşlara önem verdiklerini dile getiren Dönemin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Arzu, ortak hedeflerinin "ülke insanının refah seviyesini yükseltmek" olduğunu aktardı. Arzu, refah seviyesinin yükselmesinin kırsaldan, kadından başladığı bilinciyle bu tür projelere destek verdiklerine vurgu yaparak, tarımda sağladıkları desteklerde kadınlara ayrıcalık sunulduğunu ifade etti. Ayrıcalık sağlanan destek projelere ilişkin bazı bilgileri paylaşan Arzu, "Kadının elinin değdiği yerde bolluk, bereket, sanat, incelik, nezaket vardır. Onun için bu bilinçle hareket ederek biz bütün çalışmalarımızda kadına öncelik verdik. Kadına verilen her destek misliyle geri dönüyor. Kadınlar bu desteği yerinde, zamanında, etkin ve paylaşımcı olarak kullanıyor" diye konuştu. Törende konuşan Dönemin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker de, Bakanlık yaptığı Türkiye'nin tarımda gayri safi milli dönemlerdeki projelerini anlatarak, hasılasının 2002'de 23 milyar dolar, dünyanın bazı bölgelerinde yaşanan tarıma verilen desteğin 1,8 milyar gıda sıkıntısına değindi. dolar olduğunu hatırlatan Dönemin Bütün insanların gıdaya ulaşma Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı hakkı bulunduğunu dile getiren Eker, Arzu, yine dönemin Gıda Tarım ve "Ama çeşitli sebeplerle, bazen merhaHayvancılık Bakanı Mehdi Eker gel- met eksikliği, bazen bazılarının daha dikten sonra tarıma verilen desteğin 10 fazla kar etme arzusu, bazen zulüm, milyar dolara, GSMH'nin de 61 milyar bazen kargaşa, bazen sosyal ve sosyo dolara yükseldiğini anlattı. Dünyada ekonomik sorunlar, bazen savaşlar tarımda 11'incilikten 7'nciliğe, nedeniyle halen dünyada 800 milyonun Avrupa'da da 4'üncülükten birinciliğe üzerinde aç insan var" dedi. Eker, dünyükseldiklerini vurgulayan Arzu, yada herkese yetecek kadar gıda üretil"Bazen basında yanlış çıkıyor ama biz diğini ancak herkesin yeteri kadar şu anda dünyada tarımsal gayri safi milli hasılada dünyada 7'nci, Avrupa'da birinci büyük ekonomiyiz. Dolayısıyla tarımdaki bu başarıda bakanlığımızın ne kadar rolü varsa kadınlarımızın rolü de onun birkaç mislidir" dedi. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 tarım sektörünü ve onun sorumluluğunu devraldığını ve bu bayrağı da çok ileri taşıyacağına inandığını söyledi. Eker, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının bağlı kuruluşlarıyla 74 bin insanın istihdam edildiği bir kurum olduğuna dikkati çekerek, Bakanlığın, ürettiği hizmet standartları ve hizmet kalemleri bakımından Türkiye Cumhuriyeti kuruluşları içerisinde bir numara olduğunu savundu. 73 HABERLER gıdaya ulaşamadığını kaydederek, bunun dünya sorunu olduğunu söyledi. Daha çok adalete, merhamete, sevgiye, daha rasyonel davranışlarla çaba göstermeye ihtiyaç olduğunu ifade eden Eker, "Bir yandan verimli üretimi artıracağız bir yandan akılcı yöntemlerle bunları muhafaza edeceğiz. Eldeki gıdanın israf edilmesini önleyeceğiz. Bunlar olmadan olmaz" diye konuştu. Eker, Türkiye'nin tarımda kendi kendine yettiğini, üretilen gıdanın 78 milyonun karnını rahat bir şekilde doyurabildiğini söyledi. "KADINLARIN EMEĞİ ÇOK ANLAMLIDIR" Kadın çiftçilerin emekleriyle Türkiye'nin tarımına ve istihdamına büyük katkı sağladığını vurgulayan Eker, Türkiye'de toplam istihdamın yüzde 31'ini, tarımda ise yüzde 47'sini kadınların oluşturduğu bilgisini verdi. Eker, "Burada kadınların emeği çok anlamlı ve önemlidir. Toplam çalışan kadınların yüzde 34'ü tarım sektöründe. 