80_Terzi Baba İstişare Dosyası_5
Transkript
80_Terzi Baba İstişare Dosyası_5
1 GÖNÜLDEN ESİNTİLER: TERZİ BABA (5) İSTİŞARE DOSYASI NECDET ARDIÇ İRFAN SOFRASI NECDET ARDIÇ TASAVVUF SERİSİ (80) 2 ÖN SÖZ: BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM: Bu kitabın oluşumu, NECDET ARDIÇ (20 şubat 2009 Cuma) günü çevremize göderdiğimiz bir “mail” ile şöyle başlamaktadır. ---------Selâmün aleyküm. Sevgili kardeş-ihvan ve evlâtlarımız. (Terzi Baba 1 ) kitabını düzenleyerek yazan, (Ç.H.U) oğlumuzun sizden bir ricası var! şöyleki: ---------Muhterem, yolumuzun ehli, büyüklerim ve kardeşlerim. Epey zamandır düzenleme ve yazılımlarına başladığım (Terzi Baba 2) kitabımızın oluşumuyla meşgulüm. Kitabımızın için de muhtelif başlıklar değişik bölümler vardır, bunlardan bir tanesinin başlığı da (dost katından inen) ismini taşıyacaktır. Ve ya benzeri bir isim olacaktır. Bu bölümü sizlerden gelecek gerçek bilgiler ile oluşturmak istiyorum. Bu vesile ile, Sizlerin Efendi Baba mı tanıdıktan sonra, (1) hayatınızdaki değişiklikleri, (2) hayata bakışınızı, (3) kendinizdeki idrâkî gelişimleri, (4) zaman içinde halinizde, üzerinizde yaşadığınız varsa, olağan üstü özel hallerinizi, (5) son idrak yaşantılarınızı, (6) şu anda Efendi Babamı hangi vasıfta gördüğünüzü ve hakkında ne düşündüğünüzü, özet olarak yaklaşık 10 gün içinde yine Efendi Babamın mail adresine göndermenizi en içten saygı hörmet ve sevgilerimle rica ediyorum. Bu yazıların isimleri bizde mahfuz kalacaktır. Sonsuz selâmlar. Ayrıca bende sizleri zahiren, tanımadığım halde çok seviyorum. Kardeşiniz Hüsamettin çelebi. 1 3 Yukarıda bahsedilen (Terzi Baba 2 ) den sonra ki Kitaplarımız bize gelen Mektup ve zuharatların arşivimizdeki malzemelerini de bilgisayar ortamına (az bir kısmı kaldı) geçirmiş bulunuyoruz bunların ismi ise (Terzi Baba istişare dosyaları (3-4-5-) bitti, (6) devam ediyor (7 Terzi Baba 13 biismi has selâm) da bitti en son olarakta (Terzi Baba Mektuplar ve zuhuratlar) kitabtaplarımızın yazılımları devam ediyor. (Şu anda 55)i geçmiş vaziyette. Vaktimiz oldukça da devam eder İnşeallah. Bizlerdende sizlere sonsuz selâmlar. Bu mail-i kardeş ve evlâtlarımıza ayrı ayrı gönderiyorum ancak unutulan kimseler olursa kusura bakılmasın bilgisayarı olmayanlarada iletirsiniz onlarda yakın bir arkadaşları vasıtasıyla düşündüklerini bildirebilirler. Ancak bu istek, bir emir ve hüküm mahiyetinde değil sedece ricadır. Her kese başarılar dilerim. Terzi Babanız. (20 şubat 2009 Cuma) günü istenen bu yazılar o günden beri gelmeye devam etmekteler bende onları dosyasında muhafaza ediyor idim onlara bakmaya ancak vakit bulabildim ve düzenlemeye çalışıyorum. Oldukça dikkate değer ve ilgi çekici, safiyetle yazılmış yazılar olduğundan sizlerinde istifade etmenizi istedim. Terzi Baba (2) ye konanların dışında dikkate değer yazıları burada kayda alıp belirli bir sayfa sayısına ulaşınca daha başka kitaplarda da sıra ile toplamayı düşünüyorum. Cenâb-ı Hakk her işlerimizde her birerlerimize kolaylıklar nasib etsin. Âmîn. Yazı gönderen dost, kadeş ve evlâtlarımızın açık olarak tanınmaması için sadece isimlerinin baş harfleri konacaktır. Oldukça değerli olan bu yazı ve cevaplarda, umarım benzer olan soru ve düşüncelerinizin cevaplarının benzerlerini bulabileceğinizi tahmin ediyorum. Zahmet edip yazı gönderenlere ayrıca teşekkür ediyorum sağolsunlar varolsunlar. Cenâb-ı Hakk okuyanlarıda faydalandırsın İnşeallah. Sevgili okuyucum, bu kitabın yazılışında, düzenlenişinde, basılışında, bastırılışında, tüm oluşumunda emeği ve hizmeti geçenleri saygı ile yadet, geçmişlerine de hayır dua et, ALLAH (c.c.) gönlünde feyz kapıları açsın. Yarabbi; bu kitaptan meydana gelecek manevi hasılayı, evvelâ 2 4 acizane, efendimiz Muhammed Mustafa, (s.a.v.) in ve Ehl-i Beyt Hazaratı’nın rûhlarına, Nusret Babamın ve Rahmiye annemin de ruhlarına, ceddinin geçmişlerinin de ruhlarına hediye eyledim kabul eyle, haberdar eyle, ya Rabbi. Muhterem okuyucularım; yine bu kitabı da okumaya başlarken, nefs’in hevasından, zan ve hayelden, gafletten soyunmaya çalışarak, saf bir gönül ve Besmele ile okumaya başlamanızı tavsiye edeceğim; çünkü kafamız ve gönlümüz, vehim ve hayalin tesiri altında iken gerçek mânâ da bu ve benzeri kitaplardan yararlanmamız mümkün olamayacaktır. Gayret bizden muvaffakiyyet Hakk’tandır. Terzi Baba NECDET ARDIÇ Tekirdağ: (12/12/2012) Çarşamba. NOT=(20 şubat 2009) daki günlerde yaşanarak kaydedilen bu duygu ve tespitler o günlere aittir bu gün ise bu tespitler çok daha gelişmiş sahiplerini daha ileri derecelere götürmüştür. O günlerin feyzi ve bereketleridir. Her an ilerlemede olan bir gönül tabiî ki daha başka gelişmelere de sahne olacaktır. Eğer olmuyorsa yerinde sayılıyor demektir. Devamı olacak kitaplarımızda bunların yenilerini de göreceğiz. İnşeallah. Cenâb-ı Hakk cümle yaranımızın akıl gönül ve idraklerini Hakikati İlâhiyyenin hakikatinde açıp idraklerimizi genişletsin. İnşeallah. Bu tür çalışmalar bazı kimseler için hiçbir şey ifade etmeyebilir, ancak kendini/nefsini ve oradan Hakk’ı tanıma yolunda olan kimseler için, çok büyük hakikatleri ortaya koymaktadır. Gayemiz bazı şeyleri ispatlamaya çalışmak değil, bu yolla çevremize, ve bu sahadan faydalanmak isteyenlere, misallerle faydalı olmaya, ve hayatın çok başka yönlerinin de varlığını, bildirmek için, örnek çalışmalara teşvik etmek için yapılan çalışmalardır. Cenâb-ı Hakk cümlemizi arzu ettiği menziline ulaştırsın İnşeallah. T.B. 3 5 TERZİ BABA (5) İSTİŞARE DOSYASI. 80 Bu kitabımız da, S……. A….. isimli oğlumuzdan 22 şubat 2012 tarihinde gelen bir mail ile başlamaktadır. ------------------Hayırlı akşamlar, S…. bey kardeşim. Dosyayı aldım kaydettim teşekkür ederim sağolasınız. Herkeze selâmlar Nüket annenizin de selâmları vardır, hoşça kalın Efendi Babanız. ------------------Saygıdeğer babacığım ve anneciğim, kızınızın yazdığı dosyayı gönderiyoruz. Selâm ve hürmetlerimizle ellerinizden öperiz. S.A. ------------------Selâmün Aleyküm. Canım anneciğim, babacığım. Yarım asırlık bir ömrün ardından elde kalan nedir? diye kendi kendime sorduğumda, aklıma ilk gelen cevap: “Gerçek hayat sahibi ile beraber olmanın getirdiği mutluluk ve farkındalıktır” Sizlerle, hür olmanın nasıl bir şey olduğunu, hayali yaşantı ile gerçek yaşantı arasındaki farkı öğrenmeye çalışıyorum. 4 6 Sizden nefes-i rahmani ile aldığım ilim ile her geçen gün nefsimin oyunlarını görüp, tanıdıkça hakikatime bir adım daha yaklaşıyorum. Biliyorum henüz yolun başındayım. Lâkin şu an bile içimdeki rahatlık ve huzuru kelimelerle ifade etmekten acizim. Cenâb-ı Hakk’ın sizin elinizi tutmakla bahşettiği lütuf, sonsuza dek sürer inşallah. Ellerinizden hürmetle öpüyorum. Us…. Kı….. 20 / 02 / 2012 ------------------Kızınız, Te…. Kı… El… Ca…. Ar…. Uş…. YOLCULUKTAKİ HİKMETLER 04.03.2012 Saat 10:00 THY uçağı ile İstanbul yolculuğumuz başladı. Bilet numaralarımız benim “24B” ve Nihal’ in “24C” idi. Ancak “24A” numaralı biletin sahibi bir bey, cam kenarına “siz geçin” dedi. Böylece “24A” numaraya Ni… ve “24B” numaraya da Ke… oturmuştu. THY yollarının seçilmiş olması ve uçak numaralarımız bize ne söylüyor olabilir diye düşünmeye başlamıştım. Ancak düşündürülenler ne hikmettir ki (şu anda yazarken fark ettirildi) yola çıktıktan tam 13 gün sonra yazdırıldı. Biletlerimiz THY ‘ dan ve Abdullah ismi ile alındı. Peki THY ne olabilirdi acaba? Türkçe olan THY kelimesindeki harflerin arapça harf olarak karşılıkları ي ح تgibi gönlüme gelmişti. Bunun üstüne Efendi Baba’mın “on üç ve hakikat-i ilâhiyye” kitabındaki ebcet hesap cetveline baktım. Birden hayretim bir kat daha artmıştı. Çünkü bana yol gösteren “13 kitabı” idi ve harflerin sayısal değerleri idi. (400) , ( ح8) , ( ي10). Bu değerleri toplarsak 5 7 ت 400+8+10=418 =4+1+8=13 idi. Bu bizi neyin taşıdığını gösteriyordur herhalde. Bir de yola çıkış tarihimiz olan 04.03.2012 ’ye bakalım. 4+3+2+1+2=12. Bu bize o gün itibariyle Abdullah eliyle Hakîkat-i Muhammed-i ‘den yola çıktığımızı ve Hakîkat-i Ahmediyeye bindirildiğimizi gösteriyormuş. A ve B koltuklarına oturuşumuzu düşününce ise “ab” sudur ve su da hayattır, o zaman biz gerçek hayata mı geçmiştik? Aman Allah’ım cümleler arka arkaya aklıma getiriliyor. Gittik diye niye seviniyorsunuz ki “yola çıkanlar sadece Ke… ve Ni… ismiydi.” Gönlüme neden böyle gelmişti acaba? Hemen Ke… ve Ni…. isimlerinin Arapça yazılışlarına baktım. Ni… (nun+he+elif+lam) (50+5+1+30=14=5) , Ke…. (kef+ra+mim) (20+200+40=26=8) 5+8=13 Bu demek ki biz birer araçmışız, ne giden varmış ne de binilen bir vasıta. Hepsi O… O zaman biz nereye ve neden gitmiştik? Bir saatlik bir aradan ve araştırmadan sonra cevap yine Efendi Baba’mın “13 ve Hakîkat-i İlâhiyye” kitabından geldi. Yukarıda yola çıkış tarihimizi hesaplarken (4+3+2+1+2=12) Hakîkat-i Muhammed-i ‘den yola çıktığımızı yazmıştım. Oysa Efendi Baba’m kitabının 33 nolu sayfasında Hakikat-i Muhammediyye=Mef’ul=yani tesir edilen (memur) gibidir, diyor. Demek ki isimlerimizin toplamı olan 13 yani Elifin bâtın noktası, yani asıl fâil, âmir, tesir eden olarak Elifin 12 zahir noktasına olan tesir etti ve Abd-ullah ile bizi kendinde yolculuğuna kabul etti. Kendinde yolculuk diyorum çünkü gittiğimiz bir yer yoktu. Bize göre yani beşeriyetimize göre gittiğimiz yer gibi görünen Efendi Baba’mdı. Ancak Efendi Baba’m 53 ile Ahmed ismini bünyesinde taşıyan bir Mürşid-i Kâmil yani Arîf-i Billâh yani 13 ün yeryüzündeki zuhur mahallidir. O halde ne yola çıktığımız mekân, ne yolculukta kullandığımız araç, ne de varılan nokta kalmıştı. Orada geçen dört günü neden anlamadığımız şimdi aklıma getiriliyor. Zâhir ve bâtın 13’ün içinde olunca mekân, araç ve zaman kalmamıştı. Efendi Baba’m ve Nüket Anne’m bize 4 gün yani 4 6 8 mertebeden kapılarını açtılar. Bu 4 günü inanın biz bir an olarak yaşadık. Birlikte olduğumuz süre içerisinde Peygamber Efendimizin (s.a.v.) sünnet ve farzları nasıl yaptığını yani yaşadığını müşâhede ettik diyebilirim. Yine şu anda aklıma getirilen son bir şeyi daha yazmak istedim. Efendi Baba’mın oradan ayrılmadan önce âcizâne Terzi Kızına verdiği bir isim vardı. “EL.. Ca.. AR…”. Bu isim ile ilgili bir başka yazı yazmak istiyordum ancak çıkan bu yazının ardından şunu da ilâve etmek istedim. Efendi Baba’m Elifin zuhur mahallidir. O zaman terzi kızına “Elifcan” demekle Elifin zâhir ve bâtınına “CÂN” eylemiş. Hamdolsun şükründen âcizim. Bu zamansızlık ve mekânsızlık içerisinde bize gönüllerinde bir saray bağışlayan, kızım deyip bağrına basan ve silsilesinde bize bir yer verip isim ve soy ismini veren Efendi Baba’ma ve Nüket Anne’me ne diyebilirim bilemedim. Bu noktada kelimeler kifâyetsiz kaldı. Allah’a hamdolsun… Efendi Baba’cım ve Nüket Anne’cim hürmetle saygı ve sevgilerimi gönderiyorum. Sizleri çok seviyorum… Kızınız, Te…. Kı… El… Ca…. Ar…. Uş…. ------------------Mu… Ca… (30/04/2012) SCADA talimat’ı bu dergahı ilâhiye ve silsileye Secde talimatı.. Efendi Babamızın her kararı ve emrine karşı boyun bükeriz.. 6 Madde ve 4 kişi 64 Vahid, Müdür, Terzi Baba’nın Oğlu Mahmud ve Hamid Esmasının temsilcisi.. Şu an Hamid Esmasının tam temsilcisi Efendi Babam’dır. Bu konuda da görev kime verilirse takdiri başımızın üzerinde her emrine tam manasıyla ittiba ederiz. 64+1= 65 esma Ahad ve Allah, Rahman ,Rahim ile 68 ve 11,12,13,14.. MAHMUT; d ile 99 T ile 495= 18 7 9 Görevli dört kişinin isimleride ilginç sırasıyla, Me… Ak…, Ce… Yı…, Ay… Ka…., En… Ke…. Ömer; 310 ve 13, NACAR, 51 ve CAR Kabe’nin 5, 1 ve 4 köşesi.. NC= 53 253, 255 ve Elif 13 ile 277 Ömer’in Tuğra yüzüğü TUR, Ay yıldızlı yüzüğü TUR ve NECM.. Ayın 11’ini 12sine bağlayan gece ise üzerinde Tuğra yanlarında Ay yıldız’lı yüzük ile geldi.. NACAR saatini takmıştı. 850 Lira vermiş.. SCADA Bilgisayar talimatının 6 madde olması .. Silsilemizde 1, 7, 19, 31, 41 ve 53’lere delâlet etmekte.. SCADA Asli harfleri ile 67 ve 13.. Ve Secde ve Asanın Cem olması ile Zat mertebesi.. Bİ-LG-İSA-YAR 4 kişi ise yolumuzda bulunan, Şahsi Halife, Rehber Halife, Vekil Halife, Mutlak Halifedir.. En alta bulunan ise Halife-i Haktır.. Allah başımızdan eksik etmesin, Hayırlı uzun ömürler versin Efendi Babamızdır.. Bu scada talimatı ve silsile ile Yaptığım hesaplara göre Efendi Babamın 1 değil 6 tane silsile sırası var.. Velâyet sırasında; 53 Cüneydi yolunda; 47 Halvet-i Yolunda; 35 Uşşakiye Yolunda; 23 Hakikat-i Muhammedi Yolunda; 13 Bunların toplamı olan Yol; 171 1 Ahadiyyet, 71, Nuh ve Necat olması ve 8 ve 9 ile bu yolun Mücmel ve Tafsili olmasıdır.. Bunların bir önceki ve Sonraki sıraları ile bağlantı.. Ve bu sıraların başka hesaplamaları vardır.. Tefarauta girmeyelim.. ------------------- 8 10 Mi…. Du…. (4/7/2012) Aaaah Sevgili Efendim !..Sizden haber getirmeyen bilgisayarı ne yapayım, nerelerdesiniz ?..Kanayan gözümün yaşını kim dindirebilir ?...Yüreğime dokunmuş sevginizi, önceki yazdıklarınızı tekrar ederek dindirmeye çalışsam da, yana yana sizden bir satır teveccüh alamamanın ıstırabı yakıyor, donduruyor, kanatıyor..Himmet Efendim, himmet..Hiç Ankara'ya gelmiyor musunuz?..Hakk nasip etmeyince ben derviş olamıyorum, dervişliğe talip olmak, haddim deyil belkide.. Sanırım bir ukalâlık yaptım ve siz benim cevaba lâyık olmadığımı düşündünüz.. Hürmet ve hasretle mübarek ellerinizden öperim..Nükhet Anacığımada çok selam ve hürmetler ederim. ------------------Terzi Baba. Hayırlı akşamlar E,m… kızım, takma ismini ne zaman idrak edebileceksin diye düşünüyordum, Cenâb-ı Hakk'tan hayırlısı. Bu dünyada hiç bir şey hemen olmaz her şeyin bir vakti vardır, yavaş yavaş ve sabırla hayata devam edilir. Günlük işler yapılıp kalanı Hakk'a teslim edilir ertesi gün ömür varsa tekrar yeni güne devam edilir. Gelmeyen ve yaşanmayan günden sorumlu da değiliz. Şehir dışında olduğumuzdan maillere pek bakamıyorum. Hayırlı akşamlar hoşça kalın. Terzi Baba. ------------------Mi… du…. (12/5/2012) Hayatımın en parlak ışığı, ahengi ve ihtişamı EFENDİM Bana dalgınlıkla E,m… dediğinizi sanmıştım..E'm… diye adlandırdığınızı küçük aklımla yeni anladım..Artık ben kendimi ne yapacağımı size soruyorum Sevgili çok sevgili Efendim, karanlıkta düşmekte olan, aşağıda çakılı kalmış ruhumu aydınlıkta yükselen ruhlar arasına katmak sorumluluğunu almış olduğunuzu beni adlandırmanızdan anladım. Sizinle aynı resimde olmak üstünlüğünü kazanmış 9 11 olmak isterim..Eğer siz yanımdaysanız hayatın bilmecesiyle korkusuzca yüzleşip kabulleniyorum. Beni kendi küçük hayatıma kapatmayacağınıza inanmak isterim.. Varoluşumun en iyi biçimini almak isterim Efendim. Aman vermeyen egomdan kurtarın beni Efendim.. Öyle bir dua edin ki bana bir anda sigara ve diğer kötülükler bir çırpıda çıksın gitsin benden..Kapınızda yatan bir dilenci gibi yalvarıyorum size Pek Sevgili, Çok Sevgili EFENDİM..Haydi hayatıma dokunun duanızla...Nefsimin ayartıcı manevralarını bir nazarınızla silip süpürebileceğinizi biliyorum.. Haydi Efendim himmet.. Yolda tek başına yürüyen bu garip yolcuya merhamet, himmet Efendim... Sonsuz hürmetler eder, Nüket Ana ve sizin ellerinizden öperim.. E'm…. ------------------Hayırlı akşamlar E,m… kızım. Bizde olmayan hasletler yönünden verdiğiniz değer için teşekkür ederim. Sağolasınız. Gördüğünüz mavi ışığa itibar etmeyin gözüktüğü zaman manzaranızı değiştirin ve unutmaya bakın, ellerinizde yazan yazıyıda ciddiye almayın. esas olan ellerinizin içinde olan, sağ elde (18) sol elin içinde de (81) yazmaktadır, eski rakkamlar ile. toplam (99) ederki esas (Esmâül hüsnâ) ve "cami" ismi olan yüz üncü Allah ismi ile tamamlanır. Bu hakikat ellerimizin içinde batınen aşikârdır, bütün insanlarda Hakk'ın kurgusu budur, bunun dışında olan görüntüleri ihtiyatla karşılamak gerekir. Böyle normalin dışında bir şey olursa, (Lâ havle velâ kuvvete illâbillâhil aliyyil azim) demeyi tavsiye ederler. Cenâb-ı Hakk her işinizde kolaylıklar nasib etsin, hoşça kalın. Terzi Baba. ------------------Mi… Du…. (7/5/2012) Canımdan öte Babacığım Allah şahittir ki baba kelimesinin içini doldurdunuz. Ruhumu huzura erdiriyor her harfiniz.. içimdeki hayvanın gücünü ehlileştiriyor. Her harfiniz acılarıma nufuz edip beni 10 12 iyileştiriyor. Ressamın hikâyesinde bütüne bakınca sizi gördüm.. Siz Yukardaki'ni taklit ettiniz, çerçevesi çizilmiş bir öykü verdiniz ve ressama verilen görev gibi öğrencilerinizden öykünün içinin doldurulmasını istediniz yani teknik olarak bir terapist bir mürşit gibi yaptınız.. Size verilmiş bilgiyi hayret ve hayranlıkla okudum, kitaplarınız bana verilmiş en muhteşem hediyelerdir.. Bendeki etkiniz şudur ki, kaygı, suçluluk ve eksikliklerimin farkına vardırıyorsunuz. Geçmiş alışkanlıklarımın kurtuluşu sizdedir, dualarınızdadır. Kendimi size şikâyet ederken buldum kendimi.. Görmediğim baba ilgisini gösterdiğiniz için binlerce teşekkür ederim.. Sevgili, çok sevgili Efendim ben uyanıkken sürekli mavi bir ışık görüyordum bu bir göz yanılması sanırdım hep, ama bu gece rüyamda bu mavi ışık neredeyse tüm görüş alanımı kapatacaktı, hayretle uyandım. uyanıkken nokta halinde gözüküyor. Bir de efendim sağ ve sol elimi yumruk yaptığımda arapca çok belirgin harflerle elimin dış yüzünde ALLAH yazıyor ve bunu herkes farkediyor, ellerimi kirli bir şeye veya alçak bir seviyeye indirmemeye çalışıyorum.. Beni, kendimi inceleme ve gözleme sürecine başlattığınızı hayretle görüyorum.. Sizinle iletişim halinde olmak mertebesinde, kendi evimde hissettirdiğiniz için binlerce teşekkür ederim.. Sizinle iletişim halinde olabilmek şerefine nail eden ALLAH'a sonsuzluklar kadar şükrederim... Bitmek bilmez selam, hürmet Efendim.. ------------------Terzi Baba. (5/5/2012) Hayırlı günler E,M… hanım kızım Cevaplarınızın hiç olmazsa bir kısmını ressam dosyasında okuduğunuzda bulacağınızı zannediyorum Cenâb-ı Hakk her işnizde kolaylıklar nasib etsin İnşeallah. Bahsettiğiniz sigara illetinden acilen kurtulmanız gerekiyor. Çünkü kişinin kendisini tanıma yolunda en çok ihtiyacı olan (berrak aklın) en büyük bulandırıcısı ve tefekkür kabiliyyetini zaafa oğratıcı en büyük sebebtir. Bence yapılacak ilk iş evvelâ bu 11 13 illetten kurtulmanın iradesinin oluşturulması olacaktır. Daha sonra fiziki tedavisinin başlanması gerekecektir. Üçüncüsü ise samimiyyetle Hakk'a niyaz etmektir. Dördüncüsü ise, daha evvelce bu durumda olan bazı kimselere olan tavsiyemizdir, tutup tutmamak kişinin iradesine kalmış bir şeydir. O da şudur, demiştim ki, sigarayı çıkardınız çakmağı veya kibriti yaktınız, sigaranın ucuna doğru yavaş yavaş getirdiniz, bir santim kadar yaklaştırdınız, sigaranın ucu oldukça fazla ısınmaya başladı, işte o zaman aklınıza bir kıyaslama geldi ki, sizi o halde biraz daha tefekküre yönelterek durdurdu, o anda şöyle düşünmektesiz. Gördüğünüz manzara o anda sigara diye diğer elinizde tuttuğunuz nesne en çok sevdiğiniz bir kişinin 0rta parmagı oluverdi, ve size işaret ederek, parmağımı yakıyorsun söndür, o sigaranın ateşini, diye bütün nefret ateşiyle, size bağırmakta, bu durumda irkildiniz, sigarayı da ateşini de ayağınızın altına alıp, hem fiziken hemde aklen ezip gittiniz. Bu tatbikat-ı yapacak gücün sizde olduğunu biliyorum İnşeallah bırakırsınız, gerçi alışkanlıklardan kurtulmak biraz zordur, ancak imkânsız değildir. Aksi halde o sizin dünya ve ahret hayatınızı yakmaya devam edecek, daha sonra sizi bir tarafa atıp bırakacaktır. Daha sonra siz sigaranın bıraktığı tortularla, bedeni rahatsızlıklarla, ızdırapla, yaşamaya devam edeceksiniz, sakın o zaman benim kaderim bu, diye suçlayacak, bahane üretecek bir merci aramayın. Bazen eve gitmek için, otobüs durağında beklerken, durağın diğer başında, açık havada, birisi sigara içerken, rüzgarın sovurduğu, dağılmış halde olan sigara dumanını duymamak için, kişi o sigarasını bitirinceye kadar, oradan dumanın ulaşamayacağı yere kadar uzaklaşıyorum. Bizim evde hiç sigara içilmez ve ikram edilmez. Galiba biraz abarttım ama olsun söylemesi bizden, Cenâb-ı Hakk hertürlü işlerinizde kolaylıklar nasib etsin İnşeallah. Hoşça kalın Terzi Baba. ------------------Mi… Du…. (4/5/2012) Çok Sevgili Efendim. Bilgisayar ekranından güneşten 12 14 daha parlak doğdunuz yüreğime, hoşgeldiniz Efendim ne hoş geldiniz, sizden gelen haberle, ne hoş oldu yaşamak. Yokluğunuzda anlamsız zamanlar geçti, hatta geçemedi zaman. Bilgisayarı açmak bile gereksizdi. Hz Rumi şöylece ifade etti beni. ''İşte şimdi, ben bana meçhul iken, ne yapmalıyım Allah aşkına? “Ne haça taparım, ne hilâle. Ne Hıristiyanım, ne Yahudi. Ne Doğu, ne Batı; ne kara, ne deniz, benim evim. Ne melekle, ne cüceyle, akrabalığım var. Ne ateşle. ne köpükle yazıldım; ne tozdan, ne çiğden şekil aldım. Ne bu dünyada, ne öte dünyada; ne cennette, ne cehennem de Ne Adn'den, ne cennetten düştüm, ne de soyum Âdem' den En âlâdan da âlâ bir yerde, gölgesi ve izi, olmayan bir yoldaş Bedenim ve ruhum sevgilinin ruhunda yeniden diriliyor.'' Yokluğunuzda kliseye gittim papazdan yazdığım kitap için bilgiler almak için ama cevabı bulamadı. İşte yeryüzün de yaratılış amacını keşfetmek için dolaşan bir seyyahım ben, ben bana meçhul Şeyh'im.. Bana beni anlatır mısınız şeyh'im bu meczup bu deliye.. Sigara illetinden kurtulamayan bu günahkara duadır istirhamım.. Bunca değersiz birine kitabınızla şeref verdiniz, minnettarım. Ellerinizden öper, bitip tükenmeyecek hürmetlerimi arz ederim efendim.. ------------------Herkeze hayırlı geceler, nihayet ressam hikâyesi neticelendi, alfebe sırasına göre gönderiyorum. Cenâb-ı Hakk faydalandırsın İnşeallah. Terzi Baba. ------------------13 15 Canımın içi annem ve canım babam. Şu anda size ulaşmak için izbandayım, Bu satırlarıda orada yazıyorum, sizleri çok seviyorum. Hem siz olarak, hemde “O” olarak bizlere Allah’ın ilmini vermek için, çektiğiniz bunca çabanın karşılığı olamaz, ve de ödenemez. Hakkınızı helâl ediniz. Bilerek asla olmaz, ancak bilmeden yaptığımız kusurlarımızı affedin. Allah her türlü hata ve kusur kusur işlemekten muhafaza eylesin. Sizlerin yanında kendi için bulunmayı nasib etsin. Sizleri Allah için sevmeyi ve Allah ilmiyle bilmeyi, bana nasib etsin. Sizleri çok seviyorum, Allah sizlerin gönül Kâ’besi’nden düşmekten beni muhafaza eylesin. Kızınız Terzi, kı.. Ke… El… Ca… Ra… Ar… Uş... (11/06/2012) ------------------Çok kıymetli efendi Babam ve sevgili Nüket annem. Sizler benim canımsınız, çünkü canıma can kattınız, Verdiğiniz emekleri iki cihan bir araya gelse ödeyemem. Ama biliyorsunuz ki, Adam/Âdem olmak çok zor. Bu yüzden sabrınıza, hoşgörünüze, sığınarak cahilce işler sudur etti. Bana beni gösterdiniz. Daha göreceğim çok şeyler vardır ya, Efendim, Babam, anam, olduğunuz için, kızınızı affedersiniz. Olaylara fazla takılmadan, atmaya çalıştım ve sayenizde attım. Geldiğinizdeki Nu.. Ni… ile gittiğiniz andaki N. Ni… çok farklı. Hani “biz insan-ı koştururuz” derdiniz ya, sanki seneler atladım Elhamdülillâh. Sizleri anlamak idrak etmek şu kafa yapımla zor, ileride algılaya bilirim İnşeallah, Anladığım tek gerçek var, “sizler biryana, dünya bir yana” bu gönül dünyasındaki düsturum, elbette ailem çevrem de var. Fakat gönlüm boş olduktan sonra neye yarar. Hepsini dengede tutmaya gayret edeceğim. Her zaman söylediklerimi tekrar etmeden geçemeyeceğim. “Allah için sizleri çok seviyorum” İyi ki terbiye ediyorsunuz beni. Allahım razı olsun, ellerinizden hürmetle öpüyorum. Son yazımı size göndereceğim, başlığı “vasbir vecheke” güzelce yazdırdınız. Sizleri çok seven kızınız Nu... N…. (11/06/2012) ------------------- 14 16 Candan aziz Efendi Babacığım ve Nur âlem Nur Anneciğim. Saygı ve hürmetlerimle yaş alma gününüzü kutlarım, Annemin ve sizin ellerinizden öperim. “Allah erlerinin uykuları, uyku değildir. Belki de uyanıklığın ta kendisidir. Çünkü öyle şeyler vardır ki, uyanıklıkta insan’a gösterilmez. Fakat inceliği dolayısı ile ma’nâ da gösterilirki ona takat getirsin, İnsân-ı Kâmil olunca da artık perdesiz gösterilir.” (Şemsi Tebrizi) Babacığım bu garip kızınız için, her yanı göze kesmiş gönül sultanı, Pirimizsiniz. Hem Şems’in, hem mevlânâm, Uşşakîm, hem her şeyimsiniz. Bütün kardeşlerimle birlikte ayak izlerinin takipçileriyiz. ------------------Şa… Öz… (6/5/2012) Bismillâhirrahmânirrahîm: Cumartesi sabah 10 uçağı ile İstanbul’a uçtuk. Terzi babamla ve İstanbul gurubu ile buluştuk. ------------------Kâ’be’deki ilk günüm Terzi babamla ilk Umrem, beni 7 yıl geriye götürdü. Hac zamanıydı; tavafın 5. şavtında çok sıkıştığımız bir anda karşımıza terzi babam çıktı. O zaman kim olduğunu bilmeden peşine takılıp tavafımızı tamamladık. Bize güven vermişti. ------------------“7 yıl sonra Manevi evlâdı olarak onun kanatlarının altındayım.” O anki duygularımı anlatamam. Allah’ım ne kadar hamd etsem eksik olur. Seçilmişlik bu galiba diye düşünüyorum. ------------------Ün… Öz… (11/05/2012) Selâmün aleyküm terzi babacığım ve Nüket anneciğim. Her ikinize selâmlarımı sunar ellerinizden öperim. 15 17 Babacığım bizden Umre hatıralarımızın kalıcı olması ve zuhura çıkması için yazmamızı istemiştin bize verdiğin bu değer için çok teşekkür ederim. Hacca gitmiştim yanımda ş… isimli kardeşim vardı tavaf yaparken o kadar sıkıştık ki ezilecek gibi olduk o anda terzi babam önde erkekler etrafında bayanları içlerine almışlar tavaf yapıyor idiler babamı tanıdığımız sevdiğimiz birine benzettik ve onların içlerine girip tavafımızı tamamlamış idik. ”Şimdi 7 yıl önceki yaşadığım o anı tekrar yaşıyordum. Ama bu sefer manevi evlâdı olarak” bu beni okadar mutlu etti ki, sanki Hz. Yusufun rüyasının 7 yıl sonra zuhura çıkması gibi idi, babam bizi ma’nevi kanatları altına almış gönlümüz huzur ve sekine halinde idi vahidiyetinden ehadiyetine doğru tavafımızı ve sayımızı yaptık elhamdulillah. ------------------Yukarıda bahsi geçen, ve umre hatıralarını yazıp gönderen iki evlâtlarımıza, daha sonra bu hadisenin oluşumunu sormuştum şöyle cevaplamışlar idi. T.B. ------------------Bizim daha evvelce içinde bulunduğumuz bir gurubumuz vardı, bu gurupta bizimle ilgilenen, bir de görevli hanım vardı, biz (2005) in ortalarına doğru eşlerimizle birlikte umreye gitmeye karar vermiştik. Bu arada bize yardımcı olan hanım elinde bulunan kitaplardan çıkardığı özetlerden bizlere vermiş, bunları okurken, eğer anlayamadığınız yerler olursa üç ihlâs bir Fatiha okuyarak bu kitapları yazanın ruhaniyetine gönderin oradan size açılımlar gelir demiş idi. Zaman, zaman bizde öyle yapıyorduk. Bize yardımcı olan hanım bu kitapları bir yerden posta ile getirttiğini söyliyor idi. Bunlardan bilhassa Hac divanı, ve Necdet divanı, gibi kitaplardan özetlediği yazıları, umrede okuyorduk ve orada yazan bilgileri tatbik etmeye çalışıyor idik. Bu şekilde Umremiz bitti ve geri döndük. 16 18 Gene aynı senenin sonlarına doğru bizler gene Hacc farizası için Mekke’ye gitmiştik bu süre içinde gene o notlar elimizde onlardan aldığımız feyiz ile haccımıza devam ediyorduk, Arafata çıkmış orada ki görevlerimizi yapmış, oradan mekke’ye dönmüş, ve veda tavafımızı, biz iki kardeş yapmaya başlamış idik. Bu arada tavaf o kadar kalabalık ve sıkışık idi ki, ne hareket etmeye, nede nefes almaya imkân yoktu. Bu arada az ileride, gözümüze bir gurup ilişti bizde bu halde beşinci şaftta idik, baktıkki, o gurubun etrafını erkekler sarmış, ortaya bayanları almışlar, dağılmadan tavaflarını yapıyorlar, ikimiz o gurubunn başında olan kişiyi, tanıdığımız sevdiğimiz, Ün….. Lenin dayısına benzettik, aramızda konuşarak, gel bizde arkalarına takılalım dedik, ve aralarına karıştık, onlarla beraber son iki şavtımızı da yaptıktan sonra, aralarından ayrılıp tavaf namazlarımızı kılıp diğer görevlerimize devam ettik. Aralarında tavafımızı bitirdiğimiz, o gurubun başındaki kişiyi tanımıyorduk. Sadece benzetmiş idik. Nihayet Hacc farızamız bitti oradaki günlerimiz doldu bizde yerlerimize dönmüş olduk. Bu hâdiseden sonraki günlerde, eski yerimizde bize yardımcı olan kardeşimiz, bir gün namaz mevzûunda bizlere bir şeyler anlatıyor idi, bizde kitaba bakıyor iken, kitabın arkasındaki resmi görünce hayretle, “işte hacc’da ki, tavafta sıkıştığımızda arkasına düştüğümüz kişi bu idi” diye hayretlere düşerek resme baktık. Ve ondan sonra bizde bu kitapları nerden buluruz diye, o kardeşimize sorduk, o da, kitabın arkasında adresi var, oradan isteyebilirsiniz, toplu istenirse ücretleride fazla değil sedece maliyeti kağıt ve baskı ücreti alınıyor. Eğer istenen kitaplar az ise onlardan da hiç ücret alınmıyor dedi, bunun üzerine bize gayret galdi ve kandisinden birkaç seri kitap istedik. Oda bize gönderdi. Böylece gıyabende olsa, kendisiyle tanışmamız oldu. Bize gönderdiği kitapların arasında yeni çıkan kitapları da vardı, onları okudukça, daha başlarda pek anlayamıyorduk ama sonraları az da olsa anlamaya Başla17 19 dık ve bu şekilde ufkumuz açılmaya başladı. Bizde de, isminin “Terzi Baba” olduğunu öğrendiğimiz bu kişiye karşı muhabbetimiz artmaya başlamış idi. Nihayet bu şekilde seneler geçiyor, nezaketen eski yerimizden ayrılamıyor, biz hep bir oluşum bekliyor idik, (2009) senesine geldiğimizde, eski bulunduğumuz yerde artık duramayacağımızı anladığımızdan, “Terzi Baba” ya derviş olmaya karar verdik, bu arada tanıdıklarımızdan bazılarının da oraya geçtiklerini öğrenmiş idik. Bu bize cesaret verdi, ve kendilerine derviş olmak istediğimizi bildirdik, bir müddet istişareden ve bu hadiseyide kendilerine anlattıktan sonra bizleri evlâtlığına kabul etti böylece çevremizden (8/10) kişi kendisine bağlanmış olduk. Allah razı olsun. Yukarıdaki hatıramızda, ahsettiğimiz gibi kendileri ile (2012) senesinde umreye gittiğimizde, aynı tavaf hadisesini bu sefer, fiziki olarak kendileri ile birlikte, gene aynı kardeşimde orada olarak yapmış, ve yedi sene evvel gördüğümüz o hali tekrar yaşamış olduk, bu bizler için inanılmaz güzellikte gerçekten yaşanmış bir hatıra oldu. Belki bu hadiseyi hayaldir, diye düşünsem, ama mümkün değil çünkü orada sadece ben değil kardeşimle beraber aynı hadiseyi birlikte yaşamış idik. Kitaplarda ve sohbetlerde, bir “tayyi mekân” hadisesi anlatılır, nedir tam bilemem ama, bu husus o anlatılanlara benziyor idi, çünkü kendisine daha sonra soduğumuzda bizim orada olduğumuz zaman onların orada olmadığını öğrenmiştim. Onlar daha evvelki senelerinde zâten (3) hacc yapmışlar imiş. ------------------Ek… ku…. (01/08/2012) (2012 Umre dosyası) Hayırlı günler Ek.. bey kardeşim, temennilerinize teşekkür ederiz, Yeni bitirmiştim (İnsan Sûresi) bir bayram hediyesi daha onuda göndereyim Cenâb-ı hakk faydalandırsın İnşeallah. Şimdiden bayramınız mübarek 18 20 olsun. Herkeze selâmlar hoşça kalın. Terzi Baba. Ek… ku…. (01/08/ 2012) (2012 Umre dosyası) Aleyküm Selâm. Giitiğiniz, gördüğünüz, yaşadığınız, özümsediğiniz herşeyi bir işçi arı misali Kraliçe arı için hizmet olarak, taşıyıp, emaneti her daim yerine getiriyorsunuz. Size izninizle bendolan, biz evlâtlarınıza, böylece “usveten hasene” nin ne olduğundan, örnekler veriyorsunuz. Allah sizden ve Nüket Anne’den razı olsun. Amin. Maddi ve ma’nevi ikramlarınıza, muhatap olmanın zevk-i sarhoşluğu içinde, inşaallah bunlardan müstefit oluruz da, razı olunan arzuyu ilâhiden nasip alırız. Böylece bizlerde zuhur eden terakkilerde gereken kemâlatlar ikmal olup, sizlere, sizlerde görünen emek ve gayretlere lâyık oluruz. (2012 Umre Dosyası) nı bütün kardeşlerimize intikal etticeğim, İnşaalllah. Bu vesile ile ellerinizden, gerek (Âdem-i Muhammedi tasdiken) üstünden, gerekse (sırrı ilâhiyi tasdiken) içinden Muhabbet-i, Muhabbet üzre buseder, Allah sizi ve Nüket Anne’yi başmızdan ayırmamasını, sıhhat ve sağlık içinde bizlere dâim ikramda bulunmanızı, ve bizlerin de bunlara lâyık gayrette olmamızı gönülden niyaz ederiz. Amin. Ek…… ------------------Mu… Ca…. (09/07/2012) Zâhirde; Bugün Efendi Babamı ziyarete gidecektik.. Se… Hacca gider gibi giyindik dedi. Hata ettik. Telefon etmedik. Efendi Baba’mı sıcakta yorduk. İnşallah diğer 19 21 sefere hane-i sadelerine teşrif buyururlar. Küçük oğlu Cemâl Cem-i zâhiren görme ve tanışma fırsatımız oldu. (54 Fetih kapısının Fethi için, bu zuhurat ve müşahade gerekiyordu). Yukarda olanlar var, kapı açık dedi.. Yukarı çıktığımızda orada bulunan hanım kız odanın anahtarı sigortanın (porselen Pars El Elif Nun ve 412 sigorta 751 toplamı 1163 13, 113 besmele 119 Ayet’el Kürsü) orada dedi. Anahtarın yani Fettahın Elektirik sisteminde durması ve bizimde mesleğimiz olması ilginç.. Elektirik El Vahid Tur Cennet’ul Bâki.. Ama Anahtarda Necdet Baba’da Şükründen aciziz verdi. Öğlen saati olduğu için Bekâbillâh zat mertebesinden bir görüşme oldu.. Bu yazılmaz ama müşahadesi olduğu için yazacağız. Fikir ve hediye de Serpil’e aitti. Benimle alâkası yok. Efendi Baba’ya giden Mavi gömlek Mavi =57 Gömlek= 180, 18000 âlemden gelen Yusuf’un gömleği idi. En azından bizim için öyle, Yusufiyet Mertebesinden Yakubiyet metrebesine gönderilmişti. Efendi Babam bize 4 adet ay almıştı. Bu Ay Ka’mer ve “ran” tersi, “Nar” ateşin 4 mertebesi idi. Ay'ın evreleri şu dört isimle adlandırılır: Yeni ay Ay'ın aydınlık olmayan tarafı Dünya'ya dönüktür. Ay, Dünya'dan açıkça görülemez. Fakat Güneş tutulması süresince görülebilir. İlk dördün Ay'ın yeni ay evresinden bir hafta sonra yarım daire biçiminde (D) göründüğü evre; Güneş'e göre açısal uzaklığı 90° olduğu andaki görünüşü. Dolunay Ay'ın tam bir daire olarak dolgun, parlak görüldüğü evre. Son dördün Ay'ın Dünya'dan sol yarısının aydınlık gözüktüğü evre. 20 22 Ran tersten nar. İkincisi Nur, Üçüncüsü Nir, 4. Nır ve hayata geçişi ile Nehar 251+256+260+320+258 = 1345 Toplamı 13, 139 134 SAMED VE 5 Hazret mertebesi vardır.. Nir ve Nır hece takısı aldıkları zaman bir anlam ifade ederler, Sinir, Fırın gibi Nar ve Nur gibi somut değil soyutturlar olmaları bir eyleme bağlıdır.. Sinirlenince vücutta ki ateşin faaliyete geçmesi gibi, veya Fırının yakılması ile, ateşin faaliyete geçmesi, burada ateş gözükmesede varlığı bilinir.. Nur ve Nar da fiili olarak müşahade edilir.. Nehar ise 258 sayı değeri ile Rahim ile aynı sayısal değere sahiptir.. Nar; 251 8 ve 53 tür.. Kamer 54 +251= 305 ile Kadir ve Kudret tersten ise Muhammeden Resülullahtır. Markası reklâma giriyor ama Süt’aş İnsân ve Uşşâki dir. Âşıkların yolu İlim ile kendini ve Rabbini tanıma yoludur. Efendi Babam’a İzmir deki yeni yerde görevli bir kimse sohbet yapsa olmaz mı dedim. Olmaz dedi. Niye olmadığını sonra anladım.. Orası Medine hükmünde ve Hâne-i saadet ve Mescid-i Nebevinin bir benzeri olmakta başka birinin oraya görevlendirilmesi mutlak halifede olacağı anlamına gelir, hemde Efendi Babam’ın sağlığı yerinde iken bu olmaz. Daha sonra müşahade ile NR arasına gelen 8 sesli harf A,E,I;İ,O,Ö,U;Ü olduğu ve bunun tekrarları ile 5 ve 3 53 olduğu.. Ayın 4 hali ve NR’nin 8 okunuşu ile 48 Fetih, 84 Iyd bayram olduğu.. Nehar ile 9. Ve Tümünü kapsayan mertebe.. 