Tabiat ve İnsan - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Transkript
Tabiat ve İnsan - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Tabiat ve İnsan Yıl: 49 Sayı : 191 • Eylül 2015 • ISSN: 1302-1001 1 Tabiat ve İnsan 2 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE UYUM Serap KANTARLI Genel Başkan Yardımcısı İ klimlerin değişikliği konusundaki algımızın her geçen gün karşılaştığımız çevre sorunları ile birlikte artığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bununla birlikte gelecekte karşımıza çıkabileceği muhtemel iklim değişikliği sorunları ile halkımızın ve doğamızın baş edebileceği eylemlerin ve önlemlerin yeterli seviyede olduğunu söylemek mümkün değil. İklim değişikliğine sebep olan fosil yakıtların kullanımı, ormanların yok edilmesi, sulak alanların ve tarım topraklarının kaybedilmesi, yanlış arazi planlaması ve uygulamaları ile doğanın yaşamsal öneme sahip süreçlerinin göz ardı edildiği büyüme ve kalkınma hamleleri gelişmekte olan ülkeleri gelişmiş ülke seviyesine çıkarmayacaktır. Gelecekte karşı karşıya kalınabilecek aşırı doğa olaylarının yaratacağı yıkım, açlık, susuzluk ve sağlık sorunları ile mücadele iklim değişikliğine uyum konusunda başarılı stratejiler geliştiremeyen gelişmekte olan ülkelerin kalkınma ve büyümelerinin önündeki en büyük engel olacaktır. Bu nedenle kalıcı ve adil bir büyüme için iklim değişikliği ile uyum ülkemizde bütün plan ve programlarda yerini almalı ve bu uyumun ana ekseni doğal kaynakların, biyolojik çeşitliliğin ve en önemlisi ekosistemlerin işlevsel bütünlüğünün korunması olmalıdır. Orman varlığımız, nehir havzalarımız, sulak alanlarımız, denizlerimiz, dağlarımız, mera ve tarım arazilerimiz, barındırdığı doğal, kültürel ve tür çeşitliliği ile korunan alanlarımız gelecekte meydana gelebilecek iklim değişikli riskleri karşısında hayat sigortamız ve başta kırsal kalkınma olmak üzere kalıcı ve gelir eşitsizliğini ortadan kaldıran bir büyüme için güvencemizdir. Şehirleşme ve sanayileşme hayat sigortamızı kesmeden planlanmalı, büyük projelerin ve yatırımların fizibilitesi toplumumuzun temel ihtiyaçları olan güvenilir gıdaya ulaşma, temiz suya erişim ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını korumayı garanti altına alan ekosistemlerin işlevlerinin korunmasını da kapsayacak şekilde yapılmalıdır. Bugün ülkemizde iklim değişikliğine uyum konusunda her bireye ve her kuruma sorumluluk düşmektedir. Her türlü kamu ve özel sektör yatırımları ile belediye hizmetleri iklim değişikliği ile uyum konusunda ortaya çıkabilecek riskler değerlendirilerek planlanmalı ve alınması gereken tedbirler acilen uygulamaya konulmalıdır. İklim değişikliğine uyum konusunda kendimize normalinden biraz daha farklı hatta belki de normal iklim olaylarında bile neden bu kadar yıkıma maruz kaldığımız sorusunu sormalıyız. Akdeniz’de yaşanan sel felaketleri bölgenin geçmişte hiç karşı karşıya kalmadığı miktarda yağış almasından mı kaynaklanıyor yoksa geçmişte bir sünger gibi bu güçlü yağışları tutan ve dengeleyerek toprağa veren Akdeniz bitki örtüsü Maki’nin kazınarak bu alanların betonlaşmasından mı ? 3 TÜRKİYE TABİATINI KORUMA DERNEĞİ TURKISH ASSOCIATION FOR THE CONSERVATION OF NATURE Sahibi / Owner TTKD adına Genel Başkan Yunus ENSARİ TABİAT VE İNSAN IUCN NATURE AND MAN The World Conservation Union TTKD Dünya Koruma Birliği (IUCN)’nin Üyesidir İÇİNDEKİLER / CONTENTS Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Serap KANTARLI Yayın Kurulu / Editorial Board Dr. Ülkü MERTER Ali Rıza KOÇ Ebru OLGUN Av. Tuncay AKI Hakan ÇELİK Alev TAŞKIN Onur KALE Yayın: Yerel Bilim Kurulu / Scientific Board Prof. Dr. İrfan ALBAYRAK Prof. Dr. Mustafa AYDOĞDU Prof. Dr. Seyit AYDIN Prof. Dr. Yusuf AYVAZ Prof. Dr. Murat BARLAS Prof. Dr. Banur BOYNUKARA Prof. Dr. Sadık ERİK Prof. Dr. Ali ERDOĞAN Prof. Dr. Sümer GÜLEZ Prof. Dr. Adil GÜNER Prof. Dr. Emrullah GÜNEY Prof. Dr. Saime ÜNVER İKİNCİKARAKAYA Prof. Dr. Mustafa KURU Prof. Dr. Latif KURT Prof. Dr. Ali ÖZPINAR Prof. Dr. Kenan PEKER Prof. Dr. Levent TURAN Prof. Dr. Tanay Sıdkı UYAR Prof. Dr. Hakan YARDIMCI Prof. Dr. Sedat YERLİ Doç. Dr. Tamer ALBAYRAK Doç. Dr. Gül GÜNEŞ Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ Doç. Dr. Nahit PAMUKOĞLU Doç. Dr. Güner SÜMER Doç. Dr. Hakan SERT Doç. Dr. M. Ali TABUR Doç. Dr. Atilla YILDIZ Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ Yrd. Doç. Dr. A.Selçuk ÖZEN Yrd. Doç. Dr. Nazan KUTER Yrd. Doç. Dr. Kayhan MENEMENCİOĞLU Yrd. Doç. Dr. Fatih MÜDERRİSOĞLU Yrd. Doç. Dr. Lütfi NAZİK Öğ. Elem. Uzman Aysu BESLER Kapak Fotoğrafı : Panurus biarmicus (Bıyıklı Baştankara) Doç.Dr.Özdemir ADIGÜZEL Adres: 2. Menekşe Sk. 29/4 Kızılay 06440 ANKARA Tel: (0.312) 425 19 44 - 419 09 91 Fax: (0.312) 417 95 52 E-posta: ttkder@ttkder.org.tr www.ttkder.org.tr Yazıların tüm teknik ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir. İleri sürülen fikir ve iddialar derneğin görüşünü yansıtmayabilir. Dergiye gönderilen yazılar yayınlansın veya yayınlanmasın iade edilemez. Yazar ve kaynak belirtilerek bu dergiden alıntı yapılabilir. Basım Tarihi: 30.09.2015 BAŞYAZI Serap KANTARLI...........................................................................................................................................1 TÜRKİYE ORNITOLOJISINE TARİHSEL SÜREÇTE GENEL BİR BAKIŞ….........................3 Prof. Dr. İlhami KİZİROĞLU KANATLI HAYVANLARDA EMBRİYONAL DÖNEM CİNSİYET TAYİNİ..........................17 Prof. Dr. Banur BOYNUKARA Doç. Dr. Timur GÜLHAN KARATAVUK (Turdus merula L.)’UN AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ KAMPÜSÜNDEKİ ÜREME BİYOLOJİSİ..........................................................................................................27 Biyolog Elif Betül EVCİMEN, Uzman Biyolog Bekir KABASAKAL Prof. Dr. Ali ERDOĞAN İSTANBUL’DA OSMANLI-TÜRK BAHÇE MİMARÎSİ.........................................................31 Prof. Dr. Mehmet TUNÇER İÇANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI HAZIRLANDI............................................................................................41 Serap KANTARLI Yapım: UÇAN SELEFON Büyük Sanayi 1. Cad. No: 99/15-16 İskitler/ANKARA Tel : 0.312 341 46 35 Grafik Tasarım: Erdinç YALÇINKAYA Tabiat ve İnsan TÜRKİYE ORNİTOLOJİSİNE TARİHSEL SÜREÇTE GENEL BİR BAKIŞ A General Glance to Turkish Ornithology Throughout the History Prof. Dr. İlhami KİZİROĞLU Hacettepe Üniversitesi E. Öğretim Üyesi 5 Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT Türkiye’nin ornitofaunasına özgü ilk kayıtlar Evliya Çelebi’ye aittir. Sonraki dönemlerde, özellikle XVI-XIX yüzyıllar arasında Türkler tarafından ornitolojik gözlemlere rastlanmamış olup, bunlar daha çok yabancı gezgin doğabilimci veya misyonerlere ait sonuçlardır. Bu dönemde Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde yakalanıp tahnit edilerek yurt dışına götürülen kuş preparatları, özellikle Avusturya, Almanya, İngiltere ve Fransa’daki ilgili müzelerde bulunabilir. The initial records on Turkish ornitofauna were dated back to Evliya Çelebi. After Evliya Çelebi between XVI-XIX centuries, the ornithological observations were made by foreign excursionists, naturalists and missionaries, rather than the Turkish researchers. The samples of bird species collected from various places of Anatolia during that period could be seen today in Austrian, German, British and French museums. The ornitofaunistic studies made by Turkish researches only re-commenced after the publication of Saadet Ergene’s book, “Türkiye Kuşları-Birds of Turkey”, in 1945. Türk araştırıcıların yürüttüğü ornitofaunistik çalışmalar Saadet Ergene’nin “Türkiye Kuşları” kitabını yayımladığı 1945 yılıyla başlamıştır denebilir. Bu çalışmada, sonraki yıllarda ve özellikle son çeyrek asırda, Türk araştırıcılar tarafından, çeşitli bölgelerde yürütülen çalışma ve belirlenen kuş türü sayı ile statüleri kısaca ortaya konmuştur. This research is based on Turkish researchers’ observations made after 1945, mainly in the last 25 years, and presents the number of bird species and their status in various regions of Anatolia. Anahtar Sözcükler : Kuş türü ve statüleri, ornitoloji, Anadolu, Türkiye Kuşları Key Words : Bird species and status, ornithology, Anatolia, Birds of Turkey Bu çalışma Ord.Prof.Dr.Curt Kosswig ve Prof. Dr. Saadet (Bayramoğlu) Ergene ve Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Genel Başkanı Hasan Asmaz’ın anısına ithaf edilmiştir. This article is dedicated to the memory of Ord.Prof. Dr.Curt Kosswig, Prof.Dr. Saadet (Bayramoğlu) Ergene and Hasan Asmaz, the first president of the Turkish Association for the Conservation of Nature. GİRİŞ Kuşlar Antik çağdan günümüze kadar, üzerinde yoğun bilimsel çalışma yürütülen ve insanoğlunun, en çok ilgi duyduğu canlı gruplarından birisidir. Onların uçabilme özellikleri, insanoğluna ilham kaynağı olmuştur (1,2). Tüm dünyada ve özellikle Avrupa’da, ornitolojik araştırmaların çok eskilere dayandığı bilinmektedir. Örneğin Almanya özelinde kuş bilimsel araştırmaların yayınlandığı bir bilimsel dergi olan “Journal für Ornithologie” “J. of Ornithology” yaklaşık 150 yıldan bu yana yayınını başarıyla sürdürmektedir (3). Yine diğer birçok Avrupa ülkesi ve Amerika’da ornitolojik araştırmaların yayımlandığı çok sayıda bilimsel dergi bulunmaktadır. Türkiye’de kuş deyince akla ötüşleri nedeniyle kanaryalar, sonra da eti nedeni av kuşları, örneğin keklik, mezgeldek, ördek vd kuş türleri geliyor. Bunun altında, gerek ilk ve gerekse ortaöğretim kurumlarında kuşlarla ilgili yeterli bilginin verilmeyişi yatar. Üniversiteye yeni başlayan Biyoloji Bölümü öğrencileri bile Türkçe on kuş türünün ismini saymada zorlanıyor. Bu eksiklik ilk ve orta öğretim kurumların6 da görev alacak eğiticilerin, bu konuda, üniversitelerde bilgilendirilmeleri ile giderilebilir. Bu nedenle öğretmen yetiştiren kurumlarda, arazi çalışmaları ve kuş türü resimleri ile birlikte, kuşlar hakkında ekolojik özellik ve biyolojik bilgi de verilmelidir. Türkiye’de Üniversite bünyesindeki ilk kuş araştırma merkezi ve bilimsel araştırmalar, Hacettepe Üniversite’sinde yürütülmeye başlanmıştır (4-40). “Beykuş” adlı kuş gözlem kulübü, öğrencilerle birlikte arazi gözlemlerini yakın çevre ve çeşitli alanlarda sürdürmektedir. Bu tip araştırma merkezleri daha sonra ODTÜ, Akdeniz ve 19 Mayıs ve Van 100.Yıl Üniversitesinde açılmış ve yaygınlaştırılmıştır. Yetmişli yıllarda bir elin parmağı kadar olmayan Ornitoloji “Kuşbilim” araştırmaları yürüten öğretim üye ve yardımcılarının sayısı artmış ve birçok üniversiteye dağılmıştır. Günümüzde Türkiye’de 23 farklı üniversitede ornitolojik eğitsel ve arazi çalışmaları yürütülmektedir. Bu araştırmada Türkiye Ornitolojisinin tarihi sürecinde öne çıkan yerli ve yabancı araştırıcılarla ilgili ve belirlenen kuş tür sayılarına özgü, bazı bilgiler verilecektir. Tabiat ve İnsan 1. Türkiye’deki İlk Ornitolojik Araştırmalar b. XVII. Asır Evliya Çelebi Türkiye’nin ornitolojik zenginliği ile ilgili ilk kayıtlarını, gittiği bölgelerde bulunan kuşbazlardan elde ederek, kaleme almıştır. Yani Anadolu’da ornitolojik verileri toplayan ilk Türk Ornitolog, Evliya Çelebi’dir denebilir. Johann Baptisten Taverniers kırk yıllık gezi notlarını kaleme alırken, 6 Aralık 1643 tarihinde Birecik/ Urfa bölgesine uğradığını ve burada ornitolojik veri topladığını belirtmektedir (43). Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1611-1682 yılları arasında yaşamış olan Evliya Çelebi, çeşitli amaçlarla İmparatorluğun birçok bölgesinde yaptığı gezilerde, o bölgelerin biyolojik yapılarını da işlemiş ve çok ilginç bilgiler vermiştir. Gidip gördüğü mahallerde yaşayan kuş türlerini, yerel adlarını da vererek değerlendirmiş ve ünlü eseri “SEYAHATNAME”‘de işlemiştir. Bu bilgiler Türkiye’nin ornitolojisine özgü ilk kayıtlar olarak değerlendirilebilir. Türk’ler tarafından bu dönemlere özgü başka kayıtlara ulaşılamamıştır. c. XVIII. Asır W. Sherard (1720)’ın İzmir Bölgesinde yaptığı gezilerde, tesadüfen gördüğü ve çok dikkatini çeken bir kuşu Linné’ye yollamış ve bu türü betimlemesini istemiştir. Linné 1740 yılında Anadolu’dan gelen bir materyalin değerlendirmesini yapmış ve onu İzmir Yalıçapkını (Alcedo smyrnensis) olarak adlandırmıştır. J. Sibthorp ve F. Bauer (1786), Türkiye’nin batı bölgelerinden İzmir- Uludağ ve İstanbul’a özgü ornitolojik kayıtlar yapmışlardır. d. XIX. Asır 1.1.Anadolu’da Gerçekleştirilen Bazı Ornitolojik Çalışmalar Aşağıda kısaca değinilecek olan dört asırlık periyotta, Anadolu’da kuşlarla ilgili gözlemlerini kaleme alan yerli araştırıcıların yayınları bulunamamıştır. Belki arşivlerde olabilir, bu nedenle Osmanlıca okuyabilen genç araştırıcılar, bu görevi üstlenip, görev alırlarsa, önemli bir boşluğu da doldururlar. a. XVI. Asır Büyük bir bölümünün misyonerlik çalışmalarını da ornitolojik çerçevede yürütmüş olabilecekleri düşünülen, aşağıdaki gezginlerin çalışmaları ile ilgili bilgilerin çoğuna Kummerloeve (1961) yayınında yer vermiştir(41). Bunlardan bazıları aşağıya çıkarılmıştır: Pierre Belon, 1548 yılında, Kudüs, Şam ve Lübnan üzerinden Halep’e oradan da Antakya ve özellikle Amik Gölü’ne, daha sonra da Amanos’ları aşarak Adana’ya ve Orta Toroslar üzerinden Konya istikametine doğru geçerek kuş gözlemi yürütmüştür. P. Belon, bu bölgelere özgü (az olmakla birlikte) ilk zoolojik verileri elde etmiş, daha sonra uğradığı İstanbul Boğazı ve çevresine ait ornitolojik gözlem yaparak, belki de buraların ilk ornitolojik gezi kayıtlarını toplamıştır (42). 1835-1837 yılları arasında F. R. Chesney başkanlığındaki grup, Fırat/Dicle bilimsel gezisini Torosları da kapsayacak şekilde gerçekleştirmiştir. Bu gezide elde edilen sonuçlar çerçevesinde, Toros’ların yırtıcı kuş ve akbabalar açısından büyük önem taşıdığı ortaya konmuştur. P.de Tchihatcheff Anadolu’da gerçekleştirdiği altı gezisinde 1848, 1849 ve 1853 yıllarında Toros Dağlarının değişik bölgelerini ziyaret etmiştir. “Asie mineure” adlı eserinde bu gezilere değinmiş, ancak onun ornitolojik kayıtları çok sınırlı kalmıştır. Adı geçen yazar bu çalışmasında, R. Curzon’un Erzurum’un Kuşları ile ilgili çalışmasına da atıf yaparak, R. Curzon’un Erzurum ve çevresinin kuş faunasına özgü bir ornitolojik liste yayınladığını belirtmiştir. Avusturyalı bir botanikçi olan Th. Kotschy, Alexander von Humboldt’un Güney Amerika’nın bazı ülkelerinde yürüttüğü doğabilimsel çalışmalarda incelediği, o bölgelerin biyolojik yapısı, bitki ve hayvan türlerinin yüksekliğe bağlı olarak dağılım ve özellikle vejetasyon örtüsünün değişim haritasından esinlenmiştir. Th. Kotschy 1836 ve 1853 yıllarında Orta Toros ve özellikle Kilikya bölgesindeki gözlemlerini yürütürken, çok sayıda kuş preparatı(tahnit) da yapmış ve bunları Viyana Doğa Tarihi Müzesine götürmüştür. Aynı araştırıcı Anadolu’daki bu bölgenin bitki örtüsü 7 Tabiat ve İnsan ile kuş ve memeli hayvan türlerinin, yüksekliğe bağlı olarak değişimi hakkında araştırmalar yürütmüştür. Bütün yukarıda belirtilen bu bilimsel gezi(ekspidisyon)ler sonucunda, sadece fırsatlar ölçüsünde kuşlara özgü bilgilerin verildiği görülmüştür. (A.v. Humboldt bu dönemde Rusya dahil tüm Avrupa ve Güney Amerika’da bir yandan doğabilimsel gözlemler yürütürken, diğer yandan, esas mesleği olan maden mühendisliği çerçevesinde yearaltı zenginlikleri ile ilgili de o ülkelerin yetkililerine bilimsel raporlar sunmuşur. Osmanlı İmparatorluğu onu dikkate alıp, ülkeye davet etseydi ülkenin önemli yer altı zenginlikleri ile ilgili bilgileri de daha o zaman elde etmiş olurdu. Ne yazık ki onu sadece, dönemin en güçlü imparatorluklarından birisi olan Osmanlı görmezden gelmiştir(44). Bu dönemde yabancı uzmanların yürüttüğü doğabilimsel gezi ve araştırmaları bu açıdan da değerlendirmek gerekmektedir). H. E. Strickland (Kasım 1835-Şubat ve Nisan 1836) ise İzmir ve Batı Anadolu Kıyı Bölgesinde saptadığı kuş türlerine özgü ornitofaunistik liste yayımlamıştır. e) Ch. G. Danford’un Çalışmaları ve İstanbul Boğazı’nın Kuş Göçü Açısından Önemi Yukarıda belirtilen gözlem kayıtları dışında, Türkiye’de bilimsel anlamda önem taşıyan ornitolojik gözlemler Danfort (1877/78: 1877 ve 1880)’a aittir. Danford, bu çalışmalarında, daha çok Güneydoğu Anadolu ve Torosların ornitolojik yapısına özgü kayıtlar tutmuştur. Danford iki araştırma gezisini Güney ve İç Anadolu Bölgesinde gerçekleştirmiş ve o bölgenin kuş faunasını araştırmıştır. Ayrıca batı kıyılarını, İstanbul Boğazı ve civarı ile Erzurum-Trabzon Bölgelerinin ornitofaunası ile ilgili gözlemler yürütmüştür. f) Ch. G. Danford’un 1. Gezi Rotası; 3 Aralık 1875 tarihinde İzmir üzerinden Mersin-Tarsus, Bolkar Dağları ve Zebil(Yahyalı)’e doğru yapılmıştır. Bu gezi 26 Şubat 1876’ye kadar sürmüş ve çok sayıda kuş materyali toplanmıştır. Daha sonra, 3 Mart-18 Nisan tarihleri arasında Gülek Boğazı’a doğru, oradan da Karanfil Dağının eteğindeki Gavur Köyü’ne 19-29 Nisan tarihleri arasında gelmiş ve daha sonra da kuzey istikametinde, İç Anadolu’ya doğru yönelmiştir. Burada Bereketli-Develi-Kayseri üzerinden 15 Mayıs’da Çorum’a, 22 Ma8 yıs’da Merzifon’a giderek, Samsun’da gezisini bitirmiştir. Danford, ilk gezisinde 217 kuş türü (bunların 163’ü Toros Bölgesinden, 54’ü daha kuzey bölgelerden) saptamıştır. g) Ch. G. Danford’un 2. Gezi Rotası; 1-23 Ocak 1879: Mersin’in doğusu-Adana-Misis-Osmaniye (Antitoroslar): Bahçe üzerinden Gavur Gölü-Gaziantep-Nizip- Birecik-Fırat kıyısına gelmiş ve 19 Şubat’ta: Kelaynakları incelemiştir. 