Benliğimin hâkim Niall‟a... ıtturk. com hra BÖLÜM
Transkript
Benliğimin hâkim Niall‟a... ıtturk. com hra BÖLÜM
Benliğimin hâkim Niall‟a... ıtturk. com hra BÖLÜM BĠR Aynaya yüzümü sıkıntıyla buruĢturarak baktım. Bir türlü söz dinlemeyen lanet olası saçlarım ve hastalanıp beni bu angaryaya mecbur eden lanet olası Katherine Kanavagh. Gelecek haftaki final sınavlarım için çalıĢıyor olmam gerekirken, burada durmuĢ, saçlarıma fırçayla söz geçirmeye çalıĢıyordum. Islak saçla uyumamahyınu Islak saçla uyumamalıyım. Bu mantrayı arka arkaya tekrarlarken, saçlarımı fırçayla kontrol altına sokmayı bir kez daha denedim. Çileden çıkarak gözlerimi devirdim ve aynadaki, yüzüne fazla iri gelen mavi gözlerini bana dikmiĢ soluk tenli ve kahverengi saçb kıza bakıp pes ettim. Tek seçeneğim, inatçı saçlarımı atkuyruğu yapmak ve az da olsa prezantabl görünmeyi ummaktı. Kate oda arkadaĢımdı ve gribe yenilmek için bula bula bugünü bulmuĢtu. Bu yüzden, adını daha önce hiç duymadığım mega-sa- nayici zengin iĢ adamıyla okul gazetesi için sözleĢtiği röportaja gidemeyecekti. Böylece ben gönüllü edilmiĢtim. Ġneklemem gereken final sınavlarım, bitirmem gereken bir denemem vardı ve bu öğleden sonra çalıĢıyor olmam gerekiyordu; ama hayır, bugün Grey ġirketler Topluluğu‟nun gizemli CEO‟suyla bir araya gelmek için. Seattle Ģehir merkezine 165 mil direksiyon sallayacaktım. Sıra dıĢı bir giriĢimci ve üniversitemizin önemli bağıĢçısı olan Grey'in vakti olağanüstü kıymetliydi -benimkinden çok daha kıymetliama Kate'e bir röportaj bahĢetmiĢti. Kate, gerçek bir baĢan, demiĢti. Kate'in lanet olası ders dıĢı aktiviteleri. Kate oturma odasındaki kanepeye kıvnlmıĢtı. 10 E L Jamtı Kulak tırmalayan kısık sesiyle. “Ana. uzgunum. bu röportajı kapmam dokuz avımı aldı. Tarihi değiĢtirmek bir altı ayımı daha alır ve o zamana kadar ikimiz de mezun olmuĢ olacağız. Editor olarak bu iĢi mahvedemem. Lütfen." diye yalvarıyordu. Bunu nasıl baĢarıyordu? Hastayken bile çocuksu ve muhteĢem görünüyordu; çilek «ansı saçlan yerli yerinde, yeĢil gözleri Ģu anda kırınızı ve sulu olsa da hâlâ parlaktı. Aniden beliren sempati dalgasını görmezden geldim. Tabii ki giderim. Kate. Sen yatağına dönmelisin. XvQuil ya da Tvlenol ister misin?” “N‟yQuil. lütfen. Sorular ve dijital kayıt cihazım burada. ġu kayıt tuĢuna basman yeterli. Not al. ben hepsini yazıya dökerim.” Ġçimde yükselen panik duygusunu boĢ yere bastırmaya çalıĢarak. “Hakkında hiçbir Ģey bilmiyorum,” diye mırıldandım. “Somlar iĢini görür. Haydi git. Yolun uzun. Geç kalmanı istemem." Tamam, gidiyorum. Yatağına dön. Daha sonra ısıtman için çorba yaptım." Ona sevgiyle baktım. Katc. bunu sadece senin için yapanm. “Isıtırım. Bol Ģans. Ve teĢekkürler. Ana: her zamanki tribi hayatımı kurtardın." Sırt çantamı alırken ona buruk bir gülümsemeyle baktım ve kapıdan çıkıp arabaya yürüdüm. Kate'in beni bunu yapmaya ikna etmesine irin verdiğime inanamıyordum. Ama Kate beni neye olsa ikna ederdi. Olağanüstü bir gazeteci olacaktı. Kendini çok iyi ifade edebilen, güçlü, ikna edici, tartıĢmaya açık ve güzeldi: benim canım, canım arkadaĢımdı. Washington. Vancouver‟dan Interstate 5‟e doğru ilerlerken yollar açıktı. Henüz erkendi ve saat ikiden önce Seattle da olmam gerekmiyordu. Neyse ki Kate bana spor Mercedes SLKsını ödünç vermiĢti. Eski VW Kaplumbağa‟m Wandamn bu yolculuğu vaktinde tamamlayacağından emin değildim. Ah. Mercedesle yolculuk eğlenceliydi ve pedalı köklerken kilometreler hızla akıp gidiyordu. 11 Van$ noktam Bay Grey‟in küresel Ģirketinin ana merkeziydi. Her mimarın faydacılık hayalini süsleyen, yirmi katlı, her yeri kavisli cam ve metalden ibaret iĢ merkezinin cam on kapısının üzerindeki çelikte, dikkat çekmeyen harflerle GRKY EVĠ yazıyordu. Oraya vardığımda saat ikiye çeyrek vardı; devasa -ve samimi olmam gerekirse sinir bozucu- cam. çelik ve beyaz kum taĢı lobiye adım atarken geç kalmadığım için derin bir oh çektim. Sağlam kum taĢı masanın arkasından çok çekici, bakımlı, sarıĢın bir kadın bana gülümsedi. Üzerinde gördüğüm en Ģık kömür rengi ceket ve beyaz gömlek vardı. Kusursuz görünuyordu. “Bay Grey‟i görmeye geldim. Katherine Kavanagh adına Anas- tasia Steele." “Bir saniye lütfen. Bayan Steele." Ben sıkılgan bir tavırla karĢısında dikilirken kaĢım kaldırdı. Lacivert ceketim yerine Kate'in spor ceketlerinden birini ödünç almadığıma piĢman olmaya baĢlıyordum. Çaba göstermiĢ ve sahip olduğum tek eteği, diz hizası, derli toplu çizmelerimi ve mavi bir kazak giymiĢtim. Bana göre Ģıktı. Kadın sinirimi bozmuyormuĢ gibi görünmeye çalıĢarak, saçımın firari tu tamlarından birini kulağımın arkasına ittim. “Bayan Kavnnagh‟ı bekliyorlarmıĢ. Lütfen Ģuraya imam atın. Bayan Steele. Sağ taraftaki son asansöre binip yirminci katın düğmesine basın." Ben imzamı atarken, hiç Ģüphesiz halimle eğlenerek kibarca gülümsedi. Ön yüzeyine çok kararlı harflerle "ziyaretçi" kelimesinin vazıh olduğu güvenlik kartını verdi. Kendimi sırıtmaktan alamadım. Sadece ziyaretçi olduğum her halimden belliydi. Buraya hiç mi hiç uymuyordum. Kendi kendime iç geçirdim. IkğiĢen bir Ģey yok. Kadına teĢekkür ettikten sonra, asansörlere doğnı ilerlerken, iyi kesimli siyah takım elbiseleri içinde benden kat kat Ģık görünen iki güvenlik görevlisinin önünden geçtim. Asansör beni son hızla yirminci kata çıkardı. Kapılar kayarak açüdı ve kendimi bir kez daha cam. çelik ve beyaz kum taĢından ibaret bir lobide buldum. Yeni bir kum taĢı masa ve beni selamlamak 12 t. L jamcs için ayağa kalkan yine sardın, anın bu koz siyah ve beyaz kusursuz bir kılık içindeki bir kadın tarafından karĢılandım. “Bayan Steelo, burada bekler misiniz lütfen?" Beyaz deri koltukların durduğu bir bekleme alanını iĢaret ediyordu. Peri koltukların arkasındaki cam duvarlı, geniĢ toplantı odasında yine bir o kadar geniĢ ve etrafında en az yirmi sandalye olan, koyu ahĢap bir masa vardı. Masanın diğer tarafında Ģehirden güneye doğru bakan bir Seattle manzarasına hâkim boydan boya bir cam yükseliyordu. Göz alıcı manzara beni bir an için dondurmuĢtu. Vay canına. Oturdum, çantamdan çıkardığım sorulan, içimden bana kısa bir biyografi vermediği için Kate‟e söverek, gözden geçirdim. Röportaj yapmak üzere olduğum bu adam hakkında en ufak bir bilgim yoktu. Doksan yaĢında da olabilirdi, otuz da. Belirsizlik sinir bozucuydu, yeniden yüzeye çıkan heyecanını huzursuzluk içinde kıpırdanmama neden oluyordu. Birebir röportajlar konusunda hiçbir zaman rahat olmamıĢım; odanın arka tarafında dikkat çekmeden oturacağım bir grup tartıĢmasının anonimliğini her zaman tercih ederdim. Dürüst olmam gerekirse, kampüs kütüphanesinde bir koltuğa kıvnlıp klasik bir Ġngiliz romanıyla baĢ baĢa kalmayı, cam ve taĢtan yapılma devasa bir yapıda sinir içinde kıpırdanıp durmaya yeğlerdim. Kendi kendime gözlerimi devirdim. Topla kendini, Sterle. Fazla soğuk ve modem olan binaya bakılırsa. Grev kırk yaĢlannda. formda, yanık tenli ve çalıĢanlanyla uyum içinde olacak Ģekilde açık renk saçlı olmalıydı. Sağ taraftaki büyük kapıdan yine zarif ve kusursuz giyimli bir sarıĢın çıktı. Bu kusursuz sanĢın olayı da neyin nesiydi böyle? Burası Stepford'dan farksızdı. Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Son sanĢın, “Bayan Steele? diye sordu. Hırıltılı bir sesle, “Evet,” dedim ve gırtlağımı temizledim. “Evet." Bu evet daha kendinden emin çıkmıĢtı. "Bay Grey sizi bir iki dakikaya kadar görecek. Ceketinizi alabilir miyim? ,3 “Ah. lütfen." Debelenerek ceketimden sıyrıldım. "Ġçecek bir Ģeyler ikram eden oldu mu?' “Hmm, haĢır." Ah. Tannnı. Yoksa Bir Numaralı SarıĢının baĢı belada nnydı? Ġki Numaralı SanĢm kaĢlarını çatarak masadaki genç kadını süzdü. Dikkatini tekrar bana çevirerek. “Çay. kahve, su. ne alırdınız?‟ “Bir bardak su. lütfen. TeĢekkürler." diye mırıldandım. “Olivia. lütfen Bayan Steele e bir bardak su getir." Sesi sertti. Olivia ayağa fırladı ve hızlı hareketlerle, holün diğer tarafında kalan kapıya yöneldi. “Özür dilerim. Bayan Steele. Olivia yeni stajyerimiz. Lütfen oturun. Bay Grey beĢ dakika sonra sizinle olacak." Olivia bir bardak buzlu suyla geri geldi. “Buyurun, Bayan Steele." "TeĢekkürler." Ġki Numaralı SanĢın. topuklarım kum taĢı zeminde tıkırdatarak büyük masaya yürüdü. Oturdu ve her ikisi de iĢlerine devam ettiler. Belki de Bay Grey bütün çalıĢanların sanĢın olmasında ısrar ediyordu. Ben kendi kendime bunun yasal olup olmadığım sorgularken. ofisin kapısı açıldı ve uzun boylu, zarif giyimli, kısacık rasta saçlı Afrikalı-Amerikalı bir adam dıĢan çıktı. Kesinlikle yanlıĢ giyinmiĢtim. Döndü ve kapıdan içeri. "Bu hafta golf. Grey? dedi. Cevabı duymadım. Adam döndü, beni gördü ve koyu renk gözlerini kırıĢtırarak gülümsedi. Olivia ayağa fırlayıp asansörü çağırmıĢtı. Koltuğundan fırlamak konusunda ustalaĢmıĢ görünüyordu. Benden daha gergindi! Adam kayan kapılann arkasında kaybolmadan önce, "Ġyi öğleden sonralar, bayanlar," dedi. Ġki Numaralı SanĢın. "Bay Grey Ģimdi sizi kabul edwek. Bayan Steele. Ġçeri girebilirsiniz," dedi. Sinirlerimi yatıĢtırmaya çalıĢarak. 14 biraz titrek hareketleri«* kalktım. Sırt çantamı aldım, su bardağımı bıraktım ve kısmen açık duran kapıya doğru yürüdüm. “Çalmanıza gerek yok. doğrudan girin.“ Ġki Numaralı SarıĢın gülümsüyordu. Kapın itip tökezleyerek içeri daldım ve kendi ayağıma takılıp boylu boyunca ofisin içine düĢtüm. Lanet olsun! Ben ve iki sol ayağım! Bay Greyin ofisinin kapısında ellerimin ve dizlerimin üstünde duruyordum ve nazik eller beni tutmuĢ kalkmama yardım ediyordu. O kadar utanmıĢtım ki. Lanet olası sarsaklığını. BaĢımı kaldırıp bakmak için kendimi zorlamam gerekti. Aman Tannm... o kadar gençti ki. “Bayan Kavanagh." Ben iyice doğrulunca, uzun parmaklı elini bana uzattı. “Adım Christian Grey. Ġyi misiniz? Oturmak ister misiniz?* Çok genç... ve çekiciydi, hem de çok çekici. Uzun boyluydu; üzerindeki Ģık gri takım elbise, beyaz gömlek ve siyah kravatı, koyu bakır rengi saçlar ve bana kurnazlıkla bakan, yoğun, parlak gri gözler tamamlıyordu. Sesimi bulmam birkaç saniyemi aldım. “ġey... Aslında..." diye geveledim. Eğer bu adam otuzun üstündeyse. ben de bir maymunun amcasıydım. SersemlemiĢ halde elimi uzatum ve el sıkıĢtık. Parmaklarımız temas edince, iç gıdıklayıcı bir ürperti duydum. Utanarak, hızla elimi geri çektim. Statik olsa gerekti. Gözlerimi hızlı hızlı kırpıĢtırırken, göz kapaklanın kalp atıĢlarıma ayak uydurmuĢtu. “Bayan Kavanagh rahatsızlandığı için beni gönderdi. Umanm sizin için sakıncası yoktur. Bay Grey." “Ve sizin adınız?" Sesi sıcak, belki eğlenir gibiydi, ama duygusuz ifadesinden tam olarak kestirmek güçtü. Ġlgili gibiydi, ama her Ģeyden öte. kibardı. “Anastasia Steele. Katele birlikte... hmm... Katherinele. Bayan KavanaghTa birlikte, WSY Vanoouver‟da Ġngiliz Edebiyatı okuyorum.‟ “Anlıyorum/ demekle yetindi. Ġfadesinde bir gülümseme görür gibi oldum, ama emin olamadım. GRĠMĠN ELLĠ TONU “Oturmak ister misiniz?” Eliyle L biçiminde beyaz deri kanepeyi iĢaret etti. Ofisi bir kiĢi için fazla büyüktü. Boydan hoya camların önünde, altı kiĢinin rahatça yemek yiyebileceği büyüklükte, koyu renk ahĢap bir masa duruyordu. Masa ve kanepenin önündeki sehpa takımdı. Geri kalan her Ģey -tavan, yer ve kapının yanındaki, bir kare oluĢturacak Ģekilde düzenlenmiĢ otuz altı kuçuk resimden oluĢan bir mozaiğin kapladığı duvarın dıĢında kalan butun duvarlarbeyazdı. Bunlar enfes resimlerdi, bir dizi dünyevi, unutulmuĢ nesne öylesine detaylı resmedilmiĢti ki fotoğraftan farksızdılar. Bir arada sergilenirken nefes kesiyorlardı. BakıĢımı yakalayan Grev. “Yerel bir ressam." dedi. "Truton.” Dikkatim o ve resimler sayesinde dağılmıĢ halde. “Çok hoĢlar.” dedim. “Sıradanı sıra dıĢılığa yüceltmiĢler." BaĢını yana eserek bana dikkatle baktı. YumuĢak bir sesle. "Size daha fazla katılamazdım. Bayan Ste- ele." diye yanıtladı ve nedense kızardığımı hissettim. Kesimler dıĢında, ofis soğuk, temiz ve kliniğimsiydi. KarĢımdaki beyaz deri koltuklardan birine çöken Adonis'in kiĢiliğini yansıtıp yansıtmadığını merak etim.. DüĢüncelerimin saptığı istikametten rahatsız olarak baĢımı salladım ve sırt çantamdan Kate‟in sorularını çıkardım. Sonra, dijital kayıt cihazını kurdum ve parmaklarını birbirine dolandığı için, cihazı iki kez önümdeki sehpaya düĢürdüm. Ben gittikçe daha fazla utanıp kıpkırmızı kesilirken Bay Grey hiçbir Ģey demeden sabırla -umarını- bekliyordu. Sonunda ona bakacak cesareti topladığımda, bir eli gevĢek bir halde kucağında, uzun iĢaret parmağını dudaklarının üstünde dolaĢtırdığı diğeriyse çenesinde, beni izliyordu. Gülümsemesini bastırmaya çalıĢtığını düĢündüm. “Ö özür dilerim." diye geveledim. “Buna alıĢık değilim." "Acele etmeyin. Bayan Steele." dedi. “Cevaplarınızı kaydetmemin bir sakıncası olur muT “Kayıt cihazını kurmak için girdiğiniz onca zahmetten sonra, Ģimdi mi soruyorsunuz?" Kıpkırmızı oldum. Benimle alay mı ediyordu? Öyle olmasını unıuyonium. Ne diyeceğimi bilemeyerek gözlerimi kırpıĢtırdım ve sanırım bana acımıĢ olacak ki. yumuĢadı. “Hayır, sakıncası olmaz." "Kate, yani Bayan Kavanagh, röportajın ne için olduğunu açıkladı mıT “Evet. Bu yılın mezuniyet töreninde diplomaları ben vereceğim için, okul gazetesinin mezuniyet sayısında yayımlanacak." Ah! Bu benim için yeni bir haberdi ve geçici bir süre, diplomamı benden çok da büyük olmayan -tamam belki altı yaĢ falan büyüktü ve tamam megabaĢanlıydı, ama yine de...- birinden alacak olmanın endiĢesini duydum. KaĢlanmı çatarak, yoldan çıkan dikkatimi yeniden elimdeki iĢe çevirdim. “Pekâlâ...** Gergin bir tavırla yutkundum. “Bazı sorularım olacak. Bay Grey." Bir saç tutamım kulağımın arkasına attım. Ruhsuz bir ifadeyle, “Ben de öyle olacağını düĢünmüĢtüm." dedi. Bana gülüyordu. Bunu fark edince yanaklarım ısındı, daha uzun boylu ve tehditkâr görünme çabasıyla sırtımı dikleĢtirdim. Cihazın kayıt tuĢuna basarken profesyonel görünmeye çalıĢıyordum. “Böyle bir imparatorluk kurmak için çok gençsiniz. BaĢarınızı neye borçlusunuz?” Ona baktım. Gülümsemesi hüzünlüydü ve sanki biraz rahatsız olmuĢ gibiydi. “ĠĢ demek insan demektir. Bayan Steele ve ben insanları yargılamak konusunda çok iyiyimdir. Nasıl motive olduklannı. onlan neyin verimli kıldığını, neyin teĢvik ettiğini ve onlara neyin ilham verdiğini bilirim. Sıra dıĢı bir ekip çalıĢtınyorum ve karĢılığını veriyorum.” Duraksadı ve gri bakıĢlannı bana sabitledi. “Herhangi bir planda baĢan elde etmek için, insanın o planın ustası olması, içini dıĢını en ince detayına kadar bilmesi gerektiğine inanırım. Bunu yapmak için çok çalıĢırım. Mantık ve gerçeklere dayalı kararlar âlınm. Ġyi, sağlam bir fikri ve iyi insanlan göze kestirebilen ve besleyebilen Tann vergisi bir iç sese sahibim. ĠĢin özü, her Ģeyin iyi insanlara dayanmasıdır.” 17 "Belki de sadece Ģanslısınızdır.” Bu yorum. Katetn listesinde yoktu, ama o kadar küstahtı ki. Gözleri kısa bir an hayretle parladı. “Ben iĢi Ģansa bırakmam. Bayan Steelc. Bana ne kadar çok çalıĢırsam Ģansım o kadar artıyor gibi geliyor. ĠĢin sim. takımınızda doğru insanları bulundurmakta ve enerjilerini uygun Ģekilde yönlendirmekte. Sanınm Harvey Firestone'un sözüdür “Ġnsanların büyümesi ve geliĢmesi, liderliğin en büyük görevidir." "Kulağa kontrol manyağı gibi geliyorsunuz.“ Kelimeler ağamdan kendime engel ola madan dökülüvermiĢti. "Ah, her Ģeye kontrol uygularım. Bayan Stecle." derken sesinde mizahtan eser yoktu. Ona baktım; hissiz bakıĢlarını gözlerime dikmiĢti. Kalp atıĢlarım hızlandı ve yüzüm bir kez daha kızardı. Neden üzerimde böyle sinir bozucu bir etki bırakıyordu? Sebep baĢ döndürücü yakıĢıklılığı mıydı? Gözlerinin beni delip geçmesi? ĠĢaret parmağım alt dudağının üstünde dolaĢtırma Ģekli? KeĢke bunu yapmaya bir son verseydi. Sözlerini. “Ayrıca, muazzam güç. gizli hayallerinizde, kendi kendinizi dünyaya her Ģeyi kontrol etmek üzere geldiğinize inandırmaktan geçer.” diye sürdürürken sesi yumuĢacıktı. "Muazzam bir gücünüz olduğunu mu hissediyorsunuz?" Kontrol manyağı. Tanımda kırk binden fazla insan çalıĢtınvorum. Bayan Steele. Bu bana belli bir sorumluluk hissi ve, siz Öyle demek isterseniz, güç veriyor. Telekomünikasyon iĢine artık ilgi duymadığıma karar verip iĢin o kısmını satsam, bir ayın sonunda yirmi bin kiĢi ev kredisi ödemelerini yapamayacak hale gelir." Ağzım açık kalmıĢtı. Tevazu yoksunluğu karĢısında afallamıĢtım. Tiksinerek. “Rapor vermeniz gereken bir yönetim kurulu yok mu?" diye sordum. "ġirketin sahibi benim. Bir yönetim kuruluna rapor vermem gerekmiyor." Tek kaĢını kaldırdı. Elbette, biraz araĢtırma yapmıĢ olsam bunu bilirdim. Ama lanet olsun, çok küstahtı. Tavnmı değiĢtirdim. 18 E L James “ĠĢ dıĢında ilgi aManni'/. var mı?" •Çok çeĢitli ilgi alanlarım var, Bayan Steele.” Dudaklarından belli belirsiz. bir gülümseme geçti “Çok çeĢitli." Ve nedense, bakıĢları karĢısında kafam kanĢtı ve heyecanlandığımı hissettim. Gözleri ahlaksız bir düĢünceyle parlamıĢtı. “Ama bu kadar çok çalıĢıyorsanız, gevĢemek için ne yapıyorsunuz? "GevĢemek? Kusursuz beyaz diĢlerini ortaya sererek gülümsedi. Nefesim kesilmiĢti. Gerçekten güzeldi. Hiç kimse bu kadar yakıĢıklı olmam alıydı. “Pekâlâ, sizin deviminizle, gevĢemek için yelken yapıyorum, uçuyorum, çeĢitli fiziksel zevklerin tadını çıkarıyorum.” Koltuğunda kıpırdandı. “Çok varlıklı bir adamım. Bayan Steele. pahalı ve insanı içine çeken hobilerim var." Bu konudan bir an önce çıkma isteğiyle. Kafein sorularına baktım. “Üretime yattnm yapıyorsunuz. Neden özellikle bu alan? diye sordum. Beni neden bu kadar huzursuz ediyordu? “Bir Ģeyler inĢa etmeyi severim. Bir Ģeylerin nasıl iĢlediğini bilmeyi severim, olayları nevin harekete geçirdiğini, nasıl kurulduk- lanm ve parçalandıklarını öğrenmeyi. Ve gemilere büyük sevgim var. Ne diyebilirim ki? “Mantığınız ve gerçeklerden çok kalbinizle konuĢur gibisiniz? Budaklan yukan doğru kıvnldı ve beni inceler gibi baktı. “Mümkündür. Gerçi bir kalbimin olmadığını söyleyecek insanlar çok." "Bunu neden söylesinler? “Çünkü beni iyi tanıyorlar." Dudaklan buruk bir gülümsemeyle bükülmüĢtü. “ArkadaĢlarınız tanınması kolay biri olduğunuzu söylerler mi. Ve soruyu sorduğum anda piĢman oldum. Kate‟in listesinde bu soru yoktu. GRĠNĠN EtL! TONU 19 "Ben çok ketum bir insanimdir, Bayan St«ele. Mahremiyetimi korumak için ne gerekiyorsa yapan m. Kolay kolay roportaj vermem." “Bu röportajı neden kabul ettiniz?* "Çünkü iınivenâtenin basçılarından biriyim ve Bayan K&vanagh‟dan bir türlü kurtulamadım. Halkla ĠliĢkiler ekibimin yakasına yapıĢtı ve bu tür kararlılıklara hayranlık duyarım.** Kate'in ne kadar ısrarcı olabileceğini iyi biliyordum. Sınavlarıma çalıĢıyor olmam gerekirken, burada. Grey‟in içe iĢleyen bakıĢları altında kıvranarak oturuyor olmam bu yüzdendi. “Ayrıca çiftçilik teknolojilerine de yatırım yapıyorsunuz. O alana ilginiz neden?* “Parayı yiyetneviz. Bayan Steele. dahası bu gezegende yeterince yiyeceği olmayan çok insan var." "Kulağa hayli insancıl geliyor. Bu. özellikle tutkunu olduğunuz bir konu mu? Dünyadaki fakirleri doyurmak?" Ġfadesiz bir tavırla omuz silkti. “Zorlu bir iĢ." diye mırıldandı; oysa ben samimi olmadığını düĢünüyordum. Bence hiç mantıklı değildi. Dünyadaki fakirleri doyurmak, ha? Finansal getirisini göremiyordum; sadece ideal olanın erdemi söz konusuydu. Tavn karĢısında kafam karıĢmıĢ halde, bir sonraki soruya baktım. “Bir felsefeniz var mı? Varsa nedir?" "Bir felsefem olduğu söylenemez. Belki rehberlik eden bir prensibim olduğu söylenebilir. Camegie'ninki: 'Kendi zihnine tamamen hâkim olan bir adam, hak ederek kazandığı her Ģeye hâkim olabilir.' Bireyci ve amaç odaklıyımdır. Hem kendimi hem etrafımdakilen kontrolü severim." „Yani bir Ģeylere hâkim olmak istiyorsunuz?" Sen bir kontrol manyağısın. “Onlara hâkim olmayı hak etmek isterim, ama evet, sonuçta istiyorum." Tam bir tüketici gibi konuĢuyorsunuz?* 20 EL Jnmcı “Öyleyimdir." Gülümsedi. Ama gülümsemesi Közlerine kadar ulaĢamadı. Bir kez daha, dünyayı doyurmak isteyen bir adam imajına ters düĢüyordu; bu yüzden kendimi baĢka bir Ģevden bahsediyor olduğumuzu düĢünmekten alamadım ama ne olduğu konusunda ĢaĢkındım. Güçlükle yutkundum. Odanın ısısı gittikçe artıyordu ya da sadece bana öyle geliyordu. Tek isteğim, bu röportajın bir an önce bitmesâydi. Kate‟in yeterince malzemesi olmuĢtu. Bir sonraki soruya baktım. “Evlat edinilmiĢsiniz. Bunun Ģu anda olduğunuz kiĢiyi nereye kadar yönlendirdiğini düĢünüyorsunuz?‟ Ah. bu kiĢisel bir soruydu. Ona alınmadığını umarak baktım. KaĢlan çatıldı. “Bilmem mümkün değil." Dikkatim uyanmıĢtı. “Evlat edinildiğimzde kaç yakındaydınız?‟ “Bu bilgi kamu kayıtlarında mevcut. Bayan Steele." Sesi sertti. Lanet olsun. Tabii ki. bu röportajı yapacağımı bilseydim biraz araĢtırma yapardım. Kızararak aceleyle bir sonraki soruya geçtim. “iĢiniz için, aile hayatınızdan fedakârlık yapmak zorunda kalmıĢsınız." “Bu bir soru değil." Sesi aksiydi. “özür dilerim." Yüzümü buruĢturdum; kendimi beceriksiz bir çocuk gibi hissetmeme neden olmuĢtu. Tekrar denedim. “ĠĢiniz için aile hayııimızdan fedakârlık etmek zorunda kaldınız mı?' “Bir ailem var. Bir erkek kardeĢim, bir kız kardeĢim ve sevgi dolu ebeveynlerim var. Ailemi bunun ötesinde geniĢletmek gibi bir niyetim yok." “Gey misiniz, Bay Grey?* Gürültülü bir Ģekilde nefes aldı ve dehĢete kapılarak yüzümü buruĢturdum. Lanet olsun. Neden yazanları yüksek sesle okumadan önce bir tür filtreden geçirmiyordum ki? Ona tek yaptığım Ģeyin sorulan okumak olduğunu nasıl söyleyebilirdim? ihanet olası Kate ve lanet olası merakı! “Hayır. Anastasia, gey değilim. Gözlerinde serinkanlı bir ıĢıluyla kaĢlarını kaldırdı. Pek hoĢnut görünmüyordu. GRĠNĠN ELL! TONU 21 “özür dilerim. Burada... yazıyordu. " Adımı ilk kez söylüyordu Kalp atıĢlarım hızlanmıĢtı ve yanaklarım yine ısınmaya baĢlamıĢtı. Gergin bir tavırla, »nüme düĢen bir saç tutamını kulağımın arkasına attım.“ BaĢını yana eğdi. "Bunlar kendi sorularınız değil mi?* Bütün kanım çekildi. “ġey, hayır... Kate... Bayan Kavanagh. sorulan o derledi." “Okul gazetesinde birlikte mi çalıĢıyorsunuzT Ah. hayır. Okul gazetesiyle hiçbir alakam yoktu. Bu. Kate'in ders dıĢı ak t i vites ivdi, benim değil. Yüzüm alev alev yanıyordu. “Hayır. Kate ev arkadaĢımdır." Sessizlik içinde, düĢünür gibi çenesini sıvazlarken, gri gözleriyle beni süzüyordu. “Bu röportaj için gönüllü mü oldunuz?" derken sesine ölümcül bir sükûnet, hâkimdi Bir dakika, kimin kiminle röportaj yapıyor olması gerekiyordu? Gözleri benimkileri delip geçerken, kendimi doğruyu söylemek zorunda hissettim. “Görevlendirildim. Kate iyi değil." Sesim cılız ve öĢür diler gibiydi. “Bu çok Ģeyi açıklıyor." Kapı vuruldu ve Ġki Numaralı SarıĢın içeri girdi. “Bay Grey, araya girdiğim için özür dilerim, ama bir sonraki toplantınıza iki dakika var.” 'iĢimiz henüz bilmedi. Andrea. Ijütfen sonraki toplantımı iptal ot." Andrea tereddüt içinde ağzı bir karıĢ açık bakıyordu. Kafası karıĢmıĢ gibiydi. Bay Grey yüzünü ağır hareketlerle ona çevirip kaĢlarını kaldırdı. Andrea pespembe kesildi. Ah. iyi Demek yalnız değildim. “Tabii ki. Bay Grey," diye mırıldanıp çıktı. Bay Grey kaĢlarını çattı ve dikkatini tekrar bana çevirdi. “Nerede kalmıĢtık. Bayan Steele? Ah, demek Bayttı Steele e geri döndük. “Lütfen, ben sizi iĢinizden alıkoymayayım." “Ben de sizin hakkınızda bir Ģeyler öğrenmek istiyorum. Ve bunun âdil olduğunu düĢünüyorum.“ Gözleri merakla aydınlanmıĢtı. Çifte lanet olası. Nereye varmaya çalıĢıyordu acaba? Dirseklerini koltuğunun yan kısımlarına dayadı ve parmaklarını ağzının önünde birleĢtirdi. Ağzı çok... dikkat dağıtıcıydı. Yutkundum. “Öğrenilecek pek bir Ģey yok." “Mezuniyet sonrası için planlarınız ne?" Omuz silktim. Ġlgisine hazırlıksız yakalanmıĢtım. Katele birlikte Seattlca taĢınıp iĢ bulmak. Finallerden ötesini gerçekten düĢünmemiĢtim. "Hiç plan yapmadım. Bay Grev. Önce finallerimi aĢmam gerekiyor.‟* Ki Ģu anda da, bir sarayı andıran, gösteriĢli ve steril ofisinizde, delici bakıĢlarındın altında kıvranıyor olmak yerine ders çalıĢıyor olmam gerekiyordu. "Burada mükemmel bir staj programımız var.” dedi sakin bir sesle. ġaĢkınlık içinde kaĢlarımı kaldırdım. Bana iĢ mi teklif ediyordu. “Ah. aklımda olsun." diye mırıldanırken tamamen altüst olmuĢtum. “Gerçi buraya uyacağımdan çok emin değilim." Ah hayır. Yine yüksek sesle düĢünüyordum. "Neden böyle söylediniz?" Dikkat kesilerek baĢını yana eğerken, dudaklarında bir gülümseme iması belirmiĢti. "Çok bariz değil mi?" Koordinasyondan yoksundum, kılıksızdım, üstelik sarıĢın değildim. "Bana göre değil." Anlamlı bakıĢlarında mizahtan eser kalmamıĢa ve kamımın derinliklerindeki kaslar aniden gerildi. Gözlerimi inceleyici bakıĢlarından koparıp kör gözlerle, düğüm düğüm olmuĢ parmaklanma baktım. Neler oluyordu? Artık gitsem iyi olacaktı Kayıt cihazım almak için öne eğildim. “Size etrafı gezdirmemi ister misiniz?" diye sordu. “Çok meĢgul olduğunuzdan eminim. Bay Grey. benim de gidecek uzun bir yolum var." “Vancouver‟a mı döneceksiniz?" ġaĢırmıĢ, hatta kaygılanmıĢ gibiydi. Pencereden dıĢarı baktı. Yağmur baĢlamıĢtı. “ġey. arabayı dikkatli kullansanız iyi olur.‟‟ Sesi sert ve otoriterdi. Neden umurunda olsundu ki sanki? “Size gereken hor Ģeyi aldım/. mıT diye ekledi. Kayıt cihazını sırt çantama yerleĢtirirken. “Evet, efendim." dedim. Gözleri kuĢkuyla kısıldı. “Röportaj için teĢekkürler. Bav Grev.“ Her zamanki kibarlığıyla, “Benim için zevkti." denli. Ben kalkarken o da ayaklandı ve elini uzattı. 'Tekrar görüĢene kadar. Bayan Steele." dedi. Bu bir meydan okuma mıydı, yoksa bir tehdit mi emin olamadım. Bir daha ne zaman karĢılaĢırdık ki? Bir kez daha elini sıkarken o tuhaf elektriği hâlâ hissediyor olmama ĢaĢırdım. Heyecanım yüzünden olsa gerekti. “Bay Grev." Onu baĢımla selamladım. Atletik zarafetiyle kapıya yürııdü ve açtı. “Kapıdan sağ salim çıktığınızdan emin olmak için. Bayan Ste- eleBana küçük bir gülümsemeyle baktı. Belli ki bir süre önceki zarafetten uzak giriĢimi kastediyordu. Kızardım. “Çok düĢünceli bir davranıĢ. Bay Grev.“ dedim. Gülümsemesi yüzüne yayıldı. Ġçimden. Beni eğlenccli bulmanda sevindim, diye homurdanarak lobiye yürüdüm. PeĢimden çıktığını fark edince ĢaĢırdım. Andrea ve Olivia da. en az benim kadar ĢaĢkın halde, bize bakıyorlardı. Grey, “Paltonuz var mıydı?* diye sordu. “Ceketim var." dedim. Olivia ayağa fırlayıp ceketimi getirdi. Grey ceketi bana uzat* masına izin vermeden. Olivia'nın elinden aldı. Giymem için tuttu ve ben utanarak ceketi komik bir Ģekilde üzerime geçirdim. Grey ellerini bir an için omuzlanma koydu. Temas karĢısında iç geçirdim. Tepkimi fark ettiyse bile belli etmedi. Uzun iĢaret parmağıyla asansörü çağıran düğmeye bastı ve benim açımdan sakillik, onun açısından serinkanlı bir özgüven içinde bekledik. Kapılar açıldı ve ben bir an önce kaçma telaĢıyla kabine girdim. Buradan bir an önce çıkmam gerekiyordu. Donup ona baktığımda, bir eli duvarda asansör giriĢine yaslanmıĢ halde duruyordu. Gerçekten çok ama çok yakıĢıklıydı. Sinir bozucuydu. Veda olarak. “Anastasia." dedi. “Christian" dedim. Ve kapılar halime acıyarak kapandı BÖLÜM ĠKĠ Kalbim deli gibi çarpıyordu. Asansör birinci kata ulaĢtı ve kapılar iki yana kayarak açılır açılmaz kendimi, sendeleyerek ama neyse ki kusursuz kumtaĢı zemine kapaklanmadan, dıĢarı attım. GeniĢ cam kapılara koĢtum ve bir an sonra. Seattle‟ın inĢam dinçleĢtiren, arındıran nemli havasında özgürdüm. Yüzümü havaya kaldırarak serin ve tazeleyici yağmuru kucakladım. Gözlerimi yumdum ve derin, anndıncı bir nefes alarak kendimi dengemden geriye kalanları toparlamaya zorladım. Hiçbir erkek beni Christian Greyin etkilediği gibi etkilememiĢti ve nedenini kavramakta zorlanıyordum. GörünüĢü yüzünden miydi? Ya da zenginliği? Ya da gücü? Akıl dıĢı tepkimi anlamıyordum. Derin bir oh çektim. Tanrı aĢkına, bütün bunlar neyin nesiydi? Binanın çelik sütunlarından birine yaslandım ve sakinleĢmek, aklımı baĢıma toplamak için cesurca bir giriĢimde bulundum. Kafamı salladım. Neydi bu? Kalbim, düzenli ritmine dönüyordu ve yeniden normal nefesler almaya baĢlayınca, arabaya doğru harekete geçtim. ġehir sııunnı arkamda bırakırken, röportajı zihnimde canlandırdıkça kendimi aptal ve mahcup hissetmeye baĢlamıĢtım. Hayal ürünü bir Ģeye aĢın tepki verdiğim kesindi. Tamam, çok çekici, kendinden emin, hükmedici, kendiyle barıĢıktı ama diğer yandan küstahtı ve kusursuz tavırlarına rağmen despot ve soğuktu. Pekâlâ, yüzeyde öyleydi. Belkemiğimden aĢağı istem dıĢı bir ürperti indi. Küstah 26 t l Jamçj olabilirdi, ama olmaya hakkı vardı: öylesine genç bir yaĢta o kadar çok Ģev baĢarmıĢtı ki. Aptal insana tahammülü yoktu, ama neden olacaktı ki? Kate'in bana kısa bir biyografi vermemiĢ olmasına bir kez daha sinir oldum. Interstate 5'e doğru yol alırken, aklım bambaĢka yerlerdeydi. Bir insanı baĢarıya bu denli güdüleyen Ģeyin ne olabileceği konusunda gerçek anlamda kafam karıĢmıĢtı. Cevaplarının bir kısmı, sanki aklında gizli bir plan varmıĢ gibi, Ģifreliydi. Ya Kate‟in somlan? Uffi! Evlat edinilme konusu ve ona gev olup olmadığını sormak! Ürperdim. Bunu söylediğime inanamıyordum. Yer yarılıp beni yutsaydı keĢke! Gelecekte o soru aklıma ne zaman gelse, utançla sinecektim. Lanet olası Katherine Kavanagh! Hız kadranına göz attım. Arabayı her zamankinden daha temkinli kullanıyordum. Ve bunun, bana dik dik bakan delici gri gözler ve arabayı dikkatli kullanmamı söyleyen sert sesin anısı yüzünden olduğunu biliyordum. Kafamı sallarken. Grevin olduğundan iki kat yaĢlı bir adam gibi davrandığım fark ettim. Kendimi. Unut funu, Aııa, diye azarladım. Sonuç olarak çok ilginç bir tecrübe olduğuna, ama takılıp kalmamam gerektiğine karar verdim. Arkanda bırak. Onu tekrar görmem gerekmiyordu. Bu düĢünce beııi daha o anda neĢelendirmiĢti. Stereo tuĢuna bastım, sesi iyice açtım ve arkama yaslanıp hız pedalına asılırken, gümbürdeyen indie rock parçasını dinledim. Interstate 5 e sapınca, istediğim kadar hızlı gidebildiğimi fark ettim. WSU*nun„ Vancouver kampiisüne yakın, iki katlı dairelerden oluĢan küçük bir sitede oturuyordum. ġanslıydım. Kate'in ailesi bu evi onun için satın almıĢtı ve üç kuruĢ kira ödüyordu m. Dört yıldır evim burasıydı. Arabayı evin önüne park ederken. Kate‟in olanları harfi harfine aktarmamı isteyeceğini biliyordum; üstelik inatçının tekiydi. Neyse, en azından dijital kayıt cihazı vardı. Röportajda söylenenlerin dıĢında çok fazla aynntıya girmek zorunda kalmayacağımı umuyordum. 1 W*lhington Sav Urivtnty (W«Wngton Ünfcervtfcji). (yay. rv) 27 “Ana! Dondun demek!" Kate oturma bölümümüzde, etrafı kitaplarla çevrili halde oturuyordu. Finallere çalıĢtığı her halinden belliydi. Üzerinde hâlâ, erkek arkadaĢlarıyla ayrılık sonrasına, çeĢitli hastalıklara ve genel depresyon hallerine sakladığı, Ģirin tavĢancık desenli, pembe pazen pijaması vardı. Ayağa fırladı ve bana sımsıkı sanldı. “EndiĢelenmeye baĢlıyordum. Daha c*rk<*n donr>r*in diye bekliyordum.“ "Ah. röportajın süresine göre, hızlı olduğumu sanıyordum." Dijital kayıt ciha/mı ona doğru salladım. “Ana. bunu yaptığın için çok teĢekkür ederim. Sana borçluyum, biliyorum. Nasıldı? Nasıl biriydi?" Ah. hayır, iĢte baĢlıyoruz: Katherine Kavanagh Sorgusu. Sorusunu cevaplarken kıvranıyordum. Ne diyebilirdim? “Bittiği ve onu bir daha görmek zorunda olmadığım için seviniyorum. Bayağı sinir bozucuydu, bilirsin." Onıuz silktim. “Fazla dikkatli, hatta yoğun ve genç. Gerçekten genç." Kate bana masum gözlerle bakıyord.1. KaĢlarımı çattım. "Masum masum bakma. Neden bana biyografisini vermedin? En temel araĢtırmayı es geçtiğim için k?ndimi aptal gibi hissetmeme neden oldu." Kate elini ağzına bastırdı. "Tanrım. Ana. özür dilerim. DüĢünmedim." Ofladım. “Genel olarak nazik, resmi ve biraz bunaltıcıydı. Vaktinden önce yaĢlanmıĢ biri gibi. Yirmili yaĢlarda biri gibi konuĢmuyor. Cidden, kaç yaĢında?" “Yirmi yedi. Tannm. Ana. çok Özgürüm. Sana kısa bir bilgi vermeliydim. Ama panik içindeydim. Kayıt cihazını alıp röportajı yazıya dökmeye koyulayım." "Daha iyi görünüyorsun. Çorbanı içtin mir Bunu konuyu değiĢtirme hevesiyle sormuĢtum. "Evet, ve her zamanki gibi. çok lezzetiydi. Kendimi çok daha iyi hissediyorum". Bana minnetle gülümsedi. Saatime baktım. "Elimi çabuk tutmalıyım. Clayton‟s‟taki mesaime hâlâ yetiĢebilirim." "Ana. bitkin düĢeceksin.” “Ġdare ederim. Sonra görüĢürüz ~ NVSUya baĢladığımdan beri ClaytonVta çalıĢıyordum. Portland bölgesindeki en büyük bağımsız hırdavatçıydı ve burada çalıĢtığım dört yıl içinde, sattığımız Ģeylerin çoğu hakkında biraz bilgi sahibi olmuĢtum. Gerçi ironik olarak. Kendin Yaplar konusunda berbattım. ĠĢin o kısmım babama bırakırdım. Christian Grey dıĢında bir Ģeye odaklanma olasılığı verdiği için, mesaime yetiĢebildiğime sevinmiĢtim. Yaz sezonunun baĢında olduğumuz ve insanlar evlerini yeniden dekore ettikleri için hayli yoğunduk. Bayan Clayton beni gördüğür.e sevinmiĢ gibiydi. "Ana! Bugün gelemeyeceğini sanıyordum." “Randevum sandığım kadar uzun sürmedi. Birkaç saat çalıĢabilirim.' “Seni gördüğüme gerçekten sevindim." Beni raflardaki eksikleri tamamlamam için depo bölümüne gönderdi ve bir süre sonra, kendimi iĢe kaptırdım. Eve döndüğümde. Kate kulaklıklarını takmıĢ, dizüstü bilgisayarında çalıĢıyordu. Burnu hâlâ pembeydi, ama kendini habere kaptırmıĢtı Konsantre olmuĢ, hararetle bir Ģeyler yazıyordu. Uzun araba yolculuğu. meĢakkatli röportaj ve Claytons taki yoğunluk sonrası tamamen tükenmiĢ vc bitik haldeydim. Tamamlamam gereken denemeyi ve bugün o adamla odaya kapandığım için yapmadığım çalıĢmaları düĢünerek kanepeye yığıldım. GRININ ELLt TONU 29 “Ġyi Ģeyler yakalamıĢsın. Ana. Bravo. Sana etrafı gösterme teklifini kabul etmediğine inanamıyorum. Belli ki seninle daha fazla zaman geçirmek istemiĢ.” Bana kısacık, soru dolu bir bakıĢ attı. Kızardım ve nabzım izah edilemez Ģekilde hızlandı. Sebebi bu olamazdı elbette. Gereceğimiz her Ģevin efendisi olduğunu anlamam için bana etrafı göstermek istemiĢti. Dudağımı ısırdığımı fark ellitn ve Kate‟in bunu fark etmediğini umdum. Ama kendini roportajı çözme iĢine kaptırmıĢtı. “Resmi derken neyi kastettiğini anladım. Hiç not aldın mı?* “Hmm... Ģey. almadım." “Sorun değil. Bunlarla da gayet iyi bir makale çıkarabilirim. Elimizde birkaç orijinal fotoğrafın olmaması çok kötü. YakıĢıklı herifin teki, değil mi?" "Sanırım." Sesimin ilgisiz çıkması için büyük çaba harcıyordum ve sanırım baĢarmıĢtım da. 4,Ah. haydi ama Ana. senin bile bu adamın yakıĢıklılığına karĢı bağıĢıklığın olamaz" Kusursuz kaĢı havadaydı. Ijanet olsun! Yanaklarımın ısındığını hissedince, her zaman iyi bir mimara olan yaltaklanmaya sığındım. “Sen olsaydın, muhtemelen daha fazlasını koparırdın." “Bundan Ģüpheliyim. Ana. Haydi ama. adam sana neredeyse iĢ teklif etmiĢ. Bu iĢi son dakikada üstüne yıktığımı düĢünürsek, bayağı iyi iĢ çıkarmıĢsın." Beni Ģüpheci bakıĢlarla süzdü. Aceleyle mutfağa çekildim. “Söylesene, hakkında gerçekten ne düĢündün?” Lanet olsun, çok meraklıydı. Neden peĢini bırakamıyordu ki? Bir Ģey düĢün... çabuk. “Ne istediğini bilen, kontrolü seven, küstah, korkutucu, ama bir o kadar karizmatik." Bunun çenesini sonsuza dek kapatmasını umarak, dürüstçe. “Cazibesi olduğu doğru.” diye ekledim. “Sen ve bir adamdan etkilenmek? Bu bir ilk." diye homurdandı. Yüzümü göremesin diye, sandviç için malzemeleri bir araya toplanıuya koyuldun. 30 L L James “Gey olup olmadığını neden merak ettin? Konu açılmıĢken, en utanç verici soru buydu. DehĢete kapıldım ve o da böyle bir soru sorulmasından rahatsız oldu.** Hatırlayarak yüzümü buruĢturdum. “Sosyete sayfalarında boy gösterdiğinde, yanında hiç kadın olmuyor." “Utanç vericiydi. Olayın tamamı utanç vericiydi. Onu bir daha görmek zorunda olmadığım için seviniyorum." "Ah. Ana. o kadar kötü olamaz. Bence senden etkilenmiĢe benziyor.“ Benden etkilenmek mi? Kate Ģimdi saçmalamaya baĢlamıĢtı iĢte. “Bir sandviç ister misin?" ■„Lütfen." Neyse ki o akĢam Christian Grey‟den bir daha hiç bahsetmedik Sandviçlerimizi bitirdikten sonra, Katele birlikte yemek masasının baĢına geçebildim ve o makalesinin üstünde çalıĢırken ben de Tess üzerine yazmakta olduğum denememle uğraĢtım. Lanet olsun, bu kadın yanlıĢ yüzyılda, yanlıĢ zamanda, yanlıĢ yerdeymiĢ. ĠĢim bittiğinde gece yansı olmuĢtu ve Kate çoktan yatmıĢtı. Bitkin, ancak bir pazartesi için çok fazla iĢ baĢarmıĢ olmaktan hoĢnut, odama gittim. Beyaz demir karyolama kıvrılıp annemin battaniyesine sann- dun ve gözlerimi yumduğum anda uykuya daldım. O gece rüyamda, karanlık yerler, kasvetli beyaz zeminler ve gri gözler gördüm. Haftanın geri kalan kısmında kendimi derslerime ve Clayton‟s‟taki iĢime verdim. Kate de bir yandan finalleri için debelenirken, bir yandan da yeni editöre devretmeden önce son kez çıkaracağı okul gazetesinin son sasısını derlemekle meĢguldü. ÇarĢamba günü gel* diginde, çok daha iyiydi ve artık gereğinden-fazla tavĢanlı* pembe pazen pijamasına katlanmak zorunda değildim. Hem hatırım sormak hem de final sınavlan için Ģans dileklerini almak için Georgia'daki «metni aradım. Bana mum yapımı üzerine yeni iĢ giriĢimini anlatmaya koyuldu. Annem yeni iĢ giriĢimlerine meraklıydı. Temelde. 31 sıkılıyordu ve vaktini dolduracak bir Ģeyler isliyordu ama dikkati bir süs balığmınkinden farksızdı. Önümüzdeki hafta yeni bir Ģey bulacaktı. Beni endiĢelendiriyordu. Bu son planını uygulamaya koymak için eve ipotek kovdurmadığını umuyordum. Ve ben artık orada olmadığım için. göreceli olarak yeni ama ondan çok daha yaĢlı kocası Bob‟un ona göz kulak olmasını diliyordum. Üç Numaralı Koca'dan daha ayağı yere basar görünüyordu. "Senin iĢler nasıl gidiyor. Anar Bir anlık tereddütle, annemin bütün dikkatini üzerime çektim. "Ben iyiyim." “Ana? Yoksa biriyle mi tanıĢtın?* Vay canına... Bunu nasıl baĢarıyordu? Sesindeki heyecan elle tutulur cinstendi. "Hayır, anne. Önemli bir Ģey değil. TanıĢırsam, ilk bilen sen olacaksın." “Ama daha sık dıĢan çıkmalısın, tatlım. Beni endiĢelendiriyorsun.” “Anne, ben iyiyim. Bob nasıl?' Her zamanki gibi, dikkat dağıtmak en uygun politikaydı. O akĢamın ilerleyen saatlerinde, baba olarak kabul ettiğim ve adını taĢıdığım, annemin Ġki Numaralı Koca sı, üvey babam Kav i aradım. Kısa bir sohbet oldu. Aslında, benim nazik gönül alma çabalanma karĢılık bir dizi tek taraflı homurtudan ibaret haliyle, sohbet sayılmazdı. Ray konuĢkan biri değildi. Ama hâlâ hayattaydı. hâlâ TVde futbol seyrediyordu (ya da bowling oynamaya ya da yapay sinekle balık avına gidiyor ve kalan zamanında da mobilya yapıyordu). Ray becerikli bir marangozdu ve bir kürek ile el testeresini birbirinden ayırmamı sağlayan oydu. Ray için her Ģey yolunda görünüyordu. Cuma gecesi. Kate ve ben akĢamı nasıl geçireceğimizi tartıĢırken derslerden, iĢimizden ve okul gazetelerinden uzak zaman geçirmek istiyorduk- kapı çaldı. Kapıda elinde bir Ģampanya ĢiĢesiyle yakın arkadaĢım Jose duruyordu. 32 £• *• Jam*ı “Jose! Seni görmek harika!" Onu hemen kucakladım. “Ġçeri gelsene.” Jose, WSU'ya geldiğimde ilk tanıĢtığım insandı ve en az benim kadar kaybolmuĢ ve yalnız görünüyordu. O gün benzer ruhlar taĢıdığımızı fark etmiĢtik ve o zamandan teri arkadaĢtık. Sadece ortak bir mizah anlayıĢına sahip değildik; ayrıca Hay ve Jose‟nin babasının orduda aynı birlikte olduğunu da keĢfetmiĢtik. Sonuç olarak babalarımız da iyi arkadaĢ olmuĢtu. Jose mühendislik okuyordu ve aileden üniversiteye giden ilk isim olmuĢtu. Bayağı zekiydi, ama asıl tutkusu fotoğrafçılıktı. Jose iyi fotoğraftan anlardı. Gözlerinde ıĢıltılarla, “Haberlerim var," dedi. “Dur söyleme, bir hafta daha kovulmamayı baĢardın," diye takıldım. Muzip bir taĢırla yüzünü buruĢturdu. “Portland Place Galerisi önümüzdeki ay fotoğraflarımı sergileyecek . H “Bu müthiĢ bir haber! Tebrikler!** Onun adına sevinerek. -Jose yi bir kez daha kucakladım. Kate de gülümsüyordu. “Bravo sana. Jose! Bunu gazeteye koymalıyım. Cuma akĢamı son dakikada yapılan makale değiĢikliğinin yerini hiçbir Ģey tutamaz." Kate sıkılmıĢ numarası yaptı. “Kutlayalım. AçılıĢa gelmeni istiyorum.” Jose dikkatle bana bakıyordu; kızardım. Gergin bir tavırla Kate‟e bakarak. “Ġkinizin de tabii ki." diye ekledi. Jos£ ve ben iyi arkadaĢtık, ama için için daha fazlası olmak istediğini biliyordum. ġirin ve komikti, ama bana uygun değildi Daha çok hiç sahip olmadığım ağabey gibiydi. Kate sık sık bir- erkek-arkadaĢa-ihtivacımvar genimin eksik olduğunu söyleyerek bana takılırdı, ama iĢin aslı, masallara konu olan titrek bacaklar, yüreğin ağza gelmesi ve midemde kelebeklerin uçuĢması için gizlim can atsam da henüz beni çeken biriyle karĢılaĢmamıĢ olmamdı. Bazen bende bir sorun olup olmadığım merak ediyordum. Belb de edebi romantik kahramanlarımla çok fazla zaman geçirmiĢti® 33 ve sonuç olarak ideallerim ve beklentilerim fazla yüksekti. Ancak gerçekte, kimse öyle hissetmeme neden olmamıĢtı. Bilinçaltının davetsiz ve hâlâ cılız sesi yakın zamana kadar. diye fısıldadı. O konuya girmeyecektim, hele o zahmetli röportajdan sonra. HAYIR! DüĢüncesi kafamdan derhal uzaklaĢtırdım. Gey misiniz, Bay Grev? Hatırlayınca yüzümü buruĢturdum. O geceden bu yana sık sık rüyalarıma girdiğini biliyordum, ama bunun o korkunç tecrübesi bedenimden atmak için olduğuna Ģüphe yoktu. Jose‟nin Ģampanya ĢiĢesini açmasını izledim. Uzun boyluydu, kot pantolonu ve tiĢörtü içinde baĢtan aĢağı omuzlar, kaslar, yanık bir ten. koyu renk saçlar ve yakıcı koĢu renk gözlerden oluĢuyordu. Evet. Jose bayağı seksiydi, ama sanınm sonunda mesajı alıyordu: Biz sadece arkadaĢız. Mantar gürültüyle yerinden çıktı ve Jose baĢını kaldırıp gülümsedi. Mağazada cumartesi günü tam bir kâbustu. Evlerini güzelleĢtirmek isteyen Kendin Yapçılann istilasına uğramıĢtık. Bay ve Bayan Clayton, John ve Patrick ile diğer iki yan zamanlı personel ve ben. âdeta kuĢatma altındaydık. Ancak öğle yemeği saatlerinde bir durgunluk yaĢandı ve ben kasadaki tezgâhın arkasında sessizce çöreğimi yerken. Bayan Clayton bazı sipariĢleri kontrol etmemi istedi Kendimi iĢe kaptırmıĢtım; giriĢlerin tuttuğundan emin olmak için, gözlerim sipariĢ defteriyle bilgisayar ekranı arasında gidip gelerek, ihtiyacımız olan ve sipariĢ ettiğimiz ürünlerin katalog numarala- nnı karĢılaĢtınyordum. Sonra, bir nedenden yukan baktım... ve kendimi tezgâhın baĢında durmuĢ dik dik bana bakan Christian Grey‟in cesur gri bakıĢlanna kilitlenmiĢ halde buldum. Kalp sektesi. “Bayan Steele. Ne hoĢ bir sürpriz.“ BakıĢtan sabit ve yoğundu. Lanet olsun. Dağınık saçlan. krem rengi kaba örgülü kazağı, kot pantolonu ve yürüyüĢ botlarıyla burada ne halt ediyordu? Sanının ağzım açık kalmıĢtı ve ne beynimin ne de sesimin yerini bulamıyordum. 34 EL Jam*» “Bav Grvy." diye fısıldadım çünkü elimden ancak bu kadan gcli- yordu. özel bir Ģakanın tadını çıkanr gibi, dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme vardı ve gözleri muzip bir ıĢıltıyla aydınlanmıĢtı. Açıklamak ister gibi. "Buralardaydım." dedi. “Birkaç Ģey satın almam gerekiyordu. Sizi tekrar görmek büyük keyif. Bayan Steele." Sesi erimiĢ karamelli bitter çikolata gibi sıcak ve boğuktu... ya da her neyse iĢte. Aklımı baĢıma toplamak için kafamı salladım. Kalbim çılgın bir tempoyla gümbür gümbür atıyordu ve sabit bakıĢları altında, nedense, deli gibi kızarmıĢtım. Onu görmek beni kelimenin tam anlamıyla allak bullak etmiĢti. Ona dair hatırladıklarım. Grey'e haksızlıktı. Sadece yakıĢıklı değildi: erkeksi güzelliğin somut örneğiydi; nefes kesiciydi ve buradaydı. Clayton Yapı Marketinde. Artık siz düĢünün. Nihayet biliĢsel fonksiyonlarım tekrar eski haline geldi ve bedenimin geri kalanıyla bağlantı kurdu. "Ana. Adım. Ana." diye mırıldandım. "Size nasıl yardımcı olabilirim, Bay Grev?‟ Gülümsedi; iĢte yine büyük bir sırra sahip biri gibi görünüyordu. O kadar sinir bozucuydu ki. Derin bir nefes alarak, profesyonel ben-yıllardır-bumağazadaçalıĢıyorum tavnmı takındım Bunu yapabilirim. "Birkaç parçaya ihtiyacım var. Ġlk olarak bir miktar kablo bağı istiyorum," diye mırıldanırken, ifadesi hem serinkanlı hem de eğlenir gibiydi. Kablo bağı mı? “Farklı uzunluklarda stoklarımız var. Size göstereyim mi?* diye mırıldanırken sesim yumuĢak ve titrekti. Topla kendini. Steele. Grenin hayli hoĢ kaĢlan hafifçe çatıldı. “Lütfen. Önden buyurun. Bayan Steele." dedi. Tezgâhın ardından çıkarken, umursamaz bir havaya bürünmevi denedim, ama gerçekte bütün dikkatimi ayaklarımın üstüne yığılmamava vermiĢtim. Bacaklarım bir anda jöte kıvamına gelmiĢti. Bu sabah en iyi kotumu giymeye karar verdiği için seviniyordum. 3S ••Sekizinci koridorda, elektrik malzemelerinin oradalar." Sesim biraz fazla neĢeliydi. BaĢımı kaldırıp ona bakmamla piĢman olmam bir oldu, ihanet olsun; yakıĢıklıydı. Uzun parmaklı, güzel ve bakımlı eliyle iĢaret ederek. “Önden buyurun." diye mırıldandı. Kalbim neredeyse beni boğarken -çünkü ağzımdan dıĢarı fırlamaya çalıĢır gibi gırtlağıma oturmuĢtu- koridorlardan birinden, elektrik bölümüne doğru ilerledim. Portland‟da ne arıyordu f Ve neden burada. ClayĠon'$‟taydı? Ve beynimin çok minik ve az kullanılan kısmından -büyük olasılıkla bilinçaltımın takıldığı, omurilik soğanımın yakınında bir yerden- Ģu düĢünce çıkageldi: Buraya seni görmeye geldi. Mümkün değildi! Bu düĢünceyi kafamdan derhal attım. Bu güzel, Ģehirli adam neden beni görmeye gelsindi ki? DüĢünce«! bile akıl dıĢıydı ve zihnimden derhal kovaladım. Parmağımı kapıya falan sıkıĢtırmıĢım gibi, fazla yüksek bir sesle. “Portland'a iĢ için mi geldiniz?" diye sordum, ihanet olsun! Biraz serinkanlı olmaya gayret et. Ana! Rahat bir tavırla, “WSlTnun Vancouver‟daki çiftçilik bölümünü ziyaret ediyordum. Vancouverda kurulu. ġu sıralar orada yapılan mahsul rotasyonu ve toprak bilimiyle ilgili bir araĢtırmaya kaynak sağlıyorum." dedi. Bilinçaltım bana pis pis sırıtarak ve dudaklarını büzerek yüksek ve kibirli bir sesle. Gördün müi Seni bulmak için falan gelmemiĢ, dedi. Aptalca ve kendini beğenmiĢ düĢüncelerim yüzünden kıpkırmızı kesildim. “Dünyayı doyurma planınızın bir parçası mı yoksa?” diye takıldım. "Onun gibi bir Ģey," derken, dudakları yarım bir gülümsemeyle büküldü. ClaytonVtaki kablo bağı koleksiyonumuzu süzüyordu. Tanrı aĢkına, kablo bağıyla ne yapacaktı ki? Onu gözümde bir Kendin Yapçı olarak canlandırmakta güçlük çekiyordum. Parmaklan, sergilenen çeĢitli paketlerin üstünde dolaĢırken, açıklaması guç bir neden ötürü gözlerimi kaçırdım. Eğildi ve paketlerden birini seçti. O çok gizemli gülümsemesiyle. “Bunlar olur," dedi. y> E L James "Ba§ka bir Ģey var mı? “Maskeleme bandı da istiyorum." Maskeleme bandı mı? ^Evinizi dekorasyonunu mu değiĢtiriyorsunuz?* Sözcükler, ağzımdan ben durduramadan döküldüler. Herhalde dekorasyonda yardım etmebri için iĢçi tutuyordu ya da ona yardım edecek personeli vardı, değil mi? Hızlı hızlı, “Hayır, değiĢtirmiyorum.” dedi ve sonra sırıttı. Bana güldüğüne dair tatsız bir hisse kapıldım. O kadar mı komiğim? Komik mi görünüyorum? Utanarak, “Bu taraftan." diye mırıldandım. “Maskeleme bantlan dekorasyon koridorunda." PeĢimden gelirken arkama baktım. “Burada uzun zamandır mı çalıĢıyorsunuz? Sesi alçaktı ve bana bütün dikkatini vererek bakıyordu. Kızardım. Üzerimde niye böyle lanet bir etkisi vardı? Kendimi on dört yaĢında gibi beceriksiz hissediyordum ve her zamanki gibi saçmaladığımı düĢünüyordum Gözünü önünden ayırma, Steele! Hedefimize yaklaĢırken. “Dört yıl." diye mırıldandım. Dikkatimi dağıtmak için, aĢağı rafa uzandım ve stokta tuttuğumuz iki farklı endeki maskeleme bandını seçtim. Grev df ha geniĢ olan bandı iĢaret ederek yumuĢak bir sesle. "ġunu alayım," dedi. Bandı ona uzattım. Parmaklarımız kısa bir an için birbirine sürtündü ve iĢte, ucu açıkta kalmıĢ bir kabloya dokunmuĢum gibi, akım yine oradaydj. Akımın kamımın aĢağısından karanlık ve keĢfedilmemiĢ bir yere doğru yol aldığını hissederek, istom dıĢı iç geçirdim. Dengemi geri kazanmak için çaresizlik içinde kıpırdandım. "BaĢka bir Ģey var mıydı? Sesim boğuk ve nefes nefeseydı Gözleri hafifçe irileĢti “Biraz ip, sanınm." Onun sesi de benimkinin bir yansıma*1 gibi, boğuktu. 37 “Bu taraftan." Tekrarlayan kızarmamı saklamak için baĢımı öne eğerek koridorda ilerledim. “Ġstediğiniz hangi tür? Sentetik ve doğal fılanıeni iplerimiz var... örgü... düz kordon..." Yüz ifadesini ve koyulaĢan gözlerini görünce durdum. Tanrım. “Doğal fılamentten beĢ metre alayım, lütfen." Hızla ve titreyen parmaklarla beĢ metreyi sabit cetvelle ölçerken. sıcak gri bakıĢlarını üzerimde hissediyordum. Ona bakmaya cesaretim yoktu. Tanrını, bundan daha fazla utanabilir miydim? Stanley bıçağımı kot pantolonumun arka cebimden çıkardım, ipi kestim ve ilmekle bağlamadan önce özenle sardım. Mucize eseri, bıçakla parmaklarımdan birini yerinden etmemeyi baĢarmıĢtım. “Kız izci falan miydin?” derken. biçimli ve Ģehvetli dudakları bir gülümsemeyle bükülmüĢtü. Sakın ağzına bakma! “Organize grup aktiviteleri hiç bana göre değil. Bay Grev." Tek kaĢını kaldırdı. “Ne sana göre. Anastasia?” diye sorarken sesi yumuĢamıĢ, gizli gülümsemesi geri gelmiĢti. Ona kendimi ifade etmekten aciz halde bakıyordum. Kayan tektonik tabakaların üstündeydim. ĠĢkence altındaki bilinçaltını dizlerinin üstünde yalvarıyordu: Serinkanlı olmaya çalıĢ. Ana. "Kitaplar." diye fısıldadım, ama içimde, bilinçaltını çığlık çığlı- ğavdı: Sen! Bana göre olan sensin! Ruhumun boyunu aĢan fikirlere kapılması karĢısında dehĢete düĢerek, onu derhal susturdum. “Ne tür kitaplar?“ Kafasını yana yatırdı. Neden bu kadar ilgili? “Ah. bilirsiniz iĢte. Her zamanki Ģeyler. Klasikler. Ağırlıklı olarak Ġngiliz edebiyatı." Cevabınıı değerlendirirken, uzun iĢaret parmağı ve baĢparmağıyla çenesini sıvazlıyordu. Ya da belki de çok sıkılmıĢtı ve gizlemeye çalıĢıyordu. “Ba^kn bir ihtiyacınız var nu?r Konudnn uzaklaĢmalıydım: yüzündeki o parmaklar ayartıcıydı. “Bilmiyorum. BaĢka ne önerirsiniz?" 38 I* Ne m» önerirdim? Ne yaptığını bile bilmiyordum ki. “Kendin Yap iĢi için mi?” BaĢıyla onavlnrken gözleri fena bir muziplikle parlıyordu. Kızardım ve bakıĢlarım daracık kot pantolonuna kaydı. ‟Tulum." diye yanıtlarken ağzımdan çıkan sözleri artık elekten geçirmediğimin farkındaydım. Tek kaĢını kaldırdı: yine eğlenir gibiydi. “Kıyafetlerinizi mahvetmek istemezsiniz." Elimi kot pantolonuna doğru salladım. “Her zaman çıkarabilirim." Sımıyordu. "Hmm." Yanaklarımın yeniden renklendiğini hissettim. Komünist Manifesto rengi olmalıydılar. Kapa çeneni. Çeneni HEMEN ġĠMDĠ kapa. Kuru bir sesle. “Birkaç da tulum alayım.” dedi. "Tanrı beni kıyafetlerimin herhangi birini mahvetmekten korusun." Gözümde istem dıĢı canlanan kot pantolonsuz görüntüsünü kovmaya çalıĢtım. Mavi iĢ tulumlarım uzatırken. “BaĢka bir Ģeve ihtiyacınız var mıT diye gıcırdadım. Sorumu duymazdan geldi. "Makale nasıl gidiyor? Nihayet imalar ve kafa kanĢtmcı çift anlamdan uzak, kolay bir som sormuĢtu. Cevaplayabileceğim bir som. Soruyu bir cankurtaran salma tutunur gibi iki elimle sıkıca kavradım ve tercihimi dürüstlükten yana kullandım. “Ben yazmıyorum, Katherine yazıyor. Bayan Kavanagh. Ev arkadaĢım. Yazar olan o. Çok memnun. Gazetenin editörü o ve röportajı bizzat kendisi yapamadığı için yıkılmıĢtı." Kendimi sonunda sudan kafamı çıkarabilmiĢ gibi hissedebiliyordum: nihayet nornıal bir sohbet konusuna ulaĢmıĢtık. “Tek endiĢesi, elinde sizin orijinal bir fotoğrafınızın olmaması.'‟ "Ne tür fotoğraflar istiyor?‟ GRĠNĠN ELL! TONU 39 Pekâlâ. Bu cevabı hesaba katmamıĢtım. Kafamı salladım: çünkü bilmiyordum iĢte. “Pekâlâ, ben buralardayım. Yarın, belki..." "Fotoğraf çekimine razı olur musunuz?" Sesim yine cırtlak çıkmıĢtı. Bu iĢi kıvırabilirsem Kate sevinçten havalara uçardı. Ve beynimin dibindeki o karanlık yer baĢtan çıkancı bir fısıltıyla. Onu yırın yine görebilirsin, dedi. Bu düĢünceyi kafamdan derhal sildim, saçmalığın bu kadarı da... “Kate çok sevinir... bir fotoğrafçı bulabilirsek." 0 kadar sevinmiĢtim ki ona kocaman bir gülümsemeyle baktım. Budaklan, deı in bir nefes alır gibi aralandı ve gözlerini kırpıĢtırdı. Saniyenin onda birlik bir diliminde bir Ģekilde kaybolmuĢ gibi baktı. Dünya ekseninde kaydı ve tektonik düzemler yeni bir konum aldılar. Ah Tanrım. Christian Grcy'in kaybolmuĢ hali. „Bana yarın için haber verin." Arka cebine uzanıp cüzdanım çıkardı. “Kartım. Üzerinde cep telefonu numaram var. Sabah ondan önce aramama gerekecek.** “Tamam." Ona sıntarak baktım. Kate havalara uçacaktı "Ana!" Paul koridorun sonunda belirmiĢti. Bay Clayton'm en küçük kardeĢiydi. Princetondan döndüğünü duymuĢtum, ama onu buğun görmeyi beklemiyordum. "ġey. bir dakika izin verirseniz. Bay Grey." Ben dönüp uzaklaĢırken. Grey‟in kaĢlan çatıldı. Paul her zaman sıkı dostum olmuĢtu ve zengin, güçlü ve müthiĢ bir cazibeye sahip kontrol manyağı O reyi e yaĢadığım bu tuhaf anda, normal biriyle konuĢmak harika bir Ģeydi. Paul beni sımsıkı kucaklayarak ĢaĢırttı. CoĢkuyla. “Ana. merhaba, seni görmek ne güzel T diye haykırdı. “Merhaba. Paul, nasılsın? Ağabeyinin doğum günü için mi geldin?* “Evet. Ġyi görünüyorsun. Ana: gerçekten iyi.“ Beni bir kol boyu mesafeden incelerken sırıtıyordu. Sonra bıraktı, ama sahipleniri kolunu omzumda tutmayı sürdürdü. Utanarak ağırlığımı bir aya40 - VWJJH ğımdan diğerine verdim. Paul u görmek harikaydı, ama her zaman fazla yakın davranırdı. BakıĢlarımı Christian Greve çevirdiğimde, yan örtülü, Ģüpheli gözler ve sert, duygularım ele vermeyen bir çizgi halini almıĢ ağzıyla. bir Ģahin gibi bizi izliyordu. Tuhaf biçimde ilgili müĢteriden baĢka birine, soğuk ve mesafeli birine dönüĢmüĢtü. Grey'in ifadesinde gördüğüm düĢmanlığı dağıtmak için. “Paul, bir müĢteriyle birlikteyim. TanıĢman gereken biri." dedim. Paulu onunla tanıĢmaya sürükledim ve ikisi de birbirlerini süzdüler. Ortam birdenbire buz kesmiĢti "ġey. Paul: bu bey. Christian Grev. Bay Grev, si/j Paul ClaytonTa tanıĢtırayım. Ağabeyi buranın sahibidir." Ve saçma sapan bir akıl yürütmeyle daha fazlasını açıklamam gerekiyormuĢ gibi hissettim. **0 kadar sık görüĢemesek de Paul u buraya çalıĢmaya baĢladığım zamandan beri tanıyorum. ĠĢ idaresi okuduğu Princeton'dan dönmüĢ.** Saçmalıyordum... Hemen sus! “Bay Clayton." Grey yüzünde okunması imkânsız bir ifadeyle elini uzattı. "Bay Grey.“ Paul ona uzatılan eli sıktı. “Bir dakika. ġu Christian Grey değil, değil mi? Grey ġirketler Topluluğundan?" Paulun somurtkan ifadesi, bir nanosaniyeden daha kısa bir sürede, meraka dönmüĢtü. Grev ona gözlerine kadar ulaĢamayan nazik bir gülümsemeyle baktı. "Vav canına, sizin için yapabileceğim herhangi bir Ģey var mı? "Anastasia hepsini halletti. Bay Clayton. Çok ilgiliydi." Ġfadesi duygularını ele vermiyordu, ama sözcükler... Tamamen baĢka bir Ģey söyler gibiydi. Kafa karıĢtırıcıydı. Paul. "Harika." diye yanıtladı. "Sonra konuĢuruz. Ana." “Elbette. Paul." Depoda gözden kaybolmasını izledim. “BaĢka bir Ģey var mı. Bay Grev?* “Sadece bunlar." Sesi tutuk ve sakindi. Lanet olsun... Onu gücendirmiĢ miydim yoksa? Derin bir nefes alıp döndüm ve kasaya yöneldim. Derdi ne bu adamın? GRĠNĠN ELLÎ TONU 41 Ġpi. i$ tulumlarını, maskeleme bandını ve kablo bağlarını kasadan geçirdim. “Kırk üç dolar ediyor, lütfen.“ BakıĢlarımı Greve çevirdim ve çevirmemiĢ olman diledim. Bana yakından ve dikkatle bakıyordu. Sinir bozucuydu. Kredi kartını alırken. “Torba ister inisiniz? diye sordum. “Lütfen. Anastasia“ Sesi adımı okĢadı ve kalbim bir kez daha deli gibi çarpmaya baĢladı. Güçlükle nefes alıyordum. Aldıklarını aceleyle plastik bir torbaya yerleĢtirdim. “Fotoğraf çekimini yapmamı istersen beni arar mısın? Yine resmi havasına bürünmüĢtü. Bir kez daha nutkum tutularak baĢımı salladım ve kredi kartını iade etlim. “Ġyi. Yann görüĢmek üzere sanın m.“ Çıkmak üzere dondu, sonra duraksadı. “Ah. Anastasia. Baynıı Kavanagh'ın röportaja gelememesine sevindim." Gülümsedi ve ardından, naylon çantayı omzuna atarak ve beni titreyen, köpüren bir diĢilik hormonları kütlesi halinde bırakarak, yenilenmiĢ bir kararlılıkla dükkandan dıĢan çıktı. Dünya gezegenine dönmeden önce, dakikalarca, az önce çıkıp gittiği kapalı kapıya baktım. Pekâlâ, ondan hoĢlanıyordum. ĠĢte, kendime itinıf etmiĢtim. Duygularımdan daha fazla saklanamazdım. Daha önce hiç böyle hissetmemiĢtim. Onu çekici buluyordum, çok çekici. Ama bunun baĢtan kaybedilmiĢ bir savaĢ olduğunu biliyordum ve buruk bir özlemle iç geçirdim. Buraya gelinesi tesadüften baĢka bir Ģey değildi. Yine de. ona uzaktan hayranlık duyabilirim. Bundan hiçbir zarar gelmezdi. Ve bir fotoğrafçı bulabilirsem yann onu ciddi bir hayranlıkla izlemo fırsatı yakalayabilirdim. Heyecan içinde dudağımı ısırdım ve kendimi liseli bir kız gibi sırıtırken buldum. Kate'i aramam ve bir fotoğraf çekimi organize etmem gerekiyordu. BÖLÜM UÇ Kale deliye dönmüĢtü. "Ġyi de Clayton‟sta ne anyordu?‟ Merakı ahizeden taĢıyordu. Depo odasının derinliklerinde, sesimin normal çıkması için çaba harcıyordum. “BuralardaymıĢ." “Bence bu acayip bir tesadüf olurdu. Ana. Sence seni görmeye gelmiĢ olamaz mıT Kalbim bu düĢünceyle yerinden oynadı, ama benimki kısa süreli bir sevinçti. Can sıkıcı ve keyif kaçıncı gerçek, buraya iĢ için gelmiĢ olduğuydu. “NVSlTnun çiftçilik bölümünü ziyaret ediyormuĢ. Bir araĢtırmaya kaynak sağlıyormuĢ," diye mırıldandım. “Ah. evet. Bölüme 2.5 milyon dolarlık bağıĢ yaptı.“ Vay canına. “Bunu nereden biliyorsun?” “Ben gazeteciyim ve adam hakkında bir makale yazdım. Bunu bilmek benim iĢim." Tamam. Carla Bemstein. sakin ol. Yani fotoğraftan istiyor musun?" “Elbette istiyorum. Soru Ģu: Kim, nerede çekecek?“ "Nerede olacağım ona sorarız. Buralarda kaldığını söyledi “Onunla temas kurabilir misin?" “Elimde cep telefonu numarası var." Kate iç geçirdi GRĠNĠN ELLt TONU "Washington Eyaletinin en zengin, en zor yakalanan ve en esrarengiz bekan sana cep telefonu numarasın» mı verdir “ġey... evet." “Ana! Adam ser.den hoĢlanıyor. Buna hiç Ģüphe yok." Ses tonu ısrarcıydı. “Kate, o sadece kibar olmaya çalıĢıyor.” Ama caha kelimeleri telaffuz ederken, doğnı olmadıklarını biliyordum. Christian Grey‟in kibarlıkla iĢi yoktu. Belki nazik olabilirdi, evet. Ve alız bir ses usul usul, belki de Kate haklıdır, diye fısıldadı. Kafa derin, belki, sadece belki, benden hoĢlanıyor olabileceği düĢüncesiyle karıncalanıyordu. Ne de olsa, röportajı Kate'in yapmadığına sevindiğini söylemiĢti. Kendimi sessiz bir coĢkuyla kucakladım ve benden hoĢlanabileceği olasılığıyla eğlenerek, bir o yana bir bu yana sallandım. Kate beni dünyaya döndürdü. “Çekimi yapması için kimi bulabiliriz bilmiyorum. Her zamanki fotoğrafçımız Levi yapamaz. Hafta sonu için evine. Idaho Fallsa gitti. Amerika‟nın önde gelen giriĢimcilerinden birini fotoğraflama fırsatını kaçırdığını duyunca küplere binecek.” “Hımm... Jos6ye ne dersin?" “Harika bir fikir. Sen rica edebilirsin, senin için her Ģeyi yapar. Sonra Grey i ara ve nereye gelmemizi istediğini öğren." Kate, Jos£ konusunda sinir bozacak kadar patavatsızdı. "Bence onu sen aramalısın." Kate. “Kimi, Joseyi mi7‟ diye homurdandı. “Hayır. Grey‟i." "Ana. iliĢkisi olan sensin." “ĠliĢki mi?" Birkaç oktav yükselen sesimle adeta cırlamıĢtım. “Adamı doğru dürüst tanımıyorum bile.” "En azından tanıĢtınız," dedi buruk bir sesle. “Kem seni daha yakından tanımak istiyor gibi görünüyor. Ana. ara adamı." diye çıkıĢtı ve telefonu suratıma kapattı. Bazen (azla üstünlük taslayabiliyordu. Cep telefonuma kaĢlanmı çatarak ve dilimi çıkararak baktım. Tam Joseye mesaj bırakırken. Paul zımpara kâğıdı aramak üzere depo odasına girdi. Hırçınlıktan uzak bir tavırla. "DıĢarıda bayağı yoğunuz. Ana." dedi. “ġey. hımm. özür dilerim." diye mırıldanarak çıkmak için döndüm. “Eee. Christian Gney'i nereden tanıyorsun?" Paul un sesi Ģüphe uyandıracak kadar umursamazdı. "Okul gazetesi için onunla röportaj yapmam gerekti. Kate iyi değildi." Rahat görünmeye çalıĢarak ve bu konuda Paul'den daha iyi iĢ çtkaramayarak omuz silktim. Paul hayret içinde. “Christian Grev. Clayton s'ta. Gör de inanma." diye homurdandı. Zihnini açmak ister gibi, baĢım salladı. “Her neyse, bu akĢam bir Ģeyler içmek falan ister misin? Ne zaman eve dönse, bana çıkma teklif ediyordu ve ben do hayır diyordum. Bu bir ritüeldi. Patronun kardeĢiyle çıkmayı hiçbir zaman iyi bir fikir olarak düĢünmemiĢtim ve aynca, Paul tipik Amerikalı kapı komĢusu tadında Ģirindi, ama hayal gücü denen Ģey ne kadar zorlansa da edebi bir kahraman değildi. Bilinçaltını kaĢlarım mecazi anlamda kaldırarak. Ya Grey? diye sordu. Onu azarlayarak susturdum. “Ağabeyin için düzenlediğiniz aile yemeği gibi bir Ģey yok mu?‟ “O yann.” "Belki bir baĢka sefere, Paul. Bu akĢam ders çalıĢmam gerek. Haftaya finallerim var." “Ana, bir gün evet diyeceksin." Ben dükkânın içine kaçarken. Paul gülümsüyordu. Jose.“Ama ben mekân çekerim. Ana: insan değil” diye inledi. "Jose, lütfen!" diye yalvardım. Cep telefonuma sıkı sıkıya yapıĢmıĢ halde, dairemizin oturma odasında bir ileri bir geri gidip geliyor ve pencereden dıĢarıya, akĢamın gittikçe azalan ıĢığına bakıyordum “ġu telefonu bana ver." Kate telefonu elimden kaptı ve ipek?1 kızıl san saçlannı omzunun arkasına attı. 45 “Beni dinle*. Jos6 Rodriguez. Gazetemizin serginin açılıĢını haber yapmasını istiyorsan yarın bizim için bu çekimi yaparsın. capicheV Kate tam bir çetin ceviz olabiliyordu. "Ġyi. Ana yer ve zamanı bildirmek için tekrar arayacak. Yann görüĢürüz.‟* Cep telefonunun kapağını sertçe kapattı. "Halloldu. ġimdi tek yapmamız gereken, nerede ve ne zaman olacağına karar vermek. Ara onu.” Telefonu bana uzattı. Midem buruldu. “Greyi ara. hemen!" Yüzümü buruĢturdum ve kartvizitini çıkarmak için arka cebime uzandım. Derin, yatıĢtırıcı bir nefes aldım ve titreyen parmaklarla numarasını tuĢladım. Ġkinci çalıĢta açtı. Sesi net. sakin ve soğuktu. “Grev." “ġey... Bay Grev? Benim. Anastasia Steele.” Kendi sesimi tanıyamıyordum. O kadar gergindim ki. Kısa bir duraksama oldu. Titriyordum. “Bayan Steele. Sizden haber almak ne güzel." Sesi değiĢmiĢti. ġaĢırmıĢtı sanınm. sesi hayli sıcak... hatta baĢtan çıkarıcıydı. Nefesim kesildi ve kızardım. Birden Katherine Kavanagh‟m ağzı açık halde bana bakmakta olduğunun bilincine vardım ve istenmeyen süzüĢünden kaçmak için son hızla mutfağa koĢtum. “ġey... makale için fotoğraf çekimini yapmak istiyoruz." Nefes al, Ana, nefes al. Ciğerlerim hızlı bir soluk aldı. “Yanıı. eğer uygunsa. Sizin için neresi uygun olur, efendim?" Ġfadesiz gülümsemesini telefondan duyar gibiydim. "Portland'da Heathman'da kalıyorum. Yann sabah dokuz otuz diyelim mi?" “Tamam, orada görüĢürüz." Washington Eyaletinde oy kullanabilen ve yasal olarak içki içebilen yetiĢkin bir kadın gibi değil, bir çocuk gibi hızlı hızlı konuĢuyordum ve nefes nefese kalmıĢtım. "Sabırsızlıkla bekliyorum. Bayan Steele." Gözlerindeki hınzır pırıltıyı görür gibiydim. Dört küçük kelimeye böylcst heyecan ıtrici bir vaat katmayı nasıl baĢarıyordu? Telefonu kapattım. Kate mutfaktaydı ve bana yüzünde tam bir ĢaĢkınlıkla bakıyordu. “Anastasia Rose Steele! Ondan hoĢlanıyorsun! Daha önce hiç kimseden böyle... bu kadar... etkilendiğini görmedim. Ciddi ciddi kızardın." “Ah. Kate. hep kızardığımı sen de biliyorsun. Bu benim iĢim. Saçmalama." diye çıkıĢtım. ġaĢkın ĢaĢkın gözlerini kırpıĢtırdı. Kontrolsüz öfke patlamalarım çok nadir yaĢardım ve bir an için yumuĢadım. “Ben onu sadece... sinir bozucu buluyorum, o kadar.” “Heathman. anlaĢıldı." dedi Kate. “Müdürü arayıp çekim için bir yer isteyeyim." “Ben de akĢam yemeğini hazırlayayım. Sonra da çalıĢmam gerok." AkĢam yemeğini hazırlamak için dolaplardan birini açarken. Katee olan öfkemi gizleyemiyordum. Huzursuz bir gece geçirdim: yatakta bir o yana bir bu yana dönüyor. rüyamda puslu gri gözler, iĢ tulumları, uzun bacaklar, uzun parmaklar ve karanlık, çok karanlık, keĢfedilmemiĢ yerler görüyordum. Gece iki kez kalbim gümbür gümbür atarak uyandım. Kendi kendimi. Ah, bu kadar a2 uykuyla yarın harika görüneceğim, diye azarladım. Yastığımı yumrukladım ve yerleĢmeye çalıĢtım. Heathman, Portland Ģehir merkezinin göbeğindeydi. Etkileyici kahverengi taĢ binası. 1920lerin sonundaki ekonomik bunalımdan hemen önce tamamlanmıĢtı. Jose. Travis ve ben, benim kaplumbağayla yol alıyorduk: hepimiz benim arabaya sınamayacağımız için. Kate kendi CLKsındaydı. Travis. Josenin arkadaĢı ve ayak iĢlerine koĢan kiĢiydi: ıĢık konusunda yardım etmek için bizimleydi Kate, makalede isminin geçmesine karĢılık, Heathmanm bir odasını ücretsiz kullanabilmemizi sağlamıĢtı. Rosppsiyondakilere CEO Christian Grey‟i fotograflamak üzere orada olduğumuzu söyleyince odamız derhal süite çevrildi. Gerçi. Bay Grey binadaki en büyük süiti iĢgal ettiği için, bizimki sadece Ģuradan bir süitti. Gereğinden GRĠNĠN ELL! TONU 47 fazla hevesli bir pazarlama yöneticisi bize daireye kadar eĢlik etti: fena halde genç ve nedense bir o kadar gergindi. Kate in güzelliği ve hükmedici tavnnın onu etkisiz hale getirdiğinden Ģüpheleniyordum, çünkü Kate‟in elinde oyuncağa donmuĢtu. Oda zarif, abartısız ama gösteriĢli bir Ģekilde döĢenmiĢti Saat dokuzdu. YerleĢmek için yanın saatimiz vardı. Kate fırtına gibi esiyordu. “Jose, bence fon olarak Ģu duvarı kullanırız, sen ne dersin?" Cevabını beklemedi. 'Travis, sandalyeleri çek. Ana. oda servisini arayıp soğuk içecek ister misin? Ve Grey‟e geldiğimizi haber ver.” Evet, efendim. Fazlasıyla hükmediciydi. Gözlerimi devirsem de söyleneni yaptım Yanm saat sonra. Christian Grey dairemize girdi. Lanet olsun! Yakası acık beyaz bir gömlek ve kalçalarından sarkan flanel bir pantolon giymiĢti. Dağınık saçları, duĢ sonrası hâlâ ıslaktı. Ona Kakarken dilim damağını kurudu... Fena halde seksiydi. Greyin peĢinden süite giren koyu renk takım ve kravatlı, saçtan kısacık tıraĢlı, kirli sakallı, otuzlu yaĢlannın ortasında görünen adam sessizce bir köĢeye dikildi. Duygusuz, kahverengi gözleriyle bizi izliyordu. "Rayan Steele, iĢte vine karĢılaĢtık." Greyin uzattığı eli gözlerimi kırpıĢtırarak sıktım. Ah Tannm... gerçekten de... Eline dokununca içimi delip geçen, beni çarpan, kızarmama neden olan o muhteĢem akımı hissettim. Düzensiz nefesimin duyulabildiğindeıı emindim. Elimi, dosdoğru Greyin gözlerinin içine bakarak bize doğru gelen Kate‟e doğru nalladım ve. “Bay Grey, bu Bayan Katherine Knvanagh," dedim. “Israrcı Bayan Kavanagh. Nasılsınız?” Kathmnee hafifçe gülümserken, gerçekten eğlenir gibiydi. “Umanm kendinizi daha iyi hissediyorsunuzdur? Anastasia geçen hafta kötü olduğunuzu söylemiĢti." "Ġyiyim, teĢekkür edenm. Bay O rev." Kate. Greyin elini sençe ve gözünü bile kırpmadan sıktı. Kendime onun Wash*ıgton daki en i\i okullara gittiğini hatırlattım. Ailesinin parası vardı; kendinden ve dünyadaki yerinden emin büyümüĢtü. Kimsenin ona kötü dav. ran masın a izin vermezdi. Ona hayrandım. "Bunu yapmaya vakit aĢırdığınız için teĢekkür ederim." derken Greve nazik, profesyonel bir gülümseme gönderdi. Grev bakıĢlarını bana çevirirken, “Benim için zevk." dedi ve ben yine kızardım, ihanet olsun. "Bu. Jose Kodriguez; fotoğrafçımız" derken sırıttığım Jose. bana Ģefkatli bir gülümsemeyle karĢılık verdi. Benden Grey‟e yönelttiği bakıĢları soğuktu. “Bay Grey.” Onu baĢını hafifçe eğerek selamladı. “Bay Rodriguez.“ Jose yi süzerken Grey‟in ifadesi de değiĢmiĢti. Ona. “Nerede durmamı istersiniz?" diye sordu. Sesinde tehditkâr bir ton seziliyordu. Ama Katherine in gösterinin yönetimini Jose ye bırakmak gibi bir niyeti yoktu. “Bay Grev, Ģöyle oturabilirseniz, buyurun? IĢıklandırma kablolarına dikkat edin. Sonra da ayakta birkaç poz alınz." Onu duvann önüne yerleĢtirilmiĢ bir koltuğa yönlendirdi. Travis ıĢıklan açarak Grev'in anlık bir körlük yaĢamasına neden oldu ve bir özür mınldandı. Sonra Travis ve ben arka tarafta durup Josö‟nin çekim yapmasını izledik. Jose makinesini elinde tutarak ve Grenden bir o tarafa, bir bu tarafa dönmesini, kolunu kıpırdatmasını, sonra tekrar indirmesini isteyerek sayısız poz çekti. Ardından üçayağın baĢına geçti: Grey oturup sabırla ve doğallıkla poz verirken yirmi dakika kadar daha çekim yaptı. Dileğim gerçek olmuĢtu: Grevi çok da uzak sayılmayacak bir mesafeden hayranlıkla izleyebiliyordum. Gözlerimiz iki defa buluĢtu ve bulutlu bakıĢlarından kendimi güçlükle ayırdım. “Bu kadar oturmak yeter.” Katheriııe yine devreye girmiĢti. “Ayağa kalkar mısınız, Bay Grey T diye sordu. Grey ayağa kalkınca Travis koltuğu çekmek için hızla harekete geçti. Jose Nikon‟unu» deklanĢörüne tekrar basmaya baĢladı. BeĢ dakika sonra Jose. “Sanının yeterince poz aldık.” dedi. 49 “Harika." dedi Kate. "Tekrar teĢekkürler. Bav Grev." Önce o. ardından Jose. Grev in elini sıktılar. Grev, “Makaleyi okumak için sabırsızlanıyorum. Bayan Kava- nagh." diye mırıldandı ve kapının yanında durduğum sırada bana döndü. "Benimle vurur müsünüz. Bayan SteeleT diye sordu. “Elbette." derken tam bir ĢaĢkınlık içindeydim. Kaygıyla Kate'e baktım, omuz silkti. Arkasında duran Jose nin yüzünün asıldığını fark ettim. Grev kapıyı açarken, "Hepinize iyi günler” dedi ve önce benim çıkmam için kenarda durdu. Tanrı aĢkına... Bu da neyin nesi böyle? Ne istiyor kı'f Grey. peĢinde takım elbisesi jilet gibi ütülü Bay Asker TıraĢıyla odadan çıkarken koridorda gerginlik içinde bekledim. Bay Asker TıraĢına. “Seni ararım. Taylor," diye mırıldandı. Taylor koridorda uzaklaĢırken. Grey yakıcı gri bakıĢlarını bana çevirdi. Lanet olsun... YanlıĢ bir Ģey mi yapmıĢtım? “Bu sabah benimle bir kahve içer misiniz diye merak ediyordum.” Yüreğim ağzıma geldi. Bir randevu mu? Christian Grev bana bir randevu mu teklif ediyordu? Bilinçaltını yine küçümseyici bir tavırla. Kahve ister misin diye soruyor. Belki de henüz uyana madiğini düĢünüyordur, diye mızıldandı. Heyecanımı kontrol altına almaya çalıĢarak gırtlağımı temizledim. özür dilercesine. “Herkesi eve benim götürmem gerek." derken önümde parmaklarımı ve ellerimi büküyordum. Taylor," diye seslenerek beni yerimden sıçrattı. Koridorda uzaklaĢmakta olan Taylor dönüp yeniden bize doğru yürüdü. Grey yumuĢak ve merak dolu bir sesle. “Üniversite'de mi yaĢıyorlar?" diye sordu. KonuĢamayacak kadar sersemlediğim için baĢımı salladım. “Onları Taylor götürebilir. ġoförümdür. Burada büyük bir 4X4 uınüz var. Yani ekipmanları da alabilir. Taylor bize ulaĢınca, hiç renk vermeden. "Bay Grey?" dedi. “Fotoğrafçın, asistanını ve Bayan Kavanagh'ı evlerine götü, rebilir misin?" "Elbette, efendim," dedi Taylor. Tamamdır. ġimdi bana kahvede eĢlik eder misiniz?" Grey her Ģey hallolmuĢ gibi gülümsüyordu. KaĢlanmı çattım. "ġey, Bay Grey. bu gerçekten... Bakın. Taylor'ın onlan eve bırakmasına gerek vok.” Soğukkanlı ifadesizliğini koruyan Taylor‟a kısa bir bakıĢ attmı. "Bana bir iki dakika verirseniz, Kate‟lc arabalarımın değiĢ tokuĢ edebiliriz." Grey göz kamaĢtırıcı, tedbirsiz, doğal ve bütün diĢlerini gösteren bir gülümsemeyle bakıyordu. Ah, Tanrım... Ġçeri girebilmem için süitin kapısını açtı. Tekrar içeri adım atınca. Katherine‟i Joseyle derin bir tartıĢmanın içinde buldum. GiriĢe gerek duymadan. "Ana. bence senden kesinlikle hoĢlanıyor,” dedi. Jose bana onaylamayan gözlerle bakıyordu. Kate. "Ama ona güvenmiyorum" dedi. KonuĢmayı kesmesi umuduyla elimi kaldırdım. Mucize eseri, sustu. Kate, sen NVanda'yı alsan ve ben de senin arabanı alsam olur mu? “Neden? “Christian Grey onunla kahve içmemi istiyor." Ağzı açık kalmıĢtı. Nutku tutulmuĢ bir Kate! Anın tadını çıkardım. Beni kolumdan yakalayıp süitin oturma alanından uzakta kalan yatak odasına çekti. “Ana, o adamda bir Ģeyler var." Sesi uyarı yüklüydü. “MuhteĢem olduğuna katılıyorum, ama tehlikeli olduğunu düĢünüyorum özellikle de senin gibi biri için.” Gücenerek, "özellikle senin gibi biri derken ne demeye çalıĢ** yorsun? diye sordum. Biraz sinirli bir sesle. "Senin gibi masum biri, Ana. Ne demek istediğimi biliyorsun," dedi. Kızardım. SI “Kate, sadece kahve. Bu hafta sınavlarım baĢlıyor, ders çalıĢmam gerek, fazla kalmam." Talebimi değerlendirir gibi dudaklarını büzdü. Sonunda, ce* binden arabasının anahtarlarım çıkarıp bana uzattı. Ben de ona benimkileri verdim. “Sonra görüĢürüz. Fazla geç kalma yoksa arama kurtarma ekibini gönderirim." „TeĢekkürler." Onu kucakladım. Süitten çıktınca, Christian Grey‟i kuĢe kâğıda basılmıĢ üst düzey bir dergi için poz veren bir erkek model görüntüsüyle duvara yaslanmıĢ, beni beklerken buldum. „Tamam, haydi kahve içelim,” diye mırıldanırken pancar gibi kıpkırmızı kesilmiĢtim. "Önden buyurun. Bayan Steele." Doğruldu ve önden yürümem için elini uzattı. Koridorda ilerlerken, dizlerim titriyor, midemde kelebekler uçuĢuyor ve ağzıma gelen yüreğim dramatik ve düzensiz bir ritimle çarpıyordu. Christian Greyle kahve içeceğim... tv kahveden nefret ederim. GeniĢ otel koridorundan otel kapısına kadar yürüdük. Ona ne demeliyim? Zihnim birden kaygıdan felç olmuĢtu. Neden bahsedecektik? Onunla ne ortak noktam vardı? YumuĢak, ılık sesi beni dalgınlığımdan uyandırdı. “Katherine Kavanagh'ı ne zamandır tanıyorsunuz?" Ah, baĢlangıç için kolay bir soruydu. “Okuldaki ilk yılımızdan beri. Ġyi arkadaĢımdır." Ne düĢündüğünü ele vermeyerek, “Hımm.” dedi. Aklından neler geçiyordu? Asansörlere varınca düğmeye bastı ve zil neredeyse aynı anda çaldı. Kapılar açılınca içeride tutkuyla ÖpüĢen genç bir çiftle karĢı karĢıya kaldık. ġaĢkın ve mahcup bir halde birbirlerinden hızla ayrıldılar ve suçlulukla bizden baĢka her yöne bakmaya baĢladılar. Grey ve ben asansöre adım attık. 52 Gülmemek için mücadele veriyordum; bu yüzden, yanaklarımın pembeye çaldığını hissederek bakıĢlarımı yere indirdim. Kafanı kaldırıp kirpiklerimin arasından Greve baktığımda, dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme gördüm. Genç çift hiç konuĢmuyordu; birinci kata kadar mahcup bir sessizlik içinde indik. Fonda dikkatimizi dağıtacak hafif bir asansör nnizigi bile yoktu. Kapılar açılınca. Grev beni ĢaĢırtarak uzun, soğuk parmaklanyla elimi tuttu. Akımın içimden geçip gittiğini hissettim ve zaten hızlı olan kalp atıĢlarım daha da hızlandı. !3eni asansörden çıkarırken, çiftin arkamızdan patlayan kıkırtılaruıı duyabiliyorduk. Grey sırıttı. “Bu asansörlerin olayı ne? diye mırıldandı. Otelin geniĢ ve hareketli lobisini aĢıp giriĢe doğru yürüdük, ama Grey dönerli kapıdan kaçındı. Bıınu elimi bırakmak zorunda kalacağı için yapmıĢ olup olmadığını merak ettim. DıĢarıda bizi, yumuĢacık bir mayıs pazan bekliyordu. GüneĢ parlıyordu ve trafik açıktı. Grey sola dönüp köĢeye yürüdü. Orada ıĢığın değiĢmesini bekledik. Hâlâ elimi tutuyordu. Sokaktayım 1e Christian Grey elimi tutuyor. Daha önce elimi tutan kimse olmamıĢtı. BaĢımın döndüğünü hissettim ve baĢtan ayağa ürperdim. Yüzümü ortadan ikiye aĢırmakla tehdit eden saçma sapan sırıtıĢı boğmak için çaba harcıyordum. Bilinçaltını. Serinkanlı davranmaya çalıĢ. Ana. diye yakarıyordu. YeĢil adam göründü ve tekrar harekete geçtik. Portland Kahve Esine varana dek dört blok yol kat ettik. Grey içeri girebilmem için kapıyı açmak üzere elimi bıraktı. “Ben içeceklerimizi alırken masa seçmeye ne dersiniz? Ne istersiniz? diye sorarken her zamanki gibi kibardı. “Ben... Ģey... Ġngiliz kahvaltı çayı içerim, poĢeti yanında olsun KaĢlarını kaldırdı. “Kahve içmez misiniz? “Kahve düĢkünü değilim." Gülümsedi. Tamam, çay. poĢeti yanında. ġeker? 53 Bir an hu son kelimeyi bir sevgi sözcüğü sanarak donakaldım, ama neyse ki bilinçaltını bükülu dudaklarla devreye girdi. Hayır, seni aptal, Ģeker alır mısırı? "Hayır, teĢekkürler." Birbirine kenetlediğim parmaklanma baktım. 'Yiyecek bir Ģey T “Hayır, teĢekkürler.*‟ Kafamı salladım: tezgâha yöneldi. O. sırada kendisiyle ilgilenilmesi için beklerken, ben kirpiklerimin arasından çaktırmadan onu süzüyordum. Onu bütün gün izleyebilirdim. Uzun boylu, geniĢ omuzlu, inceydi. Hele o pantolonunun kalçalarından düĢecek gibi duruĢu... Alı, Tanrını... Parmaklarını bir ya da iki kez aıiık kurumuĢ, ama hâlâ dağınık olan saçlarının arasından geçirdi. Mmm... Bunu ben de yapmak isterdim. DüĢünce kendiliğinden zihnime süzülüvermiĢti; yüzüm alev aldı. Dudağımı ısırarak bir kez daha ellerime bakarken, asi düĢüncelerimin gidiĢatından hiç hoĢnut değildim. “Aklından neler geçiyor?” Grev geri dönmüĢ ve beni yerimden sıçratmıĢtı. Kıpkırmızı kesildim. Parmaklarımı saçlarının arasından geçirmeyi düĢünüyor ve acaba saçların çok yumuĢak mıdır diye merak ediyordum. Kafamı salladım. Elinde tuttuğu tepsiyi huĢ ağacı görüntüsü verilmiĢ küçük, yuvarlak masaya bıraktı. Önüme bir fincan, küçük bir demlik ve yanında üzerinde TVVINT.VGS ĠNGĠLĠZ KAHVALTI ÇAYI -en sev diğim-yazan tek bir çay poĢetinin durduğu bir tabak koydu. Onun da üstüne sütle kusursuz bir yaprak deseninin kondurulduğu bir kahvesi vardı. Bunu nasıl yapıyorlar acaba. diye merak ettim. Ayrıca kendine yaban mersinli bir kek almıĢtı. Tepsiyi bir yana bırakarak karĢıma oturdu ve uzun bacaklannı üst üste attı. O kadar rahat, bedeniyle o kadar barıĢık görünüyordu ki ona gıpta ettim. Bense baĢtan ayağa sakar ve koordinasyonsuz. A noktasından B noktasına yüzüstü kapaklanmadan gitmekten neredeyse acizdim. “DüĢüncelerin?” diye bastırdı. “En sevdiğim çay bu." Sesim sakin ve fısıldar gibi çıkmıĢtı. Portlandda bir kafede Christian Grey'in karĢısında oturduğuma inanamıvordum. KaĢlarım çattı. Bir Ģeyler sakladığımı biliyordu. Çay poĢetini demliğin içine atmamla kaĢığıma sararak geri çıkarmam bir oldu. Çay poĢetini tabağımın yanma bırakırken kafasını eğdi ve soran gözlerini bana dikti. “Çayımı sade ve açık severim." diye açıkladım. "Anlıyorum. O. erkek arkadaĢın mı?" Vay caıuna... Ne? “Kim T “Fotoğrafçı. Jose Rodriguez." Güldüm, gergin ama meraklıydım. Bu hisse kapılmasına ne neden olmuĢtu? “Hayır. Josd iyi arkadaĢımdır, hepsi bu. Erkek arkadaĢım olduğunu nereden çıkardınız?" “Ona gülümseyiĢinden ve onun da sana..Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. 0 kadar sinir bozucuydu ki. BakıĢlarımı kaçırmak istiyordum, ama büyülenmiĢ gibiydim. Daha çok aileden biri gibidir,” diye fısıldadım. Grey, cevabımdan hoĢnut kalmıĢ gibi baĢını salladı ve gözlerini yabanmersinli kekine çevirdi. Kâğıdı uzun parmaklarıyla, maharetle açıĢını büyülenmiĢ gibi izledim. “Ġster misin?" diye sorarken o eğlenir gibi, gizemli gülümseme geri dönmüĢtü. "Hayır, teĢekkürler.” KaĢlarımı çatarak yeniden önüme baktım “Ya dün mağazada tanıĢtığım delikanlı? O da mı erkek arkadaĢın değil?" Hayır. Paul sadece bîr arkadaĢ. Dün de söylemiĢtim." Ah. № iĢ saçma bir hal alıyordu. “Neden sordunuz?^ “Erkekler konusunda biraz gergin görünüyorsun.” Lanet olsun, iyice özelime giriyordu. Ben sadece senin yanınd° gerginim. Grey. GRĠNĠN ELLt TONU 55 “Sizi sinir bozucu buluyorum.'' Kızarsam da bu açık sözlülüğüm* den ötürü, aklımdan sırtımı sıvazlayarak tekrar ellerime baktım. Derin bir iç çektiğini duydum. “Beni sinir bozucu bulmalısınız zaten." BaĢını salladı. "Çok dürüstsünüz. 1 A\ t fen Önünüze bakmasın. Yüzünüzü görmesi seviyorum." Ah. Ona baktım. Yüzünde teĢvik edici ama alaycı bir gülümseme vardı. “Ne düĢünüyor olabileceğine dair ipucu veriyor." diyerek soludu. “Çok gizemlisiniz. Bayan Steele." Gizemli mi? Ben mi? “Bende gizemden eser yok." “Kendi kendine yeten biri olduğunuzu düĢünüyorum.** diye mırıldandı. Öyle miydim? Vay canına... Bunu nasıl baĢarıyordum ki? ġaĢırtıcıydı. Ben. kendine yet mel;! Ġmkânsız. Tabii kızarmadığınız zamanlarda... ki sık sık kızarıyorsunuz. KeĢke neden kızardığınızı bilseydim." Ağzına küçük bir kek parçası attı ve gözlerini benden ayırmadan, ağır ağır çiğnemeye koĢuldu. Ve iĢaret bekliyormuĢ gibi kızardım. ĠAinet olsun! "Her zaman böyle kiĢisel gözlemlerde bulunur musunuzT* “KiĢisel bir gözlemde bulunduğumun farkında değildim. Yoksa sizi gücendirdim mi?” ġaĢırmıĢa benziyordu. Dürüstçe, “Hasır." dedim. “Ġyi." “Ama çok despotsunuz." KaĢlarını kaldırdı ve eğer yanılmadıysam. o da hafifçe kızardı. “Sözümü dinletmeye alıĢığım. Anastasia."diye mırıldandı. “Her konuda.“ “Buna hiç Ģüphem yok. Neden benim de size ilk adınızla hitap etmemi istemediniz?" Cüretime kendim de ĢaĢırmıĢtım. Bu sohbet neden bu kadar ciddileĢmiĢti? ĠĢler sandığım gibi gitmiyordu. Ona karĢı böyle muhalif hissettiğime inanamıyordum. Sanki onu kendimden uzaklaĢtırmak istiyordum. "Ġlk adımı sadece ailem ve birkaç yakın dostum kullanır. Bc-n böyle olmasını istiyorum." Ah. Hâlâ. “Bana Christian de." dememiĢti. Kontrol manyağının tekiydi; baĢka izahı yoktu ve için için, belki de röportajı Katein yapmıĢ olması daha iyi olurdu diye düĢünüyordum. Ġki kontrol manyağı bir arada. Aynca, elbette. Kate. ofisindeki bütün kadınlar gibi neredeyse sarıĢındı; pekâlâ, kızıl sarı. Bilinçaltını, üstelikgiizcl de. diye hatırlattı. Christian ve Kate fikrinden hoĢlanmamıĢım. Çayımdan bir yudum aldım. Grev kekinden küçük bir lokma daha ısırdı. „Tek çocuk musun?‟ diye sordu. Vay canına... Sürekli yön değiĢtiriyordu. “Evet.” “Bana annen ve babandan bahset." Bunu neden bilmek istiyordu ki? Çok sıkıcıydı. “Annem yeni kocası Bobla birlikte Georgia‟da yaĢıyor. Üvey babam da Montesano‟da." “Ya baban?” “Babam ben bebekken ölmüĢ.” “Üzüldüm." diye mırıldanırken yüzünden anlık, sıkkın bir ifade geçti. “Onu hatırlamıyorum." “Ve annen tekrar evlendi.“ Bir homurtu çıkardım. “öyle de denebilir. KaĢlan çatılmıĢtı. Derin bir düĢünceye dalmıĢ gibi çenesini sıvazlayarak kuru bır sesle. “Pek fazla bir Ģey ele vermiyorsun demek?” dedi. “Siz de öyle." “Sen benimle bir röportaj yaptın ve o röportajdan birkaç #> T' layıcı soru hatırlıyorum." Bana sırıtarak bakıyordu. 57 Lanet olsun. “Gev" sorusunu hatırlıyordu. Bir kez daha yerin dibine geçtim. Gelecek yıllarda, o anı her hatırlayıĢımda utanca kapılmamak için yoğun terapiye ihtiyaç duyacaktım sanınm. Annem hakkında bir Ģeyler zırvalamaya baĢladım: o anıyı blok«/ etmek için her Ģeyi yapardım. "Annem harikadır. Ġflah olmaz bir romantiktir. ġu anda dördüncü kocasıyla birlikte." Christian ĢaĢkınlıkla kaĢlarını kaldırdı. "Onu özlüyorum,“ diye devam ettim. “Artık Bob var. Ona göz kulak olabileceğini, kuĢ beyinli planlan istediği gibi gitmeyince ona destek olabileceğini umuyorum." Sevgiyle gülümsedim. Annemi görmeyeli o kadar uzun zaman olmuĢtu ki. Christian beni dikkatle izlerken, arada sırada kahvesinden yudumlar alıyordu. Ağzına gerçekten bakmamalıydım. Huzursuz ediciydi. “Üvey babanla anlaĢabiliyor musun?" “Elbette. Onunla büyüdüm. Onu babamın yerine kovdum." “Nasıl biridir? “Ray mi? O... sessiz, suskun biridir." Grcy ĢaĢırarak. “Hepsi bu mu?" diye sordu. Omuz silktim. Bu adam ne bekliyordu ki? Hayat hikâyemi mi? “Üvey kızı gibi suskun." diye bastırdı. Kendimi gözlerimi devirmekten alıkoydum. “Futbolu sever. Özellikle Avrupa futbolunu; bow!ingi. yapay sinekle balık avını ve mobilya yapmayı sever. Marangozdur. Eski ordu mensubu." Ġç geçirdim. “Onunla mı yaĢıyordun?" “Evet. Ben on beĢ yaĢındayken, annem Ûç Numaralı Kocayla tanıĢtı. Ben Ravle kaldım." AnlamamıĢ gibi kaĢlannı çattı. “Annenle birlikte yaĢamak istemedin mi? diye sordu. Bu gerçekten üzerine vazife değil. “Üç Numaralı Koca, Teksas‟ta yaĢıyordu. Evim Montesano‟daydı. Ve... bilirsiniz annem yeni evliydi." Durdum. Annem Üç Numaralı Koca'dan hiç bahsetmezdi. Grev bununla nereye varmaya çalıĢıyordu? Bu onu hiç ilgilendirmezdi. Madem öyle, ben de aynı oyunu oynayabilirim. "Siz de sizinkileri anlatın." dedim. Omuz silkti. "Babam avukattır, annemse çocuk doktoru. Seattle'da otum* yurlar.” Ah... demek varlıklı bir ailede yetiĢmiĢti. Üç çocuk evlat edinen ve çocuklarından biri iĢ dünyasına meydan okuyup onu tek eliyle fetheden güzel bir adama dönüĢen baĢarılı çifti merak etmiĢtim. Onu böyle olmaya iten neydi? Ailesi onunla gurur duyuyor olmalıydı. “KardeĢleriniz neler yapıyor? “Elliot inĢaat iĢinde ve kız kardeĢim de Paris‟te, ünlü bir Fransız Ģefin yanında aĢçılık eğitimi alıyor." BakıĢları hoĢnutsuzlukta buğulanmıĢtı. Ailesinden ya da kendinden bahsetmek istemiyordu. “Paris‟in çok güzel olduğunu duydum." diye mırıldandım. Ailesinden neden bahsetmek istemiyordu? Evlat edinildiği için mi? “Güzeldir. Gittin mi? diye sorarken hoĢnutsuzluğunu unutmuĢtu “ABD‟den hiç ayrılmadım." ĠĢte yine sıradan mevzulara dönmüĢtük. Sakladığı neydi? “Gitmek ister miydin? “Paris‟e mi? diye haykırdım. Beni hazırlıksız yakalamıĢtı. Paris‟e gitmeyi kim istemezdi? “Elbette” dedim. “Ama asıl ziyaret etmek istediğim yer Ġngiltere." BaĢım yana eğerek iĢaret parmağını dudağının üstünde fa taĢtırdı... Ah. Tannm. “Çünkü? Gözlerimi hızlı hızlı kırpıĢtırdım. Konsantre ol. Steelc. 59 “Orası Shakespeare. Austin, Bronte kardeĢler ve Thomas Hardynin vatanı. O insanlara o kadar harika kitaplar ya/ma ilhamını veren o yerleri görmek isterdim." Edebiyatın bu büyCık isimlerini anmak, bana ders çalıĢıyor olmam gerektiğini hatırlatmıĢtı. Saatime göz attım. “Gitsem iri olur. Ders çalıĢmalıyım." “Sınavlann için mi?" “Evet. Sah günü baĢlıyorlar.'* “Kayan Kavanagh'ın arabası nerede?” “Otelin park alanında." "Sana eĢlik edeyim." “Çay için teĢekkürler. Bay Grey." O tuhaf kocaman-bir-sımm-var gülümsemesini takındı. “Rica ederim. Anastasia. Benim için zevkti. Gol." diye emrederek elini uzattı. ġaĢkınlık içinde elini tuttuın ve peĢi sıra kafeden çıktım. Otele kadar yürüdük; cana yakın bir sessizlik olduğunu söylemek isterim. En azından o. her zamanki sükûnetini korur ve kendine hâkim halindeydi. Bana gelince, küçük kahve sabahımızın nasıl gittiğini tartmaya çalıĢıyordum. Kendimi iĢ görüĢmesi yapmıĢ gibi hissediyordum, ama ne için olduğundan emin değildim Ansızın. “Her zaman kot pantolon mu giyersin?" diye sordu. “Genellikle." BaĢım salladı. Otelin karĢı tarafında kalan kavĢağa varmıĢtık. Zihnim hızla iĢliyordu. Ne tuhaf bir soruydu... Ve birlikte geçireceğimiz zamanın kısıtlı olduğunun farkındaydım. Buraya kadardı ve ben yüzüme gözüme bulaĢtırmıĢtım. biliyordum. Belki de biri vardı. “Kız «arkadaĢınız rar mı?‟ diye yumurtlayıverdim. Lanet olsun... Bunu yüksek sesle mi söyledim ? Dudaklan yanın bir gülümsemeyle kıvrıldı ve bana tepeden baktı. “Hayır, Anastasia. kız arkadaĢlar bana göre değil." dedi yumuĢak bir sesle. Ah... Bu da ne demek? Gay değildi. Ya da belki de öyleydi. Rojx>rtajda bana yalan söylemiĢ olmalıydı. Bir an için arkasından bir açıklama, bu Ģifreli beyanla ilgili bir ipucu getireceğini sandım, ama öyle olmadı. Gitmem gerekiyordu. DüĢüncelerimi toparlamayı denemeliydim. Ondan uzaklaĢmalıvdım. Ġleri doğru hamle yaptım, ayağım takıldı ve yola doğru tökezledim. “Kahretsin. Ana!" diye haykırdı. Tuttuğu elimi o kadar sert çekti ki. bu tek yönlü yolda ters yönde giden bir bisikletli hızla ve beni kıl payı sıyırarak geçerken, geriye, üstüne düĢtüm. Her Ģey o kadar hızlı olup bitmiĢti ki bir an düĢerken bir sonrakinde kollarının arasmdaydım ve beni sımsıkı göğsünde tutuyordu. Temiz, sağlıklı kokusunu içime çektim. Yeni yıkanmıĢ çarĢaf ve pahalı vücut Ģampuanı kokuyordu. BaĢ döndürücüydü. Derin bir nefes aldım. “Ġyi misin?* diye fısıldadı. Tek koluyla Beni sıkıca sanp göğsüne bastırırken, diğer elinin parmaklanın usulca yüzümde dolaĢtınyor. beni nazik bakıĢlarla süzerek inceliyordu. BaĢparmağı alt dudağıma sürtününce nefesi duraksadı. Gözlerimin içine bakıyordu. Bense bir an ya da belki de sonsuza dek. kaygılı, yakıcı bakıĢlanna tutundum, ama bir süre sonra, dikkatim güzel ağzına çevrildi. Ve yirmi bir yıldır ilk kez. öpülmek istedim. Ağzını ağzımın üstünde hissetmek. BÖLÜM DÖRT Op beni lanet olası, diye yakarıyor, ama kıpırdayamıyordum. Tuhaf, yabancı bir arzuyla felce uğramıĢ, tam anlamıyla esiri olmuĢtum. BüyülenmiĢ gibi, Christian Grey in ağzına bakıyordum; o da örtülü bakıĢları ve koyulaĢan gözleriyle bana bakıyordu. Hor zamankinden daha hızlı soluyordu ve ben nefes alıp vermeyi tümden bırakmıĢtım. Kollarının arusındayım. Öp beni lütfen. Gözlerini yumdu, derin bir nefes aldı ve sessiz sorumu yanıtlar gibi, baĢını usulca salladı. Gözlerim geri açtığında, yeni bir amaç, çelik bir iradeyle bakıyordu. “Anastasia, benden uzak durmalısın. Ben sana uygun bir adam değilim,” diye fısıldadı. Ne? Bu da nereden çıktı Ģimdi? Bunun kararını ben vermeliydim, değil mi? KaĢlarımı çattım: reddedilmek baĢımı döndürmüĢtü. Usulca. “Nefes al, Anastasia, nefes al. Seni ayaklarının üstüne kaldırıp bırakacağım.“ dedi ve beni yavaĢça itti. Bisikletçinin kıl payı ıskalaması ve Christianen baĢ döndüren yakınlığının neden olduğu adrenalin hücumu beni heyecan içinde ve güçsüz bırakmıĢtı. Christian geri çekilip beni kendisinden mahrum bırakırken ruhum HAYIR! diye haykırıyordu. Omuzlarımdaki elleriyle beni bir kol mesafesinde tutarken, tepkilerimi dikkatle izliyordu. Ve tek düĢünebildiğim öpülmek istediğim, bunu hayli belli ettiğim ve Christianen bunu yapmadığıydı. Beni istemiyor. Beni gerçekten istemiyordu. Bu kahve sabahını tamamen berbat etmiĢtim. Sonunda sesimi bularak. "Anladım." diye fısıldadım. ‟TeĢekkürler." diye mırıldanırken, baĢtan ayağa aĢağılanmaya batmıĢtım. 62 *• ı» JanvM Aramızdaki durumu nasıl bu kadar yanlıĢ yorumlayabilmiĢim? Ondan uzaklaĢmam gerekiyordu. “Ne için? KaĢları çatıldı. Ellerini üzerimden çekmemiĢti. “Beni kurtardığın için." diye fısıldadım. “O aptal yanlıĢ yönde gidiyordu. Burada olduğuma seviniyorum. Sana ne olabileceğini düĢününce içim ürperiyor. Otele gelip biraz oturmak ister misin?' Beni bırakıp ellerini iki yanına indirdi. Bense kendimi tam bir aptal gibi hissederek karĢısında dikiliyordum. Silkinerek zihnimi temizledim. Tek istediğim gitmekti. Belirsiz ve söze dökülmemiĢ umutlarım yerle bir olmuĢtu. Beni istemiyordu. Kendimi azarladım. Ne sanıyordum ki? Bilinçaltını. Christian Greyın seninle ne iĢi olabilirdi ki, diye alay ediyordu. Kollarımla bedenimi sararak yola döndüm ve yeĢil adamın belirmiĢ olmasına sevindim. Gre/in arkamda olduğunun bilinciyle hızla karĢıya geçtim. Otelin önünde yüzümü ona döndüm, ama gözlerine bakamıyordum. “Çay ve fotoğraf çekimi için teĢekkürler,” diye mırıldandım. “Anastasia... ben..." Durdu. Sesindeki sıkıntı dikkatimi çekmiĢti istemeyerek de olsa, ona baktım. Elini saçlarının arasından kaydırırken. gri gözleri kasvetliydi. DağılmıĢ ve bunalmıĢ görünüyordu; ifadesi katıydı ve dikkatli kontrolü buharlaĢmıĢtı sanki. Hiçbir Ģey söylememesinin üstüne. “Ne. Christian?” diye çıkıĢtım. Gitmek istiyordum. Savunmasız, yaralı gururumu buradan götürmeli, onu bir Ģekilde iyileĢtirmeliydim. "Sınavlarında bol Ģans.” diye mırıldandı. Ha? Bu kadar periĢan görünmesi bu yüzden miydi? Beni boyk‟ mi postalayacaktı? Sadece sınavlarımda bol Ģans dileyerek? “TeĢekkürler.” Sesimdeki alaycılığa engel olamadım. “Güle güle« Bay Grey.“ Tökezlemememe biraz ĢaĢırarak topuklarımın üstünde döndüm ve ona ikinci bir bakıĢ atmadan yer altı garajı istikametinde. kaldırım boyunca ilerledim. Solgun floresan ıĢığıyla aydınlatılmıĢ garajın karanlık ve sogV' ğuna girince, duvara yaslandım ve baĢımı ellerimin arasına ald»«*1 Ne sanmıĢtım? Gözlerimde davetsiz, istenmeyen yaĢlar biriknu^1 63 Neden ağlıyordum? Bu manasız tepki yüzünden kendime* kızarak yere çöktüm. Dizlerimi kanımın çekerek dertop oldum. Kendimi olabildiğince ufaltmak istiyordum. Belki hu abuk sukuk acı da küçülürdü. BaĢımı dizlerimin üstüne yerleĢtirip aptalca yaĢların dökülmesine izin verdim. Hiç sahip olmadığım bir Ģeyi kaybettiğim için ağlıyordum. .Ve saçma. Hiç olmamıĢ bir Ģeyin, altüst olmuĢ umutlarımın, hayallerimin ve tadı kaçan beklentilerimin yasını tutmak. Hiçbir zaman reddedilen tarafta olmamıĢtım. Tamam... Her zaır.an basketbol ya da voleybolda en son seçilenlerden bin olmuĢtum. ama bunu atılıyordum. KoĢarken bir yandan da sıçnımak ya da top atmak gibi bir Ģev yapmak bana göre değildi. Her tür spor sahasında ciddi bir baĢansızlık örneğiydim Ancak romantik anlamda, kendimi hiçbir zaman ortaya sürmemiĢtim; asla. Ömrüm güvensizlikle geçmiĢti: Fazla soluk tenliydim, çok sıskaydım, çok pejmürdeydim, koordinasyon duygum sıfırdı: defolar listemin sonu gelmiyordu. Bu yüzden her tür olası hayranı Ģiddetle geri püskürten kiĢi olmuĢtum. Kimya sınıfımda benden hoĢlanan bir çocuk vardı, aııın Christian Linet Olası Grev dıĢında ilgimi uyandıran tek bir kiĢi olmamıĢtı. Belki de Paul Clayton ve Jose Rodriguez in beğenilerine daha nazik yaklaĢmalıydım: hoĢ ikisinin de karanlık bir yerde tek baĢlanna hıçkırırken bulunmadıklanndan emindim. Belki de sadece sıkı bir ağlamaya ihtiyacım vardı. Kollannı göğsünde kavuĢturup ağırlığını tek bacağına veren bilinçaltını, diğer ayağını sıkkın bir tavırla yere vurarak, Kes! Kes Ģunu, diye bağırdı. Arabana bin, evine dön, dersini çaltĢ. Onu unut... Hemen! Ve bütün bu kendine acıma ve sallanıp durma saçmalığına bir son ver. Derin, yatıĢtmcı bir nefes alıp ayağa kalktım. Topla kendini. Stetle. Yüzümdeki yaĢlan silerek Kate'in arabasına yürüdüm. Onu bir daha asla düĢünmeyecektim. Bu olayı tecrübe haneme kaydedebilir ve smavlanma konsantre olabilirdim. Eve vardığımda. Kate dizüstü bilgisayarıyla yemek masasmdaydı. geldin gülümsemesi beni görünce silinip gitti. “Ana. sorun ne?" Ah. hayır... Katherine Kavanagh sorgulamasına halim yoktu. KatherineKavanagh-benden-uzak-dur anlamında kafa salladım, ama kor ve sağır bir dilsizle muhatap olsam sonuç farklı olmazdı. “AğlamıĢsın sen." Bazen lanet olası bariz olanı ifade etmek konusunda olağanüstü bir yeteneğe sahipti. “O piç sana ne yaptı?" diye kükrerken yüzü... Tanrım, korkutucuydu. “Hiçbir Ģey, Kate." Sorun buydu zaten. DüĢüncesi yüzüme alaycı bir gülümseme yerleĢtirdi. “O zaman neden ağladın? Sen hiç ağlamazsın.” derken sesi yumuĢadı. Ayağa kalkarken yeĢil gözleri endiĢe doluydu. Beni kollarının araĢma alıp kucakladı. Onu uzaklaĢtırmak için bir Ģeyler söylemem gerekiyordu. “Az kalsın bir bisikletli bana çarpıyordu." Elinden ancak bu kadarı gelmiĢti, ama dikkatini geçici bir süre için de olsa “ondan” uzaklaĢtırmaya yaramıĢtı. “Tanrım. Ana. iyi misin? Bir yerine bir Ģey oldu mu?" Beni bir kol boyu mesafede tuttu ve gözleriyle hızlı bir check-up‟tan geçirdi “Hayır, Christian beni kurtardı.” diye fısıldadım. “Aıııa bayağı sarsıldım.” “ġaĢırmam. Kahve nasıldı? Kahveden nefret ettiğini bilirim "Ben çay içtim. Fena değildi; gerçekten rapor edecek bir W yok. Beni neden davet ettiğini bilmiyorum.” “Senden hoĢlanıyor. Ana." Kate kollannı indirdi. "Artık değil. Onu bir daha görmeyeceğim." Evet, umursama* görünmeyi baĢarmıĢtım. "Ahr Lanet olsun. Kate‟in ilgisi uyanmıĢtı. Yüzümü görememesi № mutfağa dönmeliydim. 65 Elimden geldiğince duygusu/ bir sesle, “Evet... O beni biraz aĢar. Kate." dedim. “Ne demek istiyorsun?" “Ah, Kate her Ģey ortada." Olduğum yerde dondum ve mutfağın kapısında duran Kate‟c baktım. “Benim için değil.” dedi. 'Tamam, senden daha fazla parası var. ama Amerika'daki insanların çoğundan daha fazla parası var." “Kate. o...H Omuz silktim. “Ana! Tann aĢkına, sana kaç kez anlatmam gerek? Sen kelimenin tam anlamıyla fıstık gibisin," diyerek araya girdi. Ah hayır. ĠĢte yine tirada baĢlıyordu. “Kate, lütfen. Ders çalıĢmalıyım." Sözünü kesmiĢtim. KaĢlannı çattı. “Makaleyi görmek ister misin? Bitti. Jose harika fotoğraflar çekmiĢ." YakıĢıklı Christian-Seni-Ġstemiyorum-Grey‟in görsel hatırlatmasına ihtiyacım var mıydı? "Elbette." Yüzüme sihirle bir gülümseme yerleĢtirip dizüstü bilgisayara yöneldim. Ve iĢte oradaydı, siyah-beyaz bir fotoğraftan bana bakıyordu. Bana bakıyor ve beni yetersiz buluyordu. Gözlerimi sabit gri bakıĢlanndan bir an ayırmadan ve neden bana uygun bir erkek olmadığına dair -bunlar onun sözleriydi - bir ipucu arayarak makaleyi okur gibi yaptım. Ve birden her Ģey kör cdici bir netlik kazandı. YakıĢıklılığı fazla olağanüstüydü. Zıt kutuplardık ve ayn dünyaların insanlarıydık. Kendimi zihnimde güneĢe fazla yaklaĢan ve sonunda paramparça olup yanan Ikarus olarak canlandırdım. Sözleri anlamlıydı. O bana uygun bir erkek değildi. Kastettiği buydu ve bu. beni reddediĢini kabul etmemi kolaylaĢtırıyordu... neredeyse. Bununla yaĢayabilirdim. Anlıyordum. “Çok iyi, Kate," demeyi baĢardım. “Ben ders çalıĢacağım." Kendi kendime onu bundan sonra düĢünmeyeceğim diye yemin ettim ve ders notlarımı açıp okumaya baĢladım. DüĢüncelerimin geçirdiğim tuhaf sabaha dönmesine ancak yatağa girip uyumaya çalıĢırken izin verdim. Sürekli olarak, K12 arkadaĢlar bana göre değil, sözüne dönüyordum ve bu bilginin ııstune daha erken, içimden varlığınım bütün hücreleriyle beni öpmesi için yalvardığım kollarının araĢma girmeden önce, atılmadığım için öfkeliydim. Orada ve o zaman söylemiĢti. Beni kız arkadaĢ olarak istemiyordu. Yan döndüm. Acaba dinî nedenlerden bekârlığı seçen insanlardan mıydı? Gözlerimi yumdum ve kendimi uykuya bıraktım. Belki de kendini birine saklıyordu. Uykulu bilinçaltını dizginlerinden boĢanıp rüyalarıma dalmadan önce, son kez saldırdı: Sana olmadığı kesin. Ve o gece, rüyamda gri gözler ve sütte yaprak desenleri gördüm. Ürkütücü çubuk lambaların aydınlattığı karanlık yerlerde koĢuyordum ve bir Ģeye doğru mu koĢtuğumu yoksa bir Ģeyden rai kaçtığımı bilmiyordum... Net değildi. Kalemimi bıraktım. Final sınavım bitmiĢti. Yüzüme bir Çheshire kedisi sırıtıĢı yayıldı. Büyük olasılıkla, hafta baĢından beri ilk gü- lümsememdi. Günlerden cumaydı ve bu akĢam kutlama yapacaktık. Gerçek bir kutlama. SarhoĢ bile olabilirdim! Daha önce hiç sarhoĢ olmamıĢtım. Salonun karĢı tarafındaki Kate‟e baktım, bitiĢe soıı beĢ dakika kala bir Ģeyler karalama)! sürdürüyordu. ĠĢte bu kadardı, akademik kariyerimin sonuna gelmiĢtim. Bir daha asla kaygılıvt tecrit edilmiĢ öğrencilerin sıralarında oturmayacaktım. Bunu yapabileceğim tek yerin orası olduğunu çok iyi bilerek kafamın içinde zarif perendeler atıyordum. Kate yazmayı bıraktı ve kalemini masaya koydu. Bana baktı ve onun yüzünde de bir Çheshire kedi*1 sırıtıĢı yakaladım. Sınav kâğıtlarımızı konuĢmayı reddederek Mercedesine atlayıp birlikte dairemize döndük. Kate o akĢam bara giderken t» giyeceği konusunda daha endiĢeliydi. Bense çantamda anahtBfl®1, aramakla meĢguldüm. 67 “Ana. sana bir paket gelmiĢ.” Kate elinde kahverengi kâğıda sanlı bir paketle, ön kapıya çıkan basamaklarda duruyordu. Tuhaf. Yakın zamanda Amazon‟a sipariĢ vermemiĢtim. Kate paketi bana uzattı ve ön kapıyı açmak için anahtarlarımı aldı. Paket. Bayan Anastasia Steele‟e gönderilmiĢti. Gönderici adı ya da adresi yoktu. Belki de annemden ya da Raydan geliyordu. “Büyük olasılıkla benimkilerdendir." “Aç Ģunu!** Kate yaĢasm-Ģınavlanmız-bitti Ģampanyası için mutfağa giderken heyecanlanmıĢtı. Paketi açtım ve içinde, görünüĢte birbirine tıpatıp benzeyen bez ciltli, ikinci el ama iyi durumda üç kitap ve sade beyaz bir kartın durduğu yan deri bir kutu buldum. Kartın bir yüzünde, siyah mürekkep ve düzgün bir el yazısıyla Ģöyle yazıyordu: Afu/aı fianu lt/Ji fi (fa: h/vtlrçAnf fimi ntdtn uyartyufınf' }Hanun/tnA/tr ftıuûftruu ntif(n It'muacaliurıru hftr/tr. çun/û f V? /// / v / J cnlan cu fultUft Lnrjt tijorun rcrfanıur sıiınur... Tess‟ten yapılmıĢ bu alıntıyı hemen tanımıĢtım. Final sınavımda uç saatimi Thonıas Hardy'nin romanları hakkında yazarak geçirmiĢ olma tesadüfü karĢısında afallamıĢtım. Belki de tesadüf diye bir Ģey yoktu... Belki bu bilinçliydi. Kitaplan dikkatle inceledim. Tess'in üç cildi. Kitaplardan birinin kapağını açtım. Ön sayfada eski harf karakterleriyle Ģöyle yazıyordu: ġuta: ffıcfc ft&ıgMt, jWc3fwiv w $rt*Uın, 1891 Aman Tannm, bunlar ilk baskılardı. Bir servet değerinde olmalıydılar. iĢte o anda kimin gönderdiğini anladım. Kate omzumun üstünden kitaplara bakıyordu. Kartı aldı. „Ġlk baskılar,** diye fısıldadım. “Hayır." Kate m gözleri hayretle iri iri açılmıĢtı. "Grey mi?" BaĢımı eğdim. "Aklıma baĢkası gelmiyor. "Bu kart no anlama geliyor?* "Hiçbir fikrim yok. Sanınnı bir uyan. Dürüst olmak gerekirse, beni sürekli uvanyor. Nedeni konusunda hiçbir fikrim yok. Kapısını aĢındırıyor değilim ya.'* KaĢlarımı çattım. “Ondan bahsetmek istemediğini biliyorum. Ana. ama seninle ciddi ciddi ilgileniyor. Uyan olsun ya da olmasın." Hafta boyunca kendime Christian Grey‟i düĢünme izni vermemiĢtim. Tamam... Gri gözleri hâlâ rüyalarıma musallat oluyordu ve beni saran kollarının yarattığı hissi üzerimden, harika kokusunu beynimden atmanın sonsuza dek süreceğini biliyordum. Bana bunu neden göndermiĢti? Ona uygun olmadığımı söylemiĢti. “New York‟ta Tessin ilk baskısını on dört bin dolara bulmuĢtum. Ama seninki çok daha iyi durumda görünüyor. Daha fazlaya mal olmuĢ olmalılar.” Kate yakın dostu Google a danıĢmakla meĢguldü. “Bu alıntı... Tess bunu Alec d‟Urberville in onu kötü niyetlerine alet etmesi üzerine annesine söylüyor.” Kate. “Biliyorum." derken düĢünceliydi. “Ne söylemeye çalıĢıyor? “Bilmiyorum ve umurumda değil. Bunları kabul edemem. Kitabın göze çarpmayan bir bölümünden eĢit derecede kafa kanĢtıncı bir alıntı eĢliğinde geri göndereceğim.” Kate dümdüz bir suratla. “Angel Clare‟in siktir git dediği bolüm mü?" diye sordu. “Evet, o bölüm.” Kıkırdadım. Kate‟i seviyordum; sadık ve destekleyiciydi. Kitaplan geri paketleyip yemek masasının üstüne bıraktım. Kate bana bir kadeh Ģampanya uzattı. “Sınavların bitmesine ve Seattle daki yeni hayatımıza” Sıntıyordu “Sınavların bitmesine, Seattledaki yeni hayatımıza ve kusursu* sonuçlara." Kadehlerimizi tokuĢturup içtik. Bar gürültülü ve dağıtmak için kendilerini dıĢan atan müstakbel mezunlarla tıklım tıklım doluydu. Jose de bize katılmıĢtı. O bir> n sonra mezun olacaktı, ama parti havasındaydı ve hepimiz için btf 69 sürahi margarita ısmarlayarak yeni kavuĢtuğumuz özgürlük ruhuna soktu. BeĢinci kadehi kafaya dikerken Ģampanyama Astûne bu kadar içmenin parlak bir fikir olmadığım biliyordum. Jose gürültüyü bastırmak için bağırarak. "ġimdi ne olacak. Ana?" diye sordu. “Kate‟le birlikte Seattle'a taĢınıyoruz. Kate‟in ailesi ona orada bir ev aldı.” "Dios mio. Ģu Ģanslı azınlık nasıl yaĢıyor! Ama sergime geleceksin, değil mi?" „Tabii ki. Jose. hayatta kaçırmam.” Gülümsedim. Kolunu belime atıp beni kendine çekti. Kulağıma. "Orada olman benim için çok Ģey ifade ediyor. Ana." diye fısıldadı. “Bir margarita daha?" “Jose Luis Rodriguez. sen beni sarhoĢ etmeye mi çalıĢıyorsun? Çünkü sanırım iĢe yarıyor.” Kıkırdadım. “Sanırım bira içsem daha iyi olacak. Bize bir sürahi alayım." Kate. “Daha fazla içki. Ana!" diye haykırdı. Kate bir öküzün bünyesine sahipti. Tek kolunu Ġngiliz edebiyatı öğrencisi arkadaĢlarımızdan olan ve okul gazetesindeki her zamanki fotoğrafçısı Levi‟nin omzuna atmıĢtı. I-evi etrafını kuĢatan sarhoĢluğun fotoğraflarını çekmen bırakmıĢtı. Gözleri Kate'ten baĢka bir Ģey görmüyordu. Kate askılı minik bluzu, daracık kot pantolonu, yüksek topuklan, tepede topladığı ve yüzünün iki yanından aĢağı yumuĢacık buklelerle dökülen saçlarıyla, her zamanki baĢ döndürücü halindeydi. Bense daha çok Converse ve tiĢört tarzı bir kızdım, ama en havalı kot pantolonumu giymiĢtim. Josö‟nin kolundan sıyrılıp masamızdan kalktım. Vay canına. BaĢ dönmesi. Sandalyenin arkasına sıkıca tutunmak zorunda kaldım. Tekila içeren kokteyller iyi fikir değildi. Bara yöneldim ve hazır ayaklanmıĢken tuvaleti ziyaret etmenin iyi fikir olduğuna karar verdim. Yerinde bir düĢünce. .Ana. Kalabalığın arasından yalpalayarak ilerledim. Elbette sıra vardı, ama on azından koridor sessiz ve serindi. Bekleme sıkınt ısını gidermek için cep telefonumu çıkardım. Hımm... En son kimi aramıĢım? .Jo^ miydi? öncesinde tanımadığım bir numara vardı. Ah. evet. Grey. Bu. onun numarasıydl galiba. Kıkırdadım. Saatin kaç olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu. Belki onu uyandırırdım. Belki de bana o kitapları ve o Ģifreli mesajı neden gönderdiğini açıklayabilirdi Ondan uzak durmamı istiyorsa beni rahat bırakmalıydı. SarhoĢ sırıtıĢımı bastırarak “ara" tuĢuna bastım. Ġkinci çalıĢta açtı. ■„Anastasia?" Onu aramama ĢaĢırmıĢtı. ġey. dürüst olmam gerekirse ben de onu aradığıma ĢaĢırmıĢtım. Ve hemen sonra, ĢaĢkın beynim bir Ģeyi idrak etti: Ben olduğumu nereden anlamıĢtı? Dilim dolanarak. “O kitapları bana neden gönderdin?'' diye sordum. “Anastasia. sen iyi misin? Sesin tuhaf geliyor." Sesi kaygılıydı “Tuhaf olan ben değilim; sensin." ĠĢte, alkolün beslediği cesaretimle söylemiĢtim. “Anastasia, sen içki mi içtinT "Sana ne?" “Ben... merak ettim. Neredesin?'‟ "Bir barda." "Hangi barda?" Sesi öfkeliydi. “Portland‟da bir barda" "Eve nasıl döneceksin?" "Bir yolunu bulurum." Bu konuĢma beklediğim gibi gitmiyordu "Hangi bardasın?" “O kitapları bana neden gönderdin, ChristianT “Anastasia. neredesin? Hemen söyle." Sesi... her zamanki despot ve kontrol manyağı kıvamındaydı. Onu. binici pantolon giymiĢ, elinde eski moda bir megafon ve bir binici kamçısı tuttf- eski zamanlardan kalma bir film yönetmem olarak hayal ettim- görüntü yüksek sesle gülmeme neden oldu. "Sen çok... hükmedkAsin," diye kıkırdadım. GRĠNĠN ELLt TONU 71 "Ana. o zaman bana vardım ct. Hangi cehennemdesin?” Christian Groy bana küfrediyordu. Bir kez daha kıkırdadım. “Portlnnd'dayım. Seattle'a bayağı uzak bir mesafede.“ "Portlandda nerede?" "Ġyi geceler. Christian." "Ana!" Telefonu kapattım. Ha! Ama bana kitapları açıklamamıĢtı. KaĢlarımı çattım. Görev tamamlanmamıĢtı. Gerçekten bayağı sarhoĢtum. Sıraya ayak uydurup ağır ağır ilerlerken, baĢım rahatsızlık verecek Ģekilde dönüyordu. Pekâlâ, bu egzersizin amacı sarhoĢ olmaktı. BaĢarmıĢtım. Böyle bir Ģeydi demek ki... büyük olasılıkla bir daha tekrarlanmayacak bir deneyim olarak kalacak. Sıra ilerlemiĢti ve artık lıenim sıramdı. Tuvalet kapısının arkasındaki, güvenli seksin erdemlerini metheden postere boĢ boĢ baktım. Ġhanet olsun. Ben az önce Christian GrejB mi aramıĢtım. Lanet olsun. Telefonum çaldı ve beni yerimden sıçrattı. ġaĢkınlıkla ciyakladım. Çekingen bir sesle, "Alo." dedim. Bunu beklemiyordum. ‟Seni almaya geliyorumdedi ve telefonu kapattı. Sadece Christian Grey in sesi aynı anda hem sakin hem tehditkâr çıkabilirdi. Lanet olsun. Kot pantolonumu yukan çektim. Kalbim gümbür gümbür atıyordu. Beni almaya mı geliyordu? Ah, hayır. Kusacaktım... hayır... iyiydim. Bir dakika. Grey sadece benimle dalga geçiyordu. Ona nerede olduğumu söylememiĢtim. Beni bulamazdı. Hem, Seattle‟dan buraya gelmesi saatlerini alırdı ve biz çoktan gitmiĢ olurduk. Ellerimi yıkarken aynada yüzümü kontrol ettim. Kıpkırmızı ve biraz dağılmıĢ görünüyordum. Hımm... tekila. Barda, bira sürahisi için bana sonsuz kadar uzun gelen bir süre bekledim ve sonunda masaya döndüm. Kate beni. "Ne kadar uzun sürdü." diye azarladı. “Nerede kaldın?" “Tuvalet sırasındaydım." Jose ve Levi yerel beyzbol takımımız hakkında hararetli bir tartılmaya dalmıĢlardı. Jose hepimize bira doldurmak için tiradına kısa bir ara verdi ve biramdan büyük bir yudum aldım. 72 “Kate, sanırım dıĢan çıkıp biraz temiz hava alsam iyi olacak.“ “Ana, çok hafif sıkletmiĢsin." “BeĢ dakika sürmez." Bir kez daha kalabalığın arasında ilerledim. Midem bulanıyor, baĢını rahatsız edici Ģekilde dönüyordu ve ayaklarımın üstünde sallanıyordum. Her zamankinden biraz daha fazla. Park alanının serin havasını içime çekmek, ne kadar sarhoĢ olduğumu fark etmeme neden oldu. GörüĢüm de etkilenmiĢti ve eski Tom iv Jcrry çizgi filmlerindeki gibi, her Ģeyi çift görüyordum. Kusacağımı sandım. Kendimi bu kadar berbat duruma düĢürmeme neden izin vermiĢtim sanki? "Ana." Jose yanıma gelmiĢti. “Sen iyi misin?*' “Sanırım içkiyi biraz fazla kaçırdım." Ona cılız bir gülümsemeyle baktım. Koyu renk gözleriyle bana dikkatle bakarak. “Ben de öyle." diye mırıldandı. „„Yardıma ihtiyacın var mı?" diye sordu ve iyice sokularak beni koluyla sardı. “Jose. ben iyiyim. Halledebilirim." Onu biraz çelimsiz hareketlerle itmeye çalıĢtım. “Ana. lütfen." diye fısıldadı. Artık beni kollarının arasına almıĢtı ve kendine doğu çekiyordu. “Jose, sen ne yapıyorsun?" “Senden hoĢlandığımı biliyorsun. Ana. lütfen." Bel boĢluğuma yerleĢtirdiği eliyle beni kendine bastırırken, çenemdeki diğer eliyle baĢımı arkaya yatınyordu. Lanet olsun... beni öpecekti. “Hayır, Jose. dur. Hayır" Onu ittim, ama bir sert kas duvann- dan farksızdı ve onu yerinden kıpırdatamamıĢtım. Eli saçlarımın arasına kaymıĢtı ve baĢımı sabitliyordu. Dudaklarıma doğru. “Lütfen, Ana. cari no." diye fısıldadı. Nefesi yumuĢaktı ve fazla tatlı -margarita ve bira- kokuyordu. Nazik öpücükleriyle çenemden ağzımın yan tarafına doğru bir yol çizdi. Kendimi panik olmuĢ, sarhoĢ ve kontrolden çıkmıĢ hissediyordum Boğucu bir duyguydu. 