Chris Game`in konuşma metni için tıklayınız - ipc
Transkript
Chris Game`in konuşma metni için tıklayınız - ipc
“DÜġÜNCE KURULUġLARININ POLĠTĠKA OLUġTURMADAKĠ ROLLERĠ” Uluslararası Konferansı Ġstanbul, Kasım 2011 BirleĢik Krallık’taki DüĢünce KuruluĢları: Hem Bağımsız, Hem YandaĢ Chris Game Yerel Yönetim AraĢtırmaları Enstitüsü (INLOGOV) Öğretim Görevlisi Birmingham Üniversitesi, ĠNGĠLTERE c.h.game@bham.ac.uk 1 BirleĢik Krallık’taki DüĢünce KuruluĢları: Hem Bağımsız, Hem YandaĢ BirleĢik Krallık’taki DüĢünce KuruluĢları – Uluslararası ve Ulusal Perspektifler Düşünce kuruluşlarının küresel düzeydeki en kapsayıcı sıralaması, Pennsylvania Üniversitesi‟nde Dr. James G. McGann‟ın yönetimindeki Düşünce Kuruluşları Sivil Toplum Örgütleri Programı tarafından yapılmış olanıdır. Düşünce kuruluşları için kullanılan tanımlama bilerek geniş tutulmuştur, ama tanımlanan şeyi apaçık ortaya koyma açısından faydalıdır: “Düşünce kuruluşları – ya da kamu politikalarını araştıran, analiz eden ve bu alanda etkinlikte bulunan kurumlar – karar vericilerin ve kamuoyunun kamusal politika meseleleri hakkında bilinçli kararlar almalarını mümkün kılma çabası içerisinde, politika-yönelimli araştırmalar ve analizler, ulusal ve uluslararası meseleler hakkında tavsiyeler üreten daimi örgütlenmelerdir. Düşünce kuruluşlarının siyasi partilerle, hükümetlerle, çıkar gruplarıyla ya da özel şirketlerle bağlantıları olabileceği gibi, bağımsız sivil toplum kuruluşları (STK‟lar) olarak da teşkil edilebilirler.” (McGann, 2012, s. 22). The Global Go-To Think Tanks Report‟un [Küresel Düzeyde Önde Gelen Düşünce Kuruluşları Raporu] 2011 yılı baskısı 182 ülkeden 6.545 düşünce kuruluşunu sıralamaya tâbi tutmuştur; bunların 1.815‟i (% 28) ABD‟den, 286‟sı (% 4,4) Birleşik Krallık‟tandır (McGann, 2012, s. 30-32). Birleşik Krallık‟taki düşünce kuruluşu sayısı Avrupa ülkeleri içinde en yüksek olanıdır ve 27 kuruluşun listelendiği Türkiye‟nin on katıdır. Halihazırda sadece BRIC ülkelerinde değil, G7‟nin dışındaki çoğu G20 devletinde de düşünce kuruluşu faaliyetlerinde kaydedilmekte olan fevkalade artış göz önünde tutulduğunda, Rapor‟da Türkiye‟deki sayının muhtemelen beklenmedik bir biçimde düşük olduğu belirtilmiştir (McGann, 2012, s. 18). Diğer taraftan, Birleşik Krallık‟ın 286‟sının, diğer önde gelen Batı Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında – Almanya‟nın 194, Fransa‟nın 176, İtalya‟nın 90 – şaşırtıcı bir şekilde yüksek olduğu söylenebilir. Bu konu elbette son derece geniş bir alan oluşturmaktadır ve bu yazının amacı açısından bazı sert ayıklamaların yapılması zaruridir; böyle bir ayıklama iki geniş durum değerlendirmesi rehberliğinde yapılmıştır. Birincisi, yaptıkları işler ve bazılarının son 40 yıl boyunca Britanya‟nın ana-akım siyasetindeki önemli ideolojik değişimlere yaptıkları katkılar açısından ilginç olan bir grup düşünce kuruluşuna dikkat çekme – bu yazının dayandığı konferans tebliğinde de olduğu gibi – arzusuydu. Bu ilginçlik aynı zamanda, sözü edilen düşünce kuruluşlarının çoğunun, bazen Britanya‟nın kendine özgü uzlaşma karakteri olarak düşünülen şeyi cisimleştirmelerinden de ileri gelmektedir. Bu yazının başlığının da ifade ettiği gibi, bunlar aynı anda hem bağımsız hem de yandaş olmayı becerebilmektedirler. Bu düşünce kuruluşları grubuna, ayrıca, toplumda isimleri en çok bilinen bazı örnekler de dahildir; bunlar, “düşünce kuruluşu” tabiri zikedildiğinde, Birleşik Krallık‟taki milletvekillerinin ve siyasi gazetecilerin, akademisyenlerin ve onların iş arayan doktora öğrencilerinin ve siyasetle ilgilenen kamuoyunun aklına büyük ihtimalle ilk gelen isimlerdir. Kendilerini düşünce kuruluşu olarak tanımlayan bu örgütlenmelerin sayısı 15-20 civarındadır ve toplam sayı içerisinde % 7‟lik bir altküme oluşturmaktadırlar. Varoluş nedenleri, işbaşındaki ya da gelecekte işbaşına gelmesi Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin‟in İngilizce karşılıklarının (Brazil, Russia, India, China) baş harflerinden oluşan kısaltma. (ç.n.). 2 muhtemel hükümetin esasen iç politikayla ilgili tercihlerini etkilemektir; bunu yapmaya yönelik çabaları, daha küçük ya da işlev açısından daha az etkili olan ve büyük ölçüde benzer amaçlı yapılarla kıyaslandığında onların medyada daha sürekli bir biçimde yer almalarını ve kamuoyunun onlara daha sürekli bir ilgi göstermesini sağlamaktadır. Bu düşünce kuruluşları, kamu politikaları sürecini etkilemeye çalışmaları açısından, açıkça “siyasi” yapılardır. Ancak, belli siyasi partilere bağlı olma ya da örneğin bazı Alman büyük araştırma vakıflarının olduğu gibi partilerle resmen bağlaşık olma anlamında,“parti siyasetçisi” değildirler (Fabian Derneği bu bağlamda önemli bir istisnadır). Belli bir siyasi partiyle net bir şekilde özdeşleşmek Britanya Vakıflar İdaresi‟nin (Charity Commission) kurallarını ihlal etmek anlamına gelebilir ve dolayısıyla onların hayır kurumu statüsünün getirdiği kaydadeğer faydalara erişimini engelleyebilir. Diğer taraftan, bu kuruluşların kendileri tanıtım amaçlı sunumlarda kendilerini sürekli “tarafsız” olarak tanımlıyor olsalar da, onları böyle tarif etmek de tam doğru olmayacaktır. “Partiler dışı” ya da “tarafsız” tanımlamalarını, en çok destekledikleri düşünülebilen partiyle aralarında resmi ve kurumsal bir ilişkinin olmaması durumunu vurgulamak için kullanabilmektedirler. “Bağımsız” tanımlaması da aynı amaç için kullanılabilmekte ve araştırma yürütürken ve bulgularından sonuçlar çıkarırken tarafsız olduklarını vurgulamaya yardımcı olabilmektedir. Bu bağımsız-yandaş arası gidip gelme durumu muhtemelen Britanya‟ya özgü bir olgu değildir; örneğin, vergi muafiyetlerinden yararlanma amacıyla ABD Vergi İdaresi‟ne “sivil toplum örgütleri ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlar” şeklinde kayıt yaptıran ABD‟deki düşünce kuruluşlarının durumuna esas itibarıyla benzemektedir. Böyle olsa da, Vakıflar İdaresi‟nin düzenleyici rejimi ve, daha önemlisi, Birleşik Krallık‟taki siyasi partiler kontrolündeki parlamenter sistem, bu durumun idare edilme şekline en azından kendine has bir meyil de veriyor görünmektedir. Birleşik Krallık‟ta iç siyasetle ilgili düşünce kuruluşlarının, parlamenter sistemi iki-partili bir sisteme dayanan ve o sistemin lehine hareket eden bir ülkede işlev gördükleri unutulmamalıdır; bu sitemde, Mayıs 2010‟da işbaşına gelen halihazırdaki Muhafazakâr – Liberal-Demokrat Koalisyonu‟na kadar, 1945-sonrası her bir hükümet ya tek başına Muhafazakâr Parti ya da İşçi Partisi yönetimiydi. Bir düşünce kuruluşunun tek-partili bir hükümetle yakınlaşma ve onun politikalarını ciddi bir biçimde etkileme şansını bulabilmesi için, o partinin ideolojisini en azından geniş anlamda destekliyor ve soldan sağa uzanan siyasi yelpazede o partiyle aynı uca yerleşiyor görünmesinin fayda sağlayacağı apaçık ortadadır. Dolayısıyla, bu düşünce kuruluşlarının çoğu gerçekten de, ister hükümette ister hükümete gelmeye hazırlık aşamasında olsun, öncelikle tek bir önemli partinin politika geliştirmesine katkı yapmak amacıyla kurulmuştu (muhalefetteyken tüm partilerin finansman sıkıntısı yaşadığı göz önüne alındığında, bir düşünce kuruluşunun hükümet olmaya hazırlanan partiye katkısı genellikle bilhassa sıcak karşılanıyordu). Bu yüzden, bu geniş anlamda ele alındığında, “yandaş” tabiri makul bir tarif olarak görülebilir ve ele alınan düşünce derneklerinin çoğu, bu yazının ikinci kısmında değinilecek olan, “merkezin sağı”/”merkezin solu” bölünmesinde çok da sert bir rekabete büyük olasılıkla girmezler. Ağırlıklı olarak iç politikayla ilgilenen bu düşünce kuruluşları – ve elbette bunların içinde daha yüksek profilli olanları – Birleşik Krallık ulusal medyası tarafından düzenli aralıklarla yayınlanan listelerde “en üst düzey” ya da “en etkili” düşünce kuruluşları şeklinde boy göstermektedirler (bakınız örneğin, The Guardian, 2007; The Telegraph, 2008; The Independent, 2011). Bununla birlikte, Pennsylvania Üniversitesi‟nin yayınladığı sıralamalarda ABD dışında dünya çapındaki “İlk 50” düşünce kuruluşundan en az 14‟ünün merkezinin Birleşik Krallık‟ta kaydedilmesine rağmen (McGann, 2012, s. 35), medyanın derlediği bu listelerle Pennsylvania Üniversitesi‟nin sıralamaları arasında çok az bir örtüşme mevcuttur. 3 Bu uyumsuzluğun en açık nedeni, Pennsylvania Üniversitesi‟nin sıralamalarının uluslararası konu-alan uzmanlarının panelleriyle belirlenmesidir; bu uzmanlar doğal olarak, ulusaldan ziyade uluslararası politikalara odaklanan – ve de muhtemelen, tanınmalarını sağlayan itibarlarını inşa etmek için daha uzun bir geçmişe sahip olan – düşünce kuruluşlarını daha fazla tanımaktadırlar. Nedenler ne olursa olsun, yaptıkları işler Türk okurların ilgisini muhtemelen daha doğrudan çekecek ve genelde daha uluslararası-odaklı bu yapılardan bahsetmemek ihmalkârlık olacaktır. Dolayısıyla, onları konuya dahil etmek, yukarıda sözünü ettiğimiz, bu yazının içeriğini belirlerken yapılan ayıklamaya rehberlik eden ikinci durum tespitidir ve yazı ilk olarak bu düşünce kuruluşları grubunu mercek altına almaktadır. Uluslararası DüĢünce KuruluĢları Dünyasında BirleĢik Krallık’tan 10 Büyük Ġsim ABD‟li düşünce kuruluşları ve özellikle de Brookings Enstitüsü, Pennsylvania Üniversitesi‟nin sıralama tablolarının çoğunda şaşmaz bir biçimde baskın durumdadırlar – tek önemli istisna onların açık bir şekilde hariç tutulduğu şu sıralamadır: “Dünya Genelinde (ABD dışında) – İlk 50 Düşünce Kuruluşu” (s. 35-36). Yukarıda da değinmiş olduğumuz gibi, bu tablo merkezi Birleşik Krallık‟ta bulunan 14 düşünce kuruluşuna yer vermektedir (Tablo 1‟e bakınız). Bunların bir kısmı gerçekten de oldukça itibarlı kuruluşlardır: Uluslararası düşünce kuruluşları dünyasının ciddi anlamda “ün yapmış” üyeleridir. 1. sırada, Birinci Dünya Savaşı sonrasında toplanan Paris Barış Konferansı‟nın ardından 1920‟de, ABD‟deki denk kuruluş Dış İlişkiler Konseyi‟yle (Council of Foreign Relations) birlikte, İngiliz-Amerikan ortak perspektifi temelinde barışın desteklenmesi amacıyla tesis edilen Chatham House ya da Kraliyet Uluslararası ĠliĢkiler Enstitüsü (Royal Institute of International Affairs - RIIA) yer almaktadır. 1927 yılına gelindiğinde kuruluşun Londra‟daki merkezinin adresi şimdi artık dünyaca ünlü olan “Chatham House Kuralı”na adını vermişti (buna göre, bir toplantının katılımcıları, eğer toplantının bu kurala göre yapılacağı tasarlanmışsa, toplantıda sunulan bilgileri o bilgileri veren konuşmacının ya da diğer katılımcıların kimliğini ya da kurumsal bağlantısını vermeden kullanabilirler). Chatham House (RIIA) yıllar geçtikçe uluslararası ilişkilerin araştırılması ve tartışılması alanında son derece itibarlı bir üyelik-temelli yapı haline gelmiştir. Bir Kraliyet kuruluşu olduğu için hâmisi Majesteleri Kraliçe‟dir ve iftiharla ilan edilmiş olan mevcut hükümetlerden “bağımsız” olma ilkesi, kuruluşun Başkanlarının – hepsi de Lordlar Kamarası‟nın üyesidir – ülkenin üç büyük partisinin her birinden – Mühafazakârlar, İşçi Partililer ve Liberal Demokratlar – geliyor olması durumuyla kurumsallaştırılmıştır. Tablo 1: “Dünya Genelinde (ABD dıĢında) – Ġlk 50 DüĢünce KuruluĢu” içindeki BirleĢik Krallık DüĢünce KuruluĢları, 2011 Sıra Ġsim KuruluĢ Yılı Hayır kurumu kaydı 1 Chatham House (Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü – RIIA) 1920 3 Uluslararası Af Örgütü (AI) 1961 7 Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü (IISS) 1958 8 Adam Smith Enstitüsü 1977 X 10 Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) 2007 17 Avrupa Reformu Merkezi (CER) 1996 X 18 İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) 1978 20 Ekonomik Politika Araştırmaları Merkezi (CEPR) 1983 4 24 Civitas: Sivil Toplum Araştırmaları Enstitüsü 2000 31 Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü (ODI) 1960 41 Kalkınma Araştırmaları Enstitüsü (IDS) 1966 44 Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü (RUSI) 1831 45 RAND Europe 1993 46 Demos 1993 Chatham House‟un faaliyet yelpazesi, 100‟den fazla araştırmacı ve uzmandan oluşan bir personeli ve 8 milyon sterlin‟lik yıllık bütçesi olan dünyaca ünlü bir kuruluştan beklenebileceği gibi, oldukça geniştir.1 Kuruluş çok çeşitli uluslararası ilişkiler konuları hakkında raporlar, bilgilendirme broşürleri, kitaplar, transkripsiyonlar vs. yayınlamaktadır (bakınız örneğin, Turkey and the Middle East: Internal Confidence, External Assertiveness [Türkiye ve Ortadoğu: İçeride Güven, Dışarıda Kararlılık], Kasım 2011; Turkey After the 2011 Election: Challenges for the AK Government [2011 Seçimlerinden Sonra Türkiye: AKP Hükümetini Bekleyen Zorluklar], Temmuz 2011). Kuruluş aynı zamanda aylık bir dergi (The World Today [Bugünün Dünyası]) ve alanında önde gelen bir akademik süreli yayın (International Affairs [Uluslararası İlişkiler]) yayınlamaktadır. Güncel haber öyküleri hakkında medyaya uzman yorumları sağlamakta ve gerek Birleşik Krallık‟ta gerekse de uluslararası düzeyde düzenlenen etkinlik ve konferanslardan oluşan eksiksiz bir program organize etmektedir. Bu programın niteliğini yansıtan iki girişim yakın tarihlerde Türkiye‟de gerçekleştirilmiştir: 2010 yılında düzenlenen, Türkiye‟nin modern dünyadaki yerine bakan bir İstanbul Yuvarlak Masa Toplantısı ve 2011 yılında, İstanbul Politikalar Merkezi (Sabancı Üniversitesi) ve Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) işbirliğiyle gerçekleştirilen ve Türkiye ile Afrika arasındaki gelişen siyasi, ekonomik ve kültürel bağları keşfetmeye çalışan bir çalıştay. 