NEPAL`de 7 GÜN - WordPress.com
Transkript
NEPAL`de 7 GÜN - WordPress.com
1 2 NEPAL’de7 Gün Osman Gerçek Ekim 2012 Kayseri 3 Osman Gerçek Gsm:0532.3333318 ogercek@netform.com.tr http://osmangercek.wordpress.com/ 4 Bu kitapçık, 2012 yılı Kurban Bayramı’nda İHH yardım ekibi olarak üç arkadaşla beraber gittiğimiz, 7 günlük Nepal gezimizle ilgili gördüklerimizi, yaşadıklarımızı, tanık olduklarımızı okuyabileceğiniz bir çalışma. Dünyamızın görülmeye değer yerlerinden biri olan, yerkürenin en yüksek çatısı olan Himalayalar’ın gölgesinde bulunan Nepal’de Hinduizm tesirindeki yaşam biçimiyle ilgili izlenimlere de tanık olacaksınız. Nepal Ülkesinin, tarihi, doğal, coğrafik ve sosyokültürel durumuyla ilgili önemli ipuçlarını bulabileceğiniz bu çalışmada aynı zamanda ülkede yaşanan Hinduizm’le beraber %5 azınlık olarak yaşayan Müslümanların eğitim ve davet organizasyonları ile ilgili gözlemleri de okuyabileceksiniz. Hinduizm dininin binlerce yıl içinde ürettiği ve üretmeye devam ettiği milyonlarca putun gölgesinde, müslümanca yaşam ideali doğrultusunda tevhidi bir duruş gösteren Nepal İslam Cemaati’nin yapılanması ve kurumsal aktivitelerini de takip edeceğiniz bu kitapçıkta aynı zamanda ülkedeki yaşamla ilgili enstantaneleri de görebileceksiniz. Bu çalışmada, özel bir gezi günlüğü ve ülke izlenimi akışı içinde genel toplumsal bir özgün yaşam biçimine tanık olacaksınız. 5 6 NEPAL İHH 2012 KURBAN ORGANİZASYONU RAPOR ve GENEL DEĞERLENDİRME Bir Güney Asya ülkesi olan Nepal, Hindistan ve Çin arasında, iki ülkeyi birbirinden ayıran bir hat üzerinde bulunuyor. Yüzölçümü olarak yaklaşık ülkemizin beşte birlik bir büyüklüğe sahip olmasına rağmen 30 milyona yakın bir nüfusu barındırıyor. Ülkenin kuzeyinde Çin ile olan sınırını dünyanın en uzun sıra dağları olan Himalayalar oluşturuyor. 2400 kilometre uzunluğundaki Himalayaların en görkemli bölümü Nepal Sınırları içinde yar alıyor. Ülkenin Tibet sınırına yakın bölümünde ise dünyanın çatısı olarak adlandırılan, yer kürenin en büyük yükseltisi olan 8848 metre yüksekliğindeki Everest tepesi bulunuyor. 7 Karı hiç erimeyen bu sıradağların soğukluğu insanın içini ürpertse de bu dağların güney kesimlerinde ormanlık vadiler ve deniz seviyesine oldukça yakın olan uçsuz bucaksız ovalar bulunuyor. Buralarda muz ve narenciye bile üretilebiliyor. Nüfusunun dörtte üçü tarımla uğraşıyor. Tarım üretiminin iptidailiği ve teknolojik yoksunluğu göz önünde bulundurduğumuzda ülkemizin adeta 1950’li yıllarını andırıyor. Traktörün henüz yaygınlaşmadığı, tarımın karasabanla yapıldığı, taşımanın lastik tekerli kağnılarla gerçekleştirildiği 60 yıl öncesinin Türkiye’sine zamanda tünelinde yolculuk yapmış oluyorsunuz Nepal’i görmekle. Verimli ve bereketli bu ovaların bir bölümünde yılda iki mahsul bile alınabiliyor. Bir çoğuna pirinç ekilen bu bereketli ovalar, adeta ülkenin en büyük gıda deposu. Muson yağmurlarının ve rüzgarlarının hışmına uğramadığı sürece önemli ölçüde ürün alınıyor. 8 Ülke genelinde kıtlık ve kuraklık riski olmasa da yokluk ve yoksunluğun getirdiği genel bir fakirlik ülkenin üzerine çökmüş durumda. İnsanlarının aylık ortalama geliri, 50 -100 dolar arasında olduğu bu ülke dünyanın fakirlik sıralamasında en önde gelen ülkelerden. 40 Farklı etnik kökenin bulunduğu Nepal’in Çin ve Hindistan gibi iki kadim medeniyet devi arasında sıkışmış olması, hem etnik hem de inanış bakımından bu ülkelerin gölgesinde kalmasına neden olmuş. İnanış bakımından halkın %80’i Hindu geleneklerine göre yaşıyor. Hinduizm dışında Budizm de varlığını hissettirse de bu ülkede 1.5 milyonu aşan nüfusuyla Müslümanlar, azınlık konumunda olmalarına rağmen çalışmalarında önemli mevziler elde etmiş görünüyorlar. 9 Milyonlarca put ve putçuluk figürünün gölgesinde yüzlerce tanrı ve tanrıça üretmiş olan, 5 bin yıldan fazla mazisi bulunan Hinduzim hurafesinin, ‘afyon’ etkisinin girdabından kurtulan bir kısım Maoist devrimcinin, 2008 yılında Nepal’deki dünyanın tek Hindu Kırallığını yıkarak ‘halk iradesini’ hakim kılma çabası şu an için akamate uğramış olsa da parlementer sisteme adaptasyon sorunu hala devam ediyor. Maoist devrimcilerin 2008’de Meclis’teki sandalyelerin dörtte birini elde etmesine rağmen, kırallıktan oluşan boşluğu yeni kralcıkların doldurma gayreti ve yolsuzluk söylentileri, Meclisin feshedilmesine neden olmuş ve şu an o meclisin seçtiği Maocu başbakan ve etrafındaki bir grup insan tarafından yönetilmeye çalışıyor ülke. Feshedilen bu mecliste değişik parti çatılarında parlementoya girmiş 17 müslüman vekil de bulunuyormuş. Takvimi belli olmayan bir seçim süreci için onlarca siyasi parti süreci değerlendirmeye çalışıyorlar, şu an için. Nepal’de azınlık konumunda bulunan ve sayısal etkilerinin şu anda Hindular için tedirgin edici bir boyutu olmasa da Müslümanlık, sufi ve selefi eğilimlerin dışında ülkede Nepal İslamic Sangh (Nepal İslam Cemaati) ve Human Devolepment Academy (HuDa) organizasyonları çatısı altında Mevlana Ebu’l ala Mevdudi ve Seyyit Kutup çizgisinde geçmişteki Ce10 maati İslami yapılanmasına benzer Hanefi Mezhebini taklit eden bir eğilim daha bulunuyor. İHH insani Yardım Vakfı, Nepal’deki yardım faaliyetlerini HuDa ve bir başka ifadeyle İslam Cemaati partnerliğinde sürdürüyor. Bu yapılanmanın başında şu anda 55 yaşlarında Gulam Resul Felahi bulunuyor. İki yıl önce gizli servisler tarafından Nepal Camii çıkışında kafasından vurularak şehid edilen Faizan Ahmed’in sorumluluğunu şu anda Gulam Resul yürütüyor. Davetçi kişiliği, örnekliği ve gayreti ile dini ilimlere vukufiyeti, akadamik kariyeri, dünyayı tanıma ve yorumlama kapasitesi ile ‘Nepal’in Aliyası’ olarak adlandırılan Şehid Faizan Ahmed aynı zamanda New Muslim Centre adıyla, yeni Müslüman olanları yetiştirmek üzere kurulan bir merkeze de öncülük etmişti. Hergün birkaç Hindu’nun birebir çalışmayla İslama kazandırılması ve bu merkezlerde eğitilmesi çalışmaları, bir kısım servisleri rahatsız etmiş olsa gerek ki, biri kırk günlük üç çocuk babası olan genç Faizan şehid edildi. Üstelik failleri de bulunamadı. Nepal’de Faizan’ın eğitim alanında okullaşma, cami ve medreseler oluşturularak Müslüman halkın bilinçlendirilmesi çalışmalarında önemli katkıları olmuştu. Kendi gayretleriyle kurup, geliştirerek büyüttüğü ve bir müddet okulun müdürlük görevini de yaptığı Hilal Okullarında ve Önceki Yıl İHH organizasyon katkılarıyla yapılan Necmettin Erbakan 11 Okul ve Mescid inşası oluşturulmasında önemli katkıları olmuştu. Krallık sonrası oluşan hükümetle şu an için bir sıkıntılarının olmadığı gözlenen İslam Cemaati kent merkezlerin de köylerde oluşturduğu veya oluşturmaya çalıştığı cami ve medrese/okul yapılanmasıyla, üç yıllık zorunlu eğitimin dışında tüm Müslüman çocuk ve gençleri eğitmeye çalışıyor. Arapça ve İngilizce’nin temel ders olarak okutulduğu medrese/okullarda, temel İslami disiplinlerin yanı sıra akademik dersler de veriliyor. Müslümanların yaşadığı birçok köyde etrafı çitle çevrilmiş bir kısmına gölgelik alan oluşturulmuş camiler dışında, çoğu okullar, etrafı yüksek kamış çitlerle çevrilmiş büyükçe bir alanın kenarına U şek12 linde yerleştirilmiş, üstü kamış ve otla gölge maksatlı kapatılmış yanlarda bir şekilde bambu ağaç direklerle bölünmüş, önleri açık alana bakan iptidai yapılar. Bu bir şeye benzemeyen, hiçbir teknik ve teknolojik altyapısı olmayan tamamen doğal ortamlarda binlerce öğrencinin yetiştiriliyor olduğunu duyduğumuzda hayret ve şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz. Bu, dünyanın açık hava akademilerini ve yapılan faaliyetleri görenler, bu yerlere betonarme binalar yapıp, modern mimari projeler geliştirseler ve Müslüman zenginlerin katkılarıyla bir yapılaşma olsa da bu oldukça yetersiz. Bu amaçla İHH İnsani Yardım Vakfının katkılarıyla yapılan Guski köyündeki Necmettin Erbakan Okul ve camisiyle, Çatabelli köyündeki Hazreti Bilal Mescidini görüp namaz kılma imkanımız oldu. İHH İnsani Yardım Vakfı 2012 Kurban Organizasyonu çevresinde, İstanbul İHH Merkezi’nden Yakup Işık rehberliğinde yine İstanbul’dan genç Kardeşimiz Muhammed Zahid Özsağır tercümanlığı ile Kayseri’den Harun Çelik Kardeşimle beraber katıldık. 7 Gün süren ziyaretlerimizin üç gününde Kurban kesim ve dağıtımlarına iştirak ettik. Bu yıl Kurban Bayramı’nın Türkiye’de Perşembe, Arap Ülkelerinde Cuma ve Güney Asya Ülkeleri, Hindistan Bangaldeş, Pakistan, Nepal, Endonazya ve Malezya çevresi ülkelerde Cumartesi günü başlıyor olması, İslam ülkele13 rinin birliği konusunda İslam Ümmetinin yüreğini burksa da, tek tesellimiz yeryüzünü 7 gün boyunca inleten teşrik tekbirleriydi. Nepal’de kutsal kabul edilen İneği kesmenin, kanunen yasak olması ve ağır cezasından dolayı kurban edilemiyor. Bunun yerine daha çok bizim camız olarak nitelendirdiğimiz bufola diye tabir edilen büyükbaş hayvanlar kurban ediliyor. Küçükbaş olarak da keçi kesiliyor. İHH adına Bayram öncesi planlanan 75 bufalo’nun (525 Hisse) Nepal’in ikinci büyük kenti 3 milyonluk Biretnegar merkez ve çevresinde bulunan Müslümanların bulunduğu 22 yerleşim yerinde değişik 14 sayılarda kesimi yapıldı. Bayramın ilk üç gününde bu yerleşim yerlerinden ulaşabildiğimiz 12 yerleşim yerindeki kurban kesim ve dağıtımına katılabildik. 40 kilometre mesafenin altındaki köylerin neredeyse tamamına gittik. Ülke genelinde merkezi yolların dışındaki yolların tamamının stabilize olması ve muson yağmurlarıyla engebeli şekilde tahrip olmasından dolayı, bize tahsis edilen jeeple çok kısa mesafeli de olsa günde 3-4 köye gidebilmek ancak mümkün olabiliyor. HuDa Vakfı Biretnegar Bölge Sorumlusu Hasan Habibi rehberliğinde gittiğimiz köylerde, ne kadar kurbanın, hangi gün, hangi saatte nasıl kesileceği gün evvelinden planlandığı için ziyaretlerimizi seri bir şekilde gerçekleştirme imkanı oldu. 55 Civarında kurbanın kesildiği ve dağıtımının yapıldığı köyleri ziyaret edebildik. Bu gittiğimiz köylerde özellikle İHH’nın yapılmış cami ve okulunun olduğu veya proje aşamasında yapımı devam eden Bohkra Köyündeki Meryem Üstünsoy Yetimler Yurdu gibi projelerin olduğu yerleri görme imkanımız oldu. Faizan Ahmed’in kabrini de ziyaret ettik. Gittiğimiz köylerde acil sosyal yardım talep eden bir kısım talepleri belli oranlarda karşılamaya çalıştık. Faizan Ahmed’in yetim çocuklarına, bir kanser hastasına, evlilik yapacak olan kimsesiz bir gence ve 15 felçli bir hastaya bu sosyal yardım fonundan yardımlar yaptık. Sosyal fon dışında özel paralarımızdan Müslümanların çalışma organizasyonlarına küçük katkılar da sağladık. Ayrıca gittiğimiz köylerdeki sorumlu imam ve köy halkıyla tanışıp sohbet etme fırsatı da bulduk. Çok içten ve candan bir şekilde karşılandığımız köylerde bulunan çocuklara da İHH balonu ve bayram şekeri ikramlarımız oldu. Gittiğimiz köylerde çok sayıda Arapça ve İngilizce bilen Müslüman olduğu için iletişimde hiçbir zorluk yaşamadık. Bazı köylerde hazırlanan sofralarda yöresel pirinç pilavlı etli yemeklerini, tuzlu elma ve şekersiz talep ettiğimiz tuzlu açık çay ikramlarını tatma imkanımız oldu. Menü ve yiyecek ikramları konusunda fazla zorlanmasak da, yemek servisi, sunum ve yöresel yeme şekliyle ilgili içimize attığımız, onlara sezdirmediğimiz bir kısım hijyenik uyum problemleri yaşadık. 