Gülşen Seyhan Alışık: Şeybânîler Dönemi için Kaynak Araştırmaları
Transkript
Gülşen Seyhan Alışık: Şeybânîler Dönemi için Kaynak Araştırmaları
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 3, Sayı 1 (Mart 2006) Mak. #10, ss. 103-131 Telif Hakkı©Ankara Üniversitesi Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Şeybânîler Dönemi için Kaynak Araştırmaları: Mihmān-Nāme-i Buħārā II∗ Gülşen Seyhan Alışık Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi ÖZET Şeybânî Han’ın isteği ve teşviki doğrultusunda yazılmış bulunan Kitāb-i Mihmān-nāme-i Buħārā, dönemi için dikkate değer bilgiler sunan önemli bir eserdir. Şeybânîler dönemi için kaynak oluşturan bu eserin yazmaları ve yazarı hakkında bilgi, eser üzerine yapılmış çalışmalar ile Şeybânî Han’ın Türkçe şiirleri, MTAD’ın birinci cildinde yayımlanmıştır. Bu dizinin II. yazısı ise Mihmān-nāme-i Buħārā’nın bölümlerinin tanıtımına ayrılmıştır. ANAHTAR SÖZCÜKLER Şeybânî Han, Ruzbihân-i Huncî, Ahmed-i Yesevî, Ebu’l-Hayr Han, Sagnak, Kazak, Özbek, Kımız ABSTRACT The work titled Kitāb-i Mihmān-nāme-i Buħārā, which created upon demand of Sheybani Khan provides worthwhile information for its period. Manuscript copies of this source, information about its author and studies performed on this work and Turkish poems of Sheybani Khan were already published in the first volume of MTAD. Second part of this serial is allocated to introduction of the chapters of the Kitāb-i Mihmānnāme-i Buħārā. KEY WORDS Sheybani Khan, Ruzbihân-i Huncî, Ahmed-i Yesevî, Ebu’l-Hayr Han, Sagnak, Kazakh, Uzbek, Kimiz *Bu serinin ilk makalesi Modern Türklük Araştırmaları Dergisi’nin birinci cildinin ilk sayısında yayımlanmıştır: Seyhan Alışık (2004). 104 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 3 . Sayı 1 . Mart 2006 1. Takdim Birinci bölümü Modern Türklük Araştırmaları Dergisi’nin ilk sayısında yayımlanmış bulunan bu yazı dizisinin ikinci bölümü, Mihmān-nāme-i Buħārā adlı eserin mevcut her iki nüshasının1 (Nuruosmaniye ve Taşkent) bölüm başlıklarını ve kimi bölümlerin özetini içermektedir. Bu yazı oluşturulurken, öncelikle bölüm başlıkları her iki yazmadaki yaprak numaraları ve Sutûde yayımındaki sayfa numarası ile verilmiş, yazmalar arasında farklılık var ise bunlar da dipnotta belirtilmiştir. Ana bölüm başlıklarının saptanmasında Sutûde yayını esas kabul edilmiş, buna göre eser 53 ana başlık altında incelenmiştir. Aşağıda görüleceği üzere Türk tarihi ve kültürü hakkında önemli ayrıntıların verildiği kimi bölümlerin özetleri daha uzun tutulmuş, kimi yerlerde ise bire bir çeviri yoluna gidilmiştir. Ayrıca bu eser içerdiği tarihî bilgilerin yanında Sagnak, Merv, Yesi, İsfahan, Tus gibi önemli yerleşim yerleri hakkında gözleme dayalı ayrıntılı bilgilerin bulunabileceği bir kaynaktır. Bu çalışmanın amacı Şeybânîler dönemi tarihi ve Orta Asya coğrafyası üzerine yapılacak araştırmalara kaynaklık edecek bir eserin tanıtılması ve bu çerçevede bizce önemli görülen kimi ayrıntıların ortaya konulmasıdır. Yazının bu bölümünde bölüm başlıkları çevriyazı alfabesi ile verilecek, ardından Farsça metnin Türkiye Türkçesine çevirisi yapılacaktır. 2. Mihmān-Nāme-i Buħārā’nın Bölüm Başlıkları Kitāb-i Mihmān-nāme-i Buħārā.2 Vaśf-i kitāb Kitabın tanıtımı (NO. 1a-3b, T. 1a-3b Sutûde 1-6). Burada Han hazretlerini öven ve kitabın adının Şeybânî Han tarafından konulduğunu anlatan yedi beyitlik bir şiir vardır. N yazmasında tam olan bu şiirin, T. yazmasında 3 beyti tam, diğerleri siliktir. Bu, giriş ve tanıtım bölümünden sonra 1b’den itibaren asıl kitaba başlanmaktadır. Bu bölümde Şeybānį Ħān ve oğlu Muĥammed Temür Sulŧān başta olmak üzere Köçüm Sulŧān Sevinç Ħvace Sulŧān, Ĥamza Sulŧān, Mehdį Sulŧān, Canı-Big Sulŧān, ‘Ubeydullāh Sulŧān, Ħürrem-şāh Sulŧān, Pulād Sulŧān, Ebu’l-Ħayr Sulŧān ve Ķađı-i 1 Nuruosmaniye Kütüphanesi 2925/ 3431 numarada kayıtlı yazma için NO. Kısaltması; Özbekistan Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Kütüphanesi 1419 numarada kayıtlı bulunan Taşkent yazması için T. kısaltması; Sutûde (1962) yayını için Sutûde; T. yazmasında bulunmayan fakat Celilova (1976) yayınında T. yazmasının tıpkıbasımından sonradan eklenmiş bölümler için de Celilova kısaltmaları kullanılacaktır. 2 Kitāb-i Mihmān-nāme-i Buħārā: T. 1a Kitāb-i Tārįĥ-i Mihmān-nāme-i Buħārā Mihmān-Nāme-i Buħārā II Gülşen Seyhan Alışık Semerķandį övgü dolu, abartılı bir üslûpla anlatılmıştır. Şeybânî Han’ın adının önünde düzenli olarak ħalįfetü’r-raĥmān, imāmü’z-zemān gibi unvanlar kullanılmıştır. Buradan edindiğimiz bilgiye göre Şeybânî Han sultanların hâkimiyet bölgelerini tayin için büyük bir kurultay düzenlemiştir. Şeybânî Han bu kurultay sonucunda; oğlu Temür Sulŧān’a Semerkant’ı, Sevinç Ħvāce Sulŧān’a Taşkent’i, Ĥamza Sulŧān ve kardeşi Mehdį Sulŧān’a Taħt-ı Ĥiśār-ı Şādımān’ı, amcası Köçkünçü Sulŧān’a Türkistan vilâyetini, Canı-Big Sulŧān’a Andican’dan Kâşgâr’a kadar olan bölgeyi, Ubeydullāh 3 Sulŧān’a Buhârâ’yı, oğlu Ħürrem-şāh ’a Belh ve yöresini, Pulād Sulŧān4’a ise Hârezm’i vermiştir. Huncî’nin burada verdiği bilgiye göre eserin adı Sefer-nāme-i Buħārā olarak konulmuş, fakat sonradan Şeybânî Han tarafından bu adın Kitāb-i Mihmān-nāme-i Buħārā olarak değiştirilmesi emredilmiştir. 3. Eserin bölümleri [1] Mebāĥiŝ-i Buħārā der-māh-i Ramażān (NO. 3b-9a, T. 3b-11a, Sutûde 721). Buhârâ’da Ramazan ayı hakkında. T. yazmasında başlık boşluğu bırakılmış, fakat başlık yazılmaksızın, konu anlatımına geçilmiştir. Bu bölüm Şeybânî Han’ın huzurunda ve onun da katılımı ile Ramazan ayı boyunca yapılmış olan fıkhî sohbetleri içeren on mebĥaŝ’tan oluşmaktadır. [2] Mubāĥeŝe: Tevrįs-i veled-i veled bā vucūd-i veled-i śolbį (NO. 9a-11b, T. 11a-14b, Sutûde 22-28). Kendi öz çocuğu dururken, çocuğunun çocuğuna miras bırakma. Bu bölümde Çingiz Han Yasasında ve şeriatta, çocuğa ve çocuğunun çocuğuna (torununa) miras bırakma konusu üzerinde Mâverâünnehr ve Horasan din bilginlerinin görüşleri değerlendirilmiştir. Şeybânî Han, Çingiz Han Yasasına göre, çocuğun babası dedesinden önce ölmüşse o kişinin babasının payına düşen mirasa eşit olarak vâris olabileceğini belirterek bilginlerden bunun İslâm hukukunda yeri olup olmadığını sorar ve ancak sahih bir hadis delil gösterilirse ikna olabileceğini söyler. Bilginler İslâm hukukunda torunun dedesinin mirasından pay alamayacağını, amcaların torunu mirastan men edebileceğini belirtirler. Söz konusu tartışma Şeybânî Han’ın din bilginleri tarafından iknâ edilmesi ile sonuçlanmıştır. Bu bölüm 16. yüzyılda miras hukuku ile ilgili Orta Asya’daki geleneksel ve dinî uygulamaların değerlendirilmesi bakımından önemlidir. 3 Şeybânî Han’ın Bābür’ün kız kardeşi Ħānzāde Begüm’den doğan oğlunun adı Hürrem Şah Sulţān’dır. 4 Temür Bahadır’ın oğlu, Şeybânî Han’ın torunu. 105 106 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 3 . Sayı 1 . Mart 2006 [3] Mubāĥeŝe: Cem‛ “meyān-i ħalaķa fį sittetu eyyām” ve emr-i ”kun fe yekūn” (NO. 11b-12b, T. 15a-16a, Sutûde 29-31). “Altı günde yaratılma” ve “Ol der, hemen olur.”5 emri hakkında. Bu bölüm, Reşidüddîn’in Cāmi‛-i Reşįdį (ö. 718/1318) adlı eserindeki bir soru üzerine Buhârâ’da yazılmıştır. [4] Źikr-i mev‛iže-i Herāt (NO.12b-16b, T. 16b-22a, Sutûde 32-40). Herat <camiinde> verilen vaaz üzerine. T. yazmasında başlık Mev‛iže ki der-Herāt vāķi‛ şod. Herat’ta vuku bulan vaazın anlatımı biçimindedir. [5] Źikr-i umūrį ki dā‛į şod be-ġażā-yi Ķazaķ (NO. 16b-19a, T. 22a-24b, Sutûde 41-45). Kazak gazasına neden olan hususlar hakkında. T. yazmasında derkenarda Neseb-i şerįf-i Ĥażret-i Ħān alt başlığı bulunmaktadır. Bu bölümde Kazakların soyu anlatılarak bütün Kazakların, Şeybânî Han’ın da Çingiz Han’ın oğlu Yuçi’nin soyundan geldiği söylendikten sonra silsile Şeybânî Han’ın dedesi Ebu’l-Hayr Han’a kadar getirilmektedir. Ayrıca, Kazakların yaylak ve kışlak yaşamı sürdürdükleri belirtilmiş ve buraların anlatımına da geniş olarak yer verilmiştir. Buradaki bilgilere göre: Çingiz Han soyundan gelenlerin her birine sultan denirdi. Sultandan büyüğüne han, yani padişah denirdi ki onların hâkimi ve karar vericisi idi. Kazak ulusunun sultanları da Çingiz Han soyundandır ve onların Şeybânîlerle akrabalıkları vardır. Kazaklar, Semerkand ve Buhârâ’ya kadar gelmişlerdir. Bunlar (Kazaklar) Müslümanları köle yapmayı caiz saymışlardır. Kazak Hanları dünya hanı sayılan Çingiz Han’ın evlâtlarındandır. Dünya Hanı Çingiz Han’ın dört oğlu vardır. En büyüğüne Yuçi/Çuçi derlerdi, onun on üç oğlu vardı. Bu cümleden Şiban Bahadır Han’ın üç oğlu vardır, bunlardan birisi Banyal Bahadır’dır. Onun da on oğlu vardır, Pensu-Buķa bunlardan biridir. Onun da beş oğlu vardır, bu beş oğuldan biri Yuçi-Buķa olup onun da bir oğlu vardır. Bu tek oğul Badaġul’dur. Badaġul’un da altı oğlu vardır. Bunlardan biri Ming Temür Ħān olup, onun da iki oğlu vardır. Bunlardan birisi Pulād Sulŧān’dır. Onun da üç oğlu vardır. Pulad Sultan’ın üç oğlundan biri; İbrāhįm Sulŧān, öbürü Ĥıżır Ħān’dır. İbrāhįm Sulŧān’ın Devlet Şeyĥ Sulŧān adlı bir oğlu vardır. Onun da bir oğlu vardır, Ebu’l- Ħayr Ħan. Dünya hanının