2011 yılının İlk 50 kuruluşu içinde 7. sırada bulunan Uluslararası Stratejik ÇalıĢmalar Enstitüsü (International Institute for Strategic Studies - IISS) Chatham House‟dan çok daha sonra, Soğuk Savaş esnasında 1958 yılında kurulmuş, ama Chatham House‟un ululararası üyelik-temelli yapı modelini takip etmiştir: Kuruluşun 100 ülkeden 2.500 bireysel, 450 tüzel ve kurumsal üyesi bulunmaktadır. 12 milyon sterlin‟lik bir bütçeye ve yaklaşık 65 kişilik bir personele sahiptir. Bastığı monografiler (Adelphi Papers) ve güncel uluslararası meseleler hakkında internet üzerinden yayınladığı analizlerin yanı sıra, ulusların askeri kapasitelerinin yıllık bir değerlendirmesini yapan The Military Balance [Askeri Denge], Askeri Çatışmalar Veritabanı ve dünya meselelerinin yıllık bir eleştirisini yapan Stratejik Survey [Stratejik Araştırma] kuruluşun diğer önemli yayınlarıdır. Yine güvenlik ve uluslararası ilişkiler alanında çalışan ve aynı şekilde üyelik-temelli bir yapısı olan, ayrıca dünyanın ilk düşünce kuruluşu olma iddiasında bulunan Kraliyet BirleĢik Hizmetler Enstitüsü (Royal United Services Institution - RUSI) 44. sırada yer almaktadır. 1831 yılında, Britanya Ordusu Başkumandanı ve eski Başbakan Wellington Dükü‟nün teşvikiyle, donanma ve askerlik bilimi, ya da Carl von Clausewitz‟in deyimiyle “harp sanatı” araştırmaları yapma misyonuyla tesis edilmiştir. Hâlâ öncelikli olarak askeri doktrin ve savunma yönetimi alanlarındaki gelişmelere dair çalışma ve tartışmalarla ilgilenmesine 1 Aralık 2011‟de 1İngiliz sterlini = yaklaşık 1,2 avro, 1,6 Amerikan doları ve 2,9 Türk lirasıdır. Sıkça alıntı yapılan bütçe rakamları, kuruluşun Vakıflar İdaresi‟ne en son sunmuş olduğu değerlerden alınmaktadır. 5 rağmen, bugünkü görev tanımı terörizmin ortaya koyduğu sorunlar, insan-kaynaklı diğer tehditler ve doğal felaketler de dahil olmak üzere savunma ve güvenlikle ilgili tüm meseleleri kapsamaktadır. Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü 3 milyon sterlin‟lik bütçesi ve 45 kişilik personeliyle Chatham House ve Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü‟ne kıyasla daha küçük bir kuruluştur. Halihazırda her yıl 40‟ın üzerinde araştırma siparişi üstlenmektedir; müşteri listesinde Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı, Dışişleri ve Commonwealth [Milletler Topluluğu] Bakanlığı, ABD Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği ve uluslararası düzeyde çeşitli savunma ve güvenlik şirketleri yer almaktadır. Hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde, uluslararası uzmanlar tarafından gerçekleştirilen itibar sıralaması sistemi göz önüne alındığında, ABD‟nin hariç tutulduğu İlk 50 listesindeki diğer Birleşik Krallık düşünce kuruluşlarının birkaçı daha küresel ya da Avrupa düzeyindeki meselelere odaklanmaktadır. 31. sırayı DenizaĢırı Kalkınma Enstitüsü (Overseas Development Institute - ODI) işgal etmektedir; bu kuruluş kendisini, uluslararası kalkınma ve insani yardım meseleleri konusunda Birleşik Krallık‟ın önde gelen düşünce kuruluşu olarak tanımlamaktadır. Başlangıçta Ford Vakfı‟nın sağladığı fonla 1960 yılında tesis edilen kuruluşun bugün 18 milyon sterlin‟lik bir bütçesi ve 130‟dan fazla personeli bulunmaktadır; ulusal hükümetler, Birleşmiş Milletler, OECD, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Birliği, İngiliz Commonwealth [Milletler Topluluğu] Sekreterliği ve diğer uluslararası ajanslar için araştırmalar gerçekleştirmekte, politika tavsiyeleri sunmakta ve eğitim programları sağlamaktadır. Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü‟nün çalışmalarının çoğu, bugünlerde, her biri çok geniş bir mesele yelpazesini kapsayan ve her birinin geniş bir araştırma projeleri portföyü bulunan 12 “şemsiye” araştırma programı – İklim Değişikliği, Çevre ve Ormanlar; Büyüme, Yoksulluk ve Eşitsizlik; Uluslararası Ekonomik Kalkınma; İnsani Yardım Politikaları vs. – vasıtasıyla organize edilmektedir. Bilhassa tanınan ve kuruluşun ikinci önemli gelir kaynağını teşkil eden ise Araştırma Bursu Programı‟dır (Fellowship Scheme); bu program 1963 yılından bu yana 900‟ün üzerinde doktora-sonrası derecesindeki ekonomiste, yaklaşık 40 gelişmekte olan ülkenin kamu sektörlerinde, bu ülkelerin hükümetleriyle yapılan iki yıllık sözleşmeler temelinde, çalışma fırsatı sunmuştur. Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü‟nün çok sayıda yayını arasında, Development Policy Review [Kalkınma Politikaları İncelemeleri] ve Disasters [Felaketler] adlı iki uluslararası akademik derginin yanı sıra, Bill ve Melinda Gates Vakfı‟nın finanse ettiği, Birleşmiş Milletler‟in 193 üye devletinin hepsinin 2015 yılına kadar gerçekleştirmekte anlaştığı sekiz kalkınma hedefi – aşırı yoksulluk ve açlığın yok edilmesi, herkesi kapsayan zorunlu ilöğretim vs. – hakkında ilerleme olup olmadığını değerlendiren Binyıl Kalkınma Hedefleri Karnesi ve Güney Asya (Aralık 2011), Sahra-altı Afrika (Aralık 2011), Doğu ve Güneydoğu Asya‟daki (Aralık 2010) düşünce kuruluşları hakkında bir dizi araştırma raporu bulunmaktadır. Sıralamada Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü‟nün sadece birkaç sıra arkasından Kalkınma AraĢtırmaları Enstitüsü (Institute of Development Studies - IDS) gelmektedir. Kalkınma Araştırmaları Enstitüsü biraz daha yüksek bir bütçeye ve yaklaşık 220 kişinin oluşturduğu çok daha kalabalık bir personele sahip olmasına rağmen, uluslararası kalkınma alanında ülkenin önde gelen düşünce kuruluşu olma iddiasını Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü‟ne bırakmış olmaktan memnun görünmektedir. Bunun ana nedeni büyük bir ihtimalle şudur: Merkez ofisi Sussex Üniversitesi‟nde bulunan kuruluş, çok geniş araştırma programının yanı sıra, sekiz Master derecesinden oluşan geniş bir lisansüstü öğretim portföyü idare etmektedir; ayrıca, yenilikçi ve son derece itibar gören çeşitli “bilgi hizmetleri”ne de ev sahipliği yapmaktadır – bunların en kayda değer olanı, gelişmekte olan ülkelerde ekonomik ve toplumsal değişim 6 alanında Avrupa‟nın en büyük araştırma koleksiyonunu içeren Britanya Ulusal Kütüphanesi (British Library) Kalkınma Çalışmaları bölümüdür. İlk 50‟de 3. sırada, Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü‟yle hemen hemen aynı zamanda ortaya çıkmış olan Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International - AI) yer almaktadır. Bu kuruluş Türkiye‟de muhtemelen iyi tanınmaktadır; bunun nedeni kısmen Uluslararası Af Örgütü‟nün küresel ölçekte insan hakları mücadelelerinin getirdiği kendine özgü itibarı, kısmen de Türkiye‟nin, kuruluşun “en çok ele alınan ülke” grubu listelerinde sık sık öne çıkan bir konum işgal etmesidir. Hâlâ Birleşik Krallık merkezli olarak kaydediliyor olsa da, bugün Uluslararası Af Örgütü artık tam anlamıyla uluslararası bir yapı haline dönüşmüş durumdadır; 150‟nin üzerinde ülkede 3 milyon üye ve destekçisi bulunmaktadır ve son yıllarda biraz da tartışmalı bir biçimde iyice genişletilerek ekonomik, toplumsal ve kültürel hakları da kapsayan çok geniş yepazeli bir insan hakları gündemine sahiptir. Bununla birlikte, kuruluşun başlangıcı, siyasi ya da dini inançlarından dolayı hapsedilen erkekler ve kadınlar için bir-yıllık bir “Af Başvurusu” mücadelesi şeklindeydi; 1961 yılında Peter Benenson tarafından Londra‟da kurulmuştu. Bir avukat olan Benenson İşçi Partisi destekçisiydi ve aynı zamanda dört yıl önce ADALET (JUSTICE) adlı kuruluşu kurmuş Londralı avukatlar grubunun bir üyesiydi. Uluslararası Af Örgütü gibi ADALET de hem insan hakları ve hukuk reformu için mücadele veren, hem de araştırmalar yürüten bir örgüttür; ancak, net bir açıklamasının yapılması çok kolay olmayan ama bu alanda tanımlamayla ilgili görmezden gelinemeyecek sorunları örnekleyen nedenlerden ötürü, Pennsylvania Üniversitesi‟nin düşünce kuruluşu listelerinde yer almak için gerekli koşulları yerine getirmiyor gözükmektedir. Çok daha mücadele-merkezli bir kuruluş olan Uluslararası Af Örgütü, birçok kişi tarafından daha ziyade bir baskı ve protesto grubu olarak görülmesine ve kendi kendini bir düşünce kuruluşu olarak ancak nadiren tanımlamasına rağmen, bu listelere girmeye şüphe götürmez bir biçimde hak kazanmıştır. Kendilerinin ifadesiyle, daha ziyade “biz bir mücadele örgütüyüz; yaptığımız şey tam da budur... Vahim insan hakları istismarlarını engelemek ve sona erdirmek, hakları ihlal edilmiş olanlar için adalet talep etmek için eylem üretiyoruz.” Kuruluşun hedefleri arasında şunlar yer almaktadır: Kadınların, çocukların, azınlıkların, yerli halkların, mültecilerin ve siyasi tutukluların haklarının iyileştirilmesi, işkencenin sona erdirilmesi, ölüm cezasının kaldırılması ve insan onurunun muhafaza edilmesi için hükümetlere baskı yapmak. Uluslararası Af Örgütü‟nün Birleşik Krallık şubesinin yaklaşık 225.000 üye, destekçi ve bağışçısı bulunmaktadır; kuruluş Londra, Edinburgh, Cardiff ve Belfast‟taki ofislerinde 165 personel istihdam etmektedir ve % 87‟si biryesel aidat, bağışlar ve teberruattan gelen yaklaşık 24 milyon sterlin‟lik bir bütçeye sahiptir. Bu bütçenin dörtte biri gelir üretme ve “hedefleri sağlamaya yönelik harcamalara” ayrılırken, kabaca % 60‟ı kampanyalara ve % 40‟ı da araştırmalara gitmektedir; bu finansal profil yukarıda daha önce ele alınan kuruluşlardan belirgin bir biçimde farklılık arz etmektedir. İlk 50 listesine 2010 yılında giren ve doğrudan 18. sıraya tırmanan Ġnsan Hakları Ġzleme Örgütü (Human Rights Watch - HWR) amaçları bakımından Uluslararası Af Örgütü‟ne benzemektedir, ama kullandığı yöntemler açısından kitlesel üyelik-temelli bir örgütlenmeden oldukça farklıdır. Kurulmasının hemen ardından 18. sıraya çıkması, uluslararası itibar temelinde gerçekleştirilen bir sıralama uygulamasında istisnai bir biçimde çarpıcı bir yükselişti; bunun başlıca nedeni hiç şüphe yok ki, milyarder hayırsever ve sermayedar George Soros‟un 2010 yılında 100 milyon Amerikan doları değerinde 10 yıllık bir “şartlı bağış” yapacağını – “dünya çapında insan haklarını daha etkin bir biçimde korumak ve iyileştirmek 7 için İnsan Hakları İzleme Örgütü‟nün küresel mevcudiyetini genişletmek ve derinleştirmek amacıyla” – ifade etmesi olmalıdır. İnsan Hakları Örgütü için ileri sürülen resmi şart, bu hediyeyi karşılayacak ek bir 100 milyon Amerikan dolarını bağış olarak toplaması ve küresel bütçesini beş yıl içerisinde 48 milyon Amerikan dolarından 80 milyon Amerikan dolarına çıkarmasıdır. Gayri resmi olarak ise kuşkusuz, kuruluşun tartışmalı İsrail-karşıtı duruşunun ve birçok kişinin lekeli olarak gördüğü Soros fonunu kabul etmesinin bir sonucu olan son zamanlardaki kan kaybını durdurmaya çalışacaktır. İnsan Hakları Örgütü, faaliyetlerine 1978 yılında Helsinki İzleme Komitesi olarak başladı; kuruluş amacı, Sovyet bloğunda, hükümetlerin 1975 Helsinki Nihai Senedi‟ne uyup uymadıklarını izlemek amacıyla kurulmuş yurttaş gruplarını desteklemekti. Helsinki İzleme Komitesi, istismarcı hükümetleri medya yoluyla alenen “afişe etme ve ayıplama” ve karar vericilerle doğrudan bilgi alışverişi yapma yöntemini benimsedi; kuruluşun, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa‟daki insan hakları ihlallerini uluslararası planda gündeme taşıması bazı Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde 1980‟li yılların sonlarında yaşanan demokratik dönüşümlerde önemli bir rol oynayacaktı. Yine 1980‟li yıllara gelindiğinde, Asya İzleme Komitesi (1985) ve Ortadoğu İzleme Komitesi‟nin (1989) kurulmasıyla birlikte kuruluş gerçek anlamda küresel bir örgüt haline geldi ve 1988 yılında, çok daha kapsayıcı bir isim olan İnsan Hakları İzleme Örgütü adını resmi olarak benimsedi. İnsan Hakları Örgütü‟nün yönetim merkezi – ki muhtemelen Soros bağışının idaresinden sorumludur – New York‟ta bulunmaktadır; ayrıca dünya çapındaki büyük şehirlerde en az 14 ofisi daha vardır. Dolayısıyla, Kuresel Düşünce Kuruluşları listelerinde neden Birleşik Krallık merkezli bir kuruluş olarak tanımlandığı çok açık değildir; Birleşik Krallık‟taki şubesinin yıllık 0,5 milyon sterlin‟lik bütçesi kuruluşun toplam bütçesinin gerçekten de çok az bir kısmını oluşturmaktadır. Yazının bu kısmında tanıtılacak olan son üç düşünce kuruluşunun hepsinin Avrupa‟yla ilgili perspektifleri vardır, ama bu perspektifler arasında farklılıklar bulunmaktadır. İlk olarak, İlk 50 listesinde 17. sırada bulunan Avrupa Reformu Merkezi (Centre for European Reform – CER), şu ana değin ele aldıklarımız içerisinde en genç ve en küçük kuruluştur. 