daytam - Atatürk İletişim Gazetesi
Transkript
daytam - Atatürk İletişim Gazetesi
Popçular da türkü söyleyebilir ama... TÜRKÜLERİN TANINMASINA KATKIDA BULUNUYORLAR Mehmet Can Pelikoğlu Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü öğrencilerinden oluşan koro Türk halk müziği konseri verdi. Konserin ardından açıklamalarda bulunan koro şefi ve GSF öğretim üyesi Pelikoğlu, Türk müziğini bir bütün olarak gördüğünü ve bu müziğin gelecek kuşaklara aktarılması için çabaladıklarını söyledi. Pop sanatçılarının türküleri okurken hata yaptıklarını belirten Pelikoğlu, buna rağmen türkülerin tanınmasına katkıda bulunduklarına da dikkat çekti. Selen Dursun t Sayfa 11 En iyisi Palandöken Avusturyalı milli kayakçı Hannes Brenner, Palandöken’de kayak hocalığı yapıyor. Türkiye’yi ve Erzurum’u çok seviyor. Uludağ ve Erciyes’te de kaydığını ancak en çok sevdiği pistlerin Palandöken’dekiler olduğunu söylüyor: “Burada kar çok güzel. Hava çok soğuk olduğundan kar sert. Uludağ’da hava sıcak olduğu için kar da yumuşak. Erciyes’te hava biraz rüzgarlı. Bu yüzden Erzurum on numara.” Azize Alan t Sayfa 16 Kızılay’dan kök hücre havuzu Türk Kızılayı’nın 2014 yılında başlattığı TÜRKÖK projesi olumlu sonuçlar verdi. TÜRKÖK’te ciddi bir kök hücre havuzu oluşuyor. Havuzda toplanacak kök hücreler sayesinde farklı illerde ve ülkelerdeki hastalara nakil yapılabilecek. Halime Kirazlı t Sayfa 4 Atatürk İletişim Haber Hattı Yıl: 14 Sayı: 86 Aralık 2015 Tel: 0 442 231 51 61 Fax: 0 442 231 50 29 At a t ü r k Ü n ive r s i te s i İ l e t i ş i m Fa kü l te s i Ö ğ re n c i U yg u l a m a G a z e te s i e-mail: htemizturk@atauni.edu.tr Atatürk Üniversitesi, yeni atılımları ve yeni başarılarıyla yine önde DAYTAM Yeni uydu Canlı yem teknoloji projesinde üretmeyi merkezi biz de varız başardı Bilim insanları için teknolojik altyapı hizmeti verecek olan Doğu Anadolu Yüksek Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (DAYTAM) kuruldu. Yakında hizmete başlayacak olan merkezin web sitesi yayına başladı. Ahmet Fakir t Sayfa 9 Herkes iltifat bekliyor Türkiye’nin ilk yerli ve milli uydu projesinde bazı üniversite ve enstitülerle birlikte Atatürk Ünivesitesi’nden akademisyenler de çalışacak. Bu bağlamda Prof. Totik ve Prof. Efeoğlu projenin imza törenine davet edildi. t Sayfa 9 Hamam kültürü yaşıyor Su Ürünleri Fakültesi, Türkiye’de ilk defa canlı yem olarak beyaz kurt yetiştirdi. Doğal yem olarak yetiştirilen beyaz kurtların balıklara yedirilmesiyle ölüm oranının düşürülmesi ve daha fazla verim hedefleniyor. t Sayfa 12 Geçmişte günlük yaşamın bir parçası olarak işlev gören hamamlar, günümüzde de önemini koruyor. Hamam kültürü ile ilgili bilgi veren Sanat Tarihçisi Sahure Çınar, “Bu yapılar Anadolu kültürünün bir parçasıdır. Doğum, evlilik, sünnet gibi birçok olaya sahne olan önemli bir zenginliğe sahip, köklü bir kültür olarak karşımıza çıkmaktadır” diyor. Sercan Engerek t Sayfa 15 DİNDARLARA ELEŞTİRİ Tramvay yakında Erzurum’da Erzurum Milletvekili Prof. Dr. Ilıcalı, tramvay projesinin 7,2 kilometrelik güzergâhının netleştiğini belirterek, “Yakın zamanda Erzurum Büyükşehir Belediyesi projeyi başlatacak. Kısa bir süre sonra bitmesini planlıyoruz.” dedi. Buket Yıldırım t Sayfa 8 Devlet Demiryolları, vagonlarını yenileyerek, bir kaç yıl içinde Erzurum’a ulaşması beklenen hızlı tren için hazırlıklara başladı. Nesrin Çetinkaya t Sayfa 3 Taşların sihirli dünyası Prof. Dr. Ahmet Hekimliğiyle olduğu Berhan Yılmaz kadar yazarlığıyla da tanınan Prof. Dr. Ahmet Berhan Yılmaz, insanların eleştiriye pek sıcak bakmadığını, hep alkışlanmak, pohpohlanmak arzusunda olduğunu belirtti. ‘Marifet iltifata tabiidir’ sözünün yanlış anlaşıldığını savunan Yılmaz, “Dindarlar başına geçtikleri kurumu hakka, adalete, Allah’ın rızasına uygun hale getirmek ve bu şekilde yönetmek üzere iktidara gelmek, yönetici olmak zorundalar.” diye konuştu. Mariye Çelik t Sayfa 12 Yarı değerli taşlar olarak bilinen taşların, vücuttaki negatif enerjiyi pozitif enerjiye çevirerek bazı rahatsızlıkları giderdiği ortaya çıktı. En gözde taşlar ise opal, ametis, obsidyen ve kuvars... Gülçehre Özkesemen t Sayfa 10 Ne yapalım, ekmek parası! Devlet Demiryollarında Erzurum ile Uzun Ahmet tren istasyonu arasındaki hatta çalışan yol bekçisi Murat Kalaycıoğlu yolu kontrol ederek, trenlerin ve yolcuların güvenli bir şekilde seyahat etmesini sağlıyor. Evine ekmek götürebilmek için, günde 17, haftada 102 km yol yürüdüğünü belirten Kalaycıoğlu, “İşimiz zor ama ne yapalım ekmek parası” diyor. Sergen Sevgil t Sayfa 5 Modern savunma sistemleri DDY konforu Pasinler’e yeni termal tesis Utanılacak iş yapmıyorum ki! Dört çocuk babası Yahya Ak, 24 yıldır çöpten topladığı kağıt ve plastiklerle geçimini temin ediyor. “Ben okuyamadım, gücüm yetmedi ama çocuklarımdan üçü okula gidiyor. Elimden geldiğince eğitim almaları için çalışacağım.” diyen Ak, insanların kendisine farklı gözle baktığını, ancak bunu umursamadığını 2 ifade etti. Ak, “Ben utanılacak bir iş yapmıyorum. Ekmek parası peşindeyim, utanmıyorum. Bazen çocuklarım ‘Baba, beş lira ver; okuldan istiyorlar’ diyor, ben veremeyince içim acıyor, huzursuz oluyorum. Kimseye muhtaç olmadan çocuklarımı okutabilmek için çabalıyorum.” diye konuştu. Y. Yekta Yöyler t Sayfa 13 Öğrenciler anket işini sevdi 6 1 Kasım sonuçları esnafı sevindirdi Pasinler’in zengin termal kaynakları yeni yatırımlarla değerlendirilecek. Belediye başkanı Ünsal Sertoğlu, “Saniyede 325 litre akan devasa bir suyumuz var. İlçemize termal tesis kazandırmak için çalışmalar başlattık.” dedi. Sevda Torun t Sayfa 14 10 2 Aralık 2015 Al götür, oku getir P alandöken Kalkınma Vakfı geçtiğimiz günlerde okuma kampı adı verilen bir kamp başlatarak çocukların okul dönemine hazırlanmalarına büyük katkı sağlamıştı. Eğitime verdiği destek ile adından sürekli söz ettiren vakıf, bu kez ücretsiz kitap uygulaması başlattı. Uygulamaya göre vakfın sahip olduğu 10 bin kitap içerisinden istenilen her kitap okumak şartıyla alınabilecek. Uygulama, yeni başlamasına rağmen ilgi çekiyor. Palandöken Kalkınma Vakfı Müdür Yardımcısı İsmail Dayıdinç, “Al götür, oku getir” kitap kampanyasının yeni uygulanmaya başlamasına rağmen talebin gün geçtikçe büyüdüğünü söyledi. Başlatılan kampanya ile birlikte çocuklara okulları için destek sağlandığını anlatan Vakıf Müdürü Kadir Demirbüken ise, sahip olunan 10 bin kitap ile bu amaca hizmet verdiklerini ifade etti. Demirbüken, “Erzurum’da çok büyük bir öğrenci potansiyeli var. Bizim amacımız öğrencilerimize eğitim ve öğretim alanında destek olmak. Kitap okuma kampanyaları ve kütüphanelerimizle bu amaca hizmet ediyoruz. Aynı zamanda mucitlik okulumuzu da açtık. Bu okul sayesinde öğrencilerimizin gizli yetenekleri ortaya çıkacak. Verdiğimiz tüm hizmetler Allah rızası için. Tüm öğrencilerimizi bekliyoruz.” şeklinde konuşarak, vakfın tüm öğrencilere açık olduğunu vurguladı. Vakfın çalışmalarına değinen Demirbüken, kitap okuma günleri, haftalık sohbetler, seminerler ve gezilerle Erzurumlu öğrencilere destek olduklarını söyledi. Bu çalışmaların yanında hızlı okuma dersleri, motivasyon toplantıları ve sınavda başarı seminerleri düzenlendiğini anlatan Dayıdinç ise verilen hizmetlerin ücretsiz olduğunu ve yoldan geçen bir öğrencinin bile vakfa gelip başvuruda bulunabileceğinin altını çizdi. Gülseren Danışman Tarih TABYALAR MODERN ÇAĞIN SAVUNMA SİSTEMLERİ Ortaçağ’da şehirlerin ve bölgelerin savunma sistemleri olan surlar, hareketli topların icat edilmesiyle yerini tabya sistemine bıraktı. Prof. Küçükuğurlu, Osmanlı’nın tabyalar sistemini İtalya’dan öğrendiğini ve ilk olarak Fatih tarafından kullanıldığını ifade ederek, “Bu sistem ilk olarak Çanakkele Boğazı ve Rumeli Hisarı’nda kullanıldı.” dedi. Mutluhan Çamur M odern Çağın savunma sistemleri olan tabyalar, hareketli topların çıkması ile birlikte 16. yüzyılda başta İtalya olmak üzere tüm Avrupa’da yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı. Orta Çağ savunma sistemi olan kaleleri korumak için yeterli olan surlardan, hareketli topların icat edilmesiyle birlikte tabya sistemine geçildi. Osmanlı Devleti, tabya sistemini Avrupa’dan öğreniyor ve ilk olarak Fatih Sultan Mehmet döneminde Rumeli Hisarı ve Çanakkale Boğazı’nda uyguluyor. Osmanlı’da en yaygın şekilde 19. yüzyılda başta Ruslarla olan yoğun mücadelelerde ateşli silahlar ve topların yoğun olarak kullanılmaları neticesinde geleneksel kale savunma tekniklerinin yetersiz kalması üzerine şehir ve bölgelerin savunmasını uzaktan yapabilmek üzere, Doğuda Erzurum, Kars; Batıda Gelibolu ve Edirne civarında çok sayıda tabya yapıldı. Üst geçitte tehlike Ç oğunlukla Atatürk Üniversitesi öğrencilerinin kampüse gitmek için kullandıkları Yenişehir Altyol’daki Beyaz Evler kavşağı üst geçidi, öğrenciler için büyük tehlike arz ediyor. Basamakların yağan karla kaplanması ve soğuk havanın etkisiyle buzlanması, merdivenleri kullanılamaz hale getirince öğrenciler, tehlikeyi göze alarak yoldan geçmeye devam ediyor. Karşıya geçmek için üst geçidi kullanmak isteyenler, kayma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Üst geçit yerine kavşaktan geçen vatandaşlar ise adeta kazalara davetiye çıkarıyor. Üst geçidi kullanmak isteyen ama buzlanma nedeniyle kullanamadığını ifade eden öğrenciler, “Kaza riskiyle karşı karşıyayız. Sürücülerin dikkatsiz araç kullanması ve trafik kurallarına uymaya özen göstermemesi biz yayaları fazlasıyla tedirgin ediyor. Biz de hangi yolu kullanacağımızı şaşırdık. Bir an önce bu soruna çözüm bulunmasını istiyoruz.” dediler. Zehra Turhan İlk Olarak Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde Kullanıldı Erzurum Teknik Üniversitesi (ETÜ) Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Murat Küçükuğurlu, tabyaların Osmanlı’da ilk olarak Fatih Sultan Küçükuğurlu, Mutluhan Çamur’a tabyalarla ilgili bilgi verdi. Mehmet’in döneminde Çanakkale ve Rumeli Hisarı’ında uygulanmaya başladığını söyledi. Küçükuğurlu, “Kaleler Orta Çağın savunma sistemleridir. Tabyalar ise modern çağın savunma sitemleridir. Özellikle büyük menzilli hareketli topların ortaya çıkmasıyla birlikte başta İtalya olmakla birlikte Avrupada yeni savunma sistemi olarak tabyalar devreye giriyor. Biz de bunu İtalya’dan öğreniyoruz” dedi. Tabyaların klasik mantığın dışında yapıldığını dile getiren Küçükuğurlu, “Surların dışında iç içe yapılmış düz duvarlar, geometrik şekilleri farklı olan ve hareketli toplara karşı yapılan tabyalar düşmanı kaleye yaklaştırmamak üzere yapılıyor. Önceleri düşman klasik toplarla saldırıyordu bunu durdurmak için surlar yeterli oluyordu. Hareketli topların çıkmasıyla düşman daha rahat ilerlemeye başladı ve farklı açılardan kaleye saldırma şansına sahip oldu. Yeni yapılan tabyalar da, düşmanı farklı açılardan vurmak için yapıldı. Sur duvarla- rının dibine düşman girdiği zaman sen ona yukarıdan ateş edemiyorsun. Yıldız tabya dediğimiz yeni tabya sisteminde düşmana farklı açılardan ateş açabiliyorsun. Buradaki amaç düşmanı farklı açılardan vurmak ve düşmanı mevcut kaleye yaklaştırmamak.” diye konuştu. Erzurum’da İlk Tabyalar İran’lılara Karşı Yapıldı Küçükuğurlu, Erzurum da dahil ilk tabyaların kalenin etrafında yapıldığını ifade etti. Küçükuğurlu, “Daha sonra daha uzak bölgelerde, daha uzak tepelerde yapılmaya başlanmıştır. Erzurum’daki ilk tabyalar 1570’li yıllarda İran’lılara karşı yapılmıştır. Bu tabyalardan günümüzde herhangi bir eser kalmamıştır.” şeklinde konuştu. Küçükuğurlu şunları anlattı: “Erzurum’da şuanda mevcut olan tabyalar 1850’den sonra yapılan tayalardır; Kırım Savaşı ve sonrasında yapılmıştır. Bu dönemde Rusların Kafkasyadan Anadoluya doğru ilerlemelerine karşılık Kars’ta ve Erzurum’da Savunma sistemi olarak tabyalar yapıldı.” Aralık 2015 Şehir Bu vagonların evden farkı yok Doğu’nun ulaşımda kesişme noktası olan Erzurum, kara ve hava yolunda olduğu kadar demir yolunda da iddialı. 2015 yılının ilk 8 ayında yaklaşık 60 bin yolcunun giriş-çıkış yaptığı Erzurum Tren Garı, ev ortamını aratmayan yeni vagonlarla bu sayıyı iki katına çıkarmayı hedefliyor. Nesrin Çetinkaya U laşımda yeni atılımlara sahne olan olan Erzurum, tren yolunda Doğu’nun önde gelen şehirleri arasında yer alıyor. Bir kaç yıl içinde Yüksek Hızlı Trenle tanışmanın heyecanını yaşayan şehirde, mevcut tren vagonları da modern ve daha kullanışlı hale getirtildi. Erzurum TCDD İşletme Müdürü Yunus Yeşilyurt, Erzurum’da tren yolculuğunun tercih edilmesi ve vatandaşların daha rahat bir şekilde yolculuk etmeleri için vagonların modernize edildiğini söyledi. Tren yolculuğunun diğer ulaşım yollarına göre daha zevkli olduğunu anlatan Yeşilyurt, yeni vagonlar sayesinde tren yolculuğunun daha da tercih edildiğini kaydetti. Yeni vagonların özelliklerine değinen Yeşilyurt, “Yolcularımızın daha konforlu, daha rahat seyahat etmeleri için TVS 2000 vagonlarımızı kullanıyoruz. Bu vagonlarımız normal vagonlardan farklı olarak daha konforlu, daha geniş bir yapıya sahipler. Ayrıca ısı ve ses yalıtımı sayesinde dışarıdan gelen sesler minimum seviyeye indirildi. Elektronik hava sistem süspansiyon ve hoparlör sistemi sayesinde oldukça sessiz, uçak konforunda seyahat imkânı sağladık. Bu vagonlarımız tamamen modernize edilmiş ve yolcularımızın isteklerine göre üretilmiştir” dedi. Yatak, duş ve restoran Modernize edilmiş TVS 2000 vagonların diğer vagonlardan farklı olarak üretildiğini aktaran Yeşilyurt, yeni vagonlara duş, yatak, elektrik prizi, tuvalet, mini mutfak, buzdolabı gibi imkânların sağlandığını belirtti. Her vagonda özel duşların bulunduğunu ifade eden Yeşilyurt, bu duşlarda 24 saat sıcak ve soğuk su bulunabileceğini dile getirdi. Bu imkânlar ile konfor ve rahatlığın maksimum olarak sağlandığını söyleyen Yeşilyurt, “Yeni vagonlarımızda banyo, duş, yatak, tuvalet, mini mutfak, elektrik prizi ve hatta buzdolabı imkânı sağladık. Bu özellikler ile yolcularımız ev rahatlığında seyahat edebilecekler. Bu nedenle tüm Erzurumlu vatandaşlarımızı bu imkânlardan yararlanmak üzere tren yolculuğuna bekliyoruz” ifadelerini kullandı. Talepler arttı Yeni vagonların kullanıma girmesi ile birlikte tren yolculuğunda talebin yükseldiğini belirten Erzurum TCDD İşletme Müdürü Yunus Yeşilyurt, trenin diğer vasıtalar ile yarışır hale geldiğini, Türkiye’de tren yolculuğu kapasitesinin arttığını söyledi. Vatandaşın konforlu, güvenli ve ekonomik seyahat etme hakkı olduğunun altını çizen Yeşilyurt, üniversite ders kayıtları ve tatilin sona ermesi nedeniyle tren yolunun tercih edildiğini, ayrıca yaz okulu bitiminde öğrenci genelinin tren yolculuğuna yönelmelerinin kendilerini çok memnun ettiğini kaydetti. Diğer vasıtalara göre trenin avantajlarını anlatan Yeşilyurt, güvenlik konusunda vatandaşın rahat olduğunu, isteğe göre yolcunun yataklı ya da yataksız seyahat etme olanağına sahip olduklarını, ayrıca yolcunun konforlu, son teknoloji, ses yalıtımlı ve klimalı vagonlarla yolculuk edebileceğini belirtti. Ekonomik tren bilet fiyatlarına değinen Yeşilyurt, bir yolcunun Erzincan’a 7 lira, Sivas’a 16 lira, Ankara’ya ise 30 lira gibi cüzi bir miktar ile yolculuk yapabileceğini anlattı. Yeşilyurt, “ Şuan hatta ilave seferler düzenliyoruz. 3 Pasinler Belediye Başkan Yardımcısı Birol Güven, vatandaşları kızak yarışmasına davet etti. Leğenini al, Pasinler’e koş! E Yeşilyurt, konforlu ve rahat seyahat için TVS 2000 vagonlarını kullandıklarını söyledi. Önceleri kısa mesafe yolculuklar için tercih edilen trenler, verdiği kaliteli hizmet ile uzun mesafe yolculuklarda da tercih ediliyor. rzurum’un Pasinler ilçesinde Turizm ve Yaylacılık Derneğinin düzenleyeceği ‘Geleneksel Kızak Yarışması Festivali’ bu sene 15 Ocak’ta gerçekleşecek. Belediye Başkan Yardımcı Birol Güven “Festivale geçen sene olduğu gibi bu sene de yüksek bir katılım olmasını bekleniyoruz.” dedi. Turizm ve Yaylacılık Derneğinin Pasinler’de düzenlemiş olduğu Geleneksel Kızak Yarışması Festivali bu sene büyük ilgi toplanması bekleniyor. 