DİNİMİZ İSLAM Büyü, Sihir Bâtıl İnançlar
Transkript
DİNİMİZ İSLAM Büyü, Sihir Bâtıl İnançlar
www.dinimizislam.com DİNİMİZ İSLAM www.dinimizislam.com Büyü, Sihir ve Bâtıl İnançlar Künye Sahibi: Mehmet Ali Demirbaş Gazeteci – Yazar 29 Ekim Cad. No:23 Kat:4 Yenibosna İstanbul Tel: (0212) 454 38 20 mehmetali.demirbas@tg.com.tr Hazırlayan: www.bizimsahife.org 1 www.dinimizislam.com Büyü, Sihir ve Bâtıl İnançlar İÇİNDEKİLER Falcılık büyücülük nedir Falcılık, Bâtıl inanç ve Hurafeler Dinimizde uğursuzluk yoktur Görülmeyen olay ve varlıklar Cin ve illüzyon Cinler Cennete girecek mi? Ruhun mahiyeti ve ruh çağırmak Ruh ve beden Tenasüh (Reenkarnasyon) yoktur Misyonerlerin uydurduğu hurafeler Cinlerin zararları Bu maili herkese gönderin! 2 3 7 13 16 19 22 23 29 30 37 38 40 www.dinimizislam.com Büyü, Sihir ve Bâtıl İnançlar Falcılık büyücülük nedir Sual: Kâhinlik, falcılık, büyücülük nedir? Bunlara inanmanın hükmü nedir? CEVAP Kâhinlik, cinden bir arkadaş edinip, olmuş şeyleri ona sorup, ondan öğrenmek ve bunları başkalarına bildirmektir. Cin ile tanışan falcılar, (Yıldızname)ye bakıp, sorulan her şeye cevap verenler böyledir. Bunlara ve büyücülere gidip, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bazen doğru çıksa bile, Allah’tan başkasının her şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, küfürdür. (Hadika) Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Uğursuzluğa inanan, kâhinlik yapan, kâhine giden, büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir, Kur'an-ı kerime inanmamış olur.) [Bezzar] İbni Ebi Zeyd hazretleri diyor ki: (Cinci tarikatçıya inanmak, insanı cinden kurtardığına inanarak, ona ücret vermek caiz değildir. Büyü çözene de para vermek caiz değildir.) (Birgivi Vasiyetnamesi)nde, (Bir kimse, ben çalınanları, kaybolanları bilirim dese, diyen de, buna inanan da kâfir olur. “Bana cin haber veriyor, onun için biliyorum” derse, yine kâfir olur. Çünkü cin de gaybı bilmez. Gaybı yalnız Allah bilir) buyuruluyor. Gaybı cin de bilmez Kadızade, burayı şöyle açıklıyor: (Gaybı, Allahü teâlânın vahy ve ilham ettikleri de bilir. Cin gaybı bilmez. Fakat cin, ben evliyadan duydum ki şöyle imiş derse, küfür olmaz. Ancak cinler yalan söyledikleri için onlar biz duyduk deseler de inanmamalıdır. Allahü teâlâ vahy yolu ile Peygamberlere gaybı bildirdiği gibi, ilham yolu ile de evliyaya ve müminlere de bildirir.) İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki: (Büyü; ilme, fenne uymayan, gizli sebepler kullanarak, garip işler yapmayı sağlayan ilimdir. Büyü öğrenmek de, öğretmek de haramdır. Müslümanları zarardan korumak için öğrenmek de haramdır.) [Redd-ülmuhtar] Hayırlı iş yapmak için de haram işlemek [büyü çözmek için büyü yapmak] caiz değildir. (Hadika) İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: 3 www.dinimizislam.com Büyü yapmak, küfre en yakın olan, en kötü haramdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Müslüman büyü yapmaz. Allah saklasın, imanı gittikten sonra büyü tesir eder.) [c.3, m.41] İmam-ı Nevevi hazretleri buyuruyor ki: (Büyü yaparken, küfre sebep olan kelime ve iş olursa, küfürdür. Böyle bir kelime ve iş olmazsa, büyük günahtır.) Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Helake sürükleyen yedi şeyden biri büyüdür.) [Buhari] (İpe üfleyip düğüm atan kimse, büyü yapmış olur. Büyü yapan da Allah’a şirk koşmuş olur.) [Nesai] (Falcıya, büyücüye, kâhine giderek, onların söylediklerine inanan, Kur'an-ı kerime inanmamış olur.) [Taberani] (Büyücüye inanan kimse, Cennete giremez.) [İ.Hibban] (Gaibden haber vermek maksadı ile yıldız ilmi ile uğraşan kimse, büyücü gibi günaha girer.) [İ.Mace] (Falcıya fal baktıran, onun sözüne inanmasa bile, kırk gün kıldığı namaz kabul olmaz.) [Müslim] (Fal bakmak, yazı ve çizgi ile gelecekten haber vermek, puta tapmak gibidir.) [Ebu Davud] (Karı-kocayı birbirine düşüren Allahü teâlânın lanetine uğrar.) [El-Envar] (Ana ile evladın, kardeşle kardeşin arasını açana lanet olsun.) [İ.Mace] (Kâhinlik yaparak alınan para haramdır.) [Buhari] (İnsanı helâke sürükleyen şu yedi şeyden sakının: 1- Allah’a şirk koşmak, 2- Sihir yani büyü yapmak, 3- Katillik, 4- Faiz yemek, 5- Yetim malı yemek, 6- Cihadda savaştan kaçmak, 7- Evli ve namuslu bir kadına, zina etti diye iftira etmek.) [Buhari, Müslim] Büyü, insanları hasta eder. Sevgi veya nefrete sebep olur. Yani cesede ve ruha tesir eder. Büyü, kadınlara ve çocuklara daha çok etki eder. Büyünün tesiri kesin değildir. İlacın tesiri gibi olup, Allahü teâlâ dilerse tesirini yaratır. Dilerse tesirini yaratmaz. Şu halde, (Büyücü, büyü ile istediğini şüphesiz yapar, büyü 4 www.dinimizislam.com muhakkak tesir eder) diyen ve inanan kâfir olur. (Allahü teâlâ takdir etmişse, büyü tesir edebilir) demelidir! Sual: Büyü, sihir etki etmez diye inanıyorum. Doğru mu? CEVAP Yanlış. Büyü etki edebilir, mutlaka etki eder demek yanlıştır. Büyü ilaç gibidir. Bazen etki edebilir, insanı hastalandırır. Her ilaç da her zaman etkisini göstermez, göstermediği de olur. Yani ilaca da büyüye de tesir kuvvetini veren Allahü teâlâdır. Vermezse, ilaç da, büyü de tesir etmez. Sual: Resulullaha da sihir yani büyü yapılmış, bu olay nasıl oldu? CEVAP Resulullah efendimiz, Medine’ye hicretinden önce, Medine halkı Abdullah bin Selul’ün etrafında toplanmışlardı. Resulullah Medine’ye teşrif edince, Medine halkı tamamen Ona hürmet ve alaka gösterdiler. İbni Selul’ü bıraktılar. Bunun üzerine Resulullahı öldürmek için harekete geçti. Yahudiler onun yanına toplandılar. Bazı planlar yaptılar. Lebid bin Asım’dan yardım istediler. Lebid, falan mahallede Hayre adında sihir yapmakta çok ileri yaşlı bir kadın var, onu bulun dedi. Bulup o kadına çok para verdiler. Yaşlı kadın bir güvercin yavrusuna iğneler batırıp, 11 düğüm yaparak güvercin yavrusunun üzerine sardı. Medine’nin dışında harap bir kuyunun içine koyup, ağzını kapattı. Resulullah efendimiz hastalandı. Azaları hareketsiz kaldı. Bu hâl 9 gün devam etti. Sonra Cebrail aleyhisselam geldi, durumu haber verdi. Resulullahı oraya götürdüler. Kuyuyu açıp güvercini çıkardı. Fakat düğümleri çözemediler. Cebrail aleyhisselam Muavvizeteyn [Kul Euzü] surelerini getirdi. Resulullah bu sureleri o düğümlerin üzerine okudu. Her âyeti okudukça bir düğüm çözüldü. İki suredeki 11 âyet okununca, 11 düğüm de çözüldü. Resulullah efendimiz hastalıktan tamamen kurtulup, sıhhate kavuştu. Sual: Cin insana geçmişte olan olayları bildirebilir mi? CEVAP Cin gördüklerini anlatabilir, gaibden haber veremez. İnsanlar da gördüklerini anlatırlar. Cinlerden görmediklerini söyleyenler çıkabilir. Kibirli yalancı olanları vardır, onlara güvenilmez. Sual: Cinci hocaya büyü çözdüğü için para vermek günah mıdır? CEVAP Cinci hocaya inanmak, insanı cinden kurtardığına inanarak, ona ücret vermek caiz değildir. Büyü çözene de para vermek caiz değildir. Sual: Âyetler okunup ipliğe düğüm atılıyor. Kötülerin şerrinden 5 www.dinimizislam.com korunmak için dua ediliyor. Büyüye girer mi, caiz mi? CEVAP Büyüye girer, caiz değildir. Bio enerji Sual: Bio enerji veya benzer yollarla, beynin kapasitesini arttırarak, normalde insanların yapamadığı şeyleri yapmanın veya gaybı görmenin dinde yeri var mıdır, yoksa bunlar sihir midir? CEVAP Bir tekniğe dayanıyorsa mahzuru olmaz; fakat tekniğe dayanmıyorsa, sihir yani büyü olur. Beynin kapasitesini arttırarak, bir takım tekniklerle normalde görülemeyen şeyleri görmek, gaybı görmek demek değildir. O şekilde görülenler gayb olmaz. Mesela günümüzde, ultrasonla anne karnındaki çocuğun cinsiyeti görülebiliyor. Eskiden bilinemiyordu. Ultrasonla bunu gören doktor için, gaybı biliyor denmez. Sual: Bir cinci hocaya gittim, benden kesilmiş tırnak parçalarımı istedi, vereyim mi? CEVAP Öyle yerlere gitmeyin ve vermeyin. Kesilen tırnakları gömmek iyi olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Saç ve tırnağınızı toprağa gömün, büyücüler onlarla sihir yapmasın!) [Deylemi] Sual: Sihir nedir? CEVAP İnsanların bütün işleri, âdet-i ilahiyye içinde meydana gelir. Allahü teâlâ, sevdiği insanlara ikram olmak için, âdetini bozarak, sebepsiz şeyler yaratır. Bunlar enbiyadan meydana gelirse Mucize, evliyadan meydana gelirse Keramet, diğer müminlerden meydana gelirse Firaset, fâsıklardan meydana gelirse İstidraç, kâfirlerden zuhur ederse Sihir denir. Iraklı bazı kimselerin ağızlarına ateş almalarına, avurtlarına şiş sokmalarına keramet diyenler çıkıyor. Allahü teâlâ, böyle kimselerin Hazret-i Musa zamanında da bulunduğunu, bunların sihir olduğunu bildiriyor. Böyle göz boyamak haramdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bir kişinin havada uçtuğunu, denizde yürüdüğünü veya ağzına ateş koyup yuttuğunu görseniz, fakat dine uymayan bir iş yapsa, keramet ehliyim dese de, onu büyücü, yalancı, sapık ve doğru yoldan saptırıcı bilin!) [El-Münire] Sual: TV’de gördük. Efsun yapılanı akrep sokmuyormuş. Efsun nedir? 6 www.dinimizislam.com CEVAP Efsun, fen yolu ile tecrübe edilmemiş, manası bilinmeyen veya küfre sebep olan şeyi, hasta olmamak veya hastalığı tedavi için okuyup üflemek demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Efsun yapan tevekkül etmemiş olur.) [Nesai] Efsunun büyüye, yani sihre benzeyen tarafı vardır. Bunlarla uğraşmak caiz değildir. Şirinlik muskası Sual: Beyimin başka kadınlarla ilişkisi olduğundan evine bağlanması için büyücü hocaya gittim. O da, tarif edip, (Kocana hayız kanı içir, muhabbet hâsıl olur, sana bağlanır) dedi. Bazı cinci hocalar da şirinlik muskası yazıyorlar. Hangisi uygundur? CEVAP Büyücülere ve cincilere inanmak kesinlikle caiz değildir. İbni Mesud hazretleri, (Rukye, temime, tivele şirktir) hadis-i şerifini anlatınca, hanımı (Böyle söyleme, gözüm ağrıyordu. Yahudi’nin yaptığı rukye ile ağrım kesildi) dedi. Ona, (Bu ağrı şeytanın işiydi. O, rukye yapılınca, Yahudi’nin okumasıyla geçtiği zannedilsin diye vazgeçti) buyurdu. (Ebu Davud – Şir’a) Rukye, okuyup üflemek veya üzerinde taşımak demektir. Meşru olanı ve olmayanı vardır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Rukyede şirk olmadıkça, mahzuru olmaz.) [Müslim] Âyet-i kerimeyle ve hadis-i şeriflerle yapılan rukye caizdir, buna, taviz denir. Taviz caizdir ve inanana, güvenene fayda verir. Manası bilinmeyen veya küfre sebep olan rukyeye efsun denir. Bunu veya nazarlıkları kendi üzerinde taşımaya, temime denir. Muhabbet hâsıl etmek için yapılan rukyelere tivele denir. Zevcin zevcesini sevmesi için tivele denilen sihri yapmak haramdır. (S. Ebediyye) Falcılık, Bâtıl inanç ve Hurafeler Sual: Fal günah mıdır? Falcılık ve büyücülük aynı şey midir? CEVAP Yıldız falı, kahve falı, el falı gibi her çeşit fal hurafedir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Falcının, büyücünün söylediklerine inanan, Kur'an-ı kerime inanmamış olur.) [Taberani] (Fal baktıran, falcıya inanmasa bile, kırk gün namazı kabul olmaz.) [Müslim] 7 www.dinimizislam.com Cinci hocanın cinden kurtardığına inanarak, ona ücret vermek caiz değildir. Çalınanları, kaybolanları bilirim diyen ve buna inanan da kâfir olur. “Bana cin haber veriyor, onun için biliyorum” derse, yine kâfir olur. Çünkü cin de gaybı bilmez. Gaybı yalnız Allahü teâlâ, bir de onun vahy ve ilham ettikleri bilir. Cin, bu iki yoldan