on oğlu vardır. Onun oğullarından biri hazret-i saltanat-penâh Şah Budaġ Sulŧān, diğeri o en kıymetli inci gibi olan hazret-i halifetü’r-rahmân Ebu’l- Feth Şeybânî Ħan’dır. Bu eşsiz inci benzeri ve üstünlükler makamı sultan hazretleri ve Maĥmūd 5 Kur’an: El- Hadîd 57/4; Kur’an: En- Naħl 16/40. Mihmān-Nāme-i Buħārā II Gülşen Seyhan Alışık Sulŧān, Çingiz Han’ın önde gelen meşhur uluslarından Bāz-bek bölüğünün mensubudurlar. Bugün onlar büyük babalarının adları ile Şeybânîler olarak adlandırılırlar. İkinci Kazak boyu kuvvette ve bahiste ufuklar gibidir. Üçüncü boy hanları Ĥācı Tarħān olarak adlandırılan Manķıt’lardır. Özbek sınırları okyanusu (Hint Okyanusu’nu) dolaşmış, bir sınırı Türkistan’a, bir sınırı Derbend’e, bir sınırı Ħvārezm’e ve bir sınırı da Ester-ābād’a ulaşmış olup bu yerlerin bütünü Özbek yaylak ve kışlaklarındandır. Bu üç boyun hanları arasında sürekli çekişmeler olurdu. Kazaklar kazandıklarını olca ‘helâl ganimet’ olarak görür ve bunun ticaretini yaparlardı. Sattıkları arasında köleler de vardı. Bunları neden sattıklarını soranlara da onların armağan olduğunu söylerlerdi. Ad sahibi her büyük boy Çingiz Han’ın soyundan gelenleri sultan diye adlandırırdı. Sultandan büyüğüne han yani padişah denirdi ki onların hâkimi ve karar vericisi idi. Bu cümleden Kazak topluluğu Çingiz Han soyundandır ve onların sultanları ve hanları Çingiz evlâtlarındandır. Şeybânîlerle akrabalıkları ve soy birlikleri vardır. Onlar dünyanın önde gelen sultanlar topluluğu olup bu yıl da Buhârâ’da toplanmışlardır. Onların soyu han hazretlerine ulaşır, soy ağaçları da böyle yücedir. Geçmiş bayram günlerinin birinde ulu Han hazretleri kurultay amacıyla sâhib-i iktidar bütün Özbek sultanlarının huzura ayak basmalarını ve kurultayda bulunmalarını istedi. Bu kurultayda onların birlik içerisinde Kazak ülkesine savaşa gitmelerini buyurdu... Şimdi sonsuz bağışlama sahibi ve ilâhî kazanın ev sahibi olan yüce Tanrı’nın izniyle Şeybânî Han, Ebu’l-Hayr Han’ın evlâtlarının, sultanlarının hepsini Buhârâ’da toplamış ve şahlara lâyık bağışlar, şefkatler, nimetler, sultanlara yaraşır değişik hazineler takdim etmiş, her birine paha biçilmez hediyeler bağışlamıştır. Şeybânî Han, Buhârâ’da ev sahibinin takdiri olan âdetleri yerine getirmiş ve her birine lâyık oldukları konuk severliği göstermiştir... Ünlü sultanların ve hanların bütünü Ebu’l-Hayr Han’ın soyundandır ve bunların tümü doğunun bir bölgesinde iktidar sahibi ünlü melik ve hanlardır. Bunların bütünü makama itaat ve hizmette övülen, akla durgunluk verecek derecede sayısız ordu hazırlamışlardır. Başka bir gün Han hazretleri Buhara yakınlarında, benim de fetvâ yazmak için orada bulunduğum bir toplantıda Maverâünnehr ve Horâsân bilginlerine buyurdular: “Savaşa yönelen ya da savaşan, küfür içinde olup puta tapan, bilgin ya da herhangi birini gördüklerinde ortadan kaldıran Kazaklar, böyle yaşamağa devam ederlerse onlarla savaşmanın sevap olduğuna ve bunun kâfirlerle savaş sayılacağına dair fetvâ çıkarıla!”. Toplantıda Parsa evlâtlarından Şeyhü’l-İslâm Ekrem Ħvāce Ebu’nNasr Pārsā da bulunmakta idi. Bu seferin farz-ı kifâye ya da farz-ı ‘ayn olup olmadığı da tartışılmış ve Farz-ı kifâye olduğu karara bağlanmıştır. Han’ın isteği üzerine Fetvâ 107 108 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 3 . Sayı 1 . Mart 2006 verilir. Şeybânîler 914 yılı birinci ayının Cuma gününde (26 Ocak 1509) Kazaklarla savaşmaya yöneldiler. Sultanlara kendi memleketlerine dönmeleri buyuruldu. Han hazretleri Şevvâl ayının sekizinde Pazartesi günü (29 Ocak 1509) sabah saatlerinde Buhârâ’dan hareket ettiler. Buhârâ şehrine iki fersahlıkta olan ve Ķaśr-i ‘Ārifān olarak da bilinen Ħvāce Bahāeddįn Nakşbenį’nin mezarına doğru yöneldiler. Bugünün ilk güneş ışıklarıyla ufuktan güneş gibi cömertlik doğdu. Devletin ve geleceğin yüzü sayılan doğu yönünde, doğu ilindeydiler. Han hazretleri, uzaktaki bir noktadan Maverâünnehr halkının, Herât ve Buhârâ’nın ileri gelenlerinin ve ulu bilginlerinin mecliste toplanması için buyruk verdiler. Ħvāce Pārsā’nın evlatlarından olan Şeyhü’l-İslâm Ekrem Ħvāce Ebu’n-Nasr Pārsā bir tarafta ve ben fakir de Horâsân büyükleriyle bir taraftaydım. Meclis karar bulduğunda ben de “Bugün Pazartesi ve genellikle Peygamber Hazretleri (SAV) savaşa bugün başlamışlardır. Savaşa Pazartesi günü başlamak sünnettir. Peygamber Hazretleri (SAV) bir ordu gönderdiğinde: ‘Çocuk, kadın, yaşlı ve kocamışları öldürmeyiniz, çünkü yüce Tanrı yolunda savaşıyorsunuz.’ diye buyurmuşlardır.” Daha sonra Ħvāce Pārsā’ya yöneldim ve dedim: “Horâsân bilginleri onları putperest saydıkları için bu seferin savaş olduğuna dair fetvâları vardır, şimdi bu savaş ya gözün çabukluğudur ya da kabiliyet savaşıdır.” İran padişahı buyurdu: “Görünüşte kabiliyet olmalıdır.” Ben de “Yanlış buyurdunuz, göz olmalıdır, çünkü bu dinî bir birleşmedir. Kâfirler her zaman İslâm ülkelerine doğru ilerledikleri için, onlarla savaş herkese vaciptir ve buna şeriatta halkın feryadı derler.” Onlar şimdi Buhârâ şehrine yönelirler. Onlar sefer zamanı İslâm memleketinden esir götürecekler, bu yüzden onların memleketlerine yönelmek herkese farz olsun. Bendeniz arz ettim: “Bu seferde Han Hazretlerinin yanında olmak herkese vaciptir. Han Hazretleri bu sefere kimsenin karşı olmayacağına dair yemin etti, tekbir getirdi.” Külāh-i Sorħların (Kızıl Börklülerin/ Kızıl Kalpaklıların) bâtıl kâfirlerden daha kötü olduklarını söylemiştim. Onlarla savaşmak bâtıl kâfirlerle savaşmaktan daha üstündür. Önceki Frenk savaşı liyakat savaşıdır. Göz zannına gelince o da kâfirlerle savaştır ve bu savaş kâfir hadisçilerle olup, İslâm ülkesinde çok büyük bir bina kurmaktır. Bildiğiniz gibi Kazak fethi Ķızıl Börk savaşının ortaya çıkmasıyla durdurulmuştur. Kazak savaşının kendilerine vacip bilen imâmü’z-zamân ve halifetü’r-rahmânın bilgisinin ışığında yürüdüm. Çarşamba günü kendimi Ħvāce Naķşbend hazretlerinin mezarlarının başında buldum. [6] Źikr-i ba‘żı fevā’id-i menzįl-i Ķaśr-i ‘Ārifān ki ķurb-i mezār-i Hażret-i Ħvāce Naķşibend-est (NO. 19a-19b, T. 24b-25b, Sutûde 46-47). Hoca Nakşibend Hazretlerinin mezarı yakınında bulunan Kasr-ı Ârifân’ın kimi yararları hakkında. Mihmān-Nāme-i Buħārā II Gülşen Seyhan Alışık [7] Źikr-i mubāĥeŝe-i ħaşyet-i ŝıddįķān (NO. 19b-22b, T. 25b- 29b, Sutûde 4853). Sadık kimselerin Tanrı korkusu hakkında. Alt başlık olarak Źikr-i ba‘żı ez-vāridāt-i nažmiyye der- menzįl-i Ķaśr-i ‘Ārifān (Kasr-ı Ârifân menzilindeki kimi şiirler ve eserler hakkında) başlığı bulunmaktadır (NO. 22a22b, T, 29a-29b, Sutûde 53-59). [8] Źikr-i pāy-taħt-i pādişāhān-i ‘ālem der-kufr u İslām (NO. 22b-23a, T. 29b-31a, Sutûde 54-55). İslâm olan ve olmayan dünya padişahlarının başkentleri hakkında. Bu bölümde batı ve doğu âleminde başkent olan şehirler tek tek zikredilmiştir, aşağıda yalnız Türk coğrafyasını ilgilendiren yer adları verilecektir: Türk hakanlarının payitahtı hudud-i Almalık ve etraf-i Hıtay olmuştur. Rum ülkesinin başkenti Konstantiniyye, Urmiyye, Rûmiyye ve Bursa; Sâmânî mülkünün başkenti Buhârâ, Gaznevî mülkünün başkenti Gazne, Selçuk mülkünün başkenti Merv ve İsfahān, Hvārezmşah mülkünün başkenti Hvārezmşah, Çingiz hanlarından Yuçi Han’ın evlâtlarının başkenti Özbek diyarı, Çağatay hanlarının Semerkand, ve Maveraünnehr bölgesi, Hülegülerin Tebriz ve Merâgâ’dır... [9] Źikr-i vāķı‘āt-i menzil-i Beġāzįdih ve teveccuh be-Ġucduvān (NO. 23a-24b, T. 31a-32b, Sutûde 56-59). Begâzîdih konaklamasında vuku bulan olayların anlatımı. NO. yazmasında başlık Źikr-i vāķi‘āt-i menzil-i Beġāzįdih biçimindedir. Han’ın ordusu Cuma günü Kasr-i Ârifân’a iki menzil uzaklıkta konakladılar. Değişik yönlerden Begâzîdih menziline girildi, Ubeydullâh Tigin askerleri ile ordunun önünde idi. Bu anlatımda sorħ külāh (kızılbaş) yerine ķızıl börk terimi kullanılmıştır. [10] Źikr-i nuzūl be-ķaśaba-yi Ġucduvān ve vaķi‛āt-i ān menzil (NO. 24b-25b, T.32b-33a, Sutûde 60-61). Gucduvân kasabasında konaklama ve oradaki olayların anlatımı. [11] Źikr-i fevā’id-i menzil-i Ġucduvān6 (NO 25b-29a, T. 33a-37b, Sutûde 626 Ġucduvān, Buhârâ’ya 6 fersah (yaklaşık 30 km.) uzaklıkta bulunan bir yerleşim birimidir. XVI. yy.da Gucduvân müstahkem bir şehir ve Buhârâ’nın kilidi olarak kabul edilmiştir. Gucduvân, Orta Asya Türklük alanında İslâm’ın yerleşmesi ve yayılmasında önemli bir merkez olmuştur. Hoca Ahmed-i Yesevî’nin (ö. 1166) hocası Yusuf-ı Hemedânî’dir (ö. 1140). Hemedânî’nin dört halifesi vardır: Hoca Ahmed-i Yesevî, Hoca Abdullah-i Berkî, Hoca Hasan-ı Andakî ve Abdulhalık-ı Gucduvânî. Yusuf-ı Hemedânî’nin ölümünü takiben onun makamında bir süre Hoca Ahmed-i Yesevî bulunmuş, daha sonra bu makamı Şeyh Abdulhalık-ı Gucduvânî’ye bırakarak memleketi olan Yesi’ye göçmüştür. Gucduvânî (ölümü hakkında iki tarih mevcuttur; 109 110 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 3 . Sayı 1 . Mart 2006 70). Gucduvān konaklamasında yapılan yararlı sohbetler hakkında. Alt başlık olarak da Vaśf-i ķaśide-i ebcediyye (ebced kasidesinin anlatımı) başlığı bulunmaktadır. Bu bölümde ebyāt-i śadr-i ķaśįde-i