3 Gece Başkent Katmantu’da, 3 Gece de Biretnegar’da konakladık. Kurban organizasyonu dışında bir kısım cami ve tarihi turistik yerleri ziyaretlerimiz oldu. Özellikle Başkent Katmantu arka sokaklarında Müslüman ailelerle yapmış olduğumuz bayramlaşma ziyaretleri dışında çok sayıda tarihi Hinduist ve Budist tapınaklarını da fotoğraflama fırsatı bulduk. Metal, ahşap ve 16 taş üzerine ince işçiliklerle değişik mimari tarzlarda yapılmış onlarca putperest tapınaklarının bulunduğu bölgelerde bu batıl inanış mensuplarını görme imkanımız da oldu. Ülkemizden oldukça uzak bir coğrafyada, çok farklı ve şu ana kadar görmediğimiz farklı inanışların ve etnik toplulukların yaşadığı Nepal’de yaşayan Müslümanlara, ümmet bilinç ve şuuruyla her türlü sıkıntılarını çözmese de, anlamlı bir katkı sağlamak, onların varlığının ümmet için önemine işaret etmek ve Müslüman kardeşliğinin somut bir nişanesi olarak kucaklaşmak, Müslümanlığımızın bir gerekliliği olsa gerek… 17 NEPAL ZİLENİMLERİ/ gezi güncesi İHH Kurban Organizasyonu ile yurt dışına görevlendirilme talebimiz geçen yıl Somali’deki iç karışıklıklar öne sürülüp iptal edilince, bu yıl Burkino Faso veya Hebeşistan alternetifleri üzerinde muhtemel ülkeler olabileceği söylendi. Habeşistan’a gidişimiz netleşince gerekli hazırlıklara başlamamıza rağmen, genel merkezden arayan arkadaş, buradaki idari sıkıntılardan dolayı vize almanın kolay olmayacağını söyledi. Bu belirsizlik içinde tam ‘bu yılda yine kaldık’ derken, İHH Kayseri Dernek yönetimindeki arkadaşların talep ve ısrarından birkaç gün sonra Nepal’e gidişimiz kesinleşti. Geçen yıl Ankara’ya gidip Sarı Humma aşısı olmamız ve pasaportlarımızı aylar öncesinden göndermiş olmamıza rağmen gidememe ihtimalini sürekli göz 18 önünde bulundurarak, geçen yıl Somali, bu yıl da Burkino Faso ve Habeşistan yönlendirilmeleri doğrultusunda bu ülkelerin, sosyo politik, ekonomik ve coğrafik durumlarıyla ilgili epeyce malumat edinmiş, toparlayabildiğim kadarıyla küçük bir el kitapçıklarını hazırlamıştım bile. Burkino Faso’da konuşulan dilin Fransızca olmasından dolayı, kitapçığın sonuna, günlük kullanımla ilgili Fransızca küçük bir sözlük de eklemiştim. Bu hazırladığım kitapçıklardan Kayseri’den beraber gideceğimiz Harun Çelik kardeşime de veriyordum, her defasında ‘bu son kitap’ diyerek… NEPAL’E GİDİYORUZ Nepal’le de ilgili toparlayabildiğim bilgilerle yine kendi kullanımımız için küçük bir kitapçık hazırladım. İstanbul İHH genel Merkez’den bizimle gidecek olan Yakup Işık’ın rehberlik ve yönlendirmeleri doğrultusunda, bu ülkede yenebilecek, konserve ve kahvaltı türleri dışında, ülkenin yağmurlu olma ihtimaline karşı yağmurluklarımızı da yanımıza almamız tembih edildi. Hava alanlarında valizleri beklememek için uçağın üst bagajına sığabilecek büyüklükte çanta almamız konusunda da anlaştık. 23 Ekim 2012 Salı günü sabah, uçakla Kayseri’den İstanbul’a, oradan da akşamüzeri 19.30 THY uçağı ile Nepal’e yola çıkma konusunda programlarımız netleşti ve biletlerimizi hazırladık. Planladığımız gibi gerekli tedariklerimizi yaptıktan sonra İstanbul’a uçtuk. İstanbul İHH Genel Merkezine çantalarımızı koyduktan sonra Fatih Camiinde öğle namazını kılıp, 19 Akdav’da arkadaşları ziyaret ederek onlarla da vedalaştık. Değerli İhsan Eliaçık’la telefonla ulaşamadığımız için planımızda olmasına ve bürosuna çok yakın olmamıza rağmen görüşme imkanımız olmadı. İHH Genel Merkezine dönüp hazırlanan minibüsle diğer ülkelere aynı maksatla giden arkadaşlarla beraber Atatürk Havaalanına doğru yola çıktık. Bizim pasaportlarımızın Ankara Habeşistan büyükelçiliğinde olduğunu ve oradan birazdan uçak kargo ile Atatürk Havaalanı yurtiçi kargo servisine gönderileceğini öğrendiğimizde ‘inşaallah bir aksilik çıkmaz’ temennisi ve ürpertisiyle havaalanına ulaştık. Havaalanında bizimle beraber Nepal’e gidecek olan, Ak Parti İstanbul Gençlik teşkilatlarında görevli de olan Muhammed Zahid Özsağır isimli İstanbul Ticaret Üniversitesi Uluslar arası İlişliler öğrencisi kardeşimizle de tanıştık. Muhammed Zahid aynı zamanda Nepal’de bize tercümanlık da yapacaktı. Sosyal, girişgen ve işbitirici aktivitesiyle, pasaportlarımız elimize geçmeden ve dahi nasıl hallettiyse uzun kuyruklarda beklemeden check-in işlemlerimizi halletti, kendisine mail üzerinden gelen pasaport fotokopilerimizle. Bir süre sonra Yakup Işık kardeşimiz de pasaportlarımıza kavuşmanın sevinciyle yanımıza geldiğinde, derin bir nefes alabildik, çok şükür. İstanbul’dan havalanan THY uçağı ile Hindistan Yeni Delhi üzerinden transit olarak Nepal’e geçecektik. Uçakta bizim Nepal ekibi dışında İHH yönetiminden Ahmet Bey’le birlikte Hindistan ekibi de bulunuyordu. Yaklaşık 5 saat süren Yeni Delhi havaalanına 20 indikten 3 saat sonra Nepal’in Katmantu başkentine uçacaktık. Yeni Delhi İndira Gandi havaalanı çok büyük ve konforlu, temiz bir havaalanı. Islak zeminler hariç, yer döşemesinin tamamı halıyla döşenmiş. Havaalanında sakallı ve Sih kıyafetli görevliler, Hindistani yöresel kıyafetli yolcular dikkat çekiciydi. Sabah namazını bir köşeye serdiğimiz seccademizde kıldıktan sonra Katmantu uçağına bindik. Uçağın içi neredeyse tamamen Nepalli yolcularla dolu. Yabancı bizden başka nerdeyse yok gibiydi. 2 Saatlik yolculukta su dışında uçakta ikram edilen yemeklerden ihtiyaten yemedik. Bulutların üzerinden ancak zirveleri görünebilen Himalayalara paralel uçuşumuzda, yemyeşil ağaçlarla kaplı balta girmemiş ormanlar, biraz düzlük alanlarda uçsuz bucaksız pirinç tarlaları, öbek öbek tarlaların kenarına konuşlanmış iğreti evler, ancak uçak inişe geçtiğinde gözükebiliyordu. Etrafı dağlarla çevrili geniş bir ova ortasına kurulmuş bulunan Başkent Katmantu’da yüksek binaların olmaması ve kentin etrafındaki düzlüklerin yemyeşil tarlalarla çevrilmiş olması sabahın ilk ışıklarında oldukça dikkat çekiciydi. BAŞKENT KATMANTU Uçak alana indiğinde, henüz durmadan neredeyse tüm yolcuların emniyet kemerlerini şakırtadıp açarak, koltuklarından kalkıp üst bagajlara hücum edişini taaccüble seyrettik. Hinduların 10 gün tatil olan Dashain bayramı dolayısıyla ailelerinin yanına gelen Nepallilerin kavuşma sabırsızlığı olsa gerek diye düşündük. 21 2012 yılından 2069 yılının yaşandığı Nepal’e geldiğimizde, 6000 km mesafeyi kat’etmiş ve 3 saat 45 dakikalık saat farkını yaşamış olduk. Katmantu havaalanı sadeliği ve iptidailiği ile sanki küçük bir kent havaalanı. Yapı tefrişatı ve konfor bakımından alışılmış şeylerden neredeyse hiçbiri yok. İnişten sonra ülkeye giriş vizesi 25 dolar karşılığında havaalanınında alındığı için pasaport, fotoğraf ve oracıkta doldurulan vize talep formu ile sıraya girmek gerekiyor. Fotoğrafı olmayanların da anında şipşak fotoğraf çektirmesi mümkün, bu mekanda. Havaalanı giriş çıkış işlemini yapan memurlar, henüz bilgisayarlı takibe geçemedikleri için, her şey elle yapılıyor, pratik mutemet usulüyle. Alanda bulunan birkaç bilgisayar da bu amaçlı kullanılmıyor henüz. Muhammed Zahid’in Yeni Delhi havaalanı free shop’undan aldığı sigara poşetini kaybetmenin şaşkınlığı ile havaalanında işlemleri tamamladık. Havaalanı çıkışında telefon irtibatı kurduğumuz Müslümanlar bizi karşıladılar. 55 yaşlarında 22 Pakistani kıyafet ve takkesiyle bizi karşılayan Gulam Rasul Felahi ve aynı kıyafetli biraz daha genç Arif kardeşle ayaküstü karşılama ve tanışma faslından sonra hepimiz alacak bir araç bulma çabasına düştüler. Taksi tarzı araçlar dört kişilik ve bagaj hacmi de kısıtlı olduğu için hepimizin sığacağı sınırlı sayıda olan ufak minibüslerle pazarlıktan sonra otele gitmek üzere yola çıktık. Uçakta ve havaalanı civarında gördüğümüz orta boylu, esmer ve birazcık çekik gözlü, birçoğunun alnının ortasında, iki kaşının arasında kırmızı boyalı işaret bulunan Nepalli halkın tipolojisinden oldukça farklıydı, bizi karşılayan Müslümanların görünüşü. Minibüsle kent merkezine doğru, dağınık ve yıkık dökük yapıların arasından, kaldırımsız ve bir bölümü asfaltsız yollardan, engebeli ve çukurlu, tümsekli ara yollardan geçerek ulaşabildik, kalmamız için rezer23 vasyon yapılan Radisson Otele. Otel, kent ortalamasın oldukça fevkinde, yokluk, yoksulluk ve bakımsızlığın ötesinde, sanki ayrı bir dünya. Halkın ekserinin sefaletini göz önünde bulundurduğumuzda, bu konforu hak etmişliğimizin içsel çelişkisini ve muhasebesini yapmak durumunda kaldık, aynı zamanda. Odalarımıza yerleştikten sonra, Nepalli dostlarımız akşam saat 5’te bizi almak üzere geleceklerini söyleyerek vedalaştılar. Otel odasında bir araya gelerek yediğimiz yemek sonrası dinlenmeye çalıştık. Akşam üzeri otelden, mihmandarlarımızla beraber iki araçla akşam namazını kılmak üzere Nepal Mescidi’ne gittik. Yüze yakın cemaatın olduğu camide, bizim misafir olduğumuzu anlayan cemaat, bize dostca karşılamada bulundular. Nepal Mescidi dış avlusuyla beraber 3000 kişinin namaz kılabileceği, modern betonarme tarzında yapılmış, minareli ve hopörloründen biraz düşük volumlü ezan okunan, dışı açık yeşil renkte boyanmış, genişçe pencereleri olan aydınlık bir cami. İçi halıyla döşeli olan mescidin, secdeye denk gelen hizası ise biraz sertçe bir halıfleksle tefriş edilmiş. Hocanın namaz kıldırdığı mihrab bölümü betonla biraz girintili şekilde yapılmış ve hutbe yükseltisi bölümüne bir iki basamakla buradan çıkılıyor. Caminin üst katları da kullanılabiliyor. Mescid aynı zamanda külliye olarak da kullanılıyor. Katmantu kent merkezinde bu tarz Müslüman grupların 8 adet mescidi bulunuyor. 