1958 - Mülkiyeliler Birliği
Transkript
1958 - Mülkiyeliler Birliği
KAZGAN (1958) Y ıl : 98 C ilt : S8 Sayı : 08 A lış Fiyatı : Meslek s ırrıd ır, kusura m ayın. Satış Fiyatı : Ne verseniz idare bak etmez Fatura No. : ÜssL'tm ¡zan 0007 Her y ıl Nisan ayına doğru bir d e f a d a ^ y lanır, ilm i, içtimai, iktisadi, sıhhi, bedeni, cer rahi. nonsiyasi. politik, zirai, ticari, fenni, ahlâki, felsefi, sınai, mali, idari dergi olup, de reyi tepeyi, k ız ı erkeği, talebeyi hocayı, m ek tebi sokağı anlatır; işleyeni imletir, işlemeyeni işletmez; y azıyı, k â ğ ıd ı, m ürekkebi, ilâ n ı b u lunca çık ar. Ç ık tık ta n sonra bedeli m u k ab ilin de okutulduğu görülm em iştir. Y a r ıla r ın her türlü sorum luluğu ne yazana, ne yazdıran, ne basana, ne de bastırana aittir. Sadece okuyana aittir. İçindeki y a zıla rın her îıak k ı m ahfuz olu«». y alnız H akkı Bey görebilir. Ancak y a zı lar, Ayı Mete. Ilam ınal N anıık, K ü rt Mustafa ve Cem Z. Ç akm ak‘ın şahsi ve fiili himayeleri altın d ad ır. ■ Gönderilsin gönderilmesin bütün y a n la r y a y ın la n ır ve iade edilir. Ve isteyene fazladan yazı da verilir ve im zalı fotoğrafta verilir, imzasız da verilebilir. İmtiyaz Sahihi :• Sevgili D e k an ım ız; Ncşririyal M üşaviri : Nerde şıı adam yahu..? Yazı İşlerini de Faclo İdare Kilen Mesul M iidür : Berbere gitti; Yazı İşlerini Y alancıktan İdare Kilen G ayri Mesııl M üdür : Uyuyor şimdi, aman rahatsız etm eyelim : Yazıları lfasırallt Kdeiı Genel Sekreter ; in başı ağrıyor; Yazı : Yazanlar: Kesim : Yapanlar; Dekor - Kostüm : Sevim;; Make tıp : Kadriye; Gece Sekreter leri : Hoca Yaşar, iBaba K urt; G iiııdiiz Sekre terleri : G ün d üz ve (ötekini tanım azsınız) Diiııya Meseleleri : Tatlı aileseledir; Memle ket Meseleleri : Taner; K alkın m a Meseleleri : A m an dalgalandırm a ¡kardeşim; M ülkiye : Heeeeyy... İlim ve Teknik : Ruşen; Sinema : Halide DD; Tiyatro : K ız Mete; Orm anlar ve H ayvanlar Alemi : Ayı Mete; Radyo : Aslanhacak FikıeL; T. V. ve Röntgen : Et Suat; Tıp : Dr. Ü m it; Spor : Bronlo Bcycaıı Moda : Senay; Sanat : K a r ın doyurur; Society : S i yasi Olcay ve P. K ulin ; M iizik : Soprano Fa yans; Kdobiyat : Tozkoparan; Hal ve G idiş : Y ajçın Tuııcer; Fotoğraf : Foto - Soptik, Foto - Ta vil; Mizah : F. H . Sur; A yak İşleri : Bizim Komite; Kİ işleri : )Dya; K afa .İşleri : Asistanlar; Y ıld ız Falı ve Kiiya Tabirleri: Y ıld ız; Hademeler ve Gece Bekçileri : H l( D o ğan. İdiot. KAZGAN, Siyasal Bilgiler Fakültesinin tebessümüdür : Dersleriyle, imtihanlariyle, seminer, 'pratik kurlar, konferans ve gezilerle (lohı bir öğretini yılının sonumla iyice lıak etlilen lıir zafer, bir kurtuluş tebessümü... I KAZGAN, Siyasal Bilgiler Fakültesinin bir aynasıdır : Şer gili öğrencilerinin, sayın Profesörlerinin, değerli Doçent ve asis tanlarının, bir kelime ile. biitün Fakülte hayatının acı, tatlı unu tulmaz hâtıralarını en canlı, en şakrak, ayın zamanda en munis çizgileriyle aksettiren saılık bir ayna... KAZGAN, Siyasal Bilgiler Fakültesinin güven ve üm idinin .ifadesidir : İncitmeyen iğnesiyle dokunduğu ilerilerin, m ahru miyetlerin, eksiklerin; öğrencilerinin, hocalarının elbirliğiyle -di ğer bir çok benzerleri gibi- halledileceğine dair köklü bir güve nin ve üm idin ifadesi... ICAZGAN’ı ve onu bıı kadar emekle hazırlıyan, onu zevkle okuyan sevgili öğrencilerimizi 10!>il ders yılı sonunda, bütün öğ retim ' ailemizin en büyük şefkat ve ümitleriyle bağrımıza basıyoruz. Ajanslar : AA. USA. P AA. SAS, KLM , R. UP. Al\ DP. CHP. IIP , CMP, DEKAN Prof. Dr. Kemal Fikret Arık M uhabirler ve lîiirolar : Ana Mektebi : M. Kayalar; K ız Lisesi : A. P ıt ır lı ; Kolej : U. A rık; K ız Teknik : Ü. Şenli; D il Tarih : H. Gordaneri; Konservalııvar : D. Canıniın; Jlıık ıık : Y alçın; B ilum um KAleiıec Yerleri ve M eyhane ler : Kııişlı», M. K:;ı*ıı. K. Tunrel. K A P A K T A K İ K IZ : K apaktaki k ız ım ız bu ABONE VE İLÂM ; Abone kaydedilmez. İs y ıl her y ılk in d e n güzel, geçen y ılkind e n de. Korse K ralım ın k ız ıd ır . B ir yandan tıb ta h teyenler sil ¿derken. b ir yandan zaten biz tılsak cm. He değil metre isi a lır d ık da bale dersi a lır, istemeyenlerden vtemin edebilirler. İlân işine biz karışm ayız, siz de karışm ayın; öbür yandan da fotoğrafçım ıza poz verir. Boş İlânı. Am a İJediğimiz g ibi zam anlarında Sayın abonelerim izden Vicamız, adres değişik Bedri Bey'c poz Verir. Ama o ihtiy acım ız yok. alm az, çü n k ü o da ^ o z verir. Tereciye ıspa liklerini önceden haber vererek bizi şaşırtına- nak belki sa tılır. m ala rıd ır. Kazgan’a Mektuplar Yazı İşleri Müdür Muavinliğine, işsizler yine kolları sıvayıp K A Z G A N ’a sarıldılar. Sa rılırlarsa sarılsınlar, buna' biışey demem ama, beni söz ko nusu ederseniz, bayağı bozulurum. Herkesi kensi köşesinde rahat bırakın. .Bu arada ben de çubuğumun dumanını istedi ğim gibi üfleyeyim. KAZGAN’da adımı hiç görmek istemiyorsam da e ha kikaten de görmek istemiyorum. Çünkü ben, nişanlıyım (Ya işte böyle) O’na göre tedbir alın, yoksa... Beni unutacağınız için teşekkürler... T o k e r b a n k 86.000 T. L. lık apartman dairesi 20.000 Aded pantolon düğmesi 5.000 Aded firkete Ayrıca faizlerde büyiik avantaj Borçlarda % 8 alınır Alacaklara % 00001 verilir. T O K /•; R l i A IS K Iier BEŞ kuruşa bir kur'?, numarası T O K /•; R li A N li iKüıııi). GÖKOOi.iJ «P O LİT İK A SA N A T I» KAZGAN'cı ahilerime, Bu yıl yayınlanacak KAZGAN Dergisi’nde, bana ait yazı, resim, müzik, karikatür v.s. yi basmamanızı rica ede rim abiciğim. Büyük fedakârlığınız için hepinize ayrı ayrı teşekkür eder ellerinizden öperim. Kusura bakmayın, daha uzun yazmak isterdim om a ders çalışıyorum şimdi. K a rd e ş in iz : R ir g c n G Ü V E N KAÜGAN Dergisine, Ayy... KAZGAN'da benden de bahsetmeyin ne olur... T üm ay TÜZÜN Yüksek KAZGAN Komitesine, Bazı snob kızlarımızın «Mülkiye» lilik Ruhuna aykırı hareketleri alıp yürümüş hâttâ dört nala koşmuş bulunmak ladır. Ayak ayak üstüne alm ayıp sigara içmek, at arabala rına binip fakülte civarında dolaşmaktan başka son zam an larda mektebe (Hâşa mtn huzur) eşekle gidip geldikleri dahi maalesef, esefle müşahede edilmektedir. Bu arada bazıları nın otobüse binmeyi itiyat haline getirmiş bulunduklarını da bilhassa zikretmek isterim. (Bir siyasinin romanı) Muhasebe, Cemiyet ve âşk ayaklariyle ve anne'lerin “Oğlum, sen daha küçüksün..” demelerine rağmen, kızların kalplerini Ve kütlelerin iradelerini sürükleyen adam.. Rakiplerinin, annelerinden emdi ğini burunlarından fitil fitil getiren kahraman.. Kara gözlüklü parlamanterın ibret vc işret dolu ha yatı... Kitaptan, heyecan verici birkaç satır: “Basit lise talebesi iken ilk mücadele... Sinema, tiyatro vc bilumum sanat derneklerinin, Talebe Cemiyeti ve bilumum K ültür Derneklerinin, Talebe Federasyonu vc bilumum uzun isimli teşekküllerin, Siyasi Parti ler Gençlik ve İlim Kollarının idare heyetlerine na sıl nüfuz. ?ttim... İbret verici kulis faaliyetleri..” v.s. Tevali etmekte bulunan bu £ ibi hareketlere ilâveten bazı birinci sınıf kızlarının da ahilerine hiç yiiz vermedikleri müşahede edilmektedir. Yegâne ümidimiz, KAZGAN'ın bu milli hisse ve «Mülkiyelillk Ruhıı»mı rencide edeıı son derece nazik meseleye el atmasıdır... E n derin saygı, sevgi, hürmet ve muhabbetleri ni izle... ili. R . A d ın a Y ılm a z K A R A K O Y U N L U KAZGAN'nı notu : Maalesef KAZGAN, böyle işlerle uğraşmayı ciddiyeti ile bağdaştıranıadığı için meseleye el atmamış ancak bazı üyelerimizin şahsi teşebbüsleri ile bu kızlara ayak atılmıştır. Saniyen, elâleın ister at arabasına biner ister ot ara basına, veya eşeğe, bu bizi alâkadar etmez. Hem bize kalırsa o kimsenin eşeğe veya kamyona binmesi ile el arabasına bin mesi arasında bir ayrılır yoktur. KAZGAN Mecmuası Mesnetli İsnatlar İşleri Md. ne, Resmî ve gayrı resmî çevrelerden edindiğim m alûm ata göre K AZGA N ’da benim hakkımda asıllı asılsız, tatsız tutsuz, karanlık gâyeli ve uzıın menzilli bazı yazılar yer ala cakmış. Hepiniz bilirsiniz, ben herşeyden evvel şişman, direk enseli, ince ruhlu bir adamım. İkincisi, ben bu fakültede asistan kalıp poz atm ak niyetindeyim, öyle, forsumu düşü recek lâfların çıkmasına a s lı göz yumamam; üçüncüsü, ben evliyim. Siz benim saadetimle oynayamazsınız,' bunu yap maya hakkınız yok, oynayacak başka şey bulun lütfen. Son olarak şurasını da belirtmek isterim ki, ben derslerde hoca- lara kamış atıyorum, dalgama m âni olur bu yazdıklarınız. Ve hele AYI'lığınıdan bahseden tek satır görürsem, vay hâ linize. Çünkü benim bu hususiyetimi tek satırla geçiştire mezsiniz, ancak birkaç sayfa olmalı. İşte size peşin peşin haber veriyorum. Arzu ederseniz, vcıesiye de verebilirim. Aksi takdirde perakendeciliği bıra kıp toptancılığa başlıyacağım.. Bu kadar... ı(A dres ın a iıi ıı/.) ¡¡usmuLalr Mi z a h ü z e r i n e «Mizalı deyince elim tabancama gider.» Bu sözü kimse söylenıcmişlir. Ama söz'olduğuna göre, pekâla birisi söyle yebilir. Eğer söylerse iş işten geçmiş, testi kırılmış, dayak atmak faydasızlaşmış olur. K ıld ı ki belli bir kusurdan ötürü insanları dövmek kolay değildir. Mukavemet eder, kendisini haklı bulur, nihayet ne yapmış olabilir ki... Yaptığı şey or tadadır. Halbuki işlenmesi m üm kün bir suçtan ötürü insanı cezalandırmanın bu gibi güçlükleri yoktur. Ortada bir suç olmadığı için elıemmiyetsizliği iddia edilemiyeeeği gibi fiilen işlenmemiş olduğu için de, az çok mâkul bir sebebi, esbab-ı muhafftfesl de bulunamaz. Zaten suçlu, moral bakımdan da perişan bir vaziyettedir. Kendisini niçin ve kime karşı m ü dafaa edeceğini bilmez, elinde m .iddi hiç bir delil de yoktur. Nihayet şuna da işaret etmek lâzımdır ki, işlenmiş bir sın; artık gelmiş geçmiş olduğu için ancak patlamış bir bomba kadar tehlikelidir. H albuki işlenecek suç, cemiyet için ciddi bir tehdit teşkil eder. Herkes endişe içindedir. Bi naenaleyh .sııçlumııı cezalandırılması aşikâr bir şekilde hak lıdır. Bütün bunlardan maksat; yukardaki cümleyi, hazır daha söylenmemişken (ı) cerh etmektir. insanın mizaha tabanca çekmesi için ya ona çok kız ması ya da ondan çok korkması lâzımdır ııı) Korku hissi, yukardan doğru bir tahkire, kızgınlık hissi de aşağıdan doğru bir küstahlığa maruz kalınınca duyulur. (Ters işaret münasebetine dikkat ediniz.) insanın kendi iddiasını bizzat teyid etmesi ne kuvvetli bir delildir. Ancak, insanın, tahkire maruz kalm ak için başkalarını; kend'sinln üstünde, küstah lığa hedef olmak için de başkalarını; kendisinin aşağısında görmesi lâzımdır. Halbuki mizah, bütün insanlara aynı hi zadan bakar. (Malûm olduğu üzere mizah «insan» olmadığı için nabza göre şerbet vermesini, ya da küstahlık etmesini bilmez) Onların alelâde, gülünç, z:y ıf ve müşterek tarafla rını ortaya kor. Üstünler, bu standartların kendilerine tat bikini küstahlık, düşkünler de aynı şeyi, foyalarının meydana çıkarılması, alelâdeliklerinin yüzlerine vurulması telâkki ederler. Ve beraberce tabancalarına davranırlar. (Tabii ta bancaları yoksa başka biışeye davranırlar, bu onların bile ceği iştir.) Bu iki tipi birbirinden ayırmağa imkân olmadığı gibi lüzum da yoktur. Çünkü iki ayrı tip değil, belki aynı in sanların böyle iki ayrı hali vardır: Üstün hali, düşkün hali, işte insanın hemen farkına vardığı; bir hayli dâhi ve bir o kadar da alelâde olduğunu anladığı gün, kurtuluş günüdür.' Çünkü üstünlük, ve dâhilik zor iştir. Dünyanın bütün yükü nü taşımak icap eder. Alelâdelik te sıkıcı ve utanç vericidir. A m a -alelâde bir dâhi rahattır. Hem başkalarına hem de ken dine gülebilir. KAZGAN, sayfalarında ele aldığı veya alamadığı in sanları böyle alelâde dâhiler olarak telâkki etmektedir. Maamafih gene de, elini tabancasına atacaklara, te tikle oynamamalarını rica edeceğiz (Zira patlar). Bu jest leri, K A ZG A N ’cılara kâfi; hâttâ fazla bile gelecektir. Sonra, bir şey daha var... Hangi devirde yaşıyoruz ve dağ başında mıyız... ? Medeni insanlar vurmazlar, korkutur lar... KAZGAN (ı) Cümleyi sadece yazdım. Söylemiş değilim. Bilindiği gibi; sözle yazı arasında fark vardır. Söz hoparlörle söyle nir, yazı ise daktilo denen bir aletle yazılır. Başka şeyle de yazılabilir tabii. (ıı) Zaten matematikman korku, kızgınlığın ters işa retlisi olarak ifade edilebilir: Ko=-kı kaldı ki, korku ile kız gınlık arasındaki münasebet, her ikisinin de (k) harfi ile başlamasıyla da sabittir. Tevazu ve Ötesi Sayın Hocamız Yavuz Abadan, o gün “Kaşık Düşmanı” yerine kendinden bahsediyordu. “Kulu nuz Yavuz Abadan” deyince, ön sıralardaki fonks'iyoııu malûm tüllabtan biri “Estağfurullah Hocam..”ı yapıştırdı. Sınıfta biraz gülüşme oldu. Hoca, “Ben burada T. C. vatandaşı Yavuz Abadan..” demeye vakit kalmadan; bu sefer de Burhan K öni’yc kafa sallamaktan sabıkalı birisi: “Aman estağfurullah Ho cam..” deyince sınıftaki gülüşmeler arttı. Fakat Ho ca: “Boynumuz kıldan incedir..” deyince ne kimsede “Estağfurullah” diyecek hal kaldı ne de ders dinle yecek. Ve, “bu Üniversiteler Kanunu muvacehesin de..” lâfı da, ders te kahkahalarla güme gitti... Şabantak Baba Aydın’la Kurt, bir akşam Yenişehir’e uzanırlar. Sigarasız keski atamayan Baba Kurt, bir bayie dalar. Fonksiyonsuz kalan saf Aydın sinema afişlerini gözden geçirirken, yanına; hali, tavrı, ko nuşmasından Ankara’nın yabancısı olduğu anlaşı lan, birisi yaklaşır, ve "Kardeşim, Kurtuluş nere de..?” diye sorar. Aydın cevap verir: “Sigara alma ğa gitti, birazdan gelir.." B u r a s s I K !m s n ? ,.s Mülkiye, karanlık koridorlarda Subalıadck otlayan ineklerindir. Seneler senesi ilini uğrunda Kendini teksire verenlerindir. Aklaşıp dökülen giir saçlarından Dipleri parlayan panlollarındaıı Her gece sigara dumanlarından Gözleri kam;anağı olanlarındır. Hocaya bakmadan lıe.r derse giıeıı En ön sıralarda kafa sallayan Bir günde biöğün fırsatı bulan Her bakımdan kârlı çıkanlarındır. II I im tihana girip tanı creesine Sevil Berberi'nden keseıcesine Hakikati inkâr edercesine Y aradıııa sığınıp atanlarındır. İnhisarcı rokahcl piyasası Tüllâbm dilinden düşmez bu destan Koridor gazidir; kantin kahraman Hor kızı âfet olan bu meydan Y alak olma sırrına erenlerindir. Havâi ııe desen ziyade değil Bu övgü, hitabet kurşundan değil Sencileyiiı üssü 111 izıııı rüyada değil H azinın’d.