İstanbul Finans Merkezi Proje Kapsamında
Transkript
İstanbul Finans Merkezi Proje Kapsamında
İstanbul Finans Merkezi Proje Kapsamında Paranın Kalbi Ataşehir'de Atacak Gökdelenler Şehri İstanbul Perakendecilik ve Türkiye Nedir Bu Sosyal Medya? Sitemiz 1450 m2 olup 3 blok ve 42 daireden SON DAiRELER FIRSATI KAÇIRMAYIN! Cumhuriyet Mah. Esa Cad. Araç Sk. No:6 Ü info@artiyapimuhendislik.com 0532 478 88 33 - Abdurrahman Dalçık 0532 291 82 89 - Süleyman Dalçık 0533 425 53 03 - Vahap - Çocuk oyun parkı alanı - Kapıcı dairesi ve kapıcı - 1150 m2 kapalı otopark - 300 m2 - 24 ton hidroforlu su deposu ahin www.artiyapimuhendislik.com içindekiler ARAŞTIRMA6 AVM’ler ve Yaşama Etkileri ZAMAN8 Zamanı Doğru Kullanmak MASAÜSTÜ10 Gökdelenler Şehri İstanbul 6 10 KURUMLARIN DİKKATİNE Halkla İlişkiler, Kurum Kültürü ve Kurumsal İletişim 14 BİR BİLENE SORDUK Rai Medya Kreatif Direktörü Volkan Kadam ile Reklam ve Grafik Üzerine Konuştuk... 16 DEĞİŞİM / GELİŞİM Sektördeki Yenilikleri Yakalamak 18 ARASIRA YAZILARI İşten Arta Kalan Zamanlar. 20 YEMEK VE İLETİŞİM İş Yemeğine Çıktığınızda; Yemekten Başka Herşey Önemlidir. 23 MARKET, SÜPERMARKET, HİPERMARKET, MEGA.. Perakendecilik ve Türkiye 32 36 24 KAHVE SOHBETİ 26 Kastamonu Entegre Bölgesel Güç Olma Yolunda İlerliyor... UNUTMAYINIZ32 Şifreler Hayatımızın Bir Parçası 16 HABER VE SÖYLEŞİ İstanbul Finans Merkezi Proje Kapsamında 2 34 38 TASARRUF30 Har Vurup Harman Savurmamak FARK YARATANLAR38 Geçmişten Günümüze Ramazan Demirci ile Söyleşi YATIRIM40 Uzun Vadeli Düşünmek 52 YENİ TREND42 Nedir Bu Sosyal Medya? 22 TARİH44 Geçmişini Okumak-Bilmek SAĞLIKLI YAŞAM46 Neden Check-up! HOBİLERİMİZ51 Hepimiz Fotoğrafçı Olduk FİLM... MÜZİK... KİTAP... SERGİ... 54 D&R En Çok Satan Kitaplar D&R En Çok Satan Filmler D&R En Çok Satan Albümler 44 60 VİZYONDAKİ FİLMLER 3 55 16 26 merhaba! 3 AYLIK İŞ VE YAŞAM DERGİSİ ISSN: 2146 - 2682 SAHİBİ Rai Medya Reklam Yayıncılık Organizayon Prodüksiyon Tic. Ltd. Şti. İMTİYAZ SAHİBİ ve SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Recep BEHAR KOORDİNATÖR ALİ GÖLÜKCÜ TASARIM Rai / İstanbul Creative Platform BASKI Mavi Ofset Etiket ve Matbaa San. Tic. Ltd. Şti. Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi Topkapı / İstanbul 0212 613 47 65 YAYIN Süreli yaygın yayın YÖNETİM YERİ Sırmaperde Sokak, No:17, K:4, D:10, TR34662, Altunizade, Üsküdar, Istanbul Tel: (0 216) 474 10 79 e-posta: info@altunizadergisi.com www.altunizadedergisi.com Altunizade ismi ile ilk çıktığımız günden beri, zaman zaman yerel bir dergi olarak algılansak da, gerek içerik gerekse tasarım ve baskı kalitesi açısından İstanbul genelinde iş dünyasının profesyonelleri tarafından kabul gördük. Dergimizin bu sayısını ilgiyle okuyacağınız konulardan derledik. Özellikle burada sosyal medya konusuna değinmek istiyorum. 4. kuvvet olarak olarak bilinen medyaya rakip olarak internet üzerinden anında haberleşme sağlayan sosyal sitelerin hayatımızın bir parçası olması akıllara “acaba 5. Kuvvet sosyal medya mı?”sorusunu getiriyor... Sosyal medya, öyle bir şey ki; hem herkes hakkında bir şeyler biliyor hem de tam anlamıyla konuya hakim olan yok. Sosyal medyanın gücünü herkes kabulleniyor fakat profesyonel anlamda nasıl davranmak gerektiği konusunda çok ciddi fikir ve usul farklılıkları var. Yazılı ve görsel medyada hakkında sürekli haberlerin çıktığı sosyal patlama, iletişimde yeni bir çağ açacak ve pazarlama stratejilerinin sil baştan yapılandırılmasına yol açacak. Biz Rai Medya olarak bu değişimin, bu fırsatın, bu müthiş çağın gerisinde kalmamak adına sosyal medya argümanları ile entegre bir blog sitesi açtık. Sitemizin adı raisosyalmedya.com! Rai sosyal medya, firmalara kurumsal anlamda sosyal pazarlama ve danışmanlık hizmeti veren, internet stratejileri belirleyen ve bu stratejiler doğrultusunda ekonomik ve maksimum fayda sağlayan reklamlar oluşturmaktadır. Yakın gelecekte ulusal markalar TV reklamlarına ayırdıkları bütçenin büyük bir bölümünü sosyal medyaya kaydırmaya başlayacaklar. Çünkü reklamın geri dönüşümü, kaç kişiye ulaştığı, müşterilerden nasıl reaksiyon aldığı gibi reklam veren tarafından merak edilen sorularına, internet reklamlarının net cevap verebilmesi firmaların reklam tercihlerini bu yöne kaydırmaktadır. Özetle, sosyal medya önemli, basılı medya gerekli! Sizleri bir kahve eşliğinde dergimizi keyif ile okumaya davet ediyoruz... Ali GÖLÜKCÜ Rai Medya Ajans Başkanı © Rai Medya Reklam Yayıncılık Organizayon Prodüksiyon Tic. Ltd. Şti. tarafından T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Altunizade Business & LifeStyle’ın isim ve yayın hakkı Rai Medya Reklam Yayıncılık Organizayon Prodüksiyon Tic. Ltd. Şti’ne aittir. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, karikatür ve illüstrasyonların her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. İmzalı yazılardaki görüşler yazarlarına aittir. 4 SOHBETLERE LEZZET KATAN İÇECEK CAFFÈ LATTE Gloria Jean’s Coffees, soğuk kış günlerinde Caffé Latte ile hem içleri ısıtıyor hem de damakları şenlendiriyor. Gloria Jean’s Coffees, hazırladığı nefis lezzetteki Caffé Latte ile keyifli sohbetlere lezzet katıyor. Espresso bazlı Caffé Latte, krema kıvamındaki süt ile damaklarda yumuşacık his yaratıyor. Gloria Jean’s Coffees’in zengin kahve çeşitleri arasında yer alan Caffé Latte, kış günlerinin en vazgeçilmez içeceği olmaya aday. Lezzet severler, Gloria Jean’s Coffees’in konforlu mağazalarında ya da take away ambalajlarda Caffé Latte’nin keyfini yaşayabilir. www.gloriajeans.com.tr araştırma AVM'ler ve Yaşama Etkileri Türkiye’de AVM’leşme süreci hızla devam ediyor. Bu süreç diğer ülkelerdeki örneklerine göre epey genç. Bu büyük alışveriş merkezlerinin etkileri yeni yeni sorgulanıyor. Şehrin tam ortasında, hatta en değerli noktalarında yükselen AVM’leri sorgulamakta geç bile kaldık. Perakende sektörüyle beraber hızla büy ü y e n ve artık bir ihtiyaç haline gelen bu alışveriş merkezleri, yeni projelerle aynı zamanda yükselmeye devam eden inşaatlarla önüne geçilmeyecek bir hal aldı. Bu yükselen değerlerin elbette zararları var ve bu zararları sadece müşteri odaklı görmemek gerekiyor. Satıcıyı da olumsuz etkileyen bu merkezler, yerel satıcıları tamamen öldürmüş durumda. Çünkü bu kadar değerli olan modern alışveriş merkezleri talebin oldukça üstünde. Serbest piyasaların can alıcı noktası olan arz-talep dengesi burada bozulmuş durumda. Çünkü yatırımcılar için büyük risk taşıyan bu kurumlar, işletme masrafları yüzün- den iflasa bile götürebiliyor. Kiraların oldukça yüksek olması ve hizmetin üst düzey tutulması, kaliteyi artırma çabası maliyeti hayli yükseltiyor. Burada da uluslararası markalar bir sorunla karşılaşmıyor ancak markalaşamayanların veya yerel markaların piyasadaki payları gittikçe düşüyor. Bildiğiniz üzere AVM’ler büyük firmalara inanılması zor avantajlar 6 sağlarken yerel üreticiyi de olumsuz etkiliyor. AVM’ler büyük markalar için yarattıkları avantajın faturasını küçük çaplı perakendecilere ödetiyor diyebiliriz. Bu da piyasada haksız rekabete yol açıyor ve uluslararası olmayan markaları iflasa sürüklüyor. Bu modern alışveriş merkezlerini tüketici açısından değerlendirecek olursak; ilk sırada tüketicilerin plansız ve bilinçsiz bir satınalma davranışına yönelmeleri yer alır. Tüketiciler alışveriş merkezlerine girdiklerinde akıllarında olmayan birçok ürünü satın aldıklarını ifade ediyor. Bu davranışın temel nedeni ise mağaza içi promosyonlar ve her aile bütçesine uygun ürünler bulunması. Aynı zamanda tüketim ile sosyal statümüzü belirler hale geldik. İnsanlara “Neden AVM’lere gidiyorsunuz?” diye sorduğumuzda, genelde ilk cevap “alışveriş yapmak”, ikincisi ise “zaman geçirmek” oluyor. Bu cevaplara sosyalleşmek, eğlenmek ve kimlik edinmeyi de ekleyebiliriz. AVM’lere gelen insanlar sadece alışveriş yapmak, vitrine bakmak, yemek yemekten veya etkinliklerden beslenmiyorlar. Kentin içinde kentten koparıldığımız bu kapalı mekânlarla aslında biz vitrinlerde de zaman geçiriyoruz. Alışveriş tutkusundan faydalanan bu işletmelere dikkat veriş merkezlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte, tüketicilerin perakendeciler/pazarlamacılar tarafından kullanılmakta olan pazarlama taktiklerine karşı zaaflarının arttığı ve çabuk etkilendikleri, dolayısıyla da alışverişlerinde kontrolü yitirmeye başladıklarını söylemek doğru olacaktır. Artık önüne geçilmesi zor bir hal alan bu tüketim çılgınlığı, yeni açılan merkezlerin çoğalması ile ve var olanların da modernleşmesiyle insanları bilinçsiz tüketime yöneltiyor. edersek hep kapalı yerler, aynı zamanda büyük camlar yok. Dışarısını göremiyoruz ve vitrinlere bakmaktan başka çaremiz yok. En önemlisi, içeride büyük saatlerin yer almaması. İnsanlar zamanın nasıl geçtiğinden bihaber olarak alışverişe yöneliyor. Şehrin en önemli noktalarında yükselen bu alışveriş merkezleri trafiği de artırıyor. Çünkü iş çıkış saatlerinde zaten kilit olan İstanbul trafiği bu alışveriş merkezleri ile içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Sonuç olarak, iddia edildiği gibi, alış- 7 ??? Zaman Saatin icadından önce de zaman kavramı çok önemliydi. Bunun için zamanı doğru belirlemek ve doğru kullanmak adına çeşitli araçlar kullanılmıştır. Su saati, kum saati, güneş saati gibi... Bunlardan en yaygını ise güneş saatidir. Özellikle İslam dünyasında, namaz ve oruç ibadetlerinde çok önemli olan zamanı doğru belirlemek adına güneş saatleri yaygın biçimde kullanılmıştır. Bugün dünyanın en çok güneş saati bulunan şehri İstanbul’dur. (53 adet) Güneşin kadran üzerindeki dikey bir milin gölgesine düşme açısına göre vaktin belirlendiği bir saat çeşidi olan güneş saatleri doğal olarak camilerin güneş gören güney ve batı cephelerine yapılmışlardır. Fotoğraftaki güneş saati Ali Kuşcu tarafından Fatih Camii’nin batı duvarına çizilmiştir. Zamanı Doğru Kullanmak Fotoğraf: Av. M. Fatih ÇAKIR masaüstü Şehr-i İstanbul ki, uğruna ne şiirler yazıldı ne türküler söylendi. Ne sevdalara gebe oldu ne âşıkları usandırıp yolundan döndürdü, gözyaşları eyledi. Manzarası bol, tarihi efsane kent, değişen siluetiyle artık bambaşka bir İstanbul... Gökdelenler Şehri İstanbul İstanbul’un semalarında bir gökdelen yarışıdır gidiyor. Bir proje henüz tamamlanma aşamasındayken bir diğerinin inşasına başlanıyor. Bazı semtleri de etkileyen bu değişim, devam eden yarışla birlikte Amerikan filmlerinden görmeye alıştığımız sahneleri aratmıyor. İstanbul artık yeni bir görünüm kazandı. Son yirmi yılda büyük bir atağa kalkan müteahhitlerle artık İstanbul çok daha yükseklerde. 100 metreyi aşan binalara rastlamak artık hayli kolay. İlk başlarda sadece Gayrettepe, Şişli, Levent civarlarında yükselmeye başlayan bu devasal yapıları artık şehrin her yerinde görmek mümkün. Deyim yerindeyse bulutlara erişen bu binalar, tek bir lokasyonda toplanmayıp, şehrin her yerine homojen dağılım sergiliyor. İnşaat şirketleri en yüksek binayı dikmek için birbirleriyle yarışıyor. Çünkü binalar ne kadar yüksekse, yapılan iş o kadar prestijli oluyor. Tüm bunların yanı sıra, nitelikli arazi bulmada çekilen sıkıntı ve merkezi lokasyonlardaki arsa fiyatlarının yüksek seviyelerde olması da, gökdelen yapımını cazip kılıyor. Gökyüzünde konfor Çok katlı ve bir o kadar da ihtişamlı olan bu binalar, insanlara iyi hizmet vermeyi amaç ediniyor. Bu yapılar hem güvenlik hem de konfor açısından çok rağbet görüyor. Eskiden sadece ofis olarak kullanılan gökdelenler, yaşam kültürlerinin değişmesiyle birlikte konut ihtiyacına da cevap veriyor. Özellikle şehrin merkezi noktalarında yükselen projeler, alışveriş merkezinden restoranına, sinemasından golf sahasına, havuzundan SPA merkezine kadar her türlü konforu da bünyesinde barındırıyor. Bu daha uzun olma yarışını kim kazanır bilinmez ama adını her geçen gün daha sık duyduğumuz residence’ların gittikçe artış göstereceği aşikâr. Gökdelenlerin tarihçesine yolculuk Yüksekliği 100 metreyi aşan binalarla 1990’larda tanışan İstanbul’un görüntüsü son yirmi yılda tamamen değişti. Yakın bir geçmişe kadar Levent, Maslak, Mecidiyeköy hattında yoğunlaşan yüksek binalara artık şehrin hemen her tarafında rastlamak mümkün. 150 metreyi aşan yükseklikte çok sayıda projeye ev sahipliği yapmaya başlayan İstanbul’un, Boğaz ya da kent manzaralı gökdelenlerinin sayısının önümüzdeki yıllarda daha da artması bekleniyor. İş Kuleleri, Şişli Plaza, Koza Plaza, Akmerkez, Metrocity, Mashattan, Kempinski Residences Astoria, Tekfen Tower, Kanyon, Garanti Bankası Genel Müdürlüğü, Süzer Plaza, Polat Tower, Selenium Residence, Sun Plaza, Palladium, Marriott Otel, Uphill Court, Myworld ve Incity gibi gökdelenleri, yapımı devam eden Sapphire ve Diamond of İstanbul izliyor. Kiler Grubu’nun Levent’te inşa ettiği 64 katlı ve 261 metre yüksekliğindeki Sapphire, Levent’teki 181 metrelik İş Kuleleri’nin tahtını şimdiden kaptı. Hema Holding’in Maslak’taki 50 katlı 240 metrelik Diamond of İstanbul ile Regnum’un Koşuyolu’ndaki 36 10 Ağaoğlu zirveye ulaşmak istiyor. Ağaoğlu Şirketler Grubu’nun yakında inşaatına başlayacağı Seyrantepe’deki kulenin dünyanın en yüksek binaları arasına girmesi bekleniyor. Aynı zamanda İstanbul’a da yeni bir renk getireceği kesin. Grubun Başkanı Ali Ağaoğlu, “Yükseklik 450 metre olacak. 