24 Cemaatın birçoğu Pakistani kıyafetli. Namazda neredeyse herkesin başı takkeli. Pantolon paçalarını ya yere değdirmiyorlar veya katlıyorlar. Mescidlerinde bile bizim bildiğimiz tesbihten kullanmıyorlar ve namaz sonrası toplu tesbihat duası yapmıyorlar. Müslümanların tamamı Hanefi. Nepal Camii İmamı Senaullah’ın kıldırdığı akşam namazı sonrası Hadis dersleri de yapılıyor bu mekanda. İHH’nın Nepal’de çalışmalarını yürürten partner kuruluşu İslam Sangh Nepal adlı Nepal İslam Cemaatı olarak bilinen bir kuruluş. Bu kuruluşun çalışma ofisi ve Başkent Katmantudaki Nepal Camisi dışında, New Muslim Centre/Yeni Müslüman olanlar Merkezi ve HuDa /Human Devolepment Academy 25 çalışmaları bulunuyor. Bu Cemmatın Liderliğini de bir yılı aşkın süredir, Gulam Rasul Felahi yürütüyor. Akşam namazı sonrası Gulam Resul Felahi, bizi New Muslim Centre’e yemeğe götürmek üzere Mescidden ayrıldık. Akşamın karanlığı çökünce, Katmantu caddelerinda araçların geçici ışıkları ve yol kenarında açık olan dükkanların loş idare aydınlatmaları dikkat çekiyor. Ülkede kent merkezlerine elektrik kısıtlı olarak verildiği için cadde sokak aydınlatmasında kullanılmadığı gibi saatlerce elektrik kesintisi yaşanıyor. Küçük jeneratör veya ışıldak ve gazlı aydınlatma araçları cari olarak birçok ev ve işyerinde kullanılmakta. Karanlık, dar ve tek aracın ancak geçebileceği genişlikteki sokakların arasından yürüyerek ulaşıyoruz merkeze. Bir avlu kapısından girince üç katlı eski bir binanın zemin ve üst katı Yeni Müslüman olanların Merkezi olarak kullanılıyor. Bir girişi ve üç küçük odası olan bir daire. Nepal Hükümeti İslami isimlere sıcak bakmadığı için, resmiyette Human Devolepment Academy /HuDa 26 çatısı altındaki New Muslim Centre’nin resmi başkanı olarak İrfan Pokharel görünüyor. Dernek olarak ifade edebileceğimiz bu merkezde sekreterya ve müdürlük görevini Muhammed Eyyub isminde bir genç yürütüyor. Bu merkezde yeni Müslüman olan Hindu genç kızlara, İslami derslerin yanı sıra dikiş nakış kursu, bilgisayar kullanım kursu gibi eğitimlerde veriliyor. Hindu genç kızlar Müslümanlığı tercih etmede daha öndelermiş. Aile ve toplum baskısından dolayı yıllarca Müslümanlığını gizleyenler bile varmış. Özellikle bu tercihlerinden dolayı ailelerinden ağır işkence ve baskı görüyorlarmış. Bu merkez bunlar için hem bir sığınak hem de dinlerini öğrenmek için bir mekan konumunda. İngilizce, Arapça ve Urdurca’nın da öğretildiği merkezde 2 muallime görev yapıyor. Yemekte bir tepsi üzerindeki pirinç yemeği yanında özel yeşil soslu haşlama et ve baharatlı fırında pişmiş tavuk ikram ettiler. Biz misafirlere özgü özel tabaklar ve kaşıklarla servis yapılsa da diğerlerinin yemeği elleriyle yiyor olmalarından dolayı biraz zorlansak ta ikram edilen yemekleri afiyetle yedik. Arkadaşlardan birinin istediği kürdan yerine getirilen ıslak odun parçası başımıza bela olsa da fark ettirmedik. Yemek sonrası meyve olarak muz ve dilimlenmiş elma ikram ettiler. Her ne kadar dilimlenmiş elmalar üzerine tuz serpeleseler de biz daha çok elmaların tuz değmeyen bölümlerinden yemeye çalıştık. Yemek sonrası da bol şekeri karıştırılmış açık çayımızı yu27 dumlarken, merkezin faaliyetleri ile ilgili bilgiler aldık. Nepal’de Müslüman Olmak Katmantu’daki ikinci günümüzde bayramın ülkemize göre 2 gün sonra olmasından dolayı, gezilmesi ve görülmesi gereken yerleri görmek için iyi bir fırsattı. Mihmandarımız Gulam Resul bizi otelden alarak İslamic Sangh Nepal’in ofisine götürdü. Ofis, şehir merkezinde cadde üzerindeki Keşmiri Cuma Mescidi’nin hemen bitişiğindeki dar bir geçitten girilen üç katlı bir binada bulunuyor. Ofiste Nepal İslam Cemaati lideri Gulam Resul Felahi karşıladı. Ofise geçmeden önce birinci katta bulunan ve 2011 Eylül’ünde cami çıkışında şehid edilen Faizan Ahmed’in çalışma odasını gösterdi. Yatağında bulunduğu küçük odada dağınık vaziyette, dosyalar, yazışmalar ve ilmi kitaplar bulunuyor. Nepal Müslümanları geçimlerini ve iaşelerini tarımdan elde ettikleri için, henüz kentlere ailelerini geti28 rememişler. Onun için kent merkezinde İslami faaliyetlerde sorumluluk alan Müslümanlar bile bu tarz yerlerde bir şekilde hayatını devam ettiriyorlar. Şehid Ahmed Faizan’ın da, Gulam Resul’ün de aile ve çocukları, 500 km uzaktaki Birednegar şehrinin bir köyünde yaşamını sürdürüyorlar. Ailenin kent merkezine getirilmesi demek, altından kalkılacak bir yük olmadığı gibi tarımsal iaşeden de yoksun olmak anlamına geliyor ki, sanayileşmemiş kır kökenli toprağa bağımlı toplumlarda henüz geçiş sürecinin başında bulunuyorlar. Gulam Resul’ün çalışma ofisinin alt katında bir de kütüphane bulunuyor. Gulam Resul, kartvizit bilgilerinde her ne kadar kendini president, başkan, genel sekreter olarak ifadelendirse de Nepal’deki Cemaati İslami’nin lideri, imamı konumunda. Sevk ve idare kabiliyeti, ilmi yeterliliği ve karizması, etrafında bulunan Müslümanlar tarafından kabullenilmiş durumda. Daha önce bu sorumluluğu Şehid Ahmed Faizan yürütüyormuş. Gulam Resul’ün ikram ettiği özellikle tembih ettiğimiz şekersiz çaylarımızı yudumlarken, ülke ve ülke Müslümanlarının durumuyla ilgili bilgiler alıyoruz. Nepal’de Cemaati İslami dışında sufi eğilimli Dırobendi tarikatınının bağlıları ve Selefi eğilimli Müslüman gruplar da bulunuyor. Katmantu kent merkezinde 8 adet mescid bulunurken, Cemaati İslami’ye bağlı ülke genelinde 30’dan fazla cami ve okul/medrese faaliyetini yürütüyor. Ülke Müslümanları, Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Keşmir’le 29 yakın ilişki içindeler. Müslümanlar üzerinde Pakistan ve Hindistan’lı Müslüman oluşumların etkisi oldukça fazla. Nepal’in tamamı Hanefi olmasına rağmen, Nepal’de yaşanan Hanefilik, ülkemizde olduğu gibi ‘ilmihal müslümanlığı’ndan çok ‘Hadis merkezli’ Selefi bir tesir altında. Halkın konuşma dili Nepalce olmasına rağmen, bu ülkede bulunan Müslümanlar ‘din dili’ olarak Urdurca’yı kullanıyorlar. Temel İslami eserleri Urdurca üzerinden okuyorlar. Geçtiğimiz yıllarda ilk kez, İHH öncülüğünde, Nepalli bir müslümanın evini satıp parasını bu işe ayırmasıyla, Nepalce Meal basılmış. Özellikle Hindularla olan irtibat ve tebliğ çalışmalarında oldukça önemli bir boşluğu doldurmuş. On yıl önce bir mescid yakılması olayını yaşadıklarını belirten Gulam Resul Felahi, 2008 yılında yıkılan Hindu Krallığından sonra, %5 azınlık olarak yaşadıkları Nepal’de ciddi bir sorunla karşılaşmadıklarını, Hindu Krallığının yıkılmasında Maocu gerillaların oldukça etkili olduğunu ve Nepal Halkının da bu konuda onlara destek olduğunu ifade etti. Yeni oluşan parlementer sistemin demokrasi ve sekülerizm üzerine kurulmaya çalışıldığını söyledi. Tüm partilere eşit mesafede olduklarını ve hiçbir siyasi partiyi desteklemediklerini belirten Nepal İslam Cemaati lideri Gulam Resul Felahi, ‘İslam’ın elbette siyasi bir görüşü vardır. Fakat bizler demokrasi yelpazesinde bir çalışma düşünmüyoruz. Politikaya uzak duruyoruz. Aday olmak veya aday göstermek şeklinde bir gayret içinde de değiliz. Elbette 30 Müslümanlar olarak bizim de bir siyasetimiz vardır. Bizim siyasetimiz İslami davettir. Biz Nepal’de Müslümanların, sosyal, kültürel, ilmi ve ekonomik olarak gelişmesini istiyoruz.’ şeklinde konuştu. Davetçi Müslümanların, birebir ziyaret ederek İslama davet çalışması yürüttüklerini, insanları ziyaret ederek, onlarla dostluk kurarak bu çalışmaları yürüttüklerini de sözlerine ekledi. Ülkedeki diğer Müslümanlarla zaman zaman görüştüklerini, aralarında bir problemin olmadığını belirten Felahi, Katmantu’da 2002 yılından beri eğitim veren Meridyen isminde bir özel Türk Okulu olduğunu, ara sıra ziyaret ettiklerini ve öğrenci ücretlerinin çok yüksek olmasına rağmen, şehid Faizan Ahmed’in iki çocuğunu ücretsiz okuttuklarını ifade etti. Çok istememize rağmen ülkedeki uzun süreli resmi tatilden dolayı Türk Okulu’nu ziyaret edemedik. 31 Ayrıca ülke müslümanlarının yoksul olması ve Hac ibadetini yerine getirecek maddi durumunun olmamasından dolayı, Suudi Krallığı her yıl İslamic Sangh Nepal’den 30 müslümanı Hacc görevini yapmak üzere Suudi Arabistan’a götürüyormuş. Suudi Krallığı ve Katar Bankasının Nepaldeki bir kısım mescid ve okul yapımına önemli katkıları oluyormuş. Elbette en geniş çaplı yardımlar İHH tarafından periyodik ve organizeli bir şekilde gerçekleştiriliyor. Gulam Resul her fırsatta ‘ay.eyc.eyc’ İHH’ya ve Türkiyeli Müslümanların katkısından dolayı ‘Hilafeti Osmani’ torunlarına şükranlarını ifade etti. Özellikle Nepalli Müslüman kadınların fosforik renklerdeki tesettür kıyafetlerinde, kollarına ve saçlarının görünmesine neden fazla özen göstermediklerini sorduğumuzda, kadınların yöresel tesir altında olduklarını, moda olarak görüp, kendilerini bu şekilde daha rahat hissettiklerini ifade eden Gulam Resul, özellikle fur’u meselelerde insanlara müftü gibi yasaklayıcı ve buyurgan davranmanın, onların İslam’dan uzaklaşmalarına neden olacağını sözlerine ekledi. Merkezin idari işlerini yürüten Gulam Ahmed ve Basın Yayın sorumlusu Cihangir Ensari ile de tanışıyoruz, ofiste. Cihangir aynı zamanda İslami bir derginin de sorumluluğunu da üstlenmiş. Merkezin hemen yanında bulunan Keşmiri Cuma Mescidini ziyaret edip, imam ve görevlileriyle tanıştık. Mescidin girişinde Keşmiri isimli bir zatın ziyaret yeri olan kabri de bulunuyor. Geniş bir alana kurulu 32 bulunan mescid, büyükçe bir avlu etrafında betonarme hol şeklinde iki kat üzerine inşa edilmiş. On bin kişinin namaz kılabildiği mescide, namaz dışında bir faaliyet yürütülmüyormuş. Nepal’in en büyük mescidlerinden biri. 1000 yıldan fazla süredir Nepal’de küçük bir azınlık olarak yaşayan Müslümanlara ait, herhangi bir tarihi yapıya rastlamadık. Güçlerinin yetmediğinden veya tarih içinde üzerlerindeki Hindu baskısından dolayı bu tür dini yapılar oluşturulamamış olabilir. Geçmişte bu ülkede Müslümanların varlığına delalet edecek eserlerin olmaması ve Hinduizm’in bir ırk dini olmasından dolayı, Müslümanlar ‘uzaylı’ olarak nitelendiriliyorlar. Hindular, ‘buralı olsalar bizim gibi olurlar, bizim gibi olmadıklarına göre bunlar başka bir gezegenden buraya gelmişler,’ şeklinde tahkir ediyorlar Müslümanları. Hicri 5. Yüzyıldan sonra bu bölgeye gelen Müslüman tüccarlar vasıtasıyla İslamla tanışan Nepal’e, kök Müslümanlar daha çok muhacir olarak gelen ve buraya yerleşenlerden yayılmış. Her gün bir iki Hindu’nun Müslüman olduğu günümüzde, ihtida etmiş kütlesel bir Hindu topluğundan bahsetmek zor, bu Müslüman fatihlerin ayak basmadığı ülkede. Türk Sultanı Gazneli Mahmud’un 1001-1027 yılları arasında Hindistan’a yaptığı 17 seferin ve İslam topraklarının Ganj nehrine kadar genişletilmiş olmanın değerini de teslim etmek lazım. Horasan erenleri olarak bilinen alim ve talebelerinin Hindistan’a çokca gittiğini biliyoruz, Nepal’e gitmiş ve yerleşmiş olma 33 ihtimallerini de gözden uzak tutmamak gerekir. Hintli ve Çinli tipolojik insan karakterinin dışında, Anadolu insanına oldukça benzeyen insan tiplerine de sıkca rastlamak mümkün Nepal’de. Maoist ve Hinduist Yönetim Dünyanın tek Hindu Kırallığı olan Nepal Kraliyet yönetiminin 2008 yılında Maoist Gerillalar tarafından yıkılmasından sonra parlementer sisteme geçilmeye çalışılıyor. On yıl süren iç savaş ve kargaşadan dolayı 13 bin insan ölmüş, ülkede. Parlementer sisteme henüz alışma sürecinde olan ülkedeki ilk seçimde 601 milletvekili seçilmiş. Nepal Kominist Parti (Maoist) 239, Nepal Kongre Partisi 113, Nepal (Marksist Leninist) Kominist Parti ise 109 milletvekili ile meclise girmişler. Kalan milletvekillerini de diğer 23 parti çıkarmış. 