-ı Rylı'ıl'de gnicnleiiiiilir. İyimscr-Tiın Kompliman KAZG AN ’ın karikatürlerini çizen İçen; Çok mahcup, çok nazik ve çok yakışıklı bir çocuktur. A r kadaşlardan çoğunun karükatürlerini onlardan ha bersiz çizer. İ. sınıftan Kolejli bir kız arkadaşımız bunun farkında olunca kendisini tehdit eder. Bu nun üzerine, nazik olduğu kadar şövalye karakterli gencimiz, kızına hile yapmadığı bir kompliman pat latır. "Siz zaten meşhursunuz. Ben sizi ebedîleştir mek istedim; o kadar..” _ 4 — S <a b a n 5 s İki yüzüm Şnbuncığıın, Dün efkârlıydım, nede» bilemiyorum. Arkadaşlarla Mantar Ahmet» de karargâhı kurduk. «Yahu, bizim Şaban'a bir senedir iki satır k:ıralıyaıuıyoruz» demiştim ki ço cuklar başladılar ağlamağa. Göz yaşları, boşalan kadehleri doldurup taşırıyor; ağlam alar bitmiyordu. Nereden başlayacağımı kestiremiyorum, istersen ho calardan başlayayım. Sempatik Dekanımız K. F, Arık bizlore yakın bir alâka gösteriyor. Yemeğini bizlerle beraber yiyor; eğlencelerimize katılıyor. Yalnız ıslık çalmamız ve lü zumsuz addettiği gürültümüzden rahatsız oluyor, kanaatin deyim. Bu kadarcık da bağırmak hakkımız değil mi..? Ca hit Talus İngiltere’ye gitti. Yerine Fehmi Yavuz geliyor. A zi zim, her yolunRoma'ya çıktığını bilirdik ama, «Arsa spekü lâsyonu i-nda nilıayctlendiğini bu derste öğrendik. Sadıııı Âbi'nin dersleri çok zevkli geçiyor. Muhasebe dersindeki ha raretimizi ancak böyle giderebiliyoruz. Hem Prof, hem âbi. Ama bunun yanında «Vay; dişlerin göründü» diye kapıdışarı eden asistan ve doçentlerimiz de v-:ır. Bedri Bey’i bugünlerde pek göremiyoruz. Hani epeyce özledik. Dostum; iyiliği unu tulur mu ? Maliye bir yana, pipo temizlemesini ve poz atm a sını kime borçluyuz?.. Burhan Koııi yine bildiğin gibi. İkinci sınıf kardeşlerimiz derslere traşlı giriyor, parıl parıl çıkıyor lar. lîeşad Aktan, Hâıııid Sadi hepsi iyiler. Allah hüsnüni yetlerini daim etsin; aksi lıalde üssümizaıı girdabında boğul mak işten bile değil, lîâm id Sâdi hocamız için sınıfta -1 kişi nin bulunması kâfi geliyor. Zaten talebe fazla olunca gü rültü çıkıyor. Şabancığıtıı, sen de bilirsin ya, insan son sınıfa geldik ten sonra derslerden de usanıyor. Hele hoc.il-.ir da, üstelik, çocııklaı ı derse girmeğe mecbur edince in-saıı, kâfir ola ola detse giriyor. Hem biliyor musun, son günlerde yoklama usullerinde de bazı talıavviilât. vukubuldu. Yoklamalar yeni moda yapılıyor artık. Sınıfta ¡kâğıt dolaşıyor ve herkes mııımıasını yazıyor. Geçen gün arkadaşlar -eksik olmasınlaıbizi de unutmamışlar. Fakat enselendik. 5 defa da yazılır ıııı hiç dostum?.. Mıhçıoğlu'ua gelince: bu seııe doçent oldu Ce mal Ağabey. Bir ilkokul lıoeası ıııadiyle, her vesileyle yok lama yapıyor, i'u-şabaha'ııuz Amerika'ya g illi; yerine «Efen dim.- tüccarı biri geldi. İnsan neredeyse bütün Hijiyen’in «Efıııdim.v den ibaret okluğunu zannedecek. Gelelim •¿Tüllâb-ı şâhâııe» ye.. Baba Şiııusi, diktatör icraatına ıv.ğmon, demokratik bir seçimle yerini Karakoyıııılu'ya terketti. Cemiyet'te ilk defa iki kız yer aldı. Kini demiş onlara «Saçı uzıın-aklı kısa* diye. Seneye bakanlıktay mış gözleri... Çocuklar harıl harıl tez hazırlıyorlar. Kurt «Yenimahalle'nin kanalizasyon problemi»nl aldı. Mahallinde incelemelerde bulunuyor. Göbek -5- Ahmet «Fenerbahçe ne den şampiyon olamadı konulu tezini kabul ettirmeğe çalışı yor. Fakülto’de umumi bir buhran hüküm sürmekte.. Tah inin ettiğin gibi Şabancığıııı, açlık buhranı... 1930 dakiııi göl gede bırakacağa benziyor. A rtık kahvede bile kay d i parayemek fişleri-hüküııı sürüyor. Kâzıııı’m havale aramaktan gözleri bozuldu. Geçenlerde «Oıuç tutuyor musun» diye sor muştum; cevaben, •¡Milletin ramazanı bir ay, bizimki 12 ay* demez m i? Gözlerim yaşardı. Balerin Mazlıar bu sene çok değişti; eski şen, şakrak lı ili kayboldu. Derslere muntazaman giriyor am a hep İ z mir'deki nişanlısını düşünüyor. Sıkıldın galiba... Biraz da kızlarımızdan bahsedeyim de gözün günlün açılsın. Birinci sınıf cıvıl cıvıl.. Fakat biz yine yaya kaldık. Malûm yalaklardan sııa gelmiyor ki. K an tindeki çay âlemleri çok şahane oluyor; Osman, bu âlemle rin kurbanı oldu; zafiyetten yatıyor. M uhitlin'in ayaklarını bir türlü anlayamadık.. Sarışınlara karşı zaafı olduğunu bi lirdik anıma.. Son sınıf gezisinden en kârlı çıkan da Dündar — 5 M e k t u p oldu. Özkan’la Sevim'in arasına geçenlerde bir karakedi girdi. Neyse şimdi yine onları kalorifer yanında başbaşa görüyo ruz. Semih'i sorma; disiplin başkanlığı ile sululuğu bağdaş tıramadığından istifa etmek mecburiyetinde kaldı. Cem’in meçlıur hapşırmaları bütün şiddetiyle devam ediyor, idari şube kızlarımızdan biri neşeli öteki düşünceli, idari şubenin en terbiyeli ve ideal çocuğunu bu sene hastalıaneye gönder dik. Yurdaer’i tanırsın, hani hiçbir dersi kaçırmayan, Hâıııid Sâdi hocamızın derslerinde bile not tutan çocıık. 5 Ahmet nişanlandı ama, şaşılacak şey, Şııbat’ta memlekete gitmedi. Biz de hayret etlik doğrusu. Şinasi de Şubat'ta hiç çalışmamış. Sebep olarak da aynı sınıfda Mariannc’in çalıştığını gösteriyor. Çocuğa hak vermemek elde değil azizim. Arkadaşlık ayakları için 50 kişi sıı adlı. Görüyorsun, bu işlerde de kuyruk var. Gülçin Etimesgut’a uslu uslu gittiğini söylüyor. İnanl Imı ıııı?.. Doktrin ve Ayı Mete gene her derste ve her mev zuda fikirler ortaya .atıp duruyor. Ve hâlâ hocaları şişirdiğini zannediyor. Şişiriyor da.. Yalnız, bu sene karşısına iki muzır çıktı. Her fikrine izci Kâmııran'la Demircioğlu Kemal İtiraz ediyorlar. Zapata Fuat da bu seneki kurbanlar arasında. Nccalibey Caddesine gidip gelmekten gözü açılmıyor ki, başka işlerle meşgul olsun. «Beynelmilel Yalak» Tanju mensup olduğu kariyerde tcıakkî etmede. Bu yaz federasyon temsilcisi olarak Nijer ya'ya uzandı. Yani malzemesi bol. Ilıııi kifayetsizlikten mıızd.ırip Fayans Ertuğrııl ise siyasi hayatta muvaffak olacağa benzer. Nedense bu günlerde aklına ziraatçi olmayı koydu. Geçen gün iş bulma zorluğundan bahsediyorduk, ııe dese be ğenirsin: «Mebus da ıııı olamıyorsunuz arkadaşlar?..» Şoptik Şükrü Fikir Kulübünden sonra M ik’in de kurucuları ara sında. Söylediklerine göre İktisadi konularla uğraşılacakmış. H akikî gayesini Taner biliyor. Sıınday’la ikisi Kolej'in daimî nöbetçileri. Karda tipide bu sadakat görülmüş şey değil.. Ergıııı Gölcçay gene uslu uslu ön sırada oturup hoca ları dinliyor pozlarda. Aydm'dakini diişüniip, ara sıra tatlı sesiyle şarkılar mırıldanıyor kendi kendine.. Harpııt'lu Sait gene lıi<; kimseyle konuşmuyor. Fakat Şelıircilik’deki bütün yabancı kelimeleri çıkarmağa azmetmiş görünüyor. Kastamonu'lıı Tuğrul da bıı sene bir kız tavladı. Yıl başında sabaha kadar daıısetti. Mlnderli Kemal sayı hesa biyle, madde madde ve kelimelere basa basa konuşmak hu yundan hâlâ vazgeçmiyor. Mes’ııd «bekârlığın sultanlık olııp-olmadığını Şabaıı'a sor» diyor. Müspet cevap verirsen sana yeni bir bulu şunu bildirecekmiş. ANÇ artık kabuğuna şekilde. Yine de fır sat bııldukça-aşık olmasına rağmen-talıarriyatma devam edi yor. Hademe-i hayrattan Doğan Cannıan’ı sorarsan; mesle ğini o kadar benimsedi k i bir türlü terkedemiyor. Hep bu heves değil mi ki Konseıvatuvar sahnelerine bile çıkıp arz-ı endam etmesine vesile oldu, izci K âm uıan’ımız pozları ve sporlariyie meşgul. Yalnız, bıı sene hep «Kız izci Talimatnamesl»nl okuyor. Tekçi Suat, Şadi, Ergin kollektif ayaklar peşindeler. Suat Dekan'ın en sevgili talebesi. Prof. A rık bilhassa sigara içişine bayılıyor. Demin de bahsetmiştim ya; Mile diye bir kulübün kurulduğundan, yukarıdaki herifler de kurucular arasında. Sahte Sabri kasıntı'da berdevam. Fazla meşgul olacak k i saçlarını ihmale başladı. H âıııi gönül derdini fazla meşguliyetle unutmak için cemiyete girdi; muhasip oldu, meşhur oldu ama, bermurad olamadı. Güneri artık intihar et miyor; yeni kreasyonlar düşünüyor olmalı. Çapanoğlu Fuat, Ercüment, Kara Ali, Gazeteci-genç Yılmaz yoklama yüzünden yatağı sınıfa serdiler. Hoca Y a şar, elinde teşbih zikirle meşgul. A rada sırada «Lâhavlevelâ kuvvete...» dediğini İşitiyoruz. Fikret'le Cem’i ayrı görmek lcaabil olmuyor. Boşu boşuna demişler; «Boyu boyuna, huyu Parola. Saçma Seçmeler Kellim kellim la ycnfa :(Kel Halil) Ya pat ya mat |(Dr. Ü m it) İşleyen kafa ’b ıngıldat’ (Et) Allah’ın tek kulu sen misin? l(Anç) Hani emteanın gerisi (Satılmış) Acıtmıyorum ya ¡ıDoktor) Higo şu oto maça yama ,<\Japon atasözü) Eski fikirlerinizi bize verin |(;F ikir Kulübü) Gene parlamışsın (Parla) Yere izmarit atmazsan bayılırım |(Mahmut> Kapı kilitli (Şakir efendi) Ben adamı numarasından bilirim ((Kütüpat Hüseyin) Tanıdım sizi KŞişmatra) Kibritin varsa bir sigara ver de içelim (H.H. Doğan) Adana’da o malum ziyafetten sonra kafayı bulan Genç Yılm az '(Sustalı bıçaklı Afyon genci) bir de Marmara B aı'a uğramayı ihmal etmemiş 2 saatlik bir mazotlanma sonunda tam., olmuştur. İşte o zaman M arm ara Bar'da tek başına kaldığım anlayan Genç Yılmaz ('Sustalı bıçaklı Afyon genci) selâmeti, barı terketmekte bulmuştur. Gecenin geç saatinde Ziraat Okulunun yolunu tutan Genç Yılm az (Sustalı bıçaklı Afyon genci) yayan yapıldak, kısa devreli eğriler çizerek çok uzun bir müddet yürümüştür. H attâ mektebe sapan yolu da geçtiğinin farkına varmadığı gibi askeri bir yasak böl geye girdiğini de farkcdcmlyen Genç Yılm az '(Sustalı bıçaklı Afyon genci) neden sonra yolu kapayan bir bariyere çarpar ve durur. Zira karşısına çıkan iki nöbetçi asker: tüfeklerini ateşe hazır bir halde Yılm az’a çevirmişler: «Dur kıpırdarsan yakarım, kimsin, Parola...» diye sorarlar. Genç Yılmaz ¡(Sus talı bıçaklı Afyon genci) şöyle bir doğrulur, işaret parma ğını askerlere doğru uzatır ve: «Marmara Baı» der.. Hadi yalancı |ıG. Soysal) K ız la ra şe ke r vere nle r (.Şeker ]<Jkrcııı) Şee ııııl ¡ıı-Ze<lerkeıı merd-l lu p ll s ir k a t in aiiyler ( Ive- ınaııcı) I »ıır şlıınll il lelır.ın i V t I» 1 1»;ı olmayım atlaııı, aılaııı değildir (tialm Şlııasi) Çarşaf dolanmak içindir (Nuri) Seni "gökte aradım |(Yıldız) Dışkapı Birinci sınıf arkadaşlarımızdan Sevil; Fakülteye kay dını yaptırmak üzeıe gelir. Büroda gereken muamele yapı lır; ve kendisine 15 liralık hare makbuzu kesilir. Sevil so rar «bu parayı nereye yatıracağım ?» İşi başından aşkın adam, sertçe «Dışkapı’ya» der. Sevil ve arkadaşı aşağıya inerler, fakülteye dışardan girilecek bütün dışkapıları gezer ler. Nihayet giriş'kapısında para yatırılacak bir yer arama ya başlarlar. Şakir efendiyi görünce «tamam bulduk, şükür..» Falan derler. Am a Şakir efendi «liitfen Dışkapı'ya kızım..» deyince şakkadak bayılırlar.. O gün bugün halâ Dışkapı'yı ararlar... huyuna uygun» diye.. Sivas’lı Erol bolca içiyor, bolca uyuyor. Sorduğumuzda: «Kavun-karpuz yala yata büyür evlâd» di yor. Sırık Zühtü'yü hiç sormuyorsun. Birader, bu herife akıl erdiremedim. Tatilde Fransa’ya gitti, hiçbir değişiklik yok... Yine O, Çuval Zühtü. Son Ankara sel felâketinde az kalsın boğuluyordu. O civarda piyasadaymış da.. Tokat’lı Güngör de ilcı defa Fransa’ya- gittiği ve Fransızca bilir geçindiği halde ne hikmettir, hâlâ pipo içmeyi beceremiyor. A’ma ha reketleri hep kibar ve nâzik, tıpkı Parisli gibi.. Hoca Galip’se Danıştay Başkamın .Sözcülüğü ayaklarında. İm tihan kokusu gelmeğe başladı bu günlerde. İnekler biteviye otlamakda.. Erdinç şimdiden i kutu Aktedron’u do labına atmış. M ârûf inekler devir süratlerini arttırdılar. İh tiyar Fevzi «Artık bundan sonra 3 saatten fazla uyku ha ram» diye çırpınıyor. Yine akşam oldu. Mülkiye'dcki akşamları unutmamışsıiKİır. İşte onlardan biri daha. Kesiyorum artık. Zira M an tar Ahmet’de boş masa kalmıyor. Hem. senin de işlerin var dır. Âmir-i itâ'lık kolay m ı?. Bütün çocuklar gözlerinden öperler. Ben de.. •ENİŞTE B ir Y a n lış lık O lm a s ın lirdoğıııı Çakan .sınıfta maliye imtihanımla çok {Tü zel cevaplar verir. -ıZ.ıten bütün imtihanlarda öyledir» Sa ranlara da büyük bir tevazu ile (Mütevazı çocuktur neme lâ zım) «Her halde bir 10 çektik» diyordu. İm tihan neticeleri asılınca Erdoğan Çakan bir de ne görsün mâliyeden 1 ¡(bir) alıp çakmamış mı.. Muhakkak bir yanlışlık olmuştur, diye Bedri Beyi arıyor. Nihayet hocanın İstanbul'a gideceğini öğ reniyor ve Prof, u garda yakalıyor: «Hocam» diyor «bana numara verirken herhalde birin yanma sıfırı koymayı unut muşsunuz» Bedri Bey babacan bir tavırla ((Âdeti hilâfına) Çakan’ın sırtına vurarak: «Bu, burada olmaz, Ekimde gel de konuşalım olmaz ııaı?» diyor, Niye olmasın, Çakan Erdoğan hocasının sözünü dinleyip 'Ekimde geliyor. Ne Yapsmlar Birader Yemeklerde kesif bir gaz kokusu vardı. Yemeklerini yarına bırakarak kalkan arkadaşlardan birçokları, vazifeli lere sert sert bakıyorlardı. Aralarından biri tahammül edemiyerek: «Yahu bu hal ne böyle, hepimiz aç kalktık, insaf yahu..» Vazifeli arkadaş gayet sakin: «Ne yapalım birader.», dedi, «piyasada V ita yok, biz de yemekleri gazyağı ile pişlı ¡ycıuz.» Ee, afiyet olsun beyler... ...ve Allah Baki’yi yarattı... KAZGAN’da bir adam Başlangıçta Allah Mülldyeyi yarattı. Ve Mülkiye ıssız ve boşlu. Ve inekhanelerin camlarında karanlık vardı. Ve Allah dedi tüllab olsun, ve tiillab oldu. Ve Allah tüllabı ka ranlıklardan ayırdı ve inekhanelerin ışıkları sabahlara ka dar yanar oldu. Ve akşam oldu ve sabah oldu. I. Gün. ... Ve Allah dedi. «Senede bir gendkurul olsun ve ce miyeti tüllabdan ayırsın.» Ve Allah genel kurulu yaptı. Ve cemiyette olan tüllabı olmayandan ayırdı. Vc Allah cemi yete «çök..» dedi. Ve akşam oldıı ve sabah oldu. 2. Gün. ... Ve Allah: «Cemiyet içindeki iş lıll) 1er deftere geçsin ve denelim Hayti görünsün» dedi. Ve Allah iyi olduğunu göıdii. Vc Allah dedi «Cemiyette faaliyet olsun. Show yapan ı,!) müzik kolu, sabah akşam pilâv hoşaf veren yemek kolu olsun ■dedi. Ve böyle oldu... Ve sabah oldu ve akşam oldu. 3. Giin. ... Ve Allah dedi; «Kötüyü iyiden, aıı'aneyi terbiyeden :ıyıı inak i«;in Disiplin Kurulu olsun. Ve ayaklar ve usûller ve ee/.alar için Şahînc’de «Olur-olmaz kayıtlı kaideler olsun.» Ve Böy’.e oldu.. Vo Allah elbise gündüze, pijama geceye hâkim olsun diye iki giyecek yaptı. Vc onları yurda koydu. Ve A l lah iyi olduğunu gördü. Ve akşam oldu vc sabah oldu. 4. Gün. ... Ve Allah dedi : «Sınıflar kız tüllabın sürüleriyle kaynaşsın ve lisan laboratuarları ve M ik toplantıları kahka halarla çınlasın. Vc Allah muazzam ayak atan canavarları ve tiplerine göre hareket :(.'!) eden kızları ve boynuzlu hay vanlan yarattı. Vc Allah «semereli olun, bütçe rakamları r;ibi çoğalın ve muhasebe dersindeymiş gibi sıraları doldurun» diyerek onları nüfusa tescil etti. Vc akşam oldu ve sabah oklu. 5. Gün. ... Ve Allah dedi : «Genel Kurul, seçimle bütün kolları ve başkanlarını ayırsın.» Fakat Böyle Olmadı; vc büyük dağları yaratan Allah dedi : «Benzeyişimize göre insan yapa lım, denizin balıklarına ve yurdun kedi-köpeklerine ve fare lerine, uçan kuşlara ve sineklere ve ineklere, bütün kullara ve teklere ve her türlü alâkasız işlere linkim olsun» Vc A l lah lîaki'yi seçsin diye Bab ı Şinasi'yi yarattı. Ve onları her iki cihanda mübarek kıldı. Ve Allah dedi «Oloıiteli olun vo dünyalar siziııdiı- ve iç tüzükler sîzindir..» Ve akşam oldu ve sabah oldu. (>. Güıı. ... Vc duvarlar ve c.