73 “Jose. hayır." diye yalvardım. Dunu istemiyorum. Sen arkada- Ģımsın ve sanırım kusacağım. Karanlıkta bir ses usulca. “Sanırım hanımefendi hayır dedi." dedi. Lanet olsun. Christian Grev buradaydı. Nasıl? Jose beni bıraktı. Ters bir tavırla, “Grey,” dedi. Kaygıyla Christian a baktım Joseyi sinirli bir ifadeyle süzüyordu ve gergindi. Lanet okun. Midem kalktı ve iki büklüm oldum. Vücudum alkolü daha fazla kaldıramadı ve büyük bir ihtiĢamla yere kustum. “Oğğk. Dios mio. Ana!" Jose tiksintiyle geri sıçradı. Grev saçlarımı tutup ateĢ hattından çekti ve beni usulca, park alanının ucundaki çıkıntılı çiçek tarhına yönlendirdi. Büyük bir Ģükranla, burasının göreceli olarak daha karanlık olduğunu fark ettim. “Tekrar kusacaksan burada kus. Ben seni tutarım." Tek kolu omzumun etrafmdaydı ve diğer eliyle eğreti atkuyruğumu yüzümden uzak tutmak için arkama sabitledi. Beceriksiz hareketlerle onu itip uzaklaĢtırmaya çalıĢtım, ama iĢte yine kusuyordum... Ve bir kez daha. Ah, lanet olsun... Daha ne kadar sürecekti? Midem iyice boĢalıp hiçbir Ģey çıkmaz olunca bile, bedenim korkunç kuru öğürtülerle sarsılmaya devam etti. Sessizce bir daha asla içmeme yemini ettim. Kelimelerle ifade edilemeyecek kadar korkunçtu. Sonunda bitti. Çiçek tarhının tuğla duvarlarına yasladığım ellerim beni güç bela ayakta tutuyordu. Bu kadar çok kusmak yorucuydu. Grev beni bırakıp bir mendil uzattı. Sadece onun, üzerine isminin baĢ harfleri iĢlenmiĢ, yeni yıkanmıĢ bir kumaĢ mendili olabilirdi. CTG. Bunlardan hâlâ bulunabildiğini bilmiyordum. Ağzımı silerken. Tniıı hangi adı temsil ettiğini merak ettim. Ona bir türlü bakamıyordum. Utanç içindeydim: kendimden iğreniyordum. Çiçek tarhındaki açelyalar tarafından yutulmak ve buradan baĢka herhangi bir yerde olmak istiyordum. Jose hâla barın giriĢinde dikiliyor ve bizi izliyordu. Ġnleyerek baĢımı ellerimin arasına aldım. Bu hayatımın en kötü anı o Isa gerekti. Daha beter bir an hatırlamaya çalıĢırken baĢım deli gibi dönüyordu ve aklıma, Christian ın beni reddediĢinden baĢka bir Ģey gelmiyordu. Ve Ģu anda yaĢadığım, aĢağılanma açısından tonlarca daha koyuydu. Ona bir bakıĢ atma riskini aldım. Kontrollü bir yu* ifadesiyle, hiçbir Ģey belli etmeden bana bakıyordu. Dönüp, kendisi de bayağı utanmıĢ ve benim gibi. Grey‟den rahatsız olmuĢ görünen Jose ye baktım. Gözlerimi ona diktim. Aklımda sözüm ona arkadaĢım için, hiçbirini CEO Christian Grey‟in önünde tekrarlayamayacağım birkaç kelime seçeneği vardı. Ana, kimi kandırıyorsun? Adanı seni yerlere le yerel bitki örtüsüne kusmuk yağdırırken gördü. Hanımefendi tavrından mahrum olduğunu saklamanın yolu yok. Jose. “Ben... Ģey... Ġçeride görüĢürüz.“ diye mırıldandı, ama ikimiz de onu duymazdan geldik ve tekrar binaya girdi. Grevle baĢ baĢa kalmıĢtım. Çifte lanet olsun. Ona ne söylemeliydim? Telefon konuĢması için özür dilemeliydim. Sinirle parmaklarımın arasındaki mendile bakarak. “Çok üzgünüm,“ diye mırıldandım. O kadar yumuĢak ki. "Ne için üzgünsün. AnaT Lanet olsum, bedelini almak istiyordu. “BaĢta telefon için. Kustuğum için. Ah. listenin sonu yok." din' mırıldanırken tenimin renklendiğini hissettim. Lütfen, lütfen, arlık ölebilir miyim? "Senin kadar dramatik olmasa da hepimiz bu yoldan geçtik* dedi kuru bir sesle. "Bütün mesele sınırlarını bilmek, Anastasia Demek istediğim, ben sınırlan zorlamaktan yanayımdır. ama bu gerçekten kabul edilemez. Bu tür davranıĢları alıĢkanlık mı edindin 7* Beynim aĢın alkol ve öfke yüzünden vızıldıyordu. Bunun onunla ne alakası vardı? Onu buraya ben davet etmemiĢtim. Beni serseri bir çocuğu azarlar gibi azarlayan orta yaĢlı bir adam gibt konuĢuyordu. Ġçin için, her akĢam böyle sarhoĢ olmak istesem bile bunun benim kararım olduğunu ve onun üzerine vazife olmadığın1 söylemek istiyordum, ama yeterince cesur değildim. Hele az önce önünde küsmüĢken. Neden hâlâ burada dikilmeyi sürdürüyordu kı PiĢmanlıkla. “Hayır.‟* dedim. Daha önce hiç sarhoĢ olmada ve Ģu anda bir daha sarhoĢ olmak gibi bir arzum yok." GRĠNĠN CLLt TONU 75 Neden burada olduğunu anlamıyordum. Kendimi basılacak gibi hissetmeye baĢlamıĢtım. Sersemliğimi hissetti ve beni düĢmeden yakalayıp kollarının arasına çekerek bir çocukmuĢum gibi göğsüne yasladı. "Haydi, seni eve götüreyim." diye mırıldandı. “Katee haber vermem gerek." ĠĢte yine kollarının arasındaydım. "Ona kardeĢim haber verebilir." “Ne?" “KardeĢim Elliot. Bayan Kavanagh‟la konuĢuyor." "Ah.” Anlamıyordum. "Sen aradığında yanımdaydı." "Seattle'da mı?‟ Kafam karıĢmıĢtı. “Hayır, ben Heathman‟da kalıyorum.” Hâlâ mı? Neden? “Beni nasıl buldun?” „Cep telefonunun izini sürdüm. Anastasia." Ah. tabii ki sürmüĢtü. Bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Yasa) mıydı? Bilinçaltım. zihnimde süzülmevi sürdüren tekila bulutunun arasından. Sapık, diye fısıldadı, ama nedense, o olduğu için, aldırmadım. “Ceketin ya da çantan var mı?" ■ġey... Evet, buraya geldiğimde ikisi de vardı. Christian, lütfen. Katee haber vermeliyim. Merak eder." Ağzı sert bir çizgi halinde gerildi ve derin bir iç çekti. “Mutlaka vermen gerekiyorsa..." Beni bıraktı ve elimi tutup yeniden bara soktu. Kendimi güçsüz. hâlâ sarhoĢ, mahcup, bitkin, rezil ve tuhaf bir düzeyde, normal sınırların tamamen dıĢında heyecanlı hissediyordum. Elimi sımsıkı kavramıĢtı, ne kafa karıĢtırıcı bir duygu diziĢiydi bu. Bütün bunlan hazmetmek için en azından bir haftaya ihtiyacım olacaktı. Ġçerisi gürültülü ve kalabalıktı: müzik baĢladığı için dans pistin rio büyük bir kalabalık toplanmıĢtı. Kat* masamızda değildi ve 7G *- *• Jarr.^j Jose ortalıkta görünmüyordu. Levi tok baĢınaydı; kaybolmuĢ ve terk edilmiĢ gibi görunüyordu. Gürültüyü bastırmak için. “Knte nerede0” diye bağırdım, BaĢım, müziğin ritmiyle e§ zamanlı zonkluyordu. Levi. “Dans ediyor." diye bağırdı ve kızgın olduğunu hemen anladım. Christian‟ı Ģüpheyle süzüyordu. Siyah ceketimi biraz zorlanarak üzerime geçirdim ve küçük omuz çantamı, kalçamın üstünde kalacak Ģekilde baĢımdan geçirdim. Kate'i görür görmez gitmeye hazırdım. Christian'm koluna dokundum ve yukan doğru uzanıp kulağına. "Dans pistindeymiĢ," diye seslendim. Saçları burnuma sürtününce temiz, taze kokusunu duydum. Ġnkâr etmeye çalıĢtığım bütün o yasak ve yabana duygular su yüzüne çıkıp, tükenmiĢ bedenimden son hızla akıp gittiler. Kızardım ve derinlerde bir yerde kaslarımın zevkle kasıldığını hissettim. Gözlerini çevirdi, tekrar elimi tuttu ve beni bara çekti. Onunla derhal ilgilendiler: Bay Kontrol Manyağı Grey için beklemek diye bir Ģey yoktu. Onun için her Ģev bu kadar kolay mı oluyordu? Ne sipariĢ ettiğini duyamadım. Elime kocaman bir bardak buzlu su tutuĢturdu. Bağırarak. "Ġç," diye emretti. Hareketli lambalar müzikle birlikte kıvrılıp bükülüyor, bann ve müĢterilerin üzerine tuhaf renkli bir ıĢık yansıtıyordu. Grey sırasıyla yeĢil, mavi, beyaz ve Ģeytani bir kırmızıya döndü. Dikkatle beni izliyordu. Çekingen bir yudum aldım. "Hepsini." diye bağırdı. Fazla hükmediciydi. Elini dağınık saçlarının arasından geçirdi. BunalmıĢ ve kızgın bir hali vardı. Derdi neydi ki? Gecenin bir yansında onu aradığı için kurtarılmaya ihtiyaa olduğunu sandığı salak, sarhoĢ kızın dıĢında? Ve sonuçta, aĢın tutkun arkadaĢından gerçekten kurtanlmaya ihtiyaç duyan kız dıĢında. Sonra aynı kızı ayaklarının dibine vahĢice kusarken görmesi dıĢında. Ah. Ana- Bunu hiç atlatabilecek misin acaba? Bilinçaltını sızlanarak göz77 Ġliklerinin üstünden bana bakıyordu. Hafifçe sallandım. Grev beni sabitlemek için elini omzuma yerleĢtirdi. Bana söyleneni yaptım ve bardağın tamamını içtim. Midemi bulandırmıĢtı. Bardağı elimden alıp barın üstüne yerleĢtirdi. Bulanık bir görüĢle kıyafetlerini fark ettim: beyaz renkli bol bir keten gömlek, dar kot pantolon, siyah Converse'ler ve koyu renk, çizgili bir ceket. Gömleğinin ust düğmeleri açıktı ve aradan bir tutam tüy görüyordum. SarhoĢ kafayla ağızlara layık görünüyordu. Elimi bir kez daha tuttu. Lanet olsun. Beni dans pistine çekiyordu. Dans etmezdim. Ġsteksizliğimi hissetmiĢti ve renkli ıĢıklar altında, muzip, küçümseyici gülümsemesini gördüm. Elimi sertçe çekti ve kendimi bir kez daha kollannın arasında buldum ve beni de yanına katarak hareket etmeye baĢladı. Tannm. gerçekten daas edebiliyordu ve onu adım adım takip ettiğime inanamıyordum. Belki de sarhoĢ olduğum için ayak uydurabiliyordum. Beni sıkı sıkı tutuyordu; bedenlerimiz birbirine yaslanmıĢtı. Bu kadar sıkı tutuyor olmasa, ayaklarının dibine yığılacağımdan emindim. Zihnimin gerisinde, annemin sık sık tekrarladığı bir uyan canlanmıĢtı: Dans edebilen bir erkeğe asla güvenme. Bizi dans eden kalabalığın arasında pistin diğer ucuna geçirdi ve Kate ile Christian'm kardeĢi Elliot‟ın yanına ulaĢtık. Müzik, kafamın içinde ve dıĢında gürültüyle gümbürdüyordu. Ah. hayır. Kate hamlelerini yapmakla meĢguldü. Bütün hünerlerini sergileyerek dans ediyordu ve bunu sadece birini beğendiği zaman yapardı. Birini gerçekten beğendiği zaman. Bu. yann sabah kahvaltıda üç kiĢi olacağımız anlamına gelirdi. Kale! Christian eğilip Elliot‟ın kulağına bir Ģeyler haykırdı. Ne dediğini duyamıyordum. Elliot uzun boylu, geniĢ omuzlu, dalgalı san saçlı ve açık renk gözleri muzip bir ıĢıltıyla parlayan bir erkekti. Yanıp sönen ıĢıklar altında rengini ayırt edememiĢtim. Elliot sınttı ve Kate‟i. orada olmaktan fazlasıyla hoĢnut göründüğü kollannın arasına çekti... Kate! Bu kafayı bulmuĢ halimle bile Ģok yaĢıyordum. Onunla daha yeni tanıĢmıĢtı. Elliot ona her ne dediyse, ba78 Ģını salladı ve sırıtarak bana cl «ılladı. Christian bizi hızla dans pistinden uzaklaĢtırdı. Ama Katele konuĢma fırsatım olmamıĢtı. Ġyi miydi? O ve El- liot için iĢlerin nereye gittiğini görebiliyordum. Güvenli seks vaazı çekmem gerekiyordu. Ġçimden, tuvalet kapısının arkasındaki posterlerden birini okuyacağım umdum. DüĢüncelerim beynimin içinde bir o yana bir bu yana çarpıyor, bu ayyaĢ ve bulanık duyguyla mücadele ediyordu. Ġçerisi çok sıcak, çok gürültülü, çok renkli ve çok aydınlıktı. BaĢım dönmeye baĢlamıĢtı. Ah. hayır... ve yerin yüzüme doğru yükseldiğini fark ettim. Ya da bana öyle gelmiĢti. Christian Grey*in kollan arasında basılmadan önce duyduğum son Ģey. sert sövgüsü oldu. “Siktir!" t BÖLÜM BEġ Çok sessizdi. IĢık kısılmıĢtı. Yatakta rahat ve sıcacıktım. Hımmm... Gözlerimi açtım ve bir an için sakin ve dingin, değiĢik ve yabancı gelen odanın tadını çıkardım. Nerede olduğum konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Arkamdaki karyola baĢlığı kocaman bir güneĢ biçimindeydi. Tuhaf Ģekilde tanıdık gelmiĢti. Oda geniĢ ve havadardı; kahve, altın ve bej renkleriyle gösteriĢli bir tarzda döĢenmiĢti. Bunu daha önce de görmüĢtüm. Nerede? Allak bullak olmuĢ beynim yakın zamandaki görsel hatıraların arasında debeleniyordu. Lanet olsun. Heathman Oteli‟ndeydim. Bir süitte. Kate‟le birlikte, buna benzer bir odada bulunmuĢtum. Ama bu daha büyük görünüyordu. Ah. lanet olsun. Christian Grev‟in süitindeydim. Buraya nasıl gelmiĢtim ki? Önceki gecenin bölük pörçük anılan yavaĢ yavaĢ üzerime çullan- maya baĢladılar. Ġçki içiĢim -ah. hayır bana içki demeyin-, telefon açıĢım -ah, hayır, telefon da demeyin-, kusmam -ah, hele kusma hiç demeyin-. Jos^ ve sonra Christian. Ah hayır. Yüzümü buruĢturdum. Buraya geldiğimi hatırlamıyordum. Üzerimde tiĢörtüm, sutyenim ve iç çamaĢınm vardı. Çorabım yoktu. Kot pantolonum da. Ixinet olsun. BaĢ ucu komodinine baktım. Üzerinde bir bardak portakal suyu ve iki tablet duruyordu. Advil. Bir kontrol manyağı olarak her Ģevi düĢünmüĢtü. Doğrulup tabletleri yuttum. Aslında, kendimi o kadar da kötü hissetmiyordum. Büyük olasılıkla olmam gerekenden çok daha iyiydim. Portakal suyunun ilahi bir tadı vardı. Susuzluğu giderici ve tazeleyiciydi. Kapım vuruldu. Yüreğim ağzıma gelmiĢti ve sesimi bulamı. yordum. Yine do kapıyı açıp içeri girdi. Lanet olsun, spor yapmıĢtı. Kalçalarından düĢecek gibi duran gri bir eĢofman altı ve saçları gibi terden rengi koyulaĢmıĢ gri. kolsuz bir tiĢört giymiĢti. Chistian Grey in teri kavramı bana tuhaf Ģeyler yapıyordu. Derin bir nefes alıp gözlerimi yumdum. Kendimi iki yaĢında gibi hissediyordum: Gözlerimi yumarsam, gerçekte orada olmazdım. “Günaydın. Anastasia. Kendini nasıl hissediyorsun?" “Olmam gerekenden daha iyi.” diye geveledim. Ona kaçamak bir bakıĢ attım. Koltuğun üstüne büyük bir alıĢ veriĢ torbası bıraktı ve boynunda asılı duran havluyu iki ucundan tuttu. Bana bakarken gri gözleri koyulaĢmıĢtı ve her zaman olduğu gibi, ne düĢündüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu. DüĢünce ve duygularım saklamayı çok iyi beceriyordu. “Buraya nasıl geldim?" diye sorarken, sesim cılız ve piĢmanlıkla doluydu. Yatağın kenarına oturdu. Dokunabileceğim, kokusunu alabileceğim kadar yakındı. Ah, Tannm... ter ve vücut Ģampuanı ve Christian. BaĢ döndürücü margarita'dan çok daha iyi- bir kokteyldi ve artık tecrübeme dayanarak konuĢabiliyordum. Soğukkanlılıkla, “Sen bayılınca, seni dairene kadar götürerek arabamın deri döĢemesini riske atmak istemedim. Bu yüzden seni buraya getirdim," dedi. “Beni sen mi yatırdın?" “Evet." Yüzü ifadesizdi. “Bir daha kustum mu?" Sesim daha da alçalmıĢtı. “Hayır." “Beni sen mi soydun?" diye fısıldadım. “Evet. - Ben öfkeden kıpkırmızı kesilirken kaĢını oynattı. Utanç verici bir dehĢet içinde dilim damağım kuruyarak, Bu; ikimiz..." diye fısıldadım, «ma soruyu tamamlayamadım. Gözleri1^ ellerime diktim. 81 “Anastasia. Yarı baygındın. Nckrofili hiç bana göre değil. Ben kadınlarımın kendinde ve hissedebilir durumda olmasını severim." dedi kuru bir sesle. “Çok üzgünüm." Dudakları çarpık bir gülümsemeyle kıvrıldı. “Çok eğlenceli bir akĢamdı. Uzunca bir süre unutmayacağım bir akĢam." Benim de. Ah. piç kurusu, bana gülüyordu. Ona gelip beni almasını ben söylememiĢtim. Bir Ģekilde kendimi öykünün kötü kahramanı gibi hissetmem sağlanmıĢtı. “En yüksek teklifi sunacak alıcı için ne tür bir James Bond aygıtı geliĢtirmiĢsen, onunla izimi sürmek zorunda değildin." diye çıkıĢtım. Bana ĢaĢkın ve yanılmıyorsam biraz da incinmiĢ gözlerle bakıyordu. “Öncelikle, cep telefonlarının izini sürme teknolojisi internette mevcut. Ġkincisi, Ģirketim hiçbir takip cihazına yatırım yapmadığı gibi, üretmiyor da. Üçüncü olarak, eğer seni almaya gelmeseydim büyük olasılıkla bir fotoğrafçının yatağında uyanıyor olacaktın ve hatırlayabildiğim kadarıyla onunla aĢk yapmaya pek hevesli değildin." Sesi iğneleyiciydi. AĢk yapmak mı? Kafamı kaldırıp Christian a baktım. ĠncinmiĢ gibi, gözlerinden alevler saçarak bana bakıyordu. Dudağımı ısırmaya çalıĢtım, ama kıkırtımı bastırmayı baĢaramadım. “Hangi Ortaçağ zamanından kaçtın? Kibar bir Ģövalye gibi konuĢuyorsun.” Ruh hali gözle görülür biçimde değiĢmiĢti. Gözleri yumuĢadı, yüz ifadesi değiĢti ve dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme belirdi. “Anastasia. hiç sanmıyorum. Ama belki Kara ġövalye olabilir." Gülümsemesi alaycıydı. Kafasını salladı. "Dün gece yemek yedin mi?" Ses tonu suçlayıcıydı. Kafamı salladım. Bu kez ne tür bir büyük kural ihlali yapmıĢtım acaba? Çenesi kasılsa da yüzü ifadesizliğini koruyordu. “Bir Ģeyler yemelisin. O kadar kötü olman hu yüzdendi. Dürüst olmak gerekirse, içki içmenin bir numaralı kuralı bir Ģeyler yemektir.” Elini saçlarının arasından geçirdi. Nedeninin çileden çıkması olduğunu biliyordum. “Beni azarlamaya devam edecek misin?' „Yaptığım bu muT “Sanınm." “Seni sadece azarladığım için Ģanslısın.” “Ne demek istiyorsun?" "ġey. eğer benim olsaydın, dün çevirdiğin numaradan sonra, bir hafta oturamazdın. Yemek yememiĢsin, sarhoĢ oldun ve kendim riske attın." Gözlerini yumdu, yüzünü kısa bir süre için dehĢet bürüdü ve ürperdi. Gözlerini tekrar açınca, bana dikti. “BaĢına gelebilecekleri düĢünmekten nefret ediyorum." Ona yüzümü buruĢturarak baktım. Derdi neydi acaba? Ona neydi ki? Onun olsaydım... Pekâlâ, onun değilim. Gerçi belki de bir yanım onun olması istiyordu. Bu düĢünce, despot kelimelerine duyduğum öfkeyi delip geçmiĢti. Bilinçaltımın asiliği karĢısında kızardım; zihnim onun olma düĢüncesiyle, parlak kırmızı renkli bir hula eteği içinde mutluluk dansı yapıyordu. “Bana bir Ģev olmazdı. Katele birlikteydim." *Ya fotoğrafçı?'‟ diye çıkıĢtı. Hımm... GençJose. Bir noktada onunla yüzleĢmem gerekecekti “Jose çizgiyi aĢtı, o kadar." diyerek omuz silktim. “Çizgiyi bir daha aĢtığında, belki birinin ona dersini vermesi iyi olur.” "Bayağı disiplin yanlısısın," diye tısladım. “Ah. Anastasia. En ufak bir fikrin yok." Gözleri kısıldı ve sonra yüzünde ahlaksız bir sıntıĢ belirdi. ĠnĢam etkisiz hale getiren bir gülümsemeydi. Bir an kafam karıĢık ve öfkeliyken, bir sonrakinde muhteĢem gülümsemesine bakakalıyordum. Vay canına. BüyülenmiĢtim ve nedeni, çok nadir gülümsemesiydi. Neden bahsettiğim neredeyse unutmuĢtum. GRĠNĠN E2.L1 TONU 83 “DuĢ alacağım. Tabii önce sen duĢ almak istemiyorsan?* BaĢını yana eğmiĢti ve hâlâ sırıtıyordu. Kalp atıĢlarım hızlanmıĢtı ve omurilik soğanım nefes almamı sağlayacak komutları sinir uçlanma iletmeyi reddediyordu. SırıtıĢı bütün yüzünü kapladı ve uzanıp baĢparmağını yanağımın ve alt dudağımın üstünde dolaĢtırdı. “Nefes al. Anastasia.” diye fısıldadıktan sonra ayağa kalktı. "Kahvaltı on beĢ dakikaya kalmaz burada olur. Açlıktan ölüyor olmalısın.“ Banyoya yönelip kapıyı kapattı. Tuttuğum nefesimi bıraktım. Neden bu kadar çekiciydi sanki? ġu anda, yanına gidip duĢta ona eĢlik etmek istiyordum. Hiç kimse için böyle hissetmemiĢtim. Hormonlanm son hızla çalıĢıyordu. BaĢparmağının yüzümü ve alt dudağımı okĢadığı yerde, tenim kann- calanıyordu. Ġhtiyaç ve acı dolu bir rahatsızlıkla kıvranıyordum. Bu tepkiye bir anlam veremiyordum. Hımm... Anu. Bunun adı arzuydu. Demek arzu böyle bir Ģeydi. YumuĢak, kuĢ tüyü yastıklara uzandım. Benim olsaydın. Ah, Tanrım. Onun olmak için neler yapardım? Kanımı harekete geçiren tek erkek oydu. Bununla birlikte, fazlasıyla kıĢkırtıcıydı da: zordu, karmaĢıktı ve kafa kanĢtıncıydı. Bir an beni geri püskürtürken, bir sonrakinde on dört bin dolarlık kitaplar gönderiyor ve sonra da bir sapık gibi izimi sürüyordu. Bütün bunlara rağmen, geceyi oteldeki süitinde geçirmiĢtim ve kendimi güvende hissediyordum. Korunaklı. Beni yanlıĢ algılanmıĢ bir tehlikeden kurtarmaya gelecek kadar önemsiyordu. Kara Ģövalye değil, parlak, göz alıcı zırhı içinde beyaz atlı bir Ģövalye, klasik bir romantik kahramandı. Sör Gawain ya da Sör Lancelot gibi. Çılgın gibi yataktan fırlayıp kot pantolonumu aramaya baĢladım. Islak ve duĢ sonrası ıĢıldayarak banyodan çıktığında, henüz tıraĢ olmamıĢtı ve belinde bir havlu sanlıydı. Ve ben, çıplak bacaklanm ve sakil ahmaklığımla karĢısında dikiliyordum. Yataktan çıktığımı görmek onu ĢaĢırmıĢtı. “Kot pantolonunu anyorsan. temizlemeye gönderdim.‟* BakıĢlan karanlıktı. “Kusmuk içindeydi." "Ah." Kıpkırmızı kcsüdim. Neden beni her zaman hazırlıksız yakalıyordu sanki? Taylorı yeni bir pantolon ve ayakkabı almaya gönderdim. Koltuğun üstündeler." Temiz kıyafetler. Ne beklenmedik bir sürprizdi. “Imm... bir duĢ alayım." diye mırıldandım. TeĢekkürler:‟ BaĢka ne diyebilirdim ki. Torbası kaptım ve son hızla, çıplak Christian‟m sinir bozucu yakınlığından uzağa, banyoya koĢtum. Michelangelönun Davidi vanmda halt etmiĢti. Banyo, sıcak ve buhar kaplıydı. Kıyafetlerimi üstümden sıyırıp kendimi bir an önce suyun anndıncı akıĢına bırakma telaĢıyla duĢa girdim. Su üzerimden çağlarken, yüzümü davetkâr sağanağına tuttum. Christian Grevi istiyordum. Onu fena istiyordum. Basit bir gerçek. Hayatımda ilk defa, bir adamla yatağa girmek istiyordum. Ellerini ve ağzını üzerimde hissetmek istiyordum. Kadınlarının duyarlı olmasını istediğini söylemiĢti. Bu durumda dini nedenlerle bekârlığı seçmiĢ olamazdı. Ama. Jose ve Paul‟ün aksine herhangi bir hamle yapmamıĢtı. Anlamıyordum. Beni istiyor muydu? Daha geçen hafta beni öpmemiĢti bile. Ona itici mi geliyordum? Ve iĢte buradaydım ve beni buraya getiren oydu. Sadece, bunun nasıl bir 0)11 n olduğunu anlayamıvordum. Ne düĢünüyordu? Bütün gece yatağında uyudun w sana elini bile sürmedi. Ana. Hesabı sen yapBilinçaltına çirkin, art niyetli kafasını kaldırmıĢtı. Su ılık ve rahatlatıcıydı. Sonsuza dek bu duĢta, onun banyosunda kalabilirdim. Vücut Ģampuanına uzandım; Grey kokuyordu. MüthiĢ bir kokuydu. ġampuanı, onun yaptığını, cennetten çıkma sabununu uzun parmaklı elleriyle bütün bedenime, göğüslerimin, kamımın üstüne ve bacaklarımın arasına sürdüğünü hayal ederek her yanıma yaydım. Ah, Tanrım. Kalp atıĢlarım yine hızlanmıĢ» Bu... Bu harika bir histi. "Kahvaltı geldi." Kapıyı tıklatmasıyla irkildim. Erotik gündüz düĢümden acımasızca koparılırken, Ta-tamam- diye geveledim. 85 DuĢtan çıkıp iki havlu kaptım. Birini saçlarımın üzerine yerleĢtirip Carmeıı Miranda tarzında baĢıma sardım. AĢırı duvarlı- laĢaıı tenime sürtünen havlunun verdiği hazzı yok sayarak hızla kurulandım. Kot pantolon torbasını inceledim. Taylor bana kot pantolon ve yeni Converse‟lerin yanı sıra açık mavi bir gömlek, çoraplar ve iç çamaĢırı da almıĢtı. Ah, Tanrım. Temiz bir sutyen ve külot. Aslında onları böyle dünyevi ve iĢlevsel sözcüklerle tanımlamak haksızlıktı. Zarafetle tasarlanmıĢ süslü Avrupa malı çamaĢırlardı bunlar. Açık mavi dantel ve süslemelerden ibarettiler. Vay canına. Bu iç çamaĢırları beni ĢaĢırtmıĢ, biraz da korkutmuĢtu. Dahası tam üzerime göreydiler. Elbette öyle olacaklardı. Bay Asker TıraĢı‟nı bunları benim için bir çamaĢır mağazasından alırken düĢününce kıpkırmızı oldum. Görev tanımına baĢka nelerin girdiğini merak ediyordum. Çabucak giyindim. Kıyafetlerin geri kalanı da tam üzerime göreydi. Saçlarımı havluyla kabaca kuruladım ve kontrol altına sokmak için umutsuzca çaba harcadım. Ama her zamanki gibi iĢbirliğini reddettiler ve söz geçirmek için tek seçeneğim, onlan bir saç tokasıyla toplamaktı ki o da yanımda yoktu. Çantamda bir tane olmalıydı. Tabii çantam her neredeyse. Derin bir nefes aldım. Bay Kafa KarıĢtırıcıyla yüzleĢme zamanı gelip çatmıĢtı. Yatak odasını boĢ bulunca rahatladım. Aceleyle çantamı aradım. ama orada değildi. Derin bir nefes daha alarak süitin oturma alanına girdim. Kocamandı. AĢın kabank kanepeler, yumuĢak minderler ve üzerine büyük, kuĢe kâğıttan kitapların istiflendiği süslü bir sehpayla döĢenmiĢ, gösteriĢli ve konforlu bir oturma alanı ile yeni nesil bir iMac‟in ve duvarda devasa bir plazma ekran TVnin asılı durduğu bir çalıĢma alanı vardı. Christian odanın diğer tarafındaki yemek masasında gazete okuyordu. Oda bir tenis kortu büyüklüğünde falan olmalıydı. Gerçi ben tenis oynamazdım, ama Kate'i birkaç kez izlemiĢliğim vardı. Kale! “Lanet olsun. Kate." diye homurdandım. Christian kafasını kaldmp bana baktı. Muzip bir ifadeyle. “Burada ve hâlâ hayatta olduğunu biliyor. EUiot'a mesaj attım.” dedi. Ah. hayır. Önceki geceki ateĢli dansı hatırlıyordum. Christiariın kardeĢini baĢtan çıkarmak için maksimum etkiyle kullanılan bîıtün o patentli hareketler! Burada olmam konusunda ne düĢünecekti0 Daha önce geceyi dıĢarıda geçirdiğim olmamıĢtı. Hâlâ ElliotTa birlikteydi. Bunu daha önce sadece iki defa yapmıĢtı ve her iki seferde de bir hafta boyunca o korkunç pembe pijamalara katlanmak zorunda kalmıĢtım. Benim de bir gecelik bir kaçamak yaĢadığımı düĢünecekti Christian bana emreder gibi bakıyordu. Üzerinde yaka ve kol düğmeleri iliklenmemiĢ beyaz keten bir gömlek vardı. Masadaki bir yeri iĢaret ederek. “Otur." diye emretti. Odada ilerledim ve iĢaret edildiği Ģekilde tam karĢısına oturdum. Masa yiyeceklerle donatılmıĢtı. “Ne sevdiğini bilmediğim için, kahvaltı mönüsünden karıĢık bir sipariĢ verdim." Bana çarpık ve özür dileyen bir gülümsemeyle bakıyordu. Aç olmama rağmen, seçenekler karĢısında ĢaĢkına dönerek, “Savurgan bir davranıĢ,” diye mırıldandım. “Evet, öyle," derken suçlu gibiydi. Tercihimi krep, akçaağaç Ģurubu, çırpılmıĢ yumurta ve jambondan yana kullandım. Christian yumurtanın beyazından yapılma omletine dönerken gülümsemesini gizlemeye çalıĢıyordu. Yiyecekler enfesti. “Çay?" diye sordu. “Evet, lütfen.* Bana küçük bir çaydanlık dolusu sıcak su uzattı ve tabağında. Twinings Ġngiliz kahvaltı çayı duruyordu. Tannm. çayımı nasıl sevdiğimi hatırlıyordu. “Saçların fazla ıslak." diye azarladı. Mahcup mahcup, “Saç kurutma makinesini bulamadım.” di.v* mırıldandım. Gerçi aramamıĢtım bile. Christianm ağzı düz bir çizgi halinde gerildiyse de hiçbir Ģe> söylemedi. 87 “Kıyafetler için teĢekkürler." “Benim için zevkti, Anastasia. Hıı renk sana çok yakıĢıyor." Kızararak parmaklarıma baktım. “Biliyor musun, iltifat iĢitmeyi gerçekten öğrenmelisin.** Se.si azarlar gibiydi. “Bu kıyafetler için sana para vermeliyim." Onu gücendirmiĢim gibi baktı. Aceleyle devam ettim. "Zaten bana, elbette kabul edemeyeceğim o kitapları verdin. Ama bu kıyafetler... Lütfen parasım ödememe izin ver." Çekingen bir ifadeyle gülümsedim. “Anastasia, bana güven. Altından kalkabilirim.“ “Mesele bu değil. Bunlan bana neden alasın?* “Alabildiğim için.” Gözleri muzip bir ıĢıltıyla parlıyordu. Gözlerinde ıĢıltılarla, tek kaĢını kaldırarak bana bakarken, usulca. “Alabilecek olman, alman gerektiği anlamına gelmez." dedim ve birden baĢka bir Ģeyden bahsettiğimize dair bir duyguya kapıldım. Ama ne olduğunu bilmiyordum. Ki bu bana baĢka bir Ģeyi hatırlatmıĢtı. “O kitapları bana neden gönderdin. Christian?" Sesim yumuĢaktı. Çatal bıçağını bıraktı ve bana dikkatle, gözleri anlaĢılmaz bir duyguyla parlayarak baktı. Lanet olsun. Dilim damağım kurumuĢtu. “Pekâlâ, o bisikletli seni az kalsın eziyordu ve seni kollarımın arasında tutarken ve sen bana. *Öp beni, öp beni Christian,' dereesine bakarken..." Duraksadı ve omuz silkti. “Bir özür ve uyan borçlu olduğumu hissettim.** Elini saçlannm arasından geçirdi. “Anastasia, ben kalpler ve çiçekler tarzı bir adam değilim. Romantizmle iĢim olmaz. Zevklerim farklıdır. Benden uzak durmalısın." Yenilgiyi kabul eder gibi gözlerini yumdu. “Yine de sende uzak durmamı imkânsız kılan bir Ģey var. Ama sanırım, bunu çoktan anlamıĢsındır." ĠĢtahım kapanıvermiĢti. Benden uzak duramıyor1 “O zaman durma." diye fısıldadım. Gözleri irileĢerek iç geçirdi. “Sen ne dediğini bilmiyorsun." 88 E L Jarnts “O zaman beni aydınlat." Gözlerimizi birbirimizesabitlemiĢ halde otururken, ikimizde yemeklerimize el sürmüyorduk. “Yani bekârlık yemini falan etmedin.” diye soludum. Gözleri parladı. “Hayır. Anastasia. etmedim." Bu bilgiyi sindirmem için kısa bir an duraksadı ve ben kıpkırmızı oldum. Ağzımla beynim arasındaki filtre yine bozulmuĢtu. Bunu yüksek sesle söylediğime inanamıyordum. Alçak sesle. “Önümüzdeki birkaç gün için planların ne?" diye sordu. "Bugün, öğleden itibaren çalıĢıyorum. Saat kaç?" Birden paniğe kapılmıĢtım. "Henüz onu biraz geçiyor. Bol bol zamanın var. Yarına ne dersin?" Dirseklerini masaya yaslamıĢtı ve çenesi, sivri bir çan kulesi gibi birleĢtirdiği uzun parmaklarının ucunda duruyordu. “Katele toplanmaya baĢlayacağız. Önümüzdeki hafta sonu Seattle a taĢınıyoruz ve bu hafta boyunca ClaytonVta çalıĢıyorum “Seattle'da yeriniz var mı?" “Evet." “Nerede?" “Adresi hatırlamıyorum. Pike Market Bölgesinde." “Bana uzak değil." Gülümsedi. “Seattle'da iĢ olarak ne yapacaksın?” Bütün bu sorularla nereye varmaya çalıĢıyordu? Christiaıı Grey sorgusu da en az Katherino Kavanagh sorgusu kadar sinir bozucuydu “Birkaç stajyerlik baĢvurusu yaptım. Haber bekliyorum. “Önerdiğim gibi benim Ģirketime de baĢvurdun mu?" Kızardım... Elbette ki hayır. “Imm... Hayır." “Benim Ģirketimin nesi var?" “ġirketinin mi varlığının mı?" Pis pis sırıtıyordum. “Bana sırıtıyor musunuz yoksa. Bayan Steele?" BaĢım y*®9 eğdi ve eğlenir gibi göründüğünü düĢündüm, ama ayırt etm**1 89 güçtü. Kızararak, yenmemiĢ kahvaltıma baktım. Bu ses tonunu kullanırken ona bakamazdım. Esrarengiz bir sesle. “O dudağı ısırmak isterdim." diye fısıldadı. Alt dudağımı diĢlemekte olduğumdan tamamen habersiz, iç geçirdim ve ağzım aralandı. Bu. bana söylenen en seksi Ģey olmalıydı. Kalp atıĢlarım hızlandı ve sanırım nefes nefese kalmıĢtım. Tannm. titriyordum ve allak bullak haldeydim, üstelik henüz bana elini bile sürmemiĢti. Sandalyemde kıpırdanarak koyu bakıĢlarına karĢılık verdim. “Neden ısırmıyorsun?* diye usulca meyan okudum “Çünkü sana elimi sürmeyeceğim. Anastasia. Yazılı nzam alana dek. sana dokunmayacağım." Dudaklannda bir gülümseme iması belirmiĢti. Ne? “Ne demek bu?* „Tam olarak söylediğim Ģey demek." Ġç geçirdi ve eğlenerek ama biraz çileden çıkmıĢ halde kafasını salladı. “Sana göstermem gerek. Ana. Bu akĢam iĢten kaçta çıkıyorsun?* “Sekiz gibi." “Bu akĢam ya da Önümüzdeki cumartesi benim evime yemeğe gidebiliriz. O zaman seni gerçeklerle tanıĢtınnm. Tercih sana kalmıĢ." “Neden Ģimdi söyleyemiyorsun?* “Çünkü kahvaltıdan ve varlığından keyif alıyorum. Bilgilendiğin zaman, büyük olasılıkla beni bir daha görmek isteyeceksin." Bu da ne demek? Küçük çocukları, gezegenin Tanrının unuttuğu bir köĢesinde fuhuĢta mı çalıĢtırıyordu? Bir yeraltı suç örgütünün parçası falan mıydı? Bu. bu kadar zengin olmasını açıklardı. Derin bir dini bağlılığı mı vardı? Ġktidarsız mıydı? Elbette hayır, bunu bana hemen burada ispatlayabilirdi. Olasılıkları düĢünürken kıpkırmızı kesilmiĢtim. Bu Ģekilde hiçbir yere varanuyordum. Christian Grevi oluĢturan bulmacayı bir an önce çözmek istiyordum. Bu. sırrının onu daha fazla tanımayı istemeyeceğim kadar iğrenç olması anlamına da gelse, dürüstçe, rahatlamıĢ olurdum. Bilinçaltını bana 90 * LJ**, bağırıyordu: Kendini kandırma. Arkana bakmadan kaçman için bayağı kötü bir Ģey olması gerek. "Bu gece." KaĢını kaldırdı. “Havva gibi, sen de bilgi ağacından yemek için acele ediyorsun.' Sınt ıyordu. Tatlılıkla. “Yoksa bana sırıtıyor musunuz. Bay Grev?" diye sordum. Kibirli pislik. Bana gözlerini kısarak baktı ve Blackberry‟sini eline aldı. Bir numaraya bastı. “Taylor. Charlie Tangoya ihtiyacım olacak." Charlie Tango!? O da kimdi? “Portland'dan. yirmi otuzda diyelim... Hayır. Escala‟da bekle.. Bütün gece.” Bütün gece! Pilotluk yapmak mı? "Yirmi ikiden otuza bekleme pilotu." Telefonu bıraktı. Lütfen ya da teĢekkürler yoktu. "Genelde; tabii iĢlerini kaybetmek istemiyorlarsa." dedi duygusuzca. “Ya senin için çalıĢmıyorlarsa? “Ah. çok ikna edici olabilirim. Anastasia. Kahvaltım bitirmeli^ Sonra seni eve bırakırım. ĠĢin bitince, saat sekizde seni Claytonst*0 alırım. Seattle‟a uçacağız." Gözlerimi hızlı hızlı kırpıĢtırdım. "Uçmak mı?" “Em. Bir helikopterim var." “Evet. Yann sabah hazır olmalı. Portland‟dan K/in pilotluk yapacağım." “Ġnsanlar onlardan istediklerini her zaman yerine getirirler mı ‟ 91 Ağzım açık bakakalnuĢtım. Christian Ah-Çok-Gizemli-Greyle ikinci randevunıdu. Kahveden helikopter yolculuğuna geçmiĢtik. Vay canına. “Seattle‟a helikopterle mi gideceğiz?“ “Evet.” “Neden?” Muzip bir sırıtıĢla. “Çünkü bunu yapabilirim." dedi. “Kahvaltını bitir.” Nasıl yiyebilirdim ki? Christian Greyle birlikte, helikopterle Seattle‟a gidiyordum. Ve dudağımı ısırmak istiyordu. Bu düĢünceyle kıpırdandım. MYe." dedi daha sert bir sesle. “Anastasia, yemek ziyanı konusunda duyarlıyimdir... ye.” “Hepsini yiyemenı.” Masada kalanlara bakakalmıĢtını. “Tabağmdakini ye. Dün adam gibi yemiĢ olsaydın bugün burada olmazdın ve ben elimi bu kadar kısa sürede açık ediyor olmazdım.” Ağzı bir çizgi halini almıĢtı. Öfkeli görünüyordu. KaĢlarımı çatarak soğumuĢ yemeğime döndüm. Bilinçaltını, Yiyemeyecek kadar heyecanlıyım, Christian. Anlamıyor musun, diye açıkladı. Ama bu düĢünceleri yüksek sesle dile getirmek için fazla korkaktım; hele Grey böyle asık suratlıyken. Hımm. küçük bir oğlan çocuğu gibi. Bu düĢünce beni eğlendirmiĢti. “Bu kadar komik olan nedir?” diye sordu. Ona söylemeye cüret edemeyerek kafamı salladım ve gözlerimi yemeğime sabitledim. Krepimin son lokmasını yuttuktan sonra ona baktım. Beni Ģüpheyle süzüyordu. “Uslu kız," dedi. "Saçlarını kurutunca seni eve bırakacağım. Hastalanmam istemem.” Sözlerinde dile getirilmeyen bir tür vaat saklıydı. Ne demek istiyordu? Bir an için acaba izin istemeli miyim, diye merak ederek ama bu fikri bir kenara iterek masadan kalktım. Tehlikeli bir gelenek oluĢturacakmıĢım gibi gelmiĢti. Yatak odasına yöneldim. Bir düĢünce beni durdurdu. 92 I L Jim*-. "Dun gece sen nerede uyudun?* Dönüp, hâlâ yemek masa« sandalyesinde oturmakta olan Grey e baktım. Ortalıkta battaniye ya da çarĢaf göremiyordum; belki de çoktan toplatmıĢtı. Ġfadesiz bir bakıĢla. “Yatağımda." demekle yetindi. “Ah." “Benim için de yenilik oldu.“ Gülümsedi. “ġey... seks yapmamak." ĠĢte. Kelimeyi söylemiĢtim. Elbette kızardım. “Hayır." Kafasını salladı ve rahatsız edici bir Ģeyi anımsar gibi kaĢlarını çatarak. “Biriyle yatmak." dedi. Gazetesini eline aldı ve okumaya devam etti. Tann aĢkına, bu da ne demekti böyle? Hiç kimseyle yatmamıĢ olması? Bakir miydi yoksa? Nedense bundan Ģüpheliydim. Ona hayretle bakarak olduğum yerde durdum. KarĢılaĢtığım en gizemli insandı Ve birden Christian Grey le uyumuĢ olduğum gerçeği kafama dank etti ve kendimi tekmelemek istedim: Onu uyurken seyredebilecek bilinçte olabilmek için neler vermezdim? Onu savunmasız haliyle görmek için. Nedense bunu gözümde canlandırmakta zorlanıyordun-, Pekâlâ, iddia edildiğine göre, bu akĢam her Ģey ortaya dökülecekti Yatak odasına girince bir Ģifonverin çekmecelerini karıĢtırdım ve saç kurutma makinesini buldum. Parmaklarımı kullanarak, saçlarımı elimden geldiğince kuruttum. ĠĢim bitince banyoya gittim DiĢlerimi fırçalamak istiyordum. Gözüm Christian‟m diĢ fırçasına takıldı. Bu. onun ağzımın içinde olması gibi bir Ģey olurdu. Hinim- Suçlu bir tavırla omzumun üstünden kapıya bakarak fırçanın tellerine dokundum. Nemliydiler. Biraz önce kullanmıĢ olmalıydı. Fırça)1 hızla kaparak diĢ macunu sürdüm ve diĢlerimi müthiĢ bir hızk fırçaladım. Kendimi çok yaramaz hissediyordum. Ne heyecandı ama Önceki günden kalan tiĢörtümü, sutyenimi ve iç çamaĢırım: toplayıp Taylor ın getirdiği alıĢveriĢ poĢetine doldurarak çantam1 ve ceketimi bulmak için tekrar oturma bölümüne döndüm. yük mutluluk, çantamda bir toka vardı. Saçımı arkada toplarke" Christian anlaĢılmaz bir ifadeyle beni izliyordu. Sözünü bitirmesi 93 beklemek için otururken, gözlerinin beni takip ettiğini hissettim. BlackBerry‟sinde biriyle konuĢuyordu. “Ġki mi istiyorlar?... Kaça mal olur?... Tamam, peki uygulamadaki güvenlik önlemlerimiz neler? SüveyĢ üzerinden mi gidecekler? Ben Sudan ne kadar güvenli? ... Darfur‟a ne zaman varırlar?... Pekâlâ, yapalım. Beni geliĢmelerden haberdar edin.“ Telefonu kapattı. “Gitmeye hazır mısın?" BaĢımla onayladım. KonuĢmasının ne hakkında olduğunu merak etmiĢtim. Üzerine lacivert, ince çizgili bir ceket geçirdi, anahtarlarını aldı ve kapıya yürüdü. „Önden buyurun. Bayan Steele,“ diye mırıldanarak bana kapıyı açtı. Rahat bir zarafet sergiliyordu. Gereğinden uzun süre duraksayıp görüntüsünü içime çektim. Dün gece onunla birlikte uyuduğumu, tekila ve kusmanın ardından hâlâ orada olduğunu düĢünmek. Dahası, beni Seattle‟a götürmek istiyordu. Neden ben? Anlamıyordum. Kapıdan onun sözlerini hatırlayarak çıktım: Sende bir Ģey var. Pekâlâ, hislerimiz karĢılıklı Bay Grey ve sırrınızın ne olduğunu bulmayı hedefliyorum. Koridorda sessizce ilerleyip asansöre doğru yürüdük. Beklerken, ona kirpiklerimin arasından kaçamak bir bakıĢ attım ve o da gözünün ucuyla bana baktı. Gülümsedim, onun da dudakları büküldü. Asansör geldi, bindik. Yalnızdık. Birden, açıklanamaz bir nedenden. büyük olasılıkla bu kadar dar bir abuıda yakın olmamızdan dolayı, aramızdaki hava değiĢti: elektrik ve heyecan verici bir beklentiyle doldu. Kalbim deli gibi atarken nefesim sıklaĢtı. Kafasını kısmen bana doğru çevirdiğinde, gözleri abanoz koyuluğundaydı. Dudağımı ısırdım. “Ah, evrak iĢlerinin cam cehenneme." diye inledi. Üzerime atıldı ve beni asansörün duvarına itti. Ben daha ne olduğunu anlamadan, iki elimi, mengene misali tutuĢuyla baĢımın üstünde birleĢtirdi ve beni kalçalarını kullanarak duvara çiviledi. Lanet olsun. Diğer eliyle saçımı yakalayıp aĢağı çekerek yüzümü haraya kaldırdı. Ve sonra dudakları, dudaklarımdaydı. Acı verici bir yanı yoktu. Ağzının içine doğru inleyerek diline yer açtım. Bunun üzerine, ustalıkla, diliyle ağzımı keĢfe koyuldu. Hiç böyle ÖpülmemiĢtim. Dilim çekingen bir tavırla onunkim okĢadı: dokunma ve duygudan ibaret ağır, erotik bir dansta onunla buluĢtu. Çenemi kavramak üzere elini kaldırıp beni yerime sabitledi. Ereksiyonunu karnımda hissettim. Ah. Tanrım... Beni istiyordu. Christian Grey. Yunan tanrısı, beni istiyordu ve ben de onu istiyordum. Burada... ġimdi... Asansörde. Kesik kesik kelimelerle, “Sen. O kadar. Tatlısın ki.” diye mırıldandı. Asansör durdu. Kapılar açıldı ve göz açıp kapayana dek. benden uzaklaĢarak beni havada asılı halde bıraktı. Takım elbiseli üç adam ikimize baktılar ve sırıtarak kabine girdiler. Kalp atıĢlarım tavana vurmuĢtu ve kendimi yokuĢ yukarı yarıĢmıĢ gibi hissediyordum. Öne eğilmek, dizlerime tutunmak istiyordum, ama bu fazla bariz olurda Ona baktım. Scattle Times çapraz bulmacasını çözmekle meĢgulmüĢ gibi, çok sakin ve serinkanlı görünüyordu. Haksızlıktı bu Varlığımdan hiç mi etkilenmemiĢti? Göz ucuyla bana baktı ve nefesini usulca bıraktı. Ah. pekâlâ etkilenmiĢti ve içimdeki minicik tanrıça, zafer sambasıyla usul usul salınıyordu. ĠĢ adamları ikinci katta indiler. Bir katlık yolumuz kalmıĢtı. Bana bakarak. “DiĢlerini fırçalamıĢsın.‟* dedi. “Senin fırçanı kullandım.** Dudakları yanm bir gülümsemeyle büküldü. “Ah, Anastasia Steele. Ben seninle ne yapacağım?* Kapı birinci katta açıldı ve beni elimden tutup dıĢan çıkardı Uzun adımlarla lobiyi aĢarken, benden çok kendi kendine. “Bu asansörlerde ne var acaba?" diye mırıldandı. Ona ayak uydurmak için debeleniyordum, çünkü aklım tamamen ve büyük bir zarafeti Heathman Oteli‟nin üç numaralı asansörünün zeminine ve duvarlarına saçılmıĢtı. ■ BÖLÜM ALTI Christian siyah Audi SUVnin yolu kapısını açtı ve ben içeri tırmandım. Araba dev gibiydi. Asansörde yaĢanan tutku patlaması hakkında tek kelime etmemiĢti. Ben etmeli miydim? Bunu konuĢmalı mı yoksa hiç olmamıĢ gibi mi davranmalıydık? Gerçek gibi görünmüyordu; hiçbir kısıtlamama olmadığı ilk doğru dürüst öpüĢmemdi. Zaman ilerledikçe bu tecrübeyi Kral Arthur efsanesi. Kayıp ġehir Atlantis gibi mitsel bir statüye yerleĢtiriyordum. Hiç yaĢanmamıĢ, hiç var olmamıĢtı. Delki de her Ģeyi ben hayal ettim. Hayır, öpüĢüyle ĢiĢen dudaklarıma dokundum. Kesinlikle olmuĢtu. Ben artık farklı bir kadındım. Bu adanı umutsuzca istiyordum ve o da beni istiyordu. Ona baktım. Christian her zamanki nazik ve hafif mesafeli halindeydi. Ne kadar kafa karıĢtırıcı. Motoru çalıĢtırdı ve park alanındaki yerinden geri geri çıktı. Ses sistemini açtı. Arabanın içi, iki kadının seslendirdiği müthiĢ tatlı ve sihirli bir melodiyle doluverdi. Ah... vay canına. Bütün hislerini yörüngesinden oynadığı için, bu melodi çift kat etkiliydi. Bel kemiğimden yukan müthiĢ ürpertiler gönderiyordu. Christian Southwest Park Caddeoi‟nc onptı. Arabayı »sakin ve rahat bir Ģekilde sürüyordu. “Ne dinliyoruz?” “Delibes'in Lakmc operasından Çiçek Düeti. HoĢuna gitti miT "Christian, harika bir Ģey bu." "Öyle, değil mi? Bana bakıp sırıttı. Ve geçici bir an için, tam yaĢuun adamı gibi göründü: genç, umarsız ve insanın kalbini tek- letecek kadar güzel. Anahtarı bu muydu yoksa? Müzik? Arkana yaslanıp, benimle âdeta oynayan ve beni baĢtan çıkaran meleğimsi sesleri dinledim. “Tekrar dinleyebilir miyim? "Elbette." Christian bir düğmeye bastı ve iĢte müzik beni bir kez daha okĢuyordu. Nazik, ağır ve tatlıydı; iĢitme duyuma mutlak bir saldırıydı. KiĢisel tercihlerine dair nadir bir bilgi edinme umuduyla. “Klasik müzik mi seviyorsun? diye sordum. "Zevklerim çok çeĢitlidir. Anastasia. Thomas Tallis'tcn King? of Leona kadar her Ģeyi kapsar. Ruh halime göre değiĢir. Ya senT “Benim de öyle. Gerçi Thomas Tallis‟in kim olduğunu bilmiyorum * Döndü ve gözlerini yeniden yola çevirmeden önce kısa bir an bana baktı. “Bir ara çalanm. On altıncı yüz yıl Ġngiliz bestecilerindendir. Tudor, kilise koro müziği.” Bana sırıttı. '„Kulağa fazla ezoterik gel- diğini biliyorum, ama aynı zamanda sihirlidir de." Bir düğmeye basu ve Kings of Leon Ģakımaya baĢladı. Hımm... Bunu biliyordum. AteĢli Seks. Ne kadar uygundu. Müzik, ses sisteminden yükselen bir cep telefonu ziliyle kesintiye uğradı. Christian direksiyondaki bir düğmeye bastı. “Grey." dedi. Çok kabaydı. "Bay Grey, benim. Welch. Ġstediğiniz bilgi için arıyorum." Hoparlörlerden hıĢırtılı, bedensiz bir ses yükseliyordu. "Ġyi. E-postayla gönder. BaĢka bir Ģey?‟ "Hayır, efendim.” Düğmeye bastı, görüĢme sona erdi ve müzik geri geldi V bir hoĢça kal ne de bir teĢekkür. Onun için çalıĢma fikrini hiçbir zaman ciddiye almadığıma o kadar seviniyordum ki. DüĢünce* bile ürperticiydi. ÇalıĢanlarına karĢı fazla soğuk ve kontrolcüydu Müzik bir kez daha telefonla bölündü. 97 "Grey.” “Gizlilik SözleĢmesi e-postanıza gönderildi. Bay Grey." Bu bir kadın sesiydi. "Ġyi. Hepsi bu. Andrea.” “Ġyi günler, efendim.” Christian direksiyondaki bir düğmeye basıp görüĢmeyi son- tandırdı. Telefon yeniden çaldığında, müzik baĢlayalı birkaç saniye olmuĢtu. Tanrı aĢkına, hayatı bu muydu yani? Bir an bile rahat vermeyen telefonlar? ÇıkıĢır gibi. "Grey,*1 dedi. "Selam, Christian, sekste misin?" "Merhaba. Elliot, hoparlördeyim ve arabada yalnız değilim." Christian iç geçirdi. “Yanında kim var?” Christian gözlerini devirdi. “Anastasia Steele." „„Merhaba, Ana!” Ana/ “Merhaba, Elliot.” Elliot boğuk bir sesle, "Hakkında çok Ģey duydum," dive mini- dandı. Christian‟ın kaĢlan çatıldı. “Kate‟in söylediklerinin bir kelimesine bile inanma." Elliot güldü. "Anastasia‟yı bırakıyorum." Christian adımın tanı halini vurgulamıĢtı. "Seni alayım mı?” “Tabii.” "Birazdan görüĢürüz." Christian telefonu kapattı ve müzik tekrar devreye girdi. "Neden bana Anastasia demekte ısrar ediyorsun?" “Çünkü adın bu." “Anayı tercih ederim." “ġimdi öyle mi oldu?" Daireme gelmek üzereydik. Fazla sürmemiĢti. “Anastasia." diye mırıldandı. Yüzümü buruĢturdum, ama ifa- demi görmezden geldi. "Asansörde olan, bir daha asla olmayacak ġey. önceden düĢünülmediği sürece." Dubleksimizin önünde durdu. Bana nerede yaĢadığımı sormamıĢ olmasına rağmen bunu bildiğini geç fark etmiĢtim. Ama kitaplan gönderdiğine göre, nerede yaĢadığımı biliyordu. Cep telefonunun izini sürebilen, helikopter sahibi hangi sapık takipçi bilmezdi ki? Neden beni tekrar öpmeyecek t i? Bu düĢünce karĢısında yüzüm asıldı. Anlamıyordum. Dürüst olmak gerekirse, soyadı Grev değil, Ģifreli olmalıydı. Arabadan indi ve rahat, uzun bacaklı bir zarafetle kapıyı açmak için benim tarafıma geçti. Asansörlerdeki nadir, kıymetli anlar dıĢında her zaman beyefendiydi. Dudaklarının dudaklarıma örtülüĢünü hatırlayarak kızardım ve ona dokunamamıĢ olduğum gerçeği zihnime süzüldü. Parmaklarımı yoldan çıkmıç. dağınık saçlarının arasında dolaĢtırmak istemiĢ, ama ellerimi kı* pırdatamamıĢtım. Olanları tekrar düĢününce buna piĢman oldum. "Asansörde olanlar hoĢuma gitti" diye mırıldanarak arabadan indim. Duyulabilir bir iç çekiĢ iĢittiğimden emin değildim, duymazdan gelmeyi tercih ederek ön kapının basamaklarına yürüdüm. Kate ve Elliot yemek masamızda oturuyorlardı. On dört bin dolarlık kitaplar ortadan kaybolmuĢtu. Tann‟ya Ģükür. O kitaplar için planlarım vardı. Kate'in yüzünde ona yabancı, saçma sapan bir sırıtıĢ vardı ve seksi bir biçimde dağılmıĢ görünüyordu. Christian peĢimden oturma odasına girdi ve Kate bütüngece-harikavakit- geçirdim-sıntıĢma rağmen, onu Ģüpheyle süzdü. “Merhaba, Ana.” Beni kucaklamak için ayağa fırladı ve sonra inceleyebilmek için araya bir kol boyu mesafe soktu. KaĢlarını çatarak Christian'a döndü. “Günaydın, Christian/‟ derken sesi biraz düĢmancaydı. Christian katı ve resmi bir tavırla, "Bayan Kavanagh.“ dedi “Christian, onun adı Kate,” diye homurdandım. “Kate." Christian, Kate‟i kibar bir tavırla selamladıktan sonra beni kucaklamak için sırıtarak ayağa kalkan Elliot'a baktı. 99 “Merhaba. Ana. Gülümserken man gözleri ıĢıldıyordu ve ondan daha o anda hoĢlandım. ChristianTa en ufak bir benzerliği yoktu, ama zaten evlat edinilmiĢ iki kardeĢtiler. “Merhaba. Elliot.“ Ona gülümsedim ve dudağımı ısırdığımı fark ettim. “Elliot. çitsek iyi olur." dedi Christian usulca. “Tabii." Elliot. Kate'e döndü, onu kollarının arasına çekti ve uzun, telaĢsız bir öpücük verdi. Tanrı cılkına... Kendinize bir oda bulun. Utanarak ayaklanma baktım. Kafamı kaldırdığımda. Christian büyük bir dikkatle beni izliyordu. Ona gözlerimi kısarak baktım. Sen beni neden böyle öpemiyorsun? Elliot, Kate‟i ayaklarını yerden keserek ve saçlarının yere değmesine neden olacak Ģekilde, dramatik bir kavrayıĢla arkaya yatırarak öpmeyi sürdürüyordu. "Hadi kaçtım, bebek.” Sırıttı. Kate erimiĢti. Onu böyle erirken hiç görmemiĢtim, aklıma “güzel" ve “uysal” kelimelerini getirmiĢti. Uysal Kate. Tannm. Elliot gerçekten iyi olmabydı. Christian gözlerini devirdi ve anlaĢılmaz bir ifadeyle bana baktı. Gerçi biraz eğlenir gibiydi sanki. Atkuyruğumdan kurtulmuĢ bir saç tutamını kulağımın arkasına itti. Teması nefesimi kesmiĢti ve baĢımı parmaklanna dayadım. BakıĢlan yumuĢadı ve baĢparmağını alt dudağımda dolaĢtırdı. Kanım damarlanmı dağlıyordu. Ve dokunuĢu hızla kayboldu. "Hadi kaç bakalım, bebeğim.” diye mınldandığında kendimi gülmekten alamadım, çünkü ona çok ters bir cümleydi. Dalga geçtiğini bilsem de bu sevgisi içimde bir Ģeylere dokunmuĢtu. "Seni sekizde alınmÇıkmak üzere döndü, kapıyı açtı ve dı- ġan verandaya adım attı. Elliot da arkasından arabaya yürüdü, ama durdu ve Kate‟e bir öpücük daha gönderdi. Ġçimde nahoĢ bir kıskançlık sızısı duydum. Arabalarına binip uzaklaĢ malan m izlerken. Kate sesinde yakın bir merakla, “Eee. yaptınız mı?* diye sordu. Somlarına son vermesini umarak, sinirli bir tavırla. “Hayır." diye çıkıĢtım. Dairemize girdik. “Ama belli ki siz yapmıĢsınız.” Hasedimi bastıramıyordum. Kate erkekleri tuzağa düĢürmeyi her zaman baĢanrdı. O dayanılmaz, güzel, seksi, komik, dıĢa dönüktü... Benim olmadığım ne varsa. Cevap olarak sırttı ve sırıtıĢı bulaĢıcıydı. “Ve onu bu akĢam yine görecegim." El çırptı ve küçük bir çocuk gibi zıplamaya baĢladı. Heyecanını ve mutluluğunu bast ıra iniyordu; kendimi onun adına sevinmekten alamadım. Mutlu bir Kate... Bu ilginç olacaktı. “Christian bu akĢam beni Seattle'a götürüyor.” “Seattle mı?*‟ “Evet“ “O zamon belki de siz de?..“ “Ah, umanm.“ “Ondan hoĢlanıyorsun, değil mi?” “Evet“ “ġeye yetecek kadar mı?‟ “Evet.” KaĢlanm kaldırdı. “Vay canına. Ana Steele, sonunda bir adama âĢık oluyor ve âĢık olduğu adam da Christian Grey. AteĢli ve seksi trilyoner.” “Ah. evet. Hep para yüzünden.“ Pis pis sırıttım ve ikimiz de bir kahkaha krizine girdik. “Üstündeki yeni mi?" diye sordu ve gecemin heyecan verici olmaktan uzak detaylarım öğrenmesine izin verdim. Kahve yaparken, “Seni öptü mü?" diye sordu. Kızardım. “Bir defa." “Bir defa!” diye homurdandı. Biraz utanarak baĢımı salladım. “Çok mesafeli biri.” KaĢlanm çattı. “Çok tuhaf.“ Tuhaf kelimesinin yeterli olduğunu hiç sanmıyorum.” 101 Büyük bir kararlılıkla. “Bu akĢam kelimenin tam anlamıyla dayanılmaz olmanı sağlamalıyız," dedi. Ah, hayır... Kulağa tüketici, aĢağılayıcı ve acı verici olacakmıĢ gibi geliyordu. “Bir saat içinde iĢte olmalıyım" “Benim için yeterli. Haydi." Elimi tuttu ve beni yatak odasına götürdü. Yoğun olmamıza rağmen, Clayton‟s‟ta gün bitmek bilmedi. Yaz sezonu geldiği için mağaza kapandıktan sonra tam iki saatimi raflan geri doldurmakla geçirdim. Kafa yormayı gerektirmeyen bir iĢti ve bana düĢünmek için gereğinden fazla zaman vermiĢti. Gün içinde düĢünecek vaktim olmamıĢtı. Kate‟in yorulmak bilmeyen ve tam anlamıyla zorlayıcı talimatlarıyla. bacaklanm ve koltuk altlarım kusursuzca tıraĢlanmıĢ, kaĢlarım alınmıĢtı ve baĢtan ayağa cilalanmıĢtım. Çok nahoĢ bir tecrübeydi. Ama beni bugünlerde erkeklerin bunu beklediklerine temin etti. Christian baĢka ne bekleyecekti? Kate‟i bunu yapmak istediğime ikna etmem gerekiyordu. Nedense ona güvenmiyordu. Belki de fazla katı ve resmî olduğu içindi. Tam olarak adını koyamadığını söylüyordu, ama Seattle‟a vannca ona mesaj çekeceğime söz verdim. Helikopter kısmından bahsetmemiĢtim: yoksa dehĢete kapılırdı. Bir de Jos6 meselesi vardı. Üç mesaj bırakmıĢtı ve cep telefonumda yedi cevapsız çağn vardı. Beni evden de iki defa aramıĢtı. Kate nerede olduğum konusunda muğlak cevaplar vermiĢti. Jose. Kate‟in beni idare ettiğini anlayacaktı. Kate muğlak konuĢmazdı. Ama Josd‟nin biraz kıvranması gerektiğine karar vermiĢtim. Ona hâlâ çok kızgındım. Christian bir tür yazılı evraktan bahsetmiĢti ve Ģaka mı yapmıĢtı yoksa bir Ģeyler imzalamam mı gerekecekti, bilmiyordum. Tahmin etmeye çalıĢmak bunaltıcıydı. Bütün bu kaygıların üstüne, heyecanımı ve sinirlerimi güç bela zapt edebiliyordum. Bu gece büyük geceydi! Bunca zaman sonra, buna hazır mıydım? Ġçimdeki tanrıça, küçük ayağını sabırsızlıkla yere vurarak bana dik dik bakıyordu O buna senelerdir hazırdı ve Christian Greyle her Ģeye dünden razıydı ama ben. Christian‟ın bende, yani ürkek Ana Steele‟de ne gördüğünü hâlâ anlamıyordum: hiç mantıklı değildi. Elbette ki dakikti ve Clavton's‟tan çıktığımda beni bekliyordu Kapın açmak için Audi'nin ara koltuğundan indi ve bana sevecenlikle gülümsedi. “Ġyi akĢamlar. Bayan Steele." dedi. “Bay Grev." Arabanın arka koltuğuna tırmanırken onu kibarca selamladım. Taylor Ģoför koltuğundaydı. “Merhaba, Taylor." dedim. “Ġyi akĢamlar. Bayan Steele." Sesi nazik ve profesyoneldi. Chris- tian diğer tarafa tırmandı ve elimi kavrayıp, etkisi bütün vücudumda yankılanacak Ģekilde, nazikçe sıktı. “ĠĢ nasıldı?” diye sordu. “Çok uzun," diye yanıtladım. Sesim boğuk, fazla alçak ve ihtiyaç doluydu. “Evet, benim için de çok uzun bir gündü." “Ne yaptın?- diye sormayı baĢardım. “Elliotla doğa yürüyüĢüne gittim." BaĢparmağıyla elimin boğumlarını ileri geri okĢuyordu. Nefesim hızlandı ve kalbim tekledi. Bunu bana nasıl yapıyordu? Vücudumun sadece çok küçük bir kısmına dokunuyor olsa da hormonlarım uçuĢa geçmiĢti. Helikoptere yolculuğumuz kısa sürdü ve ben daha anlamadan gelmiĢtik. Ünlü helikopterin nerede olabileceğini merak ettim- rin binalarla kaplı bir bölgesindeydik ve helikopterlerin kalkması ve inmesi için alan gerektiğini biliyordum. Taylor arabayı pa* edip indi ve kapımı benim için açtı. Christian sadece bir an sonra yanımdaydı ve tekrar elimi tuttu. “Hazır mısın?" diye sordu. BaĢımı eğdim ve. Her Ģeye, demek istedim, ama fazla gergin ve heyecanlı olduğum için kelimelere fi*5 veremiyordum. 103 "Taylor.” ġoförünü kısaca selamladı ve dosdoğru binanın içine, bir dizi asansörün durduğu alana yürüdük. Asansör? Bu sabahki öpüĢmemizin anısı, bana musallat olmak için geri gelmiĢti. Gun bovn baĢkn hiçbir Ģey düĢünmemiĢ, Clayton‟sın kasasında hayaller kurmuĢtum. Bay Clayton beni dünyaya döndürmek için iki kez seslenmek zorunda kalmıĢtı. Dikkatimin dağıldığını söylemek yılın hafife alması olurdu. Christian dudaklarında belli belirsiz bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Ha! O Ha aynı Ģeyi düĢünüyordu. Duygusuz bir ses ve gözlerinde muzip bir ıĢıltıyla. “Sadece uç kat.” dedi. Telepati yeteneğinin olduğuna Ģüphe yoktu. Ürkütücüydü. Asansöre binerken, duygusuz bir ifade takınmaya çalıĢtım. Kapılar kapandı ve iĢte, aramızda çıtırdayan tuhaf elektrikli çekim yine oradaydı ve beni esir alıyordu. BoĢ bir yok sayma çabasıyla gözlerimi yumdum. Elimi tutan eli sıkılaĢtı ve beĢ saniye sonra, kapılar binanın çatısına açıldı. Ve iĢte, man harflerle vazıh GREY ġĠRKETLER TOPLULUĞU adını ve logosunu taĢıyan beyaz helikopter oradaydı. Bunun Ģirket malının kötüye kullanımı olduğuna hiç Ģüphe yoktu. Beni masanın arkasında bir emektarın oturduğu küçük bir ofise yönlendirdi. “UçuĢ planınız burada. Bay Grev. Bütün kontroller yapıldı. Hazır ve sizi bekliyor, efendim. Yola çıkmakta özgürsünüz.” “TeĢekkürler, Joe." Christian adama sıcak bir gülümsemeyle baktı. Ah, Christian‟dan nazik muameleyi hak eden biri. Belki de çalıĢanlardan biri değildi. YaĢlı adama hayret içinde baktım. Christian. “Gidelim,” dedi ve helikoptere doğru yürüdük. YaklaĢtığımızda düĢündüğümden daha büyük göründü. Ġki kiĢilik bir model olmasını bekliyordum ama en az yedi koltuğu vardı. Christian kapıyı açtı ve beni en öndeki koltuklardan birine yönlendirdi. Arkamdan binerken. “Otur, sakın hiçbir Ģeye dokunma.” dive emretti. Kapıyı çarparak kapattı. Alanın projektörle aydınlatılmıĢ 0|. masına memnun olmuĢtum, çünkü aksi takdirdi* küçük kahinin içini görmekte zorlanırdım. Bana tahsis edilen koltuğa oturdum ve Christian emniyet kemerimi bağlamak için yanıma çömeldi. Butun kayıĢlan merkezi bir kopçayla bağlanan dört uçlu bir kemerdi. Üst kayıĢların ikisini de. güçlükle hareket edebileceğim Ģekilde sıktı Fazla yakındı ve yapmakta olduğu iĢe fazlasıyla yoğunlaĢmıĢtı. One doğru birazcık egilebiisem burnum saçlarının arasına girecekti. Temiz, taze ve mis gibi kokuyordu, ama koltuğuma sıkı sıkı bağlanmıĢtım ve kıpırdayamayacak haldeydim. Kafasını kaldınp kendine özel bir esprinin tadım çıkarır gibi gülümserken, gözlerinden sıcaklık yayılıyordu. BaĢ döndürecek kadar yakınımdaydı. Üst kayıĢlardan birini çekerken nefesimi tuttum. "Güvendesin, kaçmak yok," diye fısıldadı. Ve usulca, “Nefes al, Anastasia" diye ekledi. Elini uzatıp yanağımı okĢadı, uzun parmaklannı aĢağı kaydırıp çenemi baĢ ve iĢaret parmaklanma arasında tuttu. Öne eğildi ve kısa, edepli bir öpücük kondurarak beni sersemlemiĢ, dudaklarının heyecan verici ve baĢ döndürücü dokunuĢu karĢısında kaskatı kesilmiĢ halde bıraktı. “Bu kemeri severim." diye fısıldadı. Ne? Yanıma oturup kendini koltuğuna bağladı ve uzun süren bir göstergeleri kontrol etme, önümdeki kafa kanĢtıncı kadran, ^ ve düğme dizisinde Ģalterleri ve düğmeleri açıp kapama sürecine soyundu. Farklı kadranlarda küçük ıĢıklar yanıp söndü ve panelin tamamı aydınlandı. Önümdeki bir kulaklık setini iĢaret ederek. “Kulaklıklara» tak. dedi. Taktım ve pervaneler harekete geçti. Sağır edici bir gürültüydü Christian da kulaklıklarını takıp sayısız Ģalteri kaldırmayı sürdürdü „UçuĢ öncesi kontrolleri yapıyorum." Christiamn sesi bana kulaklıklar aracılığıyla ulaĢmıĢtı. Dönüp ona sınttım. “Ne yaptığını biliyor musunT diye sordum. O da dönüp gülümü 105 “Dört yıldır ehliyetli pilotum. Anastasia. Yanımda güvendesin," dedi. Bana kurnaz bir sırıtıĢla baktı. “Yani, uçarken." diye ekledi vc göz kırptı. Göz kırpmak ve... Christiun'. “Hazır mısın?" Ġri iri açılmıĢ gözlerle baĢımı salladım. Tamam, kule. PDX, ben Charlie Tango Golf: Golf Eko Otel kalkıĢa hazır. Onay lütfen, tamam.*‟ “Charlie Tango, kalkıĢ izniniz tamam. PDX konuĢuyor, sıfır bir sıfır istikametinde, bir dört bine ilerleyin, tamam." “AnlaĢıldı, kule, Charlie Tango. Kalkıyoruz.” Benim için. “ĠĢte baĢlıyoruz,” diye ekledi ve helikopter yavaĢça ve pürüzsüzce havalandı. BirleĢik Devletler hava sahasına doğru yol alırken. Portland önümüzde kayboldu. Gerçi midem kesinlikle Oregon‟da kalmıĢtı. Vay canına! Bütün o parlak ıĢıklar altımızda tatlı tatlı göz kırpar kıvama gelene dek küçüldüler. Bir balık fanusundan dıĢan bakmak gibiydi, iyice yükselince, gerçekten görecek bir Ģey kalmadı. Zifiri karanlıktı; yolculuğumuza ıĢık tutacak ay bile yoktu. Nereye gittiğimizi nasıl görebiliyordu? “Ürkütücü, değil mi?" Christian‟ın sesi kulağımdavdı. “Doğru yöne gittiğini nereden biliyorsun?" “Buradan.” Uzıın iĢaret parmağıyla göstergelerden birini iĢaret etti: elektronik bir pusulayı gösteriyordu. "Bu bir EC135 Eurocop- ter. Sınıfının en güvenlilerinden biri. Gece ııçuĢu donanımlı ” Bana bakıp sırıttı. “Oturduğum binanın tepesinde bir helikopter pisti var. Oraya gidiyoruz." Elbette oturduğu yerde bir helikopter pisti vardı. Burada gerçekten beni aĢan bir durumla karĢı karĢıyıydım. Yüzü, gösterge panelindeki ılıklarla yumuĢacık aydınlanmıĢtı. Konsantre olmuĢ durumdaydı ve sürekli olarak önündeki farklı kadranlara bakıyordu. Kirpiklerimin arasından yüz hatlarının tadım çıkanyordum. Güzel bir profili vardı. Düz bir burun, köĢeli bir çene, dilimi çenesinin 106 t t J4n*t üstünde gezdirmek isterdim. TıraĢ olmamıĢtı ve kirli sakalı iki kat baĢtan çıkarıcıydı, ü/mm... Sertliğini dilimin, parmaklarımın altında. >iizürode hissetmek isterdim. Erotik hayallerimi kesintiye uğratarak. “Gece uçtuğun zaman, kor uçarsın. Göstergelere güvenmek zorundasındır." dedi. Nefesim kesilmiĢ halde. „UçuĢ ne kadar sürecek?" diye sorma« baĢardım. Kesinlikle seksten bahsetmiyordum, hayır, asla. "Bir saatten az; rüzgâr bizim lehimize " Hımm, Seattle'a bir saatten az... Hiç fena değildi. Uçuyor olmamıza ĢaĢmamak gerekirdi. Büyük ifĢaata bir saatten daha az zamanım kalmıĢtı. Kamımın derinliklerinde bütün kaslar gerildi. Ciddi bir uçuĢan kelebekler durumuyla karĢı karĢıyaydım. Midemde büyüyorlardı. Lanet olsun, beni neler bekliyordu? “Anastasia, iyi misin?" "Evet.” Kısa ve kesik cevabım heyecandan ağzımdan güçlükle çıkmıĢtı. Sanınm gülümsüyordu, ama karanlıkta ayırt etmesi güçtü. Christian bir düğmeyi daha kaldırdı. “PDX, Charlie Tango Ģimdi bir dört binde, tamam." Hava trafik kontrolüyle bilgi alıĢveriĢi yapıyordu. Bütün bunlar bana fazlı profesyonelce geliyordu. Sanınm. Portland hava sahasından Seattk? Uluslararası Havaalanı‟mn hava sahasına geçiyorduk. 'AnlaĢıl«^ Sea-Tac, beklemedeyim, tamam." “ġu tarafa bak." Uzaktaki küçük bir ıĢık kümesini iĢaret etti “Orası Seattle." Samimi bir ilgiyle. “Kadınlan her zaman bu Ģekilde mi etkilersin? Gel, helikopterimle uçalım diyerek mi?" diye sordum. “Buraya hiçbir kadım getirmedim, Anastasia. Bu benim baĢka bir ilk daha." Ah. bu beklenmedik bir cevaptı. BaĢka bir ilk daha mı? Ah- Ģu uyuma olayı belki de? “Etkilendin mi?" GRĠNĠN EL'-l TONU 107 “Ağzım açık kaldı, Christian." Gülümsedi. “Ağzın «çık mı kaldı?" Kısa bir an için tekrar kendi yaĢma dönmüĢtü. Kafanı salladım. “Sen o kadar... beceriklisin ki.” Nazik bir sesle. “Vay canına, teĢekkürler. Bayan Steele." dedi. HoĢuna gitmiĢ gibiydi, ama emin değildim. Kararlık gecede, sessizlik içinde bir süre daha yol aldık. Parlak bir nokta gibi görünen Seattle yavaĢ yavaĢ büyüyordu. “Sea-Tac kuleden Charlie Tangoya. Escala‟ya uçuĢ planı uy* gundur. Lütfen devam edin. Ve beklemede kalın. Tamam." “Burası Charlie Tango, anlaĢıldı Sea-Tac. Beklemedeyiz, tamam.“ “Bundan keyif aldığın çok belli," diye mırıldandım. “Neden?” Bana baktı. Göstergelerin yan ıĢığında ĢaĢırmıĢ gibi görünüyordu. “Uçm8k,” dedim. “Kontrol ve konsantrasyon gerektiriyor... Nasıl sevmem? Gerçi favorim süzülmek “SüzülmekT “Evet, meslekten olmayanlar planörle uçma diye bilirler. Planörler ve helikopterler, ikisini de uçuruyorum." “Ah." Pahalı hobiler. Röportaj sırasında söylediğini hatırladım. Bense okumayı ve arada sinemaya gitmeyi severdim. Burada boyumu aĢan sularda yüzüyordum. “Charlie Tango, giriĢ yapın lütfen, tamam.“ Hava trafik kontrolünün kulaklıklardan yükselen sesi beni hayallerimden uyandırdı. Christian kontrollü ve kendinden emin bir sesle cevap verdi. Seattle yaklaĢıyordu. ġimdi artık Ģehrin hemen dıĢındaydık. Vay canına! Kesinlikle baĢ döndürücü görünüyordu. Gece, gökyükünden Seattle... Christian, “Ġyi görünüyor, değil mi?” diye mınldandı. BaĢımı hevesle salladım. BaĢka bir âlem gibi -gerçek dı$. görünüyordu ve kendimi devasa bir film setinde, belki de Jose'nin favori filmi Bıçak Sırtının setinde hissettim. Josenin öpme giriĢiminin anısı aklımdan çıkmıyordu. Telefonlarına dönmediğim için kendimi biraz acımasız hissetmeye baĢlamıĢtım. Yarına kadar bekleyebilirdi... herhalde. Christian “Birkaç dakikaya kadar orada olacağız." diye mırıldandı ve birden kalp atıĢlarım hızlanıp bedenim adrenalinle çağlarken kanım kulaklarımda zonklamaya baĢladı. Christian bir kez daha hava trafik kontrolüyle konuĢmaya baĢladı, ama artık dinlemiyordum. Bayılmak üzere olduğumu düĢündüm. Kaderim ellerindeydı ġimdi binaların arasından uçuyorduk ve karĢıda, tepesinde bir helikopter pisti olan yüksek bir gökdelen gördüm. Binanın tepesin*, beyaz boyayla Escala yazılmıĢtı. Gittikçe yaklaĢıyor, yaklaĢıyor büyüdükçe büyüyordu... kaygılarım gibi. Tanrını, umarım onu hami kırıklığına uğratmanı. Beni bir Ģekilde noksan bulacaktı. Katej dinleyip elbiselerinden birini ödünç almadığıma yanıyordum, ama siyah kotumu seviyordum ve üstümde açık nane yeĢili bir bluz ve Kate‟in siyah ceketi vardı. Yeterince Ģık görünüyordum. Koltuğumun kenarına daha sıkı, sımsıkı tutundum. Bunu yapabilirim. Buru yapabilirim. Gökdelen altımızda belirirken, bu cümleyi tekrarlayıp duruyordum. Helikopter yavaĢladı, havada asılı kaldı ve sonra Christian onu binanın tepesindeki helikopter pistine kondurdu. Yüreğim ağ- zımdaydı. Nedeni gergin bekleyiĢten mi. sağ salim varmıĢ olmanın getirdiği rahatlama mı. yoksa bir Ģekilde baĢarısız olma korkum muydu, karar veremiyordum. Christian motoru durdurdu, pervan* yavaĢlayıp sessizleĢti. Sonunda duyabildiğim tek Ģey kendi çılgına dönmüĢ nefesimdi. Christan kulaklıklarını çıkardı ve uzanıp benimkileri de çekti. Usulca, “ĠĢte geldik,” dedi. Yarı gölgede yan iniĢ ıĢıklarından gelen parlak beyaz ıĢık** kalan bakıĢları yoğundu. Kara Ģövalye ve beyaz atlı Ģövalye imgele Christian için uygun benzetmelerdi. Sıkıntılı görünüyordu. Çene*1 GRĠNĠN ELLl TONU 109 gerilmiĢ, gözleri sıkı sıkıya kapalıydı. Kemerini çözdü ve benimkini çözmek için uzandı. Yüzü benimkine birkaç santim mesafedeydi. “Ġstemediğin hiçbir Ģey yapmak zorunda değilsin. Bunu biliyorsun. değil mi?‟ Sesi çok samimi hatta çaresiz, gözlen ateĢliydi. Beni ĢaĢırtmıĢtı. “Christian, istemeyeceğim bir Ģeyi hiçbir zaman yapmam." Ve kelimeleri söylerken ikna edici olmadıklarını düĢündüm, çunku Ģu anda, yanımda oturan bu adam için büyük olasılıkla her Ģeyi yapardım. Ama iĢe yaramıĢtı. Christian yumuĢadı. Bir an beni temkinle süzdü ve sonra, çok uzun boylu olmasına rağmen, helikopterin kapısına zarafetle ulaĢıp açmayı baĢardı. DıĢarı atlayıp benim de peĢinden gitmemi bekledi ve ben helikopter pistine inerken elimi tuttu. Binanın tepesi çok rüzgârlıydı ve açık bir alanda, yerden en az otuz kat yüksekte duruyor olduğum için gerilmiĢtim. Christian kolunu belime dolayıp beni kendine çekti. Rüzgârın gürültüsünü bastırmak için bağırarak. “Gel.“ dedi. Beni bir asansöre sürükledi ve Ģifre paneline bir numara tuĢlamasının ardından kapılar açıldı. Ġçerisi ılıktı, duvarlar aynayla kaplıydı. Baktığım her yerde sonsuz sayıda Christian görüyordum ve iĢin mükemmel yanı, bana sonsuz sayıda sarılıyor olmasıydı. Christian kontrol paneline bir kod daha girdi, kapılar kapandı ve asansör inmeye baĢladı. Saniyeler sonra, bembeyaz bir lobideydik. Ortada koyu ahĢaptan yuvarlak bir masa, masanın üstünde inanılmaz büyüklükte bir beyaz çiçek aranjmanı duruyordu. Bütün duvarlarda tablolar asılıydı. Christian çift kanatlı bir kapıyı açtı ve beyazlık, tam karĢıda görkemli bir odanın giriĢinin durduğu geniĢ koridor boyunca da devam etti. Burası tavanı çift kat yükseklikte ana oturma salonuydu. “Kocaman” kelimesi ufak kalıyordu. Uzaktaki duvar camdan ibaretti ve Seattle‟a tepeden bakan bir balkona açılıyordu. Sağ tarafta on yetiĢkinin rahatlıkla oturabileceği U biçiminde, heybetli bir kanepe vardı. Son moda paslanmaz çelikten yapılma -ya belki de platin bile olabilirdimodem bir Ģömineye bakıyordu. no E L Jırr^j AteĢ yakılmıĢtı ve alevleri usulca dans ediyordu. Sol tarafımızda, giriĢte mutfak kalıyordu. Mutfak koyu ahĢap tezgâhlar ve altı kiĢili kahvaltı banyla bembeyazdı. Mutfağın yakınında, cam duvann önünde, etrafına on altı sandalyenin yerleĢtirildiği bir yemek masası vardı. Ve köĢeye tam boy. parlak siyah bir kuyruklu piyano yerleĢtirilmiĢti. Ah. evet. Büyük olasılıkla piyano da çalıyordu. Duvarlarda her biçim ve boyda sanat eserleri vardı. Aslında daire, yaĢanacak bir yerden çok sanat galerisine benziyordu. “Ceketini alabilir miyim?" diye sordu. BaĢımı iki yana salladım Helikopter pistindeki rüzgâr yüzünden hâlâ üĢüyordum. “Bir içki ister inisin?" diye sordu. Gözlerimi kırpıĢtırdım. Dun gecenin üstüne! Komik olmaya mı çalıĢıyor? Bir an margarita istemeyi düĢündüm, ama cesaretim yoktu. “Bir kadeh beyaz Ģarap içeceğim. Bana katılmak ister misin*7, “Evet, lütfen,” diye mırıldandım. Bu devasa odanın ortasında kendimi oraya tamamen uyumsuz hissederek dikiliyordum. Cam duvara yürüdüm ve duvann alt yansının, kenarlara doğru katlanarak balkona açıldığını fark ettim Geri planda Seattle ıĢıl ıĢıl ve capcanlıydı. Mutfağa geri döndüğümde -cam duvara uzak olduğu için birkaç saniye sürdüChristian bir Ģarap Ģi$c«ini açmakla meĢguldü. Ceketini çıkarmıĢtı. ■Touilly Füme senin için uygun mu?" “ġarap konusunda hiç bilgili değilim, Christian. Ġyi olacağından eminim." Sesim yumuĢak ve tereddütlüydü. Kalbim gümbürdüyordu Kaçmak istiyordum. Burası ciddi anlamda zengin görünüyordu Bili Gates tarzı zengin. Burada ne anyordum? Bilinçaltını manidar bir sırıtıĢla, Ne aradığım çok iyi biliyorsun, dedi. Evet, Christian Grey'in yatağında olmak istiyordum. “Al," Elime bir kadeh Ģarap verdi. Kadehler bile zengin du ruyordu. Ağır, modem kristal. Bir yudum aldım. ġarap hafif, ek? ve lezzetliydi. m •Çok sessizsin ve kızarmıyorsun bile. Aslında sanınm seni hiç bu kadar solgun görmemiĢtim, Anastasia." dive mırıldandı. “Aç mısın? 3aĢımı salladım. "Bayağı büyük bir evin varmıĢ." „Büyük mü?‟ “Büyük." 'Büyüktür," diye onaylarken gözleri muzip bir ıĢıltıyla parlıyordu. ġarabımdan bir >11 du m daha aldım. 'Çalıyor musun?' Çenemle piyanoyu iĢaret ettim. “Evet.” “Ġyi misin?‟ “Evet." “Elbette öyledir. Ġyi yapamadığın herhangi bir Ģey var mır “Evet... çok az Ģey.” ġarabından bir yudum daha aldı. Gözlerini benden ayıramıyordu. GeniĢ odada dönerek etrafımı süzerken gözlerinin beni izlediğini hissedebiliyordum. “Oda" yanlıĢ kelimeydi. Bu bir oda değildi; baĢarının bir kanıtıydı. “Oturmak ister misin?* BaĢımı salladım ve beni elimden tutup kınk beyaz renkli geniĢ kanepeye götürdü. Oturturken, kendimi kötülüğüyle dillere düĢen Alec d‟Urberville‟in yeni evine bakan Tess Durbeyfield gibi hissettiğimi fark ederek sarsıldım. Bu düĢünce beni gülümsetmiĢ». “Bu kadar eğlenceli olan ne?‟ Yanıma oturup yüzünü bana çevirdi. Dirseğini kanepenin arkasına yaslayıp baĢını sağ elinin üstüne yerleĢtirdi. „„Neden bana özellikle Tess'ı verdin?* diye sordum. Christian bir an bana dik dik baktı. Sanınm sorum onu ĢaĢırtmıĢtı. “Thomas Hardy yi sevdiğini söylemiĢtin.” *Tek sebebi bu mu?‟ Sesimdeki rahatsızlığı kendim bile duyabiliyordum. Ağzı düz bir çizgiye dönüĢtü. „Uygun göründü. Seni Angel Clare gibi imkânsızlık derecesinde yüksek bir ideale tabi tutabilir ya da Alec d‟Urbervılle gibi tama men küçük düĢürebilirdim.“ diye mırıldanırken gözleri karanlık ve tehlikeli bir ıĢık saçıyordu. Ona bakarak. “Sadece iki seçenek varsa küçük düĢürülmeyi seçerdim." diye fısıldadım. Bilinçaltını bana ağzı bir kanĢ açık halde bakıyordu. Ġç geçirdi. “Anastasia, lütfen dudağını ısırman bırak. Çok dikkat dağıtın. Ne dediğini bilmiyorsun.“ “Bu yüzden buradayım.” KaĢlan çatıldı. “Evet. Bana bir dakika izin verir misin?" Odanın uzak köĢesindeki geniĢ bir kapıda gözden kayboldu. Birkaç dakikalık bir yokluğun ardından, bir evrakla geri geldi. “Bu bir gizlilik anlaĢması.” Omuz silkti ve biraz mahcup görünme nezaketini gösterdi. “Avukatım bu konuda ısrarcı.” Evrakı bana uzattı. Büsbütün sersemlemiĢtim. “Ġkinci seçeneği, alçalman tercih edeceksen, bunu imzalaman gerekecek.” “Ya hiçbir Ģeyi imzalamazsam?” “O zaman Angel Clare‟in yüksek idealleri geçerli olacak, en azından kitabın büyük bölümünde sahip olduğu ” “Bu anlaĢma ne anlama geliyor?‟ “Bizimle ilgili hiçbir Ģeyi kimseyle paylaĢamayacağın anlamına geliyor. Hiçbir Ģeyi, hiç kimseyle.” Ona hayretle baktım. Lanet olsun. Kötü, gerçekten kötüydü ve Ģimdi öğrenmek için can atıyordum. Tamam, imzalayacağım.” Bana bir kalem uzattı “Okumayacak mısın bile? “Hayır.” KaĢlarım çattı. Beni, “Anastasia, imzalayacağın Ģey her ne olursa olsun. zaman okumalısın,” diye azarladı. 113 "Christian anlayamadığın Ģey Ģu: Ben kimseyle bizim hakkımızda konuĢmazdım ki zaten. Katele bile. Bu yüzden bir anlaĢma imzalayıp imzalamamam önemsiz. Senin için veya... görünüĢe bakılırsa konuĢtuğun avukatın için o kadar önemliyse, tamam o zaman, imzalarım.” Bana baktı ve ciddi bir ifadeyle baĢını salladı. “Ġyi bir noktaya parmak bastınız. Bayan Steele." Ġki nüshanın kesik çizgili kısımlarını imzalayıp birini ona gen verdim. Diğerini katlayarak çantama koydum ve Ģarabımdan buvuk bir yudum aldım. Sesim normalde hissettiğimden çok daha cesur çıkmıĢtı. "Bu anlaĢma, bu akĢam benimle seviĢeceğin anlamına mı geliyor, Christian?" Lanet olsun. Bunu gerçekten söylemiĢ miydim? Ağzı hafifçe aralandıysa da hızla toparlandı. “Hayır, Anastasia, gelmiyor. Öncelikle ben seviĢmem. Beceririm... çok sert. Ġkincisi halledilecek baĢka evrak iĢleri var. Ve üçüncü olarak henüz nasıl bir iĢe bulaĢtığını bilmiyorsun. Hâlâ arkana bakmadan kaçabilirsin. Gel. sana oyun odamı göstermek istiyorum." Ağzım açık kalmıĢtı. Çok sert becermek mi? Lanet olsun, kulağa... o kadar seksi geliyordu ki. Ama neden bir oyun odasına bakıyorduk? Kafam karıĢmıĢtı. “Xbox oynamak mı istiyorsun?^ diye sordum. Bir kahkaha attı. “Hayır, Anastasia. Xbox yok. Playstation da. Gel." Elini uzatarak ayağa kalktı. Beni tekrar koridora çıkarmasına izin verdim. Ġçeri girdiğimiz çift kanatlı kapıların sağ tarafında, merdivenlere ûçılan ikinci bir kapı vardı. Ġkinci kata çıkıp saga döndük. Cebinden anahtarını çıkanp baĢka bir kapıyı açtı ve derin bir nefes aldı. “Ġstediğin zaman gidebilirsin. Helikopter seni istediğin yere götürmek için beklemede. Gece kalıp sabah eve gidebilirsin. Ne karar alırsan al. bana uyar.” “ġu lanet olası kapıyı aç, Christian.“ Kapıyı açtı ve içeri girmem için geri çekildi. Ona bir kez daha baktım. Burada de ne olduğunu öğrenmeyi o kadar istiyordum kı Derin bir nefes alıp içeri girdim. Ve kendimi zaman yolculuğuyla on altıncı yüzyıla ve Ġspanyol engizisyonuna dönmüĢ gibi hissettim. Lanet olsun! WM7W., BÖLÜM YEDĠ Fark etliğim ilk Ģey koku oldu: deri, ahĢap, hafif bir limon esintisi içeren cila. Çok hoĢtu ve ıĢıklandırma yumuĢak: belli belirsizdi. Kaynağı goremiyordum. ama odadaki kartonpiyerlerden etrafı çev releyen bir parlaklık yayıyordu. Duvarlar ve tavanın koyu Ģarap rengi, geniĢ odada bir ana rahmi etkisi yaratıyordu ve yer kaplaması eskiydi: verniklenmiĢ eski ahĢap kaplamaydı. Kapının karĢısında kalan duvarda X biçiminde monte edilmiĢ, büyük ahĢap bir haç vardı. Cilalı akajudan yapılmaydı ve her köĢesinde, sabitleyici kelepçeler vardı. Hemen üzerinde, tavana en az iki buçuk metreye iki buçuk metre büyüklüğünde demir bir ızgara asılıydı ve ızgaradan her tür ip, zincir ve ıĢıldayan prangalar sarkıyordu. Kapının yanındaki duvara, perde çubukları misali, korkuluk millerini andıran ama daha uzun, cilalı ve süslü oymalı iki sınk asılmıĢtı. Üzerlerinde insanı ĢaĢkına çeviren çeĢitlilikte çark, kırbaç, kamçı ve komik görünüĢlü tüylü gereçler sallanıyordu. Kapının yanında akaju ağacından yapılma, çekmeceleri incecik ve tozlu, eski bir müzede numune saklamak için tasarlanmıĢ gibi görünen, heybetli bir Ģifonyer duruyordu. Kısa bir an. o çekmecele* rin içinde ne olduğunu merak ettim. Bilmek istiyor muyum? Uzak köĢede koyu kırmızı deri bir sıra vardı ve hemen yanındaki duvara, bilardo istekası askısını andıran ama daha dikkatli bir incelemeyle farklı uzunluk ve geniĢliklerde bastonların durduğu görülen cilalı, ahĢap bir raf sabitlenmiĢti. KarĢı köĢeye, yaklaĢık bir metre seksen santimlik, cilab ahĢaptan yapılma, oymalı bacaklı bir masa ve alüna masayla uyumlu iki tabure yerleĢtirilmiĢti. ıı<> Ancak odanın asıl hâkimi bir yataktı. Battal boydan daha geniĢti ve rokoko tamuda, tepesi düz, oymalı bir sayvanla tamamlanıyordu On dokuzuncu yüzyıldan kalma gibi görünüyordu. Sayvanın altında yine ıĢık saçan zincir ve kelepçeler gördüm. Yatak takımı yoktu; sadece kırmızı deriyle kaplı bir döĢek ve bir uçta üst üste istiflenmi» kırmızı saten yastıklar vardı. Yatağın ayak ucuna, bir metrelik bir mesafeye koyu kırmızı, büyük bir kanepe yerleĢtirilmiĢti. Kanepe yüzü yatağa dönük halde*, odanın tam ortasında duruyordu. Yatağa bakan bir kanepe... Eski usul bir düzenlemeydi. Kendi kendime gülümsedim: Odadaki en dünyevi mobilya olmasına rağmen bana en tuhaf gelen parça bu kanepe olmuĢtu. Kafamı kaldınp tavana baktım. Tavanda, düzen siz aralıklarla yerleĢtirilmiĢ yaylı tutturma bilezikleri vardı. Neye yaradıklannı merak etmiĢtim. Ġçin tuhaf yanı, ahĢap, koyu renk duvarlar, kasvetli ıĢıklandırma ve koyu kırmızı deri, odaya yumuĢak ve romantik bir hava veriyordu. Hiç alakası olmadığını biliyordum, ama bu Christiariın yumuĢak ve romantik anlayıĢıydı. Döndüğümde, tahmin ettiğim gibi, tamamen anlaĢılmaz bir ifade ve dikkatle bana bakıyordu. Odanın içinde ilerledim; arkamdan geldi. Tüylü Ģey ilgimi uyandırmıĢtı. Çekinerek dokundum Süetten yapılmaydı ve dokuz kamçılı bir kırbacı andırıyordu, ama daha tüylüydü ve ucunda küçük plastik boncuklar vardı. “Buna kırbaç deniyor." Christian‟ın sesi sakin ve yumuĢacıktı Bir kırbaç... Hımmm. Sanınm Ģoktaydım. Bilinçaltını ya göç etmiĢti ya nutku tutulmuĢtu ya da sadece yere devrilip yok olmuĢtu UyuĢmuĢtum. Bütün bunlar hakkındaki duygularımı gözlemleyebiliyor. özümseyebiliyor, ama kelimelerle dile getiremivordum. çünkü Ģoka girmiĢtim. Potansiyel bir âĢığın tam anlamıyla acayip bir sadist ya da mazoĢist olduğunu öğrenmeye verilecek uygun tepki neydi? Korku... evet... baskın çıkan duygu bu gibiydi. Korkuyu artık tanıyordum. Ama tuhaftır ki korkum ona karĢı değildi ('*• nımı yakmayacağım, en azından nzam olmadan yakmayacağı*1‟ biliyordum. Zihnimi bulutlandıran o kadar çok soru vardı ki. Nede*1 Nasıl? Ne zaman? Hangi sıklıkla? Kim? Yatağa doğru yürüdüm * 117 ellerimi özenle oyulmuĢ direklerden birinin üstünde dolaĢtırdım. Direk bayağı sağlamdı ve iĢçiliği dikkat çekiciydi. Christian sesinde aldatıcı bir yumuĢaklıkla. “Bir Ģev söyle." diye emretti. "Bunu sen mi insanlara yapıyorsun, onlar mı sana yapıyorlar?" Ağzı yukarı doğru büküldü. Ya eğleniyordu ya da rahatlamıĢtı. "Ġnsanlar mı?" Cevabını düĢünürken gözlerini birkaç kez kırptı. “Bunu, yapmamı isteyen kadınlara yapıyorum." Anlamıyordum. “Ġstekli gönüllülerin varsa benim burada ne iĢim var?” “Çünkü bunu seninle yapmayı çok istiyorum." "Ah." Ġç geçirdim. Neden? Ağır adımlarla odanın uzak ucuna yürüdüm ve elimle bel hizasındaki minderli sıraya vurup parmaklarımı derinin üzerinde dolaĢtırdım. Kadınların canım yakmayı seviyor. Bu düĢünce canımı sıkmıĢtı. “Sen bir sadist misin?” "Ben Hâkimim," Gözleri, yoğun, yakıcı bir griydi. "Bu ne demek?" diye fısıldadım. "Her Ģeyde, bana kendi nzanla teslim olmanı istiyorum demek.“ Bu düĢünceyi sindirmeye çalıĢırken kaĢlarımı çattım. "Bunu neden yapayım?” Kafasını yana eğerek. "Bana zevk vermek için." diye fısıldadı. Belli belirsiz bir gülümseme görür gibi oldum. Ona zevk vermek mi? Ona zevk vermemi istiyor! Sanırım ağzım açık kalmıĢtı. Christian Greye zevk ver. Ve o anda, yapmak istediğim Ģeyin tam olarak bu olduğunu fark ettim. Benden sonuna kadar keyif almasını istiyordum. Bu bir vahiy gibiydi. YumuĢak bir sesle, “Çok basit bir ifadeyle, beni memnun etmek istemeni istiyorum.‟* dedi. Sesi hipnotize ediciydi. “Bunu nasıl yapacağım?" Ağzım kurumuĢtu. KeĢke biraz daha Ģarabım olsaydı. Tamam, memnun etme kısmım anlıyordum, ama yumuĢak Elizabeth dönemi iĢkence odası olayı kafamı karıĢtırmıĢtı Cevabı bilmek istiyor muydum? “Kurallarım var. Ve onlara uymanı istiyorum. Senin çıkarın, benim zevkim için kurallar. Beni tatmin edecek bu kurallara itaat edersen seni ödüllendiririm. Uymazsan seni cezalandırırım ve öğrenirsin." diye fısıldadı. 0 bunu söylerken baston rafına bakıyordum Odanın geneline doğru elimi sallayarak, “Ve bütün bunlar nerede devreye giriyor? diye sordum. “Hepsi özendirici paketin parçalan. Hem ödül hem ceza.” "Yani bana iradeni dayatarak zevk alacaksın.” “Mesele güvenini ve saygını kazanmak; bu yüzden irademi sana dayatmama sen izin vereceksin. Senin boyun eğmenden çok büyük bir zevk, hatta mutluluk duyacağım. Sen itaat ettikçe benim mutluluğum da artacak. Çok basit bir denklem. *Tamam, peki ya ben bundan ne elde edeceğim? Omuz silkti; neredeyse özür diler gibiydi. Basitçe, “Beni,” dedi. Ah, Tanrım. Christian bana bakarken elini saçlarının arasından geçirdi. Bitkin bir tavırla. “Hiçbir Ģey ele vermiyorsun. Anastasia." diye mırıldandı. “Haydi, daha iyi konsantre olabilmem için aĢağı inelim. Burada olman dikkatimi dağıtıyor." Elini bana uzattı; elini tutmak konusunda tedirgindim. Kate tehlikeli olduğunu söylemiĢti. Haklıydı. Nereden biliyordu f Sağlığım için tehlikeliydi, çünkü evet diyeceğimi biliyordum. Ve bir yanım bunu istemiyordu. Bir yanım odadan ve temsil ettiği h<?r Ģeyden çığlıklar atarak kaçmak istiyordu. Kesinlikle boyumu aĢan bir Ģeyin içindeydim. “Canım yakmayacağım, Anastasia." Gerçeği söylediğini biliyordum. Elini tuttum ve beni kapıda dıĢan çekti. “Bunu yapacak olursan, dur, sana göstereyim." Alt kata dönmek yerine, oyun odası adını verdiği yerden çıkıp koridor boyum*** 119 ilerledi, l/çtaki bir tanesine ulaĢana kadar sayısız kapıdan geçtik. Arkasında, büyük, çift kiĢilik bir yatağın durduğu, baĢtan ayağa her Ģeyiyle -mobilyalar, duvarlar, yatak takımları- bembeyaz bir yatak odası vardı. Steril ve soğuktu, ama cam duvardan Seattle‟ın cn harikulade manzarasına sahipti. „Burası senin odan olacak. Ġstediğin Ģekilde dekore edebilir, buraya her ne istiyorsan getirebilirsin." 'Odam mı? Evine taĢınmamı mı bekliyorsun?'* Sesimdeki dehĢeti gizleyemiyordum. Taııı zamanlı olarak değil. Sadece, diyelim cuma akĢamından pazara kadar. Bütün bunlan konuĢup tartıĢmalıyız.** Sakin ve tereddütlü bir sesle. “Bunu yapmak istiyorsan.“ diye ekledi. „Burada mı uyuyacağım." “Evet.” ‟Seninle değil.** ‟Hayır. Sana söyledim. Ben kimseyle uyumam, senin içkiden sersemlediğin gece dıĢında." Sesi azarlar gibiydi. Ağzım düz bir çizgi gibi gerildi. ĠĢte bağdaĢtıramadığını buydu. Beni sarhoĢluğumdan kurtaran ve açelyalann arasına kusarken nazikçe kollarının arasında tutan iyi. sevgi dolu Christian ve özel bir odada kırbaçlar ve zincirleri olan canavar. 'Nerede uyuyorsun?" „Odam alt katta. Gel. aç olmalısın." Huysuz bir tavırla. "Tuhaf ama sanının iĢtahım kaçtı." diye mınldandım. "Yemelisin. Anastasia." diye azarladı ve beni elimden tutup tekrar alt kata götürdü. Akıl almayacak kadar büyük odaya döndüğümüzde, derin bir korkuyla doluydum. Bir uçurumun kenanndaydım ve atlayıp atlamamaya karar vermem gerekiyordu. “Seni karanlık bir patikaya yönlendirdiğimin fazlasıyla farkındayım. Anns ta» »a. ĠĢte bu yüzden, bunu gömükten düĢünmeni istiyorum.“ Mutfaktan içer, girerken, “Birtakım sorularm olmalı.' diyerek elimi bıraktı. Var. Ama nereden baĢlamalı? Kahvaltı bannın yanında durup buzdolabını açmasını, çeĢit çeĢit peynir ile yeĢil ve kırmızı, iki büyük üzüm salkımından oluĢan tabağı çıkarmasını izledim. Tabağı tezgâhın üzerine bıraktı ve bir Fransız bagetini kesmeye koyuldu. “Otur." Kahvaltı barındaki taburelerden birini iĢaret etti; emrine itaat ettim. Bunu yapacaksam, alıĢmam gerekecekti. Onunla tanıĢtığım andan beri patronluk tasladığını fark ettim. “Evrak iĢinden bahsetmiĢtin.” “Evet.” “Ne tür bir evrak iĢi?“ “ġey, gizlilik sözleĢmesinin haricinde, ne yapıp ne yapmaya«- I ğımm söyleyen bir kontrat. Sınırlarını bilmem gerek. Sen de benim- • kileri bilmelisin. Bu karĢılıklı rızaya dayanan bir Ģey. Anastasia.' : “Ya yapmak istemezsem?'‟ “Sorun değil," dedi dikkatle. “Ama hiçbir iliĢkimiz cim ayacak?" diye sordum. “Hayır." “Neden?” “Benim ilgilendiğim tek iliĢki türü bu.” “Neden?" Omuz silkti. “Ben böyleyim.” “Nasıl böyle oldun?” “Ġnsanlar neden oldukları gibidir? Bunu cevaplamak zor. Nede» j bazı insanlar peyniri seveıken, diğerleri nefret eder. Sen peyıur sever misin? Kâhyam Bayan Jones. bunu bu akĢam yemeği için bıraktı." Bir dolaptan büyük beyaz tabaklar çıkanp içlerinden birim önüme bıraktı. Peynirden bahsediyoruz... Lanet olsun. Uymamı istediğin kurallar neler?” 121 "Yazılı olarak elimde var. Yemeğimizi yiyince üstünden geçeriz." Yemek. Artık nasıl yiyebilirim ki? "Gerçekten aç değilim.” diye fısıldadım. "Yiyeceksin.” dedi basitçe. Hükmedici Christian, her Ģey netlik kazanıyor. “Bir kadeh Ģarap daha ister misin?" "Evet, lütfen." Kadehime Ģarap doldurdu ve gelip yanıma oturdu. ġarabımdan hızlı bir yudum aldım. “Kendine yiyecek bir Ģeyler al. Anastasia.“ Küçük bir üzüm salkımı aldım. Ancak bu kadarını yapabilirdim. Gözlerini kıstı. “Uzun süredir mi böylesin?” diye sordum. “Evet." “Bunu yapmak isteyecek kadın bulmak kolay mı?" Bana tek kaĢını kaldırdı. Kuru bir sesle, “ġaĢırırsın." dedi. “O zaman neden ben? Gerçekten anlamıyorum." “Anastasia, sana söyledim. Sende bir Ģey var. Seni kendi haline bırakamıyorum.” Alaycı bir gülümsemeyle. “Aleve uçan pervane gibisini." dedi. Sesi boğuklaĢmıĢtı. “Seni çok fena istiyorum, özellikle Ģu anda, yine dudağını ısırırken.” Derin bir nefes alıp yutkundu. Midem bir takla attı. Beni istiyordu... Tuhaf bir Ģekilde olduğu doğruydu, ama bu güzel, tuhaf ve normal dıĢı adam beni istiyordu. “Sanınm Ģu kliĢeyi yanlıĢ anlamıĢsın." diye homurdandım. Pervane bendim, alev oydu ve yanacaktım. Biliyordum. -Ye'" “Hayır. Henüz bir Ģey imzalamadım: bu yüzden senin için de uygunsa, sanınm bir süre daha özgür irademe bağlı kalacağım.” Gözleri yumuĢadı, dudaklan bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Nasıl isterseniz. Bayan Steele.” "Kaç kadın? Soru ağzımdan kaçıvermiĢti. ama merak etmiĢtim. "On beĢ. H ‟-®n Ah... sandığım kadar çok değildi. “Uzun süreli mi?‟ “Bazıları, evet." "Kimsenin canını yaktın mıT “Evet." Tanrı aĢkına. “Çok muT “Hayır." “Benim canımı yakacak mısın?” “Ne demek istiyorsun? “Fiziksel olarak, benim canımı yakacak mısın?" “Ġstediğin zaman seni cezalandıracağım ve acı verici olacak ' Sanınm biraz baĢım dönmüĢtü. ġarabımdan bir yudum daha aldım. Alkol, bana cesaret verecekti. “Hiç dövüldün mü?” diye sordum. “Evet." Ah... iĢte bu beni ĢaĢırtmıĢtı. Ona bu açıklaması haklandı daha fazla soru sormama fırsat bırakmadan, düĢünce zincirimin arasına girdi. “Bu konuyu çalıĢma odamda tartıĢalım. Sana bir Ģey gösterme* istiyorum.” Benim için sindirmesi güçtü. Aptal gibi, bu adamın yatağında benzersiz bir tutku gecesi geçireceğimi düĢünmüĢtüm. Oysa Ģin*& bu tuhaf ayarlamama pazarlığını yapıyorduk. PeĢinden çalıĢma odasına, yerden tavana uzanan pencere yine balkona açılan geniĢ bir odaya girdim. Masanın üstüne oturdu- bana karĢısındaki deri koltuğa oturmamı iĢaret etti ve bir kap parçası uzattı. “Kurallar bunlar. DeğiĢtirilebilirler. Sende de kalabilecek konu* tın bir parçasını oluĢturuyorlar. Bu kuralları oku, sonra tartıĢa^ KURALLAR hm itaatkâr. Hâkimin vereceği her tür talimata derhal, tereddüt ya da çekincesi/, ve süratle itaat edecektir. Ġtaatkâr, sert sınırlarla ana hatları belirtilmiĢ aktivitelcr istisna olmak üzere (ek 2). Hâkim tarafından uygun ya da zevk verici kabul edilen her tür cinsel faaliyeti kabul edecektir. Bunu hevesle ve tereddütsüz yapacaktır. Uyku Ġtaatkâr. Hâkimle birlikte olmadığı zamanlarda minimum yedi saatlik bir uyku uyuduğundan emin olacaktır. Yemek Ġtaatkâr sağlığını ve iyiliğini korumak için önceden belirlenmiĢ yiyecek listesinden (Ek 4) düzenli olarak beslenecektir. Ġtaatkâr meyve istisnası dıĢında, yemek aralannda atıĢtırmayacaktır. Giysiler Dönem boyunca, Ġtaatkâr sadece Hâkim‟in onayladığı giysileri giyecektir. Hâkim, Ġtaatkâra, kullanması gereken bir giysi bütçesi tahsis edecektir. Hâkim. Ġtaatkârın kıyafet alıĢveriĢine talep üzerine eĢlik edecektir. Hâkinim talep etmesi durumunda, Ġtaatkâr, Dönem sırasında, Hâkim‟in varlığında ya da uygun göreceği zamanlarda. Hâkim‟in talep edeceği her tür süsü takmakla mükelleftir. Egzersiz Hâkim, Ġtaatkâra, zamanlan özel antrenör ve Ġtaatkâr arasında karĢılıklı kararlaĢtırılmak üzere, haftada dört kez. özel antrenör eĢliğinde birer saatlik seanslar sağlayacaktır. Özel antrenör, Hâkim‟i, Ġtaatkâr m ilerlemesi hakkında bilgilendirecektir. Kisisel Hihen/Güzellik Ġtaatkâr her »iman temiz, tıraĢlı ya da ağdalı olmaya özen gösterecektir. Ġtaatkâr, Hâkimm seçtiği bir güzellik 124 salonunu Hâkim‟in karar verdiği zamanlarda ziyaret edecek ve Hâkim in uygun gördüğü her tür bakimi yaptıracaktır. Ġtaatkâr aĢın alkol kullanmayacak, sigara içmeyecek ya da keĢif verici ilaçlar almayacak veya kendini herhangi bir gereksiz tehlikeye atmayacaktır. KiĢisel Özellikler Ġtaatkâr. Hâkim dıĢında kimseyle cinsel iliĢkiye girmeyecektir. Ġtaatkâr her zaman saygılı ve mütevazı bir tutum içinde olacaktır. DavranıĢının Hâkim üzerinde direkt bir yansıması olacağının farkında olmalıdır. Hâkim‟in yokluğu sırasında iĢlenen her tür yanlıĢ eylem, hatalı davranıĢ ve kötü halden sorumlu tutulacaktır. Yukarıdaki maddelerin herhangi birine uymadaki eksiklik derhal cezalandırılacak, cezanın içeriği Hâkim tarafından belirlenecektir. ismet olsun. “Sınırlar? diye sordum. “Evet. Sen neleri yapmazsın, ben neleri yapmam, anlaĢmamı^ bunları belirginleĢtirmemiz gerek.” “Kıyafetler için para kabul etme konusunda emin değili® Bana yanlıĢ geliyor.” Kafamın içinde çınlayan “fahiĢe” kelimesi)* huzursuz bir tavırla kıpırdandım. “Sonin için pnra saçmak istiyorum. Ġzin ver sana kıyafeti alayım. Bazı ortamlarda bana eĢlik etmene ihtiyaç duyabilirim ve O1 giyinmem isterim. Bir iĢ edindiğin zaman, maaĢının benim giyn*^ isteyeceğim türde kıyafetlere yetmeyeceğinden eminim.” “Yani senin yanında olmadığım zamanlarda onlan giyn^ gerekmeyecek, öyle mi? “Hayır."_________________ 125 "Tamam." Onları üniforma olarak düĢün. “Haftada dört kez egzersiz yapmak istemiyorum." “Anastasia. esnek, güçlü ve dinç olmana ihtiyacım var. Bana güven, egzersize ihtiyacın olacak.” “Ama herhalde haftada dört kez değil. Üç nasıl?* "Dört kez yapmanı istiyorum.” “Bunun bir pazarlık olduğunu sanıyordum.” Dudaklarını büzdü. “Pekâlâ, Bayan Steele. Yine doğru bir noktaya parmak bastınız. Üç gün bir saat, bir gün yanm saate ne dersin?* “Üç gün. üç saat. Burada olduğum süre boyunca senin sıkı egzersiz yapmamı sağlayacağın hissine kapıldım.” Muzip bir tavırla gülümserken, gözleri rahatlamıĢ gibi parlıyordu. “Evet, sağlayacağım. Tamam anlaĢtık. ġirketimde staj yapmak istemediğinden emin misin? Sıkı pazarlıkçısın." “Hayır, bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.” Kurallarına baktım. Ağda? Nereye? Her yere mi? Iyyk. “Ve sınırlar. ĠĢte benimkiler.*‟ Bana ikinci bir kâğıt uzattı. S1NIBLAB AteĢle oyun içeren eylem olmayacak. Ġdrar yapma ya da dıĢkılamayı ya da bu eylemlerin ürünlerini içeren hiçbir hareket olmayacak. Ġğne, bıçak, delme ya da kan içeren hiçbir eylem olmayacak. Jinekolojik tıbbi aletleri içeren hiçbir eylem olmayacak. Çocuk ya da hayvan içeren hiçbir eylem olmayacak. Ciltte kalıcı iz bırakacak hiçbir eylem olmayacak. Nefes kontrolünü içeren hiçbir eylem olmayacak. Bedenle elektrik akımı (dalgalı ya da direkt), ateĢ ya da alevin direkt temasını içeren hiçbir aktivite olmayacak. Iykk. Bunları yazmıĢ! Elbette, hepsi çok mantıklı ve dürüst olmak gerekirse gerekli görünüyordu... Aklı baĢında kimse, bu tür bir Ģeye dahil olmak istemezdi tabii ki. Kendimi kusacak fa hissediyordum. Kibarca, “Eklemek istediğin bir Ģey var mıT diye sordu. Ijani't olsun. Hiçbir fikrim yoktu. Tamamen afallamıĢtım. Bana baktı ve alnını kırıĢtırarak. “Yapmayacağın herhangi bir Ģey v*, mı?" diye sordu. “Bilmiyorum." “Ne demek bilmiyorum?" Huzursuzluk içinde kıpırdanarak dudağımı ısırdım. “Hiç böyle bir Ģey yapmadım." “Pekâlâ, seks yaptığında, yapmaktan hoĢlanmadığın herhanp bir Ģey var mıydı?" Asırlar kadar uzun gelen bir sürenin sonunda, kızardım. “Bana söyleyebilirsin, Anastasia. Birbirimize karĢı dürüst olmak zorundayız. Yoksa bu iĢ yürümez." Bir kez daha kıpırdandım ve kenetlenen parmaklanma baktım “Anlat,” diye emretti. “ġey... Daha önce seks yapmadım. Bu yüzden bilmiyorum.' Sesim çok cılızdı. Ona bir bakıĢ attım; ağzı açık, donakalmıĢ haM? bana bakıyordu. “Hiç mi?" diye fısıldadı. BaĢımı salladım. “Bakire misin?” diye soludu. Tekrar kızararak kafamı salladım. Gözlerini yumdu, ona kadar sayar gibiydi. Gözlerini yenide açtığında kızgındı ve bana dik dik baktı. “Ne halt etmeye bana söylemedin?” diye homurdandı. BÖLÜM SEKĠZ Christian ellerini saçlarının arasında dolaĢtırarak çalıĢma odasında bir aĢağı bir yukarı gidip geliyordu. Ġki el, çifte çileden çıkma demekti. Her zamanki kaya gibi kontrolü sarsılmıĢa benziyordu. Beni. “Bana neden söylemediğini anlamıyorum." diye azarladı. -Hiç yeri gelmedi. Cinsel durumumu tanıĢtığım herkese ifĢa etmek gibi bir alıĢkanlığım yok. Demek istediğim, birbirimizi doğru dürüst tanımıyoruz.** Ellerime bakıyordum. Neden kendimi suçlu hissediyordum? Neden bu kadar delirmiĢti? Ona kaçamak bir bakıĢ attım. “Pekâlâ, artık hakkımda çok daha fazlasını biliyorsun,” diye çıkıĢtı. Ağzı seıt bir çizgiye dönüĢmüĢtü. „Tecrübesiz olduğunu biliyordum; ama bir bakire!“ Bunu gerçekten pis bir kelimeymiĢ gibi söylemiĢti. “Lanet olsun, Ana! Az önce sana gösterdiklerim...“ diye inledi. *Tann beni affetsin. Benim dıĢımda seni öpen oldu muT “Ebette oldu.” GücenmiĢ görünmek için elimden geleni yapıyordum. Tamam... belki sadece iki defa. “Ve genç, kibar bir adam ayaklarını yerden kesmedi. Anlamıyorum. Yirmi bir, neredeyse yirmi iki yaĢındasın. Güzelsin.“ Elini saçlarının arasından bir kez daha geçirdi. Güzel. Zevkten kıpkırmızı kesildim. Christian Grey güzel olduğumu düĢünüyordu. Sersem sırıtıĢımı gizlemek için, bakıĢlarımı birbirine kenetlediğim parmaklanma diktim. Belki de yakını göre• diyordur. Bilinçaltını, uyku halindeki kafasını kaldırmıĢtı. Ona en Çok ihtiyaç duyduğum anda nerelerdeydi? “Ve hiçbir tecrüben yokken, ciddi ciddi benim ne yapmak istediğimi tartıĢıyorsun...” KaĢları birleĢmiĢti. “Seksten nasıl uzai durdun? Lütfen, anlat bana." Omuz silktim. “Hiç kimse gerçekten, bilirsin iĢte..." Ġpi göğüsleyen sadet? sen oldun. Ve sen de bir tür canavar çıktın. “Neden bana bu kadi: kızdın ki?” diye fısıldadım. “Sana değil. Kendime kızgınım. Ben sandım ki..." Iç geçini Bana kurnaz bir bakıĢ attıktan sonra kafasını salladı. “Gitme* j istiyor musun?" diye sorarken sesi nazikti. “Hayır, tabii eğer sen gitmemi istemiyorsan," diye mırıldandı* Ah, hayır... Gitmek istemiyorum. „Tabii ki istemiyorum. Burada olman hoĢuma gidiyor." Bur.. ! kaĢlannı çatarak söyledikten sonra saatine baktı. “Geç oldu.' Ve sonra dönüp bana baktı. “Dudağını ısırıyorsun.‟' Sesi boğuktu ve I ben Ģüpheyle süzüyordu. “özür dilerim." “Özür dileme. Sadece ben de dudaklarım ısırmak, hem de serte* ; ısırmak istiyorum." Nefesim kesildi. Bana böyle Ģeyler söyleyip etkilenmemem nasıl bekleyebilirdi? “Gel," diye mırıldandı. “Ne?” “Durumu hemen Ģu anda düzelteceğiz." “Ne demek istiyorsun? Ne durumu?” “Senin durumunu. Ana, seninle seviĢeceğim, Ģimdi.” “Ah." Yer ayağımın altından kaymıĢtı. Ben bir durumdan ite' retim. Nefesimi tuttum. “Demek istediğim, istediğin buysa. ġansımı zorlamak istem#5 “SeviĢmediğini sanıyordum. Çok sert becerdiğini sanıyorduk Yutkundum; birden dilim damağım kurumuĢtu. 129 Bana ahlaksız ve etkileri aĢağıya, ta oraya kadar ulaĢan bir sırıtıĢla baktı. “Bir istisna yapabilir ya da ikisini birleĢtirebilirim. Göreceğiz. Seninle gerçekten seviĢmek istiyorum. Lütfen benimle yatağa gel. AnlaĢmamızın yürümesini istiyorum, ama nasıl bir iĢe girdiğin konusunda gerçekten bir fikrin olmalı. Eğitimimize bu akĢam, temel bilgilerle baĢlayabiliriz. Bu benim kalpli çiçekli bir kıvama geldiğim anlamına gelmiyor, sadece istediğim bir amaca ulaĢmak için bir araç; ve umuyorum senin de istediğin bir amaca." BakıĢları yoğundu. Kızardım... Tanrını... Dilekler gerçek olabiliyormuĢ demek. “Ama kurallar listesinde talep ettiklerini de yapmadım.'‟ Sesim nefes nefese, tereddütlüydü. “Kuralları unut. Bu akĢamlık bütün o detayları unut. Seni ofisimde yere kapaklandığın andan beri istiyorum ve senin de beni istediğini biliyorum. Istemeseydin, burada sakin sakin oturup cezalan ve sınırlan tartıĢıyor olmazdın. Lütfen. Ana. geceyi benimle geçir." Elini bana uzatırken, gözleri parlak, ateĢli ve heyecanlıydı. Elimi avucuna bıraktım. Beni önce ayağa kaldırdı, sonra kollannın arasına çekti ve bedenini boydan boya bedenimde hissettin. Bu çevik hareketi beni hazırlıksız yakalamıĢtı. Parmaklannı ensemde dolaĢtırdı, atkuyruğumu bileğine doladı ve beni ona bakmaya mecbur edecek Ģekilde hafifçe çekti. Bana tepeden bakıyordu. "Sen çok cesur bir genç kadınsın,” diye fısıldadı. “Sana hayranım.“ Kelimeleri beni kıĢkırtmıĢtı; kanım alev alevdi. Eğilip dudaklarımı usulca öptü ve alt dudağımı emdi. Ağzını ağzımdan ayırmadan. "Bu dudağı ısırmak istiyorum." diye mırıldandı ve dudağımı dikkatle, diĢlerinin arasına alıp çekti. Ġnledim. Gülümsedi. “Lütfen, Ana. Seninle seviĢmeme izin ver." “Evet.” diye fısıldadım, çünkü burada olma nedenim buydu. Beni bırakıp elimi tutarken ve dairenin içinde çekerken, gülümsemesi zafer doluydu. Yatak odası geniĢti. Tavana kadar yükselen camlar Seattle'ıa i ıĢıklı, çok katlı binalarına bakıyordu. Duvarlar beyaz, mobilyalı açık ma\ivdi. Devasa yatak ultramodemdi ve dalgaların karaya attığı odun parçalarına benzeyen kaba, gri ahĢaptan yapılmaydı, j KöĢelerden yükselen dört direğe rağmen savvansızdı. Üstündeki duvar göz alıcı bir deniz tablosuna dönüĢtürülmüĢtü. Yaprak gibi titriyordum. Sonunda, bunca zaman sonra bunu ( yapacaktım ve yapacağım kiĢi Christian Grey‟den baĢkası değildi Nefes alıĢım sıklaĢmıĢtı ve gözlerimi ondan ayı ramıyordum. Saati- > çıkanp yatağı tamamlayan bir Ģifonyerin üstüne, ceketini de bir r sandalyeye bıraktı. Üzerinde beyaz keten gömleği ve kot pantolon-: vardı. Kalp durduracak kadar güzeldi. Koyu bakır rengi saçlar. • karıĢmıĢtı, gömleği pantolonunun üstüne sarkıyordu. Gri gözler, cesur ve göz alıcıydı. Converse ayakkabılarından kurtuldu ve vere | eğilip çoraplarını tek tek çıkardı. Christian Grey‟in ayaklan. Var ! canına... Çıplak ayaklarda ne vardı böyle? Döndü ve yumuĢak bir ifadeyle bana baktı. “Doğum kontrol hapı kullanmıyorsundur herhalde?'1 Net Lanet olsun. "Tahmin etmiĢtim.*‟ ġifonyerin en üst çekmecesini açtı ve bir paket prezervatif çıkardı. Bana büyük bir dikkatle baktı. “Hazırlan." diye mırıldandı. “Storların inik olmasını mı ister*®"Fark etmez," diye fısıldadım. “Yatağında kimsenin uyuması^ izin vermediğini sanıyordum." •"Uyuyacağımızı kim söyledi?” diye mırıldandı. “Ah." Tann aĢkına. Usulca bana yaklaĢtı. Kendinden emin, seksi, alev alev görftf- Kalbim gümbürdemeye baĢlamıĢtı. Kanım bedenimin her yanıt» pompalanıyordu. Yoğun ve sıcak arzu kamımda birikiyordu. KaĢımda durup gözlerimin içine baktı. O kadar seksiydi ki. YumuĢak bir sesle, “ġu ceketi çıkaralım, ne dersin?r dedi' yakalarından tuttuğu ceketi nazik hareketlerle omzumdan kay^ sandalyenin üstüne bıraktı. i 131 “Seni ne kadar çok istediğim konusunda bir fikrin var mı. Ana Steel-з?” diye fısıldadı. Nefesim kesilmiĢti. Gözlerimi ondan abramıyordum. Elini uzattı ve parmaklarım yanağımdan çeneme doğru usulca kaydırdı. Çenemi okĢarken, “Sana neler yapacağım konusunda bir fikrin var nııT diye ekledi. Vücudumun en derin, en karanlık yerindeki kaslar, en enfes Ģekilce kasılmıĢtı. Acı o kadar tatlı ve keskindi ki gözlerimi yummak istedim, ama tutkuyla bana bakan gözleriyle hipnotize olmuĢtum. Eğilip beni öptü. Dudakları, benimkilerle bütünleĢirken talepkâr. sert ve telaĢsızdı. Çeneme, çenemin altına ve ağzımın köĢelerine kuĢ tüyü ağırlığında öpücükler kondururken, gömleğimin düğmelerini çözmeye koyuldu ve usulca üzerimden sıyrılıp yere düĢmesine izin verdi. Geri çekilip bana baktı. Üzerime tam oturan, açık mavi, dantel sutyenin içindeydim. Tanrı'ya Ģükür. “Ah, Ana," diye soludu. "O kadar güzel bir tenin var ki. açık renk ve pürüzsüz. Her santimini öpmek istiyorum." Kızardım... Ah, Tanrım. Neden seviĢemeyeceğini söylemiĢti? Ġstediği her Ģeyi yapardım. Saçımdaki tok ayı kavrayıp çekti ve saç* lanm omuzlarımdan aĢağı dökülürken iç geçirdi. “Esmerleri severim,” diye mırıldandı. Her iki eli de saçlanmdavdı ve baĢımın iki yanım sıkıca kavramıĢtı. ÖpüĢü talepkârdı: dili ve dudakları benimkileri kandırıyordu sanki. Ġnledim ve dilim, bütün Çekingenliğiyle, onunkiyle buluĢtu. Kollarını bana doladı ve bedenine bastınp iyice sıktı. Bir eli saçlarımda kalmıĢ, diğeri omurgamdan belime, oradan popoma kaymıĢtı. Eli, arkamda gevĢedi ve usulca sıktı. Beni kalçalarına iyice yaslamıĢtı. Zorlamadan bana bastırdığı aksiyonunu hissediyordum. Bir kez daha ağzının içine doğru inledim. Bütün vucudumu yakıp yıkan asi duygulan -yoksa hormonlar mıydı?- güçlükle basabiliyordum. Onu öylesine istiyordum ki! Kollarının üst tarafını kavrayınca, kaslanm hissettim. ġaĢırtıcı derecede güçlüydü... ve kaslı. Çekinerek ellerimi yüzüne, saçlarının arasına kaydırdım. Son derece yumuĢak ve asilerdi. Saçlarını yavaĢça çektim, inledi. Beni ; karyolaya doğru itti. Ta ki yatağı dizlerimin arkasında hisseder* I kadar. Bir an yatağın üzerine itecek sandım, ama bunu yapmadı Beni serbest bırakıp birden dizlerinin üstüne çöktü. Kalçalannu j iki eliyle birden kavradı ve dilini göbeğimde dolaĢtırdıktan sonra, nazik bir dokunuĢla kalça kemiğime, sonra göbeğimin üstünden ! diğer kalça kemiğime kaydı. “Ah." diye inledim. Onu önümde, dizlerinin üstünde görmek, ağzını üzerimde hi* » setmek çok beklenmedik ve seksiydi. Ellerim saçlarının arasındaydı ve sesi fazla yükselen nefesimi sakinleĢt irmeye çalıĢırken, saçlanru usulca çekiĢtiriyordum. Ġnanılmaz uzunluktaki kirpiklerinin arasından bana bakarken, gözleri yakıcı bir duman grisine çalmıĢtı j Elleri yukan uzandı, kot pantolonumun düğmelerini çözdü, sonra ! hiç telaĢsız, fermuarımı indirdi. Gözlerini benimkilerden ayırmadan, ellerini pantolonun bel kısmının altına kaydırdı, tenimin üstünden geçirip arka tarafıma uzandı. Elleri belimden kalçalarıma inerken, kot pantolonumu da indirdiler. BakıĢlarımı kaçıramıyordum. Durdu. , dudaklarını yalarken, göz temasını bir an bile kesmemiĢti. Öne eğildi ve burnunu bacaklarımın arasındaki uç noktaya sürttü. Onu hissediyordum. Orada. “O kadar güzel kokuyorsun ki," diye mırıldanarak gözlerim yumarken yüzünde saf bir zevk vardı. Neredeyse kıvranıyordum Yukan uzandı, karyolanın üzerindeki örtüyü çekti ve sonra ben: yavaĢça yatağa bıraktı. Dizlerinin üstünden kalkmadan ayağımı tuttu, Converseinu çözüp çorabımla birlikte ayağımdan çıkardı. Ne yaptığını görebiln** için dirseklerimin üstünde doğrulmuĢtum. Nefes nefese ve btekk j doluydum. Ayağımı topuğumdan kaldırdı ve baĢparmağının tırr-* ğını tabanımın çukurunda dolaĢtırdı. Neredeyse acı vericiydi, a*6* hareketin kasıklarımda yankılandığını hissetmiĢtim. Ġç geçirdim Gözlerim benimkilerden ayırmadan, bu kez önce dilini sonra dıĢ^^' ayak tabanımın çukurunda gezdirdi. Lanet olsun. Ġnledim. Bur-133 nasıl orada hissedebiliyordum? Ġnleyerek yeniden yatağa düĢtüm. YumuĢak kıkırtısmı duydum. "Ah. Ana. sana neler yapabilirim," diye* fısıldadı. Diğer ayakkabımı ve çorabımı da çıkardıktan sonra ayağa kalktı ve kot pantolonumu tamamen çekip çıkardı. Yatağında, üzerimde sadece sutyenim ve külotumla yatıyordum ve Grev tepeden bana bakıyordu. “Çok güzelsin, Anastasia Steele. içinde olmak için can atıyorum." lxı ne t olsun. Sözleri. O kadar baĢtan çıkarıcıydı ki. Nefesimi kesiyordu. “Bana kendine nasıl zevk verdiğini göster." Ne? KaĢlarım çatıldı. “Utanma, Ana. Göster bana," diye fısıldadı. Kafamı salladım. “Ne demek istediğini bilmiyorum.” Sesim boğuktu. Arzuya bulanmıĢ halini tanımakta ben bile güçlük çekiyordum. “Kendini nasıl tatmin ediyorsun? Görmek istiyorum.” BaĢımı salladım. *Tatmin etmiyorum.” diye mırıldandım. Kısa bir an için ĢaĢırarak kaĢlarını kaldırdı. Gözleri koyulaĢtı ve inanmayarak kafasını salladı. “Pekâlâ, bu konuda ne yapabileceğimize bir bakalım.” Sesi yumuĢak ve meydan okuyucu, enfes bir Ģehvet tehdidiydi. Kot pantolonunun düğmelerini hiç telaĢsız çözüp pantolonunu yavaĢça indirirken gözleri üzerimden bir an olsun ayrılmadı. Üzerime eğildi ve iki ayak bileğimi tutarak bacaklarımı hızla araladı ve bacaklarımın arasına doğru emekledi. Üzerime eğildi. Ġhtiyaçla kıvranıyordum. “Kıpırdama.” diye mırıldandıktan sonra, eğilip bacaklarımın içlerini öptü. Öpücükleri daha yukarı, külotumun ince, dantel kumaĢına kadar aralıksız devam etti. Ah... Kıpırdamadan duramıyordum. Nasıl kıpırdamazdım ki? Altında kıvranıyordum. “Hareketsiz durman konusunda biraz çalıĢmamız gerekecek, bebeğim." öpücükleri kamıma tırmandı ve dili göbek deliğime daldı. Kuzeye doğru yol almaya devam edjyor, bedenimi Öpücüklere boğuyordu. Tenim yanıyordu. Kıpkırmızı olmuĢtum, çok sıcak ve çok soğuktu. Tırnaklarımı altımdaki çarĢafa geçirmiĢtim. Yanıma uzandı ve eli kalçama, belime ve göğsüme doğru çıktı. Bana tepeden bakarken yüzünde anlaĢılmaz bir ifade vardı. YavaĢça memelerimi kamdı “Avuçlarıma tam uyuyorsun, Anastasia," diye mırıldandı ve iĢaret parmağım sutyenimin kupuna takıp yavaĢça aĢağı çekerek mememi özgür bıraktı. Ama sutyenin baleni ve kup kısmının kumaĢ mememi yukan doğru itiyordu. Parmağı diğer mememe kavdı ve j aynı iĢlemi tekrarladı. Sabit bakıĢları altında memelerim ĢiĢmi» meme uçlanm sertleĢmiĢti. Kendi sutyenimle bağlanmıĢtım. Hayranlık dolu bir sesle, “Çok hoĢ." diye fısıldayınca, mene j uçlanm daha da sertleĢti. Mememe yavaĢça üflerken, elini diğer meme kaydırdı. BaĢpaı- mağıyla meme ucumu kıvınp uzattı. KaĢıklanma kadar hissettiğiz tatlı bir duyguyla inledim. Fena ıslanmıĢtım. Parmaklanın çarĢaf; j daha sıkı kavrarken, içimden. Ah lütfen, diye yalvardım. Dudaklar, diğer mememin üstüne kıvrıldı ve ucunu çekince, neredeyse sarsıklım “Bakalım seni bu Ģekilde boĢaltabilecek miyiz?“ diye fısılda ı yarak ağır Ģehvet saldınsını sürdürdü. Meme uçlanm, bütün sinir ; uçlanmı bedenimin tamamının tatlı bir ıstırapla Ģakımasına nede: olacak Ģekilde uyaran ustalıklı parmaklannın ve dudaklannın enfc 1 yükünü taĢıyordu. Durmak bilmiyordu. “Ah... lütfen,” diye yalvardıııı ve baĢımı arkaya attım. Ġnkrktf ağzım aralanmıĢ, bacaklanm kaskatı kesilmiĢti. Tann aĢkına, bana neler oluyordu böyle? “Kendini bırak, bebeğim.‟* diye mırıldandı. DiĢleri meme ucumun üstüne kapandı, parmaklan diğer meme ucumu sertçe çekti'* bedenim sarsılarak binlerce parçaya bölünürken ellerinde dağıldı Beni öperken, ağzımın içindeki dili çığlıklanmı yutuyordu. Ah, Tannm. Olağanüstüydü. Bunca patırtının neden koptuğum artık anlamıĢtım. Yüzünde tatmin olmuĢ bir gülümsemeyle bafJ bakıyordu. Diğer yandan benimkinde minnet ve hayranlıktan bir Ģey olmadığından emindim. 135 •Çok duyarlığın." diye soludu. “Bunu kontrol etmeyi öğrenmen gerekecek ve nasıl yapacağını öğretmek çok keyifli olacak." Beni bir kez daha öptü. Orgazmın beni çıkardığı yükseklikten yere inerken, nefesim hâlâ kesik kesikti. Eli belime, oradan kalçama indi ve sonra beni yavaĢça avuçladı... Tanrını. Parmağı ince dantelin içine kaydı ve etrafımda -orada- yavaĢça dolaĢtı. Gözlerini kısa bir an için yumdu ve nefesi bir an kesildi. „Öyle enfes ıslanmıĢsın ki. Tannm. seni istiyorum.“ Parmağını içime kaydırdı ve o bunu tekrar tekrar yaparken, haykırdım. Klitorisime avucunu yerleĢtirdi ve bir kez daha haykırdım. Parmağını içime, daha derinlere itti. Ġnledim. Aniden doğruldu, külotumu çekiĢtirerek çıkardığı gibi yere fırlattı. Ġç çamaĢırını indirdiği anda, ereksiyonu özgürlüğünü ilan etti. Vay canına... BaĢ ucu komodinine uzandı, folvolu bir paket kaptı ve sonra iyice araladığı bacaklarımın arasına geçti. Dizlerinin üstünde doğruldu ve prezervatifi hatırı savılır uzunluğuna yerleĢtirdi. Ah hayır... Sığacak mıydı? Nasıl? Gözleri gözlerimde, “EndiĢelenme," diye soludu. “Sen de geniĢleyeceksin.” Ellerini baĢımın iki yanına yaslayıp üzerime eğildi ve kaskatı bir çene ve yanan gözlerle gözlerimin içme baktı. Gömleğinin hâlâ üzerinde olduğunu ancak o zaman fark ettim. Usulca, “Bunu yapmayı gerçekten istiyor musunT diye sordu. „lütfen,‟' diye yalvardım. YavaĢça, “Dizlerini yukan çek,” diye emretti ve hızla itaat ettim. Ereksiyonunun baĢını cinsel organımın giriĢine yerleĢtirirken, “ġimdi sizi becereceğim. Bayan Steele." diye mırıldandı. "Çok sert," diye fısıldadı ve kendini hızla içime itti. Christian bekâretimi bozarken, içimde, derinlerde tuhaf bir çimdiklenme hissi duyarak, “Ahhh!" diye haykırdım. Durdu. Gözleri mest edici bir zaferle parlayarak bana bakıyordu. Ağzım hafifçe araladı. Nefesi boğuktu. Ġnledi. “Çok sıkısın. Ġyi misin?* 136 EL J*a*ı Gözlerini fal taĢı gibi açık, ellerim kollarının alt kısmında, baĢına salladım. Ġçimin doluluğunu hissediyordum. Kıpırdamadan durarak t içimde uyandırdığı bu zorlayıcı ve karĢı konulmaz duyguya uyut I sağlamama izin verdi. Bir an sonra gerilmiĢ bir sesle. "Hareket edeceğim, bebeğim' * diye soludu. Ah. MüthiĢ bir yavaĢlıkla geri çekildi. Gözlerini yumdu, inledi v* | kendini bir kez daha içime itti. Ben bir haykırıĢ daha koyuverir,« durdu. “Daha?* diye fısıldarken, sesi boğuktu. “Evet.” dedim nefessiz. Bunu bir kez daha yaptı ve yine durdu Ġnledim, bedenim onu kabul etmiĢti. Ah. bunu istiyordum. „„Yine?‟ diye soludtL ' r r • i* rr 1 “Evet.” Bu bir yakarıĢtı. Ve hareket etti, ama bu defa durmadı. Ağırlığını üzerim« hissedeceğim ve beni aĢağıda tutacak Ģekilde, dirseklerine kaydırdı Ve bu yabancı duyguya alıĢırken, kalçalarım onunkilerle buluĢmak f için ürkek bir Ģekilde kıpırdıyordu. Hızını arttırdı. Ġnledim, htz^ * gittikçe ve insafsızca artırarak, acımasız bir ritimle vurmayı surdür& ve ben de ona karĢılık vererek ayak uydurdum. BaĢımı ellerinin arasına alıp beni sertçe öperken, diĢleriyle alt dudağımı bir kez dahi çekti. Hafifçe kayarken içimde, daha önce olduğu gibi, bir Ģeyler» oluĢtuğunu hissediyordum. O kendini içime itmeyi sürdürürken kasılmaya baĢladım. Vücudum titreyip yny gibi gerilirken, tenifl bir ter tabakasıyla kaplanmıĢtı. Ah, Tanrım. Böyle hissettir^- ğini hiç bilmiyordum... bu kadar iyi olabilccoğini DüĢünceler.darmadağınıktı. Sadece hissediyordum... Sadece o... Sadece ben- Ah lütfen... Kasıldım. Nefes nefese, “Benim için boĢal Ana." diye fısıldadı. Keümelen^ çözüldüm ve doruğa ulaĢıp altında milyonlarca parçaya dağılar* erkekliğinin etrafında patladım. BoĢalırken adımı haykırdı. abandı ve sonra içimde boĢalırken kıpırdamadan durdu. GRĠNĠN ELit TONU 137 Hâlâ nefes nefeseydim. Solunumu, gümbür gümbür çarpan kalbimi yavaĢlatmaya çalıĢıyordum. DüĢüncelerim asi bir kargaĢa içindeydi. Vay canına. Sersemleticiydi. Gözlerimi açtım, gözleri kapalı. nefesi kesik halde, alnını alnıma yasladı. Christian gözlerini kırpıĢtırarak açtı ve bana karanlık, ama yumuĢacık bir ifadeyle baktı. Hâlâ içimdeydi. Eğildi, alnıma bir opucuk kondurdu ve sonra kendini usulca geri çekti. “Ah..." Bu yabancılık karĢısında yüzümü buruĢturdum. Christian yanıma uzanıp dirseğine yaslanarak. "Canını yaktım mı?" diye sordu. Saçımın bir tutamını kulağımın arkasına itti. Sırıtmamak elimde değildi. “Canımı yakıp yakmadığını mı soruyorsun?' Alaycı bir gülümsemeyle. “Ġmayı anlamamıĢ değilim." dedi. "Cidden, iyi misinT gözleri yoğun, meraklı, hatta talepkârdı. Yanında yatarken, uzuvlarımın tutmadığım, kemiklerimin jöle kıvamını aldığını hissediyordum; gevĢemiĢtim. Fazlasıyla gevĢemiĢtim. Ona sırıttım. Sırıtmama mani olamıyordum. Onca patırtının nedenini artık biliyordum. Ġki orgazm... DikiĢ yerlerinden yırtılmak, çamaĢır makinesinin bir anda su alması gibi, bir anda boĢalmak... Vay canına. Bedenimin nelere muktedir olduğundan, ne derece kasılıp nasıl Ģiddetle ve hoĢnutlukla gevĢeyebileceğinden habersizdim. Bu zevkin tarifi yoktu. “Dudağını ısırıyorsun ve sorumu hâlâ yanıtlamadın." KaĢla- nm çatmıĢtı. Onu afacan bir sırıtıĢla süzdüm. Dağınık saçları, alev alev yanan kısık gri gözleri, ciddi ve karanlık ifadesiyle, muhteĢem görünüyordu. “Bunu yine yapmak isterim." diye fısıldadım. Panjurlar geri inmeden önce, bir an. yüzünden bir rahatlama ifadesinin geçip gittiğini görür gibi oldum. Bana yan kapalı gözlerle bakıyordu. Kuru bir sesle. “Öyle mi, Bayan Steele?