15 Ocakta gerçekleşecek olan festival için hazırlıklar başladı. Pasinler Belediye Başka Yardımcısı Birol Güven “Herkes leğenlerini getiriyor, olmayanlara biz temin ediyoruz. Çadırlar kurup, davul zurna eşliğinde çay ve yemek ikram ediyoruz. Festival gün boyu devam ediyor” dedi. Güven, festivale tam kapasite olarak katılımı sağlayacaklarını ve ilçe olarak arkasında olduklarını dile getirdi. İlçenin tarihsel bir ilçe olması asabiyle kültürel anlamda yıl boyunca etkinlikler olduğu leğen festivalininde ilk defa geçen sene yapılıp büyük ilgi görmesinden dolayı her sene yapacaklarıı belirtti. Hasandede dağının eteğinde kalenin önünde gerçekleşen festivale dışarıdan da katılım sağlanıyor. Şeymanur Üzer Kanserle mücadele için daha az tuz E Talep çok yüksek. Allah bozmasın. Artık eski trenler de kalktı. Yerlerine daha süratli, konforlu, modern ve ses yalıtımlı vagonlar geldi. Herkese tren ile yolculuk yapmayı tavsiye ediyorum “ ifadelerini kullandı. Öğrenciler tercih ediyor Atatürk Üniversitesi’nde ders kayıt döneminin başlaması ile Erzurum’a öğrenci sevkiyatı başladı. Öğrencilerin karayolu ya da havayolu yerine demiryolunu tercih etmeleri dikkat çekerken, öğrenciler arasında genel olarak kısa mesafelerde tercih edilen tren, artık uzun mesafeler için de tercih ediliyor. Öğrencilerin treni tercih etmelerin- de en büyük etmenler arasında ucuz bilet, konforlu ve güvenli yolculuk geliyor. Ayrıca yolculuk esnasında Türkiye’nin doğal güzelliklerini görme fırsatı yaşayan yerel halk ve öğrenciler, yataklı ya da yataksız yolculuk yapma seçeneğine de sahipler. Öte yandan Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi öğrencisi Hakan Üzülmez de, ders kaydı için Erzurum’a geldiğini ve ulaşım için treni tercih ettiğini söyledi. Trenin ucuz, güvenli ve huzur verici özelliği nedeniyle tercih ettiğini anlatan Üzülmez, herkese tren ile yolculuk yapmayı tavsiye etti. rzurum’da 2008 yılında tırmanışa geçen mide kanseri vakalarının azaltılması için, Vali Ahmet Altıparmak’ın talimatıyla hastalığın en büyük sebebi olan tuzla mücadele başlatıldı. Erzurum’da göreve başladığı yıl itibari ile verilen bilgiler doğrultusunda rakamları tek tek inceleyen Vali Ahmet Altıparmak, hastalığın en önemli etkenlerinden biri olan tuzla mücadele için Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğüne, gıda kodeksine uygunluğunun denetimi talimatı verdi. Tuzla mücadele başladı Vali Altıparmak’ın talimatıyla harekete geçen Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, özellikle lokantalar üzerinde ve okulların kantinlerinde çalışmaya ağırlık verdi. Tuzun zararlarının broşür ve uyarıcı notlarla bir bir anlatıldığı Erzurum’da, önemli bir başarı sağlayan ekiplerin çalışmaları ile, yaklaşık iki yıl içerisinde lokantalardaki tuz tüketimi yaklaşık yüzde 50 oranında azaldı. Bazı lokantalar tuzluğu kaldırdı. Erzurum’da son 3 yıl içerisinde büyük küçük bir çok işletmede tuz kullanım oranı yüzde 2,5 den yüzde 1’in altına düştü. Ahmet Akcebe 4 Sağlık Aralık 2015 TÜRKÖK projesi ile daha çok kök hücre K Kök hücre tanınmıök hücre, vücutta Türk Kızılayı’nın 2014 yılında başlattığı TÜRKÖK yor herhangi bir Sürekli kendilerine hücrenin yerini projesi olumlu sonuçlar verirken diğer yandan ciddi bir kök bağışçılar tarafından ya da görevini alabihücre havuzu oluşturuyor. Bu havuz sayesinde farklı illerde “Biz hücresiz kalır mılen; o hücreye dönüşeyaşayan kişilerin kök hücreleri eşleşirse nakil gerçekleşebiliyız?” sorusu yönetilen bilmesi, bazı hastalıkyor. Havuzun büyümesi halinde ülkeler arasında bile eşleşDr. Abdullah Üzer, ların tedavisinde ve şunlara değindi: “Ben bazı organların üremelerin ve nakillerin olabileceği öngörülüyor. amiyane tabirle şunu tilmesinde çok önemli söylüyorum; siz düşünün olan öncül bir hücre. Halime Kirazlı koca bir çınarsınız, sizden bir Özellikle kanser hastalarında dal kesip toprağa dikiyoruz. Sizden alınan kemik iliğinin fonksiyon kazanmasında ve kök hücre miktarı da böyle. Peki, başka bir yeniden kan hücresi üretiminde etkili olan sıkıntısı var mı? Bilinen hiçbir yan etkisi kök hücre, tedavi edilemeyecek hastalıklar yok. Fakat kemik iliği aktivitesini arttırkonusunda şifa sunuyor. dığı söyleniyor. Bazı bağışlarda yüzde 10 2014 yılına kadar bir kök hücre havuzoranında eklem ağrıları da olabilir fakat bu ları olmadığını belirten Türk Kızılayı Doğu kısa süreli, yani 1-2 gün bilemediniz 1 hafta Anadolu Bölge Kan Merkezi Müdürü Dr. ama günlük hayatı etkileyecek kadar şiddetli Abdullah Üzer, sadece planlı kök hücre naağrılar değil bunlar.” Bağışçının tarama killeri yapıldığını ifade etti. Bağışçıların bir ve nakil sürecinde masraflarının ya sağlık kişiye kök hücre verme ihtimalinin 40 binde kurumu tarafından ya da hasta yakınları tabir olduğunu söyleyen Dr. Üzer, Türkiye’de rafından karşılandığını dile getiren Üzer, yaş 170 kişiden 153 uyumun gerçekleşmesi ile Dr. Abdullah Üzer kriteri koyduklarını ve bunu kan yapısının mevcut oranın üstüne çıkıldığını vurguladı. fonksiyonel olması için yaptıklarını kaydetÜzer şunları anlattı: “Eşleşmelerin ti. Alınan 3 tüp kanın vatandaş tarafından yüksek olmasını biz bu bölgede yaşayan başkalarınca genetik harita çıkarılmada kulinsanların genetik benzerliklerine bağlıyoSistem nasıl işliyor? lanılması yaygın fikri doktorlarca yalanlanıruz. Bu projenin bir güzel yanı da iyileşme yor. Bu tip komplo teorilerinin halk arasında oranının yüzde 49’larda olması. Ülkemizde Bağışçılardan 3 tüp kan alınıyor, yaygın olması insanların bağışçı olmasına ise bu oran yüzde 70’lere ulaşıyor.” eğer eşleşme gerçekleşirse 5 engel teşkil ediyor. Kızılay tarafından alınan Bu oranın yüksek olması aynı zamanda günlük bir ilaç veriliyor. İlaç verilmekan örnekleri ve kişisel bilgilerin 3. bir şahavuzun hızla oluşmasına da katkı sağlıyor. sindeki amaç, kök hücre bağışçısı hısla paylaşılması mümkün değil ve kurum Kök hücre naklinin çok kıymetli olduğuolacak kişilerde kemik iliğindeki kök tarafından bu bilgiler 25 yıl saklanıyor. nun altını çizen Üzer, bağışta her aşamada hücrelerin serbest hale getirilmesi Ne kadar gönüllü olarak nakil gerçekvazgeçilebileceğini ve tamamen gönüllük ve kemik iliğindeki kök hücrenin bir leşirse güvenin o kadar artacağını belirten ile bağışların yapılmasının önemine dikkat kısmının budanarak kana karıştırılDABKM Müdürü Abdullah Üzer, bu bilinçekerek, “Erzurum’da yaklaşık 15 eşleşme ması. Aferez yöntemi ile hedeflenen cin oluşturulması gerektiğine dikkat çekerek gerçekleşti bunlardan 13 tanesi kabul etti. hücre damar yoluyla cihaza aynı kanın dünyada üretilemeyen tek doku Bu çok yüksek bir rakam. Ama tıp dışı kan bağışı yapar gibi bağlanıyor. Bu olduğunu hatırlattı. Organ nakli ile kök çekinceler ve birtakım mistik, ailevi ve yöntem ile sadece istenen hücreler hücre naklinin farkına değinen Üzer, “Kök kişisel sebeplerden insanlar bağışçı olmayı alınıyor ve diğer hücreler vücutta hücrede hastanın kaybedeceği bir şey yok, kabul etmiyorlar. Ne kadar bilimsel olarak kalıyor. Yaklaşık 1,5 – 2 saatlik bir cerrahi bir durum yok. Ama bu da bir organ anlatsak da, halkın bu düşünceleri yüzde süre içerisinde kök hücre toplananakli olarak geçiyor. Çünkü bir başkasına yüz başarıya ulaşmamızı engelliyor.” diye rak hastaya naklediliyor. dokunuzu naklediyorsunuz.” dedi. konuştu. Havuzbaşı’nda buz gösterisi E rzurum’daki Havuzbaşı’nda yapılan doğal buz paten alanı halka açıldı. Buz patenini halka sevdirmek adına yapılan bu alanda verilen tüm hizmetler halka bedava olacak. 2008 yılından itibaren Havuzbaşı’nda buz pateni yaptıklarını söyleyen Antrenör Eren İltir, “2008’den itibaren Havuzbaşı’nda buz pateni yapıyoruz. Ondan öncesi ve 2001 yılında 100.Yıl Parkı, Aziziye Parkı, Kayakyolu, Polat Otel ve buna benzer birçok yerlerde doğal buz yaptık. 2001’den itibaren bu sporu sevdirmek için elimizden gelen emeği yapmaya çalıştık. Kanada’da, Avustralya’da değişik Batı ülkelerinde bu sporu doğal ortamlarında yapıyorlar. Oksijeni bol, doğa güzelliği manzarası içerisinde bunu yapıp ilerletiyorlar. Maalesef biz bunda biraz geç kaldık. Ama isteğimiz, arzumuz Erzurum’da bir tane değil birçok doğal alan yapmak. Ve bunu yakın vilayetlere taşımak. Burada buz antrenörleri yetiştirmek istiyoruz. Benim 4 dalda da antrenörlük diplomam var. Çocuğumuz milli sporcu bizim. Dünya 7.si. oda şuan burada” diye konuştu. Erzurum’da ilk Aşkale Atatürk İMKB Yatılı Bölge Okulu’nda katılan bir grup öğrencinin Türkiye Senkronize Buz Pateni Yarışması’na hazırlanması için yardımcı olan Eren İltir, “Bu grup bizim misafirimiz. Aşkale Belediyesi ve Kaymakamlığı da destek veriyor. Erzurum’da ilk kez senkronize buz gösterisi yapılıyor.” Eren İltir, kayak meraklılarına davette de bulundu: “Burada çok programlar yapılacak. Tüm hizmetler parasız, eğitim parasız, malzeme parasız, hepsi parasız. Yani bizim öğrencimizin, halkımızın hiçbir bahanesi kalmadı.” Tuğba Kibaroğlu Kalaycı ekmeğini ateşten çıkarıyor Eskimeye yüz tutmuş bir meslek... Değeri bilinmeyen, çok lezzetli yemeklerin sebebi ve bakırla birlikte var olan bir zanaat, kalaycılık. Fahrettin Çelik de bu mesleğe yarım asırlık ömrünü veren ve mesleğinin ömrüne ömür kattığını söyleyen bir kalaycı ustası. Çelik, “Mesleğimi seviyorum. Bu meslek benim canımdan bir parça oldu. Bu meslekten başka bir iş yapamam.” sözleriyle mesleğini anlatıyor. Rabiye Köse M ahalle mahalle gezen seyyar kalaycıları hepimiz hatırlarız. Sokak ortasında tezgâhını kurar, körük denen aletle başlardı ateşi kuvvetlendirmeye. Sonra annelerimizin, ninelerimizin getirdiği bakır mutfak eşyalarını başlardı kalaylamaya... Bunlardan bir tanesi de Erzurumlu 50 yıllık kalaycı ustası 70 yaşındaki Fahrettin Çelik. Kendisine bu mesleğe dair yaşadığı heyecanlarını, sıkıntılarını, tehlikelerini, zorluklarını sordum; anılarını anlatmasını istedim. Anlattı hem de yüzünde beliren derin ifadelerle… İlk sorum bu mesleğin aile mesleği olup olmadığıyla ilgili oldu. Aile mesleği olmadığını, çıraktan yetiştiğini, bu mesleğe büyük hevesle başladığını ve bu meslek sayesinde çocuklarını okuttuğunu, yine bu meslek sayesinde geçimini sağladığını dile getirdi. Erzurum’da bu mesleği kaç kişi yapıyor acaba? Fazla yokmuş bu işle uğraşan: “Erzurum’da bu mesleği yapan 3 kişi var. Başka da yok. Eskiden köylere giderdik. Artık köylere de gitmiyoruz. Köylerde artık bakır yok. Bundan 20 yıl önce Ovacık tarafına giderdik. Bakır o zamanlar çoktu. Şimdi her şey alüminyum oldu.” Nerde o kalaylı kaplarda pişen yemeğin tadı! Kalaylı kapların diğerlerine göre daha faydalı olduğunu da söylüyor Fahrettin usta: “Her şeyden önce, kalaylanmış bakır kaplar çok sağlıklıdır. Şimdi ise adam bakır kazanını satıp karşılığında sağlıksız kaplar alıp gidiyor. Bunun yanı sıra kalaylı bakır bir kapta pişirilen yemekle alüminyum ya da başka bir kapta pişirilen yemek arasında fark oluyor. Bakır kapta pişen yemekler çok lezzetli oluyor.” “Bunca zahmet, bunca emek verdiğiniz bu meslekte emeğinizin karşılığını alıyor musunuz?” sorusuna ise şu cevabı verdi: “Emeğime değmiyor ama ne yapalım ekmek parası. Tane işi kalay yapıyorum. Fiyatı boyutuna göre değişiyor. En küçüğü 15 liradan başlıyor. Boyutuna göre 40 liraya kadar çıkıyor. Bunun yanı sıra dükkân da vakıflara ait, aylık 65 lira kira ödüyorum.” Kalaylama işlemi nasıl yapılıyor? “Kalaylanacak kaplar ilk önce düzeltilecek yerler varsa çekiçle düzeltilir. Sonra kaplar kum ve kömür parçaları ile temizlenir. Bu şekilde temizlenen kaplar ocakta ısıtılır. Isınan kaplar üzerine kalayın tutması için toz nişadır atılır. Yeterince ısınan ve üzerine nişadır sürülen kaba kalay biraz değdirilir. Kalay bu haliyle kabın üzerinde eriyik halde bulunur. Bu haldeki kalay bir pamuk yumağıyla kabın her tarafına dağıtılır. Bu işleme kalay yapılacak kabın tüm yüzeyi kaplanıncaya kadar devam edilir.” Fahrettin ustayla konuşmaya devam ederken başından geçen bir anısını başlıyor anlatmaya: “Geçen günlerde bir tane turist geldi tercümanıyla birlikte. Turist bir tane kap kalaylamak istedi. Parmaklarınızı yakarsınız dedim. Tercüman yapmak istiyor dedi. Ben de verdim kabı kalaylaması için. Sonra beş parmağının beşini de yaktı.” O anki yüzünde beliren ifade bu işi yapmak herkesin harcı değil der gibiydi… Daha çok hangi kesimden müşterilerinin olduğunu sorduğumda kendinden emin tavırlarıyla 50 yıllık müşterilerinin olduğunu, en fazla köylerden müşteri geldiğini, bunun yanında şehirden de birkaç tane devamlı müşterisinin bulunduğunu anlatıyor; evlerin kaloriferli olmasıyla birlikte müşteri sayısının azaldığını da ekliyor. Aralık 2015 Toplum Yol bekçiliği mesleğinde yürümek işin zor kısımlardan biri olsa da demiryolu işçilerini en çok zorlayan, -30 dereceye kadar düşen soğuk hava şartları oluyor. 5 NE YAPALIM, EKMEK PARASI! Yol bekçilerinin kışı zor Devlet Demir yollarında Erzurum ile Uzun Ahmet tren istasyonu arasındaki hatta çalışan yol bekçisi Murat Kalaycıoğlu yolu kontrol ederek, yolcuların güvenli bir şekilde seyahat etmesini sağlıyor. Evine ekmek götürebilmek için, günlük 17, haftalık 102 km yol yürüdüğünü belirten Kalaycıoğlu, “İşimiz zor ama ne yapalım ekmek parası” diyor. Sergen Sevgil Y ol bekçiliği mesleği ülkemizde az bilinen ama en zor mesleklerin başında geliyor. Yol bekçiliği mesleğinde yürümek işin zor kısımlardan biri olsa da demiryolu işçisi Murat Kalaycıoğlu’nu en çok zorlayan, kara kış oluyor. Çünkü kışın soğuğun memleketi Erzurum’da hava sıcaklığı eksi 30’lara kadar düşüyor. Kalaycıoğlu, “Kışın karda, çamurda yürümek tünellerde yürümek zor. Bölgemizde kış malum sert geçiyor. Soğuktan etkileniyoruz. Haliyle bazen dengeli yürümek bile çok güç oluyor. Normal yolda yürümekle, tren yolundaki taşların üzerinde yürümek birbirinden çok farklıdır. Ama tüm zorluklarına rağmen işimi seviyorum, şükrediyorum” diyor. Yol bekçiliği mesleğinin zorluğunu anlamak ve anlatabilmek için fotoğraf makinemi alıp düştüm yollara. Erzurum Tren İstasyonu ile Uzunahmet Tren İstasyonu arasında yol bekçiliği yapan Murat Kalaycıoğlu ile bir gün geçirdim. Kışın bazı noktalarda karların, rayların üzerini kapattığını ve raylarda olabilecek herhangi bir problemi görmenin daha zor olduğuna dikkat çeken Kalaycıoğlu, “Kışın raylarda çatlama riski oluyor. Görmemiz çok daha zorlaşıyor. Yazın genleşme meydana gelebiliyor. Bunun gibi riskli durumlar gözden kaçırılmaması gerekiyor.” Yol bekçileri, trenlere “yol verme” görevini yürütüyor. Yol bekçisi tren ile karşılaştığında, ileriye doğru yeşil bayrak çekiyorsa “Geç! Yolu kontrol ettim” anlamına geliyor. Yol bekçisi tren ile karşılaştığında yatay olarak kırmızı bayrak çekiyorsa “Yolda trenin geçmesine engel bir durum var” demek oluyor. Tren yolunda çökme gibi bir ciddi durum olduğundaysa, yol bekçisi trenin geleceği yöne doğru yaklaşık 200 metre ilerleyip, kestane fişeklerini raylara bağlıyor. Kestane fişekleri tren geçtiği esnada patlayarak çok güçlü bir ses çıkarıyor ve makinisti uyarıyor. Böylece trenin kaza yapması engelleniyor. Bütün bu önlemlerin güvenli bir seyahat sağlamak, kazalarda oluşabilecek can ve mal kayıplarının önüne geçmek için yapıldığını belirten Kalaycıoğlu, “Devlet Demir Yolları, güvenli tren yolculuğu için en ince detayı bile düşünüyor. Yol bekçiliği de detay işlerden biri” şeklinde değerlendiriyor. Barınma odacıkları sığınağımız Erzurum Tren İstasyonu ile Uzunahmet Tren İstasyonu arasında biri 300 metre, diğeri bin 550 metre uzunluğunda olan iki tünel bulunuyor. Kalaycıoğlu bu tünellerden geçmeden önce, tünellerde telefon çekmediği için tedbir amaçlı tren hareket amirliğini arayarak, yeni bir tren seferi olup olmadığını kontrol ediyor. Yolculuğumuzda bu kontrolden sonra tünele girdik. İlerlemeye başladık. Murat Kalaycıoğlu, “Trenin gelmesine henüz var ama tedbiri elden bırakmamak gerek. Çünkü tünellerde sadece trenin geçebileceği kadar boşluk bırakılmış. Eğer tren vaktinden önce gelirse, panik yapmadan beni takip et” diyor. Kalaycıoğlu, fenerle sağ tarafta “barınma” adı verilen odacığı gösteriyor ve “Bu odacıklar 50’şer metre arayla bir sağda, bir solda olur. Aklımızın bir kenarında hep bir sonraki odanın hangi tarafta olduğunu tutmamız gerekiyor. Bu odacıklar, tren vaktinden önce gelirse bizim sığınaklarımız. Tünelde tren ile karşılaşırsak, barınma dediğimiz bu odacıklara giriyoruz” diyor. Tünelin girişinden uzaklaşmaya başla- dıkça içerisi zifiri karanlık olmaya başlıyor. Yanımızdaki el fenerleri sadece birkaç metre ötemizi aydınlatmaya yetecek kadar. Tünelde yürürken bazı noktalarda dağdan süzülen kar suları damlıyor ve ne sesi olduğunu anlamadığımız tedirgin edici sesler geliyor. İlerlemeye devam ettikçe tünel aydınlanmaya başlıyor. Neyse ki tünelin sonuna doğru geldiğimizi anlıyor ve rahat bir nefes alıyoruz. “İşiniz zor değil mi?” diye soruyorum. “Ne yapalım, ekmek parası!” diyor. 4 tane kırmızı göz, sağa sola oynuyor Tünelde ilginç durumlarla karşılaşıyorlar mı acaba? Kalaycıoğlu karşılaştığı ilginç bir olayı şu şekilde anlatıyor: “Bir gün tünelde gidiyorum. 200 metre ilerde 4 tane kırmızı göz gördüm. Gözler sağa sola oynuyor, ‘eyvah’ dedim. Korkmaya başladım; saçlarımın diken diken olduğunu hissettim. Olduğum yerde hareket edemeden dondum kaldım. Geriye doğru dönmeyi düşündüm. ‘Aynı yolu bir daha geri gitmek olmaz’ dedim. Ne yapacağım ne edeceğim derken, ‘gideceğim’ dedim. İlerlemeye başladım. Yakınlaşmaya başladıkça iki tane siyah köpeğin birbiriyle oynadığını gördüm. Gözler ondan oynuyormuş meğerse. Köpekler tünelin çıkışına kadar benimle birlikte ilerlemeye başladılar. Tünelin çıkışında onları sevdim. Karınları açtır diye ekmek verdim. Bir sonraki gün tünel çıkışında köpeklerin tekrar beni beklediğini gördüm. Birkaç gün bu şekilde devam etti.” Ayaklarım sırılsıklam oluyor Kalaycıoğlu’nun dinlenme ve yemek molası vereceği barakaları harabeye döndürmüşler. Bu durumu şu sözlerle anlatıyor. “Yol üzerindeki dinleneceğimiz, ısınacak ve yemek yiyeceğimiz iki barakamız var. Bu yerlerimizden biri madde bağımlısı kişiler tarafından yakıldı. Dinlenme noktamız özellikle sert geçen kış ayında bizim için çok önemliydi. Çünkü dinlenme noktasına varana kadar ayaklarımız sırılsıklam oluyor soğuktan etkileniyor. Barakada sobamız var; ısınıyor, sıcak bir çay içip yolumuza devam ediyorduk. Barınma yerimiz kullanılamaz hale geldiği için artık dinlenemeden işimizi yapmaya çalışıyoruz. İkinci barakamız kullanılabilir durumda ancak camları kırık.” Yol bekçileri barakanın camlarının yapılmasını talep etmişler. Yakın zamanda tadilatın başlayacağını belirten Kalaycıoğlu, kışın bazı günler, tünellerde kar olmadığı için, tünelleri dinlenme yeri olarak kullandığını da söylüyor. 