8-29 Mart tarihleri arasında, Maraş-Ahır Dağı-Elbistan-Yarpuz-Aziziye-Erciyes Dağı-Kayseri, oradan da Eymir Gölü-Ankara (Nisan ayı)-Sivrihisar- Eskişehir- Bursa-Mudanya’ya gelmiş ve bu gezisini Nisan sonunda İstanbul’da tamamlamıştır. Danford bu gezisinde kuş türü sayısı vermemektedir. İstanbul Boğazı’nın göçmen kuşlar açısından taşıdığı evrensel önem, on dokuzuncu yüzyıl ornitologlarının da dikkatini çekmiştir: A. Alléon(1869/80) da bunlardan birisi olup, İstanbul Boğazı’ndan geçen yırtıcı ve leylek göçünü ilk kez kayda almıştır. (Onun arkadaşları olan J.Vian ve J.Robson burada yürüttükleri ornitolojik gezilerde çok sayıda örneğin preparatını da yapmayı ihmal etmeyip, bu bölgeye özgü kişisel kuş koleksiyonu elde etmişlerdir. Günümüzde artık bu tip gözlemlere izin verilmemektedir, bu nedenle yerli ve yabancı araştırıcıların kuşları öldürüp koleksiyon yapmaları, hem insancıl, hem de doğru değildir. Bu tip çalışma yapanları CITES antlaşmasına taraf olan Türkiye’nin yetkilileri tespit ettikleri takdirde, büyük ceza uygulamaktadır. Bu nedenle gerek yerli, gerekse yabancı araştırıcılar çok hassas davranmalıdır). h) Diğer Ornitoloji Gezginleri K.Krüper(1869;1875) Küçük Asya’nın ornitofaunasını incelemiştir (45). G.C.Taylor (1864) ve L.Rigler (1852) Gelibolu Çanakkale Boğazı’nın kuş faunası ile ilgili gözlemler yürütmüşlerdir. C. Fellowes (1874) Güney Anadolu Bölgesinde ornitolojik çalışma gerçekleştirmiştir. H. J. Elwes(1874) Anadolu’nun değişik bölgelerinde gözlemler yapmış ve kuş örnekleri toplamıştır. H.B.Tristam (Mayıs/Haziran 1881), Suriye bölgesi üzerinden Amik Gölü’ne geçmiş, oradan da Gaziantep- Birecik- Besni-Nacar(Kilis) hattında kuş gözlemi gerçekleştirmiştir. Tabiat ve İnsan G. Schraders (15Ekim 1875-10 15 Eylül 1876 ve 17 Mayıs 1882-10 Haziran 1885) Mersin-Bolkar Dağları ve Aydın Bölgesinde ornitolojik gözlemler yürütmüş ve bu bölgelerde 206 kuş türünü belirlemiştir. Bu çalışma faunistik anlamda kuş türü sayısı ile ilgili o bölgeye özgü çalışmaların ilklerindendir. K. E. Abott (1833-1835 ve 1837) yıllarında Trabzon ve Erzurum’da ornitofaunistik gözlemler yapmış ve bu bölgelere özgü ilk materyalleri toplamıştır. Gonzenbach, J.G.(1852) İzmir ve civarının ornitolojisini; Gonzenbach, J.G.(1860) Anadolu’nun kuş türleri üzerine gözlemler yürütmüştür(46,47). E. Chantre (Nisan-Ağustos1881) Antakya-Birecik-Diyarbakır üzerinden Van Gölü’ne geçmiş ve oradan da Ağrı Dağı’nda ornitolojik gözlemler gerçekleştirmiştir. Chantre bu araştırmasında, 92 kuş türüne özgü 295 örnek toplamıştır. Dresser, H.E.(1891) (48) Erzurum kuşları ile ilgili gözlemler yapmıştır. Derjugin, K.M. (1899) (49) Trabzon ve civarının ornitofaunasını incelemiştir. e. XX.-XXI. Asır Avrupa’nın birçok ülkesinde ornitofaunistik yapı çok iyi araştırılmasına karşın, Türkiye’de bunun eksik oluşuna, daha otuzlu yıllarda dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda Hans Kumerloeve, G. Niethammer ile birlikte 1933 yılında Orta ve Kuzey Anadolu’da ornitolojik araştırmalar yürütmüşlerdir (50). Bu gözlemler “W. Neuhauser & H. Kumerloeve, 1939: Bibliographie der zoologischen Arbeiten über Türkei und ihre Grenzgebiete, Leipzig, Adı geçen bölgenin Türkiye Tabiatını Koruma Derneği’nin kurucu başkanı Hasan Asmaz’ın da büyük gayretleri ile Avrupa Konseyi tarafından 1976 yılında “A-Sınıfı Avrupa Diploma” verilmesi gerçekleşmiştir. Böylece burası kesin koruma altına alınmış ve Milli Park ilan edilmiştir. Burada tarafımızdan da projeler yürütülmüş ve kuş türü sayıları ortaya konmuştur(7,52,54-55). Prof. Kosswig, üniversitedeki çalışmalarında Ornitolojik araştırmaların, Türkiye için ne kadar gerekli olduğunu görerek Prof. Dr. Saadet Ergene (Bayramoğlu)’nin 1945 yılında Doçentlik çalışmasını “Türkiye Kuşları”(56) üzerine yapmasını ve önemli eserini hazırlamasına vesile olmuştur. Bu eser o tarihe kadar Türk Bilim Adamlarınca Ornitoloji konusunda yazılan ilk kitaptır. Bu kitap için sunuş yazısında, Kosswig -“doğayı sevenlere hiçbir hayvan grubunun kuşlar kadar yakın olmadığını söylerken”- kuşların insanların yaşamında ne denli önemli rolleri olduğunu da belirtmektedir. Ve yine devamla -“kuşların gözleri kolayca kendilerine çektiğini ve bu nedenle bütün medeni ülkelerde çeşitli hayvan grupları içinde en çok kuşlara karşı büyük bir ilgi mevcuttur”- diyerek konunun önemine dikkat çekmiştir. p.10” adı altında yayınlanmıştır. Hoberlandt et al.(1948) Prag Milli Müzesi’nin zoolojik gezi ekibinin sonuçalartını yayımlamıştır(51). Kosswig - “Hayvanların hiçbir grubuna herhangi bir memlekette kuşlar kadar geniş ölçüde bir literatür ayrılmadığını ve ilim araştırmalarıyla tabiat aşkının çalışması arasında sıkı şuurlu ve başarılı bir işbirliği meydana getirmek bakımından Zooloji’nin başka hiçbir şubesi Ornitoloji gibi öğünemez“- demektedir. Kosswig, Ergene’nin kitabının bu güne kadar Türkiye kuşları konusunda yazılmış ilk eser olduğunu vurgulamakta ve bu eseri överek Ressam Cemil Aldısan’ın yaptığı kuş resimlerinin, kuş özelliklerini çok iyi betimlediğini ifade etmektedir. Türkiye’deki ornitolojik araştırmalarda öncü bir rol üstlenerek, bilimsel çalışma yapılmasını teşvik eden kişi ikinci dünya savaşı öncesi Büyük Önderimiz Atatürk’ün daveti ile yurdumuza gelen 274 Alman bilim adamı ve teknisyenden birisi olan Ord. Prof. Dr.Curt Kosswig’dir. Prof. Kosswig (52,53) İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde görev yaparken Manyas Kuş Cenneti’nin kuşlar açısından önemini ortaya çıkarmış ve eşi Dr. Eleonora Kosswig ile buranın koruma altına alınması gereği üzerinde durmuştur. Prof. Dr. S. Ergene, kitabının önsözünde,”Türkiye Kuşları” adını verdiği bu kitapta hem Türkiye’de kuluçkaya yatan, hem de göçü esnasında Türkiye’ye uğrayan kuşlardan söz etmektedir (bkz. Tablo 1). Dr. Ergene’nin belirttiği bir başka önemli gerçek ise bu kitabı hazırlarken hangi koleksiyonlardan yararlandığı ile alakalı olan ifadelerdir. Bu maksatla İstanbul’daki yabancılar için faaliyet gösteren bütün liselerin kuş koleksiyonlarından yararlanma olanağı bulurken, diğer yerli liselerde böyle bir durumun olmaması9 Tabiat ve İnsan dır. Aynen bu gün de olduğu gibi. Günümüzde, bazı üniversitelerin bile ellerindeki kuş koleksiyonlarına gerekli alaka ve ihtimamı göstermediklerini biliyoruz (56). Dr. Ergene eserinde kuş türlerinin birçok yerel ve yaygın kullanılmakta olan isimlerini de vererek, bir başka önemli boşluğun doldurulmasına hizmet etmiştir. Dr. Ergene büyük bir mütevazılık örneği göstererek, harpten yeni çıkılmış bir dünyada, böyle bir eseri biz Türk Ornitologlarına kazandırdığı için, bahtiyarlık duyduğunu belirtmektedir. “Doçentlik dil sınav jürimde üye olarak, emekliliğinden hemen önce görev yapan değerli hocamız, kuşlarla ilgili doçentlik tezimi tamamlamamdan ötürü özellikle kutlamış ve önemli sorumluluk üstlendiğimi vurgulayarak beni cesaretlendirmiştir”. Prof. Dr. Ergene, Türk Ornitoloji’sinin temel taşı olarak, önemli bir katkı sağlamıştır. Biz de kendisine ve buna olanak sağlayan değerli hocamız Türkofil Dr. Kosswig’e güç koşullarda bu denli güzel bir eser kazandırdığı için, bütün kuş bilimciler adına teşekkür ve minnettarlığımızı ifade etmek istiyoruz. Daha sonraki dönemde Dr. Kumerloeve (1961)(41) Anadolu’nun Ornitofaunasının tanınmasına katkısı büyük olan eserini kazandırmış ve önemli bir bilimsel boşluğu doldurmuştur. Kumerloeve ve diğer araştırıcıların sadece sınırlı bölgeler ve Türkiye genelinde saptadıkları kuş türü sayıları ile bu verilerin ortaya konduğu yıllar Tablo 1’de görülmektedir Tablo 1. Değişik dönemlerde farklı araştırıcıların gerçekleştirdiği çalışmalarda belirlenen kuş türü sayı ve statüleri. Araştırıcılar Kuş Türü Sayıları ve Statüleri Danford(1875/76; 1879) 163*+54**=217*** Schrader (1875/76,1882/85) 206** Weigold(1911)(57) ;Tristram(1882) 116** Rockinger 1917/18;Korf 1931;Neuhaeuser 1934 152* Bird 1935(58) 87* Ergene, 1945(56) 230**+270*=400 Kasparyan(1955)(59) 398**** Kumerloeve (1961)(41) 238 tür kuluçkaya yatıyor. Bunların 156’sı Güney Doğu Anadolu’da 82 ‘si bu bölgenin dışında datespit edilen tür sayısıdır. Geriye kalan 128 tür transit göçer, kış ziyaretçisidir) 366****+31*****= 397**** Kiziroğlu, (1989; 1993)(10,21) ; 416 (147 tür Yaz göçmeni;186 tür yerli;61 kış ziyaretçisi;25 tür transit göçer;(2 türün nesli tükenmiştir) 426**** Kirwan, et.al.2008(60) 451 **** Kiziroğlu, 2008(34) 502 Kiziroğlu, 2009(36) 502 Kiziroğlu, 2015(61) kuş türlerinin statüleri için bkz. Tablo 2) 513(289 Nonpasseres;224 Passeres) *= Güney Doğu Anadolu ve Toros Bölgesinde kaydı yapılan kuş türü sayısı;**= İç Anadolu’dan Samsun’a doğru olan bölgelerdeki kuş türü sayısı; ***= Türkiye’nin %70’i için geçerli olabilecek kuş türü sayısı ****= Türkiye’nin tamamı için geçerli olabilecek kuş türü sayısı; *****=Türkiye’de olması muhtemel kuş türü sayısı 10 Tabiat ve İnsan Sonraki yıllarda “Ornithological Society of Turkey”’in çıkarmış olduğu “Bird Report’lar (196667;1968-69; 1970-73; 1974-75 ve 1978) (62) ve daha sonra “Ornithological Society of the Middle East”ın ve KuşBank (2012)(63)’ın Türkiye Kuşları ile ilgili yaptığı kayıt ve yayınlar büyük önem taşımaktadır. Bu kuruluşun yılda iki kez çıkardığı “Sandgrouse”adlı dergide Türkiye ve Orta Doğu ülkelerinin kuş faunasına özgü çalışmalar yayınlanmaktadır. Yirmi birinci Asırla birlikte, Türkiye’deki ornitolojik çalışmaların daha yoğun bir biçimde sürdürüldüğü görülmektedir. Bu dönemde yürütülen çalışmalara özgü bilgiler ve araştırmaların(sadece bir kısmı) hangi bölgelerde gerçekleştirildiği Tablo 2’de görülmektedir. 1997-2001 tarihlerine özgü Bird-Report da Sandgrouse 25 :2003: 8-31(Kirwan et al.)’de yayınlanmıştır. Bu çalışmada yeni kayıtlara yer verilmiş olup 83 tür belirtilmektedir. Kayseri ili Yeşilhisar-Ovaçiftlik Köyü sınırları içindeki Develi Havzasında, altmışlı yıllarda Orman Yüksek Mühendisleri İsmet Özer ve Nihat Turan (64) ile Biyolog Tansu Gürpınar (65) Sultansazlığı Kuş cennetinin ornitoloji açısından önemini ortaya koymuşlardır. TTKD’nin değerli başkanı merhum Hasan Asmaz, dernek kanalı ile alanın hem ornitolojisi hem de yöneti- mi ile ilgili çalışmaların yürütülmesini sağlamıştır. Bu alanda bizim ornitoloji grubunun (İ.Kiziroğlu, L.Turan ve A. Erdoğan) gerçekleştirdiği Ornitoloji ve Yönetim Planı çalışmasından ötürü Henri Ford’un “Çevre Ödülü” alınmıştır. Yetmişli yıllarla yoğun olarak ornitofaunası incelenip projelendiren çok sayıda “Ornitofaunistik” araştırmalar yürütülmüştür (8,16,22,31,66). Sultansazlığı kuşları(7,8,11,73), Manyas Kuş Cenneti(7,52,54-55), Ankara ve Çevresi(15,26), İpsala/ Edirne (25), Longos Ormanları(27),Seyfe Gölü(28) , Küre Dağları(32),Giresun Adası(35), Adana körkün Vadisi(38), Eskişehir ve Çevresi(39, 60), Edirne(67), Van Gölü ve Çevresi(68-70), Çanakkale Sulak Alanları (71), İzmir Yöresi ve Çamaltı Tuzlası(72-73), Kızılırmak Deltası(74), Hazar Gölü ve Elazığ (75-76), , Burdur Gölü(77), Antalya ve Çevresi (24,78-84) , Diyarbakır ve çevresi(85-87) vd. gibi alanların ornitofaunası çıkarılmıştır. Yetmişli yıllarda bir elin parmağı sayısı kadar bile olmayan doktoralı ornitolog araştırıcı günümüzde en az 23 üniversitede çeşitli pozisyonlarda görev yapmaktadır (bkz. 61). Bu eğitim kurumlarında ornitolojik gözlem yürüten bilim insanları, farklı başlıklarla ornitolojik araştırma yürütmektedir. Bu durum işin evveliyatını bilen birisi olarak, son derece önemli olup, bu sayının daha da artırılması için hepimize önemli görevler düşmektedir. 20. ve 21. Yüzyılda Anadolu’da ornitofaunistik çalışma yapan bazı araştırıcılar ve çalıştıkları bölgelerle ilgili bilgi Tablo 2’de verilmektedir. 11 Tabiat ve İnsan Tablo 2. XX.-XXI. Yüzyılda Anadolu’da yürütülen ornitolojik araştırmalar ve hangi bölgelerde kimler tarafından yürütüldüklerine özgü bilgiler No 01 01 02 Adı Soyadı (Kuş Türü Sayısı ve Yıllar Varsa Statüleri) Bölgeler K.M.Derjugin(49) C. Hilgert ve P. Niedlieck Braun, F.(88) L.N.G.Ramsey(89) 1899/1900 (1907/08) (1908) Çoruh-Trabzon bölgesi kuşları Orta Toroslar-Ereğli Ege Sahilleri 18 Mayıs-8Temmuz 1907): İç Anadolu Turu. Bozüyük Eskişehir-KonyaBozdağ- Karadağ 04 05 F.Russel(90) (75kuş türü) Stresemann(91) 15 Mart-14 Nisan 1911 (1927) 06 D.Carruthers ve G.Fenwick-Owen (1913) 07 J.Vebzmer; O.Koehler; P. Rockinger O. Antonius(106 ve Ankara için 1917/18 57tür (Münih Müzesinde) 08 H.Weigold(56) 09 P.J.C.Mc Gregor 03 Mart 1911 Ocak 1910-Nisan 1912) 11 12 H.Kumerloeve mer(50) E.Lindner(92) H.Rössner&O.Koller 13 C.G.Bird(57) Şubat-Haziran Sonu 1935 14 Rössner(93) (1935) 15 L.Hoberlandt,& K. Taborsky(94) (1948) 16 Wettstein(95) (1938) 17 P.A.D.Hallom 4-18 Mayıs 1951 18 Ömer K.Gülen 19 20 21 22 C.Kosswig(52-53) M. Başoğlu & W. Hellmich(96) W.Makatsch H.Kumerloeve A.Kasparyan(97) 10 23 24 N.J.P.Wadley(98) 25 A.Lambert, 26 J.H.Ogilvie (99) 27 C.Kosswig(25,26) 12 &G.Nietham- Sart-Soma-Bergama Elbruz Gezisi Anadolu’nun farklı bölgeleri-Doğu Toroslar-Kuzey Suriye. Pozantı-Çamalan-Gülek Boğazı Ve Ankara Civarı İzmir’de kuş göçü izliyor Erzurum Kuş Faunası (1933) Ankara-Çorum-Samsun Haziran 1934 (1934) Akşehir Bolu Bölgesi Mersin-Adana-Misis-Soğukpınar-Uludağ-Gaziantep-Malatya-Besni Avusturya Ekursiyon Ekibinin Kuş Mataryeli toplaması Orta Toros-Amanos-Osmaniye-Karataş-Adana- Mersin-Silifke Egenin kuşları Silifke-Karakaş arası sahil kesimi;Orta Toroslar- Pozantı-Karanfil Dağı-Ereğli Düziçi İlköğretmen Okulu için Haruniye 1951/53 kuşlarını 1955,1956,1958 Hakkari,Manyas Gölü,Kuş halkalama (1957) Van Gölü Çevresinin Ornitofaunası 15-20 Mayıs 1957 Adana civarı-Seyhan Deltası 1956 ilkbaharı Savaştepe-Soma-Bergama) Bursa-Karacabey-Bandırma ve Manyas Gö1954-1956,1957, 1960 lü’nün kuş türlerini araştırmıştır (güneye doğru İzmir-Aydın-Muğla) Şubat 1943-Mayıs 1944,1951 İç Anadolu-Abant Gölü-Niğde-Toroslar’a ve Kasım 1944-Mayıs 1946 yakın bölgeler Şubat 1943-Mayıs 1944 ve İç Anadolu-Abant Gölü-Niğde-Toroslar’a Kasım 1944-Mayıs 1946 yakın bölgeler;Ankara’ Çatalağzı-Zonguldak-Dorukhan-Abant 1946 Sonu-1948 Ortası Gölü Kırklı yılların sonunda Manyas Gölü’nde kuluçkaya yatan kuş türlerini gözlemle(1956),(1958) miştir. Burada kuş halkalama çalışmalarına başlanmıştır. Tabiat ve İnsan 28 29 H.P.Maas (100) J.H.Mc Neile 28 Nisan-2 Temmuz 1951)1959 Bor’a kadar olan platoda (1951) ve (1954) Kıbrıs’tan gelerek-İzmir-Bornova’ya geçerek nadir bir tür olan Anadolu kiraz kuşu (Emberiza cineracea)’ nu araştırmıştır. 30 S.Ergene (58) (1945) Türkiye Kuşları ile alakalı ilk resimli kitabı yayınlamıştır 31 A.Kasparyan (32) (1956) Türkiye kuşları ile alakalı geçici bir sistematik liste yayınlamıştır. 32 G.E.Watson (101-102) (603 kuş ör(1957),(1961a,b) neği toplamıştır) İstanbul - Bolu - Ankara - Konya - İçelToros’ların bir bölümü - Mersin - TarsusPozantı-Silifke-Gülnar-Anamur-Manavgat -Antalya - Elmalı - Ak Dağ-Kohu DağıFethiye-Köyceğiz Gölü-Muğla-Boz Dağ-İzmir ve Uludağ 33 O.Epping(80 örnek ve 28 tür) 6 Nisan-16 Haziran 1960 Burdur-Yeşilova arasında 34 W.Kunz (1960/61(19-29 Eylül) Kuzey Batı Anadolu ( 1960/61(28 Ağustos 14 Eylül) İstanbul-Ankara-Konya-Güney Batı KıyılarıAydın-Muğla 35 Erz, W. 36 Macke, T. (1960/61 (28 Ağustos-22 Eylül) Batı ,İç ve Güney Anadolu. 37 Vielliard, J. (1968) Türkiye Kuşları 38 Kiziroğlu, İ. (4) (1978-81) Ankara 39 Kiziroğlu,İ. (3) (1982) Ankara/Beynam 40 Kasparek, M.(42) (1986) Sultansazlığı 41 Beaman, M. (1986) Türkiye Kuşları 42 Kaya,M.et al.(43) (1988) Edirne Kuşları 43 Sıkı, M.(71) (1988) Çamaltı Tuzlası-Homa Dalyanı 44 Kiziroğlu, İ(33) (426 Kuş türü) (1989) Türkiye Kuşları 45 R.P . Martins (174 Kuş türü) (1989) Türkiye Kuşları 46 Turan, N.(41) (1990) Kuşlar 47 Kasparek, M.(103) (1992) Türkiye Kuşları 48 Kiziroğlu, İ.(15) (1992) Ankara ve Civarının Biyolojik Yapısı 49 Roselaar CS (104) (1995) Türkiye Kuşları 50 Şekercioğlu, Ç.(105) (2003) Kuş ölüm nedenleri 51 Turan, L. (106) (2005) Gececil yırtıcı kuşların statüleri 52 Erdoğan, et al.(83) (2005) Doğa Rehberi 53 Somçağ,S.(107) (2006) Türkiye Kuşları 54 Kirwan, G.,et al.(108) (2010) Türkiye Kuşları 55 Kiziroğlu, İ.(34) (2008) Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi 56 Kirwan et al.(60)( 451kuş türü (2008) Türkiye Kuşları 57 Kiziroğlu, İ (36)(502 kuş türü) (2009) Türkiye Kuşları Cep Kitabı 58 R.F. Porter et al. (2008) Türkiye ve Ortadoğu’nun Kuşları 59 Kiziroğlu, İ . (61) 513(bkz.Tablo 3) (2015) Türkiye Kuşları Cep Kitabı 60 KuşBank (2012-2015) Kuşbank İnternet Kuş Gözlem Veri Tabanı *) Yukarıdaki Tablo’ya alınmadığı halde altmışlı yıllardan sonra, Türkiye Avifaunasına özgü çok sayıda bilimselçalışma vardır. Bunlar içerisinde “Ornit.Society of Turkey’in yayınladığı Bird report(1966-67; 1970-73; 197475) tarihlerine özgü yayınlar çok önemlidir. Diğer literatür Kiziroğlu,İ.(1989): Türkiye Kuşları. OGM Yay. 314 pp.’den alınabilir. Doksanlı ve iki binli yıllarda Türkiye Orntiofaunası ile ilgili gerçekleştirilen bilimsel çalışmalar Sandgrause’da yayınlanmıştır. 13 Tabiat ve İnsan Tablo 3’ün incelenmesinden de görüleceği gibi kuş türleri çeşitli biyolojik davranışa yönelmektedir. Örneğin daha önceleri Ankara’da kışı güney ve sıcak bölgelerde geçiren sığırcık (Sturnus vulgaris) (Resim 1) gibi bazı türler, besin kaynak ve hava koşullarının uygunlaşması nedenlerinden ötürü, tam yıl o bölgede kalıp, yerli tür statüsüne girebilmektedir (Kiziroğlu, 1982/83(109). Tablo 3’de Türkiye’de çeşitli tarihlerde yürütülen gözlem kayıtlarına dayanarak belirlenmiş kuş türlerinin biyolojik statüleri gerek Nonpasseres ve gerekse Passeres kuş türleri gruplarına ait tür sayıları verilmektedir. Tablo 3’ün incelenmesinden de görüleceği gibi şu anda doğal populasyonu tükenen iki kuş türü bulunmaktadır. Bunlar kelaynak ve yılanboyun adlı kuş türleridir. 2. Doğal Varlık Koleksiyoncuları · Marchese O. Antinori (1850-60) Bu dönemde Batı Anadolu’da kuş koleksiyoncusu olarak bulunmuştur. · J.G.v.Gonzenbach 1840’lı yıllarda ornitolojik koleksiyonu bir araya getirmeye çalışmıştır. · Zohrab da Bursa’da benzer koleksiyona sahiptir. Resim 1. Seksenli yılların başına kadar kışı güney bölgelerinde geçiren sığırcık, şimdi Ankara’da yerli kuş statüsündedir (109). · Th.Krüper, 1863/64;1871/1872 ve 1892-1894 yıllarında İzmir’de bulunmuş ve Sitta krüperi** (Anadolu sıvacısı)’ye adını vermiştir (45). · F.C.Selous (1899) İzmir-Menderes Deltası’nın kuşlarının koleksiyonunu yapmıştır. **) Th. Krüper bir Alman gezgin olup, Anadolu sıvacısı (Sitta krüperi Pelzeln, 1863)’nı İzmir’de ilk kez görmüş ve Pelzeln de ona izfeten türü Krüper’in sıvacısı adını vermiştir. İlk önce İzmir’de sonra da Anadolu’nun Ege ve Akdeniz Bölgelerinde yaşadığı belirlenen nadir türlerdendir (bkz. 110). 