ebcediyye (ebced kasidesinin ilk beyitleri) başlığı altında Şeybânî Han’a ait ebcediyye kasidesinin yedi dizesi Farsça tercümesi ve şerhi ile birlikte verilmiştir. Bu dizeler yazının birinci bölümünde değerlendirilmiştir. [12] Dāstān-i teveccuh be-bilād-i Turkistān ez-rāh-i bādiye-i Buħārā (NO 29b31b, T.38a-42a, Sutûde 71-77). Buhârâ bozkırı üzerinden Türkistan vilâyetine yönelişin hikâyesi. Bu bölümde alt başlık olarak Źikr-i fevā’id-i biyābān-i Buħārā (NO.31b-32a, T. 41a-42a, Sutûde 76-77). Buhârâ bozkırında ortaya çıkan yararlı bilgiler hakkında, yer almaktadır. [13] Mubāĥeŝe: Ĥadįŝ-i Cibrįl (NO. 32a-35a, T. 42a-48b, Sutûde 78- 84). Cebrâyil hadisesinin anlatımı. Bu başlık T. yazmasında Mubāĥeŝe: Şerħ-i Ĥadįŝ-i Cibrįl biçimindedir. [14] Źikr-i vüśūl-i be-ķal‛a-yi Arķuķ ki evvel-i ķılā-i Turkistān-est (NO.35a39b, Sutûde 85-94). Türkistan kalelerinin ilki olan Arkuk kalesine varışın anlatımı. Bu bölümün bir kısmı T. yazmasında eksiktir. Celilova yayınında eksik kısım, T. yazmasının tıpkıbasımının arkasına Ia-IIa numaraları verilerek Arap harfleri ile el yazması olarak eklenmiştir. Türkistan şehirlerini geçerek Arkuk’a gelen Şeybânî Han ve etrafındakiler burada konaklarlar. İsfehânî, bu seyahat sırasında geçilen yerleri ayrıntılı olarak anlatır. Seyhun nehrine bir fersahlık uzaklıktaki Arkuk Türkistan bölgesinin bendergâhıdır, dünyada eşi benzeri bulunmayan güzelliklere sahiptir. Bu sebeplerle Arkuk, tüccarların da uğrak yeridir. Bu bölümün alt başlıkları şöyledir: 575/1179 ya da 617/ 1220), Hvācāgānįyā adı ile bilinen ve sonra Nakşibendiye olarak yaygınlaşan tarikatın esaslarını kurmuştur. Bu bakımdan Gucduvân, XVI. yüzyılda dahi Türkler arasında Yesî’den sonra kutsal bir makam ve ziyaretgâh olarak kabul edilmiştir. Yazarımız Huncî de Gucduvân’ın bu kudsiyetine son derece inanmaktadır. Öyle ki Huncî, 918/1512’de bir Safevî kuşatmasından Gucduvânî’nin kudsiyeti sayesinde kurtulunduğu inancına kapılır ve onun için kısa bir âdap risalesi olan Veśāyā ( bu risalenin yazması, Sülaymaniye Kütüphanesi, Esat Efendi, nu. 3702/5’te kayıtlıdır.) adlı eserine Şerh-i Veśāyā adlı bir şerh yazar. Mevlâna Ruzbehân-i Huncî’nin bu eseri Sülaymaniye Kütüphanesi, Yahya Tevfik, nu. 1500’de 83a-102b yaprakları arasında kayıtlıdır. Huncî Gucduvân’ın ve Gucduvânî’nin kutsallığına Mihmān-nāme-i Buhārā’da da sık sık değinmektedir. Kuşkusuz, Yesevî’ye gönülden bağlı olan Şeybânî Han hazretleri de Gucduvân hakkında aynı içtenliğe sahip idi. Mihmān-Nāme-i Buħārā II Gülşen Seyhan Alışık Vaśf-i bilād-i Turkistān (NO. 35b, Sutûde 85) Türkistan ülkesinin anlatımı. Vaśf-i nehr-i Seyĥūn (NO. 35b, Sutûde 85). Seyhun nehrinin anlatımı. Vaśf-i nuzhet-i bilād-i Turkistān <der> eyyām-i behār (NO. 36a, Sutûde 87-88). Bahar mevsiminde Türkistan ülkesinin anlatımı. Vaśf-i ķal‛a-i Arķūķ (NO. 37a, T. 45a, Sutûde 88-90) Arkuk kalesinin anlatımı. Şeybânî Han hiçbir direnç görmeden kaleye girmiş ve halk tarafından büyük bir coşku ile karşılanmıştır. Huncî’nin verdiği bilgiye göre Şeybânî Han Arkuk’u zor durumda iken Hz. Muhammed’e kapılarını açan Mekke şehrine benzetmektedir. Źikr-i vaķi‛āt-i ķal‛a-i Arķūķ (NO. 37b, T. 46a, Sutûde 90) Arkuk kalesindeki olayların zikri. Vaśf-i keŝret ve ‛iddet-i leşker-i Semerķand (NO. 38a, T. 46a, Sutûde 90) Semerkant askerinin savaş levazımatı ve kalabalıklığının anlatımı. Źikr-i fevā’id- i mubāĥeŝe-i menzil-i Arķuķ (NO. 38b, T. 47b, Sutûde 92) Arkuk’ta konuşulan mevzuların yararlarının anlatımı. Vaśf-i ţulū‛-i āftāb (NO. 39a, T. 47b, Sutûde 92) Güneşin doğuşunun anlatımı. [15] Mubāĥeŝe: Ĥadįŝ-i Ĥāriŝ (NO. 39b-46a, T. 48b-55a, Sutûde 95-107). Hâris hadisi hakkında.7 Hikāyet (NO. 42a-43a, T. 50b-51b, Sutûde 99-101). Hikāyet-i Mu‛āviye ve baĥŝ-i ū bā-Enśār (NO.43a, T. 51b, Sutûde 101-102) Muaviye’nin hikâyesi ve Ensâr’ın anlatımı. Vaśf kerden-i kemāl-i İsmā‛il ilġār-i Ħvārezmşāh (NO. 43a--46a, T. 52a-55a, Sutûde 102107). Harzemşah’ın akınının anlatımı. [16] Źikr-i teveccüh ez-ķal‛a-yi Arķuķ be-śovb-i diyār-i Ķazāķ (NO. 46a-51b, T. 55a-60b, Sutûde 108-120). Arkuk Kale’sinden Kazak diyarı yönüne hareketin anlatımı. Bu bölüm de kendi içerisinde altı alt başlıktan oluşmaktadır. Vaśf-i śadâ-yi hūlnāk (NO. 47a, T. 56a, Sutûde 109-110). Dehşet verici sesin anlatımı. 7 Hâris b. Ebû Üsâme (ö. 282/895). Hadis hafızı ve tarihçi. İlk hadis kitaplarından el-Müsned adlı eserin yazarıdır. Bu eser ilk hadis kitabı olması bakımından önemlidir. Haarman’ın bu konudaki değerlendirmesi şöyledir (Haarman 1979:55): “Huncî, Hâris’in uydurma olarak kabul edilen hadislerine gerek Mihmānnāme’de gerekse ayrı bir risale de sıkça yer vermiştir. Ona göre, Hâris, Şaybânî Han’ın bir prototipi idi, Hâris, Peygamber’in sahabelerini, yoldaşlarını ve aynı zamanda gerçek İslâm doktrinini, bu düşüncelere aykırı bir kavmin yok etmesinden kurtarmıştı; izafede bulunulan şahıs, düşman olarak kabul edilen Şah İsmail ile onun yarattığı Kızılbaşlardır. Huncî’nin tarih görüşü çok çarpıcıdır: Kendisi Özbekleri İç Asya’dan kopan göçebe bir topluluk olarak Müslüman Doğu’ya uzanan topraklar üzerinde, Irak ve İran da dahil olmak üzere, zamanında Selçukluların yaptığı gibi adaleti geri getirebilecek bir hanedan olarak kabul etmiş ve Özbeklerin efsanevî geçmişi ile birlikte geleceklerinin de çok parlak olacağını belirtmiştir. Kendisi, Şeybânî Han’ı her türlü övgünün üzerinde kendi döneminin müceddidi olarak ifade eder.” 111 112 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 3 . Sayı 1 . Mart 2006 Vaśf-i ţulū‛-yi āftāb (NO. 47b, T. 56b, Sutûde 110-111). Güneşin doğuşunun anlatımı. Vaśf-i şiddet-i sermā (NO. 47b, T. 56b, Sutûde 111-112). Soğuğun şiddetinin anlatımı. Vaśf-i şiddet-i bād-i ‛āśāf (NO. 48a, T..57 a Sutûde 112-114). Asaf yelinin anlatımı. Vaśf-i şeb-i sermā (NO. 49a, T..58a, Sutûde 114-116). Gecenin soğuğunun anlatımı. Vaśf -i baĥr-i Seyĥūn der-taĥt-i yeh (NO. 49b, T.58b, Sutûde 116-120) Seyhun nehrinin donması hakkında. [17] Źikr-i ‛ubūr-i ĥażret-i hümāyūn ber-yeħ ez-nehr-i Seyĥūn ve cem‛ āmeden selāţin-i devlet-efzūn (NO. 51b-54b, T. 60b -63b, Sutûde 121-127). Kutlu Han, Hazret-i hümayunun buz tutmuş Seyhun nehrinden geçişinin ve kutlu tiginlerin toplanmasının anlatımı. Bu bölüm de şu alt başlıklardan oluşmaktadır: Vaśf-i mulĥaķ şoden-i Köçüm Sulţān be-Urduye-yi Humāyūn (NO. 52b, T. 61b, Sutûde 122-123). Köçüm Sultan’ın Orduye-yi Hümāyūn ile birleşmesi hakkında. Vaśf-i mulĥaķ şoden-i Sevinç Ħvāce Sulţān (NO. 53a, T. 62a., Sutûde 124-126) Sevinç Hāce Sultan ile birleşme hakkında. Vaśf-i cem‛ şoden-i ġāziyān (NO. 54a, T. 63b , Sutûde 126-127) Gazilerin toplanması hakkında. [18] Źikr-i ibtilā-yi münşį-yi įn evrāķ be-amrāż ve reften be-śovb-i Saġnaķ (NO. 54b-60b, T. 63b-69b, Sutûde 128-140). Bu eserin yazıcısının hastalığa yakalanması ve Sagnak yönüne gidişinin anlatımı. Bu bölümdeki beş alt başlık şöyledir: Vaśf-i mezār-i Ħvāce-i Yesevį (NO. 55a, T. 64a, Sutûde129-132). Hoca Yesevî’nin kabrinin anlatımı. Hakanlık niyeti ve sonsuz bağışta bulunma özelliği, ona yakın olanlar arasında o nimet lokmasına arzu oluşturmuştur. Orada yaşayanlar ve münzeviler merasim törenlerinde devlete duacı olmuşlardır. Doğru olan da o kutlu mezarı ziyaret etmektir. O arı kubbeye komşuluk, alâmeti kendinden olan o ulu oruna selâm ve yakaranların ulaşacağı o yol bizim işimizdir. Kazak savaşı sırasında gidiş ve dönüşlerinizde o gizlenilecek yerin gölgesinde dinlenin. Kendi aziz bedeninizi soğuğun felaketi ve yolun kötülüklerinden kurtarın... Ayrıca Huncî, bu bölümde Kazak savaşı öncesindeki hazırlıklar hakkında da ayrıntılı bilgi vererek, sefere azık ve silah bakımından tam donanımlı olarak çıkıldığını bildiriyor. Bunun için Mevlâna Emîr-i Semerķandî de tâbi olan kişilerin ihtiyaç maddeleri ve gerekli olan silâh ve mühimmattan mahrum kalmamaları için sefere Mihmān-Nāme-i Buħārā II Gülşen Seyhan Alışık azık ve silâh açısından mükemmel hazırlanılması zarurîdir diye emir buyurmuşlardır. Huncî, kendisinin bu sefer sırasında ciddî bir rahatsızlık geçirdiğini de kaydetmektedir8. Huncî, burada her tür bela ve kötülükten kurtuluşun Yesevî’nin kabrini ziyaretle son bulabileceğini fakat oraya ulaşmak için kat edilecek yolun son derece meşakkatli olduğunu da kaydetmektedir. Sonraki dört alt bölüm Mevlâna Isfehânî’nin hastalığının anlatımıdır: Vaśf-i maraż-i źātu’ś-śadr (NO 56b, T. 66a Sutûde 133-134). Huncî’nin hastalığı hakkında. Vaśf-i faśd ve iħrāc-i ħūn (NO 57b, T. 67a, Sutûde 134-135). Vücuttan kan aldırma yolu ile iyileştirmenin anlatımı. Vaśf-i şeb-i şebgįr der-kemāl-i maraż (NO 58a, T. 67b Sutûde 136-139). Hastalığın geceleri artmasının anlatımı Vaśf-i maraż-i ĥaśbe (NO 60a, T. 68a, Sutûde 139-140). Hasbe (kızamık) hastalığının anlatımı. Bu dört başlık altında aşırı soğuk sebebi ile yazarın geçirdiği hastalık anlatılıyor: Şeybânî, bu durumu öğrenince çok etkileniyor ve kendisi için pişirilen tavşan kebabından yazara da gönderiyor. Hastalığına ordugâhdaki hekimler çare bulamıyorlar ve sonuçta Huncî, vücudundan kan aldırmak zorunda kalıyor. Şeybânî Han kendisine haberci olarak Mevlâna Zahirî’yi göndererek, Türkistan’daki Sagnak’a gitmesi gerektiğini bildiriyor. Huncî, 28 Şevvâl (16 Şubat 1509) günü ordugâhtan ayrılıyor. Han ve tiginler bir araya geldikten sonra Kazak ülkesine doğru hareket ediliyor. [19] Źikr-i keyfiyyet-i vuķū‛-i bilād-i Turkistān ve diyār-i Ķazāķ (NO. 60b63b, T. 69b-73a, Sutûde 141- 147). Kazak yöresi ve Türkistan ülkesinin durumunun anlatımı. T. yazmasının 70a yaprağında derkenar olarak Vaśf-i deşt-i Kıpçāķ ve diyār-i Özbek başlığı NO. Yazmasında Vaśf-i Deşt-i Kıpçāķ biçimindedir. Buradaki tarife göre 600 fersahlık bir alana yayılmış olan Deşt-i Kıpçāķ, amber kokulu, rengarenk çiçeklerle bezeli cennetten benzeri bir yer gibidir. Otlakları bol olduğu için burası hayvan beslemek için de son derece elverişlidir. Hunci’ye göre Deşt-i Kıpçāķ halkı, āb-i Ātıl (İdil nehri)’dan āb-i Seyhūn (Sır-derya) kıyılarında bulunan kışlaklarına göçerlerdi. Böylece Türkistan ile komşu olurlardı. Bu bölüm şu alt başlıkları içermektedir: Źikr-i ħanān-i bozorg-i Şeybānį ki ħaniyet kerde-end (NO. 62a, T. 71b, Sutûde 144-145). 