Üstümüzden Geçti Bulut!
Transkript
Üstümüzden Geçti Bulut!
Viya K A R A D E N I Z E KO L OJ I FA N Z I N I • 2 0 14 / 3 Viya, Vira, Viva Üstümüzden Geçti Bulut! 26 Nisan 1986’da gerçekleşen Çernobil nükleer felaketinin 28. yılındayız. 28 yıldır radyasyon sızıntısı tüm canlı yaşamını tehdit ediyor. Yeni doğan ölümleri, kanser vakaları, tarımda verimsizlik, ekosistemin bozulması gibi geri dönüşü olmayan sonuçlarla yaşamlarımız yok ediliyor. Sevdiklerimizi, dostlarımızı, yakınlarımızı toprağa koymaya devam ediyoruz. 28 yıl geçmesine rağmen hala her gün nükleere ve bunu başımıza bela eden sisteme lanet ediyoruz. Devlet yetkililerinin içtikleri çayları, dağıttıkları fındıkları, söyledikleri yalanları unutmadan geçen 28 yılsonunda bütün ölümlere ve bilimsel verilere rağmen, 1 devlet tarafından üstü küstahça örtülerek yok sayılan Çernobil’in ve sonrasında Fukuşima’nın etkileri halen tüm dünyada sürerken, Soma’daki madenin güvenliğini almayan iktidar nükleer santralleri dayatmaktadır. Karadeniz ekoloji fanzinin Viya'nın bu sayısında; 28 yıl boyunca zehirlenen yaşamları ve yalana bulanan gerçekleri derlemeye çalıştık. Bunun yanında Doğu Karadenizde yaşayan halkların kendi dillerinden yazılarına yer veriyoruz bu sayıda. Doğayı rant kapısı olarak gören şirketlerin bizlere kültürel mirasımızı, tarihimizi unutturmak ve yok etmek istediklerinin bilinciyle Gürcüce ve Romeika dilindeki yazıları sizlerle paylaşıyoruz. viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com Metin Lokumcu’nun yolunda, Gezi’nin ruhuyla, Soma’nın öfkesiyle mücadeleye devam! Bir salıncakta sallıyorlar bizi... Bir o tarafa bir bu tarafa… Ne tarafa çarpsa bizden bir şey götürüyor. Doğadan, emekten, alınterinden, yaşamdan alıyor. Sallayanlar değişiyor, sallananlar direniyor. Salıncağın ipleri kesilmedikçe ya da kopmadıkça hiçbir şey değişmiyor… Salıncak bir gün Hopa’da, bir gün Gezi Parkı’nda , başka bir gün Soma’da, belki de yarın Sinop ve Akkuyu’da… Metin Lokumcu’nun Hopa’da “çayda sömürüye son” ve “su haktır satılamaz” dediği için polis tarafından öldürülmesinin üzerinden 3 yıl geçti. 31 Mayıs günü. Gençler inadına özgürlük dediler, Hopalılar yediden yetmişe direndiler. Hepimizin viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com öğretmeni Metin Lokumcu da onların yanındaydı, gençleri gazla boğmak isteyenlere karşı ayaktaydı, isyandaydı. Korkmadan, yılmadan cesurca yürüdü üstlerine, “Yeter be” dedi “Yeter, bunalttınız beni.” Sonra ellerini arkasına götürdü, kendisini çocukları için feda edercesine, haykırdı: “ haydi alın beni, alın da kurtarın memleketi” Yine 31 Mayıs, yine isyan! Hopa direnişinden 2 yıl sonra, Hopa’da HES’lere karşı yaşamı savunmak için horona duranları, çay üreticilerinin hakları için el ele tutuşanları gaza boğanlar, bu kez de Taksim’de parklarını, ormanlarını korumak 2 için el ele tutuşanları gaza boğdular. Polis şiddeti sonucunda yüzlerce insan yaralandı. Çok sayıda hayvan gaz ve ses bombaları ile kullanılan kimyasallar nedeniyle hayatını kaybetti. Gezi Parkı için Türkiye’nin farklı yerlerinde sokağa çıkan dostlarımız polis tarafından katledildi. Gezi Parkı direnişi; Loç Vadisi’nin HES’lere karşı duruşu, Gerze’nin termik santral karşıtı çadır direnişi, Tortumlu kadınların isyanı, Fındıklılıların vadilerindeki nöbeti, Artvin’de ve Kazdağları’ndaki köylülerin maden karşıtı mücadelesi, Munzur’un barajlara karşı ayaklanmasıdır. Kapitalizme karşı duruşunun referansı ne olursa olsun, ekolojik yıkıma direnmek için yan yana gelme refleksi köylerde olduğu gibi şehirlerde de kendini göstermiştir. Gezi Parkı’nda doğanın talanına karşı yükselen itiraz, iktidara yönelen bir itiraza dönüşmüştür. Gezi Parkı direnişiyle birlikte ekolojik yıkıma karşı verilen mücadele kamuoyunda daha çok bilinir ve görünür hala gelirken, iktidar ve şirketlerin doğayı ve emeği yok eden projeleri de devam etmektedir. İş Kazası Değil Cinayet, Kaza Değil Katliam! Gözü dönmüş şirketlerin hep daha çok kar etmek için yarattığı zorlayıcı koşullar, “iş kazaları” diye adlandırılan, aslında hepimizin bildiği gibi, gerçek tanımı “iş cinayeti” olan ölümlere neden olmaktadır. Bu cinayetler, tüm işkollarında olduğu gibi, yaşam alanlarımızda uygulanmak istenen baraj, HES, termik santral, maden 3 ve çimento fabrikası inşaatlarında da aynı vahşetle yaşanmaktadır. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin hazırladığı rapora göre 2013 yılında en az 1235 işçi yaşamını yitirdi. Madencilik iş kolunda 93, Enerji iş kolunda 44 işçinin yaşamını yitirmesine rağmen, doğayı yok eden şirketlerin patronları, aynı zamanda da medya kuruluşlarının patronları olduklarından ya da bu kuruluşlarla yakın çıkar ilişkisinde bulunduklarından ötürü, bu cinayetler görmezden gelindi. Bütün bu cinayetler Soma’daki katliamın habercisiydi. Soma artık görülmez, duyulmaz, bilinmez olamazdı. “Doğanın kalbini sökmeye çalışıyorsunuz, doğa da buna tepki veriyor.” Bu sözler Soma’da tarım alanları yok edilip, madende çalışmaya zorunlu bırakılan bir işçiye ait. Yeryüzünün bu en verimli, en kadim tarım topraklarında bir zamanlar pamuk, tütün, incir üretimi ve hayvancılıkla geçimini sağlayan insanlar, Soma Kömür İşletmeleri’nin işlettiği madenlerde çalışmak ve 1981’den beri faaliyette olan Soma Termik Santrali’ne kömür sağlamak zorunda bırakıldı. viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com Doğayı bir kaynak gibi gören ve sömüren sistem, emeği de taşeronlaşma adı altında sömürmekte ve işçilerin her türlü hakkını yok saymaktadır. Ancak asıl mesele bir madenin özel şirket elinde ya da devlet tarafından işletilmesi değil, doğayı, yaşamı ve emeği yok eden maden ocaklarının var olmasıdır. Daha fazla rant için enerji adı altında dayatılan termik santral projelerine kömür sağlayan maden ocakları