3. Tartışma Anadolu, çok değişik ekosistem ve yaşama birliklerini bünyesinde taşıyan ve bu sebeple kıtasal özellik taşıyan bir coğrafyadır. Buna karşın, bölgemizde ornitofaunistik araştırmaların sayısı oldukça kısıtlı kalmıştır. Türkiye kuş faunasına özgü yerli araştırıcıların çalışmaları daha çok bin dokuz yüz yetmişli yılların sonuna rastlamaktadır. Önceki dönemlerde yapılan ornitofaunistik araştırmalar yabancılar tarafından gerçekleştirilmiştir. Seksenli ve doksanlı yıllarla birlikte çeşitli sivil toplum örgütlerinin bünyesinde görev yapan kuş gözlem kulüpleri ve kuş gözlemcilerinin Türkiye genelinde yaygınlaştığını ve bu bağlamda en azından 16 üniversitede bilimsel araştırmalar yürütüldüğü bilinmektedir. Bu bilimsel çalışmalar TÜBİTAK başta olmak üzere, ilgili üniversitelerin Araştırma Fonu Birimlerinin sağladığı mali destekle yürütülmüştür. Yine Orman ve Su İşleri ile Çevre ve Şehircilik Bakanlıklarının ilgili birimleri ile çeşitli üniversitelerin yürüttükleri küçük ölçekli projeler kapsamında, birçok bölgenin ornitofaunası da çıkarılmıştır. Bütün bunların dışında çeşitli uluslararası kuruluşlarla işbirliği çerçevesinde çok sayıda kuş bilimsel araştırma da 14 Tabiat ve İnsan Tablo 3. Kiziroğlu (2015)’na göre Türkiye’de kaydı olan kuş türlerinin statüleri; sayısal dağılımı ve alttür sayısı Tür Sayısı Statüler Statülerin Açılımı Nonpasseres Passeres Toplam G Yaz Göçmeni Türler/Summer-Migrant Species 030 082 112 Y Yerli Türler/Yearly-resident Species 143 088 231 N Nadir Türler/Evaluated Species 009 016 025 R Rastlantısal Türler/Vagrant Species 020 018 038 K Kış Ziyaretçisi Türler/Winte Visitor Species 053 007 060 T Transit Göçer Türler/Transit Migrant Species 014 004 018 K/T Transit Göçer-Kış Ziyaretçisi Türler/Transit Migrant-Wintervisitor Species 010 002 012 G/Y Göçmen-Yerli Türler/Migrant-Yearly Species 006 004 010 T/Y Transit Göçer-Yerli Türler/Transit Migrant-Resident Species 001 - 001 G/T Göçmen-Transit Göçer Türler/Migrant-Transit Migrant Species 001 001 002 K/G Kış Ziyaretçisi-Yaz Göçmeni Türler/Winter Visitor-Summer Migrant Species - 002 002 Ö Soyu Tükeken Türler/Extinct Species 002 - 002 (289 Nonpasseres+224 Passeres= 513 Kuş Türü/ Bird Species) 289 224 513 Alttürler/Subspecies 330 432 762 Toplam/ Total gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalara tek tek değinmek ise bu çalışmanın kapsamını artıracağı için bundan kaçınılmıştır. Prof. Dr. Saadet Ergene’nin başlattığı Türkiye Ornitofaunası ile alakalı yerli araştırıcıların çalışmaları, günümüzde çeşitli sivil toplum kuruluşu ve özellikle üniversitelerdeki bilim adamlarınca sürdürülmektedir. Bu durum yeterli değildir; ama bu itilimle devam ettirilirse önemli bir ornitofaunistik yol da kat edilmiş olacaktır. 15 Tabiat ve İnsan KAYNAKLAR 1) Kiziroğlu, İ . (2001). Ekolojik Potpuri. TAKAV. Yayınevi, Ankara. 397 pp Mayıs 2001. 2) Kiziroğlu, İ. (2015). Ekolojik Potpuri. 2. (Baskıda.)(425pp). 3) Kiziroğlu, İ. (1982). Brutbiologische Untersuchungen an vier Meisenarten (Parus spp.) in der Umgebung von Ankara. J. of Ornithology 123 (1982): 409-423. 4) Kiziroğlu, İ. (1981). Biologische, ökologische und ethologischeUntersuchungen an vier Meisenarten (Parus spp.) im Beynamer Wald bei Ankara 1978 bis 1980. I. Qualitative und quantitative Analyse der Vogelfauna des Untersuchungsgebietes. J. Pest Science 54 (1981): 56-57. 5) Kiziroglu, I. (1981). Bird Ringing in Turkey, The Ring. 106-107: 110. 6) Kiziroğlu, İ.(1987). Die gefährdeten Vogelarten (Nonpasseres) der Türkei. Verh. Ornith. Ges. Bayern 24 (1987): 533-540. 7) Kiziroglu, I. & F. Kiziroglu (1987).“Die Vogelarten im Vogelparadies des KUŞ CENNETI BANDIRMA” Nationalsparks und seiner Umgebung: Verh. ornith. Ges. Bayern 24: 515-533. 8) Kiziroğlu, İ. (1987). Türkiye’nin En Önemli Sulak Alanlarından Olan Kayseri/Sultansazlığı’na Biyo-Ornitolojik Yönden Genel Bir Bakış. Türkiye ve Balkan Ülkelerinde Yaban Hayatı Uluslararası Sempozyumu, 16-20 Eylül 1987, İstanbul. Gazi/Ankara: Orman Bakanlığı Yay. 159-172 ve 175-188. İstanbul. 9) Turan, L.(1988). “Ankara / Beytepe, Saksağan ( Pica p. pica )’larının Kuluçka Biyolojisi” Hacettepe Üniversitesi, 1988.10) Kiziroğlu,İ.(1989). Türkiye Kuşları. OGM Yay.,Gazi,Ankara,314 pp. 11) Erdoğan,A.(1989). “Ankara / Beytepe Serçe Populasyonlarının ( Passer domesticus L. ve Passer montanus L. ) Kuluçka Biyolojileri İle İlgili Araştırmalar”. Hacettepe Üniversitesi, 1989. 12) Turan, L. (1992). “Bıldırcın ( Coturnix c. coturnix ) ve Japon Bıldırcınları ( C. c. japonica )’ nın Karşılaştırmalı Üreme Biyolojileri”. Hacettepe Üniversitesi, 1992. 13) Turan, L. (1990). Saksağan ( Pica p. pica )’ larda Teritoryum Oluşturma ve Yuva Yapımı. DOGA,Tr Journal of Zoology 14 : 329-335. 14) Turan, L. (1990). Ankara / Beytepe, Saksağan ( Pica p. pica )’larının Kuluçka Biyolojisi. DOGA Tr. Journal of Zoology 14: 323-328. 15) Kiziroglu, I. (1992). Biological Structure of Beytepe and its Environs. Biologischer Aufbau von Beytepe und seiner Umgebung. OGM Publication. Nr. 672; Serial No. 72: Gazi/Ankara:161 pp. (turkish, english and german). 16) Kiziroglu, I., L. Turan & A. Erdoğan(1993). A bio-ornithological study on Sultansazlığı, one of the important wetlands of Turkey and Europe: New bird species in the area and the current situation. DOĞA Türk. J. Of 16 Zoology 17: 179-188. 17) Erdoğan, A. & , İ. Kiziroğlu (1993). Brutbiologische Untersuchungen an den Sperlingsarten Passer montanus L. und. P. domesticus L. Beytepe , Ankara. Verh. Ornith. Ges. Bayern 25 (1993): 211-218. 18) Kiziroğlu, İ., L. Turan &A. Erdoğan (1993). Ein Beitrag zur türkischen Greifvogelfauna und ihrer Gefährdungsgrade. Hacettepe J. Education 8: 271-279. 19) Kiziroğlu, İ. (1993). Türkiye’de Soyu Tükenme Tehlikesi İle Karşı Karşıya Olan Bitki ve Hayvan Türleri. I. Uluslararası Ekoloji ve Çevre Sorunları Sempozyumu, 1-2 Kasım 1990, Ankara. Türk Alman Kültür İşleri Kurulu Yayın Dizisi 2 (1993): 105-114. 20) Turan, L. & İ.Kiziroğlu (1993). Bıldırcın ( Coturnix c. coturnix ) ve Japon Bıldırcınları ( C. c. japonica )’ nın Karşılaştırmalı Üreme Biyolojileri. DOGA Tr. Journal of Zoology, 17(3):311-318. 21) Kiziroglu, I. (1993). The Birds of Türkiye (Species List in Red Data Book). Desen Ofset Inc. Ankara. TTKD Publication Nr. 20: 48 pp. 22) Turan, L., A.Erdoğan & İ.Kiziroğlu (1995). Sultansazlığı Yönetim Planı. Alanın Ornitolojik Açıdan Son Durumu. H.Ü Eğitim Fakültesi Dergisi. S. 11, 49-56. 23) Erdoğan, A.(1995).“Türkiye’de Yaşayan Akbabaların ( Neophron Percnopterus, Gypaetus barbatus, Gyps fulvus, Aegypius monachus) Son Durumları ve Bunları Etkileyen Faktörler”.Hacettepe Üniversitesi, 1995. 24) Turan, L. & A. Erdoğan (1998). Avifauna research of Antalya/Kursunlu Redpine Natural Forest. Ornithologischer Anzeiger 37: 141-148. 25) Ayaş, Z. & İ.Kiziroğlu (1999). Ornithofauna of Turkish-Greek-Border (İpsala/Edirne). Hacettepe Bulletin of Natural Sciences and Engineering 28 (SeriesA):25-34. 26) Turan. L.S. & A. Göktaş (2000). Başkentin Kuşları. Ankara, 109 pp. 27) Kiziroğlu, İ. & L.Turan (2000). Demirköy/İğneada Longos Ormanları (Subasar Ormanları) Ornitofaunası ve Bunun Amenajman Planlaması İçin Taşıdığı Önem. Tabiat ve İnsan 34(3): 5-8. 28) Ayaş, Z. & L.Turan (2001). Ornithological Observations on Seyfe Lake, Kırşehir. Hacettepe Bulletin of Natural Sciences and Engineering. Series A, 30: 7-16. 29) Kiziroğlu, I., A. Erdoğan & L. Turan (2002). Die Populationsschwankungen und die neueren Beobachtungsdaten über die Geierarten in der Türkei. Ornith. Mitteilungen 54(Nr.7/8): 257-261. 30) Kiziroğlu, I., L. Turan & Ö. Adızel (2002). Demirköy/Igneada Longos Ormanlari Ornitofaunası. XVI. Ulusal Biyoloji Kongresi. 4-7 Eylül, 2002, Malatya: p.69. 31) Kiziroğlu, I., L.Turan & A.Erdoğan (2002). Die Sultansümpfe von Kayseri-Vogelparadies der Türkei. TU Berlin International 50/51(April):55-56. 32)Turan, L.(2002). Küre Dağları Milli Parkı Tabiat ve İnsan Avifaunası. Tabiat ve İnsan. Y.36, Sayı 4: 12-19. 33) Turan, L. (2006). Distribution and Calendar of Swift species in Turkey. Sandgrouse 28: (1): 69-73. 34)Kiziroğlu, İ.(2008). Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi. Red Data Book for Birds of Turkey. Ankamat Mat. , Ankara, 168pp. 35) Kiziroğlu, İ. (2009). Die Vogelinsel vor Giresun(Aretias) des Scharzen Meeres. Ornith. Mitteilungen 61(03):102-103,107. 36) Kiziroğlu, İ.(2009). Türkiye Kuşları Cep Kitabı. Pocketbook for Birds of Türkiye. Ankara, Ankamat Matbaacılık, Türkish/English, 568 pp.(renki resimli). 37)Kiziroğlu, İ., M.Sertoğlu, L. Turan, A. Erdoğan,, Ö.Adızel &H. Sert (2010). Ekolojik Avcılık (FOTOSAFARİ) Eğitimi. Çevre-Orman Bakanlığı- Yay., Gökçe Ofset, Ankara, 268pp.(Renkli Resimli). 38) Kiziroğlu, İ. (2011). Management Plan of Körkün Valley near Adana in Mediterranean Region in Turkey. Hacettepe J. Biol. & Chem. 39 (4): 343-349. 39) Karakaya, M. & K. Arıkan (2015). The nest - site characteristics in the forest population of Common Blackbird (Turdus merula) in Eskişehir, Turkey. Turkish Journal of Zoology 39 (2): 295 – 299. 40) Arıkan, K. & S.L. Turan (2015). Elektro - Manyetik Alanın Kuşlar Üzerine Etkileri Ve Türkiye . Tabiat Ve İnsan, 23 – 29. 41) Kumerloeve,H.(1961). Zur Kenntnis der Avifauna Kleinasiens. Bonner zoologische Beitraege 12:1317. 42)Belon,P.(1555). Les obsevations de plusiers Singularitez et choses memorables, trouuées en Gréce, Asie, Judée,Egypte, Arabie, et autres pays estranges. Anvers: Chr. Plantin. 43)Taverniers, Jh.B.(1681). Vierzigjaehrige Reise-Beschreibung in Türckey, Persien und Indien.Übersetzt: J. Menudier, Nürnberg. 44) Kiziroğlu, İ. (1994). Büyük Doğa Bilimci Alexander von Humboldt. Ankara. Desen Ofset 1994, 30 pp. 45) Krüper, K.(1869, 1875). Beitrag zur Ornithologie Kleinasiens. J.Orn. 17: 21-45: J. Orn. 23: 258-285. 46)Gonzenbach, J.G.(1852). Einige ornithologische Notizen über Smyrna. Naumannia 2: 1923.47)Gonzenbach, J.G.(1860). Bemerkungen über Saeugetiere und Vögel von Kleinasien. Ber.St. Gallen Naturwiss.Ges. 48-65. 48)Dresser, H.E.(1891). On a collection of birds fromErzeroom. Ibis(VI) 3: 364-370. 49)Derjugin, K.M. (1899). Bericht über eine Reise und zoologische Untersuchungen im Tschorochschen Gebiete uınd ihre Umgebung von Trapezunt. Arbeit. Kais. Ges. Naturforsch. Sty. Petersburg 30: 49115(russ.) 50)Kumerloeve, H. & G.Niethammer(1933). Über spaeten Vogelzug in der Türkei. Mitt. Vogelwelt 32: 110-112. 51)Kumerloeve,H.& W. Neu(1939). Bibliographie der zoologischen Arbeiten über die Türkei und ihre Grenzgebiete. Leipzig, p.10. 52) Kosswig, C. (1956). Das Vogelparadies am Manyassee in Westanatolien. Kosmos 52(11): 495-499. 53) Kosswig, C. (1958). Bird ringing in western Anatolia. The Ring 2(15): 28-30.54) Kiziroğlu, İ. (1993). The Manyas Kuş Cenneti: A natural paradise with a diploma. Image of Türkiye 62 (1993): 16-21.55) Erk’akan, F., İ.Kiziroğlu, F. Sipahiler, L. Turan, A. Erdogan, M. Ekmekçi, E. Gündüz, Y. Demirkalp, S. Yerli & G. Ekmekçi (1997). Manyas Gölü Sulak Alan Yönetim Planı, Çevre Bakanlıgı, Çevre Koruma Genel Müdürlügü, Proje No: 94K100010, 132 sf. 56) Ergene, S.(1945). Türkiye Kuşları. İst.Üniv. Fen Fak. Monografileri. Sayı 4: İstanbul, 361 pp. 57) Weigold, H. (1912/13). Ein Monat Orntihologie in den Wüsten und Kulturoasen Nordwestmesopotamiens uns Innersyriens. J. Orn. 60: 249-297; 365-610: J. Orn. 61: 1-40.58) Bird C.G. (1937). The birds of southern Asia Minor from Mersin to the Euphrates. Ibis (XIV) 1: 65-85. 59)Kasparyan, A. (1956 ). A preliminary systematic list of the birds of Turkey. İstanbul Universitesi Fen Fakültesi Mecm. B. 21: 27-48. 60) Aslan, A.& I. Kiziroglu (2003). A Study on the Ornithofauna of Sakaryabaşı/Eminekin Pond and its Vicinity.(Sakaryabaşı/Eminekin Göleti ve Çevresinin Ornitofaunası Üzerine Araştırmalar). Türk. J. Zool. 27(2003)(TÜBITAK): 19-26. 61) Kiziroğlu, İ.(2015). Türkiye Kuşları Cep Kitabı. Pocketbook for Birds of Türkiye. Ankara, Ankamat Matbaacılık, Türkish/English, (second edition) 577 pp.(renki resimli). Sarıyıldız Ofset ve Matbaacılık, Ankara. 62) Ornithological Society of Turkey(1968-1977). Bulletins 1-15;Bul.3;5;20.8-29.9.1969: Bedfordshire, England. 63) KuşBank(2012). Kuşbank İnternet Kuş Gözlem Veri Tabanı. Doğa Derneği, Erciyes Üniv., RSBP. www. kusbank.org.64)Turan, N.(1990). Kuşlar.Türkiye’nin Av ve Yaban Hayvanları.Ankara 274pp.65) Gürpınar, T.(2010). Türkiye’de Kuş Gözlemciliğinin Tarihçesi. OrnitoFoto.org. 66) Kasparek, M. (1986). Die Vögel der Sultansümpfe. 67)Kaya,M.&C.Kurtonur(1988).Edirne Kuş(Aves) Türleri. İ.Ü.Orman Fak.Dergisi 3,Seri B(C.38):105-115. 68) Adızel, Ö. (1998). Researches on Ornithofauna of the Lake Van Basin (Phd thesis, unpublished). Y Y U, Institute of Science, Van. 69) Adızel, Ö.&A.Durmuş(2009).A Study on bird species under threat and avifauna of Erçek Lake(Van-Turkey). Scientific Research and Essay 4(10): 1006-1011. 70) Adızel,Ö., A. Durmuş & İ. Kiziroğlu (2010). Preliminary Study On Newly Detected Yaylıyaka Marshes In The Lake Van Basın, Turkey. J. Anim. Plant Sci. 20(4): 17 Tabiat ve İnsan 286-292 71) Tosunoğlu, T., İ.Sevim, Ş.Samsa & E. Şengül (2014). Çanakkale Sulak Alanlarının Kuş Zenginliği. Orman Su İşl.Bak., 3.Bölge Şb.Md)., Özen Reklam, Çanakkale, 229 pp. 72) Sıkı, M. (1983). İzmir Yöresi Kuşları. Doğa Bilim Dergisi, Seri A, Cilt 7, Sayı 3, 538-542. 73) Sıkı, M. (1988). Çamaltı Tuzlası - Homa Dalyanı Kuş Türleri. TÜBİTAK Doğa Türk Zooloji Dergisi. Cilt 12, Sayı 3, 272-283. 74) Barış, Y.S. et al.(2010). Önemli Bir Doğa Mirası Kızılırmak Deltası Kuşları. Doğa ve Yaban Hayatı Koruma Derneği Yayınları. 75)Ayvaz, Y.(1982). Elazığ-Hazar Gölü Kuşları. Atatürk Ü. Fen Fak. Derg.Cilt 2. Özel Sayı 1:54-64. 76)Ayvaz,Y. (1993).Elazığ Bölgesi Kuş Türleri. Doğa TR-J.of.Zooloji 17:1-10. 77)Tabur, M.A.&Y.Ayvaz (2005). Burdur Gölü Su Kuşlarının Biyoekolojisi. Erciyes Ü. Fen Bil. Enst. Cilt B, Sayı 1-2:126-145.78) Sert, H. (2000). Termesos Milli Parkı Avifaunası ve Ekosistemdeki İlişkiler. Akdeniz Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 201 ss. 79)Erdoğan, A., M.Öz, H. Sert & M.R. Tunç (2002). Antalya Yamansaz Gölü ve Yakın Çevresinin Avifaunası ve Herpetofaunası. Ekoloji Çevre Dergisi, Cilt 10, sayı 43: 33-39. 80) Erdoğan, A.,H. Sert & M.R. Tunç ( 2002). Finike ve Çevresinin Kuş Faunası. Tabiat ve İnsan 36: 1, 3040. 81)Erdoğan et al.(2004). Demre (Kale) “Noel Baba Kuş Cenneti” Kuşları. Sadri Grafik –Antalya 2004, 177s. 82)Sert, H.& A. Erdoğan (2004). The Avifauna Research Of Termessos National Park (Antalya- Turkey). Turkish Journal of Zoology .28:135-143. 83)Erdoğan et al.(2005). Türkiye’nin Doğa Rehberi. Mart Matbaası-İstanbul 2005 , 797ss. 84)Erdoğan, A.,& H.Karaardıç.(2010). Demre Kuş Cenneti Kuşları. Tabiat ve İnsan, Mart 2010: 36-45, ISSN: 1302-1001. 85) Karakaş, R. & A. Kılıç (2002). Birds of Göksu Dam (Diyarbakır) and new records in south-east Turkey. Sandgrouse, 24 (1): 38-43. 86) Karakaş, R. & A.Kılıç(2005). The Birds of Kralkızı Dam (Diyarbakır), Southeast Turkey. Sandgrouse, 27 (2): 139-146. 87) Biricik, M. & R. Karakaş (2012). Birds of Hasankeyf (South-eastern Anatolia, Turkey) Under the Threat of a Big Dam Project. Natural Areas Journal 32(1): 96-105. 88) Braun, F.(1908). Unsere Kenntnis der Ornis der kleinasiatischen Westküste. Natur und Haus 56: 539-626. 89) Ramsey, L.N.G. (1914). Observations on the bird-life of the Anatolian plateau during the summer of 1907. Ibis(X)2: 365-387. 90) Russel, A. (1912). Notes on the birds of Sardis, Asia Minor. Zoologist(IV)10: 97104. 91)Stresemann, E. (1928). Die Vögel der Elbrus-Expedition 1927. J. Orn. 76: 313-411. 92) Lindner, 18 E. (1936 ). Ornithologische Notizen von einer Reise nach Anatolien. Mitt.Vogelwelt 35. 31-35. 93) Rössner, H. (1935). Die Vogelsammlung der österreichischen Kleinasien-Expedition 1934. Sitz. Ber. Akad. Wiss. Wien, Math.-Naturwiss. Kl. 144: 299-312. 94) Hoberlandt,L. & .K.Taborsky(1948). Results of the zoological scientific expedition of the National Museum in Praha to Turkey. I. Introduction. Acta Entom. Mus. Nation. Pragae 26: 1-10. 95) Wettstein, O.(1938). Die Vogelwelt der Aegaeis. J.Orn. 86: 9-53. 96) Başoğlu, M. &W. Hellmich (1957). Auf herpetologischer Forschungfahrt in Ost-Anatolien. D. Aquar. Terrar. Zs. 12: 149-152(Hellmich, W., 1960: Kosmos 56: 205-211). 97) Kasparyan, A. (1960). Türkiye Kuşları Üzerinde Araştırmalar. I.Güney Marmara ve Ege Bölümü Kuşları Hakkında Notlar. Türk. Biol. Dergisi 10: 87-100. 98) Wadley, N.J.P (1951). Notes on the birds of Central Anatolia. Ibis 93: 63-89. 99)Ogilvie, I.H.(1954). Bird notes from northern AsiaMinor. 1946-1948. Ibis 96: 81-90. 100) Maas, G. P.(1959). Ornithological report on a biological excursion to Asia Minor. Ardea 47: 111-157. 101)Watson, G.E.(1961a). Aegean bird notes I. Descriptions of new subspecies from Turkey. Postilla 52: 1-15. 102)Watson, G.E.(1961b). Aegean bird notes including two breeding records new to Europe.J.Orn. 102: 301-307.(1957) 103) Kasparek, M. (1992). Die Vögel der Türkei. Eine Übersicht. Heidelberg. 104)Roselaar, C.S. (1995). Songbirds of Turkey. An atlas of biodiversity of Turkish passerine birds. G.M.B., Haarlem, NL & Pica Press, Sussex, U.K. 105)) Sekercioglu, C. H. (2003). Causes and consequences of bird extinctions Doctoral thesis. Stanford University Department of Biological Sciences. 106)Turan, L. (2005).The status of diurnal birds of prey in Turkey. Journal of Raptor Research, 39(1) : 36-54. 107) Somçağ,S.(2006). Türkiye Kuşları. YKYayınları, 276pp. 108) Kirwan, G., B.Demirci, H. Welch, K. Boyla,M. Özen, P. Castell & T. Marlow (2010). The birds of Turkey. Bloomsbury Publishing.109) Kiziroğlu, İ. (1982/83). Tageszeitliche Fluktuationen einer Population von Staren (Sturnus vulgaris L.) in den Wintermonaten 1977/78 in Beytepe/Ankara. Verh. Ornith. Ges. Bayern 23(1982/83): 511-519. 110) Albayrak, T. & A. Erdoğan (2005). Breeding Ecology Of Krüper’s Nuthatch (Sitta krueperi) Near Antalya, Turkey. Israel J.Of Zoo. 51 (4): 309 – 314.