8 Haarman, bu bilgilere dayanarak Huncî’yi melankoli ve hastalık kuruntuları olan biri olarak değerlendirir; Haarmann (1979: 54-55). 113 114 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 3 . Sayı 1 . Mart 2006 Büyük Şeybânî hanlarının hanlığı hakkında. Burada verilen bilgiler kısaca şöyledir: Geçmiş yıllarda büyük hanlar daha çok Şeybânî sülâlesinden olurdu. Onun dedesi, Şeyħ Devlet Sulţān’ın kardeşi mağfur ve mebrur Ebu’l-Ħayr Ħān idi. Vaśf-i pādşāh-i maġfūr Ebu’l-Ħayr Ħān (NO. 62b, T.72a, Sutûde 145-146). Tanrı’nın yarlığadığı padişah Ebu’l- Hayr Han’ın anlatımı. Vaśf-i Ħażret-i Şāh Sulŧān (NO. 63b, T.73a, Sutûde 146-147). Şah Badag Sultan hazretlerinin anlatımı. Bu bölümden edindiğimiz bilgiye göre döneminin sultanları ona ittaat etmişleridir. Şah Budak Sultan, Babası Ebu’l-Hayr Han hayatta iken genç yaşında vefat etmiştir. Şeybânî Han ve Mahmud Bahadır Sultan onun oğludur. [20] Źikr-i esbāb-i nizā‛ u muħālefet-i Burunduķ Ħān bā ĥażret-i ħalįfetü’rraĥmān (NO. 63b-72b, T. 73a-83a, Sutûde 148-166). Burunduk Hanın hazret-i halîfetü’r-rahmâna (Şeybânî Han’a) karşı gelmesi ve kavgalarının sebepleri. Vaśf-i ‘uķāb ki ez kibār-i cevāriĥ-i ţiyūr-est (NO. 64b, T. 74a, Sutûde 150-151) Yırtıcı kuşlardan olan kartalın tasviri. Kartalın tasviri yapıldıktan sonra, avcılıkta ve sürüleri korumakta bu yırtıcı kuşların terbiye edilerek kullanıldığı anlatılmakta ve Şeybânî Han’ın şu buyruğuna yer verilmektedir: Yüce Han hazretleri bu cins kartallardan seçkinlerinin toplanılarak eğitilmesi ve avcı başının her sabah dünyayı yakalamağa gücü olan kartal ve doğanla denizde ve çölde bulunan hayvanları yakalamalarını buyurdu. Gece olduğunda özel yetiştirilmiş olan avcı kuşlardan atmaca, şahin, kartal ve doğanlar tarafından yakalanmış seçkin av hayvanlarıyla donatılmış büyük sofralar açıldı. Bu büyük sofrada bilginler, ordu mensupları, hafızlar ve yoksullara ikramda bulunulur idi. Vaśf-i Kitāb-i İskender-nāme-i Turkį (NO. 65b, T. 75a, Sutûde 151-154). Türkçe İskender-nâme kitabının anlatımı. Huncî kendi deyimi ile Rum Türkçesi ile ve Mevlâna Ahmed tarafından yazılmış bu eserden büyük bir övgü ile bahsetmektedir (Ünver 1983). Huncî burada bu eser için yazılmış beş dizelik Farsça bir şiir parçasına da yer vermiştir. Han hazretlerinin de meclis-i hümayunda bu eseri gördüğünü, birkaç bölümünün birlikte okunarak bu maarif hazinesinden bilgilendiklerini yazmaktadır. Bu bilgilerden çıkarılması gereken bir sonuç da Huncî yalnız Doğu Türkçesini değil, aynı zamanda Ahmedî’yi anlayacak kadar iyi derecede Anadolu Türkçesini de bilmekteydi. Vaśf-i istįśāl-i pādişāhān-i Māverāu’n-nehr (NO. 67a, T. 77a, Sutûde 154-156). Mâverâünnehr padişahlarının kökünü kurutma. Ĥikāyet (NO. 68a, T. 77b, Sutûde 156-162). Mihmān-Nāme-i Buħārā II Gülşen Seyhan Alışık Vaśf-i mescid-i Mıśr ki ‘Amru ‘Āś sāħte (NO.70b, T. 81a, Sutûde 162-164). ‘Amr bin el‘Āś tarafından yapılmış olan Mısır mescidinin anlatımı. Vaśf-i tedbįr-i Ĥażret-i Ħān ve źikr-i taķrįb-i hikāyet (NO.72a, T.82b, Sutûde 165-166). [21] Źikr-i teveccüh-i Ĥażret-i Ħalįfetü’r-Raĥmān be-śovb-i diyār-i Ķazāķ (NO. 72b-73b, T. 83a-84b, Sutûde167-169). Hazret-i halifetü’r-rahmânın (Şeybânî Han’ın) Kazak bölgesine yönelişinin anlatımı. Vaśf-i ţama‛-i Ķazāk (NO. 73a, T. 83b, Sutûde 167-168). Kazakların yemeklerinin anlatımı. Burada verilen bilgiye göre: Kazaklar genelde koyun yerler, bunların derilerinden de faydalanırlar, hayvanlarını kendileri yetiştirirler ve konuklarına özellikle hayvanın kellesini ve etin en iyi yerini sunarlar. Hayvanın postunu giysi yaparlar ve sonunda arta kalanlarını ya gömerler ya da uzak bir yere atarlar. Vaśf-i kelām-i Ħvāce-i Yesevį (NO. 73b, T. 84a, Sutûde 168-169). Hâce-i Yesevî’nin sözleri hakkında. [22] Źikr-i ānçe ez-i‛tiķād u a‛māl-i Ķazāķ ma‛lūm şode ve beyān-i fetvā derbāb-i ķıtāl-i įşān (NO. 73b-79b, T. 84b-91a, Sutûde 170-183). Kazakların katli hakkındaki fetvânın açıklanması ve onların inanç ve amellerinden bilinenlerinin anlatımı. Źikr-i İslām-i ecdād-i Ĥażret-i Ħān (NO. 74a, T. 85a, Sutûde 170-174). Bu bölümde Şeybânî Hanın nesli Çingiz Han’a kadar indirilmekte ve kendi ağzından rivâyetle Mahmud Gazan Han’ın İslâm’la şereflendiğini ve ondan sonra Özbek ulusunun da bir parçası olduğu Yuçi ulusunun bütününün Müslüman olduğu kaydedilmiştir. Burada Kazakların Müslüman olmadıkları ve kâfir oldukları uzun uzadıya anlatılmıştır. Vaśf-i Ķımız (NO. 75b, T. 86b, Sutûde 174-177). Kımızın anlatımı. Güvenilir kaynaklardan duyduğumuza göre, Kazak ilinin beslediği atlar bahar aylarında doğum yaparlar. Bu dönemde dişi atların sütleri çoğalır ve bu sütten bir tür içecek yapılmaktadır. Arapçası Lebenü’r-remâk ve Türkçesi kımız olan bu içecek Özbek ilinin en sevilen, en tatlı içeceği olup, aynı zamanda çok da yararlıdır. Kımız cennetten alınmış çok ince bir içecek olup Muhammed9 , İnsân10, Nahl11, Muŧaffifîn12 sûrelerinde de belirtildiği gibi “süt tadı değiştirmez” ve “Tanrı onlara temiz bir içecek içirtti”. 9 Kur’an: el-Muhammed 47/15. 10 Kur’an: el-İnsān 76/21. 11 Kur’an: en-Nahl 16/66. 12 Kur’an: el-Muţaffifîn 83/25. 115 116 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 3 . Sayı 1 . Mart 2006 Yaradan’ın ustalığı “hayvanın karnından [bedeninden] atılacak atıklarla kan arasından salgılanan katıksız süt akıtıyor misâli” hayvanın damarlarında süt musluğu açmaktadır ki bu süt akıllara ve ruha beyaz bir şurup gibi içirtilmektedir. Kımız, ak ve ışıklı rengi ile içenlerin üzerindeki kötü düşünceleri silerek, boğazdan akması ile de onların sinelerini okşamaktadır. Sindirim sorunu yaşayanların midesini hemen açlık hissedecek biçimde çalıştırıyor, iştahsız olanların iştahını açıyor. Nefsi sakinleştiriyor. Kımız, onu içmeğe alışanların bütün hastalıklarını sağaltıyor, yerine göre yemeğin ya da ilâcın yerini tutabiliyor. Kımız, hastalıklı vücudu kendi ruhu ile sağlamlaştırıyor. Mideden ağza gelen havanın kokusunu değiştiriyor ve hoş bir nefes kokusu oluşturuyor. İçenleri kendi sıcaklığı ile neşelendiriyor ve insanın ruhundaki hüzünleri ortadan kaldırıyor. Esrikliği şaraba benzemediği için haram olarak değerlendirilemez, tam aksine kişinin düşünme gücünü artırarak onu ışığa ve ferahlığa doğru sürüklüyor. Şafiî bilginlerin fetvâlarına göre kımız içmekte herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Atın eti yenildiği gibi sütü de gönül rahatlığı ile içilmelidir. Mekruh olmayıp helâldir buyurulduğu gibi “Uĥille lekümü’ŧ-ŧayyibāt”13 yani “Temiz olanı helâl yaptık.” Görüldüğü gibi “ţayyibāt” sözcüğünün başında harf-i tarif bulunduğuna göre bu genelleme yapıldığına işaret eder. Demek oluyor ki, temiz olan her şey helâldir ve atın eti ve sütünün helâl olmasından kimse söz etmemektedir. Tabiî ki temiz, helâl anlamında değildir, yoksa bu ibare “Helâl olanı helâl yaptık.” anlamına gelir ki aslında anlamsız olur. Aynı zamanda gerekli anlamında da değildir, nitekim temiz olan kimi şeyler toplum içinde yapıldığında haram sayılabiliyor. Sonuç olarak burada “temiz” sözcüğü ile Arap kavminin bolluk dönemlerinde yiyip içtikleri kastedilmektedir. Bunların yiyip içilmesinde bir sakınca bulunmamaktadır. Bu hayvanın etinin yenilmesi yoksulluk nedeni ile değil tam tersine bolluk dönemlerinde edinilmiş bir alışkanlıktır. Kuşkusuz deve ve at eti Arapların en temiz ve en güzel nimetleri sayılmakta ve Arap zenginleri verdikleri ziyafetlerde at etini konuklarına sunmaktan gurur duymaktadırlar. O zaman nasıl olur da at etinin temiz olmadığı öne sürülebilir. “Uĥille lekümü’ŧ-ŧayyibāt” anlamından hareketle Şafiî bilginler at etinin helâl olduğunu son derece nezaketle ve inançla savunmaktadırlar. Latife: Tûs şehrinin valisi bir gün bana dedi ki: Sizin, yani Şafiîlerin mezhebinde tilki eti helâldir ve helâl olan şey de temizdir. Eğer şu anda sofrada tilki eti bulundursam, siz onu hiç çekinmeden yer misiniz, yoksa damak zevkinize uygun olmadığı için tatmaz mısınız? Eğer çekinmeden yer iseniz, hazırlanması için hemen emir vereyim, ama eğer yemez iseniz