SUNU: Polonya`da çağdaş şair olmak ne demek?

Transkript

SUNU: Polonya`da çağdaş şair olmak ne demek?
POLONYA ÇAĞDAŞ ŞİİR ANTOLOJİSİNDEN bir alıntı….
SUNU: Polonya’da çağdaş şair olmak ne demek?
Bu antoloji çağdaş olarak tanımladığımız Polonya şairlerin şiirlerinden
oluşmaktadır. Fakat İkinci Dünya Savaşı şairlerinin kuşağına ait şairlerimizin
„büyük dörtlüğü” – hem Edebiyat Nobel Ödülü’ne layık görülen Wisława
Szymborska ve Czesław Miłosz hem de Zbigniew Herbert ve Tadeusz Różewicz
artık aramızda yokken çağdaş şair olmak ne anlama geliyor? İkinci Dünya
Savaşı’nın gölgesinde büyümek, ilk komünist rejimin kırk beş senesine ve
ardından 1989 yılındaki siyasi ve ekonomik devrime tanık olmak (antolojideki
yaşı büyük beş şairi gibi: Krystyna Miłobędzka, Ryszard Krynicki, Adam
Zagajewski, Ewa Lipska ve Bohdan Zadura) anlamına gelebilir. 1989 yılının
civarında ilk şiirleri yazmaya başlayıp kazandığımız özgürlüğün yalnız siyasi
değil sanat özgürlüğünün de olması için önemli katkıda bulunmak (antolojideki
yedi şair gibi: Andrzej Sosnowski, Eugeniusz Tkaczyszyn-Dycki, Marzanna
Bogumiła Kielar, Jacek Podsiadło, Miłosz Biedrzycki ve Maciej Woźniak)
anlamına gelebilir. Sonunda, komünist rejimi yalnız çocukluğundan hatırlayıp
üslüp ve konu bakımından özgürlük ve değer sistemi sarsıldığı zamanların
günlük hayatının bir parçası olduğu biri olmak (tıpkı antolojideki dört genç şair
gibi: Roman Honet, Justyna Bargielska, Marta Podgórnik ve Jacek Dehnel)
anlamına gelebilir.
İlk grubundaki beş şairin şiirleri hâlâ çağdaş olarak sayılabilir çünkü her biri bir
tür evrim geçirdi ve bu değişim yaratıcılıkta yansıtıldı (yazar olmanın yanısıra
John Ashbery tarzında Amerikalı avangart şiirlerinin çevirmeni olan Bohdan
Zadura en iyi örneğidir). Şiirlerini Polonya Halk Cumhuriyeti’ne özgü
gerçeklikte kaleme alıyorlardı. Yazarlar, devletin dil politikalarını aşmak için
çabalıyorlardı (Ewa Lipska ve Ryszard Krynicki bunu şiirlerinde yüksek sesle
dile getiriyorlar). Sözcüklerin ters anlamlarına sahip olduğu ve dünyayı
anlatmak için değil dünyanın sahte imajını yaratmak için kullanılan komünist
partinin yeni dili her yerde hâkimdi (Adam Zagajewski’nin şiirleri bu
gelişmelere şevkle karşı çıkıyordu). Öte yandan ülkenin tarihi deforme edilip
mitler ve kahramanlar kategorilerinde gösteriliyordu (bu nedenle Krystyna
Miłobędzka mesela şiirlerinde kendini siyasi tartışmalardan uzak tutarak apolitik
bir şekilde varoluşsal sorunlara odaklanıyordu).