* diye mırıldandı Eğildi ve ağzımın köĢesine küçük bir öpücük kondurdu. “Seni küçük talepkâr, dedi. “Yüzüstü dön.” Ona bir an gözlerimi kırpıĢtırdıktan sonra, yüzüstü dondun; Sutyenimin kopçasını açtı ve elini sırtımdan kalçama doğru indirdj “Gerçekten çok güzel bir tenin var." diye mırıldandı. Bacaklara dan biri benimkinin arasına girecek Ģekilde kavdı. Kısmen sırtına uzanmıĢtı. Yüzüme düĢen saçlarımı kenara itip çıplak omzuma öperken, gömleğinin düğmelerinin tenime battığını hissediyordum “Gömleğin neden üstünde?” diye sordum. Durdu. Anlık bir duraksamadan sonra, gömleği üstünden sıyınp tekrar üzerime uzandı Ilık tenini tenimde hissediyordum. Mmm... Harika bir histi. Goj- sündeki az miktardaki tüy öbeği, sırtımı gıdıklıyordu. Kulağıma, “Demek seni tekrar becermemi istiyorsun." diye fısıldadı ve kulağımın çevresinden, boynumun aĢağısına kadar ku* tüyü hafifliğinde öpücükler sıraladı. Eli aĢağıya doğru kayarak belimden kalçama, oradan da diz min arka kısmına kadar indi. Dizimi yukarı itti ve bir an nefe>ic 1 kesildi. ġimdi ne yapıyordu? Bacaklarımın arasına girip, kalçana yaslanacak Ģekilde kıpırdadı. Eli bacağımdan sırtıma yöneliyordu Usulca yanağımı okĢadı. Sonra parmağını tekrar bacaklarımı‟, arasına kaydırdı. “Sana arkadan sahip olacağım. Anastasia.” diye mırıldandı w diğer eliyle, ensemdeki saçlarımı avuçlayıp yavaĢça çekerek ben j olduğum yere sabitledi. BaĢımı oynatamıyordum. Altına çivilenmiĢ ! ve çaresizdim. “Benimsin,” diye fısıldadı. “Sadece benim. Bunu sakın unutm3 Sesi sarhoĢ edici, sözcükleri baĢ döndürücü ve baĢtan çıkana)^ Gittikçe büyüyen ereksiyonunu bacaklarımın arasında hissediyordum Uzun parmaklan usulca, küçük daireler çizerek klitoris masaj yapmaya uzandı. Çenemi yavaĢça diĢlerken, nefesinin yor muĢaklığı yüzümde dolaĢıyordu. “Ġlahi bir kokun var." Burnunu kulağımın arkasına sürttü. Ö- daireler çizerek etrafımda dolaĢmayı sürdürüyordu. Istırap vetf® bir zevk kanımda adrenalin misali yükselirken, elinin bir yansın^ olarak kalçam da daireler çizmeye baĢladı. 139 YumuĢak amn kesin bir sesle*. "Kıpırdama." diye emrederken, baĢparmağını yavaĢça içime itti ve olduğu yerde çevirerek vajinamın ön davarını okĢadı. Etkisi çıldırtıcıydı; bütün enerjim bedenimin içindeki tek bir küçük noktaya konsantre olmuĢtu. Usulca. “HoĢuna gidiyor mu?" diye sorarken, kulağımı sıyırıyordu ve baĢparmağını yavaĢça hareket ettirmeye baĢladı... içeri, dıĢan. içeri, dıĢarı. Parmağı daireler çizmeyi sürdürüyordu. Bedenimden ateĢ akarken, nefesimi kontrol altında tutmaya, parmaklarının dizginlerinden boĢalttığı düzensiz, kaotik duygulan hazmetmeye çalıĢarak gözlerimi yumdum. Bir kez daha inledim. -Ne kadar çabuk, ne kadar çok ıslandın. Çok duvarlısın. Ah. Anastasia. Bu hoĢuma gidiyor. Bu çok hoĢuma gidiyor." diye fısıldadı. Bacaklarımı kasmak istiyor, ama hareket edemiyordum. Beni yatağa çivilemiĢ, sürekli, ağır ve dolambaçlı ritmini sürdürüyordu. Kesinlikle muhteĢemdi. Bir kez daha inledim ve aniden hareket etti. “Ağzını aç,” diye emretti ve baĢparmağını ağzıma itti. Açılan gözlerimi deli gibi kırpıĢtırıyordum. Kulağıma, “Tadına bak.” diye soludu. “Em beni, bebeğim." Parmağı dilime bastırıyordu. Ağzım parmağının etrafına örtüldü ve çılgıncasına emmeye baĢladım. BaĢparmağının tuzlu tadını ve kanın alız metalik kokusunu duyabiliyordum. Lanet olsun. YanlıĢtı, ama bir o kadar da erotikti. “Ağzım becermek istiyorum, Anastasia ve birazdan becereceğim.” Sesi boğuk ve kaba, nefesi kesik kesikti. Ağzımı becermek mi? Ġnledim ve diĢlerimi parmağına geçirdim. Iç geçirdi; saçlarımı daha fazla ve acı verecek Ģekilde çekince, onu bıraktım. “Yaramaz tatlı kız,” diye fısıldadı ve sonra yeni bir paket için baĢ ucu komodinine uzandı. Saçımı serbest bırakırken, “Olduğun yerde kal, kıpırdama," diye emretti. Ben kanım damarlanmda çağlar halde, nefes nefese beklerin, folyoyu yırttı Beklenti baĢ döndürücüydü. Ağırlığım bir kez *kha üstüme vererek eğildi, saçlarımı kavradı ve kafamı sabitledi. 140 El J«*, Kıpırdanmıyordum. BaĢtan çıkarıcı bir Ģekilde kapana kısılmıĢtın, ve Christian beni tekrar almaya hazırdı. "Bu defa iĢi gerçekten ağırdan alacağız, Anastasia.” dedi nefes nefese. Ve yavaĢ, çok yavaĢ içime kavdı. Ta ki içime tamamen gömülene dek. Esnetici, doldurucu, acımasız. Yüksek sesle inledim. Bu kez daha derinde gibiydi, enfes bir Ģeydi. Bir kez daha inledim f Kalçalarını kasıtlı olarak çevirip geri çekildi, bir an durdu ve sonra yeniden içeri kaydı. Bu hareketi defalarca tekrarladı. Beni deli edıI yordu. Alaycı, kasten yavaĢ giriĢleri ve bu gidip gelen doluluk hissi I aklımı baĢımdan alıyordu. .. “Ovle i>i hissettiriyorsun ki." diye inledi ve içim titremeye baĢladı Geri çekilip bekledi. “Ah hayır, bebeğim, daha değil.” diye mırıldandı Titreme durdu ve Christian bu enfes sürece bir kez daha baĢladı “Ah, lütfen," diye yalvardım. Daha fazlasını kaldırabileceğim den emin değildim. Bedenim öylesine gerilmiĢti ki gevĢemek için kıvranıyordu. “Canın yansın istiyorum, bebeğim,” diye mırıldandı ve tatb. aheste iĢkencesini sürdürdü. Arkaya, öne. “Yarın. her kıpırdayı* | Ģrnda, orada olduğumu hatırlamanı istiyorum. Sadece benim. Sen benimsin.” inledim. “Lütfen, Christian.” diye fısıldadım. “Ne istiyorsun, Anastasia. Söyle bana.” Yine inledim. Geri çekildi ve kalçasıyla daire çizerek, yavaĢça içimde döndü. “Söyle bana." diye mırıldandı. “Seni, lütfen.” Ritmi fark edilmeyecek kadar artırdı, nefesi daha çılgın bir hal almıĢu. Ġçim hareketlenmeye baĢlarken Christian da ritmi hızlandın*1 Her giriĢin arasında, “Sen. Çok. Tatlısın.” diye mınldamyord-1 “Seni. O. Kadar. Çok. Ġstiyorum. Ki.** Ġnledim. GRININ fcW-i iwnu 141 "Sen. Bcnimsin. Benim iyin gel, bebeğim,*‟ dive homurdandı. Kelimeleri beni çözüyor, uçurumdan aĢağı iliyordu. Bedenim organının etrafında sarsıldı ve adının anlaĢılmaz bir halini yatağa doğru haykırarak boĢaldım. Christian iki kesin giriĢle beni takip etti ve içime boĢalırken, kıpırdamadan durdu. Üzerime yığıldı. Yüzü saçlarımın arasına gömüldü. “Siktir. Ana." diye soludu. Ġçimden hemen çıktı ve yatağın kendine ait tarafına yuvarlandı. Dizlerimi göğsüme çektim. Tamamen tükenmiĢ halde, bitkin bir uykuya daldım ya da kendimi kaybettim. Uyandığımda, hâlâ karanlıktı. N‟e zamandır uykuda olduğum konusunda hiçbir fikrim yoktu. Örtünün altında gerindim. Her yanım acıyordu; enfes bir acıydı. Christian ortalıkta görünmüyordu. Gökdelenlerde artık daha az ıĢık vardı ve doğudan Ģafağın fısıltısı yükseliyordu. Müzik sesi duyuyordum. Piyanonun hareketli notalan. hüzünlü tatlı bir ağıt. Bach diye düĢündüm, ama emin değildim. Yatak örtüsünü etrafıma sardım ve koridordan geniĢ odaya doğru sessiz adımlarla ilerledim. Christian piyano baĢındaydı ve kendini çaldığı melodiye tamamen kaptırmıĢtı, ifadesi, tıpkı müzik gibi, hüzünlü ve terk edilmiĢ gibiydi. MüthiĢ çalıyordu. GiriĢteki duvara yaslanıp mest olarak dinledim. Çok hünerli bir müzisyendi. Çıplak oturuyordu ve vücudu piyanonun yanındaki ayaklı lambadan yayılan ıĢıkla yıkanıyordu. Odanın geri kalanının karanlığında, kendi ıssız ıĢık havuzunda, dokunulmaz görünüyordu... Bir hava kabarcığının içinde, yalnız. MuhteĢem, melankolik müziğiyle baĢtan çıkarak, hiç ses çıkarmadan, ona doğru yürüdüm. TuĢlan bulup nazikçe basan uzun, becerikli parmaklarını izlerken ve aynı parmakların bedenimi nasıl ustalıkla ele aldığını ve okĢadığım düĢünürken âdeta büyülenmiĢtim. 0 anların anısıyla kızararak iç geçirdim ve bacaklanmı birbirine kastırdım. Kafasını kaldırıp bana baktı. AnlaĢılmaz gri gözleri par- kk. ifadesi okunaksızdı. “Özür dilerim." diye fısıldadım. “Niyetim seni rahatsız etmek değildi." Yüzünden hızlı bir kaĢ çatıĢ geçip gitti. “Aslında bunu benim sana söylüyor olmam gerekirdi.” diye mırıldandı. Çalmayı bırakt: ve ellerini bacaklarının üstüne kovdu. Üzerinde pijama altı olduğunu o zaman fark ettim. Farmaklanrsaçlarının arasında dolaĢtırıp ayağa kalktı. Pijama altı kalçalarında öyle bir sarkıyordu ki... Ah, Tanrım. Christian rahat bir tavırla piyanonun etrafını dolaĢıp bana doğru gelirken, dilim damağım kurudu. GeniĢ omuzlan, daracık kalçaları vardı ve yürürken, kann kasları dalgalanıyordu. Gerçekten göz alıcıydı. “Yatakta olmalısın," diye azarladı. “Güzel bir parçaydı. BachT “Bach‟ın uyarlaması, ama orijinal olarak, Alessandro Maroellonun ; obua konçertosu." “MuhteĢem ama çok hüzünlüydü. Çok melankolik bir melodi.' Dudakları yanm bir gülümsemeyle büküldü. “Yatağa," diye emretti. “Sabah çok bitkin olacaksın." “Uyandığımda orada yoktun.” “Uyumakta güçlük çekiyorum ve birisiyle uyumaya alıĢık değilim," diye mırıldandı. Ruh halini kavrayamamıĢtım. Biraz umutsuz görünüyordu, ama karanlıkta ayırt etmesi güçtü. Belki de çaldığı | parçanın tonu yüzündendi. Kolunu bana doladı ve beni nazik hareketlerle yatak odasına yönlendirdi. “Ne zamandır çalıyorsun? Çok güzel çalıyorsun." “Altı yaĢımdan beri.” “Ah..." Christian‟ın altı yaĢındaki hali... Zihnimde bakır rengi saçlı, gri gözlü güzel bir oğlan çocuğu imgesi canlandı ve kalbım eridi, inanılmaz hüzünlü müzikler seven, dağınık saçlı bir oğlan Odaya döndüğümüz zaman, “Nasıl hissediyorsun?‟ diye sorto ve baĢ ucu lambalarından birini açtı. “Ġyiyim.” Ġkimi* de aynı anda yatağa baktık. ÇarĢaflarda, kaybettiğim bekâretimin kanıtı kan vardı. Utanarak kızardım ve yatak örtüsüne daha sıkı sarındım. Christian karĢımda dikilirken, “Pekâlâ, bu Bayan Jones‟u biraz düĢündürecek." diye mırıldandı. Elini çenemin altına yerleĢtirip kafamı arkaya yatırdı ve bana baktı. Yüzümü incelerken, bakıĢları yoğundu. Çıplak göğsünü daha önce görmediğimi fark ettim. Dokunmanın nasıl bir his olacağını görmek için, içgüdüsel olarak parmaklanmı göğsündeki az sayıdaki koyu renk tele uzattım. Derhal uzanamayacağım bir mesafeye geri çekildi. Keskin bir tavırla, „Yatağa gir,” dedi. Sesini yumuĢatarak. “Gelip yanma yatacağım." diye ekledi. Elimi indirirken, kaĢlarımı çattım. Bedenine hiç dokunmamıĢtını sanınm. ġifonyerin bir çekmecesini açtı ve bir tiĢört çıkarıp hızla üstüne geçirdi. Bir kez daha. “Yatak,” diye emretti. Kanı düĢünmemeye çalıĢarak, yeniden yatağa tırmandım. O da yanıma girdi ve beni kendine çekerek kollarıyla, yiizüm baĢka yöne bakacak Ģekilde sardı. Saçlarımı usulca öptü ve derin bir nefes aldı. "Uyu, tatlı Anastasia," diye mırıldandı. Gözlerimi yumdum, ama ya müzikten ya da Christian‟ın tavrından ötürü, bir melankoli tortusu hissetmekten kendimi alamıyordum. Christian Grev‟in hüzünlü bir yanı vardı. BÖLÜM DOKUZ Odayı dolduran ıĢık beni derin bir uykudan uyanıklığa çekiyordu j Gözlerimi gerinerek açtım. Güzel bir mayıs sabahı ve Seattle | ayaklarımın altındaydı. Vay canına, ne manzaraydı ama. Yanımda. ! Christian Grey derin uykudaydı. Vay canına, ne manzaraydı ama Hâlâ yatakta olmasına ĢaĢırmıĢtım. Yüzü bana dönük olduğu içir, elime onu incelemek için emsalsiz bir fırsat geçmiĢti. Güzel yüzü j uykuda daha genç ve gevĢemiĢ görünüyordu. YontulmuĢ gibi durar. sarkık dudakları hafif aralıktı ve parlak, temiz saçlan muhteĢem bir karmaĢa halindeydi. Bir insan nasıl bu kadar yakıĢıklı görünebilin!; 1 Bu yasal olamazdı. Üst kattaki odasını hatırladım... Belki de yasa! falan değildi. BaĢımı salladım; düĢünecek çok Ģey vardı. Uzanıp ona I dokunmak çok cazip gelse de, küçük bir çocuk gibi uyurken o kadar j hoĢtu ki. Ne söylediğim, ne söylediği, planlarının, özellikle benimle ilgili planlarının ne olduğu konusunda endiĢelenmem gerekmiyordu Onu gün boyu seyredebilirdim, ama ihtiyaçlarım vardı... banyoyla ilgili ihtiyaçlar. Yataktan kayarak çıktım ve yerde bulduğum beyaz gömleğini üstüme geçirdim. Banyo olabileceğini tahmin ede«» bir kapıdan geçtim, ama burası benim yatak odam büyüklüğünde geniĢ bir giyinme odasıydı. Dizi dizi pahalı takımlar, gömlekler ayakkabılar ve kravatlar. Bir insanın bu kadar çok kıyafete na^ ihtiyacı olabilirdi? Onaylamayan bir tavırla damağımı Ģaklattım Aslında, büyük olasılıkla Kate‟in dolabı buna rakip olabilirdi. Kat*- Ah, hayır. Gece boyunca hiç aklıma gelmemiĢti. Ona mesaj çekme® gerekiyordu. Lanet olsun. BaĢım belaya girecekti. Bir an Ellitf^ nasıl gittiğini merak ettim. 145 Yatak odasına döndüğümde, Christian hâlâ uyuyordu. Diğer kapıyı denedim. Burası banyoydu ve tanım yatak odamdan daha geniĢti. Bir adamın neden bu kadar çok yere ihtiyacı olsun ki? Ġroniyle iki lavabo olduğunu fark ettim. Kimseyle birlikte uyumadığını düĢünürsek, lavabolardan biri kullanılmıyor olsa gerekti. Lavaboların üstündeki devasa aynada kendime baktım. Farklı görünüyor muydum? Farklı hissediyordum. Durust olmak gerekiyorsa, biraz sızı hissediyordum ve kaslarım... Tannm. hayatım boyunca hiç egzersiz yapmamıĢ gibiydim. Sen hiç egzersiz yapmazsın ki. Bilinçaltını uyanmıĢtı. Büzdüğü dudaklarıyla, ayağım yere vurarak bana bakıyordu. Demek onunla yattın ve seni sevmeyen bir adama bekâretini verdin. Aslında adamın seninle ilgili çok acayip fikirleri var; seni tuhaf bir sete kölesine dönüĢtürmek istiyor. Bilinçaltını. SEN AKLINI MI KAÇIRDIN, diye bağırdı. Aynaya bakarken yüzümü buruĢturdum. Bütün bunları sindirmem gerekecekti. Dürüstçe, güzel ötesi. Karun‟dan daha zengin ve beni bekleyen Kırmızı Acı Odası olan bir adama âĢık olduğumu düĢününce ürperdim. Sersem ve kafası karıĢmıĢ haldeydim. Saçlanm her zamanki asiliğindeydi. Az önce becerilmiĢ kadın sag bana yakıĢmıyordu. Parmaklarımla kaosa düzen getirmeye çalıĢtım, ama sefil bir Ģekilde beceremeyip pes ettim. Belki çantamda toka bulabilirdim. Açlıktan ölüyordum. Yatak odasına döndüm. Uyuyan güzel hâlâ uyuyordu: bu yüzden onu orada bırakıp mutfağa yöneldim. Ah, hayır... Kate. Çantamı Christianen çalıĢma odasında bırakmıĢtım. Gidip aldım ve cep telefonumu çıkardım. Üç kısa mesaj. ♦ĠYĠ MĠSĠN Ana* ♦NEREDESĠN Ana* •Lanet olsun Ana* Kate‟i aradım. Cevap vermeyince, ona hayatta olduğumu ve Mavi Sakal tarafından -en azından endiĢelenmesini gerektirecek ġekildeyenmediğimi -yo da belki de yenmiĢtim- haber veren rezil bir mesaj bıraktım. Ah, her Ģey o kadar kala karıĢtırıcıydı h Christian Greye dair hislerimi tanımlamam ve analiz etmem gerekiyordu. Hu imkânsız bir görevdi. Yenilgiyi kabul ederek baĢmy salladım. DüĢünmek için, buradan uzak bir yerde yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Çantamda iki toka birden buldum ve hızlı hareketlerle saçlarımı iki yandan ördüm. Evet! Belki de ne kadar çocuksu gorunur- sem. Mavi Sakal karĢısında o kadar korunaklı olurdum. Çantadan iPod‟umu çıkanp kulaklıklarımı taktım. Yemek piĢirirken müzik gibisi yoktu. iPod'u Christianen gömleğinin göğüs cebine koydum, sesi iyice açıp dans etmeye baĢladım. Lanet olsun, acıkmıĢtım. Mutfağı gözümü korkutuyordu. O kadar pürüzsüz ve modernd; ki; üstelik dolapların hiçbirinde kulp yoktu. Dolap kapaklarını açmak için itmem gerektiğini keĢfetmem birkaç saniyemi aldı. Belki de Christian‟a kahvaltı hazırlamalıydım. Önceki gün... Ģey. dun. j Heathman‟da omlet yemiĢti. Tannm. o zamandan bu yana o kadar çok Ģey olmuĢtu ki. Bol bol yumurtanın olduğu buzdolabına bir : attım ve krep ve jambon yapmaya karar verdim. Mutfakta dan? ederek, hamuru hazırlamaya koyuldum. Oyalanmak iyiydi. DüĢünecek -fazla derine dalmadan düĢünecek- zaman demekti. Kulaklarımda gümbürdeyen müzik de derir, j düĢünceleri defetmemi sağlıyordu. Buraya geceyi Christian Grevin i yatağında geçirmeye gelmiĢtim ve kimseyi yatağına almama-'«'-1 rağmen, bunu baĢarmıĢtım. Gülümsedim; görev baĢarıyla tamamlanmıĢtı. Büyük baĢan. Sınttım. Harika zaman geçirmiĢtim ve önceft gecenin anılan dikkatimi dağıtıyordu. Sözleri, vücudu, seviĢmem Bedenim hatırladıklannın etkisiyle uğuldarken gözlerimi yumdum ve kamımın alt tarafındaki kaslar zevkle kasıldı. Bilinçaltını be£ hemen azarladı. Acımasız bir kadın gibi. Becermek, seviĢmek dcfr diye haykırdı. Onu duymazdan geldim ama için için, haklı olduğun« biliyordum. Elimdeki iĢe konsantre olmak için baĢımı salladı«1 Mutfakta son teknolojiye uygun bir çeĢitlilik mevcuttu. Sanıfl- yolumu bulmayı becermiĢtim. Krepleri ılık tutacak bir yere ü111 yacımvardı. Sonra da jamlx>nlara giriĢtim. Amy Studt kulağımda uyumsuzlarla ilgili bir Ģarkı söylüyordu. Bu Ģarkı benim için çok Ģev ifade ederdi; çiinku ben de uyumsuz biriydim. Hiçbir yere uyum sağlayamamıĢtım ve Ģimdi... Uyumsuzlar Kralı nın ta kendisinden, kafa yormam gereken edepsiz bir teklif almıĢtım. Neden böyleydi? Doğa mı yoksa yetiĢtirilme Ģartlan gereği mi? Bildiğim her Ģeye o kadar yabancıydı ki. Jambonu ızgaranın altına yerleĢtirdim ve o piĢerken biraz yumurta çırptım. Döndüğümde. Christian kahvaltı barına eğilmiĢ, yüzü bir çan kulesi biçiminde birleĢtirdiği ellerine yaslı halde, kahvaltı barının baĢındaki taburelerden birinde oturuyordu. Üzerinde uyurken giydiği tiĢört vardı. Az önce düzüĢtüm saçı ona gerçekten, gerçekten yakıĢıyordu. Tıpkı ona özel kirli sakal gibi. Hem eğlenir hem ĢaĢırmıĢ gibiydi. Donakaldım, kızardım, sonra kendimi topladım. kulaklıktan kulaklarımdan çekip çıkardım. Onu görmek, dizlerimin bağının çözülmesine yetmiĢti. “Günaydın, Bayan Steele. Bu sabah çok enerjiksiniz." dedi kuru bir sesle. "tiyi uyudum,” diye geveledim. Dudaklan gülümsemesini saklamaya çalıĢıyordu. “Nedenini hayal dahi edemiyorum.” Duraksadı ve kaĢlannı çatarak. “Yatağa döndükten sonra ben de iyi uyudum." dedi. "Aç mısın?” Yoğun bir bakıĢla. “Çok." dedi. Bahsettiğinin yemek olduğunu hiç sanmıyordum. “Krep, jambon ve yumurta?” “Kulağa harika geliyor." Tabak altı servislerini nerede sakladığım bilmiyorum." UtanmıĢ görünmemek için umutsuzca çaba harcayarak omuz silktim. “Ben o iĢi hallederim. Sen piĢirmeye devam et. ġeye... dans «meye devam edebilmen için müzik açmamı ister misin?" Patlıcan moruna çaldığımı bilerek parmaklanma baktım. “Lütfen, benim yüzümden durma. Çok eğlenceli. Sesinde* burui I bir muziplik vardı. Dudaklarımı büzdüm. Eğlenceli ha? Bilinçaltını hana iki buklü- halde gülüyordu. Dönüp yumurtaları, büyük olasılıkla gereğinden biraz fazla sert, çırpmayı sürdürdüm. Bir an sonra, yanımdaydı Örgülerimden birini usulca çekti. “Bunları severim." diye fısıldadı. “Seni koruyamayacaklar' I Hinim... Mavi Sakal. Aksi bir sesle, „„Yumurtalarını nasıl seversin?‟ diye sordun | Gülümsedi. “Ġyice çırpılmıĢ ve kızarmıĢ." Pis pis sırıtıyordu. Gülümsememi gizlemeye çalıĢarak elimdeki iĢe döndüm. Om , kızgın kalmak zordu. Özellikle de kendisinden hiç beklenmeyeli t bir oyunbazlık sergilediği zamanlarda. Bir çekmece açtı ve abanc.‟ [ siyahı iki tabak altlığı çıkardı. Yumurta karıĢımını bir tavaya det [ tüm. Jambonu çıkardım, çevirdim ve tekrar ızgaranın altına ittin. Arkamı tekrar döndüğümde, masanın üstünde portakal suyu I vardı ve Christian kahve hazırlıyordu. “Çay ister misin?” “Evet, lütfen. Varsa.” Birkaç tabak bulup ocağın ısıtma tepsisine yerleĢtirdim. Christiaa bir dolaba uzandı ve birkaç Tvvinings çıkardı. Dudaklarımı buzduk “Hakkımda sonuca varmak biraz kolay oldu, değil miT “Öyle mi dersin? Henüz herhangi bir sonuca vardığımızı sımıyorum. Bayan Steele.” diye mırıldandı. Bununla ne demek istemiĢti? Pazarlıklarımız; Ģey... iliĢkimi ya da adı her neyse iĢte... mi kastetmiĢti? Hâlâ o kadar Ģifreliydi Kahvaltıyı ısıtılmıĢ tabaklara servis edip tabak altlarının üstü* bıraktım. Buzdolabını kanĢtınp biraz akçaağaç Ģurubu buldu® Oturmamı bekleyen Christian'a baktım. “Bayan Steele.” Bar taburelerinden birini iĢaret ediyordu 149 „Bay Grey." BaĢımı onaylar gibi eğdim. Tabureye tırmandım ve otururken yüzümü hafifçe* buruĢturdum. Otururken. "Ne kadar sızlıyor?* diye sordu. Kızardım. Neden bu kadar özel sorular sormak zorundai “ġey. dürüst olmam gerekirse, bunu karĢılaĢtırabileceğim bir Ģey yok." diye çıkıĢtım. Biraz fazla tatlı bir sesle. "Yoksa üzüntülerim bildirmeyi mi diliyordun?* diye ekledim. Gülümsemesini bastırmaya çalıĢır gibiydi ama emin olamıyordu m. “Hayır. Temel eğitimine devam edip edemeyeceğimi merak ediyordum.” “Ah." Nefesim kesilmiĢ ve içimde bir Ģeyler kasılmıĢtı: allak bullak bir halde ona bakıyordum. Ah... Bu çok güzel. Ġnlememi zor bastırdım. „'Ye. Anastasia.** ĠĢtahım bir kez daha kesilmiĢti... daha fazla... daha fazla seks... lütfen. “Bu arada, bu enfes olmuĢ.” Sırıtıyordu. Bir çatal omlet yemeğe çalıĢtım, ama tadını alamıyordum. Temel eğitim mi? Ağzını becermek istiyorum. Bu da temel eğitimin bir parçasını mı oluĢturuyordu acaba? “Dudağını ısırmayı bırak: çok dikkat dağıtıcı. O gömleğin altına hiçbir Ģey giymediğini biliyorum ve bu. durumu daha da dikkat dağıtıcı kılıyor." Çay poĢetini, Christian‟ın hazırladığı demliğe batırdım. BaĢım dönüyordu. Hormonlar içimi yakıp yıkarken, olabildiğince doğal, ilgisiz ve sakin görünme arzuma ihanet ederek biraz fazla yüksek bir sesle. "Aklından ne tür bir temel eğitim geçiyordu?" diye sordum. "ġey. madem her yanın sızlıyor, oral becerilen? bağlı kalabiliriz %e düĢündüm." Çayım gırtlağıma kaçtı ve gözlerim fal taĢı gibi, ağzım açık halde ona baktım. Sırtımı usulca okĢadı ve bana biraz daha portakal ^yu uzattı. Ne düĢündüğünü tahmin edemiyordum. „Tabii eğer kalmak istiyorsan." diye ekledi. Dengemi geri h.. zanmaya çalıĢarak ona baktım. Ġfadesi anlaĢılmazdı. Bu o kadar sinir bozucuydu ki. “Bugünlük kalmak isterim. Eğer uygunsa. Yarın çalıĢmam geıtk* | •Yarın saat kaçta iĢte olman gerekiyor?' “Dokuz." „•Saat dokuzda iĢinde olmanı sağlarım." KaĢlarım çatıldı. Bir gece daha kalmamı mı istiyor? "Bu akĢam eve dönmeliyim. Temiz kıyafetlere ihtiyacım var.' “Sana buradan bir Ģeyler alabiliriz." Kıyafete harcayacak ekstra nakitim yoktu. Elini kaldırdı, çenemi tuttu ve diĢlerimin arasındaki dudağımın kurtulmasını sağlayacak Ģekilde çekti. Dudağımı ısırdığımın farkında bile değildim. “Ne var?” diye sordu. “Bu akĢam evde olmalıyım." Ağzı düz bir çizgi halini aldı. „Tamam, bu akĢam" diye kabul etti. “ġimdi kahvaltını et." DüĢüncelerim ve midem allak bullaktı. ĠĢtahım kaçmıĢtı. Yans , yenmiĢ kahvaltıma bakakalmıĢtım. Aç değildim, o kadar. „'Ye, Anastasia. Dün gece de yemedin." “Gerçekten aç değilim.” diye fısıldadım. Gözleri kısıldı. “Kahvaltını bitirmeni gerçekten isterim." “Yemekle derdin ne?” deyiverdim. Alnı kınĢtı. “Sana daha önce de söyledim. Yemek israfıyla sorunum var Ye.” diye çıkıĢtı. BakıĢları karanlık ve sertti. Lanet olsun. Bütün bunlar neyin nesiydi? Çatalımı aldı» u çiğnemeye çalıĢarak, yavaĢ yavaĢ yemeğe baĢladım. Yemek konusunda böyle acayip davranacaksa tabağıma çok fazla Ģey almama'' unutmamam gerekecekti. Kahvaltımı dikkatle bitirirken, ifeto* yumuĢadı. Tabağını temizlediğini fark ettim. Benim de bitirn*.ecbekledi ve tabağımı kaldırdı. “Sen piĢirdin, ben toplarım.” -“Çok demokratik.” “Evet." KaĢlarını çattı. “Her zamanki tar/.ım değil. Ben bu i§i halledince banyo yaparız “Ah, tamam.” Ah... Tanrım... DuĢu tercih ederdim. Cep telefonumun çalmasıyla düĢüncelerimden sıyrıldım. Arayan Kate‟ti. “Merhaba.” Balkonun cam kapısına. Christian'dan uzağa yürüdüm. “Ana, neden dün gece mesajlarıma cevap vermedin?" Öfkeliydi. “Özür dilerim. Olayların akıĢına kapılmıĢım." “ĠĢi misin?” “Evet, iyiyim." “Yaptınız mı?* Bilgi almak için ölüyordu. Sesindeki beklenti karĢısında gözlerimi devirdim. “Kate, telefonda konuĢmak istemiyorum." Christian kafasını kaldırmıĢ, bana bakıyordu. “YapmıĢsınız... Anlayabiliyorum." Nasıl anlayabilirdi? Blöf yapıyordu ve bu konudan bahsedemezdim. Lanet olası bir anlaĢma imzalamıĢtım. “Kate, lütfen.” “Nasıldı? Sen iyi misin?‟ “Ġyi olduğumu söyledim.” “Nazik miydi?* “Kate, lütfen!” Hiddetimi saklayamamıĢtım. “Ana. lütfen benden saklama. Bugünü neredeyse dört yıldır bekliyorum.” “AkĢam görüĢürüz.” Telefonu kapattım. Ba iĢi kıvırmak zor olacaktı. Kate o kadar ısrarcıydı ki. Üs- tetik detaylarıyla öğrenmek istiyordu ve ben bir... Ne deniyordu? Bir gizlilik anlaĢması imzaladığım için anlatamazdım. Deliye dönecekti ve haksız da sayılmazdı. Bu yüzden bir plana ihtiyacım '■ardı. Christian‟ın mutfağında zarafetle gidip gelmesini izlemek üzere geri döndüm. Çekingen bir tavırla. "Bu gizlilik anlaĢması, her Ģeyi kapsj* mıı?" diye sordum. TVinings‟i kaldırırken dönüp bana baktı. “Neden?" Kızardı“ġey. birkaç sorum var. Bilirsin, seks hakkında." Gözlen- parmaklarıma indirdim. “Ve Kate‟e sormak isterim." “Bana sorabilirsin” “Christian. kabalık etmek istemem ama...” Cümlem yandı kaldı. Sana soramam. O zaman, seks konusunda onun ön yargılı acayip tuhaf ve çarpık dünya görüĢünü edinirdim. Ben tarafsa görüĢ istiyordum. “Sadece teknik konular hakkında. Kırmızı Ar. Odasından bahsetmem." KaĢlarını kaldırdı. “Kırmızı Acı Odası mı? Anastasia, orası daha çok zevkle ilgû Ġnan bana." dedi. “Ayrıca,” ses tonu sertleĢmiĢti, "oda arkada*- kardeĢimle iki baĢlı bir canavar oluĢturuyor. Bunu yapmaman: tercih ederim.” “Ailenin senin... ımm... tercihinden haberi var mı?" “Hayır. Bu onları ilgilendirmez." Ağır adımlarla ilerleyip karĢıma dikildi. “Ne bilmek istiyorsun?" diye sorarken elini kaldırıp parmalarını yanağımdan çeneme doğru kaydırdı ve dosdoğru gözleniri içine bakabilmek için baĢımı arkaya itti. Ġçin için kıvranıyorduk Bu adama yalan söylemezdim. “ġu aııda özel bir Ģey yok," diye fısıldadım. “Pekâlâ, Ģununla baĢlayabiliriz: Dün gece senin için nasıldı Merakla dolu gözleri yanıyordu. Bilmek için can atıyor. Vayccr.ıt „Ġyi," diye mırıldandım. Dudakları hafifçe kıvrıldı. “Benim için de," diye mırıldandı. “Daha önce hiç vanilya yapmamıĢtım. Söylenecek çok Ģey var. Ama belki de seninle oldu? için Öyleydi." BaĢparmağım alt dudağımın üstünde dolaĢtırdı Keskin bir iç geçirdim. Vanilya seks mi? “Haydi, gel, banyo yapalım.” BaĢını eğip beni optu. Kalbim yetinden sıçradı ve arzu çok aĢağılarda bir yerde... (a orada birikiyordu Banyo küveti beyaz taĢtan, derin, yumurta biçimindeydi ve fazlasıyla stil sahibiydi. Christian eğildi ve seramik duvardaki muĢlufu açıp küveti doldurdu. Suyun içine pahalı görünüĢlü bir banyo yağı döktü. Küvet dolarken, su tatlı, Ģehvet uyandıran bir yasemin kokusu eĢliğinde köpürüyordu. Christian ayağa kalktı, koyulaĢmıĢ gözlerle bana baktı ve tiĢörtünden kurtulup yere attı. “Bayan Steele.” Elini bana uzattı. Ġri iri açılmıĢ gözlerle, kollarımla kendimi sararak, temkinle kapıda dikiliyordum. Fiziğini çaktırmadan, hayranlıkla süzerek öne doğru bir adım attım. Elini tuttum ve beni üzerimde gömleğiyle, küvete girmeye davet etti. Bana söyleneni yaptım. Cüretkâr teklifini kabul edec eksem buna alıĢmam gerekecekti! Su kıĢkırtın bir sıcaklıktaydı. YumuĢak bir sesle. “Dön, yüzünü bana çevir." diye emretti Ġtaat ettim. Beni dikkatle izliyordu. Sıkılı diĢlerin arasından. “O dudağın enfes olduğunu biliyorum, buna Ģahitlik edebilirim, ama ısırmayı keser misin lütfenT dedi "Onu diĢlemen bende seni becerme isteği uvandınyor ve o zaman da senin canın acıyor, tamam mı?" ġoke halde, dudağımı otomatik olarak bırakırken iç geçirdim “Evet,” diye meydan okudu. “ġimdi anladın mıT Gözlerini bana dikmiĢti. BaĢımı çılgın gibi salladım. Onu bu kadar etkileyebildi- kimden haberim yoktu. “iyi.‟* Uzanıp iPod‟umu göğüs cebimden çıkardı ve lavabonun yanına bıraktı. “Su ve iPod çok akıllıca bir kombinasyon değil." diye m midindi Klini aĢağı uzatıp beyaz gömleğimin uçlarını tuttu ve baĢımdan yukan çekip yere bıraktı. Geri çekilip bana baktı. Tann aĢkına, çıplaktım. Koyu hrmıa k„r tenge bürünürken gözlerimi göbek hizamda duran ellerime dik tim. Sıcak su ve köpüğün içinde kaybolmak istiyordum, ama ocu; [ bunu istemeyeceğini biliyordum. “Hev." diye seslendi. BaĢımı kaldırdım. Kafası yana yatık j "Anastasia, sen çok güzel bir kadınsın, her Ģeyinle. Utanır gibi h j Ģını eğme. Senin utanacak hiçbir Ģeyin yok. Ve burada durup san* t bakmak gerçek bir mutluluk." Eliyle çenemi kavradı ve gözlerim ( ulaĢmam için baĢımı arkaya yatırdı. Gözleri yumuĢacık ve ıhi. f hatta sıcaktı. O kadar yakındı ki. Uzanıp dokunabilirdim. “ġimdi oturabilirsin." Bu sözler dört bir yana saçılmıĢ düĢüne»' lerimi durdurdu ve sıcak, davetkâr suya sığındım. Canımın yanma beni ĢaĢırmıĢtı, ama suyun cennetten çıkma bir kokusu vardı. ĠÜ I baĢtaki yakıcı acı kısa sürede kayboldu. Sırtüstü uzandım ve suyu: yatıĢtırıcı ılıklığında kısa süreli bir gevĢeme yaĢadım. Gözleriz: | tekrar açtığımda. Christian bana yukarıdan bakıyordu. Bana göre fazla cesurca bir Ģekilde. “Neden bana katılmıycf sunT* diye sordum. Sesim boğuktu. “Sanırım katılacağım. Öne kay,” diye emretti. Pijama altını sıyınp arkama geçti. O otururken su yüksek sonra beni göğsüne çekti. Uzun bacaklarını benimkilerin üstüfl* yerleĢtirdi. Dizleri kıvnk. ayak bilekleri benimkilerle aynı hizadaydı Ayaklarını iki yana çekerek bacaklarımı araladı. ġaĢkınlıkla içg^ çirdim. Burnu saçlarımın arasındaydı ve derin nefesler alıyordu “Çok güzel kokuyorsun, Anastasia." Bütün bedenim bir titremeyle sarsıldı. Bir küvette. Christ Grevle birlikte çıplaktım. O da çıplaktı. Dün oteldeki süitindeuy** dığımda. biri bana bunu yapacağımı söylese, inanmazdım. Küvetin yanındaki duvara gömülü rafta duran bir vücut puanı ĢiĢesine uzandı ve avucuna bir miktar sıktı. Ellerini birbiri* sürterek, yumuĢak, köpüklü bir tabaka yarattı ve ellerini boynun^5 iki yanma kapatarak, sabunla boynumu ve omuzlarımı ovmtf3, uzun, güçlü parmaklarıyla masaj yapmaya koyuldu. Ellerini u* rimde hissetmek çok güzeldi. “HoĢuna gidiyor muT Gülümsediğini hissediyordum. “Mmmm...” Kollarımdan aĢağı, sonra da koltuk altlanma kayıp nazik hareketlerle yıkamaya baĢladı. Kate‟in tıraĢ olmam için ısrar etmiĢ olmasına seviniyordum. Elleri memelerimin üstünden kavdı: parmaklan etraflarında halkalar çiziyordu ve onlan ağır ağır, çekincesizce yoğurmaya baĢladı. Bedenim içgüdüsel olarak yay gibi gerilerek memelerimi avuçlannın içine itti. Memeuçlanm hassastı. Hiç Ģüphesiz Christian‟ın dün geceki, pek narin olmayan muamelesi yüzünden olsa gerekti. Orada uzun süre oyalanmadı ve elini midemin üstüne, göbeğime kaydırdı. Nefesim sıklaĢmıĢ, kalbim deli gibi çarpıyordu. Gittikçe büyüyen ereksiyonu arkama baskı yapıyordu. Ona böyle hissettiren Ģeyin benim vücudum olduğunu bilmek, müthiĢ bir tahrik nedeniydi. Bilinçaltını, Ra... aklın değil, diye pis pis sırıttı. Bu davetsiz düĢünceden silkindim. Durdu ve ben istek ve ihtiyaçla hızla solurken banyo lifine uzandı Ellerim sıkı, kaslı bacaklannda duruyordu. Banyo lifine biraz daha Ģampuan dökerek öne eğildi ve bacaklanmın arasını yıkadı. Nefesimi tuttum. Parmakları beni kumaĢın üstünden uyanvordu. muhterem bir Ģeydi ve kalçalanm kendilerine has bir ritimle kıpırdamaya, eline doğru bastırmaya baĢladılar. BaĢ döndürücü his her yanımı sararken baĢımı arkaya attım. Gözlerim yuvalannda ters dönmüĢ, ağzım gevĢemiĢti; inliyordum, içimde basınç ağır ağır ve önlenemez Ģekilde yükseliyordu... Ah, Tanrım. Christian kulağıma, “Hisset, bebeğim,** diye fısıldadı ve kulak mememi yavaĢça diĢledi. “Benim için hisset." Bacaklarım, onun bacakları sayesinde küvetin iki yanma sabitlenmiĢti. Christian beni cn mahrem yerime kolayca ulaĢabileceği Ģekilde tutsak etmiĢti. “Ah, lütfen,** diye fısıldadım. Bedenim kasılırken bacaklanmı germeye çalıĢtım. Bu adamın karĢısında cinsel bir kölelik altındayım ve kıpırdamama izin vermiyordu. “fence artık yeterince temizlendin," diye mırıldanarak dunlu. Ne? Hayır! Hayır! Hayu! Nefesim kesik kesikti “Neden duruyorsun,” diye iç geçirdim. „ Çünkü senin için baĢka planlarım var, Anastasia." Ne... Ah, Tanrım... ama... ben... bu hiç de adil değil. "Dön. Benim de yıkanmaya ihtiyacım var" diye mınldandj Ah! Yüzümü ona çevirince, ereksiyonunu sıkıca kavramıĢ o», duğunu görüp Ģoke oldum. Ağzım açık kalmıĢtı. “Bedenimin sevdiğim, favori kısmıyla, ön adlarınızla tanıĢmama istiyorum. Ona çok bağlıyımdır." Çok büyük ve gittikçe daha da büyüyor. SertleĢmiĢ organı kalça- 1 lannı usul usul okĢayan suyun üstünde kalmıĢtı. BaĢımı kaldırdı;: I ve muzip gülümsemesiyle burun buruna geldim. AfallamıĢ ifadem i onu eğlendiriyordu. O anda gözümü organına dikmiĢ olduğumu tark I ettim. Yutkundum. Bu Ģey, içimdeydi. Mümkün görünmüyordu. Or«* ■ dokunmamı istiyordu. Hinim. Pekâlâ, hodri meydan. Ona gülümsedim ve vücut Ģampuanına uzanıp avucuma bt j miktar boĢalttım. Onu yaptığı gibi sabunu, iyice köpüklenen^ dö | avuçlanmla ovaladım. Gözlerimi gözlerinden aĢırmıyordum. Ağan nefes almamı kolaylaĢtırmak için aralanmıĢtı. Tamamen bilinçli Ģekilde, dudağımı yavaĢça ısırdım ve sonra dilimi az önce diĢlerimi: olduğu yerde gezdirdim. Gözleri ciddi ve karanlıktı ve dilim & I dudağımı okĢarken irileĢtiklerini görebiliyordum. Öne uzandım w i bir elimi, onun kendini tutan elini taklit ederek organının etranrJ sardım. Gözleri, kısa bir an için kapandı. Vay canına... Bekimi ğimden çok daha sertti. Sıktım, elini elimin üstüne yerleĢtirdi “Böyle,” diye fısıldadı ve parmaklarımı sıkıca saran cü 8$*? yukan gidip gelmeye baĢladı. Parmaklarımla onu daha sıkı karadım. Gözlerini tekrar yumdu, nefesi gırtlağında takılmıĢ gibiyi Tekrar gözlerini açtığında, bakıĢları yakıcı bir griye dönmüĢtü. 'W böyle, bebeğim.” Elini çekti ve beni tek baĢıma devam etmem için yalnız bırak1* Elim organında bir aĢağı bir yukan gidip gelirken gözlerini kap*® Kalçalarını hafifçe elime doğru bastırdı ve ben de refleks olarak '••• daha sıkı kavradım. Gırtlağının derinliklerinden bir inilti yük^„ Ağzımı becermek ha... BaĢparmağım ağzımın içine itiĢini ve?t„f1v emmemi isteyiĢini hatırladım. Nefesi hızlanırken ağzı aralanmıĢtı Öne eğildim ve gözleri kapalıyken, dudaklarımı organının etrafına yerleĢtirerek onu emdim ve dilimi ucunda dolaĢtırdım “Vay canına... Ana.” Gözleri açıldı ve ben daha da sert emdim. Hımm... Kadifeye sarılı çelik gibi, aynı anda hem sert hem yumuĢaktı ve ĢaĢırtıcı bir tadı vardı: Tuzlu ve pürüzsüz "Tanrım.” diye inledi ve gözlerini bir kez daha yumdu. AĢağı doğru kayarak onu ağzımın içine ittim. Bir kez daha inledi. Ha! Ġçimdeki tanrıça heyecan içindeydi. Bunu yapabiliyordum. Ağzımla onu becerebiliyordum. Dilimi bir kez daha ucunun etrafında döndürdüm ve kasılarak kalçalarını yükseltti. Artık açık olan gözleri ateĢle parlıyordu. Tekrar kasılırken diĢlerini silen. Bacaklarının üst kısmından destek alarak onu ağzımın iyice içine aldım. Ellerimin altında bacaklarının gerildiğini hissedebiliyordum. Uzandı, örgülerimi kavradı ve hareket etmeye baĢladı. “Ah. bebeğim... Harika bir his bu." diye mırıldandı. Dilimi etkileyici ereksiyonunun baĢında dolaĢtırarak daha sert emdim. Dudaklarımı diĢlerinin üzerine sararak ağzımla organını iyice kapattım. DiĢlerinin arasından tıslayarak inledi. “Tann aĢkına. Daha ne kadar ileri gidebilirsin?” diye fısıldadı Hımm... Onu gırtlağınım gerisinde hissedecek Ģekilde, ağzınım derinliğine çekip tekrar çıkardım. Dilim ucunun etrafında dolaĢtı. 0 benim Christian Grey esanslı lolipopunıdu. Daha sert, çok daha sert emerek onu daha derine bastırırken, dilimi etrafında dolaĢtırmayı sürdürdüm. Hımm... Zevk vermenin, Ģehvetli bir özlemk' kıvranmasını elemenin bu kadar tahrik edici olabileceğini hiç düĢünememiĢtim. Ġçimdeki tanrıça salsa hamleleriyle Latin danslan yapıyordu. “Anastasia, ağzına boĢalacağım.” Boğuk sesi bir uyarıydı. “Bunu yapmamı istemiyorsan hemen Ģimdi dur." Kalçalanm bir kez daha öne iterken, gözleri açık, temkinli ve Ģehvetli bir ihtiyaçla -bana Oyduğu ihtiyaçla- doluydu. Ağzıma duyduğu ihtiyaçla... ЛЛ, Tannm. Elleri saçlarımı gerçekten sımsıkı kavramıĢtı. Bunu yapabildim. Onu ağzımın daha da derinlerine ittim ve anlık bir aĢın özgüvenle, diĢlerimi açığa çıkardım. Bu onu uçurumdan aĢağı itu I Haykırarak hareketsizleĢti ve ılık, tuzlu sıvının gırtlağımdan aĢa£ aktığını hissettim. Hızla yutkundum. Iykk! Bundan emin değildim I Ama ona tek bakıĢın ardından, umurumda değildi. Banyoda, benit I sayemde kendinden geçmiĢti. Arkama yaslanıp dudaklarımda za I fer dolu, Ģeytani bir gülümsemeyle onu izledim. Nefesi hırıltılıydı i Gözlerini açarak bana baktı. “Öğürme refleksin yok mu?' diye sorarken ĢaĢkındı. *Taan I aĢkına. Ana... bu... iyiydi, gerçekten iyi. Ve beklenmedik." KaĢların: : çattı. “Beni ĢaĢırtmaktan hiç vazgeçmiyorsun." Gülümsedim ve bilinçli olarak dudağımı ısırdım. Beni Ģüpheyle i süzdü. “Bunu daha önce yapmıĢ mıydınT “Hayır." Ve yapmamıĢ olmama küçük bir gurur tanısının karıĢmasına mani olamamıĢtım. Kendini beğenmiĢ ve sanırım rahatlamıĢ bir tavırla, “Ġyi.” <Wı „'Bir ilk daha. Bayan Steele." Beni hayranlıkla süzdü. “Oral becerileri? Ayı hak ettin. Haydi, yatağa gidelim. Sana bir orgazm borçluyum* 0rgQ2m! Bir tane daha! Küvetten hızlı hareketlerle çıkarken bana tanrısal bir oluĢum | olan Adonis'i. Christian Grey in ta kendisini ilk kez bütünüyle fıı&atı verdi. Ġçimdeki tanrıça dans etmeyi bırakmıĢ vc açık ağnıu° sulan akarak gözlerini ona dikmiĢti. Ereksiyonu uysallaĢmıĢtı. hâlâ dikkate değer büyüklükteydi. Vay canına. Beline küçük b«r havlu sararak, en önemli yerlerini kapattı ve benim için kabarık tüylü, beyaz bir havlu hazırladı. Küvetten çıkarken, uzattığı elim tuttum. Beni havluyla »ardı, kollarının araĢma çekti ve dilini ağ»1®* içine iterek sertçe öptü. Ona uzanmak, sanlıp dokunmak için yanff tutuĢuyordum, ama kollanmı havlunun altına hapsetmiĢti. Bir su* sonra öpüĢünde kayboldum. BaĢımı ellerinin arasında tutarken ağzımı keĢfediyordu ve belki de, ilk oral seksim için minnetin» ediyor olabUeceği hissine kapıldım. Vay canına. Elleri yüzümün iki yanındayken gen çekildi ve büyük bir dikkatle gözlerimin içine baktı. KaybolmuĢ gibiydi. Hararetli bir sesle, “Evet de." diye fısıldadı. Anlamayarak kaĢlanmı çattım. “Neye?" “AnlaĢmamıza. Benim olmaya. Lütfen. .Ana." Son kelimesi ve adımı vurgulayarak yalvarırcasına fısıldamıĢa Beni tekrar, tatklılıkla. tutkuyla öptükten sonra geri çekildi ve gözlerim kırpıĢtırarak bana baktı. Elimi tutup beni yatak odasına götürürken baĢım donuyordu. Uysallıkla onu takip ettim. AfallamıĢtım. Bunu gerçekten istiyordu. Yatak odasına girince, yatağının yanında dururken kafasnı eğip bana baktı. Aniden, “Bana güveniyor musunT diye sordu. Bir anda ona güvendiğimi fark ederek iri iri açılmıĢ gözlerle kafamı salladım. Bana $imdi ne yapacaktı? Ġçimde elektrikli bir heyecan dolaĢıyordu. “Aferin kızıma.” diye solurken baĢparmağını alt dudağıma sürtüyordu. Giysi odasına girdi ve gümüĢ grisi, ipek dokuma bir kravatla geri döndü. Havluyu üzerimden sıyınp yere atarken. “Ellerini onunde birleĢtir.'' diye emretti. Ġsteğini yerine getirdim ve bileklerimi kravatıyla sanp sıkı bir düjüm attı. Gözleri heyecanla parlıyordu. Düğümü çekiĢtirdi, bağlamdı. Bu düğümü bildiğine göre izcilik yapmıĢ olmalı. ġimdi ne olacaktı? Nabzım tavana vurmuĢtu, kalbim çılgın gibi atıyordu karmaklarını saç örgülerimde dolaĢtırdı. "Bunlarla o kadar küçük görünüyorsun ki." diye mırıldandı ve ileri doğru harekete geçti. Ġçgüdüsel olarak, karyolayı dizlerimin basında hissedene dek geri çekildim. Havlusunu düĢürdü, ama berimi yüzünden ayıramıyordum. Ġfadesi coĢkulu, arzu doluydu Beni yatağa indirip yanıma uzanırken. “Ah. Anastasia. Sana ^ler yıpranır diye fısıldadı ve ellerimi baĢımın tisi üne kıldırdı "Ellerini orada tut. sakın kıpırdatma, anlaĢıldı mı?” Gözleri gözlerimi âdeta yakıyordu; yoğunlukları karĢısında nefesim ke$Q. iniĢti. Bu adam, ters düĢmek isteyeceğim bir adam değildi... Aslı YumuĢacık bir sesle. “Bana cevap ver." dedi. “Ellerimi kıpırdatmayacağım." Nefes nefeseydim. “Aferin kızıma," diye mırıldandı ve kasıtlı olarak dilini dudak- j lanmn üstünde dolaĢtırdı. Dili usulca üst dudağına sürtünürken I beni âdeta büyülemiĢti. Gözlerimin içine bakıyor, beni beğeniyi* süzüyordu. AĢağı eğildi ve dudaklarıma masum, hızlı bir öpücük kondurdu. “Her yanım öpeceğim, Bayan Steele " dedi yumuĢak bir se& ve çenemi avuçlayıp yukan iterek boynuma giden yolu açtı. Dudakları. öperek, emerek ve ısırarak boğazımdan aĢağı, boynunum altındaki küçük girintiye indi. Bedenim tetikteydi... her noktasıya Biraz önce yaĢadığım banyo tecrübesi, tenimi son derece duyar!: hale getirmiĢti. Isınan kanım karnımın alt tarafında, bacaklanms arasında, tam orada birikmiĢti. Ġnledim. Ona dokunmak istiyordum. Ellerimi kıpırdattım ve kısıtlanma olduğum için biraz beceriksiz bir hareketle, saçlarına dokundum Beni öpmeyi kesti ve kafasını iki yana sallayıp dilini Ģaklatarak dik dik baktı. Ellerime uzandı ve tekrar baĢımın üstüne yerleĢtirdi Beni yavaĢça. “Ellerini kıpırdatma, yoksa en baĢtan baĢlama®* gerekir,” diye azarladı. Ah, benimle nasıl oynuyordu! “Sana dokunmak istiyorum." Sesim boğuk ve kontrolden çıkmij gibiydi. Güçlü bir sesle, “Biliyorum.” diye mırıldandı. “Ellerini baĢım3 üstünde tut,” diye emretti. Çenemi tekrar avuçladı ve boynumu az önceki gibi öpme* koyuldu. Ah, o kadar sinir bozucuydu ki. Dudaklarıyla boynumu: altındaki küçük girintiye ulaĢırken, elleri bedenimden aĢağı, men** lerimin üstüne kaydı. Burnunun ucunu o küçük girintinin etrafa dolaĢtırdı, sonra ağzıyla acelesiz bir gezintiye baĢlayarak aĢağı.'* yöneldi ve ellerinin rotasını izleyerek göğüs kafesimden memelerim* indi. Her ikisi de nazikçe öpülüp dudaklannın arasında sıkıldılar ve meme uçlan m Ģefkatle emildi. I/ınel olsun. Kalçalanm kıpırdamaya, üzerimdeki ağzının ritmiyle sallanarak baĢlanna buyruk hareket etmeye baĢladılar ve ben çaresizlik içinde, ellerimi baĢımın üstünde tutmayı hatırlamaya çalıĢtım. “Kıpırdama." diye uyarırken, tenimdeki nefesi sıcacıktı. Göbeğime uzanarak dilini içeri uzattı ve sonra diĢlerini usulca göbeğime sürttü. Aniden kalkıp oturdu, ayaklarımın dibinde diz çöküp iki bileğimi birden kavrayarak bacaklarımı irice araladı. I/ınet olsun. Sol ayağımı tutup dizimi büktü ve ayağımı ağzına kaldırdı. Tepkilerimi dikkatle izleyip değerlendirerek ayak parmak- lanmm her birini tek tek Öptü, sonra yumuĢak kısımlarım sırayla ısırdı. Küçük parmağıma ulaĢınca, daha sert ısırdı ve sarsılarak inledim. Dilini taban girintimden yukan kaydırdı. Artık onu izleyemi- yordum. Fazla erotikti. Alev alacaktım.* Gözlerimi sıkıca yumdum ve yarattığı bütün duygulan sindirmeye ve onlarla baĢ etmeye çalıĢtım Ayak bileğimi öptü, ardından öpücüklerle iz sürerek baldınmdan dizime çıktı ve tam üstünde durdu. Sonra aynı Ģeyleri sağ ayağıma da yaparak baĢtan çıkarıcı, akıl uçurucu süreci tekrarladı. -Ah, lütfen.” Küçük parmağımı ısırırken inledim. Etkisi karnımın derinliklerinde yankı bulmuĢtu. “Bunlar iyi Ģeyler. Bayan Steele." diye soludu. Bu defa dizimde durmadı ve bacaklarımı iki yana iyice açarak, bağımın üst kısmından yola devam etti. Ne yapacağım biliyordum v* bir yanım onu itip uzaklaĢtırmak istiyordu: utanç içindeydim. Oramı öpecekti! Biliyordum. Ve bir yanım beklenti içinde heyecan- tanıyordu. Diğer dizime dönüp öperek, yalayarak, emerek bacağımdan yukan tırmandı ve iĢte, bacaklanmın arasındaydı. Burnunu î°k yavaĢ ve çok nazikçe, cinsel organımın üstünde yukan aĢağı dolaĢtırmaya baĢladı. Kıvranıyordum... Ah Tannm. Durup sakinleĢmemi bekledi. Durdum ve ona bakmak için ba- ttnu kaldırdım. Gümbürdeyen kalbim durulmak için çabalarken, açık halde ona baktım. "Ne kadar sarhoĢ edici l>ır kokunuz olduğunu biliyor musunuz Bayan SteeleT diye mınldandı ve gözlerini benden ayırmadan bur. nunu kasık tüylerimin arasına sokup derin bir nefes çekti. Her yanım kıpkırmızı kesilmiĢti, baĢım dönüyordu ve derhal gözlerimi yumdum. Bunu yapmasını izleyemeyecektim. Cinsel organıma boydan boya üfledi. Ah, siktir... “HoĢuma gitti.” Kasık tüylerimi çekti. “Belki bunu bırakırız/ “Ah... lütfen.” diye yalvardım. “Hımm... Bana yalvarmana bayılıyorum. Anastasia.” inledim. "Kısasa kısas alıĢılmıĢ tarzını değil. Bayan Steele.” Yukan dan aĢağıya doğru üflerken usulca fısıldıyordu. “Ama bugün banı zevk verdin ve ödüllendirilmelisin." Sesindeki muzip sırıtıĢı duyar gibiydim ve bedenim sözcükleriyle coĢarken, elleriyle bacaklarımı sabitledi ve diliyle klitorisimin etrafında daireler çizmeye baĢladı Bedenim dilinin her temasıyla yay gibi gerilip sarsılırken. "Ahhh!" diye inledim. Dilini klitorisimin etrafında tekrar tekrar döndürerek iĢkenceyi sürdürdü. Benlik duygumu tamamen kaybetmek üzereydim varlığımın her zerresi, bacak aramın tepesindeki o küçük ve guçlû trafoya konsantre olmuĢtu. Bacaklarım kasıldı ve parmağım içinK kaydırırken, kükreyen iniltisini duydum. "Ah. bebeğim, benim için böyle ıslanmana bayılıyorum.” Parmağıyla geniĢ bir daire çizerek beni esnetti, dili de aya döngüyü tekrarlıyordu, inledim. Bu kadan çok fazlaydı. Bedeni© rahatlamak için yalvarmaya baĢlamıĢtı ve kendimi daha fazla tutamıyordum. Kendimi bıraktım ve orgazm beni ele geçirip içimi tekrar tekrar bükerken sağduyulu bütün düĢünceler beni terk etti. L&* olası. Haykırdım ve orgazmın gücü her Ģeyi sıfırlar ve hükûms^ kılarken, dünya bir çukura batarak görüĢ alanımdan kayboldu Nefes nefeseydim. Bir folyonun yırtıldığını duyar gibi oldu* Christian yavaĢça içime girdi ve kıpırdamaya baĢladı. Ah... Ta*n* Bu aynı anda hem acı veren hem tatlı hem arsız hem de nazik bir histi. “Bu nasıl?" diye soludu. Ġyi. Çok iyi," diye soludum. Ve gerçekten, hızla, sertlikle hareket etmeye baĢladı ve acımasızlıkla kendini tekrar tekrar içime iterken beni bir kez daha uçurumun kıyısına itti. Kıvranıyordum. “Benim için boĢal, bebeğim." Sesi ters, sert ve kabaydı; kendini hızla içime bastırınca organının etrafında patlayıverdim. "Lanet olsun.” diye fısıldayarak kendini bir kez daha içime itti ve inleyerek doğra ulaĢırken, organını içime bastırdı. Ve sonra kaskatı kesilmiĢ bedeniyle hareketsizleĢti. Üzerime yığıldığında, ağırlığının etkisiyle yatağa iyice gömül* düm. Bağlı ellerimi boynuna geçirdim ve ona elimden geldiğince sanldım. O anda bu adam için her Ģeyi yapacağımı biliyordum. Beni tanıĢtırdığı bu harika Ģey hayal edebileceğim her Ģeyin çok ötesindeydi- Ve iĢi, daha ileri, çok daha ileri, benim, masumiyetimle hayal dahi edemeyeceğim bir yere götürmek istiyordu. Ah. ne yapmalı? Dirseğine abandı ve gri gözlerinde yoğun bir bakıĢla bana baktı. "Birlikte ne kadar iyiyiz, değil miT diye mırıldandı. "Kendini bana verirsen çok daha iyi olacak. Bana güven. Anastasia. Seni varlığından haberdar dahi olmadığın yerlere götürebilirim.“ Sözleri düĢüncelerimin yankısı gibiydi. Burnunu benimkine sürttü. Ona karĢı sıra dıĢı fiziksel tepkimin etkisiyle, baĢım hâlâ dönüyordu ve ona boĢ gözlerle bakarken, tutarlı bir düĢünce yakalamak için debeleniyordum. Birden ikimiz de yatak odası kapısının dıĢındaki koridordan gelen sesleri fark ettik. Duyabildiklerimi idrak edebilmem birkaç saniyemi aldı. "Eğer hâlâ yataktaysa hasta demektir. Bu saatte asla yatakta olmaz. Christian asla bu kadar çok uyumaz." "Bayan Grey. lütfen." Taylor. Beni oğlumu görmekten alıkoyamazdın. “Bayan Grey. kendisi yalnız değil." “Ne demek yalnız değil?' “Yanında biri var." “Ah..." Ben bile, kadının sesindeki hayreti duyabilmiĢim Christian kırpıĢtırdığı iri gözlerinde esprili bir dehĢetle bana bakıyordu. “Lanet olsun! Bu. annem.” wmç. tmliı BÖLÜM ON Aniden içimden çıktı. Yüzümü buruĢturdum. Yatağın üstüne oturdu ve kullanılmıĢ prezervatifi çöp kutusuna attı. "Haydi, giyinmeliyiz. Tabii eğer annemle tanıĢmak istiyorsan." Sırıtarak yataktan fırladı ve kotunu üstüne geçirdi. Ġç çamaĢırsız! Hâlâ bağlı durumda olduğum için, güçlükle doğruldum ‟„Christian, hareket edemiyorum." SırıtıĢı daha da geniĢledi, ve eğilip kravatı çözdü. Kravatın dokuma deseni bileklerimde iz bırakmıĢtı. Bu... seksiydi. Christian bana bakıyordu. Eğlenir gibiydi; gözleri neĢeyle dans ediyordu. Alman hızla öptü ve bana kocaman bir gülümseme gönderdi. “Bir ilk daha,” dedi, ama neden bahsettiği konusunda hiçbir fikrim yoktu. “Burada hiç temiz kıyafetim yok." Ġçimi ani bir panik kaplamıĢa ve biraz önce tecrübe ettiklerimi düĢününce, bu paniği dayanılmaz buluyordum. Annesi! Lanet olsun! Temiz kıyafetim yoktu ve annesi bizi az kalsın suçüstü yakalıyordu. "Belki de burada kalsam iyi olur." MAh, hayır, kalmayacaksın.‟* dedi Christian. “Benden bir Ģeyler giyebilirsin" Üzerine beyaz bir tiĢört geçirmiĢti ve ellerini henüz- bîrdim saçlarının arasından geçiriyordu. Bütün kaygıma rağmen, aklım baĢımdan gitti. Güzelliği yoldan çıkancıydı. “Anastasia, üzerine çuval geçirsen bile hoĢ görünürsün. Lütfen endiĢolenme. Annemle tanıĢmanı isterim. Giyin. Ben gidip onu sa- deĢtireyim." Ağzı düz bir çizgi halini aldı. “Sem beĢ dakika içinde °dada bekliyorum. Aksi takdirde, gelir ve üzerinde ne olduğuna bakmadan dıĢarı sürüklerim. TiĢörtlerim Ģu çekmecede. Gömleklerim de dolapta. Keyfine bak." Bana Ģüpheli bir bakıĢ attıktan sonra, odadan ayrıldı. Lanet olsun. Christian‟ın annesi. Bu beklediğimden daha fazlası demekti. Belki de onunla tanıĢmak, yapbozun bir parçasını tamamlamama yardımcı olabilirdi. Christian‟ın neden böyle olduğunu anlamama yardım edebilirdi... Birden onunla tanıĢmak istedim. Gömleğimi yerden aldım ve geceyi hemen hemen biç kırıĢıksa atlatabilmiĢ olduğunu görünce sevindim. Mavi sutyenimi yatağın altında bulup hızla giydim. Ama nefret ettiğim bir Ģey varsa oda temiz külot giymemekti. Christian ın çekmecesini karıĢtırırken bak«ır Ģortlarına denk geldim. Dar. gri bir Calvin Klein'ı üstüme geçirdikten sonra, kot pantolonumu ve Converse‟lerimi giydim. Ceketimi kaptığım gibi banyoya koĢtum ve fazla parlak gerilerime. al al olmuĢ yüzüme ve saçlarıma baktım. Lanet olası. Az- önce-becerildim örgüleri de bana yakıĢmıyordu. Bir fırça bulmak için makyaj masasını karıĢtırdım ve bir tarak buldum. Ġdare etmek zorundaydım. Kıyafetlerime çaresizlik içinde bakarken, saçlanmı hııb bir Ģekilde arkada topladım. Belki de Christian ın kıyafet teklifine evet demeliydim. Bilinçaltım dudaklarını büzerek “fahiĢe” kelimesini heceledi. Onu duymazdan geldim. Debelenerek ceketimi giydim w kol ağızlarının, kravatın her Ģeyi ele veren izlerini saklama*103 sevinerek aynadaki aksime kaygılı bir bakıĢ attım. Ġdare etmek zorundaydım. Ana salona doğru yola çıktım. “ĠĢte geldi.” Christian kanepede yayıldığı yerden kalktı. Ġfadesi sıcak ve sevecendi. Yanındaki kum rengi saçlı kadın döndü ve bana pasparlak bir gülümsemeyle baktı. O da ayağa kalkmıĢtı. Deve tüyü rengi triko elbisesi ve aynı renk ayakkabılan kusursuz bir Ģıklık sergiliyordu. Bakımlı, zarif ve güzel görünüyor^ ne kadar berbat göründüğümü bildiğim için kendimi kötü hissettik “Anne, bu, Anastasia Steele. Anastasia. seni Grace Trevel}^ Grevle tanıĢtırayım" _________________ GRĠNĠN t LU 1UNU 16? Doktor Trevelyan Grey bana elini uzattı. Mendildeki T. Itovefyanta kısaltması mıydı yoksa? Bayan Grey. “Sizinle tanıĢmak ne büyük zevk." diye mınldandı. Eğer gözlerim beni yanıltmıyorsa, sesinde hayret ve ĢaĢkın dolu bir rahatlama, elâ gözlerinde sıcak bir ıĢıltı vardı. Elini tuttum ve sıcaklığına karĢılık, elimde olmadan gülümsedim. “Doktor Trevelyan Grey." diye mırıldandım. “Bana Grace de." O sırıtırken. Christian‟ın kaĢlan çatılmıĢ». “Genelde Dr. Trevelyan olarak anılırım ve Bayan Grey de kayınvalidemdir." Göz kırptı, “ikiniz nasıl tanıĢtınız?* Merakını gizleyemeyon gözlerini Christian‟a çevirdi. “Bu hafta orada diploma vereceğim için. Anastasia, \VSUnun okul gazetesi adına benimle röportaj yaptı." Çifte lanet olsun. Bunu unutmuĢtum. “Demek bu hafta mezun oluyorsun?” dedi Grace. “Evet.” Cep telefonum çalmaya baĢladı. Kate olduğuna bahse girebilirdim. “Ġzninizle." Telefonlun mutfaktaydı. 0 tarafa yürüdüm ve arayan numaraya bakmadan kahvaltı barına yaslandım. “Kate." “Dios mio, Ana!” Lanet olsun, arayan Jose. Sesi çok mutsuz geliyordu. “Neredesin? Sana ulaĢmaya çalıĢıyordum. Seni görmeli ve cuma günkü davranıĢım için özür dilemeliyim. Neden telefon* lanma cevap vermedin?" “Bak, .Jose, pek uygun bir zaman değil." Annesine bir Ģev mırıldanırken. ifadesiz bir yüzle beni dikkatle izlemekte olan Christian'a kygıyla baktım. Ona sırtımı döndüm. Jose. „'Neredesin? Kate kaçamak cevaplar veriyor,“ diye sızlandı. “Seattle‟dayım." "Seattle'da ne arıyorsun? Yoksa onunla mısın? "Jûftc, seni sonra aranm. ġu anda konuĢamam* Telefonu kapattım. Umursamaz bir tavırla Christian ve annesinin yanma dondum Grace kendini konuĢmaya kaptırmıĢtı. “... ve Elliot buralarda olduğunu haber vermek için aradı. Sem iki haftadır görmüyordum, hayatım." “Öyle mi yaptır diye mırıldanarak bana bakarken. Christianır. yüzünde anlaĢılmaz bir ifade vardı. “Birlikte öğle yemeği yeriz diye düĢündüm, ama baĢka planların olduğunu görüyorum ve bozmak istemem." Krem rengi, uzun ceketini aldı ve Christian‟a dönüp yanağını uzattı. Christian annesinin yanağına kısa, tatlı bir öpücük kondurdu. Annesi ona dokunmamızı “Anastasia‟yı Portland‟a geri götürmem gerek." “Elbette, hayatım. Anastasia, seninle tanıĢmak büyük zevkti Umanm yine buluĢuruz." Bana elini uzatırken gözleri parlıyordu. El sıkıĢtık. Taylor bir anda belirdi. Nereden çıktı? “Bayan GreyT‟ dedi. “TeĢekkürler, Taylor." Taylor onu çift kanatlı kapılardan geçirip koridora kadar ona eĢlik etti. Taylor hep burada mıydı? Se zamandır buradaydı acaba? Neredeydi ki? Christian gözlerini bana dikmiĢti. “Demek fotoğrafçı aradı.” Lanet olsun. “Evet.” “Ne istiyormuĢ?” “Sadece özür dilemek. Biliyorsun... cuma için." Christian gözlerini kıstı. “Anladım,” demekle yetindi. Taylor tekrar kapıda belirdi. “Bay Grey, Darfur teslimatıyla ilgili bir mesele var.” Christian baĢını hafifçe eğdi. “Charlie Tango. Boeing Sahasına döndü mü?” _ pfpnHim " _______________ GRJNJNELLĠTONU Taylor beni baĢıyla selamladı. “Bayan Steele.” Çekingen bir gülümsemeyle baktım. Donup odadan çıktı. “Burada mı yaĢıyor? Taylor?* “Evet.” Sesi donuktu. Derdi ne? Christian mutfağa yürüyüp BlackBerry sini aldı. E postalannı gözden geçirdiğini tahmin ettim. Ağzı gerilmiĢti. Bir numara tuzladı ■ Ros. mesele nedir?' diye çıkıĢtı. ġüpheli gözlerle beni izleyerek dinledi. Bense koca odanın ortasında, kendimi son derece utanmıĢ ve fazlalık gibi hissederek, ne yapacağımı bilemeyerek dikiliyordum. “Ġki mürettebatı da riske sokmam. Hayır, iptal et... Havadan indirme yapacağız... Ġyi.” Telefonu kapattı. Gözlerindeki sıcaklık kaybolmuĢtu. HaĢin bir görüntüsü vardı ve bana hızlı bir bakıĢ attıktan sonra, çalıĢma odasına yürüyüp bir an sonra gen geldi. “Kontrat bu. Oku. Önümüzdeki hafta sonu tartıĢırız. Biraz araĢtırma yapmanı, böylece neleri kapsadığı konusunda bilgi sahibi olmanı öneririm." Duraksadı. „Tabii eğer kabul edersen. Ki etmeni gerçekten umuyorum," diye eklerken sesi daha yumuĢak ve kaygılıydı. “AraĢtırma mı?” “Ġnternette bulabileceklerine ĢaĢarsın." diye mınldandı. Ġnternet! Elimin altında, Kate‟in dizüstü bilgisayan dıĢında bilgisayar yoktu ve Clayton‟s‟takini de bu tür bir „‟araĢtırma“ için tabii ki kullanamazdım. BaĢını yana yatırarak, “Sorun ne?” diye sordu. “Bilgisayarım yok. Genelde okuldaki bilgisayarla« kullanıyo- nım. Kate‟in dizüstü bilgisayarını kullanıp kullanamayacağıma bir bakarım." Bana kahverengi bir zarf uzattı. „„Sana... bir bilgisayar ödünç verebileceğimden eminim. EĢ* yalanm toparla, Portlanda arabayla döneceğiz. Yolda bir Ģeyler “Bir telefon açacağım," diye mırıldandım. Kate in sesini duymak istiyordum. KaĢlarını çattı. "Fotoğrafçıya mı?” Çenesi kasılmıĢtı ve gözlerinden alevler çıkıyordu. Gözlerimi kırpıĢtırdım. “PaylaĢmayı sevmem. Bayan Steele. Bunu aklınızdan çıkarmayın.” Sakin ve ürpertici ses tonu bir uyanydı ve bana uzun, soğuk bir bakıĢ attıktan sonra yatak odasına yöneldi. Lanet olsun. Arkasından. Ben sadece Katc'i aramak istemiĢtim. diye seslenmek istedim, ama ani soğukluğu beni felç etmiĢti. Yanm saat önce benimle seviĢen o cömert, gevĢemiĢ, gülümseyen adama ne olmuĢtu? GiriĢin çift kanatlı kapısında dururken. Christian. “Hazır mısınr diye sordu. Emin olmayarak baĢımı salladım. Mesafeli, nazik ve gergin haline dönmüĢ; maskesini takıp gösteriye soyunmuĢtu. Elinde den bir postacı çantası vardı. Buna neden ihtiyaç duyuyordu ki? Belb de Portland'da kalacaktı. Ve sonra mezuniyeti hatırladım. Ah, evet PerĢembe günü orada olacaktı. Üzerinde siyah bir deri ceket vardı Bu kıyafetler içinde o multimilyardere ya da trilyonere -her neyse iĢte- hiç benzemiyordu. Yoldan çıkmıĢ bir delikanlıya, kötü tavırlı bir rock yıldızına veya bir podyum mankenine benziyordu. Onun | soğukkanlılığının onda birine sahip olmayı dileyerek iç geçirdim O kadar sakin ve kontrollüydü ki. Jose konusundaki çıkıĢını haıu layınca kaĢlarım çatıldı. Pekâlâ, görünüĢte öyleydi. Taylor geri planda bekliyordu. Christian ona, “Yann görüĢürüz." dedi. Taylor onu baĢıyla selamlayarak, “Evet, efendim," dedi. “Hanp arabayı alıyorsunuz, efendim?" Bana anlık bir bakıĢ attı. “R8i r „Ġyi yolculuklar. Bay Grey. Bayan Steele." Taylor bana sev**® bir ifadeyle bakmıĢtı. Gerçi belki de gözlerinin derinliklerinder- acıma iması gizliydi. GKiWiN tun 171 Bay Grey‟in kuĢkulu cinsel alıĢkanlıklanna yenik düĢtüğümü düĢündüğüne Ģüphe yoktu. Henüz değildi; Ģimdilik sıra dıĢı cinsel alıĢkanlıklarına yenilmiĢtim; ya da belki sadece sıradan sex alıĢkanlıklarına. Bu düĢünceyle kaĢlarım çatıldı. KarĢılaĢtıracak bir Ģeyim yoktu ve Kate‟e soramazdım. Bunu Christiana danıĢmam gerekecekti. Biriyle konuĢmam son derece doğaldı ama bir an açık, hemen sonra ilgisizken onunla konuĢamazdım ki. Taylor k'apıyı bizim için açık tuttu ve geçmemizi bekledi. Christian asansörü çağırdı. “Sorun ne, Anastasia?" diye sordu. Zihnimde bir Ģevlerle boğuĢtuğumu nereden biliyordu? Uzanıp çenemi çekti. “Dudağını ısırmayı bırak yoksa seni asansörde beceririm ve bizden baĢka kimin bindiği umurumda olmaz." Kızardım, dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme oluĢtu. Nihayet ruh hali değiĢir gibiydi. 'Christian, bir sorunum var.” „Ah?” Bütün dikkatini çekmeyi baĢarmıĢtım. Asansör geldi. Kabine girdik ve Christian üzerinde “G" yazan düğmeye bastı. „Pekâlâ,” derken kıpkırmızıydım. Bunu nasıl söylemeli? "KateTe konuĢmam gerek. Seks hakkında çok sorum var ve sen iĢin fazlasıyla içindesin. Bunlan yapmamı istiyorsan ben nasıl?.." Doğru kelimeleri bulmaya çalıĢarak duraksadım. “Elimde referans alacak hiçbir Ģey yok.” Gözlerini çevirdi. *ĠUa konuĢman gerekiyorsa konuĢ." Sesi sıkkındı. “Elliot a hiçbir K*yd*n bahsetmeyeceğinden emin ol." iması karĢısında tüylerim diken diken oldu. Kale öyle bin değil. “Kate öyle bir Ģey yapmaz; ve ben de onun Elliot hakkında söylediği herhangi bir Ģeyi sana söylemezdim." diye hızla ekledim. Christian usulca, “Fark Ģu ki, ben Elliot‟ın seks hayatı hakkında bilgi calıibi olmak istemiyorum." diye mırıldandı. “Elliot meraklı flfln tekidir. Ama sadece su ana kadar yaptıklarım konusunda konuĢabilirsin.*' diye uyardı. “Sana yapmak istediklerimi bilse, Kat* 1 büyük olasılıkla hayalarımın canına okur." Bunu o kadar yumuĢai bir sesle eklemiĢti ki duymam gerektiğinden emin olamadım. Tamam." diye kolayca kabul ettim ve rahatlayarak gülümsedim. Katei Christian‟m havalarıyla bir arada düĢünmek, üzerini durmak isteyeceğim bir Ģey değildi. Dudakları yukan kıvrıldı ve kafasını salladı. ‟„Ġtaatini ne kadar çabuk alırsam o kadar iyi olacak; o zaman bütün bunlara bir son verebiliriz," diye mırıldandı. “Bütün bunlara son vermek miT “Bana kafa tutmana." Uzandı, çenemi avucunun içine aldı ve asansörün kapısı tam açılırken, dudaklanma tatlı bir öpücük kor. durdu. Elimi tuttu ve beni yer altı garajına doğru yürütmeye baĢla d; Ben ve ona kafa tutmak... Nasıl? Asansörün yakınında 4X4 Audi yi görebiliyordum, ama anahtarlığını doğrulttuğu zaman öterek açılan ve ıĢıklan yanan, göstenĢh siyah bir spor araba oldu. Üzerinde sadece bir fularla kaputun üstüne yatan uzun bacaklı bir sarıĢının yakıĢacağı türde bir arabayd: Kuru bir sesle. “Güzel araba," diye mırıldandım. Bana baktı ve sırıttı. “Biliyorum," dedi ve kısacık bir an için, tatlı, genç ve kaygım Christian geri geldi. Kalbim ısınmıĢtı. Çok heyecanlıydı. Erkekle ve oyuncakları. Gözlerimi çevirdim, ama gülümsememi bastıranı: yordum. Bana kapıyı açtı, arabaya bindim. Vay canına... alçaktı Rahat bir tavırla arabanın etrafım dolaĢtı ve uzun cüssesini zarafet* yanımdaki koltuğa sığdırdı. Bunu nasıl yapıyor? “Bu ne tür bir orobaT “Audi R8 Spider. Güzel bir gün. üstünü açabiliriz. ġurada № yerde bir beyzbol Ģapkası olacak. Aslında iki tane olmalı." Torp*^- gözünü iĢaret etti. **Ve istersen güneĢ gözlükleri de var." Kontağı çevirdi ve motor arkamızda gürledi. Çantasını tuklanmızın arasındaki boĢluğa yerleĢtirdi, bir düğmeye basu tavan yavaĢça toplanarak açıldı. Bir düğmeyi çevirmesiyle Brvce Springsteen‟in .sesi etrafımızı sardı. "Bruce‟u sevmemek olmaz.‟‟ Bana sırıtarak bakıp arabayı park alanından çıkardı ve kapının kalkması için durduğumuz dik rampaya sürdü. Ve sonra Seattle‟m parlak mayıs sabahındaydık. Torpido gözüne uzandım ve beyzbol Ģapkalannı çıkardım. Mariners. Beyzbol seviyor muydu? ġapkalardan birini ona uzattım, taktı. Ben de saçlanmı benimkinin arkasından geçirip siperliği aĢağı kadar çektim. Sokaklarda yol alırken, insanlar bize bakıyordu. Bir an ona baktıklarını düĢündüm... ve sonra çok paranoyak bir parçam, insan• lann. son iki saattir neler yaptığımı bildikleri için bana baktıklannı düĢünmeye baĢladı. Ama sonunda araba yüzünden olduğunu fark ettim. Christian bakıĢlardan habersiz, düĢüncelere dalmıĢ gibiydi. Trafik açıktı ve kısa süre sonra, saçlanmızı okĢayan rüzgâr altında. Interstate 5‟ten güneye doğru yol alıyorduk. Bruce ateĢlenmek ve arzusu hakkında bir Ģarkı söylüyordu. Ne kadar yerin- deydi. Sözleri dinlerken kızardım. Christian bana bakıyordu. Ray Banlerini taktığı için, ne hissettiğini göremivordum. Ağzı hafifçe büküldü ve uzattığı elini dizimin üstüne yerleĢtirip hafifçe sıktı. Nefesim kesilmiĢti. “Aç mısın?” diye sordu. Yemeğe değil. "Sayılmaz.” Ağzı düz bir çizgi halini aldı. "Bir Ģeyler yemelisin. Anastasia.” diye çıkıĢtı. “Olympia vakıanda harika bir yer biliyorum. Orada dururuz." Dizimi bir kez daha aktıktan sonra elini tekrar direksiyona götürdü ve gaza bastı. Koltuğunda arkaya yapıĢtım. Tannm, bu araba gerçekten gidebiliyordu. ^»anm ortasında ahĢap bir kulübe olan restoran küçük ve samimiydi. Dekor rustikti: toplama sandalyeler ve masalar, pamuklu kumaĢtan örtüler, küçiik vazolarda yaban çiçekleri. Kapının üstünde YABAN MUTFAĞI yazıyordu. “Buraya gelmeyeli uzun zaman oldu. Seçme Ģansımız yok. ne yakalamıĢlarsa, ne toplamıĢlarsa onu piĢirirler.” Yapay bir korkuyla kaĢlarını kaldırınca, kahkaha attım. Garson içki sipariĢlerimizi aldı Christiani görünce kızarmıĢtı. Sarı uzun perçemlerinin arkasına gizlenerek göz temasından kaçmıyordu. Onu beğeniyordu. Yalnu ; değilim! “Ġki kadeh Pinot Grigio," dedi Christian otoriter bir sesle. Si* j nirlenerek dudaklarımı büzdüm. “NeT diye çıkıĢtı. “Ben diyet kola istiyordum,” diye fısıldadım. Gri gözleri kısıldı, kafasını salladı. Tinot Grigio düzgün bir Ģaraptır ve Ģansımıza ne yemek çıkara onunla iyi gidecek,” dedi sabırla. “ġansımıza ne çıkarsa mı?' “Evet.” Göz alıcı kafa*yana*yatık gülümsemesiyle bakınca, midem dalağımın üstüne sıçradı. MuhteĢem gülümsemesini ona geri yansıtmamak elimde değildi. “Annem senden hoĢlandı.” dedi kuru bir sesle. “Gerçekten mir Sözleri zevkten kızarmama neden olmuĢtu "Ah, evet. Her zaman gey olduğumu düĢünmüĢtür." Ağzım açıldı ve röportajdaki... o soruyu anımsadım. Ah, hayıf“Neden gey olduğunu düĢünüyorduk “Çünkü beni hiçbir kızın yanında görmedi.” “Ah, Ģu on beĢ taneden biriyle bile mi?* Gülümsedi. “Hatırlıyorsun. On beĢ tanenin hiçbiriyle." "Ah.” Usulca, “Biliyorsun, Anastasia, bu benim için de bir ilkler h*fJ sonu oldu " dedi. “Öyle mir “Kimseyle birlikte* uyumamıĢ, kendi yatağımda seks yapmamıĢ ve hiçbir kızı Charlie Tangoyla uçurmamıĢ, hiçbir kadını annemle tanıĢtırmamıĢım!. Bana ne yapıyorsun böyleT* Gözleri yanıyor, yoğunlukları nefesimi kesiyordu. Garson Ģarap kadehlerimizle geldi ve hızlı bir yudum içtim. Bana içini mi döküyordu yoksa gündelik bir gözlemde mi bulunuyordu? “Bu hafta sonundan gerçekten keyif aldım." diye mınldandım. Gözlerini bir kez daha kıstı. *0 dudağı ısırmayı kes.” diye homurdandı. “Ben de." diye ekledi Dikkatimi bana gönderdiği yoğun, yakıcı ve seksi bakıĢtan uzaklaĢtırmak için. “Vanilya seks nedir?" diye sordum. Güldü. „Dosdoğru seks. Anastasia. Oyuncak yok. ekleme yok." Omuz silkti. "Biliyorsun, Ģey... aslında bilmiyorsun, ama anlamı bu." "Ah.” Oysa ben bizim yaptığımızın, tepesinde viĢne Ģekerlemesi olan çikolata dolgulu brownie seksi olduğunu sanıyordum. Ama hey. ben ne biliyordum ki? Garson bize çorba getirdi, ikimiz de biraz Ģüpheyle baktık. Garson dönüp hıĢımla mutfağa dönmeden once. “Isırgan otu çorbası.” diye açıkladı. Christian‟ın onu görmezden gelmesinden hoĢlandığını sanmıyordum. Çorbadan çekingen bir yudum aldım. Çok lezzetliydi. Rahatlama hissiyle, Christiania aynı anda birbirimize baktık. Kıkırdadım. Christian baĢını yana yatırdı. “Çok hoĢ bir ses bu,” diye mırıldandı. Merakım uyanarak. “Neden daha önce hiç vanilya seks yapmadın? Her zaman... Yani... Ģey. her zaman, o yaptığını mı yapıyordun?" diye sordum. BaĢını ağır ağır salladı. “Sayılır.” Sesi temkinliydi. KaĢları kısa bir süreliğine çatıldı; içsel bir mücadeleye girmiĢ gibi görünüyordu. Sonra kararını vermiĢ halde, kafasını kaldırdı. “On beĢ yaĢındayken, annemin arkadaĢla* °adan biri beni boĢtan çıkardı.“ “Ah.” Lanet olsun, çok küçük bir yaĢtı. “Çok özel zevkleri vardı. Altı yıl boyıınca onun itaatkârı oldum* Omuz silkti. "Ah." Bu itirafı karĢısında beynim donmuĢ, iĢlemez hale gelmiĢti “Yani ne demek olduğunu biliyorum. Anastasia." Gözlen anlayıĢla parlıyordu. Herhangi bir ses çıkarmayı baĢaramayarak durdum. Bilinçaltıc bile sessizleĢmiĢti. “Yani seksle tanıĢmam sıradan değildi.” Merakım beni zorluyordu. „'Yani üniversitede kimseyle çıkmadın?” “Hayır.” Vurgulamak için kafasını salladı. Kâselerimizi almaya gelen garson, konuĢmamızı kısa bir kesintiye uğrattı. O uzaklaĢmea. “Neden?* diye sordum. Küçümseyici bir gülümsemeyle baktı. “Gerçekten bilmek istiyor musun?” “Evet" “Ġstemedim. Tek istediğim ve ihtiyaç duyduğum oydu. He- aynca, canıma okurdu.” Sevgiyle gülümsedi. Ah, bu kadar bilgi çok fazla... Ama daha fazlasını istiyordur: “Annenin arkadaĢı olduğuna göre, kaç yaĢındaydı?” Sırıtarak. “Bunu yapmamayı akıl edecek kadar büyüktü.” “Onu hâlâ görüyor musun?” “Evet” “Peki hâlâ... Ģey..." Kızardım. “Hayır.” Kafasını salladı ve bana anlayıĢlı bir ifadeyle gülümsedi. “Çok iyi bir arkadaĢ.” “Ah, annen biliyor mu?” Bana bir aptal-olma bakıĢı attı. "Elbette hayır.” Garson geyik etiyle döndü, ama iĢtahım kaçmıĢtı. Ne itiraftı ama. Ġtaatkâr Christian... Ixinet olsun. Pinot Grigio'danbııyükbir yudum aldım. Elbette haklıydı, çok lezzetliydi. Tannm. bütün bu açıklamalar, düĢünecek ne çok Ģeyim olmuĢtu. Bunlan kafamda iĢlemek için zamana ihtiyacım vardı: yalnız kalınca, dikkatim varlığıyla dağıtmazken. O kadar baskın, öylesine alfa erkeğiydi ki. Üstelik Ģimdi denkleme bu bombayı atmıĢtı. Nasıl bir Ģey-olduğunu biliyor. “Ama tam zamanlı değildi?” Kafam karıĢmıĢtı. “ġey. her ne kadar onu sürekli görmesem de öyleydi. Zordu. Sonuçta önce lisede, sonra üniversiteydim. Yemeğim ve. Anastasia.“ "Gerçekten aç değilim. Christian.” Açıkladığın sır baĢımı döndürmeye devam ediyor. Ġfadesi sertleĢti. "Ye." dedi sessizce. Fazla sessizce. Gözlerimi ona diktim. Ergenliğinde cinsel istismara uğramıĢ bu adamın sesi fazla tehditkârdı. Usulca, “Bana bir dakika verir misin?" diye mırıldandım. Gözlerini kırpıĢtırdı. 'Tamam," dedi ve yemeğini yemeğe devam etti. Ġmzayı atarsam böyle olacaktı demek. Bana emir verip duracaktı. KaĢlanmı çattım. Bunu istiyor muyum î Çatal bıçağıma uzandım ve geyik etinden bir deneme lokması kestim. Çok lezzetliydi. “ġeyimiz... iliĢkimiz böyle mi olacak?" diye fısıldadım. “Senin bana emirler yağdıracağın bir iliĢki?‟ Ondan tarafa bakamıyordum. “Evet,” diye mırıldandı. “Anladım.” “Ve dahası, bunu yapmamı isteyeceksin." diye eklerken sesi alçaktı. Bundan samimiyetle Ģüpheliyim. Geyik etinden bir dilim daha «*ip ağzıma götürdüm. "Büyük bir adım,” diye mırıldandım ve lokmamı yedim. “Öyle. 4‟ Gözlerini yumdu ve kısa bir süre öyle kaldı. Tekrar Çığında, gözleri iri ve ciddiydi. “Anastasia, iç sesini dinlemelisin. AraĢtırmanı yap. kontratı oku. Her yönünü tartıĢmaya açığım. Onçerinde konuĢmak istersen, cumaya kadar Portland da olacağım' Kelimeler ağzından hızla dökülüyordu. “Beni ara. Belki de bir akĢam yemeği yeriz. Mesela çarĢamba? Bu iĢin yürümesini gerçekten istiyorum. Aslında hiçbir Ģeyi bu iĢin yürümesini istediğim kadar istemedim.” Yakıcı samimiyeti, arzusu gözlerine yansıyordu. Anlamadığım temel olarak buydu. Neden ben? Neden o on beĢ kiĢiden herhanp biri değil? Ah. hayır. Yoksa ben de bu mu olacaktım? Bir sayı? On altı kiĢiden biri? “On beĢinciye ne olduk deyiverdim. ġaĢkınlık içinde kaĢlarını kaldırdı, sonra kaderine boyun eğmi* gibi kafasını salladı. “Pek çok Ģey. Ama iĢin özü..." Duraksadı. Doğru sözcükler bulmak için debelendiğini düĢündüm. “Uyumsuzluk." Omuz silkti “Ve benim seninle uyumlu olabileceğimi düĢünüyorsun?” “Evet." “Artık hiçbiriyle görüĢmüyor musun?" “Hayır, Anastasia, görüĢmüyorum. ĠliĢkilerimde tek eĢliyimdir ‟ Ah, iĢte bu önemli bir haber. “Anlıyorum." "AraĢtırmanı yap. Anastasia.” Çatal bıçağımı bıraktım. Daha fazla yiyemeyecektim. “Hepsi bu mu? Bu kadar mı yiyeceksin?“' Onaylayarak baĢımı salladım. Yüzünü buruĢturdu, ama hiçbir Ģey söylememeyi seçti. Rahat bir nefes aldım. Bu yeni bilgi yüzünden midem yanıyor, Ģarap yüzünden biraz baĢım dönüyordu Tabağındaki her Ģeyi silip süpürmesini seyrettim. Kurt gibi yiyordu Böyle müthiĢ bir fiziği korumak için egzersiz yapıyor olmalıydı. Pijamalarının kalçalarından sarkıĢının davetsiz görüntüsü zihnini canlandı. Görüntü büsbütün dikkat dağıtıcıydı. Rahatsız bir kıvrandım. Kafasını kaldınp bana bakınca kızardım. „ġu anda nc düĢündüğünü öğrenmek için her Ģeyi verirdim." diye mırıldandı. Ġyice kızardım. Bana muzip bir gülümsemeyle baktı. Tahmin edebiliyorum.” diye takıldı. "Aklımı okuyamadığına seviniyorum." “Aklını hayır. Anastasia, ama vücudunu dünden beri gayet iyi lanıroldum." Sesi manidardı. Bir ruh halinden diğerine nasıl böyle hızla geçebiliyordu? O kadar değiĢkendi ki. Ona ayak uydurması güçtü. Garsona iĢaret ederek hesabı istedi. Ödedikten sonra ayağa kalktı ve elini uzattı. “Gel." Elimi tutup beni tekrar arabaya götürdü. Bu ten tene tema?, normalliği ve mahremliğiyle. ondan o kadar beklenmeyecek bir Ģeydi ki. Bu sıradan ve Ģefkatli jesti, o odada. Kırmızı Acı Odasında yapmak istedikleriyle bağdaĢtıramıyordum. Olympia ile Vancouver arasındaki yol boyunca sessizdik: her ikimiz de kendi düĢüncelerimize dalmıĢtık. Dairemin önüne park ettiğimizde saat beĢti. IĢıklar yanıyordu. Kate evdeydi demek. Hiç Ģüphesiz toplanmakla meĢguldü; tabii eğer Elliot hâlâ orada değilse. Christian motoru kapattı ve ondan ayrılmam gerektiğini fark ettim. Ġçeri gelmek ister misinT diye sordum. Gitmesini istemiyordum. Birlikte geçireceğimiz zamanı uzatmak istiyordum. “Hayır, yapmam gereken iĢler var." demekle yetindi. Bana bakarken. ifadesini anlamak güçtü. Ellerime baktım ve parmaklarımı birbirine kenetledim. Birden duygusallaĢmıĢtım. Gidiyordu. Uzanıp ellerimden birini tuttu ve usulca ağzına götürerek elimin üst kısmını öptü. Ne eski moda ve tatlı bir jestti. Yüreğim ağzıma gelmiĢti. “Bu hafta sonu için teĢekkürler. Anastasia. Gerçekten... en iyisiydi. ÇarĢamba? Seni iĢten ya da baĢka bir yerden alınm" “ÇarĢamba,” diye fısıldadım. Elimi bir кег dalıa öptü ve kucağıma geri bıraktı. Arabadan indi. ®*°inı tarafıma dolaĢıp yolcu kapısını açtı. Neden böyle birden terk edilmiĢ gibi hissetmiĢtim kendimi? Gırtlağıma bir yumru oturdu Beni böyle görmesine izin vermemeliydim. Yüzüme bir gülümsere« yerleĢtirerek arabadan indim. Kate‟le yüzleĢmem gerektiğini bile- n*k ve Kate‟le» yüzleĢmekten nefret ederek yoldan yukarı yürüdüm Yolun yansında durup ona baktım. Kendimi, Çene yukarı, Steek diye azarladım. “Ah, bu arada, üzerimde senin iç çamaĢırın var.” Ona küçuîc bir gülümseme gönderirken, görebilsin diye, üzerimdeki baksınn lastiğini yukan çektim. Christian‟ın ağzı Ģokla açılmıĢtı. Ne harika bir tepkiydi. Ruh halim o anda değiĢti ve için için, zıplayıp havayı yumruklama isteği duyarak eve girdim. EVET! Ġçimdeki tanrıça heyecan içindeydi. Kate oturma odasında kitaplarını sandıklara yerleĢtirmek!« meĢguldü. “Döndün demek. Christian nerede? Nasılsın?‟ Sesi hararetli, kaygılıydı ve daha ben merhaba diyemeden, yanıma sıçrayıp omuı- lan mı kavrayarak dikkatle yüzümü incelemeye koyuldu. Lanet olsun... Kate‟in ısrarıyla baĢ etmem gerekecekti ve konuĢamayacağımı söyleyen, imzalı, yasal bir evrak elimi kolumu bağlıyordu. Bu sağlıklı bir kanĢım değildi. “Ee, nasıldı? Aklımı senden alamadım. Tabü Elliot gittikten sonra.” Muzip bir ifadeyle sırıttı. EndiĢesi ve yakıcı merakı karĢısında gülümsemeden durama dım, ama birden utanmıĢtım. Kızardım. Çok özeldi. Her Ģeyiyk Christian m sakladıklarım görmek ve bilmek. Ama ona bazı detayla vermek zorundaydım; yoksa beni rahat bırakmayacaktı. Kendimi ele veren mahcup gülümsememi gizlemeye çalıĢarak usulca. “Ġyiydi. Kate. Çok iyiydi, sanınm.“ dedim “Sanınm mı?” özür diler gibi omuz silktim. “KarĢılaĢtıracak bir verim değil mi?* “Seni boĢalttı mı?‟ Lanet olsun. O kadar dobraydı ki. Kıpkırmızı kesildim. "Evet.” diye geveledim. Kate beni kanepeye çekti, oturduk. Ellerimi sıkıca tuttu “Bu iyi." Bana hayretle bakıyordu. “Ġlk defandı. Vay canına. Christian ne yaptığım gerçekten biliyor olmalı." Ah. Kate, bir bilsen. "Benim ilk defam korkunçtu." diye devam ederek, uzgun bir komik surat yaptı. “Ah?" ĠĢte bu ilgimi çekmiĢti. Daha önce hiç açığa vurmadığı bir Ģeydi. “Evet. Steve Patrone. Lise, penissiz sporcu." Ürperdi. “Çok sertti. Hazır değildim. Ġkimiz de sarhoĢtuk. Bilirsin, tipik mezuniyet sonrası ergen felaketi. Iykkk. Bir deneme daha yapmaya karar vermem aylarımı aldı. Ve onunla, yüreksiz bay harikayla değil. Çok gençtim. Beklemekle doğru olanı yaptın." “Kate. kulağa berbat geliyor." Kate hüzünlü görünüyordu. “Evet. BirleĢmeyle ilk orgazmımı yaĢamam neredeyse bir yılımı aldı ve sen.. . ilk defada yaĢadın, öyle mi?* Utangaç bir tavırla baĢımı salladım. Ġçimdeki tanrıça yüzündeki sinsi ve kendi kendini tebrik eden gülümseme dıĢında, son derece ağırbaĢlı bir tavırla bağdaĢ kurmuĢ oturuyordu. “Bekâretini kıçıyla dirseğini birbirinden ayırt edebilen birine vermene sevindim." Göz kırptı. Onu bir daha ne zaman göreceksin?* “ÇarĢamba. AkĢam yemeği yiyeceğiz." “Ondan hâlâ hoĢlanıyor musun, peki?' “Evet. Ama Ģeyden emin değilin..., gelecekten.‟ “Neden?" “O karmaĢık biri, Kate. Bilirsin iĢte. Benimkinden çok farklı bir dünyada yaĢıyor.” Büyük bahane. Ġnandırıcıydı da. Kır nun ,4cı var ve beni seks kölesi yapmak istiyor dan çok daha iyiydi. "Ah, lütfen. Parayı karıĢtırma. Ana. Ellıot. Christian m biriyle ^«asının sıra dıĢı olduğunu söyledi." “Öyle mi?“ Sesim birkaç oktav yükselmiĢti. Kendini fazla ele veriyorsun, Stcelc! Bilinçaltını uzun. sı«b parmağını sallayarak bana baktı, sonra çok fazla Ģey anlatırca Christianen beni dava edebileceğini hatırlatmak için adaletin te- razisine dönüĢtü. Ha... Ne yapacaktı? Bütün paramı mı alacaktı? “AraĢtırmamın" geri kalan kısmını yaparken. Google‟da gizlilik ar., taĢmanı ihlalinin yaptırımlarını taratmayı unutmamalıydım. Olcu' ödevi almıĢ gibiydim. Belki not bile alırdım. Bu sabahki banyo deneyinden aldığım Ayı hatırlayıp kızardım. “Ana, ne oldu?" “Christianen söylediği bir Ģeyi hatırladım, o kadar." Kate sevecen bir sesle, “Farklı görünüyorsun." dedi. “Farklı hissediyorum. Biraz sızlıyor," diye itiraf ettim. “Sızlıyor mu?” “Biraz“ Kızardım. Alaycı bir tiksintiyle. “Benimki de öyle. ġu erkekler.” detli “Hayvanlar." Ġkimiz de güldük. “Senin de mi sızlıyor?” dedim. “Evet... AĢın kullanımdan“ Kıkırdadım. Kıkırdamam geçince, “Haydi bana aĢın kullanıma Elliot tar. bahset,” dedim. Barda sırada beklediğim zamandan bu yana il* kez gevĢediğimi hissediyordum. Bütün bunlan baĢlatan telefoc konuĢmasından. Bay Gre^e uzaktan uzağa hayranlık besledi zamandan bu yana. Mutlu, karmaĢıklıktan uzak günler. Kate kızardı. Aman Tanrım... Katherine Agnes Kavanagh kar Ģımda Anastasia Rose Steele‟e dönmüĢtü. Bana bir ceylan bakıĢı atu Daha önce bir erkekle ilgili böyle bir tepki verdiğini görmemiĢtir* Ağzım bir kanĢ açık kalmıĢtı. Kate nerede? Ona ne yaptın! “Ah, Ana,” diye ağzından kaçırdı. “O. o kadar... her Ģey ki w biz Ģeyde... ah... gerçekten iyi.” Ġki kelimeyi bir araya getirini zorlanıyordu. Çok kötü çarpılmıĢtı. “Bence bana ondan hoĢlandığın» söylemeye çalıĢıyorsun." Deli gibi sırıtarak baĢını salladı. “Ve cumartesi onu göreceğim. TaĢınmamıza yardım edecek.' Ellerini kavuĢturdu, kanepeden fırlayıp parmak uçlarında pencereye gitti TaĢınma. Lanet olsun. Ben. etrafımızdaki paketleme kolilerine rağmen, o iĢi tamamen unutmuĢtum. Takdirle. "Çok yardımsever bir davranıĢ," dedim. Onu da tanıyabilecektim. Belki de garip, rahatsız edici ağabeyi konusunda daha fazla ipucu sağlayabilirdi. “Dün gece ne yaptın?" diye sordum. Kafasını yana eğdi ve kaĢ- lannı seni-aptalne-yaptık-sanıyorsun der gibi kaldırdı. "Üç aĢağı beĢ yukarı sizi yaptığınızı. Gerçi biz önce akĢam yemeği yedik.” Sınttı. “Sen gerçekten iyi misin? Biraz sersemlemiĢ görünüyorsun." ^SersemlemiĢ hissediyorum. Christian çok yoğun biri." "Evet, nasıl olabildiğini gördüm. Ama sana karĢı iyi miydi? Onu temin etmek için. “Evet,‟* dedim. “Gerçekten çok acıktım Bir Ģeyler piĢireyim mi?” Kafasını salladı ve sandığa koymak için iki kitap daha aldı. *On dört bin dolarlık kitaplarınla ne yapmak istiyorsun?“ diye sord«. *Ona iade edeceğim" „Gerçekten mi?‟ “Gerçekten fazla büyük bir hediye. Kabul edemem, hele Ģimdi." Katee sırıttım, baĢını sallayarak onayladı. “Anlıyorum. Sana birkaç mektup geldi ve Jose saat baĢı anyor. S*8» Çok mutsuz geliyordu.” „Aranm," diye geçiĢtirdim. Katee Jose den bahsedersem onu ^ ÇĠ| yerdi. Mektupları yemek masasının üstünden toplayıp aç- baĢladım. „Hey, mülakatlarım var. Önümüzdeki haftadan sonraki hafta, ^tle'da, stajyer yerleĢtirmeleri için." “Hangi yayıneviyle?* “Ġkisiyle de!" “Not ortalamanın kapıları açacağını söylemiĢtim. Ana." Elbette Kate'in The Seattle Times la ayarlanmıĢ bir stajyerliği vardı. Babası binlerini tanıyan binlerini tanıyordu. “Elliot gitmen konusunda ne hissediyor?" diye sordum. Kate mutfağa girdi ve bu akĢam ilk kez kederli görünüyordu. “Anlıyor. Bir yanım gitmek istemiyor, ama birkaç hafta güneĢin altında yatma fikri çok cazip. Aynca. annem ısrar ediyor. Bu. Et han ve ben ücretli çalıĢma dünyasına doğnı yola çıkmadan önce, son gerçek aile tatilimiz olacak.*‟ Ben Amerika BirleĢik Devletlerinden hiç ayrılmamıĢtım ve Kate. anne babası ve kardeĢi Ethan‟la birlikte, iki koca hafta için Barbados‟a gidiyordu. Yeni dairemizde Kate‟siz kalacaktım. Tuhaf olacaktı. Ethan geçen yıl mezun olmasından bu yana dünyayı dolaĢıyordu. Kısa bir an. tatile çıkmadan önce onu görür müyüm acaba diye merak ettim. Öyle tatlı biriydi ki. Telefonun çalmasıyla düĢüncelerimden sıyrıldım. “Jose olmalı.” Ġç geçirdim. Onunla konuĢmam gerektiğini biliyordum. Telefonu kaptım. “Selam." “Ana, dönmüĢsün!" Jose büyük bir rahatlamayla haykırdı. “Belli ki." Sesimden alaycılık akıyordu ve telefona gözleri®* çevirdim. Kısa bir an sessiz kaldı. “Seni görebilir miyim? Cuma gecesi için özür dilerim. SarhoĢtum. Ve sen... Ģey, Ana, affet beni." *Tabü ki. Seni affediyorum, Jose. Bir daha yapma, yeter. San* karĢı o tür duygulanm olmadığım biliyorsun.*‟ Hüzünlü, ağır bir iç geçirdi. "Biliyorum, Ana. Ben sadece, seni Öpersem, duvgulannı değiĢtirebilirim sandım." “Jose seni kalpten seviyorum ve benim için çok önemlisin. Hiç sahip olmadığım ağabey gibisin. Bu değiĢmeyecek. Bunu biliyorsun." Onu hayal kırıklığına uğratmaktan nefret ediyordum, ama gerçek buydu. "Yani artık onunla birlikte misin?" Sesi küçümseme doluydu. "Jose. ben kimseyle birlikte değilim." “Ama geceyi onunla geçirdin." “Bu seni ilgilendirmez!" "Mesele para mı?” Cüreti karĢısında afallayarak, “Jose! Bu ne cüretf diye bağırdım. “Ana." diye sızlandı ve aynı anda özür diledi. ġu anda dar kafalı kıskançlığıyla uğraĢacak durumda değildim. Ġncindiğini biliyordum, ama tabağım Christian Grey‟le dolup taĢıyordu zaten. “Belki yann bir kahve falan içebiliriz. Seni aran m." UzlaĢmacı davranıyordum. O benim arkadaĢımdı ve onu çok severdim. Ama Ģu anda buna ihtiyacım yoktu. “O zaman yann. Ararsın değil mi?” Sesindeki umut kalbimi burktu. “Evet... iyi geceler. Jose." Cevabını beklemeden telefonu kapattım. Katherine elleri kalçalarında. “Bu da neyin nesiydi bovleT dedi. Dürüstlük politikasını benimsemeye karar verdim. Her zamankinden daha zorlu görünüyordu. “Cuma günü bana asıldı.” “Jos£ mi? Ve Christian Grey? Ana feromonlann fazla mesai yapıyor olmalı. O aptalın aklı neredeydi acabaT Tiksintiyle baĢını salladı ve sandık toplama iĢine geri döndü. Kırk beĢ dakika sonra, ev vapınu spesiyalitem lazanva için toplanma iĢine ara verdik. Kate bir ĢiĢe Ģarap açtı; kutulann ara- ^da yemek yiyerek, ucuz Ģarabı kafamıza dikerek ve TV deki *Kmalıklân izleyerek oturduk. Normallik buydu. Son kuk sekiz saatlik deliliğin üstüne, o kadar lıoĢ ve yere indiriciydi ki. 0zama* diliminin ilk telaĢsız, azarlaması/ ve huzurlu yemeğini yiyordua Christian in yemekle sorunu ne? Kate tabakları kaldırırken bon d? oturma odasını toplama iĢini bitirdim. Geriye kanepe, televizyona yemek masası kalmıĢtı. BaĢka neye ihtiyacımız olabilirdi ki?Sad«* mutfak ve yatak odalarımızın toplanması kalmıĢtı ve önümüzd? koca bir hafta vardı. Telefon bir kez daha çaldı. Elliot arıyordu. Kate bana göz kırçu ve on dört yaĢındaymıĢ gibi yatak odasına kaçtı. Tören konuĢmasa yazması gerektiğini biliyordum, ama görünüĢe bakılırsa Elliot daha önemliydi. Bu Grey erkeklerinde ne vardı? Onları böyle dikkat dı ğıtıcı. tamamen zapt edici ve dayanılmaz kılan neydi? ġarabımda: büyük bir yudum daha aldım. TV kanallarım dolaĢtım, ama için için, iĢi ertelemeye çaktığımın farkmdaydım. O kontrat, çantamın yan tarafında pariık kırmızı bir delik açmak üzereydi. Bu akĢam okuyacak gücüm ve donanımım var mıydı? BaĢımı ellerimin arasına aldım. Jose ve Christian. her ikis de benden bir Ģeyler istiyorlardı. Jose yle baĢ etmesi kolaydı. Ab* Christian... Christiani ele almak ve anlamak, beni aĢan.bambaĢka bir olaydı. Bir yanım kaçıp saklanmak istiyordu. Ne yapacaktık Yakıcı gri gözleri ve dumanı tüten yoğun bakıĢları gözümde otlanırken vücudum kasıldı, inledim. Burada bile değildi ve be: tahrik olmuĢtum. Konu sadece seks olamazdı, değil mi? Bu kahvaltıdaki nazik ĢakalaĢmasını, helikopter gezisine sevinme®- onu neĢelendirmesini, piyano çalıĢım, tatlı, içli ve ah-çokhüzün-'müziği hatırladım. Çok karmaĢık bir insandı. Ve Ģimdi nedeni konusunda bir f-fr* sahiptim. Ergenliğinden mahrum edilmiĢ, kötü kalpli Bayan Ro*** son figürünün cinsel tacizine uğramıĢ genç bir adamdı. Vaktin^ çok önce büyümesine ĢaĢmamalıydı. BaĢından geçenleri düĢünül kalbim hüzünle doldu. Tam olarak ne olduğunu bilmek için naiftim. ama araĢtırma biraz ıĢık tutmalıydı. Gerçekten bil^ istiyor muydum? Hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığım bu dünyayı keĢfetmek istiyor muydum? O kadar buvUk bir adımdı ki. Onunla tanıĢmasaydım hâlâ tatlı, mutlu bihaber halimde olacaktım. Aklım dün geceye ve bu sabaha ve yaĢadığım inanılmaz, Ģehvetti cinselliğe kaydı. Buna veda etmek istiyordum. Bilinçaltını. Hayır! diye haykırdı, içimdeki tannça. onunla sessiz, Zen'e özgü bir fikir birliği içinde, kafasını sallıyordu. Kate. ağzı kulaklarında, oturma odasına geri döndü. Belki de âĢık olmuĢtu. Ona ağzım açık bakakalmıĢtım. Daha önce hiç böyle davranmamıĢtı. “Ana. ben yatıyorum. Çok yorgunum." “Ben de. Kate.” Beni kucakladı. Tek parça halinde dönmene sevindim.” Özür diler gibi, usulca ekledi. 'Christian‟da bir Ģey var." Ona küçük, güven veren bir gülümsemeyle bakarken, içimden. Nereden biliyor, diye geçiriyordum. ĠĢte bu yüzden, ĢaĢmaz önsezisi sayesinde harika bir gazeteci olacaktı. Çantamı alıp kayıtsız adımlarla yatak odama yürüdüm. Son günün cinsel içerikli gayretinden ve karĢı karĢıya olduğum uç noktada ikilemden bitkin düĢmüĢtüm. Yatağıma oturdum ve kahverengi zarfı Çantamdan dikkatle çıkanp elimde defalarca çevirdim. Christian'ın ahlaksızlığının boyutunu Öğrenmeyi gerçekten istiyor muydum0 öylesine göz korkutucuydu ki. Derin bir nefes aldım ve yüreğim ağzımda, zarfı yırtıp açtım. BÖLÜM ON BĠR Zarfın içinde bir yığın kâğıt vardı. Kalbim deli gibi çarpnu;-. sürdürürken kâğıtları çekip çıkardım ve arkama yaslanıp okumaya baĢladım. KONTRAT .2011 tarihinde hazırlanmıĢtır. TARAFLAR Bay CHRISTLAN GREY. 301 Escala, Seattle. \VA 98889 (“Hâkim”) Bayan ANASTASIA STEELE, 1114 SW Green Sokağı. Daire 7, Haven Heights, Vancouver. WA 98888 (“Ġtaatkâr”) TARAFLAR 1 AĢağıdaki maddelerin. Hâkim ve Ġtaatkâr arasındaki bağlayıcı kontratın Ģartlan olduğunu kabul ederler. TEMEL ġARTLAR 2 Bu kontratın temel amacı Ġtaatkâr ın Ģehvetini ve sınırlarını. ihtiyaçlarına, sınırlarına ve sağlığına saygı d“' yularak güvenle keĢfetmesidir. 3 Hâkim ve Ġtaatkâr, bu kontrat Ģartlan altında yajaıt1" her Ģeyin rızayla ve gizli olacağını ve bu kontratla sabitlen#1 fikir birlieinp vjınlmıe cmırlarfl vp fniveıtlik prosedürlen0** ("BaĢlangıç Tarihi' tabi olacağını kabul ederler. Ek limitler ve güvenlik prosedürleri özerinde yazılı olarak anlaĢılabilir. 4 Hâkim ve Ġtaatkâr. HIV. uçuk ve hepatit dâhil olmak ve bunlarla sınırlı olmamak üzere, cinsel, ciddi, bulaĢıcı va da hayatı tehdit eden hastalıklardan muzdarip olmadıklarını garanti ederler. Bu kontratın süresi ya da uzatılmıĢ süre boyunca (aĢağıda belirtildiği gibi) taraflardan birine bu tür herhangi bir hastalığın teĢhisinin konması ya da farkına varılması durumunda, söz konusu taraf diğerini derhal ve taraflar arasında herhangi bir fiziksel temas öncesinde bilgilendireceğini kabul eder. 5 Yukarıdaki garanti, anlaĢma ve sorumluluklara (ve yukarıdaki Z. Madde altında kabul edilen her tür ek sınır ve güvenlik prosedürüne) bağlılık, bu kontrat için esastır. Her tür ihlal kontratı derhal geçersiz kılacaktır ve taraflar her tür ihlalin sonuçlarından birbirlerine karĢı tam sorumlu olmayı kabul ederler. 6 Bu kontrattaki her Ģey. yukarıdaki 2-5 arası maddelerle sabitlenen temel amaç ve Ģartlar ıĢığında okunmalı ve yorumlanmalıdır. ROLLER 7 Hâkim, Ġtaatkâr ın sağlığından, düzgün eğitilmesinden, rehberliğinden ve disiplininden sorumludur. Bu eğitimin doğasına, rehberliğine ve disiplinine, gerçekleĢtirileceği zaman ve yere, bu kontratta sabitlenen ve yukandaki 3. Madde altında ek olarak kabul edilen anlaĢılmıĢ Ģartlar, sınırlamalar ve güvenliklere tabi olarak Hâkim karar vermelidir. 8 Hâkim'în bu kontratla belirlenmiĢ ya da yukandaki 3. Madde‟ye ek olarak kabul edilmiĢ Ģartlan, sımrlamalan ve güvenlik prosedürlerini yerine getirememesi durumunda, itaatkâr kontratı bir an önce sonlandırmaya ve Hâkinim hizmetini ihbarsız terk etmeye yetkilidir. O Bu hüküm ve yukarıdaki 2*5 maddelerine tabi olarak. Ġtaatkâr. Hâkime her konuda hizmet ve itaat etmek durumundadır. Bu kontratla belirlenmiĢ ya da yukarıdaki 3. Maddeye ek olarak kabul edilmiĢ Ģartlar, sınırlamalar ve güvenlik prosedürlerine tabi olarak Ġtaatkâr, Hâkime sorgusuz ve tereddütsüz talep ettiği her tür zevki sunmalı ve eğitimini, rehberliğini ve disiplinini hangi biçim altında olursa olsun, kabul etmelidir. BAġLANGIÇ VE DÖNEM 10 Hâkim ve Ġtaatkâr bu kontrata. BaĢlangıç Tarihinde, doğasının tamamen farkında olarak girerler ve Ģartlarına istisnasız uyma sorumluluğunu yüklenirler. 11 Bu kontrat. BaĢlangıç Tarihi‟nden itibaren üç takvim ayı boyunca (“Dönem") geçerli olacaktır. Donemin sona ermesiyle, taraflar bu kontrat ve bu kontratın altında yapılan düzenlemelerin tatmin edici olup olmadığı ve her iki tarafın ihtiyaçlarının karĢılanıp karĢılanmadığı hususunda görüĢeceklerdir. Her iki taraf da Ģartlan, ya da altında yaptıklan ayarlamaları, düzenlemelere açık olan bu kontratın uzatılmasını talep edebilir. Böyle bir uzatmada anlaĢılmaması durumunda, bu kontrat sonlanacak ve iki taraf da hayatlanna ayn ayrı devam etmekte özgür olacaklardır. MÜSAĠTLĠK 12 Ġtaatkâr, Dönem boyunca her hafla cuma akĢamlarından pazar öğleden sonraya kadar. Hâkim tarafından belirlenecek zamanlarda CTahsis EdilmiĢ Zamanlar”). Hâkim için müsait olacaktır. Daha fazla tahsis edilmiĢ zaman olup olmayacağı, o duruma mahsus ve karĢılıklı olarak belirlenecektir. 13 Hâkim, Ġtaatkâr‟ı hizmetinden her an ve her sebepte kovma hakkını saklı tutar. Ġtaatkâr, salıverilmesini her an talen edehilir VA Hu tür bir talep sadece Hâkim in bilecep Ģekilde ve sadece Ġtaakâr'ın yukarıdaki 2-5 ve 8 no‟lu Ģartlardaki haklanna tabi olarak sunulabilir. YER 14 Ġtaatkâr. Tahsis EdilmiĢ Zamanlar ve kabul edilmiĢ ek zamanlar süresince. Hâkim taraûndan belirlenmek yerlerde hazır olacaktır. Hâkim, itaatkârın bu amaçla yaptığı her tür masrafın kendisi tarafından karĢılanmasını sağlayacaktır. HĠZMET HÜKÜMLERĠ 15 AĢağıda belirtilen hizmet hükümleri tartıĢılıp kabul edilmiĢtir ve Dönem boyunca, her iki tarafça sadık kalınacaktır. Taraflar bu kontratın Ģartlarının ya da hizmet hükümlerinin kapsamadığı birtakım durumların oluĢabileceğini ve birtakım meselelerin tekrar pazarlık edilebileceğini kabul ederler. Böyle durumlarda, değiĢiklik olarak yeni maddeler önerilebilir. Her tür yeni madde ya da değiĢiklik her iki tarafça kabul edilmeli, belgelenmeli, imzalanmalı ve yukandaki 2 ve 5 no‟lu maddeler altında belirlenen temel Ģartlara tabi olmalıdır. HÂKĠM 15.1- Hâkim her zaman Ġtaatkârın sağlık ve güvenliğim önceliği kabul etmelidir. Hâkim hiçbir zaman Ek 2de de- taylandınlan ya da taraflardan birinin güvensiz kabul ettiği herhangi bir aktiviteye katılmasını talep ya da rica edemez ya da buyuramaz. Hâkim, itaatkâr m hayatında ciddi bir hasara ya da riske neden olacak hiçbir eyleme giriĢmeyecek, giriĢilmesine izin vermeyecektir. 15. Maddenin gen kalan alt maddeleri bu hükme ve yukandaki 2*5 no‟lu maddelerde kabul edilen temel meselelere göre okunmalıdır. 152- Hâkim. Dönem boyunca. Ġtaatkârı, sahiplenmek, hükmetmek ve disiplüıe etmek üzere kendisinin olarak etmektedir. Hâkim. Tahsis Edilen Zamanlarda ya da herhangi bir ek zamanda Ġtaatkâr ın bedenini cinsel olarak ya da sair Ģekillerde uygun gördüğü biçimde kullanabilir. 15.3* Hâkim. Ġtaatkâra kendisine gerektiği gibi hizmet edebilmesi için gerekli her tür eğitim ve rehberliği sağlayacaktır. 15.4- Hâkim. Ġtaatkârın kendisine hizmetinde görevlerim yerine getirebileceği, istikrarlı ve güvenli bir ortam sağlayacaktır. 15.5- Hâkim, itaatkârı kendisine itaat rolünü tam olarak yerine getirebilmesi ve kabul edilemez davranıĢların men edilmesi için gerekli Ģekilde disipline edebilir. Hâkim, disiplin amacıyla, kendi kiĢisel zevki ya da belirtmek zorunda olmadığı baĢka herhangi bir nedenden Ġtaatkârı kamçılayabilir, kırbaçlayabilir, tokatlayabilir veya bedenen uygun gördüğü Ģekilde cezalandırabilir. 15.6* Eğitim ve disiplinin idaresi sırasında. Hâkim, Ġtaatkârın vücudunda hiçbir kalıcı iz bırakılmadığından ya da tıbbi bakımı gerektirecek hiçbir yaralanmanın yaĢanmadığından emin olmalıdır. 15.7* Eğitim ve disiplinin idaresi sırasında, Hâkim, disiplinin ya da disiplin amacıyla kullanılan gereçlerin güvenli olduğundan, ciddi zarar verecek Ģekilde kullanılmadığından ve bu kontratla tanımlanmıĢ ve detaylanmıĢ sınırlan aĢmadığından emin olmalıdır. 15.8- Hastalık ya da yaralanma durumunda, Hâkim, kendisi tarafından gerekli görüldüğü durumlarda Ġtaatkâr la ilgilenmeli, sağlığını ve güvenliğini sağlamalı ve tıbbi bakımı teĢvik etmeli ya da gerekli durumlarda emretmelidir. 15.9 Hâkim kendi sağlığını korumalı ve risksiz bir ortam sağlamak için, gerekli durumlarda tıbbi bakım almalıdır- 15.10- Hâkim, Ġtaatkârını baĢka bir Hâkim‟e ödünç vereni 15.11* Hâkim. Tahsis EdilmiĢ Zamanlar da ya da herhanp bir nedenden eklenen zamanda ya da uzatma dönemindeGRĠNĠN LLLĠ IUNU 193 itaatkârı. sağlık ve güvenliğine gereken saygıyı göstererek kısıtlayabilir, kelepçeleyebilir ya da bağlayabilir. 15.12- Hâkim, eğitim ve disiplin amacıyla kullanılan butun gereçlerin her zaman temiz, hijyenik ve güvenli durumda korunmasını sağlayacaktır. ĠTAATKÂR 15.13- Ġtaatkâr. Hâkim‟i. artık Hâkim in genel olarak Donem boyunca ve özellikle Tahsis EdilmiĢ Zamanlar va da kabul edilmiĢ ek zamanlarda, istediği Ģekilde muamele edeceği malı olduğu anlayıĢıyla efendisi olarak kabul eder. 15.14* Ġtaatkâr bu anlaĢmanın Ek l‟inde belirtilmiĢ kurallara (“Kurallar“) uyacaktır. 15.15- Ġtaatkâr, Hâkim‟e onun uygun gördüğü her Ģekilde itaat edecek ve her zaman, becerileri el verdiğince. Hâkim‟e zevk vermek üzere hareket edecektir. 15.16- Ġtaatkâr sağlığım korumak için gerekli her durumda, her tür tıbbi bakımı talep etmeli ve almalı. Hâkim i oluĢabilecek sağlık sorunları konusunda her zaman bilgilendirmelidir. 15.17- Ġtaatkâr oral doğum kontrolü uygulayacak ve hamileliği engellemek için, reçete edildiği Ģekilde ve zamanlarda aldığından emin olacaktır. 15.18- Ġtaatkâr, Hâkinim gerekli gördüğü disiplin eylemini soruĢuz kabul edecek ve Hâkim karĢısında statü ve rolünü her zaman hatırlayacaktır. 15.19- Ġtaatkâr, Hâkim‟in izni olmadan kendine dokunmayacak ya da cinsel anlamda zevk vermeyecektir. 15.20- Ġtaatkâr. Hâkim tarafından talep edilen her tür cinsel aktiviteye uyacak, bunu hiç tereddütsüz ve tartıĢmasız yapacaktır. 15.21- Ġtaatkâr, Hâkim‟in uygulamaya karar verdiği hor tur kırbaçlama, kamçılama, tokatlama, sopalama, kürekle 194 vurma ya da diğer disiplinleri, tereddütsüz, sorgulamadan ya da yakınmadan kabul edecektir. 15.22- Ġtaatkâr. Hâkim tarafından özellikle talimat verilmediği sürece, doğrudan Hâkim in gözlerine bakmayacaktır. BakıĢlarını yerde tutacak ve Hâkim'in huzurunda sessiz ve saygılı bir tutum sergileyecektir. 15.23- Ġtaatkâr, Hakim‟e karĢı her zaman saygıyla davranacak ve ona sadece Efendim, Bay Grey ya da Hâkim'ın yönlendireceği benzer bir unvanla hitap edecektir. 15.24- Ġtaatkâr, izni olmadan Hâkime dokunmayacaktır. AKTĠVĠTELER 16 itaatkâr taraflardan birinin güvensiz kabul ettiği ak- tivite ya da cinsel eylemlere ya da Ek 2‟de detaylandınlan aktivitelere katılmayacaktır. 17 Hâkim ve Ġtaatkâr. Ek 3‟te belirlenen aktiviteler üzerinde tartıĢmıĢ ve Ek 3‟te bu aktiviteler konusundaki anlaĢmalarını yazılı olarak kayıt altına almıĢlardır. GÜVENLĠK KELĠMELERĠ 18 Hâkim ve Ġtaatkâr, Hâkim‟in Ġtaatkârdan talebin yapıldığı zamanda fiziksel, zihinsel, duygusal, ruhsal ve benzeri zarar oluĢmadan karĢılanamayacak taleplerde bulunabileceğinin farkındadırlar. Buna bağlı durumlarda. Ġtaatkâr bir güvenlik kelimesi (“Güvenlik Kelimesi(lerif) kullanabilir. Taleplerin ciddiyetine bağlı olarak iki Güvenlik Kelimesi'ne baĢvurulacaktır. 19 “San” Güvenlik Kelimesi, Hâkim‟in dikkatini Ġtaatkârın dayanıklılık sımnna yaklaĢtığına çekmek üzere kullanılacaktır. 20 “Kırmızı" Güvenlik Kelimesi, Hâkim‟in dikkatini. Ġtaatkâr‟m daha fazla talebi kaldıramayacağına çekmek üzere kullanılacaktır. Kelime söylenince, Hâkim‟in eylem* hızlı bir etkiyle tamamen son bulacaktır. SONUÇ 21 AĢiiRKto imzası bulunan taler, hu kontratın hökûmlerini tam olarak okuduk vc anladık. Bu kontrat Ģartlanın özgün» kaimi ettik vc bunu aĢağıdaki imzalarımızla tasdikledik Hâkim: Christian Grcy Tarih itaatkâr: Anastasia Steele Tarih 196 EL Ja^ EK 1 KURALLAR haaL Ġtaatkâr. Hâkimin vereceği her tür talimata derhal, tereddüt ya da çekince olmadan ve süratle itaat edecektir. Ġtaatkâr, sert sınırlarla ana hatları belirtilmiĢ aktiviteler istisna olmak üzere (Ek „2). Hâkim tarafından uygun ya da zevk verici kabul edilen her tür cinsel faaliyeti kabul edecektir. Bunu hevesle ve tereddütsüz yapacaktır. UykuĠtaatkâr. Hâkimle birlikte olmadığı zamanlarda minimum yedi saatlik bir uyku uyuduğundan emin olacaktır. übmL /r fK Ak L Ġtaatkâr sağlığını ve iyiliğini korumak için önceden belirlenmiĢ yiyecek listesinden (Ek 4) düzenli olarak beslenecektir. Ġtaatkâr, meyve istisnası dıĢında, yemek aralarında atıĢtırm ayacaktır. Giysiler. Dönem boyunca, Ġtaatkâr sadece Hâkim‟in onayladığı giysileri giyecektir. Hâkim, Ġtaatkâra, kullanması gereken bir giysi bütçesi tahsis edecektir. Hâkim. Ġtaatkârın kıyafet alıĢveriĢine talep üzerine eĢlik edecektir. Hâkim‟in talep etmesi durumunda. Ġtaatkâr. Dönem sırasında. Hâkim‟in varlığında ya da uygun göreceği zamanlarda. Hâkim‟in talep edeceği her tür süsü takmakla mükelleftir. Egzersiz Hâkim. Ġtaatkâra, zamanlan özel antrenör ve Ġtaatkâr arasında karĢılıklı kararlaĢtırılmak üzere, haftada dört kez. özel antrenör eĢliğinde birer saatlik seanslar sağlayacaktır Özel antrenör, Hâkim'i. Ġtaatkâr ın ilerlemesi hakkında bilgilendirecektir. GRĠNĠN ELLÎ TONU 197 lüm'Uiih&üAGu zeJJilt. itaatkâr her zaman temiz, tıraĢlı ya da ağdalı olmaya özen gösterecektir. itaatkâr. Hâkim in seçtiği bir güzellik salonunu Hâki m iıı karar verdiği zamanlarda ziyaret edecek ve Hâkimm uygun gördüğü her tur bakımı yaptıracaktır. KiĢisel Güvenlik Ġtaatkâr aĢın içki içmeyecek, sigara içmeyecek ya da keyif verici ilaçlar almayacak ya da kendini herhangi bir gereksiz tehlikeye atmayacaktır. Ġtaatkâr. Hâkim dıĢında kimseyle cinsel iliĢkiye girmeyeiçinde olacaktır. DavranıĢının Hâkim üzerinde direkt bir yansıması olacağının farkında olmalıdır. Hâkim in varlığı dıĢında iĢlenen her tür yanlıĢ eylem, hatalı davranıĢ ve kötii halden sorumlu tutulacaktır. Yukarıdaki maddelerin herhangi birine uymadaki eksiklik derhal cezalandırılacak, cezanın içeriği Hâkim tarafından belirlenecektir. EK 2 SINIRLAR AteĢle oyun içeren eylem olmayacak. Ġdrar yapma ya da dıĢkılamayı ya da bu eylemlerin ürünlerini içeren hiçbir hareket olmayacak, iğne, bıçak, delme ya da kan içeren hiçbir eylem olmayacak. Jinekolojik tıbbi aletleri içeren hiçbir eylem olmayacak. Çocuk ya da hayvan içeren hiçbir eylem olmayacak. Ciltte kalıcı iz bırakacak hiçbir eylem olmayacak. Nefes kontrolünü içeren hiçbir eylem olmayacak. Bedene elektrik akımı (dalgalı ya da direkt), ateĢ ya da alevin direkt temasını içeren hiçbir aktivite olmayacak. çektir. Ġtaatkâr her zaman saygılı ve mütevazı bir tutum 198 ^ t* JiOlu EK 3 DĠĞER SINIRLAR Taraflar arasında tartıĢılmak ve üzerinde anlaĢılmak suretiyle: Ġtaatkâr aĢağıdakilere nza göstermekte midir? • Mastürbasyon • Vajinal iliĢki -Kadına oral seks • Vajinal yumruk sokma • Erkeğe oral seks -Anal ĠliĢki • Meni yutma • Anal yumruk sokma Ġtaatkâr aĢağıdakilerin kullanımına nza göstermekte midir? • Vibratör -Kıç tıkacı -Dildolar • Diğer vajinal/anal oyuncaklar Ġtaatkâr aĢağıdakilere nza göstermekte midir? • Ġple bağlanma • Deri kelepçelerle bağlanma -Deri kelepçe/prangayla bağlanma • Bantla bağlanma • Diğer malzemelerle bağlanma Ġtaatkâr aĢağıda ki Ģekillerde kısıtlanmaya nza göstermekle midir? • Eller önde bağb -Ayak bilekleri bağb 199 . Dirsekler bağlı • Eller arkada bağlı . Dizler bağlı . El bilekleri ayak bileklerine bağlı . Sabit nesnelere (mobilya vs) bağlanma - Askıya bağlanma - Hareketli askıya bağlanma Ġtaatkâr gözlerinin bağlanmasına razı mıdır? Ġtaatkâr ağzıma bağlanmasına razı mıdır? Ġtaatkâr ne kadar acıyı tecrübe etmeye isteklidir? 1 yoğun olarak hoĢlanmak. 5 yoğun olarak hoĢlanmamak olmak üzere: 1-2-3-4-5 Ġtaatkâr aĢağıdaki acı, ceza, disiplin biçimlerini kabul etmeye razı mıdır? • ġaplak • Kırbaçlama • Isırma • Genital kıskaç • Sıcak balmumu • Bastonla vurma • Sopayla vurma • Meme ucu kıskaçları • Buz • Diğer acı türleri ve metotları Lanet olsun. Kendimi yiyecek listesini gözden geçirmeye ikna edecek durumda bile değildim. Ağzım kupkuru bir halde, güçlükle yutkunarak tekrar okudum. 200 BaĢmı ıığulduyordu. Bütün bunlan nasıl kabul edebilirdim ki? I görünüĢte benim varanın içindi: ġehvetimi ve sınırlarımı güvenli bir I Ģekilde keĢfetmem için. Ah, haydi ama! Öfkeyle dudak büktüm. i konuda hianet ve itaat. Her konuda. Ġnanamayarak baĢımı salladım Aslında, evlilik yeminleri de bu kelimeleri içermiyor muydu? Ġtaati Bu beni sarsmıĢtı. Çiftler bunu hâlâ söylüyorlar mıydı? Sadece üç ay. Sayılarının bu kadar çok olmasının nedeni bu muydu? Onlar, uzun süre tutmadığı için mi? Yoksa üç ayın sonunda canlarına tak ettiği için mi? Her hafta sonu mu? Çok fazlaydı. Kate i ya da yeni l iĢimde -bir iĢ bulduğumu varsayarsakedinebileceğim arkadaĢlarım: göremeyecektim. Belki de aym bir hafta sonu bana kalmalıydı. Belki de regl olduğum günlerde. Kulağa çok pratik geliyordu. Efendim mı* Bana istediği gibi muamele edecekmiĢ! Lanet olsun! Kamçılanma ya da kırbaçlanma düĢüncesi karĢısında ürperdim. ġaplak yemek büyük olasılıkla o kadar kötü olmazdı; genp aĢağılayıcı olacağı kesindi. Ve bağlanmak? Pekâlâ, ellerimi birbirine bağlamıĢtı. Bu... Ģey. çok seksiydi, gerçekten seksi. Belki de o kadar da kötü dmazdı. Beni baĢka bir Hâkim‟e ödünç veremeyecekmiĢ Tabii ki vermeyecekti. Bu tamamen kabul edilmez bir Ģey olurdu Bütün bunları neden düĢünüyorum ki sanki? Gözünün içine bakamayacakmıĢım. Daha biiyük bir tuhofld olabilir mi acaba? Ne düĢündüğünü anlamamın tek yolu buydu Aslında, kimi kandırıyordum ki? Ne düĢündüğünü hiçbir zamas anlamıyordum, ama gözlerine bakmak hoĢuma gidiyordu. Gürol gözleri vardı: büyüleyici, zeki, derin ve baskın sırlan olan karan lık gözler. Yakıcı, dumanlı bakıĢlarını hatırladım ve bacakları®) birbirine bastırdım. Ve ona dokunamayacaktım. Pekala, bunda ĢaĢılacak bir $£ yoktu. Ve bu saçma kurallar... Hayır, hayır. Bunu yapamazdık BaĢımı elerimin araĢma aldım. Böyle iliĢki olmazdı. Biraz uyuma}* ihtiyacım vardı. Harap haldeydim. Son yirmi dört saat içinde gtö' tiğim bütün fiziksel numaralar, açıkça çok yorucuydu. Ve zihin-**' olarak... Ah, Tannm. Bütün bunlar kaldıramayacağını kadar tV laydı- Jose nin de diyeceği gibi, gerçek bir zihin becerme durumu Belki de sabah, bütün bunlar kotu bir Ģaka gibi gelmekten çıkacaktı Ayağa fırladım ve hızla üstümü değiĢtirdim. Belki de Kale'm pembe pazen pijamalarını ödünç almalıydım. Etrafımda güven veren, rahatlatıcı bir Ģey olsun istiyordum. Üzerimde tiĢörtüm ve uyku Ģortumla banyoya gidip diĢlerimi fırçaladım. Banyo aynasında kendime baktım. Bunu ciddi addı dulunum olamazsın. Bilinçaltını her zamanki alaycı hali gibi değil, çok aklı baĢında ve mantıklı konuĢuyordu, içimdeki tanrıça beĢ yaĢındaki bir kız gibi el çırparak yukan aĢağı zıplıyordu. Lütfen, yap burn*. Yöfea bir yığın kedi ve klasik romandan baĢka arkadaĢlık edecek kimsemiz olmayacak. Hayatım boyunca çekim hissettiğim tek erkek, beraberinde lanet olası bir kontrat, bir kamçı ve daha b:r dünya meseleyle gelmiĢti. Pekâlâ, cn azından bu hafta sonu onun keyfini çıkarmıĢtım, içimdeki tanrıça zıplamayı kesti ve dingin bir gülümseme takındı. Kendim beğenmiĢ bir tavırla kafasını sallayarak dudaklarını oynattı: Ah. ati... Christian'm elleri ve ağzının üzerimde, vücudunun benimkinin içindeki varlığını hatırlayınca kızardım. Gözlerimi yumdum ve kaslarımın derinden, çok derinden çekilmesinin tanıdık, enfes duygusunu yaĢadım. Bunu tekrar tekrar yapmak istiyordum. Belki de bu iĢe sadece seks için girsem, bunu kabul eder miydi? ġüpheliydim. Ġtaatkâr bir insan mıydım? Belki de öyle bir izlenim yaratıyordum. Belki de röportajda onu yanlıĢ yönlendirmiĢtim. Utangaçtım. e'1«... ama itaatkâr? Kate'in bana zorbalık etmesine izin veriyordum, aynı Ģey miydi? Vo o diğer sınırlar, Tanrım. Zihnim allak bullaktl, *wa tartıĢmaya açık olduklarından emindim. Ağır adımlarla yatak odama döndüm. Bütün bunlar düĢünmek Kin biraz fazlaydı. Net bir dimağa, soruna taze sabah yaklaĢımına ^tiyaom vardı. Can sıkıcı evrakları sırt çantama koydum. Yann... yann yeni bir gündü. Yatağa tırmanıp ıĢığı söndürdüm ve gözlerimi tavana dikip yattım. Ah. keĢke onunla hiç tanıĢmadaydım. Ġçimdeki t<nnça kafasını sallıyordu. O da ben de bunun bir yalan olduğunu *%orduk. Kendimi hiç bu kadar hayat dolu hissetmemiĢtim. Göz202 t L «la**, lirimi yumdun) ve dört direkli yataklar, prangalar ve yoğun gn gözlerle dolu tok tük rüyalar gördüğüm elerin bir uykuya daldım Ertesi sabah beni Kate uyandırdı. “Ana. sana seslenip duruyorum. Baygın falan olmalısın." Gözlerimi isteksizce açtım. Kate sadece kalkmakla kalmam:? koĢuya da çıkmıĢtı. Çalar saatime baktım. Sabahın sekiziydi. Kuta! Musa aĢkına, tam dokuz saattir uyuyordum. Uyku mahmurluğuyla. “Ne var?" diye homurdandım. “Kapıda sana bir Ģey teslim etmeye gelmiĢ bir adam var. Ġma atman gerekiyor." “Ne?" “Haydi. Büyük bir Ģey. Ġlginç görünüyor." Heyecan içinde ağırlığım bir ayağından diğerine vererek oturma odasına geri dondu Yataktan güçlükle kalktım ve kapının arkasında asılı duran sabahlığımı kaptım. Oturma odamızda, elinde büyük bir kutu tutan, atkuyruklu, Ģık bir adam duruyordu. “Merhaba," diye mırıldandım. “Size çay yapayım." Kate telaĢla mutfağa yürüdü. “Bayan Steele?” Ve paketin kimden geldiğini hemen anladım. Temkinli bir tavırla, “Evet,” dedim. “Burada sizin için bir paket var. ama kurmanı ve size kullanacağınızı göstermem gerekiyor." “Gerçekten mi? Bu saatteT “Ben sadece emirleri uyguluyorum, hanımefendi.” YÜIÜP^ etkileyici, ama profesyonel bir bana-zorluk -çıkart mayın gülün**‟ mesi belirdi. Az önce bana hanımefendi mi dedi? Bir gecede on yaĢ birimi yaĢlanmıĢtım. Öyleyse bile, nedeni Ģu kontrattı. Midem tiksin tiyle buruĢtu. “Pekâlâ, nedir bur “Bir MacBook Pro." “Eminim öyledir. Gözlerimi çevirdim. *•N0110/. dükkânlarda satıĢa sunulmadı, hanımefendi. Apple'm son ürünü." Neden hiç ĢaĢırmamıĢtım? Derin bir iç geçirdim "ġuradaki yemek masasının üstüne kurabilirsiniz " Kate‟in yanına mutfağa gittim. Heyecanlı ve pür dikkat, büyük bir merakla. “NeymiĢ?” diye sordu. O da iyi uyumuĢ olmalıydı. ‟Christian'dan bir dizüstü bilgisayar." “Sana neden bir bilgisayar gönderdi ki? Benimkini kullanabileceğini biliyorsun." KaĢlarını çattı. Onun aklındaki Ģey için kullanamam. “Ah, sadece ödünç verdi. Denememi istedi." Bahanem cılız kaçmıĢtı. Ama Kate baĢını onaylar gibi salladı. Ah, Tannm. Kate Kavanagh‟ı kandırmıĢtım. Bu bir ilkti. Bana çayımı uzattı Mac bilgisayar havalı, gümüĢ rengi ve bayağı güzeldi. Çok büyük bir ekranı vardı. Christian Grev büyük Ģeyleri seviyordu. Oturma odasını, hatta bütün dairesini düĢündüm. "Son iĢletim sistemine ve tam program donanımına sahip. Aynca bir nokta beĢ terabavtlık bir sabit diski de var. Boylece bol yeriniz olacak ve otuz iki gigabaytlık bir RAM‟ı da var. Ne için kullanmayı planlıyordunuz?” "Ġmm. E*posta. H Tıkanır gibi. “E-posta mı?" dedi. Yüzünde hafifçe tiksinmiĢ bir ideyle kaĢla nnı kaldırdı “Ve belki internette araĢtırma." Özür diler gibi omuz silktim, geçirdi. “Pekâlâ, bunda kablosuz N var ve Ģirin hesap detaylarıma kü*dum. Bu bebek bu gezegende hemen her yere gitmeye hazır* ^gisayara gıptayla bakıyordu. "Hesap mı?" "Yeni e-posta adresiniz." Bir e-posta adresim mi var? Ekrandaki bir ikonu iĢaret ederek benimle konuĢmayı sürdürdü, ama sesi arka plan sesinden farksızdı. Ne dediği hakkında en u/ak bir fikrim yoktu ve dürüst olmam gerekirse ilgilenmiyordum 4» Bana Ģunu nasıl açıp kapatacağımı gösterseler yeterdi. Gerisisi hallederdim. Ne de olsa, dört yıldır Kate mkini kullanıyordum. Ka* gördüklerinden etkilenerek bir ıslık çaldı. “Bu en son teknoloji." Bana kaĢlarını kaldırarak baktı. Gülümsemesini bastırmaya çalıĢarak manidar bir sesle. “Pek çok kadı« çiçek, haydi bilemedin mücevher gelir." dedi. Ona yüzümü buruĢturdum, ama kendime hâkim olamıyordu;: Ġkimiz de kahkahalan koyuverince, bilgisayarı getiren adam bize ĢaĢkın bir ifadeyle baktı. Sözünü tamamladı ve teslimat notun, imzalamamı rica etti. Kate onu yolcu ederken ben çay fincanımla bilgisayar baĢıaı geçip eposta programım açtım. Beni Christian‟dan gelen bire-pcsu bekliyordu. Yüreğim ağzıma geldi. Christian Grey den bir e-posta- vardı. Gerilerek açtım. Kimden: Christian Grey Konu: Yeni Bilgisayannız Tarih: 22 Mayıs 2011 23:15 Kim*: Anastasia Steele Sevgili 8ayan Steele. Umanm iyi uyumuĢsunuzdur ve kararlaĢtırdığımız gibi, bu biJg«^ iyi bir amaç için kullanırsınız. ÇarĢamba akĢamki yemek için sabırsızlanıyorum. 