öğrendiğini haber verirse, “Bana falanca evliya bildirdi” derse küfür olmaz. Cinden arkadaş edinip, olmuş şeyleri ona sorup, ondan öğrenmek ve bunları başkalarına bildirmek de caiz değildir. Çünkü cinlerin gördüğü şeyleri doğru anlatıp anlatmadığı bilinemez. Cincilere ve büyücülerin, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bazen doğru çıksa bile, Allah’tan başkasının her şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, küfürdür. Büyü öğrenmek de, öğretmek de haramdır. Müslümanları zarardan korumak için öğrenmek de haramdır. Hayırlı iş yapmak için de haram işlemek, büyü çözmek için büyü yapmak da caiz değildir. Büyü yaparken, küfre sebep olan bir şey yapmak küfürdür. Böyle olmazsa, büyük günahtır. Hadis-i şerifte (Büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir) buyuruldu. (Bezzar) Burçlara göre fal açmak da hurafedir. Her burçta doğan aynı karaktere sahip olsa, bütün dünyadaki insanlar burç sayısı kadar yani 12 karakterli olurlar. Aynı burçta doğan iki kişiden biri âlim, diğeri zalim, biri sert, öteki yumuşak olabilir. İnsanların karakterlerini burçlar tayin etmez. Siftah olarak alınan parayı çeneye sürmek, güvercine kağıt çektirmek, misafir giden evi 3 gün süpürmemek, salı günü yola çıkmamak, sabunu elden ele vermemek, kötü bir şey söylendiği vakit eliyle bir yere tıklayarak şeytan kulağına kurşun demek, cenazede küreği birinin eline vermeyip yere atmak, lohusa kadının kırkı çıkıncaya kadar, dışarı çıkmaması, yanında birisinin bulunması, hatta yanına bir süpürge olsun koymalı demek, kırkı çıkmamış iki çocuğu birbirinin yanına getirmemek bâtıl inançtır. Hıdrellezi, Nevruzu, Noeli kutlamak, dert ve dilek için yatırlarda bulunan ağaçlara çaput bağlamak, türbelere mum dikmek, cenazeyi yüksek sesle tekbirle veya marşla götürmek, matem işaretleri taşımak, çelenk götürmek caiz değildir. Bid’at olmayanlar Bid’at ehli, aşağıdakileri de hurafe saymışsa da yanlış söyledikleri çeşitli kitaplarda yazılıdır: Kur'an ve hadiste olmayıp da, icma veya kıyası fukaha ile meydana gelen hükümler bid’at değildir. İki bayram arasında nikah yapmak caizdir. Peygamber efendimiz, 8 www.dinimizislam.com Cuma gününe rastlayan bir bayram günü, namazdan sonra, nikah yapması istenince, (İki bayram arası nikah olmaz) buyurdu. Yani vakit dar, bayramlaştıktan sonra tekrar Cuma namazı için mescide geleceğiz demek istemiştir. Nazar için kurşun dökmek, nazar boncuğu takmak, tarlaya at kafası takmak bid’at değildir. Bunlara bakılınca, gözlerdeki şua ilk defa oraya gider ve nazar önlenir. (Hindiye) Ölü işittiği için, ölüye telkin vermek sünnettir. Devir ve iskat bid’at değildir. Definden sonra, mezarlıkta, cenaze sahiplerine taziyede bulunmak bid'at değildir. Peygamber efendimizin âdet olarak yaptığı şeyleri yapmamak [mesela entari giymemek] yahut da yapmadığı şeyleri yapmak, [mesela çatal kaşık kullanmak] bid'at değildir. Ölmüş evliyaya adak yapmak, yani mübarek bir zatı vesile edip, Allahü teâlâya yalvarmak caizdir. Mesela (Hastam iyi olursa, sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine olmak üzere, Allah için, adak olarak bir koyun keseceğim) demek. Burada, Allahü teâlâ için kesilen adağın sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine bağışlanıyor, onun şefaati ile, Allahü teâlâ, hastaya şifa veriyor kazayı, belayı gideriyor. Koyunu mezar başında kesmek haramdır. Puta tapanların, put yanında kesmelerine benzememeli. Türbenin avlusu genişse, bir kenarda kesilebilir. İşleri, Allahü teâlânın yaptığına inanarak, türbelerdeki evliyadan yardım istemek, onların hürmetine dua etmek de bid’at değildir. Hazret-i Mevlana, (Ben ölünce, beni düşünün, imdadınıza yetişirim) buyurdu. Deylemi’nin bildirdiği (Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı) hadis-i şerifi de, Allahü teâlânın izni ile, ölülerin dirilere yardım ettiğini göstermektedir. Fal ve din istismarı Kabataş parkında çoluk çocuk oturuyorduk. Esmer bir kız, yanımıza yaklaşıp, (Şu gözlüğümü bir takayım, falınıza öyle bakayım. Neyse halın, çıksın falın) dedi. Ben de, başımdan savmak için, (Biz fala mala inanmayız) dedim. Hemen, (İyi ama beyim, “Fala inanma, falsız da kalma” dememişler mi? Sen yine inanma. Falına bakar, karamsarlıktan kurtulursun, rahata kavuşursun) dedi. Falcıyı uygun şekilde uzaklaştırdıktan sonra, Peygamber efendimizin, (Falcının söylediklerine inanan, Kur’an-ı kerime inanmamış olur) buyurduğunu oradakilere söyledim. Benim hadis-i şeriften bahsettiğimi gören, cübbeli ve bid’at sakallı bir genç, yanıma yaklaşarak, (Amca, duamı almak istemez 9 www.dinimizislam.com misin?) dedi. Onun ne demek istediğini anlayamadım. Elimdeki galetayı ona verip, (Dua edersen et, bana niye soruyorsun?) dedim. Eli ile para işareti yaptı. Sonra anladım ki, (Para ver, sana dua edeyim) demek istiyormuş. Halbuki dini alet etmek doğru değildir. Çünkü Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselama, (Sakın ola ki, neslin dini geçim vasıtası yapmasın, din ile dünya menfaatini talep edenlere yazıklar olsun!) buyurmuştur. Kabir fareleri Kabataş’a gelmeden önce de, Beşiktaş’a uğramıştım. Mezarlığın yanından geçerken bir Fatiha okuyayım, dedim. Hemen yanıma bir genç gelip dedi ki: - Amca hazır hatim var. - Kaça satıyorsun? - Amca Kur’an satılır mı, satılsa ona değer biçilir mi? - İyi ama sana ne vereceğiz? - Gönlünden ne koparsa... - Sen hâfız mısın? - Elbette amca. Cebimden çıkardığım Tebareke cüzünü gösterip sordum: - Şunu bir okur musun? - Amca, hâfız olan hoca efendidir. Hatmi de o hazırladı. Ben sadece vazifeliyim. - Hatimlerin parasını hoca efendi ile müşterek mi paylaşıyorsunuz? - Hayır, ben aldıklarımın hepsini veriyorum. O da duruma göre az çok veriyor. - Hoca efendi para ile Kur’an okumanın caiz olmadığını bilmiyor mu? - Bilmez olur mu hiç? - Biliyor da niye hatim sattırıyor? - Amca biz hatim satmıyoruz. Hediye ediyoruz. Para veren olursa alıyoruz. - Delikanlı müftiyüssekaleyn diye birini duydun mu? Sen şu hoca efendinin adını söyler misin? Genç, söylediğim kelimeyi anlamadı galiba. Müftü müfettişi mi ne zannetti. - Hoca efendi öldü, sağlığında verdiği hatimleri bağışlıyorum. - Anlaşıldı. Bak sağlığın yerinde, alnının teri ile kazansan olmaz mı? - Olur, bundan sonra öyle yaparım, diyerek uzaklaştı. Dini alet etmek Malını müşteriye gösterirken, tüccarın Allah demesi, Kelime-i tevhid 10 www.dinimizislam.com okuması günahtır. Bunları para kazanmaya alet etmek olur. Müşteri çekmek için dükkanına dini levhalar asmak da, dini ticarete alet etmek olur. Gerek şahsi, gerek siyasi menfaat veya nüfuz sağlama işine din istismarı denir ki, bunun dinimizdeki adı riyadır. Koltuk kapmak, alkış toplamak, bir grup insanı peşine takmak, herhangi bir menfaat gibi Allah rızasından başka niyetlerle yapılan her iş riya olur. Riya çok büyük günahtır. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: İyi bil ki, riya haramdır. Peygamber efendimiz, (Ahir zamanda dünya menfaati için dini alet eden, gösteriş yapan, sözleri baldan tatlı kimseler çıkar. Bunlar kuzu postuna bürünmüş birer kurttur) buyurdu. (Tirmizi) Din alet edilerek elde edilen mala şair lanet ederek der ki: Lanet ola ol male [makama, şöhrete] ki, tahsiline anın ya din ola, ya ırz, ya namus ola alet. Sual: Halk arasında, bir hanım ölünce, saçları göğsünü örtecek uzunlukta olmalıdır diye bir inanış var. Bu doğru mu? CEVAP Doğru değildir, aslı yoktur. Sual: Kulak çınlaması kötüye alamet midir? Çınlayınca okunacak dua var mı? CEVAP Kulak çınlaması kötüye alamet değildir. Çok kimsenin kulağı çınlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kulağı çınlayan beni hatırlasın, bana salevat-ı şerife getirsin. Sonra da "Beni hayırla anana Allah rahmet etsin!" desin!) [Müslim] Sual: Göz seğirmesi kötüye mi alamettir? CEVAP Hayır. Sual: Gözü seğiren, bir şey olacağına inansa, günah mıdır? CEVAP Hayır. Tefeül caizdir. [Hayra yormak] Sual: Gazetelerdeki burç sayfalarını okumanın hükmü nedir? CEVAP Caiz değildir. Sual: İnsan karakterleri burçlara göre midir? CEVAP Halk arasında, zodyak (burçlar kuşağı) üzerinde yer alan 12 takım yıldıza "burçlar" adı verilir. Zodyak, gökyüzünde güneş ve başlıca gezegenlerin yolu üzerinde bulunduğu tasarlanan hayali bir kuşaktır. 11 www.dinimizislam.com Burçlar kuşağı olarak da söylenir. Güneşin burçlara karşı olan durumunun değişmesi yüzünden, bugün burçlardan hiçbiri kendi adıyla anılan bölgede bulunmamaktadır. Bu yüzden 20. yüzyılda Güneş, 1 Ocak’ta Oğlak burcunda olmayıp Yay burcundadır. Bu yüzden de burçlarda doğanların belli bir karakter sahibi olduğu söylenemez. Her burçta doğan aynı karaktere sahip olsa, bütün dünyadaki insanlar 12 karakterli olurlar. Aynı burçta doğan iki kişiden biri âlim, diğeri zalim, biri sert, öteki yumuşak olabilir. İnsanların karakterlerini burçlar tayin etmez. Sual: Gece tırnak kesilmez diyorlar. Ne zaman kesmeli, tırnak kesmenin dinimizdeki yeri nedir? CEVAP Tırnak gece veya gündüz her zaman kesilebilir. Haftanın her günü kesilebilir. Cuma günü, cuma namazından sonra kesmek daha iyi olur. Tırnağı uzun olanın rızkı meşakkat ile, sıkıntı ile hasıl olur. Hadis-i şerifte, (Cuma günü tırnağını kesen, bir hafta, beladan emin olur) buyuruldu. Cuma namazı için gusletmek, güzel koku sürünmek, yeni, temiz giyinmek, saç, tırnak kesmek sünnettir. Tırnakları Cuma namazından önce veya sonra kesmek sünnettir. Namazdan sonra kesmek efdaldır. (Dürr-ül-muhtar) Hadis-i şerifte, (Cuma günü tırnak kesmek şifaya sebeptir) buyuruldu. (E.Şeyh) Başka bir hadis-i şerifte, Peygamber efendimizin Cuma günü namaza gitmeden önce, tırnaklarını keserdi. Perşembe günü de tırnak kesmek caizdir. Kesilen tırnakları gömmek iyi olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Saç ve tırnağınızı toprağa gömün, büyücüler onlarla sihir yapmasın!) [Deylemi] Sual: Bir dileğin kabul olması için, Mekke veya Medine’den getirilen bir miktar hamur, bir gece evde kaldıktan sonra, bir bardak un, şeker ve süt katılıyor. 