63 ile Elif 13 ile Elif, Nun 453 ve Ahadiyet mertebesinin başına gelmesiyle 1453 Zâhiri Fetih yılını verdiği düşünülebilir.. Ayın 4 Hâli, NR 8 okunuşu ve Nehar ve Rahiym ile 489 Fettah esması ve 21-41 ile Cennet’ul bâki kapısı, Efendi Babam daha sonra Halk Güldeste, Çikolata ikram etti.. İkramlar Kerim esmâsı 40 ve 27 ile Hakikat-i 21 23 Muhammed-i, İseviyet Mertenesi ve 67 Allah esmâsından gelmekteydi.. Gül-Kül Deste El ve 12 ve Halk ile Dönüşünde olan 13 ve 4 mertebesinin tam olması 464 14 ile Nuru Muhammedi’nin, Kül 50 ilâvesiyle 50+464= Raşidlik ikrâmıdır.. Çikolata= 123 Burada Musa daki vav 13 ile Musa ata ve Musa İkram bağış.. 1+2+3= 6 Bu 6 yön ve Aziz esmasıdır.. Yusufiyet mertebesinde ki Azizliğin ikramı.. Silsilede Efendi Babamın sırası 53’tür.. Daha önce kalın harfler ile işaretlenmiş 5 sıra var idi. Efendi Babama gelene kadar bunlar. 5+1 şeklinde idi. 53 te 6 rakkamı ile 6 yöne münhasır olunduğu anlaşılıyor.. Bu 51 ile Necm ve Nc’nin nüzülu idi.. Bundan sonra sıralama 6+1 ile devam edecektir. Ve remzi Makamı İbrâhimdir.. Ve burası İnsân-ı Kâmil namazını kılmaya başlama yeri, ve Şeriat ve Marifet mertebesinin birleştiği yerdir.. Efendi Babamın el verdiği sıra olan 54 için 6 ve 6+1 ile 616 rakkamı Vav hafinin açılmış şeklidir. Vahid ve Vahdette Kesrettir.. Çikolata toplamda 425 sayısını vermektedir.. 11 ila Hz. Muhammed mertebesini vermektedir.. 42 ve 5 ile Şura ve 5 Hazret mertebesi ve Ha, Mim, Ayın, Şın, Kaf bizlerin Efendi Babam ile önemli bağlantı noktasını vermektedir.. Limonata ikram etmişti.. Limon 190 Süleyman Ata Nefesi Rahmani Ata ve ikram ve bağışı 492, 15 ile Zâhir Batın Hakikati Muhammedi ve Zâhir Bâtın El Kehf.. Kamer 54-54 - Takva sahipleri cennetlerde, nur içindedirler. Toplamı 108 Hakk esmâsı ile hakikattir. Ve 18 ile 18000 âlemdedir.. 108 Kevser Sûresi’dir. Kurb’an kesildikten sonra, eti yiyecek olanlara rahmet olur. 22 24 Se…. Efendi Babam’ın resmine dönüp namaz kılarken tereddü oldu ki, Efendi Babam uyardı.. Orası kâ’be’nin içi diye.. Ben Kâ’be’yim diyecek hâli yoktu ya. Necdet; 457, Mu….; 647 Se…. 302; Es… Şu…;647 457+647+302+647= 2053 53 Şifre sayımız 20 Cibril kapısı aynı zamanda 40 18 bin alem ve zahir batın.. 53, 54, 55 kapılarınıda vermekte.. Biz edirneye gidecektik.. Se… ile Mu… = 949 toplamda 22 sayısı ile Edirne’nin plâkasını veriyor.. Es… Şu… ilâvesi ile 1596 21 ve Zâhir Bâtın Hakikat Muhammedi Ahlâkı ve 30 Lâm ile Uluhiyet ve Elif Lâm Mim.. 94= 13 yapmakta Hâkikat’ul Ahadiyet’ul Ahmediye, İnşirah Suresi, Raşid Esması ve Aziz Esmasının sayısal değeri.. 49 Hucurat Suresi ve Nüket Annemin doğum tarihi.. El Kehf ve El Hamd. Efendi Babam’a nereden Edirne ye gidelim dedik. Muratlı yı işaret etti. Mevlânâ pastanesinden dönmemizi istemişti. Mevlânâ Efendimizden Akl-i Külle dönün.. 128 AhadiyetAllah ve Muhammed S.A.V Pastane 514 Râşid Esmâsı ve 5 Hazret, Nur-u Muhammed-i ve toplamda 10 ile İseviyet ve Ahadiyet.. Yolda giderken Selâm, Muhammed, Kamer bağlantı sayısal değerlerini müşahade ettim. Se….de 14 sayısını bir çok yerde gördüğünü söyledi Muratlı ile Necdet Ardıç'ın Müşâhedesi olduğunu müşâhe de ettik. Elif 13 için. Her ikiside 747 sayılarını vermekte ve Muratlı, Muradiye demekte, olmakta. Dilenen istenene sahiplik demekte.. Burada 54 Kamer'in sahibininde Necdet Ardıç olduğu anlaşılıyor.. Bu aile adına sahip olmayan, başka bir Necdet'in buraya el vermesi mümkün olmadığıda anlaşılıyor. Aynı zamanda İradeye ve Ha, Mim ve Ayın, Sin (Şın), 23 25 Kaf sâhiplik ve 42. Surede bu bağlantıda ve 53 ayet.. 42+53= 95 Es… Şu..nın doğum tarihinin de tesadüfi olmadığı bu bağlantılar ile örtüştüğünü gösteriyor. Ayın, Sin, Kaf= 230, Ayın Şın Kaf = 470-230= 240 24 ve Mim Ra yapmakta. Ha, Mim ise 48 Fetih, Nurun Fethi olmakta.. Edirneye girmeden Havsa da Necatiye den geçtik.. Kurtuluşa sahiptik.. Yola çıktığımızda Araba’nın kilometresi 154.049 daydı.. İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne plâka toplamları.. 34+59+39+22 =154 sayısını vermekte 54+1= 55 Rahman, bundan dolayı tecellilerin karışık geldiğini düşünüyorum. Edirneye girişte rakım 41 yazmaktaydı.. Aldığımız Anahtar 41 nolu Cennet’ul Bâki kapısını açmıştı. 154-41= 113 Besmele-i Şerif anahtarı.. Rakım= 341 İlm’el, Ayn’el Hâkk’al yakin mertebelerinden 41, toplamda 8 ile 8 Cennet ve 53 şifre sayımız. 13 ve El Şeriat, Tarikat, Hakikat ve Marifet Mertebelerinden. 340 Kamer 1 Allah, Biraz ilerleyince Kırk Pınar Yağlı güreşlerinin 651. Yılı Edirne Belediye Başakanı Hamdi Sedefçi yazıyordu.. 651 Fe ﻓﺎ 80 8 81 651 “F” harfinin en büyük ebced değeri, Efâl-i İlâhi dönüşünün bir müşahedesi daha. Tersten okuduğumuz zaman ise 156 Se…. aldığı ders olan Kayyum esmasının sayısal değeri ve Yusuf’un sayısal değeri yapmakta. Hamdi, 54 Esma olan Hâmid.. Sedefçi 137 4. Mu’min ve 43. Va’si esması. Sedefçi Sedef işi ile uğraşan, bir tane sedef kutuda, yatağımın baş ucunda duruyor.. 134 Samed, Hüsâmeddin yolunda görevli olan.. Efendi Babam kıymetli kısmı olan inci ile uğrşıyor. Kabuğu ile uğraşmakta bize düşüyor herhalde. 24 26 Se…. Margi alışveriş merkezinde sayısal değeri 261 9 ve Ekrem, İkram olan Derimod mağazasıdan 39 ve 40 numara ayakkabı aldı. 39 ve 40. Dersler. 39-40-41 24, cüz, 24 saat ve Nur Suresi Sureti. Selimiye Camiinde İkindi namazına girdik. Daha sonra yemek için Meşhur Park Köftecisi Osman Ustaya gittik. 3 Adet Köfte ve 2 Piyaz söyledik. Köfte 570 57 ders sistemimiz ve dönüşü 3 tane olması Esma dönüşü.. Piyaz 20, 18000 âlem ve zâhir bâtın. Meş, Şem Kamer ve Kandil… Hu, Rahmân ve Ruh, Park; 223 NECM, 7 Subut-i Sıfat mertebesi 223= Ekber Allahu Ekberin dördüncü okunuşu Allahu Ahad… Çay bahçelerinde bulunan Tâvus kuşları ortalığı yıkıyordu… İbrâhîm A.S ın Mutmainne mertebesinde anlatılan kuşlardan birisi Tâvus Sayısal değeri 473 toplamı 14 ve Nur-u Muhammedi Mertebesini haber veriyorlardı. Osman Hakikat, 14 ve Nur bağlantıları var. Efendi Babam Tava ciğer yiyin demişti. Biz kokusunu duyduk. Tava sayısal değeri 408, 48 ile Hakikat-i Muhammedi ve Fetih. “Zahirden batını kokladıysak eğer, bâtın bu sefer kendi zâhir haline gelir.” Muhyiddin İbn-i Arabi Hazretleri Gece dönüşte de zâhire gelmiş halini yaşadık.. Daha sonra TUNCA cafeye oturduk.. 52, 53, 54, 55 ve Cafe Asli 83 El- Hamd ve yardımcı Harfiyle 84 Iyd bağlantısı var.. Akşam namazına yakın Üç şerefeli camiye gittik.. 1 ve 3, 13 sayısal değerini veriyor. Karşılıklı olan Minarelerin biri düz, diğeri ise helezon bir yapıya sahipti.. Dış kapıda 10 köşeli yıldız mevcuttu. Edirne de gördüğümüz Fâtih Sultan Mehmet'in doğduğu ev tabelâsı ve Eski camiinin bulunduğu Talât Paşa caddesindeki 1911 5. Kolordu ve üstünde ki 3 yıldızı ile 53 ve bağlı bulunan 54. Mekanize Tugay komutanlığının binası gayet ilginçti. 25 27 Buraya gelmeden köşede yeni Meydan Cafe açılmıştı. Meydan 115 Necm İşaret ve Suretleri Övülmesi ve Bayramı. Talat, Yüz çehre güzelliği, Cemal.. 1911, 93 NECM ve NC 53. Eski Camii yapımı 1414 yılıymış.. (514 Raşid, 415 İzzet) İçerde sağ tarafta Cemaat ile yetiştiğimiz. Akşam namazının 2. rek’atini ve namazın ardından önünde durduğuğumuz Hat yazısının büyük bir Vav ve içinde ihata ettiği Ahad ve Allah yazısının önünde olduğumu fark ettim. Es…. ile Se… de hanımlar bölümünde arkamda durmuşlar. Bir ara solumda genç alnımda kan var mı dedi. Nefs-i Natıkanın Kurban edilmesi ve Kurban Bayramı. Bu yazının üzerinde Subhanallahu Velhamdulillahi Velâ ilâhe Vallahu Ekber yazsısı mevcuttu. Tenzih, Tahmid ve Tesbih Efendi Babamın çalışması ve Tesbih namazında 4 Rekatta 75 kere ders sistemimiz üzere okunan dua.. 48 Fetih ve 475 Hikmet kapısı mevcut.. Üstündeki yuvaklak şeklinde 40 adet uzantısı mevcuttu. Hata bizim olsun Ahad bizim olsun demiştik.. Uhud da bizim olmuş. Hamd olsun. İstanbul’a girerken sol tarafımızdan kızıl yarım ay doğdu. Bir sağa bir sola geçerek yükseldi. Fatih Sultan Mehmet köprüsü girişi çok yoğundu. İlk sapaktan çıkamadan araba arıza yaptı. Devir daim hortumu patlamış. Radyötöre su konulan mahalleden su hortumlara gelince duman çıkmaktaydı.. Su aslına dönüp Mirac etmekteydi. El verme esnasında Fettah ismi şerifini okumamıştınız. (Gerçi ilk bu esmayı telkin etmiştiniz) Ef’âli dönüşte oluşması gereken şeyler olduğunu düşündük. Dün gece yaşananlar bunu destekler nitelikteydi. Fatih Sultan Mehmet Köprüsünü çekici üzerinde geçip. Sabah saat 04:00 biraz geçtiği vakitlerde Ümraniye Fatih Sultan Mehmet Sanayi sitesine bıraktık.. İstenen bedelde Rububiyet, 18000 âlem, Zâhir Bâtın ve Nur esmâsı 28 mertebe ve müşahadesi verildi. Sonuç; Zuhurat ve Müşahademiz ile bu ziyaret, (41, İnci tezgâhı) kitabı Müşahade ve yaşantısı oldu. 26 28 BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHÎM Bu kitap, hakikat ilmi’nin yolu, tasavvuf dairesini tamamlayan hakikat ehli, mutlu kişilerin aşk-ı sûltani ile coşup, gönülden, gaflet ehlini uyarmak, uyanıkları daha ileri götürmek için mânâ’dan zuhura çıkardıkları, kişinin özünü anlatan kısa fakat tefsiri ciltlere sığmayan çok değerli sözleriyle doldurulmak üzere, Mevlâ’nın izni ile 28.02.1969 Perşembe, Kurb’ân Bayramının birinci günü saat 4.30 da “Muratlı” yolu yokuşunun düzlüğünde başlandı. Araba içinde, hava yağmurlu. C.Hak’tan tamamlanması için sonsuz okumak için zaman, niyaz ederiz. İnşallah. NECDET ARDIÇ bilgi, ilham, (28.02.1969 Perşembe, saat 4.30) Nur Nihan Hanımın yazmış olduğu, Bir Sözden… İncilerin tek, tek dizildiği gibi hayatımızdaki imtihanlar tek, tek yaşantı olarak tahakkuk ettirildi bizlere. Mânevi babam bu kabz hallerimizi bast’a çevirdi biiznillâh. Adeta inci gibi dizayn edildi zâhir hayatımız, dolayısıyla da bâtınımız. Zira zâhir ile bâtın arasında ayrım olmadığını söyledi hep. Tavsiyeleri hem kişiye özel hem de genele idi. Tıpkı “Yûsuf’un gömleği” misali. Her bünyeye uygun sözlerini kim alsa faydalanabiliyordu. Her zuhurat “hayır” olarak yorumlandı. Bize eksi gelebilecek tehlikeler de çok zarif ve lâtif biçimde gösterildi. Söylenecek çok söz var. En özet şekilde söyleyebileceğim ise; C. Hakk bu dünyada bize vehhab ismiyle en büyük ikramını yapmış. Hayal dünyasıyla yaşanan günümüzde hakikati bulmak çok zor. Efendi babam ve Nüket annemin haklarını ödemem mümkün değildir. Bizleri evlâtları olarak kabul ettikleri için Allah’ım razı olsun. Nû.. Ni…., kızı 11. 04. 2011 27 29 Biz yine tersten girdik. Önce gömleği verdik. Misal, Hakikatiyle yaşandı ve müşahade edildi. Müşahadesi olana Misal yoktur. Misal takliden yaşayanların işidir. Ama taklidden Hakikate geçmek içinde misal ve Selâm lâzımdır. Sonra “Muratlı” ya gittik. Dönüş mertebelerinden olsa gerek. (41, İnci tezgâhı) “kitabının yazılmaya başladığı yerden geçtik.” NOT= Merak edenler internet sitesinden indirebilirler. Nu..= 256= 13 Ni… 108 toplamı 9 139 ve 22 Se… ile Benim İsmimin toplamıdır, bir bağlantı daha çıkmış oldu.. ------------------Terzi Baba. İstişare (06/09/2012) Aleyküm selâm Öm… kardeşim. Bütün bunlardan sonra eğer başka yollarla alâkan kalmadı ve gönlünde mutmain oldu ise, senide kervanımıza dahil edelim inşeallah. İfade etmeye çalıştığım gibi yeni elman pek kabul edemiyoruz ancak senin muhabbetli durumunu da öğrendikten sonra elimizden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışırız inşeallah. Sana şimdi bizim ders kitabımız olan (İfan mektebi ve şerhi) isimli kitabımızı gönderiyorum Bu akşam güzel bir boy abdesti alıp yarabbi gönlümü açmaya yardımcı ol diyerek onun içinden ilk ders olan (Nefsi emmâre ve nefis nedir?) bölümünü oku ve tarif edildiği şekli ile tatbikine başla hayırlı cuma akşamıdır. Tereddütlü olduğun yerler olursa sorarsın, yavaş yavaş iç halinde değişiklikler olmaya başlayacaktır, bunları takib ederiz. Acele etme çok fazla üstüne düşme ihmalde etme, gördüğün zuhuratları bildirirsin, evvelce yaptığın virdlerin nelerdi onlarıda bildidrirsen onlarıda bir düzenlemeye sokarız İnşeallah. Hakkında hayırlısı olsun tebrik ederim Cenâb-ı Hakk irfaniyyetini arttırsın İnşeallah. daha sonra gene müsait olduğun bir gün gelme imkânın olursa fiilende el verme tatbikatını yaparız şimdi gönülden el verme olmaktadır oda geçerlidir. Önümüzdeki hafta başı İzmire gideceğiz yaklaşık orada bir ay kadar kalırız gelince gene görüşürüz. 28 30 Ancak bilgisayarıda götürüyorum oradada internet açık olcak yazabilirsin. Herkeze selâmlar hayırlı günlerin olsun hoşça kal Terzi Baba. ------------------Öm… Er….. (06/09/2012) Selâmün aleyküm. Rabbimize sonsuz hamd-ü senâlar olsun, salât ve selâm O'nun habibi olan efendimiz (s.a.v.) e ve onun âl ve ashabına olsun. Efendim zor bir soru sormuşsunuz ama acizane cevaplamaya çalışalım inşaallah, bizim gibilerin ne seviyesi olabilir ki. Bir şeyler söylemek gerekirse insanların hadsiz hesabsız servetleri de olsa sıkıntıları asla bitmez. gönülden çıkarıp atmadıktan ve gemileri yakmadıktan sonra da bu yolda yürünmez. Diğer mevzulara gelince fazla rüya gören biri değilim. fakat dediğiniz gibi bu not alma hususunda çok haklısınız. buna defalarca şahit oldum ve her zaman gönle gelen ma’nâları tekrar hatırlamak mümkün olmuyor.buna birkaç misal verecek olursak, Bazen bir kitaptaki bir cümle, bazen dinlediğim bir ezan, bazen bir şarkı sözü, bazen, bir âyet veya hadis meali bazen de bir sohbette geçen birkaç söz beni derinden etkilemiş ve gönlümde sayısız ma’nâlar meydana getirmiştir. bunları bazen ifade etmiş bazende ifadede aciz kalmışımdır. içim ma’nâ ile dolu olduğu halde söyleyecek söz bulmamışımdır ve bol bol ağlamakla zevklenmişimdir meselâ mesnevide bir beyitte şöyle diyor :ki: "Ya rabbi kullarını kınamak senin hakkındır, çünkü kusursuz olan ancak sensin" bunun hakkında gönlüme o kadar çok şey geliyor ki yazıya dökülse ifade etmekten acizim. veya bir şarkı var şöyle: "uyku girmez gözüne yari esmer olanın" diye bunu dinlediğimde yari esmer olanın gözüne uyku girmezse yari Allah olanın gözüne uyku nasıl girer diye uzun uzun ağlamı29 31 şımdır. Veya insanların birbirlerine benzememesi milyarlarca insanın değişik tipte olması, ama yine Cenâb-ı hakk'ın ikiz insan yaratması ve bunları ayırtetmekte çektiğimiz güçlük, ya insanlar hepsi birbirinin aynı olsaydı!. Veya ezan-ı muhammediyi dinlerken bazen o kadar güzel ve değişik ma’nâlar gönle geliyor ki yazıyla ifade edilemez. İşte bunun gibi çok değişik ma’nâlar gönle doluyor istiyorum ki karşımdaki kimse de benim gibi hissetsin de dertleşelim ama bakıyorum derdimi anlatacak birisini bulamıyorum. Gerçi bu ma’nâları başkalarına anlatmaktan kendi kendine anlatmak daha tatlı geliyor. Bazı sevdiğim insanlara veya bu gibi şeyleri sevenleri görünce onlarla paylaşmak istiyorum. Velhasıl bu duygularıma cevap bulabildiğim kitaplar, Mesnevi, Fususu'l-hikem ve Şazeli meşayihinden Ataullah İskenderi nin tasavvufi hakikatler isimli kitaplarıdır. Bunları okuyunca gönlüm huzur buluyor. ve sizin derslerinizi de internetten bulup dinleyince işte derdimin çaresi buradadır diyerek kapınıza geldim. Nusret Baba'nın gönül ve aşk isimli kitabında şöyle diyor: "akıl rehberi sana terziyi bulur, gösterir. ondan sonra aklını boşa, çünkü sana lüzumu yoktur. ölçüyü verecek sensin, terziye senin vücûdun lâzım...." Elhamdülillâh terziyi bulduk, dilimiz döndüğü kadar ölçüyü vermeye çalıştık, bize uygun elbiseyi giydirir inşaallah... Affınıza sığınıyor ve hürmetle ellerinizden öpüyorum.. ------------------Terzi Baba. (29/11/2012) Hayırlı akşamlar Ya… oğlum. Hâlini güzel anlatmışsın hakkında hayırlı olsun İnşeallah. Bu işler oldukça nâzik ve 30 32 zor işlerdir. Oralarda bizim başka evlâtlarımız ve cemaatimiz yoktur bizim işimiz tefekküre dayanır oldukça zordur yalnız başına nasıl yapacaksın. İstersen bir daha düşün sana yakın oralarda başka bir gurup varsa onlarla da ilgilenebilirsin. Bende epey yorgunum ve ayrıca çok meşgulüm seninle çok fazla meşgul olamam. Verdiğin değer için sağolasın. Ancak bu uzun bir koşudur ömrüm yetermi yetmezmi onu da bilmiyorum. Bulunduğun eski yerdeki konumun ne idi derslerinde nereye kadar gelmiştin bizim seyrimize uygunmu değilmi bunuda bilmiyorum. Şimdi şöyle bir şey yapalım internetten (14 irfan maktabi ve hakk yolunun seyr defteri şerhi) olan kitabı indir oku bakalım sizin çalışmalarınızla ilgilimi veya değilmi ona bir bak. Sonra bana bulunduğun yeri bildir bir deneme çalışması yapalım. İnşeallah hayırlı olur. Balkondaki müşaheden oldukça ilginç güzel bir hal olmuş. Hayırlı olsun. Daha evvelki zuhuratında güzel bu tür görüntüler genelde kişinin iyi ve temiz hayalinden kaynaklanır fazla üzerinde durulmaz tabii ki güzeldir şöyle diyeiliriz, (Hakikat-i Muhammedî'nin muhabbetinin gönlüne girmesi) şekliyle değerlendirilebilir. Ancak bununda hakikati, gerçek tevhid ilmiyle olur. Buda oldukça çaba isteyen, klâsik bir tarikat eğitimi ile değil, gerçek hakikat ilmi ile olur, bunun içinde kişinin eski şartlanmalarından ve hayat anlayışının bazılarından ayrılması gerekebilir. Mevzular hakkında başlarda, şüpheye düşmemesi gerekir. Gerçekten nefsi ile, bire bir savaşması gerekir, hayal âleminden gerçek âleme geçmesi gerekir, ve benzeri bir çok konu da fikri inkılâplar yapması gerekir. Bütün bunların oldukça zor işler olduğunu baştan bilmemiz lâzımdır. Ancak bütün bu zorluklarına rağmen tabii ki birçok özellikleride vardır. Bu hususları göz önünde bulundurarak tekrar kendini bir dene ona göre tekrar bir karar ver ondan sonra ne yapacağımızı kararlaştırırız İnşeallah. Bu arada internetten (Peygamberimizi rû'ya-da görmek) isimli kitabımızıda indirip okursan faydalı olacağını zannediyorum. Öğretmenliğin verdiği zâhiri tecrübelerden de yaralanmak 31 33 mümkündür. Cenâb-ı Hakk hertürlü işlerinde kolaylıklar nasib etsin bunda da bir hayır vardır. Selâmlar hayırlı cum 'âlar olsun hoşça kal. Terzi Baban. ------------------Ya… Gö…. Sohbet dinleme (29/11/2012) Hayırlı günler kıymetli babacığım. Şu anda benim mürşidim sizsiniz. Önceden kadiri tarikatı munsubu, Şıh Ah… e Dö… da mûkim mürid idim. 10 yıl birlikteliğimiz oldu. Her gün görüşürdük ve birlikte umreye de gittik. Belli birikimlerden sonra gönlümden düştü. Aşağı yukarı 7-8 aydır yanına gitmiyorum. Kendiside arayıp sormadı. Tamamen koptuk ALLAH Teâlâ beni size yönlendirdi. Hatta balkonda oturur ken sizin ruhaniyetiniz geldi. Benim ruhum, sizin ruhaniyetinizin elini öptü. Size, beni evlât kabul eder misiniz diye sordum. Siz kabul ettiniz ve ruhaniyetiniz gitti. BEN, 57 yaşında, emekli öğretmenim. İnsanlarla iyi ilişki kurmayı isterim. Ama insanlar, kendi menfaatlarından başka bir şey düşünmüyorlar. Şuan kendimi, size bağlı hissediyorum eğer zâhiren de kabul ederseniz. İnşaallah kendimi tanıtabildim. tlf. um 0 505 000 00 04 çaldırırsanız döner ararım konuşuruz. Amacım HAKK Teâlâ’ya vasıl olmak gerisi teferruat efendim. Hoşça ve selâmette kalın sevgili Babacığım. ------------------Terzi Baba. (29/11/2012) (Gerçek derviş olamadım işte ben buna yanarım...) Aleyküm selâm Hi… kızım şahsıma gösterdiğin iyi niyetin için teşekkür ederim sağolasın Bahsettiğin Fa… efendiyi yakından tanırım ve severim oda bizi tanır ve sever, sağolsun dergisinde bizlere de yer veriyor. Sen orada yoluna devam et bizim kitaplarımızı da vakit bulduğunda okumaya devam edersin, zuhuratın güzel cenâb-ı Hakk yolunda başarılar nasib etsin İnşeallah. Hoşça kal Necdet Ardıç, Terzi Baba. 32 34 ------------------Ke… Hi…. Selâmün Aleyküm Terzi Baba. Umarım iyisinizdir? Ben Ha… Uş… Tarikatı Pir Hacı Fa… Nu… Efendiye bağlıyım. Sizin yazılarınızı dergimizde okuyorum aslında sizi oradan tanıyorum. Hatta merak edip sizi internetten bile araştırdım. Bu arada yazılarınız harika resmen sır veriyorsunuz Hay esmâsında ders çekerken, başka okunması gereken âyetleri yazmışsınız. Yazılarınızı gerçekten çok seviyorum hatta elime geçtiğinde sizide aklımdan geçiriyorum. Ama uzun zamandır okumadım. Neyse kusuruma bakmayın çok yazdım ama nedenini bilmiyorum sadece duygularımı ifade etmek istedim. Neyse ben sadede geleyim. Aslında bir kaç gün önce sizi rüyamda gördüm. Ben böyle bir evdeyim evin önünde uzun sonu görünmeyen masmavi bir deniz. Siz kırmızı bir bisikletle o denizin içinden çıkıp çkıp geliyosunuz üzerinizde de postacı kıyafeti var. Sürekli gelip gidiyosunuz ama denizin içinden çıkıp bisikletle geliyosunuz hep bir şeyler söylüyosunuz. Sonra ben sizi tanıdığımı anlıyorum yanınızda birkaç adam var onlara bir şeyler anlatıyosunuz. Ben yanınıza geliyorum diyorum ki! AAA ben sizi tanıyorum siz Necdet Ardıç’sınız sizi internette gördüm dergide yazınızı okudum, diyorum hangi meşayihe baglı oldugumu söylüyorum. Sonra diyorum ki siz ne kaadar güzel Kur’an tilâveti yapıyorsunuz nasıl bu kadar güzel sohbet veriyorsunuz? Bunu nasıl yapıyorsunuz dedim? Siz bana elinizi yukarı kaldırarak: Ooo o işi hiç sorma çok sırlı, çok zor herkes anlamaz ma’nâsına gelen sözler söylüyorsunuz. Kusura bakmayın zamanınızı aldıgım için. Allah (c.c.) a en güzel dostunuza emânet olunız duası ile.. Nedenini bilmiyorum ama bu rüya gün boyunca hattâ sürekli aklımdaydı. Sizi aradım ama sonunda ulaştım rüyayı anlatınca size rahatlıyacagımı düşündüm sizin gibi bir zat-ı muhteremi tanımak istiyorum öz geçmişinizi okudum ama 33 35 sizde sanki manevi sırlar dolup taşıyor. Sizden sanki ilim akıyor, ben sizi tanıyıp faydalanmak istiyorum? ------------------Terzi Baba. (07/12/2012) (2 soru) Hayırlı cum'alar Ya… oğlum. Namazlarına niyet ederken, bence artık o kadar teferruata girme. Eğer Câmide cemaatle kılıyorsan, Meselâ öğlen namazının farzına duracaksınız. Niyet ettim öğlen namazının farzına "uydum Efendimize, uydum hazır olan İmama" dersin sebebini sorarsan, namazın zâhirini imama uyarak, bâtınını da efendimize uyarak kılmış olursun böylece İmamın namazda ki olabilecek gafletine uymamış sadece suretindeki hareketlerine uymuş olursun. Çünkü sadece zâhiri imama uymakta sakınca vardır, İmam beşeriyeti gereği herhangi bir dünyalık sıkıntısı varsa, hem namaz kıldırıyor, hemde aklında dünyevi düşünceleri varsa, böylece kişi aynı zamanda onun düşüncelerine de uymuş olacağından, imamın düşünce istikametinde kalmış imamın dünyevi haline karışmış olur, o zaman kendini bulamaz. Bunun çaresi “bâtınen, uydum Efendimize zâhiren hareketler düzeyinde, uydum imama,” demek daha uygun olur. Çünkü Efendimiz aynı zamanda, İmamların imamıdır. Yalnız namaz kılarkende, "niyet ettim öğlen namazının farzına uydum Efendimize" demen her halde yeterli olur. bahsedilen zatlar sıfatlar ise, ilmi konulardır, yeri geldikçe kişinin idraki o halleri anlamaya başlar. Bu hususta bir şey daha söyleyeyim eğer, kazaya kalmış borç namazların varsa sana onları sünnet namazlarından istifade ederek nasıl kılacağını tarif edeyim öylece onlarda yavaş yavaş ödenmiş olur. Diğer oluşan hadiseye gelince Bunların üstünde fazla durma, bir rastlantı da olabilir bahsettiğin gibi o kimse de olabilir ancak gönlünden aldığın her cevaba da kâni olma içine hayal ve vehmin karışması az da olsa muhtemeldir, 34 36 gör geç. çünkü devamlı o gördüğün şeyler ve manzalar seni oyalar. Hayır olsun dersin, geçer gider, bir anı olsun diye belki yazar unutulmasın diye kaydedersin, güzel bir haldir ancak bunlarda dışarıda olan hallerdir ve geçicidir. Biz bunlara pek iltifat etmeyiz hayırlısı olsun der geçeriz. Ancak yapılacak şey şudur. Bize lâzım olan bu muhterem zatların mânâ'larıdır. Efendimizin dört halifesi vardır. bunların ahlâkları olan hakikatlerinin bizde bulunmaları Lâzımdır. Onlarda "sıddıkıyyet, farukiyyet, Nuriyyet ve her yönden vechi kerîm" olmaktır. Bunların hepsinin mânâ'ları bir Hakk yolcusunda olmaları lâzımdır. Üç kişi gördüğüne göre bunlardan "vechi kerim Ali (k.m.v.)" eksik demektir. Birincisinin isim tespiti olmuş gibi olduğundan şimdi sende gelişen hasletin sıddıkiyyet olduğu muhtemeldir diyebilirizki bu dahi başlangıç için oldukça güzeldir. Eski şeyhe ve arkadaşlarına itibar etmemen artık onların yetersiz olduğunu zâten göstermektedir. Cenâb-ı Hakk bu hakikatleri idrak eden kimselerden eylesin İnşeallah Herkese selâmlar hoşça kal Efendi Baban. ------------------Ya…. Gö….. (07/12/2012) (2 soru) (bilgilenme) Hayırlı Cum’a lar Babacığım. Verdiğiniz dersi aksatma dan Rabbimizin izniyle yerine getiriyoruz. Allahu Teâlâ hayırlara vesile kılar İnşaallah. Babacığım müsaadenizle 2 Şey soracağım. 1-namazlara şöyle niyet ediyorum. Niyet ettim Allah için, Zâtın dan, sıfatına. Sıfatın dan Zâtına, Hakkani vücudumla ...................namazının, 2 rekat sünnetini kılmaya. Bismillâh-lâ ilâhe illâllah-Allahu Ekber. Bu şekilde niyete devam edeyim mi. 4 yıldır şeyhimin telkiniyle başladım bu niyet şekline. 2- Medinede 1 evvelki ramazanda, yaşadığım bir anı. İftardan sonra otelde otururken, içime Ravzaya gidip teravihi bekleme isteği geldi, ama çok şiddetli. Hemen abdest tazeleyip çıktım, ama görünmez bir güç çekiyor. Hedefte Rasûlüllah ın kabrinin doğu tarafındaki duvarın kenarı. Bu kalbime tekin ediliyor, bir yandanda sürükleniyo35 37 rum o tarafa. Giderken Şeyhi, arkadaşları da görüyorum ama içimde onlara hiç itibar etme yok devam edip gidiyorum. Oraya ulaştım 3 pîri fâni orada taburede oturuyorlar. Kıyafetleri tam Arap kıyafeti ve beyaz renkte. Ben yanlarına varınca ayağa kalktılar taburelerini aldılar en uzun olanı bana, “geldin mi?” dedi, “evet”, dedim. Buraya otur dedi ve kendileri her biri bir tarafa gittiler. 2 si caminin içine, benimle konuşan karşıdaki cemaatın içine gitti. Ben oturdum ama şoktayım ve anlamaya çalışıyorum. Ezan okundu hâlâ şoktayım. 4 rek’at sünneti kıldım hâlâ anlayamadım. Böyle anlayamadığım durumlarda Rabbime sorarım. Hatırladım ve sordum “Rabbim bu zat kim,?” cevap “Ebubekir.” ve bu haleti ruhiyede ravzada bir teravih kıldık. Babacığım bu olaydan ne anlamam lâzım bir zahmet aydınlatır mısınız.? Selâmlar. Hürmetler efendim. ------------------Terzi Baba. (08/12/2012) “Teşekkür.” Hayırlı akşamlar Ya…. oğlum. Yaşadığın hadise dikkat çekicidir. Bu yollar oldukça tehlikelidir. Nice haller vardırki sureta Rahman’dan görünür ancak içi tamamen süfliyyattır. İşte senin de içinde bulunduğun halin bir kısmı öyle imiş, üstünde bir kısım süfliyyat varmış, gönülde olan ilmi deprem ile, (Hakk geldi batıl gitti) hükmüyle seni farkettirtmeden tesirinde tutan süfli gücün uzaklaştığı anlaşılıyor. Derslerine bu şekilde devam edersen diğer kalıntılarıda İnşeallah giderler, ve bir daha yaklaşmazlar. İşlerin kolay gelsin gönlün açık olsun. Herkese selâmlar hoşça kal Efendi Baban. ------------------Ya… Gö…. (07/12/2012) “Teşekkür.” Bizi aydınlattığınız için allah (c.c.) razı olsun Babacığım. Birşeyi söylemeden geçemiyeceğim. Sizin derslerinize başladığım anda vücûdumda bir deprem oldu. sanki kendimden geçer gibi oldum ve sağ ve sol omuzlarımdan siyah iri bir varlık gibi bir şey havalanarak çıkıp gitti. 36 38 Bir anlam veremedim, azda olsa vücûtta bir rahatlama oldu. Hayırlı, huzurlu. bereketli bir gece olması dileğimle. Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtühü. ------------------Terzi Baba. (05/06/2013) Hayırlı akşamlar Ab… oğlum yazın güzel olmuş sağolasın ellerine gönlüne sağlık. İndirip kaydettim. Cenâb-ı Hakk daha nice güzelliklere nâil eylesin İnşeallah. Herkese selâmlar hoşça kal, Efendi Baban. ------------------Ab… Ve… Efendi babama doğru seyir, ve efendi babamla. Âlemlerin Rabbi Allahü Teâlâ hazretlerine hamdü senâların en güzeli. Sultan-ı Kâinat Ahmed Muhammed Mustafa’ya ve onun tertemiz ehlibeytine selâtu selamlar ve onun yolunda hakikatin ve marifetin pınarlarından kana kana içenlere gönüller dolusu selâm olsun…. Karanlıkların kol gezdiği, zulmün ve cehaletin gölgesinde insanların helâktan helâke koştukları bir dönemde kâinatımızı aydınlatan, karanlıklara bir güneş gibi doğan Bedrud Duca (s.a.v.) Efendimizin nuruyla nasıl ki âlem aydınlanmış, zulumattan kurtulmuş ise, zamanımızda bozulan yolun, yitirilen hakikatin ikmali ve rayına oturtulması Efendi Babamızın eliyle olacağını, hakikatin terzisiyle (Terzi Baba) insanlara hal elbiselerinin dikileceğini gönlümüzle müşahade etmekteyiz… İdris nebi hulle biçer, Diker Allah deyu deyu, Altındandır direkleri, Gümüştendir yaprakları, Uzandıkça budakları, Biter Allah deyu deyu, 37 39 Fakir İlkokulu ka…. de okudum. İmam hatip lisesini ka…..nin Pı…. ilçesinde bitirdim. O yıllarda kendisi oldukça muhterem halkın sevgi ve saygı gösterdiği bir hocaefendi ile tanıştım. Âlim, fakih konularında geniş bilgiye sahip bir zattı. Bu konuda kendisinden istifade ederek şer-i fıkh-i konularda, ilim öğrenme imkânım oldu. Hakikat ve marifet konularına gelince ise, fakire yönelerek. “Evlâdım gerçek ma’nâ da, işinin ehli, menâkıbe sahibi zatlara ulaşmak ve bulmak, çok mühim bir mesele haline geldi, sana tavsiyem o dur ki, ne zaman böyle bir hakikat ehli zâtın alâmetlerini ve işaretlerini görürsen, ve de ona ulaşırsan tereddüt etmeden ona tabi ol ve böylelikle gerçek ma’nâ da, Allaha erenlerden ve vuslat edenlerden olasın” buyurdu.. Çok sevdiğim ve değer verdiğim bu hoca efendinin işareti üzerine birçok zevat, hoca efendi, şeyh efendi ile istihare ve istişarelerimiz oldu. 2002 yılında ehli şeriat ve ehli tarikat makamatında yol almış bir mübarek zat ile tanıştım. Birçok sohbetlerimiz ve konuşmalarımız oldu. Kendisinden oldukça istifade ettim. Bir Çarşamba günü yanımızda kimse yok idi. Hacı mu… efendi ve fakir beraber halvetteydik. Bir an gözlerini kapadı ve fakire. “Evlâdım sana müjdeler olsun ki, birçok hizmeti Allahu Teâlâ Hazretleri sana nasip eyleyecek ve kelime-i tevhid sırrına vakıf olacaksın” dedi. “Senin vesilenle birçok insan doğru yolu ve hakikatı ilâhiyi öğrenecek” buyurarak kesin ve kat-i bir sözle. “Hiç şüphen olmasın ki bu dediklerim gerçek olacak” buyurdu. “şimdi sen gerçekleri araştır, öğren ve aramaya koyul” dedi. Biz de bu zatı muhteremin işareti üzerine gerçekleri bulmak, hakikate vakıf olmak ve yaşamak için seyrimizi başlatmış olduk. 