ımekânUırda onların bülüıı emir le li duyulmuş oldu. Ve Allah bütün işlerini Baki'ye devretti ve yorgunluk ve mazeretine binaen» affını istiyerek; iştiralıale çekildi. Ve işte o ¡«ııııan kıyamet koptu.. Ve sabah oldu ve akşam olmaya fırsat kalmadan; Bulci: «Ya Allah..» dedi vc kollaı-ı ve paçaları sıvadı. Ve gece ve gündüz demeden (İklimli. Ve küçük (lığları yaratan Baki, Allah'ın yarattığı dünyayı değiştirmeğe çalıştı. Vc Baki, iktisat asistanllan gibi çuvalındı. Ve «Cezayı da enflâsyona uğratıp» şu «kısa devıede» piyasadan tasfiyesine sebep oklu. Ve Baki'ye, vc Mıtlkiye’ye, ve emeklere, vc çiçeklere yazık oldu. Ve akşam oldu ve Baki'ye rağmen yine aynı bir sabah oldu. 7. Gün. Hüseyin Efendi Hüseyin Efendi doğar doğmaz ebesine “45G71 No. İti kitabı halâ getirmedin” diyen; müstahdemlerle fotoğraf çektirirken fötr şap kasını giyen, 1300 lerde mezun oimuş bir Mül kiyeliyi görünce “Vay! Nerelerde idin 519 H u lusi Kâm il Efendi?” deyip boynuna sarılan, demokrasi ile Demokrat Partiyi, mahalle muh tarlığı ile üniversite muhtarlığını karıştıran, hafızayı zekâ zanneden sık sık bir tarihte Mü dür Burhan Beyle acı kahve içtiğini anlatan bir adamdır. Hüseyin Efendinin Tekir adında bir ke disi yoktur. Kadrini seng-i musallada bilıip ey Bakî Duıup ol bağlıyalar karşına Tüllab saf saf... HÜVELBAKİ Domestik Davul ve Kolejli Kızlar Davul, Kürt, Fayans, Hamal kantinin bir köşesinde konuşuyorlardı. Davul savuruyordu: «Azizim, İstanbul'dan gelirken benim koınpurlm anda beş tane kolejli kız vardı. Tarif edemem, herbiri birer canavardı, mübarekler sanki farksızlık eğrileri.. Neyse gereken ayaklan attım, vaziyet yavaş yavaş düzeldi. Bugün Kızılay’da birisiyle buluşaca ğım fakat bugünlerde bütçe eğrisinin vaziyeti nazik.. Ulan Fayans, ver elli kâğıt ta şu kızla buluşup harcıyayım.. «F a yans hiç oralı olmayınca» ulan ver öyleyse yirmi beş kuruş ta dolmuşla gideyim..» İsmail, bir domestikten sinemaya gitmek için işaret yoluyla söz .almıştı. Günü gelince traşını çekti, siyah çizgili kruvaze tek düğmeli bayramlık elbisesini giydi. Gönlünde kellesiyle mütenasip büyüklükte bir sevinç, Ulus Sineması’nın yolunu tuttu. Kızı kapıda bekliyordu. İçeri girdiler. Işıklar sön dü. İsmail, yanındakini düşündükçe Uzandı.. Yavaşça elini tuttu. Sevgili baygınlık geçiriyordu. domestiği nezleli bir sesle: «Amca, yazıları okuyamıyon, sen bena de okusen ya.,» dedi. Mülkiye’yi dinliyorum Mülkiye'yi dinliyorum, gözlerim kapalı, önce hafiften bir uğultu, sonra koşuşmalar Yavaş yavaş sallanıyor, Teksirler sıralarda, Koridorda Kürt Mustafa'nın Fayans Fayans., diye bağırışı Mülkiye’yi dinliyorum, gözlerim kapalı. Miilkiye'yi dinliyorum, gözlerim kapalı, Kuşlar boşalıyor derken, Sınıflardan çığlık çığlık, sürü sürü, Ayaklar atılıyor kalorifer başlarında Ve bir kızın jüponu sarkıyor, püsküllü,. Mülkiye'yi dinliyorum gözlerim kapalı. Mülkiye'yi dinliyorum gözlerim kapalı, Serin serin spor salonu Cıvıl cıvıl birinci sınıf Güzel dolu ikiler... Kız sesleri geliyor M ülkiye’deıı. Karanlık koridorlarında, parfüm kokuları, Mülkiye’yi dinliyorum gözlerim kapalı. Bay Prof, un Maceraları Karısı imiş Su Scınilı, Şalınııo'niıı ıııüptedisi iken Doğumcviııdcıı bir hastabakıcıya ayak at Mülkiye’yi dinliyorum gözlerim kapalı Başında bir ocak başkam Loş kasabada bir kaymakam Düşünüyor kendisini Bir tellâk Mülkiye’yi dinliyorum gözlerim kapalı. mak niyetinde idi. Bu işi yalnız yapaııuyacağııu anladığı için beni de yardım cılığına lütfen kabul etmişti. Yıl 1955 ay Nisan, hava güneşli idi. Her zamanki gibi Doğumcvi'ııiıı arkasında Mülkiye'yi dinliyorum gözlerim k.ıp.ıtı. Bir yosma geçiyor kaldırımdan Küfürler, şarkılar, t i i ı l * t ntınalaı.. Boynuzlarım düşlıniıyr ''İmalı l'/'n u n m . Belli, bir tr.hs.iM:.! fctıtiM. Mülkiye'yi •lınli}-*nı:ı> £<ı;.|ı-jjTn kapalı. ııöbcl tutuyorduk. Kılık kifayetinden köy lü olduğu anlaşılan bir adamcağız, Do ğumevinin arka kapısından çıkıp sert adımlarla biz doğru gelmeğe başladı. Şa mili : «Yalın Fahri, bu lıerif bizim dalga ya taş koynııya geliyor.» deyip kaçmaya MiıiliijT'yı ürüyorum pcitlcnnı kapalı. Ou ■cıifttiııj'Mİiir. imtihanında HtiJciyna^ı. Vr .'ayıklıyorlar J'iııih. Boa tila.. V.S.A... BiiaLhJrıi iıajılp pc-nc sayıklıyacaklannı hazırlandı ama iş işlen geçmişti. Adam yetişmişti bile. Semih'in öniine geçip elindeki kâğıdı uzattı. Bir göz attık. Bir konsültasyon ııcticesiydi. ftıuık tıîr pccMiindc diye sordu adam. Aûdü-übaba'nm Mülkiye'yi dinliyorum gözlerim kapalı... «Ne yazıyor?» Raporda bir «Dâııâ» kelimesi geçiyordu. Semih bu kelimeye gelince durdu başım kaldırıp adam sor du : «Hayvan ıııı?» Adanı cevap verili: j ; ;; Mülkiye'yi dinliyorum.. «llayır karım...» 8 — DEDİKODU ÇOK TATLI (Telling antl putting is a many splendored tiling... Diabète) Desem Ici... ŞEYDİR... edilenlere «Ohh...» çekmesi yetmiyormuş gibi, hergün öğleleri kantine gelip çayını «cömertçe« içiyor. Ama kabahat onda değil; dış münasebetleri düzenleyen si Sadece «Aranan Güneri» olmak için tıb kitaplarını ve «Le suicide» eserini hat meden Güneri’nin son zamanlarda sine malara dadandığı ve bilhassa «Aşk uğrun da Katil» ve «How to be very, very popu lar filimleriyle pek alâkalandığı söyleni yor. Vücut güzelliğini Pıens’in kuskusuna ve yürüyüşünü Lana Turner‘e medyun olan miliyetei kızlarımızdan biri; her gün Ankara’yı arşınladıkları yetmiyor muş gibi; mektuplaşmayı da ihmal etme miş ve âınmc idaresi hocasını nıcsteden İngilizcesiyle mektuba şu başlığı koy muş: «My life ..» Ananeyi bozmamak için mutlaka bir asistanı ayarlamak lâvım geldiğine ina nan kıllarımız ayrı taktikler kullanıyor lar: Kimisi stratejik mevkileri tutup, kori dorlar karanlık ta olsa ders çalışıyor poz larına yatıyor; kimisi 3 kapıyı kesme ye rine, daha direkt davranıp soluğu Şehir lilik Enstitüsünde alıyor; kimisi do asis tan «rahatıma rağmen kaymakamlığı bı rakıp tiize peklim» dedi diye, uğramadığı sınıfa; yalnız o dersten gelip, ön sıralarda kaçamak bakışlar attırıyor. Bu arada kızkardesleriııi ve arkadaşlarını derse ge tirenlerin, kimi ayarlamak istedikleri epiy dedikoduyu mucip oluyor.... Kıbrıs’taki vatandaşlarımızı moralıııan yükseltme kampanyasına, gözlüğü alıp, topuklu ayakkabıya terfi eden kız larımız büyük ehemmiyet veriyorlar. Ve Dil-Tarih’in dahi dağılma saatini kaçırınıyan Revaçtaki delikanlıya büyük ya kınlık gösterip; arkadaşlıklarını esirge miyorlar... Kocaeli taraflarında yaralı bir aşk macerası geçiren, kası, gözü, etekliği, ka zağı, çobanı siyah arkadaşımız da yanık lığını; Aııafartalar Caddesi ve Ankara Kalesinin serin havasıyla geçirmeğe çalı şıyor... yasi şubede... Geçen gün oynarken gözüne çöp ba tan bir kızımız ise Şişmatra hakkında malûmat loplayanv.ulan, onu kaybetti. Bu sefer, istediği km n evinde, istediği geca dansedebilecek ve şimdi de «Güzel ke merli kız» la meşgul olan izci ile de arası bozulmuş. Küçük adını allığı için çik hızlı gidi yor galiba... 'Asistan Bülent Daver’in Bilgiçliği Asistanlarımızdan Cemal Aygen ve Bülent Daver, Amerika'da New York Üniversitesinde tahsil görüyorlar. Bülent Daver yeni gelmiştir ve arkadaşları ara sında İngilizce bilir geçinmektedir. Ü ni versitede dersler kulaklıklarla takip edi liyor. Hoca tarafından anlatılan ders he men beynelmilel dillere tercüme ediliyor. Talebe önündeki düğmeleri çevirmek su retiyle istediği lisandan dersleri takip edebiliyor. Bülent Daver derse ilk olarak geldiği için âletlerin kullanılışını bilmi yor. Cemal Ayen, «Bülent sana yardım edeyim» diyerek düğmeleri ayarlıyor ve, «Şimdi dersi İngilizce takip edebilirsin» diyor. Bülent, kulaklarında kulaklıklar, dersi pürdikkat takip ediyor. Bazan tas vip mânasında başını sallıyor. Cemal Ay gen de yanında, Bülent'in lavır ve hare ketlerini dikkatle süzüyor. Bir ara Bü lent, Aygen’e dönüyor ve «Cemal, ister sen hocanın anlattıklarını sana izah ede yim» diyor ve birşeyler söylüyor. Cemal Aygen dayanamıyor nihayet yerinden kalkıyor «Bülent, yeter kestin, senin şim diye kadar dinlediğin İngilizce değil Çin ce idi. Zira düğmeyi mahsus Çince’ye çevirmiştim» diyince Bülent Daver’in, bir Çince’yi bildiğini iddia etmediği kalı yor. Gecen sene I. sınıfta tesinin de imtihanlarını kazanmıştı. Böylece, âdeta çifte tabiiyetle vaziyeti idare etmeye çalışan sabık kızımız hangi fakül tede karar kılacağını bilmiyordu. Teknik Üniversitedeki derslerden bi rinde bizim Sudun Abi’i (Aren) gördü ve durumu bir de ona açmağa karar verdi. Vaziyeti anllattı falan, sonra da: «Ben sizi S. B. F. ’den tanıyorum, iktisat asis tanısınız, değil mi?» dedi. Kelsen Aydın Rivayet ederler ki Kelsen Devletler Hukuku iimtihanına — 9 — S E N E M Aydın, girerken Seha Bey: «gel Aydın..» deyince Kelsen bozulmuş «hocam kim söyledi size kel olduğumu?» NOT: Seha Beyin gözlerinde bir arıza yoktur. q-»---------- -— „ lit ! Ayla Pekdemir, bu sene Orta - Doğu Üniversi Bu sene rağbet sarı saça olacak ki; I ’ den, 2’ den (iki kişi) 3' ten * (siyasiyim) ve 4’ ten (idari, mali) bir yığın delikanlı aynı kıza ayak atlı. Ne var ki, en mahcu bu, «Muhasebe sen nelere kaadirsin» veeizesini galip gelirdi. Üc senedir, kızı fı rınlara kadar takip e,iip, aklı yeni ba:;ıııa gelen kütüphane kapısında lerslendi. Eski komşusu ağbey kalmakta devam el li. Ve hakikaten sevdiğini söyliyen birisi de kooperatif kârlarım kediye yüklete cek kadar pusulayı ve hesabı şaşırdı.... Babası taşra valisi olan ve komşu fa kültenin Iülliiijindan, çuval modeli gezen bir kız Mülkiyelinin kendine emanet okuyan H ir ik iÇ i s m ı p J I< A g t :A T ) A < ; 7 l? ^ 7 r Diplomasi ve i)ı>s Münasebetler ¡Şubesi 1 TANER TİMUR Bugün doğan vcledlcr : Ebesine bile lâf etmekten çekinmeyip, anasının gözü olacaklar ve gönül işlerindeki istikrarsızlıktan dolayı bir tüılii muvazene nokta sına gelemiyeceklerdir. Kova Burcu 21 Ocak - 19 Şuhal İş hayatı : Tuttuğunuz takını çok gol yiyecek, sa kın iddiaya girmeyin. His cephesi : Evlilik kafesine girmek .üzeresiniz, dikkat. Sağlık durumu : Hazımsızlık. Palamut Burcu 20 Şubat - 20 Mart İş hayatı : imtihanda, bir balık yakalıyacaksmız. Hig korkmayın. His cephesi : Çok sıkılgansınız. Aşkınızı niye söyle miyorsunuz. . Sağlık durumu : Kabızlık. İııck Burcu 21 Mart - 20 Nismı İş hayatı : Dersleri en az t) kere tekrarla mitlisiniz, yoksa çakarsınız. His cephesi : Nişanlanmayın, derslerinize kötü te sir eder. Sağlık durumu : Bol bol süt vereceksiniz. Apis Burcu 21 Nisan - 20 Mayıs İş hayatı : Mars’ı düşünmeyin, oyuna râzı olun. Sonra onu da bulamazsınız. His cephesi : Dalga geçmeyin; ekileni, bak ne dü menler çeviriyor. Sağlık durumu : Teriniz pis kokuyor. Beş - izler Burcu 21 Mnyıs - 20 Haziran İş hayatı : Sanatınızdan iyi istifade ediyorsunuz. His cephesi : Kısmetiniz daha da açılacak. Sağlık durumu : Basurunuz var. Salyangoz Burcu 23 Haziran - 22 Temmuz İş hayatı : Tarak fabrikası açacaksınız. His cephesi : Size boynuz taktırıyorlar. Sağlık durumu : Alnınızda kaşıntı. Ayı Burcu 23 Temmuz - 22 Ağustos İş hayatı : Çam deviriyorsunuz. His cephesi : Biraz kibar olıın. Sağlık durumu : Maaşallah ayı gibisiniz. Ağaç Burcu 23 Ağustos - 22 Eylül İş hayatı : Kereste ticaretinden -kazancınız yerin de gibi. His cephesi : Çok hissiz bir kalbiniz var. Biraz da sizi sevenleri düşünün. Sağlık durumu : Ayağınız kesilecek. Baskül Bıırcu 23 Eylül - 23 Ekim İş hayatı : İyi kaldırıyorsunuz. Sizi kıskanıyorlar. His cephesi : Göğsünüz çelik gibi. Nerede yaptır dınız onları? Sağlık durumu : Çok gülmekten vidalarınız gevşe miş. Sivrisinek Burcu 24 Ekim - 22 Kasım İş hayatı : Gününüz «Rock’n Roll» yapmakla ge çecek. His cephesi : Kalbiniz çok hassas. Hiç kimseyi kır m am ak için birkaç kişiye birden aşık oluyorsunuz. Sağlık durumu : Hastasınız ama kimseye derdinizi anlatamıyorsunuz. Balla Burcu 23 Kasım - 20 Aralık İş hayatı : B ir baltaya sap olmağa bakın. His cephesi : Çok keskinsiniz. Nereden, ne iş çıka cağını biliyorsunuz. Sağlık durumu : Ağrılarınız başlıyor. Eşek Burcu 21 Aralık - 20 Ocak İş hayatı : Sesinizi duyup sizi angaje cdccekler. Ne talihli insansınız. His cephesi : Gözlerinizin güzelliğine vurulan biri size ilân-ı aşk edecek. Evet deyin. Sağlık durumu : Sırtınızda sancı var. — 10 — Meksika’da doğdu, gençliğinde Gene ral Romircz’iıı yanında çeşitli isyan ve hükümet darbesine bilfiil iştirak elli. İn sanın kanını kaynatan tropik atmosfer, gitarcılar, ateşli kadınlar onun fikir ada mı olmak isteğini kamçılıyordu. Budefasında Romire/.'iıı dilber karısı Pepita’ya romantik bir telgraf çekmiş, adam buna çok bozulmuştur. (Ama haklı idi.) Bunun üzerine çıkan kargaşalıktan isti fade eden Taner, Türkiye’ye iltica et miştir. Kadınlar üzerindeki kâfi tecrübe si, ona fakültedeki bütiin kızlara ayak alm ak cesaretini vermişin*. Halbuki mek tep dışında çok mahcup bir çocuktur; kız gördü mü kızarır. Başını önüııe eğip ba kışlarını kaçırır. Geçen sene KürL Mus tafa’nın teşvikiyle kemana başlamış, iki iiç ders aklıktan sonra fakültede bir kon ser vermek istemiş ve güçlükle buna mâni olunmuştur. Evvelce-iki bedbaht aşk ge çiren Taner'in en büyük isledi kendisini fikren talnı&ı edecek, Hü ît ivet Parli?Ji sempatik bir kızla evlenmektir. Taliple rin «Fikir Adamı*» rumuzuna müracaat ları... 2 TUNCER UNSAL Mektebin en efendi en çalışkan çocuk larından biridir. Onu ancak kütüphane ile Siyasi Şube arasında elinde kitaplar hızlı hızlı yürürken görebilirsiniz. Hâri ciyemizin kendisinden büyük istifadeler saklayacağı şüphesizdir. Tımcerin kahve rengi plâstik bir çantası vardır. 4 A. GÜNDÜZ ÖICÇÜN Eskişehirli olan bu evliya diploma lımız, Mektcb - i Mülkiye’nin gelmiş geç miş sayılı ineklerindcndir. Günde 18 saat çalışması yetmiyormuş gibi bir gözü ile Fransızca okumak suretiyle inekleme tekniğinde yenilik yaratmıştır. İlim uğ runda döktüğü saçlarından arta kakın bir kaç teli kafasında tutabilmek için ümitsiz bir gayretle tedaviye gittiği Pa ris’ten perişan hatıralarla dönmüştür. (Ah Paris ah Paris...) Şairlik ayakları ile ve Neharî, Bahar! gibi manlar imzalar la yazdığı uhrevî, tasavvuf! şiirlerinin lek okuyucusu yine kendisidir. İlmî d ü şünen, ibadetinde kusur etmiyen bu evli ya diplomat, aşk uğrunda fedakârlık et mekten gurur duyar Jıaa. İÜ OLCAY KAN SU «Topuklu ayakkabı giymiyorum ve giymiyeccğim, çünkü sevmiyorum..» Tah min edeceğiniz veya edemiyeceğiniz gibi bu sözler devrimizin lek siyâsî kızı Siyâsî Oicaya aittir. Kendisi daima eve kadar yü rıir. Herkes de oııuır bu yürüyüşünden ve stilinden bahseder. Asistan gibi bir ta lebedir. Fakülte’yc girdiğinden beri bu fikir kafasına yerleşmiş olduğundan, 4 senelik hayatı sâfî ciddiyet irinde geçmiş tir. (Güldüğünü gören varsa haber ver sin). 2-1 TANJU ULCEN Sui geneıis bir pei’sonalily’Uir. Mülkiye’ye sığmadığı gibi Dil-Tarih, Teknoloji Kızılay’da da birtakım ■ ' psödo - potları vardır. «Seyyarelerarası yalak diplomat» muhatabım, bilhassa tanımadığı İdinseler arasında matrağa almağa çalışır. Sayısız girl - iriend’i vardır; işin hem iyi hem de kötü cephcsi, hiçbirinden bir iş çıkarma ması ya da pekçok çıkarmasıdır. Ne tek ne kul fakat hem kızlar hem harem ağa 31 ALI PITIKLI İngilizce ve Fransızca’dan başka her dili bilir. Bildiklerini de konuşur. Mekte bin ençok çalışan hariciyecisidir. En gü zel Frenk gömleğini o giyer. Kızınca bü tün hırsını Konandan alır. Şahsiyeti hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyenlerin, asarı atika gözlüğüyle çektirmiş olduğu karikatüre bakmaları. 142 ERTUĞRUL GÜRBÜZ Tarsus’un portakal ve muz râyihaları ile dezenfekte edilmiş atmosferinin cazi besinden kendisini kurtaramamış, anadan doğma bir «broken» diplomat, ve şair (!) ruhlu olan, kısa ceket modasını cana ya kın renklerle telif ederek adım adım takip eden, saçları çıksın diye hergün enginar yiyen, alkole karşı fazla hassas olup, iki günde bir Avrupa’ya gitmek isteyip te rüyasını bile göremeyen Tarsus’un gizli zampirlerindeıı, kasıntı, bilekçi, zurna k ı lıfı yapılı bu civan (!) delikanlı halihazır da Yenimahalle’de ikamet buyurmakta dır. sıdır. İngilizce - Fransızca bildiğini; kul landığı kelimelerle ishata çalışır. Bu yaz avantasını bulup gittiği Nijeria’da, fahrî hemşorüik sıfatını kazanmakla kalmamış, bütün dövizlerini Nijeria güzellerine sersebil etmiştir. H; H* den ADC, Fileci ASÇ, Mast Ce lal ve Tektaş’larln ciddî konuştuğu görül memişse de, diğerleriyle, öbürleriyle ko nuştuğundan daha ciddi konuşmaz. 