var olduğu müddetçe işçi cinayetleri ve doğa katliamları kaçınılmazdır. Bugün Artvin’de ve Kazdağıları’nda uygulanmak istenen siyanür ile altın madeni işletilmesi projelerinin de, eğer engel olmazsak, önümüzdeki dönemde yeni birer Soma olarak karşımıza çıkacağı, doğayı ve emeği yok edeceği açıktır. “Nükleer mutfak tüpü gibidir” patlarsa, “kader” derler sonunda! Soma’daki madenin güvenliğini almayan iktidar, Çernobil ve Fukuşima katliamlarına rağmen nükleer santralleri dayatmaktadır. Normal işleyişi sırasında fark edilmeyen / örtbas edilen sızıntılar nedeniyle çevresinde radyoaktif kirlilik yaratan nükleer santrallerde, deprem, sel ve tayfun gibi afetlerde kaza riski yükselmektedir. ‘Nükleer riskliyse evdeki tüp de viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com riskli’ diyen iktidar, nükleer bir felaket sonrası; “kader” açıklamasında bulunacağının sinyallerini vermektedir. Ne nükleer santraller mutfak tüpüdür, ne de nükleer felaket kader. Nükleer katliamdır ve derhal vazgeçilmelidir. Çernobil’in izleri henüz coğrafyamızdan silinmemişken, nükleeri dayatmak doğayı ve yaşamı ölüme sürüklemektir. Hopa’dan Gezi’ye mücadeleye devam! Hopa derelerin özgürlüğü için isyan ettiğimiz, Gezi Parkı kepçeyle ağaç arasına girdiğimiz, Soma öfkemizi acımıza kattığımız yerdir. Nerde doğayı yok eden proje varsa oradaki direniş Hopa’dır, Gezi’dir. Nerde bir işçi öldürülüyorsa orası Kozlu’dur, Soma’dır. Ve her nerde doğanın ve emeğin sömürüsüne karşı direnen varsa Metin Lokumcu’dur, Ethem Sarısülük’tür, Mehmet Ayvalıtaş’tır, Abdullah Cömert’tir , Medeni Yıldırım’dır, Ahmet Atakan’dır, Ali İsmail Korkmaz’dır, Hasan Ferit Gedik’tir, Berkin Elvan’dır! Metin Lokumcu’nun yolunda, Gezi’nin ruhuyla, Soma’nın öfkesiyle mücadeleye devam! 4 Çernobil; 28 Yıl Nükleerle Zehirlenen Yaşamlar ve Yalana Bulanan Gerçekler Yazan/derleyen: Mustafa Cevdet Arslan Fukuşima nükleer santral kazasının yalanlara bulanarak ele alınan gerçekleri yine de halk arasında ciddi yankılar uyandırırken geçmişteki kazalarla ilgili bir derleme yapmak önem taşıyor. Çünkü, nükleer kazalar 1945’ten günümüze ortalama her üç yılda bir yaşamı yok eden kazaların olduğunu gösteriyor. Kamuoyundan gizlenen önemli nükleer kazalar (1) Kamuoyundan gizlenen ancak Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarafından yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkan 400 nükleer kazadan bazıları şöyle: * 1952 Kanada deneme reaktörü infilak etti. * 1958 Yugoslavya: Ölümle sonuçlanan ilk 5 nükleer kaza Vinca Nükleer Santralı’nda meydana geldi. Deneme reaktörü çekirdeğinin aşırı ısınması sonucu bir bilim adamı yaşamını yitirdi. * 3 Ocak 1961 ABD: Idaho Falls yakınlarındaki bir nükleer deneme reaktöründeki kazzada üç işçi öldü. * 11 Şubat 1981 ABD: Nükleer soğutma sisteminde kullanılan yaklaşık 100 bin galonluk sıvının dışarı sızması sonucunda 8 işçiye radyasyon bulaştı. *25 Nisan 1981 Japonya: Bir nükleer reaktörün onarımı sırasında 100 işçi radyasyondan etkilendi. * 6 Ocak 1986 ABD: Bir silindir dolusu nükleer maddenin yanlış ısıtılması sonucu meydana gelen patlamada 1 işçi viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com öldü, 100 işçi hastaneye kaldırıldı. Çernobil’den sonra meydana gelen kazalar ise şunlar: * 1987: İngiltere’de gaz patlaması. * 1989: İstanbul Büyükçekmece Araştırma Reaktörü’nde yangın. *1989: İspanya’da gaz soğutmalı reaktörde yangın. * 1991: Japonya’da bir boru hattının kopmasıyla oluşan radyoaktif buhar kaçağı. * 1992’de Rusya ve 1995’te Japonya’da nükleer kazalar. * 30 Eylül 1999: Japonya’daki Tokaimura uranyum işleme tesislerinde gerçekleşen sızıntı sonucu çok sayıda işçi ve bölge halkı yüksek derecede radyasyona maruz kaldı .… Çernobil’in 15 Aralık 200 tarihinde tanıklarından örnekler Karadeniz’in bu yakasındaki insanlarımızın dramının fazlasıyla yaşandığı öbür yakasında durum Çernobil tanıkları için hiç düzelmedi. Bugün artık bir çoğu aramızdan ayrılmış tanıkların durumundan bir kesit nükleer santrallerin günlük yaşamdan uzak tutulması gerektiğini ortaya koyar nitelikte. Facianın gerçek boyutu hep sır kaldı Ukrayna İstatistik Bakanlığı’nın verilerine göre, Çernobil kazasından kirlenen topraklarda 17 milyon 223 bin 700 kişi yaşamakta. 12 bölge, 2 bin 905 yerleşim alanı ise radyasyondan etkilendi. Kazada 33 kişi hemen, temizlik çalışmasında koruyucu elbise olmadan çalışan 4 bin kişi de zamanla öldü, 70 bin kişi ise sakat kaldı. Başkent Kiev’i de kapsayan gayriviyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com resmi bilgiler ise 15 bin kişinin öldüğünü, 1.1 milyon çocuğun ve 3.5 milyon kişinin etkilendiğini söylüyor. Ukrayna’da kanser vakaları 14 yılda 10 kat artarken WHO’ya göre bölgedeki 50 bin genç tiroid kanseri tehlikesiyle karşı karşıya. 1981-85 yılları arasında tiroid kanseri vakalarına rastlanmazken, 19861999 yılları arasında aralarında ergenlik çağındaki gençlerin de bulunduğu 1217 kişi ameliyat oldu. Teneffüste kanser testi Çernobil kazasından en fazla etkilenen çocuklar oldu. Yaşları kaç olursa olsun tiroid kanseri tehlikesiyle karşı karşıya olan Belarus’taki çocuklar okullarda yapılan testlerle doktor kontrolünde tutuluyor. Tek umudu ameliyat Yulia Kostina 9 yaşında. Kiev Endokrinoloji Enstitüsü’nde annesiyle yaşamını sürdürüyor. Birkaç ay önce tiroid kanseri teşhisi konulan küçük Yulia’nın tek umudu ameliyat olmak. ‘Moskova bizi kandırdı’ Alexander Motornov 47 yaşında. Kaza sırasında otobüs şoförüydü, şimdi temizlik işçisi. Kazadan hemen sonra zırhsız araçlar kullanmış. Hiçbir doz kontrolü yapılmamış ve kişisel radyasyon kartları doldurulmamış. Motornov, “Moskova hep hayali veriler yayımlayarak gerçekleri gizledi. Çocuklar bahçelerde oynamaya, insanlar sokaklarda yürümeye devam etti. Pripyat Köprüsü yakınındaki radyasyon bugün bile çok ağır. Acaba 14 yıl önce nasıldı?” diye yetkililere sesleniyor. 