38 40 2003 sonbaharında Seyyid Ma… Hazretlerini (k.s.a.) duymak, işitmek ve onun dersini almak nasip oldu. Bu üstadı muhteremin maneviyatından istifade edip şeriat ve tarikat mevzularını anladım. Üstadın ahir ömrüne yetiştiğimiz için kendisinden tam ma’nâsıyla istifade edemeden üstadı muhterem hakikatine döndü. Fakir için asıl çile o zaman başladı. Ma…. hazretlerinin vefatıyla ma’nevi dünyamız allak bullak olmuş nereye ve kime gidebileceğimizi bilemez halde kalmış idik. Ne bir ma’nevi işaret ne de bir zuhurat bir iz görünmüyor idi. Şeriat, tarikat hakikat ve marifete nasıl ulaşılmalıydı. Nasıl idrak edilmeliydi, hangi ustada bu sırlar gizliydive hangi ustanın elinde şekil alınılmalı ve biçime girilmeliydi. Hak Teâlâ hangi nefesten hangi gözden bugün Hak benim gerçek benim buyuracaktı. Bu zifiri gece öyle bir geceydi ki ma’nevi işaretlerin, müşahedelerin yerini ma’nevi sıkıntılarla geçen geceler almıştı. Allah’ım diyordum. Başka bir şey diyemiyordum ve bu karanlık gecelerde kendi halime rücu etmeyi sâkin ve sükun bir yaşama geçmeyi düşündüm ve bunu tercih ettim. Herşeyi bir kenara bırakmış ve artık hiçbir şeyle ilgilenmeyerek, helâline helâl, haramına haram, deyip herşeyi oluruna bırakmış halkla olan ilişkilerime de ciddi bir sınırlama getirmiştim. Bu mihval üzere bir süre kaldım. Bir gece Efendimiz Resûlü Ekrem aleyhisselâm rüyama teşrif buyurarak “ma’nevi olarak kabri şeriflerine çağırdılar” ve fakire şu hitapta bulundular. “Bak şu gördüğün tereklerde yiyecek ve içecekler var. Biz dahi kabrimizde yatmaz ve uyumaz iken ihtiyaç sahibi ümmetimin ihtiyaçları ile ilgilenirken sen nasıl olurda ümmetime hizmeti bırakırsın” buyurdu. Fakir de aman efendim dedim, ağlayarak ellerine sarıldım öptüm kokladım bu fakir ümmetiniz hasta ve daha kemale ermemiş iken nasıl olurda sizin ümmetinize hizmet etme hadsizliğinde bulunabilir diyerek “aman” diledim. Bunun üzerine efendimiz kabri şeriflerinin kapısına doğru 39 41 yöneldiler fakir de arkasından yürüdü hem ağlıyor hem de bir yandan “aman ya Resûlüllah” diyordum. Bu ısrarlı aman dileyişime karşılık olarak şu cevabı verdiler. “şimdi hizmet edeceksin rahatsızlığın ve olgunluğunla bizzat ben ilgileneceğim. Ümmetime hizmet et ve sıkıntısı olanları ve çok zor durumda olanları bana bildir’’. Bu sözün üzerine âhir kelâm söyleyip kesin ve kati hükümlerini bildirdikleri sırada efendimizin ziyaretine bir zatı muhterem geldi ve öğrendiğim üzere bu zat içerisinde bulunduğumuz zamanın ariflerinden ve hikmet sahiplerinden Cenâb-ı Hakk’ın kendisine sayısız nimetler ihsan ettiği bir zat idi. Şaşkınlıkla bu zat-ı muhtereme baktım üzerinde siyah takım elbise, kravat ve altı numara sakalı vardı. Şaşkınlık içerisindeydim ki efendimizin (s.a.v.) mübarek seslenmesiyle irkilerek kendime geldim ve “haydi ab.. ve… hizmete devam et ve hizmetin mübarek olsun” buyurdular. Bu zuhurattan sonraki bir ay kadar zaman ne yapacağımı ve ne yapmam gerektiğini düşünerek geçirdim. Aşina olduğum şifalı bitkiler üzerine aktar dükkanı açmaya ve ümmetin zâhiri dertlerine mâcun, çay, şifalı bitkiler tertipleri hazırlayarak nasihat ve dua yoluyla hizmet etmeye karar verdim. Bir müddet aktariye ile uğraştıktan sonra, ne yapacağımızı tam bilmeden, tevekkül içerisinde bekliyor idik, birgün gerçek ismini ifade etmeyeceğim lâkin hocaanne diye bahseyleyeceğim, zât-ı muhterem mübareke hocaanne-mizle tanıştık. Keşfi açık hakikat ve marifet bilgisine vakıf mübarek annemiz geçen süreç içerisinde bize evlâdım tevhidi İlâhiyye ve hakikatı kur’aniyye hizmetlerine dönmeniz lâzımdır çünkü bize ma’lûm oldu ki sizin bu hizmetlere istidadınız ve ma’nevi kabiliyetiniz vardır. Hem kendinize hemde insanların irşadına vesile olmanız gerekir buyurdu. Israrlı talepleri üzerine bu mübarek annemizin ısrarlarındaki hikmeti anlamaya ve idrak etmeye çalıştım ve söyleyene değil, söyletene bakmak, gerektiğini düşündüm. yeniden eski usulümüz mâ…. hazretlerinin 40 42 usulüne devam ederek çalışmalarımızı bu minval üzere yaptık. Allahu teâlâ’dan biz kullarına hakiki mürşidi azam ve gerçek bir yol gösterici rehberi niyaz eyledik. Birkaç sene daha bazı zevatı kiramlarla, Hak dostlarıyla, tarikat erbabıyla görüşmek, idrak etmek ve anlamaya çalışmak çabasında bulunduk. Ancak görmüş olduğumuz ma’nevi işaretler, ikazlar bizi çoğunlukla bir menzile çekmekteydi. Birgün Cenâb-ı Resul Efendimiz (s.a.v.) zuhur eylediler ve fakire şu müjdeyi verdiler “sana hakiki evlâdlarımdan bir evlâdımı ikram edeceğim onunla tanışacaksın ve onun elinden, dilinden hakikati ve marifeti tamam eyleyeceksin.” Biz bu müjdeyi alınca çok sevindik ve bahtiyar olduk. Ancak zuhuratın sırrını tam ma’nâsıyla idrak edemediğimizden “ehlibeyti Resûlüllahtan (s.a.v.) bir seyyid efendi gelecek diye idrak ettik”. Ancak yaşadığımız zâhiri ve bâtıni olayların neticesinde zuhuratın sırrı çok farklı bir şekilde tahakkuk etti. Bir gece Rabb-i Rahimimiz Cenâb-ı Mevlâ Allahu Teâlâ Hazretleri (c.c.) tecelliyi sûret ile tecelli buyurdu ve asıl takip etmemiz gereken ışığı ve usulü bize müjdeledi. Efendi babamızın sûreti bize ma’nen gösterilmiş hakikat ve marifet bilgisinin onda olduğu bilgisi verilmişti. Biz de tarikat derslerimiz tamamını Efendi Babamızın usulüne çevirdik ve kimseye bir açıklama yapmadık. Bunun üzerine sevenlerimiz, muhibbanımız bize olan sevgilerinden dolayı bunda bir hikmet vardır diyerek talim ettiğim usulde sabırla gayret etmeye çalıştılar. Derslerimizi Efendi Babamızın usulüne çevirdikten sonra ma’nâ da evlâdı Resulden (a.s) bir zât-ı gördük bize gel evlâdım dedi. Biz de davete icabet suretiyle bu zatı muhteremle irtibata geçmeye çalıştık. Zahmetli uğraşlarımız sonunda kendisiyle birebir görüşme imkânı bulduk. Elini öpüp hayır duasını aldıktan sonra bize buyurdu ki, “evlâdım biz de nasibin yok. senin nasibin başka birisinde”, bizi çağırmasının sebebi hikmeti, anlamamız idrak etmemiz gereken mevzu içinmiş. Bu mevzu Hakikatte Allah’ımızın (c.c.) yolunda sıdkı samimiyet 41 43 ile gayret edenler ve ulvi gaye ve amaçlara ulaşanların manevi olarak evlâdı resulden sayıldığını idrak etmemiz içinmiş. Çünkü Cenâb-ı Hakkın (c.c.) bizlere nasip edeceği marifet insanının kadrini kıymetini iyice anlamamız ve sıdki samimiyet ile ona bağlanmamız ve de bu güzel hadisenin idrakine en güzel bir şekilde vakıf olmamız içinmiş. Hadîs-i Şeriflerinde Sultanı Kâinat Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır “el ulemâ veresetul enbiya.” yani limler nebilerin varisleridir. Adım adım Rabbi Rahimimiz (c.c.) şeksiz ve şüphesiz marifetullahın bilgisine ve bilginin kapısına bizi talim ve terbiye ettirerek getiriyor idi. Bu olaydan sonra artık hiçbir tereddüt ve endişemiz kalmamış idi. Herşeyin hakikati ve sırrı ayan olmuştu. Efendimizin (s.a.v.) huzurunda ilk gördüğümüzde hayretler içerisinde kalmış olduğumuz zatı muhtereme doğru seyrimiz bitmek üzere idi. Bir gece tecelliyi İlâhiyye zuhur etti “Allah’ım dedim yeryüzünde senin namına olan ve hakikatullah ve marifetullah ehli olan kulunu nasip eylemeyecek misin bize dedim”. Bize şu hitap olundu, “Kulum biz sana ayan olmadık mı, birçok sırrı ve hakikati göstermedik mi”? buyurdular. Bunun üzerine fakirde şu talepte bulundu “Ya Rabbi seni batından değil zahirden de seyretmek muhabbet etmek ve de Rasûlüllah efendimize (s.a.v.) tatbik buyurduğun sıddıkiyeti, vefayı, aşkullahı, muhabbetullahı, tek tek zâhir eyleyip yaşattığın gibi biz fakirlere de bu lütfu ikramından talep eyleriz diye arzeyledim” ve bunun üzerine tecelliyi zat sûrete tebdil eyledi ve Efendi Babamızın sûretinde tebessüm ederek talebimizin kabulüne işaret verdi. El Hamd ve şükür secdesine kapandık, artık herşey tamam olmuş bütün şartlar tahakkuk etmiş, vuslatın vakti tamam olmuş sadece lâhzalar, anlar, saatler, günler kalmıştı. Efendi Babamıza telefon, internet yoluyla seslendik EL HAMDU LİLLAHİ RABBİLALEMİYN biz fakirlere şefkat kucağını açarak buyrun gelin evlâdım dedi. Yıllarca çekilen 42 44 zahmetlerin ve yolculuğun hitamına gelmiş bulunmaktaydım. Bizleri kü….. ’ya ma’nevi evlâdı Ha… Do… kardeşimizin evinde ve hizmet yerinde kabul buyuracağını bildirdi… 05-12-2012 tarihinde bize kü…..’ya gitmemizin haber verilmesi üzerine sevinçle dolduk. Bir hafta sonra yola çıkacaktık. Bu arada Efendi Baba ma’nen bizi ziyaret ederek -“evlâdım sen bize niçin geliyorsun”? diye sual eylediler, fakirde o an Allah’ımızdan (c.c) gelen ilham ve in’am ile -“efendim siz besmeleyi şerifsiniz, besmeleyi şerifin sahibisiniz dedim.” -“Delilin nedir? Buyurdu” Kur’ân-ı azimüşşandan Yâsîn Sûresinin 58. âyeti kerimesi olan, -“Selâmün kavlen min rabbin rahîm” âyeti kerimesi olduğunu söyledim. “Evet doğru söyledin” diyerek tasdik eylediler… Hamd olsun ki sonsuz rahmetiyle sonsuz merhametiyle müminlerini vuslata, murada erdiren Rabbimize, doğrudan doğruya aracısız selâmete erdiren ve selâmette tutan Allah’ımıza (c.c.) hamdlerin en güzeliyle hamd ederim… 12-12-2012 tarihinde yola çıkarak Hacı Bayramı Veli Hazretlerinin “Bayram'ım imdi, Bayram'ım imdi, Bayram ederler Yâr ile şimdi. Hâmd-ü senâlar, hâmd-ü senâlar Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm” diyerek 13-12-2012 de efendi babamızın yanına varmak nasip oldu… Derya ya daldılar hep ezelde, Bu işler hazırlandı güzelde, Zuhur etti derya ile tezelde, Ârifler deryadan çıkası olmaz…. ------------------- 43 45 Mu….. Ca…… (03/06/2013) “Çİzimler devam” Hayırlı Akşamlar Necdet Babacığım, Bir kısım daha Kâ’be Şema çizimimden gönderiyoruz. Aşağıya bir şiir daha ilâve ediyoruz. Tam emin değilim not aldığım not dosyasında ismi yoktu. Göndermişte olabiliriz. Son zamanlarda herşeyi unutuyorum, yapmam gereken işler Fatura ödemeleri vs. E kendini unuttun mu? diye sorarsanız ramak kaldı belkide unuttuk. Son gördüğümüz zuhuratalardan birinde bir enstantanede Sizin ve canların olduğu bir evin içinde Hz. Pir Hasan Hüsameddin Uşşaki de var. 50 li yaşlarda ve siması fakire beniziyor, günümüz kıyafetli ve bizim gibi kısa sakallı, bende üzerimi giyiyorum, alt tarafıma uzun koyu Neft-i yeşil içlik giyerken ayak tırnağımın uzun olduğunu görüyor (tırnakta batma olduğu için doktor uzat demişti) Bende önce Hocam daha sonra Hz. Pirim, Sultanım (Bu lâkabları söylemeyi kastederek) Unuttum diyorum. Sol ayağımın üzerine çıktı. Hürmet ve Muhabbetle Necdet Babamız ve Nüket Annemizin ellerinden öperiz. -------------El-Fatiha Uyandırırsın Bir gülsen bana güzel gözlüm, Süleyman'ın mühürü özlüm, Peteğinden bal ver sözlüm, Cemâlini uyandırırsın. İlâhi okur kuş dilinden, Düşürmez neyini elinden, Kemeri sallanır belinden, Kemâlini uyandırırsın. Üzülür görmese maşuku, Kafesinde O'nun aşuku, 44 46 Çıkarsa telinden bu kuşu, Aşıkanı uyandırırsın. Dara düşürmezsin canları, Yollar gariblere hızırı, Olur bütün Uşşaki razı, Uşşâkiyi uyandırırsın. Devranı ederler hazirun, Biz kaldık gökte zahirun, Gözün gördüğü seharun, Ferdiyeti uyandırırsın. Fırsatını bulsak kaçacağız, Resmeden özünü bulacağız, Sineni bilir oğulcağız, Bakiliği uyandırırsın. Necatiyete bindirirsin, Hakikatini bildirirsin, Bedenime canın verirsin. Necâtını uyandırısın. Ahadiyet-i Selâmetimsin, Marifeti Melâmetimsin, Canım sattığım Ahmedimsin, El Fatiha uyandırırırsın. 13-12-2012 Mu…. Ca….. ------------------Mu…. Ca…. (10/06/2013) Muhammeder Rasûlüllah. Hayırlı günler Mu…. oğlum. Yazılarını ve gönderdiğin dosyanı aldım indirdim okudum güzel olmuş, ellerine diline sağlık daha nicelerini yazarsın inşeallah. Se….le Es..me sana herkese selâmlar Nüket annenizinde selâmları vardır. Hoşça kalın efendi Babanız. 45 47 Mu…. Ca…. (10/06/2013) Muhammeder Rasûlüllah. Necdet Babacığım Hayırlı Akşamlar, Gördüğümüz bir zuhuratta Beyoğlunda bir sanatsal etkinlik için 5 liradan 4 tane bilete 20 lira veriyorduk. Buda Terzi Baba kitaplarıyla alâkalıymış. Yorumladığınız zuhuratın başka açılımları varmış, Bugün Kâ’be (1) çiziminin yazı ikramı geldi. Bu zuhuratı ve yorumunuzu ilave ederiz. Merkezdeki, 17, 71, 77 sayılarına bakınca bunun metrebeleriniz olduğu gayet net anlaşılıyor. Se… kızınızda evdeydi telofon ile hakkında yazdıklarınızı ilettik, bu gün aldığı en güzel haber olduğunu söyledi. Selâmları var. Ekte O dosyayı ilâve dediyoruz. Sohbetinizde ki canlara idrak, fehim, gönül genişliği ve Hakkın zatında ki hayretlerinin artmasını dilerim. Hürmet ve Muhabbetle Ellerinizden öperim. --------------MUHAMMEDER RESÛLÜLLAH-ı Tevhid et. Allâh lafzını oluşturur elbet, Baştacıdır O "He" mutlak hüviyet, Yanında ki gizli "Elif" muhabbet. Muhammeder Resûlüllah-ı Tevhid et. Birinci "Lâm" Lâm-ı velâyet ve Risâlet, Yanında ikinci "Lâm" Uluhiyet, Sonda biline "Elif" Ahadiyet, Muhammeder Resûlüllah-ı Tevhid et. 46 48 "Lâm"dır, Ulûhiyyetin Risâleti, "Sin"dir, İnsân-ı Kâmil’in Bi’seti, "Re" Rahmeten lil âlemin Risâleti, Muhammeder Rasûlüllah-ı Tevhid et. "Dal" tüm mertebelerin delilleri, "Mim"lerse her mertebenin övgüleri, "He" tüm mertebenin hakikatleri, Muhammeder Rasûlüllah-ı Tevhid et. Ef'âl'inde İbrâhim Rasûlüllah-ı, Esma'sındadır Mûsâ Rasûlüllah-ı, Sıfatın'dadır İsâ Rasûlüllah-ı, Muhammedür Râsûlüllah*ı Tevhid et. Kelime-i Tevhid, Kelime-i Risâlet, Makam-ı Muhammedi'de cem et, Nefsinden boşal, Fenâfirrasûl et, Muhammeder Rasûlüllah-ı Tevhid et. İkram eder âlemde Efendimiz, Sene Doksan bir bildim Tevhidimiz, Murat zâten bulmuştur Necdetimiz, Muhammeder Rasûlüllah-ı Tevhid et. -------------(03-01-2013) (09-01-2013) Son Dörtlük. 1991 senesinde Necdet Babamı zâhiri olarak henüz tanımamış olarak Rüya da (Zuhurat) görmüş, bunu 12 numaralı (TerziBaba 1) ve (14 İrfan mektebi) kitabının arka kapağında iki yıl kadar önce müşahade etmiş olduğumda o olduğunu anlamıştım. 23 yaşlarımda görmüş olduğum Rüyada, Necdet Babam'ı Rasûlüllah olarak ve takım elbiseli olarak görmüştüm. O gün hal üzere İslâmi asli olarak Hanif din anlayışı olarak İbrâhimi olarak yaşamaya çalışıyorduk ve etrafımda bulunan 10-15 kişilik genç guruba imamlık 47 49 yapıyordum. Bu halimizi ve anlayışımızı ve Tevhidi akidemizi sormuştum kendisine o da doğru yaptığımızı ve bu hal üzere devam etmemizi söylemişti. Yaklaşık 22 yıl önce görülen bu zuhuratın Hakikatı adeta bugün açılımları oldu. Üstteki şiirin bitiş tarihi 9 ve 1 yan yana konulduğu zaman 91 etmekte ve bugün sabah görülen bir zuhurat ve genele gönderilmiş Size güzel bir haber vereyim mi mailimiz karşılığında bâtından gelen güzel bir haber ikramı, Ek…. Beyden geldi. Bu gelen dosyadan önce sabah namazından sonra görülen zuhuratı ilâve edelim. 09-01-2013 Ma’nâ da; Necdet Babam ile Hz. Pirimin dergâhının yanındayız. Yan tarafında bir ev var. Bahçesin de camilerde ki gibi yuvarlak direkleri olan bu ev canlardan birine aitmiş ve özel bir durum ve bağlantısı var. Efendi babama bu bağlantı Hz. Pir ile yan yana olmasından mı kaynaklanıyor diyorum. Evet diyor. Bir masada karşılıklı oturuyoruz. Efendi Babamın elinde sarı bir sigara izmariti var sönmüş parmaklarında ovalıyor filtresi çıkıyor. Bir şeyler söylüyor, anlayamıyorum. Anlayamadım diyorum, Bu hal üç kere tekrar oluyor Masanın baş tarafına geçiyor. Sandalyemi alıp yanına otuyorum El-Fakir Mu…. Ca….. ------------------Terzi Baba. (10/06/2013) Aleyküm selâm Nû…. kızım. İyi niyet düşüncelerin için sağolasın şimdiye kadar olduğu gibi şimdiden sonra da dileklerin yerine gelir İnşeallah. Yolculuğun mübarek olsun sağlıkla sıhhatle bereketle dönersiniz İnşeallah. Ablanlara ve varsa beraber gideceğin kimselere de ayrı ayrı çok çok selâmlarımızı söylersin, onlarında yapacakları umreleri hep birlikte mübarek olsun İnşeallah. Gene yanında kâğıt 48 50 kalemin olsun yanına özel namazların tariflerini al vakit bulursanız hepiniz birlikte tatbik edersiniz. Kâ'be'i Muazzama'nın makamının makamı İnsân-ı kâmil namazının son iki rek'ati'nin kılındığı "makam-ı İbrâhîm'î nin ön tarafında Kâ'be kapısının bulunduğu cephesinin tam ortası olan marifet ve şeriatın birlestiği yerdir. Tabii şimdilerde orada namaz kılmak pek mümkün değildir. daha arkalarda oranın niyetine kılınır. O iki rek'at namaz ayrıca, Tecellii Ulûhiyyet, Risalet, ve abdiyyetin birlikte, "tecellii ef'âl-i cem'iyye" olan makam ve mertebesidir. Kılabilenler cinsiyyet farketmeksizin Ârif ve Ârifelerdir. Diğer köşe mertebeler yerlerine has mertebelerdir. Burası ise saha mertebesidir. Yani yaygın külli tecelli hükmündedir. Kişinin sağına doğru yola çıkıldığında, anında Makam-ı İbrâhîm, şeriat köşesine geçilip, hemen şeriat kulluk elbisesine bürünüp, onlarla birlikte, onlardan biri imiş gibi tavaf yolculuğuna çıkılır. Dileğinde soluna doğru adım atar ve hemen marifet mertebesine girer, kapıya ve hacerul esved makamlarına geçerek, kendisi seyredilen selâm verilen, ve tavaf edilen ve tavafı başlatan, ve aynı noktada bitiren olur. Ancak bu husus zahiren yasaktır. batınen dir. Zâhiren oradan geri dönülmez gelen umrecilerin akışı sistem olarak buna manidir. Zâhiren tavaf istikametinde dönülerek gene oraya gelinir. Yanına (6 Peygamber 3 ibrâhîm a.s.) ı alabilirsin fetih Sûresini alabilrsin bahsettiğini tesîh ve zikr-i de alabilirsin, Kelime-i tevhid-i de alabilirsin, hepsi oralarla ilgilidir. Cenâb-ı Hakk karşınıza çıkabilecek her türlü zorlukları şimdiden kolaylığa çevirsin İnşeallah. Daha yola çıkmadan notlarını almaya başla küçük küçük dahi olsa aklına gelen düşüncelerini hemen not et sonra onların açılımları olur. yani oraya gideyimde orada yazmaya başlarım dersen gittiğinde oralara alışıncaya kadar vakitler gelir geçerde haberin bile olmaz. İnşeallah mümkün olduğu kadar, zâhir ve batın bereketli geçer. Ancak bu günlerde orada biraz telâş kargaşa ve yıkımlar var, bundan etkilenmemeye çalışırsın. Bunun hikmeti herhelde (2013) e girilmesi ve mânâ 49 51 âleminde de büyük bir inkılâb olacağına işaret olabilir. Kâbe-i Muazzama'nın ara duvarları yıkılıp hacmı çok genişleyecek olması bunu göstermiş olabilir. Bizlerde gönül Kâ'be'mizi genişletmek için, eski yan çevre duvarlarını yıkıp daha genişlerini yapmalıyızki daha çok İlâh-î tecelliye zuhur yeri olalım İnşeallah. Yola çıkmadan bunlar sana yol hediyesi olsun Cenâb-ı Hakk hazmını versin İnşeallah. Bir sorun olursa gitmeden yazabilirsin. Evvelâ Ab… beye sonra evlâtlara sonra sana ve sonra herkese selâmlar Nüket annenin de selâmları vardır hoşça kal, Hayyat baban. İnşeallah (Hay-yat-Hay-Kalk) arsın. Buda küçük bir lâtıfe oldu. -------------Ni…. Ma…… (10/06/2013) Selâmun Aleyküm, Çok sevdiğim muhterem Efendibabacığım ve kıymetli anneciğim, İnşallah iyisinizdir. Ellerinizden hürmetle öpüyorum. Allah izin verirse cumartesi evden umre için ayrılıyorum. Yanımda daha önce umre kayıtlarınızı alarak manevi yükümle gidiyorum. İnşallah efendimizin huzurunda efendimin yazdığı şiiri okuyacağım. Olur ki babamın selâmını götürünce huzuru ilâhiye kabul edilirim. Efendi babacığım, anacığım hayır dualarınızı üstümden eksik etmeyin. Çarşamba sohbetinizi dinledim. Feyz aldım. Himmetiniz olmasaydı ne kalem yazar ne de gönül akardı. Anlıyorum ki yazılanlar, yazdırılanlardır. Kardeşlerimle dün buluştuğumuz da “mürşidimizin/Efendi Babamızın himmeti irşadıdır” sözünü yad ettik. Bugün bir yazı okuyordum. Şu söz beni etkiledi. “biz bu kapıda devlet bulduk efendim” Canım babam ben bu kapıda her şeyi buldum. Evvelâ kendimi buldum. Sonra rabbimi buldum. Bulurken hep bir eli buldum beni götüren. O el tam merkezde idi. Ne çok yakın ne çok uzak. Çok uzak zan ettiğimde gönlümde buluverdi50 52 ğim himmet, çok yakın bulup şımaracağım da ise beni durduran azamet hissi. İki mesafe arasında hayat dengemi bozdurmadan sağlam bir kişilik kurdurdunuz. Sesinizi, nefes-i rahmâninizi duyunca gönlüm hep inşirah buldu. Annemle ahiret- dünya dengesini gösterdiniz. Yüreğimde eskiden beri İstanbul sevgisi vardı. Oraya gidip elini tutacağım kâmil mürşid bulmalıyım derdim. Aslında bu hiç dile gelmemiş biz özlemdi. Geçenlerde içimden bir ses “istanbulu sana getirdik. Hem de arif-i billah babanı” dedi. İlk defa kendimin kendime açtığı bu sırrı size yazmaya karar verdim. Sizin annemle buraya gelmeniz sadece istanbulu değil kainatı açmanızdır. Allah beni seviyor ve bırakmıyor. Kıymetlisini bize gönderiyor, kendini aşikâr ediyor… Bu kızınızın evlâdınız olmak dışında bir arzusu yoktur. Bundan başka güzellik de yoktur. Tavsiyelerinizi almak isterim. Son tesbih-zikir kitabınızı götüreyim istiyorum. Ya da sizin önereceğiniz bir kitabı. Hakkınızı helâl edin babacığım anneciğim. Sizlere dua edeceğim ama teşekkür, şükür hamd olarak. Hakkınızı hiç ödeyemem. Yazılacak çok şeyin olup, bir türlü dile gelmeyen sözler var. Bildiğim tek şey C.Hakkın bana hediyesi olup sizleri çok sevdiğimdir. Muhabbetle ellerinizden öpüyorum. Telefonla sizleri giderken rahatsız edeceğim. Sizleri çok seven hayyat kızınız ------------------Terzi Baba. (25/06/2013) kandil kutlaması. Hayırlı akşamlar Ni…. kızım. yazıya aktardığın duyuşatların güzel olmuş eline gönlüne sağlık. Zahir ehli kendilerinden çok uzakta zannettikleri, ötelerde bildikleri sureti muhammedinin arap kavmi içinden geldiğini Âyetin kendilerine bildirdiğini zannederler. Sureten hadise zâten öyledir, zâten 51 53 öyle olan bir şeyi de zikremenin gereğide yoktur. Buna "malumu ilân " denir yeni bir şey değildir. O halde bu Âyet neden bu şekilde ifde edildi, bu yolla hakikati ehil olmayana perdelendi, ehli olana da perde olmadı. Düşündüklerin çok güzel desem nefsin pay alır, güzel değil desem gönlün burkulur o halde sadece güzel diyeyimde her ikisi için vasat orta yol olsun. Herkese selâmlar Nüket anneninde selâmları vardır hoşça kal Efendi Baban. ------------------Gü…. Ra…. (25/06/2013) kandil kutlaması. “….ve innehu bismillâhir rahmânir rahîm” ( Neml 30) “Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîm (rahîmun).” (Tevbe 128) Kandil ve üstteki âyeti mırıldanıyorum. Beni hep çok etkilemiştir. Ancak bu sefer sesler ve mahreçler olarak dinliyorum, özellikle “min enfusikum” kısmından sesler beni sanki çekip bir yere götürmek ister gibi, tekrar tekrar ‘’min’’, ‘’enfus’’,’’i’’,’’kum’’ sesleri üzerinden helezoni bir girdaba kapılmış gibiyim. Mealine bakıyorum. “sizin içinizden, sizin aranızdan” diye çevirmişler ancak burada ki “en’ fus” beni “taa” enfusümden yakalıyor. Aranızdan demek değil, batınınızdan, iç âleminizden, özünüzden, ‘ta’ kendiniz’diniz’den, nefsinizden diyor sanki. Veya ben öyle duyuyorum. Dışarıda bir şey yok. “Ta” ‘Muhammed (s.a.v.) benim içimden bana, benden bana, ma’nâsı ma’nâma. ….şevkat ve merhamet ediyor. Ben kendime merhamet ediyorum. Aziz olan bende, bana ‘ Ra’ ‘sûl’ benden doğuyor. İçimdeki Rasûl’e sarılıyorum, o bana teker, teker bütün geçtiğim sûretleri gösteriyor, çünkü o mü’minlere pek düşkündür. Birlikte Âdem (a.s.) oluyoruz af diliyoruz. Eyüp (a.s.) oluyoruz akan suda şifalanıyoruz arınıyoruz. “çünkü o müminlere pek düşkündür.” “Sıkıntıya düşmemiz ona pek ağır gelir”. Davud (a.s.) ağaçlara ve hayvanlara ilâhi okurken ben orda bir taşmıydım yoksa bir çiçek mi.? 52 54 Ancak kesin olarak dinledim o ilâhiyi. Nuh (a.s.) oldum bütün sûretlerden geçtim teker, teker hepsine ve hepsinden SELAM eyledim. Hep elimin üzerinde onun eli var. Bütün o yollardan geçmiş ve geldiği yolu gerisin geri giden biriyim. Meryem’im İsa’sını doğuran. Mûsâ’yım ve asayım. Tur Dağının ta kendisiyim. “çünkü o müminlere pek düşkündür.” Canım Efendim, hiç uzak değilmişsin bana meğer. Onca yolu beraber gitmişiz. “Enfüs’te BİRmişiz. Ah canım Efendim. Bugün kutlu doğum günümüzmüş. MüBArek olsun Babacığım. BAyrama da erelim inşeallah. Not: Aşk ile yazılmıştır, af ola. Le… Kı…. Ni…… ------------------Yo…. 19… (31/03/2013) Candan Aziz Efendi Babacığım ve Anneciğim, en içten hislerimle saygı ve hürmetlerimi sunarım. Babacığım Nermin Kardeş, sizden de el almış, Ahad çekiyormuş beş yıldır, sanırım ben bunları yazmadım size. Allah her şey için sizden ve anneciğimden razı olsun . Saygıyla annemin ve sizin ellerinizden öperim. ------------------Terzi Baba. Hayırlı günler Ai… kızım. Sizinde geçmiş cum'anız mübarek olsun maillere bakmaya ancak vakit bulabildim. İyi niyet ve teveccühlerinize teşekkür ederiz, Cenâb-ı Hakk hepimizi bu dünyadan azami derecede faydalanarak yolcu olan kimselerden eylesin. Bildiğiniz gibi Âdem (a.s.) dan beri zuhurda olanlar Hakikat-i Muhammediyyenin o mertebedeki kemâl görüntüleridir. kendi özel zuhuru ise Muhammed (s.a.v.) ismi ile dünyamızda görünmüş ve süresi dolunca gene gayb âlemine zâhiren intikal etmiştir. Bizlerde hepimiz onun ümmeti olmaktan şeref duyarız. Bundan başka özelde bizim bir halimiz yoktur, bahsettiğiniz hali bizde görmüşseniz o sizin çok iyi niyetinizdendir. Allah razı olsun, Rabb-ımıza 53 55 şükrederiz bizi dışarıdan "eb-u cehil" şeklinde de gösterebilirdi. Benim vasfım emekli terzi (T.C) vatandaşı' dır. Bu yüzden de yaşım biraz ilerlediği için bazıları sağ olsunlar "Terzi Baba" bazıları da edeben "Efendi Baba" derler hepsi bu. Vakit buldukça biraz dini çalışmalar yapmaya gayret ediyorum gene hepsi budur. Sizin de bahsettiğimiz gibi dışarıdan bazı dostlarımız bazı lâkaplar ilâve ediyorlar ama ne yapayım bunlar hep onların iyi niyetlerinden. Herkesten Allah (c.c.) razı olsun. Bir kimse ingilizce öğrenmek için bir öğretmene gider coğrafya öğrenmek içinde, diğer bir öğretmene gider. İngilizce öğretmeninin talebesinin coğrafyacı öğretmenine gitmesine kızması veya mani olması yerinde bir davranış olurmu?. Hayır, ancak İngilizce öğretmeni bütün bıranşların öğretmeni olsa zâten talebesinin başka bir öğretmene gitmesine gerek kalmazdı. Ancak böyle bir şey de mümkün değildir. Bir öğretmen herşeyi bilemez sadece kendi ihtisas sahahında faydalı olabilir, eğer sınırlarını aşıyor ve ben her şeyi bilirim derse o zaman da iş tehlikededir eğitim yanlış olur. Cenâb-ı Hakk hepimizi kendinden gelen bir hidayete erdirsin. Ne…. kardeşimizin ma'nâsı'na gelince, kendisinin batıni halini bilemediğim için fazla bir şey diyemiyeceğim, hastayı tanımadan reçete tavsiyesinde bulunmaya benzer. Ancak dışarıdan genelde görüldüğü şekilde kısaca inceleyebiliriz, birde eşininde gönül âlemi ile ilgisi varmı yokmu bu da tabii önemli bir durum. Zâhiren Er.. beyin kûrb'ân-ı kesmeyişi ona acımasından merhametinin fazlalığından olabilir. Bu mertebesi itibariyle güzeldir. Ehli tarik idiyse eşi ona batınen "nefs-i levvamesini" kesmesi için yardım etmeye çalışmış ancak kendisine dünya da iken o irade aktarılamadığı için ma'nâ âleminde bu husus tahakkuk edememiş olduğu görülmektedir. Bu kardeşimiz zâhiren görüldüğü gibi Şeriat mertebesinin temizliği, 54 56 "Erdemi" içinde olduğu anlaşılıyor diyebiliriz. Haklarında hayırlısı. Bunlar mutlak bir yorum değildir, daha başka da yorumları da olabilir. İnternet yayınlarının daha sesli alınması için bilgisayara, eğer yoksa, bir yardımcı hoperler ilâve edilmesi ile ses sorunu ortadan kalkar, veya bilgisayarın ses ayarını yükseltmek gerekir, bazı bilgisayarların ses ayarları yeterli olmamakta bu yüzden yardımcı dışarıdan ilâve hoperler gerekmektedir, birde böyle denersiniz. Cenâb-ı Hakk'tan sağlık sıhhat ve başarılar ve gönül genişliği niyaz ederim. Evvelâ size sonra damat, erkek evlâtlarımıza kızlarımıza ve torunlarımıza, daha sonra herkese selâmlarımızı gönderiyoruz. Nüket Annede aynı selâmlarını sizlere iletiyor. Hoşça kalın Efendi Babanız. Soracağınız şeyler olursa çekinmeden bulunca cevaplamaya çalışırım İnşeallah sorun vakit -------------Yo…. 19… (29/03/2013) Candan Aziz Efendi Babacığım ve Anneciğim, cumanız mübarek olsun. Cevap vermekle bizi çok mutlu ettiniz. Anneciğim ve siz inşeallah çok uzun yıllar bizim başımızda olup eğitimimize devam ettirirsiniz. Öğreneceğimiz ve hal edineceğimiz o kadar şey var ki. Sizi örnek alarak neyi, nasıl yapabileceğimizi hep kendimizi denetleyerek yapma ya, konuşmaya çalışıyoruz. Allah utandırmasın bu kızınızı Can Babam, Güzel Annem. Babacığım burada Ze…. Anneden beri ihvan olan Ne…. kardeşimiz bir ma’nâ görmüş. Benden rica etti size yazmam için, izninizle onu yazıyorum. Ne… kardeş, ölen eşi Er… Bey'le imiş, kurban kesecekmiş beyi ama araç yokmuş. Ne… kardeş deniz kenarından satır ve bıçak almış getirmiş ama eşi kurbanı kesmemiş. Babacığım, forumda ses çok azdı dinleyemedim ben de eski Avni Konuk şerhlerinizi dinledim. Bir de özel bir 55 57 tasavvuf sitesinde sizin de eserlerinizi buldum, sesli yayınız var onu dinliyoruz. Arkadaşlarımın da siteye girebileceğini yazmışsınız hepimiz teşekkür ediyoruz. Babacığım dün mertebeleri, âlemleri anlatan yazılarınızı okurken bir şey anlatıldı uyanık uykumda. Sizinle paylaşmak istiyorum. Bir grupla da Arabi Hazretlerinin Peygamberlerimizin esmâlarını çalışıyoruz Harun Peygambere geldik, iki yılda. Sizin çalışmalarınızı takip ediyoruz. Bunları düşünürken birden Muhammet (s.a.v.) olmak yalnızca Efendimizin yaşadığı döneme ait değil diye, geldi. Her peygamber yaşadığı dönemin mertebesine göre Muhammed'i. Ancak en kemalli hali bizzat yaşadığı dönemde kendisi yaşadı ancak peygamberlik makamı bittiğine göre kâinat rasûlsüz kalır mı? Kalmaz, velilikle devam ettiğine göre, her veli bir mertebeden Muhammed (s.a.v.) Bana göre yaşadığımız devrin Muhammed'i sizsiniz. Bütün peygamberlerimiz, kavimlerine kızdı, onlar için bazı olumsuz düşünceler geliştirebildiler mertebelerince. Ama sevgili Peygamberimiz böyle yapmadı, bütün ümmeti kucakladı. Ben bunu kendi örneğim ile yaşadım. Hiç bir mürşit ikinci bir dersi olanı evlât olarak almıyor. Beni, Allah'ım size gönderdiğinde siz hiç olumsuzluk göstermeden beni evlatlığa kabul ettiniz. Ne Annem ne siz beni evlâtlarınızdan ayrı görmediniz. Bu beni hissettiğim ve bana doğru gelen düşünceye sevketti, ma’nâ olarak yaşattı. Sevgi ve saygı ile Anneciğimin ve sizin ellerinizden öperim, kızlarımız ve damatlarımız, torunlarınız da sevgilerini gönderiyorlar. ------------------Terzi Baba. (27/03/2013) Hayırlı akşamlar Ai… kızım. Sağ olasınız gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederiz. Hamdolsun şu an bizlerde iyiyiz, sizlerinde iyi olmanıza sevindik. Vakit buldukça yazabilirsiniz bende vakit bulunca hemen cevaplamaya çalışırım, İnşeallah. Hz. Şems'in yazılımı yavaş yavaş ta olsa, 56 58 tamamlanır İnşeallah Cenâb-ı Hakk muhabbet ve kolaylıklar nasib etsin. Yol aynı yoldur eğer gerçek ise, bu işinizde kolay ve bereketli olsun, Cenâb-ı Hakk tefekkür ve kelâm genişliği versin. Ancak çok fazla teferruata da dalmadan dinleyenleri sıkmamaya çalışarak bir şeyler anlatıp onları faydalandırmak daha akılcı olur. Bilindiği gibi her mevzuun en az üç mertebeden idraki vardır. Hâtta bu duruma gelmeden evvel birde "bilmel kelâm" mertebesi vardır ki, ehli zâhir ulemasının mertebesidir, sadece bilgi naklidir, bundan sonra da gerçek ilim mertebesi başlarki, bilindiği gibi "ilmel-aynel-Hakk'el yakîn" ilimleridir bunlarda, kişilerde, çalışmaları nispetinde zaman içinde açılır, işte o yüzden bizim kitaplarımız her okunduğunda başka bir yönü açıldığından sanki daha evvelce hiç okunmamış yeni taze bir bilgi gibi okunur, insan-ı sıkmaz ayrıca tefekkür ehlini hayrete sokar, nedeni ise içinde mertebelerin olduğudur. Daha evvelden de farkettiğiniz gibi şimdi daha çok farketmişsiniz, Cenâb-ı Hakk faydalandırsın. Gelme vaktimiz yaklaşıyor fazla kalmadı buralardaki işlerimizi yoluna koyalım geleceğiz İnşeallah. Gelince nasib olursa görüşürüz, bahsettiğiniz kardeşlerinizi de getirebilirsiniz bizlerde kendilerini tanımış oluruz İnşeallah. Bir mani olmazsa bu akşam devam "Mesnevi" sohbetlerimizi internetten "Terzi baba forum" adresinden dinleye bilirsiniz, (20,30) civarında açarsanız, bir müzik yayını olacaktır, daha sonra (20,45) te sohbet başlayacaktır, İnşeallah bilindiği gibi bu sohbetler her çarşamba akşamı aynı saatte devam etmektedir. Diğer Mevlevi kardeşlerimize de söyleyebilirsiniz imkânları ve vakitleri olanlar evlerinde dinleyebilirler. Cenâb-ı Hakk dünya ahret her türlü işlerinizde kolaylıklar nasib etsin İnşeallah. Her hangi bir soru veya durum olursa sorabilirsiniz, çekinmeyin. Size evlâtlarınıza torunlarımıza ve herkese selâmlar, Nüket Annenin de selâmları vardır hoşça kalın Efendi Babanız. 