***) Kaynaklar(Bu kaynaklar sadece belli bir bölümü içermektedir. Daha fazla bilgi için Kiziroğlu(1989; 2008; 2009 ve 2015)’e bakılmalıdır). Tabiat ve İnsan KANATLI HAYVANLARDA EMBRİYONAL DÖNEM CİNSİYET TAYİNİ Prof. Dr. Banur BOYNUKARA Doç. Dr. Timur GÜLHAN Namık Kemal Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, 59030, TEKİRDAĞ Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, 55139, SAMSUN 19 Tabiat ve İnsan GİRİŞ Dünya çapında, yumurta tavukçuluğunda her yıl milyarlarca civciv üretilmektedir. Civcivlerin kuluçkadan sonra cinsiyet tayini yapılarak dişi ve erkek olarak ayrılması gerekmektedir. Dişi civcivler yumurta üretimi için ayrılırken, erkek olanlar elden çıkartılmaktadır. Kanatlı hayvanlarda cinsiyet ayrımında kullanılan davranışların izlenmesi, morfometrik özelliklerdeki farklılıklar, akustik cinsiyet ayrımı, laparoskopi, laparotomi, kloakal inceleme, dışkı steroid hormonlarına bakılarak cinsiyet tayini ve sitogenetik analiz gibi geleneksel metotların zaman alıcı, pahalı ve bazen zarar verici olduğuna dikkat çekilmektedir (19). Günlük civcivlerde cinsiyet ayrımı, 1920’li yıllardan beri kloakanın birinci ve ikinci kıvrımlarının tipik özelliklerine göre yapılmaktadır. Doğru yapıldığında etkili bir teknik olarak görülmektedir. Ancak, hayvanların manipülasyonları sırasında ölümler ve enfeksiyöz etkenlerin bulaştırılması gibi dezavantajları bulunmaktadır. Kloakal cinsiyet ayrımındaki bazı yetersizlikler nedeniyle, günlük civcivlerin fenotipik görüntülerinden faydalanılarak yapılan cinsiyet ayrımı tercih edilmektedir. Bu amaçla kanat tüylerinin gelişim hızına bakılmaktadır. Klasik yöntemlerin dezavantajlarından kaçınmak için kanatlı hayvanlarda cinsiyet ayrımı amacıyla moleküler teknikler geliştirilmiştir. DNA temelli metotlar kromozom spesifik markerleri inceleyerek sonuca gitmektedir (15). Yumurtanın iç kalitesini incelemek için yumurtalara zarar vermeyen alet ve yöntemlerin kullanıldığı çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmaların çoğunda tüketime sunulan yumurtalardaki kan lekeleri veya diğer iç bozukluklar dikkate alınmıştır (22, 23, 27). KANATLI EMBRİYOSUNU İNCELEME TEKNİKLERİ Kuluçkalanacak yumurtaların döllü olup olmadıklarının önceden veya inkübasyonun erken aşamasında tespiti önemlidir. Embriyo gelişimini izlemek için ultrasonografi, manyetik rezonans görüntüleme, akustik rezonans sıklığı ve ultrason gibi ticari olmayan araştırma metotları kullanılmaktadır (6, 13, 26, 30). 20 Ultrasonografik teknikler sürekli gelişmeye açıktır. Güncel gelişmelerden bir tanesi ultrason biyomikroskopi olarak isimlendirilen ve çok yüksek çözünürlükte in vivo mikro incelemeye olanak sağlayan tekniktir. Güncel bir çalışmada, 55 MHz’lik güç çeviriciye sahip (RMV 708) Vevo 770 sistemi (Visualsonics, Inc., Toronto, Canada) ile aksiyal (30 mm) ve lateral (75 mm) çözünürlükte tavuk embriyoları incelenmiştir (21). Çalışmada embriyonun kalpteki kan akışı detayına kadar görüntü alınabildiği bildirilmiştir. Embriyo gelişim aşamalarının incelenmesinde kullanılan bir diğer teknik ise kalp ritminin incelenmesidir. Kalp ritminin ontogenezi ve gelişimi, empedans kardiyogram (ICG), akustokardiyogram (ACG), allantoik arteriyal kan basıncı ve elektrokardiyografi (ECG) yöntemleriyle ortaya konulabilmektedir (1). Yumurtalardaki döllülük oranları ve embriyo gelişimini incelemek için, genellikle görüntüleme sistemi ve bilgisayar analizinin bir parçası olarak, geliştirilen ticari metotların esasını ışık transmisyonu ve spektral analiz oluşturmaktadır. Das ve Evans (7), makine görüş ve histogram analizini kullanarak, inkübasyonun 3. gününde %88-90 ve 4. gününde %96-100 doğrulukla döllü yumurta gelişimini izlemişlerdir. Araştırıcılar başka bir çalışmalarında (8), aynı görüş sistemini kullanarak ancak sinir ağı sınıflandırma sistemi ile embriyo gelişimini, 2. günde %67, 3. ve 4. günde %93 doğrulukla tespit etmişlerdir. Bir başka görüntüleme sistemi ile 2 ışık dalga boyu kullanılarak inkübasyondan 4.5-5 gün sonra embriyo gelişimi belirlenmiştir (2). Kuluçka kabinine transferi sırasında, inkübe edilen yumurtaların 18. gününde gelişimini saptamak için patentli bir görüntüleme sistemi geliştirilmiştir (3). Yapılan bir ön çalışmada hiperspektral görüntüleme ile embriyo gelişiminin inkübasyonun 3. gününde izlenebileceği gösterilmiştir (29). Kanatlı yumurtalarının döllülük oranları ve embriyo gelişimini incelemek için hiperspektral görüntüleme teknolojileri geliştirilmiştir (29, 30, 17, 18). Bu görüntüleme sisteminin yumurtaları ve embriyoları toplamak için uygun olduğu bildirilmektedir. Ancak, PCA/ MD modelinin kuluçkalanmış broyler yumurtaların döllülük ve erken gelişimini belirlemeye uygun olmadığı rapor edilmiştir. İnkübasyon öncesinde erken gelişimi veya döllülük oranlarını saptamak için daha fazla tekniğe ihtiyaç duyulmaktadır (30). Tabiat ve İnsan Moleküler Teknikler Kanatlı hayvanların cinsiyetleri genetik olarak seks kromozomlarınca belirlenmektedir (ZZ erkek ve ZW dişi). Embriyonik yaşam süresince cinsiyet farklılığı, bir veya her iki cinsiyet kromozomunu kontrol eden genlerce erkeklerde testis ve dişlerde ovaryum oluşumunu şekillendirmektedir. Z-ilişkili DMRT-1, erkeklerde cinsiyeti belirleyen en önemli gen olduğu ileri sürülmektedir. Dişilerde ise henüz tam olarak ortaya konulmasa da Foxl2 ve Rspo1 genlerinin ovaryumun şekillenmesinde önemli oldukları belirtilmektedir (5). Dişilerde bulunan W kromozomu hedef alınarak cinsiyet belirlenmesi gerçekleştirilmektedir. Ayrıca gen haritaları, kopyalar ve proteinler genetik olarak incelenmektedir (12). Tüy ve doku DNA örneklerinden kromo-helikaz-DNA bağlayıcı protein (CHD) geninin incelenmesiyle cinsiyet ayrımı gerçekleştirilebilmektedir. Erkek kanatlılarda iki CHD-Z geni (ZZ) bulunurken, dişilerde tek CHD-Z geni (ZW) bulunmaktadır (4). Bu amaçla yaygın olarak kullanılan diğer bir teknik ise yavaş tüylenme geninin (K) belirlenmesidir. Dişiler hızlı tüylenme geni, erkekler yavaş tüylenme geni taşıyorsa, günlük civcivlerin kanatlarındaki örtü ve primer tüyler incelenerek cinsiyet ayrımı yapılabilmektedir. Bu yöntem, kloakal yönteme göre daha ucuzdur ve fazlaca bir uzmanlık gerektirmez. Bazı hatlardan gelen kanatlılarda tüy rengine göre cinsiyet ayrımı yapılabilmektedir. Döllü yumurtaların blastodermindeki Z ve W kromozomları incelenerek cinsiyet tayini yapılabilmektedir. Blastoderm noktası manyetik rezonans görüntüleme ya da ultrasonografi ile belirlendikten sonra örnekler alınabilmektedir. PCR ile cinsiyet belirlemede 4-400 hücre belirlenmiştir (16). Yumurta içerisinde cinsiyet ayırma tekniği: Konuyla ilgili çalışmalarda kalp ritmi gibi fizyolojik özelliklerin değerlendirilmesi, PCR tekniğiyle dişilerdeki W kromozomunun belirlenmesi ve nükleer manyetik rezonans ile anatomik olarak yumurtalık veya testislerin farklılıklarına bakılması sonucunda cinsiyet ayrımı yapılabildiği bildirilmiştir (27). Hayali görüntüleme ve model tanıma yöntemleriyle cinsiyet ayrımı otomatik olarak yapılabilmektedir. Aynı renk kanat tüylerini ayırmak ve civcivlerin kanadındaki cinsiyet tüylerini saptamak amacıyla op- tik bir UW sistemi geliştirilmiştir. Kanat tüyü model analizi ile cinsiyeti belirleyebilmek için damla analizi ve kıvrım tanıma modelleri tasarlanmıştır. Görüntü işleme ve otomatik tüy bölüştürme sistemleri için net sinyaller oluşturan optik sistemin verileri, kanat tüyleri arasında bariz farklılıklar tespit etmiştir. Kuluçkadan sonra 100 civciv üzerinde uygulanan testlerin sonucunda kıvrım tanıma ile dişilerde %93, erkeklerde %94 doğruluk oranında cinsiyet belirlenmesi yapılmıştır (31) Akış sitometri tekniği ile Z ve X cinsiyet kromozomları arasındaki mesafe ölçülebilmektedir. Horoz kromozomları tavuklara göre %2 daha fazla bölme içermektedir. Farklı hat ve soylar, ortalama değeri farklı olan DNA ve farklı miktarda Z ve W kromozomuna sahiptir. Çok sayıda örnek üzerinde çalışıldığında her hat ve soy için ortalama bir genetik yapı ve cinsiyet belirlenebilmektedir (20). Allantoik sıvı içerisindeki östrojenik bileşiklerin tespiti: Östrojenler, canlı organizmadaki çeşitli dokularca üretilen steroid hormonlardır. Östrojen, dişi memeli ve kanatlılarda normal üreme organların gelişmesi için gereklidir. Endüstride kullanılan pek çok kimyasal, östrojenik hormon özelliğine sahiptir ve çevresel östrojenler olarak isimlendirilmektedir. Çevresel östrojenler, kanatlı hayvanlarda üreme organlarının gelişimi ve fonksiyonları üzerine olumsuz etki etmektedir. Bisfenol A (BPA), plastik ürünlerde bulunan ve en iyi bilinen bir çevresel östrojendir. Konuyla ilgili bir araştırmada (32), BPA ve sentetik östrojen dietilstilbesterol’ün tavuklarda in ovo uygulanmasının embriyonik gelişimi olumsuz etkilediği gösterilmiştir. Kanatlılardaki cinsiyet belirleme mekanizmaları henüz tam anlamıyla bilinmemesine rağmen, deneysel olarak in ovo eksojen östrojen (ZZ-erkekte dişileşme) veya aromatöz inhibitörleri (ZW-dişide erkekleşme) verilerek genetik seks tersine çevrilebilmektedir. Tavuk embriyolarında normal ve tersine çevrilmiş gonadal seks farklılaşması sırasında değişik testis ve ovaryum spesifik marker genleri incelenmekle birlikte, cinsiyet farklılaşmasında seks spesifik epigenetik markerlerin rolü detaylı bir şekilde bilinmemektedir. Güncel bir çalışmada (10), tavuk embriyo gonodlarının ovaryum östrojen biyosentezi ve dişileşmeyi belirleyen CYP19A1/aromatöz promotörü ile olum21 Tabiat ve İnsan lu sonuçlar alınmıştır. Araştırmada, ZZ-erken tavuk embriyonik gonodların dişileştirilmesinde farklı gelişme aşamalarında yumurta sarısı içine direkt olarak verilen emulsifiye ethynylestradiol ile başarı sağlanmıştır. Kalsiyum homestazisinde rol oynayan kalsitonin (CALCA) hormonunun üremeyle ilişkili olduğu ve özellikle uterusta embriyo implantasyonu için bir marker görevi üstlendiği gösterilmiştir. Calca geninin tavuk ovaryumunda eksperese edildiği ve bu ekpresyonun folliküler olgunlaşmayı veya gonodal steroid yönetimini değiştirdiği ortaya konulmuştur (14). ve östrojen seviyesinin kanatlı hayvanlarda cinsiyet ayrımı için kullanılabilirliği ortaya konulmuştur (24). Allantoik sıvı içerisindeki östrojen, sülfat ve glukuronid bileşikleri halindedir. Östrojeni serbestleştirmek için, allantoik sıvı glukuronidaz enzimi veya sülfat ile muamele edilmektedir. Kuluçka koşulları, hat ve sürü yaşına bağlı olarak 13-18 günlük embriyoların allontoik sıvılarında östrojen varlığına göre dişi ve erkek ayrımı yapılabilmektedir. Kuluçkanın ilk günlerinde yumurta sarısındaki steroidlerin incelenmesi ile cinsiyet ayrımının yapılamadığı bildirilmiştir. Ancak inkübasyonun 10. gününde alınan örneklerde steroid seviyelerinin erkek ve dişiler arasında fark gösterdiği ortaya konulmuştur. Dişilerin erkeklerle karşılaştırıldığında daha fazla östrojen seviyelerine sahip olduğu belirlenmiştir (25). Otomatik cinsiyet ayrımı için geliştirilen canlı sensor cihazı ile allantoik sıvı içerisindeki östrojenik bileşikler belirlenebilmektedir. Canlı sensor, E. coli beta-galaktosidaz ile östrojen elementlerinin bağlanmasını gerçekleştirmektedir. Cihaz insan östrojen reseptörü için belirleyici maya taşıyan, genetik olarak değiştirilmiş mayaları etkilemektedir. Maya hücreleri aynı zamanda E. coli glukuronidaz enzimini açığa çıkarmakta ve salgılamaktadır (Bu enzim, östrojen-glukuronidaz bağlarını tutmaktadır). Allantoik sıvı içerisinde östrojen-glukuronidaz bileşiğinden gelen östrojen, glukuronidaz enzimi sayesinde serbestleşmektedir. Östrojen varlığında; östrojen tutucular, östrojene tepki veren elementleri ve haberci genin kopyalamaya başlamaktadır. Allantoik sıvı içerisindeki östrojen yoğunluğu, haberci genlerin seviyesi ile ilgilidir. Haberci genin bir ürünü olan b-galaktosidaz aktivitesi O-nitrofenil-beta-D-galaktofirinasid (ONPG) ile mayadan etkilenerek, sarı renkli sinyal veren ürünlerin ölçülmesine yardımcı olmaktadır. Canlı sensor, östrojen içerisindeki femtemolor/pikomolar seviyelerini belirleyebilmektedir. Bu cihaz ile 4 ml allantoik sıvı kullanılarak, dişi ve erken embriyolar ayırt edilebilmektedir. Genellikle, ölçümlerde daha iyi sonuç alabilmek için, 20 ml allantoik sıvı kullanılmaktadır. Canlı sensor ile laboratuvar şartlarında gerçekleştirilen cinsiyet ayrımında %100 başarı elde edilmiştir (18). Embrex’in geliştirdiği bir otomatik cinsiyet ayırma yönteminin esasını, yalnızca dişilerin allantoik sıvılarında bulunan östrojenik bileşiklerin tespiti oluşturmaktadır. Piyasada ticari olarak kullanılan RIA kitleri ile 17 günlük broyler embriyolarının allantoik sıvılarındaki östradiyol seviyesinin ölçülemediği veya 42 pg/ml’nin altında olduğu bildirilmiştir. Dişi embriyoların allantoik sıvılarındaki östradiyol seviyesi 113-830 pg/ml civarındadır. Bu değer, erkeklerde ölçülenin en az 3 katıdır. Konuyla ilgili gerçekleştirilen bir çalışmada, 490 allantoik sıvı örneği incelenmiş Allantoik sıvının alınması: Allantoik sıvı kanatlı embriyoları için azot metabolizmasında görev üstlenmektedir. Bu sıvı kuluçkanın 5. gününden itibaren oluşmaya başlamaktadır. Kuluçkanın 13. gününde en yüksek seviyelere ulaşmaktadır. Nem kaybına bağlı olarak hacmi azalmaktadır. Kuluçkanın 18. gününde yumurta kabuk iç zarı, dış zarı ve korioallontoik membran tarafından yayılan allantoik sıvının miktarı 1-2 ml olabilmektedir. Embriyolu yumurtada allantoik sıvı dış yüzey ile tamamen sarılmış olmakla birlikte, yumurtanın üst kısmındaki hava boşluğunun altında Yumurta sarısındaki seks steroid hormonlarının cinsiyet ayrımında kullanılabileceği önceden beri bilinmektedir (11). Hormon seviyeleri farklı tekniklerle ölçülebilmektedir. Geliştirilen bir RIA ile testosteron sevilerindeki farklılık ortaya konulmuştur (28). Yumurta içine erken dönemlerde verilen aromatöz inhibitörleri ile testosteron hormonunun baskılandığı ve dişi civciv oranları arttırılabildiği bildirilmiştir. Konuyla ilgili gerçekleştirilen bir araştırmada selektif bir aromatöz inhibitörü olan vorozol’ün kuluçkanın 6. gününde in ovo olarak uygulanması sonucunda başarılı sonuçlar alınmıştır. Çalışma sonucunda elde edilen civcivlerde T3 ve büyüme hormonu seviyelerinde önemli düzeyde artış sağlanırken, kesim yaşlarına ulaşanlarda karın yağlarında azalma belirlenmiştir (9). 22 Tabiat ve İnsan toplanmış olarak bulunmaktadır. Bu alandaki toplanma yerçekimine, yumurta sarısı ve embriyo ağırlığına bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Hava boşluğunun yumurtalar arasında değişkenlik göstermesi nedeniyle, yumurta dik konumdayken doğru bir şekilde allantoik sıvı örneği almak zordur. Yerçekimi allantoik sıvının belirli bir bölgede birikmesini sağlamaktadır. Yumurta yan çevrildiğinde, allantoik sıvı aynı şekilde üst kısımda kabuğun hemen altında toplanmaktadır. Yumurta bu pozisyondayken canlı sensor ile 20 ml sıvı örneği alınabilmektedir. Embrex tarafından geliştirilen bir makine ile ticari broyler yumurtalarından otomatik olarak allantoik sıvı alınabilmektedir. Örnek alınacak bölümün uzunluğuna, derinliğine, iğnenin tipine ve vakum oranına bağlı olarak %96 oranında başarı ile optimum örnekleme yapılabilmektedir (24). Otomatik Cinsiyet Ayırma Modeli Embrex tarafından geliştirilen cihaz ile saatte yaklaşık 5000 yumurtanın cinsiyet ayrımı yapılabilmektedir. Makine bilgisayar ağına bağlı üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde allantoik sıvı örneği alınmaktadır. Kuluçkanın 15-21. günlerinde kuluçka makinesinden elle toplanan yumurtalar, taşıyıcı bantlara aktarılmaktadır. Optik sensor ile döllü yumurtalar belirlendikten sonra, yumurta yerleştiriciler vakumlu tutucular ile yumurtaları yan olarak yerleştirmektedir. Sonra, iğneler yumurtanın orta noktasından ve uygun derinlikten 20 ml allantoik sıvı örneğini almaktadır. Alınan sıvı örnekleri barkotlu plastik bölmelere aktarılmaktadır. Her bölmede yaklaşık 2500 örnek işlenebilmektedir. Her bölmedeki kısımlar yumurta tablaları ile aynı barkod numaralarına sahiptir. İğneler, örnek alınmasından sonra temizlenmektedir. Yumurtalar, barkotlu yumurta tablalarına tekrar yerleştirilmektedir. Alınan allantoik sıvı örnek numaraları ile yumurta tablalarındaki barkod numaraları bilgisayarda eşleştirilerek analiz edilmektedir (3, 10, 24). İkinci kısımda otomatik tahliller yapılmaktadır. Örnekler bir taşıyıcı sistemle dağıtıcı baş altına yerleştirilmektedir. Dağıtıcı baş her bölümün içerisine 30 ml canlı sensor belirleyici eklemektedir. Belirleyici ekleme süresi her bölüm için yaklaşık 5-6 dakika sürmektedir. Sonra, bölmeler ilerleyerek kontrollü odalarda yaklaşık 4 saat beklemeye bırakılmaktadır. Bütün bölümlere otomatik olarak ONPG eklenerek renk oluşumu için 30 dakika beklenmektedir. ACCD algılayıcı, tüm bölümleri tarayarak erkek ve dişileri belirmektedir. Alınan bilgiler yumurta tablalarına gönderilmektedir. Taşıyıcılardaki örnekler otomatik olarak temizlenmekte ve dezenfekte edilerek tekrar kullanıma sokulmaktadır. Üçüncü bölümde yumurtalar cinsiyetlerine göre sıralanmakta, erkek civcivli olanlar ayıklanıp ve boşalan yerlere dişi civcivli yumurtalar yerleştirilmektedir. Dişi yumurtalar bar kodlanarak, bilgiler bilgisayara aktarılmaktadır (3, 24). Kuluçkaya Etkisi Otomatik cinsiyet ayırma işleminin kuluçka ve civciv performansına etkisini incelemek amacıyla araştırmalar gerçekleştirilmiştir. İşlemler sırasında, allantoik sıvı alınırken ve inokulum yapılırken olmak üzere, yumurtalarda iki delik açılmaktadır. Bu işlemlerin kuluçkaya etkilerini araştıran çok sayıda çalışma bulunmaktadır. İlk çalışmalarda, alınan yumurta örneklerindeki delik kapatılmıştır. Ticari broyler sürülerinde yapılan çalışmada, yumurtalar kuluçkanın 16. gününde delinerek tekrar kuluçka makinesine konulmuştur. 