3'te birinden fazlası. O nedenle tarım sektörünü stratejik ve iktisadi bir sektör olarak ele alıyoruz" dedi. Eker, Bakanlığı süresince tarımda kadının güçlendirilmesine yönelik yapılan çalışmaları ve hayata geçirilen projeleri anlattı. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 "KADIN GİRİŞİMCİLİĞİNİN DESTEKLEMESİ HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR" 74 Şekerbank Genel Müdürü Halit Yıldız ise, böyle bir programa bakanlık ile birlikte imza atmaktan gurur duyduklarını belirterek, "Bu programda yer almak en çok da Şekerbank'a yakışıyor. Şekerbank bundan 62 yıl önce Anadolu'da çiftçilerin kurduğu ve bugün de tarımsal üretimin artması için çalışan, kuruluş misyonu tarımın finansmanı olan bir banka" dedi. Projenin amaçlarını anlatan Yıldız, tarımda kadın girişimciliğinin desteklenmesi ve üretimin artmasının kırsalda bir ailenin çiftçiliği meslek olarak benimsemesi ve üretime dayalı sürdürülebilir büyümeyi gerçekleştirmek açısından hayati önem taşıdığını bildirdi. GİRİŞİMCİ KADIN ÇİFTÇİLERE DESTEK Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nca başlatılan, Şekerbank'ın desteği, KOSGEB ve İŞKUR'un iş birliğiyle yürütülen "Tarımda Kadın Girişimciliğinin Güçlendirilmesi Programı" kapsamında 407 girişimci kadın çiftçiden 8 ilin birincisi ödül töreninde bir araya geldi. Kırklareli, Gaziantep, Zonguldak, Muğla, Malatya, Balıkesir, Çankırı ve Konya'da gerçekleştirilen, istihdama yönelik, sertifikalı, 10 gün süreli uygulamalı girişimcilik eğitimi sonrasında danışmanlar desteğiyle hazırlanan kırsal kalkınma odaklı projeler, jürinin beğenisine sunuldu. Jüri, Türkiye'de nadir olarak üretilen şeker otundan lavanta balına, solucan gübresinden balıkçılığa, ipek böceği yetiştiriciliğinden alıç sirkesine, kaz yetiştiriciliğinden organik meyve çayına kadar birçok özgün proje üreten 407 girişimci kadının projelerini değerlendirdi. Toplamda 8 ilin birincisinin yarıştığı program kapsamında Birincilik Ödülünü Kırklareli'nden "kaz yetiştiriciliğinin yaygınlaştırmasını amaçlayan", "Kazı Kazan Kaz Yetiştiriciliği" projesiyle Esra Özdin, Jüri Özel Ödülü'nü ise Çankırı'dan "Dağlardan Gelen Sağlık: Alıç Sirkesi" projesiyle Leyla Topçu almaya hak kazandı. Topçu, ormanlık alanlarda, meralarda, tarım arazilerinin kullanılmayan sınır bölgelerinde alıç ağaçlarından topladığı meyveyi, herhangi bir katkı maddesi kullanmadan işleyerek alıç sirkesi üretmeyi hedefliyor. Şekerbank, kadın girişimciliğini geliştirmeyi, ekonomik ve sosyal yaşamda kadının konumunu güçlendirmeyi hedefleyen program kapsamında eğitim alan 407 çiftçi kadının projelerine indirimli finansman desteği ve danışmanlık hizmeti sunarken, birinci projeye 30 bin lira, "Jüri Özel Ödülü"nü alan projeye ise 15 bin lira destek sağlayacak. Banka, 8 ilin birincisinin yanı sıra fark oluşturan 3 projenin sahibine Cumhuriyet altını hediye etti. Hediyeleri dönemin bakanlarından Kutbettin Arzu, Mehmet Mehdi Eker ve Şekerbank Genel Müdürü Halit Yıldız verdi. Öte yandan, "Jüri Özel Ödülü"nü almaya hak kazanan projeye Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) tarafından mentorluk hizmeti verilecek. Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi 12. Taraflar Konferansı Yan Etkinlikler Kapsamında ‘Lider Çocuk Tarım Kampı’nda Sunuldu Konferansta, Ülkemiz öncelikleri çerçevesinde "Halkın Bilgilendirilmesi, Bilinçlendirilmesi ve Farkındalık" yan etkinliği kapsamında alanında uzman kişilerce sunumlar gerçekleştiriliyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Eğitim Yayım ve Yayınlar Dairesi Başkanlığı'ndan Ziraat Mühendisi Gamze Yurtseven, "Tarım Çocuk Kamplarıyla Çocuklarda Çevre Bilincinin Oluşturulması" başlığı altında Bakanlıkça uygulanan Lider Çocuk Tarım Kampı Projesini sundu. "Hayatın merkezinde tarım, tarımın merkezinde çocuk…" ilkesinden yola çıkarak 2010 yılından bu yana Lider Çocuk Tarım Kampı Projesinin uygulandığını kaydeden Yurtseven, proje amacının, çocuklara doğa, çevre, tarım, küresel ısınma, gıda kaynakların ekonomik kullanımı, atık yönetimi, iklim değişikliği gibi konularda farkındalık kazandırmak olduğunu belirtti. Yurtseven, çocukların projeyle, tarımsal ürünlerin hangi ortamlarda yetiştirildiği ve tüketilen ürünlerin hangi süreçlerden geçerek sofralara geldiğini gezerek görerek öğrendiklerini söyledi. Başlangıçta sadece Bakanlıkça uygulanması planlanan Lider Çocuk Tarım Kampı projesinin daha sonra Bakanlığın koordine ettiği il Müdürlüklerince de uygulanmaya başlandığını vurgulayan Yurtseven, bu yılki etkinliklerde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı himayesinde bulunan 4. sınıf öğrencisi 20 çocukla ve İl Müdürlüklerinde yaklaşık 2 bin öğrenciyle gerçekleştirildiğini söyledi. Kursu Tamamlandı İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile kurumumuzun ortak düzenlendiği Arı Yetiştiriciliği eğitim kursu tamamlandı. İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ile İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün ortak düzenlendiği 2015 yılı 3.dönem Arı Yetiştiriciliği Eğitim Kursu tamamlandı. İl Müdürlüğünün toplantı salonunda düzenlenen Arı Yetiştiriciliği Kursu, Hayvan Sağlığı ve Yetiştiriciliği Şube Müdürlüğü tarafından organize edildiği belirtildi. Arı Yetiştiriciliğiyle ilgili verilen bu eğitim kursunun hem Diyarbakır'da hem bölgede arı yetiştiriciliğine katkıda bulunacağı ve bu alandaki gelişimi sağlayacağı ifade edildi. Teorik bilgilerin yanında uygulamalı olarak da arı kovanları üzerinde eğitimlerin verildiği 2015 yılının3. Dönem arı yetiştiriciliği kursu, 24 kursiyerin katılımıyla gerçekleşti ve kurstan başarılı olanlara da sertifika verileceği ifade edildi. İl Müdürümüz toplulaştırma ve taş toplama alanlarını yerinde inceledi Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Mustafa Ertan Atalar ve İl Müdür Yardımcısı Vedat Güler 27 Kasım 2015 tarihinde Çınar ilçesine bağlı Halkapınar Köyü Ardantepe Mezrası ve Aşağı Mollaali Köylerini ziyaret ettiler. İl Müdürü Mustafa Ertan Atalar ile İl Müdür Yardımcısı Vedat Güler, köy muhtarları ve çiftçilerle görüşerek, bölgede sürdürülen taş toplama ve toplulaştırma çalışmaları hakkında bilgi alışverişinde