6 Toplum Aralık 2015 Fırıncı esnafı, intihar edecek noktaya geldi! Erzurum’da ekmek fiyatları 90 kuruşa çıktı ama fırıncı esnafı fiyat artışından memnun değil. Belediye ile rekabet etmelerinin mümkün olmadığını belirten Fırıncılar Odası Başkanı Beşiroğlu, ekmek fiyatlarındaki belirsizliğin sorumlusunun da belediye olduğunu savundu. Beşiroğlu, son dönemde 20 fırının kapandığını, birçok fırıncının da bankalara borçlandığını söyledi. Ali Törün E rzurum Fırıncılar Odası Başkanı Mustafa Beşiroğlu, ekmek fiyatlarında belirsizliğinin en büyük sebebi olarak Erzurum Büyükşehir Belediyesinin halk ekmeği üretmesini gösterdi. Beşiroğlu, “Fırıncılar arasındaki rekabet sonucunda birçok fırıncı bankalara borçlanmış durumda. İnsanların artık intihar edecek safhaya geldiklerini gördük.” dedi. Erzurum Fırıncılar Odası Başkanı Mustafa Beşiroğlu, belediyenin işinin denetim olduğunu, esnaflık olmadığını belirtti. Beşiroğlu, “2014 yılında ekmek fiyatlarını 90 kuruş olarak belirledik. O zamanın Belediye Başkanı Ahmet Küçükler, belediyeye ait ekmek fırınını açtı. Belediye kendi ekmeklerini 50 kuruşa mal ederken, fırıncılar olarak 80 kuruşa mal edip 90 kuruşa satıyorduk. İstikrarın sağlanamamasından dolayı Ahmet Küçükler ile görüşmeye gitmiştik. Küçükler, ‘90 kuruş yerine 75 kuruşa satmaya devam edin, ben de fırını söndürürüm’ dedi. Ortak bir anlaşmaya varılmadığı için ekmek fiyatları bir rant alanına dönüştü. Rekabetten birçok fırıncı arkadaşımızın bankalara ve un fabrikalarına borçları bulunmaktadır. Bugün Erzurum’daki fırınların üçte ikisi banka ipoteklidir.” diye konuştu. Beşiroğlu, “Bizce Erzurum gibi bir yerde belediye ekmek üretmemeli. Erzurum fırıncıları olarak bizim 10 noktada askıda ekmek kampanyamız var. Bu kampanya sayesinde yoksul vatandaşlarımıza yardımcı oluyoruz” dedi. Birçok insan işsiz kaldı Erzurum’un en büyük sorununun haksız rekabet olduğunu belirten Beşiroğlu, “Erzurum’da var olan ruhsatlı fırın sayısı 160 tanedir. Ancak bunların yanın 30’a yakını ruhsatsız. Bu dönemde 20 tane fırın da kapanmak zorunda kalmıştır.” ifadelerini kullandı. Fırınların birçoğunda işçilerin işten çıkarıldığına dikkat çeken Beşiroğlu, ”Erzurum’da var olan ruhsatsız fırınları ilgili makamlara şikâyet ettik. Ancak hiçbir uygulama, denetim yapıldığını görmedik. Halen ruhsatsız olarak çalışmaktadırlar. Erzurum’da iş olanağına bakıldığı zaman en fazla işçi çalıştıran fırıncılardır. Yaşanan bu olumsuzluklar karşısında birçok insan işsiz kaldı.” dedi. Aile düzeni bozuldu Erzurum Fırıncılar Odası Başkanı Mustafa Beşiroğlu Anketörlük Erzurum’da üniversite öğrencilerinin en gözde işi. Bu işi en çok İletişim Fakültesi öğrencilerinin tercih ettiğini belirten ER-AR Araştırma Şirketi Saha Koordinatörü Hekim Selçuk, “Öğrenciler bu tarz işleri daha çok tercih ediyorlar, hem kolay olduğu için hem de vakitlerini almadığı için.” dedi. bir saatte gelme zorunluluğu yok, istedikleri de iletişimsel yönümü geliştiriyorum. İşin saatte gelip istedikleri saatte gidiyorlar. Bakeyifli ve yorucu tarafları bulunuyor. Zaman zen iki günde bir uğrayıp yapacakları anket- anlamında insanın fazla vaktini almadığı ünümüzün en önemli aynı zamanda leri alıp gidiyorlar, her gün buraya uğrama için yorucu bir iş olmuyor ama öte yandan en zor işlerinden biridir anket. Siyazorunlulukları da yok.’’ diye konuştu. farklı farklı insanlarla görüşme imkanı yasetten sanata, magazinden yediğimiz Her işin kendine göre zorluğu olduğunu rattığı için bazen sıkıntılı olabiliyor. İşin bu içtiğimiz gıdalara, hatta giydiğimiz elbisevurgulayan Selçuk, anket işinin diğer işlere kısmı da iletişimsel olarak beni geliştirdiği lere kadar hayatımızın her alanıyla ilgileoranla biraz daha fazla sıkıntılı olduğunu için bana keyif veriyor.” nen zorlu bir meslek dalı durumunda. Her söyledi. Selçuk, şunları anlattı: “Anketörlük Anketörlük işi yapan İletişim Fakültesi dır düşüncemizi, her zevkimizi, inceleyen r Aydemir zor bir iş; hele ki doğuda bu iş n ı öğrencilerinden birisi de Şirin Bayıny Ba ha araştıran çıkan sonuçları harmandaha zor. Günde onlarca dır. İşin maddiyat kısmını bir tarafa layıp önümüze koyan anketörlük kişiyle yüz yüze görübırakarak halkla iç içe olmasının mesleği günümüzde özellikle şüyoruz, bir de anket gazetecilik mesleği açısından üniversite öğrencileri için önemli uzunsa karşı taraf çok önemine vurgu yapan Bayındır bir gelir kaynağı konumuna gelasabi oluyor, bazen ise şunları ifade etti: “Bu işe miş durumda. Özellikle seçim kovdukları bile oluyor girdiğim zaman parasal yönden zamanlarında fazlasıyla gündeme ama eskiye oranla bir beklentim yoktu. Gazetecilik gelen anket, çeşitli şirketlerin düdaha iyi denebilir. En mesleğini çok seviyorum; bu yüzşüncelerimizi öğrenmek, kamuoyu azından halk artık anketin den halkla içli dışlı olmayı seviyooluşturmak için yaptıkları araştırönemini anladı. Ne olduğunu az rum. Bu benim gazetecilik mesleğinmalardır. Erzurum’da bu alanda çalışan çok öğrendi ve biliyor. Bu açıdan halkla de iyi yerlere gelmemi sağlayacaktır.” şirketler bulunuyor. Anketörlük sürekli iletişimi iyi olan kişilerle çalışmayı daha Bu işi sadece harçlığını çıkarmak için çalışma gibi bir zorunluluk gerektirmediği uygun buluyoruz. Öğrencilere az da olsa yapan örgenciler de bulunuyor. Bu örgenciiçin üniversite öğrencileri için bulunmaz bir yardımcı olabildiğimiz için mutluyuz. Anlerden biri Erzurum Teknik Üniversitesi’nfırsat. Öğrenciler boş vakitlerinde anketörketörlük işi halkla iyi iletişim kurabilenlerin den Mehmet Yıldız. Yıldız, aldığı bursun lük yaparak hem harçlıklarını çıkarıyor hem çok rahat yapabileceği bir iş. Bu açıdan kendisine yetmediğini, bu yüzden bu işi de insanlarla sürekli iç içe oldukları için özellikle İletişim Fakültesi öğrencileri bu işi yapmaya başladığını söyledi: “Bana yurt iletişimlerini güçlendiriyor. üstleniyor, daha iyi yapıyorlar. Bu iş onlar çıkmadı; bu sebeple arkadaşlarla ev tuttuk. ER-AR Araştırma Şirketi Saha Kooriçin hem gelir kaynağı hem de ileride yapaGel gör ki evdeki hesap çarşıya uymadı; dinatörü Hekim Selçuk, Erzurum’da yılda cakları işler için alıştırma tarzında oluyor.” aldığım burs giderlerimi karşılamaya yetyüzlerce kişinin bu işe girip çıktığını ve Anket işini tercih eden öğrenciler medi. Ben de derslerimden oluşan boşluğu bu kişilerin çoğunluğunu üniversite öğrengenellikle aldıkları bursların giderlerine değerlendirerek bu işi yapmaya başladım. cilerinin oluşturduğunu söyledi. Selçuk, yetmediği için bu işi tercih ettiklerini dile İki günde bir gidip anketleri alıyorum; sonra “Öğrenciler bu tarz işleri daha çok tercih getiriyor. İletişim Fakültesi Gazetecilik halk arasında gezip anketlerimi bitiriyorum. ediyorlar, hem kolay olduğu için hem de Bölümü Öğrencisi Gülbahar Aydemir, bu işi Fazla vaktimi almıyor. Zaten böylece az vakitlerini almadığı için. Günde 3-4 saat tercih etme gerekçesini şöyle anlattı: “Bu işi zaman harcayarak kendime yetecek kadar çalışarak 50-60 lira kazanabiliyorlar. Belirli yaparak hem harçlığımı çıkartıyorum hem harçlığımı çıkartıyorum.’’ n Şir i Gü l ba G Kendi kend imizi bitirdik ır F ın sahibi Ahm et Altun, ekm fiyatlarının b ek en önemli etk u duruma gelmesinde inin fırıncıları n kendilerinin olduğunu belirtti. Altun , “Biz kendi kendimizi bu duruma getir dik. Kendi aramızda re kabet yaptık. Birbirimizi kollamamız gerekirken, kendi kuyularımızı kend imiz kazdık. 20’ye yakın fırın iflas etti. Ba çalışan işçi sa zı fırınlar yanında yı dolayı birçok sını azalttı. Bundan insan işsiz ka ldı” diye konuştu. Mutafa Beşiroğlu, ekmek fiyatlarının Başka bir fırı bir rant haline gelmesinden dolayı bir da gelirin gid n sahibi Mehmet Azal eri çok fırıncının boşanacak seviyelere dolayı çalışm karşılamamasından a saatlerini a geldiğini belirtti. Beşiroğlu, insanların zalttıklarını belirtti. Aza l, artık evlerini geçindirecek kadar para satılan ekme “Alınan unun fiyatını ğin kazancı götüremediklerini ve bundan dolayı karş Bu dönemde ekmek fiyatla ılamıyor. aile içinde şiddetli geçimsizliğin rı kuruş arasın da olması biz nın 50-60 başladığını söyledi. Beşiroğlu, “Bu im kazancımızı nerede yse bitirdi. K dönemde fırıncılar kazançlarının aza yınca çalışm a saatlerimiz nç olmaçoğunu un fabrikalarına verdi. i değiştirdik. Günlük üretil en ekmek sa Ancak alınan un ile yapılan ekmek yısında azalma oldu . Bu sebeple arasında maddi dengesizlik vardı. rden dolayı yanımızda ça lışan işçilerin Fırıncılar bu dönemde maddi açıişten çıkarm bir kısmını ak zorunda dan çok sıkıntılar yaşadılar” diye kaldık.” dedi. konuştu. Öğrenciler için en gözde iş anketörlük Azat Özkahraman 90 kuru ş da az g eldi! TKF eski başkanına Nemutlu cezası E rzurum’daki Konaklı Kayak Merkezi’nde 12 Ocak 2012 günü antrenman yaparken pist kenarındaki tahta kar perdelere çarparak 17 yaşında hayatını kaybeden Aslı Nemutlu’nun ölümü ile ilgili görülen dava 17. celsede sonuca bağlandı. Mahkeme, Türkiye Kayak Federasyonu eski Başkanı Özer Ayık ile Kayak İl temsilcisi Nevzat Bayraktar’a 2.5’ar yıl hapis cezası ile cezalandırdı. Antrenörler; Recep Süleyman Dilik ile Fidan Kırbaç Özbakır, TKF eski Genel Sekreteri Ahmet Muhtar Kurt, Konaklı Kayak Merkezi pistlerinden sorumlu Ahmet Demir ve mekanik işlerinden sorumlu Ebubekir Urhan ise 1 yıl 8’er ay hapis cezasına çarptırıldı. Yargılanan 9 kamu görevlisi ise beraat etti. Huzurluyuz Dava sonunda baba Ahmet Metin Nemutlu, federasyon başkanına ceza verilmesinin bazı başlangıçlar için örnek olacağını söyledi. Aslı için anne-baba olarak bir şeyleri sonuca getirdiğini belirten baba Nemutlu, “İnşallah herkes bundan ders çıkarır, devlet bundan ders çıkarır” dedi. Gazetecilerin “Adalet yerini buldu mu?” sorusuna anne Ayşe Elerman Nemutlu, “Hedefimiz suçluların bulunması, icra ettikleri görevden uzaklaştırılmaları ve bu olayın hasıraltı edilmemesiydi” dedi. Anne Nemutlu, “Aslı ile yer değiştirseydiler adalet yerini bulurdu” diye konuştu. Yusuf Ziya Yeğin Aralık 2015 Sağlık İlik nakli, lösemi hastalarının umudu Tıbbın gelişmesiyle birlikte birçok hastaya umut olan ilik nakli etkin bir tedavi yöntemiyle başarılı sonuçlar veriyor. Erzurum Kızılay Bölge Müdürü Mustafa Ünver, şu ana kadar bölgede 11 ilik nakli gerçekleştirdiğini ve yıl sonuna kadar hedeflerinin 20 nakil gerçekleştirmek olduğunu belirtti. 7 Uzman Özgür Tekol’dan uyarı: Konuşma güçlüğü ilaçla düzeltilemez Elanur Kaya E Mithat Yılmaz H ücrelerin anormal şekilde çoğalıp, kemik iliğindeki normal hücrelerin yerine geçerek kemik iliğini tamamen kaplamasıyla lösemi oluşuyor. Tıbbın ilerlemesiyle bu hastalıktan kurtulmak mümkün hale geliyor. Kemik iliği nakli lösemi tedavisinde kullanılan bir yöntem. Halk tarafından çok bilinmeyen kemik iliği naklini Erzurum Kızılay Bölge Müdürü Mustafa Ünver ile konuştuk. Sorumluluk bölgesinde şu ana kadar 11 ilik nakli gerçekleştirdiğini söyleyen Ünver, yıl sonuna kadar hedeflerinin 20 nakil gerçekleştirmek olduğunu belirtti. Ünver, ilik naklinin önemine dikkat çekerek, “Her türlü ihtiyacımız Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanıyor. Bizim görevimiz ise yani Kızılay’ın görevi bağışçıyı bulup ilik nakli konusunda eğitip ve bilgi vermek. Aynı zamanda da gerek duyarsa bağışçıdan numune örneği alıyoruz. Belli programlar çerçevesinde eğitimlerimizi gerçekleştiriyoruz. Bağışçıyı bilgilendirdikten sonra bağışçıdan kök hücre örneğini alıyoruz.” diye konuştu. İlik nakliyle ilgili olarak kan gruplarının etkisini anlatan Mustafa Ünver şunları dile getirdi: “Bizim içim üç tane kan grubu var. Serolojik denen bulaşıcı hastalık ve en önemli olay ise kök hücrede HLA denen grubunda vücudumuzda hücreler bulunur. Bunlar bizden olmayan hücrelere karşı savunma savaşı veriyor. Kişiden kan yoluyla hücre alınır. Bu hücre hastaya verilir. Bağışçıdan alınan kan kemik iliğine yerleştiriliyor. Bu yerleşme esnasında o hastanın yabancı hücrelere karşı farklılık durumunda HLA dokusuna bakıyorlar. HLA uyumu olmazsa kök hücre bağışçısı olma şansı çok düşük. Kemik iliği operasyonunda iki şekilde nakil bulunur. Bir, hasta kendisi nakil olur, diğeri ise ya hastanın akrabası ya da akraba dışında nakil olur. Kemik iliğinde alojenik yöntem daha iyi, çünkü sağlıklı bir insanda nakil daha faydalı olur. Alojenik nakillerde daha çok kardeşler tercih edilir. Akraba dışında nakil olasılığı genellikle düşük olur. Bütün bunlar dışında alınan numune örneği hastaya uyarsa, Kızılay tarafından bağışçıya haber verilir ve bağışçının onayı alınır. Ancak Kızılay bağışçıya nedensiz vazgeçme hakkı tanıyor. Eğer ki Kızılay Bölge Müdürü Mustafa Ünver bağışçı kemik iliği nakli kabul ederse tekrar numune örneği alınır. Bu numune ise daha derinlemesine incelenir. Bulaşıcı hastalık içim HLA uyumu yapılır.” Damardan kan alınarak yapılıyor Ünver ilik nakli aşamalarını da şu şekilde anlattı: “İlk önce bağışçı bir sağlık taramasından geçer. Hasta ise hazırlık evresinde geçirilir. Hastaya 10 gün içinde kemoterapi ile radyoterapiyle kemik iliğini boşaltıyor ve kök hücresi gerçekleştiriliyor. Her şey hazır olduğunda iki şekil bağış var. Milletimizin en çok bildiği yöntem belden alma yöntemi ve bu metod en eski metod olarak biliniyor. Halk en çok bu yöntem hakkında bilgi sahibi, fakat en çok damardan kan alma yöntemi tercih ediliyor. Diğer bir yöntem ise kordon kanı ile yapılıyor. Maalesef bu yöntem Kızılay tarafından yapılmıyor ve bildiğim kadarıyla hiçbir yerde kullanılmıyor. Asıl üzerinde durmamız gereken iki yol var. Bunlar preferik kök hücre ile damardan kan alma işi, diğer bir yol ise kemik iliğinin belden alma işlemi olarak sunumlarımızda yer alır. Biz eğitimlerimizde iki yöntemden de bahsediyoruz. Bağışçı ikisinden birisini seçme hakkına sahip, bu yöntemler detaylı olarak formlarımızda da mevcut. Aynı zaman da bağışçıya hangi yöntemin daha iyi olduğunu anlatıyoruz. Fakat dediğim gibi bağışçı bu konuda özgür karar verme hakkı var. Bu yöntem halk arasında beyaz kan toplama yöntemi olarak biliniyor. Aynı kan verme gibi bir işlem, sadece şu farkı var asıl ismi aferezdir kökeni ise aforozdan gelir. Aferezin anlamı ise kandan zararlı hücreleri uzaklaştırmak, yani istenen ürünü ayırmak. Periferik kan kök hücre nakli için, kök hücreler kandan alınır. Çok ince bir esnek plastik boru (kateter) vericinin toplardamarlarından birine yerleştirilerek diğer ucuyla özel bir makineye bağlanır. Vericinin kanı bu makinede dolaştırılarak kök hücreler ayrıştırılır ve sadece bu hücreler alıkonur. Kanın kalan kısmı vericiye geri döner. Bu işlem saatler sürer ve yeteri kadar kök hücre elde edebilmek için birkaç gün tekrarlanması gerekebilir. Kök hücreler filtre edilerek torbalara konur ve hasta hazır olana dek dondurulur.” Bağışçıya ilk olarak 5 gün boyunca GC SEFE denen bir aşının vurulduğu ifade eden Kan Bölge Müdürü Ünver, “Bu aşı kemik iliğindeki hücreleri kopartıp ve bu hücrelerin damara geçmesini sağlıyor. Yalnız bu aşı bağışçının hiçbir günlük aktivitesini engellemiyor. Çok basit bir işlem sadece bağışçının iki dakikasını alıyor. Beşinci günün sonunda yeterli sayıya ulaştığında kemik iliği nakli için işleme tabi tutuluyor. İşlem ise şu şekilde gerçekleşiyor, ilk önce damara giriyorlar, kan bir makinenin içine akıtılıyor. Burada makinenin görevi ise istediği ürünü ayırmasını sağlıyor. Daha sonra o kan vücuda geri veriliyor. Bu durumda vücutta herhangi bir eksilme olmuyor. Bütün bu işlemlerden sonra bağışçının hastaneye yatma gibi bir durum da söz konusu değil. Kök hücre bağışını yapar ve günlük hayatına devam eder.” şeklinde konuştu. rzurum’da ilk defa Dikkat Akademisi kurucusu Adalet Ömeroğlu’nun katkılarıyla Dil ve Konuşma Bozuklukları Semineri düzenlendi. Erzurum İl Sağlık Müdürlüğü Konferans Salonunda düzenlenen seminere eğitimci, doktor, akademisyenlerin yanı sıra halkın ilgisi de büyüktü. Çocukların Perküsyon Eğitimi Gösterisi ile başlayan seminer Konuşma Engelliler Federasyonu Başkanı Özgür Tekol’un dil ve konuşma bozuklukları hakkında yazılı ve görsel sunumuyla devam etti. Tekol çocuklarda dil ve konuşma bozukluklarının konuşma terapileri ile düzeleceğini bu konuda ailelere gereken yardımın yapılacağını ifade etti. Konuşmasının sonunda dinleyicilerin sorularını yanıtlayan Tekol seminerin düzenlenmesinde katkısı olan Erzurum Dikkat Akademisi Kurucusu Adalet Ömeroğlu’na teşekkürlerini sundu. Seminere katılan herkese söylenim cd si ve sertifika verildi. Konuşma Engelliler Federasyonu Başkanı Özgür Tekol, “Dil ve konuşma güçlüğü çeken çocuklarda ilaç kullanılmaz. Hiçbir doktor konuşma zorluğu çeken çocuğa ilaç vererek tedavi etmez. Bu, bütün dünyada kabul edilmiş bir kuraldır. Bu bozukluklar konuşma terapisi ile düzeltilir, sorunlar giderilir. Burada eğitimsel yani terapisel kısım vardır” diye konuştu. Tekol, “Konuşamayan çocuklara karşı tüm