2 Öncesinde, arzu ederseniz, e-posta aracılığıyla her tür yanıtlamaktan mutluluk duyarım. nu*u Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu ■„Cevapla4‟ tuĢuna tıkladım. Kimden: Anastasia Steele Konu: Yeni Bilgisayarınız (ödünç) Tarih: 23 Mayıs 2011 08:20 Kim*: Christian Grey Çok iyi uyudum, teĢekkürler -tuhaf bir nedenden-. Efendim. Benim anladığım bu bilgisayarın bana ödünç verildiği, dolayısıyla benim olmadığıydı. Ana Neredeyse aynı anda bir cevap geldi. Kimden: Christian Grey Konu: Yeni Bilgisayannız (ödünç) Tarih: 23 Mayıs 2011 08:22 Kime: Anastasia Steele Bilgisayar ödünçtür. Sınırsız olarak. Bayan Steele. Vurgunuzdan size verdiğim evrakı okuduğunuzu anlıyorum. 5« ana kadar herhangi bir sorunuz var mı? 206 *1** Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kendimi sırıtmaktan alamadım. Kimden: Anastasia Steele Konu: Sorgulayan Zihinler Tarih: 23 Mayıs 2011 08:25 Kim«: Christian Grey Çok fazla sorum var, ama e-posta için uygun değiller ve bazılarımın yaĢamak için çatıĢması gerekiyor. twilic Sınırsız kullanım için bir bilgisayar istemediğim gibi, ihtiyacım da yok. Tekrar görüĢene kadar, iyi günler. Efendim. Ana /Tl Cevabı yine hemen geldi ve beni gülümsetti. Klmdan: Christian Grey Konu: Yeni Bilgisayarınız (yine söylüyorum ödünç) TWh: 23 May» 2011 08:26 Kim«: Anastasia Steefe Hadi kaçtım, bebek. Not: Ben de hayatımı kazanmak için çalıĢıyorum. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Bilgisayarı kapatırken aptal gibi sırıtıyordum. Oyuncu bir Chrisâan'a nasıl karĢı koyabilirdim? iĢe geç kalacaktım. Pekâlâ, son haftamdı. Bay ve Bayan Clayton büyük olasılıkla beni rahat bırakırlardı IĢık hızıyla duĢa girdiğimde, yüzümü ortadan ikiye ayıran sımıĢımdan bir türlü kurtulamıyordum. Bana e-posta göndermiĢti. Küçük, deli- fiĢek bir çocuk gibiydi. Ve bütün endiĢeler kaybolmuĢtu. Saçlarımı yıkarken, ona e-postayla neler sorabileceğimi duĢundum. Elbette bv. tara Ģeyleri enine boyuna konuĢmak daha iyiydi. Ya biri hesabın: tadtleyecek olursa? Bu düĢünce kıpkırmızı kesilmeme neden olmuĢtu Çabucak giyindim. Kate‟e acele bir hoĢça kal dedim ve Clayton Ytaki son haftama doğru yola çıktım. Saat on birde Jose aradı. "Hey. kahve içiyor muyuz?" Eski Jose gibiydi. ArkadaĢım Jose gibi. Christian'ın dediği gibi, onun için ne demiĢti. “Talibim” gibi değildi. lykk. "Elbette. ĠĢteyim. Mesela, saat on ikide burada olabilir misin?* “O zaman görüĢürüz.” Telefonu kapattı, ben de boya fırçalarının eksiklerini tamamlamaya ve Christian Grey ile kontratını düĢünmeye geri dondum Jose dakikti. Dükkândan içeri zıp zıp zıplayan koyu renk gözlü bir köpek yavrusu gibi daldı. “Ana.” Bütün diĢlerini ortaya seren, göz alıcı Ispanyol-Amerikalı gülümsemesiyle bakarken, ona daha fazla kızgın kalamazdım “Selam, Jose.” Onu kucakladım. “Açlıktan ölüyorum. Bayan Clayton a öğle yemeğine gideceğimi haber vereyim." Yerel kafeye doğru yürürken, Jose nin koluna girdim. Bu normallik Kin öylesine minnettardım ki. Tanıdığım ve anladığım biliyleydim. “Hey, Ana,” diye mırıldandı. “Beni gerçekten affettin mi?* "Jos£, sana hiçbir zaman uzun süre kızgın kalamayacağımı itiyorsun." Sırıttı. Eve dönmek için sabırsızlanıyordum. Christian‟a e-posta gondem*. nin cazibesi büyüktü ve belki de anıĢtırma projeme baĢlayabilirdi» Kate dıĢanda bir yerdeydi; bu yüzden yeni dizüstu bilgisayarı hen** açtım ve e-postama tıkladım. Elbette gelen kutusunda. ChmtU- Greyden bir e-posta bekliyordu. Sevinçten neredeyse yerimd« sıçrayacaktım. Kimden: Christian Grey Konu: Hayatını Kazanmak Ġçin ÇalıĢmak Tarih: 23 Mayıs 2011 17:24 Kime: Anastasia Steele Sevgili Bayan Steele. ĠĢte iyi bir gün geçirdiğinizi umuyorum. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu “Cevapla” tuĢuna tıkladım. Kimden: Anastasia Steele Konu: Hayatını Kazanmak Ġçin ÇalıĢmak Tarih: 23 Mayıs 2011 17:48 Kim«: Christian Grey Efendim... ĠĢte çok iyi bir gün geçirdim. TeĢekkürler. Ana Kimden: Christian Grey -- -Konu: ĠĢi Yapın! Tarih: 23 Mayıs 2011 17:50 Kime: Anastasia Steele Bayan Steele, iyi bir gün geçirmiĢ olmanıza çok sevindim E*posta göndermekle birlikte, araĢtırma yapmıyorsunuz. Christian Grey CEO, Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Sıkıntı Tarih: 23 Mayıs 2011 17:53 Kime: Christian Grey Bay Grey, bana e-posta göndermeyi bırakırsanız görevime bulayabilirim. Bir A daha almak isterim. Ana Kollarımla kendimi sardım. Kimden: Christian Grey Konu: Sabırsız Tirih: 23 Mayıs 2011 17:55 Kime: Anastasia Steele 210 Bayan Steele, Bana e-posta göndermeyi bırakın ve görevinizi yapın. Ben de bir A daha vermek isterim. ilki fazlasıyla hak edilmiĢti.;) Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Christian Grey bana göz kırpan bir gülen surat göndermiĢti... Ah, Tanrım. Google‟ı açtım. Kimden: Anastasia Steele Konu: Internet AraĢtırması Tarih: 23 Mayıs 2011 17:59 Kime: Christian Grey Bay Grey, Arama motoruna ne yazmamı önerirsiniz? Ana Kimden: Christian Grey Konu: Internet AraĢtırması Tarih: 23 Mayıs 2011 18.02 Klm«: Anastas'ıa Steele Bayan Steele. Her zaman Wikipedia‟yta baĢlayın. Sorunuz olmadığı sürece, baĢka e-posta yok. 5RĠNĠN ELLĠ TONU Anlajıld1 mı? Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Patronluk! Tarih: 23 Mayıs 2011 18:04 Klm«: Christian Grey Evet... £fendim. Fazla patronluk taslıyorsunuz. Ana Wmd*n: Christian Grey Konu: Kontrol Bende T»»th: 23 Mayıs 2011 1806 w">« Anastasia Steele *"*««1», en ufak bir fikrin yok. P*k4|4. bdld artık bazı ipuçları edinmiĢindir. ^'yap. Chri«i»n Grey ®rey ġirketler Topluluğu Wikipedia*ya Ġtaatkar yazdım. Yarım saat sonra biraz midem bulanıyordu ve dürüst olmac gerekirse iliklerime kadar Ģoke olmuĢtum. Bu ıvır zıvırlan gerçekte; kafamın içinde istiyor muydum? Tanrım, Kırmız» Acı Odasında yaptığı Ģey bu muydu? Gözlerim ekranda oturuyordum ve bir yarum, çok nemli ve çok vakm zamanda tanıĢtığım, bütünün ayrılmaz bir parçası olan bir yanım, ciddi anlamda tahrik olmuĢtu. Ah. Tannm... Bu Ģeylerin bir kısmı o kadar seksiydi ki. Ama bana göre miydi'' Lanet olsun... Bunu yapabilir miydim? Biraz nefes almaya ihtivam vardı. DüĢünmeye ihtiyacım vardı. BÖLÜM ON ĠKĠ Hayatımda ilk kez. istey erek koĢuya çıktım. Çirkin, hiç kullanılmayan spor ayakkabılarımı, bir eĢofman altı ve bir tiĢört buldum. Hafızamda canlandırdıkları anılar karĢısında kızararak saçlanmı iki yandan topladım ve iPod'umu taktım. O teknoloji harikasının karĢısında daha fazla oturup biraz daha rahatsız edici materyal okuyamayacaktım. Bu fazla, sinir bozucu enerjinin bir kısmını atmalıydım. Samimi olmak gerekirse, aklımdan Heathman Oteline kadar koĢmak ve kontrol manyağından seks istemek geçiyordu. Ama bu. beĢ mil demekti ve beĢi bırakın, bir mil koĢabileceğimden bile emin değildim: elbette beni reddedebilirdi v? bu aĢağılanmanın ötesine geçerdi. Ben kapıdan çıkarken, Kate de arabasından eve doğru geliyordu. Beni görünce az kalsın alıĢveriĢ torbalarını düĢürüyordu Ana Steele spor ayakkabılarını giymiĢ. El salladım ve sorçu için durmadım. Ciddi ciddi yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Kulağımda Snow Patrolla mat ve camgöbeği mavi alacakaranlığın içim* daldım Parkın içinden koĢtum. Ne yapacağım? Onu istiyordum, ama rjnun Ģartlanyla istiyor muydum? Bilmiyordum. Belki istediklerim «nusunda pazarlık etmeliydim. O saçma sapan kontratı satır sa- tlr gözden geçirip neyin kabul edilebilir, nevin edilemez olduğuna kakmalıydım. AraĢtırmam, bunun yasal olarak dayaklamayacak k^'y olduğunu göstermiĢti. Bunu o da biliyor olmalıydı. ĠliĢkideki ^metreleri belirlediğini anlamıĢtım. Ondan neler bekleyebilece- veonun benden neler -tam itaatimibeklediğini açıklnvrdu. 214 Ona bunu vermeye hazır mıydım? Bunu yapabileceğimden bile edin değildim. Beni rahatsız eden tek bir som vardı: Christian neden böylçydy Çok küçük yaĢta baĢtan çıkarıldığı için iniydi? Bilmiyordum. Hâlâ o kadar gizemliydi ki. Büyük bir ladin apacının yanında durdum ve ellerimi dizlerin« yaslayıp derin derin soluyarak mis gibi havayı içime çektim. Ah. çok iyi gelmiĢti, temizlendiğimi hissediyordum. Kararım güçleniyordu Evet. Ona neyin uygun olduğunu, neyin olmadığını söylemeliydin Ona düĢüncelerimi e-postayla göndermeliydim: çarĢamba günü «ir tartıĢırdık. Derin, anndıncı bir nefes aldım ve daireye doğru gen koĢmaya baĢladım. Kate, Barbados tatili için, sadece onun yapabileceği bir alıĢveriĢ yapmıĢtı. BaĢlıca parçalar bikiniler ve onlan tamamlayan pano lardaıı oluĢuyordu. Ġçlerinde muhteĢem görünecekti, ama yinede beni oturttu ve hepsini tek tek üstünde denerken yorum yaptırdı •'MuhteĢem görünüyorsun, Kate.” demenin çok farklı yolu yoktu Bunu kasten yapmadığım biliyordum, ama koli toplama bahanesijk üzgün ve ter içinde kalmıĢ popomu odama sürükledim. Kendice daha yetersiz hissetmem mümkün müydü acaba? MüthiĢ tekno lojiyi de yanımda götürerek bilgisayarı masamın üstüne koyduc Christian‟a e-posta yazdım. Kimden: Anastasia Steele Konu: ġok1 Tarih: 23 Mayıs 2011 2033 Kime: Christian Grey Tamam, yeterince Ģey gördüm. Seni tanımak güzeldi. Ana “Gönder” tuĢuna bastıktan sonra, kuçuk yakama gülerek kendimi kucakladın. Bunu o da benim kadar komik bulacak mıydı acaba? Ah, latu't olsun, büyük olasılıkla hayır. Christian Grey, mizah duygusuyla ün yapmıĢ biri değildi ki. Ama mizah duygusunun var olduğunu biliyordum; tecrübe etmiĢtim. Belki de fazla ilen gitmi?- tim Cevabını bekledim. Bekledim... bekledim. Çalar saatime baktım. On dakika geçmiĢi Dikkatimi kamımda çiçeklenen endiĢeden uzaklaĢtırmak için. Kate'e yapacağımı söylediğim Ģeyi yapmaya, odamı toplamaya baĢladım. ĠĢe kitaplarımı bir sandığa tıkıĢtırmakla baĢladım. Saat dokuz olduğunda, hiç ses çıkmamıĢtı. Belki de dıĢarıdaydı. Ġpod kulak- lıklanmı takıp Snow Patrolu dinlerken suratımı astım ve kontratı yeniden okuyup yorumlarımı yapmak için masanın baĢına prçiim Neden yukarı baktığımı bilmiyordum, belki gözümün ucuyla kiıçük bir hareket yakalamıĢtım, ama baktığımda, odamın giriĢinde durmuĢ beni dikkatle izliyordu. Gri pamuklu pantolon ve beyaz keten gömlek giymiĢti ve elindeki araba anahtarlarım çeviriyordu. Kulaklıkları çekip çıkardım ve donup kaldım. Siktir. "Ġyi akĢamlar, Anastasia.” Sesi sakin, ifadesi tamamen ortulû ve anlaĢılmazdı. Nutkum tutulmuĢtu. Onu beni uyarmadan içeri aldığı için içimden Kate'e sövdüm. Hâlâ eĢofmanlı, duĢ almamıĢ ve yapıĢ yapıĢ olduğumu hayal meyal fark ettim. O ise düpedüz muhteĢemdi, pantolonu yine kalçasından düĢecek gibi duruyordu 'e dahası o burada, yatak odamdaydı. Kuru bir sesle, “E-postanın kiĢisel bir cevabı gerektirdiğim ^settim,” diye açıkladı. Ağzımı açıp geri kapadım. Ġki defa. Saka tersine donmuĢtu. B»1 ya da alternatif bir evrende, her Ģeyi bir kenara bırakıp çıka- Eteğini asla ummazdım. "Oturabilir miyimT diye sorarken, gözlerinde muzip bir ıĢıltı Gediyordu. Tann‟ya Ģükür, belki iĢin komik yanını prebilecrktı. BaĢımı onaylayarak salladım. KonuĢma gücüm benden kaçmayı bürüyordu. Christian Grey yatağımda oturuyordu. ^10 “Yatak odanın neye benzediğini merak ediyordum." dedi Etrafıma bakınarak kaçacak bir yer aradım. Hayır, kapı ve pencereden baĢka seçeneğim yoktu. Odam kullanıĢlı ve rahattı. Az sayıda beyaz hasır mobilyam, annemin geleneksel Amerikan yorganına merak saldığı dönemde yaptığı yama iĢi bir örtüniın ta marnladığı beyaz çift kiĢilik demir karyolam vardı. Örtü, açık mavi ve krem rengiydi. “Burası çok dingin ve huzurlu.” diye mırıldandı. ġu anda dt- ğil... Sen buradayken. Sonunda omurilik soğanım amacını hatırladı. Nefes aldın “Nasıl olur da?.." Gülümsedi. „„Hâlâ Heathman‟dayım." Bunu biliyordum. “Bir Ģey içmek ister misin?” Nezaket, söylemek istediğim difer her Ģeye baskın gelmiĢti. “Hayır, teĢekkürler. Anastasia.“ Göz alıcı, çarpık bir gülüme meyle baĢını hafifçe yana yatırdı. ġey. benim bir içkiye ihtiyacım olacak gibi. “Demek beni tanımak güzeldi?" Hay. canına yandığım, gücenmiĢ miydi? Parmaklanma baktır. Kendimi bu iĢten nasıl sıyıracaktım. ġaka olduğunu söylesem büe- etkileneceğini pek sanmıyordum. “E-postayla cevap verirsin sanmıĢtım." Sesim cılız ve zavallıydı Gizemli bir sesle, “Alt dudağını kasten mi ısmyorsunT di« sordu. Gözlerimi kırpıĢtırdım ve ağzımı aralayıp dudağımı bıraktım. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Aramızdaki çekimi, o enfes elektrik yüklendiğini, boĢluğu statikle doldurduğunu hissedebiliyordum.0 kadar yakınımda oturuyordu ki: gözleri koyu duman grisi, dirsekle dizlerine dayalı, bacaklan aralık. Öne uzanıp örgülerimden btnr- yavaĢça çözdü ve parmaklanyla saçlarımı özgür bıraktı. Nefesi sıklaĢmıĢtı ve kıpırdayamıyordum. Elinin ikinci örgüme kayma«*‟11 217 saç tokasım çekip örgüyı'ı becerikli, uzun parmaklarıyla gevĢetmesini hipnotize olmuĢ halde izledim. “Demek egzersiz yapmaya karar verdin." diye solurken sesi yumuĢak ve ahenkliydi. Parmaklan saçlarımı kulağımın arkasına itti. “Neden. Anastasia?" Parmaklarını kulağımda dolaĢtırdı, çok ağır ve ritmik hareketlerle kulak mememi çekti. O kadar seksiydi ki. "DüĢünmek için zamana ihtiyacım vardı.“ diye fısıldadım. Araba fen/geyik, pervane/alev, kuĢ/yılan kıvamlıdaydım vebana ne yaptığını çok iyi biliyordu. “Neyi düĢünmek için. Anastasia?” “Seni.” “Ve beni tanımanın güzel olduğuna karar verdin. lnciFdeki anlamıyla tanımaktan^ mı bahsediyorsun?" Ah, lanet olsun. Kızardım. "Ġncire aĢina olduğunu sanmıyordum." “Pazar okuluna gittim, Anastasia. Bana çok Ģey öğretti.“ “Incil‟do meme ucu kıskaçları hakkında bir Ģey okuduğumu hatırlamıyorum. Belki de sen modem çevirisinden ders almıĢındır.' Dudakları belli belirsiz bir gülümsemeyle kavislenirken gözlerim ağzına çevrilmiĢti. “Pekâlâ, gelip sana beni tanımanın ne kadar olduğunu hatırlatmak istedim.” Lanet olsun. Ağzım açık halde bakakalmıĢtun ve parmaklın dılağımdan çeneme kayıyordu. "Buna ne dersiniz, Bayan Steele." Gözleri alev saçıyordu; meydan okuyan doğası bakıĢlarına van- «oıçtı. Dudakları aralık, darbesini indirmek için hazır bekliyordu. ġ:ddctli. akıĢkan ve için için tüten arzu, karnımın derinliklerinde alev alıyordu. Önce davrandım ve üzerine atıldım. Bir Ģekilde ha- ttttüendi ve nasıl olduğu konusunda en ufak bir fikrim olmadan, töaçıp kapayana kadar kendimi yatağın üstünde, altına çivilen ; r&ki tnUrmyU tanımak. »rçods c»nsd lüjkiyf girmek aniyim gth* tyty ^ 218 m iĢ, kollarım baĢımın üstüne uzatılıp sabitlenmiĢ halde buldu? BoĢtaki ağzıyla yüzümü sıkıca kavramıĢtı ve ağzı ağzımı buluyor*. Dili ağamda, beni istiyor ve sahipleniyordu ve ben kulland^ gücün tadını çıkarıyordum. Onu vücudumda hissediyordum. Bert istiyordu ve bu içime tuhaf, enfes Ģeyler yapıyordu. Küçük bikinisinin içindeki Katei, on beĢ kiĢiden birini değil, kötü kalpli Bayan Robinson ı da değil. Beni. Bu güzel adam beni istiyordu. Ġçimdt‟e tanrıça, öylesine parlıyordu ki bütün Portland‟ı aydınlatabildi Beni öpmeyi bıraktı. Gözlerimi açınca, onu bana bakarken buldun “Bana güveniyor musun?* diye soludu. Ġri iri açılmıĢ gözlerimle, kalbim kaburgalarımdan fırlayacak gibi çarparak ve kanım bedenimde çağlayarak baĢımı salladım Uzandı ve pantolonunun cebinden gümüĢ grisi ipek kravatını çıkardı... tenimde dokumasının küçük izlerini bırakan Ģu gömü* grisi kravat. Çok seri hareket ediyordu. At biner gibi üstüme ete rarak bileklerimi birbirine bağladı, ama bu kez, kravatın ucum demir karyola baĢlığımın çubuklarından birine bağladı. Kravtt çekerek düğümlerin sağlamlığını kontrol etti. Hiçbir yere gitm: yordum. Kelimenin tam anlamıyla yatağıma bağlanmıĢtım veto* tahrik olmuĢtum. Üstümden kaydı ve yatağın yanında ayakta durup isteki kararmıĢ gözlerle bana baktı. BakıĢında rahatlamayla kanĢık te zafer vardı. “Böylesi daha iyi," diye mırıldandı ve ahlaksız, bilmiĢ bir gülümseme takındı. Eğilip spor ayakkabılarımın bağcıklarını çozfltf* koyuldu. Ah, hayır... hayır, ayaklarım. Hayır. KoĢudan yeni gelm^ Onu ayağımla savuĢturmaya çalıĢarak, “Hayır,” diye itiraz ert*5 Durdu. “Debelenirsen, ayaklarını da bağlarım. Ses çıkarırsan, aç®5* tıkarım, Anastasia. Sessiz ol. Büyük olasılıkla Katherine Ģu dıĢarıda bizi dinliyordur." __ Agami tıkamak mı? Kate! Çenemi kapadım. 219 Ayakkabı ve çoraplarımı ustalıkla çıkardı ve eĢofmanımı usulca kaydırdı. Ah. hangi külotumu giymiĢtim kif Beni kaldırdı ve yatak örtüsünü ve yorganı altımdan çekerek tanı sırtüstü çarĢafların üstüne yatırdı. MĠ§te.“ YavaĢça alt dudağını yaladı. “O dudağı ısınyorsun. Anas- tasıa. Üzerimde bıraktığı etkiyi biliyorsun.” Uzun iĢaret parmağını, bir uyan gibi, ağzımın üstüne yerleĢtirdi. Ah. Tanrım, çaresizlik içinde yattığım yerden odamın içinde zarif hareketlerle dolaĢmasını izlerken, kendimi tutmakta zorlanıyordum. BaĢ döndürücü bir afrodizyaktı. YavaĢça, neredeyse oyalanarak, ayakkabılarını ve çoraplarını çıkardı, pantolonunun onunu çözdü ve gömleğini baĢından çekip çıkardı. Kurnaz bir gülüĢle. “Bence çok Ģey gördün." dedi. Yine at biner pbi. üzerime oturdu ve tiĢörtümü sıyırdı. Çekip çıkaracak sandım, ama boynuma kadar kıvırdı, sonra ağzımı ve burnumu görebileceği ve gözlerimi örtecek Ģekilde baĢımdan yukan çekti. Hiçbir Ģey go- remiyordum. Takdirle. “Mımmm...” diye soludu. “Bu iĢ gittikçe daha da iyi bir hal alıyor. Bir içki alacağım.” Eğilip, yumuĢacık bir his bırakan dudaklanyla dudaklanmı öptü ve sonra ağırlığı yataktan kaydı. Yatak odası kapısının sessiz partisini duydum. Ġçki almak mı? Nereden? Buradan mı? Portland? Seattle? Onu duymak için kendimi zorluyordum. Alçak mmltılar «oyabiliyordum ve Kate‟ie konuĢtuğunu anladım. Ah, hayır, nere• çıplak. Kate ne diyecekti? Cılız bir tıpa sesi duydum. Bu da °*ydi? Döndü, kapının gıcırtısını, ayak seslerinin yatak odasının bininde kaydığını ve sıvının içinde dans eden buzun camdaki ^gırtısını duydum. Ne tür bir içkiydi acaba? Kapıyı kapattı ve pırtılar eĢliğinde pantolonunu çıkardı. Pantolon yere düĢünce, splak olduğunu anladım. Bir kez daha, at biner gibi üzerime oturdu. Dalga geçer gibi bir sesle. "Susadın mı, Ana?" dedi. “Evet." diye soludum; çünkü ağzım bir andı kupkuru kesilmiĢti, vuran buzun sesi duydum, sonra eğildi, beni öptü ve bunu yaparken ağzıma enfes, buruk bir sıvı döktü. Beyaz Ģaraptı. Ç, t beklenmedik ve soğutulmuĢ olmasına. Christianen dudakları^ serinliğine rağmen, o kadar ateĢliydi ki. "Daha?” diye fısıldadı. BaĢımı onaylamak için salladım. Onun ağzından geldiğini :, diğim için tadı çok daha ilahi geliyordu. Eğildi vc dudaklanndî; bir yudum daha içtim. Ah Tanrım... “Çok ileri gitmeyelim. Alkol kapasitenin sınırlı olduğunu Hb- yoruz. Anastasia.“ Elimde değildi, sırıttım: enfes bir yudum daha vermek içi: bir kez daha eğildi. Yanıma uzanacak Ģekilde kaydı: ereksiyonur. kalçamda hissediyordum. Ah. onu içimde istiyordum. MGüzel mi?‟ diye sordu, ama sesindeki gerilimi duyabilmiĢ Gerildim. Bardağı bir kez daha kıpırdattı ve eğilip beni öperia ağzıma Ģarabın yanında küçük bir buz kınğı da bıraktı. Vücudun- tam ortasından aĢağı doğru aheste ve soğuk öpücükler sıralıyor^ boynumun girintisinden memelerimin arasına, bedenimden karnım Göbeğimdeki serin Ģarap birikintisinin üzerine bir parça buz bırah Buz karnımın derinliklerine kadar yakıp geçmiĢti. Vay canına “ġimdi kıpırdamaman gerekiyor." diye fısıldadı. “Kıpırdarsa Anastasia, bütün yatak Ģarap içinde kalır.” Kalçalarım otomatik olarak gerildi. “Ah, hayır. ġarabı dökerseniz sizi cezalandırırım, Bayan St«* Ġnledim ve var gücümü toplayarak kalçalarımı kaldırma tff* tümü güçlükle bastırdım. Ah. hayır... lütfen. Tek parmağıyla sutyen kuplarımı sırayla indirdi. Memeli dıĢarı fırlamıĢ, savunmasız halde ortaya serilmiĢti. Eğildi ve m#* uçlarımı serin, soğuk dudaklarıyla tek tek öpüp dudaklarıyla tirdi. Tepki olarak yay gibi gerilmeye çabalayan bedenimle savaĢıyordum. Meme uçlarımdan birine nefesini üflerken. “Ne kadar p-1' diye sordu. Bir buz Ģıngırtısı daha duydum ve Christian dudaklarıyla sol meme ucumu çekiĢtirirken, buzu sag meme ucumun etrafında hissettim. Bu tatlı ve acı veren bir iĢkenceydi. "ġarabı dökersen, boĢalmana izin vermem." “Ah... Lütfen... Christian... Efendim... Lütfen..." Beni delim- \x>rdu. Gülümsediğini duydum. Göbeğimdeki buz eriyordu. Ilıklığın ötesine geçmiĢtim. ılık, üĢümüĢ ve istekli. Onu istiyordum, içimde. ġimdi. Serin parmaklan göbeğimin üzerinde aheste aheste dolaĢıyordu Tenim aĢın duvarlıydı; dudaklarım otomatik olarak kasıldı ve Ģimdi artık ılınan SĠM göbek deliğimden karnım?. aktı. Christian hızlı hır hamleyle, Ģarabı diliyle yaladı ve beni öpüp usulca ısırarak emdi. “Ah. sevgili Anastasia, kıpırdadın. Sana ne yapacağım? Sesli nefes alıp veriyordum. Konsantre olabildiğim tek Ģey. seâ ve dokunuĢuydu. BaĢka hiçbir Ģey gerçek değildi. BaĢka hiçbir ĢeĢin önemi yoktu, hiçbir Ģey radarıma takılmıyordu. Parmaklan iç çamaĢırımın içine kaydı ve hazırlıksız yakalandığım keskin iç çekiĢiyle Ödüllendirildim. “Ah. bebeğim." diye mırıldandı ve iki parmağını içime itti. Ġnledim. "Ne kadar çabuk hazır oldun bana," dedi. Ġki parmağını çıldıracak kadar yavaĢ hareket ettirerek sokup çıkanyordu. Kalçalanmı ta%e kaldırarak kendimi ona doğru ittim. Beni usulca. “Sen aç gözlü bir kızsın." diye azarlarken baĢparmağı klitorisimin etrafında bir daire çizdikten sonra aĢağı bastırdı Bedenim uzman parmaklarının altında sıçrarken yüksek sesle Jflkdım. Uzandı ve onu görebilmem için tiĢörtü gözlerimin üstünden lltJ BaĢucu lambamın yumuĢak ıĢığında gözlerimi kırpıĢtırdım. dokunmak için yanıp tutuĢuyordum. "Sana dokunmak istiyorum." dedim. “Biliyorum,” diye mırıldandı. Eğildi ve parmakJannı içimde ^ hareketlerle oynatmayı sürdürürken beni öptü. Diğer eliyle yakaladı ve baĢımı olduğu yere sabitledi. Dili parmaklannın 222 hareketlerinin bir yansımasıydı: beni âdeta ele geçirmiĢti. Kendioj eline doğru bastırırken bacaklarım kasılmıĢtı. Elini yavaĢlatınca uçurumdan düĢmek üzereyken geri döndüm. Bunu tekrar tekrar yaptı. O kadar fazlaydı ki. Kafamın içinde. Ah, lütfen Chnsiıc*. diye haykırıyordum. Kulağıma. “ĠĢte cezan bu. bu kadar yakınken bir o kadar uzak olmak. Güzel mi?" diye soludu. Bitkin ve kontrolüme olabildiğin« asılmıĢ halde, kıvranıyordum. Çaresizdim ve erotik bir ıstırapta kaybolmuĢtum. “Lütfen.” diye yalvardım ve nihayet bana acıdı, „'Seni nasıl becereyim. Anastasia?" Ah. bedenim titremeye baĢlamıĢtı. Bir kez daha durdu. “Lütfen.” “Ne istiyorsun. Anastasia?' “Biliyorsun...” diye sızlandım. “Seni böyle mi becereyim, yoksa böyle mi, yoksa böyle n? Sonsuz seçenek var.” Nefesi dudaklarıma değiyordu. Elini çekti'* prezervatif paketi için baĢ ucu komodinime uzandı. Bacaklarına arasında dizlerinin üstünde doğruldu ve külotumu, ıĢıldayan gözeriyle gözlerimin içine bakarak yavaĢça aĢağı kaydırdı. Prezerv3ti$ taktı. BüyülenmiĢ, cezbolmuĢ halde onu izliyordum. Kendini okĢarken, “Ne kadar güzelT dedi. “ġaka yapmak istemiĢtim,” diye sızlandım. Lütfen bcctr№ Christian. Eli heybetli uzunluğu boyunca bir aĢağı bir yukarı gidip ken kaĢlarım kaldırdı. “ġaka mı?" Sesinde tehditkâr bir yumuĢaklık vardı. “Evet. Lütfen. Christian,” diye yalvardım. “ġimdi gülüyor musun?” “Hayır," diye miyavladım Gergin bir cinsel ihtiyaç topuna dönmüĢtüm. Bana bir ihtiyacımı ölçerek tepeden baktı, sonra aniden beni kavrayıp * 223 çevirdi. Hazırlıksız yakalanmıĢtım, ellerim bağlı olduğu için dirseklerime dayanmak zorunda kaldım, iki dizimi, popom havada kalacak Ģekilde yatağa bastırdı ve beni sertçe tokatladı. Bana tepki verme fırsatı bırakmadan, kendini içime itti. Tokatın ve ani hucumunun etkisiyle haykırdım ve daha o anda, Christianen bedeni benimkine çuparken. tekrar tekrar boĢaldım. Durmuyordu. TükenmiĢtim. BUM daha fazla dayanamayacaktım, içime girip çıkmaya devam ediyordu... \vsonra yeniden dolmaya baĢladım... Herhalde olamazdı... hayır.... Sıkılı diĢlerinin arasından, “Haydi. Anastasia, yeniden..." diye inledi. Bedenim, inanılmaz bir Ģekilde tepki verdi ve sıfırdan doruğa tırmanırken adını haykırarak içimde onunla sarsıldım. Bir kez daha tuzla buz oldum ve Christian nihayet kendini bırakarak sessizce boĢalırken, hareket etmez oldu. Nefes nefese üzerime yığıldı. Sıkılı diĢlerinin arasından, “Ne kadar güzeir diye sordu. Ah. Tanrım. Christian usulca içimden çekilince, tükenmiĢ halde, gözlenra kapalı, nefes nefese yatağa uzandım. Hemen kalkıp giyindi. Tamamen giyinince tekrar yatağa tu-mandı ve nazik hareketlerle bileklerim- deki bağı çözerek tiĢörtümü çekip çıkardı. Parmaklarımı oynattım, bileklerimi ovaladım ve kravatın bıraktığı izleri görünce gülümsedim. Christian yorganı ve yatak örtüsünü üstüme çekerken, sutyenimi yerine indirdim. Ona tamamen sersemlemiĢ gözlerle baktım; o da «ntarak karĢılık verdi. Cilveli bir gülümseme eĢliğinde, “Gerçekten güzeldi." dive fı* «Ġdadim. '„Ġçte yine o kelime.” “Yoksa bu kelimeyi sevmiyor musun?" “Hayır, bana hiç ama hiç uymuyor." "/Vb. bilmiyorum... Üzerinde bayağı faydalı bir etki bırakıyor ^ görünüyor.” "ġimdi de faydalı bir etki oldum, öyle değil mi? Egomu biraz yaralamanız mümkün mü. Bayan Steele?" “Egonda bir sorun olduğunu hiç sanmıyorum." Ama daha bu: - söylerken, sözlerimde sağlam bir inanç hissetmedim. Aklımdan kalanma&ı güç bir Ģey. anlık bir düĢünce geçip gitti ve daha be. ucunu yakalayamadan kaybolmuĢtu bile. “öyle mi diyorsun?" Sesi yumuĢaktı. Tamamen giyinik halijfe yanıma uzandı, baĢını dirseğine yasladı. Benim üzerimde sad«* sutyenim vardı. “Sana dokunulmasından neden hoĢlanmıyorsun?” "HoĢlanmıyorum iĢte." Uzanıp alnıma minik bir öpücük kcc durdu. “Demek o e-posta senin espri anlayıĢındı.” Özür dilercesine gülümseyip omzumu silktim. “Anlıyorum. Yani teklifimi hâlâ düĢünüyorsun?” “Ahlaksız teklifini... evet, düĢünüyorum. Gerçi bazı lerim var.” RahatlamıĢ gibi gülümsedi. “Olmasa hayal kırıklığına uğrardım." “Sana e-postayla gönderecektim, ama sen, bir anlamda içi» yanda bıraktın.” “Coitus interruptus “Göldün mü bak, bir yerlerde senin de bir espri anlayıĢın vansi “Sadece bazı Ģeyler komiktir, Anastasia. Hiç tartıĢmadan, hay-' dediğini sandım." Sesi alçalmıĢtı. “Henüz bilmiyorum. Karanmı vermedim. Bana tasma takacû mısın?" KaĢlarım kaldırdı. "AraĢtırmaya baĢlamıĢsın. Bilmiyorum Anastasia. kimseye tasma takmadım.' Ah... buna ĢaĢırmah mıyım? Bu olaylar hakkında o kadar Ģey biliyordum kirana tasma takan oldu mu?" diye fısıldadım. “Evet.” “Bayan Robinson mıT* GRĠNĠN ELÜ TONU “Bayan Robinson!'' BaĢını arkaya atmıĢ. bulaĢıcı bir kahkahayla, yüksek sesle, özgürce giderken o kadar genç ve tasasız jpruniiyotdu la Ona sırıtarak baktım. "Ona bunu söylediğini söyleyeceğim. Buna bayılacak." ■Hâlâ düzenli olarak konuĢuyor musunuzT ġaĢkınlığımın sesime yansımasına engel olamamıĢtım. “Evet." CiddileĢmiĢti. Ah, ve bir yanım aniden delice bir kıskançlığa kapıldı Duygumun derinliğinden rahatsız oldum. "Anlıyorum." Sesim gergindi. “Yani senin alternatif hayat tarara konuĢabileceğin birisi var. ama bana izin yok." KaĢlarını çattı. "Hiç bu Ģekilde düĢündüğümü sanmıyorum. Bayan Robinson o hayat tarzının bir parçasıydı. Söyledim ya Ģimdi artık iyi bir ar- kadıĢ. Ġstersen seni eski itaatkârlarımdan biriyle tamĢtırabilirim. Onunla konuĢabilirsin." Ne? Beni kasten üzmeye falan mı çalıĢmrdu> "Senin espri anlayıĢın da bu mu?" “Hayır, Anastasia." Kafasım sallarken ĢaĢkın görünüyordu. "Hayır, bunu tek baĢıma yapacağım, çok teĢekkürler," diye nkı$arak yorganı çeneme kadar çektim. Bana ĢaĢkın bir ifadeyle baktı. “Anastasia, ben...” Ne diyeceğini bilemiyordu. Btr ilk,diyodtı- fcmdüm. “Seni gücendirmek istemezdim." 'Güccnmedim. Afalladım." Afalladın mı?” „Eski kız arkadaĢlarından... kölelerinden... itaatkârlarından... 1,8 her ne diyorsan, biriyle konuĢmak istemiyorum." Anastasia Steele, yoksa kıskandın mı?" Kıpkırmızı —neredeyse bordo-oldum. "Kalacak mısın?” 226 EL J«* "Yarm sabah Heathmarida kahvaltılı bir toplantım var Ayna, «ma söylediğim gibi, kız arkadaĢlarımla, kölelerimle, itaat karlan nü ya da baĢka biriyle uyumam. Cuma ve cumartesi istisnaydı. Bir daha olmayacak." YumuĢak, boğuk sesindeki kararlılığı duyabiliyordun Dudaklarımı sarkıttım. “Pekâlâ, yorgunum.” ”Beni kapı dıĢan mı ediyorsun?' Biraz muzip biraz hoĢnutsu* kaĢlannı kaldırdı. “Evet.” “Pekâlâ, bir ilk daha." Beni Ģüpheci bir bakıĢla sıizdu. “Yani$u anda tartıĢmak istediğin hiçbir Ģey yok, öyle mi? Kontrat hakkında* Aksi bir tavırla. “Hayır,” dedim. “Tanrım, sana güzel bir sopa çekmek isterdim. Sana da. bana da iyi gelirdi.” “Böyle Ģeyler söyleyemezsin. Henüz hiçbir Ģeyi imzalamadım' “Hayal kurmak serbest, Anastasia." Üzerime eğilip çentr.; tuttu. “ÇarĢamba?” diye mırıldandı ve dudaklarıma hafif bir öpücük kondurdu. “ÇarĢamba,” diye onayladım. “Seni geçireyim. Bana bir dakıb verirsen." Oturup tiĢörtümü alırken onu hafifçe ittim. Ġstemeyerek de olsa, yataktan kalktı. “EĢofmanımı uzatır mısın, lütfen?” EĢofmanı yerden alıp bana verdi. “Evet, hanımefendi.” Gülümsemesini saklamak için yok )** çaba harcıyordu. EĢofmanı üzerime geçirirken gözlerimi kıstım. Saçlarım bert»* durumdaydı ve Christian gittikten sonra. Katherine Kavanagh^ yüzleĢmek zorunda kalacağımı biliyordum. Bir saç tokası kaptık ve yatak odamın kapısına yürüyüp Kate‟i kontrol etmek için açtıs Oturma odasında değildi. Odasından telefonla konuĢtuğunu duyar gibiydim. Christian da peĢim sıra odadan çıktı. Yatak odasında ön kapıya kadar olan kısa mesafede, düĢüncelerim ve duygulu gelip gidiyor, sürekli değiĢiyordu. Ona artık kızgın değildim; bini* 227 kendimi tahammül edemeyecek k;ıdar utangaç hissetmeye baĢlamıĢtım. Gitmesini istemiyordum. Ġlk kez. on sayfalık bir anlanma, bir kamçı ve oyun odasının tavanındaki askılara ihtiyaç duymayan normal bir iliĢki yaĢamak isteyen biri olmasını diliyordum Ona kapıyı açtım ve gözlerimi ellerime indirdim. Kendi evimde ilk seks yapıĢımdı ve seks açısından bayağı iyi olduğunu dı^unu* yordum. Ama kendimi boĢ bir kap. onun canının istediği zaman doldurulacak boĢ bir küvet gibi hissediyordum. Bilinçaltını baĢını salladı. Seks için Heathman‟a kadar koĢmak istiyordun te ekspres teslimatla ayağına kadar geldi. Kollarını kavuĢturdu ve yüzünde nedenyakmıyorsun ifadesiyle ayağım yere vurmaya baĢladı. Chris- tian giriĢte durdu ve çenemi tutarak beni gözlerine bakmaya zorladı. Alnı kınĢmıĢtı. BaĢparmağıyla alt dudağımı usul usul okĢayarak, Ģefkatle. “Sen iyi misin?‟ diye sordu. "Evet," diye yanıtladım. Gerçi, dürüst olmam gerekirse, hiç emin değildim. Bir değer değiĢimi yaĢıyordum. Bu Ģeyi onunla yapansan incineceğimi biliyordum. Bana daha fazlasını sunmaya mukttdir. ilgili ya da istekli değildi... Ve ben daha fazlasını istiyordum. Çok daha fazlasını. Daha birkaç dakika önce hissettiğim kıskançlık dalgası, ona karĢı kendime itiraf ettiğimden daha derin duygular gıdığımı gösteriyordu. “ÇarĢamba." diye tekrarladı ve eğilip beni yavaĢça öptu. Beni öperken bir Ģey değiĢti: dudakları dudaklarımda daha telaĢlı bir hal aldı, elleri çeneme uzandı ve yüzümü ellerinin arasına aidi. Nefesi hızlanmıĢtı. Bana doğru eğilerek öpüĢünü derinleĢtirdi. Ellerimi kollarımı yerleĢtirdim. Saçlarının arasında dolaĢtırmak istiyordum. aı»a hoĢlanmayacağını bildiğim için bu isteğime direndim. Alnını knimkine yaslarken, gözleri kapalı, sesi sıkıntılıydı. “Anastasia," diye fısıldadı. "Bana ne yapıyorsun?" Fısıltıyla karĢılık verdim. “Ben de aynı Ģeyi sana sorabilirim.* Derin bir nefes alarak beni alnımdan öptü ve gitti. (îinĢ vûlun- arabasına uzun ve kararlı adımlarla yürürken, elini saçlanmn arasında dolaĢtırıyordu. Arabanın kapısını açarken, göz alıcı fo gülümsemeyle bana baktı. Cevabını, karĢısında tamamen serseg. lemiĢ. cılız bir gülümsemeydi ve bir kez daha güneĢe fazla yaklaĢ* Ikarus‟u hatırlamıĢtım. 0. spor arabasına binerken kapıyı kapattı Baskın bir ağlaına isteğiyle dolmuĢtum; hüzün ve yalnızlıkla yui& bir melankoli kalbimin etrafına kapanıyordu. Hızla odama geçtim, kapıyı kapattım ve duygulanım akla uygun hale sokmaya çalıĢarai arkama yaslandım. Yapamıyordum. Yere kaydım ve göçyaĢlann: dökülmeye baĢlarken, baĢımı ellerimin arasına aldım. Kate kapıyı yavaĢça tıklattı. “Ana?‟ diye fısıldadı. Kapıyı açtım. Bana Ģöyle bir baktı« kollarını boynuna doladı. “Sorun ne? O ürkütücü yakıĢıklı piç ne yaptı?" “Ah. Kate, istemediğim hiçbir Ģey yapmadı.” Beni yatağa çekti, oturduk. “Saçların korkunç seks sonrası saçına dönmüĢ.‟* Derin üzüntüme rağmen güldüm. „Ġyi seksti, kesinlikle korkunç değildi." Kate gülümsedi. “Bu daha iri. Neden ağlıyorsun? Sen hiç ağlamazsın."*Komodia- den firçamı aldı ve arkama oturup ağır ağır düğümleri fırçalama« koyuldu. "ĠliĢkimizin bir yere varacağını sanmıyorum, o kadar.” Gözlen» parmaklanmdaydı. “Onu çarĢamba günü göreceğini söylediğini sanıyordum- “Öyle. Ġlk planımız buydu.” “O zaman neden bugün buraya gelmiĢT “Ona bir e-posta gönderdim.” “Uğramasını rica etmek için miT* “Hayır, onu artık görmek istemediğimi söylemek içia *Ve kapına geldi. Ana. bu dâhice.” “Aslında Ģakaydı.” GKĠNĠM ELLĠ TONU 22» "Ah. ĠĢte Ģimdi gerçekten kafam karıĢtı." Sabırla, hiçbir Ģeyi ele vermeden e-post.ımın ozumi açıkladım. "Yani e-postayla ccvap verir sandın?" “Evet." "Ama o buraya geldi." “Evet." “Bence sana tamamen abayı yakmıĢ." KaĢlarımı çattım. Clıristian ue bana abayı yakmak! Çek //>nk Kendine yeni bir oyuncak arıyordu o kadar. Yatağına atabil«yp w ağza alınmayacak Ģeyler yapabileceği uygun bir oyuncak Kalbim acıyla sıkıĢtı. Gerçek buydu. "Buraya beni becermeye geldi, hepsi bu." Dehlet içinde, “Romantizmin öldüğünü kim söyledi?- diye Ġdadi Kate'i Ģoka sokmuĢtum. Bunun mümkün olabileceğini sanmazdım Özür dilercesine omuz silktim. "Seksi silah olarak kullanıyor." "Seni becererek itaate mi sorluyor?'' Onaylamadığım co-tcnr gibi, kafasını salladı. Ona gözlerimi kırpıĢtırarak bakıım vekumın- lığın bütün yüzüme yayıldığım hissettim. M. lam i*ıirf. K.:htriıu Kavancıgh, Pulitzcr Ödüllü gazeteci. "Ana. anlamıyorum. Öylece seninle seviĢmesine izin mi «■nlın? “Hayır. Kat«, biz seviĢmiyoruz. DüzüĢüyoruz. Christian'ın terminolojisi. SeviĢme olayından hoĢlanmıyor." ‟‟Onda bir tuhaflık olduğunu anlamıĢtım. Bağlanma .«nınu rar" Onaylar gibi baĢımı salladım, içimden. /tA, Katt... diye sızla- “„yordum. KeĢke sana her Ģeyi, bu »uhaf, hüzünlü, garip adamla 1^1 her Ģeyi anlatabilseydim ve sen de bana onu unutmamı soy- ^J'ebilseydin. Aptallığıma mani olsaydın. "Sanınm bütün bunlar biraz fazla." diye mırıldandım. № hfifealma cümlesi bu olsa gerekli. 230 ELJto* Christian hakkında daha fazla konuĢmak istemediğim için om Elliot'ı sordum. Adını anmamla, Katherinein tavnlan bir andade- ğiĢti. Ağzı bir kanĢ kulaklanna varırken içi aydınlanmıĢtı sanla. “Cumartesi sabahı erkenden eĢyaları yüklemeye yardıma geîi- yor.” Saç fırçasına sarıldı -Tannm. abayı fena yakmıĢtı- ve tanıdık bir gıpta sızısı duydum. Kate kendine normal bir adanı bulmuĢtu ve çok mutlu görünüyordu. Dönüp onu kucakladım. “Ah. bu arada. Sen... Ģey... meĢgulken, baban aradı. Sanını Bob bir tür sakatlanma yaĢıyormuĢ; bu yüzden annen ve o mezuniyete gelemeyeceklermiĢ. Ama baban perĢembe burada olacakım; Aramam istedi." “Ah, annem hiç aramadı. Bob iyi miymiĢT “Evet. Anneni sabah ararsın. Çok geç oldu.” “TeĢekkürler, Kate. ġimdi iyiyim. Ray‟i de sabah aranm. Sanırım artık yatsam iyi olacak.” Gülümsedi, ama gözlerinin kenarlan endiĢeyle kınĢmıĢtı. O gidince oturup kontratı baĢtan okudum ve okurken notlar aldım. ĠĢim bitince cevap vermeye hazır halde, bilgisayarı açtım Gelen kutumda Christian‟dan bir eposta vardı. Kimdftn: Christian Grey Konu: Bu AkĢam Tarih: 23 Mayıs 2011 23:16 Kim*: Anastasia Steele 8ayan Steele. Kontratla ilgili notlarınızı almak için sabırsızlanıyorum. 231 O zamana kadar iyi uyu, bebeyim. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Kafama Takılanlar Tarih: 24 Mayıs 201 î 00:02 Kimt: Christian Grey Sevgili Bay Grey. Sorun listemi aĢağıda bulabilirsin«. ÇarĢamba akĢam yemeğinde, daha detaylı olarak tartıĢmak için sabırsızlanıyorum. Sayılar maddeleri iĢaret etmektedir: 2: Bunun neden sadece BENĠM çıkarıma olduğundan emin de^Lm: örn. BENĠM Ģehvet ve sınırlarımı keĢfetmem. Bunu yapmak için on sayfalık bir kontrata ihtiyacım olmadığından eminim. Bu kesinlikle SĠZĠN çıkarınıza. 4: Sizin de farkında olduğunuz gibi, tek cinsel partnerim sas*nu. UyuĢturucu kullanmam ve hiçbir zaman kan nakli almadım. Bûyuk olasılıkla temizimdir. Ya siz? & Özerinde anlaĢılmıĢ sınırlara bağlı kalmamana durumunda, kontratı istediğim zaman sonlandırabiiirim. Tamam, bunu sevdim. * Size her konuda itaat etmek? Disiplinini» tereddütsüz kabul •tft'ek? Bunu konuĢmamız gerekiyor Bir aylık deneme süreci. Üç ay olmaz. 12: Her hafta sonu için söz veremem. Benim bir hayatım var, ya da olacak. Belki dört hafta sonundan üçü diyebiliriz? 15.2: Bedenimi cinsel olarak ya da çeĢitli Ģekillerde uygun gördüğünüz biçimde kullanmanız: Lütfen'ya da çeĢitli Ģekillerde'kısmın» tanımlayınız. 15:5: Bu disiplin maddesinin tamamı. Kırbaçlanmak, kamçılanmak ya da bedenen cezalandınlmak istediğimden emin değilim. Bunla- nn 2-5 no'lu maddelerin ihlali anlamına geleceğini düĢünüyorum. Ayrıca, 'baĢka herhangi bir nedenden' kısmı acımasızlıktan bajka bir Ģey değildi. Ve bana sadist olmadığınızı söylemiĢtiniz. 15:10: Beni bir baĢkasına ödünç vermeniz gibi bir seçenek söz konusu olamaz zaten. Ama burada net bir Ģekilde ifade edilmesine sevindim. 15:14: Kurallar. Bu konuya daha sonra tekrar geleceğim. 15:19: Ġzniniz olmadan kendime dokunmak. Burada sorun ne ki? Bunu yapmadığımı zaten biliyorsunuz. 15:21: Disiplin... Yukandaki 15.5 nolu maddeye bakınız. 15:22: Gözlerinizin içine bakamaz mıyım? Neden? 15:24: Size neden dokunamıyorum? Kurallar Uyku: Ahi saati kabul ederim. Yemek: Önceden belirtenmiĢ bir yiyecek listesine gore be*W*mcm. Ya yiyecek listesi gider ya da ben. Bu tava veremeyeceğim b»r madde. Kıyafetler. Sizin kıyafetlerinizi sadece sizin yanmadayken giymek zorunda olduğum sürece, tamam. Egzersiz Üç saat konusunda anlaĢmıĢtık. Burada h№ d<xt diyor Diğer Sınırlar. Bunlan tek tek inceleyebilir miyiz? Yumruk olayı hiçbir jekMe olamaz. Askıya alma ne demek? Genital kıskaç. ġaka yapıyor olmalısına. ÇarĢamba günü için planlardan beni de haberdar edebilir misiniz? O gön akĢamüstü be$e kadar çalıĢacağım. Ġyi geceler. Ana Kimden: Christian Grey Komi: Kafama Takılanlar Tarih: 24 Mayıs 2011 00:07 Wmt! Anastasia Steele B*yan Steele. Bu uzun bir liste. Neden Mlâ ayaktasınız? Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu 234 Kimden: Anastasia Steele Konu: Gece Yarısı ĠĢ BaĢında Tarih: 24 Mayıs 2011 00:10 Kime:Christian Grey Efendim, Hatırlarsanız« dikkatim dağıtılıp yoldan geçen bir kontrol manyamı tarafından yatağa atıldığımda bu listeyi gözden geçirmekle meĢguldüm. Ġyi geceler. Ana Kimden: Christian Grey Konu: Gece Yarısı ĠĢ BaĢında Olmaya Son Verin Tarih: 24 Mayıs 2011 00:12 Kime: Anastasia Steele YATAĞA ANASTASIA. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Ah, bağıran büyük harfler. Bilgisayarı kapattım. Alt» mil u;^ tan sinirimi nasıl bozabiliyordu? BaĢımı salladım. Kalbim hâl» a' gibi ağırdı. Yatağa tırmandım ve derhal derin ama sıkıntılı & uykuya daldım. BÖLÜM ON ÜÇ Ertesi gün. iĢten eve dönünce annemi aradım. Clayton's'ta göreceli olarak huzurlu ve düĢünmem için gereğinden fazla zaman bırakan bir gün geçirmiĢtim. Huzursuz ve Bay Kontrol Manyağıyla ertesi günkü hesaplaĢmamdan ötürü gergindim: zihnimin gerisinde, kontrata cevabımın fazla olumsuz olduğundan endiĢeliydim. Belki de tamamen vazgeçerdi. Annem piĢmanlık saçıyordu; mezuniyetime gelemeyeceği içir, son derece üzgündü. Bob bir bağını koparmıĢtı ve bu ortalıkta sekerek dolaĢması anlamına geliyordu. Dürüst olmak gerekirse. Bob da benim gibi kazalara yatkındı. Tam anlamıyla iyileĢebileceğini umuyordu, ama bu istirahat etmesini, annemin emrine amade olmasını gerektiriyordu. Annem telefonda. “Ana, Tatlım, çok üzgünüm." diye sızlandı “Anne, sorun değil. Ray orada olacak." “Ana, aklın baĢka yerde gibisin... Ġyi misin, bebeğim..." “Evet, anne." Ah bir bilseydin. Korkunç zengin bir adamla tabiin ve benden içinde çok fazla söz hakkımın olmadığı, tuhaf. wpkm bir cinsel iliĢki istiyor. “Biriyle falan mı tanıĢtın?” “Hayır, anne.” ġu anda bu konuya girmeye hiç niyetim yoktu. *§oy. hayatım, perĢembe günü hep aklımda olacaksın. Seni ^yorum... bunu biliyorsun, değil mi hayatım?” Gözlerimi yumdum, kıymetli sözleri içimin ılık bir ıĢıkla ay- ^„^masım sağlamıĢtı. “Ben do seni seviyorum, anne. Bob‟a selam söyle. Umarım ç*. bucak iyileĢir.*‟ “Söyleyeceğim, tatlım. HoĢça kal.‟‟ “HoĢça kal.” Elimde telefonla yatak odama girmiĢtim. Ağır hareketlerle kötülük makinesini ve e-posta programını açtım. Christian'dan dür. geceden ya da bakıĢ açınıza bağlı olarak bu sabahın erken saatlerinden bir e-posta vardı. Kalp atıĢım derhal hızlandı ve kulaklanmda pompalanan kanı duyar gibi oldum. Lanet olsun... belki de hajır demiĢti. Buraya kadardı, belki de akĢam yemeğini iptal etmiĢti DüĢüncesi bile o kadar acı vericiydi ki. Bunu hemen zihnimde:, kovalayıp e-postayı açtım. Kimden: Christian Grey Konu: Kafanıza Takılanlar Tarih: 24 Mayıs 201101:27 Kime: Anastasia Steele Sevgili Bayan Steele, Sorularınızı enine boyuna incelememin ardından, izninizle, dikkatinizi itaatkâr kelimesinin anlamına çekmek isterim. itaatkâr - sıfat 1 Ġtaat etmeye eği imli ya da hazır; direnç göstermeden ve tevazu uyla söz dinleyen: itaatkâr hizmetkârlar. 2 Ġtaatle belirlenmiĢ ya da itaati iĢaret eden: itaatkâr cevap• Köken: 1S80-90 itaatkâr ve yakın anlamlı kslimeler. Ġtaatli, uysal, yumuĢak baĢlı, boy**0 eğen, uyumlu. Zıt anlamlı kelimeler. Ġsyankâr, itaatsiz. __________________________ ÇarĢamba gunku toplantımızda lütfen bu da aklınızda bulunsun. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Hissettiğim ilk Ģey rahatlama oldu, En azından yorumlarımı tartıĢmaya istekliydi ve yarın buluĢmayı hâlâ istiyordu. Biraz düĢündükten sonra cevapladım. Kimden: Anastasia Steele Konu: Kafama Takılanlar... Ya Sizin Kafanıza Takılanlar? Tarih: 24 Mayıs 2011 18:29 Kim«:Chfistian Grey Efendim, Lütfen köken tarihine dikkat ediniz: 1580*90. Sütun hürmetimle. 2011 yılında olduğumuzu hatırlatmak isterim. Efendim O zamandan bu yana uzun bir yol kat ettik. Toplantımızda sizin göz önünde bulundurmanız için bir tanım önerebilir miyim? Taviz - isim 1 Farklılıkların karĢılıklı özveriyle giderilmesi; çeliĢen ya da zıt düĢen isteklerin, prensiplerin vb. taleplerin karĢılıklı olarak değiĢtirilmesiyle ulaĢılan bir anlaĢma. 2Bu tür bir anlaĢmanın sonucu. 3* Riske atmak« tehlike ya da Ģüpheye maruz bırakmak; kiĢinin ttygmiığından taviz vermesi. Ana 238 Kimden: Christian Grey Konu: NeymiĢ Benim Kafama Takılanlar Tarih: 24 Mayıs 2011 18:32 Kime: Anastasia Steele Ġyi bir nokta, her zamanki gibi çok yerinde. Bayan Steele. Sizi yârın 19.00'da dairenizden alırım. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: 2011- Kadınlar Araba Kullanabiliyorlar Tarih: 24 Mayıs 2011 18:40 Kime: Christian Grey Efendim, Benim bir arabam var. Araba kullanabiliyorum. Sizinle nerede buluĢalım? Saat 19tf0'da. otelinizde? Kimden: Christian Grey Konu: Ġnatçı Genç Bayanlar Tarih: 24 Mayıs 2011 18:43 Kim«: Anastasio Stede Sevgili Bayan Steele, 24 Mayıs 2011 tarihinde, 01:27*de gönderdiğim e-posWa daki tanıma istinaden. GidtfWEl.lITONU 259 Sizce, gunun birinde «ze söyleneni yapmak g,bi br n mt acaba? aoUc* Chnstian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Dik Kafalı Erkekler Tarih: 24 Mayıs 201118:49 Kime: Christian Grey Bay Grey. Arabayla gelmek isterim. Lütfen. Ana. Kimden: Christian Grey Konu: Çileden Çıkmı* Erkekler Târih; 24 Mayıs 2011 18:52 Kime: Anastasia Steele »A 1900'da. benim otelde. Mermer Bar'da boludur. Christian Grey CE0. Gray ġirketler T#pU»lu9u E-posta üzerinden bile huysuzdu. Hızla uzaklaĢmam ga* kebileceğini anlamıyor muydu? Gerçi Kaplumbağam pek hızlı sayılmazdı ama... yine de bir kaçıĢ aracma ihtiyacım vardı. Kimden: Anastasia Stcole Konu: O Kadar da Dediğim Dedik Olmayan Erkekler Tarih: 2< Mayıs 2011 18:55 Kime: Christian Grey TeĢekkürler. Ana x Kimden: Christian Grey Konu: insanı Çileden Çıkaran Kadınlar Tarih: 24 Mayıs 2011 18:59 Kime: Anastasia Steele Rica ederim. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Ray i aradıdığımda Salt Lake City den bir futbol takımına oynayacak Sounders‟ı izlemek üzereydi; bu yüzden konuĢmamın'-* Ģükür ki kısa sürdü. PerĢembe günü mezuniyete arabayla Sonrasında beni yemeğe çıkarmak istiyordu. Ray'le konu^yüreğim kabardı ve gırtlağıma kocaman bir yumru oturdu. Ani**" romantik iniĢ çıkıĢları sırasında. Ray benim istikrarım olmujtu 1 mızda çok değer verdiğim özel bir bağ vardı. Üvey babam olm**" rağmen bana her zaman öz kız» gibi davranmıĢtı ve onu görmek için sabırsızlanıyordum. GörüĢmeyeli çok uzun zaman olmuĢtu. Sessiz gücü Ģu anda tanı ihtiyaç duyduğum Ģeydi. Belki yannki toplantı için, içimdeki Ray le iletiĢime geçebilirdim. Kate ve ben. ucuz bir ĢiĢe kırmızı Ģarap paylaĢarak toplanmaya konsantre olduk. Nihayet, odamı toplama iĢini neredeyse tamam lamıĢ halde yatağıma girdiğimde, kendimi daha sakin hissediyordum. Her Ģeyi kolileme aktivitesi huĢ bir kafa dağıtıcı olmuĢtu ve yorulmuĢtum. Ġyi bir gece uykusu istiyordum. Yatağıma kıvnldıır. ve kısa süre içinde uykuya daldım. Paul bir fmans firmasında staja baĢlamak üzere New York'a doğn. yola çıkmadan önce. Princeton‟dan eve gelmiĢti. Butun günu ma gazada peĢimde dolaĢıp randevu koparmaya çalıĢarak geçirdi. Car ĠV» m t + “Paul, yüzüncü kez söylüyorum, bu akĢam bir randevum var.‟ "Hayır, yok. sırf benden kaçmak için böyle söylüyorsun. Bender üürekli kaçıyorsun zaten.” Evef insan mesajı alırsın sanıyor. "Paul, patronun kardeĢiyle çıkmak bana hiçbir zaman iyi bir fikir gibi gelmedi.” "Cuma günü burada iĢin bitiyor. Yann da çalıĢmıyorsun." “Ve cumartesi günü Seattle‟da olacağım, sen de kısa süre sonra New York‟ta olacaksın. UğraĢsak daha uzak düĢemezdik. Aynca bu akĢam gerçekten bir randevum var." "Jose‟yle mi?* "Hayır.” “Kim o zaman?” “Paul... ah..." Ġç çekiĢim öfkeliydi. Bu iĢin peĢini bırakmayacaktı. “Christian Grey le.” Sesimdeki sıkıntıya mani olamamıĢtım. Ama yaramıĢtı. Paul‟ün ağzı açık kalmıĢtı: bana ĢaĢkın gözlerle bakı* >f;rdu. Hah, adı bile insanların nutkunun tutulması için yeteriiydi. ġoku atlatınca, sonunda. “Christian Grey‟le randevunuz. var?" diyebildi. Sesindi* bariz bir ha>Tet vardı. “Evet." "Anlıyorum." Paul kdimenin tam anlamıyla üzgün, hatta afallamıĢ görinürori: ve bir yanım bunu ĢaĢırtıcı bulmasına içerlemiĢti. Ġçimdeki tanıv^ da öyle. Parmaklarıyla Paul‟e çok bayağı ve itici bir hareket yaptı Sonrasında. Paul beni görmezden gelmeye baĢladı ve saat tas beĢte kapıdan çıktım. Kate bu akĢam ve yarınki mezuniyet için bana iki elbise vc iki çift ayakkabı ödünç vermiĢti. KeĢke kıyafetler konusunda dahi heveslensem ve ekstra bir çaba harcasaydım, ama bu iĢler bara göre değildi. Ne sana göre, Anastasia? Christian'm yumuĢacık bir sesle sorduğu soru, kulaklarımdan gitmiyordu. Kafamı sallayarak ve sinirlerimi yatıĢtırmaya çalıĢarak, bu akĢam için koyu mor. iti kesimli elbisede karar kıldım. AğırbaĢlı ve resmî görünüĢlü bu elbiseydi. Ne de olsa, bir kontrat için pazarlık yapacaktım. DuĢ aldım, bacaklarımı ve koltuk altlarımı tıraĢ ettim, saçlarımı yıkadım ve tam yanm saatimi göğüslerime ve sırtımdan a$ap dalga dalga dökülmesi için saçlarımı kurutmaya ayırdım. Yüzün* düĢmesin diye, tek tarafına bir tarak tutturdum ve biraz riari ile dudak parlatıcısı sürdüm. Nadiren makyaj yapardım: makjU sinirimi bozuyordu. Edebi kahramanlarımın hiçbirinin makyaj» uğraĢması gerekmiyordu; uğraĢsalar belki de ben de daha farla Up sahibi olabilirdim. Elbiseyle uyumlu, mor, topuklu, açık ayakkabılın giydim. Saat altı otuzda hazırdım. Kate‟e, “EeeT diye sordum. Sınttı. Tannm, bu iĢi iyi beceriyorsun. Ana." Kafasını beğeniyi ^ ladı. “Çok ateĢli görünüyorsun." “AteĢli mi? Amacım ağırbaĢlı ve resmî olmaktı!" “O da var tabü, ama daha çok ateĢlisin. Elbise sana ve ws& rine çok yakıĢtı. Hele vücudunu sanĢı." Pis pis sırıtıyordu. GRlUlN ELLĠ TONU 24i "Kate!" diye çıkıĢtım. "Sadece gerçeği söylüyorum. Ana. Paketin tamamı iyi görünüyor. Elbise sende kaisııı. Onu uysal bir ketliye çevireceksin“ Ağzım düz bir çizgi halini aldı. Ah, olavı nasıl da tersinden anlıyorsun. “Bana Ģans dile.” “Randevuda Ģansa ihtiyacın mı varT Kafası kanĢmıĢ gibi alnını kırıĢtırdı. “Evet. Kate.” “Pekâlâ, o zaman. Bol Ģans.” Beni kucakladı, sonra on kapıdan çıktım. Arabayı çıplak ayakla kullanmak zorundaydım. Deniz mavisi Kaplumbağam Wanda yüksek topuklu sandaletlerle kullanılmak için yapılmamıĢtı. Saat tam altı ellide Heathman‟ın önündeydim; araba anahtarlarımı valeye teslim ettim. Göz ucuyla Kaplumbağama baktı, ama onu görmezden geldim. Derin bir nefes alarak ve zihnen kılıçlarımı kuĢanarak otelden içeri girdim. Christian rahat bir tavırla bara yaslanmıĢ beyaz Ģarabını yudumluyordu. Üzerinde alıĢıldık beyaz keten gömlegi. siyah kot pantolonu. siyah kravatı ve siyah ceketi vardı. Saçlan her zamanki gibi dağınıktı. Barın kapısında birkaç saniye dikilip manzaranın tadım çıkararak onu izledim. GiriĢe doğru, bana göre gergin bir bakıĢ attı ve beni görünce durdıı. Gözlerini birkaç defa açıp kapamasının ardından, yüzü nutkumun tutulmasına, içimin erimesine neden olan aPr, aheste ve tembel bir gülümsemeyle büküldü. Dudağımı ısırtmak için üstün bir gayret sarf ederek, lien Sakarkoylu Anastasia Steele'in yüksek topuklular giyiyor olduğunun bilinciyle harekete tWim. Beni karĢılamak için bütün zarafetiyle kapıya doğru yurudu. Yanağımı öpmek için eğilirken, “Go/, kamaĢtırıyorsun." diye ^nldandı. “Bir elbise. Bayan Steele. Onaylıyorum." Kolumu tuttu bem gözden uzak bir masaya çekip garsona ibaret etti. "Nfc içmek istersin?‟ Sıraya yerleĢirken, dudaklarım hızlı ve kurnaz bir gülüm*, nıevle büküldü. Pekâlâ, en azından bana sormuĢtu. "Seninkinden. lütfen." Gördün mü? Ben de iyi ve uslu olabiliyorum. Muzip bir tavırla bir kadeh Sancerre daha ısmarladı ve karĢıma oturdu. "Burada mükemmel bir Ģarap mahzenleri var," dedi. Dirseklerini masaya yaslayarak parmaklarını ağzının önünde kavuĢturdu Gözleri okunması güç bir duyguyla canlanmıĢtı. Ve iĢte, ondan ya- yılan o tanıdık çekim ve elektrik, içimde bir yere bağlanmıĢtı bile Dikkatli bakıĢlarının altında huzursuzca kıpırdanırken kalbim yu pır ediyordu. Serinkanlılığımı korumam gerekiyordu. YumuĢak bir sesle. “Gergin misin?* diye sordu. "Evet." Öne eğildi. Sır verir gibi. "Ben de;‟ diye fısıldadı. Gözlerim gözlerine çevrildi. O? Gergin? Asla. Gözlerimi kırpıĢtırdım ve o insanı hayra: bırakan gülümsemesini takındı. Garson Ģarabımın yanında, kûçök bir kâse kanĢık yemiĢ ve bir kâse zeytin getirdi. “Bunu nasıl yapacağız?" diye sordum. "Benim değindiğim noktaların tek tek üstünden mi geçeceğiz?" “Her zamanki kadar sabırsızsınız, Bayan Steele.” “Bugünkü hava hakkında ne düĢündüğünü de sorabilirdim Gülümsedi ve uzun parmaklan bir zeytin almak için kâsfî* uzandı. Zeytini ağzına attı ve gözlerim ağzına takıldı. O ağız rimde dolaĢmıĢtı... her yerimde. Kızardım. “Havanın bugün özellikle sıra dıĢı olduğunu düĢündüm. P* pis sırıtıyordu. “Bana gülüyor musunuz, Bay Grey?" “Gülüyorum, Bayan Steele.” “Bu kontratın yasal olarak dayaklamayacağını biliyorsunuz- değil mir “Bunun tamamen farkındayım, Bayan Steele." “Bunu herhangi bir noktada bana da söyleyecek miydin? KaĢlarını çattı. “Seni yapmak istemeyeceğin bir Ģeye zorlayacağımı ve sonra da yasal söz hakkım varmıĢ gibi davranacağımı mı sandın?" ••ġey... evet.” “Hakkımda çok iyi Ģeyler düĢünmüyorsun, övle değil mir “Soruma cevap vermedin.” “Anastasia, yasal olup olmamasının bir önemi yok. Seninle yapmak istediğim bir anlaĢmayı temsil ediyor. Senden neler isteyebileceğimi, senin benden neler bekleyebileceğini. HoĢuna gitmediyse imzalama. Ġmzalar ve hoĢuna gitmediğine karar verirsen yeterince çıkıĢ maddesi olduğu için arkanı dönüp gidebilirsin. Yasal açıdan bağlayıcı olsaydı bile, kaçmaya karar vermen durumunda seni dava eder miydim sanıyorsun?'* ġarabımdan uzun bir yudum aldım. Bilinçaltını omzumu sıvazlıyordu. Aklın baĢında kalmalı. Çok fazla içme. Sözlerini, “Bu tür iliĢkiler dürüstlük ve güven üzerine kurulur." diyerek sürdürdü. “Bana güvenmiyorsan, seni nasıl etkilediğimi, seninle nereye kadar ileri gidebileceğimi, seni ne kadar ileri götürebileceğimi bilecek kadar güvenmiyorsan ve bana karĢı dürüst olamayacaksan, o zaman bu iĢi gerçekten yapamayız." Ah, tanrım, sadede ne çabuk gelmiĢtik. Beni ne kadar ileri götürebileceğini mi? Lanet olsun. Bu da ne demekti? “Yani çok basit, Anastasia. Bana güveniyor musun, güvenmiyor musun?” Gözleri yanıyordu, alev alevdi. “Bu tarz bir konuĢmayı... ımm... on beĢiyle de yaptın mır “Hayır." “Neden?" “Çünkü hepsi tecrübeli itaatkârlardı. Benimle iliĢkilerinden ne geçeklerini ve genel olarak benim ne beklediğimi biliyorlardı. Onlarla olay, diğer sınırlarda ufak değiĢiklikler yapmaktan ve buna knzer detaylardan ibaretti.” “Gittiğin bir mağaza mı var? Ġtaatkâr Süpermarketi meselaT Oüldiı. “Pek sayılmaz." “O zaman nasıl?" “TartıĢmak istediğin bu mu? Yoksa konunun özüne mi ineba* Senin ifadenle, kafana takılan konulara." Yutkundum. Ona güceniyor muydum ? Her Ģey buna mı daya- nıvordu... güvene. Elbette bu iki yönlü bir Ģey olmak zorunda^ Joseye telefon açtığımda nasıl sinirlendiğini hatırlıyordum. “Aç mısın?" diyerek beni düĢüncelerimden sıyırdı. Ah hayır... Yemek. “Bugün yemek yedin mi?" Ona dik dik baktım. Dürüstlük... ihanet olsun. Cevabimdir, hiç hoĢlanmayacaktı. “Hayır." Sesim cılız çıkmıĢtı. Gözlerini kıstı. “Yemen gerek. Anastasia. Burada da yiyebiliriz, süitimde« Ne tercih edersin?‟ "Sanırım insanlann arasında, tarafsız bölgede kalmalıyız' Alaycı bir ifadeyle gülümsedi. "Bunun beni durduracağını mı sanıyorsun?‟ YumuĢak ve$& vetli bir uyarıydı bu. Gözlerim irileĢti ve bir kez daha yutkundum. "Umuyorum.‟* “'Gel. Özel bir yemek salonu ayırttım. Gözlerden uzak.‟ gizemli bir gülümseme göndererek masanın arkasından çık» * elini uzattı. “ġarabını da al.” diye mırıldandı. Elimi avucuna bırakıp sıradan kayarak çıktım ve yanında dum. Elimi bırakıp dirseğime uzandı. Beni tekrar bardan geniĢ basamaklı merdivenden asma kata çıkardı. BaĢtan s)* Heathman üniforması içindeki genç bir adam bizi karĢıladı“Bay Grey, bu taraftan, efendim.” 247 GösteriĢli bir oturma alanını geride bırakıp özel bir yemek salonuna girdik. Tecrit edilmiĢ tek bir masa. Oda kuçuk ancak Ģatafatlıydı. IĢıldayan bir avizenin hemen altında, kolalı örtüler, kristal kadehler, gümüĢ çatal bıçaklar ve beyaz bir gül buketiyle donatılmıĢ bir masa duruyordu. AhĢap lambrili odaya eski zamanlardan kalma, sofistike bir cazibe hâkimdi. Garson sandalyemi çekti, oturdum. Peçetemi kucağıma yerleĢtirdi. Christian karĢıma oturmuĢtu. Ona kaçamak bir bakıĢ attım. “Dudağını ısırma,” diye fısıldadı. KaĢlarımı çattım. Lanet olsun. Yaptığımın bile* farkında değildim. “SipariĢimizi önceden verdim. Umarım senin için sakıncası yoktur." Dürüst olmam gerekirse, rahatlamıĢtım. Daha fazla karar alabileceğimden emin değildim. "Hayır, sorun değil." dedim. “YumuĢak baĢlı olabildiğini görmek çok hoĢ. ġimdi, nerede kalmıĢtık?" “Olayın özünde." ġarabımdan büyük bir yudum daha içtim. Gerçekten enfesti. Christian Grey Ģaraptan anlıyordu. Bana yatağımda verdiği son Ģarap yudumunu hatırladım. Ve bu davetsiz düĢünce karĢısında kızardım. "Evet, kafana takılanlar.” Ceketinin iç cebine uzandı ve bir kâğıt parçası çıkardı. Benim e-postam. “Madde 2. Kabul edildi. Bu ikimizin de yararına. Maddeyi düzelttirmeliyim.” Gözlerimi kırpıĢtırdım. Lanet olsun... Maddeleri tek tek gözden geçirecektik. Yüz yüzeyken kendimi o kadar cesur hissetmiyordum. 0 kadar samimi görünüyordu ki. ġarabımdan yeni bir yudumla <**aret topladım. Christian sözlerini sürdürdü. “Cinsel sağlığım. Pekâlâ, önceki seks partnerlerimin hepsi kan ***** yaptırdılar ve ben de bahsettiğin bütün bu sağlık risklerine altı ayda bir düzenli olarak test yaptırıyorum. Yakın zaman* ^ testlerimin hepsi temiz çıktı. Hayatımda hiç uyuĢturucu kul lanmadım. Aslında ateĢli bir uyuĢturucu karĢıtıyımdır. UyuĢtun*, konusunda çalıĢanlarımın tamamına karĢı çok sıkı bir hoĢgörü y* politikası izliyorum ve rastgele uyuĢturucu testlerinde ısrarnyıa.' Vav canına... Kontrol manyaklığı yoldan çıkmıĢtı. ġok içinde, gözlerimi kırpıĢtırdım. "Hiç kan nakli almadım. Bu sorunu cevaplıyor muT Hissiz bir ifadeyle baĢımı salladım. “Bir sonraki noktandan daha önce bahsettim. Ġstediğin anii arkam dönüp gidebilirsin. Anastasia. Seni durdurmayacağım. Ancak, gidersen bu son olur. Bilesin diye söylüyorum." "Tamam," dedim yumuĢak bir sesle. Gidersem her Ģey bitecek DüĢüncesi bile ĢaĢırtacak kadar acı vericiydi. Garson ilk servislerle geldi. Nasıl yiyebilirdim ki? Tanrı aĢkıci. buz yatağında istiridye ısmarlamıĢtı. "Umanm istiridye seviyorsundur." Christian‟ın sesi yumuĢsak “Daha önce yemedim.” Hiç. “Gerçekten mi? Pekâlâ.” Bir tane aldı. Tek yapman gerete hafifçe eğip yutmak. Sanırım bunu yapabilirsin." Bana bakıyorc. Neye göndorm© yaptığını anlamıĢtım. Kıpkırmızı keeildim Bay sınttı. istiridyesinin üstüne biraz limon sıkıp ağzına döktü. “Hımm. Enfes. Deniz tadında." Gülümsedi. “Haydi," diyey- reklendirdi. „'Yani çiğnemiyor muyum? “Hayır, Anastasia, çiğnemiyorsun." Gözleri muzip bir ıçıloyU aydınlanmıĢtı. Bu haliyle çok genç görünüyordu. Dudağımı ısırdım ve yüz ifadesi bir anda değiĢti. Bana sert - bakıĢ gönderdi. Uzanıp hayatımın ilik istiridyesini aldım. Tama?. Haydi bakalım. Üzerine biraz limor. sıktım ve ağzıma boĢalttı' Gırtlağımdan aĢağı, deniz suyu, tuz, keskin bir limon koku«w dolgunlukla kayıp gitti... Ah. Dudaklarımı yaladım. Beni du?-* göz kapaklarının altından dikkatle izliyordu. “EeeT GÎĠNĠNELLITONU 2<9 “Bir tane daha yiyeceğim," dedim kuru bir sesle. Gururla. ‟„Aferin kızıma," dedi. “Bunları kasıtlı olarak mı seçtin? Afrodizyak özellikleriyle bilinmiyorlar mı?” “Hayır. Mönüdeki ilk seçpnelcti lor. Senin yanında afrodizyağa ihüyacım yok. Sanıyorum bunu sen de biliyorsun ve benim yanımda. de aynı tepkiyi veriyorsun," dedi basitçe. "Nerede kalmı$tıkr Btn ikinci istiridyeme uzanırken, o e-postama ddndü. Aynı Ģekilde tepki veriyor. Onu etkiliyorum... Vay canına. “Bana her Ģeyde itaat etmen. Evet, bunu yapmanı istiyorum. Bunu yapmana ihtiyacım var. Bunu rol yapmak gibi düĢün. Anastasia." “Ama beni incitmenden endiĢeliyim.” “Nasıl incitmemden?" “Fiziksel olarak." Ve duygusal. "Bunu yapacağımı gerçekten düĢünüyor musun? Kaldırabileceğinin ötesine geçebileceğimi?” “Daha önce birinin canını yaktığını söylemiĢtin.” “Evet, yaktım. Uzun zaman önceydi." “Nasıl yaktın?” "Onu oyun odamın tavanından sarkıttım. Aslında. sonılann- daa biri de buydu. Askıya alma. Oyun odasındaki yaylı tutturma bilezikleri bunun için. Ġp oyunu. Ġplerden biri çok sıkı bağlanmıĢtı.“ Elimi kaldırıp durması için yalvardım. “Daha fazlasını bilmeme gerek yok. Yani beni asmayacaksın? "Gerçekten istemiyorsan asmam. Bunu sınırlara koyabilirsin." „Tamam.” “itaat konusunda... bunu baĢarabileceğini düĢünüyor musun? Yoğun bakıĢlarını üzerime dikmiĢti. Saniyeler akıp gidiywdu. Deneyebilirim," diye fısıldadım. Ġyi.” Gülümsedi. “ġimdi, dönem... Üç ay yerine bir ay çok kısa de sen ayın bir hafta sonunu benden uzakta geçirmek is* terken. Senden o kadar uzun sürt» ayn kalabileceğimi sanmıj^ ġu anda bile zar zor becerebiliyorum. Durdu. Benden uzak duramıyor mu? Ne? "Ayda bir hafta sonunun bir gününü kendine aĢırmana ve«* , yerine hafta içi bir akĢam almama ne dersin?” „Tamam.” “Ve lütfen, üç ay deneyelim. Sana uygun değilse istediğin u man bırakabilirsin." “Üç ay mı?^ Kendimi zora koĢuluyor gibi hissediyordum. ġan bımdan bir yudum daha aldım ve kendime bir istiridye daha ûnz ettim. Bunları sevmeyi öğrenebilirdim. “Sahiplenme... bu sadece terminoloji ve kökeni itaat etmeprv: - sibine kadar iniyor. Ne demek istediğimi anlaman için seni d:çr. ruh haline sokmak demek. Ve bilmeni istiyorum ki, eĢiğimdeniçtr itaatkârım olarak adım attığın anda, sana istediğimi yapabikeefe Bunu kendi nzanla kabul etmelisin. Bana güvenmen bu yüzden pft Seni istediğim her an, her Ģekilde, istediğim her yerde düzeci Seni disiplin altına sokacağım, çünkü saçmalayacaksın. Seniha zevk vereceğin Ģekilde eğiteceğim. Ama bunu daha önce yapmadığını biliyorum. BaĢlangıçta s ağırdan alacağız ve ben sana yardım edeceğim. ÇeĢitli senazrok geliĢtireceğiz. Bana güvenmeni istiyorum ve güvenini kazanca gerektiğini biliyorum: kazanacağım da. ġu „çeĢitli‟ kısmı yine*** havaya sokmak için. Her Ģeyin olabileceği anlamma geliyor.‟ O kadar tutkulu ve büyüleyiciydi ki. Bu hali belli ki saplana^ Gözlerimi ondan ayıramıyordum. Bunu gerçekten ama gerçrfU5 istiyordu. KonuĢmayı bırakıp bana baktı. “Hâlâ benimle misin?” diye fısıldarken sesi dolgun, sıcak'' baĢtan çıkarıcıydı. ġarabından bir yudum alırken, delici bab^ benimkilerden ayırmadı. Garson kapıya gelince, Christian baĢını hafifçe eğerek nunun masamızı toplamaya gelmesine izin verdi. “Biraz daha Ģarap ister misin?” GRĠNĠN ELU TONU 251 “Araba kullanmam gerek." “O zaman sur BaĢımla onayladım. “Maden suyu muT “Maden suyu lütfen.” Garson çıktı. Christian, “Çok sessizsin/' diye fısıldadı. “Son de çok ağız kalabalığı yapıyorsun." Gülümsedi. “Disiplin. Zevk ile acı arasında çok ince bir çizgi var. Anastaâa. Bir madalyonun iki yüzü gibiler, biri olmadan diğeri de olmuyor. Sonn acının no kadar zevkli olduğunu gösterebilirim. ġu anda bono inanmıyorsun, ama güvenle kastettiğim bu. An olacak, ama altından kalkamayacağın bir acı değil. Bir kez daha, bütün mesele güvene bağlanıyor. Bana güveniyor musun. AnaT Ana! Hiç duraksamadan ve düĢünmeden. "Evet, güveniyorum." dedim. Çünkü doğruydu, ona güveniyordum. “Peki, o zaman.” RahatlamıĢa benziyordu. “Bu Ģeyin gen kalanı sadece detaydan ibaret.“ “Önemli detaylardan." *Tamam, onlan da konuĢalım.” Sözleri baĢımı döndürüyordu. Bunu daha sonra tekrar dinleyebilmek için, Kate in dijital kayıt cihazını getirmeliydim. Çok fazla tolgi, sindirilecek bir yığın Ģey vardı. Garson antrelerimizle geri geldi. Siyah morina, kuĢkonmaz ve yanında hollandez soslu ezilmiĢ Patates. Canımın yemeği daha az çektiği hiç olmamıĢa "Umarım balık seviyorsundur,” dedi usulca. Yemeğimden bir lokma denedim ve maden suvumdan bir yudum ġarap olmasını deli gibi tercih ederdim. “Kurallar. Onlardan bahsedelim. Yemek konusu, tavız verme- y**fcn bir konu, öyle mi?” “Evet." "Bu maddeyi günde en az üç öğün yiyeceğin Ģeklinde* dtg$. rebilir miyim?‟ "Hayır." Bu konuda asla geri adını atmayacaktım. Kimse bay ne yiyeceğimi dayatamazdı. Nasıl düzüĢeceğimi evet, ama n*£ yiyeceğimi... asla. Dudaklarım büzdü. "Aç olmadığından emin olmam gerek' KaĢlarımı çattım. Neden? “Bana güvenmen gerekecek.* Bana bir an baktıktan sonra gevĢedi. “Yenildim. Bayan Steele." dedi usulca. “Yemek ve uykukce* sunda pes ediyorum." "Sana neden bakamıyorum?“ „„Bu bir Hâkim/Ġtaatkâr olayı. AlıĢacaksın." AlıĢacak mıyım gerçekten? “Sana neden dokunamıyorum?‟ Dudakları inatçı bir çizgiye dönüĢtü. "Bayan Robinson yüzünden mi?” Bana soran gözlerle baktı. “Neden böyle düĢündün?* Veheofc anladı. "Bana travma yaĢattığını mı düĢünüyorsun?* BaĢımı salladım. “Hayır, Anastasia. Sebep o değil. Aynca, Bayan Robin9co '• tür Ģeylere asla boyun eğmezdi.” Ah... ama ben eğmek zorundaydım. Yüzümü sarkıttın» “Yani onunla alakası yok.” "Hayır. Ve kendine dokunmanı da istemiyorum." Ne? Ah, evet, Ģu mastürbasyon meselesi. “Sırf meraktan... Neden?" “Çünkü bütün hazzını kendime istiyorum." Sesi bog^ kararlıydı. v Ah... Buna cevabım yoktu. Bir an konu "o dudağı^ istiyorum”a kadar gelirken, sonrakinde bencilleĢiveny^11 ^ lanmı çatarak morinamdan bir lokma aldım. Zihnimde ödünler kazandığımı hesaplamaya çalıĢıyordum. Yemek. Uyku ĠĢi «gırdan alacaktı ve henüz diğer sınırlan tartıĢmamıĢtık. Ama bunlarla yemek sırasında yüzleĢebileceğimi hiç sanmıyordum. "Sana üzerinde düĢünecek çok malzeme verdim, değil mı T -Evet.” “Diğer sınırların üstünden Ģimdi geçmemizi ister misin?* "AkĢam yemeği eĢliğinde değil” Gülümsedi. “Miden kolay mı bulanır?" “Onun gibi bir Ģey...” "Pek bir Ģey yemedin." "Yeterince yedim.” "Üç istiridye, dört lokma morina ve bir kuĢkonmaz sapı, patates yok. çerez yok. zeytin yok ve gün boyu hiçbir Ģey yememiĢsin. Sana güvenebileceğimi söylemiĢtin." Tanrım. Envanter tutmuĢtu. “Christian, lütfen. Her gün bu tarz konuĢmalar yapmıyorum " “Formda ve sağlıklı olmana ihtiyacım var. Anastasia" “Biliyorum." "Ve Ģu anda, o elbiseyi üzerinden çıkarmak istiyorum" "Yutkundum. Kate'in elbisesini üzerimden çıkarmak. Kamımın dendiklerinde bir çekim hissettim. Artık daha aĢina olduğum kas- br. sözleri karĢısında kasılmıĢtı. Ama bunu yapamazdı. En güçlü «lahmı bir kez daha bana karĢı kullanıyordu. Sekste iyiydi; bunu bile çözmüĢtüm. ‟Bunun iyi bir fikir olduğu sanmıyorum." diye mırıldandım, "îatlı yemedik." Tatlı mı istiyorsun?" diye homurdandı. "Evet." Manidar bir sesle, “Tatlı sen olabilirsin." dedi. “Yeterince tatlı olduğumdan emin değilim." "Anastasia, senin enfes bir tadın var. Biliyorum. и LL'*S* Ellerime bakarak. “Christiıın. seksi silah olarak kullanıyor*-* Bu hiç adil değil“ dinlini ve sonra doğrudan gözlerinin içine Kaktım ġaĢırarak kaĢlarını kaldırdı ve sözlerimi değerlendirdiğini gördü* DüĢünceli bir tavırla çenesini sıvazladı. “Haklısın. Kullanıyorum. Hayatta bildiklerini kullanırsın. Ar.& tasia. Bu seni ne kadar istediğimi değiĢtirmiyor. Burada. ġimdi‟ Nasıl oluyordu da beni sadece sesiyle baĢtan çıkarabiliyordu* Nefesim Ģimdiden hızlanmıĢtı: ısınan kanım damarlarımda çağlıyor sinir uçlanın seğiriyordu. "Bir Ģey denemek istiyorum.‟* diye soludu. KaĢlanmı çattım. Aklıma hazmedilecek bir yığın fikir sokmuĢ ve Ģimdi de bunu yapıyordu. "Itaatkânm olsaydın bunu düĢünmene gerek kalmazdı Keki olurdu.” Sesi yumuĢaklbaĢtan çıkancıvdı. “Bütün o kararlar. Aiı i lanndaki yorucu düĢünce süreci. ġu *Bu doğru bir Ģey mi? Bıırei olmalı mı? ġimdi olabilir mi?* meselesi. Bütün bu detaylar diĢelenmene gerek kalmazdı. Hâkim‟in olarak bunu benyaparic Ve Ģu anda beni istediğini biliyorum, Anastasia.” KaĢ çatıĢım iyice derinleĢti. Nasıl anlayabiliyorî “Anlayabiliyorum, çünkü.. Lanet olsun. Dile getirmediğim sorularımı yanıtlıyordu. A>- zamanda psiĢik güçleri de mi vardı? "... vücudun seni ele veriyor. Bacaklannı birbirine basönyora* kızardın ve nefes alıp veriĢin değiĢti." Pekâlâ, bu kadarı çok fazla. ‟„Bacaklanma ne olduğunu nereden biliyorsun?'' Sesin* ıfc3* ve ĢaĢkındı. Tann aĢkına, bacaklanm masanın altındaydı. “Masa örtüsünün kıpırdadığım hissettim ve yılların tecrübe^ dayanarak yapılmıĢ bir tahmindi. Haklıyım, değil mi?r Kızararak ellerime baktım. Bu baĢtan çıkarma oyunun^ gellenmem bu yüzdendi. Kurallan bilen ve anlayan tek kiji ^ Ben fazla naif ve tecrübesizdim. Tek referans noktam ^ da erkeklerin ona kötü davranmasına izin vermezdi. Dip* (toslarımın hepsi kurguydu. Klizabeth Benneth hiddetlenir. Jane Eyıe fazla korkar ve Tess de benim gibi, yenilgiyi kabul ederdi. “Balığımı bitirmedim.” “Soğuk morinayı bana tercih mi ediyorsun?" Ona bakmak için hızla kafamı kaldırdım; gözleri zorlayıcı bir Ütiyaçla eriyik gümüĢ renginde parlıyordu. *Tabağımdakileri bitirmemden hoĢlandığını sanıyordum." “ġu anda. Bayan Steele, yemeğiniz umurumda bile değil." “Christian. hiç adil savaĢmıyorsun." “Biliyorum. Hiçbir zaman adil savaĢmadım. Ġçimdeki tannça bana kaĢlarını çatmıĢtı. Bunu yapabilirsin, diye bastırdı. Bu seks tanrısıyla onun oyımunu oynayabilirsin. Oynayabilir iniydim? Tamam. Ne yapacaktım? Tecrübesizliğim boynumda bir lanetti. Bir kuĢkonmaz sapını elime aldım ve ona bakarak dudağımı ardım. Sonra soğuk kuĢkonmazımın ucunu ağzıma koyup emdim. Christian‟ın gözleri anlaĢılmayacak kadar az açılsa da ben fark etmiĢtim. “Anastasia. Ne yapıyorsun?‟ Ucunu ısırdım. "KuĢkonmazımı yiyorum.” Christian sandalyesinde kıpırdandı. "Bence benimle oynuyorsunuz, Bayan Steele.” Masum numarası takındım. “Ben sadece yemeğimi bitiriyorum. Bay Grey.” Garson kapıyı tıklatmak ve davetsiz içeri girmek için o anı ^iĢti. Christian‟a baktı. Christian kaĢlarım çatsa da. baĢıyla «ay verince garson tabaklarımızı topladı. Garsonun geliĢi büyüyü *»muĢtu. Bu kıymetli netlik anma sıkı sıkıya tutundum. Gitmem #**kiyordu. GörüĢmemiz ancak ben uzak durabilirsem son bulacaktı ve böyle yoğun bir konuĢmanın üstüne birtakım sınırlara ihtiyacım v*nĠL Bedenim dokunuĢu için kıvransa da zihnim baĢ kaldırıyordu, söylediklerini düĢünmek için zamana ihtiyacım vardı. Hâlâ bir karar vermemiĢtim, üstelik cinsel çekiciliği ve gözü pekliği* iĢimi kolaylaĢtırmıyordu. Christian her zamanki beyefendiliğiyle. „Tatlı ister misin?* dġ. sordu, ama gözleri parlamaya devam ediyordu. “Hayır, teĢekkürler. Sanınm gitsem iyi olacak.” Gözlere; önümdeki ellerime çevirdim. "Gitmek mir ġaĢkınlığını gizleyememiĢti. Garson hızla çıktı. “Evet.” Dognı karar buydu. Burada, bu odada onunla kalıra beni düzecekti. Kararlı bir tavırla ayaklandım, “ikimizin de yan: katılmamız gereken bir mezuniyet töreni var." Christian da uzun yıllar boyunca kökleĢen kibarlığını orurı sererek otomatik olarak kalktı. “Gitmeni istemiyorum.” “Lütfen... gitmem gerek.” “Neden?” “Çünkü bana düĢünmem gereken o kadar çok Ģey verdin b- Biraz zamana ihtiyacım var" “Kalmanı sağlayabilirim,” diye tehdit etti. “Evet, bunu kolayca yapabilirsin, ama yapmam istemiyoruz Elini saçlarının arasından geçirirken beni dikkatle SÜZUUMC; “Biliyorsun, benimle röportaj yapmak için gelip ofisimde y kapaklandığında, “Evet, efendim‟*, ”Hayır, efendinTten baĢka Ģey söylemiyordun. Senin doğuĢtan itaatkâr olduğunu sandım As* dürüst olmam gerekirse Anastasia« o enfes vücudunda tek bir itaati* kemik olduğundan bile emin değilim." KonuĢurken yavaĢ# ^ doğru yaklaĢıyordu. Sesi gergindi. “Haklı olabilirsin," diye soludum. Bana bakarak. “Olma ihtimalini keĢfetme Ģansım isliyi diye mırıldandı. Uzanıp baĢparmağını alt dudağıma sürten*-', zümü okĢadı. “BaĢka bir yol bilmiyorum, Anastasia. Ben buj^ “Biliyorum” Beni öpmek için eğildi, ama dudaktan benimkilere değmeden önce durdu. Gözleriyle gözlerimi tarıyor, izin istiyordu. Dudaklarımı onunkilere kaldırdım ve beni öptü; onu tekrar öpüp öpmeyeceğimi bilemediğim için, kendimi bıraktım. Kilerim kendi bildiklen gibi hareket edip saçlarının arasında bükülerek onu bana doğru çektiler. Ağzım aralandı, dilim dilini okĢamaya baĢladı. OpuĢûnu derinleĢ* tirirken ve heyecanıma karĢılık verirken, eli ensemi kavradı. Diğer eli sırtımdan aĢağı kaydı ve belimin alt kısmında ı>ice açılıp beni kendi vücuduna bastırdı. ÖpüĢlerin arasında nefes nefese. "Seni kalmaya ikna edemez miyim?" diye sordu. “Hayır." “Geceyi benimle geçir." ■'Ve sana dokunmayayım, öyle mi? Hayır.” inledi. “Sen imkânsız bir kızsın.” Geri çekildi ve bana baktı. "Neden bana veda ettiğini düĢünüyorum?‟ “Çünkü Ģu anda gidiyorum." “Kastettiğim bu değil, biliyorsun." “Christian. bunu düĢünmem gerek. Senin istediğin türde bir *№ yaĢayabileceğimden emin değilim." Gözlerini yumdu ve alnını alnıma bastırarak ikimize de soluklarımızı yavaĢlatmak için fırsat verdi. Bir an sonra alnıma bir cî)ücük kondurdu, burnu, saçlarımın arasına gömülü, derin bir nefes ve sonra beni bırakıp geri çekildi. "Nasıl isterseniz. Bayan Steele," derken yiizü ifadesizdi. "Size k‟biye kadar eĢlik edeyim.” Elini uzattı. Eğilip çantamı aldım ve •toni avucuna bıraktım. Lanet olsun, her Ģey son bulabilirdi. (îeni$ n*rdivenlerden lobiy‟e, onu uysal adımlarla takip ederken, kafa karıncalanıyor, kanım pompalanıyordu. Hayır demeye karar 'lirsem, bu son vedamız olabilirdi. Kalbim, göğsümün içinde acıyla ^ncıdı. Ne dönüĢtü ama. Bir anlık bir netlik bir kızda ne büyük ^®Ç»kliklere neden olabiliyordu. 258 “Vale biletin yanında mı?‟ Elimi çantama daldınp çıkardığım bileti kapı görevlisine uz^ Beklerken ona kaçamak bir bakıĢ attım. “Yemek için teĢekkürler.” diye mırıldandım. Derin düĢüncelere dalmıĢ ve dikkati tamamen dağılmıĢ £ görünse de. “Her zamanki gibi, bir zevkti. Bayan Steele." dedi kfe Ona bakarken, güzel profilini hafızama kazıdım. Onu birdai* görememe düĢüncesi bana bir türlü rahat vermiyordu. Fazla nareç ve düĢünmesi bile acı vericiydi. Aniden döndü ve ciddi bir ifadeyi bana baktı. “Bu hafta sonu Seattle'a taĢmıyorsun. Doğru karan verirse pazar günü seni görebilir miyim?‟ Sesi tereddütlüydü. “Bakanz. Belki,” dedim. Bir an için rahatlamıĢ gibi gönbei sonra kaĢlarını çattı. “Hava serinledi. Ceketin yok mu?* “Hayır. M BaĢını kızgınlıkla sallayarak ceketini çıkardı. “Al. ÜĢütmeni istemem.” Ceketi açıp sırtıma tutarken ona gözlerimi kırpıĢtırarak baiö ve kollanmı arkama uzatırken, ofisinde paltomu omuzlanma kıldırdığı zamanı -onunla ilk tanıĢtığım günü- ve üzerimde bıratö etkiyi hatırladım. Hiçbir Ģey değiĢmemiĢti; hatta daha da yojuok Sıcacık ceketi bana fazla büyüktü ve onun gibi kokuyordu. Arabam kapının Önünde durdu. Christian‟m ağzı açık ka& “Bunu mu kullanıyorsun?1 AfallamıĢtı. Elimi tutarak beni çıkardı. Vale arabadan atladı, anahtarları bana verdi ve Chri^ serinkanlı bir tavırla, avucuna biraz para sıkıĢtırdı. “Bu araba trafiğe çıkabiliyor muT ġimdi gözlerini bana “Evet.” “Seattle‟a ulaĢabilecek mi?‟ “Evet, ulaĢabilecek.” “Sağ salim?* 259 Öfkeli bir sesle. “Rvet.” diye çıkıĢtım. „Tamam, eski olabilir, ama o benim ve tralığe çıkabilecek durumda. Onu bana uvev babam aldı ” “Ah, Anastasia, bence bundan daha iyisini yapabiliriz." “Ne demek istiyorsun?' Bir anda anlamıĢtım. “Bana araba falan almayacaksın." Bana dik dik bakarken çenesi kasılmıĢtı. Gergin bir sesle, “Göreceğiz." dedi. ġoför kapıĢım açıp binmeme yardım ederken yüzünü buruĢturdu. Ayakkabılarımı çıkarıp camı indirdim. Bana yüzünde okunması imkânsız bir ifade ve koyu gözlerle bakıyordu. "Dikkatli git.“ dedi yavaĢça. “HoĢça kal. Christian." Sesim davetsiz ve dökülemeyen gözyaĢları yüzünden boğuktu. Tanrım, ağlamayacağım. Ona hafifçe gülümsedim. Arabayla uzaklaĢırken göğsüm sıkıĢtı, gözyaĢlarını dökülmeye baĢladı ve hıçkırığımı güçlükle bastırdım. Kısa süre sonra yaĢlar yüzümden oluk oluk akıyor ve ben gerçekten neden ağladığımı an Isınıyordum. DuruĢumu koruyordum. Her Ģeyi açıklamıĢtı. Açıktı. Beni istiyordu, ama iĢin gerçeği benim daha fazlasına ihtiyaç du.v* marndı. Onun beni, benim onu istediğim ve ihtiyaç duyduğum gibi istemesini istiyor ve için için bunun mümkün olmadığını biliyordum. Butun bunlar çok fazla geliyordu. Onu nasıl kategorize edeceğimi bile bilmiyordum. Bu Ģeyi yapat- sam*.. erkek arkadaĢım mı olacaktı? Onu arkadaĢlarımla tanıĢtım* b&cek miydim? Onunla birlikte barlara, sinemaya, hatta bowlinge edebilecek miydim? ĠĢin aslı, hiç sanmıyordum. Ona dokunmama donunla uyumama izin vermeyecekti. Bütün bunLıra geçmiĢte de ^ip olmadığımı biliyordum, ama geleceğimde olmalarını istiyor ^*m. Ve onun tasarladığı gelecek bu değildi. Ya evet dersem ve o üç ayın sonunda, beni uymadığım bir fcı* ^ sokmaya çalıĢmaktan sıkıldığını söylerse ne obcakU? Kendimi ^ hissedecektim? Duygusal olarak üç ayımı vermiĢ, yapmak emin olmadığım Ģeyler yapmıĢ olacaktım. Ve sonra o hayır der ve anlaĢma noktalanırsa bu düzeyde bir reddedilip nasıl baĢ edecektim? Belki de Ģu anda fazla zarar görmemiĢ o^;. venimle geri çekilmek en iyisi olacaktı. Ama onu tekrar görememe düĢüncesi iĢkenceden farksızdı Xj. sil olup da bu kadar büyük bir hızla içime iĢlemiĢti? Konu sai** seks olamazdı, değil mi? Gözlerimdeki yaĢları aceleyle sildim Oa olan duygularımı incelemek istemiyordum. Bunu yapmam hata* keĢfedebileceklerimden korkuyordum. .Ve yapacağım? Dubleksin önüne park ettim. Hiç ıĢık yoktu. Kate dıĢarıda d- malıydı. Rahat bir nefes aldım. Beni yine ağlarken yakalaması istemiyordum. Soyunurken kötülük makinesini açtım ve gelen kotumda, Christian‟dan bir mesaj vardı. Kimden: Christian Grey Konu: iyi geceler Tarih: 25 Mayıs 2011 22.01 Kimt: Anastasia Steele Bu akĢam neden kaçtığını anlamıyorum. Bütün sorularını seni tatmn edecek Ģekilde cevapladığımı samimiyetle umuyorum. Sana kıfe yoman gereken çok Ģey verdiğimi biliyorum ve teklifi ciddi скЮ» düĢüneceğin) hararetle umuyorum. Bu iĢin yürümesini gerçekten istiyorum. Ağırdan alacağız. Bana güven. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu • ' ket^ E-postası daha fazla ağlamama neden oldu. Ben bir ^ ^ leĢmesi değildim ki. Ya da satın alınan bir mal. Bu e-p^1*4 QtdUlNELLt TOwu 261 öyle olduğum anlamına geliyordu. Cevap vermedim. Ona ne diyeceğimi bilmiyordum. Pijamalarımın içine girdim ve ceketine sarınarak yatağa tırmandım. Gözlerimi karanlığa dikip yatarken beni ondan uzak durmam için uyardığı butun o zamanlan dulundum. Anastasia, benden uzak durmalısın Ben sana uygun bir adam dtfrlim. K12 arkadaĢlar bana göre değil. Ben kalpler ve çiçekler tarzı bir adam değilim. Ben seviĢmem. Tek bildiğim bu. Ve yastığıma gömülüp sessizce gözyaĢı döktüm; aklımda kalan son düĢünce bu oldu. Benim de tek bildiğim buydu. Belki de birlikte yeni bir yol çizebilirdik. BÖLÜM ON DÖRT Christian elinde katlı duran deri bir binici kamçısıyla ba$ua& dikiliyordu. Üzerinde eski, soluk renkli, yıpranmıĢ bir kot pe tolondan baĢka hiçbir Ģey yoktu. Bana tepeden bakarken kamçrç yavaĢça avucuna vuruyordu. Zafer ifadesiyle gülümsüyordu. Kipe- dayamıyordum. Çıplaktım ve dört direkli bir karyolaya kollar.: ve bacaklarım açık halde kelepçelenmiĢim. Christian Öne epü ve kamçının ucunu alnımdan burnuma doğru indirirken deru_* kokusunu aldım. Sonra kamçıyı aralık haldeki nefes nefes? 6 daklanma kaydırdı. Ucunu ağzımın içine itince pürüzsüz, (kaderinin tadını duydum. YumuĢak bir sesle. “Em.” diye emretti. Ona itaat ederken, aps ucunun etrafına kapandı. “Yeter," dedi. Christian kamçıyı ağzımdan çıkarıp aĢağı, çenemin altına, ctf dan boynuma ve boynumun alt kısmındaki girintiye kaydınrte nefes nefeseydim. Orada yavaĢça döndürüp ucunu göğüs kemifc2 boyunca aĢağı doğru kaydırmaya devam etti ve memelerimin a** sından göbek deliğime kadar indi. Hızlı hızlı soluyor, el ve bileklerimi zapt alunda tutan kelepçeleri zorlayarak kıvram>t^ Kamçının ucunu göbek deliğimin etrafında gezdirdikten sonra. # ucunu iyice aĢağıya kaydırdı; kasık tüylerimin arasından klitori^ ulaĢtı. Kamçıyla, tath noktamla keskin bir vuruĢla buluĢan bir indirdi ve rahatlayıĢımı haykırarak, muhteĢem bir Ģekilde boĢa!^ Ve bir anda, ter içinde, orgazmımın artçı Ģoklarım ve nefesim kesilerek uyandım. Tanrım. Yön duygumu bûst^ GRĠNĠN ELLĠ TUNU 263 kaybetmiĢtim. Az önce ne oldu öyle'<Yatak odamda tek baĢmaydım. Nasıl? Neden? Hızla doğrulup otururken, Ģok etkisi sürüyordu. Vay canına. Sabah olmuĢtu. Çalar saatime baktım; sekizdi. BaĢımı ellerimin arasına yerleĢtirdim. Seks rüyası görebileceğimi bilmezdim. Yediğim bir Ģey yüzünden miydi? Belki de istiridye ve internet araĢtırmam ilk ıslak rüyamda kendini göstermiĢti. ġaĢırtıcıydı. Uykumda orgazm olabileceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. Yalpalayarak içeri girdiğimde, Kate mutfakta bir o yana bir bu yana gidip geliyordu. “Ana, sen iyi misin? Tuhaf görünüyorsun, üzerindeki Christian'ın «keti mi?„ “iyiyim." Lanet olsun, aymada kendime bakmam gerekirdi. Delici yeĢil gözlerinden kaçındım. Sabah yaĢadığım olay yüzünden hâlâ sersem gibiydim. “Evet. Christian'ın ceketi." KaĢlarını çattı. “Ġyi uyudun mu?1 “Pek iyi değil.“ Su ısıtıcısına yöneldim. Çaya ihtiyacım vardı. ■Yemek nasıldır ĠĢte baĢlıyor. “Ġstiridye yedik. Arkasından da morina geldi. Bu yüzden bayağı balıklı olduğunu söyleyebilirim.” “Iykk... Ġstiridyeden nefret ederim ve yemekten bahsetmek Emiyorum. Christian nasıldı? Ne konuĢtunuz?* "Ġlgiliydi.” Duraksadım. Ne diyebilirdim ki? HIV durumu temiz, üstlenmek bayağı hoĢuna gidiyor. Her emrine itaat etmemi istiyor. Oyun odasının tavanına bağladığı birinin canını yakmıĢ ve... v* özel bir yemek salonunda beni becermek istedi. Ġyi bir özet olur ®uydu acaba? Christian‟la yemeğimden. Kate'le konuĢabileceğim ^ ġtyler hatırlamak için çaresizlik içinde debeleniyordum. *Wanda‟yı onaylamıyor.” “Kim onaylıyor ki, Ana? Bu eski haber. Neden bu kadar naz* borsun? Pes et artık, arkadaĢım." “Ah. Kate. Pek çok Ģeyden bahsettik. Yemek konusunda > kadar dırdırcı olduğunu biliyorsun. Bu arada, elbisene bayıldı/$. kaynamıĢtı: kendime bir çay hazırladım. "Çay ister misin? Ya dı bugünkü konuĢmanı dinlememi?” “Evet, lütfen. Dün gece Becca‟da konuĢmam üzerine çalıdır. Gidip alayım. Ve evet, biraz çay çok iyi olur. M Kate hızlı adımlık mutfaktan çıktı. Oh' Katherine Kavanagh bertaraf edilmiĢti. Bir simidi dilimleyip ekmek kızartma makinesine yerleĢtirdim. Capcanlı rayız. hatırlayınca kızardım. Tanrı aĢkına, o neyin nesiydi öyle? Dün gece uyumakta bir hayli güçlük çekmiĢtim. BaĢımın içinde sayısız seçenek vınlıyordu. Aklım öylesine karıĢmıĢtı ki. Christians iliĢki anlayıĢı daha çok iĢ teklifi gibiydi. Belirli saatleri, bir i$ tanz. ve hayli sert bir yakınma prosedürü vardı. Ġlk romantizmimi böyi? hayal etmemiĢtim, ama tabii. Christian‟m romantizmle iĢi yoktu Daha fazlasını istediğimi söylersem hayır diyebilirdi ve ban3 tâlif ettiklerini tehlikeye atabilirdim. Ve beni en çok endiĢelendik buydu. Çünkü onu kaybetmek istemiyordum. Ama itaatkâr olah- lecek mideye sahip olduğumdan emin değildim. Bütün o bastock ve kırbaçlar hevesimi kaçırıyordu. Fiziksel anlamda bir korkakta ve acıdan kaçınmak için ne gerekiyorsa yapabilirdim. Rüyana Ģündünı... öyle mi olacaktı acaba? Ġçimdeki tanrıça, elinde vâf kız ponponlarıyla, evet diye haykırarak zıp zıp zıplıyordu. Kate dizüstü bilgisayarıyla mutfağa döndü. Simidime konsa** oldum ve son sınıflar adına yapacağı konuĢmayı okumasını dinledim. Ray geldiğinde, giyinip hazırlanmıĢtım, ön kapıyı açtığımda. rinden dökülen takım elbisesi içinde karĢımda duruyordu. bu karmaĢıklıktan olabildiğince uzak adama sıcak bir miw^ »ı sevgi aktı ve benden beklenmeyecek bir sevgi gösterisi.™'r boynuna doladım. ġaĢırmıĢ, afallamıĢtı. GRĠNĠN ELLĠ 26$ Beni kucaklarken, “Hey, Annie, ben de seni gördüğüme sevindim,N diye mırıldandı. Beni yere bıraktı ve ellerini omuzlanma yerleĢtirip alnını kırıĢtırarak baĢtan ayağa süzdü. “Ġyi misin, evlat? "Tabii ki iyiyim, baba. Küçük bir kız babacığını gördüğüne sevinemez mi?' Gülümseyince göz kenarlan iyice kırıĢtı ve peĢimden oturma odasına geldi. “Ġyi görünüyorsun," dedi. “Kate'in elbisesi." Boyundan atkılı gri Ģifon elbiseye baktım. KaĢlarını çattı. “Kate nerede?" “Kampüse gitti. KonuĢma yapacağı için erkenden orada olması gerekiyor.” “Biz de yola çıksak mı?* “Baba, yanm saatimiz daha var. Çay içer misin? Bu arada bana Montesano‟daki herkesin neler yaptığını anlatabilirsin. Yolculuk nasıldı?” Rav arabasını kampüsün park alanına bıraktı ve birlikte, her tarafta göze çarpan siyah ve kırmızı cüppelerin beneklendirdiği, spor salonuna doğru akan insan selinin arasına karıĢtık. “Bol Ģans, Ana. Fena gergin görünüyorsun. Bir Ģey yapman gerekecek mir lanet olsun... Ray iyi gözlemci olmak için neden bugünü seçmiĢti? “Hayır, baba. Bugün büyük gün." Ve onu görtorğirn. “Evet, küçük kızım diplomasını alıyor. Seninle gurur duyuyo- ftm, Annie." “Ben... TeĢekkürler, baba.” Ah, bu adamı çok seviyordum. Spor salonu kalabalıktı. Ray, diğer ebeveynler ve iyi dilek sahipleriyle birlikte katlı oturma sıralarına yönelirken ben de kendi SandaJyeme doğru yürüdüm. Üzerimde kepini ve cüppem vardı ve üıonim görüntümle, kendimi korunaklı hissediyordum Kalbim güm* 266 bür gûmbıır atıyordu, kısa ve sığ nefesler alıyordum. Buralarda fa yerde olmalıydı. Kate onunla konuĢuyor ve sorguya çekiyor olabilir mi diye merak ettim. Soyadı S‟yle baĢlayan diğer öğrencilerin arasındaki yerime ulaĢtım. Arkama baktım ve Ray'i tribünlerin üst sıralanndan birinde gördüm. El salladım. Çekingen bir tavafa yan el sallamaya yan selama benzeyen bir iĢaret yaptı. Otun:; beklemeye koyuldum. Oditoryum kısa sürede dolarken, heyecanlı seslerin uğultu» her saniye biraz daha artıyordu. Öndeki sıralar dolmuĢtu. Ġki tara fımda. farklı bölümlerden, tanımadığım iki kız oturuyordu. Bellik yakın arkadaĢtılar ve benim üzerimden heyecanla konuĢuyorlar^ Saat tam on birde sahne gerisinden, arkasında hepsi siyah ve kırmızı cüppeleri içinde üç rektör yardımcısı ve kıdemli profesörlerle. rektör belirdi. Ayağa kalkıp eğitim kadromuzu selamladık. Bazı profesörler selam verip el sallarken, diğerleri sıkkın görünüyordu. DanıĢmanım ve en sevdiğim hocam olan Profesör Collin« her zamanki gibi yataktan düĢmüĢe benziyordu. Sahneye en «o Kate ve Christian çıktılar. Christian ısmarlama gri takını elbia* içinde göz alıcıydı. Bakır rengi saçları oditoryumun ıĢıkları altına» parlıyordu. Çok ciddi ve kendinden emin görünüyordu. Otururkfr tek sıra düğmeli ceketinin önünü açtı ve gözüm kravatına takıldı Lanet olsun! O kravat! Refleks olarak bileklerimi ovaladım. Gözlerimi ondan ayıramıyordum. O kravatı kasten taktığına hiç Ģuph^' yoktu. Ağzım düz bir çizgi halini aldı. Ġzleyiciler oturdular ve alkü sesleri kesildi. Yanımda kızlardan biri arkadaĢına heyecanla. “ġuna bir bak sana!" diye tısladı. “Çok seksi.” Gerildim. Profesör Collins‟ten bahsetmediklerinden emindi* “Christian Grey olmalı.” “Bekâr mır Diken diken olmuĢ halde, “Sanmam.” diye mınldandım "Ah." Kızlar bana ĢaĢkın gözlerle baktılar. 26? “Sanırım gey," diye mırıldandım. Kızlardan biri. “Sanırım gey," diye mırıldandı. Rektör ayağa kalkıp konuĢmasıyla törenin açılıĢını yaparken. Christian‟m belli etmeden salonu tanıdığını gördüm. Omuzlarımı düĢürüp sandalyeme iyice sinerek olabildiğince göze batmamaya çalıĢıyordum. Saniyeler sonra, gözlerinin gözlerimi bulmasıyla ne yazık ki yenildim. Donuk ve tamamen anlaĢılmaz bir ifadeyle bana bakıyordu. Rahatsızlıkla kıpırdandım, bakıĢıyla hipnotize olmuĢ Kaide, yüzüm ağır ağır kızardı. Ġstemeyerek de olsa o sabahki rüyamı hatırlamıĢtım ve kamımın alt tarafındaki kaslar Ģu enfes kasılma dayına giriĢmiĢti. Derin bir nefes aldım. Dudaklarında bir gülümseme belirdi, ama anlıktı. Gözlerini yu mdu ve geri açtığında yine kayıtsız ifadesine bürünmüĢtü. Rektöre hızlı bir bakıĢın ardından, gözlerim karĢıya, giriĢin üstünde asılı duraıı WSUV amblemine odakladı. Ve bir daha bana çevirmedi. Rektör susmak bilmiyor. Christian hâlâ benden tarafa bakmıyordu. Gözlerini karĢıya sabitlemiĢti. Neden bana bakmıyordu? Belki de fikrini değiĢtirmiĢti. Bir huzursuzluk dalgasıyla sarsıldım. Belki de dün gece onu bırakıp gitmem. Christian için her Ģeyi bitirmiĢti. Karanraı vermemi beklemekten sıkılmıĢtı. Ah, hayır, Ģansımı tamamen kaybetmiĢ olabilirdim. Dün geceki e-postasını hatırladım. Belki de cevap vermememe sinirlenmiĢti. Birden. Bayan Katherine Kavanagh sahnedeki yerini alırken salonda bir alkıĢ koptu. Rektör yerine oturdu ve Katherine kâğıdının kürsüye yerleĢtirirken güzel, uzun saçlarını arkaya atu. Bin kiĢinin ona bakıyor olmasından hiçbir rahatsızlık duymuyor, telaĢlanmıyordu. Hazır olunca gülümsedi, büyülenmiĢ kalabalığa baktı ve ustalıkla konuĢmasına baĢladı. Sakin ve komikti: yanımdaki kızlar. *kha ilk esprisinde kahkahayı bastılar. Ah. Katherine Kumnagh, "asıl konuĢulacağını iyi biliyorsun. O anda onunla o kadar gurur buyuyordum ki Christiania ilgili düĢüncelerimi unuttum. KonuĢ- basını daha önce de dinlemiĢ olmama rağmen, dikkatle dinledim, balona hâkimdi ve dinleyicilerini de önüne katmıĢtı. KonuĢmasının tornası. “Üniversiteden Sonra Sırada Ne Va Ah. gerçekten de. sırada ne vardı? Christian. Katherinci kaĢl^ havaya kalkmıĢ halde, sanınm ha>Tet içinde izliyordu. Evet, onunla röportaj yapmaya giden Kate olabilirdi. Evet, Ģu anda uygunsa teklifler yaptığı kiĢi de Kate olabilirdi. Güzel Kate ve güzel Christân bir arada. Ve ben de. yanımdaki iki kız gibi, onu uzaktan hayranlıkla izliyor olabilirdim. Kate onunla konuĢmayı reddetmezdi. Geçen gûc onun için ne demiĢti? Ürkütücü. Kate ve Christian arasındaki tu karĢılaĢmanın düĢüncesi beni huzursuz etmiĢti. Paramı hangili* yatıracağımı bilemezdim. Kate konuĢmasını gösteriĢli bir sonla tamamladı ve aynı aıda herkes ayağa kalkıp ıslıklar ve tezahüratlar eĢliğinde onu alkıĢlama baĢladı. Kate hayatının ilk ayakta alkıĢını alıyordu. Gûlumscysck adını seslenince bana bakıp gülümsedi. Aferin sana, Kate. Otunk izleyicilerde yerlerini aldı ve rektör ayağa kalkıp Christiariı tak iletti... Lanet olsun, Christian konuĢma yapacaktı. Rektör kıacChristian‟ın baĢanlanna değindi: Kendisine ait sıra dıĢı baĢarım imza atan firmanın CEO‟su ve gerçek anlamda, kendi kendini;.vi- tan var etmiĢ bir adamdı. "... ve aynca üniversitemizin önemli bağıĢçılarından hindir Lütfen, Christian Grey‟i alkıĢlayalım.” Rektör, Christian‟ın elini sıktı ve kalabalıktan nazik bir ılte yükseldi Yüreğim ağzımdaydı. Kürsüye yaklaĢıp salonu süzdü Hepimizin karĢısında, kendisinden önce Kate‟in de olduğu gibi «o derece özgüvenli görünüyordu. Yanımdaki iki kız mest olmu$ öne eğildiler. Aslında, izleyicilerin arasındaki kadınların çoğu v? erkeklerin bir kısmı öne eğilmiĢlerdi. Christian. yumuĢak, ûv** ve büyüleyici sesiyle konuĢmasına baĢladı. “Bugün WSU yetkililerinin bana gösterdikleri büyük neîak* karĢısında hem derinden etkilendim hem de büyük minnet du>^- Bu konuĢma, burada, üniversitedeki çevre bilimi bölümünün y» çalıĢmasından bahsetmem için nadide bir fırsat oldu. A üçüncü dünya ülkeleri için, uygulanabilir ve ekolojik olarak itilebilir çiftçilik metotları geliĢtirmek ve nilıai amacımız dün^ dört bir yanında açlık ve sefaleti kökünden yok etmek. KaĢta Afrika kıtasının Sahra‟nm altında kalan kısmı olmak özere. Güney Asya ve Latin Amerika sefil bir yoksulluk içinde yaĢıyor. Dünyanın bu kısımlarında, tarımsal iĢlev bozukluğu çok yaygın; sonuçsa ekolojik ve sosyal yıkım. Ciddi anlamda açlık çekmenin nasıl bir Ģey olduğunu iyi bilirim. Bu benim için çok kiĢisel b:r yolculuk." Ağzım bir kar.Ģ açık kalmıĢtı. Ne? Christian bir zamanlar açlık çekmiĢti. Lanet olsun. Bu. çok Ģeyi açıklıyordu. Röportajı hatırladım: Dünyanın karnını doyurmayı gerçekten istiyordu. Kate'in makalesinde ne yazdığını hatırlamak için zihnimi taradım. Dört yaĢındayken evlat edinilmiĢti galiba. Graccin onu aç bıraktığım hayal dahi edemiyordum; ondan önce, henüz küçük bir oğlanken YaĢamıĢ olmalıydı. Gri gözlü aç oğlanı düĢününcc kalbim sıkılarak .Nutkundum. Ah, hayır. Grev‟ler onu sahiplenmeden ve kurtarmadan önce, ne tür bir hayat yaĢamıĢtı kim bilir? Ham bir öfkeyle dolmuĢtum. Zavallı, bombok, tuhaf, iyiliksever Christian. Gerçi onun kendisini böyle görmeyeceğinden ve her tur sempati ya da acıma duygusunu reddedeceğinden emindim. Bir anda herkes ayağa kalktı ve alkıĢ koptu. KonuĢmasının yansını dinlememiĢ olmama rağmen, ben de onlara uydum. Bütün bu iyi iĢleri o yapıyor, kocaman bir Ģirket yönetiyor ve bir taraftan da benim peĢimde dolaĢıyordu. BaĢ döndürücüydü. Darfur'la ilgili kısa konuĢma parçalarını hatırladım... ve her Ģey yerine oturdu. Yiymk. Sıcak alkıĢlan -Kate bile alkıĢlıyordu- kısa bu-gülümsemeyle yanıtladıktan sonra yerine döndü. Benden tarafa bakmıyordu: bense °nunla ilgili bu yeni bilgiyi sindirmeye çalıĢırken dengemi kaybet- «Mim. Rektör yardımcılarından biri ayağa kalktı ve uzun, can sıkıcı diploma alma sürecimiz baĢladı. Diploma alacak dort yüzden fazla ''grenci vardı ve adımın okunduğunu duymak için bir saatten fazla **ktedim. Kıkırdayan iki kızın arasında sahneye yürüdüm. Chris- toän* sıcak fakat mesafeli bir ifadeyle bana baktı. 270 E L JJ~,M Elimi usulca sıkarken. "Tebrikler. Bayan Steele." dedi. Etinde etime geçen elektriği hissetmiĢtim. “Bilgisayarınızda bir sorun mu var? Diplomamı elinden alırken kaĢlarımı çattım. “Hayır." “O zaman e-postalarımı neden görmezden geliyorsunuz0' "Ben sadece Ģirket birleĢmesi ve alımlanyla ilgili olanı gördün.' Bana ĢaĢırmıĢ gibi baktı. “Daha sonra konuĢuruz.” dedi ve ilerlemek zorunda kaklım, çünkü sırayı bekletiyordum. Yerime dönüp oturdum. E-postalar mı? Bir e-posta daha göndermiĢ olmalıydı. Ne diyordu acaba? Törenin sona ermesi bir saat daha sürdü. Bitmek bilmiyordu Nihayet, en önde Christian ve Kate‟le. rektör eğitim kadrosun.: sahnesi terk etmeye davet edince bir alkıĢ daha yükseldi. Christian, bunu yapmasını ne kadar istesem de. bana bakmamıĢtı, içimdeki tannça durumdan hiç hoĢnut değildi. Ayakta, sıramızın dağılmasını beklerken. Kate bana seslendi Sahne arkasından bana doğru geliyordu. “Christian seninle konuĢmak istiyor.” diye bağırdı. ġimdi yanımda duran iki kız dönüp, ĢaĢkınlıktan ağızlan »çık halde bana baktılar. Kate. “Beni buraya gönderdi.” diye devam etti. Ah... “KonuĢman harikaydı. Kate.” “öyleydi, değil mi?r Ağzı kulaklarındaydı. “Geliyor musun? ısrarcı olabiliyor." Gözlerini devirdi ve ben de sırattım. “Aynen. Ray i uzun süre bekletemem.” Ray "e baktım ve maklanmı beĢ dakikayı iĢaret edecek Ģekilde kaldırdım. Kafe^ sallayarak bana tamam iĢareti verdi ve Katein peĢinden sahne**® arkasındaki koridora girdim. Christian, rektör ve eğitim kadro?«0®5 iki görevliyle konuĢuyordu. Beni görünce baĢını kaldırdıGRĠNĠN ELL! TONU 271 “Ġzninizle, beyler," diye mırıldandığını duydum. Bana dognı geldi ve Kate'e Ģöyle bir gülümsedi. „TeĢekkürler," dedi ve Kate cevap veremeden beni dirseğimden tutup erkekler soyunma odasına benzeyen bir odaya soktu, içerisi boĢ mu diye kontrol ettikten sonra, kapıyı kilitledi. Lanet olsun, aklından neler geçiyor acaba? Bana dönünce, ona gözlerimi kırpıĢtırarak baktım. “Neden e-posta atmadın? Ya da bir mesaj?* Gözlerini bana dikmiĢti. ġaĢınp kalmıĢtım. “Bugün ne bilgisayarıma ne de telefonuma baktım." Lanet olsun, beni aramaya mı çalıĢmıĢtı? Kate üzerinde hayli etkili olan dikkat dağıtma tekniğimi denedim. "Harika bir konuĢmaydı." „TeĢekkürler.‟‟ “Yemekle ilgili sorununu açıklığa kavuĢturmuĢ oldu." Sinirli bir tavırla elini saçının arasından kaydırdı. “Annstasia, Ģu anda o konuya girmek istemiyorum." Gözlerim yumdu. Acıh görünüyordu. “Senin için endiĢelendim.” “EndiĢelendin mi? Neden?" “Çünkü eve, adına araba dediğin o ölüm tuzağıyla gittin.' “Ne? O bir ölüm tuzağı değil. Gayet iyidir. Jose benim için düzenli olarak bakımını yaptırıyor.” “ġu fotoğrafçı Jose mi?‟ Christian ın gözleri kısıldı, yüzü dondurucuydu. Ah, lanet olsun. “Evet, Kaplumbağa eskiden annesinindi." “Evet ve büyük olasılıkla büyükannesinin ve büyük büyükannesinin de. Güvenli değil.” “Üç yılı aĢkın süredir ben kullanıyorum. EndiĢelendiğin için U28ünüm. Neden aramadın?‟ Tannm. kesinlikle aĢın tepki veriyordu. Derin bir nefes aldı. “Anastasia. Senden bir cevap almam gerek. Beklemek beni bitiyor.” “Christian, ben... bak. Üvey babamı tek baĢına bıraktım.'* "Yann. Yanna kadar bir cevap istiyorum.” „Tamam. Yann. o zaman söylerim.” Bir adım geri çekildi ve bana rahat bir tavırla bakarken omu* lan gevĢedi. “Ġçki için kalıyor musunuz?” diye sordu. “Ra/in ne yapmak istediğini bilmiyorum/‟ “Üvey baban mı? Onunla tanıĢmak isterim.” Ah. hayır... Nedenî “Bunun iyi bir fikir olduğundan emin değilim.” Kapının kilidini açarken, Christian'ın ağzı düz bir çizgi hak almıĢtı. “Benden utanıyor musun?“ “Hayır!" Öfkelenme sırası bana gelmiĢti. “Seni babamla ne olarak tanıĢtıracağım? „Bu adam kızlığımı bozan ve benden onunla itaat ve hâkimiyet© dayalı bir iliĢki kurmamı isteyen adam.‟ Ayağındı koĢu ayakkabıların yok;' Chritian bana bir an dik dik baktı, sonra dudakları bir gülümsemeyle büküldü. Ve ona çok kızıyor olmama rağmen, yüzüm* istem dıĢı bir gülümseme oluĢtu. “Sadece bilgin olsun diye söylüyorum, bayağı hızlı ka$anr Ona sadece arkadaĢın olduğumu söyle, Anastasia.” Kapıyı açtı ve çıktım. BaĢım dönüyordu. Rektör, üç rektör yardımcısı, dört profesör ve Kate. ben yanlarından telaĢlı adımlat geçip giderken bana dik dik baktılar. Lanet olsun. Christian i ögretie görevlileriyle bırakarak, Rayi aramaya gittim. Ona arkadaĢın olduğumu söyle. Bilinçaltını, çıkarları olan arkadaĢ, diye azarladı. Biliyordu* biliyordum. Bu nahoĢ düĢünceyi bir kenara ittim. Onu Raylen*® tanıĢtıracaktım? Salonun yansı hâlâ doluydu ve Ray yerinden pırdamamıĢtı. Beni gördü, el salladı ve bana doğru yürüdü. “Hey, Annie, tebrikler.” Kolunu omzuma sardı. “Gelip çardakta bir Ģeyler içmek ister misin?" GRINır* LLLl ĠUNU 273 •Tabii ki. gün senin günün. Yolu göster." “istemiyorsan yapmak zorunda değiliz." Ut fen hayır de. "Annie, iki buçuk saat boyunca her türden gevezelik dinleyerek oturdum. Bir içkiye ihtiyacım var." Koluna girdim ve kalabalığa karıĢıp öğleden sonranın ilk saatlerinin sıcaklığına adım attık. Resmi fotoğrafçının sırasının önünden geçtik. "Ah, aklıma gelmiĢken..." Ray cebinden bir dijital kamera çıkardı. "Albüm için bir fotoğraf. Annie.” Ray fotoğrafımı çekerken ona gözlerimi devirdim. “Artık kep vc cüppeyi çıkarabilir miyim? Kendimi biraz ahmak gibi hissediyorum." Zaten ahmak gibi görünüyorsun... Bilinçaltını alaycılıkta en baĢanlı halini sergiliyordu. Rayı düzüĢtüğün adamla mı tanıĢtıracaksın? Bana kanat biçimindeki gözlüklerinin üzennden bakıyordu. Çok gurur duyacaktır. Tannm. Bazen ondan n?fret ediyordum. Çardak çok büyük ve kalabalıktı. Öğrenciler, ebeveynler, öğretmenler ve arkadaĢlar, mutlu mutlu sohbet ediyorlardı. Ray bana bir kadeh Ģampanya ya da ucuz köpüklü Ģarap olduğundan Ģüphelendiğim bir Ģey uzattı. SoğutulmamıĢtı ve çok tatlıydı DüĢüncelerim Christian‟a kaydı. Bundan hoĢlanmayacak. “Ana!" Dönmemle Ethan Kavanagh‟ın beni kollannın arasına alması bir oldu. Beni etrafında, Ģarabımı dökaeden döndürmeyi baĢardı. Sıkı numaraydı! “Tebrikler!” Bana yeĢil gözlerinde ıĢıltılarla bakıyordu. NTe sürprizdi ama. Kirli sarı saçlan dağınık ve seksiydi. 0 da *n az Kate kadar güzeldi. Ailedeki benzerlik çarpıcıydı. „'Vay canına. Ethan! Seni görmek ne güzd. Baba. bu. Ethan. Kateln ağabeyi. Ethan. seni babam Ray Steelele tanıĢtırayım.“ El -îkıĢırlarken, babam Bay Kavanagh‟ı serinkanlı bir ifadeyle süzüyordu. „Avrupa‟dan ne zaman döndün?‟ diye sorcum. Ethan bir sır paylaĢır gibi, “Döneli bir hafta oldu, ama küçük kardeĢimi ĢaĢırtmak istedim." dedi. "Çok Ģeker.” Sırıttım. “Mezunlar adına konuĢma yapacaktı, bunu kaçıramazdım.*^ kardeĢiyle hayli gurur duyuyor gibi görünüyordu. “Harika bir konuĢma yaptı.” Ray, “Kesinlikle öyle oldu.” diye onayladı. BaĢımı kaldırıp Chıistian Grey in dondurucu gri gözleriyle.^ ĢılaĢtığımda, Ethan‟m kolu belimdeydi. Kate de yanındaydı. “Merhaba, Ray.” Kate. Ray‟i yanaklarından öperek bzarmass neden oldu. “Ana'nm erkek arkadaĢıyla tanıĢtınız nu? Christian Gr*; Lanet olsun! Kate! Siktir! Yüzümdeki kanın tamamı çekildi Christian pürüzsüz, sıcak bir ses ve Kate‟in takdiminden2* gerilmemiĢ bir ifadeyle, “Bay Steele, sizinle tanıĢmak zevk.” Ray. Christian‟ın uzattığı eli, takdire Ģayan bir Ģekilde, birazca« yüzüne çarpılan, yüreğe inecek sürprize dair en ufak bir ipucu vermeyen bir tavırla sıktı. Çok teĢekkürler, Katherine Kavanagh. Burnumdan soluyordu Sanınm bilinçaltını baygınlık geçiriyordu. Ray belki de büyük kahverengi gözlerinin hafifçe irileĢin» dıĢında çözülmesi güç bir ifadeyle. “Bay Grey,” diye mınlda&i- Sonra gözlerini bu-haberi-banane-zamanverecektin-acaba batagĢ bana çevirdi. Dudağımı ısırdım. “Ve bu da ağabeyim Ethan Kavanagh,” dedi Kate. Christias* Christian buz gibi bakıĢlarını kolunu belimden çekmek Ethan‟a çevirdi. “Bay Kavanagh.” El sıkıĢtılar. Christian elini bana uzattı. “Ana, bebeğim,” diye mırıldanırken, ben telaffuz ettiği sözcüğü karĢısında neredeyse ruhumu teslim ediyordum. Christian‟ın ona çevrili dondurucu gülümsemesi altında kolundan sıynlıp yanındaki yerimi aldım, Kate bana sıntu D* tilki, ne yaptığını çok iyi biliyordu. 27$ “Ethan, annem ve babam bir Ģey konuĢmak istiyorlardı." Katı*. Ethanı sürükleyerek uzaklaĢtırdı. Ray. duygusuz bakıĢlarını Christian ile benim aramda Ki-zdirvrt-k. „Ġkiniz birbirinizi ne zamandır tanıyorsunuz, çocuklar'r diye sordu. KonuĢma yetim beni terk etmiĢti. Yenn yanJıp beni içine çekmesini diliyordum. Christian kolunu belime doladı ve eliyle omzumu kavramadan önce, baĢparmağıyla çıplak tenimi usulca okĢadı. Akıcı bir sesle. “Birkaç hafta oldu.** dedi. “Anastasia okul gazetesi için benimle röportaj yapmaya gelinci* tanıĢtık.“ „Okul gazetesinde çalıĢtığını bilmiyorum. Ana" Rayin rahatsızlığını ele veren sesi, sakin bir azardan farksızdı, l/ınct. „Kate hastaydı.” diye mırıldandım. Arkasını getiremedim „Ġyi konuĢmaydı. Bay Grey.” "TeĢekkürler efendim. Sıkı bir balıkçı olduğunuzu duydum." Ray kaĢlarını kaldırıp gülümsedi -nadir rastlanan, samimi, iyi niyetli bir Hay Steele gülümsemesivdı- ve kendilenni balık sohbetine kaptırdılar. Aslında kısa süre içinde kendimi vanlannda fazlalık gibi hissetmeye baĢladım. Christian babamı büyülemekle meĢguldü... Bilinçaltını. l\pkı sana da yaptığı gibi, diye yapıĢtırdı. Christian‟ın gücü smır tanımıyordu. Ġzin isteyip Katei aramak için yanlarından ayrıldım. Her zamanki gibi son derece hoĢ görünen ve beni sevecenlikle *lamlayan anne ve babasıyla konuĢuyordu. YaklaĢan Barbados tatilleri ve bizim taĢınmamız konusunda kısaca ĢakalaĢtık. Duyulmayacağımızdan emin olduğum ilk fırsatta. „Kate. Ray e °a$ıl söylersin?* diye tısladım. “Senin bunu asla yapmayacağını biliyordum ve Christian‟ın foiçlanma sorunları konusunda yardıma olmak istedim” Kate tatlı ^lı gülümsedi. Yüzümü buruĢturdum. Ona ba&lanmamn benim, seni aptal! “Bu konuda çok sakin görünüyordu. Ana. BoĢ yere kendini °*ne. Ona bir baksana. Christian gözlerini senden ayıramıyor.“ Kafamı kaldırdım: Ray de Christian da bana bakıyorlardı. *§4. gibi seni izliyor." "Hay'i kurtarmaya gitsem iyi olacak ya da Christianı. Har, pisini bilmiyorum. Bu iĢ burada bitmedi, Katherine Kavana^' Ona dik dik baktım. Arkamdan, “Ve sana bir iyilik yaptım,” diye seslendi. Geri dönünce, ikisine birden gülümsedim. Fena görünmüyorlardı. Christian aralarındaki bir §ab;.j gülüyordu ve babam, sosyal durumu düĢünüldüğünde, inamla rahatlamıĢ görünüyordu. “Ana. tuvaletler nerede?‟ “Çardağın Ön tarafına çıkınca solda." “Birazdan görüĢürüz. Siz keyfinize bakın, çocuklar.” Ray uzaklaĢtı. Gergin gözlerle Christian a baktım. Birfoutnw birlikte fotoğrafımızı çekerken kısa bir an duraksadık. "TeĢekkürler. Bay Grev.” Fotoğrafçı hızla uzaklaĢtı. Ben fii; yüzünden gözlerimi kırpıĢtırdım. “Demek babamı da büyüledin." “Babanı da mıT Christianen gözleri alev alevdi ve sorar tek kaĢını kaldırmıĢtı. Elini uzattı ve parmaklarını çeneme bojte boya sürttü. Gizemli bir sesle. “Ah. keĢke ne düĢündüğünü bilebilseyd^ Anastasia," diye fısıldarken çenemi tuttu ve birbirimizin gözleri derin derin bakabilmemiz için çenemi kaldırdı. Nefesim tekledi. Nasıl olur da bu kalabalık çadırda bile, ütf rimde bu etkiyi bırakırdı? “ġu anda, tek düĢündüğüm. Güzel kravat” diye soludum Kıkırdadı. “Son dönemde en sevdiğim kravatım oldu. Kıpkırmızı kesildim. “Çok güzel görünüyorsun. Ana. Boyundan bağlı elbi*‟ ^ _ çok yakıĢmıĢ ve sırtına dokunma Ģansım olunca güzel teıu^ Gediyorum.” GRĠMĠN ELLĠ TONU 277 Birden bir odada baĢ baĢa kalmıĢ gibiydik. Sadece ikimiz. Bütün bedenim canlanmıĢtı: sinir uçlanm usul usul Ģakıyor, aramızda oluĢan elektrik beni ona çekiyordu. “Ġyi olacağını biliyorsun, değil mi. bebeğim?‟ diye fısıldadı. Gözlerimi yumdum; içim çözülmüĢ, eriyordu. "Ama daha fazlasını istiyorum," diye fısıldadım. “Daha fazlasını mı?" Bana ĢaĢırmıĢ gibi bakarken gözleri koflaĢmıĢtı. BaĢımı hafifçe eğerek yutkundum. Artık bili^r. Bir kez daha yumuĢacık bir sesle, “Daha fazlası," dedi. Kelimeyi sınar gibiydi: Küçük, basit bir kelimeydi, ama b:r o kadar vaatle doluydu. BaĢparmağı alt dudağımın üstünde dolaĢtı. "Son kalpler ve çiçekler istiyorsun." BaĢımı bir kez daha eğdim. Bana gözlerini kırpıĢtırarak bakarken. iç mücadelesinin gözlerine yansıdığını görebiliyordum. “Anastasia." Sesi yumuĢaktı. “Bu bildiğim bir Ģey değil." "Benim de.” Hafifçe gülümsedi. "Çok fazla Ģey bildiğin söylenemez," diye mmldandı. "Sense bütün yanlıĢ Ģeyleri biliyorsun." "YanlıĢ mı? Bana göre değil." BaĢını salladı. Çok samimi görünüyordu. “Dene,‟* diye fısıldadı. Bu. meydan okuyan ve bana kafa tutan bir bakıĢtı BaĢını yana yatırırken, dudaklan o göz alıcı çarpık Sûlûmsemesiyle büküldü. Iç geçirdim. Ben Cennet Bahçesindeki Ham, o ise yılandı ve ^ karĢı koyamıyordu m. „Tamam," diye fısıldadım. “Ne?” Bütün dikkati, kesintisiz ve eksiksiz, üzerimdeydi. Yutkundum. Tamam. Deneyeceğim.” "Yani kabul ediyorsun?” Hayreti barizdi. "Sınırlara tabi olarak, evet, deneyeceğim." Sesim o kadar cılızdı ^ Christian gözlerini yumdu ve beni kollarının araĢma çekti. 2/8 „Tanım Ana. o kadar farklı bir kadınsın ki. Nefesimi kesiyorsa Christian geri çekilirken, birden Hay peri döndü ve çardakta gürültü kademeli olarak artıp kulaklarıma doldu. Yalnız dc-ği]^ Lanet olsun, itaatkârı olmayı kabul etmiĢtim. Raye gülümserin Christianın gözlerinde neĢe parıltıları dans ediyordu. “Annie. öğle yemeği yiyelim mi?‟ “Tamam." Raye gözlerimi kırpıĢtırarak bakarken, dengemi sulamaya çalıĢıyordum. Bilinçaltım çığlık çığlığaydı: Sen ne yap:.‟ Ġçimdeki tannça ise bir Rus olimpiyat jimnastikçisinden beklerdi ters taklalar atmakla meĢguldü. Ray. “Christian. sen de bize katılmak ister misin? dedi Christian mı? Ona. daveti geri çevirmesi için âdeta yalvaranı baktım. DüĢünmek için zamana ihtiyacım vardı. Ne halt etmif- böyle? TeĢekkürler, Bay Steele, ama planlarım var. Sizinle tanıĢr-û güzeldi, efendim." Ray. “Aynı Ģekilde." diye yanıtladı. “Küçük kızıma iyi bak' “Ah. benim niyetim de bu.” El sıkıĢtılar. Midem bulanıyordu. Ray in Christianın bana bakmak niyetinde olduğu konusunda en ufak bir fikri yoktu. Chrisöö elimi tutup dudaklarına götürdü ve yakıcı gözlerini benimkileri ayırmadan, parmak boğumlarımı Ģefkatle öptü. “Sonra görüĢürüz, Bayan Steele," diye fısıldarken, sesi vü- yüklüydü. Bu düĢünce, kamımın burulmasına neden oldu. Bir dakik* sonra mı? Ray beni dirseğimden tuttu ve çadırın giriĢine doğru çekti “Sağlam bir genç adama benziyor. Üstelik baĢarılı. Çok № kötüsü olabilirdi, Annie. Gerçi varlığını Katherine'den duymak r„ runda olmam...” diye azarladı. j Özür dilercesine omzumu silktim. “Balıktan anlayan her adam benim için uygun zaten. ARININ ELLĠ TONU 279 Tanrım. Ray onaylamıĢtı. Ah bir bilse. Ray beni eve alacakaranlıkta bıraktı. “Anneni ara," dedi. ‟•Arayacağım. Geldiğin için teĢekkürler, baba." “Hayatta kaçırmazdım. Annie. Beni o kadar gururlandırıyorsun ki.” Ah. hayır. DuygusallaĢmayacaktı. Gırtlağımda kocaman bir yumru oluĢtu ve ona sımsıkı sarıldım. ġaĢırarak beni kollarıyla sardı. Elimde değildi: yaĢlar gözlerime birikiverdi. Beni yatıĢtırmak için. “Hey. Annie. tatlım." dedi. “Büyük bir gündü, ha? Ġçeri gelip sana çay yapmamı ister misini GözyaĢlanma rağmen güldüm. Ray‟e göre, çay her Ģevin ilacıydı. Annemin ondan yakındığını, çay konusunda her zaman iyi o!duğunu. ama sempati konusunda o kadar da ateĢli olmadığını söylediğini hatırladım. "Hayır, baba, iyiyim. Seni görmek harikaydı. Seattle‟a bir yerleĢeyim. gerçekten, en kısa zamanda ziyaretine geleceğim." "Mülakatlarında bol Ģans. Nasıl geçtiğini bana da haber ver" “Elbette, baba.” “Seni seviyorum. Annie.” “Ben de seni, baba.” Gülümsedi. Kahverengi gözleri sıcak ve ıĢ ltıh. arabasına bindi. Alacakaranlıkta gözden kayboluncaya kadar el salladım ve yorgun fcr tavırla eve yürüdüm. Ġlk iĢim, cep telefonumu kontrol etmek oldu. ġarj edilmeye «tiyacı vardı bu yüzden mesajlarımı okumadan önce, Ģarj aletini bulup fiĢe takmak zorunda kaldım. Dört cevapsız çağn, bir sesli °fcsaj ve iki kısa mesaj vardı. Çağrıların üçü Christian‟dandı. Mesaj bakmamıĢtı. Dördüncü çağn Jose‟dendi ve bana mezuniyet için k* ġeyin en iyisini dileyen bir mesaj bırakmıĢtı. Kısa mesaj lan açtım. ♦Eve sap salim vardın mı?