16 Müslüman milletvekili de değişik parti çatısı altında parlementoya girmeyi başarmış. 34 Nüfusunun dört üçünü tarımla uğraşan köylülerin oluşturduğu ülkede, toprak reformu ve toprak ağalığına son verilmesi gibi vaadlerle, köylü desteği istenmiş ve fakat gelişen süreçte yeni milletvekili toprak ağalığının oluşması, 601 tane yeni krallığın teşekkülü olarak tepki çekmiş. Bu dört yıllık süre zarfında dört başbakan değiştirmiş ve şu anda parlementosu feshedilmiş, Maoist başbakanıyla belirsiz bir sürecte seçimlere hazırlanıyor, ülke. İç savaş ve kargaşalıklardan kurtulmuş, fakat demokrasi dalgalarının girdabında var olma mücadelesi veren bir ülke Nepal. Halkın henüz, seçim ve parlementer sistemin ne getirip ne götüreceğini tesbitte zorlandığı Nepal’de halkın, bu gelişmeler mesafeli durması, devrimi gerçekleştiren kominist ve sosyalist tandanslı onlarca partinin yönetimde söz sahibi olmasına neden olmuş. Anti Emperyalist, halk demokrasisini, toprağın işleyene pay edilmesini savunan Maoist Kominist Parti ve Hindistan’a yakınlığı ile bilinen Kongre partisi arasında etkinlik mücadelesi devam ediyor. Uzun yıllardır silahlı mücadele geleneğinden gelmiş Maoistlerin, köylüleri silahla tehdit ederek bu kadar oyu almış olma iddiası da, muhaliflerince dillendirilen iddialardan. 1960’lı yıllarda ülkemizde nüfusun %80’inin köylerde yaşadığı yıllarda, marjinal sosyalist ve kominist fraksiyonların, idealize edip çözüm olarak önerdiği şeylerin benzerleri şu anda Nepal’in pratiğinde. Ne var ki ideallerin, lanet olası pratikle nasıl örtüşeceğinin sınavından başarıyla çıkıp çıkmayacağını zaman gösterecek. Ülkede ulusal birliğin sağlanmasında en büyük engel ise ‘etnik federasyon’ talepleri yani çok 35 sayıda etnik yapının özerklik ve etkinlik taleplerinin uyumlu bir şekilde nasıl sağlanacağı sorunu. Halkın %80’inin Hinduizm inancına göre yaşadığı ülkede, milyonlarla ifade edilen sayıda tanrı ve tanrıça gölgesi altında, bir kısım insanların kominizm ve sosyalizmi çıkış yolu olarak görülüyor olması gayet doğal. Bizim ülkemizdeki, dinden ve halkın inanç değerlerinden alabildiğine uzak ve ters düşen sosyalist ve koministlerin aksine, Nepalli Maoist Kominist başbakan, ülkelerinin yaşayan tanrıçası Kumari’yi seçip, kucağında taşıyarak tahtına oturtabiliyor, Hindu dininin alameti farikası olan alnındaki kırmızı tikasından vazgeçmiyor. Nepal'da 1962-1973 yılları arasında esrarın satış ve kullanımı yasal olup hippilerin cenneti olarak kabul edilmekteydi. Ancak 31 Ocak 1972 tarihinde Nepal Krallığı'nın 10. kıralı olarak tahtına çıkan Birendra 1973'te yasakladı. Bugün de esrar satan ve kullananlar için ağır ceza verilen bir ülke. 36 GÖRÜLMESİ GEREKEN YERLER Rehberimiz Cihangir Ensari ile birlikte Başkent Katmantu’da görülmeye değer yerlere gitmek üzere çıkyoruz. Katmantu’da Unesco dünya mirası olarak kabul edilmiş 7 ayrı bölge bulunuyor. Bunlardan beşi Hindu tapınaklarının olduğu bölge, diğer ikisi de Budist tapınaklarının olduğu bölge. İlk önce Basantapur Meydanı da denen, Durbar Meydanına gidiyoruz. Giriş ücretli ve aynı zamanda press card sahipleri ücretsiz girebiliyorlar. Araç trafiğine kapalı olan geniş yolun sağında, solunda ve ilerisinde görünen esrarengiz mimarili yapılar hemen dikkat çekiyor. Bu alanda bulunan bir iki yapı dışındaki diğer tüm yapılar tapınak olarak adlandırılıyor. Diğer yapılar da saray olarak biliniyor. Bir kısım tapınakların girişinde tek parça taştan yapılmış heybetli aslan heykelleri bulunuyor. Biraz ilerledikten sonra Durbar Meydanına ulaşıyoruz. Meydanın etrafını tapınak ve saraylar kuşatmış. 37 Meydanın bir bölümünde ise tezgahlarında binlerce çeşit turistik eşya satan satıcılar bulunuyor. Ahşap, taş, metal, fildişi gibi maddelerden el işçiliği ile işlenmiş, bir çoğu Hindu be Budist inancına göre dini aksesuar niteliğindeki ürünler. Bir de bol miktarda küçük çanak çömlek tarzı eşyaların yanı sıra oldukça ilgi çekici bir sürü takılar bulunuyor. Milyonlarla ifade edilen sayılarda tanrı ve tanrıçaların sembolik ve onlara izafe edilmiş aksesuarlar ile nitelendiriliyor olması, bu ülkede binlerce çeşit dinsel simge oluşmasına neden olmuş. Böyle olunca da belki çoğu Çin malı olan sayısız aksesuardan oluşan, çok özel ve özgün hediyelik eşya pazarı oluşmuş. Dinsel aksesuarların yanı sıra Nepal’e özgü eğri Nepal bıçağını unutmamak lazım. Kötülük tanrıçalarını ifade eden korkunç maskeler, tütsüler, 108 taneli Budist tesbiği ve ahşap tokmağı sürtmek vasıtasıyla ses çıkaran Budist meditasyon tası da en yaygın aksesuarlardan. Burada yapılan alışverişlerde, pazarlık kabiliyeti fiyatları önemli ölçüde etkiliyor. Ülkede kullanılan para birimi Rupi. 1 dolar yaklaşık 82 Rupi ediyor. Bu bölgedeki tapınakların çoğu 16. Yüzyıldan itibaren yapılmaya başlanmış. Ahşap mimarisinin el işçiliği ile mükemmel uyumu ile bezenmiş yüzlerce tapınak bulunuyor. Kare bir zemin üzerine kat kat yükseldikçe küçülen çatılı tapınaklar yekpare ahşaptan yapılıyor. Duvarlarının çok küçük bölümlerinde duvar olarak kırmızı tuğla kullanılmış. Ormanların yoğun olması ve dayanıklı ağaç çeşitlerinin çokluğundan dolayı dış hava ile temas etmesine rağmen ahşap desen, motif ve figürler hala göreni hayrete 38 düşürüyor. Yukarı doğru kare kare küçülen yapılara içeriden merdivenle çıkılabiliyor. Üzerinden 3-4 yüzyıl geçen bu ahşap yapılar zamana karşı kendilerini korumuşlar fakat renkleri kahverenginin koyusuna dönüşmüş bulunuyor. Bu kare oturumlu yapıların sundurma çatıları en az 1 metre ileri doğru uzatılarak, yapının yağıştan etkilenmesinin önüne geçilmiş. Çatıda kullanılan farklı ağaçtan yapılmış biraz daha kırmızımsı bir malzeme bulunuyor. Bu şekilde tek katlı yapılar olduğu gibi beş kata kadar varan yükseklikte tapınak katları da bulunuyor. Nepal Krallığı döneminde prenslerin yaptırdığı bu yapıların her birinin bir tanrıya izafesinden dolayı farklı ad ve kutsallıkları var. Bir kısım yapıları kapısı açık ve girilebiliyorken, bazıları sadece seyirlik olarak bulunuyor. Dış yüzey, kapı ve pencere ince ahşap işçiliğinin yanı sıra içerisinde de aynı şekilde ahşap oymacılığının harika örnekleri yer alıyor. Kullanılan figür ve sembollerden her biri, kutsiyet ve dinsel bir anlamı ifade ediyor. Bir kısım tapınaklarda taş oymacılığının da harikulede sanatsal örnekleri bulunuyor. Meydanın tam orta bölümünde tüm meydana hakim, kademeli geniş basamaklarla çıkılan üç kademeli Şiva tapınağı bulunuyor. Buluşmak ve meydanı seyretmek, hem de dinlenmek için iyi bir mekan. Kötü ruhları kaçırmak için zaman zaman çalınan büyük Çan ve Malla sütununun bulunduğu yerde ise aynı zamanda bol miktarda güvercin bulunuyor. Bu güvercinler daha çok tapınaklar etrafındaki Tanrıları besleme ve tazim pencerelerine bırakılan pirinç ve diğer yiyeceklerle besleniyorlar. Bu dua pencereleri içindeki boyalı tanrısal figür sarı çiçeklerle de bezeniyor. 39 KUMARİ TAPINAĞI Durbar Meydanının girişine yakın yerde solda bulunan üç katlı beyaz yapıdan geçilerek girilebiliyor Yaşayan Tanrıça Kumari’nin tapınağına. Kumari’nin yaşamını sürdürdüğü bölüme ise sadece Hindular girebiliyor. Kumari 3 yaşına girmiş, Budha’nın geldiği kasttan gelen, gözleri ve vucut yapısı, konuşması güzel kız çocukları içinden belirli ölçütlere göre seçilip, tanrıça olarak ilan edilerek tapınağa bağışlanıyor. Kendisine tazim eden milyonlarca insan ve etrafındaki onlarca hizmetçinin himayesinde 11-12 yaşına gelip ergenlik çağına geçinceye kadar burada kalıyor. Daha sonra da yeni Kumari seçilince tapınaktan ayrılmak zorunda kalıyor ve münzevi bir hayata yöneliyor. Kimse de tanrıçayla evlenme cesareti gösteremediği için, yaşamlarını bekar olarak sürdürüyorlar. Çocuk istismarının en pozitif örneği olan uygulama aslında bir çocuğun hem çocukluğunu hem de yaşamını karartmak anlamına geliyor. Konuşmaktan ziyade özel bayram günlerinde penceresinden bakıp tebessüm etmesi yetiyor. Yılda bir kez özel bir bayramda tahtı ile büyük kapıdan tanışarak halkla buluşmuş oluyor. Maoist yönetim Kumari seçimi ve tazimi konusunda görevini kusursuz ifa ediyor. 40 Meydanın en kalabalık olan yerlerinde turistik antik değeri olan Sadhu’ları görmek mümkün. Saçına sakalına su ve tarak değmemiş, tırnakları hiç kesilmemiş, dünyalık tüm değerlerden kendini soyutlamış yarı çıplak, yüzleri gözleri rengarenk fosforik renklerle boyanmış Saduları dünyaya bağlayan tek şey fotoğrafını çekenlerden aldığı paralar. Durbar Meydanında on beş yıl öncesine kadar aktif olarak kullanılan saraylarda bulunuyor. 41 BUDİST TAPINAKLARI Daha sonra Buda’nın doğduğu yer olan, Katmantu merkeze 15 km mesafedeki yüksekce bir tepe üzerinde bulunan Sivayambunat Tapınağına gidiyoruz. Geniş merdivenlerle çıkılan giriş kapısından sonra yuvarlak bir havuz ortasında altın sarısı selamlayan bir Buda haykeli bulunuyor. Etrafta çok sayıda maymun olduğu için buraya maymunlar tapınağı da deniyor. Kalabalık insan grupları içinde yaşamaya alışmış yüzlerce maymun ve yavrusunun şaklabanlıkları arasında kademeli olarak yükselen tepenin yukarısına doğru çıkıyoruz. Taştan yapılarak kırmızı renge boyanmış dev bir Buda heykeli de bulunuyor. Yukarıda büyükçe bir alan üzerinde yuvarlak beyaz kubbesi üzerinden önce kare şeklinde sonra da oval şeklinde yükselen Buda’nın süzük gözlerinin ve burnunun tasvir edildiği altın tapınak bulunuyor. Tütsü koku ve dumanları arasında bu tapınağın etrafında bulunan yuvarlak metal dua makaralarını çevirerek dönen insanları taaccüble seyrediyoruz. Bu büyük tapınağın etrafında kare şeklinde insan 42 boyunda taştan işlenerek yapılmış, yukarı doğru kademeli olarak küçülen onlarca küçük tapınak da bulunuyor. Tapınağın arkasında aynı zamanda seyirlik bir alandan Katmantu kent merkezini panoramik olarak seyretmek mümkün. Burada da sayısız aksesuar ve hediyelik eşyaların satıldığı mekanlar ve seyyar satıcılar bulunuyor. 