dünyada bir istismar söz konudur. Çocuklar konuşamadığı için yakın çevresi tarafından da istismar olabiliyor. Bu çocuklar konuşursa kimin onlara zarar verdiğini anlatabilirler. Konuşamayan çocuklar o kadar savunmasızlardır ki konuşamadıkları için onlar her türlü tehlikeye açıktırlar. Bu yüzden dünyada ve ülkemizde bu çocuklar çok fazla istismara uğruyor. Bu yüzden konuşmak her zaman her yerde her şekilde ihtiyacımız olan bir şeydir. Bu olmadığı zaman sıkıntı çok büyüktür” şeklinde konuştu. GDO’LU ÜRÜNLER ETİKETLENMELİ B iyogüvenlik Kurulu Kararı ile, GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizma) mısır çeşidine yönelik en son ithalat izni bu ay içerisinde Resmi Gazete de yayınlandı. Kurul daha önceden de bazı mısır ve soya çeşitlerinin hayvan yemlerinde kullanılmasına izin vermişti. Kurulun bugüne kadar verdiği kararlarla birlikte, 32 çeşit GDO’lu hayvan yeminin Türkiye’ye ithalatına izin verildi. Peki gerçekten GDO’lu ürünler zararlı mı? Ya da GDO’ya gerçekten ihtiyacımız var mı? Bu soruların cevabını almak üzere, Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Handan Akalın ve Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ercüment Aksakal ile konuştuk. GDO’nun çıkış nedeni, tarımsal üretimi arttırmak GDO’nun, bir mikro organizmadan farklı bir genin alınıp, farklı bir canlıya o genin aktarılması olduğunu söyleyen Akalın, GDO’lu üretimin, 1990’lı yıllara dayandığını ifade etti. Akalın, “GDO’nun çıkış nedenlerinden birisi, tarımsal üretimi arttırmak yani bitkilerin verimliliğini arttırmaktır. Handan Akalın Ercüment Aksakal İleride nüfusun artmasıyla birlikte açlık sorunları doğacak, bunlara çözüm bulmak amacıyla çıkan bir uygulamadır. Aynı zamanda tarım ilaçlarının etkisini bitkilerde azaltmak için ortaya çıkmıştır.” dedi. Bazı hastalıkları doğurabilir GDO’lu ürünlerin sağlığı tehdit edip, etmediğine yönelik araştırmaların yapıldığını vurgulayan Akalın, kesin olarak ulaşılan sonuçlarda GDO’lu ürünlerin alerji etkisi ve toksik etkisi yarattığını belirtti. Akalın, “Bazı türlere kanserin olabileceği ortaya çıkmış, ama tartışmalar hala sürüyor. Hangi gen aktarıldığında kime alerji yapar sorusu da ortaya çıkmış oldu. Bir araştırmada, GDO’lu soya fasulyesinde alerjenlik oranın daha da arttığı gözlemlenmiştir. Diğer önemli etki ise, toksik etkisi. Çünkü, vücutta farklı etkilere sebep olabiliyor. Bu yönden araştırma çalışmaları devam ediyor. GDO’lu besinlerin, örneğin çocuk mamalarında kullanılması uygun değil. Ama etiket bilgisi, halkı olumlu etkileyecektir. Halk olumlu ve olumsuz taraflarını masaya yatırdıktan sonra GDO’lu ürünü tüketip, tüketmeme konusuna kendisi karar verecektir.” şeklinde konuştu. Türkiye’de herkes GDO’lu ürün tüketmiştir GDO’lu ürünler hakkında bilim dünyasında uzun zamandır çalışmalar yapıldığını belirten Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ercüment Aksakal, GDO’lu ürünleri savunan ve karşı çıkanların konuyu farklı taraflara çektiğine değindi. Aksakal, şöyle devam etti: “Her şeyden önce tüketicinin bilgilendirilmesi gerekiyor. Ürün eğer GDO içeriyorsa, paketin üzerinde yazmalı. Bence önemli olan tarafı bu. Türkiye’de herkes, GDO’lu ürün tüketmiştir.” Uğur Şahin 8 Toplum Aralık 2015 Tramvay yakında Erzurum’a gelecek Erzurum Milletvekili Prof. Dr. Ilıcalı, tramvay projesinin 7,2 kilometrelik güzergâhının netleştiğini belirterek, “Yakın zamanda Erzurum Büyükşehir Belediyesi projeyi başlatacak. Kısa bir süre sonra bitmesini planlıyoruz. İstanbul’da yapılan çalışmalar Erzurum’da da olacak” dedi. Buket Yıldırım P rof. Dr. Mustafa Ilıcalı, yeni dönemde yeniden siyasete döndü. Erzurum Milletvekili Ilıcalı, akademide ve siyasette özellikle ulaştırma alanındaki çalışmaları ile tanındı, takdir topladı. Ilıcalı, akademik geçmişi ve ulaştırma alanındaki çalışmalarını anlatırken Erzurum’da tramvay projesinin uygulamaya geçirileceğini açıkladı. 22. dönem (2002- 2007) Adalet ve Kalkınma Partisi Erzurum milletvekilliği yaptınız. 1 Kasım seçimlerinde tekrar milletvekili seçildiniz. Milletvekilliği yapmadığınız bu arayı nasıl değerlendirdiniz? İlk milletvekilliğimden sonra dedim ki, ülkeme hizmet sadece milletvekilliği değil! Zaten ulaştırma dalında profesördüm. Hemen döndüm İstanbul’a. Orada değişik üniversitelerden teklifler aldım. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, danışmanlık teklifi yaptı. Onun danışmanlık teklifini kabul ettim. Bahçeşehir Üniversitesi’nin öğretim görevliliği teklifini kabul ettim. Bahçeşehir Üniversitesi’nde Türkiye’nin ilk “ulaştırma mühendisliği” bölümünü kurdum ve belediyelerde çalışanlara yönelik ulaşım ve şehircilik konusunda yüksek lisans programını hayata geçirdim. Bahçeşehir’in en çok öğrenci alan programı oldu. Belediyeler Birliği ile protokol yaptık. Her ilden, örneğin Van’dan, İzmir’den yüksek lisans programına öğrenciler geldi. Öyle oldu ki, her dönem 50 kişi alacaksak üç katı başvuru oldu. Ondan sonra bu programların haricinde değişik belediyelere projeler yaptık. İstanbul Belediyesi muazzam ulaşım projeleri yaptı. Ancak orada ulaştırma mühendisliği eksikliğini gördüm. İnsan kaynağı yönünden ulaştırma konusunda elemana ihtiyaç olduğunu fark ettim. Bahçeşehir’e gelince de bu eksikliği tamamlamak manasında böyle bir fikrim oldu. Yönetimde o gün için onlar uygun karşıladılar. Ayrıca Yalova Üniversitesi de aynı şekilde fikri kabul etti. Onlar da açtılar. Türkiye’de ilk defa Bahçeşehir ve Yalova Üniversitelerinde açılmış oldu. İşin peşini bırakmadım. Aynı bölümlerin İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde de açılması yönünde son dönemde milletvekili olmadan önce teklif aldım. Bahçeşehir’den İstanbul Ticaret Üniversitesi’ne geçmemi istediler. Ben de o fikri kabul ettim. Çünkü Ticaret Üniversitesi’nde bu işlerin daha iyi yürüyeceğini düşündüm. Bütün bölümlerimi, öğretim elemanlarımı, asistanlarımı oraya geçirdim. Bundan sonra da İstanbul Ticaret Üniversitesi üzerinden inşallah sonsuza kadar bu bölüm yürüyecek. Daha önceki milletvekilliğiniz döneminde bölgesel kalkınma projesi, turizm projesi, trafik ve ulaşımla ilgili projeler yaptınız. 26. dönem milletvekilliğinizde ne gibi projeler yapmayı düşünüyorsunuz? Daha önceki Erzurum milletvekilliği dönemimde bölgesel kalkınmaya yönelik bir proje başlattım. Bu projede Devlet Planlama Teşkilatı’ndan destek aldım. O günkü müsteşar yardımcısı bugün başbakan yardımcısı olan Lütfi Elvan komisyonumuzda bulundu. Daha önce çalıştığım Yıldız Teknik ve Atatürk Üniversitele- Ilıcalı, arkadaşımız Buket Yıldırım’ın sorularını yanıtladı. NEVŞEHİR Taş sokaklar ve sıcak insanlar şehri Kezban Aksu N Ulaştırma alanında uzman Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı, 1954 yılında Erzurum’da doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Yıldız Teknik Üniversitesi’nde asistan olarak başladığı akademik hayatında, 2002’de profesörlük unvanını aldı. Türkiye’de ilk olarak Bahçeşehir Üniversitesi’nde ulaştırma mühendisliği bölümünü hayata geçirdi. İstanbul’un trafik sorununa yönelik projeler hazırladı. 29 Ekim 2013’te halkın hizmetine sunulan Marmaray projesinin uygulanmasında öncü oldu. 2008 yılından itibaren İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ulaştırma danışmanlığını yaptı. Ilıcalı, 2002’de Adalet ve Kalkınma Partisi’nden milletvekili seçildi. Milletvekilliğine bir süre ara verdi; 1 Kasım seçimlerinde yeniden Erzurum milletvekili seçildi. rinden hocalar ve kendim bu projenin bizzat danışmanlığını yürüttüm. Birleşik Milletler fonundan mühendisler de bu proje içerisinde oldular. Bölgenin Kalkınma Projesi’ni hazırlamıştık. Çok kapsamlı bir çalışmaydı. Bütün milletvekillerine o gün projeleri verdiğim hâlde ilgilenmediler. O projeler yüzde 80 hâlâ güncelliğini koruyor. Güncelleyip projeyi tekrar devam ettireceğiz. Daha önce yaptığımız projelerle Erzurum’daki en etkili sektörler ortaya çıktı. Meselâ bunlar bilişim sektörü, tarım hayvancılık ve kış turizmi, çağrı merkezlerinin kurulması... Erzurum’un da toplu ulaşımında, yaşanan sorunlara değinirsek, hizmet veren özel halk otobüslerinin küçük olması ve geçen yıl Atatürk Üniversitesi’nden bir öğrencinin yayalara yeşil ışık yandığı sırada bir otobüsün altında kalması, şoförlerin araçları dikkatsiz kullanması gibi sorunlar söz konusu. Bu sorunların çözülmesine yönelik fikirleriniz neler? Trafik güvenliği ülkemizin önemli bir meselesi. Bu konuda İçişleri Bakanı Efkan Bey’in de büyük hassasiyeti var. Ama onun haricinde de Erzurum’da ulaşım konusunda Büyükşehir Belediyesi önemli adımlar atacak. Vekillikten önce Efkan Bey’in fahri danışmanıydım. Tramvay raylı sistem projesini başlattım. Şu anda değerli öğretim üyesi arkadaşlarım uzmanlar bu projeyi hazırlıyorlar. 7,2 kilometrelik güzergâh netleşiyor. Yakın zamanda Erzurum Büyükşehir Belediyesi bunu başlatacak. Proje çok kısa bir süre sonra bitecek ve Erzurum, raylı sistem ve tramvayla tanışacak. Üniversitemizde çok sayıda öğrencimiz var, hastanelerimizin trafiği fazla. Ayrıca özel halk otobüslerini de mağdur etmeyecek şekilde toplu ulaşımdaki sorunlar için de planlamalar olacak. Bu konular, çok zaman harcadığımız ve emek verdiğimiz uzmanlık konularımız. İstanbul’da yapılan çalışmalar aynen Erzurum’da da olacak. Kimse merak etmesin. İstanbul’daki projelere tekrar dönelim. “Üçüncü Köprü” projesi pek çok tartışmayı da beraberinde getirdi. Ağaçların kesilmesi, adının Yavuz Sultan Selim olmasının düşünülmesi gibi… Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? 3. Köprü diğer taraftan Karayollarının ihtisası. Karayolları Genel Müdürlüğü çok kapsamlı çalışmalar yaptı. İstanbul’da bir köprü gerçeği açık bir gerçek. Yollar tıkanmış vaziyette. Diğer taraftan kuzeyden geçen bir karayolunun otoyola ihtiyacı var. Çünkü kuzeyden geçen otoyol, Sakarya ve Tekirdağ’ı birbirine bağlıyor. Tabii ki, onun içinde bir köprü ile Asya ve Avrupa’yı bağlaması lazım. 5-6 güzergâh yapıldı. En büyük faydayı verecek doğaya en az zararla güzergâh belli oldu. Karayollarının çok büyük uzmanlarının sonucunda bu oluştu. Bugün sadece ikinci köprüden ağır taşıtları geçiriyoruz. Belli saatte bunun sadece ülke ekonomisine en az 1 milyar lira bir zararı var. Köprü büyük bir fayda sağlayacak. 3. Köprü’den raylı sistem de geçecek. Bu raylı sistem, yeni bir hızlı trenin bir bölümü olacak. O açıdan önemli bir proje. Diğer bir konu da Haydarpaşa Garı. Şu an hâlâ Gar’ın binasının yıkılacağı ve yıkılmasa bile gar olarak değil de AVM, rezidans şeklinde kullanılacağı yönünde eleştiriler var. Haydarpaşa, bir asrı geçen tarihî binasıyla amacına uygun olarak kullanılmaya devam edilecek mi? Ben bunu CNN Türk’te Enver Aysever’in programında açıklamıştım. Aynen o gün söylediklerim geçerli. Bugün Kadıköy Belediyesi de projeleri onayladı. Gar aynı kimliği ile devam edecek. Garın restorasyonu yapılacak. Tarihi kimliği ile gar olarak devam edecek. evşehir’i gezmeye Kapadokya’nın önemli merkezlerinden Ürgüp’le başlamak lazım. 20 km mesafedeki Ürgüp’e varınca taştan sokaklarla karşılaşırsınız. Yokuş aşağı inerken bir köşe başında bir bardak çayla sıcak bir simidin eşliğinde şehrin gürültüsüz sesini dinlemek mümkün. Tam da eline bir kitap alıp, huzuru yakalamak isteyenlerin durak yerlerinden biri. Küçük ve yan yana esnafların kapı önlerinde ayaküstü yaptıkları sohbetler, bankta gazete okuyan yaşlı amcalar çoktan bu şehirde huzuru ve samimiyeti yakalamış görünüyor. Adım adım ara sokaklardan geçerek şehri tamamlayan tarihi yapıların taş duvarlarına bakakalıyor insan ve güneşin geri çekildiği bir tepede buluyoruz kendimizi: TEMENNİ TEPESİ. İnsanların dilek dileyerek çaput bağlamasından dolayı adına TEMENNİ TEPESİ denilmiş. İçinde pek çok türbe ile mezarın bulunduğu bu tepe antikçağ ve öncesinde de kutsal sayılıyor. Tepede bulunan çok sayıda taka mezarların olmasının nedeni ise, insanların bu kutsal yere gömülmek için yarışmış olmaları. Taka mezarlar, kayaya biraz derince kazılır, en alta bir ölü gömülür, mezarın sağ ve sol yanlarında raf gibi ikişer mezar daha hazırlanır ve böylelikle aynı mezara beş kişi gömülebilir. Tepenin terasından şehri kucaklayan manzarayı izlemek de şart. Hafif bir esintinin yüzünüze çarpması ve şehrin rengarenk ışıklarıyla, bu tepede uzun uzun oturup bir dostunuzla derin sohbetlerin tadını çıkarabilirsiniz. ‘Kör de bilir Avanos’un yolunu, testi bardak kırdığından bellidir’ dizeleriyle yolumuza etrafı bağ ve bahçelerle çevrili, bir el sanatı olan çömlekçiliğin hala devam ettiği nadir yerlerden olan Anavos ile devam ediyoruz. Nevşehir’e uğrayıp da Avanos’un o çamurlu elleriyle toprağı işleyen nur yüzlü amcalarını görmeden sakın gitmeyin derim. Bir ata mesleği olarak hala devam eden, çömlekçiliğin tarihi Hititlere kadar uzanıyor ve Avanoslular için turizme büyük katkı sağlıyor. Çarşı boyunca aralıklarla rastladığımız çömlek atölyeleri toprağın her halini görme imkanı sunuyor.Çömlek atölyesinden çıkıp Tahta Köprü’ye doğru yürüdüğümüzde sıcaktan bunalan insanların şemsiye açtığını, büyük bir kalabalığın bu köprüye doğru gittiklerini görüyoruz. Kızılırmak’tan akan suyun serinliğiyle köprüden geçenler, bir ağacın gölgesinde çoktan yerlerini aldılar bile. Nevşehir denince kuşkusuz aklımıza ilk gelen yer Kapadokya’da bulunan Peri bacaları. Altmış milyon yıl önce dağların püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların yağmur ve rüzgarın aşındırmasıyla ortaya çıkmış Kapadokya. Sert bazalttan şapkaları bulunan konilerin oluşmasıyla bu değişik biçimdeki kayalara halk arasında ‘Peri Bacaları’ denilmiş. Hristiyanlığın da önemli merkezi olan Kapadokya, kayalara oyulan evler ve kiliseler sayesinde bir sığınak haline gelmiş. Zamanında Kapadokya Krallığı kurulan bu bölgede Roma İmparatorluğu ile Hristiyanların büyük mücadelelerine tanık olmuş. Daha sonraları Selçukluların eline geçerek günümüze kadar yerini korumuş. Otobüslerden inen yerli yabancı turist grupları Kapadokya’nın girişinde bulunan sergiye uğramadan geçmiyor. Oradan da kaya oyuklarından içeriye girme yarışı başlıyor. Teker teker kayalara tırmanarak oyukların içindeki tarihi kalıntıları inceleyenler bir hatıra fotoğrafıyla aşağıya iniyor. Bölgede bulunan develerle gezintiye çıkanlar, Kapadokya’nın ilerisinde yer alan Zelve Açık Hava müzesi için yürüyenler... Hepsine rastlıyorsunuz. Sıcak şehrin küçük ve dar sokaklarında bir an olsun kaybolmak ve huzuru yakalamak isterseniz Nevşehir’e uğramadan geçmeyin. Aralık 2015 Üniversite 9 Milli uydu projesinde biz de varız Teknolojinin altyapısı DAYTAM’da Ahmet Fakir Doç. Dr. Önder Metin D oğu Anadolu Yüksek Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (DAYTAM), özellikle nanoteknoloji ve biyoteknoloji alanlarında bilimsel çalışmaya altyapı sunabilen bir merkez. Erzurum ve Doğu Anadolu’daki tüm illere hizmet verebilecek olan DAYTAM’un Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Önder Metin, “Merkezimiz Erzurum başta olmak üzere Doğu Anadolu Bölgesinde yer alan tüm illere hizmet verebilecek şekilde, katma değeri yüksek üretim ve tasarım aşamalarında yüksek teknoloji gerektiren yeni ürün ve malzemelerin geliştirilmesinde özellikle nanoteknoloji ve biyoteknoloji alanlarında disiplinler arası bilimsel çalışmaya altyapı sunabilen bir merkezdir.” dedi. Merkezin özellikle nanoteknoloji ve biyoteknoloji alanlarında faaliyet göstereceğini belirten Doç. Dr. Önder Metin, “Merkez olarak nanoteknoloji ve biyoteknoloji çalışan bilim insanlarına altyapı imkanı sunmak üzere kurulmuş bir merkeziz. Merkezimizde bu teknolojilere yönelik birçok ileri teknoloji cihazlar mevcut. Bu cihazları tüm üniversitemize, Doğu Anadolu’daki diğer üniversitelere kullanıma açarak gelip burada araştırma yapma imkanı sağlayarak yüksek teknolojide ürün ürütmelerine alt yapı hazırlamış oluyoruz. Nanoteknoloji ve biyoteknoloji başta olmak üzere diğer alanlarda çalışan tüm akademisyenlerimize bu merkezden bir şekilde faydalanmalarını ve merkezimizi kuruluş amacı doğrultusunda daha kullanılır, daha ileri seviyeye çıkarmaları için bize yardım etmelerini istiyorum.” şeklinde konuştu. 24 milyon TL harcandı Merkezin, Kalkınma Bakanlığı ve Atatürk Üniversitesi desteğiyle kurulduğunu vurgulayan Önder Metin, “8 milyonu Kalkınma Bakanlığından 16 milyon lirası üniversitemizden olmak üzere 24 milyon TL harcanarak yapılan bir yüksek teknoloji araştırma merkezidir. Toplam 4 bin metrekare kullanım alanı vardır. Çeşitli büyüklüklerde kullanıma hazır 17 adet araştırma ve cihaz laboratuvarlarımız, 12 adet sistem odamız ve 2 adet de yüksek sayıda insanları ağırlayabileceğimiz konferans salonumuz bulunmaktadır.” diye konuştu. Öğrenciler de faydalanacak Doktora ve yüksek lisans öğrencilerine A Atatürk Üniversitesi Doğu Anadolu Yüksek Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (DAYTAM) bilim insanlarına araştırmaları için altyapı imkanı sağlıyor. Başta Erzurum olmak üzere Doğu Anadolu’daki diğer illere de bilimsel çalışma altyapısı sunabilen bir merkez olan DAYTAM’ın internet sitesi yayına başladı. destek olacaklarını belirten Önder Metin danışman eşliğinde lisans öğrencilerinin de DAYTAM’dan yardım alabileceğini dile getirdi. Metin şöyle konuştu, “Sosyal bilimlere hitap eden bir merkez değil burası Fen bilimleri ve Mühendislik bilimlerine hitap eden bir merkez. Sosyal bilimlere yönelik diğer merkezler üniversitemizde mevcut. Yüksek lisans ve doktorada zaten destek olacağız ama bir danışman eşliğinde lisans öğrencileri de buradan yardım almak isterlerse danışmanları vasıtasıyla bunu gerçekleştirebilirler.” 