daytam - Atatürk İletişim Gazetesi

Transkript

daytam - Atatürk İletişim Gazetesi
Popçular da türkü
söyleyebilir ama...
TÜRKÜLERİN TANINMASINA KATKIDA BULUNUYORLAR
Mehmet Can Pelikoğlu
Güzel Sanatlar Fakültesi
Müzik Bölümü öğrencilerinden oluşan koro Türk halk
müziği konseri verdi. Konserin ardından açıklamalarda bulunan koro şefi ve GSF
öğretim üyesi Pelikoğlu,
Türk müziğini bir bütün
olarak gördüğünü ve bu
müziğin gelecek kuşaklara
aktarılması için çabaladıklarını söyledi. Pop sanatçılarının türküleri okurken hata
yaptıklarını belirten Pelikoğlu, buna rağmen türkülerin
tanınmasına katkıda bulunduklarına da dikkat çekti.
Selen Dursun t Sayfa 11
En iyisi Palandöken
Avusturyalı milli kayakçı Hannes Brenner, Palandöken’de kayak
hocalığı yapıyor. Türkiye’yi ve Erzurum’u çok seviyor. Uludağ ve Erciyes’te de kaydığını ancak en çok sevdiği pistlerin Palandöken’dekiler
olduğunu söylüyor: “Burada kar çok güzel. Hava çok soğuk olduğundan kar sert. Uludağ’da hava sıcak olduğu için kar da yumuşak. Erciyes’te hava biraz
rüzgarlı. Bu yüzden Erzurum on numara.” Azize Alan t Sayfa 16
Kızılay’dan kök hücre havuzu
Türk Kızılayı’nın 2014 yılında başlattığı TÜRKÖK projesi olumlu
sonuçlar verdi. TÜRKÖK’te ciddi bir kök hücre havuzu oluşuyor.
Havuzda toplanacak kök hücreler sayesinde farklı illerde ve ülkelerdeki hastalara nakil yapılabilecek. Halime Kirazlı t Sayfa 4
Atatürk İletişim
Haber Hattı
Yıl: 14 Sayı: 86
Aralık 2015
Tel: 0 442 231 51 61
Fax: 0 442 231 50 29
At a t ü r k Ü n ive r s i te s i İ l e t i ş i m Fa kü l te s i Ö ğ re n c i U yg u l a m a G a z e te s i
e-mail: htemizturk@atauni.edu.tr
Atatürk Üniversitesi, yeni atılımları ve yeni başarılarıyla yine önde
DAYTAM Yeni uydu Canlı yem
teknoloji projesinde üretmeyi
merkezi biz de varız başardı
Bilim insanları için teknolojik altyapı
hizmeti verecek olan Doğu Anadolu
Yüksek Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (DAYTAM) kuruldu. Yakında
hizmete başlayacak olan merkezin web
sitesi yayına başladı. Ahmet Fakir t Sayfa 9
Herkes
iltifat
bekliyor
Türkiye’nin ilk yerli ve milli uydu
projesinde bazı üniversite ve enstitülerle
birlikte Atatürk Ünivesitesi’nden akademisyenler de çalışacak. Bu bağlamda
Prof. Totik ve Prof. Efeoğlu projenin
imza törenine davet edildi. t Sayfa 9
Hamam
kültürü
yaşıyor
Su Ürünleri Fakültesi, Türkiye’de ilk
defa canlı yem olarak beyaz kurt yetiştirdi. Doğal yem olarak yetiştirilen beyaz
kurtların balıklara yedirilmesiyle ölüm
oranının düşürülmesi ve daha fazla verim hedefleniyor. t Sayfa 12
Geçmişte günlük yaşamın bir parçası olarak işlev gören hamamlar, günümüzde de önemini koruyor. Hamam kültürü ile ilgili bilgi
veren Sanat Tarihçisi Sahure Çınar, “Bu yapılar Anadolu kültürünün bir parçasıdır. Doğum, evlilik, sünnet gibi birçok olaya sahne
olan önemli bir zenginliğe sahip, köklü bir kültür olarak karşımıza
çıkmaktadır” diyor. Sercan Engerek t Sayfa 15
DİNDARLARA ELEŞTİRİ
Tramvay
yakında
Erzurum’da
Erzurum Milletvekili Prof. Dr.
Ilıcalı, tramvay projesinin 7,2 kilometrelik güzergâhının netleştiğini belirterek, “Yakın zamanda
Erzurum Büyükşehir Belediyesi
projeyi başlatacak. Kısa bir süre
sonra bitmesini planlıyoruz.”
dedi. Buket Yıldırım t Sayfa 8
Devlet Demiryolları, vagonlarını yenileyerek, bir kaç yıl
içinde Erzurum’a ulaşması beklenen hızlı tren için hazırlıklara
başladı. Nesrin Çetinkaya t Sayfa 3
Taşların
sihirli
dünyası
Prof. Dr. Ahmet
Hekimliğiyle olduğu
Berhan Yılmaz
kadar yazarlığıyla da
tanınan Prof. Dr. Ahmet
Berhan Yılmaz, insanların eleştiriye pek sıcak
bakmadığını, hep alkışlanmak, pohpohlanmak
arzusunda olduğunu belirtti. ‘Marifet iltifata
tabiidir’ sözünün yanlış anlaşıldığını savunan
Yılmaz, “Dindarlar başına geçtikleri kurumu hakka, adalete, Allah’ın rızasına uygun
hale getirmek ve bu şekilde yönetmek üzere
iktidara gelmek, yönetici olmak zorundalar.”
diye konuştu. Mariye Çelik t Sayfa 12
Yarı değerli taşlar
olarak bilinen taşların,
vücuttaki negatif enerjiyi pozitif enerjiye çevirerek bazı rahatsızlıkları
giderdiği ortaya çıktı.
En gözde taşlar ise
opal, ametis, obsidyen
ve kuvars... Gülçehre
Özkesemen t Sayfa 10
Ne yapalım,
ekmek
parası!
Devlet Demiryollarında Erzurum ile Uzun
Ahmet tren istasyonu arasındaki hatta çalışan
yol bekçisi Murat Kalaycıoğlu yolu kontrol
ederek, trenlerin ve yolcuların güvenli bir şekilde seyahat etmesini sağlıyor. Evine ekmek
götürebilmek için, günde 17, haftada 102 km
yol yürüdüğünü belirten Kalaycıoğlu, “İşimiz
zor ama ne yapalım ekmek parası” diyor.
Sergen Sevgil t Sayfa 5
Modern savunma
sistemleri
DDY
konforu
Pasinler’e
yeni termal
tesis
Utanılacak iş yapmıyorum ki!
Dört çocuk babası Yahya Ak, 24 yıldır
çöpten topladığı kağıt ve plastiklerle geçimini
temin ediyor. “Ben okuyamadım, gücüm yetmedi ama çocuklarımdan üçü okula gidiyor.
Elimden geldiğince eğitim almaları için çalışacağım.” diyen Ak, insanların kendisine farklı
gözle baktığını, ancak bunu umursamadığını
2
ifade etti. Ak, “Ben utanılacak bir iş yapmıyorum. Ekmek parası peşindeyim, utanmıyorum.
Bazen çocuklarım ‘Baba, beş lira ver; okuldan
istiyorlar’ diyor, ben veremeyince içim acıyor,
huzursuz oluyorum. Kimseye muhtaç olmadan çocuklarımı okutabilmek için çabalıyorum.” diye konuştu. Y. Yekta Yöyler t Sayfa 13
Öğrenciler anket
işini sevdi
6
1 Kasım sonuçları
esnafı sevindirdi
Pasinler’in zengin
termal kaynakları yeni
yatırımlarla değerlendirilecek. Belediye
başkanı Ünsal Sertoğlu,
“Saniyede 325 litre akan
devasa bir suyumuz var.
İlçemize termal tesis
kazandırmak için çalışmalar başlattık.” dedi.
Sevda Torun t Sayfa 14
10
2
Aralık 2015
Al götür,
oku getir
P
alandöken Kalkınma Vakfı geçtiğimiz
günlerde okuma kampı adı verilen bir
kamp başlatarak çocukların okul dönemine hazırlanmalarına büyük katkı sağlamıştı. Eğitime verdiği destek ile adından sürekli
söz ettiren vakıf, bu kez ücretsiz kitap uygulaması başlattı. Uygulamaya göre vakfın sahip
olduğu 10 bin kitap içerisinden istenilen her
kitap okumak şartıyla alınabilecek. Uygulama, yeni başlamasına rağmen ilgi çekiyor.
Palandöken Kalkınma Vakfı Müdür
Yardımcısı İsmail Dayıdinç, “Al götür, oku
getir” kitap kampanyasının yeni uygulanmaya başlamasına rağmen talebin gün geçtikçe
büyüdüğünü söyledi.
Başlatılan kampanya ile birlikte çocuklara okulları için destek sağlandığını anlatan
Vakıf Müdürü Kadir Demirbüken ise, sahip
olunan 10 bin kitap ile bu amaca hizmet
verdiklerini ifade etti. Demirbüken, “Erzurum’da çok büyük bir öğrenci potansiyeli
var. Bizim amacımız öğrencilerimize eğitim
ve öğretim alanında destek olmak. Kitap
okuma kampanyaları ve kütüphanelerimizle
bu amaca hizmet ediyoruz. Aynı zamanda
mucitlik okulumuzu da açtık. Bu okul sayesinde öğrencilerimizin gizli yetenekleri ortaya çıkacak. Verdiğimiz tüm hizmetler Allah
rızası için. Tüm öğrencilerimizi bekliyoruz.”
şeklinde konuşarak, vakfın tüm öğrencilere
açık olduğunu vurguladı.
Vakfın çalışmalarına değinen Demirbüken, kitap okuma günleri, haftalık sohbetler, seminerler ve gezilerle Erzurumlu
öğrencilere destek olduklarını söyledi. Bu
çalışmaların yanında hızlı okuma dersleri,
motivasyon toplantıları ve sınavda başarı
seminerleri düzenlendiğini anlatan Dayıdinç
ise verilen hizmetlerin ücretsiz olduğunu ve
yoldan geçen bir öğrencinin bile vakfa gelip
başvuruda bulunabileceğinin altını çizdi.
Gülseren Danışman
Tarih
TABYALAR
MODERN ÇAĞIN
SAVUNMA SİSTEMLERİ
Ortaçağ’da şehirlerin ve bölgelerin savunma sistemleri olan surlar, hareketli topların icat
edilmesiyle yerini tabya sistemine bıraktı. Prof. Küçükuğurlu, Osmanlı’nın tabyalar sistemini İtalya’dan öğrendiğini ve ilk olarak Fatih tarafından kullanıldığını ifade ederek, “Bu sistem ilk olarak
Çanakkele Boğazı ve Rumeli Hisarı’nda kullanıldı.” dedi.
Mutluhan Çamur
M
odern Çağın savunma sistemleri
olan tabyalar, hareketli topların
çıkması ile birlikte 16. yüzyılda
başta İtalya olmak üzere tüm Avrupa’da
yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı.
Orta Çağ savunma sistemi olan kaleleri
korumak için yeterli olan surlardan, hareketli topların icat edilmesiyle birlikte tabya
sistemine geçildi.
Osmanlı Devleti, tabya sistemini Avrupa’dan öğreniyor ve ilk olarak Fatih Sultan
Mehmet döneminde Rumeli Hisarı ve
Çanakkale Boğazı’nda uyguluyor. Osmanlı’da en yaygın şekilde 19. yüzyılda başta
Ruslarla olan yoğun mücadelelerde ateşli
silahlar ve topların yoğun olarak kullanılmaları neticesinde geleneksel kale savunma tekniklerinin yetersiz kalması üzerine
şehir ve bölgelerin savunmasını uzaktan
yapabilmek üzere, Doğuda Erzurum,
Kars; Batıda Gelibolu ve Edirne civarında
çok sayıda tabya yapıldı.
Üst geçitte tehlike
Ç
oğunlukla Atatürk Üniversitesi öğrencilerinin kampüse gitmek için kullandıkları Yenişehir Altyol’daki Beyaz Evler
kavşağı üst geçidi, öğrenciler için büyük
tehlike arz ediyor. Basamakların yağan
karla kaplanması ve soğuk havanın etkisiyle
buzlanması, merdivenleri kullanılamaz hale
getirince öğrenciler, tehlikeyi göze alarak
yoldan geçmeye devam ediyor.
Karşıya geçmek için üst geçidi kullanmak isteyenler, kayma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Üst geçit yerine kavşaktan geçen vatandaşlar ise adeta kazalara davetiye
çıkarıyor. Üst geçidi kullanmak isteyen ama
buzlanma nedeniyle kullanamadığını ifade
eden öğrenciler, “Kaza riskiyle karşı karşıyayız. Sürücülerin dikkatsiz araç kullanması
ve trafik kurallarına uymaya özen göstermemesi biz yayaları fazlasıyla tedirgin ediyor.
Biz de hangi yolu kullanacağımızı şaşırdık.
Bir an önce bu soruna çözüm bulunmasını
istiyoruz.” dediler. Zehra Turhan
İlk Olarak Fatih Sultan Mehmet
Dönemi’nde Kullanıldı
Erzurum Teknik Üniversitesi
(ETÜ) Tarih Bölümü Başkanı Prof.
Dr. Murat Küçükuğurlu, tabyaların
Osmanlı’da ilk olarak Fatih Sultan
Küçükuğurlu, Mutluhan Çamur’a
tabyalarla ilgili bilgi verdi.
Mehmet’in döneminde Çanakkale ve
Rumeli Hisarı’ında uygulanmaya başladığını söyledi. Küçükuğurlu, “Kaleler Orta
Çağın savunma sistemleridir. Tabyalar
ise modern çağın savunma sitemleridir.
Özellikle büyük menzilli hareketli topların ortaya çıkmasıyla birlikte başta İtalya
olmakla birlikte Avrupada yeni savunma
sistemi olarak tabyalar devreye giriyor. Biz
de bunu İtalya’dan öğreniyoruz” dedi. Tabyaların klasik mantığın dışında yapıldığını
dile getiren Küçükuğurlu, “Surların dışında iç içe yapılmış düz duvarlar, geometrik
şekilleri farklı olan ve hareketli toplara
karşı yapılan tabyalar düşmanı kaleye
yaklaştırmamak üzere yapılıyor. Önceleri
düşman klasik toplarla saldırıyordu bunu
durdurmak için surlar yeterli oluyordu.
Hareketli topların çıkmasıyla düşman daha
rahat ilerlemeye başladı ve farklı açılardan kaleye saldırma şansına sahip oldu.
Yeni yapılan tabyalar da, düşmanı farklı
açılardan vurmak için yapıldı. Sur duvarla-
rının dibine düşman girdiği zaman sen ona
yukarıdan ateş edemiyorsun. Yıldız tabya
dediğimiz yeni tabya sisteminde düşmana
farklı açılardan ateş açabiliyorsun. Buradaki amaç düşmanı farklı açılardan vurmak
ve düşmanı mevcut kaleye yaklaştırmamak.” diye konuştu.
Erzurum’da İlk Tabyalar İran’lılara
Karşı Yapıldı
Küçükuğurlu, Erzurum da dahil ilk
tabyaların kalenin etrafında yapıldığını
ifade etti. Küçükuğurlu, “Daha sonra daha
uzak bölgelerde, daha uzak tepelerde yapılmaya başlanmıştır. Erzurum’daki
ilk tabyalar 1570’li yıllarda İran’lılara karşı yapılmıştır. Bu tabyalardan
günümüzde herhangi bir eser kalmamıştır.” şeklinde konuştu.
Küçükuğurlu şunları anlattı:
“Erzurum’da şuanda mevcut olan
tabyalar 1850’den sonra yapılan
tayalardır; Kırım Savaşı ve sonrasında yapılmıştır. Bu dönemde Rusların Kafkasyadan Anadoluya doğru
ilerlemelerine karşılık Kars’ta ve
Erzurum’da Savunma sistemi olarak
tabyalar yapıldı.”
Aralık 2015
Şehir
Bu vagonların
evden farkı yok
Doğu’nun ulaşımda kesişme noktası olan Erzurum, kara ve hava yolunda olduğu kadar demir
yolunda da iddialı. 2015 yılının ilk 8 ayında yaklaşık 60 bin yolcunun giriş-çıkış yaptığı Erzurum
Tren Garı, ev ortamını aratmayan yeni vagonlarla bu sayıyı iki katına çıkarmayı hedefliyor.
Nesrin Çetinkaya
U
laşımda yeni atılımlara sahne olan
olan Erzurum, tren yolunda Doğu’nun önde gelen şehirleri arasında yer alıyor. Bir kaç yıl içinde Yüksek
Hızlı Trenle tanışmanın heyecanını yaşayan
şehirde, mevcut tren vagonları da modern
ve daha kullanışlı hale getirtildi. Erzurum
TCDD İşletme Müdürü Yunus Yeşilyurt,
Erzurum’da tren yolculuğunun tercih edilmesi ve vatandaşların daha rahat bir şekilde
yolculuk etmeleri için vagonların modernize
edildiğini söyledi. Tren yolculuğunun diğer
ulaşım yollarına göre daha zevkli olduğunu
anlatan Yeşilyurt, yeni vagonlar sayesinde
tren yolculuğunun daha da tercih edildiğini
kaydetti.
Yeni vagonların özelliklerine değinen
Yeşilyurt, “Yolcularımızın daha konforlu,
daha rahat seyahat etmeleri için TVS 2000
vagonlarımızı kullanıyoruz. Bu vagonlarımız normal vagonlardan farklı olarak daha
konforlu, daha geniş bir yapıya sahipler.
Ayrıca ısı ve ses yalıtımı sayesinde dışarıdan gelen sesler minimum seviyeye indirildi. Elektronik hava sistem süspansiyon ve
hoparlör sistemi sayesinde oldukça sessiz,
uçak konforunda seyahat imkânı sağladık. Bu vagonlarımız tamamen modernize
edilmiş ve yolcularımızın isteklerine göre
üretilmiştir” dedi.
Yatak, duş ve restoran
Modernize edilmiş TVS 2000 vagonların
diğer vagonlardan farklı olarak üretildiğini
aktaran Yeşilyurt, yeni vagonlara duş, yatak,
elektrik prizi, tuvalet, mini mutfak, buzdolabı gibi imkânların sağlandığını belirtti. Her
vagonda özel duşların bulunduğunu ifade
eden Yeşilyurt, bu duşlarda 24 saat sıcak ve
soğuk su bulunabileceğini dile getirdi. Bu
imkânlar ile konfor ve rahatlığın maksimum
olarak sağlandığını söyleyen Yeşilyurt,
“Yeni vagonlarımızda banyo, duş, yatak,
tuvalet, mini mutfak, elektrik prizi ve hatta
buzdolabı imkânı sağladık. Bu özellikler
ile yolcularımız ev rahatlığında seyahat
edebilecekler. Bu nedenle tüm Erzurumlu
vatandaşlarımızı bu imkânlardan yararlanmak üzere tren yolculuğuna bekliyoruz”
ifadelerini kullandı.
Talepler arttı
Yeni vagonların kullanıma girmesi ile
birlikte tren yolculuğunda talebin yükseldiğini belirten Erzurum TCDD İşletme Müdürü Yunus Yeşilyurt, trenin diğer vasıtalar ile
yarışır hale geldiğini, Türkiye’de tren yolculuğu kapasitesinin arttığını söyledi. Vatandaşın konforlu, güvenli ve ekonomik seyahat
etme hakkı olduğunun altını çizen Yeşilyurt,
üniversite ders kayıtları ve tatilin sona ermesi nedeniyle tren yolunun tercih edildiğini,
ayrıca yaz okulu bitiminde öğrenci genelinin tren yolculuğuna yönelmelerinin kendilerini çok memnun ettiğini kaydetti. Diğer
vasıtalara göre trenin avantajlarını anlatan
Yeşilyurt, güvenlik konusunda vatandaşın
rahat olduğunu, isteğe göre yolcunun yataklı
ya da yataksız seyahat etme olanağına sahip
olduklarını, ayrıca yolcunun konforlu, son
teknoloji, ses yalıtımlı ve klimalı vagonlarla
yolculuk edebileceğini belirtti. Ekonomik
tren bilet fiyatlarına değinen Yeşilyurt, bir
yolcunun Erzincan’a 7 lira, Sivas’a 16 lira,
Ankara’ya ise 30 lira gibi cüzi bir miktar ile
yolculuk yapabileceğini anlattı. Yeşilyurt,
“ Şuan hatta ilave seferler düzenliyoruz.
3
Pasinler Belediye Başkan Yardımcısı Birol Güven, vatandaşları kızak
yarışmasına davet etti.
Leğenini al,
Pasinler’e koş!
E
Yeşilyurt, konforlu ve rahat seyahat için TVS
2000 vagonlarını kullandıklarını söyledi.
Önceleri kısa mesafe yolculuklar için tercih edilen trenler, verdiği
kaliteli hizmet ile uzun mesafe yolculuklarda da tercih ediliyor.
rzurum’un Pasinler ilçesinde
Turizm ve Yaylacılık Derneğinin düzenleyeceği ‘Geleneksel
Kızak Yarışması Festivali’ bu sene
15 Ocak’ta gerçekleşecek. Belediye
Başkan Yardımcı Birol Güven “Festivale geçen sene olduğu gibi bu
sene de yüksek bir katılım olmasını
bekleniyoruz.” dedi.
Turizm ve Yaylacılık Derneğinin Pasinler’de düzenlemiş olduğu
Geleneksel Kızak Yarışması Festivali bu sene büyük ilgi toplanması
bekleniyor. 15 Ocakta gerçekleşecek
olan festival için hazırlıklar başladı.
Pasinler Belediye Başka Yardımcısı
Birol Güven “Herkes leğenlerini getiriyor, olmayanlara biz temin ediyoruz.
Çadırlar kurup, davul zurna eşliğinde
çay ve yemek ikram ediyoruz. Festival gün boyu devam ediyor” dedi.
Güven, festivale tam kapasite
olarak katılımı sağlayacaklarını ve
ilçe olarak arkasında olduklarını dile
getirdi. İlçenin tarihsel bir ilçe olması
asabiyle kültürel anlamda yıl boyunca
etkinlikler olduğu leğen festivalininde
ilk defa geçen sene yapılıp büyük ilgi
görmesinden dolayı her sene yapacaklarıı belirtti. Hasandede dağının
eteğinde kalenin önünde gerçekleşen
festivale dışarıdan da katılım sağlanıyor. Şeymanur Üzer
Kanserle mücadele
için daha az tuz
E
Talep çok yüksek. Allah bozmasın. Artık
eski trenler de kalktı. Yerlerine daha süratli,
konforlu, modern ve ses yalıtımlı vagonlar
geldi. Herkese tren ile yolculuk yapmayı
tavsiye ediyorum “ ifadelerini kullandı.