6 ‘Her şeye rağmen iyiyim’ Marina Vasilenko, 15 yaşında. Bir yıl önce tiroid kanseri nedeniyle ameliyat oldu. Çernobil kazasında henüz bir yaşındaydı. Şimdi kendini iyi hissettiğini söylüyor ve hayata sıkı sıkı bağlı. Resmi açıklamaya göre, Belarus’taki her yedi çocuktan biri tiroid kanseri. 5 milyonda birinin bir insan tarafından solunması, o kişinin akciğer kanserine yakalanması için yeterlidir. Mumlar kurbanlar için Kievli Yekaterina Yarohmedova 49 yaşında. Kazadan sonra bölgede temizlik işinde çalıştırılınca yoğun radyasyona maruz kalan ağabeyi Vassily’nin çektiği acılara dayanamıyor. Her gün kanser hastası Vassily’nin kurtulması için mum yakıyor. Nükleer atıklardaki plütonyum 240000 (evet 240 bin) yıl radyaoaktif kalmaktadır. Ne nükleer atıkların konulduğu variller nede şu andaki depolama yöntemleri nükleer atıkları 240000 yıl doğadan ve insanlardan uzak tutamaz. Ayrıca yeraltında depolanan nükeler atıklar bir deprem sonrasında kolayca yerüstüne çıkabilirler (Ülkemizde ne kadar sıklıkta şiddetli depremler olduğunu unutmamalıyız). … Diğer bir değişle, 1 gram plütonyum 5 milyon insanın akciğer kanserine yakalanmasına sebep olabilir. Acıdır ki, 1.5 kilo plütonyum kullanarak dünyadaki herkesi akciğer kanserli yapabilirsiniz. Nükleer Santrallerde Kullanılan Maddeler, Yaşama Zarar Vermeden Saklaması İmkansız Atıklar ve Gerçekler Uzmanlardan nükleerle ilgili nükleercilerin yalan söylemeden yanıtlayamayacakları sorular Nükleer santraller çalışırken plütonyum üretmektedirler. Bir gram plütonyumun * Uranyum, kömür gibi madenden çıktığı biçimde santrallarda kullanılabilir mi? Yoksa 7 viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com uranyum cevherinin nükleer yakıt üretimini tekelinde tutan başka ülkelerde, çok pahalı ve kirletici yöntemlerle işlenip zenginleştirilmesi mi gerekmektedir? Bu durumda petrol gibi nükleer yakıtı da dışarıdan mı alacaksınız? * Türkiye’de her zaman tek örnek olarak gösterilen Fransa, nükleer santrallarda ürettiği elektrikten para kazanıyor mu? Fransız elektrik idaresi EDF, neden otuz dokuz milyar dolar borca girmiştir? Fransa’nın asıl kazancı, bu santrallarda üretilen nükleer bomba hammaddesi plütonyumu Japonya ve diğer ülkelere satılmasından mı geliyor? * Nükleer reaktörlerin riskinin çok az olduğu iddiası doğru ise şu anda dünyada en riskli yatırım olduğu için hiçbir reaktörü sigortalamayan sigorta şirketleri, kömür ve petrol kartelleri için mi çalışıyorlar? Amerikan Nükleer Denetleme Komisyonu’nun (USNRC) Reaktör Riski Referans Belgesi’nde (NUREG1150, Şubat 1987, ss. ES-014) incelenen reaktörlerin koruma kabuklarının hiçbirinin, şiddetli bir kaza sırasında halkı kazanın sonuçlarından koruyacak durumda olmadığı doğru değil mi? rastlanması nedeniyle, bu kişilere çocuk yapmamalarını önermiştir. 1990 yılında ‘’The South East Massachussetts Health Study 1978- 1986’’ (Güneydoğu Massachussetts Sağlık Araştırması 1978- 1986) adlı raporuna göre, eyaletteki Pilgrim nükleer enerji reaktörü yakınlarında özellikle de santralın normal çalışması sırasında çevreye salınan radyoaktif gazlar rüzgârla daha çok sürüklenmiş ve bölgedeki lösemili olayları yüzde 400 artmıştır. Bu raporlar nasıl yanıtlanabilir? * Amerika’daki 6 değişik bölgede faaliyet gösteren ve enerji bakanlığına bağlı nükleer santralların ve nükleer silahlara yakıt üreten nükleer tesislerin çevresinde yaşayanlarda görülen kanserden ölüm oranları, 1985-1989 yılları arasında, 1950-1954’lere göre yüzde 27 artmıştır. Bu artış ABD’de kanserden ölüm ortalamasının, yani yüzde 2’nin kat kat üstüne çıktığının belgesidir. Bunları okumadan nükleeri savunmak ne ölçüde mümkündür? * ABD’deki reaktörlerin 80 kilometrelik çevresinde yaşayan kadınlarda ortaya çıkan meme kanserlerinin, bazı santralların yakınlarında 1950’lerdeki değerlere göre yüzde 40 arttığını gösteren araştırmalar, John Hopkins School of the Public Health’ın yayın organı International Journal of Health Services’in Ekim 1993, Nisan 1994 ve Temmuz 1994 sayılarında yayımlanmıştır. Bu durum nasıl açıklanır? * Kaza riski olmadığı iddia edilen ve en son teknoloji ile donatılmış Japonya reaktörlerinde bile yalnızca 1992’de 22 tane kaza meydana gelmiştir. 3 Eylül 1996 tarihli New York Times gazetesindeki habere göre ABD’nin Connecticut eyaletinde Millstone Point’te en iyi çalıştırıldığı iddia edilen 1154 megawatlık 3 numaralı reaktörde 1200 tane makineekipman operasyon hatası bulunmuştur. Ayrıca 1 ve 2 numaralı reaktörün de aynı sebeplerden dolayı servis dışı bırakıldığı bir endüstriyel eyalette kimsenin karanlıkta kalmaması şaşırtıcı değil midir? * 17 Şubat 1990 tarihli British Medical Journal’da (s. 423) yayımlanan bilimsel bulgulardan sonra, İngiliz hükümet yetkilileri, Sellafield nükleer tesisinde çalışanların çocuklarında yüksek lösemi oranına * Nükleer santral yapılmazsa karanlıkta kalacağımız iddiası doğru olsaydı, ekonomisi, teknolojisi, endüstrisi bizden en az 50 yıl ileride olan Avusturya, Danimarka, Norveç (dünyanın kişi başına en çok elektrik viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com 8 tüketen ülkesi) ve İtalya gibi nükleer enerji kullanmamayı seçen Batı ülkelerinin 10 yıl önce karanlıkta kalması gerekmiyor muydu? * Yirmi yıl öncesine kadar ABD’de, 2000 yılına kadar en az 500 nükleer santral yapılmazsa bu ülkenin de karanlıkta kalacağını iddia eden nükleer kartelin, planlarını gerçekleştiremediği için iflas etmesi ve Amerika’nın 1978’den beri yeni bir reaktör yapmadan hâlâ ayakta kalması nasıl açıklanabilir? emekliye ayrılma bedelinin yaklaşık bir milyar dolar olduğu düşünülüyor mu? * Ayrıca içlerinde yüzlerce Hiroşima’ya denk radyasyon barındıran nükleer santralların bir