365 basamaklı iniş yolunda karşımıza çıkan satıcılarla çetin pazarlıklar sonucu hediyelik eşyalar alıyoruz. Nepal bıçağı konusunda bozulan pazarlığımız dönene kadar aklımızdan çıkmıyor. Dönüş gününde yine rehberimiz Cihangir’le beraber Katmantu’daki ikinci Buda tapınağı olan Budhanat tapınağına gidiyoruz. Tapınak bölgelerine, yabancı ziyaretçiler için seyirlik mekanlar olduğu için giriş bileti ile girilebiliyor. Bu bölge diğer tapınak kadar yüksekte değil ama en büyük Buda tapınağı burada 43 bulunuyor. Burada da yuvarlak beyaz kubbe üzerinde kare olarak yükselen altın kule üzerinde Buda’nın süzük gözleri ve sonsuzluğu sembolize eden burnu tasvir edilmiş. Etrafı dua makaralarıyla çevrilmiş tapınağın iç bölümüne geçiş yerinde iki adet dev üç metre yükseklikte metal işlemeli dua makarası etrafından saat yönünde geçmek gerekiyor. Tapınağın altın kulesinden çevresine bağlanmış iplere asılı bulunan beş renkli dualar yazılmış flamalarla süslenmiş tapınakta tütsü duman ve kokusu oldukça yoğun. Burada ellerinde 108 taneli tesbihle, bordo renkli tek parça kumaşı omuzlarına atmış, saçı tıraşlı erkek ve bayan çok sayıda Budiste rastlamak mümkün. ÖLÜ YAKMA TÖRENİ Daha sonra da oldukça merak edip görmeyi çok arzu ettiğimiz ölü yakma törenlerinin yapıldığı Pashupatinath bölgesine gidiyoruz. Katmantu şehir merkezine yakın bir yer. Yabancıların bilet alarak girebildiği bu mekanın girişinde tarihi binanın gölgesinde rengarenk kıyafetlerle yaşlı kadınlar adeta ölümü bekliyor gibi oturuyorlar. 44 Nehrin olduğu aşağı tarafa doğru iniyoruz. Ağır bir koku, kesafet ve tütsülerin gölgesinde bir sessizlik hakim. Üzerinden köprü ile geçilebilen nehrin karşılıklı iki kenarında da ölü yakılmak üzere yapılmış dikdörtgen sunaklar bulunuyor. Üst kasttan zengin ve varlıklı ölüler yüksek sunaklarda ayrı bir yerde düşük kasttan olan yoksullarda, seviye olarak daha aşağıda olan ayrı mekanda yakılıyorlar. Renkli bir beze sarılmış, üzerine sarı çiçekler atılmış ölüler, merdiven üzerine uzatılmış vaziyette ölü yakınları tarafından omuzlarda taşınarak getirilip, yakılma sunağının üzerinde daha önceden hazırlanan nizami vaziyette çaprazlama dizili bulunan odun kütükleri üzerine konuyor. Kadınlar sarı ve turuncu, erkeklerde beyaz kefenleriyle başı açık vaziyette yakılıyorlar. İlahiler mırıldanan hüzünlü kalabalık, tütsü ile su serpeleyerek etrafında dönüyorlar. Mübarek! Ganj Nehrinin bir kolu olan Bagmati nehrinin sularına batırılmış kuru pirinç başakları ve otlar etrafına döşendikten sonra, ölenin büyük oğlu tarafından meşale ile, ölünün ağzından yakılmaya başlanıyor. Suçlarının cezası dünyada iken yakılarak çektirilerek, öte tarafa ruhun günahsız gönderildiğine inanılıyor. Bu işlem yaklaşık üç saat sürüyor. Ölü yakınları kül olup, külleri nehre savrulana kadar başında bekliyorlar. Etraftaki koku, kesafet ve ortamın ağırlığı, insanları sessizlik girdabında başka dünyalara götürüyor. Aynı anda öbek öbek başında kalabalıkla çok sayıda ölü üzerinden dumanlar yükseliyor. Yoksullar ise daha derme çatma odun parçacıklarıyla yakılıyor. 45 Nehir ise akıntısı yoğun olmadığından dolayı, her türlü pislik atıldığından tam bir pislik deryası. Nehrin kenarında ise ölümü bekleyen ölü külüne boyanmış yaşlı Sadhuları, Hinduları, nehre inek sütü dökenleri ve boş buldukları sunaklar üzerinde keyifle yemeklerini yiyenleri görmek mümkün. Nehrin biraz ilerisinde suya giren çocuk ve gençlerde, ölüden suya karışan altın takı ve diş bulabilme arayışını sürdürüyorlar. Altı yaşından küçükler ve din adamları öldükten sonra günahsız kabul edildikleri için, yakılmayıp toprağa gömülüyorlarmış. Brahmani din adamları, tanrı Brahmanla bütünleşip ‘fena’ oldukları için günahsız kabul ediliyorlar. HİNDUİZM Hinduizm daha çok Hindistan’da yaşayan Hinduların dini olarak bilinmesine rağmen, 2008’de yıkılan son Hindu krallığı Nepal’de idi. Hinduizm dinini daha çok 46 folklorik özellikte dini bir anlayış olarak tahmin ediyordum. Nepal’de Hinduların yaşadığı din, folklorik olmasının çok ötesinde hayatın bir parçası gibi yaşanmakta. %80’lik Hindu Halkın kendi dinlerine olan sadakati, ülkemizde yaşanan dinin bile çok ötesinde. Tapınak dışında da ibadet ritüellerini yerine getiriyor olmaları, neredeyse tüm halkın alnının ortasındaki kırmızı boya ile tika adı verilen işaretleri, bayanların ayaklarını bile kapatacak kadar uzun kıyafetler giymeleri, kendi dinlerinin önemli alameti farikalarından. Hindu olunmaz, Hindu doğulur anlayışı, Yahudilik’de olduğu gibi Irksal bir din normunu oluşturmuş. Brahmanizm de denilen Hinduizm’de iki temel inanç esası vardır: Birincisi; tenasüh/reenkarnasyon, yani ruhun bir bedenden başka bir bedene geçmesi inanışıdır. Hinduizme göre varlıkların ruhları, öldükten sonra başka bir varlığın bedenine dönebilirler. Tenasüh yoluyla ruhların yükselmeleri düşünüldüğü gibi, yaptıkları işlere göre aşağı derecelere indikleri de kabul edilir. 47 İkinci temel inanış ise kast sistemidir. Halkı birbirinden ayrı dört sınıfa ayıran bu sistemin birinci sınıfı, Brahmanlardır. Bunlar Brahma inanışının kudsi rahipleri ve âlimleridir. Mukaddes Veda kitabını okumak, açıklamak ve diğer Brahma mensuplarına yol göstermek vazifeleridir. İkinci sınıf, Krişnalardır. Bu sınıfa hükümdarlar, racalar ve büyük devlet adamları ve askerler girerler. Üçüncü sınıf Vayansalardır. Bu sınıfa da tüccarlar ve çiftçiler girerler. Dördüncü sınıf Çudralardır. Bu sınıfa işçiler, sanatkârlar vb. girerler. Bu dört sınıftan çıkarılanlara ise parya ismi verilir. Bu zavallıların insan gibi yaşamak hakkı yoktur. Hayvan muamelesi görürler. Dört sınıfa giren insanların haklarına malik değildirler. Nepal’de azınlık olarak yaşayan Müslümanlar bu dört sınıfa da girmedikleri için ‘uzaylı’ olarak tabir edilmektedirler. Hinduizmde yaratıcı Brahma adı verilen tanrıdır. Ayrıca Krişna, Vişnu ve Siva (Şiva) dan teşekkül eden üçlü tanrı inancı vardır. Hinduizmin bu üçlü tanrı inancına Trimurti denir. Bu üçlü inanışın dışında Hinduizmde sayısız denecek kadar tanrılar da vardır. Kendisinden faydalanılan her unsur ve öge tanrısaldır ve aynı zamanda tanrı’dır. Ayrıca dağlar, ırmaklar ve hayvanlar mukaddes ilahi varlıklar olarak kabul edilir. Hele inek Hindistan’ın en mukaddes hayvanıdır. Çünkü o bütün insan olmayan mahlukların sembolüdür. Onu öldürmek demek, bir Brahmanı öldürmek demektir ki affedilmez. Diğer mukaddes yerler Ganj Nehri ve Benares şehridir. Onlara göre, Ganj Nehri insanın günahlarını temizler. Benares’te ölen, Siva (Şiva) nın inayetine kavuşur. Himalaya’lardan 48 gelen Ganj nehri’nin bir kolu olan Bagmati nehri Nepal’den geçmektedir. 4000 yıllık geçmişi olduğu iddia edilen Hinduizmde dini inanış emir ve yasaklar Manava Dharina Şastra ismindeki mukaddes kitaplarında yazılıdır. Bu mukaddes kitaptan başka Brahmanalar, Upanişadlar, Puranalar, Mahabharatalar ve Ramayanalar adlı mukaddes kitaplar da vardır. Hinduizmde insanı tanrılara ulaştıran birçok yol vardır. Bunlardan biri yoga’dır. Birlik anlamına gelen bu meditasyon türü hem psikolojik bir disiplin, hem de değer verilen şeyle kaynaşmak gayesiyle nefesi kontrol etme faaliyetidir. Tanrılara ulaştıran ikinci önemli yol Tantrizm’dir. İbadetlerin mühim kısmı kurtuluşu temin eden üç esasta toplanmıştır. 49 Birincisi; güzel amellerdir. (Mesela, ölenler için kurban kesmek, güneşe hürmet etmek, evde devamlı ateş yakmak, doğum, ölüm ve düğünlerde ibadet etmek, mukaddes kitapları okumak.) İkincisi, hakikat bilgisidir. Bütün varlıkların aslı tek hakikattir. Bu hakikate ulaşabilmek için dini bilgileri öğrenmek, rahip olmak ve dünyayı terk etmek lazımdır. Üçüncüsü, tanrı ile beraber olmaktır, onunla bütünleşmektir. Bu da ibadetle olur. Hinduizmde tapınma kişisel olabilir. Buna puja adı verilir. Kurban törenlerine jajna denir. Her kişi için doğumundan ölümüne kadar 12 tören yapılır. Hinduizmde temel ahlak kaidesi nefse hakimiyet ve feragatkâr olmaktır. Kast sistemine bağlı kalmak için azami gayret sarf etmek, Brahmanların kanunlarına uymak, kadınlara hiçbir hak tanımamak ve paryaları kurbanlık hayvanlar gibi telakki etmek Hinduizmin sosyal idealini ortaya koymaktadır. Hinduizm’le ilgili bu ansiklopedik bilgilerin halkın genelinin inancında ne kadar ve ne şekilde yer ettiğini anlamak elbette kolay bir hadise değildir. Sadhuların münzevi yaşantısı, dua ve zikir tarzı metinlerden oluşan aksesuarların tapınak çevresinde çokluğu, bayram ve törensel ayinlerin yaygınlığı, din eksenli aksesuarların yaygınlığı, nesneler üzerinden sembolize edilen sayısız tanrı ve tanrıçanın put şeklinde yansıdığı Nepal’de Hinduizm’in tesirini Hindistan’dan daha ziyade görmek mümkün. 50 Tapınaklarının yapısal mimarisinde tanrısal özellik atfettikleri milyonlarca put figürünün yanı sıra, tapınak civarında ve mahalle aralarında içinde tanrısal figür bulunan pencerelerden, tanrıya tazim ve onu inek sütü, pirinç vs. gıdalarla doyurma ameliyesini yaygın olarak görmek mümkün. Dokunulmazlıkları olan inek’leri kamuya açık tüm alanlarda görmek mümkün. Onlara dokunmak, onları yattıkları yerden kaldırmak, her hangi bir değnekle sakındırmak suç sayılıyor. İneği kesmek ise 24 yıl hapis cezasını gerektiriyor, Nepal’de. Hindistan’da yaşanan Hindulukla, en belirgin farkları alınlarını boyadıkları ‘tika’ denen kırmızı boyanın daha geniş ve büyük olması, bir de kadınların Brahman’a rahim’le bağlanan göbek bölümünün çoğunlukla açık olması. Hinduizmin kayıtlara geçip belgelenmiş bir İlahi vahiyle irtibatı olmasa da, bir kısım ritüellerdeki 51 benzerlik, binlerce yıl önce ilahi olarak neşet edip, daha sonra tahrif edilen, yozlaştırılan ve bir şekilde insan eliyle yeniden şekillendirilen bir inanç olduğu tezi kuvvetle muhtemel. %4’lük azınlıkta olsalar, Budizm de varlığını sürdürmektedir, bu ülkede. Budizmin, M.