19. günde ise inovoject sistem ile yumurtaya inokulasyon yapılmıştır. Bu iki deneme sonuçlarına göre 16. günde açılan delik, kuluçka sonuçlarında yaklaşık %2’lik bir azalma oluşturmuştur. Deliğin kapatılması kuluçka sonuçlarının iyileşmesi üzerinde bir etki yapmamıştır (5, 24). Son çalışmalarda ticari kuluçka sistemlerinde, yumurtanın örnek almak amacıyla delinen kısmının dezenfeksiyonu üzerinde durulmaktadır. Bu kısmın dezenfeksiyonu sonucu, kuluçkanın 16. gününde yumurtada açılan deliğin kuluçka sonuçlarını olumsuz yönde etkilemediği saptanmıştır (3, 24). Saha çalışmalarında, Embrex sisteminin embriyolarda otomatik cinsiyet belirleme işlemini başarılı bir şekilde yapabileceği gösterilmiştir. Sistemde karşılaşılan en önemli sorun, allantoik sıvı alınırken, yumurta büyüklüğü ve şekline göre ayırım yapılamamasıdır. Ticari olarak kuluçka randımanı ve civciv performansına etkisi göz ardı edilebilmektedir. Otomatik cinsiyet ayırma makinesi ve canlı sensor ile kuluçkadaki civcivlerin cinsiyet ayrımı güvenilir bir şekilde yapılabilmektedir. Bu sistemin geliştirilmesiyle saatte 20.000-30.000 adet yumurtanın cinsiyet ayrımı yapılabilecektir. Böylece, günlük erkek civcivlerin imha edilmesi yönünde yumurtacı işletmelere yapılan, hayvan haklarıyla ilgili olumsuz eleştirilerin önüne geçilebilecektir (3). 23 Tabiat ve İnsan Resim 1: Tavuk embriyosu (8 günlük) Resim 2: Tavuk embriyosu (9 günlük) 24 Tabiat ve İnsan Resim 3: Tavuk embriyosu (13 günlük) Resim 4: Tavuk embriyosu (16 günlük) 25 Tabiat ve İnsan Resim 5: Tavuk embriyosu (19 günlük) Resim 6 ve 7: Tavukta tüy folliküllerine göre cinsiyet tayini 26 Tabiat ve İnsan KAYNAKLAR 1. ANDREWARTHA, S.J., TAZAWA, H., BURGGREN, W.W., “Embryonic control of heart rate: Examining developmental patterns and temperature and oxygenation influences using embryonic avian models” Respiratory Physiology & Neurobiology, 178: 84-96, (2011). 2. BAMELIS, F.R., TONA, K. DE BAERDEMAEKER, J.G., DECUYPERE, E.M., “Detection of early embryonic development in chicken eggs using visible light transmission” Br Poult Sci, 43: 204-212, (2002). 3. CHALKER, B.A., HUTCHINS, J.E., “Methods and apparatus for non-invasively identifying conditions of eggs via multi-wavelength spectral comparison”. Embrex, Inc., assignee. US Pat. No. 6,535,277, (2003). 4. CHEN, C.C., LIU, Y.S., CHENG, C.C., WANG, C.L., LIAO, M.H., TSENG, C.N., CHANG, H.W., “High-throughput sex identification by melting curve analysis in blue-breasted quail and chicken” Theriogenology, 77: 1951-1958, (2012). 5. CHUE, J., SMITH. C.A., “Sex determination and sexual differentiation in the avian model” FEBS Journal, 278: 1027-1034, (2011). 6. COUCKE, P.M., ROOM, G.M., DECUYPERE E.M., DE BAERDEMAEKER, J.G., “Monitoring embryo development in chicken eggs using acoustic resonance analysis” Biotechnol Prog, 13: 474-478, (1997). 7. DAS, K. EVANS, M.D., “Detecting fertility of hatching eggs using machine vision: I. histogram characterization method” Trans ASAE, 35: 13351341, (1992a). 8. DAS, K. EVANS, M.D., “Detecting fertility of hatching eggs using machine vision: II. Neural network classifiers” Trans ASAE, 35: 2035-2041, (1992b). 9. DEWIL, E., BUYSE, J. VELDHUIS, J.D., MAST, J. DE COSTER, R., DECUYPERE, E., “In ovo treatment with an aromatase inhibitor masculinizes post- natal hormone levels, abdomınal fat pad content, and GH pulsatility in broiler chickens” Domes Anim Endocrinol, 15(2): 115-127, (1998). 10. ELLIS, H.L., SHIODA, K., ROSENTHAL, N.F., COSER, K.R., SHIODA, T., “Masculine epigenetic sex marks of the CYP19A1/Aromatase promoter in genetically male chicken embryonic gonads are resistant to estrogen-induced phenotypic sex conversion” Biol Reprod, 87(1): 23, 1-12, (2012). 11. GÖGER, H., DURMUŞ, İ., “Östrojen seviyesinden yararlanılarak yumurtadan çıkmadan önce civcivlerde cinsiyetin belirlenmesi” Tavukçuluk Araştırma Dergisi, 6(1): 61-63, (2005). 12. HUANG, H.W., SU, Y.F., YAO, C.T., HUNG, Y.C., CHEN, C.C., CHENG, C.C., LI, S.S.L., CHANG, H.W., “High-throughput gender identification of three Columbidae species using melting curve analysis” Theriogenology, 75: 73-79, (2011). 13. KLEIN, S., ROKITTA, M., BAULAIN, U., THIELEBEIN, A., HAASE, A., ELLENDORF, F., “Localization of the fertilized germinal disc in the chicken egg before incubation” Poult Sci, 81: 529-536, (2002). 14. KRZYSIK-WALKER, S.M., OCO´N-GROVE, O.M., MADDINENI, S.B., HENDRICKS, G.L., RAMACHANDRAN, R., “Identification of calcitonin expression in the chicken ovary: Influence of follicular maturation and ovarian steroids” Biol Reprod, 77: 626-635, (2007). 15. KULESA, P.M., “Developmental imaging: Insights into the avian embryo” Birth Def Res, 72: 260266, (2004). 16. LAWRENCE, K.C., SMITH, D.P., WINDHAM, W.R., HEITSCHMIDT, G.W. PARK, B., “Egg embryo development detection with hyperspectral imaging. Int J Poult Sci, 5(10): 964-969, (2006). 17. LIU, L., NGADI, M.O., “Detection of fertility and early embryo development of chicken eggs using near-infared hyperspectral imaging” Food Bioprocess Technol, 6: 2503-2513, (2013). 27 Tabiat ve İnsan 18. LIU, L., NGADI, M.O., “Detection of chicken egg fertility and early embryo development using hyperspectral imaging” http://www.icef11.org/ content/papers/mcf/MCF894.pdf. (2014, In Press). 19. MORINHA, F., CABRAL, J.A., BASTOS, E., “Molecular sexing of birds: A comparative review of polymerase chain reaction (PCR)-based methods” Theriogenology, 78: 703-714, (2012). 20. NAKAMURAI D., TIERSCH, RT., DOUGLASS, M., CHANDLER, RW., “Rapid identification of sex in birds by flow cytometry” Cytogenetics and Cell Genetics, 53: 201-205, (1990). 21. OOSTERBAAN, A.M., “Hemodynamics and vascular development in the chicken embryo and the effects of homocysteine and folic acid treatment, PhD Thesis, Erasmus University Rotterdam, The Netherlands, (2012). 22. PATEL, V.C., MCCLENDON, R.W., GOODRUM, J.W., “Detection of blood spots and dirt stains in eggs using computer vision and neural networks” Appl Eng Ag, 12: 253-258, (1996). 23. PATEL, V.C., MCCLENDON, R.W., GOODRUM, J.W., “Color computer vision and artificial neural networks for the detection of defects in poultry eggs” Artif Intell Rev, 12: 163-176, (1998). 24. PHELPS, P., BHUTADA, A., BRYAN, S., CHALKER, A., FERBELL, B., NEUMAN, S., RICKS, C., TRAN, H., BUTT, T., “Automated identification of male layer chicks prior to hatch” World’s Poul Sci J, 59(1): 33-38, (2003). 25. PILZ, K.M., REGAN, E.A., SCHWABL, H., “No sex difference in yolk steroid concentrations of avian eggs at laying” Biol Lett, 1: 318-321, (2005). 26. SCHELLPFEFFER, M.A., KUHLMANN, R.S., BOLENDER, D.L., RUFFOLO. C.G., KOLESARI, G.L., “Preliminary investigation of the use of high frequency ultrasound imaging in the chick embryo” Birth Def Res, 73: 39-49, (2005). 28 27. SCHOUENBERG, K.O.P., “Method and device for detecting undesired matter in eggs” FPS Food Proc. Sys. B.V., assignee. US Pat. No. 6,504,603, (2003). 28. SCHWABL, H., “Yolk is a source of maternal testosterone for developing birds” Proc Natl Acad Sci, USA. 90: 11446-11450, (1993). 29. SMITH, D.P., MAULDIN, J.M., LAWRENCE, K.C., PARK B., HEITSCHMIDT, G.W., “Detection of fertility and early development of hatching eggs with hyperspectral imaging” Proc. 11th Europ. Symp. Qual. Eggs and Egg Prod. Doorwerth, The Netherlands, (2005). 30. SMITH, D.P.. LAWRENCE K.C., HEITSCHMIDT. G.W., “Fertility and embryo development of broiler hatching eggs evaluated with a hyperspectral imaging and predictive modeling system” Int J Poul Sci, 7 (10): 1001-1004, (2008). 31. TIERSCH, T.R., “Identification of sex in chickens by flow cytometry” World’s Poul Sci J, 59(1): 2532, (2003). 32. YİĞİT, F., DAĞLIOĞLU, S., “Histological changes in the uterus of the hens after embryonic exposure to bisphenol A and diethylstilbestrol” Protoplasma, 247: 57-63, (2010). Tabiat ve İnsan KARATAVUK (Turdus merula L.)’UN AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ KAMPÜSÜNDEKİ ÜREME BİYOLOJİSİ Biyolog Elif Betül EVCİMEN Uzman Biyolog Bekir KABASAKAL Prof. Dr. Ali ERDOĞAN Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Antalya, Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Antalya, Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Antalya, 29 Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT Karatavuk (Turdus merula L.), doğal ormanlarda olduğu kadar park, bahçe ve kampüsler gibi şehirlerde de sık sık görebildiğimiz bir kuş türüdür. Şehir ekosistemlerine uyum sağlayan her tür gibi içinde olduğu ekosistemde önemli işlevlere sahip olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda, şehir ekosistemlerinde yaşayan karatavuk populasyonlarının habitat tercihleri, yuva yeri seçimleri, üreme parametreleri gibi özelliklerinin bilinmesi bu yapının korunması için önemlidir. Bu çalışmanın amacı Akdeniz Üniversitesi Kampüsü’nde üreyen karatavuk populasyonunun üreme biyolojisinin belirlenmesidir. Bu bağlamda, Antalya şehir merkezinde bulunan ve 360 hektarlık bir alan kaplayan kampüste yapılan gözlemler ile birliktelik oluşturan bireyler takip edilerek yuva yerleri tespit edilmiştir. Üreme faaliyetlerinin başlamasına takiben yuva yapım süreleri, yumurta sayıları, kuluçka süreleri, yumurtadan çıkan yavru birey sayıları, yavru gelişim süreleri, uçan yavru sayıları ve ölen yavru sayıları kaydedilmiştir. Mart ayının ikinci yuva yapımana başlayan karatavuğun kuluçka faaliyetinin ortalama 10.3± 0.41 (9-11), yavru gelişim süresinin ise 11.1±0.25 (1012) olduğu belirlenmiştir. Üreme faaliyeti 14 yuvada tamamlanmış fakat 2 yuvada yumurtaların açılmış olmasına karşın yavru uçusu gözlenmemiştir. Bir yuva ise predasyona uğramıştır. Yuva predatör türlerin Leş kargası ve (Corvus corone) ala karga (Garrulus glandarius) olduğu gözlenmiştir. Ortalama yumurta küme büyüklüğünün 4 ± 0.23 (3-5) olduğu belirlenmiştir. Üreme faaliyeti tamamlanan 14 yuvanın yumurta açılma başarısının 73.93 ± 5.9, yavru uçurma başarısı 81 ± 10.3 ve genel üreme başarısının ise 63.9 ± 9.8 olduğu hesaplanmıştır. Blackbird (Turdus merula) is a species that we can observe natural areas and parks, gardens and campuses. It has important functions in its ecosystem as each species which are adapted to the urban ecosystem. In this regard, it is important to know habitat selection, nesting site selection and breeding parameters of blackbirds which are living in urban ecosystems. In this study we aim to determine breeding biology of Blackbirds breeding in Akdeniz University Campus. In this context, we followed blackbird pairs to find their nest sites in breeding season in Akdeniz University Campus. Nests were checked every 3 days and nest building period, incubation period, fledging period, number of eggs fledglings and death chicks were noted. We found 16 blackbird nests. However 2 nests were abandoned and predated. Hooded crow (Corvus corone) eurasian jay (Garrulus glandarius) were the predators. We observed that blackbirds started to build their nests in the second week of March. We found that incubation period lasted 10.3± 0.41 (9-11) and fledging period was 11.1±0.25 (10-12). Cluth size were 4 ± 0.23 (3-5), hatching succes were 73.93 ± 5.9, fledging succes was 81 ± 10.3 and general breeding success was 63.9 ± 9.8 in 14 nests. Anahtar Kelimeler: Karatavuk, Turdus Merula, Üreme biyolojisi, Antalya Keywords: Blackbird, Turdus merula, breeding biology, Antalya GİRİŞ Eşeysel dimorfizm gösteren karatavuk (Turdus Merula L.)’ un dış görünümü; erkeklerde vücudu tamamen siyah, kuyruk türleri biraz kahverengimsidir. Dişinin üst kısmı zeytin kahvesi, gırtlak beyaz, gögüş tüyleri pas kahvesi, siyahımsı lekelidir. Palearktik bölgede neredeyse tamamını kaplayan geniş bir dağılımı olan karatavuk, bu dağılım sınırlarını kuzey-güney ve doğu-batı doğrultusunda sürekli olarak genişletmektedir (Karakaya, 2009). Karatavuk, küresel ölçekte nesli tükenme tehlikesi olmayan (Least Concern) ülkemiz ölçeğinde ise hassas tür (A.3) katagorisinde değerlendirilmektedir (IUCN, 2013; Kiziroğlu, 2007). Orman ekosistemlerinde yaşayan karatavuklar genellikle 4-6 yumurta bırakır, kuluçka 13-15 gün sürer, yavru gelişim süresi ise 15-16 gündür, yuvayı terk eden yavrular çalılıklarda saklanır (Kiziroğlu, 2009). 30 Karatavuk, geniş ekolojik toleransı sayesinde doğal alanlarda yaşadığı gibi insan varlığının olduğu bölgelere de kolaylıkla uyum sağlayabilmiştir. Ancak şehir ekosistemlerde yaşayan türler gibi karatavuk da doğal ekosistemlerde yaşayanlara oranla insan etkisine nedeniyle üreme başarıları ve üreme yoğunluklarını tehdit eden faktörlere maruz kalabilmektedir (Dominoni ve ark. 2013). Şehir ekosistemlerinde yaşayan kuş türleri bazı bitki türlerinin yayılışına katkıda bulunma ve zararlı omurgasızlala beslenmeleri gibi önemli ekolojik işlevsel özelliklere sahip oldukları için özellikle biyolojik kontrol alanında her geçen gün daha çok öne çıkmaktadırlar. Örneğin Çam türlerinin (Pinus sp.) zararlısı olan Çalı antenli çam yaprak arısı (Diprion pini L.) karatavuk için önemli bir besin kaynağı olup özellikle yavrularını bununla besledikleri bilinmektedir (Karakaya ve Özelmas, 2011). Tabiat ve İnsan Bu nedenle de Akdeniz Üniversitesi Kampüsü gibi şehir ekosistemlerinde yaşayan karatavuk popülasyonlarının üreme biyolojilerinin anlaşılması, türün gelecekte Çalı antenli çam yaprak arısının biyolojik kontrolünde kullanılmasına katkı sağlayarak hem doğal çam ormanları hem de şehir ekosistemlerindeki çam ağaçlarının korunmasında oldukça önemli yer tutması muhtemeldir. Bu çalışmada Akdeniz Üniversitesi Kampüsü’nde üreyen karatavuk popülasyonunun üreme biyolojisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. BULGULAR ve TARTIŞMA Karatavuğun, Mart ayının ikinci haftasında yuva yapımına başladığı gözlenmiştir. Bununla birlikte Nisan sonu ve Mayıs ayının ilk haftası yoğun yuva yapımı faaliyetleri gözlenmiştir. Toplam 16 yuva tespit edilmiştir (Şekil 1). Ancak bu yuvalardan ikisinde yumurta bırakma faaliyeti gerçekleştirilmiş olmasına karşın ebeveynler yuvaları terk etmişlerdir. MATERYAL VE METOD Araştırma Alanı olan Akdeniz Üniversitesi Kampüsü Antalya ilinin batısında ve 36o53’ kuzey enlemi ile 30o40’ doğu boylamının kesişim bölgesinde yer almakta ve 360 hektarlık bir alanda kurulmuş olup yüksekliği 50-60 metre kadardır. Alan 8 familya ve 326 cinse ait 452 bitki taksonu (69 alttür ve 48 varyete) içermete olup zengin habitat çeşitliliğine sahiptir (Ünal ve Gökçeoğlu, 2003). Kampüs alanı herdem yeşil bodur maki formasyonu ile kaplıdır. Kampüs’de yapılan çalışma sonucu alanda 6 farklı bitki topluluğu bulunmuş olup bunlar; I. Quercus coccifera Topluluğu, II. Nerium oleander-Myrtus communis Topluluğu, III. Sarcopoterium spinosum Topluluğu, IV. Inula viscosa Topluluğu, V. Verbascum sinuatum var. adenosepalum Topluluğu, VI. Coridothymus capitatus Topluluğu’dur (Ünal ve Gökçeoğlu, 2002). Alanın hakim vejetasyonunu oluşturan Quercus coccifera topluluğu içersinde diğer topluluklar küçük alanlar halinde yer almaktadır. Kampüs içerisinde karatavukların yoğun olduğu bölgelerde haftada en az 3 gün olmak üzere yapılan gözlemler ile birliktelik oluşturan bireyler takip edilerek yuva yerleri tespit edilmiştir. Tespit edilen yuvalar haftada en az 3 gün olmaz üzere, demir bir çubuk üzerine bağlı ayna yardımı ile kontrol edilmiştir. Bu yuvalarda, bırakılan yumurta sayısı, kuluçka süresi, açılan yumurta sayısı, yavru gelişim süresi, uçan yavru sayısı kaydedilmiş ve üreme başarısı (en az bir yavrunun uçtuğu yuvalar dahil edilmiştir; yumurta açılma başarısı: açılan yumurtaların bırakılan yumurtalara oranı ve yavru uçurma başarısı: uçurulan yavruların açılan yumurtalara oranı ve genel üreme başarısı: uçan yavruların bırakılan yumurtalara oranı) hesaplanmıştır (Kabasakal ve Albayrak, 2013). Ayrıca bu yuvalar en az 1 saat çeşitli davranışların incelenmesi için izlenmiştir. Gözlemler esnasında dürbün (Nikon 8X40 ve 10X46), teleobjektifli fotoğraf makineleri (Canon 400, Nikon 200–500 ve Panasonic 35–420 mm) kullanılmıştır. Şekil 1. Yumurtadan yeni çıkmış 1 günlük yavrular ve Uçmaya hazırlanan yaklaşık 12 günlük yavrular Erkek bireyler seçtikleri alanda bir ağacın tepesine çıkarak kuş ötüşleri yaptıkları görülmüştür. Daha sonra dişinin erkeği seçmesini takiben kopulasyonun meydana geldiği görülmüştür. Yuva yeri olarak genellikle insan faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgeleri seçtikleri belirlenmiştir. Bu bölgeleri besin miktarının fazla olması ve predatör tehditlerinin az olması nedeniyle seçtikleri düşünülmektedir. Ayrıca karatavukların yavrularını beslemek için tercih ettikleri en önemli besin kaynaklarından biri olan toprak solucanlarının da özellikle çimenlik alanların sürekli sulanması nedeniyle, kolayca avlayabildikleri için bu bölgeleri tercih etmiş olabilmeleri de mümkündür. Yuva yeri olarak da sık tercih edilen belirgin bir ağaç türü saptanamamıştır. Bununla birlikte, Kızıl çam (Pinus brutia) ve Turunç ağacı (Citrus aurantium) ile çeşitli payzaj ve kültür bitkilerine yuva yaptıkları belirlenmiştir. Yumurta bırakma faaliyetinin genellikle her gün 1 yumurta olarak gerçekleştiği ve bunu takiben dişinin 31 Tabiat ve İnsan kuluçkaya yattığı izlenmiştir. Bu süreçte, dişinin nadiren yuvadan ayrıldığı ve dişiyi erkek bireyin beslediği gözlenmiştir. Yavruların yumurtadan çıkması ile her iki ebeveynin yavruları besledikleri görülmüştür. Özellikle karga türleri gibi predatörler tarafından yuvaya herhangi bir tehdit söz konusu olduğunda ebeveynlerin yüksek sesle ötüp kuyruklarını yukarı doğru kaldırıp titrettikleri gözlenmiştir. Tehkelikenin geçmemesi durumunda ise predatör türün üzerine doğru hızlı uçuşlar yaptıkları görülmüştür. Kuluçka faaliyetinin ortalama 10.3 ± 0.41 (9-11), yavru gelişim süresinin ise 11.1 ± 0.25 (10-12) olduğu belirlenmiştir. Üreme faaliyeti 14 yuvada tamamlanmış fakat 2 yuvada yumurtaların açılmış olmasına karşın yavru uçusu gözlenmemiştir. Bir yuva ise predasyona uğramıştır (Çizelge 1). Predatör türlerin Leş kargası ve (Corvus corone) ala karga (Garrulus glandarius) olduğu gözlenmiştir. Özellikle alakarga sıklıkla yuvaların etrafında görülmüş ve karatavukların da bunları yuvadan uzaklaştırmaya çalıştıkları gözlenmiştir. Ortalama yumurta küme büyüklüğünün 4 ± 0.23 (3-5) olduğu belirlenmiştir. Üreme faaliyeti tamamlanan 14 yuvanın yumurta açılma başarısının 73.93 ± 5.9, yavru uçurma başarısı 81 ± 10.3 ve genel üreme başarısının ise 63.9 ± 9.8 olduğu hesaplanmıştır. Çizelge 1. Karatavuk ’un üreme biyolojisine ait bilgiler Toplam yuva sayısı 14 Bırakılan Yumurta Sayısı 64 Açılan Yumurta Sayısı 41 Açılmayan Y. Sayısı 23 Uçan Yavru Sayısı 36 Ölen Yavru Sayısı 5 vd. 2013), karatavuk yuvalarının predasyon oranının düşük olduğu belirlenmiştir. Bu durum, karatavuğun predatörlere karşı arapbülbülüne göre daha agresif olmasından kaynaklanabileceği düşünülmektedir (Dabelsteen ve Pedersen, 1990). Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK 2209/A - Üniversite Öğrencileri Yurt İçi Araştırma Projeleri Destek Programı kapsamında desteklenmiştir. KAYNAKLAR Dabelsteen, T. Pedersen, S. B. 1990. Song and information about aggressive responses of blackbirds, Turdus merula: evidence from interactive playback experiments with territory owners. Animal Behaviour, 40(6), 1158-1168. Dominoni DM, Goymann W, Helm B, Partecke J. 2013. Urban-like night illumination reduces melatonin release in European blackbirds (Turdus merula): implications of city life for biological time-keeping of songbirds. Frontiers in Zoology, 10(1), 60. Kabasakal, B. Albayrak, T. 2012. Offspring sex ratios and breeding success of a population of the Great Tit, Parus major. Zoology in the Middle East 57(1): 27-34. Kabasakal, B., Aslan, A,.Erdoğan, A., Griggio, M., Hoi, H., Yaşar, Z., Karaca, M. 2013. Arap bülbülü (Pycnonotus xanthopygos)’nün Akdeniz Üniversitesi Kampüsünde Üreme Biyolojisinin Belirlenmesi. 1. Ulusal Zooloji Kongresi. Nevşehir Üniversitesi. Özet kitabı. 101 s. Karakaya, M. 2009. Eskişehir Ormanlarında Yaşayan Turdus merula (Karatavuk)’nın Biyo-Etolojisi. Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi. Doktora Tezi. Eskişehir IUCN 2012. IUCN Red List of Threatened Species.Version 2013.1. (www.iucnredlist.org): erişim tarihi: 1 Kasım 2013. Karakaya M, Özelmas Ü. 2011. Role of Blackbirds (Turdus Merula) on Biological Controls of Common Pine Sawfly (Diprion Pini). 6rd International Symposium on Ecology and Environmental Problems. Abstract book, p. 107. Kiziroğlu İ. 2008. Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi. Desen Yayıncılık, Ankara. Bulgular, türün insan aktivitesinin yoğun olduğu alanlarda yuvalandığını göstermektedir. Ancak yuva yapımı ve kuluçka sırasında doğrudan insan etkisine maruz kaldıklarında yuvayı terk ettikleri gözlenmiştir. Aynı alan içinde benzer yerlere yuva yapan arap bülbülünde (Pycnonotus xanthopygos) predasyon oranının yüksek olduğu belirtilmesine karşın (Kabasakal 32 Kiziroğlu İ. 2009. Türkiye Kuşları Cep Kitabı. Ankamat Matbaası, Ankara. Ünal O, Gökçeoğlu M. 2002. Akdeniz Üniversitesi Kampüsü’nün Bitki Sosyolojisi ve Ekolojisi Yönünden İncelenmesi. Tabiat ve İnsan. 36(3): 16-28. Ünal O, Gökçeoğlu M. 2003. Akdeniz Üniversitesi Kampus Florası (Antalya-Türkiye). Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi. 16(2):143-154. Tabiat ve İnsan İSTANBUL’DA OSMANLI-TÜRK BAHÇE MİMARÎSİ Prof. Dr. Mehmet TUNÇER Gazi üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü 33 Tabiat ve İnsan ÖZET İstanbul’da Osmanlı-Türk dönemi bahçe mimarîsi ve su kıyısı kullanımlarına ilişkin araştırma ve incelemeler yeterli denilemez. Çünkü bugün, olduğu gibi korunabilmiş tek bir Türk bahçesi bulamayız. Eski bahçelerden pek azı, çok bozulmuş ya da harap olmuş bir biçimde, bize kadar kalmış, ötekiler de bütünüyle ortadan kalkmıştır. Su kıyısı düzenlemeleri de benzer şekilde genellikle ortadan kalkmış, yok olmuştur. Bununla birlikte, dinî ve özellikle sivil mimariîmizin varmış olduğu yüksek ilerleme derecesini göz önünde tutarak, bahçe mimarîmizin ve su kıyısı düzenlemelerinin de hiç olmazsa aynı olgunluğu bulmuş olduğu kabul edilebilir. Bahçe konusunun halk dilinde ve edebiyatımızda eskiden beri aldığı önemli yer ve İstanbul bahçelerine ait destanlar, bu kanıyı güçlendirmektedir. Prof. Sedat Hakkı Eldem, 1940’lı yıllarda hazırladığı “Türk Bahçeleri” adlı araştırmasında mevcut bahçe ve mesirelerin bu dönemde, her ne kadar bozulmuş, harap olmuş veya son yüzyıl eserleri olsalar bile, bunları toptan inceleyerek sonuçlara ulaşmış ve genellemelere varmıştır. Yol kalıntıları, havuz ve duvar izleri, başka bir yerde rastlanabilen bir köşk ya da çardak izi bu incelemenin esas elemanlarını oluşturmuştur. Bu araştırmada eksikleri tamamlamak için, başvurulan ikinci bir kaynak da eski bahçeler ve su kıyılarına, yalılara ait eski resimli tasvirler, gravür ve fotoğraflardır. Bu resimler ve gravürler hayalî ya da gerçek bahçelere, yalılara, kıyılara ait olup, ayrıntıları yeteri derecede aydınlık olmasa bile, bütün hakkında fikir vermektedirler. Başvurulan bir başka kaynak da yazılı dökümantasyon ve araştırmalardır. Konu bu üç temel kaynağa göre incelenmiş ve Türk bahçesi ve su kıyısı düzenlemeleri hakkında, pek kesin olmasa bile, genel bir fikir verilmeye çalışılmıştır. Çeşitli veriler bir araya getirilerek, Türk Bahçesi / Su kıyısı düzenlemeleri hakkında var olan ve kısıtlı bir süre zarfında ulaşılan bilgiler düzenli ve yararlı hale getirilmeye çalışılmıştır. kısımda dere düzenlenerek iki tarafı birbirine paralel rıhtım duvarları ile çevrilmiş ve Türkiye’de bahçe mimarîsinde yapılmış en uzun kanal inşa edilmiştir. Bu kısım Cetvil-i sim olarak tanınmıştır. Genişliği yer yer değişen, iki çıplak tepe sırası arasında uzanan Kâğıthane vadisi, olağanüstü etkili ve orantılı bir mekan oluşturmaktadır. Bu alanın çeşitli yerlerine serpiştirilmiş büyük ağaç kümeleri, göz için gerekli ölçüyü verirler. 1940’lara kadar mevcut olan Çağlayan köşkünden başka, yalnız İmrahor köşkü bahçesi içinde ve harap bir halde ayakta durmaktaydı. (Eldem, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). 1. OSMANLI DÖNEMİNDE İSTANBUL’DA MESİRE YERLERİ, DOĞAL VE HALKA AÇIK PARKLAR 1.1. KÂĞITHANE MESİRESİ: Kâğıthane mesiresi birkaç yüzyıl boyunca bütün İstanbul halkının rağbetini görmüştür. Uzunluğu bakımından İstanbul’un en büyük mesirelerinden biridir. Halka açık olan bölümü, derenin iki sahilince Fil köprüsünden Doğancılar köprüsüne kadar ve oradan itibaren yalnız sol sahilde olmak üzere, Kâğıthane köyüne kadar uzanır. Dere, iki köprü arasındaki kısmında, rıhtım duvarları ile çevrilmiştir. Hünkâr köşkü ile Has bahçe, Doğancılar köprüsünden Kâğıthane köyüne kadar olan kısmın sağ sahilini oluşturur. Bu 34 Resim 1-2 : Kâğıthane Mesiresinden Tarihî Resimler 2. GÖKSU: Geniş alan kaplayan mesirelerden biri de Göksu mesiresidir. Bu mesire yerinin incelenmesi, bize, bu gibi yerlerin ne kadar ince bir duygu ve kuvvetli bir anlayış ile alınarak işlendiğini öğretir. Göksu mesiresi, Kağıthane ile önem ve rağbet bakımından yarışırdı. Topoğrafik yapısı Kağıthane’ninkinden ayrıdır. Çayır, Küçük ile Büyük Göksu arasındaki alanı Boğaziçi sahiline kadar kaplar ve Göksu deresini izleyerek Dört Tabiat ve İnsan Kardeşler mevkiine kadar uzanırdı. Göksu deresine, küçük bir kolun aktığı yerde ise çayır bir miktar genişlerdi. Çayır Anadolu Hisarı ve Yenimahalle sırtları ile sınırlanmış, Boğaz tarafı ise açık kalmıştır. Bu fevkalede sevimli sahayı insan eli çok anlayışlı bir surette işlemiş ve en uygun yerlerini uygun motiflerle belirterek değerlendirmiştir. Küçüksu ağzındaki kasır ve dört yüzlü çeşme ile taş sofa, Anadolu Hisarına güzel bir karşılık oluşturmakta ve Çayırın Boğaza açılan kısmını, uyumlu bir biçimde çerçevelemektedir. Bu güzel eser II. Mahmud yapısı ve 1802 tarihlidir. (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). (Resim) Derelerin üzerine atılmış çeşitli köprüler, ağaç grupları ve çeşmeler çayırı ayrıca süslemektedir. Göksu deresinin sağ sahilinde, su değirmeni önündeki ahşap köprü hizasındaki sahada, karakteristik ve büyükçe bir sofa vardır. Bu set II. Mahmud zamanında inşası tasarlanan bir köşkü taşımak üzere yapılmış ve sonradan vazgeçilmesi üzerine bu halde kalmıştır. Eskiden yolun sol tarafında bir çeşme, sağ tarafında da bir namazgah seti vardı. Çeşmenin yazı taşları yok olmuş, yalakların bir kısmı da sökülmüştür. Bununla beraber, kalan parçalar, eserin II. Selim zamanına ait olduğu gösterir. Çeşme, dört yalaklı tiptedir, özelliği büyük yalaklardan birinin önündeki kanaldadır. Eskiden 10 metre kadar uzunlukta olan bu kanalın kenarları muntazam taşlarla çevrilmişti. Sonu mevcut olmadığı için suyun dereye nasıl boşaldığını bilinmemektedir. Biraz ilerdeki namazgaha ait iki ağaç ve küçük bir tümsekten başka bir şey kalmamıştır. (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). Köşklü set, az eğimli bir arazi üzerine, gayet sevimli ve Göksu deresinden biraz ayrılmış, tepeciklerle çevrilmiş bir alanın kenarına yapılmıştır. Sofanın şekli, arkası yarım yuvarlak, önü ise çok hareketlidir ve iki köşe ayağı arasında bir konvex eğriden ibarettir. Bunlar demir kenetlerle tutturulmuş ve boğaz taşından kaideler üzerine oturtulmuş, ot taşı levhalardır. Setin üstünde, küçük bir kasrın temelleri vardır. Bu temel duvarlarına göre, kasrın planı, şimdiki Küçüksu kasrının planını hatırlatır. Sofanın, ortalarına yakın bir yerinde büyükçe ve 1811 (H.1226) tarihli bir yazılı taş vardır. Sofanın ve köşkün niteliği hakkında tereddüt uyandıran şeylerden biri de etrafta serpilmiş, işlenmiş taşlardır. Bunların karakteri çok kabadır ve 19. Yüzyılın ikinci yarısına ait oldukları etkisini uyandırırlar. Küçüksu kenarındaki sınırlı Has Bahçe alanından başka her yanı halka açıktı. Göksu deresi kenarına yapılmasına izin verilen fabrikalar, Boğaz ağzındaki ilkokul, çayırı bölen ağaçlı yol ve nihayet yeni vapur iskelesi ile çeşmeli sofa üstündeki kahve, bu emsalsiz Boğaz köşesinin güzelliğini bozmuştur. Evliya Çelebi, Göksu mesiresi için şöyle diyor: “Ab-ı hayat misali bir nehirdir ki, Alem dağlarından cereyan edip gelir. İki tarafları yüksek ağaçlarla müzeyyen bağlardır ve ekseri yerleri Halıcı Zade bahçeleri ve un değirmenleridir. Bu nehir üzerinde bir tahta köprü var. Cümle uşakkan kayıklar ile bu nehirden ileri ferahfeza köylere varıp ağaçlar altında zevk ve sohbet ederler. Vacib-ül seyr bir mesiredir” (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). Resim 3. Jozef Warnia-Zarzecki’nin “Göksu’da Mesire” Resim 4. Bütün sanat dalları gibi resmi de çok seven, ailesini birer ressam olarak yetiştirmeye çalışan Sultan Abdülhamit’in saray ressamı ünlü Fausto Zonaro’nun “Göksu’da Safa” adlı tablolarıdır. 35 Tabiat ve İnsan 3. BALTALİMANI ÇAYIRI Boğazın en sevimli, ancak uzun yıllardan beri terk edilmiş mesirelerinden biri de Baltalimanı çayırıdır. Çayır iki sırt arasındaki (Fıstıklıbağ tepesi ile Halim Paşa koruluğu) vadinin bir yanını kaplar ve içinden Baltalimanı Deresi akar. Vadi dereyi izleyerek ve gittikçe daralarak, Kanlıkavak deresinin, Baltalimanı deresine döküldüğü yerde ikiye ayrılır. Çukurbağ denilen yere kadar derenin iki tarafında büyük ağaç kümeleri vardır. Derenin boğaza döküldüğü ağzı, sonradan doldurulmuş ve burada yapılan Baltalimanı Sarayı ve bahçesiyle, çayırın manzarası kapanmıştır. Çayır içinde, insan elinin yaptığı eklentiler, özellikle 300 metre kadar uzanan ve çayırın bir yanını sınırlayan, satranç biçimindeki ağaçlıktır. Bu ağaç sırasının sonunda doğa yine serbest bırakılmış ve bu geçiş noktası, fıskiyeli setler ile karakterlendirilmiştir. Bu setler üç kat olarak yapılmış, en alt kata da çıkıntı biçiminde bir havuz eklenmiştir. Fıstık ağaçlarının sıraya alınmış olmaları ve yaşları III. Selim devrini hatıra getirir. (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). Yol boyundaki koruluk saray ile beraber dikilmiş, burada ikişer sıra ağaç arasında büyükçe bir boşluk bırakılmış ve böylelikle güzel bir yeşillik mekanı oluşturulmuştur. Burada bulunan fevkâni bir köşkün ancak alt bölümleri kalmıştır. 4. Sultaniye Çayırı: Sultaniye Çayırı diğer mesire yerlerinden ayrı olarak, daha küçük ve sade bir yapıya sahipti. Burası Boğaz sahilinde, çayır ortasında kurulmuş büyük bir ağaç grubundan oluşmuştu ve ağaçların altında kademeli bir çifte çemensofa vardı. Mesire yeri oldukça küçüktü ve sahilde 150 yıl öncesine kadar duvarları meydanda olan meşhur “Acem Köşkü” ve bahçesi vardı. Evliya Çelebi’ye göre, Beykoz’un güney tarafında leb-i deryada (denize nazır) bulunan Sultaniye Bahçesi II. Beyazıd yapısı ve “bir bağ-ı cenan misal-i gülistandır”. Burada öyle serviler vardır ki ”kebkeşan asa semaya ser çekmiştir” (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). 5. ÇUBUKLU MESİRESİ Beykoz Sultaniye çayırına yakın olan Çubuklu mesiresi, aynı esaslara göre kurulmuştur. Sahile yakın bir yerde, büyük ağaçlar altında bir havuz ile çeşmeli sofaları vardır. Bugün, havuz ve çeşme mevcut olmakla birlikte depolar ve iskele ile rıhtım inşaatı, 36 çayırı sahilden ayırmış bulunmaktadır. Eskiden beri rağbette olan bu mesireye bugünkü çehresini veren ve Feyzabad adı altında canlandıran III.Ahmed’in damadı İbrahim Paşa’dır. Havuz, sadece taş kaldırım ile çevrilmiş ve bir yalak ile beslenmiştir. Çeşmeli sofa, daha iyi vaziyettedir. 1720-1721 (1133) tarihli ve çok zengin bir üslupta inşa edilmiş olan tek cepheli çeşme, sofanın ortasında değil, bir yüzün üstünde bulunmaktadır. Göksu ve Çağlayan sofalarında da aynı düzen göze çarpmaktadır. Sofanın bir köşesinde bir mihrab taşı vardır (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). 6. Havuzbaşı Mesiresi: Çengelköy ve Beylerbeyi arasında bulunan Havuzbaşı mesiresinde, havuz ile oturma sofalarının bir araya getirilerek çok kullanışlı bir çözüm yolu bulunduğu söylenebilir. Hafif eğimli bir arazi üzerinde inşa edilmiş olan bu sofa, üç tarafından güçlü bir istinat duvarı ile tutulmuş ve ortasında havuz, iki tarafında da yan sofalar olmak üzere üç kısma ayrılmıştır. Ortalama 8-12 metre büyüklüğünde olan havuz, geniş kapak taş çevrilmiş ve sofanın ön yüzüne kadar uzatılmıştır. Bir sıra asırlık çınar ağacı, eski satranç dizisinin son kalanlarıdır. Sofaların, bu ağaçların biraz gerisinde bulunmaları ve ağaçların da sofaların üzerine dikilmemiş olmaları, dikkati çekmektedir. I. Abdülhamid zamanından kalmış olan bu grup, eskiden denize kadar uzanan bu mesireye aitti. Bugün deniz tarafı kapanmıştır. Yukarıda kısaca açıklanan, en tipik birkaç mesire yerinden başka bir dereceye kadar eski bünye ve karakterlerini muhafaza etmiş çayır ve mesire yerleri daha var ise de, bunlar günden güne özelliklerini kaybetmiş ve çoğu, asırlık ağaçları kesilerek ve üzerlerinde yeni tesisler yapılarak veya imar/ifraz edilerek konut alanına açılmışlardır. Tabiat ve İnsan Resim 5-6-7-8. Çubuklu Mesiresi geçmiş ve bu günkü durumu 6. SETLİ MESİRE VE ÖZEL BAHÇELER Buraya kadar incelenen mesire ve çayırlar, araziyi zorlamadan ve tersine, arazinin topoğrafik yapısı hesaplanarak kompoze edilmiş yerlerdir. Zemin izin verdikçe, bu serbest ve doğaya karşı saygılı usül tercih edilmiş ise de, çok hareketli olan İstanbul’un arazisi, her zaman bu çözüm yollarına imkân vermemiş ve bazen arızalı alanları bile mesire ve bahçe olarak kullanılır bir şekle sokmak zorunluluğunu doğurmuştur. Bu durum setli ve kademeli bahçe mimarîsini ortaya çıkarmıştır. Büyük mesirelerde arazi, setli olarak yapılmayıp, doğal şekilde bırakılmıştır. Bu nedenle, setli mesirelere daha az rastlanmaktadır. Bazen setli kısım, daha büyük bir mesirenin bir parçasından ibarettir. Ihlamuraltı, bu tür mesirelerin en büyüklerinden biridir. Teşvikiye ile Abbas Ağa mahallelerinin yer aldığı sırtlar arasında Ihlamur deresi ve çayırlığı uzanmakta ve Fulya bayırında son bulmaktadır. Çayırın sonu Hasbahçe’ye ayrılmış ve duvar içine alınmıştır. Burada eskiden Hacı Hüseyin bağı bulunmakta idi. Şimdi yerinde Nüzhetiye veya Ihlamur Köşkü vardır. Muradiye sırtlarının etekleri istinat duvarlarıyla tutulmuş, Ab- bas Ağa sırtları ise bütünüyle setlerle düzenlenmiştir. Bu setler üzerinde çeşitli nişantaşları, su hazineleri ve en aşağıdakinde bir havuz, üstten bir alttaki set üzerinde de sıra ile fıstık ağaçları dikilmiş bulunmaktadır. İstinat duvarları arazi üzerine büyük bir anlayış ve bilgi ile oturtulmuş ve bayırın doğal güzelliğini bozmamıştır (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). Resim 9. Amadeo Prezioski’nin “Çamlıca Mesiresi” adlı eseri 37 Tabiat ve İnsan Resim 10. Topkapı sarayında bulunan “Şehir Şehnamesi” adlı eserde yer alan, Kanunî döneminde yaptırılmış olan “Kandilli Bahçesi”ni tasvir eden gravür. Resim 11-12-13-14. Ihlamur Kasrı 38 Bu alanı süsleyen elemanlar arasında birer anıt sayılabilecek derecede iyi kompoze edilmiş, III. Selim ve II. Mahmud nişantaşlarından başka, birinci sette bulunan büyük havuz vardır. Küçük Çamlıca, Sütlüce, Kandilli, Çırçır, Çubuklu, Silahdarağa mesireleri, aynı tipte ve orta büyüklükte setli bahçelerdir. Hepsinde ortak olan nitelik, zeminin istinad duvarları ile farklı katlara ayrılmış olması ve bahçenin belirli bir yöne bakan bir çeşit anfiteatr oluşturmasıdır. Sütlüce ve Çubuklu’da setler Boğaza, Silahdar’da, Alibeyköyü Deresine, Çırçır’da ise vadi ve karşı bayırlara bakmaktaydı. Setler birbirine kademelerle bağlı olup, çeşitli su oyunları ve köşkler taşımakta idi. Ağaçlar kat kat setler üzerine dikilmişti. 