Öğrenciler tercih ediyor
Atatürk Üniversitesi’nde ders kayıt
döneminin başlaması ile Erzurum’a öğrenci
sevkiyatı başladı. Öğrencilerin karayolu ya
da havayolu yerine demiryolunu tercih etmeleri dikkat çekerken, öğrenciler arasında
genel olarak kısa mesafelerde tercih edilen
tren, artık uzun mesafeler için de tercih
ediliyor. Öğrencilerin treni tercih etmelerin-
de en büyük etmenler arasında ucuz bilet,
konforlu ve güvenli yolculuk geliyor. Ayrıca
yolculuk esnasında Türkiye’nin doğal güzelliklerini görme fırsatı yaşayan yerel halk ve
öğrenciler, yataklı ya da yataksız yolculuk
yapma seçeneğine de sahipler.
Öte yandan Atatürk Üniversitesi Kazım
Karabekir Eğitim Fakültesi öğrencisi Hakan
Üzülmez de, ders kaydı için Erzurum’a
geldiğini ve ulaşım için treni tercih ettiğini
söyledi. Trenin ucuz, güvenli ve huzur verici
özelliği nedeniyle tercih ettiğini anlatan
Üzülmez, herkese tren ile yolculuk yapmayı
tavsiye etti.
rzurum’da 2008 yılında tırmanışa geçen mide kanseri vakalarının azaltılması için, Vali Ahmet
Altıparmak’ın talimatıyla hastalığın
en büyük sebebi olan tuzla mücadele
başlatıldı. Erzurum’da göreve başladığı yıl itibari ile verilen bilgiler doğrultusunda rakamları tek tek inceleyen
Vali Ahmet Altıparmak, hastalığın en
önemli etkenlerinden biri olan tuzla
mücadele için Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğüne, gıda kodeksine uygunluğunun denetimi talimatı
verdi.
Tuzla mücadele başladı
Vali Altıparmak’ın talimatıyla harekete geçen Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, özellikle lokantalar
üzerinde ve okulların kantinlerinde
çalışmaya ağırlık verdi. Tuzun zararlarının broşür ve uyarıcı notlarla bir
bir anlatıldığı Erzurum’da, önemli bir
başarı sağlayan ekiplerin çalışmaları
ile, yaklaşık iki yıl içerisinde lokantalardaki tuz tüketimi yaklaşık yüzde
50 oranında azaldı. Bazı lokantalar
tuzluğu kaldırdı. Erzurum’da son 3
yıl içerisinde büyük küçük bir çok
işletmede tuz kullanım oranı yüzde
2,5 den yüzde 1’in altına düştü.
Ahmet Akcebe
4
Sağlık
Aralık 2015
TÜRKÖK projesi ile
daha çok kök hücre
K
Kök hücre tanınmıök hücre, vücutta
Türk Kızılayı’nın 2014 yılında başlattığı TÜRKÖK
yor
herhangi bir
Sürekli kendilerine
hücrenin yerini
projesi olumlu sonuçlar verirken diğer yandan ciddi bir kök
bağışçılar
tarafından
ya da görevini alabihücre havuzu oluşturuyor. Bu havuz sayesinde farklı illerde
“Biz hücresiz kalır mılen; o hücreye dönüşeyaşayan kişilerin kök hücreleri eşleşirse nakil gerçekleşebiliyız?” sorusu yönetilen
bilmesi, bazı hastalıkyor. Havuzun büyümesi halinde ülkeler arasında bile eşleşDr. Abdullah Üzer,
ların tedavisinde ve
şunlara
değindi: “Ben
bazı organların üremelerin ve nakillerin olabileceği öngörülüyor.
amiyane tabirle şunu
tilmesinde çok önemli
söylüyorum; siz düşünün
olan öncül bir hücre.
Halime Kirazlı
koca bir çınarsınız, sizden bir
Özellikle kanser hastalarında
dal kesip toprağa dikiyoruz. Sizden alınan
kemik iliğinin fonksiyon kazanmasında ve
kök hücre miktarı da böyle. Peki, başka bir
yeniden kan hücresi üretiminde etkili olan
sıkıntısı var mı? Bilinen hiçbir yan etkisi
kök hücre, tedavi edilemeyecek hastalıklar
yok. Fakat kemik iliği aktivitesini arttırkonusunda şifa sunuyor.
dığı söyleniyor. Bazı bağışlarda yüzde 10
2014 yılına kadar bir kök hücre havuzoranında eklem ağrıları da olabilir fakat bu
ları olmadığını belirten Türk Kızılayı Doğu
kısa süreli, yani 1-2 gün bilemediniz 1 hafta
Anadolu Bölge Kan Merkezi Müdürü Dr.
ama günlük hayatı etkileyecek kadar şiddetli
Abdullah Üzer, sadece planlı kök hücre naağrılar değil bunlar.” Bağışçının tarama
killeri yapıldığını ifade etti. Bağışçıların bir
ve nakil sürecinde masraflarının ya sağlık
kişiye kök hücre verme ihtimalinin 40 binde
kurumu tarafından ya da hasta yakınları tabir olduğunu söyleyen Dr. Üzer, Türkiye’de
rafından karşılandığını dile getiren Üzer, yaş
170 kişiden 153 uyumun gerçekleşmesi ile
Dr. Abdullah Üzer
kriteri koyduklarını ve bunu kan yapısının
mevcut oranın üstüne çıkıldığını vurguladı.
fonksiyonel olması için yaptıklarını kaydetÜzer şunları anlattı: “Eşleşmelerin
ti. Alınan 3 tüp kanın vatandaş tarafından
yüksek olmasını biz bu bölgede yaşayan
başkalarınca genetik harita çıkarılmada kulinsanların genetik benzerliklerine bağlıyoSistem nasıl işliyor?
lanılması yaygın fikri doktorlarca yalanlanıruz. Bu projenin bir güzel yanı da iyileşme
yor. Bu tip komplo teorilerinin halk arasında
oranının yüzde 49’larda olması. Ülkemizde
Bağışçılardan 3 tüp kan alınıyor,
yaygın olması insanların bağışçı olmasına
ise bu oran yüzde 70’lere ulaşıyor.”
eğer eşleşme gerçekleşirse 5
engel teşkil ediyor. Kızılay tarafından alınan
Bu oranın yüksek olması aynı zamanda
günlük bir ilaç veriliyor. İlaç verilmekan örnekleri ve kişisel bilgilerin 3. bir şahavuzun hızla oluşmasına da katkı sağlıyor.
sindeki amaç, kök hücre bağışçısı
hısla paylaşılması mümkün değil ve kurum
Kök hücre naklinin çok kıymetli olduğuolacak kişilerde kemik iliğindeki kök
tarafından bu bilgiler 25 yıl saklanıyor.
nun altını çizen Üzer, bağışta her aşamada
hücrelerin serbest hale getirilmesi
Ne kadar gönüllü olarak nakil gerçekvazgeçilebileceğini ve tamamen gönüllük
ve kemik iliğindeki kök hücrenin bir
leşirse
güvenin o kadar artacağını belirten
ile bağışların yapılmasının önemine dikkat
kısmının budanarak kana karıştırılDABKM Müdürü Abdullah Üzer, bu bilinçekerek, “Erzurum’da yaklaşık 15 eşleşme
ması. Aferez yöntemi ile hedeflenen
cin oluşturulması gerektiğine dikkat çekerek
gerçekleşti bunlardan 13 tanesi kabul etti.
hücre damar yoluyla cihaza aynı
kanın dünyada üretilemeyen tek doku
Bu çok yüksek bir rakam. Ama tıp dışı
kan bağışı yapar gibi bağlanıyor. Bu
olduğunu hatırlattı. Organ nakli ile kök
çekinceler ve birtakım mistik, ailevi ve
yöntem ile sadece istenen hücreler
hücre naklinin farkına değinen Üzer, “Kök
kişisel sebeplerden insanlar bağışçı olmayı
alınıyor ve diğer hücreler vücutta
hücrede hastanın kaybedeceği bir şey yok,
kabul etmiyorlar. Ne kadar bilimsel olarak
kalıyor. Yaklaşık 1,5 – 2 saatlik bir
cerrahi bir durum yok. Ama bu da bir organ
anlatsak da, halkın bu düşünceleri yüzde
süre içerisinde kök hücre toplananakli olarak geçiyor. Çünkü bir başkasına
yüz başarıya ulaşmamızı engelliyor.” diye
rak hastaya naklediliyor.
dokunuzu naklediyorsunuz.” dedi.
konuştu.
Havuzbaşı’nda
buz gösterisi
E
rzurum’daki Havuzbaşı’nda yapılan
doğal buz paten alanı halka açıldı.
Buz patenini halka sevdirmek adına
yapılan bu alanda verilen tüm hizmetler
halka bedava olacak.
2008 yılından itibaren Havuzbaşı’nda
buz pateni yaptıklarını söyleyen Antrenör
Eren İltir, “2008’den itibaren Havuzbaşı’nda
buz pateni yapıyoruz. Ondan öncesi ve 2001
yılında 100.Yıl Parkı, Aziziye Parkı, Kayakyolu, Polat Otel ve buna benzer birçok yerlerde doğal buz yaptık. 2001’den itibaren bu
sporu sevdirmek için elimizden gelen emeği
yapmaya çalıştık. Kanada’da, Avustralya’da
değişik Batı ülkelerinde bu sporu doğal
ortamlarında yapıyorlar. Oksijeni bol, doğa
güzelliği manzarası içerisinde bunu yapıp
ilerletiyorlar. Maalesef biz bunda biraz geç
kaldık. Ama isteğimiz, arzumuz Erzurum’da
bir tane değil birçok doğal alan yapmak. Ve
bunu yakın vilayetlere taşımak. Burada buz
antrenörleri yetiştirmek istiyoruz. Benim 4
dalda da antrenörlük diplomam var. Çocuğumuz milli sporcu bizim. Dünya 7.si. oda
şuan burada” diye konuştu.
Erzurum’da ilk
Aşkale Atatürk İMKB Yatılı Bölge
Okulu’nda katılan bir grup öğrencinin Türkiye Senkronize Buz Pateni Yarışması’na
hazırlanması için yardımcı olan Eren İltir,
“Bu grup bizim misafirimiz. Aşkale Belediyesi ve Kaymakamlığı da destek veriyor.
Erzurum’da ilk kez senkronize buz gösterisi
yapılıyor.”
Eren İltir, kayak meraklılarına davette de
bulundu: “Burada çok programlar yapılacak. Tüm hizmetler parasız, eğitim parasız,
malzeme parasız, hepsi parasız. Yani bizim
öğrencimizin, halkımızın hiçbir bahanesi
kalmadı.”
Tuğba Kibaroğlu
Kalaycı ekmeğini ateşten çıkarıyor
Eskimeye yüz tutmuş bir meslek... Değeri bilinmeyen, çok lezzetli yemeklerin sebebi ve bakırla birlikte var olan bir zanaat, kalaycılık. Fahrettin Çelik de bu mesleğe yarım asırlık ömrünü veren ve mesleğinin ömrüne ömür kattığını söyleyen bir kalaycı ustası. Çelik, “Mesleğimi seviyorum. Bu meslek benim canımdan bir parça oldu. Bu meslekten başka bir iş yapamam.” sözleriyle mesleğini anlatıyor.
Rabiye Köse
M
ahalle mahalle gezen seyyar
kalaycıları hepimiz hatırlarız.
Sokak ortasında tezgâhını kurar,
körük denen aletle başlardı ateşi kuvvetlendirmeye. Sonra annelerimizin, ninelerimizin getirdiği bakır mutfak eşyalarını
başlardı kalaylamaya... Bunlardan bir
tanesi de Erzurumlu 50 yıllık kalaycı ustası
70 yaşındaki Fahrettin Çelik. Kendisine bu
mesleğe dair yaşadığı heyecanlarını, sıkıntılarını, tehlikelerini, zorluklarını sordum;
anılarını anlatmasını istedim. Anlattı hem
de yüzünde beliren derin ifadelerle…
İlk sorum bu mesleğin aile mesleği olup olmadığıyla
ilgili oldu. Aile mesleği olmadığını, çıraktan yetiştiğini, bu
mesleğe büyük hevesle başladığını ve bu meslek sayesinde
çocuklarını okuttuğunu, yine bu meslek sayesinde geçimini
sağladığını dile getirdi.
Erzurum’da bu mesleği kaç kişi yapıyor acaba?
Fazla yokmuş bu işle uğraşan: “Erzurum’da bu mesleği
yapan 3 kişi var. Başka da yok. Eskiden köylere giderdik.
Artık köylere de gitmiyoruz. Köylerde artık bakır yok. Bundan 20 yıl önce Ovacık tarafına giderdik. Bakır o zamanlar
çoktu. Şimdi her şey alüminyum oldu.”
Nerde o kalaylı kaplarda pişen yemeğin tadı!
Kalaylı kapların diğerlerine göre daha faydalı olduğunu
da söylüyor Fahrettin usta: “Her şeyden önce, kalaylanmış
bakır kaplar çok sağlıklıdır. Şimdi ise adam bakır kazanını
satıp karşılığında sağlıksız kaplar alıp gidiyor. Bunun yanı
sıra kalaylı bakır bir kapta pişirilen yemekle alüminyum
ya da başka bir kapta pişirilen yemek arasında fark oluyor.
Bakır kapta pişen yemekler çok lezzetli oluyor.”
“Bunca zahmet, bunca emek verdiğiniz bu meslekte
emeğinizin karşılığını alıyor musunuz?” sorusuna ise şu
cevabı verdi: “Emeğime değmiyor ama ne yapalım ekmek
parası. Tane işi kalay yapıyorum. Fiyatı boyutuna göre
değişiyor. En küçüğü 15 liradan başlıyor. Boyutuna göre 40
liraya kadar çıkıyor. Bunun yanı sıra dükkân da vakıflara ait,
aylık 65 lira kira ödüyorum.”
Kalaylama işlemi nasıl yapılıyor?
“Kalaylanacak kaplar ilk önce düzeltilecek yerler varsa çekiçle düzeltilir. Sonra
kaplar kum ve kömür parçaları ile temizlenir. Bu şekilde temizlenen kaplar ocakta
ısıtılır. Isınan kaplar üzerine kalayın tutması için toz nişadır atılır. Yeterince ısınan
ve üzerine nişadır sürülen kaba kalay biraz
değdirilir. Kalay bu haliyle kabın üzerinde
eriyik halde bulunur. Bu haldeki kalay bir
pamuk yumağıyla kabın her tarafına dağıtılır. Bu işleme kalay yapılacak kabın tüm
yüzeyi kaplanıncaya kadar devam edilir.”
Fahrettin ustayla konuşmaya devam
ederken başından geçen bir anısını başlıyor anlatmaya:
“Geçen günlerde bir tane turist geldi tercümanıyla birlikte. Turist bir tane kap kalaylamak istedi. Parmaklarınızı
yakarsınız dedim. Tercüman yapmak istiyor dedi. Ben de
verdim kabı kalaylaması için. Sonra beş parmağının beşini
de yaktı.” O anki yüzünde beliren ifade bu işi yapmak herkesin harcı değil der gibiydi…
Daha çok hangi kesimden müşterilerinin olduğunu
sorduğumda kendinden emin tavırlarıyla 50 yıllık müşterilerinin olduğunu, en fazla köylerden müşteri geldiğini,
bunun yanında şehirden de birkaç tane devamlı müşterisinin
bulunduğunu anlatıyor; evlerin kaloriferli olmasıyla birlikte
müşteri sayısının azaldığını da ekliyor.
Aralık 2015
Toplum
Yol bekçiliği mesleğinde yürümek işin zor kısımlardan biri olsa da demiryolu işçilerini en çok zorlayan,
-30 dereceye kadar düşen soğuk hava şartları oluyor.
5
NE
YAPALIM,
EKMEK
PARASI!
Yol bekçilerinin kışı zor
Devlet Demir yollarında Erzurum ile Uzun Ahmet tren istasyonu arasındaki hatta çalışan yol bekçisi Murat Kalaycıoğlu yolu kontrol ederek, yolcuların güvenli bir şekilde seyahat etmesini sağlıyor. Evine ekmek götürebilmek için, günlük 17, haftalık 102 km yol
yürüdüğünü belirten Kalaycıoğlu, “İşimiz zor ama ne yapalım ekmek parası” diyor.
Sergen Sevgil
Y
ol bekçiliği mesleği ülkemizde az
bilinen ama en zor mesleklerin
başında geliyor. Yol bekçiliği mesleğinde yürümek işin zor kısımlardan biri olsa
da demiryolu işçisi Murat Kalaycıoğlu’nu
en çok zorlayan, kara kış oluyor. Çünkü
kışın soğuğun memleketi Erzurum’da hava
sıcaklığı eksi 30’lara kadar düşüyor. Kalaycıoğlu, “Kışın karda, çamurda yürümek
tünellerde yürümek zor. Bölgemizde kış
malum sert geçiyor. Soğuktan etkileniyoruz.
Haliyle bazen dengeli yürümek bile çok güç
oluyor. Normal yolda yürümekle, tren yolundaki taşların üzerinde yürümek birbirinden çok farklıdır. Ama tüm zorluklarına rağmen işimi seviyorum, şükrediyorum” diyor.
Yol bekçiliği mesleğinin zorluğunu anlamak
ve anlatabilmek için fotoğraf makinemi alıp
düştüm yollara. Erzurum Tren İstasyonu
ile Uzunahmet Tren İstasyonu arasında yol
bekçiliği yapan Murat Kalaycıoğlu ile bir
gün geçirdim.
Kışın bazı noktalarda karların, rayların
üzerini kapattığını ve raylarda olabilecek
herhangi bir problemi görmenin daha zor
olduğuna dikkat çeken Kalaycıoğlu, “Kışın
raylarda çatlama riski oluyor. Görmemiz
çok daha zorlaşıyor. Yazın genleşme meydana gelebiliyor. Bunun gibi riskli
durumlar gözden kaçırılmaması
gerekiyor.”
Yol bekçileri, trenlere “yol
verme” görevini yürütüyor. Yol
bekçisi tren ile karşılaştığında,
ileriye doğru yeşil bayrak çekiyorsa
“Geç! Yolu kontrol ettim” anlamına
geliyor. Yol bekçisi tren ile karşılaştığında yatay olarak kırmızı bayrak
çekiyorsa “Yolda trenin geçmesine
engel bir durum var” demek oluyor.
Tren yolunda çökme gibi bir ciddi
durum olduğundaysa, yol bekçisi
trenin geleceği yöne doğru yaklaşık 200 metre ilerleyip, kestane
fişeklerini raylara bağlıyor. Kestane
fişekleri tren geçtiği esnada patlayarak çok güçlü bir ses çıkarıyor ve
makinisti uyarıyor. Böylece trenin
kaza yapması engelleniyor. Bütün
bu önlemlerin güvenli bir seyahat
sağlamak, kazalarda oluşabilecek
can ve mal kayıplarının önüne
geçmek için yapıldığını belirten
Kalaycıoğlu, “Devlet Demir Yolları, güvenli tren yolculuğu için en ince detayı bile
düşünüyor. Yol bekçiliği de detay işlerden
biri” şeklinde değerlendiriyor.
Barınma odacıkları sığınağımız
Erzurum Tren İstasyonu ile Uzunahmet
Tren İstasyonu arasında biri 300 metre,
diğeri bin 550 metre uzunluğunda olan iki
tünel bulunuyor. Kalaycıoğlu bu tünellerden geçmeden önce, tünellerde telefon
çekmediği için tedbir amaçlı tren hareket
amirliğini arayarak, yeni bir tren seferi olup
olmadığını kontrol ediyor. Yolculuğumuzda
bu kontrolden sonra tünele girdik. İlerlemeye başladık. Murat Kalaycıoğlu, “Trenin
gelmesine henüz var ama tedbiri elden
bırakmamak gerek. Çünkü tünellerde sadece
trenin geçebileceği kadar boşluk bırakılmış.
Eğer tren vaktinden önce gelirse, panik
yapmadan beni takip et” diyor. Kalaycıoğlu,
fenerle sağ tarafta “barınma” adı verilen
odacığı gösteriyor ve “Bu odacıklar 50’şer
metre arayla bir sağda, bir solda olur. Aklımızın bir kenarında hep bir sonraki odanın
hangi tarafta olduğunu tutmamız gerekiyor.
Bu odacıklar, tren vaktinden önce gelirse
bizim sığınaklarımız. Tünelde tren ile karşılaşırsak, barınma dediğimiz bu odacıklara
giriyoruz” diyor.
Tünelin girişinden uzaklaşmaya başla-
dıkça içerisi zifiri karanlık olmaya başlıyor.
Yanımızdaki el fenerleri sadece birkaç metre
ötemizi aydınlatmaya yetecek kadar. Tünelde yürürken bazı noktalarda dağdan süzülen
kar suları damlıyor ve ne sesi olduğunu
anlamadığımız tedirgin edici sesler geliyor.
İlerlemeye devam ettikçe tünel aydınlanmaya başlıyor. Neyse ki tünelin sonuna doğru
geldiğimizi anlıyor ve rahat bir nefes alıyoruz. “İşiniz zor değil mi?” diye soruyorum.
“Ne yapalım, ekmek parası!” diyor.
4 tane kırmızı göz, sağa sola oynuyor
Tünelde ilginç durumlarla karşılaşıyorlar
mı acaba? Kalaycıoğlu karşılaştığı ilginç bir
olayı şu şekilde anlatıyor: “Bir gün tünelde
gidiyorum. 200 metre ilerde 4 tane kırmızı
göz gördüm. Gözler sağa sola oynuyor, ‘eyvah’ dedim. Korkmaya başladım; saçlarımın
diken diken olduğunu hissettim. Olduğum
yerde hareket edemeden dondum kaldım.
Geriye doğru dönmeyi düşündüm. ‘Aynı
yolu bir daha geri gitmek olmaz’ dedim. Ne
yapacağım ne edeceğim derken, ‘gideceğim’ dedim. İlerlemeye başladım. Yakınlaşmaya başladıkça iki tane siyah köpeğin
birbiriyle oynadığını gördüm. Gözler ondan
oynuyormuş meğerse. Köpekler tünelin
çıkışına kadar benimle birlikte ilerlemeye
başladılar. Tünelin çıkışında onları sevdim. Karınları açtır diye ekmek verdim.
Bir sonraki gün tünel çıkışında köpeklerin
tekrar beni beklediğini gördüm. Birkaç gün
bu şekilde devam etti.”
Ayaklarım sırılsıklam oluyor
Kalaycıoğlu’nun dinlenme ve yemek
molası vereceği barakaları harabeye döndürmüşler. Bu durumu şu sözlerle anlatıyor.