* *Beni ara.* Ġkisi de Christian‟dandı. Evi neden aramamıĢtı. Yalak odasy gidip bilgisayarı açtım. Kimden: Christian Grey Konu: 3u AkĢam Tarih: 25 Mayıs 2011 23:58 Kime: Anastasia Steele Umarım o arabayla eve ulaĢabilmiĢindir, iyi olup olmadığını haber ver. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Tanrım... Kaplumbağam onu neden bu kadar endiĢelendirmiĢti? O araba üç yıl boyunca bana sadakatle hizmet etmiĢti ve Jose bakımını her zaman üstlenmiĢti. Christian ın bir sonraki e-postası bugündendi. KĠmd«n: Christian Grey Konu: Diğer Sınırlar Tarih: 26 Mayıs 2011 17:22 Kimt: Anastasia Steele ġu ana dek söylemediğim ne söyleyebilirim? Bunları istediğin zaman konulmaktan memnuniyet duyanm. Bugün çok güzeldin. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Onu görmek istiyordum. “Cevapla” tuĢuna tıkladım. Kimden: Anastasia Steele Konu: Diğer Sınırlar Tarih: 26 Mayıs 2011 19:23 Kime: Christian Grey Ġstersen, konuĢmak için bu akĢam gelebilirim. Ana Kimden: Christian Grey Konu: Diğer Sınır ar Tarih: 26 Mayıs 2011 19:27 Kime: Anastasia Steele Btn gelirim. O arabayı kullanmandan hoyıut olmadım, sollten ciddiydim. Birazdan sende olurum. Christian Grey CEO, Grey ġirketler Topluluğu 282 Lanet olsun... ġimdi geliyordu. Onun için hazırlamam ^ ken bir Ģey vardı. Thomas Hardy kitaplarının ilk baskılan Kil* oturma odasındaki rafta duruyordu. Bendi» kalamazlardı. Kitapla kahverengi kâğıda sardım ve paketin üstüne kitaptan. Tess‟tenfe alıntı karaladım: ■ġartlan kabul ediyorum. Angd; çünkü cezamın ne olması gerektiğini sen daha iyi bilirsin. Sâdece, sadece, katlanabilece^nvfcr daha fazla olmasın, yeter!‟ BÖLÜM ON BEġ T erbaba." Kapıyı açarken kendimi katlanılmayacak kadar ĠYĠ utangaç hissediyordum- Christian, üzerinde kot pantolonu ve deri ceketiyle verandada duruyordu. “Merhaba." derken, yüzü ı§ık saçan gülümsemesiyle aydınlandı. Güzelliğinin tadını çıkarmak için bir an durdum. Ah. deriler içinde çok seksi görünüyordu. “Ġçeri gelsene Keyifle, “iznin olursa." dedi. Elinde bir ĢiĢe Ģampanyayla içeri girdi. "Mezuniyetini kutlarız diye düĢündüm. Hiçbir Ģev iri bir Bollinger‟ı alt edemez." Kuru bir sesle, “Ġlginç bir kelime seçimi," dedim. Sınttı. “Hazır cevaplığın hoĢuma gidiyor, Anastasia." “Sadece çay fincanlarımız var. Bütün kadehleri topladık." "Çay fincanı mı? Bence gayet uygun." Mutfağa yöneldim. Gergindim, midemde kelebekler uçuĢuyordu. Oturma odamda ne yapacağı belli olmayan yırtıcı bir panter ya da dağ aslanı olması gibi bir Ģeydi bu. "Fincan tabağı da ister misin?" Christian oturma odasmdan dalgın bir sesle, “Fincan yeterli. Anastasia," diye seslendi. Döndüğümde, onu kahverengi kitap paketine bakarken buldum, hftcanlan masaya bıraktım. Kaygıyla, “Senin için," diye mırıldandım. Lanet olsu/ı... Büyük olasılıkla kovğO çıkacok. "Hinim. O kadarını anladım. Çok uygun bir alıntı." Uzun ^ ret parmağını dalgın bir tavırla yazının üstünde dolaĢtırdı *&*.; kendimi. d'Urberville sanıyordum. Angel değil. Kendini küçülta^ seçmiĢsin.*‟ Bana kısa, kurnaz bir gülümsemeyle baktı. “Bu kata uygun düĢecek bir Ģey bulmana ĢaĢırmadım." "Aynı zamanda bir yakarıĢ." diye fısıldadım. Neden bu kah gerginimî Dilim damağım kurumuĢtu. “YakanĢ mı? Seni çok zorlamamam için mi?” BaĢımla onayladım. "Bunlan sana aldım." dedi sakin bir ses ve duygusuz bakı$Wk “Kabul edersen, seni çok zorlamam." Yutkundum. “Christian, bu kitapları kabul edemem. Çok fazla." "Görüyorsun ya, bahsettiğim buydu. Bana kafa tutman &: kitapları almam istiyorum ve tartıĢma bitti. Bu kadar basit, ilerinde düĢünmene gerek yok. Bir itaatkâr olarak, kitaplara minnettar kalacaksın. Sana aldıklarımı kabul edeceksin. Fobunu yapman hoĢuma gidiyor. “O kitapları aldığında, henüz itaatkâr değildim.” diye fcsıHais "Hayır, ama artık kabul ettin. Anastasia." Gözlerini t«t& bürümüĢtü. Ġç geçirdim. Bu tartıĢmayı kazanamayacaktım: bu yüaltf • planına geçtim. •„Yani bu kitaplarla istediğimi yapabilirim?” Beni Ģüpheyle süzse de pes etti. “Evet." “0 zaman önlan bir yardım kuruluĢuna bağıĢlamak is&) ^ Senin gönlüne de yakın göründüğü için, Darfur için çab^c kuruluĢa. Açık artırmaya koyabilirler.” "Ġstediğin buysa.” Ağzı düz bir çizgiye dönüĢtü. Bozulma Kızardım. 23S “DüĢüneceğim." diye mırıldandım. Onu rahatsız etmek istemi* \ordum ve sözlerini hatırlamıĢtım, lieni memnun etmeni istiyorum. "DüĢünme, Anastasia. Bu konuda değil" Sesi sakin ve ciddiydi. Nasıl düĢünmezdim? Diğer mutları gibi, bir arabaymıĢsın gibi yapabilirsin. Bilinçaltım nahoĢ, iğneleyici bir karĢılık sermiĢti. Onu duymazdan geldim. Ah. baĢtan baĢlayamaz mıydık? Aramızdaki hava gerilmiĢti. Ne yapacağımı bilmiyordum. Parmaklanma baktım. Bu durumu nasıl toparlayabilirdim? ġampanya ĢiĢesini masaya bırakıp karĢıma dikildi. Ellennı çenemin altına yerleĢtirip baĢımı kaldırdı. Ciddi bir ifadeyle yürüme baktı. “Sana pek çok Ģey alacağım. Anastasia. Buna alıĢ. Bunu yapacak gücüm var. Ben çok varlıklı bir adamım." Eğildi ve dudaklarıma hızlı ve masum bir öpücük kondurdu. “Lütfen." Beni bıraktı. Bilinçaltım, ses çıkarmadan dudaklannı oynattı: FahiĢe. “Kendimi ucuz hissettiriyor,” diye mırıldandım. Christian sinirli bir tavırla, elini saçının arasından geçirdi. “Hissettirmemen. Bu iĢe gereğinden fazla kafa yoruyorsun, Anastasia. Kendine dair ahlaki yargılarını baĢkalarının neler düĢünebileceği üzerine kurma. Enerjini boĢa harcama. Bunun tek nedeni, aramızdaki düzenleme konusunda çekincelerinin olması ve bu da son derece normal. Kendini nasıl bir iĢin içine soktuğunu bilmiyorsun.** Sözlerine bir anlam vermeye çalıĢarak kaĢlanmı çattım. Çenemi bir kez daha avuçlayarak ve alt dudağımı diĢlerimin Ġrasından çekmemi sağlayarak, usulca. “Hev. kes Ģunu." di\v emretti. *Sen asla ucuz olmamazsm, Anastasia. Böyle düĢıinmene izin vermemem. Ben sadece sana bir anlam ifade edebileceğini düĢündüğüm kitaplar aldım, o kadar. Haydi. Biraz Ģampanya iç." Gözleri ısınıp yumuĢayınca, çekingen bir ifadeyle gülümsedim. “Böylesi ^ha jyj^ diye mmldandı. ġampanyan aldı, tepesindeki folyoyu çıkardı, mantar yerine ĢiĢen çevirip minik bir tıp sesiyle ve 286 bir damlayı bile ziyan etmeyen, çok çalıĢılmıĢ bir hareketle açtı Fincanları yarıya kadar doldurdu. ġaĢkınlıkla. "Pembe." diye mırıldandım. Beğeniyle, “Bollinger Grande Annee Rose 1999. müketnıaj bir rekoltedir.” dedi. “Çay fincanında.” Smttı. “Çay fincanında. Diploman kutlu olsun, Anastasia." Fincanlar, nıızı tokuĢturduk ve bir yudum aldı, ama ben kendimi, kutlamana anlaĢmamızla ilgili olduğunu düĢünmekten alamıyordum. “TeĢekkürler." diye mırıldandım ve bir yudum içtim. Elbette enfesti. “Diğer sınırlan konuĢalım mı?” Gülümsedi. Kızardım. “Her zaman çok heveslisin.* Christian beni elimden tutup kanepeye götürdü ve otururken beni de yanında çekti. “Üvey baban çok ketum bir adam.” Ah demek diğer sınırları konuĢmayacaktık. Bu iĢi bir an önci halletmek istiyordum. Kaygı içimi kemiriyordu. “Onu uysal bir kediye dönüĢtürmeyi baĢarmıĢsın." Yürir asılmıĢtı. Christian yavaĢça güldü. “Sadece balık tutmayı bildiğim için.” “Balık tutmayı sevdiğini nereden anladın?” “Sen anlatmıĢtın. Kahve içmeye gittiğimizde.” “Ah, Öyle mir Bir yudum daha aldım. Vay canına, deu)'* bir hafızası vardı. Hımm... Bu Ģampanya gerçekten çok gûa*-* “Resepsiyondaki Ģarabı denedin mi?” Christian yüzünü buruĢturdu. “Evet, kötüydü.” Tadını alınca aklıma sen geldin. ġarap konusunda bu ^ çok bilgiyi nasıl edindin?” 287 "Bilgi sahibi değilim, Anastasia. Sadece neyi sevdiğimi biliyorum.” Gözleri neredeyse gümüĢ gibi parlıyor ve kızarmama neden oluyordu. ġampanyayı kastederek. “Biraz daha?" diye sordu. •„Lütfen.” Christian zarafetle kalkıp ĢiĢeyi aldı. Fincanımı doldurdu. Beni sarhoĢ etmeye mi çalıĢıyordu? Onu Ģüpheyle süzdüm. “Burası bayağı çıplak görünüyor. TaĢınmaya hazır mısınız?” “AĢağı yukarı.” “Yann çalıĢıyor musun?" “Evet, ClaytonVta son günüm.” 'TaĢınmanıza yardım ederdim, ama kız kardeĢimi havaalanından alacağıma söz verdim.” Ah... al sana haber. “Mia cumartesi sabahı erken saatte Paris‟ten geliyor. Ben yann Seattle‟a dönüyorum, ama duyduğuma göre. Elliot size vardım edecekmiĢ.” “Evet, Kate bu konuda çok heyecanlı." Christian kaĢlarını çattı. “Evet, Kate ve Elliot, kimin aklına gelirdi?" diye mırıldanırken, nedense hoĢnut görünmüyordu. “Seattle'da iĢ konusunda ne yapacaksın?‟ Sınırları ne zaman konuĢacağız? Nasıl bir oyun oynuyorî "Stajyerlik için bir iki görüĢmem var.” “Bunu bana ne zaman söyleyecektin?” Tek kaĢını kaldırdı. “ġey. Ģimdi söylüyorum iĢte." Gözlerini kıstı. “Nerede?” Nedense, büyük olasılıkla nüfuzunu kullanabileceği için, söy- kmek istemedim. „‟Bir iki yayınevi.” “Ġstediğin bu mu? Yayıncılıkla ilgili bir Ģey nü T Temkinle baĢımı salladım. “Eeer Daha fazla bilgi beklerken, bana sabırla baktı. “Eee neT Azarlar gibi. “Anlamazlıktan gelme, Anastasia. nevleri?‟ dedi “Sadece küçükler.” diye mırıldandım. “Bilmemi neden istemiyorsun?" "Nüfuzunu kullanmaman için.” KaĢlannı çattı. "Ah, Ģimdi de sen anlamazlıktan geliyorsun.” Güldü. “Anlamazlıktan mı? Ben mi? Tannm. Ġnsana neyda: okuyorsun, içkini bitir, Ģu sınırlan konuĢalım." E-postamın ve koi: birer kopyasını çıkardı. Ortalıkta cebinde bu listelerle mi doluyordu? Herhalde bendeki ceketinde de bir tane vardı. Kato&r. ceketi unutmasam iyi olurdu. Fincanımın sonunu içtim. Bana hızlı bir bakıĢ attı. “Dahar “Lütfen.‟“ ġu çok-kibirli gülümsemesiyle bakarak Ģampanya ĢiĢesiıib. 1 dırdı ve durdu. “Bir Ģeyler yedin mi?” Ah, hayır... Yine aynı laf. “Evet. Rayle mükellef bir yemek yedim.” Gözlerimi devinil ġampanya bana cesaret veriyordu. Öne eğildi, çenemi tuttu ve dikkatle gözlerimin içine baku “Gözlerini bir daha devirirsen, seni dizlerime yatınp pataklar** Ne? “Ah,” diye soludum. Gözlerindeki heyecanı görebiliyordu Sesimi taklit ederek, "Ah,” dedi. “ĠĢte baĢlıyor. Anasta«*- Kalbim göğüs kafesimde deli gibi çarpıyordu ve midemi^ valanan kelebekler sıkıĢan gırtlağıma takıldı. Neden böyfr gelmiĢti? Fincanımı doldurdu, neredeyse tamamım içtim. Uy^^ halde, ona baktım. “Dikkatini çekmeyi baĢardım, deği] mir BaĢımı evet der gibi salladım. “Bana cevap ver.” “Evet. Dikkatimi çekmeyi baĢardın.” “Ġyi.” BilmiĢ bir gülümseme takındı. “ġimdi cinsel eylemler. Çoğunu yaptık.” Kanepede ona sokulup listeye baktım. EK 3 DÎĞER SINIRLAR Taraflar arasında tartıĢılmak ve üzerinde anlaĢılmak suretiyle: Ġtaatkâr aĢağıdakilere nza göstermekte midir? • Mastürbasyon • Vajina! iliĢki • Kadına oral seks • Vajinal yumruk sokma • Erkeğe oral seks • Anal ĠliĢki - Meni yutma • Anal yumruk sokma YumuĢak bur sesle, „Yumruk sokma yok demiĢtin, itiraz ettiğin ^ġka bir Ģey?” diye sordu. Yutkundum. “Anal iliĢkinin de beni heyecanlandırdığım söyleyemem.‟* "Yumruk olayı tamam, ama kıçına sahip olmayı gerçekten iĢerim, Anastasia. Ama bunun için bekleyeceğiz. Aynca öylece içine ^cağınuz bir Ģey değil.” Pis pis sırıttı. “Kıçının antrenmana ihracı olacak." “Antrenmana mı?“ diye fısıldadım. 290 “Ah. evet. Özenli bir hazırlığa ihtiyacı olacak. Anal iliĢki $ haz verici olabilir, bana güven. Ama denersek ve sen hoĢlanma^ tekrar yapmak zorunda değiliz." Sırıtıyordu. Ona gözlerimi kırpıĢtırarak baktım. Bundan zevk alacağa mı sanıyordu? Haz verici olacağını nereden biliyordu? “Bunu yaptın mı?" diye fısıldadım. “Evet." Lanet olsun. Nefesim kesildi. “Bir erkekle mi?" “Hayır. Hiçbir erkekle seks yapmadım. Bana göre deği “Bayan Robinson?” “Evet." Lanet olsun... Nasıl? KaĢlarım çatılmıĢtı. Listede ilerim**, sürdürdü. „„Ve... meni yutmak. ġey, o konuda A alırsın." Kızardım ve içimdeki tannça, gururla parlayarak dudaklara birbirine bastırdı. “Bu durumda.” hana sırıtarak baktı, “meni yutmak sorur. Gözlerine bakamayarak kafamı salladım ve bir kez daha & canıma sığındım. “Daha?" dedi. „Daha.” Ve fincanımı tekrar doldururken, bugün yapttğ®*"^ konuĢmayı hatırladım. Kastettiği o muydu, yoksa Ģampanya £ Bütün bu Ģampanya olayından daha fazlası mı vardı? “Seks oyuncakları?” diye sordu. Listeye bakarak omuz silktim. Ġtaatkâr anandakilerin kullanımına nza göstermekte && ■ Vibratör • Kıç tıkacı • Dildolar • Diğer vaji nal/anal oyuncaklar 291 "Kıç tıkacı? Kutunun üstünde yazan Ģeye mi yarıyor?"Tiksintiyle burnumu kırıĢtırdım. “Evet.” Gülümsedi. “Yukarıdaki anal iliĢkiye donuyorum. Antrenman.” “Ah... „Diğer kısmı neyi içeriyor?” “Boncuklar, yumurtalar... O tür Ģeyler." “Yumurtalar mı?‟ TelaĢlanmıĢtım. “Gerçek yumurta değil." Kafasını sallayarak sesli bir kahkaha attı. Dudaklarımı bü/xlüm. "Beni komik bulmana sevindim.” Ġncinen duygulanmm sesime yansımasına mani olamamıĢtım. Gülmeyi bıraktı. “Özür dilerim. Bayan Steele. Üzgünüm.” PiĢman görünmeye çalıĢıyordu, ama gözlerinde muzip pırıltılar dans ediyordu. "Oyuncaklar konusunda bir sıkıntı var mı?"* “Hayır." diye çıkıĢtım. Beni yatıĢtırmak ister gibi. * Anastasia." dedi. “Üzgünüm. Ġnan bana. Gülmek istemedim. Bu konuĢmayı bu kadar detaylı yaptığım hiç olmadı. O kadar tecrübesizsin ki. Özür dilerim." Gözleri kocaman, gri ve samimiydi. Biraz gevĢedim ve Ģampanyadan bir yudum daha aldım. listeye geri dönerek. “Pekâlâ, bağlama." dedi. Ben listeyi inçlerken. içimdeki tanrıça dondurma bekleyen bir çocuk gibi np ÜP zıplıyordu. Ġtaatkâr aĢağıdakilere nza göstermekte midir? iple bağlanma Deri kelepçelerle bağlanma Deri kelepçe/prangayla bağlanma Bantla bağlanma fcl Jut* • Diğer malzemelerle bağlanma Christian kaĢım kaldırdı. “EeeT Taıımm.“ dive fısıldadım ve bakıĢlarımı hızla listeye çevirdin Ġtaatkâr aĢağıdaki Ģekillerde kısıtlanmaya nza gösterntb midir? Eller önde bağlı Ayak bilekleri bağlı Dirsekler bağlı Eller arkada bağlı Dizler bağlı El bilekleri ayak bileklerine bağlı Sabit nesnelere (mobilya vs) bağlanma Askıya bağlanma Hareketli askıya bağlanma itaatkâr gözlerinin bağlanmasına razı mıdır? Ġtaatkâr ağzının bağlanmasına razı mıdır? “Asılma konusunu konuĢmuĢtuk. Ve bu konuyu sınırlara aiei istersen, bana uyar. Zaten çok zaman alıyor ve seni kısa sürrftfk görebileceğim. BaĢka bir ĢeyT “Bana gülme, ama askıya bağlanma ne demek?” “Gülmeyeceğime söz veriyorum. Zaten iki kez özür diledi* Bana baktı. “Bunu benden bir daha isteme.“ diye uyardı. Ve sanır*5 gözle göriilür Ģekilde ufaldım. Ah Tannm. nasıl üstünlük “Askı denen Ģey bilekler ve/veya ayak bilekler için kelepçelen № bir çubuk. Eğlencelidir.” “Pekâlâ... ġey, ağzımın bağlanması konusunda... Neß* ^ mazsam diye endiĢelenirim.” “Nefes alamazsan diye asıl ben endiĢelenirim. Seni istemiyorum ki." GRĠNĠN ELLĠ Ġ UNU 293 "Ve ağzım bağlıyken güvenli kelimeleri nasıl kullanabilirim?" Duraksadı. “Öncelikle, umanm o kelimeleri hiçbir zaman kullanmak zorunda kalmazsın. Ama ağzın bağlı olduğunda :*1 iĢaretleri kullanacağız," demekle yetindi. Gözlerimi kırpıĢtırdım. Ama eğer elim ayağım bağlıysa, nasıl mümkün olacaktı? Beynim puslanmaya baĢlamıĢtı... hımm... alkol. “Ağzımın bağlanması konusunda gerginim.” "Tamam, aklımda tutanm.” Kafama dank eden Ģeyle, gözlerimi ona çevirdim. "Ġtaatkârlarını sana dokunamasınlar diye mi bağlıyorsun?" Bana gözlerini iri iri açarak baktı. "Sebeplerden biri bu.” dedi sakince. “Benim ellerimi de bu yüzden mi bağladın?" “Evet.“ “Bundan bahsetmeyi sevmiyorsun,” diye mınldandım. “Hayır, sevmiyorum. Bir içki daha ister misin? Sana cesaret veriyor ve acı konusunda ne hissettiğini bilmem gerek" Lanet olsun. ĠĢin zorlu kısmına gelmiĢtik. Fincanımı doldurdu, bir yudum aldım. MAcı konusunda genel tavrın ne?” Christian bana beklentiyle bakıyordu. Gizemli bir sesle, "Dudağını ısırıyorsun,“ dedi. Dudağımı ısırmayı hemen bıraktım, ama ne diyeceğimi bilemiyorum. Kızararak ellerime baktım. “Çocukken fiziksel ceza aldın mı?” “Hayır." „'Yani herhangi bir referans noktan yok." "Hayır." “Sandığın kadar kötü değil. Bu iĢte en kötü düĢmanın hayal toün,” diye fısıldadı. “Bunu yapmak zorunda mısın?” “Evet." 294 l S “Ned cnr "ĠĢin doğasında var. Anastasia. Yaptığım bu. Gergin ol,j anlıyorum. Metotları tek tek gözden geçirelim." Bana listeyi gösterdi. Bilinçaltını çığlıklar atarak kir» Ve v noponin arkasına saklandı. **• •ġaplak •Kırbaçlama •Isırma •Genital kıskaç •Sıcak balmumu •Bastonla vurma •Sopayla vurma Meme ucu kıskaçları •Diğer acı tür ve metotları “Pekâlâ, genital kıskaca hayır demiĢtin. Sorun değil. Ana« çok can acıtan sopayla vurmadır." Benzim soldu. “Bu konunun üstünde çalıĢabiliriz.” “Ya da hiç yapmayabiliriz," diye fısıldadım. “Bu anlaĢmanın bir parçası, bebek, ama hepsinin üstünde çalıĢacağız. Anastasia, seni fazla zorlamayacağım." “Beni en çok Ģu cezalandırma olayı endiĢelendiriyor.” Seas cılızdı. “ġey. bana söylemene sevindim. ġimdilik sopayla vurmay» № dıĢı bırakacağız. Diğerlerinde rahatladıkça, yoğunluğu arttıraflF'- ĠĢi ağırdan alacağız" Yutkundum, öne eğildi ve beni dudaklarımdan öptü. “Bak, o kadar da kötü değilmiĢ, değil miT Omuz silkerken, yüreğim yine ağzımdaydı. 295 “Dinle, konuĢmak istediğim bir Ģey daha var. sonra seni yatağa götüreceğim." "Yatağa mı?" gözlerimi kırpıĢtırdım. Kanım vücuiuma pompalanıyor. yakın zamana dek varlığından haberdar olnudıgım yer* lerimi ısıtıyordu. “Haydi, Anastasia. Butun bunları konuĢtukça seni önümüzdeki haftaya kadar becermek istiyorum. Senin üzerinde de bir etki yaratmıĢ olmalı." Yüzümü buruĢturdum. Ġçimdeki tanrıçanın nefesi hızlanmıĢtı “Gördün mü bak? Ayrıca denemek istediğim bir Ģey var." “Acı verecek bir Ģey mi?” “Hayır. Her yerde acı görmekten vazgeç. Bu iĢin öıü zevk. ġu ana dek canını yaktım mır Kızardım. “Hayır." “iĢi o zaman. Bak, bugün daha fazlasını istediğinden bahsettin." Birden emin değilmiĢ gibi, duraksadı. Ah, Tanrım... Bu konuĢma nereye gidiyor? Ellerimi sıkıca tuttu. “itaatkârım olduğun zamanlann dıĢında, belki deneyebiliriz. yarar mı. bilmem. Her Ģeyi birbirinden ayırmayı bilmem ĠĢe yaramayabilir. Ama denemeye istekliyim. Belki haftada bir gece. Bilmiyorum." Lanet olsun... Ağzım açık kalmıĢtı; bilinçaltını Ģoktaydı. Christian Grey daha fazlasına talipti! Denemeye istekliydi! Bilinçaltını, acımasız suratı hâlâ ĢaĢkınlık içinde, kanepenin arkasııdan kaçamak bir bakıĢ attı. "Bir Ģartım var." Christian afallamıĢ ifademe temkinle baktı. "NeT dedim soluk soluğa. Her Ģey'. Sana her Ģeyi veririm. “Mezuniyet hediyemi zarafetle kabul edeceksin." “Ah." Ve için için ne olduğunu biliyordum. Kamında korku izleri yeĢermeye baĢladı. Bana bakıyor, tepkimi ölçüyordu. «t* I “Gel.” diye mırıldandı ve beni de yanma çekerek ayağa kalku Ceketini çıkarıp omuzlarıma yerleĢtirdi ve kapıya yöneldi. DıĢarıya kırmızı. hatchback bir araba park edilmiĢti. Ġki kapû I spor bir Audi. “Senin için. Mezuniyetin kutlu olsun,” diye mırıldanarak beâ I kollannm araĢma çekti ve saçlarımı öptü. Bana lanet olası, görünüĢe bakılırsa yepyeni bir araba almıĢtı Tannm... Kitaplarla baĢım yeterince beladaydı zaten. Bu konudafc I hislerimi umutsuzca saklamaya çalıĢarak, ona boĢ boĢ baktım Bj I yandan ĢaĢkın, diğer yandan minnettardım. Bunu gerçekten yapmas I beni Ģoke etmiĢti, ama en baskın duygu öfkeydi. Evet, öfkeliydim I Hele kitaplar konusunda söylediklerimden sonra... Ama ben kiuplî: hakkında konuĢtuğumda, bunu çoktan almıĢ olmalıydı. Elimi tutr: ve beni giriĢ yolundan aĢağı, yeni arabama doğru çekti. “Anastasia, senin Ģu Kaplumbağan eski ve gerçekten tehlike: Bu durumu düzeltmek benim için bu kadar kolayken, sana bir Ģey olsa kendimi asla affetmem." Gözleri üzerimdeydi, ama ben ona bakmaya cesaret edemiyordum. Arabanın insanı hayran bırakan parlak kırmızı yenilip» gözlerimi dikerek sessizce durdum. “Üvey babana bahsettim. O da bana katılıyor.” diye mırtldaıtö Dönüp ona bakarken, ağzım dehĢetten açık kalmıĢtı. “Bundan Ra/e mi bahsettin? Bunu nasıl yapabildin?* Kelimi güçlükle telaffuz etmiĢtin. Bu ne cüretti? Zavallı Ray. Babam adini duyduğum utançla, midem bulanıyordu. “Bu bir armağan, Anastasia. Sadece teĢekkür ederim geçemez misin?* “Ama çok fazla olduğunu sen de biliyorsun.” “Benim için değil. Benim iç huzurum için değil.'* Ne diyeceğimi bilemeyerek çatık kaĢlarla baktım. Anlamı)^* Bütün hayatı boyunca çok parası olmuĢtu. Tamam, bütün hsy* boyunca değil çocukluğunda çok parası yoktu- ve bakıĢ açım DüĢünce beni kendime getirmiĢti ve hoĢnutsuzluğum için duyarak araba konusunda yumuĢadım. Niyeti iyiydi, yanlıĢ bir hareketti. ama çıkıĢ noktası kotu değildi. "Bilgisayar gibi, bunu da ödünç vermenden mutlu olurum Derin bir iç geçirdi. Tamam. Ödünç. Sonsuza dek." Bana temkinle bakıyordu. "Sonsuza dek değil, Ģimdilik. TeĢekkürler." KaĢlarını çattı. Uzanıp yanağına bir öpucuk kondurdum. Elimden geldiğince tatlı bir sesle. “Araba için teĢekkürler, efendim," dedim. Birden, beni tuttu ve kendine çekti. Sırtıma yerleĢtirdiği eliyle beni kendine bastırırken diğer eliyle saçlanmı okĢuyordu. "Sen meydan okuyan bir kadınsın. Ana Steele." Beni tutkuyla öptü ve diliyle dudaklarımı aralanmaya zorlarken acıma nedir bilmiyordu. Kalbim daha o anda ısındı ve öpüĢüne kendi tutkumla karĢılık verdim. Onu fena halde istiyordum, arabaya, kitaplara ve sınırlara rağmen... Sopayla vurma olayına rağmen... Onu istiyordum. "ġu anda, sana benim olduğunu ve sana lanet olası bir araba almak istiyorsam lanet olası bir araba alacağımı göstermek için, seni bu arabanın kaputu üstünde becermemek için kendimi zor tutuyorum," diye homurdandı. “ġimdi seni içeri sokup soyalım." Beni hızlı ve sert bir öpücüğe boğdu. Tanrım, öfkeliydi. Elimi kavradı ve beni dairenin içine sokup doğruca odama çekti... Yapılacak bir Ģey yoktu. Bilinçaltını yine «uıepenin arkasmdaydı ve baĢım ellerinin altına gizlemiĢti. Chris- t*an yan lambayı açıp durdu ve bana baktı. “lütfen bana kızma,” diye mırıldandım. BakıĢları ifadesiz, gözleri soğuk, puslu cam kınklan gibiydi. "Araba ve kitaplar konusunda üzgünüm..." Sonunu getiremedim. Sessiz ve derin düĢünceli hali devam ediyordu. Gözlerimi ona sabit- ^yerek, nefes nefese, “Kızdığın zaman beni korkutuyorsun,“ dedim. Gözlerini yumup baĢını salladı. Tekrar gözlerim açtığında, ifayumuĢamıĢtı. Derin bir nefes alıp yutkundu. 293 -Arkam dön" diye fısıldadı. “O elbiseyi çıkarmak istiyorum Bir değiĢken ruh hali durumu daha. Ona ayak uydurmak o ki- dar güçtü ki. Ġtaatkâr bir tavırla döndüm. Kalbim gümbürdüyor huzursuzluğun yerini son hızla alan ar/u. karnımın alt fosvg; karanlık ve özlem yüküyle doldurmuĢtu. Saçlarımı sırtımdan layıp göğsümde kıvrılacak Ģekilde, sağ tarafımdan aĢağı sarkıttı BaĢparmağım enseme yerleĢtirdi ve tırnağını tenime sürterek bd kemiğimden aĢağı acı verecek Ģekilde sürükledi. “Elbiseyi beğendim.‟' diye mırıldandı. “Pürüzsüz tenini görav-v. seviyorum" Parmağı bel kemiğimin tam ortasında, boyamdan bağlı, m açık elbisemin kenarına ulaĢtı ve parmağını kenanna geçirip bec ona bir adım daha yaklaĢacağım Ģekilde kendine çekti. Onerçüi? saçlarımın kokusunu içine çekti. “Çok güzel kokuyorsun. Anastasia. Çok tatlı." Burnu kulağın yalayıp boynuma kadar doğru kavdı, omzumu boydan boya yumuĢak ve kuĢ tüyii hafifliğinde öpücüklere boğdu. Bu iĢte o kadar iyiyi ki. Bedenim tepki verdi ve dokunuĢunun altında aheste kıvranmaya baĢladım. Her kelimenin arasında enseme öpücükler kondurarak. 'Kı pırdamadan. Durmayı. Öğrenmen. Gerekecek," dedi. Boyun bağını çekmesiyle elbisenin yere düĢüp ayaklan»* dibine yığılması bir oldu. “Sutyeniniz yok. Bayan Steele. ĠĢte bunu sevdim." Elleri önüme uzanıp memelerimi avuçladı ve dokunuĢu}* meme uçlanm sertleĢti. Boynuma doğru, “Kollarını kaldır ve baĢımın etrafına yeftes®“* diye mırıldandı. Derhal itaat ettim ve uçlan daha da sertleĢen meme uçl**® yükselip avucunun içine doğru basıldılar. Parmaklanın saçlar^ arasına kaydı ve yumuĢak, seksi saçlannı usulca çekti. Boyn^ daha kolay ulaĢabilmesi için, baĢımı yana çevirdim. GRJN/N ELL! TONU 299 Saçlarının arasındaki ellerimi taklit ederek, uzun parmaklarıyla neme uçlarımı çekip uzatırken, kulacımın arkasındaki boĢluğa. 'Mromm..." diye mırıldandı. Kasıklarımda keskin ve net bir hisle sarsılarak inledim. “Seni böyle boĢaltayım m\T diye fısıldadı. Memelerimi uzman ellerine iyice bastırmak için sırtımı bir yay gibi gerdim. “Bunu seviyorsunuz, değil mi Bayan Steele." “Mmmmm.” “Söyle bana.” YavaĢ ve Ģehvetli iĢkencesini sürdürerek meme uçlarımı usulca çekiĢtiriyordu. “Evet.** “Evet, ne?” “Evet, efendim." “Aferin kızıma." Mememi sertçe sıkınca vücudum. Christianuı önüne doğru kıvranarak büküldü. Bu enfes ve keskin zevk acı karıĢımıyla nefesim kesildi. Onu arkamda hissediyordum. Ġnledim ve ellerim saçlanna yapıĢıp daha sert çekti. Ellerini durdurarak, “Henüz gelmeye hazır olduğunu sanmıyorum." diye fısıldadı. Kulak mememi diĢlerinin arasına alıp usulca ttkti. “Ayrıca hoĢuma gitmeyecek bir Ģey yaptın.” Ġnlerken, beynim, ihtiyaç yüklü bir arzunun sisi arasında soy- Ediklerini algılamaya çalıĢıyordu. Ah, hayır, bu da ne demek? "Bu yüzden belki de boĢalmana hiç izin vermem " Parmaklarının iliĢini tekrar meme uçlanma çevirdi ve onlan yeniden çekmeye, bükmeye koyuldu. Popomu bir o yana bir bu yana hareket ettirerek ^ sürttüm. Elleri kalçalarıma doğru kayarken smtüğını hisseder gibiydim, karmaklarımı iç çamaĢırımın arkasına takıp kumaĢı esneterek baĢ- ^»aklanyla çekip parçaladı ve görebilmem için yere, önüme aittik Linet olsun. Parmaklan uĢağı, cinsel organıma kaydı ve arkada parmağını usulca içime itti. Beni vuzüm ona bakacak Ģekilde çevirirken, “Ah. evet. îa^ kızım hazırmıĢ," diye soludu. Nefes alıp veriĢi hızlanmıĢtı. Parmapı ağzına götürdü. „Tadınız o kadar güzel ki. Bayan Steele.” Ġç geçiri Lanet olsun. Parmaklan tuzluydu. Benim tuzum. Yan örtülü göz kapaklannm arasından bana bakarak, usdo, “Beni soy,” diye emretti. Üzerimde sadece ayakkabılarım... Ģey, Kate‟in yüksek topukta ayakkabıları kalmıĢtı. ġaĢkındım. Daha önce hiçbir erkeği soyma- iniĢtim. Usulca. “Bunu yapabilirsin,” dedi. Gözlerimi kırpıĢtırdım. Nereden baĢlamalıydı? TiĢörtüne uzandım, ellerimi tuttu ve kurnaz bir gülümsemeyle baktı. “Ah, hayır.‟' Sıntarak kafasını salladı. “Hayır, tiĢörtü defi Planladığım Ģey için bana dokunman gerekebilir." Ah, iĢte bu yeni bir haberdi... Kıyafetlerle dokunabikcttiır- Ellerimden birini alıp ereksiyonunun üstüne yerleĢtirdi. “Üzerimde bıraktığınız etki bu, Bayan Steele." Ġnledim ve parmaklanmı organının etrafına kapattım. Sın® “Ġçinde olmak istiyorum. Pantolonumu çıkar. Kontrol »nd* Lanet olsun... Kontrol bende... Ağzım açık kalmıĢtı. Alay eder gibi, “Bana ne yapacaksın?" dedi. Ah, olasılıklar... Ġçimdeki tannça kükredi ve bunalım, ihuj* ve katıksız Steele cesaretinden gelen bir gözü peklikle onu ittim. DüĢerken güldü ve ona zafer hissiyle bakum. Ġçimdeki patlamak üzereydi. Hızlı ve beceriksiz hareketlerle önce avakk^ lannı, sonra çoraplanm çıkardım. Bana diktiği gözleri eğler**'v arzuyla pınl pınldı. MuhteĢem görünüyordu... ve,., benimdi ^3^ tırmanıp at biner gibi üstüne oturdum, pantolonunun düğmelen çözdüm ve parmaklanmı belinden içeri kaydırıp çok-mutlu sindeki tüyleri hissettim. Gözlerini yumdu ve kalçalarını kas» GRĠtftNELL! TONU 301 -Kıpırdamadan durmayı öğrenmen gerekecek," diye azarlayarak pantolonunun bel kısmının altında kalan tüyleri çekiĢtirdim. Nefesi kesilir gibi oldu ve bana sırıtarak baktı. Gözleri alev alev yanarak. "Evet. Bayan Steele." diye mınldandı. •Cebimde, prezervatif var,” diye soludu. Cebine uzandım ve elimle yoklarken yüzünü izledi. Ağzı açıktı. Bulduğum iki paketi de çıkanp yatağın üstüne, kalçasının yanma bıraktım. Ikı! AĢın hevesli parmaklarım belindeki düğmeye uzandı ve biraz debelenerek açtım. Heyecanlanmanın ötesine geçmiĢtim. -Çok heyecanlısınız. Bayan Steele,” diye mırıldanırken sesi mizah yüklüydü. Fermuarı indirdim; ve iĢte Ģimdi de pantolonunu indirme sorunuyla karĢı karĢıyaydı m... hımmın. Pantolonunu tutup aĢağı çektim. Neredeyse hiç kıpırdamamıĢtı. KaĢlanmı çattım. Nasıl bu kadar zor olabilirdi ki? "O dudağı ısırmaya devam edersen, kıpırdamadan duramam." diye uyardı ve sonra, pantolon ve iç çamaĢırını aynı anda çekebilmem için kalçasını yataktan havalandırdı. Vay canına... ozgur kalmıĢtı. Kıyafetlerini ayağıyla yere itti. Tann aĢkına... Oynamam için bütünüyle bana aitti ve birden Noel zamanı oluvermiĢti. "ġimdi ne yapacaksın?"* diye solurken, sesinde mizahtan eser kalmamıĢtı. Uzanıp ona dokunurken, yüz ifadesini izledim. Derin nefes alırken, ağzı O Ģeklini aldı. Teni o kadar pürüzsüz... kadifemsi ve sertti ki... Hmun... Ne enfes bir kombinasyondu. One *&Mim, saçlanm iki yandan dökülürken, onu ağzımın içine aldım. Emdim... sertçe. Gözlerini yumdu. Kalçaları altımda titriyordu. *Tannm, Ana. sakin,” diye inledi. Kendimi öyle güçlü hissediyordum ki. Onunla ağzım ve dilimle Onamak ve onu sınamak o kadar coĢku verici bir histi ki. Ağzına bir aĢağı bir yukan hareket ettirerek sıkılı dudaklanmla onu gırt- kğumn gerisine tekrar tekrar ağzıma alırken, altımda gerilmiĢti. "Dur, Ana. Dur. BoĢalmak istemiyorum." Doğruldum w onun gibi nefes nefese, ama kafam kanĢnuılğ halde gözlerimi kırpıĢtırdım. Kontrol bende sanıyordum. Ġçimde^, tanrıça biri elinden dondurmasını kapmıĢ gibi görunüyordu. “Masumiyetin ve heyecanının insanı dağıtıyor." diye mkc: “Üstüme çık... yapmamız gereken bu." Ah. “Al. tak Ģuııu." Bana paketlerden birini uzattı. Lanet olsun. Nasıl? Paketi yırtıp açtım; lastiğimsi prezmatf parmaklarımın arasında yapıĢ yapıĢtı sanki. „Tepesini sık ve aĢağı doğru kıvır. O Ģeyin ucunda hava kak; istemezsin..." diye soludu. Ve yavaĢça, tamamen konsantre olarak bana söyleneni vapfcn Tann aĢkına, beni burada öldürüyorsun, Anastasia," diye inki Eserimi ve onu hayranlıkla süzdüm. Erkek türünün gerçek« iyi bir örneğiydi. Ona bakmak çok ama çok tahrik ediciydi. “ġimdi. Ġçine gömülmek istiyorum." diye mırıldandı. Ger." korkmuĢ halde ona baktım ve aniden kalkmaya davranınca, bur-; buruna geldik. “Böyle” diye soluyarak elini kalçama uzatıp beni kaldırdı a diğer eliyle kendini benimle arasına yerleĢtirip beni usulca UZ«T^ yerleĢtirdi. Christian beni esnetip içimi doldururken, tatlı, muhteĢem ** verici aĢın doluluk duygusu karĢısında, ağzım hayretle açıldı A' lütfen. “ĠĢte böyle, bebeğim. Hisset beni. Her Ģeyimi." diye infc£vv- kısa bir an için gözlerini yumdu. Ve içimdeydi. Sapına kadar ve beni saniyelerce... dakikli olduğum yerde tuttu. Ne olduğu konusunda hiçbir fikrim y№ Dikkatle gözlerime bakıyordu. “Böyle çok derin " diye mırıldandı. Kalçalarını tek bir kasıp çevirdi ve inledim... ah. Tannm... his bütün karnıma- yerime yayılmıĢtı. Siktir! GRĠNĠN ELU TONU *03 „Tekrar." diye fısıldadım. Tembel bir sırıtıĢla itaat etti. Ġnleyerek baĢımı arkaya attım. Saçlarım sırtımdan aĢağı dökülüyordu. Ağır ağır yatağa gömüldü. "Sen hareket et. Ana. Yııkan, aĢağı. .Vasıl istersen. Kilerimi tut: diye inlerken, sesi boğuk, alçak ve ah. çok seksiydi. Ellerini, hayata tutunur gibi, sıkıca kavradım. Usulca kendimi yukan çekip tekrar indirdim. Gözleri vahĢi bir heyecanla yanıyordu Nefesi benimki gibi kesik kesikti ve ben aĢağı inerken kalçasını kaldınp beni tekrar yukarı zıplatıyordu. Ritim kazandık... yukan. aĢağı. yııkan, aĢağı... tekrar, tekrar ve o kadar... iyi geliyordu ki. Soluk soluğa nefeslerim, derinlerdeki o taĢkın doluluk ve hızla geliĢen ve içimde zonklayan o coĢkulu his arasında, onu izliyordum. Gözlerimiz kilitlenmiĢti ve orada hayret gördüm... bana duyduğu hayreti. Onu düzüyordum. Kontrol bendeydi. O benimdi. Ben de on un. Bu düĢünce beni, betondan bir ağırlıkla uçurumdan aĢağı itti ve Christian‟ın üzerinde... tutarsız haykınĢlarla... doruğa ulaĢtım Kalçalanmı kavradı, gözlerini yumarak ve baĢını arkaya atarak sessizce boĢalırken, çenesi kaskatıydı. Kendimi hayal ve gerçek arasında, sert ya da yumuĢak sınırların olmadığı bir yerde kaybederek göğsüne yığıldım. BÖLÜM ON ALTI DıĢ dünya, hislerimi yavaĢ yavaĢ istila etti ve ah. Tannm.:/ istilaydı ama. Büsbütün tükenmiĢ halde, pelteye donmuĢu::, lanmla havada süzülüyordum. BaĢım göğsünde, üzerinde yatıyr dum ve temiz çamaĢır, pahalı vücut Ģampuanı ve gezegendeki et baĢtan çıkana esansların birbirine karıĢtığı, ilahi bir kokusu varc Christian. Kıpırdamak istemiyordum. Bu iksiri sonsuza dek atak istiyordum. Arada tiĢört bariyerinin olmasına hayıflanarak burcu:, ona sürttüm. Ve sağduyu geri dönerken, elimi göğsüne koydıa Ġlk kez orasına dokunuyordum. Sert ve güçlüydü. Eli havıUı; benimkini yakaladı, ama ağzına götürüp, boğumlarımı tatlılığı öperek çıkıĢının etkisini yumuĢattı. Bana yukarıdan bakabil«* için yatakta döndü. „Tapma," diye mırıldandı ve beni usulca öptü. YumuĢacık, gri gözlerine bakarak, "Sana dokunulmasına-' neden haĢlanmıyorsun?" diye fısıldadım. “Çünkü içimde bombokluğun elli farklı tonu var Anastas& Ah... Dürüstlüğü beni tamamen hazırlıksız yakalamıĢtı Galerimi kırpıĢtırdım. “Hayata çok zorlu bir baĢlangıç yaptım. Seni detaylarla istemiyorum. Sadece yapma. Burnunu burnuma sürttü veK*®** çekilip oturdu. “Sanırım tüm temel pozisyonları denedik. Nasıldı?" Kendinden son derece hoĢnut ve aynı zamanda, listede w maddeyi daha hallotmiĢ olduğundan, fazlasıyla rahat görünüp' 305 Bense, “hayata zorlu bir baĢlangıç” yorumunun sersemliğini yakıyordum. Çok zorlayıcıydı ve daha fazlasını öğrenmek için can atıyordum. Ama anlatmayacaktı. Tıpkı onun yaptığı gibi, baĢımı yana yatırdım ve ona gülümsemek için büyük çaba harcadım. “Kontrolü bana bir an olsun bıraktığını sandığımı düĢünüyorsan. not ortalamamı hesaba katmamıĢsın demektir." L'tangaç bir tavırla gülümsedim. “Ama yanılsama için teĢekkürler.' “Bayan Steele, siz sadece güzel bir yüzden fcaret değilsiniz. ġu ana kadar altı orgazm yaĢadınız ve hepsi bana ait.” diye böbürlenirken yine oyuncu haline bürünmüĢtü. Aynı anda hep kızanp hem de gözlerimi kırpıĢtırdım. Christian bana bakıyordu. Skcr tutuyor! KaĢları çatıldı. "Bana »ÇyJeyecek bir Ģeyiıı mi vurT Sesi birden sertleĢmiĢti. KaĢlarımı çattım. Lanet olsun. “Bu sabah bir rüya gördüm.” “Ah?” Bana dik dik bakıyordu. Çifte lanet olası. BaĢım belada mı yoksa? “Uykumda boĢaldım.” Kolumu gözlerimin üstüne attım. Hiçbir §ey demedim. Ona kolumun altından bir bakıĢ atam. Eğlenir gibiydi. “Uykunda mı?” “Beni uyandırdı.” “Uyandırdığından eminim. Rüyanda ne gördün?* Lanet olsun. “Seni.” “Ne yapıyordum?'‟ Kolumu bir koz daha gözlerimin üstüne altım. Ve küçük bir Wuk gibi bir süre ben onu göremiyorsam o da beni göreraiyordur düĢüncesiyle teselli buldum. “Anastasia. Ne yapıyordum? Bunu bir daha sormayacağım.' “Bir binici kamçın vardı.” Kolumu çekti. “Gerçekten mi?” 306 “Evet." Rengim koyu kırmızıya dönmüĢtü. “Henüz senin için ıımut var.” diye mırıldandı. “Sayısız b;^ kamçım var." “Kahverengi örgü deri?' Güldü. “Hayır, ama bir tane edinebileceğimden eminim.' Öne eğilip bana küçük bir öpücük verdi. Sonra ayağa kalkıp boksır çamaĢırını aldı. Ah. hayır... Gidiyordu. Saate hızlı birbakı* attım. Henüz dokuz kırktı. Ben de yataktan doğruldum. EĢofey altımı ve askılı üstümü kaptım. Sonra tekrar yatağa oturup bacak bacak üstüne atarak onu izledim. Gitmesini istemiyordum. Ne yıpabilirdim? DüĢüncelerimi yanda bölerek, “Reglin ne zamanT diye »nk Ne? “ġu Ģeyleri takmaktan nefret ediyorum/* diye homurdandı. Prezervatifi havaya kaldırdı, sonra yere bırakıp kot pantolonunu giyi Ben cevap vermeyince, “Eee?" diye bastırdı. Hava dununu konusunda görüĢümü bekler gibi, heyecanla bakıyordu. Lanet okur- Bunlar kiĢisel Ģeylerdi. “Haftaya.” Ellerime baktım. “Bir tür doğum kontrol yöntemi edinmelisin.” Fazla patronluk taslıyordu. Ona boĢ gözlerle baktım. Yenite yatağa oturup çorap ve ayakkabılannı giydi. “Bir doktorun var mı?” BaĢımı salladım. ĠĢte yine Ģirket birleĢmesi ve alımı hav^ J dönmüĢtü. 180 derecelik bir duygu değiĢimi daha. KaĢlarım çattı. “Benimkinden gelip seni evinde görmesin ^ Uyabilirim. Pazar sabahı sen bana gelmeden önce. Ya da seni bedevimde de görebilir. Hangisini tercih edersin?” Demek baskı yoktu. Parasını onun ödeyeceği bir Ģey da** ama aslında bu kendi yarannaydı. “Senin evin.” Bu pazar günü onu görmemin garanti« anlamına geliyordu. 30? •Tamam. Sana saatini haber veririm." “Gidiyor musun?‟ Gitme... fanimle kal, lütfen. “Evet." Neden? “Nasıl döneceksin?" diye fısıldadım. “Taylor alacak." “Ben bırakabilirim. Çok güzel bir yeni arabam var" Bana baktığında, ifadesi sıcacıktı. “Öyle görünüyor. Ama sanınm çok fazla içki içtin." “Beni bilerek mi sarhoĢ ettin?” -Evet.” “Neden?” “Çünkü her Ģeyi gereğinden fazla düĢünüyorsun ve üvey baban gibi ketumsun. Bir damla Ģarap ve konuĢmaya baĢlıyorsun ve benimle dürüstçe konuĢmana ihtiyacım var. Aksi takdirde kı ndım kapatıyorsun ve ne düĢündüğün konusunda hiçbir fikrim olmuyor. Vîno veritas, Anastasia.” “Ve sen bana karĢı her zaman dürüst olduğunu düĢünüyorsun, öyle mi?‟ “Olmak için özen gösteriyorum." Bana temkinli bir ifadeyle bakıyordu. “Bu iĢ ancak birbirimize karĢı diirûst olursak yürür." “Kalmanı ve Ģunu kullanmanı isterdim." Ġkinci prezen‟atifi havaya kaldırdım. Gülümserken gözleri mizah duygusuyla parlıyordu. “Anastasia. bu akĢam burada bir yığın çizgiy-i aĢtım. Gitmem Kerek. Pazar günü seni görmeye gelirim. Kontratın düzeltilmiĢ Killini senin için hazırlatırım; sonra gerçekten oynamaya haslan?.“ “Oynamak mı?" Lanet olsun. Yüreğim ağzıma gelmiĢti “Seninle bir sahne yaratmak istiyorum. Ama bunu imzayı atıp ^aar olduğundan emin olana dek yapmayacağım.” “Ah. yani imzaya atmazsam iĢi uzatabilirim, öyle miT Beni tartar gibi hakti: sonra dudakları bir gülümsemeyle buku&„ “ġev, sanırım uzatabilirsin, ama bekleme sıkıntısı beni çıldırtabil** “Çıldırtmak mı? Nasıl?1" Ġçimdeki tanrıça uyanmıĢ ve kulâ kesilmiĢti. Christian usulca kafasını salladı ve sonra alay eder gibi tarak. “Gerçekten çirkinleĢebilir.” dedi. SırıtıĢı bulaĢıcıydı. “Çirkin mi. nasıl?* “Ah bilirsin iĢte, patlamalar, araba kovalamaca lan. adam kı çırmalar, hapis." “Beni kaçırır mısın?” “Ah. evet," Sırıttı. “Yani beni iradem dıĢımda alıkoyacaksın Öyle mi?" 7bnrr bu çok seksi. “Ah. evet." BaĢını salladı. “Ve tabii bir de TGD 7/24 söz konusu. "Efendim?" diye solurken, kalbim gümbürdüyordu... ciddi nrçtf *Tam Güç DeğiĢimi, yedi gün. yirmi dört saat." Gözlen pırlıyordu ve heyecanını oturduğum yerden bile elle tutulur hissedebiliyordum. Ixınet olsun. Alaya bir sesle. “Yani seçme Ģansın yok.” dedi. “Belli oluyor." Gözlerim havaya çevrilirken, sesimdeki alayttbp gizleyememiĢtim. "Ah. Anastasia Steele. Sen az önce bana gözlerini mi devi*^* yoksa?" Lanet olsun. Neredeyse cırlar gibi, "Hayır.” dedim. "Bence devirdin. Gözlerini bir daha devirirsen sana n? ' lf cağımı söylemedim mi ben?‟ Siktir. Yatağın kenarına oturdu. YumuĢak bir sesle. “Buraya gel.” dedi. (»tunu‟ n***-' Bembeyaz kesildim. Tanrım... ciddiydi. Tamamen hareketsiz halde, ona bakarak oturdum. “Henüz imzalamadım." diye fısıldadım. "Sana ne yapacağımı söyledim. Ben sözünü tutan bir adamım. Seni pataklayacağını sonra da hızla ve çok sert düzeceğim. GörünüĢe bakılırsa, o prezervatife ihtiyacımız olacak." Sesi son derece yumuĢak, tehditkâr ve çok seksiydi. Ġçim güçlü, düĢkün ve akıĢkan bir arzuyla neredeyse kıvrılıp bukülüvordu. Bana gözlerinden alevler saçarak bakıyordu. Çekine çekine bacaklanmı araladım. Kaçmalı mıydım? ĠĢte buydu, iliĢkimiz tam burada, lam Ģu anda dengede duruyordu. Bunu yapmasına izin mi verecektim, yoksa hayır mı diyecektim? Her Ģey son mu bulacaktı? Çünkü hayır dersem biteceğini biliyordum. Ġçimdeki tannça. Yap Ģunu. diye yalvarıyordu. Bilinçaltını da en az benim kadar felç haldeydi. "Bekliyorum,'' dedi. “Ben sabırlı bir adam değilim." Ah, kutsal olan her Ģeyin aĢkına. Soluk soluğaydım. korkmuĢ ve tahrik olmuĢ haldeydim. Kanım bütün bedenimde pompalanırken. bacaklarım jöle kıvamına dönüĢmüĢtü. Ağır ağır emekleyerek yanına sokuldum. "Aferin kızıma," diye mırıldandı. “ġimdi ayağa kalk." Ah. lanet olsun. ġu iĢi bir önce halledip bitiremez miydi sanki? Ayakta durabileceğimden emin eğildim. Tereddütle ayağa kalktım. ®ini uzatınca prezervatifi avucuna bıraktım. Beni aniden kavrayıp kucağına devirdi. Tek bir hareketle bedenine, bedenim yanma, yatağın üstüne uzanacak bir açı verdi. Sağ bacağını benimkinin üstüne, sol kolunun alt kısmını bel girintime yerleĢtirdi ve beni hareket edemeyeceğim Ģekilde bastırdı. Ah, siktir. “Ellerini baĢının iki yanma koy," diye emretti. Derhal itaat ettim. “Bunu neden yapıyorum, Anastasia‟. r diye sordu. "Çünkü sana gözlerimi devirdim." Güçlükle konuĢuyordum. "Sence bu nazik bir hareket mi?" “Hayır." 310 E*- Jvt*ı “Bir daha yapacak mısın?" “Hayır." “Bunu lıcr yapıĢında benden bir Ģaplak yiyeceksin, anbycc musun?" EĢofman altımı usulca aĢağı çekti. Ah. ne kadar küçültücüydü Küçültücü, ürkütücü ve seksi. Bu iĢi nasıl da süsleyip püalüyordu Yüreğim arzımdaydı. Zorlukla nefes alıyordum. Lanet olsun Camn yanacak mıydı? Elini çıplak popoma yerleĢtirip beni usulca okĢamaya, düzavu; içiyle daireler çizerek sıvazlamaya baĢladı. Sonra elini birden çekti ve bana vurdu. Sert. Ayy!Gözlerim acıya tepkiyle fal taĢı gibi açıldı« kalkmaya çalıĢtım, ama elini kürek kemiklerimin arasına kaydın? beni olduğum yerde tuttu. ġimdi bir kez daha, az önce vurduğu >tr. okĢuyordu ve nefes alıp veriĢi değiĢmiĢti. Daha gürültülü ve sertti Tekrar tekrar, hızla, art arda vurdu. Lanet olsun, canın yanıyordu Hiç ses çıkarmıyordum: yüzüm acıyla buruĢmuĢtu. Bedenimde sx hız akan adrenalinle kıpırdanarak darbelerden sakınmak için kıvranıyordum. “Kıpırdama," diye homurdandı. “Yoksa seni dah* uzun sûre tokatlanm." ġimdi beni ovuyordu; arkasından bir darbe geldi. Ritmik b-' döngü oluĢmuĢtu: okĢama, ovalama ve sert bir Ģaplak. Bu aovb baĢ edebilmek için konsantre olmam gerekiyordu. Bu zorlu hiss sindirmeye gayret ederken, zihnim tamamen boĢalmıĢtı. Aynı yen iki kez üst üste vurmuyor, acıyı yayıyordu. “Ahhhh..." Onuncu Ģaplakla haykırdım; içimden darbeleri sadığımın farkında bile değildim. "Daha yeni ısınıyorum.*' Bir kez daha vurdu, sonra yavaĢça okĢadı. Sert. >akıcı ile nazik okĢayıĢının kombinasyonu insanın zihnini uyuĢtur*** cinstendi. Bir kez daha vurdu... katlanması gittikçe jorlaĢı.'^ BuruĢturmaktan yüzüm acıyordu. Bir kez daha okĢadı ve bir d.«** daha. Bir çığlık daha attım. GRĠNĠN F.ILt TONU “Seni duyacak kimse* yok, bebek. Bir tek ben varım." Ve bana tekrar tekrar vurdu. Ġçimden, derinlerden, durması için yalvarmak istiyordum. Ama yalvarmadım. Ona bu tatmini yaĢatmak istemiyordum. Amansız ritmini sürdürüyordu. Altı kez daha haykırdım. Toplamda on sekiz Ģaplak. Bedenim bu insafsız saldın karĢısında âdeta çınlıyordu. Boğuk bir sesle. „'Yeterli," dedi. “Aferin sana. Anastasia. ġimdi seni becereceğim." Popomu usulca okĢadı. Döne döne, aĢağı doğru kayarak okĢadığı yerler alev alev yanıyordu. Birden iki parmağını içime iterek beni hazırlıksız yakaladı. Zihnimdeki uyuĢukluğu ezip geçen bu yeni saldırıyla iç geçirdim. “Bunu hisset. Bedeninin bundan ne kadar hoĢlandığını anla. Anastasia. Sadece benim için smlsıklamsın.** Sesinde hayranlıkla kanĢık bir hayret vardı. Parmaklannı hızlı hızlı sokup çıkanyordu. inledim. Hayır, o/ama?. Sonra parmaklan uzaklaĢtı ve ben istekle baĢ baĢa kaldım... “Bir dahaki sefere sana saydıracağım. ġimdi, Ģu prezervatif neredeydi?" Prezervatif için yanına uzandı ve beni usulca kaldınp yüzüstü yatağa bastırdı. Fermuarının ve folyonun sesini duydum. EĢofmanımı tamamen çekip çıkardı ve artık fena halde sızlayan popomu usulca okĢayarak beni dizüstü pozisyona yönlendirdi. “ġimdi sana sahip olacağım. BoĢalabilirsin." diye mırıldandı. Ne? Sanki seçme Ģ-ınsım varmıĢ gibi? Ve iĢte içimdeydi, beni hızla doldurmuĢtu. Yüksek sesle inledim. Sızlayan popoma yoğun ve hızlı bir tempoyla çarparak içime girip Rıyordu. Bu enfes ötesi, ham. küçültücü ve insanın aklım baĢının alan bir histi. Duyularım tahrip olmuĢ, kopmuĢtu ve sadece fona yaptığı Ģey© konsantre olabiliyordum. ġimdi Kına kamımın 4,1 kısmında, derinlerce hissettiğim o tamdık gerilme, hızlanma Uygusunu yaĢatıyordu. HAYIR... Ve hain bedenim, yoğun ve YU- ^dümu darmadağın eden bir orgazmla patladı. Christian doruğa ulaĢıp içime akarken beni olduğum yerdt tutarak yüksek sesle. "Ah. Ana!" diye haykırdı. Nefes nefese, yanma yığılıp beni üzerine çekti ve yüzünü saçlarımın arasına gömüpberu yakınında tuttu. “Ah. bebeğim...“ diye soludu. “Dünyama hoĢ geldin." Nefeslerimizin yavaĢlamasını bekleyerek, soluk soluğa, yan yana uzandık. Usulca saçlarımı okĢadı. BaĢım yine göğsündeydi. Ama bu defa elimi kaldırıp onu hissedecek gücüm yoktu. Tauna bu iĢten sağ çıkmıĢtım. O kadar da kötü değildi. Sandığımdan daha metanetliydim. Ġçimdeki tanrıçanın takati kesilmiĢti. En azından sessizdi. Christian burnunu bir kez daha saçlarıma sürterek derir, bir nefes çekti. “Aferin sana, bebek," diye fısıldarken sesinde nazik bir sev« saklıydı. Sözleri beni Heathman Otelinin yumuĢacık, kabanktüyfc havluları gibi sarmıĢtı ve mutlu olmasına çok seviniyordum. TiĢörtümün askısını çekti. “Bununla mı uyuyorsun?” diye sordu. Uykulu bir sesle. “Evet,” diye fısıldadım. “Ġpekler ve satenlerle sanlmahsın. güzel kız. Seni alıĢveriĢ götüreceğim." Rahatsız olmuĢ gibi görünmeye çalıĢarak, ama baĢarılı olana yarak. “Ben eĢofmanlanmı seviyorum.” diye mınldandım. Tekrar baĢımı öptü. “Göreceğiz/* dedi. Birkaç dakika ya da kimbilir belki de birkaç saat daha öyletf yattık. Sanınm içim geçmiĢti. “Gitmem gerek," dedi ve eğilip alnıma küçük bir öpücük fc* durdu. “Sen iyi misinT Sesi yumuĢacıktı. Sorusunu düĢündüm. Popom sızlıyordu. Pekâlâ, Ģu anda için yanıyordu ve ben ĢaĢılacak Ģekilde, bitkin olmanın d1' kendimi ıĢıl ıĢıl hissediyordum. Bu beklenmedik ve gurur ktf- bir yüzleĢmeydi. Anlamıyordum. cRĠKĠN ELLĠ TONU iten iyiyim,” diye fısıldadım. Daha fazlasını söylemek iste- iniyordum. Ayağa kalktı. "Banyon nerede?*‟ “Koridorda, solda." Diğer prezervatifi alıp odadan çıktı. Canım acıyarak doğruldum ve eĢofmanımı tekrar üstüme giydim. Hâlâ sızlayan popumu biraz acıttı. Tepkim aklımı öylesine karıĢtırmıĢtı ki. Zamanım çıkara* masanı da. iyi bir dayaktan sonra kendimi çok daha iyi hissedeceğimi söylediğini hatırlıyordum. Nasıl Öyle olabilirdi ki? Gerçekten anlamıyordum. Ama iĢin tuhaf yanı, kendimi iyi hissediyordum. Bu tecrübeden keyif aldığımı söyleyemezdim. Hatta uzak durmak için hâlâ ne gerekiyorsa yapardım ama Ģimdi... güvenli, tuhaf, gün batımı kızılına batırılmıĢ, doyuma ulaĢmıĢ bir duyguya bürünmüĢtüm. BaĢımı ellerimin arasına aldım. Anlamıyordum. Christian odaya çeri döndü. Gözlerine bakamıyordu m. BakıĢtanım ellerime diktim. “Bebe yağı buldum. Ġzin ver. arkana süreyim." Ne? "Hayır, ben hallederim.” “Anastasia.” diye uyardı ve gözlerimi devirmek istedim, ama indimi hemen tuttum. Yüzüm yatağa dönük, ayağa kalktım. Yanıma Kurdu ve eĢofmanımı nazikçe aĢağı çekti. Bilinçalum. iğneleyici bir ^tonuyla, Fähigen in donu gibi biryukan bir aĢağı, dedi, içimden defolup gitmesini söyledim. Christian bebe yağım avucuna dö* küp popomu özenli bir Ģefkatle ovaladı; makyaj temizleyicisinden. AtlanmıĢ bir kıç için rahatlatıcı losyona, böyle çok yönlü bir sıvı '•bacağı kimin aklına gelirdi ki? ‟‟Ellerimin üzerinde olmasını seviyorum," diye mırıldandı. Ona Almaktan baĢka seçeneğim yoktu, ben de seriyordum. iĢi bitince, “ĠĢte,“ dedi ve eĢofmanımı bir kez daha yukan çekti. Saate baktım. On otuzdu. “ġimdi gidiyorum." 314 "Seni geçireyim.” Ona hâla bakamıyordum. Elimi tuttu ve beni ön kapıya götürdü. Neyse ki Kat* evde değildi. Anne babası ve EthanTa birlikte yemekte olmak i Yakınlarda olup bu cezalandırmaya kulak misafiri olmama?^ seviniyordum. Göz temasından kaçınarak. "Taylor ı araman gerekmiyor z? diye sordum. “Taylor dokuzdan beri burada. Bana bak." dedi. Gözlerine bakmamak için çaba harcadım, ama göz gozeg& ğimizde bana hayretle bakıyordu. “Ağlamadın" diye mırıldandı ve beni birden kollarının arara çekip hararetle öptü. Dudaklarıma doğru. “Pazar," diye fiaMıi Bu hem bir vaat hem de bir tehditti. YürüyüĢ yolunda uzaklaĢmasını ve büyük, siyah Audi ye me6Ġni izledim. Arkacına bakmadı. Kapıyı kapattım, sadece £ gece daha geçireceğim dairenin oturma odasır.da çaresizlik içiai durdum. Neredeyse dört yıl boyunca, mutlu mesut yaĢadıpc w yer... Ancak bugün, ilk defa, yalnız, huzursuz ve kendi varüpnk mutsuz hissediyordum. Olduğum kiĢiden bu kadar mı uzaklaĢma UyuĢuk dıĢ görüntüme çok da uzak olmayan bir yerde bir pç* kuyusunun beklediğini biliyordum. Ne yapıyordum? ĠĢin ironi oturup rahat rahat bir gözyaĢı bile dökemeyecek olmamdı. Ay^*J durmam gerekecekti. Geç olduğunu biliyordum, ama annemi maya karar verdim. Hattın diğer ucundan coĢkuyla, “Tatlım, nasılsın? Me*UE,„“ nasıldı?" diye sordu. Sesi rahatlatıcı bir merhem gibiydi. “Çok geç oldu, üzgünüm," diye fısıldadım. Duraksadı. “Ana? Sorun ne?" Birden tamamen ciddiyete büriınm^*‟ “Bir Ģey yok. anne, sadece sesini duymak istedim. Kısa bir an sessiz kaldı. 315 "Ana, sorun ne? Lütfen anlat.'* Sesi yumuĢak ve rahatlatıcıydı: beni önemsediğini biliyordum. Davetsiz gözyaĢlanm dökülmeye haĢladı. Son birkaç gündür o kadar sık ağlıyordum ki. “Lütfen, Ana," derken, sıkıntısı benimkini yansıtıyordu. "Ah. anne. Bir adam.” "Sana ne yaptı?*‟ TelaĢı elle tutulur cinstendi. "Öyle değil..." Gerçi öyleydi. Ah, lanet olsun. Onu Muinlendirmek istemiyordum. Sadece, Ģu anda birinin benim yerime güçlü olmasını istiyordum. “Ana, lütfen beni endiĢelendiriyorsun.** Derin bir nefes aldım. "Bir adama âĢık oldum sanınm. ama o benden çok farklı ve birlikte olmalı mıyız bilmiyorum." „Ah. hayatım. KeĢke yanında olabilseydim. Mezuniyetini kaçırdığım için o kadar üzgünüm ki. Sonunda âĢık oldun demek. Ah. tatlım, erkekler zor yaratıklardır. Onlar farklı bir tür. tatlım. Onu ne zamandır tanıyorsun?" Christian'ın farklı bir tür olduğu kesindi... hem de farklı bir gezegenden. "Ah. yaklaĢık üç hafta falan .** “Ana. hayalim, bu çok kısa bir zaman. Bu kadar kısa bir sûrede bir insanı nasıl tanıyabilirsin ki? ĠĢi ağırdan al ve sana layık olup olmadığından emin olana kadar bir kol boyu mesafede tut." Vay canına... Annemüı sezgilerinin bu denli iyi olması sinir bozucuydu, ama çok geç kalmıĢtı. Bana layık mıydı? Ġlginç bir bakıĢ •POydı. Ben sürekli kendimin ona layık olup olmadığımı merak ediyordum. Tatlım, sesin çok mutsuz geliyor. Eve. bizi görmeye gel. Seni ödüyorum, hayatım. Bob da seni gördüğüne sevinecek. Biraz uzak- ^ıp farklı bir açıdan bakabilirsin. Biraz molaya ihtiyacın var. Çok ın." Ah. Tanrım. O kadar cazipti ki. Georgia‟ya kaçmak. Biraz güneĢ, ^2 kokteyl. Annemin keyifli hali... sevgi dolu kollan. "Pazartesi günü Seattle‟da iki mülakatım var." “Ah. bu harika bir haber.” Kapı açıldı ve Kate sırıtarak içeri pirdi. Ağladığımı yüzü düĢtü. „Anne, kapatmanı gerek. Ziyaret konusunu düĢüneceğini ît Ģekkürler.” „Tatlını, lütfen, bir adamın içine iĢlemesine izin verme. Her j çok gençsin. Git. hayatın tadını çıkar.” “Evet. anne, seni seviyorum.” "Ah. Ana. ben de seni seviyorum, hem de çok. Kendine dikkatte, tatlım.” Telefonu kapatıp gözlerini bana dikmiĢ olan Katee döodûı “O insanı tiksindirecek kadar zengin piç seni yine mi üıdûr “Hayır... bir anlamda... Ģey... evet." “Ona çekip gitmesini söyle. Ana. Onunla tanıĢtığından ben hr öyle bir böylesin. Seni hiç böyle görmedim." Katherine Kavanagh‟ın dünyası çok net. çok siyahberai Benim dünyamı renklendiren, soyut, gizemli, müphem gri tonla onda yoktu. Dünyama hoĢ geldin. “Otur, haydi konuĢalım. Biraz Ģarap içelim. Ah, sen Ģampa: -ı içmiĢsin zaten." ġiĢeyi süzdü. “Hem de iyi mal." Koltuğa kaygıyla bakarak aciz bir ifadeyle gülümsedim. Bifr* bir dikkatle yaklaĢtım. Hımm... oturmak... “Sen iyi misin?” “Popomun üstüne düĢtüm." Açıklamamı sorgulamak aklına bile gelmedi, çünkü ben№ hington Eyaleti nin en sakar insanlarından biriydim. Böyle sevineceğim hiç aklıma gelmezdi. Çekinerek oturdum, iyiolfl**1 sevinerek ĢaĢırdım ve dikkatimi Kate‟e çevirdim, ama zihnim rak Heathman‟a döndü. Benim olsaydın, dün çevirdiğin numoro sonra, bir hafta oturamazdın. O bunu söylerken, benim konstf- olduğum tek Ģey onun olmaktı. Bütün uyan iĢaretlen ama ben fark etmeyecek kadar bihaber ve fazla meftun "" Kate elinde bir ĢiĢe* kırmızı Ģarap ve yıkanmıĢ çay fincanlarıyla oturma odasına döndü. •'Al bakalım.“ Bana bir fincan Ģarap uzattı. Tadı BoBy kadar iyi değildi“Ana. bu adam bağlanma sorunlan olan pisliğin tekiyse bırak. Gerçi bağlanma derdini de anlamıyorum. Buğun çardakta gözünü senden ayıramıyordu; Ģahin gibi sürekli seni izliyordu. Ben körkütük âĢık derdim, ama belki de bunu gösterme Ģekli bir acayiptir." AĢık mı? C/ıristian mi? Gösterme Ģekli acayip mi. diyesim geldi. “Kate, karmaĢık bir durum. Senin akĢamın nasıldır Olanları Katele çok fazla Ģeyi ele vermeden konuĢmam imkânsızdı, ama gününe dair tek bir soru. Kate‟i coĢturmaya yeterdi. Oturup normal gevezeliğini dinlemek rahatlatıcıydı. Ancak havadis Ethan'ın tatilden sonra bizimle birlikte yaĢama ihtimali olmasıydı. Eğlenceli olacaktı. Ethan komik biriydi. KaĢlarımı çattım. Chmtian‟ın onaylayacağını sanmıyordum. Gerçi... Bana alıĢması gerekecekti. Kate'le birkaç fincan Ģarap içtikten sonra, yatmaya karar verdim. Uıun bir gün olmuĢtu. Kate beni kucaklayıp Elliot i aramak için telefonu aldı. DiĢlerimi fırçaladıktan sonra, bilgisayarı açtım. Cfınstian'dan bir e-posta gelmiĢti. Kimden; Christian Grey Konu: Sen Tarih: 26 Mayıs 2011 23:14 •Ome; Anastasia Steele Sevgili Bayan Steele, Kelimenin tam anlamıyla eĢsizsiniz. Tanıdığım en güzel, akıllı, cevap ve cesur kadın. Advil al. Bu bir rica değildir. Ve sakın birdaha Kaplumbağayı kullanayım deme. Haberim olur. Christian Grey. CEO, Grey ġirketler Topluluğu Ah. arabama bir daha binmemek ha! Cevabımı yazdım. Kimden: Anastasia Steele Konu: Yalakalık Tarih: 26 Mayıs 2011 23:20 Kime: Christian Grey Sevgili Bay Grey. Yalakalık sizi hiçbir yere götürmez, ama zaten daha önce herytt* olduğunuz için, bu konu tartıĢılabilir. Satabilmek için Kaplumbağamı bir garaja götürmem gerekecek, bo konudaki saçmalıklarınızı nezaketle kabul edecek değilim. Kırmızı Ģarap her zaman Advil'e yeğdir. Ana. Not: Sopa benim için sert bir sınır. “Gönder”e tıkladım. Kimden: Christian Grey Konu: Ġltifat Kabul Edemeyen Bunaltıcı Kadınlar Tarih: 26 Mayıs 2011 23:26 Kime: Anastasia Steele Sevgili Bayan Steele. Yağ çekmiyordum. Yatmalısınız. Sert sınırlara eklemenizi kabul ediyorum. Çok içmeyin. Taylor arabanızı elden çıkanp iyi bir fr/at alır. Chrislian Grey CEO, Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Taylor - Görev için Doğru Adan mı? Tarih: 26 Mayıs 2011 23:40 Kime: Christian Grey Efendim, Zaman zaman becerdiğiniz kadın yerire, sağ kolunuz olan adamınızın arabamı kullanmasına izin verip onu riske atmanız ilgimi çekti Tayfor'ın söz konusu araba için en iyi fiyatı alacak kiĢi oklusundan nasıl emin olabilirim? GeçmiĢte, büyük olasılıkla sizinle tanıĢmamdan once, sıkı bir pazarlıkçı olarak bilinmiĢiğim vardır. Ana Kimden: Christian Grey Konu: Dikkat* Târih: 26 Mayıs 2011 23:44 Klm«: Anastasia Steele Sevgili Bayan Steele. KonuĢanın KIRMIZI ġARAP olduğunu ve çok uzun bir gun geç>rd»ğinizi varsayıyorum. Bir akĢam yerine, bir hafta boyunca oturamamamzı garantile^ için oraya geri gelmek çok cazip görünüyor. Taylor eski bir ordu mensubudur ve motosikletten Sherman tankına kadar her Ģeyi kullanmaya muktedirdir. Arabanız onun iç* bir tehlike arz etmiyor. ġimdi lütfen kendinizden “zaman zaman becerdiğim kadın*olvi< bahsetmsyin; çünkü dürüst olmam gerekirse bu beni DELĠRTĠYOR ve kızgın halimden gerçekten hiç hoĢlanmazsınız. Christian Grey CEO Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Asıl Siz Dikkat Edin Tarih: 26 Mayıs 2011 23:S7 Kime: Christian Grey Bay Grey, Sizden hoĢlandığımdan bile emin değilim. Hele Ģu anda. Bayan Steele Kimden: Christian Grey Konu: Asıl Siz Dikkat Edin GRĠNĠN tULi »~.*32î Tarih: 27 Mayıs 2011 00.03 Kime: Anastasia Steele Senden neden hoĢlanmıyorsunuz? Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele --Konu: Asıl Siz Dikkat Edin Tarih: 27 Mayıs 2011 0009 Kime: Christian Grey Çünkü hiç yanımda kalmıyorsunuz. ĠĢte, ona üzerine düĢünecek bir Ģey vermiĢtim. Makineyi gövekten hissetmediğim coĢkulu bir hareketle kapatıp yatağıma tırmandım. BaĢucu lambamı kapatıp gözlerimi tavana diktim. Duygusal savruluĢların peĢ peĢe geldiği, uzun bir gündü. Rayle vakit geçirmek içimi ısıtmıĢtı. Ġyi görünüyordu ve tuhaf biçimde. Christian'ı onaylamıĢtı. Tannm. Kate ve o koca çenesi. Christian'm açlıkla ilgili söylediklerini dinlemek. O da neyin nesiydi? Tannm... Ve araba... Kate‟e yeni arabadan bahsetmemiĢtim bile. Christian‟ın aklından neler geçiyordu? Ayrıca bu akĢam beni gerçekten dövmüĢtü. Daha önce hiç dayak yememiĢtim. Kendimi nasıl bir iĢe sokmuĢtum. Kate'in g«?li$iyle Pintiye uğrayan gözyaĢlanm. yanaklarımdan a$agı. kulaklanmm •Çine akmaya baĢladı. Duygusal anlamda kendini kapatan bir adama *tfk olmuĢtum. Bombok bir durumda olduğunu kendisi itiraf eden ton tarafından incitilecektim: için için bunu biliyordum. Ntdtn böyle bomboktu? Onun gibi zarar görmüĢ biri olmak berbat bir Ģey olsa Örekti ve küçücük bir çocukken katlanılmaz acımasızlıklara maruz Aldığını düĢünmek daha çok ağlamama neden olmuĢtu. Bilinçaltını küçümseyici bir tavırlı», Belki de normal olsaydı, seni istemezdi d katkıda bulundu. Ve kalbimin derinliklerinde, bunun doğnı oldu^- biliyordum. Yastığıma döndüm, bent kapaklan açıldı ve yıllardır 4 koz. yastığıma gömülüp kontrolsüzce hıçkırmaya baĢladım Kate'in bağırmasıyla, dikkatim ralıun karanlık gecesinden snıü "Burada ne hah ettiğini sanıyorsunV "Pekâla! Bunu yapamazsın!" "Ona bu kez ne yaptın?" “Seninie tanıĢtığından beri sürekli ağlıyor." “Ġçeri giremezsin!" Christian odama daldı ve tavandaki lambayı teklifsizce açara! gözlerimi kısmama neden oldu. Tanrı aĢkına, Ana." diye mırıldandı. Lambayı söndürdü*t» an sonra yanı baĢımaydı. Hıçkırıkların arasında. "Burada ne arıyorsun?" dedim. LAK; olsun. Ağlamamı durduramıyordum. Komodin lambamı açarak gözlerimi bir kez daha kısmar.ı neden oldu. Kate kapının giriĢinde duruyordu. Termonükleer bir düĢmanlık saçarak “Bu pisliği dıĢan aımc. ister misin?" dedi. Christian ona kaĢlarını kaldırarak baktı. Hakaretine ve «i? düĢmanlığına ĢaĢırdığına hiç Ģüphe yoktu. Kafamı sallayınca t®1 gözlerini çevirdi. Ah... Bunu Bay G.'nin yakınında yapmanı ta tercih etmem. Daha nazik bir sesle, “Bana ihtiyacın olursa seslemw» )*■ terli." dedi. “Grey, pislik listemdesin ve gözüm üstünde.‟ diye Christian ona gözlerini kırpıĢtırdı. Kate dönüp kapıyı ^ tam kapatmadı. Christian ciddi bir ifade ve kül rengi bir suratla bana bab.'tr“' Üzerinde ince çizgili ceketi vardı; iç cebindcn bir mendil bana uzat:ı. Diğer mendili de buralarda bir yerlerde olsa Sakin bir 6esle, “Neler oluyor?" diye sordu. Sorusunu duymazdan gelerek, “Neden buradasın?* diye sordum. GözyaĢlarını mucize eseri kesilmiĢti, ama geriye bedenimi sarsan hıçkırıklar kalmıĢtı. "Rolümün bir parçası da ihtiyaçlarını karĢılamak. Kalmamı istemiĢtin, o yüzden buradayım. Ve seni bu halde buldum." Gözlerini kırpıĢtırırken, gerçekten ĢaĢkın görünüyordu. 'Bundan benim gmımlu olduğumdan eminim, ama nedeni konusunda hiçbir fikrim yok. Sana vurduğum için mi?" Acıyan popom yüzünden yüzümü buruĢturarak doğruldum Oturdum ve yüzümü ona çevirdim. “Advil aldın mı?” BaĢımı salladım. Gözlerini kıstı, ayağa kalktı ve odadan çıktı. Katele konuĢtuğunu duydum, ama ne söylediklerini duyamıyordun. Birkaç dakika sonra haplar ve bir fincan suyla geri geldi. Yatağa yanıma otururken. “ġunları iç." diye talimat verdi. Söyleneni yaptım. “KonuĢ benimle," diye fısıldadı. “Bana iyi olduğunu söyledin. Böyle olduğunu bilseydim asla gitmezdim.” Kilerime bakıyordum. Daha önce söylemediğim ne söyleyebilirdim ki? Daha fazlasını istiyordum. Zırlayan bir enkaz olduğum için değil, benimle kalmak istediği için yanımda kalsın istiyordum. Ama beni dövmesini istemiyordum. Çok mu akıl dıĢıydı? “Anladığım kadarıyla, iyi olduğunu söylediğinde aslında Ki değildin." Kızardım. “Ġyi olduğumu sandım." "Anastasia, bana duymak istediğimi sandığın Ģeyleri söyle- »emelisin. Bu hiç dürüstçe değil," diye azarladı. “Bana söylediğe herhangi bir Ģeye nasıl güvenebilirim?” Ona baktım. KaĢlan çatık, gözleri donuktu. Ġki elini birden salarının arasından geçirdi. “Ben sana vururken ve sonrasında neler hissettin?‟ “HoĢuma gitmedi. Bunu bir daha yapmamanı tercih ederim." “HoĢuna gitmesi gerekmiyordu." “Senin neden hoĢuna gidiyor?" Gözlerimi gözlerine diktim Sorum onu ĢaĢırtmıĢtı. "Gerçekten bilmek istiyor musun?” “Ah. bana güven, büyülenmiĢ durumdayım." Ve alaycılığımı: sesime yansımasına mani olamamıĢtım. Bir kez daha gözlerini kıstı. 'Dikkatli ol." diye uyardı. Yüzüm bembeyaz oldu. “Yoksa bana yine vuracak mısınr "Hayır, bu gece değil." Fiyuvv. Bilinçaltını da ben de rahat birer nefes aldık. "Eeer diye bastırdım. “Bana verdiği kontrolü seviyorum, Anastasia. Belli bir ĢekıSie davranmanı istiyorum, bunu yapmazsan seni cezalandınnmwj« de benim arzu ettiğim Ģekilde davran mayı öğrenirsin. Seni «a landırmak hoĢuma gidiyor. Bana gey olup olmadığımı sorduk günden beri sana vurmak istiyordum." Bunu hatırlayınca kızardım. Tanrım, o sorudan sonra bff.^ kendime vurmak istemiĢtim. Yani bütün bunlardan KatherincKa« nagh sorumluydu ve eğer o röportaja gidip gey sorusunu o sorsak sızlayan bir popoyla burada oturan o olacaktı. Bu düĢünce hcçusı gitmemiĢti. \Te kadar kafa karıĢtırıcıydı. “Yani olduğum halimden hoĢnut değilsin." Bana ĢaĢkın bir ifadeyle baktı. “Bence sen bu halinle çok “O zaman neden beni değiĢtirmeye çalıĢıyorsun?* “Seni değiĢtirmek istemiyorum. Saygılı olmanı ve sana köğüm kurallara uyup bana kafa tutmamanı istiyorum. Basit« № “Ama beni cezalandırmak da istiyorsun." “Evet, istiyorum." “ĠĢte anlamadığım bu." ^ Ġç geçirdi ve elini bir kez daha saçlarının arasından GRININ tXLi junv 325 “Bon boyleyîm, Anastasia. Seni kontrol etmeye ihtiyacım var. Belli bir Ģekilde davranmanı isterim ve eğer davranmazsan da güzel kaymak taĢı teninin elimin altında pembeleĢip ısınmasını izlemek isterim. Bu beni tahrik ediyor.” Lanet olsun. ĠĢte Ģimdi bir yerlere varıyorduk. „Yani mesele bana çektirdiğin acı değil, öyle miT Yutkundu. “Belki biraz; kaldırıp kaldıramayacağını görmek, ama nedenin tamamı bu değil. Mesele, benim uygun gördüğüm gibi davranabileceğim Ģekilde benim olduğun gerçeği ve birinin üstünde tam kontrole sahip olmak. Ve bu beni tahrik ediyor. Çok önemli. Anastasia. Bak kendimi çok iyi ifade edemiyorum. Daha önce bunu yapmam hiç gerekmedi. Bunu derinlemesine hiç düĢünmedim. Her zaman bana yakın zihniyetteki insanlarla birlikte oldum." Özür diler gibi omuz silkti. “Ve sorumu hâlâ cevaplamadın. Sonrasında ne hissettin?* "Kafam karıĢtı.” "Cinsel anlamda tahrik oldun. Anastasia." Gözlerini yumdu ve tekrar açıp baktığında, alev saçıyorlardı. ifadesi kamımın derinliklerinde sakiı duran en karanlık yönüme, onunla uyanan ve evcilleĢen, ama Ģu anda bile, doymak bilmeyen libidoma dokunmuĢtu. “Bana öyle bakma,” diye mırıldandı. KaĢlarımı çattım. Tanrım, yine ne yapmıĢtım? “Yanımda prezervatif yok, Anastasia ve üzgün olduğunu bili* yorsun. Ev arkadaĢının inananın aksine ben cinselliğe aĢın düĢkün bir canavar değilim. Yani, kafanın karıĢtığını hissettin." Yoğun bakıĢlarının karĢısında yüzümü buruĢturdum. “Yazarken bana karĢı dürüst olmakta hiç sıkıntı çekmiyorsun, ^postaların bana her zaman tam olarak ne hissettiğini söylüyor. Bunu neden konuĢurken de yapamıyorsun? Seni bu kadar mı rastsız ediyorum." Annemin mavi'krem rengi yatak örtüsünde hayali bir nokta ^Çtim. 326 El "Aklımı baĢımdan alıyorsun, Christian. ileni tamamen bıjj-y, yorsun. Kendimi güneĢe fa/Ja yakın uçan Ġkanıs pibı hissediyor^- diye fısıldadım. Ġç geçirdi. "Pekâla, bence tanı tersi." diye fısıldadı. “N eT “Ah. Anostasia. Beni büyüledin. Çok açık değil mi?" Ah. hayır, bu ben değilim. Büyülemek... Ġçimdeki tannçaap bir karıĢ açık bakıyordu. O bile buna inanamamıĢtı. “Soruma hâlâ cevap vermedin. Bana bir e-posta yaz. lutf« Ama Ģu anda gerçekten uyumak istiyorum. Kalabilir miyim?' “Kalmak mı istiyorsun?" Sesimdeki umudu gĠ7.lcyememi}U= “Beni burada istedin." "Soruma cevap vermedin." Aksi bir tavırla. “Sana bir e-posta yazarım.” diye mınldar.i Ayağa kalkıp kot pantolonun cebinden BlackBerrysini. aıuhu: lannı. cüzdanını ve parasını çıkardı. Tanrı aĢkına, erkekler «plabi bir yığın ıvır zıvır taĢıyorlardı. Saatini, ayakkabılarını, çoraplına kot pantolonunu çıkardı ve ceketim sandalyemin üstüne yerfeĢnıi Yatağm diğer tarafına dolaĢıp içine girdi. “Yat," diye emretti. YavaĢça örtülerin arasına kayarken, tu yüzümü buruĢturarak baktım. Tannm... Kalıyordu. Sanının s№»' Ģokundan uyuĢmuĢtum. Tek dirseğine yaslanıp bana baktı. “Ağlayacaksan, benim önümde ağla. Bilmem gerek." “Ağlamamı mı istiyorsun?” “Özellikle değil. Sadece nasıl hissettiğini bilmek istiyorum l'r inaklarımın arasından kayıp gitmeni istemiyorum. IĢıklan^'-‟ Geç oldu ve yarın ikimizin de çalıĢması gerek.” Buradaydı ve hâlâ fazlasıyla patronluk taslıyordu, ama edemezdim, yatağım davdı. Nedenini tam olarak anlamamıĢtım, i*0' de karĢısında daha sık ağlamalıydım. BaĢucu lambamı sönduni'> Karanlıkta. “Yanlamasına ve yüzün diğer tarafa donuk diye mırıldandı. CRlNlN ELLĠ TONU 327 Beni göremeyeceğinden emin olduğum için gözlerimi devirsem de söylediğini yaptım. Büyıik bir dikkatle kaydı, kolunu bana doladı ve beni göğsüne çekti. -Uyu. bebeğim.” diye mırıldandı ve derin bir nefes alırken, burnunu saçlarımın arasında hissettim. Lanet olsun. Christian Grey benimle uyuyordu; kollannmkon- foru ve tesellisinde, derin bir uykuya daldım. BÖLÜM ON YEDĠ Mumun alevi çok sıcaktı. Fazla ılık esintide, sıcaktan aldırmayan esintide titreĢip dans ediyordu. Karanlıkta yumuĢak incecik kanatlar. ıĢık çemberinde tozlu pullar saçarak c« arkaya kıpırdanıp duruyorlardı. Direnmek için mücadele ediycr. ama çekiliyordum. Ve sonra o kadar parlak bir hal aldı ki. ı*ıku: gözlerim kamaĢarak güneĢin çok yakınına uçtum. Sıcaktan lozanp eriyerek, havada kalma çabalarımdan yorgun düĢerek. 0 kaça: ısınmıĢtım ki. Sıcaklık... boğucu ve bunaltıcıydı. Beni uyandırdı Gözlerimi açtığımda, Christian Grey tarafından sarmalanma Bir zafer bayrağı gibi etrafıma dolanmıĢtı. BaĢı göğsümde dorı uykudaydı, üzerime attığı koluyla beni sıkıca sarmıĢtı ve baakarından birini, bacaklarımın her ikisinin de üstüne atıp kanca g» dolamıĢtı. Vücut ısısıyla beni boğuyordu; üstelik ağırdı. Hâlâ yatağımda ve derin uykuda olduğunu hazmetmek için bir an durdus dıĢansı aydınlanmıĢtı. Bütün geceyi benimle geçirmiĢti. Sağ kolumu, hiç Ģüphesiz serin tir nokta arayıĢıyla uzate* tim ve hâlâ benimle olduğu gerçeğini idrak ederken, kafama ccı dokunabilecek olduğum dank etti. Uyuyordu. Çekinerek elimi W dırdım ve parmak uçlanmı sırtından aĢağı kaydırdım. Gırtlağ'-- derinliklerinden cılız, sıkıntılı bir iniltinin yükseldiğini duydu»'* kıpırdandı. Burnunu göğsüme sürttü ve uyamrken derin bir aldı. Dağınık saç püskülünün altından, uykulu, kırpıĢan benimkilerle buluĢtu. ■„Günaydın," diye mınldanırken kaĢlarını çattı. „Tanfl® “ kumda bile sana çekiliyorum." Ağır ağır hareket ediyordu. ^ dine gelirken uzuvlnnnı özerimden çekti. Ereksiyonunu kalçamda hissettim. Gözlerimi fal taĢı gibi açan tepkimi fark etti ve tembel, seksi bir gülümseme takındı. "Hımm... bayağı bir olasılık var, ama sanınm pazara kadar beklemeliyiz.” Eğilip burnunu kulağıma sürttü. Kızardım ve sıcaklığında kırmızının yedi tonunu hissettim. ■„Çok sıcaksın.” diye mırıldandım. “Sen de fena değilsin.” diye mırıldandı ve bedenim manidar bir tavırla benimkine bastırdı. Biraz daha kızardım. Benim kastettiğim bu değildi. Dirseğine yaslanarak doğruldu ve bana muzip bir ifadeyle baktı. Eğildi ve beni ĢaĢırtarak dudaklarıma nazik bir öpücük kondurdu. “Ġyi uyudun mu?” diye sordu. Gözlerimi ondan ayırmadan baĢımı salladım ve belki de fazla sıcakladığım son yanm saat dıĢında çok iyi uyuduğumu fark ettim “Ben de öyle." KaĢlarını çattı. “Evet, gerçekten iyi." Kafasını kanĢtıran bir ĢaĢkınlıkla kaĢlarını kaldırdı. “Saat kaç?" Çalar saatime baktım. “Yedi otuz.” “Yedi otuz... Siktir.” Yataktan fırladı ve kot pantolonunu üzerine geçirdi. Doğrulup otururken eğlenme sırası bendeydi. Christian Grev geç kalmıĢ ve telaĢlan iniĢti. Bu daha önce görmediğim bir Ģeydi. Sevinçle popomun artık acımadığım fark ettim. “Üzerimde çok kötü bir etkin var. Toplantım var. Gitmem gerek. Saat sekizde Portland‟da olmalıyım. Sen bana gülüyor musun yoksaT „•Evet/ Gülümsedi. “Geç kaldım. Ben hiç geç kalmam. Bir ilk daha. Kayan Steele." Ceketini üzerine geçirdi ve ellerini iki yanına yerdirdiği baĢımı sıkıca tuttu. tL Ji^ “Pazar." dedi. Kelime Hile getirilmemi* bir vaade gebeydi. % cudumdaki her Ģey gevĢedi ve enfes bir beklentiyle yeniden ka?ı]<i MüthiĢ bir duyguydu. Lanet olsun. Bir de zihnim bedenime ayak uydurabilmeyi Eğildi ve beni çabucak öptü. Komodinin üstündeki ıvır avırUnaj ve ayakkabılarını aldı, ama giymedi. “Taylor gelip Kaplumbağa iĢini halledecek. Ciddiyim. Sak kullanma. Pazar günü benim evde görüĢürüz. Sana saati e-posU\'j bildiririm." Ve bir hortum gibi, gidivermiĢti. Christian Grey geceyi benimle geçirmiĢti: kendimi dinlenip hissediyordum. Üstelik seks de yoktu, sadece sarılmıĢtık. Baaı kimseyle birlikte uyumadığını söylemiĢti, ama benimle üç kez uyumuĢtu. Sırıtarak yatağımdan çıktım. Kendimi son bir iki güûdar hissetmediğim kadar iyimser hissediyordum. Bir fincan çaya ihtiva; duyarak mutfağa yöneldim. Kahvaltıdan sonra duĢ alıp Clayton‟s‟taki son günüm için giyindim. Bir dönemin sonuna gelmiĢtim. Bay ve Bayan Clayton a WSUya. Vancouvera, daireye. Kaplumbağama veda ediyordur Bilgisayara baktım. Saat daha 07:52 ydi. Vaktim vardı. Kimden: Anastasia Steele Konu: Saldın ve Dayak; Sonraki Etkileri Tarih: 27 Mayıs 2011 08:05 Kim«: Christian Grey Sevgili Bay Grey, Sizin beni -nasıl demeli bilmem- tokatlamanızdan, cezalandırmanızdan, dövmenizden, bana saldırmanızdan sonra kafamın nede" karıĢtığını bilmek istiyordunuz. Bütün o telaĢlandır» süreç boyunca kendimi küçülmüĢ, aĢağılanmıĢ ve taciz edilmiĢ hissettim. Ve utanarak söylüyorum, haklısınız, tahrik oldum ve bu beklenmed* b* ġcydi. Farkında olduğunuz gibi, cinsel içerikli her Ģey benim için çok yeni. KeĢke daha tecrübeli ve dolaylıyla daha hazırlıklı olsaydım. Tahrik olmam beni Ģoke etti. Beni asıl endiĢelendiren, sonrasında hissettiklerim okJu.Veonlan dile getirmek çok daha zor. Sizin mutlu olmanızdan mutlu oldum. Sandığım kadar acı verici olmaması beni rahatlattı. Ve kollarınızın arasında yatarken kendimi... doyuma ulaĢmıĢ hissettim. Ama boyie hissetmek bile beni rahatsız etti ve kendimi suçlu hissetmeme neden oldu. Bu bana çok uyan bir durum değil ve sonuç olarak kafam karıĢtı. Bu, sorunuzu yanıtlıyor mu? ġirket BirleĢmesi ve Alımı dünyasının her zamanki kadar uyarıcı olduğunu... ve çok geç kalmadığınızı umarım. Benimle kaldığınız için teĢekkürler. Ana Kimden: Christian Grey Konu: Zihnini özgür Bırak Tarih: 27 Mayıs 201108:24 Kime: Anastasia Steele Biraz aĢırıya kaçan bir baĢlık olsa da ilginç. 8ayan Steele. Bahsettiğiniz konulara cevap olarak: •Ben Ģaplaklama kelimesini tercih ederim, çünkü olan buydu. 'Demek kendinizi küçülmüĢ, aĢağılanmıĢ, tacize ve sakhrıya uğramıĢ hissettiniz. Ne kadar Tess Durbeyfıeldvari bir durum. YanlıĢ hatırla* mfyorsam, kararını aĢağılanmadan yana veren sizdiniz. Gerçekten köyle mi hissediyorsunuz? Yoksa böyle hissetmeniz gerektiğini mi düĢünüyorsunuz. Ġkisi çok farklı Ģeyler. Eğer böyle hissediyorsan* sizce de benim Kin bu duygulan benimsemeyi ve onlarla baĢ etmeyi deneyebilir misiniz? Bir itaatkârın yapacağı Ģey bu olurdu. •Tecrübesizliğinize minnettarım. Kıymet veriyorum ve ne anlama geldiğini yeni yeni anlamaya baĢlıyorum. Basitçe ifade etmek gerekirse, her açıdan bana ait olduğunuz anlamına geliyor. •Evet tahrik oldunuz; bu benim açımdan da tahrik ediciydi ve bunda herhangi bir sorun yok. -Mutlu kelimesi hissettiklerimi anlatmanın yanından bile geçmez. CoĢkun bir sevinç çok daha uygun. -Ceza Ģaplaklaması, Ģehvetsel Ģaplaklamadan biraz daha fazla acır; yani sizi cezalandırmak için bir donanım kullanacağım; büyük hr ihlalde bulunmadığınız sürece, bundan kötü olmayacaktır. Elim çok sızlıyor. Ama hoĢuma gidiyor. •Ben de kendimi doyuma ulaĢmıĢ hissettim. Tahmin edebileceğinizden çok daha fazla. -Enerjinizi suçluluk ve hata yapma duygularıyla ziyan etmeyin. 8ti# kendi rızasıyla hareket eden yetiĢkinleriz ve kapalı kapılar ardında yaptıklarımız bizim aramızdadır. Zihninizi boĢaltmalı, bedenine dinlemelisiniz. -ġirket BirleĢmesi ve Alım dünyası sizin kadar uyancı değil Bay*0 Steele. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu 333 Tann aĢkına... //er açıdan bana ait. Nefesim kesilmiĢti. Kimden: Anastasia Steele Konu: Kendi Rızasıyla Hareket Eden YetiĢkinler Tarih: 27 Mayıs 2011 08:26 Kime: Christian Grey Sen toplantıda değil misin? Elinin acımasına çok memnun oldum. Ve vücudumu dinleseydim çoktan Alaska'da olurdum. Ana. Not: Bu duyguları benimseme konusunu düĢüneceğim. Kimden: Christian Grey Konu: Polisleri Aramadınız Tarih: 27 Mayıs 2011 08:35 Kim«: Anastasia Steele Bayan Steele. Gerçekten ilgileniyorsanız, gelecekteki piyasalan tartıcımız bir toplantıdayız. Kayıtlara girmesi için, ne yapacağımı bile bile yanımda kaldınız. Herhangi bir noktada benden durmamı istemediğiniz gix. güvenli kelimelerden birini de kullanmadınız. Siz bir yetiĢkinsiniz, seçenekleriniz var. 334 ELJtae, Dürüst olmam gerekirse, avucumun acıyla sızlayacağı bir dahaki seferi sabırsızlıkla bekliyorum. GörünüĢe bakılırsa, bedeninizin doğru kısmına kulak vermiyorsunuz Alaska çok soğuktur ve kaçılacak yer değildir. Sizi bulurum. Cep telefonunuzun izini sürebildiğimi unuttunuz mu? Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Ekrana yüzümü buruĢturarak baktım. Elbette haklıydı. Ģansım vardı. Hımmm... beni bulmaya gelmek konusunda ridd: miydi? Bir süre kaçmaya karar verse miydim? Aklım kısa bira: için annemin davetine kaydı. “Cevapla‟ya tıkladım. Kimden: Anastasia Steele Konu: Takipçi Tarih: 27 Mayıs 2011 08:36 Kime: Christian Grey Sapık takipçi eğilimleriniz için bir terapiste baĢvurdunuz mu? Ana Kimden: Christian Grey Konu: Sapık Takipçi mi? Ben mi? Tarih: 27 Mayıs 2011 08:38 Kime: Anastasia Steele 33} Sapık takipçilik ve diğer eğilimlerim için unlu Dr. Flynn'e kiıçuk bir servet ödüyorum. ĠĢe gidin. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Pahalı ġarlatanlar Tarih: 27 Mayıs 2011 08:40 Kime: Christian Grey Naçizane, ikinci bir görüĢ almanızı önerebilir miyim? Dr. Flynnln pek etkili olduğundan emin değilim. Bayan Steele Kimden: Christian Grey Konu: Ġkinci GörüĢler Tarih: 27 Mayıs 2011 08:43 Kime: Anastasia Steele Naçizane ya da değil, bu sizin üzerinize vazife olmasa da. Or. Flynn ikinci görüĢ zaten. Yeni arabanızda hız yapıp kendinizi gereksiz riske atacaksma Bence bu kurallara aykın. ĠġE GĠDĠN. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: BAĞIRIR GĠBĠ 8ÜYÜK HARFLER Tarih: 27 Mayıs 2011 08:47 Kime: Christian Grey Takipçi eğilimlerinizin nesnesi olarak, ben gerçekten de üzerime vazife olduğunu düĢünüyorum. Henüz imza atmadım. Yani kurallar muratlar beni bağlamaz Ve ıje saat 09:30tia baĢlıyorum. Bayan Steele Kimden: Christian Grey Konu: Betimleyici Dil Bilimi Tarih: 27 Mayıs 2011 08.49 Kime: Anastasia Steele 'Murallar”? Bu kelimenin sözlükte olduğundan emin değilim, bulamadım. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Betimleyici Dil Bilimi Tarih: 27 Mayıs 2011 08:53 Kime: Christian Grey Kontrol manyağı ile sapık takipçi arasında bir yerde. Ve betimleyici dil bilimi benim için sert sınırdır. 337 Artık beni rahatsız etmeyi bırakır mısınız? Yeni arabamla iĢime gitmek istiyorum. Kimden: Christian Grey Konu: Zorlu Ama Eğlenceli Genç Kadınlar Tarih: 27 Mayıs 2011 08:56 Kime: Anastasia Steele Avcum kaĢınıyor. Arabayı dikkatli kullanın. Bayan Steele. CEO. Grey ġirketler Topluluğu Audi'yi kullanmak büyük bir keyifti. Ġnsanda güç duygusu uyandırıyordu. Kaplumbağam Wanda'nın -hiçbir yerinde- güç yoktu ve bu yüzden günlük idmanım, yani Wandayı kullanmak, son buluyordu. Ah, ama Christian‟ın kurallarına göre, uğraĢmam gereken özel bir antrenörüm olacaktı. KaĢlarımı çattım. Egzersiz yapmaktan nefret ediyordum. Araba kullanırken bir yaııdaıı da e-posta abĢveriĢimizi analız «mej-e çalıĢıyordum. Bazen patronluk taslayan bir orospu çocuğum JonuĢuyordu. Sonra Grace'i düĢünüp kendimi suçlu hissettin). Ama Ebette, Gracc biyolojik annesi değildi. Hımmm. Bu da bambaĢka bir Minmeycn acı dünyasıydı. Bu durumda, patronluk taslayan orospu çocuğu son derece uygundu. Evet, ben bir yetiĢkindim Bunu batır- kıtığınız için çok teĢekkürler. Christian Grev; ve terfih benimdı. Sorun Ģuydu ki ben Christian‟ı istiyordum, bütün bu... yükleri değil, t'selıi adamın 747 kargo uçağı dolusu yükü «udi. /\rkama yaslanıp El Ae«, benimsemeyi baĢarabilir iniydim? Bir itaatkâr gibi? Deney«cep£ söylemiĢtim. Bu acayip büyük bir talepti. Clavtons'ın park alanına pirdim. Kapıdan girerken, son^ûs- olduğuna inanamıyordum. Neyse ki mağaza kalabalıktı ve zati; hızlıı geçti. Öğle arasında Bay Clayton beni depo odasına çapnL Yanında motosikletli bir kurye duruyordu. Kurye. “Bayan Steele?" diye sordu. Soran gözlerle, kajbnc çatarak Bay Clayton'a baktım, ama o da en az benim kadar $a,i: halde omuz silkti. Tadım kaçmıĢtı. Christian Ģimdi ne göndermiĢti' Paket için bu- imza attım ve hemen açtım. Bu bir BlackBemV; Tadım büsbütün kaçtı. BlackBerry‟yi açtım. Kimden: Christian Grey Konu: CDUNÇ BlackBerry Tarih: 2/Mayıs 2011 11:15 Kim«: Anastasia Steele Seninle her zaman temas kurabilmem gerek ve bu, en dürüst iletiyn Ģekli olduğu için, bir BlackBerr/ye ihtiyaç duyacağına karar verim. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Tüketim Çılgınlığı Tirih: 27 Mayıs 2011 13:22 Kime: Christian Grey Dr. Flynnl hemen aramanız gerektiğini düĢünüyorum. Takipçilik eğilimleriniz kontrolden çıkıyor. ideyim. Eve dönünce e-posta atarım. Yine de bu yeni aygıt içio teĢekkür ederim MüthiĢ bir tüketici olduğunuzu soylerker yanılmamam. Bunj neden yapıyorsunuz? Ana Kimden: Christian Grey Konu: Bu Kadar Genç Birinden Bilgelik Tarih: 27 Mayıs 2011 13:24 Kim«: Anastasia Steele Her 2amanki gibi haklı bir noktaya değindiniz. Bayan Steele. Or. Flynn tatilde. Ve bunu yapabildiğim için yapıyorum. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu 0 Ģevden Ģimdiden nefret ederek arka cebime tıktım. Chnstian a apaĢta göndermek bağımlılık yapıcıydı, ama çalıĢıyor olmam gerekiyordu. Popomda bir kez daha titreĢti... Alaycı bir tavırla. Ne kadar uygun düĢtü, diye düĢündüm, ama bütün irademi toplayarak 0nu yok faydım. Bay ve Dayan Clay'ton saat dörtte mağazadaki diğer bütün ttkĢanlan topladılar ve saçlarımın Javnlmasına neden olacak kadar nahcup edici bir konuĢma eĢliğinde bana iiç yiiz dolarlık bir çek Ondular. O anda, son iiç haftada yaĢanan olaylar zihnimde canlandi: sınavlar, mezuniyet, yoğun ve bombok bir trilyoner, bekami^ kaybetmek, sert ve yumuĢak sınırlar, oyun konsolu olmayan CAV. odaları, helikopter yolculukları ve yarın taĢınacak olmam. Hayry. verici bir biçimde kendime hâkim olmayı baĢardım. Bilinçaltını hav. ranlıkla kanĢık bir hayret içindeydi. Clavton‟lara sıkı sıkı sanli- Nazik ve cömert iĢverenlerdi ve onları özleyecektim. Eve vardığımda. Kate arabasından iniyordu. Audi'yi iĢaret ederek, suçlar gibi bir sesle. “Bu da ne?" öne sordu. KarĢı koyamadım. “Bir araba,” deyiverdim. Gözlerini kıstı ve kısa bir an içi-.: da beni dizine yatıracak mı acaba diye merak ettim. “MezuniyK hediyem." Umursamaz görünmeye çalıĢıyordum. Evet, bono w gün pahalı arabalar verilir. Ağzı açık kalmıĢtı. “Cömert, haddini bilmeyen piçin teki, değil mi?" BaĢımı salladım. “Kabul etmemeye çahĢtım, ama dürüst gerekirse kavgaya değmez.” Kate dudaklarını büzdü. “EtkilenmiĢ olmana ĢaĢmamak gerei Burada kaldığı gözümden kaçmadı.” “Evet." Özlemle gülümsedim. „Toplanma iĢini bitirmeye ne dersin?" BaĢımla onaylayıp Kate‟in arkasından eve girdim. Christiante e-posta var mı diye baktım. Kimden: Christian Grey Konu: Pazar Tarih: 27 Mayıs 2011 13:40 Kim«: Anastasia Steele Pazar saat 13:00da görüĢelim mi? Doktor saat 1330da seni görmek için Escala'da olacak. GRĠNĠN ELU TONU U\ ġimdi Seattle'a gitmek üzere yola çıkıyorum. Umarım (aĢınma iĢi yolunda gider. Christian Grey CEO Grey ġirketler Topluluğu Tamun, hava durumundan bahseder gibiydi. Ona toplanma iĢini bitirince yazmaya karar verdim. Bir an çok eğlenceliyken bir an sonra fazla resmî ve kasıntı olabiliyordu. Ayak uydurmak güçtü. Dürüst olmam gerekirse, bunun bir çalıĢana yazılmıĢ bir e-postadan farkı yoktu. Meydan okur gibi gözlerimi çevirdim ve toplanmak üzere Kate‟in yanma gittim. Kapı vurulduğunda, Kate ve ben mutfaktaydık. Taylor takım elbisesi içinde kusursuz görüntüsüyle verandada duruyordu. Asker tıraĢında, bakımlı fiziğinde ve serinkanlı bakıĢlarında bir eski ordu mensubundan izler taĢıdığım fark ettim. “Bayan Steele.” dedi. “Arabanız için geldim.” “Ah, tabii ki. Ġçeri gelsene. Anahtarlan getireyim." Elbette bu görev tanımının dıĢında kalan bir Ģeydi. Bir an. Taylor'u* görev tanımını merak ettim. Ona anahtarları verdim ve rahatsız edici -benim için- bir sessizlik içinde açık mavi Kaplum- bağama yürüdük. Kapıya açtım ve torpidodan el fenerini aldım, iĢte ta kadar. Wanda‟da özel bir tek eĢyam yoktu. Güle güle. Manda. Ttytkkürler. Yolcu kapısını kapatırken, tavanını okĢadım. "Ne zamandır Bay Grey için çalıĢıyorsun?* diye sordum. “Dört yıldır, Bayan Steele.** Birden onu soru bombardımanına tutma arzusuyla doluvermiĢ- ^ Bu adam Christian ve sırlan hakkında kim bilir neler biliyor ^oıalıydL Ama belki de o da bir gizlilik anlaĢması imzalamıĢtı S42 Ona gergin bir bakıĢ attım. Yüzünde Kay inkini andıran ketum k, ifade vardı: ona ısınıverdim. Gülümseyerek. "O iyi bir adam. Bayan Steele." dedi. Sor^ beni selamladı ve arabama binip uzaklaĢtı. Daire. Kaplumbağa. Clayton‟s... her Ģey değiĢiyordu artık % adımlarla içeri yürürken baĢımı salladım. Ve en büyük değiĢte, Christian Grev di. Taylor onun iyi bir adam olduğunu düĢünuyonh Ona inanabilir miydim? Saat sekizde. Jose Çin yemeğimizi paylaĢmak için bize katıldı I;. miz bitmiĢti. ToplanmıĢtık ve artık gitmeye hazırdık. Jose yanında birkaç ĢiĢe bira getirmiĢti ve o aramızda, yerde bağdaĢ kura;* otururken. Kate ve ben kanepenin tepesindeydik. Televizyonda zırvalıklan seyrederek bira içtik ve gece ilerledikçe ve biralar etkisini gösterdikçe sevgiyle ve gürültülü bir Ģekilde anılan yad e;rr.*v baĢladık. Çok güzel bir dört seneydi. Joseyle aramız normale dönmüĢ, öpme giriĢimi unutulmuĢ Pekâlâ, içimdeki tanrıçanın üzerinde uzandığı, üzüm yiyip par- maklanm yere vurarak pazar gününü pek de sabırlı denemeyeli Ģekilde beklediği halının altına süpürülmüĢtü. Kapı vurulduw yüreğim ağzıma geldi. Yoksa?.. Kate kapıyı açtı ve Elliot tarafından ayaklan yerden keâ& Elliot onu hızla Avrupai sanat galerisi kucaklaĢmasına donû^s Hollyıvood tarzı bir sanlıĢla havalandırmıĢtı. Haydi ama... ktndiES bir oda bulun. Jose‟vle birbirimize baktık. Utanmadan yoksunlukla beni afallatmıĢtı. Jose‟ye, “Bara yürüyelim mir diye sordum; çılgın gibi kafass salladı. Ġkimiz de önümüze serilen bu kontrolsüz cinsel gösteri^' fazlasıyla rahatsız olmuĢtuk. Kate bana kızarmıĢ bir yüz, P&* panl gözlerle baktı. "Jose ve ben bir Ģeyler içip geleceğiz/‟ Ona gözlerimi devipk2 Ha! Kendime ait zamanlarda hâlâ gözlerimi devirebiliyordu© Tamam.” diye sınttı. GJtlNĠN ELLtTOHU Mî "Merhaba. Elliot. HoĢça kal. Elliot." Kliott bana iri. mavi gözünü kırptı ve- Jose'yle birlikte ergenler pbi takırdayarak kapıdan gıktık. Bara doğru yürürken Joseniıı koluna uirdim Tanrım. karmamadan o kadar uzaktı ki. Bu özelliğini daha önce gerçekten takdir edememiĢtim. •Sergimin açılıĢına yine de geleceksin, değil mi?' „Elbette. Jose. ne zaman?' ■Haziranın dokuzu." "Hangi gün?1 Birden paniğe kapılmıĢtım. •PerĢembe." “Evet, gelebilirim sanınm... Son Seattlca bizi ziyarete gelecek misin?" "Ġstersen beni durdurmayı bir dene." Sınttı. Bardan eve döndüğümde saat hayli ilerlemiĢti. Katcve Elliot ortalıkla görünmüyorlardı, ama Tannm. sesleri pekâlâ duyulabiliyordu. SıMir Kate kadar kadar gürültülü olmadığımı umuyordum. Chrisıianın olmadığım biliyordum. Bu düĢünceyle kızanp odama kaçtım. Kısa kir Tann'ya-Ģükürler-olsun-hiçde-tuhafolmayan kucaklaĢmanın ardından Jose gitmiĢti. Onu bir daha ne zaman göreceğimi bilmiyordum. Belki fotoğraf sergisinin açılıĢında görürdüm. Bir kez daha, sonunda bir sergi açacak olmasına sevindim. Onu ve çocuksu Ģirinliğini özleyecektim. Kaplumbağa konusunu açman bir türlü baĢaramamıĢtım. Öğrenince deliye döneceğini biliyordum ve bir defoda sadece bir adamın deliye dönmesini kaldırabilirdim. Odama girince. bilgisayarı açtım ve tabii ki Christian'dan bir e-posta vardı. Kknd*n: Christian Grey Konu: Neredesin? Tulh: 27 May» 2011 22:14 Kim«: Anastasia Steele Elj Ifteyim. £Ve Oonurxe e-posta atarım.' Hali i}ie misin yoksa telefonunu. BlackBoırynı vc da mı paketledin? W''J Beni ara yoksa Elliot'ı aramak zorunda kalacağım. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Lanet olsun... Jose... Siktir. Telefonumu kaptım. BeĢ cevapsız çağrı ve bir sesli mesaj, fc kinerek mesajı dinledim. Christian'dı. "Sanırım beklentilerimi karĢılamayı öğrenmen gerek. Sabvh V adam değilim. ĠĢini bitirince benimle temas kuracağını sötfım/ss' bunu yapma inceliğini göstermelisin. Aksi takdirde tndıĢeUr.n-. ve bu aĢina olduğum bir duygu olmadığından pek iyi kalimncr. Beni ara." Çifte lanet olası. Beni hiç rahat bırakmayacak mıydı? Telefcı yüziımü buruĢturarak baktım. Beni boğuyordu. Mideme kıvıu: derin bir korkuyla, numarasını buldum ve “ara" tuĢuna ta«::“ Cevap vermesini beklerken yüreğim ağzımdaydı. Büyük olasıt'u canıma okuyacaktı. DüĢüncesi bile can sıkıcıydı. YumuĢacık bir sesle. "Merhaba,” diyerek beni iyice afalla çünkü öfkelenmesini bekliyordum, ama o rahatlamıĢ gibiydi. "Merhaba." diye mırıldandım. “Seni merak ettim." “Biliyorum. Cevap vermediğim için özür dilerim, ama iyi.'13 Bir an durdu. "HoĢ bir akĢam geçirdin mi?" Sesinde soğuk bir nezaket “Evet. Toplama iĢini bitirdik ve Kate ve Josevlc Çin ısmarladık." Josenin adını söylerken gözlerimi sımsıkı Christıan hiçbir Ģey söylemedi. GRĠNĠN sununu 34S “Ya sen?' Sessizliğin sağır edici ani boĢluğunu doldurmak için sormuĢtum. Jose konusunda kendimi suçlu hissetmeme neden ol- masına irin vermeyecektim. Bir süre sonra derin bir iç çekti. “Bir bağıĢ toplama yemeğim vardı. Fena halde can sıkıcıydı. Elimden geldiğince erken ayrıldım." Qok üzgün ve kaderine boyun eğmiĢ gibiydi. Kalbim sıkıĢtı. Onu bütün o geceler boyunca, kocaman oturma odasındaki piyanonun baĢında, çaldığı müziğin o katlanılmaz buruk melankolisinin ortasında hayal ettim. “Kc$kc burada olsaydın,” diye fısıldadım, çünkü ona sarılmak için müthiĢ bir istekle dolmuĢtum. Ve onu sakinleĢtirmek için. Bana izin vermeyecek bile olsa. Yakınlığını istiyordum. Duygusuz bir sesle. “Öyle mi?" diye mırıldandı. Lanet olsun. Kendi gibi değildi sanki ve bu yeni farkmdalıkla kafa derim ka- nncalanmaya baĢladı. "Evet,” diye soludum. Sonsuzluk kadar uzun süren bir sessizliğin ardından iç geçirdi. “Seni pazar günü görecek miyim?" “Evet, pazar," derken, bedenimden bir heyecan dalgası geçip gitti. "Ġyi geceler.” "Ġyi geceler, Efendim." Hitabımın onu hazırlıksız yakaladığım keskin nefes alıĢından uladım. "Yarınki taĢınma için bol Ģans, Anastasia.” Sesi yumuĢaktı. ikimiz de. ergenler gibi telefona yapıĢmıĢtık sanki, ikimiz de ^patmak istemiyorduk. "Sen kapat,” diye fısıldadım. Sonunda gülümsediğini hissettim. "Hayır, sen kapat.” Ve sırıttığını biliyordum. 'Kapatmak istemiyorum/* Ben de öyle.** ®ana çok kızdın mı?" “Hayır." “Yani beni cezalandırmayacak mısın?' “Hayır, ben anı anma yaĢayan bir adamım.” “Fark ettim." “Artık kapatabilirsiniz. Bayan Steele.” “Beni gerçekten istiyor musunuz. Efendim?* “Yatağına git. Anastasia.” “Evet. Efendim." ikimiz de hatta kaldık. “Bir gün sana söyleneni yapabileceğini düĢünüyor musu: T Aynı anda hem eğlenir hem sinirlenir gibiydi. “Belki. Pazardan sonra göreceğiz.” Ve telefondaki kapatr: düğmesine bastım. Elliot ayağa kalktı ve eserini hayranlıkla süzdü. Televizyonumu:. Pike Place Market‟taki dairemizdeki uydu sistemine bagb»$- Kate ve ben, Elliot‟ın elektrikli matkap konusundaki hüneri etkilenmiĢ halde, kıkırdayarak kanepeye tünemiĢtik. Düz t\ı£ depodan bozma dairenin tuğla duvarında tuhaf görünüyordu & alıĢacağıma hiç Ģüphe yoktu. “Gördün mü. bebeğim, ne kadar kolay.” Kate‟e geniĢ, be»* 1*' yaz diĢli bir gülümsemeyle baktı. Kate neredeyse gerçekten mt* kanepeye karıĢacaktı. Ġkisine gözlerimi devirerek baktım. “Kalmak isterdim, bebeğim, ama kız kardeĢim Paris ten №> Bu akĢam mecburi bir aile yemeğimiz var. H } I Kate yumuĢacık ve ondan hiç beklenmeyecek bir sesle. - j gelebilir misin? diye sordu. j GsÜNlNLU.1 ıwu 347 Sandıklan boĢaltma bahanesiyle* ayağa kalkıp mutfak bölümüne geçtim. YapıĢ yapıĢ kıvama geçmeleri an meselesiydi. Eliot, “Kaçabilir miyim bir bakarım." diye söz verdi. “Seninle aĢağıya kadar geleyim." Kale gülümsüyordu. “Hadi kaçtım. Ana," dedi Elliot sırıtarak. “Güle güle. Elliot. Christian‟a benden selam söyle." "Sadece selam mı?" Manidar bir ifadeyle kaĢlannı kaldırdı. "Evet." KızarmıĢtım. Bana göz kırptı ve o Kate‟in peĢinde daireden çıkarken kıpkırmızı oldum. Elliot harika ve Christian‟dan son derece farklıydı. Sıcak ve açıktı ve Kate‟le fiziksel, fazla fiziksel, aĢın fizikseldi. Ellerini birbirlerinin üstünden çekemiyorlardı ve dürüst olmak gerekirse bu utanç vericiydi; bense kıskançlıktan kuduruyordum. Kate yirmi dakika kadar sonra pizzayla döndü ve etrafımı?, •andıklarla çevrili halde, yeni oturma alanımıza oturup kutudan yemeğe koyulduk. Kate‟in babası bizi hayal kırıklığına uğratmamıĢtı Daire faza geniĢ değildi, ama üç yatak odası ve Pike Place Market in kendisine bakan geniĢ oturma alanıyla yeterince büyüktü. Her taraf parke zemin ve kırmızı tuğlayla kaplıydı: mutfak tezgâhlan düz betondu. Hayli kullanıĢlı ve hayli moderndi, ikimiz de Ģehrin merkezinde olmaya bayılıyorduk. Saat sekizde giriĢteki telefon çaldı. Kate ayağa fırlarken, benim de yüreğim ağzıma geldi. "Bayan Steele ve Bayan Kavanagh için teslimat.'* Hayal kırıklığı damarlanmda özgürce ve davetsizce dolaĢmaya baĢladı. Christian değildi. "ikinci kat, daire iki." Kate teslimatçı çocuğu içeri aldı. Katei dar kot pantolonu, tiĢörtü v* birkaç tutamı özgürlüğünü ilan etmiĢ, tepede toplu saçlanyla F*en çocuğun ağzı açık kalmıĢtı. ArkadaĢım, erkeklerin üzerinde etkiyi bırakırdı. Çocuğun elinde, üzerine helikopter biçiminde ^ balon tutturulmuĢ bir Ģampanya ĢiĢesi vardı. Kate onu göz kamaĢtıncı bir gülümsemeyle geçirdikten sonra, kartı yüksek ^ okumaya koyuldu. Bayanlar. Yeni evinizde bol Ģans. Christian Grey Kate onaylamayan bir ifadeyle kafasını sallıyordu. “Neden sadece Christian dan‟ yazamıyor ki? Ve Ģu acayip b> likopter balonu da neyin nesi?‟ “Charlie Tango.” -Ner “ChristianbeniSeattle‟a helikopteriyle götürdü.“Omzumusilkta Kate bana ağzı açık bakıyordu. Bu gibi durumlara -sessiz* sersemlemiĢ Kathtrine Kavanagh‟a- bayıldığımı söylemek zoru- dayım. Nadir rastlanan durumlardı. Kısa ama lüks bir an boyua« tadmı çıkardım. Gururla, “Evet, bir helikopteri var ve onu bizzat kendisi kullandı," diye belirttim. “Elbette insanı rahatsız edecek kadar zengin olan piçin ^ Ukopteri vardır. Neden bana söylemedin?” Kate bann suçlar bakıyordu, ama bir yandan da gülümseyerek kafasını sallıyoni„Son zamanlarda kafam o kadar dolu ki.” KaĢlarını çattı. “Ben yokken iyi olabilecek misin?" Güven veren bir sesle, “Elbette,” dedim. Yeni Ģehir, iĢ güç $ kafadan kontak bir erkek arkadaĢ da cabası. “Ona adresimizi sen mi verdin?‟ Umursamaz bir tavırla, “Hayır ama sapık takipçilik özellikleri arasındadır,” diye mırıldandım. Kate'in kaĢlan iyice çatıldı. ••Nedense ĢaĢırmadım. Beni endiĢelendiriyor. Ana. Neyse ki en ıimdan i>*i bir Ģampanya; soğutulmuĢ da/ Elbette. Sadece Christian soğutulmuĢ Ģampanya gönderebilirdi, fe da bunu sekreterine veya belki de Taylor‟a yaptırırdı. ġı$eyi jracıkta. hemen açtık ve çay fincanlarımızı bulduk. Paketlenen son ^valar onlar olmuĢtu. "Bollinger Grande Annee Rose 1999. kusursuz bir rekolte.' Kate'e sırıttım ve fincanlarımızı tokuĢturduk. ġaĢırtıcı derecede tazeleyici bir gece uykusunun ardından, gri bir pazar sabahına uyandım ve sandıklarıma bakarak bir süre uyanık yattım. Bilinçaltını, dudaklarını büzerek. ġimdi Ģu kutuları açıyvr olman gerek, diye söyleniyordu. Hayır... Bugün büyiikgün. Ġçimdeki tannça. bilinçaltımın hemen yanında duruyor, bir avağmdan diğerine zıplayıp duruyordu. Beklenti, baĢımın üstünde koyu renkli tropik bir fırtına bulutu gibi ağır ve uğursuz asılı duruyordu. Bana neler yapacağım hayal etmeye çalıĢırken, daha karanlık, daha Ģehvetli ve büyüleyici bir acının yanında, kelebekler de kamıma üĢüĢtüler. Ve tabii ki o lanet olası kontratı imzalamaya mecburdum, ya da gerçekten mecbur muydum? Yatağımın yanında yerde duran bilgisayardan gelen e-postayı haber veren sesi duydum. Kimden: Christian Grey Konu: Sayılarla Hayatım Tarih: 29 Mayıs 2011 08:04 Kime: Anastasia Steele Arabayla gelirsen, Escala'nın yer altı garajı tç»n girij koduna ihtiyacın olacak. Besinci bolüme park et. Benimkilerden biridir. Asansör için kod: 1880 Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele " -— Konu: Mükemmel Bir Rekolte Tarih: 29 May,* 2011 08:08 Klm«: Christian Grey Evet Efendim. AnlaĢıldı. ġampanya ve Ģu anda yatağıma bağlı duran ĢiĢme Charlie Tango için teĢekkürler. Ana Kimden: Christian Grey Konu: Gıpta Tarih: 29 Mayıs 2011 08:11 Kime: Anastasia Steele Rica ederim. Geç kalma. ġanslı Charlie Tango. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu .. ^ ^ Patronluk taslayan hali karĢısında gözlerimi ' son satırlar beni gülümsetmiĢti. Elliot'ın düne gece gtf* Ġtmediğini merak ederek ve sinirlerimi yatıĢtırmaya çalıĢarak anvoya yürüdü ır.. Uıdi yi yüksek topuklularla kullanabiliyordum! Saat tam 12:55‟te îscalanm otoparkına girdim ve beĢ numaralı alana park ettim. <aç bolüm ona aitti acaba? Daha kuçuk iki Audi SUV ile birlikte. \udi SUV ve R8 de oradaydılar... Siperliğimdeki ıĢıklı makyaj ayasında nadiren sürdüğüm rimelimi kontrol ettim. Kaplumbağamda >u aynalardan yoktu. Haydi kızını! içimdeki tanrıça, elinde ponponlarıyla amigo kız iıavasındaydı. Asansörün sonsuzluk aynalarında, mürdüm eriği rengi elbisemi -pekâlâ, Kate‟in elbisesini- kontrol ettim. Bu elbiseyi son giyiĢimde, üstümden hemen çıkarmak istemiĢti. Vucudum bu düĢünceyle kasıldı. Bu enfes bir histi, nefesimi tuttum. Ġçime îaylorin aldığı iç çamaĢırlarını giymiĢtim. Asker tıraĢlı kafasının .■Vgent Provocateur ya da her nereden aldıysa o mağazanın koridor- lannda dolaĢtığını düĢününce kızardım. Kapılar açıldı ve kendimi bir numaralı dairenin holünün tam karĢısında buldum. Ben asansörsen çıkarken. Taylor çift kanatlı kapıda duruyordu. "Ġyi öğleden sonralar. Bayan Steelededi. "Ah. lütfen bana Ana de.” “Ana." Gülümsedi. “Bay Grey sizi bekliyor." Buna hiç Ģüphe yok. Christian oturma odasındaki kanepede pazar gazetelerini okuyordu. Taylor beni oturma odasına buyıır ederken, kafasını kaldmp toktı. Oda aynı hatırladığım gibiydi; buraya geliĢimin üstünden bir tafta geçmiĢti, ama bana çok daha uzun geliyordu. Üzerinde beyaz. № bir keten gömlek ve kot pantolon vardı. Ayağında ayakkabı ya ^ Çorap yoktu. Saçlan dağınık ve kendi haline bırakılmıĢtı; gözleri fcuzip bir ıĢıltıyla parlıyordu. Ayağa kalktı ve güzel, biçimli dudak* knnda memnun, beğeni dolu bir gülümsemeyle bana doğru yürüdü. Odanın giriĢinde, güzelliğiyle ve birazdan olacakların heye- ^yla felç olmuĢ gibi, hiç kıpırdamadan durdum. Aramızdaki o tanıdık elektrik yine oradaydı; kamımın alt kısmında kıvıl^ saçarak beni ona çekiyordu. Beni hayranlık dolu gözlerle süzerken, "Hımmm... Ģu dbfet* diye mırıldandı. “HoĢ geldiniz. Bayan Steele," diye fısıldadı ve*, nemi tutup eğilerek dudaklarıma nazik, hafif bir öpücük koody& Dudaklarının dudaklarıma temasının etkisi bütün vücudumda-.*^ buldu. Nefesim kesildi. Yanaklarım kızararak, “Merhaba,” diye fısıldadım. “Tam zamanında geldin. Dakikliği severim. Gel.” Elimi tıbbeni kanepeye yönlendirdi. “Sana göstermek istediğim bir Ģey vj.' dedi ve oturduk. Bana Seattle Tini es'ı uzattı. Sekizinci sayfası ikimizin mezuniyet töreninde çekilmiĢ bir fotoğrafımız vardı. Uta olsun. Gazeteye çıkmıĢtım. BaĢlığa baktım. Christian Grey ve arkadaĢı, WSU Vancouver‟da mezuniyet töreninde. Güldüm. “Demek Ģimdi „arkadaĢın* oldum.” “Öyle görünüyor. Vc gazetede çıktığına gör«», doğru olffiû Sırıtıyordu. Yanımda, vücudu tamamen bana dönük, bacağını aluns i- mıĢ halde oturuyordu. Uzandı ve uzun iĢaret parmağıyla s*?2 kulağınım arkasına sıkıĢtırdı. Vücudumun canlanması, bekfcc ve ihtiyaçla dolması için dokunuĢu yetmiĢti. "Öyleyse, Anastasia. ne olduğum konusunda buraya son göre daha fazla fikir sahibisin.' "Evet." Konuyu nereye vardırmaya çalıĢıyor? “Yine de geri geldin.” Utanarak baĢımı salladım; gözleri alev alevdi. DüĢünü vaĢır gibi, kafasını salladı. Pa: diye. "Bir Ģeyler yedin mi?” diye sordu Siktir. “Hayır." “Aç mısın?‟ Rahatsız görünmemek için gerçekten çaba harcıyordu. “Yemeğe değil" diye fısıldayınca, burun delikleri tepki olarak kabardı. Öne eğildi ve kulağıma. “Her zamanki gibi hevesli ve heyecan* hanız. Bayan Steele. Benden size küçük bir sır. ben de öyleyim. Ama Dr. Greene birazdan burada olacak." de<ii. Doğruldu. Beni usulca azarladı. “KeĢke bir Ģeyler yeĢeydin.” Isınan kanım bir anda soğumuĢtu. Lanet olsun, doktoru tamamen unutmuĢtum. Ġkimizin de dikkatini baĢka yere kaydırmak için. "Bana Dr. Greene hakkında ne söyleyebilirsin?‟ diye sordum. “Seattleın en iyi jinekologudur. BaĢka ne diyebilirim ki? Omuz «Ġleti. “Senin doktorunla görüĢeceğimi sanıyordum; sakın bana kadın olduğunu söyleme, çünkü sana inanmam." Bana saçmalama dercesine bir bakıĢ attı. Usulca, “Bir uzmana görünmenin daha uygun olacağım düĢünüyorum.‟‟ dedi. “Sence de öyle değil mi?" BaĢımı salladım. Tann aĢkına, kadın Seattle ın en iyi jinekologuysa. Chı istian onu beni görmesi için pazar güııü. hem de tam oğle yemeği saatine ayarlamıĢtı. Maliyetini hayal dahi edemiyordum. Christian nahoĢ bir Ģey anımsamıĢ gibi, anider kaĢlarını çattı. “Anastasia, annem bu akĢam yemeğe gelmeni istiyor. Sanınm Kliot da Kate‟i davet edecek. Bu konuda ne hissedersin bilmem. Seni ailemle tanıĢtırmak benim için tuhaf olacak." Tuhaf nıı? Neden? "Benden utanıyor musun?' Kırgınlığımın sesime yanammema mani olamamıĢtım. "Elbette, hayır." Gözlerini devirdi. "Neden tuhafT "Çünkü bunu daha önce hiç yapmadım." "Neden senin göklerini devirmene izin varda benim yok T 354 Gözlerini kırpıĢtırdı. “Gözlerimi devirdiğimin farkında bfr değildim." “Ben de olmam, genelde," diye laf: yapıĢtırdım. Christian bana tek kelime etmeden baktı. Taylor kapıda bdırd. “Dr. Greene geldi, efendim." “Bayan Steele‟nin odasına al.” Bayan Steele‟nin odası! Ayağa kalkıp bana eliııi uzatırken, “Biraz doğum kontrohtt» hazır mısın?” diye sordu. ġok içinde. “Sen de gelmeyeceksin, değil mi?” diye sordun Güldü. “Ġnan bana izlemek için çok iyi bir para verirdim. An* tasia. ama doktorun onaylayacağını sanmıyorum.” Elini tuttum ve beni ayağa kaldınp uzun uzun öptü. ġaĢkxLi içinde, kollanm sıkı sıkı kavradım. Saçlarımın arasındaki eli tutuyor ve alnı ahumda, heni kendin? çekiyordu. “Burada olmana çok memnunum.‟' diye fısıldadı. “Seni çıniçıpüi soymak için sabırsızlanıyorum." BÖLÜM ON SEKĠZ Dr. Greene, uzun boylu, sarıĢın ve lacivert takımı içinde son derece Ģıktı. Bana Christian‟m ofisinde çalıĢan kadınlan hatırlatmıĢtı. Kalemle çizilmiĢ gibi görünen Stepford kadınlarından bir baĢkası gibiydi. Uzun saçlarını zarif bir topuzla toplamıĢtı. Kırklı yaĢların baĢında olsa gerekti. "Bay fereyf Christianın uzattığı eli sıktı. "Bu kadar kısa sure içinde geldiğiniz için teĢekkürler." dedi Christian. “Ben de hizmetinim karĢılığını fazlasıyla ödediğiniz için teĢekkür ederim, Bay Grey. Bayan Steele.” Gülümserken yüzünde, serinkanlı ve inceler gibi bir ifade vardı. El sıkıĢtık ve aptallara tahammülü olmayan kadınlardan biri olduğunu anladım. Kate gibi. Ondan hemen hoĢlanmıĢım. Christiaıı a keskin bir bakıĢ attı ve Christian. tuhaf bir duraksamanın ardından, mesajı aldı. “Ben aĢağıda olacağım,” diye mırıldandı ve yatak odam olacak yerden ayrıldı. “Pekâlâ, Bayan Steele. Bay Grey sizinle ilgilenmem için bana fcuçûk bir servet ödüyor. Sizin için ne yapabilirim?" Uzun uzadıya bir muayene ve uzun bir tartıĢmanın ardından. Dr. Greeno w ben mini haplarda karar kıldık. Bana ödemesi halle- dilmiĢ bir reçete yazdı ve haplan yann almamı söyledi. Konunun ^adedinden ayrılmayan tarzını sevmiĢtim. Ġlacı her gun aynı saatte almam konusunda uzun bir söylev çekti. Ve Mr fireyle sözün iliĢkim konusunda meraktan öldüğünü anlamak güç değildi, o^. hiçbir dotav vermedim Nedense. Christian'm Kırmızı Acı Ods imgenmiĢ olsa bu kadar sakin ve kontrollü kalabileceğini sanmıyordu» Kapalı kapının önünden geçip alt kata. Christian'm oturma «iı.. olarak kullandığı sanat galerisine inerken yanaklarını al al olmuĢa Christian kanepesinde oturmuĢ kitap okuyordu. Müzik sisteminden yükselen nefes kesici arya. Christian'm etrafında doneni onu kucaklıyor ve »dayı tatlı, insanın ruhuna iĢleyen bir melodi)'* dolduruyordu. Christian dingin görünüyordu. Biz içeri girerken de- nup baktı ve bana gülümsedi. Samimi bir ilgiyle. "Bitirdiniz mi?” diye sordu. Uzaktan kur-ı: dayı Ģöminesinin altında duran ve iPod'unu barındıran ince berat kutuya doğrultunca enfes müziğin sesi kısıldı, ama gen plaıiı çalmayı sürdürdü. Christian ayağa kalkıp bize yaklaĢtı. "Evet, Bay Grev. Ona iyi bakın. Çok güzel, zeki bir genç bayi-.' Christian da benim gibi ĢaĢırmıĢtı. Bir doktorun ağandan çıkna için ne uygunsuz bir cümleydi. Yoksa Christian'a pek de inceü: olmayan bir uyanda mı bulunuyordu? Christian derhal toparlar»“Niyetim de bu zaten,“ diye mırıldanırken düĢünceliydi. Ona baktım ve mahcup bir tavırla omuz silktim. Doktor. Christian'm elini sıkarken soğuk bir tavırla. "Fatura- iletirim." dedi. "Ġyi günler ve bol Ģans. Ana.” Biz el sıkıĢırken, gülümsem»« gözleri kınĢmıĢtı. Taylor bir anda ortaya çıkıp doktora çift kanatlı kapıdan dı^' asansöre doğru eĢlik etti. Bunu nasıl baĢarıyordu? Nerede bekliyiChristian, ”Nasıldı?“ diye sordu. “Ġyi, teĢekkürler. Önümüzdeki dört hafta boyunca, her tür aktiviteden uzak durmam gerektiğini söyledi." Christian'm ağzı ĢaĢkınlıkla açılınca kendimi daha fada""J maytp aptal gibi sırıttım. "Kandırdım!” Gözlerini kıstı ve gülmeyi he*men kestim. Aslında bayağıhaĢin görünüyordu. Ah, siktir. Yüzümdeki kan çekilirken bilinçaltını köĢede titriyordu ve Christian'ın beni tekrar dizine yatırdığını gönır gibi oldum. “Kandırdım!” dedi ve pis pis sırıttı. Beni belimden yakalayıp kendine çekti. Parmaklarını saçlarımın arasından geçirip gözlerimin isine Kik arken. “Ġflah olmazsınız, Bayan Steek*." diye mırıldandı. Beni hararetle öptü; destek almak için kaslı kollanna sıkı sıkı tutundum. “Sana hemen Ģimdi ve burada sahip olmak istesem de bir Ģeyler yemen gerek. Benim de. Birazdan üstümde bayılmam istemem," diye nıınldandı. “Beni sadece bunun için mi istiyorsun, vücudum için*/‟ diye fısıldadım. “O ve bir de Ģu çok bilmiĢliğin için," dedi nefes nefese Beni bir kez daha tutkuyla öptü; sonra aniden çekilip elimi tuttu ve beni mutfağa götürdü. BaĢım dönüyordu. Bir an ĢakalaĢırken. bir sonrakinde... Isınan yüzümü elimle yelpazeledim. Bu adanı ayaklı seksti ve Ģimdi dengemi geri kazanıp bir Ģeyler yemem gerekiyordu. Arya geri planda çalmayı sürdürüyordu. '„Müzik ne?” “Villa Lobos, Bachianas Brasilcirasl&n bir arya. Ġyi değil mir Ona tamamen katılarak, evet diye mınldandım Kahvaltı ban iki kiĢi için hazırlanmıĢtı. Christian dolaptan bir salata kâsesi çıkardı. *Tavuklu Sezar salatası senin için uygun nıuf Ah, Tanrıya Ģükür, ağır bir Ģey yx>k. "Evet, uygun, teĢekkürler.** Zarif hareketlerle mutfağın içinde dolaĢmasını izledim Bedeniyle b*r yandan o kadar banĢıkken diğer yandan ona dokunulmasını ^emiyordu... Belki de için için banĢık değildi. Hiçbir adam birada değildir diye düĢündüm; belki de Christian Grey dıĢında hiçbir adara. Beni daldığım düĢüncelerden çekerken. “Ne düĢünüyorsun?" <%e sordu. “Hareket 1 erin i izliyoru m Tok kaĢını kaldırırken eğlenir gibiydi. Kum bir sesle. “Ve?" dedi Biraz daha kızardım. "Çok zarifsin.“ “Tefekkürler. Bayan Steele." diye mırıldandı. Elinde bir ^ ĢiĢesiyle yanıma oturdu. “Chablis?" “Lütfen." “Salatadan al," derken sesi yumuĢaktı. “Anlat bakalım, harç metotta karar kıldınız?" Sorusuyla bir an afalladım, ama sonra Doktor Greene'nin c- varetinden bahsettiğini anladım. “Mini hap." KaĢlarım çattı. “Ve her gün doğru saatte almayı hatırlayacaksın, öyle mır Tanrını, elbette hatırlayacağım. Nereden biliyordu? DüĢünül yüzüm kızardı. Belki de on beĢten biri ya da birkaçı sayesi biliyordu. Kum bir mırıltıyla, “Senin bana hatırlatacağından emin» dedim. Bana eğlenir gibi, lütufkâr bir edayla baktı. „Takvimime alarm eklerim." Sırıttı. “Ye." Sezar salatası muhteĢemdi. Ne kadar acıktığımı görmek Kr- ĢaĢırtmıĢtı ve onunla birlikte olmaya baĢladığımdan beri ilk yemeğimi ondan önce bitirdim. ġarap buruk, temiz ve meyW" “Her zamanki gibi heveslisin. Bayan Steele?‟ BoĢalan taba?-^ gülümseyerek baktı. Ona kirpiklerimin arasından baktım. “Evet,” diye fısıldadım. Nefesi durdu. Ve bana bakarken, aramızdaki hava değiĢmeye, elektriklenmeye baĢladı. Koyu gözlerinde ihtiras 359 vanarkcn beni de yanına kattı. Christian ayağa kalktı, aramızdaki buluğu kapatıp beni bar sandalyesinden kollarının arasına çekti. Gözlerimin içine bakarak. “Bunu istiyor musun?" dive soludu. "Hiçbir Ģey imzalamadım." "Biliyorum, ama bugünlerde bütün kuralları çiğniyorum.‟ “Bana vuracak mısın?‟ “Evet, ama canın yanmayacak. ġu anda seni cezalandırmak istemiyorum. Beni dün akĢam yakalamaydın, bambaĢka bir hikâye olurdu." Tann aĢkına. Canımı yakmak istiyordu... Bununla nasıl baĢ edebilirdim ki? Korkumun yüzüme yansımasına engel olamadım. “Kimsenin seni aksine ikna etmesine izin verme. Anastasia. Benim gibi insanların bunu yapma nedenlerinden biri, acı vermeyi ya da çekmeyi sevmemizdir. Çok basit. Sense sevmiyorsun ve ben günün büyük kısmını buna kafa yorarak geçirdim." Beni tekrar kendine çektiğinde, ereksiyonunu kamımda hissettim. Kaçmalıydım. ama kaçamıyordum. Ona. anlamanın yakınından bile geçmediğim derin ve köklü bir yerden çekiliyordum. “Herhangi bir sonuca vardın mı?