10 gün bu hamurun yanında hacet namazı kılınıyor. Sonra bu hamur dörde bölünüyor. Bir parçası ile tatlı yapıp ev halkı yiyor. Diğer üç parçası komşulara veriliyor. Onlar da aynı şeyleri yaparak dilekte bulunuyor. Böyle bir şeyin dinimizde yeri var mıdır? CEVAP Bunların aslı yoktur, uydurma şeylerdir. Dilek için çeşitli dualar vardır. [Duanın önemi ve çeşitli dualar maddesine bakınız.] Sual: Hocalar Yıldız nameye bakıyor, günah mıdır? CEVAP Yıldız name fal kitabıdır, bakmak ve inanmak haramdır büyük 12 www.dinimizislam.com günahtır, küfre kadar götürür. Sual: Yasin okunup düğümleniyor, kırk adet olunca kabre konuyor, böyle yapmak uygun mudur? CEVAP Uygun değil, bid'attir. Sual: Bazı yatırlara para atılıyor. Mahzuru var mıdır? CEVAP Kabirlere para atmak, iplik bağlamak gibi şeyler dinimizde yoktur. Bunların hiç bir faydası olmadığı gibi, bid'at olduğu için de zararlıdır. Sual: Makas gibi kesici aletler elden ele alınmaz deniyor. Alınırsa o iki kişi kavga eder deniyor. Makas hep kapalı durmalı deniyor. Açık durursa kefen biçer deniyor. Bunların aslı var mı? CEVAP Aslı yoktur, hurafedir. Dinimizde uğursuzluk yoktur Sual: Komşularım bana, (Seni görünce, bize uğursuzluk geliyor, işimiz hiç rast gitmiyor) diyorlar. Salı günü iş yapmayı uğursuz sayanlar vardır. Dinimizde uğursuzluk diye bir şey var mıdır? CEVAP Uğur, iyilik getirdiği sanılan şey veya belirti, hayır, iyilik, bereket. Uğursuz, kötülük ve zarar getirdiği sanılan şey. Uğursuzluk, bir şeyi veya bir olayı kötüye yorumlamak. Bir şeyin, bir günün veya bir yerin uğursuz sanılması, Yahudilikte vardır. Hıristiyanlıkta da, 13 rakamının uğursuzluk getirdiğine inanılır. Dinimizde ise, bir şeyi uğursuzluğa yormak yoktur. Fakat, (Şu iş veya şu ev bana uğursuz geldi) gibi sözleri söylemekte mahzur yoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Müslümanlıkta uğursuzluk [bir şeyi kötüye yorumlamak] yoktur.) [Mektubat-ı Rabbani 3/41] (Bir şeyi uğursuzluğa yorma, hayra yor! Sizden biriniz, hoşuna gitmeyen uğursuzluk zannettiği bir şey görünce, şöyle desin: "Ya Rabbi! İyilikleri veren, kötülükleri defeden ancak sensin. Lâ havle velâ kuvvete illâ bike.") [Beyheki] (Yumuşak muamele uğurluluk [iyilik], sert davranmak uğursuzluk [kötülük] getirir.) [Harâiti] (Uğuru [hayrı] ve uğursuzluğu [şerri] en çok olan uzuv dildir.) [Taberani] 13 www.dinimizislam.com (Kötü huy uğursuzluk getirir.) [Taberani] Eskiden, Arabistan'da yolculuğa çıkarken, bir kuş uçururlardı. Kuş sağa uçarsa, uğurlu sayıp, yola devam ederler, kuş sola uçarsa, uğursuz sayıp geri dönerlerdi. Peygamber efendimiz bunu yasaklayıp buyurdu ki: (Kuşlara dokunmayın, yuvalarında kalsın!) [İ. Maverdi] Hazret-i İkrime anlatır: Bir kuş ötüp geçtiğinde, oradakiler yorumda bulundular. İbni Abbas hazretleri de, (Hayra da, şerre de alamet değildir) buyurdu. Bir olayı hayra yormakta ise mahzur yoktur. Çünkü Peygamber efendimiz, gördüğü şeyleri hayra yorardı. Hiçbir şeyi uğursuz saymazdı. (İ. Ahmed) Safer ayı ve uğursuzluk Sual: Safer ayının uğursuz olduğu, bu ayda bela ve musibetlerin geldiği doğru mudur? Başka hangi ay ve hangi gün uğursuzdur? CEVAP Safer ayı ile diğer ay ve günlerin uğursuz olduğu doğru değildir. Dinimizde uğursuz gün veya ay yoktur. Mektubat-ı Rabbanide bildiriliyor ki: Günlerin uğursuzluğu, âlemlere rahmet olan Muhammed aleyhisselamın gelmesi ile bitmiştir. Uğursuz günler, eski ümmetlerde vardı. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Günler, Allah’ın günleridir, kullar da, Allah’ın kullarıdır.) [1/256] Yani, Allahü teâlâ kulu da, günleri de, ayları da uğursuz olarak yaratmadı. Kul, dinimizin emrine uymayıp uğursuz şeyler yaparsa, uğursuz kimse olur. Bazı günlerde kötü şeyler yaparsa, o günler ona uğursuz gelmiş olur. Çarşamba uğursuz değildir Sual: Bazı günlere uğursuzluk var deniyor. Mesela Eyüp aleyhisselama bela geldiği gün Çarşamba olduğu için, o gün, kan alınmasının, hasta ziyaret etmenin ve tırnak kesmenin yasak olduğu söyleniyor. Çarşamba günü uğursuz mudur? CEVAP Bir şeyin, bir günün veya bir yerin uğursuz sanılması, Yahudilikte vardır. Hıristiyanlıkta da, uğursuzluklar vardır. Mesela Hıristiyanlar,13 rakamının uğursuzluk getirdiğine inanırlar. Dinimizde uğursuz gün olmadığı gibi, uğursuzluk diye bir şey yoktur. İmam-ı Gazali hazretleri, (Uğursuzluğa inanmak şeytandandır) buyuruyor. Hazret-i İkrime de bildirir ki: Resulullah, gördüğü şeyleri hayra yorar, hiçbir şeyi uğursuz saymazdı. (İ. Ahmed) 14 www.dinimizislam.com İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki: Günlerin uğursuzluğu, âlemlere rahmet olan Muhammed aleyhisselamın gelmesi ile bitmiştir. Uğursuz günler, eski ümmetlerde vardı. Hiçbir gün, başka günlerden üstün değildir. Cuma, Ramazan ve diğer mübarek günler, İslamiyet üstün tuttuğu için üstündür. Ruhul-beyan’da, Tevbe suresi, 37. âyetinin tefsirinde diyor ki: (Resulullah teşrif edince, günlerin müminlere uğursuz olmaları kalmadı.) Üç hadis-i şerif meali şöyledir: (Müslümanlıkta uğursuzluk yoktur.) [Mektubat-ı Rabbani 3/41] (Uğursuzluğa inanan bizden değildir.) [Bezzar, Hadika] (Uğursuzluk düşüncesinin, kendisini, ihtiyacı olan bir işi yapmaktan alıkoyan kimse, Allah’a şirk koşmuş sayılır.) [İ. Ahmed] Dinimizde uğursuz gün yok ama, uğurlu sayılan mübarek gün ve geceler vardır. Bunlar mübarek diye, ötekilere uğursuz demek yanlış olur. Çarşamba ve Cumartesi hacamat yaptırmak mekruhtur. Bir rivayette de Cuma günü de kan aldırmak mekruhtur. Mekruh olması, bu günlerin uğursuz gün olduğunu göstermez. Cumartesi günü oruç tutmak mekruh, bir rivayette de Cuma günü de oruç tutmanın mekruh olduğu bildirilmiştir. Cuma ve cumartesi günü oruç tutmak, mekruh olduğu için, bugünlere uğursuz denmez. Bayram günleri de oruç tutmak haram olduğu için uğursuz denmez. Allahü teâlâ uğursuz gün ve uğursuz ay yaratmamıştır. Yarattığı hiçbir şey de lüzumsuz değildir. İbni Abidin hazretleri, kendi zamanında Pazartesi, Çarşamba ve Cumartesi günleri hasta ziyareti yapılmaması şeklinde bir âdet olduğunu, bu âdete uymanın mahzuru olmadığını bildiriyor. Bu ifade, bu günleri hasta ziyaret etmenin uğursuz olduğunu göstermez. Halkın âdet ettiği şeylerin aksini yaparak tepkiye sebep olmamalı deniyor. Bu her zaman böyledir. Mesela saksağan, kumru, bülbül gibi kuşlarının eti helaldir. Ancak bunların etlerini yiyenlerin bir belaya tutulacakları bazı bölgelerde halk arasında söylenti haline geldiği için yenmemeleri iyi görülmüştür. Bunun gibi Urfa’daki balıklı gölün balıklarını yiyen ölür deniyor. Böyle şeyleri yememek iyi olur. İki hadis-i şerif meali şöyledir: (İnsan, şu üç şeyden kurtulamaz: Uğursuzluk, su-i zan ve haset. Su-i zan edince, buna uygun hareket etmeyin. Uğursuz sandığınız şeyi, Allaha tevekkül ederek yapın. Hased ettiğiniz kimseyi hiç incitmeyin!) [Beyheki] 15 www.dinimizislam.com (Bir şeyi uğursuz sayan, ona itibar etmesin ve işinden geri kalmasın!) [Taberani] Uğur ve uğursuzluk Sual: Eve yarasa girmesi uğursuzluk mudur? Şu iş bana uğurlu veya uğursuz geldi demek caiz midir? CEVAP Uğursuz demek caiz değil, uğursuz geldi demek caizdir. Mesela 13 sayısı uğursuz bir sayıdır demek, kara kedi görmek uğursuzluk getirir demek, caiz değildir. Fakat, bir şeyin bize uğursuz geldiğini söylemekte mahzur yoktur. Mesela yeni bir mahalleye taşınan birisinin, "burası bana uğursuz geldi, buraya taşındığımızdan beri başıma gelmeyen iş kalmadı" demesinde mahzur yoktur. Bir hadis-i şerif meali: (Bir şeyi uğursuzluğa yorma, hayra yor!) [Beyheki] Uğur, iyilik getirdiği sanılan şey veya belirti, hayır, iyilik, bereket demektir. Uğursuz, kötülük ve zarar getirdiği sanılan şeydir. Yahudiler ve Hıristiyanlar, uğursuzluk var sanıyorlar. Uğursuzluk, bir şeyi veya bir olayı kötüye yorumlamaktır. Dinimizde uğursuzluk yoktur. Eve yarasanın girmesi uğursuz değildir. Görülmeyen olay ve varlıklar Sual: Bazıları, (Melek, cin, şeytan gibi varlıkları göremiyoruz. Görülmeyen şey yoktur) diyor. Bazıları da nazara bâtıl inanış diyorlar. Bu konularda âyet, hadis yok mudur? CEVAP (Melek, cin, şeytan gibi varlıkları göremiyoruz. Görülmeyen şey yoktur) sözü, çok basit, çok yanlış, ilme aykırı bir sözdür. Dünya, bir imtihan yeridir. Allahü teâlâ, Bekara suresinin başında gayba imanı, yani görmeden inanmamızı emretmiştir. İyi ile kötünün, inananla inanmayanın ayırt edilmesi için bir imtihan gerekir. Allahü teâlâ imtihan etmeden de kullarının ne yapacağını, suç, günah işleyeceğini bilir. Fakat, henüz suç işlemeden cezalandırılsa, Suçum yokken, imtihan edilmeden, beni cezalandırmanız doğru değil diyebilir. İşte bunun gibi sebeplerle, insanlar imtihan için dünyaya getirilmiştir. Söz dinleyenle, dinlemeyen, suç işleyenle işlemeyen belli olsun diye, bazı yasaklar konmuş, bazı ibadetleri yapma mecburiyeti getirilmiştir. Mesela (domuz eti veya besmelesiz kesilen kuzu eti niye haram) diye soruluyor. Etin mutlaka bir zararı olduğu için değil, emri dinleyenle dinlemeyen belli 16 www.dinimizislam.com olsun diye de haram edilmiş olamaz mı? Bu öyle bir imtihan ki sorular da, cevaplar da bellidir. Kabirde ne sorulacak, ahirette ne sorulacak hepsi bellidir. Ben soruları ve cevapları bilmiyordum diye itiraz edilemeyecektir. Cin, şeytan, nazar, Cennet, Cehennem gibi şeylerin görülmemesi de bir imtihandır. Görüldükten sonra imtihanın ne önemi kalır? İyi ile kötünün, bilenle bilmeyenin, çalışkanla tembelin, inananla inanmayanın ayırt edilmesi için bir imtihan gerekmez mi? İnsanlar akla tâbi olurlar Melek, cin, şeytan gibi varlıkları göremiyoruz. Bunların var olduğu Kur'an-ı kerimle ve hadis-i şeriflerle sabittir. Peki, göz tek başına her zaman bir ölçü olabilir mi? Göz neleri görür, neleri göremez? Görünüşe aldanmamalıdır. Akıl, çok zaman gözün yanlışını çıkarır. Göz ile pencereden güneşe baktığımız zaman, güneşin, bir tepsi kadar olduğunu zannederiz. Fakat, akıl, güneşin dünyadan büyük olduğunu söylüyor. Gözümüzün aldandığı açıktır. Meleğe, şeytana, cine, nazara inanmayanlar, elbette, (Biz gözümüzün gördüğüne inanırız. Güneş, top kadar küçüktür) diyemezler. Diyemediklerine göre, göz her zaman ölçü olamaz. Görmedikleri şeye yok diyemezler. Gözle görülmeyen şeylerin yok olduğunu söylemek, akla değil, his uzuvlarına tâbi olmak demektir. Hayvanlar his uzuvlarına tâbi olur, insanlar ise, akla tâbi olurlar. İnsanların his uzuvları, hayvanlarınkinden daha geridedir. Köpek çok kuvvetli koku alır. İnsan, bu kadar koku alamaz, gecenin zifiri karanlığında yarasa gibi hareket edemez, kedinin gördüğü gibi karanlıkta göremez. Mıknatısın magnetik gücünü gözümüzle göremiyoruz. Fakat demiri çekmesinden mıknatısta bir güç olduğunu anlıyoruz. Kumanda âleti ile, TV'yi açıp kapatıyoruz. Kumanda âletinde gözümüzle görmediğimiz bir güç, bu işleri yapıyor. Uzaktan kumandalı bir âletle, otonun kapılarını açıp, arabayı çalıştırabiliyoruz. Fakat bu işi yapan gücü gözümüzle göremiyoruz. O halde, hisse değil, akla değer vermek lazımdır. Lazer ışınları ile çeşitli ameliyatlar yapılıyor. Demir bile kesiliyor. Bu ışınları, magnetik dalgaları gözümüzle göremiyoruz. Göremediğimize yok demek akla, ilme uygun değildir. Bir teldeki elektrik akımını gözümüzle göremiyoruz. Fakat yaptığı işlerden, mesela elimizi dokunduğumuz zaman, bizi çarpmasından, içinde cereyan olduğunu anlıyoruz. Göz ile görmediğimiz için cereyanı inkâr etmek mi gerekir? 