1996 yılında, kuruluşun başlangıçtaki ve halihazırdaki yöneticisi olan Charles Grant tarafından kuruldu. Grant o tarihlerde, iş ve siyaset alanlarına yoğunlaşan uluslararası haftalık dergi The Economist‟in savunma konuları editörüydü. Avrupa Reformu Merkezi‟nin bugün 12 kişilik bir personeli ve yaklaşık 1,2 milyon sterlin‟lik bir yıllık bütçesi vardır. Yıllık aidat ödeyen bireysel üyelere dayalı bir temeli olmadığından, gelirinin en az % 80‟ini, 40‟tan fazla tüzel kişi sponsorundan gelen bağışlar teşkil etmektedir. Avrupa Reformu Merkezi kendisini “bağımsız, özel ve kâr amacı gütmeyen kuruluş” şeklinde tarif etmektedir; burada kullanılan “bağımsız” ifadesi, “hiçbir siyasi parti, hükümet ya da Avrupa kuruluşuna bağlı değiliz” anlamına gelmektedir. Bununla birlikte, yukarıda da değinmiş olduğumuz gibi, düşünce kuruluşlarının bağımsızlığına dair çeşitli tanımlar ve derecelendirmeler mevcuttur; bu anlamda, örneğin, Avrupa‟daki katı şüpheciler Avrupa Reformu Merkezi‟nin kendisini tanımlama biçimine rahatlıkla itiraz edebilirler. Mesela diyebilirler ki, Avrupa Reformu Merkezi‟nin “Avrupa”dan anladığı şey, kendisinin de açıkça desteklediği Avrupa Birliği‟nin (AB) halihazırdaki üyesi olan 27 ülkeden ibarettir. Eleştiriye kapalı değildir, ama kuruluşun “reform” gündemi Avrupa Birliği‟nin daha büyük, daha iyi ve daha fazla küresel sorumluluk yüklenen bir yapı olma yönünde ilerlemesi doğrultusundadır. Bu amaçların ilerletilmesinde Avrupa Reformu Merkezi‟nin İstanbul-merkezli düşünce kuruluşu Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM) ile yakın bağları vardır. 8 Türkiye ayrıca, çoğunlukla Merkez‟in başkan vekili Katinka Barysch tarafından kaleme alınan yayınlarında ve politika brifinglerinde belirgin bir konum işgal etmektedir (Bakınız örneğin, Is Turkey Our Partner Now? [Türkiye Şimdi Bizim Ortağımız mı?], Kasım 2011; Turkey, the EU and the Meditterranean Uprisings [Türkiye, AB, ve Akdeniz Başkaldırıları], Mart 2011). Avrupa Reformu Merkezi‟nin birkaç basamak üstünde, 10. sırada Avrupa DıĢ ĠliĢkiler Konseyi (European Council on Foreign Relations – ECFR) yer almaktadır. Kuruluş daha 2007 yılı sonunda kurulmasına rağmen, çok hızlı bir yükselişe geçmiş ve Pennsylvania Üniversitesi‟nin hem 2009 hem de 2010 yılındaki “Dünyadaki En İyi Düşünce Kuruluşu” ödülünü almaya yetecek bir itibar kazanmıştır. Dolayısıyla, sahip olduğu etki tartışma götürmez bir durumdur; ancak, gerçek anlamda “ilk pan-Avrupa düşünce kuruluşu” – ki kuruluş kendini tanıtmak istemektedir – olup olmadığı muhtemelen biraz kuşkuludur. Çok daha farklı bir düşünce kuruluşu olmasına rağmen, Ekonomik Politika Araştırma Merkezi‟nin (aşağıda ele alınıyor) daha kapsayıcı bir biçimde pan-Avrupa karakteri olduğu ve bu düzeye neredeyse bir çeyrek yüzyıl daha önce ulaştığı söylenebilir; oysa, araştırma ilgileri ve yayınları daha geniş bir alana yayılıyor olsa da, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi‟nin “Avrupası”, Avrupa Reformu Merkezi‟nin durumunda olduğu gibi, Avrupa Birliği‟ne dayanmaktadır. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi‟nin, Avrupa Birliği‟nin anayasal temelini değiştiren Lizbon Anlaşması‟nın imzalanmasından kısa süre önce kurulması, zamanı iyi ayarlanmış bir adımdı, çünkü Konsey‟in temel hedefi “Avrupa‟nın ortak çıkarları ve ortak değerlerini destekleyen daha tutarlı ve daha zinde bir Avrupa dış politikası geliştirmek”tir. Daha spesifik amaçlar arasında ise şunlar yer almaktadır: Kollektif gücünü arttırmak amacıyla, AB‟yi çok-taraflı kuruluşlarla daha etkin bir işbirliği içerisine sokmak; süregiden siyasi, ekonomik ve toplumsal gelişmelerini teşvik etmek amacıyla, Türkiye ve Batı Balkan ülkelerinin nihai üyeliklerinin taahhüdünün arkasında durmak. Bir pan-Avrupa yapısı olarak, kuruluşun merkezinin Birleşik Krallık‟ta olduğu nitelemesi potansiyel olarak yanıltıcıdır, çünkü daha en baştan itibaren Avrupa Birliği‟nin bütün önemli başkentlerinde faaliyet göstermiştir ve Londra‟nın yanı sıra Berlin, Paris, Roma, Madrid, Varşova ve Sofya‟da ofisleri bulunmaktadır. Bununla birlikte, kuruluşun en çarpıcı özelliği kuşkusuz Konsey‟in bizzat kendisidir. Yaptığı işlerin çoğu çeşitli coğrafi ve tematik çalışma grupları tarafından yürütülmektedir; bütün kurum olarak yılda sadece bir defa toplanmaktadır ama halihazırdaki 160 üyesi arasında Avrupa ülkelerinden 4 eski cumhurbaşkanı, 12 eski başbakan, 24 eski ya da hâlâ görevde olan dışişleri bakanı, 5 eski AB komisyon üyesi, 3 eski NATO genel sekreteri, Dünya Ticaret Örgütü genel direktörü, çeşitli üst düzey Birleşmiş Milletler yetkilisi, sivil toplum kuruluşları yöneticileri ve emekli ya da hâlâ görevde olan profesörler bulunmaktadır. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi‟nin ortakları ve fon sağlayıcıları da güçlü bir liste oluşturmaktadır: Tüzel kişiler/ticari şirketler ve hükümetlerin yanı sıra, sadece aday gösterilme ve davet yoluyla belirlenen bireyler. Birçok düşünce kuruluşu hükümetlerden fon almadığını samimi bir biçimde vurguyor iken, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi bunun tam tersini yapmaktadır: “Çeşitli Avrupa ülkelerinin bakanlıklarının sağladığı hem finsansal hem de ayni destekten faydalanmaktayız. Bu ayrıcalıktan dolayı çok müteşekkiriz ve [Belçıka, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Almanya, İtalya, Polonya ve İspanya dışişleri bakanlıklarına] teşekkürlerimizi sunarız.” 9 Avrupa Dış İlişkiler Konseyi‟nin yaklaşık 30 kişilik bir “dış politika uzman” kadrosu vardır ve kuruluşun araştırma faaliyetlerinin büyük kısmı üç ana program etrafında organize edilmektedir: Geniş Avrupa, Çin, Ortadoğu ve Kuzey Afrika. Türkiye doğal olarak Geniş Avrupa programının önemli parçalarından biridir ve yakın zamanlarda yayınlanan dokuz makalelik bir derleme kitabın konusu olmuştur; What Does Turkey Think? [Türkiye Ne Düşünüyor?] başlıklı bu kitap kimlik ve demokratikleşme sorunlarının ve Ankara‟nın evrim geçiren dış politikasının “yeni Türkiye” içinde nasıl görüldüğünü incelemektedir. “Avrupa Birliği Türkiye hakkında ne düşünüyor?” sorusuyla ise Avrupa Dış İlişkiler Konseyi‟nin bir diğer yenilikçi projesi olan Dış Politika Not Cetveli [Foreign Policy Scorecard] ilgilenmektedir; bu program, 27 AB üye ülkesinin ve kurumlarının, altı kilit tema temelinde düzenlenen 80 politika alanındaki performansını değerlendirmektedir. Sözü edilen politika alanlarından biri de Geniş Avrupa içindedir: “Birliğin genişlemesine yönelik destek düştükçe, AB‟nin etki dücü de azalmıştır. Performans Batı Balkan ülkelerinde iyi (B notu), doğudaki komşu ülkelerde orta (C+ notu) ve Türkiye‟de zayıf (C- notu) düzeyde olmuştur.” (http://ecfr.eu/scorecard/2010/). İlk 50 listesinde 20. sırada bulunan Ekonomik Politika AraĢtırma Merkezi (The Centre for Economic Policy Research – CEFR), yazının bu kısmında ele alınacak son düşünce kuruluşudur; sona bırakılması muhtemelen uygun bir tercih olmuştur, zira yapısal olarak yukarıda değinilen düşünce kuruluşlarının hepsinden ciddi anlamda farklıdır. Onlar gibi bu kuruluşun da yönetim merkezi Londra‟da bulunmaktadır; araştırma fonları almaktadır (Avrupa‟daki bağış dağıtan kurumlardan, özel vakıflardan, tüzel kişi ve kamu sektörü üyelerinden); yine onlar gibi, yaptığı araştırmaların sonuçlarını yayınlayarak karar alıcılara, kamusal ve özel sektörlere iletmektedir (her yıl yayınladığı yaklaşık 700 Tartışma Makalesi ve şimdilerde internet üzerinden yayın yapan organı Policy Insights [Politika İçgörüleri] aracılığıyla). Ancak, çoğu düşünce kuruluşundan farklı olarak, araştırmacılarını doğrudan istihdam etmemektedir; ayrıca, net ve sürekli biçimde teşhis edilebilecek bir ideolojik konumu yoktur. Onun daha ziyade bir ağ (network) olduğu söylenebilir; hatta şimdilerde son derece geniş bir ağdır. Bu ağın içerisinde, Avrupa ve başka yerlerde bulunan 200‟den fazla üniversitede çalışan 725 ekonomist yer almaktadır. Ekonomik Politika Araştırma Merkezi tarafından, kuruluşla ortak çalışan Araştırmacı Üye olarak atanan bu akademisyenler kendi kurumlarında araştırmalar yürütmektedir. Ekonomik Politika Araştırma Merkezi‟nin misyonu Avrupa ekonomisinde araştırma mükemmeliyetini ve politikayla ilgili olma durumunu ilerletmek, en iyi ekonomistleri politika tartışmalarına katılmaya teşvik etmek, bu tartışmaların en üst seviye nitelikteki araştırmalara yaslanmasını temin etmek ve böylece Avrupa‟daki karar alma süreçlerinin kalitesini arttırmaktır. Kuruluşun araştırma gündemi son derece çeşitlidir ve çoğunlukla “yukarıdan aşağıya doğru” değil de “aşağıdan yukarıya doğru” bir süreçle gelişmektedir; ancak, küresel ekonomi ve bilhassa Avrupa bütünleşmesi – tek pazar, para birliği, AB genişlemesi, ekonomik geçiş süreçleri – gibi bazı temalar gündemin çekirdek maddelerini oluşturmaya devam etmektedir. Ulusal Düzeyde Önde Gelen “YandaĢ” DüĢünce KuruluĢları Şimdi, bu yazıda ele alınan düşünce kuruluşlarının diğer ana grubuna dönüyoruz. Bunlar yukarıda sadece kollektif ve anonim olarak tanıtılmış ve aynı anda hem bağımsız hem de yandaş olmayı becerebilen kuruluşlar olarak tarif edilmişti. Tablo 2 ve Tablo 3‟te sunulan seçme bunların tümünü kapsayıcı olmaktan çok uzaktır, ama bu liste en etkin, en öne çıkan ve en önemli düşünce kuruluşlarının çoğunu içermektedir ve örnekleme amacı açısından 10 kesinlikle yeterlidir. Bu düşünce kuruluşlarını “açıkça ya da belli bir biçimde” “Merkezin Sağında” olanlar ve “Merkezin Solunda” olanlar şeklinde ayırıyoruz; bu tanımlamaların hepsi elbette kısa bir açıklama gerektirmektedir. Sol-sağ siyasi ekseninin kullanılması bir tasdik olarak algılanmamalıdır. Bu eksen çokça eleştirilmiş ve çeşitli alternatifler önerilmiştir: radikal-muhafazakâr, ilerici-gerici, cemaatçibireyci. Sol-sağ ekseninin çağdaş Britanya siyasetinde kullanımı bilhassa sorunlu görülebilir, zira, örneğin, son zamanlardaki Liberal Demokratların genel seçim bildirilerinden bazıları somut bir biçimde İşçi Partisi‟nden daha solda bir görünüm arz etmiştir. Ama bu yazının meselesi böylesi soruları ele almak değildir. Burada sol-sağ yelpazesi kullanılıyor ve hatta en geleneksel biçimi içerisinde kullanıldığını da söylemek mümkündür. Politika yorumcuları ve hatta siyasi partilerin hayal kırıklığına uğramış bazı destekçileri ne hissederse hissetsinler, İşçi Partisi merkezin soluna, Muhafazakâr Parti merkezin soluna ve Liberal Demokratlar da ikisinin arasında bir yere yerleştirilmektedir. “Açıkça ya da belli bir biçimde” ifadesinden kastedilen, bir yandan bir düşünce kuruluşunun kendini “tarafsız” ya da “bağımsız” olarak sunmak için çok çaba harcarken, diğer yandan o kuruluşun kurucuları, önde gelen üyeleri, misyon bildirisi, politika hedefleri, araştırma makaleleri, en sık açıklama yapan konuşmacıları ve başka kanıtların pratikte o kuruluşun sürekli bir biçimde sola ya da sağa meylettiğini gösterdiği durumlardır. Vakıflar İdaresi‟nde resmi olarak “kamusal eğitime hizmet eden hayır kuruluşu” şeklinde kaydedilmenin sağladığı vergi muafiyeti ve diğer faydaları kazanma arzusundaki bir düşünce kuruluşu için “sola ya da sağa meyletmek” kendi