savaş sırasında bulundukları ülkede, Irak’ta olduğu gibi ilk askeri hedef, yani büyük bir ulusal risk kaynağı oluşturduğunu neden söylemiyorlar? * Amerika’da 1 ton nükleer santral atığının çevreden yalıtılma maliyetinin 325 bin dolar olduğundan haberiniz var mı? * Kurulması düşünülen Akkuyu Nükleer Santralı tamamlandığında kurulu güç içindeki payı ancak yüzde 2 olacak. Bu yüzde 2’lik ‘’katkı’’ Türkiye’yi nasıl karanlıktan kurtaracak? Enerji iletim ve dağıtım hattında meydana gelen kayıplar yüzde 25’lere varıyor. Nükleer enerjiden umulan yüzde 2’lik katkı yerine enterkonnekte sistemin yenilenmesi ve enerji yönetiminin geliştirilmesi halinde gerçekleşecek enerji tasarrufu nükleer santraldan daha fazla enerjiyi sisteme katmayacak mıdır? * Amerikan hükümeti Clinton imzasıyla 1 milyon çatının güneş pilleri ile donatılmasını kararlaştırmıştır. Almanya hükümeti, çıkardığı rüzgârdan üretilen elektriği satın alma yasası ile 8000 adet (3000 MW) rüzgâr türbini kurulmasına neden olmuştur. Bu çabalar hangi anlama gelmektedir? * Dünyada sayıları sadece 440 kadar olan nükleer santrallardan 1960’lardan bu yana çıkarılan yüksek düzeyli atıkların miktarı 200 bin tona yakındır. Bugün yıllardır sürdürülen çalışmalar ve bir dizi girişime karşın dünyanın hiçbir yerinde yüksek düzeyli atıklar için lisans alabilmiş tek bir son depolama alanı yoktur. * 1970’lerde ABD’de 1000 reaktör yapılması planlanıyordu. Neden şu anda yalnızca 111 tane var? Nükleer santralların artış hızı 1980’lerde maksimum düzeye çıkmışken dünya çapında nükleer enerji kullanımının azalıyor olması nedendir? * Nükleer elektrik üretiminin getirdiği çevresel ve ekonomik sorunların, tesisin ömrünü tamamlamasıyla da bitmediği gerçek değil mi? ABD Nükleer Denetim Komisyonu’nun bir raporuna göre (NUREG0586, s. 15-5) 1000 MW’lık tipik bir reaktörün sökülme maliyeti 1990 fiyatlarıyla iki yüz milyon dolar olarak hesaplanmıştır. Buna, sökülme sonucu ortaya çıkan 18.000 metreküp radyoaktif yakıt ve malzemenin çevreden yalıtım gideri olan yedi yüz milyon dolar eklenirse ve bir kaza olmadığı kabul edilirse, bir reaktörün 20-30 yıl sonra 9 Sonuç; 28 yıldır devletlerin yaptıkları anlaşmaları nükleercileri söyledikleri yalanları yırt at. Felaket sana gelmeden getireni de geleceği de değiştir. Yaşamı kurtar. Not (1); Kaynak olarak çoğunlukla Nükleer Fizikçi, Prof. Dr. Hayrettin Kılıç’n nükleer konulu sunumundan derlenmiştir. Teşekkürlerimizle. viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com Kara deliğe gölge olabilmek Göksel Yılmaz Bir ses yankılanmakta.. Derin değil…bir şeyler eksik.. Sadece boşluğa çarpıp geliyor kulağıma bu yankı Gölgeler nerede? Nereye kayboldu doğa? Koyunların çobanı nerede? Ağaçların gölgesine çarpıp gelirdi çobanın kavalının sesi Şimdi ise tek duyduğum, koca bir “boşluk!” Aydınlığa yer vermeyen kara bir boşluk.. Kara deliğe düşmüş insanların düşleri. Geleceği bu karanlıkta arar oldular. Bu karanlıkta işlemek istediler sermayelerini, bu karanlıkla kurmak istediler krallıklarını. Oysa karşılarında güneş vardı! Kendi karanlıkları için gölge bile yoktu artık. Kara elmasın efendileri onlar. Kara elmas diyarı kuracaklar kendilerine. Kim düşünecek kara elmasa gün yüzünü gösterenleri! Onlar sadece kara delikteki krallıklarını güçlendirmek için size kazma kürek verecekler. İlk önce kafalarının içindeki kara deliği işlemek lazım gelecektir. Kömür karası düşünceler sarmış bedenlerini. Tek çare, bu düşüncelerine gölge olabilmekte. Güneş olduğu sürece gölge de olacaktır. Son ağaç tükenene kadar umudu beklemeyelim, yalanlara sabrımız yok artık. Yaratıcılığımızı kaybetmeyelim! Bazılarına sevinç, gözyaşı döktüren ağaç, diğerlerinin gözünde sadece yolda duran yeşil bir şeydir. Bazıları Doğayı tamamen gülünç ve çirkin bulur, ve bazıları nadiren doğayı görür. Ama yaratıcı insanın gözünde, doğa yaratıcılığın kendisidir. William Blake, 1799, The Letters Shav xvrelze chrdili kopna.. Rağatsa exmianeba.. Ğrmat armodis, aklia rağaca, emotsia.. Marto sitsarielis exo mxvdeba kurze Sad aris chrdilebi? Sad daikarga bunebam? Sad aris metsxvare? Xeebis chrdilebze moxvdeboda da movidoda metsxvris salamuris xma Exla chemi nasmeni marto “sitsarielea”! Romelic sinatles ar argebs iseti shavi sitsariele.. Shav xvrelshi chavardnila adamianebis otsnebebi. Movavals am sibneleshi edzebian. Am sibneleshi undat chaidinon kapitali, am sibneleshi unda shekmnan imperia. Magram mze hkondat tzinaağmdeg. Mat sibnelestvis chrdili maints ağar iko ukve. Shav almaxis mepeebi arian. Shav almaxis mitzis shekmna undat. Vin moipikrebs shav almaxis ağmoachenelebs! İsini marto shav xvrelis viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com imperias gadzlierebistvis shovel da nichbeb mogtsemen. Djer unda mat tvinebis shignit shav xvrelis amushaveba. Kvanaxshirad shavi azrebi akvt organizmebshi. Ertad erti sashualeba aris, chrdili kopna matis azrebze. Radgan mze ikneba, chrdilits ikneba. Arvelodot bolo xis amotzurvas, ağar gvakvs motmena tkuilebze. Nu davkargavt chven shemokmedebas! Dzogertebistvis sixaruli, dzogertebistvis tsremli namkopi xe, danarchenebistvis gzis pirze narcheni mcvane rağacaa marto. Dzogertebistvis naxinci, dzogertebistvis sasatsilo buneba, dzogertebisganac arc dainaxeba. Magram shemokmedel adamianistvis, buneba aris tavisit shemokmedeba… William Blake, 1799, The Letters 10 Son Nefeste Solaklı Vadisi olabilmek İ Oçena Hadura Viy Din Pşinefe İsmet Bayram İsmet Bayram Trabzon Bayburt sınırını oluşturan Soğanlı Dağının eteklerinde yer alan, sis ve yağmurun eksik olmadığı, çağlayanların sesine kulak kesilip ladin gürgen ve kayın ağaçlarının horona dizildiği yerdir Solaklı Vadisi… Gelin bu ülke topraklarında yaşayan ve varlıklarından henüz haberdar olunan yere kısa bir yolculuğa çıkalım… Solaklı