17 www.dinimizislam.com Yer çekimini de gözümüzle göremeyiz. Fakat cisimlerin havaya doğru değil de yere doğru düşmesinden yerde bir çekim kuvvetinin olduğunu anlıyoruz. Karanlıkta göremediğimiz gibi, çok kuvvetli ışıkta da göremeyiz. İnsandaki ruh denilen bir varlığı göremiyoruz. Ancak insanları ayakta tutup hareket etmesini sağladığı için ruhun varlığını anlıyoruz. İyiyi kötüden ve hakkı bâtıldan ayıran insana akıllı diyoruz. Halbuki aklı da göremiyoruz. Görülemeyen şeyi inkâr etmek ilme aykırı bir ahmaklıktır. Gözle görülmediği halde, mevcut olduğu akılla anlaşılan çok şey vardır. Bazı kimseler, bir şeye bakıp beğendikleri zaman gözlerinden çıkan şualar, canlı cansız şeylerin bozulmasına sebep oluyor. Fen, belki bir gün, şuaları ve tesirlerini daha iyi açıklayacaktır. Nazar gözle görülmez ama, diğer tesir eden şeyler gibi neticesinden anlaşılır. Toplumda, nazarı değen insanlar vardır. Nazarın, kadınlara ve çocuklara daha çok tesir ettiği tecrübelerden anlaşılmıştır. Akıl, göze değil, göz akla bağlıdır (Cin ve şeytanı gözümüzle görmüyoruz. Görülmeyen şeylere inanmayız) sözünü ancak cahiller, akılsızlar ve bazı dinsizler söyler. Fenden haberi olan, normal düşünebilen ve akıl sahibi bir kimsenin, yalnız gözüne göre konuşması, karar vermesi mümkün değildir. Akıl, göze değil, göz akla bağlıdır. Göz her şeyi göremez. Mesela tecrübeler neticesinde havanın içinde çeşitli gazlar bulunduğunu biliyoruz. Gözümüzle havayı ve içindeki gazları göremiyoruz. Göremediğimiz için, aklımızı göze tâbi kılarak, (Hava ve gaz diye bir şey yoktur, olsaydı görürdük) demek aklı, tecrübeyi hiçe saymak olur. Bugün fen yolu ile suyun, oksijen ve hidrojen denilen iki gazdan meydana geldiğini biliyoruz. Bu gazların biri yakıcı, diğeri de yanıcıdır. Suya baktığımız zaman ne oksijeni, ne de hidrojeni görmemiz mümkün olmaz. Hatta su renksiz olduğu için ağzına kadar dolu bir şişedeki suyu bile göremeyiz. Aklı göze tâbi kılarak, (şişede su, suda da gaz yoktur) diyebilir miyiz? İnsanlık şerefi Aklın önemi, insanlığın şerefi, gözün görme kuvvetiyle ölçülseydi, kedinin insandan daha şerefli olması gerekirdi. Çünkü insan, ışık olmadan, karanlıkta göremediği halde kedi görebiliyor. O halde göze değil, akla göre karar vermek lazımdır. Bazı zehirli gazlar, renksiz ve kokusuz olduğu için görülemez ve varlığı anlaşılamaz. Tüpteki bir gazın çıkıp da odadaki insanları 18 www.dinimizislam.com zehirlememesi için gaza koku katılmaktadır. Bu sayede bir odadaki gazı gözümüzle görmediğimiz halde, kokusundan dolayı anlarız. İki biberin birinin tatlı, diğerinin acı olduğunu gözümüzle anlayamayız. Gözün vazifesi bu değildir. Göz, belli bir uzaklıktan sonraki ve belli bir büyüklükten daha küçük olan cisimleri göremez. Küçük mikroplar görülemediği gibi, çok uzaktaki koca bir insan da görülemez. Göremediğimiz için bunların yokluğunu iddia edemeyiz. Göz her şeyi göremediği gibi, kulak da her sesi işitemez. Sağlam bir kulak, belli bir frekans ve belli bir uzaklıktaki sesleri işitebilir. Şu anda Ankara'da insanlar konuştukları halde, biz onları duyamıyor, göremiyoruz. Biz duyamıyoruz diye onların konuşmadığını iddia edebilir miyiz? Evimiz içinde çeşitli frekansta sesler bulunduğu halde, bir radyo olmadan bu sesleri duyamıyoruz. Biz bu sesleri duyamıyoruz diye varlıklarını nasıl inkâr edebiliriz? Bu bakımdan fenne inanan bir insan, göremediği şeyi inkâr edemez. Aslen var olup da göremediğimiz şeyleri akıl reddedemez. Bazı gezegenlerin varlığından haberdar değiliz. Bugünkü fen, bunları anlayamadığı için başka gezegenlerin yokluğu iddia edilemez. Canlıları ayakta tutan ruhu da göremiyoruz, ama inkârı mümkün değildir. Misalleri çoğaltmak mümkündür. Fenden anlayan bir dinsiz, sadece, (Gözümle görmediğim için, cin, şeytan, melek gibi varlıklar vardır diyemem ve inceleme alanına girmediği için yoktur da diyemem) derse, daha insaflı hareket etmiş olur. Gözle görülmeyen şeylerin yok olduğunu söylemek, akla değil, his uzuvlarına tâbi olmak demektir. Hayvanlar his uzuvlarına tâbi olur, insanlar ise, akla tâbi olurlar. Cin ve illüzyon Sual: Cinlere, illüzyon diyenler var, doğru mudur? CEVAP Bazı kimselerin, cinleri hayal (illüzyon) sanarak, yok demeleri yanlıştır. Korkudan, göz önünde hasıl olan hayaller, elbette yoktur. Fakat, bu hayalleri cin sanmak, cinden haberi olmamak demektir. Bir şeye yok diyebilmek için, o şeyi tanımak gerekir. Tanımadan yok demek, çocukça laf olur. Bu gibilere, ilim adamı demek, yersiz olur. Bütün Peygamberlerin haber verdiği ve hele, Peygamber efendimizin çeşitli zamanlarda haber verdiği bir bilgiye, akla, tecrübeye dayanmadan, zan yolu ile, çala kalem 19 www.dinimizislam.com yok demek, ilim adamına yakışır bir şey değildir. Cinlere, meleklere, Cennete, Cehenneme inanmayanlar, (Kim gitmiş, kim görmüş? Var olsalardı görürdük. Görülmeyen şeye inanılmaz) diyorlar. Gözü akla değil, aklı göze bağlı sanıyorlar. Halbuki akıl, duyu organları üstünde bir kuvvettir ve hissedilen şeylerin doğrusunu, yanlışını ayıran bir hakimdir. İnsanlar, göze tâbi olsaydı, insanlık şerefi, gözün kuvveti ile ölçülseydi, kedi, köpek ve farenin insandan daha şerefli olması gerekirdi. Çünkü, bu hayvanlar, karanlıkta da görüyor, insan ise göremiyor. O halde, göremediğine inanmak istemeyen kimse, insanlığı, hayvandan aşağı düşürmektedir. Demek ki, his organlarımız, aklın aletleridir. Hakim, kumandan akıldır. Akıl, görünmeyen, duyulmayan şeyleri reddetmediği gibi, yokluğu ispat edilemeyen ve anlaşılamayan şeylere de yok demez. Bunlara yok demek, akla uygun olmaz. (S. Ebediyye) Cinlerin yaradılışı Normal akla sahip bir kimse, kâinattaki muazzam nizamı incelediğinde, bunun kendiliğinden olmadığını anlar. (Dünya kendi kendine muntazam bir şekilde nasıl asırlardan beri dönebilir. Elbette döndüren bir yaratıcı vardır) der. Yaratıcıya inanan da Onun bildirdiklerine inanır. Çünkü cinleri, şeytanları inkâr etmek, Allahü teâlâyı inkâr etmek demektir. Bunun için aklı, fenni, göze tâbi kılmamalı, aksine gözü akla tâbi kılmalıdır! Akıl da tek başına hakkı bulamaz. Akıl göz gibi, İslamiyet de ışık gibidir. Yani aklın doğru karar verebilmesi için İslamiyet ışığına ihtiyacı vardır. İslamiyet ışığı da bunların var olduğunu bildiriyor. Her şeyi yoktan yaratan Allahü teâlâ, (İnsan ve cinleri ancak, beni tanımaları, ibadet etmeleri için yarattım) buyuruyor. (Zariyat 56) Nur-ül-islam kitabında diyor ki: Cinlerin ilk babası Can’dır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Canı da daha önce, zehirli, dumansız ateşten yarattık.) [Hicr 27] Şeytanlar, iblisin zürriyetindendir. İblis de cin taifesindendir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (İblis cinlerdendi.) [Kehf 50] Cin suresinin ilk âyetlerinde, cinlerden iman edenlerin de olduğu bildirilmektedir. Nas suresinde cinlerden insanlara zarar verenlerin bulunduğu, zararlarından Allah’a sığınılması bildirilmektedir. Bu bakımdan cinleri inkâr edip, onların insanlara zarar verdiğini inkâr eden kâfir olur. Süleyman aleyhisselamın cinlerden de düzenli askerleri olduğu Kur'an-ı 20 www.dinimizislam.com kerimde bildirilmiştir. (Neml 17) Cehennem, cin ve insanlarla doldurulacaktır. (Secde 13) Cinlerin, mümin ve kâfir olanları vardır. Kur'an-ı kerimde cin ile ilgili daha birçok âyet-i kerime vardır. Hadis-i şerifte cinlerden korunmak için dualar bildirilmiştir. Göz ile görmediğini inkâr etmek, akla da, ilme de aykırıdır. Cinleri inkâr etmek, Allahü teâlâyı inkâr etmektir. Bunun için aklı, fenni, göze tâbi kılmamalıdır! Aksine gözü, akla tâbi kılmalıdır! Akıl da tek başına hakkı bulamaz. Akıl göz gibi, İslamiyet de ışık gibidir. Yani aklın doğru karar verebilmesi için İslamiyet ışığına ihtiyacı vardır. Cin ve Şeytan Sual: Şeytan tek midir, çok mudur? Şeytanlar, cinler gibi mi çoğalır? Cin de insana musallat olur mu? Cin ile şeytan arasındaki fark nedir? CEVAP İblis, cin taifesindendir. Şeytan, sapıtan, doğru yoldan ayıran demektir. Bunun için İblisin çocuklarına şeytan denmiştir. Kur'an-ı kerimde şeytanların çok olduğu bildirilmektedir. (İsraf edenler, şeytanların kardeşleridir) buyuruluyor. (İsra 27) Şeytan ile cin arasında az fark vardır. Şeytanlar da, cin gibi ateş ile havadan yaratılmıştır. İlk insan topraktan yaratıldığı halde, toprak değil, et, kemiktir. Cin de ateş ve havadan yaratıldığı halde, ateş ve hava değildir. Cin ve şeytanlar, en ufak yerlerden geçerler, insanın içine girerler. Şeytanın vesvesesinden kurtulmak için, dine uymak gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (İblis, şeytanlarına der ki, "Et, kadın ve içki ile insanları aldatmaya çalışın! Bunlardan daha tesirlisi yoktur.") [Deylemi] Fazla et yemenin zararlı olduğu bu hadis-i şeriften de anlaşılmaktadır. Cin ile evlenmek, Şafii mezhebinde caiz, Hanefi’de caiz değildir. Cinnin çoğalması gaz [hava] iledir. Bundan dolayı, cin ile evlenmek, hakiki evlenmek değildir. Cinden, cin ile uğraşanlardan uzak durmak gerekir. Her insanın yanında en az kâfir bir cin, bir şeytan bulunur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Her müslümana yüz altmış melek vekildir. Eğer insan bir an yalnız başına bırakılsaydı, şeytanlar ona taarruz ederlerdi.) [Taberani] Şeytan ve Melek Sual: Şeytan, melek değil miydi? 21 www.dinimizislam.com CEVAP İblis, meleklere hocalık etmiş ise de, melek değil, cin taifesinden olduğu din kitaplarında yazılıdır. Cinlerle görüşmek Sual: Cinlerle görüşüp, onlardan faydalı bilgiler öğrenilebilir mi? CEVAP Muhyiddin-i Arabi hazretleri buyuruyor ki: Hiçbir insan, cinden Allahü teâlâya ait bir bilgi edinmemiştir; çünkü cinlerin din bilgileri pek azdır. Onlardan dünya bilgileri edineceğini sanan kimse de aldanır; çünkü faydasız şeyle vakit geçirmeye sebep olurlar. Onlarla tanışan, kibirli olur. (Fütuhat) Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri de buyuruyor ki: İnsanın cinle tanışması, arkadaş olması, zararlıdır. Onlarla konuşmak, fâsıkla arkadaşlık etmek gibidir. Onlarla tanışan, fayda görmemiştir. Cinle tanışmaya özenmemeli, Evliya-i kiramın ruhaniyetlerinden istifade etmeye; onları tanımaya, sevmeye ve sevilmeye uğraşmalıdır. (Keşkül risalesi) Cinler Cennete girecek mi? Sual: Cinleri inkâr eden kâfir olur mu? Cinler de Cennete girecek mi? CEVAP Cinler, çeşitli şekillere girebilecek kabiliyettedir. Müslümanları ve kâfirleri vardır. Dine uymakla mükelleftirler. Varlıkları, Kur'an-ı kerim ve hadis-i şeriflerle sabittir. İnkâr eden kâfir olur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.) [Zariyat 56] (Cehennemi insan ve cinlerle dolduracağım.) [Hud 119, Secde 13] (Hani, cinnilerden bir grubu, Kur'an-ı kerimi dinlemek üzere sana sevk etmiştik.) [Ahkaf 29] İbni Mesud hazretleri bildiriyor: (Bir gece Resulullah, bizimle beraberken aramızdan kayboldu. Her yeri aradık, bulamadık. O geceyi endişe içinde geçirdik. Sabah olunca, Hira tarafından gelirken gördük. “Ya Resulallah, sizi aradık” dedik. (Bana cinlerden bir davetçi geldi. Onunla beraber gittim. Onlara Kur'an-ı kerim okudum) buyurdu.) (Tefsir-i Kurtubi) Bir hadis-i şerifte de, (Ezan okurken sesini yükselt! Çünkü, ezan 22 www.dinimizislam.com okuyanın sesini işiten bütün insan ve cinler, Kıyamette ona şahitlik ederler) buyuruldu. (Buhari) Cinler hakkındaki kaviller Cinlerin kâfirleri, bütün âlimlere göre, Cehenneme gidecektir. Mümin cinler hakkında ise, değişik kaviller vardır: 1- İnsanlar gibi muamele görecektir. 2- Cehenneme girmeyecek, fakat toprak olacaktır. 3- Cennetin “Rabad” denilen yerindedir. Dünyadakinin tersine; insanlar onları gördüğü halde, onlar insanları göremeyecektir. Cinler defalarca Peygamber efendimizin huzuru şeriflerine gelip kendisini dinlemişlerdir. Resulullah onlara, Rahman suresini tebliğ niyetiyle okumuştur. (Ey insanlar ve cinler, Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz) ifadesi bulunan âyet-i kerimeden sonra, (Rabbimizin hiçbir nimetini inkâr etmeyiz, ey Rabbimiz sana hamd olsun) demişlerdi. Bu sure, onların da dini emir ve yasaklarla mükellef olduğuna delalet eder. Çünkü bu sure, “Sekaleyn”e [insan ve cinne] hitap etmektedir. Kur'an-ı kerim âyetleri ve hadis-i şerifler; onların da, mükafat ve ceza için haşr edileceklerine delalet etmekte, müminlerinin Cennete, kâfirlerinin de Cehenneme gidecekleri anlaşılmaktadır. İmam-ı Buhari buyuruyor ki: Cin suresinin (Hakikaten biz, hidayet rehberi olan Kur'an-ı kerimi dinleyince, Ona iman ettik. Rabbine iman eden, bahstan ve rehaktan korkmaz) mealindeki 13. âyet-i kerimesindeki bahs, mükafatın eksik verilmesi; rehak da hak etmediği cezayı görmek, demektir. Bu âyet-i kerime, onların iyiliklerine karşılık mükafatlarının eksiksiz verileceğine ve günahlarına karşı fazladan ceza görmeyeceklerine delalet eder. (Avn-ülmürid) Ruhun mahiyeti ve ruh çağırmak Sual: Ruhun mahiyeti nedir? Ruh uykuda, ölünce olduğu gibi bedenden ayrılır mı? CEVAP Ruhun mahiyetini bilmek imkânsızdır. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Ruh hakkında soranlara de ki: Ruh Rabbimin işlerindendir, size az bilgi verildi.) [İsra 85] 23 www.dinimizislam.com Aklın erdiği bilgileri anlayan, his organlarından beyne gelen duyguları alan, bedendeki bütün kuvvetleri, hareketleri idare eden, kullanan ruhtur. Ruh, göz vasıtasıyla renkleri, kulakla sesleri kavrar, sinirleri çalıştırır. Adaleleri hareket ettirir, böylece bedene iş yaptırır. Böyle işlere ihtiyarî yani istekli işler denir. Aklı kullanmak, düşünmek ve gülmek gibi şeyleri yapan ruhtur. Ruh, parçalanmadığı ve parçalardan meydana gelmediği için, hiç değişmez, bozulmaz, yok olmaz. Ruh, bir sanatkâra benzer. Beden, sanatkârın elindeki sanat aletleri gibidir. İnsanın ölmesi, ruhun bedenden ayrılmasıdır. Bu da, sanatkârın sanat aletlerinin yok olmasına benzer. (Ahlak-ı alai) İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki: Cesetten ayrılan ruh, ya azaba, ya nimete kavuşur. İyilerinki yükselir, kötülerinki yedi kat yerin dibine iner. Bedenden ayrılan ruh, aletsiz, vasıtasız olarak her şeyi bilir. Bunun için, çeşitli nimet veya azapla karşılaşır. Ruh bedendeyken, bir uzuv, mesela insanın bir ayağı felç olsa, ruh bu ayağa tesir edemez. Ölüm ise, bütün uzuvların felç olmasına benzer; ancak ruh, bedenden ayrılınca, yine bilir, görür, anlar, sevinir, üzülür, bu halleri yok olmaz. Uykuda da, ölünce olduğu gibi, ruh bedenden ayrılır; fakat rüyada ayrılmasıyla ölüm esnasında ayrılması arasında, çok fark vardır. Bir âyeti kerime meali: (Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de, uykuları esnasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Elbette, düşünenler için, bunda, alınacak ibretler vardır) [Zümer 42] İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki: Uykuda, ruhun bedenden ayrılması, bir kimsenin, geziye, kendi vatanından, sevinerek ayrılmasına benzer ki, gezdikten sonra, sevinç içinde yine vatanına döner. Ölürken ruhun ayrılması, böyle değildir. Bu ayrılık, vatanı yıkılan, evleri, binaları yok olan kimsenin, vatanından ayrılması gibidir. Bunun içindir ki, uykudaki ayrılmasında, sıkıntı ve acı yoktur. Tersine, sevinç ve rahatlık vardır. Ölürken ayrılmasında ise, çok acılar ve güçlükler hâsıl olur. Uyuyanın vatanı dünyadır. Ona, dünyadaki gibi davranırlar. Ölenin ise, vatanı yıkılır. Ahirete göç eder. Ona ahiret muamelesi yaparlar. (3/31) Allahü teâlâ, insanın ruhunu bilinemez şekilde yarattı. Ruh, madde, cisim değildir, belli bir yeri yoktur. Ruh, bedenin ne içinde, ne dışındadır, ne bitişik, ne ayrıdır. Yalnız onu varlıkta durdurmaktadır. Bedenin her zerresini diri tutan ruhtur. Âlemi varlıkta durduran Allahü teâlâ, bedeni de ruh vasıtasıyla diri tutmaktadır. (1/287) 24 www.dinimizislam.com Ruh çağırmak Sual: Bazı medyumlar, Kaybolan şeyleri ve başınıza gelecekleri de biliyoruz diyorlar. Medyum, fincanla ruh çağırırken Falancanın ruhu gel diyor. Şu, şöyle mi? gibi bir soru sorunca, fincan, evet veya hayır yazılı tarafa yahut harfler üzerinde dolaşarak hareket ediyor. Böylece sorulan şeye cevap verilmiş oluyor. Bazen isabet ettiği de görülüyor. Bunun sebebi nedir? CEVAP Kur'an-ı kerimde, gaybı Allah’tan başkasının bilemeyeceği bildiriliyor. (Cin 26) Gayb, duyu organları ile veya hesap ile, tecrübe ile anlaşılmayan şey demektir. Birisinin altınları çalınır. Medyuma, ruhçuya veya cinci denilen kimselere gidilir. Bunlar, çalanı tarif eder. Bazen isabet ettiği de olur. Çalınan şey, bize göre gayb ise de, çalana ve onu gören başkalarına göre gayb değildir. Onu çalanı bir cin görmüşse, cin çalanı tarif eder ve bulunur. Cin gaybı bilmiş olmaz. Ruh çağırıyoruz denildiğinde de gelen cindir. Cin de geleceği, gaybı bilmez. Bilmediği Kur'an-ı kerimde yazılıdır. (Sebe 14) Cin, gaybı bilmediği gibi, melek, hatta Peygamber de bilmez. Ancak Allahü teâlâ bildirirse, elbette onlar da bilir. (Cin 27) Peygamber efendimizin devesi kaybolunca, münafıkın biri (Cennetten, Cehennemden bahsediyor. Halbuki kaybolan devesinin yerini bile bilmiyor) dedi. O anda Allahü teâlâ, devenin nerede olduğunu Resulüne bildirdi. Peygamber efendimiz, yuları bir ağaca takılmış olduğu halde deveyi görüp tarif etti. Gittiler, tarif edilen yerde buldular. (M. Kâinat) Birgivi Vasiyetnamesi’ndeki (Bir kimse, ben çalınanları, kaybolanları ve bunların yerlerini bilirim dese, diyen de, buna inanan da kâfir olur. "Bana cin haber veriyor, onun için biliyorum" derse yine kâfir olur. Çünkü cin de gaybı bilmez. Gaibi yalnız Allah bilir) yazısını Kadızade şöyle açıklıyor: (Gaybı, Allahü teâlânın vahy ve ilham ettikleri de bilir. Cin gaybı bilmez. Fakat cin, ben evliyadan duydum ki şöyle imiş derse, küfür olmaz. Ancak cinler yalan söyledikleri için onlar biz duyduk deseler de inanmamalıdır. Allahü teâlâ vahy yolu ile Peygamberlere gaybı bildirdiği gibi, ilham yolu ile de evliyaya ve müminlere de bildirir.) Allahü teâlâ gaybı Peygamberine, evliyasına ve dilediğine bildirir. Evliyanın kerametleri çok görülmüştür. Mesela Hazret-i Ömer’in, Medine’den İran’daki ordusunu görüp, kumandanına (Dağa çekil dağa) 25 www.dinimizislam.com dediği meşhurdur. Evliyanın ruhları da yardım eder. (Şevahid-ünnübüvve) Ruh çağıranlar, ölenin ruhu geliyor diye milleti kandırıyorlar. Kâfirlerin ruhları hapsedilmiştir. Gelmeleri mümkün değildir. Müslümanların ruhları ise, fâsıkların, kâfirlerin çağırması ile gelmez. Kâfirlerin ruhları hapis olduğu için rüyada bile görülmezler. Şeytan onların şekline girip görünür. (Miftah-ül-Cenne) Ruhçuların ruh hakkındaki söylediklerinin hemen hepsi yalandır. Çünkü Kur'an-ı kerimde insanlara ruh hakkında çok az bilgi verildiği bildiriliyor. (İsra 85) Ruhçular, fazla bir şey bildiklerini iddia ediyorlarsa, bu âyeti inkâr olur. İmam-ı Rabbani hazretleri, tenasühe inananın kâfir olacağını bildiriyor. (C.2, m.58) Kötülerin halleri Dine aykırı birçok hareketleri bulunan, kötü kimselerden de olağanüstü bazı haller görülebilir. Böyle kimseleri makbul biri zannetmemelidir! Günümüzde böyle harikulade halleri görülen kimselere hemen evliya diyorlar. Belki bunların çoğunun imanı bile yoktur. Evliya olan kimse, keramet göstermeye utanır. Muhammed Masum Serhendi hazretleri buyuruyor ki: (Başkalarının düşündüklerini keşfetmek, kaybolan şeylerden haber almak ve ettikleri duaların kabul olması gibi Allahü teâlânın âdeti dışında böyle şeylerin bir insanda hasıl olması, o kimsenin velî olduğunun alameti değildir. Bunlar, istidrac sahiplerinde de hasıl olur. Riyazet çekerek nefslerini parlatan kâfirlerde de hasıl olur. Bazılarında riyazet çekmeden de hasıl olmaktadır. Evliya olmak için riyazet çekmek şart olmadığı gibi, keramet göstermek de şart değildir. Fakat riyazet çekmek, harikaların çok olmasına yardım eder. Peygamberlerden başka herkesin son nefesi şüphelidir. Bu bakımdan imansız ölmekten çok korkmak gerekir.) [Mektubat-ı Masumiyye m. 182] Allahü teâlâ, her şeyi bir sebep altında yaratmaktadır. Bu sebeplere iş yapabilecek tesir, kuvvet vermiştir. İnsanların bütün hareketleri, işleri, Allahü teâlânın âdeti içinde meydana gelmektedir. Allahü teâlâ, sevdiği insanlara ikram olsun diye, azılı düşmanlarını da aldatmak için âdetini bozarak, bunlar vasıtası ile sebepsiz şeyler yaratıyor. Bu harikulade haller beş çeşittir: 1- Enbiyadan meydana gelene Mucize denir. 2- Evliyadan meydana gelene Keramet denir. 3- Evliya olmayan müslümanlardan meydana gelene Firaset denir. 26 www.dinimizislam.com 4- Fâsık veya günahı çok olan müslümanlardan meydana gelene İstidrac denir. 5- Kâfirlerden zuhur edene Sihir denir. Kötü kimselerden ve gayrı müslimlerden meydana gelen olağanüstü hallerden dolayı onları iyi bir kimse zannetmemelidir! Cinlerin etkisi Cin, insanın içine girebilir. Bu husus hadis-i şerifle sabittir. İnsanın his ve hareket sinirlerine tesir ederek, hareket ve ses hasıl ederler. İnsanın, bu kendi söz ve hareketinden haberi olmaz. Böylece vaktiyle Roma’da ve Peşte’de ve Türkiye’de konuşan çocuk ve hastalar görülmüştür. Bunları konuşturan cin, uzak ülkelerdeki veya eski zamanlardaki şeyleri söylediklerinden, bazı kimseler, bu çocukların iki ruhlu olduğunu veya başka insanın ruhunu taşıdığını sanmışlardır. Bunun yanlış olduğunu dinimiz açıkça bildirmektedir. Sual: Ruh yorulur mu? CEVAP Ruh yorulmaz. Sual: Hayvanların ruhu ve aklı var mıdır? CEVAP İnsanlarda olan ruhtan hayvanda yoktur. Hayvandaki ruh, ona hayatiyet yani canlılık kazandıran bir ruhtur. Ruhun Farsça’sı can’dır. Yani hayvan da canlıdır. Ama bizdeki ruhtan onda yoktur. Hayvanda akıl da yoktur. Şehvetlerine uymaları suç olmaz. Aklı olana suç olur. İnsan ile hayvanlar arasındaki en büyük fark insanın ruhudur. İnsanlık şerefi bu ruhtan gelmektedir. Bu ruh, ilk olarak Âdem Aleyhisselama verildi. İnsanlara mahsus olan bu ruh hayvanlarda yoktur. Maddecilerin, felsefecilerin bu ruhtan haberleri olmadığı için, insanı maymuna yakın sanabilirler. İlk insanların şekli, yapısı, asla maymuna benzemez, fakat benzese bile insan insandır. Çünkü ruhu vardır. Maymun ise hayvandır. Çünkü bu ruhtan ve ruhun hasıl ettiği üstünlüklerden mahrumdur. Sual: Hayvanların ruhunu kim alır? CEVAP Hayvanların insanlarınki gibi ruhları yoktur. Kendilerine canlılık veren, yani organlarının işlemesini sağlayan sinir sistemlerinde bir kuvvet vardır. Buna hayvani ruh veya can demişlerdir. İnsanlarda da bu hayvani ruh olmakla beraber, ayrıca âlemi emirden gelen ruhları da vardır. Azrail aleyhisselam, insanlara mahsus olan ruhu alır. Bunlardan fâsık ve kâfir olanların ruhunu ise, diğer meleklere emrederek aldırır. 