* diye fısıldadım. "Hayır ve Ģu anda tek istediğim seni bağlayıp aklını baĢından alana dek düzmek. Buna hazır mısın?" Bedenimdeki her Ģey aynı anda kasılırken. “Evet." diye soludum. “Ġyi. Gel.” Elimi tuttu ve kirli bulaĢıkları kahvaltı bannın üstünde bırakarak üst kata yürüdük. Kalbim gümbürdemeye baĢlamıĢtı bile. ĠĢte buydu. Bu iĢi yapacaktım. Ġçimdeki tanrıça dünya çapında bir balerin gibi parmak ucunda dönüyor, dönüyordu. Christian oyun odasının kapısını açtı, benim geçmem için kenara çekildi. Ve iĢte bir kez daha Kırmızı Acı Ġsındaydım. Aynıydı; deri kokusu, limon esanslı cila ve koyu renk ahĢap... Her Ģey çok Ģehvetliydi. Isınan kanını vücudumda korkuyla çağ- kyordu. Adrenalin, Ģehvet ve özlemle karıĢmıĢtı. BaĢ döndürücü. bir kokteyldi. Christian'tn duruĢu tamamen değiĢmiĢ. dah3 sert ve acımasız bir hal almıĢtı. Bana bakarken, gözleri ya]^ Ģehvetli... hipnotize ediciydi. Her kelimesi ağır ve Ölçülü, “Bu odadayken, tamamen ben®, sin." diye soludu. “Sana uygun gördüğüm Ģekilde davranabilin^ Anlıyor musun?' BakıĢları o kadar yoğundu ki. Ağzım kupkuru, yüreğim sümden fırlayıp çıkacakmıĢ gibiydi: baĢımı salladım. Usulca "Ayakkabılarını çıkar." diye emretti. Yutkundum ve biraz sarsakça, ayakkabılarımı çıkardım. ayakkabılarımı alıp kapının yanına bıraktı. “Ġyi. senden bir Ģey yapmanı istediğimde tereddüt etme. ġimdi • elbiseyi üstünden çıkaracağım. YanlıĢ hatırlamıyorsam bu. gunkrd.- yapmak istediğim bir Ģeydi. Bedeninle banĢık olmanı istiyor Anastasia. Güzel bir vücudun var ve ben ona bakmaya bayılıvc- rum. Onu izlemek bir keyif. Aslında sana gün boyu bakabilirin ve çıplaklığından utanç ya da mahcubiyet duymamam istiyor^ Anlıyor musun?‟ “Evet." “Evet, ne?* Gözlerimin içine bakarak üzerime eğildi. “Evet, Efendim.” “Bunda ciddi misin?‟ diye çıkıĢtı. “Evet, Efendim." “Ġyi. Kollarım baĢının üstüne kaldır." Bana söyleneni yaptım. Uzanıp elbisenin etek ucunu tuttu. yavaĢça bacaklarımdan, kalçalarımdan, göbeğimden, meraelenfr den, omuzlarımdan ve baĢımdan yukarı çekti. Beni incelemek»? geri çekildi ve gözlerini benden bir an ayırmadan, dalgın tavırUr*1 elbisemi katladı. Kapının yanındaki büyük bir Ģifonyerin ustu* koydu. Uzandı ve çenemi tuttu. DokunuĢu tenimi âdeta yakıyor^ “Dudağım ısırıyorsun." diye soludu. Gizemli bir sesle. -Bur^ ne anlama geldiğini biliyorsun." diye ekledi. “Arkanı dön. Hemen, hiç tereddütsüz döndüm. Sutyenimin kopçasını çö»&" iki askısından tutup kollarımdan aĢağı çekti. Sutyeni kavdın^'“ 361 parmaklan ve baĢparmaklarının tırnaklan tenime sürtünüyordu. DokunuĢu belkemiğimden aĢağı ürpertiler gönderiyor, vucudumdaki bütün sinir uçlarını uyandırıyordu. Christian. yanımda, ondan yayı* Lrn ısıyı hissedebileceğim kadar yakınımda duruyor ve beni baĢtan ayağa ısıtıyordu. Saçlarımı sırtımdan aĢağı dökülecek Ģekilde çekti, ensemdeki bir tutamı yakalayıp baĢımı yana yatırdı. Burnunu açığa çıkan boynumdan aĢağı ve sonra tekrar yukarı doğru sürterken, kokumu içine çekiyordu. Kann kaslarım, Ģehvet %-c istekle kasılmıĢtı. Tannm bana doğru dürüst dokunmamıĢtı bile ve onu istiyordum. Kulağımın altında bir öpücük kondururken. “Her zamanki gibi ilahi kokuyorsun. Anastasia," dedi. Ġnledim. “YavaĢ," diye soludu. “Ses çıkarmak yok." Saçtanım arkama çekti ve ĢaĢkın bakıĢlarım altında, hızlı ve hünerli parmaklarıyla tek bir örgü halinde örmeye baĢladı. ĠĢi bitince, ucunu görünmeyen bir saç bandıyla tutturdu ve sertçe tutup beni kendine doğru çekti. “Buradayken saçlarının örgülü olmasını seviyorum.“ diye fisddadı. Hımn... neden? Saçımı bıraktı. “Dön," diye emretti. Söyleneni yaptım; nefesim sığ, korkum ve özlemim birbirine geçmiĢ durumdaydı. BaĢ döndürücü bir kanĢımdı. “Senden bu odaya gelmeni istediğimde üzerinde bu kıyafet '»lacak. Sadece külotun. Anlıyor musun?" “Eve:.” “Eve:, ne?” Bana dik dik bakıyordu. “Eve:, Efendim." Ağzının bir köĢesi bir gülümsemenin gölgesiyle kıvrıldı. “Aferin kızıma." Gözleri gözlerimi del:p geçiyordu sanki. “Sana ^ya gelmeni söylediğimde, Ģurada diz çökmeni istiyorum demektir." ipinin yanındaki bir noktayı iĢaret ediyordu. "ġimdi dediğimi yap" 362 Sözlerini zihnimde iĢleyerek gözlerimi kırpıĢtırdım ve stor* dönüp, emrettiği gibi, biraz sarsak hareketlerle diz çoktum „Topuklarının üstüne oturabilirsin." Oturdum. “Ellerini vc kollarının alt kısmını, bacaklarının üstüne yerkĢt? ĠNĠ. ġimdi bacaklarını arala. Biraz daha. Biraz daha. Mükemmel Yere bak." Yanıma geldi; ayaklan ve kaval kemikleri görüĢ alanımın ip deydi. Çıplak ayaklar. Sonradan hatırlamamı istiyorsa, not almaĢ gerekecekti. Elini aĢağı uzattı ve saç ergümü bir kez daha kavrav.; arkaya çekerek ona bakmamı sağladı. Camm acımamıĢtı. “Bu pozisyonu aklında tutacak mısın, AnastasiaT “Evet. Efendim." “Ġyi. Burada kal, sakın kıpırdama." Odadan çıktı. Dizlerimin üstünde bekledim. Nereye gitmiĢti. Bana ne yakacaktı. Zaman ilerliyordu. Beni ne kadar uzun bir süre böyle bıraktp konusunda hiçbir fikrim yoktu. Birkaç dakika, beĢ. on? Kefen sıklaĢtı. Beklenti içimi kemiriyordu. Birden geri geldi ve ben kendimi aynı anda hem daha safe hem daha heyecanlı hissettim, bundan daha heyecanlı M':* miydim? Ayaklarım görebiliyordum. Kot pantolonunu değiĢtirme Üzerindeki daha eski, yıpranmıĢ, yumuĢak ve çok yıkanmıĢ te pantolondu. Tannm. Bu pantolon cidden seksiydi. KapıĢı kapı® ve arkasına bir Ģey astı. “Aferin kızıma. Anastasia, böyle çok hoĢ görünüyorsun. Afcr* Ayağa kalk.” Kalktım, ama yüzümü yerden kaldırmadım. “Bana bakabilirsin." Ona kaçamak bir bakıĢ attım. Bana dikkatle, âdeta ifr^ yerek bakıyordu, ama gözleri yumuĢamıĢtı. Gömleğini çıkam'-:-* Ah Tannm.... Ona dokunmak istiyordum. Kot pantolonunun- düğmesi açıktı. “ġimdi seni zincirleyeceğim, Anastasia. Sağ elini bana 363 Ona elimi verdim. Avucumu yukarı çevirdi ve ben ne olduğunu anlamadan, sağ elinde varlığını fark etmediğim binici kamçısını elime indirdi. O kadar hızlı olup bitmiĢti ki, ĢaĢkınlıktan anlayamadım bile. Daha da ĢaĢırtıcı olan, canımın acımamasıydı. ġer. çok fazla değil- Sadece hafif bir batma hissi. "Kendini nncıl hissediyorsun?' diyo sordu. Anlamayarak gözlerimi kırpıĢtırdım. “Bana cevap ver.” “Tamam.” KaĢlarımı çattım. "KaĢlarını çatma.” Gözlerimi kırpıĢtırdım ve duygusuz görünmeyi denedim. BaĢardım. “Canın yandı mı?‟ "Hayır." “Acımayacak. Anladın m\T "Evet.” Sesim Ģüpheliydi. Gerçekten acımayacak mıydı? “Ciddiyim," dedi. Tanrım, nefesim o kadar sıklaĢmıĢtı ki. Ne düĢündüğümü biliyor muydu yoksa? Bana kamçıyı gösterdi. Kahverengi deriden örülmüĢtü. Gözlerim hızla gözlerine çevrildiğinde, bakıĢları alev almıĢ ve âdeta eğlenir gibiydi. "Amacımız zevk vermek. Bayan Steelediye mırıldandı. “Gel.” Dirseğimi tuttu ve beni ızgaranın altına çekti. Uzandı ve siyah deri bileklikli birkaç pranga indirdi. “Bu ızgara, prangalar üstünde hareket edecek Ģekilde tasarlandı/ Kafamı kaldırdım. Lanet olsun. Metro haritasına benziyordu. “Burada baĢlayacağız, ama seni ayakta düzmek istiyorum. Bu >l»zdeo. Ģuradaki duvarda son bulacağız." Binici kamçısıyla büyük, ahĢap JCin durduğu duvan iĢaret etti. “Ellerini baĢının üstüne koy." Kendimi bedenimden ayrılmıĢ, etrafımda olup bitenleri rahat ^ «özlemcinin gözlerinden izler gibi hissediyordum. Bu. büyülevici ot esiydi. Kmtik ötesi. Kesinlikle yaptığım cn heyecan verici w ürkütücü çoydi. Kendimi, kendi ifadesine gore, bombokluğua tonunu br arada banndımn güzel bir erkeğin insafına sunuyordu®. Ġçimden geçen anlık korkuyu bastırdım. Kate ve hlliot burada ol duğurau biliyorlardı. Bileklikleri takarken, çok yakınımda duruyordu. Gözlen^ gögsüne sabitledim. Yakınlığı muhteĢemdi. Vücut Ģampuanı \t Christian kokuyordu; insana heyecan veren bir karıĢımdı bu w bu koku beni Ģimdiki zamana geri sürükledi. Burnumu ve dilim o göğüs tüylerinin arasında dolaĢtırmak istiyordum. Tek yapmıĢ gereken öne eğilip... Bir adım geri çekildi ve yüzünde Örtülü, Ģehvetli, dünyevi he ifadeyle bana baktı. Ve ben. ellerim bağlı, çaresiz bir durumdaydım. Sadece güzel yüzüne bakmıyordum, hana duyduğu ihtiyaç* özlemi ckurken bacaklarımın arasındaki ıslaklığı hissediyordu Etrafımda ağır adımlarla dönüyordu. “Böyle yukan bağlanmıĢ halinizle iyi görünüyorsunuz, Btjnt Steele. Üstelik o çok bilmiĢ çeneniz Ģimdilik kapalı. HoĢuma gitti Bir kez daha karĢıma dikildi ve parmaklannı külotuma takı? hiç telaĢsız bir hızla, bacaklarımdan aĢağı kaydırdı. Beni acı verici bir yavaĢlıkla soyarak en conunda önümde dizlerinin ustu» indi. Gözlerini gözlerimden ayırmadan külotumu avucunun için& buruĢturdu ve burnuna götürüp derin derin kokladı. Siktir. gerçekttn yaptt mı? Bana günahkâr bir sırıtıĢla bakarak, kidotuts- kot pantolonunun cebine soktu. Yerden bir orman kedisi gibi, aheste hareketlerle doğruldu ve binici kamçısının ucunu göbek deliğime tutup aheste aheste çe«** rek berimle âdeta alay etmeye baĢladı. Derinin temasıyla ürpen? inledin:. Kamçının ucunu bel çevremden ayırmadan, bir kez d*»1 etrafımda döndü. Ġkinci turda kamçıyı aniden savurdu ve tara p>v pomunaltına... cinsel organımın yakınına... isabet ettirdi. Bûtûa sinir uçlanın dikkat kesilirken, ĢaĢkınlıkla haykırdım. Bileğin^“ prangalara asıldım. ġokun etkisi içimde akıyordu; bu olabilecek^ tatlı, eı tuhaf ve hedonist duyguydu. 36S Etrafımda dönmeyi sürdürürken, "Sessiz," diye fısıldadı. Kamçı Mimin biraz üstündeydi. Bu kez. aynı noktaya bir ke* daha indiğinde. bekliyordum. Bedenim tatlı ve yakıcı ısırıĢıyla sarsıldı. Çevremde dönerken, kamçıyı bir kez daha savurdu. Bu kez meme ucuma denk gelmiĢti ve sinir uçlanm haykırırken, baĢımı arkaya attım. Diğerine vurdu... kısa, hızlı ve tatlı biraza. Meme uçlanm saldırının etkisiyle sertleĢip uzamıĢtı: deri bilekliklere sertçe asılırken, yüksek sesle inledim. "Ġyi geliyor mu?" diye soludu. „Evet." Bir kez daha, bu kez kaba etlerime vurdu. Canım bu kez acımıĢtı. "Evet, ne?* Ağlamaklı bir sesle. “Evet. Efendim." dedim Durdu. Ama onu artık göremiyordum. Bedenimde çağlayan sayısız hissi özümsemeye çalıĢırken, gözlerim kapalıydı. Çok ağır hareketlerle, kamımdan aĢağı güney istikametinde, küçük. ısına kamçı darbeleri indiriyordu. Bu iĢin nereye gittiğini biliyordum ve kendimi Ģartlamaya çalıĢtım, ama klitorisime isabet edince, yüksek sesle haykırdım. "Ah... lütfen!" diye inledim. “Sessiz.” diye emretti ve arkama bir darbe daha indirdi. Böyle elmasını beklemiyordum. KaybolmuĢtum. Bir his denizinde kayıptım. Ve birden kamçıyı kasık tüylerimin arasına, cinsel organıma, vajinamın giriĢine doğru sürükledi. “Ne kadar ıslandığını gör. Anastasia. Gözlerini ve ağzını aç." Tamamen baĢtan çıkmıĢ halde, emrine itaat ettim. Kamçının ucunu tıpkı rüyamdaki gibi, ağzıma itti. Ah, Tanrım. Tadına bak. Em. Ġyice em. bebek." Gözlerim gözlerine kilitlenirken, ağzım kamçının etrafına kapandı D°lgun deri tadını ve uyarılmamın tuzunun tadını alabilmiĢtim. Oırirtian'ın gözleri çakmak çakmaktı. Halinden hoĢnut sorunuyordu. 366 El**, Kamçının ucunu ağzımdan çekti, öne uzanıp beni yakaladı w ağzıyla ağzımı âdeta istila ederek, sertçe öptü. Kollarımı etnfi.^ dolayıp beni kendine çekti. Gögsii göğsüme yaslandı. Ona dokuncui için can atıyordum, ama dokunamazdım; ellerim baĢımın üstünü iĢe yaramaz durumdaydı. “Ah. Anastasia. muhteĢem bir tadın var.” diye soludu. boĢaltayım mıT "Lütfen." diye yalvardım. Kamçı popoma indi. Ahh! “Lütfen, ne?' “Lütfen. Efendim.” diye sızlandım. Bana zafer dolu bir ifatktit gülümsedi. “Bununla mı?” Görebilmem için kamçıyı havaya kaldırdı. “Evet. Efendim." “Emin misinT Bana sert bir ifadeyle bakıyordu. “Evet, lütfen. Efendim." “Gözlerini kapat." Odayı ve onu... ve kamçıyı dıĢarıda bırakarak gözlerimi yus dum. Bir kez daha, kamçıyla helime küçük. ısırıcı darbelerinde meye baĢladı. AĢağı kayarak klitorisimin etrafına yumuĢacık, fc çük dokunuĢlarla, bir. iki. üç defa tekrar tekrar vurdu. Ta ki ben nihayet -buraya kadar- daha fazlasın kaldıramayacak hale kadar. MuhteĢem bir Ģekilde, gürültüyle ve güçsüzlükten ep-; bükülerek boĢaldım. Bacaklarım jöle kıvamını alırken. Christıans kollan etrafıma örtüldü. BaĢımı göğsüne yaslayıp kollarının arta» çözüldüm: orgazmın artçı Ģoklan beni mahvederken romldaru^ inliyordum. Beni havalandırdı ve birden, ellerim baĢımın Ğstfo* bağlı halde, hareket etmeye baĢladık: sonra, cilalı çarpının ahĢabım satımda hissettim. Christian kot pantolonunun düğmek‟- çözüyordu. Prezervatifini takarken, beni kısa bir an için yerebm^ haça yasladı ve sonra, beni tekrar kaldırırken, elleri bacakUno etrafına sarıldı. “Bacaklarını kaldır ve bana dola, bebek." GRĠNĠN ELLÎ TONU 367 Kendimi o kadar güçsüz hissediyordum ki... Yine de Christian bacaklannu kalçalarına dolayıp altıma yerleĢirken, söylediğini yaptım. Tek bir hareketle içimdeydi ve kulağımda onun boğuk iniltisiyle, bir kez daha haykırdım. Christian kendini içime iterken, kollanm Oğuzlarındaydı. Tanrını, bu Ģekilde bayağı derinlere ulaĢabilmiĢi. Kendini tekrar tekrar içime iterken, yüzü boynumda, sert nefesi bogazımdaydı. Hazzın içimde tekrar oluĢtuğunu hissettim. Tannm. hayn... Yine olnıaz. Bedenimin yeri yerinden oynatan bir ana daha dayanabileceğini sanmıyordum. Ama baĢka seçeneğim yoktu ve artık aĢina olduğum bir kaçınılmazlıkla, kendimi bırakıp tekrar boĢaldım. Tatlı, eziyetli ve yoğundu. Benlik duygumu tamamen yitirmiĢtim Christian rahatlamasını sıkılı diĢlerinin arasından haykırarak ve bunu yaparken bana sımsıkı tutunarak arkamdan geldi. Ġçimden çabucak çıktı ve bedeniyle benimkine destek vererek, sırtımı haça yasladı. Bileklikleri çözüp ellerimi serbes*. bıraktı ve birlikte yere çöktük. Beni kucağına çekip kucakladı. Ben de baĢımı göğsüne yasladım. Gücüm olsa ona dokunurdum ama yoktu. Kot pantolonunun üstünde olduğunu neden sonra fark ettim. “Aferin sana, bebek,” diye mırıldandı. “Canın yandı mıT “Hayır,” diye soludum. Gözlerimi açık tutmakta güçlük çekiyordum. Neden bu kadar yorgundum? Beni göğsüne bastırıp parmaklarıyla firari saç tutamlanalı .'■üzümden çekerken. „"Yanmasını bekliyor muydun?" diye sordu. “Evet."‟ “Görüyorsun ya, korkunun büyük kısmı senin kafanda, Anastasia." Duraksadı. “Yine yapar miydin?” Yorgunluk zihnimi bulutlandırırken bir an düĢündün... Vûnr mı? “Evet.” Sesim o kadar yumuĢaktı ki. Beni sıkıca sardı. Ġyi. Ben de öyle.” diye fısıldadı ve eğilip baĢımın -.epesine bir öpücük kondurdu. “Ve seninle iĢim henüz bitmedi." Benimle iĢi heniiz bitmemiĢ. Tanrı aĢkına. Daha fazlasını kaldırmam imkânsızdı. Tamamen bitik durumdaydım ve baskınfe» uyku isteğiyle mücadele ediyordum. Gözlerim kapalı halde, gog&r* yaslanmıĢtım. Beni tamamen -kolları ve bacaklarıyla- sarmıĢın* kendimi... güvende ve ah. çok rahat hissediyordum. Uyumama ve, olur ya. rüya görmeme izin verir miydi acaba? Bu saçma düĢün«# dudaklarım kıvrıldı ve yüzümü Christianm göğsüne çeviripeĢrj kokusunu içime çekerek burnumu sürttüm. Ama derhal gmldı. Ah, lanet olsun. Gözlerimi açıp ona baktım. Bana tepeden bakıyordu “Yapma." diye uyardı. Kızardım ve göğsüne bir kez daha, özlemle baktım. Dilimi tüylere arasında dolaĢtırmak ve onu öpmek istiyordum; göğsünde rastgelr birkaç küçük, açık renk yuvarlak noktacığın olduğunu ilk keztark ettim. Dalgın dalgın Suçiçeği ya da Kızamık? diye merak ettim Kendini geri çekip ellerini dizlerine yerleĢtirerek beni tanı men serbest bırakırken, “Kapının yanında diz çök," diye emnst: Sıcaklığını kaybeden sesinin ısısı birkaç derece düĢmüĢtü. Sakar hareketlerle ayağa kalktım ve hızlı adımlarla kapıya gidip emrettiği Ģekilde diz çöktüm. Titrek, çok ama çok yorçu: bir haldeydim ve fena halde afallamıĢtım. Bu odada bu denli ha: bulabileceğim kimin aklına gelirdi? Ve bu kadar yorucu olacap Uzuvlarım hoĢ bir Ģekilde ağırlaĢmıĢ, doyuma ulaĢmıĢtı. Ġçim&i: tanrıçanın odasının kapısında “RAHATSIZ ETMEYĠN“ yazısı '•ani: Christian görüĢ alanımın kıyısında kıpırdıyordu. Göz kapik lanm inmeye baĢladı. “Yoksa sizi sıkıyor muyum. Bayan Steele?' Sıçrayarak uyandığımda Christian kollarını göğsünde kuturmuĢ karĢımda duruyor ve bana dik dik bakıyordu. Ah. olsun, Ģekerleme yaparken yakalanmıĢtım. Bu hiç iyi olmayacak Kafamı kaldırıp ona bakınca bakıĢları yumuĢadı. “Ayağa kalk," diye emretti. Ürkerek ayaklandım. Gözleri üzerimdeydi: dudaklan buk^ "Bitkinsin, değil mi?” GRĠNĠN ELLITCNU 369 Utana sıkıla baĢımı salladım. '„Dayanıklılık. Bayan Steelc.” Gözlerini kist:. "Henüz size doymadım. Ellerini dua eder gibi önünde tut Gözlerimi kırpıĢtırdım. Dua etmek! Bana nazik olman için dua (di)vrum! Söyleneni yaptım. Bir kablo alıp bileğimin etrafına sardı w plastiği sıktı. Lanet olsun. Gözlerim hızla gözlerine kaydı. Gülümsemesini gizleyemeyerek, „Tanıdık geldi miT* dedi. Tanrım... Plastik kablolar. Clayton‟s‟ta raflardaki eksikleri doldururken... Bir anda her Ģey netlik kazanmıĢtı. Bütün bedenim sil baĢtan adrenalin hücumuna uğrarken, ağ/л m açık halde ona baktım. “Burada makasım var.~ Görmem için makası havaya kaldırdı. *Seni bir saniyede içinden çıkarabilirim.” Bileklerimi ayırmayı deneyerek, bağlan zorladım ve bunu yaparken plastik bileğime battı. AcımıĢtı. ama bileklerimi serbest bıraktığım zaman sorun yoktu. Kablo etimi kesmiyordu. “Gel." Beni ellerimden tutup yatağa götürdü. Yatağın bu kez koyu kırmızı çarĢaflarla kaplı olduğunu ve her keĢede bir pranganın beklediğini gördüm. Eğildi ve kulağıma, "Daha fazlasını istiyorum,** divc fısıldadı. “Çok daha fazlasını.‟* Ve kalbim yine gümbürdemeye baĢladı. Ah, Tannm. “Ama elimi çabuk tutacağım. Yorgunsun. Karyolanın direğine tutun." dedi. KaĢlanm*. çattım. Yatağın üstünde olmayacaktı demek. Oymalı ahĢap direği sıkıca kavrarken ellerimi aralayabildiği mi fark ettim. “Daha aĢağı.” diye emretti. “Ġyi. Bırakma Bırakırsan, sana tfplak atanm. AnlaĢıldı mıT “Evet. Efendim.” "Ġyi." Arkamda durdu, kalçalanmı kavradı ve sonra beni, direğe tu* tu«ur halde öne doğu eğileceğim Ģekilde geri çekti. “Sakın bırakma. Anastasia." diye uyardı. “Seni arkadan becereceğim. Ağırlığını desteklemek için direğe tutun. Anladın na> “Evet.‟* Eliyle popoma bir Ģaplak indirdi. Ah... Canım yanmıĢtı. Aceleyle. “Evet, Efendim," diye mırıldandım. “Bacaklarım arala." Bacağını benimkilerin araĢma kovdu kalçalarımı sıkıca tutarak sağ bacağımı yana çekti. “Böylesi daha iyi. Bundan sonra uyumana izin vereceğim' Uyumak mı? Nefes nefes ey di m. Uyku artık aklımdan bile grç. miyordu. Uzanıp usulca sırtımı okĢadı. Eğilip bel kemiğim boyunca nazik, kuĢ tüyü hafifliğinde öpücükler kondururken. “O kadar güzel bir tenin var ki." diye solak Aynı anda elleri önüme dolandı ve memelerimi avuçlarken.mecr uçlarımı parmaklarının arasına alıp usulca çekti. Bütün bedenimin uyandığını ve onun için bir kez daha arlandığını hissederek iniltimi bastırdım. Christian belimi usulca ısınp emerek meme Uçlarımı çekiĢtirir ken, ellerim muhteĢem oymalı karyola direğini daha sıkı kavraç. Elleri geri çekildi ve folyonun bana artık tanıdık gelen yırtıhı sesini ve kot pantolonunu tekmeleyerek çıkarıĢını dinledim. “Öylesine büyüleyici, seksi bir popon var ki, Anastasia St«î< Ona neler neler yapmak istiyorum.” Elleri kalçalarınım iki tarafına kaydırıp popomu avuçladı. Sonra parmaklan aĢağı kaydı w Christian iki parmağını içime itti. “Çok ıslak. Beni hiç hayal kırıklığına uğratmıyorsunuz. Bsy£ Steele,” diye fısıldarken, sesindeki hayreti duyabiliyordum ^ tutun... çabuk olacak, bebek.” O kalçalarımı kavrayıp pozisyon alırken, ben de kendimi burnuna hazırladım. Ama o uzandı, örgümü ucuna yakın bir ye^'- çekti ve enseme kadar bileğine dolayıp, baĢımı sabitledi. Çok içime kayarken, bir yandan saçımı çekiyordu. Ah, bu dolulu* ^ YavaĢça içimden çıktı, diğer eliyle kalçamı kavrayıp sıkıca tu**- sonra hızla içime girerek beni öne doğru sarstı. GRĠNtN ELLĠ TONU 371 Sıkılı diĢlerinin arasından, “Sıkı tutun. Anastasia." diye bağırdı. Direği daha sıkı tuttum ve Christian parmaklarını kalçama geçirip amansız hücumunu tekrar tekrar sürdürürken darbelerine türendim. Kollanın acıyor, bacaklarım titriyor ve kafa derim saçlarımı çeken elinin altında acıyordu. Ve içimde bir Ģeylerin biriktiğini hissedebiliyordum. Afi hayır... Ve ilk kez orgazmımdan korkuyordum... BoĢalırsam... yere yıkılırdım. Christian bütün haĢinliğiyle içime ginp çıkmaya devam ederken nefesi boğuktu: inliyor, homurdanıyordu. Bedenim ona karĢılık veriyordu... Nasıl? Bir hızlanma hissettim. Ama Christian birdenbire durdu ve iyice derine girdi. "Haydi. Ana, onu bana ver.” diye inledi ve dudaklanndan dökülen adım, beni önce yalnızca bir bedenden, sonra baĢ döndürücü bir his ve tatlı, çok tatlı bir boĢalmadan ibaret kılarken, tamamen, bıısbutün aklımı yitirmiĢ bir hale sürüklerken, beni uçurumdan aĢağı itiverdi. Aklım baĢıma geldiğinde. Christian'ın üzerinde yatıyordum. O yerdeydi bense sırtım göğsüne yaslı, yüzüm tavana dönük halde üzerinde yatıyordum. Cinsel birleĢme sonrasının ıĢıltısıyla dağılmıĢ haldeydim. Ah... yaylı tutturma bilezikleri diye düĢündüm. Onlan tamamen unutmuĢtum. Christian burnunu kulağıma sürttü. Usulca, “Kollarını kaldır.” dedi. Kollarım kurĢundan yapılmıĢ gibiydi, ama yine de kaldırdım. Makası açtı ve bıçaklardan birini plastiğin altından geçirdi. Nefes nefese. “Bu Ananın açılıĢını ilan ediyorum." diyerek plastiği kesti. Kıkırdayarak, özgür kalan bileklerimi birbirine sürttüm. SırıtıĢını hissediyordum. Özlem dolu bir sesle, “Bu çok tatlı bir ses." dedi. Aniden, beni de beraberinde kaldırarak ve bir kez daha kucağına oturtarak doğruldu. Beni omuzlarımı ve kollarımı ovabileceği Ģekilde kaydınrken, 'Benim hatam." dedi. Masajla uzuvlarıma yeniden hayat vermeye baĢladı. Ne? Ne demek istediğini anlamaya çalıĢarak arkama baktım. "Daha sık kıkırdamıyor olman.* Uykulu bir sesle, ‟ Çok iyi bir kıkırdayıcı sayılmam.“ diye t- nldandım. "Ah. ama bunu yaptığınız zaman, görülmeye değer bir neĢe\* ııı ucize ya rat ıyorsunu z." Gözlerimi açık tutmaya çalıĢarak, “Fazla çiçek böceklik vorsunuz. Bay Grev.‟‟ diye mırıldandım. Gözleri yumuĢadı ve gülümsedi. “Tamamen becerilmiĢ ve uykuya ihtiyacınız varmıĢ gibi gerinüyorsunuz." ĠĢveyle. “ĠĢte bu hiç çiçekli böcekli olmadı." diye homurdandı Sınttı ve beni usulca kucağından indirip muhteĢem çıplakbĢylı ayağa kalktı. Bir an, onu gerçekten hayranlıkla süzebilmek $3 daha uyanık olmayı istedim. Kot pantolonunu aldı ve iç çamaĢr. olmadan, üzerine geçirdi. "Taylor‟ı ya da Bayan Jones‟u ürkütmek istemem." dedi Hım m... Chrülian m tuhaf zevkleri olan bir piç olduğunu olmalıydılar. Bu düĢünce kafama takılmıĢtı. Ayağa kalkmama yardım etmek için eğildi ve beni arkasmû gri. pamuklu bir sabahlığın asılı olduğu kapıya götürdü. Küçük to çocukmuĢum gibi sabırla giydirdi. Kolumu kaldıracak takatim yokru Ben tamamen örtünüp saygın bir görüntüye kavuĢunca eğildi w beni usulca öptü. Dudakları bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Yatağa," dedi. Ah... hayır. Yüzümün aldığı Ģekli görünce. “Uyku için,” diye güvence veri Sonra beni kucakladı ve göğsünün altına yaslayarak, birkaç saat önce, Doktor Greene‟nin beni muayene ettiği od*>'J taĢıdı. BaĢım gög8üne düĢtü. Bitkindim. Bu kadar yorulduk hatırlamıyordum bile. Yorganı açtı, beni yatırdı ve daha da ĢaĢ“0-' yanı, yanıma tırmanıp sıkıca sanldı. "ġimdi uyu, muhteĢem kız,” diye fısıldadı ve saçlanraı <>Ptu Ve alaycı bir yorum yapma fırsatını bulamadan uykuya & lıverdim. BÖLÜM ON DOKUZ ġakağıma sürtünen yumuĢacık dudaklar gende* tatlı, Ģefkatli öpücükler bırakırken, bir yanım dönüp karĢılık vermek istiyordu ama uyumayı daha çok istiyordum, inleyerek yastığıma gömüldüm. “Anastasia. uyan.” Christian‟m sesi yumuĢak, baĢtan çıkancıydı. "Hayır,** diye inledim. "Annemlerdeki akĢam yemeği için yanm saat içinde çıkmamız gerek." Sesi neĢeliydi. istemeyerek gözlerimi açtım. DıĢarısı alacakaranlıktı. Christian üzerime eğilmiĢ, beni dikkatle süzüyordu. “Haydi, uykucu. Kalk bakalım.” Eğilip beni bir kez daha optıı "Sana içecek bir Ģey getirdim. Ben aĢağıda olacağım. Sakın tekrar uyuma, yoksa baĢın belaya girer,” diye tehdit etti, ama ses tonu yumuĢacıktı. Beni kısacık Öptü ve serin, sade odada uykulu gözlerimi kırpıĢtırır halde bırakarak çıktı. TazelenmiĢ, ama birden gerilmiĢtim. Tann aĢkına, ailesiyle tanıĢacaktım. Beni bir binici kamçısıyla hırpalamıĢ ve ona kendi ellerimle sattığım bir kabloyla ellerimi bağlamıĢtı ve Ģimdi ailesiyle tanıĢacaktım. Bu. Kate‟in de onlarla ilk tanıĢması olacaktı: en azından ondan destek alabilecektim. Omuzlanmı çevirdim. Kaskatıydılar. Christian‟m Özel antrenör talepleri artık o kadar saçma gelmiyordu. Aslında, ona ayak uydurma umudum olsun istiyorsam mutlaka gerekliydi. Yataktan ağır hareketlerle kalktım ve elbisemin gardırop ka- ağında asılı, sutyenimin sandalyenin üstünde olduğunu gördüm. VVı külotum? Sandalyenin altına baktım. Yoktu. Sonra hatırladı* kot pantolonunun cebine tıkmıĢtı. Hatırlamak kızarmama nerirt olmuĢtu. Hani Ģeyden sonra... DüĢünmeye bile mecalim yoktu; o kadar... gaddardı ki. KaĢlarımı çattım. Külotumu bana neden fa vermemiĢti? Ġç çamaĢırımın olmaması karĢısında ĢaĢkın, hızla banyoya girdim. Keyifli ama kısa bir duĢun ardından kendimi kurularke; bunu kasten yaptığını fark ettim. Mahcup olmamı ve külotuc. geri istememi istiyordu ve ya evet ya da hayır diyecekti. Ġçimdi tannça bana sırıtıyordu. Lanet olsun... Bu oyun iki kiĢilikti. Oradî ve o anda, ona o tatmini yaĢatmaman kafaya koyarak ailesini riya- rete kûlotsuz gitmeye karar verdim. Bilinçaltını. Anastasia Sudt. diye çıkıĢtı, ama onu dinlemek istemiyordum ve bunun onu <fe: edeceğini bildiğim için, kendimi coĢkuyla kucaklamak istiyordur Yatak odama dönünce sutyenimi taktım, elbisemi üzerime geçirip ayakkabılarımı giydim. Örgüyü çözüp saçlarımı hızlı hızlı fırçaladı ve bıraktığı içeceğe baktım. Açık pembeydi. Neydi ki bu° Yaba mersini ve soda. Hımm... tadı enfesti ve susuzluğumu gidermiĢ Hızla banyoya döndüm ve aynada kendimi inceledim: pariıi gözler, hafifçe pembeleĢmiĢ yanaklar ve iç çamaĢın planım yüze- den biraz kibirli bir bakıĢla alt kata indim. On beĢ dakika, fena değil, Ana. Christian, üzerinde sevdiğim ve inanılmaz seksi bir biçin# kalçalarından sarkan gri, pamuklu pantolonu ve elbette beyaıfc* ten gömleğinin içinde, manzaraya açılan pencerenin önünde dur. yordu. BaĢka renk kıyafetleri yok muydu? Hoparlörlerinden. Sinatranın yumuĢak sesi yükseliyordu. Ben içeri girince, Christian dönüp gülümsedi. Bana beklenti} bakıyordu. YumuĢacık bir sesle, “Merhaba,” dedim. Gizemli gülüm*1*0 onunkiyle buluĢtu. “Selam,” dedi. “Kendini nasıl hissediyorsun?* Gözlerinde o-" bir pırıltı dans ediyordu. 375 -Ġyi, teĢekkürler. Sen?” •Bayağı iyi hissediyorum. Bayan Steele." Bir Ģey söylememi deli gibi bekliyordu. “Frank. Seni bir Sinatra havranı olarak düĢünmemiĢtim.“ KaĢlarını kaldırdı; bakıĢları Ģüpheciydi. “Zevklerim çok çeĢitlidir. Bayan Steele.' diye mırıldandı ve bir panter edasıyla bana yaklaĢıp tam karĢımda durdu. BakıĢının yoğunluğu nefesimi kesmiĢti. Frank. Ray‟in en sevdiklerinden, eski bir Ģarkısını söylemeye baĢlamıĢtı: Witchcraft. Christian parmak uçlannı hiç telaĢsız, yanağımda dolaĢtırdı ve etkisini aĢağıda, ta orada hissettim. Boğuk bir sesle. “Dans et benimle." diye mırıldandı. Uzaktan kumandayı cebinden çıkanp sesi açtı ve gri gözlerinde vaat, özlem ve keyifle, elini bana uzattı. Büsbütün ayartıcıydı ve ben büyülenmiĢtim. Elimi avucuna bıraktım. Bana sırıtarak baktı ve beni kollarının arasına çekip kolunu belime doladı. BoĢtaki elimi omzuna koydum ve bulaĢıcı, oyunbaz ruh haline kapılarak sırıttım. ġöyle bir salındı ve dansa baĢladık. Tannm. gerçekten iyi dans ediyordu. Pencereden mutfağa kadar gidip tekrar geri gelirken, müzik eĢliğinde dönüp savrularak basmadığımız yer bırakmadık. Ve bunu ona hiç çaba harcamadan ayak uydurmamı sağlayacak Ģekilde kolaylaĢtırıyordu. Yemek masasının etrafında kayarak döndük, piyanoya kadar gidip geri geldik ve ilerleyip cam duvara ulaĢtık. Seattle. dıĢarıda, dansımıza fon olan karanlık ve sihirli bir duvar resmi gibi göz kırpıyordu. NeĢeli kahkahama mani olamadım. ġarkı sona ererken. Christian da bana gülümseyerek baktı. "Senden daha hoĢ bir cadı yok," diye nunldandı ve dudaklanmı Aldıkla öptü. “Pekâlâ, sözlerimle yanağınıza biraz renk geldi. Bayan Steele. Dans için teĢekkürler. Gidip annemlerle tanıĢalım mıT Nefes nefese. “Rica ederim, ve evet, onlarla tanıĢmak için can iyonun,* dedim. “ihtiyaç duyduğun her Ģeyi bulabildin miT Tatlı bir sesle. “Ah. evet," diye yanıtladım. “Emin misin?" Yoğun ve keyifli süzüĢü altında elimden geldiğince aMırnıa* bir tavırla baĢımı salladım. Yüzü kocaman bir gülümsemeyi; av. dmlandı ve kafasını salladı. "Pekâlâ, madem böyle oynamak istiyorsunuz. Bayan State../ Elimi tutup bar taburelerinden birinin üstünde duran «ketaldi ve beni koridordan asansöre çekti. Ah, Christian Grevin ssjısa yuzıi. Bu değiĢken adamı anlamayı bir gün baĢarabilecek miyiw Asansörde ona kaçamak bir bakıĢ attım. Güzel dudakları^ oynaĢan bir gülümseme imasıyla, kendine özel bir esprinin u&ı çıkanr gibiydi. Esprinin konusunun ben olmamdan korktum N * düĢünüyordum ki? Ailesini görecektim ve altımda iç çamaĢırım yoktu Bilinçaltını bana, hiç de yardımcı olmayan bir sanasöylm$: w bakıĢı attı. Dairesinin göreceli güvenliğinde, bu bana komik. OMÜ>:. bir fikir gibi gelmiĢti. ġimdi ise iç çamaĢırım yoktu ve neredeyse dıĢarıya çıkmak üzereydik. Bana baktı ve iĢte, aramızdaki elektnk yine hissedilmeye baĢlamıĢtı. Yüzündeki muzip gülümseme kay№. ifadesi bulutlandı; gözleri karardı... Ah, Tanrım. Zemin katta, asansörün kapılan açıldı. Christian düĢünofc anndırmak ister gibi baĢını salladı ve son derece centilmence te tavırla önden çıkmamı iĢaret etti. Kimi kandırıyordu? Centitofc falan değildi. Külotum ondaydı. Taylor büyük Audi‟yi kapının önüne çekti. Christian için arka kapıyı açtı ve hafifmeĢrep çıplaklığımı göz önünde buldurarak, elimden geldiğince zarif hareketlerle binmeye çafc$t® Kate‟in elbisesinin vücudumu sanyor olmasına ve dizimin kadar inmesine minnettardım. Interstate 5‟te hızlanırken ikimiz de, hiç Ģüphesiz Taylor jjb<* koltuktaki varlığıyla kısıtlandığımız için, sessizdik. Christian‟»^ hali neredeyse elle tutulur kıvamdaydı ve değiĢmiĢti; kuzeye yol aldıkça keyfi kaçar gibiydi. Asık bir suratla pencereden № gRĠNĠN ELLĠ TUNU 377 fiyi izlerken, benden uzaklaĢtığını hissediyordum. .Ve düĢünüyordu acaba? Ona soramazdım. Taylor‟ın önünde ne söyleyebilirdim ki? Çekinerek. “Dans etmeyi nerede Öğrendin?'diye sordum. Geçip giden sokak lambalanmn kesik kesik ıĢığında, gözlerini okumak imkânsızdı. YumuĢak bir sesle. “Gerçekten bilmek istiyor musun?'* diye sordu. Keyfim kaçtı: artık bilmek istemiyordum, çünkü tahmin edebiliyordum. Ġsteksizce. “Evet.” diye mırıldandım. “Bayan Robinson dans etmeye bayılırdı.“ Ah. en kötü Ģüphelerim doğrulanmıĢtı. Gayet de iyi öğretmiĢti ve benim ona öğretebileceğim hiçbir Ģeyin olmaması düĢüncesi tadımı kaçırdı. Hiçbir özel becerim yoktu, “iyi bir öğretmen olsa gerek." “öyleydi.” Kafa derim karıncalanıyordu. Christianın en iyi yanlannı o kadın mı yaĢamıĢtı? Bu kadar kapanmadan önce? Yoksa onu dıĢan mı açmıĢtı? Christian‟m çok komik ve oyunbaz bir yanı vardı. Beni oturma odasında, öylesine beklenmedik bir Ģekilde, döndürürken kollarının arasında oluĢumu ve külotumun üzerinde bir yerlerde olduğunu düĢününce, istem dıĢı gülümsedim. Ve bir de Kırmızı Acı Odası vardı. Refleks olarak bileklerimi ovaladım: ince plastik Ģeritler bir kıza bunu yapabilirdi. Bütün bunları da Bayan Robinson öğretmiĢ ve belki de onu mahvetmiĢti: bakıĢ açısına göre değiĢirdi. O anda, kadından nefret ettiğimi fark ettim. Onunla hiç karĢılaĢmamayı umdum, çünkü aksi takdirde, davranıĢlarımdan ben sorumlu olmayacaktım. Hiç kimse hakkında bu kadar tutkulu bir hisse kapıldığımı hatırlamıyordum; hele hiç tanıĢmadığım biri hakkında. Pencereden dıĢan hiçbir Ģey görmeyen Sözlerle bakarak, akıl dıĢı öfkemi ve kıskançlığımı yatıĢtırmaya ÇalıĢtım. Aklım yeniden öğleden sonraya kaydı. Tercihlerinden anladı- Pm kadarıyla, bana yumuĢak davrandığını düĢünüyordum. Bunu yapar mıyım? Bu konuda bir tartıĢma baĢlaııyormuĢ gibi bile 378 yapamazdım. Ġsterse, canımı yakmadığı ve onunla birlikte olma^ tek yolu bu olduğu sürece, elbette yapardım. ĠĢin özü buydu. Onunla olmak istiyordum. Ġçimdeki tanrç* derin bir nefes aldı. DüĢünmek için genelde beyni yerine amtot*. sinin baĢka bir bölgesini kullandığı sonucuna vardım veĢuaodı o bölge hayli açıktaydı. “Yapma." diye mırıldandı. KaĢlarımı çatarak ona döndüm. “Neyi yapmayayım?" Ona dokunmamıĢtım ki. “Olayları gereğinden fazla düĢünme. Anastasia." Uzandı «S» tutup dudaklarına götürdü ve parmak boğumlarımı nezaketle o;*: “Harika bir öğleden sonra geçirdim. TeĢekkürler." Ve iĢte yine benimleydi. Gözlerimi kırpıĢtırarak utana sıblı gülümsedim. O kadar kafa karıĢtırıcıydı ki. Aklımı kurcalayan h soruyu dile getirdim. “Neden bir kablo kullandın?” Bana sınttı. “Çabuk, kolay, hissetmen ve tecrübe etmen için farklı bir Bayağı gaddarca olduklannı biliyorum, ama kısıtlayıcı donanımlın: öyle olmasını severim." Usulca gülümsedi. “Seni yerinde tutmıdı bayağı etkili oldular.” Kızardım ve gözleri yolda, hiç istifini bozmayan Taylor‟a gfff- bir bakıĢ attım. Buna ne demem gerekiyor? Christian masun te tavırla omuz silkti. “Hepsi benim dünyamdan parçalar. Anastasia." Elimi sfc? bıraktı ve tekrar pencereden dıĢarı baktı. Gerçekten de onun dünyasıydı. O dünyaya ait olmak istiyor** ama onun Ģartlarıyla mı? Bilmiyordum. O lanet olası kontrat# bahsetmemiĢti. Derin düĢüncelerimin beni neĢelendirmeye en & bir faydası olmuyordu. Pencereden dıĢan baktım; manzara от* miĢti. Zifiri karanlıkla çevrili bir köprüden geçiyorduk. KasvttüP^ içe dönük ruh halimi yansıtıyor, üzerime kapanıp beni bogu Christian a kaçamak bir bakıĢ attım. O da bana batay*®* GRĠNĠN ELLl Ġ UNU 379 “Kim bilir ne düĢünüyorsun," dedi. Ġç geçirip kaĢlarımı çattım. -0 kadar kötü ha,” dedi. "KeĢke senin ne düĢündüğünü bilebilseydim." Sınttı. Taylor bizi gecenin koynunda son hızla Bellevueve yaklaĢtın rken, “Al benden de o kadar, bebek." dedi. Audi, koloni dönemini mimarisinde inĢa edilmiĢ malikânenin araç giriĢine saptığında, saat sekize geliyordu. Ev. kapının etrafını saran güle kadar, her Ģeyiyle nefes kesiciydi. Resimli kitaplardan çıkıp gelmiĢ gibi mükemmeldi. Taylor ihtiĢamlı ön kapının önünde dururken. Christian. “Buna hazır mısın?‟ diye sordu. BaĢımı salladım, elimi bir kez daha, güven vermek ister gibi, sıktı. "Benim için de bir ilk,” diye fisıldadı ve sonra muzip bir ifadeyle çûldü. “Her iddiasına girerim Ģu anda iç çamaĢınm giymiĢ olması diliyorsun," diye takıldı. Kızardım. Külotumun olmadığını unutmuĢtum. Neyse ki Taylor kapılan açmak için arabadan indiği için bu konuĢmamızı duyamı- '■ordu. Christiana yüzümü buruĢturdum. Ben dönüp inerken pis pis sırıtıyordu. Dr. Grace Trevelyan Grey kapı eĢiğinde bizi bekliyordu. Açık nwvi ipek elbisesi içinde çok zarif ve seçkin görünüyordu. Arkasında Bay Grey olduğunu tahmin ettiğim, uzun boylu, sanĢın ve kendi Ġranda en az Christian kadar yakıĢıklı bir erkek vardı. “Anastasia. annemle tanıĢmıĢtın. Bu, babam. Carrick." “Bay Grey. sizinle tanıĢmak ne büyük zevk. Gülümseyerek fona uzattığı eli sıktım. *0 keyif bana ait, Anastasia.” “Lütfen bana Ana deyin." Mavi gözleri yumuĢacık ve nazikti. “Ana. seni yeniden görınek ne güzel. Grnce beni sevecen kucaklamayla sardı. "Ġçeri gel, hayatım. "Geldi nıiT Evin içinden bir çığlık duydum. Christiana gerp« bir bakıĢ attım. Biraz hırçın sayılabilecek bir sesle. "Bu küçük kardeĢim Ma olsa gerek." dedi. Sözlerinde, sesinin yumuĢayıp gözlerinin kırıĢmasında bir«<f kat iması vardı. Christian‟ın kardeĢine taptığı belli oluyordu Bs da yeni bir haberdi. Ve Mia kuzguni saçlan, uzun boyu ve Kfe kıvamındaki vücuduyla, koridorda göründü. Bana yakın bir yapı olmalıydı. “Anastasia! Hakkında o kadar çok Ģey duydum ki!" Beni ss- sıkı kucakladı. Sınır tanımayan heyecanı karĢısında elimde olmadan gülümse: "Ana. lütfen." Mia beni geniĢ sahanlığa çekerken mırıldandı Koyu renk ahĢap parkeler ve antika halıları, ikinci kata kıvnlırâ çıkan bir merdiven tamamlıyordu. Mia koyu renk gözleri heyecandan ıĢıl ıĢıl, “Daha önce № kızı eve getirmedi," dedi. Gözlerini deviren Christiana bir bakıĢ attım ve tek ka^s kaldırdım. O da bana gözlerini kısarak karĢılık verdi. Grace usulca, “Mia, sakin ol,” diye azarladı. Christian'ıyanıi lanndan öperken, “Merhaba, hayatım," dedi. Christian annfc* sevgiyle gülümsedikten sonra, babasıyla el sıkıĢtı. Hep birlikte oturma odasına yöneldik. Mia elimi bırakmanaf- GeniĢ oda krem, kahverengi ve açık mavi tonlarda zevkle Öö?» iniĢti. Rahat, abartısız ve tara sahibiydi. Kate ve Elliot elkna* Ģampanya kadehleriyle, bir kanepede yan yana oturuyorlardı Ki* beni kucaklamak için ayağa fırlarken, Mia sonunda elimi bırafr "Merhaba, Anar diye gülümsedi. “Christian* Ona baĢıyla ^ bir selam verdi. “Kate." Christian da eĢit derecede resmiydi SelamlaĢmaları karĢısında kaĢlarımı çattım. Elliot beni sevgiyle kucakladı. Bu da neyin nesiydi böyle. Anayı Kucaklama Haftası mı? Bu göz kamaĢtırıcı sevgi gösterilerine alıĢık değildim. Christian kolunu belime atmıĢ, yanımda duruyordu. Elini kalçama kaydınp parmaklarım iyice açtı ve beni kendine çekti. Herkes bize bakıyordu. 0 kadar sinir bozucuydu ki. “içki?" Bay Grey kendini toplamıĢa benziyordu. “f*ro$eccoT Christian ve ben aynı anda. “Lütfen.” dedik. Ah... Bu iĢ tuhaf ötesiydi. Mia el çırptı. “Aynı Ģeyleri söylüyorsunuz! Ġçkileri ben getiririm." Odadan uçarcasına çıktı. Kıpkırmızı kesildim ve Kate‟i Elliot'la otururken görünce, birden. Christian uı beni davet etmesinin tek nedeninin Kate‟in burada olması olduğunu fark ettim. Elliot ise büyük olasılıkla. Kate‟i ailesiyle tanıĢmaya özgürce ve mutlulukla davet etmiĢti. Christian da Kate‟den öğreneceğimi bildiği için kapana kısılmıĢtı. Gerçeği fark etmek, tatsız ve can sıkıcıydı. Bilinçaltını suratında nihayet<u\ladmsalak ifadesiyle, bilmiĢ bir tavırla kafasını sallıyordu. Grace. Mia‟nın peĢinden odadan ayrılmadan önce. “Yemek neredeyse hazır,” dedi. Christian bana çatık kaĢlarla baktı. Kabank minderli kanepeyi iĢaret ederek. “Otur.” diye emretti. Dikkatle bacak bacak üstüne atarak itaat ettim. Yanıma oturdu, ama bana dokunmuyordu. “Biz de tatillerden bahsediyorduk. Ana,” dedi Bay Grey kibarca. 'Elliot, Kate ve ailesine Barbados‟ta katılmaya karar verdi." Kate‟e baktım, ıĢık saçan iri gözleriyle sırıtıyordu. Çok mut- toydu. Kalkerine Kavanagh, kendine gel! Bay Grey, “Artık mezun olduğuna göre, sen de mola verecek ®isin?* diye sordu. "Birkaç günlüğüne Georgiaya gitmeyi düĢünüyorum, diye kanıtladım. Christian bana gözlerini kırpıĢtırarak ĢaĢkın ĢaĢkın baktı desinden ne düĢündüğünü anlamak güçtü. Ah. lanet olsun. Bua^ ona bahsetmemiĢtim. "Georgia mı?” diye mırıldandı. "Annem orada yaĢıyor ve onu bir süredir görmedim." “Ne zaman gitmeyi düĢünüyordun?” Sesi alçaktı. “Yanıı. akĢam geç saatte.” Mia hızla oturma odasına girdi ve açık pembe prosecco'yk det Ģampanya kadehlerini bize uzattı. ßay Grey. “Sağlığınıza!” diyerek kadeh kaldırdı. Bir doktef eĢine çok uygun bir kadeh kaldırma Ģekliydi; gülümsedim. “Ne kadar bir süre için?" diye sorarken. Christian m sesiai» aldatıcı bir yumuĢaklık hâkimdi. Lanet olsun... KızmıĢtı. "Henüz bilmiyorum. Yannki mülakatlarımın nasıl geçeocpa bağlı." Çenesi kasıldı ve Kate‟in yüzünde o bildik müdahaleci ıfai belirdi. Gereğinden fazla bir tatlılıkla gülümsedi. Christian‟a dik dik bakarak. “Ana'mn biraz molaya ihÜyarf var." dedi. Kateona neden bu kadar düĢmanca davranıyordu? runu neydi? Bay Grey. "Mülakatların m» var?" diye sordu. “Evet, yann. Ġki yayınevinde stajyerlik için." “ġansının yaver gitmesini dilerim." Grace. “AkĢam yemeği hazır,” diye seslendi. Hepimiz ayağa kalktık. Kate ve Elliot. Bay Grev ve Nü*05 peĢinden odadan çıktılar. Ben de arkalanndan gidecektim. Christian dirseğimi sıkıca kavrayıp beni durdurdu. “Gideceğini bana ne zaman söyleyecektin?" diye sordu ** yumuĢaktı ama öfkesini maskeliyordu. “Gitmiyorum, annemi göreceğim ve sadece düĢünüyorduk “Ya anlaĢmamız?” “Henüz bir anlaĢmamız yok." Gözlerini kıstı, ama sonra kendine gelir gibi oldu. Elimi bıraktı, dirseğimi tııtarken beni odadan dıĢarı çıkardı. Yemek salonuna girerken, tehditkâr bir tonla. “Bu konuĢma burada bitmedi,” diye fısıldadı. :\h, lanet. BoĢ yere öfkelenme. Ona dik dik baktım. Yemek odası bana Heatbmandaki Özel yemek odasını hatırlatmıĢtı. Koyu ahĢap masanın üstünde kristal bir avize sarkıyordu ve duvarda kocaman, oymalı bir ayna asılıydı. Benıbevaz. keten bir örtünün süslediği masa, ortasındaki açık pembe Ģakayık aranjmanıyla göz alıcıydı. Masadaki yerlerimizi aldık. Bay Grey masanın baĢına yerleĢmiĢti. Ben sağ tarafında, Christian ise benim yanımda oturuyordu. Bay Grey açılmıĢ Ģarap ĢiĢesine uzandı ve Kate‟e biraz Ģarap doldurdu. Mia, Christian‟m diğer yanındaki yerini aldı ve elini tutup sıktı. Christian ona sevgiyle gülümsedi. Mia ağabeyine. "Anayla nerede tanıĢtınızT diye sordu. “Benimle WSU okul gazetesi için röportaj yaptı." Sohbeti kendimden baĢka bir istikamete yönlendirmek için. ^Editörlüğünü Kate‟in yaptığı okul gazetesi," dedim. Mia, karĢımda EUiot‟ın yanında oturan Kate‟e gülümsedi ve ikisi okul gazetesi hakkında sohbete koyuldular. Bay Grey, “ġarap, Ana?” diye sordu. “Lütfen.” Ona gülümsedim. Bay Grey diğer kadehleri doldurmak için ayağa kalktı. Christian‟a bir bakıĢ attım ve bana bakmak için, baĢı yana eğik halde döndü. “Ne?” diye sordu. “Lütfen bana kızma,” diye fısıldadım. “Sana kızmadım.” Gözlerimi ondan ayırmıyordum. Ġç geçirdi. “Evet, sana kızdım.” Gözlerini yumdu. Gergin bir sesle, “Avucunu karıncalandıracak kadar mıîfc sordum. Kat«, "Siz ikiniz ne fısıldamıyorsunuz?" diyerek araya giri Ben lazanrkun. Christian. Kate'e bu-iĢe-burnunu-sokmaKa-var.ii KakıĢı attı. Kate bile bu bakıĢ karĢısında cesaretini kaybetmiĢ pfc» KarĢılıklı düĢmanlıklarım dağıtmayı umarak, tatlı biri*.. “Georgia yolculuğumdan bahsediyorduk.” dedim. Kate gözlerinde muzip bir ıĢıltıyla gülümsedi. “Cuma akĢamı birlikte bara gittiğinizde Jose nasıldiT Lanet olsun, Kate. Gözlerimi iri iri açtım. Ne yapıyordu‟0 da gözlerini açtı ve Christian'ı kıskandırmaya çalıĢtığını fark «■ tim. Dünyadan haberi yok. Bundan kazasız belasız kurtuldu jj;. sanmıĢtım. “Ġyiydi,” diye mırıldandım. Christian bana doğru eğildi. “Avucum karıncalanacak kadar kızgınım," diye fısıldadı, tte likle Ģimdi." Sesi sakin ve ölümcüldü. “Ah. hayır." Yüzümü buruĢturdum. Grace elinde iki tabakla ve arkasında üzeri tabaklarla dolu la tepsi taĢıyan, sarı saç örgülü hoĢ bir genç bayanla içeri girdi. Kıf. bakıĢları derhal Christian‟ı buldu ve rimelli kirpiklerinin arasate ona bakarken kızardı. Ne? Evin içinde bir yerde telefon çalmaya baĢladı. Bay Grev. "Ġzninizle.” diyerek ayağa kalkıp çıktı. Grace nazik bir sesle. "TeĢekkürler. Gretchen." dedi veodate çıkan Bay Grey'i çatık kaĢlarla izledi. “Tepsiyi konsolun bırak.” Gretchen baĢını eğdi ve Christian‟a kaçamak bir bakı; ^ attıktan sonra çıktı. Demek Grevlerin evinde çalıĢan bir personel vardı ve o çabs® lar, benim müstakbel Hâkimime göz süzüyorlardı. Bu akĢamın d 1-1 kötüye gitmesi gibi bir olasılık var mıydı acaba. Ellerim kucap®' yüzümü buruĢturdum. GRĠNĠN ELLÎ TONU 385 Bay Grey geri döndü. Grace‟e, „Telefon sana hayatım, hastane.** dedi. Grace bana tabağımı uzatırken. “Lütfen herkes baĢlasın "dedi ve çıktı. Yemekler enfes kokuyordu. Kırmızı biber ve arpacık soğanıyla, üzerine maydanoz serpiĢtirilerek fırınlanmıĢ, baharatlı domuz sucuğu ve deniz tarağı. Ve Christian‟ın üzeri örtülü tehditleri. Bayan Küçük Saç Örgüsü nün kaçamak bakıĢları ve külotumun üzerimde olmaması felaketi yüzünden midemin kaynıyor olmasına rağmen, açlıktan ölüyordum, iĢtahımı bu kadar açan Ģeyin, bu öğleden sonranın fiziksel çabası olduğunu fark edince, kıpkırmızı kesildim. Dakikalar sonra. Grace alnında kırıĢıklıklarla içeri girdi. Bay Grey baĢını yana eğdi... Aynı Christian‟m yaptığı gibi. “Her Ģey yolunda mı?" "Bir kızamık vakası daha." dedi Grace. "Ah. hayır." "Evet. Bir çocuk. Bu ay dördüncü vaka. Ġnsanlar çocuklarım aĢıl atsalar." Üzgün bir tavırla baĢını salladı ve gülümsedi. "Çocuklarımızın bunları yaĢamamıĢ olmasına o kadar seviniyorum ki. Suçiçeğinden daha beter bir hastalığa yakalanmadılar. Tannya Ģükür." Otururken oğluna anlayıĢlı bir gülümseme göndererek. 'Zavallı Elliot,* dedi. Elliot lokmasını çiğnerken, kaĢlarını çattı ve oturduğu yerde, huzursuzca kıpırdandı. “Christian ve Mia Ģanslıydılar. Çok hafif atlattılar." Mia kıkırdarken Christian gözlerini devirdi. "Mariners maçına yetiĢtin mi. baba?" Elliot sohbeti baĢka yöne kaydırmaya hevesli görünüyordu. Ordövrler çok lezzetliydi; Elliot. Christian ve Bay Grey beyzbol konuĢurken, dikkatimi yemeğe verdim. Christian ailesiyle sohbet *krkcn sakin ve rahat görünüyordu. Zihnim deli gibi çalıĢıyordu, kınet olası Kate ne tür bir oyun oynuyordu? Christian Ih‟tıi ctz o- Andıracak mıydı acaba? Bu düĢünceyle titredim. Kontratı henüz 3*6 imzalamamıĢtım. Belki de imzalamazsım, Belki dc bana vacağı Georgia'da kalırdım. Gracc kibarca. "Yeni dairenize yerleĢebildiniz mi, hayatıa* diye sordu. Beııı karmaĢık düĢüncelerimden uzaklaĢtıran sorusuna e>. nettar kalarak ona (aĢınmamızı anlattım. Ordövrlerimizin sonuna gelirken, Gretchen çıkageldi ve eli. bombokluğun elli tonunu taĢısa da benim olduğunu göstermek ipi özgürce Christiaıı'ın üzerine koyabilmeyi diledim. Bu ilkdejildı fc masayı toplarken. Christian'a isteyeceğimden daha fazla simi.-. gibiydi. Neyse ki Christian ona aldırmaz görünüyordu, ama ipadeki tanrıça, hiç de hoĢ sayılmayacak Ģekilde ateĢ püskunı>wl-: Kate ve Mia kendilerini coĢkulu bir Paris sohbetine kaptımu&-4 Mia bütün masumiyetiyle, "Ana. Paris'e gittin miT diye scısnl beni kıskanç düĢüncelerimden uyandırdı. “Hayır, ama gitmek isterdim." Masada ABD'den dıĢan adid atmamıĢ tek kiĢinin ben olduğumu biliyordum. Grace. Bay Grey'e gülümseyerek, "Biz halayımızı Paris'te«;- mıĢtık," dedi. Bay Grey de gülümseyerek karĢılık verdi. ġahit olması insanı utandıran bir sahneydi. Birbirlerine Ar- bir sevgi duydukları belli oluyordu ve kısa bir an için, insanın ar.-' babası bir arada büyümesinin nasıl bir Ģey olacağını merak «tıis Mia. "Güzel bir Ģehir,” diye onayladı. “Parislilere rağmen ' S#m karartı bir sesle, “Christian, Ana'yı Paris‟e götürmelisin,"diye Christian yumuĢak bir sesle. “Bence Anastasia Londra'n 10® eder,” dedi. Ah... hatırlıyordu, Elini dizime yerleĢtirdi ve parmaklan to»1 lanmdan yukan kavdı. Bütün bedenim kasılmıĢtı. Hayır, ' (imdi olmaz. Kızardım ve elinden kurtulmak için oturduğum kıpırdandım. Bacağıma sımsıkı yapıĢan eli. beni olduğum J*1* bitlemiĢti. Çauresizlik içinde Ģarabıma uzandım. Küçük Bayan Avrupalı Saç örgüsü, nazlı bakıĢlan. kalçaları ve giriĢ yemeği tabaklarımızla geri geldi. Sanın» GRĠ NĠKELLĠ TONU 3S7 linjrton usulıi biftekti. Neyse ki. her ne kadar Christian'ınkını uza« urken biraz fazla oya lansa da bize tabaklarımızı verip gitti. Ben kınn yemek odasının kapısını kapatıĢını izlerken. Christian bana soran bir bakıĢ attı. Elliot, kızkardeĢine. “Parislilerin nesi varT diye sordu. „Yoksa senin sevimliliğine alıĢamadılar mı?" “Ah. hayır, alıĢamadılar. Ve yanında çalıĢtığım ocu Mösyö Flo- ubert. tahakkümcü zorbanın tekiydi." ġarabımın içine öksürdüm. Christian elini bacağımdan çekerken endiĢeyle. "Anastasia iri misin?‟* diye sordu. Sesi yeniden keyiflenmiĢti. Ah. Tanrıya Ģükıir. Kafamı sallayınca. sırtımı usulca sıvazladı ve elini ancak toparlandığımdan emin olunca çekti. Biftek çok lezzetliydi ve fırınlanmıĢ tatlı patates, havuç, karakavza ve taze fasulyeyle servis edilmiĢti. Christian yemeğin sonraki bamında neĢesini korumayı baĢarınca, daha da lezzetli bir hal aldı. Nedeninin yemeğimi iĢtahla yemem olduğundan ĢüphelenmiĢtim. Sıcak, sevecen ve birbirleriyle kibarca ĢakalaĢan Grevlerin arasında sohbet, kolayca akıp gidiyordu. Limonlu puding eĢliğinde. Mia bizi Paris‟teki maceralarıyla eğlendirirken, bir noktada akıcı bir Fransızcava geçiĢ yapınca, hepimiz ona bakakaldık. O da ĢaĢırarak bize baktı ve Christian eĢit derecede akıcı Fransızcasıyla ne yaptığını izah edince, bir kahkaha krizine girdi. Kahkahası bulaĢıcıydı ve bir «üre sonra hepimiz gülmekten yerlere yatıyorduk. Elliot. Seattle‟ın kuzeyinde çevre dostu bir site olan, son bina Presini anlatmaya koyuldu. Kate‟e baktım. Elliot‟ın her kelimesini Çine çeker gibi dinlerken, gözleri Ģehvet-aĢk arası bir Ģeyle parlıyordu. Henüz hangisi olduğuna karar verebilmiĢ değildim. Elliot ona sırıtınca, aralarında dile dökülmeyen bir vaat aku sanki. Daha •onra, bebeğim, der gibiydi ve seksiydi: acayip seksi, ûnlan izlerken bile kızarıyordum. Ġç geçirerek. Kili Tona baktım. Ona sonsuza dek bakabil dim. Çenesinde sakallar belirlemeye baĢlamıĢtı ve parmakları^ ona dokunmak, sakallarını yüzümde, göğüslerimde... bacaklarımın arasında hissetmek için can atıyordum. DüĢüncelerimin istika®«] daha da kızarmamı neden oldu. Bana baktı ve çenemi tutmak^*, elini kaldırdı. Boğuk bir sesle. "Dudağını ısırma.” dedi. “Bunu ben yapmak istiyorum.“ Grace ve Mia tatlı kadehlerimizi toplayıp mutfağa yönetirken Bav Grey Kate ve Eliot. Washington Eyaletinde güneĢ enerçı? panellerinin faydalarım tartıĢıyorlardı. Sohbetleriyle ilgilenir pfc; görünen Christian. elini bir kez daha dizime koyup parmaklara bacağımdan yukan kaydırdı. Nefesim kesildi vc ilerlemesine man. olmak için bacaklanmı birbirine bastırdım. Pis pis sırıttığını göre« biliyordum. Bana açıkça. “Sana etrafı göstermemi ister misin?* dive sordu Evet demem gerektiğini biliyordum, ama ona güvenmiyordum Ancak ben yanıt veremeden, o çoktan ayağa kalkmıĢ ve elini taas uzatmıĢtı. Elimi avucuna bıraktım ve karanlık, aç bakıĢları kar?; sında kamımın derinliklerindeki bütün kasların gerildiğini hissettim. Bay Gre/e. “Ġminizle," dedim ve Christiamn peĢinde odada:, çıktım. Beni koridordan, Mia ve Grace‟in bulaĢık makinesini doldur inakla meĢgul oldukları mutfağa götürdü. Avrupah Saç Örgü» ortalıkta görünmüyordu. Christian masum bir tavırla, annesine. “Anastasia'ya arb bahçeyi göstereceğim." dedi. Mia yemek salonuna dönerken. Pr Grey bize gülümseyerek el salladı. Kayaların içine gizlenmiĢ ıĢıkların aydınlattığı, gri parked avluya adım attık. Gri taĢ küvetlerin içine fundalar ekilmiĢ- „ • köĢeye Ģık metal bir masa ve sandalyeler yerleĢtirilmiĢti. Chris*1*5 masanın yanından geçip birkaç basamak çıktı ve körfeze ka^ uzanan geniĢ bir çimenliğe çıktık. Ah, Tanrım... çok güzeldi S*1'*“ ufukla göz kırpıyor, serin, parlak mayıs ayı suyun üzerinden, iki teknenin bağlı durduğu rıhtıma doğru ıĢıltılı gümüĢ bir yol çiziyordu. Rıhtımın yanında bir kayıkhane vardı. Ö kadar görülesi, öylesine huzur vericiydi ki. Bir süre ağzım açık, olduğum yerde durdum Christian beni arkasından çekince, topuklarım yumuĢacık çimlere gömüldü. PeĢinde tökezleyerek, "Lütfen, dur." dedim. Durdu ve anlaĢılmaz bir ifadeyle bana baktı. ■Topuklarım. Ayakkabılarımı çıkarmam gerek.” "Zahmet etme.” dedi ve beni kucaklayıp omzuna attı. ġoka uğrayarak küçük bir çığlık atınca, popoma can yakan bir Ģaplak indirdi "Sesini yükseltme.” diye homurdandı. Ah. hayır... Bu hiç iyi değil. Bilinçaltı mm dizleri titriyordu. Christian bir Ģeye kızmıĢtı. Jose de olabilirdi, Georgia da. külotsuz olmam da. dudağımı ısırmam da. Tannm. Onu delirtmek ne kolajdı. Soluk soluğa, “Nereye gidiyoruz?” dedim. Sertçe. “Kayıkhaneye.” dedi. BaĢ aĢağı sarktığım için kalçalarına sıkıca tutundum. Çimlerin üstünde, uzun ve kararlı adımlarla ilerledi. Omzunda zıplarken, nefes nefese, “Neden?* diye sordum. "Seninle yalnız kalmalıyım.” “Ne için?‟ "Çünkü seni önce pataklayacak, sonra da becereceğim." "Neden?* diye sızlandım. "Nedenini biliyorsun," diye tısladı. Nefes nefese. “Senin anı yaĢayan bir adam olduğunu sanıyordum,” diye yalvardım. "Anastasia. güven bana, Ģu anda am yaĢıyorum. Ah, lanet olsun. BÖLÜM YĠRMĠ Christian kayıkhanenin ahĢap kapısından içeri daldı ve birkaç Ģalter kaldırmak için duraksadı. Keskin beyaz ıĢık geni* ah $ap binan doldurmadan Önce, floresan lambalar titreĢip vızlayarak canlandılar. Tepetaklak dururken, karanlık suyun üstünde süzük nhtımda gösteriĢli bir tekne olduğunu görebiliyordum, ama bea: ahĢap merdivenlerden yukarıdaki odaya taĢı madan önce, sadece kısa bir süre bakabildim. Kapı eĢiğinde durdu ve bir Ģalteri daha kaldırdı. Bu defefc daha yumuĢak ve daha loĢ bir halojen lambaydı ve eğimli tavan: olan bir çatı odasındaydık. New England deııiz temasıyla deke« edilmiĢti. Arada kırmızı dokunuĢların da göze çarptığı, lacivertlen* kremler. Fazla eĢya yoktu. Tek görebildiğim iki kanepeden ibanrtti Christian beni ahĢap zemine, ayaklarımın üstüne bıraktı. Etrafımı inceleyecek vaktim olmadı; gözlerimi ondan alamıyorduk BüyülenmiĢtin)... Onu nadir rastlanan tehlikeli bir yırtın hama: izler gibi izliyor, darbesini indirmesini bekliyordum. Kesik kesik soluyordu, ama beni çimlerin üstünden üst kata kadar taĢımdı Gri gözleri ölke, ihtiyaç ve saf. katıksız Ģehvetle alev alev yanıyori* Lanet olsun. Sadece bakıĢıyla bile anında tutuĢabilirim Yalvanr gibi. "Lütfen bana vurma,” diye fısıldadım. Aim kırıĢtı, irileĢen gözlerini kırpıĢtırdı. “Bana vurmanı istemiyorum. Burada ve Ģimdi değil- Lütfr® vurma" GRĠNĠN ELU TONU 391 Ağzı ĢaĢkınlıktan açık kalmıĢtı ve cesaretin ötesine geçerek rtkingen bir tavırla eliıni uzatıp parmaklarımı yanağında, favorisinde dolaĢtırdım. YumuĢak ve diken diken arası, tuhaf bir karıĢımdı. Gözlerini usulca kapatıp yüzünü dokunuĢuma yasladı ve nefesi gırtlağında takılıp kaldı. Diğer elimi uzatıp parmaklarımı «açlarının arasından geçirdim. Saçlarına bayılıyordum. YumuĢacık inlemesi zar zor duyulacak cinstendi ve gözlerini açtığında, bakıĢı, ne yaptığımı anlamaz gibi, temkinliydi. Bedenim onunkine yaslanacak Ģekilde öne çıktım, saçlarından yavaĢça çekerek ağzını ağzıma yaklaĢtırdım ve onu. dilimi dudaklarının arasından ağzının içine iterek öptüm. Ġnledi, kollarını bedenime sararak beni kendine çekti. Elleri saçlanmın arasına kaydı ve öpüĢüme, sert ve sahiplenici bir tavırla karĢılık verdi. Dili dilime dolandı; birbirlerini âdeta tüketir gibiydiler. Tadı ilahiydi. Aniden geri çekilince, kesik nefeslerimiz birbirine kanĢtı. Ellerim kollarına kayarken, gözlerini gözlerime sabitledi. Kafası karıĢmıĢ gibi, “Bana ne yapıyorsun?” diye fısıldadı. “Seni öpüyorum.” "Hayır dedin.” “Ne?" Neye hayır dedim? “Yemek masasında. Bacaklarınla.” Ah, dernek bütün mesele bu. “Ama anne ve babanın sofrasındaydık." Tamamen ĢaĢkın halde, gözlerine baktım. “Bana daha önce hiç kimse hayır demedi. Ve bu... çok ateĢli...“ Hayret ve Ģehvetle dolu gözleri irileĢmiĢti. BaĢ döndürücü bir karıĢımdı. Ġçgüdüsel olarak yutkundum. Elleri popomdan aĢağı kaydı v* beni sertçe kendine, ereksiyonuna bastırdı. Ah, Tanrım... "Hayır dediğim için kızdın ve tahrik oldun, öyle miT diye sofken. hayret içindeydim. "Bana Georgia‟dan hiç bahsetmediğin için kızdım. Seni sarhoĢun baĢtan çıkarmaya çalıĢan ve kusarken bir yabancıyla yalnız bırakan ;ı adamla içki içmeye gitmene kızdım. Bunu ne tür V, arkadaĢ yapar ki? Ve bacaklarını kapatman beni hem öfkelendi*, hem de tahrik etti.” Gözleri tehlikeli bir ıĢıkla parlarken, elbise*.- eteğini usulca yukarı kaydırıyordu. "Seni istiyorum, seni hemen Ģimdi istiyorum ve seni tokatl*. mama izim vermeyeceksen -ki bunu hak ediyorsun- seni Ģu aafc bu kanepenin üstünde, senin değil, kendi zevkim için çabucak t*, cereceğim.” Elbisem artık çıplak popomu örtmüyordu bile. Christian dıyi» cinsel organımı kavradı ve parmaklarından biri yavaĢça içime kayi Belimi sardığı diğer koluyla beni olduğum yere sabitlemiĢti. Ġnlememi bastırdım. Saldırgan bir fısıltıyla, “Bu benim," diye fısıldadı. “Hepsi benc Anlıyor musun?‟ Parmağını içeri dıĢarı kaydırırken tepkimi olçnxi için, yanan gözleriyle bana bakıyordu. “Evet, senin.” Sıcak ve ağır arzum, kan dolaĢımımla çağlarla ve... sinir uçlarımdan nefesime kadar her Ģeyimi etkilerken inlecb Kalbim göğsümden fırlamaya çalıĢarak gümbürderken, kulaklara pompalanan kanla zonkluyordu. Birden, aynı anda birden fazla Ģey yaparak harekete ptfi: parmaklarım geri çekerek beni arzuyla baĢ baĢa bıraktı, fern-* anm indirdi ve beni kendisi yukarıda kalacak Ģekilde kanepen» üstüne itti. Dizerinin üstünde doğrulup bacaklarımı daha fazla açm*. rl zorlarken, sıkılı diĢlerinin arasından, “Eller baĢının üstüne. emretti re ceketinin iç cebine uzandı. Folyo paketi çıkardı veceketö üzerinden sıyınp yere atmadan önce, karanlık bir ifadeyle bafi* baktı. Prezervatifi göz alıcı erkekliğinin üzerine kaydırdı. Ellerimi baĢımın üstüne koyarken, bunun ona dokunma®*-- için olduğunu biliyordum. Fena halde tahrik olmuĢtum. Kalçalafl®® onunla buluĢmak için -onu böyle, sert ve haĢin, içimde isteye«**' Ģimdiden havalandığını hissedebiliyordum. Ah... Ģu beklentiSıkılı diĢlerinin arasından, “Çok fazla vaktimiz yok. Çabuk ve sadece benim için olacak. Senin için değil. Anlıyor musun? Sakın boĢalma, yoksa sana Ģaplak atarım,” dedi. Tanrı aĢkına... Nasıl durabilirim ki? Tek bir itiĢle, tamamen içimdeydi. Gırtlağımdan yükselen bir sesle inledim vc bana rahip olucunun verdiği doluluk hlssûıin zekine vardım. Ellerini, baĢımın üzerine, benimkilerin üstüne yerleĢtirdi Dirsekleriyle kollarımı açık ve aĢağıda tutmamı sağlıyor, bacakla- nvla beni kanepeye çiviliyordu. Tutsak alınmıĢtım. Her yerdeydi hâkimiyeti ele geçirmiĢti, beni neredeyse boğuyordu. Ama bu aynı zamanda muhteĢem bir histi. Bu benim gücumdü: ona bunu ben yapvordum ve bu, haz ve zafer dolu bir histi. Ġçimde hızla ve hiddetle hareket ediyordu; kulağımın dibinde sertçe soluyordu ve bedenim ctnfmdû âdeta eriyerek tepki verdi. BoĢalmamahĢdım. Hayır. Ama kumrsuz bir eĢ olarak, kendini her itiĢine karĢılık veriyordum Ve birden, biraz fazla çabuk, içime son bir kez girdi ve diĢlenilir, arasından soluyarak boĢalırken hareketsizleĢti. Bir an için gev Ģedi ve muhteĢem ağırlığının tamamını üzerimde hissettim. Onu bırakmaya hazır değildim, bedenim rahatlamak için kıvranıyordu ama çok ağırdı ve o anda onu üzerimden itemezdim. Birdenbire kendini geri çekerek beni daha fazlasının özlemi ve açlığıyla baĢ taĢa bıraktı. Gözlerini gözlerime sabitledi. “Sakın kendine dokunma. Tatmin olmamam istiyorum. Benimle konuĢmayarak, bana ait olanı bana çok görerek yaptığın bu." Gözler. )'*rüden öfkeyle yanmaya baĢlamıĢtı. Nefes nefese, baĢımı salladım Ayağa kalktı, prezervatifi çıkardı ve ucuna düğüm atarak pantolon cebine koydu. Hâlâ delice olan r*fesimle ona baktım ve biraz olsun rahatlama arzusuyla, istem bacaklarımı birbirine bastırdım. Christian fermuannı kapattı v* ceketini yerden almak üzere eğilirken elini saçlarının arasında &Ğrdı. BakıĢları beni yeniden bulduğunda, ifadesi daha yumuĢaktı “Eve dönsek iyi olur.” SersemlemiĢ halde, sarsak hareketlerle doğruldum. 394 “Al. bunu giyebilirsin.” Ġç cebinden külotumu çıkardı. ÇamaĢırımı ondan alırken ant. m adı m. ama için için biliyordum ki bir ceza düzülmesine karĢıt külot konusunda bir zafer kazanmıĢtım. Ġçimdeki tanrıça, yuzuafe tatmin olmuĢ bir gülümsemeyle, hemfikir olduğunu gösterme}. i&? gibi kafasını sallıyordu. Ġstemek zorunda kalmadın. Mia alt kattan. “Christian!” diye seslendi. Christian döndü ve bana kaĢlarını kaldırdı. "Tam zamanındı Tanrım. Mia gerçekten sinir bozucu olabiliyor.” Ona yüzümü buruĢturarak telaĢla külotumu ait oldugru kaydırdım ve azönce*becerildim halimle, takınabildiğim en savp: ifadesi takınarak ayağa kalktım. Aceleyle, az-önce becerildim saçlarımı düzeltmeye koyuldum. Christian. "Yukarıdayız, Mia,” diye seslendi. YumuĢak bir sesle. “Pekâlâ. Bayan Steele. kendimi daha iyi hissediyorum, ama ss Ģaplaklama isteğim henüz geçmedi.” dedi. “Bunu hak ettiğime inanmıyorum. Bay Grey. hele kıĢkırtılma mıĢ saldırınıza tahammül ettikten sonra.” “KıĢkırtılmamıĢ mı? Beni öptün." ĠncinmiĢ görünmek kinbc yük çaba harcıyordu. Dudaklarımı büzdüm. “En iyi savunma biçimi olarak gel*# nlmiĢ bir saldırıydı." “Neye karĢı savunma?‟ “Size ve kaĢınan avucunuza.” BaĢını yana eğdi ve Mia koĢarak merdivenleri çıkarken gülümsedi. “Ama tahammül edilebilirdi, değil mi?" diye sordu Kızardım. “Güçlükle," diye fısıldadım, ama sırıtmama olamıyordum. “Ah, demek buradasınız." Mia gülümseyerek karĢımıza <vi> “Anastasia‟ya etrafı gösteriyordum.” Christian gri £ezfcr> yoğun bir bakıĢla, bana elini uzattı. Avcuna yerleĢtirdiğim elimi usulca sıktı. GRÎNIN ELLÎ TONU “Kate ve Elliot gitmek üzereler. O ikisine inanabiliyor musunuz0 Birbirlerine dokunmadan duramıyorlar." Mia tiksinmiĢ gibi yaptı v0 bir Christian‟a bir bana baktı. “Siz burada ne yapıyordunuz? Tannm. fazla açık sözlüydü. Kıpkırmızı oldum. Christian hiç sektirmeden, kusursuz bir poker suratıyla. 'Anastasia'ya kürek kupalarım gösteriyordum." dedi. “Haydi, gidip Kate ve Elliot‟a güle güle diyelim." Kürek kupası m t? Beni usulca önüne çekti ve Mia gitmek üzere arkasını dönünce popoma vurdu. ġaĢırarak iç geçirdim. Kulağıma sokularak. “Bunu yine yapacağım. Anastasia ve çok yakında." diye tehdit etti ve sonra beni kollarının arasına çekip sırtımı göğsüne bastırarak saçlarımı öptü. Eve girdiğimizde. Kate ve Eliot. Grace ve Bay Greyle vedalaĢmaktaydılar. Kate bana sıkı sıkı sarıldı. 0 bana sarılırken kulağına usulca. “Christiana ters davranman konusunda konuĢmamız gerek.” diye tısladım. “Gerçekten nasıl biri olduğunu görebilmen için, böyle yapılması gerek. Dikkatli ol, Ana. Fazla kontrole*« bir tip." diye fısıldadı. "Sonra görüĢürüz." Ona içimden, GERÇEKTEN NASIL BĠRĠ OLDUĞUNU BEN BĠLĠYORUM! SEN BĠLMĠYORSUN, diye haykırdım. Katein dav. ranıĢlannın çıkıĢ noktasının iyi olduğunu biliyordum, ama bazen sınırlan aĢıyordu ve Ģu anda iĢi komĢu eyalete varacak kadar ilen dürmüĢtü. Ona yüzümü buruĢturdum, karĢılığında bana dil çıktfdı ve beni istem dıĢı gülümsetti. ĠĢveli Kate yepyeni bir Ģeydi: Elliot etkisi olsa gerekti. Onlara kapıdan el salladık ve Christian tana döndü. “Biz de gitmeliyiz, yann mülakatlann var." dedi. VedalaĢırken Mia beni sevgiyle kucakladı. "Birini bulacağını hiç sanmıyorduk!" deyiverdi. Kızardım ve Christian gözlerini bir kez daha devirdi. Dudakla- r>Bai büzdüm. Neden ben yapamazken o bunu yapabiliyordu? Ben de ona gözlerimi devirmek istedim, ama buna cüret edern*^- hele kayıkhanedeki tehdidinin üstüne. “Ana. tatlım, kendine iyi bak." dedi Grace kibarca. Christian, geriye kalan Grevlerden gördüğüm cömert i!g&- utanarak ya da bunalarak elimi tuttu ve beni yanma çekti. “Onu aĢın Ģefkatle korkutup kaçırmayalım ya da Ģımartny. yalım." diye homurdandı. Oğlunu anlayıĢlı bir tavırla azarlarken. Grace‟in gözlen cca beslediği sevgi ve Ģefkatle parlıyordu: “Christian, dalga geça*i bırak." Nedense ben dalga geçtiğini düĢünmüyordum. Aralanndıb iletiĢimi kendimi ele vermeden izliyordum. Grace‟in Christigû koĢulsuz anne sevgisi beslediği belliydi. Christian eğildi ve gerp: bir tavırla annesini öptü. “Anne." derken sesinde üzeri örtülü bir Ģey vardı sanki. Hurra', olabilir miydi? “Bay Grey, hoĢça kalın ve teĢekkürler.“ Ona elimi uzattım acı Bay Grey de beni kucakladı! “Lütfen bana Carrick de. Seni yakın zamanda yine gör»*' umuyorum, Ana.” VedalaĢma fasb sona erince, Christian beni TaylorinbekW* arabaya götürdü. Bunca zamandır bizi mi bekliyor? Taylor kap:- açtı: Audi‟nin arka koltuğuna yerleĢtim. Omuzlarımdaki gerginliğin kısmen azaldığım hissettim. Tanni ne gündü ama. Fiziksel ve duygusal anlamda bitkin düĢmvif ûs Christian. Taylor‟la kısa bir konuĢmanın ardından, arabaya bit? yanıma oturdu. Yüzünü bana çevirdi. “GörünüĢe bakılırsa ailem de senden hoĢlanıyor,“ diye mın№°® Ailem de mi? Nasıl olup da davet aldığıma dair can ak*1 'v davetsiz düĢünce bir kez daha su yüzüne çıkmıĢtı. Taylor ara^' çalıĢtırdı ve araç yolundaki ıĢık çemberinden yolun karanbP5* yöneldi. Christiaria baktım. O da bana bakıyordu. Sakin bir sesle. “Ne?” diye sordu. 397 Anlık bir tereddüt yaĢadım. Hayır, ona söyleyecektim. Sürekli olarak onunla konuĢmamamdan yakmıyordu. **Bence beni ailenle tanıĢtırmaya getirmek konusunda kendim tuzağa duĢmuĢ gibi hissettin." Sesim yumuĢak ve tereddütlüydü. 'Elliot. Kate‟i davet etmeseydi sen beni asla çağırmazdın." Karanlıkta vuzunû göremiyordum, ama bana bakarken baĢını yana yatırdı. “Anastasia, ailemle tanıĢmandan çok mutluyum. Neden kendinden hu kadar Ģüphe duyuyorsun? Bu halin beni hep ĢaĢırtıyor. Sen çok güçlü, kendine yeten bir genç kadınsın, ama kendine dair çok olumsuz düĢüncelere sahipsin. Onlarla tanıĢmanı istemesev- di m. burada olmazdın. Orada geçirdigin saman boyunca hop böyle rai hissettin?" Ah! Beni orada istemiĢti; iĢte bu ilginç bir haberdi. Beni yanıtlarken. gerçeği saklıyor olması durumunda olacağı kadar rahatsız görünmüyordu. Orada olmamdan samimi bir hoĢnutluk duyar gibiydi... Damarlarıma sıcacık bir ıĢık yayıldı. Kafasını sallarken elime uzandı. Taylor‟dan tarafa gergin bir bakıĢ attım. “Taylor için endiĢelenme. KonuĢ benimle." Omuz silktim. "Evet. Böyle düĢündüm. Ve bir Ģey daha var. Georgia‟dan bahsetmemin tek nedeni Kate‟in Barbados‟tan bahsetmeliydi. Henüz karanmı vermedim.” “Gidip anneni görmek istiyor musun** "Evet." Bana içsel bir mücadele yaĢıyormuĢ gibi, tuhaf bir ifadeyle takıyordu. Bir süre sonra. “Ben de gelebilir miyim?* diye sordu. Ne! “Hmm... Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum." "Neden?" “Olup bitenleri enine boyuna düĢünmek için... bütün bu olan- krdan... bu yoğunluktan biraz uzaklaĢmayı umuyordum." Hana dik dik baktı. “Fazla mı yoğunum?' Bir kahkaha patlattım. „Hafif bir ifade Ģekli." Geçip giden sokak lambalarının ıĢığında, dudaklarının yu^ doğru kıvrıldığını gönlüm. “Yoksa bana gülüyor musunuz. Bayan Steel?'‟ “Buna cüret etmem. Bay Grev.” Yapay bir ciddiyetle ediverdi m. “Bence ediyorsun ve bence bana sık sık gülüyorsun." “Bayağı komiksin.” “Komik mi?” “Ah. evet.** g•##[ "Tuhaf komik mi? Komik komik mi?” “Ah. birinden bolca ve diğerinden de bir miktar." “Hangisi daha fazlaT “Bunu çözmeyi sana bırakıyorum.” Alaycı bir sesle. “Senin yakmındayken herhangi bir ^uçabileceğimden emin değilim. Anastasia." dedi, ama sonra sakin te sesle devam etti. "Georgia‟da düĢünmen gereken ne?r “Biz,” diye fısıldadım. Bana duygusuz bir yüzle baktı. „Deneyeceğini söylemiĢtin." diye mırıldandı. “Biliyorum." “Tereddütlerin mi varT “Belki de.” Rahatsız olmuĢ gibi kıpırdandı. “Neden?" ismet olsun. Bu nasıl olup da yoğun ve anlamlı bir konu;^' dönüĢmüĢtü? Hazırlanmadığım bir sınav gibi, karĢıma çıkı«1®*' Ne demeliydim? Çünkü sanıyorum seni seviyorum ve sen beni v* bir oyuncak olarak görüyorsun. Çünkü sana dokunamıyor® ^ irkilmenden ya da elimi çekmemi söylemenden ya da daha 399 beni dövmende*» korktuğum için sana Ģefkat gösteremiyorum. Ne diyebilirdim ki? Bir süre pencereden dıĢarı baktım. Araba köprünün üstünden ters yönde ilerliyordu. Ġkimiz de gömüldüğümüz karanlıkta, düĢünce ve duygularımızı maskeliyorduk, ama bunun için geceye ihtiyacımız yoktu. “Neden. Anastasia?‟* Christian b.r cevap almak için bastırdı Omuz silktim: köĢeye kısılmıĢtım. Onu kaybetmek istemiyordum. Bütün taleplerine, kontrol ihtiyacına, ürkütücü eylemlerini1 rağmen kendimi hiç Ģimdiki kadar hayat dolu hissetmemiĢtim. Bu rada yanında olmak bile bir heyecandı. Öylesine ne yapacağı belli olmayan, seksi, zeki ve komik bir erkekti ki. Ama o ruh halleri... Ah. bir de canımı yakmak istemesi. Çekincelerimi düĢüneceğini söylemiĢti, anın beni yine de korkutuyordu. Gözlerimi yumdum. Ne diyebilirdim? Ġçin için, daha fazla, biraz daha fazla Ģefkat, biraz daha oyunbaz Christian istiyordum. Ve daha fazla sevgi. Elimi sıktı. "KonuĢ benimle. Anastasia. Seni kaybetmek istemiyorum. Geçtiğimiz hafta...” Köprünün ucuna yaklaĢıyorduk ve yol bir kez daha sokak lambalarının neon ıĢığıyla yıkanırken. Christian‟ın yıizü bir aydınlıkta, bir karanlıkta kalıyordu. O kadar yerinde bir mecazdı ki bu. Bir zamanlar romantik bir kahraman, cesur, parıldayan beyaz atlı Ģövalye da kendi ifadesiyle karanlık bir Ģövalye- sandığım bu adam bir kahraman değildi; ciddi, derin duygusal pürüzleri olan biradandı ve beni de karanlığa çekiyordu. Onu :Ģığa yönlendirebilir miydim? "Hâlâ daha fazlasını istiyorum.” diye fısıldadım. "Biliyorum,” dedi. “Deneyeceğim” Gözlerimi kırpıĢtırdım; elimi bırakıp çenemi kamdı ve tutsak ahnını$ dudağımı serbest bıraktı. “Senin için, Anastasia, deneyeceğim." Samimiyet yayıyordu. Ve beklediğim iĢaret buydu. Emniyet kemerimi çözdüm, uzanıp kucağma tırmanarak onu büsbütün ĢaĢırttım. Kollarımı baĢının etrafına sararak onu uzun uzun, hararetle öptüm ve bir nanosa&v içinde o da karĢılık vermeye baĢladı. “Bu gece benimle kal,” dedi nefes nefese. “Gidersen, seni bv- hafta göremeyeceğim. Lütfen.“ “Evet.” diyebildim. MVe ben de deneyeceğim. Kontratını ıhlayacağı m.” Bu. anın coĢkusuyla aldığım bir karardı. Bana baktı. “Georgia‟dan sonra imzala. DüĢün. Ġyice düĢün, bebeğim.' “DüĢüneceğim." Bir ya da iki mil boyunca sessiz oturduk Christian onaylamayan bir sesle, saçlarımın arasından. “Kemerini takmalısın.” diye fısıldadı, ama beni kucağından kaldımü için herhangi bir hamle yapmadı. Yüzümü ona gömdüm. BaĢımı boynuna yasladım ve gözlere kapalı, burnum boynunda, seksi Christian ve baharatlı misk kokulu vücut Ģampuanı kokusunu içime çektim. Aklımın havai* âlemine süzülmesine ve beni sevdiğini hayal etmesine izin verde. Ah. o kadar gerçekti ki; neredeyse elle tutulabilirdi. Ve kâû v» pis bilinçaltımm küçücük parçası, kendinin dıĢına çıkarak UEL: etme cüretini gösterdi. Beni kollarının arasında sıkı sıkı tutarktt göğsüne dokunmamaya. kollarının arasına kıvrılmakla yetinme?* dikkat ediyordum. Ġmkânsız gündüz düĢümden biraz erken koparıldım Christian. “Eve geldik,” diye mırıldandı. Bu, öylesine us- veren, potansiyel dolu bir cümleydi ki. Christianla bir ev. Gerçi evi bir yuvadan çok bir sanat risine benziyordu. Taylor bize kapıyı açtı. Sohbetimize kulak misafiri olacak & safede olduğunun bilinciyle, ona utangaç bir tavırla teĢekkür etr* ama nazik gülümsemesi güven telkin ediyor ve duygularını miyordu. Arabadan çıkınca. Christian beni eleĢtirir gibi sürdü A hayır... ġimdi ne yapmıĢtım? Kendininkini üzerinden çıkanp omuzlanma yerleĢtirir*^ “Neden bir ceketin yok?‟ diye sordu. GRĠSĠN ELL» TONU 401 Derin bir rahatlamayla doldum. Esneyerek, uykulu bir sesle, “Yeni arabamda.*‟ dedim. Bana anttı. "Yorgun musunuz. Bayan Steele?" “Evet. Bay Grev." Alaycı süzüĢü altında sıkıldığımı hissettim. Yine de bir izahın gerekli olduğunu düĢünüyordum. “Bugün mümkün olabileceğini sanmadığım Ģekillerde hükmedildim." Elimi tutup beni binaya doğru çekerken. “Pekala, gerçekten Ģanssızsan sana biraz daha hükmedebilirim." dedi. Ah lûMt olsun... Yine mi? Asansörde ona baktım. Onunla uyumamı isteyeceğini sanmıĢtım, ama neden sonra, her ne kadar benimle birkaç kez uyumuĢ olsa da, kimseyle uyumadığını hatırladım. KaĢlarımı çatmamla gözlerinin kararması bir oldu. Uzandı, çenemi tuttu ve dilimi diĢlerimin arasından kurtardı. “Bir gün seni bu asansörde becereceğim. Anastasia. ama Ģu anda yorgunsun ve sanının yatsak iyi olacak." Eğildi, diĢlerini alt dudağımın üstüne kapatıp hafifçe çekti, içim özlemle çekilirken, nefesim kesildi ve âdeta eridim. DiĢlerimi üst dudağına kapatıp onunla oynayarak karĢılık verdim, inledi. Asansör kapısı açılınca elimi tuttu, beni hole çıkardı, çift kanatlı kapılardan geçirip hole soktu. “içecek bir Ģeye ihtiyacın var mı?" “Hayır.” “Ġyi. O zaman yatağa gidelim." KaĢlarımı kaldırdım. “Yoksa sade, eski usul vanilyayla mı yeGeçeksin?" BaĢını yana eğdi. „„Vanilyada sade ya da eskilikten bahsedil?Çok ilgi uyandıran bir esanstır." diye soludu. “Ne zamandan heri?' "Geçen cumartesiden beri. Neden? Yoksa daha egzotik bir Ģev 011 umuyordun?‟ Ġçimdeki tanrıça kafasını korkuluğun üstünden uzattı. “Ah. hayır. Bugünlük yeterince egzotiklik gördüm." Ġçi^ tanrıça, hayal kırıklığını saklamayı baĢaramayarak dudaklar,, büzdü. "Emin misin? Burada bütün zevklere hizmet ediyoruz. En a otuz bir esansımız var.'* Bana Ģehvetli bir gülümsemeyle bakjyvr. Kuru bir sesle. “Fark ettim," dedim. BaĢını salladı. "Haydi. Bayan Steele. Yarın sizin için bir giin. Yatağa ne kadar çabuk girerseniz o kadar çabuk becerfe ve o kadar çabuk uyursunuz.” "Bay Grey, siz doğuĢtan romantiksiniz." "Bayan Steele. siz de ukalasınız. Bu yönünüzü bir Ģekilde ta- tırmam gerekebilir. Gel." Beni koridordan yatak odasına götür:; ve kapıyı ayağıyla itip kapattı. "Eller havaya," diye emretti. Ġtaat ettim ve elbisemi etek ucundan tutup pürüzsüzce ve h£ı baĢımdan yu kan çekerek, nefesimi kesen tek bir hareketle ve fe sihirbaz edasıyla çıkardı. Oyunbaz bir tavırla, „Ta-da!" dedi. Kıkırdadım ve kibarca alkıĢladım. Zarafetle eğilirken smtnvrd; Böyle olduğu zaman ona nasıl karĢı koyabilirdim ki? Elbiseni fonyerin yanındaki sandalyenin üstüne bıraktı. “Sıradaki numaranız?‟ diye takıldım. “Ah. sevgili Bayan Steele. Yatağıma girin.” diye homurdtt* “orada göstereyim.” Cilveli bir tavırla, “Sizce bir kez olsun elde edilmesi zor kai- oynamalı mıyım?” diye sordum. ġaĢkınlıktan iri iri açılan gözlerinde bir heyecan parıltısı Alaya bir sesle, “Pekâlâ... Kapı kapalı. Benden kaçabileceği emin değilim " dedi. “Sanırım bu iĢ bitmiĢtir.” "Ama ben iyi bir pazarlıkçıyımdır.‟‟ fldHĠMELĠÎTONU 403 “Ben de öyle." Hana baktı, ama bunu yaparken yozunun ifadesi de^ġti. kafası kanĢmıĢ gibi bakarken odanın atmosferi bir anda gerildi. “DüzüĢmek istemiyor musun?" diye sordu. “Hayır." diye soludum. “Ah." KaĢlarını çattı. Pekâlâ, iĢte baĢlıyoruz... Derin bir nefes. “Benimle seviĢmeni istiyorum." Durdu ve bana boĢ gözerle baktı, ifadesi kararmıĢtı. Ah. Lanet olsun, hiç »yi görünmüyordu. Bilinçaltını. Ona bir dakika ter. diye çıkıĢtı. “Ana. ben..." Ellerini saçlarının arasından geçirdi. Ġki elini birden. Tannm. Gerçekten afallamıĢtı. “Ben seviĢtiğimizi sanıyordum." dedi sonunda. “Sana dokunmak istiyorum." Yüzünde anlık bir korkuyla istem dıĢı hareket ederek bir adım uzaklaĢtı, ama korkusunu hemen dizginledi. “Lütfen" diye fısıldadım. Kendini topladı. “Ah, hayır. Bayan Steele bu akĢam benden yeterince ödün kopardınız. Ve hayır diyorum." "Hayır mı?" "Hayır." Ah, buna itiraz edemem, değil mi? Beni dikkatle süzerek. “Bak. yorgunsun. Ben de öyle. Yatağa Edelim" dedi. "Yani dokunmak senin için sert bir sınır?" "Evet, bu zaten bildiğin bir Ģeydi." “Lütfen bana nedenini söyle." Kızgm bir sesle. *„Ah. Anastasia. lütfen. ġimdilik kapat bu ko* diye mırıldandı. “Benim için önemli." Ellerini bir kez daha saçlarının arasından geçirirken. afo. içinde bir küfür geveledi. Topuklarının üstünde dönüp Ģifo^ yürüdü, bir tiĢört çıkardı ve bana attı. ġaĢkınlık içinde yakaladı “ġunu üzerine geçir ve uyu." diye çıkıĢırken sinirliydi. KaĢlarımı çattım, ama suyuna gitmeye karar verdim. Ark^. döndüm, sutyenimi çıkarıp, çıplaklığımı örtmek için, tiĢörtü digince çabuk üzerime geçirdim. Külotumu çıkarmadım; akĢa^ büyük kısmında üstümde değildi. “Banyoya ihtiyacım var.” Sesim bir fısıltıydı. ġaĢırarak, kaĢlarını çattı. “ġimdi izin ister mi oldun?" “ġey... hayır." “Anastasia. Banyonun yerini biliyorsun. Bugün, tuhaf anh* mamızın bu noktasında, banyoyu kullanmak için iznime ihtiyaca yok." Sıkıntısını gizleyemivordu. Gömleğini üzerinden çıkarırken banyoya kaçtım. AĢın büyük aynada kendime baktım ve hâlâ aynı görimûy:: olmama ĢaĢırdım. Bugün yaptığım onca Ģeyden sonra, aynı sıradan kız bana bakıyordu. Bilinçaltını, Ne bekliyordun ki, diye Boynuzlarının ve küçük sivri bir kuyruğunun çıkmasını mı! IV« halt ettiğini sanıyorsun? Dokunmak onun sert sınırı Çek eri» seni salak. KoĢmadan önce yürümesi gerek. Bilinçaltını öfMirc- ve kızınca Medusa‟ya benzemiĢti. Saçlan uçuĢuyordu, ellen 8- vard Munch‟ın Çıg/t/t'mdaki gibi yüzünü sıkıca kavramıĢtı, ûb- görmezden geldim, ama kutusuna dönmemekte direniyordu. 0'- delirtiyorsun, bütün söylediklerini, ödünlerini bir düĢün. Yanana®5 yüzümü buruĢturarak baktım. Ona Ģefkat gösterebilmeliydim Be* o zaman o da karĢılığını verirdi. Pes ederek iç geçirdim ve Christian‟ın diĢ fırçasını aldım. B&& çaltım elbette haklıydı. Ona acele ettiriyordum. Hazır değildi ^ de öyle. Tuhaf anlaĢmamızın tahterevallisinde, sallanan veb-' yana bir bu yana yatan iki farkh ucunda dengedeydik. Ġkiminv ortaya biraz yaklaĢmamız gerekiyordu. Bunu yapmaya çabal^1” m fljmiaten binilin düĢmeyeceğini umuyordum. Hor Ģey o kadar hızlıydı ki. Belki biraz mesafeye ihtiyacım vardı. Gcorgia hor zamankinden çekici görünüyordu. DiĢlerimi fırçalamaya baĢlarken, kapıp tıklattı. Ağız dolusu diĢ macunun arasından. ■„Gel." diye seslendim. Christian kalçalarından düĢecek gibi duruĢuyla, vücudumdaki bütün hücrelerin ayaklanıp dikkat kesilmesine neden olan pija- malanyla kapı eĢiğinde duruyordu. Göğsü çıplaktı, susuzluktan deliye dönmüĢüm, o ise berrak, serin dağ kaynak suvuvmuĢ gibi onu içtim. Bana duygusuz bir ifadeyle baktı, sonra gülerek yanıma geldi. Gözlerimiz, gri ve mavi, aynada buluĢtu. DiĢ fırçasıyla iĢimi bilirdim, bakıĢlanmı bakıĢlanndan bir an ayırmadan durulayıp ona rardim. Fırçayı tek kelime etmeden aldı ve ağzına götürdü. Ona sınttım ve gözleri bir anda keyifle parlamaya baĢladı. "DiĢ fırçamı gönlünce ödünç alabilirsin.“ Sesi alaycıydı. “TeĢekkür ederim, Efendim." Tatlı tatlı gülümsedim ve banyodan çıkıp yatağa yürüdüm. Birkaç dakika sonra o da geldi. Huysuzca. “Biliyor musun, bu gecenin böyle sonuçlanacağını düĢünmemiĢtim," diye mırıldandı. "Sana bana dokunamayacağını söylediğimi düĢünsene." "Anastasia, sana söyledim. Elli ton. Hayata zorlu bir baĢlan- PÇ yaptım, o saçmalıkların kafana dolmasını istemezsin. Neden isteyesin ki? "Çünkü seni daha iyi tanımak istiyorum.” "Beni yeterince iyi tanıyorsun.” "Bunu nasıl söyleyebiliyorsun? Dizlerimin üstünde doğrulup yüzümü ona çevirdim. Gözlerini devirdi, bunalmıĢtı. "Gözlerini deviriyorsun. Bunu son yaptığımda, kendimi dizle- rinde buldum.” “Ah, seni tekrar dizlerime yatırmak isterim." Bir anda ilham geldi. 406 “Anlatırsan yatırırsın." “N eT “Beni duydun." “Benimle pazarlık mı ediyorsun?” Sesinde hayret verici bir inanmazlık vardı. BaĢımı salladım. Evet... Yolu buydu. “Pazarlık yapıyorum." “ĠĢler böyle sürümüyor. Anastasia." 'Tamam. Anlat, ben de gözlerimi deviresim." Güldü ve umursamaz Christiaıı‟ı görür gibi oldum. Uzunca t? süredir görmüyordum. CiddileĢti. “Bilgi almaya her zaman ne kadar hevesli ve isteklisin.' BKS Ģüpheyle baktı. Sonra, zarif hareketlerle yataktan kalktı. "Gitoe." dedi ve odadan çıktı. Bir ürpertiyle sarsılarak kendime sarıldım. Ne yapıyordu? Yoka kötü bir planı mı vardı, ihanet olsun. Ya elinde bir bastonla ya dı tuhaf bir teçhizatla dönerse? lanet olsun, o zaman ne yapacaktık Döndüğünde elinde küçük bir Ģey vardı. Ne olduğunu göremiycf ve meraktan ölüyordum. “Yarınki ilk mülakatın kaçta?*‟ diye sordu. -Ġki." Muzip bir gülümseme ağır ağır bütün >öizünü kapladı. “Ġyi.” Ve gözlerimin önünde birden değiĢti. Daha sert svdi kafalı bir ifadeye bürünmüĢtü. Ve seksi. Bu Hâkim Christiandı “Yataktan kalk. ġurada ayakta dur." Yatağın yanım «atfediyordu. Son hızla kalkıp yere indim. Bana büyük bir dikkat« gözlerinde vaat parıltısıyla bakıyordu. „„Bana güveniyor musua diye sordu. BaĢımı evet der gibi salladım. Elini açtı. Asoıcunda birbirine k*'- siyah bir iplikle bağlı, parlak gümüĢ rengi iki küçük top duroy«& “Bunlar yeni," dedi sevecen bir sesle. Ona soran gözlerle baktım. ÇPĠMN LLLI »UNU 407 "Bunları içine yerleĢtireceğim ve sonra, ceza için değil, hem >enın hem benim zevkim için. sana Ģaplak atacağım.” Durup gözlerimin fal taĢı gibi açılıĢını izledi. “/çime mi?" Nefesim kesilirken, karnımın derinliklerindeki kaslar gerildi. Ġçimdeki tanrıça dansına baĢladı. "Sonra düzüĢeceğiz ve eğer hâlâ uyanık olursan seni, beni Ģekillendiren yıllar hakkında bilgilendireceğim. AnlaĢtık mıT imimi istiyordu! Nefessiz, baĢımı salladım. Nutkum tutulmuĢtu. “Aferin kızıma. Ağzını aç.” Ağzımı mı? “Daha fazla." Usulca, toplan ağzıma yerleĢtirdi. Soğuk, pürüzsüz ĢaĢırtıcı derecede ağır ve metallik bir tattaydılar. Dilim bu yabancı nesneleri keĢfederken, kuru ağzım tükürükle doldu. Christian'ın gözleri gözlerimi terk etmiyordu. Lanet olsun, bu iĢ beni tahrik ediyordu. Kıvrandım. “Kıpırdama, Anastasia." diye uyardı. “Dur.** Toplan ağzımdan çıkardı. YaklaĢtı, yorganı çekip yatağın kenanna oturdu. “Buraya gel." KarĢısında durdum. "ġimdi arkanı dön. eğil ve ayak bileklerini tut." Ona göllerimi kıpıĢtırarak baktım. Ġfadesi kararlıydı. Sesinde üzeri örtülü bir imayla, „Tereddüt etme." diye azarladı toplan ağzına attı. Siktir, bu diĢ fırçasından bile daha seksiydi. Emirlerine der- tal itaat ettim. Tannm, bileklerime değebilir miydim? Kolaylıkla degebildiğimi gördüm. TiĢört sırtımdan yukan kayıp popomu açığa fttanuĢtı. Tannya Ģükür ki külotum üzerimdeydi, ama uzun süre 0Tada kalacağından Ģüpheliydim. Ellerini usulca popoma yerleĢtirdi ve bütün avucuyla, çok yu- ®uĢak bir hareketle okĢadı. Açık gözlerimle, bacaklarımın arasından onun bacakları dıĢında bir Ģey göremiyordum. Külotumu yanı ı^j dınp parmaklarını cinsel organımın üstünden geçirirken gözleriz* sımsıkı yumdum. Bedenim, baĢ döndürücü, vahĢi bir beklenti^ tahrik karıĢımıyla kendini hazırladı. Tek parmağını içime ka>^ ve enfes bir yavaĢlıkla döndürdü. Ah. harika bir histi. inledin Kefesi duraksadı ve hareketi tekrarlarken, iç geçirdiğini duydun Parmaklarını geri çekti ve onları çok yavaĢça içime itti. Ġki eri», topu, sırayla, tek tek. Ah. Tanrını. Ağızlarımızın ortak çalıĢsa; sonucu tanı vücut ılımdaydılar. Tuhaf bir hisli. Ġçime tamaat; girdiklerinde onlan gerçekten hissedemez oldum, ama orada olduklarını biliyordum. Külotumu düzeltti ve Öne eğildi ve dudaklarıyla popoma y. muĢacık bir öpücük kondurdu. “Ayağa kalk." diye emretti ve :itrek hareketlerle ayaklan^ üstünde doğruldum. Ah. ġimdi onlan hissedebiliyordum... bir anlamda. l)eng«ı sağlarken, kalçalanmdan tutup destek verdi. “Ġyi misinT derken sesi sertti. “Evet.** “Dön." Ona doğru döndüm. Tcplar aĢağı çekildi ve istem dıĢı etraflarında kasıldım. "Nasıl bir his?" diye sordu. "DeğiĢik." “DeğiĢik iyi mi. değiĢik kötü müT Kızararak. "DeğiĢik iyi.” diye itiraf ettim. 1yi." Gözlerinde bir keyif ıĢıltısı vardı. "Bir bardak su istiyorum. Gidip getirir misin, lütfen.” Ah. “Ve geri döndüğünde, seni dizime yatıracağım. Bunu dü5& Anastasia." Su mu? Su istiyor, hem de Ģimdi. Neden? Odadan çıkarken, ortalıkta dolaĢmamı neden istediği netlik b&ındı. Yürürken, toplar içime masaj yaparak, aĢağı sarkıyordu, çjc tuhaf bir duyguydu; tamamen nahoĢ olduğu söylenemezdi Kıtta. mutfak dolabından bir bardak almak için uzanınca nefesim halandı ve iç geçirdim. Ah. Tanrım. Bu Ģeylerin bende kalmasını sevebilirdim. Seks ihtiyacı duymama neden oluyorlardı. Geri döndüğümde, Christian beni dikkatle izliyordu. Bardağı elimden alırken, „TeĢekkürler,” dedi. YavaĢça bir yudum aldı ve bardağı komodinin üstüne bıraktı. Onda benim gibi hazır bekleyen folyo bir paket vardı. Ve bunu beklentiyi artırmak için yaptığını hiliyordum. Nabzım hızlanmıĢtı. Parlak gri gözlerini benimkilere çevirdi. "Gel. Yanımda dur. Geçen seferki gibi.” Yanına sokulurken kalbim damarlarımda çağlıyordu ve bu tâa... heyecanlanmıĢtım. Ve tahrik olmuĢ. “Sor." dedi yavaĢça. KaĢlarımı çattım. Ne soracaktım? Biraz daha sert bir sesle. “Sor,” dedi. Ne? Suyun nasıldı mı? Ne istiyor ki? "Sor, Anastasia, bir daha söylemeyeceğim." Ve sözcüklerinde öjiesinebir tehdit gizliydi ki, birden kafama dank etti. Ondan beni japlaklamasmı istememi istiyordu. Lanet olsun. Beklenti dolu gözlerle bana bakarken, bakıĢları P'tikçe soğuyordu. Lanet olsun. “Bana Ģaplak atın, lütfen... Efendim,” diye fısıldadım. Gözlerini kısa bir an kapatıp sözlerimin tadını çıkardı. Elini «attı, sol elimi yakaladı ve beni dizlerinin üstüne çekti. Hemen ^üm, kucağından kayarken beni tutup düzeltti. Eli popomu oklarken yüreğim ağzımdaydı. Kucağında, bedenim yatağa, yanma '^frnacak Ģekilde açılanmıĢtım. Bu defa bacağını bacağımın üstüne a*®adı, ama saçlarımı yüzümden çekip kulağımın arkasına kıs- ĠĢi bitince, saçlarımı ensemde kavrayıp beni olduğum yere „bitlemek için sıkıca tuttu. YavaĢça çekince, baĢım arkaya kaydı. "Seni tokatlarken yüzünü görmek istiyorum. Anastasia.*^. mırıldanırken. popomu usul usul sıvazlıyordu. Elini popomun iki yanağından aĢağı kaydırıp cinsel orga^ bastırdı ve yarattığı his... Ġnledim. Ah. bu muhteĢem bir hki "Bu zevk için. Anastasia. hem senin, hem benim zevkiniziç^' diye fısıldadı. Elini kaldırdı ve yankılanan bir tokatla bacaklarımın. p<p> mun ve cinsel organımın kesiĢtiği noktaya indirdi. Toplar ileri doğru itildiler ve bir duygu çıkmazında kayboldum. Popooiu. yanma hissi, topların içimi dolduruĢu ve l>eni aĢağıya bastımı-. Becerilerim bu yabancı duygulan sindirmeye çalıĢırken. \ma buruĢturdum. Zihnimde bir yerde, Ģaplağının geçen seferki bdi: sert olmadığını fark ettim. Avucunu tenimin ve iç çamaĢınmınty tünde gezdirerek, popomu bir kez daha okĢadı. Külotumu neden çıkarmamıĢtı acaba? Ve sonra avuaı h' boldu ve tekrar indi. His yayılırken inledim. Bir dongu baĢlatan Soldan sağa ve sonra aĢağı. AĢağıya deıık gelenler en iyilen;.- Ġçimde her Ģey. ileri doğru hareket ediyordu sanki. Ve ĢaplakUrr arasında beni okĢuyor, yoğuruyordu. Böylece bedenime dıĢtan masaj yapılmıĢ gibi oluyordu. Bu çok uvancı. erotik bir be ve benim Ģartlanma uygun olduğu için, acıya aldırmıyordu» 0 da acı verici değildi, tamam acı vardı ama katlanılmaz depHi Ģekilde baĢ edilebilirdi ve evet, haz vericiydi. Ġnledim. Evet.k • yapabilirdim. Külotumu yavaĢça bacaklanmdan aĢağı kaydırmak için durtte^ Bacaklannın üstünde kıvrandım. Amacım darbelerinden değildi, ama daha fazlasını istiyordum, boĢalmak ya da teroO* Duyarlılık kazanmıĢ tenime dokunuĢu Ģehvetli bir kannea1.**'- etkisi yaratıyordu. BaĢ döndürücüydü ve iĢte, yeniden ba$l»> v ‟r Birkaç yumuĢak tokat ve sonra içimde biriken o his. soldan s* ve aĢağıya. Ah o aĢağılar. Ġnledim. “Uslu kız Anastasia,** diye inlerken, nefesi kesik ke$№1 411 Beni iki koz daha tokatladı ve sonra lopların bağlı olduğu küçük ipi çekip içimden bir anda çıkardı. Neredeyse orgazma ulaĢıyordum: bu o kadar aykırı bir duyguydu ki. Hızlı hareketlerle, beni çevirdi, folyonun yırtılmasını görmekten çok duydum ve ardından, C'hristian vamnıa uzandı. Ellerimi tuttu, baĢımın üstüne kaldırdı ve özerime. *ime abandı. YavaĢça kayarken az önce gümüĢ kürelerin durduğu wri bu kez kendisi doldurdu. Yüksek sesle inledim. Beni hissederek, tadımı çıkararak, ağır, Ģehvetli bir tempoyla sikaya öne hareket ederken. “Ah. bebeğim." diye fısıldadı. Hiç bu kadar nazik olmamıĢtı ve uçurumun kenarından düĢmem, enfes, vahĢi ve tüketici bir orgazma döne döne yuvarlanmam çok zaman almadı. Organının etrafında kasılmam, boĢalmasını tutuĢ* turdu ve çaresiz bir hayretle adımı haykırarak son bir kez içime kayıp taĢ kesildi. “Ana!" Üzerimde sessiz ve soluk soluğa yatarken, elleri baĢımın üstündeki ellerime dolanmıĢtı. Nihayet geri çekilip bana baktı. “Çok keyif aldım,” diye fısıldadı ve beni tatlı bir öpücükle öptü. Daha fazla tatlı öpüĢle oyalanmadan kalktı, yorganı üzerime (ekip banyoda gözden kayboldu. Geri geldiğinde yanında bir ĢiĢe kyazlosyon vardı. Yatağa yanıma oturdu. Dön,*‟ diye emretti ve istemeyerek yüzüstü döndüm. Dürüst olmak gerekirse bütün bu Ģamataya gerek yoktu. Çok tykum vardı. Onaylarcasına. “Poponun rengi muhteĢem." dedi ve serinletici ksyonla pembe popoma masaj yapmaya baĢladı. "Ağzındaki baklayı çıkar, Grey.‟* Esnedim. "Bayan Steele. Anı mahvetmeyi iyi biliyorsunuz." "Bir anlaĢma yaptık.” "Kendini nasıl hissediyorsun?” "Kısa devre yapmıĢ gibi." Ġç geçirerek yanıma, örtünün altına kaydı ve beni kollajrv- arasına çekti. Acıyan popoma dokunnıamaya özen göstererek. kaĢık pozisyonu aldık. Kulağımın yanına minik bir öpücük kendin?. "Beni bu dünyaya getiren kadın uyuĢturucu bağımlısı b i/ taktı. Anastasia. Haydi, uyu." land olsun... Ne demek buî "Kaltaktır -Öldü.' "Ne kadar oldu?” Ġç geçirdi. “Ben dört yaĢındayken öldü. Onu gerçekten hatırlamıyor^ Carrick bazı detayları anlattı. Sadece belli Ģeyleri hatırlıyor.: Lütfen uyu.” “Ġyi geceler. Christian.” Ve sersem, bitkin bir uykuya dalınca, rüyamda karanlık, c kütücü ve sefil bir yerde, gri gözlü bir oğlan çocuğu gördücı “Ġyi geceler. Ana." BÖLÜM YĠRMĠ BĠR Her yer aydınlıktı. Parlak, sıcak ve delici bir ıĢık vardı... IĢığı birkaç kıymetli dakika daha uzağımda tutmak için çaba harcadım. Saklanmak istiyordum. Sadece birkaç dakika daha. Ama parlaklık fazla güçluydü ve nihayet, uyanıklığa teslim oldum. Beni suhteĢem bir Seattle sabahı selamladı: boydan boya camlardan rçri dolan güneĢ, fazla aydınlık ve parlaktı. Dün gece storlan neden iodimıemiĢtik? Christian Grey yoktu ve Christian Grey‟in geniĢ yatağındaydım. Bir süre arkama yaslanıp pencereden Seattlem heybetli man* arasını seyrettim. Bulutlarda hayat kesinlikle gerçek dıĢı gibiydi, ihmal, açlık ve uyuĢturucu bağımlısı annelerden çok uzak bir ha* Eyerden çok yüksekte, havada süzülen, hayatın gerçeklerinden toynaklı bir Ģato... Küçük bir çocukken yaĢadıklarını düĢünmek Kimi ürpertiyordu. Neden burada, etrafı kıymetli sanat eserleriyle flvreli halde tek baĢına yaĢadığını anlayabiliyordum. Hayata baĢ- yerden olabildiğince uzakta... KaĢlarımı çattım, çünkü ona dokunamayacağımın izahı değildi, için ironik yanı, burada, bu gösteriĢli kulede ben de aynı Ģeyi f->*diyordum. Gerçekten uzakta süzüldüğümü. Bu hayal daire- •„*"„4, hayali erkek arkadaĢımla fantezi seks yapıyordum ve her ne J*kr daha fazlasını deneyeceğini söylese de acı gerçek onun özel •f düzenleme istediğiydi. Daha fazlasını denemek tam olarak ne ^ııja gc>iiy0r(ju? Tahterevallide hâlâ iki ayn uçta mıyız, yoksa grimize santim santim yaklaĢıyor muyuz görmek için, bunu Girmem gerekiyordu. Yataktan, kaskatı va da daha yerinde bir ifadeyle kendimi^ kullanılmıĢ hissederek kalktım. Evet, .seks bu olsa gerekti, çalımı, onaylamayan bir tavırla dudaklarını büktü. Avucuka^ kontrol manyağının odada olmamasına Ģükran duyarak getzj^ devirirken, ondan özel antrenörü istemeyi kafaya koydum. JV- eger anlaĢmayı imzalarsam, içimdeki tanrıça bana çaresiz bakıyordu. Tabii ki imzalayacaksın. Ġkisini de görmezden çelâa* kısa bir banyo ziyaretinin ardından. Christian‟ı aramaya çıhn Sanat galerisinde değildi, ama zarif, orta yaĢlı bir kadın nr/a bölümünü temizlemekle meĢguldü. Onu görünce, olduğum y«* durdum. Kısa san saçlan. açık mavi gözleri vardı ve sade k«R=S beyaz bir gömlek ve lacivert kalem etek giymiĢti. Beni prâs yüzüne geniĢ bir gülümseme yayıldı. •„Günaydın. Bayan Steele. Kahvaltı alır mısınız0'' Ses tonu aû ama profesyoneldi ve ĢaĢırmıĢtım. Christian in mutfağındık h çekici sanĢın da kimdi? Üzerimde, Christianen tiĢörtünden teû bir Ģey yoktu. Kılıksızlığım yüzünden utanmıĢtım. “Korkanm siz benden avantajlı durumdasınız." Sesim cıhıç* mıĢtı; endiĢemin sesime yansımana mani olamamıĢtım. “Ah. çok üzgünüm. Adım Bayan Jones, Bay Grev in asıyım.” Ah. “Nasılsınız?” demeyi baĢardım. “Kahvaltı alır mıydınız, efendim?" Efendim mi? “Biraz çay iyi olurdu, teĢekkürler. Bay Grey‟in nered* biliyor musunuz?" “ÇalıĢma odasında ” “TeĢekkürler.” Utançtan yerine dibine geçmiĢ bir halde çalıĢma dim. Christian yanında neden sadece çekici sarıĢınlan çak ^ acaba? Ve nahoĢ bir düĢünce davetsizce aklıma süzulü'* „• eski itaatkarlan olabilir miydi? Bu korkunç fikre kafa >'°rr; dettim. Kafamı çekingen bir tavırla kapıdan uzattım. Christian yüzü pencereye dönük halde telefondaydı. Üzerinde siyah bir pantolon ve beyaz gömlek vardı. Saçlan dııĢ sonrası ıslaktı ve dikkatim negatif düĢüncelerimden tamamen uzaklaĢtı. “O firmanın kâr-zarar durumu iyileĢmediği sürece ilgilenmi* \x>nım, Ros. Ölü ağırlık taĢıyacak değiliz. Daha fazla boĢ bahaneye ihtiyacım yok. Marco‟ya beni arattır; ya kazanma ya da kaybetme zamanı. Evet, Barney'ye ara yüzden emin olamasam da prototipin iyi göründüğünü söyle. Hayır, sadece bir Ģey eksik... Bu öğleden sonra onunla bir araya gelip... Aslında onunla ve ekibiyle bir araya gelmek istiyorum. Beyin fırtınası yapabiliriz... Tamam. Beni tekrar Andrea‟ya aktar.” Pencereden dıĢarı bakarak bekledi. Kendi kâinatının efendisi olarak, gökyüzündeki Ģatosundan aĢağıdaki küçük insanlara tepeden bakıyordu. “Andrea...” Kafasını kaldırınca, kapıda beni gördü. Güzel yüzüne ağır, ttksi bir gülümseme yayıldı ve içim erirken, nutkumun tutulduğunu hissettim. Bu gezegendeki en güzel adam olduğuna hiç Ģüphe yoktu. AĢağıdaki küçük insanlar için de. benim için de fazla güzeldi, imdeki tannça, Hayır, diyerek yüzünü buruĢturdu, benim için % de fazla güzel değil. ġimdilik, bir anlamda benim sayılır. Bu ^fûiice kanımın kaynamasına neden oldu ve kendime dönük akıl ^Ģüphelerimi dağıttı. Christian, gözlerini benimkilerden bir an bile aĢırmadan, kokmasını sürdürüyordu. “Bu sabahki programımı boĢalt, ama BilTin beni aramasını sağla, ikide geleceğim. Bu öğleden sonra Marcoyla konuĢmam gerek: **32 yanm saate ihtiyacım olacak. Baraey ve ekibini Marco‟dan <0nra3‟a al ye bu hafta Claude‟u her gün görebileceğim Ģekilde plan kp- Beklemesini söyle. Ah... Hayır, Darfur için reklam istemiyo- ^Sam e halletmesini söyle... Hayır... Hangi organizasyon?.. ^^®ûzdeki cumartesi miydi?.. Bekle." 'Georgia‟dan ne zaman döneceksin?‟ diye sordu. *Cuma.” Telefon konuĢmasına dondu. “Fazladan bir bilete daha ihtiyacım olacak, çıinku yamadın? arkadaĢım olacak. Evet, An dren, bir bayan dedim. Вауал Anisi*# Steele bana eĢlik edecek... Hepsi bu.” Telefonu kapattı. iGunavâ: Riyan Steele." “Bay Grey." Utangaç bir tavırla gülümsedim. Her zamanki zarâfetiyle masanın etrafını dolaĢıp karneme- kildi. Parmaklarının tersiyle yanağımı usulca okĢadı. ”Seni uyandırmak istemedim; o kadar huzurlu görunûjtccs ki. Ġyi uyudun тиГ “Çok iyi dinlendim, teĢekkürler. DuĢtan önce gelip oertü demek istedim." Ona. onu içime çekerek bakıyordum. Eğildi, beni yavana cçt: ve kendimi tutamadım. Kollanmı boynuna doladım veeUeriakiS nemli olan saçlarının arasına kavdı. Bedenimi onunkine bts&rmfc öpüĢüne karĢılık verdim. Onu istiyordum. Saldınm onu hazırüc yakalamıĢtı, ama kısa bir sektenin ardından, gırtlağında aiçak \e iniltiyle karĢılık verdi. Elleri saçlanmın arasına ve sırtımdan^ kayıp çıplak popomu avuçlarken, dili ağzımı keĢfe çıkmıĢtı Gr. çekildiğinde, göz kapaklan yan örtülüydü. “Uyku sana iyi gelmiĢe benziyor." diye mırıldandı. "Gidip düfje almam öneriyorum, yoksa seni hemen Ģu anda masamın mi yatırmalıyımr Arzu, yolundaki her Ģeyi uyandırarak sistemimde adresi misali son hızla dolaĢırken, kayıtsızca, “Masayı seçiyorum," Bana saniyenin binde biri kadar bir süre ĢaĢkınlıkla baktı "Bu iĢten gerçekten keyif alıyorsunuz, değil mi. Bayan Doyurulması güç birine dönüĢüyorsunuz.‟* diye mınldandı “Ben sadece Ģenlen keyif alıyorum.” diye fısıldadım. Elleri çıplak sırtımı yoğururken gözleri irileĢip koĢuldu “Aynen öyle, sadece ben." diye inledi ve birden tek bir ketle, masasının üstündeki bütün plan ve kâğıtlan yerlere GJUNIFi tuı ıwu *17 :tü. beni kucaklayıp, baĢım neredeyse kenardan sarkacak Ģekilde, masanın dar enine yatırdı. “Ġstediğini alacaksın, bebek,” diye mırıldanarak arka cebinden bir folyo çıkarıp fermuarını indirdi. Ah, Boy Ġzci Çocuk. Kondomu uyanmıĢ organından aĢağı kaydınrken bana bakıyordu. Yüzünde pervasız bir gülümsemeyle, "Hazır olduğunu umanm." diye soludu. Ve bir an sonra, bileklerimi iki yana bastırarak, kendini içime itti w beni tamamen doldurdu. Ġnledim... Ah. evet. Büyük bir hayranlıkla, “Tann aĢkına. Ana. 0 kadar hazırsın ki." diye fısıldadı. Bacaklarımı beline dolayarak ona elimden gelen tek Ģekilde sanldım. O ayakta duruyor, gri gözleri tutku ve sahiplenme duygusuyla parlayarak bana bakıyordu. Bu seviĢmek değil düzüĢmekti ve buna bayılıyordum. Ġnledim. Öylesine Ģehvetliydi ve beni öylesine azdırıyordu ki. ġehvetiyle benimkini dindirirken, bana sahip oluĢunu kutluyordum. Ġçimde olmanın keyfini çıkararak, tadıma vararak, kolayca hareket ediyordu. Nefesi hızlanırken, dudaklan hafifçe aralanmıĢtı. Kalçalarını bir o yana bir yana büktü; enfes bir duyguydu. Ġçimde gittikçe artan birikimi, o leziz, ağır ve merdiven tırmanır- casına birikimi hissederek gözlerimi yumdum. Beni havadaki Ģatoda >ükseğe, daha yükseğe itiyordu. Ah, evet... darbeleri kademeli olarak hızlanıyordu. Yüksek sesle inledim. Sanki sadece duyudan... sadece ondan ibarettim. Kendini içime her bastırıĢmın. beni dolduran her itiĢinin tadını çıkarıyordum. Ve gittikçe hızlandı... sertleĢti... bütün '■ucudum ritmiyle hareket ediyordu ve bacaklarımın kasıldığını, kimin titreyip hızlandığını hissettim. Sıkılı diĢlerinin arasından. "Haydi bebeğim, benim için bırak kendini..." diye mırıldandı vo sesindeki ateĢli ihtiyaç beni uçurumun Ayısından yuvarladı. GüneĢe değip yanarken, sözsüz, tutkulu bir yalvarıĢla haykırarak lafına yığıldım, yeryüzünde nefes kesen, parlak bir zirveye geri 418 düktüm. Ġçime bir kez daha çarptı ve orgazma ulaĢırken, bilekkr^ çekerek zarafetle ve sözsüz, üzerime yığıl iverdi. Kav canına... Bu. beklenmedik bir Ģeydi. Ağır ağır dunyj.j döndüm. Burnunu boynuma gömerek. “Bana ne yapıyorsun böyle? soludu. "Beni tamamen büyütüyorsun. Sen güçlü bir sihir yayıyusa' Bileklerimi bırakınca, yüksekten yere inerken, parmaklar.- saçlarının arasından geçirdim. Etrafını saran bacaklarımı sıJct:“Büyülenen benim." diye fısıldadım. Bana baktı. Ġfadesi dalgın, hatta telaĢlıydı. Ellerini yüzüĢü; iki yanına yerleĢtirerek baĢımı sabitledi. Kelimelerin üstüne basa basa, “Sen. Benimsin," dedi. "AnLy: musunT O kadar samimi ve ateĢliydi ki... Bir inancın peĢinedüjsis bir mürit gibi. Yakarısının gücü o kadar beklenmedik ve o biı: yatıĢtırıcıydı ki, neden böyle hissettiğini merak ettim. CoĢkuRPJ raydan çıkarak, “Evet, Ģeninim." dedim. “Georgia‟ya gitmen gerektiğinden emin misin?" BaĢımı evet der gibi salladım. Ve o kısacık anda yüz ifadesi değiĢmesini ve kepenklerin inmesini izledim. Aniden geri çekı^ yüzümü buruĢturmama neden oldu. Özerime eğilerek, “Sızlıyor mu?" diye sordu. „„Biraz," diye itiraf ettim. “Sızlayan halini seviyorum.” Gözleri bulutlandı. "Sana az«** nerede olduğumu hatırlatıyordun Sadece benim olduğunu. Çenemi tuttu ve beni sertçe öptükten sonra ayağa kalkıp k** mama yardım etmek için elini uzattı. Yanımdaki kondom baktım. “Her zaman hazırlıklı,” dedim. Fermuarım kapatırken bana anlamamıĢ gibi baktı Bo? havaya tuttum. “Bir adamın umudu ve hayalleri bitme*/. Anastasia. Ve bazen hayalleri gerçek olur.” Sesi bir tuhaf çıkıyor, gözleri yanıyordu. Anlamıyordum. BirleĢme sonrası ıĢıltım hızla kayboluyordu. Derdi neydi ki? Havayı dağıtmak için mizahı deneyerek, kuru bir sesle. “Demek masanın üstünde yapmak bir hayaldi,” dedim. Gözlerine ulaĢmayan gizemli bir gülümseme takındı ve o anda bunun masasında ilk seks yapıĢı olmadığını hemen anladım. HoĢ bir düĢünce değildi. BirleĢme sonrası ıĢıltını hızla yok olurken, rahatsız bir tavırla kıpırdandım. “Gidip bir duĢ alsam iyi olacak.” Ayağa kalkıp yanından geçtim. KaĢlarını çattı ve elini saçlanna götürdü. “Yapmam gereken birkaç konuĢma daha var. DuĢtan çıktığın zaman, kahvaltıda sana katılırım. Sanırım Bayan Jones dünkü kıyafetlerini temizledi. Dolaptalar.” AV? Bunu hangi ara yapmıĢtı ki? Tanrım, bizi duyabiliyor muydu acaba? Kızardım. "TeĢekkürler.” diye mırıldandım. Otomatik olarak. “Rica ederim.” dedi, ama sesinde bir sertlik vardı. Sana beni becerdiğin için teĢekkür etmedim. Her ne kadar gerçekten... “Ne?" diye sorunca, kaĢlarımı çattığımı fark ettim. YumuĢak bir sesle, “Sorun ne?” diye sordum. “Ne demek istiyorsun?” "ġey... her zamankinden biraz tuhafsın." "Beni tuhaf mı buluyorsun?” Gülümsemesini bastırmaya çalıĢtı. "Bazen.” Beni Ģüpheci bakıĢlara süzdü. “Her zamanki gibi beni ĢaĢırt- Bayan Steele.” “Nasıl ĢaĢırttım?'* “Beklenmedik bir ikramdı diyelim." BaĢımı onun sık sık yaptığı gibi yana eğdim ve ona kendiф. dikleriyle cevap verilim: "Amacımız zevk vermek. Bay Grev.' "Ve gerçekten veriyorsun." dedi, ama huzursuz gÖninû)xrd; “Du$ alacağını sanıyordum." Ah. beni kovuyordu. “Evet... Ģey. birazdan görüĢürüz." Tamamen afallamıĢ haife hızlı hareketlerle ofisinden çıktım. Kafası karıĢmıĢ gibi görünüyordu. Neden? YaĢananın, fiziksel tecrübe olarak çok tatminkâr olduğunu söylemek zorundaydım A*.- cak duygusal anlamda... tepkisi beni sarsmıĢtı ve duygusalap&s zenginleĢtiriciliği. pamuk Ģekerin besleyiciliğiyle yarıĢırdı. Bayan Jones hâlâ mutfaktaydı. “Çayınızı Ģimdi mi alırca Bayan Steele.‟‟ “Önce duĢ alacağım, teĢekkürler.” diye mırıldandım ve a* alev yanan suratımı odadan hızla uzaklaĢtırdım. DuĢta Christiana ne olduğunu çözmeye çalıĢtım. Tanıdığa e karmaĢık insandı ve sürekli değiĢen ruh halini anlayamıyor^ ÇalıĢma odasına girdiğimde iyi görünüyordu. Seks yapmıĢtık tı sonra... artık iyi değildi. Hayır, anlamıyordum. Bilinçaltımabaktr Elleri arkasında. ıslık çalıyor ve benden baĢka her yere bakıyor«: Hiçbir fikri yoktu ve içimdeki tannça hâlâ birleĢme sonrası ıĢıfesrs kalıntılanmn tadım çıkarıyordu. Hayır, hiçbirimizin bir fikri jrcte Saçlarımı havluyla kurutup Christian‟ın tarağıyla taradım * tepede topuz yaptım. Kate‟in mürdüm eriği rengi elbisesi temiri*? ütülenmiĢ halde, sutyen ve külotumun yanında, dolapta asılı diyordu. Bayan Jones bir harikaydı. Kate‟in ayakkabılarını ıjip** geçirip elbiseyi düzelttim, derin bir nefes aldım ve tekrar bej* salona yöneldim. Christian ortalıkta yoktu ve Bayan Jones. erzak dolabının riğini kontrol etmekle meĢguldü. "ġimdi çay alır mısınız. Bayan Steele?" diye sordu. "Lütfen.'*Gülümsedim. Artık giyinik olduğum için, kendisi- nebze daha özgüvenli hissediyordum. 421 “Yiyecek bir Ģey ister misiniz?" “Hayır, teĢekkürler.” Christian dik dik bakarak. “Elbette bir Ģeyler yiyeceksin,'" diye çıkıĢlı. “Krep, jambon ve yumurta seviyor. Bayan Jones.” “Evet, Bay Grey. Siz ne isterdiniz, efendim?' “Omlet lütfen ve biraz da meyve." Gözlerini benden abramıyordu; ifadesini çözmek güçtü. Bar taburelerinden birini iĢaret ederek. •Otur” diye emretti. Ġtaat ettim. Bayan Jones kahvaltı hazırlığına giriĢirken. Christian da yanıma oturdu. Tanrım, konuĢmalarımızı bir baĢkasının dinlemesi sinir bozucuydu. “Uçak biletini aldın mı?‟ "Hayır, eve dönünce alacağım. Ġnternetten.*' Çenesini sıvazlayarak dirseğine yaslandı. "Bilet için paran var mı?" Ah, hayır. Küçük bir çocukla konuĢuyormuĢum gibi yapay bir sabırla, „Evet," dedim. EleĢtiren bir ifadeyle kaĢını kaldırdı. Lanet olsun. Hızla, "Evet, var, teĢekkürler,” diye düzelttim. "Bir jetim var. Üç günlük programı açık, emrinde." Ona ağzım açık bakıyordum. Elbette bir jeti vardı ve vücudumun doğal olarak ona gözlerini devirme eğilimine karĢı koymakta güçlük çekiyordum. Gülmek istedim. Ama gülemedim. Ruh halini Emiyordum. "ġirketinin hava filosunu ciddi Ģekilde kötüye kullandık zaten. Bunu tekrar etmek istemem." "ġirket de benim, jet de." Neredeyse incinmiĢ gibiydi. Ah. oğ- kfllâr ve oyuncakları! Teklifin için teĢekkürler. Ama ticari bir uçuĢla gitmeyi tercih «Ġtrim." Daha fazla tartılmak isler gibi bakıyordu, ama kararım tâ» Ummamaktan yana verdi. "Nasıl iğlersen.“ iç gelirdi. “Mülakatın için çok hazırlık jtp^. gerekecek miT "Hayır: Ġyi. Hangi yayınevine gittiğini bana söylememekte kararlı "Evet.” Dudaklan istemsiz bir gülümsemeyle büküldü. “Ben imkâ&n olan bir erkeğim. Bayan Steele." "Bunun fazlasıyla farkındayım. Bay Grev. Cep telefonunu izini mi süreceksiniz?* Masum bir sesle sormuĢtum. "Aslında bu öğleden sonra hayli yoğun olacağım, bu jrâfe bu iĢi baĢkasına yaptırmam gerekecek.” Pis pis sırıttı. ġaka mı yapıyor? "Binlerini bu iĢe ayırabiliyorsanız, gereğinden fazla elemar-:- var demektir." Ġnsan kaynaklannın baĢındaki kiĢiye bir e-posta gönderip ktt sayımı yapmasını sağlanm." Dudaklan gülümsemesini saklısı çabasıyla büküldü. Ah, Tanrıya Ģükür. Espri anlayıĢı geri gelmiĢti. Bayan Jones kahvaltı semsini yaptı ve birkaç dakika, kocamadan yemeğimizi yedik. Kadın tavaları becerikli hareketi kaldırdıktan sonra, oturma alanından aynldı. Christiana baktır. “Ne var, AnastasiaT* “Biliyor musun, sana dokunulmasından neden hoĢlanmadı bana hâlâ söylemedin.” Benzi attı: tepkisi sorduğum için kendimi suçlu hissrtn*- neden olmuĢtu. “Sana hiç kimseye anlatmadığım kadar çok Ģey anlattım ‟ duygusuz gözlerle bakarken, sesi alçaktı. Ve içini kimseye açmadığını anlamıĢtım. Hiç yakın ark*^' yok muydu? Belki de Bayan Robinson‟a söylemiĢti. Sormak Çlunu' tu*.* juna soramadım. Üzerine gidip kurcalayamazdım. Bunu farkcdince. baĢımı salladım, Christian gerçekten bir adaydı. 'Burada yokken, anlaĢmamızı düĢünecek misin?" "Evet." "Beni özleyecek misin?" Sorusuna ĢaĢırarak gözlerimi ona diktim. Dürüstçe, “Evet." dedim. Bu kadar kısa sürede, nasıl olup da benim için bu kadar an- bmlı olabilmiĢti. Ġçime iĢlemiĢti âdeta... Kelimenin tam anlamıyla. Gülümseyince gözleri aydınlandı. "Seni özleyeceğim. Tahmin ettiğinden daha çok." diye soludu. Sözleri yüreğimi ısıtmıĢtı. Gerçekten çaba harcıyordu. Usulca yanağımı okĢadı ve eğilip beni öptü. AkĢamüstü, lobide oturmuĢ, gerilimden yerimde duramayarak Seattle Bağımsız Yayıncılıksan Bay J. Hyde‟ı bekliyordum. Bugünkü ikinci ve beni daha çok endiĢelendiren mülakatımdı. Ġlki iyi gitmiĢti, ama Amerika BirleĢik Devletlerinin dört bir yanında ofisleri olan daha büyük bir holding içindi ve oradaki çok sayıdaki yan iĢleri asistanından biri olacaktım. Böylesi bir kurumsal makinede çabucak çiğnenip tükürülebileceğimi hayal edebiliyordum. Olmak istediğim Yer SB Yy di. Küçük, gelenekselin dıĢına çıkan, yerel yazarları destekleyen bir yaymeviydi ve ilginç, değiĢken bir müĢteri portföyüne sahipti. Etrafımda çok fazla mobilya yoktu, ama bunun sadelikten ziyade bir tasarım tercihi olduğunu düĢündün. Christianen oyun °dasmdakinden çok da farklı olmayan, deriden yapılma, koyu yeĢil renkli, Chesterfield tarzı iki kanepeden birinde oturuyordum. De- nyi hayranlıkla okĢarken. Christianen o kanepede neler yaptığını merak ettim. Olasılıkları düĢünürken aklım bir anda dağıldı. Ah. hayır, Ģu anda bu konuya girmemeliydim. Ġçe dönük ve uygunsuz düĢüncelerim karĢısında kızardım. Resepsiyon görevlisi, buyult r_ muĢ küpeleri ve uzun, düzleĢtirilmiĢ saçtan olan Afrikalı-Amenki. bir kadındı. Bohem bir havası vardı: sıcak bir diyalog kurabıleoğ; (anda birine benziyordu. Bıı, rahatlatıcı bir düĢünceydi. Birkaç i-;. kikada bir bilgisayarından kafasını kaldırıp bana bakıyor ve gu.; verici bir gülümseme gönderiyordu. Gülümsemesine çekingen fo karĢılık verdim. Biletimi ayırtmıĢtım ve ziyaretim, annemin havalara uçmasa neden olmuĢtu. EĢyalarımı toplamıĢtım ve Kate beni havaalanıa götürmen kabul etmiĢti. Christian BlackBerry'mi de yanıma alime emretmiĢti ve aĢınya kaçan patronvari tavrını hatırlayıp gozfcn:. devirdim, ama öyle biri olduğunu artık anlamıĢtım. Ben de dü: her Ģeyin üstünde kontrol sahibi olmayı seviyordu. Diğer yandı:, beklenmedik anlarda insanı eritecek kadar hoĢ ve uyumlu da cü biliyordu. ġefkatli, keyifli, hatta tatlı. Ve öyle olduğu zamanla: o kadar nadir ve beklenmedikti ki. AĢağıya, garajdaki arabama kadir bana eĢlik etmekte ısrar etmiĢti. Tannm, sadece birkaç günlüğü* gidiyordum ve haftalar boyu olmayacakmıĢım gibi dnvranıyorc. Beni hep ĢaĢırtıyordu. “Ana Steele?' Resepsiyon bankosunun yanında duran. Ön-RatbA*dönemden çıkma uzun, siyah saçlan olan kadının sesiyle, datif" düĢüncelerimden uyandım. Resepsiyonistle aynı bohem ve dırr.' havaya sahipti. Otuzlarınm sonunda ya da kırkların baĢında oiıh lirdi. YaĢı daha ileri olan kadınlarda, tam olarak kestirmesi güçtSarsak hareketlerle ayağa kalkarken. “Evet." diye yanıtladın Bana nazik bir gülümseme gönderirken, kahverengi serinim bakıĢlan beni süzüyordu. Kate'in elbiselerinden birini -beyaı te bluz üzerine, siyah bir jile- ve siyah, topuklu ayakkabılanmı ç?' miĢtim. Bana göre, tam mülakatlıktı. Saçlanm sıkı bir toputla *» bitlenmiĢti ve buklelerim her zamankinin aksine uslu duniyN'1' Bana elini uzattı. "Merhaba. Ana. adım Elızabeth Morgan. Burada. SBYde. I#* 15 Kaynaklan‟nın baĢındayım.” “Nasılsınız?"