7 Aralıkta yayına alınan internet sitesiyle ilgili olarak merkezin Türkiye’ye açılan kapısı olacağını belirten Metin; “İnternet sitemiz merkezimizin Türkiye’ye açılan bir kapısı olacak ya da üniversitemize açılan bir kapısı olacak. Ziyaret eden kullanıcılarımız görecek ki, merkezimizde mevcut cihazları nasıl kullanacağı, cihazların temel özelliklerinden o cihazların ne tür analizlere yarayacağına kadar randevu alıp her tür detaya ulaşabilecekleri bir site. Yönetim olarak sitenin daha da geliştirileceğini umut ediyoruz.” ifadelerini kullandı. tatürk Üniversitesi (AÜ), Türkiye’nin milli uydusunun geliştirlmesi ve yapımına katkı sağlayacak. Geçtiğimiz günlerde tanıtımı yapılan milli uydu projesinin Milli Savunma Bakanlığı, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, TÜBİTAK Başkanlığı ve TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Başkanlığı tarafından yürütüleceği duyurulmuştu. Bu kapsamda Yer Gözlem Uydu Teknolojilerinin Geliştirilmesi İMECE Alt Sistem Projelerinin, imza töreni ve tanıtımına yönelik düzenlenen toplantıya AÜ Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yaşar Totik ve Makine Mühendisliği öğretim üyesi Prof. Dr. İhsan Efeoğlu da davet edildi. Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr.Yaşar Totik ve İhsan Efeoğlu; ilgili projede, Hava Kuvvetleri Havacılık ve Uzay Teknolojileri Enstitüsü, İzmir Yüksek Teknoloji Enstititüsü, Atatürk Üniversitesi, Gazi, Gaziantep, İTÜ, Karedeniz, Ortadoğu Teknik Üniversiteleri’nin akademik çalışma imkânı bulması ve bu sayede uzay teknolojilerine yönelik insan kaynağının gelişminin sağlanması yönünde önemli adımlar attığını belirtti. Totik ve Efeoğlu, bu proje kapsamında Atatürk Üniversitesi ve Mühendislik Fakültesi Yüzey Teknolojileri Labaratuvarı olarak projenin tamamlanması ve geliştirilmesinde yapacağı çalışmalarla katkı sağlayacağını ifade etti. İFHA Kadın akademisyen sayımız AB’den fazla Yrd. Doç. Dr. Sümeyra Buran, Türkiye’deki kadın akademisyen oranının Avrupa’dan fazla olduğunu söyledi. Buran, “Avrupa Birliği kadın akademisyen sayısında bizim ülkemizi örnek almaktadır. Oranlara baktığımız zaman okutman yüzde 39, profesör yüzde 28, doçent yüzde 32, Öğretim Görevlisi yüzde 29 , Rektör yüzde 5, dekanlık yüzde 16, TÜBİTAK destekli fen bilimleri ve mühendislik oranı ise yüzde 14” dedi. K adın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Erzurum Şubesi tarafından düzenlenen ‘Türkiye’de Kadın Çalışmaları ve Sorunları’ konulu konferans Atatürk Üniversitesi (AÜ) Kültür ve Gösteri Merkezi Mavi Salon’da gerçekleşti. Açılış konuşmasını yapan KADEM Erzurum Şube Başkanı Ayça Kaşıkçı, dernekleri hakkında bilgi verdi. Kaşıkçı, “İnsan haklarından hareket ediyoruz. Aile bütünlüğünü koruyan bir yapıyı önemsiyoruz. Gençlerin desteğini çok önemsiyoruz. Siz gençlerin de bilinçlenmesini istiyoruz. Kadına yönelik her konuya el atan bir derneğiz. Kadının ekonomiden siyasete her konuda aktif rol almasını önemsediğimiz bir sivil toplum kuruluşuyuz. Kadının hayatın her alnında söz sahibi olan bir konuma gelmesini istiyoruz.” diye konuştu. Program, Kaşıkçı’nın konuşmasının ardından, Ayça Kaşıkçı dernek gençlik komisyonunun ‘Neler yaptık’ adlı sinevizyon gösterisi ile devam etti. Gösterinin ardından AÜ Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sümeyra Buran ‘Kadın Çalışmaları ve Sorunları’ konulu bir konferans verdi. Buran, AB cinsiyet adaleti politikaları ve Toplumsal cinsiyet adalet politikaları ve kadının günlük yaşamdaki rolü ile ilgili bilgiler paylaştı. Buran şöyle konuştu: “Erkekler birbirlerini destekliyorlar. Kadınlar ne kadar erkek sahası- na müdahale ederse o kadar etkili. oluruz. Kendimizi iyi tanımalı ve hukuki mevzuatı öğrenip kadınların girişimini desteklemeliyiz. Erkekler her zaman birbirini destekliyor. Kadınlar da erkeklerden destek almak için hedef koymalıdır. Yeter ki isteyelim. Her şeyi başarırız. Avrupa Birliği kadın akademisyen sayısında bizim ülkemizi örnek almaktadır. Oranlara baktığımız zaman yüzde 39 okutman, yüzde 28 profesör, yüzde 32 doçent, yüzde 29 Öğretim Görevlisi, Rektör yüzde 5, dekanlık yüzde Sümeyra Buran 16, TÜBİTAK destekli fen bilimleri ve mühendislik oranı yüzde 14. Biz daha eşitlikçi ve daha adil politikalar istiyoruz. Öyle ön görüyoruz ki önümüzde ki 10 yıl içerisinde çeşitli devlet politikaları uygulanmaya konacak.” Bilim adamı yerine bilim insanı gibi daha iyi söylemlerin geliştirilmesi gerektiğini söyleyen Buran, Cinsel saldırı istatistiklerini de paylaştı. Buran şunları kaydetti: “Kadına iş yerinde taciz ve tecavüz oranı yüzde 40-47 arası, erkeğe taciz oranı yüzde 10-20 arası, yüzde 41 oranında erkek yine erkek tarafından tacize maruz kalıyor. Yüzde 70 oranında kadın iş yerinden veya danışmanı tarafından tacize uğramaktadır. Yüzde 62 oranında da kurbanların hiç eyleme geçmediğini görülmüştür.” Yusuf Özgür Bülbül Rabia Oğuz 10 Toplum Aralık 2015 Taşların sihirli dünyası K uvars, Opal, Obsidyen, Ametis… Bunlar çok bilinmeyen yarı değerli taş çeşitleri. Bilenler açısından çok kıymetli. Erzurum ve çevresinde çıkartılan bu taşlar hakkında bilgi veren takı tasarım ustası İskender Nar, tarih öğretmeni Oğuzhan Türk ve ziraat mühendisi Memet Solak taşların enerji verdiğini ve birçok hastalığa şifa olduğunu söylediler. Üretilen yarı değeli taşlar genellikle yurtdışına çeşitli yolardan ve çeşitli adlar altında ihraç ediliyor. Son 10 senede kıymetli taşları işleyen tesisler için yatırımlar yapıldı. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından desteklenen projelerle taş atölyeleri kuruldu. Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Oltu Meslek Yüksek Okulunda programlar açıldı. Açılan programlarda öğreticilik yapan takı tasarım ustası İskender Nar, “30 senedir taşlarla ilgileniyorum ve yarı değerli taşları iyi biliyorum. Ama bu taşlara pek önem verilmiyor” dedi. Burada çıkarılan taşlar çeşitliliğiyle ve ayrı ayrı şifa özeliğiyle ilgi çekiyor. Takı tasarım ustası yakın çevrelerde taş aramaya gittiğini ve çok emek harcadığını da dile getirdi. Usta, atölyesinde geç saatlere kadar çalışıp zamanın çoğunu taşlara ayırıyor. Taşları işleyip güzel şekiller veren İskender Nar, “Hepsinin ayrı şifa özelliği var. Oltu, Ametis, Opal ve Obsidyen gibi taşların değeri çok büyük ve verimliliği fazla olduğundan dolayı tercih ediliyor” diye konuştu. Erzurum Taşhan esnafından Hasan Çelebi doğal taşların çok tercih edildiğini, satışların buna yönelik olduğunu söyledi. Çelebi, “Burası, Oltu taşının tek merkezi ve Oltu taşı daha çok satılıyor. Doğal taşlara ilgi fazla; özellikle Ametis taşı stres taşı olarak bilinir. Bize en çok baş ağılarından dolayı geliniyor. Doğal taşların şifa yönü fazla. Bunu duyan vatandaşımızın da ilgi odağı oluyor” dedi. Kehanet taşı Alternatif tıpta kullanılan yarı değerli obsidyen taşı geleceği okuma ve rüyalar görmeye etki ettiğine inanılan doğaüstü bir taş olarak biliniyor. Hatta taşı üzerinde taşıyan kişinin çevredekilerin duygularını okuyabileceğine inanılıyor. Takı tasarım ustası İskender Nar, eski zamanlarda kâhinler kehanet taşı olarak bu taşı kullandıklarını söyledi. Nar, “Obsidyen taşının mantıklı düşünmek için gerekli duyuları harekete geçirdiğini bilmekteyiz. Karaciğer temizlenmesinde faydalı; bunun için karaciğerin üzerine yumruk büyüklüğünde bu taştan koyulur. Hatta aşırı alkol alan kişiler karaciğerlerin temizlenmesinde ve dinlenmesinde kullanılıyor” diye konuştu. Sarhoşluğu yok eder Uzun zamandır yarı değerli taşlar konusunda araştırmalar yapan ziraat mühendisi Mehmet Solak, işlenmiş taşların yararlı olmadığını ve taşların vücuda faydalı olabilmeleri için işlenmemeleri gerektiğini belirtti. Ametis taşının huzur ve enerji veren, mitolojide de sarhoş etmeyen taş olduğunu dile getiren Solak, “Ametis enerji yüklü bir taştır ve bağırsak sistemimizi güçlendirir, bedene enerji vererek canlanmasını sağlar. Özellikle göz hastalıklarında ve baş ağrılarında etkili olan Ametis taşı kalp hastalıklarına ve uykusuzluğa da iyi gelir” ifadelerini kullandı. Obsidyen sevgi bağlarını güçlendir Yarı değerli taş araştırmacısı olan Oğuzhan Türk Erzurum ve çevrelerinde 25 çeşit taş grubunun bulunduğunu ifade etti. Asıl işi Tarih öğretmenliği olan Türk, “Yarı değerli taş çeşidinin çeşitli tedavilerde kullanıldığını yüzyıllardan berindir görüp bilmekteyiz. Antik dönemde mezarlardan çokça çıkarılan Obsidyen taşının sevgi bağlarını güçlendirdiğini uyku sorununa iyi geldiğini biliriz” dedi. Oğuzhan Türk konuşmasına şöyle devam etti: “Erzurum ve civarında yarı değerli taş grubunun bilinmemesi, önem verilmemesi çok üzücü. Çeşitlerinin bilinip işlenmesi ekonomik turizm ve istihdam açısından son derece kötü.” Enerji taşları Yarı değerli taşlardan opal ve kuvars kişiye enerji verir. Ve stresi ortadan kal- 9 günde esnaflık öğrenilmez H ükümetin esnafları destekleme kapsamında KOSGEB aracılığıyla 9 günlük bir iş eğitiminden sonra esnaflara işyeri açabilme sertifikası kazandırma planı da bulunuyor. Başkan Rasim Fırat bu durumun çok yanlış olduğunu bunun çok zaman isteğini vurguluyor. Fırat; “Şimdiki hükümetler 9 günlük bir eğitimle iş yeri açtırıyorlar. Aceleci bir şekilde KOSGEB destekli kurs açılıyor. Sertifikayı alan kişi gidip rahatlıkla iş yeri açabiliyor. 9 günde bir kişinin esnaflığı öğrenebilmesi mümkün değil. Ben esnafım ama esnaf olabilmek için ustamın ya- 1 Kasım seçimlerinin ardından hükümetin yeniden kurulması esnafı sevindirdi. Esnaf Odalar Birliği Başkanı Rasim Fırat, Erzurum esnafının 7 Haziran seçimleri sonrası kurulamayan hükümetin doğurduğu olumsuz sonuçlarından kurtulduğunu söyledi. Kuvars Erzurum’da yarı değerli taşlar hastalıklara çare oluyor. Vücuttaki negatif enerjiyi pozitif enerjiye çevirir ve rahatsızlıkları giderir. Erzurum’da opal, Ametis, Obsidyen gibi taşlar, ruhsal bozuklukların tedavisinde kullanılıyor. Kuyumculuk sektöründe de büyük ilgi göremeye başlayan yarı değerli taşlar Erzurum çevresinde işlenip, büyük uğraşlar sonucu kullanılabilir hale geliyor. Gülçehre Özkesemen 1 Kasım’da esnaf kazandı İskender Nar Ametis Opal Obsidyen dırır. İskender usta bu taşların faydalarını da anlattı. Opal taşların avuç içinde renk değiştirdiğini ifade eden İskender usta, “Opal değerli ve yegâne taşlardan biridir. Sezgileri güçlendirme özelliği var. Kuvars ise duygusal dengeleyicidir” diye konuştu. Usta, satın alınan bu kristal taşların kullanılmadan önce bir gece toprağa gömülerek negatif enerjilerden arındırılması gerektiğini de dile getirdi. nında 10 yıl çırak sonra da kalfa olarak çalıştım. İşi ancak öğrenebildim. Her şeyin bir eğitimi ve süresi vardır. Esnaflığın da bir eğitimi vardır. Bir kişi o işin eğitimini almadan işyeri açıyorsa o işyeri üç-beş ay sonra zarar eder, iflas eder. Hem kendisini batırmış oluyor hem de iş yaptığı insanları zor duruma sokuyor. Kısa sürede iş yeri açmalara karşıyım. İnsan ne iş yaparsa yapsın o işle ilgili usta olduğunu beyan edici belgesini alsın iş yerini ondan sonra açsın. Böylece devletin vermiş olduğu bu paralarda çarçur edilmemiş olur. Bir iş yapılırken onun sağlamlığı, ayaklarının yere sağlam basması, sürdürülebilir olmasına dikkat edilmelidir” diye konuştu. E rzurum Esnaf Odalar Birliği ve Kuyumcular Odası Başkanı Rasim Fırat, 7 Haziran seçimlerinden sonra ekonomide yaşanan belirsizlik ortamında vatandaşların alış-veriş yapmamaları esnafları zora soktuğunu belirtti. Fırat, “Bize bağlı 41 meslek odamız var. Erzurum’da 7 Haziran seçimlerinde esnafımızın beklediği gibi bir sonuç çıkmadı. Seçimlerden sonra hükümet kurulur bir istikrar sağlanır diye bir düşünce vardı. Ama maalesef parti liderleri hükümeti kuramadılar ve dolayısıyla Türkiye’de bir kargaşa dönemi başladı. Bu kargaşadan en fazla etkilen esnaflarımız oldu. Özellikle kuyumcularımız iş yapamadı bu süreçte. Halk altın almaktan korkuyordu. Dolar ve altındaki yükseliş herkesi korkutuyordu” şeklinde konuştu. 1 Kasım seçimleriyle hükümetin kurulmasıyla olumlu bir hareketlenmenin olduğunu söyleyen Fırat, 1 Kasım seçimlerinden hemen sonra fiyatların düşmesi ile her şeyin rayına oturmaya başladığının bir göstergesi olduğunu bu havanın da tüketicilere yansıdığını, ayrıca işlerin yavaş yavaş yoluna girdiğini kaydetti. Erzurum’un doğunun en önemli ticaret merkezi olduğunu da ifade eden Fırat, Doğuda yaşanan terör olaylarından da etkilendiklerini söyledi. Fırat; “Özellikle doğu ve güneydoğu bölgesinde yaşanan olaylar bizleri ve esnafımızı da etkiledi. Özellikle de maddi açıdan. Burada üretimi yapılan ürün ve mallar bizden daha doğu da olan Kars, Ağrı, Bingöl, Muş gibi illere pazarlaması yapılıyor. Terör olaylarından dolayı esnaflarımız bu bölgelere gidip gelemediler, aynı şekilde oradakiler de buraya gelemediler. Dolayısıyla ticari bir kopukluk oldu. Bu da bizleri ekonomik açıdan zora soktu” şeklinde konuştu. Fırat, İktidarın seçim vaatlerini de yerine getirip esnafa destek olması gerektiğini sözlerine ekledi. Vaatlerin yerine getirilmesi şart Rasim Fırat; “Her esnafa 30 bin lira faizsiz destek kredisinin verilecek. Ayrıca yeni iş kuracaklar için 50 bin lira hibe desteği verilecek, o kişi isterse bu 50 bin liranın yanında 100 bin liraya yakın 3 yıl vadeli faizsiz kredi kullanabilecek. Bunları hem esnafa hem de yeni iş kuracak kişilere çok büyük katkı sağlıyor” dedi. En büyük temennilerinin bu vaatlerin gerçekleşmesi olduğunu ifade eden Fırat, esnafın kalkınması ve daha iyi bir şekilde hizmet vermesi için bu vaatlerin yerine getirilmesi şart olduğunu belirtti. Esnaflardan kuyumcu Emre Karabıyık, hükümet kurulmadığı için insanların elindeki parayı harcayamadıklarını ve herhangi bir alışverişte bulunamadıklarını ifade etti. Beyaz eşya satıcısı Hüseyin Karabağ ise elektrik-elektronik eşyaların dolar bazında ülkeye girdiğinden dolayı dolardaki yükselişin buna yansıdığını ve çok fazla satışın gerçekleşmediğini belitti. Esra Ukşal Kendilerine üye olan Rasim Fırat, esnafın hüküesnafları metten beklentilerini Esra esnaflık Ukşal’a anlattı. konusunda bilgilendirmek amacıyla çalışma yürüttüğünü söylen Fırat, “Bizim de yapmış olduğumuz çalışmalar var. 15 gün önce AB’ye bir proje yazdık. Projemizin ismi ‘Erzurum Esnaf Sanatkârlarının Uyum Yeteneğinin Arttırılması’ projemiz kabul edildi. Kısmet olursa ocak ayında bu kurslara başlayacağız.” dedi. Aralık 2015 Üniversite 11 Türküleri yaşatmak için çalışıyoruz Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümünün Türk halk müziği konserinin ardından açıklamalarda bulunan koro şefi Pelikoğlu, Türk müziğini bir bütün olarak gördüğünü ve bu müziğin gelecek kuşaklara aktarılması için çabaladıklarını söyledi. Pop sanatçılarının türküleri okurken hata yaptıklarını belirten Pelikoğlu, buna rağmen türkülerin tanınmasına katkıda bulunduklarına da dikkat çekti. Selen Dursun A Popüler kültürün gençleri içinde erittiğini söyleyen Pelikoğlu, Türk müziğini koca bir çınara benzetti; “Bir dalı sanat müziği, bir dalı halk müziği, bir dalı mehter, tasavvuf olmak üzere Türk müziği köklü bir çınarı oluşturuyor.” Kültürlerin kesin çizgileri yoktur GSF Müzik Bölümü’nün konserinde koronun ve konuk sanatçı Hakan Ünal’ın seslendirdiği eserler arasında Kerkük türküleri dikkat çekti. Bunun bir anlamı var mıydı? Pelikoğlu, konseri, Kerkük türkülerinin usta sesi Abdurrahman Kızılay’ın ölüm yıldönümüne denk getirdiklerini, bu bakımdan Kerkük türkülerine özellikle yer verdiklerini söyledi. Kerkük türkülerinin doğu ve güneydoğu türküleriyle benzerlik gösterdiğinin hatırlatılması üzerine Pelikoğlu, şu açıklamayı yaptı: “Türküler bütün kültürleri birbirine bağlar. Doğu ve Güneydoğu, Kerkük’e uzanan coğrafyaya baktığımızda makamsal, ritmik, edebi anlamda büyük benzerlikler görülür. On sekizlik, ‘curcuna’ dediğimiz bir usül yapısı var; en çok Kerkük’te kullanılır. On sekizlik usül aynı zamanda Urfa, Elazığ, Malatya, Diyarbakır’da da kullanılıyor. Bu saydığımız iller uzun hava türüne sahip hoyrat bölgesidir. Sadece melodik farklar vardır.” Pelikoğlu, 600 yıllık Osmanlı imparatorluğunun geniş topraklar edinmesiyle gittiği yerlerden farklı kültürler aldığını ve bu bölgelere de kendi kültürünü bıraktığını belirtti. “81 vilayetimiz var, benim için Kerkük, Musul, Kıbrıs bunların devamı niteliğinde. Pek çok anlamda biz ortağız , biriz Ker- tatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü öğrencilerinin TRT sanatçısı Hakan Ünal’ın da katılımıyla 11 Aralık’ta Kültür Merkezi A Salonunda verdiği konser büyük beğeni toplamıştı. Konserde birbirinden güzel türküleri başarıyla seslendiren genç sanatçıları koroda bir araya getiren ve konseri organize eden, hocaları Yrd. Doç .Dr. Mehmet Can Pelikoğlu idi. Pelikoğlu, dinleyenlere güzel bir akşam yaşatan