Vadisinde zaman, Karadenizin dik yamaçlarında yaşayan diğer köylerinden farksızdır. Uzun bir sessizlikten sonra, kardelenlerin uykudan uyanıp yeni bir güne merhaba deyişiyle, köy halkının ve bir ömür halka yoldaşlık eden geçim kaynağı; peynirini, tereyağını yoğurdunu, sütünü eksik etmeyen hayvanların tatlı telaşı ile bahar müjdelenir. Kış boyunca sessiz ve sakin bir şekilde akan; vadinin de ismini aldığı ırmağın hoyratça akıp kulakları sağır edercesine çağlama zamanı gelmiştir. Köy halkı akan ırmağın ahengine uyum sağlar gibi çapasına orağına sarılıp tarlasını sürme, mısırını ekme telaşında… Sonra anlıyoruz ki bu tatlı telaşın haklı bir nedeni var… Geleneklerine bağlı olarak yaşamlarını sürdüren halk, mevsimlik göçe hazırlanıyor. Geldi yayla zamanı… Halkın evini paylaştığı ve geçiminde büyük katkı sağlayan hayvanların rahat ve özgür bir şekilde gözünüzün alabildiğince yeşil 11 Sin Trabezundan çe sin Barbedin mesa doyen so Soğanlı da raşiye ebuga ; i gaximale çe i vroşi.. Do bodami dilaliyen daguy i oxseye do dezin, favnin çe dos pendami da lade so ğoreman sdegune.. Oznahar gaynis çeksernen agom har degusane son dobon elade asbame endaman. Omon do Karadenizi dala da ğoriye havucegabal enan en.Da Şonare aso ibnonana eksimniğan çe ğonişefkundane umudinimeran..Olon do gışın eliğon değevnan dormiye çe da bodame: din laliyenefe obi aguğun do diyeduno gofundane.İğorodi omoda maçeleduna çe omoda iftere enbenune sa ğorafeduna, xubaveduna sos sgapsimon. U çeğune bola imera sas daliye neğvenune. Senan ğronon abes doğliçinaduna dovuderonaduna doğaladuna çe do dirinaduna deberun da zaduna sabosgale sa çeyire navosgundane;domadesuna oson elebun sadobe abeşkes… Narde Do Stali İmera… Senan osbidin dosdegun ğorode çe daza neğvenun sasdaliye.. Senan ğronon abes driye (3) olon bola desera (4) mina sdegune sas daliye. Denan dalon ubi çi lali so viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com meralarda otlatma zamanı. Yılın 3 - 4 ayını geçirdiğimiz yayla, Sadece yeşilin ve temiz havanın olduğu bir alan değildir. Küskünlüklerin, dargınlıkların özlemlerin giderildiği, insanların hiç olmadığı kadar kendilerini özgür hissedebildiği, taze aşkların başladığı, gençlerin el verip sabahlara kadar horona durdukları, geceyi sabırsızlıkla bekleyip gaz lambası altında sohbetlerin edildiği bir yaşam alanıdır. Bu kelimeler; bu dil, bu kültür o yaylalardan, sisli dağlardan, Solaklı’nın en küçük deresinden, o derenin içerisinde ki her şeye inat bağıran kurbağalardan gelir. Soğanlının eteklerinden doğup Of ilçesinden denize dökülen ve uzunluğu 65 km’yi bulan Solaklı Deresi’nin üzerinde Karaçam, Köknar,Uzuntarla, Uzungöl, Çaykara ve Haldızen başta olmak üzere 36 adet HES projesiyle bir yıkım ve katliamla karşı karşıya… Şuan Uzuntarla, Derebaşı ve Of, Çaykara sınırları içerisinde ki derelerde çalışmalar devam ediyor. Solaklının son nefesinde herkese ihtiyacı var. Solaklıda yaşananlar tüm Karadeniz’de yaşanıyor. Derelerimiz, yaylalarımız, ormanlarımız talan ediliyor. Bu katliama birlikte direnmekten başka çaremiz de yok. viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com laleman,ğaribiyen o beş di ğaribiyenat so nevazimon sdegun. Sevdaluğe obefdey grifas grifas so neron sebarinimon, da şere ubi gradi os na imeron sa ğoremada so beksimon ;iyemişi ba so gazlambasin e buğa sa baragafe stegune… De ğarafan ,havu i ğlosa havu do kültürin ebeçi aso parğare, banda gaximale doyeş a sa raşiye si Oçenas olon do migron sormiye ebiçe asormin abes derde do furno asi laliyen erde..65 km magrin doyen hovu so bodamin abes Oçena,Makroğorafo,Godando çe so ğaldızenin 36 dane HES’e neftene çe tomara na doğrayevune e çoceyyes. Har, sin Oçenan so Makroğorafo, çaykara çe sin ofin messa HESe so bisenimun esdafane. So Karadenizi dala da ğoriye omon debigane. Dormiyemuna, dasdaliyemuna, dalademuna doğrayevun. Elade endaman as direnefgomaxin. A so şerimuna alederon dip çerde.. 12 Hamşetsiner Hemşinler tergitsove çure komşusu ile suyunu gestelçi! paylaşmaz! Harun Aksu Harun Aksu Hemşin’e Dzarutsk Tuğdzovin Rize’in(Erza) meg kezan ellelov kidatsvi ana al, Hamşetsiner deyi kidastvoğ entniğ abruş unnoğ kovumnun “Hamşetsi gastevi! Hamşetsiner Adadolusius 7.(Oğte) u 8(Ute) harur darvenin egedazin u Tuğdzovis(karadeniz) dağvortsadzin. Köçin campan İranin varanine kal, Erzurum(Kothayik/ Karin)-İspir’an hasorvu Hemşin’in kezan egadzin. Abruşnire, oçxar u adz hoyivitun enelov inçak hasor egadzik. Çurin şad ganatsadz dağnuk elluşan hed is polor Hopa, Makrial-Borçkai dağvortsadzik. Hamşetsik hasor anune Hamşetsnag elloğ meg lizume xosigun. 1.(meg) Aşxaris xarbin soğa, Hopa u Sakaryanivar köçemen ağadz kenatsadzin u an polor dağvortsadin. Sakaryain abroğ Hamşetsiknal Hamşetsu lizun xosigun. Aricana Hamşetsinire Rize-Hemşin Rize-Çamlihemşin, Trabzon, Erzurum, Kazakistan, Kırgızistan u Rusyain kanime dağal gabrin…. Tuxdzovis anunire bila hamrel çgarnatsadz uruş kovumner gon. Can(Laz) Hamşetsi(Hemşin)Gürci(Gürcü) Poşa(Lom) Çarkaz(Çerkez) abrigun. İsa entiğ kovumnires uruntse lizvenin, uruntse abruşnire ter barigunalta ana, iser baroş şen çurna. Hemşin coğrafi olarak, Doğu Karadenizin Rize ilinin bir ilçesi olarak bilinse de, Hemşin’ler diye de bilenen entik yapıya sahip topluluğa da Hemşin denir. Hemşin topluluğu göç ettikleri bölgelerde, Rize-Hemşinden geldikleri içinde Hemşin-li olarak da isimlendirilir… Hemşinliler Anadoluya 7.ve 8. Asırda yerleşmişlerdir. Göç yolları İran Üzerinden gelip, Erzurum-İspir ve Bugünkü Hemşin ilçesine yerleşmişlerdir. Yoğunlukla Küçükbaş Hayvacılık yaparak günümüze kadar gelmişlerdir. Suyun bol olduğu memleket Karadeniz, sırf bu yüzden tercih edilmiştir. Hopa-Kemalpaşa-Borçka bölgelerinde yaşayan Hemşinliler, adına Hemşince(Hamşetsnag) denilen