‟ Elini sıktım. IK yöneticini olmak için fazla rahat görünüyordu. "Lütfen beni takip edin.” Resepsiyon alanının arkasındaki çift kanatlı kapılardan, parlak renklerle dekore edilmiĢ, geniĢ bir açık ofise, oradan da küçük bir toplantı odasına yürüdük. Açık yeĢil duvarlara kitap kapaklan- nın fotoğrafları dizilmiĢti. Akçaağaç toplantı masasının baĢında, kızıl saçlarını atkuyruğu yapmıĢ genç bir adam oturuyordu. Her iki kulağında da küçük gümüĢ küpeler ıĢıldıyordu. Kravatsız, açık mavi bir gömlek giymiĢti ve bana okunması güç bir çift koyu mavi gözle bakıyordu. "Ana Steele. Adım Jack Hyde. burada SBYde satın alma editörü olarak görev yapıyorum ve sizinle tanıĢtığıma çok memnun oldum." El sıkıĢtık ve koyu mavi gözlerinin anlaĢılmaz olsa da dost canlısı olduğunu düĢündüm. HoĢ bir tavırla, “Çok uzun bir yolculuk muydu?* diye sordu. ■Hayır, yakın zamanda Pike Street Market bölgesine taĢındım" “Ah, o zaman hiç de uzak değilmiĢ. Lütfen oturun." Oturdum, Elizabeth de genç adamın yanma oturdu. “Neden, SB^de bizimle staj yapmak istiyorsunuz. AnaT diye sordu. Adımı çok yumuĢak bir sesle ve tanıdığım biri gibi, kafasını yana yatırarak söylemiĢti. Sinir bozucuydu. Uyandırdığı akıl dıĢı mahcubiyeti yok saymaya çalıĢarak, pembemsi bir kızarıklığın yanıklanma yayıldığının bilinciyle, özenle hazırlanmıĢ konuĢmama Uladım. Katilerine Kavanagh‟a Özgü BaĢanlı Mülakat Teknikleri dersimi hatırlayarak her ikisine de bakıyordum. Göz temasını koru, 'toa/Tannm. o kadın da bazen bayağı bayağı patronluk taslıyordu tani. Jack ve Elizabeth dikkatle dinliyorlardı. “Çok etkileyici bir not ortalamanız var. VVSU‟da hangi ders dıĢı tangi faaliyetlerin keyfini çıkardınız?" Keyfim çıkarmak mı? Ne tuhaf bir kelime seçimiydi bu böyle? Kampüs merkez kütüphanesinde görev alıĢımın ve öğrenci gazetesi için, fena halde zengin bir zorbayla yaptığım röı>ortaj tecrübesi^ detaylarını anlatmaya koyuldum. Makaleyi aslında benim yaza*, dığım gerçeğini ört bas ettim. Üye olduğum iki edebi topluluktan bahsettim ve sözümü ClavtonVta çalıĢtığımı, nalburluk ve Fü-nc* Yap konularında nasıl gereksiz bilgi snhibi olduğumu anlatarak t* marnladım. Ġkisi de güldüler; umut ettiğim tepkiyi almıĢtım. Yav*« yavaĢ gevĢemeye ve keyif almaya baĢladım. Jack Hyde sivri, zekice sorular yöneltiyordu, ama ĢaĢmadan ayak uydurabildim: okuma tercihlerimi ve en sevdiğim kitapkn tartıĢırken, kendimi iyi ifade ettiğimi düĢ.ündiim. Diğer yandan. Jad sadece 1950 sonrası kaleme alınan Amerikan edebiyatını gibiydi. 0 kadar. Klasik sevmiyordu, Henry James. Upton Clairja da F. Scott Fitzgerald‟ı bile. Elizabeth hiç konuĢmuyor, zaman & man kafa sallayarak not alıyordu. TartıĢmaya açık olmakla birlikte. Jack‟in kendine göre bir cazibesi vardı ve konuĢtukça baĢlangıçtaki mahcubiyetim dağıldı. “BeĢ yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?'' diye sordu Christian Greyle, düĢüncesi istem dıĢı aklıma girivermiĢ Yoldan çıkan zihnim kaĢlarımın çatmasına neden oldu. “Belki editörlük. Belki de edebi menajerlik. Emin değiüat Ġmkânlara açığım.” Sırıttı. “Çok iyi. Ana. BaĢka sorum yok. Sizin var mı?” Soru>u bana yöneltmiĢti. T “ĠĢe alacağınız kiĢinin ne zaman baĢlamasını istiyorsun^ diye 6ordum. Elizabeth, “Olabildiğince çabuk,” diye araya girdi. "Siz y man baĢlayabilirsiniz?‟ “Önümüzdeki haftadan itibaren uygunum.” “Bunu bildiğimiz iyi oldu,” dedi Jack. “Herkesin söyleyecekleri bittiyse,” Elizabeth ikimize bab)^ “sanırım mülakatın sonuna geldik.” Kibarca gülümsedi. 427 Jack elimi tutarken, nazik bir sesle, “Sizinle* tanıĢmak zevkti. Ana." dedi. Elimi hafifçe sıkınca, veda ederken ona gözlerimi kırpıĢtırmak ihtiyacı duydum. Nedenini bilmesem de. arabama giderken huzursuzdum. Mülakatın iyi gittiğini düĢünüyordum, ama emin olmak zordu. Mülakatlar yapay durumlardı; herkes profesyonel bir görüntünün arkasına çaresizce saklanmak için en iyi halini sergilerdi. Yüzüm bu iĢe uygun muydu? Bekleyip görmem gerekecekti. Audi A3 ume bindim ve hiç acele etmeden, daireye doğru yola çıktım. Atlanta‟da bir aktarmayla gece yolculuğu yapacaktım, ama uçağım akĢam 10:25‟ten önce kalkmayacağı için bol bol vaktim vardı. Eve döndüğümde. Kate mutfak kutularım boĢaltıyordu. Heyecanla, "Nasıl gitti?‟ diye sordu. Sadece Kate. üzerine büyük gelen bir tiĢört, eski püskü bir kot pantolon ve lacivert bir bandanayla bu kadar muhteĢem görünebilirdi. "Ġyi, teĢekkürler, Kate. Gerçi bu kıyafetin ikinci mülakat için yeterince havalı olduğundan emin değilim.” “Ah?‟ "Boho kızı görüntüsü daha uygun kaçarmıĢ.” Kate kaĢını kaldırdı. "Sen ve boho kızı görüntüsü.” BaĢını yana yatırdı... Ah! Neden herkes bana en sevdiğim Elli Tonu hatırlatıyordu sanki?“Aslında Ana. sen o stili gerçekten kıvırabilecek az sayıdaki insandan birisin." Smttım. “ikinci yerden gerçekten hoĢlandım. Sanınm oraya uyum sağlayabilirim. Gerçi mülakat yaptığım adam biraz sinir bozucuydu...” Cümlemi havada bıraktım; lanet olsun, burada Megafon Kavanagh‟la konuĢuyordum. Kes sesini, Ana! “Ah?‟ Ġlginç -sadece uygunsuz ve utanç verici bir anda yüzeye tıkacakbir bilgi kırıntısı peĢinde olan Katherine Kavanagh radan derhal devreye girmiĢti. Ki bu da aklıma bir Ģey getirmiĢti. “Bu arada, Christian‟ı germekten vazgeçer misin? Dün akĢamki .'emekte, Jose‟yle ilgili yorumun çizmeyi aĢtı. Adam kıskanç biri. iyi olmuyor, haberin olsun.” “Bak. Elüot‟ın kardeĢi olmasaydı daha kötüsünü de söylerdi* Adam gerçek bir kontrol manyağı. Nasıl katlanabildiğini anlanır.-, mm. Onu kıskandırmaya ve Ģu bağlanma sorunu konusunda bu^ yardım etmeye çalıĢıyordum.” Ellerini, kendini savunur gibi havaj* kaldırdı. Yüzümü buruĢturduğumu görünce aceleyle ekledi: "Asa müdahale etmemi istemiyorsan, etmem." “Ġyi. Christian‟la hayat yeterince karmaĢık zaten, bana gûver.* Tannm. aynı Christian gibi konuĢuyorum. "Ana.” Kate durmuĢ bana bakıyordu. “Sen iyisin, değil a1 Annene kaçmak için gitmiyorsun ya?‟ Kızardım. “Hayır. Kate. Biraz molaya ihtiyacım olduğunu söyleyen Ģendin." Bana yaklaĢıp ellerimi tuttu. Bu hiç de Katelik iĢ değildi Ah. hayır... GözyaĢları tehdit ediyordu. "Sensadece. Bilmiyorum... Farklısın. Umanm iyisindir ve Bsy Paraçuvalıyla ne tür sorunların varsa, benimle konuĢabilirsin, OK kızdırmamaya çalıĢacağım, gerçi dürüst olmam gerekirse soz konu» o olunca, bu hiç kolay değil. Bak, Ana, yolunda gitmeyen bir ^ varsa bana anlatabilirsin. Yargılamayacağım. Anlamaya çalıĢacağım‟ GözyaĢları mı bastırmak için gözlerimi kırpıĢtırdım. "Ah, Kat*.* Ona sanidini. “Sanınm ben ona gerçekten âĢık oldum.” “Ana. bunu kim olsa anlar. Ve o da sana âĢık oldu. Senin icis deli oluyor. Gözlerini senden ayıramıyor." ġüpheci bir gülüĢle, “Öyle mi dersin?” diye sordum. “Sana söylemedi mir “Kelimelere dökerek değil.” “Sen ona söyledin mi?” “Kelimelere dökerek değil.” Özür diler gibi omuz silktim “Ana! Birinin ilk hamleyi yapması lazım, aksi takdirde h$- yere varamazsınız" Net.. Ona ne hissettiğimi söylemek mi? “Onu korkutup kaçırmaktan çekiniyorum." “Aynı duygulan paylaĢmadığını nereden biliyorsun?* “Christian ve çekinmek? Herhangi bir Ģeyden çekindiğini hayal bile edemem.'* Ama bu sözleri söylerken, onu çocuk haliyle hayal ettim. Belki de o zaman korkudan baĢka bildiği yoktu. Bu düĢünce kalbimi hüzünle doldurmuĢtu. Kate bana, belki biraz bilinçaltım gibi, büzülmüĢ dudaklar ve kısılmıĢ gözlerle bakıyordu. Tek ihtiyacı yarım gözlüklerdi. “Ġkinizin oturup konuĢmaya ihtiyacınız var.” "Son zamanlarda çok fazla konuĢtuğumuz söylenemez." Kızardım. BaĢka Ģeyler yapıyorduk. Sözsüz iletiĢini de hiç fena değildi. Pekâlâ, fena değilden daha iyiydi. Sırıttı. “Seks yapıyoruz desene! Ġyi gidiyorsa savaĢın yansını kazanmıĢsın demektir. Ana. Ben biraz Çin yemeği almaya gidiyorum. Gitmeye hazır mısın?” "Birazdan olacağım. Daha çıkmamıza birkaç saat var.” "Hayır, yirmi dakikaya görüĢürüz.” Ceketini alıp çıkarken kapıyı kapatmayı unuttu. Ben arkasından kapattım ve söylediklerini düĢünerek, odama yürüdüm. Christian bana olan duygularından korkuyor muydu? Bana karĢı bir Ģeyler hissediyor muydu ki? Çok hevesli görünüyordu ve onun olduğumu söylüyordu, ama bu sadece her Ģeye-sahip-olmalıyımcı kontrol manyağı Hâkim yanıydı. Evden uzaktayken, sohbetlerimizi tekrar gözden geçirmem ve herhangi bir ipııcu bulacak mıyım diye bakmam gerekiyordu. Seni özleyeceğim. Tahmin ettiğinden daha çok... Beni tamamen büyütüyorsun... BaĢımı salladım. ġu anda bunu* düĢünmek istemiyordum. BlackBerry‟yi Ģarjda bıraktığım için bütün öğleden sonra yanımda değildi. Temkinle yaklaĢtım ama hiç mesaj olmadığını görünce boldum. Bilgisayarı açtım, orada da mesaj yoktu. Bilinçaltını bana. hi$Ġ aynı e-posta adresi. Ana. diyerek gözlerini devirdi vo bunu yaptığım zaman Christian‟m beni neden pataklamak ist • kez anladım. Pekâlâ. Ben ona bir e-posta yazacaktım. Kimden: Anastasia Steele ' Konu: Mülakatlar Tarih: 30 Mayıs 2011 18:49 Kime: Christian Grey Sevgili Efendim, Bugünkü mülakatlarım iyi gitti. Ġlginizi çekebilir diye düĢündüm. Gününüz nasıldı? Ana Gözlerimi ekrana dikip oturdum. Christian‟m tepkileri genelde hızlıydı. Bekledim... bekledim ve sonunda mesaj geldiğine iĢaret eden o sesi duydum. Kimden: Christian Grey Konu: Benim Günüm Tarih: 30 Mayıs 2011 19ЮЗ Kime: Anastasia Steeie Sevgili Bayan Steele. ^ Yaptığınız her $ey beni ilgilendiriyor. Siz tanıdığım en kadınsınız. Mülakatlanman iyi geçmesine sevindim. Benim sabahım beklentilerin çok ötesindeydi. Öğleden sonramsa, sabaha göre çok sıkıcıydı. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Güzel Sabah Tarih: 30 Mayıs 2011 19:05 Kim«: Christian Grey Sevgili Efendim, 0 kusursuz masa seksinden sonra garipleseniz de. benim için de emsal teĢkil edecek bir sabahtı. Fark etmediğimi sanmayın. Kahvaltı için teĢekkürler. Ya da Bayan Jones'a teĢekkürlerimi iletin. Size onunla ilgili sorular sormak isterdin; tabii siz yi ne gariplemeden. Ana Parmağım “gönder'* tuĢunun üstünde bir süre asılı kaldı ve sonra yann bu saatlerde, kıtanın diğer ucunda olacak olmamdan güç aldım. Kimden: Christian Grey Konu: Yayıncılık ve Sen? Tarih: 30 Mayıs 2011 19:10 Kime: Anastasia Steele Anastasia, 'Gariplemek'bir fiil değildir ve yayıncılık sektörüne girmek isteyen biri tarafından kullanılmamalıdır. Kusursuz? Neye göre kusurjıe olduğunu sorabilir miyim? Ve Bayan Jones hakkında sormane gereken ne? Merak ettim. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Siz ve Bayan Jones Tarih: 30 Mayıs 2011 19:17 Kime: Christian Grey Sevgili Efendim, Dil ilerliyor ve geliĢiyor. Dil organik bir Ģeydir. Duvarlarında pahaı sanat eserlerinin asılı olduğu, Seattle'ın çoğuna tepeden bakıp çatısında bir helikopter pisti bulunan fildiĢi bir kuleye kapaiılmĢ bir Ģey değil. Daha önceki... ah, sizin kullandığınız kelime neydi? Ah, evet... düzüĢmelerimize göre kusursuzdu... Aslında düzüĢmek, benim mütevazı görüĢüme göre hayli kusursuzdu, nokta, ama ne de ol«, sizin de bildiğiniz gibi, tecrübem çok kısıtlı. Bayan Jones eski Ġtaatkârlarınızdan biri mi? Ana Parmağım “gönder” tuĢunun üstünde bir kez daha beklet ve sonunda bastım. 433 Kimden: Christian Grey Konu: Dil, Sözlerine Dikkat Et! Tarih: 30 Mayıs 2011 19:22 Kim«: Anastasia Steele Anastasia. Bayan Jones değerli bir çalıĢandır. Onunla hiçbir zaman profesyonel ırkimizin ötesine geçen bir iliĢkim olmadı. Cinsel iliĢki yaĢadığım kimseyi yanımda çalıĢtırmıyorum. Böyle düĢünebilmene ĢaĢırdım. 8u kurala tek istisna sen olabilirdin; çünkü sen hatın sayılır pazarlık becerileri olan parlak bir genç kadınsın. Gerçi bu tür bir dil kullanmaya devam edersen seni burada iĢe almayı bir daha düĢünmem gerekebilir. Sınırlı tecrüben olmasına memnunum.Tecrüben sadece benimle sınırlı kalmaya devam edecek. Kusursuzu iltifat olarak alıyorum; gerçi sen söz konusu olunca söylemek istediğin gerçekten bu mu, yoksa alaycılık duygun mu öne çıkıyor asla emin olamıyorum. Her zamanki gibi. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu. FildiĢi Kule Kimden: Anastasia Steele Konu: Çin'deki Bütün Çayı Ayaklarıma Serseler Olmaz Tarih: 30 Mayıs 2011 19:27 Kime: Christian Grey Sevgili Bay Grey, Armanızda çalıĢma konusundaki çekincelerimi yeterince ifade sdemediğimi düĢünüyorum. Bu konudaki görüĢlerim değiĢmedi, değiĢmiyor ve asla da değiĢmeyecek. Kate yemek getirdiği için artık Ç«kmam gerekiyor. Alaycılık duygum ve ben size iyi geceler dileriz. 434 Georgia'ya varınca sizinle tekrar temas kurarım. Ana Kimden: Christian Grey Konu: Twiniogs Ingiliz Kahvaltı Çayını Serseler Bile mi? Tarih: 30 Mayıs 2011 19:29 Kim«: Anastasia Steele Ġyi geceler, Anastasia, Umanm sen ve alaycılık duygun iyi bir uçuĢ geçirirsiniz. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kate ve ben Sea-Tac Havaalanı‟nın gidiĢ terminalinin yolcu inta alanında durduk. Kate eğilip beni kucakladı. “Barbados‟un tadını çıkar, Kate. Harika bir tatil geçir" “Döndüğümde görüĢürüz. O yaĢlı paraçuvalınm seni eznufsa izin verme.” “Vermem." Tekrar kucaklaĢtık; artık tek baĢınaydım. Check-in kısmına gittim, el bagajımla sırada bekledim ^ yapmakla uğraĢmamıĢ, Ra/in geçen doğum günümde hedi)*1“* sırt çantasıyla yetinmiĢtim. adam bana bakmadan elini uzattı. Sıkkınlığını ona geri yansıtarak biletimi ve kimlik olartf yetimi uzattım. Mümkünse bir pencere kenarı koltuk umu> ELLĠ TONU 455 'Pekâlâ. Riyan Steele. biletiniz birinci sınıfa yükseltilmiĢ. "Hanımefendi, birinci sınıf salonuna gitmek ve uçuĢunuzu orada beklemek isterseniz..." UyanmıĢ gibiydi ve bana Noel Baba ve Pas- tüy.» TavĢanı nın bir araya getirilmiĢ haliymiĢim gibi bakıyordu. "Bir hata olmalı" “Hayır, hayır ” Bilgisayar ekranını tekrar kontrol etti. “Anas- tasta Steele, sınıf yükseltme." !ghh. Gözlerimi kıstım. BiniĢ kartımı uzattı ve kendi kendime söylenerek birinci sınıfa ait bekleme salonuna yürüdüm. Ijanel olası müdahaleci, kontrol nıanyuğı Christian Grey. Adam rahat bırakmak oedir bilmiyordu. -N er BÖLÜM YĠRMĠ ĠKĠ Manikürüm ve masajım yapılmıĢtı ve iki kadeh Ģampanya >;• miĢtim. Birinci sınıf bekleme salonunun bokleme durum ua telafi edecek sayısız özelliği vardı. Moet‟den her yudum alıĢiDĠ*. Christian‟ı ve müdahalesini affetmeye biraz daha meylediyordu- Gezegen üzerinde her yerde çalıĢacağı teorisini test etmeyi unani. MacBook‟umu açtım. Kimden: Anastasia Steele Konu: AĢırı Müsrif Jestler Tarih: 30 Mayıs 2011 21:53 Kime: Christian Grey Sevgili Bay Grey. Hangi uçuĢta olduğum bilmeniz beni gerçekten telaĢlandırdı. Sapık takipçiliğiniz sınır tanımıyor. Dr. Flynnln seyahatten döndüğünü umalım. Manikür ve sırt masajı yaptırdım, iki kadeh Ģampanyayı mide)« indiıdim. Tatilim için çok hoĢ bir baĢlangıç oldu. TeĢekkürler. Ana ELLĠ TONU 437 Kimden: Christian Grey " Konu: Rica Ederim Tarih: 30 May* 2011 21:59 Kim«: Anastasia Steele Sevgili Bayan Steele, Of. Flynn döndü ve bu hafta bir randevum var. Svtınaa kim masaj yaptı? Christian Grey Ooğru Yerlerde Dostlan Olan CEO, Grey ġirketler Topluluğu Aha! ÖdeĢme zamanı. UçuĢ anonsumuz yapıldığı için ona uçaktan fposta atmam gerekecekti. Böylesi daha güvenli olacaktı. Muzip bir neĢeyle kendime sarılmamak için zor duruyordum. Birinci sınıfla oturma alan çok geniĢti. Kabin yavaĢ yavaĢ dolarken, elimde Ģampanya kokteylimle, pencere kenanndaki gösteriĢli koltuğuma yerleĢtim. Nerede olduğumu haber vermek için Ray‟i »radım. Onun için geç bir saat olduğu için, insaflı sayılacak kadar b» bir konuĢmaydı. "Seni seviyorum, baba.” diye mırıldandım. "Ben de seni. Annie. Annene selam söyle. Ġyi geceler." "Ġyi geceler." Telefonu kapattım. Hay formdaydı. Mac‟ime baktım ve içimde aynı çocuksu coĢkuyla ^Oistü bilgisayarımı ve e-postamı açtım. Wmdm: Anastasia Steele KWKK Güçlü, Becerikli Eller 438 J|=*ı Tarih: 30 Mayıs 2011 22:22 Kim«: Christian Grey Sevgili Efendim, Sırtıma ;ok hoĢ bir genç adam masaj yaplı. Evet. Aslında çok keyifliydı. Standart bekleme salonunda Jean Paul'le karĢılaĢamazd ~ Bu yüzden bu ikramınız için bir kez daha teĢekkürler. Uçak kalkma eposta göndermeme izin olacağından emin değil im ve son zan-arv larda çok iyi uyuyamadığım Ġçin güzellik uykusuna ihtiyacım olacak Güzel rüyalar, Bay Grey... Aklımdasınız. Ana Ah, delirecekti ve ben havada, ulaĢamayacağı mesafe^ t!: çaktım. Bunu hak etmiĢti. Standart bekleme salonunda olsara: Jean Paul bana elini süremezdi. SarıĢın, daimi yanık teniyle (ti hoĢ bir genç adamdı. Yani, Seattle'da kini yanık tenle doLijri ki? YanlıĢtı iĢte. Bence geydi, ama bu detayı kendime saklajKĠ tim. Gözlerimi e-postama sabitlemiĢtim. Kate haklıydı. Chnsüa'ı kızdırmak çocuk oyuncağıydı. Bilinçaltım bana dudaklarını pıfc bir çokilde çarpıtarak bakıyordu. Onu kızdırmayı gerçekten №* musun? Yaptığının çok Ģeker bir Ģey olduğunu sen de biliyorsa Seni önemsiyor ve senin Ģık bir Ģekilde seyahat etmeni istiyor. B# ama bana sorabilir ya da söyleyebilirdi. Check-in'de tam bir gibi görünmeme neden olmuĢtu. “Gönder” tuĢuna basıp bekl«>„: kendimi çok yaramaz bir kız gibi hissediyordum. AĢın makyajlı hostes, kibarca, "Bayan Steele, kalkıĢ içini«1 sayarınızı kapatmanız gerekecek,” dedi. Beni yerimden açrais»' Suçluluk duygum iĢ baĢındaydı. “Ah, özür dilerim.” Lanet olsun. ġimdi cevap verip vermediğini görmek için beÖ8*' gerekecekti. Hostes bana kusursuz diĢlerini göstererek, yu*'1‟ GRĠNĠN ELU Ġ UNU 439 bir battaniye ve yastık uzattı. Battaniyeyi dizlerime serdim. Arada bir Ģımartılmak iyi geliyordu. Birinci sınıf, yanımdaki koltuk dıĢında dolmuĢtu. Ah... hayır... Aklımdan rahatsız edici bir düĢünce geçti. Belki de bu koltuk Christiana ayrılmıĢtı. Ah. lanet olsun... Hayır. Bunu yapmazdı. Yapar mıydı? Benimle gelmesini istemediğimi söylemiĢtim. Kaygıyla saatime baktım ve o sırada kokpıtten anons yükseldi: “Kabin ekibi, kapılar otomatikte, kabin ekibi yerine.” Ne demekti bu? Kapılan mı kapatıyorlardı? Ġçimi pır pır ettiren bir heyecanla otururken, kafa derim kanncalanıyordu. Yanımdaki koltuk on altı koltuklu kabindeki tek boĢ koltuktu. Uçak kapıdan sarsılarak aynldı ve derin bir oh çektim, ama aynı anda biraz hayal kırıklığı da yaĢıyordum. Dört gün boyunca, Christian‟sızdım. BîackBerry'me kaçamak bir bakıĢ attım. Kimden: Christian Grey Konu: Hazır Yapabiliyorken Keyfini Çıkar Tarih: 30 Mayıs 2011 22:25 Kime: Anastasia Steele Sevgili Bayan Steele. Ne yapmaya çalıĢtığınızı biliyorum ve bana güvenin, amacınıza ulaĢtınız. Bir dahaki sefere elleriniz, ayaklannız ve ağzınız bağlı halde, bir sandığın içinde, kargo bölümünde olacaksınız. O haldeyken sîze eĢlik etmenin biletinizin sınıfını yükseltmekten daha çok zevk vereceğini söylediğimde bana inanın. DönüĢünüzü sabırsızlıkla bekliyorum. Christian Grey Avucu Karıncalanan CEO, ġirketler Topluluğu Ixmet olsun. Christian‟m mizah anlayıĢının sorunu buydu.^ mı yapıyordu, cidden kızgın mıydı asla emin otamıyordum. Bj4; rumda ddden kızdığından Ģüphelendim. Hostesin görememese gizlice, battaniyenin altından bir cevap yazdım. Kimden: Anastasia Steele Konu: ġaka Mı Yapıyorsunuz? Tarih: 30 Mayıs 2011 22:30 Kime: Christian Grey Görüyorsunuz ya $aka yapıp yapmadığınız konusunda hrçb* fo- rim yok ve e§er yapmıyorsanız, sanırım ben Georgia'da kaiaca^r Sandıklar benim için sert sınırdır. Sizi delirttiğim için ozur dık^r Affettiğinizi söyleyin. A Kimden: Christian Grey Konu: ġaka Tarih: 30 Mayıs 2011 22*31 Kime: Anastasia Steele Nasıl oluyor da e-posıa gönderebiliyorsun? 8lackBerry'ni kuttan rak. kendin de dâhil, uçaktaki herkesin hayatını riske mi щъп*' Sanınm bu kural ihlali demek. Christian Grey Ġki Avucu Birden Karıncalanan CEO. Grey ġirketler Topluluğu 441 tki avuç mu? Binek Berry'mi kaldırdım ve uçak pistte ağır ağı ilerlerken arkama yaslanıp harap haldeki Tesa nüshamı çıkardım. Yolculuk için hafif bir okuma. Havalanınca, koltuğumu arkaya yatırdım ve kısa süre sonra uykuya daldım. Hostes beni Atlanta‟ya iniĢe geçerken uyandırdı. Yerel saat 05:45*tî. ama sadece dört saat kadar uyumuĢtum. Bana uzattığı portakal suyu bardağını uyku mahmuru, arra minnettar bir tavırla aldım. BlackBerry‟me gergin bir bakıĢ attım. Christian‟dan baĢka e-posta yoktu. ġey. Seattle‟da neredeyse sabahın üçüydü ve büyük olasılıkla beni uçağın elektronik sistemini ya da uçakları cep telefonu açıkken uçmaktan alıkoyan her neyse onu tamamen mahvetmekten caydırmak istiyordu. Atlanta‟daki bekleme sadece bir saat sürecekti. Bir kez daha birinci sınıfın Ģatafatına bıraktım kendimi. Ağırlığımın altında ezilen ka- bank ve davetkâr kanepelerden birine kıvrılıp uyumak çok cazip geliyordu. Ama yeterince zaman yoktu. Kendimi uyanık tutmak için bilgisayarımda Christian‟a uzun bir bilinçakıĢı epostası yazmaya koyuldum. Wm<kn: Anastasia Steele Konu: Beni korkutmaktan hoĢlanıyor musun? Tarih: 31 Mayıs 2011 06:52 Kime: Christian Grey Benim için para haıcamandan ne kadar nefret ettiğimi biliyorsun. Evet, çok zenginsin, ama bu beni yine de rahatsız «diyor. Bana seks ĠÇin para oduyormujsun gibi. Bununla birlikte birinci sınıfta seyahat etmek hoĢuma gittt ekonomi sınıfından çok daha medeni. Bu yüzden teĢekkürler. Ciddiyim... ve Jean Paul'ün masaj ndan gerçekten keyif aldım. Fazla geydi. Seni kızdırmak için epestamda o kısmı atladım, çünkü sana sinir olmuĢtum ve bunun için özür dilerim. Ama her zamanki gibi, aĢırı tepki veriyorsun. Bana bir sandık eli. ayağı ve ağzı bağlı gibi Ģeyler yazamazsın. (Ciddi miydin yc*y Ģaka mıydı?) Bu beni korkutuyor. Sen beni korktuyorsun.. Sirt* tamamer kapılmıĢ durumdayım. Varlığından geçen haftaya fcad* haberdar bile olmadığım hayat tarzını kabullenmeyi göze alaca* kadar sihrine kapılmıĢ durumdayım, ama sen böyle bir Ģcyy^ yorsun ve ben arkama bile bakmadan kaçmak istiyorum. Elbette, kaçmam, çünkü seni özlerim. Gerçekten özlerim. Bu iĢin yûrûmesn istiyorum, ama sana olan duygularımın derinliği ve senin beni saptırdığın karanlık yol. beni dehĢete düĢürüyor. Bana sundurun ^ erotik ve seksi; merakla doluyum, ama diğer yandan, beni fbfcH ve duygusal olarak incitmenden de korkuyorum. Üç ayın sonunda bana güle güle dersen, nasıl bir durumda kalırım? Ama sanırım tu risk her iliĢkide var. Bu, sahip olmayı hayal ettiğim bir iliĢki de#, hele ilk iliĢki olarak. Benim için büyük bir risk Vücudumda tek bir itaatkâr kemik bulunmadığını söylerken hatty- din... ġimdi sana ben de katılıyorum. Yeri gelmiĢken, seninle txrf«ce olmak istiyorum ve yapmam gereken buysa, denemek isterim ama sanırım yjzüme gözüme bulaĢtıracağım, her yerim mosmor olaca* ve bu düĢünceden hiç hoĢlanmıyorum. Daha fazlasını deneyeceğini söylediğin için seviniyorum. Benn 'daha fazlasının' bana ne ifade ettiğini düĢünmek için biraz ramana ihtiyacım var; araya mesafe koymak isteme nedenlerimden biri buydu. Gözümü öylesine kamaĢtırıyorsun ki birlikte okluğuna zamanla'da net düĢünmekte zorlanıyorum. UçuĢ için anons yapıyorlar. Gitmem gerek. Daha fazlası için görüĢmek üzere. Ana'n “Gönder'‟ tuĢuna bastım ve farklı bir uçağa binmek için- sersemliği içinde çıkıĢ kapısına yöneldim. Bu uçakta birinci 443 jadece altı koltuk vardı ve uçak havalanınca, yumuĢacık battaniyemin altına kıvrılıp uyuyakaldım. Çok geçmeden. Savannah Uluslararası Havaalanına iniĢimize baĢlarken. portakal suyu ikram eden hostes tarafından uyandırıldım. Portakal suyumu yudumlarken, yorgun olmanın ötesine geçmiĢtim w kendime bir miktar heyecan duyma izni verdim. Altı ay sonra annemi ilk kez görecektim. BlackBerry me kaçamak bir bakıĢ daha atarken. Christian'a uzun ve derme çatma bir eposta gönderdiğimi hayal meyal hatırladım, ama cevap yoktu. Seattle'da saat beĢti ve umarım, hüzünlü ağıtlar çaldığı piyanosunun baĢında değil, derin uykudaydı Sırt çantalarının en güzel yanı havaalanından çabucak çıkabilmek ve bagaj bandının baĢında sonsuz bir bcklc>ıĢe mecbur uhııanıaktı. Birinci sınıfta seyahat etmenin güzelliğiyse, uçaktan herkesten önce inmekti. Annem. Bob‟la birlikte bekliyordu ve onlan görmek harikaydı. Nedeni bitkinlik miydi, uzun yolculuk mu, yoksa Christian mı bililiyordum. ama kendimi annemin kollarına atmamla gözyaĢlarına »gulmam bir oldu. “Ah, Ana, tatlım. Çok yorgun olmalısın." Bob'a kaygılı bir bakıĢ tttL "Hayır anne, sadece... Sizi gördüğüme çok sevindim." Ona •ıkıca sarıldım. O kadar iyi ve sıcacık gelmiĢti ki... Yuva gibi. Ġstemeyerek de »Ġsa annemi bıraktım ve Bob bana tek koluyla, beceriksizcesanldı. Çağının üstünde sağlam duramıyor gibi bir hali vardı ve o zaman *cajmı incitmiĢ olduğunu hatırladım. “HoĢ geldin, Ana. Neden ağlıyorsun?” diye sordu. „Ah, Bob, seni de gördüğüme çok sevindim." YakıĢıklı, çenesi âġeli suratna ve bana sevgiyle bakan ıĢıltılı, mavi gözlerine baktım, k hocayı seviyorum, Anne. Onu tutabilirsin. Bob sırt çantamı aldı. “Tannıa, Ana. bu çantada neler varT* Mac'ten bahsediyor olmalıydı. Park alanına doğru yürink ikisi dckollarmı bana sanlılar. Savannah‟ta havanın katlanılmayacak kadar sıcak olduğa, hep unutuyordum. VanĢ terminalinin serin, klimalı sınırlan^ çıkınca, kendimizi Georgia sıcağının içinde bulduk. Vay Sıcak her Ģeyi yutmuĢtu. Üstümdeki kapüĢonlu montu çıkarabg- nıek için annemle Bob‟un kollarından sıyrılmak zorunda lcaH^. Yanıma Ģort aldığıma o kadar memnun olmuĢtum ki. Bazen yaĢındayken annem ve Bob‟la birlikte yaĢadığım Las Vegasukurj sıcağını özlüvordum. Bu nemli sıcağa alıĢmak, sabahın 08:3->u.->ij bile zaman alıyordu. Bob*un mükemmel klimalı Tahoe SUVna arka koltuğuna yerleĢtiğimde elim ayağım boĢalmıĢ ve sakara sıcağa karĢı kıvırcık bir protestoya baĢlamıĢtı. SUV'nin arkalci- tuğundada. Ray. Kate ve Christian‟a gönderilmek üzere hıh fcr kısa mesaj yazdım. „Savannaha sapasağlam vardım. A* "Gönder” tuĢuna basarken, düĢüncelerim kısa bir an Joeeye kaydı ve yorgunluğumun pusunun arasında, sergisinin bı tara olduğunu hatırladım. Jose konusundaki hislerini bile bile, Chh3'xı da davet etmeli miydim? O epostadan sonra, Christian beni gör»* isteyecek miydi acaba? Bu düĢünce içimi türetmiĢti; zihnice derhal uzaklaĢtırdım. Daha sonra uğraĢırdım. ġu anda arnee**varbğımn tadım çıkaracaktım. "Tatlım, yorgun olmalısın. Eve gidince uyumak ister nâs*^ “Hayır, anne, kumsala gitmek istiyorum." Atlantik okyanusuna bakan bir deniz yatağının üstündeua^ ve mavi, boyundan bağlı tankinimin içinde diyet kolamı ken, daha dün Pasifik'e doğru baktığımı düĢündüm. Annem kû®*» denecek kadar geniĢ, kenarlan düĢük güneĢ Ģapkası ve Jai*^ gözlükleriyle yanıma uzanmıĢ, kendi kolasını yuduraluyorcu sadece üç blok mesafedeki Tybee Island kumsalındaydık. Elirfltu^ 445 Yorgunluğum dinmiĢti ve güneĢle yıkanırken kendimi rahat. güvenli «sıcacık hissediyordum. Hayatımda ilk defa gevĢemeye baĢladım. “Haydi. Ana... Bana baĢını bu denli döndüren adamı anlatsana.” Döndürmek mi? Nasıl anlamıĢtı? Ne diyebilirdim. Gizlilik anlaması yüzünden Christian'dan detaylı olarak bahsedemezdim, ama öyle olmasa bile, anneme olanlardan bahsetmeyi seçer miydim acaba? DüĢüncesi bile betimin benzimin atmasına yetmiĢti. Elimi sıkarak, "Ece?" diye bastırdı. "Adı Christian. YakıĢıklı ötesi. Varlıklı... fazla varlıklı. KarmaĢık ve değiĢken biri.” Evet, kısa ve doğru özetimden fazlasıyla memnundum. Yüzümü ona çevirmek için yan döndüm, annem de aynı hareketi yaptı. Bana kristal berraklığında mavi gözlerle baktı. -KarmaĢık ve değiĢken, konsantre olmak istediğim iki özellik. Ana.” Ah, hayır. “Ah. anne, ruh halinin değiĢimleri beni sersemletiyor. Zorlu bir çocukluk yaĢamıĢ, çok kapalı ve anlaĢılması zor biri." “Ondan hoĢlanıyor musun?" “HoĢlanmanın ötesine geçtim." "Gerçekten mi?‟ Annem bana bakakalmıĢtL “Evet, anne.” "Erkekler aslında karmaĢık değildirler. Ana tatlım. Çok basit, yalın yaratıklardır. Genelde söylediklerini kastederler. Ve ne söyledikleri barizken bizler analiz etmeye çalıĢarak saatler geçiririz. yerinde olsam, onu olduğu gibi ele alırdım. Faydası olabilir." Anneme bakakaldım. Kulağa iyi bir tavsiye gibi geliyordu. Christian‟ı olduğu gibi ele almak. Daha o anda, söylediği birkaç #y aklımda belirdi. Seni kaybetmek istemiyorum. Beni büyüledin. Beni tamamen büyüledin. 446 Ben de seni özleyeceğinı. Tahmin cdereğinden fazla.,. Anneme baktım. Dördüncü evliliğini sürdürüyordu. sonuçta erkekler konusunda bir bildiği vardı. Tek st)k erkek dengesizdir, hayatım, bazıları diğerlerin.^ de çok. Örneğin babanı ele alalım..." Babamı düĢününce yumuĢadı ve hüzünlendi. Gerçek babam, hiç tanımadığım efca.v.: adam bizden, bir muharebe eğitiminde acımasız bir Ģekilde nlmıĢ bir denizciydi. Bir yanım annemin bunca zamandır bahis gibi birine ihtiyaç duyduğunu düĢünüyordu... Belki de SÛÖUR4 Ġ aradığını Bob‟da bulmuĢtu. Ray‟de bulamamıĢ olması çok vazıh “Babanın dengesiz olduğu düĢünürdüm, ama Ģimdi geri\*fc nüp bakınca, kendini iĢine fazla kaptırdığını ve bizlere bir ha;.**, sağlamak için çok uğraĢtığını görüyorum.” Ġç geçirdi. “Çok g«*ti ikimiz de öyleydik, belki de sorun buydu.” Htnım... Christian da yaĢlı sayılmazdı. Anneme sevgiyle p> lümsedim Babamı düĢünürken hassaslaĢabiliyordu, amababazz Christianla hiçbir benzerliği olmadığından emindim. “Bob bu akĢam bizi yemeğe çıkarmak istiyor. Golf kulübü* “Ah. hayır! Bob golfe mi baĢladı?** Hayretle dudak büfe Annem gözlerini devirerek “Ne demezsin,“ diye homurdandı Evde lıafıf bir öğle yemeğinin ardından eĢyalarımı hoĢaltmayator ladım. Kendime bir siesta ziyafeti çekecektim. Annem mum ilmeye ya da mumlarla her ne yapıyorsa onu yapmaya çekiltaıS ve Bob iĢıeydi; bu yüzden biraz uyku takviyesi yapacak zanüns vardı. Mac‟i açtım. Georgia‟da öğleden sonra ikiydi; Seattle'da * sabahın on biri. Christian‟dan cevap var mı diye merak ediyor^ E- postamı açtım. GRĠNĠN UXÎ TONU 447 Kimden: Christian Grey Konu: Nihayet! Tarih: 31 Mayıs 2011 07:30 Kime: Anastasia Steele Anastasia, Aramıza biraz mesafe koyar koymaz benimle açıkça ve dürüstçe »etĢim kurabilmen canımı sıkıyor Bunu neden biz birlikteyken yapamıyorsun? Evet zenginim. Buna alıĢ. Sana neden para harcamayacak mıĢım? Babana erkek arkadaĢın olduğumu söyledik. Tanrı aĢkına. Erkek arkadaĢlar bunu yapmaz mı? Hâkimin olarak sana ne harcarsam harcayayım tartıĢmasız kabul etmeni beki yorum. Bu arada, annene de anlat. Kendini fahiĢe gibi hissetme yorumuna nasıl karĢılık vereceğimi bilemiyorum. Yazdığının bu olmadığı bilyorum, ama ima ettiğin bu.Bu duygulan yok etmek için ne yapablirim ya da ne diyebilirim bılniyorum. Her Ģeyin en iyisine sahip olnanı isterim. Paramı canımın çektiği Ģekilde harcayabilmek için olağanüstü çalıĢıyorum Sana camn ne isterse alabilirim, Anastasia ve almak istiyorum. Ġstersen, bunu bir varlık paylaĢımı olarak düĢün. Ya da basitçe, seni asla tarif ettiğin biçimde düĢünmeyeceğimi ve düĢünemeyeceğimi bil yeter. Ve bendini bu Ģekilde algılamana kızdım Senin gibi zeki, hazırcevap ve güzel bir kadına yakıĢmayacak ösgüven sorunların var v* sana Dr. Flynn'le bir randevu ayarlamayı oddi ciddi duĢunûyorum. Seri korkuttuğum için özür dilerim. Ġçin? korku salma düĢüncesini tiksindirici buldum. Elin kolun bağl halde seyahat etmene Ġzin vereceğimi gerçekten düĢündün mü? Tann aĢkına, sana özel Jetimi kullanmanı teklif ettim. Diğer yancan, elin, ayağm ve ağzın bağlı halini düĢünmenin beni tahrik ettiği gerçek. (Ve bu bir Ģaka değil.) Sandıktan vazgeçebilirim, sandıklann bende bir etkisi yok. Ağanın bağlanmasıyla sorunun olduğunu biliyordum -bunu konuĢmuĢtuk- ve ağzını bağladığımda/bağlarsam bunu konuĢacağız. Anlamayı beceremediğin Ģu: Hâkim/itaatkâr iliĢkilerinde butun guç tatkar'ın elindedir. Bu sensin. Tekrar ediyorum, butun guç senin **nde. Benim değil Kayıkhanede hayır dedin. Bana hayır dersen sana elimi bile süremem; bu yüzden ne yapıp yapmayacağım** dair bir anlatmamız var ya zaten. Bazı peyleri denersek ve horuna gitmezse anlaĢmayı elden geçirebiliriz. Sana kalmıĢ. Ana. bana değil. Ve bağlanıp bir sandığa tıkılmak istemiyorsan o/e bir Ģey olmayacak. Hayat tarzımı seninle paylaĢmak istiyorum. Böyle bir Ģeyi hiç «ememiĢtım. Samimi olmam gerekirse, sana, bu kadar masum birioo denemeye istekli olmasına hayret ve hayranlıkla bakıyorum Bu baai tahmin edebileceğinden çok daha fazlasını anlatıyor. Bunu sana defalarca söylememe rağmen, benim de senin sihrine kapıldın anlayamıyorsun. Seni kaybetmek istemiyorum. Yakınımdayfcen net düĢünemediğin için benden birkaç gün uzak kalmak için uç bin mil yol kat ettiğini düĢünmek beni geriyor. Aynı Ģey benim içinde geçerli, Anastasia. Birlikteyken, mantığım kayboluyor. Sana olan duygularımın derinliği budur. Ġnadım anlıyorum. Senden uzak kalmayı denedim.Tecrübesiokluğunj biliyordum ve ne kadar masum olduğunu tam olarak bilseydim aya peĢine düĢmezdim, ama bir Ģekilde, beni daha önce hiç kimsen çözemediği Ģekilde çözmeyi baĢarıyorsun. Mesela e-postan, bakıĢ açını anlayabilmek için defalarca okudum, okudum. Üç ay keyfi bir zaman. Bunu altı ay ya da bir yıl da yapabiliriz. Ne kadar olsun istersin? Seni ne rahat ettirir? Söyle bana. Bunun senin için çok büyük bir adım olduğunun farkındayım.Güvenini kazanmam gerek, ama aynı Ģekilde, bunu yapmakta baĢarı olduğum zamanlarda senin de benimle iletiĢim kurman gerek.Ço« güçlü ve kendi kendine yeten biri gibi görünüyorsun, ama burayi yazdıklannı okuyunca bambaĢka bir yönünü görüyorum. Birbirimize rehberlik etmek zorundayız, Anastasia, ben ipuçlanmı sad«e senden yakalayabilirim. Bana karĢı dürüst olmalısın ve ikimizi öf bu anlaĢmanın sürmesi için bir yol bulmamız Ģart. Ġtaatkâr olmamaktan endiĢelisin. Pekâlâ, bu belki de doğruda Yeri gelmiĢken, bir itaatkâr için doğru tavrı takındığın tek yer vj-s odası. Üzerinde adam gibi kontrol kurmama izin verdiğe ve sa^ söyleneni yaptığın tek yer. Aklıma "ibret” kelimesi geliyor. Ve her yerini morartmayacağım, ben pembeyi hedefliyorum. Oyv*odasının dıĢında bana kafa tutmanı seviyorum. Bu çok yen* GRĠNĠN ELI.! TONU 449 tazeleyici bir tecrübe ve bunu deriĢtirmek istemem. 8u yüzden, evet daha fazlası derken benden ne istediğim söyle. Zihnimi açık tutmaya çalınacak ve sana ihtiyaç duyduğun mesafe/i sağlamak için Georgia'da olduğun sürece senden uzak durmaya çabalayacağım. 8ir sonraki e-postanı sabırsızlıkla bekliyorum. 8u arada, keyfine bak. Ama çok fazla değil. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Lanet olsun. OkuldaymıĢız gibi, bir deneme yazmıĢtı ve büyük kısmı iyiydi. Mektubunu tekrar okurken, yüreğim ağzımdaydı ve geniĢ yatağa Mac‟imi neredeyse kucaklayarak kıvrıldım. AnlaĢmayı bir yıllık yapmak mı? Güç bendeydi! Tanrım, bunu düĢünmem gerekecekti. Annem, onu olduğu gibi ele al, demiĢti. Beni kaybetmek istemiyordu. Bunu iki kez söylemiĢti. O da bu iĢin yürümesini istiyordu. Ah, Christian, ben de! Uzak durmak için çabalayacaktı. Bu uzak durmayı baĢaramayabileceği anlamına mı gelirdi? Birden oyleolduğunu umdum. Onu görmek istiyordum. Ayrılalı yirmi dört saatten az olmuĢtu ve onu dört gün daha göremeyeceğimi hatırlayarak onu ne kadar özlediğimi fark ettim. Ne kadar sevdiğimi. „Ana, tatlım." Ses yumuĢak ve sıcacıktı, sevgi ve geçmiĢte kalan inlerimin anılarıyla doluydu. Nazik bir el yüzümü okĢadı. Annem beni uyandırırken, göğsüme taĢtırdığım bilgisayarıma sıkıca sarılmıĢtım. Alacakaranlığın açık pembe ıĢığında, uykumdan yüzeye çıkaran, yumuĢak ve müzikli sesiyle. “Ana, tatlını.” dedi. "Merhaba, anne.” Gülümseyerek gerindim. “Otuz dakika sonra yemek için çıkıyoruz. Hâlâ gelmek istiyor tousunr 450 “Ah. evet, anno, elbette." Ne kadar uğraĢsam da «ne*, bast ıramadım. “Etkileyici bir teknoloji." Bilgisayarımı iĢaret ediyordu. Ah. lanei olsun. “Ah... bu mu?‟ Rahat ve ĢaĢırmıĢ gibi umursamaz bir ta* takınmaya çalıĢtım. Annem fark edecek miydi acaba? Bir “erkek arkadaĢ" edinmeden bu yana daha kurnaz bir kadına dönüĢmüĢtü sanki. “Christian ödünç verdi. Sanınm bununla bir uzay aracına pûodck yapabilirim, ama ben sadece e-posta ve internet için kullanıyoruz' Gerçekten, önemli değil. Annem beni Ģüpheyle süzerek yatağı» oturdu ve saçımı kulağımın arkasına itti. "Sana e-posta göndermiĢ mi?" Ah, çifte lanet olsun. “Evet." Umursamazlığım etkisini gittikçe kaybederken kızardı “Belki de seni özlüyordur, hımm?" “Umanm öyledir, anne.” “Ne diyor?" Ah üç kere lanet olsun. Çılgın gibi, e-postada anneme «yitebileceğim, kabul edilebilir bir Ģey bulmaya çalıĢıyordum. Hâkic^ el ayak bağlamalar ve ağız tıkama hakkında bir Ģey duymak ütmediğinden emindim, ama zaten anlatamazdım da. çünkü anlaĢması vardı. “Keyfime bakmamı, ama çok da abartmamamı söylemi “Kulağa mantıklı geliyor. Seni bırakayım, hazırlan." Öne alnımı öptü. “Burada olmana çok seviniyorum. Ana. Seni harika." Ve bu sevgi ilanının ardından odadan çıktı. Hımm, Christian ve mantıklı... Birbirini dıĢladıklarım düğüm iki kavramdı ama bu epostadan sonra, belki de h# mümkündü. Kafamı salladım. Sözlerini sindirmek için ihtiyacım olacaktı. Büyük olasılıkla akĢam yemeğinden son*1*1 GRĠNtN ELLĠ TONU 451 cevap yazabilirdim. Yataktan inip tiĢörtümü ve Ģortumu özerimden sıyırarak duĢa yöneldim. Katein, mezuniyetimde de giydiğim gri. boyundan bağlı, sırtı açık elbisesini yanımda getirmiĢtim. Yanımdaki tek Ģık parça oydu. Sıcaklığın iyi yanı, kırıĢıkların açılmıĢ olmasıydı: sanırım golf kulübünde idare edebilirdi. Giyinirken bilgisayarı açtım. Chrisian'dan vcni bir Ģey yoktu. BozulmuĢtum. Çok hızlı bir eposta yazdım. Kimden; Anastasia Steele Konu: Laf ebesi? Tarih: 31 Mayıs 2011 1*08 Yerel Saat Kime: Christian Grey Efendim, ne geveze bir yazarsınız! Bob'un golf kulübüne akĢam yemeğine gitmeliyim ve sırf bilin diye söylüyorum, düĢüncesi bife gözlerimi devirmem için yeterli. Ama siz ve kaynan avucunuz benden çok uzakta olduğunuz için popom güvende. ġimdilik. E-postanıza bayıldım, ilk fırsatta cevaplayacağım. Sizi Ģimdiden özledim. Öğleden sonranın tadını çıkarın. Ana'nız Kimden: Christian Grey Konu:Popon Tarih: 31 Mayıs 2011 16:10 Kime: Anastasia Steele Sezgili Bayan Steele, Bu e-postanın konusu dikkatimi dağıttı. Güvende olduğunu -Ģimdiliksöylemeye gerek yok. AkĢam yemeğinin tadını çıkar; ben de seni özledim Özellikle poponu ve çok bılrriĢlığitıı. öğleden somam sıkıcı olacak, sadece senin ve gözlerini devirmemi düĢüncesiyle aydınlanacak. Sanırım, makul bir Ģekilde, benim de aynı kotu alıĢkanlıktan muzdarip olduğumu sen söylemiĢtin Christian firey CEO & Goz Devırici, Grey ġirketler Topluluğu Kimd«n: Anastasia Steele Konu: Göz Devirme 'r rr * r , t/r {('fi Tarih: 31 Mayıs 2011 19:14 Yerel Saat Kim«: Chıistian Grey Sevgili Bay Grey, 8ana e-posta göndermeye son verin. AkĢam yemeği için hazHiar>- maya çalıĢıyorum. Kıtanın diğer uçundayken bile fazlasıyla dikkat dağıtıcısınız. Ve evet, siz gözlerinizi devirdiğinizde sizi kim patattyo? Ana'nız ■“Göndere tıkladım ve aynı anda zihnimde, o kötü kalplı o* Bayan Robinson'ın görüntüsü belirdi. Gözümde canlandıntmıu'n''" Christian'ın annem yaĢında biri tarafından dövülmesi çokya“^‟ o kadar. Bir kez daha bunun onda nasıl bir hasar bıraktığın' » 'l' ettim. Ağzım dümdüz bir çizgi halini almıĢtı. Ġğne saplamak ĠÇ^ ^ bez bebeğe ihtiyacım vardı; belki o zaman bu yabancıya his®1‟*"' öfkenin bir kısmım boĢaltabilirdim. Kimden: Christian Grey Konu: Popon Tarih: 31 Mayıs 2011 16:18 Kime: Anastasia Steele Sevgili Bayan Steele, Ben Mlâ kendi konu baĢlığımı sizinkine -çok çeĢitli açılardan- tercih ediyorum. Kendi kaderimin efendisi olmam ve beni kimsenin cezalandırmaması büyük Ģans. Elbette, zaman zaman annern ve Dr. Flynn dıĢında. Ve de sen. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Cezalandırmak mı... Ben mi? Tarih: 31 Mayıs 2011 19:22 Yerel Saat Kime: Christian Grey Sevgili Efendim, Ben sizi cezalandırma cüretini ne zaman gösterdim, 8ay Grey? Sanırım beni baĢka biriyle kanĢtırıyorsunuz... ki bu, endiĢe verici. Gerçekten hazırlanmalıyım. Ana'nız Kimdtn: Christian Grey Konu: Popon Tırih: 31 Mayıs 2011 16*5 Kime: Anastasia Steele 454 Sevgili Bayan Steele, Yazarken her zaman ceza andırıyorsunuz. Fermuarınızı ben çeke- bilir miyim? Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Bilinmeyen bir nedenden ötürü, sözleri ekrandan fırlayıp % geçirmeme neden oldular. Ah... Demek oynamak istiyordu. Kimden: Anastasia Steele Konu: 18 üstü Tarih: 31 Mayıs 2011 19:28 Yerel Saat KĠmt: Christian Grey Ben fermuarı açmanızı tercih ederim. Kimden: Christian Grey Konu: Tuttuğun dileğe dikkat et... Tarih: 31 Mayıs 2011 16:31 Kime: Anastasia Steele BEN DE ÖYLE. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimckn: Anastasia Steele Konu: Nefes nefese Tırih: 31 May» 201119*33 Yerel Saat Klm«: Christian Grey 455 Ağır ağır... Kimd«n: Chrislian Grey Konu: Ġnliyor Tarih: 31 Mayıs 2011 16:35 Kim*: Anastasia Steele KeĢke orada olsaydım. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Ġnliyor Tarih: 31 Mayıs 2011 19-37 Yerel Saat Khne: Christian Grey BEN DE ÖYLE Annem. “Ana!" diye seslenerek beni yerimden sıçradı. Lanet. Neden kendimi bu kadar suçlu hissediyordum ki? “Hemen geliyorum, anne." Kimden: Anastasia Steele Konu: Ġnliyor Tarih: Jl Mayıs 2011 19:39 Yerel Saat Kirne: Christian Grey Gitmeliyim. Hadi kaçtım, bebek. Kendimi koridora attım. Bob ve annem beni bekliyorlardı. Annemin kaĢları çatıldı. “Hayatım, sen iyi misin? Yanaklann al al olmuĢ.‟‟ “Anne, ben iyiyim.** “Çok hoĢ görünüyorsun, hayatım." "Ah. bu. Kate‟in elbisesi. HoĢuna gitti mi?" KaĢları daha da çatıldı. “Neden Kate‟in elbisesini giyiyorsun?" Ah... hayır. “ġey... ben bu elbiseyi seviyorum ama o sevmiyor.” diye uydurdum. Bob periĢan ve aç haliyle etrafına sabırsızlık yayarken annes bana aksi bir bakıĢ attı. „'Yarın seni alıĢveriĢe götürüyorum," dedi. “Ah, anne, bunu yapmana gerek yok. Bir yığm kıyafetim “Kızım için bir Ģey yapamaz mıyım? Haydi, Bob açlıktan ölûrcr Bob midesini sıvazlayarak ve yapay bir acı çeker ifade takın* rak. “Çok doğru." diye inledi. O gözlerini devirirken ben kıkırdadım ve kapıdan çıktık Daha sonra, duĢta, ılık suyun altında gevĢerken, annemin m‟ k* dar değiĢtiğini düĢündüm. Onu akĢam yemeğinde görün«- -l" 457 alması gereken yerde olduğunu düĢünmüĢtüm: komikti, iĢveliydi ve golf kulübünde bir yığın arkadaĢın arasındaydı. Bob da sıcak ve ilgiliydi... Birbirlerine çok uygun görünüyorlardı. Annemin adına gerçekten sevinmiĢtim. Artık onun için endiĢelenmekten, kararla« nndan Ģüphelenmekten vazgeçebilir ve Üç Numaralı Kocanın sebep olduğu karanlık günleri ikimiz adına da geride bırakabilirdim. Bob koruyucu bir adamdı. Ve annem bana yerinde akıllar veriyordu. Bu ne zaman baĢladı? Christianla tanıĢtığımda. Ama nedeni iĢim bitince, bir an önce Christian'a dönme heyecanıyla, hızla kurulandım. Beni bekleyen bir e-posta vardı. Birkaç saat önce, ak- çara yemeği için çıkmamdan hemen sonra yazılmıĢtı. Kimden: Christian Grey Konu: Eser Hırsızlığı Tarih: 31 Mayıs 2011 16:41 Kim«: Anastasia Steele Repliğimi çalmıĢsın. Ve beni askıda bıraktın. Yemedin tadım çıkar. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimd#n: Anastasia Steele Konu: Bana hırsız diyene bak Ta»lh: 31 Mayıs 2011 22:18 Yerel Saat •Oma*. Christian Grey bendim, sanmm bunun orijinal olarak ElHot'a ait bir replik olduğunu de hatırlayacaksın izdir. Nasıl askıda? Anar» Kimden: Christian Grey ' - » Konu: Yarım Kalan I* Tarih: 31 Mayıs 2011 19:22 Kime: Anastasia Steele Bayan Steele, DönmüĢsünüz. GidiĢiniz o kadar ani oldu ki. Tam iĢler ilginç t* hal alırken. Elliot çok orijinal biri değildir. Bu repliği de bir yerlerden çalmıĢ olmalı Yemek nasıldı? Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu:Yanm Kalan ĠĢ mi? Tarih: 31 Mayıs 2011 22:26 Yerel Saat Kime: Christian Grey AkĢam yemeği doyurucuydu. Gereğinden fazla yediğimi duymtf hoĢuna gidecektir. Ġlginç bir hal mi alıyordu? Nasıl? 58ĠNĠN Elit TONU 4S9 Kimden: Christian Grey Konu: Evet, Yarım Kalan ĠĢ Tarih: 31 Mayıs 2011 19:30 Kime: Anastasia Steele Kasten mi kalın kafalılık ediyorsun? Sanırım benden elbisenin fermuarını indirmemi istemiĢtin. Ve ben de bunu yapmak için sabırsızlanıyordum. Bir Ģeyler yediğini duyduğuma da memnun oldum. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Pekâlâ... Hafta Sonuna Az Kaldı Tarih: 31 Mayıs 2011 22:36 Yerel Saat Kime: Christian Grey Elbette yiyorum... Beni yemekten soğutan tek Ģey senin yanında hissettiğim belirsizliktir. Ve hiçbir zaman farkında olmadan kalın kafalılık etmem, Bay Grey. Herhalde bunu çoktan anlamıĢsınızdır.;) Kimdon: Christian Grey Konu: Sabırsızlanıyorum Tarih: 31 Mayıs 2011 19:40 Wmt: Anastasia Steele Bunu aklıiTKĠd tutanm, Bayan Steele ve hiç Ģüphesiz bu bilgiyi kend lehime kullanacağım. Sizi yemekten soğuttuğumu duyduğuma üzüldüm. Uzefintzdedate kösnül bir etkim olduğunu sanıyordum. Tecrübem buydu ve ayn zamanda olabilecek en keyifli tecrübeydi. Bir dahaki seferi sabırsızlıkla bekliyorum. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Jimnastik Dilbilimi Tarih: 31 Mayıs 2011 22:36 Yerel Saat Kime: Christian Grey Yoksa yine eĢ anlamlılar sözlüğüyle mi oynuyorsunuz? Kimden: Christian Grey Konu: Gümbürdemek Tarih: 31 Mayıs 2011 19:40 Kime: Anastasia Steele Beni çok iyi tanıyorsunuz. Bayan Steele. Eski bir arkadaĢla yemek yiyeceğim, bu yüzden araba kullanıp olacağım. Hadi kaçtım, bebek.© Christian Grey CEO, Grey ġirketler Topluluğu GRĠNĠN ElÜTONU 461 Hanni eski arkadaĢ* Christian'ın hiç eski arkadaĢı olduğunu sanmıyordum... O kadının dıĢında. Ekrana kuĢlan mı çalarak baktım. Neden onu görmeye devam etmek zorundaydı sanki? Ġçimde beklenmedik bir Ģekilde yakıcı, yeĢil ve saframsı bir kıskançlık akmaya baĢladı. Bir Ģeye vurmak istiyordum; Bayan Robinson öncelikli terdhimdi. Öfkeyle bilgisayan kapatıp yatağıma tırmandım. Bu sabahki uzun e-postasına gerçekten cevap vermem gıı\-kı\-ordu. ama birden çok öfkelenmiĢtim. Onu neden gerçek yüzüyle -çocuk tacizcisi olarakgöremiyordu? IĢığı kapattım ve öfkeden köpürerek. gözlerimi karanlığa dikip yattım. Buna nasıl cüret edebilmiĢti? Savunmasız bir ergeni nasıl gözüne kestirebilmiĢti? Hâlâ yapıyor muydu acaba? Neden son vermiĢlerdi? Zihnimde sayısız senaryo donuyordu. Madem Christian ona doymuĢtu, o zaman neden onunla hâlâ arkadaĢlık ediyordu? O demiĢken, kadın evli miydi acaba? Ya da boĢanmıĢ? Tann aĢkına, çocuğu var mıydı ki? Christianla çocukları olmuĢ olabilir miydi? Bilinçaltını çirkin kafasını kaldırmıĢ pis pis sırıtıyordu ve bu düĢünce karĢısında hem ĢaĢırmıĢ hem tiksinmiĢtim. Dr. Flynn‟in ondan haberi var mıydı acaba? Yataktan debelenerek çıktım ve bilgisayan tekrar açtım. Bir görevim vardı. Mavi ekranın belirmesini parmaklanmı sabırsızca vurarak bekledim. Google görsellere tıkladım ve arama motoruna 'Christian Grey” yazdım. Ekran birden Christian‟ın görüntüleriyle doldu: smokinli, takım elbiseli. Tannnı. Josenin Heathman'da beyaz gömlek ve keten pantolonla çektiği fotoğraflar, internete nasıl düĢmüĢlerdi? Tanrım, çok iyi görünüyordu. Hızlı hızlı devam ettim. ĠĢ ortaklanyla birkaç fotoğraf, sonra da yakından tanıdığım en fotojenik adamın peĢ peĢe muhteĢem fotoğrafları. Yakından mı? Christian ı yakından tanıyor muydum? Onu cinsel anlamda tanıyordum ve orada daha keĢfedilecek çok Ģey olduğunun farkındaydım. DeğiĢken, zor. komik, soğuk, sıcak olduğunu biliyordum. Tanrım... Adam ayaklı bir çeliĢkiler yumağıydj. Bir sonraki sayfaya tıkladım. Kate‟in geylikie ilgisi sorusunun çıkıĢ noktası olarak. Christian‟ın yanında bir kız arkadaĢın olduğu bir fctcgrafuu bulamadığından bahsettiğini hatırladım. Sonra üçüncü 462 sayfada, benim onunla bir fotoğrafım vardı. Mezuniyetten. dınla fotoğrafı vardı. Ve o kadın bendim. Tanrı a$hmı\ Google‟daydım. Ġkimizin haline baktım. Ka^j yüzünden $a$kııı. gergin ve hazırlıksız yakalanmıĢ görünüyor- Denemeyi kabul etmemden hemen önceydi. Christian ise inanJn^ derecede yakıĢıklı, sakin ve kontrollü görünüyordu; boynuad» kravat vardı. Ora baktım, öylesine güzel bir yüz. Ģu anda Eavs» Lanet Olası Robinson‟a bakıyor olması olası güzel bir yüz. Foîa^ favorilerime kaydettim ve arama sonuçlarının geri kalan on «bi sayfasını tek tek tıkladım. Bayan Robinson'ı Google da bulamamak tim. Ama onunla olup olmadığını bilmem gerekiyordu. Chrâtiac'j hızb bir e-posta yazdım. Kimden: Anastasia Steele Konu: Uygun Yemek Refakatçileri Tarih: 31 Mayıs 2011 23:58 Yerel Saat Kime: Christian Grey Umarım siz ve arkadaĢınız hoĢ bir yemek yemiĢsinizdir. Ana Not Bayan Robinson muydu? “Gönder”e bastım ve Christiana o kadınla iliĢkisini kafaya koyarak umutsuzluk içinde yatağıma tırmandım. Birj**® daha fazlasını öğrenmek için can atıyor, diğer yanımsa bana stf ğini bile unutmak istiyordu. Ve reglim baĢlamıĢtı: bu yüzden^* 1, hapımı almayı unutmamam gerekiyordu. Hemen BlackBerr 5" takvimine bir uyandırma ayarladım. BlackBerry‟yi baĢucu W* GRĠNĠN ELLt TONU 463 dinim«-* bırakıp yatağıma uzandım ve bir süre sonra, yirmi beĢ bin oıil uzakta değil, aynı Ģehirde olmuĢ olmayı dileyerek huzursuz bir uykuya daldım. AlıĢveriĢte g<\on bir sabah ve kumsalda geçen bir öğleden sonranın ardından annem akĢamı barda geçirmemize karar vermiĢti. Bob‟u TV"yle baĢ baĢa bıraktık ve kendimizi Savannah'ın en seçkin otelinde, üst düzey bir barda bulduk, ikinci Cosmopolitan‟ımı yudumluyordum. Annemse üçüncüye geçmiĢti. Kırılgan erkek egosu hakkında yeni bilgiler sunuyordu. Çok endiĢe vericiydi. “Görüyorsun ya. Ana. erkekler bir kadının ağzından çıkan her Ģeyin çözülmesi gereken bir sorun olduğunu düĢünürler. Ortaya atıp üzerinde bir süre konuĢtuktan sonra unutmak isteyeceğimiz, muğlak bir fikir değil. Erkekler eylemi tercih ederler." Kızgınlığımı saklamayı baĢaramayarak. "Anne, bana bunu neden anlatıyorsun?" diye sordum. Bütün günü böyle geçirmiĢti. “Hayatım, o kadar kaybolmuĢ görünüyorsun ki. Eve bir tek erkek arkadaĢ getirmedin. Hatta Vegas‟tayken bir tane bile erkek arkadaĢın olmadı. Üniversitede tanıĢtığın Ģu çocukla. Jose‟yle aranızda bir Ģeyler olur sanmıĢtım." “Anne, Jos£ sadece bir arkadaĢ." “Biliyorum, tatlım. Ama bir Ģeyler oluyor ve senin bana her #yi söylediğini sanmıyorum." Bana bakarken yüzünü annelere özgü kaygı bürümüĢtü. “DüĢüncelerimi düzene koymak için, Christian‟dan biraz uzaklanmam gerekiyordu... Hepsi bu. Beni fena halde etki altına almaya meyilli." “Etki altına almak?” “Evet. Gerçi onu özlüyorum da." KaĢlarımı çattım. Gün boyunca Christian‟dan haber almamıĢtım. Ne bire-p«^ ne baĢka bir Ģey. Ġçimden, iyi olup olmadığını öğrenmek için aramak geçiyordu. En büyük korkum, bir araba kazası geçirmiĢ ölmeyi ikinci en kötü korkumsa Bayan Robinson‟ın kötücül pençeli ona tekrar geçirmiĢ olması. Mantıksız olduğunu biliyordum, im o kadın söz konusu olunca, bütün bakıĢ açımı kaybeder gibiyi „Tatlım, tuvalete gitmem gerek." Annemin kısa süreli yokluğu BlackBerry‟mi kontrol ete«: için fırsat oldu. Bütün gün e-postamı gizli gizli kontrol etmeye çalıĢmıĢtım. Nihayet, Christian'dan bir yanıt! Kimden: Christian Grey Konu: AkĢam Yemeği Refakatçileri Tarih: 1 Haziran 2011 21:40 Yerel Saat Kime: Anastasia Steele Evet, Bayan Robinson'la yemek yedim. O sadece eski bir arkadaĢ Anastasia. Seni tekrar görmek için sabırsızlanıyorum. Seni özledim. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Onunla yemek yiyordu demek. Adrenalin ve öfke bedeni»* cirit atıyordu. En kötü korkularım gerçeğe dönüĢmüĢtü. Bunu o* sil yapabilmiĢti? Ġki günlüğüne uzaklaĢmıĢtım ve o anında o kalpli kaltağa koĢmuĢtu. 46S Kimden: Anastasia Steele Konu: YAġLI AkĢam Yemedi Refakatçileri Tarih: 1 Haziran 2011 21:42 Yerel Saat Kim*: Christian Grey O sadece eski bir arkadaĢ değil. DiĢlerini geçirecek yeni bir ergen delikanlı bulmuĢ mu? Sen onun için çok mu yaĢlandın yoksa? ĠliĢkinizin bitme nedeni bu muydu? Annem gelirken “gönder" tuĢuna bastım. “Ana. rengin atmıĢ. Ne oldur BaĢımı salladım. Ġnatla. “Hiçbir Ģey/‟ diye mırıldandım. “Birer içki daha içelim." Alnını kırıĢtırdı, ama kafasını kaldırdı ve garsonlardan birinin dikkatini çekip kadehlerimizi iĢaret etti. Garson baĢım eğdi. Evrensel, “Birer tane daha, lütfen," mesajım almıĢtı. Annem bunu yaparken, ben aceleyle BlackBerry‟me baktım. Kimden: Christian Grey Konu: Dikkatli... Tarih: 1 Haziran 2011 21:45 Yerel Saat Kime: Anastasia Steele 8u e-posta üzerinden tartıĢmak isteyeceğim bir konu değil. Daha kaç tane Cosmopolitan içeceksin? Christian Grey CEO Gney ġirketler Topluluğu Siktir. Burada. WWW. BÖLÜM YĠRMĠ ÜÇ Barda etrafıma bakındım, ama onu göremedim. "Ana, neyin var? Hayalet görmüĢ gibisin." "Christian. o burada.” “Ne? Gerçekten mi?"‟ Annem de çevresine bakındı. Anneme Christian‟m sapık takipçi eğilimlerinden bahsetmeyi atlamıĢtım. Onu gördüm. Yüreğim yerinden oynadı ve Christian bize doğnı yaklaĢırken, gergin bir gümbürtü tutturdu. Gerçekten burada... benim için. Ġçimdeki tanrıça tezahüratlarla yerinden fırladı. Kalabalığın arasından kayarcasma ilerlerken, saçlan tavana gömülü halojenlerin altında ıĢıltılı bir bakır kızılla kıvılcımlanıyordu. Parlak gri gözlerinde dans eden neydi... Öfke? Gerilim? Ağzı düz bir çizgi Ģeklinde, çenesi gergindi. Ah, lanet olsun... Hayır. Ona bu kadar Öfkeliyken, buradaydı. Annemin önünde ona öfkemi nasıl gösterebilirdim ki? Masamıza ulaĢtı ve bana temkinli bir bakıĢ gönderdi. Her zamanki keten gömlek, kot pantolon Ġkilisini giymiĢti. Onu etten kemikten karĢımda bulmanın Ģok ve ĢaĢkınlığıyla, ‟Merhaba,” dedim. “Merhaba,” diye cevapladı ve eğilip yanağımı öperek beni iyice «aĢırttı. "Christian, annem. Carla.” KökleĢmiĢ nezaketim baskın gelmiĢti. Annemi selamlamak için döndü. “Bayan Ada m s, tanıĢtığımıza memnun oldum.” Adını nereden biliyordu? Anneme o yürek hoplatan. Chrkfa. (îrey patentli, tanı yol. insaf nedir bilmeyen gülümsemesini gönder^ Annemin hiç Ģansı yoktu. Alt çenesi neredeyse masaya çarpacaJct: Tanrım, anne, kendine gel. Christian‟ın uzattığı eli tuttu, el ah^» Annem cevap vermemiĢti. Ah. tamamen afallama, nutku tutuL-y hali genetikti; bunu bilmiyordum. Annem en sonunda, nefesi kesilmiĢ gibi, “Christian," dtoç baĢardı. Christian ona bilmiĢ bir gülümseme ve gri gözlerinde ı^ılinia bakıyordu. Her ikisine de gözlerimi kıstım. “Burada ne arıyorsun?" Sorum kulağa niyet ettiğimden dah nazik geliyordu. Christian‟ın gülümsemesi yerini korunaklı i» desine bıraktı. Onu gördüğüme çok sevinmiĢtim, ama tamâ»c hazırlıksız yakalanmıĢtım. Üstelik Bayan Robinson konusundıc öfkem, damarlarımda dolaĢıyordu. Ona bağırmak mı istiyordur yoksa kollarına atılmak mı bilemiyordum -ama sanırım her ılc sinden de hoĢlanmazdı- ve bizi ne zamandır izlediğini ögrenntk istiyordum. Avnca. biraz önce gönderdiğim eposta konusunda dı biraz gergindim. “Elbette, seni görmeye geldim." Bana ifadesiz gözlerle babytrc: Ah. kim bilir ne düĢünüyordu? MBu otelde kalıyorum." “Burada mı kalıyorsun?" Sesim amfetamin alan bir ikincissi öğrencisi gibi, kendi kulaklarım için bile fazla tiz çıkmıĢtı. “Dün burada olmamı dilediğini söyledin." Tepkimi ölçmeyen lıĢarak durdu. “Amacımız zevk vermek. Bayan Steele.“ Mizahta eser taĢımayan sesi sakindi. Lanet olsun, kızgın mıydı? Belki Bayan Robinson yonıe^ yüzündendi. Ya da üçüncü -birazdan dördüncü- Cosmo‟mu olmamdan. Annem kaygıyla ikimize bakıyordu. “Bizimle bir içki içmez misin. Christian?" Bir nanosaniy*^ yanında biten garsona iĢaret etti. “Bir cin tonik alayım." dedi. Christian. “Hendricks varsa 5» u' Bombay Sapphire. Hendricks ise salatalıkla. Bombay ise linıcfl-1 469 Tanrım... Sadece Christian içki ısmarlama iĢini böyle dallanıp budaklandırabilirdi. Christian'a kaygıyla bakarak. “Ve iki Cosmo daha lütfen." diye ekledim. Annemle içki içiyordum, buna kızması imkânsızdı. -Lütfen bir sandalye çek, Christian.” "TeĢekkürler. Bayan Ad o m s." Christian yakındaki bir sandalyeyi çekti ve zarif bir hareketle yanıma oturdu. Sesimin rahatlığını korumak için büyük bir çaba harcayarak. “Demek tesadüfen bizim içki içtiğimiz otelde kalıyorsun'7‟diye sordum. Ta da siz tesadüfen benim kaldığım otelde içki içiyorsunuz." diye yanıtladı. “AkĢam yemeğimi biraz önce bitirdim, buraya geldim ve sizi gördüm. Son epostar, yüzünden aklım dağılmıĢken kafamı kaldırıp seni gördüm. Büyük bir tesadüf değil mi?* BaĢım yana eğince, bir gülümseme görür gibi oldum. Tann'yü Ģükür. Sonuçta akĢamı kurtarabilirdik. “Annemle bu sabah alıĢveriĢ yaptık, öğleden sonra da kumsaldaydık.'‟ Ona bir açıklama borçlu olduğumu hissederek. “AkĢam da birkaç kokteyl içmeye karar verdik.” diye mırıldandım. “Bu bluzu bugün mü aldınız?" BaĢıyla yeni yeĢil ipek bluzumu »Ģaret ediyordu. “Bu renk sana çok yakıĢmıĢ. Ana. Hem biraz güneĢlenmiĢsin de. Çok hoĢ görünüyorsun.” iltifatı karĢısında ne diyeceğimi bilemeyerek kızardım. “Pekâlâ, yarın seni ziyarete gelecektim, ama iĢte, buradasın.” Uzanıp elimi tuttu ve usulca sıkarken, baĢparmağını öne ar- kya, parmak boğumlarımın üstünde dolaĢtırdı. Ve yine o tanıdık Cdrimi hissettim. BaĢparmağının yumuĢak baskısıyla tenimin altında tor elektriklenme oluyor, damarlarımda dolaĢıp bedenimin dört bir yanında atarak yolundaki her Ģeyi ısıtıyordu. Onu görmeyeli iki ftinden çok olmuĢtu. Ah Tanrım... Onu istiyordum. Nefesim tekledi, ^na gözlerimi kırpıĢtırarak utangaç bir gülümsemeyle baktım ve dudaklarında bir gülümsemenin oynaĢtığım gördüm. 470 “Sana sürpriz yapanın diye düĢünmüĢtüm. Ama hcrzaa^ gibi, sen burada olarak beni ĢaĢırttın. Ana. Gözlerini Christ ian‟dnn ayırmayan anneme hızJı bir bsdb§4. tim... evet. gözlerini Christian a sabitlemiĢti. Kes Ģunu, Anne. Da£i önce görülmemiĢ egzotik bir yaratığa bakar gibi bakıyordu. De^ istediğim, daha önce hiç erkek arkadaĢım olmadığını biliyordu* ama bir adamı cezbedebilmem bu kadar mı inanılmazdı? Bu ada Bilinçaltını, Evet, dürüst olalım, ona bir baksana, diye çıkıĢtı kapa çeneni! Seni partiye davet eden kim? Anneme yüzümü bwSv turdum, ama fark etmiĢe benzemiyordu. Christian samimiyetle, “Annenle geçirdiğiniz zamanı bölai istemem. Hızlı bir içki içip odama çekileceğim. Yapmam gerekec iĢler var,” dedi. Annem sesini nihayet bularak, “Christian, sonunda Ģenini tanıĢmak çok hoĢ,” diye araya girdi. “Ana senden sevgiyle bahttı* Christian anneme gülümsedi. “Gerçekten miT Sonra yüzü&ie muzip bir ifadeyle bana kaĢını kaldırdı ve bir kez daha kırmızıvj döndüm. Garson içkilerimizle geldi. Zafer kazanmıĢ gibi gösteriĢli hareketler eĢliğinde. “Hendnck*. efendim," dedi. Christian, TeĢekkürler,” diye mırıldandı. Son Cosmo‟mdan gergin bir yudum aldım. Annem, “Georgia‟da ne kadar kalacaksın. Christian?“ diyesi “Cumaya kadar, Bayan Adams.“ “Yann akĢam bizimle yemek yer misin? Ve lütfen bana Cariafc “Çok sevinirim. Carla.” “Harika. ġimdi izninizle, lavaboyu ziyaret etmem ger& Ann«... daha yeni gittin. Ayağa kalkıp bizi baĢ baĢa bır*^1 üzere uzaklaĢırken, ona umutsuz gözlerle baktım. GRĠNĠN ELLt TONU 471 "Demek eski bir arkadaĢımla yemek yedim diye bana kızgınsın.** Christian yakıcı ve tedbirli bakıĢlarını bana çevirirken, elimi dudaklarına götürüp bütün boğumlan tek tek öpmeye baĢladı. Tanrını, bunu Ģimdi mi yapmak istiyor? Isınan kanım damarlarımda çağlarken. “Evet," diye rmnldandım. “Cinsel iliĢkimiz uzun zaman önceydi. Anastasia.” diye fısıldadı. •Ben senden baĢka kimseyi istemiyorum. Bunu henüz anlamadın mır Gözlerimi kırpıĢtırdım. “Onu bir çocuk tacizcisi olarak düĢünüyorum. Christian." Tepkisini nefesimi tutarak bekledim. Christian‟ın rengi attı. “Çok yargılayıcı bir görüĢ. Öyle değildi." diye fısıldarken Ģoke olmuĢ gibiydi. Elimi bıraktı. Yargılayıcı mı? “Ah, öyleyse nasıldı?” diye sordum. Cosmolar beni cesur kılıyordu. ġaĢkın bir ifadeyle kaĢlarını çattı. Sözlerimi sürdürdüm. “On beĢ yaĢındaki savunmasız bir çocuktan yararlanmıĢ. On beĢ yaĢında bir kızın olsaydı ve Bayan Robinson kızını bir köle-efendi hayat tanına ayartan bir Bay Robinson olsaydı memnun olur muydu? O kız Mia olsaydı mesela?” Ġç geçirdi ve yüzünü buruĢturdu. “Ana, öyle değildi." Ona dik dik bakıyordum. Sözlerini, Tamam, bana Öyle gelmedi," diye sürdürdü. “Hayatımda olumlu bir güçtü, ihtiyaç duyduğum Ģeydi." “Anlamıyorum.'‟ ġaĢkın görünme sırası bendeydi. “Anastasia, annen birazdan dönecek. ġu anda bunu konuĢurken rahat değilim. Daha sonra, belki. Beni burada istemiyorsan. Hilton Head‟de beklemede olan bir uçağım var. Gidebilirim." Bana kızmıĢtı... Hayır. “Hayır, gitme. Lütfen... Burada olmandan çok mutluyum. Sadece *olamanı sağlamaya çalıĢıyorum. Ben gider gitmez onunla yemek ftmiĢ olmana kızgınım. Jose‟nin yakınında olduğum zamanlarda ** hissettiğini bir düĢün. Jose iyi bir arkadaĢ. Onunla hiç cinsel iliĢkim olmadı. Oysa sen ve o...” DüĢünceyi daha ileri taĢu^ gönlüm razı gelmediği için sustum. "Kıskandın mı?” Bana afallamıĢ gibi baktı ve sonra gözleri a& ağır yumuĢayıp ısındı. "Evet, sana yaptıkları için de kızgınım.” “Anastasia. o bana yardım etti. Bu konuda tek söyleyeceğim bu. Ve kıskançlığına gelince, kendini benim yerime koy. Son y«* yıldır hareketlerimi kimseye haklı göstermem gerekmedi. Тек bjr kiĢiye bile. Ben istediğimi yapanm. Anastasia. Otonomimden mecnunum. Bayan Robinson ı seni üzmek için görmedim. Gittim;çimi:, arada sırada birlikte bir akĢam yemeği yeriz. O hem bir arkada* hem de bir iĢ ortağı.” ĠĢ ortağı mı? Lanet olsun. ĠĢte bunu bilmiyordum. Gözlerini bana dikmiĢ ifademi tartmaya çalıĢıyordu. „Ev«, Ģ ortağıyız. Aramızdaki iliĢki çoktan bitti. Seneler oldu." “ĠliĢkiniz neden bitti?‟ Ağzı gerildi, gözleri parladı. “Kocası öğrendi." Lanet olsun. "Bunu bir baĢka zaman, baĢ baĢa kalabileceğimiz bir yerff konuĢabilir miyiz?‟ diye homurdandı. "Beni onun bir tür pedofil olmadığına ikna edebileceğini as- mıyorum.” "Ben onu öyle düĢünmüyorum. Hiçbir zaman da düĢünmek ġimdi, artık yeter!” diye çıkıĢtı. “Onu sevdin mi?” "Nasıl gidiyor?‟ Annem ikimiz tarafından da fark ediln**5 geri gelmiĢti. Christian da ben de aceleyle ve suçlu bir tavırla arkamı# lanırken. yüzüme sahte bir gülümseme yapıĢtırdım. Annem ^ bakıyordu. “iyi, anne.” OJÜNĠN ELLĠ TUNU 473 Christian içkisini yudumlarken, korunaklı bir ifadeyle beni süzüyordu. Ne duĢıinüyordu acaba? Onu sevmiĢ miydi? Sanınm ^er sevmiĢse aklımı kaybedecektim, hem de çok fena "Pekâlâ, bayanlar. Artık ikinizi baĢ baĢa bırakayım." Hayır... Hayır... Beni böyle hancıda bırakamaz. "Lütfen bu içkileri oda 612‟ye, benim hesabıma yazdırın. Sabah <*ni aranm. Anastasia. Yann görüĢmek üzere, Carla." 'Ah. birinin tam adını kullandığını duymak ne güzel." Christian annemin uzattığı eli sıkarken, “Güzel bir kız için güzel bir ad." diye mırıldandı: annem gerçekten piĢmiĢ kelle gibi «itiyordu. Ah. anne, sen de mi Brutus'! Ayağa kalktım ve Christiana »romu yanıtlaması için yalvarır gibi baktım. Yanağıma masum bir öpücük kondurdu. Kulağıma, “Hadi kaçtım, bebek." dedi ve gitti. Kahrolası kontrol manyağı piç. Öfkem tam gaz geri dönmüĢtü. Sandalyeme çöktüm ve anneme döndüm. Tannm. çok ĢaĢırdım. Ana. Harika bir adam. Gerçi ikinizin arasında neler olduğunu anlayabilmiĢ değilim. Sanınm birbirinizle konuĢmanız gerek. Vay. buradaki cinsel gerilim dayanılmaz " Dramatik bir tavırla kendini yelpazeliyordu. "ANNE!" “Git, konuĢ onunla.” Tapamam. Buraya seni görmeye geldim." "Ana, buraya o çocuk yüzünden kafan kanĢık olduğu için geldin. Dcinian birbirinize deli olduğunuz ortada. Onunla konuĢmalısın. $eru görmek için üç bin mil uçmuĢ, Tann aĢkına. Ve uçmanın berbat ^ §*y olduğunu bilirsin." Kızardım. Ona Christian*» özel uçağından bahsetmemiĢtim. "Ner diye çıkıĢtı. Utana sıkıla, "Kendine ait bir uçağı var." dive geveledim. “Ve sadece iki bin beĢ yüz mil, anne." Neden utanıyorum kif Annem kaĢlarım kaldırdı. “Vay canına." diye mırıldandı. “Ana. aranızda bir Ģeyler ek yor. Buraya geldiğinden beri anlam vermeye çalıĢıyorum. Ama i* neyse, sorunu çözmenin tek yolu, onunla enine boyuna koroya Ġstediğin kadar kafa patlatabilirsin, ama konuĢana kadar hfa yere varamazsın." Anneme kaĢlarımı çattım. “Ana. tatlım her zaman her Ģeyi gereğinden fazla analiz«»'., meyilliydin. Ġç sesini dinle. Sana ne diyor, tatlım?" Parmaklanma baktım. “Sanırım ona âĢığım," diye mırıldandım. “Biliyorum hayatım. Ve o da sana âĢık." “Hayır!" “Evet, Ana. Lanet olsun, daha neye ihtiyaca var? Alnındaysa sönen bir neon tabelasına mı?" Anneme ağzım açık bakarken, gözpınarlanm yaĢarmaya fej lamıĢtı. “Ana, tatlım, ağlama.” “Beni sevdiğini sanmıyorum." “Ne kadar zengin olduğu umurumda değil, sadece bir ai,* müstü çayı içmek için her Ģeyi bırakıp, özel uçağına atlayıp h.« bir kıtanın diğer ucuna gitmezsin. Git ona! Burası çok güîd » yer. çok da romantik. Aynca tarafsız bölge.” Annemin bakıĢları altında eziliyordum. Gitmesi hem istıp hem istemiyordum. “Hayatım, benim için dönmek zorundaymıĢsın gibi hissete Ben mutlu olmanı istiyorum ve Ģu anda mutluluğunun anahur^ yukarıda, 612 nolu odada olduğunu düĢünüyorum. Daha sonra e** dönmek istersen, anahtar ön verandadaki yukka çiçeğinin Eğer kalırsan da... Artık kocaman bir kızsın. Kendine <№u„ yeter.” Bayrak kırmızısına dönmüĢtüm. Tanrım, Anne. tfUlNtlllTONV 47S "Ona* Coemolanmızı bitirelim." "iĢte benim kızım.” Annem sırıtıyordu. $12 no'lu odanın kapısını çekinerek tıklattım ve bekledim. Christian kapın açtı. Telefonla konuĢuyordu. Bana tam bir ĢaĢkınlıkla gözlerini kırpıĢtırdı. Sonra kapıyı iyice açıp içeri girmemi iĢaret etti. 'Ġhtiyaç fazlası bütün paketler sonuçlandırıldı mı?.. Ya maliyet?..“ Christian bir ıslık çaldı. „Tannm... pahalı bir hata olmuĢ... Ya Lucas?.." Odada etrafıma bakındım. Heathman‟daki gibi bir daireydi. Mobilyalar ultra modern ve fazlasıyla Ģimdiye aitti. Duvarlarda bronz yıldız yağmurlarıyla yumuĢatılmıĢ koyu morlar ve altın tonlan vardı. Christian koyu ahĢap bir üniteye yürüdü ve kapıyı açınca octaya bir mini bar çıktı, istediğimi almam için iĢaret etti, sonra ağır adımlarla yatak odasına yürüdü. KonuĢmanın devamını duymamı istemediği sonucuna vardım. Omuz silktim. Geçen sefer çalıĢma odasına girdiğimde, konuĢmasını yanda kesmemiĢti. Suyun sesini duydum. Küveti dolduruyordu. Kendime bir portakal suyu aldım. Odaya geri geldi. "Andrea bana Ģemayı göndersin. Bamey sorunu çözdüğünü »vlttli...“ Güldü. “Hayır, cuma... Burada ilgilendiğim bir arazi '■ar... Evet, BilTe arattır... Hayır, yarrn... Buraya gelmemiz halede. Georgia‟nın neler sunacağım görmek istiyorum." Christian Pelerini benden ayırmıyordu. Bana bir bardak verdi ve buz kovasını Ûaret etti. „TeĢvikleri yeterince cazipse... Sanının göz önünde bulundurmak >yi olabilir. Gerçi buradaki lanet ( lası sıcaktan hiç emin değilim... Ümit‟in de kendine göre avantajlan olduğuna katılıyorum: üstelik ^ba serin..." Yüzü bir an karanr gibi oldu. Nedeni“Bille arattır. W.. Çok erken olmasın.” Telefonu kapattı ve yüzünde anlaĢılmaz bir ifadeyle bana baktı. Aramızda derin bir sessizlik oldu. Pekâlâ... KonuĢma sırası bendeydi. "Sorumu cevaplamadın.” diye mırıldandım. "Hayır.” dedi sakince. Gri gözleri iri ve temkinliydi. “Hayır, sorumu cevaplamadın mı. yoksa, hayır onu Komedin-» Kollanın göğsünde kavuĢturup duvara yaslanırken, dud^. nnda küçük bir gülümseme belirmiĢti. “Burada ne arıyorsun, Anastasia?** “Söyledim ya." Derin bir nefes aldı. “Hayır, onu sevmedim." Bana hem eğlenir hem sorar gibi kat lannı çattı. Nefesimi tuttuğuma inanamıyordum. Nefesimi bırakırken, ei bez bir çanta gibi çöktüm. Pekâla, Tanrıya Ģükürler olsun. Cöiy. sevse ne hissederdim? "Tam bir kıskanç tanrıçasın, Anastasia. Kimin aklına gHiri* "Benimle alay mı ediyorsunuz. Bay GreyT “Seninle alay etmeye cüret etmem.” AğırbaĢlı bir tavırla Visa saliasa da gözlerinde muzip bir ıĢıltı vardı. “Ah, bence edersin ve ediyorsun da... sık sık." Ona, bana daha önce söylediği sözleri söylediğimi fark edat sırıttı. Gözleri koyuldu. “Lütfen dudağını ısırmayı kes. Odamdasın. seni üç güncir pf- müyorum ve seni görmek için çok uzun bir yoldan geldin s* yumuĢak ve Ģehvetli bir hale bürünmüĢtü. BlackBenysinin titreĢmesi ikimizin de dikkatim dağıttı tian arayanın kim olduğuna bakmadan kapattı. Nefesim Bu iĢin nereye gittiğini biliyordum, ama konuĢmamız gereby*^ Seksi yırtıcı hayvan bakıĢıyla, bana bir adım yaklaĢtı. “Seni istiyorum, Ana. Sen de beni istiyorsun. Bu yüri» radasın.” Savunma olarak, “Gerçekten öğrenmek istedim," diye “ġey, artık öğrendiğine göre, geliyor musun, gidiyor KarĢıma dikilirken kıpkırmızı kesildim. Ona endiĢeyle bakarak, “Geliyorum.” dedim. 0dNĠN ELLĠ TONU 477 “Ah. öyle olduğıınu umarım.” Rina yu kandan bakıyordu. „Bana çok kızmıĢsın," diye soludu. ‟•Evet.” “Aileni dıĢında kimsenin bana kızdığını hatırlamıyorum. Ho- juma gitti." Parmak uçlarını yanağımda dolaĢtırdı. Ah Tanrım, bu yakınlığı. enfes Christian kokusu. KonuĢuyor olmamız gerekiyordu, ama kalbim gümbür gümbür atıyor, kanım damarlarımda çağlıyor, arzu birikiyor, her yeri... kaplıyordu. Christian eğildi ve burnunu omzumdan kulağımın altına kadar sürtüp parmaklannı saçlanmın arasına kaydırdı. "KonuĢmalıyız,” diye fısıldadım. “Daha sonra." "Söylemek istediğim çok Ģey var." "Benim de." Parmakları saçlarımı sıkıca kavrarken, kulak mememin hemen altına minik bir öpücük kondurdu. Saçımı arkaya çekerek, boynumu dudaklarına açtı. DiĢleri çeneme sürtünerek kaydı ve boynumu öpmeye baĢladı. “Seni istiyorum." diye soludu. Ġnleyerek uzandım ve kollarını kavradım. “Kanaman var mı?” Lanet olsun. Gözünden kaçan hiçbir Ģey yok muydu? Utanarak, “Evet." diye fısıldadım. "Sancın var mı?" ı "Hayır." Kızardım. Tanrını... Durup bana baktı. 'Hapını aldın mı?" „Evet." Daha ne kadar utandırıcı olabilirdi? 'Haydi, gidip banyo yapalım m 478 Beni elimden tutup yatak odasına götürdü Ortada Ģ!<. rr, örtülerle süslenmiĢ, dev bir yatak duruyordu. Ama orada durnojı Beni cam göbeği ve beyaz kireç taĢının hâkim olduğu, iki bdium^m oluĢan banyoya çekti. Çok büyüktü, ikinci odada, dört kiĢiyi;^ alacak büyüklükte, basamaklarla inilen, gömme bir küvet vari YavaĢ yavaĢ doluyordu. Köpüklerin üstü buharla kaplanmıĢı. Bar, yonun dort bir yanını çevreleyen taĢ sırayı fark ettim. Bir >*nda mumlar titreĢiyordu. Vay canına, hiitiin bunlan tclcfondayfc»* yapmıĢtı demek „Tokan var mı?" Gözlerimi kırpıĢtırarak kotumun cebine uzandım ve I&tikfe toka çıkardım. Usulca. „Saçlarını tepede topla." diye emretti. Ġsteğini yerme getirdim. Küvetin yanı ılık ve boğucuydu ve bluzum üzerime yapıĢmayı baĢlamıĢtı. Christian eğilip musluğu kapattı. Beni yeniden banyoya girdiğimiz kısma çekti ve yüzlerimiz iki cam lavabonun üz«>nn&b duvar boyutlarındaki aymaya dönük halde, arkamda durdu ^Sandaletlerini çıkar." diye mırıldandı ve ben derhal itaat d* sandaletlerimi kum taĢı zemine bıraktım. '„Kollarını kaldır." diye soludu. Bana söyleneni yaptım ve asbb bluzumu üstümden çekip çıkarınca, karĢısında üstüm çıplak halife kaldım. Gözlerini gözlerimden ayırmadan uzandı ve kot pantolonumun en üst düğmesini ve fermuarımı açtı. “Sana banyoda sahip olacağım. Anastasia." Eğilip boynumu öptü. Daha kolay ulaĢabilmesi için hajas yana eğdi. BaĢparmaklarını kotumun kenanna takarak yavanı bacaklarımdan aĢağı kaydırıp pantolonumu ve iç çamaĢınmı n# indirirken kendisi de arkamda yere çöktü. “Pantolonunun içinden çık." Lavabonun kenanna tutunarak dediğini yaptım. Artık capUk- tım, aynada kendime bakıyordum ve Christian arkamda cfizlerins üstündeydi. Popomu önce öptü, sonra usulca ısırarak iç geçirn*1* tfĠNĠNElLtTONU 479 aiden oldu. Ayağa kalktı ve bana aynadan bir kez daha baktı, fttfat Örtünme güdümü yok sayarak, kıpırdamamak için zor du- nurdum. Elini belimden aĢağı indirdi, neredeyse bir kalçamdan cimrine kadar uzanıyordu. "Kendine bir bak. O kadar güzelsin ki," diye mırıldandı. “.Ve hissettirdiğini gör." Ellerimi ellerinin içine alıp avuçlarını ellerimin û>tüne bastırdı ve parmaklarını benimkilerin arasına geçirip iyice aralanmalarını sağladı. Ellerimi kamımın üatüne yerleĢtirdi. Te* anin ne kadar yumuĢak olduğunu gör." Sesi yumuĢak ve alçaktı. Ellerini, bir daire çizerek ağır ağır hareket ettirdikten sonra, yu- hn. memelerime doğru kaydırdı. “Memelerinin ne kadar dolgun ddugunu hisset." Ellerimi memelerimi avuçlayacak Ģekilde tuttu. Parmaklarıyla meme uçlarımı tekrar tekrar okĢadı. Aralık dudaklarımın arasından inledim ve sırtımı, memelerim avuçlarımı dolduracak Ģekilde yay gibi gerdim. Meme uçla- nmı baĢparmaklarımızın arasına sıkıĢtırdı, usulca çekip uzattı. KarĢımda kıvranan Ģehvetli yaratığı büyülenerek izliyordum. Ah. farika bir his. Aynadaki seks düĢkünü kadının kendi elleri -ve wun elleri- altında dağıldığını görmeyi daha fazla istemeyerek takdim ve gözlerimi yumdum. Tenimi tıpkı onun gibi hissediyor, adece dokunuĢu ve sakin, yumuĢak emirlerinin ne kadar tahrik «diri olduğunu tecrübe ediyordum. “iĢte böyle, bebek,” diye mırıldandı. Ellerimi vücudumun iki yanından kaydırıp belimden kalçalına, oradan kasık tüylerime götürdü. Bacağını aralarına itip &ac*klanmı iyice araladı ve bir ritim oluĢturarak, ellerimi sırayla ^organımın üstünden geçirdi. Çok erotikti. Gerçekten bir kuk- dönmüĢtüm ve Christian da kukla ustasıydı. Omzuma öpücükler ve yumuĢak ısırıklar kondururken, “IĢıltına „^bak, Anastasia,” dedi. Ġnledim. Birden bıraktı. "Geride durup beni izlerken, “Devam et,” diye emretti. 480 Kendime dokunmaya baĢladım. Hayır, bunu onun yapm*« . istiyordum. Aynı değildi. Onsuz kayıptım. TiĢörtünü baĢından ve hızla kot pantolonunu çıkardı. “Benim yapmamı mı tercih ederdin?” Gözleri aynadan ben-, kileri âdeta yakıyordu. “Ah. evet... lütfen.” diye soludum. Kollannı bir kez daha bana sardı ve elimi tutup cinsel crç*. nımın. klitorisimin üzerinde Ģehvetli okĢayıĢını sürdürdü. Gdgfe kılları beni okĢuyor, sertleĢen erkekliği arkama bastırıyordu A\ hemen... lütfen. Ense kökümü ısırdı ve sayısız hissin keyfini çıkararak gözlerimi yumdum. Ensem, kasıklarım, onu arkamda hissetmek... Aniden durdu, beni çevirdi, bileklerimi tek eliyle sanp ellerimi arkamda esir alırken, diğer eliyle atkuyruğu mu çekti. Ona büsbutuı. yaslanmıĢtım; beni vahĢice öpüyor, ağzıyla ağzımı tahrip ediyerd. Beni olduğum yere sabitlemiĢti. Nefesi kesik kesikti. Tıpkı benimki gibi. Birden bana tepeden bakarak. “Reglin ne zaman baĢladı. Ana- tasiaT diye sordu. Hayli tahrik olmuĢ halimle, “ġey... dün,” diye ımnldandıc “Ġyi." Beni bıraktı ve olduğum yerde çevirdi. “Lavaboya tutun,” diye emretti ve daha önce oyun odasiMi yaptığı gibi, kalçalanmı arkaya çekip eğilmemi sağladı. Bacaklarımın arasına uzandı ve mavi ipi çekti. Ne?/Ve tamjfr numu yavaĢça çıkanp yakındaki klozete attı. Siktir. Tann afhna - Ve sonra içimdeydi. Ah! Ten tene... BaĢlangıçta ağır ağır hareke? ediyordu... Kolayca, beni sınayarak, iterek... Ah, Tanrım... V fes nefese lavaboya tutunup kendimi ona bastırırken, onu içiök hissediyordum. Ah, bu tatlı eziyet. Elleri kalçalarımı kavnyorift Cezalandırırcasma bir ritim tutturmuĢtu. Ġçeri, dıĢan... ve »m* uzanıp klitorisimi buldu ve beni okĢamaya baĢladı. Ah Tann»- Hi2Ġa boĢalmaya yaklaĢtığımı hissedebiliyordum. Kalçalarına açı verip kendini içime bastırırken. “ĠĢte boyk'.k* bek,” diye soludu ve bu, beni çok yükseklere uçurmak için yeterli^ GRĠNĠN tıu i UNU 481 Vay canına... Ve geldim... Gürültüyle ve orgazmımla helezonlar çizerek yere düĢerken, lavaboya can havliyle tutunarak boĢaldım. Her Ģey aynı anda hem fini fırıl dönüyor hem de kasılıyordu Christian da peĢimden geldi ve önü arkama yaslı halde, beni sımsıkı kavrayarak ve adımı bir ayin, bir dua gibi haykırarak doruğa ulaĢtı. “Ah, Ana!” Kulağıma kesik kesik vuran nefesi benimkiyle kusursuz bir uyum içindeydi. “Ah. bebek, bir gun sana doyabilecek miyim?" diye fısıldadı. YavaĢça yere indik ve beni kollarının arasına tutsak etti. Her zaman böyle mi olacaktı? Böyle baĢ döndürücü, tüketici, ĢaĢırtın ve büyüleyici. KonuĢmak istiyordum, ama tükenmiĢ, seviĢmesiyle sersemlemiĢtim ve bir gün ona doyabilecek miyim diye merak ediyordum? • BaĢım göğsünde kucağına kıvrıldım; ikimizde sakindik. Tatlı, kaĢ döndürücü Christian kokusunu usulca içime çektim. Burnumu surtmcmcliyim. Burnumu sürtmemeliyim. Aksini yapmayı canım fena halde çekse de bu parolayı zihnimde tekrar edip duruyordum. Elimi kaldırmak ve parmak ucumla göğüs tüylerinin arasına desenler çizmek istiyordum. Ama bunu yapmamdan nefret edeceğini bildiğim için, direndim. Ġkimiz de sessizdik; kendi düĢüncelerimize dalmıĢtık. Ben onun içinde kaybolmuĢtum. Kendimi onda kaybetmiĢtim. Adetimin sürdüğünü hatırladım. “Kanıyorum,” diye mırıldandım. “Beni rahatsız etmiyor," diye soludu. “Fark ettim.” Sesimdeki kuruluğa mani olamamıĢtım. Gerildi. Usulca, “Seni rahatsız ediyor mu?'* diye sordu. Beni rahatsız ediyor muydu? Belki de etmeliydi... Etmeli miydi? Hayır, etmiyordu. Arkama yaslanıp ona baktım. O da yumuĢacık bulutlu gri gözleriyle, tepeden bana bakıyordu. “Hayır, hiç etmiyor.** Sınttı. “Ġyi. Haydi banyo yapalım.” Kollan çözüldü ve ayağa kalkarken beni yere bıraktı. 0 bunu )aparken. bir kez daha göğsündeki küçük, yuvarlak, beyaz yara 482 izlerini fark ellim. Dalgın bir Ģekilde, bunlar suçiçeği izleri d^;. diye duĢundum. Grace, Christiun‟ın neredeyse hiç etkilenmedi^ söylemiĢti. Uuıet olsun... Yanık izleri olmalıydı. Ne yanığı? ġofcvt tiksintiyle sarsılırken, benzim atmıĢtı. Sigara? Bayan Rohin^ biyolojik annesi, kim? Ona bunu kim yapmıĢtı? Belki akla vatku. bir açıklaması vardı ve ben aĢırı lepkı veriyordum. Göğsümde vahy. umut çiçekleriyle, yanıldığımı umdum. Christian telaĢtan irileĢmiĢ gözlerle. “Ne oldu?‟ diye sordu. “Yara izlerin." diye fısıldadım. “Suçiçeğinden değil." Bir saniyenin onda biri kadar bir sürede içine kapandım, duruĢunun sakin ve gevĢemiĢ durumdan savunmacı hatta ofkeU>^ kaydığını fark ettim. Kaçlan çatılmıĢ, yüzü kararmıĢtı ve agadû ve sert bir çizgiye dönüĢtü. “Hayır, değiller" dedi, ama daha fazla detaya girmedi. Ayağı kalktı, elini uzatıp beni ayağa çekti. “Bana Öyle bakma." Elimi bırakırken sesi soğuk ve azarlar gibiyi Azar iĢitmenin sıkıntısıyla kızardım ve elime baktım. Birirur. Christianm üzerinde sigara söndürdüğünü biliyordum. Midem bu tanıyordu. Kendimi tutamayarak. “Bunu o mu yaptı?* diye sordu. Hiçbir Ģey söylemeyince, ona bakmaya mecbur kaldım. Bara dik dik bakıyordu. “0? Bayan Robinson mu? O bir hayvan değil. Anastasia El bette o yapmadı. Onu neden ĢeytanlaĢtırmak zorunda hissetti^ anlamıyorum.” KarĢımda muhteĢem çıplaklığı ve üzerinde benim kanımla dur; yordu ve nihayet bu konuĢmayı yapıyorduk. Ve ben de çmlçipl^1^ Ġkimizin de -belki banyo küveti dıĢında- saklanacak bir ytntsi yoktu. Derin bir nefes alarak yanından geçtim ve suya adım atti£ Tam kıvamında bir ısıda, rahatlatıcı ve derindi. Kokulu köpükler-'* arasına karıĢıp, kabarcıkların arasına saklanarak ona baktım “Onunla hiç tanıĢmamıĢ olsan nasıl biri olurdun, ben $3^ bunu merak ediyorum. Seni Ģu... hayat tarzıyla tanıĢtırmamıĢ ok*Ġç geçirdi ve kiivctc girip karĢıma oturdu. Çenesi gergin, gözleri buzluydu. Bedenini zarif hareketlerle «uya daldırırken, hana dokun* mamaya özen göstermiĢti. Tanrım... Onu bu kadar mı kızdırdım* Duygusuz bir ifade ve anlaĢılmaz bir yüzle, hiçbir Ģey söylemeden bana bakıyordu. Sessizlik aramızda uzayıp gitti. ama ben duruĢumdan vazgeçmedim. Sıra sende. Grey ve bu defa teslim olan Ur, olmayacağım. Bilinçaltım gergindi: endiĢe içinde tırnaklarını yiyordu. Bu olay iki Ģekilde de geliĢebilirdi. ChristianTa gözlerimizi birbirimize dikmiĢtik, ama ben geri adım atmayacaktım. Bana bin yıl kadar uzun gelen bir sürenin sonunda, baĢını salladı ve güldü. “Bayan Robinson‟ın izinden gitmeseydim. büyük olasılıkla biyolojik annemin izinden giderdim." Ah! Gözlerimi kırpıĢtırdım. UyuĢturucu bağımlısı ya da fahiĢe? Ya da ikisi birden? Omuz silkerek. “Beni... kabul edilebilir bulduğum bir Ģekilde severdi...” diye ekledi. Bu da ne demek oluyor Ģimdi? “Kabul edilebilir?” diye fısıldadım. "Evet.” Bana dikkatle baktı. “Beni düĢtüğüm yok edici yoldan uzaklaĢtırdı. Kusursuz olmadığın zaman, kusursuz bir ailenin arasında büyümek çok zordur." Ah hayır. Sözcüklerini sindirirken dilim damağım kurudu. AnlaĢılmaz bir ifadeyle bana bakıyordu. Daha fazlasını anlatmayacaktı. Ne kadar bunaltıcıydı. BaĢım dönüyordu; kendinden ne çok nefret eder gibiydi. Ve Bayan Robinson onu sevmiĢti. Lanet olsun... hâli seviyor muydu? Mideme bir tekme yemiĢ gibi hissediyordum. “Seni hâlâ seviyor mu?‟ “Sanmıyorum, o Ģekilde değil." Bunu hiç düĢünmemi* gibi. ka$- knnı çattı. "Sana çok eskide kaldığım söyleyip duruyorum. GeçmiĢte, ktesem bile, ki istemiyorum, değiĢtirenıem. Beni kendimden kur- lardı" ÖfkelenmiĢti. ıslak elini saçlarının arasından geçirdi. “Bunu ^»seyle konuĢmadım.** Duraksadı. "Dr. Flvnn dıĢında, elbette. Ve §u ^ konuĢuyor olmamamın tek nedeni bana güvenmeni istemem. “Ben sana güveniyorum, ama seni daha iyi tanımak istiyorum ininle ne zaman konuĢmak istesem dikkatimi dağıtıyorsun. Bilny.jr istediğim o kadar çok Ģey var ki." “Ah. Tanrı aĢkına. Anastasia. Ne bilmek istiyorsun ki? Keyapmam gerek?" Gözleri çakmak çakmaktı ve sesini yükseltme* de. öfkesini dizginlemeye çalıĢtığını anlamıĢtım. Köpükler dağılmaya baĢladığı için suyun altında açıkça gorâ*r. ellerime baktım. “Ben sadece anlamaya çalıĢıyorum, öyle büyük bir gizemsin ki Daha önce tanıdığım herkesten çok farklısın. Bilmek istediklerin: bana anlatmana seviniyorum.” Tannm. belki de beni cesurlaĢtıran Cosmopoiitanlar yüzünden^, ama birden aramızdaki mesafeye katlanamaz oldum. Suyun içinde yanına kaydım ve tenlerimiz birbirine değecek Ģekilde uzandın Gerildi ve bana ısırabilirmiĢim gibi, temkinle baktı. Pekâlâ, bu bir Ġ dönüĢü, içimdeki tannça ona sessiz ve ĢaĢkın bir ifadeyle bakıyordu “Lütfen bana kızma,” diye fısıldadım. “Sana kızmadım, Anastasia. Ben sadece bu tür konuĢmaları böyle ince'.enmeye alıĢkın değilim. Bunu sadcce Dr. Flvnn ve...* Durdu. KaĢlan çatıldı. “Onunla yapıyorsun. Bayan Robinson‟la. Onunla konuĢuyor musun?" Kendi öfkemi dizginlemeye çalıĢarak bastırdım. “Evet, konuĢuyorum.” “Ne hakkında?" Küvetin içinde, yüzü bana dönecek Ģekilde kayarak sulanr. yanlardan yere taĢmasına neden oldu. Kolunu omzumun etrafındır, uzatıp küvetin kenarına yerleĢtirdi. Rahatsızlığının yansıdığı bir sesle, “Israrcısın, değil mi? &?* sordu. “Hayat, kâinat, iĢ, Anastasia; Bayan R ve benim geçmiĢi»11 çok eskiye dayanıyor. Her Ģey hakkında konuĢabiliriz.” “Ya benim hakkımda?" diye fısıldadım. “Evet.” Grey beni dikkatle izliyordu. GR1MN ELLĠ TONU 485 Aniden yüzeye çıkan öfke dalgasını yatıĢtırmaya çalıĢırken alt dudağımı ıĢınlım. “Neden benim hakkımda konuĢuyorsunuz?* Sızlanır gibi ve huysuz görünmemek için çaba harcasam da baĢaramadım. Durmam gerektiğini biliyordum. Onu fazla zorluyordum. Bilinçaltını yine Munch'un Çığlık tablosundaki ifadeyi takınmıĢtı. “Senin gibi birini hiç tanımadım. Anastasia." "Bu dn ne demek? Evraklannı hiç soru sormadan otomatik olarak imzalayan birini mi?* BaĢım salladı. "Öğüde ihtiyacım var." “Ve o öğüdü Bayan Pedo'dan mı alıyorsun?‟ diye çıkıĢtım. Öfke kontrolüm sandığımdan daha da yetersizdi. Gözlerini kısarak sertçe, “Anastasia. yeter.” diye çıkıĢtı. Ġncecik bir buzun üstünde paten yapıyor ve tehlikeye doğru yol alıyordum. "Yoksa seni dizime yatınnm. Ona cinsel ya da romantik anlamda hiçbir ilgi beslemiyorum. O sevdiğim, değerli bir arkadaĢ ve bir iĢ ortağı. Hepsi bu. Bir geçmiĢimiz ve onun evliliğini berbat etse de bana muazzam fayda sağlamıĢ, ortak bir tarihimiz var. Ama iliĢkimizin o yönü bitti.‟* Tanrım... anlayamadığım bir Ģey daha. Kadın evliydi de. Bunu na*ı'. bu kadar uzun sürdürebilmiĢlerdi? “Ve seninkiler hiç öğrenmediler?* “Hayır,” diye homurdandı. "Bunu sana söylemiĢtim.” Ve hepsinin bu olduğunu anladım. Onun hakkında daha fazla s'Jnı soramazdım yoksa bana deli gibi sinirlenecekti. “Bitti mi?‟ diye çıkıĢtı. "ġimdilik." Derin bir nefes aldı ve omuzlarından bir yük kalkmıĢ gibi, sfcûmün önünde gözle görülür Ģekilde gevĢedi. “Pekâlâ, benim sıram," diye mırıldanırken, bakıĢlannı çelik £bi soğuk ve Ģüpheci bir ifade bürüdü. "E-postamı yanıtlamadın.“ "Yanıtlayacaktım. Ama artık buradasın.” "Olmamamı tercih mi ederdin?‟ diye solurken, ifadesi yu* AnlaĢılmazdı. “Hayır, memnunum." "Ġyi." Bana samimi, rahatlamıĢ bir gülümsemeyle baktı. “Вед dc burada olduğum için memnunum. Sorgulamana rağmen. Ser. lesene. beni sorguya çekmen kabul edilebilir olsa da. seni germek için bunca yolu kat ettiğim için bir tür diplomatik dokunuimazLk iddia edebileceğini mi sanıyorsun? Yutmuyorum. Bayan Steele. Ne hissettiğini bilmek istiyorum.” Ah, hayır... Cılız bir sesle. “Sana söyledim." dedim. Burada olmana mecnunum. Bunca yolu geldiğin için teĢekkür ederim." “Benim için zevk.” Uzanıp beni öperken gözleri parlıyordu. Kendimi otomatik olarak karĢılık verirken buldum. Su hâlâ sıcak, banyo buharlıydı. Durdu, geri çekilip bana baktı. “Hayır. Sanırım daha fazlasını yapmadan önce, bazı cevapta istiyorum." Daha fazlası mı? ĠĢte yine o iki kelime. Ve cevap istiyordu... Neye cevap? Sır dolu bir geçmiĢim yoktu. Ya da asap bozucu bir çocukluğum. Hakkımda zaten bilmediği neyi öğrenmek istiyor oh- bilirdi ИГ Teslim olarak iç geçirdim. “Bilmek istediğin ne?* “ġey. ilk olarak Ģu muhtemel anlaĢmamız konusunda ne hissediyorsun?” Gözlerimi kırpıĢtırdım. Gerçek ya da cesaret zamanı gelmtf» Bilinçaltını ve içimdeki tannça gergin gözlerle birbirlerine baktılar *TJzun bir süre boyunca yapabileceğimi sanmıyorum. Koca ithafta sonu olmadığım biri gibi davranabileceğimi." Yanaklanır. kızararak ellerime baktım. Çenemi kaldırdı; muzip bir ifadeyle sırıtıyordu. “Hayır, ben de sanmıyorum.” Bir yanım hakarete uğramıĢ ve meydan okunmuĢ gibi diyordu. “Sen bana gülüyor musun?” 487 -Evet, ama iyi bir Ģekilde.” dedi, minik bir gülümsemeyle. Uzandı ve bana kısa, yumuĢacık bir öpücük verdi. Çenemi tutmayı sürdürerek gözlerinde muzip bir ıĢıltıyla. "Ha- nka bir itaatkâr sayılmazsın.” dedi. Bir süre ona ĢaĢkın ĢaĢkın baktım, ama sonra kahkahayı kovuverdim. O da bana katıldı. "Belki de iyi bir öğretmenim yoktur." Bir homurtu çıkardı. “Belki. Belki de sana daha sert davranmalıyım." BaĢını yana eğdi ve bana Ģeytani bir gülümseme gönderdi Yutkundum. Tanrım, hayır. Ama aynı anda, kaslarım derinlerde enfes bir Ģekilde gerilmiĢti. Bu onun önemsediğini gösterme Ģekliydi. Belki de önemsediğini gösterebilmesinin tek yoluydu: bunun farkmdaydım. Tepkimi ölçmek için bana bakıyordu. “Sana ilk Ģaplak atıĢım o kadar kötü müydü? Ona gözlerimi kırpıĢtırarak baktım. O kadar kötii muydu? Tepkimin kafamı karıĢtırdığını hatırlıyordum. Canım yanmıĢtı, ama geriye dönüp baktığımda, o kadar da kötü değildi. Defalarca, bunu zihnimde kurduğumu söylemiĢti. Ve ikinci defasında... ġey. isiydi... Ve seksi. “Hayır, tam olarak değil,” diye fısıldadım. “Daha çok düĢüncesi kötü, değil mi?' diye bastırdı. “Sanırım. Zevk almıyor olmak gerekirken, zevk alıyor olmak.“ “Ben de aynı Ģeyi hissettiğimi hatırlıyorum. Ġnsanın aklının yatması biraz zaman alıyor." Uınet olsun. Bunu çocukken yaĢamıĢtı. “Güvenli kelimeyi her zaman kullanabilirsin. Anastasia. Bunu •^kın unutma. Ve içimdeki kontrol ve seni güvende tutma ihtiya- япа hizmet eden kurallara uyduğun sürece, belki de ilerlemenin bir yolunu bulabiliriz." "Beni kontrol etmeye neden ihtiyaç duyuyorsun?* “Çünkü bu benim içimdeki, hayatımın ilk yıllarında karĢılanmamıĢ bir ihtiyacı tatmin ediyor.” *■ I* “Yani bir terapi biçimi, öyle mi?" "Hiç böyle düĢünmemiĢtim, ama sanırım öyle.” Bunu anlayabilirdim. Faydası olacaktı. "Ama Ģu var. biran. ‟Bana kafa tutma.' derken, bir sonrakini sana meydan okunmasından hoĢlandığını söylüyorsun. Bu özerinde baĢanvla ilerlenemeyecek kadar ince bir çizgi.” Bana bir an baktı ve sonra kaĢlarını çattı. "Bunu görebiliyorum. Ama Ģu ana kadar gayet iyi iĢ çıkarıyorsa' “Ama ya kiĢisel bedeli? Burada elim kolum bağlı haldeyim.' “Elin kolun bağlı halini seviyorum." diye sırıttı. “Demek istediğim bu değildi!" Öfkeyle üzerine su sıçrattım Bana tek kaĢım kaldırarak baktı. “Sen bana su mu attın?" “Evet"Lanet olsun... o bakıĢ. “Ah. Bayan Steele.” Beni tutup kucağına çekerken her yanı & içinde bıraktı. “Sanırım Ģimdilik yeterince konuĢtuk." Ellerini baĢımın iki yanma yerleĢtirip beni öptü. Uzun uzan Ağzımı esir alarak. BaĢımı istediği açıda tutarak... Beni kontrol ederek. Dudaklarına doğru inledim. Bundan hoĢlanıyordu. Veto iĢte iyiydi, içimdeki her Ģey tutuĢuverdi ve parmaklanm saçlar*- nın araĢma kayıp onu kavradı. Ben de öpüĢüne karĢılık verijw ve bildiğim tek yoldan onu istediğimi söylüyordum, inledi veb& ata biner pozisyonda ereksiyonun üzerine yerleĢtirdi. Geri çekili yan örtülü ıĢıltılı ve Ģehvetli gözlerle bana baktı. Küvetin kenara tutunmak için ellerimi indirdim, ama iki bileğimi birden yakala ve ellerimi arkamda birleĢtirip tek eliyle bir arada tuttu. “ġimdi sana sahip olacağım,” diye fısıldarken beni ona tepede bakacağım Ģekilde kaldırdı. “Hazır mısın?" diye soludu. “EveC diye fısıldadım. Beni yavaĢça, çok yavaĢça üzerine indini- içimi doldurdu... Bana sahip olurken gözlerini benden ayırmıyor^ 489 Gözlerimi yumup inleyerek yarattığı hissin ve esneten doluluğun tadını çıkardım. Kalçalarını gerdi, iç geçirdim ve öne eğilip ahumı alnına yasladım. “Lütfen ellerimi bırak.” diye fısıldadım. “Bana dokunma ” diye yalvardı ve bileklerimi bırakıp kalça* Urum tuttu. Küvetin çıkıntısına sıkıca tutunup yukarı kalktım, ağır ağır aĢağı inerken ona bakmak için gözlerimi açtım. Ağzı açık, nefesi tutulmuĢ halde beni izlerken dili diĢlerinin arasına kaymıĢtı. O kadar... seksi görünüyordu ki. Ġkimiz de ıslak ve kaygandık ve birlikte hareket (diyorduk. Eğildim ve onu öptüm. Gözlerini yumdu. Çekinerek elimi baĢına götürdüm ve dudaklanmı ağzından ayırmadan, parmaklanmı saçlannda dolaĢtırdım. Buna izin vardı. HoĢuna gitmiĢti. Benim de öyle. Birlikte hareket ettik. Saçlarını çekip baĢını arkaya yatırdım ve öpüĢü derinleĢtirirken üzerinde inip kalkmaya baĢladım. Bir ritim tutturarak, gittikçe artan bir hızla. Ġnlemelerim ağzında kayboluyordu. Kalçalarımdan tutarak beni hızlı, daha hızlı kaldırmaya baĢladı. ÖpüĢüme karĢılık veriyordu. Islak saçlar ve diller, kanĢmıĢ saçlar ve birlikte hareket eden kalçalardan ibarettik. Ve histen... Bir kez daha her Ģeyi tüketen histen. Çok yaklaĢmıĢtım... Enfes sıkılığı ve hızlanmayı tanımaya baĢlıyordum. Ve su... Etrafımızda kendi girdabımızla dönüyordu; hareketlerimiz daha çılgın bir hal aldıkça girdap da hızlanıyordu. Her yeri sınlsıklam ederken, içimde olup bitenlerin bir yansıması gibiydi ve... umurumda bile değildi. Bu adamı seviyordum. Tutkusunu, üzerinde bıraktığım etkisi. Beni görmek için bu kadar uzun bir yol kat etmiĢ olmasını. Beni ^msemesini... Beni önemsiyordu. Bu o kadar beklenmedik, o kadar doyurucuydu ki. O benimdi. Ben de onun. “iĢte böyle, bebek.” diye soludu. Ve orgazmımla yırtılırcasma boĢaldım. Beni tek lokmada yiyip ktiren. çalkantılı, tutkulu bir zirve. Ve birden Christian bedenimi **ndi bedenine bastırdı... BoĢalırken, kollan sırtıma dolanmıĢtı. 490 “Ana, bebeğim." diye haykırdı ve bu vahĢi yakan ruhuna derinliklerini birbirine katarak içime iĢledi. Dev boyutlardaki yatakta, gri gözler mavi gözlerde, yüz yüze, birbirimize bakarak ve ikimiz de önümüzdeki yastıklara sanlık yan yana yatıyorduk. Çıplak. Birbirimize değmeden. ÇarĢaflan dolanmıĢ halde, hayranlıkla birbirimizi süzerek. “Uyumak istiyor musun?‟ diye sorarken Christian'ın sesi yumuĢacık ve endiĢeliydi. “Hayır, yorgun değilim.” Tuhaf bir Ģekilde kendimi enerji dek hissediyordum. KonuĢmak o kadar iyi gelmiĢti ki, durmak istemiyordum. *Ne yapmak istersin?‟ diye sordu. “KonuĢmak.” Gülümsedi. “Hangi konuda?' ■*Her Ģey." “Her Ģey?* “Sen.” “Ne olmuĢ bana?* “En sevdiğin film hangisi?* Sınttı. “Bugün, Piyano.” Gülümsemesi bulaĢıcıydı. “Elbette. Ne aptalım. Ne kadar hüzünlü ve heyecan verici te müziği vardı, çalabiliyorsundur hiç Ģüphesiz? On parmağınızda» marifet* Bay Grey." “Ve en büyüğü sizsiniz. Bayan Steele “Ben sadece on yedi numarayım." Anlamayarak kaĢlarını çattı. “On yedir “Hani... ımm... seks yaptığın kadın sayısı Dudaklan kıvrıldı, gözleri Ģüpheyle parlıyordu. Tam olarak değil." GJUNĠN ELLĠ TONU 4£1 -On beĢ demiĢtin." Aklımın karıĢtığı belli oluyordu. "Oyun odasındaki kadınlardan bahsediyordum. Kastettiğinin bu olduğunu sanmıĢtım. Bana kaç kadınla seks yaptığımı sormadın." “Ah."ismet olsun... dahası da var. Kaç kiĢi* Ağzım açık bakakaldım. “Vanilya?' •„Hayır, tek vanilya fethim sensin." Sırıtmayı sürdürerek kafasını salladı. Bunu neden komik buluyordu. Ve neden ben de aptal gibi sırıtıyordum acaba? "Sana bir sayı veremem. Karyola direğine çentik atmıyorum ~ “Neden bahsediyoruz, onlar, yüzler... binler? Sayı büyüdükçe, gözlerim de irileĢiyordu. “Onlar. Tann aĢkına, onun katlan ndayız.” "Hepsi itaatkâr mıydı?‟ “Evet." “Bana sırıtmayı kes ” Suratımı düz tutmak için boĢuna çaba Harcayarak onu usulca azarladım. "Kesemem. Çok komiksin." *Tuhaf komik mi. ha-ha komik mir “Sanınm ikisinden de biraz.” Sözleri benimkilerin taklidiydi. “Böyle konuĢman küstahlık.” Öne uzanıp burnumun ucunu öptü. “Bu seni Ģoke edecek. Anas- tasia. Hazır mısın?‟ Gözlerim fal taĢı gibi açık, suratımda o aptal sımıĢla baĢımı alladım. *Ben de eğitimdeyken gördüğüm, hepsi eğitim sürecinde olan «aaticârlardı. Seattle‟da gidip pratik yapabileceğin yerler var. Benim ftptıklanmı yapmayı öğrenebileceğin,” dedi. Ne? “Ah * Gözlerimi kırpıĢtırdım. "Evet, seks için para ödedim. Anastasia." Mağrur bir tavırla. "Bu gurur duyulacak bir Ģev değil; % söylendim. "Vc haklısın. Derinden Ģoke oldum. Ve seni Ģokeefc. m ediğim için kızgınım." “Iç çamaĢırım» giydin ya.” “Seni Ģoke etti mi?" “Evet." Ġçimdeki tanrıça beĢ metre yükseklikten sırıkla atladı. "Annemlerle tanıĢmaya gelirken külotunu giymedin." **Bu seni Ģoke etti ini?‟ “Evet." Tanrım yüksek atlama çıtası beĢ buçuk metreye yükseldi "Sanırım seni sadece iç çamaĢırı konusunda Ģoke edebiliyorm “Bana bakire olduğunu söylemiĢtin. Bu yaĢadığım en büvüi Ģoktu." “Evet, yüzün fotoğraflıktı. Kodak anı." Kıkırdadım. “Seni binici kamçısıyla azdırmama izin verdin." "Bu seni Ģoke etti mi?“‟ “Evet." Sırıttım. "Pekâlâ, yine yapmana izin verebilirim. “Ah. öyle olacağını umarım. Bayan Steele. Bu hafta sonu? Utanarak, "Tamam." dedim. "Tamam." “Evet, Kırmızı Acı Odası‟na yine geleceğim." "Adımı söyle." "Bu da mı seni Ģoke ediyor?" “HoĢuma gitmesi Ģoke ediyor." “Christian." Sırıttı. „'Yann bir Ģey yapmak istiyorum.” Gözleri heyecan!* parlıyordu. “Ne?" “Sürpriz. Senin için.” Sesi alçak ve yumuĢacıktı. CRĠNlN ELLĠ TONU 493 Tek kaĢımı kaldırırken, bir yandan da esnememi bastırıyordum. 'Sizi sıkıyor muyum. Bayan Steele." Sesi alaycıydı. “Asla." Eğildi ve usulca dudaklarımı öptü. “Uyu.“ diye emretti ve ıĢığı söndürdü. Ve o sessiz anda, bitkin ve doygun gözlerimi kapatırken, fırtınanın tanı ortasında olduğumu düĢündüm. Bütün söylediklerine ve söyle- tuniklerine rağmen, hiç bu kadar mutlu olduğumu sanmıyordum. BÖLÜM YĠRMĠ DÖRT Christian çelik parmaklıklı bir kafeste duruyordu. Üzerinde^, muĢak ve yıpranmıĢ kot pantolonu vardı ve a giz sulandıran çıplak göğsüyle bana bakıyordu. Güzel yüzüne, kimsenin bilnx&p bir espriye gülen gülümsemesi kazınmıĢtı ve gözleri eriyik bir griydi. Elinde bir kâse çilek tutuyordu. Dikkatle bana bakarak atletikte zarafetle kafesin önüne yürüdü. Ġrice, olgun bir çileği havaya aldırdı ve elini parmaklıkların arasından uzattı. “Ye,” dedi. “Y" harfini telaffuz ederken, dili damağının ön temim okĢamıĢtı. Ona doğru hareket etmeyi denedim, ama bağlıydım ve bilepr- etrafım saran görünmeyen bir güç beni alıkoyuyordu. Bırakır, bcL O enfes çarpık gülümsemesiyle, “Gel. ye.” dedi. Çektim, çektim... Bırak gideyim... Haykırmak, çıglücatoık istiyordum ama hiç ses çıkmadı. Dilsizdim. Christian biraz dahi uzandı ve çilek dudaklanmdaydı. */Ye, Anastasia." Ağzı her hecede Ģehvetle duraksayarak ad£ biçimlendirdi. Ağzımı açıp ısırdım; kafes kayboldu ve ellerim özgürdü OrJ dokunmak, parmaklarımı göğüs tüylerinin arasında dolaĢtır^ için uzandım. “Anastasia." Hayır. Ġnledim. “Haydi, bebeğim.” Hayır, sana dokunmak istiyorum. 495 "Uyan.” Hayır. Ui t fen. Gözleri m kısacık biran için, istemeden aralandı. Yataktaydım ve biri bunumu kulağıma sürtüyordu. "Uyan, bebeğim.” diye fısıldadı ve tatlı sesinin etkisi erimiĢ, atak karamel misali damarlarıma yayıldı. Christian'dı. Tannm. Hâlâ karanlıktı ve rüyamdan kalma görüntüleri butun ĢaĢırücılığı ve baĢtan çıkarcılığıyla, ısrarla aklımdaydı. “Ah... hayır," diye inledim. Göğsüne ve rüyama geri dönmek istiyordum. Beni reden uyandırıyordu ki? Gecenin bir yansıydı, bana öyle geliyordu. Lanet olsun... ġimdi sek» mi istiyordu yoksa? “Kalkma zamanı, bebek, baĢucu lambaanı yakacağım." Sesi alçaktı. "Hayır,” diye inledim. Yüzümü, göz kapaklarımı burnumun ucunu ve ağzımı öperek. "ġafağı seninle izlemek istiyorum.” dedi. Gözerimi açtım. BaĢucu lambasını yakmıĢtı. “Günaydın, güzellik." diye mırıldandı. inledim, gülümsedi. “Hiç sabah insanı değilsin." diye mırıldandı. IĢığın pusunda gözlerimi kıstım ve Christian‟ın gülümseyen bir Jûzle üzerime eğildiğini gördüm. Eğleniyordu. Benimle eğleniyordu! Ve giyinikti. Siyahlar içinde. Seks istediğini sandım,” diye homurdandım. "Anastasia, ben seninle seks yapmayı her zaman isterim. Senin de aynı hisleri taĢıdığını bilmek içimi ısıtıyor.‟ dedi kuru bir sesle. Gözlerim ıĢığa uyum sağlarken ona baktım, ama hâlâ keyifliydi. Tann‟ya Ģükür. "Elbette istiyorum, ama bu kadar geç saatte değil." “Geç değil, erken. Haydi, kalk bakalım. DıĢan çıkıyoruz. Seks hakkımı daha sonraya saklıyorum.” "Öyle güzel bir rüya görüyordum ki,” diye sızlandım. Sabırla, “Ne hakkında?'‟ diye sordu. "Sen." Kızardım. “Bu kez ne yapıyordum.” - *- .»an "Вала çilek yedirmeye çalıĢıyordun.” Dudakları belli belirsiz bir gülümsemeyle bııküldü. "Dr. bununla psikolojide yeni bir alan yaratabilir. Kalk, giyin. Duja zahmet etme, daha sonra da yapabiliriz.” Yapabiliri*/ Kalkıp oturunca çarĢaf belime inip vııcııdııımı gözler ömine seri Christian bana yer açmak için ayağa kalkarken, gözleri karanmju "Saat kaç?” “Sabahın beĢ buçuğu." "Bana üç gibi geliyor.” "Çok fazla zamanımız yok. Olabildiğince uzun uyumana iıia verdim. Gel." “DuĢ alamaz mıyım?“‟ Ġç geçirdi. "DuĢ alırsan, ben de seninle duĢa girmek isteyeceğim ve sec de ben de o zaman neler olacağını çok iyi biliyoruz. Gün kaçacak Haydi.” Heyecanlıydı. Küçük bir çocuk gibi, beklenti ve heyecanla parlıyordu. Bu hali beni gülümsetti. “Ne yapıyoruz?” “Sürpriz. SöylemiĢtim.” Kendimi ona sırıtmaktan alamadım. “Tamam ” Yataktan katop kıyafetlerimi aradım. Elbette düzgünce katlanmıĢ halde, yatapnur* baĢucundaki sandalyenin üstünde duruyorlardı. Jarse baksır ça- maĢırlar.ndan birini de yanına bırakmıĢtı... Ralph Lauren. A$ap»: kurtarmazdı. ÇamaĢırı üzerime geçirince bana sırıttı. Hinim... Christiar. Grey çamaĢırı daha... Araba. BlackBerry. Mac. siyah eektf ve bir dizi kıymetli birinci baskı kitapla birlikte, koleksiyonunu eklenecek yeni bir parça. Cömertliği karĢısında baĢımı salladım w Tcssten bir sahne akbma süzülünce kaĢlarımı çattım. Çifek ^ nesi. Rüyamı çağnĢtırmıĢtı. Dr. Flynn'in canı cehenneme. Fn^ için bile sıkı saha çalıĢması olurdu, sonra da zaten büyük o‟asriıU* Elli Tonla baĢ etmeye çalıĢırken ölürdü. GRĠNĠN Elit TONU 497 '„Artık uyandığın için seni biraz rahat bırakacağımChristian ourma alanına geçerken ben de banyoya yürüdüm, icabına bakmam gereken ihtiyaçlarım vardı ve hızlı bir duĢ istiyordum. Yedi dakika sonra, ovulmuĢ, fırçalanmıĢ halde, üzerimde kot pantolonum, askılı bluzum ve Clıristian‟ın çamaĢırıyla oturma alanındaydım. Chris* tiaıkahvaltı ettiği küçük yemek masasından bana baktı. Kahvaltı! Tasrım, bu saatte. "Ye: dedi. lanet olsun... Rüyam. Damağındaki dilini düĢünerek ona ağzım açık bakakaldım. Hımmm... Uzman dili. Sert bir sesle. “Anastasia.” diyerek beni daldığım düĢüncelerden uyandırdı. Bonim için gerçekten çok erkendi. Bunu nasıl halledebilirdim? “Biraz çay içeceğim. Daha sonra yemek üzere bir kruvasan alabilir miyimT* Boni Ģüpheyle süzerken ona tatlı tatlı gülümsedim. Bütün yumuĢaklığıyla, “Planlarımı mahvetme. Anastasia." diye uyardı. “Daha sonra, midem uyanınca yiyeceğim. Saat yedi otuz gibi, olur mu?" “Olur." Bana bakıyordu. Duriist olmam gerekirse, ona suratımı buruĢturmamak için kendimi çok zorluyordunı. “Sana gözlerimi devirmek istiyorum.“ "Çekinme, devir ve günümü güzelleĢtir.“ dedi ciddi bir sesle. Tavana baktım. "ġey, sanınm biraz Ģamar beni uyandırırdı." Sessiz bir derin ^üĢünce halinde dudaklarım» büzdüm. Christian‟ın ağzı açık kalmıĢa "Diğer yandan, senin sıcaklayıp zahmete girmeni istemem. Bu* **** iklim yeterince sıcak." Umursamaz bir tavırla omuz silktim. 498 Christian ağam kapattı ve rahatsız görünmek için büyüt^ harcasa da umutsuzca baĢarısız oldu. Gözlerinin gerisinde beklen muzipliği görebiliyordum. "Her zamanki gibi, kafa tutuyorsunuz. Bayan Steele. Çajinı iç.* Tvvinings etiketini fark ettim ve kalbim Ģakımaya bı«U^ Bilinçaltını dudaklarını oynatarak. Gördün mü. önemsmr, KarĢısına oturup güzelliğini içimo çektim. Bu adama bir pin<J> vabilecok miydim? Odadan çıkarken. Clıristian bana bir $weat$hirt attı. "Buna ihtiyacın olacak.” Ona ĢaĢkın ĢaĢkın baktım. ‟Bana güven." Sırıttı ve eğilip dudaklarıma hızlı bir cpûaik kondurdu. Elimi tuttu ve dıĢarı çıktık. DıĢarıda, Ģafak öncesinin yarı aydınlığının göreceli serinliğini, vale Christian'a üstü açılan bir spor arabanın anahtarlarım ızatü. Christian a kaĢımı kaldırdım; o da bana sınttı. imrenmemenin elimde olmadığı komplocu ama kibirli biramı? eĢliğinde. "Biliyorsun, bazen ben olmak harika bir Ģey oluyor.' ö*£. Oyunbaz ve umursamaz olduğu zamanlarda öylesine sevilesi ki. Arabamın kapısını abartılı bir reveransla açtı; bindim. Kert gayet yerindeydi. “Nereye gidiyoruz?" Arabayı araç giı iĢine saptırırken. “Göreceksin.” dedi. Artından Savannah Park Yoluna doğru yola koyulduk. GPS‟i progranlayıp direksiyondaki bir düğmeye bastı ve araba klasik bir orkestra № çasıyla doldu. Yüzlerce kemanın tatlı mı tatlı sesi etrafımızı sararken. „B,J da ne?'‟ diye sordun. “IM Traviatddan. Verdinin bir operası/‟ Ah, Tanrım... Çok hoĢtu. “La Traviata? DuymuĢtum. Ama nerede olduğunu hatırla^* yorum. Ne demek?” C,SĠNĠN ELLĠ TONU Christian bana yan gözle bakıp sırıttı -ġey, kelime anlamı olarak baĢtan çıkarılmıĢ kadın A!-.\;mdrı* Dumas'nın Kamelyalı Kadın indan uyarlanmıĢtır/ “Ah. okumuĢtum." “OkumuĢ olabileceğini tahmin ettim.‟ ■Zengin fahiĢesi" Rahat deri koltukta huzursuzca kıpırdandım. Bana bir Ģey söylemeye mi çalıĢıyor? "Hinim, tatsız bir hikâye." diye mırıldandım. ‟„Çok mu? BaĢka bir müzik seçmek ister misin9 Benim iPufum- dan." Christian‟ın yüzünde yine gizemli gülümsemesi belirmiĢti. iPodunu ortalıkta göremiyordum. Aramızdaki konsolun üstündeki ekrana vurdu ve dikkatle bakınca, orada bir Ģarkı listesi olduğunu gördüm. “Sen seç.“ Dudakları bir gülümsemeyle bükülmüĢtü: bunun bir meydan okuma olduğunu anladım. Christian Grenin iPodu ilginç olsa gerekti. Dokrnnıatık ekranda aĢağı kaydım ve mükemmel Ģarkıyı buldum. “Çara tıkladım. Onu bir Britney hayranı olarak düĢünmezdim. Club mix tekno ritmi üzerimize çullanınca. Christian sesi kıstı. Belki de bunun için fazla erkendi; Britney en Ģehvetli kıvammdaydı. "Toxic, hımm?” Christian sırıtıyordu. Masum ayağına yatarak “Ne demek istediğini anlamadım." dedim. Müziği biraz daha kıstı ve içimden kendimi kucakladım, içimdeki tanrıça kürsüde altın madalyasını bekliyordu. Christian müziğin fesini kısmıĢtı. Zafer! Rahat bir tavırla, “O Ģarkıyı iPod‟uma ben koymadım." dedi ve Razı kökleyip otobanda hızlanarak koltuğa yapıĢmama neden oldu. Ne? Piç kurusu ne yaptığını çok iyi biliyordu. O zaman kim bydu? Britney nin sonu gelmeyen Ģarkısını dinlemek zorunda kal- nu§tım. Kim... kim? ġarkı sona erdi ve iPod yas tutan Damien Rice‟a geçti. Kim? ton? Pencereden dıĢan bakarken, midem kaynıyordu. Kim? Dile getirmediğim düĢüncelerimi, “itilaydı,” diye yanıtla Bunu nasıl baĢarıyor! “Leila T “ġarkın iPod‟a koyan, eskilerden biriydi." Ben afallamıĢ bir halde otururken. Damien fonda Ģakıyordu Eskilerden biri mi? Eski itaatkârlardan biri mi? Eski bir... “On beĢten biri mi ?* diye sordum. “Evet.” “Ona ne oldu." **Bitirdik. M “Neden?‟ Ah. Tanrım, bu tür bir konuĢma için çok erkendi. Ama gevĢemiĢ hatta mutlu ve dahası konuĢkan bir hali vardı. “Daha fazlasını istedi." Christian‟ın sesi alçak, hatta kendi kendisiyle konuĢur gibiydi ve yine o güçlü iki küçük kelimeyle baĢladığı cümleyi aramızda asılı bırakmıĢtı. Beyin ağız arası filtremi devreye sokamadan. “Ve sen istemedin. öyle mi?‟ deyiverdim. Lanet olsun, bilmek istiyor muydum kı? BaĢını salladı. “Ben hiçbir zaman daha fazlasını istemedim Seninle tanıĢana kadar." Nefesim kesilmiĢti, baĢım dönüyordu. Ġstediğim bu değil miydi? Daha fazlasını istiyordu. Daha fazlasını o da istiyordu! Ġçimdeki tannçam kürsüden geri perendeyle atlamıĢtı ve stadyumun etrafını perende atarak dönüyordu. Yalnız değildim. “Diğer on dördüne ne oldu?‟ diye sordum.. Tanrım, hazır konuĢurken fırsattan istifade et. “Liste mi istiyorsun? BoĢandı, kellesi uçtu ve öldü?” “Sen VIII. Henry değilsin.” “Pekâlâ, belli bir sıraya bağlı kalmadan. Elena dıĢında sadetf dört kadınla uzun süreli iliĢkim oldu.” “Elena?” "Senin Hayan Robinson.” Gizli ve kiĢiye özel espri gülüm« ©esiyle sırıtıyordu. Elena! Siktir'. ġeytanın bir adı ve o adın yabana bir tınısı vard Zihnime kuzguni saçlı, yakut kırmızısı dudaklı, açık tenli, muhtc jem. vamp bir kadının görıintüsü doldu ve güzel olduğunu anladım Kurcalamamalıyım. Kurcalamama!iyim. Dikkatimi dağıtmak için. “Diğer dörde ne oldu? diye sordum Beni oyunbaz bir tavırla azarladı. “Çok araĢtırmacı ve bilgiyi fazlasıyla heveslisiniz, Bayan Steele." %le mi. Bay Âdetin Ne Zaman?' "Anastasia. bir erkeğin bu tür Ģeyleri bilmesi gerekir." “Öyle mi?‟ “Benim gerekir.” "Neden?‟ “Çünkü seni hamile bırakmak istemiyorum." “Ben de hamile kalmak istemiyorum. En azından birkaç sene daha." Christian ĢaĢkınlık içinde gözlerini kırpıĢtırdı ve sonra gözle görülür biçimde gevĢedi. Pekâlâ. Christian çocuk istemiyordu. ġimdi ai yoksa hiçbir zaman mı? Ani ve öngörülmemiĢ açık sözlülük saldırısı baĢımı döndürmüĢtü. Belki sabahın körü olduğu içindi. Ya da Georgia suyundaki bir Ģey yüzünden. Georgia havası ya da. BaĢka ne bilmek istiyordum? Günü yakala. "Pekâlâ, diğer dördüne ne oldu?‟ diye sordum. "Biri bir baĢkasıyla tanıĢtı. Diğer üçü daha fazlasını istedi. O zaman, daha fazlasına açık değildim." “Ya diğerleri?” Bana Ģöyle bir baktı ve baĢını salladı. "Yürümedi, o kadar.” Vay canına, sindirilecek bir dolu bilgi. Arabanın yan aynasına fokum ve gökyüzünde pembe ve camgöbeği karıĢımı yumuĢacık bir ^Agin belirdiğini gördüm. ġafak peĢimizdeydi. '0 2 E L Jufct, "Nereye gidiyoruz?' Interstate» 95 e bakarak, ĢaĢkınlıkla sordum Güneye gidiyorduk, tek bildiğim buydu. „Bir havaalanına." TelaĢa kapılarak “Seattle'a dönmüyoruz, değil miT dedir» Annemle vedalaĢmam iĢtim. Tanrı aĢkına, bizi akĢam yemeğine bekliyordu. Güldü. "Hayır. Anastasia en sevdiğim ikinci boĢ vakit uğraĢımı,i tadını çıkaracağız?" "Ġkinci?' KaĢlarımı çattım. "Evet. Ġlkini bu sabah söyledim.‟' Beynimi zorlarken, muhteĢem profiline kaĢlanmı çatarak haktır. “Sizin tadınızı çıkarmak. Bayan Steele. Listemde en üst sıradı o var. Yapabildiğim her Ģekilde." Ah. Kızararak. "Bu benim de dikkat dağıtıcı ve acayip oncelikkî listemde üst sıralarda yer alıyor.” diye mırıldandım. Kuru bir sesle. "Bunu duyduğuma sevindim." diye mınldand: “Havaalanı derken?" Sınttı. “UçuĢ” Terim zihnimde belli belirsiz bir zil çalmıĢtı. Daha once d? bahsetmiĢti. “ġafağın peĢine düĢeceğiz. Anastasia." GPS bîr sanayi sitesini andıran bir yere doğru, sağa sapmasını iĢaret ederken donup bana sırıttı. Üzerinde BRUNSWICK UÇUġ BĠRLĠĞĠ yazılı bir tabelanın asılı durduğu büyoik beyaz bir binanın önüne çekti. Planör! Planörle uçmaya mı gidiyoruz? Motoru durdurdu. ЛГаг mısın?‟ diye sordu. “Sen mi uçuracaksın?