konsere nasıl hazırlandıklarını, müzik bölümünün faaliyetlerini ve Türk müziği hakkındaki düşüncelerini anlattı. Türkü mirasını korumak ve gelecek nesillere aktarmak için çabaladıklarını belirten Mehmet Can Pelikoğlu, “Niyetimiz halis. Erzurum’u, Atatürk Üniversitesini, bölümümüzü hep yukarıda tutmaya çalışıyoruz.” dedi. Her kültüre saygı duyduğunu ve ekmek yediği yeri memleketi kabul ettiğini belirten Pelikoğlu, ilgilendiği müzik itibariyle de farklı coğrafyaların kültürlerine yabancı olmadığını ifade etti. Pelikoğlu, gelişen teknolojinin ve ses sistemlerinin, çalgıların doğal tınısını kaybettirdiğini söyledi ve şöyle devam etti: “Türk müziğinden ziyade Batı Müziğine yönelimin artması Türk müziğini kötü etkiliyor. İlk Türk müziği konservatuarı İstanbul Teknik Üniversitesinde açılmasına rağmen Türk müziğinin sorunlarına değinen yoğun çalışmalar yapılmıyor. Artık televizyondaki birtakım programlara yarışmacı yetiştirme çabası içine girildi. Bizler bu konuda neler yapılabileceğini verdiğimiz konserlerle göstermeye çabalıyoruz. Türk müziği sanatsal bir şekilde sunulduğunda Batılı vatandaşın kendi müziğini dinlerken gösterdiği saygı ve hürmeti Türk müziğini dinlerken de gösterebileceğini konserlerle bir nebze de Yrd. Doç. Dr. Mehmet Can Pelikoğlu olsa ortaya koyduk.” küklü bir öğrencim kültürümüzü tanıdıkça biz aynıyız, farkımız yok.” diye konuştu. Popçular türküleri nasıl okuyor? Son yıllarda türkülerin pop sanatçıları tarafından yorumlandığı gözleniyor. Bu durumu nasıl değerlendirmek gerekir? Pelikoğlu bu soruyu şöyle yanıtladı: “Pop şarkıcıların türkü yorumlamasını iki yönlü değerlendiriyorum. Ön planda olan sanatçıların türküleri seslendirmesi genç neslin türküleri tanımasına vesile oluyor, bu yönüyle olumlu. Fakat batı müziğinin türkülere uygun olmaması, batı müziğinin nota sisteminin farklı olması sebebiyle batı müziği nota sistemine göre türküleri yorumlayan pop sanatçıları birtakım hatalar yapabiliyor. Bazı türkülerde koma dediğimiz notalarda birtakim değişiklikler oluyor. Böylece gençlerin hafızasına türküler yanlış yerleşmiş oluyor; türkülerin orijinalliği bozuluyor, aslı zedelenmiş oluyor. Bu gibi riskler var.” TRT arşivinin ve kayıtlarının türkülerin aslının korunması bakımından önemli olduğunu belirten Pelikoğlu, “TRT’nin de eleştirilecek yönleri var ama bugün biz türküleri biliyor ve söylüyorsak TRT sayesinde. Eğer gençler TRT’nin formatını takip ederlerse daha doğru bir yol izleyeceklerini düşünüyorum.” Pelikoğlu Türk müziği arşivi ve derlemesi bakımından üniversitelerin durumunu ise “içler acısı” olarak niteledi. Kendini halk ozanı ilan edenlerin olduğu bu dönemi Pelikoğlu, “Ozanlık ve aşıklık konusu ise çok derindir. ‘Ben ozanım’ demekle ozan olunmaz. Rahmetli Murat Çobanoğlu’nun ‘Ben ozanım, aşığım’ dediğini hiç duymadım. Ancak ozanlık derdiyle dağ dağ, köy köy gezerek kahır çekerek bunları eserlere dökerek olur. Aşık Veysel aşık değil diyebilir miyiz? Asla… ‘Benim sadık yârim kara topraktır.’ ‘Ben ölürsem, sazım sen kal dünyada, gizli sırlarımı aşikar etme’ Bıraktığı mesajı yıllar sonra dillendiriyoruz. Bir aşık eğer eseri 50 yıl sonra halen dillerdeyse aşıktır.” sözleriyle değerlendirdi. Pelikoğlu, şarkılarımız ve türkülerimiz içerikli bir konser vermeyi planladığını, konserde şarkıları ve türküleri bir arada seslendirmeyi ve seslendirirken de eserler hakkında bilgi vermeyi amaçladığını da sözlerine ekledi. Muhteşem konser Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü öğrencilerinin oluşturduğu koro Türk halk müziği konseri verdi. Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Can Pelikoğlu’nun organize ettiği konser büyük ilgi gördü. Salonu dolduran dinleyiciler, keyifli anlar yaşadı. Kerkük türkülerinin de okunduğu konserde Kerküklü sanatçı Abdurrahman Kızılay da saygıyla yad edildi. Koro, solo ve orkestranın tamamı öğrencilerden oluştu. Koroyu yöneten Mehmet Can Pelikoğlu seyircileri esprileriyle güldürdü. Konsere TRT sanatçısı Hakan Ünal da konuk sanatçı olarak katıldı. Salonu tıka basa dolduran seyirciler türkülere eşlik etti. Konsere protokolün ilgi göstermemesi ise dikkat çekti. Necati Alaylar: El dokuması bir hastalık Berkcan Çiftepınar E l dokuması ve kökboyasından yapılmış halı ve kilim satan Necati Alaylar, el dokuması halı ve kilimlerin tehlikeli ve dikkat edilmesi gereken bir tutku olduğunu söyledi. Alaylar, “Buradan halı ve kilim alanlar eskiyi tam olarak anlayanlar. Bu bir bakıma hastalık. Benden kilimleri koleksiyoncular ve meraklı insanlar alıyor. Elimde 300 parçaya yakın halı ve kilim var, ama gözüme güzel gelen bir halı ve kilim gördüğümde param olmasa bile etraftan borç bulup onu alıyorum, bu çok pahalı bir iş. Bu işi yaptığın zaman zevkle yapacaksın, şu an elimde üç bin liraya bile halılar var.” 200 yıl bile yaşasa bir insanın eski halıların yüzde 30’unu bile öğrenemeyeceğini söyleyen Necati Alaylar, “Eski halıları kilimleri tam olarak öğrenemezsin her yörede bir halı kilim karşına çıkar. Karşına çıkan halıların Erzurum’a mı, Kars’a mı, İç Anadolu’ya yoksa İran Yöresine mi ait olduğunu tam olarak bilemezsin, tam öğrenebilmek için ömür yetmez” ifadelerine kullandı. Bu iş bitti artık! Alaylar el dokumacılığının artık yok olduğundan da yakındı. 25 senedir bu işi yaptığını söyleyen Alaylar, “Bu sektör bitti. Bundan 10 sene önce 10 tane dükkân vardı; şu an iki kişi kalmış durumdayız. Bu demektir ki sektör bitiyor” dedi. El dokuması halı ve kilimlere ilginin de azaldığını belirtti. İnsanların artık çok fazla emek harcanarak üretilen bu halı ve kilimlere ilgi göstermek yerine fabrika halılarına yöneldiğini belirten Alaylar, daha çok el dokuması kilim ve halıları koleksiyoncuların aldığını ifade etti. Halı ve kilimlerin dokunmasının çok uzun sürdüğünü ifade eden Alaylar, altı metrekarelik bir halının dokunmasının altı ay sürdüğünü ve harekelerin dokunmasının ise bir yılı bulabildiğini, bu sürenin ilmek sayısına göre arttığını söyledi. Çin halılarının da sektörü zora soktuğunu söyleyen Alaylar, “Türkiye’ye Çin halıları geldi. Oradaki veya Nepal’deki bir işçi aylığı 100 dolara çalışıyor, oradaki iş gücünün fazlalığı ve ucuzluğu nedeniyle orada dokutturuyorlar, burada gelip satıyorlar” diye konuştu. 12 Toplum Aralık 2015 Dindarlar iktidar imtihanını kaybetti! Yazarlık için bu alanla ilgili eğitim almanın zorunlu olmadığının canlı örneklerinden birisi de Ahmet Berhan Yılmaz. Erzurum yerel medyasında ve sosyal medyadaki çarpıcı yorumlarıyla dikkat çeken Diş Hekimliği Fakültesi Öğretim Üyesi Yılmaz gündemle ilgili açıklamalarda bulundu. Berhan Yılmaz, dindarların iktidarlık imtihanını kaybettiklerini savundu. Mariye Çelik A tatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Berhan Yılmaz, başarılı bir diş hekimi olmasının yanı sıra gazetecilik ve yazarlık mesleğini de birçok medya çalışanına ders verecek derecede iyi yapan bir isim. Erzurum’daki gazetelerde ve sosyal medyada dikkat çekici yorumları yayınlanan Yılmaz, “Dini hassasiyeti olan insanlar iktidar olma fırsatını iyi değerlendiremediler” diyerek özeleştiride bulundu. Yazarlıkla buluşmasını eğitimci bir aileden gelmesine bağlayan Yılmaz, yazarlığı sosyal yönü olarak ifade ediyor. Anne babası tarafından okumaya teşvik edilen, aile içerisindeki okuma ve paylaşma saatleri ile okumaya olan aşkı kökleşen Profesör Yılmaz, devamlı okumanın insanı yazma arzusuna iten önemli bir faktör olduğundan bahsediyor. Ahmet Altan’ın yazısı dönüm noktası Henüz ilkokul çağlarından itibaren yazıları, şiirleri bazı dergilerde yayınlanan Ahmet Berhan Yılmaz bunun ailesel bir etki olduğunu söyledi. Çok okumanın yazma ihtiyacını doğurduğunu ifade eden Yılmaz, gazeteciliğe ve yazarlığa başlayışını şöyle anlatıyor: “Erzurum gazetesi ve Palandöken gazetesinin kurucularının arasındayım. Palandöken gazetesi kurulduğunda o zamanın genel yayın yönetmeni şimdi ki sahibi olan arkadaşım “hocam sen de yaz” diye baskı yapıyordu. Yazdıklarımı paylaşma noktasında kararsızlık yaşarken okuduğum, Ahmet Altan’ın Ey Kavmim adlı yazısı yazdıklarımı paylaşmam gerektiği hissini uyandırdı. Bu yazıyı okuduğum gün yazılarımı gazetede paylaşmaya karar verdim ve 1994 yılında makalelerimi yazmaya başladım.” Hiçbir ideolojiyi yakın bulmuyorum İdeolojiye bakış açısını Cemil Meriç’in “İdeolojiler insanların beyinlerine örülmüş örümcek ağlarıdır” sözüyle ifade eden Prof. Yılmaz, “Ben çok ideolojist bir insan değilim. İdeallerim var mı; var. Ama ideolojinin günlük kullanılan anlamdaki hallerinin hepsine karşıyım. Hiçbir ideolojiyi kendime yakın görmüyorum. Tabii ki insansınız, öyle ya da böyle düşünüyor, okuyorsunuz. Toplumun derdiyle dertlendiğinizi düşünüyorsunuz. Bazı olaylara üzülüyor, bazı olaylara seviniyorsunuz. Ama tüm bunlara rağmen ben kendimi toplumun neresinde konumlandırdığımı bilmiyorum. Yani sağcılık veya solculuk bir ideoloji. Ben kendimi ne sağcı ne de solcu olarak görmüyorum. Yeri geldiğinde sağcı ya da solcu ideolojist yaklaşımlara çok karşı çıkabiliyorum; bazen de o ideolojideki yazarların yazısını beğenerek onaylayabiliyorum” diye konuştu. İdeolojilerin, insanların beyinsel özgürlüklerini elinden alan ve onları bir yere kilitleyen sadece ve sadece insanları birilerinin amaçlarına göre konumlandırdığını söyleyen Yılmaz, “Sağdı, soldu, komünizmdi, faşizmdi, tüm izmleri ve tüm partileri resmen reddediyorum. Ben bir muhalifim. Birçok parti iktidarı gördüm. 28 Şubat sürecinde dahi muhalif yazılar yazdım. Zaten birileri muhalefet etmezse toplumda hiçbir şey var olamaz. Bu toplumun çektiklerinin asıl suçlusu asalaklar veya kör, sağır ve dilsiz yandaşlardır. Bir insan her görüşe dâhil olabilir. Fikir çeşitliliğinin olmaması toplumun ölü doğduğunu gösterir” ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Ahmet Berhan Yılmaz Gazetecilik fahri bir iş Yazarlık sürecinin kendisini hem çok mutlu eden hem de çok yaralayan bir süreç olduğunu söyleyen Yılmaz, “Her şeye rağmen memnunum. Allah’a çok şükür ediyorum çünkü haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanlardan olmamaya çabalıyorum. Benim için bu bir hobi olarak ele alınabilir çünkü tamamen fahri olarak yaptığım bir iş” dedi. Yazarlık yaparak nefes aldığını ve kendisini özgür hissettiğini ifade eden Prof. Yılmaz, kendisinin özgürce yazabilen bir yazar olmayı bütün makamlara tercih edeceğini ve dünyaya yeniden gelse yine yazarlığı tercih edeceğini söyledi. Yerel gazetecilik iktidarın sesi Yerel gazeteciliği ele alırken önce ülkemizdeki yerel basını ve işlevini ele almak gerektiğini düşündüğünü söyleyen Ahmet Berhan Yılmaz, “Ülkemizde yerel basın 1960’lı yıllardan beri devlet tarafından maddi olarak desteklenmektedir. Türkiye’de şu an -Erzurum’da yayımlananlar dâhil- iki binin üzerinde Basın İlan Kurumu’ndan ilan veya reklam alan resmi tescil edilmiş gazete vardır. Ülkemizde hiç bir gazetenin sadece gazete satarak para kazanamayacağı gerçeği ve bu resmi ilan ve reklamların çok önemli miktarlarda ödenekler olması gerçeği yerel basının halini izah etmek için yeterlidir sanırım” diye konuştu. Gelişmiş ülkelerde yerel basın çok etkin bir konuma ve işleve sahip olduğunu belirten Yılmaz, “Ülkemizde ve dolayısıyla şehrimizde resmi ilan ve reklamları alamama korkusuyla yerel basın o dönem iktidarının veya yönetiminin sesi olmaktan öteye gidemiyor. Bu basın yayın ilanları ve reklamları yöneticileri gazetelere hükmetme veya korkutma imkânı sunmaktadır. Zaten halkta yerel basının önemini ve işlevini kavramamış olmadığı için bu durum halkı da pek ilgilendirmemektedir.” Herkes iltifat bekliyor! İnsanların eleştiriye pek sıcak bakmadığını, hep alkışlanmak, pohpohlanmak arzusunda olduğunu söyleyen Ahmet Berhan Yılmaz, “Ne anlama geldiğini kimsenin Yrd. Doç. Dr. Esat Mahmut Kocaman Türkiye’de bir ilk Canlı balık yemi ürettik A İ Erzurum’un gidişatı iyi değil nsanlara hiçbir zaman sadece hekim olarak yaklaşmadığını ve kendini yalnızca hekim olarak görmediğini ifade eden Ahmet Berhan Yılmaz, ailesinin hiç ihtiyacı olmamasına rağmen yaz tatillerinde çok çeşitli yerlerde çalıştığını, esnaf içinde büyüdüğünü, bu sayede de insanları daha iyi tanıdığını düşündüğünü söyledi. Prof. Yılmaz, olayları ekonomik veya maddi boyutundan daha çok manevi yönleriyle değerlendirmeye çalıştığını, sosyal dokunun değiştiğini, ilişkilerin çıkarcılığa dönüştüğünü ifade etti: “Erzurum’un dününü, insan ilişkilerini, esnaf yapısını, mahalle yapısını biliyorum. Bu nedenle dünü ile bugünü arasındaki gidişatı iyi bulmuyorum. Eskiden Erzurum’da gerçekten bir mahalle hayatı, bir diğergamlık vardı. Mesela Ramazan sofralarımızda her komşunun birbiriyle paylaştığı birçok çeşit yemek olurdu ve komşusu açken tok yatan bizden değildir hadisi mahallelerde yaşanırdı. Ama biz artık alt komşumuzun derdini bilemeyebiliyoruz.” düşünmediği bir ‘marifet iltifata tabiidir’ sözüyle herkes iltifat bekliyor, hatalarımız söylensin istemiyor” diyerek sözlerine devam etti. Yılmaz, “Bizlerde Müslüman’a yakışmayan bir intikam hissi var. Yıllarca biz çektik şimdi sıra onlarda diyorlar. Dini hassasiyeti olan insanlar iktidar olma fırsatını iyi değerlendiremediler. Çünkü Müslümanlar yönetime talipken ülkeyi veya başına geçtikleri kurumu hakka, adalete, Allah’ın rızasına uygun hale getirmek ve bu şekilde yönetmek üzere iktidara gelmek, yönetici olmak zorundalar. Ama bizde, bir kölenin en büyük arzusu özgür olmak değil, bir köle sahibi olmaktır, hırsıyla davrananlar sebebiyle hesap sorma, intikam alma, adaletten ve hakkaniyetten uzak bir şekilde hükmetme arzusuyla yönetime gelindiği için Allah bizden yardımı kesti diye düşünüyorum.” dedi. tatürk Üniversitesi (AÜ) Su Ürünleri Fakültesi, Türkiye’de ilk defa canlı yem olarak beyaz kurt yetiştirdi. Balıklara doğal yem olarak yetiştirilen beyaz kurtların, yılın belli zamanlarında balıklara verilerek, balıkların ölüm oranının düşürülmesi ve daha fazla verim hedefleniyor. Canlı yemle beslenecek balıkların daha lezzetli olması da bekleniyor. Özellikle alabalıkların doğal ortamlarında çok sevdikleri beyaz kurtlar, balıklar açısından, suni yemlere göre vitamin açısından daha zengin olma özelliğini taşıyor. Atatürk Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Balık Çiftliğinde kurulan canlı yem ünitesinde özel olarak yetiştirilen beyaz kurtlar, alabalıkların besleyici yem yemeleri bakımından oldukça önem arz ediyor. Yetiştirilen beyaz kurtlar hakkında bilgi veren AÜ Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Esat Mahmut Kocaman, bu yöntemi Türkiye’deki üniversiteler arasında ilk defa AÜ Su Ürünleri Fakültesi’nin uyguladığını söyledi. Doğal yem olan beyaz kurtların yetiştirilme aşamasını anlatan Yrd. Doç. Dr. Kocaman, bu kurtların özellikle mersin balığı, alabalık ve akvaryum balıkları için kullanılabileceğini belirterek, alabalıklarda kullanıldığında balıkların ölüm oranlarında düşüş yaşandığını söyledi. Kocaman, “Biz beyaz kurtları plastik kaplarda tor toprakta besliyoruz. Özellikle beslenmeleri çok önemli. Patates, havuç, bulgur, pancar ve karabuğdayı haşlıyoruz. Bu besinleri haşladıktan sonra rendeleyip lapa haline getirdikten sonra kaplardaki toprağa yerleştiriyoruz. Beyaz kurtlar, 12 günde yumurtadan çıkıp 20 günde olgunlaşmakta ve 3 ay boyunca da yaşamaktadırlar. Her bir kurt olgunlaştıktan sonra günde 20 adet yumurta bırakmaktadır” dedi. Yrd. Doç. Dr. Esat Mahmut Kocaman, canlı yem ünitesinin Türkiye’deki Su Ürünleri bölümlerinde bir ilk olduğunu söyledi. İFHA Aralık 2015 Toplum 13 Dört nala yaşam mücadelesi Çöplerdeki atık kâğıt-karton, plastik, metal malzemeleri at arabası ile toplayıp satarak 4 çocuğuna bakan Yahya Ak, 24 senedir geçimini bu şekilde sağlıyor. Yahya Ak, günde yaklaşık 70 kilo gram malzemeyi topluyor, evine taşıyor, evde çocukları ile ‘çöp’leri ayıklıyor; sonra toptancılara satıyor. Yücel Yekta Yöyler S okaklarda geri dönüşüm için gece gündüz, yaz kış durmadan çalışan insanlar yani geri dönüşümün emekçileri özellikle ev çöpleri ve ticari ve resmi kurumların kağıt-karton, plastik, metal gibi katı çöplerini toplayarak ekmek paralarını kazanıyorlar. Erzurum’da da çöpten ekmek parası çıkaranlar var. 12 yaşında iken babasının trafik kazası geçirmesi sonucunda, yatağa bağımlı hale gelmesi ile evin bütün yükü, en büyük çocuk olan Yahya Ak’a kalmış. Ak, 24 yıldır at arabası işi ile ailesini geçindirerek, evde çalışan tek kişi olduğu için okuyamadı. En büyük hayalinin ise çocuklarını okutabilmek olduğunu söylüyor. Kiralık evde kalan ve dört çocuk babası olan Ak, “Ben okuyamadım gücüm yetmedi ama çocuklarımdan üçü okula gidiyor. Elimden geldiğince eğitim almaları için çalışacağım. Ben utanılacak bir iş yapmıyorum, bazı insanlar farklı gözle bakıyor, fakat ben ekmek parası peşindeyim utanmıyorum. Bazen çocuklarım diyor baba beş lira ver okuldan istiyorlar, ben veremeyince içim acıyor, huzursuz oluyorum. Kimseye muhtaç olmadan çocuklarımı okutabilmek için çabalıyorum” diyor. Kâr marjlarının günlük 20 ila 30 lira arasında seyrettiğini açıklayan Ak, ekmek parası kazanmaya çalıştığını, gecelere kadar çöplerde, alışveriş merkezlerinin çevresinde karton, pet şişe ve benzeri