500 metreye kadar gidebiliriz” demişti. Lale figüründen esinlenilerek tasarlanan ve Galatasaray’ın stadına komşu projenin 2012’de bitmesi planlanıyor. Bu proje ile, yükselme yarışında Ağaoğlu grubu bir adım öne geçecek gibi gözüküyor. Projenin, ABD’nin ünlü gökdeleni 381 metrelik Empire State’den daha yüksek olması ve en yüksekler arasında yer alması bekleniyor. Böylesine devasa bir proje tamamlandığında İstanbul’u daha yüksekten görmek mümkün olacak. katlı 187 metrelik residence projesi de bittiklerinde İstanbul’un en yüksek binaları arasına girecekler. Şehir merkezlerine yakın bölgelerde arsa bulmanın oldukça zorlaştığı ve arsa payının maliyette en büyük kalemi oluşturduğu İstanbul’da yüksek binalar konutlara da yerleşti. Anadolu yakasında Teknik Yapı Uprise Elite, Dumankaya da Vizyon projesiyle yükseklik yarışına katılıyor. Dumankaya’nın İKON projesi de 149 metre yüksekliğiyle en yüksekler arasına giriyor. Uzunluğu 100 metreyi aşan diğer konut projelerinin arasında Skyport Residence, 212 İstanbul, My World’de yer alan Andromeda, Flora Residence, Selenium Residence ve Mashattan da yer alıyor. İstanbul’da 35 metreden yüksek toplam 2 bin 93 bina bulunuyor. Bu rakamla İstanbul, dünyada 6. sırada. Bu binaların 70’e yakını ise 100 metrenin üzerindeki, gökdelen sayılan binalar. İstanbul dışında Mersin, Konya ve Ankara’daki gökdelenler dikkat çekerken, özellikle Mersin’deki Mersin Metropol 175 yüksekliğiyle en uzunlar arasında sıralanıyor. Türkiye’nin En Yüksek Binaları Sıra Bina Yer Kat Sayısı Yükseklik (m) 1Sapphire Levent/İst. 2Anthill Bomonti/İst. 54 194.5 3 Beşiktaş/İst. 52 181 4Mertim Mersin 52 178 5 Koza Plaza TEM/İst. 44 165 6 Selenium Res. Fulya/İst. 35 164 7 Kule Site Selçuklu/Konya 42 163 8 Şişli Plaza Şişli/İst. 42 160 9 Akbank Kule Levent/İst. 39 157 10 Trump Towers Şişli/İst. 37 154 11 Süzer Plaza Taksim/İst. 34 154 12 Uprise Elite Kartal/İst. 42 154 13 Polat Kulesi Fulya/İst. 42 152 14 Garden Tower Esentepe/İst. 45 150 41 149 İş Kuleleri 15 Dumankaya İKON Göztepe/İst. 11 64 261 bu bir ilandır. kurumsal kültür Halkla İlişkiler, Kurum Kültürü ve Kurumsal İletişim 14 Yüzyıllardan bu yana süregelen ve 21. yüzyıl başında bir bilim olarak kabul edilen Halkla İlişkiler, iletişim araçlarının hızlı dönüşümüne paralel olarak seyrini ve gelişimini günümüzde de sürdürmektedir. Halkla İlişkiler, bir kurum ve hedef kitlesi arasında karşılıklı uyumu oluşturmak için yapılan uzun süreli iletişimi ifade eder. Bu iletişimin ideal olanı karşılıklı iyi niyet temelli olmasıdır. Halkla İlişkileri bir devlet yaptığı takdirde de kamu diplomasisi adını alır. Kurumlar halkla ilişkiler faaliyetlerini iyi yürüttükleri takdirde büyük başarılar elde edebilirler. Nispeten farklı amaçlar için de kullanıldığı su götürmez bir gerçektir. Nitekim İrfan Erdoğan “Halkla İlişkiler eğer eşit olmayan güç ilişkilerine hizmet ederse, kaynağın çıkarı üstün tutulursa propaganda olur” der. Bunun bir sonraki adımı algı yönetimi ve rıza mühendisliğidir. Halkla ilişkiler ajansları ülkelere bile hizmet vermekte ve milyarlarca dolar ciro yapmaktadırlar. Diğer yandan şirketler imajlarını düzeltmek, markalarını değerli kılmak için halkla ilişkiler kampanyaları yürütürler. Bu şekilde itibarlarını ve müşteri hassasiyetlerini de arttırmaya çalışırlar. Ülkemize terim olarak biraz geç gelen Halkla İlişkiler, iyi incelendiği takdirde; zaten sahip olduğumuz bir anlayış olduğu görülür. Osmanlı Devleti’nde loncaların faaliyetleri, saray erkanının giyim tarzı, ferman kültürü ve adaletnameler vb. aslında iyi birer Halkla İlişkiler örneğidir. Cumhuriyet tarihimize bakıldığında ise 1962’de devletin her kademesinde bir halkla ilişkiler birimi kurulmasını sağlamak için başlatılan ‘Mehtap Projesi’ dikkati çekmektedir. Kurumların profesyonelleşmesiyle paralel gelişen halkla ilişkiler birimleri yönetim kuruluna bağlı olarak çalışır. Kurum içi iletişimde de etkisi giderek artmıştır. Bununla birlikte kurumsallaşmanın ilerlemesi sonucu bu birimler son dönemde isim değiştirerek kurumsal iletişim birimine veya stratejik iletişim departmanına dönüşmüştür. Fakat birçok kurumda bu dönüşüm sadece isim değişikliğiyle sınırlı kalmıştır. Kurumsal iletişim birimleri halkla ilişkilerden daha fazla bir anlam ifade eder. Kurumsal iletişim, iç ve dış iletişim birimlerinin bilinçli kullanılan tüm türlerinin, kurumun ilişkide olması gereken gruplarla (hedef kitle, paydaşlar) olumlu bir temel oluşturacak şekilde kullandığı bir yönetim aracıdır. Yani halkla ilişkiler kurumsal iletişimin içinde yer alır. Bir kurumdan veya organizasyondan yayılan tüm iletişimi kapsar da denilebilir. Yalnız halkla ilişkiler faaliyetleriyle kurumsal iletişim eksik kalır. Kurumsal iletişimin, kurum kültürünün oluşturulması ve kurum içi iletişimin sağlıklı yürütülmesinde de önemi büyüktür. Başarılı şirketlerin önemli bir kısmının kurumsal iletişim dolayısı ile kurum kültürüne önem verdiği görülmektedir. Kurum kültürü, kurumdaki yöneticiler ve çalışanların beraberce oluşturdukları kurum içi iletişime bağlı olarak gelişir. Kurum kültürü olan bir şirket ile olmayan bir şirket arasındaki fark hasta bir insan ile sağlıklı bir insan arasındaki kadardır. “CEO” dediğimiz ‘Sorumlu Genel Müdür’ler kurum kültürünü şekillendirirler. Aynı zamanda birer sistem lideridirler. Kurum içi yönetim ile kurum kültürü iki türlü oluşturulabilir; ya sevgi, sorumluluk ve iletişim odaklı olarak ya da korku, disiplin ve gizlilik üzerine. Çalışana güvenmek, bazen oturup aynı yemeği beraberce yemek, bazen halini hatırını sorup selamlaşmak, çalışanların performansını, sorunların çözümüne yaklaşımlarını doğrudan etkileyecektir. Kurum kültürü de bu tür iletişim deneyimleriyle meyvesini verir. Teknik düşünce, veri yönetimi ya da finanstan daha önce çalışanın mutlulu- 15 ğunun geldiği bir kurumda kültür ve kurumun havası tamamen farklıdır. Birinde verimliliğin sınırlarının zorlandığı görülürken, diğerinde çalışanların işe ilgisizlikleri ve kurum içi sıkıntıları had safhaya varır. Kurum kültürünün oluşması için patronluk, genel müdürlük gibi üst düzey yöneticiliğin havalı işleri yerine mütevazı, güvene dayalı bir yönetime ihtiyaç vardır. Liderlik yapılacaksa ve iş hayatından başarı bekleniyorsa ekibe güvenmek ekibin güvenini kazanmak en kilit formüllerdendir. Bu da değerleri beraberinde getirir. Kurum kültürü kurum değerleriyle pekişir ve şekillenir. Değerlerine bağlı, değerlerine sahip çıkan bir kurumda gönülden çalışma vardır. Para bir yere kadar önemlidir. Sonra hayaller ortak değerler ve hayat amacı öne çıkar. ‘Ben’den ziyade biz kültürü, takım hissi, grup aidiyeti gibi değerler kurumun birçok probleminin üstesinden gelebileceği anlamına gelir. Ömer Ali ÜNAL Yararlanılan Kaynaklar: Doç. Dr. Banu Karsak, GSÜ İletişim Fakültesi Ders Notları / Ahmet Şerif İzgören “Moks Başarıya Giden Yol” / Metin Kazancı “Osmanlı’da Halkla İlişkiler” / Metin Kazancı bir bilene sorduk Rai Medya Kreatif Direktörü Volkan Kadam ile Reklam ve Grafik Üzerine Konuştuk... Volkan Kadam’ı Business & Life Style okuyucularına tanıtır mısınız? 1980 yılında Ankara’ da doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimimi İstanbul’ da tamamladım. Henüz küçük yaşlardayken resme ilgim ve yeteneğim vardı. Zaten çoğunluğu sanatkâr olan ailemin de teşvikleri ile hayatım bu yönde gitmeye başladı. Ortaöğrenimimi nam-ı diğer İntaş Lisesi’nde tamamladıktan sonra, o yıllarda ve halen Amerika’da bale-dans okulu işleten halam ve amcamın teşvikleriyle oraya gidip ilgi duyduğum ve iyi icra ettiğime inandığım branşlarda yüksek eğitim almaya başladım. Bu serüven yaklaşık beş yıl sürdü. Bu süre zarfında profesörüm Ronald M. Labuz’un da isteği ile okuduğum üniversitede, Grafik Tasarım Tarihi ve Digital Typography konulu derslerde asistan öğretmenlik yaptım. Ayrıca efsanevi Woodstock Festivali’nin 1999 yılında yapılan 3.sünde “Barış Duvarı” illüstratörlüğü yaptım. 2004 senesinde Türkiye’ye döndüm. Karikatür ve çizgi romana olan isteğimi bastırıp ikinci planda düşündüğüm ‘Reklam’ı seçtim. O tarihten bu yana büyük, butik, birçok reklam ajansında çok büyük markalara çizgi üstü ve altı çalışmalar yaptım ve yapmaya devam ediyorum. Tasarım ile ilk tanışmanız nasıl gerçekleşti? Bu yaratıcı ruha sahip olduğunuz nasıl fark edildi? 3 yaşıma kadar odamın duvarlarına, daha sonra da kâğıt üzerine çizime devam etmişim. Sonrasında ailemdeki sanatçıların da desteği ile her şey gelişti. Bir grafik tasarımcı için işin en zor kısmı nedir? Buna safkan grafik tasarımcı olarak değil de reklam tasarımcısı / sanat yönetmeni olarak cevap vermek gerekirse; en çok işi zorlaştıran, cahil ve kaprisli müşteriler. Grafik tasarımcı olarak sizin için bu işte en 16 önemli olan beceriler nelerdir? tavsiyeleriniz nelerdir? Reklam tasarımı açısından bu ülkeyi ve insanlarını iyi tanımak, dünyayı ve trendlerini takip etmek, hızlı ve etkileyici olmak. Günümüzde herkes grafik programlarını bir şekilde kullanıyor ama bu işin de yeteneksel ve sanatsal boyutları var. O yüzden ciddi bir eğitim, merak ve yetenek gerektiriyor. Bunlar varsa zaten bir şekilde dışarı çıkacaktır. Reklam grafiği açısından konuşmak gerekirse, yetenekli ve iyi bir tasarımcı olmanız gerekmiyor. Bilinçsiz ve eli sıkı işverenlerin de desteği ile bu sektörde kolayca yer bulabilirsiniz. Bir grafik kursu diplomanız olması yeterli. Günümüz reklamcılığı hakkında ne düşünüyorsunuz? Yaratıcı ekip oluşturmak ve iyi iş çıkarmak için gerekenler nelerdir? Ben çok eski bir reklamcı değilim 8 senedir bu işin içindeyim ancak temeli tatlı yalana dayanan bu sektörde kendi yalanlarına inanmayan çok abartı bir reklam dili var. Birbirine çok benzeyen, Batı kopyası çakma işler var, reklamları seslendiren 3-5 kişi var vb. yani genel olarak sıkıcı... Bunların arasında nefes almaya çalışan iyi olanlardır. İşini seven ve egolarını yenmiş insanlarla birlikte, sabah gittiğiniz için mutlu olacağınız bir iş ortamında olmak derim. Reklam ödülleri için yapılan yarışmalar hakkında ne düşünüyorsunuz? Son olarak okuyucularımıza söylemek istedikleriniz nelerdir? ‘Kainatın tüm güçleri yanınızda olsun’ diyorum. En başarılı projeniz neydi? 2006 yılında Kıbrıs’ta vatani görevimi yaparken bölük komutanımızın da teşvikiyle tasarladığım, T.S.K. bünyesinde yapılan subay brövelerinin yenilenmesi çalışmasında seçilen tasarımlarım bugün tüm T.S.K. tarafından kullanılıyor. Bu benim için büyük bir gurur kaynağı. Bunun dışında, küçükken efsane olarak kayıtlarını dinleyip videolarını izlediğim Woodstock Festivali’nde ressamlık yapmış olmam tabii ki. Türkiye’de en çok beğendiğiniz tasarımcı veya çizerler kimlerdir? M. Kutlughan Perker, Memo Tembelçizer, Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Kenan Yarar diyebilirim. Reklam grafiğinde ise çok kişi vardır, ancak sivrilen fazla isim yok. Bizde bir Wolfgang Weingart, David Carson yok mesela, taklitleri var malesef... Buradan grafik ile ilgilenen okurlarımıza Reklam dışında grafik tasarım ve illüstrasyon ağırlıklı, içinde karikatür ve tipografi de barındıran kişisel çalışmalarım var. Onun dışında müzik ve diğer görsel sanatlarla ilgileniyorum. Bazen hakikaten şapka çıkartılacak işler oluyor. Fakat genellikle ödül alabilmek adına, müşterisi ve mecrası önden planlanmış işler yarışmalara sokuluyor. Reklam dışında neler yapıyorsunuz? 17 Sektördeki Yenilikleri Yakalamak Fotoğraf: Av. M. Fatih ÇAKIR Değişim/Gelişim Şiraz’da da eski bir gelenek günümüzde halen devam ediyor. Birçok evin dış kapısında çift tokmak bulunuyor. Şimdinin diafonunun yerini tutmasa da, “Kim o?”dan hemen önce, misafirin kimliğiyle ilgili önemli bir ipucu veriyor. 