‟ “Evet." “Evet, lütfen!” Tereddüt etmemiĢtim. Sırıtarak öne eğildiu beni Öptü. 503 Arabadan inerken, "Bir ilk daha. Bayan Steele." dedi. Ġlk mi? Ne tür bir ilk? Bir planörü ilk uçundu mu? Lanet olsun! Hayır, bunu daha önce yaptığım söylemiĢti. GevĢedim. Arabanın etrafını dolaĢıp kapımı açtı. Gökyüzü çok hoĢ bir opal rengini almıĢtı ve tek tük çocuksu bulutların arasından usulca parlıyordu. ġafak sökmek üzereydi. Christian beni elimden tuttu ve birkaç uçanın park halinde beklediği bir hangara götürdü. Uçakların yanında kafası tıraĢlı \e vahĢi bakıĢlı bir adam duruyordu. Taylor da yanı baĢındaydı. Taylor! Christian bu adam olmadan herhangi bir yere gidiyor «uydu acaba? Ben sırıtınca o da nazik bir gülümsemeyle karĢılık verdi. “Bay Grey, yedek pilotunuz Bay Mark Benson." dedi Taylor. Christian ve Benson el sıkıĢtılar ve rüzgâr hızı, istikametler ve ona benzer Ģeyler hakkında kulağa çok teknik gelen bir konuĢmaya girdiler. Utangaç bir tavırla. “Merhaba. Taylor." dedim. "Bayan Steele.” Beni baĢıyla selamladı. KaĢlarımı çatınca. "Ana." diye düzeltti. Sır verir gibi. "Son birkaç gündür ayaklı kasırga gibiydi. Burada olmamıza çok memnunum,“ dedi. Ah, iĢte bu ilginç bir haber. Neden acaba1 Herhalde benim yüzümden değildi. Açılma perĢembesi! Savannah‟nm suyunda bu adamları biraz olsun gevĢeten bir Ģey olmalıydı. “Anastasia.” Christian beni çağırıyordu. “Gel." Elini uzattı. Taylor‟a gülümsedim. “Sonra görüĢürüz." Bana kısa bir selam verdikten sonra park alanına doğru yürüdü. “Bay Benson. kız arkadaĢım Anastasia Steele.” El sıkıĢırken. TanıĢtığımıza memnun oldum.” dedim. Benson bana göz kamaĢtıran bir gülümsemeyle bakıyordu. "Ben de öyle.” dedi. Aksanından Ġngiliz kökenli olduğunu çıkardım. Christian'ın elini tutarken, kamımda bir heyecan dalgası kıpır- diyordu. Vay canına! Planörle uçmak ha! Marc Benson in peĢi sıra boğardan çıkıp kalkıĢ pistine yöneldik. O ve Christian konuĢmayı J«8* sürdürüyorlardı. ĠĢin özünü kapmıĢtım. TartıĢmaya açık olsa di. görünüĢe gön'. L13'ten daha iyi olan bir Blanik*23'tc olacaktıi. Bonson ise bir Piper Fa\vnoe kullanıyor olacaktı. YaklaĢık beĢ kuyruktan çekeri i uçaklarla uçuyordu. Bütün bunlar bana hjçtrj Ģey ifade etmiyordu, ama Christian‟a baktığımda çok canlı ve tan havasında olduğunu gördüm. Onu izlemek zevkti. Uçağın kendisi, beyaz üzerine turuncu çizgili, uzun ve gö>t* riĢliydi. Ġki koltuğunun önlü arkalı yerleĢtirildiği küçük bir kokpır. vardı. Uzun beyaz bir kabloyla küçük, geleneksel tek pervanelibi: uçağa bağlıydı. Benson kokpiti çevreleyen büyük, Ģeffaf Perspet kubbeyi açarak binmemize yardım etti. “Önce paraĢütünüzü bağlamalıyız." ParaĢüt mü! Christian. “Ben hallederim," diyerek araya girdi ve kemeri uva! bir ifadeyle gülümseyen Benson dan aldı. Benson. “Ben biraz balast getireyim." dedi ve uçağa yöneldi Kuru bir sesle, “Beni bir Ģeylere bağlamaya bayılıyorsun.“ ddin: “Bayan Steele, bilemezsiniz. Haydi, kolunu kayıĢlara geçir ' Kolumu omzuna yerleĢtirerek söyleneni yaptım. Christian hafifr gerilse de kıpırdamadım. Ayaklarım ilmiklerden geçince, paraĢütü yukarı çekti, kollarımı omuz kayıĢlarından geçirdim. Kemeri na haretle bağlayıp bütün kayıĢları sıktı. “ĠĢte, tamamdır," dedi, ama gözleri parlıyordu. “Dünkü tokan yanında mıT BaĢımı evet der gibi salladım. “Saçımı toplamamı mı istiyorsun?‟ “Evet.” Hızlı hareketlerle isteğini yerine getirdim. “Önden bin,” diye talimat verdi. Hâlâ fazla patronluk ta>li)vn*- Arka tarafa tırmanacak oldum. “Hayır, öne. Pilot arkada oturur.” “Ama göremeyeceksin." ÖR1NĠN ELLĠ TONU 505 “Çok Ģey göreceğim.” Sınttı. Onu hiç bu kadar mutlu görmemiĢtim. Tırmanıp deri koltuğa wrleĢtim. ġaĢırtıcı derecede rahattı. Christian uzandı, kemeri ^uzlarımdan geçirdi, aĢağıdaki kemer için bacaklarıma uzandı göbeğimin üstündeki tokaya tutturdu. Bütün kemerleri iyice sıktı. “Hımm... Aynı sabah içinde iki defa. ġanslı bir adamım." diye fısıldadı ve beni çabucak öptü. “Fazla uzun sürmeyecek, en çok virmi. otuz dakika. Sabahın bu saatinde termaller çok iyi olmaz, ama bu saatte yukarısı nefes kesicidir. Umarım gergin değilindir.“ “Heyecanlıyım." Gülümsedim. Bu saçma sapan sırıtıĢ da nereden çıkmıĢtı? Aslında bir yanım dehĢete kapılmıĢtı. Ġçimdeki tannça kanepenin arkasında, bir battaniyenin altındaydı. “Ġyi."“ Christian da sınttı ve yüzümü okĢadıktan sonra, görüĢ ala- madan kayboldu. Arkama tırmanırken hareketlerini duyuyor ve hissediyordum. Elbette beni fazla sıkı bağladığı için dönüp ona bakamıyordum. Tipik Christian! Çok alçaktaydık. Önümde kadranlar, levyeler ve büyük fa sopanın durduğu bir panel vardı. Hiçbir Ģeye dokunmadım. Mark Benson neĢeli bir sırıtıĢla geri geldi, kemerlerimi kontrol «tikten sonra eğilip kokpit zeminine bir Ģey baktı. Sanırım balasttı. „Evet, sağlam. Ġlk defa mı?' diye sordu. “Evet.” „‟Bayılacaksınız.” „TeĢekkürler. Bay Benson." "Bana Mark deyin.” Christian‟a döndü. „Tamam mıT “Evet. Haydi gidelim.” Hiçbir Ģey yemediğim için çok memnundum. Çok heyecanlıy'e midemin yiyecek, heyecan ve yerden ayrılmayı bir anda ^^bileceğinden emin değildim. Bir kez daha kendimi bu güzel 506 adamın becerikli ellerine teslim ediyordum. Mark kokpit kapağa < kapattı, öndeki uçağa yürüyüp tırmandı. Piper ın tek pervanesi dönmeye baĢladı ve gergin midem ken&* gırtlağımda yeni bir yer edindi. Tanrım... Bunu gerçektenyapıver- dum. Mark kalk,? pistinde ağır ağır ilerlemeye baĢladı ve kablocun gerilmesiyle, one doğru sarsıldık. Harekete geçmiĢtik. Arkamdaki telsizden konuĢmalar duyuyordum. Sanırını Mark kuleyle konuĢuyordu. ama ne dediğini çıkaramıyordum. Piper hızlandıkça biz ! de hızlandık. Zemin çok engebeliydi ve önümüzde, tek pemntli ' uçak hâlâ yerdeydi. Tannm, hiç kalkacak mıydık acaba? Ve binici midem gırtlağımdan kaydı ve bedenimden zemine doğru Ģerbet düĢüĢe geçti. HavalanmıĢtık. Christian arkamda, “iĢte gidiyoruz, bebek!" diye bağurd: Ye kendi baloncuğumuzun içinde, yalnız ikimizdik. Tek dlivabildfcx yanımızdan geçip giden rüzgâr ve Piperın motorunun U2âk b> murtu suydu. Koltuğumun kenarına iki elimle o kadar sıkı tutunmuĢtum ki parmak boğumlarım bembeyaz kesilmiĢti. Karaya doğru, hatıra. ( yükselmekten olan güneĢten ters istikamete yönelerek yüksekfct kazandık. Tarlaların, ormanların, evlerin ve Interstate Öo'in üs* " tünden uçuyorduk. Ah. Tanrım. Bu müthiĢ bir Ģeydi. Üstümüzde sadece gökyor: vardı. Göğün her yerine nüfuz eden ıĢık, sıra dıĢı ve sıcak bir leo- daydı. Josenin “sihirli saatten”, günün, fotoğrafçıların bavıldıkUn "sihirli saatlinden bahsediĢini hatırladım. Buydu demek. Tam $a faktan sonra... ve ben Christiania birlikte oradaydım. Birden aklıma Jose‟nin sergisi geldi. Hımm. Bundan Christie* bahsetmem gerekecekti. Kısa bir an nasıl tepki vereceğini merak Ama bu konuda endiĢelenmeyecektim. ġimdi değil, Ģimdi keyfini çıkarıyordum. Yükseklik kazanırken kulaklarım doktor yer gittikçe uzaklaĢtı. O kadar huzurluydu ki. Christian'm bur^ olmayı neden sevdiğini tamamen anlıyordum. BlackBerrysiflk'*ve iĢinin bütün baskılarından uzakta. gaîHiN ELLĠ TONU 507 Telsiz cızırdayarak çalıĢmaya baĢladı ve Mark uç bin fitten tahsetti. Tannm. kulağa çok yüksek geliyordu. Yere baktım: artık aĢağıdaki hiçbir Ģeyi net olarak ayırt edemiyordum. Christian telsize, „Bırak,*‟ deyince Piper birden gözden kayboldu küçük uçağın sağladığı çekilme duygusu kesildi. Georgia mn iaeriııde süzülüyor, süzülüyorduk. Aman Tanrım, bu heyecan vericiydi. Kanat eğilirken, uçak yan yatarak döndü ve güneĢe doğru helezonlar çizmeye baĢladık. Ikarus. Budu iĢte. GüneĢe yakın uçuyordum, ama Christian yanımdaydı, teni yönlendiriyordu. Bunu fark etmek nefesimi kesmiĢti. Donduk, döndük, sabah ıĢığında manzara görülmeye değerdi. “Sıkı tutun!" diye bağırdı ve bir kez daha daldık; ancak bu tozdurmadı. Birden, baĢ aĢağı döndüm, yere kokpitin tepesinden Yüksek sesle haykırdım, kollarım otomatik olarak açılmıĢ, ellerim beni düĢmekten durdurması için Perspex yüzeye tutunmuĢtu. Christian'ın güldüğünü duyabiliyordum. Piç! Ama neĢesi bulaĢıcıydı Te o uçağı düzeltirken, ben de gülüyordum. Ona. "Kahvaltı etmediğime memnunum!" diye seslendim. “Evet, etmemiĢ olman iyi, çünkü bunu tekrar yapacağım." Uçağı, tekrar tepetaklak gelene kadar eğdi. Bu defa hazırlıklı <Muğum için, kemere tutundum, ama aptal gibi sırıtıyor, kıkırdıyordum. Uçağı bir kez daha düzeltti. "Cüzel, değil mi?" diye seslendi. “Evet." Havada ihtiĢamla süzülerek, sabahın ilk ıĢıklarında rüzgârı * sessizliği dinleyerek uçtuk. Daha fazlasını kim isteyebilirdi ki? “Önündeki kolu görüyor musun?" diye bağırdı. Bacaklarımın arasındaki çubuğa baktım. Ah. hayır, bununla r*r*y* varmaya çalıĢıyor? “Sıkıca tut." Ah, lanet olsun. Uçağı bana uçurtacaktı. Hayır! Daha büyük bir hararetle, “Haydi. Anastasia. tut Ģunu."<j. T? bastırdı. Çekinerek tuttum ve dümen, kürek ya da bu Ģeyi havada tut^ her neyse onun fırladığını ve yalpaladığını hissettim. “Sıkı tut ve olduğu yerde kalmasını sağla. Önünde, ortada kadranı görüyor musun? Ġğneyi tam merkezde tut.” Yüreğim nğzımdavdı. ihanet olsun. Bir planörü uçuruyordum “Aferin kızıma!” Christian çok neĢeli görünüyordu. “Kontrolü almama izin vermene ĢaĢırdım.” diye bağırdım “Neler yapmana izin vereceğimi bilsem ĢaĢırırdın. BayanSudt ġimdi tekrar bende.” Kolun aniden hareket ettiğini hissettim ve birkaç fiti hetaac çizerek inerken, elimden bıraktım. Kulaklanm yine dolmaya baĢlamıĢtı. Yer yaklaĢıyordu ve birazdan çarpacakmıĢız gibi geliyonk Tannm. korkutucuydu. "BMA, BG N Papa Üç Alfa konuĢuyor, rüzgâr yönünde yedida çime giriĢ yapıyoruz. BMA.” Christian her zamanki otoriter hiia» dönmüĢtü. Kule telsizden bir Ģeyler söyledi, ama ne dedikitni anlayamadım. GeniĢ bir daire çizip bir kez daha süzülerek, aç: ağır yere yaklaĢtık. Havaalanını, iniĢ pistlerini görebiliyordum« tekrar Interstate 95 un üstünde uçuyorduk. “Sıkı dur, bebek. Biraz sarsılabiliriz.” Bir daire daha çizdikten sonra dalıĢa geçtik, aniden kısa w çarpmayla indik ve çimlerin üstünde hızla ilerledik, l/mti o&ı TelaĢ uyandırıcı bir hızla yerde zıplarken, diĢlerim birbirine ç-itf' yordu. Nihayet durdu. Uçak iki yana sallandı ve sağa yattı. Chn^- uzanıp kokpit kapağını açarken, ciğerlerimi dolduran derin biroetf aldım. Planörden çıkıp gerindi. Göz alıcı bir griyle parlayan gözleriyle. “NnsıldıT diye sed* Beni çözmek için üzerime eğildi. “Olağanüstüydü. TeĢekkürler,** diye fısıldadım. Sesinde bir umut tınısıyla. “Daha fazlası var mıydı T diye && Ben. “Çok daha fazlası,” diye soluyunca, sırıttı. SSĠNtN ELLĠ TONU 509 'Gol." Bana elini uzatıp kokpitten çıkmama yardım etti. DıĢarı çıktığım anda beni yakaladı ve sımsıkı sarılarak bede- mne bastırdı. Elini saçlarımın arasına uzatıp baĢım arkaya yatana kadar çekerken, diğer elini bel kemiğimin köküne kaydırdı. Beni arun uzun ve tutkuyla, dilinin de karıĢtığı bir sertlikle öptü. Nefesi pttikçehızlanıyordu. Tanrı aĢkına, ereksiyonu... burada, bir hava alamndaydık. Ama umurumda değildi. Kilerim saçlarının arasına bmlıponu bana sabitledi. Onu istiyordum, burada, hemen Ģimdi, yerde. Geri çekildi ve sabahın ilk ıĢıklarıyla aydınlanan, ham ve küstah bir Ģehvetle dolu koyulaĢmıĢ gözleriyle gözlerime baktı. Vay ccr.tna. Nefesimi kesiyordu. “Kahvaltı.” Kelimeyi enfes, erotik bir kelime gibi fısıldamıĢtı. Jambon ve yumurtanın kulağa yasak meyve gibi gelmesini nasıl sağlıyordu? Bu olağan üstü bir beceriydi. Döndü, elimi sıkıca tııttu ve birlikte arabaya yürüdük. "Planör ne olacak?‟ "Bilileri icabına bakar.” diye geçiĢtirdi. “ġimdi bir Ģeyler yiye- «Ġa." Ses tonu gayet açıktı. Yemek! Asıl istediğim oyken yemekten bahsediyordu. “Gel.” Gülümsedi. Onu hiç böyle görmemiĢtim ve izlemek büyük keyifti. Kendimi, yüzümde aptal ve ahmak bir sırıtıĢla onunla el ele. yanında yürürken buldum. Bana on yaĢındayken, koca bir günü Ray‟le birlikte D&*yland‟da geçirdiğim zamanı hatırlatıyordu. Kusursuz bir gündü 't bugün de aynı yolda ilerliyordu. ^baya dönüp Interstate 95‟ten Savannah‟a doğru yol alırken, ^fonumun alarmı çalmaya baĢladı. Ah, evet... hapını. Christian merakla bana baktı. “Bu da ne?* Çantamda paketi aramaya koyuldum. Yanaklarım kızarırken. “Hap için alarm.” dedim. budaklan kıvrıldı. 510 “Ġyi, aferin. Kondomlardan nefret ediyorum." Biraz daha kızardım. Her zamanki gibi patronluk taĢlıya “Beni Markla kız arkadaĢın olarak tanıĢtırman hoĢuma gitti; diye mırıldandım. “Öyle değil misin?" KaĢını kaldırdı. “Öyle miyim? Ben kendine bir itaatkâr istediğini sanıyordu;* “istiyordum, Anastasia ve hâlâ istiyorum. Ama sana söyledin, daha fazlasını da istiyorum." Ah. Tanrını. Fikri değiĢiyordu ve bedenime yayılan umut nefesimi kesti. "Daha fazlasını istemene çok sevindim." diye fısıldadım “Amacımız zevk vermek. Bayan Steele" Uluslararası KnepEtfa* saparken sırıtıyordu. “UKE." Ben de ona sırıttım. Ġnanamıvordum. Kimin aklat gelirdi. Christian Grey. UKE‟de. Saat 08.30 olmasına rağmen restoran sakindi. Ġçerisi tatlı tas'-‟, kızarmıĢ yiyecek ve dezenfektan kokuyordu. Hinim... çok ayart* bir aroma sayılmaz. Christian beni hir sıraya yönlendirdi. Masalardan birine yerleĢirken, „Seni asla burada hayalete« dim." dedim. “Annem ne zaman bir tıp konferansına gitse babam bizi burayı getirirdi. Aramızda sırdı." Bana gülümserken, gözleri âdeta dıtf ediyordu. Mönüye uzanırken, elini asi saçlarında dolaĢtırdı Ah, ben de elimi o saçların arasında dolaĢtırmak istiyor* Bir mönü alıp incelemeye koyuldum. Midemin açlıktan zilçalA^ fark ettim. “Ne istediğimi biliyorum,” derken sesi boğuk ve alçaktı Kafamı kaldırdığımda bana kamımdaki bütün kaslan ve nefesimi kesecek bir ifade ve dumanı tüten, koyu gözlerle yordu. Lanet olsun. Ona kanım damarlarımda çağlayarak ve çağrısını yanıtladım. GRĠNĠN ELLt TONU Sil "Ben de senin islediğindi.*!) inliyorum/ diye fısıldadım. Derin bir nefes aldı. Tek kaĢını kaldırarak manidar bir sesle. Burada mı7" diye fortrken dilinin ucunu diĢlerinin arasına götürüp muzip bir ifa- devle gülümsedi. ,\h. Tanrım... UKICdc seks. Yüz ifadesi değiĢip koyulaĢtı. “Dudağını ısırma.*‟ diye emretti. “Burada ve Ģimdi olmaz.” Bakılan sertleĢti ve bir an için müthiĢ tehlikeli göründü. “Sana burada sıhip olamayacaksam, sakın beni baĢtan çıkarma." “Merhaba, adım Leandra. Sizin için... Ģey... hu sabah... nasıl..." KarĢımda oturan Bay Güzel‟e Ģöyle bir bakınca gevelemeye baĢladı ve cümlesi yarıda kaldı. Kıpkırmızı kesildi ve bilincimde coa karĢı bir miktar sempati kabarıverdi, çünkü Christian bende hâlâ bu etkiyi yaratıyordu. Garson kızın varlığı, kısa biran için bile oka Christian‟m Ģehvetli bakıĢından kaçmama olanak «ağlamıĢtı. Christian kızı yok sayarak. “Anastasia?" diye üsteledi. Ve sanının hiç kimse adıma onun o anda sıkıĢtırdığı Ģehveti kalamazdı. Zavallı Leandra‟yla aynı renge bürünmemek için dua ederek yutkundum. “Söyledim ya. senin istediğinden istiyorum.'* Sesim yumuĢak "»alçaktı. Christian bana aç gözlerle bakıyordu. Ġçimdeki tanrıça. Tanrım, diye sızlandı. Ben bu oyuna ayak uydurabilir miyimi Leandra bir ona bir bana baktı. Parlak kırmızı saçlarıyla nemdeyse aynı renge dönmüĢtü. “Karar vermeniz için size bir iki dakika vereyim mıT "Hayır. Ne istediğimizi biliyoruz.” Christian ın ağzı küçük, seksi ^gülümsemeyle kıvrıldı. Gözlerini benden ayırmadan. “Ġki porsiyon orijinal tereyağlı yanında akçaağaç Ģurubu ve jambon, iki bardak portakal ^.yağsız sütlü kahve ve varsa bir Ġngiliz kahvaltı çayı." dedi. "TeĢekkürler, efendim. Hepsi bu kadar mıT Leandra ikimizden ^ her yere bakarak âdeta fısıldamıĢtı. Ġkimiz birden dönüp 011a Akınca, bir kez daha kıpkırmızı oldu ve hızla uzaklaĢtı. “Biliyorsun, bu hiç adil değil." BakıĢlarımı formika ma^ diktim ve aldırmaz görünmeye çalıĢarak iĢaret parmağımla des^ çizmeye baĢladım. “Adil olmayan nedir?” “Ġnsanları etkisiz hale getirmen. Kadınları. Beni." “Seni etkisiz hale mi getiriyorum?" Bir homurtu çıkardım. “Her zaman." “Sadece görüntü. Anastasia.” dedi usulca. “Hayır. Christian, daha fazlası var.” Alnını kırıĢtırdı. “Siz beni büsbütün etkisiz hale getiriyorsunuz Bayan Steele. Masumiyetiniz. Bütün saçmalıkları bir kenara itiyor.' “Fikrini bu yüzden mi değiĢtirdin?" “Fikrimi değiĢtirmek?" “Evet... Yani... Bizim hakkımızda?..” Uzun, becerikli parmaklarıyla, düĢünceli bir tavırla çenesiri sıvazladı. "Fikrimi tamamen değiĢtirdiğimi sanmıyorum. Sadtce parametrelerimizi yeniden tanımlamaya, savaĢ hatlarımızı yeniden çizmeye ihtiyacımız var, o kadar. Bu iĢi yürütebileceğimi^« eminim. Seni oyun odamda itaatkârım olarak istiyorum. Kurallır. ihlal edersen seni cezalandıracağım. Onun dıĢında, her Ģeyin tartıĢmaya açık olduğunu düĢünüyorum. Benim taleplerim bırnh: Bayan Steele. Buna ne dersin?" „Yani seninle uyuyabilecek miyim? Senin yatağında?* “Ġstediğin bu mu?‟ “Evet” "O zaman kabul ediyorum. Ayrıca, sen yatağı nidayken çok uyuyorum. Bunu hiç tahmin etmemiĢtim." Sesi duyulmaz olurte alnı kırıĢtı. “Her Ģeyi kabul etmezsem beni bırakmandan korktum. u fısıldadım. GRĠNĠN ELLĠ TOKU 513 “Hiçbir yere gitmiyorum, Anastasia. Ayrıca..." Sustu ve bir jûıesonra ekledi. „Tavsiyene ve tanımına uyuyoruz: UzlaĢma. Bana ^postanda yazmıĢtın. Ve Ģu ana dek benim açımdan iĢe yarıyor.” Utana sıkıla. "Daha fazlasını istemeni seviyorum.** diye mı* nJdandım. “Biliyorum." “Nereden biliyorsun?” “Bana güven. Biliyorum iĢte.” Sırıttı. Sakladığı bir Ģey vardı. .4ma ne? Aynı anda I^eandra kahvaltımızla geri geldi ve konuĢmamız randa kaldık. Midem, ne kadar acıktığımı hatırlatmak ister gibi gurulduyordu. Tabağımdaki her Ģeyi silip süpürürken. Christian beni can sıkıcı bir onayla izliyordu. “Bir jestte bulunabilir miyim?” diye sordum. "Nasıl bir jest?” “Bu yemeği ben ödeyebilir miyim? Christian bir homurtu çıkardı. “Hiç sanmıyorum,” dedi. "Lütfen, ödemek istiyorum.” KaĢlarım çattı. „Beni tamamen iğdiĢ etmeye falan mı çalıĢıyorsun?* “Büyük olasılıkla hesabı ödemeye gücümün yeteceği tek yer tansı.” “Anastasia, düĢünceni takdir ediyorum. Gerçekten. Ama hayır." Dudaklarımı büzdüm. “Surat asma,” diye tehdit ederken, gözlerinde Ģeytani bir pınltı ediyordu. Ebette annemin adresini sormadı bile. Sapık takipçi olarak, zaten ^rdıı. Evin önünde durunca yorum yapmadım. Ne anlamı vardı ki? Utana sıkıla, “Ġçeri gelmek ister misin?* diye sordum. 514 "ÇalıĢmam gerek, Anastasia, ama akĢama geri geleceğim. S&. kaçtaT Tatsız hayal kırıklığımı yok saydım. Neden her anımı bu kort. rol meraklısı seks tanrısıyla geçirmek istiyordum ki? Ah. mu-, âĢık olmuĢtum ve uçabildiğim» göre elimden de uçup kaçabilirdi "TeĢekkürler... daha fazlası için." “Benim için zevkti. Anastasia." Beni öperken seksi Christi»;, kokusunu içime çektim. “Sonra görüĢürüz ." “Ġstersen beni durdurmayı dene." diye fısıldadı. Georgia güneĢinde uzaklaĢırken, arkasından el salladım. ĠV rimde hâlâ onun $weat$hirtü ve iç çamaĢırı vardı; çok sıcaklanıp Mutfakta annem tam bir telaĢ halindeydi. Her gün bir muki- zilyoner ağırlamıyordu ve fena stres yapmıĢtı. “Nasılsın hayatım?‟ diye sorunca kıpkırmızı kesildim: çimt: dün gece ne yaptığımı çok iyi biliyor olmalıydı. “Ġyiyim. Christian beni bu sabah planör uçuĢuna götürdü.“ & yeni bilginin dikkatini dağıtmasını umuyordum. “Planör mü? Motorsuz küçük bir uçak olan planör?* BaĢımla onayladım. "Vay canına.” Nutku tutulmuĢtu ve bu annem için yeni bir kavramdı. R# ağzı açık bakakaldı, ama sonra hemen toparlanıp geleneksel ser» dizisine döndü. “Dün gece nasıldı? KonuĢtunuz mu?‟ Tannm. Kıpkırmızı kesildim. “KonuĢtuk. Dün gece de, bugün de. Daha iyiye gidiyor. *Ġyi.” Dikkatini yeniden mutfak masasında açık duran &■* yemek kitabına çevirdi. “Anne... Ġstersen bu akĢam için yemeği ben yapabilirim “Ah, tatlım, çok naziksin ama ben yapmak istiyorum. 515 Tamam.” Annemin yemek piĢirmesinin ya müthiĢ bir baĢarı yi da fiyasko olduğunu bildiğim için yüzümü buruĢturdum. Belki je Bob'la Savannah‟a taĢındıktan sonra ilerleme kaydetmiĢti. Hiç kimseyi -hatta, hımmm nefret ettiğim kim vardı, evet Bayan Ro- binson. Elena- onun yemeklerine maruz, bırakmak istemeyeceğim ramanlaı olmuĢtu. ġpy, pokâlâ. b<*lki Rlrma'yı maruz bırnkmak is* ilebilirdim. Bu kahrolası kadınla bir fitin tanıĢacak mıyım acaba' Christian‟a hızlı bir teĢekkür göndermeye karar verdim. Kimden: Anastasia Steele Konu: Sızlama yerine Süzülme Tarih: 2 Haziran 2011 10:20 Yerel Saat Kime: Christian Grey Bazen bir kıza nasıl iyi vakit geçirteceğini çok iyi biliyorsun. Tefekkürler Ana x Kimden: Christian Grey Konu: Sızlama ya karĢı Süzülme Tarih: 2 Haziran 2011 10:24 Yerel Saat Kime: Anastasia Steele Her ikisini de horlamana tercih ederim. Ben de iyi vakit geçirdim Ama seninleyken her zaman iyi vakit geçiriyorum. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: HORLAMA Tarih: 2 Haziran 2011 10:26 Yerel Saat Kime:Christian Grey BEN HORLAMAM. Ve horluyorsam da bunu belirtmeniz centilmen dıĢı bir hareket. Hiç beyefendi değilsiniz. Bay Grey! Ve üstelik Derin Guney'desini* Ana Kimden: Christlan Grey Konu: Sayıklama Tarih: 2 Haziran 2011 10:28 Yerel Saat Kimt: Anastasia Steele Ben hiçbir zaman beyefendi olduğumu iddia etmedim, Anastasia ve sanırım sana bunu sayısız olayda gösterdim. BAĞIRAN büyuic harflerin beni rahatsız etmedi. Ama sana küçük beyaz bir yalanı itiraf edeceğim: Horlamıyorsun ama konuĢuyorsun. Ve bu büyüleyici. öpücüğüme ne oldu? Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Lanet olsun. Uykumda konuĢtuğumu biliyordum. Kate bana yeterince söylemiĢti. Ne söylemiĢtim, kim bilir. Ah. hayv. ELLĠ TONU 51? Kimden: Anastasia Steete Konu: Ağzındaki Baklaları Çıkar Tarih: 2 Haziran 2011 10: 32 Yerel Saat Kime: Christian Grey Sen kaba, kötü bir adamsın ve kesinlikle beyefendi değilsin. Eee. ne dedim? KonuĢana kadar sana öpücük yok! Kimden: Christian Grey Konu: Uyuyan ve KonuĢan Güzel Tarih: 2 Haziran 2011 10:35 Yerel Saat Kime: Anastasia Steele Söylemem centilmenliğe aykırı düĢer ve bunun için azar iĢittim bile. Ama uslu durursan bu akĢam söyleyebilirim. ġimdi bir toplantıya girmem gerek. Hadi kaçtım, bebek. Christian Grey CEO. Kaba & Kötü Adam. Grey ġirketler Topluluğu Pekâla! Bu akĢama kadar sessizliğimi koruyacaktım. Tannm. 1)3 uykumda ondan nefret ettiğimi ya da daha beteri onu sevdiğimi sadediysem! Ah, öyle olmadığını umuyordum. Ona bunu söylemeye kor değildim ve onun da duymaya hazır olmadığından emindim. bir gün duymak istiyorsa. Ekrana yüzümü buruĢturarak bak- ^ ve annem her ne piĢiriyor olursa olsun, hamuru yoğururken ^tımı atmak için ekmek yapmaya karar verdim. Annem tercihini soğuk domalıĢ çorbası ve zeytinyağı, sarımsak ve limonla marine edilmiĢ bifteklerle barbekü yapmaktan yana kullanmıĢtı. Christian eti seviyordu ve yapması basitti. Bob mangala baĢına geçmeyi kabul et miĢti. Markette alıĢveriĢ arabasıyla anıy-rr- peĢinde dolaĢırken. ġu erkeklerin ateĢe merakı neden acaba, diye düĢünüyordum. Et reyonunda dolaĢırken telefonum çaldı. Arayanın Chmtiaa olabileceği düĢüncesiyle telaĢla atıldım. Numarayı tanımıyordum. Nefes nefese. "AloT dedim. “Anastasia Steele?" “Evet." "SBY*den Elizabeth Morgan." “Ah, merhaba.** ^ * “Size Bay Jack Hvde m asistanlığı görevini teklif etmek vjz aradım. Pazartesi baĢlamanızı istiyoruz." “Vay canına. Harika. TeĢekkürler." “MaaĢ detaylarını biliyor musunuz?" “Evet. Evet... Bu... demek istediğim, teklifinizi kabul ediverin. Sizinle çalıĢmayı çok isterim.” “Harika. O zaman pazartesi sabahı saat 08:30‟da gorü$ünjzT “GörüĢürüz. HoĢça kalın. Ve teĢekkürler." Anneme kocaman bir gülümsemeyle baktım. “ĠĢi aldın mı?” Kafamı coĢkuyla salladım. Annem Publix marketinin orta ye- rinde bir çığlık koyuverip beni kucakladı.” “Tebrikler, hayatım! ġampanya da almalıyız!** El çırparak ap- lıyordu. Annem kırk iki yaĢında mı yoksa on iki mi? Telefonuma baktım ve kaĢlarımı çattım. Christiandancevap# bir çağn vardı. Beni hiç aramazdı. Hemen aradım. Derhal açtı. **Anastasia.” Utangaç bir sesle, “Merhaba," dedim. RĠMELLĠ TONU 519 "Seattlea dönmek zorundayım. Bir Ģey çıktı. ġu anda Hilton Hrtd yolundayım. Lütfen annene özürlerimi ilet, yemeğe* gelemediğim." Sesi fazla resmiydi. “Ciddi bir Ģey değildir, umarım.” "Halletmem gereken bir durum var. Yarın görülürüz. Kendim pekmezsem seni alması için havaalanına Taylorı gönderirim." Sesi soğuktu. Hatta öfkeli. Ama ilk kez. hemen benim yüzümden olduğunu düĢünmedim. Tamam. Umanm durumu çözersin. Ġyi uçuĢlar." "Sana da. bebeğim.” Ve bu sözcüklerle Christian'm geri dön* nüĢtu. Sonra telefonu kapattı. Ah, hayır. YaĢadığı son “durum" benim bekâretimdi. Tanrım, ımantn öyle bir Ģey değildir. Anneme baktım. Biraz önceki çocuksu neĢesi endiĢeye dönüĢmüĢtü. Thristian‟dı. Seattle‟a dönmesi gerekiyormuĢ. Özür diliyor." “Ah. çok yazık hayatım. Yine de barbekümüzü yapacağız. Ne de olsa kutlayacak bir Ģeyimiz var: Yeni iĢin! Bana her Ģeyi anlatmalısın." AkĢamüstü saatlerinde, annemle havuz baĢında yatıyorduk. Bay Megapara akĢam yemeğine gelmeyeceği için annem kelimenin tam anlamıyla gevĢeyip pelteye dönmüĢtü. Tenimin solgunluğundan kurtulma çabasıyla güneĢte yatarken, önceki akĢamı ve bugünkü kahvaltısını düĢündüm. Christian'ı düĢünürken aptal sırıtıĢım bir türlü geçmiyordu. ÇeĢitli konuĢmalarımızı ve yaptıklarımızı... «îtin yaptıklarını düĢününce, davetsiz bir misafir gibi suratıma VerteĢi yordu. Christian'm tavırlarında bir gelgit eğilimi vardı sanki. Bunu inkâr fiyordu, ama daha fazlası için çaba harcadığım kabul ediyordu. Ne fiĢmiĢ olabilirdi ki? Uzun epostasından ve dün onu görüĢümden ta yana ne değiĢmiĢti? Ne yapmıĢtı? Aniden doğrulup otururken, kalsın kolamı deviriyordum. Onunla yemek yemiĢti... Elenayla. Umet olsun! Bu fark ediĢ kafa derimin karıncalanmasına neden olmuĢtu. Yoksa Elena ona bir Ģey mi söylemiĢti? Ah. o yemekte duvardı bir sinek oln,ak için neler vermezdim. Çorbasına ya da Ģarap kadehi* konup onu bozabilirdim. Annem uyuĢukluğundan irkilerek. "Ne oldu. Ana, tatlım?' diye sordu. “Aklıma bir Ģey geldi, anne. Saat kaçT “Altı buçuğa geliyor.“ Hımm... Henüz inmemiĢti. Ona sorabilir miydim? Sormak mıydım? Belki kadının bununla hiçbir ilgisi yoktu. Hararetle öyle olduğunu umuyordum. Uykumda ne demiĢtim? Ah. lanet... her iddiasına girerim, onu rüyamda görürken, kontrolsüz bir yonım yapmıĢtım. Her neyse ya da her ne idiyse, değiĢimin o kadından ı değil. Christianın içinden geldiğini umdum. Bu lanet sıcakta bunalmıĢtım. Havuza bir kez daha dalsam iyi olacaktı. Yatmaya hazırlanırken bilgisayarımı açtım. Christian‟dan hiç haber almamıĢtım. Sapasağlam vardığına dair tek bir kelime bile \xAtu Kimden: Anastasia Steele Konu: Sapsağlam Vardın Mı? Tarih: 2 Haziran 2011 22:32 Yerel Saat Kime: Christian Grey Sevgili Efendim. Lütfen sapasağlam vardığınıza dair bir haber verin. Endijcknmey* baĢlıyorum. Aklım sizde. AnaTnizx Üç dakika sonra e-posta gelen kutumun ikaz sesini duyfl*1*' 521 Kimden: Christian Grey ' Konu: Özür Dilerim Tarih: 2 Haziran 2011 19.36 Kime: Anastasia Steele Sevgili Bayan Steele. Sapasağlam vardım ve lütfen size haber vermediğim için özrümü kabul edin. Sizi endiĢelendirmek istemezdim. Beni önemsediğinizi bilmek içimi ısıtıyor. Ben de sizi düĢünüyorum ve her zamanki gibi yann görmek için sabırsızlanıyorum. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Ġç geçirdim. Christian ciddiyete dönüĢ yapmıĢtı. Kimden: Anastasia Steele Konu: Durum Tarih: 2 Haziran 2011 22:40 Yerel Saat Kime: Christian Grey Sevgili Bay Grey, Sizi fazlasıyla önemsediğimin apaçık ortada olduğunu düĢünüyorum. Bundan nasıl Ģüphe duyabilirsiniz? Umanm 'durum'unuz kontrol altındadır. Ananız x Not: Bana uykumda ne söylediğimi söyleyecek misiniz acaba? 522 Kimden: Christian Grey " * Konu: Cevap Vermeme Hakkımı Kullanıyorum Tarih: 2 Haziran 2011 1*45 Kime: Anastasia Steele Sevgili Bayan Steele. Beni önemsemeniz çok hoĢuma gidiyor. Buradaki'durum* henüz çözülmedi. Notunuza gelince, cevabım hayır. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Deliliğe Sığınıyorum Tarih: 2 Haziran 2011 22:48 Yerel Saat Kime: Christian Grey Umanm eğlenceliydi. Ama bilincim yerinde değilken ağzımdan çıkan Ģeyler için hiçbir sorumluluk kabul etmeyeceğimi bilmelis«ni Aslında büyük olasılıkla beni yanlıĢ duymuĢsunuzdur. Sizin gibi ileri yaĢta bir adam herhalde biraz sağırdır. Kimden: Christian Grey Konu: Suçu Kabul Ediyorum Tarih: 2 Haziran 2011 19:52 Kime: Anastasia Steele GRĠNĠN ELlt TONU 523 Sevgili Bayan Steele. Biraz yüksek sesle konuĢabilir misiniz? Sizi duyamıyorum. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kimden: Anastasia Steele Konu: Yine Deliliğe Sığınıyorum Tarih: 2 Haziran 2011 22:54 Yerel Saat Kime: Christian Grey Beni deli ediyorsunuz. Kimden: Christian Grey Konu: öyle Olduğunu Umarım Tarih: 2 Haziran 2011 19:59 Kim«: Anastasia Steele Sevgili Bayan Steele, Cuma gecesi tam olarak bunu yapmayı planlıyorum. Sabırsızlıkla bekliyorum. * Christian Grey CEO. Orey ġirketler Topluluğu JA"* Kimden: Anastasia Steele Konu: Grnrrr Tarih: 2 Haziran 2011 2302 Yerel Saat Kim«: Christian Grey Size resmen kızmıĢ bulunuyorum, iyi geceler. Bayan A.R. Steele Kimden: Christian Grey -— Konu: VahĢi Kedi Tarih: 2 Haziran 2011 20:05 Kime; Anastasia Steele Yoksa sız bana hırlıyor musunuz. Bayan Steele? Hırlaması için bir kedim var. Christian Grey CEO, Grey ġirketler Topluluğu Kedisi mi vardı? Dairesinde kedi falan görmemiĢtim. Hayır, ona cevap vermeyecektim. Bazen insanı o kadar sinir ediyordu b Sinir etmenin elli tonu. Yatağa tırmandım ve karanlığa alı$m* için gözlerimi tavana dikip yattım. Bilgisayarımdan bir ika* ^ daha duydum. Bakmayacaktım. Hayır, kesinlikle bakmayacaktık Hayır, bakmayacaktım. Peh! Aptalın teki olduğum için. Chrisu* 5 Gre/in sözlerinin çekimine karĢı koyamıyordum. G&ĠKÎN ElLl TONU S25 Kimden: Christian Grey " " -- ■ Konu: Uykunuzda Söylediklerim?. Târih: 2 Haziran 2011 20:20 Kim«: Anastasia Steele Anastasia, Uykunda mırıldandığın kelimeleri bilincin yerindeyken söylemeni tercih ederim. l$te bu yüzden sana söylemeyeceğim. Arnk uyu. Yarın için aklımdan geçenler için dinlenmiĢ olman saa Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Ah. hayır... Ne söylemiĢtim? Sandığım kadar kötü olduğundan emindim. BÖLÜM YĠRMĠ BEġ Annem bana sıkıca sanldı. Kulağının. “Kalbinin sesini elinle, hayatım ve lütfen, lütfen hiçbir Ģevi gereğinden fazla düĢünmemeve çalıĢ. GevĢe ve keyfine bak. Çok gençsin, tatlım. Hayatta tecrübe edeceğin o kadar çok & var ki. bırak olsun. Sen her Ģeyin eıı iyisini hak ediyorsun." diye M fısıldadı. Ġçten sözleri rahatlatıcıydı. Saçlarımı öptü. “Ah. anne..." Ona sımsıkı sarılırken, sıcak, davetsiz yaĢlax gözlerimde parlıyordu. “Hayatım, ne derler bilirsin. Prensini bulmadan önce, çok kurbağa öpmen gerekir.” Ona çarpık, buruk bir gülümsemeyle baktım. "Sanırım ben bir prensi öptüm, anne. Umannı bir kurbağan dönüĢmez.‟* Bana en sevecen, annece ve kesinlikle koĢulsuz sevgi gülümsemesiyle bakü ve tekrar kucaklaĢırken bu kadına hissettiğim sevginin boyutuna ĢaĢırdım. “Ana, senin uçuĢunu anons ediyorlar," derken Bob un sesi endiĢeliydi. “Ziyarete gelecek misin, anne?' “Elbette, hayatım. En kısa zamanda. Seni seviyorum. “Ben de seni." Benden ayrılırken, gözleri dökülmemiĢ yaĢlar yüzünden kız* 1 mıĢtı. Ondan ayrılmaktan nefret ediyordum. Bob‟u kucakladım u dönüp kapıya yürüdüm. Bugün birinci sınıf salonuna vaktim S27 Kendimi* arkama bakma izni vermeyecektim. Ama verdim. Bob anneme sarılmıĢtı ve annemin yüzünden yaĢlar akıyordu. Ben de benimkileri daha fazla tutamadım. BaĢımı önüme eğdim ve yaĢlarla bulanıklaĢan gözlerimi parlak beyaz zeminden ayırmadan kapıya yürüdüm. Uçağa binince, birinci sınıfın lüks ortamında koltuğuma kıvrılıp kendimi toplamaya çalıĢtım. Annemden kopmak her zaman acı vencı oluyordu. Biraz kaçık, biraz düzensizdi ve yeni yeni kendini buluyordu, ama beni seviyordu. KoĢulsuz sevgi her çocuğun ebeveynlerinden görmeyi hak ettiği Ģeydi. Asi düĢüncelerim karĢısında kaĢlarımı çatarak BlackBerr/mi çıkardım ve umutsuz gözlerle baktım. Christian sevgi hakkında ne biliyordu ki. Erken çocukluğunda hak ettiği koĢulsuz sevgiyi almamıĢa benziyordu. Kalbim buruldu ve8nnemin sözleri bir meltem gibi aklıma süzüldü. Evet. Ana. Lanet olsun, daha neye ihtiyacın var? Alnında yanıp sonen bir neon tabelasına mı? Christianen beni sevdiğini sanıyordu, ama tabii ki o benim annemdi ve böyle düĢünecekti. Her Ģeyin en iyisini hak ettiğimi düĢünüyordu. KaĢlarımı çattım. Bu doğruydu. Ve ĢaĢırtıcı bir netlik anında, anladım. Çok basitti: AĢkım istiyordum. Christian freyin beni sevmesine ihtiyacım vardı. ĠliĢkimiz konusunda çok ketum olma nedenim buydu. Çünkü temel bir düzeyde, içimde derine yerleĢmiĢ bir sevilme ve değer görme dürtüsü olduğunun Akındaydım. Ve onun elli tonu yüzünden, kendimi tutuyordum. Bu köle* efendi iliĢkisi, aklımı gerçek sorundan uzak tutan bir Ģeydi. Seks müthiĢti, Christian zengindi, güzeldi, ama bütün bunlar aĢk olmadığı sûrece anlamsızdı. Ve asıl sorun sevgiye muktedir olup olmadığını tolmememdi. Christian kendini bile sevmiyordu. Kendinden nasıl nefret ettiğini. Elena‟nm sevgisinin kabul edilebilir bulduğu tek sevgi °Wuğunu hatırladım. Cezalandırılırken -kırbaçlanıp dövülürken ya ta iliĢkilerinin gerektirdiklerini yaĢarken- sevgiyi hak etmediğini düĢünüyordu. Neden böyle hissediyordu? Nasıl böyle hissedebiliyordu. Sözleri aklımdan çıkmıyordu: Kusursuz olmadığın sıman, bursuz bir ailenin arasında büyümek çok zordur. Gözlerimi yumup acısını hayal etmeye çalıĢtım, ama anlam* nın yakınından bile geçemiyordu m. Gereğinden fazlasını açıketnn$ olabileceğimi hatırlayıp ürperdim. Uykumda Christian‟a ne itiraf etmiĢtim? Hangi sırlarımı ifĢa etmiĢtim? BlackBerry ye bana cevap verebileceği umuduyla baktım. Beklenileceği üzere, fazla açık sözlü olduğu söylenemezdi. Uçak henüz kalkıĢa geçmediği için Elli Tonuma bir e-posta göndermeye kara; verdim. Kimden: Anastasia Steele Konu: Eve DönüĢ Yolunda Tarih: 3 Haziran 2011 12:53 Yerel Saat Kime: Christian Grey Sevgili Bay Grey, Bir kez daha birinci sınıfa yerleĢtim ve bunun için size teĢekkür ederim. Sizi bu akĢam göreceğim ve muhtemelen de uyku sırasındaki itiraflarım için iĢkence edeceğim zamana dakikalan sayıyorum. Ana'nız x Kimden: Christian Grey Konu: Eve DönüĢ Yolunda Tarih: 3 Haziran 201109:58 Kime: Anastasia Steele Anastasia, seni görmek için sabırsızlanıyorum. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu Cevabı kaĢlarımın çatılmasına neden oldu. Kısa kesilmiĢ ve resmi görünüyordu. Her zamanki hazırcevap ve etkileyici tarzından eser yoktu. Kimden: Anastasia Steele Konu: Eve Donu* Yolunda Tarih: 3 Haziran 2011 13:01 Yerel Saat Kim«: Christian Grey Sevgili 8ay Grey, Umanm'durum'konusunda her Ģey yolundadır. E-postanızın tonlaması endiĢe verici. Ana x Kimden: Christian Grey Konu: Eve DönüĢ Yolunda Tarih: 3 Haziran 2011 10.04 Kim«: Anastasia Anastasia, Durum daha iyi olabilirdi. Daha kalkmadınız mı? Kattaysanız e-posta atmamalısın. Kendini tehlikeye atıyor ve kiĢisel güvenlinle ilgili kuralı doğaıdan ihlal ediyorsun. Cezalar konusunda söylediklerimde ciddiydim. Christian Grey CEO, Grey ġirketler Topluluğu Lanet olsun. Tamam. Tanrım. Onu yiyip bitiren neydi? “Dunundu muhtemelen. Belki de Taylor firar etmiĢti ya da borsada birkaç milyon kaybetmiĢti. Sebebi her neyse. Kimden: Anastasia Steel с Konu: AĢırı Tppki Tarih: 3 Haziran 2011 13:06 Yerel Saat Kime: Cnristian Grey Sevgili Bay Huysuz. Uçağın kapılan hâlâ açık. Rötarımız var, ama sadece on dakika. Benim ve etrafımdaki yolcuların iyiliği güvencede. KaĢınan avucunumu Ģimdilik bir kenara kaldırabilirsiniz. Bayan Steele Kimden: Christian Grey Konu: Özür-KaĢınan Avuç Bir Kenara Kaldırıldı Tarih: 3 Haziran 2011 10.08 Kime: Anastasia Sizi ve o ukalalığınızı özledim, Bayan Steele. Eve sapasağlam dönmenizi istiyorum. Christian Grey CEO. Grey ġirketler Topluluğu c*lNtNtt.U70mj Kimden: Anastasia Stelle ~ Konu: Ozur Kabul Edildi Tarih: l Haziran 2011 13:10 Yete» Saat Kim«: Christian Grey Kapıları kapatıyorlar. Benden b«r gık daha duymayacaksınız, o sağırlığınız göz ününde buluncuruluıvı... Hadi kaçtım. Ana BlackBerry yi kapatırken, kaygılarımdan kurtulamamıĢtın. Christiarida bir Ģeyler vardı. Belki de “durum" kontrolden çıkmıĢtı. Arkama yaslandım vc çantalanroı kaldırdığım baĢustü dolabır.a baktım. Bu sabah, annemin yardımıyla, Christiana birinci sınıf ve planör uçuĢu için teĢekkür etmek için bir hediye almıĢtım, fonuz saçma sapan hediyemi vereceğimden emin değildim. Çocuksu Kılabilirdi ve eğer tuhaf bir ruh halinde olursa, belki de bulmazdı. Hem geri dönmek için hevesli hem de seyahatimin sonunda beni neyin beklediği konusunda kaygılıydım. “Dununa dair her tür senaryoyu zihnimden geçirirken, bir kez daha tek boĢ koltuğun benim yanımdaki olduğunu fark ettim. Aklımdan Christian‟ın kimseyle bnuĢamamam için o koltuğu da satın almıĢ olduğu ihtimali getrken. kafamı salladım. Saçma bir düĢünceydi, hiç kimse o ka&r kontrol meraklısı, o kadar kıskanç olamazdı. Uçak kalkıĢ pistine djRru ilerlerken gözlerimi yumdum. Sekiz saat sonra. Sea-Tac gelen yolcu terminaline çıktığımda. Tnyloı ı „«erinde BAYAN A. STEELE yazan bir tabelayla beni beklerken kıldum. Cidden\ Ama onu görmek güzeldi. „'Merhaba, Taylor." “Bayan Steele.*' Beni resmi bir tavırla karĢılasa da. k«*,. kahverengi bakıĢlarında bir gülümseme iması görür gibi oldu^ Her zamanki kusursuz halindeydi; Ģık kömür grisi takım beyaz gömlek, kömür grisi kravat. “Neye benzediğini biliyorum. Taylor; tabelaya ihtiyacın yok. Ayrıca bana Ana diye hitap etmeni tercih ederim." "Ana. çantalarını alabilir miyim, lütfen.” “Ben halledebilirim. TeĢekkürler." Dudakları gözle görülür biçimde gerildi. “A-ama... Sen alınca daha rahat edeceksen." diye kekeledin „TeĢekkürler." Sırt çantamı ve annemin benim için aldığı b yafetleri barındıran çekçekli çantayı aldı. "Bu taraftan, efendim.* Ġç geçirdim. O kadar kibardı ki. Hafızamdan silmeyi çok istesem de, bu adamın benim için iç çamaĢırı satın aldığını hatırladım. Aslında benim için iç çamaĢırı satın alan tek erkek oydu ve bu düĢünce beni rahatsız ediyordu. Ray bile böylesi bir zoriı^i katlanmamıĢtı. Sessizlik içinde, havaalanı park alanında bekime siyah Audi SUVye yürüdük: benim için kapıyı açık tuttu. Seattk‟ı dönüĢte bu kadar kısa bir etek giymenin iyi bir fikir olup olmaâ- ğını düĢünerek, arabaya tırmandım. Georgia‟da serin tutuyor« iyi geliyordu. Buradaysa kendimi teĢhirci gibi hissetmiĢtim. Taylor çantalarımı bagaja yerleĢtirince. Escala'ya doğru yola çıktık. AkĢam trafiğine takıldığımız için ağır ilerliyorduk. Taylor p> zünü yoldan ayırmıyordu. Ketum kelimesi onu anlatmakta yeKrfiı kaldırdı. Sessizliğe daha fazla dayanamadım. “Taylor. Christian nasıl?” “Bay Grey endiĢeli. Bayan Steele." Ah, “durum" yüzünden olsa gerekti. Bir altın madenini W1 yordum. “EndiĢeli mi?” “Evet, efendim." ELLĠ TONU 533 Taylor‟a kaĢlarımı çattım, dikiz aynasından hana bakınca, göz p>re geldik. Daha fazlasını söylemedi. Tanrım, en aı kontrol man- eğinin kendisi kadar sıkı ağızlı olabiliyordu. "Ġyi mi?' "Sanırını, efendim ” “Bana Bayan Steele diye hitap edince daha rahat mı ediyorsun7* "Evet, efendim.” “Ah. peki.” Bu, sohbetimizin sonunu getirdi ve bir süre daha konuĢmadan devam ettik. Taylor ın yakın zamanda Christian‟ın ayaklı kasırgadan farksız olduğunu ağzından kaçırmasının anormal bir durum olduğunu düĢünmeye baĢlıyordum. Belki de bunu yaptığı için utanıyor, sadakatsizlik etmiĢ olmaktan endiĢeleniyordu. Sessizlik boğucuydu. "Biraz müzik açabilir misin, lütfen?" “Elbette, efendim. Ne dinlemek istersiniz?" “Rahatlatıcı bir Ģeyler.” Gözlerimiz aynada bir kez daha buluĢurken. Taylor‟ın dudak- lannda bir gülümsemenin belirdiğini gördüm. “Evet, efendim.” Direksiyonda birkaç düğmeye bastı ve Pachelbel‟inyumuĢacık ezgileri aramızdaki boĢluğa süzüldü. Ah, evet... Ġhtiyaç duyduğum buydu. “TeĢekkürler." Interstate 5‟ten Seattle‟a doğru ağır ağır ama sabit bir hızla ilerlerken, arkama yaslandım. Yirmi beĢ dakika sonra, Taylor beni Escalanın giriĢini oluĢturan tfri&mli cephede indirdi. Kapıyı benim için açarak. “Ġçeri buyurun, efendim,** dedi. "Ben VaÜzinĠ2i getiririm.” Ġfadesi yumuĢak, sıcak ve hatta babacandı. Tanrım... Taylor amca, ne düĢünceydi ama. “Beni karĢıladığın için teĢekkür ederini.” “Benim için zevkti. Bayan Steelo. Gülümsedi. Binadan 1 yürüdüm. Kapıcı beni baĢıyla selamlayıp el salladı. I Otuzuncu kata çıkarken, bin katlar kelebek midemde kanatlan^ açmıĢ deli gibi çırpınıyorlardı. Neden bu kadar gerginim! Nedeninl- içeri girdiğimde Christianm nasıl bir ruh halinde olacağını bilenmem olduğunun farkındaydım. içimdeki tanrıça bir rulı halinde umutluydu. Bilinçaltımsa, benim gibi gergindi. Asansör kapıları açıldı ve kendimi holde buldum. Taylor tarafından karĢılanmamak tuhaftı. Elbette, o, arabayı park etmekie meĢguldü. GeniĢ salonda. Christian alçak sesle telefonla konuĢurta cam kapılardan, akĢamın ilk saatlerinin Seattle göğüne bakıyordu Üzerinde ceketinin önü açık, gri bir takım elbise vardı ve elini Ģatlarının arasında dolaĢtırıyordu. Gergin, hatta sinirliydi. Ah. hayır Yolunda gitmeyen neydi? Gergin olsun ya da olmasın, güzel bir manzaraydı. Nasıl bu kadar dikkat çekici olabiliyordu? *„Hiç iz yok... Tamam... Evet.” Döndü, beni gördü ve durusu bir anda değiĢti. Gerilimden rahatlamaya ve rahatlamadan bir Ģeye. Doğrudan içimdeki tanrıçaya bakan, Ģehvet yüklü gwl?n yakıcıydı. Dilim damağım kurudu ve arzu bedenimde çiçeklendi... Ve? canına. "Beni bilgilendirin,” dedi ve kararlı adımlarla bana doğru yürürken telefonu kapattı. Beni gözleriyle yiyip bitirerek aramızdıfc mesafeyi kapatırken, taĢ kesildim. Lanet olsun... Bir Ģeyler yohnb değildi. Çenesindeki gerilim; göz çevresindeki kaygı. Ceketine# sıyrıldı, kravatını çözdü ve bana doğru yürürken ikisini de \w£ üstündeki bir koltuğun üstüne attı. Sonra kollarıyla beni sardı sertçe kendine çekti, baĢımı kaldırmak için atkuyruğumu tutrc ve beni hayatı buna bağlıymıĢ gibi öpmeye baĢladı. Bu da ne)*»5 nesiydi! Saç tokasını canımı acıtarak çekip çıkardı, ama umurum^ değildi. ÖpüĢünde umutsuz, ilkel bir yan vardı. Nedeni ne oiur** olsun, zamanda bu noktada bana ihtiyacı vardı ve hiç bu arzulanıp istendiğimi hissetmemiĢtim. Aynı anda hem kararu*- hem Ģehvetli, hem de telaĢlandıncıydı. Onu denk bir haran** parmaklarım» saçlarının arasında dolaĢtırarak öptüm. Dudaklanmız birbirine dolanırken, tutkumu/, ve ateĢimiz patlamalar yakıyordu. Ġlahı bir tadı vardı; ateĢli, seksi ve kokusu -vücut Ģampuanı ve Christian karıĢımı kokusu- tahrik ediciydi. Ağzını benimkinden aĢırdı ve adı konmamıĢ bir duygunun pençesinde bana bakıyordu. “Sorun ne?" diye soludum “Döndüğüne o kadar memnunum ki. Benimle duĢ yap... Ģimdi." Bu bir rica mıydı yoksa bir emir mi, karar veremedim. “Evet,” diye fısıldadım, beni elimden tutup büyük salondan kendi yatak odasındaki banyoya götürdü. Oraya vanııca elimi bıraktı ve fazlasıyla geniĢ duĢun suyunu açtı. YavaĢça arkasına döndü ve yan örtülü gözlerle bana baktı. “Eteğini sevdim. Çok kısa," dedi alçak sesle. Harika bacakların var.” Ayakkabılarım çıkardı ve çoraplarını tek tek çıkarmak için eğilirken, gözünü benden ayırmadı. Gözlerindeki aç bakıĢla nutkum tutulmuĢtu. Vay canına... Bu Yunan tannsı tarafından isteniyor olmak. Ben de onu taklit ederek siyah babetlerinıi çıkardım. Birden uzanıp beni duvara yasladı. Yüzümii, boynumu, dudaklarımı öpüyor. ellerini saçlarımın arasında dolaĢtınyordu. Üzerime abanınca, serin, pürüzsüz seramikle kaplı duvan sırtımda hissettim ve ısısıyla, seramiğin serinliği arasında yamyassı oldum. Çekinerek, kollanmı kollan m n üst kısmına yerleĢtirdim. Ġyice sıkmamla ink*me>i bir oldu. “Seni Ģimdi istiyorum. Burada, hızlı ve sert..." dive soludu. BacakJanmdaki elleri eteğimi yukan itiyordu. "Kanaman sürüyor muT “Hayır.” Kızardım. •Ġyi." BaĢparmağım beyaz pamuklu çamaĢmma taktı ve çekip indirir* k*n. bir anda dizlerinin üstüne çöktü. Eteğim yukan ayrıldığı için kümden aĢağısı çıplaktı: nefes nefese ve arzu doluydum. Kakalanan Avradı ve beni tekrar duvara yaslayıp, bacaklanmın birleĢtiği tepe noktasını öptü. Bacaklanmı üst tarafından tutup iyice açılmaya fcriadi. Dilinin klitorisimin etrafında çemberler çizdiğini hissederek yüksek sesle inledim. Ah... Tanrını. Parmaklarım saçlarının arg^ kayarken, baĢımı istem dıĢı arkaya atıp inledim. Dili acımasız, güçlü ve ısrarcıydı. Etrafımda tekrar tekrar & nüyordu... Hiç durmadan. Duygunun yoğunluğu muhteĢeır/i; neredeyse can acıtacak kadar muhteĢem. Bedenim canlanan* baĢlarken. Christian beni birdenbire bıraktı. Ne? Hayır'. Hızlı hız!; solurken, nefesim kesik kesikti ve ona enfes bir beklentiyle bakycç- dum. Yüzümü iki eliyle kavrayıp sıkıca tuttu ve kendi uyan Ġra n- tadını almam için dilini ağzıma bastırarak sertçe* öptü. Ferıman;.. indirip kendini özgür bıraktı ve bacaklarımı arka tarafından kav- rayıp beni havaya kaldırdı. “Bacaklarını bana dola, bebek.‟* diye emrederken, sesi teiajb ve sıkıntılıydı. Benden isteneni yaptım ve kollanmı boynuna götürdüm. Hız!: ve keskin bir hareketle içimi doldurdu. Ah! O iç geçirirken bea inledim. Popomu sıkıca tutup parmaklarını yumuĢak etim© butrarak. önce ağır ağır, sabit bir tempoyla hareket etmeye ha$a*i Ancak kontrolü çözüldükçe, hızlandı... hızlı... daha hızlı. AL BaĢımı arkaya attım ve beni ileri, yükseğe, yukan. daha yular, iten bu istilacı, cezalandırıcı ve cennetten çıkma hisse konsanın? oldum. Ve daha fazla kaldıramaz hale gelince, yoğun ve tüket» bir orgazmla sarmalanarak etrafında patladım. Derin bir inlen*} '* kendini bıraktı ve içime iyice gömülürken, gürültülü ve uyunsu* bir inlemeyle yüzünü boynuma gömerek, boĢaldı. Nefesi çılgın gibiydi, ama beni Ģefkatle, kıpırdamadan w içiĢte çıkmadan öptü. Ve ben hiçbir Ģey görmeden gözlerimi kırpıĢtır*^ Nihayet odağımda belirirken, yavaĢça içimden çıktı ve ayakla^® yere koyarken, dengemi sağlamam için beni tuttu. Banyo buhtfk bulutlanmıĢ ve ısınmıĢtı. Kendimi fazla giyinik hissediyordun Utangaç bir gülümsemeyle, “Beni gördüğüne sevinmiĢ dedim. Dudaklan büküldü. “Evet. Bayan Steele. Samnm aldığı® ^ kendini gösteriyor. Gel... Seni duĢa sokayım.” G*H1N ELLĠ TONU Gömleğinin sıradaki üç düğmesini de çözdü, kol düğmelerini ç&anp gömleği baĢının üstünden çekti ve yere atlı. KumaĢ pantolonunu ve iç çamaĢırını çıkarıp ayağıyla bir tarafa fırlattı. Ben uzanıp pjçsünü okĢamak için yanıp tutuĢarak onu izlerken -ve kendimi tutarken- bluzumun düğmelerini çözmeye haĢladı YumuĢak bir sesle, “Yolculuk nasıldır diye sordu. ġimdi artık çök daha sakin görünüyordu. EndiĢesi gitmiĢ, tinsel iliĢki sonucu dağılmıĢtı. “Ġyi, teĢekkürler,” diye mırıldanırken nefesim hâlâ düzene girmemiĢti. “Birinci sınıf için bir kez daha teĢekkürler. Gerçekten de seyahat etmenin çok daha hoĢ bir yoluymuĢ. 1* Ona utangaç bir ifadeyle gülümsedim. Biraz gergin. “Haberlerim var." diye ekledim. “Ah?” Son düğmeyi açıp bluzu kollanmdan kaydınrken ve bir kenara attığı kıyafetlerinin üstüne fırlatırken bana bakıyordu. “Artık bir iĢim var.” Durdu, sonra sıcacık ve yumuĢacık gözlerle gülümsedi. „Tebrikler, Bayan Steele. Artık nerede olduğunu söyleyecek mianizT* diye takıldı. “Bilmiyor musun?” Kaçlan çatık, kafasını salladı. “Neden bileyim?" „Takip becerilerinle, sandım ki bilebilmen..." Yiızü düĢünce, cümlemi yanda kestim. "Anastasia. kariyerine müdahale etmeyi, sen istemediğin sürece, akimdan bile geçirmem." ĠncinmiĢ gibiydi. „'Yani hangi firma olduğu konusunda hiçbir fikrin jok, öyle miT “Hayır. Seattle‟da dört yayınevi olduğunu biliyordum; bu yüzden Klerinden biri olduğunu var sayıyorum.” “SBY." “Ah, küçük olan, iyi. Aferin.” Öne eğildi vealnımıöptü. "Akıllı zaman baĢlıyorsun?” "Pazartesi." 538 EL “O kadar çabuk mu? Bu durumda elimde hâlâ imkân varken senden faydalanmalıyım. Arkam dön." Bu rahat emri beni hazırlıksız yakalamıĢtı, ama isteğini yerine getirdim. Sutyenimi çözdü, eteğimin fermuarını indirdi. Eteğimi çekerken popomu avuçluyor, omzumu öpüyordu. Bana yaslan^ burnunu saçlarıma sürtüp derin bir nefes aldı. Kalçalarımı sıktı. "Beni sarhoĢ ediyorsunuz. Bayan Steele ve sakinleĢtiriyorsunuz BaĢ döndürücü bir karıĢını." Saçlarımı öptü. Beni elimden tutup duĢa çekti. “Av." diye çığlık attım. Su neredeyse kaynıyordu. Su uz^nr.drr. çağlarken bana sırıtarak baktı. "Sadece biraz sıcak su.” Ve aslında haklıydı. YapıĢ yapıĢ Georga sabahını ve sevi^n^ mizin yapıĢkanlığını üzerimden atıĢı, cennetten farksızdı. "Arkanı dön,” diye emretti ve yüzümü duvara dönerek itaat ettim. “Seni yıkamak istiyorum.” diye mırıldandı ve viicut Ģamdanına uzandı. Avucuna bir miktar sıktı. Elleri omuzlanma uzanırken. “Sana söyleyecek bir Ģeyim daa» var." dedim. “Ah, öyle mir dedi. Derin bir nefesle güç topladım. “ArkadaĢım Josenin fotoğraf sergisi bu PerĢembe günü Portland‟da açılıyor." Elleri göğüslerimin üstünde asılı halde, durdu. “Arkada? limesini iyice vurgulamıĢtım. Sert bir sesle, “Evet, ne olmuĢ?” diye sordu. “Gideceğimi söyledim. Benimle gelmek ister misin?" Bana muazzam gelen bir sürenin sonunda, yavaĢça, beni tek* yıkamaya koyuldu. Kaçta?" “AçılıĢ akĢam yedi otuzda." Kulağımı öptü. „Tamam.” ____________________________ 6ÎÜNĠN ELLĠ TONU 539 Ġçimde bilinçaltını gevĢedi ve eski, yıpranmıĢ bir koltuğa yığıldı. "Bana sormak seni gerdi mi?” “Evet, nasıl anladın?' “Anastasia, bütün bedenin bir anda gevĢedi,” dedi kuru bir sesle*. "ġey. sen biraz... kıskanç biri gibisin..." “Evet, öyleyim." dedi gizemli bir sesle. “Ve bunu hatırlamakla jyiedersin. Ama sorduğun için teĢekkürler. Charlie Tangoyu alırız." Ah, tabii ya, helikopter. Ne salaktım. Yine uçacaktık... harika! Sınttım. “Seni yıkayabilir miyim?' “Sanmıyorum." diye mırıldandı ve itirazının acısını gidermek için, boynuma minik bir öpücük kondurdu. Sabunla sırtımı okĢarken. duvara bakarak yüzümü astım. Cesurca. “Sana dokunmama hiç izin verecek misin? diye sordum. Eli popomda, bir kez daha durdu. Kalçalarımı sıkıca kavrarken. “Ellerini duvara yasla. Anastasia. Sana bir kez daha sahip olacağım," dedi ve tartıĢmanın bittiğini o anda anladım. Bir süre sonra, kahvaltı barının baĢında, bornozlanmızın içinde. Bayan Jones‟un mükemmel pasta aile vongolesini mideye indirmiĢ halde oturuyorduk. Christian gri gözlerinde ıĢıltıyla, "Biraz daha Ģarap? diye sordu. "Küçük bir kadeh lütfen." Sancerre buruk ve lezzetliydi. dirisen ikimize de birer kadeh doldurdu. Çekinerek, "ġey... Seni Seattlea döndüren •dunun nasıl? diye ^fdum. KaĢlarım çattı. Buruk bir sesle, “Kontrol dıĢı." dedi. “Ama en- ilenmeni gerektiren bir Ģey değil. Anastasia. Bu akĢam senin tin planlarım var? "Ahr “Evet. On IK»ġ dakika sonra, oyun odasında hazır ve beklen*^ olmanı istiyorum.” Avaga kalktı ve hana yukarıdan baktı. “Odanda hazırlanabilirsin. Bu arada, giyinme odası senin >^3 kıyafetlerle dolu. Bu konuda herhangi bir itiraz istemiyorum.*Göt lerini kısarak bir Ģey söylemem için kafa tuttu. Söylemediğimi rünce. çalıĢma odasına yürüdü. Ben! Ġtiraz etmek! Size. Bay Elli Ton? Bedeli |x>pomun ederinden fazla olurdu. Bar taburesinde anlık bir sersemlik haliyle bir sürt daha oturarak bana verdiği bilgi kırıntısını sindirmeye çalıĢtın Bana kıyafetler almıĢtı. Beni göremeyeceğini çok iyi bildiğim içir, gözlerimi abartılı bir Ģekilde çevirdim. Araba, telefon, bilgisayar... kıyafetler. Yakında lanet olası bir ev de alırdı ve o zaman gerçekten metresi olacaktım. FahiĢe! Bilinçaltını alaycı yüzünü takınmıĢtı. Onu yok sayarak üst kata, odama çıktım. Yani hâlâ benimdi. Neden? Onunla birlikte uyumamı kabul ettiğini sanıyordum. Özel alanını kimseyle paylaĢmaya alıĢık olmadığını düĢündüm, ama aynı Ģey benim için de geçerliydi. Kendimi, en azından ondan kaçabileceğim bir yerin olduğu düĢüncesiyle teselli ettim. Kapıyı inceleyince bir kilidinin olduğunu, ama anahtarının olmadığını gördüm. Bir an, Bayan Jones‟ta yedek bir anahtar olabi; mi. diye merak ettim. Ona soracaktım. Dolap kapağını açmanla kapatmam bir oldu. Tann aĢkına, koca bir semt harcamıĢtı. Ka- te‟inkine benziyordu, askıya yan yana bir yığın kıyafet sıralanmıĢa Ġçimden bir ses, hepsinin üzerime olacağını söylüyordu. AmaĢin« bunlan düĢünecek zamanım yoktu. Kırmızı... Acı -ya da umana bu akĢam için Zevk- Odasında dizlerimin üzerine çöküp beklemem gerekiyordu. Kapının yanında diz çöktüğümde, külotum dıĢında tamamen 0? laktım. Yüreğim ağzımdaydı. Tanrım. Banyodan sonra doymuĢ olacağım düĢünmüĢtüm. Adam doymak nedir bilmiyordu, ya da beîb de erkeklerin hepsi onun gibiydi. Hiçbir fikrim ya da karĢıla?*1^ S41 vapacağım ki m som yoktu. Gözlerimi yumup kendimi yatıĢtırmaya piçimdeki itaatkârla irtibat kurmaya çalıĢtım. Oralarda bir yerde, irimdeki tanrıçanın arkasına gizleniyordu. Beklenti, damarlarımda soda gibi köpürerek akıyordu. Ne yapacaktı? Derin, sakinleĢtirici bir nefes aldım, ama heyecanlı, uyarılmıĢ ve Ģimdiden ıslak olduğumu inkâr edemezdim. Bu o kadar... yanlıĢ ki. diye düĢünmek istiyordum ama bir Ģekilde oyle «lmiyordu. Christian için doğruydu. Ġstediği buydu ve son birkaç gunön üstüne, bütün yaptıklarının ardından, biraz erkek olmalı ve ne istediğine karar verirse ya da neye ihtiyacı olduğunu düĢünürse, kabul etmeliydim. Bu akĢam geldiğimde yüzünde taĢıdığı ifadenin, özlemin, çölde bir vahaymıĢım gibi bana doğru kararlı yürüyüĢünün anısı. O bakıĢı tekrar görmek için neredeyse her Ģeyi yapabilirdim. Bu enfes anı karĢısında, bacaklarımı birbirine bastırdım ve bu. bana dizlerimi aralamam gerektiğini hatırlattı. Beni ne kadar bekletecekti acaba? Bekleme beni elden ayaktan kesiyordu, karanlık ve vaat dolu bir arzuyla beni felce uğratıyordu. LoĢ odada etrafıma baktım. Duvardaki çarpı, masa, kanepe, sıra... o yatak kırmızı saten örtüler arasında o kadar heybetli görünüyordu ki. Hangi aleti kullanacaktı acaba? Kapı açıldı ve Christian beni tamamen yok sayarak içeri girdi. Gözlerimi hemen önüme indirip iki yana açılmıĢ bacaklarımın üstüne dikkatle yerleĢtirdiğim ellerime indirdim. Kapının yanındaki büyük fifonyerin üstüne bir Ģey bıraktıktan sonra, rahat adımlarla yatağa yürüdü. En üst düğmesi açık bırakılmıĢ yumuĢak ve yıpranmıĢ kot pantolonu dıĢında çıplaktı. Tannm o kadar seksiydi ki. Bilinçaltını bendini deli gibi yelpazelerken, içimdeki tannça ilkel bir Ģehvet ritmiyle kıvrılıp bükülerek bir o yana bir bu yana sallanıyordu. O kıdar hazırdı ki. Ġçgüdüsel olarak dudaklanmı yaladım. Kanım Edenimde koyu ve ağır, Ģehvetle çağlıyordu. Bana ncyapacaktı? Döndü ve umursamaz bir tavırla Ģifonyere yürüdü. Çekmocekrbirini açtı, içindekileri çıkanp Ģifonyerin üstüne verleĢtiremeye ^ġĠadı. Meraktan yanıp tutuĢuyor, hatta ölüyordum, ama baskın kçamak bir bakıĢ atma arzuma direndim. ĠĢini bitirince, karĢıma dikildi. Çıplak ayaklarını görüyor ve her santimini öpmek Utıyor. dum... Dilimi ayak tabanındaki girintide dolaĢtırmak, parmaklan^ tek tek emmek. Uınel otsun. "Harika görünüyorsun," diye soludu. Neredeyse tamamen çıplak olan bedenime baktığının biline.;'* baĢımı önümde tuttum. Yüzüme ağır ağır yayılan sıcaklığı hisftdi- yordum. Eğildi, çenemi tuttu ve beni yukarı, ona bakmaya zorladı “Sen çok güzel bir kadınsın. Anastasia ve tamamen benimsin.‟ diye mırıldandı. “Ayağa kalk." Emri yumuĢak ve Ģehvetli bir vaatle yüklüydü. Titrek hareketlerle kalktım “Bana bak." diye soludu. Gözlerimi dumanı tüten bakıĢlanrj çevirdim. Bu. Hâkim bakıĢıydı; soğuk, sert ve seksi. Tek bir büyüleyici bakıĢta, günahın yedi tonu. Ağzım kurudu ve istediği h« Ģeyi yapacağımı anladım. Dudaklarında neredeyse acımasız bir gülümseme dans ediyordu. “Ġmzalı bir kontratımız yok. Anastasia. Ama tartıĢılmıĢ sınırlanınız var. Ve güvenli kelimelerimiz olduğunu vurgulamak istiyorum, tamam mı?” Lanet olsun... Güvenli kelimelere ihtiyaç duyacağım tıepUc- lamıĢ olabilirdi ki? Otoriter bir sesle, “Neydi o kelimeler?" diye sordu. “San," diye mırıldandım. “Ve?" diye bastırırken, ağzı düz bir çizgiye dönüĢmüĢtü “Kırmızı." diye soludum. “Aklında tut." Elimde değildi. KaĢlarımı kaldırdım ve tam ona not ortalat hatırlatmaya hazırlanırken buz grisi gözlerindeki soğuk ıĢıltı durdurdu. “0 bilmiĢ ağzınızı açmayın. Bayan Steele. Yoksa sizi bur.^ dizlerinizin üstünde beceririm. Anladınız mı?" ÛSĠNĠN ELLĠ TONU S43 Ġçgüdüsel olarak yutkundum. Tamam. Azarın etkisiyle gözlerimi kırpıĢtırdım. Aslında beni rahatsız eden, tehdidin kendisinden çok. ses tonuydu. -Evetr “Evet. Efendim,” diye mırıldandım. “Aferin sana." Bana bakmak için durdu. “Niyetim güvenli kelimen acı hissettiğin için kullanman değil. Sana yapmak niyetinde olduğum Ģey yoğun olacak. Çok yoğun: ve senin bana rehberlik etmen gerek. Anladın mı?" Tartı olarak anlamadım. Yoğun mu? Vay canına. “Bütün olay, dokunmakla ilgili Anastasia. Beni göremeyecek ya da duyamayacaksın. Ama hissedebileceksin.” KaĢlarım çatıldı. Onu duyamayacak mıydım? Nasıl olacaktı? Döndü. ġifonyerin üstünde yassı, ince ve mat siyah bir kutunun durduğunu fark etmemiĢtim. Elini önünde sallayınca, kutu ortadan ikiye ayrıldı ve kapaklanıl iki yana kaymasıyla ortaya bir CD oynatıcı ve bir dizi düğme çıktı. Christian bu düğmelerin birkaç tanesine arayla bastı. Hiçbir Ģey olmadı, ama tatmin olmuĢa benziyordu BüyülenmiĢtim. Yüzünü tekrar bana döndüğünde, yüzünde, kuçuk. bir sımm-var gülümsemesini taĢıyordu. “Seni Ģu yatağa bağlayacağım, Anastasia. ama önce gözlerini bağlayacağım ve..." Elindeki iPod‟u açığa çıkardı. "Ve beni duyamayacaksın. Duyacağın tek Ģey senin için çalacağım müzik olacak." Pekâlâ. Müzikli bir oyun. ĠĢte bunu beklemiyordum. Bir gün beklediğim bir Ģeyi yaptığı olacak mıydı acaba? Tanrım, umarım rap değildir. “Gel." Beni elimden tutup dört direkli antika karyolaya götürdü. Her köĢeye prangalar, uçlarında deri bilekliklerin olduğu, kırmızı satenin üstünde parlayan ince metal zincirler tutturulmuĢtu. Ah, hayır. Yüreğim göğsümden fırlayacak gibiydi ve arzu içimde akarken, içim dıĢım eriyordu. Daha heyecanlı olabilir miydim? “ġurada dur.” Yüzüm yatağa dönüktü. Eğildi ve kulağıma fısıldadı. “Burada bekle. Gözlerini yataktan ayırma. Kendini burada elin kolun bağlı vo insafıma kalmıĢ Ģekilde yatarken hayal et Ah Tanrım. Bir an için uzaklaĢtı ve kapının yanına bir Ģey getirmeye gmiğbi duydum. Bütün duyulanın ayaklanmıĢ, iĢitme duyum ĢiddetlenmiĢ Kapının yanındaki kamçılar ve kürekler rafından bir Ģey alm^u. Lanet olsun. Ne yapacak? Onu arkamda hissettim. Saçlarımı tuttu, atkuyruğu hali» getirip örmeye baĢladı. "Ġki küçük örgünü sevsem de. Anastasia. Ģu anda sana sahip olmak için sabırsızlanıyorum. Bu yüzden tek bir örgüyle yetineceğiz.* Sesi alçak ve yumuĢaktı. Usta parmaklan saçlarımla uğraĢırken arada sırtıma da değiyordu ve her dokunuĢu tenimde tatlı bir elektrik Ģoku etkisi yaratıyordu. Saçının ucunu bir tokavla tutturdu, sonra örgüyü yavaĢça çekip beni kendine yasladı. Sonra örgüyü, bu defa baĢımı yana yatırmam ve boynuma daha kolayca ulaĢabilmesi için yana çekti Eğildi. Burnunu boynuma sürterken, diĢleri ve diliyle kulağımın altından omzuma uzanan bir yol çizdi. Bunu yaparken usulca cırıldanıyor ve ses. içimde yankılanıyordu. AĢağıda, orada, içimde Ġstemeden, usulca inledim. Nefesi tenimi yakarak. “ġĢĢt.” dedi. Kollarıyla benimkiler? dokunarak ellerini önümde tuttu. Sağ elinde bir kamçı vardı Bu odayla ilk tanıĢmamdan hatırlıyordum. “Dokun,” diye fısıldarken Ģeytanın ta kendisiydi sanki. Bedenıo alevlendi. Çekingen bir tavırla uzandım ve uzun ipliklerine dokundu» Süetten yapılma, uçlan boncuklu çok sayıda uzun püskülü vardı “Bunu kullanacağım. Canını yakmayacak, ama kanını t«®® yüzeyine çıkaracak ve seni çok duyarlı hale getirecek.“ Ah, acımayacağını söylüyordu. “Güvenli kelimeler neler. Anastasia?'‟ “Imm... san ve kırmızı, Efendim,” diye fısıldadım. -Aferin kızıma. Unutma ki acının büyük kısmı zihnindedir." Kamçıyı yatağın üstüne bıraktı ve ellerini belime kaydırdı. "Buna ihtiyacın olmayacak," dedi ve parmaklarını külotuma geçirip bacaklarımdan aĢağı çekti. Sarsak hareketlerle içinden çıktım ve karyolanın oymalı baĢucundan destek aldım. “Kıpırdama." diye emretti, popomu öptü ve ardından beni iki defa çimdikleyerek gerilmeme eden oldu. Popoma bir Ģaplak indirip beni yerimden sıçratarak. “ġimdi uzan. Sırtüstü." diye ekledi. Yatağın sert ve düz döĢeğine çabucak tırmanıp uzanarak ona baktım. Altımdaki saten çarĢaf tenimde yumuĢacık ve serindi. Dizginlenmeyen bir heyecanla parlayan gözleri dıĢında, yüzü ifadesizdi “Eller baĢının üstüne." diye emretti ve emrini yerine getirdim. Tannm, bedenim açlığıyla kıvranıyordu. Onu daha Ģimdiden istiyordum. Döndü ve göz ucuyla Ģifonyere gittiğini, bir iPod ve Atlanta‟ya uçuĢum sırasında kullandığıma benzeyen bir göz bandıyla geri geldiğini gördüm. DüĢünce gülümseme isteği duymama neden olmuĢtu, ama dudaklarımı koordine edemiyordum. Beklenti beni fazlasıyla tüketmiĢti. Ona bakarken yüzümün tamamen hareketsiz, gözlerimin kocaman olduğunu biliyordum. Yatağın ucuna oturdu ve bana iPod‟u gösterdi. Kulaklığın yanı sıra tuhaf bir anteni vardı. Çok acayipti. Ne olduğunu çözmeye ÇalıĢırken kaĢlarımı çattım. Christian eliyle antene dokunarak “Bu. iPod‟da çalan Ģeyi odadaki sisteme aktarıyor.‟* diye açıkladı. “Senin duyduğunu ben de duyabiliyorum ve bunun için küçük bir kontrol ünitem var." Her zamanki kendine özel espri gülümsemesini takındı, ukaçlan kula- fcma yerleĢtirdi ve iPod‟u yatağa, baĢımın üstünde bir yere koydu. “BaĢını kaldır." diye emretti ve emrini derhal yerine getirdim. Maskeyi yerleĢtirdi ve lastiğini baĢınım arkasından kaydırdı; ^ olmuĢtum. Maskenin lastiği tıkaçları da yerinde tutuyordu. Yataktan kalkarken, ses artık boğuk olsa da onu hâlâ duyabili- j >T'rdum. Kendi nefes sesimle sağır olmuĢtum. Sığ ve çılgın gibiydi; 1 _________________________ 546 E L Jixti heyecanımı yansıtıyordu. Christinn sol kolumu tuttu, u.suJca çeJrrj ve rferi kelepçeyi bileğime taktı. ĠĢi bitince uzun parmaklanın koluma boydan bova sürttü. Ah? DokunuĢu enfes, iç gıdıklayın b:r ürpertiye neden olmuĢtu. YavaĢça yatağın diğer tarafına geçtiğin; sağ kolumu tutup kelepçelediğini duydum. Uzun parmaklan bir kez daha kolumda oyalandı. Ah, Tanrım... ġimdiden patlama)? hazırdım. Neden bu kadar erotikti? Yatağm ayakucuııa geçti ve bileklerimi tuttu. "BaĢını tekrar kaldır,M dedi. Ġtaat ettim ve beni kollanm iki yana açılacak ve kelepççfcn neredeyse zorlayacak Ģekilde aĢağı kaydırdı, ihanet olsun. kolJana ovalamıyordum. Vücudumu boydan boya dolaĢan, vaat dolu coĢkuyla karıĢık ürperti daha da ıslanmama neden olmuĢtu. Ġnk-dia Bacaklarımı araladı ve önce sağ, sonra sol bileğimi kelepçeleyerek beni kollanm ve bacaklanm iki yana tamamen açık ve ona karçj savunmasız hale getirdi. Onu göremiyor olmam çok sinir bozucumu Kulak kesildim... Ne yapıyordu? Kendi nefes alıp veriĢimden w kanımın kulaklarımda zonklayıĢmm gürültüsünden baĢka hiçtir Ģey duymuyordum. Pat diye. iPod‟un yumuĢak sesi duyuldu. Kafamın içinde yabıa melek gibi bir ses, uzun ve tatlı bir melodin eĢliksiz seslendimrmt; Hemen arkasından ona bir ses daha katıldı, ardından baĢka sesk de geldi. Lanet olsun , göksel bir koro kafamın içinde eski, çok «ü bir ilahiyi enstrümansız seslendiriyordu. Tanrı aĢkına, bu do « böyle? Hiç böyle bir Ģey duymamıĢtım. Dayanılmaz vumuĢaklıku bir Ģey kulağıma sürtündü, aheste aheste boynumdan görürce memelerimin üstünden beni okĢayarak... meme uçlanmı rerek daha aĢağı kaydı. O kadar yumuĢak ve okĢar gibi ki. beklenmedik. Küktü bu! Kürk bir eldiven? Christian elini telaĢsızca ve ne yaptığını bilerek göbep** kaydırdı; elini göbek deliğimin etrafında dolaĢtırdıktan sonra, te kalçamdan diğerine geçirirken, ben bir sonraki vanĢ noktas»® neresi olacağım tahmin etmeye çalıĢıyordum. Ama müzik içindeydi... beni alıp götürüyordu... kürk, kasık tüylerinim bitimi S47 bacaklarımın arasında, boylu boyunca bacağımın ustu kısmında, bir bacağımdan «aĢağı, diğerinden yukarı kayarken... *anki beni p dikliyordu. ama tam olarak yaptığı bu değildi... Cennet korosunun her bir üyesi farklı farklı parçalan seslendirirken, sesleri daha once duyduğum her Ģeyin ötesinde melodik bir uyum ve tatlılıkla birbirine kargıyordu. Tek bir kelimeyi yakalayabildim: Deus. Ve soyKdıklen ezginin Latince olduğunu anladım. Kürk kollarımdan aĢağı. elimin etrafında ve tekrar göğüslerimin üstünde dolaĢıyordu. YumuĢacık dokunuĢu altında meme uçlarım sertleĢiyor ve nefes nefese, diğer elin bundan sonra nereye gideceğini merak ediyordum. Birden kurk çekildi ve bu kez kamçının püskülleri kurkun çizdiği güzergâhta ilerlemeye baĢladılar. Kafamın içindeki müzikle konsantre olmak guçtu. Sanki yüzlerce ses Ģakırken, kafamın içinde, tenimde dolaĢan... her yerimi okĢayan... süete kanĢan incecik ipekten altın ve gümüĢ rengi göksel bir halı dokuyordu. Ah. Tanrım. Birden kamçının dokunuĢu kesildi ve süet göbeğime keskin bir vuruĢla iniverdi. "Ahhhr diye haykırdım. Beni hazırlıksız yakalamıĢtı, ama canımı tam olarak acıtmamıĢ, sadece her yanımın seğirmesine neden olmuĢtu. Bir kez daha vurdu. Daha sert. -Ahhhr Kıpırdamak, kıvranmak... kaçmak ya da her darbeyi kucaklamak istiyordum. Bilmiyordum... Öylesine baĢ döndürücüydü ki... Kollarımı çekemiyordum... bacaklanm esir alınmıĢtı... olduğum .'■ere sabitlenmiĢtim ve bir kez daha, bu kez göğüslerime vurdu. Haykırdım. Ve bu tatlı bir eziyetti, katlanılabilir, sadece... hoĢ. hayır, hemen değil, ama tenim, her darbenin ardından kafamın indeki müziğe kusursuz bir karĢılıkla Ģakırken, ruhumun en erotik hisse teslim olan o karanlık, en karanlık kısmına sürükleniyordum. &xt, anlıyorum. Bu kez kalçalarıma vıırdu, sonra seri darbelerini kak tüylerime, bacaklarımın üst kısmına, bacaklanmın iç tarafına 'e yeniden bedenime, kalçalarımın üstüne indirdi. Müzik zirveye ulaĢırken, hiç durmadan vurdu ve sonra, müzik aniden duniu. CJıriatjaj) da. Sonra Ģarkı yeniden baĢladı... gittikçe artarak ve t‟hristian üzerime bir darbe yağmuru indirirken, inleyerek kıvran1 dim. Müzik bir kez daha durdu: çılgın nefesim ve vahĢi kıvranıp dıĢında, her Ģey sessizleĢti. Ah... .Veler oluyor? ġimdi ne yapan# Heyecan neredeyse katlanılmazdı. Çok karanlık ve Ģehvetli bir yere giriĢ yapmıĢtım. Üzerime tırmandığını hissederken yatak kıpırdandı ve Ģarkı tekrar baĢladı. Parçayı tekrara ayarlamıĢtı. Bu kez kürkün yerin: boynumdan aĢağı... memelerime kadar öperek, emerek kayan dudakları aldı. Meme uçlarımla sırayla oynuyor, diliyle birinin etrafında daireler çiziyor, parmaklarıyla diğerini sıkıyordu... Ġnledim, duvamasam da. yüksek sesle sanınm. KaybolmuĢtum. Onda... Astra! melek seslerinde... kaçamayacağım bütün duygularda. Tamamen, usta dokunuĢlarının insafına kalmıĢtım. Kamçı ve kürkün yolunu takip ederek, karnıma doğru kaydı, dilini göbek deliğimin etrafında dolaĢtırdı... Ġnledim. Beni ısınyor. emiyor, diĢliyordu... AĢağı doğru kavdı ve iĢte... dili oradaydı. Bacak aramda. BaĢımı arkaya attım ve orgazma neredeyse infilak ederek ulaĢacakken haykırdım... Tam kıyıdaydım ki durdu. Hayır'. Yatak kıpırdadı: Christian bacaklarımın arasında diz çökmüĢ olmalıydı. Karyolanın direğine uzandı ve ayak bileğimdeki kelepçe bir anda gitti. Bacağımı yatağın ortasına çekip ona yasladım . KarĢıdaki direğe uzanıp diğer bacağımı da özgür bıraktı. Ellen yavaĢça bacaklarımdan aĢağı kayarken bir yandan etimi sıkarak ve yoğurarak beni canlandırmaya çalıĢıyordu. Sonra kalçalanmı kavradı ve beni sırtım artık yatağa değmeyecek Ģekilde kaldırdı Omuzlarımın üstünde bir yay çiziyordum. Ne? Bacaklanmın arasında diz çökmüĢtü, hızlı ve sert bir vuruĢla içime girdi. Ah... & tir... Haykırdım. Askıda kalan orgazmımın titremesi baĢlamıĢtıkı durdu. Titreme dindi... Ah, hayır... bana daha da iĢkence edeceku “Lütfen!” diye sızlandım. Beni daha sıkı tuttu... Bu bir uyan mıydı yoksa? BilmiĢ dum ve parmaklan arkamda, etime batarken nefes nefese w kıpırdamadan durdum. Çok ağır hareketlerle, tekrar kıpırda®5' ' baĢladı... dıĢan ve içeri... iĢkenceden farksız bir yavaĢlıkla olsun, lütfen! Ġçimde çığlıklar kopuyordu... Ve korodaki sesleri GRIINin 549 galırken. Christ ian'ın hi/.i da neredeyse ölçülemeyecek kadar arttı. O kadar kontrollü, müziğe öylesine uyumluydu ki. Daha fazla dayanamayacaktım. “Lütfen," diye yalvardım, tok bir hareketle beni tekrar yatağa indirdi ve ağırlığım desteklemek için, ellerini memelerimin ıkı ya* nına. yatağa yerleĢtirdi ve kendini içime itti. Müzik doruk noktasına ulaĢırken, yaĢadığım en yoğun ve ıstırap dolu orgazma... duĢtum. Christian da kendini üç kez içime iterek ve nihayet durup üzerime yığılarak arkamdan geldi. Bilincim her neredeyse oradan geri dönerken, Christian içimden çıktı. Müzik durmuĢtu ve sağ bileğimdeki kelepçeyi çözmek için üzerime uzandığını hissettim. Elim özgür kalırken inledim. Hızla diğer elimi de çözdü, maskeyi gözlerimden çekip kulak tıkaçlarını çıkardı. Ix>Ģ, yumuĢak ıĢıkta gözlerimi kırpıĢtırdım ve yoğun gri gözlerine baktım. “Merhaba,‟* diye mırıldandı. Biraz utangaç, “Sana da merhaba," diye mırıldandım. Dudaklan bir gülümsemeyle büküldü ve eğilip beni usulca öptü. "Aferin sana,” diye fısıldadı. “Arkanı dön.” Ġhanet olsun... ġimdi ne yapacaktı? BakıĢlan yumuĢadı. “Sadece omuzlarını ovacağım.” "Ah, tamam.” Kaskatı bir halde yüzüstü döndüm. O kadar yorgundum ki. Christian bacaklannı iki yana açıp üzerime oturdu ve omuzlanma roasaj yapmaya koyuldu. Sesli olarak inledim, o kadar guçlu ve ne yaptığını bilen parmaklan vardı ki. Eğilip baĢımı öptü. Neredeyse hiç ses çıkarmadan mınldandım. ‟‟Müzik neydir "Adı Spem in Aiium. Thomas Tallis‟in kırk sesli müziksiz ilahisi" “Gerçekten... büyüleyiciydi.” “Her zaman bu müzik eĢliğinde düzüĢmek istemiĢimdir." “Yoksa bir ilk daha mı. Bay Grev?" “Kesinlikle öyle. Bayan Steele." 5S0 £L Parmaklan omuzlarımda sihirlerini konuĢtururken inledim Uykulu bir sesle. “ġey. benim dı* bu müzik eĢliğinde ilk düzfo. mcnıdi." diye mırıldandım. “Hımm... sen ve ben... Birbirimize pek çok ilk yaĢatıyonu.* Sesi umursamazdı. “Uykumda sana ne dedim. Christ...Ģey... Efendim?‟ Elleri hizmetlerine kısa bir an ara verdiler. “Pek çok Ģev söyledin. Anastasia. Kafeslerden ve çileklerden bahsettin. Ve daha fazlasını istediğinden ve beni özlediğinden.'‟ Ah, Tanrıya Ģiikür. “Hepsi bu kadar mı?” Sesimdeki rahatlama barizdi. Christian cennetten çıkma masajına son verdi ve dirseğinin üstünde doğrularak yanıma uzandı. KaĢlan çatılmıĢtı. „Ne dediğini sandın ki?‟ Ah, lanet olsun. “Seni çirkin, kibirli bulduğumu ve yatakta umutsuz vaka olduğunu." Alnındaki kırıĢıklık derinleĢti. “ġey. doğal olarak bütün bunlann hepsiyim ve Ģimdi ilgini gerçekten uyandırdın. Benden sakladığınız nedir. Bayan StoeleT Masum masum gözlerimi kırpıĢtırdım. “Hiçbir Ģey sakfomıyonıa “Anastasia, çok beceriksiz bir yalancısın.” “Seksten sonra beni kıkırdatacağını sanıyordum; bu. i^ y* ramıyor.” Dudakları kıvrıldı. “Ben espri yapamam.‟‟ “Bay Grey! Yapamayacağınız bir Ģey mi var yoksa?* 0 bafJ ben ona sırıttık. “Hayır, espri konusunda çok beceriksizim." Öyle gururlu runüyordu ki. kıkırdamaya baĢladım. ĠĢte bu çok güzel bir ses." diye mırıldandı ve öne eğilip beni opr- “Ve benden bir Ģey saklıyorsun, Anastasia. Ne olduğunu kenceyle öğrenebilirim." BÖLÜM YĠRMĠ ALTI Ġrkilerek uyandım. Sanınm rüyamda bir merdivenden düĢmüĢtüm. Bir an için nerede olduğumu bilemeyerek yatakta doğruldum. Karanlıktı ve Christian'ın yatağında yalnızdım. Bir Ģey. zihnimi kurcalayan bir düĢünce beni uyandırmıĢtı. BaĢucumdald çalar saate baktım. Sabahın beĢiydi, ama kendimi dinlenmiĢ hissediyordum. Nedendi acaba? Ah. saat farkı. Georgia‟da saat sabahın sekizi olacaktı. Lanet olsun... Hapımı almalıydım. Beni uyandıran her neyse, büyük bir minnet duyarak yataktan kalktım. Piyanodan yükselen alız tınıyı duyabiliyordum. Christian çalıyordu. Bunu görmeliydim. Onu piyano çalarken seyretmeye bayılıyordum. Çıplak halimle sandalyenin üstünde duran bornozumu aldım ve üzerime geçirerek koridora çıkıp geniĢ salondan gelen melodik ağıtın sihirli sesini dinleyerek ilerledim. Christian karanlığın ortasında. ıĢıktan bir baloncuğun ortasında oturuyor, saçlan parlak bakır gölgeleriyle âdeta parlıyordu. Pijama altını giymiĢ olduğunu bilmeme rağmen, çıplakmıĢ gibi gonmüyordu. Müziğin melankolisinde kaybolmuĢ, tamamen konsantre olmuĢtu ve çek güzel çalıyordu. Duraksadım ve bölmek istemediğim için, onu karanlık köĢemden izlemeye baĢladım. KaybolmuĢ, hatta üzgün ve acı verecek kadar yalnız görünüyordu. Ya da belki de müziğin dokunaklı hüznü yüzündendi. Parçayı tamamladı, kısa bir süre duraksadı v* sonra tekrar çalmaya baĢladı. AteĢe çekilen penane gibi, usul usul ilerlemeye baĢladım. Bu düĢünce beni gülümsetmiĢti. Kafasını kaldınp baktı ve bakıĢları ellerine dönmeden önce, kaĢlannı çattı. Ah lanet olsun, onu rahatsız ettiğim için kızmıĢ nuydı yoksa? Usulca, “Uyuyor olmalısın.” diye azarladı. Aklının bir Ģeylerle meĢgul olduğunu anlamak güç değildi. “Sen de övle.‟* derken sesim onunki kadar yumuĢak çıkmamıĢtı Kafasını kaldırdığında dudaklarında bir gülümseme saklıydı. „Toksa beni azarlıyor musunuz. Bayan SteeleT “Evet. Bay Grev, azarlıyorum.” “ġey. uyuyamıyorum.” Yüzünden bir kızgınlık ya da Öfke m geçerken bir kez daha kaĢlarını çattı. Bana mı kızmıĢtı? Herhalde hayır. Yüz ifadesini yok sayarak cesurca piyano taburesine, yanına oturup usta ve kıvrak parmaklarının piyano tuĢlarını okĢamasını izlemek için baĢımı çıplak omzuna yasladım. Kısa bir an durdu ve sonra parçanın sonuna kadar devam etti. ^^Aaam a mmğ «W “Neydi bu?” diye sordum. “Chopin. Prelüd Opus 28/4. Ġlgini çekiyorsa. E minörde" “Yaptıkların her zaman ilgimi çekiyor.” Döndü ve dudaklarını saçlarıma bastırdı. “Seni uyandırmak istememiĢtim.” “Sen uyandırmadın. Diğerini çalsana.” “Diğeri?” “Burada kaldığım ilk gece çaldığın Bach parçası.” “Ah. Marcellor Ağır ağır ve ustalıkla çalmaya koyuldu. Ellerinin hareketlerim omuzlarında hissederek ona yaslandım ve gözlerimi kapadım. Üzgün ve insanın içine iĢleyen notalar etrafımızda ağır ağır ve yasla dönüyor, duvarlarda yankılanıyordu. Chopin‟den bile daha hüzünlü- insana musallat olacak kadar güzel bir parçaydı ve kendimi ağıtın güzelliğinde kaybettim. Bir dereceye kadar benim hislerimi yanan* yordu. Bu olağanüstü adamı daha iyi tanımak ve hüznünü anlamak için duyduğum derin, keskin özlemi. Ve parça, hiç beklemediği bir anda son buldu. “Neden sadece hüzünlü müzikler çalıyorsun?‟ Doğruldum ve sorumu temkinli bir ifadeyle omuz silkerek geçiĢtirmesini izledim. “Demek çalmaya baĢladığında daha alt» yaĢmdaydın," diye bastırdım. BaĢım salladı. Mesafeli ifadesi gittikçe yoğunlaĢıyordu. Biran sonra kendiliğinden, “Annemi memnun et mek için kendimi piyano çalmaya adadım." dedi. “Kusursuz aileye uyum sağlamak için?" Kaçamak bir. “Evet, öyle de denebilir," dedi. "Sen neden uyanıksın? Dünün uğraĢlarından sonra dinlenmen gerekmiyor шиГ “Benim için sabahın sekizi. Ve hapımı almam gerek." ġaĢırarak kaĢlarını kaldırdı. „Ġyi hatırlamıĢsın." diye mırıldandı. Etkilendiğini görebiliyordum. “Sadece sen farklı bir saat diliminde tam saatinde alınması gereken doğum kontrol hapına baĢlayabilirdin. Belki de bugün yanm saat, yann yan m saat bekleyip öyle almalısın. Böylece bir süre sonra mantıklı bir saatte alabilirsin.“ “Ġyi plan," dedim. "Bu durumda önümüzdeki yanm saatte ne yapabiliriz?“ Masum masum gözlerimi kırpıĢtırdım. “Aklıma birkaç Ģey geliyor." ġehvet dolu bir sırıtıĢla bakıyordu. Ne yaptığını bilen bakıĢları altında içim kasılıp erirken, duygusuz bir ifadeyle baktım. “Diğer yandan, konuĢabiliriz de," dedim. Alnı kırıĢtı. “Ben, benim aklımdan geçeni tercih ederim." Beni kucağına çekti. “Sen seksi her zaman konuĢmaya tercih edersin." diye gülerken, düĢmemek için kollanna tutundum. „Doğru. Özellikle de seninle." Burnunu saçlanma sürttü ve bulağımdan boynuma doğru öpücükler sıralamaya baĢladı. "Belki ^ piyanomun üstünde..." diye fısıldadı. Ah Tanrm. DüĢüncesi bile bütün bedenimi kasmaya yetmiĢti. fyono. Vay canına. 554 EL Jts*, Nabzım hızlanırken. “Bir Ģeyi netleĢtirmek istiyorum,“ dıv* fısıldadım. Ġçimdeki tanrıça gözlerim yummuĢ. Christian‟ın dudak- lannın tenimde bıraktığı hissin tadını çıkarıyordu. Christian Ģehvet saldırısına devam etmeden önce, bir an du- raksadı. “Bilgiye her zaman açsınız. Bayan Steele. NetleĢtirilmesi gereken nedir?* YumuĢacık öpüĢlerini sürdürürken nefesi boynumun alt kısmını yakıyordu. Gözlerimi yumarken. “Biz." diye fısıldadım. “Hımm... Ne olmuĢ bize?" Omzuma kondurduğu öpücükler silsilesinin arasında durdu. "Kontrat." Bana bakmak için kafasını kaldırdığında gözlerinde muzip bir ıĢıltı vardı. Ġç geçirdi. Parmak uçlarını yanağıma sürttü. “Pekâlâ, bence kontrat tartıĢmaya açık, sence de öyle dcgü mi?‟ Sesi alçak ve boğuk, gözleri yumuĢacıktı. “TartıĢmaya açık mı?" „TartıĢmaya açık." Gülümsedi. Ona anlamamıĢ gibi baktım “Ama çok hevesliydin.” “O öncedendi. Her neyse. Kurallar tartıĢmaya açık değil, '■arlıkları sabit.” Yüz ifadesi biraz sertleĢmiĢti. “Önceden? Neden önce?” “Neden önce...” Durdu. Temkinli ifadesi geri gelmiĢti- “Paha fazlasından.” Omuz silkti. “Ah.” “Ayrıca, oyun odasında iki kez bulunduk ve çığlıklar kaçmadın.” “Kaçmamı mı bekliyordun?” “Hiçbir zaman beklenen Ģeyler yapmıyorsun, Anastas**“O zaman daha açık olayım. Benden kontratın Kurallar ^cUl uymamı bekliyorsun, geri kalan kısmına değil, öyle mi?* 55S “Oyun odası dıĢında. Oyun odasında kontratın ruhuna uymanı istiyorum, ve evet. Kurallara her zaman uymanı istiyorum. 0 zaman güvende olduğunu ve sana istediğim zaman .sahip olacağımı bilınm.‟ “Ya Kurallardan birini çiğnersem?" •O zaman seni cezalandırırım." “Ama iznime ihtiyacın olmayacak mıT “Evet, olacak." “Ya hayır dersem?” Bana bir an kafası karıĢmıĢ gibi baktı. “Hayır dersen hayır dersin. Seni ikna etmenin bir yolunu bulmam gerekir.'* Ondan uzaklaĢıp ayağa kalktım. Biraz mesafeye ihtiyacım vardı. Ona bakarken bana kaĢlarını çattı. Yine ĢaĢkın ve temkinli görünüyordu. “Yani ceza konusu geçerliliğini koruyor." “Evet ama sadece Kurallan çiğnersen." Detayları hatırlamaya çalıĢarak. „Tekrar okumam gerekecek." dedim. “Gidip getireyim.” Ses tonu birden resmileĢmiĢti. Vay canına. Bu iĢ birden fazla ciddileĢmiĢti. Piyanosundan kalktı ve kayarcasına çalıĢma odasına yürüdü. Kafa derim seğiri- .vordu. Tanrım. Biraz çaya ihtiyacım vardı. Sözüm ona iliĢkimizin geleceği sabahın 05:45‟inde, Christianen aklı baĢka bir Ģeye takılıyken tartıĢılıyordu. Akıllıca bir hareket miydi? Hâlâ karanlık olan mutfağa yürüdüm. Elektrik düğmeleri neredeydi acaba? Buldum, ıĢıklan yaktım ve ısıtıcıyı doldurdum. Hapım! Kahvaltı masasına bıraktığım çantamı karıĢtırdım ve haplan çabucak buldum. Ağama attım ve tamamdı. ĠĢim bittiğinde Christian geri gelmiĢ, oturduğu ta* taburesinden beni izliyordu. “Al bakalım." Bir kâğıdı bana doğru itti ve bazı yerlerin üstünü ÇizmiĢ olduğunu fark ettim. KURALLAR llaaL Ġtaatkâr. Hâkim in vereceği her tür talimata derhal, tereddüt ya da çekincesiz ve süratle itaat edecektir. Ġtaatkâr, sert sınırlarla ana hatlan belirtilmiĢ aktiviteler istisna olmak üzere (Ek 2). Hâkim tarafından uygun ya da zevk verici kabul edilen her tür cinsel faaliyeti kabul edecektir. Bunu hevesle ve tereddütsüz yapacaktır. Uyku.. Ġtaatkâr. Hâkim‟le birlikte olmadığı zamanlarda minimum yedi saatlik bir uyku uyuduğundan emin olacaktır. Yemek Ġtaatkâr sajfltğtm^-iyiKğinrkorumak için önceden ferltr ientm? yiyecek listesinden <Ek-^-düxenli olarak beslene^ çektir. Ġtaatkâr meyve istisnası dıĢında, yemek aralannda atıĢtırmayacaktır. Giysiler Dönem boyunca, Ġtaatkâr sadece Hâkim‟in onayladığı giysileri giyecektir. Hâkim, Ġtaatkâra, kullanması gereken bir giysi bütçesi tahsis edecektir. Hâkim, Ġtaatkârın kıyafet alıĢveriĢine talep üzerine eĢlik edecektir. Hâkim‟in talep etmesi durumunda, Ġtaatkâr, Dönem sırasında, Hâkim‟in varlığında ya da uygun göreceği zamanlarda, Hâkim'ın talep edeceği her tür süsü takmakla mükelleftir, toısi?,. Hâkim. Ġtaatkâra, zamanlan Özel antrenör ve Ġtaatkâr arasında karĢılıklı kararlaĢtınlmak üzere, haftada dört üç kez, özel antrenör eĢliğinde birer saatlik seanslar sağlayacaktır. Özel antrenör, Hâkim'i, Ġtaatkârın ilerlemesi hakkında bilgilendirecektir. KmsL ihiymlGüzdlik Ġtaatkâr her zaman temiz, tıraĢlı ya da ağdalı olmaya özen gösterecektir. Ġtaatkâr. Hâkim‟in seçtiği bir güzellik GRĠKINELLÎTONU 5S7 salonunu, Hâkim‟in kanır verdiği zamanlarda ziyaret edecek ve Hâkim‟in uygun gördüğü her tur bakımı yaptıracaktır. IMsdlhû&ilik itaatkâr aĢın alkol kullanmayacak, sigara içmeyecek, keyif verici ilaçlar almayacak ya da kendini herhangi bir gereksiz tehlikeye atmayacaktır. ftıĢisel Özellikler Ġtaatkâr. Hâkim dıĢında kimseyle cinsel iliĢkiye girmeyecektir. Ġtaatkâr her zaman saygılı ve mütevazı bir tutum içinde olacaktır. DavranıĢının Hâkim üzerinde doğrudan bir yansıması olacağının farkında olmalıdır. Hâkim in varlığı dıĢında iĢlenen her tür yanlıĢ eylem, hatalı davranıĢ ve kötü halden sorumlu tutulacaktır. Yukarıdaki maddelerin herhangi birine uymadaki eksiklik derhal cezalandırılacak, cezanın doğası Hâkim tarafından belirlenecektir. “Yani itaat olayı geçerliliğini koruyor?* "Ah. evet.” Sınttı. Kafamı keyifle salladım ve daha ne olduğunu anlamadan gözlerimi devirdim. “Sen az önce bana gözlerini mi devirdin?" diye soludu. Ah, siktir. “Olabilir, tepkinin ne olduğuna bağlı." Gözlerinde heyecan pırıltısıyla kafasını sallayarak. ‟Her za- fliankindenr dedi. içgüdüsel olarak yutkundum ve içimden bir coĢku ürpertisi geçti „'Yani...” Lanet olsun. Ne yapacağım? “Evet?” Alt dudağını yaladı. “ġimdi beni Ģaplaklamak istiyorsun." “Evet. Ve bunu yapacağım da." 558 Ek «tas«! Sırıtarak. “Ah. gerçekten mı Bay Grev?' diye me>‟dan okudu® Bu oyunu iki kiĢi de oynayabilirdi. "Beni durduracak nusınT* "Önce beni yakalaman gerekecek." Gözleri bir an irileĢti, sonra sırıttı ve yavaĢça ayağa kalktı. “Ah. gerçekten mi. Bayan Steele?" Kahvaltı barı aramızdaydı. Varlığına hiç bu kadar minnettar kalmamıĢtım. “Üstelik dudağını ısırıyorsun.” diye soludu ve ben kendi soluma ilerlerken, o da sola hamle yaptı. “Sen ısırmıyorsun sanki.” diye takıldım. “Hem sen de gözlerini deviriyorsun.“ Onu konuĢarak ikna etmeye çalıĢıyordum. O soluna doğru yürümeyi sürdürünce ben de aynısını yaptım. “Ama bu oyunla heyecan çıtasını yükseltmiĢ oldun." Gözleri çakmak çakmaktı ve etrafa buram buram vahĢi beklenti yayıyordu Umursamaz görünmen deneyerek. “Bayağı hızlıyım dır, bilirsin." dedim. “Ben de öyle.” Kendi mutfağında peĢime düĢmüĢtü. “Sakince gelecek misin?‟ “Hiç yaptığım oldu mu?‟ “Bayan Steele? Ne demek istiyorsunuz?‟ Pis pis sınttı. “Bec gelip seni yakalarsam senin için çok daha kötü olur.” “Sadece beni yakalarsan, Christian. Ve Ģu anda beni yakalamana izin vermek gibi bir niyetim yok.” “Anastasia. düĢüp bir yerini incitebilirsin. Bu da kural yediyi, Ģimdiki kural altıyı, ihlal anlamına gelir.” “Ben sizinle tanıĢtığım andan beri tehlike altındayım. BayGrey- Kurallar olsa da olmasa da.” “Evet, öyle.” Durdu. Alnını kırıĢtırdı. Birden üzerime atıldı ve bir çığlık koyuvererek yemek oda« masasına doğru koĢmama neden oldu. Kaçmayı ve masayı aranın* 559 ^kınayı baĢarmıĢtım. Kalbim gu mbür gümbür atıyor. damarlarımdan adrenalin akıyordu. Tanrım... Cidden heyecan vericiydi. Çocukluğuma dönmüĢ gibiydim. Bana doğru ilerlerken, bütün dikkatimle onu izliyordum. “Bir adamın dikkatini nasıl dağıtacağını vok iyi biliyorsun, Anastasia.” “Amacımız zevk vermek. Bay Grey. Dikkatini neden dağıttım kiT “Hayattan, evrenden." Bir elini havada salladı. “Piyano çalarken çok düĢünceli görünüyordun." Durdu ve muzip bir ifadeyle kollannı kavuĢturdu. "Bunu bütün gün yapabiliriz, bebek, ama seni yakalayacağım ve bunu yaptığım zaman, senin için çok daha kötü olacak." “Hayır, yakalamayacaksın."‟ Kendime aĢın güvenli olmamalıydım. Bunu bir mantra gibi tekrarlıyordum. Bilinçaltını Nikelannı bulmuĢ ve baĢlama çizgisine yerleĢmiĢti. "Gören de, seni yakalamamı istemediğini düĢünür." "Ġstemiyorum ki. Konu da bu. Ceza konusunda, senin sana dokunmam konusunda hissettiklerini hissediyorum." Bir nanosaniyede bütün duruĢu değiĢti. Oyuncu Christian gitmiĢti ve yerine gelen adam bana ona tokat atmıĢım gibi bakıyordu. Benzi solmuĢtu. “Öyle mi hissediyorsun?" diye fısıldadı. Bu üç kelime, telaffuz ediĢ Ģekli çok Ģey anlatıyordu.^, kayır. Bana o ve ne hissettiği konusunda o kadar çok Ģey anlatıyorlardı Korkusunu ve nefretini. KaĢlanmı çattım. Hayır, ben o kodar kötü hissetmiyordum. Asla. Hissediyor muydum? Ona kaygıyla bakarak, “Hayır,“ dedim. “Beni o kadar etkile- *%>r, ama sana bir fikir versin." MAh," dedi. Lanet olsun. Ayağının altındaki halıyı çekmiĢim gibi, tamamen ve büsbütün kaybolmuĢ gibiydi. Derin bir nefes alarak masanın arkasından çıktını ve karĢısına dikilip endiĢeli gözlerine baktım. Onu rahatlatmak için. “ġey. hayır.” dedim. Tanrım, insanların ona dokunması konusunda böyle mi hissediyor? "Hayır, bu konuda karmaĢık hislerini var. Sevmiyorum, ama nefret de etmiyorum * “Ama dün gece, oyun odasında, sen..." “Senin için yapıyorum, Christian çünkü buna ihtiyacın var Benim yok. Dün gece canımı yakmadın. Farklı bir bağlamdaydı ve bunu içsel olarak bir mantığa dayadırabiliyor, sana güveniyorum. Ama beni cezalandırmak istediğinde, canımı yakmandan endi<e duyuyorum." Gözleri kasırga misali karardı. Usulca cevap vermeden ön« bekledi, bekledi, bekledi.. “Canını yakmak istiyorum. Ama kaldırabileceğinin ötesinde değil." Siktir. “Neden T Elini saçlarının arasından geçirdi ve omuz silkti. “Ġhtiyacım var. o kadar." Durdu ve bana sıkıntıyla bakarak gözlerini yumup baĢını salladı. "Sana anlatamam." diye fısıldadı. “Anlatamaz mısın, anlatmaz mısın?‟ “Anlatmam.” “Yani nedenini biliyorsun." M Evet. r “Ama bana söylemeyeceksin.” “Söylersem bu odadan koĢarak kaçarsın ve asla dönmek isteme«* sin.” Bana temkinli bir ifadeyle bakıyordu. "Bu riski alamam. Ana “Kalmamı mı istiyorsun?" “Tahmin edemeyeceğin kadar. Seni kaybetmeye dayana ma® Ah, Tanrım, ı Bana baktı ve birden kollarının arasına çekip öpmeye, tutkuyla öpmeye baĢladı. Tamamen hazırlıksız yakalanmıĢtım, öpüĢünde paniğini ve çaresiz ihtiyacını hissedebiliyordum. Dudaklarını dudaklarımdan uzaklaĢtırmadan. „Beni bırakma. Uykunda beni bırakmayacağını söyledin ve seni bırakmamam için yalvardın," diye fısıldadı. Ah... gece itiraflarım. “Gitmek istemiyorum." Kalbim içi dıĢına çıkmıĢ halde, kaskatı kesilmiĢti. Bu adam ihtiyaçları olan bir adamdı. Korkusu çıplak ve banzdi. ama... karanlıkta bir yerde yolunu kaybetmiĢti. Gözleri eziyet çekmiĢ birinin iri. kasvetli gözleriydi. Onu rahatlatabilir, karanlıkta kısa bir süre buluĢup aydınlığa çıkarabilirdim. “Göster," diye fısıldadım. “Göstereyim mi?‟ “Ne kadar acıtabileceğim göster?" “Ne?" “Beni cezalandır. Ne kadar kötü olabileceğini görmek istiyorum." Christian afallamıĢ gibi geri çekildi. “Deneyecek misin?" “Deneyeceğimi söyledim." Ama bambaĢka bir nedenim vardı. Belki onun için bunu yaparsam, ona dokunmama izin verirdi. Gözlerini kırpıĢtırdı. "Ana, o kadar kafa kanĢtıncısın ki.” “Benim de kafam kanĢık. Çözmeye çalıĢıyorum. Sen de ben de. bunu yapıp yapamayacağımızı anlamıĢ olacağız. Bunun altından kalkabilirsem, belki o zaman sen..." Sözlerimin arkası gelmedi. Christianen gözleri tekrar açılmıĢtı. Dokunma meselesinden bahsettiğimi biliyordu. Bir an altüst olmuĢ gibi baktı, ama sonra yüz batlarına çelikten bir kararlılık yerleĢti. Gözlerini kıstı ve bana seçeneklerini tartar gibi baktı. Birden kolumu sıkıca kavradı ve beni de beraberinde çekerek ?eniĢ odadan yukarıya, üst kattaki oyun odasına doğru yürüdü. 562 El* J&3*t Zevk ve acı. ödül ve ceza. Çok önceden kalma kelimeleri zıhninufc yankılanıyordu. “Kendi kararım verebilmen için sana ne kadar kötü olabıkcefcin: göstereceğim." Kapıda durdu. “Buna hazır mısın? BaĢımı evet der gibi salladım. Kararımı vermiĢtim, baĢım do. nüyordu ve yüzümdeki bütün kan çekilirken kendimi biraz güçsüz hissediyordum. Kapıyı açtı ve kolumu bırakmadan, kapının hemen yanındaki raftan kemere benzeyen bir Ģey alıp beni odanın uzak ucundaki kırmızı, deri sıraya sürükledi. “Bankın üstüne eğil“ Pekâlâ. Bunu yapabilirdim. Pürüzsüz, yumuĢak derinin üstüne eğildim. Bornozumu üstümden çıkarmamıĢtı. Beynimin sakin bir köĢesi, bornozu çıkarmamıĢ olmasına ĢaĢırmakla meĢguldü. Lanti olsun. Canım yanacak. Biliyorum. “Evet dediğin için buradayız. Ve benden kaçtığın için. Sana altı kez vuracağım ve sen de benimle birlikte sayacaksın." Neden hemen baĢlayıp bitirmiyordu ki? Cezalandırma olayım her zaman böyle uzatıyordu. Beni göremeyeceğinden emin olduğum için, gözlerimi devirdim. Bornozun etek ucunu kaldırdı ve her nedense bu bana çıplak olmaktan daha mahrem geldi. Sıcak elini bacaklarımın üst tamına kadar, her iki yuvarlakta da dolaĢtırarak kalçalarımı usulca okĢadı ISunu benden kaçmaman gerektiğini hatırlayasın diye yapıyorum. Ve ne kadar heyecan verici olsa da, benden kaçmanı asla istemiyorum.” diye fısıldadı. ĠĢin ironisini anlamamıĢ değildim. Bundan kaçınmak için kamıĢtım. Kollarım açsa, ondan uzağa değil, ona koĢardım. “Ve bana gözlerini devirdin. Bu konuda ne hissettiğimi iyi biliyorsun.” Birden sesindeki o gergin öfke kaybolmuĢ, sevdiğim ad*® her nereye gittiyse geri gelmiĢti. Bunu ses tonunda, parmakla*1® popoma yerleĢtiriĢinde, beni tutuĢunda hissedebiliyordum, ödadak hava değiĢmiĢti. GRĠMÎM ELLĠ TONU 563 Gözlerimi kapatıp kendimi darbeye hazırladım. Çok sert indi, van taraflımla patlarken kemerin bıraktığı an tam korktuğum *i- bivdi. Ġstem dıĢı hasırdım ve derin bir nefes aldım. “Say. Anastasia!” diye emretti. •Bir!‟* diye bağırdım. Küfür gibi çıkmıĢtı. Bana bir kez daha vurdu ve acı. kemerin bıraktığı 12 boyunca zonklayarak yankılandı. Lanet olsun, fena acıyordu. Ġki!" diye haykırdım. Haykırmak iyi geliyordu. Nefesi kesik kesik ve boğuktu. Uvsa biraz içsel güç bulmak için umutsuzca ruhumu kurcalarken, bende nefes diye bir Ģey kal- mam ıĢtı. Kemer etime bir kez daha indi. "Üç!” Gözlerim davetsiz yaĢlarla dolmuĢtu. Tannm. sandığımdan daha zordu. ġaplak yemekten çok daha zor. Christian hiç sakınmıyordu. Kemer beni bir kez daha ısırırken. “Dört!" diye haykırdım ve artık yaĢlar gözlerimden oluk oluk akıyordu. .Ağlamak istemiyordum. Ağlıyor olmam beni öfkelendiriyordu Bir kez daha vurdu. „BeĢ." Sesim daha çok boğuk bir hıçkınğa benziyordu ve o anda ondan nefret ettiğimi düĢündüm. Bir tane daha. Bir tane daha kaldırabilirdim. Popom alev almıĢ gibiydi. Tenimi dağlayan acıyla bir kez daha sarsılırken. "Altı.“ diye fısıldadım ve kemeri yere attığını duydum. Nefes nefese veĢeftaUe beni kollarına çekti... Oysa ben ona dair hiçbir Ģey istemiyordum. „Bırak... Hayır...” Ve kendimi kollanndan kurtulmak için debelenirken ve onu iterken buldum. Onunla itiĢirken. "Sakın bana dokunma!" diye tısladım. Doğruldum ve gözlerimi °na diktim. Ġri iri açılmıĢ ĢaĢkın gözlerle bana her an firiayıp kaçabilirmiĢim gibi bakıyordu. Gözlerimdeki yaĢları ellerimin tersiyle silerken, bakıĢlarımı ondan ayırmıyordum. „Gerçekten hoĢuna giden bu mu? Benim bu halim?" Burnumu silmek için bornozun kolunu kullandım. Bana temkinle baktı. "Sen bombok orospu çocuğunun tekisin." ġoka uğramıĢ gibi. “Ana." dedi. “Sakın bana Ana demeye kalkma! Kendi pisliğini kendin hal- 1 etmek zorundasın. Grev!" Bu son sözün ardından oyun odasından çıktım ve kapıyı arkamdan sessizce kapattım. Arkamdaki kapı koluna sıkıca tutundum ve bir sure kapıya yaslanıp durdum. Nereye gidecektim? Kaçacak mıydım? Kalacak mıydım? 0 kadar öfkeliydim ki. Yanaklarımdan oluk oluk akan gözyaĢlarını elimin tersiyle sildim. Tek istediğim, bir yere kıvrılmaktı. Kıvnlmak ve bir Ģekilde iyileĢmekti. Darmadağın olan inancımı iyileĢtirmek. Nasıl bu kadar aptal olabilmiĢtim? Elbette acıyordu Çekinerek popomu ovaladım. Ah! Çok acıyordu. Nereye gitmeliydim? Odasına olmazdı. Ya da odama, ya da benim olacak olan, hayır benim olan... eskiden benim olan odaya, ö odanın durmasını bu yüzden istemiĢti. Araya mesafe koymak isteyeceğimi biliyordu Kaskatı vücudumu o yöne sürüklerken. Christianen dan gelebileceğinin farkındaydım. ġafak henüz ufukta sadece fısıltıdan ibaret olduğu için, oda hâlâ karanlıktı. Beceriksiz hareketlerle. acıyan, hassas durumdaki popomun üstüne oturmama,« özen göstererek yatağa tırmandım. Bornozu çıkarmak yerine iyi» ı sarındım ve iyice kıvrılıp kendimi gerçekten bıraktım. Hıçkmklamc yastığa gömülüyordu. AV düĢünmüĢtüm ki? Bunu bana yapmasına neden izin vermiĢ* tim sanki? Karanlığı, ne kadar kötü olacağını keĢfetmek istemiĢtim Ama benim için fazla karanlıktı. Bunu yapamazdım. Ama onun yaptığı buydu. Onu coĢturan, keyif veren buydu. Ne muhteĢem bir kendine gel çağrısı. Ve ona haksızlık edemezdim beni uyarmıĢtı. Tekrar tekrar, defalarca. O normal değildi. Benim karĢılayamayacağım ihtiyaçları vardı. Bunu Ģimdi fark ediyordum Bana bir daha asla öyle vurmasını istemiyordum. Bana vurduğu birkaç defayı ve bu sefere göre nasü daha nazik olduğunu düĢündüm Bu onun için yeterli miydi? Hıçkırıklarım daha da artmıĢtı. Onu kaybedecektim. Ona bunu veremezsem benimle olmak istemeyecekti Seden Elli Tona âĢık olmuĢtum sanki?Neden?Neden Joseyi, Paul Clayton‟ı ya da benim gibi birini sevememiĢtim? Ah. ben odadan çıkarken yüzündeki o çılgına donmuĢ iface. O kadar acımasızdım ve vahĢetten öylesine Ģoke olmuĢtum ki. Beni affedecek miydi? Ben onu affedecek miydim? DüĢüncelerim allak bullak ve karmakarıĢık halde, kafatasımın içinde yankılanıyor ve oradan oraya zıplıyordu. Bilinçaltım üzüntüyle kafasını sallıyordu ve içimdeki tanrıça ortalıkta görünmüyordu. Ah. bu benim için ruhun karanlık sabahıydı. O kadar yalnızdım ki. Annemi istiyordum. Havaalanındaki veda sözlerini hatırladım. Kalbinin sesim dinle, hayatım, ve lütfen, lütfen hiçbir Ģeyi gereğinden fazla düĢünmememe çalıĢ. GevĢe ve keyfîne bak. Çok gençsin, tatlım. Hayatta tecrübe cdeceğin o kadar çok Ģey var ki, bırak olsun. Sen her Ģeyin en ikisini hak ediyorsun. Kalbimin sesini dinlemiĢtim ve elimde acıyan bir kıçım \e kı* nk. kederli bir ruhum vardı. Gitmeliydim. Bu kadardı. Bundan gitmeliydim. Christian benim için doğru adam değildi, ben de onun için doğru değildim. Bu iĢi nasd sürdürebilirdik ki? Ve onu bir iaha görmeme düĢüncesi beni neredeyse boğacaktı... Elli Tonunu bir daha görmemek. Kapının aralandığım duydum. Ah. hayır, buradaydı Basurumdaki komodine bir Ģey bıraktı ve arkama tırmanınca, yatak salimdi. "ġĢĢt,” dedi ve ondan uzaklaĢmak, yatağın diğer ucuna kaymak istedim, ama felç olmuĢtum. Kıpırdayamadan. kaskatı, hiç gevĢemeden yattım. “Bana direnme. Anastasia, lütfen." diye fısıldadı. Beni yavaĢça kollarının arasına çekip burnunu saçlarımın arasına gömerek boynumu öptü. Tenime doğru. “Benden nefret etme." diye fısıldarken, sesi can acıtacak kadar üzgündü. Kalbim tekrar kasıldı ve yeni bir sessiz hıçkırık dalgası boĢandı. Christian beni usulca, Ģefkatle opneye baĢladı, ama ben soğukluğumu ve mesafemi korudum. Ġkimiz de asırlar kadar uzun gelen bir süre boyunca, tek söz etmeden böyle yan yana yatuk. Bana sadece sarılıyordu, yavaĢ>avaĢ 566 £ L Ja.T»î gevĢedim ve ağlamayı kestim. ġafak geldi, geçti ve sabah ilerleyip ıĢık yumuĢaktan parlağa dönüĢürken, sessizce yattık. Uzun bir sun* sonra. “Sana AdviJ ve arnika kremi getirdim." dedi Ona bakabilmek için kollarının arasında döndüm. BaĢım kolunun üstündeydi. Gözleri sert bir gri tonunda ve mesafeliydi. Güzel yüzüne baktım. Ne düĢündüğünü belli etmese de. gözlerini neredeyse hiç kırpmadan gözlerime bakıyordu. Nefes keski bir yakıĢıklılığı vardı. Bu kadar kısa sürede, benim için çok ama çok kıymetli birine dönüĢmüĢtü. Uzandım, yanağını okĢadım ve parmaklarımın ucunu yeni venî çıkan sakallarında gezdirdim. Gözlerini yumdu ve nefesini bıraktı. "Özür dilerim," diye fısıldadım. Gözlerini açtı ve bana ĢaĢkın ĢaĢkın baktı. “Ne için?” “Söylediklerim için." “Bana bilmediğim bir Ģey söylemedin.'* Gözleri büyük bir rahatlamayla yumuĢamıĢtı. “Canını yaktığım için üzgünüm." Omuz silktim. “Ben istedim." Ve artık biliyordum. Yutkundum Zamanıydı. Sözümü söylemem gerekiyordu. “Benden olmamı istediğin Ģeyi olabileceğimi sanmıyorum." ĠrileĢen gözlerini kırpıĢ tınrken. korkulu ifadesi geri gelmiĢti. “Sen tam olmam istediğim gibisin." Ne? “Anlamıyorum. Ġtaatkâr değilim ve bana o Ģeyi bir daha yapmana izin vermeyeceğimden emin olabilirsin. Ve sen ona ihtiyaç duyuyorsun. Kendin söyledin." Gözlerini tekrar yumdu ve yüzünden sayısız duygunun geçP gittiğini gördüm. Tekrar gözlerini açtığında, bakıĢlan hüzünlüydü Ah, hayır. “Haklısın. Gitmene izin vermeliyim. Ben sana uygun degiüo S67 Bedenimdeki her tüy ayağa dikilirken, kafa derim uyuĢuyordu. Ve dünya ayaklarımın altından kayıp beni içine düĢeceğim geniĢ bir boĢlukla baĢ baĢa bırakıyordu. “Gitmek istemiyorum.” diye fısıldadım. Siktir. Buydu iĢte. Oyunu oyna va da git. Gözlerim yeniden yaĢardı. “Gitmeni ben de istemiyorum." derken sesi kırıktı. Uzandı, yanağımı okĢadı ve baĢparmağıyla düĢen bir damla yaĢı sildi. "Seni tanıdığımdan beri hayata döndüm." Parmağı altı dudağımın dıĢ çizgisinde dolaĢıyordu. “Ben de,” diye fısıldadım. “Ben sana âĢık oldum. Christian." Gözleri bir kez daha irileĢti, ama bu defa nedeni su katılmamıĢ, saf korkuydu. Nefesini kesmiĢim gibi. “Hayır," dedi. Ah, hayır. “Beni sevemezsin. Ana... Hayır... Bu yanlıĢ." DehĢete kapılmıĢtı “YanlıĢ mı? Neden yanlıĢ olsun?" “Haline bir baksana. Ben seni mutlu edemem." Sesi sıkıntılıydı. “Ama ediyorsun.” KaĢlarımı çattım. “ġu anda değil. Yapmayı istediğim Ģeyi yaparken değil" lanet olsun. Gerçekten buraya kadardı. ĠĢin özü uyumsuzluktu ve zihnimde bütün o zavallı itaatkârlar canlandı. "Bunu asla aĢamayacağız, değil mi?* diye fısıldarken, kafa derim korkuyla kannealamyordu. Üzgün bir tavırla baĢım salladı. Gözlerimi yumdum. Ona hak* Diaya dayanamıyordum. Yoğrulurken yüzümü buruĢturdum ve. “O zaman... Sanının fltsem iyi olacak," diye mınldandım. "Hayır, gitme.“ Paniğe kapılmıĢ gibiydi. “Kalmamın bir anlamı yok." Birden kendimi yorgun gerçekten bitkin hissettim. Hemen gitmek istiyordum. Yataktan kalktım. Christian da arkamdan geldi. Onu yatak odasının ortasında ayakta bırakıp çıkarken, “Giyj. necegim. Biraz mahremiyet rica ediyorum,” dedim. Sesim duygusuz, bomboĢtu. Alt kata indim ve daha birkaç saat önce piyano çalarken baĢımı onun omzuna yasladığım geniĢ salona baktım. O zamandan bu yana çok Ģey yaĢanmıĢtı. Gözlerim açılmıĢ, sapkınlığının boyutunu görmüĢtüm ve artık sevgiye almaya ya da vermeye- muktedir olmadığını biliyordum. En beter korkularım gerçekleĢmiĢti. Ve iĢin tuhaf yanı, beni özgürleĢtirmiĢti. Acı, kabullenmeyi reddedeceğim kadar derindi. UyuĢmuĢ gibiydim. Bir Ģekilde bedenimden ayrılmıĢ ve önüme serilen trajedide sıradan bir izleyiciye dönüĢmüĢtüm. Beni bekleyen saniyeleri tek tek düĢünerek, hızla ve sistemli bir Ģekilde duĢ aldım. ġimdi biraz vücut Ģampuanı al. ġiĢeyi rafa bırak. Bezi yüzüne, omuzlanna sür... vesaire. Basit, mekanik düĢünceler gerektiren basit mekanik hareketler. DuĢumu tamamladım ve saçlarımı yıkamadığım için kolayca kurulandım. Kot pantolonumu ve tiĢörtümü küçük valizimden çıkanp banyoda giydim. Kot pantolon popomu acıtıyordu, ama bu, dürüst olmam gerekirse, aklımı paramparça olan, kınk dökük kalbimin baĢına gelenlerden uzaklaĢtırdığı için kucakladığım bir acıydı. Valizimi kapatmak için eğilince, gözüme Christian‟a aldığım hediyenin durduğu torba takıldı. Bu kendi elleriyle yapacağı bir Blanik L23 planör maketiydi. GözyaĢlanm yine kapıya dayanmıĢlardı. Ah, hayır. Daha fazlası için umudun olduğu, daha mutlu zamanlar. Ona vermem gerekeceğini düĢünerek, valizden çıkardım Defterimden küçük bir kâğıt kopardım ve onun için hızlı bir not karalayıp kutunun üstüne bıraktım. &ana mutlu bir zamanı hatırlatmıĢtı. TeĢekkürler. Ana 569 Aynada kendime baktım. KarĢımda solgun ve uğursuz >)ir hayalet duruyordu. Saçlarımı topuz yaparken, ağlamaktan ĢiĢen gözlerimi yok saydım. Bilinçaltım onaylar gibi kafasını sallıyordu. 0 bile Ģu anda alaycı olmaması gerektiğini bilir gibiydi. Dünyamın ufalanarak steril bir kül yığını halinde üstüme yağdığına, umutla- nnıın ve hayallerimin acımasızca parçalandığına inanamıyordum. Hayır, hayır bunu düĢünme. ġimdi olmaz, henüz değil. Derin bir nefes alarak valizimi aldım, planör kutusunu ve notu yastığına bıraktıktan sonra geniĢ salona çıktım. Christian telefondaydı. Siyah bir kot pantolon ve bir tiĢört giy- iniĢti. Ayaklan çıplaktı. “Ne dedi dedin?‟ BağırıĢı beni yerimden sıçrattı. "Lanet olası gerçeği bize de söyleyebilirdi. Numarası ne? Onu aramalıyım.... Welch, bu gerçek bir fiyasko." Kafasını kaldırdı ve derin düĢüncelere dalmıĢ, karanlık gözlerini benden ayırmadan, "Onu bul." diye çıkıĢtı ve telefonun kapatma düğmesine bastı. Onu yok saymak için elimden gek*ni yaparak kanepeye yürüdüm ve sırt çantamı aldım. Mac‟i çıkardım, mutfağa dönüp BlackBerry ve araba anahtarlanyla birlikte, büyük bir dikkatle kahvaltı ban- run üstüne bıraktım. Ona döndüğümde, dehĢetten sersemlemiĢ bir ifadeyle bana bakıyordu. “Taylorm Kaplumbağa için aldığı paraya ihtiyacım olacak." Sesim duygulardan annmıĢ, net ve sakindi... Sıra dıĢı. "Ana o Ģeyleri istemiyorum, onlar senin." dedi hayretle. "Al onlan." “Hayır. Christian. Ben onlan sadece göz yumarak kabul ettim ve artık istemiyorum.” "Ana. mantıklı ol," diye azarladı. Bu durumda bile azarlıyordu. “Bana seni hatırlatacak hiçbir Ģeyi istemiyorum. Sadece Taylor ın arabama karĢılık aldığı paraya ihtiyacım var.” Sesim monotondu. Ġç geçirdi. “Gerçekten beni incitmeye mi çalıĢıyorsun? Gözlerimi ona dikerken, kaĢlanmı çatum. “Hayır.‟ Tabii ki hçyır, fan seni seviyorum. "Hayır, seni incitmeye çalıĢmıyorum. Ben sadece kendimi korumaya çalıĢıyorum, diye fısıldadım. Çünkü .*n бсш, benim seni istediğim Ģekilde istemiyorsun. ĠÂitfen. Ana. bu Ģeyleri al.” “Christian. kavga etmek istemiyorum. Sadece paraya ihtiyacım var.” Gözleri kısıldı, ama artık ondan korkmuyordum. ġey. belij biraz. Duygusuz gözlerle, gözümü kırpmadan ve geri adım atmadan baktım. Ġğneleyici bir sesle. "Çek alır mısın?* dedi. "Evet, sanınm çekine güvenilecek bir adamsın." Gülümsemedi. Topuklarının üstünde dönüp çalıĢma odasına gitmekle yetindi. Dairesine, duvarlardaki hepsi soyut, dingin ve hatta soğuk sanat eserlerine son bir kez. uzun uzun baktım. Ġçimden, Çok uygun, diye geçirdim. Gözlerim piyanoya kaydı. Tannm. çenemi kapalı tutmayı becerseydim, piyanonun üstünde sevilecektik Hayır, düzüĢecektik. Piyanonun üstünde düzüĢecektik. Pekâlâ, ben seviĢirdim. Bu ağır ve hüzünlü düĢünce, aklıma ve kalbimden gen kalana çöküverdi. Benimle hiç seviĢmemiĢti, değil mi? Onun için her zaman düzüĢmekten ibaretti. Christian geri geldi ve bana bir zarf uzattı “Taylor iyi bir para almıĢ. Klasik bir araba. Ona sorabilirsin Seni eve bırakacak.” Omzumun üstünden arka tarafı iĢaret etti Döndüğümde. Taylor takım elbisesi ve her zamanki kusursuz görünümüyle kapıda bekliyordu. “Sorun değil. Eve kendim dönebilirim.” Christiane bakmak için dönünce, gözlerinde zar zor zaptet öfkeyi gördüm. “Her dönemeçte bana kafa mı tutacaksın?” “Bir ömür boyu sürmüĢ bir alıĢkanlığı neden değiĢtireyim özür diler gibi omuz silktim. “Lütfen, Ana. Ġzin ver, Taylor seni eve götürsün." $71 Taylor otoriter bir «esle, “Ben arabayı alaĢım. Bayan Steele." dedi. Christian onu baĢıyla onayladı ve tekrar arkama döndüğümde. Taylor gitmiĢti. Yeniden Clıristian'a döndüm, aramızda bir buçuk metrelik bir mesafe vardı. O ileri doğru bir adım atuKa, ben içgüdüsel olarak geri çekildim. Durdu, yüzündeki sıkıntı neredeyse elle tutulur cinstendi ve gri gözleri yanıyordu. Sesinde büyük bir özlemle. “Gitmeni istemiyorum." dedi. “Kalamam. Ne istediğimi biliyorum ve bunu bana sen vere* mezsin; ben de sana ihtiyacın olan Ģeyi veremem." Ġleri doğra bir adım daha atınca, elimi kaldırdım. “Sakın, lütfen.” Geri çekildim. ġu anda bana dokunmasını kaldırmam imkânsızdı. Bu beni mahvederdi. “Bunu yapamam." Valizimi ve sırt çantamı alıp hole yürüdüm. Özenli bir mesafeyi koruyarak arkamdan geldi. Asansörün düğmesine bastı. Kapılar açıldı. Bindim. “HoĢça kal, Christian,” diye mırıldandım. "Ana. güle güle," derken, büsbütün bozulmuĢ gibiydi. MüthiĢ bir acı çeken adam görüntüsü benim hissettiklerimi yansıtıyordu sanki. Fikrimi değiĢtirip onu teselli etmeye karar vermeden önce, bakıĢlarımı kaçırdım. Asansör kapısı kapandı ve beni bodrumun derinliklerine ve kendi kiĢisel cehennemime doğru yola çıkardı. Taylor'ın benim için açık tuttuğu kapıdan arabanın arka tarafına bindim. Göz kontağından kaçmıyordum. Mahcubiyet ve utanç içindeydim. Kelimenin tam anlamıyla bir baĢarısızlıktım. Elli Tonumu >$ığa çekmeyi ummuĢtum, ama sonunda benim vasat becerilerimi aĢan bir görev olduğu ortaya çıkmıĢtı. Çaresizlik içinde, duygulanma set çekmeye çalıĢıyordum. Dördüncü Caddeye çıktığımızda, boĢ gözlerle etrafımı seyrederken, yaptığını Ģeyin büyüklüğü üzerime çöktü. Lanet olsun, onu terk etmiĢtim. Sevdiğim tek erkeği. Birlikte olduğum tek erkeği. Ġçim elimi kolumu bağlayan biracıyla Paramparça olurken nefesim kesildi ve bir anda bütün setler yıkıldı. 572 EL Ġstemsiz, davetsiz gözyaĢları yanaklarımdan oluk olıık akarken, par. inaklarımla yanaldanım kuruladım ve güneĢ gözlüklerimi bulmak için çantama atıldım. Trafik ıĢığında durunca, Taylor bana kumaĢ bir mendil uzattı. Hiçbir Ģey söylemiyor, baĢka yöne bakıyordu. Mendili minnetle aldım. ‟TeĢekkürler,'* diye mırıldandım ve bu sözsüz, minik nezaket gösterisi beni çözen darbe oldu. Lüks deri koltukta arkama yaslandım ve içli içli ağladım. Daire can yakacak kadar boĢ ve yabancıydı. Burada kendimi evimdehissedecek kadar uzun süre yaĢamamıĢtım. Doğrudan odama gittin. Orada karyolamın ayakucunda, çok hüzünlü, sönmeye yüz tutnrıĢ bir helikopter balon asılıydı. Tıpkı benim gibi görünen ve hisseden Charlie Tango. Öfkeyle karyolanın demirinden çekip kopardım rc sımsıkı kucakladım. Ah, ben ne yaptım? Yatağıma ayakkabılarımı bile çıkarmadan yığıldım ve uludun Acı tarifsizdi... fiziksel, zihinsel... metafiziksel... her yerdeydi ve iliklerime kadar süzülüyordu. Keder. Bunun adı kederdi ve ker.di ellerimle buyur etmiĢtim. Bedenimin derinliklerinden. dudaklar.nı küçümseyici bir gülüĢle büken içimdeki tanrıçadan pis ve davetsiz bir düĢünce çıkageldi. Bir kemer darbesinin yakıcı ısırığı bu yıkımın yanında hiç kalırdı. Çaresizlik içinde, inik folyo balonuma ve Taylor‟ın mendiline sımsıkı sanlıp kıvrıldım ve kederime teslim oldum. ELLĠ TON ÜÇLEMESĠ Romantik« özgürleĢtirici, eğlenceli ve kesinlikle bağımlılık yaratıcı... Bu roman dengenizi sarsacak, size ele geçirecek ve ebediyen sizinle kalacak Karanlığın Elli Tonu Б L James Ruhu yaralı genç giriĢimci Christian Grey‟in karanlık sırlarının yıldırdığı Ana Steele. iliĢkilerine son noktayı koyup ABD'deki bir yayınevinde kariyerine baĢlar. Ama Grey‟e duyduğu karĢı konulmaz çekimi hâlâ akimdan atamamıĢtır. Grey yeni bir teklifle gelince ona karĢı koyamaz. Nihayet her Ģey daha iyiye gidiyor gibi göründüğü sırada geçmiĢin hayaletleri birden ortaya çıkar. ĠliĢkileri bir kez daha tehdit altındadır. Grey içindeki Ģeytanlarla savaĢırken. Ana da hayatının en önemli kararını almak zorundadır ve bu yalnızca tek baĢına verebileceği bir karardır... ELLĠ TON ÜÇLEMESĠ Romantik, özgürleĢtirici, eğlenceli ve kesinlikle bağımlılık yaratıcı., Bu roman dengenizi sarsacak, size ele geçirecek ve ebediyen sizinl kalacak Özgürlüğün Elli Tonu "hra E L James Tov öğrenci Anastasia Steele'in no istediğini bilen göz aha iĢ adanı Chnstian Greyle tanıĢması, her ikisinin de haya t lan nı geri dönülmez biçimde değiĢtiren Ģehvetli bir iliĢkinin kıvılcımım çakmıĢtır. Christian' sır» dıĢı erotik zevklen karĢısında Ģoka uğrayan, ondan hem hoĢlanan hem de tiksinti duyan Ana. daha derin bir bağlılık istiyordur. Onu yanında tutmaya kararlı Christian. bunu kabul eder. ġimdi hır Ģeye sahiptirler aĢk. tutku, yakınlık, servet ve sonsuz olasılıklarla dolu bir dünya. Ana. Grey‟i sevmenin kolay olmayacağını ve beraberliklerinin her ikisinin de tahmin edemeyeceği zorluklar getireceğinin her zaman farkında olmuĢtur. Ananın kendi benliğinden ve bağımsızlığından odun vermeden Grey'in yaĢam stiline uyum sağlamay öğrenmesi. Grey‟inse takıntısını aĢması ve kendisini altüst eden fırt mala arkasında bırakması gerekmiĢtir. Ama tam her Ģeye sahip gibi göründükleri bir anda, talihsizlik ve k* der bir araya gelip Ananın en korkunç kâbuslarını gerçeğe dönüĢtürür..