57 59 ------------------Yo…. 19…. (27/03/2013) Candan Aziz Efendi Babacığım ve Anneciğim, zamanınızın çok kıymetli olduğunu bildiğim için size yazamıyorum ama bugün hasret yaktı, annemi ve babamı özledim, affınıza sığınarak yazıyorum. Babacığım, Anneciğim inşeallah sağlığınız iyidir. Biz hamd olsun iyiyiz. Her şey yolunda gidiyor. Şems Hazretleri ile ilgili çalışmam yarıyı geçti. Ancak hata yapmamak için çok dikkatli olmaya çalışıyorum, Allah'ım utandırmasın. Babacığım, gönlüm öylesine coşkun ki yere göğe sığamıyorum. Kalbimin olduğu yerde ne olduğunu bilmediğim enerji akışları beni kuşattı. Epey bir zamandır, Mevlevi kardeşlerimin sohbetleri, hocamızın bir sorunu olduğundan, bu durum geçene kadar kızınıza emanet edildi. Sizin kızınız olma sıfatına lâyık olabilmek için çok çalışıyorum. Dersleri anlatırken önce biraz korktum sorumluluktan ve hakkıyla yapabilir miyim, diye. Meğerse neler kazımış, nakşetmişsiniz içimize. Sanki bilgisayara yüklenmiş bir programım varmış, düğmesine basınca o bilgiler geldi ekrana. Yine de yüklenilen bilgiler ya benim dilimden eksik çıkarsa diye, yine size ve ilminize olan saygımdan, hürmetimden kitaplarınızı bir daha bugünkü aklım ve ruhumla okuyorum. Can Babam, siz bir ilim deryasısınız, her bir kelimede durarak okumam gerekiyormuş. Seslere yüklediğiniz ma’nâ, ma’nâ ya yüklenen ruh, ruha yüklediğiniz nur çalışması dediğiniz, buymuş meğerse. Bu bilgiler, örneklemeler, Necdet Babam'dandır, diye anlatıyorum. Bazı kardeşlerim sizi ve annemi geldiğinizde ziyaret etmek istiyorlar izniniz olursa. Canım Annemin gül kokulu ellerinden , sizin kudret ellerinizden saygı ve hürmet ile öperim. Kızınız Ai…. ------------------Terzi Baba. (31/03/2013) Hayırlı günler Ze…. kızım seninde geçmiş cum'ân 58 60 mübarek olsun. yazıların güzel olmuş eline diline gönlüne sağlık, Cenâb-ı Hakk daha çok faydalandırsın İnşeallah. Bizlere kim hangi gözle bakarsa öyle görüyor, ne yapalım hayatın hali böyle, iyi niyetin için sağ olasın, aslında bizim fazladan bir şey yaptığımız yok olması gerekeni yapmaya çalışıyoruz o kadar. Sana Al… beye evlâtlarınıza annene teyzene ve herkese selâmlarımızı gönderiyoruz. Ayrıca Nüket annen de aynen selâm ediyor ve gönderdiğiniz hediyeyi aldık çok memnun olduk teşekkür ederiz Cenâb-ı Hakk'ta sizleri memnun etsin. Hoşça kal Efendi Baban. -----------------------Ze…. Ül…. (29/03/2013) Hayırlı cumalar Efendi Babacım Allah'ı teâlâ sağlıklı uzun ömürler nasib etsin inşallah Nüket annemle bize. Nefesi Rahman oldunuz bizlerde sayenizde hayal âlemimiz de yaşarken hakikatimize ulaştık. Kendimizi sokakta gördüğümüz, Baba zulmünden üvey anne şiddetinden kaçan sokak çocukları gibi, gök kubbenin altında kendinden bi haber aç, garip, sindirilmiş, uyuşturulmuş zihinlerle, sonu belli olmayan yolculuğun minik kahramanlarıydık. Zâhir ehli olarak günah korkusu sevap kazancıyla yaşayan Allah'u teâlâyı ötelere atarak ondan ayrı düşmenin getirisi olan benlik duygusunun getirdiği sahiplenme ile, benim malım, benim çocuğum, benim hal ve davranışlarım, benim verdiklerim gibi bunlarda ister maddi kazançlar ister manevi bilgiler olsun, ya da benim duygularım densin hepsi hakikatine ulaşmamış benlik bilincinin getirisi olan ateş olarak karşımıza çıkıyor. Firavunlaşmış nefisler olarak hükmünü sürdürüyor. Böyle bir hâl içerisindeyken, üstü başı kirlenmiş, gönül âlemi paslı minik sokak çocuklarına, Rahmân’ın nefesi oldunuz, zemzem suyu, yani ilim ile hayat verdiniz bizlere, mâide sofrası oldunuz ma’nevi rızık sofrasına ulaştırdınız. İstidatımız kadar nasipleniyoruz babacım. 59 61 1999 tarihinde Hi…. ablamızın Me….. amcamızın evinde telefonla konuştuğum kitabları ile taniştığım, zatınız ile ilk tanışacağım mekân idi. Heyecanlı bir bekleyiş içinde idik. Ne kadar cömert ve fedakâr insanlar maddi ve manevi imkanlarını hiç tanımadıkları insanlara üstelik nasıl karşılanacaklarını bilmeden Allah (c.c) rızası için geliyorlar diye düşünüyorum. Kapı çaldı bir kaç gönül dostu ile ayakta karşıladık canımızın cananlarını. İlk hislerim, Nüket annem için ne kadar duru olduğu gibi doğal, sade bir bayan. Babacım sizin içinde, halim selim bir beyfendi ikiside ne kadar mütevaziler diyorum. Üzerinizde öyle sakinlik hali var ki bizlerede sirayet etti. Sizi düşündüğümde çehrenizden önce gözümün önüne siyah uçsuz bucaksız bir derinlik geliyor. O derinliğin içerisinde eriyip, gayb olup, arınmış saf ve temiz Rahim tecellisi ile yeniden doğuyoruz. Bizlere bu hakikatleri yaşattığınız için sonsuz teşekkürler. Bu gün, o gün ki oluşumları şöyle algılıyorum. Hikmet, her şeyi bir sebep ve hikmete göre var eden Allah (c.c) nün hikmeti yani muradı böyle imiş. Mehmet. Muhammed isminin türkçesi, çok hamd eden, Allah'a (c.c) çok şükreden, övülmüş, methedilen ma’nâ’sın da. İslam ordusunun Mehmetciği ile buluşturdu bizleri. 1999 yılında,19, insanı kamilin şifresi. 99,Allah'ın güzel isimleri 1+9=10 . 0 atarsak 1 teklik 9+9=18 onuda toplarsak 1+8 =9 yine 1+9=19 sayısına ulaşıyoruz. Yani, 18 bin alemi kendinde ihata etmiş. 4. kat=şeriat tarikat, hakikat, marifet mertebelerini yani zat tecellisinin zuhur mahalli olan efendi babam. Allah (c.c) nün yeryüzünde kullarına lütfettiği en büyük nimet. Babacığım bizleri sizinle buluşturan Allah' teâlâ ya 60 62 sonsuz şükürler. Hakkınızı asla ödeyemeyiz, sizleri çok seviyorum ellerinizden öpüyorum. Ze…. kızınız. ------------------Terzi Baba. (16/04/2013) Aleyküm selâm. Mü….. hanım kızım, zuhuratınız gerçekten çok güzel, bir bakıma bunların görülmesi sizin iyi niyetinizden ve bunların dışarı yansımasıdır. Diğer yönü ile ise bu hususların dışarıda sizin gördüğünüz gibi ve diğer bazı kimselerinde gördüğü benzer zuhuratlarla bizim batınen tanıtılmamız olmaktadır. Aslında ben bu tariflerin dışında tutarım kendimi, ben Hakk'ın sıradan bir kulu olmaya çalışıyorum bunu başarabilirsem ne mutlu olurum. Gördüğünüz halay çekimi ise bu durumun kutlanmasıdır diyebiliriz. Genelde güzel bir zuhurat. Yazmak için zahmetinize teşekkür ederim sağolasınız. Şa…. de zuhuratı güzeldir. Orada da 13 ü bulmuş, sağolsun gönlünde bizler olduğu ve oralarda da ilgilendiği anlaşılıyor. 13 üncü kırmızı dolma o günlerde Şa….’in aklında ve gönlünde Bizden kaynaklanan bir mevzû varmış, ve bu mevzu diğerlerine de tattırılmış. Şöyle olabilir, Şa… bizden bir mevû okuyup, onu başka bir kaç arkadaşına da okudu veya anlattı ise dolmanın paylaşımı olarak düşünülebilir. Cenâb-ı Hakk ona da daha nicelerini nasib eder İnşeallah. Hoşça kalın Yu… beye, size, Şa…. Al…. Sü… kızımıza ve herkese selâmlar Nüket hanımında selâmları var, Hoşça kalın Efendi Babanız. ------------------Mu…. Di…. (14/04/2013) Selâmûn aleyküm efendi babacığım. Benden istemiş olduğunuz zuhuratım aşağıdadır. Şa…'in de bir zuhuratı var onu da yazının devamına 2. bölüm olarak ekliyorum. 61 63 Stadyum gibi bir yerdeyiz çok kalabalık. Tüm insanları görebileceğim bir yerde oturuyorum. Siz de karşıda bir yerde oturuyorsunuz. Derken birisi önüme bir kaset çalar getirip koydu. kaset çalar bir halay oyunu çalmaya başladı, ve bununla bieraber Nüket hanım eline pullu bir mendil aldı ve halay çekmeye başladı. Birçok kişi de onunla birlikte halaya katıldılar. Nüket hanım, bu kendisine katılan insanlara halay çekmeyi öğretiyordu. Bir an ben de halaya katılmak için hamle ettim birkaç adım attım ama sonra kendime geldim ve "ben ne yapıyorum" diyerek kendimi geri çektim. Daha sonra kaset çalarda çalan halay oyunu bitti ve kaset çalarda sizin sohbetiniz başladı. Kalabalıktan bir kişi, "bu ne şimdi ya kim bu" gibisinden sizin sohbetinize itiraz ediyor, anlamadığı için konuşmaya başladı. Ben de sizin ifşa olup zarar görmemeniz için, daha doğrusu kişilerden sizi korumak için kaset çaları kapatmaya uğraştım. Sonrasında sohbet sustu ama bir süre sonra kendiliğinden tekrar çalıştı. Bu sefer karşılıklı 2 kişi konuşuyordu kaset çalarda. Bu 2 kişiden biri siz diğeri ise sanki bir röportaj yapıyormuş gibi size sorular yöneltmeye başladı. şimdi röportaj gibi devam edelim yazmaya. Kişi : Siz âlim misiniz? Siz : Evet Kişi : Siz arif-i billah mısınız? Siz : Evet Bu arada ben kaset çaları o ilk itiraz eden kişi, tekrar itiraz edip siz zarar görmeyin diye, sürekli kaset çaların düğmelerine basıyorum susturmak için ama bir türlü susmuyor ve röportaj devam ediyor : Kişi : Siz insan-ı kâmil misiniz? Siz : Evet öyle olduğumu söylüyorlar. Kişi : Siz kutup musunuz? 62 64 Siz : Evet Kişi : Siz gavs mısınız? Siz : Evet Bu son cevabınızla birlikte kaset çalar sustu. Bu sefer ilk başta sohbetinizi anlamayıp itiraz eden adamla, aramda bir konuşma geçti o da şöyle : Adam : Vay be ! içimizde insan-ı Kamil mi var yani? Ben : Evet işte az önce sohbeti olan kişi. Bizim Efendi babamız bu kişi. Adam: Burada mı o kişi şu anda içimizde mi? Ben: Evet içimizde . Hatta şu anda da aramızda. Diyorum ve içimden, kendi kendime "çok şükür efendi babamızın farkına vardılar. demek ki Allah-û Teâlâ Efendi Babamızın bu durumunu insanların duymalarını murâd ettiği için, ben o kaset çaları susturamadım" diye düşünüyorum. Bütün bu konuşmalar sırasında siz karşıda hiç ses çıkarmadan tevazu gösteriyorsunuz. Sonrasında da sevinç içinde uyanıyorum. Zuhurat 2 (Şa… Di….) Selâmûn aleyküm babacığım Ben şa…. Afiyettesinizdir inşaallah. Bu zuhuratı 12.04.2013 tarihini 13.04 2013 ' e Cuma'yı Cumartesi'ye bağlayan gece gördüm. Görev yaptığım yerde sağlık ocağımızın bahçesi ve bir kamelyamız var. Orada bir grup insanla toplanmışız ve mangal yakıyoruz. Yalnız sadece ben ve siz net bi şekilde görünüyoruz. Diğer insanların kim olduklarını hatırlayamıyorum. Mangaldaki yiyecekler pişerken gözüm masanın üzerindeki tepsiye ilişiyor. Tepsi üzerinde Kıbrıs Haritası olan bir tepsi dikdörtgen şeklinde. Üzerinde 12 adet kuru patlıcan dolması var normal mor renkli. Ben bakıyorum ve bir tane de ben ekliyorum 13 oluyor dolmaların sayısı. Ancak benim eklediğim dolmanın patlıcanı kan kırmızı renginde. 63 65 Sonra tepsinin başına siz geliyorsunuz ve bu kırmızı dolmayı pazardan ben almıştım diyorsunuz. Sonrasında da o kırmızı renkli dolmadan bir lokma ısırıp bana uzatuyorsunuz ve ben de bir parça ısırıyorum. Sonrasında orda bulunan herkes sırayla ısırıyor. Gerisini hatırlamıyorum zâten sonrasında da uyandım. Sizin ve Nüket annemin ellerinizden öpüyorum babacığım. ------------------Terzi Baba. (16/04/2013) Hayırlı günler Ai… kızım Cenâb-ı Hakk tefekkür ve idraklerinizi arttırsın İnşeallah. Besmele hakkında birde Meryen Suresinin (19) da "zekeriyya, Yahya, İsa" hakkında da küçük bir bilgi olacaktır zannediyorum. Ayrıca İzmire gelince İnşeallah sohbet mevzularımızdan biri (Fatiha Sûresi ve besmele) olacaktır kitabı baskıda yeni bitti, kitabı da İzmire gelecek İnşeallah. Cenâb-ı Hakk hepimizi faydalandırsın. Kitap çalışmalarınızda başarılar dilerim. Kolay gelsin. Bütün aile fertlerinize ve herkese selâmlar Nüket Annenizin de selâmları vardır hoşça kalın Efendi babanız. ------------------Yo…. 19….. (14/04/2013) Candan Aziz Efendi Babacığım ve Anneciğim, Hayırlı akşamlar olsun inşeallah. Anneciğimin ve sizin sağlığınız için duacıyız. Biz de hepimiz iyiyiz elhamdülillah. Dünya telaşları, çalışmalar yoğun şükürler olsun. Babacığım, kitap çalışması için sayılara ve rakkamlara bakıyordum. Gönlüme gelenleri yazmıştım, Makalât'ta geçen harflere göre. Arabi Hazretlerinden de yararlandım. Sonra sizden Füsus dinlemek istedim. Sâlih Peygamber fassını açtım. Sayılar özellikle 1-2-3 öylesine güzel anlatılmış ki. Allah- Rahman - Rahim. Tekrar notlar aldım. Kitaplarınızı yeniden özetledim özellikle mertebelerde. Ancak bu güne dek dikkatimi çekmeyen bir ifade akıl 64 66 oyunlarındaki sırlar gibiydi. Tek sayıları birden başlatmak o kadar doğal geliyordu, ezber bozdurdunuz. Siz üçten başladınız. 1 ve 2 adet değil. Bu ifade her şeyin zâten özüydü. Bizim aklımız, gözlerimiz nasıl bir perde ile örtülü ki hemen göremiyor. Nasip ve gayret sırrı bu mu Babacığım? Beni farklı boyuta taşıyan şey bunlardan sonra gelip şaşkına çevirdi. Teslise hiç sizin gözünüzle bakmamışız. Üstelik gösterdiğiniz halde. Baba, oğul, kutsal ruh. Zat, sıfat, esma diye , düşünüyordum ama onun bir Besmele makamı olduğunu düşünmemiştim. Birin, üç gibi görünmesi. Birin tezahürü. Ozaman Besmele de peygamberlerimize mertebelerine göre tecelli etti. Babacığım eğer sizin için uygun olursa Besmelenin, peygamberlerimizdeki tezahürlerini, mertebelerini geldiğiniz de açıklayabilir misiniz? Süleyman Peygamberimizinkini anlatmıştınız bir keresinde. 13 sayısı da bu bağlamda çok farklı. Allah Razı olsun bizi insan ma’nâsı’na ulaştırma yolunda eğittiğiniz için. Saygı ve sevgi ile sizin ve annemin ellerinizden öperim. Kızınız Ai… ------------------İz….’den Jâ…, Na…..’nın arkadaşı. (2013/haziran.) Bu zuhuratımı zize anlatmış idim. Sizde yazmamı istemiş idiniz. Selâmlar, Allah sizden razı olsun. (1) Ru’yam- Otel desem otel değil, cami desem cami değil, büyük bir mekândayız. Çok kalabalık guruplar var. Kimi abdest alıyor, kimileri gurp gurup oturmuşlar. Bir de gurupların veya cemeatlerin liderleri var. Hepsi Efendi Babacığım sizin sohbetiniz için oraya gelmişler. Sizin ilminizin farklı olduğunu bu ilimlerin çok yüksek dereceden anlatıldığını cemeatlerine anlatıyorlar. Böyle bir ortam var. O mekân bana aitmiş. Daha sonra aynı mekânda, daha yüksek bir bölüme geçiyorum, orada siz ve Nüket hanım var, yine yüksek bir yerde süslenmiş taht gibi bir yerin üzerinde bir bohça var. 65 67 Beyaz parlak göz alan bir bohça; siz İçinden iki tane yeşil örtü çıkıyor. O adeta üzerlerinden ışıklar saçılıyor. O diğerini diğerini Nüket hanımın başına bohçayı açıyorsunuz. örtüler de şıkır şıkır, örtülerin birini benim örtüyorsunuz. (2) Ru’yam –Yine Efendi Babacığım, çok kalabalık bir yerdeyiz. Adeta iğne atsan yere düşmez, denildiği gibi çok yüksek bir yerdeyiz. Kalabalık daha aşağılarda kalıyor. Siz beliriyorsunuz. O hali ifade etmek, kelimelere dökmek imkânsız. Kırık beyaz inci renginde parlak satenden parlak bir giysiniz var. Etekleri yere kadar arkası geriye doğru uzuyor. Bütün üstü ve kenarları inci ve parlak taşlarla süslü. Başınızda da başlık var. Ön terafı yukarıya doğru sivri. Onun da bütün kenarları aynı şekilde inci ve parlak taşlarla süslü; Sizden göz kamaştıran ışıklar etrafa dağılıyor. Kalabalıktakileri fark edemiyorum. Ben sağ tarafınızda yanınızdayım. Bir adım yanınızda da Na… kardeşim var. Bu ru’yayı gördüğümde çok heyecanlandım. Size anlatmak için telefon açtığımda ulaşamadım. Siz Umre ziyaretinde idiniz. Na… kardeşime sordum. Henüz daha dönmemişsiniz. Efendi Babacığım size de Nüket hanıma da Allah sağlık sıhhat versin başımızdan eksik etmesin. Teşekkürler. ------------------Terzi Baba. (11/08/2013) Hayırlı günler Kü… oğlum. İyi niyetlerin için sağ olasın bizde abartılacak öyle fazla bir şey yoktur, olabildiğince Hakk'ın yolunda olmaya gayret ediyoruz. fazla gözünde büyütme, bir gün gelir üstümüzden eksi bir şey zuhur eder, sonra daha çok üzülürsün, her beşer gibi bizde yaşamaya çalışıyoruz. Cenâb-ı Hakk cümlemizi şaşırtmasın İnşeallah. Arkadaşların ile yapmaya çalıştığınız İlâh-î çok güzel olmuş, o da bize bayram hediyesi oldu, senden ve hizmeti geçen kardeşlerimizden Cenâb-ı Hakk razı, olsun yeni çalışmalarınızda başarılar nasib etsin. Şiirinde güzel olmuş ellerine diline gönlüne sağlık. İleriki 66 68 zamanlarda bunu da İlâh-î yaparsın. Zuhuratlarında güzel hizmetlerini gösteriyor yavaş yavaş tevhid mevzularını anladıkça bunları idrak etmen kolaylaşacak çok fazla üstüne düşme ihmalde etme belirli bir seyirde yoluna devam et. Cenâb-ı Hakk dünya ahret her türlü işlerinde kolaylıklar nasib etsin İnşeallah. Herkese selâmlar hoşça kal Efendi Baban. ------------------Kü…. Er…. (10/08/2013) Hayırlı akşamlar Efendi Babacığım. Sizi nasıl öveyim, size nasıl niyaz edeyim gönlüm kelimelerim aciz kalıyor. Allah sizi nasıl övüyor sa bende öyle övmek dilerim. Rabbim sizi başımızdan eksik etmesin. Sağlık ihsan eylesin. İlâhiyi yaparken hep Cemâliniz geldi gözümün önüne, ağlamaktan okuyamadım. Arkadaşlarımla ilk defa aldığımız sanat eğitimi en kemalli yere hizmet etti dedik. Hamd ettik durmadan. Öyle bir bayram yaşadım ki bu sene, sizin nurunuz ve feyziniz sayesinde, bayram etmek bu olsa diye geçti gönlümden. Çalışmalarımıza devam ediyoruz Nusret Babamızın erler demine ilâhisi üzerinde çalışıyoruz. Efendi Babacığım şiirlerinizi de gönlümüzün yettiğince ilâhi yapmaya çalışıyorum. Efendi Babacığım; Bayramın 2. günü zuharatım da çok kalabalık bir gruba yüksekçe bir yerde oturmuş, Kur’an'ı Kerîm’den Amenerrasulu, âyetel kürsi yü okuyordum. Üzerimde simsiyah bir cübbe vardı. ve bütün kalabalığa dua ettiriyordum. Bu şekilde gördüm. Ramazanın içinde ise siz abdest alıyordunuz, bende size testi ile su döküyordum. Mübarek ayaklarınız ellerimle öyle mutlu olarak yıkıyordum ki aklıma geldikçe gözlerim doluyor hep. Ömrüm boyunca bu bayramı unutmayacağım, sizin sayenizde Efendi Babacığım. Eğer bu can var ise, yolunuza feda olsun. Her an hazırım. Mübarek ellerinizden öperim, 67 69 Nüket Annemizin de bayramını kutlar ellerinden öperim.. --------Sarraf olsam biçemem ki pahanı Kurban etsen azdır yoluna canı Aşkın ile bulur gönül kemali Çözmekle bitmeyen sır Terzi Babam Bu aşka düşeli ağlar coşarım Düşümde el öptüm vuslat yaşarım Ben garib pervane size koşarım Marifet güneşim Nur Terzi Babam Bu sefil eroğlu kurban yoluna Ömrü hediye etsem değmez teline Kalmadı kararım döndüm deliye Hasbahçe bağbanı gül Berzi Babam.... Efendi Babacığım,size yazdığım şiirim bu. Hatam varsa beni bağışlayın. Sizi gördüğüm sohbetinize katıldığım gün, sizi üzdüm mü densizliğim oldu mu diye gönlüm öyle kanıyor ki, çok özür dilerim beni bağışlayın ne olur. Do… Kü… Er….. ------------------Terzi Baba. (28/08/2013) Hayırlı günler Me… oğlum. İyi niyetlerin için sağolasın. Hamdolsun şimdilik iyi sayılırız İnşeallah sizlerde hep birlikte iyisinizdir. Cenâb-ı Hakk gönlünü açık, bedenini kavi eylesin. Bahsettiğin durumlar bazı kimselerde daha bariz olarak ortaya çıkar, bazılarında daha az olur bazıları da farkında olmazlar. Her hangi bir şeyin farkında olan kimse tabî ki onu daha iyi değerlendirir. Bu açık olarak "Ve ne fahtü fihi min Rûh-î" "ben ona Rûhum'dan nefih ettim/ üfledim" hakikanin yaşantısıdır diyebiliriz. Ancak bütün bunları, hakkımızda fazla büyütme, hayat bu belli olmaz bir 68 70 gün üzerimizden eksi bir şey zuhur eder üzüntüye sebeb olur, bizde bu dünyanın sıradan insanlarından biriyiz. İstiğfarlardan hangisini çeksen olur, sadece estağfirullah demek te yeterli olur. İzmire İnşeallah Eylül-ün (17) sinde geleceğiz kısmet olursa cum'a günü aynı yerde gene görüşürüz. Zuhuratların güzel Yolunda belgesel seyretmek güzel ismi üstünde "belge" ma'nâ belgelerinin farkına varmaya çalışmak, buzullardan yukarıya çıkmak güzel, fikir yükselmelerine çıkmak olur. Ve buzun aslı sudur suda ilimdir onlar eridilçe ilim ortaya çıkacaktır. Cesedi görmek gönlünde olan bir dünya nefsani sevgisinin de aşıldığını göstermektedir, gergedan mükâfatının verilmediği iyi olmuş çünkü o mahlûk nefsin biraz kuvvetliliğini ifade eder, verilmemesi üzülünecek bir şey değil eğer alsalardı onu kendilerinin öldürmesi lâzım gelecektiki bu daha zordu. (ABD) donanması. Yani Amerikan, (Abd) "abdiyyeti"nin kulluğunun ne kadar sığ olduğu gemilerinin yani ilim araçlarının arızalı ve sığ/derinliği olmadığı, öyle bir yerde bile battığı/hükümsüz kaldığı anlaşılabilir. Zâten hayat sahnesinde hep birer oyuncuyuz. Hepsi güzel yolunda, Cenâb-ı Hakk daha nicelerini nasib eder İnşeallah. Soruların olursa not al gelince incelemeye çalışırız İnşeallah. Dünya ahret işlerinde başarılar dilerim, selâmlar hoşça kal Efendi Baban. ------------------Me…. Ak…. (26/08/2013) “Zuhuratlar” Efendi Babam. Ellerinizden saygı ve hürmetle öper, Cenâb-ı Hakk’tan sizlere sağlık, sıhhat ve afiyet vermesini en içten dileklerim niyaz ederim. Cenâb-ı Hakk, beni ve diğer evlâtlarınızı sizin yol göstericiliğinizden mahrum bırakmasın inşallah. 69 71 Efendi Babam, son zuhuratlarımı göndermeden önce, müsaadenizle, sizinle bir şey paylaşmak istiyorum. Geçen hafta, telefonda size üç harflilerin ma’nâ âleminde beni rahatsız ettiklerinden bahsetmiştim. Sizinle konuştuktan sonra, içime öyle bir ferahlama, öyle bir enerji geldi ki anlatamam. Geceleri gözüme uyku girmemeye başladı, çok az uyuyabiliyordum ama bundan rahatsız da olmuyordum. Hatta vücût ısımda belirgin bir artış oldu. Bu fiziksel bir şeydi (yani psikolojik olarak uydurduğum bir şey değildi). Bir enerji ve bir dinçlik yüklemesi oldu üzerimde; zikirlerimde ve ibadetlerimde, (tabirimi caiz görün lütfen Babacığım) adeta dopingli bir güreşçi gibi meydana çıkmaya başladım. Efendi Babam, bu tam olarak biat sonrasında yaşadığım fiziksel ve ruh-î duruma tekabül ediyordu. Biatten sonra da bu halleri yaşadım. Geriye dönüp baktığımda görüyorum ki, bu halleri bir kere daha yaşamışım. Daha huzurunuza çıkmak nasip olmamıştı, sadece telefonda bir iki kere konuşmak nasip olmuştu. İzmir’e gelecektiniz, istersem sohbetinize katılabileceğim şeklinde bir izin vermiştiniz bana. Daha, ne ders vermiştiniz, ne de evlâtlığa kabul etmiştiniz. İzmir’e gelmenize bir hafta kala, bana bir haller olmuştu. Yine uyuyamaz olmuştum, ama o kadar az uykuyla hiç o kadar dinç olduğumu hatırlamıyordum. İnsana en zor gelen sabah namazlarına bile adeta koşarak kalkıyordum. Sanki doping almıştım. Bir de, siz gelene kadar bir hafta boyunca, ağzımı bıçak açmamıştı. İnsanlar, yemek aralarında ve molalarda, güler eğlenirken, nefsi sohbetler yaparken, ben bir kenarda, ki eskiden o sohbetlerde başı çekerdim, ağzımı bıçak açmadan oturuyordum. Efendi Babam, bu nasıl bir şeydir ki, daha sizinle herhangi bir evlâtlık ilişkisi tesis edilmemişken, hatta ve hatta daha fiziksel bir görüşme bile gerçekleşmemişken, üzerimde bu kadar büyük bir tesiriniz olabiliyordu... Bu nasıl bir şeydir ki, üzerime çullanan üç harfliler bir telefon konuşmasından sonra beni rahat bırakıyor, ve ruhani olarak büyük bir enerji çoğalması yaşıyor, zikirlerime dört elle sarılır hâle geliyordum. 70 72 Efendi Babam, bilmiyorum, ama size bu satırları yazmak bile içimi hem ferahlatıyor, hem de tarifini yapamadığım bir coşku ile içimi dolduruyor. Ve git gide, hayatımın merkezi teşkil etmeye başlıyorsunuz, ya da ben bunun farkına varıyorum. Eskiden sizin sohbetlerinizi zahiri olarak dinlerdim. O sohbetlerdeki ilm ve irfan için. Ama şimdi farkediyorum ki, mürşid ile mürid arasında, günlük dille, dile gelemeyen farklı bir boyut var, sadece o sesi duymak bile insanı pişiriyor. Aradaki fiziksel uzaklık bu yüzden çok büyük dezavantaj, ama Cenâb-ı Hakk, her zorluğun yanında bir kolaylık da veriyor, tekrardan yola koyulmamızı istiyor. Efendi Babam, işte ben mp3 çalarımı sizin sohbetlerinizle doldurdum. Boş kaldığım her anda, bir sohbetinizi açıp dinliyorum. Bunu sadece ilm ve irfan kazanmak için değil, boş vakitte mevzi kazanacak olan nefsime set çekmek için de yapıyorum. Çünkü gözle görülür ilm ve irfan kadar, o sohbetlerde gözle görülmeyen bir frekansın, için için gönlümü pişirdiğini ve kötülüğü emreden nefsime, hakikatini, o farkına bile varmaksızın, hatırlattığını düşünüyorum. İşte o yüzden, o içten duygularımla, Cenâb-ı Hakk’tan önümde açtığınız yolda, hakkıyla çalışmayı ve mesafe kat etmeyi lütfeylemesini niyaz ediyorum. Efendi Babam, aşağıda zuhuratlarımı gönderiyorum. Artık sayıları gayet azaldı. İlgileriniz için Allah sizden razı olsun. Bu arada, zikirlerimde olan 101 istiğfar konusunda bir şey danışmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, çok çeşitli, istiğfarlar var. Siz, hangisini tavsiye edersiniz? Aynı şeyi salâvat-ı şerife konusunda soracaktım… Siz hangi Salâvat-ı tavsiye edersiniz? Efendi Babam, bir de şöyle bir durumum daha var: Evimizin yapısı gereği, zikirlerimi bazen, yatak odasında yapmak zorunda kalıyorum. Ayşe validemiz, Efendimizin (s.a.s.) yattığı yerde namaz kıldığından bahsetmiş. Bu konularda doğru bilgiye ulaşmak her zaman mümkün olmadığı için, bir de size danışmak istedim. Bu arada Efendi Babam, yakın bir vakitte İzmir’e geleceğinizden bahsetmiştiniz. Geliş tarihiz belli oldu mu? 71 73 Cenâb-ı Hakk en kısa sürede huzurunuzda bulunmayı fiziksel olarak da nasip eder inşallah? Efendi Babam, mektubumu bitirirken, Cenâb-ı Hakk’tan sizi başımızdan eksik etmemesini niyaz eder, hürmet ile ellerinizden öperim. En içten saygılarımla (1) Rüyanın hatırlayabildiğim ilk yeri, El….. (eşim) bir yer yatağında yatmışız, tam tekrar yatacakken, bababım (Lü…..) kalktığını duyuyoruz. Herhalde El….’e biraz beklemesini söylüyorum. “Bir babama bakıyım” diyorum. Ancak babam evin içinde dolaşıyor, hiç uyuyacak gibi değil. Ben de ona eşlik ediyorum. O sırada televizyonu açıyor. Haberler gibi bir şey var. Haberlerde Putin’den bahsediyor. Daha sonra bir belgesel başlıyor herhalde. Emin değilim ama Elif, ben ve oğlum (Cem Asım) bu belgeseli izliyoruz. Belgeselde insanlar bir yerlere tırmanıyorlar. Önce bir kayalığı tırmanıyorlar. Kayalığın bittiği yerde buzullar başlıyor. Artık biz izliyor muyuz yoksa ekibin bir parçası mıyız bilemiyorum. Biri bu belgesel içinde, bu tırmanma serüveninin detaylarını anlatıyor. Buzullara gelindiğinde, o vakte kadar ekip içerisinde uyuklayan biri grubun liderliğini eline alıyor, inanılmaz hareketler ile dimdik buzullara tırmanmaya başlıyor. Akıl almaz bir güç ve çeviklik ile buzulları tırmanırken, diğeri ya da diğerleri onu takip ediyor. Bu arada tırmanılan buzulların kubbe şeklinde olduğu ve dikkatli bakılınca camii kubbeleri gibi desenler ile süslendiğini görüyoruz. Bir süre sonra zirveye varıyoruz. Ekiptekiler, zirvenin tepesinde hep birden tepinmeye başlıyorlar. Tırmanırken buzulları ister istemez zorladıklarını, sarstıklarını, dönüş yolunda kendilerini taşıyamayacak buzulları bu yöntemle şimdiden çökerttiklerini söylüyorlar. O sırada, bir tanesi geliyor, elinde üst üste konmuş iki küçük kafes veya tel sepet gibi bir şey var. Şöyle diyor: “deprem olduğunda hiçbir kapı dışarı doğru açılmaz, kapılar her zaman içeri doğru açılır.” Bunu derken, elindeki kafeslerden üstte olanı 72 74 hep bir yana doğru gidiyor. Daha sonra ekip bir yere veya birine gidiyorlar. Dönmüşüz, o kişi veya yerden ödüllerini istiyorlar. Herhalde yolculuk için bir ödül vardı. İstedikleri gergedan. Ödülü verecek kişi, ellerinde gergedan kalmadığını söylüyorlar. Başka bir şey verelim diyorlar. (Başka bir hayvan olabilir, ama emin değilim) Ama sonuçta ödül olarak gergedan istiyorlar ve ödülü verecek kişi ellerinde gergedan kalmadığını söylüyor. Bu ekipte biraz hayal kırıklığı yaratıyor. Daha sonra, El.., ben ve oğlum bir demiryolu kenarında buluyoruz kendimizi. İnsanlar istasyonda toplanmışlar. Yakından bakınca trenin birini ezdiğini görüyoruz. İnsanlar raylarda toplanmışlar, ama trenler onların arasında vızır vızır dolaşıyorlar. Bu arada Cem Asım raylarda oynuyor. Yanında bir tren geçerken, son anda onu kenara çekiyorum. Elif’e Cem Asım’a göz kulak olmasını söylüyorum. Bu arada treninin çarptığı kişiyi merak ediyorum. Ceset kalkmış herhalde. Biraz sonra, insanların toplandıkları yere gidiyorum. Cesedi görecem diye bir yandan korkuyorum, bir yandan da merak ediyorum. Ceset kalkmış herhalde, cesedin olduğu yerde biraz kan var. İstasyonda toplananlara, “yine intihar mı?” diye soruyorum. Hayır diyorlar, 7 yaşındaki bir çocuk ölmüş/ezilmiş diyorlar. Ezilenin çocuk olduğunu duyunca hüngür hüngür ağlamaya başlıyorum. Heyecanla, kalbim güm güm atarak uyanıyorum. Rüyamdaki gibi ağlamamak için kendimi güçlükle tutuyorum. (2) Bir kalabalık var. Ben içlerinden ayrılıyorum. Motosiklete binmişim ve gitmeye başlıyorum. Hayatım da ilk kez bir motosiklete binmiş olduğumdan, kendimi biraz garip ve heyecanlı hissediyorum. Kullandığım motorun arkasında başka bir motor daha var (iple benim kullandığım motora bağlı), onu çekmeye çalışıyorum. Bu arada, polisler takip ediyor beni. Arkadaki motor hızımı yavaşlattığı için polislerin veya arkamda beni takip edenlerin bana yetişeceğini düşünüyorum. Tam o esnada, arkadaki motor çalışmaya 73 75 başlıyor. Meğerse biri (tam emin değilim ama Be……. olabilir: okuldan bir asistan) binmiş ona ve artık bu sayede daha hızlı gidiyoruz… Bunlar olurken, yolda birikmiş bir kalabalık yüzünden durmak zorunda kalıyoruz. O sırada polislerin yetişeceğini düşünüyorum. Ama panik de olmuyorum. Bu arada Be…..’ı görüyorum. Be…. ilk kez bu kalabalıkta mı gördüm yoksa, arkadaki motorda mı gördüm emin değilim. Kalabalık toplanmış bir şeyi izliyor. Yaklaşınca görüyorum ki, Yı… Öz… (gazeteci) Ce.. As..’ı (oğlum) yıkıyor. Bu olay herkesin önünde sahne gibi bir yerde gerçekleşiyor. Yı… Öz…’in Ce… As…’ı yıkarken, kolunda bir gazete olduğunu görüyorum. Gazete ıslanmasın diye gazeteyi alıyorum. O da o sırada, gazeteyi çaktırmadan aldığımı söylüyor. Ben ise, gazeteyi okumak için (kendim için değil) ıslanmasın diye aldığımı söylüyorum. Ve gazeteye bakmamaya çalışarak (adeta dürüstlüğümü kanıtlamaya çalışarak) gazeteyi verebileceğim birilerini arıyorum. Aklıma Be….. geliyor. Ancak bütün aramalarıma rağmen Be….’ı bulamıyorum. (gitmiş demek ki) Daha sonra geri dönüyorum. Yı…. Öz… Ce… As…’ı yıkamış. Ce.. As… bana sarılıyor. Tertemiz. Pür-ü pak olmuş. Bu arada, bu olaylar bir mağaranın içinde gerçekleşiyor. Bir deniz altı mağarası. Diyorum ki, geçen sefer burada bir donanma vardı (ABD donanması) ve yara almıştı. Ama su sığ olduğu için batmaması gerektiğini söylüyorum. Yı… Öz… (veya başkası) donanmanın battığını söylüyor… O sırada kendimi özel bir odada buluyorum. Masalar var, ve her masanın üstüne özel bir defter gibi bir şey konmuş, ve uşaklar defterlerin yanına bir kalem koyuyor, ve kalemlerin yazıp yazmadığını kontrol ediyorlar. Adeta önemli bir şey imzalanacak ve uşaklar kalemlerin bu esnada bir sorun çıkartmamasını kontrol altına almaya çalışıyorlar. O esnada birileri içeri giriyor, bir sahne beliriyor ve içeri girenler Almanca konuşmaya başlıyorlar. Meğersem bu bir tiyatroymuş ve oyun başlamış. Oyuncular deminki defter ve kalemleri ellerine alıyorlar… Bir birlerine Almanca soru 74 76 soruyorlar: kaçta kalkacaksın diye. Ben panik oluyorum. Çünkü sahnede kaldığım için artık ben de oyuncu olmuşum. Ne rolümü biliyorum, ne doğru düzgün Almanca biliyorum. Sıra bana gelmesin diye yalvarıyorum içimden. Sıra bana geliyor, kaçta kalkacaksın sorusuna Almanca “saat 7’de” diye cevap veriyorum. O sırada, oyunun birinci perdesi bitiyor. Rahatlıyorum. Arada hemen sorumluyu bulup, çıkışıyorum. Diyorum benim bu sahnede ne işim var. O da bundan birkaç ay önce, kendimin bir kayıt yaptırdığını söylüyor. Ben bunu kabul ediyorum, ama oyuncu olarak kayıt yaptırmak gibi bir amaç taşımadığımı söylüyorum. Bu arada, başka itiraz edenlerde oluyor… tam o sırada okuldan bir hoca arkadaş (Mu…) ile buluyorum kendimi. Mu…. ile oturduğumuz yeri bırakıp bir tur atıyoruz (daire çiziyoruz). Müzik bitmeden bulunduğumuz yere geri döneceğiz. Müzik bitmeden bunu yaparsak kimse bizi fark edemeyecek. Turu tamamlıyoruz, bulunduğumuz mekâna farklı bir yerden giriyoruz. Bir de ne görelim. Bu mekan artık bir uçak… Uçağa arka kapısından (kuyruk tarafından) girmeye çalışıyoruz. Ama ortalık hınca hınç dolu. İnsanları iktirerek yerimize doğru gitmeye çalışıyoruz. Büyük bir çabayla yerimize geliyoruz. Orada ne görelim. Yerimize birileri oturmuş. Bu arada uçağın içinde büyük bir konser verilmekte, o yüzden bu kadar kalabalık. Yerimde oturan çocuğu kaldırıyorum. Çocuk mızmızlanarak gidiyor. Yerime oturuyorum. O sırada artık bir konser salonundayız. Konser devam ederken, Ba…. (bir arkadaş) ile konuşuyorum. Sonra, bir yere geçiyorum. Burası bahçe, konserin uzağındayım. Bahçeyi sulamaya başlıyorum. Bahçe parsel parsel, konser salonundan uzaklaştıkça, bitkiler azalıyor, gibi. Bahçeyi sularken, Pı…’ı (eski arkadaşlardan) fark ediyorum. Bahçenin içinde cep telefonuyla konuşuyor, kötü ayrıldığımız için birbirimizi görmezden geldiğimizi düşünürken, yanıma geliyor, meğersem konuştuğu cep telefonu benimmiş, telefonu bana veriyor, ben de demek artık küslük kalmadı diye düşünüyorum. Hatta onu ıslatmaya bile başlıyorum. 