18 Sol taraftaki ince tokmak “tiz” ses çıkarırken sağ taraftaki kalın tokmak ise “tok” ses çıkarıyor. Misafir, erkek ise sağdakini, kadın ise soldakini çalıyor ki ev sahipleri ona göre hazırlansın ya da ona göre kapıyı erkek ya da kadın açsın... arasıra yazıları İşten Arta Kalan Zamanlar Yaşamınızı yönetip, “şimdi” “şu an”ın keyfine varın! Zaman çizgisi, an ile geleceği birbirine bağlar... Zaman çizgisi olmasaydı, her şey her yerde olmaz, her şey, her yere dağılmaz mıydı? Noktalar, bir düzlemde birleşirken, beklemek edimi, sonsuz bir eyleme işaret eder. Zamansız bir uzamda salınan bu edim, pasif duygu çağrışımları uyandırır. Oysa beklemek tamamıyla salt bir gerçeği hedefliyor: Arzu edilene ulaşmak için, doyasıya varmak isteği. “Beklemek”; bir iş oluncaya, biri gelinceye değin bir yerde kalmak, durmak. “Beklemek” ediminin diğer bir tanımı ise, “bir şeyi, gözetmek, korumak, muhafaza etmek” anlamını taşıyor. “Hafta Sonunu Beklemek” işte benliğimizdeki bu koruma içgüdüsüne delalet. Hafta sonunu beklerken, içimizde, iliklerimizde, hafta sonunun gelişini yaşatmamız da, ona sahip çıkıp kollama isteğimizden kaynaklanmıyor mu? Beklemek bir süreç... Bu süreç, çoğu zaman pazartesi sabahın 6’sında çalan saatin sesiyle birlikte göz kapaklarınızın gün ışığına direnme çabasıyla başlayıp cuma akşamı mesai bitimine kadar sürüyor. Tabii, cumartesi ve pazar günleri çalışmayan şanslılardansanız. Çıkılan kısa rotalı bir yol- 20 culuk, sımsıcak aile toplantıları, bitmek bilmeyen eş dost, arkadaş sohbetleri, izlenen keyifli bir film, sahilde güzel bir yürüyüş... Listeyi pekâlâ uzatabiliriz... Sadece “bir hafta sonu”na “bir dünya” sığdırabiliriz. Peki, ama ya diğer günler! Hafta sonunu istediğimiz güzellikte geçirsek de geçirmesek de yeni bir haftaya başlarken bir şey olur. Ayaklarımız geri geri gider. Bir keyifsizlik başlar. Çalışmak istemeyiz. Buna da bir geçiş günü olması nedeniyle “pazartesi sendromu” deriz. Ama artık pazartesi sendromunu, salı depresyonunu, çarşamba melankolisini bir kenara bırakmanın vakti geldi. İş yoğunluğundan, uzun çalışma saatlerinden muzdarip her birey, silkinip kendine gelmeli. Modern dünyanın gerçeğiyle yüzleşmeli. Günümüzde yaşam, düne oranla çok daha hızlı. Dünya ‘küresel bir köy’ halini alalı, bu köy hakkında sayısız kelam edileli yıllar oldu. Dünyanın bir yerinden diğer bir yerine ulaşmak, daha önce hiç bugünkü kadar kolay olmamıştı. Oysa bugün, İstanbul’da akşam iş çıkış saatlerinde bir yakadan diğerine ulaşmaya çalışmak, tarifi zor, meşakkatli bir süreci kapsıyor. Yaşam, beklemekle geçiyor... Vapur beklemek, baharın gelmesini beklemek, gecenin geçmesini beklemek, başka bir yerde yaşamayı beklemek, anlaşılmayı beklemek... Bazen beklemek, yaşamı ertelemekten başka bir anlam ifade etmiyor... Ve çoğu zaman, beklemek ya da “ertelemek”, zamanla işbirliğine girilen bir öz ihanet biçimi halini alıyor. Edindikleriniz ve umduklarınız, eksilişimizi anlatıyor. Beklemek yaşam, yaşam beklemek oluyor. Ancak buna izin vermemek pekâlâ mümkün. Hayal kurmayı ihmal etmeden an’ı yaşamak, sonraki günü düşünürken bugünü ıskalamamak sizin elinizde! Yaşamınızı yönetip, “şimdi” “şu an”ın keyfine varın! Zaman kategorilerini, gün ve saatleri düşünmeyi bırakıp, yaşamınızda kaliteli iz’ler yaratın... Unutmayın, keyifle geçen her yeni gün, keyifli hafta sonlarını işaret eder. Ve o işaretler, bir çizgi olup size yepyeni rotalar, kurulacak yeni düşler belirler. kişiliğiniz... yaşantınız... hırslarınız... hedefleriniz.. amaçlarınız... aslında işe dair tüm kimliğiniz, hepsi bu masada.. 22 yemek ve iletişim tadınıza uygun lezzetler seçildiyse ya da tercih size bırakıldıysa biliniz ki şanslı gününüzdesiniz. Alkol kullanımı için de davet edenin tercihi beklenmeli. Ama bir taneden fazla içmemekte ve sigara kullanmamakta her zaman fayda var. İş Yemeğine Çıktığınızda; Yemekten Başka Herşey Önemlidir. Ev sahibinin ikinci önemli görevi ise giriş konuşmasını yapmak. Konuşulması gereken konuların yemek için planlanan vakitte ele alınması için her iki tarafın da açık ve net olması gerekir. Bu arada davete başkaları da davetliyse ev sahibinin vakit kaybetmeden tanıştırması oturma düzenini sağlaması gerekir. Ve elbette hesabı ödemek davet edenin asli görevlerinden biridir. Uyumlu ve abartısız giyinmek, yemeğe geç kalmamak, cep telefonunu kapalı tutmak, kaşık, bıçak ve çatalı doğru kullanmak, ağzınızda yemek varken konuşmamak ve göz temasından kaçınmamak ise küçük ama atlanmaması gereken önemli kurallar. İş yemeklerini korkulu bir rüya olarak mı, yoksa verimli bir zaman dilimi olarak mı görüyorsunuz? Yurtdışından misafirleriniz geliyor. Sizin için çok önemli bir kapıyı açacak bu özel misafirleri nerede ağırlamak istersiniz? Ofisinizin resmi ortamında mı, yoksa şık bir restoranda mı? Günümüzde iş yemekleri günlük rutinin bir parçası haline geldi. Yöneticiler işe alacakları elemanı seçerken de, herhangi bir ortaklık anlaşmasını görüşecekleri zaman da iş yemeğini tercih ediyorlar. Önemi gitgide daha çok kavranan iş yemekleri kariyer ve eğitim şirketlerinin de üzerine yoğunlaştığı bir alan. Bir yanda konu üzerine makaleler yazılırken diğer tarafta seminerler, konferanslar düzenleniyor. Ne giyilmesi ge- rektiğinden, nasıl davranılacağına, ne konuşulacağından neler yenileceğine her biri dikkate değer bir araştırma konusu ve bir iş yemeğinden başarıyla kalkmanın en etkili formülleri. Anlayacağınız artık kaçış yok. Peki, nedir bu işin altın kuralları, adabımuaşereti? Lezzetli bir yemek eşliğinde toplantı yapmak elbette daha keyiflidir ama unutmamanız gereken en öncelikli şey bu masada önemli olanın yemek değil sizin iletişim kabiliyetiniz olduğu. Kendinize olan özgüveninizle sınavın en zor sorusunu cevaplamış olursunuz. İş yemeklerinde davet edenle davet edilen için farklı roller biçilmiş. Biri ev sahibi, diğeri misafir sayılıyor. Daveti yapanın ilk görevi mekânı ve yemeği seçmek. Damak 23 Garsonun sipariş almak için menüye baktıktan sonra kapatmanızı bekleyeceğini, masadan kalkmanız gerekirse, peçetenizi sandalyenin üstüne bırakacağınızı, yemeğin önce misafire servis edileceğini, çatal, kaşık ve bıçağı kullandığınızda bir daha masaya değmemesi gerektiğini ve yemekten sonra sonuç ne olursa olsun teşekkür notu göndermeyi unutmayın! Son olarak iş yemeği konusunda bir şehir efsanesi; ünlü bir işadamı işe alacağı elemanı yemeğe davet eder. İstenilen zamanda bir araya gelinir, siparişler verilir, her şey iyi gitmektedir. Ancak yemekler geldiği sırada her şey değişir. İşe alınması düşünülen eleman yemeğin tadına bakmadan tuz atar. Bunu kişinin önyargılı olduğuna işaret sayan patron ise kişiyi işe almaktan vazgeçer. Doğru mudur değil midir bilinmez. Ama siz siz olun yemeğin tadına bakmadan baharat kullanmayın! market, süpermarket, hipermarket, mega... Perakendecilik, üretici ve tüketici arasında malların naklini sağlayan aracılık hizmetleridir. Başka bir deyişle mal ve hizmetleri tekrar satmama, ticari bir amaçla veya kişisel gereksinmeleri için kullanmama koşuluyla, doğrudan doğruya son tüketiciye pazarlanmasıyla ilgili faaliyetler bütünüdür. Perakende sektörü günümüzde üreticilerin temsilcisi, tüketicilerin de garantörüdür. Mal naklinin yanı sıra ne zaman ne miktarda malın hazırlanması gerektiğini de belirlemektedir. Perakendecilik ve Türkiye Türkiye’de perakendecilik sektörünün tarihini Cumhuriyet döneminden itibaren ele alabiliriz. Bu sektörden, o yıllarda Türk parasının değerinin düşük olması ve ithalatın azlığı yüzünden bahsedemeyiz. Yabancı ekonomilerle de ilişkilerimiz az olmuştur. Bu gidişat çokpartili hayata geçildiğinde ise büyük şehirlerde gıda ürünlerinde kıtlık yaşanmasıyla değişime uğramaya başlamış ve yabancı sermayeler yavaş yavaş ülkemize giriş yapmıştır. Yabancı sermayeyi teşvik kanunu ile ilk zincir mağaza ülkemize kurulmuştur. Bu süreç özel sektörlerin hızlı büyüme isteğiyle gelişim göstermeye başlamıştır. İhtiyaç halinde olan ülkemiz, yabancı sermayelerin dikkatini çekmiş ve büyük bir yatırım pazarı olarak görülmeye başlanmıştır. Bu sayede özelleştirmeler ile de yeni zincir mağazalar açılmaya devam etmiştir. 1980 sonrası döneme yaklaştığımızda ise ülkemize faydası olmayan ithal ikameci sistemin terk edilmesiyle ithalat, serbestleşmeye tam olarak açılmıştır. Kapalı ekonomiyi bir yana bırakan devlet politikamız artık serbest piyasa ile büyüme yoluna girmiştir. Liberal ekonomik politikalar ile serbest piyasanın canlandığı ülkemizde vergi indirimi ve teşvikler ile perakende sektörü hızlı bir büyüme içerisine girmiştir. Türkiye’de perakendeciliği etkileyen faktörler; belli ürünlerde satış noktalarının artışı ve liberal ekonomik sistemin etkisiyle yabancı sermayelerin yurtiçinde hızla büyümesi söz konusudur. Başka bir faktör olarak teknolojik gelişim ve bu teknolojile- 24 re ulaşımda kolaylıktan söz edebiliriz. Aynı zamanda Uluslararası perakende sektörlerinin Türkiye’yi yatırım yapılacak bir pazar olarak görmesi ve yerli firmalarımızın yeni ticari işleyiş yöntemleri ile tanışması da başlıca etkenler arasında yer alır. Uygulama olarak ikiye ayırabileceğimiz bu sektör, modern perakendecilik ve geleneksel perakendecilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Modern perakendeciler daha fazla yeni teknolojiler ile çalışsa bile geleneksel perakendeciler hâlâ piyasada önemli bir istihdam alanı sağlıyor. Bunun sebebini kayıt dışı çalışmanın fazla olmasına bağlayabiliriz. Tabii bu ikilemden faydalanan yine perakende sektörü olmuştur. Çünkü modern perakendeciler daha iyi hizmet verebilmek adına satın alma ve müşteri ilişkilerinin önemini artırmıştır. Geleneksel perakendeciler de rekabet adına kalifiye eleman çalıştırmaya özen göstermişlerdir. Bu iki kola da hizmet veren tedarikçiler ise kendisini geliştirerek kaliteli hizmet ve lojistiğe verdikleri önemi artmıştır. Bu gelişim ile duygulara hitap eden alışveriş deneyimlerinin ön plana çıktığı perakende sektöründe, tüketicilerin keyifli zaman geçirmesini sağlayan; alışveriş yapan kişileri günlük streslerden arındıran; rahat bir ortam sunan perakendeciler ve alışveriş merkezleri başarılı olacaktır. Perakende Sektörünün Geleceği Perakende sektörü günümüzde yeni boyutlar kazanırken, büyük mağazaların pazardaki payı gitgide artıyor. Genelde bu büyüme başta İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa olmak üzere büyük illerimizde görülüyor. Artık perakende sektöründe büyük bir paya sahip olan hipermarketler her sokağa girmiş durumda. Bu gelişme genelde büyük firmaların birleşmesi veya ortak iş yapmaları ile gerçekleşiyor. Hipermarketler perakendecilik sektöründeki paylarını hızla artırıyor. Tabii bu hızlı büyüme kaliteyi de düşürüyor. Hipermarketler pazardaki paylarını artırmak için firma isimleriyle yeni ürünler çıkarıp yarışa katılıyor ancak sonuç olarak tüketiciye bir takım ürünlerde kalitesiz mallar sunuluyor. Bu büyüme ile haksız rekabetin olduğu piyasada küçük ölçekli firmalar gitgide azalma gösteriyor. Türkiye perakende sektörünün önümüzdeki yıllarda da artışı bekleniyor. Bu sektörde pastadan en büyük payı gıda sektörü alıyor. Ardından sırasıyla ev eşyası ve onu takip eden tekstil geliyor. Pe- rakende sektöründeki büyüme artık online alışverişe doğru da kayılacağının bir göstergesi. Çünkü büyük ölçekli marketlerin, hizmetlerini sınırsızlaştırması ile insanların daha rahat ve kolay alışveriş yapması sağlanacak ve bu konuda en büyük yardımcıları internet olacaktır. Son yılların şirket satışları ve satın almalar açısından en hareketli sektörlerinden birisi olan perakendecilik, birleşmeler ve sa- 25 tın alma işlemleri ile gerçekleşmektedir. Tüm bu gelişmeler ile Batılı yatırımcıların doğuya da ilgisi artmaktadır. İşletme sahiplerinin göreceli olarak daha az gelişmiş ve hızlı büyüyen pazarlara yönelmesi devam edecek. İnovasyonunda önem kazanacağı bu yeni dönemde farklı satış teknikleri ile servis konseptlerinin değişimiyle pazardaki payını artırması bekleniyor. kahve sohbeti 1969 yılından beri, ağaç sektöründe faaliyet gösteren Kastamonu Entegre, sektöründe sadece Türkiye’de lider konumunda değil, aynı zamanda bölgesel bir güç olma yolunda ilerlemektedir. Hayat Holding Hayat Holding; temelleri 1937’de atılan, 7.000 çalışanı, 1.5 milyar USD cirosu ile Türkiye’nin önde gelen holdinglerinden biridir. Hayat Holding iki ana dalda faaliyet göstermektedir. Bunlar; Tüketim Maddeleri Kastamonu Entegre Bölgesel Güç Olma Yolunda İlerliyor... Orman Ürünleri’dir. Tüketim Maddeleri konusunda faaliyet gösteren şirketi HAYAT KİMYA SANAYİ A.Ş.’dir. Bingo ve Test markaları ile deterjan ve temizlik malzemeleri, Molfix ve Molped markaları ile çocuk bezi ve hijyenik ped, Papia, Familia ve Teno markaları ile tuvalet kağıdı, kağıt havlu ve mendil gibi temizlik kağıdı ürünleri üretmektedir. Hayat Kimya A.Ş.’nin ana üretim üssü Başiskele-İzmit’te olmakla birlikte, Cezayir, Bulgaristan, Ukrayna ve İran’da da üretim tesisleri vardır. Ayrıca Başiskele-İzmit üretim üssümüzde, Limaş adı altında limancılık faaliyetleri de vardır. Orman ürünleri sektöründe faaliyet gösteren şirketi ise Kastamonu Entegre A.