içinde tamamen makul bir durumdur; ancak bu, Vakıflar İdaresi‟nin “kamu yararı koşulu”nu yerine getirdiği ve kamusal eğitimin iyileştirilmesi, yurttaş ya da toplulum gelişiminin ilerletilmesi vb. kamusal menfaate yönelik hayırsever amaçlar güttüğü sürece böyledir. Makul olmayan durum ise, “meyletmenin” belli bir siyasi partiyle “yakın bağlar kurmaya” dönüşmesidir. Bunun bir örneği, Muhafazakâr Parti‟den Savunma Bakanı Paul Fox‟un Ekim 2011‟deki istifasında rol oynayan Atlantik Köprüsü (Atlantic Bridge) adlı düşünce kuruluşudur. Vakıflar İdaresi‟nin görüşüne göre, Atlantik Köprüsü kendini ağırlıklı olarak, Thatcher-Reagan yıllarında yükselişte olan türden bir ABD-Birleşik Krallık “özel ilişkisi” anlayışının ilerletilmesine adamış bir düşünce kuruluşuydu. Ama Vakıflar İdaresi‟nin onay vermemesine yol açan şey kampanyanın kendisi değildi, zira hayırsever olarak kayıtlı olduğu için buna izin vardı; sorun, sadece özel ilişkinin oluşturduğu tek bir meseleye aşırı bir şekilde odaklanılması ve bu meselenin Muhafazakâr Parti ile yakın bir biçimde özdeşleşmesiydi. Hayır kurumu statüsünün bir düşünce kuruluşuna sağladığı faydalar dikkate değerdir. Hayır amaçlı kuruluşlar normalde kurumlar vergisi, sermaye vergisi ya da damga vergisi gibi vergileri ödemek zorunda değildirler ve onlara yapılan bağışlar verâset ve intikal vergisinden muaftır. Aynı zamanda, yerleştikleri binalar için oldukça düşük emlâk vergisi oranlarına tâbidirler. Bu haklardan faydalanabilmek için düşünce kuruluşunun başlıca amaçlarını hayırseverlikle ilgili bir bağlamda ifade etmesi (örneğin, “toplumsal, ekonomik ve siyasi meselelerin araştırma, tartışma ve yayın yoluyla kamusal düzeyde daha doğru anlaşılmasına katkıda bulunmak” – Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü) ve bu durumda kamunun bu amaçlardan nasıl fayda sağlayacağını açıklaması gerekmektedir (“iyi araştırmalara ve açık argümanlara dayanan politika analizlerimiz, yayınlarımız, medya faaliyetlerimiz ve hükümette, üniversitelerde, özel ve gönüllü sektörlerdeki güçlü ağlarımız yoluyla, ilerici düşüncenin ivmesini muhafaza etmesinde hayati bir rol oynamaktayız”). Daha sonra başka şeyler de gerekmektedir; örneğin, bazı yayınların ve bilgilendirme yazılarının dijital 11 dosyalarının düşünce kuruluşun internet sitesinden indirilebilmesi, bazı faaliyetlerin halka açık olması ve konuşmacıların siyasi yelpazenin tamamından seçilmesi lazımdır. Hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde, hayır kurumu statüsünün getirdiği faydalarının, en azından kısmi olarak belli siyasi hedefler doğrultusunda kampanyalar düzenleyen kuruluşlara da sunuluyor olması sorgulanmayan bir durum değildir; böylesi ulusal düşünce kuruluşları gerçekten de sürekli bir saldırıya maruz kalmaktadır ve bu saldırılar zaman zaman oldukça sert olabilmektedir. Bu tür düşünce kuruluşlarıyla, “akıl hocalarının hazırlık okulları” şeklinde yaftalarla dalga geçilmektedir (Bentham, 2006, s. 166); yöneticilerinin başlıca meşgalesi kendi siyasi kariyerlerini geliştirmek ve hükümette ve iş dünyasındaki önde gelen şahsiyetlerle ilişki ağları tesis etmek olan böylesi kuruluşlara yapıştırılan bir başka yafta ise, milletvekili olmayı hedefleyenlerin antrenman sahaları şeklindedir. Bunlar, “deneyime karşı siyasi ergenliğin zaferini temsil ederler; personelleri genellikle son derece genç, tamamıyla deneyimsiz, sadece hayatın öğretebileceği bilgelikten yoksun ve hep moda eğilimler peşinde koşan insanlardan oluşur” (Jacques, 2004). Kendi etkilerini ölçerken, sözümona, yaptıkları çalışmaların niteliğine değil de onlardan bahseden gazete sütunlarının ne genişlikte olduğuna bakarlar; çalışmalarının çoğu da ya “büyük resmin zararına bir biçimde sundukları politik reçetedeki önemsiz ayrıntılara gömülmüştür” (Bentham, s. 167) ya da söz konusu düşünce kuruluşunun, politikalarını etkilemeye çalıştığı siyasi partiyle ilişkisinin kısıtlaması altındadır. 12 Tablo 2: Açıkça ya da belli bir biçimde Merkezin Sağı’nda yer alan bazı düĢünce kuruluĢları KuruluĢ tarihi – kuranlar EKONOMĠK ĠġLER ENSTĠTÜSÜ (INSTITUTE OF ECONOMIC AFFAIRS) 1955 – siyasetçi olmayan bir grup serbest piyasacı. POLĠTĠKA ÇALIġMALARI MERKEZĠ (CENTRE FOR POLICY STUDIES) 1974 – serbest piyasacı Muhafazakârlar ve aralarında Thatcher‟ın da olduğu eski bakanlar. ADAM SMITH ENSTĠTÜSÜ (ADAM SMITH INSTITUTE) 1977 – ABD merkezli, İskoç serbest piyasacı Muhafazakârlar. CIVITAS – Sivil Toplum AraĢtırmaları Enstitüsü (Institute for the Study of Civil Society) 2000 – “klasik liberal”, David Green. POLĠTĠKA DEĞĠġĠMĠ (POLICY EXCHANGE) 2002 – modernleştirici “genç” Muhafazakârlar. SOSYAL ADALET MERKEZĠ (CENTRE FOR SOCIAL JUSTICE) Misyon, amaçlar, hedefler Statü, personel, baĢlıca fon kaynağı BaĢarılar, politika “etkileri” Birleşik Krallık‟taki ilk serbest piyasacı düşünce kuruluşu. Serbest bir ekonomi, düşük vergiler, eğitimde sağlıkta ve refahta özgürlük, daha düşük düzenleme seviyeleri hedefinin entelektüel dayanağını geliştirmek. Hayırsever. 10 kişilik personel. 1 milyon sterlin üzerinde bütçe; bireylerden, şirketlerden ve vakıflardan gelen bağışlar. İlk dönemlerdeki tartışmaları fikirlerinden bazıları neredeyse klasikleşmiş düşünceler haline gelmesi: Enflasyonun kontrol altında tutulması, sendika reformu, yaygın özelleştirme. Dünya çapında benzer fikirlere sahip 100‟ün üzerinde kurumla bir ağ oluşturulması. Başlangıçta, Muhafazakâr Parti‟yi ekonomik liberalizmi benimsemeye itmek. Bir dizi politika alanına serbest piyasacı ekonomi çözümlerini savunmak: sosyal politika ve aile, enerji politikası, kamusal hizmet tedariki, ceza politikası. Özel şirket. Az sayıda personel, ama kuruluşla ortak çalışan araştırmacı üyeler. Bireylerden ve şirketlerden gelen bağışlar. Margaret Thatcher‟ın Muhafazakâr Parti lideri ve 3 kez başbakan seçilmesi. Demiryollarının, elektrik hizmetlerinin, madenlerin ve Kraliyet Posta Servisi‟nin özelleştirilmesi; hisse senedi sahibi bir toplum, eğitimde ebeveyn seçimi. Birleşik Krallık‟taki önde gelen liberter, serbest piyasacı düşünce kuruluşu; “akademik bir kurum olmaktan ziyade pratik hedefleri olan bir düşünce kuruluşu; gerçek değişimleri hayata geçirmek için siyaset yapıcılarla birlikte çalışmak ve serbest piyasa fikirlerini gerçek hayata uygulamak. Özgür ve demokratik bir toplumu mümkün kılan hukuki, kurumsal ve ahlaki çerçevenin halk tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlamak. Araştırmalar yürütmek; ama aynı zamanda, çocuklara ve okullara sınırlı eğitim hizmetleri sağlamak. “Bağımsız”, araştırmahedefli ve eğitimle ilgili bir hayırsever kuruluşu; kamusal politika sorunlarına “ilerici” serbest piyasacı ve yerelci çözümler arama hedefi doğrultusunda akademisyenlerle ve siyaset yapıcılarla birlikte çalışmak. Sosyal adaleti Britanya toplumunun kalbine yerleştirmek; yoksulluğun nedenlerini aşmaya ve sosyal adaleti geliştirmeye yardımcı olacak bilgiler ve çözümler üretmek amacıyla bir Yoksullukla Mücadele Edenler İttifakı tesis etmek. Kâr amacı gütmeyen kuruluş. Az sayıda personel, araştırmalar çoğunlukla görevlendirme yoluyla yapılıyor. ye aidatları. Hayırseve. 20 kişinin üzerinde personel. 1 milyon sterlin üzerinde bütçe. Özel bağışlar. Hayırsever. 30 kişiden fazla personel. 2 milyon sterlin bütçe. Bireylerden ve şirketlerden gelen bağışlar, araştırmalar için sponsorluklar. Kâr amacı gütmeyen kurulu. 20 kişiden fazla personel. 1 milyon sterlin üzerinde bütçe. Bireylerden ve şirketlerden gelen bağışlar, proje sponsorlukları. Hükümet müdahalesinden vazgeçilmesi ve özelleştirmede uluslararası planda öncülük. Thatchercı politikalar: merkezi planlamanın azaltılması, vergilerin düşürülmesi, sosyal konutların satışı, kamu hizmetlerinin taşerona verilmesi, ebeveynlere, kiracılara ve tüketicilere daha fazla seçenek sunulması. Alışılmıştan farklı olarak, düşünce kuruluşunun yayınlarının yanı sıra, eğitim ve öğretim materyalleri sunumu. Hedefler: daha yüksek eğitim standartları, daha iyi suç istatistikleri, kitlesel göç maliyetlerinin azaltılması, kamu sağlığı alanında Ulusal Sağlık Hizmeti‟nin tekeli. Kurucu üyelerden bazıları şimdi bakan. Akademi okulları, dar gelirli ailelerden gelen öğrencilere sağlanan yardımlar (pupil premium), üniversite harçları, polis komiserlerinin seçilmesi. 120‟den fazla piyasa öncülüğünü benimsemiş Avrupa düşünce kuruluşunun oluşturduğu Stokcholm Ağı‟nın üyesi. Prospect dergisinin 2009 yılında Yılın Düşünce Kuruluşu ödülünün kazanılması ve bunun aile, refah reformu, suçlulara yönelik adalet, çete kültürü ve sosyal refah üzerine yaptığı araştırmaların niteliğini yanıstması. Duncan Smith‟in şimdi Çalışma ve Sosyal Yardım Bakanı olması. 13 Tablo 3: Açıkça ya da belli bir biçimde Merkezin Solu’nda yer alan bazı düĢünce kuruluĢları KuruluĢ tarihi – kuranlar FABIAN DERNEĞĠ (FABIAN SOCIETY) 1884 – İşçi Partisi öncesi dönemin sosyalist reformcuları. Misyon, amaçlar, hedefler Britanya siyasetindeki en eski düşünce kuruluşu. Başlangıçta: demokratik sosyalizm ilkelerini devrim değil de reform yoluyla ilerletmek. Daha yakın zamanlarda: “bir sonraki İşçi Partisi hükümeti” için amaca uygun ve “mantıklı” politikalar ileri sürmek. Statü, personel, baĢlıca fon kaynağı İşçi Partisi ile bağlantılı Sosyalist dernek (7000‟in üzerinde üye). 16 kişi personel. 0,7 milyon sterlin bütçe. YENĠ YEREL YÖNETĠM AĞI (NEW LOCAL GOVERNMENT NETWORK) 1996 – İşçi Partisi‟ni destekleyen politikacılar ve akademisyenler. Yeni Yerelciliğin önde gelen savunucusu. Kamu hizmetlerinin dönüştürülmesine, yerel siyasi liderliğin yeniden canlandırılmasına ve yerel toplulukların yetkilendirilerek güçlendirilmesine radikal bir yaklaşım; Birleşik Krallık‟ta yetkilerin yerel birimlere daha fazla devredildiği bir anayasal uzlaşma. Hayır kurumu. 40 kişinin üzerinde personel. 2,5 milyon sterlin bütçe; AB Komisyonu‟ndan, tröst ve vakıflardan, şirketlerden gelen bağışlar. Hayır kurumu. 12 kişilik personel. 1,8 milyon sterlin bütçe; şirketlerden ve bireylerden gelen bağışlar. Kâr amacı gütmeyen kuruluş. 9 kişilik personel. Hesap bilgileri mevcut değil. Özel ve kamusal sektörlerdeki ortaklardan gelen bağışlar. MERKEZ FORUMU (CENTRE FORUM) Siyasi yelpazenin her tarafında yer alan liberal politika fikirlerinin araştırılması ve tartışılması için ilerici forum. Araştırma konuları: Özlemi duyulan gelişmeler, yetkilendirerek güçlendirme, liberalizm, küreselleşme. Hayır kurumu. 9 kişilik personel. 0,5 milyon sterlin bütçe. Tüzel kişi ortaklardan gelen bağışlar. KAMU POLĠTĠKALARI ARAġTIRMA ENSTĠTÜSÜ (INSTITUTE FOR PUBLIC POLICY RESEARCH) 1988 – İşçi Partili işadamı, Lord Hollick. DEMOS 1993 – Martin Jacques ve Geoff Mulgan. Birleşik Krallık‟taki önde gelen ilerici düşünce kuruluşu olmak. Hedefler: Eşitsizlikle savaşmak, yurttaşları güçlendirmek, sosyal sorumluluğu desteklemek, âdil ve sürdürülebilir bir ekonomi yaratmak, demokrasiyi yeniden canlandırmak. Sosyal sorumluluk sahibi ve içerici araştırmalar yürütmek; özgür, muktedir, güvenli ve güçlü yurttaşların oluşturduğu bir toplum hedefine hizmet etmek. BaĢarılar, politika “etkileri” İşçi Partisi‟nin ilk kurucularından (1900) ve parti tüzüğünü kaleme alanlardan (1918) biri. Meşhur “broşürler” yoluyla etki: asgari ücret, İngiltere Bankası‟nın (Bank of England) bağımsızlığı, Çocuk Yardım Fonu. Sosyal Adalet Komisyonu (1992-1994) yoluyla merkez-sol düşüncenin ve Yeni İşçi Partisi politikalarının yeniden canlandırılması; şehir merkezi trafiği vergisi için erken dönemlerde destek; Enstitü‟nün Kuzey İngiltere‟de örgütlenmesi; Küresel İklim Ağı‟nın kurulması. Yeni İşçi Partisi‟nin programının geliştirilmesinde aktif rol alma – Mulgan, Blair‟in Politika Direktörü oldu. Şimdiki ilgi alanları: Sol‟un geleceği, Destekli Ölüm Komisyonu. Üst düzey meclis üyeleri ve politikacıların en iyi uygulamaları paylaşmaları için oluşturulan Yenilik Getirme Ağı; doğrudan seçilen belediye başkanları ve polis komiserleri, fon toplama yetkilerinin alt birimlere devredilmesi, güçlendirilmiş yerel topluluklar, yurttaş-inisiyatifli hizmetler. Liberal Demokratları İkinci Dünya Savaşı‟ndan beri ilk kez hükümete taşıyan 2010 bildirisindeki politikalar: dar gelirli ailelerden gelen öğrencilere sağlanan yardımlar (pupil premium); akademiler ve “ücretsiz” okullar; topluluğa ait arazilerin açık arttırmayla satışı. 