“Yol üzerindeki dinleneceğimiz, ısınacak ve
yemek yiyeceğimiz iki barakamız var. Bu
yerlerimizden biri madde bağımlısı kişiler
tarafından yakıldı. Dinlenme noktamız
özellikle sert geçen kış ayında bizim için
çok önemliydi. Çünkü dinlenme noktasına
varana kadar ayaklarımız sırılsıklam oluyor
soğuktan etkileniyor. Barakada sobamız
var; ısınıyor, sıcak bir çay içip yolumuza
devam ediyorduk. Barınma yerimiz kullanılamaz hale geldiği için artık dinlenemeden
işimizi yapmaya çalışıyoruz. İkinci barakamız kullanılabilir durumda ancak camları
kırık.” Yol bekçileri barakanın camlarının
yapılmasını talep etmişler. Yakın zamanda
tadilatın başlayacağını belirten Kalaycıoğlu,
kışın bazı günler, tünellerde kar olmadığı
için, tünelleri dinlenme yeri olarak kullandığını da söylüyor.
6
Toplum
Aralık 2015
Fırıncı esnafı, intihar
edecek noktaya geldi!
Erzurum’da ekmek fiyatları 90 kuruşa çıktı ama fırıncı esnafı fiyat artışından memnun değil. Belediye ile rekabet etmelerinin mümkün olmadığını belirten Fırıncılar Odası Başkanı Beşiroğlu,
ekmek fiyatlarındaki belirsizliğin sorumlusunun da belediye olduğunu savundu. Beşiroğlu,
son dönemde 20 fırının kapandığını, birçok fırıncının da bankalara borçlandığını söyledi.
Ali Törün
E
rzurum Fırıncılar Odası Başkanı
Mustafa Beşiroğlu, ekmek fiyatlarında belirsizliğinin en büyük sebebi
olarak Erzurum Büyükşehir Belediyesinin
halk ekmeği üretmesini gösterdi. Beşiroğlu,
“Fırıncılar arasındaki rekabet sonucunda
birçok fırıncı bankalara borçlanmış durumda. İnsanların artık intihar edecek safhaya
geldiklerini gördük.” dedi.
Erzurum Fırıncılar Odası Başkanı Mustafa Beşiroğlu, belediyenin işinin denetim
olduğunu, esnaflık olmadığını belirtti. Beşiroğlu, “2014 yılında ekmek fiyatlarını 90
kuruş olarak belirledik. O zamanın Belediye
Başkanı Ahmet Küçükler, belediyeye ait ekmek fırınını açtı. Belediye kendi ekmeklerini 50 kuruşa mal ederken, fırıncılar olarak
80 kuruşa mal edip 90 kuruşa satıyorduk.
İstikrarın sağlanamamasından dolayı Ahmet
Küçükler ile görüşmeye gitmiştik. Küçükler,
‘90 kuruş yerine 75 kuruşa satmaya devam
edin, ben de fırını söndürürüm’ dedi. Ortak
bir anlaşmaya varılmadığı için ekmek fiyatları bir rant alanına dönüştü. Rekabetten
birçok fırıncı arkadaşımızın bankalara ve un
fabrikalarına borçları bulunmaktadır. Bugün
Erzurum’daki fırınların üçte ikisi banka
ipoteklidir.” diye konuştu.
Beşiroğlu, “Bizce
Erzurum gibi bir yerde
belediye ekmek üretmemeli. Erzurum fırıncıları
olarak bizim 10 noktada
askıda ekmek kampanyamız var. Bu kampanya
sayesinde yoksul vatandaşlarımıza yardımcı
oluyoruz” dedi.
Birçok insan işsiz
kaldı
Erzurum’un en
büyük sorununun
haksız rekabet olduğunu belirten Beşiroğlu,
“Erzurum’da var olan ruhsatlı fırın sayısı
160 tanedir. Ancak bunların yanın 30’a
yakını ruhsatsız. Bu dönemde 20 tane fırın
da kapanmak zorunda kalmıştır.” ifadelerini kullandı. Fırınların birçoğunda işçilerin
işten çıkarıldığına dikkat çeken Beşiroğlu,
”Erzurum’da var olan ruhsatsız fırınları
ilgili makamlara şikâyet ettik. Ancak hiçbir
uygulama, denetim yapıldığını görmedik.
Halen ruhsatsız olarak çalışmaktadırlar.
Erzurum’da iş olanağına bakıldığı zaman en
fazla işçi çalıştıran fırıncılardır. Yaşanan bu
olumsuzluklar karşısında birçok insan işsiz
kaldı.” dedi.
Aile düzeni bozuldu
Erzurum Fırıncılar
Odası Başkanı
Mustafa Beşiroğlu
Anketörlük Erzurum’da üniversite öğrencilerinin en gözde işi. Bu işi en çok İletişim Fakültesi öğrencilerinin tercih ettiğini belirten ER-AR Araştırma Şirketi Saha Koordinatörü Hekim Selçuk, “Öğrenciler bu tarz
işleri daha çok tercih ediyorlar, hem kolay olduğu için hem de vakitlerini almadığı için.” dedi.
bir saatte gelme zorunluluğu yok, istedikleri de iletişimsel yönümü geliştiriyorum. İşin
saatte gelip istedikleri saatte gidiyorlar. Bakeyifli ve yorucu tarafları bulunuyor. Zaman
zen iki günde bir uğrayıp yapacakları anket- anlamında insanın fazla vaktini almadığı
ünümüzün en önemli aynı zamanda
leri alıp gidiyorlar, her gün buraya uğrama
için yorucu bir iş olmuyor ama öte yandan
en zor işlerinden biridir anket. Siyazorunlulukları da yok.’’ diye konuştu.
farklı farklı insanlarla görüşme imkanı yasetten sanata, magazinden yediğimiz
Her işin kendine göre zorluğu olduğunu
rattığı için bazen sıkıntılı olabiliyor. İşin bu
içtiğimiz gıdalara, hatta giydiğimiz elbisevurgulayan Selçuk, anket işinin diğer işlere
kısmı da iletişimsel olarak beni geliştirdiği
lere kadar hayatımızın her alanıyla ilgileoranla biraz daha fazla sıkıntılı olduğunu
için bana keyif veriyor.”
nen zorlu bir meslek dalı durumunda. Her
söyledi. Selçuk, şunları anlattı: “Anketörlük
Anketörlük işi yapan İletişim Fakültesi
dır
düşüncemizi, her zevkimizi, inceleyen r Aydemir zor bir iş; hele ki doğuda bu iş
n
ı
öğrencilerinden birisi de Şirin Bayıny
Ba
ha
araştıran çıkan sonuçları harmandaha zor. Günde onlarca
dır. İşin maddiyat kısmını bir tarafa
layıp önümüze koyan anketörlük
kişiyle yüz yüze görübırakarak halkla iç içe olmasının
mesleği günümüzde özellikle
şüyoruz, bir de anket
gazetecilik mesleği açısından
üniversite öğrencileri için önemli
uzunsa karşı taraf çok
önemine vurgu yapan Bayındır
bir gelir kaynağı konumuna gelasabi oluyor, bazen
ise şunları ifade etti: “Bu işe
miş durumda. Özellikle seçim
kovdukları bile oluyor
girdiğim zaman parasal yönden
zamanlarında fazlasıyla gündeme
ama eskiye oranla
bir beklentim yoktu. Gazetecilik
gelen anket, çeşitli şirketlerin düdaha iyi denebilir. En
mesleğini çok seviyorum; bu yüzşüncelerimizi öğrenmek, kamuoyu
azından halk artık anketin
den halkla içli dışlı olmayı seviyooluşturmak için yaptıkları araştırönemini anladı. Ne olduğunu az
rum. Bu benim gazetecilik mesleğinmalardır. Erzurum’da bu alanda çalışan
çok öğrendi ve biliyor. Bu açıdan halkla
de iyi yerlere gelmemi sağlayacaktır.”
şirketler bulunuyor. Anketörlük sürekli
iletişimi iyi olan kişilerle çalışmayı daha
Bu işi sadece harçlığını çıkarmak için
çalışma gibi bir zorunluluk gerektirmediği
uygun buluyoruz. Öğrencilere az da olsa
yapan örgenciler de bulunuyor. Bu örgenciiçin üniversite öğrencileri için bulunmaz bir yardımcı olabildiğimiz için mutluyuz. Anlerden biri Erzurum Teknik Üniversitesi’nfırsat. Öğrenciler boş vakitlerinde anketörketörlük işi halkla iyi iletişim kurabilenlerin den Mehmet Yıldız. Yıldız, aldığı bursun
lük yaparak hem harçlıklarını çıkarıyor hem çok rahat yapabileceği bir iş. Bu açıdan
kendisine yetmediğini, bu yüzden bu işi
de insanlarla sürekli iç içe oldukları için
özellikle İletişim Fakültesi öğrencileri bu işi yapmaya başladığını söyledi: “Bana yurt
iletişimlerini güçlendiriyor.
üstleniyor, daha iyi yapıyorlar. Bu iş onlar
çıkmadı; bu sebeple arkadaşlarla ev tuttuk.
ER-AR Araştırma Şirketi Saha Kooriçin hem gelir kaynağı hem de ileride yapaGel gör ki evdeki hesap çarşıya uymadı;
dinatörü Hekim Selçuk, Erzurum’da yılda
cakları işler için alıştırma tarzında oluyor.”
aldığım burs giderlerimi karşılamaya yetyüzlerce kişinin bu işe girip çıktığını ve
Anket işini tercih eden öğrenciler
medi. Ben de derslerimden oluşan boşluğu
bu kişilerin çoğunluğunu üniversite öğrengenellikle aldıkları bursların giderlerine
değerlendirerek bu işi yapmaya başladım.
cilerinin oluşturduğunu söyledi. Selçuk,
yetmediği için bu işi tercih ettiklerini dile
İki günde bir gidip anketleri alıyorum; sonra
“Öğrenciler bu tarz işleri daha çok tercih
getiriyor. İletişim Fakültesi Gazetecilik
halk arasında gezip anketlerimi bitiriyorum.
ediyorlar, hem kolay olduğu için hem de
Bölümü Öğrencisi Gülbahar Aydemir, bu işi Fazla vaktimi almıyor. Zaten böylece az
vakitlerini almadığı için. Günde 3-4 saat
tercih etme gerekçesini şöyle anlattı: “Bu işi zaman harcayarak kendime yetecek kadar
çalışarak 50-60 lira kazanabiliyorlar. Belirli
yaparak hem harçlığımı çıkartıyorum hem
harçlığımı çıkartıyorum.’’
n
Şir
i
Gü
l ba
G
Kendi kend
imizi
bitirdik
ır
F
ın sahibi Ahm
et Altun, ekm
fiyatlarının b
ek
en önemli etk u duruma gelmesinde
inin fırıncıları
n kendilerinin olduğunu
belirtti. Altun
, “Biz kendi
kendimizi bu
duruma getir
dik. Kendi
aramızda re
kabet yaptık.
Birbirimizi
kollamamız
gerekirken,
kendi kuyularımızı kend
imiz kazdık.
20’ye yakın
fırın iflas etti.
Ba
çalışan işçi sa zı fırınlar yanında
yı
dolayı birçok sını azalttı. Bundan
insan işsiz ka
ldı” diye
konuştu.
Mutafa Beşiroğlu, ekmek fiyatlarının
Başka bir fırı
bir rant haline gelmesinden dolayı bir
da gelirin gid n sahibi Mehmet Azal
eri
çok fırıncının boşanacak seviyelere
dolayı çalışm karşılamamasından
a saatlerini a
geldiğini belirtti. Beşiroğlu, insanların
zalttıklarını belirtti. Aza
l,
artık evlerini geçindirecek kadar para
satılan ekme “Alınan unun fiyatını
ğin kazancı
götüremediklerini ve bundan dolayı
karş
Bu dönemde
ekmek fiyatla ılamıyor.
aile içinde şiddetli geçimsizliğin
rı
kuruş arasın
da olması biz nın 50-60
başladığını söyledi. Beşiroğlu, “Bu
im kazancımızı nerede
yse bitirdi. K
dönemde fırıncılar kazançlarının
aza
yınca çalışm
a saatlerimiz nç olmaçoğunu un fabrikalarına verdi.
i değiştirdik.
Günlük üretil
en ekmek sa
Ancak alınan un ile yapılan ekmek
yısında
azalma oldu
. Bu sebeple
arasında maddi dengesizlik vardı.
rden dolayı
yanımızda ça
lışan işçilerin
Fırıncılar bu dönemde maddi açıişten çıkarm
bir kısmını
ak zorunda
dan çok sıkıntılar yaşadılar” diye
kaldık.” dedi.
konuştu.
Öğrenciler için en gözde iş anketörlük
Azat Özkahraman
90 kuru
ş
da az g
eldi!
TKF eski
başkanına
Nemutlu cezası
E
rzurum’daki Konaklı Kayak
Merkezi’nde 12 Ocak 2012 günü
antrenman yaparken pist kenarındaki tahta kar perdelere çarparak 17
yaşında hayatını kaybeden Aslı Nemutlu’nun ölümü ile ilgili görülen dava 17.
celsede sonuca bağlandı.
Mahkeme, Türkiye Kayak Federasyonu eski Başkanı Özer Ayık ile Kayak
İl temsilcisi Nevzat Bayraktar’a 2.5’ar
yıl hapis cezası ile cezalandırdı. Antrenörler; Recep Süleyman Dilik ile Fidan
Kırbaç Özbakır, TKF eski Genel Sekreteri Ahmet Muhtar Kurt, Konaklı Kayak
Merkezi pistlerinden sorumlu Ahmet
Demir ve mekanik işlerinden sorumlu
Ebubekir Urhan ise 1 yıl 8’er ay hapis
cezasına çarptırıldı. Yargılanan 9 kamu
görevlisi ise beraat etti.
Huzurluyuz
Dava sonunda baba Ahmet Metin Nemutlu, federasyon başkanına
ceza verilmesinin bazı başlangıçlar
için örnek olacağını söyledi. Aslı için
anne-baba olarak bir şeyleri sonuca getirdiğini belirten baba Nemutlu,
“İnşallah herkes bundan ders çıkarır,
devlet bundan ders çıkarır” dedi.
Gazetecilerin “Adalet yerini buldu
mu?” sorusuna anne Ayşe Elerman
Nemutlu, “Hedefimiz suçluların bulunması, icra ettikleri görevden uzaklaştırılmaları ve bu olayın hasıraltı edilmemesiydi” dedi. Anne Nemutlu, “Aslı
ile yer değiştirseydiler adalet yerini
bulurdu” diye konuştu.
Yusuf Ziya Yeğin
Aralık 2015
Sağlık
İlik nakli, lösemi
hastalarının umudu
Tıbbın gelişmesiyle birlikte birçok hastaya umut olan ilik nakli etkin bir tedavi yöntemiyle başarılı sonuçlar veriyor. Erzurum Kızılay Bölge Müdürü Mustafa Ünver, şu ana kadar bölgede 11 ilik
nakli gerçekleştirdiğini ve yıl sonuna kadar hedeflerinin 20 nakil gerçekleştirmek olduğunu belirtti.
7
Uzman Özgür Tekol’dan uyarı:
Konuşma
güçlüğü
ilaçla
düzeltilemez
Elanur Kaya
E
Mithat Yılmaz
H
ücrelerin anormal şekilde çoğalıp,
kemik iliğindeki normal hücrelerin yerine geçerek kemik iliğini
tamamen kaplamasıyla lösemi oluşuyor.
Tıbbın ilerlemesiyle bu hastalıktan kurtulmak mümkün hale geliyor. Kemik iliği nakli
lösemi tedavisinde kullanılan bir yöntem.
Halk tarafından çok bilinmeyen kemik
iliği naklini Erzurum Kızılay Bölge Müdürü
Mustafa Ünver ile konuştuk. Sorumluluk
bölgesinde şu ana kadar 11 ilik nakli gerçekleştirdiğini söyleyen Ünver, yıl sonuna
kadar hedeflerinin 20 nakil gerçekleştirmek
olduğunu belirtti. Ünver, ilik naklinin önemine dikkat çekerek, “Her türlü ihtiyacımız
Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanıyor.
Bizim görevimiz ise yani Kızılay’ın görevi
bağışçıyı bulup ilik nakli konusunda eğitip
ve bilgi vermek. Aynı zamanda da gerek
duyarsa bağışçıdan numune örneği alıyoruz.
Belli programlar çerçevesinde eğitimlerimizi gerçekleştiriyoruz. Bağışçıyı bilgilendirdikten sonra bağışçıdan kök hücre örneğini
alıyoruz.” diye konuştu.
İlik nakliyle ilgili olarak kan gruplarının etkisini anlatan Mustafa Ünver şunları dile getirdi: “Bizim içim üç tane kan
grubu var. Serolojik denen bulaşıcı hastalık
ve en önemli olay ise kök hücrede HLA
denen grubunda vücudumuzda hücreler
bulunur. Bunlar bizden olmayan hücrelere karşı savunma savaşı veriyor. Kişiden
kan yoluyla hücre alınır. Bu hücre hastaya
verilir. Bağışçıdan alınan kan kemik iliğine
yerleştiriliyor. Bu yerleşme esnasında o
hastanın yabancı hücrelere karşı farklılık
durumunda HLA dokusuna bakıyorlar. HLA
uyumu olmazsa kök hücre bağışçısı olma
şansı çok düşük. Kemik iliği operasyonunda
iki şekilde nakil bulunur. Bir, hasta kendisi
nakil olur, diğeri ise ya hastanın akrabası ya
da akraba dışında nakil olur. Kemik iliğinde
alojenik yöntem daha iyi, çünkü sağlıklı bir
insanda nakil daha faydalı olur. Alojenik
nakillerde daha çok kardeşler tercih edilir.
Akraba dışında nakil olasılığı genellikle
düşük olur. Bütün bunlar dışında alınan
numune örneği hastaya uyarsa, Kızılay
tarafından bağışçıya haber verilir ve bağışçının onayı alınır. Ancak Kızılay bağışçıya
nedensiz vazgeçme hakkı tanıyor. Eğer ki
Kızılay Bölge Müdürü
Mustafa Ünver
bağışçı kemik iliği nakli kabul ederse tekrar
numune örneği alınır. Bu numune ise daha
derinlemesine incelenir. Bulaşıcı hastalık
içim HLA uyumu yapılır.”
Damardan kan alınarak yapılıyor
Ünver ilik nakli aşamalarını da şu şekilde anlattı: “İlk önce bağışçı bir sağlık taramasından geçer. Hasta ise hazırlık evresinde
geçirilir. Hastaya 10 gün içinde kemoterapi
ile radyoterapiyle kemik iliğini boşaltıyor ve
kök hücresi gerçekleştiriliyor. Her şey hazır
olduğunda iki şekil bağış var. Milletimizin
en çok bildiği yöntem belden alma yöntemi
ve bu metod en eski metod olarak biliniyor. Halk en çok bu yöntem hakkında bilgi
sahibi, fakat en çok damardan kan alma
yöntemi tercih ediliyor. Diğer bir yöntem
ise kordon kanı ile yapılıyor. Maalesef bu
yöntem Kızılay tarafından yapılmıyor ve
bildiğim kadarıyla hiçbir yerde kullanılmıyor. Asıl üzerinde durmamız gereken iki yol
var. Bunlar preferik kök hücre ile damardan
kan alma işi, diğer bir yol ise kemik iliğinin
belden alma işlemi olarak sunumlarımızda
yer alır. Biz eğitimlerimizde iki yöntemden
de bahsediyoruz. Bağışçı ikisinden birisini
seçme hakkına sahip, bu yöntemler detaylı olarak formlarımızda da mevcut. Aynı
zaman da bağışçıya hangi yöntemin daha iyi
olduğunu anlatıyoruz. Fakat dediğim gibi
bağışçı bu konuda özgür karar verme hakkı
var. Bu yöntem halk arasında beyaz kan
toplama yöntemi olarak biliniyor. Aynı kan
verme gibi bir işlem, sadece şu farkı var asıl
ismi aferezdir kökeni ise aforozdan gelir.
Aferezin anlamı ise kandan zararlı hücreleri
uzaklaştırmak, yani istenen ürünü ayırmak.
Periferik kan kök hücre nakli için, kök
hücreler kandan alınır. Çok ince bir esnek
plastik boru (kateter) vericinin toplardamarlarından birine yerleştirilerek diğer ucuyla
özel bir makineye bağlanır. Vericinin kanı
bu makinede dolaştırılarak kök hücreler
ayrıştırılır ve sadece bu hücreler alıkonur.
Kanın kalan kısmı vericiye geri döner. Bu
işlem saatler sürer ve yeteri kadar kök hücre
elde edebilmek için birkaç gün tekrarlanması gerekebilir. Kök hücreler filtre edilerek
torbalara konur ve hasta hazır olana dek
dondurulur.”
Bağışçıya ilk olarak 5 gün boyunca GC
SEFE denen bir aşının vurulduğu ifade eden
Kan Bölge Müdürü Ünver, “Bu aşı kemik
iliğindeki hücreleri kopartıp ve bu hücrelerin damara geçmesini sağlıyor. Yalnız bu
aşı bağışçının hiçbir günlük aktivitesini
engellemiyor. Çok basit bir işlem sadece bağışçının iki dakikasını alıyor. Beşinci günün
sonunda yeterli sayıya ulaştığında kemik
iliği nakli için işleme tabi tutuluyor. İşlem
ise şu şekilde gerçekleşiyor, ilk önce damara
giriyorlar, kan bir makinenin içine akıtılıyor. Burada makinenin görevi ise istediği
ürünü ayırmasını sağlıyor. Daha sonra o kan
vücuda geri veriliyor. Bu durumda vücutta
herhangi bir eksilme olmuyor. Bütün bu işlemlerden sonra bağışçının hastaneye yatma
gibi bir durum da söz konusu değil. Kök
hücre bağışını yapar ve günlük hayatına
devam eder.” şeklinde konuştu.
rzurum’da ilk defa Dikkat Akademisi kurucusu Adalet Ömeroğlu’nun katkılarıyla Dil ve Konuşma Bozuklukları Semineri düzenlendi.
Erzurum İl Sağlık Müdürlüğü Konferans Salonunda düzenlenen seminere
eğitimci, doktor, akademisyenlerin
yanı sıra halkın ilgisi de büyüktü. Çocukların Perküsyon Eğitimi Gösterisi
ile başlayan seminer Konuşma Engelliler Federasyonu Başkanı Özgür
Tekol’un dil ve konuşma bozuklukları
hakkında yazılı ve görsel sunumuyla
devam etti.
Tekol çocuklarda dil ve konuşma
bozukluklarının konuşma terapileri ile
düzeleceğini bu konuda ailelere gereken yardımın yapılacağını ifade etti.
Konuşmasının sonunda dinleyicilerin
sorularını yanıtlayan Tekol seminerin
düzenlenmesinde katkısı olan Erzurum Dikkat Akademisi Kurucusu Adalet Ömeroğlu’na teşekkürlerini sundu.