Ş.’dir. Her iki şirket de benzer ciro ve eleman sayısına sahip olup, çok uluslu ve bölgesel liderlik vizyonu içinde çalışmaktadır. Kastamonu Entegre Kastamonu Entegre, orman ürünleri ve mobilya sektöründe faaliyet göstermektedir. Mobilya, dekorasyon ve inşaat sektörünün ihtiyaç duyduğu, yonga levha, yongalam, 26 MDF, medelam, laminat parke (Floorpan, Artfloor), kapı paneli (Doorpan) ve bunlarla ilgili muhtelif katma değerli ürünleri üretmektedir. Kastamonu Entegre, kurulduğu 1969 yılından günümüze kadar sürekli devam eden yatırımlarla bugün, altısı Türkiye’de (Kastamonu Yonga levha, Kastamonu Organize Sanayi’de MDF, Gebze’de MDF ve Yonga levha, Balıkesir’de Yonga levha, Samsun’da Yonga levha), üçü yurtdışında (Bulgaristan’da yonga levha, Romanya’da kapı paneli, Bosna-Hersek’te Kraft kâğıdı) olmak üzere toplam dokuz tesise sahiptir. Kastamonu Entegre ISO tarafından yapılan Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu 2010 yılı değerlendirmesinde, üretimden satışla, net 915 milyon TL cirosu ile (2009 yılına göre cirosal olarak %19 artışla) 49.sırada yeraldı. Bu ciroya yurt dışındaki iştiraklerden elde edilen 180 milyon USD civarında ciro dahil değildir. Ağaç bazlı panel üreticisi Kastamonu Entegre, TİM ( Türkiye İhracatçılar Meclisi ) ilk 1000 ihracatçı firma 2010 yılı sıralamasında 66 milyon USD ihracat rakamıyla 190. sırada yer alarak yine açık ara sektör birincisi oldu. İtalya’da yayınlanan ve sektörün önde gelen dergilerinden olan, Datalignum’un 2009 yılı sektör araştırmasında, Kastamonu Entegre 2.2 milyon m3/yıl toplam panel kapasitesi (MDF+Yonga levha) ile Avrupa’nın 6. Büyük ağaç bazlı panel üreticisidir. Yine Dünya’daki en yaygın sektör dergisi olan Wood Based Panel 2010 sayısında, Dünya’nın en büyük 10.panel üreticisi olduğu belirtilmektedir. Kastamonu Entegre, Türkiye panel pazarında, ürün gruplarına göre %25-40 arasında değişen pazar payına sahiptir. Geniş bayi ve hizmet ağı ile Türkiye’ni kahve sohbeti tüm il, ilçe ve köylerine hizmet vermektedir. Ürettiği tüm ürünler ile mobilyadan, mutfağa, kapıya her noktaya ulaşmaktadır. si olsa da, Kastamonu Entegre’nin temel hedefi yurtdışında büyümeye öncelik vermektir. Bu pazarlarda pazar payını artırmaktır. Ayrıca Romanya’da yerleşik Prolemn isimli şirketinde üretilen Doorpan markalı kapı paneli ile Avrupa’nın ikinci, Dünya’nın dördüncü büyük tesisi olma özelliğine sahiptir. Bu ürünle, pazar sınırlarını daha da genişleterek, Orta Amerika’dan, Hindistan’a kadar 40 ülkeye ihracat yapmaktadır. Kastamonu Entegre’nin temel büyüme stratejisi, kendi sektöründe ( farklı sektörlere girerek değil ) üretim ve satış coğrafyasını geliştirerek büyümektir. Sektörün, Türkiye’de birden fazla yerde ve yurtdışında üretim yapan ilk ve halen tek şirketidir. Capital dergisinin 2011 yılı Ekim sayısında yayınlanan ‘Türkiye’nin sınır ötesi şirketleri’ başlıklı yazısında, Yurtdışındaki en büyük 50 Türk şirketi arasında Bosna Hersek’ teki şirketi Natron Hayat 33.sırada, Romanya’daki şirketi Prolemn 39.sırada ve Bulgaristan’daki şirketi Gabrovnitsa 42.sırada yer almıştır. Yine bu çalışmada Kastamonu Entegre, yurt dışında yatırımı olan Türk Şirketleri arasında 180 milyon USD’lik ciro ile 15. sırada yer almıştır. Kastamonu Entegre Yeni Ufuklara Kastamonu Entegre’yi farklı kılan özelliklerin başında, kurumsal yapılanmasının yanı sıra hızlı, güvenilir, bilgili, yenilikçi ve kaliteli insan kaynağı geliyor. Odak noktası müşteri olan, müşterilerinin ihtiyaçlarını anlayan, bu ihtiyaçlara uygun doğru ürün ve hizmetlerle cevap verebilen seçkin insan kaynağı, Kastamonu Entegre’yi rakiplerinden farklı kılan özelliklerden birisidir. Kastamonu Entegre, şirketini ve işini seven çalışanları ile her zaman sektörün çalışmak için en çok tercih edilen, en gözde şirketi oldu. Kastamonu Entegre’de herkes kendi işi gibi çalışıyor.. İnşaası halen devam eden Adana MDF ve Romanya Yongalevha tesislerinin devreye girmesi ile birlikte 1 milyar dolar konsolide ciro hedefine 2012 yılında ulaşmayı hedefliyor. Sürdürülebilir büyümeyi temin etmek için, Türkiye’ de pazar payını kısmen artırma düşünce- Bu kapsamda önümüzdeki 5 yıl içinde yurt içinde ve yurt dışında yeni yatırımlar planlamaktadır; sözkonusu yatırımlar tamamlandığında Kastamonu Entegre’nin üretim kapasitesi bugünkünün iki katına çıkacak ve Türkiye’nin global şirketleri arasındaki yerini sağlamlaştıracaktır. Tataristan’da MDF yatırımına başlanacak. Şirket kuruldu, arazi tahsisi alındı. Proje ve gerekli izinler tamamlandı. Bu yıl içinde inşaat ve bina işlerinin tamamlanması düşünülüyor. Şu anda saha hafriyat ve inşaat işleri başladı. Tataristanda yine en cok gelişen pazarlardan biri olan Rusya pazarı hedeflendi. Bu Kastamonu Entegre’nin 2012 yılı projesi olacaktır. Ayrıca, Bulgaristan’da OSB yatırımı çalışmalarına başlandı. 100 milyon euro’ya mal olacak tesis, 400 bin m3/yıl üretim kapasitesine sahip olacaktır. Üretiminin yaklaşık yarısını Türkiye’ye ihrac etmesi planlanan tesisin 2013 yılı sonunda faaliyete geç- Gebze’de 1.600m3/gün, 480.000m3/yıl kapasite yonga levha tesisi, 2010 yılı sonunda devreye girmiştir. Adana’da Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesinde 110 milyon euro’ya mal olacak 1.400 m3/gün, 420.000 m3/yıl kapasiteli MDF tesisinin inşaatı 2010 yılının ekim ayında başlamış olup, 2012 yılının başında devreye girecektir. Bu tesisin üretime başlaması ile Türkiye’nin MDF ve laminat parke ithalatının azaltılması planlanmaktadır. Böylece durum tersine dönerek ihracat artacaktır. Adana mdf projesi, aynı zamanda ortadoğu ve kuzey afrika ülkelerini hedefleyen bir projedir. Bu gelişecek pazarlara üretim yapma imkanı sağlayacaktır. Romanya’da 2012 yılı başında, 1.600 m3/ gün, 480.000 m3/yıl kapasiteli yongalevha tesisi devreye girecektir. Romanya yongalevha yatırımı ile Balkan ülkeleri hedeflenmektedir. mesi bekleniyor. Böylece Gabrovnitsa lokasyonu ham ve melamin kaplı yongalevha üretimi yanında OSB üretimiyle de Türkiye’nin Bulgaristan’daki en büyük Türk yatırımları arasındaki yerini güçlendirmiş olacaktır. Kastamonu Entegre için hedef, artık sadece 74 milyon’luk Türkiye pazarı değil, komşu ve yakın coğrafya ile 850 milyon’luk bir nüfus hedeflenmektedir. Kastamonu Entegre yukarıdakilere ilave olarak önümüzdeki birkaç yıl içinde yurt içinde ve yurt dışında yeni yatırımlar planlamaktadır Bu yatırımlarla birlikte, halen 2.5 milyon m3 olan yıllık panel üretim kapasitesi 2012 yılında 3.3 milyon m3’e çıkararak, 1 milyar USD cironun geçilmesi hedeflenmektedir. ( % 45 – 50 kapasite artışı) Böylece 2012 yılı başında toplam yongalevha üretim kapasitesi 2.1 milyon m3/yıl, MDF üretim kapasitesi ise 1.2 milyon m3/yıl olacaktır. •Türkiye’de Adana’da Yongalevha te sisi yatırımı. Adana projesinden sonra da, Rusya 28 • Rusya’da Yongalevha ve OSB tesisi yatırımı, •Romanya’da MDF tesisi yatırımı, •Türkiye’de Antalya’da MDF tesisi ya tırımı. Hedefler •Avrupa ve Dünya panel üreticileri arasında, toplam üretim hacmi olarak ulaşılan altıncılık ve onunculuk hedeflerini en azından sürdürmek ve/veya 1-2 basamak daha yukarı çıkabilmek. •Türkiye pazarındaki kapı paneli hariç % 25 - % 40 arasındaki pazar paylarını korumak, sürdürülebilir büyüme için yeni pazarlara açılmak. 29 Özellikle 2010 – 2015 yıllarında, üretim anlamında Romanya, Bulgaristan, Rusya ve Ukrayna’da büyüyerek Karadeniz ve Akdeniz havzasında bölgesel güç olma yolunda hedeflere ulaşılması planlanıyor. Har Vurup Harman Savurmamak Fotoğraf: Av. M. Fatih ÇAKIR Tasarruf “O Şirazlı güzel verirse muradım bağışlarım siyah benine hem Buhara’yı hem Semerkand’ı” Hikâye odur ki; Hafız’ın bu şiirini duyan Timur derhal Hafız’ı huzuruna çağırır. O sırada günlük tamirat işleriyle meşgul olan Hafız üzerini değiştirmeye bile fırsat bulamadan pejmürde bir şekilde kendini Timur’un karşısında bulur. Hafız’ı karşısında bu halde gören Timur daha da kızarak yüksek bir sesle; “Bizim bin bir zahmetle savaşarak aldığımız Buhara’yı ve Semerkand’ı bir güzelin benine bağışlayıvermişsin, bre bu ne cömertlik?” demiş. 30 Durumun kötüye varacağını anlayan Hafız ne söylese Sultan’ın fikrini değiştirmeyeceğini düşünmüş ve bari bir nükteyi feda etmeyeyim diyerek ellerini iki yana açmış ve kıyafetlerini göstererek, “İşte o yersiz cömertlikten dolayı bu haldeyiz ya Sultanım” deyivermiş... İsfahan’da Hafız’ın anısının yaşatıldığı ve bizdeki âşık atışmalarını hatırlatan şiir atışmalarının yapıldığı bir kıraathane... Duvarlar Hafız’a ve başka şairlere ait şiirlerle süslenmiş... unutmayınız! Şifreler Hayatımızın Bir Parçası Şifre Seçimi ve Kullanımı Konusunda İpuçları... Şifrelerin Seçilmesi Gün geçtikçe teknoloji ve internet gelişiyor ve bu beraberinde birtakım problemleri de getiriyor. Yabancıların bilgisayarlara erişmesi, bu problemlerin en başında geliyor. İnsanoğlu bu problemlere bazı önlemler almaya çalışıyor. Şifreler (password) bu önlemleri, belki de en önemlisi, en önde geleni. Belli yerlere konan şifrelerle yabancı kişilerin erişimi engellenmeye çalışılıyor. Buna rağmen şifre engeli de bazen aşılabiliyor. Birtakım programlarla şifreler tahmin edilebiliyor. Kötü Şifreler Kötü bir şifre kolaylıkla tahmin edilebilen bir şifredir. Bazı şifre çözücü programlar alfabedeki bütün karakterleri kullanarak, deneme yanılma yoluyla şifre çözerken; bazıları da genel şifreleri içeren bir liste kullanırlar. Modern bir normal PC bile güzel bir şifre tahmin programı ile binlerce şifreyi bir günden az bir zamanda deneyebilir. Popüler ve kötü bir şifre nasıl olur? Bazı örnekler; isminiz, eşinizin ismi veya anne ve babanızın ismi. Diğer kötü şifreler bu isimlerin tersten yazılması veya bir rakam eklenmesi şeklindedir. Kısa şifreler de kötü şifrelerdir, çünkü tahmin edilmesi daha kolaydır. Bilgisayar isimleri ve benzeri şifreler de kötü şifrelerdir. Gizli ve tahmin edilemez gibi görünse de aslında oldukça yaygın kullanılmaktadır. Diğer kötü seçimler telefon numaraları, en çok beğenilen filmlerden kitaplardan karakterler, yerel yerleşim yerleri, favori içecekler ve ünlü bilim adamları gibi. Bu isimlerin büyük harfle yazılı olanları veya ters çevrilmiş olanları da pek iyi değildir. “l” (küçük L) ile “1” i veya “E” ile “3” ü değiştirmek, başa veya sona bir rakam eklemek veya kelimelerin basit modifikasyonları da pek iyi değildir. Bazı sistemlerde kullanıcıların kötü şifre seçmeleri engellenmeye çalışılıyor. Örneğin hepsi büyük veya küçük harf olan ve 6 karakterden kısa olan veya kısa olup da içerisinde alfabetik karakter haricinde karakter içermeyen şifreler bazı sistemler tarafından kabul edilmiyor. Yapılan araştırmalarda birçok sistemde şifresi accountu ile aynı olan kullanıcılara rastlanmıştır. Bu tip accountlar “Joes” olarak adlandırılıyor. Joes accountları şifre kırıcılar tarafından kolaylıkla tahmin ediliyor. Bu nedenle bazı sistemlerde Joes accountlarına izin verilmiyor. İyi Şifreler İyi şifreler kolaylıkla tahmin edilemeyen şifrelerdir. İyi şifreleri tahmin etmek zordur, çünkü: • Büyük ve küçük harf içerirler. • Noktalama işaretleri ve rakamlar içe rirler. • Bazı kontrol karakterleri ve/veya boşluklar içerirler. • Kolaylıkla hatırlanabilirler ve bu ne denle bir yere not edilme ihtiyacı duymazlar. • Yedi, sekiz karakter uzunluğundadır 32 lar. • Kolay ve hızlı yazılırlar ve öylece et raftan bakan biri ne yazdığını anlaya maz. İyi şifrelerin seçilmesi aslında olduk ça kolaydır. Bazı tavsiyeler; • İki kısa kelime özel bir karakter veya bir sayı ile birleştirilebilir. Örn: robot 7benim • Size özel bir kısaltma yapabilirsiniz. Örn: bshKBBs (Bu Sınıftaki Hiç Kim se Bisiklete Binmeyi Sevmez) Bununla birlikte bu şifrelerin hepsi kötü şifrelerdir, çünkü hepsi bura ya yazıldı... Şifre seçerken şunlardan sakının; • Sizin, eşinizin veya iş arkadaşınızın ismi • Çocuğunuzun veya ev hayvanınızın ismi • Yakın arkadaşlarınızın isimleri • Aynı harften oluşan bütün şifreler • Çok beğenilen sanatçıların isimleri • Basit harf düzenlerinden oluşan bü tün şifre (qwerty gibi) • Yukarıda listelenenlerin tersten yazıl mış halleri • Yukarıda listelenenlerin önüne veya arkasına rakam eklenmiş halleri. • Asla bir şifreyi başka bir kullanıcıya email ile göndermeyin. Örneğin birisi sistemde text dosyalarında ve email mesajlarında “şifre” kelimesini aratarak şifreye erişebilir. • Patronunuzun ismi • Herhangi birisinin ismi • Kullanmakta olduğunuz işletim siste minin ismi • Bilgisayarınızın ismi • Telefon veya lisans numaranız • Sosyal güvenlik numaranızın herhan gi bir parçası • Herhangi birisinin doğum tarihi • Sizin hakkınızda kolaylıkla bulunabi lecek bir bilgi (adres gibi) • Birtakım kalıplaşmış kelimeler (wizard, gurup, gandalf...) • Bilgisayarınızdaki herhangi bir kullanıcının ismi ( büyük harfli, çift harfli...) • Yabancı bir dildeki bir kelime • Yer isimleri gibi özel isimler Rakamlar, noktalama işaretleri ve kontrol karakterlerinin kullanılmasıyla değişik şifre oluşturma olasılığı önemli ölçüde artacak ve bununla birlikte şifrenin tahmin edilme olasılığı da azalacaktır. Eğer birkaç tane hesabınız (account) varsa aynı şifreyi bütün hesaplarda kullanabilirsiniz. Bu şekilde hatırlamanız da kolay olacaktır. Fakat bu accountlardan birinin şifresi öğrenildiğinde bütün accountlarınızın şifreleri ortaya çıkmış olacaktır. Böyle bir durumda temel bir şifre oluşturulur ve her farklı makine için modifiye edilir. Örneğin sizin temel şifreniz kxyzzy olsun. İsmi “athena” olan bir makinede şifreniz kxyzzya