Ö. 500’lü yıllarda Hinduizme tepki olarak ortaya çıktığı iddia edilse de, birçok yönleriyle bu iki din birbirine karışmış durumdadır. En temel ayırıcı özelliği de tanrı inancının olmaması ve daha çok felsefi bir inanç şeklinde tezahür etmesidir. Bu düşüncenin kurucusu Buda’nın takipçileri, Hinduizm etkisiyle, Buda’nın heykellerini yaparak putlaştırıp, tanrısal bir kült ortaya çıkarmaları çok sonraları olmuştur. Bu iki din ibadet hanelerini ortak kullanabilmektedir. Bu iki dinin ortaya çıkardığı Hindistan Medeniyetiyle karşılaşan ve tanışan Müslümanlar, bunların Müslümanlaşmasına katkı sağlarken, bunlardan esinli bir kısım mistik, felsefi düşüncelerin de İslam’a sızmasına neden olmuşlardır. HİJYEN, DÜZEN VE AHLAK Su kullanımının kıt olması ve şebeke suyunun her yerde yaygın olmaması nedeniyle Nepal toplumunun genelinde bir hijyen, temizlik ve düzen sorunu var. Hinduların ağızlarında çiğnedikleri kırmızımsı bağımlılık yapan otu gevişleyip ulu orta tükürmeleri rutin manzaralardan. Zaten gırtlak sesi çıkararak tükürenler ise yaşamın bir parçası. Çöp tenekesi kültürü de tam yerleşmemiş, bulan bulduğunu, bulduğu yere atıyor. Yemek yerken kaşık kullanma kül52 türü henüz yerleşmemiş olduğundan, her iş elle yapılıyor. Nepal toplumunun en temizleri ise elbette Müslümanlar. Tozlu, kaldırımsız yollarda sokak ortasında hazırlanan yemekler, fast food tarzı ortalık yerlerde pekala satılabiliyor. Caddelerde, sokaklar, dükkanlarda, evlerde, tarfikte genel bir düzensizlik, kargaşa ve kaos hakim. Trafik ışığı olan kavşak oldukça nadir. Ama trafik bir şekide soldan akıp gidiyor. Yolda her araç üstünüze geliyor gibi, yüreğiniz ağzınıza geliyor ama çok şükür hiçbir kazaya tanık olmadık. Kavga, nizah, gürültü, bağırma, dayılanma veyahutta gençler arasında uluorta sarılma, öpüşme gibi, modern türk toplumunda olağan hale gelen manzaralardan hiçbirisiyle karşılaşmadık. Hindu kadınlar ise namus ve kendi vücudunu teşhir etme gibi konularda oldukça hassaslar. Hiçbir Hindu kadın bacağından ufak bir noktayı bile teşhir etmiyor. 53 KURBAN ORGANİZASYONU Kurban organizasyonun planlandığı kent olan Birednegar’a gitmek üzere arefe gün hazırlıklara başlıyoruz. Neden Katmantu değil de 500 km uzaktaki Birednegar sorusu aklımıza takılıyor. Müslümanlar kent merkezinden çok, tarımsal alanlarda ve köylerde yaşıyorlar. Aynı zamanda Katmantu’da yaşayıp da ailesi ve çocuklarının köyde yaşıyor olmaları, kırsalda Müslüman nüfüsun yoğun olmasına neden oluyor. Biradnegar’a gitmek üzere iç hatlarda çalışan 25 kişilik veya 75 kişilik uçaklara binmek gerekiyor. Karayoluyla ulaşım ise hiç de kolay değilmiş.75 kişilik iki pervaneli uçakla yaklaşık bir buçuk saat sonra Birednegar’a ulaşabileceğiz. Uçakta ikram edilen şekerlerin yanı sıra dağıtılan pamuklara ilk önce anlam veremesek de uçak havalanınca gürültüsünden kulakları korumak maksadıyla dağıtıyorlarmış. Hostesler, uçakta askeri bir disiplin sağlamışlar. Uçak alana inip, tamamen duruncaya kadar, hosteslerin telkin ve korkusundan hiç kimse kemerini açamıyor. Ne zaman hostes kemerini çözüp ayağa kalkarsa, yolcularda kalkabiliyor. Yeni Delhi’den Katmantu’ya gelirken de tam tersi bir manzarayla karşılaşmıştık. Neredeyse uçak tekerini alana değdirir değdirmez, herkes yerinden fırlamıştı. Oldukça iptidai, ülkemizin geri kalmış küçük vilayetlerinin ilçe otogarlarından daha iptidai görüntüsüyle, Birednegar havaalanına iniyoruz. Herkesin yürüdüğü yoldan garaj gibi bir üstü kapalı alana geçiyoruz ve 54 bagajlarımızı bekliyoruz. Traktörün arkasına takılmış küçük römorkla gelen bagajlarımız, elimizdeki bagaj dekontu numarasına göre kontrol edilerek görevliler tarafından tek tek teslim ediliyor. Garantili yöntem. Bagaj alma yerinde karşılıyorlar bizi Brednegar mihmandarlarımız. Hasan Habibi ve Nizamettin. Hasan Habibi orta yaşlarda kınalı sakallı, güler yüzlü, sempatik cana yakın biri. Katmantu’dan beraber geldiğimiz Gulam Resul’le havaalanında, daha sonra buluşmak üzere ayrılıyoruz. Kendisi oradan bayram edip, ailesin görmek üzere köyüne gidiyor. Havaalanı çıkışında mihmandarlarımızın ayarladığı bir jeeple, Brednegar’da kalacağımız otele gidiyoruz. Akşam üzeri karanlığında kaos ve karmaşalı bir trafikten geçerek, arka sokaklardaki Zeixnel Otel’e geliyoruz. Otele yerleştikten sonra, mihmandarımız bizi İslami Sang Ofisine yemek için davet ediyor ve icabet ediyoruz. Ara sokaklardan birinde kapıdan girince uzun bir avlunun solunda iki kat üzere yapılmış olan, derslik, konferans salonu, kütüphane ve idari merkezin olduğu ofise gidiyoruz. Üst kattaki odada hemen sofra serilerek bizim için hazırlanmış özel sabit menüden ikram ediliyor. Buhat denen Pirinç, Goşt denen et yemeği ve rogi denilen küçük yufka ekmeğinden afiyetle yedik. Ofiste hem idareci hem de medrese hocası olarak görev yapan Tenwir, yemekleri ikram ediyor. Uzun boylu siyah sakallı, gözlüklü, iyi derecede Arapça bilen Tenwir Kardeş, Afgan liderlerinden Hikmetyar’a benziyor. Aynı zamanda Birednagar Camisinin de imamı. 55 Hasan Habibi de Birednegar’ın genel sorumlu İmamı. Çok gayretli, çalışkan, sempatik, cana yakın, hiper aktif biri. Habibi, Türkiye’nin geçmiş İslam önderliği tecrübesinin, bugün de dünya Müslümanları için önderlik edebileceğine inancını yitirmediğini söylüyor. Ertesi gün bayram namazında buluşmak üzere ayrılıp otelimize geçiyoruz. BAYRAM SABAHI Bayram sabahı yine trafik karmaşası ve kaos içinde, dar yollardan geçerek Camiye gidiyoruz. Caddelerde çokca bembeyaz yeni kıyafetlerini giymiş grup grup, namaza yetişmek üzere koşturan Müslümanları gördükçe seviniyoruz. Bin kişilik Cami, yeni mimari ile betornarme bir yapı. Çok yeni görünüyor. Yeşil boyalı, geniş camları olan ferah bir mekan. Zemin komple büyük ebatlı beyaz seramikle döşenmiş, halı serilmemiş. Camide bizi karşılayanlarla musafaha ettikten sonra oturup, bayram namazını bekliyoruz. 56 Bayram Namazını, güneş doğduktan üç saat sonra kılıyorlar. Ülkemizde ise bir saat sonra kılıyoruz. Camide çocuklar dahil herkes takkeli. Takkesi olmayanlar başını ya mendille ya da kapşonlarıyla kapatmışlar. Takkesiz namaz kılma alışkanlığımız başımıza bela oluyor. İmam Tenwir’in getirttiği tekbirlere, ülkemiz makamlarından farklı olsa da uyum sağlamaya çalışıyoruz. Hutbeyi Hasan Habibi verdi. İman ve takva konusundaki konuşmayı mihrabın hemen yanındaki iki basamak yüksekliğindeki yükseltide yaptı. İki rekat olarak kılınan bayram namazının her bir rekatında 9 tekbir getiriliyor, Nepal’de. Namaz sonrası ise toplu bayramlaşma. Mescidde kalan Müslümanlarla tek tek kucaklaşıp, musafaha yapıp, bayramlarını tebrik ediyoruz. Bir askerde, bir Hacc’da ve bir de burada ailem ve çocuklarımdan uzak bayram yapmanın eksikliğini, tüm çocuklara sarılıp onlara şeker ikram ederek gidermeye çalışıyoruz. Bayramlaşma sonrası mescidin az ilerisindeki Hasan Habibi’nin yeni yapılmış iki katlı evine geçiyoruz, bayram yemeği yemek üzere. Oldukça ve aşırı derecede sade döşenmiş, sadece zorunlu eşyalar bulunan eve yaklaşık on kişilk bir ekiple gidiyoruz. Masa’da ikram yapılıyor, misafirlere. Samain denilen, aynı bizim kadayıfa benzer tatlıyı, üzerine sıcak kaymaklı süt döküp karıştırarak yiyorlar. Tam yuvarlak eriğe benzer suik denilen tatlıdan da yedikten sonra yine pirinç ve etli yemeklerden ikram ediyorlar. Sunum ve yemek müçtemilatına alışmamızdan dolayı fazla zorluk çekmiyoruz yerken. Birednegar’da beş mescid bulunduğu ve merkezde 40 bin müslümanın yaşadığı bilgisini alıyoruz. Camaatiİslami dışında tebliğ cemaati ve Ahmet Rı57 za’nın Brelbi Cemaati bulunuyormuş. Şu an Hindularla ve yönetimle bir problem yaşamıyorlarmış. Hasan Habibiye bağlı bölgede Cemaati İslami’nin 30 mesicidi varmış. Yemek sonrası iki saatlik boşluğu, daha çok Müslüman ailelerin yaşadığı sokaklarda gezerek geçiriyoruz. Asfaltsız, sağından ve solundan su pis su kanalı geçen yollarda karşılaştığımız, Müslüman ve hindu çocuklara şeker ikram ediyoruz. Müslümanlar, bayramlık kıyafetlerinden ve kız çocukları ellerine yaktıkları bayramlık desenli kınalarından hemen fark ediliyor. Keçi veya bufolo kurban eden birkaç aileyi daha ziyaret edip, onlarla bayramlaşıyoruz. Bizim ziyaretlerimizden hem çocuklar, hem aileler oldukça memnun olmuşa benziyorlardı. Birednegar kent merkezinin arka sokaklarında Müslüman ailelerin yaşıyor olması, aynı zamanda burada kentleşme sürecinin başladığının da bir göstergesi. Öğleden önce Hasan Habibi rehberliğinde aynı jiple, kurbanların kesileceği köyleri gezmeye başlıyoruz. 58 KÖYLERDE YAŞAM Evleri çoğu ince kamış türü bitkiyle örtülmüş. Evi tutan ana direkler de bölgede bol miktarda bulunan bambu ağaçlarıyla sağlanıyor. Oturulan evin yanındaki hayvan barınakları da aynı malzemelerden yapılmış. Betonarme tarzında ev görmek pek mümkün değil. Bazı evlerde kamışlarla kapatıldıktan sonra çamur sıva ile üzeri kapatılarak duvar oluşturulmuş. Kamışlar demir filizi vazifesi görüyor, toprak da çimento. Yapı elemanı olarak, briket, tuğla gibi unsurları görmek mümkün değil. Çatı kapatmada da aynı tarz doğal ürünler kullanılmış ama nadiren de olsa sac çatıya da rastlamak mümkün. Evler dip dibe değil. Araları oldukça mesafeli. Birkaç ev bir arada kümeleşmiş. Kümelerin arası ise oldukça açık. Köylerde yayvan bir yerleşim söz konusu. Yerleşim daha çok güzergah üzerideki hattın sağında ve solunda yoğunlaşmış. Evlerin önünde hayvan olarak, keçi ve keçi yavrularına, inek, öküz ve bufalo tarzı hayvanlara rastlamak mümkün. At, eşek, kedi, köpek görmek neredeyse mümkün değil. Köylerin çoğunda elektrik bulunmuyor. Ziraatçılık da en iptidai yöntemlerle yapılıyor. Tarlalar, karasabana camızlar koşularak sürülüyor, tarladan pirinç kökleri orakla yolunuyor ve daha sonra bunlar camız koşulu kağnılarla düvenle sürülmek üzere harman yerine getiriliyor. 