Seminere katılan herkese söylenim cd
si ve sertifika verildi.
Konuşma Engelliler Federasyonu
Başkanı Özgür Tekol, “Dil ve konuşma güçlüğü çeken çocuklarda ilaç
kullanılmaz. Hiçbir doktor konuşma
zorluğu çeken çocuğa ilaç vererek tedavi etmez. Bu, bütün dünyada kabul
edilmiş bir kuraldır. Bu bozukluklar
konuşma terapisi ile düzeltilir, sorunlar
giderilir. Burada eğitimsel yani terapisel kısım vardır” diye konuştu.
Tekol, “Konuşamayan çocuklara
karşı tüm dünyada bir istismar söz
konudur. Çocuklar konuşamadığı için
yakın çevresi tarafından da istismar
olabiliyor. Bu çocuklar konuşursa
kimin onlara zarar verdiğini anlatabilirler. Konuşamayan çocuklar o kadar
savunmasızlardır ki konuşamadıkları
için onlar her türlü tehlikeye açıktırlar.
Bu yüzden dünyada ve ülkemizde bu
çocuklar çok fazla istismara uğruyor.
Bu yüzden konuşmak her zaman her
yerde her şekilde ihtiyacımız olan bir
şeydir. Bu olmadığı zaman sıkıntı çok
büyüktür” şeklinde konuştu.
GDO’LU ÜRÜNLER ETİKETLENMELİ
B
iyogüvenlik Kurulu Kararı ile, GDO’lu (genetiği
değiştirilmiş organizma) mısır çeşidine yönelik en
son ithalat izni bu ay içerisinde Resmi Gazete de
yayınlandı. Kurul daha önceden de bazı mısır ve soya
çeşitlerinin hayvan yemlerinde kullanılmasına izin vermişti.
Kurulun bugüne kadar verdiği kararlarla birlikte, 32 çeşit
GDO’lu hayvan yeminin Türkiye’ye ithalatına izin verildi.
Peki gerçekten GDO’lu ürünler zararlı mı? Ya da GDO’ya
gerçekten ihtiyacımız var mı? Bu soruların cevabını almak
üzere, Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Handan Akalın
ve Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.
Dr. Ercüment Aksakal ile konuştuk.
GDO’nun çıkış nedeni, tarımsal üretimi arttırmak
GDO’nun, bir mikro organizmadan farklı bir genin alınıp, farklı bir canlıya o genin aktarılması olduğunu söyleyen
Akalın, GDO’lu üretimin, 1990’lı yıllara dayandığını ifade
etti. Akalın, “GDO’nun çıkış nedenlerinden birisi, tarımsal
üretimi arttırmak yani bitkilerin verimliliğini arttırmaktır.
Handan Akalın
Ercüment Aksakal
İleride nüfusun artmasıyla birlikte açlık sorunları doğacak,
bunlara çözüm bulmak amacıyla çıkan bir uygulamadır.
Aynı zamanda tarım ilaçlarının etkisini bitkilerde azaltmak
için ortaya çıkmıştır.” dedi.
Bazı hastalıkları doğurabilir
GDO’lu ürünlerin sağlığı tehdit edip, etmediğine yönelik
araştırmaların yapıldığını vurgulayan Akalın, kesin olarak
ulaşılan sonuçlarda GDO’lu ürünlerin alerji etkisi ve toksik
etkisi yarattığını belirtti. Akalın, “Bazı türlere kanserin olabileceği ortaya çıkmış, ama tartışmalar hala sürüyor. Hangi
gen aktarıldığında kime alerji yapar sorusu da ortaya çıkmış
oldu. Bir araştırmada, GDO’lu soya fasulyesinde alerjenlik oranın daha da arttığı gözlemlenmiştir. Diğer önemli
etki ise, toksik etkisi. Çünkü, vücutta farklı etkilere sebep
olabiliyor. Bu yönden araştırma çalışmaları devam ediyor.
GDO’lu besinlerin, örneğin çocuk mamalarında kullanılması uygun değil. Ama etiket bilgisi, halkı olumlu etkileyecektir. Halk olumlu ve olumsuz taraflarını masaya yatırdıktan
sonra GDO’lu ürünü tüketip, tüketmeme konusuna kendisi
karar verecektir.” şeklinde konuştu.
Türkiye’de herkes GDO’lu ürün tüketmiştir
GDO’lu ürünler hakkında bilim dünyasında uzun
zamandır çalışmalar yapıldığını belirten Ziraat Fakültesi
öğretim üyesi Doç. Dr. Ercüment Aksakal, GDO’lu ürünleri
savunan ve karşı çıkanların konuyu farklı taraflara çektiğine
değindi. Aksakal, şöyle devam etti: “Her şeyden önce tüketicinin bilgilendirilmesi gerekiyor. Ürün eğer GDO içeriyorsa, paketin üzerinde yazmalı. Bence önemli olan tarafı bu.
Türkiye’de herkes, GDO’lu ürün tüketmiştir.”
Uğur Şahin
8
Toplum
Aralık 2015
Tramvay yakında
Erzurum’a gelecek
Erzurum Milletvekili Prof. Dr. Ilıcalı, tramvay projesinin 7,2 kilometrelik güzergâhının netleştiğini belirterek, “Yakın zamanda Erzurum Büyükşehir Belediyesi projeyi başlatacak. Kısa bir
süre sonra bitmesini planlıyoruz. İstanbul’da yapılan çalışmalar Erzurum’da da olacak” dedi.
Buket Yıldırım
P
rof. Dr. Mustafa Ilıcalı, yeni dönemde yeniden siyasete döndü. Erzurum
Milletvekili Ilıcalı, akademide ve
siyasette özellikle ulaştırma alanındaki çalışmaları ile tanındı, takdir topladı. Ilıcalı,
akademik geçmişi ve ulaştırma alanındaki
çalışmalarını anlatırken Erzurum’da tramvay projesinin uygulamaya geçirileceğini
açıkladı.
22. dönem (2002- 2007) Adalet ve
Kalkınma Partisi Erzurum milletvekilliği yaptınız. 1 Kasım seçimlerinde
tekrar milletvekili seçildiniz. Milletvekilliği yapmadığınız bu arayı nasıl
değerlendirdiniz?
İlk milletvekilliğimden sonra dedim
ki, ülkeme hizmet sadece milletvekilliği
değil! Zaten ulaştırma dalında profesördüm. Hemen döndüm İstanbul’a. Orada
değişik üniversitelerden teklifler aldım.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Kadir Topbaş, danışmanlık teklifi yaptı.
Onun danışmanlık teklifini kabul ettim.
Bahçeşehir Üniversitesi’nin öğretim görevliliği teklifini kabul ettim. Bahçeşehir
Üniversitesi’nde Türkiye’nin ilk “ulaştırma mühendisliği” bölümünü kurdum ve
belediyelerde çalışanlara yönelik ulaşım
ve şehircilik konusunda yüksek lisans
programını hayata geçirdim. Bahçeşehir’in en çok öğrenci alan programı oldu.
Belediyeler Birliği ile protokol yaptık.
Her ilden, örneğin Van’dan, İzmir’den
yüksek lisans programına öğrenciler geldi.
Öyle oldu ki, her dönem 50 kişi alacaksak
üç katı başvuru oldu. Ondan sonra bu
programların haricinde değişik belediyelere projeler yaptık.
İstanbul Belediyesi muazzam ulaşım
projeleri yaptı. Ancak orada ulaştırma
mühendisliği eksikliğini gördüm. İnsan
kaynağı yönünden ulaştırma konusunda
elemana ihtiyaç olduğunu fark ettim. Bahçeşehir’e gelince de bu eksikliği tamamlamak manasında böyle bir fikrim oldu.
Yönetimde o gün için onlar uygun karşıladılar. Ayrıca Yalova Üniversitesi de aynı
şekilde fikri kabul etti. Onlar da açtılar.
Türkiye’de ilk defa Bahçeşehir ve Yalova
Üniversitelerinde açılmış oldu. İşin peşini
bırakmadım. Aynı bölümlerin İstanbul
Ticaret Üniversitesi’nde de açılması yönünde son dönemde milletvekili olmadan
önce teklif aldım. Bahçeşehir’den İstanbul
Ticaret Üniversitesi’ne geçmemi istediler.
Ben de o fikri kabul ettim. Çünkü Ticaret
Üniversitesi’nde bu işlerin daha iyi
yürüyeceğini düşündüm. Bütün bölümlerimi, öğretim elemanlarımı, asistanlarımı
oraya geçirdim. Bundan sonra da İstanbul
Ticaret Üniversitesi üzerinden inşallah
sonsuza kadar bu bölüm yürüyecek.
Daha önceki milletvekilliğiniz
döneminde bölgesel kalkınma projesi,
turizm projesi, trafik ve ulaşımla ilgili
projeler yaptınız. 26. dönem milletvekilliğinizde ne gibi projeler yapmayı
düşünüyorsunuz?
Daha önceki Erzurum milletvekilliği
dönemimde bölgesel kalkınmaya yönelik
bir proje başlattım. Bu projede Devlet
Planlama Teşkilatı’ndan destek aldım. O
günkü müsteşar yardımcısı bugün başbakan yardımcısı olan Lütfi Elvan komisyonumuzda bulundu. Daha önce çalıştığım
Yıldız Teknik ve Atatürk Üniversitele-
Ilıcalı, arkadaşımız Buket
Yıldırım’ın sorularını yanıtladı.
NEVŞEHİR
Taş sokaklar ve
sıcak insanlar şehri
Kezban Aksu
N
Ulaştırma alanında uzman
Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı, 1954 yılında Erzurum’da doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Yıldız Teknik Üniversitesi’nde asistan olarak başladığı akademik hayatında, 2002’de profesörlük
unvanını aldı. Türkiye’de ilk olarak Bahçeşehir Üniversitesi’nde ulaştırma
mühendisliği bölümünü hayata geçirdi. İstanbul’un trafik sorununa yönelik
projeler hazırladı. 29 Ekim 2013’te halkın hizmetine sunulan Marmaray projesinin uygulanmasında öncü oldu. 2008 yılından itibaren İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ulaştırma danışmanlığını yaptı. Ilıcalı, 2002’de Adalet ve
Kalkınma Partisi’nden milletvekili seçildi. Milletvekilliğine bir süre ara verdi; 1
Kasım seçimlerinde yeniden Erzurum milletvekili seçildi.
rinden hocalar ve kendim bu projenin
bizzat danışmanlığını yürüttüm. Birleşik
Milletler fonundan mühendisler de bu
proje içerisinde oldular. Bölgenin Kalkınma Projesi’ni hazırlamıştık. Çok kapsamlı
bir çalışmaydı. Bütün milletvekillerine o
gün projeleri verdiğim hâlde ilgilenmediler. O projeler yüzde 80 hâlâ güncelliğini koruyor. Güncelleyip projeyi tekrar
devam ettireceğiz. Daha önce yaptığımız
projelerle Erzurum’daki en etkili sektörler
ortaya çıktı. Meselâ bunlar bilişim sektörü, tarım hayvancılık ve kış turizmi, çağrı
merkezlerinin kurulması...
Erzurum’un da toplu ulaşımında,
yaşanan sorunlara değinirsek, hizmet
veren özel halk otobüslerinin küçük
olması ve geçen yıl Atatürk Üniversitesi’nden bir öğrencinin yayalara yeşil
ışık yandığı sırada bir otobüsün altında
kalması, şoförlerin araçları dikkatsiz
kullanması gibi sorunlar söz konusu.
Bu sorunların çözülmesine yönelik
fikirleriniz neler?
Trafik güvenliği ülkemizin önemli
bir meselesi. Bu konuda İçişleri Bakanı
Efkan Bey’in de büyük hassasiyeti var.
Ama onun haricinde de Erzurum’da
ulaşım konusunda Büyükşehir Belediyesi önemli adımlar atacak. Vekillikten
önce Efkan Bey’in fahri danışmanıydım.
Tramvay raylı sistem projesini başlattım.
Şu anda değerli öğretim üyesi arkadaşlarım uzmanlar bu projeyi hazırlıyorlar. 7,2
kilometrelik güzergâh netleşiyor. Yakın
zamanda Erzurum Büyükşehir Belediyesi
bunu başlatacak. Proje çok kısa bir süre
sonra bitecek ve Erzurum, raylı sistem ve
tramvayla tanışacak. Üniversitemizde çok
sayıda öğrencimiz var, hastanelerimizin
trafiği fazla. Ayrıca özel halk otobüslerini de mağdur etmeyecek şekilde toplu
ulaşımdaki sorunlar için de planlamalar
olacak. Bu konular, çok zaman harcadığımız ve emek verdiğimiz uzmanlık
konularımız. İstanbul’da yapılan çalışmalar aynen Erzurum’da da olacak. Kimse
merak etmesin.
İstanbul’daki projelere tekrar
dönelim. “Üçüncü Köprü” projesi pek
çok tartışmayı da beraberinde getirdi.
Ağaçların kesilmesi, adının Yavuz Sultan Selim olmasının düşünülmesi gibi…
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
3. Köprü diğer taraftan Karayollarının
ihtisası. Karayolları Genel Müdürlüğü
çok kapsamlı çalışmalar yaptı. İstanbul’da
bir köprü gerçeği açık bir gerçek. Yollar
tıkanmış vaziyette. Diğer taraftan kuzeyden geçen bir karayolunun otoyola ihtiyacı var. Çünkü kuzeyden geçen otoyol,
Sakarya ve Tekirdağ’ı birbirine bağlıyor.
Tabii ki, onun içinde bir köprü ile Asya ve
Avrupa’yı bağlaması lazım. 5-6 güzergâh yapıldı. En büyük faydayı verecek
doğaya en az zararla güzergâh belli oldu.
Karayollarının çok büyük uzmanlarının
sonucunda bu oluştu. Bugün sadece ikinci
köprüden ağır taşıtları geçiriyoruz. Belli
saatte bunun sadece ülke ekonomisine
en az 1 milyar lira bir zararı var. Köprü
büyük bir fayda sağlayacak. 3. Köprü’den
raylı sistem de geçecek. Bu raylı sistem,
yeni bir hızlı trenin bir bölümü olacak. O
açıdan önemli bir proje.
Diğer bir konu da Haydarpaşa Garı.
Şu an hâlâ Gar’ın binasının yıkılacağı
ve yıkılmasa bile gar olarak değil de
AVM, rezidans şeklinde kullanılacağı
yönünde eleştiriler var. Haydarpaşa,
bir asrı geçen tarihî binasıyla amacına uygun olarak kullanılmaya devam
edilecek mi?
Ben bunu CNN Türk’te Enver
Aysever’in programında açıklamıştım.
Aynen o gün söylediklerim geçerli. Bugün
Kadıköy Belediyesi de projeleri onayladı.
Gar aynı kimliği ile devam edecek. Garın
restorasyonu yapılacak. Tarihi kimliği ile
gar olarak devam edecek.
evşehir’i gezmeye Kapadokya’nın önemli
merkezlerinden Ürgüp’le başlamak lazım.
20 km mesafedeki Ürgüp’e varınca taştan
sokaklarla karşılaşırsınız. Yokuş aşağı inerken bir
köşe başında bir bardak çayla sıcak bir simidin
eşliğinde şehrin gürültüsüz sesini dinlemek mümkün. Tam da eline bir kitap alıp, huzuru yakalamak
isteyenlerin durak yerlerinden biri. Küçük ve yan
yana esnafların kapı önlerinde ayaküstü yaptıkları
sohbetler, bankta gazete okuyan yaşlı amcalar
çoktan bu şehirde huzuru ve samimiyeti yakalamış
görünüyor. Adım adım ara sokaklardan geçerek
şehri tamamlayan tarihi yapıların taş duvarlarına
bakakalıyor insan ve güneşin geri çekildiği bir
tepede buluyoruz kendimizi: TEMENNİ TEPESİ.
İnsanların dilek dileyerek çaput bağlamasından
dolayı adına TEMENNİ TEPESİ denilmiş. İçinde
pek çok türbe ile mezarın bulunduğu bu tepe
antikçağ ve öncesinde de kutsal sayılıyor. Tepede
bulunan çok sayıda taka mezarların olmasının
nedeni ise, insanların bu kutsal yere gömülmek
için yarışmış olmaları. Taka mezarlar, kayaya
biraz derince kazılır, en alta bir ölü gömülür,
mezarın sağ ve sol yanlarında raf gibi ikişer mezar
daha hazırlanır ve böylelikle aynı mezara beş kişi
gömülebilir. Tepenin terasından şehri kucaklayan
manzarayı izlemek de şart. Hafif bir esintinin
yüzünüze çarpması ve şehrin rengarenk ışıklarıyla,
bu tepede uzun uzun oturup bir dostunuzla derin
sohbetlerin tadını çıkarabilirsiniz.
‘Kör de bilir Avanos’un yolunu, testi bardak
kırdığından bellidir’ dizeleriyle yolumuza etrafı
bağ ve bahçelerle çevrili, bir el sanatı olan çömlekçiliğin hala devam ettiği nadir yerlerden olan
Anavos ile devam ediyoruz. Nevşehir’e uğrayıp
da Avanos’un o çamurlu elleriyle toprağı işleyen
nur yüzlü amcalarını görmeden sakın gitmeyin
derim.
Bir ata mesleği olarak hala devam eden,
çömlekçiliğin tarihi Hititlere kadar uzanıyor ve
Avanoslular için turizme büyük katkı sağlıyor.
Çarşı boyunca aralıklarla rastladığımız çömlek
atölyeleri toprağın her halini görme imkanı sunuyor.Çömlek atölyesinden çıkıp Tahta Köprü’ye
doğru yürüdüğümüzde sıcaktan bunalan insanların
şemsiye açtığını, büyük bir kalabalığın bu köprüye
doğru gittiklerini görüyoruz. Kızılırmak’tan akan
suyun serinliğiyle köprüden geçenler, bir ağacın
gölgesinde çoktan yerlerini aldılar bile.
Nevşehir denince kuşkusuz aklımıza ilk gelen
yer Kapadokya’da bulunan Peri bacaları. Altmış milyon yıl önce dağların püskürttüğü lav ve
küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların yağmur
ve rüzgarın aşındırmasıyla ortaya çıkmış Kapadokya. Sert bazalttan şapkaları bulunan konilerin
oluşmasıyla bu değişik biçimdeki kayalara halk
arasında ‘Peri Bacaları’ denilmiş. Hristiyanlığın da
önemli merkezi olan Kapadokya, kayalara oyulan
evler ve kiliseler sayesinde bir sığınak haline
gelmiş. Zamanında Kapadokya Krallığı kurulan
bu bölgede Roma İmparatorluğu ile Hristiyanların
büyük mücadelelerine tanık olmuş. Daha sonraları
Selçukluların eline geçerek günümüze kadar yerini
korumuş. Otobüslerden inen yerli yabancı turist
grupları Kapadokya’nın girişinde bulunan sergiye
uğramadan geçmiyor. Oradan da kaya oyuklarından içeriye girme yarışı başlıyor. Teker teker kayalara tırmanarak oyukların içindeki tarihi kalıntıları
inceleyenler bir hatıra fotoğrafıyla aşağıya iniyor.
Bölgede bulunan develerle gezintiye çıkanlar, Kapadokya’nın ilerisinde yer alan Zelve Açık Hava
müzesi için yürüyenler... Hepsine rastlıyorsunuz.
Sıcak şehrin küçük ve dar sokaklarında bir an
olsun kaybolmak ve huzuru yakalamak isterseniz
Nevşehir’e uğramadan geçmeyin.
Aralık 2015
Üniversite
9
Milli uydu
projesinde
biz de varız
Teknolojinin
altyapısı
DAYTAM’da
Ahmet Fakir
Doç. Dr. Önder Metin
D
oğu Anadolu Yüksek Teknoloji
Uygulama ve Araştırma Merkezi
(DAYTAM), özellikle nanoteknoloji ve biyoteknoloji alanlarında bilimsel
çalışmaya altyapı sunabilen bir merkez.
Erzurum ve Doğu Anadolu’daki tüm illere
hizmet verebilecek olan DAYTAM’un
Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Önder Metin,
“Merkezimiz Erzurum başta olmak üzere
Doğu Anadolu Bölgesinde yer alan tüm
illere hizmet verebilecek şekilde, katma
değeri yüksek üretim ve tasarım aşamalarında yüksek teknoloji gerektiren yeni ürün
ve malzemelerin geliştirilmesinde özellikle
nanoteknoloji ve biyoteknoloji alanlarında
disiplinler arası bilimsel çalışmaya altyapı
sunabilen bir merkezdir.” dedi.
Merkezin özellikle nanoteknoloji ve
biyoteknoloji alanlarında faaliyet göstereceğini belirten Doç. Dr. Önder Metin, “Merkez olarak nanoteknoloji ve biyoteknoloji
çalışan bilim insanlarına altyapı imkanı
sunmak üzere kurulmuş bir merkeziz. Merkezimizde bu teknolojilere yönelik birçok
ileri teknoloji cihazlar mevcut. Bu cihazları
tüm üniversitemize, Doğu Anadolu’daki
diğer üniversitelere kullanıma açarak gelip
burada araştırma yapma imkanı sağlayarak
yüksek teknolojide ürün ürütmelerine alt
yapı hazırlamış oluyoruz. Nanoteknoloji ve
biyoteknoloji başta olmak üzere diğer alanlarda çalışan tüm akademisyenlerimize bu
merkezden bir şekilde faydalanmalarını ve
merkezimizi kuruluş amacı doğrultusunda
daha kullanılır, daha ileri seviyeye çıkarmaları için bize yardım etmelerini istiyorum.”
şeklinde konuştu.
24 milyon TL harcandı
Merkezin, Kalkınma Bakanlığı ve
Atatürk Üniversitesi desteğiyle kurulduğunu vurgulayan Önder Metin, “8 milyonu
Kalkınma Bakanlığından 16 milyon lirası
üniversitemizden olmak üzere 24 milyon
TL harcanarak yapılan bir yüksek teknoloji
araştırma merkezidir. Toplam 4 bin metrekare kullanım alanı vardır. Çeşitli büyüklüklerde kullanıma hazır 17 adet araştırma
ve cihaz laboratuvarlarımız, 12 adet sistem
odamız ve 2 adet de yüksek sayıda insanları
ağırlayabileceğimiz konferans salonumuz
bulunmaktadır.” diye konuştu.
Öğrenciler de faydalanacak
Doktora ve yüksek lisans öğrencilerine
A
Atatürk Üniversitesi
Doğu Anadolu Yüksek
Teknoloji Uygulama
ve Araştırma Merkezi
(DAYTAM) bilim insanlarına araştırmaları için
altyapı imkanı sağlıyor.