27 www.dinimizislam.com Ruh cisim değildir Sual: Ruh cisim midir, bedene nasıl etki eder? CEVAP Eni, boyu ve yüksekliği olan şekil almış maddeye, cisim denir. Ruh, cisim değildir. (İslam Ahlakı) İnsan, ruh demektir. İşiten, tasarruf ve kuvvet sahibi olan, ruhtur. Beden, çalışmakla yorulsa da, ruh yorulmaz. Bedende ruhun bulunması, sütte yağın bulunması gibi değildir. Mesela, kolu kesilen kimsenin ruhundan eksilme olmaz. Başkasının yüreğiyle yaşayan bir insanın ruhunda değişiklik olmadığı için, ahlakı bozuk olan kimsenin yüreğinin, bu adama hiç tesiri olmaz. Kalble yürek aynı şey değildir. Yürek denilen et parçası, hayvanda da bulunur. İnsana mahsus olan kalbe, gönül denir. Gönül görünmez, fakat tesirleriyle anlaşılır. Kalb, elektrik cereyanı, yürek de ampul gibidir. Ampuldeki elektriği, ampul ışık verdiği zaman anlıyoruz. Elektrik gibi, kalb de madde değildir, bir yer kaplamaz. Yürekte eserleri görüldüğü için, kalbin yeri yürektir denir. Yürek değiştirmek, sanki ampul değiştirmeye benzer. Yani takılan yürek nasıl olursa olsun, takılan kimsenin kalb kuvvetinin tesiri görülür. Ampulün değişmesiyle şehir cereyanında azalıp çoğalma olmadığı gibi, yüreğin değişmesiyle, kalb kuvvetinin tesiri değişmez. Yanmakta olan bir ampul sökülünce, yani cereyanla olan irtibatı kesilince, cereyanın bir miktarı kesilmiş olmaz. Başka bir ampul takılırsa onun da rezistans telini ısıtıp ışık saçmasına sebep olur. Salih bir kimsenin yüreği, fâsık kimseye veya kâfire takılınca, o kimsenin kalbi yine hep günah işlemek ister, kötü düşünür. Tersine, fâsık insanın yüreği, salih bir kimseye takılırsa, o kimsenin kalbi yine günah işlemek istemez, hep iyi düşünür. Yüreğin manevi bir fonksiyonu yoktur. Öldükten sonra çürüyüp gidecektir. Yahut hayvan yese veya yansa fark etmez; çünkü insan ruh demektir. Beden değişse de ruh değişmez. İnsan, ruhu sayesinde ayakta durur. Aklı, düşüncesi, ruhu sayesinde vardır. İnsanın, vücudu bir marangozun aletleri gibidir. İnsan ölünce, aletleri olmadığından, ruh bu aletlerle bir iş yapamaz. Ancak yine de, ruh ölü olmadığı için gider, gelir, insanları tanır. Hatta vefat etmiş olan evliyanın ruhları insanlara yardım eder. Bu yardım etmesi, dünyadaki bedenindeki aletlerle değildir. Allahü teâlâ ruhlara, aletsiz de iş yapma özelliğini vermiştir. Vefat eden Hızır aleyhisselamın ruhu çok kimseye çeşitli yardımlar yapmaktadır. Bir kimseye, başkasının bütün organları takılsa, o insanın aklında, düşüncesinde değişiklik olmaz. Marangozun eski aletleri yerine, yeni 28 www.dinimizislam.com aletleri gelmiş demektir. Alet değişmekle, marangozdaki bilgi, kabiliyet değişmez. Kesmeyen bir testere yerine, iyi kesen bir testere gelirse, daha kolay iş yapar. Görmeyen gözün yerine sağlam göz takılırsa görür. Kanı, kalbi, beyni de değişse, yine düşünceye tesir etmez. Sağlam organ takılmışsa, daha kolay iş görür; çünkü insan, ruh demektir. Bir insan ölmekle, hatta yanmakla ruh yok olmaz. Sadece aletleri [bedeni] elinden alınmış olur. Ahirette ona yeni aletler verilir, yeni bir beden yaratılır. Ruh, kendisine verilen vücut sayesinde, ya nimete kavuşur veya azaba düçar olur. Yani ya cennete veya cehenneme gider. Ruhun mahiyetini bilmeyen veya Allah’ın kudretinden şüphe eden kimse, insanın yanınca yok olduğunu, kabir suali ve kabir azabının olmadığını zanneder. Hâlbuki kabir suali ve azabı haktır. Abdulhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki: İnsan ölürken ruhunun ölmediğini âyet-i kerime ve hadis-i şerifler açıkça bildiriyor. Ruhun şuur sahibi olduğu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını anladıkları da bildiriliyor. Velilerin ruhları, diriyken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebededirler. (Mişkat) Ruh mahlûktur Sual: Bazıları, (Kur'an Allah'ın kelamı olup mahlûk olmadığı gibi, insanların ruhu da Allah'ın nefesidir, mahlûk değildir) diyorlar. Ruhlar mahlûk değil mi? CEVAP Evet, ruhlar mahlûktur. Bu çok yanlış bir görüştür. İslam âlimleri, (İnsan, ruh demektir) buyuruyor. O zaman insan için mahlûk değil demek ne kadar yanlış, ne kadar tuhaf olur. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Âlimlerden birkaçı, (Yedi şey, yani Arş, Kürsi, Levh, Kalem, Cennet, Cehennem ve Ruh denilen mahlûklar yok olmayacak, sonsuz var olacaklardır) dediler. Bu sözleri, bu mahlûklar, yok olamaz demek değildir. Allahü teâlâ, var etmiş olduğu şeylerden, dilediklerini tekrar yok edecek, dilediklerini de, yalnız kendi bileceği fayda ve sebeplerden dolayı, hiç yok etmeyecek, bunlar sonsuz var olacaklardır. (Mektubat 3/57) Ruh ve beden Sual: Araf suresinin 172. âyetindeki “Kâlu belâ” tevil edilip, ruhların bedenlerden önce yaratıldığı söyleniyor. Doğrusu nedir? CEVAP 29 www.dinimizislam.com İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: Âdem aleyhisselam yaratılıp, beli mesh edilince, zerreler halinde nesli çıktı. Bir kısmı sağ tarafına, bir kısmı sol tarafına kondu. Allahü teâlâ buyurdu ki: — İşte bu sağdakiler, Cennet ehlinin amelini yapacaklarından, Cennetlik olanlardır. Bunların amellerinden bana bir fayda ve zarar yoktur. Bu soldakiler, Cehennem ehlinin amelini yapacaklarından, Cehennemlik olanlardır. Bunlardan da, bana bir fayda ve zarar yoktur. Âdem aleyhisselam sordu: — Ya Rabbi! Cehennem ehlinin ameli nedir? — Bana şirk koşmak ve gönderdiğim peygamberlere inanmamak ve onlar vasıtasıyla gönderdiğim kitaplardaki emir ve nehyimi tutmayıp, bana isyan etmektir. Âdem aleyhisselam dua etti: — Ya Rabbi! Bunları kendilerine şahit kıl! Umulur ki, Cehennem ehli ameli işlemezler. Allahü teâlâ da, nefslerini şahit yapıp, (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) buyurdu. Hepsi, (Evet, biz şahidiz, Rabbimizsin) dediler. Allahü teâlâ, melekleri ve Âdem aleyhisselamı da şahit tuttu ki, onlar Allahü teâlânın Rab olduğunu tasdik ve ikrar ettiler. Bu sözleşmeden sonra, onları tekrar eski mekânlarına gönderdi, çünkü bunların hayatları yalnız ruhani bir hayat idi. Cismani bir hayat değildi. Allahü teâlâ, bunları Âdem aleyhisselamın sulbüne yerleştirdi. Ruhlarını kabzedip, Arşın hazinelerinden birinde muhafaza etti. Ana rahminde, çocuğun cismani sureti tamam olduğu zaman, henüz ölüdür. Allahü teâlâ, rahimde ölü olan bu çocuğa ruh vermeyi murat buyurduğunda, Arş’ta muhafaza edilen ruhu, o cesede iade eder. Çocuk o zaman hareket etmeye başlar. Allahü teâlânın ruhlara, (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) diye sorduğu misaktan [sözleşmeden] sonraki ölüm, yani ruhun Arşın hazinelerine gönderilmesi, birinci ölüm ve şimdiki ana karnındaki hayat, ikinci hayattır. (Dürret-ül-Fahire) Tenasüh (Reenkarnasyon) yoktur Sual: Reenkarnasyon diye bir şey var mı? İnanmak doğru mu? CEVAP Reenkarnasyon denilince, ruhun insandan insana geçmesi, başka bir bedenle dünyaya geliş, tenasühte ise, ruhun hem insana, hem de hayvan, bitki ve cansızlara geçtiği anlaşılıyor. Biri diğerinin yerine de 30 www.dinimizislam.com kullanılır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Kalbleri hasta, bilgileri az olan bazı kimseler, hatta kendilerini, şeyh olarak tanıtan bazı dinsizler, tenasühe inanıyor. Ruhlar olgunlaşmadan önce, bir bedenden ayrılınca, başka bir bedene geçer. Kemale geldikten sonra, insanlara gelmez, tenasüh yolu ile olgunlaşmış olurlar diyor ve tenasühle ilgili birçok hikayeler uyduruyorlar. Tenasühe inanan dinden çıkar kâfir olur. Tenasüh ile ruhlar kemale gelirse, Cehennem kimler için olur, kimler azap görür? Buna inanmak, Cehennemi inkâr etmek ve hatta öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmamak olur. Çünkü onlara göre, ruhun olgunlaşmasına vasıta olan bedene ihtiyacı kalmamıştır ki, bedenle haşr olunsun. Bu yalancıların sözleri, eski felsefecilerin [ve şimdiki medyumların] sözlerine benziyor. Eski felsefeciler, bedenin tekrar dirileceğine inanmıyordu. "Cennet nimetleri ve Cehennem azapları yalnız ruhlara olacak" diyordu. Bunlar, o felsefecilerden de kötüdür. Çünkü, onlar tenasühü reddedip, azabın sadece ruha olacağını söylüyorlar. Bunlar ise, hem tenasühe inanıyor, hem de ahiret azabını inkâr ediyor. Bu dinsizlere göre azap, sadece dünyadadır. Allahü teâlâ, din büyüklerinin ruhlarını insan şekline sokmuş, bu şekiller, insan gibi iş görmüştür. Yoksa, mübarek ruhları, başka bedenlere girmiş değildir. Bir ruhun, beden şekli alması, tenasüh değildir. Melekler ve cin de, insan şekline girip birçok şey yapıyorlar ki bu da tenasüh değildir. Tenasühe inananlar, kabir azabına ve Kıyamet gününe iman ediyorlar mı? Yazıklar olsun ki, böyle imansızlar, kendilerini din adamı tanıtmış, yayın vasıtaları ile, millete Müslümanlık öğretmeye kalkışıyorlar, gençleri, dinsiz, imansız yapmaya çalışıyorlar. (2/58) Tenasühe inananların kâfir oldukları Berika ve Hadika’da da yazılıdır. Eski Yunan felsefecisi Eflatun da tenasühe inanırdı. Teslis inancını ilk olarak ortaya çıkaran da budur. Hazret-i İsa, göğe çıkarıldıktan sonra, dört İncili yazanlar, bu inancı karıştırarak, insanlığı büyük felakete sürüklediler. Ruh başkasına geçmez Yukarıda, bâtıl inanç olan reenkarnasyondan bahsetmiştik. Bu bâtıl inanç, daha çok Hindu ve Budistlerde görülür. Ölen kimsenin ruhu başkasına geçmez. Geçtiğini bildiren hiçbir âyet veya hadis yoktur. Hiçbir âlim de böyle bir şey söylememiştir. Kur'an-ı kerimde ölüm ve dirilişle ilgili birçok âyet-i kerime vardır. Hiçbirinde ruhun başka bir insana veya başka bir mahlûka geçtiğini gösteren bir ifade yoktur. Zaten Allahü teâlâ 31 www.dinimizislam.com insanlara ruh hakkında kâfi bilgi vermemiştir. İsra suresinin (Sana ruh hakkında soranlara, de ki, "Ruh Rabbimin işlerindendir, size az bir bilgi verilmiştir") mealindeki 85. âyeti de ruhun mahiyetini bilmenin imkansız olduğunu gösteriyor. Bir de, (İki defa ölüp iki defa dirilmek) ifadesinden ruhun başka birisine geçtiğini ancak zındık söyler. Kur’an-ı kerimde buyuruldu ki: İlk insan çamurdan, sonrakiler, nutfeden yaratıldı. Nutfe kan pıhtısı, et olur, sonra can verilir. Herkes ölür, kıyamette dirilir. (Müminun 12-16) Bekara suresinin (Allah sizi ölü iken diriltti. Sonra öldürecek, sonra diriltecek, nihayet Ona döndürüleceksiniz) mealindeki 28. âyetini, Beydavi ve diğer tefsirler şöyle açıklıyor: Çocuğun ana rahminde can verilmesinden önceki hâli için ölü, can verilmesine de diriltme denmiştir. Yani insan, bir defa ana rahminde, bir de kabirden sonra diriltiliyor. İki ölü hâli vardır. Biri ana rahmindeki canlılıktan önceki durumu, bir de kabirdeki hâli. Yani hepsi iki ölüm, iki diriltmedir. Kâfirler ahirette (Ey Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin) diyecekler. (Mümin 11), Ve dünyaya tekrar gönderilmelerini isteyecekler, iyi amel işleyeceklerini söyleyecekler. (Secde 12) Kendilerine dünyadan geldikleri bildirilerek istekleri reddedilecek. (İbrahim 44) Ve denecek ki: (Size, düşünebilenin düşünebileceği, öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size, [Peygamber, kitap, akıl, ihtiyarlık, ölüm gibi] uyarıcılar gelmedi mi?) [Fatır 37] (Kâfirlerden birine ölüm gelince, "Rabbim, beni geri çevir, tâ ki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği boş laftır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır.) [Müminun 99-100] Duhan suresinin 56. âyet-i kerimesinde (İnsan ilk ölümden başka bir ölüm tatmaz) ifadesi, tek ölüm olduğunu açıkça gösteriyor. Kur'an-ı kerimde, (İki defa ölüp iki defa dirilmek) ifadesine benzeyen başka ifadeler de vardır. Mesela ikisi şöyledir: (Geceleyin sizi öldüren [ruhunuzu alan], gündüzün de ne işlediğinizi bilen; sonra belli ecel tamamlansın diye gündüzün sizi dirilten [uyandıran] Odur.) [Enam 60], Allah, eceli gelenlerin ölüm anında, eceli gelmeyenlerin de uyku esnasında ruhlarını aldığı ve bunda düşünenler için bir ders olduğu 32 www.dinimizislam.com bildiriliyor. (Zümer 42) Bu iki âyet-i kerimede, insan uyurken ruhunu Allahü teâlânın aldığı açıkça bildiriliyor. Ruhunu almakla onu öldürmüş olmuyor. Şimdi hangi zındık, (Uyuyan ölür, ruhu başkasına geçer) diyebilir? Tek ölüm ve tek dirilişin olduğunu bildiren âyet-i kerimelerden üçü şöyledir: (İnsan önce bir şey değilken kendisini yarattığımızı düşünmez mi?) [Meryem 67] (Resulüm, senden önce de hiçbir beşere ebedilik vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedi mi kalacaklar, her canlı ölümü tadacaktır.) [Enbiya 34, 35] (Ölümden sonra elbette diriltileceksiniz desen, kâfirler "bu sihir" derler.) [Hud 7] Reenkarnasyon hurafesi Sual: Ölmüş kimselerin ruhları, çocuk, hayvan veya bitkiye geçiyormuş. Bir