demek ki tilki etini mekruh olarak değerlendiriyor ve bu konudaki 13 Kur’an: el-Ma’ide 5/ 4, 5. Mihmān-Nāme-i Buħārā II Gülşen Seyhan Alışık Şafiî görüşünü savunmuyorsunuz. Ona helâl olan her şeyin lezzetli olması gerekmediğini söyledim. Hatta kimileri bundan nefret de edebilirler. Hadislerden biliyorum ki bir gün Peygamber efendimiz kertenkele etini yemeği reddetmiş. Halid bin Velîd sormuş: Ey Allah’ın Resûlu, kertenkele haram mıdır? Peygamber hazretleri buyurmuş: Hayır haram değil, helâldir. Ama benim kavmimin bulunduğu Mekke şehrinde bu hayvan yoktur, bu yüzden bu hayvanın etini yemeğe alışık değiliz. Halid bin Velîd, Peygamber hazretlerinin hazır bulunduğu sofrada kertenkele kebabı yapıp afiyetle yediğini anlatıyor. Bunun gibi ben de tilki eti damak zevkime uygun olmadığı için tilki etinden nefret ediyorum, ama helâl olduğunu da inkar etmiyorum. Nitekim Peygamber efendimiz kertenkele etinin helâl olduğuna inanıyor, ama onu yiyemiyor ve helâl olan şeyin mekruh sayılmasından da hoşlanmıyor. Ama insanların kendi zevklerine uygun olmadığı için yiyemedikleri helâl yiyecekler vardır ki onları yememek kötü addedilmez. Yani insanın doğası ve alışkanlıkları buna sebep olabilir. Bilginlerden biri dedi ki: Halid’in naklettiği hadis doğru olmayabilir. Ben de, bu hadisin doğruluğu değişik yollardan ispatlanmış olup geçerlidir, dedim. Hanefî bilginlerden birisi bana dönerek: Tilkinin sahtekâr ve kötü bir hayvan olduğunun bilinmesine rağmen etinin helâl olması çok şaşılacak bir durumdur, dedi. Ben de, attaki temizliği ve inceliği bilerek, etinin ve sütünün haram sayılması daha da şaşılacak bir şeydir, dedim. Źikr-i delįl-i ĥilyet-i kımız ve gūşt-i esb (NO. 77b, T. 88b, Sutûde 178-179). At etinin ve kımızın helâl olduğuna dair. Hanefi mezhebinde yaygın olan düşünce at etinin mekruh olduğudur. Bilinen kaynaklardan, iğrenmeden dolayı yasaklandığı anlaşılır. Buna delil olarak da Nahl Suresi 8. âyetinde atın binek hayvanı olarak belirtilmesi gösterilir. Tabiî ki at eti hoş olsaydı onu tercih ederler, hükmün değiştiğine dair kanıt getirirlerdi. Çünkü bilge kişi memnunluk makamına uygun olması için birçok yararlar sayar. Kuşkusuz o hayvanın binek olarak yararları çok olmuştur. Bundan da anlaşılacağı üzere onun etinin yenilmemesi gerektiği hususu kesinlik kazanmamıştır. Eğer eti yenen hayvanlara binmek haram sayılsa idi, deveye ve sığıra binmek de haram sayılırdı. Çünkü orada hayvandan duyulan memnuniyet belirtilmiş, binilip binilmeyeceği anlatılmamıştır. Bu Ebû Hanife mezhebinin at etine itibar ettiğine bir kanıttır. Ancak at sütü olan kımızın kesinlikle haram sayılması istenmiş ve attan çıkan bu sütün eti kadar makbul olmadığı düşünülmüş ve hayvandan çıkan et dışındaki şeyleri haram saymıştır. Biz at etini kabul etmeğe delil göstermekle birlikte at sütüne itibar etmeği bâtıl sayıyoruz. Umum, kımızı ŧayyib-i ŧayyibāt saymakla helâl saymışlardır. Kimi hidayet ehli kişilerin bilinen fetvâları kımızı, mübah saymışlar ve onun sarhoşluğunu kabul etmişlerdir. Kazak topluluğu bahar mevsiminde kımızı, kabında içmeğe hazır duruma geldiğinde, önce güneşe doğru yönelerek ağızlarına alırlar. Kımızdan bir yudumu 117 118 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 3 . Sayı 1 . Mart 2006 doğu yönüne serperler. Tanrı’nın verdiği bu nimete şükür için güneş yönünde tazimle eğilirler. Bu şükür otun yaratılması ve atın da onu yemesiyle sütünün oluşması dolayısıyladır. Źikr-i esbāb-i tekfįr-i Ķazāķ (NO. 78a, T. 89a, Sutûde 179-180). Kazakları kâfirlikle suçlamanın sebepleri hakkında. Źikr-i delįl-i ber ĥürmet-i źebįha-i Ķazāķ (NO. 78b, T. 90a, Sutûde 180-182). Kazakların kurbana gösterdikleri saygının kanıtının anlatımı. Bu bölümde Hanefî ve Şafiî mezhebine göre Kazakların kurbanlarının helâl sayılıp sayılamayacağı hususu kanıtlarıyla tartışılmaktadır. Kazakların kurbanlıklarını süslemeleri hususu da bir saygı öğesi olarak kabul edilmekte ve onlar cahil Müslümanlar olarak değerlendirilmektedir. Źikr-i vucūb-i muķātile ba-Ķazāķ ber-her taķdįr (NO. 79b, T. 90b, Sutûde 182-183). Kazakların her durumda katledilmesinin gerekliliği. [23] Źikr-i mu‛cibāt-i teveccuh-i Ĥażret-i Ħalįfetü’r-Raĥmān nevbet-i siyyum be-cihād-i Ķazāķ (NO. 80a-87a, T. 91a, Sutûde 184-198). Hazret-i halifetü’rrahmânın üçüncü kez Kazak seferine çıkışının sebeplerinin anlatımı. Vaśf-i ķaśįde-i Turkį-i behāriyyat-i Ester-ābād (NO. 82b. T. 94a, Sutûde 189-191). Türkçe kasidenin anlatımı. Źikr-i du‛ā-i Eyyūb Peyġāmber cihet-i ehl-i Buħārā (NO.83b. T. 94b, Sutûde 191). Eyüp Peygamberin Buharalılara yönelttiği duanın anlatımı. Vaśf-i ‛eydį ki der-Buħārā vāķį‛ şod (NO. 84a , Sutûde 191-193). Buhârâ’da Ramazın bayramının anlatımı. Bu bölüm T. yazmasında yoktur14. Vaśf-i leşker-i Özbek rūz-i ‛eyd (NO. 84b , Sutûde 193-194). Ramazan bayramı sırasında Özbek askerinin anlatımı. Bu bölüm T. yazmasında yoktur15. Vaśf-i Ķabaķ (NO. 85a , Sutûde 194-198). Kabak oyununun anlatımı. Bu bölüm T. yazmasında yoktur. [24] Źikr-i teveccuh-i Ĥażret-i Ħalįfetü’r-Raĥmān ez-ĥudūd-i Saġnāķ becānib-i ulus-i Ķazāķ (NO. 87a-90b, Sutûde 199-206). Hazret-i halifetü’rrahmânın Sagnak sınırından Kazak ulusu tarafına yönelişinin anlatımı. Bu bölüm T. yazmasında yoktur16. Vaśf-i belde-i Saġnāķ (NO.87a , Sutûde 199-201). Sagnak beldesinin anlatımı. Bu 14 Celilova IIIa. 15 Celilova IIIb. 16 Celilova Vb-VIIa. Mihmān-Nāme-i Buħārā II Gülşen Seyhan Alışık bölüm T. yazmasında yoktur17. Burada verilen bilgilere göre: Sagnak, Seyhun alanının en uzak şehri sayılıyor, sulak araziler burada sona eriyor ve şehrin kuzeyinden itibaren kum çölü uzanıyordu. Sagnak eskiden büyük, çok mamur ve güzel bir şehir idi. Huncî’nin kimi kaynaklara dayanarak verdiği bilgiye göre şehir eskiden canlı bir ticaret merkezi imiş, öyle ki Sagnak pazarına her gün 500 baş deve getirilir ve bunlar aynı gün içinde satılırmış. Yazar, Sagnak’taki yeşil alanları, Seyhun’dan çıkan kanallarla sulandığı için verimli topraklar olarak değerlendiriyor. Huncî bu memleketin çöllerinde başka yerde bulunmayan türlü türlü av hayvanları bulunduğunu, çöllerinin de ayrı bir güzellikte olduğunu haber verir. Bu bölümde yazar Sagnak’ı Bandar-i Deşt-i Ķıpçaķ “Kıpçak çölünün limanı” olarak adlandırır. Vaśf-i mezār-i Ebu’l-Ħayr Ħān der-Saġnāķ (NO.88a , Sutûde 201-202). Sagnak’ta Ebu’l-Hayr Han’ın mezarının anlatımı. Bu bölüm T. yazmasında yoktur18. Kazak seferinden Sagnak’a geri dönülürken kurban bayramı arifesi idi (31 Mart 1509). Şeybânî Han kurban bayramının birinci günü, dedesi Ebu’l-Hayr Han’ın Sıgnak’ın doğusunda ve şehrin dışında bulunan kabrini ziyaret etmiştir. Bu ziyaretin sonrasında da toy verilmiştir. Burada Ebu’l-Hayr Han’ın kabrinin anlatıldığı beş beyitlik Farsça bir şiir vardır. Burada kubbesinin çok yüksek olduğu ve mimarisinin mükemmelliği ile ilgi bilgiler yer almaktadır. Bu bölümde anlatılanlara göre Sagnak’ta, Şeybânî soyuna bağlı Özbek hanları için bir hakan mezarlığı yaptırılmıştır. Hanlardan biri öldüğü zaman Sagnak’a getirilerek burada gömülür ve kabrin üzerine bir kümbet yapılırdı. Özbek hanlarının mezarları toplu olarak burada bulunmakta idi. Bu bilgiler Orta Asya’daki han kabirleri ile ilgili yapılacak çalışmalara katkıda bulunabilir (Yakubovskiy 1992: 139140). Vaśf-i şiddet-i sermā-i memleket-i Ķazāķ (NO. 88a , Sutûde 202-203) Kazak ilinin soğuğunun anlatımı. Bu bölüm T. yazmasında yoktur19. Vaśf-i keŝret-i berf-i memleket-i Ķazāķ (NO. 89a , Sutûde 203-206). Kazak ilinin karının anlatımı. Bu bölüm T. yazmasında yoktur20. [25] Źikr-i nuzūl-i Ĥażret-i Ħalįfetü’r-Raĥmān der-vasaţ-i bilād-i Ķazāķ deryurt-i Ķara-Abdāl21 ve revān gerdānįden-i selāţin be-tāħt-i vilāyet-i Canış 17 Celilova Vb-VIa. 18 Celilova VIa-VIb. 19 Celilova VIa-VIb. 20 Celilova VIIa-VIIIa. 21 Kara-Abdal, Kazak sultanı Canış Sultan’ın karargâhının adıdır. 119 120 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 3 . Sayı 1 . Mart 2006 Sulţān (NO. 90b-92a, Sutûde 207-210). Hazret-i halifetü’r-rahmanın, Kazak vilâyetinin merkezinde bulunan Kara-Abdal karargâhına girişi ve tiginlerin, Canış Tigin’in ülkesinin yağmasına gönderilmesi. Bu bölüm T. yazmasında yoktur22. [26] Źikr-i muĥārebe-i sulţānān ba Canış Sulţān ve ġalebe-i ‛asker-i manśūr ve hezįmet-i Canış ve ķatl-i veled-i ū Aĥmed Sulţān (NO. 92b-97a, T. 95b-100a, Sutûde 211-221). Canış Tigin ile diger tiginlerin savaşı ve muzaffer askerin üstünlüğü; Canış Tigin’in yenilmesi ve oğlu Ahmed Sultan’ın öldürülmesi. Vaśf-i ceng-i rūz-i zemistān (NO. 92b ,T. 95 b Sutûde 211-214). Kış günü yapılan savaşın anlatımı. Vaśf-i ceng kerden-i ‛Ubeydullāh Sulţān23 (NO. 94a ,T. 97a, Sutûde 214-215). Ubeydullah Sultan’ın savaşının anlatımı. T. yazmasında başlık yazılmaksızın konu devam etmiştir. Źikr-i kerāmet-i Ĥażret-i Ħān (NO. 94b, T. 97b, Sutûde 215-217)24. Han hazretlerinin kerametinin anlatımı. Vaśf-i ceng kerden-i Muĥammed Temür Sulţān25 (NO.95a ,T. 98b, Sutûde 217-221). Muhammed Timür Sultan’ın savaşının anlatımı. [27] Źikr-i ġāret-kerden-i sulţānān, ulus-i Canış Sulţān-i Ķazāķ-ra ve ‛avd-i ‛asākir-i sulţānį be-sū-yi urdūye-yi ħānį (NO. 97a-99b, T.100a-102a, Sutûde 222-226). Tiginlerin Kazak tigini Canış’ın ulusunu yağmalaması ve Tigin’in askerlerinin Han’ın ordugâhına dönüşü. Bu bölümde Şeybânî Han’ın düzenlemeyi düşündüğü seferler hakkında da bilgi verilmektedir: Şeybânî Han yalnızca Kazak ilini fethetmekle yetinmeyecektir. O, bir dahaki yıl İran’ı da fethedecektir. Ordusunu bozkırdan getirebilecek olursa Hicaz’a yönelecek ve günün birinde Mekke ve Medine’ye de girecek. Şeybânî Han halįfetü’r-rahmândır. [28] Źikr-i ‛azįmet-i Ĥażret-i Ħalįfetü’r-Raĥmān be-ceng-i Burunduķ Ħan ve ġāret-kerden-i ulus-i Tanış Sulţān birāder-i Canış Sulţān (NO. 99b-100b, T. 102a-103b, Sutûde 227-229). Hazret-i halifetü’r-rahmânın Burunduk 22 Celilova VIIIb-Ixb. 23 Ubeydullâh Sultan, Şeybânî Han’ın yeğenidir. 