Başta Erzurum olmak
üzere Doğu Anadolu’daki diğer illere de bilimsel
çalışma altyapısı sunabilen bir merkez olan
DAYTAM’ın internet
sitesi yayına başladı.
destek olacaklarını belirten Önder
Metin danışman eşliğinde lisans
öğrencilerinin de DAYTAM’dan
yardım alabileceğini dile getirdi.
Metin şöyle konuştu, “Sosyal bilimlere hitap eden bir merkez değil
burası Fen bilimleri ve Mühendislik bilimlerine hitap eden bir merkez. Sosyal
bilimlere yönelik diğer merkezler üniversitemizde mevcut. Yüksek lisans ve doktorada
zaten destek olacağız ama bir danışman eşliğinde lisans öğrencileri de buradan yardım
almak isterlerse danışmanları vasıtasıyla
bunu gerçekleştirebilirler.”
7 Aralıkta yayına alınan internet sitesiyle
ilgili olarak merkezin Türkiye’ye açılan
kapısı olacağını belirten Metin; “İnternet
sitemiz merkezimizin Türkiye’ye açılan bir
kapısı olacak ya da üniversitemize açılan
bir kapısı olacak. Ziyaret eden kullanıcılarımız görecek ki, merkezimizde mevcut
cihazları nasıl kullanacağı, cihazların temel
özelliklerinden o cihazların ne tür analizlere yarayacağına kadar randevu alıp her tür
detaya ulaşabilecekleri bir site. Yönetim
olarak sitenin daha da geliştirileceğini umut
ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
tatürk Üniversitesi (AÜ), Türkiye’nin milli uydusunun geliştirlmesi ve yapımına katkı
sağlayacak. Geçtiğimiz günlerde
tanıtımı yapılan milli uydu projesinin
Milli Savunma Bakanlığı, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Kalkınma
Bakanlığı, TÜBİTAK Başkanlığı ve
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi
Başkanlığı tarafından yürütüleceği
duyurulmuştu.
Bu kapsamda Yer Gözlem Uydu
Teknolojilerinin Geliştirilmesi İMECE
Alt Sistem Projelerinin, imza töreni
ve tanıtımına yönelik düzenlenen
toplantıya AÜ Mühendislik Fakültesi
Dekanı Prof. Dr. Yaşar Totik ve Makine
Mühendisliği öğretim üyesi Prof. Dr.
İhsan Efeoğlu da davet edildi.
Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof.
Dr.Yaşar Totik ve İhsan Efeoğlu; ilgili
projede, Hava Kuvvetleri Havacılık
ve Uzay Teknolojileri Enstitüsü, İzmir
Yüksek Teknoloji Enstititüsü, Atatürk Üniversitesi, Gazi, Gaziantep,
İTÜ, Karedeniz, Ortadoğu Teknik
Üniversiteleri’nin akademik çalışma
imkânı bulması ve bu sayede uzay
teknolojilerine yönelik insan kaynağının gelişminin sağlanması yönünde
önemli adımlar attığını belirtti. Totik ve
Efeoğlu, bu proje kapsamında Atatürk
Üniversitesi ve Mühendislik Fakültesi
Yüzey Teknolojileri Labaratuvarı olarak projenin tamamlanması ve geliştirilmesinde yapacağı çalışmalarla katkı
sağlayacağını ifade etti. İFHA
Kadın akademisyen sayımız AB’den fazla
Yrd. Doç. Dr. Sümeyra Buran, Türkiye’deki kadın akademisyen oranının Avrupa’dan fazla olduğunu söyledi. Buran, “Avrupa Birliği kadın
akademisyen sayısında bizim ülkemizi örnek almaktadır. Oranlara baktığımız zaman okutman yüzde 39, profesör yüzde 28, doçent yüzde
32, Öğretim Görevlisi yüzde 29 , Rektör yüzde 5, dekanlık yüzde 16, TÜBİTAK destekli fen bilimleri ve mühendislik oranı ise yüzde 14” dedi.
K
adın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Erzurum Şubesi tarafından
düzenlenen ‘Türkiye’de Kadın
Çalışmaları ve Sorunları’ konulu konferans Atatürk Üniversitesi (AÜ) Kültür ve
Gösteri Merkezi Mavi Salon’da gerçekleşti. Açılış konuşmasını yapan KADEM
Erzurum Şube Başkanı Ayça Kaşıkçı,
dernekleri hakkında bilgi verdi. Kaşıkçı,
“İnsan haklarından hareket ediyoruz.
Aile bütünlüğünü koruyan bir yapıyı
önemsiyoruz. Gençlerin desteğini çok
önemsiyoruz. Siz gençlerin de bilinçlenmesini istiyoruz. Kadına yönelik her
konuya el atan bir derneğiz. Kadının
ekonomiden siyasete her konuda aktif
rol almasını önemsediğimiz bir sivil
toplum kuruluşuyuz. Kadının hayatın
her alnında söz sahibi olan bir konuma
gelmesini istiyoruz.” diye konuştu.
Program, Kaşıkçı’nın konuşmasının
ardından,
Ayça Kaşıkçı
dernek gençlik komisyonunun ‘Neler
yaptık’ adlı
sinevizyon
gösterisi ile
devam etti.
Gösterinin
ardından AÜ
Edebiyat Fakültesi İngiliz
Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi
Yrd. Doç. Dr. Sümeyra Buran ‘Kadın
Çalışmaları ve Sorunları’ konulu bir konferans verdi. Buran, AB cinsiyet adaleti
politikaları ve Toplumsal cinsiyet adalet
politikaları ve kadının günlük yaşamdaki
rolü ile ilgili bilgiler paylaştı. Buran şöyle
konuştu: “Erkekler birbirlerini destekliyorlar. Kadınlar ne kadar erkek sahası-
na müdahale ederse o
kadar etkili.
oluruz. Kendimizi iyi
tanımalı ve
hukuki mevzuatı öğrenip
kadınların girişimini desteklemeliyiz.
Erkekler her
zaman birbirini destekliyor. Kadınlar da
erkeklerden destek almak için hedef
koymalıdır. Yeter ki isteyelim. Her şeyi
başarırız. Avrupa Birliği kadın akademisyen sayısında bizim ülkemizi örnek
almaktadır. Oranlara baktığımız zaman
yüzde 39 okutman, yüzde 28 profesör,
yüzde 32 doçent, yüzde 29 Öğretim Görevlisi, Rektör yüzde 5, dekanlık yüzde
Sümeyra Buran
16, TÜBİTAK destekli fen bilimleri ve
mühendislik oranı yüzde 14. Biz daha
eşitlikçi ve daha adil politikalar istiyoruz.
Öyle ön görüyoruz ki önümüzde ki 10
yıl içerisinde çeşitli devlet politikaları
uygulanmaya konacak.”
Bilim adamı yerine bilim insanı gibi
daha iyi söylemlerin geliştirilmesi gerektiğini söyleyen Buran, Cinsel saldırı
istatistiklerini de paylaştı. Buran şunları
kaydetti: “Kadına iş yerinde taciz ve tecavüz oranı yüzde 40-47 arası, erkeğe
taciz oranı yüzde 10-20 arası, yüzde 41
oranında erkek yine erkek tarafından
tacize maruz kalıyor. Yüzde 70 oranında kadın iş yerinden veya danışmanı
tarafından tacize uğramaktadır. Yüzde
62 oranında da kurbanların hiç eyleme
geçmediğini görülmüştür.”
Yusuf Özgür Bülbül
Rabia Oğuz
10
Toplum
Aralık 2015
Taşların
sihirli
dünyası
K
uvars, Opal, Obsidyen, Ametis… Bunlar çok bilinmeyen
yarı değerli taş çeşitleri. Bilenler
açısından çok kıymetli. Erzurum ve
çevresinde çıkartılan bu taşlar hakkında
bilgi veren takı tasarım ustası İskender
Nar, tarih öğretmeni Oğuzhan Türk ve
ziraat mühendisi Memet Solak taşların
enerji verdiğini ve birçok hastalığa şifa
olduğunu söylediler.
Üretilen yarı değeli taşlar genellikle
yurtdışına çeşitli yolardan ve çeşitli
adlar altında ihraç ediliyor. Son 10
senede kıymetli taşları işleyen tesisler
için yatırımlar yapıldı. Devlet Planlama
Teşkilatı (DPT) tarafından desteklenen
projelerle taş atölyeleri kuruldu. Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi ve Oltu Meslek Yüksek Okulunda programlar açıldı. Açılan programlarda öğreticilik yapan takı tasarım
ustası İskender Nar, “30 senedir taşlarla
ilgileniyorum ve yarı değerli taşları iyi
biliyorum. Ama bu taşlara pek önem
verilmiyor” dedi. Burada çıkarılan taşlar
çeşitliliğiyle ve ayrı ayrı şifa özeliğiyle
ilgi çekiyor. Takı tasarım ustası yakın
çevrelerde taş aramaya gittiğini ve çok
emek harcadığını da dile getirdi.
Usta, atölyesinde geç saatlere kadar
çalışıp zamanın çoğunu taşlara ayırıyor.
Taşları işleyip güzel şekiller veren İskender Nar, “Hepsinin ayrı şifa özelliği
var. Oltu, Ametis, Opal ve Obsidyen
gibi taşların değeri çok büyük ve verimliliği fazla olduğundan dolayı tercih
ediliyor” diye konuştu.
Erzurum Taşhan esnafından Hasan
Çelebi doğal taşların çok tercih edildiğini, satışların buna yönelik olduğunu
söyledi. Çelebi, “Burası, Oltu taşının tek
merkezi ve Oltu taşı daha çok satılıyor.
Doğal taşlara ilgi fazla; özellikle
Ametis taşı stres taşı olarak bilinir.
Bize en çok baş ağılarından dolayı
geliniyor. Doğal taşların şifa yönü
fazla. Bunu duyan vatandaşımızın
da ilgi odağı oluyor” dedi.
Kehanet taşı
Alternatif tıpta kullanılan yarı
değerli obsidyen taşı geleceği okuma ve rüyalar görmeye etki ettiğine
inanılan doğaüstü bir taş olarak
biliniyor. Hatta taşı üzerinde taşıyan
kişinin çevredekilerin duygularını
okuyabileceğine inanılıyor. Takı
tasarım ustası İskender Nar, eski
zamanlarda kâhinler kehanet taşı
olarak bu taşı kullandıklarını söyledi. Nar, “Obsidyen taşının mantıklı
düşünmek için gerekli duyuları harekete geçirdiğini bilmekteyiz. Karaciğer
temizlenmesinde faydalı; bunun için karaciğerin üzerine yumruk büyüklüğünde
bu taştan koyulur. Hatta aşırı alkol alan
kişiler karaciğerlerin temizlenmesinde
ve dinlenmesinde kullanılıyor” diye
konuştu.
Sarhoşluğu yok eder
Uzun zamandır yarı değerli taşlar
konusunda araştırmalar yapan ziraat
mühendisi Mehmet Solak, işlenmiş
taşların yararlı olmadığını ve taşların
vücuda faydalı olabilmeleri için işlenmemeleri gerektiğini belirtti. Ametis
taşının huzur ve enerji veren, mitolojide
de sarhoş etmeyen taş olduğunu dile
getiren Solak, “Ametis enerji yüklü bir
taştır ve bağırsak sistemimizi güçlendirir, bedene enerji vererek canlanmasını
sağlar. Özellikle göz hastalıklarında ve
baş ağrılarında etkili olan Ametis taşı
kalp hastalıklarına ve uykusuzluğa da
iyi gelir” ifadelerini kullandı.
Obsidyen sevgi bağlarını güçlendir
Yarı değerli taş araştırmacısı olan
Oğuzhan Türk Erzurum ve çevrelerinde
25 çeşit taş grubunun bulunduğunu ifade etti. Asıl işi Tarih öğretmenliği olan
Türk, “Yarı değerli taş çeşidinin çeşitli
tedavilerde kullanıldığını yüzyıllardan berindir görüp bilmekteyiz. Antik
dönemde mezarlardan çokça çıkarılan
Obsidyen taşının sevgi bağlarını güçlendirdiğini uyku sorununa iyi geldiğini
biliriz” dedi.
Oğuzhan Türk konuşmasına şöyle
devam etti: “Erzurum ve civarında yarı
değerli taş grubunun bilinmemesi, önem
verilmemesi çok üzücü. Çeşitlerinin
bilinip işlenmesi ekonomik turizm ve
istihdam açısından son derece kötü.”
Enerji taşları
Yarı değerli taşlardan opal ve kuvars
kişiye enerji verir. Ve stresi ortadan kal-
9 günde esnaflık öğrenilmez
H
ükümetin esnafları destekleme kapsamında KOSGEB aracılığıyla 9 günlük bir iş eğitiminden sonra
esnaflara işyeri açabilme sertifikası kazandırma
planı da bulunuyor. Başkan Rasim Fırat bu durumun çok
yanlış olduğunu bunun çok zaman isteğini vurguluyor.
Fırat; “Şimdiki hükümetler 9 günlük bir eğitimle iş yeri
açtırıyorlar. Aceleci bir şekilde KOSGEB destekli kurs
açılıyor. Sertifikayı alan kişi gidip rahatlıkla iş yeri açabiliyor. 9 günde bir kişinin esnaflığı öğrenebilmesi mümkün
değil. Ben esnafım ama esnaf olabilmek için ustamın ya-
1 Kasım seçimlerinin ardından
hükümetin yeniden kurulması esnafı
sevindirdi. Esnaf Odalar Birliği Başkanı Rasim Fırat, Erzurum esnafının 7
Haziran seçimleri sonrası kurulamayan hükümetin doğurduğu olumsuz
sonuçlarından kurtulduğunu söyledi.
Kuvars
Erzurum’da yarı değerli
taşlar hastalıklara çare oluyor.
Vücuttaki negatif enerjiyi pozitif
enerjiye çevirir ve rahatsızlıkları giderir. Erzurum’da opal,
Ametis, Obsidyen gibi taşlar,
ruhsal bozuklukların tedavisinde kullanılıyor. Kuyumculuk
sektöründe de büyük ilgi göremeye başlayan yarı değerli
taşlar Erzurum çevresinde
işlenip, büyük uğraşlar sonucu
kullanılabilir hale geliyor.
Gülçehre Özkesemen
1 Kasım’da
esnaf kazandı
İskender Nar
Ametis
Opal
Obsidyen
dırır. İskender usta bu taşların faydalarını da anlattı. Opal taşların avuç içinde
renk değiştirdiğini ifade eden İskender
usta, “Opal değerli ve yegâne taşlardan
biridir. Sezgileri güçlendirme özelliği
var. Kuvars ise duygusal dengeleyicidir”
diye konuştu. Usta, satın alınan bu kristal taşların kullanılmadan önce bir gece
toprağa gömülerek negatif enerjilerden
arındırılması gerektiğini de dile getirdi.
nında 10 yıl çırak sonra da kalfa olarak
çalıştım. İşi ancak öğrenebildim. Her
şeyin bir eğitimi ve süresi vardır. Esnaflığın da bir eğitimi vardır. Bir kişi o işin
eğitimini almadan işyeri açıyorsa o işyeri üç-beş ay sonra
zarar eder, iflas eder. Hem kendisini batırmış oluyor hem
de iş yaptığı insanları zor duruma sokuyor. Kısa sürede
iş yeri açmalara karşıyım. İnsan ne iş yaparsa yapsın
o işle ilgili usta olduğunu beyan edici belgesini alsın iş
yerini ondan sonra açsın. Böylece devletin vermiş olduğu
bu paralarda çarçur edilmemiş olur. Bir iş yapılırken onun
sağlamlığı, ayaklarının yere sağlam basması, sürdürülebilir olmasına dikkat edilmelidir” diye konuştu.
E
rzurum Esnaf
Odalar Birliği
ve Kuyumcular Odası Başkanı Rasim Fırat, 7 Haziran seçimlerinden sonra ekonomide yaşanan belirsizlik
ortamında vatandaşların alış-veriş yapmamaları
esnafları zora soktuğunu belirtti. Fırat, “Bize bağlı
41 meslek odamız var. Erzurum’da 7 Haziran
seçimlerinde esnafımızın beklediği gibi bir sonuç
çıkmadı. Seçimlerden sonra hükümet kurulur
bir istikrar sağlanır diye bir düşünce vardı. Ama
maalesef parti liderleri hükümeti kuramadılar ve
dolayısıyla Türkiye’de bir kargaşa dönemi başladı. Bu kargaşadan en fazla etkilen esnaflarımız
oldu. Özellikle kuyumcularımız iş yapamadı bu
süreçte. Halk altın almaktan korkuyordu. Dolar ve
altındaki yükseliş herkesi korkutuyordu” şeklinde
konuştu.
1 Kasım seçimleriyle hükümetin kurulmasıyla
olumlu bir hareketlenmenin olduğunu söyleyen
Fırat, 1 Kasım seçimlerinden hemen sonra fiyatların düşmesi ile her şeyin rayına oturmaya başladığının bir göstergesi olduğunu bu havanın da
tüketicilere yansıdığını, ayrıca işlerin yavaş yavaş
yoluna girdiğini kaydetti.
Erzurum’un doğunun en önemli ticaret merkezi olduğunu da ifade eden Fırat, Doğuda yaşanan
terör olaylarından da etkilendiklerini söyledi.
Fırat; “Özellikle doğu ve güneydoğu bölgesinde
yaşanan olaylar bizleri ve esnafımızı da etkiledi.
Özellikle de maddi açıdan. Burada üretimi yapılan
ürün ve mallar bizden daha doğu da olan Kars,
Ağrı, Bingöl, Muş gibi illere pazarlaması yapılıyor. Terör olaylarından dolayı esnaflarımız bu
bölgelere gidip gelemediler, aynı şekilde oradakiler de buraya gelemediler. Dolayısıyla ticari bir
kopukluk oldu. Bu da bizleri ekonomik açıdan
zora soktu” şeklinde konuştu. Fırat, İktidarın
seçim vaatlerini de yerine getirip esnafa destek
olması gerektiğini sözlerine ekledi.
Vaatlerin yerine getirilmesi şart
Rasim Fırat; “Her esnafa 30 bin lira faizsiz
destek kredisinin verilecek. Ayrıca yeni iş kuracaklar için 50 bin lira hibe desteği verilecek,
o kişi isterse bu 50 bin liranın yanında 100 bin
liraya yakın 3 yıl vadeli faizsiz kredi kullanabilecek. Bunları hem esnafa hem de yeni iş kuracak
kişilere çok büyük katkı sağlıyor” dedi. En büyük
temennilerinin bu vaatlerin gerçekleşmesi olduğunu ifade eden Fırat, esnafın kalkınması ve daha iyi
bir şekilde hizmet vermesi için bu vaatlerin yerine
getirilmesi şart olduğunu belirtti.
Esnaflardan kuyumcu Emre Karabıyık, hükümet kurulmadığı için insanların elindeki parayı
harcayamadıklarını ve herhangi bir alışverişte
bulunamadıklarını ifade etti. Beyaz eşya satıcısı
Hüseyin Karabağ ise elektrik-elektronik eşyaların
dolar bazında ülkeye girdiğinden dolayı dolardaki
yükselişin buna yansıdığını ve çok fazla satışın
gerçekleşmediğini belitti.
Esra Ukşal
Kendilerine
üye
olan
Rasim Fırat, esnafın hüküesnafları
metten beklentilerini Esra
esnaflık
Ukşal’a anlattı.
konusunda
bilgilendirmek
amacıyla
çalışma yürüttüğünü söylen Fırat, “Bizim de yapmış
olduğumuz çalışmalar var. 15 gün önce AB’ye bir proje
yazdık. Projemizin ismi ‘Erzurum Esnaf Sanatkârlarının
Uyum Yeteneğinin Arttırılması’ projemiz kabul edildi. Kısmet olursa ocak ayında bu kurslara başlayacağız.” dedi.
Aralık 2015
Üniversite
11
Türküleri yaşatmak
için çalışıyoruz
Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümünün Türk halk müziği konserinin ardından açıklamalarda
bulunan koro şefi Pelikoğlu, Türk müziğini bir bütün olarak gördüğünü ve bu müziğin gelecek kuşaklara aktarılması için çabaladıklarını söyledi. Pop sanatçılarının türküleri okurken hata yaptıklarını belirten Pelikoğlu, buna rağmen türkülerin tanınmasına katkıda bulunduklarına da dikkat çekti.
Selen Dursun
A
Popüler kültürün gençleri içinde erittiğini
söyleyen Pelikoğlu, Türk müziğini koca bir
çınara benzetti; “Bir dalı sanat müziği, bir
dalı halk müziği, bir dalı mehter, tasavvuf
olmak üzere Türk müziği köklü bir çınarı
oluşturuyor.”
Kültürlerin kesin çizgileri yoktur
GSF Müzik Bölümü’nün konserinde
koronun ve konuk sanatçı Hakan Ünal’ın seslendirdiği eserler arasında Kerkük türküleri
dikkat çekti. Bunun bir anlamı var mıydı?
Pelikoğlu, konseri, Kerkük türkülerinin
usta sesi Abdurrahman Kızılay’ın ölüm yıldönümüne denk getirdiklerini, bu bakımdan
Kerkük türkülerine özellikle yer verdiklerini
söyledi. Kerkük türkülerinin doğu ve güneydoğu türküleriyle benzerlik gösterdiğinin
hatırlatılması üzerine Pelikoğlu, şu açıklamayı yaptı:
“Türküler bütün kültürleri birbirine
bağlar. Doğu ve Güneydoğu, Kerkük’e
uzanan coğrafyaya baktığımızda makamsal,
ritmik, edebi anlamda büyük benzerlikler
görülür. On sekizlik, ‘curcuna’ dediğimiz bir
usül yapısı var; en çok Kerkük’te kullanılır.
On sekizlik usül aynı zamanda Urfa, Elazığ,
Malatya, Diyarbakır’da da kullanılıyor. Bu
saydığımız iller uzun hava türüne
sahip hoyrat bölgesidir. Sadece
melodik farklar vardır.”
Pelikoğlu, 600 yıllık Osmanlı imparatorluğunun geniş
topraklar edinmesiyle gittiği
yerlerden farklı kültürler
aldığını ve bu bölgelere de
kendi kültürünü bıraktığını belirtti. “81 vilayetimiz var, benim
için Kerkük, Musul,
Kıbrıs bunların
devamı niteliğinde.
Pek çok anlamda
biz ortağız , biriz
Ker-
tatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi Müzik Bölümü öğrencilerinin TRT sanatçısı Hakan Ünal’ın
da katılımıyla 11 Aralık’ta Kültür Merkezi A
Salonunda verdiği konser büyük beğeni toplamıştı. Konserde birbirinden güzel türküleri
başarıyla seslendiren genç sanatçıları koroda
bir araya getiren ve konseri organize eden,
hocaları Yrd. Doç .Dr. Mehmet Can Pelikoğlu idi. Pelikoğlu, dinleyenlere güzel bir
akşam yaşatan konsere nasıl hazırlandıklarını, müzik bölümünün faaliyetlerini ve Türk
müziği hakkındaki düşüncelerini anlattı.