14 İçinden seçim yapılabilecek neredeyse 300 düşünce kuruluşu arasında bu suçlamaların hepsini doğrulayacak birkaç örnek bulmanın zor olmadığı açıktır. Aynı derecede açık olan bir başka nokta da şudur ki, bu yazının işlevi böyle bir şey yapmak değildir. Bu yazı, mümkün olduğu kadar özet bir biçimde, düşünce kuruluşlarının lehine bir açıklama yapmaya çalışacaktır; bu doğrultuda, bunların bazılarının yakın zamanlarda Birleşik Krallık‟taki büyük ideolojik değişimlere yapmış oldukları katkılar gösterilecek ve şimdiki ilgi alanları ve kampanyalarına dair birkaç örnek verilecektir. Düşünce kuruluşlarının durumunu genel olarak destekleyen iyi bir argüman, kendisi de hem Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü ve Demos‟un bir üyesi ve aynı zamanda Başbakanlık Strateji Birimi‟nde çalışmış olan Ben Rogers‟tan gelmiştir: “Hükümet, üniversiteler, üçüncü sektör ve basın arasında bir alan sağlarlar; bu alanda, farklı arkaplanlardan ve disiplinlerden gelen uzmanlar ve liderler değerler, fikirler ve stratejiler geliştirebilir, bunları tartışabilir ve test edebilirler. Siyasi partilerin kendileri böylesi alanlar kesinlikle sunmazlar; birkaç istisna dışında siyasi kurumlar ya da üniversiteler de bunu yapmaz.” (Rogers, 2010). Siyasi partilerin, muhtemelen Rogers‟ın düşündüğü türden bir politika geliştirme “alanı” sağlamayı becerememesinin – ki bu alandan en doğrudan fayda sağlayabilecek olan bizzat siyasi partilerin kendileridir – başlıca nedeni tek kelimeyle finansaldır. Birleşik Krallık‟taki bütün siyasi partiler başıca gelir kaynakları olarak ağırlıklı bir biçimde bağışlara dayanmaktadırlar: Muhafazakâr Parti‟ye büyük şirket bağışları, İşçi Partisi‟ne sendika üyelik ödentilerinden gelen bağışlar ve Liberal Demokrat Parti‟ye bireysel üyelerin yaptığı bağışlar söz konusudur. Sıkça varsayılanın aksine, politika geliştirme için bir miktar kamu finansmanı mevcuttur, ama bu, her bir büyük parti için yıllık 0,5 milyon sterlin‟den daha azdır; bu fon çok fazla bir delik tıkamamaktadır, zira Genel Seçimler olduğunda her bir parti, içinde dikkate şayan bir biçimde yüzden fazla politika vaadi bulunan yaklaşık yüz sayfalık bir seçim bildirisi hazırlamaktadır. Böylesi durumlarda, düşünce kuruluşlarının ürünlerinin sınırlarını vugulamak adına “politik reçetedeki önemsiz ayrıntılar” şeklinde dalga geçilen şeyler son derece sıcak karşılanabilmektedir. Öte yandan, o suçlamanın diğer kısmı da – yani düşünce kuruluşlarının “büyük resim analizine” çok az katkı yaptıkları – her zaman doğru değildir. Aslında, bunun tam tersi de savunulabilir ve denilebilir ki, Birleşik Krallık siyasetinin büyük resmi son 40 yılda gerçekten büyük iki dönüşüm geçirmiştir ve bu dönüşümlerin ikisi de düşünce kuruluşlarının çalışmalarından önemli ölçüde etkilenmiş ve bir dereceye kadar da o çalışmalar tarafından şekillendirilmiştir. Doğası itibarıyla bu dönüşümler istisnai gelişmelerdi; dolayısıyla düşünce kuruluşlarının katkıları da istisnai idi. Ancak, bu yayının amaçları açısından, tipik düşünce kuruluşlarına özgü kaçınılmaz olarak birbirine benzeyen lobicilik, büroşür yayınlama, bilgilendirme toplantıları, medyada yer alma faaliyetleri ve benzeri çalışmaların açıklamalarından daha ziyade, spesifik olarak Britanya‟ya özgü bu anlatıların okurların daha fazla ilgisini çekeceği umulmaktadır. Mufazakârların 1970’lerde SavaĢ-sonrası Konsensüsü’nden KopuĢu “Savaş-sonrası Konsensüsü” tabiri, siyasi tarihçilerin Britanya tarihinin 1945‟te İkinci Dünya Savaşı‟nın bitiminden Margaret Thatcher liderliğindeki Muhafazakâr Parti‟nin kazandığı 1979 seçimleri arasındaki dönemi tanımlamak için kullandığı bir deyimdir. Bu konsensüsün temelini, 1945-1951 arasındaki İşçi Partisi hükümetlerinin uyguladığı ve sonra da 1951-1964 ve 1970-1974 yıllarındaki Muhafazakâr Parti hükümetlerinin büyük ölçüde değiştirmeden kabul ettiği politikalar dizisi oluşturmuştu: Keynesci ekonomi yönetim teknikleriyle tam 15 istihdamın muhafaza edilmesi; sendikaların rolünün kabul edilmesi; devlet mülkiyetindeki önemli sanayi kuruluşlarına ve merkezi planlamaya önemli bir rol veren karma ekonomi; Ulusal Sağlık Hizmeti‟nin tesis edilmesi; ve genel vergilendirme ya da ulusal sigortayla finanse edilen modern refah devletinin oluşturulması. 1979 ile 1990 yılları arasındaki üç Thatcher hükümeti esnasında, konsensüsü meydana getiren bu unsurların her biri ya itiraza maruz kaldı ya da alaşağı edildi. Hükümetin tam istihdama bağlılığından vazgeçildi ve öncelik düşük enflasyona verildi; sendikalara artık danışılmadı ve çok daha kısıtlayıcı bir hukuki çerçeve getirildi; kamu hizmetlerinin – gaz, elektrik, su, telefon – ve diğer sanayi kuruluşlarının özelleştirilmesi karma ekonominin dengesini değiştirdi; sosyal konutlar kiracılara satıldı; refah devleti kapsamında sunulan haklar kişinin gelirini inceleyip karar veren yöntemlere (means-test) giderek daha fazla tâbi tutuldu; ve giderek daha fazla hizmet piyasaya, gönüllü sektöre ya da kendi kendine yardım yöntemine bırakıldı. Thatcher döneminin 1980‟li yılları düşünce kuruluşu hareketi için yüksek su izi çizgisi olarak tarif edilmiştir; burada ele alınan Yeni Sağ‟ın düşünce kuruluşları, “entelektüel bir çaba göstererek, bir „fikir oluşturucular‟ ve politikacılar kuşağına, tıpkı Fabiancıların yüzyıl başında daha önceki bir kuşakta yaptığı gibi, yeni bir fikirler dizisini benimsetmeyi becerebilmiştir” (Cockett, 1995, s. 5). Tek bir düşünce kuruluşunun tek bir politika üzerinde yaptığı etkinin derecesini ölçmek yeterince zordur ve baskın fikir iklimlerinin değişmesine dair kapsamlı iddiaları ıspatlamaya yönelik sayısal bir değerlendirme yapılmaya girişilmemiştir. Öte yandan, bunların ikna edici bir biçimde sorgulandıkları da söylenemez. Bu durum, onların burada altını çizmemizin nedenlerinden biridir; bir diğer neden ise konumuz açısından belli bir uygunluk sunmalarıdır. Zira, bizzat Thatcher‟in kendisi düşünce kuruluşu hareketinden başlıca faydayı sağlayan kişi olarak kalmamış, bu hareketin içinde kişisel olarak da yer almıştı. Thatcher ve Sir Keith Joseph, Edward Heath‟in 1970-1974 yılları arasındaki Muhafazakâr Parti Kabinesi‟nde hükümetin hâlâ, yüksek kamu harcamalarını ve işsizlik seviyesini düşürmek adına hükümetin ekonomiye müdahalesini öngören Keynesci politikaları uygulamasına en şiddetli karşı çıkan iki bakandı. İşçi Partisi‟nin 1974 Genel Seçimleri‟nden zaferle çıkmasının ardından, gazeteci ve siyaset analizcisi Alfred Sherman tarafından harekete geçirilen Thatcher parti liderliği yarışında Heath‟i yenilgiye uğrattı ve Sherman ve Joseph ile birlikte Politika ÇalıĢmaları Merkezi‟ni kurdu (Centre for Policy Studies – CPS). Bu, partinin kendisine ait ve hâlâ Heath yanlısı olan Muhafazakâr Araştırmalar Dairesi‟ne (Conservative Research Department) kıyasla, Muhafazakâr Parti‟nin politika vurgusunu köklü bir biçimde değiştirmek için çok daha umut verici bir araçtı (Harris, 1996, s. 51-52). Muhafazakâr Parti‟nin 1979 yılında hükümet olmadan önceki muhalefet yıllarında Thatcher‟in Politika Çalışmaları Merkezi‟ne aktif katılımı her iki taraf için de fayda sağladı. Bir yandan Thatcher entelektüel bir inanılırlık kazanırken, diğer yandan da Politika Çalışmaları Merkezi, haklı olarak, değişen Muhafazakâr rejimin politikalarının şekillendirilmesinde anahtar rol oynayan bir güç olarak görüldü. Bu tam da kuruluşun kurulma hedefiydi; ayrıca, daha başlangıçtan itibaren bir limited şirket olduğunu da söylemek önemlidir. Joseph ve Thatcher bu şirketin ilk yöneticileri arasındaydı ve bu durum, kuruluşun, ideolojisini değiştirmeyi arzuladığı siyasi partiye yakınlığının bir kabulüydü; bu onun hayır kurumu statüsü edinmesini engelleyibilecek bir durumdu. Sonuç şu oldu: Kuruluşun partiyle olan bağlantıları “savunduğu tezleri siyasi arenaya doğrudan taşımasına olanak sağladı”; gölge bakanlar (ve daha sonra bakanlar) “sadece yeni fikirler ortaya atmak ve bunları yayınlayarak savunmak – çoğu düşünce kuruluşunun yaptığı şey – ile yetinmeyerek, yeni fikirlerin ve politikaların tartışılması sürecine” de etkin bir biçimde katıldılar (Harris, 1996, s. 52). Politika Çalışmaları Merkezi‟nin bu şekilde üretilen ve tanıtımı iyi yapılan ardarda raporları, partinin, enflasyonu ve para arzını kontrol etmeye yönelik “yeni parasalcılık” hedeflerini benimsemesinin temelini oluşturdu. Bu 16 hedefler 1979-1983 Hükümeti‟nin belirleyici ve tartışmalı politikalarını teşkil edecekti. Sözü edilen raporlara örnekler: Sir Keith Joseph, Stranded on the Middle Ground? [Orta Yerde Sıkışıp Kalmak mı?] (1974); Sir Keith Joseph, Monetarism is not Enough [Parasalcılık Yeterli değil] (1976); Tim Congden, Monetarism: An Essay in Definition [Parasalcılık: Tanımlamaya dair bir Deneme] (1978); Samuel Brittan, Second Thoughts on Full Employment Policy [Tam İstihdam Politikası hakkında Yeniden Düşünmek] (1978). Politika Çalışmaları Merkezi avantajlı bir konumda bulunuyordu, ama Tablo 2‟de de görülebileceği gibi, muhafazakâr – ve Muhafazakâr – düşünceyi yeniden yönlendirmeyi hedefleyen tek düşünce kuruluşu o değildi. Tartışmasız bir biçimde “Birleşik Krallık‟taki ilk serbest piyasacı düşünce kuruluşu” olma iddiasında bulunan Ekonomik ĠĢler Enstitüsü (Institute of Economic Affairs – IEA), Politika Çalışmaları Merkezi tasarlandığında neredeyse yirmi yaşındaydı. 1955 yılında, bataryalı kafes tavukçuluğundan zengin olmuş (Sir) Antony Fisher ve siyasetçi olmayan birkaç ortak tarafından kurulmuştu. Bu kişiler, Savaş-sonrası Konsensüsü politikalarını içeren politikaların kaçınılmaz olarak bir komünist sapma getireceğini düşünüyordu. Bu sapmanın ortaya çıkmasını engellemenin yolunun araştırma yapacak ve ülkedeki entelektüellere makul tezlerle ulaşacak bir kuruluşun tesis edilmesi olduğuna inanıyorlardı. Eğer entelektüeller serbest piyasa ve bireysel eylemin faydaları konusunda ikna edilebilirse, siyasetçiler de onları izleyebilirdi. Bu “ikna ediciler”, Ekonomik İşler Enstitüsü‟nün birlikte çalışmak için toplayacağı en iyi serbest piyasa ekonomistleri olacaktı; bu ekonomistler araştırma yazıları ve monografileri (Hobart Papers) kaleme alacak ve kuruluşun dergisi Economic Affairs‟te [Ekonomik İşler] yayınlanmak üzere makaleler hazırlayacaktı. Söz konusu yayınlar sadece piyasanın erdemlerini ve hükümet müdahalesinin kötülüklerini ortaya atmakla yetinmediler; aynı zamanda bunu akademik bir kesinlikle yaptılar: “Ekonomi analizlerini insafsızca uyguladılar” ve “yönetim açısından uygulanabilir olup olmamaya ” ya da gecikme ya da eylemsizliğin mazereti olabilecek olan “siyasi imkânsızlık” durumlarına hiç aldırış etmediler (Seldon, 2005, s. x). Alanında ilk kurulan, müesses bir itibara sahip olan ve – Birleşik Krallık‟taki birçok düşünce kuruluşu gibi – yönetim merkezi Parlamento binalarına yürüme mesafesinde bulunan Ekonomik İşler Enstitüsü, hem muhafazakâr fikir ikliminin değişiminde hem de, başta Thatcher‟ın kendisi olmak üzere birçok Muhafazakâr Parti siyasetçisinin düşüncesinin değiştirilmesinde yadsınamaz önemde bir rol oynamıştır. Ancak, kuruluş başlangıçta hedeflediği şekilde hareket etmiştir ve hâlâ da öyle hareket etmektedir: İlk planda diğer entelektüellerle iletişim kurmaya çalışan ve dolayısıyla da önceliği “politik reçetenin önemsiz ayrıntılarıyla” ve günlük parlamenter siyasetin ödünler vermeye dayanan dünyasıyla ilgilenmek olmayan, entelektüel bir kurum. Seldon askeri bir metafor kullanarak Ekonomik İşler Enstitüsü‟nü, piyade kuvvetlerinin işini yapması için yol üzerindeki engelleri temizleyen gülleler (fikirler) fırlatan topçu birliği şeklinde tarif edecekti. Enstitü, düşmanla kısa vadeli, göğüs göğüse cebelleşmeye giren piyade birliği hiçbir zaman olmayacaktı. Bu rol için başkaları daha uygundu; 1980‟li yıllardaki Thatcher Hükümetleri boyunca Muhafazakâr politikaların geliştirilmesinde en kapsamlı etkiye sahip olan düşünce kuruluşunun, Tablo 2‟de tanımlanan Adam Smith Enstitüsü olduğuna pek şüphe yoktur. Adam Smith Enstitüsü (ASI), zaman zaman sanılanın aksine, bu etkili serbest piyasa ya da “Yeni Sağ” düşünce kuruluşları üçlüsünün en son kurulanıydı. 