bulundular. Çalışmalarla ilgili bir açıklama yapan Atalar; Arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri 1. Toplulaştırma projesi kapsamında 450 adet köyde çalışmanın yapıldığını, bunların 280 tanesinin tescil işlemlerinin tamamlanarak yeni tapuların basıldığını söyledi. Atalar konuşmasında “Toplulaştırma çalışması biten köylerde büyük oranda his- selerde müstakillik sağlanmıştır. Yapılan çalışmalarda değişen sınırlara göre tarla içinde kalan veya tarla içinde öbeklenmiş taşlar toplanmıştır. 2. Kısım toplulaştırma çalışmaları kapsamında ise 197 köyde taş toplama ve toplulaştırma çalışması yapılmakta olup bu kapsamda 8 adet köyde bir milyon sekiz yüz bin metreküp taş toplanarak hem bu alanlar tarıma kazandırılmış, hem de vatandaşlar yeni parsellerine kavuşmuştur” dedi. Toplulaştırma ile müstakil tapularına kavuşan köylüler, toplulaştırma ve taş toplama çalışmaları için Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkililerine teşekkür ettiler. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Arı Yetiştiriciliği 75 HABERLER AB Projesinin ikinci etabı gerçekleşti DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Dicle İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünce yürütülmekte olan ve AB Bakanlığı tarafından hibe edilen '' Hayvan ve Bitki Sağlığında Avrupa'da yeni yaklaşımlar '' isimli projenin ikinci etabı gerçekleşti. İlimiz, ilçe tarım müdürlüklerinde hizmet veren 15 Veteriner Hekim ''Salgın Hayvan Hastalıkları'' üzerine 04.10.2015-18.10.2015 tarihleri arasında Hollanda'da 2 haftalık eğitim gördüler. 76 Dünya Gıda Günü Etkinliği Yapıldı 16 Ekim Dünya Gıda Günü vesilesiyle Kayapınar ilçesine bağlı Hattat Hamit Aytaç orta okulunda etkinlik düzenlendi. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 16 Ekim 1945 de kurulmuş ve Türkiye 1948 yılında bu kuruluşa üye olmuştur. FAO'nun kuruluş tarihi olan 16 Ekim her yıl "Dünya Gıda Günü" olarak kutlanmaktadır. Dünya Gıda Gününün amacı; dünyada yaşanan ve küresel boyut kazanan açlığa karşı insanlığın ilgisini uyandırmak, duyarlı olmasını sağlamak, bitkisel ve hayvansal kaynaklı gıdaların üretiminin artırılmasına dikkat çekmektir. Bu münasebetle FAO her yıl bir konu (tema) belirleyerek, konunun bütün dünyada tartışılmasını sağlamaktadır. 2015 yılında da Kırsal yoksulluk döngüsünü kırmak ve bu konuda farkındalığı arttırmak için ana tema "Sosyal Koruma ve Tarım: Kırsal Refahın Arttırılması" olarak belirlenmiştir. Bu amaçla 2015 yılında Dünya Gıda Günü vesilesiyle Hattat Hamit Aytaç Orta Okulunda düzenlenen etkinliğe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdür vekili, Vedat Güler başta olmak üzere İl Müdür Yardımcıları Mustafa Korkutan ve Mehmet Şefik Türker, İl Müdürlüğü Gıda ve Yem Şube Müdürü Dr. Berna Duman Aydın, Merkez İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürleri, Kayapınar İlçe Milli Eğitim Müdürü ile ilgili müdürlüklerin çalışanları, öğretmen ve öğrenciler katıldı. Etkinlikte yeterli ve dengeli beslenmeye dikkat çeken il müdür vekili Vedat Güler ayrıca yılın teması olarak belirlenen konu hakkında bilgi verdi. Güler konuşmasında; Sosyal korumanın, sigorta, kredi ve üretim desteği gibi konuları