olurken ismi “ems” olan bir makinede şifreniz kxyzzye olacaktır. Unutulmaması gereken önemli bir nokta da şifrelerin herhangi bir yere yazılmamasıdır. Sebep oldukça basittir: Eğer şifrenizi bir yere yazarsanız, birisi onu bulabilir ve bilgisayarınıza kolaylıkla girebilir. Akılda tutulan bir şifre yazılan bir şifreden her zaman için daha iyidir. Örneğin şifresini cüzdanında bir yerde saklayan bir kişi cüzdanını çaldırdığında cüzdanı çalan kişi kolaylıkla bilgisayara girebilir. Eğer ki illa şifrenizi yazmanız gerekiyorsa bazı şeylere dikkat edilmelidir: • Şifreyi bir yere yazdığınızda onun şifre olduğunu yazmayın. • Aynı kâğıt parçasına hesap ismini, network ismini veya bilgisayarın numarasını yazmayın. • Şifreyi terminalin, klavyenin veya bilgisa yarın herhangi bir parçasına iliştirmeyin. • Şifreyi direkt yazmayın, onun yerine di ğer karakterlerle veya bu karakterleri si zin kolayca hatırlayabileceğiniz bir şekil de karıştırarak yazın. Şifre yazarken sakınılacak birtakım şeyler: 33 • Şifreyi düzenleme yapmadan online ola rak kaydetmeyin. (Dosyaya, veri tabanı na veya e-mail mesajına) • Login şifreniz asla uygulama programlarınızın şifresi olmasın. Mesela login şifreniz internete bağlanmak için kullandığınız şifreyle aynı olmasın. Bu uygulamalardaki şifreler bazı kişiler tarafından kontrol edilebilir ve yanlış kişilerin eline geçebilir. • Aynı şifreyi farklı organizasyonlar tarafından kullanılan farklı bilgisayarlarda kullanmayın. Bir tanesi öğrenildiğinde bütün bilgisayarlara erişilebilir. Kötü şifrelerin tehlikesini azaltmanın en etkili yolu geleneksel şifreleri kullanmamaktır. Onun yerine siteniz tek seferlik şifreleri kullanmanıza olanak sağlayan yazılım veya donanımları yükleyebilir. Tek seferlik şifreler sadece bir kere kullanılan şifrelerdir. Bir kullanıcı olarak size şifrelerin bir listesi verilebilir. Makinenize her girişinizde bu şifrelerden bir tanesini kullanırsınız ve onu listeden silersiniz. Bir sonraki girişinizde başka bir şifreyi kullanırsınız. Veya size bir kart verilebilir ve her dakika bu karttaki numara değişir. Veya taşıyabileceğiniz küçük bir hesap makinesi verilebilir. Bilgisayara girmek istediğinizde size bir numara verecektir. Bu numarayı ve kimlik numaranızı hesap makinesine girdiğinizde bunun sonucunda çıkan numarayı bilgisayarınıza girmek için kullanabilirsiniz. Özetle; sisteminizi korumak için en temel ve önemli tavsiyeler şunlardır: • Tek seferlik şifreler kullanın. • Tek seferlik şifre kullanmanız mümkün de ğilse her accountun ayrı bir şifresi olması nı sağlayın. • Her kullanıcının güçlü, iyi bir şifre seçme sini sağlayın. • Şifrenizi diğer kullanıcılara veya herhangi birine söylemeyin. haber ve söyleşi İstanbul Finans Merkezi Proje Kapsamında Paranın Kalbi Ataşehir'de Atacak İstanbul Finans Merkezi İstanbul’un Ataşehir ilçesinde yer alması planlanan finans merkezi projesine verilen isimdir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre bu projenin hedefi New York, Londra ve Dubai’de yer alan mevcut finans merkezlerinden daha büyük bir finans merkezi inşa etmek ve İstanbul’u uluslararası bir finans merkezi haline getirmektir. İstanbul Finans Merkezi projesi kapsamında 5 yılda 71 düzenleme yapılacak. İstanbul’da uzmanlaşmış bir finans mahkemesi ve tahkim merkezi kurulacak. Finansal işlemlerde vergiler düşürülecek. Yapılan açıklamalara göre projenin amacı hem finans sektörünün kalbi olacak bir merkez yaratmak hem de günün 24 saati yaşayan bir yer inşa etmek olarak belirtildi. Projenin tamamlanmasıyla yaklaşık 30 bin kişiye istihdam kaynağı olacağı da eklendi. Yaklaşık 2 milyon 500 bin metrekare inşaat alanının 560 bin metrekaresi ofis, 90 bin meterekaresi alışveriş merkezleri, 70 bin metrekaresi otel, 60 bin metrekaresi rezidans ve 2 bin kişi kapasiteli bir kültür ve kongre merkezi olacak. İstanbul’un uluslararası finans merkezi yapılması projesi Haziran 2008’de Meclis’te onaylanan dokuzuncu kalkınma planında yer aldı. Projenin ilk değerlendirme toplantıları Temmuz ve Ağustos aylarında yapıldı. Proje çerçevesinde Merkez Bankası, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile kamu bankalarının İstanbul’a taşınmasını öngören yasa tasarısı ise Plan Bütçe Komisyonu’nda bekliyor. İstanbul finans merkezi projesi çalışmaları, belirlenen takvimle yeniden ağırlık kazandı. İlgili kurum başkanlarının katılımıyla şubat ayının ilk haftasında Devlet Planlama Teşkilatı’nda bir değerlendirme toplantısı yapıldı. Bu büyük proje hazırlanırken Kapalıçarşı ’nın işleyişinden ve ortak mekan kullanımıyla Topkapı Sarayı’nın siluet ve tasarımından esinlenildi. Yakında inşaatı başlanıcak olan Finans Merkezi ile İstanbul, dünyanın finans göz bebeği olacak. Bu büyük proje ile Finans Merkezi’nin inşaası insanlara iş kapısı olacak. Finans merkezi, Topkapı Sarayı’nın etrafında oluşturulan yeşil banttan esinlenerek, İstanbul’un siluetinden kopmadan şehirden ayrılırken, yeşil alanlarla çevrenin nefes alması sağlandı. Ayrıca Topkapı Sarayı’ndaki surlar gibi finans merkezinin etrafındaki podyum hattı üzerinde devam eden yollar tasarlanarak, alan tek bir bütün haline getirildi. Farklı işlevler için kullanılabilecek avlular oluşturuldu. Tüm ortak alanlarda, İstanbul’un tarihi dokusunda yer alan ve geleneksel mimarinin imgelerini oluşturan çeşmeler, kapılar, arkadlar kullanıldı. Araç trafiği podyum içerisinde sağlanacağından, trafiğe kapalı ortak mekanlar ti- 34 caret ve yaşam alanı olacak. Finans merkezinin etrafına da mini bir çevre yolu yapılacak. Podyum içinde 24 bin araçlık dev otoparklar bulunacak. Binalar arasında bisikletle ve yaya olarak gidilmesi sağlanacak. Ülkemiz için büyük önem arz eden bu proje ile İstanbul, yüzyıllardır sahip olduğu değere değer katacak, tüm dünyada ekonomi denilince akıllarda tek marka haline gelicek ve İstanbul artık bir finanskent olarak anılacak. Bu kapsamlı proje içerisinde yer alan tüm faaliyetleri daha detaylı öğrenmek için ilk ağızdan duymak adına, Ak Parti Ataşehir İlçe Başkanı Avukat Nimetullah TOPU’dan bu konuyla ilgili görüş aldık. yiz? 1. Öncelikle sizi çok kısa tanıyabilir mi- Ataşehir 2009 yerel seçimleri sonrasında Ak Parti ilçe başkanlığına seçildim. Toplamda 3 yıldır bu görevi yürütmekteyim. Bu ilçeye gönül vermiş birisi olmaktan gayet memnunum. Çünkü Ataşehir İstanbul’da yaşanabilir ilçelerin arasında en üst sıralarda yer almaktadır. Merkezi konumu ve kalitesiyle üst düzey bir yaşama sahiptir. Tabi farklı toplumsal dinamitleride bir arada bulundurur. İlçenin uç noktalarında da siyah ile beyazı bir arada barındıran bir yapısı vardır. Partimizin bölgedeki temsilcisi olarak, Ataşehir’imizin daha iyi yerlere gelmesi için çalışmaktayız, aynı zamanda sorunları da çözmek için her gün yeni projeler ile ilçemize katkı sağlamaya çalışıyoruz. Finans Merkezi projesi ile de İlçemizde büyük değişikiklerin olacağına eminiz ve bu durumdan en iyi şekilde yararlanmaya çalışacağız. 2. Ataşehir’in günümüzdeki sorunları sizce nelerdir ? Ataşehir 2008 yılında kurulan bir ilçemizdir. Üsküdar, Kadıköy, Ümraniye’den ayrılarak 17 mahalleden oluşan ilçemizin 400.000 nüfusu vardır. Bölegeyi genel anlamda düşünürsek iki ye ayırmak mümkündür. Bir kısım da yeni yaşam alanları, modern yapılar, lüx bir hayat, siteleşmenin yoğun olduğu, İstanbul’un gözde, yaşam standartları yüksek bir yer iken, diger kısım ise varoş olarak anabileceğimiz, konut ve mülkiyet sorunlarının olduğu, diğer bölge ile arasında gelir ve eğitim açısından uçurum diyebilceğimiz bir farkın olması. Bu ilçemizi siyah ile beyazı bir arada barındıran bir yapıya sahip kılıyor. 3. Finans Merkezi projesinde seçimin Ataşehir olmasını neye dayandırıyorsunuz? İstanbul, Finans Merkezi projesi kapsamında geniş çaplı bir araştırma yaptı. Bu araştırma için belli kurumlar kuruldu ve bu kurumlar uzun bir dönem araştırma yaptı. Çünkü bu projenin dünyadaki örneklerine de bakacak olursak kurulduğu yerleri kalkındıran ve çok önemli getirisi olduğu için jeopolitik konumunun tercih edilebilir, sosyal yaşama uygun bir yer olması gerekiyor. Ulaşım, maliyet, bölgesel sorunlar açılarından en mantıklı bölge seçildi. Ciddi bir değerlendirme sonucu seçilen ilçemiz belli raporlama, uluslararası değerlendirme ile tercih edildi. Finans Merkezi ilçemizin gelişmiş, modern bölgesinde kurulacak. Bu proje ile hareketlilik kazanacak olan bölgemizde, finans merkezini kalkındırabilecek bir güç mevcut. Aynı zamanda Ataşehir büyük bir marka, buradaki arazi kamuya ait ve bu projeye uygun bir alan. Uluslararası olan bu proje de Ataşehir’in tem yolu ile Sabiha Gökçen havalimanına’da direk bağlanabiliyor olması büyük bir etken. 4. Finans Merkezi olmanın Ataşehir’e kazandırdıkları ve kaybettirdikleri neler olabilir? Bu Merkez ile ilçemiz de büyük bir değişim gözlenecektir. Çünkü dünyadaki örneklerine de baktığımızda kurulduğu yeri kalkındıran, büyük bir iş istihdamı sağlayan, aynı zamanda sosyal yaşamı etkileyen, bu proje kapsamında çalışacak olan beyaz yakalı olarak adlandırabileceğimiz üst düzey yöneticiler ile de konut ihtiyacını karşılamak üzere çalışmaları hızlandıracak ve ilçemize ekonomik ve sosyal açıdan büyük bir katkısı olacaktır. Bu proje için yapılan çalışmalarla 36 hem Ataşehir’in marka değeri yükselecek ve hızlanacak aynı zamanda burada yaşayanlar bireysel anlamda istihdam ve ticaret olarak kendilerini geliştireceklerdir. İlçemizde gayrimenkulleri olan insanların da mülklerinin değerlerinin artacağına hem fikiriz. Bu sayede de arsaların ve mülklerin değeri daha da fazla olacak. Bu merkez ile de varoş olarak adlandırdığımız bölgede de dönüşüm hızlanacak ve daha iyi konutlaşma olacaktır. Bu projenin getireceği olumsuzluklara bakacak olursak; İstanbul’un tarihi ve jeopolitik konumu da göz önüne alındırılırsa kentleşme sorunu var. Çarpık kentleşmenin en yaygın olduğu metropollerden bir tanesi. Büyük bir metropol olması ile de kentin kendi içindeki sorunları da tabiki mevcut. Trafik bölgede oluşacak en büyük sorunlardan bir tanesi olacaktır. Büyükşehir Belediyesi tabiki bu sorunları önceden tahmin ederek hızlı bir çalışma içerisinde. Bu tip sorunları önceden tahmin edip, engel olmak için çalışmaları hızlandırmak bizim görevimiz. Çünkü ciddi bir getirisi olacak olan bu merkezin elbette eksi yanlarıda olacaktır. Bu sorunlarını aşmak kamu kurumlarının sorumluluğundadır. Belediyemiz Kartal-Kadıköy metrosu ile Sancaktepe-Üsküdar metrosunu hizmete sokmak için çalışmalarını başlatmakta ve Marmaray bağlantısı ile de bu trafik sorununa etkili bir çözüm aramaktadır. Bu iki metro aksı arasında havaray ya da metro projesi de düşünülmektedir. Trafik yükünü azaltmak adına da yine bir raylı sistem düşünülmektedir. Büyükşehir Belediyesi bu konuya gereken değeri vererek çalışmaktadır. Alt yapı olsun trafik olsun veya konut problemi açısından da gerekli tedbirler alınmaya başlandı. Biz bu projenin Ataşehir’e getireceği artıların farkındayız. Emlak Konut ve Toki ile de bize ait değerlerin de içinde bulunduğu herkesimin hoşuna giden, beğendiği Finans Merkezi projesi duyuruldu. En kısa zamanda da hükümetin diğer projelere gösterdiği önemden de anlayabileceğimiz üzere başlanacağı umut ediyoruz. Ayrıca muhtemel olumsuzluklara karşı da şimdiden planlar yapılıp ciddi yatırımlar yapılmaktadır. Yapılan yatırımlar ile daha hızlı ulaşım ve kaliteli yaşam amaçlanmaktadır. güvencesiyle... Her daireye 2 otopark Çocuk oyun parkı Kapalı spor salonu Teras Bahçesi Ümraniye’nin yeni gözdesi Şerifali de Finans Merkezi ve TEM otoyoluna yakın Modern iç ve dış mimari 6 kişilik tam otomatik asansör Daire içi internet ağ bağlantı altyapısı Kapalı otopark Güvenlik şifreli bina girişi Toplu taşıma araçlarına yürüme mesafesinde www.mefayapi.com fark yaratanlar bir borç biliriz. Dökümhaneden sonra büyüme isteğimizle farklı sektörlerde iş aramaya başladık. Ramazan Bey öncelikle sizi biraz tanı- Birkaç deneme sonrası 1997 yılında otomoyabilir miyiz? tiv sektörü ile tanıştık. Honda Türkiye ile çalışmaya başladık. Son olarak da 2005 yılında 1962 yılında şu an kullanıyor olduğumuz Ticaretin altın kuralı olan, Kastamonu’nun Çatalofisimizde hizmet vermeRamazan Demirci ile Söyleşi müşterimizin sürekliliğini zeytin ilçesinde doğye başladık. Honda’nın en oluşturmak, onlara dürüst dum. O yıllarda babam önemli bayilerinden birisiyiz. davranmak, güven vermek, İki markanın bayiliğini yapıaskerlik hizmetini yapacağı için beni ve annemi onlara bizim ürünlerimizi satın yoruz. 