1977 yılında Dr. Madsden Pirie ve İskoçya St. Andrews Üniversitesi‟nin iki eski öğrencisi tarafından kuruldu; politik Bu kuruluşun Türkçe yayınlardaki adı zaman zaman “İktisadi İşler Enstitüsü” olarak da tercüme edilmektedir. (ç.n.) 17 ekonominin onsekizinci yüzyıldaki öncüsü ve bilhassa da, genellikle modern ekonominin ilk önemli çalışması sayılan The Wealth of Nations‟ın [Ulusların Refahı] (1776) yazarı Adam Smith‟in doğum yerinden 80 kilometre mesafedeydi. Amerika Birleşik Devletleri‟ndeki serbest piyasacı Heritage Vakfı‟nı model alarak kurulan yeni düşünce kuruluşu, Smith‟in tarihe damga vuran kitabını anmak üzere Adam Smith adını aldı. Kuruluşun hedefinin daha baştan itibaren kendine özgü yanları vardı: Politika Çalışmaları Merkezi‟ne kıyasla Muhafazakâr Parti‟yle resmi bağları daha azdı ve daha az akademikti; öte yandan, Ekonomik İşler Enstitüsü‟ne kıyasla uygulmaya daha fazla dönüktü ve medyayı daha becerikli kullanabiliyordu (Denham ve Garnett, 2006, s. 160): “[Adam Smith Enstitüsü]... insanların özel ve ekonomik hayatlarında özgürlük için çok kapsamlı bir gündemin gerçekleştirilmesini savunur. İnsanların alkol alma ve uyuşturucu kullanma hakkını destekleme konusunda ne kadar arzuluysak, onların ekonomik işlerini hükümet müdahalesi olmadan yürütme hakkını savunmada da o denli arzuluyuz.” Kısmen ilgi alanının bu denli geniş olmasından ve kendini çok etkin bir biçimde tanıtmasından dolayı, Adam Smith Enstitüsü, Tablo 1‟de de görüldüğü gibi, burada sözü edilen üç kuruluşun uluslararası sıralamada en üst sırada yer alanıdır. Bununla birlikte, bu itibar ve tanınırlık, ayrı ama ideolojik olarak bağlantılı Uluslararası Adam Smith Kuruluşu‟nın (Adam Smith International, 1991) çalışmalarını da yansıtıyor olabilir; son yıllarda İşçi Partisi hükümeti tarafından finanse edilen bu kuruluş, Doğu Avrupa ülkelerindeki hükümetlere ekonomide özelleştirme hakkında tavsiyeler vermektedir. Adam Smith Enstitüsü‟nün profili ve ayrıntılı politika etkisi muhtemelen ikinci Thatcher Hükümeti döneminde (1983-1987) zirveye ulaşmıştır. Bu dönemde, ilk Thatcher Hükümeti‟nde hâkim olmuş olan parasalclığın yerini, vergi indirimleri ve özellikle de ülkedeki sanayi kuruluşlarının (British Ports, British Telecom, Britoil, Cable and Wireless, British Gas, British Airways, British Airports Authority, British Steel, Roll Royce ve Orman İşletmeleri Komisyonu gibi) özelleştirilmesini içeren popülist politikalar almıştı. Adam Smith Enstitüsü 1985 yılında, neredeyse bir telefon rehberi kalınlığında olan ve 600‟den fazla sağ görüşlü politika inisiyatifini içeren Omega File‟ı [Omega Dosyası] (1985) yayınladı; bu yayının amacı, hükümete, “bireysel refah, özgürlük ve sorumlulukta önemli artışlar sağlamanın yanı sıra, rekabetçi, devlet müdahelesinin kaldırıldığı, yüksek büyümeye odaklanmış ve vergileri indirmiş bir Britanya‟ya” doğru gitmek için radikal bir yol haritası sunmaktı. Omega File, Muhafazakâr Parti seçim bildirisinde vaadedilenin aksine, toplam kamu harcamalarının % 5 oranında indirilmesi yerine aslında arttığı birinci Thatcher Hükümeti döneminde (1979-1983) bu hedeflere yönelik ilerlemenin yetersiz olmasını eleştiriyordu. Uygulamada gecikmiş olan özelleştirme ve devlet müdahalesinin azaltılması programı devam etmeli ve bunun neticesinde kamu harcamalarında ortaya çıkacak azalma, varlık vergilerinin (capital taxes) ve daha yüksek oranlı gelir vergisinin (% 60) lağvedilmesine, temel oranın % 30‟dan % 10‟a indirilmesine, birçok küçük işletmenin VAT‟tan (Katma Değer Vergisi) çıkarılmasına ve kurumlar vergisi oranının % 35‟ten % 25‟e indirilmesine yer açmalıydı. Omega File‟ın genel gündemi tek bir parlamento dönemi programı olmaktan çok daha geniş kapsamlıydı ve ayrıca, halktan oy toplamaya çalışan bir siyasi partinin sınırsız bir biçimde kabul edebileceği düzeyin çok üzerinde bir sağcı görüşle tasarlanmıştı. Dolayısıyla, sunduğu aşırı uç önerilerin birçoğu – örneğin, refah devletinin yerini özel sigortanın alması, yerel yönetim hizmetlerinin çoğunun zorunlu olarak taşeron firmalara devri – tahmin edilebileceği gibi neredeyse ölü doğmuştu. Bununla birlikte, ölü doğmayan birçok öneri de mevcuttu. 18 Bir düşünce kuruluşunun uygulanan bir politika üzerindeki kesin etkisini ölçmek son derece zordur ve böyle bir etkiye sahip olduğunu ileri süren iddialar genellikle büyük bir şüphecilikle karşılanmaktadır. Adam Smith Enstitüsü‟nün karakteristiği şuydu ki, Omega File ile ilişki içerisinde, en azından bazı alanlarda sayısal olarak ölçülebilecek iftihar kaynakları yaratmaya hazırlanmıştı. Kendi özel çevresinde, Omega File‟ın içerdiği 624 öneriden 200‟den fazlasının hükümet tarafından uygulandığını” iddia edebiliyordu (Kandiah ve Seldon, 1996, s. 84). Kamusal düzeyde ise daha temkinli davranıyordu; ama bununla birlikte, Margaret Thatcher‟ın istifa ettiği tarihte bir kitapçık yayınladı – The First Hundred [İlk Yüz] (1990) – ve bu kitapçıkta, üç Thatcher hükümeti tarafından uygulamaya koyulan ve Adam Smith Enstitüsü‟nün ya “kritik etki”de bulunduğu ya da bakanlar üzerindeki etki korosu içinde yer aldığı 100 politika listelendi. Bunlar arasında yer alan bazı politikalar aşağıdadır: Londra Büyükşehir Meclisi‟nin (Greater London Council) lağvedilmesi; Ülke içi vergilerin (emlâk vergisi) yerine düz oranlı bireysel verginin getirilmesi; Bazı yerel yönetim hizmetleri için mecburi rekabetçi ihale sisteminin getirilmesi; Britanya Demiryolları‟nın (British Rail) ve diğer işletmelerin özelleştirilmesi; Otobüs hizmetlerindeki kısıtlayıcı şartların kaldırılması (deregulation); Britanya‟daki havalimanlarının satılması; Ulusal Sağlık Hizmeti içerisinde müşteri-yüklenici piyasasının tesis edilmesi; Yeni otoyollarda özel yatırımın teşvik edilmesi; Hapishane hizmetlerinin özelleştirilmesi; Vergi oranlarının indirilmesi; Öğrenci burslarının kademeli olarak kaldırılıp yerine borçlanma sisteminin getirilmesi; İş ve İşçi Bulma Merkezleri‟nin kapatılması; Yaşlı vatandaşlar için özel sağlık sigortasına vergi indirimi sağlanması. 19 Tablo 4: Merkez-Sağ düĢünce kuruluĢlarının 2011/2012’de yaptıkları CPS Hükümet Harcamalarını Nasıl Azaltmalı?: Kanada’dan Alınan Dersler (How to Cut Government Spending: Lessons from Canada) (2012) – Politika Çalışmaları Merkezi yöneticisi ve Kanada‟daki düşünce kuruluşu başkanından, Kanada‟da 1990‟ların ortalarında yürürlüğe konan ve başarılı olan masraf kesintileri programı hakkında rapor. Rapora göre, eğer Birleşik Krallık‟ta bugünkü Koalisyon kamu harcamalarında azalmalar yapma konusunda biraz daha cesur olsaydı, daha yüksek bir büyüme oranı ve daha düşük seviyede bir ulusal borç ile karşı karşıya olabileceği gibi, siyasi bir kazanım da elde edebilirdi. Deli Gömleğinden Kurtulmak: İstihdam Yaratmak için On Düzenleyici Reform (Escaping the Strait Jacket: Ten Regulatory Reforms to Create Jobs) (2011) – Muhafazakâr Parti milletvekili tarafından hazırlanan kitapçık ve buna eşlik eden bir YouTube videosu. Birleşik Krallık‟taki iş sektörü, istihdam yasalarının idari gerekliliklerine uyarak her yıl 112 milyar sterlin (Gayrisafi Yurtiçi Hasıla‟nın % 8‟i) harcamaktadır. Bilhassa daha küçük şirketler için gererli olmak üzere, bu harcamalar düşürülmelidir. Feminist Mitler ve Büyülü Tıp: Daha Fazla Eşitlik Yasası Taleplerinin Arkasındaki Hatalı Düşünce (Feminist Myths and Magic Medicine: The flawed thinking behind calls for further equality legislation) (2011) – Tartışmalara yol açan bir üniversite öğretim üyesi tarafından yazılan rapor; eşit fırsat politikalarının kadınların emek piyasasına erişimini arttırdığını ve dolayısıyla, şirket yönetim kurullarında kota ayrılması gibi daha fazla yasal düzenlemeye gerek olmadığını savunuyor. IEA Yüksek Hız 2: Hükümetin bir sonraki projesi felaket mi? (High Speed 2: The next government project disaster?) (2011) – Ekonomik İşler Enstitüsü‟nde üst düzey bir yetkili ve kuruluş dışından bir danışman tarafından kaleme alınan ve websitesinde yayınlanan tartışma yazısı; Hükümet‟in Londra-Kuzey İngiltere ve sonraki aşamada da İskoçya arasında inşa etmeyi planladığı yüksek hızlı demiryolu projesi için savunduğu ekonomik ve finansal tezleri eleştiriyor. Göçün Yarattığı Zorluklar – Köklü Bir Çözüm (The Challenge of Immigration – A Radical Solution) (2011) – Chicago Üniversitesi profesörlerinden ve Nobel Ödülü sahibi Gary Becker‟ın bir etkinlik vesilesiyle yazdığı makale. Çalışma vizelerinin satılması yoluyla ekonomik göçü kontrol altına almaya yönelik piyasa-temelli radikal bir öneri; böylece bir yandan sadece “en uygun” olanlara yurda girme izni verilebilecek, bir yandan da ülkenin tahminen 600.000 sterlin kazanması mümkün hale gelebilecek. Dünyanın Ekonomik Özgürlüğü – 2011 Yıllık Raporu (Economic Freedom of the World – 2011 Annual Report) (2011) – IEA ile ortak yayınlanan yıllık endeks; ülkelerin politikalarının ve kurumlarının – örneğin hükümetin hacmi, kredi, emek ve iş sektörü düzenlemeleri, mülkiyet haklarının güvenlikli olup olmadığı – ekonomik özgürlüğü ne derecede desteklediğini ölçmektedir. Hong Kong (10 üzerinden 9, 01) birinci sırada; Birleşik Krallık (10 üzerinden 7,71) Şili‟nin hemen altında ve ABD‟nin üzerinde sekizinci sırada; Türkiye (10 üzerinden 6,74) Meksika ile birlikte yetmişbeşinci sırada yer alıyor. ASI Yenilenebilir Enerji: İleriyi Görme mi yoksa Serap mı? (Renewable Energy: Vision or Mirage ) (2011) – küresel ısınma meselesinde insan sorumluluğuna açıkça şüpheci yaklaşan bir endüstri-dostu kuruluş olan Bilimsel İttifak (Scientific Alliance) ile ortak olarak hazırlanan rapor. Hükümet‟in, yenilenebilir enerji geliştirmeyi sübvanse etmeye yönelik ekonomi ve enerji güvenliği tezlerini değerlendiriyor; yenilenebilir enerjinin Britanya‟nın enerji ihtiyaçlarının dikkate değer bir kısmını karşılayabilmesi olanağının olmadığını ileri sürüyor. Ulusal Sağlık Hizmeti’nin Reformu (Reforming the National Health Service) (2011) – emekli bir sanayi kuruluşu yöneticisinin bir böbrek diyaliz hastası olarak Ulusal Sağlık Hizmeti‟nin sunduğu tedaviyle 40 tecrübesini anlattığı ve onun bakış açısından bu hizmetin nasıl aksadığına dair kişisel bir değerlendirme. Kendisinin önerdiği köklü çözüm, Ulusal Sağlık Hizmeti elindeki bütün malvarlığının rekabetçi, özel gruplara satılması yönünde; buradan gelecek kazanç ulusal bir sigorta fonunun kurulmasında kullanılacak, bir yandan da hastaların yıllık bir limite kadar hastane faturalarının % 20‟sini ödediği bir ortak ödeme sistemi eşlik edecekti. ‘Daha Fazla Cinsel İlişki Daha Güvenli Cinsel İlişkidir – ve Ekonomik Teorinin Sunduğu Başka Süprizler’ (‘More Sex is Safer Sex – and Other Surprises from Economic Theory’) – ekonominin basit ilkelerinin nasıl şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkarabileceği hakkında halka açık konuşma; şu soru bilhassa vurgulanıyor: “Dünyada bir meselenin (örneğin, hava kirliliği, nüfus artışı, rastgele cinsel ilişki vb.) gereğinden fazla ya da gereğinden az olduğunu nasıl bilebilirsiniz? 20 ĠĢçi Partisi’nin 1990’lı Yıllarda Tony Blair Liderliğinde Yeni ĠĢçi Partisi’ne DönüĢümü Margaret Thatcher‟ı 1990 yılında istifaya zorlayan etmen Muhafazakâr Parti‟nin seçimlerde yenilgiye uğraması değildi; asıl neden, Muhafazakâr Parti milletvekilleri ve bakanlarının, eğer Thatcher‟ın yerine daha az baskıcı ve bölücü bir lider – yukarıda değinilen, halkın giderek daha az desteklediği yerel vergi reformu politikasına partinin bağlılığına son verecek biri – gelmezse, bir sonraki seçimde de yenilgiye uğrayabileceklerinden giderek daha fazla korkmaya başlamasıydı. Thatcher‟ın yerini John Major aldı ve 1992 yılındaki seçimlerde Muhafazakâr Parti‟yi beklenmedik bir biçimde arka arkaya dördüncü kesin seçim başarısına ulaştırdı. Böylece İşçi Partisi ardarda dördüncü seçim yenilgisini aldı ve bu durum parti liderlerini – özellikle de 1994 yılından itibaren Tony Blair‟i – harekete geçirdi: Bir daha seçilebilmek için partinin hem görüntüsünü hem de politikalarını radikal bir biçimde modernleştirmeye ihtiyacı olduğuna eskiden olduğundan çok daha fazla ikna oldular. Bir yandan serbest piyasacıların neden olduğu ya da görmezlikten geldiği sorunları çözmek için yeni politikalara ihtiyaç vardı; bir yandan da, İşçi Partisi‟nin seçmenleri açıkça yabancılaştırmış olan geleneksel sosyalist politikaları – geniş kamu mülkiyeti, yüksek vergiler, refahın aşırı ölçüde yeniden dağıtımı – gözden geçirilmeli ya da terk edilmeliydi. Yüksek vergilerin orta-sınıf ve “tutkulu” seçmenler tarafından desteklenmeyeceği ve Thatchercı ekonomiye (yani vergi indirimleri, düşük enflasyon, piyasa ekonomisi ve ayrıca girişimcilik faaliyetlerine teşvik ve bazı özelleştirmeler) artık gerçekçi herhangi bir alternatifin bulunmadığı savunuluyordu. Dolayısıyla, İşçi Partisi – 1900‟lerin başlarında, Fabian Derneği‟nin de aralarında olduğu bazı sosyalist grupların ve sendikaların bir araya gelmesiyle kurulmuştu ve demokratik sosyalist bir parti olduğunu beyan ediyordu – etiketini değiştirdi ve artık, kampanya amaçları doğrultusunda, “Yeni İşçi Partisi” haline geldi. 