1980’li yıllarda Polonya „Solidarność” („Dayanışma”) hareketinin en önemli
taleplerinden biri demokratik plüralizmin getirmesiydi. Bunun yansıtması yalnız
çok sayıda siyasi partilerin ortaya çıkması olmayıp şiir dillerinin çeşitliliği de
kayda değer göstergesidir. Şairlerin ikinci grubu için Polonya’nın İkinci Dünya
Savaşı sonrası tarihinde ilk özgür seçimlerin tarihi olan Haziran 1989 oldukça
önemliydi çünkü bu zamana kadar şiirlerinde siyaset ya pek konuşulmuyordu
(özellikle avangart eğilimli şair olan Andrzej Sosnowski’nin ve ilhamı
Amerika’da yazılan şiirlerde arayan Bohdan Zadura’nın şiirlerinde), ya ironik
bir bağlamda dile getiriliyordu (örneğin dil oyunlarıyla dolu Miłosz
Biedrzycki’nin şiirleri). Eğer sisteme karşı isyan söz konusu olduysa (özellikle
Jacek Podsiadło’nun şiirlerinde) bütün Batı medeniyetine karşı isyandı. Eğer o
kuşağın şairleri geçmişe döndülerse çok daha uzak dönemler onları
ilgilendiriyorlardı (örneğin Polonya barok şiirinden esinlenen Eugeniusz
Tkaczyszyn-Dycki). Eğer 20.yüzyılı klasikleri olan Czesław Miłosz veya
Wisława Szymborska’ya gönderme yaptıysalar (bazı şiirlerinde Maciej Woźniak
yaptığı gibi) onlarla birçok düzeyde polemiğe girmekten çekinmiyorlardı.
Genç kuşağın şiirlerine, yani 2000 yılından sonraki Polonya şiirlerine, yalnız
siyasi sansür ve topluma karşı yükümlülüklerden özgür şiirlere olarak değil aynı
zamanda da onlarca sene boyunca yön veren (her şeyden önce Romantik)
mitlerden özgür şiirlere olarak bakmakta fayda var. Polonya’da şiirlerin
“anlaşılabilirliği” ve “dili” gibi konular hâlâ tartışılıyor. Şu an eşitlik söz
konusudur: geleneksel şiir formlarını kullanan Jacek Dehnel’in başarısı (2004
yılında çıkan ilk şiir kitabını okurlara Czesław Miłosz’un kendisi öneriyordu),
özgür duygulara ve hayal gücüne öncelik veren Roman Honet’in başarısı ile
(2015 yılında prestijli Wisława Szymborska’nın Ödülü’ne layık görüldü)
dengelendi. Benzer şekilde iki kadın şair, Marta Podgórnik (yazdıklarında
Polonya klasik şiirlerine özgü kafiyeler mevcut) ve Justyna Bargielska
(Lehçenin sözdizimine radikal yaklaşımı yeni şiirsel sonuçlara yol açıyor)
birbirini tamamlayan ikilemlerin çiftidir.
Mevzuubahis gelişmeler yeni bir gelişme değildir. Polonya’nın en önemli
edebiyat eleştirmenlerinden Jan Błoński 1989 yılından sonra gelen edebi
özgürlükle sarhoşluğu, Polonya 1918 yılında bağımısızlığa kavuştuktan sonra
gelen gelişmelere benzetti. Gerçeğe ayak uydurmaya çalışan; değişikliklere ve
sürprizlere açık Polonya çağdaş şairleri için yaşın pek önemli olmadığını
söyleyebiliriz (Krystyna Miłobędzka, Justyna Bargielska’dan daha az modern
değildir). Bazılarının yazma tarzı sürekli dönüşüyor (Bohdan Zadura’yı Justyna
Bargielska kadar zor takip etmek). Çoğu dünyaya ve yeni edebi eğilimlere
açıktır (Ryszard Krynicki, Marta Podgórnik kadar moderndir). Bu özellikleri
sayesinde aslında hepsi birbiriyle yaşıt; Polonya dilinde ve Polonya edebiyatında
kardeşlerdir. Bu antolojide sunan şairlerin Türk dilinde de çok sıkı bir şekilde
birbirine bağlayabileceklerini umuyoruz.
Jacek Dehnel ve Maciej Woźniak