1997 yılında Honda dedemin yanına bırak- alma ve kullanma mutluluğunu ile başlayan serüvenimiz mış. Babam askerden 2000 yılında Peugeot ile hissettirmek başlıca geldiği gibi İstanbul’a büyümeye devam etti. Aynı hedeflerimizin arasındadır. gelmişiz. Benim büyüÇalışma arkadaşlarımızı da yıllarda Günışığı sigortayı düğüm, havasını solududa kurduk.1997 yılında itimemnun etmek ğum şehir İstanbul’dur. baren satışlarımız gayet iyi asli görevimiz. İlk olarak Fatih’in Küçükdurumda. Bu iki firmanın da pazar mahallesinde ikaürünlerini satıp aynı zamanmet ettik, sonrasında ise Gaziosmanpaşa’ya da satış sonrası hizmetlerini yürütmekteyiz. taşındık. İlköğretim ve lise yıllarımın geçtiği Sigorta şirketi olarak da İstanbul’un başarılı semt burasıdır. Bizim küçüklük yıllarımızda şirketleri arasında yer almaktayız. çalışmak âdetti ve ben de tatillerde, hatta okullar açıkken bile çalışırdım. İlk işim sabah Böylesine kısa bir sürede Honda’nın 6’da kalkıp simit fırınından galeta alıp okul en iyi bayilerinden biri haline gelmenizdeki saatine kadar onu satmak olurdu ve 8’de etkenlerden bahsedebilir misiniz? Ramazan Demirci Honda Plaza Ayışığı satışlarımı bitirip dersime yetişirdim. Çalışma Yönetim Kurulu Başkanı hayatımın ikinci işi ise, Topçular’da bir torna Evet Honda’nın en çok satan bayilerinatölyesiydi. Çünkü boş durmayı sevmeyen den biriyiz. Çünkü ticaretin altın kuralı olan, biriyim ve hayata erken yaşta atılmanın avan- müşterimizin sürekliliğini oluşturmak, onlara İlk okul 2.sınıfta iş hayatına atılan, ortaj sağlayacağını düşünüyordum. Nitekim şu dürüst davranmak, güven vermek, onlara bitaokulda ise zor sektörlerden birisi olan döan haklı olduğumu görüyorum. Bir dönem zim ürünlerimizi satın alma ve kullanma mutküm işinde çalışan, uzun yıllar Haytaş döde Beyazıt’ta kitapçı yanında çalıştım ama luluğunu hissettirmek başlıca hedeflerimiz küme emek veren ve büyüme fikri kısa süren bu maceram ba- arasında. Elimizdeki imkânlar nispetinde, ile 1997 yılında Honda’nın , 2000 Bizler inanıyoruz ki bamın yanında dökümhanede çalışma arkadaşlarımızın mutlu olabilmeleyılında ise Peugeot’nun bayiliğini çalışmakla devam etti. Sonra- ri için de çaba sarf ediyoruz. Aynı zamankaliteli ve alarak Ayışığı otomotiv ve Açı otogüvenilir hizmetin sında işlerimize dört elle sarıl- da Altunizade’de yaşıyoruz ve hem bölgemotiv bünyesinde otomobil alım dık ve büyümeye devam ettik. yi, hem esnafı iyi tanıyoruz. Bence ticareti karşılığı müşteri satımı ve servis işlerinde faaliyet Otomotiv yan sanayi olarak hiz- doğru uyguluyoruz ve bölgemiz çok doğru mutluluğudur. gösteren Ramazan Demirci, bu met veriyorduk. Kalıp ve plastik bir seçim. Çünkü önceki yıllarda Altunizade sayıda Altunizade’nin konuğu oluişine girdik, oradaki yönetim, semtinde açık otomotiv pazarı kurulurdu. yor.Şu anda da Günışığı sigorta ve Balance kardeşimin sorumluluğunda devam ediyor. Bu sayede insanların ayağı bu sektör için Line Studio ise diğer iki yatırımı. Ramazan bu semte epey alışık. Dolayısıyla, AltunizaDemirci ile bu başarısı ve doğru tercihleri İş hayatına atıldığınız dönem ve oto- de ikinci el araçta bile güvenilir bir semt ve üzerine konuştuk.Tüm sorularımızı içtenlikle motiv sektörü ile tanışmanızdan bahsedebilir bizim de Avrupa yakasından da hayli müşyanıtlayan ve başarı öyküsünü bizimle paymisiniz? terimiz var. İnsanların bu semte aşinalığı çok laşan Ramazan Demirci’ye teşekkürlerimizi önemli. Eğer ticarete erken yaşta atıldıysanız Geçmişten Günümüze 38 ve olması gerekenleri yapıyorsanız başarılı olmamak mümkün değil. Biz de bize düşen görevi bize yakışan şekilde yapmaya çalışıyoruz. Ayışığı Otomotiv’in 1998 yılı Türkiye Satış 1.ciliği, 1999 yılı Satış İstanbul Bölgesi 1.ciliği, 2000 yılı Satış İstanbul Bölgesi 1.ciliği, 2000 yılı Servis Danışmanları yarışmasındaki Türkiye 1.ciliği, 2001 yılı Sigorta bölümünün Axa Oyak Max kasko Türkiye 2.ciliği gibi başarıları da bunları kanıtlamaktadır. Peugeot Açı olarak otomotiv sektöründeki önemli yerinizi nelere borçlusunuz? Peugeot bayiliğini de ikinci bir marka yapmak istedik. Çünkü Peugeot’nun en büyük avantajı dizel motorlu araçlarının bulunması. Bu sayede ticari araç satımında önemli bir gelişme gösterdik. Honda’nın dizel motoru olmadığı gibi ticari aracı da bulunmamaktadır. 2000 yılında piyasaya girdiğimiz bu marka ile kriz dönemlerinde de doğru politikalar izleyerek bu süreçleri en az hasarla atlatmayı bildik. Özellikle müşteri ve çalışan kaybımızın olmaması bizim için iyi bir sonuçtu. Altunizade bölgesinde uzun yıllardır ticaret yapan biri olarak bölgenin gelişimini çok yakından gözlemleme şansınız olmuştur. Altunizade hakkındaki görüşleriniz nedir? Yıllardır bu semtte ticaret yapan bir kişiyim. Bölge, Avrupa yakasına geçişin en yakın olduğu nokta olarak çok önemlidir. Burası imara açık bir yer değil ama jeopolitik konumu ve yüksek kalitesiyle yeni yatırımcıların gözde yeri. Gözlemleyebileceğiniz üzere gitgide büyüme gösteren semtimiz yeni açılan oteller ve üniversitelerle gelişmeye devam ediyor. Önümüzde bulunan caddenin aydınlatılması ve kafe-restoranların artmasıyla daha da gözde bir yer olabilir. Çünkü etrafta çok fazla çalışan var ve iş çıkışlarında daha fazla vakit geçirilebilecek alanlar artarsa bu lokasyondan kimse çıkmaz. Bu da demektir ki, burada kazanılan para burada harcanırsa semtimiz daha kolay kalkınır. Altunizade ol- ması gereken yerde, belediyenin çalışmaları zamanda eşimin işlettiği Balance Line Studio ve büyük ölçekli firmaların da buraya taşın- ile iyi bir hizmet vermekteyiz. Çok nezih bir masıyla Altunizade’nin geleceği çok daha ortama sahip olan studio da kendisine özel güzel olacak. Çünkü belediyemiz geçekten ortamıyla müşterilerini memnun etmeye çaçok iyi çalışıyor. lışıyor. Ayrıca şanslıyız çünkü 17 kilometrelik Spor merkezimizde kişiye özel dersbir sahile sahibiz ve bu ler uygulanabildiği gibi grup Döküm dışında bir sahili biraz daha canlandersleri de veriliyor. Bu stusektörde daha yatırım dırırsak burada insanlar dio bölgede tercih edilen bir yapmak gerektiğini daha çok vakit geçirebiyer haline geldi ve kısa sürelir, yürüyüş ve spor için düşünüyorduk ve istiyorduk. de büyük bir gelişim gösterde burası tercih noktası Sadece döküm sektöründe di. Önümüzdeki yıllarda ise haline gelebilir. Bildiğiniz yeni yatırımlar elbette düşügibi, Boğaz’ı gören, deniz devam da edebilirdik. Ancak en nüyoruz. Şu an otomobilciler az iki sektörde iş ve temiz hava ile iç içe olarayışta. Aynı zamanda bu dukça uzun bir sahil şesektörde yeni oyuncular yok, yapmanın daha doğru ridine sahibiz. Gelecekçünkü büyük bir yatırım ve olacağına kanaat getirdik. te, yapılması düşünülen tecrübe isteyen bir iş. Bizim Metro ile Marmaray prode bölgenin ihtiyacı olan otel jesinin bitimiyle de, vatandaşımızın çok daha açma isteğimiz var. Çünkü turizm sektörü ülkolay ulaşım sağlayacağı ve bu nedenle de kemizde gelişmekte ve yurtdışından da epey tercih noktası olacağı düşüncesindeyim. turist almaktayız. Şehrimizde yeterli sayıda 5 yıldızlı otel yok. Ben bu sektörü yatırım yapıFarklı sektörlerde yer alıyor musunuz labilecek bir sektör olarak görüyorum. ve önümüzdeki yıllar içerisinde yer almayı düşündüğünüz projeleriniz var mı? Bizi ziyaretiniz için teşekkür ederiz. Şu an Ayışığı otomotiv, Açı otomotiv, Günışığı sigorta ile hizmet vermekteyiz. Aynı 39 Uzun Vadeli Düşünmek Fotoğraf: Av. M. Fatih ÇAKIR Yatırım Abbasi halifelerinden Harun Reşid, bir ihtiyarın küçük bir meyve fidanı diktiğini görünce ona: gitmiş ve ihtiyara bir kese altın vermiş. İhtiyar: “Gördün mü evlâdım, benim diktiğim fidanlar şimdiden meyve vermeye başladı.” demiş. “Babacığım! Sen çok ihtiyarsın, diktiğin fidanın meyvesini göremeyeceksin, neden kendine zahmet ediyorsun” demiş. Bu cevabı çok beğenen padişah bir kese daha altın verip ihtiyarı överek oradan ayrılmış. İhtiyar şöyle cevap vermiş: “Bizden öncekiler ağaç diktiler, meyvelerini biz yedik. Şimdi biz de ağaç dikmeliyiz ki, bizden sonrakiler yesinler.” Bu cevap Harun Reşid’in çok hoşuna Fotoğrafta Anadolu’nun küçük bir köyünde bu anlayışı düstur edinmiş dedemiz fidan dikmekte. Onun da diktiği fidanların en kısa zamanda meyve vereceğinden hiç şüphesi yok. 40 Ramada İstanbul Asia ile Buluşma Gerçekleşti... 16 Şubat 2012, Perşembe İstanbul Anadolu Yakası’nın yeni Delux Oteli Ramada İstanbul Asia hizmete vermeye başladı İş dünyasının buluşmalarına ve kurumsal organizasyonlara ev sahipliği yapmanın yanı sıra bireysel davetler ve konaklamalar için de şimdiden tercih edilecek mekanlar arasındaki yerini alıyor. “Özel Butik Hizmet” sunumu ile misafirlerine evlerindeki konforu sunmayı ilke edinen Ramada İstanbul Asia kapılarını 14 Ocak 2012 tarihinde açtı. Ramada İstanbul Asia Hotel’in yüksek konfor ve teknolojik standartlarla dizayn edilmiş 4 farklı tasarımda hazırlanmış 80 odası bulunuyor. 10 kişiden 150 kişiye kadar hizmet verebilen, değişik düzenlemelere uygun, teknolojik imkanlarla donatılmış toplantı salonları özellikle merkezi Anadolu yakasında bulunan ulusal ve çokuluslu şirketlerin kurum içi toplantıları, workshopları, eğitimleri ve bayi toplantıları için zengin bir alternatif sunuyor. Ramada İstanbul Asia Hotel’deTürk ve dünya mutfaklarından eşsiz lezzetlerin sunulduğu restaurantı Cookshop’un deneyimli şefleri yönetecek. Cookshop, öğle ve akşam yemekleri, kurumsal ve bireysel davetler için ideal bir ortam yaratıyor. Günün sonunda arkadaşlarınızla buluşup sohbet edip günün yorgunluğunun atabileceğiniz barı sizleri bekliyor. Eğitimli terapistler eşliğinde stres atmak ve güne zinde başlamak için mükemmel bir fırsat sunan Ramada İstanbul Asia Sesame Spa & Sağlık Kulübü. Ramada İstanbul Asia Hotel, konumu itibari ile hem Asya hem de Avrupa kıtasının buluşma noktası olan Altunizade’de yer alıyor. 61 Mahir İz Cd. No: 32 Altunizade Üsküdar 34662 İstanbul-TURKEY Tel : 0216 474 98 00 info@ramadaistanbulasia.com www.ramadaistanbulasia.com Fax : 0216 474 97 95 yeni trend Nedir Bu Sosyal Medya? İnternet kullanıcı sayısının 25 milyonu aştığı ülkemizde, internet artık eskisi gibi sadece gençler tarafından değil, kadını, çocuğu, yaşlısı olmak üzere geniş bir kitle tarafından kullanılıyor. Kısacası artık herkes interneti kullanıyor. Herkesin bildiği üzere, internette en çok zaman harcadığımız mecra sosyal medyadır. Bu nedende sosyal medyayı biraz daha yakından takip etmek, inceliklerini öğrenmek ve bilinçli kullanmak için bilgi sahibi olmakta fayda var. Nedir bu herkesin dilindeki sosyal medya söylemi? Sosyal medya terimini çok sık duyuyoruz. Peki kimdir, neye benzer bu sosyal medya? Acaba ne işe yarar? Öncelikle sosyal medya teriminden önce medya nedir diye düşünürsek, medya insanların, olaylar ve diğer insanlarla kurduğu bir iletişim ortamıdır. Bu ortamda ise gazete, televizyon, internet, dergi gibi araçlar aracılığıyla iletişim gerçekleşiyor. Peki nereden geliyor bu ‘sosyal’? Sosyal sözcüğü toplum ve toplumsal olgulara karşılık geliyor. Bu durumda sosyal medya tanımı, iletişim aracının toplumun kendisi olduğu bir kavram haline geliyor. Yani sosyal medya 42 Web 2.0’ın kullanıcı hizmetine sunulmasıyla birlikte, tek yönlü bilgi paylaşımından, çift taraflı ve eşzamanlı bilgi paylaşımına ulaşımını sağlayan medya sistemidir. Nedir bu web 2.0? İnternet kullanıcılarının, internette belirli kaynaklardan eriştiği içerikleri sadece takip ettiği süreçten, kullanıcıların kendi içeriklerini ürettiği, bu içerikleri başkalarıyla paylaştığı sürece geçişi tanımlamak amacıyla Web 2.0 ifadesi kullanılıyor. İnternet sitelerindeki tasarım ve yazılım teknolojilerindeki değişimin sonucu olan bu paylaşım ortamı birçoğumuzun internette sıkça kullandığı Facebook, Youtube, Twitter, Flickr, Blogger gibi binlerce ücretsiz internet sitesi sayesinde ortaya çıkıyor. İnternet siteleri ortamı sunarken, internet kullanıcıları, içeriği oluşturuyor. Sosyal medya aynı zamanda “Kullanıcıların Ürettiği İçerik” ve “Müşterilerin Ürettiği Medya” kavramlarını da ortaya çıkarmış, bu yapısıyla da ticari plandaki anlamını kazanmıştır. Bu yeni çağın çocuğu olan sosyal medyayı tam olarak incelemeden önce geleneksel medyadan bahsedelim biraz. Geleneksel Medya Nedir? Medya tek taraflı iletişim sunan bir araçtır. Televizyon, gazete, dergi vs. Medya araçlarından bireye tek taraflı bir iletişim kanalı. Geleneksel medyada birey olarak tüketiciyizdir. Medya içeriğini (haber, eğlence, görüntü gibi) üretenler ve o içerikleri tüketenler vardır. Üreten ve tüketenler farklı kişilerdir ve direkt bir bağlantıları yoktur. Peki bu klasik medya ile sosyal medyanın ortak yanları var mı? Ya da bu iki iletişim aracının farkları nelerdir? Sosyal medyanın özelliklerinden bahsettikten sonra geleneksel medyadan farklarından bahsetmek daha kolay olacak galiba. Sosyal Medyanın Özellikleri - Sosyal medya katılımcıdır, tüm internet kullanıcısı bireyler birer haber ve bilgi kaynağıdır. - Sosyal medya şeffaftır, hangi bilginin kimler tarafından üretildiği ya da paylaşıldığı görülebilir. - Sosyal medya ulaşılabilirdir, internet bağlantısı olan herkes kolaylıkla sosyal medyada olan biteni takip edebilir. - Sosyal medya aynı zamanda bir iletişim kanalıdır. Sosyal medya kullanıcıları birbirleriyle iletişim kurabilirler. Bu özellikleri gördükten sonra şimdi geleneksel medyadan farklarını inceleyebiliriz; 1-Erişim: Hem geleneksel medya hem de sosyal medya teknolojileri herkesin genel bir kitleye erişebilmesine olanak tanır. 