1995 yılında partinin tüzüğü yeniden kaleme alınarak kapsamlı kamulaştırmaya yönelik sosyalist bağlılığı içeren IV. Madde – “üretim ve değişim araçlarının ortak mülkiyeti” – çıkarıldı; 1997 seçim bildirgesi ise partinin geleneksel, ağırlıklı olarak işçi sınıfı seçmen kitlesi dışında kalan seçmenleri de doğrudan hedefledi. Kamu harcamaları ve doğrudan vergiler sıkı bir şekilde kontrol edilecek, sendikaların etkisi kısıtlanacak ve hükümetin piyasa güçlerine müdahalesi azaltılacaktı. Bu yeni etiket, Thatcherizmin en temel ilkelerinin bazılarının kabul edilmesi anlamına geliyordu; ayrıca bunun bir anlamı da, yeni etiket işe yaradığı ve Blair‟in Yeni İşçi Partisi 1997 seçimlerini rekor düzeyde bir parlamento çoğunluğuyla kazandığı için, Thatcher/Major Muhafazakâr Parti hükümetlerinin kilit politikalarından bazıları devam edecekti. İşçi Partisi‟ni bu ideolojik yeni konumlanışa iten ve ona bu süreçte yardımcı olan aktörler, yandaş düşünce kuruluşlarıydı. Bu durum, Yeni Sağ düşünce kuruluşlarının Muhafazakâr Parti‟nin daha önceki dönemlerde yaşadığı dönüşümde oynadıkları role benziyordu; zaten sözü edilen yandaş kuruluşlar da gevşek de olsa o modeli esas almışlardı. Ancak, unutulmamalıdır ki, bu iki siyasi partı hem örgütlenme biçimi hem de siyasi nitelik açısından birbirinden çok farklıdır. İşçi Partisi demokratik sosyalist bir parti olarak kurulmuştu: “Demokratlık” hem bir politika hedefini, hem de aynı zamanda içsel siyasi süreci tanımlamak için kullanılıyordu. Yerel seçmen kitleleri olan partileri, bağlı sendikaları ve sosyalist dernekleri içeren, üyelik temelli bir örgüttü; bu üyeler politika geliştirme sürecinde kurumsal bir role sahiptiler ve şimdi de sahiptirler. Bu nedenle İşçi Partisi, daha hiyerarşik Muhafazakâr Parti‟ye kıyasla, politik etki için rekabet eden daha fazla ve daha kuvvetli seslere sahip olma eğilimindedir; bu rekabet “dışarıdan” etkide bulunmaya çalışan her türlü düşünce kuruluşuna karşı da verilir. Dolayısıyla, İşçi Partisi‟ne özgü, ağırlıklı olarak düşünce kuruluşlarının etki ettiği politikalar tanımlamak daha zordur. İddiaları daha ihtiyatlı bir dil kullanarak ifade etme 21 eğilimi mevcuttur: “Spesifik politika önerilerinden ziyade, özel politika sorunlarının anlaşılmasına yardımcı edecek bir biçimde paradigma değişimine katkıda bulunan söylemler” sunarak (Bentham, 2006, s. 171), “İşçi Partisi‟ndeki değişim ve düşünce sürecini modernleşme tarafında” hızlandırdılar (Denham ve Garnett, 2006, s. 161). Bununla birlikte, yaptıkları etki ister politika değişikliği isterse paradigma değişimi şeklinde tarif edilsin, Tablo 3‟teki üç düşünce kuruluşundan ikisi, 1997 seçim zaferine giden yolda İşçi Partisi‟nin düşünce biçiminin yeniden yönlendirilmesine katkı yapma anlamında özel bir iddiada bulunmaktadır. Bunlar, Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü ve Demos‟tur; bunların ilki hem daha önce kurulmuş, hem de daha doğrudan ve geniş bir girdi sağlamıştır. Kamu Politikaları AraĢtırma Enstitüsü (The Institute of Public Policy Research – IPPR) 1988 yılında, İşçi Partisi destekçisi uluslararası işadamı Lord (Clive) Hollick tarafından sunulan ve partinin sağcı düşünce kuruluşlarının muadili birkaç düşünce kuruluşuna sahip olması gerektiğini ifade eden bir önerinin sonucunda kurulmuştur. O tarihlerde İşçi Partisi‟nin lideri olan Neil Kinnock bu öneriyle hemfikirdi ve böylece Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü kurulmuş oldu. Başlangıçta mütevazı bir fonla idare edilen, ufak bir düşünce kuruluşuydu; Edinburgh Üniversitesi profesörlerinden James Cornford müdür ve Neil Kinnock‟un politika koordinatörü Patricia Hewitt de müdür vekiliydı. İlk zamanlarda, Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü‟nün araştırmalarının çoğu “taşerona veriliyordu”; bu, oransal olarak bugün gerekli olan miktardan daha fazlaydı, zira bugün enstitünün personel sayısı çok daha artmıştır. Öte yandan, enstitünün ilk topladığı elemanlardan olan, eğitim uzmanı David Miliband (ki daha sonra Tony Blair‟in Politika Birimi‟nin başına geçecek, Bakanlar Kurulu‟nda yer alacak ve ardından da Dışişleri Bakanı olacak, ama 2010 yılındaki İşçi Partisi liderliği seçimini çok az farkla kardeşi Ed‟e kaybedecekti) bu yandaş düşünce kuruluşlarıyla onların öncelikli olarak etkilemeye çalıştığı siyasi partiler arasındaki kişisel ve kariyerle ilgili bağların sadece bir örneğiydi, ama çok önemli bir örnekti. Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü ilk dönemlerinde düşük bir profil sergiliyordu, ama kuruluşun sonraki çalışmalarına damga vuracak ve İşçi Partisi liderliğinin ilgisini çekecek olan, kendine özgü “demokrat liberal” yaklaşımı da en başından itibaren geliştirmeye başlamıştı. Batı düşüncesinde 1980‟li yıllarda hâkim olan iki ideolojik perspektif arasında bir “üçüncü yol” tanımlama arayışı içerisindeydi: Bu iki baskın ideolojiden biri, “âdil bir toplum ve verimli ekonomiye giden emin yolun sadece serbest piyasadan geçtiğini savunan neoliberal sağ”, diğer ise “kamusal mülkiyet ve yeniden-dağıtımcı vergilendirmeyi destekleyen geleneksel sosyalizm” idi (Franklin, 1998, s. 1). Bununla birlikte, Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü ancak partinin 1992 yılındaki seçim yenilgisinden, bunun beraberinde gelen Kinnock‟un istifasından ve John Smith‟in İşçi Partisi liderliğine seçilmesinden sonra isminden ciddi bir biçimde söz ettirmeye başladı. Sonradan Blair başkanlığındaki kabinede bakanlık da yapan Patricia Hewitt, İşçi Partisi‟nin pek çok politikasının artık seçmen nezdinde savunalamaz hale geldiği ve partinin, ona Muhafazakârların devleti tesirsiz hale getiren, piyasaları genişleten ve toplumun aleyhine bireye vurgu yapan bölücü reçetesine kafa tutmasına olanak sağlayacak bir ekonomik ve sosyal reform programına ihtiyacı olduğu konusunda Smith‟i ikna etti. Bir Sosyal Adalet Komisyonu‟nun kurulması gerektiğine karar verildi; bunun başkanlığını İşçi Partisi destekçisi bir avukat olan Sir Gordon Borrie yapacak, ama komisyon hem İşçi Partisi‟nden hem de Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü‟nden bağımsız olacaktı. Ancak, şu nokta çok önemliydi ki, Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü bu komisyona, David Miliband başkanlığında sekreterlik hizmeti sağlayacaktı. Aynı derecede önemli olan bir başka nokta ise, Sosyal Adalet Komisyonu‟nun, Beveridge Raporu‟nun (1942 yılında yayınlanan ve Savaş- 22 sonrası Ulusal Sağlık Hizmeti bünyesindeki refah devleti reformlarının ve ulusal bir sosyal sigorta sisteminin başlatıcısı olan tarihi belge) 50. yıldönümünde faaliyete başlayacak olmasıydı. Sosyal Adalet Komisyonu‟nun vazifesi, Beveridge‟in 50 yıl sonrasında sosyal politikaları gözden geçirmek ve sosyal ve ekonomik bir yenilenme için yeni bir gündem oluşturmaktı. Komisyon‟un adından da anlaşılabileceği gibi, bu gözden geçirme faaliyetinin kavramsal çerçevesini “sosyal adalet” oluşturuyordu. Biraz karmaşık olmakla birlikte çoğu insan için anlamlı bir çerçeveydi bu; ancak, “adalet” kavramından suç, ceza, yargılama ve cezalandırma sistemleri gibi olguları anlayan (örneğin servetin ve mülkiyetin toplum içindeki dağıtımında “âdil olma”yı anlamayan, bunun basitçe serbest piyasa faaliyetinin bir sonucu olduğunu düşünen) bilhassa liberter sağ için özünde anlamdan yoksundu (Franklin, 1998, s. 37). Komisyon‟un, Beveridge‟in güncelleştirilmesi hedefi doğrultusunda yaptığı sosyal adalet yorumu dört ilkeyi içeriyordu (s. 17-18): 1. Özgür bir toplumun temeli bütün yurttaşlara eşit değer vermektir. 2. Yurttaş olmaktan kaynaklanan bir hak olarak, bütün yurttaşlar gelir, gıda, barınma, eğitim ve sağlık alanlarındaki temel ihtiyaçlarını karşılayabilme hakkına sahip olmalıdır. 3. Onur ve kişisel özerklik, eşit değerde olma fikrinin ayrılmaz parçalarıdır, ama bunların gerçekleştirilmesi yaşam fırsatlarına en geniş erişim imkânına sahip olmaya bağlıdır. 4. Eşitsizlikler muhakkak adaletsiz değildirler; ama azaltılmaları ve mümkün olan yerlerde bertaraf edilmeleri gerekir. Üretilebilecek en derin tanım bu değildi ve özellikle de, “âdil eşitsizlikler” olabileceğini zımnen kabul eden dördüncü ilke ciddi bir eleştiri getirmiştir. Ama bu, “üçüncü yol” için kavramsal çerçeve sağlama hedefine hizmet etmekteydi; bu çerçevenin oluşturacağı temel üzerinde, son derece geniş bir yelpazeye yayılan ve bilhassa sosyal sigorta hakkında olanları oldukça radikal bir niteliğe sahip olan politika önerileri sunulabilecekti. Yeni bir yaşam boyu sigorta sistemi önerildi; bu sistem, çalışma ve refah sistemlerini bir araya getiriyor ve sadece işsizlik, doğum izni, hastalık ve emeklilik risklerini kapsamakla kalmıyor, aynı zamanda hayat boyu öğrenim yardımı ve ebeveyn izni de sunuyordu. Beveridge Raporu‟nun ilk halinin kapsamının çok ötesine geçen öneriler de vardı: Ulusal Topluluk Yeniden Canlandırma Ajansı, merkezin elindeki yetkilerin yetkilerin yerel topluluklara ve İskoçya ve Galler‟e dağıtılması, ulusal düzeyde bir gönüllü topluluk hizmeti planı, önemli sermaye yatırımı projelerini finanse etmek için ipotek edilmiş Ulusal Yenileme Fonu ve tütün mamulleri reklâmlarının yasaklanması. Açıkça görülebileceği gibi, burada Adam Smith Enstitüsü‟nün Omega File‟ı ile benzerlikler söz konusudur ve o kesinlikle Yeni İşçi Partisi‟nin en yakın muadiliydi; ancak, politika geliştirme alanındaki bu iki hareket birbirinin aynısı olmaktan hayli uzaktı. Sosyal Adalet Komisyonu‟nun ilgi alanı oldukça geniş olmakla birlikte, Omega‟nın 624 politika önerisine benzer tasarılara atlamadı. Komisyon‟un 1994 yılında hazırladığı rapor – ayrıca buna eşlik eden 13 tarışma belgesi – çok daha üst seviye bir entelektüel ağırlığa sahipti ve işleme tarzı – ki Kraliyet Komisyonu‟nun tam ölçekli işleme modelini esas almıştı – tamamen farklıydı. Kollektif olarak 16 kez toplanan ve bunların yanı sıra çeşitli “politika geliştirme panellerinde” biraraya gelen 16 Komisyon Üyesi bulunmaktaydı; bu üyeler ülke çapında “sosyal yardım amaçlı” ziyaretler gerçekleştirdiler ve yaklaşık 500 yazılı öneri aldılar. Komisyon‟un yaklaşık iki yıllık çalışma programı, Tony Blair İşçi Partisi liderliğine seçildiğinde ve “Yeni İşçi 23 Partisi” henüz daha ortada yokken, fiili olarak tamamlanmıştı. Ama Komisyon, ileride ortaya çıkacak manifestonun altyapısını teşkil eden görüşü ve pratikte de ilk taslağı sağlamış oldu. Ayrıca, Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü‟nün bu sürece entegre olarak aktif rol alması, ona, Yeni İşçi Partisi‟nin tercih ettiği düşünce kuruluşu itibarını kazandırmıştı. Öte yandan, 1994 yılına gelindiğinde, bu itibara aday olan bir başka düşünce kuruluşu daha ortaya çıkmıştı; bu kuruluş Demos‟tu. Bu iki düşünce kuruluşu birbiriyle bağlantılıydı ve bu bağlantı bugün de devam etmektedir. Üstelik, bu durum sadece kamunun zihninde böyle değildir – bakınız, örneğin, Bentham (2006); dolayısıyla, bunların birbirini nasıl tamamladığı kadar, birbirlerinden nasıl farklılaştığını vurgulamak da faydalı olacaktır. Böylesi yandaş düşünce kuruluşlarının birçoğu için geçerli olan bir durum şudur ki, zamanlamalarını ve kendilerini nasıl konumlandırdıklarını inceleyerek onlar hakkında birçok şey öğrenileblir. Merkezin Sağı‟nda, Politika Çalışmaları Merkezi‟nin şekillenme süreci, Muhafazakârların 1974 seçimlerindeki yenilgisinin hemen ardından kurulmasıyla birlikte başladı ve Ekonomik İşler Enstitüsü‟nün o tarihlerde zaten mevcut olması gerçeği de bu şekillenmede etkili oldu; Adam Smith Enstitüsü ise bilinçli olarak, bu düşünce kuruluşlarından kendini açık bir biçimde farklılaştırmaya çalıştı. Benzer bir biçimde, Demos‟un kurucuları da, öncelikle, Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü‟nü taklit etme ya da onunla yarışma gibi suçlamalardan, ikinci olarak ise, onlar gibi İşçi Partisi tarafından “ele geçirilmiş olma” – sonradan ortaya çıktığı gibi, ikisi de bunda tam başarılı olmamıştı – suçlamasından kaçınmak istiyordu. Demos‟u kurma fikri, saygın ama finansal açılardan sorun