kapsadığını, Sosyal korumanın kırsal kesimin karşılaştığı güvenlik açıkları ile mücadeleye yardımcı olduğunu, Gıda ve beslenme güvenliğinin Güler konuşmasına "Tarımda, sosyal koruma olmadan istikrarlı bir üretim yapılması mümkün değildir. Kırsal kesimde yaşayan ve tarımla uğraşan aileler, yoksulluk ve açlık riski altında, hizmetlere ve kaynaklara sınırlı bir erişim içerisindedirler. Bu aileler özellikle kuraklık, sel ve dolu gibi doğal afet yaşadıklarında, yeniden üretim yapabilecek ekonomik güçleri kalmamaktadır. Bu durumda, sosyal koruma çok daha önemli olmakta, insanları açlıktan kurtarmakta ve yeniden üretime imkan sağlamaktadır. Özellikle herhangi bir doğa felaketi ile karşı karşıya kaldıklarında, bu durum daha da vahimdir. Sosyal koruma bazı durumlarda daha da kritik bir rol oynar çünkü sağladığı ekonomik ve benzeri destek insanların kısa vadede açlıktan korur ve hastalıklara karşı dirençlerinin artmasını sağlar. Ayrıca, üretimi teşvik ederek, gelirin dengeli olmasını ve olağanüstü durumlara hazırlıklı olmayı sağlar. Böylece, uzun vadede, yoksulluğu azaltmaya ve gıda güvensizliğinin minimum seviyelere indirilmesini sağlar. Sosyal koruma aile gelirini ve gıda güvenliğini arttırır, doğal afet ve bu gibi olaylardan zarar görmüş hanelerde yaşayan ve aileye katkıda bulunmak için okulu bırakıp çalışmak zorunda olan çocukları okulda tutar, yoksulluk açığını daraltır, maliyeti düşürür. Sosyal korumalar, tarımda istikrarlı üretimin güvencesidir. Bu nedenle, kırsal kesimde, sosyal korumaların en üst seviyelere çıkarılması gerekir" bu nedenle, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) hükümetlerin ulusal kalkınma strateji ve politikalarına sosyal korumayı da dahil etmeleri için çabalarını hızlandırdığını belirtti. Etkinlik Gıda ve Yem Şube Müdürlüğü çalışanı Gıda Müh. Ajda Çelik'in "Dengeli ve Sağlıklı Beslenme" konulu sunumunun ardından katılan öğrencilere poğaça ve meyve ikramıyla sona erdi. Dicle Üniversitesinden İl Müdürümüze Plaket Ziraat fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr. Abdullah Sessiz öncülüğünde Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürümüz Mustafa Ertan Atalara Plaket verildi. 29. Ulusal Tarımsal Mekanizasyon ve Enerji Kongresi Dicle Üniversitesi Toplantı Salonunda Yapıldı. 2-5 Eylül 2015 tarihinde Dicle Üniversitesi Ziraat fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr. Abdullah Sessiz öncülüğünde yapılan ve il müdürümüz Mustafa Ertan Atalar'ın da düzenleme kurulunda yer aldığı kongrede İl Müdürümüze katkılarından ve katılımından dolayı Prof.Dr.Abdullah Sessiz tarafından teşekkür plaketi verildi. Gıda Kontrol Kursu Başladı 5996 Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu kapsamında ve Kontrol Görevlisi Kurs Düzenleme Prosedürü gereği; 09-20 Kasım 2015 tarihleri arasında düzenlenen Kontrol Görevlisi Kursu, açılış töreniyle başladı. Kursa 10 farklı ilden 33 kursiyer katıldı. Kontrol Görevlisi Kursu açılış törenine, başta Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Mustafa Ertan Atalar, İl Müdür Yardımcıları ve Şube Müdürleri ile kursiyerler katıldı. Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Atalar açılış konuşmasında 33 medeniyete beşiklik yapmış Diyarbakır hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra; dünya gıda günü vesilesiyle 2015 yılı için FAO tarafından belirlenen "Sosyal Koruma ve Tarım: Kırsal Refahın Arttırılması" konulu ana tema kapsamında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Kırsal yoksulluk döngüsünü kırmak ve bu konuda far- kındalığı arttırmak için yaptığı destek ve teşviklerden bahsetti. İl Müdürü Atalar konuşmasının devamında; "Vatandaşların güvenilir gıdaya ulaşması ve sağlıklı gıda tüketiminin sağlanmasının Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının temel görevlerinden biri olduğunu, Gıda denetçilerinin bu konuda çok önemli bir görev üstlendiği Gıda kontrol görevlilerinin yaptıkları izleme, gözetim, doğrulama, tetkik, numune alma ve analiz gibi uygulamalarla bu amaca en büyük katkıyı verdiklerini ve bu görevi ifa ederken ilgili kanun ve mevzuatı çok iyi bilmek gerektiğini ifade etti. İl müdürü ayrıca ilimizde toplam 725 adet gıda üretim, 7893 adet toplu tüketim ve satış işletmesi ve 129 adet yem işletmesi olduğunu ve bu işletmelerin denetimlerinin mesai gözetilmeksizin çok titiz bir şekilde yapıldığını söyledi. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 arttırılması ve kırsal yoksulluğun azaltılmasında önemli rol oynadığını, Sosyal koruma araçlarının, öngörülebilir riskleri daha iyi yöneterek haneye daha karlı bir geçim imkanı sağladığını söyledi. 77 HABERLER İl Müdürümüz Gap Diyarbakır Radyosuna Konuk oldu Diyarbakır tarımındaki gelişmeler, tarımsal ürün rekolteleri, tohumculuk sektöründeki gelişmeler ve önümüzde on yılın tarımsal hedefleri ile ilgili bilgilendirme yapmak üzere, 04.11.2015 tarihinde TRT GAP Diyarbakır Radyosu ‘’Yöremizden’’ programına İl Müdürümüz Mustafa Ertan Atalar konuk olarak katıldı. İl Müdürümüz Sera Ziyaretinde İl Müdürümüz Mustafa Ertan Atalar, Sur ilçesi Karaçimen Köyünde bulunan Tarımsal Kalkınma Kooperatifine ait serayı gezdi. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Kırsal Kalkınma ve örgütlenme Şube Müdürü Sait Güzel ve Şube Müdürlüğü elemanları ile birlikte 10.11.2015 tarihinde yapılan ziyarette tesis hakkında bilgi alındı. 50 ortaklı S.S. Karaçimen Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi tarafından 2011 yılında 25000 metrekare 78 alan üzerine 4.3 milyon lirası kredi olmak üzere 5.4 milyon lira maliyetle kurulan serada Domates ve Salatalık yetiştirilmektedir. 50 kişinin istihdam edildiği ve halihazırda Salatık yetiştirilen seradan bu yıl 600 ton ürün alınması hedeflenmektedir. İç Kontrol Farkındalık ve Bilgilendirme Eğitim Toplantısı yapıldı İç Kontrol Koordinatörlüğü tarafından Farkındalık ve Bilgilendirme Eğitim Toplantısı 20 Kasım 2015 tarihinde İl Müdürlüğümüz Toplantı Salonu'nda yapıldı...Eğitim toplantısına İl Müdürümüz, İl müdür Yardımcıları, şube Müdürleri ve İlçe müdürlükleri büyük oranda katılım sağladılar. TARIM TAKVİMİ Diyarbakır İli OCAK-ŞUBAT-MART-NİSAN Ahmet Feruh TUĞRUL- - Ziraat Mühendisi Bitkisel Üretim ve Bitki Sağlığı Şube Müdürlüğü BAĞ: A.FISTIĞI: Bu dönemde toprak işleme, gübreleme, budama, aşı, dikim işleri yapılır. Nisan ayı içinde küllenme hastalığına karşı ilk ilaçlama yapılır. Salkım güvesine zararlısına karşı