25 HALİS C! EK DAN ERİ Tokat'lulır. Fakat Tokat hayvan ve cıııtea panayırı ile bir alâkası yoktur; Hem Fransızca hem de İngilizcenin bütün inceliklerine vakıftır. Mesleği icabı «Le Monde» gazetesini daima cebinde taşır. Ancak gazele bir adet olduğundan bazan Ali Pıtırlı ile bu yüzden münakaşa ettik leri olur. Memleket, kendisinden çok fay dalar beklemektedir. GalatasaraylIdır. Sosyetiktir. Züp pedir. îşte Kulin. Bazan derslere Mih race kıyafetinde girerek hocaları işlet mekten zevk alır. Siyasi partiler hariç her gece bir partidedir. Büyük adam ların küçük taraflarım iyi bilir. Harici yeci olmanın m utlaka zengin bir ada mın kızıyla evlenmeyi icabettirdiğl kaııaatındadır. /tık Asker Sayın hocamız A. Kemal Aral’ın gizli kalmış bir cephesi de, siyasî tarih bakı mından büyük bir kıymet ifade eder. Bu gün memlekette ilim sahasında büyük hizmetleri dokunmakta olan hocamız, bir zamanlar büyük bir asker, fedakâr bir kumandandı. Yıl 191G... Osmanlı İmparatorluğu I. Cihan Harbine müttefikleri yanında de vam ediyor, kan gövdeyi götürüyor... Bu sırada Ali Kemal Arar’ı Cemal Faşa ntn maiyetinde Kanal Seferinde görüyo ruz. Açlık, yokluk, sefalet... Bizim asker lerin içinde bulunduğu vaziyet fecî... Ali Kemal bey’in vaziyeti ise daha fecî... Esir düşüyor... Arkadaşları ile birlikte bir esir kampındalar... Tabiî, kampta, içki denen nesnenin zerresi yok. Alt Kemal bey ve arkadaşları krizler geçiriyorlar... On lar için en fecî şey, içkisizlik... Nihayet bir hâl çaresi buluyorlar. «Amatör fotoğ raf kulübü» kuruyorlar. (Hepinizin de bildiği gibi hocamızın derslerinde müşahe de ettiğimiz o keskin ve yaratıcı zekâsı henüz o tarihlerde kızgın Arap çöllerinde neşv - ü nema bulmağa başlamıştı.) Bu nun için kamp kumandanının emriyle mevaddı eczaiyye, bu arada Etil Alkol de temin ediyorlar. Eee, bu zıkkım da öy lece ¡çilse, o müthiş sıcakta insanın içini kavurur... ne yapsınlar, alkolün içine portakal kabukları doğruyorlar ve nefis likörler (!) yapıyorlar. Başlıyorlar kafayı çekmeğe... Elde likör az olduğu için ga yet hesaplı istihlâk ediyorlar. Artık Ali Kemal bey ve arkadaşları gece -gündüz sallanıyorlar. Öte yandan bütün sıkı tedbirlere rağmen içkiyi nasıl te’min ettiklerini bir türlü anlıyamıyan nöbetçi İngiliz subayı, bir gün dayanamıyarak ve bir sürü te’minattan sonra, bu işi nasıl başardıklarını soruyor. Keskin Hocamız vaziyeti anlatıyor. Adam, hay retten ağzı bir karış açık, yalvarmağa başlıyor. Neticede ona da bir miktar ve riyorlar. Ali Kemal bey ve kafadar arkadaşları kendi âlemlerindelcr... Uyuyorlar, uyanı yorlar... Bir de ne görsünler (!): bizim İn giliz ileride bir yere oturmuş, elindeki ekmeği havaya kaldırıp birtakım hare ketler yapıyor, sonra ağzına götürüyor. Ali Kemal bey (koşuyor, adamı saı'sıyor falan: «Ne o ulan, ne yapıyorsun böyle?» Öbürü cevap veriyor: «Vallahi Aliciğim, sorma, şu mübarek kuru ekmeği mehta ba batırıp batırıp yiyorum da daha esaslı bir meze oluyor.» Heyecanlı Delikanlı Kompetan Gazi'de Merkez Lokantasında öğle ye meği yiyoruz. Şiş köfteler geldi. İlim Ruşen,: «Yahu buranın ahçısı ile Kazablanka’nınki aynı adam. Gündüzleri burada çalışıyor; geceleri Kazablanka’da. «Nereden biliyorsun yahu» dedik. «Baksana bezelyeler 4 tane» dedi. Bu seneki 1. sınıfla son sınıfların tanışma çayından sonra, son sınıf deli kanlıları 1. sınıf hatunlariyle tanışmak için kuyruk olmuşlardı. Kuyruktakiler, kendilerini teker teker takdim etmeğe başladılar. Şadi : «Ben Şadi Cindoruk? dedi. Şadi'nin arkasında Sunday bulunu yordu. O da kendini takdim etti : «Ben Sadi Cindorıık» dedi. G E L İY O R Savulun bo gafiller siteyle, agorayla Normuyla, devletiyle Yavuz Sultan geliyor. Çevirdiler liseye Mekteb-i Mülkiye'yi Hiç şaşmaz Mazhar ile Cumhur Ferman geliyor. Yüzde «Ceza Sakın Hamit yüz ıskontoyla dinleriz hep dersini dediğnen» akla Baba Burhan geliyor. olup dersine girme hemen uyursun Sadi Selen'le Şefik İn in geliyor. Arka sıralarda çok, pekçok âmiral battı. Fehmi Yavuz Hoca’yla, Reşat Aktan geliyor. «Dovlet sinirleri K it’e Avrupa’sinde» Diyerek «On plânda» Tahsin Beçir geliyor. «Yoklama öz malimdir, ilimse ithal malı» Espriler yaparak Fadıl Hakkı geliyor. Tüllâbla alay eder «bu da fikirdir» diye Hoplayıp zıplayarak Scha Meray geliyor. Super Etat, Collective, Federatif., diyerek Superposé Türkçe İle Bahri Savcı geliyor. ı(i) «Olmadı» der, beğenmez verdiği misâlleri Sigara dumanı mı, Sadun Abi geliyor. İllet eder insanı verdiği kararlarla «Gülümseyen Sekreter» Sadun liiez geliyor. Satamadı mı halâ o eski çantasını? Dekan Bey bütçe ile komisyondan geliyor. Şey satar, pardon satmaz, anlamadım ne demek ? Karafakih Toros’la İstanbul'dan geliyor. Dersinin esasını teneffüste anlatır. Bedri Gürsoy bu sefer poz yapmadan geliyor. Déterminisme, evet, Sosyal Olaylar da var. Jtndéterminlsm se Payaslı'dan geliyor. Soktu bu hale bizi yaptığı yönetmelik Aziz Köklü İktisat anlatmaktan geliyor. B Ü D fl Yüz vermeyin çocuklar küçük dağlar yaratan O «Ben oldum delisi» poz asistan geliyor. Zannetme ki kurtuldun ellerinden H A V A Î Şöyle bir arkana bak üss-ü mizan geliyor. BîR G o R İ)^., Kazandık mı ? H A V A Î aşk-ı scıscıde Akşam kantinde konuşuyorlar. O günlerde Ankara’dı Efendim neıde, ben nerde.. Bağdat Paktı’nın çok yüksek kademede bir toplantısı var. Bizim sahte diplomatlar da o gün bu i(ı ) Anayasa teksiri. B. Savcı. S. 40-50. «Federal devlet, içlerinde bir super étanin, diğer fédéré devletlere su perposé olduğu bir devletler kollektivitesi, bir devletler birliğidir.» toplantıya gitmişler, akşam da milletin kafasını ütülüyorlardı. Vay efendim, Dıılles no ct adammış... Selwyn Lloyd'ıı 00'a giderken görmüşler.. •Falan. Halis-muhlis Siyasi Halis o günkü İntihalarını anla tıyordu. Bir ara elinde ayran şişesi 7 dağın aslanı Anç geldi. Halis'e yaklaştı ve bağırdı: «Bırak traşı kazandık m ı?» Evlenmek üzereymiş Arkadaşları derse geç kalmasın diye. S ıd ıi’yi uyan dırdılar. Kendisi uyku sersemliği ile pür hiddet : - - Ulan, bıraksaydımz nerdeyse evleniyordum... Forsunu artırds Bir bahar sabahı, Fakülteıün ön bahçesinde etrafı sey rederken iki dnstitülü kız geçiyordu. Bunları gören Özdenılr, hortumu bahçıvandan aklı ve «dur da şunlara forsumu attı rayım».. diyerek kızların nazarı dikkatini çekmek için hor tumu sallamaya başladı. Kızlar bir ara biri ötekine: «Ay van» dedi. — 12 — ıslanmamak için kaçıştılar kardeş, ne kadar da gönç bahçı Sanatkârlar bu tarafta.. Saçma Seçmeler V » <.'< <;;ı lıeııı ağla lıeııı bağla i(Asç) Yağdım kıl çeker gibi (Baki) Nijerya'da kediler k:ıyıı;ımuıu yediler (Tanju) O beki«' mGiimîir/,) Çay -ağacı ¡Fahri) Oevşemiyeliıu kasılalım ¡¡S. Sabrl) Davar sayımı yapıldı m ı? (Ertugrıd) Dayan ı.Miıır.sm u Iladyatörl ' >!'■!; k.ıi.ııı derse 1,'irı'r (Türki«) l..d),l'eıı asılım'. .ıl’erCectlon 17) I lır lıakkı ıuahlır.'.dıır (Hakkı) Bekârın lıiiiTiyrli evlinin ziiiTİyeti ı(M. K.) i'.l :;:ut mıııi'/.u alalım (Enişte) El sıkıntısı yoktur ¡(Tekzip) D r didin böyle şı-yl^r istemem (Sansür) Kııdın nedir? Kh'evııp. Nı.şınhnıdır. [Z. Kunt) Arlcıya îîeeelinı beyler ıBiletçi) O baııa dedi ki ıNe derli l Yino m i seıı (Ayııa) Konferans salonunda Show yapılacaktı. Saat 8 de başlayacak olmasına rağmen, saat 8,45 olduğu halde saz ve ses sanatkârları v.s. henüz gelmemişti. Millet birbirini; “Geldiler, geliyorlar, hah işte” gibi lâflarla işletmekteydi. Bu sırada Sunday üst katta dolaşıyordu. II. sınıfda ise bir takım göbekli, bı yıklı, çantalı, defterli zatlar oturmuş, yüksek sesle konuşuyorlardı. Elinde çanta olan, şık giyinmiş bi risi de merdivenleri çıkıyordu. Sunday sınıfda yük sek sesle konuşanları programlarında son rötuşları yapmakta olan, beklenen slıovv sanatkârları olduğu nu ve merdivenleri çıkanın da onlardan gecikmiş bir tanesi olduğunu düşünerek, bütün sevimliliğini (!) takındı ve bir eliyle I I. sınıfı göstererek, yakla şan adama : — Sanatkârlar bu tarafda, dedi. Şık giyinmiş adamın suratından bilumum renk lerin geçtiği görüldü, kızararak : — Rica ederim, bu işi bu kadar hafife almayın; tliye konuştu. Sunday muhatabının herhalde sanatkâr keli mesinden alındığını düşündü ve zihninde daha ağ dalı bir tâbir bulmağa çalıştı. “Artist mi desem, çal gıcı mı, yoksa halk müziği üstadları mı desem” diye düşünürken, adam devam ediyordu : — Biz yorgun, argın, akşamlan işimizden çı kıp buraya kadar geliyoruz ve istihfafla karşılaşıyo ruz; ayıp yahu... Sunday şaşırmıştı, bıyıkları titriyordu, vazi yeti tavzih etmek ihtiyacını hissetti : — Ama efendim, iki sattir aşağıda sizi beklilorlar, biletler satıldı, program ilân edildi, salon tık lım tıklım. Herşey hazır. Herhalde siz de bedava çalmıyorsunuz değil mi? Adama, çıldıracakmış gibi birşeyler oldu, elin deki çantayı ısırdı; fakat birşey söylemedi, sert adımlarla ikinci sınıfın kapısını açtı ve içeri girdi. Sunday : — Şişirdim enayiyi diye düşündü ve mest ol muş bir şekilde dolaşmasına devam ederken II. sı nıfa girmekte olan Prof. Wasserman’i görünce ani den durdu ve saçını, başını, bıyığını yolmağa baş ladı; çünkü Prof Wasserinan II. sınıfda, yüksek sesle konuşan grupa Ortadoğu Âmme Enstitüsü derslerinden birini vermek üzere giriyordu... idari Şııbe 5 AH M ET ÖZE R Daha I. sınıfta iken kendini gös teren Ahmet daima ön sıralarda otu rur. Memleket hizmetinde de ön safta yer alabilmek için idarecilik mesleğini seçmiştir, hayırlı uğurlu olsun. Sabah lara kadar ders çalışmaz. Kendine has bir ifade ve tahlil tarzı vardır. Saçları, göbeği, numarası en karakteristik ta raflarıdır. Fenerbahçe yüzünden elin den bir kaza çıkabilir. Derslerde çok kere şöyle konuşur: «Efendim, son söy lediklerinizi bir daha tekrar eder m i siniz __ ?» 6 BEHZAT TÜNAY İtim at müessesesinin ocağına in cir dikenlerdendir. «Sığırcık» deyince sırıtır, «Stewart» deyince cıvıtır. D ai ma tapi gezer. Bir lokantada bir aydan fazla yemek yemez veya yiyemez, son kurbanı Mantar Ahmettir. Sigara pa keti taşıdığı görülmemiştir. A ğırlık ya pıyormuş da. 11 Y U R D A E R AYDO fi Babası öğretmen olduğu için ilk ve orta mektebi beleşten bitirdi, der sek bozulur. Her gün biraz daha Townsend'e benzeyen Yurdacr, babasını bu yüzden endişeye düşürüyordu. Fakat hiç te öyle olmadı, Yurdacr atladığı bü tün kızları kazandı am a kızlar onu lteybettiler. Çünkü çok keskindir. Hayatı okadar munlazamdır ki, saatinizi onun hareketlerine göre ayarlayabilirsiniz. İşte o zaman yandınız demektir. Göz leri o kadar güzeldir ki 25 saat ders çalışıp ancak bir saat uyuduğu halde hâlâ gözleri bozulmamaktadır. 12 M. SAİT ARSLAN OGLU Harput'ludur. Eğer Sait'i tanım ı yorsanız I-Iarput’lu olmanın insana ne gibi eksikler ve fazlalar sağladığını ne yazık ki bilmiyorsunuz demektir. Ev leri, akıl hastalıanesine yakın olduğun dan, oradakilerle daimi temas halinde dir. Bazen onlar gibi hareket etmek is terse de onlardan çok daha muvaffak olur. Mektepte yalnız Tckslrci Ayhan'la konuşur. Günde birden fazla selâm ver meyin zira sizinle kavga edebilir. B ü tün lisanlardan anlar :(Kürtçe dâhil) Bu sene dilcilik ayaklarına yatmıştır. Am a bütün bunlara rağmen iyi çocuk tur Sait. 1-1 KURTULUŞ ŞİŞM ANTÜRK Aşkı gözlerde başlatır am a bitiıişi belirsizdir. Spor vc keski anlayışı Mülkiye’deki şöhretini sağlamıştır. İdeal aşkını uzun müddet cebinde soldurmuş fakat olduramamıştır. Asabi mizacı sa mimiyetinin salçasıdır. İmtihanlardaki muvaffakiyetini girizgâhlarına borçlu dur. İrticalen konuştuğunu zanneder. En sevdiği ders H ijiyen’dir. Bütün hüs nüniyetine rağmen ekimin cazibesinden kendini kurtaramamıştır. Yatakhane kapısındaki konuşmalara sık sık bozu lur ve «Var mı bana yaa* diye posta sını atar. 18 T Ü R K E R A K IN Son aşkı rengini biraz daha koyulaştırmıştır. Maşukasının flörtlerini po lis gibi takip eder. Edison devrinden kalm a bir gözlük kullanır. Zaten ken disi asarı atikadır. Briçte yaptığı İnen espaslar cümlenin malûmudur. A li Os man’ın yaptırdığı yeni apartmanın bü yük bir kısmını bizzat finanse etmiştir. Orhan Veli gibi Hanginiz bilir Deltan kadar Havadan lâf etmesini. Yemekhaneye inip Şirin görünmesini. «Evlâtcıın» «Yavrucum deyip Atlatmasını. Yoklama yapmasını Çanta satmasını. Bunca yılın Mülkiyc'siui Hanginiz bilir Dekan kadar Pâyidar etmesini... Boşuna düzmedik biz bu masalı... UKN 22 GÜNERİ. ARBA K Harika bir arkadaştır. Hayvanat-ı ehliye’ye, bahusus Ördek'e karşı sev gisi sonsuzdur ve meşhurdur. Şimdiye kadar birkaç kerre nişanını ilân ve tüllâbı I-Iilton’a davet etmişse de merasim fiyaskoyla neticelenmiştir. Kendisi bu kadar genç yaşla biı kadar faal bir ze kâya sahip olmasını bir Allah vergisi addeder. İngilizceyi gayet güzel konuş m akla beraber Amerika’Iı hocalara bir kelime anlatamaz. Türk Hâriciyesinin başına belâ kesilmek niyetindedir. 19 K  M İL D E M İR C İ İdealist bir Türk genci olduğu için idari şubeyi seçmiştir. Hali, tavrı, konuşması insanları hiç şaşırtmaz. N i tekim geçenlerde o konuşurken kerli ferli biı- zat, yanındakine sordu: «Ne renin valisi bu bey...» O, bu kudreti; memleketi Tire'nin toprağından almıştı. Bu sebeple dünyaya gözlerini açtığı za man, aslında ilim ve irfan dünyasına gözlerini açmıştı. Annesi ona K âm il is mini koydu. Mülkiye camiası içerisinde bir de Kemal sıfatını kazandı. A m a bu sıfatlar onun «tneksel» şahsiyeti yanın da çok sönük kalır. Geçen sene Hazi randa iki 10 aldı, arkasından bir 9 alın ca; turnike bozuldu diye memleketine, Tire'ye gitti. Ve kendini kitaplarına ver di. Ekimde tekrar turnikeyi 10 la açtı. Elinden düşürmediği kitaplar arasında cGeııç Bir Kaymakamın Notları» var dır. Derslerde ekseriyetle şu şekilde ko nuşur: «Efendim, söylediğiniz şeyleri birtürlü vuzuha kavıışturamadım, biraz ışık tutar mısınız...? 27 SEMİH ÜNLÜ ATA «Su Semih» der, bazı kendini bil mezler; halbuki baştan aşağı su ihtiva etmesinden başka, bu adla hiçbir ilgisi yoktur. Hûfız Bıuiıan'm bütün eski plâklarını ezbere bilir. Geçen sene - son radan «lâboratııvar gülü .- adını alan tazeyi Mekteb-i Mülkiye'ye ilk tanıtan lardan biridir. (Diğeri ise kadim dostu Fahri) Bu sene, bundan cesaret alarak, hafiften «abı ayakları» na yatmaktadır. 