yaşayan Maxism Today [Günümüzde Marksizm] dergisinin yayın yönetmeni gazeteci Martin Jacques ile, önde gelen İşçi Partisi siyasetçisi ve geleceğin başbakanı Gordon Brown‟ın siyasi danışmanlığını da yapan akademisyen Geoff Mulgan arasındaki tartışmalardan doğdu. Güttükleri amaç, serbest piyasacı düşünce kuruluşları sağı nasıl dinamikleştirmişse, aynı şekilde solu dinamikleştirmekti; ama bunu, ne İşçi Partisi‟yle, ne de bir bütün olarak sadece solla özdeşleşerek yapmak istiyorlardı. (Bale, 1996, s. 22-23). Ancak, aşama aşama şu açık bir hale geldi ki, en azından ilgi alanları ve ürettikleri açısından, Demos‟un en çok benzemeye çalıştığı sağcı düşünce kuruluşu Ekonomik İşler Enstitüsü‟ydu. Tıpkı Ekonomik İşler Enstitüsü gibi Demos‟un yayınları da, genellikle dikkate değer bir medya yeteneğiyle ortaya sürülmelerine rağmen, “fikirlere ve geniş ilkelere bolca yer verirken, yasa teklifleri şöyle dursun spesifik önerilere bile yeteri kadar değinmeme” eğilimindeydi (Cockett, 1997). Bu durum bir kez daha akla Arthur Seldon‟un askeri metaforunu getirmektedir: Demos bu zaman zarfında topçu birliği işlevi görüp yeni fikirler atışı yaparken, diğerleri – örneğin Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü – piyade birliği gibi hareket ederek, politika ayrıntılarıyla göğüs göğüse çarpışabiliyordu. Bununla birlikte, Ekonomik İşler Enstitüsü‟nden farklı olarak Demos, ideolojik ekonomi tartışmalarından ve belli bir siyasi görüşü savunmaktan uzak durma eğilimindeydi; geleceğin siyasetinin daha geniş olacağını ve daha ziyade “yaşam kalitesi” ve kültürel meselelerle ilgileneceğini savunuyordu. Demos‟un faaliyetlerinde özel ilgi çeken ilk örnekler arasında gençlerle yaptığı çalışmalar vardı; bunlar erkek ve kadın rollerine dair, tutumlar arasındaki çizgide dikkate değer bir belirsizleşme olduğunu; “geleneksel” siyasi sistemden bir uzaklaşmanın yaşandığını, bunun yerine tek tek meselelere odaklanmaya ve yeni protesto biçimlerine yönelik “post-modern” bir tercihin olduğunu göstermekteydi. Ayrıca, vergiler hakkında da benzer bir eğilim söz konusuydu ve bu, seçmenlerin vergilendirmenin kendisine değil, net bir biçimde tanımlanmamış olan varsayılan faydalar elle tutulu ve görünür değilken, kişisel gelirden fedakârlık etmeye itiraz ettiklerine işaret ediyordu (Bale, 2006, s. 27-31). 24 2000‟lerin ortasından geriye bakarak konuşan bir yazar, bu iki düşünce kuruluşunun katkılarını ve başarılarını aşağıdaki şekilde özetlemeye çalışmıştır: “Sonuç olarak, Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü ve Demos... Britanya siyasetinin halihazırdaki döneminin baskın siyasi sağduyusu olan yeni sosyal demokrasinin kilit mimarları olmuşlardır... Hem Yeni Sağ ile özdeşleştirilen serbest piyasa liberalizmine, hem de sosyal demokrasinin Savaş-sonrası döneminin emekçiliğine (labourism) net bir itiraz ortaya koydular... Hem hükümet ve devletle, hem de İşçi Partisi gibi kilit önemdeki sosyal demokrat kurumlarla çok-taraflı, karşılıklı ve yakın ilişkiler kurdular. Hayır kuruluşları, çıkar grupları, medya, kamusal entelektüeller ve akademik kurumlar gibi, İşçi Partisi‟ni çevreleyen ve yeni sosyal demokrasi koalisyonunu teşkil eden başka aktörlerle de bağlantı kurdular.” (Bentham, 2006, s. 173). Bu özet, özel olarak bu iki düşünce kuruluşunun, muhtemelen genel olarak da düşünce kuruluşlarının rolünü kuvvetli bir biçimde alkışlıyor görünmektedir. Öte yandan, bu yazarın değerlendirmesinde hem yanlış yönlendirici bir kısım var, hem de, büyük olasılıkla fazla dikkat etmeden zikrettiği iki noktanın altının çok daha kalın çizgilerle çizilmesi gerekiyor. Yanlış yönlendirici kısım, sanki neredeyse birbiriyle aynıymışlar gibi yaklaşarak sözü edilen iki kuruluşu birleştirmektedir. Yukarıda da değinildiği gibi, bu kuruluşlar geçmişte de aynı değildiler, bugün de aynı değildirler. Farklı zamanlarda ve farklı koşullarda kuruldular; amaçları ve yaklaşımları birbirinden oldukça farklıydı; ayrıca, yeni sosyal demokrasiye yaptıkları katkılar ne olursa olsun, onlar, ima edildiği gibi özünde birbirinin yedeği olmaktan ziyade, olsa olsa birbirinin tamamlayıcısıydılar. İkinci olarak, her iki düşünce kuruluşunun da Britanya siyasetinin Merkezin Solu‟nda faaliyet göstermesine dair – Demos‟un böylesi ideolojik etiketlerden kaçınacağına dair başlangıçta belirttiği hedefe rağmen – Bentham‟ın kafasında hiç soru olmaması dikkat çekici bir durumdur. Üçüncü olarak, yine her iki düşünce kuruluşunun İşçi Partisi‟nin kendisiyle kurmuş oldukları ilişkilerin yakınlık derecesine dair de aynı şekilde hiçbir soru yoktur. Kilit roldeki kişilerin düşünce kuruluşu ve parti arasında iki yönde de gidip geldiğine dair çeşitli örnekler mevcuttur ve bunların bazıları zaten yukarıda zikredilmişti. Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü örneğinde, David Miliband 1994 yılında Tony Blair‟in Politika Başdanışmanı olmuş, İşçi Partisi‟nin 1997 Genel Seçimleri bildirisinin taslağını hazırlamış ve 2002 yılından İşçi Partisi‟nin hükümeti devrettiği 2010 yılına kadar sürekli bakanlık görevlerinde bulunmuştur. Patricia Hewitt 1997 yılında İşçi Partisi‟nden milletvekili seçilmiş ve 2007 yılına kadar Blair Hükümetleri‟nde bakanlık görevi üstlenmiştir. Daha yakın zamanlarda ise Nick Pearce, üç yıl Başbakan Gordon Brown‟un Politika Başdanışmanı olarak hizmet ettikten sonra Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü‟nün yöneticisi olmuştur; hem Blair hem de Brown hükümetlerinde bakan olan James Purnell bu enstitünün mütevelli heyeti başkanı olmuştur. Demos örneğinde ise, ortak kuruculardan Geoff Mulgan 1997 yılında kuruluştan ayrılarak Başbakan Blair‟in Politika Başdanışmanı olmuştur; İşçi Partisi‟nden milletvekili ve bakan olan Kitty Usher ise 2010 yılında parlamentodan ayrılarak Demos‟un baş-ekonomisti olmuştur. Başka pek çok örneğin daha olduğunu söylemeye bile gerek olmayabilir; öte yandan, bütün bu örnekler bu yazının başlığında verilen mesajı güçlendirmeye yarayabilirler: Yani, Birleşik Krallık siyasetinde aynı anda hem bağımsız hem de yandaş olmak tamamen mümkündür. 25 Tablo 5: Merkez-Sol düĢünce kuruluĢlarının 2011/2012’de yaptıkları IPPR Yanlış Hatta Yol Almak: Ulaşım Altyapısı üzerine Güz Beyannamesi Duyurularının Bir Analizi (On the Wrong Track: An analysis of the Autumn Statement announcements on Transport Infrastructure) (2011) – Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü‟nün Kuzey İngiltere bürosunun Hükümet‟in, bütün İngiltere bölgelerinin artan altyapı harcamalarından fayda sağlayacağı iddiası hakkında hazırladığı rapor. IPPR Kuzey‟in analizine göre, Londra ve Güney Doğu bölgesi planlanan harcamanın % 84‟ünü teşkil ederken, Kuzey İngiltere % 6‟sını ve Kuzeydoğu İngiltere sadece % 0,04‟ünü oluşturmaktadır. Herkese Çocuk Bakımı Hizmeti Sunulmasını Savunmak (Making the Case for Universal Childcare) (2011) – IPPR‟in bir araştırmacısı ile Gündüz Bakım Vakfı‟nın (Daycare Turst) ortak olarak hazırladığı rapor; raporun iddiasına göre, halihazırdaki kısmi hizmet yerine herkese makul maliyetli çocuk bakımı hizmeti sunulması annelerin istihdamını arttıracak, aile gelirini yükseltecek, ulusal vergi matrahını genişletecek ve ulusal hazineye pozitif maliyet-fayda dönüşü üretecektir. Nihayet Havlayan Köpek: Yeni Gelişmekte Olan Bir Siyasi Topluluk Olarak İngiltere (The Dog That Finally Barked: England as an Emerging Political Community) (2012) – Cardiff ve Edinburgh üniversiteleriyle birlikte yürütülen ve Joseph Rowntree Vakfı‟nın fon sağladığı ortak araştırma projesi hakkında rapor. Raporda sunulan araştırma bulgularına göre, İngilizler giderek artan bir biçimde kendilerini, “Britanyalı” değil de öncelikle “İngiliz” olarak tanımlıyorlar; ayrıca, İskoçya ve Galler‟de de olduğu gibi İngiltere‟nin yönetim yapısındaki özgül İngiliz boyutunu desteklemeye daha eğilimli oluyorlar. Demos Avrupa’da Popülizm: Macaristan (Populism in Europe: Hungary) (2012) – Demos personelinin ve Avrupalı meslektaşlarının hazırladığı ve Açık Toplum Enstitüsü (Open Society Enstitute) tarafından finanse edilen, 13 Avrupa ülkesindeki milliyetçi, popülist ve aşırı sağcı partilerin internet üzerinden nasıl desteklendiği meselesi üzerine hazırlanan bilgilendirme makaleleri serisinin ilki. Bu makalede, Jobbik Partisi‟nin (Daha İyi Bir Macaristan Hareketi) 2.263 Facebook destekçisi hakkındaki bulgular rapor edilmektedir: % 71‟i erkek; % 64‟ü 30 yaşın altında; Macaristan‟ın geleceği hakkında son derece karamsar ve Avrupa Birliği‟ne olumsuz yaklaşan bir topluluk. Destekli Ölüm hakkında (Bağımsız) Komisyon’un Raporu (Report of the –IndependentCommission on Assisted Dying) (2011) – Komisyon – ki kişisel olarak yazar Sir Terry Pratchett ve işadamı Bernard Lewis tarafından finanse edilmiştir, sekreterlik hizmetini ise Demos sağlamıştır – mevcut yasayı tutarsız bulmuş ve yardımlı intiharın yasal hale getirilmesi gerektiğini tavsiye etmiştir; ama bu sadece bir yıldan az ömrü kaldığı teşhis edilmiş insanlara ve bu insanların da bu seçenek için getirilen katı kriterlere uygun olduğunun kanıtlanması koşuluyla geçerli olacaktır. Bilinmeyen Varış Noktası: Güz 2011 (Destination Unknown: Autumn 2011) – Kısmi finansmanını bir engelliler hayırsever kuruluşu olan Scope‟un sağladığı, hâlâ sürmekte olan derinlemesine bir çalışmanın ikinci raporu; refah devleti harcamalarındaki kesintilerin Britanya‟nın farklı bölgelerindeki engelli insanların hayatlarını nasıl etkilediğini araştırıyor. Bu rapor, bir önceki rapordan beri hizmetlerde ve refah devleti kazanımlarındaki kesintilerden dolayı haftada 33 sterlin kadar bir gelir kaybı yaşayan – ya da toplam gelirlerinin % 7‟sini kaybeden –altı engelli ailenin yaşamını araştıran çalışmanın bir devamı niteliğindedir. 26 Kaynaklar Bale, T. (1996). “Demos: Populism, Eclecticism and Equidistance in the Post-Modern World”, Kandiah, M. ve Seldon, A (yay. haz.), Ideas and Think Tanks in Contemporary Britain, 2. Cilt içinde (Londra: Frank Cass), s. 22-34 Bentham, J. (2006). “The IPPR and Demos: Think Tanks of the New Social Democracy”, The Political Quarterly, 77:2, s.166-74. Cockett, R. (1995). Thinking the Unthinkable: Think tanks and the Economic CounterRevolution, 1931-1983, gözden geçirilmiş baskı (Londra: HarperCollins). Cockett, R. (1997). “Demos‟s brave new words”, Times Higher Education, 11 Temmuz. Commission on Social Justice [Sosyal Adalet Komisyonu] (1994). Social Justice: Strategies for National Renewal – Report of the Commission on Social Justice (Londra: Vintage). Denham, A. ve Garnett, M. (2006). “ „What works?‟ British Think Tanks and the „End of Ideology‟”, The Political Quarterly, 77:2, s.156-65. Franklin, J. (yay. haz.) (1998) Social Policy and Social Justice (Cambridge: Polity Press). (The) Guardian (2007). “Thinktanks” - http://www.guardian.co.uk/politics/page/2007/dec/20/1. Harris, M. (1996). “The Centre for Policy Studies: The Paradoxes of Power”, Kandiah, M. ve Seldon, A (yay. haz.), Ideas and Think Tanks in Contemporary Britain, 2. Cilt içinde (Londra: Frank Cass), s. 51-64. (The) Independent (2011). “Politics? Nothing that a bit of thinking can‟t cure” (31 Ocak) http://www.independent.co.uk/news/uk/politics/politics-nothing-that-a-bit-of-thinking-cant-cure2198459.html. Jacques, M. (2004). “We‟re all teenagers now”, The Guardian, 4 Aralık. Kandiah, M. ve Seldon, A. (yay. haz.) (1996) Ideas and Think Tanks in Contemporary Britain, 1. Cilt (Londra: Frank Cass). McGann, J. (2012). The Global Go-To Think Tanks Report 2011 (Philadelphia, PA: University of Pennsylvania) - http://www.gotothinktank.com/wpcontent/uploads/2012/01/2011_Global_Go_To_Think_Tanks_Report__January_20_Edition_WITH_LETTEr-1.pdf. Ayrıca bkz. Global Think Tank Directory http://www.gotothinktank.com/directory/. Rogers, B. (2010). “Rethinking the role of thinktanks”, The Guardian, 5 Temmuz. Ruben, P. (1996). “The Institute for Public Policy Research: Policy and Politics”, Kandiah, M. ve Seldon, A (yay. haz.), Ideas and Think Tanks in Contemporary Britain, 2. Cilt içinde (Londra: Frank Cass), s. 65-79. 27 Seldon, A. (yay. haz.) (2005). The IEA, the LSE, and the Influence of Ideas (Indianapolis, Indiana: Liberty Fund Inc.). (The) Telegraph (2008). “The top twelve think tanks in Britain” (24 Ocak) http://www.telegraph.co.uk/news/politics/1576447/The-top-twelve-think-tanks-in-Britain.html. 28