çocuk, ruhunu aldığı kimsenin geçmiş hayatından bahsedip, mesela, "Ben yüz sene önce şunları yapmıştım" diyormuş. Ölenin ruhu başkasına geçer mi? CEVAP Bu bâtıl inanç daha çok Hindu ve Budistlerde vardır. Reenkarnasyon diye bir şey yoktur. Yani ölen kimsenin ruhu başkasına geçmez. Yahut bir kimse birkaç defa dünyaya gelmez. Daha çok dine inanmayan kimseler, reenkarnasyondan bahsediyorlar. Dine inanmayan biri, eğer dinden bahsediyorsa, elbette samimiyetinden şüphe edilir. Bunların asıl maksadı dini yıkmaktır. Bunlar, dine inanır görünüp, genel olarak, içkinin az içilirse günah olmadığını, tesettürün Kur'anda olmadığını, lüzumsuzluğunu, Cennet ve Cehennemin dünyada olduğunu yazıp çizerler. Hazret-i Âdemi inkâr etmek için ilk insanların vahşi olduğunu, maymundan geldiğini, dil bilmediğini de söylerler. Halbuki Allahü teâlâ, bütün eşyanın ilmini, sanatını Hazret-i Âdem'e öğrettiğini bildiriyor. (Bekara 31) Müslümanlar, gezegenlerde insan veya insan gibi canlı varlık bulunmadığını bildirdiği için, din düşmanları, Ufo diye bir yalan uydurdular. Allah’a inanmazlar, "Gök tanrıları" derler, "Tanrıların arabaları" diye roman yazarlar. Falın, ilmi hiçbir değeri olmadığı, asılsız olduğu herkesçe bilindiği halde, sırf İslamiyet falı kötülüyor diye fal ile ilgili yazılar, yorumlar yayınlarlar. Asıl kendileri hurafeci olduğu halde, müslümanlara iftira ederler. Kısacası bunlar, dini yıkmak için açıkça değil, böyle tevilli, dolaylı 33 www.dinimizislam.com yollardan dine saldırırlar, "tutmazsa da iz bırakır" ümidiyle, İslamiyet’e çamur atmaya çalışırlar. Bunların sözünün dinde bir değeri olmaz. Cin, insanın içine girebilir. Bu husus hadis-i şerifle sabittir. İnsanın his ve hareket sinirlerine tesir ederek, hareket ve ses hasıl ederler. İnsanın, bu kendi söz ve hareketinden haberi olmaz. Böylece vaktiyle Roma’da ve Peşte’de, son zamanlarda Adana ve Hatay’da konuşan çocuk ve hastalar görülmüştür. Bunları konuşturan cin, uzak ülkelerdeki veya eski zamanlardaki şeyleri söylediklerinden, bazı kimseler, bu çocukların iki ruhlu olduğunu veya başka insanın ruhunu taşıdığını sanmışlardır. Bunun yanlış olduğunu dinimiz açıkça bildirmektedir. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: (Çeşitli yaşlarındaki bedenleri başka başka olan bir insan, aynı boy ve aynı şekilde, fakat başka zerrelerden yapılmış bir bedenle kabirden kalkacaktır. Bu husus anlaşılınca, insan insanı yerse, yenilen organın, hangi insan ile yaratılacağı, yiyen ile mi, yoksa yenilen ile mi birlikte yaratılacağı gibi sorulara lüzum kalmaz. Çünkü, o organların kendileri değil, benzerleri yaratılacaktır.) Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Onlar, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah’ın, kendileri gibilerini de, [benzerlerini de] yaratmaya kadir olduğunu düşünmüyorlar mı?) [İsra 99] Beden değişir, Ruh değişmez Herkes, öldüğü zamandaki şekli, boyu ve organları ile mezardan kalkacaktır. Herkesin kuyruk sokumu kemiği değişmeyecek, başka organlar, bu kemik üzerine yeniden yaratılacak, ruhlar bu yeni bedenleri bulup, ona ait olacaklardır. Ruhların bu başka bedenlerle beraber olmaları tenasüh değildir. İnsan bedeni, organları dünyada da değişiyor. Kırk yaşındaki insanın eti, yağı, derisi, kemikleri başkadır, çocukluğunda bulunanlar başkadır. Fakat o, hep aynı insandır. Çünkü insan, ruh demektir. Beden değişiyor ise de, ruh değişmez. Ruh değişmediği gibi, parmak izi de hiç değişmez. Hiçbir insanın parmak izi, başkasının parmak izine benzemez. Bir insanın parmak uçlarındaki çizgilerin şekli, doğmadan önce, ruh bedenle beraber olduğu sıralarda teşekkül eder. İnsan ölüp çürüyünceye kadar hiç değişmez. Beş bin yıllık mumyalarda aynen kaldıkları görülmüştür. Parmak ucundaki çizgilerden herbiri yan yana dizilmiş deliklerden meydana gelmiştir. Her delikçikten, ter sızmaktadır. İnsan bir şeyi tutunca, sızan ter, o şeyin üzerinde çizgilerin şekli gibi yapışıp kalır. Teri boyayan bir ilaç sürünce, o kimsenin parmak izi, o şey görünür. Hırsız parmak izinden bulunabilir. 34 www.dinimizislam.com Ölen bir kimsenin ruhu, başka birine geçmez. Fen ilerlediği zaman bu durum daha da kolay anlaşılır. Mesela bütün insanların parmak izleri bir yere alınır. Eskiden ölmüş bir kimseden bahseden çocuğun parmak izi ile karşılaştırılınca tutmadığı görülür. Daha başka usullerle de tespiti mümkündür. İnsan, ruhu sayesinde ayakta durur. Aklı, düşüncesi, ruhu sayesinde vardır. İnsanın vücudu, bir marangozun âletleri gibidir. İnsan ölünce, âletleri olmadığından, ruh bu aletlerle bir iş yapamaz. Ancak yine de, ruh ölü olmadığı için gider gelir, insanları tanır. Hatta evliyanın ruhları insanlara yardım eder. Bu yardım etmesi dünyadaki bedenindeki aletlerle değildir. Allahü teâlâ ruhlara aletsiz de iş yapma özelliğini vermiştir. Vefat eden Hızır aleyhisselamın ruhu çok kimseye çeşitli yardım yapmaktadır. Bir insana, başka insanların bütün organları takılsa, o insanın aklında, düşüncesinde değişiklik olmaz. Marangozun eski aletleri yerine, yeni aletleri gelmiş demektir. Alet değişmekle, marangozdaki bilgi, kabiliyet değişmez. Kesmeyen bir testere yerine, iyi kesen bir testere gelirse, daha kolay iş yapar. Görmeyen gözün yerine sağlam göz takılırsa görür. Kanı, kalbi, beyni de değişse, yine düşünceye tesir etmez. Sağlam organ takılmışsa, daha kolay iş görür. Çünkü insan, ruh demektir. Bir insan yanmakla yok olmaz. Sadece aletleri elinden alınmış olur. Ahirette ona yeni aletler verilir. Mümin ise Cennete, kâfir ise Cehenneme gider. Ruh, kendisine verilen vücut sayesinde, ya nimete kavuşur veya azaba düçar olur. Ruhun mahiyetini bilmeyen ve Allahü teâlânın kudretinden şüphe eden kimse, insan yanınca yok olduğunu, kabir suali ve kabir azabının olmadığını zanneder. Halbuki kabir azabının olduğunu dinimiz açıkça bildiriyor. Ölüye kabir azabı Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Kabir, ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur.) [Tirmizi] Aklın almadığı şeyleri akılla çözmeye kalkışmak çok yanlıştır. Akıl, göz gibi, din bilgileri de ışık gibidir. Göz, ışık olmadıkça, karanlıkta görmez. Göz, karanlıkta görmediği şeylere "yok" diyemez. Akıl da, maneviyatı, fizik-ötesini anlayamaz. Aklımızdan faydalanmamız için Allahü teâlâ, din ışığını gönderdi. Göz, ışık olmadan karanlıkta cisimleri göremediği gibi, din bilgileri olmadan da akıl, manevi şeyleri anlayamaz. Amerika’daki vahşilerin, oklarının uçlarına sürdükleri, "Kürar" ismindeki zehir, sinirlerin uçlarını felce uğratır. Adale hareket edemez. Ağrı yapmadığından insan zehirlendiğini anlamaz. Elini, ayağını 35 www.dinimizislam.com oynatamaz, yere yıkılır, taş gibi kalır. Görür ve işitir ise de, gözünü kırpamaz, dilini oynatıp bağıramaz. Kabir azabı da buna benzetilebilir. Ölü, acı duyar, fakat kıpırdayamaz. Dine inanmayan bir yazar, kelebekler hep ölüp diriliyor diyerek reenkarnasyonun gerçek olduğunu savunuyor. Dünyada her canlının bir hayat devresi vardır. Kelebeklerde, Yumurta, Tırtıl, Pupa, Kelebek devreleri vardır. Kelebeklerin nesilleri böyle devam eder. Bunun reenkarnasyon hurafesi ile bir ilgisi yoktur. Bitkilerin, kavunun, karpuzun, tohumla yetişen diğer sebzelerin çoğalması da buna benzer. Mesela bir karpuz çekirdeği toprağa atılınca, çekirdekten yeşil aksam meydana gelir. Yeşil aksamdan da karpuz olur. Karpuzun içinde de çekirdekler bulunur. Böylece neslini devam ettirir. Yeni meydana gelen karpuzlar, çekirdeği ekilen karpuza benziyor diye eski çekirdek yeniden meydana geldi mi denir? Yahut karpuz ölüp ölüp diriliyor denmez. Her canlı ölür. (Rahman 26) Ruh hakkında geniş bilgi, Ruhun mahiyeti ve ruh çağırmak başlıklı yazıda mevcuttur. Dejavu Sual: Déjàvu ne demektir? Bunun reenkarnasyon ile bir ilgisi var mı? CEVAP Déjà vu, dejavü okunur. Ansiklopedilerde şöyle tarif ediliyor: (Deja vü, halihazırda yaşanılan bir olayı, daha önceden yaşamışlık veya görülen bir yeri daha önceden görmüş olma duygusudur. Fransızca déjà [daha önceden] ve voir [görmek] fiilinin geçmiş zamanda çekimi olan vu’nün birleşiminden türemiştir. Beynin, yorgunluk veya başka sebeplerden dolayı bir görüntü, ses gibi herhangi bir girdiyi, giriş anı sırasında algılayamamasından kaynaklanabilir. Beyin bu girdiyi algıladığında kişi, bu olayı daha önce, yaşadığı hissine kapılabilir. Ayrıca, beynin sağ lobu ile sol lobunun milisaniyeden daha küçük bir zaman farkı ile çalışmasından da, kaynaklanabilir. Bir taraf diğer taraftan önce algıladığı için, geç algılayan taraf, bu olayın daha önce yaşanmış olduğu duygusuna kapılır. Bu durum sinir aksonlarındaki küçük bir sapmadan kaynaklanır. Dejavü’nun zıttı jamais-vu'dür, Jamevü okunur. Bu durumda insanlar tanıdığı bir çevrede yabancılık çekebilirler. Dejavü’ya benzer sebeplerle ortaya çıkar. Araştırmalara göre insanların %50 den fazlası, hayatlarında en az bir kere, dejavü durumunu yaşamıştır. İnsanların çoğu bir süre sonra, en son ne zaman dejavu yaşadığını unutur.) Dejavu’nün reenkarnasyon [tenasüh] ile hiçbir ilgisi yoktur. 36 www.dinimizislam.com Misyonerlerin uydurduğu hurafeler İnternette dolaşan asırlık bayat hurafe Sual: İnternette dolaşan Ş.Ahmet Vasiyetnamesi neyin nesidir? CEVAP 1950’de Şeyh Ahmet Vasiyetnamesi diye, İslam harfleri ile yazılı küçük bir risale okumuştum. Daha sonra bu risale kağıtlara basıldı. Şimdi internet çıkınca, misyonerler tarafından tekrar yayılmasına çalışıldığı görülüyor. Okuyucularımızın bu bayat hurafeye alet olmaması için tekrar yazmak zorunda kaldık. Zamanla bu yazı duruma göre değiştirilmiş. Eskiden bunu yazana Türbe bekçisi deniyordu. Daha sonra Harem anahtarının taşıyıcısı dendi. Şimdi ise, Türbe-i şerif hatibi deniyor. Bu adama rüyada denmiş ki: (Kıyamet alametleri çıkıyor. Çok yakında 3 gece güneş tutulacak üç gün sonra batıdan doğacak, Kur’an insanların gözüne görülmeyecektir. Kim vasiyetnameyi işitip de yazmazsa bir yere göndermezse, yüzü kara ola. Vallahülazim bu vasiyetnamede yanlışım varsa, öbür dünyaya imansız gideyim.) Bu, misyonerler tarafından dinimize hurafe sokmak için sinsice ve çok cahilce uydurulmuş bir hezeyan namedir. Maksatları, İslam’a hurafe sokmaya çalışmak, zihinleri bulandırmak, az da olsa, böyle basit yazılarla Müslümanları meşgul etmek, ciddi konulara eğilmeyi önlemektir. Eskiden (Yalan söylüyorsam kâfir olayım) denirken, şimdi Bu dünyadan imansız gideyim deniyor. Her iki sözü söyleyen Müslüman ise kâfir olur. Böyle yemin caiz değildir. Hadis-i şerifte, (Allah’tan başkası için yemin etmek şirktir) buyuruluyor. Bu hurafe yazılalı birkaç asır olduğu halde, bu Ş. Ahmet denilen hayali şahıs ölmeyip hâlâ misyonerler eliyle mesaj gönderiyor. Eski baskılarında, (Haber aldım ki, bu vasiyetin yalan olduğunu söyleyen birinin aynı gün oğlu ölmüş, bir doktor da bu vasiyeti dağıtmadığı için çıldırıp arabası ile bir dereye yuvarlanmış) deniyor. Tehditler sayıldıktan sonra, bu işe alet olacaklara ödüller dağıtıyor. Eskisinde, Bu vasiyeti yayan bir tüccar 90 bin lira kazanmış diyordu. Şimdi, bu 90 bin lirayı az diye yüz bin rubleye çıkarmış. Yeni baskısında ise, para miktarı hiç yok. 3 gün sonra güneş batıdan doğacak diyor, asırlar geçtiği halde hâlâ güneş batıdan doğmadı. Kıyametin kopması ile ilgili, Yehovacılar gibi çok kimseler tarihler vermişse de, hepsi yalan çıkmıştır. Dikkat edilecek noktalar: Dinimizde dört delil vardır. Rüya senet değildir. Bu yazının hiç 37 www.dinimizislam.com kıymeti yoktur. Sanki din kitapları noksanmış gibi, din kitapları yerine, bu uydurma yazı dağıtılıyor. En mühim nokta ise, bu yazı, dinde noksanlık olduğunu bildiriyor. Eğer bu vasiyette dine uygun şeyler varsa, bunun özelliği kalmaz. Eğer dinde olmayan şeyler konmuşsa, çok kötüdür. Dinin emirlerini yapmayan, yasaklarından kaçmayan kimse, bir yazıyı yaymakla nasıl ilahi rızaya kavuşabilir? Zaten hainlerin maksatları da budur. Müslümanları dini emirlerden koparıp hurafelerle avutmaktır. 