30 H A M İ K IR i MCA Yakışıklı, sıcakkanlı, temiz ve ıımhçup bir arkadaşımızdır. Umumiyetle sessizdir. Hayatı müstakar olup bu yıla kadar kavun mevsiminde Ankara’yı hiç ziyaret etmemiştir. Bir zaman Cemiyctçilik ayaklarına katılmış ve. «Sosyal Yardım Hami» olarak tanınmıştır. Sigara Teksir M ulıittin’le Afyon Genci Genç Yılmaz, salonda konuşuyorlar. «Akşamdan Kalıııacılar» Kulübünün on muvaffak ve sağlam elemanlarından sa vılan bu iki yakışıklı genç; parasızlığın verdiği bir sigarasızlık buhranı içersinde kıvranıyorlardı. O sırada M ailin Rıza geldi. Muhittin konuşmağa başladı: «Nassın canım Rıza'cım iyisin maşallalıın var. Kravatın da çok zehir neıııe lâ zım...» Sonra ilâve etti: «Ee.. bir siga ralık konuştuk galiba ver bi sigara...» — 14 — 32 p B z k Güneşin, yeri ve göğıi Şahanc'yı ısıttığı (çünkü o sene Şalıane’nin ısıtıl ması işi Giiııoş'e havale edilmişti. K alo riferler sadece kaloriferciyi ısıtmak için yanıyor, pencereler; temiz havanın içe riye nüfuz edebilmesi için camsız bıra kılıyordu.) Evet işte böyle bir sabahtı. Gözünde çanta, elinde gözlük, sırtında fötr şapka, başında pardesü (1) kısa boylu güleç bir zat, küçük adımlarla Fakülteden uzaklaşıyordu. Birden oklu ğu yerde durdu ve «Tamam, buldum...» diye haykırdı. Bir «Prof. Doç. 1ar Ti yatrosun kuracaktı. Kendisi «Prof. lerln boş zamanlarım kıymetlendirme ve mo rallerini takviye Komitesi» üyesiydi. Uızla geriye döndü ve Fakülteye doğıu yürümeye başladı. Cidden Prof, ların çoğunun boş vakitleri bolca idi. Boş va kitlerinde ise ya muzır siyasi hadise lerle ilgilenirler veya düşünürlerdi. Her ikisi de m illi kalkınmayı ve demokra tik gelişmeyi baltalayıcı birer hâl ol duğundan, bunun önüne geçmek için bu komite kurulmuştu. Bakın hocamızı ycı iııdon zıplatan bu Aı-şimetsel fikir ken disine ııasıl gelmişti. Sebebi gayet basitH. Bedri Giirsoy’un, Burhan Köni’nin, Arif Faj’aslıoğlu’nun birkaç dersine g i rebilmek vc onları' dinleyebilmek kâfi idi. Bedri Giirsoy’un ayaklarını vc poz larını, Burhan K oninin traşlarıııı ve A rif Payaslı’nm jestlerini, mimiklerini vo stillerini gören kimsenin böyle bir teşebbüse girişebilmesi için dalıi veya dekan olmasına lüzum yoktu. Boş zam anlan en iyi tiyatro dol durabilirdi. O herşeyi düşündü. Bir pan tomim için en müsait eser CİNDEû'.r.Ij/V olabilirdi. Tl'nlcülievo gelir gel mez komiteyi topladı vc çalışmalara başladılar. Oyunun rejisörlüğüne itti fakla Bedri Giirsoy getirildi. Zira o. davranışları. Amerika’daki tecrübeleri, kültürü yakışıklılığı ve piposuyla tanı bir rejisördü. Piyesin en önemli rolü olan Pamuk Prenses için Mermin Abadan ra kipsiz tek adaydı. Onun için kabul et mek istemedi. Münakaşalar uzadı. B ı ^ mm üzerine, kimden geldiği anlaşılma yan. bir ses ıbıı ses Bülent Daver’in se siydi; Kore'den geliyordu.) New Y oık Üniversitesi Gurubundan takviye ola rak Alma’nın bu role çıkarılmasını is tedi. Teklif büyük tezahüratla kabul edildi. Karardan sonra B. Güısoy, C. Ferman, C. Mıhçıoğlu. A. Payaslıoğlu, C. Aygen'iıı birbirlerini hararetle tebrik ettikleri görülüyordu. Fakat Nermin Abadan: ■»Bilmem., yatıi, şey., merak etmiyor değilim... Amerika'lı ec.. indellıe.ee sahnede nasıl konuşacak Türkçe...» dedi. ıN. Abadan bunları Türkçe söyle m işin Salonu bir sessizlik kapladı. Re jisör, ıılaha iyi, hem orijinallik olur, hem de bilgeliğimiz meydana çıkmış olur.» dedi. Selıa Meray da «öyle ise İn gilizce oyıııyalım» dedi. Fehmi Yavuz, (1)Hata-,Sevap cetveline bakınız. M I sevinçle: «Bak bu iyi işte, ben de biraz İngilizcemi ilerletirim...» Aziz Köklü -¿Ben ancak Almanca oynarım», B ur han K oni: «İtalyanca...» Tahsin Bekir «Lâzca» dedi. Rejisör, piposu ile halkalar attırı yordu. Bu, mühim kararlar arifesinde olduğuna işaretti. Neticede meseleyi gir diği çıkmazdan çıkarmak için N. A ba dan, doubleuse olarak rolü kabul etti. ERO L TUNCEL Orta tahsili sırasında çok parlak bir talebe idi. (Şimdi de öyledir ya...) îyi kalpli, hassas, ve sağlam vaziyetlidir. Aşk için aşk, prensibini savunur. Sporla alâkası olup yüzmeyi çok sever. Yalnız onun havuzu, Karcli’nin içki dolu akvaryumlarıdır. Sesinin iyi olduğu ka naatindedir, fakat dinleyici bulmamıştır. Fakülte Talebe Cemiyetinde bir yıl baş kan vekilliği yapmasına rağmen, kendi si bundan haberdar değildir. Yedi cüce rolleri için ,epey ih tilâf çıktı. Neticede F. H. ¡Sur, C. Talas, F. Yavuz, Abadan, ¡A. Ş. Es mer, A. Köklü, B. Savcı seçildiler. Burhan Köni’nin, başına bir işkembe ge çirerek Keloğlan rolüne çıkması da ka bul edildi. Yalnız, kendisinden; tulûât yapmıyacağma dair, yemin aldılar. Ke mal Arar, piyeste olmayan bir rol is liyordu, bu rolü kendisinin yazıp oyna ması kabul edildi. Piyesin korosuna 1. H. Ulkümen, H. S. Selen, Karafakih;' ezber, okuma ve uyutm a kabiliyetleri dolayısiyle tâyin edildiler. Ayrıca dekorları S. Meray, A. Payaslıoğlu, çaktırmak vc çivilemekle il gili bütün işleri Mıhçıoğlu, ışığı S. Areıı, kostümleri T. B. Balta hazırlam akla va zifelendirildiler. Her nevi ses efektleri için N. Bengili, ve talebeden Fayans va zifelendirildiler. Perde açıp kapamak, giriş - çıkışları düzene koymak ve bü tün oyuncu ve seyircilere «Peki... tabiî... rica ederim... haklısınız... derhal...» diye uyutmak için (piyesi kurtarm ak paha sına) K. F. Arık vazifelendirilerek kondüitliğe getirildi. Nihayet, piyesi seyir mecburiyetini ilılâ.l edecek talebeleri tesbit için C. Ferman. M. Hiçşaşmaz va zifelendirildiler. İşte bütün bunlar güneşli bir ba llar sabahı olmaya başladı... a-ı a KavaJdhderc Yıl 1951, Enişte Ulus’ta dolaşır ken, korü ferli bir zat kendisine Kavak lıdere'yi sorar. Enişte gayet ciddi ola rak Kavaklıdere meyhanesini gösterir. Ketli ferli zatın kalırından çatladığı ri vayet olunur. Yıl 1957, Çarşaf Nuri’yi Belediye önünde iki hacıağa çevirir. Kafalarını Kavaklıdere'de dinlendirmek, demlemek istediklerini söylerler. Çarşaf saf saf onları Ulus’taki Kavaklıdere otobüs du rağına götürür. Ertesi giin gazeteler iki kişinin intihar ettiğini yazıyordu. Yıl 1958, dört nenedenberi Anka ra'da S. B. F. yurdunda ikamet eden süper cins inek Kleopatra Yıldırım, memlekete bilet almak için Ulus’a in mişti. tki zavallı bula bula Yıldırım ’ı buldular: «Affedersiniz Kavaklıdere oto büs durağı ne tarafta?» Yıldırım şaşır dı, ama gene do: «valla ben de A nka ra’nın yabancısıyım kardeşim...» dediği ni tarihler yazar... — 15 — doğan canman Koca Şalıane’de göbek adı, esas adı, ve soyadıylc çağrılan belki de ye gâne şahıstır. Sık sık «kırılır» bu yüz den. Milleti işletmeğe bayılırsa da, iş letilmekten kimseyi işletmeğe vakit bu lamaz. Fakültenin 2. sınıfındayken, bir sitâre'ye çarpmış hâlâ belini doğrultamaınıştır. Menfaate menfaatine kul’lardan 3 YüL 3 Adam* ve 3 . -bilhassa cemiyet çalışmaya bayılan nâdir biridir. Kendisinin kabiliyetlerini takdir artistik edenleri, liseden- beri aynı çorapları giyenleri, Kürt'ün şakalarını pel< sever. Aybaşlarında pardesüsünüıı yakasım kaldırıp Belediye ci varında dolaşır, vc yağmurlu bahar ge celerinde dost-u kadim ’i Tanju’nun evi ne gelerek, onu sokağa i(!), gezintiye davet eder. En ziyade kızdığı şey ken disi veya arkadaşlarının, ayakkabıları nın tozlu bir halde bulunmasıdır, 37 M A ZH A R M. GÜNDÜÇ İdari Şubenin en güzel göbek atan adamıdır. Hakkında iyi şeyler yazabi lirdik. A m a o şimdi evlidir, işte bu yüz den yüzlerce evlenme teklifini reddet mektedir. Eğer idare mesleğine intisap etmese idi bugün Zeki Müren uç kalırdı. Çünkü sesi Zeki Müreninkine benzemez. Gazi Çiftliğindeki inekler bu herifin inekliğini görerek öküz olmayı tercih etmişlerdir. 3S GALtP D E M ÎR E L Malatya’lı olduğu halde parti iş leri ile uğraşmaz. Kendisi hiç derse ça lışmadığım söylediği halde en az 9,5 alır. Hikmetinden sual olunmaz. İngi lizce konuşmağa bayılır. Bu yaz iştirak ettiği staj esnasında, kuvvetli müşahe deleri ve İlmî tetkikleri sayesinde gizli kalmış kesin hususiyetlerini ve yüksek idareci şahsiyetini ortaya koymak fır satını bulmuştur. Hiç biriniz bilmezsi niz; bütün gece kulüplerinin gedikli müşterisidir; gece saat 2 de Gar Gazi nosundan çıkar, Hacıbayram Camiinde sabah namazını kılar, mektebe gelir, derse girer not tutar. 40 G Ü N GÖR ERDOĞAN * Güngör’ün biyografisi Fransa seya hatinden ibarettir. Birinci seferde P a ris’e 20 Km. kaldığı hâlde bir türlü g i rememiş; ikinci seferde Paris’i fethede rek arkadaşlarına Dior'dan 6 manken ve anlata, anlata bitiremediği bir sürü hatıralar getirııüştir. Paris seyahatleri nin kendisine «Otostop» ve «Parisien» unvanlarını kazandırdığı Güngör; Seiıı Nelıri kıyılarında tanıdığı Alm an kızı Ursula’yı bir türlü uııııtamamaktadır. 85 Y ILM A Z İN A N Afyon Gcnci Genç Yılmaz, kaza en Mülkiye’ye girdi. Ve yine kazaen, şöyle bir geçerken Fakülteye uğrar. Sar hoş değilse selâm falan verebilir, iyi sarhoştur. Hem raporist, honı ckinuidlr. içince aşkından, ideallerinden, ve kol luk bıçağından bahseder. Kadınlarla ar kadaşlığı ayılıncaya. kadardır. Birço'; hallerde ayıldıktan sonra da devam eder. «Kırık » ların kurucularındandır. 93 TUĞRUL A C A R Mekteb-i Mülkiye'nin idealistler grupuna dahil olup, istikbalin 167 cilcrindendir. Çok şalca-el, ayak, söz- ya par. Sempatiktir. En güzel yeri dişleri dir. Fakülte dahilinde ve haricindeki ar kadaşlarının imdadına yetişen bir kredi ınüessesesidir. Eskiden hiç alâkası ol madığı halde, ıbizde mahfuz bir hadise üzerine, dans öğrenmeğe karar vermiş tir. Son zamanlarda dans çay, ve Yenişehirci’liğe merak sarın: ş olup, yııı-t'a düşünceli, düşünceli dönmektedir. Bu arada bir takım ayaklarını «Hatıra? ola rak yazdığı ve «aslan sütii> içince de «itiraflar» da bu’ ındıığu görülmüştür. 99 BE H R A N ÖZUYGUZ «Oh canını yatak» deyip 21.00 de yatağa girer. Sabahları Ülker'in 10. 69 Y A Ş A R M ERMUT Teşbihinden, namazından, orucun dan başka, hocalıkla hiçbir alâkası olmıyan «Nazlı» Yaşar'm ne zaman ve nerede doğduğu müellifler arasında m ü nakaşalıdır. Ancak orta tahsilini yaptığı sıralarda onu, Gazi Lisesi'niıı kâh kori dorlarında kâh kömür karası futbol sa hasında görenler olmuştur. Neden sonra bir gün bir de baktılar ki Hoca Yaşar, spor odasında ders çaltş.yor; karpuz ka vun yiyor. Dünyadaki biitün insanların huzuru ve huzursuzluğu onu alâkadar eder. Geçenlerde Çin’de Çaçini isimli bi rinin başı ağrıyormuş diye iki gün ııyııyaınadı. Çok sigara içer, çok gezer çok ders çalışır, çok az konuşur. Aıv.sıra bir şey soruldu mu «Galiba..» der. 75 A. METE TUNÇAY ■«..Ana iri baba iri çocuk ise bir ayı...» diye başlamıştı hayatı. ıBunıı doktor söyledi) Fakat yaşı 18 i bulup, liseyi bitirinceye kadar «Yavrukurt» ların başkanı olarak yaşadı. Bu arada su üstünde uzun müddet kalarak, kendi iâbirince, yüzme şampiyonu, aslında gemi dubası vazifesi görmüştü. Bolu orman larındaki gar.soniyesine bir kız kaçırdık tan ve felsefe tarihine ayak attıktan sonra göbeğini vesair teşkilâtını irileş tirerek baba ayakları atmıştır. Forsu; her ne kadar hatıra defterinin ele geç mesiyle bir parça sarsılmışsa da seneye millete poz attırabilmck için biçimli bi yografisinin mukabili Davul’a iki buçuk lira teklif etmiştir. — 16 — Yüksel'in 15. ihtarında gözlerini lütfen açar. Ekseri hayalleri ile başbaşad:r. Gözlerinin güzelliğini söyliycııleri gülüm siyerek dinler, idareci olduktan .'¡oma Muhasebe çalışan rak seyreder. arkad ışlnr'nı 100 K  M lm .A N ■•ıva- HALLAÇ Kûmıırnıı doğduğu zaman iv.cı de. ğildi. Çünkü o sırada, ayak atacak kız yoktu ortalıkta. Izmirde dnğduğıııvı piş man değildir. Zil ı yüzmeyi İzmir'de öğ renmiştir. Mülkiye’ye girdiğine hele lıi>pişmaıı değildir; çünkü balık tutmayı Mülkiye'de öğrenmiştir. Bazını onu, boy nuna bir papyon bağlamış, yakasına bir tutam ot takmış -o bunları çiçek zan neder- 'bir halde görürseniz hiç şaşma yın, o yine eski Kûmuraıı'dır. rahat ra hat. işletebilirsiniz. Kızlarla konuşurken kitap okuyor zannedersiniz. ıKo KŞai: yukarı öyledir.) Bozan onu kalıveıengi gözleriyle alacakaranlığa ıııelûl ntclftl bakarken görürsünüz, gözlerindeki bir kaç damla yaş, sizde; onun birisini sev diği fakat açılamadığı intibaını ııyand rsr. (Ağla oğlum ağla eşlt-i sevda belki pâk eyler seni) Kara, saçlı. İt: ra bıyık!;, kara kaşlı Kâmuraıı, 'yazları Karayolla rında çalışır. L o c a İster inanın ister inanmayın, İnek Burhan o gün sinemaya gitmeğe karar vermişti. Neydi bu re zalet birader...'Yok efendim Şahane’ye gelmiş gele cek en semiz inek Burhan’mış, yüz numarada bile T. V. K. T. ezberiiyormuş, dahası var; bir gün ek mekle notu karıştırmış ekmek yerine not. yemiş... Velhasıl bunun gibi neler neler.. Yeter artık, silmek lâzımdı bu kötü şöhreti. Kaldı ki o gün girdigi 3 im tihanda da 4 er kâğıttan 12 kâğıteık doldurmuştu. Ee.. artık sinemayı lıakketmişti yani. Bin güçlükle Mukayeseli Bütçe’nin başından kalktı. Bir ara kitabı da beraber götüreyim mi gö türmeyeyim mi, diye tereddüt etti. Çocukların söyle diklerine göre; filmin arasında 5 dakika istirahat veriliyordu. Ee.. müsaade edin de 5 dakika da çalı şalım baba.. Sonra film kopabilirdi de., insanlık ha li İni, çalışırdı.. Aldı kitabı, son satırlara, son değil se de muvakkat bir zaman için, şöyle bir inekçe na zar atfedip kitabı kapadı. İnekliğin verdiği bir ra hatlıkla sınıftan dışarı çıktı. Görsünler baksınlar si nemaya nasıl gidilir nasıl yaşanırdı. Üstelik ellere; inat, Yıldırım’la Yalçın Tuncer’e de ısmarlayacaktı.. Aşağı iniyordu ki Kleopatra Yıldırım ’a rastladı. Y ıl dırım da, yani çok iyi çocuktu, iyi arkadaşıydı. Kü tüphaneden çıkıyordu, gözleri dönmüş, saç sakal... indesi ineksi kokuyordu, Yıldırım. Birşeylcr mırılda nıyordu. “makine çağının inkişafı neticesi fikirler labiatiyle tahavvüllerc maruz kaldı”. “Iiım m İçtimai İktisat sayfa 156, 2. paragraf” diye düşündü. Ama sonra içine bir kurt düştü: “ya yanlışsa..” Neyse, boşyer şimdi, bugün ineklik yok” dedi... Acıyordu Yıldırım’a, ontın da şöhreti fena idi Şahaııe’dc.. Me seleyi Yıldırım ’a açtı. Bak, Yıldırım ısmarlamaya dayanamazdı. Eh, aşağı yukarı 9. tekrar da bitmişti. Buna tekrar da denmezdi ya, çünkü henüz dip not lan, atılları, halta tuttuğu notları bile okumamaışLı ilaha... Yaptığının büyük bir fedakârlık olduğunu bildiği halde “Peki” dedi. Beraberce Yalçın’ı ara maya. haşladılar. (Valla; .aramak fiili iyi oturmadı binaya zira kaybolan birşey aranır öyle değil mi? Halbuki Yalem’ın nerede olduğu, yüzde bilmem kaç yiiz ihtimalle, bilinirdi. Bu sebeple Yalçın'ı aramaya değil bulmaya gittiler.) Ve buldular ki ne bulsun lar, Yalçın cezbeyi- tutulmuş Bektaşi Dedesi gibi mi desem, Orha ıı Kılcı Cemiyeti gibi in i desem... salla nıp duruyordu. Çocuğu sarstılar falan, kendine geldi Yalçın. “Hadi" dediler. “Gidiyoruz.” Yalçın baktı, v.ıi/.lerine inatıamıyordu. Karşısında insanlar görü yordu. Her zaman satırlar olmaz a.. Burhan gibi V ¡¡dirim gibi adamlar sinemaya gitmeyi teklif edi yorlardı ona. üstelik paralar da Burlıan’dan. “Allah'iila” dedi Yalçın. Selavat-ı Şerife getirdi, bildiği duaları okudu Yalçın. Kıyamet mi kopacaktı Yar ab isim.. Neyse Yalçın da razı oldu. Şimdi; elinden oyun cağı alınmış bir çocuğa benziyordu. Yalçın, notlar dan ayrılırken: lıaııi dokunsalar ağlıyacaklı. Arka daşları onu çok iyi tanıyorlardı; dokunmadılar; o d;ı ağlamadı. YA7\i>\Z duraktaki beyaz yakalı, önlüklü bir ilk mektep kı zından öğrendiler. O sırada, durakta Fatoş’la konu şan Ayla; bu 3 genç delikanlıyı görıııce hayretini giz leyemedi “Allalıalla; bunlar Mülkiyeli mi, şimdiye kadar hiç görmemiştim, ayy ııe yakışıklı çocuklar dim i?” dedi. Bizimkiler sıra ile kızardılar. Burhan, Mukayeseli Bütçe’yi şöyle bir gösterdi onlara. “Aşk için vaktimiz yok.” demek istiyordu Burhan. Kızlar bu espriye kesildiler. “Tamam 17 numaralı otobüs geldi” dedi Yıldırım. “Yedi bir daha sekiz yarıya böl dört; üç açık var..” Yalçın iissümizanı hesaplı yordu. Adetiydi onun, sağda solda rakam görmesin; hemen toplar bölerdi. Neyse bindiler. Otobüs; mar jinal üstü bir istiab arzediyordu. En güzel sinemaların bulunduğu Kızılay’da in diler. Burhan böyle istiyordu. Şöyle aşağı doğru yürüdüler. Hayat ne kadar güzeldi, kitapsız hayat hiç te bayat değildi. Kadınlar kızlar geçiyordu, ha vada kuşlar uçuyordu.. Böylece bir sinemanın önüne geldiler. Dajıa doğrusu vitrinlerdeki resimlerden ve o resimlerdeki yüz kızartıcı manzaralardan bir si nemanın önünde olduklarını anladılar. Hele Hali de’yi de içeride görünce iyice anladılar ki sinema daydılar artık. Yalçın, kapıda “Büyük Pastahaııe” yazısından sonra “Büyük Sinema"yı da okudu. Ta mam. Zaten en büyük sinemaya gitmeğe karar ver mişlerdi. Burhan böyle istiyordu. Elini cebine atan Burhan, gişeye yaklaştı. Tarifeyi gördü, en iyisin den, en fiyatlısından alacaktı. Okumaya başladı ; Üçü giyinip kuşanıp sokağa çıktıkları zaman ui¡ilkiyeyi Şahane tarihi günlerinden birini yaşı yordu. Burhan, Yıldırım, Yalçın otobüs bekliyorlardı. Yenişehir'i' lıaııgi otobüsle gidileceğini; tesadüfen Duhuliye : 75 Birinci : 100 Hususi : 125 Balkon : 200 Loca : 750 ... Karar verdi. Gişedeki, güzel denebilecek İni kadına paraları uzattı ve orfa-sertçe: “3 Loca” dedi.. — 17 — İn ERGUN GÖKÇAY Bafra’lıdır. Çok terbiyeli, melek gibi temiz kalblidir. Gönül işleri ile alâkası yoktur. Yalnız bu yaz, stajını yapmış olduğu Aydın’da bir kıza tutul muş, amma kız ona tutulmamıştır. ÇüııkU o, kızı rüyasında görmüştü. Bö. ona «Ergun, senin Fransızcan iyidir» dedik ten sonra tercümelere başlamıştır. B ü tün derslere girer ve not tutar. Ama, eksik olmasın, sağlam Ekimcilerdeııdir. 