bir dil konuşulmaktadır. Hemşince, 1.Dünya savaşı nedeniyle Hopadan Sakaryaya göç eden Hemşinliler de konuşmaktadırlar. Hemşinliler Rize-Hemşin, Rize-Çamlıhemşin, Trabzon Erzurum, Kazakistan, Kırgızistan u Rusya da birkaç bölgede yaşamaktadırlar! Karadenizde adını bile sayamayacağımız kadar etnik kökenler var. Laz, Hemşin Gürcü, Lom(Poşa), Rum ve Çerkezler yaşamaktadırlar. Bu etnik yapılar kendi kültürlerini, kendi dillerini hala korumakta ise de bunları koruyan şey bence sadece su dur! Hamşetsiner tergitsove çure gestelçi! İnçi? Emmen okets herkuşi çag çur go… Tergitse tergetsun moxirin muxtiyaca, çein ça! Aşxaris şad dağnuke çure tsankmi gu! Aşxaris xoxin gundulige şoğnuşan hed xamuşin bidatsats çure kaşvi gu, tsankmi gu. Kalikes çuris bagasitune çgannuşe abroğuk u tergetsan pox çur arnoğuk, seftaku çağhun yed devoğuk! Niyaze ça lerçudna modiga hasor çelli hekuts elloğa… Latin Amerikain kovumnik gabrin çerin bagasitune. Hasor 13 Hemşinler komşusu ile suyunu paylaşmaz! Neden? Çünkü herkeste yeterince su vardır… Komşu komşunun külüne muhtaçtır, suyuna değil. Dünyanın bir çok yerinde su, yer kürenin ısınması nedeni ile, içeme suyu rezervlerinin tükenmekte olduğu için milyonlarca insan susuzluk tehlikesi ile karşıya… Suyuna muhtaç olmadığımız komşudan, ilk yağmur yağıncaya kadar ödünç içme suyu da istenecektir. Hayal değil Latin viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com şinvuşin ğarat devvats HES nu Barajnire çure dzaxvuşi panove memena. Ceran şinuşin ama ça, çure dzağhuşin ama a… Tuğdzovusal “Abrik Pubrik”Çağhi duva enuşin kiç menats hemal şad kiç. Dağatunorus al lernuke hin şeer haknaguki, meges arçeve joğviya gellak, aman arçeve megaloksa edetian tur tur denire bededak, “abrik pubrik yağ kuzik, Aspadzan çağharakag kuzik” çana “kedal kedel yağ kuzik, aspadzan çağ-arakag kuzik aselov, udişi inçigertme joğvak gu. Hast devoğe çax ta kuza hatsin varanivar gatikme çur gatetsnegur, arakag kuzer taa, hatse ergingniver pernergur! Joğvadz hats u tatsane, meçkedağ dağme gepak gudaki yarats hed. Udaki u tamnirana “salino”xağalov gançaki gu. Duvan xelokal çellirna kiçme oğtu hedev gelir. Hamşetsinerun çure işoğ şeie, Haşmşetsu Xağ(Hemşin Horonu) Dzove işa mezi, dzovun karun-amar-aşun-tsemerin anu dzovuşe mezigi asa gu. Hamşetsu kovumin xağnernal mezigi çurove inçes abradzik an asa gu. Coroğ medz kede mezigi asa gu, an medz kede entinitus inçves nen antsnuşe mezigi xağalov asa gu. Artvinin gannoğ anune “dasnu çors(ondörtlü) xoronin xağna an xağe. Anunin “Xelar çoroxi xoron”a gastevi… viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com Amerikada bugün yaşanıyor! Günümüzde yoğun olarak yapılması süregelen HES ve Barajlar suyun ticarileşmesi ile alakalıdır! Elektrik üretimi ile alakalı değildir! Karadenizde de yağmur duasına çıkmaya az kaldı, hem de çok az kaldı. Hemşinlerin su ile ilişkileri, önce insani zaruri içecek olduğu için nimetten sayılır. Hemşinlerde eskiden beridir kutlana gelen ve bugün Çamlıhemşin bölgesinde kutlanan “Vartivor” şenliklerinde ve çeşitli şenliklerde “su ile ıslatma” yarışları yapılırdı! Vartivor şenlikleri aslında suyun doğaya verdiği canlılığa da şükran günüdür! Su, koyunun su içtiği dereler demektir. Köyler genelde gür akan derelerin etrafında oluşturulmuş ki, hayvanlarında rahatlıkla su ihtiyacını karşılasın diye… Çocukluğumuz da Yaylalarda eski elbiseler giyinilir birimiz dilenci kılığı ile önde diğerleri de arkada kapı kapı dolaşıp, yiyecek dilenilir “abrik pubrik yağ kuzik, Aspadzan çağh-arakag kuzik (Allahtan yağmur-güneş isteriz)” Yada,” kaşuk kaşuk yağ isteruz ellağten yağmur-güneş isteriz” denir ekmek verenler eğer yağmur istiyor ise, bir damla su damlatır, güneş istiyor ise de ekmeği kapı eşiğinde göğe kaldırılırdı, öyle verilirdi! Toplanan yiyecekleri köyün 14 Çaxie! Torxuşan u goyduşe çağhun eguşin oğteve gebçi gu… Cemranere gücüğin meçe kuka, Mard’in 9’e(ine) Abrilin 5’e(hink) Maisin 24’e(san u çors) xoğin gundulige şoğnuşover elloğ çeeruşe, şad çax gena. Torxe kaynuşe lerniver oçxernun ertuşe, lerniver köçin ertuşe çağhoun eguş nu parduşove gebçi gu. Hamşetsikes, maisin seftaku çağhe xamigun, çure joğvin kelxenire levanangun. Hemal an çağhun çure gatnivar xarnin madzuni martsu genin. As çağhies, hemal mağunoun ama tağ gellin. Mağun urune bidatsats tağe andi garnu. Memal, abrilin amsun Komekosor(kara pazartesi) astevadz or go, an ore bed genin lobian torx enuşi ama… İsa astadznires çurin gannuşove elloğ panerin… Turkiyeis abroğ Hamşetsinie Hanefi meseban Muslimanin! Çur asuşe abtez arnuş lemaz enuşa. Merni ana an çurove poğvuşa. Muslimannike cennatin çur go, cehennamin ço gasin aman avdagun! An amaal dinan hed, çure baruş bidi, ijere ganna u isa aşxarsal cennat elli… Torğ astak goydetsak lazut arak. Ağuş u alur enuş bidi, ağuşi ama çağatsk bidi, çağatske tartsenuşi ama zor vazoğ ked bidi. Anu ama emmen kaği kedoun cotin 5-10(henk-dase) çağatk go. Tuxdzovun altune çayna. Şadme çağhot dağe hazenoğ meg ağudmena. Tuğdzovun 210.000 (ergu harur u dase hazar) çay unnoğ mart go. Çure şağe hazenoğ isa ağudes, aşxaris ekolojin averiana çaysal isti hedev arançu bes elloğça. Çayove abroğ kovumnun pana al tejrevoğa. Çur gannaoç ana takra köçemen elluşe gebçoğa. Anu ama çurin meg gatikin bila medz kiner uni. İsa kines Tuxdzovus abroğ emmen kovum kidin, Hamşetsiksal kidin, emmen hokets çurin kine kidanuşe bidi. Çure ked elli u vazaana, entame al soye gastevi sevdai gançuşe… As kedes vaza gerta Sevdan put gena gerta İnçenim aman sevdan Hokisal kola gerta… 15 merkezi bir yerinde hep birlikte yeni, türküler ve horonlarla şenlik haline çevrilirdi. Ne gariptir hemen gerçekleşmese bile bir zaman sonra gerçekleşirdi duanın cevabı… Hemşinlilerin suyu anlatan şeyleri! Hemşin Horonu denizi