Türkü mirasını korumak ve gelecek nesillere aktarmak için çabaladıklarını belirten
Mehmet Can Pelikoğlu, “Niyetimiz halis.
Erzurum’u, Atatürk Üniversitesini, bölümümüzü hep yukarıda tutmaya çalışıyoruz.”
dedi. Her kültüre saygı duyduğunu ve ekmek
yediği yeri memleketi kabul ettiğini belirten Pelikoğlu, ilgilendiği müzik itibariyle
de farklı coğrafyaların kültürlerine yabancı
olmadığını ifade etti.
Pelikoğlu, gelişen teknolojinin ve ses
sistemlerinin, çalgıların doğal tınısını kaybettirdiğini söyledi ve şöyle devam etti: “Türk
müziğinden ziyade Batı Müziğine yönelimin
artması Türk müziğini kötü etkiliyor. İlk
Türk müziği konservatuarı İstanbul Teknik
Üniversitesinde açılmasına rağmen Türk
müziğinin sorunlarına değinen yoğun çalışmalar yapılmıyor. Artık televizyondaki birtakım programlara
yarışmacı yetiştirme çabası
içine girildi. Bizler bu konuda neler yapılabileceğini
verdiğimiz konserlerle
göstermeye çabalıyoruz. Türk müziği sanatsal bir
şekilde sunulduğunda Batılı
vatandaşın kendi
müziğini dinlerken
gösterdiği saygı
ve hürmeti Türk
müziğini dinlerken
de gösterebileceğini
konserlerle bir nebze de
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Can Pelikoğlu
olsa ortaya koyduk.”
küklü bir
öğrencim kültürümüzü tanıdıkça biz
aynıyız, farkımız
yok.” diye konuştu.
Popçular türküleri nasıl okuyor?
Son yıllarda türkülerin pop sanatçıları tarafından yorumlandığı gözleniyor. Bu durumu nasıl değerlendirmek gerekir? Pelikoğlu
bu soruyu şöyle yanıtladı: “Pop şarkıcıların
türkü yorumlamasını iki yönlü değerlendiriyorum. Ön planda olan sanatçıların türküleri
seslendirmesi genç neslin türküleri tanımasına vesile oluyor, bu yönüyle olumlu. Fakat
batı müziğinin türkülere uygun olmaması,
batı müziğinin nota sisteminin farklı olması
sebebiyle batı müziği nota sistemine göre
türküleri yorumlayan pop sanatçıları birtakım
hatalar yapabiliyor. Bazı türkülerde koma
dediğimiz notalarda birtakim değişiklikler
oluyor. Böylece gençlerin hafızasına türküler
yanlış yerleşmiş oluyor; türkülerin orijinalliği bozuluyor, aslı zedelenmiş oluyor. Bu gibi
riskler var.”
TRT arşivinin ve kayıtlarının türkülerin aslının korunması bakımından önemli
olduğunu belirten Pelikoğlu, “TRT’nin de
eleştirilecek yönleri var ama bugün biz
türküleri biliyor ve söylüyorsak TRT sayesinde. Eğer gençler TRT’nin formatını takip
ederlerse daha doğru bir yol izleyeceklerini
düşünüyorum.”
Pelikoğlu Türk müziği arşivi ve derlemesi bakımından üniversitelerin durumunu ise
“içler acısı” olarak niteledi.
Kendini halk ozanı ilan edenlerin olduğu
bu dönemi Pelikoğlu, “Ozanlık ve aşıklık konusu ise çok derindir. ‘Ben ozanım’
demekle ozan olunmaz. Rahmetli Murat Çobanoğlu’nun ‘Ben ozanım, aşığım’ dediğini
hiç duymadım. Ancak ozanlık derdiyle dağ
dağ, köy köy gezerek kahır çekerek bunları
eserlere dökerek olur. Aşık Veysel aşık değil
diyebilir miyiz? Asla… ‘Benim sadık yârim
kara topraktır.’ ‘Ben ölürsem, sazım sen kal
dünyada, gizli sırlarımı aşikar etme’ Bıraktığı
mesajı
yıllar sonra dillendiriyoruz.
Bir aşık eğer eseri
50 yıl sonra halen
dillerdeyse aşıktır.”
sözleriyle değerlendirdi.
Pelikoğlu, şarkılarımız ve türkülerimiz
içerikli bir konser vermeyi planladığını,
konserde şarkıları ve türküleri bir arada
seslendirmeyi ve seslendirirken de eserler
hakkında bilgi vermeyi amaçladığını da
sözlerine ekledi.
Muhteşem konser
Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü öğrencilerinin
oluşturduğu koro Türk halk müziği konseri verdi. Öğretim
üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Can Pelikoğlu’nun organize ettiği
konser büyük ilgi gördü. Salonu dolduran dinleyiciler, keyifli
anlar yaşadı. Kerkük türkülerinin de okunduğu konserde
Kerküklü sanatçı Abdurrahman Kızılay da saygıyla yad edildi.
Koro, solo ve orkestranın tamamı öğrencilerden oluştu.
Koroyu yöneten Mehmet Can Pelikoğlu seyircileri esprileriyle güldürdü. Konsere TRT sanatçısı Hakan Ünal da konuk
sanatçı olarak katıldı. Salonu tıka basa dolduran seyirciler
türkülere eşlik etti. Konsere protokolün ilgi göstermemesi ise
dikkat çekti.
Necati Alaylar:
El dokuması
bir hastalık
Berkcan Çiftepınar
E
l dokuması ve kökboyasından
yapılmış halı ve kilim satan Necati Alaylar, el dokuması halı ve
kilimlerin tehlikeli ve dikkat edilmesi
gereken bir tutku olduğunu söyledi.
Alaylar, “Buradan halı ve kilim alanlar
eskiyi tam olarak anlayanlar. Bu bir
bakıma hastalık. Benden kilimleri
koleksiyoncular ve meraklı insanlar
alıyor. Elimde 300 parçaya yakın
halı ve kilim var, ama gözüme güzel
gelen bir halı ve kilim gördüğümde
param olmasa bile etraftan borç
bulup onu alıyorum, bu çok pahalı bir
iş. Bu işi yaptığın zaman zevkle yapacaksın, şu an elimde üç bin liraya
bile halılar var.”
200 yıl bile yaşasa bir insanın
eski halıların yüzde 30’unu bile
öğrenemeyeceğini söyleyen Necati
Alaylar, “Eski halıları kilimleri tam
olarak öğrenemezsin her yörede bir
halı kilim karşına çıkar. Karşına çıkan
halıların Erzurum’a mı, Kars’a mı, İç
Anadolu’ya yoksa İran Yöresine mi
ait olduğunu tam olarak bilemezsin,
tam öğrenebilmek için ömür yetmez”
ifadelerine kullandı.
Bu iş bitti artık!
Alaylar el dokumacılığının artık yok olduğundan da yakındı. 25
senedir bu işi yaptığını söyleyen
Alaylar, “Bu sektör bitti. Bundan 10
sene önce 10 tane dükkân vardı;
şu an iki kişi kalmış durumdayız. Bu
demektir ki sektör bitiyor” dedi. El
dokuması halı ve kilimlere ilginin de
azaldığını belirtti. İnsanların artık çok
fazla emek harcanarak üretilen bu
halı ve kilimlere ilgi göstermek yerine
fabrika halılarına yöneldiğini belirten
Alaylar, daha çok el dokuması kilim
ve halıları koleksiyoncuların aldığını
ifade etti.
Halı ve kilimlerin dokunmasının
çok uzun sürdüğünü ifade eden
Alaylar, altı metrekarelik bir halının
dokunmasının altı ay sürdüğünü ve
harekelerin dokunmasının ise bir
yılı bulabildiğini, bu sürenin ilmek
sayısına göre arttığını söyledi. Çin
halılarının da sektörü zora soktuğunu söyleyen Alaylar, “Türkiye’ye Çin
halıları geldi. Oradaki veya Nepal’deki bir işçi aylığı 100 dolara çalışıyor,
oradaki iş gücünün fazlalığı ve ucuzluğu nedeniyle orada dokutturuyorlar,
burada gelip satıyorlar” diye konuştu.
12
Toplum
Aralık 2015
Dindarlar iktidar
imtihanını kaybetti!
Yazarlık için bu alanla ilgili eğitim almanın zorunlu olmadığının canlı örneklerinden birisi de Ahmet Berhan Yılmaz. Erzurum yerel medyasında ve sosyal medyadaki çarpıcı yorumlarıyla dikkat
çeken Diş Hekimliği Fakültesi Öğretim Üyesi Yılmaz gündemle ilgili açıklamalarda bulundu. Berhan Yılmaz, dindarların iktidarlık imtihanını kaybettiklerini savundu.
Mariye Çelik
A
tatürk Üniversitesi Diş Hekimliği
Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr.
Ahmet Berhan Yılmaz, başarılı bir
diş hekimi olmasının yanı sıra gazetecilik
ve yazarlık mesleğini de birçok medya çalışanına ders verecek derecede iyi yapan bir
isim. Erzurum’daki gazetelerde ve sosyal
medyada dikkat çekici yorumları yayınlanan
Yılmaz, “Dini hassasiyeti olan insanlar iktidar olma fırsatını iyi değerlendiremediler”
diyerek özeleştiride bulundu.
Yazarlıkla buluşmasını eğitimci bir
aileden gelmesine bağlayan Yılmaz, yazarlığı sosyal yönü olarak ifade ediyor. Anne
babası tarafından okumaya teşvik edilen,
aile içerisindeki okuma ve paylaşma saatleri
ile okumaya olan aşkı kökleşen Profesör
Yılmaz, devamlı okumanın insanı yazma
arzusuna iten önemli bir faktör olduğundan
bahsediyor.
Ahmet Altan’ın yazısı dönüm noktası
Henüz ilkokul çağlarından itibaren
yazıları, şiirleri bazı dergilerde yayınlanan
Ahmet Berhan Yılmaz bunun ailesel bir etki
olduğunu söyledi. Çok okumanın yazma
ihtiyacını doğurduğunu ifade eden Yılmaz,
gazeteciliğe ve yazarlığa başlayışını şöyle
anlatıyor: “Erzurum gazetesi ve Palandöken
gazetesinin kurucularının arasındayım. Palandöken gazetesi kurulduğunda o zamanın
genel yayın yönetmeni şimdi ki sahibi olan
arkadaşım “hocam sen de yaz” diye baskı
yapıyordu. Yazdıklarımı paylaşma noktasında kararsızlık yaşarken okuduğum, Ahmet
Altan’ın Ey Kavmim adlı yazısı yazdıklarımı paylaşmam gerektiği hissini uyandırdı.
Bu yazıyı okuduğum gün yazılarımı gazetede paylaşmaya karar verdim ve 1994 yılında
makalelerimi yazmaya başladım.”
Hiçbir ideolojiyi yakın bulmuyorum
İdeolojiye bakış açısını Cemil Meriç’in
“İdeolojiler insanların beyinlerine örülmüş
örümcek ağlarıdır” sözüyle ifade eden Prof.
Yılmaz, “Ben çok ideolojist bir insan değilim. İdeallerim var mı; var. Ama ideolojinin
günlük kullanılan anlamdaki hallerinin
hepsine karşıyım. Hiçbir ideolojiyi kendime
yakın görmüyorum. Tabii ki insansınız, öyle
ya da böyle düşünüyor, okuyorsunuz. Toplumun derdiyle dertlendiğinizi düşünüyorsunuz. Bazı olaylara üzülüyor, bazı olaylara
seviniyorsunuz. Ama tüm bunlara rağmen
ben kendimi toplumun neresinde konumlandırdığımı bilmiyorum. Yani sağcılık
veya solculuk bir ideoloji. Ben kendimi ne
sağcı ne de solcu olarak görmüyorum. Yeri
geldiğinde sağcı ya da solcu ideolojist yaklaşımlara çok karşı çıkabiliyorum; bazen de
o ideolojideki yazarların yazısını beğenerek
onaylayabiliyorum” diye konuştu. İdeolojilerin, insanların beyinsel özgürlüklerini elinden alan ve onları bir yere kilitleyen sadece
ve sadece insanları birilerinin amaçlarına
göre konumlandırdığını söyleyen Yılmaz,
“Sağdı, soldu, komünizmdi, faşizmdi, tüm
izmleri ve tüm partileri resmen reddediyorum. Ben bir muhalifim. Birçok parti iktidarı gördüm. 28 Şubat sürecinde dahi muhalif
yazılar yazdım. Zaten birileri muhalefet etmezse toplumda hiçbir şey var olamaz. Bu
toplumun çektiklerinin asıl suçlusu asalaklar
veya kör, sağır ve dilsiz yandaşlardır. Bir
insan her görüşe dâhil olabilir. Fikir çeşitliliğinin olmaması toplumun ölü doğduğunu
gösterir” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Ahmet
Berhan Yılmaz
Gazetecilik fahri bir iş
Yazarlık sürecinin kendisini hem çok
mutlu eden hem de çok yaralayan bir süreç
olduğunu söyleyen Yılmaz, “Her şeye
rağmen memnunum. Allah’a çok şükür
ediyorum çünkü haksızlık karşısında susan
dilsiz şeytanlardan olmamaya çabalıyorum.
Benim için bu bir hobi olarak ele alınabilir
çünkü tamamen fahri olarak yaptığım bir
iş” dedi. Yazarlık yaparak nefes aldığını
ve kendisini özgür hissettiğini ifade eden
Prof. Yılmaz, kendisinin özgürce yazabilen
bir yazar olmayı bütün makamlara tercih
edeceğini ve dünyaya yeniden gelse yine
yazarlığı tercih edeceğini söyledi.
Yerel gazetecilik iktidarın sesi
Yerel gazeteciliği ele alırken önce
ülkemizdeki yerel basını ve işlevini ele
almak gerektiğini düşündüğünü söyleyen
Ahmet Berhan Yılmaz, “Ülkemizde yerel
basın 1960’lı yıllardan beri devlet tarafından maddi olarak desteklenmektedir.
Türkiye’de şu an -Erzurum’da yayımlananlar dâhil- iki binin üzerinde Basın İlan
Kurumu’ndan ilan veya reklam alan resmi
tescil edilmiş gazete vardır. Ülkemizde
hiç bir gazetenin sadece gazete satarak
para kazanamayacağı gerçeği ve bu resmi
ilan ve reklamların çok önemli miktarlarda
ödenekler olması gerçeği yerel basının halini izah etmek için yeterlidir sanırım” diye
konuştu. Gelişmiş ülkelerde yerel basın çok
etkin bir konuma ve işleve sahip olduğunu
belirten Yılmaz, “Ülkemizde ve dolayısıyla şehrimizde resmi ilan ve reklamları
alamama korkusuyla yerel basın o dönem
iktidarının veya yönetiminin sesi olmaktan
öteye gidemiyor. Bu basın yayın ilanları ve
reklamları yöneticileri gazetelere hükmetme
veya korkutma imkânı sunmaktadır. Zaten
halkta yerel basının önemini ve işlevini
kavramamış olmadığı için bu durum halkı
da pek ilgilendirmemektedir.”
Herkes iltifat bekliyor!
İnsanların eleştiriye pek sıcak bakmadığını, hep alkışlanmak, pohpohlanmak
arzusunda olduğunu söyleyen Ahmet Berhan Yılmaz, “Ne anlama geldiğini kimsenin
Yrd. Doç. Dr. Esat Mahmut Kocaman
Türkiye’de bir ilk
Canlı balık
yemi ürettik
A
İ
Erzurum’un
gidişatı iyi değil
nsanlara hiçbir zaman sadece hekim
olarak yaklaşmadığını ve kendini
yalnızca hekim olarak görmediğini ifade eden Ahmet Berhan Yılmaz, ailesinin hiç ihtiyacı olmamasına rağmen
yaz tatillerinde çok çeşitli yerlerde
çalıştığını, esnaf içinde büyüdüğünü,
bu sayede de insanları daha iyi tanıdığını düşündüğünü söyledi.
Prof. Yılmaz, olayları ekonomik
veya maddi boyutundan daha çok
manevi yönleriyle değerlendirmeye
çalıştığını, sosyal dokunun değiştiğini, ilişkilerin çıkarcılığa dönüştüğünü
ifade etti: “Erzurum’un dününü, insan
ilişkilerini, esnaf yapısını, mahalle yapısını biliyorum. Bu nedenle dünü ile
bugünü arasındaki gidişatı iyi bulmuyorum. Eskiden Erzurum’da gerçekten bir mahalle hayatı, bir diğergamlık
vardı. Mesela Ramazan sofralarımızda her komşunun birbiriyle paylaştığı
birçok çeşit yemek olurdu ve komşusu açken tok yatan bizden değildir
hadisi mahallelerde yaşanırdı. Ama
biz artık alt komşumuzun derdini
bilemeyebiliyoruz.”
düşünmediği bir ‘marifet iltifata tabiidir’
sözüyle herkes iltifat bekliyor, hatalarımız
söylensin istemiyor” diyerek sözlerine
devam etti. Yılmaz, “Bizlerde Müslüman’a
yakışmayan bir intikam hissi var. Yıllarca biz çektik şimdi sıra onlarda diyorlar.
Dini hassasiyeti olan insanlar iktidar olma
fırsatını iyi değerlendiremediler. Çünkü
Müslümanlar yönetime talipken ülkeyi veya
başına geçtikleri kurumu hakka, adalete,
Allah’ın rızasına uygun hale getirmek ve
bu şekilde yönetmek üzere iktidara gelmek,
yönetici olmak zorundalar. Ama bizde, bir
kölenin en büyük arzusu özgür olmak değil,
bir köle sahibi olmaktır, hırsıyla davrananlar sebebiyle hesap sorma, intikam alma,
adaletten ve hakkaniyetten uzak bir şekilde
hükmetme arzusuyla yönetime gelindiği
için Allah bizden yardımı kesti diye düşünüyorum.” dedi.
tatürk Üniversitesi (AÜ) Su
Ürünleri Fakültesi, Türkiye’de
ilk defa canlı yem olarak beyaz
kurt yetiştirdi. Balıklara doğal yem
olarak yetiştirilen beyaz kurtların,
yılın belli zamanlarında balıklara
verilerek, balıkların ölüm oranının
düşürülmesi ve daha fazla verim
hedefleniyor. Canlı yemle beslenecek
balıkların daha lezzetli olması da
bekleniyor.
Özellikle alabalıkların doğal ortamlarında çok sevdikleri beyaz kurtlar, balıklar açısından, suni yemlere
göre vitamin açısından daha zengin
olma özelliğini taşıyor.
Atatürk Üniversitesi Su Ürünleri
Fakültesi Balık Çiftliğinde kurulan
canlı yem ünitesinde özel olarak
yetiştirilen beyaz kurtlar, alabalıkların
besleyici yem yemeleri bakımından
oldukça önem arz ediyor.
Yetiştirilen beyaz kurtlar hakkında
bilgi veren AÜ Su Ürünleri Fakültesi
Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Esat
Mahmut Kocaman, bu yöntemi Türkiye’deki üniversiteler arasında ilk defa
AÜ Su Ürünleri Fakültesi’nin uyguladığını söyledi.
Doğal yem olan beyaz kurtların
yetiştirilme aşamasını anlatan Yrd.
Doç. Dr. Kocaman, bu kurtların özellikle mersin balığı, alabalık ve akvaryum balıkları için kullanılabileceğini
belirterek, alabalıklarda kullanıldığında balıkların ölüm oranlarında düşüş
yaşandığını söyledi. Kocaman, “Biz
beyaz kurtları plastik kaplarda tor
toprakta besliyoruz. Özellikle beslenmeleri çok önemli. Patates, havuç,
bulgur, pancar ve karabuğdayı haşlıyoruz. Bu besinleri haşladıktan sonra
rendeleyip lapa haline getirdikten
sonra kaplardaki toprağa yerleştiriyoruz. Beyaz kurtlar, 12 günde yumurtadan çıkıp 20 günde olgunlaşmakta
ve 3 ay boyunca da yaşamaktadırlar.
Her bir kurt olgunlaştıktan sonra
günde 20 adet yumurta bırakmaktadır” dedi.
Yrd. Doç. Dr. Esat Mahmut Kocaman, canlı yem ünitesinin Türkiye’deki Su Ürünleri bölümlerinde bir ilk
olduğunu söyledi. İFHA
Aralık 2015
Toplum
13
Dört nala yaşam mücadelesi
Çöplerdeki atık kâğıt-karton, plastik, metal malzemeleri at arabası ile toplayıp satarak 4 çocuğuna bakan Yahya Ak, 24 senedir geçimini bu şekilde sağlıyor. Yahya Ak, günde yaklaşık 70 kilo gram
malzemeyi topluyor, evine taşıyor, evde çocukları ile ‘çöp’leri ayıklıyor; sonra toptancılara satıyor.
Yücel Yekta Yöyler
S
okaklarda geri dönüşüm için gece gündüz, yaz kış durmadan çalışan insanlar
yani geri dönüşümün emekçileri özellikle
ev çöpleri ve ticari ve resmi kurumların kağıt-karton, plastik, metal gibi katı çöplerini
toplayarak ekmek paralarını kazanıyorlar.
Erzurum’da da çöpten ekmek parası çıkaranlar
var.
12 yaşında iken babasının trafik kazası
geçirmesi sonucunda, yatağa bağımlı hale gelmesi ile evin bütün yükü, en büyük çocuk olan
Yahya Ak’a kalmış. Ak, 24 yıldır at arabası işi
ile ailesini geçindirerek, evde çalışan tek kişi
olduğu için okuyamadı. En büyük hayalinin
ise çocuklarını okutabilmek olduğunu söylüyor.
Kiralık evde kalan ve dört çocuk babası
olan Ak, “Ben okuyamadım gücüm yetmedi
ama çocuklarımdan üçü okula gidiyor. Elimden geldiğince eğitim almaları için çalışacağım. Ben utanılacak bir iş yapmıyorum, bazı
insanlar farklı gözle bakıyor, fakat ben ekmek
parası peşindeyim utanmıyorum. Bazen çocuklarım diyor baba beş lira ver okuldan istiyorlar, ben veremeyince içim acıyor, huzursuz
oluyorum. Kimseye muhtaç olmadan çocuklarımı okutabilmek için çabalıyorum” diyor.
Kâr marjlarının günlük 20 ila 30 lira arasında seyrettiğini açıklayan Ak, ekmek parası
kazanmaya çalıştığını, gecelere kadar çöplerde, alışveriş merkezlerinin çevresinde karton,
pet şişe ve benzeri atıkları aradığını belirterek,
bunları toplayıp geri dönüşüm fabrikalarına
gönderdiklerini ifade etti.