139 GÜLÇİN SOYSAL İdari şubenin bu asil kızı ııâdircn hayatla ilgilenir. Geceleri hayalleri Y ıl dıza erişir. Mektuplarını özel uçakla yoilar. Güzellikler karşısında kendisini tu tamaz ağlar. Bir konsere gitse «Biz de insanmıyız?» deyip hayıflanır. Onsuz Nilüferi veya Nilüfersiz onu göremeyiz. Ekseri arkadaşlarının sorularına şiirle cevap verir. «Kayseriliyim» diye öğüııiir ama «Hiç Kayseriliye benzemiyorsu nuz» denince memnun olur. Lise hatıra ları daima kalbinde yaşar. Tatlı sesiy le arkadaşlarına eski günlerin şarkıları nı terennüm eder. 150 FUAT Ü NVER Erzincan dağlarının ve köylerinin ve sularının yetiştirdiği bir cengâver olup; soğuk bir kış sabahı dünyaya göz lerini ve ellerini ve ayaklarını .açtığı za man henüz bıyıksız, sakalsız, ve para sız bir tıfl-ı nazenin idi. Daha üç ay lıkken, anasının .karnında (bulunduğu günlerde rüyasına giren o esmer güze line vurulmuştu, önce liseyi, sonra or ta mektebi daha sonra da ilk mektebi bitirdi. Sonra da aşktan başı dönen genç Fuat dinlenmek için Mülkiye’yi seçti. Mülkiye’de ise bazan İdari llim ler’i bazan Şah’ı seçen Fuat, çok güzel tavla oynar. ;(Yaaa) Ancak Kuş Suat, Horoz, Körpe’ye yenilirse de bunların dışında geri kalan bütün tavlacılar onu yener. Bir gece yarısı 40 kişi toplandılar, baş larına gür bıyıklı K ürt F uat geçti vc yeminler edip yürüdüler; Fikirci’leri yıktılar. O gün bu gün Zapata oldu Fuat. 155 CEMALETTİN ÇAKM AK Mersin’de Tüccar Kulübü'nde vi lâyetin ileri gelenlerinden bir zat orta da göbek atanlardan birini göstererek «Bu hangi şubede?» Yanındakiler : «1da ri Şube’de» dediler. O zaman ileri giden zat : «Ulan, tam fırlama idareci ola cak...» dedi. İşte bu iltifat il !) in sahi bi, elinizdeki K AZGAN’ın en çamur ele manlarından birine, Zam. Cem. Çak'a aitti. Nüfus kâğıdında Cem yazar, hoca lar Cemalettin diye çağırır, bir isminin de Hüseyin olduğunu kimse bilmez. Bir Cumhuriyet Bayramı sabahı, Samsun Sivas arası bir istasyonda, koltuğunun altında Cumhuriyet Gazetesi okluğu halde ve henüz 7 aylıkken doğdu. |(Çok acelecidir.) Z.C.Ç.’nin, herkes kaliteli bir Don Ju an olduğunu zannederse de haki- Bay Prof’ıın Maceraları İcaten kaliteli bir Don .Tuan'dır (Sevsin ler...) Yavaş konuşmayı öğrenememiştir. En çok sevdiği şeyler, hapşırmak, gül mek, güldürmektir. «Ne diyorsun ca nım...» «iyi ki geldin...» «Hadi bakalımhıu...» sloganlarının yayılmasında bil inci derecede âmildir. 160 OSMAN CEYH AN Kavrak namiyle m âruf bu esmer delikanlının en mümeyyiz vasfı elleri ce binde dolaşmasıdır. Atıcılık kulübü fah rî başkamdir. Mahmurluk ve halsizliği uykusuzluğuna haıııledilebilir m i? İlme pek iltifat etmez. Gayesi lüks bir bilârdo salonu işletmektir. Hocaların çoğunu (Şalisen dahi) tanımaz, tçki masasında gayet romantiktir. 875 ERCÜM EN T O E N Ç E ll Söylenenlere aldırmayın H intli de ğildir. Şair tabiatlıdır am a şiir yazmaz (ah ne fena dii mi?) Doğumundan iti baren çeşitli mesleklere girmiş, tütün iş çiliği, gece Ibekçiliği, miisahlıihlik, tale belik v.s.. Son olarak ideal mesleğini bulmuştur : serserilik. Bunda sebat ede ceğe benzer. Pai'ah olduğu hiçbir za man görülmemiştir. Tanıyıp da borç al madığı l<imse yoktur. Tanımadıkların dan dahi dolayısiyle borç alır. Son ve büyük aşkını geçen sene yitirdi. Uyku, şiir, temiz hava sevdiği şeylerdendir Karakterinin önemli özelliği, memnu niyetsizliğidir. Sakal bıraktı; kesti, sebat sızlığına bir örnek daha verdi. Unutma dan söyliyeyim', aktörlüğe hâlâ devam ediyor. Yaa bizim fD()K> bu cesarete hâlâ sahiptir. 906 FUAT ÇAPAN Sempatik olduğu söylenir. Fakül te içinde ve dışında birçok teşekküller le ilgisi vardır. Hor işe burnunu sokar ve girdiği her işin altından Çapanoğlu çıkar. Kasap, bakkal, berber çırağı, şo— 18 — för muavini gibi ııe idüğii belirsiz, klillıanî kılıklı meslek erbabı tarafından, sık sık vc hararetle aranır, fakat bulun maz. «Yozgat isyanı muvaffak olsaydı, beıı şiıîıdi prenstim* der. 1945 de Çorum da: bir gecede tam 10.000 lira batırmış tır. Her sınıfta çift dikiş atar. Nesli münkariz olmuştur. Hem Yeşilayrı hem nksameı'dır. 11,17 NECATİ İTEZ Konya'daki hastabakıcıların biri cik sevgilisi olan bu saçsız adanı, dynseLıııek, boyacılık ¡yapmak, ve kızlarla ahbap olmaktan çok hoşlanır. Çok ve çabuk âşık olııp daima kızların kendisi ni anlamadıklarından şikâyetçidir, ide ali, kendisini en çok atıhyan. Daktilo Nıı riye Hanımın meziyetlerine sahip bir kızla evlenmektir. Dans sahasındaki .voli reti fakülte çerçevesini aşmış olup Dorya’da yaptığı kalipso, stıcap - tease'i ile Ankara sosyetesini fethet iniştir.. Hiçbir Haziranda im tihana girmediği halde geçen haziran ıbeş imi ¡hana girmiş ve beş sıfır alarak rekor tesis etmiştir. Son sınıf seyahatinde Karinen Türltöz ve Kiııı Novuk Halide'nin isim anneliğini yapmıştır. 1120 A. N ED İM ÇETİN Türk veya K ü lt olduğu münaka şalıdır. E tnik biinye dersinde sayın Ho camız Haıııit Sadi Bey Kürt olduğunu söylemiştir. Atıç v.s. gibi birtakım lü zumsuz teşekküller kurmuş ve lüzum suz faaliyetler icra etmiştir. Adaııa'h meşhur külhan-beyi Öküz Halid’in yakın dostudur. Samsun'dan Sivastopol’ün gö rülebileceğini ve kendisinin gördüğünü iddia etmiştir. Aşkı araınayıp aşkı unut mağa gayret eder. Serseriliğe çok mey yaldir. Dindardır; Ramazanda oruç tut muş, iftar ve sahuru rakı ile yapmıştır. Günleri namlı serserinin menc-jcri ve hu kuk müşaviridir. «Boynuz tal:makta tısa gözlük takmayı tercih ederini’- der. SİGARA ATEŞİ Neme Yetmez Geçen seneki Haziran imtihanlarından sonra, Sunday. Dr. Ümit ben ve iki arkadaş da'lıa Şile’ye gittik. Orada bir açı k hava kampı kurmak istiyorduk. On, doku», sekiz bana birdir, yedilerle Teğet de ols\ ı üssünüzün neme yetmez. Konferans, seminer, tez onların olsun Bütün gün denizde yüzdükten ve akşam yemeğini ye dikten sonra, kendimize yatacak münasip bir yer aramağa başladır. Bu arada Ümit bir şişe votka almıştı. Fakat bütün ricalarımıza rağmen bize bir yudum bile vermedi. Çabuk bit sin diye de durmadan içiyordu. Bir Koline teksir, az ineklik neme yelmez. Anasının lıızı, Kolejli bana birdir Şükriye'lerle Hava karardıktan sonra, hükümet konağının bahçe sindeki bir ağaç altını kendimize kamp yeri olarak seçtik. Sunday ve diğer arkadaşlar : Başkasının da olsa, salonda bir frikik neme yetmez. Profesör, doçent, asistan kızların olsun Kuzla poz yapııııyae.ık bir domestik neme yelmez. — Hemen yatmayalım, kahveye gidip bir tavla oyna yalım, dediler. Fakat Ü m it’in yürüyecek hali yoktu, tam., olmuştu. Ne olur, ne olmaz, tüye çocuklar beni Ü m it'in yanında bıra karak kahveye gittiler. Votka bitmediği için Ümit halâ. İçi yordu. A ı asıra : Cebim ki deliktir, karnını ki a<;tır ezelden Kaymlı yapmak U;iıı üç lahmacun neme yelmez. Kaııadyeıı, televizyon, lılüciıı onların olsun Kasıntı yapmak için bir yağlı pardesü neme yetmez. — Çok fena oldum, diyor ve yine içmeğe devam edi yordu. Nihayet votka bitli. Fakat bu sefer de sigara içmeğe başladı. Bir tarafı yakar korkusuyla, her sigara yakışında, yattığım yerden kalkıp ona bakıyordum. Bu sırada da klâ sik sarhoş felsefesi başlamıştı. Ü m it bana iri İli lâflan söy lüyordu.. Bir ara daldı. O sırada, biraz ötemizden ıslık çala rak yürüyen bir manga asker geçti. Ü m it bunları duyarak uyandı. Mırıldanan bir sesle : l ’iir aleş-i lıevl ols:ı ila gavgu-i eğilim Sonra istenıııiyecek 150'lik neme yet ıııez. Küfür, dayak yiyecek olsa da Denetim Zab:t tutmadaki erkeklik f!) neme yelmez. — Bu gaydayı çalanlar da kim ? diye sordu. • .Sinema, telefon kulübesine itibar etmeni Her ne kadar bunun gayda olmadığını söylcdlmse de inandıramadıın. Canı sıkılarak kalktı ve bir sigara yaktı. Ben, yattığım yerden, gökte parıldayan yıldızları seyrediyor dum. Bir ara, hayale dalmışım... Ü m it beni dürterek, bu tatlı rüyadan uyandırdı. Askıntı olmak için muhasebe neme yetmez. Meşhur olmak için âşık olmağa no hacet KAZGAN'daıı az çamur yemek neme yetmez. — Ne var? diye soıdu. Ü m it kısık bir sesle : İyimser-Tİ ı\ 3 — Ne biçim sigara bu? Söndürmek için parmağımı bastığım zaman sönüyor, kaldırdığım zaman tekrar yanıyor ve parmağım da acımıyor, dedi. Merakla kalkıp bakdım. Bir do ne göreyim? Otların arasında yaıııp sönen bir ateş böceği duruyordu. S İY A Sİ A L t • Sevimli arkadaşımız Ali Pıtıılı, talikle köyüne gittiği zaman; Siyasal Bilgiler Fakültesinde okuduğunu; hariciyeci olacağını yakınlarına ve akrabaların', söylemişti. Bir giin mektupları ¡ırıy.uı M.ü!kiye’liiei' şöyle bir zarf gördüler : \Sayın Ali Pıtırlı Beyefendi Siyasal Bilgiler Fakültesinde Hariciye Vekili ANKARA-. BONA Kİ DE VE ÖTESİ Mülkiye salonlarında çay verildiği günlerden biriydi. Karşılıklı keski ayakları a l’lıp kıyına işi de tamamlandıktan sonra kalayı bulan Körpe Dündar bir masada yalnız oturan bir kızı dansu. kaldırmak için yaklaştı, bir reverans attırdı. Kız önce şaşırdı, kızardı, birşey söylemek istedi; Dündar te minat verdi: ¡hüsnüniyetimden emin olabilirsiniz..» F IK R A M I BU ? Anten sayıklar gibi: «Gelir Vergisi, gider vergisi, ku rulular vergisi» Diye kendi kendine sayıyordu ki arkadan bir ses havayı yumuşattı : «bu da Allah vergisi..» Ne demeli. — 19 — ÇUVALNAME Ueyaz kocaman bir duvar-cıplak mı çıplak Üzerinde bir tahta-kara mı kara Karatahta dibinde bir teboşir-uzmı mu uzun. Saduıı abi geldi derkeıı-yorguıı ııuı yordun Tuttu tcbcşiri-uzıııı mu uzun Çiziktirdi talıtaya-cızır da cızır. Çizdi arz eğrisiııi-yalık ıııı yatık Sonra talebi-kalkık ıııı kalkık Ve düşürdü talebi-birdeıı-diiş alkilimi dii.ş. Dolandı örümcek ağıııa-çöziılmez mi çözülmez Arttırdı talebi tekıar-çuval mı çuval Düşürdü arzı bu sefer-olmaz da olmaz. DAVUL Davul’u bilmeyen yok. Hiç bir mesele yokt ur ki o mesele hakkında Davulun başından bir macera geçmesin. Her bahiste savurur. İşte ben böyle bir herifi ,dört senedir sözlü imtihanlarda dinlemek ta lihsizliğine uğramış bir bedbahtım? İcra-iflâs imti hanına girmiştik, tabi davul adeti veçhile atıyordu. Kemal Arar “oğlum bir ayağın çukurda” deyince hayâl hanesini tekrar doldurup ateşe başladı. Ke mal Arar dayanamadı “ulan sen bu fakültede atıcı lık mı tahsil ediyorsun” dedi. Ve .iltifatkâr sözlerle onu dışarı çıkardı. Davul .12 den vurup 6 almıştır. MEKTUP Taner Timur’a Sivas’tan .... dan devamlı aşk mektupları gelmektedir. Bir tanesi şöyledir: “Taııer’ciğim, Ankara’da bileziğimi kaybettim acaba seıı buldun mu? bulduysan gönder bulmadıysan mek tubuma cevap beklerim.... o geceyi unutamıyo rum...” v.s. v.s. Yeniden çizdi arzı-kalkık ıııı kalkık Tutturdu örümcek ağıııı-tıkır ila tıkır Memnun memnun attı tcbeşiri-kısa ıııı kısa.. O gün bugündür örümcek ağı-dolaıuk mı dulanık Mezkûr tahtanın üstünde-kara ıııı kara Nazikçe sallanır duııır-çarşaf mı çarşaf. Ben bu hikâyeyi düzdüm-basit mi basil. Eğlensin bazı adamlar-ciddi mi ciddi Ve gülsün diye tüllab-matrak mı matrak. Charles Cros’daıı çeviren : TEORİ Davul, iktisadi buhranlarla ilgili bir teori icadetmiş ve şöyle izah etmiştir: “kardeşim, sürprodiiksiiyonu mas edecek hali hazır bir kuvvet yoktur. Eğer Merih’te hayat olsaydı bir istihsal fazlasından bahsedilemezdi. Zira ve zira oraya satardık, annadınmı? amca..” — 20 — Or'ıaıı VKLİMcn :ış;rı!:!;:-;i'r ET ETTEN ÜSTÜNDÜR Prof. Hoilman, muhasebe dersinde murakıpla rın vazifelerinden bahsederken bir de misâl verdi. Amerika’da geııçbir murakıp yaptığı teftiş sırasında hesap yekûnlarını alırken kıymetleri toplayacağına miktar sütununu toplamış.. Bu sırada orta sıralarda birisi söylendi: “amma da etmiş haa..” Heilman bir şey anlamadı ta b i; ve herkesin böyle durumlara ma ruz kalabileceğini, nitekim kendisinin de sık sık böyle durumlara düştüğünü sözlerine ilâve etti. B i raz evvelki ses biraz daha yükseldi: “E t etten üs tündür.” ET L İK Çapanoğlu hıyar tüccarı Fuat, Adana gezisinde girdiği bir lokantada garsondan yemek üstesi iste yecekti, etleşti: “bana bir yemek reçetesi getirsene" dedi. Garson: “Ulan doktur muyum ben?” deyince bu sefer: “Öyleyse bir penisilin getir” dedi. (Garso nun cevabı sansür edilmiştir.) SEY H A N ’A BAK BE... BİLM EM NEDEN S:tl>ri Dıırgıın'u gövüncc E ıtıığrııl Bayılar'ı 'i .iner Tinuır’ıı kasılasım keman çalasım Halil E. Güre!'i ¡'.şık olasım Ali l’ ıtırlı'yı gülesim Gülein Soysal ı şair olasım Yuı-daer Avdog'u Townsend olasım Om Çak’ı Adana Kulübündeki ziyafet akşamı Enişte ve Saf Doğan Okula yürüyerek dönerler. Yolda Enişte biteviye mazotunu almakta ve bu arada Doğan'ı da görmektedir. Bardaki diiğünleşmeden mest; içkiden meyus olan Saf Doğan; mehtap altındaki tarlalara bakıp bakıp ta şöyle der: “yavrum Seyhan, ne ka dar da munis akıyor..” aghıyasıııı Hail; bakalım hıı..» diyesim Tanju Ülgen'i yalaklaşasım Ahmet Üzer'i Galatasanıy’h olasım Nilüfer Çeıezci'yi evcilik oynayasım Sumhıy Onor'i sevdaya düşesim .Sual i.îiikır’ı L U ;.ıs ım Dündar üömııcz'i tavla oynayasım Yaşar M nıım t'u nazlılaşusım Ş idi Cindoruk'ıı i. sınıfa gidesim Halide Demettamur'ı ıoek'a rol! yapasım Mete Tuncay'ı dövesim Mesut Kayalaı'ı muhasibe asistanı olasım Belıraıı özııyguz'ıı ı M'.eyesim Yiiksei ErUireı'i \Sahl salıi m i?» diyesim Doğan Catımnıı'ı işletesim Yıldırım özdam aı'ı her gün sinemaya gidesim Oieay Kansu’yıı rıc- diyeceğimi şaşırasım Erdoğan Aıal.'