59 Traktör henüz tüm köylere girmemiş. Çok nadir göze çarpıyor. Motosiklet, bisiklet ve motoguzzu tarzı küçük araçlar köyler ve kent arasında yaygın ulaşım aracı. Üst kasası kapalı olan küçücük motoguzzu’ya içine ve dışına onlarca insan sığıyor. Kadınlar bile sıklıkla motosiklet ve bisikletle bir yerden bir yere gidiyorlar. Köylerden tarlalara gidip gelen çok sayıda insanla karşılaşıyoruz yollarda. Kafalarının üstünde kendi hacimlarınca ot yığınını evlerine taşıyan kadınlar, getirdikleri bu pirinç yığınlarını kurutup döğerek temel besin maddesi olan pirinci elde ediyorlar. Ayda bir iki çuval pirinci stoklayan ailesinin o ayki ihtiyacını karşılamış oluyor. Aile reisleri, kadınlar ve çocukların hepsi tarım emekçisi olarak çalışmak zorunda. Hintli zengin toprak ağalarının sahibi bulunduğu uçsuz bucaksız pirinç tarlalarında çalışmaları karşılığında kendisine 60 verilen küçük birkaç tarladan elde ettiği ürünlerle yaşamlarını sürdürmek için topyekün çalışmak zorundalar. Köylerdeki Hindular arazi bakımından, Müslümanlardan daha geniş imkanlara sahiplermiş. Toprak reformu gerçekleştirmek isteyen yeni yönetimin, toprağı işleyebilecek olana tahsis etme vaadi ne kadar gerçekleşti bilinmez ama Nepal’de şu an için toprağa bağımlılık, yaşamın olmazsa olmaz tek alternatifi. Köylerdeki evlerde şebeke suyu bulunmuyor. Ya ortak tulumbalarla su çıkarılıyor ya da en yakın dereden veya başka bir kaynaktan su getiriliyor. Ülkede genel olarak yer altı suyu problemi yok. Muson yağmurları oldukça etkili yağdığı için kuraklıktan kaynaklı bir kıtlık söz konusu değil, ama daha öncede belirttiğimiz gibi yoksulluk ve yoksunluğun tüm izlerini bu köylerde görmek mümkün. Yol kenarlarındaki kanal ve çukurlarda biriken çamurlu suların bazı bölümünden kil kıvamında çamur getirilerek, çamaşır ve bulaşık yıkamada kullanılıyor. Köylere henüz sabun ve deterjan girmemiş. Kentlerde şebeke suyu olmasına rağmen, sabun ve deterjan henüz tam yaygınlaşmış değil. Ülkemizin elli atmış yıl önceki hali ile birebir örtüşen bir yaşantı hüküm sürüyor köylerde. Şişmanlık veya obezite henüz Nepal’e sirayet etmemiş. Halkın çoğu, diri, dinç ve kuru. 61 MEDRESELER / OKULLAR Köylerin bir çoğunda Müslümanlar Hindularla beraber yaşıyorlar. Gezdiğimiz köylerden sadece biri yekpare Müslümanlardan oluşuyordu. Tarım işlerinin azaldığı kış günlerinde, Müslümanlar hem kendi eğitimleri hem de çocuklarının eğitimiyle ilgili organizasyon yapmışlar. Yeterli Müslüman potansiyeli olan köylere, yakın köylerden öğrenci taşınarak, orada okul/medrese teşekkül ettirilmiş. Çoğu medrese veya okul etrafı ağaç ve kamışlarla çevrili, kapıdan girilebilen büyükçe bir alanın kenarlarına U şeklinde oluşturulmuş gölgelikler şeklinde. Her bir gölgelik, aynı zamanda bir derslik anlamına geliyor. İki derslik arası bazen doğal malzemelerle tecrit edilmiş ama orta alana bakan bölümler açık bulunuyor. Bu gölgeliklerin altında öğrenciler çoğu yerde yere oturarak ders dinliyorlar. Dersliğin bir tarafında da bir şekilde monte edilmiş kara tahta bulunuyor. 62 Nepal’deki Cemaati İslami’ye bağlı bu açık hava akademilerinde üç yıllık zorunlu devlet eğitimi dışında okul öncesi ve sonrası 20 yaşına kadar İslami Eğitimler veriliyor. Arapça ve İngilizce temel dil olarak verilen eğitimlerde, Kuranı Kerim ve temel İslami disiplinlerle Matematik ve Fenni dersler kademeli olarak, erkek veya kız öğrencilere ayrı mekanlarda veriliyor. Kendi imkamları ile taş üstüne taşı koyacak maddi imkanları olmayan Müslümanların bu eğitim organizasyonlarına yeni yeni bir kısım dış desteklerle, betonarme derslikler, okullar, yurtlar ve camiler gibi katkılar yapılmaya başlanmış. Bu katkıların önemli kesimi Ülkemizden İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından gerçekleştirilmiş. Ayrıca Katar Bankası ve Suudi Krallığı’nın bina, okul, derslik ve mescid katkısını unutmamak lazım. Her köyde olmayan bu yapıların çoğu son beş yıl içinde yapılan yapılar. Bu yapılar bulundukları yerlerin en görkemli ve en dikkat çeken konforlu modern yapıları. Çoğu yerlerde devlet okullarından bile konforlu olan bu yapılara bazen Hindular bile çocuklarını vermek istiyorlarmış. Bu okulların sorumlu gönüllü bir müdürü, idare heyeti ve eğiticileri İslam Cemaati tarafından görevlendirilip organize ediliyor. Sorumlular kendi köylerindeki bu medreselerin yöneticiliğini bazen, şehir merkezinden veya başkentten yürütmek durumunda kalıyorlar. Özellikler Müslüman sayısı az olan köydeki öğrencilerden taşımayla gelmesi mümkün olamayanlar için, merkezi köylerde yurt yapılması gerekmektedir. Müslümanların yaşadığı köylerde yine küçük de olsa bir camii ve minaresi görmek bazen her şeye değiyor. 63 Bu tür eğitim organizasyonlarının kent merkezlerinden ziyade köylerde yapılıyor olmasının nedeni, hem yönetimin gözünün önünde olmamak, hem de Müslüman nüfusun çocuklarının en yoğun olduğu yerler köyler. Nepalli Müslümanların küçük bir azınlık olarak yaşadığı bu ülkede, haddinden fazla tedbirli ve temkinli olması gerekiyor. En ufak bir kıvılcım veya gerilim Allah korusun, Müslümanların top yekün imhasına bile neden olabilir, bu ülke Arakan’a dönebilir. KURBAN KESİMİ İlk kesim noktası olan Brednegar’ın 10 km doğusundaki Kamalpur Köyü’ne gidiyoruz. Engebeli toprak yolları bir saat zarfında aşarak düz bir ovada kurulu bulunan kesim noktasına ulaşmak için birkaç köyün içinden geçmek gerekiyor. Kalampur Köyü’nde evlerin arasında bir yerde, bizim gelmemizi bekleyen köylüler karşılıyorlar bizi. Köyün İmamı ve sorumlusu olan Ali Ömer ve Mahmud Aminuttin’le tanışıyoruz. Kısa bir bayramlaşmadan sonra kurbanlık telaşıyla herkes bir şekilde işbölümü yapmışcasına vazifesini icraya koyuluyor. Kimi kurbanın getirilmesini, kimi akacak kan için çukurun eşilmesini, kimi kurbanı yatırmak üzere iple bağlanmasını gerçekleştirmek üzere vazife başında. Birkaç genç de İHH pankartını asacak yer telaşındalar. Kurbanın kesimini ve gelen yabancı konukları özen ve dikkatle süzen çocuklar ve 64 kamıştan barikat olan bahçe duvarı görevi gören paravanların arkasından bakan kadınların meraklı bakışları arasında İmam, bismillah deyip eğri uzunca paslı gibi gözüken siyah bıçağı ile boğazlıyor, bufaloyu. Bufolo dedikse, bizim besili camuzlarımıza hiç benzemiyorlar. Tarımın tüm yükünü çeken bufolalar, etten çok kemikleriyle ayakta durmaya çalışan hayvanlar. Bizim ülkemizde 7 kişilik olarak kestiğimiz tosunların belki yarısı kadar ağırlıkta. Kesim sonrası, etrafın ve süslü bayram çocuklarının fotoğrafını çekip, onlara yanımızda getirdiğimiz, İHH balonları ve şekerleri veriyoruz. Kurbanın parçalanıp, dağıtılması zaman alacağı için, diğer köye yetişmek üzere vedalaşıyoruz, Kalampurlularla. Aracımızın etrafını saran meraklı kalabalığın uğurlamasıyla ayrılıyoruz, bu köyden. 65 İkinci kesim noktamız olan Brednegar’ın batısında ve 30 km uzaklıkta bulunan Ghuski Köyü. Bu köye engebeli ve çukur yollardan, güçlü bir araçla 3 saatte ancak ulaşabildik. Yolda neredeyse bizden başka hiçbir vasıtaya rastlamadık. Merkezden uzaklaştıkça yolların engebesi da artıyor. Bu köy nüfus ve aynı zamanda Müslüman nüfus bakımından oldukça kalabalık. Bu köye İHH tarafından yaptırılan Nejmettin Erbakan Okulu ve Camisinin bulunduğu yerde kurban organizasyonu yapılmış. Okulun kurulu bulunduğu 15 bin metrekarelik geniş alanın sağında Hilal Public School, solunda yeni yapılan Necmettin Erbakan Okulu, karşı tarafta da Camii bulunuyor. Caminin yanında Katar Bankası tarafından yapılan inşaat da devam ediyor. Kurban kesimi de ortadaki büyük alanın bir köşesinde yapılıyor. Kurban kesimi sonrası, Okulun yöneticisi Cemil Bey tarafından hazırlanan öğle yemeğini, diğer okul yöneticisi ve öğretmenleriyle beraber yiyoruz. Buradaki yapılar, Nepal’in gördüğümüz köylerindeki en modern yapılar. Kurban etleri parçalanıncaya kadar, 5 km uzaktaki bir başka köye kesim için gidiyoruz. Bu köydeki El İslah İdeal School’a gidiyoruz. Okulun bulunduğu alanda hiçbir modern bilindik yapı elemanı yok. Herşey tamamen doğal. Okulda kalabalık bir Müslüman topluluğu karşılıyor bizi. Kimi kurbanları kesmişler parçalamışlar, kimisini kesmek için de bizi bekliyorlar. Kesimi Yakup Işık kardeş gerçekleştirdi, bizim ülkemize özgü sesli tekbirler eşliğinde. Burada kurban keserken bizde olduğu gibi sesli tekbir getirmiyorlar. Sessiz dua edip, bismillah deyip kesiyorlar. 66 Okulun gölgelikleri altında hem soluklanmak hem de tanışmak üzere oturuyoruz. Okulun yöneticisi, Aktar Hüseyin isminde, genç, dinamik ve girişken biri. Okulun hatıra defterine izlenimlerimizi yazdıktan sonra okulla ilgili bilgiler alıyoruz. 1500 civarında kız öğrenciye eğitim veriyorlarmış. Müfredatı diğer medreseler gibi. Bu iptidai ve ilkel şartlarda, azim ve kararlılıkla ortaya konan gayretler, herhalde Müslümanlık adına dünyanın en önemli çalışmaları. Ülkemizin eğitim imkanlarını göz önüne aldığımızda aramızda uçurumlar olmasına rağmen, idareci ve öğretmenlerinin, öğrencilerinin gözlerindeki ışık, göğsümüzü kabartırken, ülkemizdeki o denli imkanlar içinde ne kadar küçük şeylerle uğraşmak durumunda olmamızdan dolayı da utanç duyuyorum. Bir tarafta kıt niğmete şükreden Müslümanlar, bir yanda sınırsız niğmete nankörlük eden bizler. Sorgumuz ağır olsa gerek, sahibi olduğumuz bunca niğmetten dolayı. Aktar Hüseyin’e burasının dünyanın en büyük Açıkhava akademisi olduğunu söylememiz, kendisini memnun ediyor. 67 Sonra yeniden Necmettin Erbakan Okuluna gelip hazırlanan etlerin poşetlenip dağıtılmasına yardımcı oluyoruz. Çocuklara balon ve şeker dağıtıyoruz. Akşam namazı sonrası, dönüş için çıktığımız yol, gözümüzde oldukça büyüyor. Düzgün bir yol niğmetinin ne demek olduğunu, ülkemizin yollarında seyrederken ne kadar şükretmemiz gerektiğini bir kez daha idrak ediyoruz. Araç içinde sesimiz soluğumuz kesilmiş vaziyette, içimiz dışımıza çıkacak gibi uzun bir yolculuktan sonra otelimize geliyoruz. İKİNCİ BAYRAM GÜNÜ Bayramın ikinci günü sabah 7’da çıkıyoruz yine aynı ekiple. 25 Km. batıdaki Bhutha Köyüne gidiyoruz. Kalabalık bir köy. Müslüman nüfus bakımından da oldukça şanslı. Köyde bulunan Cemaati İslam ve İslah Okulunun Başkanı İlyas Felahi, köyde 25 bin müslümanın yaşadığını ve bunların 7000’inin eğitilmesi gereken gençler olduğunun altını çiziyor. Beni çok memnun eden 7000 eğitilmesi gereken çocuk ve genç vurgusu, müslümanların eğitimlerine ne kadar önem verdiğinin göstergesi. Okulun İdari Kurulu Başkanı Zafir Alem ve diğer idarecilerle beraber, sabah kahvaltısı yapıyoruz. Ama kahvaltı dedimse, aynı menü; pirinç ve et. Okulun oturduğu alan 20 metrekareden büyük. İlk başlarda ilkel ve iptidai gölgeliklerde başlayan eğitim, yörenin öğrenci potansiyeli, idarecilerin fedakarlığı ile dış destekle zaman içinde yavaş yavaş modern betornarme binalara terk etmiş kendini. Tek katlı derslikler, 250 kişilik yurt binası ve Suudi Kral68 lığı tarafından henüz yapılan 3 katlı okul binası göz dolduruyor. Okul öncesi, ilkokul, ortaokul, lise ve yüksek okul düzeyinde eğitimin verildiği okulda toplam 3000 öğrenci öğrenim görüyor. Dışarıdan gelen katkılarla, bölge okulu olarak 14 bin öğrencinin eğitim göreceği dev bir eğitim kompleksi planlıyorlar. Okulda 70 eğitici, 5 de idari personel bulunuyor. Bu nadide eğitim yuvasında öğreniyoruz, Nepalce temel kelimeleri: Giya hal he: Nasılsın? Tiighe: İyiyim. Abgesehe:Sen nasılsın? Abga nam kehe: Adınız nedir? Sunui: Merhaba. Bu köyde kesilen 9 büyükbaşın kesim ve dağıtımını gerçekleştirdikten sonra vedalaşıp ayrılıyoruz. Bu okulda tanıştığımız aynı köydeki Davet ve Islah Merkezi Genel Sekreteri Şehabettin İslahi’nin ısrarlı daveti üzerine dönüşte onun okulunu da ziyaret ediyoruz. Yaklaşık 3 bin metrekarelik bir etrafı çevrili arsa üzerinde iki odalı küçük iptidai idare binası ve açık alandaki gölgeliklerde eğitim verilen okulda Şehabettin İslahi, Arabistan’da eğitim görmüş ve akide ile Arapça dersleri veriyor. Aynı köyde Cemaati İslami’den bağımsız bir eğitim gayreti ile bir kısım katkılarla okullarını geliştirmek istiyorlar. 