2-Erişilebilirlik: Geleneksel medya için üretim yapmak genellikle özel şirketlerin ve hükümetlerin sahipliğindedir; sosyal medya araçları genel olarak herkes tarafından az veya sıfır maliyetle kullanılabilir. 3-Kullanılırlılık: Geleneksel medya üretimi çoğunlukla uzmanlık ve eğitim gerektirmektedir. Çoğu sosyal medya için bu geçerli değildir veya bazı durumlarda yetenekler tamamen değişmiş ve yenidir, yani herkes üretimde bulunabilir. 4-Yenilik: Geleneksel medya iletişimlerinde meydana gelen zaman farkı (günler, haftalar, hatta aylar) anında etki ve tepkisi olan sosyal medya ile kıyaslandığında uzun olabilmektedir (Tepkilerin zaman aralığına katılımcılar karar verir). Geleneksel medya da sosyal medya uygulamalarına adapte olmaktadır, dolayısıyla yakın zamanda bu farklılık ortadan kalkacaktır. 5-Kalıcılık: Geleneksel medya yaratıldıktan sonra değiştirilemez (bir dergi makalesi basıldıktan ve dağıtıldıktan sonra aynı makale üzerinde değişiklik yapılamaz), oysa sosyal medya yorumlar veya yeniden düzenlemeyle anında değiştirilebilir. Sosyal Medya Türkiye’de Neden ve Nasıl Bu Kadar Popüler Oldu? Sosyal medya aslında yıllardır var olan ama ülkemizde Facebook ve Twitter’ın popülaritesi ile yeni yeni kullanılmaya başlanan bir mecra. Yıllardır var derken aslında üyelik ve yorum sistemi çıktığından beri sosyal medya var olmaya başladı. Eskiden sadece yayıncılar vardı. Örneğin Hürriyet bir yayıncı idi. Hürriyet’e yorum yapan kullanıcılar sosyal medyayı oluşturan bireylerdi. Şirketler ve kullanıcılar genelde Facebook, Twitter vb. sosyal ağları sadece sosyal medya olarak düşünmesine rağmen ekşisözlük, bloglar, forum siteleri ve kullanıcıların yorum yapabildiği her mecra sosyal medyadır. Aslında 2011 yılında sosyal medya kavramı patlama yaptı. 1999 yılında kurulan ekşi sözlük bu işin öncülerindendi. Maalesef sadece Türkçe olmasından ötürü yurtdışında pek ilgi görmedi. Başlarda herkes, özellikle markalar, ünlüler, şirketler Ekşi Sözlük ile çok fazla uğraştı. Çünkü kullanıcılar bir marka hakkında kendi yorumlarını özgürce yazabiliyorlardı ve bu markanın imajını zedeliyordu. Facebook engellenmesi imkânsız bir şekilde büyüyünce herkes sosyal medyanın varlığını kabul etmeye ve buralarda var olmaya başladı. Aslında sadece bu yüzden olmadı. Eskiden müşteri ürüne giderdi artık ürün müşteriye gelmek zorunda... İnternetten alışveriş ve araştırma dönemi başladı. En basitinden Okan Bayülgen’i ele alalım. Facebook’u ve Twitter’ı arkadaş arama mekânı olarak tanımlayan Okan, programını bir süredir sosyal medya yorumlarıyla devam ettiriyor. Markalar artık reklamlarında kendi web 43 siteleri yerine facebook sayfalarının linklerini paylaşıyor. Bu işin bir okulu yok. Ama pazarlama ve insan psikolojisi üzerine eğitim alanlar ve internetle haşır neşir olanlar sosyal medya konusunda çabucak uzmanlaşabilir. Şu an dünyada Pingdom şirketinin son verilerine göre toplam internet kullanıcı sayısı 2,1 milyara ulaştı. Türkiye’de bu rakam 30 milyona işaret ediyor. Facebook liginde 32 milyonları yakalayan Türkiye, toplam 800 milyon Facebook kullanıcı sayısının içinde yüzde 4’lük bir yere oturuyor. Türkiye’deki Twitter kullanıcı sayısı 5 milyona yaklaşıyor, dünyada ise bu rakam 225 milyon. 2,1 milyar kullanıcı sayısına ulaşan toplam internet kullanıcı sayısını aşan ‘sosyal medya’ tarafındaki 2,4 milyar kullanıcının açıklaması ise kullanıcıların bu platformlarda açtığı birden çok hesaba karşılık geliyor. Sonuç olarak... Sosyal medya bireylerin internette birbirleriyle yaptığı diyalogların, paylaşımların, müşterilerin sağladığı kişisel dosyaların bütünüyle kendi içeriğini oluşturan merkezi bir sistemle yönetilen yeni bir iletişim aracı, yeni bir web ortamıdır. Ayrıca internetin hızlı bir şekilde yaygınlaşarak büyümesini ve istikrarını korumasında önemli bir rol oynamıştır. Doğal olarak sosyal medya web üzerinden yeni ticari kolların oluşmasında da etkili olmuştur. Bu ticari yapılanma hem kurumsal hem de bireysel olarak gelişme göstermiştir. Ticari alan ve web istikrarı dışında ise sosyal ağlar, bloglar, mikro bloglar, anlık mesajlaşma programları, sohbet siteleri, forumlar gibi insanların birbiriyle içerik ve bilgi paylaşmasını sağlayan internet siteleri ve uygulamalar sayesinde internet kullanıcıları aradıkları ve ilgilendikleri içeriklere ulaşma fırsatına erişiyor. İlk bakışta bireyler veya küçük gruplar arasında gerçekleşen diyaloglar gibi görünse de, paylaşılan bilgi veya içerikle ilgilenen kişi sayısı oldukça hızlı bir şekilde artıyor. İnternet kullanıcılarının olumlu ve olumsuz deneyimlerini internet ortamında paylaşmaları şirketler için fırsatları ve tehlikeleri beraberinde getiriyor. Geçmişini Okumak-Bilmek Fotoğraf: Av. M. Fatih ÇAKIR Tarih Bilecik; Kurtuluş Savaşı yıllarında üç kez Yunanlılar tarafından işgal edilen, Birinci ve İkinci İnönü savaşlarının yapıldığı küçük bir şehir. Yunanlılar son olarak 6 Eylül 1922’de yenilip şehri terk ederken birçok noktada yangınlar çıkarıp şehri harabeye çevirmiş. Resmi kayıtlara göre 1956 ev, 331 dükkân, 18 han, hükümet konağı, tüm ipek fabrikaları, okul, cami ve türbeler yanarak kullanılamaz hale gelmiş. Eski yapıların ahşap olduğu ve Osmanlı ya- 44 şam tarzında bitişik nizam evlerin bulunduğu göz önüne alınırsa çıkarılan bir yangının ne denli acı bırakacağını anlatmaya gerek yok. Ki Bilecik şehri zaten bu acı tabloya günümüzde halen şahitlik ediyor. Her şeyi yakıp yıkan yangının gücünün yetmediği tek şey bugün halen ayakta olan minareler... Ahşap olan camiler çıkan yangında küle dönerken taştan yapılma ecdat yadigârı minareler ise her ne kadar hazin bir görüntü oluştursa da dimdik medeniyetin sembolü bir kalem gibi yerinde durmaktalar. sağlıklı yaşam Neden Check-up! Sağlıklı görünen, sağlıklı hisseden ve hiçbir ilaç kullanmayan kişiler düzenli olarak checkup yaptırmalı mı? Sağlıklı hissetmek ve sağlıklı olmak her zaman aynı anlama gelmez. Dünya üzerindeki ölümlerin başlıca nedenleri kalp hastalığı, şeker hastalığı, kanser ve beyin kanamasıdır. Hayatı tehdit eden eden bu hastalıklar ve bunlara neden olan koşullar genellikle uzun süre belirti vermeden sinsice ilerler. Bu nedenle, kendinizi iyi hissetseniz bile bazı hastalıklar zaten vücudunuza zarar vermeye başlamış olabilir. Birçok kez ‘’gizli kalp’’ veya ‘’gizli şeker ‘’ gibi tanıları hastalarımdan duyuyorum ve açıkçası üzülüyorum.Çünkü tıpta bu tür hastalıklar için gizli bir seyir yoktur; ancak düzenli sağlık kontrolleri yapılmayan kişilerde bireysel ve ailesel riskler belirlenmemiştir,hastalık erken aşamalarda fark edilmeyerek bedensel fonksiyonları etkiler hale gelmiştir. Yılda en az bir kez check-up yaptırmak , öncelikle gerçekten sağlıklı olup olmadığımızın belgelenmesi anlamına gelir. Bu ise, hayata bakış ve geleceğe dair beklentiler açısından daha güvenli olmamızın başlıca teminatıdır. Check-up sürecinde tespit edilen ailesel ve bireysel riskler, bir hastalık belirtisi olmasa da ileride hayatımızı tehdit edebilecek durumların habercisidir ; böylelikle önlemler erkenden alınarak süreç durdurulur veya ertelenir. Dr.Gülsün Akdoğan Aile Hekimliği Uzmanı Medical Park Göztepe Hastanesi Check-up Sorumlu Hekimi Diğer taraftan, düzenli check-up muayenesinden geçen kişilerde bir hastalık bulgusuna rastlandığında bu zaten çok erken, başlangıç aşamasındadır. Böyle bir hastalığın tedavisi, ilerlemiş bir hastalığın tedavisine göre çok daha kolay, daha kısa süreli ve daha düşük maliyetlidir.Özellikle kanser gibi çok önemli hastalıkların tam tedavisinin ancak erken tanı ile mümkün olduğu unutulmamalıdır. Çocuklarımız, umutlarla geleceklerini hazırladığımız çocuklarımız da mutlaka düzenli sağlık kontrollerinden geçirilmelidir.İleri yaşta ortaya çıkarak maddi ve manevi kayıplara neden olan hastalıkların çoğunun temelleri erken yaşlarda atılır.Kansızlık ve obezitenin önlenmesi,beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi, görme bozukluklarının erken tespiti ve barsak parazitlerinin tedavisi gibi konular onların eğitim başarılarının da daha yüksek olmasında önemli rol oynar. 46 Peki, belirli bir hastalık tanısı ile cerrahi veya tıbbi tedaviler almış kişiler check-up yaptırmalı mı? Check-up muayeneleri sadece tanı amaçlı değil, aynı zamanda mevcut sağlık durumunun değerlendirilmesi için de uygulanır. Burada standart panellerden faydalanıldığı gibi bireysel ihtiyaçlara göre tetkik grupları da hazırlanabilir. Sağlık en değerli hazinemizdir. Yapmamız gereken yaşam tarzımızda uygun beslenmek, egzersiz yapmak, stresi engellemek ve yeterli uyumak gibi düzenlemelerin yanı sıra periyodik sağlık kontrollerinin gerçekleştirilmesidir.Önlemenin tedavi etmekten daha kolay olduğu bilinci ile check-up kontrollerinin size daha uzun ve daha kaliteli bir yaşam getireceğini hatırlatmak istiyorum. İstanbul’da yaşamın psikolojik olarak giderek zorlaşması nedeni ile sağlıklı yaşam stüdyolarına olan ilgi gün geçtikçe artıyor. Trafik stresi, sağlıklı beslenememe, depresyon, uykusuzluk, kas ve eklem ağrıları ve daha birçok neden, olağan hayatımızı olumsuz bir şekilde etkiliyor. Pilates bu nedenle artık herkes için sağlıklı bir yaşamın kapılarını aralıyor. Balance Line Stüdyo, kapısından içeri ilk girdiğiniz andan itibaren samimiyetini ve sıcaklığını size hissettiren 700 metrekarelik butik bir stüdyo. B-Line, Eğitimli ve deneyimli personeli ile misafirlerine devamlı güler yüzle hizmet veren ve hijyeni her zaman en ön planda tutan bir stüdyodur. Tüm pilates ekipmanlarının bulunduğu stüdyomuz İstanbul’un en seçkin stüdyolarından biridir. Bir ayrıcalık olarak günışığı ve temiz havanın bolca hissedildiği stüdyomuzda ayrıca, tek kişilik özel eğitim alanımız da bulunmaktadır. BEDEN ve RUHUNUZUN YENİ İLACI “PİLATES” Dingin ve huzurlu ortamı ile kendinizi rahatlatabileceğiniz B-Line’da, farkındalıklarımızı arttırarak beden ve ruhumuzdaki değişiklikleri deneyimleyebiliriz. Birçok omurga ve eklem rahatsızlıkları yaşayanlar, hamilelik öncesi ve sonrası, çocuklar ve ileri yaş grupları için, özel olarak oluşturulan pilates programları ile misafirlerimizin yaşam kalitesini arttırmayı hedefliyoruz. Kişinin İhtiyaçlarına yönelik planladığımız programlarla, misafirlerimiz; ruhsal ve beden gelişimlerindeki değişikliği hızlı bir şekilde fark edeceklerdir. 24 saat özel güvenlik ve vale&otopark hizmetini ücretsiz olarak alabildiğiniz Balance Line’da masaj, yoga,zumba ve özel dans hizmetlerinden de faydalanabilirsiniz. Altunizade, Kısıklı Caddesi No:17 Kat:3 Üsküdar - İstanbul Tel: 0216 474 05 05 - Fax: 0216 474 05 02 E-Mail: info@b-line.com.tr www.b-line.com.tr tatlı konuşalım Beyaz Çikolatalı ve Çilekli Cheesecake Malzemeler 2 su bardağı yulaf ezmesi 2/3 su bardağı tozşeker 3 çorba kaşığı margarin veya sıvıyağ 1 kutu labne peyniri(200gr.) 1 su bardağı tatlı lor peyniri 2 adet yumurta 1 paket vanilya Yarım su bardağı daha tozşeker 1 paket beyaz çikolatalı sos 100-200 gr. çilek Hazırlanışı İlk olarak yulaf ezmesini, tozşeker ve margarinle iyice karıştırın.Yağ az gelirse biraz sıvıyağ ilave edin.Ben hepsini robotta çekin. 22-23 cm. çapındaki kelepçeli kalıbı hafifçe yağlayarak karışımı içine bastırarak yayın. Önceden ısıtılmış 150 derecelik fırında 10-13 dk.kadar pişirerek soğumaya bırakın. Ayrı bir yerde labneyi, lor peynirini, yumurtayı, vanilya ve tozşekerle karıştırın. Bu peynirli karışımı kalıba boşaltıp yeniden 150 derecede üzeri hafifçe pembeleşinceye kadar pişirin. Kek pişerken ayrı bir yerde beyaz çikolata sosunu üzerindeki tarife göre hazırlayın.Sertleşmeden önce frambuazları ilave edip iyice karıştırın. Keki fırından çıkarın ve biraz soğumaya bırakın.Üzerine çilek sosunu dökün ve buzluğa kaldırın. Bir gece beklettikten sonra servis yapmaya hazır hale gelecektir. İsterseniz çileklerle ve dondurmayla servis yapabilirsiniz. 