75 77 O sırada, tekrar konser yerine dönüyorum. Hatta bir ara sahneye bile gidiyorum. Emin değilim ama sahnede Ce… As… (oğlum) ile karşılaşıyorum. Sonra izleyiciler arasında, Ba….’ı görüyorum. Pı….’ı soruyorum. Kocasından ve Pı…’dan bahsediyor, bizim çocuklar diyor… Şaşırıyorum….Allah Allah diyorum Ba…. onları nereden tanıyor. Ba…. onların Keçiören’de olduklarından bahsediyor (emin değilim ama bir Keçiören lâfı geçiyor). Kıyafetim pek müsait olmadığı için düzgün bir şeyler bulup giymek için gardırobuma gidiyorum. Kıyafetler arıyorum… O sırada, bir mutfak gibi bir yerdeyim. Kapı çalıyor. Ce… As… giriyor içeriye. Bambaşka biri olmuş… Sarılıyorum. Onu getiren Pı…’ın annesi… İçeride Mu….. ablam (kuzenim) var. Pı….’ın annesine çay koymak istiyoruz. Şekersiz olsun diyor. Ben tam bir bardağa koyacakken, son anda kenarda pasta yapımında (kek de olabilir) kullanılan dolayısıyla da dibinde, kenarlarında biraz şeker kalmış bulunan bir bardağa koyuyorum çayı. Amacım, kadıncağızın tatsız çay içmemesi, bardakta kalan şekerin çayı tatlandıracağını düşünüyorum. O sırada, Mu….. ablam, o bardağın kirli olduğunu uyarıyor. Ben de, mu….. ablama bir iki açıklama yaparken uyanmışım. ------------------Terzi Baba. (28/08/2013) Hayırlı günler Ni….-Gü…. kızım. Hamdolsun şimdilik iyiyiz, dünya hali yavaş yavaş yaşamaya çalışıyoruz. İnşeallah sizlerde iyisinizdir. Zuhuratların hepsi güzel yolunda, gökten zâten hep bütün tecelliler gelmekte. Askerlerin ölmesi güzel Âyet-i Kerîme'de belirtildiği gibi "içi boş başaklara dönmüşler" diğerleri de güzel Cenâb-ı Hakk daha nicelerini nasib eder İnşeallah. Bahsettiğin, hallere pek takılma onlar biraz bir bakıma fantazi'dir bu dünya ölçülerinde kaldıramayız, bunları sadece ilmen olduğunu bil ve geç ve bu âlemde sen sadece bu bedenle varolduğunu bil ki, zâten işin aslı da budur. 76 78 Bedenimizden başka yer de herhangi bir tasarrufumuz yoktur o halde gerçek olan biz, sadece biziz dışarıda olan bir biz hayalidir. Hayali olan bir şeyde pratikte kullanılamaz ve kullanamadığımız şeyde bizim değildir. O nun için bu tür hallerin hükmü altına girme gör geç ve üzerinde durma. Burada yaşadığımız bu birimsel hayat buranın gerçeğidir. Cenâb-ı Hakk her türlü işinde kolaylıklar nasib etsin İnşeallah. Sa…..’a çocuklara sana herkese selâmlar Nüket Annenin de selâmları vardır, hoşça kal Efendi Baban. ------------------Gü…. Ra… (27/08/2013) “Selâmlar” Efendi Babacığım, inşaallah afiyettesinizdir. Annemle sizin ellerinizden hasretle öpüyorum. Biriken zuhuratlar şu şekilde. (1) Gö…. isimli tanıdık umuma çağrı yapıyor, mesaj yayıyor, diyor ki, “gökten virdler geliyor taze, taze yastığıma konuyor, alacak olanlar geç kalmasın, onlar kendilerini biliyor, bana da içten sesleniyor ve diyor ki en büyük vird sana.” (2) İki asker “ölmüşler” diyor ki biri, hiç kan yok, fiziki bir darbe dışarıdan bir müdahale olmadan ayakta öylece ölmüşler, nasıl olur diyorum. Şimdi artık bunu frekansla yapıyorlar, içlerini oyuyorlar bir titreşimle, ayakta içleri çekilerek ölüyorlar diyor. Askerlere bakıyorum canlı gibi duruyorlar ama kıpırdamadan heykel gibi. (3) Elbiseler giydiriyorlar ama, hepsi küçük geliyor, düğmeler kapanmıyor, fermuarlar çekilmiyor. (4) Bir kutu ayakkabı önüme getiriliyor, içlerinden krem renkli oldukça sade gösterişsiz klâsik bir model seçiyorum, tam deneyecekken, topukların farklı model olduğunu fark ediyorum, sadece topuklarda stil farklılığı var, bunlar farklı diyecek oluyorum, bunun sorun olmayacağını tam tersi daha güzel ve hızlı gideceğim ve bunu kimsenin fark etmeyeceği söyleniyor. 77 79 Babacığım bu son anlatacağım şimdiye kadarkilerden bir hayli değişik. haddimi aşan şeyler söylemek istemem, affınıza sığınarak olan biteni aynen yazıyorum. Boşlukta salınıyor gibiyim ama heryeri kaplamışım, tarifi çok zor bir hal ile içim dışıma doğru döndürülüyor, içim zâhir dışım bâtınmış. Aslında bu hep böyleymiş, rumuz sandığım şeyler apaçık hakikatin kendisiymiş, mecaz yokmuş yani. Zâhir ve bâtın gerçekten de birmiş. Çünkü bâtınım zâhir olduğunda görüyorum ki içim sandığım aslında bu âlem diye seyredip durduğummuş, kendi içim de veya içim sandığımda artık ne diyeceğimi şaşırdım. Ya, dolanıp duruyormuşum ve dışarısı sandığım her varlık, görünen görünmeyen, benim vücudumun bir yansımasıymış, yansıma da denemez apaçık oymuş işte!!! tek bir vücut var ve onun inşaası ile zikirde her zerre, dışarda benden gayrı hiçbir şey yok!!! insanlar hücrelerim gibi. Herbir organın inşaası için çalışıyorlar. Herbiri görevli, benim bünyemde !!! Ve ayrıca işi biten- yani sözde ölentekrar ruh olarak bana katılıyor, bende birikiyor, hiç birşey zâyi olmuyor, herşey dönüşüyor, üzülecek bir şey de yok, aslen kendimi yiyip içiyormuşum. Acayip bir hal, böyle seyrettim durdum, ırmaklar damarlarım, tarlalar etim, yıldızlar bulutlar hepsi içimmiş. Müthiş bir titreşim ve dâimi bir aşk hali. Ciğerler sanki melekut, alemler de burada, beyin, omurgam, tarifsiz bir durum, ama, buna eminim, sonra uzun süre kendimi toplayamadım, içimde bütün bedenimi kaplayan şiddetli bir yanma hissi, ciğerlerin yanması dedikleri bu mu acaba. İşte böyle, tam anlatamadım çünkü bu zevki kelimelere dökmek pek mümkün görünmüyor ama evet HER ŞEY KENDI LİSANI HALİYLE ZİKREDİYOR. Nasıl etmesin ki?. Efendi Babacığım. Bu zuhurat sonraya da tesir etti. Herşeyi ilk defa görüyor gibiyim, dokunmak ve herşeyle konuşmak gibi devamlı içimden muhabbet etme isteği duyuyorum, ve sanki cevap da alıyorum, neşeli bir hal, ancak içimde müthiş bir yanma var, sanki ciğerlerim yanıyor. Hürmetler ederim. Nüket anneme de selâmlar. 78 80 ------------------Me… Ak… Ka… (28/08/2013) “Teşekkür.” Efendim Allah c.c. razı olsun sizden. Ne iyi etmişsiniz de kayda almışsınız sohbetlerinizi. Benim için ne büyük kolaylık oluyor bilemezsiniz. Yemek yerken, iş yaparken, yolda dinleme fırsatım oluyor böylece. Sayenizde o kadar çok şey öğrendim ki. Size sadece teşekkür etmek ödeyebileceğimi hiç sanmıyorum. istedim. Hakkınızı Ellerinizden öperim. Me… Ka…. -----------------------Terzi Baba. (30/08/2013) Aleyküm selâm Fa…. kızım. Temennilerin için teşekkür ederim sağolasın. Az da olsa rahatladığına sevindim. Ancak bu rahatlamanın nefsi olmayıp, huzur mevkiinde olduğunu da tahmin ediyorum. Nefsi, beşeri rahatlama çobuk geçer gene farkında olmadığı bir başka sıkıntının içine girer, çünkü nefsin istekleri bitmez. Mühim olan ise kişinin Rûhun da ve gönlünde olan İlâh-î huzur rahatlığı dır. Rahatlık, sözü dahi beşeri bir anlatımdır gerçek duygu ve yaşantıyı beşeri lisan ile tarif etmek mümkün değildir, ancak ifade babında kullanılmaktadır ki, başka da çaremiz yoktur. Biz buna "Mutmain"nî lik diyelim. Mutmain, tasavvufta bir mertebe olduğu gibi, aslında bütün mertebelerin de kendi düzeyinde mutmainniliği vardır. Mutmain olmanın yolu ise "gerçek doğru ve gönül tarafından tasdik edilen bilgidir." Bunun dışındaki yaşantılara daha çok duygular ve hayaller hâkimdir. Onun için her içine gelen duygu bilgi ve düşenceleri hemen gerçektir diye tatbikatına başlamadan, tarafsız bir düşence ile akıl süzgecinden geçir, ondan sonra uygun ise tatbikatına başlarsın. Böyle yaparsan gereksiz yorulmaz 79 81 gerilmezsin hayatın daha dengeli ve bereketli geçer. Bu beden, elbise ve aracımız, bize ömür boyu lâzım olacaktır, üzerine gereksiz fazla yük yükleyerek onu zamanından evvel çökertmeyelim. O zaman işimiz daha da zorlaşır. Babanın ismini şunun için sormuştum! Çünkü zuhuratlar da isimler sûretlerden bazı yerlerde daha mühimdir. Belirtiğin iyi olmuş. Seninde bildiğin gibi "Adnan" Peygamberimizin büyük dedelerinden dir. "Abdullah" ise kendi Babasıdır. bâtın âleminde "Baba" "Akl-ı kül-"ü "Anne" ise "Nefs-i kül-"ü ifade etmektir. Hâl böyle olunca o resmi sana veren zâhir yönüyle zâhir baban, bâtın yönüylede Bâtın Babandır. Yani resim sana iki yönden de verilmiş. Oldukça güzel. Gözlerin evvelâ kapalı olması daha henüzbasarın açık ancak basiretin daha açık olmamasını ifade eder. Daha sonra açılmış olması yaşının da daha ileri olması zamanla bu idraklere ulaşacağını göstermektedir diyebiliriz. Mi'râc dönüşü "bana bakan Hakk'ı görür" diye buyuran efendimiz "ben bir aynayım bana bakan kendini görür" ifadesiyle evvelâ ona baktığımızda kendimizi rörürüz ve ne görmüş isek bizizdir yoksa onun gözü kapalı olmaz. O Risâlet aynasında kendimizi gördükten ve kendimizi tanımaya başladıktan sonra da, gene aynı ayna da "hakk'ı” görmeye başlarız. Bu zaman da bizim Peygamberlik makamına bakışımız değişmiş olur. İşte peygamber Efendimiz zâhiri ile halkı, bâtını ile de Hakk'ı bizlere göstermektedir ki. Bu yüzden de habibullah'tır. Kaza ve kaderle kısmen ilgili olarak sana (62 Bir ressam hikâyesi) isimli çalışma dosyasını göderiyorum, kişiye değişik ufuklar açacağından takıntılı halleri varsa, onlarıda uzaklaştırır, hayatın ve kişilerin meselelere ne kadar değişik yönlerden baktığını ve hadiseler hakkında tek taraflı yorum yapılmasının, zamanla kişiyi zora sokabileceğini, bir hadisenin diğer şahışlar yönüylede değişik algılanabileceğini, ve bu yüzden hoşgörü vasfının çok elzem olduğunu, ve kısmende olsa kişilerin başka doğrularının da olduğunu anlamış olurlar. 80 82 Yazacağın bazı şeyler olursa vakit bulunca yazarsın ancak sıraya göre olduğundan hemen cevap veremiyorum. Selâmlar dünya ahret işlerin kolay gelsin. Hoşça kal, Terzi Baban. ------------------Fa… Ha… (29/08/2013) “Teşekkür” Selâmün Aleyküm çok Muhterem Hocam, Evvela hürmetle ellerinizden öper, yazıma verdiğiniz ihtimamlı cevaplar için teşekkür ederim, Allah ömrünüzün bereketini, gözlerinizin nurunu artırsın İnşallah. Okuldan gelir gelmez aldım mailinizi ve inanın nefes almadan okudum adeta. Günlerdir tecelligahı olduğum ElKabıd (Daraltan), şükürler olsun yerini El-Basıt (Açan) sıfatına devretti dualarınızla. Akabinde tek tek varlığından haberdar bile olmadığım kapılar açıldı. İlki şu şekilde oldu. Hocam belki bana kızacaksınız sabırsızsın diye ama çok haklısınız. Bunu şu yüzden söylüyorum, mailiniz okuduktan sonra derin bir nefes aldım, besmelemi çektim ve Füsusü’l –Hikem’i kaldığım yerden okumaya başladım. Ya’kubiyye Fassında 13. Bölümde (454. sayfa) (İşte bunun için Resul (a.s.) “Festekım kemâ umirte” yani ”Emr olunduğun gibi istikamet üzere ol” (Hud, 11/112) sözünün, içinde barındırdığı şeyden dolayı, "Hud suresi ve benzerleri beni ihtiyarlattı" buyurdu. Şimdi onu "Kemâ umirte yani emrolunduğun gibi ol" ihtiyarlattı. Çünkü o bilmez ki, iradeye uygun olan şeyle mi emr olundu? Ta ki o şey olsun; veyahut iradeye muhalif olan şeyle mi me'mur oldu? Ta ki olmasın. Ve hiçbir kimse, irade hükmünü bilmez. Ancak muradın gerçekleşmesinden sonra bilir. Allah'ın basiret gözünü açtığı kimse istisnadır. Şimdi imkân dahilindeki aynlar sabit oldukları halde, oldukları hal üzere idrak eder. Böyle olunca bunun üzerine gördüğü şeyle hükmeder (13). 81 83 buyuruyor ve açıklamasını da şu şekilde yapıyor : Şimdi Resul (a.s.) "emr-i teklifi"yi tebliğe me'mur olmakla beraber, acaba "irade"ye uygun şeyle mi me'mur oldu ki, o şey gerçekleşecektir. Veyahut "irade"ye muhalif olan şeyle mi me'mur oldu ki, o şey gerçekleşmeyecektir. Bunu bilmediği yön ile ızdırab duyar. Çünkü Resul, halkı da'vetle kayıtlı iken, kulların a'yan-ı sabitelerindeki isti'dadlarından ve icabet edip etmeyeceklerinden örtülüdür. Eğer da'vete icabet etmeme durumu isti’dadın da bulunanlara vakıf olsa, onu da'vet etmekten yana gevşeklik gelir ve da'vet işinde noksan üzere olur ve bu şekilde de, aynlar arasında farklılık olmaması icab eder idi. Resul bu örtüye dayalı olarak, da'vetin "irade"ye uygun mu, yoksa muhalif mi olduğunu bilmez. O ancak da'vete me'murdur. Kısacası Peygamber Efendimiz (S.A.V) , (benim anladığım kadarıyla) Vakıa Suresindeki üç sınıftan üçüncüsünün halleri yüzünden değil, davet ettiği insanların istidatlarının ne doğrultuda olduğunu bilmediği yönüyle ızdırap çekmiş. Bu durumda sizin de buyurduğunuz üzere “sakin olmak” lâzım dedim ve bahsettiğiniz kitabı (HZ. PEYGAMBER EFENDİMİZİ RÛ’YA-DA GÖRMEK) okumaya başladım. Allah Sizden ve emeği geçen herkeslerden razı olsun, insanın bakışındaki manzarayı değiştirecek bir eser olmuş elleriniz dert görmesin. Benim için İkinci kapının eşiği oldu bu kısım. Okuduğum yere gelene kadar benim manzaram nasiplenebildiğim ölçüde değişti galiba şükürler olsun. Şimdi en azından 3. sınıf olmanın korkusu vehimden kaynaklı bir korku olabilir diyorum. Kitapta, 40. Sayfadaki Atâ Efendi’den nakledilen hikâye sonrasında Peygamber Efendimizin (s.a.v) “Ben aynayım bana bakan kendisini görür” Hadis-i Şerifinden sonra şu temenni geçti içimden. “İnşallah gözlerim hakikate tam açılmasa da aralanır, bu yolda saçlarım 82 84 ağarsa da.” En doğrusunu Allah bilir. Üçüncü kapıdan ise bugün geçtim galiba. Okula gittiğimde öğle yemeğinden sonra içimde inanılmaz bir istek oluştu Füsusü’l–Hikem’i okumak için. Ancak o saatlerde (okulda iken) bunu yapmama getirilen yasak yüzünden (ki yerinde bir karar olarak kabul ettiğim bir yasak bu) açıp okuyamadım bir türlü. O istekle saat 16 30 a kadar kendi dünya işlerimle ilgilendim. Ama bu arada sürekli çekiliyorum bir yerlere doğru. Bir taraftan Füsusü’l –Hikem “gel” diyor içimden, bir taraftan İbn-i Arabi Hazretleri çağırıyor “hadi” diye. Bir kulağımdan “Vahdet-i Vücut” giriyor, diğer kulağımdan “a’yân-ı sâbite” çıkıyor. Hocam çok tuhaf bir şekilde de önümdeki işim de tıkır tıkır devam ediyor, üstelik daha önce içinden çıkamadığım kısımlar bir bir çözülüyor. Bu süre içerisinde de odaya bir aday öğretim üyesi getirdiler, “sınavı burada yapabilir miyiz” diye sordular. Ben de “elbette” dedim, soru kağıdını kendisine verdiler, o diğer masaya geçip sınava başladı. O sınav olurken ben de az önce anlattığım hal üzereyim. Bu arada sınavı hangi fakültenin yaptığıyla ve sorularla ilgili en ufak bir fikrim yok. Saat 16 30 civarında sınav bitti ve “nasıl geçti sınavınız?” diye sordum. Hocam verdiği cevap aynen şu : biz ilahiyatçılar için İbn-i Arabi Hazretlerinin fikirleri tasavvufun logaritması gibidir. Yani matematiğin en zor olan konusu gibi. Bütün sorular ordan geldi. “Füsusü’l – Hikem”, “Vahdet-i Vücut”, “ayan-ı sabite”. İçimden Sübhanallah dedim ve kendine “keşke daha önce söyleseydiniz, hazine bilgisayarımda mevcuttu” diyip güldüm. Bana inanmadı önce, sonra bir ara gelip almak istediğini söyledi ve gitti. Hocam, son olarak mailinizin bitiş cümlesi öyle isabetli yerden vurmuş ki “Rabbim, tevafuk değil de nedir” diyip hamdettirdi yine. Çünkü Mevlâ’nın söylediği şeylerin güzellikteki isabeti, babamla çok yakın bir zamanda muhabbet konusu olmuştu. Ve o da cümleyi aynı ma’nâya gelen bir sözle bitirmişti. “Vaki olanda hayır vardır”. 83 85 Duanın kabulüyle ilgili bütün vehimlerim de bu söz sayesinde tuzla buz olmuştu. Oysa ki “Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler“ sözü çocukluğumdan beri yanıbaşımdayken nasıl da görmemişim bunca yıl. Demek ki buyurduğunuz gibi zamanı varmış hakikatinin idraki için. Hocam, her şey için tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Hani derler ya yaşamak için nefes almak şart diye, benim içimden geçen de aynen şöyle : “hakikati” yaşamak için “nefes” almak şart. Hocam, bendeki zaman zaman hasıl olan bu tarz vehimlerle ilgili olarak bir de şunu söylemek istedim. Her zaman böyle ruh halleri yaşanmaz bende, zâten yaşanırsa “yaşanmaz” olur bu dünya. Özellikle ailem ve dışarıdan bakanlar için çok kolay bir hayatım olmadığı söylenip duruldu bana yıllardır. Elbette ki Sizler kadar hayat hakkında tecrübeye, Hakk’tan gelen ilim ve irfana, basirete sahip değilim. Ancak uzunca bir süreden beri hep şuna inandım. “Müslümansam depresyona girmeye hakkım olamaz”. Girdiysem teslimiyette bi problem var dedim ve zorlandığım durumlarda kendimi hep dua ile şarj ettim bi anlamda. Ne zaman teslim olduysam karşıma hep bir güzellikle çıktı Rabbim. Neden olduğunu bilmediğim bir korku gelip içime oturduğunda “Allah’ım ben senden çok korkuyorum” demişsem 10-15 dakika sonra tesadüfen açtığım Kura’n-ı Kerim’de “Fakat daha görmeden rabbinden korkanlar var ya, işte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır” âyetiyle teskin etti beni. Bazen gaflete düşüp, edepsizce “Allah’ım kendimi senden o kadar mı uzağa attım da benden yüz çevirip sesimi duymuyorsun” dediğimde, bütün mağfiretiyle yine aynı yolla “Şayet kullarım sana benden sorarlarsa de ki: Ben onlara yakınım, bana dua etsinler icabet edeyim. O halde onlar da benim davetime icabet etsinler ve bana hakkıyla iman etsinler ki doğru yola gidebilsinler” içime 84 86 soğuk sular serpti. Daha bunun gibi birçok şeyle karşılaşıp hâlâ depresyon diyip tutturmak çok büyük şımarıklık olurdu benim için. Hocam gösterdiğiniz ilgi, ihtimam ve dualarınız için tekrar diyorum ki Allah Sizler’den razı olsun, irşadınızdan faydalanmayı bizlere nasip etsin ve dualarınızı üzerimizden eksik etmesin. Hürmetle ellerinizden öpüyorum, Allah’a emanet olun, hoşça kalın. Fa… NOT: Hocam bu arada mailinizde babamın ismini yazmamı istemiştiniz. Babamın ismi Ad…, O’nun da Babasının ismi Ab…… -----------------------Fa… Ha… (31/08/2013) “Teşekkür” Selâmün Aleyküm çok Muhterem Hocam, Bir kez daha mahcup oldum size karşı. Çünkü yazılarıma hemen cevap geldiği zaman “onca işe rağmen acaba sıkıntı ve zahmet veriyor muyum” diye hayıflanırken bir de sizin hemen cevap verememenizle ilgili açıklamanız beni çok mahcubediyor. Bu teveccühten utanıyorum. O yüzden Hocam, haddim olmayarak bir istirhamım olacak sizden. Beni sıraya hiç koymayın, ne zaman yazmak isterseniz o vakit yazın. Benim açımdan hiçbir sıkıntı olmaz. Cevabın gelmesi başlı başına bir nimetken, nimeti beklemek ayrı bir lezzet inanın. Tıpkı oruçlunun iftarı beklemesi gibi. İkinci olarak size yine çok çok teşekkür ediyorum hediyeniz için. Anlattığınız Hikayenin ait olduğu kitabın ismini okuyunca gönderdiğiniz hediyeye karşı daha okumadan anında muhabbet duydum. Çünkü Bostan ve Gülistan Büyük babamın (babamın babası) kitaplığında en çok sevdiğim kitaptı. Henüz ilkokuldaydım kitabı okuduğum da ama tamamını bitiremedim. Tabi ki o zamanki bilinç düzeyinde sadece onu, hikâyelerin anlatıldığı bir kitap 85 87 olarak algılıyordum. Tatil bitince eve dönmek zorunda kaldım, kendisinden istedim götürmek için ama vermedi, haklı olarak. Sonra da çocukluk işte unuttum ve şu ana kadar da hiç adı geçmemişti bu kitabın. Gönderdiğiniz hediyede de sadece hikâyeyi okuyup kapattım ve kendime biraz zaman verdim tefekkür için. Çünkü bayram hediyesi olarak daha önce gönderdiğiniz kitabı hemen okuyup, diğer okurların yorumlarını görünce kızmıştım kendime. Sen de önce biraz kafa yorup düşünseydin demiştim. O yüzden acele etmemeli sanırım. Üçüncü ve son olarak yine bir teşekkür borcum var Hocam. O da iki gün önce geçirdiğim normalde beşbuçukaltı saat sürmesi gereken Bartın-İstanbul yolculuğumun tam oniki saat sürmesi neticesinde bu süreyi sıkıntısız atlatmamı sağlayan Peygamber Efendimizi Rüyada Görmek kitabınız. Kitabı cep telefonuma kaydettiğim için insanlar sinir harbi yaşarken huzur içinde yavaş yavaş okumama vesile oldunuz, çok dua ettim size ve emeği geçenlere. Allah tekrar razı olsun, ellerinizin gözlerinizin bereketi bizlere sirayet etmeye devam etsin inşallah. Hocam tekrar tekrar çok ama çok teşekkür ediyorum her şey için. Duanızdan eksik edilmemek temennisiyle ellerinizden hürmetle ve muhabbetle öpüyorum. Selâmetle ve Hoşçakalın. Fa…. Not : Ayrıca zuhuratla ilgili açıklamalarınız için ayriyeten teşekkür ediyorum. Ancak, Peygamber Efendimizi Rüyada Görmek kitabınızı okuyunca nefsin tuzaklarından da Allah’a sığınmanın ne kadar elzem olduğunu fark ettim. Allah hepimizi özellikle kendi tuzaklarımızdan korusun. ------------------Terzi Baba. (05/09/2013) Hayırlı günler Ah… oğlum bilgilerini aldım diğerlerinden de geldiği zaman onlarla birlikte tekrar göndereceğim, İnşeallah. Biz kişinin dış kıyafetine bakmayız kişi kendi 86 88 sosyal durumu gereği nasıl giyinmesi lâzımsa öyle giyinir bu hususta biz kimseye ne bir tavsiyede bulunur ve nede imâ yollu dahi olsa tesir altında bırakmak istemeyiz. Tabî bu anlayış sonsuz bir giyim özgürlüğü demek değildir, asil bir kadına yakışacak genel bir görünümü olması, o kadını daha değerli ve kıymetli yapar, normal kabul edilebilir bir kıyafet bizce yeterlidir, başörtüsü şartımız yoktur. Bu husus kişinin kendi özel değerleri arasında dır. Cenâb-ı Hakk işlerinde kolaylıklar versin. yeni yerin hakkında hangisi hayırlı ise orası olsun. Selâmlar hoşça kal Efendi Baban. ------------------Ah… Se…. (05/09/2013) “dertleşme” Canımın nuru Efendi babam beni, burayı ziyaret haberinizle çok mutlu ettiniz, gelmeyi ne zaman murad ederseniz bir haberiniz kâfi olur rabbimin izniyle derhal fakir yanınızda olur. Efendim, bu gün devlet kurasına başvurdum, inşaallah Ed…. devlet hastanesi veya İs… da bir hastane nasib olacak her şey uygun giderse ekim ayının 27 sinden sonra çalışacağımız yer belli olacak şu anda aynı hastanede çalışmaya devam ediyorum. Eşim ibadetini yapar, kapalı değildir, ancak kendimde herhangi bir yeterlilik görmediğimden kendisine bu konuları açmaya cesaret etmedim kendi bahçemi temizlemeden başka bahçeye yardım etmeye korktum, ancak o bendeki değişiklikleri görüyor ve bu nedenle eskisinden çok daha mutlu olduğunu fark ediyorum. Elhamdülillah evde herhangi bir nedenle gerginlik yaşanmıyor. Elbette kendisine ziyaretinizi söyliyeceğim onun öğretmen olması nedeni ile okul başlamadan önce okulda bazı çalışmaları başladı, allah izin verirse katılacaktır. ------------------Terzi Baba. (08/09/2013) Hayırlı günler Yu…. oğlum, yorumun güzel olmuş. Eline 87 89 diline sağlık, Genele göre sadece bir adres, amaaan sende bunda ne var deyip geçilir, ancak tefekkür ehli olmaya çalışan kimselere her zerre bir Cebrâil'dir. Ârifin dediği gibi, "emri Hakk irsaline her zerredir Cebrâil" İşte bu hayatın aslı ve olması gerekeni, en basit tabii gibi görülen bir şeyin, özünde ne kadar mühim hakikatler olduğunu idrak etmek, nice büyük gibi olan kerâmet türü, hallerin çok üstünde olan bir ilmi tesbittir. Gerçek kerâmet eşyanın ve yaşanan bu hayatın hakikatini idrak edebilmektir. Cenâb-ı Hakk feyz ve bereketini arttırsın inşeallah. Bu yazını "Terzi baba 5" kitabına aktaracağım İnşeallah. Cenâbı Hakk her işinde kolaylıklar nasib etsin. herkese selâmlar hoşça kal Efendi baban. ------------------Yu… Yü…. (06/09/2013) Babacığım, bayramdan sonra evinize geldiğimizde, ev adresiniz hakkında gönlüme düşenleri sizinle paylaşmak istedim. TERZİ BABAMIN EV ADRESİ Adres:100.Yıl Mahallesi Uğur Mumcu Caddesi Atakent Sitesi, Kat:3 Daire:13 100.Yıl Mahallesi: 10 sayısından itibaren çoklu sayılar başlıyor. Kur’an’da bir çok yerde 10 sayısına vurgu yapılır. 100 sayısında hem vahdet hem de kesretin olması onun kâmil olduğunu da gösteriyor. 1 sayısının yanına kaç sıfır çokluğun ifadesini gösterir. (T.B) konulursa konulsun 100 sayısından sıfırları attığımızda bir kalıyor o da Ahadiyet mertebesi. 100 sayısını sıfırları ile değerlendirirsek vahdette kesreti ifade ediyor. Uğur Mumcu Caddesi: Uğur ve Mumcu. Uğurlu ve kendinde uğursuz diye bir şey söz konusu değil. İnsân-ı 88 90 Kâmil’de uğursuzluk olur mu? Yaşatmaya gelen, beşeriyetinden öldürüp İlâhi benliğiyle dirilten ve rahmet olanda uğursuzluktan bahsetmek mümkün değildir. Mumcu; zulmeti ortadan kaldırmak için, karanlıkları aydınlatmak için kullanılan bir araç mum. Etrafına ışık saçan, dalâletten hidayete eriştiren elindeki ışık ile, câhillikten ilimle hayat bulmaya vesile olan, mum tutan. Mum’da iki tane M harfi.1. Hakikati Muhammediye’ye 2. ise onun en kemalli zuhur mahalli olan Hz. Muhammed’e işaret. Mumcu’da bu yolun varislerinden. Mum tutan, MuM’u tutan. Hem zâhir hem bâtın Hakikati Muhammedi’yi tutan ve insanlara ona tutturan. “Mum dibine ışık vermez.” Zahiri olarak böyle olsa da batıni mâ’nâda, dibi olmadığı için sorun yoktur. Dibi olmak demek kayıtlanmış olmak demektir. Herhangi bir kaydı olsaydı dibine ışık vermezdi. Atakent Sitesi: Ata-Kent. Ata kenti. Bâtınen beslendiği atalarının kenti. Ârifler diyarından beslenen. Atalarından aldığı tevhidi hakikatlerle yetişen ve yetiştiren. Kent, şehir yani Medine. Köy değil, Medeniyetin olduğu yerde yetişen; ilmin, bilginin medenilerin yaşadığı yerden beslenen. Medine’li olan en büyük atasından aldığı irfaniyetle arif olan. A –Blok: A, alfabede ilk harf, Arapça’da Elif’e karşılık gelir. Elif’te Ahadiyet mertebesini ifade eder. No:5: Beş Hazret, İnsân-ı Kâmil. Kat: 3: 3. kat, Hakk’al Yakin mertebesi. Daire: 13: Hakikatul Ahadiyyetul Ahmediye 13 aynı zamanda en uğurlu sayı. Terzi Babamın evinin yani gönlünün olduğu muhite giden otobüsün numarası 7, yedi nefis mertebesinin kiminle aşılacağını da gösteriyor. Yaşadığı il Tekirdağ, plakası 59:5+9:14 89 91 Üçler, beşler, yediler, hepsi bu adreste toplanmış. Aslında her şey ne kadar da açık, görene. -----------------------Terzi Baba. (21/09/2013) Hayırlı günler Muratçığım hamdolsun şimdilik sağlığımız yerinde sayılır. Yazdıkların güzel olmuş eline diline sağlık. Bizden de herkese selâmlar hoşça kal Efendi Baban. -----------------------Ca… Pa… (19/09/2013) “İzmir” Efendi Babacığım Hayırlı Akşamlar, İzmir'de olduğunuzun haberini aldık. Cenâb-ı Rabbül Âlemin kolaylıklar nasip etsin.. Canlara da Selâm Ederiz. Hürmet ve Muhabbetle, Necdet Babamız ve Nüket Annemizin ellerinden öperiz. TERZİ BABA’M İZMİRDE… Yine güneş doğdu. Isındık. Huzur ve mutmainlik indi üzerimize. Hamd olsun. Bugün sorulanlar bırakıyorum; üzerine cevabları Terzi babam’a “Nefsi sevgiler geçicidir. Çünkü beşeriyete aittir. Beşeriyet menfaat getirir. Menfaat giderse sevgi de biter. İlahi sevgi ise ruha aittir. Tadı ise huzur ve mutmainliktir.” “Kevser musluğunu kişi kendi açamaz. Açan olmalı.” “Hakk kelimesi iki kaf ile yazılır. Bir tanesi halka makam açabilmek içindir.” “Kişi önce halka bakar sonra Hakkı görür. Afaktakini 90 92 enfüse indirir. Veya önce hakkı görür sonra halka geçer. Bu da enfüstekini afaka çevirmektir. Kişi her ikisini de görür. ? tevhid ehli olur…” “Âlemde mutlak ölçüler yoktur. “ “Kişi ne üzerine yoğunlaşırsa diğer faaliyetler eksik kalır. Hepsine birden yetişemez. Zahid, abid, şakir …olur. Bu yüzden azalttığının yerine başka şey koymalıdır.” “Nafilelerle yaklaşılır. Yaklaştıktan sonra ilimle devam edilmelidir.” “Şehadetin gaybı ilmi ma’nâ da yaşanır. Bir de mutlak gayb vardır ki orası bilinmez. Önce buradaki gaybı bulmak gerek. “ Ni… Ma…. ************* Bekâbillâh Risâlet “Abam/kisve/elbise” İbrâhîmiyet' de Güneşin Fecr Neyi ile aydınlandık. Zuhur ve Muhammed' ül Emin izi, işareti yanımızda.... Hakikati Muhammed-i gönlümüze doğdu.... Hazreti şehadette sorulanlar Zahmet,, Rahmet, Ahmet Necdet Vahidiyet ballarından ikram edilen Bekâbillâh Risâlet Abama bakıyorum. Fes ve kisvenden seni seçicidir. Fenâfillâh ve Bekâbillâh “53” rüyetle bahş olunur. “5” Hazret mertebesini rüyet ilmi övme senin için Rahmân, Rahîm. Fenleri övme ise keder ulaştırma elbisesinde ret olunur. Kardeşlik için elbise ise hüre bahş olunur. İbrâhîmiyeti seyir, Muhammed’ül Emînliktir… Museviyet mertebesini kulunu vitriyete diken kişinin Aşk’ı Elif olan olmalı... İbrâhîmiyet eli İsmâil, Biismi ziyası Rahmân Rahîm Allah için. Seni tabir Âhmed senin Risâlet ismin, selâmet 91 93 bulabilmek içindir. Âhmed’e muhabbetle ah… Ulûhiyet, Bekâ, Vahdet ile zat ve sıfatı Hakk görür. Aklındaki, gönlündeki Rahmân ve Rahîm’in yanındakidir. İnsân-ı Kâmil 53 Necdet-i Hakk görür. Zat, sıfat Ahmed senin için, senin Rabbin için… Hazreti Şehaddette olması, süflüüi âlemde olanı zat ehli yapmak içindir. Bir şey dilediği zaman varlıkta görür. İzzet, Ahmed için olur. Âdemiyet’le kulluk tam, Fenâ-i Ef’âl, Fenâ-i Esmâ, Fenâ-i sıfatla olur. İşte o zaman Kûr’an ve ikizi İnsan buluşur. İkilik işi üzerine Nuru Muhammedi çoklaşırsa, faziletler gider, kesilmiş olur. Hakk dostunun Nefsine sıfat tecellisi ile yansır. Zâhid, Âbid, Şâkir olur. Kevser den altı azığın bire yetmiş veren rüyeti zat tecellisi fakr malıdır. “Biz”e, Fenâfillâh ile tepelerden ulaşılır. Tepeyi aşınca, sıfat ve zat eliyle “biz”, Hakikat-i Muhammedi elidir… Ahad’ın, Şen’iyyete ki “te’ sen” in’in bâyii senin için Hakikat-i Muhammedi Ümm’ül kitapta zat diye anılır… Nur-u Muhammedi kulluğun tam bayii sen zahmet ve rahmet korası risâletindir. Hakk’ın Aynası Necdet Miracın bayii, senin özün Hakikat-i Muhammedidir. Mu… Ca… 19-09-2013 ------------------Terzi Baba. (29/09/2013) Hayırlı günler Fa… oğlum hamdolsun şimdilik iyiyiz. Tekirdağına döndüğümüzde İnşeallah bayramdan sonra hem kavacıkta hemde Kasımpaşa Fa… Efendinin dergâhında kaldığımız yerden sohbetlere devam edeceğiz, Kavacıkta kasımın ilk pazarı, saat (13) civarı. Kasımpaşa da ise kasım'ın üçüncü cumartesisi, gene eskisi gibi ikindi namazından sonra olur herhalde kendilerinede nasıl uygunsa o saatlerde başlarız. Daha sonra gene görüşürüz İnşeallah. 