ı mazot alasım Fuat Ünveı-'i snkai bırakasım Ergiin Aı pacıogflu’aıı Çlııce konuşasım ökteııı Akdognıı'ı deliresim Giindiiz ökçün'il incklcmiycsim Mazllar Giindür'ü göbek atasım Günay Eriııal'ı meyhaneye gidesim Özcan Özkan’ı geyik avına çıkasım Fikret Görün'ü kız ayarlayasım K Ü FELİK Günlerden Perşembe.. Ccbeci’ııin pazarı.. Eniş te, Kâzım-özcan ve yalak Erdinç yurt kapısından çıkarlarken hamallardan biri yanlarına yaklaşır ve sorar : — Ağabey klife lâzım mı? Enişte gayet ciddi cevabı bastırır : — Evlâdım, saat 30 da Çağlayan’ııı kapısında bekle.. KÖM ÜR Uganda eşrafından Şoptik Şükrü tez almak için Şefik Hoca’nın yanına gider. Tezi ister. Baba Şefik bir müddet Şoptik’in yüzüne baktıktan sonra “Kömür” der. CEVABA B A K Güneri ikinci sınıfta Tahsin Bekir Beyin imtiha nına giriyordu. Soru, «muhtarı kim tayin eder» di Güneri konuşmak için ayağa kalktı (Konuşurken d ai ma ayağa kalkardı.) Gözlüğünü düzeltti, gözlerini kısi.:. elini alnına götürdü, saçlarını sıvazladı (Güneri düşünürken daima böyle yapardı) ceketini düzeltti, mendini çıkardı, yelpaze gibi bir iki salladı, tekrar ce bine soktu, biraz şöyle dikildi, gözlerinin içi güldü, (sevimli çocuktur, gözlerinin içi daima güler) ağzını açtı (Güneri konuşurken daima ağzını açar) ve ken dinden emin cevap verdi nihayet; «imam tayin eder sayın efendim». — 21 — Muhabiriniz Gö z Doktoruna G itmelidir Gayri muntazam olarak yılda bir yayınlanan dergi nizin 1957 Nisan sayısının 22 inci sayfa ve 4 üncü sütu nunda çıkan yazıda ileri sürülen maksatlı ve mesnet siz iddiaların her türlti asıl ve esastan âı-î olduğunu bil dirirken aşağıdaki açıklamayı bütün tüllâbın dikkatine arzederim. Mezkûr yazıda belirtildiği gibi ben o gün Fakülte’ye S.00 değil fakat 8.05 17 si ile gitmiştim. M uhabiri nizin bu hususta yanılmakta olduğunu gösteren cıı büyük delil, elimde o gün sarı ciltli bir kitap taşıdığımı söylemesidir. Halbuki ben, gözlerimin yeşil rengine uy madığı için asla sarı ciltli kitap taşımam. O ıgün de gözlerimle bir âhenk teşkil etmek üzere, yeşil iskar pin, yeşil blûz giymiş ve elime Samuelson’nn yeşil ciltli «Economics» ini almıştım. Saniyen, otobüsün sahanlığına inmeme gelince; bir kere sahanlığa yalnız inmemiştim, çok samimî bir ar kadaşımla beraberdik. Sonra bütün köşe bucak dol muştu ve oturacak ve ayakta duracak müsait yer kal mamıştı. Nihayet Türk basınında mümtaz bir mevki işgal eden ve vakar ve ciddiyetiyle mâruf bulunan dergi nizin hiçbir inceleme. yapmadan bu haberi basması, eğer suiniyete ve şahsımı âmme efkârı önünde küçük düşürme kasdına dayanmıyorsa; ya muhabiriniz renk körlüğüne müptelâdır, veya hareketiniz hüsnüniyete makrundur. diyebilirim efendim. Bu tekzibimin Basın K anununun mâlum mad delerine istinaden, çıkacak ilk nüshasının aynı sayfa ve sütununda, aynı punto ve harflerle yayınlanmasını rica ederim. 17 No. İti Otobüse Binenler Gurultu atlına : S.S. NE OLU RSU N ATRIA Güneri, Devletler H ukuk imtihanına girer. Daha soruları bile yazmadan, hocaya bir reverans attıran Güneri, «El'enim» der, «Ayakta anlatmak istiyorum». Selıa Bey şaşırmıştır, mamafih bozuntuya vermeden cevap verir: «Hay hay... kardeşim, istersen biz d-' ayağa kalkalım ...» Güneri anlatır, anlatır, anlatır... Ve nedense, hiç te Devlet H ukukuna dokunmaz. Neti cede, Ekim için randevu alarak, gene afili bir reverans la çıkar. G üz döneminde tekrar imtihana giren G ü neri, aynı minval üzere, daha soruları yazaıııadan : «Etenim,» der, «ayakta anlatmak istiyorum...» Haziran’da da aynı girizgâhla kafası bir hayli ütülenen Selıa Bey hocamız, «Aman kardeşim» der, «ister ayakta anlat, ister oturarak anlat, halta istersen yatarak an lat, ama ne olursun atma..... Ahval-i Şube i İdariyyun III Miükiyecte I I I idari denen bir yer var, O r 3ya. ilk girenler o havaya uyarlar. Şekle ait tek hususu zikredelim evvelâ Tüllap gücenmesin diye başlayalım sırayla, ö n sırada Musluyla Sevinç Aker oturur. En müdavim talebe daima onlar olur. U r ünlü sual sorar; ne sorduğu bilinmez; Verilen cevaba kaışı haksız olsa da eğilmez, ik i Oktayımız var, biri zahiren inek Diğerinin vazifesi, sessiz notunu çekmek. Teksirci Bilge Ayhan notlan teslim alır, Sonsuz ihtimamıyla otlar çabuk basılır. I. SIN IF LA R IN D U ASI Allahım, sınıfı dolduran bizleıe muvaffakiyet, im tihanda hocalara iyi niyet, derslere 50 dakika sabret meye kabiliyet, nasib eyle... Hamil Sadi Bey’e bir tepsi börek, Mazhar Bey’e «un peu» merhamet, bizlere K A Z G A N ’daki çamurları temizlemek için bir kürek, nasib eyle Yarabbim... Şadaiak ile Oskay’a aktörlük, Mete ile Sami’ye boksörliik, Sevil Ayatay’a rejisörlük nasib eyle Yarabbim ... Sılay’m siyasi’ye girmesini, Günseli’nin hemen kapı dan otobüse -binmesini, Yıldız’m bir Cadillac .sürme sini. nasib eyle Yarabbim... Birgen’in düz pabuç giy mesini, Esin in her zaman gülmesini, Tümay’ın biraz daha büyümesini, ihsan eyle Yarabbim... Hurisan’a bir kürklü çoban gocuğu, M ülkiye’ye bol bol Anadolu çocuğu, Okulun kızlarına birer nazar boncuğu, ih san eyle Yarabbim... Üssü mizanın 5’e düşmesini, yoklaınaların ayda bire inmesini, siyasilerin Ç in ’e gitme sini. nasib eyle Yarabbim... Tülay’a bol bol sigara iç meyi, Şubatta kolay dersi çekmeyi, hepimize Haziran da sınıf geçmeyi, nasib eyle Yarabbim ... M erâl’in bül bül gibi ötmesini, Gülseren’in taliplerinin bitmesini. Mülk iv«' ocağının daima tütmesini... İhsan eyle Yarab bim... A ninin... 1. Sınıf kızları adına : Patırtı Gözen Hatun icra-yı sanat eder; Bandi Hayri kızmıştır, fakat onu kim dinler, özer dc ders kaçırmaz, muntazamda inekler Güler Hamın düşünür, «ayrılık acı ekler.» İk i de Olcay vardır, biri hatun, biri er; Hatun sıkılır derste, şeytanlığı daim öğer. Erhan, temiz kıl çeker onsekizin dışından, Diııçer’in ekser işi roman okumak olur. Naim ve Cahit Bayar derse seyrek girerler; Girmiş olsalar bile, ders dinlemez gülerler. Her Eşref «ne d iyo m» der, no dediği bilinmez; Burs çok mühim, ayrıca nişanlısız gezilmez. Üııai-Sadri eski dost pek aleyhte yazamam, Sadri der «İstanbul mamülatı mindersiz ders yapamam» Fevzi ile Muhsin’dir Aslana yardım eden; Erçetin ateşlidir, duramaz poz vermeden. Tunçsiper hem centilmen, hem de gizli bir inek, Erm an’ın tek düşüncesi, mali şubeyi dövmek. Emektar Doğan ile şair Belen’imiz var, Yoklama zoruyla girer, derse kasvet katarlar. Kâfi Mehmet.bu kadar, senin dc çok şeyin var; Oıılar da aidatsalar halin olur tarumar. '¡t-rai, Giilseren Mehmet GÜNIOY Mısır Püskülü — 23 — O l m u ş B î r K ı z ı n Evr ak-ı M e t r u k e s i Bugün mektup yazacaktım T’ye. Am a vazgeçtim larda yoklamalar sıklaşırmış; biz de istatistiğe bile giriyo ruz. Bugün mektup yazacaktım T’ye. Ama vazgeçtim. Hem aklım a birşey gelmiyor, lıem de sık mektuba alışmasın. Zaten anlamadığım birşey var: hem Cumartesileri buluşuyo ruz hem de mektup.. Şimdiye kadar aptal gibi yazdım beti de.. Şu erkekler çok tuhaf oluyaıiar. M.’ye kalırsa onlarla da arkadaşiık etmek aynı. «Hem» diyor, «merak ettiğin şey leri onlardan «erkekçe» davranırsan, daha kolay öğrenebi lirsin; hem de böylesi daha menfaatti.» İlk tanıştığımızda oldukça resmi idik, fikirlerine itiraz etmedim. Am a iyikı münakaşaya girişmemişim. Yoksa fikirlerimin değiştiğini görünce onun sözlerini kabul ettim, sanacaktı. oraya buraya kulak kabartıp isim öğrenmek meselesi var. Herkese bir lâlcab uydurmuşlar. Maamafih, bazısı çok uygun, hele «egzistansiyalist» ile «mısır püskülü» çok hoşuma gitti. İnsan âdeta daha başkasını düşünemiyor. Bana da bir tane takm ışlar ama, alâkasız. Alâkasız şeyler bir tane olsa.. M. ile elele geziyoruz diye büyük sınıflardan kazık kadar biri «anlıyaiım..» demez m i? Biri de çıkıp ..niçin yerini değişti r ip M. nin yanına gittin»? diye sorac.ık diye ödüm kopar ken, bu münasebetsizliği kızlardan biri yapmaz m ı? Hem de S. ablanın yanında... Bir an ne söyleyeceğimi bilemedim; am a sonradan «siz O. ilo «Kantin Cev.at»a. <Akal;ıı»a niçin gittiyseniz onun için» deyince bir şişti ki... M. bayağı haklı; iş kızlara döküldü mü dedikoduya dönüyor. Halbuki bu sahada Mülkiye'de bilmediğimiz neler dönüyor, neler... Biz de az tuhaf değiliz ya neyse.. A m a galiba onlar daha acaip. En tuhafıma gidon de, sabahları portmantoya bir kız geldi mi; hepsinin gezmeyi falan bırakıp dönüp ka pıya bakmaları; yahut pabuçlarım ızı çorabımıza, saçımıza bir kulp bulup espri yapmaları. Fakat bazısına muazzam sinir oluyorum; her zaman aynı espri ; Tİ,M — Saçlarınızı sola atıyorsunuz, yoksa siz solcu musu nuz? M. geçen gün dayanamadı da : «Am an ne komik..» dedi. Keşke demeseydi. Bu sefer do «hazırcevap kız» yahut da «Harbi kız» diye yapıştırıyorlar. Neyse ki «Harbi» tabirini de «Ayak atmak» gibi daha evvel «erkekçe» öğrenmiştik. Kaptan, geçen gün çok esaslı bir espri yaptı : — Mülkiye tüllabı adım atar gibi ayak atıyor, kar deş, dedi; katıldık gülmekten. Sonra da: bu lâfa her esaslı macera veya espriye verilen «Kazganhk» payesini lâyık gör dük. Bunları öğrendikçe kendimizi epeyi bilgili sayıyorduk. Büiün teksirlerini, kilidiyle beraber dolabını bana veren -kes kin» çocuk-O’nun adını da hep unuturum, geçinmeğe gön lüm yok ki- «biz kız yurdunda sinir buhranı geçirenlerin sa yısını bile biliyoruz» deyince, bu sahada ne kadar jüııyor olduğumuzu anladık. Öyle bir lâf edişleri var ki, insanın, neıdeyse jüponun daki kırışıklığı bile bildiklerine inanası geliyor. Sonra birkaç hâdise bu şekilde şüphelenmeme sebep oldu: Bir kere okula gclincc, kızların; dolaplarından çamursuz pabuçları giydik lerini bilmeyen kimse yok. M. ile pabuçlarımızı değiştirdiği miz bile gözlerinden kaçmamış. Bir keresinde de merdiven leri çıkarken, M. kemerini düzeltmeğe yeltendi; arkadan ge len çocuklardan biri: «Telefon kabinesi, yüznumara bitti; şimdi de merdivenlerde tuvalet yapıyorlar biı-aber.» M art imtihanı için geldiğimde, çorabımı düzeltmek için telefon kabinesine girmiştim, bir parfüm bir parfüm... M. bile bu kokuyu talebeye yakıştıranındı. Sonradan öğren dik ki, Şubat tatilinde oraya talebelerle başkaları da girmiş. A m a buna ben pek şaşmadım, ihtimal veririm, doğrusu. Çünkü sene içinde büyük sınıftan ağabeyler nişnıılıyanyln, biiyük salonda sıraları ters çevirip rahat rahat konuşurken kaç kere gördük akşamüzerleri. Onlar muhasebe çalışanlar gibi üst katlara çıkmağa hiç lüzum görmüyorlardı. O üst ka ta bir sabah da, biz çıkalım ,dedik; problemleri yetiştirmek için, fakat şiirleri çözüp gülmekten yazı yazmağa vakit ıııi kaldı? Neyse ki, o gün hoca «derse bir seminer havası ver mek» istedi ve problemleri toplamadı. Erkeklerin tuhaflığı, biraz da bizi kıskanmalarından ileri geliyor galiba.. «Muhasebede kızların rüçhatı hakkı var.» «Şansım olsaydı kız doğardım..» gibi pozlara yatıyorlar. H al buki onlardan ne farkım ız var? im tihansa imtihan, dersse ders., bizim de sıkıntımız var: harçlık derdimiz, giyim ku şam.. Üstelik onlar gibi rahatça işkembeciye köfteciye bile gidemiyoruz. Şöyle bol sovanlı bir ızgara köfte âdeta bur numda tütüyor. Tek gidebildiğimiz yer, «Karaköy Tatlıcısı». Orda da «keskin bir garson» var; her gelene sinsi sinsi gülü yor. Kütüphanede ders çalışmak, kantinden hir sosisli sandöviç almak, metod dersi gibi halli, zor bir mesele. B ir de _ 2 4 [erişmemi: — Milliye ve îklisut Şubesi m iü s u t k a y a l a r Hayat |>:ıJı;atıtı^ı 'kendisini otofiı i . i i j m i i ı ; ı i k i sürüklemiştir. l'Yansa hatıra I.ıı uı program illilnız eder. Giizcl ve edebi konuşmaya meraklıdır. Avrupa' d a k i dnstıla.ı iyle .sık sık mektuplaşır. K aıııııu doyurmak içitı ¡¡(Metsiz bir iş bulanışııır. Kazla ıııalmıiat ..<;iıı Kakül le kalasındaki sübyana müracaat udilIlIL’.Sİ. •7 G Ü I.Ç İ N ( ÎÜ K S Ü V Serapa .snmpati ve siıf.i tofekküı diir. I Nı>: lıı uı.'klcı'inüzdeıuF.r. Giyi mimle kendine has bir zarafeti vardır. Günlük bayatında iki çit;| pabuç kulla nır. Okul iı.1 inle giydiği yükselle ökc;eli İ.ıalyan pabuçları ui’.ı lıı kı;a yükselidir. Bursunu ödeyip serbest hayata geçmek için BaşvıMeM’e müessir torpiller koymııştur. 1000 liralıktan aşağı işlere te peden bakar. Hoşlanmadığı derslerde Kaynatacağını.- deyip arka sıralara geçer ve lmki'kaleh kaynatır. Dedikodu yaptığı bi<; görülmemiştir. Geçen se neden buyana hiç kaçık çorap giyme miştir. Sabahleyin ders bitimine üç da kika kala gef.'ir. Son derste hoca kapı dan girenken «Trene yetişeceğim» diye bir reveransla ayrılır. S ÖZCAN ÖZKAN Şalıaıunin Al. Hargi;ay’ıdır. Yurt idaresi karyolasını ^amir ettirmekten gına getirmiştir. Ayaklarındaki ufalt bir aksama his hayatındaki tebeddüla tın iş,aıetidir. Aşk mektuplarını üç müs vedde yapmadan temize çekmez. Gün de sekiz saat inekler. Sonrada bugünkü çalışmam lıiç raııtab! değildi gibilerden vecizeler yumurtlar. İmtihan zamanı yaıııııa uğramak tehlikelidir. Zira so mları sahile ve satır üzerine sorar. Ç o cuğuna JJamjiy adını koyacakmış, gö bek adı GÎYİK'.ıir de... 9 Y IL D IR IM ÖZDAM AR ■Kleopatra’nın burnu biraz daha ııfak olsaydı dünyanın şekli değişirdi.» Yıldırım biniz daha az çalışsaydı, tek sir ve Ivi,;a p .sıkıntısı çckilmiyecokti. M aııııafilı, bu çocuğa inek demeğe in sanın dili varmıyor (!) 10 YOKSUL KRTİ'IRER lîıı yaz ingi'Tzceyo başlıyıiıı art ık iiı; dilden koııuşma'ktadır. Sabahları Tiirkçc, öğleden sonra .muaf olduğu halde derslere girip 'Fransızca, akşam ları kardeşi Yüksel Koç'la ‘ingiliizce ko nuşur. 'I>ors dinlemediği zamanlar elbi se modellerini çizer. Fevkalâde zevki: giyinir, Bir düzine kazağına ve bir o kadar ayalkkabısımı bakıp glyectlk bir şeyi knlnv.ıdığın: söyler. Daima bnbas'nı ve ideallerini düşünür. Babasının mek tuplarından çıkan iktisadi makaleleri büyült bir dikkatle okur. Son sınıf ge zisinden beri ncş’osine lıudut yoktur. Kır güııde gezi hatırası «Ne diyorsun canını»... tâbirini !>‘J defa tekrar etmiş ve bütiin arkadaşlarına baygınlıklar ge çini iniştir. TAKT Zapata Fııa't, otobüs garajlarına telefon edecekti, yer ayırt mu k için. F a kat telefonda anlaşmak mümkün de ğildi. Birtakım yerlerden bir acaip ses ler geliyordu. İki' taraf ta sinirlenmiş ti. Öteki adam bağırıyordu: «Yahu biraz hızlı konuşsana be adam...» Fu at'ta bağırıyordu: «Ben bağırıyorum, sen de bağır herif...» dedi. Öteki adam iyice çamuıflaştı «Kiın ulan bu, hattın ucundaki 'beygir...» Fuat idari şubede dir, cevabı yapıştırdı: «Hangi ucunda ki...?» Öteki adam'in kahrından d in deki ahizeyi çatur çutur yediğini ge ne F uat’ta n iişitıtik... Postacı D E R V İŞ İN F İK R İ Prof. Seha: — Hollanda’da denizden kazanıl mış birtakım topraklar vardır, on ların ismi ne? A SÇ (gayet emin): A D A M IN A GÜRE M UAM ELE — Van der Zee.. 2. sınıfta İdare Hukuku dersindeyiz. Prof. Seha: S -10 'kişi Tahsin Bekir Bey’i dinleme — Senin dediğin, tur attığın bul ğe ve nerelime etmeğe çalışıyordu. Tah sin Bekir Bey hocamız sorulan sualleri vardaki bir seyahat aeentasıdır; Be «Buyur kardeşim... Buyur arkadaşım...» nim sorduğum Zili der Zee idi.. diyo dinliyor ve cevaplandırıyordu; Kuş Suat’ın bu imtihanda uçtu d'ur a Z. C. Ç. ni de sorulacak Bir suali ğu rivayet edilir... vardı. Parmağını kaldırdı. Tahsin Be kir Boy eliyle işaret etti ve 'ilk defa kaideyi bozdu «Bııyur yavrum...» dedi. Biri — Sizde mi seminere, buyurun lıamfendi rica ederim böyle buyurun.. Bizim hanımlara karşı son de rece şeyimiz vardır.. Yani.. Önce ben şey düşünmüş tüm,belki gelmezler diye, ama niye gelmeyesiniz, kafa mı benimki, buyuruna şöyle buyurun. Başka biri — O oooo... Kızlar gelmiş, maşallah, şim di tadı geldi seminerin değil m i Cafer Bey. Hani kızlar lisan dersleriniz vardı sizin, ne yaptınız bakiym? İki hanım bir ağızdan l— Lisan dersine girmedik abi. seminer var diye, yoksa fena mı yaptık abi? — Ne fenası canım, ne ¡fenası, çok jiyi yaptınız, bizleri şad eylediniz. Am a bana abi demek yok bir daha. Ben abi falan değilim. Sadece sizden bir sınıf yukarıyım. Buyurun şöyle masaya buyurun... Çatal kaşıklar tamamı mı Hadi Bey. — Çayınız soğuyor sayın bayan., -acele elseniz. Bademler taze farkındamısınız? — Hem de çok taze, yaşasın Hadi Bey. İyi ki şu seminerleri yapıyoruz. Oturup şöyle karşılıklı bir soh bet, muhabbet... Nedir o aşağı salondaki gürültü pa tırdı. Bir çift lâ f edemiyorsun. Hanımlar o köşede biz bu köşede melûl mahzun oturup dururuz. Halbuki bar d a ... Birisi — Bu ilk seminerimizde neyi inceleyecektik baylar? — Onu daha düşünmeğe vakit bulamadık. Biliyor sunuz arkadaşlar hep meşgul. Hadi Bey pasta, çay, pilâv, çorba temini ile meşguldu. Ama diyeceksiniz meş gul idi de, sanki bütün şeyleri tamamlayabildi mi., ne gezer .Eksiklikleri anlamak için masaya bir bakmak kâfi. Neler unutmuş neler, sonra gelmiş diyor