Hırsız muamelesi görüyoruz
Sabahın erken saatlerinde işe koyulan Ak
çöpten sokaklardan topladığı kâğıtları, naylon
ve poşetleri at arabasına yüklediğini ifade
ederek şöyle devam ediyor: “Polisler bazen
ansızın önümüzü kesip torbalara doldurduğum
malzemelerin ne olduğunu sorguluyor. Bazen
bize hırsız muamelesi yapıyorlar. Çuvalı boşalt diyorlar bize topladığımız petleri boşalttırıyorlar.”
Zabıtaların da kendisine ‘hurda toplayamazsın, çevreyi kirletiyorsun’ diye sürekli
uyarıda bulunulmasından yakınan Ak, “Çektiğimiz sıkıntılar yetmiyormuş gibi zabıtalar da
işimizi yapmamıza engel oluyor. Ben topladığım malzemeleri babamın evinin önündeki
arsaya döküyorum orda ayırıp torbalara
dolduruyorum. Arsa babamın benim değil,
ben babamdan ayrıyım ve gerekçeleri çevreyi
kirletiyormuşum. Ben zaten çevreye zararlı
maddeleri toplayıp geri dönüşüm fabrikasına
gönderiyorum. Kime ne zararım var” dedi.
Mamoş çok cigerli bir at
Geçimini at arabası ile kağıt-karton, plastik ve metal benzeri malzemeler toplayarak
sağlayan Yahya Ak bu kazancını Mamoş adını
verdiği atına borçlu olduğunu söylüyor. Bugüne kadar 30’un üzerinde at değiştirdiğini belirten Ak hem iyi hem de kötü huylu atlarının
olduğunu belirtti. Ak; “Bugüne kadar en çok
sevdiğim atlarımdan bir tanesi de Mamoş, çok
cigerli bir at. 30’un üzerinde atım oldu. Şu an
Mamoş var elimde, geçimimi onunla sağlıyorum. İyi huylu da olsa kötü huylu da olsa atları
severim. Bir defasında parlayan sinirli bir atım
vardı, şehir merkezinde onu durduramadım;
artık canımı kurtarma derdine düşmüştüm.
At bir otobüsün arkasına çarptı, at arabasının
üzerinden yere düştüm. Atın her tarafı yara
içerisinde kaldı, beni de hastaneye kaldırdılar
ve ben uyandığımda atımı soruyordum ‘atım
nasıl, ne oldu ona?’ diye. Ben atları zaten çok
severim.” diye konuştu.
Bizimle dalga mı geçiyorsun?
Erzurum’da onlarca insanın bu işte çalıştığını, çok soğuk olmasına rağmen bu işi yapmaya mecbur olduğunu, insanların farklı gözle
‘‘Dadaş mucit’’ destek bekliyor
Erzurumlu Ebubekir Taşbaşı kendini bildi bileli topluma fayda sağlayacak icatlar peşinde koşuyor. Taşbaşı, şu anda da, depremi hissedip duyuru yapacak bir çeşit sismografı hayata geçirmeye çalışıyor ve bunun için yetkililerden yardım bekliyor.
Özlem Özdemir
D
ünyamız her zaman üreten, insanlık
için farklı şeyler ortaya koymayı
kendine amaç edinen bireylere ihtiyaç duyuyor. Erzurumlu Ebubekir Taşbaşı
da bunun en güzel örneklerinden. Kendisine amca diye hitap ettiğim 53 yaşındaki
Ebubekir Taşbaşı, çocukluğundan beri
meraklı olduğu teknolojik aletlerle uğraşıp
farklı farklı icatlar yapmış, yıllarını bu
şekilde geçirmiş.
Meslek lisesinin elektrik bölümünden
mezun olan Ebubekir amca aldığı bilgilerle
daha da iyisini yapmak istemiş. Üniversite okuyamamış ama kendini geliştirmeyi
başarabilmiş. Bugüne kadar birçok yeniliğe
imza atan Taşbaşı’nın projeleri arasında
neler yok ki...
Emniyet kemerine dikkat çekmek için
hazırlamış olduğu emniyet kemersiz çalışmayan araç aparatından, alkol alan kişinin
kokusunu fark edip ilerlemeyen otomobile,
aşırı hız yapıldığında duran araçtan, hırsızı
fark edip yakalayan araca kadar pek çok
proje. Bunların haricinde kadına şiddet
olaylarının önlenmesi için, kadına takıldığı
durumda şiddet göstermek isteyen erkeğin elektriğini alan bir alet de hazırlamış
Ebubekir amca. Hacca gidenler ve çiftçiler
için yapmış olduğu klimalı şapka, az elekt-
Ebubekir Taşbaşı
rik harcayan şofben, telefon şarj edebilen
elektrikli bisiklet ve akıllı priz de çalışmalarından sadece bir kaçı.
Kendisini ‘‘dadaş mucit” olarak tanıtan
Ebubekir Taşbaşı’nın en yeni icadı ise depremi önceden haber veren bir çeşit sismograf oldu. Yerin birkaç kilometre aşağısına
gönderilmesi gereken alet ayarlanacak
merkezi sistemle yer altında meydana gelecek olan çatlamaları hissedecek ve haber
verecek. Deprem olacağını anlayacak olan
sistem camilerin hoparlörlerinden anons
yapıp halkı uyaracak. Sistem yerin ne ka-
dar aşağısına gönderilirse o kadar daha iyi
sonuç verebilecek. Henüz testi yapılmamış
olan bu sistemin maliyeti Taşbaşı’nın gücünü aşıyor. Çünkü yerin her bir metresinin
kazılması 150 TL’ye mal oluyor. Testi yapıldıktan sonra depremi hissedip ne kadar
zaman içinde haber vereceği belli olacak.
Mehmet Sekmen söz verdi
Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen’in kendisini ziyaret
ettiğini ve önceden depremi haber veren
bu akıllı cihaz hakkında konuştuklarını
belirten Taşbaşı, Sekmen’in kendisine bu
projeyi hayata geçirme konusunda söz
verdiğini söyledi. Bu sefer aldığı sözden
umutlu olan Ebubekir Taşbaşı, “Benim
paraya ihtiyacım yok; kendimi idare edebiliyorum. Amacım sadece benden sonrakilere bir şeyler bırakıp gitmektir. Belediye
başkanımızın projelerimle ilgilenmesi beni
hem çok mutlu etti hem de onurlandırdı.
İnşallah bu sefer icatlarım hayata geçirilip
çoğaltılırsa önce Erzurum, daha sonra da
Türkiye için çok iyi işler yapmış olacağız.”
diye konuştu. Kimsenin aklına gelmeyecek
işlere imza atan Ebubekir Taşbaşı, daha
önce de haberlere çıktı, yaptıklarından
bahsetti ama kendisine destek bulamadı. Şu
an üniversiteden ve belediye başkanından
destek bekliyor. Tek isteği artık ona bir el
uzatılması ve çalışmalarını gerçekleştirmek
için arkasında durulması.
Yahya Ak
bakmasına rağmen bu işi yapmaktan utanmadığını vurgulayan Ak, “Ben ekmek parası
peşinde olduğum için kimin ne dediğine çok
fazla kulak asmadan işimi yapmaya çalışıyorum. Bizler yılın her ayında bu işi yapamıyoruz tabi, hele Erzurum’un soğuk kış aylarında
hiç iş olmuyor. Kışın bu işte çalışmak çok zor
yani iş yok denecek kadar az, o yüzden biz de
günlük başka yerlerde iş bulmaya çalışıyoruz.
Kışın çalıştığım bir gün Dadaşkent’e gittim
ve kar yağdığı için yolda kaldım. Kar çok
fazla yağıyordu ve boğulacağımdan korktum. Kontörüm de yoktu. O an aklıma 112
acil geldi, aradım; dediler, ‘Bizimle dalga mı
geçiyorsun?’ Telefonu yüzüme kapattılar. Donma tehlikesi geçirdim; kaç saat at arabasının
üzerinde bekledim. Çünkü at da kar yüzünden
gidemiyordu. Geç olunca akrabalarım aradı
ve gelip beni aldılar. Bu iş çok zor.” diyerek
sözlerini noktaladı.
Taksicilerin can
güvenliği endişesi
K
ışı en uzun ve zorlu bir şehir olan
Erzurum’da Büyükşehir belediyesinin
çalışmaları sayesinde taksiciler rahata
kavuştuklarını ancak can güvenliği konusunda eksikler bulunduğunu söylediler.
Burhan Özdemir yıllarını taksicilikle
geçirdiğini ve şu anki şartların taksiciler için
geçmişe nazaran çok daha iyi olduğunu
söyledi. Özellikle kış şartlarında kar temizliğinin hızla yapıldığını belirtti. Taksi şoförlerinin en büyük probleminin can güvenliği olduğunu belirten Hasan Çukur, “4 sene önce
kolumdan yaralandım ve gasp edildim. Can
güvenliğimiz için arabada sopa taşıyoruz
fakat polis el koyarak ceza yazıyor. Biz
kendimizi nasıl koruyalım?” ifadelerini kullandı. Yetkililerden güvenlik amaçlı emniyet
pedalı talep eden taksiciler, sadece hayatta
kalmak istediklerini söylediler.
Müşteri portföyünün çoğunun dışarıdan
gelen misafirler, askerler ve öğrencilerden
oluştuğunu söyleyen Burhan Özdemir; taksi
duraklarıyla ilgili yıllık 4 milyar lira işgaliyeden yakındı. Özdemir işgaliye sorununun
federasyon başkanının konuyla ilgili görüşmelerde bulunarak indirim ve taksitlendirme
yoluyla halledildiğini bildirdi.
Erzurum’da trafik kurallarına karşı
duyarlılık konusuna da değinen Burhan
Özdemir yayaların üst geçit kullanmadığını
ve bu durumun hem sürücü hem de yaya
açısından telafisi zor sonuçlar doğuracağını
söyledi. Özdemir, korsan taksicilere karşı
duyarlı olunması gerektiğini de ifade etti.
Gökhan Daşdemir
14
Aralık 2015
Şehir
PASiNLER
Mülteci dramı Alman
turistleri isyan ettirdi
Almanya’dan bisikletle yola iki turist Sırbistan’da Afgan ve Suriyeli
mültecilerin dramıyla yüzleşti. Karşılaştıkları manzarayı Atatürk İletişim Gazetesi’ne anlatan Jakob ile Thea, Belgrad’da Afgan ve Suriyeli mültecilerin dramını gördüklerinde ‘Bizim paramız var, vaktimiz var,
gezebiliyoruz; peki onların neyi var?’ diye kahrettiklerini söylediler.
mültecilerin dramına tanıklık ettik. Savaşın
karanlık yüzüyle tanışan ve her şeylerini
geride bırakarak yeni bir hayat kurma
ümidiyle yollara düşen mültecilerin halini
akob ile Thea iki gezgin. Alman gezgörünce ‘bizim paramız var, vaktimiz var
ginlerden Jakob 24 yaşında ve fotoğgezebiliyoruz peki onların neyi var?’ diye
rafçılık öğrencisi. Felsefe eğitim gören
düşünüp kendimizi vicdanen kötü hissettik
Thea ise 26 yaşında. 2014 yılının Kasım
ayında bisikletle yeni ve uzun bir yolculuğa ve yolculuğumuzu orada sonlandırmayı
aklımızdan geçirdik.”
çıkma kararı aldılar. Planlarını uygulamak
Karşılaştıkları durumdan etkilenen genç
için yaz tatilini bekleyen çift, 8 Temmuz
turistler, zor şartlar altında yaşam mücadegünü Tuna Nehri’nin başladığı Donaueslesi veren mültecilere yardımda bulunmaya
chingen kentinden yolculuklarına başladı.
karar verdiler: “Onlarla konuşmak yardım
2 bin 240 km pedal çeviren çılgın turistler
etmek istedik. Nelere ihtiyaçları olduğusırasıyla; Avusturya Slovakya, Macaristan,
nu öğrenmeye çalıştık. Elimizden geleni
Hırvatistan, Sırbistan ve Bulgaristan’dan
yapmaya gayret ettik. Çoğu savaş mağduru
geçerek bisiklet yolculuklarının son durağı
olan bu insanlar Almanya’ya Avusturya’ya
Türkiye’ye ulaştılar. Bu yolculuk 49 gün
gitmeye çalışıyorlar. Sırbistan devletinin
sürdü.
mültecilere 72 saatlik barınma izni olan
Bisikletle yapacakları yolculuğun hem
kâğıtlar verdiğini öğrendik ve çaresizliklefarklı bir deneyim olacağını hem de farklı
rine şahitlik ettik. Bu sebeple planladığımşehirler görme imkanı sağladığı için tercih
dan daha uzunca bir süre Sırbistan’da
ettiklerini belirten Jakob; “Bizim
kaldık ve zor da olsa yolcuiçin zorlu bir o kadarda
luğumuza devam etme
eğlenceli bir yolculuk
kararı aldık.”
oldu. Geçtiğimiz
Misafirperver
yerlerde farTürkler
kı insanlarla
Yolculuktanıştık, farklı
larına
kısa
kültürler görsüreliğine de
dük. Parklarda,
olsa ara veren
ormanlarda
gezgin turistler,
çadır kurduk.
Mülteciler Avrupa’nın bir
Kırklareli Aziziye
Slovakya kırsaçok ülkesinde insanlıkdışı
(Dereköy) Sınır
lında bahçesinde
muameleyle karşılaşmıştı.
Kapısı’ndan Türkiçadır kurmak için
ye’ye giriş yaptı. Yolda
izin istediğimiz bir çiftçi
karşılaştıkları ilgiden memnun
bize müsaade etmeyerek hekaldıklarını aktaran maceraperest çift;
men evine götürdü. Oğlunun yatağını bize
“Araçlar bize sürekli korna çalıp yardıma
verdi.” ifadelerini kullandı.
ihtiyacımız olup olmadığını soruyordu.
Belgrad’daki manzara dramatikti
Kırklareli’nde internetten tanıştığımız
Thea ise yolculukları sırasında zaman
birinin evinde misafir olduk ve bizi çok
zaman kendilerini yorgun ve keyifsiz
iyi ağırladı. Ev sahibimiz bize yöresel
hissettiklerini belirtti. Alman turist çiftin
yemekler yedirdi. Gerçekten misafirperver
keyfi Afgan ve Suriyelilerle karşılaşıncaya
insanlardı.” ifadelerini kullandı. Kırklakadar sürdü. Avrupa’nın ortasında, Sırbisreli’nden İstanbul’a iki günde geldikleri
tan’ın başkenti Belgrad’da mültecilerin
belirten Jakob; “İstanbul’a giriş yaptıktan
perişan halleriyle yüzleşen Alman turistsonra bisikletle seyahat etmenin trafik
ler bu durumdan oldukça rahatsız oldu:
nedeniyle çılgınlık olacağını düşündük
“Sırbistan’a gelene kadar geri dönmeyi hiç
ve geri kalan yolumuzu otobüsle sürdürdüşünmedik. Ancak Belgrad’da gördüğüdük.” dedi. İstanbul’da bisiklet kullanmayı
müz şeyler bizi derinden etkiledi. Çoğundüşünmediklerini aktaran maceraperestler,
luğu Afgan ve Suriyeli olan mülteciler
bir hafta İstanbul’da arkadaşlarının yanında
şehrin park ve bahçelerini doldurmuşlardı.
kaldıktan sonra Almanya’ya döneceklerini
Yol kenarlarında, banklarda, otobüs ve tren
aktardı.
istasyonlarında yaşam mücadelesi veren
Ahmet Atsız
marka olmaya aday
Pasinler Belediye Başkanı Ünsal Sertoğlu:
Pasinler’de saniyede 325 litre
akan devasa bir suyumuz var.
Bunlarla alakalı dört tane işletmemiz var. İlçemize termal tesis
kazandırmak için çalışmalar başlattık. Sadece Doğu Anadolu’ya
değil Ortadoğu’ya da hitap edecek bir yaptırım başlattık. Yatırımcıları ilçemize bekliyoruz.
Sevda Torun
E
rzurum’un Pasinler ilçesi marka olma
yolunda hızla ilerliyor. Belediye Başkanı Ünsal Sertoğlu, yaptığı yatırımları anlatırken su kaynaklarının yeni tesislerle
değerlendirileceğini söyledi. Sertoğlu, 50
yıllık altyapı sorununu çözdüklerini ifade
etti.
Kendinizden kısaca bahseder misiniz?
1970 yılında Pasinler’de doğdum. İlk,
orta ve lise öğrenimini Pasinler’de tamamladım. Atatürk Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Elektrik Teknikerliği bölümü
mezunuyum. 8 yıldır Pasinler Ticaret Sanayi
Odası Meclis Başkanlığı görevini sürdürmekle beraber Siyaset Akademisini bitirdikten hemen sonra, 2009 yerel yönetimler
seçimlerinde Pasinler Belediye Başkanı
seçilerek, Belediye Başkanlık görevini sürdürmekteyim.
Pasinler’de yapılan alt yapı çalışmalar
nelerdir?
İlçemizin 50 yıllık altyapı sorununu
çözdük. Biz den sonra gelecek arkadaşlarımızın bu konu ile sıkıntısı olmayacaktır.
Kanalizasyon, su ve diğer kurumlarla da
koordineli bir şekilde çalıştık. Telekom ve
Tedaş’ı da dâhil ederek altyapı sorunu nu
çözüme kavuşturduk. Ağaçlandırmaya çok
önem veriyorum. Dağda 4 bin dönümlük bir
alanda 730 bin fidanı toprakla buluşturduk.
Başarı oranımız yüzde 90. Erzurum ilinde
yapılan en ciddi ağaçlandırma çalışması
Pasinler ilçesinde yapıldı.
Pasinler ilçesinde eğitim sorunu var
mı?
Eğitime çok önem veriyorum. Cumhuriyet tarihinden bugüne kadar yapılan
okulların toplamı kadar 6 yıl içerisinde okul
yaptırdık.
Pasinler Çayı Projesi hakkında bilgi
verebelir misiniz?
Temizleme çalışmalarına başladık. Eskişehirdeki Porsuk çayı gibi bir çay kazandırmak için çalışmalar yürütüyoruz. İlçemiz
için önemli uygulamalara başladık.
Pasinler ilçesinde yapılan kültürel
çalışmalar neler?
Pasinler tarihi bir ilçedir. 1339 yılında
İlhanlılar tarafından yapılan bir kalemiz vardır. Kale’yi gün yüzüne çıkarmamız gerekli.
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile ortak çalıştığımız çalışmamız vardır. Ciddi anlamda kamulaştırma yapıyoruz. Görevi devir aldıktan
sonra 27’ye yakın meskende kamulaştırma
yaptık. Yıkımlar devam ediyor, henüz bitme-
di. Göçün önlenmesi için de yıkılan evlerin
yerine boş alanlarda evler yapılmakta. Surlardan biri evler tarafından kapatılmış, kazı
çalışmalarıyla meydana çıkaracağız. Çermik
festivallerimiz yapılmaktadır. Ramazanlarda
evlere gidilip halkımızla iftar yapılmaktadır.
Pasinler’in yer altı kaynakları nelerdir
ve kullanıma açılmış mıdır?
Pasinler’de diğer ilçelerde olmayan
termal suyumuz vardır. Saniyede 325 litre
gibi devasal bir suyumuz vardır. Bunlar ile
alakalı dört tane işletmemizi var. İlçemize
termal tesis kazandırmak için çalışmalar
başlattık. Sadece Doğu Anadolu’ya değil
Ortadoğu’ya da hitap edecek bir yatırım başlattık. 325 litreden sadece 25 litre kullanılmakta, 300 litre suyumuz heba olmaktadır.
Hem kendimiz yatırımcı durumundayız hem
de yatırımcıları ilçemize bekliyoruz. Termal
suyumuz cilt hastalıklarına, böbrek hastalıklarına iyi gelmektedir. İçilebilir özelliği
vardır. Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmıştır suyumuz.
Pasinler ilçesinin gelişimi için yapılan
çalışmalar nelerdir?
Sanayi sitesi kurduk. İlçemizin ihtiyacı
vardı. Kentsel dönüşümün ilçelere girmesi
gerektiğini düşündük ve Çevre Şehircilik
Bakanlığına müracaatımızı yaptık ve kabul
edildi. Baharda ilk kazma vurulacak ve
ilçemiz layık olduğu değere kavuşturulacak.
Sosyal yaşam alanları, park alanları yapıyoruz.
Üniversite öğrencilerinin ilçeye teşviki
için neler yapılmaktadır?
Göreve geldiğimizde ilçemizde 160 öğrenci varken şimdi 800 üzerinde öğrencimiz
vardır. İlçenin hem ekonomik anlamda hem
de sosyal yapısının değişmesi anlamında
önemli çalışmlardır. Bizim için memnuniyet
önemlidir. Dışarıdan gelen çocuklarımızın
bakış açıları bizim için kıymetli. Onlarla
zaman geçirerek sıkıntılarını gidermek için
uğraşıyoruz.
Belediye olarak köylerle ilgili çalışmalarınız
nelerdir?
Yeni yasayla birlikte köyler bizim mahallemiz konumuna geldi. Merkezdeki mahallelere yapılan çalışmaların aynısını köylere
yapmaktayız. İlçemize bağlı 17 köyde
altyapılar bitmiştir. Asfalt çalışmalarımız da
tamamlanmak üzeredir. Köyler de çocuklarımızın daha iyi eğitim almaları için okullar
yapıyoruz. Top dahi görmemiş çocuklarımız
var. Basket topunu futbol topu sanan çocuklarımız var onların daha iyi geleceğe sahip
olmaları için canı gönülden çalışıyoruz.
J
Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi
Öğrenci Uygulama Gazetesi
Atatürk Üniversitesi adına sahibi
Dekan Prof. Dr. Uğur Yavuz
Genel Yayın Koordinatörü
Doç. Dr. Hakan Temiztürk
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Prof. Dr. Uğur Yavuz
Haber Müdürü
Uzm. Gülhanım Küçükalkan
Haber Merkezi
Selen Dursun, Ahmet Atsız, Gülçehre
Özkesemen, Gülseren Danışman,
Halime Kirazlı, Y. Özgür Bülbül, Buket
Yıldırım, Sercan Engerek, Sergen Sevgil,
Y. Ziya Yeğin, Ahmet Fakir, Azat Özkahraman, Mariye Çelik, Azize Alan, Sevda
Torun, Mutluhan Çamur, Özlem Özdemir,
Şeymanur Üzer, Elanur Kaya, Tuğba Kibaroğlu, Zehra Turhan, Nesrin Çetinkaya,
Yücel Yekta Yöyler, Mithat Yılmaz, Esra
Ukşal, Ali Törün, Kezban Aksu,
Rabiye Köse
İletişim Adresi
Atatürk Üniversitesi İletişim
Fakültesi Dekanlığı ERZURUM
Tel: 0442 231 51 51
Faks: 0442 236 09 64
Baskı
Kardelen Matbaacılık
Şehir
Aralık 2015
Hamam kültürü
hâlâ yaşıyor
Geçmişte günlük yaşamın bir parçası olarak işlev gören hamamlar, günümüzde de eskisi kadar olmasa da önemini koruyor. Hamam kültürü ile ilgili bilgi veren Sanat Tarihçisi Sahure Çınar,
“Bu yapılar Anadolu kültürünün bir parçasıdır. Doğum, evlilik, sünnet gibi birçok olaya sahne olan
önemli bir zenginliğe sahip, köklü bir kültür olarak karşımıza çıkmaktadır” diyor.