eşeysel çekici tuzaklar kurulup, ilk ilaçlama yapılır. BUĞDAY ve ARPA: Bu dönemde tarlamızda yabancı ot mücadelesi yapılmakla beraber, kök çürüklüğü-septorya-pas hastalıklarıyla , Zabrus ve Tarla Faresi zararlılarıyla mücadele yapılmaktadır. Son yıllarda popülasyonu oldukça yükselen Zabrus zararlısıyla mücadelede muhakkak suretle ekim ile birlikte tohum ilaçlaması yapılmalıdır. Bitki çıkış yaptıktan sonra Şubat-Mart aylarında tarlada m2 ye 3 larva veya15 yenik bitki varsa Zabrus’a karşı yüzey ilaçlaması yapılmalıdır. Ayrıca üst gübrelemede bu dönemde gerçekleşir. Çiftçimizin çok dikkat etmesi gereken bir dönemdir. HIYAR KABAK: Bu dönemde Toprak işleme, gübreleme, ekim ve dikim işleri yapılır. Toprak altı zararlıları(Danaburnu-BozkurtTelkurdu) ve kök çürüklüğü hastalığına karşı mücadele edilir. Kök çürüklüğüne karşı fide köklerinin ilaçlı suya bandırılıp dikim yapılması veya dikimden sonra can suyu şeklinde ilaçlı mücadele yapılması gerekir. Toprak altı zararlılarına karşı ise zehirli yem uygulaması yapılır. DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Bu dönemde Toprak işleme, gübreleme, budama, dikim işleri yapılır. Karazenk hastalığına karşı mücadele edilir. 79 TARIM TAKVİMİ KAVUN-KARPUZ: SARIMSAK-SOĞAN: Bu dönemde Toprak işleme, gübreleme, dikim işleri yapılır. Nisan ayı sonunda Mildiyö hastalığı gözlenebilmektedir. MISIR ANA ÜRÜN: DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016 Bu dönemde mart ayında toprak işleme, ekim ve taban gübrelemesi yapılmakta olup, nisan ortalarında çapalama-yabancı ot mücadelesi (mısır 4-6 yapraklı dönemde iken), nisan sonunda mısır 40 cm veya 10-12 yapraklı iken üst gübre ve hemen ardından sulama yapılır. Nisan ayında Bozkurt zararlısı ve kök çürüklüğü hastalığı görülmektedir. 80 Bu dönemde Toprak işleme, gübreleme (Özellikle bölgemizde güvercin gübresi kullanılmaktadır) ekim ve dikim işleri yapılır. Kök çürüklüğü hastalığına karşı mücadele edilir. Kök çürüklüğüne karşı fide köklerinin ilaçlı suya bandırılıp dikim yapılması veya dikimden sonra can suyu şeklinde ilaçlı mücadele yapılması gerekir. MARUL: Bu dönemde Toprak işleme, gübreleme, ekim ve dikim işleri yapılır. Nisan ayı sonunda Mildiyö hastalığı gözlenebilmektedir. DOMATES, BİBER PATLICAN: Bu dönemde Şubat-Mart aylarında toprak işleme, yastıklara dikim ve gübreleme işlemleri yapılır. Toprak altı zararlıları (Danaburnu-BozkurtTelkurdu) ve kök çürüklüğü hastalığına karşı mücadele edilir. Kök çürüklüğüne karşı fide köklerinin ilaçlı suya bandırılıp dikim yapılması veya dikimden sonra can suyu şeklinde ilaçlı mücadele yapılması gerekir. Toprak altı zararlılarına karşı ise zehirli yem uygulaması yapılır. PAMUK: Bu dönemde Mart ayında toprak hazırlığı yapılmakadır. Nisan ayında ekimden hemen önce taban gübresi atılır sonra, yabancı ot mücadelesi için toprağa herbisit (yabancı ot ilacı) uygulanır. Ekim için şartlar uygun olduğunda nisanın ortasından sonra ekime başlanır. MERCİMEK: Bu dönemde Şubat ayında geniş yapraklı yabancı ot mücadelesi, Mart ayında dar yapraklı yabancı ot mücadelesi yapılır. Mart ayında Sitona (Mercimek hortumlu böceği) zararlısıyla, nisan ayında Apion, Yeşilkurt zararlılarıyla mücadele edilmektedir.