24 Źikr-i kerāmet-i Ĥażret-i Ħān: T.97b derkenar, Źikr-i žuhūr-i kerāmet-i Ĥażret-i Ħān 25 Temür Sultan, Şeybânî Han’ın oğludur. Mihmān-Nāme-i Buħārā II Gülşen Seyhan Alışık Han’a karşı savaşa çıkması ve Canış Tigin’in kardeşi Tanış Tigin’in ulusunun yağmalanması. [29] Źikr-i iltimās-i sulŧanān ki mevķib-i humāyūn mu‛āvedet fermāyend (N.101a-101b, T. 103b-104a, Sutûde 230-231). Han ordugâhına geri dönen tiginlerin durumu anlatmaları. [30] Źikr-i cevāb-i ĥażret-i ħān sulŧānān-ra (NO.101b-105b, T.104a-105b, Sutûde 232-240). Han hazretlerinin tiginlere yanıtı. Bu ana başlık altında beş alt başlık mevcuttur: Źikr-i āmeden-i ĥōş ħaber ve borden-i leşker ber ser-i ulus-i Tanış Sulŧān. (NO. 103a-104a, T. 105b, Sutûde 234-236). Tanış Sultan’ın boyuna ordu ile birlikte güzel haberi ulaştırması Vaśf-i şeb-i ilġar cihet-i tāħt (NO. 104a, T. 106a, Sutûde 236-237). Saldırı yönünde gece baskınının anlatımı. Vaśf-i seyr-i leşker-i der-şeb (NO. 104a, T. 106a, Sutûde 237). Gece, askerin seyrinin anlatımı. Vaśf-i śubĥ-i tāħt (NO. 104b, T. 106b, Sutûde 237-239). Baskın sabahının anlatımı. Mev‛ize: Der-fenā’-i dunyā (NO. 105a, T. 107a, Sutûde 239-240). Dünyanının geçiciliği hakkında. [31] Źikr-i mu‛āvedet-i rāyet-i āftāb işrāķ ez-diyār-i Ķazāķ be-ŝovb-i vilāyet-i Saġnāķ (NO. 105b-109a, T. 107b-110b, Sutûde 241-247). Güneş gibi parlayan bayrakların Kazak elinden Sagnak vilâyetine geri gelişinin anlatımı. Vaśf-i esb-i merkeb-i Ĥażret-i Ħān (NO.106a, T.108a, Sutûde 242-243). Han hazretlerinin binek atının anlatımı. Vaśf-i süvār-i Ĥażret-i Ħān (NO.106b, T.108b, Sutûde 243-247). Han hazretlerinin biniciliğinin anlatımı. [32] Źikr-i ĥāl-i munşį-yi įn evrāķ ez-vaķtį ki be-Saġnāķ reft tā be-şeref-i mulāzemet-i ħānį muşerref şod-der belde-yi Yesį (NO. 109a-113b, T. 110b114b, Sutûde 248-257). Bu kitabın yazarının Sagnak’a gidişinden, Yesi beldesinde Şeybânî Han’ın huzuruna çıkmasına kadar geçen sürenin anlatımı. Bu bölümdeki alt başlıklardan bir kaçı şöyledir: Vaśf-i buĥrān-i teb (NO. 109a, T. 110b, Sutûde 248-249). Hastalık krizinin anlatımı. Ebyāt-i ‘Arabį ki ber- levh neveşte āyed. (NO. 109a, T. 111a, Sutûde 248-249). Levhaya 121 122 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 3 . Sayı 1 . Mart 2006 yazılmış Arapça şiirin anlatımı. Na‛t-i Nebevį-yi ‛āliyye efżalu’ś-śalavāt ve ekmelü’t-tahiyyāt (NO.111a, T.112a, Sutûde 250-253). Hayır duaların en üstünü, salavatların en üstünü Na‛t-i Nebevî. T. yazmasında başlık boşluğu bırakılmış, ancak başlık yazılmamıştır. Vaśf-i belde-yi Śavrān (NO. 111a, T. 112b, Sutûde 253-255) Savran beldesinin anlatımı. Nevruz-i Sulŧānį’nin üçüncü gününde Sagnak’tan Savran’a doğru hareket edilerek 914 Zilhicce 4 (26 Mart 1509) Pazartesi gününde Yesi’ye ulaşılmış ve Ahmed-i Yesevî’nin türbesi ziyaret edilmiştir. Vaśf-i kelām-i Hvāce-i Yesevį26 (NO.112b, T.113b, Sutûde 255-256). Hoca Yesevî’nin sözlerinin anlatımı. İlâhî feyz bu fakire bağışlarda bulundu, bunlardan biri de mütalaa etme fırsatı bulduğum Hazret-i Hâce-i Yesevî’nin –Tanrı onun ruhunu mübarek eylesinkitaplarından biriydi. Türkçe olan bu kitapta tasavvufun inceliklerini ve tasavvuf biliminin gerçeklerine dair bir çok şey öğrendim. Bu kitap, sülûkun amaçları, gerçeğe ulaşmanın yolları, sâliklerin aşacakları menziller, bu menzilleri geçecek olanların makamları gibi bir çok konuyu içine almaktadır. Düzeninin mükemmel olduğuna hiç şüphe yoktur. O kitap; makamlar, sâliklerin menzillerinin düzeni bakımından da mükemmeldir. O kitâb-ı şerîfin okunması ve mütalaası sonraki gecelerde de devam etmiş; bu açıklamalar ve okumalar feyizler, bereketler ve bağışlar nasip etmiştir. Vaśf-i Yesį (NO. 112b, T. 113b, Sutûde 256). Yesi’nin anlatımı. T. yazmasında başlık yazılmamıştır. Hazret-i Hvâce-i Yesevî’nin kabrinin bulunduğu Yesi şehri oldukça geniş bir alana yayılmıştır. Türkistan ülkesinin tahtı olan Yesi ve çevresi bolluk içindedir. Yeşillikler içindeki bu yer gül bahçesi gibi güzel ve insanları da mutludur. Yesi’nin kuzeyi de Özbek ülkesinin köşelerindendir. Bu şehir doğu yönünde Andican ve Hıtay sınırına kadar dayanır. Yesi şehri ayrıca canlı bir ticaret merkezidir. Tacirler mallarını Yesi’de satarlar. Ticaret yolu üzerinde olduğu için kervanların ve yolcuların uğradığı ve konakladığı şehirdir. Vaśf-i ‛imāret-i mezār-i Hvāce-i Yesevį (NO.113a, T.114a, Sutûde 256-257). Hoca Yesevî imaretinin anlatımı. Bu bölümde Hazret-i Hâce-i Yesevî’nin kabrinin bulunduğu mekân gayet şairane bir üslûp ile adeta resmedilmiştir. Hazret-i Hâce’nin mezarının imareti, tür açısından âlimlerin bayındır imaretlerinden ve insanoğlunun şaşılacak yapılarındandır. Yapının sütunsuz piramitlere benzeyen kubbesi olup, âdeta onun dünyasındaki kartalın gölgesi altında yerleşmiştir... Onun sofası yükseklikte ufuklar gibidir, onun takı kıvanç 26 Vaśf-i kelām-i Hvāce-i Yesevį: T. 113b derkenar Vaśf-i mezār-i Hvāce-i Yesevį. Mihmān-Nāme-i Buħārā II Gülşen Seyhan Alışık verici olup, bu işlemeli tak, takın sütununun yüceliğini gösterir. Onun eyvanının şerefeleri zuhal yıldızının şerefeleri gibidir. Sarayın basamakları yapının sağlamlığının göstergesi olup, mavi gökyüzünü beğenmemiştir. İmaretin bulunduğu yer Aden cennetinden bir hikâye ve onun en güzel örneği olup parlak miraç derecesi gibidir. Sonsuz nimet suyu olan Kevser havuzu susamışlara bir ırmak bağışlar, onun derin kuyusu Selsebil çeşmesinin bağrında huzur şerbetini yorgunluk vadisine serper27 (burada imaret hakkında dokuz dizelik Farsça bir manzume bulunmaktadır). On iki gün boyunca zafer, komşuluk şerefi, o can yakan makamda oldu. Burada zaman inziva, zikir, müzakere ve derslerle geçmiştir. Derslerden ve meclisten kuşkusuz ruh buldum... [33] Źikr-i teveccuh-i Ĥażret-i Ħalįfetü’r-Raĥmānį ez-Saġnāķ be-ziyāret-i merķad-i muķaddes Hvāce-i Yesevį zāda’llāhu işrākahu fi’l-āfāk (NO. 113b115a, T. 114b-116a, Sutûde 258-262). Hazret-i halifetü’r-rahmânın Sagnak’tan Hace Yesevî’nin – Tanrı cihanda nurunu artırsın- kutlu türbelerini ziyarete yönelmeleri. Bayram günü, bayram görevlerini yerine getirmek için Sagnak beldesinde konaklandı, sonraki gün eyyâm-ı şerîfin başı idi. Han ordusu Sagnak’tan hareket ederek, o şehrin dışında konakladı. Daha sonra Savran şehrine yöneldi ve o beldede bulundu. Ordu, orada kendi çadırlarını kurdu ve oraya göçerek Yesi beldesi çöllerinde yerleşti. Han Hazretleri, Hâce-i Yesevî’nin kabrini ziyarete niyetlendi. Zilhicce ayının on beşinin (6 Nisan) sabahında Perşembe günü parlak bir güneş gibi Yesi sabahına doğdular. Hazret-i Hâce’yi ziyaret için ehram bağladılar. O Kâbe’yi ziyaret etti ve yakarışta bulundu. Han hazretleri ziyarette bulunduğu sırada çevreden bir çok insan ibadet için oraya aktılar, halkla birlikte rükû ve secde ettiler. Tanrı huzurunda bu azamet ve insana yakışır tablo ortaya çıktı. Mezarın kubbesinin dışında, batı sofasının kenarında oturdu ve Tanrı kelamından kıraat etti. Hafızlar okumanın adabıyla Kur’an okudular. Mezarı ziyarete gelenlere rızık sofrasının övülen 27 Temür Han, bu imareti 1394 - 1397 yılları arasında dönemin ünlü mimarlarına yaptırmıştır. Pander (2002: 852- 861). Mihmân-nâme-i Buhârâ’da verilen bilgiler Pander’in bu yazısında verdiği bilgilerin doğruluğuna tanıklık etmektedir. Pander’in bu konuda verdiği bilgi şöyledir: “ Meşhur İranlı mimarlar tarafından tasarlanan ve inşa edilen, muhtemelen tamamen bitirilemeyen bu cami, iddialı kuşbakışı tasarı çizimi ve âbidevî ölçüleri nokta-i nazarıyla temayüz etmiş bir yapıdır. Bu yapının manevi merkezi, yüksekliği muazzam bir kaideye istinat eden kaburgalı dış kubbe ile donatılan türbenin (mezarın) bulunduğu kısımdır. Muhtemelen Orta Asya’da ilk olan bu kutsal mekân, 35 adet birbirinden farklı yapılara sahiptir; bunların arasında, bir cami, namazgâh, kütüphaneler ve bir de hangâh bulunmaktadır. Bu yapı, Türkistan’da sanatsal olarak imal edilmiş bir araç-gereç ve kapı koleksiyonu ile de meşhurdur. Bizzat Timür’un talimatlarıyla yapılan ve 1399 yılında dökülen yaklaşık iki ton ağırlığındaki bronz havuz ve alışılmamış büyüklükte iki şamdan özellikle zikredilmesi gereken diğer hususlardır.” 