Sercan Engerek
H
sıra doğum, evlilik, sünnet gibi birçok olaya
sahne olan önemli bir zenginliğe sahip, köklü bir kültür olarak karşımıza çıkmaktadır”
ifadelerini kullanıyor. Gelin hamamı, damat
hamamı, lohusa hamamı gibi gelenekler
bugün de yaşatılıyor.
Erzurum’da hamam âdet ve uygulama-
amamlar insanların sadece yıkanıp
temizlendikleri yerler değildi. Türkiye toplumunun geçmişinde büyük
bir yer tutan hamamlar, insanların iletişim
içinde oldukları kamusal alanlardı. Günlük
yaşamın hamamlarla iç içe olması ise hamam kültürünü oluşturmuştu. Erzurum’da,
eskisi kadar yaygın olmasa da, hamama
gitmek hâlâ önemli bir gelenek. Erzurum
hamamları üzerine incelemeler yapan Dicle
Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünde Araştırma Görevlisi Sahure Çınar, “Erzurum’da
bir kültür hâline gelen hamamlarda, gelin
hamamı, damat hamamı, lohusa hamamı,
kırk hamamı, ayak açma hamamı, peştamal hamamı, yol hamamı, sıra hamamı,
gece (ramazan) hamamı, yas hamamı ve
çermiklere gitme olarak bu hamam kültürü
hâlâ yaşatılmaktadır” diyor. Hamamlar aynı
zamanda erkek annelerinin kız beğenme
yerleriydi. Gelinler hamamlarda kayınvalidelerini, eltilerini, görümcelerini ve bunlalarının büyük çoğunluğu kadınlarla ilgili
rın çocuklarını yıkıyorlardı. Diğer yandan
olarak karşımıza çıkıyor. Kadın hamamları
insanların hamamlarda terleyerek romatiz“açma” ve “öğle” hamamı olmak üzere iki
ma, grip gibi hastalıkları üzerinden atacakpartiden oluşuyordu. Hamamların kadınlarına inandıkları gibi hamamlarda atlar da
ların takılarını ve en iyi giyim eşyalarını
tedavi ediliyordu. 80-90 yıl önce böyle bir
başkalarına gösterme yeri olduğuna değinen
tedavi yönteminin uygulandığını ifade eden
eski Atatürk Üniversitesi Türkçe Anabilim
eski Erzurumlulardan Suat Özgürler, ciritte
Dalı emekli öğretim üyesi ve “halk bilimci”
kullanılan atların rahat hareket etmeleri için
Lütfi Sezen şu bilgileri veriyor: “Oğlunu
hamamda terletilerek kilolarının düşürüldüevlendirmek isteyenler, seçecekleri
ğünü söylüyor.
kızın fizikî özrü olup olmadığını
Zengin bir hamam kültürühamamda tespite çalışırlardı.
nün olduğu Erzurum’da 14
Hamamlar bir bakıma kız
tane hamam bulunuyor. Pek
beğenme yerleriydi. Kadın
çoğu Osmanlı mimarisindeki
hamamlarının en büyük yühamamlardan Kırkçeşme Hakünü gelinler çekmekteydi.
mamı, Pastırmacı (Erzurum)
Kayınvalide, büyük eltiler,
Hamamı, Murat Paşa Hamabunların çocukları ve gömı, Boyahane Hamamı, Lala
rümceleri gelinler yıkamak
Paşa Hamamı bugün hâlâ
zorundaydılar.”
halkın hizmetinde. Süslemeli
Hamamda “öç alma”
kubbeleriyle, şadırvanlarıyla,
Sahure Çınar
Erzurum’da evlenme âdetleçeşmeleriyle tarihin izlerini taşırinin zor olması ve maddî anlamda
yan bu hamamlar genelde soyunmaciddi bir külfet getirmesi nedeniyle
lık, ılıklık, sıcaklık ve külhan bölümlerinhamamlar aynı zamanda erkek annelerinin
den oluşuyor. Erzurum hamamları üzerine
ve gelinlerin birbirleriyle atıştıkları yerlerdi.
yaptığı araştırmalarla tanınan Dicle ÜniÇınar, bu durumu eski halk hikâyelerine
versitesi Sanat Tarihi bölümünde araştırma
dayandırarak “öç alma” diye nitelendiriyor.
görevlisi Sahure Çınar, Anadolu hamamlaGelin adaylarının ve gelinlerin yükü biraz
rının genel itibariyle tek ve çift fonksiyonlu
da “gelin hamamı” mevzuundan geliyor. Bu
olmak üzere ikiye ayrıldığını belirtiyor. Tek
yüzden Yusuf Mazhar, “Resimli Ay” dergifonksiyonlu hamamlar nüfusun az olduğu
yerlerde kadın ve erkeklere, çift fonksiyonlu sinde “Sakın Aldanıp da Erzurum’a Gelin
Gitmeyiniz” başlığıyla yayınladığı makaolanlar ise şehir merkezlerinde aynı anda
hem erkeklere hem de kadınlara hizmet ver- lesinde, “Hamama gittiniz mi ana kadınlık, natırlık, ustalık size aittir. Metanetsiz,
miş. Erzurum’daki hamamlardan Boyahane
dayanıksız iseniz siz hamamdan çıkmadan
ve Kırkçeşme Hamamı çift fonksiyonlu
canınız tenden çıkacaktır” diye yazıyor.
hamamlardan. Hamamların işletmesini ise
Sanat Tarihçisi Çınar ise Erzurum
genelde aileler yapıyor. Kırkçeşme ve Erzuhamamları için Kıbrıs masalında anlatılan
rum Hamamlarının işletmecileri babalarınbir olayı hatırlatıyor. Çok zahmet görmüş
dan, dedelerinden bu işi devralmışlar.
iki gelinin hamama gitmesiyle başlayan
Hamam gelenekleri devam ediyor
masalın gerisi şöyle: “Hamamda yıkanırken
Kendine özgü kültürüyle insanların
hamamın huzurunu bozan bir kız dikkatleriuğrak yerlerinden biri olan hamamlarda
ni çeker. Gelinler aralarında ‘Bu kız bekârsa
yıllar boyu pek çok gelenek oluştu. Modern
dünyada, evlerin banyoları artık kalorifer ile eğer küçük kayınımıza alması için kızı
kaynanamıza övelim. Kız gelin geldikten
ısıtılabildiği ve şofbenler kullanıldığı için
sonra kaynanamızın bize yaptıklarının
hamam kültürü eskisi kadar yaygın olmaöcünü alır’ diye konuşurlar. Kızın yanına
sa da hâlâ devam ediyor. Sanat Tarihçisi
gelerek bekâr olup olmadığını sorarlar, kızın
Çınar, “Binlerce yıldır Anadolu kültürünün
değişmez bir parçası hâline gelen bu yapılar, bekâr olduğunu öğrendikten sonra bekâr bir
kayınlarının olduğunu, onu çok beğendikleri
sosyal hayattaki işlevlerini temizliğin yanı
Halk bilim uzmanı Lütfi Sezen, hamam kültürü
hakkında Sercan Engerek’e bilgi verdi.
Mustafa Koç
Unutulan
eşyalar
sahiplerini
bekliyor
Sinem Akar
Erzurum Büyükşehir Belediyesi, toplu ulaşım araçlarında
unutulan eşyalar için Kayıp
Eşya Deposu oluşturdu. Toplu
taşıma araçlarında unutulan
her türlü eşya tutanak ile sahiplerine teslim ediliyor.
E
için münasip gördüklerini söylerler. Kız
kendi huyunu bildiği için başka kimsenin
beğenmeyeceğinin farkındadır, onun için bu
teklifi kabul eder. İki gelin bu kızın kayınları ile evlenmesine vesile olarak kaynanadan
intikam alırlar. Erzurum’da kayınvalidelerinden çok sıkıntı çeken gelinlerin öç
alma yöntemlerinden en etkili olanlarından
biridir.” Özellikle de kadın hamamları,
kadınların sohbet etmesi, su için dövüşmesi
ve çocuk ağlamaları nedeniyle gürültülü
mekânlardı. Gürültülü yerler için “kadın
hamamı” deyiminin kullanılması da buradan
geliyor. Kadınlar hamamına biraz büyükçe
erkek çocukları getirildiğinde “Kocanı niye
getirmedin?” gibi iğneleyici veya ironik
sözler de söylenirmiş.
Atlar hamamda
tedavi edilirdi
Hamamlar yalnız insanların faydalandıkları yerler değildi. Bugün de
devam eden ata sporlarından Cirit’te
atların rahat hareket etmesi için atlar
hamamlara getirilirdi. Gece hamama
veya hamamın külhanına bırakılan atlar
sabahleyin tedavi olmuş hâlde çıkarılırdı. 80-90 yıl önce bu yöntemin uygulandığı hamamlardan biri de Murat Paşa
Hamamı idi.
Hamamın bulunduğu mahallenin eski sakinlerinden Suat Özgürler
“Osmanlı’nın en büyük sporlarından
birisi atlı cirit. Atlar fazla kilolu olduğundan dolayı ciritte daha rahat hareket
yapabilmeleri için kilolarının düşürülmesi gerekir. Eskiden bu atları hamamda
göbek taşının yanında bugünkü adıyla
sauna denilen yere getirirlerdi. Orada at
terlerken bir yandan da kilo vermesi için
adalelerine, bileklerine masaj yaparlardı” diye anlatıyor. Erzurum Kalkınma
Ajansı Başkanı Erdal Güzel ise bir yazısında, 1943 yılında ordunun hastalanan
atlarından birkaç tanesinin komutanın
Vasfi Bey’e ricası üzerine hamama
alınıp gece terletilerek iyileştirildiğinden
bahsediyor.
15
rzurum’da toplu taşıma araçlarında unutulan eşyalar için ilk
kez kayıp eşya deposu oluşturuldu. Erzurum Toplu Taşıma Şube
Müdürü Mustafa Koç kayıp eşya deposunda toplam 2 bin 750 kayıp eşya
bulunduğunu belirtti. İstasyon Mahallesi’ndeki Ulaşım Daire Başkanlığı’na
bağlı Sevk ve İdare Merkezi içerisinde
bulunan depoda elektronik cihazlar,
ziynet eşyası, döviz, cep telefonu,
nüfus cüzdanı, banka kartları ve çeşitli
giysiler sahiplerini bekliyor. Sevk ve
İdare Merkezine kayıp eşya deposu
eklendiğinden beri Erzurum halkının
yoğun ilgisi ile karşılaşılıyor.
Mustafa Koç unutulan eşyaların
kayıt altına alındığını, bir yıl dolduğunda kullanılmayacak eşyaların imha
edileceğini, değerli ziynet eşyaların
ise bir yılı doldurduğu zaman ihale ile
satılacağını belirtti. Satılan eşyaların
gelirleri ve kullanılacak durumda olan
eşyaların ihtiyaç sahiplerine verileceğini söyledi.
Koç Erzurum’un otobüs şoförlerinin bir kısmının yolculara karşı
davranışını eleştirerek “araçlarında
ne tür eşya unutulursa unutulsun bize
gelerek teslim ederler. O konuda her
zaman güvenilirler” dedi.
Koç, eşyasını kaybeden vatandaşların Erzurum Büyükşehir Belediyesi’nin 444 16 25 Çağrı Merkezi ile 213
74 82 numaralı telefonu arayarak ya
da İstasyon Mahallesi’ndeki Sevk İdare Merkezi’ne müracaat ederek bilgi
alabileceklerini, tespit edilen eşyanın
ise hak sahibine tutanakla teslim edildiğini bildirdi
“Eğitim sertifikası veriyoruz”
Mustafa Koç otobüslerin yolculara
tutumunu da eleştirdi. “Şoförlerimiz
saygısız davranıyor ve birçok şikayet
alıyoruz. Bu şikayetler üzerine ilk kez
2011 yılında gerçekleştirdiğimiz ve
aynı eğitimi bu yıl da yaptığımız ‘Toplu
Taşıma Sürücüleri Mesleki Gelişim ve
Eğitim Programı’ kapsamında dört aylık bir eğitim sürecine maruz kaldılar.”
diye konuştu. Koç, eğitimin herkese
yararlı olması yolunda çalıştıklarını,
ilerleyen zamanda bunun sonuçlarının
alınacağını söyledi.
16
Aralık 2015
Palandöken’in
kayak okulu da var
da etkiliyor. Hannes Brenner, Uludağ ve
Avusturyalı ünlü kayakçı
Azize Alan
Erciyes’e de gitmiş ama aralarında en çok
Hannes Brenner, Palandöken’de sevdiği Palandöken. “Burada kar çok güzel.
rzurum Palandöken’de bu yıl hizmet
Hava çok soğuk olduğundan kar sert.
vermeye başlayan Snowplus
Uludağ’da hava sıcak olduğu için kar da
Kayak Okulu kayak meraklıları
yumuşak. Erciyes’te hava biraz rüzgarlı.
için çeşitli imkanlar sunuyor. AvusBu yüzden Erzurum on numara” diye
turyalı milli kayakçı Hannes Brenvurguluyor. Erzurum’daki Konaklı
ner’in yönettiği okulda 7 ila 15-16
Kayak Merkezi’ni de beğeniyor. Ayrıca
yaş aralığındaki çocuklara günde 4
Kayseri-Erciyes’te yeni kayak alanları
saat olmak üzere 1 hafta kayak eğitimi
ve kayak merkezlerinin yapılmasının
uygulanıyor. Normalde 1 saat olan kayak
kayak sporu konusunda bir yükseliş oladersleri bu okulda sabah 10’dan saat 3’e
bileceğinin de altını çiziyor. Erzurum’daki
kadar 1 saat yemek molası dahil toplam 4
atlama kuleleri sorulduğunda ise tek cevabı
saat sürüyor. Şu an kayak departmanı açık
“inşaatı çok kötü” oluyor.
değil; çünkü kar daha yağmadı. 1-2 haftaya
Milli kayakçı Hannes Brenner sadece
kadar açılacak. Brenner’ı bu projede
kayak ve snowboard yapmıyor.
Erzrum Palanözellikle çocukların yer alması
Rafting ve sadece Rize’de olan
döken
dağında
bulunan
Sway
daha da mutlu etmiş. Türkilazboard da yapıyor. En sevOtel, bünyesinde Snowplus Kış Sporları
ye’nin başka yerinde şimdilik
diği kayakçı ABD’li Lindsey
böyle bir proje yok. Daha çok
Merkezi’ni barındırıyor. Kayak ve snowboard
Voon. Kayak ve snowboarbu eğitimlere İstanbul’daki
dun tehlikeli sporlar olduğuyapmak isteyenler için ideal bir mekan olan
Doğa Koleji ve Erzurum’daki
nu söylüyor çünkü kasktan
okulun
genel
müdürü
Avusturyalı
milli
kaözel okullar ilgi gösteriyor. 4
başka korunacak bir şey yok.
yakçı Hannes Brenner kayak yaparken
saatlik kayak dersinin günlük
Bu durumu şöyle ifade ediyor:
fiyatı ise 270 lira.
kendini çok özgür hissettiğini
“Mesela cep telefonlarının bir
Hannes Brenner kayak sporunda
üst modeli çıkıyor ama kayakta
söylüyor.
dünya 46’ncısı. Önceden Avusturya’da
bir öteye geçilmiyor. Teknik hep aynı.”
10 yıl boyunca kayak takımında çalışan
Avusturya’da kayak kazalarında her yıl
AvusturBrenner Türkiye aşığı, İstanbul aşığı, en çok ya’da çok sporcu var ve daha da yeni spor50-60 civarı kişi hayatını kaybediyor. Geçen
da kendi sporunu en iyi ve rahatça yapayıl Atatürk Üniversitesi Veteriner Fakültesi
cular yetişmeye devam ediyor. Türkiye’de
bildiği Erzurum aşığı… Erzurum halkını
3’üncü sınıf öğrencisi 25 yaşındaki Mehkayak yapan az ve ona göre de sporcu az.
da çok seviyor. Tek sorunu fazla Türkçe
met Akif Koyuncu da Palandöken Kayak
Türkiye belki Avrupa’nın 30 yıl gerisinde”
bilmemesi. Herhangi bir Türkçe kursunun
şeklinde konuşuyor. Sömestrda birçok şehir- Merkezi’nde geçirdiği kaza sonucu vefat
olmamasından yakınıyor. Sadece kulaktan
etmişti. Bir diğer örnek ABD’de kayak
den tatile gelip kayak yapanların olduğunu,
dolma kelimelerle çat pat Türkçe konuşantremanı sırasında düşerek omuriliğinin kıErzurum halkının kayağı az bildiğini de
tuğunu söylüyor. 31 yaşında olan genç
rılması sonucu ölen Kanadalı milli kayakçı
ekliyor. Aslında Türkiye’de bu faaliyetler
sporcu daha çok küçük yaştayken kayak
Sarah Burke…
biraz lüks kaçıyor. Kayak takımı, kayak
hocası olan babası sayesinde yavaş yavaş
Milli sporcu kendisinin kayak yaparken
kıyafeti vb. biraz masraflı olduğu için geri
kayak yapmaya başlamış. 2 kız kardeşi olan plana atılıyor. Brenner, “Okullarda her hafta geçirdiği kazalardan da bahsediyor. 2013
sporcunun tüm aile fertleri kayak yapmayı
kayak ve snowboard dersleri verilse Türkiye yılında Palandöken’de yaptığı ve her yerde
biliyor.
videosunun bulunduğu bu kazanın hiçbir
daha iyi kayak bilirdi ve daha fazla sporcu
Türkiye kayakta 30 yıl geride
şey olmadığını ifade ediyor. Binlerce kaza
yetişirdi” diye konuşuyor.
Hannes Brenner’ın söyledikleri şaşırtıcı
geçirmiş. Avusturya’da hastanede yattığı
Erzurum en iyisi
nitelikte. “Türkiye’de 75 milyon kişi var.
bile olmuş ama bunların hiç biri onun kayaTürkiye yeni kayak alanı, suni kar
Yüzde 1’i belki kayak biliyor. Avustursistemi, kayak pisti ve kayak kiralama konu- ğa olan sevgisinden vazgeçirememiş. Hala
ya’da 35 milyon civarında kişi var. Nerekayak yapmayı çok seviyor. Bizi bu kış
larında Avrupa’nın seviyesine ulaşmaya
deyse yüzde 75’i kayak biliyor; çünkü her
kayağa kesinlikle beklediğini de söylemeçalışıyor. Türkiye’nin şu an kayağı ve kış
şehirde kayak için çok güzel standartlar var. turizmini daha çok sevmesi motivasyonu
den geçmiyor.
E
Arka Sayfa
Dağcılar,
karı kâra
dönüştürecek
Rıdvan Dereli
A
tatürk Üniversitesi Beden
Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu’na bağlı faaliyetlerini yürüten
Piranha Dağcılık Kulübü yaklaşık 100
üyesi ile birlikte kayalara tırmanmak
için hazır. Kulüp Başkanı Oğuzhan
Turan, Erzurum’daki olumsuz kış
koşullarını kâra dönüştürmek için kaya
tırmanışı yapacaklarını söyledi.
Dört mevsim üyeleriyle birlikte kaya tırmanışları gerçekleştiren
Piranha Dağcılık Kulübü sonbaharın
son tırmanışını Uzundere ilçesinde
gerçekleştirdi. Atatürk İletişim Gazetesi de bu tırmanışa katıldı. Tırmanış
sonrası sorularımızı yanıtlayan Kulüp
Başkanı Oğuzhan Turan, tırmanış için
ciddi eğitim gördüklerini belirtti. Turan
şöyle devam etti: “Bu iş gerçekten
ciddi eğitimler gerektiriyor. Herkesin
yapabileceği bir iş değil çok tehlikeli.
Bu işi yapmak için ciddi bir eğitim
almak şart. Herkes dağcılık adına
herhangi bir donanım sahibi olmadan
faaliyet yapıp gerçekten insan hayatını tehlikeye sokuyorlar. Biz de bu
durumdan endişeleniyoruz.”
Turan, takımın bir aile ruhu taşıdığını ve bu konuda güven meselesinin
önemli olduğunu anlattı: “Buraya gelen herkes öğrenci olan veya öğrenci
olmayan biraz olsun şehir hayatından
uzaklaşmak için kafa dağıtmak için ya
da tam tersi yaptığımız faaliyetlerden
bir şeyler öğrenmek için geliyorlar.
Biz de kulüp olarak kim gelirse gelsin,
bu işi gerçekten birilerine aktarmak
istiyoruz. Dağcılık işinin basite indirgenmesine karşıyız. Biz ciddi bir iş
yapıyoruz. İnsan hayatı çok önemli
ve insanlar hayatlarını bize emanet
ediyorlar.”
Faaliyetlerini yürütürken herhangi
bir sponsor desteği alamadıklarından
yakınan Turan, “Çevre illere de gidiyoruz. Kamlarımız oluyor. Doğa harikası
olan birçok faaliyetlerimiz oluyor,
projelerimiz var, bahar şenliklerimiz
oluyor. Ekipmanlarımızı kendi imkânlarımızla sağlıyoruz. Sadece takım
konusunda hocalarımız bize destek
çıkıyorlar. Diğer bütün ihtiyaçlarımızı
kulüp olarak kendimiz karşılıyoruz.
Ekipman konusunda herhangi bir
sıkıntı yaşamıyoruz.” diye konuştu.
Başkan Oğuzhan Turan kışın da
tırmanışları aksatmadan sürdürdüklerini belirtti. “Bizler kışında tırmanışlarımızı aksatmıyoruz. Kayalar
buz tuttuğunda, bu seferde buzlara
tırmanıyoruz. Kışın daha zor oluyor
ama daha keyifli oluyor. Gece çadırlarımızda konaklıyoruz. Karı adeta kâra
çeviriyoruz. Kışın soğuğu vücut direncini düşürse de bizler spor faaliyetlerimize devam ederek direncimizi tekrar
kazanıyoruz.” diyen Turan, yaklaşık
100 üyelerinin bulunduğunu ve aile
ortamında çalıştıklarını söyledi.