1950’lere kadar bu yerlerin çoğu eski niteliklerini korumaktaydı. Tabiat ve İnsan 7. ASMA BAHÇELER Asma bahçeler incelenirken doğunun en eski bahçelerini ve özellikle Babil’in asma bahçelerini hatırlamamak mümkün değildir. Eski efsane ve belgelere göre, “Dünyanın 7 Harikası”ndan biri olan bu bahçe, birbirine kademelerle bağlı ve anfiteatr şeklinde sıralanmış teraslardan oluşmuştu. Bu teraslar, kalın ayaklar ve duvarlar üzerine oturtulmuş kemerler ve büyük taş levhalarla elde edilmişti. Bu dallar, asma bahçenin toprağı ve kaldırımlarını taşırlardı. Bizdeki asma bahçelerin, aynı esaslara göre yapılmış olmaları, dikkati çekmektedir. Kalın taş ayaklar üzerinde kemerler ve bunların üzerinde tonoz ve voltalar vardır. Bu tonozların sırtları, sızan suları akıtacak şekilde biçimlendirilmiş, izole edilmiş ve üzerleri toprakla doldurulmuştur. Sular, çörtenler ile sona eren kanallar ile dışarıya akıtılır veya künk borularla aşağıya yönlendirilir. Bazen bahçe alanı yetersiz olan yerlerde, yeni alan direkler üzerine oturtulmak suretiyle kazanılmış, bazan de bütün bahçe böyle ayaklar üzerine inşa edilmiştir. Bahçelerin ayaklar üzerine alınmasındaki başlıca neden, belirli bir yükseklik seviyesini korumak ve böylece öne eklenen yeni bahçeyi, eski bahçelere göre daha aşağıda ve dolayısıyla manzarasız yapmak mecburiyetinden kaçınmak zorunluğudur. (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). ve merdivenler yapılmış, yolun ekseni ve büyük taş konsollar üzerine de, Sultan İbrahim zamanında, olağanüstü süslü ve İftariye köşkü olarak tanılan kameriye eklenmiştir. Bu çardak, Türk bahçelerinde yaygın olan motiflerden biridir ve başka yerde benzeri kalmamış olduğu için mimarî tarihimiz için değeri büyüktür. Bütünüyle teras sınırı dışında ve konsollar üzerinde bulunması da karakteristiktir. Terasın yapılış nedeni Bağdad köşküdür. Hindistan’daki Türk bahçelerindeki bazı örnekleri andırmaktadır. Özellikle Ağra’da Şah Cihan’ın inşa ettirdiği ve aynı çağa rastlayan Musamman Burc ve Şişmahal ile benzerliği büyüktür. Ne yazık ki İstanbul bahçeleri, aynı devire ait oldukları halde Moğol bahçeleri kadar iyi korunamamıştır. Teras eski kaplamasını yitirmiştir. Bu kaplamanın üzerinde eskiden su paylaşım yolları ve toplama tekneleri olduğu tahmin edilebilir. Eski parmaklıklar da değiştiği gibi, havuzun etrafındakiler de yenidir. Surname-i Vehbi’de görülen ve Haliç cephesini bulutlandıran çardaktan da iz kalmamıştır. (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). Resim 15. ABabil’in Asma Bahçeleri Bu tür (Asma) bahçe ve terasların en önemlileri Topkapı Sarayındadır. Bunlar, Sarayın Haliç cephesinin gelişmesi ve genişlemesi üzerine yer yer ve bazen biribirinin önünde yapılmıştır. İlk örnek IV.Murad zamanında Revan ve Bağdad köşkleriyle birlikte yapılan terastır. Teras büyük ayak ve tonozlar üzerine oturtularak lâle veya lâle bahçesi olarak tanınan eski Sofa-i Humayun ile İncirlikten daha yüksek bir düzlemde inşa edilmiştir. Revan köşkü ile Hırka-i Saadet dairesi önündeki sütunlu sofa önünde, havuz, havuzun önünde de lâle bahçesine giden yükseltilmiş yol Resim 16,17. Topkapı Sarayı Bağdat Köşkü 39 Tabiat ve İnsan Resim 18. Topkapı Sarayı Revan Köşkü Bahçeler arasında yer alan ve İkballer dairesinin önünde bulunan bir başka teras, yukarıda tanımlanan ilkelere göre yapılmıştır. Burada da zemin, tonozlar üzerine oturtulmuştur. Terasın etrafı çeşitli devirlerde değiştirilmiş, Veliaht dairesi olarak tanınan odaların yapılmasıyla bir kısmı eksilmiş, balkonuna ilâveler yapılmış, zemin de yükseltilmiştir. Su kanalları bir ana kanal ve ona dikey iki yan kanaldan oluşmaktadır. Sular sonunda döşeme için oyulmuş dolambaçlı ve dekoratif bir motifte toplanmakta ve oradan künkler aracılığıyla aşağıya indirilmektedir. Su kanallarının dekoratif bir motif hâline sokulması, karakteristik bir Türk âdetidir ve 19. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiştir. Terasın büyük mermer levhalarıyla yapılan döşemesi içinde kapak taşlarıyla yapılmış iki ayrı desenli motif göze çarpmaktadır: Bütünüyle asma olarak yapılan bir diğer bahçe de III. Sultan Osman’ın asma bahçesidir. Bu bahçe, 18. yüzyıl ortalarında, Hünkâr sofası önüne taş ve tuğla ayak ve kemerler üzerine oturtularak yapılmıştır. Kapsadığı alan büyükçe olduğu için kendi başına bir bahçe olarak değerlendirilebilir. Bu bahçede ilk göze çarpan konu, sonradan eklenen bir yapının verdiği olanaklar ölçüsünde aksial yapılmış olmasıdır. Bahçenin diğer iki yüzünden biri, örtülü bir geçit, diğeri de bir kafeslik bölmesi ile kapanmıştır. Bahçenin ortasında, küçük bir havuz ve onun iki tarafında, taş zemin içinden ayrılmış dörder çiçek yatağı vardır. Ha40 vuzun iki tarafında ayrıca birer mermer saksı dikilmiştir. Yerinde yapılan araştırma ve kazılar sonucunda, bahçenin zamanla bazı değişikliklere uğramış olduğu anlaşılmıştır. Bunların biri, III. Osman Köşkü’nü, III. Selim ve I. Hamit odalarına bağlayan koridordur. Bu koridorun ilk yapıda bulunmadığı, fakat çok zaman geçmeden eklenmiş olduğu anlaşılıyor. İkinci değişiklik, çukur parterlerin yükseltilmesiyle olmuştur. Bu parterler etrafındaki yollara oranla, yarım metre kadar çukurda idiler. Büyük olasılıkla su birikintilerine karşı bir önlem olarak, sonradan aynı seviyeye yükseltilmişlerdir. Bu esnada asıl çiçek yastıklarının da şekil değiştirmiş oldukları tahmin edilebilir. Havuz sahanlığı döşemesi eskidir. Gerek havuzun bordürleri, gerekse kafeslik ayaklarının kaideleri taş işleme tekniğe bütünüyle uygun olarak som döşeme mermeri içinden oyulmuştur. Bahçe, bugünkü durumuyla bile, Türk bahçe mimarîsinin en değerli ve nadir örneklerinden biri sayılmaktadır. (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). Resim 19. Topkapı Sarayı Planı Tabiat ve İnsan 8. TÜRK BAHÇELERİNİN GENEL KENTSEL TASARIM VE PEYZAJ İLKELERİ Osmanlı Türkleri, Türk “paysagiste” bahçesini doğuran görüş ve zihniyeti, yurdumuza gelinceye kadar, etki altında kalmadan içlerinde taşımışlar ve aynı esinle buradaki kompozisyonları yaratmışlardır. Doğaya karşı duydukları saygı ve sevgi ve doğa ortasında kurdukları bahçelerde gösterdikleri itidal ve alçak gönüllüğü 19. yüz yıl başlarına kadar sürdürmüşlerdir. Natüralist bahçe ve “paysage” mimarînin bundan son iki yüz yıl öncesine kadar tek ve en eski ustaları olan Çinliler ile olan temastan Türklerin çok kez öğrenmiş olduklarını kabul etmek gerekmektedir. Ancak öğrendiklerini benimsemiş ve karşılaştıkları doğa parçasının kendi içinde taşıdığı bütün gizli güzellik ve olanaklarını en ince ve anlayışlı bir duygu ile hissetmiş ve bu alanları işlemesini bilmişlerdir. Güçlü ve duygulu elleriyle işledikleri alanlara kendi güzellik anlayışlarını aşılamışlardır. Bu natüralist bahçe sanatının ancak 18. yüz yıl ortalarında, Avrupa’ya girdiğini ve ilk olarak İngiliz Bahçesi adı altında eser vermeye başladığını hatırlatırsak, Türk paysagiste bahçesinin Avrupa ve yakın doğu sanatında alması gereken önemli yeri kolaylıkla taktir edebiliriz (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). Türk natüraliste bahçesi Avrupa’dakinden farklı olarak hiç bir zaman romantik heveslere kapılmamış, sun’î harabeler, grotesk ve exotik inşaata gereksinim duymamıştır. Bundan başka, eğimi, tarhlar ve yolları içinde kaide olarak kabul etmeyerek, düz hatları bazan büyük ölçüde bile, doğa içine çizmek cesaretini göstermiş ve burada da başarılı olmuş, yani çerçeveyi aşmamış ve uygunsuzluk yaratmamıştır. Genellikle Türk paysagiste mimarîsi, işlediği doğa parçasını fazla zorlamadan, yalnız ufak tefek (retouches) ve ilâvelerle etkilemeğe çalışmıştır. Bütün gücü, uygun olan yerleri seçmek ve keşfetmekte gösterdiği dirayet ve isabettedir. 19. yüzyıl sonları ve özellikle 20. yüzyıldan itibaren bu anlayış ve bilgi kaybolmuştur. Türk geometrik ve mimarî bahçeleri ise bütünüyle abstre desenlere göre inşa ve tarh olunmuştur. Aslında 17. yüz yıla kadar süren ve iç bahçelerde uygulanan bu yöntem ve kural, Türk bahçelerinde 19. yüz yılın başına kadar korunmuştur. Avrupada Romen villâsından esinlenilerek İtalya, Fransa ve İngiltere manastır ve şatolarının dar teras ve avlularında oluşturulan geometrik bahçeler, ilk önce İtalya’da, 16. yüzyılda olmak üzere dar çerçevelerini aşmışlar ve büyük alanlar kaplamaya başlamışlardır. Fransa 17. yüz yılda aynı akıma uyarak, kendi kudret ve ihtişamını muazzam perspektivler, parter ve su oyunlarında aksettirmiş ve geometrik ve aksial desene dayanan bahçelerin en büyükleri değil ise de, en kudretli ve zenginlerini yaratmıştır. Bu sınırları aşma hevesinin Avrupanın büyük şehirlerine yayıldığı 17. ve 18. yüz yılda küçük geometrik bahçe yerine yavaş yavaş baroklaşan Fransız bahçesi geçmiştir. Müslüman âlemi ve etkisi altındaki yerlerde ise geometrik bahçe eski şeklini 19. hatta 20. yüz yıla kadar korumuştur. Türk bahçesi de 19. yüz yıla kadar, doğu ve Müslüman bölgeleriyle olan yakınlığını muhafaza etmiştir (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). 16. yüz yıla kadar Akdeniz havzasının Müslüman, Lâtin, Rum ve Frenk memleketlerindeki bahçe anlayışları birbirine yakın olmakla birlikte Osmanlı-Türk bahçelerinde bazı özelliklere sadık kalındığı göze çarpmaktadır. Buna göre: • Bahçe, daima küçük bir alanı kaplar, duvarlar veya binalarla çevrilmiş ve oturmaya elverişli olmak, çiçek, yemiş ve sebze vermek gibi yararlar sağlamak için yapılmıştır. Eldeki araçlar ve alan sınırlıdır, dolayısıyla ölçü küçüktür. • Setli bahçe ve su konusunu önem taşımıştır. Müslümanlar eski bir doğu geleneği olan setler ve teraslara bahçelerinde daima sadık kalmışlardır ve bu usulü aşırı bir şekilde kullanmışlardır. Hatta set ve teraslarla yetinmeyerek, bahçelerini damlar üzerine bile inşa etmişlerdir. Su oyunları, yani havuzlar, bunları birbirine bağlayan kanallar, Müslüman bahçelerinin en belirli karakteristikleridir. • Bahçelerin çeşitli yerlerine köşkler serpiştirmek, özellikle doğuda geçerli ve yaygın olan bir uygulamadır. Doğu bahçesi, genellikle bahçe anlayışının başlangıcı sayılır. Kurak arazi, az yağmurlu iklimde, bitkilerin beslenecekleri suyun sağlanması sorunu bahçe mimarîsinin başında gelmektedir. Su kaynağından veya çaylardan alınarak sun’i kanallara sevkedilmiş ve arazi bu yolla sulanmaya elverişli bir duruma getirilmiştir. Bunun için zeminin hafif eğimli olması kanalların akıntısını kolaylaştırmak bakımından gereklidir. Bu olmazsa eğim kanalların içinde yapay olarak oluşturuyor. Birbirini düz hatlarla kesen kanal şebekesi geometrik bahçe mimarisinin öncülüğünü yapmıştır denilebilir. Kanalların suyu yönlendirme ve paylaşma ödevlerine göre kesit ve genişlikleri belirlenmektedir. Yer yer ve tercihan kesinti noktalarında toplama ve yayılma tekneleri getiriliyor, bunlar zamanla süs havuzları biçiminde gelişiyorlar. Kanalların arasında kalan alanlar da aynı geometrik formüle göre plânlandırılmıştır. Bu suretle geometrik bahçe sistemleri doğmuş olmaktadır. Partlar ve Sasanîler bahçelerini bu esas üzerinde kurmuşlardır. Haç şeklindeki kanal sistemi bahçe plânının esasını teşkil etmiştir. İranlılar aynı ilkeyi geliştirmiştir. Haçın dört kolu arasında 41 Tabiat ve İnsan kalan dört alandan “Cihar bağ” sistemi doğmuştur. Bu dört bağ, dünyanın dört bucağı şeklinde kozmolojik bir düşünceye dayandırılmıştır (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). Cihar bağ plân birçok doğu bahçelerinde esas ilke olarak kabul edilmiştir. Bütün varyasyonlar ve zaman ilerledikçe ortaya çıkan değişikliklere rağmen, bu şaşmaz iskelet kendini daima duyurmuştur. • İki kanalın kesinti noktası bahçenin en çekici yeridir. Burada baş havuz ya da köşk bulunur. Bazen burası yapay olarak yükseltilmiş ve “cihannuma” durumunu almıştır. Çin bahçelerinde bu tümsek yapay olduğu gibi doğal da olabilir. Çoğu zaman bu tümsekler birden fazladır ve gayet büyük kompozisyonlarda birer “odak noktası” görevi görürler. Suyun daima eğimi arazi veya dağ eteklerinde kurulmuştur. Kanal sistemi, bu durumlarda bir yöne doğru uzanır. Yani esas arazi kanal eğilimini izler, ara kanallar eğime dikey durumda ve biribirine paraleldir. Bu suretle Lâtin haçı bozulmuş ızgaraya benzer bir plân vücud bulmuştur. Böyle durumlarda bile çok kere cihar bağı sistemini koruma yönüne gidilmiştir. • Setli Bahçeler : Arazinin eğilimi arttıkça, suların akıntısı çoğalmış ve istenilen hızı aşmıştır. Bahçe zemini ise yatay olacağına eğimli olmuştur. Kabul edilmesi imkânsız sayılan bu iki nedenden ötürü, zemin yatay tabakalara bölünmüş ve kademelendirilmiş, alan istinad duvarlarıyla tutulmuştur. Bundan da “setli bahçeler” doğmuştur. Kanallara, kısaltılmış boyları içinde normal akıntı sağlamak mümkün olmuş ve üstelik bahçeyi zenginleştiren birçok eleman kazanılmıştır. Bunlar kanalların setten sete geçerken zorunlu olarak ortaya çıkaracağı çağlayan ve şelâleler ile setlerin kenarlarında üstün görüş ve ferahlık sağlayan noktalardır ki, buralara köşkler ve kameriyeler oturtmak fırsatı kaçırılmıştır. • Yollar : Bahçelerin en karakteristik taraflarından biri, yollarının daima yükseltilmiş ve kaldırımlı olmalarıdır. Bu durumu, zemini sulamak, hatta çoğu zaman tamamiyle su altında bırakmak zorunluğu doğurmuştur. Bir sulama tekniğinden doğan bu usül, bütün doğa bahçelerinde uygulanmış ve bahçelerin mimarîsi üzerinde etkili olmuştur. Bend ya da set biçimindeki yolları sayesinde, bahçe plânı uzun süre geleneksel aksiyalite ve düzenini koruyabilmiştir. İstanbul’da Ünlü Bahçe, Mesire ve Parklar İsimleri aşağıda yazılı Bahçelerin büyük kısmı bugün mevcut değil, bazıları ise harabe şeklinde durmaktadır. İsimler yerli dökümantasyondan ve belgelerden elde edilmiştir. Yabancı yazarlar, daha çok 18. ve 19. yüz yıllarda İstanbul’a rağbet gösterdiklerinden, eski 42 bahçeleri ancak bakımsız ya da terk edilmiş bir halde görmüşlerdir. Örnek olarak, Karaağaç Sarayı ve Bahçesi 19. yüz yıl başında bütünüyle harab, fakat yerinde idi. 18. yüz yılda Üsküdar Sarayı bahçesinde köşkler sökülmüş, bahçe bakımsızdı. 19. yüz yıl başlarında Beşiktaş Sarayının bahçeleri kendi hallerine bırakılmış durumda, fakat mevcuttu. Saraya ait bahçelerin sayıları devirden devire değişmiştir. Uzunçarşılı İsmail Hakkı Emirî tasnifinden ve H. 998 (1590 M.) senesine ait bir mühimme defterinden yararlanarak 16. yüz yıl son yarısında hasbahçelerin sayısının 39 olduğu saptanabilmektedir. Fakat 17. yüz yıl ortalarında bu bahçelerin sayısı 61’e çıkmış görünmektedir. Evliya Çelebi’ye göre hasbahçelerin sayısı 21, mesirelerin sayısı 30’dur. Evliya Çelebi zamanındaki hasbahçeler: Tersane Bahçesi, Karaağaç Bahçesi, Mirgüne Bahçesi (Kağıthane), Halkalı Bahçesi, Siyavuşpaşa Bahçesi, Fitreköy Bahçesi, Davutpaşa Bahçesi, Sani Bahçesi, Haramidere Bahçesi, İskender Çelebi Bahçe, Dolmabahçe Bahçesi, Beşiktaş Bahçesi, Tokat Bahçesi, Sultaniye Bahçesi, Çubuklu Bahçesi, Kandilli Bahçesi, İstavroz Bahçesi, Üsküdar Bahçesi, Çamlıca Bahçesi, Fener Bahçesi olarak tesbit etmiştir (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). Mesireler ise: Yenikapı Mesiresi, Bayrampaşa Mesiresi, Kasımağa Mesiresi, Topçular Mesiresi, Yaveri Mesiresi, Eyüp Bahçesi Mesiresi, Kağıthane Mesiresi, Levent Çiftliği Mesiresi, Baruthane Mesiresi, Emirgüne Mesiresi, Bendderesi Mesiresi, Çaybaşı gezinti yeri Mesiresi, Su Kemerleri Mesiresi, Sultan Osman Havuzu gezinti yeri Mesiresi, Istranca dağları Mesiresi, Selim Han Mandırası Mesiresi, Terkos gölü Mesiresi, Kiteliköy Mesiresi, Türkeşe Mesiresi, Çekmece gölleri Mesiresi, Okmeydanı Mesiresi, Akbaba Mesiresi, Ali Baba Mesiresi, Dereseki Mesiresi, Altındağ Mesiresi (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976) Resim 20. Büyükdere Çayırı (Melling’in “Büyükdere Çayırı” adını verdiği Çayırbaşı gezinti yeri ve mesiresinin gravürü) Tabiat ve İnsan Bu proje Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından ortaklaşa finanse edilmektedir. İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017 İÇANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI HAZIRLANDI Serap KANTARLI Genel Başkan Yardımcısı 43 Tabiat ve İnsan GİRİŞ Sanayileşme ve şehirleşme ile birlikte ortaya çıkan çevre kirliliği ve doğal dengenin bozulması gibi çevre sorunlarının tespiti ve çözümünde özellikle kamuoyu oluşturma, halkın katılımının ve farkındalığının artırılmasında sivil toplum kuruluşları (STK) köprü görevi görmelidir. Yetkili kurumlarca hazırlanan çevre sorunları ile ilgili çözüm stratejilerinin ve eylem planlarının yerel düzeydeki uygulamalarında verimli sonuçların alınabilmesi ancak STK’ların bu süreçlere paydaş olarak aktif bir şekilde katılmalarıyla mümkündür. Bununla birlikte Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı tarafından hazırlanan Uluslararası Sivil Toplum Endeksi Projesi Türkiye Ülke Raporunda (Mart 2011); sivil toplumun gelişmişlik düzeyinin önemli bir göstergesinin sivil toplum aktörlerinin birbirleri ile kurdukları iletişim ve işbirliğine vurgu yapılarak ülkemizdeki STK’lar arasında geniş iletişim ağlarının veya çoklu ortaklıkların nadir olduğuna işaret edilmektedir. Çevre sorunlarının çözümünde rol almak ve politik kararlarda etkili olabilmek için STK’ların birlikte çalışması ve hareket etmesi, ağlar ve platformlar kurması çok önemlidir. Buradan hareketle İç Anadolu Çevre Platformu (İÇAÇEP) 2005 yılında kurulmuş ve kuşundan itibaren yapmış olduğu bölge toplantıları ile özellikle toplantının yapıldığı ilin çevre sorunları başta olmak üzere bölgenin önemli çevre sorunlarını ortaya çıkararak, basın ve kamuoyunun dikkatine sunmuştur. İÇAÇEP tarafından STK’lar aracılığıyla dile getirilen sorunlar ve çözüm önerileri için etkili bir STK-kamu işbirliği oluşturulması amacıyla “İç Anadolu Çevre Platformunun Bölgesel Çevre Sorunlarının Çözümüne Aktif Katılımının Sağlanması” projesi Avrupa Birliği Sivil Toplumu Güçlendirme Programı desteği ile hayata geçmiştir. Proje ile İÇAÇEP bileşeni STK’ların temel görevi olan savunuculuk, kampanya oluşturma, ortak projeler yapma gibi konularda işbirliğinin kolaylaştırılması, kaynakların birleştirilerek çevre sorunları ve çözümlerinde atılacak adımların daha somut, hızlı ve etkili olması hedeflenmiştir. Proje kapsamında hazırlanan eylem planının bölgedeki STK’ların işbirliğinin geliştirilmesine ve çevresel mücadeleye katkı sağlayacağı beklenmektedir. 