123 124 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 3 . Sayı 1 . Mart 2006 lezzetinin bağını açtı ve sonrasında büyük bir toy verdi. Ben hakir bir aydan beri o hazretin ayrılığından hilâl gibi olmuş ve zayıflamıştım. Hilafetin yüce güneşinin o burçta doğması ile dolunay gibi ışıklandım ve kemale erdim... Fā’ide-i der-ziyāret (NO.114b, T.115a, Sutûde 260). Ziyaretin yararı. O yüce makamda bağışlanan yüce yararlardan biri de feyz dilinde eserler verilmesiydi. Hazret-i Hâce-i Yesevî buyurmuşlardır: “Her kim bizi ziyaret ederse eğer bir arslan ise tilki olur, eğer tilki ise arslan olur. Bundan murat kibrin üstesinden gelip, bizi ziyaret ederek bizim ululuğumuzun aydınlığının nasibinden sülûk bulur. Cesareti yüzünden ve arslan gibi böbürlenmeden dolayı bizim himmetimizin kuvveti onu mağlup eder, delikteki tilki gibi yenik ve âciz sayılır. Eğer düşkünlük yolunu ve kendi tevazusunu tilki gibi aciz sayarsa, biz onu arslanın avının feyzi sayarız ve hanın nimetlerinden bağışlamanın yolunu değiştiririz. Siz şükredin ki sizde bir bitkinlik gibi duran kibirden uzaklaşarak bu eşiğe geldiniz.” Han hazretleri, mescidin bilim derecesini, müderrislerin durumlarını sordular. Orada ders almakta olan kimi yoksul öğrencilerin hadis icazesi almış olduğunu belirlediler. Hâce-i Yesevî hazretlerinin kabrinin imaretini yaptırmış olan Emir Temür’ün yaptırdığı okulda Seyyid Şerîf Cürcanî –Tanrı onu yarlıgasın- orada ders vermiştir. Onun görevi ise belirli öğrencileri özel olarak eğitip hanlığın sadakatine ve hizmetine sunmak olmuştur. Böylece Savran beldesine öğrenci gönderildi ve öğretmen tayin edildi. Han hazretleri “Artık burası Türkistan ülkesidir” diye buyurdular. Vaśf-i mescid-i Yesį ki ĥażret-i ħan benā fermude-end (NO. 115a, T. 115b, Sutûde 260262). Han hazretlerinin kurduğu Yesi mescidinin vasfı. Han hazretler Yesi beldesinde ulu bir mescit yapılmasını buyurdu. O hazret yüce himmeti ile dünyada bu binayı yapmakla, sonsuz yaşamdaki yerini de hazırlamış oldu. Bu mescidin takının yüksekliği sıdretü’l-müntehâ’ya kadar ulaşır. Bu yüksek yapıyı görenler Beytü’l-Aksa’yı hatırlarlar. Odaları ibadet edenlerin safları ile dolar ve kapıları ibadet edenlere sevap kapılarını açar28. Yesi şehrinin bugünkü büyük camii aslında o yüce mescittir. Ziyareti yerine getirme ve ibadet merasiminin devamında rahatlama meydana geldi. O ışıklı kabrin ululuğundan kaynaklanan ilâhî bereket ve feyizler hazretin hilafetinin dünyasına aitti. Han hazretleri o kutlu kabirle vedalaşılmasını istedi. Daha sonra Muhammed Temür Bahadır’ın annesi Mehd-i ‘Ulyâ Hurrem 28 Tekin’in (2002: 872-879) “Emir Timur Dönemi Ahşap Kapıları” adlı yazısında Ahmed-i Yesevî türbesinin Emir Timür tarafından yaptırılan ahşap kapıları ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Mihmān-Nāme-i Buħārā II Gülşen Seyhan Alışık Kübrâ’nın Hazret-i Hâce-i Yesevî’nin kabri yakınında bulunan mezarı da ziyaret edildi. Hazret aynı gün öğleden sonra Yesi şehrinin dışındaki Çehâr-bağ mevkiinde birkaç saat dinlendi. Köçüm Sultân hazretleri toy hazırlığına başladı. Sonuncu gün Yesi çölünde konan ordu Arkuk geçidinden Seyhun’u geçmek üzere yola çıktı. Burada Yesi mescidini öven bir de şiir bulunmaktadır. Şiirde özellikle mescidin takı felek takına benzetilerek övülmüş ve feleklerin bu mekânda zikretmekte olduğu şairane bir üslupla yazılmıştır. [34] Źikr-i ‛ubūr-i Ĥażret-i Ħalįfetü’r-Raĥmānį ez-nehr-i Seyĥūn meşhūr beāb-i Ħocend be-‛azm-i rucū‛ ez-Turkistān be-Semer ķand-i behişt-mānend (NO. 115a-119b, T. 116a-119b, Sutûde 263-271). Hazret-i halifetü’rrahmânın Hocend Suyu diye ün salan Seyhun nehrinden geçişi ve Türkistan’dan geri dönüp, cennet benzeri Semerkant’a yönelmesi. Bu bölüm de biri hikāye, biri mes’ele olmak üzere beş alt başlıktan oluşmaktadır: Vaśf-i ġaleyān-i āb-i Seyĥūn (NO. 116a, T. 116b, Sutûde 264-265). Seyhun nehrinin taşkınlığı. Mes’ele: Taĥķįķ-i mes’ele-i ķader u tercįĥ-i taķdįr ber-tedbįr (NO. 117a, T. 117a, Sutûde 266-268). Kader, takdir ve tedbir meselesinin incelenmesi. Vaśf-i behār ve ‛alef-zārhā-yi śaĥrā-yi Turkistān (NO. 117a, T. 118a, Sutûde 268-270). Baharın anlatımı ve Türkistan sahrasının yeşilliği. Bu bölümde Nevruz-i Sultânî’nin gelişi ile doğanın nasıl canlandığı ve yeşerdiği anlatılmıştır. Özellikle Seyhun ve Ceyhun’un iki yakasında yetişen çiçek ve bitkilerin çeşitliliği ve doyumsuz güzelliği ayrıntılı olarak dile getirilmiştir. Ayrıca Nevruz ile ilgili yedi beyitlik ve bahar ile ilgili beş beyitlik iki şiir de vardır. Vaśf-i çōl-i nemek-sār-i Semerķand (NO. 118b, T. 118b, Sutûde 270-271). Semerkant tuzlasının anlatımı. [35] Źikr-i fetĥ-i ķal‛a-yi Kelāt der-sāl-i fetĥ-i Ķazaķ. Vaśf-i ķal‛a-yi Kelāt (NO. 119b-121a, T. 119b-121b, Sutûde 272-275). Kazak fethedildiği yılda Kelat Kalesi’nin fethi. Kelat Kalesinin tasviri. [36] Źikr-i żuhūr-i kerāmet-i ĥażret-i ħān der-bāb-i feth-i ķal‛a-yı Kelāt (NO. 121a-122a, T. 120b-121b, Sutûde 276-278). Kelat Kalesi’nin fethi hususunda Han hazretlerinin kerametinin açığa çıkması. [37] Źikr-i nuzūl-i rāyāt-i humāyūn der-maĥfūže-i Semerķand (NO. 122a123b, T. 121b-123a, Sutûde 279-282). Han sancağının Semerkant mahfuzesine gelmesi. Kelat’tan zaferle dönen Şeybânî Hanın Semerkant’a yöneldiğini duyan halk, onu 125 126 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 3 . Sayı 1 . Mart 2006 büyük bir coşku ile karşılar. Han Semerkant’a 2 fersahlık uzaklıkta Bağ-ı Nov29 denen yerde konaklar ve Zilhicce ayının 28’inde (18 Nisan 1509 Perşembe) de dedesi Ebu’lHayr Hanın kabrini ziyaret eder. Vaśf-i şehr-i Semerķand (NO. 122a, T. 122a, Sutûde 270-271). Semerkant şehrinin anlatımı. b Vaśf-i ŧoy-i ĥażret-i Muĥammed Temür Sulţān rūz-i evvel der-bāġ-i nov (NO. 123a, T. 122 , Sutûde 281-282). Birinci günde Temür Sultan hazretlerinin Bağ-ı Nov’da verdiği toyun anlatımı. [38] Źikr reften-i ĥażret-i ħān be-temāşā-yi medrese der-Semerķand (NO. 123b-127a, T. 123a-126a, Sutûde 283-289). Han hazretlerinin Semerkant’ta medreseyi görmeye gitmesi. Vaśf-i Medrese-yi Ħāniye der-Semerķand (NO. 124a, T. 123a, Sutûde 283-284) Semerkant’taki Medrese-i Haniye’nin tanıtımı. Han, kardeşi Mahmud Sultanın30 burada bulunan kabrini ziyaret etmiştir. Semerkant’ın ileri gelenleri, âlimleri ve hafızlarının hazır bulunduğu bir meclise katılmış ve burada güzel sesli hafızlar Kur’an tilavet etmişler ve devletin bekası için dualar okunmuştur. Mubaĥiŝe-yi meclis-i humāyūn der-Medrese-yi Ħāniye-yi Semerķand (NO. 124b, T. 123b, Sutûde 284-289) Semerkant’taki Medrese-i Haniye’de meclis-i hümayunun anlatımı. [39] Źikr-i ŧoy dāden-i ĥażret-i sulŧān bendegān-i ĥażret-i ħān-rā der-Kāngil (NO. 127a-129a, T.126a, 126b Sutûde 290-294). Sultan hazretlerinin Kângil’de, Han’ın maiyetine toy verişinin anlatımı. Der kenarda Vaśf-i yaylaķ-i Kāngil başlığı vardır. Vaśf-i ‛imāret-i ĥażret-i ħan der-Kāngil (NO. 127b, T. 126b. Sutûde 291-293). Han hazretlerinin Kangil’deki imaretinin anlatımı. Vaśf-i Meclis-i hümāyūn der-Kāngil (NO. 128b, Sutûde 293-294)31. Kangil’de toplanan meclis-i hümâyunun anlatımı. Bu bölüm T. yazmasında yoktur. [40] Źikr-i fevā’id-i ‛ilmiyye ki der-ma ĥfil-i Kāngil žāhir-şod32 (NO. 129a133a, T.127a-130a, Sutûde 295-303). Kângil meclisinde ortaya çıkan bilimsel yararlar. 29 Togan’ın (1988: 345) verdiği bilgiye göre, Bāġ-ı Nov’u Sultan Hüseyin oğlu ve veliahdı Bādi‛al-Zamān Mįrzā için yaptırmıştır. Zamanın en muhteşem san’at eserlerinden sayılmıştır. 30 Mahmûd Sultan, Şeybânî Han’ın kardeşi ve Ubeydullâh Han’ın da babasıdır. 31 Celilova Xb. 32 Źikr-i fevā’id-i ‛ilmiyye ki der-maĥfil-i Kāngil žāhir-şod: T. Źikr-i fevā’id-i ‛ilmiyye maĥfil-i Kāngil. Mihmān-Nāme-i Buħārā II Gülşen Seyhan Alışık Bu bölüm de hikāyet ve vaśf-i da‛vet-i Kāngil (NO. 132a, T. 129a, Sutûde 299-303) olmak üzere iki alt başlıktan oluşmaktadır. [41] Źikr-i maĥfil-i rūz-i çehārom der-Semerķand ve pįş-keş-i ĥazret-i Sulţān.Vaśf-i ţulū-yi āftāb rūz-i ŧoy (NO. 133a-134a, T. 130a-130b, Sutûde 304-305). Semarkant’ta dördüncü gün toplantısı ve Sultan hazretlerinin armağanları. Toy günü güneşin doğuşunun anlatımı. [42] Źikr-i ta‛mir-i evķāf-i Semerķand ve terbiyyet-i ‛ulemā ve fuķarā (NO. 134a-135b, T. 131a-132a, Sutûde 306-309). Semerkant vakıflarının onarımı; halkın ve bilginlerin geçimlerinin sağlanması. Bu bölüm de iki alt başlıktan oluşmaktadır: Vaśf-i eŧ‛ame’-i ŧoy-i Bāġ-i Nov der-Semerķand (NO. 134b, T. 131a, Sutûde 307-308) Semerkant’ta Bâğ-i Nev’de kurultay yemeği. Vaśf-i pįş-keş ki der-ŧoy-i Bāġ-i Nov keşįdend (NO. 135a, T. 131b, Sutûde 308-309). Bāği Nev kurultayında verilen armağanlar. [43] Źikr-i vefāt-i ĥażret-i vālide-yi mukerreme-yi ĥāniye –raĥimehallahu(NO. 135b-138a, T. 132a-133a, Sutûde 310-316). Han hazretlerinin sevgili annelerinin – Tanrı onu yarlığasın- ölümü. Bu bölüm de iki alt başlıktan oluşmaktadır: Vaśf-i şiddet-i mufāraķat-i aĥbāb-i be-mevt (NO. 135b, T. 132a, Sutûde 310-311)33 Sevenlerinin mevtadan ayrılışının ağırlığı. Vaśf-i aħlāķ u müselmānį-yi ĥażret-i Begüm. (NO. 136a, T. 132b, Sutûde 311-316)34. Begüm hazretlerinin müslümanlığı ve ahlâkı. [44] Źikr-i ħurūc-i mevkib-i hümāyūn ez-belde-yi Semerķand be-‛azm-i Ķarşį (NO. 138a-140a, T. 133a-134b, Sutûde 317-321). Hakan maiyetinin Semerkant’tan Karşî’ye doğru yola çıkması. Bu bölüm iki alt başlığı içermektedir: Vaśf-i gulhā-yi esbān ki ‘arż kerdend (NO. 138b, T. 133b, Sutûde 317-318) Sunulan güllerin anlatımı. Vaśf-i ķaśr-i Hażret-i Ħān ki der-Çehār- Bāġ-i Ķarşį sāħte end (NO. 139a, T. 134a, Sutûde 318-321) Karşî’de Çehâr-bâğ mevkiinde Han hazretleri tarafından yapılmış olan sarayın anlatımı. 