anlatır! Mevsimlere göre kıyıdaki dalgayı anlatır. Hemşin halk oyunları su ile ilişkilerimizi anlatır . Çoruh nehrini anlatır Artvinde oynanan “dasnu çors” 14 lü diye de bilinen “çoşkun çoruh horonu” Çoruh Nehrini karşıdan karşıya geçerler iken, karşılaştıkları zorlukları anlatır. Yağmurlar! Bir çok toprak işlemi ekin yada hasat, yağmurların tarihi ile başlar… Cemreler, Mart 09(22), Abril 05(18) Mayis 24 (07 haziran) yer kürenin mevsimsel ısınması ile oluşan yoğuşmadan kaynaklı oluşan yağmurlara göre ayarlamak ekini göçü hasadı. Hemşinlerde mayis ayının ilk yağmur suyu içilir, saç başa sürülür, süte maya çalınıp yoğurt elde edilir. Aynı yağmurlar arı döl ve kendilerine hastalık ilacı verir. Ayrıca Nisan ayında “Komekosor” dedikler de “Kara Pazartesi” diye de bir günü beklerler ekin ekmek için. Bu anlatılanların hepsi suyun varlığına göredir… Türkiye de yaşayan Hemşinler Hanefi mezhebinden Müslümandırlar! Su demek ibadet etmek için temizlik demek öldüğünde aynı su ile yıkanmak demek. Müslümanlar cennette su olduğuna inanır da, cehennemde su olmadığına inanır! O yüzden dini açıdan da suyu korumak gerekli ki bu dünya da cennet olsun… Ekin dedik ektik biçtik mısır aldık. Öğütülüp un etmek gerekli, bunun içinde bir değirmen gerekli, değirmen için gür akan dere gerekli. Bu yüzden her derenin kenarına 5-10 değirmen bulunur hemen her köyde. Karadenizin yeşil altını Çay! Bol yağışı seven bu bitki, Karadenizin doğusunda 210.000 üreticinin geçim kaynağı! Suyu seven bu ürün ekolojik denge bozulursa eğer çay üretimi sıkıntıya girer. Su olmayınca göçler başlar! O yüzden suyun bir damlasının bile Bu bölgede Hemşinler de dahil hemen herkes bilir, bilmeli… Su, dere olup aktığında yâre türkü yakmamıza da ilham olmuştur! viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com Doğa’nın Çığlığı Lazca Adnan Avcı Bucaklişi Kültürün şekillenmesinde coğrafyanın oldukça fazla rol oynadığı Doğu Karadeniz’de ekolojik tahribat beraberinde kültürel tahribatı getirecektir. dil/kültür ve doğanın içiçeliğini hem anadilim Lazca hem de Türkçe dile getirmek istedim. Asimilasyonu devlet geleneği haline getirmiş ulus-devlet yapısı ve kar hırsı için doğayı sınırsız kaynak olarak gören sermaye Doğu Karadeniz’de kültürel ve ekolojik tahribatı el ele yürütmektedir. Bu gün Doğu Karadeniz’de geri dönüşü imkansız kültürel ve ekolojik tahribatlar birlikte yürümektedir, bunlara karşı yürütülen hak ve özgürlük mücadelesin de birlikte yürütülebileceğini düşünüyorum. Bu kısa tespitin ardından 2. Yağışlı iklim, engebeli arazi, hırçın deniz, gür ormanlar, yüksek yaylalar, vadilerce uzanan dereler; pratik zekalı insanlar, aksi ve inatçı yüzler, dağınık yerleşim, ahşap mimari, hareketli müzik ve horonlar, vadilerce farklılaşan dil ve kültürler. Doğu Karadeniz’in doğasının ve insanının özeti… viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com 1. Güneşin bile ıslandığı bir coğrafyada deredeki balıklar susuz kalabiliyor. 3. Heybetli gürgenlere destanların yazıldığı, dere sularının kutsal sayıldığı, pınarlara selam verilen, kayaların isimlerinin olduğu, kuşların insanlara rehberlik ettiği bir coğrafya Doğu Karadeniz. İnsanın doğa ile kurduğu bağ bu denli güçlü ve derin. Laz bir ozan kendini tanımlarken “Yağmurun yatay yağdığı, derelerin dik aktığı bir coğrafyanın çocuklarıyız biz.” diyor. Yani insanlar kendilerini ve kültürlerini tanımlarken doğadan besleniyorlar. Şimdi hem kültür hem de doğa ciddi tehlike altında. Birleşik bir mücadeleden başka seçeneğimiz yok. Lazca’yı yaşatma mücadelesi verirken, doğa tahribatına karşı durmamak düşünülemez. 16 Doğa’nın Çığlığı Lazca Adnan Avcı Bucaklişi 1. Mjora-ti na goitzaren ar svas, abcaşi doloxeni çxomepe utzare dosk’udunan. 2. Doba orape, endra cendra svalepe, morderi mzuğa, p’eci oncale, mağali golape, rubapes na celvaonen abcape, pratiği nosi na uğun k’oçepe, aksi do merğuli p’icepe, goşabğeri avlape, pitsariş mimari, zelbi muziği do xoronepe, rubaşa ruba na goinkturen nena do xaçkape… Yulva Mzuğauça doğa do k’oçepeşi ozet’i… 3. Gamagundzaneri tziprepes dest’anepe na inç’aru, abcaş çxomepe cexvameri na uşk’unan, maçxapes selami na niçen, p’lak’epeşi yoxope na uğun, k’inçepe muşik k’oçepes gza na otzirams ar sva on Yulva Mzuğauça. K’oçik doğa şk’ala meşuşoleri on do k’ap’et’i ar t’oçite artik’artis menk’oreri onan. Lazi ar mat’rağudalek, ti-muşis oçinapamt’aşa; “Mç’ima akiri na mç’ims, abcape diki na celulun ar svaşi berepe voret şk’u.”-ya it’us. Edo k’oçepek, tipenişi oçinapamt’anuşani; doğaşen feizi eç’opuman. Huy xaçka-ti doğa-ti şuri doduman. Ok’ok’ateri ti ezduşen gale oxenuno muti va miğunan. Lazuri şeni şuri p’ç’irdamtanuşani; doğaşi taxribatis ti var ezdaşa var iyen. Lazuri Nena* Lazi na voreşeni Xazi maen çonape. Ar xoloti viktare Ngolape do onape. Mapxa, doba va thkhvan do Doloxeran livadi. Bere do montaşeni Ditzamey dida – badi. Hakonepe maziray Govişaşer cumape Kuçxepeti vumbonat Şkhuni Lazi nanape *Lazların dili / Rıdvan Özkurt Ançhaşi 17 viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com Arhavi halkı HES zaferini sokakta kutladı Melda Onur “Artvin’in iklimi değişti, eskiden kuru olurdu sıcaklar, bu barajlar yüzünden artık nem yoğun, bu durum tarım modelini de değiştiriyor…” Arhavi’de Ciğani Deresi üzerine inşa edilmek istenen HES’e karşı Direniş Evi kuran Arhavililer bir süredir davet ediyorlardı. Bölgede yaşanan çevre ve yaşam hakkı ihlalleri ile ilgili bir gözlem turu yapmak üzere yola çıktık. Cerattepe, Taşocakları, Çamlıhemşin, Ardeşen, İkizdere notlarımızı başka bir güne bırakıp Arhavi’ye bakalım. Arhavi’de Ciğani Deresi üzerinde bir süredir huzursuzluk vardı. Konaklı ve Kemerköprü Köyleri sınırları içinden akan derenin üzerine inşa edilmek istenen Kavak 1-2 Regülatörü ve HES projesine