atıkları aradığını belirterek, bunları toplayıp geri dönüşüm fabrikalarına gönderdiklerini ifade etti. Hırsız muamelesi görüyoruz Sabahın erken saatlerinde işe koyulan Ak çöpten sokaklardan topladığı kâğıtları, naylon ve poşetleri at arabasına yüklediğini ifade ederek şöyle devam ediyor: “Polisler bazen ansızın önümüzü kesip torbalara doldurduğum malzemelerin ne olduğunu sorguluyor. Bazen bize hırsız muamelesi yapıyorlar. Çuvalı boşalt diyorlar bize topladığımız petleri boşalttırıyorlar.” Zabıtaların da kendisine ‘hurda toplayamazsın, çevreyi kirletiyorsun’ diye sürekli uyarıda bulunulmasından yakınan Ak, “Çektiğimiz sıkıntılar yetmiyormuş gibi zabıtalar da işimizi yapmamıza engel oluyor. Ben topladığım malzemeleri babamın evinin önündeki arsaya döküyorum orda ayırıp torbalara dolduruyorum. Arsa babamın benim değil, ben babamdan ayrıyım ve gerekçeleri çevreyi kirletiyormuşum. Ben zaten çevreye zararlı maddeleri toplayıp geri dönüşüm fabrikasına gönderiyorum. Kime ne zararım var” dedi. Mamoş çok cigerli bir at Geçimini at arabası ile kağıt-karton, plastik ve metal benzeri malzemeler toplayarak sağlayan Yahya Ak bu kazancını Mamoş adını verdiği atına borçlu olduğunu söylüyor. Bugüne kadar 30’un üzerinde at değiştirdiğini belirten Ak hem iyi hem de kötü huylu atlarının olduğunu belirtti. Ak; “Bugüne kadar en çok sevdiğim atlarımdan bir tanesi de Mamoş, çok cigerli bir at. 30’un üzerinde atım oldu. Şu an Mamoş var elimde, geçimimi onunla sağlıyorum. İyi huylu da olsa kötü huylu da olsa atları severim. Bir defasında parlayan sinirli bir atım vardı, şehir merkezinde onu durduramadım; artık canımı kurtarma derdine düşmüştüm. At bir otobüsün arkasına çarptı, at arabasının üzerinden yere düştüm. Atın her tarafı yara içerisinde kaldı, beni de hastaneye kaldırdılar ve ben uyandığımda atımı soruyordum ‘atım nasıl, ne oldu ona?’ diye. Ben atları zaten çok severim.” diye konuştu. Bizimle dalga mı geçiyorsun? Erzurum’da onlarca insanın bu işte çalıştığını, çok soğuk olmasına rağmen bu işi yapmaya mecbur olduğunu, insanların farklı gözle ‘‘Dadaş mucit’’ destek bekliyor Erzurumlu Ebubekir Taşbaşı kendini bildi bileli topluma fayda sağlayacak icatlar peşinde koşuyor. Taşbaşı, şu anda da, depremi hissedip duyuru yapacak bir çeşit sismografı hayata geçirmeye çalışıyor ve bunun için yetkililerden yardım bekliyor. Özlem Özdemir D ünyamız her zaman üreten, insanlık için farklı şeyler ortaya koymayı kendine amaç edinen bireylere ihtiyaç duyuyor. Erzurumlu Ebubekir Taşbaşı da bunun en güzel örneklerinden. Kendisine amca diye hitap ettiğim 53 yaşındaki Ebubekir Taşbaşı, çocukluğundan beri meraklı olduğu teknolojik aletlerle uğraşıp farklı farklı icatlar yapmış, yıllarını bu şekilde geçirmiş. Meslek lisesinin elektrik bölümünden mezun olan Ebubekir amca aldığı bilgilerle daha da iyisini yapmak istemiş. Üniversite okuyamamış ama kendini geliştirmeyi başarabilmiş. Bugüne kadar birçok yeniliğe imza atan Taşbaşı’nın projeleri arasında neler yok ki... Emniyet kemerine dikkat çekmek için hazırlamış olduğu emniyet kemersiz çalışmayan araç aparatından, alkol alan kişinin kokusunu fark edip ilerlemeyen otomobile, aşırı hız yapıldığında duran araçtan, hırsızı fark edip yakalayan araca kadar pek çok proje. Bunların haricinde kadına şiddet olaylarının önlenmesi için, kadına takıldığı durumda şiddet göstermek isteyen erkeğin elektriğini alan bir alet de hazırlamış Ebubekir amca. Hacca gidenler ve çiftçiler için yapmış olduğu klimalı şapka, az elekt- Ebubekir Taşbaşı rik harcayan şofben, telefon şarj edebilen elektrikli bisiklet ve akıllı priz de çalışmalarından sadece bir kaçı. Kendisini ‘‘dadaş mucit” olarak tanıtan Ebubekir Taşbaşı’nın en yeni icadı ise depremi önceden haber veren bir çeşit sismograf oldu. Yerin birkaç kilometre aşağısına gönderilmesi gereken alet ayarlanacak merkezi sistemle yer altında meydana gelecek olan çatlamaları hissedecek ve haber verecek. Deprem olacağını anlayacak olan sistem camilerin hoparlörlerinden anons yapıp halkı uyaracak. Sistem yerin ne ka- dar aşağısına gönderilirse o kadar daha iyi sonuç verebilecek. Henüz testi yapılmamış olan bu sistemin maliyeti Taşbaşı’nın gücünü aşıyor. Çünkü yerin her bir metresinin kazılması 150 TL’ye mal oluyor. Testi yapıldıktan sonra depremi hissedip ne kadar zaman içinde haber vereceği belli olacak. Mehmet Sekmen söz verdi Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen’in kendisini ziyaret ettiğini ve önceden depremi haber veren bu akıllı cihaz hakkında konuştuklarını belirten Taşbaşı, Sekmen’in kendisine bu projeyi hayata geçirme konusunda söz verdiğini söyledi. Bu sefer aldığı sözden umutlu olan Ebubekir Taşbaşı, “Benim paraya ihtiyacım yok; kendimi idare edebiliyorum. Amacım sadece benden sonrakilere bir şeyler bırakıp gitmektir. Belediye başkanımızın projelerimle ilgilenmesi beni hem çok mutlu etti hem de onurlandırdı. İnşallah bu sefer icatlarım hayata geçirilip çoğaltılırsa önce Erzurum, daha sonra da Türkiye için çok iyi işler yapmış olacağız.” diye konuştu. Kimsenin aklına gelmeyecek işlere imza atan Ebubekir Taşbaşı, daha önce de haberlere çıktı, yaptıklarından bahsetti ama kendisine destek bulamadı. Şu an üniversiteden ve belediye başkanından destek bekliyor. Tek isteği artık ona bir el uzatılması ve çalışmalarını gerçekleştirmek için arkasında durulması. Yahya Ak bakmasına rağmen bu işi yapmaktan utanmadığını vurgulayan Ak, “Ben ekmek parası peşinde olduğum için kimin ne dediğine çok fazla kulak asmadan işimi yapmaya çalışıyorum. Bizler yılın her ayında bu işi yapamıyoruz tabi, hele Erzurum’un soğuk kış aylarında hiç iş olmuyor. Kışın bu işte çalışmak çok zor yani iş yok denecek kadar az, o yüzden biz de günlük başka yerlerde iş bulmaya çalışıyoruz. Kışın çalıştığım bir gün Dadaşkent’e gittim ve kar yağdığı için yolda kaldım. Kar çok fazla yağıyordu ve boğulacağımdan korktum. Kontörüm de yoktu. O an aklıma 112 acil geldi, aradım; dediler, ‘Bizimle dalga mı geçiyorsun?’ Telefonu yüzüme kapattılar. Donma tehlikesi geçirdim; kaç saat at arabasının üzerinde bekledim. Çünkü at da kar yüzünden gidemiyordu. Geç olunca akrabalarım aradı ve gelip beni aldılar. Bu iş çok zor.” diyerek sözlerini noktaladı. Taksicilerin can güvenliği endişesi K ışı en uzun ve zorlu bir şehir olan Erzurum’da Büyükşehir belediyesinin çalışmaları sayesinde taksiciler rahata kavuştuklarını ancak can güvenliği konusunda eksikler bulunduğunu söylediler. Burhan Özdemir yıllarını taksicilikle geçirdiğini ve şu anki şartların taksiciler için geçmişe nazaran çok daha iyi olduğunu söyledi. Özellikle kış şartlarında kar temizliğinin hızla yapıldığını belirtti. Taksi şoförlerinin en büyük probleminin can güvenliği olduğunu belirten Hasan Çukur, “4 sene önce kolumdan yaralandım ve gasp edildim. Can güvenliğimiz için arabada sopa taşıyoruz fakat polis el koyarak ceza yazıyor. Biz kendimizi nasıl koruyalım?” ifadelerini kullandı. Yetkililerden güvenlik amaçlı emniyet pedalı talep eden taksiciler, sadece hayatta kalmak istediklerini söylediler. Müşteri portföyünün çoğunun dışarıdan gelen misafirler, askerler ve öğrencilerden oluştuğunu söyleyen Burhan Özdemir; taksi duraklarıyla ilgili yıllık 4 milyar lira işgaliyeden yakındı. Özdemir işgaliye sorununun federasyon başkanının konuyla ilgili görüşmelerde bulunarak indirim ve taksitlendirme yoluyla halledildiğini bildirdi. Erzurum’da trafik kurallarına karşı duyarlılık konusuna da değinen Burhan Özdemir yayaların üst geçit kullanmadığını ve bu durumun hem sürücü hem de yaya açısından telafisi zor sonuçlar doğuracağını söyledi. Özdemir, korsan taksicilere karşı duyarlı olunması gerektiğini de ifade etti. Gökhan Daşdemir 14 Aralık 2015 Şehir PASiNLER Mülteci dramı Alman turistleri isyan ettirdi Almanya’dan bisikletle yola iki turist Sırbistan’da Afgan ve Suriyeli mültecilerin dramıyla yüzleşti. Karşılaştıkları manzarayı Atatürk İletişim Gazetesi’ne anlatan Jakob ile Thea, Belgrad’da Afgan ve Suriyeli mültecilerin dramını gördüklerinde ‘Bizim paramız var, vaktimiz var, gezebiliyoruz; peki onların neyi var?’ diye kahrettiklerini söylediler. mültecilerin dramına tanıklık ettik. Savaşın karanlık yüzüyle tanışan ve her şeylerini geride bırakarak yeni bir hayat kurma ümidiyle yollara düşen mültecilerin halini akob ile Thea iki gezgin. Alman gezgörünce ‘bizim paramız var, vaktimiz var ginlerden Jakob 24 yaşında ve fotoğgezebiliyoruz peki onların neyi var?’ diye rafçılık öğrencisi. Felsefe eğitim gören düşünüp kendimizi vicdanen kötü hissettik Thea ise 26 yaşında. 2014 yılının Kasım ayında bisikletle yeni ve uzun bir yolculuğa ve yolculuğumuzu orada sonlandırmayı aklımızdan geçirdik.” çıkma kararı aldılar. Planlarını uygulamak Karşılaştıkları durumdan etkilenen genç için yaz tatilini bekleyen çift, 8 Temmuz turistler, zor şartlar altında yaşam mücadegünü Tuna Nehri’nin başladığı Donaueslesi veren mültecilere yardımda bulunmaya chingen kentinden yolculuklarına başladı. karar verdiler: “Onlarla konuşmak yardım 2 bin 240 km pedal çeviren çılgın turistler etmek istedik. Nelere ihtiyaçları olduğusırasıyla; Avusturya Slovakya, Macaristan, nu öğrenmeye çalıştık. Elimizden geleni Hırvatistan, Sırbistan ve Bulgaristan’dan yapmaya gayret ettik. Çoğu savaş mağduru geçerek bisiklet yolculuklarının son durağı olan bu insanlar Almanya’ya Avusturya’ya Türkiye’ye ulaştılar. Bu yolculuk 49 gün gitmeye çalışıyorlar. Sırbistan devletinin sürdü. mültecilere 72 saatlik barınma izni olan Bisikletle yapacakları yolculuğun hem kâğıtlar verdiğini öğrendik ve çaresizliklefarklı bir deneyim olacağını hem de farklı rine şahitlik ettik. Bu sebeple planladığımşehirler görme imkanı sağladığı için tercih dan daha uzunca bir süre Sırbistan’da ettiklerini belirten Jakob; “Bizim kaldık ve zor da olsa yolcuiçin zorlu bir o kadarda luğumuza devam etme eğlenceli bir yolculuk kararı aldık.” oldu. Geçtiğimiz Misafirperver yerlerde farTürkler kı insanlarla Yolculuktanıştık, farklı larına kısa kültürler görsüreliğine de dük. Parklarda, olsa ara veren ormanlarda gezgin turistler, çadır kurduk. Mülteciler Avrupa’nın bir Kırklareli Aziziye Slovakya kırsaçok ülkesinde insanlıkdışı (Dereköy) Sınır lında bahçesinde muameleyle karşılaşmıştı. Kapısı’ndan Türkiçadır kurmak için ye’ye giriş yaptı. Yolda izin istediğimiz bir çiftçi karşılaştıkları ilgiden memnun bize müsaade etmeyerek hekaldıklarını aktaran maceraperest çift; men evine götürdü. Oğlunun yatağını bize “Araçlar bize sürekli korna çalıp yardıma verdi.” ifadelerini kullandı. ihtiyacımız olup olmadığını soruyordu. Belgrad’daki manzara dramatikti Kırklareli’nde internetten tanıştığımız Thea ise yolculukları sırasında zaman birinin evinde misafir olduk ve bizi çok zaman kendilerini yorgun ve keyifsiz iyi ağırladı. Ev sahibimiz bize yöresel hissettiklerini belirtti. Alman turist çiftin yemekler yedirdi. Gerçekten misafirperver keyfi Afgan ve Suriyelilerle karşılaşıncaya insanlardı.” ifadelerini kullandı. Kırklakadar sürdü. Avrupa’nın ortasında, Sırbisreli’nden İstanbul’a iki günde geldikleri tan’ın başkenti Belgrad’da mültecilerin belirten Jakob; “İstanbul’a giriş yaptıktan perişan halleriyle yüzleşen Alman turistsonra bisikletle seyahat etmenin trafik ler bu durumdan oldukça rahatsız oldu: nedeniyle çılgınlık olacağını düşündük “Sırbistan’a gelene kadar geri dönmeyi hiç ve geri kalan yolumuzu otobüsle sürdürdüşünmedik. Ancak Belgrad’da gördüğüdük.” dedi. İstanbul’da bisiklet kullanmayı müz şeyler bizi derinden etkiledi. Çoğundüşünmediklerini aktaran maceraperestler, luğu Afgan ve Suriyeli olan mülteciler bir hafta İstanbul’da arkadaşlarının yanında şehrin park ve bahçelerini doldurmuşlardı. kaldıktan sonra Almanya’ya döneceklerini Yol kenarlarında, banklarda, otobüs ve tren aktardı. istasyonlarında yaşam mücadelesi veren Ahmet Atsız marka olmaya aday Pasinler Belediye Başkanı Ünsal Sertoğlu: Pasinler’de saniyede 325 litre akan devasa bir suyumuz var. Bunlarla alakalı dört tane işletmemiz var. İlçemize termal tesis kazandırmak için çalışmalar başlattık. Sadece Doğu Anadolu’ya değil Ortadoğu’ya da hitap edecek bir yaptırım başlattık. Yatırımcıları ilçemize bekliyoruz. Sevda Torun E rzurum’un Pasinler ilçesi marka olma yolunda hızla ilerliyor. Belediye Başkanı Ünsal Sertoğlu, yaptığı yatırımları anlatırken su kaynaklarının yeni tesislerle değerlendirileceğini söyledi. Sertoğlu, 50 yıllık altyapı sorununu çözdüklerini ifade etti. Kendinizden kısaca bahseder misiniz? 1970 yılında Pasinler’de doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimini Pasinler’de tamamladım. Atatürk Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Elektrik Teknikerliği bölümü mezunuyum. 8 yıldır Pasinler Ticaret Sanayi Odası Meclis Başkanlığı görevini sürdürmekle beraber Siyaset Akademisini bitirdikten hemen sonra, 2009 yerel yönetimler seçimlerinde Pasinler Belediye Başkanı seçilerek, Belediye Başkanlık görevini sürdürmekteyim. Pasinler’de yapılan alt yapı çalışmalar nelerdir? İlçemizin 50 yıllık altyapı sorununu çözdük. Biz den sonra gelecek arkadaşlarımızın bu konu ile sıkıntısı olmayacaktır. Kanalizasyon, su ve diğer kurumlarla da koordineli bir şekilde çalıştık. Telekom ve Tedaş’ı da dâhil ederek altyapı sorunu nu çözüme kavuşturduk. Ağaçlandırmaya çok önem veriyorum. Dağda 4 bin dönümlük bir alanda 730 bin fidanı toprakla buluşturduk. Başarı oranımız yüzde 90. Erzurum ilinde yapılan en ciddi ağaçlandırma çalışması Pasinler ilçesinde yapıldı. Pasinler ilçesinde eğitim sorunu var mı? Eğitime çok önem veriyorum. Cumhuriyet tarihinden bugüne kadar yapılan okulların toplamı kadar 6 yıl içerisinde okul yaptırdık. Pasinler Çayı Projesi hakkında bilgi verebelir misiniz? Temizleme çalışmalarına başladık. Eskişehirdeki Porsuk çayı gibi bir çay kazandırmak için çalışmalar yürütüyoruz. İlçemiz için önemli uygulamalara başladık. Pasinler ilçesinde yapılan kültürel çalışmalar neler? Pasinler tarihi bir ilçedir. 1339 yılında İlhanlılar tarafından yapılan bir kalemiz vardır. Kale’yi gün yüzüne çıkarmamız gerekli. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile ortak çalıştığımız çalışmamız vardır. Ciddi anlamda kamulaştırma yapıyoruz. Görevi devir aldıktan sonra 27’ye yakın meskende kamulaştırma yaptık. Yıkımlar devam ediyor, henüz bitme- di. Göçün önlenmesi için de yıkılan evlerin yerine boş alanlarda evler yapılmakta. Surlardan biri evler tarafından kapatılmış, kazı çalışmalarıyla meydana çıkaracağız. Çermik festivallerimiz yapılmaktadır. Ramazanlarda evlere gidilip halkımızla iftar yapılmaktadır. Pasinler’in yer altı kaynakları nelerdir ve kullanıma açılmış mıdır? Pasinler’de diğer ilçelerde olmayan termal suyumuz vardır. Saniyede 325 litre gibi devasal bir suyumuz vardır. Bunlar ile alakalı dört tane işletmemizi var. İlçemize termal tesis kazandırmak için çalışmalar başlattık. Sadece Doğu Anadolu’ya değil Ortadoğu’ya da hitap edecek bir yatırım başlattık. 325 litreden sadece 25 litre kullanılmakta, 300 litre suyumuz heba olmaktadır. Hem kendimiz yatırımcı durumundayız hem de yatırımcıları ilçemize bekliyoruz. Termal suyumuz cilt hastalıklarına, böbrek hastalıklarına iyi gelmektedir. İçilebilir özelliği vardır. Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmıştır suyumuz. Pasinler ilçesinin gelişimi için yapılan çalışmalar nelerdir? Sanayi sitesi kurduk. İlçemizin ihtiyacı vardı. Kentsel dönüşümün ilçelere girmesi gerektiğini düşündük ve Çevre Şehircilik Bakanlığına müracaatımızı yaptık ve kabul edildi. Baharda ilk kazma vurulacak ve ilçemiz layık olduğu değere kavuşturulacak. Sosyal yaşam alanları, park alanları yapıyoruz. Üniversite öğrencilerinin ilçeye teşviki için neler yapılmaktadır? Göreve geldiğimizde ilçemizde 160 öğrenci varken şimdi 800 üzerinde öğrencimiz vardır. İlçenin hem ekonomik anlamda hem de sosyal yapısının değişmesi anlamında önemli çalışmlardır. Bizim için memnuniyet önemlidir. Dışarıdan gelen çocuklarımızın bakış açıları bizim için kıymetli. Onlarla zaman geçirerek sıkıntılarını gidermek için uğraşıyoruz. Belediye olarak köylerle ilgili çalışmalarınız nelerdir? Yeni yasayla birlikte köyler bizim mahallemiz konumuna geldi. Merkezdeki mahallelere yapılan çalışmaların aynısını köylere yapmaktayız. İlçemize bağlı 17 köyde altyapılar bitmiştir. Asfalt çalışmalarımız da tamamlanmak üzeredir. Köyler de çocuklarımızın daha iyi eğitim almaları için okullar yapıyoruz. Top dahi görmemiş çocuklarımız var. Basket topunu futbol topu sanan çocuklarımız var onların daha iyi geleceğe sahip olmaları için canı gönülden çalışıyoruz. J Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğrenci Uygulama Gazetesi Atatürk Üniversitesi adına sahibi Dekan Prof. Dr. Uğur Yavuz Genel Yayın Koordinatörü Doç. Dr. Hakan Temiztürk Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Prof. Dr. Uğur Yavuz Haber Müdürü Uzm. Gülhanım Küçükalkan Haber Merkezi Selen Dursun, Ahmet Atsız, Gülçehre Özkesemen, Gülseren Danışman, Halime Kirazlı, Y. Özgür Bülbül, Buket Yıldırım, Sercan Engerek, Sergen Sevgil, Y. Ziya Yeğin, Ahmet Fakir, Azat Özkahraman, Mariye Çelik, Azize Alan, Sevda Torun, Mutluhan Çamur, Özlem Özdemir, Şeymanur Üzer, Elanur Kaya, Tuğba Kibaroğlu, Zehra Turhan, Nesrin Çetinkaya, Yücel Yekta Yöyler, Mithat Yılmaz, Esra Ukşal, Ali Törün, Kezban Aksu, Rabiye Köse İletişim Adresi Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanlığı ERZURUM Tel: 0442 231 51 51 Faks: 0442 236 09 64 Baskı Kardelen Matbaacılık Şehir Aralık 2015 Hamam kültürü hâlâ yaşıyor Geçmişte günlük yaşamın bir parçası olarak işlev gören hamamlar, günümüzde de eskisi kadar olmasa da önemini koruyor. Hamam kültürü ile ilgili bilgi veren Sanat Tarihçisi Sahure Çınar, “Bu yapılar Anadolu kültürünün bir parçasıdır. Doğum, evlilik, sünnet gibi birçok olaya sahne olan önemli bir zenginliğe sahip, köklü bir kültür olarak karşımıza çıkmaktadır” diyor. Sercan Engerek H sıra doğum, evlilik, sünnet gibi birçok olaya sahne olan önemli bir zenginliğe sahip, köklü bir kültür olarak karşımıza çıkmaktadır” ifadelerini kullanıyor. Gelin hamamı, damat hamamı, lohusa hamamı gibi gelenekler bugün de yaşatılıyor. Erzurum’da hamam âdet ve uygulama- amamlar insanların sadece yıkanıp temizlendikleri yerler değildi. Türkiye toplumunun geçmişinde büyük bir yer tutan hamamlar, insanların iletişim içinde oldukları kamusal alanlardı. Günlük yaşamın hamamlarla iç içe olması ise hamam kültürünü oluşturmuştu. Erzurum’da, eskisi kadar yaygın olmasa da, hamama gitmek hâlâ önemli bir gelenek. Erzurum hamamları üzerine incelemeler yapan Dicle Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünde Araştırma Görevlisi Sahure Çınar, “Erzurum’da bir kültür hâline gelen hamamlarda, gelin hamamı, damat hamamı, lohusa hamamı, kırk hamamı, ayak açma hamamı, peştamal hamamı, yol hamamı, sıra hamamı, gece (ramazan) hamamı, yas hamamı ve çermiklere gitme olarak bu hamam kültürü hâlâ yaşatılmaktadır” diyor. Hamamlar aynı zamanda erkek annelerinin kız beğenme yerleriydi. Gelinler hamamlarda kayınvalidelerini, eltilerini, görümcelerini ve bunlalarının büyük çoğunluğu kadınlarla ilgili rın çocuklarını yıkıyorlardı. Diğer yandan olarak karşımıza çıkıyor. Kadın hamamları insanların hamamlarda terleyerek romatiz“açma” ve “öğle” hamamı olmak üzere iki ma, grip gibi hastalıkları üzerinden atacakpartiden oluşuyordu. Hamamların kadınlarına inandıkları gibi hamamlarda atlar da ların takılarını ve en iyi giyim eşyalarını tedavi ediliyordu. 80-90 yıl önce böyle bir başkalarına gösterme yeri olduğuna değinen tedavi yönteminin uygulandığını ifade eden eski Atatürk Üniversitesi Türkçe Anabilim eski Erzurumlulardan Suat Özgürler, ciritte Dalı emekli öğretim üyesi ve “halk bilimci” kullanılan atların rahat hareket etmeleri için Lütfi Sezen şu bilgileri veriyor: “Oğlunu hamamda terletilerek kilolarının düşürüldüevlendirmek isteyenler, seçecekleri ğünü söylüyor. kızın fizikî özrü olup olmadığını Zengin bir hamam kültürühamamda tespite çalışırlardı. nün olduğu Erzurum’da 14 Hamamlar bir bakıma kız tane hamam bulunuyor. Pek beğenme yerleriydi. Kadın çoğu Osmanlı mimarisindeki hamamlarının en büyük yühamamlardan Kırkçeşme Hakünü gelinler çekmekteydi. mamı, Pastırmacı (Erzurum) Kayınvalide, büyük eltiler, Hamamı, Murat Paşa Hamabunların çocukları ve gömı, Boyahane Hamamı, Lala rümceleri gelinler yıkamak Paşa Hamamı bugün hâlâ zorundaydılar.” halkın hizmetinde. Süslemeli Hamamda “öç alma” kubbeleriyle, şadırvanlarıyla, Sahure Çınar Erzurum’da evlenme âdetleçeşmeleriyle tarihin izlerini taşırinin zor olması ve maddî anlamda yan bu hamamlar genelde soyunmaciddi bir külfet getirmesi nedeniyle lık, ılıklık, sıcaklık ve külhan bölümlerinhamamlar aynı zamanda erkek annelerinin den oluşuyor. Erzurum hamamları üzerine ve gelinlerin birbirleriyle atıştıkları yerlerdi. yaptığı araştırmalarla tanınan Dicle ÜniÇınar, bu durumu eski halk hikâyelerine versitesi Sanat Tarihi bölümünde araştırma dayandırarak “öç alma” diye nitelendiriyor. görevlisi Sahure Çınar, Anadolu hamamlaGelin adaylarının ve gelinlerin yükü biraz rının genel itibariyle tek ve çift fonksiyonlu da “gelin hamamı” mevzuundan geliyor. Bu olmak üzere ikiye ayrıldığını belirtiyor. Tek yüzden Yusuf Mazhar, “Resimli Ay” dergifonksiyonlu hamamlar nüfusun az olduğu yerlerde kadın ve erkeklere, çift fonksiyonlu sinde “Sakın Aldanıp da Erzurum’a Gelin Gitmeyiniz” başlığıyla yayınladığı makaolanlar ise şehir merkezlerinde aynı anda hem erkeklere hem de kadınlara hizmet ver- lesinde, “Hamama gittiniz mi ana kadınlık, natırlık, ustalık size aittir. Metanetsiz, miş. Erzurum’daki hamamlardan Boyahane dayanıksız iseniz siz hamamdan çıkmadan ve Kırkçeşme Hamamı çift fonksiyonlu canınız tenden çıkacaktır” diye yazıyor. hamamlardan. Hamamların işletmesini ise Sanat Tarihçisi Çınar ise Erzurum genelde aileler yapıyor. Kırkçeşme ve Erzuhamamları için Kıbrıs masalında anlatılan rum Hamamlarının işletmecileri babalarınbir olayı hatırlatıyor. Çok zahmet görmüş dan, dedelerinden bu işi devralmışlar. iki gelinin hamama gitmesiyle başlayan Hamam gelenekleri devam ediyor masalın gerisi şöyle: “Hamamda yıkanırken Kendine özgü kültürüyle insanların hamamın huzurunu bozan bir kız dikkatleriuğrak yerlerinden biri olan hamamlarda ni çeker. Gelinler aralarında ‘Bu kız bekârsa yıllar boyu pek çok gelenek oluştu. Modern dünyada, evlerin banyoları artık kalorifer ile eğer küçük kayınımıza alması için kızı kaynanamıza övelim. Kız gelin geldikten ısıtılabildiği ve şofbenler kullanıldığı için sonra kaynanamızın bize yaptıklarının hamam kültürü eskisi kadar yaygın olmaöcünü alır’ diye konuşurlar. Kızın yanına sa da hâlâ devam ediyor. Sanat Tarihçisi gelerek bekâr olup olmadığını sorarlar, kızın Çınar, “Binlerce yıldır Anadolu kültürünün değişmez bir parçası hâline gelen bu yapılar, bekâr olduğunu öğrendikten sonra bekâr bir kayınlarının olduğunu, onu çok beğendikleri sosyal hayattaki işlevlerini temizliğin yanı Halk bilim uzmanı Lütfi Sezen, hamam kültürü hakkında Sercan Engerek’e bilgi verdi. Mustafa Koç Unutulan eşyalar sahiplerini bekliyor Sinem Akar Erzurum Büyükşehir Belediyesi, toplu ulaşım araçlarında unutulan eşyalar için Kayıp Eşya Deposu oluşturdu. Toplu taşıma araçlarında unutulan her türlü eşya tutanak ile sahiplerine teslim ediliyor. E için münasip gördüklerini söylerler. Kız kendi huyunu bildiği için başka kimsenin beğenmeyeceğinin farkındadır, onun için bu teklifi kabul eder. İki gelin bu kızın kayınları ile evlenmesine vesile olarak kaynanadan intikam alırlar. Erzurum’da kayınvalidelerinden çok sıkıntı çeken gelinlerin öç alma yöntemlerinden en etkili olanlarından biridir.” Özellikle de kadın hamamları, kadınların sohbet etmesi, su için dövüşmesi ve çocuk ağlamaları nedeniyle gürültülü mekânlardı. Gürültülü yerler için “kadın hamamı” deyiminin kullanılması da buradan geliyor. Kadınlar hamamına biraz büyükçe erkek çocukları getirildiğinde “Kocanı niye getirmedin?” gibi iğneleyici veya ironik sözler de söylenirmiş. Atlar hamamda tedavi edilirdi Hamamlar yalnız insanların faydalandıkları yerler değildi. Bugün de devam eden ata sporlarından Cirit’te atların rahat hareket etmesi için atlar hamamlara getirilirdi. Gece hamama veya hamamın külhanına bırakılan atlar sabahleyin tedavi olmuş hâlde çıkarılırdı. 80-90 yıl önce bu yöntemin uygulandığı hamamlardan biri de Murat Paşa Hamamı idi. Hamamın bulunduğu mahallenin eski sakinlerinden Suat Özgürler “Osmanlı’nın en büyük sporlarından birisi atlı cirit. Atlar fazla kilolu olduğundan dolayı ciritte daha rahat hareket yapabilmeleri için kilolarının düşürülmesi gerekir. Eskiden bu atları hamamda göbek taşının yanında bugünkü adıyla sauna denilen yere getirirlerdi. Orada at terlerken bir yandan da kilo vermesi için adalelerine, bileklerine masaj yaparlardı” diye anlatıyor. Erzurum Kalkınma Ajansı Başkanı Erdal Güzel ise bir yazısında, 1943 yılında ordunun hastalanan atlarından birkaç tanesinin komutanın Vasfi Bey’e ricası üzerine hamama alınıp gece terletilerek iyileştirildiğinden bahsediyor. 15 rzurum’da toplu taşıma araçlarında unutulan eşyalar için ilk kez kayıp eşya deposu oluşturuldu. Erzurum Toplu Taşıma Şube Müdürü Mustafa Koç kayıp eşya deposunda toplam 2 bin 750 kayıp eşya bulunduğunu belirtti. İstasyon Mahallesi’ndeki Ulaşım Daire Başkanlığı’na bağlı Sevk ve İdare Merkezi içerisinde bulunan depoda elektronik cihazlar, ziynet eşyası, döviz, cep telefonu, nüfus cüzdanı, banka kartları ve çeşitli giysiler sahiplerini bekliyor. Sevk ve İdare Merkezine kayıp eşya deposu eklendiğinden beri Erzurum halkının yoğun ilgisi ile karşılaşılıyor. Mustafa Koç unutulan eşyaların kayıt altına alındığını, bir yıl dolduğunda kullanılmayacak eşyaların imha edileceğini, değerli ziynet eşyaların ise bir yılı doldurduğu zaman ihale ile satılacağını belirtti. Satılan eşyaların gelirleri ve kullanılacak durumda olan eşyaların ihtiyaç sahiplerine verileceğini söyledi. Koç Erzurum’un otobüs şoförlerinin bir kısmının yolculara karşı davranışını eleştirerek “araçlarında ne tür eşya unutulursa unutulsun bize gelerek teslim ederler. O konuda her zaman güvenilirler” dedi. Koç, eşyasını kaybeden vatandaşların Erzurum Büyükşehir Belediyesi’nin 444 16 25 Çağrı Merkezi ile 213 74 82 numaralı telefonu arayarak ya da İstasyon Mahallesi’ndeki Sevk İdare Merkezi’ne müracaat ederek bilgi alabileceklerini, tespit edilen eşyanın ise hak sahibine tutanakla teslim edildiğini bildirdi “Eğitim sertifikası veriyoruz” Mustafa Koç otobüslerin yolculara tutumunu da eleştirdi. “Şoförlerimiz saygısız davranıyor ve birçok şikayet alıyoruz. Bu şikayetler üzerine ilk kez 2011 yılında gerçekleştirdiğimiz ve aynı eğitimi bu yıl da yaptığımız ‘Toplu Taşıma Sürücüleri Mesleki Gelişim ve Eğitim Programı’ kapsamında dört aylık bir eğitim sürecine maruz kaldılar.” diye konuştu. Koç, eğitimin herkese yararlı olması yolunda çalıştıklarını, ilerleyen zamanda bunun sonuçlarının alınacağını söyledi. 16 Aralık 2015 Palandöken’in kayak okulu da var da etkiliyor. Hannes Brenner, Uludağ ve Avusturyalı ünlü kayakçı Azize Alan Erciyes’e de gitmiş ama aralarında en çok Hannes Brenner, Palandöken’de sevdiği Palandöken. “Burada kar çok güzel. rzurum Palandöken’de bu yıl hizmet Hava çok soğuk olduğundan kar sert. vermeye başlayan Snowplus Uludağ’da hava sıcak olduğu için kar da Kayak Okulu kayak meraklıları yumuşak. Erciyes’te hava biraz rüzgarlı. için çeşitli imkanlar sunuyor. AvusBu yüzden Erzurum on numara” diye turyalı milli kayakçı Hannes Brenvurguluyor. Erzurum’daki Konaklı ner’in yönettiği okulda 7 ila 15-16 Kayak Merkezi’ni de beğeniyor. Ayrıca yaş aralığındaki çocuklara günde 4 Kayseri-Erciyes’te yeni kayak alanları saat olmak üzere 1 hafta kayak eğitimi ve kayak merkezlerinin yapılmasının uygulanıyor. Normalde 1 saat olan kayak kayak sporu konusunda bir yükseliş oladersleri bu okulda sabah 10’dan saat 3’e bileceğinin de altını çiziyor. Erzurum’daki kadar 1 saat yemek molası dahil toplam 4 atlama kuleleri sorulduğunda ise tek cevabı saat sürüyor. Şu an kayak departmanı açık “inşaatı çok kötü” oluyor. değil; çünkü kar daha yağmadı. 1-2 haftaya Milli kayakçı Hannes Brenner sadece kadar açılacak. Brenner’ı bu projede kayak ve snowboard yapmıyor. Erzrum Palanözellikle çocukların yer alması Rafting ve sadece Rize’de olan döken dağında bulunan Sway daha da mutlu etmiş. Türkilazboard da yapıyor. En sevOtel, bünyesinde Snowplus Kış Sporları ye’nin başka yerinde şimdilik diği kayakçı ABD’li Lindsey böyle bir proje yok. Daha çok Merkezi’ni barındırıyor. Kayak ve snowboard Voon. Kayak ve snowboarbu eğitimlere İstanbul’daki dun tehlikeli sporlar olduğuyapmak isteyenler için ideal bir mekan olan Doğa Koleji ve Erzurum’daki nu söylüyor çünkü kasktan okulun genel müdürü Avusturyalı milli kaözel okullar ilgi gösteriyor. 4 başka korunacak bir şey yok. yakçı Hannes Brenner kayak yaparken saatlik kayak dersinin günlük Bu durumu şöyle ifade ediyor: fiyatı ise 270 lira. kendini çok özgür hissettiğini “Mesela cep telefonlarının bir Hannes Brenner kayak sporunda üst modeli çıkıyor ama kayakta söylüyor. dünya 46’ncısı. Önceden Avusturya’da bir öteye geçilmiyor. Teknik hep aynı.” 10 yıl boyunca kayak takımında çalışan Avusturya’da kayak kazalarında her yıl AvusturBrenner Türkiye aşığı, İstanbul aşığı, en çok ya’da çok sporcu var ve daha da yeni spor50-60 civarı kişi hayatını kaybediyor. Geçen da kendi sporunu en iyi ve rahatça yapayıl Atatürk Üniversitesi Veteriner Fakültesi cular yetişmeye devam ediyor. Türkiye’de bildiği Erzurum aşığı… Erzurum halkını 3’üncü sınıf öğrencisi 25 yaşındaki Mehkayak yapan az ve ona göre de sporcu az. da çok seviyor. Tek sorunu fazla Türkçe met Akif Koyuncu da Palandöken Kayak Türkiye belki Avrupa’nın 30 yıl gerisinde” bilmemesi. Herhangi bir Türkçe kursunun şeklinde konuşuyor. Sömestrda birçok şehir- Merkezi’nde geçirdiği kaza sonucu vefat olmamasından yakınıyor. Sadece kulaktan etmişti. Bir diğer örnek ABD’de kayak den tatile gelip kayak yapanların olduğunu, dolma kelimelerle çat pat Türkçe konuşantremanı sırasında düşerek omuriliğinin kıErzurum halkının kayağı az bildiğini de tuğunu söylüyor. 31 yaşında olan genç rılması sonucu ölen Kanadalı milli kayakçı ekliyor. Aslında Türkiye’de bu faaliyetler sporcu daha çok küçük yaştayken kayak Sarah Burke… biraz lüks kaçıyor. Kayak takımı, kayak hocası olan babası sayesinde yavaş yavaş Milli sporcu kendisinin kayak yaparken kıyafeti vb. biraz masraflı olduğu için geri kayak yapmaya başlamış. 2 kız kardeşi olan plana atılıyor. Brenner, “Okullarda her hafta geçirdiği kazalardan da bahsediyor. 2013 sporcunun tüm aile fertleri kayak yapmayı kayak ve snowboard dersleri verilse Türkiye yılında Palandöken’de yaptığı ve her yerde biliyor. videosunun bulunduğu bu kazanın hiçbir daha iyi kayak bilirdi ve daha fazla sporcu Türkiye kayakta 30 yıl geride şey olmadığını ifade ediyor. Binlerce kaza yetişirdi” diye konuşuyor. Hannes Brenner’ın söyledikleri şaşırtıcı geçirmiş. Avusturya’da hastanede yattığı Erzurum en iyisi nitelikte. “Türkiye’de 75 milyon kişi var. bile olmuş ama bunların hiç biri onun kayaTürkiye yeni kayak alanı, suni kar Yüzde 1’i belki kayak biliyor. Avustursistemi, kayak pisti ve kayak kiralama konu- ğa olan sevgisinden vazgeçirememiş. Hala ya’da 35 milyon civarında kişi var. Nerekayak yapmayı çok seviyor. Bizi bu kış larında Avrupa’nın seviyesine ulaşmaya deyse yüzde 75’i kayak biliyor; çünkü her kayağa kesinlikle beklediğini de söylemeçalışıyor. Türkiye’nin şu an kayağı ve kış şehirde kayak için çok güzel standartlar var. turizmini daha çok sevmesi motivasyonu den geçmiyor. E Arka Sayfa Dağcılar, karı kâra dönüştürecek Rıdvan Dereli A tatürk Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu’na bağlı faaliyetlerini yürüten Piranha Dağcılık Kulübü yaklaşık 100 üyesi ile birlikte kayalara tırmanmak için hazır. Kulüp Başkanı Oğuzhan Turan, Erzurum’daki olumsuz kış koşullarını kâra dönüştürmek için kaya tırmanışı yapacaklarını söyledi. Dört mevsim üyeleriyle birlikte kaya tırmanışları gerçekleştiren Piranha Dağcılık Kulübü sonbaharın son tırmanışını Uzundere ilçesinde gerçekleştirdi. Atatürk İletişim Gazetesi de bu tırmanışa katıldı. Tırmanış sonrası sorularımızı yanıtlayan Kulüp Başkanı Oğuzhan Turan, tırmanış için ciddi eğitim gördüklerini belirtti. Turan şöyle devam etti: “Bu iş gerçekten ciddi eğitimler gerektiriyor. Herkesin yapabileceği bir iş değil çok tehlikeli. Bu işi yapmak için ciddi bir eğitim almak şart. Herkes dağcılık adına herhangi bir donanım sahibi olmadan faaliyet yapıp gerçekten insan hayatını tehlikeye sokuyorlar. Biz de bu durumdan endişeleniyoruz.” Turan, takımın bir aile ruhu taşıdığını ve bu konuda güven meselesinin önemli olduğunu anlattı: “Buraya gelen herkes öğrenci olan veya öğrenci olmayan biraz olsun şehir hayatından uzaklaşmak için kafa dağıtmak için ya da tam tersi yaptığımız faaliyetlerden bir şeyler öğrenmek için geliyorlar. Biz de kulüp olarak kim gelirse gelsin, bu işi gerçekten birilerine aktarmak istiyoruz. Dağcılık işinin basite indirgenmesine karşıyız. Biz ciddi bir iş yapıyoruz. İnsan hayatı çok önemli ve insanlar hayatlarını bize emanet ediyorlar.” Faaliyetlerini yürütürken herhangi bir sponsor desteği alamadıklarından yakınan Turan, “Çevre illere de gidiyoruz. Kamlarımız oluyor. Doğa harikası olan birçok faaliyetlerimiz oluyor, projelerimiz var, bahar şenliklerimiz oluyor. Ekipmanlarımızı kendi imkânlarımızla sağlıyoruz. Sadece takım konusunda hocalarımız bize destek çıkıyorlar. Diğer bütün ihtiyaçlarımızı kulüp olarak kendimiz karşılıyoruz. Ekipman konusunda herhangi bir sıkıntı yaşamıyoruz.” diye konuştu. Başkan Oğuzhan Turan kışın da tırmanışları aksatmadan sürdürdüklerini belirtti. “Bizler kışında tırmanışlarımızı aksatmıyoruz. Kayalar buz tuttuğunda, bu seferde buzlara tırmanıyoruz. Kışın daha zor oluyor ama daha keyifli oluyor. Gece çadırlarımızda konaklıyoruz. Karı adeta kâra çeviriyoruz. Kışın soğuğu vücut direncini düşürse de bizler spor faaliyetlerimize devam ederek direncimizi tekrar kazanıyoruz.” diyen Turan, yaklaşık 100 üyelerinin bulunduğunu ve aile ortamında çalıştıklarını söyledi.