33 T. yazmasında bu yaprak çok yıpranmış durumdadır. Derkenarda aĥbāb-i mevt başlığı vardır. 34 T yazmasında başlık derkenarda şöyledir: Vaśf-i aħlāķ ü müselmānį. 127 128 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 3 . Sayı 1 . Mart 2006 T. yazmasında bu bölümden sonrası eksiktir. [45] Źikr-i ‛ubūr-i Ĥażret-i Ħalįfetü’r-Raĥmānį be-‛azm-i Merv ez-Ceyĥūn ve murūr ez-gożār-i Bardalıķ (NO. 140a-141b, Sutûde 322-325)35. Han hazretlerinin Merv’e gitmek için Ceyhun nehri ve Bardalık geçidinden geçişi. Bu bölüm üç alt başlık içermektedir: Vaśf-i keştį ber rūy-i baĥr (NO. 140a, Sutûde322-324)36. Deniz üzerindeki geminin anlatımı. Vaśf-i germā-yi bādiyye-i Bardalıķ (NO. 141a, Sutûde324)37. Bardalık çölünün sıcaklığının anlatımı. Vaśf-i teşnegį-i çöl-i Bardalıķ (NO. 141a, Sutûde324-325)38. Bardalık çölünün susuzluğunun anlatımı. [46] Źikr-i meserret-i ħvāţır der-mu‛āvedet-i ĥażret-i ħān be-Ħorāsān (NO: 141b-142a, Sutûde 326)39. Han hazretlerinin Horasan’a dönüşünde yaşadığı iç ferahlığı. [47] Źikr-i teveccuh-i rāyāt-i Humāyūn ez-Merv be-cānib-i Meşhed-i Muķaddes-i Rażavį (NO. 142a-143a, Sutûde 327-330)40. Hakan alayının Merv’den Meşhed-i Mukaddes-i Razavî’ye yönelişi. Vaśf-i Şeyħ Ebū Sa‛įd Ebu’l- Ħayr ve mezār-i ū (NO. 142a, Sutûde 327-329)41. Şeyh Ebū Sa‛id Ebu’l- Hayr’ın ve kabrinin anlatımı. Vaśf-i ‛azm-i Ĥażret-i Ħan (NO. 142b, Sutûde 329-330)42. Han hazretlerinin niyeti. [48] Źikr-i ĥükm-i ziyāret-i meķābir ve fażįlet-i ziyāret ķubūr-i eįmme ve śoleĥā (NO. 143a, Sutûde 331-335)43. Kabir ziyaretinin kuralı ile imam ve temiz insanların kabirlerini ziyaretin erdemleri. 35 Celilova XIIa. 36 Celilova XIIa 37 Celilova XIIb 38 Celilova XIIIa, bardalıķ: burdalıķ. 39 Celilova XIIIa. 40 Celilova XIIIb. 41 Celilova XIIIb. 42 Celilova XIVa. 43 Celilova XVa. Mihmān-Nāme-i Buħārā II Gülşen Seyhan Alışık [49] Źikr-i fażįlet-i ziyāret-i İmām ‘Alį bin Mūsā44 -selāmu’llāhi ‛aleyhi ve tehiyetihi ve rıđvānihi- (145a, Sutûde 336)45. İmam Ali bin Musa Tanrı’nın selamı üzerine olsun- hazretlerinin kabrini ziyaretin erdemi. Bu bölüm de iki alt başlıktan oluşmaktadır: Vaśf-i medĥ-i İmāmu’ŝ-ŝāmin eż-żāmin ‘Alį bin Mūsā er- Rıżā –selāmu’llāhu ‘aleyh- ve źikr-i ķabr-i mübārek-i ū. Ķaśįde-i der-menķibet-i imām-i ŝāmin velį żāmin İmām Ebu’l-Ĥasan ‘Alį bin Mūsā er-Rıżā – śalavatu’llāhi ‘aleyhi ve selāmuhü- (NO. 145a, Sutûde 336-338)46. Ali bin Musa er-Rıza’nın ve kutlu kabirlerinin anlatımı. [50] Źikr-i ziyāret-i Ĥażret-i Ħalįfetü’r-Raĥmānį mezār-i İmām ‘Alį bin Mūsā Riżā-rā der-Meşhed-i munevver (NO. 146a-147b, Sutûde 339-342)47. Han hazretlerinin kutsal Meşhed’de İmam Ali bin Musa Rıza’nın kabrini ziyaretleri. Bu bölümün alt başlıkları şöyledir: Vaśf-i Ķur’an ħvānden-i ĥuffāz der-merķad-i Meşhed (NO. 146a, Sutûde 339-341)48. Meşhed’deki hafızlarını anlatımı. Ġazel-i Turkį-yi Ĥażret-i Ħalįfetü’r-Raĥmānį der-menķıbet-i Ĥażret-i i İmām ‘Alį bin Mūsa er- Riżā SA. (NO. 147a, Sutûde 341)49. Bu bölümde Şeybânî Han’ın sekiz dizelik Türkçe bir gazeli de bulunmaktadır. Bu şiir yazının birinci bölümünde ayrıntılı olarak incelenmiştir. [51] Ĥadįŝ-i müselsel-i ehl-i beyt ki İmāmu’r-Rıżā selāmu’llāhu ‛aleyh ezpederān-i ħod -śalāvātullahu ‛aleyhim rivāyet kerde (NO. 147b-149b, Sutûde 343-347)50. İmam Rıza’nın -Tanrı’nın selāmı üzerine olsunbabalarından aktardığı ehl-i beyt silsilesinden gelen hadis. [52] Źikr-i ‛azm fermūden-i Ĥażret-i Ħalįfetü’r-Raĥmānį ‛imāret-i şehr-i Tūs- 44 İmam Ali bin Mûsa er- Rızâ 765 yılında Medine’de doğmuş, 818 yılında ölmüştür. Türbesi Meşhed’dedir. Sekizinci imam olup diğer bir çok eserde olduğu gibi bu eserde de unvanı, “cinlerin ve insanların imamı” olarak geçer, Şiîlerce türbesinin bulunduğu Meşhed şehri kutsal sayılır ve türbeyi ziyâret edenler Meşhedî unvanını alırlar. Şeybânî Han’ın bu ziyareti Şiîlerle savaş hâlinde iken yaptırmış olması da ayrıca değerlendirmeğe lâyık bir husustur. 45 Celilova XVIa, 46 Celilova XVIb 47 Celilova XVIa-XVIIIb. 48 Celilova XVIIa 49 Celilova XVIIIa-XVIIIb. 50 Celilova XVIIIb 129 130 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 3 . Sayı 1 . Mart 2006 ra ki ħālį nām-i ū Yād-gār-i Ħānį şode (NO. 149b-151b, Sutûde 348-353)51. Hazret-i halifetü’r-rahmânın hâlen Yadigâr-ı Hâni adı ile anılan Tûs şehrini imaret için yola çıkması. Bu bölümde Merv ve Tûs’un harap olması ile ilgili 16 dizelik hikāyet-i manžūme bulunmaktadır. Vaśf-i İmām Muhammed Ġazālį ve işâret-i be-muśannafāt-i ū (NO. 150b, Sutûde 351353). Bu bölümde Han hazretlerinin İmam Muhammed Gazalî, Şeyh Ebū Nasr Şerrāre gibi, bölgenin ileri gelen din bilginlerinin kabirlerini ziyaret ettiği ve burada Buhârâ seferinin sonuçlandığı anlatılıyor. Yazar, Şeybânî Han’ın Meşhed ve Yadigâr-ı Hâni denen yerde bir süre kaldığını, buradaki yaylaklarda konakladığını ve söz konusu yılın sonunda da bu kitabın bitirildiğini kaydediyor. [53] Ħatm-i kitāb-i Mihmān-nāme-i Buħārā ki muteżemmin-i tārįĥ-i ālįħażret-i ħān ‛ālem-ārāst (NO. 152a-153a, Sutûde 354-356)52. Cihan süsü ulu Han’ın tarihini içeren Mihmān-nāme-i Buħārā’nın sonu. Sonuç Türklük bilimi çalışmalarında, Türkçe eserler yanında, Türk coğrafyasında ve Türk saraylarında yazılmış bulunan eserlerin de gün ışığına çıkarılması büyük önem arz etmektedir. Bunun için de üniversitelerimizdeki özellikle Sinoloji, Arap ve Fars Dili ve Edebiyatı bölümleri ile Türk Dili ve Edebiyatı bölümleri arasında ekip çalışmaları yapılması gerekmektedir. Bizim bu konudaki düşüncemiz, bu bölümlerin çalışmalarının yalnızca Arap ya da Fars kültürüne yönelik değil, Türk kültürüne yönelik temeller üzerinde de oturtulmasıdır. Bu ve benzeri kaynak eserlerin hiç olmazsa tıpkıbasım olarak yayımlanması dahi büyük bir hizmettir. Kaynaklar ALGAR, Hamid (1996) Gucdüvânî, Abdülhâlik. D İslâm Ansiklopedisi, C.14, İstanbul: 169-171. SEYHAN ALIŞIK, Gülşen (2004) Şeybânîler Dönemi İçin Kaynak Araştırmaları: Mihmān-Nāmei Buhārā I. Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 1 (Kasım 2004), 118-140. BARTHOLD, W. (1927) Ghudjduwān. EI [Encyclopædia of Islām (1st edition)], C.2: 165. BARTHOLD, W. (1977) Gucduvân. İslâm Ansiklopedisi, C.4, MEB Yay., İstanbul: 820. BERNARDİNİ, Michelle (1997) À Propos de Fazlollah b. Ruzbehan Khonji Esfahani et du Mouselée d’Ahmed Yasavi. L’Heritage Timuride Iran-Asia Centrale, Taşkent: 281-296. CELİLOVA, R. P. (1976) Fazlallāh ibn Rūzbihân İsfaħānį Mihmān-nāme-yi Buħārā (Zapiski Buxarskogo Gostia). Redaktör. A. K. Arendsa, Pamyatniki Pisımennosti Vostoka XXVII, 51 Celilova XXb 52 Celilova XVIIb-XXIIIa. Mihmān-Nāme-i Buħārā II Gülşen Seyhan Alışık Moskova: Nauka, 199+336 s. ESED, Muhammed (1996) Kur’an Mesajı, Meal-Tefsir. İşaret Yay. İstanbul. GÖLPINARLI, Abdülbakıy (1979) Târih Boyunca İslâm Mezhepleri ve Şiîlik. İstanbul: 452-473. HAARMAN, U[lrich] (1978) Khundji Fadl Allah B. Rūzbihān. EI [The Encyclopadia of Islam New Edition], Vol. IV, Leiden: 55-57. HUART, Cl (1986) Ali Riza. İslâm Ansiklopedisi, C.1, İstanbul: 348-349. KÖPRÜLÜ, Fuad (1984) Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. D.İ.B Yay. Ankara. NİZAMİ, K. A., ‘Abd-al Kālek Gojdovānī (1985), EIr. [Encyclopædia Iranica], C.I, 120-121. PANDER, Klaus (2002) Timür Oğullarının Orta Asya Mimari Sanatına Katkıları. Türkler, Yeni Türkiye Yay., C. 8, Ankara: 852- 861. SUTUDE, Minûçihr (1341/1962) Mihmān-nāma-i Buħārā (Tāriħ-i Pādişāh-i Muħammed Şeybānį ). İntişārāt-i Bungah-i terceme ve neşr-i kitāb, nu: 140: Mecmū’a-i mutūn-i Farsî nu: 10, 34+403 s., Tahran. (Eserin Lâtin harfli ön kapağındaki künye şöyledir: SOTOODEH, Manoochehr, Fazlullāh ibn Rūzbehān Huncį Mehmān-Nāma-ye Bokhārā, Tehran). TEKİN, Başak Burcu (2002) .Emir Timur Dönemi Ahşap Kapıları. Türkler, C. 8, Yeni Türkiye Yay., Ankara: 872-879. TOGAN, Zeki Velidi (1988) Herat. İslâm Ansiklopedisi C.5/1, MEB. Yay. İstanbul: 429-443. TÜRER, Osman (1993) Türk Dünyasında İslâm’ın Yerleşmesi ve Muhafazasında Sûfî Tarikatlar ve Yesevî’nin Rolü. Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevî Sempozyumu Bildirileri, Kayseri: 361-368. YAKUBOVSKİY, A.Yu. (1992) Altınordu ve Çöküşü. Çev.: Hasan EREN, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. YÜCEL, Ahmet (1997) Hâris b. Ebû Üsâme. D İslâm Ansiklopedisi, C.16, İstanbul: 195-196. Gülşen Seyhan Alışık Doç.Dr., Marmara Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesidir. Yoğunlaştığı araştırma alanı orta ve yeni dönem Türk dili araştırmalarıdır. Adres: Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. Eski Türk Dili Anablim Dalı. Göztepe Kampusu 34722 Kadıköy-İstanbul E-posta: galisik@marmara.edu.tr Yazı bilgisi : Alındığı tarih: 17 Eylül 2005 Yayına kabul edildiği tarih: 16 Şubat 2006 E-yayın tarihi: 27 Mart 2006 Çıktı sayfa sayısı: 29 Kaynak sayısı: 18 131