92 94 Geçtğimiz süreler içinde zuhuratlarında namaz kılmak kıldırmak veya Kur'ân okumak gibi sahneler gördünmü? onu hatırlamaya çalış bakalım ancak çok mühim değildir. Dergâhlardaki genel zikirler genellikle "nefsin zikirleri" dir, ancak kişiler bunları ruhani zannederler, nefs hayatı yaşayan ilmi ma'nâ da kendilerini tanımayan kimseler bunlarla oyalanırlar, ancak bu tatbikatlar tarikat gereği olan yaşam süreleridir, kişi kendini tanımaya ve kendindeki İlâhi gerçekleri okumaya ve anlamaya başladığında bu tür faaliyetler tarikat mertebesinde olduğundan ve o kişide hakikat mertebesinin yolcusu olduğundan bu tür faaliyyetler kendisini bir bakıma geri götürür. Çünki o kişi artık zikrin ses yönüne değil ilim yönüne doğru gitmeye başlamıştır "zikir ona denirki fikri aça" fikri açmayan zikir bazı idraksiz söylenen sözlerin tekrarından başka bir şey değildir çok tekrar ise şuur olmadığından bıktırıcı olur. Tevhid ehlide zikir ehlidir ancak onların zikirleri lügat ma'nâsı olan hatırlamaktır. Kişi kendi bünyesinde hazır olan esmâ-i İlâhiyyeyi ve Rabbını hatırlaması ve bilmesi zikrin hakikat mertebesinde sessiz ve idrakle yaşanmasıdır ki esas irfan zikri budur. Bu sahaya ulaşan kimsenin sesli zikre ihtiyacı kalmaz. Ayrıca tarikat mertebesinde ki sesli zikir gayb de olan bir rabba sesleniştir. Hazır olan Rabba seslenmek, duyuşu ve görüşü eksik olanların işidir. "Ubeydullah-ı Ahrar" H.z. (kalbini Hakk'a bağlayanın zikre ihtiyacı kalmaz) der. Ancak bütün bunlar birer mertebedir şeriatten tarikate geçerken bu tür toplu ve sesli zikre çok ihtiyaç vardır oradaki kişide nefsî’de olsa bir muhabbet meydana getirdiğinden bu muhabbet ile biraz daha ileriye gitme gayreti oluşur. Ancak buradaki tehlike bir ömür boyu bu halde kalmaktır. Eğer sâlik-derviş gerçekten yol almak isterse bazı halleri yaşaması ve bazı halleri yeri geldiğinde terketmesini de bilecektir. İşte bu yüzden Tarikatten hakikate geçmeye namzet olan kişi bu sahada zahiri sesli ve toplu zikirlerini biraz azaltması onun yerine tefekkür zikirlerini koymağa 93 95 başlaması lâzımdır. İşte bu hal dervişe alışmış olduğu bir yaşam tarzından biraz daha başka bir yaşama doğru kanat açmaya çalışması kendisine zor gelir ve bulunduğu rehaveti içinde yoluna sadece tarikat nefsi duygusallık içinde yoluna devam eder. Kimki gerçek ma'nâ da hakikat mertebsini kendisine hedef yapmış ise onun gereğini yerine getirmesi lâzımdır bu da ancak irfaniyyet ilmi ve zikri ile devam etmekle mümkün olacaktır her iki halde de zikir vardır ancak biri zâhiri uzakta olan bir rabb'a sesleniş diğeri hazır olan rabbı hatırlamakla ona yöneliştir. İşte bu yüzden zikr dilden gönle ilme geçtiği için sesli ve uzakta olana yapılan zikir zevk ve feyz vermez. Çünkü oradaki zikr sesin zikridir. Diğeri ise ruhun zikridir. Oradaki zikkr'den nefs zevk alır, diğer zikirden ise ilim-i ledün olduğundan ruh huzur bulur. İşte tarikat mertebesinde yapılan nefsi zikirden geçmek için bunu, yani bu duygusallığı belirli bir süre durdurmak onun yerine ruhani duyguyu getirmek lâzımdır ki ebedi olan ve bir türlü doyulmayan İlâh-i duygu budur, bu ise zâtın ta kendisidir. Nefsi duygu ise geçici ve bıkılacak duygudur. Bu sebebten nefs her şeyden bıktığı gibi, bu tür zikirden de bıkar. Gerçek olan zikri ruh makamına yükselterek yapmaktır ki orada "zikir zâkir mezkûr" bir olduğundan bıkma diye bir husus olmaz kişi nasıl ki nefes almaktan bıkmaz ise bu tür ilmi, “cehri ve hafi” zikirden de bıkmaz. Ancak bahsedilen konular birbirini ortadan kaldırmaz her iki türlü zikre o geçitlerden geçerken mutlak ihtiyaç vardır tehlike oralarda kalıp oranın kulu olmaktır. Cenâb-ı Hakk yapmaya çalıştığımız her türlü işlerimizi hakkıyla yapmamızı nasib etsin İnşeallah. Umarım bu özet izahlar halini anlamana faydalı olmuştur. Tarikatlerde yapılan zikirler mertebeleri itibariyle dosdoğrudur, kişi burada bu hallleri yeterli görüp ömür boyu bu şekilde yaşaması kendi tercihidir, diğer kişilerinde, diğer kişilerin tercihlerine hörmet etmesi gerekir. Ancak kişi kendi tercihini bir başkasına, zorla, veya cebren, veya 94 96 ısrarla, en doğrusu dudur, diye aktarmaya çalışması gerçek bir tavsiye olmadığı gibi, diğer kişinin kişilik alanına girdiğinden, şahsına hakkı olmadığı halde müdahele eilmiş olur ki, bu hale kimsenin hakkı yoktur. Birey hürdür ne türlü yaşam tarzını seçerse ona hörmet edilmesi gerekir. Cenâb-ı Hakk her birerlerimize Hakk'ın istikametinde en güzel hürlüğü nasib etsin İnşeallah. Böylece küçük bir pazar sohbetide oluştu Cenâb-ı Hakk faydalandırsın herkese selâmlar hoşça kal Efendi baban. ------------------Fa… Bu…. (28/09/2013) Eyvaallah Babacım; Hamd olsun bizlerde iyiyiz, sağlığınıza duacıyız Babacım, Allah valideme saglık, sihhat ve afiyet versin ve başımızdan eksik eylemesin. Bu sabah rû’yamda sizden mail geldiğini gördüm üzerine de sizden mâil geldi, Fettah ismi şerifiyle dersime devam ediyorum. Geçen akşam Oz.. Abi ile Ka… 'ya ziyarete gittik, sohbetlerin devam edip etmeyecegini, devam edecekse ne zaman başlıyacağını sordular? dergâhda zikir vardı, eskisi gibi bir zevk alamadım, değişik bir hâl oldu, bunu nasil tarif edeceğimi bilemiyorum, onlar devran ederken epeyce düsündüm ve idrak ve tefekkürdeki neş’e ve zevk çok daha farklıymış, sizin himmeti âlilerinizle hamdolsun, bunları anlamaya çalışıyorum. Hürmetle sizin ve annemin ellerinden öpüyorum oğlunuz Fa… ------------------Terzi Baba. (29/09/2013) Aleyküm selâm Yu…. oğlum. Hamdolsun şimdilik iyi sayılırız burada ki kardeşler evlâtlar ile haşır neşir oluyoruz bayramdan sonra gelip gene eskisi gibi oradaki 95 97 sohbetlerimize devam edeceğiz İnşeallah. Yaptığın yorum oldukça güzel olmuş eline diline sağlık, işte bizim beklediğimiz bu tür çalışmalardır, yani kişiyi üretici olmaya teşvik etmektir. Kişi üretici olmaz ise sadece tüketici olur. Üretici olmayanda tükettiğinin gerçekten ne olduğunu bilemez. Sadece kullanır fakat ne kullandığının da farkında olmaz çünkü farkında olacak bir kimliği yoktur. Yani hayal âleminde kendide bir hayal olarak yaşamaktadır. Hayal ise aslında hiç olmayan bir şeydir hiç olmayan bir şeyden de bir şey ortaya gelmez. Âyet-i Kerîme'de bahsedilen düşmanlık Esmâ-ül Hüsnânın bilinmemesindendir. Çünkü zıtlıkların kaynağı esmalardır bunlarında zıtlığı sadece ef'âl âlemindedir. O halde hangi fırka olursa olsun kendini tanımadığı sürece diğerlerinden kendini ayrı gördüğünden Esmâ-i İlâyye yi bölmüş olduğundan zâten şirk içindedir. Esmâ-i İlâhiyye yi bölmek şirktir. İşte peygamberimiz bize Esmâ-i İlâhiyyenin bütünlüğünü öğrettiğinden tevhid ehlinin gönlünde düşmanlık kalmadı, çünkü onları birledi. Yanılmıyorsam H.z. Âli (k.a.v.) Efendimizin şöyle bir sözü vardı. "Düşmanın dahi olsa onunla öyle güzel geçin ki öldüğün zaman o da arkandan ağlasın" işte bu sözün içinde de Esmâ-i İlâhiyyenin birliğine olan bakış açısının gizli ancak, açığa çıkarılmış çok güzel bir ifadesi vardır. Cenâb-ı Hakk daha nicelerini nasib eder İnşeallah vakit buldukça bu tür çalışmalara devam edilirse iyi olur. Herkese selâmlar, hoşça kal Efendi Baban. ------------------Yu… Yü… (28/09/2013) Selâmün Aleyküm Babacığım, İnşallah iyisinizdir, Nüket Annemize ve İzmir'deki bütün dostlara selâmlar. Babacığım, Âl-i İmrân sûresi kitabınızı okudum 96 98 gerçekten çok istifade ettim. Allah sizden razı olsun, Siz, biz evlâtlarınız için Allah'ın büyük bir nimetisiniz, Allah sizi başımızdan eksik etmesin, Sizin irfaniyetinizden ve hakikatinizden en güzel şekilde istifade edebilmeyi nasip etsin. Özellikle Kur'ân-ı Kerim'deki sûreler üzerine yaptığınız sohbetler, ikiz kardeşimizle buluşmamızı sağladı. Bundan öncede Kur'an okuyorduk ama okuduklarımız belli bir şartlanmış bakış açısıyla yazıldığından ve bizim de şartlanmış bakış açısıyla okumamızdan dolayı gerekli istifadeyi sağlayamadık. Sizin sohbetleriniz neticesinde Kur'an'da yaptığımız yolculukta idrakimiz artarken hayretimiz de bir o kadar artıyor. Sizden önce boğazdan aşağıya indiremediğimiz Kur'an'ı sizinle beraber gönlümüze indirmeye başladık Elhamdülillah. Babacığım, Âl-i İmrân sûresindeki bazı âyetlerle ilgili olarak gönlüme gelenleri sizinle paylaşmak istedim. Ve sizin o değerli yorumlarınıza da ihtiyaç duymaktayım. Hürmetle Sizin ve Annemizin ellerinden öperim. Âl-i İmrân 103:” Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” Allah’ın ipinden kasıt İnsân-ı Kâmil’dir. Kim ki ona sarılırsa ayrılığa düşmez. O ipe sarılmadan önce birbirinize düşman idiniz, deniyor âyette. O ipe sarılınca düşmanlık ortadan kalkıyor. Allah’ın ipini elinde tutan bizim için Allah’ın nimetidir. Onun uzattığı ipe tutunmakla kalplerimiz birleşti. Allah’ın bu nimeti sayesinde kardeşler olduk. Kardeş olunca da ayrı gayrı olmadığını anlamış olduk. Ayrı gayrı yok, birlik 97 99 var, tevhid var. Kalpler birleşiyor ve arada muhabbet oluşuyor. Öncesinde nefsi emmâre ateşinin kenarında iken, Allah’ın ipine sarılınca bu ateş muhabbet ateşine dönüşüyor. Aynı zamanda bu âyet Allah esmâsı içinde bulunan isimlere ve o isimlere mekân olan insanlara da işaret ediyor. İnsan kendindeki esmânın farkına varmadığı zaman, kendinde benlik gördüğünden, diğer benlik sahibi insanlar ile arasında bir düşmanlık oluşuyor. Allah esmâsına mazhar olmuş bir İnsân-ı Kâmil’in tuttuğu ipe yapışmaya başlayınca, kendindeki esmânın farkına vardığında, yavaş, yavaş vehim ve hayalden oluşan benliği İlâhi benliğe dönüşmeye başlayınca diğer insanları farklı birer insan olarak değil, birbirine benzeyen yönleriyle görmeye başladığından ayrılığın olmadığını da anlamış oluyor. Böylece kalplerde muhabbet oluşmaya başlıyor. Bütün bunların olması Allah esmâsının mazharı olan Ârifler nezaretinde ve onların elindeki ipe sarılmakla olur. Bir başka yönden âyete bakarsak şunu söyleyebilirim. Allah’ın ipi Terzi’nin elinde. Terzi elindeki bu iple ayrı ayrı kumaşlara elbise dikiyor. Her biri farklı özellikte olan kumaşlara yani bedenlere diktiği elbise Takva elbisesi. Dört parçadan yani dört mertebeden oluşan bir elbise. Hakk’ın elbisesi ile örtünüyor Terzi’nin elindeki iple dikilen elbise sayesinde. Allah esmâsına ayna olan Mürşid, Terzi her bedene göre her esmâya göre dikiyor elbiseyi. Aynı zamanda elinde her renkten ip var Terzi’nin. Kişinin kalıbına, kabiliyetine uygun renkte elbiseleri dikiyor elindeki renkli ipliklerden. Yani Allah’ın ipinden. Elbise sahipleri tarafından bakıldığında farklı renklerdeki elbiselerin olması bir ayrılık gibi gözükse de, aslında esmâların ayrışması gibi. Ama Terzi tarafından bakıldığında bütün bu renkler bir cümbüşe işaret ediyor. Renklerin cümbüşü, esmâların cümbüşü. Ortada ayrılık gayrılık yok. Hepsi Terzi’nin elindeki ipten ortaya çıktığı için. Nasıl ki bütün esmâlar Allah esmâsından zuhura çıkıyorsa, farklı renklerdeki bütün elbiselerde Allah esmâsının mazharı olan Terzi’nin elinden çıkıyor. Allah’ın 98 100 nimeti olan Terzi kalpleri birleştiriyor. (Bakara sûresinde bir kaç yerde geçen “Ey beni isrâil, size verdiğim nimetimi hatırlayın” derken aslında gece yürüyenin oğlu olarak biz dervişlere siz Allah’ın nimetini hatırlamamız gerektiği belirtilmekte.) Düşmanlık ortadan kalkınca yerini muhabbet alıyor. Nefsi Emmâre çukurunun kenarından kurtarıyor bizi. İşte bu bizim için Allah’ın nimeti oluyor. Elhamdülillâh. Âyetin numarasına baktığımız zaman Terzi’nin elindeki ipin ucunun nereye bağlı olduğunu da apaçık görmekteyiz. 103 aradaki sıfırı kaldırdığımızda işin hakikati ortaya çıkmış oluyor. Sıfırı kaldırmadan da çıkan sonuç yine aynı. 10+3=13 âyetin son cümleside âyetin numarasına işaret eder gibi. “İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” Âl-i İmrân 104: “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.” Âyetin numarası 104 sıfır olmadan dikkate aldığımızda 14 eder. Sıfırla birlikte topladığımızda 10+4=14 yine aynı rakkam ortaya çıkmış oluyor. Yani hayra çağıran iyiliği emredip kötülükten men eden topluluğun hangi mertebeden beslendiğini görmüş olmaktayız. Ve kurtuluşa erenlerin de onlar olduğu belirtiliyor. Hayra çağıranlar aynı zamanda kendilerine hayır verilenlerdir. Bunun da kimler olduğu Bakara suresi 269.ayette belirtiliyor. ”Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse ona pek çok hayır verilmiştir. Ancak akıl sahipleri (Ulu’l Elbab-kapı sahipleri) ibret alırlar.” Kendilerine hikmet verilen ve bu hikmet sayesinde de pek çok hayır verilen, kapı sahipleri olanlar kurtuluşa ermişlerdir. Onlarda Fırka-i Naciye’dir. ------------------Ca… Pa… (28/09/2013) “Yıldönü tebriği,” Efendi Babacığım, Nüket Anneciğim hayırlı ve mutlu 99 101 seneler dileriz. (Bugün yakaza halimizde nüket annemiz zuhur etmişti, sebebi bu yıl dönümüymüş) Es…. ve Se… de yıldönümünüzü tebrik edip mutluluklar diliyor. İnşeAllah, şifre sayınız-sayımız da hep beraber evlilk yıldönümünüzü kutlarız... Hürmet ve Muhabbet Necdet Babamız ve Nüket Annemizin ellerinden öperiz. Efendi Babamın kaynağı olan fakirin yazmış olduğu şiiri acizane 50. yıl dönümü hediyesi olarak gönderiyoruz. ------------------Ca… Pa… (29/09/2013) Murad Hz. Necdet'e bakıyor, Burada Hz. Nûsret yatıyor. Efendi Babacığım Hayırlı Akşamlar. Dün göndermiş olduğumuz şiiri bir dosya yaptık ekte gönderiyoruz. Sizden gelen kitapları nurama sırasına göre okuyoruz. 62-4 Bir Ressam Hikâyesin de yazıların puanlanması istenmiş. Üzerinden süre geçti. Biz yeni farkına varmış olduk. Bu uygulama devam ediyor mu? Hürmet ve Muhabbet Necdet Babamız ve Nüket Annemizin ellerinden öperiz. ------------------- Mu… Hz. Necdet'e bakıyor, Burada Hz. Nûsret yatıyor. 100 102 Âd…. Bey kardeşim, Efendi Babamız ve Nusret Babam gönlümde yatıyor demekte, İnşeAllah bizlerede bu yaşantı nasip olur.. 23 Eylül, 2013 23 Eylül günü Umre’de beraber olduğumuz Fransa dan Adem bey kardeşimizin facebook sayfasın da paylaşmış olduğu sayfamızda paylaşmış ve üstteki yorumu yapmıştım. Bunun konu ile ne alâkası olabilir diye düşünülebilir. Âşağıda ki şiir yazıldıktan hemen sonra aşağıda, Efendi Babam ile Kâ’be’de Haziran 2013 te çekilmiş olan fotağraflarıda onun sayfasında gördüm ve onun cep telefonu ile çekilmiş. “Ene ilm-ü şehrin Ali babuha” Nüket hanım çevresinin “bab’uha’sı’dır”. Nükte: (Terzi Baba Gönülden Esintiler 41 – İnci Tezgahı) 101 103 28 Eylül günü işyerinde ki büyük elektirik motorlu kepenkli kapının (bab) altından geçerken Nüket Annem yakaza halinde hayalimde belirdi. Mesnevi Şerif Ahmed Avni konuk şerhinin 3. Cildinin baş taraflarında tavla oyunundan bahsederken Altı kapının farsçasının “şeş dere” olduğunu söylemekte, dere (farsça)-kapı (türkçe)-bab-(arapça) söylenişleridir. (Bab) terstende okunuşta (Bab) aynıdır. Dere, küçük akarsudur. Tersten okunuşta “ered” olur. “Ered”in arapça karşılığı vardır. Dilek, Murad ma’nâlarına gelir. Fakire de Hz. Şehâdete geldiği zaman konulan isimdir. Bu ma’nâlandırma dan “Nüket hanım çevresinin Muradı”dır. Ma’nâ’sı ve müşahadesi çıkıyor. Belki biraz zorlama gibi gözüksede zevkî ve indî’dir… -------------Akşam eve geldiğim zaman Terzi Baba (12) bazı hatıralar bölümünden Nusret babamın 1965 yılında yazmış olduğu mektubu alıntıladım. Buraya da ilâve edelim. Tasavvufta aşk nedir? N. Tûra’nın mektub... kendi el yazısıyla yazılmış olan “Her âşıka, “mâ’şuk libası” giydirilmez. Fakat âşık olarak ölmenin de zevki başkadır. Pervane bile âşık olarak dönmekten usanmış mâ’şukun ateşinde yanıp yok olmayı son zevk olarak bilmiş. Bu onun hâlini görenlerin idrakidir. Ben de böyle yandım. İstersen sen de yan. Nitekim yanıyoruz. Dünyamız da bir ateşti. Milyonlarca sene sonra soğudu bu hâli aldı. Sen de soğuktan sıcağa, sûretten mânâya, kesretten vahdete, cesetten gönüle, hicret et devrini tamamla, aslına vasıl ol. Sen de o olduğunu anla da huzurunu bozma. Gönül kitabını okuyamıyorsan bunları oku. Kemâle ersen dahi oku da bu zevkten ayrılma. Çünkü hepsi senin makamlarındır. Devrini bul. O zaman sen de, “Ben gizli bir hazineyim” diyebilirsin.” 1965 yılında yazılan bu mektubun aslı hâlen mevcuttur. 102 104 Bu mektubun da konumuzla alâkası Aşk, Muhabbet ve Mevlânâ hazretleridir. Mevlânâ-i Celâlleddin Rûmî, Mevlânâi Hazret-i Muhammed Mustafa s.a.v. ve Mevlânâ-i Hazret-i Allah efendilerimizdir. Bunların hakikat-i anlaşılmadan muhabbet ve aşkı anladım diyen, ancak hayalinde kurguladığı vehmi, aşk ve muhabbeti, hayalen ve nefsen yaşamaktadır. Daha sonra yan sayfadaki şiire “Hz. Nusret’e” gözüm ilişti. Dörtlüğün sonunda ki “Burada” ifadesi “Murada”, Yatıyor, Bakıyor daha sonra da “bakıyor”a dönüşünce Hz. Necdet’e şiirini yazmaya karar verdim ve kelimeler bir bir dökülmeye başladı… -------------Hz. NÛSRET'E Ey yolu bu menzile düşen, Gece gündüz âlemi gezen, Nice, nice sırları sezen, Burada Hz. Nûsret yatıyor. İbretle bakıp nazar eyle, Dilinden birkaç dua söyle, Bir gün sen de olursun böyle, Burada Hz. Nûsret yatıyor. Düşün içine yönel bir an, Nasıl geçti bu kadar zaman, Nedir bu gün elinde kalan, Burada Hz. Nûsret yatıyor. Bir gün gelir olursun böyle, Çok uzaktır sanma öyle, Her an gönülden Hakk'ı söyle, Burada Hz. Nûsret yatıyor. Hayatta idi bir zamanlar, Ne güzel yaşamıştı onlar, 103 105 Mesken oldu Pendik Yayalar, Burada Hz. Nûsret yatıyor. Canane can, aşıka maşuk, Derde deva gönüle ışık, Ömür boyunca Hakk'a âşık, Burada Hz. Nûsret yatıyor. Nasrun minallah âyetinden,, Çok şey kazandı gayretinden, Her an hayrandı hayretinden, Burada Hz. Nûsret yatıyor. Dervişleri Hakk'a yürüten, Gönülde muhabbet estiren, Cemalullahı hep gösteren, Burada Hz. Nûsret yatıyor. Rahmiye anne de yanında, Hiç ayrılmadı hayatında, Beraberler kabristanda, Burada Rahmiye Sultan yatıyor. Uşşâkî dediler yoluna, Katıldım idi kervanına, Beni aldı huzuruna, Burada babam Hz. Nûsret yatıyor. Terzi Baba -------------Hz. Necdet'e Ey yolu bu deryaya düşen, Esmâ-i ilâhi ailemi bezen, Ben gizli hazineyim diyen, Murad Hz. Necdet'e bakıyor. Tekbirle kalkıp namaz eyle, 104 106 Gönlündedir rabbine söyle, Tevhid et nur olursun böyle, Murad Hz. Necdet'e bakıyor. Rüyetinde yön bir "el an", Nurun hakikatidir zaman, Tevhid ridan elde kalan, Murad Hz. Necdet'e bakıyor. Tevhid gelince nursun böyle, Yakîndir uzak değil öyle, Kevser ırmağı gönlü söyle, Murad Hz. Necdet'e bakıyor. Hayat bahşeder muhabbeti, Ne güzel oluyor sohbeti, Eli doğratır Yusufiyeti, Murad Hz. Necdet'e bakıyor. An ve an amaiyetin şan, Nefahtü sü gönle ulaşan, Hak diyerek yanıp tutuşan Murad Hz. Necdet'e bakıyor. Ven necmi iza heva âyet, Hadi oğlum et biraz gayret, Marifetin den hayret hayret, Murad Hz. Necdet'e bakıyor. Aşıkları Hakk'a yükselten, Akıllar tefekkür ettiren, Mertebeleri hep bildiren, Murad Hz. Necdet'e bakıyor. Nüket Anne de hep yanında, Canlara rahmet var huyunda, Beraberler tevhid yolunda, 105 107 Murad Hz. Necdet'e bakıyor. Yolu cümle yolların sonu, Gönül Kabesi buldum onu, Oynar bizle orta oyunu, Murad Hz. Necdet'e bakıyor. Murat Ca…. (28/09/2013) Ad… bey kardeşten fotağrafların asıllarını istedim göndermiş sağolsun. Fotağrafta şiiri yazdıktan sonra gördüm. Bu fotağrafı daha önce görmemiştim. Şiirde yazdığımın dörtlüğün fotağrafta enstantalendiğini görünce “hayret” ettim. “Rabbî zidnî zât-î fike tahayyüren” Rabbim zatında ki hayretini arttır. 106 108 Resimde Efendi Babam’a bakıp gülümsüyorum. İnsân-ı Kâmil ve Zât-i tecelli’nin altındasın, zâhirde üzerinden bir zaman geçmiş. Niye gülüyorum önce çıkaramadım, zâhirde zaman geçsede hakikatte geçtiği falan yok. Şiiri düşününce yazının başlığından anladım. Efendi Babam’a niye gülerek bakıyorum. “Murad Hz. Necdet'e bakıyor, Burada Hz. Nûsret yatıyor.“ Buraya da Efendi Babama yazdığım mail ve gelen cevabı da ilâve edelim. -------------Mu… Ca….(28/09/2013) 107 109 Efendi Babacığım, Nüket Anneciğim hayırlı ve mutlu seneler dileriz. (Bugün yakaza halimizde nüket annemiz zuhur etmişti, sebebi bu yıl dönümüymüş) Es… ve Se… de yıldönümünüzü tebrik edip mutluluklar diliyor. İnşeAllah, şifre sayınız-sayımız da hep beraber evlilk yıldönümünüzü kutlarız. Hürmet ve Muhabbetle Necdet Babamız ve Nüket Annemizin ellerinden öperiz. Efendi Babamın kaynağı olan fakirin yazmış olduğu şiiri acizane 50. yıl dönümü hediyesi olarak gönderiyoruz. Yıldönümü tebriği, -------------- Terzi Baba. (29/09/2013) Hayırlı günler Mu… Oğlum. Sağolasın Temennin de şiirin de güzel olmuş sizlere de nice elli yıllar. 108 110 Cenâb-ı hakk nasib etsin İnşeallah. Se… ve Es… kızlarımıza da teşekkür ederiz sağ olsunlar onlara da herkese selâmlar hoşça kal Efendi Baban. ------------------Terzi Baba. (02/10/2013) Hayırlı akşamlar Me… hanım kızım bildiğiniz gibi şu günler İzmirdeyiz maillere bakmaya pek vakit bulamıyorum bakınca da kısa olanları ancak cevaplıyabiliyorum uzun olanlar biraz gecikiyor. Sizin mailinizi de açtım dosyayı indirdim içindekileri ancak okuyabildim özetlede olsa cevaplamaya ancak vakit bulabildim. Yazdıklarınız oldukça güzel ve isabetli sizinde dediğiniz gibi kısa sayılacak bir zaman süresi içinde oldukça iyi yol aldığınızın sizde farkındasınız. Cenâb-ı Hakk daha nicelerini nasib eder İnşeallah. Alfebe sırasında (9) uncu olan "zel" harfi sayı olarak museviyyeti temsil etmektedir, (Tevhid-i Esmâ) dır o yüzden dikkatinizi çekiyor olabilir, tenzih mertebesini ifade eder. Hasta olan yakınınıza söylediğiniz « Her şey Allah’ın isminin içindedir » sözü şu yönden doğrudur. Çünkü "Allah" ismi "ismi cami" olduğundan yani bütün isimleri bünyesinde bulundurduğundan ve her şey bir ismin zuhuru olarak meydana geldiğinden bu yönüyle, şimdilik « Her şey Allah’ın isminin içindedir » daha sonraları bu anlayış daha da genişleyecektir. Bakara 2/115/ "Nereye bakarsan Hakk'ın vechi oradadır" hükmüde bunun diğer bir ifadesidir. (19) resim olması da mânidardır çünkü bilindiği gibi (19) "İnsân-ı Kâmil" in rumuzudur. Dal-mim-kef- elifi maksur-u- (Dal-delil) (mim-Hakikat-i Muhammed-î) (kef-kün-ol) emri, elifi maksur-(U) ise ulûhiyyettir, diyebiliriz. İşte bu yüzden Yunus Emre, 109 111 “Elif okuduk ötürü-ötüre. pazar ettik götürü.” demiştir. Yani elif harfi maksur-ötüre ile okunursa Ulûhiyyettir. ve Elif Fetha-üstün olarak okunursa Allah olur, eğer mazmum-esre ile okunursa gerçek ilâh-ı temsil eder, diyebiliriz. Çünkü harflerin-harfler sülâlesinin baş buğudur. (U) olurki (E) olur ki, (İ) olurki Elif bütün Yapmaya çalıştığınız çevirinin oldukça zor bir iş olduğu bellidir onun için sıkılmayın tabii normal seyri içinde vakit buldukça devam edersiniz zaman sorunumuz yoktur, ayrıca bu çeviri size meseleleri daha iyi anlama yolunda faydalı olacağı ümidindeyim. Aslında bu çeviriye size tavsiye etmem sizin için ve size bu sahada o yönüylede faydalı olmağa çalışmak içindir. Ve faydalı olacağını da zannediyorum çünkü bir metin yazılıyorken kişinin aklında daha çok kalıcı olmaktadır. Cenâb-ı Hakk dünya ahret her türlü işlerinizde kolaylıklar nasib etsin İnşeallah. Diğer zuhuratlar da güzel hepsi yolunda, hiç bir şeyin çok fazla üstüne düşmeyin ancak ihmalde etmeyin. Hayırlı geceler selâmlar hoşça kalın Terzi Baba. ------------------Sa… Me… (20/09/2013) “Notlar” Çok değerli, muhterem Terzi babam, Cuma gününüz mübarek olsun ! Umarım iyi bir yaz geçirmişsiniz, siz ve eşiniz iyisinizdir. Izmir'de bulunuyor-muşsunuz, herkese selâmlarımı iletmek isterim, orada geçirdigim günleri özledim. Dört gözle Beykoz’daki sohbeti-nizi bekliyorum. En son sitede konulan dosyalarınızı indirdim, tekrar hepimiz için teşekkür ediyorum, size minettarız. Şimdiden ve tekrar teşekkürlerimi, en derin saygılarımla birlikte sunuyorum. 110 112 En iyi dileklerimle, selâmlar, Size ve eşinize, saygı, sevgi ve Me… Ha…. ------------------Oz… Şe…. (03/10/2013) Canım Efendi Babam, Öncelikle göndermiş olduğunuz tanıştırma dosyası için ve sizin varlığınızda gönül kardeşlerimizle tanış olmaktan dolayı çok teşekkür ederim. Daha öncede sözünü ettiğim, Nur ve Zulmet hakkında düşündüklerimi yazmaya çalıştım. Pek çok karalamamın sonucunda özet olarak iki dosya sayfası olarak açığa çıkmasına karşın kendimi kafamın içinde sürekli konuşur halde buldum. Umre sırasında "Yılın yarısından fazalasını oruçla geçirin" diyerek işaret ettiğniz gibi, Ramazan Bayramından hemen sonra haftanın Pazartesi ve Perşembe günlerinda oruç tutmaya başladım ve Geceleri teheccüd namazı için kalkıyorum ayrıca sizin sohbetleriniz dinliyor ve Füsus'ul Hikem'i okuyorum. Elimden geldiği kadar saf halleri sık tutmaya çalışıyorum. Bunlarıda içimde duyduğum muhabbetten dolayı yapıyorum. Umarım, ölmeden önce ölebilmeyi, varlığınızda dirilmeyi, ahlâkınızla ahlâklanabilmeyi, en azından bu yolda kalabilmeyi ve yürümeyi Allah nasip eder. Canım Efendi Babam sizin ve Nüket Annemin ellerinizden hürmetle ve muhabbetle öpüyorum. Oğlunuz Oz…. ----------------(3 Ekim 2013) Canım Efendi Babam, Sadece Ben, Bana, Beni anlattım. 111 113 “Ben bir gizli hazine idim bilinmekliğimi sevdim” Diyebilmek için önce, Ben’i bilmem gerekir, Ben’i bilmek için Ben’i tanımlamam zorunludur ve bu kimliğe işaret eder. Kimlik ise Ben’liğin sonsuz özelliklerinin izafi olarak sınırlandırılarak ve farklandırılarak yapılan tanımlamadır. Kutsi hadiste işaret edildiği gibi, gizli hazine olan Benlik, Ulûhiyet muhafazasının içindedir. Burda muhafazadan kasıt Kimliktir. En son gelen ilk geleni kapsar. Bu geliş arasında, anlık fark vardır. Kimlik, anlık olarak sonra geldiği için Benlik, Kimliğin içinde mevcuttur. Başka bir deyişle Benlik batındaki gizli hazine, Kimlik zahirdeki muhafazalıktır. Bundan dolayı “Ben kimim?” diye Benliğin Kimliği sorulur. Bu soru ile Kimlik tanımlanmaya çalışılır. Çünkü Benlik, gizli hazine olduğu için direkt bilinmesi mümkün değildir, başka bir söz ile Benliği, bilmenin yolu, kimliği tanımaktır. Tanımlamak ise sınırlamak ile mümkündür. Kimliğin her bir niteliğinin tanımlanması benliğin o yönden bilinebilmesini getirebilir. Ancak sonsuz nitelik olduğu için Zât-i Benlik hiç bir zaman tam olarak bilinmesi, tahmin edilmesi ve hesaplanması mümkün değildir. Kimliğin herhangibir niteliğinin tanımlanması için getirilen sınırlama ile kimlik benlikten gayri hale gelir. Bu durum, benliğin hakikatinin ne olduğunun unutulmasına yol açabilir. Başka bir deyişle yapılan sınırlama ile Kimlik tanımlanırken Benlik unutulabilir. Bu yolda ilerleyen Arif kişi “Enel hak” dediği zaman kimlik muhafazasını açttığını zannedebilir. Bu keyfiyet makamında, Arif hangi mertebe den neyi ifade ettiğini her yönü ile bilmelidir. Aksi taktirde Arif, bulunduğu makamda en gizli şirke düştüğünün farkında olmayabilir. Çünkü Hak, kimliği işaret eder. “Enel hak” Başka bir deyişle “Ben Uluhiyetim” demektir. Arif’in, Ben Uluhiyetim demesi bilinçli ise sorun yoktur ve onu bir bildiği için söylemiştir. Eğer o sırada yaşadığı vecd anında bunu söylemişse gizli şirke düşmüştür. Çünkü Benlik olmadan kimlik olamaz bunun için Arif, esasında “Ben İnsanım”, “Ene-l İnsan” yani “Ene-l 112 114 Zât-i Benlik” demesi gerekir. Çünkü Zât'ın Benliği İnsan ve Kur'ân, Zât’n Kimliği Ulûhiyet içinde gizli olan hazinedir. Bunu ancak en kemalli bir şekilde bilen Zât’ın Benliği olan Efendimizdir. Bu durum âyet-ii kerîme ile ifade edilmiştir. “Allah ve melekleri Ona Selât ve Selâm ederler” Efendimizin bulunduğu İnsanlık yani İnniyet makamına, Ulûhiyet yani Kimlik makamı salât, selâm ve en mükkemmel bir şekilde hamdeder. Bundan dolayı Efendimizin makamı, Makam-ı Mahmud’tur. Uluhiyet tarafından övülen makam ve burada Uluhiyet (Kimlik), Benliğe insana secde eder. İşte burada “Enel Hak” denemez. Burda “Lâ ilâh illâ ENTE” denmelidir. Burdaki ENTE, Benlik ve Kimliğin Cem halini ifade etmektedir. Bu makamda Benlik İnsân, Kimlik Allahtır. Hazreti Necdettullah = Necdet + tecelli-i Ullah Hazreti Necdet tecelli-i Ullah = Zât-i Benlik (İnsan) + Zât-i Kimlik (Uluhiyet) = ENTE İşte ferdi insan da ulûhiyet içinde en son gelen olması itibari ile en toplayıcı vasıflara sahiptir. Bundan dolayı, ferdi insan, Ulûhiyet muhafazasının içine nüfus edebilecek donanımdadır. Bunun için ilk önce ferdi insân-ın ferdi kimliğini algılamasi gerekir. Buda rabbi hasını bilmesidir. Kutsi Hadiste ifade edildiği gibi “Nefsine Arif olan Rabb'ine Arif olur” ilkesinden geçer. Ferdi insanda, gizli benlik Nefs’tir ve kimlik ise Rabbi Hastır. Örnek Hz. Şems ile Hz. Mevlânâ’ nin yaşadıkları benlik kimlik çalışmasıdır. Birbirlerinde kimliklerinden geçerek benlik çalışmasını gerçekleştirdiler. Zât’ın hüviyetini oluşturan Sıfatlar ve Esmalar içinde Nur Esması farklılık arz etmektedir. Nur Esmâ’sı belkide Zât’ın hüviyetinden öte başka anlamlarıda içeriyor olabilir. Örneğin Nur Esmâsı zâhiri olarak; körlüğü olanları görür kılan, dalâlette olanları da hidayetiyle irşad eden, bütün 113 115 amelleri ve âlemleri nuruyla aydınlatan olarak tanımlanabileceği gibi bâtıni olarak Zât’ın yapı taşı olarak ifade edilebilir. Nur Esmâsı’nın tanımına baktığımızda; NUR ile eşya (âlem) idrak olunur. Ancak NUR’un kendisi idrak olunmaz. NUR ile eşya idrak olunur dediğimizde, ayn-ı ve gayr-ı’lık ortaya çıkar. Oysa NUR eşyanın yapı taşıdır. NUR’un kendisi ile olan ilişkisinden Ayn-i lik içinde Farklar âlemi ortaya çıkar. Başka bir deyişle Eşya, NUR’un kendisi ile olan ilişkisinden çökelmiş, açığa çıkmış haldir. Zat’ın varlığı âlemin her yerinde aynı olduğuna göre NUR’da âlemin her yerinde Zât’ın ayn-ı’dır. Âlem NUR’dan yapıldığına göre mutlak zulmet olması mümkün değildir. Peki Eşya nasıl farklanmakta ve açığa çıkmaktadır? Bir eşya kendi oluşum özelliklerine göre NUR içinde, NUR’dan değişik oranlarda NUR’un sıkışması ile farklılaşarak açığa çıkarken NUR içinde NUR’u doğurabilir (yutar, emer) yada NUR’u yayabilir (ışık yayar). NUR’u yayan eşya, yaymayan yanında bu şekilde fark edilir. NUR’u, yayan görünür, NUR’u yutan görünmez işte buna zulmet denir. Âlem deki zulmet; Eşya’nın açığa çıkmamış halidir. Sonuç olarak Mutlak Zulmet, Zat içinde mümkün değildir. Mutlak Zulmet tarif edilemez. Hemen şu soruda akla gelebilir MUTLAK ZULMET ile MUTLAK NUR arasında fark varmıdır? Aydınlık içinde aydınlık fark edilebilir mi? Bilmek için, tanımlamak. Tanımlamak için, sınırlamak. Sınırlamak için fark oluşturmak. Fark oluşturmak içinde, ışığın karanlıkta yol alması gerekir. Doğrusunu Hazreti “Necdettullah” Necdet + tecelli-i Ullah bilir. Canım Efendi Babam sizin ve Nüket Annemin ellerinizden hürmetle ve muhabbetle öpüyorum. Biçare Oğlunuz Oz… 114 116 ------------------Terzi Baba. (31/10/2013) Hayırlı günler Mete oğlum. 