44 Proje kapsamında; İç Anadolu Bölgesinde yer alan STK’larla görüşmeler yapıldı. Niğde’de düzenlenen çalıştayda su, enerji, iklim değişikliği, doğal ve kültürel değerlerin korunması ve İÇAÇEP’in kurumsal kapasitesinin artırılması ana başlıkları altında bölgenin çevresel ve yapısal sorunları değerlendirildi. Mevcut durumla ilgili önemli tespitler ortaya çıkarıldı. Bileşen dernekler dışında İç Anadolu’daki illerde faaliyet gösteren Dernekler envanteri oluşturuldu. Tek tek dernekler aranarak iletişim sağlandı, proje ve İÇAÇEP’in faaliyetleri anlatıldı. Sonrasında 6 il’de derneklere ziyaretler gerçekleştirildi. İl ziyaretlerimiz sonucu; Kırşehir’de ESKİDER ve ASÇED, Karaman’da KAÇEP, Aksaray’da iletişim kuruldu fakat faaliyet konusu doğrudan çevre olan dernek bulunamadı, Çankırı’da Çankırı Ekoloji Derneği, Sivas’ta TEMA temsilcisi ve Eğitim-Sen ile görüşüldü, Kayseri’de Çevre gönüllüleri ile görüşmeler tamamlandı ve katılım sağlandı. Ankara’da düzenlenen çalıştayda STK’ların talep ettiği, iletişim, kampanya ve lobi faaliyetleri yürütme, sunu hazırlama, sosyal medya ve proje hazırlama teknikleri gibi konularda değerli akademisyenlerimiz ve uzmanlarca gönüllü olarak eğitimler verildi. Bileşen dernekler ve yeni katılan derneklerle İÇAÇEP bünyesi altında gerçekleştireceğimiz eylemler belirlendi. Derneklerin de katılımı ile eylem planı hazırlanarak basıldı. Proje çalışmaları hakkında web sitesi, sosyal ağlar, görsel ve basılı materyaller de oluşturuldu. Tabiat ve İnsan İÇAÇEP BÖLGE TOPLANTILARI VE PROJE KAPSAMINDA İLLERDE BELİRLENEN ÖNCELİKLİ ÇEVRE SORUNLARI ŞEHİR Ankara SORUN ANALİZİ · Plansız büyüme ve şehirleşme · İklim değişikliği ile uyum · Sulak alanların ekolojik işlevi dikkate alınmadan taşıma kapasitesinin üzerinde rekreasyonel amaçlı kullanımı · Bozkır ekosistemlerinin şehirleşme, yanlış ağaçlandırma uygulamaları ve yol açma ile tahribatı · Atık yönetimi ve geri dönüşümün yetersizliği · Kullanım ve içme suyu ihtiyacının karşılandığı barajlar ve Kızılırmak suyu kalite anlamında ciddi denetime ihtiyacı olan kaynaklardır. Kızılırmak’a 6 ilin atık suları deşarj edilmektedir. · Yoğun trafik kaynaklı hava kirliliği · Sanayi ile şehir iç içe girmiş bölgelerde sanayi kirliliği insan sağlığını tehdit eder düzeye ulaşmıştır · Yeşil alan ve park alanları daralmaktadır · Kayseri I. Organize Sanayi Bölgesi içerisinde yer alan bazı fabrikalar atıklarını Hürmetçi Sazlığı’nı besleyen su kanallarına drene etmektedir. · İlçe ve il merkezindeki yol, bahçe vb yerler için hazır çim olarak kullanılmak üzere meralar, ilgili kuruluşlar ve şahıslar tarafından kesilmektedir. · Himmetdede Altın Madeni’nin işletilmesi için çalışmalar yapıldığı, bu işletme kullanılacak olan siyanürün, çevre ve insan sağlığına zarar vereceği, yeraltı su kaynaklarını kirleteceği için bu konuda yöre halkına ve yetkililere duyarlı olması çağrısı yapıldı. · Seyfe Gölü, Meke Gölü, Hürmetci, Eşmekaya Sazlıkları gibi önemli sulak alanların karşı karşıya kaldığı kirlilik, kuraklık ve tuzlanma, bilinçsiz saz kesimleri ile sazlık alanların yakılması baskılarına dikkat çekildi. Erciyes Mastır Planı, Erciyes Dağı’na zarar verdi. Dağ parsel parsel betonlaştı. Bitki örtüsü yok olduğu için, seller gelmeye başladı. Daha önce Erciyes Dağ’ından gelmeyen sel 2 yıldır gelmeye başladı. · Ali Dağı ikiye bölündü ve parsellenmiş gibi alt taraftan villalar yükselmeye başladı. Halbuki Ali Dağı’nın doğasını bozmadan yeşillendirmek gerekiyordu. · Kayseri yükselen binaları ile betonlaşıyor. Eskiden rüzgarı bol olan Kayseri şimdi rüzgar almıyor. Bu da kışın çok miktarda hava kirliliğine sebep oluyor. · Yeşil alan yok denecek kadar az. Çocuk oyun alanları nerede ise yok. Havaalanı üzerindeki park bozularak, benzinlik yapıldı. Hem de evlerin arasına. Çevrede orman alanları yok. Fidan dikiliyor ama bakılmadığı için yok oluyor. · Erciyes Dağı florasının kayak merkezleri yapımında büyük tahribata uğraması, buna bağlı çığ tehlikesinde artışlar ve son yıllarda yapay kar kullanımına yönelme zorunluluğu · Tarımda ilaç ve hormon kullanımının artmasıyla yükselen toprak verimsizliği ve insan sağlığına etkileri · Hava kirliliğinde artış · Kuş avcılığı sonucunda kuşların azalması · Kötü şehirleşme Kayseri 45 Tabiat ve İnsan Konya Kırşehir Karaman Sivas 46 · Konya’da yer altı suyu kuyularının yaklaşık 2/3 ü kaçak kuyulardır. Tarımsal sulama amaçlı yer altı suyu çekilmesi Konya Kapalı Havzasının en önemli sorunlarından birini oluşturmaktadır. · Şeker pancarı ve mısır gibi çok su isteyen türlerin tarımının Konya’da yapılması su kullanımı konusunda sorunları artırmaktadır. · Tarımsal sulamada basınçlı su kullanımı yöntemlerinin yaygınlaştırılamaması ve özellikle ürün deseninin değiştirilmesine yönelik hiçbir çalışmanın olmaması gelecekte daha büyük sorunların yaşanacağı beklentisini oluşturmaktadır. · Karapınar’daki toprak erozyonuyla ilgili uzun yıllardır sürdürülen mücadelenin kazanılmasına rağmen, son yıllardaki ilgisizlikten ötürü geriye dönüş süreci başlamıştır. Karapınar’ın yeniden çölleşmesinin önüne geçilebilmesi gerekmektedir. · Karapınar’da yapılması planlanan termik santral bölge için başta yer altı suyu yetersizliği olmak üzere bir dizi yeni çevre sorununu yaşatacaktır. · Beyşehir Gölü Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olup; aşırı su çekimi nedeniyle su seviyesinin düşmesi, göl tabanının erozyonla dolması, otlanması nedeniyle ötrofikasyon tehlikesinin baş göstermesi, balık türlerinin hızla yok olması, göl suyunun kimyasal ve bakteriyolojik kirlenmesinin devam etmesi, göl civarındaki tarımsal alanlarda hala gübre ve tarımsal ilaç kullanılmaya devam edilmesi, göl civarındaki avcılığın gelişigüzel devam etmesi, göl kıyılarından kaçak kum alımının sürmesi vb. sorunları devam etmektedir. · Konya’da Göller Bölgesi’nde yer alan Akşehir Gölü, Çavuşcu Gölü gibi göletlerde de benzer sorunlar yaşanmaktadır. · Tuz gölüne deşarj edilen sanayi ve evsel atıklar Türkiye’nin tuz ihtiyacını karşılayan gölü, günlük 200 bin tona yaklaşan atıkla kirletmekte. Tuz Gölü, çevredeki yerleşim birimlerinin atık sularının boşaltılması sonucu, yok olmanın eşiğindedir. · Küçük şehirlerdeki derneklerin maddi imkânsızlıkları · Dernekler arasında iletişimsizlik ve derneklerin dışa kapalı olması · Seyfe gölü yıllardır açık kuyulardan çekilen yeraltı suları ve iklim değişikliğinden kaynaklı göl kurumalarına neden olmaktadır · Çarpık kentleşme her yerde olduğu gibi Kırşehir’de de sorun teşkil etmektedir. · Konya kapalı havzasında yıllık yağış ortalaması Türkiye ortalamasının %50 altında olmasına rağmen yoğun su ihtiyacı olan ürünler ekilmesi. Şeker pancarı, mısır gibi su ihtiyacı çok olan tarımsal ürünlerinin üretiminin kontrol altına alınması, ürün deseninin değiştirilerek kaçak açılmış kuyuların kapatılması gerektiği görüşü benimsenmiştir. · Karapınar Karaman arasına yapılacak Termik santrali azalmış yer altı su rezervini kısa sürede tükenmesine neden olacak, (konunun uzmanlarının görüşü bu yöndedir) hava kirliliğine acı bir şekilde katkı sunacak. Santralın baca gazları atığı, tarım alanlarının yok olacağı bir sürecin başlangıcı olacaktır. · Şehrimizde bulunan kum ve taş ocakları doğanın yapısını bozarken toz hava kirliliğine neden olmakta, yer altı su rejimine zarar vermektedir. · Çevre konusunda aktif çalışan dernek yok bu yüzden bu bölgede çevre mücadeleleri zayıf kalıyor · Maden ocaklarının doğayı tahrip etmesi, Bakırtepe Altın Madeni ve buna bağlı siyanür kullanımı · Saraç Köyü’nün HES tehdidiyle karşı karşıya olması · Su erozyonu ve çölleşmenin görüldüğü · Yanlış ağaçlandırma politikası yürütülüyor Tabiat ve İnsan Niğde Çankırı Yozgat Nevşehir · Bilinçsiz ilaç ve gübre kullanımı sonucu toprak, özelliğini kaybetmekte, toprak ağır metallerle kirlenirken, yer altı sularına kadar bu kirlilik ulaşmaktadır. · Akkaya Barajı evsel ve sanayii atıklarla kirlenmiştir, var olan Niğde Belediyesi’ne ait arıtma tesisi çeşitli gerekçelerle çalıştırılmamakta, barajda biriken suyun tarım sulamasında kullanılması sofralarımıza da ulaşan meyve, sebze ve hububat gibi gıdaların kirlenmesine neden olmaktadır. · Çarpık ve kimliksiz kentleşme. Ranta dayalı şehirleşme başta trafik olmak üzere, beraberinde hava kirliliği, doğal ve kültürel değerlerin tahribi, yaşam kalitesinin düşmesi gibi sorunlara yol açmaktadır. · Yer altı suları aşırı sulama, bilinçsiz tarımsal faaliyetler nedeni ile giderek tükenmekte ve kirlenmektedir. · Genetiği değiştirilmiş tohumlar, yüzyıllar içinde oluşmuş tarım kültürümüze müdahale ederek, yerel tohumların yok olmasına neden olmakta, beraberinde ciddi sağlık sorunlarını getireceği bilim insanları tarafından dile getirilmekte. · Taşocakları yoğun çevre tahribatı gerçekleştirmekte özellikle yaz aylarında üretim aşamasındaki toz ve kaya patlatmaları yerleşim yerlerinin hava kalitesini bozmakta; Ayrıca yasada zorunlu olmasına rağmen terk edilmiş taş ocakları restore edilmeden olduğu gibi bırakılmakta, Görüntü kirliliği yaşanmaktadır. · Çarpık ve kimliksiz kentleşme · Şehrin ortasından geçen çayın su seviyesindeki azlık ve bundan kaynaklı kirlilik · Kullanılmayan eski atık depo alanının iyileştirilmemesi · Yapılardaki ve kent girişindeki tabelalardan, balkonlardaki antenlerden ve perdelerden kaynaklı görüntü kirliliği · Kentin topografik yapısından ve doğalgazın yaygın kullanılmamasından kaynaklı hava kirliliği · Ilgaz Dağı’nın turizm potansiyelinin yeterince kullanılamaması · Geri dönüşüm tesislerinin bulunmaması · Tarihi ve turistlik alanların tanıtımının yapılamaması (Tuz Mağarası, Kaya Mezarları, Yeraltı Şehri, Ilgaz Dağı, Kaplıcalar, Anıt Ağaçlar, vb.) · Yeni yeni başlayan altın madeni işletmeleri Türkiye’nin diğer illerinde olduğu gibi Yozgat’ta da yaşamı tehdit etmektedir. Çarpık yapılaşma bu ilimize de bulunmaktadır. · Avanos ilçesinin doğu ve batı yönünde 165 kilometrelik mesafe içinde 6 adet HES santralı yapıldığı ve Yamula ile Hirfanlı barajı arasında 20 adet daha HES planlandığı bilinmektedir. · HES’lerin bölge nemini artırarak peri bacalarına zarar vereceği düşünülmektedir. Ayrıca üzüm bağlarında “Külleme ve Mildio” hastalığı artmıştır. · Bölgedeki balonculuk faaliyetleri taşıma kapasitesinin üzerine çıkmıştır. · Kapadokya Bölgesinde vadilerin çevre düzeni plansız İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMU (İÇAÇEP) EYLEM PLANI İç Anadolu Bölgesi Sivil Toplum Kuruluşları tarafından kurulan İç Anadolu Çevre Platformu (İÇAÇEP) bölgenin çevre sorunlarına yönelik ortak çalışmalar yürütmek amacıyla aşağıdaki faaliyet ve eylemleri birlikte hayata geçirmeyi planlamıştır. Eylemlerin hayata geçirilmesinin takip edilmesi, eylemleri hayata geçirecek STK’lar ve İÇAÇEP bileşeni STK’lar arasındaki koordinasyonun sağlanması İÇAÇEP Dönem Sözcüsü tarafından yapılacaktır. 47 Tabiat ve İnsan Bölüm 1: Su, Enerji ve İklim Değişikliği Sorun 1: İç Anadolu Bölgesi su bütçesi bilimsel bilgi ve veri eksikliği Eylemler: 1- Bilgi edinme yasası çerçevesinde ilgili kurum ve kuruluşlardan yüzeysel ve yeraltı su bütçeleri ve su kaynakları hakkında veri talep edilmesi 2- Konya’da İç Anadolu Bölgesi Su Yönetimi Çalıştayı düzenlenmesi 2- Bilgi edinme kapsamında havzanın yerüstü ve yeraltı su kirliliği değerlerini öğrenme ve kamuoyu ile paylaşma 3- Kirli sular ve havzalar konusunda ortak basın bildirisi hazırlanması Paydaşlar: Çiftçiler, Belediyeler, Meslek Odaları, AB Fonları, Kalkınma Ajansları, Üniversiteler, Atık Su Arıtma Tesisleri Sorun 4: Karapınar- Ayrancı Termik Santrali 3- İç Anadolu Bölgesinde yer alan HES’lerin neden olduğu çevresel sorunlarla ilgili bir rapor hazırlanması Eylemler: Paydaşlar: Orman ve Su İşleri Bakanlığı (Su Yönetimi Genel Müdürlüğü ve DSİ), Üniversiteler, Sulama Birlikleri, Çiftçi Kooperatifleri, Belediyeler, Kalkınma Ajansları 2. Basın Bildirisi hazırlanması Sorun 2: Bölgede tarımsal kullanım başta olmak üzere su tasarrufu bilinci yeterli değil Sorun 5: Temiz enerji konusunda bilgi eksikliği ve yanlış temiz enerji uygulamaları Eylemler: Eylemler: 1- Tarımda su kullanımı farkındalık oluşturma pilot projesinin hazırlanması 1- Enerjide kayıp- kaçak, enerji tasarrufu, yeni tek- 2- Halkın su tasarrufu konusunda bilgilendirilmesi kampanyası hazırlanması 1. Termik santrale karşı kurulan kampanyaya destek verilmesi 3. İmza kampanyası oluşturulması Paydaşlar: STK’lar, Üniversiteler, Medya nolojik gelişmeler konusunda farkındalık artırma projesi hazırlanması 2- Temiz Enerji Platformuyla birlikte her ilde bir konferans planlanması 3- Sanayi suyu kullanımında mevcut durum araştırması yapılması 3- Çankırı ilinde temiz enerji santralleri mevcut 4- Su yasası ortak değerlendirme raporu ve pozisyon belirleme uygulamalar ve yasal durumun tartışılacağı bir toplantı yapılması 5- Su tasarrufu konusunda sosyal bir kampanya oluşturulması 4- Temiz Enerji konusunda iyi politikalar yürüten Paydaşlar: Çiftçiler, Belediyeler, Meslek Odaları, AB Fonları, Kalkınma Ajansları, Üniversiteler Sorun 3: Su Kirliliği Eylemler: 1- Atık Su Arıtma Tesislerinin takibi ve şikayet mekanizması oluşturma 48 bir AB ülkesi ile ortak İÇAÇEP kapasite artırma projesi hazırlanması Paydaşlar: AB Fonları, Üniversiteler, AB ülkelerinde STK’lar, STK Ağları, Temiz Enerji Platformu Sorun 6: İç Anadolu Bölgesi’nin iklim değişimlerinden en fazla etkilenecek bölge olması Eylemler: 1- Farkındalık videosu hazırlanması, kamu spotu hazırlanması Tabiat ve İnsan 2- Bisiklet yolu ve yürüme yolu kampanyası oluşturulması 3- Her ilde aynı gün bisikletle gitme ve yürüme eylemi yapılması 4- Ankara’da Bölgesel İklim Sorunları için Bilimsel İklim Toplantısı düzenlenmesi Paydaşlar: Medya kuruluşları, Bakanlıklar, STK’lar, Üniversiteler Bölüm 2: Doğal ve Kültürel Değerlerin Korunması Sorun 1: Sulak Alanların Yok olması Eylemler: 1- Yok olan sulak alanlar raporunun hazırlanması ve kamuoyu ile paylaşılması 2- Göller Kongresi’nin ikincisinin yapılarak göllerin karşı karşıya kaldığı sorunların paydaşlarla tartışılması Paydaşlar: STK’lar, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Üniversiteler Sorun 3: Çarpık kentleşme ve kent kimliklerinin yok olması Eylemler: 1- Çankırı ilimizde kent kimliklerinin ve kültürel değerlerin korunması çalıştayı düzenlenmesi 2- Kültür gezileri planlanması, doğal ve kültürel yerlere bileşen derneklerin ve bilim insanlarının davet edilerek teknik geziler düzenlenmesi, izlenimlerle ilgili basın duyuruları hazırlanması 3- Belediyelerle toplantılar ve görüşmeler yapılması Paydaşlar: Çankırı Dernekleri, Üniversiteler, Belediyeler 3- Sulak alan yönetim planlarına STK’ların aktif katılımının sağlanması için her ilde girişimde bulunulması 4- Önemli kuş ve sulak alanlarla ilgili ortak bir proje hazırlanması 5- Korunan alan statülerinin gözden geçirilmesi ve uluslararası kriterlerle uygunluğunun incelenmesi Paydaşlar: Kalkınma Ajansları, Bakanlıklar, Yerel İdareler, Üniversiteler Bölüm 3: İÇAÇEP’in kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi Sorun 1: Yerel STK’larla işbirliğinin zayıf olması Eylemler: 1- İÇAÇEP sosyal ağları, web sitesi ve e-posta araçları kullanılarak daha fazla yerel STK ile işbirliği sağlanması 2- Sorun 2: İç Anadolu step ekosisteminin tahribatı Eylemler: 1- Step koruma alanları tesisi için lobi çalışmaları yapılması İÇAÇEP bileşen derneklerin İÇAÇEP iletişim araçlarını kullanmak ve yönetmek üzere birer koordinatör belirlemesi 3- Derneklerin kendi illerindeki yerel STK’larla iletişime geçerek İÇAÇEP’e katılmaya davet etmeleri 2- Step ekosistemlerinin korunması halkın bilinçlendirilmesi projesi hazırlanması 4- İç Anadolu STK’ları dostluk parkı için girişimde bulunulması 3- Step ekosistemleri tanıtım araçları geliştirilmesi 5- 4- İç Anadolu Bölgesi step ekosistemleri çalıştayının düzenlenmesi İÇAÇEP önderliğinde İç Anadolu tohum takas sisteminin oluşturulması Paydaşlar: Bileşen STK’lar, Meslek Odaları, Birlikler, Belediyeler 49 Tabiat ve İnsan Sorun 2: Yerel STK’ların kurumsal kapasitelerindeki eksiklik Eylemler: 1- STK’ların ihtiyaçlarının tespit edilmesi anket çalışması yapılması 2- STK’lara fon ve kaynak yaratma konusunda eğitim verilmesi 3- STK’lara dernekler mevzuatı ve dernek iktisadi işletmeleri konularında eğitim verilmesi 4- STK faaliyetlerini destekleyecek interaktif araçların araştırılması Paydaşlar: STK’lar, Üniversiteler, STGM Sorun 3: Platformun hukuki alt yapılarındaki eksiklikler Eylemler: 1- Platforma tüzel kişilik kazandırılması 2- Platforma üyelik sisteminin geliştirilmesi 3- Platformun uluslararası paydaşlarla işbirliği kabiliyetinin artırılması 4- Platformun bilimsel alt yapısının güçlendirilmesi 5- Yerelde STK’lara gönüllü ve genç üyelerin katılımının sağlanması 5- Platformun altında komisyonların ve kurulların kurulması 6- Üye aidatları toplama ve kampanyalara maddi kaynak yaratma konusunda interaktif çözümlerin araştırılması Paydaşlar: STK’lar, AB Fonları, Kalkınma Ajanları, Dernekler Dairesi TEŞEKKÜR Öncelikle İç Anadolu Çevre Platformu’nun aktif kalmasında katkısı olan kurucu derneklerimiz TTKD, KONÇED, ESÇEVDER, NİÇEK’e, Projemiz kapsamında katılımları ile destek veren KATED- Ürgüp Koruma Araştırma Turizm Tanıtma ve Eğitim Derneği, Çankırı Ekoloji Derneği, Kayseri Çevre Gönüllüleri Derneği, Karaman Ekoloji Derneği, KAÇEP, Kırşehir’de faaliyet gösteren ESKİDER, KIRÇED, AS-ÇED ve bölge ziyaretlerimizde bir rehber gibi illerde gözümüz kulağımız olan Eğitim emekçileri sendikası Eğitim-Sen’e; Çalıştaylarımıza katılım sağlayarak değerli sunumları ve katkıları ile destek veren Niğde Üniversitesinden Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof.Dr. Fehiman ÇİNER, Biyoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr.Gazi GÖRÜR, öğretim görevlileri Doç.Dr.Ahmet ŞEKEROĞLU, Yrd.Doç.Dr. Huriye ALTUNER, Yrd.Doç.Dr. Burak ŞEN, Yrd.Doç. Dr. Tuğba ARTUN ONAT, Doç.Dr.Selim KILINÇ’a, Marmara Üniversitesi Enerji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Tanay Sıdkı UYAR’a, Hacettepe Üniversitesi öğretim görevlisi Prof.Dr.Sedat YERLİ’ye, Gazi Üniversitesi öğretim görevlisi Prof.Dr. Mustafa AYDOĞDU’ya, Kırıkkale Üniversitesi öğretim görevlisi Prof.Dr.İrfan ALBAYRAK’a, Yüksek İhtisas Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ahmet Rüştü KARAMAN’a, Hidropolitik Akademi Başkanı Dursun YILDIZ’a, TÜRÇEP Genel Sekreteri Oktay DEMİRKAN’a, Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Başkanı Prof.Dr. Mehmet TOMANBAY’a, öğretim görevlisi Yrd.Doç.Dr. Güner KOÇ AYTEKİN’e, Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim görevlisi Dr.Levent ORALLI’ya, Ormancılar Derneğinden Avukat Hüsrev ÖZKARA’ya, CGS Center’dan Aytuğba BARAZ’a, Halkla İlişkiler Uzmanı Erkan DEMİR’e, İhtiyaç Grup sosyal medya uzmanı Derya Pınar KALANLAR’a; Projemizin başarılı bir şekilde yürütülmesinde emeği geçen proje ortağımız Niğde Çevre Eğitim ve Kültür Derneği Başkanı ve İÇAÇEP Dönem Sözcüsü Abidin ÖZKAYMAK, Proje Koordinatörü Begüm İŞCEN ve Proje Sekreteri Cansın GÜREŞCİOĞLU ile mali ve teknik hususları konusunda denetimler yapan ve raporlarımızı hazırlamamıza yardımcı olan, STGM’den Cevahir ÖZGÜLER ve Tuğçe BAHADIR’a teşekkür ederiz. 50 Tabiat ve İnsan 51 Tabiat ve İnsan 52