69 10 Km kadar uzaktaki İslamnegar veya İslamhu diye isimlendirilen, nüfusunun tamamı Müslüman olan köye gidiyoruz. Bundan başka nüfusunun tamamı Müslüman olan başka köy yokmuş. Bu köyde 350 aile yaşıyor. Bu köyde de Darul Furqan isminde bir okul/medrese bulunuyor. Orta halli eğitim yapılarının olduğu bir köy. Darul Furkan’ın yöneticisi Doktor İsrail isminde bir Müslüman. Okul alanında kalabalık bir grupla karşılanıyoruz. Haris Ensari isimli İngilizce öğretmeni gençle tanışıyoruz. Tanışıp biraz oturduktan sonra köyde bir kanser hastası ve özürlü bir gencin tedavi masrafları için talep ettikleri katkıyı, İHH adına Yakup Işık, prosedüre uygun bir şekilde hallediyor. Köydeki kalabalık grup içindeki özellikle çocukların, bizi tepeden tırnağa süzdüklerini gören Haris Ensari, rahatsız olduğumuzu düşünerek, sizi merak ettikleri için, acayiplerine gittiğiniz için bakıyorlar diyor. Biz de problem olmadığını söylüyoruz. Burada 3 büyükbaş kurbanın kesim ve dağıtımını gerçekleştirdikten sonra ayrılıyoruz. 70 Buradan ayrıldıktan sonra Çatabelli köyünde İHH tarafından yaptırılan Bilali Habeşi Camisinde Gulam Resul’le buluşuyoruz. Burada Camii ile aynı alanda bulunan medresede kesilen 4 büyükbaş hayvanın kesimine nezaret ediyoruz. Caminin bulunduğu yerin arkasındaki 10 bin metrekarelik göleti alarak burada balık yetiştirmek istediklerini söylüyorlar. Öğle namazını ikindiyle cem edip kıldıktan sonra, Çatabelli köy merkezine geçiyoruz. Köyde bulunan Muhammediye medresesinde Gençler arası Kuranı Kerim Okuma Yarışması olduğunu öğreniyoruz. Bambu ağaçlarıyla oluşturulan çadır gölgelikler altında plastik sandalyelerde oturan bin kişilik bir kalabalığın yanına geldiğimizde kürsüden Gulam Resul ve Türkiye’den Hilafeti Osmani’den gelen misafirler anons edilince program kesiliyor. Hepimizi kürsüye davet ediyorlar. Kürsüye yerleşinceye kadar ve söz İmam Gulam Resul’e verilinceye kadar kimse konuşmuyor. Biz Gulam Resul’ün karizmasına burada bir kez daha tanık oluyoruz. 71 Gulam resul konuşmasında, biz Türkiye İHH’dan gelen misafirleri tek tek tanıtıyor ve övgüyle bahsediyor. İHH’dan Yakup Kardeş de kısa bir selamlama konuşması yapıyor, niçin burada bulunduğumuzla ilgili. Gulam Resul de tercüme ediyor. Göğüslerimize gömleklerimizin üzerine, yuvarlak, kenarı kurdaleli el yazmalı kokartları iğnelemek isteyen görevli gencin gömleğime kokartı iğnelerken niye bu kadar uğraştığını sonra anlıyorum. Çünkü iğne yerine bulabildikleri paslı bir ince cam çivisiyle bu işlemi gerçekleştirmeyi başarmış. İşte yokluk böyle bir şey. Bir iğne olmaz mı, olmuyor işte… Daha sonra sözü alan hatip’de, Türkiye, İstanbul, Hilafeti Osmani, Tayyib Erdogan, ümmet bilinci, kardeşlik şuuru ile ilgili kısa bir konuşma yapıyor. Aynı zamanda feshedilen mecliste ki eski milletvekillerinden biri de kısa bir konuşma yaptığı kürsüde, kız ve erkek gençlerin Kur’an tilavetlerini dinliyoruz. Gölgelik alanlar ortadan bölünerek bayanlar içinde ayrı bir alan oluşturulmuş. 72 Kürsüye gelen birinin elindeki renki bloknotlar ve üzerindeki takkelerle atkı, kürsü görevlisine teslim ediliyor. Biz misafirlerin kafamızda takke olmaması dikkatlerini çekmiş, herhalde bize takke hediye edecekler diye düşünürken, göz ucuyla baktığım takkelerden birinin kullanılmış ve sararmış olduğunu görüyorum. Aynı durumu fark eden bir başka kürsü görevlisi çaktırmadan takkeleri ortadan yok ederek, bloknotları bize, atkıyı da Gulam Resule törenle hediye ediyorlar. Yoksul bir köy yerinde dört takkeyi bulup ortaya çıkarmak o kadar kolay bir iş olmasa gerek. Daha sonra Gulam Resul, devam eden programın sorumlularından müsaade isteyerek Muhammediye Medresesinin ikinci kattaki ofisine geçiyoruz. M.Eyyub Huseyin Medrese ve köy hakkında bilgiler verdi. Burada da 4 büyükbaş kurban edildi. Dönüş yolunda Gulam Resul’e mümkün olabilirse, Nepal’deki milli parklardan birine gitmek istediğimiz söyledik. O da bunun zor olduğunu ama ormanlık bir alana gidebileceğimizi söyledi. Birednegar’ın kuzeyine 50 km mesafede bulunan Dharan’a gittik. Yol güzergahında devam ettikçe ormanın yoğunluğu artan bu kent, Himalaya’lardaki kamp kuran turistlerin uğrak noktası. Turist yoğunluğundan dolayı gelişmiş bir kent. İmarı, yolları, evleri, araçaları ve halkının modern yaşantısı ile Nepal’in gördüğümüz kentlerinden çok farklı bir yapısı var buranın. Dar vakitte sadece gidip görmek ve farklı bir yaşam biçimine tanık olmak açısından görmüş olduk, Dharan’ı. Otele döndükten sonra odamızda getirdi73 ğimiz nevalelerle akşam yemeğimiz yedik, çayımızı içtik. ÜÇÜNCÜ BAYRAM GÜNÜ Bayramın üçüncü günü yine sabah erkenden köylere ziyaretlere başlıyoruz. İlk durağımız 15 km batıda bulunan Belha Jhora köyü. 2700 müslümanın yaşadığı köyde 7 adet büyükbaş kurbanın kesim ve dağıtım organizesini hallettikten sonra, köyün genç imamı Seccad İmam kahvaltı yapmak üzere evine davet ediyor. Doğal malzeme, kamış ve çöplerle paravan oluşmuş kapıdan girdikten sonra avlunun hemen bitişiğinde kapıdan girilen toprak ile sıvanmış tamamen doğal yapı malzemelerinin kullanıldığı odada serili olan sofraya oturduk. Et yemeği, pilav ve kadayıftan yedik. Bizim yemek yediğimiz odada yerde serili minderlerden başka hiçbir eşya yoktu. Arka taraflarda başka odalar bulunuyordu. Evin avlusunda bir metrelik kamışlara samanla karıştırılan hayvan pisliği özenle yapıştırılmış ve sıra sıra dizilmişti. Bu kuruyan kerpiç şişleri yakacak malzemesi olarak kullanılıyordu. Evin girişinde de çamurdan kurutularak yapılan küçük ocaklar vardı. Seccad’ın misafirperverliği ve nezaketine teşekkür edip vedalaşarak ayrıldık. 74 Daha sonra da 30 kilometre uzaklıkta bulunan Bhokraha Köyüne geçtik. Burada da Cemaati İslaminin büyük bir okulu bulunuyor. Müslüman nüfusun yoğun olduğu bir köy. Çevre köylerden taşınan öğrencilerin kalacağı 200 kişilik bir yurt projesini İHH organize etmiş. Kayseri Develili bir hayırsever, Meryem Üstünsoy adına buradaki yurdun finansmanını karşılamış. Temeli henüz kazılmış bulunan yurt iki yıla kalmadan bitirilecekmiş. Okulun idarehanesinde oturarak hem sohbet edip hem de okul idarecileri ile tanışıyoruz. Gulam Resul yirmiye yakın tüm Müslümanları tek tek adıyla takdim ederek, bize tanıştırıyor. Şehid Ahmet Faizan’ın biraderi İhsan Beyle de tanışıyoruz. Ahmet Faizan da bu köydenmiş. Tanıştıklarımız arasında Osman isminin olmamasını nedenini soruyoruz. Gulam Resul benim amcamın adı Osman diyor ve biraz rahatlıyoruz. 75 Yapılacak yurdun projelerini inceleyen İnşaat Mühendisi Harun Çelik kardeşimiz, eğer isterlerse teni projelerinin çizimini Türkiye’den ücretsiz yaparak göndereceklerini söylüyor. Daha sonra da Şehid Faizan Ahmed’in kabrini ziyarete gidiyoruz. Yemyeşil insan boyu farklı yapraklı otlar arasından geçerken, burası nere diye soruyorum, mihmandarımıza, o da kabir diyor. Ama kabire benzer hiçbir şey göremiyoruz, Şehid’in kabrinin başına gelinceye kadar. Bildiğimiz ot bürümüş bahçe. Etrafı bir buçuk metre yüksekliğinde kamışlarla çit şeklinde çevrilmiş alanın, Faizan’ın mezarı olduğu söyleniyor. Kuran okuyup, dua ettikten sonra, Gulam Resul, Şehid Faizan Ahmed hakkında kısa bir bilgi verip dua ediyor. Allah rahmet eylesin, Nepal Cemaati İslaminin, eğitim faaliyetlerinde çok önemli katkıları olmuş, şehidimizin. Medrese öğretmenliğinden başlayıp, tüm faaliyet ve organizasyonlarında katkısı olan, yerinde duramayan bir hareketliliğe sahipmiş, Faizan. 76 Sonrasında da okul alanının biraz yakınında bulunan kız yurdunu ziyarete gidiyoruz. 2 Katlı yurda kapıdan girdikten sonra ortada geniş bir avlu ve dört bir tarafı odalarla çevrili bir planı var. Öğrenciler tatilde olduğu için, birkaç odayı görmek istiyoruz. Odada beş altı tane ahşap tek kişilik sedir tarzı yatacak ranza, dağınık vaziyette yatak, yorgan ve çarşaflar, ortaya atılmış kitaplar, ortalarda yemeği ile terk edilmiş tabaklar. Yeri gelmişken söyleyeyim, sedir veya karyola üzerinde kalın yataklarda değil, daha ince minderler üzerinde yatıyorlar insanlar. Odada gördüğümüz manzara pek içacıcı değildi. Burada yaşayan Müslümanların, tertip, düzen ve temizlik konusunda bir intizama girmesi gerekiyor. Keşke bu yapılan yurda ülkemizden gönüllü bir bayan bir yıl gelse de sadece kız öğrencileri, tertip, düzen ve temizliğe alıştırsa ne kadar büyük bir hayır olurdu. Belki İHH’nın bu tarz sosyal katkı sunacak projeleri de yürütmesi gerekiyor. Dönüş için hazırlıklara başlayıp, Eczacı Doktor Muhammed Şerif’in kliniğine bırakmış olduğumuz çanta ve valizlerimizi almak üzere, kent merkezine gidiyoruz. Doktor Şerif’in eczanesinde litrelik kahverengi şişelerle dizilmiş sıvı ilaçları, yine litrelik kavanozlar içinde hapları görünce şaşırıyoruz. Kimin ne derdi varsa biraz ondan, biraz bundan küçük şişelere doldurup veriyor doktor Şerif. Hapları da sayarak küçük şişelere eliyle tek tek sayarak dolduruyor. Allah şifa versin. 77 İkindi sonrası Gulam Resul’le birlikte, Bratnegar’dan iç hatlarla ve geciken küçük bir uçakla yeniden başkent Katmantu’ya uçuyoruz. Bir gece kalacağımız Radisson Hotele geliyoruz. Ertesi gün Nepal Katmantu’da Cihangir’le son gezi yerlerimizi de gördükten sonra, Gulam Resul ve Arif kardeşle vedalaşarak ayrılıyoruz. İki saat süren yolculukla Yeni Delhi İndira Gandi havaalanına geliyoruz. THY uçağını 10 saat beklemek zorunda olduğumuz için, vaktimizin çoğunu mescitte uzanarak geçiriyoruz. Sabah namazını kıldıktan sonra bindiğimiz uçakla, Pakistan, Afganistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve Karadeniz üzerinden bir hilal çizerek İstanbul Atatürk havalimanına 6 saat sonra iniyoruz. Komşularımızla yaşadığımız ‘sıfır sorun’(!) yolculuğumuzu yaklaşık bin kilometre ve 1 saat uzatıyor. 78