15 gündür mail adresimi kullanamıyordum, herhalde dışarıdan girmeye çalışmışlar bu yüzden sistem kendini kapatmış herhalde. Tekirdağına dönünce eski şifreleri araştırdım onların yardımı ile açabildik bu yüzden maillerde biraz gecikme oldu. Sağlık olsun. Bu tür çalışmaları yaklaşık altı senedir altı hikâye ile uyguluyoruz, bu seneki çalışma ise çok bilinen ancak genel bir anlayış ile bakılan hikâyedir. Bir eleştiri değildir. Bu ve benzeri hallere hemen olduğu gibi kabullenmek yerine, inkâr etmeden, ancak ihtiyaten de daha sonra araştırmak ve hangi hallerde hangi şekilde mutlak geçerli olduğunu müşaheli olarak, ifade etmek gerekir. Bizde bireysel tefekkürlerimizi geliştirmemiz için, bu tür çalışmaları kendi bünyemizde gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Her gurubun kendi sistemleri içinde çalışmaları vardır. Bunları belirli zamanlarda tatbik ederler. Aslında en güzel ibadet saati gecenin "selâsi âhır" yani gecenin son üçte biridir. Ancak zamanımızdaki iş ve yaşam hızından dolayı pek mümkün olamamaktadır. Ancak kişi emekli olduğu zaman bu tatbikatı daha rahat yapabilir. Bizde de bu husus önemlidir. Mümkün olduğu sürece bu zamanda yapılır bitmediği zaman günün diğer satlerinde tamamlanır. Ancak gece kalkma imkânı olmayanların kendilerine uygun olan zaman ve satte yapmalarında mahsur yoktur. Her “zaman”, Hakkın indinde değerlidir. "dehre küfretmeyin dehr Allahtır" hükmü ile gece ve gündüz'ün her anı Hakkındır, ve her anın da da Hakk vardır, o halde her an ve zaman bereketlidir. Kişinin sosyal yaşantısına göre kendine en uygun zaman onun için geçerli olan zamandır. Ayrıca dünyamızdan yüz kilometre kadar yukarıya çıkınca, ne zaman kalır ne mekân, ne gece kalır ne gündüz. Bunlar aslında izâfi zaman isimlendirilmeleridir. Bu hikâyede ki soru hakkında kendini fazla yorma olabildiği kadar olur 115 117 sağlık olsun, bu hususta sen daha yeni sayılırsın kendini fazla yorma, sadece, bu hususta belirlenmiş bir kitabım yoktur, ancak bunlar bütün kitaplarımızın içinde kısım kısım mevcuttur. Diğer vesvese dediğin şeylere gelince, üzerinde durma böyle bir şey hissettiğin zaman aklını başka bir şeye yönelt, başka bir şeyle meşgul olmaya bak üzerinde durma böylece bahsettiğin halden hemen çıkmaya bakarsın. Üzerinde durma, durdukça o hali üzerine çekmiş olursun, hemen “Selâm” ve “Bâsıt” isimlerini bir miktar çekersin. Onumu dedi? bunumu dedim? diye üzerinde durma, ancak bir şeyi söylerken güzel söylemeğe bak, daha sonra da üzerinde durma, eğer yanlış bir şey söylediğini ölçmek istersen, zâten söylenmiş olan kimse sana onu sorar böyle bir şey hatırlatan yoksa o halde yanlış bir şey yok demektir. Bazı insanların diğerlerine göre daha hassas olduğu başka halleri vardır, ve mudil esması kişinin o halini rahatsız etmek ve verimini azaltmak için devamlı güncel tutmak ister, seninde bu hal üzere diğerlerine göre belki biraz daha hassasiyyetin olabilir o yüzden nefsi emmâre de bu yolu kullanmak ister seni huzursuz etmeye çalışır. Bunlara yol ve imkân vermemeye bakarsın yukarıda da bahsettiğim gibi zaman, zaman böyle gereksiz bir hal geldiğinde hemen bu halden çıkmaya bakarsın olur biter, öyle korkulacak bir hal değildir. Zuhuratlarında güzel yolunda daha sonra gene köpek yavrularını görünce uygun olan zamanlarda öldürmeye bakarsın. Riyazatı da çok düşünme yapabildiğin kadar yaparsın, farz olan bir ibadet şekli değildir. Kişinin bedeni üzerinde bir hakimiyyet kurma provalarından biridir. Çerez yiyecekler içinde insan bedenine çok faydalı olan gıdalar vardır, yenmesi iyidir. Oradan topal bir hayvan çıkması, sağlam bir hayvan çıkmasından iyidir. Nefsi emmârenin topal olması zayıflaması demektir iyidir. Diğer zuhurat ise biraz 116 118 Hatıraların yansıması gibi ancak mağara içinde kaynak makinesinden çıkan ışıkların, zaman zaman içinde sana beden dağında açılan, bazı idrak çakışları olduğu düşünülebilir. Yol uzundur bu yolda birçok haller olur yavaş yavaş bunlar idrak edilerek yola devam edilir bizde hep birlikte devam etmeye çalışıyoruz. Cenâb-ı Hakk yardımcımız olsun. Seda ses demek, Sa… da sayılan ses, demektir ki bu ses içinden gelen Hakk sesidir. Çatışmalar normaldir gerektiğinde sende zuhurattaki kavgalara karış, ve düşmanlarını yok etmeye bak. Ancak bu hal dünyada geçerli olan bir şey değildir. Büyük Cemse "Cem" halidir. yani tevhid-i "Cem" makamını taşıyan vasıtadır tabî ki onun tavanı yüksek olacaktır. Subaylar ise oranın arifleridir onların ellerine tutunmak tabî ki güven verir. Cenâb-ı Hakk daha nicelerini nasib etsin İnşeallah. Herkese selâmlar hoşça kal Efendi Baban. -------------Me…. Ak… (22/10/2013) “Zuhuratlar” Efendi Babam hayırlı günler, Tefekkür sorusu sorduğunuz emailinizi aldığımda, geçen seneki hâlim geldi aklıma. Bir yandan Kâmil Mürşid arıyor, bir yandan zikir ve tefekkür çalışmalarını kendi başıma yapmaya çalışıyordum. İstediğim mürşide bir türlü denk gelemiyordum. Çünkü karşıma çıkan mürşitler, kitaplarda okuduğumuz, eşya ve varlık karşısında hayret etmeyi uğraşılarının temelini yerleştirmiş insanlardan ziyade, zâhiri İslâm’a, (şeriat mertebesi) saplanıp kalmış ve kerâmet göstermekle hakikate ulaşmayı eş koşmuş kişilerdi. Bir yandan bu kişilerin kapısını çalıyor, bir yandan da her seferinde eli boş dönmenin hüznünü yaşıyordum. Zikir yapmak için yanıp tutuşuyor, ancak bu işlerin rehbersiz 117 119 olmayacağının bilinciyle bunalıyordum. Kısacası Efendi Babam, enerji boşa savrulup duruyordu. Cenâb-ı Allah, hiç ummadığım bir yerden ve hiç ummadığım bir şekilde size ulaşmayı nasip etti. Zâhirimiz gibi batınımızı insan haline getirmeyi, eşyanın hakikatinin peşinde koşmayı bu işin temeli haline getiren bir kişinin rehberliği bana nasip olduğu için kendimi çok şanslı ve mutlu hissediyorum. Efendi Babam, işte sizden tefekkür sorusu geldiğinde, bu hislerin eşliğinde üzerimde öyle bir sevinç ve coşku hasıl oldu ki anlatamam. Cenâb-ı Allah’a dualarımı kabul edip sizin gibi bir rehber bana nasip ettiği için şükürler olsun. Efendi Babam, bu emâil vasıtası ile size danışmak istediğim birkaç nokta var: Öncellikle tefekkür sorunuz sürekli zihnimin için dönüyor. Çeşitli fikirler geliyor. Bir gün çok beğendiğim bir fikri ertesi gün beğenmiyorum. Bu konulardaki bilgi yetersizliğimden dolayı da bir türlü netleşemiyorum. Size danışmak istediğim nokta şu: bu soruya cevap verebilmek için okunmasının faydalı gördüğünüz eserleriniz hangileridir? Efendi Babam, malûmunuz çok hacimli bir külliyatınız var, bu soruya daha ma’nâlı cevap vermek için külliyatınızda nerelere odaklanmayı tavsiye edersiniz? Efendi Babam, danışmak istediğim bir noktada şu: bu sıralar üzerimde inanılmaz durumda bir vesvese ve vehim hali hasıl oldu. Daha önce aşırı bir alınganlık hali olmuştu, şimdi bununla beraber bir de bir vehim ve vesvese sıkıntısı yaşıyorum. “Yok onumu? yanlış dedim, yok beni yanlış mı anladılar?, yok şunu demesem daha mı iyi olurdu?” şeklinde vesveseler içimi kemirip bitiriyor. Neredeyse sosyal ilişkilerimi etkileyecek hale geldi. Bu hâl ben de daha önceleri de vardı ama şu aralar çok fazlalaştı. Derviş bir arkadaşıma sordum. Ondan bu hallerin olduğunu duydum. Acaba şu an tabi olduğum eğitimin doğal bir sonucu mu bu durum? Vesveseden kurtulmak için tavsiye edeceğiniz bir dua veya tesbihat var mı? 118 120 Bir diğer sorum da şu efendim. Virdimi yapmam için günün için de belli zaman dilimi var mı? Kimi tarikatlar sabah namazından sonra, kimileri ikindiden sonra yapıyor ve bunun elzem olduğunu söylüyorlar. Bizim için böyle bir durum var mı Efendi Babam? Efendi Babam aşağıda zuhuratlarımı gönderiyorum. İlginiz için Cenâb-ı Hakk sizden razı olsun. En içten saygılarımla. -------------1) Uyku ile uyanıklık arasında gördüğüm bir görüntü: küçük bir köpek yavrusu görüyorum. Hemen sonra bizim evin bulunduğu yokuşu görüyorum. Demin gördüğüm gibi çok sayıda köpek yavrusu yollara dökülmüş yokuşu çıkmaya çalışıyorlar. 2) Uykumda riyazeti düşünüyorum. Riyazet yaparken bir çerez kamyonu gelecek diye bekliyorum. Bir kamyon geliyor içinden bir hayvan iniyor. Eşek mi dana mı olduğu belli olmayan bu hayvan, yokuşu çıkmaya çabalıyor. Ama sakat olan bu hayvan topallıyor. Üzerinde de küçük bir çocuk var. 3) Garip ve uzun bir rüya, Hocamı görüyorum. Adı Ün.. Na... Benim arabamı kullanıyor. Çok etkileniyorum. Hatta duygusallaşıyorum. Bana tavsiyelerde bulunuyor. Bir ara estetikten ve ekonomiden konuşuyoruz. O bana toplumda cinselliğin ne kadar artığında bahsediyor. Gençlerin bu durumdan nasıl etkilendiğini anlatıyor. Daha sonra arabayı bir yere çekiyoruz. Baraj gibi bir yer. Karşıda duvar gibi dimdik duran yalçın dağları gösteriyor. Baktığım yamaçta kocaman bir mağara olduğunu görüyorum. İçinde kaynak makinesinin ışıkları geliyor. Sanki içinde inşaat var gibi. Neden olduğunu bilmiyorum ama çok etkileniyorum. Rüyayı gerçekmiş gibi yaşıyorum. Bu rüyanın ardından: Ya sabah ya da teheccüd namazında sonra tekrar yattım, üzerimde garip bir hal oldu. 119 121 Bir zamanlar karabasan diye gördüğüm bir rüya vardı. Siz onun karabasan değil “ihsan” olduğunu söylemiştiniz. (Muhsin Yazıcıoğlu ile röportaj yaparken ruh gibi olup bedenimi terketmiştim) O rüyanın başında yaşadığıma benzer bir hal yaşadım. Bir şey vücûdumu sardı ve bir başka manzaranın içine aldı beni, ama hiçbir şey hatırlayamıyorum şimdi. 4) Se… Sa… ile bir yere geliyoruz. Se.. Sa… bir şeyler mi yapacakmış? O sırada ateş eden asker görüyorum.. Daha sonra çatışma başlıyor. Pkk’lılar ile askerler savaşıyor. Bir asker var çok soğuk kanlı. Bulunduğu yerde çıkıp pkk’lı vuruyor. Ancak o da vurulup ölüyor. Daha sonra, bir pkk’lı uçak savar gibi bir şeyle saldırmaya başlıyor. Mermiler değdiği yeri paramparça ediyor. Bir asker mevziisinde saklanıyor. Uçak savar mermileri yanına gelene kadar büyük bir soğukkanlılıkla durup bekliyor. Tam pkk’lının mermileri ona değecekken büyük bir çeviklikle ortaya atlayıp pkk’lı öldürüyor. Bu arada pkk’lının yüzü canavar gibi olmuş. Bunları meğerse bir sinemada film gibi izliyormuşum. Yanında annem. Onun kucağına yatmışım. Uyandığımda bir süre rüyanın tesirinde kaldım. 5) Bir askeri kamyonun içinde görüyorum kendimi. Ama garip bir cemse bu. Boyu ve genişliği normal cemseler büyüklüğünde, ancak yüksekliği gökdelen boyutunda. Cemse son sürat bir yerlere gidiyor. O kadar yüksekteyim ki çok korkuyorum. Cemse bir kaza yapsa veya ani bir fren yapsa o yükseklikten düşeceğim diye çok korkuyorum. Cemsede generâl gibi bir asker var. Karşı hizadan bana elini uzatıyor. Ona tutununca güven geliyor. -------------NOT= Oğlumuzun tefekkür sorusuna verdiği buraya ilâve etmeyi uygun buldum. T.B. 120 122 cevabıda (69) Me….. Ak… (17/03/2014) “Tefekkür Sorusu” Hayırlı günler, Me…. oğlum. Hamdolsun iyi sayılırız inşeallah sizlerde ailece iyisinizdir. ikinci mailinde gönderdiğin dosyanıda indirdim kayda aldım böylede gönderdiğin iyi olmuş. yazını okudum onuda dosyasına aktaracağım, seninki de oldukça güzel olmuş, yazılar gelmeye devam ediyor hepsini bir dosyada topluyorum yazıların gelişi sona erince onların hepsini yerlerinde düzenleyip tekrar herkese göndereceğim, böylece herkes herkesin fikirlerinden istifade etmiş olacaklardır. Cenâb-ı Hakk herkezin olduğu gibi seninde idraklerinin arttırsın inşeallah. Selâmlar hoşça kal Efendi baban. -------------Me…. Ak… (15/03/2014) “Merkez tefekkür sorusunun bence cevabı” Efendi Babam az önce size tefekkür sorusunun cevabını göndermiştim. Sonradan fark ettim ki, belki cevabı word dosyası olarak göndermek daha uygun olacaktır. O yüzden tekrardan ama bu sefer word dosyası ilâveli gönderiyorum. Ellerinizden öperim. En içten saygılarımla. Efendi Babam, hayırlı günler... Ellerinizden hürmet ile öper, Cenâb-ı Hakk'dan size sağlık ve afiyet lütfetmesini niyaz ederim. -------------Efendi Babam, nefsi emmâre yani seyr-i sülûk'un birinci dersini yapmaya çalışan bir kişi olarak, sorduğunuz tefekkür sorusuna lâyıkıyla cevap veremeceğimin bilincindeydim. Bu yüzden de, sorunuza bir cevap yazıp yazmama konusunda uzun bir süre mütereddid kaldım. Ancak sonradan farkettim ki, hata yapmadan insanın, eksiklerinin farkına varması mümkün değil. Hatalarımı lütfen affedin. 121 123 Şunun da farkındayım ki, son bir senelik himmetiniz ve eğitiminiz olmasa burada kaleme aldığım şeylerin % 99'unun farkında dahi olamayacaktım. Size ne kadar teşekkür etsem azdır. Hatalarım için hoş görünüze sığınıyorum. Ellerinizde hürmet ile öperim, en içten saygılarımla, Evlâdınız Me… -------------Merkez Efendi’nin hikâyesi, gerek dini, gerek ilmi, gerekse de içtimai, hayatımızın en temel meselelerinden olan Alim/Arif, Medrese/Tekke ve Diyanet/Tasavvuf gerilimine işaret ederek başlıyor. Nakli ilminde büyük mesafe kat eden Merkez Efendi, yine tasavvuf hayatımızın ve edebiyatımızın gayet bilindik bir teması olan rüya yolu ile uyarılıyor ve akl-cüz’e tabi kılınmış kelâm ile mutmaine olmanın imkânsızlığının idraki ile, kendisini irfaniyete taşıyacak olan Efendisine ilâhi bir rahmet aracılığı ile sevk ediliyor. Sümbül Efendi’nin evlâtlarını imtihan etmek için sorduğu soru manidar. “Âlemi siz yaratsaydınız, nasıl yaratırdınız?” Her mertebede farklı bir hakikat anlayışı ve farklı bir yaşantı mevcut olması hasebiyle, bu ve benzeri soruları farklı mertebelerde farklı bir şekillerde cevap verileceği aşikârdır. Mevzuya bu açıdan bakıldığında, ilk elden bu soru hakkında şu tespiti yapabiliriz: bu soru, “şeriat ve tarikat mertebesi için batıl, hakikat ve marifet mertebesi için ise atıldır.” Şöyle ki, şeriat ve tarikat mertebeleri “ötelerde kadir-i mutlak bir yaratıcı” anlayışını temel aldığı için, “âlemi sen yaratsaydın nasıl yaratırdın?” şeklindeki bir soruya bu mertebeler için, şirke düşmeden cevap verilemesi tahayyül bile edilemez. Bu soruyu dikkat-i nazara almak, Cenâb-ı Hakk’ın ilminden kuşku duymadan mümkün olamayacağı için, bu soru karşısında, “haşa” demek ve tövbe istiğfar etmekten başka bir şey yapılamaz. Ancak hakikat ve marifet ehli bu tip bir soru karşısında, şeriat ve tarikat ehlinden, daha farklı bir anlayış içinde 122 124 olacağını düşünebiliriz. Zâhiren, insanların günlük hayatlarını sekteye uğratıp onların kafalarını karıştırmaktan imtina etmekle yükümlü olan marifet ve hakikat ehli, bu işin bâtın cevaplarını kendilerine saklayacak, zâhiren tarikat ve şeriat ehli gibi davranacaktır. Ancak ma’rifet ve hakikat ehli, âlemin ve mükevvenatın bâtın bilgisi ile de donatılmış oldukları için, onlar şahâdet âleminde varlıkların neyi remzettiklerini bilecek, böylelikle Mahlûk’un Hâlık olduğununun idrakine sâhip olacaklardır. Bu tür zevat-ı kiram için, tenzih ile teşbihi tevhit ettirmiş olduklarından dolayı, ötelerde bir yaratıcı aramak gizli bir şirk olacak, “alemi sen olsan nasıl yaratırdın?” şeklindeki soru ise ister istemez atıl kalacaktır. Daha açık bir şekilde ifade edersek, insan kevn-i câmi olması özelliği ile, ister istemez, “bir yönüyle yaratılmış (hadis) “bir yönüyle de ezeli varlık kılınmıştır.” Böylece insan varlığında yaratılmamışlık (ezel) ve yaratılmışlık (hudûs) toplanmıştır.” (Osman Nuri Küçük, İnsan-ı Kamil adlı eserinden). “Yaratılmış olan insan mazharında ilâhi isim ve sıfatlar yetkin bir şekilde zuhur etmiş ve toplanmış olduğundan ve ayn-ı sabiti itibariyle Hakk’a dayandığından ezelidir.” Bu bilğinin idraki eşyanın hakikatini tatmış bir kimse için ise bu tür bir soru atıl hükmünde kalacak ya da Merkez Efendi’nin ifade ettiği şekilde gayet yalın ve sade bir cevaba kavuşturulacak; ki bu cevap her mertebeden insanın sıkıntıya düşmeden uzlaşabileceği bir cevap olacaktır. Efendi Baba’mın sorduğu sorulara tek tek cevap vermeye çalışmadan önce belirtmek isterim ki, bulunduğum mertebe itibariyle vereceğim her cevap ister istemez kifayetsiz olacaktır. Bunun farkındayım… Ve her zâfiyet sahibi gibi ben de, kendimce en kolay gördüğüm yerden yani 6. sorudan başlamak istiyorum. 6) Merkez nedir? Bu soru ilk bakışta çok basitmiş gibi görünüyor ve insanın hemencecik merkez Hakk’dır diyesi geliyor. Ancak biraz tefekkür edince burada sıkıntılı bir 123 125 nokta kendini belli etmeye başlıyor. Merkez cihete mündemiçtir. Merkez ciheti varsayar ve dahası cihete tabiidir. Cihet olmaz ise merkez de olmaz. Cihetli olmak ise, kayıt altında olmaktır. Merkez, her ne kadar kayıt altında tutan gibi gözükse de, ( değerlerin ona nisbi olacak şekilde belirlenmesi hasebince), aslında kayıt altında tuttuklarına mukayyet olmak durumdadır. Hakk’ın ise, mukayyet olması tasavvur edilemeyeceği için (ayna karşısında dikilen bir kişi nasıl ki, aynaya müşahede için gerek duyuyor ama ayna tarafından kayıt altına alınamıyorsa), Hakk’ın merkez olması da akla pek yatan bir fikir olarak görünmüyor. Bu noktanın altını çizmesi bakımından, Hacı Beştaşi Veli’ye atfedilerek anlatılan hikâye gayet yerindedir. Hacı Bektaş hücresinde oturmakta ve tefekkür etmektedir. Bir ses duyar; duyduğu ses namaz kılmasını emretmektedir. Bunu duyar duymaz hamle eden Hacı Bektaş İblis’i gırtlağından yakalayıverir. Hayretler içindeki İblis, “yahu Hacı Bektaş, ben sana namaz kılmanı telkin ettin, kötü bir şey demedim ki, nasıl oldu da anladın benim olduğumu?” Bu soruya cevaben Hacı Bektaş şöyle yanıt verir: “Duyduğum ses tek bir cihetten geliyordu, Hakk’dan gelmiş olsaydı, her yerden gelirdi.” Kısacası Hakk, kendisini cihet ile izhar ederse de, her an her cihet aynı anda izhar edilen bir Hakk’ın ciheti, ancak akl-ı cüz’ün kendi nakıslığı ile Hakk’a atfedeceği bir şeydir. Hakk cihetsiz olacağı için, cihetin olmadığı yerde de merkez olamayacağı için, merkez Hakk’dır diyemeyiz. Peki merkez nedir o zaman? İlk elden akl-ı cüzdür diyebiliriz. Çünkü ciheti atfeden akl-ı cüzdür. Demek ki, merkeze karar verende odur. Merkez nedir sorusunun cevap sorunun muhatabı tarafından verilecektir. Bu sorunun muhatabı da akıl olduğu için merkez akıldır demek mümkün görünmektedir. Efendi Baba’mın Füsus sohbetinin Adem faslındaki kayıtlardan birinde (yanılmıyorsam 04 numaralı kayıt), akıl ile ilgili ufuk açıcı bir tespit bulunmaktadır. Efendi Babam, bu kayıtta, aklın hükümranlığının sınırlı bir 124 126 hükümranlık olduğunun altını çizmekte, aklın nefse tabii olduğunu belirtmekte ve bu yüzden de aklın vereceği cevapların nefsin izini ölçcüsünde vuku bulacağını vurgulamaktadır. Eğer aklın sınırlarını çizen nefisse, eğer akıl ancak nefisten aldığı emirler doğrultusunda değerler (artı/eksi, iyi/kötü, faydalı/zararlı…) oluşturuyor ve bu değerler doğrultusunda bir şeyler tahakkuk ettiriyorsa, merkez nefistir diyebiliriz. Hakikatten de, âlemi tasavvur etmede, ve ona değer biçmede merkez rolü oynayan nefislerimizdir. İyi kötü, doğru yanlış, artı eksi gibi tüm değer yargılarımızda alınan kararlar verilen cevaplar, hep nefis temel alınarak, yani nefis merkezinden bakılarak ortaya çıkmaktadır. Ancak nefis statik yani durağan bir şey olmadığı için tek bir merkezden bahsetmek de mümkün değildir. Nefsin tekâmülüne uygun bir şekilde merkezde değişmektedir. Nefsi emmâre için merkez, hayvaniliğin bu mertebedeki ağırlığı hasebiyle, haz ve acı arasında kalmaktadır. Burada nefis, hazzı artı (iyi), acıyı da eksi (kötü) olarak telâkki edecek ve davranışlarını da buna göre şekillendirecektir. Nefsi emmârenin hükmünden kendini kurtaran bir kişi, kendini bir ahlâk yasası ve normlar dizgesi (mesela şeriat) ile bağladığı ölçüde, hayvani ahlâktan tebarüz eden merkezi terk edecektir. Ama bu mertebede ahlâk normları dışarıdan geldiğinden, kişinin ahlâkı enfüsi âlemden neşet eden arzuların baskısı altında kalacak, bu nedenle de sabit bir merkez görmek pek mümkün olamayacaktır. Afaki normlar galebe çaldığı ölçüde şer’i hükümler merkezi ele geçirecek, emmârenin enfüsi dürtüleri afaki normları püskürttükleri oranda ise merkez, yeniden emmârenin işgali altına girecektir. Bu gelgit, Efendi Baba’mın da vurguladığı gibi nefsi’ni tanıma kemalâtıyla tahakkuk edene kadar, yani enfüsi âlem, yani nefis tam anlamıyla tesviye edilene kadar sürecektir. 125 127 Kısacası, her nefis mertebesi, kendi hükmünde bir merkez tayin edecektir. Bundan şu sonucu çıkarmak mümkündür: nefsin gelişim seyri boyunca, farklı merkezler ortaya çıkacak, ancak en kâmil merkez, nefsin en kemalli tecelli ettiği noktada ortaya çıkacaktır ki, bu da İnsân-ı Kâmil’e işaret etmektedir. Dolayısıyla, merkezin İnsan-ı Kamil olduğunu söylemek mümkün gözükmektedir. Ki Muhittin Arabi hazretlerinin belirttiği şekilde, İnsân-ı Kâmil’in Hakk’ın âleme bakan gözü olduğunu hatırlarsak, merkezin İnsân-ı Kâmil olduğu şeklindeki iddiamıza bir dayanak bulmuş oluruz. Bu şekilde, akıl yürütmeyi sürdürürsek, İnsân-ı Kâmil’i en kemâlli zuhurunun Hazreti Muhammed olduğunu telâkki eder, böylelikle merkezin Hazreti Muhammed olduğunu soncunda ulaşabiliriz. Keza Abdülkerim Ceyli hazretleri de İnsân-ı Kâmil adlı eserinin “Ruh adlı Melek” faslında telkin ettiği hakikat bu nokta ile ilişkilendirilebilir: “Bilesin ki, Bu, o MELEK’tir ki, Sofi dilinde ona: -Hakkın onunla mahlûk göründüğü Muhammediye… adı verilmiştir. ve hakikat-i Allah-ü Teâlâ’nın bu MELEK’e olan nazarı, kendi nefsine nazarı gibidir… Onu, kendi nurundan yarattı; âlemi de ondan yarattı. Ve onu… Âlemde nazarına bir mahal kıldı… Allah-ü Teâlâ, mevcudat çarkını, onun üzerinde döndürür… Mahlûkat semâsının kutup noktası odur.” Ceyli hazretlerinin kelâmını istinat noktası yapmak sûretiyle, fakir merkezin zahirde Hz. Muhammed Efendimiz (s.a.v.), bâtında ise, Hakikat-i Muhammediyyedir, olduğunu dile getirebilirim. 7) “Merkezinde bırakırdım” cevabı, dikkatle incelendiğinden, ilk başta göze çarpan husus, bu nevi bir 126 128 cevabın şeriat veya tarikat ehlinden sudur etmeyeceğidir. Çünkü bu lâfzı, şeriat ve tarikat ehli aynı anlama gelecek şekilde fakat farklı şekillerde buyururlardı. Meselâ: “olduğu gibi bırakırdım,” yahut “Cenâb-ı Allah’ın takdir etmiş olduğu şekliyle bırakırdım.” Burada şey’iyetin merkezde olduğunun telâkki edilmesi, varlık âleminin ve bu âlemde zuhura gelen şeylerin kemâlâtına işaret etmektedir. Merkez Efendi tarafından ifade olunan kısaca şudur: Zuhura gelen zâten hali hazırda kemâlâttadır. Aksi düşünülemez. Her ne ki halk olunmuştur, yani ilâhi tecelliye mazhar olmuştur, o zâten kemâlâtını (kendi istidadına göre) bulmuş demektir. Aksi, yani zâhirde izhar edileni nâkıs bulmak, Hakk’a nâkıslık atfetmek anlamına geleceğinden, düşünülemez. Bu idraka sahip olan bir kişi için ise, vehim perdesinin aralandığı, bu sayede ise hayal âleminden, yani akl-ı cüz’ünün tahakkümünden kurtulduğu, ve akl-ı kül’den gelen ilham ile, eşyanın hakikatine ulaştığını söyleyebiliriz. Kısacası, ef’al âleminde, kendi başına bir hüviyete sahipmiş gibi görünen şeylerin, aslında Hakk’dan ayrı bir vücûd teşkil etmedikleri, sadece ve sadece Hakk’ın tecellilerini izhar eden birer mahal olmaktan öte bir anlama sahip olmadıkları kavrayışı ortaya çıkacaktır. Kısacası, varlık âleminin, Hakk’ın esma, sıfat ve Zat’ının tecelligahı olduğunu fehim, idrak ve zevk edecektir. Bu ise mertebe olarak, en azından Tevhid-i Sıfat ve de Cem mertebesine ulaşmış olmayı gerektirmektedir. Bu makamın en ayırıcı özelliği Hakk’ın zâhir, halk’ın ise bâtın olmasıdır. Merkez Efendi’nin ikinci hikâyedeki davranışı, yani şeyhinin isteğine rağmen çiçekleri bir türlü koparamayışı, bu nokta dikkat-i nazara alındığında anlamlı hâle gelecektir: Merkez Efendi, çiçekleri koparamamıştır, çünkü keşfi açıldığı için, onların Bâtınını müşahade eder hâle gelmiş, ve orada çiçeklerin hakikatini, yani Hakk’ı zikrettiklerine tanıklık etmiştir. Hasılı, çiçeklerin zahirinin değil batınını görür hale gelmiştir. 127 129 Aslında burada, çiçeği bir sembol olarak değerlendirmek mümkündür. Çiçek aslında zâhirdeki her şeyi sembolize etmektedir. Zâhirdeki şeylerin hakikatına eren kişi için artık yapılacak bir şey kalmamış demektir. Çiçeği koparmaktaki isteksizliği de aynı şekilde bir sembol olarak değerlendirebiliriz. Bu mertebede kişi, Hakk’da yok olduğu için, yani Bâtını Zâhir, Zâhiri ise Bâtın olduğu için, Ef’âl âleminin gereklerini yapmaktan isteksiz kalacaktır. Aynı hususa, Ahmet Avni Konuk’un Mesnevi Şerhi’nin 5. cildinin hemen başında işaret edilmektedir. Mevlânâ Hazretleri, Hüsameddin Çelebi’yi Mesnevi’ye devam etmeleri için telkin de bulunup, harekete geçirmeye çabalıyor. A. A. Konuk, Hüsameddin Çelebi’nin, isteksizliğini, fenfillâh makamını zevk etmesine bağlıyor ve bu makamda, beşerin (zâhirin) işlerini yapmaktaki isteksizliğe işaret ediyor. “Sâlisen hazretin (Hüsameddin Çelebi hazretleri) hâl-i fenâ içinde bulunmaları da muhtemeldir ki, bu hâl-i âli içinde bulunan evliyaullaha âlem-i keserat icabından olan yazma ve okuma müşkil gelir; ve hâl-i bekâya gelinceye kadar, bu hususa kendisinde kuvvet ve takat göremez.” Çelebi Hüsamettin hazretleri için yazma ve okuma da gözüken bu isteksizliğin, Merkez Efendi’de çiçek koparmaktaki isteksizlik şeklinde vukuu bulduğunu düşünmek mümkündür. İrfan Mektebi Hakk Yolu’nun Seyir Defterinde, Efendi Baba’mda bu noktaya temas etmektedir: “Fenâfillah mertebesine ulaşan kişinin karşılaşacağı epey zorluklar vardır ki; bunun en önemlisi kayıdsızlığa düşmesidir. Hiçbir şeyle kayd altına girmek istemez, çünkü Hakk’da fani olmuştur…” o kadar ki, bu mertebeye ulaşmış kişiler için, bir üst mertebeye geçmek bile, kayıdsızlıktan kurtulmayı gerektirdiği için gayet müşkül bir hale gelmiştir. Bu mertebede bulunanlar “fenafillah’da fani olmuş bulundukları yerde tam sakin olmuş, hareketsiz görünürler. Bu hallerinden dolayı kendilerinde kalkıp da bir sonra ki aşamaya ulaştırmak için yapacakları talepleri de yoktur. Çünkü olamaz.” Demek ki Merkez Efendi’nin çiçeği koparmaktan imtina 128 130 etmesini birbiriyle yakından bağlantılı iki nedene bağlamak mümkündür: hem çiçeğin (yani zâhirin/eşyanın) hakikatini müşahede ediyor, yani Hakk’ı zikrettiğine tanık oluyor, hem de çiçeği koparması için, Ef’al âlemine dalması gerekiyor ki, kendisinde bunun için takat (kayıtlı olma) bulamıyor. Bu makamda kişi artık “her işin, her sıfatın ve her varlığın Hakk’tan ayrı olduğu zannından” kendini kurtarmış oluyor. Böylelikle, “Nuzül, iniş kavsinin başlangıcını teşkil eden Cem Makamınıda Hayy nefsinin etkisiyle kendisinde uyanmaya başlayan yeni bir akıl (Akl-ı Mead) ile her şeyin Hakk’ın Zât’ı ile kâim olduğunu, Hakk’tan gelip Hakk’a gittiğini ve hatta kendi Zat’ının Hakk’ın Zat’ından farklı olmadığını idrak etmiştir. Halk Hakk’ın Bâtınında kaybolmuştur. Makam-ı Cem’de bulunan kişinin idrakinde tüm halk silinir ve bu kişi nereye dönerse dönsün eşyanın yalnızca bâtınını yani Hakk’ı görür. Bu kişinin gözünde artık dış sebepler yok olmuş, sebepler perdesinin gizlediği/ sakladığı Hakk güçlü bir şekilde tek fâil olarak ortaya çıkmıştır.” (Ahmed Yüksel Özemre, Kâmil Mürşidlerin Mirası, 305) Kısacası bu makamın hakikat mertebesi olduğu, bu mertebede ise, eksiklik, yanlışlık ve çirkinlik olmayacağını belirtebiliriz. “Her şey yerli yerindedir ve Hakk ile Hakk üzeredir.” Yine bu mülâhazalar mucibince, Merkez Efendi’nin Hazret’ül Cem mertebesine ulaşmadığı sonucundu çıkarmak da mümkün olabilir. Zira, bu şeriat makamı olarak adlandırılan Hazret’ül Cem makamın mahali, şehadet âlemidir. Yani halk tekrar Zâhir, Hakk ise Bâtın olur. Yine çiçek sembolüne dönecek olursak, Merkez Efendi, o dönemde Hazret’ül Cem’de olsaydı, çiçeği koparmak konusunda isteksiz olmayacağını, çünkü artık beka’a döndüğünü, yani Ef’al âlemine intibak etmiş olacağını ifade edebiliriz. Şu farkla ki, bu mertebede Merkez Efendi faaliyette bulunurdu (ef’al âleminde çiçeği koparırdı) ancak bunu Hakk’ın eliyle yapmış olurdu. Kısacası, yapan eden artık o değil, onun eliyle Hakk’tır. Bu makamda Hakk, “anlayana kulun kuvvetlerinden görünür. Kulun hayatı, 129 131 kudreti, işitmesi, görmesi, söylemesi Hakk iledir.” 1) Peki “merkezinde bırakırdım” lâfzını hiçbir şey ayırmaksızın bütün ef’al âlemi için geçerli kabul edebilir miyiz? Ef’al âleminin karakteristiği zâhir olmasıdır. Bu noktada artık elimizde bir kıstas vardır diyebiliriz: Zâhir olan şeriata tabiidir. Dolayısıyla, Ef’âl âleminde vukuu bulan şeyler şeriata, kıstasına vurularak değerlendirmeye tabi tutulabilirler. Bu noktada merkezinde bırakırdım lâfzı hükümsüz kalmaktadır. Çünkü şeriat hükümleri doğrultusunda faaliyette bulunma gerekir. Ancak burada şeriat ve tarikat ehli, kendi iradeleri ile tasarrufta bulundukları zannına gark olmuşken, mârifet ehli işin sırrına vakıf bir şekilde, yapılanın Hakk’ın esmâ-i ilâhisinin zuhur bulması olduğunun bilincindedir. Marifet ehlinin iki vechi vardır: dışı halka dönük, içi ise Hakk’a. Zâhiren tasarrufta bulunur, gerçekten tasarrufta bulunan onların eliyle Hakk’tır. (Sen atmadın, Allah attı…) Şeriat ve tarikat ehli, ef’al mertebesinde faaliyetin kendi birimsel varlıklarından neş’et ettiği zannında bulunmaktadırlar. Ancak marifet ve hakikat ehli için, söz konusu olan şey, nefsâni bir tasarruf değildir. “Kendi şahıslarında cem etmiş oldukları, esma-i ilâhinin hakkını vermek için tasarrufta bulunurlar.” Bu konuda en güzel örneklerden biri de Hz. Ali Efendimiz’in düşmanı karşısında takındığı tavırdır. Savaş esnâsında, düşmanı yere çalan Hz. Ali Efendimiz, düşmanının tam canını alacakken (yani faal haldeyken, yani çiçeği koparır haldeyken), düşmanının üzerine tükürmesi üzerine almak üzere olduğu cana dokunmamıştır. Neden böyle yaptığının sorulması üzerine, verdiği cevap tüm insanlık için bir Hikmet hazinesidir. “Hz. Ali, ilk başta Allah için öldürecekken, düşmanın tükürmesi ile mevzunun kişiselleştiğini, yani araya nefsin girdiğini, bu durumda ise öldürmenin cinayet olacağını belirtmiştir.” Bu hâdiseyi şöyle yorumlamak da mümkündür herhalde: Hz. Ali ilk başta tasarrufta bulunurken, Hakk’ın atan eli konumundadır, yaptığı sadece kendindeki esmâ-ı ilâhinin hakkını vermek 130 132 yani onların tecelligâhı olmak iken, rakibinin tükürmesi ile Zat’ı tecelli içine, nefsani tecelli karışmış, mesele bir nefis meselesi haline gelmiştir, Ki o noktada, öldürme fiili artık cinâyet ile eş anlamlı hâle gelecektir. Bir diğer önemli nokta da, “Muhemmedilik” mertebesi nin faaliyet gerektirmesidir. Yani “İseviyyet” makamında, kişi kendine yapılan zulmü dahi sineye çekme ile yükümlüyken, Muhammedilik mertebesine ulaşmış bir sâlik için, gerekene gerektiği şekilde cevap verilmesi câizdir. Yine Efendimiz’in (s.a.v.) hayatı bunun en güzel örneğidir. Mekke müşriklerinin karşısında, “merkezinde bırakırdım” dememiş, hayatını mücadeleye vakfetmiştir. Ama ısrarla vurgulanması gereken şudur ki, bu mücadelenin, beşerin nefsâni mücadelesi ile hiçbir ilgili bulunmamaktadır. Zâhiren şeriat üzerine olan bu mücadelenin, bâtın yönlerini ise biz ancak Kâmil İnsanların aktardıkları hikmet hazineleri aracılığıyla anlayabilir hale geliyoruz. 2) Şu ana kadar altı çizilen noktalar itibariyle, 2. sorunun cevabı zimni olarak verilmiş bulunuyor. Zelzelele, toprak kayması, yağmur, yıldırım, yangın, açlık, savaş, ırk ayrımı ilh. Bütün bunlar merkezinde midir? sorusuna daha yakından eğilecek olursak, şu noktaları tespit etmek mümkündür: Birinci olarak yukarıda anılan hadiseleri iki gruba ayırmak yerinde olur. Tabi (doğal) hadiseler ve beşeri hadiseler. Doğal hâdiselerin içine beşere mahsus değer yargıları fazlaca sirayet etmediği için, bu hadiseleri ele almak daha kolay. Beşeri hâdiselerde ise mesele daha bir çetrefil hâle geliyor. Daha doğrusu tabiat güçleri karşısında yapacak pek bir şey olmadığı için, kişi tedbirini alıp takdire boyun eğmek durumundadır. Ancak bunları değerlendirirken, yine “merkez” olan nefis hükmünü veriyor olacak ve beşerin bu olaylara bakışını belirleyecektir. Nefis terbiye olup, kişi vehim perdesini araladıkça bu hâdiselerinde aslında Hakk’ın esmâsının ve evsafının 131 133 zuhurundan farklı bir şey olmadığı idrak edilecektir. Bu tabî afetlerde, Hakk’ın Kahhar ve Mumit esmâlarının tecellisinden başka bir şey değildir. Ama aynı hadiselerin içinde başka esmâların zuhurunu da tespit etmek mümkündür. Meselâ, deprem bölgelerinin yer altı suları, madenleri yönünden zengin olmaları ve verimli topraklar ihtiva etmeleri, Hakk’ın Rezzak, Ganiy esmâlarına delâlet etmektedir. Buralarda bu artı özelliklerden gereği gibi faydalanmadığı gibi bir de can kayıpları oluyorsa, bu insanların cehâletine yani kendilerinde mevcut olan Âlim esmâsını gereği gibi kullanmamış olmalarına işaret eder. Hele hele işin içinde, bir de sahtekârlık ve hile varsa, insanları ölümünde deprem veya toprak kayması değil, Mudil esmâsını zuhurunun rol oynadığını söyleyebiliriz. Beşeri mesele ve hâdiseler de ise, işin içine değer yargıları girdiği için ve tabiat olayları gibi mekanik işleyen bir yapıya sahip olmadıkları için ve dahası insanın aktif olarak katılmasını gerekli kılan bir yapıda seyretmeleri hasebiyle, konu daha karmaşık bir hal almaktadır. Burada işaret edilen durum, genel mahiyetiyle şu temel soru etrafında okumak mümkündür. Kötülük karşısında tavrımız ne olacak? Irçılık, savaş, cinayet …vs. gibi kötü şeyleri merkezinde mi bırakacağız? Yoksa düzeltmek için bir çaba içine girecek miyiz? Bir şeyler yapacaksak ne yapacağız ve nasıl yapacağız? Bu nevide sorulara cevap vermek için, insanın ne olduğu sorusunun lâyıkıyla cevaplanmış olması gerekmektedir. İnsân ilâhi bir sûrette hâlkedilmiştir ve ilâhi tecelliye en kemâl şekilde mazhar olmuştur. Ancak bu beraberinde insana, keyfi bir serbesti değil, yükümlülükler getirmiştir. Bu bakımdan İbnü’l Arabi hazretlerine göre, “haksızlık yapan birinin yaptığı kötülük kınanır ve cezalandırılır. Ancak insandan sadır olan bu kötülüklerin, insanın hakikatı (ayn) olmadığı hatırlanmalıdır. Bu yüzden kınanan ve cezalandırılan, insanın ilâh-î hakikati değil, kötü fiileridir.” (Osman Nuri Küçük, 78) “İbnü’l Arabi’ye göre, dini hükümlerde Şâri’nin temel maksadı, insanın ilâhi sûretini korumak, bu sûretin bozulup 132 134 hayvaniyete düşmesinin önlemektir. Bu yüzden İbnü’l Arabi’ye göre, şer’in bir fiili kötülemesi, ilâhi sûretin muhafazasıyla ilgili bir hikmete dayanmaktadır.” Buradan şöyle genel bir kanıya varmak mümkün görünmektedir. İlâhi tecelli, yani Zât-ı Ulûhiyyet, İnsân-ı Kâmil sûretinde taayün ve zuhur edince “en kâmil şekilde görünmektedir.” Yani Ef’al âleminde merkezde olan, yani merkezinde bırakılması gereken, İnsân-ı kâmillerden neş’et eden faaliyetler, hâdiseler ve oluşumlardır. Ki, böyle bir olgunluğun mahsulü olmayan davranışlar ve tavırlar, arzulanan neticeyi verememektedir. İnsânlar bir kötülüğe cevaben hareket ettiklerinde, nefsânî düzey işin içine karışmakta ve ne yazık ki, kötülük önlemek adına yapılan hareketler yeni kötülüklerin sadır etmesine neden olarak, kötülüğü bâki kılmaktan öteye gidememektedir. Bu da içtimai hayatın nefis terbiyesine ve İnsân-ı Kâmiller’e ne kadar ciddi bir ihtiyaç içinde olduğuna delâlet etmektedir. 