karşı temmuz ayı başında dere kenarında bir Direniş Evi kuruldu. Karadeniz İsyandadır Platformu eylemcilerinden Eren Dağıstanlı ve Arhavi Doğa Koruma Platformu üyesi Nazlı Demet Uyanık’ın rehberliğinde yöreyi gezip Direniş Evi’ne geldik. Gündüz boyunca nöbet tutulan ve akşamları da protestolara katılan köylülerle kalabalıklaşan Direniş Evi’ne gittiğimizde birkaç gün önceki müdahalenin izleri görünüyordu. Direniş viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com Evi’ndeki birçok eşyaya el konmuş, asılı bulunan şubat ayında vefat eden HES direnişçisi Melahat Teyze’nin fotoğrafı alınmış, direnişçilerin sprey boyaları kırılıp dereye atılmıştı. Yani derenin HES’le taciz edildiği yetmiyormuş gibi bir de kimyasal madde içeren boyalarla kirletilmişti. Pek çok dava açıldı Ciğani Deresi’ndeki HES inşaatı MNG Holding’e bağlı Arhavi Elektrik Üretim Ltd. Şti. tarafından sürdürülüyor. Bölgede birçok projeye sahip olan MNG Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Nazif Günal da Arhavili. Zaten bölgede bu tür yatırımlara giren ve halkla karşı karşıya gelenler çoğunlukla ve ne yazık ki o bölgenin yetiştirdiği evlatlar. Mesela Mehmet Cengiz, Hayrettin Özaltın… Kavak 1-2 Regülatörleri ve HES projesi, şehir içine yapılan ilk HES olarak belirtiliyor. Çünkü Orçi ve Sidere’nin suyu 3800 metrelik ve şu anda inşası süren tünelde toplanıp Cumhuriyet Mahallesi’ne, yani şehir içine aktarılacak. Santral da mahallede olacak ve inşa edeceği regülatör göl alanında biriktirip, suyun akış yönünü değiştirerek, tarım arazileri arasından tünele alıp mahallenin üstünde bir noktaya taşıyacak. Tünel 18 çalışması mayıs ayının başında başladı, hâlâ da devam ediyor. Direniş Evi kurulduğu günlerde, inşaat sırasında iş makinaları hafriyatları gelişigüzel bir şekilde dereye dökmeye başlayınca, halk iş makinelerinin önüne geçerek hukuksuz çalışmayı engellemişti. Nazlı Demet’in dereye girip iş makinelerini durdurmasıyla, basın açıklamasını derede yapan halkla beraber Arhavi’de direnişin sesi yankı bulmaya başladı. İnşaat hafriyatının ÇED raporunda belirtilen alanın dışında dereye dökülmesinden, ulaşım için kaçak köprü inşa edilmesine kadar Kavak HES projesinin hukuksuzluğuna karşı açılmış 10 dava var. HES projesine açılan davalar arasında ÇED raporunda hileli bir şekilde can suyu miktarının yanlış hesaplanması da bulunuyor. Kavak 1 regülatöründen bırakılacak can suyu hesabında esas olacak kesitin hangi noktadan alındığına dair koordinat bilgileri raporda bulunmuyor. Can suyu hesaplamalarını yapan ekip, aynı bölgede yapılması planlanan Taşlıkaya HES ve Orta HES projelerinde de aynı en kesitlerini kullanıyor. Yani kopyala-yapıştır yöntemiyle farklı dereler aynı hesabın içine sığdırılmaya çalışılıyor. Kaçak köprüyle HES inşaatı Direniş Evi’ni ziyaretimizin ardından gerginliğin yaşandığı müdahalenin olduğu yere gittik. MNG şirketi, proje imar planının dışında izinsiz olarak Kemerköprü Köyü ile 19 Dereüstü Köyü arasında şantiye alanına ulaşım için kaçak bir köprü inşa etmişti. Üstelik de DSİ’den görüş alınmadan ve kaçak olarak inşa edilmişti. Derenin genişliği ve orada bulunan eski köprülerin konumlanışına baktığımızda köprünün felakete davetiye çıkardığı belli. Zira derenin en dar yerine yapılmış ve bir yağmur sonrası taşkına neden olacağı ayan beyan görünüyor. Derenin sürükleyebileceği bir miktar taş, odun vb. kütleyle geçişi tıkayıp baraj etkisi yaratabilecek ve taşkına neden olabilecek konumda. Köprünün yıkılması için DSİ. 26. Bölge Müdürlüğü firmaya 09.05.2014 tarihli bir yazı göndermiş ancak köprünün yıkımı hâlâ gerçekleşmemişti gittiğimizde. Oysa gönderilen yazıda açıkça “Yatak kesiti daraltılarak yapılan köprü, halkın can ve mal kaybına neden olabilir. İnşa öncesi Müdürlüğümüz görüşü alınmadan yapılan mevcut köprünün kaldırılarak dere yatağının eski haline getirilmesi gerekmektedir” ifadeleri bulunuyor. Bizden birkaç gün önce çıkan arbede ve jandarmanın müdahale nedeni de bu köprüydü. Kaçak köprüyü protesto eden köylülere taşeron şirketin çalışanları saldırınca jandarma da olaya karıştı. Olaylar Noğa Çay şirketinin önünde oldu. O sırada fabrikada çalışan Osman Duman, dışarıda ailesinden insanların darp edildiğini görünce dışarı fırlıyor. Ailesini ve yaşam hakkını korumak isteyen Osman Duman “karıştığı olaylar” yüzünden ertesi gün çalıştığı çay şirketinden çıkarıldı. Osman şirkete karşı dava açmaya hazırlanıyor. Osman’ın işten viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com çıkarılma gerekçelerinden birinin şirkette sendikalaşma çalışmaları olduğu, daha öncesinde de HES’lere karşı eylemlere katılmak olduğu belirtiliyor. Kaymakam, Vali, DSİ… Köprünün akıbetini sormak için platformdan arkadaşlar, CHP Artvin Milletvekillerinden Yüsel Çorbacıoğlu ve Arhavi örgütünden arkadaşlarla Arhavi Kaymakamı Muhammet Önder’e gittik. Kendisinin DSİ’den şirkete gelen köprü yıkım yazısından haberdar olmadığını belirterek, 31.03.2014 tarihli ve yine aynı bölge müdürün imzası bulunan “köprü yapılabilir” kararını gösterdi. Ancak 09.05.2014 tarihli ikinci ve yıkım gerektiren yazı Başbakanlık Genelgesine dayanıyordu ve eski yazıyı çöpe viyaekoloji.wordpress.com • viyaekoloji@gmail.com gönderiyordu. DSİ Genel Müdürü Akif Özkaldı’yı arayarak konuyu sordum. Mutlaka ilgileneceklerini söyledi. Ardından yıkım konusundaki yazının Valiliğe gittiğini öğrendik, Artvin Valisi Kemal Cirit ile yıkım konusunda inisiyatif alması için konuştuğumda. Evet herkes köprü yıkılmalı diyor ama köprü hâlâ orada… Derken yeni bir gelişme oldu geçen hafta. Rize İdare Mahkemesi, HES projesi hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdi. ÇED Olumlu raporunda tespit ettiği 7 eksiği belirterek HES’i durdurdu. Şimdi sıra kaçak köprünün yıkımında… Bu daha başlangıç… (Birgün) 20