49 Yatırım Planlama,İş Geliştirme, Arazi Geliştirme Danışmanlık Hizmetleri Yatırım kararlarınızda size öncülük ediyoruz... Ticari Ve Sanayii Gayrimenkulleri Aracılık Hizmetleri, Akaryakıt Sektörü Akaryakıt İstasyon Satış Ve Aracılık Hizmetleri Şirket Ortaklık Ve Evlilikleri, İnşaat İmalat Ve Taahhüt Hizmetleri 30 www.tempoyatirim.com hobilerimiz Av. Mehmet Fatih ÇAKIR Fotoğraf Sanatçısı Hepimiz Fotoğrafçı Olduk Her devrim de öyle sesli, gürültülü olacak değildir. Bazı devrimler sessiz, sedasız gerçekleşiverir de farkına varmayız. Devlet yönetimlerinde meydana gelen köklü yönetim (rejim) değişikliklerini tarif için kullandığımız ve bugünlerde adını sıkça zikrettiğimiz “Devrim” aslında hayatın her alanında her zaman karşılaşabileceğimiz bir gerçeği anlatmaktadır. Çünkü devrim aynı zamanda bir yenilenmeyi, gelişmeyi, değişmeyi, dönüştürmeyi ifade eder. Kendini yenilemeyen, geliştirmeyen, kısaca zamana ve çağa ayak uydurmayan her sistem, her teknoloji, her işletme bir an gelip yıkılmaya mahkûmdur. Her devrim de öyle sesli, gürültülü olacak değildir. Bazı devrimler sessiz, sedasız gerçekleşiverir de farkına varmayız. Tıpkı yakın zamanda fotoğrafta ve fotoğrafçılıkta gerçekleşen dijital devrim gibi... Sessiz sedasız gerçekleşen dijital devrim neticesi, fotoğraf filmine ve baskı kağıdına dayalı üretim yapan ve piyasanın hâkimi, bir nevi diktatörleri olan Kodak, Agfa, Polaroid gibi devler aynı sessizlikle kaybolup gittiler... Acımasız devrim bir anda bu firmaları piyasadan silip attı. Hep- 51 si bu bitişin farkındaydı elbette ama hiçbiri ne devrime direnmeye vakit bulabildi ne de devrime ayak uydurmaya... Artık onlar da “baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş” sözünü hatırlatarak fotoğrafçıların belleklerinde yerlerini aldılar. Peki nasıl oldu da piyasanın en büyük oyuncuları olan bu dev şirketler bu durumu öngöremediler. Veya öngördüler de gerekli çözümleri bulamadılar. Bunun cevabını bu şirketlerin CEO’ları vermişlerdir ya da sanırım dijital fotoğraf devriminin ilk kurbanları olarak gerekli bedeli ödemişlerdir. Peki, dijital devrim fotoğraf ve fotoğrafçının dünyasına ne getirmiştir? Dijital devrimin ilk ve en önemli sonucu, fotoğrafı pahalı bir hobi olmaktan çıkarıp hemen herkesin erişebileceği bir uğraş haline getirmesidir. Basit bir dijital fotoğraf makinesi ile hemen hemen sıfır maliyetle binlerce fotoğraf çekilebilir hale gelmiş, kötü çıkmış, film yanmış, baskı yapamadım gibi dertlerin tümü sona ermiştir. Aynı zamanda fotoğrafı anında bilgisayara aktarıp e-posta, internet vs. yollarla dünyanın en ücra köşesi ile fotoğrafı paylaşabilmek mümkün hale gelmiştir. Sonucunda da artık herkesin elinde bir dijital makine ya da aynı işlevi gören cep telefonlarını görmek sıradan bir durum olmuştur. Teknik olarak ise devrim adını verdiğimiz bu değişim sonucu 36’lık filmlerin yerini artık tamamen imaj sensoruna dayalı çekimler alırken, banyo ettirme veya özel oda kurmanın yerini ise yazıcıdan direk baskı alma dönemi almıştır. Devrimin beraberinde sektöre getirdiği değişiklikleri de unutmamak gerekir. Pillerin yerini, uzun ömürlü bataryaların alması, fotoğrafları depolama konusunda neredeyse sınırsız hizmet sunan hafıza kartları ve sabit diskler, ilk başlarda fotoğrafın olmazsa olmazı ışığı sağlamak için kullanılan flashların artık geceyi gündüze çevirebilecek düzeye gel Devlet yönetimlerinde meydana gelen köklü yönetim (rejim) değişikliklerini tarif için kullandığımız ve bugünlerde adını sıkça zikrettiğimiz “Devrim” aslında hayatın her alanında her zaman karşılaşabileceğimiz bir gerçeği anlatmaktadır. Çünkü devrim aynı zamanda bir yenilenmeyi, gelişmeyi, değişmeyi, dönüştürmeyi ifade eder. Kendini yenilemeyen, geliştirmeyen, kısaca zamana ve çağa ayak uydurmayan her sistem, her teknoloji, her işletme bir an gelip yıkılmaya mahkûmdur. Her devrim de öyle sesli, gürültülü olacak değildir. Bazı devrimler sessiz, sedasız gerçekleşiverir de farkına varmayız. Tıpkı yakın zamanda fotoğrafta ve fotoğrafçılıkta gerçekleşen dijital devrim gibi... Sessiz sedasız gerçekleşen dijital devrim neticesi, fotoğraf filmine ve baskı kağıdına dayalı üretim yapan ve piyasanın hâkimi, bir nevi diktatörleri olan Kodak, Agfa, Polaroid gibi devler aynı sessizlikle kaybolup gittiler... Acımasız devrim bir anda bu firmaları piyasadan silip attı. Hepsi bu bitişin farkındaydı elbette ama hiçbiri ne devrime direnmeye vakit bulabildi ne de devrime ayak uydurmaya... Artık onlar da “baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş” sözünü hatırlatarak fotoğrafçıların belleklerinde yerlerini aldılar. Peki nasıl oldu da piyasanın en büyük oyuncuları olan bu dev şirketler bu durumu öngöremediler. Veya öngördüler de gerekli çözümleri bulamadılar. Bunun cevabını bu şirketlerin CEO’ları vermişlerdir ya da sanırım dijital fotoğraf devriminin ilk kurbanları olarak gerekli bedeli ödemişlerdir. Peki, dijital devrim fotoğraf ve fotoğrafçının dünyasına ne getirmiştir? Dijital devrimin ilk ve en önemli sonucu, fotoğrafı pahalı bir hobi olmaktan çıkarıp hemen herkesin erişebileceği bir uğraş haline getirmesidir. Basit bir dijital fotoğraf makinesi ile hemen hemen sıfır maliyetle binlerce fotoğraf çekilebilir hale gelmiş, kötü çıkmış, film yanmış, baskı yapamadım gibi dertlerin tümü sona ermiştir. Aynı zamanda fotoğrafı anında bilgisayara aktarıp e-posta, internet vs. yollarla dünyanın en ücra köşesi ile fotoğrafı paylaşabilmek mümkün hale gelmiştir. Sonucunda da artık herkesin elinde bir dijital makine ya da aynı işlevi gören cep telefonlarını görmek sıradan bir durum olmuştur. Teknik olarak ise devrim adını verdiğimiz bu değişim sonucu 36’lık filmlerin yerini artık tamamen imaj sensoruna dayalı çekimler alırken, banyo ettirme veya özel oda kurmanın yerini ise yazıcıdan direk baskı alma dönemi almıştır. Devrimin beraberinde sektöre getirdiği değişiklikleri de unutmamak gerekir. Pillerin yerini, uzun ömürlü bataryaların alması, fotoğrafları depolama konusunda neredeyse sınırsız hizmet sunan hafıza kartları ve sabit diskler, ilk başlarda fotoğrafın olmazsa olmazı ışığı sağlamak için kullanılan flashların artık geceyi gündüze çevirebilecek düzeye gelmesi devrimin beraberinde getirdikleridir. Devrim sonrası da kendini sürekli yenilemeye devam eden ve geliştiren sektör, bugün; saniyede 60 adet fotoğraf çekebilen, çekilen fotoğrafın kâğıt çıktısını 60 saniyede veren, geceyi gündüze çevirebilen, üçboyutlu fotoğraf çekebilen teknik özellikteki fotoğraf makinelerini fotoğrafçıların hizmetine sunmuştur. Devrimin fotoğrafa ve amatör fotoğrafçıya reelde sağladığı faydaları basitçe sayarsak, mesela fotoğraf kötü çıktığında anında kontrol edip daha iyisini çekene kadar sıfır maliyetle 10-20 defa, dilediğimiz kadar çekmeye devam edebiliriz. Oysa eskiden bir defa çektiğimiz bir an’ın, nasıl çekilmiş olduğunu görmek için bile bazen günlerce beklemek gerekirdi, çünkü filmin tamamının bitmesi, banyo ve tab edilmesi 52 gerekirdi. Kötü çıkmış, hele bir de film yanmışsa, geri getirememek bir yana manevi üzüntüsü fotoğrafçıyı harap etmeye yeter de artardı bile... Kaldı ki artık fotoğrafın kötü çıkmış olması da sorun değil. Çünkü bilgisayarınıza bedava indirebileceğiniz onlarca program sayesinde (photoshop, picasa vs...) fotoğrafla dilediğiniz gibi oynayabilir, kesme, kırpma, çerçeveleme, montaj, renklerde oynama başta olmak üzere fotoğrafta dilediğiniz değişiklikleri yapabilirsiniz. Fotoğraf devriminden doğal olarak fotoğrafçılık da nasibini almış ve bir zamanlar sanatsal yönü olan ve kültürel faaliyet olarak algılanan fotoğrafçılık artık müzik dinlemek, kitap okumak gibi sıradan bir hobi haline gelmiştir. Elbette fotoğrafın sanat olarak varlığı tartışılmaz ama belki de bu değişim neticesi, yakın zamanda fotoğraf çekmeyi hobinin ötesinde görüp meslek ya da sanatsal olarak uğraş verenleri de artık fotoğrafçı ya da fotoğraf sanatçısı olarak değil de “dijital sanatçı” olarak adlandıracağız. Çünkü artık bu işin profesyonelleri bile çektiği fotoğrafın ışığıyla ve diğer yanlarıyla az da olsa bir şekilde manipülasyon yapıyor. Bu sebeple dijital sanatçıyı garipsememek gerek, kaldı ki mazisi çok eskilere dayanan resim, heykel, müzik vb klasik sanatların yanına çağdaş sanatların eklenmesi, gelişen dünya standartları neticesi artık sıradan bir hale gelmiştir. Fotoğrafta da olay artık fotoğraf boyutunu çoktan aşmış ve dijital fotoğraf da kendi içinde profesyonellerini, ustalarını oluşturmuştur. Kısaca dijital sanat adını verebileceğimiz ve sadece fotoğraf üzerinde yapılan manipülasyondan ibaret basit bir olayı değil, tipografi, vektörel çizim, pop-art, illüstrasyon vb. dallarla fotoğrafın işlenişini ve birlikteliğini kapsayan bu yeni sanatın icracılarına da dijital sanatçı adını vermekte beis yoktur. film... müzik... kitap... sergi... Matthieu Paley “ Masalsı Dünyadan Fısıltılar” Sergisi D&R En Çok Satan (Kitaplar) Dukan Diyeti / Pierre Dukan Gizli Anların Yolcusu / Ayşe Kulin Sızıntı Wikileaks’te Ünlü Türkler / Barış Pehlivan S*Ktir Et / John C. Parkin Gözlerini Sımsıkı Kapat / John Verdon Küçük Mucizeler Dükkanı / Debbie Macomber Can Boğazdan Çıkar / Mehmet Ali Bulut Aslında Giden Erkek Yoktur / Seda Diker Aklından Bir Sayı Tut / John Verdon İki Cami Arasında Aşk / Mürvet Sarıyıldız D&R En Çok Satan (Filmler) Anadolu Kartalları Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 1 Şirinler Buz Devri: Bir Yılbaşı Macerası Arabalar 2 Çelik Yumruklar Killer Elite Zamana Karşı Kung Fu Panda 2 Barbie Yılbaşı Partisi D&R En Çok Satan (Albümler) Serdar Ortaç / İstanbul Konserleri Grup Yorum / 25.Yıl İstanbul İnönü Stadyumu Konseri Şebnem Ferah / İstanbul Konseri Didem / Dansın Meleği 2011 Sertab Erener / Sertab Erener Otobiyografi İstanbul Konseri Zülfü Livaneli / Harbiye Açıkhava Konseri Erol Evgin / Hep Böyle Kal Ümit Kıvanç / Şarkılarla Geçtim Aranızdan “Kazım İçin Bir Film” Fazıl Say / Nazım Orhan Şallıel / Mevlana Celaleddini Rumi 54 vizyondaki filmler... SİYAHLI KADIN TOPRAĞIN ÇOCUKLARI Tür: Aksiyon, Drama, Korku Tür: Dram, Tarih, Politik, Yönetmen: James Watkins Yönetmen: Ali Adnan Özgür Senaryo: Susan Hill, James Watkins Senaryo: Dilşah Özdinç Oyuncular: Erkan Can, Ezgi Mola, Türkü Turan, Şebnem Sönmez, Meral Çetinkaya, Ufuk Bayraktar, Menderes Samancılar, Öykü Çelik, Bahtiyar Engin, Müge Boz, Bertan Dirikolu Çingenelerin sıtma yaydıkları bahanesi ile Köy Enstitüsü yakınlarında kurulan çingene kampına saldırı düzenlenir. İki çingene; Karika ve Melek (Müge Boz, Suzan Kardeş) bu saldırıdan kaçmaya çalışırlar. Tam yakalanacaklarken enstitü öğrencisi Cevher (Ufuk Bayraktar) tarafından kurtarılır ve enstitüde saklanırlar. Hikayenin geçtiği dönem olan 1945 yılı enstitülerin üzerindeki baskının iyice arttığı bir dönemdir ve bu durum komutan Necip’in (Bertan Dirikolu) enstitüye karşı olan kötü hedeflerine mekan hazırlar. Oyuncular: Daniel Radcliffe, Sophie Stuckey, Misha Handley, Jessica Raine, Roger Allam J: EDGAR Tür: Biyografi, Suç Yönetmen: Clint Eastwood Senaryo: Dustin Lance Black Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Josh Hamilton, Geoff Pierson, Cheryl Lawson, Kaitlyn Dever J. Edgar Hoover, yaşadığı dönemde Amerika’nın en güçlü adamıydı. Federal Soruşturma Bürosu’nun başı olarak ülkesini korumak için hiçbir şeyin önüne çıkmasına izin vermedi. Hoover, tehlikelere karşı savaş açarken, vatandaşlarının güvenliği için kuralları esnetmekten çekinmedi. Yöntemleri acımasız olan bu adamın tek istediği takdir görmekti. 55 Genç avukat Arthur Kipps, uzak bir kasabada yeni ölen bir müvekkilinin miras işlemlerini halletmek için yola çıkar. Fakat bu kasabada yolunda gitmeyen, bariz bir şekilde ters bir şeyler vardır. Kasaba, hayattayken hor görülen bir kadının hayaleti ile lanetlenmiştir... Daha önce de ‘I’m the King of the Castle’ adlı romanı sinemaya uyarlanan İngiliz yazar Susan Hill’in aynı adlı romanından James Watkins yönetmenliğinde beyazperdeye aktarılan filmin senaryosu ise bu kez Jane Goldman’a emanet. vizyondaki filmler CAN PAMUK PRENSESİN MACERALARI: AYNA AYNA SÖYLE BANA Tür: Drama Tür: Macera, Komedi Yönetmen: Raşit Çelikezer Yönetmen: Tarsem Singh Senaryo:Raşit Çelikezer, Nüans Çelikezer Oyuncular: Selen Uçer, Serdar Orçin, Yusuf Berkan Demirbağ, Erkan Avcı, İdil Yener Ayşe ve Cemal evleneli birkaç yıl olmuştur. Tek eksikleri bir çocuktur. Normal yollardan çocuk sahibi olamayınca Cemal’in zoruyla illegal yollardan çocuk sahibi olurlar. Ancak başından beri bu duruma karşı tavır alan Ayşe çocuğu bir türlü bağrına basamaz ve çocuk bir yaşına gelirken Cemal evi terk eder. Ayşe çocuktan kurtulmak için her yolu deneyecek ama bir türlü başaramayacaktır. ATEŞİN DÜŞTÜĞÜ YER Tür: Fantastik - Korku - Romantik Yönetmen: İsmail Güneş Senaryo: İsmail Güneş Oyuncular: Hakan Karahan, Yeşim Ceren Bozoğlu, Abdullah Şekeroğlu Osman ve eşi Hatice, 17 yaşındaki kızları Ayşe’yi hastaneye kaldırırlar ve hamile olduğunu öğrenirler. Töre gereği, Ayşe öldürülecektir. Bir gün önce kızlarını yaşatmak için mücadele eden aile şimdi öldürmek için plânlar yapmaya başlar. Osman, kızı Ayşe’yi dayısının yanına götürmek bahanesi ile yola çıkarır. Yolculuk, ölüm seyahatini bambaşka bir boyuta taşıyacaktır. 56 Senaryo: Jacob Grimm, Wilhelm Grimm, Melissa Wallack Oyuncular: Julia Roberts, Lily Collins, Armie Hammer, Sean Bean, Nathan Lane Bu bildiğiniz Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalından biraz farklı, biraz çılgın, biraz masalın söylenmemiş tarafını anlatan bir uyarlama. En son Ölümsüzler ile seyrettiğimiz yönetmen Tarsem Singh’ın son işi olan yapım, kötü niyetli bir cadının (Julia Roberts), güzeller güzeli Pamuk Prensesi (Lily Collins) sürgüne gönderip, krallığın başına geçmesi bol mizahi bir dille aktarılıyor.