3) “Ne var âlemde o var Âdemde.” Afâki Âlemi İnsân-ı kebir olarak adlandırdığımız an, şu ana kadar söylediğimiz her şeyin enfüsi âlem içinde geçerli olduğunu hükmüne varabiliriz. Enfüsi âlemde de hiçbir şey gereksiz ve kendi başına kötü değildir. Her şey İlâhi bir senaryonun gereği olarak ortaya konmuştur. Dolayısıyla, enfüsi âlemin unsurlarına bir nâkıslık atfetmek, Hakk’ı nâkıs görmek ile aynı anlama geleceğinden, böyle bir tavırdan içtinap etmek büyük bir öneme haizdir. Bu noktada, Efendi Baba’mın sohbetlerinde altını çizdiği bir nokta mevzu’un anlaşılması için son derece yararlıdır. Enfüsi âlemin, eksi (yani kötü olan kısmı) hiç şüphesiz nefsi emmâredir. Ama gayet açıktır ki, nefsi emmâre olmadan ilâh-i senaryonun sahnelenmesi imkânsızdır. Nefs-i emmâre gereklidir. Dahası, nefs-i emmâre seyr-i süluk’da yapıcı ve yararlı bir rol oynama potansiyeline de sahiptir. Efendi Baba’mın da vurguladığı gibi, nefs-i emmâre, tutturduğu yolun tehlikelerini sezdiği an (cehennemde kendisinin acı çekeceğini anladığı an), irfan arabasını geriye çeken bir güç olmaktan çıkıp, bu arabanın daha hızlı gitmesine katkıda 133 135 bulunan bir güce dönüşmektedir. Diyelim ki, 100 km. hızla giden bir irfan seyri, emmârenin takozu ile (farz-ı misal) 75 km. ye düşmekte iken, nefsi emarenin (çıkarcı bir şekilde de olsa) idrakinin açılması ile sağladığı artı kazanç ile saatte 125 km. hıza çıkabilmektedir. Ama yine de yapılması gereken, nefs-i emmâre’yi kendi merkezinde (hayvâni haz ve acı) bırakmayarak, asıl olan merkeze, yani İnsân-ı Kamil’e tabi kılmaktır. Şu ana kadar yapılan açıklamalar 4. ve 5. soruların cevaplarını ihtiva etmekle beraber, fakir şu noktaların altını bir kere daha çizmek isterim: Karşılaştığımız şeylerin değer hükmüne karar veren merkez, nefsin iradesinde, yetkisinde ve denetimindedir. Demek oluyor ki, merkez nefsin tayin ettiğidir. Merkez olarak gözüken, memurdur. Âmir hükmündeki merkez nefistir. Karşılaştığımız her iyi veya kötü şeyin merkezinde olup olmadığına karar veren nefistir. Nefis de, tek yüzeyli, tek katmanlı bir varlık olmadığından, bu soruların cevabı ister istemez her nefis mertebesinde farklı şekilde verilecektir. Ancak zâhir ehli, zan ve hayal hükümranlığı altında yaşadıklarından, artıyı ve eksiyi, kendi birimsel (hayali) varlıklarından hareketle değerlendirecekler ve nefsani hareketlerden ve düşünce kalıplarından kendilerini kurtaramayacaklardır. Bâtın ehli ise, yine nefsanî davranacak, ama gönül aynalarındaki paslar ortadan kalktığı için, burada faâl olan nefsin, az önce işaret edilen nefis ile alâkası olmayacaktır. Bu tip bir nefse sâhip kişiler, düşüncelerinde ve davranışlarında Hakk’ı yansıtacaklardır. Nefis artık, hayvâniyetin, nebâtiyetin, ve cemâdiyetin tesirlerinden arınmış, nurani ve ilâh-î bir hal kazanmış olacaktır. Böyle bir nefsin, merkezi ise, zâhir ehlinin merkezinden farklı olacaktır. Son olarak şu noktanın vurgulanması önemlidir: İnsân-ı 134 136 Kâmil, cem’ül cem olduğu için, Bâtın kadar Zâhirin hakkını bünyesinde taşımak zorundadır. Bu yüzden dıştan bakıldığında halk ile olacak, batın da ise Hakk’ı en kemalli zuhur yeri olarak, kendisi bu âlemin merkezi olacaktır. Zâhirde iştigâl etmenin yükümlülüğü altında, zâhiren halk ile bulunacak ve şeriat ile mukayyet olacak, Bâtın’da ise Hakk’ın âleme bakan göz bebeği, yani merkezin kendisi olacaktır. ------------------Terzi Baba. (01/11/2013) Hayırlı günler aleyküm selâm Vo… gördüğün zuhuratının yorumunu sen yap bu hususta bir şey diyemiyeceğim. Genelde biz sadece bize bağlı olan kardeşlerimizin gerekli hallerde zuhuratlarını ihtimal olarak değerlendirmeye çalışırız ki, seyrini takip edelim senin bizde takib edilecek bir seyrin olmadığından daha fazla bir şey demem doğru olmaz. Selâmlar hoşça kal Terzi Baba. ------------------Vo… (30/10/2013) “Efendim rû’ya-m da sizi gördüm onun hakkındadır.!” Selâmün Aleyküm Efendim. Hayırlı günler dilerim. Efendim bu sabah (27/10/2013 pazar sabahı) rüyamda sizi gördüm. Rüyam şu şekilde hatırımda kaldı. Taksimde binlerce on binlerce insan beyaz örtülerle kaplı sofralar kurulmuş oruçlarını açmayı beklemekteler. Ama çok kalabalık iğne atsanız yere düşmez. Sanki birisinden bir Herkeste bir heyecan. işaret bekleniyor havası var. Efendim siz gümüşsuyundan taksime çıkarken sağ tarafta ki en son bina yani AKM'nin biraz aşağısındaki son 135 137 binadaymışsınız. Yani gümüşsuyundan taksime çıkarken sağ tarafın son binası istikametindeymişsiniz. Ben de o binanın tam karşısında hafif çaprazında o binlerce kalabalığın içeresindeyim, fakat ilk kişi benim. Yani sanki o kalabalığın 1. ci benle başlanıyor. ve Oradan takisim meydanı dahil heryere yayılıyor. Siz binanın 3. katından pencereye çıkıyorsunuz. O an ben dâhil herkezde bayram havası var , sanki bir şölen bir kutlama, siz o kadar samimi memnuniyetinizi belirterek gülümsüyorsunuz. Ve pencereden Huuu Hu,Huuuu Hu Huuuu Hu şeklinde zikretmeye başlıyorsunuz. Ama bu Hu zikri daha önceki dinlediğim klâsik bir tarz ile değil tamamen ayrı bir tempoda o an o saniyede herkes o tempoyu aynı anda muhteşem bir koro olarak seslendiriyoruz. Zikir ediyoruz ama tabiki anlatılması mümkün değil. Sonra binadan çıkış yapıyorsunuz çok sade giyinmişsiniz çok mütavazi sanki O binlerce insanın teveccühünü alan, O zikri başlatan, ve pencereye çıktığınızda kendinden geçirten insan siz değilmişsiniz gibi, sıradan ve sâde bir şekilde insanların ellerinizi sıkmasına, tokalaşmasına izin veriyorsunuz, müsaade ediyorsunuz. Bende İnsanların sizin etrafınızı sarıp sizin yakınınıza gelmesini izlerken içimden bu duyguları geçiriyorum. Efendim aklımda kaldığı şekliyle bukadar. Vaktinizi aldım hürmetlerimi sunar ellerinizden öper dularınızı beklerim. (Efendim bu zuhuratın yorumu nedir. Ne yapmam gerekir.?) Vo…. Kı… -----------------------Terzi Baba. (01/11/2013) Hayırlı günler sevgili Ah…. oğlum. Hamdolsun ayağımda, 136 138 sıhhatimde, yaşıma göre yolunda sayılır, İnşeallah sizlerde afiyettesinizdir. izmirden döndük tekrar burada ki hayatımıza uyum sağlamaya çalışıyoruz. Biriken mailleri cevaplamaya çalışıyorum şimdi sıra seninkine geldi. Okudum güzel bir zuhur olmuş, (Nun vel kalem vema yesturun 68/1) Âyetinin kısmen yorumu gibi olmuş, güzel. İşte böyle kişiler her anlarında uyanık olurlarsa gelen "misafiri gaybi" ma'nâ misafirleri o haneye konuk olurlar getirdikleri hediyeleri bırakırlar güzel karşılanan bu gayb misafirleri tekrar gene gelirler yeni bilgiler getirirler, ancak gelecekleri vakit belli olmaz, çünkü onların âlemlerinde bizim zaman ölçülerimiz yoktur. Eğer geldikleri yerde kapılar gaflet yönünden kapalı ise gelip geri dönerler bir daha da gelmezler, o kapı gayp ilminden faydalanamaz. Gaflette olan kişiye, (senin "Îsân/ruh-ul kuds" gelir giderde haberin bile olmaz) demişlerdir. Cenâb-ı Hakk daha nicelerini nasib eder İnşeallah. Selâmlar hoşça kal Efendi Baban. ------------------Ah… Se…. (30/10/2013) “Gönle düşen 3 satır” Canımın nuru Efendi Babam, Yoğun mesâinizde sizi telefon ile rahatsız etmek ayıbıma geldi mail e müsait olduğunuzda cevap yazabileceğinizi düşündüğümden mektup olarak yazıyorum, inşaallah diz şikâyetinizde rahatlama olmuştur, eğer olmasa idi haber yazardınız diye düşünüyorum efendim. Efendi babacığım, sizin sohbetlerinizde sıkça söylediğiniz "gönlünüze gelenleri derhal yazıya alın, tecelliler kuş gibi uçup gider akılda kalmayabilir" tavsiyesi üzerine fakirde bazen yazıyorum. Ancak hiç birisi az sonra yazacağım kadar net ve sanki benim dışımda ve içimde aynı anda söylenmiş gibi olmamıştı. Gelen sözler aynen şöyle idi, ( yatsı namazı son sünnetinde.) 137 139 "Muhammed (s.a.v ) kalemi ile yazılmış âlemler kitabın da aynı mürekkepten çıkmış farklı harfleriz. Harflere bakan kalemi göremiyor, kalemde kalan tutan eli fark etmiyor, eli idrak etmiş olup ilerisini tefekkür etmiyen, harfleri keşfeden akıldan habersiz kalıyor." Efendim daha önce fakirin başına bu kadar net bir duyum, hissediş, tadış gelmemişti beni çok heyecanlandırdı ve sizinle paylaşmak istedim. Sizin ve hanım annemin ellerinden tekrar tekrar öper, can dan muhabbetlerimi size ve ailenize iletirim. Cenâb-ı hak'ın sizi başımızdan eksik etmemesini niyaz ederim. Ah….. ------------------Terzi Baba. (07/11/2013) Hayırlı günler Me… hanım kızım. Cenâb-ı Hakk sizlere sabırlar, yolcunuza da kabir rahatlığı nasib etsin. Biraz geç oldu ama maillere bakmaya ancak vakit bulabildim. Yakmadıkları iyi olmuş. Müslümanları kurban kesiyorlar barbarlar, diye suçlayan batı. Yaşadığı süre içinde Allah'ın ruhunu taşıyan o değerli “beyt-i insan” bedeni’ni yakmaya moderen ilericilik diyorlar, bu inanılmaz cahilce olan tatbikatlarına. Cenâb-ı Hakk hepimizi af etsin. Geçmişlerimiz bizlerin dünya ya gelmemize sebeb oldular, görevlerini yaptılar bu dünyayı bir sonraki nesle devrettiler, görevleri bitti, her nesil kendinden bir sonraki nesli meydana getirmek için gönderilmiş nöbetçilerdir, nöbeti biter geriye dönerler, bir bakıma her kes bu yönden, Hakk'ın askerleridir, dünyada nöbetleri biter, kendi asli vatanlarına dönerler. Bir evvelki nesil bir sonraki neslin zuhura çıkması için birer görevlidirler. Görevini tamamlayan terhis olur, vatanına döner. O halde hâdiseye bu yönüyle bakarak onları anam, babam, diye fazla sahiplenmeden, ancak onlara her türlü yardımda bulunarak, bizlere küçüklüğümüzde baktıkları gibi, bizlerde görevlerimizi yerine getirmiş oluruz. Yokluklarında 138 140 üzülmemek elde değildir ancak bir şeye ne kadar çok sahip çıkılırsa acısı da o kadar büyük ve hazin olur. Bir şeye daha az sahip çıkarsak ayrıldıklarında o kadar fazla sarsılmayız, daha kolay atlatırız. Çünkü bu âlemde bizim hiç bir varlığımız olmadığı gibi, bize bağlı başka bir varlıkta yoktur. Âlemde Allah'tan başka bir şey yoktur her şey onun o makamdan görünmesinden başka bir şey değildir! Dersek, her halde ayrılık acısını daha az hissederiz. Eğer hiç bir şey hissetmiyor isek "adaam sende gittiyse gitti" diyorsak buda ahde vefa değildir. İnsanız ki içimizde rahmette merhamette vardır. Hâdiselere ikisi ortası bir halde yaklaşırsak, ne kendimiz gereksiz yıpranmış oluruz, ne de vafasız oluruz, ikisini de dengeli olarak yaşamış oluruz. Cenâb-ı Hakk tekrar sabırlar versin İnşeallah. Îsâ (a.s.)ın kardeş olan iki balıkçı havrisinin babaları ölmüş, kendisinden babalarının defni ve memleketlerine gitmek için izin istemişler, O da "bırakın, ölüler ölülerini gömsünler, siz benimle kalın," demiş. O gün o sıkıntılı ve dar zamanınızda kısa bir sürede olsa bizi görmeden yola çıkmamanız birazda Îsâ (a.s.) ın bu hikâyesine benzemektedir. Cenâb-ı Hakk emeklerinizi zâyi etmesin her işinizde kolaylıklar nasib etsin İnşeallah. Herkese selâmlar hoşça kalın Terzi Babanız. ------------------Sa… Me… (04/11/2013) Cok degerli Terzi Babam Şimdi her sey çözüldü "ölü yakma" fikri kayboldu. Normal bir cenâze töreni yapılacak. ortadan Saygı, selâm ve sevgiler Me… kı…. ------------------Terzi Baba. (07/11/2013) Hayırlı günler Ni…. kızım. Bizde sizlerin hicri yılınızı 139 141 kutlarız, Cenâb-ı Hakk daha nice hicri yılları nasib eder, hamdolsun şimdilik iyi sayılırız İnşeallah sizlerde hepiniz iyisinizdir. Zuhuratların güzel özet ma'nâlarını altlarına koyu yazı ile yazacağım daha kolay okursun. Ancak bunlar sadece yorumdur mutlaka böyledir demek değildir. ------------------Gü… Ra… (06/11/2013) “Zuhurat” Efendi babacığım, Nüket annemin ve sizin yeni hicri yılınızı kutlar sağlık ve esenlikler dilerim.. Zuhurat 1. kırmızı bir kaftan giymişim, kırmızı bir dolabın içinde ki çekmeceyi açıp kırmızı şık deri bir muhafazanın içinden çıkan pasaportu açıyorum. İçi bomboş. bütün kimlik bilgilerim silinmiş. (1) kırmızı'nın bilindiği gibi bir çok ifadesi vardır Kandır, ateştir, nefsi levvâmenin rengidir, aşktır, ayrıca gül ve sevgidir. Zuhuratı gördüğün günlerde bunların hangisinin üzerinde hükmü varsa o halin seni sarmış olduğu ve o hali giyinmiş olduğunu ifade ediyor. biz ona muhabbet ateşi diyelim ki, pasaportun içinde olan "beşeri benlik" bilgilerini, yerine "İlâh-î benlik" bilgileri yazılabilmesi için bir kudret eli tarafından silinmiş. Güzel yolunda. Zuhurat 2: Bir adam ve bir kadın konuşuyorlar. ikisinin de kolları omuzlarından kesik ama bunu hiç umursamıyorlar. Neşe içindeler. kadın kendisinin bir kraliçe olduğunu söylüyor erkek ise heryere rahatça girip çıkabildiğini söylüyor (2) Kolları kesik olanlar, bu hallerini hiç umursamıyorlar ise, belkide bu âlem içinde olan başka bir insan türü olabilir. Cenâb-ı Hakk iki kollu halkettiği gibi kolsuzda halkeder onlarında rızıklarını bir başka türlü sebeb kılarak verir. Kraliçe olduğunu söyleyebilir aslında kendini bilen her kadın beden mülküne kraliçe, kendini bilen her erkek beden mülküne kraldır. 140 142 Bu şahsi krallık genel krallıktan daha değerlidir genel kırallık çok kısa sürede geçer gider ve geçerkende türlü ızdıraplar bırakır. Şahsi beden mülkünde krallık ve kraliçelik ise ebedi devam eder, Çünkü onlar Hakkın halifesi olarak bâtınen de âlemin kralı ve kraliçeleridir. Erkek bir bakıma akl-ı kül olduğundan, "Akl-ı kül" de bir bakıma "Rûh-ul kuds" olduğundan Rûh-un da her yere girme çıkma gibi bir yapısı olduğundan erkek görünümünde olan rûh her yere girip çıkabilir. Bu tâbir dahi bir mertebe icabıdır. Aslında rûh zâten her tarafta vardır girip çıkması diye bir tâbir dahi olamaz çünkü girip çıkma bir acziyyet ifadesidir. Zuhurat 3: annem ve babam dişlerimi tedavi ediyorlar. Uçlara doğru iyice incelmiş, neredeyse şeffaflaşmışlar. Güçlenmesi için bir karışım sürüyorlar, ama faydasız. Sağ üst azı dişlerim annemin elinde kalıyor. O dişleri yerine takmaya çalışırken ben gayet sakin. Çıkan çıktığı yere bir daha nasıl girsin. Boşver diyorum. (3) Anne Baba Akl-ı kül ve nefsi küldür. dişler maddi gıdaların alınması için çok lâzım olan yutmadan evvel gıdaların ilk harmanlandığı yerdeki araçlarımızdır zira yiyecekler yutulacak hale gelmazse yutulmazlar veya büyük parçalar halinde yutmaya çalışırsak bizi boğarlar. Bâtıni gıdalar ise kulak haznesinden girip akıl dişleri ile öğütülüp gönül midesine öyle indirilir. Orada da sindirilir ve oradan ruh âlemine gönderilir. Böylece tekrar akl-ı kül'e ulaşarak "derk/idraklı anlayış" ortaya çıkar ki mutmain olunmuş bir bilgidir bunun dışındaki bilgiler çok sathi ve hayalidir. İşte bu yolu bize "vemâ edrâke mâ leyletül kadr" "kadir gecesinin ne olduğunu sen idrak ettinmi?" diyerek idrak edilmesi lâzım gelen, (nakledilmesi değil) bir sahanın varlığını bize bildirmektedir. Bu hâle ulaşan kimsenin bâtıni dişleri 141 143 çıkmış olduğundan zuhuratında, zâhiren dişleri dökülmüş olsa da, kendisi için herhangi bir sorunun olmadığı anlaşılmış olur. Ancak kişi uyandığı zaman fiziki dişleri gene yerindedir, artık o kişinin zâhiri konulara bakarak kendini üzmediğini gösterir, diyebiliriz, bu da güzeldir. Zuhurat 4: yemek yapmışım tabak tabak misâfirlere ikram ediyorum. Yemek çok lezzetli görünüyor. Yiyenler yedikçe daha çok yemek istiyor.. (4) Yemek yapmak güzeldir nasılki zâhiren bazı değişik gıdalar bir araya gelince onları yemek yapanlar gereği gibi değerledirip uygun yemekler yaparak ikram ediyorlar ise. Bâtın yemeği yapanlarda böyle bâzı mevzuları bir araya getirip güzel sonuç elde ederler bunlar da bâtın yemekleridir. kişiler evlerinde kendileri ve bazı misafirleri için yemek yaparlar, aşçılar ise genele yemek yaparlar. Ma'nâ yemekleri gerçekten çok güzeldir kişinin yedikçe yiyeceği gelir bu yemekler gönül âlemine aktarıldığından orası da dolmayacağından kişi hep yemek ister. Ve ikram etmek ister. Ancak yemek yiyen zâhiren biraz fazla yemek yeyince sıkıntıdan sıkıntıya girer. Bu da güzeldir. Bir de herşeyin aslının nefes olduğunu gördüm ma’nâ da. Hepimiz nefesle hayat bulup kayyumiyet ile hareket ediyoruz. Nefes rahmâni olmalı. Heryeri kaplamış. Arşı istiva etti denilen. Buna yani nefes olayına odaklandım son zamanlarda. Nefes alıp vermek büyük zevk. Ne kadar şükretsek azdır. Nefes verirken zanlarımdan öldüğümü alırken de hakikatle yeniden dirildiğimi imgeliyorum. Böylece devamlı uyanık olmuş oluyorum. Bunu yapmak için özel bir çaba sarfetmiyorum. İçimden öyle geliyor. Bir de bâzen özellikle de uyurken gecenin karanlığı birden aydınlanıveriyor ve sanki üzerime projeksiyon tutulmuş gibi oluyor. İşte o zaman içime çok güzel birşeylerin aktığını hissediyorum. 142 144 Yukarıda bahsettiğiğn hissedişlerin güzel ancak kendini fazla kaptırma dünyadan da kopma dünya ahret bir birinin tamalayıcısıdır. nefs için yaşanan dünyanın, terki istenir ruh için yaşanan dünya ise kendi merteesinde o da Hakk'tır, dengelerin iyi korunması lâzımdır. Büyüklerin eşin ve çocukların var, bunlarında kendi hallerinde kendi dünyaları var, onlarında dünyalarına, makul bir yere kadar hörmet etmek lâzımdır. Babacığım, dersimi yaparken sizi görüyorum. Ancak zâhiren uzun zamandır görmediğim için belki de uzaklaşmış gibi hissediyorum. Biliyorum bu bir yanılsama ancak rabıtamızı bir kontrol edermisiniz? İnşaallah gönlünüzden düşmemişizdir... Böyle hayali düşünceleri aklına getirme sizler ailece bizim gönlümüzdesiniz, merak etmeyin, gönülden düşmek diye bir şey olmaz tâki karşımızdaki bizi kendi gönlünden çıkarmasın. O na da diyecek bir şeyimiz olmaz canları sağolsun der geçeriz. Sen gönlünü ferah tut. Herkese selâmlar Sana Sa…. na çocuklara da selâmlar, Nüket Anneninde selâmları vardır hoşça kal. Efendi Babanız. Not=başka bir zamanda gene zuhurat gönderdiğin de hangi derste olduğunu da ilâve edersin. Nüket annemin ve sizin ellerinizden hasretle öperim.. kı… Ni…. ------------------Terzi Baba. (07/11/2013) Aleyküm selâm İrfan oğlum gördüğün zuhurat zâhiren iyi değilse de bâtınen iyidir. Araba da yolda gitmek güzel yol ehli olmaktır arabayı kendinin kullanması beden 143 145 arabasını kullanabiliyor olmaktır. başka arabadan gelen metâl parçası gene bir yol ehlinin attığı ma'nâ levhalarıdır, o ma'nâ levhaları nefsin başını kesen tevhid ilimleridir. Bir müddet aklının alınması fenâ fillâh'a girmektir. Başının tekrar dikilmesi kendi aklı küllü nün başına gelmesidir, boğazında biraz izinin kalması nefsin artık hükmü olmayan hatıra kalıntılarıdır. Doktorun şerif isminde birine benzemesi ki o buralarda rehber hâlifedir. Yani onun elinden başını biz dikmişiz demek olur. Ancak zâhiren teknik ve tıp ilmi böyle bir duruma gelmediğinden mümkün olamaz baş koptu ise iş bitmiştir, bâtınen ise ehli hâl o başı yerine yeniden ve tamir edilmiş olarak koyar. Güzeldir Cenâb-ı Hakk daha nicelerini nasib eder İnşeallah. Tecelline gelince, yap devam et güzeldir. Daha sonra zuhurat gönderirsen hangi derste olduğunuda yazarsan iyi olur. Ayrıca kısa olan zuhuratlarını, sadece ön sayfaya yazarsan senin için yazmak benim için okuyup cevaplamak daha kolay olur. Çünkü ayrı dosyada olunca onu açmak için indirmek isimlemek ve tekrar açmak gerektiyor buda biraz zaman alıyor. Her ne ise mühim değil Herkese selâmlar hoşça kal Efendi Baban. ------------------İr…. Ak…. (07/11/2013) “Zuhurat” Selâmün Aleyküm Efendi Babacığım, Buncağıza gösterilen zuhuratı, istişare amacıyla pâki ve cemil gönlüze sunuyorum. Aşkı niyaz ile sırran ellerinizden öperken, Sultan annemizede selâm ve hürmetlerimin kabulünü arz ediyorum ------------------05/06 Kasım 2013 gecesinde sabaha karşı gösterilen zuhurat; Gece vakti kendi aracımla gidiyorum. Bundan sonrasını hatırlamıyorum. 144 146 Sonradan beni ameliyat eden doktor söylüyor. Trafikte giderken öndeki bir araçtan düşen / fırlayan bir metal parçası aracımın camından girerek boynumu kesmiş ve başım gövdemden ayrılmış, o mahalden geçen ve beni ameliyat eden doktor, bir hastaneye kaldırmış ve orada kopan başımı tekrar vücûduma dikmiş ve ben olayın ondan sonrasını hatırlıyorum. Ameliyatı yapan doktorlar iki kişilermiş birisi yan cephemde durduğu için yüzünü net olarak seçemiyorum. Fakat ameliyatı yapan doktorun sîmâsını hatırlıyorum. Doktor olayı anlattıktan sonra boynumda ameliyatın izlerinin kalacağını ifade ediyor. Zuhurat kapanıyor. Uyandığımda saat 05,50 idi. Gün içersinde ameliyatı doktorun sîmâsını gözümün önünde tutarken, o kişinin ihvandan Tekirdağ’da oturan Şerif Hoca kardeşimize benzediği kanaati oluştu. Doğrusunu Allah (c.c)’ü bilir. Günlük derslerime ilâve olarak, takriben idrak ettiğimiz Zilhicce ayından itibaren, gönlümüze düşürülen bir niyazı yapmak nasib oluyor. “İlâhi yarabbi! Ayniyyetin ile gayriyyetin arasındaki tüm mevtınlarda, meratiblerde, mertebelerde, mekân ve zamanlarda her hal ve şartta senden râzı olan kullarının zümresine bu fakiride dahil eyle”. En kalbi saygı ve muhabbetlerimle. 07.Kasım 2013 ------------------Bu zuhuratla bu kitabımızı da bitirmiş olalım Cenâb-ı Hakk daha nicelerini nasib eder İnşeallah. Görüldüğü gibi yukarıda bahsedilen bazı vasıflar, bizim belirttiğimiz vasıflarımız değil, bahsedenlerin muhabbetleri ile kendi zuhur ve düşenceleridir, dileyen kabul eder dileyen etmez. Bunlar hakkında bir iddiamız da yoktur. Tecellilerini gönderen her kese teşekkür ederiz. T.B. ------------------145 147 NOT= Nihayet bu kitabımızda Böylece nihayete ermiş olmaktadır. Ancak okuyacak olan bazı kimseler bu kitaptaki yazıların yukarıda kısaltılmış ismi geçen kimselere ait olduğunu ve kitabın içinde yazısı olan kimseler tarafından yazıldığını düşünebilirler. Zâhiri olan bu anlayışların da, da doğrudurlar. Ancak bu kimselerin bir çoklarının daha evvel internet nedir, yazmak nedir, tefekkür nedir, cümle kurup yazı yazmak nedir, diye bir bilgileri olmadığı gibi kendilerinin hiç ilgilerinin dahi olmadığı ve zor bir sahada yazı yazabiliyor olmaları da çok dikkat çekicidir. Yazıları olan bu arkadaş, dost, ve evlâtlarımız, kendilerine verilmeye başlanan gerçek tasavvuf eğitimi ile ilgilenmeye başladıktan sonra kısa sürede kendilerini tanıyıp gerçek bir kimlik sahibi olup bu yoldan öz güvenlerini bulup aldıkları bilgilerini de birleştirerek böyle güzel hallere, mânevi kültür ve lütuflara ermiş olmaktadırlar. Dolayısı ile bunları kendileri yazmış olmayıp tarafımızdan verilen eğitim neticesinde bunları yazmış-yazdırılmış olmaktadırlar. işte aslında zor olan kişinin kendinin yazı yazması değil, kendi vasıtasıyla karşı tarafa yazı yazdırabilinmesidir, bu ise gerçekten oldukça zor bir iştir çok zaman ve sabır gerektirmektedir. İşte bizde bu yazılan ve yazdırılanları gördükçe çevremizle iftihar ediyor emeklerimizin boşa çıkmadığını görüyor Rabb’ ımıza şükrediyoruz. Cenâb-ı Hakk arzulu olanlara daha nice yazılar yazmayı ve yazdırılmayı nasib etsin İnşeallah. Bundan sonraki kitabımız bunun devamı olan (86terzi Baba 6 istişare dosyası) olacaktır, İnşeallah. (Heze min fazlı rabb’î) (14/12/2014/Pazar gecesi) Gayret bizden muvaffakiyyet Hakk’tan’dır. (Terzi Baba Tekirdağ) 146 148 Terzi Baba Baskısı olan kitaplar. 1. 2. 3. 4. 5. Necdet Divanı: Hacc Divanı: İrfan Mektebi, Hakk Yolu’nun Seyr defteri: Lübb’ül Lübb Özün Özü, (Osmanlıca’dan çeviri): Salât- Namaz ve Ezan-ı muhammedi’de Bazı hakikatler: “İngilizce, İspanyolca” 6. İslâm’da Mübarek Geceler, bayramlar ve Hakikatleri: (Fransızca) 7. İslâm, İmân, İhsân, İkân, (Cibril Hadîs’i): 8. Tuhfetu’l Uşşâkiyye, (Osmanlıca’dan çeviri): 9. Sûre-i Rahmân ve Rahmâniyyet: 10. Kelime-i Tevhid, değişik yönleriyle: 11. Vâhy ve Cebrâil: 12. Terzi Baba (1) ve Necm Sûresi: 13. (13) On üç ve Hakikat-i İlâhiyye: 14. İrfan mektebi, “Hakk yolu”nun seyr defteri ve şerhi 15. 6 Pey- (1) Hz. Âdem Safiyyullah (a.s.) 16. Divân (3) 19. Sûre-i Feth ve fethin hakikat-i. 21. 6 Pey-(2) Hz. Nûh Neciyyullah: (a.s.) 22. Sûre-i Yûsuf ve dervişlik: 24. 6 Pey-(3) Hz. İbrâhîm Halîlûllah: (a.s.) 35. Fâtiha Sûresi: 41. İnci tezgâhı: 49. 36-Yâ’sîn, Sûresi: 51. 81-Tekvir, Sûresi: 52. 89-Fecr, Sûresi: 59. 6 Pey-(4) Hz. Mûsâ Kelîlmullah: (a.s.) 60. 6 Pey-(5) Hz. Îsâ Rûhullah: (a.s.) 61. 6 Pey-(6) Hz. Muhammed: 67. 067-Mülk Sûresi: 91-Terzi Baba (7) Biismi has “Selâm” (13) -----------------------------147 149 Terzi Baba kitapları sıra listesi KAYNAKÇA 1. KÛR’ÂN VE HADîS : 2. VEHB : Hakk’ın hibe yoluyla verdiği ilim. 3. KESB : Çalışılarak kazanılan ilim. 4. NAKİL : Muhtelif eserlerden, Mesnevi’i şerif, İnsân-ı Kâmil, Fusûsu’l Hikem ve sohbetlemizden müşahede ile toplanan ilim. “DAHA EVVELCE ÇIKAN KİTAPLARIMIZ” (Gönülden Esintiler) 1. 2. 3. 4. 5. Necdet Divanı: Hacc Divanı: İrfan Mektebi, Hakk Yolu’nun Seyr defteri: Lübb’ül Lübb Özün Özü, (Osmanlıca’dan çeviri): Salât- Namaz ve Ezan-ı muhammedi’de Bazı hakikatler: “İngilizce, İspanyolca” 6. İslâm’da Mübarek Geceler, bayramlar ve Hakikatleri: (Fransızca) 7. İslâm, İmân, İhsân, İkân, (Cibril Hadîs’i): 8. Tuhfetu’l Uşşâkiyye, (Osmanlıca’dan çeviri): 9. Sûre-i Rahmân ve Rahmâniyyet: 10. Kelime-i Tevhid, değişik yönleriyle: 11. Vâhy ve Cebrâil: 12. Terzi Baba (1) ve Necm Sûresi: 13. (13) On üç ve Hakikat-i İlâhiyye: 14. İrfan mektebi, “Hakk yolu”nun seyr defteri ve şerhi 148 150 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 27. 28. 29. 30. 31. 32. 33. 34. 35. 36. 37. 38. 39. 40. 41. 42. 43. 44. 45. 46. 47. 48. 49. 50. 51. 52. 6 Pey- (1) Hz. Âdem Safiyyullah (a.s.) Divân (3) Kevkeb. Kayan yıldızlar. Peygamberimizi rû’ya-da görmek. Sûre-i Feth ve fethin hakikat-i. Terzi Baba Umre (2009) 6 Pey-(2) Hz. Nûh Neciyyullah: (a.s.) Sûre-i Yûsuf ve dervişlik: Değmez dosyası: 6 Pey-(3) Hz. İbrâhîm Halîlûllah: (a.s.) -1-Köle ve incir dosyası: Bir zuhûrât’ın düşündürdükleri: -2-Genç ve elmas dosyası: Kûr’ân’da Tesbîh ve Zikr: Karınca, Neml Sûresi: Meryem Sûresi: Kehf Sûresi: 3-Terzi Baba İstişare dosyası: Terzi Baba Umre dosyası: (2010) -3-Bakara dosyası: Fâtiha Sûresi: Bakara Sûresi: Necm Sûresi: İsrâ Sûresi: Terzi Baba: (2) Âl-i İmrân Sûresi: İnci tezgâhı: 4-Nisâ Sûresi: 5-Mâide Sûresi: 7-A’raf Sûresi: 14-İbrâhîm Sûresi: İngilizce, Salât-Namaz: İspanyolca, Salât-Namaz: Fransızca İrfan mektebi: 36-Yâ’sîn, Sûresi: 76-İnsân, Sûresi: 81-Tekvir, Sûresi: 89-Fecr, Sûresi: 149 151 53. Hazmi Tura: 54. 95-Beled-Tîn, Sûresi: 55. 28- Kasas, Sûresi: 56. İrfan-Mek-Şer-Fransızca-Baba: 57. 20-T H Sûresi: 58. Mirat-ül-İrfan-ve-şerhi: 59. 6 Pey-(4) Hz. Mûsâ Kelîlmullah: (a.s.) 60. 6 Pey-(5) Hz. Îsâ Rûhullah: (a.s.) 61. 6 Pey-(6) Hz. Muhammed: (s.a.v.) 62. -4-Bir ressam hikâyesi: 63. İnci mercan tezgâhı 64. Ölüm hakkında: 65. Reşehatt’an bölümler: 66. Risâle-i Gavsiyye: 67. 067-Mülk Sûresi: 68. 1-Namaz Sûrereleri: 69. 2-Namaz Sûrereleri: 70. Yahova Şahitleri: 71. Mü-Geceler-Fran-les-nuits: 72. Îman bahsi: 73. Celâl ve İkram: 74. 2012 Umre dosyası: 75. Gülşen-i Râz şerhi: 76. -5-Doğdular, yaşadılar hikâyesi: 77. Aşk ve muhabbet yolu: 78. A’yân-ı sâbite. Kazâ ve kader: 79- Terzi Baba-(4) İstişare dosyası. 80- Terzi Baba-(5) İstişare dosyası. 81- Hayal vâdîsi’nin çıkmaz sokakları: 82- Mektuplarda yolculuk-M.Nusret-Tura. 83- 2013 Umre dosyası. 84- Nusret Tura-Vecizeler ve ata sözleri. 85- Nusret Tura-Tasavvufta aşk ve gönül. 86- Terzi Baba-(6) İstişare dosyası. 87- Terzi Baba-İlâhiler derleme. 88- Nusret Tura-Divanı. 89- 6-Her şey merkezinde hikâyesi. 90- İnsân-ı Kâmil A.K.C. Cild (1) şerhi. 150 152 91-Terzi Baba (7) Biismi has “Selâm” (13) 92- İnsân-ı Kâmil A.K.C. Cild (2) şerhi. 93- 7. İngilizce. İslâm, İmân, İhsân, İkân, (Cibril Hadîs’i): 94- Kubbet-ul Kara. ------------------------- Altı peygamber serisi: 15. 6 Pey-(1) Hz. Âdem Safiyyullah (a.s.) 21. 6 Pey-(2) Hz. Nûh Neciyyullah: (a.s.) 24. 6 Pey-(3) Hz. İbrâhîm Halîlûllah: (a.s.) 59. 6 Pey-(4) Hz. Mûsâ Kelîlmullah: (a.s.) 60. 6 Pey-(5) Hz. Îsâ Rûhullah: (a.s.) 61. 6 Pey-(6) Hz. Muhammed: (s.a.v.) ------------------------- Terzi Baba kitapları serisi: 1- 12- Terzi Baba-(1) 2- 39- Terzi Baba-(2) 3- 32- Terzi Baba-(3) İstişare dosyası. 4- 79- Terzi Baba-(4) İstişare dosyası. 5- 80- Terzi Baba-(5) İstişare dosyası. 6- 86- Terzi Baba-(6) İstişare dosyası. 7- 91- Terzi Baba (7) Biismi has “Selâm” (13) ------------------------- Bir hikâye birçok yorum serisi. 25. -1-Köle ve incir dosyası: 27. -2-Genç ve elmas dosyası: 34. -3-Bakara dosyası: 61. -4-Bir ressam hikâyesi: 76. -5-Doğdular, yaşadılar hikâyesi: 89. -6-Her şey merkezinde hikâyesi. ------------------------- Dîvanlar serisi: 1. Necdet Divanı: 2. Hacc Divanı: 151 153 16. Divân (3) 87- Terzi Baba-İlâhiler derleme. 88- Nusret Tura-Divanı. ------------------------- Mektuplar ve zuhuratlar serisi: Terzi Baba İnternet dosyaları: ----------------------------1-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 2-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 3-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 4-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 5-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 6-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 7-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 8-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 9-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 10-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 11-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 12-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 13-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 14-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 15-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar 16-Terzi-Baba-Mek-ve-zu-Ke-Kara-bi-dosyası. 17-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 18-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar . 19-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar . 20-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar . 21-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 22-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 23-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 24-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 25-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 26-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 27-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 28-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar. 152 154 29-Terzi-Baba-Mektuplar 30-Terzi-Baba-Mektuplar 31-Terzi-Baba-Mektuplar 32-Terzi-Baba-Mektuplar 33-Terzi-Baba-Mektuplar 34-Terzi-Baba-Mektuplar 35-Terzi-Baba-Mektuplar 36-Terzi-Baba-Mektuplar 37-Terzi-Baba-Mektuplar 38-Terzi-Baba-Mektuplar 39-Terzi-Baba-Mektuplar 40-Terzi-Baba-Mektuplar 41-Terzi-Baba-Mektuplar 42-Terzi-Baba-Mektuplar 43-Terzi-Baba-Mektuplar 44-Terzi-Baba-Mektuplar 45-Terzi-Baba-Mektuplar 46-Terzi-Baba-Mektuplar 47-Terzi-Baba-Mektuplar 48-Terzi-Baba-Mektuplar 49-Terzi-Baba-Mektuplar 50-Terzi-Baba-Mektuplar 51-Terzi-Baba-Mektuplar 52-Terzi-Baba-Mektuplar 53-Terzi-Baba-Mektuplar 54-Terzi-Baba-Mektuplar 55-Terzi-Baba-Mektuplar 56-Terzi-Baba-Mektuplar 57-Terzi-Baba-Mektuplar 58-Terzi-Baba-Mektuplar 59-Terzi-Baba-Mektuplar 60-Terzi-Baba-Mektuplar 61-Terzi-Baba-Mektuplar 62-Terzi-Baba-Mektuplar 63-Terzi-Baba-Mektuplar 64-Terzi-Baba-Mektuplar 65-Terzi-Baba-Mektuplar 66-Terzi-Baba-Mektuplar ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. 153 155 67-Terzi-Baba-Mektuplar 68-Terzi-Baba-Mektuplar 69-Terzi-Baba-Mektuplar 70-Terzi-Baba-Mektuplar ve ve ve ve zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. zuhuratlar. Kitaplar devam ediyor şu an Yekün= (94/70=164) NECDET ARDIÇ Büro : Ertuğrul mah. Hüseyin Pehlivan caddesi no. 29/4 Servet Apt. 59 100 Tekirdağ. Ev : 100 yıl Mahallesi uğur Mumcu Cad. Ata Kent sitesi A Blok kat 3 D. 13. 59 100 Tekirdağ Tel (ev) : (0282) 261 43 18 Cep : (0533) 774 39 37 Veb sayfası: Amerika: <http:// necdetardic. org/ Veb sayfası: Amerika: <www.necdetardic.info> Veb sayfası: Almanya: <www.terzibaba.com> Radyo adresi (form): <terzibaba13.com> İnternet, MSN Adresi: Necdet Ardıç <terzibaba13@gmail.com ------------------------ 154 156 ARKA KAPAK Neml Sûresi. 27/40. Âyet. (2+7+4)=13 Bu Rabbimin fazlındandır. (27+40+)=67 (6+7)=13 (40+13)=53 Çıkan sayı değerleri dikkat çekicidir. 67 Allah isminin sayı değeridir. 13 Hakikat-i Muhammediyyenin toplu halde sayı değeridir. 53 İse Terzi Babamın sayı değeridir. 157