13 rakamlı başka bir hurafe: Bir de 13 rakamlı bir yazı dağıtılıyor. Bu da hurafedir. Hıristiyanlarca 13 rakamı uğursuzdur. Bu yazıda bakın kaç tane 13 var. Rüyamda Hazret-i Zeynebi gördüm diyen kızın yaşı 13, fakir 13 gün sonra zengin olmuş, yaşlı kimse 13 gün sonra hapse düşmüş, zengin 13 gün sonra servetini kaybetmiş, memur 13 gün sonra işinden olmuş. Bu yazıyı 13 sayfa yazıp, 13 kişiye gönderen, 13 gün sonra murada kavuşurmuş, yazmayana da 13 gün sonra bela gelirmiş. Rakamların toplamı 13 eden önemli olaylardan, Peygamber efendimizin 571'de doğduğu, İstanbul’un 1453'de alındığı hatırlanınca, fanatik hıristiyanların neden 13 sayısını uğursuz saydıkları anlaşılır. Bu işlere alet olup da misyonerlerin oyununa gelmemeli. Dilek duası Sual: Dilek duası denen bir mektup, 1984 yılında Amerika’da bulunmuş. Eline geçip 7 kişiye gönderen zengin olmuş. Göndermeyenin başına felaket gelmiş. Aslı var mı? CEVAP Bu da bir hıristiyan hurafesidir. Biz böyle yazıların hepsini imha ediyoruz. Cinlerin zararları Sual: Cin insana zarar verir mi, insan şekline girebilir mi? Zararından korunmak için ne yapmalı? CEVAP Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabında özetle deniyor ki: Cinlerin müslüman olanı ve olmayanı vardır. Müslüman olan cinlerden insanlara bir zarar gelmez. Bunlar, yalnız ibadet ederler. Ehl-i sünnet âlimleri bunları tanır. Salih insanlar gibi görünür ve sohbet ederler. Kâfir olan cinler, insanlara çeşitli şekilde zarar verirler. İnsandan ayrılmayıp her şekle girebilirler. Mesela mikrop şekline girip insanın damarlarında dolaşırlar. Yalnız müminlerin kalbine giremez ise de, 38 www.dinimizislam.com kalbine vesvese verebilir. Keçi, yılan, kedi şekline girdikleri çok görülmüştür. Kâfir cinler, iyi insan şekline de girip iyi ve faydalı şeyler de yaparlar. Kâfir ve fâsıklarla arkadaşlık yapınca, hiç ayrılmayıp onları günaha ve küfre sokarlar. Cinler ve şeytanlar rüyada da görülebilir. Çok güzel şekle girip ihtilama sebep olurlar. Herkesin kâfir bir cin arkadaşı vardır. Melekler, insanları cinlerin zararından korur. Âyet-i kerime ve dua okuyup, Allahü teâlâya sığınanlara da cinler bir şey yapamazlar. İnsanlara, hastalıkların tedavilerini ve gerekli ilaç öğrettikleri, sara hastasının bedenine girip, ona zarar verdikleri, insanlara nazarlarının değdiği kitaplarda yazılıdır. Cin üç sınıftır: 1- Rüzgar ve hava gibi olanlar. 2- Yerdeki böcek ve hayvancık gibi olanlar. 3- Dinin emir ve yasaklarına uymakla vazifeli olanlar ki bunlara hesap ve azap vardır. Cin, ateş ve havadan yaratıldığı için çok latiftir, çabuk hareket eder, hafif bir çarpmada hemen ölürler. Ömürleri kısa, din bilgileri azdır ve kibirli olurlar, birbirleri ile hep dövüşür ve savaşırlar. Cinnin ölümü, yerde kaybolmakla olur. İhtiyarları, gençleşir, çocukluk haline döner ve ölüp yerde kaybolur. Kâfir cinler, cinci ve büyücülerin bildirdiği insanlara sihir = büyü yaparlar. Hadika’daki hadis-i şerifte, (Sihir = büyü yapan, yaptıran ve inanan bizden değildir) buyuruluyor. Cinciler, falcılar ve yıldız nameye bakıp, sorulan her şeye cevap verenler büyücü sınıfına girerler. Bunlara gidip, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bazen doğru çıksa bile, Allah’tan başkasının her şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, küfür olur. Geçmiş şeyleri cinden sormak caiz, ileride olacak şeyleri sormak caiz değildir. Çünkü geleceği ve gaybı ancak Allahü teâlâ bilir. Kâfir cinler yalancı olduğu için olmuş şeyleri de görmeden gördük diyebilirler. Cinciye gidip, insanı cinden kurtardığına inanıp, ona ücret vermek caiz değildir. Cinden kurtulmak için en tesirli silah Kelime-i temcid (La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim) ve istiğfar duasıdır. Bunları okuyandan, cinler kaçar ve büyü bozulur. Cin mektubu denilen duayı, yanında taşıyana veya evinde bulundurana cin gelmez, dadanmış olan cin de 39 www.dinimizislam.com gider. Âyet-el-kürsi, İhlas, Muavvizeteyn ve Fatiha surelerini sık sık okumak da, insanı cinden muhafaza eder. Bu âyet-i kerimeleri okumakla, bu mektubu taşımakla, şifa âyetlerini okumakla ve yazıp suyunu içmekle faydalanmak isteyenlerin Ehl-i sünnet itikadına uygun olarak doğru iman sahibi olması gerekir. Bunları yazanın ve kullananın itikadı doğru olmazsa ve haram işlerse, faydaları görülmez. Cin ve şeytan şerrinden kurtulmak için ve sara hastalığına ve sihre, büyüye karşı koruyucu âyet denilen (ayat-ı hırz)ı yedi gün okumalı ve bu âyetleri üzerinde taşımalıdır. Evliyanın ruhları, görünmeden de, görünerek de, sevdiklerine fayda verir ve belalardan korur. Onları tanımaya, sevmeye ve sevilmeye uğraşmalıdır. (Daha fazla bilgi için Seadet-i Ebediyye kitabına bakılmalı.) Cin ve şeytan Sual: Cinle şeytanın yaratılış bakımından farkı nedir? CEVAP Şeytan da, cin gibi, ateşle havadan yaratılmıştır; fakat cinde hava, şeytanda ateş fazladır. Cinlerin kâfir olanları olduğu gibi Müslüman olanları da vardır. Şeytanların ise hepsi kâfirdir. (Keşkül risalesi) Bu maili herkese gönderin! Sual: Birçok mailde, bu maili, şu kadar kişiye gönderin gibi ifadeler oluyor. Özellikle bayanlar arasında çok rağbet görüyor. Mesela deniyor ki: 1- Gönderirseniz bir mucizeyle karşılaşacaksınız, göndermezseniz başınıza şu felaketler gelir. 2- Şehitlerimiz için Fatiha zinciri oluşturuyoruz, bu maili alan herkes 3 Fatiha okusun ve bu maili 3 kişiye göndersin. 3- Bu iletiyi aldıysan, artık siz de salevat zincirinin bir parçası oldunuz demektir. Şimdi, yapmanız gereken, 5 salevat getirmek ve bunu en az 20 kişiye göndermektir. 4- Allah hiç bir zaman yanıltmaz, Allah’ın isimlerinin yazılı olduğu bu mesajı 9 kişiye gönderirseniz, yarın güzel haber alırsınız, eğer göndermezseniz şanssızlık 9 sene peşinizi bırakmaz. Ertelemeyin, bunlar Allah’ın isimleridir. Allah’ın adı geçti, artık göndermek zorundasınız. 5- Resulullahı rüyada gördüm bunu herkese duyurun! Duyuran şu nimetlere kavuşur, inanmayan belalara maruz kalır. 40 www.dinimizislam.com 6- Bu hadis-i şerifi herkese gönderin; çünkü Peygamberimiz, (Bir cümle de olsa, benden duyduğunuz her şeyi iletin) demiştir. [Üstelik onun hadis olduğu da belli değildir. Hadis olsa bile, her hadisin internette dolaşması uygun olur mu?] 7- Bu duayı 7 kapıya dağıtanın muradı hâsıl olur, inanmayan ise musibete uğrar. 1251 yılında birinin eline geçirmiş, 7 yapıya dağıtmış, zengin olmuş. Sonra bir fakirin eline geçmiş, inanmamış, evi yanmış ve çocuğu ölmüş. 8- Bu mail 13 kişiye gönderilirse 13 gün sonra murada kavuşulur. Gönderilmezse başa şu belalar gelir. 9- Bu maili şu kadar kişiye göndermek milli ve dini bir davadır. Göndermeyen bizden uzak olur. 10- Lösemi hastası olan kızımın ilaç parası için yardıma ihtiyacım var. Lütfen yardım edin ve bu maili herkese gönderin. Bu maili başkalarına iletmeyenlere yazıklar olsun! 11- Yakında bazı mail adresleri paralı olacak, ancak bu maili şu kadar kişiye gönderirseniz o zaman sizinki ücretsiz olacak. 12- Bu maili kesin oku ve herkese gönder! Doğruysa sen de yaşadın. Doğru olmasa da ne kaybın olacak ki? Denemekte, tedbirli olmakta bir zarar olmaz. Bu maili ileten herkes için Microsoft, 245 Euro verecektir. Ne kadar çok kişiye gönderirseniz, o kadar çok para kazanırsınız. 13- Bir hacker rekor için Türkiye'deki bütün kullanıcıların adreslerini imha edecektir. Sakın listenize rea adlı bir msn adresi kabul etmeyin! Listenizden biri kabul ederse siz de hacklenirsiniz. Sakın kabul etmeyin ve bu maili herkese gönderin! 14- … diye bir mail adresi sizi eklerse sakın kabul etmeyin! Bu virüs Meksika üzerinden yayılmıştır. Son 2 günde 5000 kişinin Messenger’ına girerek, bilgisayarlarını çökertmiştir. Bu maili herkese gönderin! 15- Virüs tuzakları, dur durak bilmiyor. Yine bir mail zinciriyle yeni bir virüs, bilgisayarlara dadandı. O yüzden sakın bu maili açmayın! Aslı olmasa da, bu uyarıyı bütün sevdiklerinize gönderin! Çünkü tedbirli olmakta fayda var. 16- Birisi, “Şu firmadan arıyoruz, telefonunuzu kontrol etmek zorundayız. Bunun için 9090’ı aramanız gerekiyor” derse siz de ararsanız, bütün kimlik bilgilerinize ulaşır ve kendi telefon görüşmelerini sizin hesabınıza geçirir. Bu maili yakın dostlarınıza ulaştırın! 17- Bütün hastaneler Türkiye’nin her yerinden ulaşılabilen tek bir telefon numarasında birleştiler. Bu telefonu aradığınızda, en yakın ambulans, olay yerine gönderiliyor. Sizin ihtiyacınız olmasa bile, 41 www.dinimizislam.com sevdiklerinize bir gün lazım olabilir. 18- Kızım kanser oldu ama hastane masraflarını karşılayamıyorum, lütfen bana yardım edin! [Bu yolla da vurgunlar oluyormuş.] 19- Bu maili herkese gönderip, linkteki ankete katılmazsanız vebal altında kalırsınız. Böyle mailleri herkese göndermek mi gerekir? CEVAP Hayır. Bunları göndermemekle kimse vebal altına girmez. Aksine, göndererek bunlara alet olmak, bizi vebal altında bırakabilir. Milli ve dini dava denen mailleri çok kimseye göndermekle, kimse yapacağı işten vazgeçmez. Anketler de böyledir. Yardım isteyen mailler de genelde yalan çıkmaktadır. Bunların hepsinde, çeşitli menfaatler veya art niyetler vardır. Özellikle dini içerikli olup, göndermezseniz başınıza felaketler gelir denen mailler, misyonerlerin daha önce mektup yoluyla yaydıkları Şeyh Ahmet Vasiyetnamesi türünde hurafelere benziyor. Mucizeyle karşılaşacaksınız diye gönderilen maillerin ne kadar cahil kişiler tarafından yazıldığı meydandadır. Mucizeler, sadece Peygamberlerde görülür. Mucize kelimesini başka anlamda kullanmak yanlıştır. Fatiha veya salevat zinciri oluşturuyoruz demek de uygun değildir. Herkes istediği kadar okuyabilir. Okumak ve insanlara göndermek için, belli bir sayı tayin etmek, bid’atlerin ortaya çıkmasına ve yayılmasına sebep olur. Allah’ın ismi geçti diye veya hadis-i şerif diye de göndermek gerekmez. Bilakis göndermemek gerekir. Allahü teâlânın ve Peygamber efendimizin ismini böyle işlere alet etmek çok çirkindir. Herkese gönderin denen bütün bu maillerde, siyasi veya maddi menfaatler de vardır. Bu tür mailleşmelerle, mail adreslerinin reklâmı yapılıp, spam mail arayanlara, mail adresi bulunmaya da çalışılıyor. Bunların ve mail gönderdikçe para kazanacaksınız denilen maillerin de yalan olduğu ve altında çeşitli menfaatlerin olduğu meydandadır. Çocuğunun veya bir yakınının hasta olduğunu söyleyip maddi yardım isteyen mailler genelde yalan çıkıyor. Bu tür mailleri hiç kimseye göndermemeli, zaten çoğunda yalan yanlış bilgiler bulunuyor. Bunları hemen silmeli, imha etmelidir. Sözümüzü kabul edecek biriyse, bize göndereni de ikaz edip bunlara alet olmamasını söylemelidir! 42