kusura bakmayın. Ayıp yahu biz boşuna kurmadık bu kulübü Eğer böyle olacağını bilseydim, tövbe elimi sürmez dim ben. K ur kulübü, her türlü hazırlıkları tamamla, birde seminer... Biz sana portakal al diyoruz, sen git miş turp almışsın. Sözde İktisat Kulübündensin, yaptı ğın işlerin ne iktisatla alâkası var ne de akılla.. Bir diğeri — B u daha ilk seminerimiz. Açılış töre ni gibi bir şey. Hele bir günler geçsin. Gelecek seminer için neler düşünüyorum. Bende öyle plâklar var. G ö ren hayran olur. Bir de pikap tedarik edin, tamamdır. Bir tanıdık var. Güzel zurna çalar, diğer bir arkadaşı da davul. Diyorlar bir toplantı faian olursa bizi unutma. Unuturmuyum hiç, söz verdim bile. Hadi bakalım öpün alnımdan benim. Size bir de davul zurna tedarik ediyorum. Var mı benim gibi üye. Eğer hepiniz benim gibi olsanız biz burda seminer değil, neler yaparız, ama nerde sizde o teşebbüs. — Teşebbüs sizden olsun birader. Sen herşeyi ha zırla, biz tam teçhizatla toplantıya katılalım. — Çorbanın tadı fena değil... Mavi elbiseniz gü zel. yeni m i diktirdiniz. K üçük hanım? — Yeni değil ama, yeni gibi mi duruyor, tabii du rur. Hergün ütülerim onu ben. Bugün seminer var dediler, bir daha ütüledim. Annem bana kızım dedi, nereye gidiyorsun böyle dedi. Vallahi anne dedim. Or ta Doğu ve Balkanların en büyük toplantısına iştirak ediyorum. İsmine seminer diyorlar. Ama bu senin bil diğin toplantılardan değil. Belki tavuklu pilâv yiyece ğiz. Üstüne çay, pasta varmış. Bütün bunları Hadi Bey hazırlıyor. Sen Hadi Beyi bilmezsin değil m i anne? ama nerden bileceksin. Sorduğum hata zaten, ne ço cuktur o, :A nkara?nın en meşhur aşçılarını tanır. Hâlâ Küciik Hikâye U-nımadnı mı anne? Parü marti işlerinden de anlar. İşte o. Bu kulübü boşuna kurmadım ben diyor. Hole bir bahar gelsin diyor. Toplantııım son bîr kaç daki kasında da, bir konu inceleyecekmişiz ama ne olduğunu bilmiyorum. «İncir çekirdeğinin ihracatdakj rolü» ol ması muhtemel... İşte böyle. Anneme bir anlattım. G öz leri açıldı faltaşı gibi. K ızım dedi sen no miihim «••dam olmuşsun böyle. — Sizi bir yerden gözüm ısırıyor ama ııerden. Siz de mi bu .kulübe yazıldınız. İyi ettiniz efendim iyi et tiniz. Biraz eğlence lâzım dedim yazıldım bu kulübe Eksik olmasınlar iyi vakit geçiriyoruz. Bugün seminer var dediler kalktık geldik. — Ben de sizi bir yerden görmüş gibiyim. Y an ıl mıyorsam aynı Fakültede okuyoruz - Tamam tamam aynı Fakültede, hem de aynı .sınıfU'.. unutkanlık. Dikkat Reis bey toplantıyı açıyor. Susalım. — Bayanlar baylar, Mülkiye İktisat K ulübünün bu ilk seminerini açmakla duyduğum bahtiyarlık son suzdur. (çatal vc bıçak sesleri) Biliyorsunuz, memle ketimiz iktisaden kalkmıyor. Eee buna ayak uydurmak lâzım, bir kulüp kuralım dedik. Bir kaç ark;.duş bir araya geldik. Gördüğünüz bu kulübü kurduk. Bvn esasen kulüp kurmağa bayılırım. Bugüne kadar çok kulüp kurdum. Ama böylesini ilk defa 'kuruyorum. İnşallah bu kulüp mensuplarını mesut günler bekliyor. Hele bir bahar gelsin. Bakın^neler olacak. Bu kulüp Orta Doğu ve Balkanların en büyük kulübüdür. Alı bilseniz çocuklar neler çektik bu kulübü kurmak için Ama yanlış anlaşıldı galiba. K ızlan kulübe almak için diyecektim. Efendim maşallah kıllarım ız bir kapalı kutu İllcde kulübe girmeyiz diyorlar. Bahar gelecek diyorum düşünün. Biz baharda ders çalışırız başka şev ler istemeyin bizden diyorlar. Yaa işte böyle çocuklar Tanrı bir daha o kara günleri göstermesin. Kızları ku lübe almak hususunda gece gündüz demeden kesif b i•faaliyet gösteren, salonda, vestiyerde ve bunu mümasil diğer yerlerde onları ikna edelim derken gurbet elle rinde dillere düşen, Hadi Bey ile Hepinizin büyük bir muhabbet beslediği gözlüklü arkadaşımıza alenen te şekkürü bir borç bilir, bundan sonraki mesailerinde ba şarılar dilerim. (Görelim sesleri) Arkadaşlar k ülüm ü zün tüzüğünü demokrasilerin babası Şinasi Efendi fam 18 dakikada hazırladı. Tasdik ettirdik, ettirdik ama. bir de baktık ki, kulübün gayesini yazmağı unutmuşuz Aksi tesadüf. Yani anlayacağınız şimdi kulübün her hangi gayesi mevcut değil. Böyle olması bir bakım ı da iyi ya. Bazı üyelerimiz incir çekirdeği ticareti yapa lım diyorlar. Bana kalırsa danslı toplantılar dnha iyi olur, derim. Siz ne dersiniz? (İkincisini tercih ederiz sesleri) sizlere bir müjdem var. K ulübüm üze yeni bil irim in üye daha katılacak yakında. Bu müstakbel üye miz halen iki fakültede birden okumakta. Son derece de mütevazi. Biz kendisi ;ile konuştuk. Ah vakit olsada bir fakülteye daha devam etsem divor. Gözleri miz yaşardı. Memleket namına iftihar ettik. Bu yeni üyeyi aramızda görmekle sonsuz heyecan duymakta yım Su anda gözlerimden bir kaç damla yaş akıyor farkındayım. Bunun sevinç göz yaşları olduğuna emin olabilirsiniz. Düşünün bir defa arkadaşlar, ben diyor — 26 — (Sonu 27. sayfada) İŞTE BİZ BÖ Y L EY İZ. K A Z G A N 'D A B ill A D A M Y u rt’ta kalanlar bilir. Şahanenin ve Kazgan’ın ge dikli elamanı Ticaret Hocamız Kemal Arar Bey, bir çok sabahları yurt kapasından girer. Gene böyle keyif li bir günde kapının yanında çalışan boyacı’ya uğrar ve pabuçlarını boyatır. Boyacının yanındaki bir yığın pabucu gören akşamcı hoca «Yahu bunlar ne be (!)». Boyacı cevap verir ; «Vala hocam, ben bunların sadece zilyediyim; boyayıp iade ediyorum, herhangi bir zarar ziyanı tazmin ile mükellefim...» gibi lâflar ediyor. Bir boyacının ağzından böyle profesyonel lâflar işitmeğe alışmamış olan Zehir Hocamız hiç âdeti olmadığı halde afallıyor ve «Neeee, Kimsin sen be adam, ne sayıyorsun, necisin sen burda?» Boyacı: «Hocam ben küçük esna fım. kendi gücümle, fazla sermayeye muhtaç olmadan, yuvarlanıp gidiyoruz işte... M âlûm küçük esnaf oldu ğumuz için vergiden de muafız; icar falan da yok.» «Töbve estağfurullah, lâhavle, yaa sabır» çekerek yu karı çıkıyor Kemal Hoca. Bu sırada Kahveci Mehmet Efendi İdâri ilimler’den inmektedir. Kemal Arar Beyi görüp «Ooo... good - morning Sayın Hocam, do you want fresh tea?» deyince, Hoca hiç şaşmadı, «Getir ge tir, Allah kahretsin» dedi, sadece... Bu, hikâyenin birinci half -time’ı.... ...İkinci half-tim e H ukuk’da geçer. Keskin hoca mızın o gün Hukuk Fakültesi’nde imtihanı vardı. K ar şısında gelen hukuklu çuval 'üzerine çarşaf örüyordu. Hoca dayanam adı: «Ulan ne biçim adamsınız, be. Şu yanınızda bir Fakülte var; boyacısı hukukçu, hademe si İngilizce biliyor. Utanın be...» M AHM UT EFENDİ MalımuL efendi elinde süpürge ve faraş, ağ zındı? bitti bitecek bir sigara, aşağı salonda piyasa yapan; yere kâğıt ve sigara atanlara fena halde bo/.ıı!iin; ara sıra arkadaşlarının sırtında faraşı ile davul, süpürge sapıyla keman çalan; cansipe rane gayretleriyle vestiyere iki ayna astıran ve böyleeo kızların kalbini fetheden kırmızı bıyıklı bir adamdır. Mahmut Efendi, 19/3/1958 Çarşamba günii pantolonunun arkasını diktirmiştir. SEVİN EN LER Son sınıf gezisinde bir gurup; koşturmaca, kay dırarak, elimsende oynamakla geziyi bitirmiş; sonra da "ne eğlendik ne eğlendik..” diye sevinmişlerdir. imtihanı kazanır öyle girerim kulübe. Başka bir hanıma yaptığınız gibi, imtihanı kazanmadan girmek mi, Allah korusun.. Kendime güvenim var... İşte böyle çok sev gili kulüp mensupları, hanım kızın sözleri bunlar. A r lık kulübüm üzün emsalsiz bir kalkınma arifesinde ol duğuna kolaylıkla inanabilirsiniz. Bu kulüp... Birisi — Ben gidiyorum birader hu nutuk uzun sürer. Eyvallah... daha Başka b ir i;— Güle güle... Bende gidiyorum zaten.. Gelecek seminerde buluşuruz. Göl Gazinosunda yapı lacak diyorlar. İnşallah doğrudur. — Bu kulüp herşeydeıı önce....... Bu kulüp.. TEO - Y A Z Sinirli adam A rif Payaslıoğlu Hocamız; tanı gazla Siyasi Partilere başlıdı. O gıin bir hayli uzun bir girişten sonra meseleyi kay m akam lığa getirdi. Eskiden, gittikleri yerlerde egemenlik İlim eden kaymakamların bugün ancak ilân-ı aşk edebildik lerini söyledikten sonra niçin kaymakam olmadığını izah etli. Mesele basitti, A rif Abimiz sinirli bir adamdı. Nitekim babası da öyle diyordu. «Oğlum, sen sinirli ve yakışıklı bir adamsın; kaymakam olamazsın; kalkar adamın biri birşey söyler dayanamazsın ya sen onu öldürürsün ya o seni, sen de kurtulursun biz de..» demişti. Hikâyenin burasında arka sıralardan tatlı olduğu kadar acı bir ses geldi: «Biz de..» tejorrum. — 27 — 3fi SEVİM DAMGACI «Flüorcsantlar söndü, renkli ışık lar yandı, tül perdeler aralandı vc.. ve Sam iye Gamal sahneye çıktı. Herkes raksa başlayacağın zannetti. Halbuki doğruca kaloriferin yanına geldi. Özken orada bekliyordu...•» Bu sevimli kızcağız Mülkiyc’ye gelmeseydi. muhakkak As kerî Tıbbiye'yc girecekti zannedersiniz, yanılmazsınız. Çünkü hakikaten öyle is terdi. J3 ZÜHTÜ YÜCELİK Piza kulesini hatırlatan bir vü cut yapısına sahiptir. Çuval modasını takip eder. Sebebi vücudunu kendisi dc bilmez. Velhasıl Htida-i Nabtt bir he- nifjlir. 15 YALÇIN TUNCER Doktor’un, kendisine konuşmayı ve gülmeyi yasak ettiği söylenir. Yolları ve pabuçlarını eskitmekden çekindiği için gezmeğe çıkmaz. Bazı bayramlar dışarı çıkar. Tiyatro’ya gitmez; hele sinemaya hiç gitmez: Bir irâde tâk - ı zaferidir. Si'garayı bir nefesde terketmiş, lisanı 2 se nede öğrenmişdir. Bu çocuğun ne olaca ğını herkes merak ediyor. • 17 FEVZİ ERTÜRK Şube - i Maliyyunun en olgUn ve sol gun mensubu olduğu ve beli bükülmüş bulunduğu cihetle «İhtiyar» ünvanı ile taltif edilmiştir. Bu ünvana layık olduğu nu, Tcnncssce’nin mevcudiyetini inkâr ve ispat, yavaşlığı, sessizliği, sırıtkanlığı ile de tastık etmiştir. Cins - i lâtiflere cinsi gayri lâtifler onun nazarında birdir. Mahcup bir centilmendir. 20 URAT. CIZDAMAN Mtilkiye’ye geldiğinden beri lam soy adını öğreniyorduk ki o da değişiverdi. İneklemekten konuşmağa vakit bulama dığı için Fakültc’de çok kimse onu tanı maz. Aşk arz ve talebi Cobvvcb teoremini hatırlatır veya hatırlattığı zannedilir. Kalbi, yüzü vc mendili çok temizdir. 23 METİN TOZKOPARAN Şair - hikayeci - aşıktır. Elinde bir Vahk yayını ile doğarak ebesini işletmiş tir. Büyük aşkını geçen yıl bir hiç yüzün den kaybetmiştir. Rumca bilmez ama İzmir’lidiı*. «Kalimcra» lafını önüne gele ne öğretir. Kıymeti bilinmediğinden şikâ yetçidir. Sivilcilerinden de memnun değil dir. Lafları mizahtan yoksun; boyu 1.7(i î Im*. Avrııpayı ve kuru fasulyeyi sever. 2G ŞINASI BIYIKLI -Dünya İktisadî buhranının en şiddet li olduğu bir zamanda, Türkiye’nin en hiddetli halkı arasından çıkı vermiş bir Karadeniz uşağıdır. Rivayete göre ebesi göbek bağını kısa kestiği için tepesi alının vc ebesine hücum ederken düşerek bur nunu çarpmıştır. Keskin geçinir. Fakat bu yolda yaptıkları, yaptım dediklerinin ve hele yapacağını diye böbürlendikleri nin yanında hiç kalır. Akıllı ve bilir ge çindiğinden olacak, bir minareden ue:m kaz ile yarışa kalkmadığı kalmış!ır. Ter biyeli hamsi çorbasına bayılır. En sinir lendiği şey kendine inek denilmesidir (Öküzlüğü tercih eder.) En korktuğu rjey 7,30 otobüsünü kaçırmaktır. 3i) A. SUAT ÇAKIR (Sarı saçlı, mavi gözlü, papatya tcniı antipatik dcnmiyecek kadar sempatik bir kul’dur. Birtakım gizli - kapaklı işlerle uğraşır: «filecilik - maslürlük - otobüsçü lük - karaborsacılık - kahvecilik., vs.» gibi... Bunlardan en mühimi, röntgen filmleri karaborsacılığadır- Bir geco Bahçelievlcr semalarında uçarken kap: ııa kı sılmak tehlikesi geçirmiştir. Avaııta’ya bayılır. «Ağla ve bağla» prensibim' l>v«V 23 FEYİZ KAŞIKÇIOĞLU Tereyağı da derler. Ömrünün sun günlerini Gülistanda huzur içimle geçir mek niyetindedir. Mağara meraklısıdır. Hürmetlidir. Kırık çıkık mütehassısıdır. Dedesinin külahını çok sever. Piligrilli kadar içli! mektup yazar. Mezun olunca «Kopil» isimli bii’ Amerikan har isletmek lasavvurundadır. 29 SABIIİ DURGUN Saçlarına çok düşkündür. Geçen sene «çimento saç» diye çağırılırdı. Bu sene saçlarına zeytinyağı, onu bulamadığı za man da Amerikan yağı sürdüğü ileri sü rülüyorsa da, bunun ne derece doğru ol- . dıığu henüz tahkik edilmemiştir. Gûya engizisyon mahkemesinin baş hâkimidir, ama henüz hiçbir davay.v bakmamıştır. Daimi kasıntı, sahte Sabri’ye pek inek tir, denilme/.. En dikkate değer tarafların dan biri de «!raş»jdır. Bıı soyulmuş yumurtıı gibi suratla sinek sadece yukarı dan aşağıya değil, aşağıdan yukarı da ka yabilir. .Ti GÜNAY ERİNAL Boyuyla mütenasip olmayan bir kültür ve düldüle sahiptir. Hürriyete askını feda etmiştir. Güzel sanatlara me raklıdır. Kıymetli bir manzara koleksi yonu vardır. Ccbeci sübyanları hakkın da gerekli bilgi kendisinden temin edilebilir. Tekelin fedakâr ve Sadık hadimi dir. Samimiyet, ve şahsiyeti hepimizce ’'abııl edilmiştir. — 28 — de bulundurur daima: İp. kanca, dür bün... Ciddî konuştuğunu j*tfren, işiten olursa, yapılacak en doğru hareket k. K z. olmaktır. Kız Yurdu karşısında ikamet etmenin hiçbir avantajından isi Ünde ö l menin aptallık olduğuna inanmaz. 42 AYHAN NU.REL iki gözü iki de gözlüğü vardır. Göz lüklerinden biri röntgen tertibatıyla m ü cehhezdir. Suratının zaman zaman asd< olmasının sebebi kendi narası ile başka larını zencin etmesidir. Dört . senedir Septcmhr ¡silerin Mülkiye mümessille*i ni yapmaktadır. lîlr t Ç U V A İ,. İN C İK Son sınıf seyahatinde seyyareler arası Yalak Diplomat Tanju, Mersin Belediye İlcisinin verdiği ziyafetle, ne reden bulmuşsa bulmuş bir bardak vot ka içmiş... Hocamız: kalkıp teşekkür nvartviyetindc ‘bi.r nutuk çekmesini isledi Bizimki kalktı, sallana sallaııa mikro fonun başına geçti. JSpry yağcılık ya pıp, ustura geçtikten sonra sözlerine şöylle son verdi: vbizlere gerek seya hatimiz esnasında, ve gerekse tetkikle rimiz esnasında her türlü kolaylığı, izzesj ve ‘ikramı esirgeyen büyüklerimize burada teşekkürü bir bore bilirim...* B ili ASİSTANIN NOT DEFTERİN DEN ... I-Iani fcııa değilmiş bizim meslek... Neme lâzım kız'.ır daha tatlı bakmağa başladılar bana. * ** Bugün III. sınıfın imtihanında bizim profesör, o sıska - tıpkı çiroz gibi - çocuğa soru sorarken araya ben dc karış’cm: bir soru patlattım, ama ne soru.. Cevabını b;:n de pek iyi bilmiyordum ya. Mapalım yani bilmi yorsak hem, ¡sonra okur öğreniriz. Temiz kılımızı çekdiklen başka pozumuzu da attırdık. Az şey değil doğ rusu.. . ¥**; Nerden aklıma geldi, daha doğrusu takıldı, şu malî durum. «Fecaat» diye bir kelime var ya; tam benim için... Bugün ayın 14 ti ve benim cepte yirmi adet evet yalnızcı 20 adet T. L. var. Sıkı dur evlâdım, melnnet'iıi kaybetme!.. Nihayet benim ilk makale de bu gece bitti. Şaka maka değil, ciddi söylüyorum, bu mevzuu bizim mem lekette ilk ben e'e aldım. İlk eki almakla da kalmadım, derinlemesine öyle bir inceledim ki, profesör kitabının gelecek baskısında garanti bana da bir atıfta buluna cak... ¥¥ * Uııgiiıı yeni bir şey daha öğrendim «bir şeyi iyi bil mediği yahut hiç bilmediği halde bir kimse o şey ğayei ivi biliyormuş gibi nasıl davranır yahut davranmalı dır"? Bıııuııı bana çok yardımı olacak ileride... * ■k * lîaııi azıcık utanmasam, hep takla atmak geliyor hüsün içimden. Nasıl da gelmesin meşhur oldum, meş hur... Dergide benim makale de çıktı. Asistan gibi yedi harfli bir kelim ■gözümün önünde büyüdü de büyüdü. Ama soy :-’dmn küçük harflerle dizmelerine sinirlen medim değil.. Üstelik 2 inci sayfanın 5 inci satırında 7 inci kelime ile 8 inci kelime yer değiştirmiş. Ben o !-.?dar uğraşayım didineyim, koskoca bir makale yazay m; matbaacı olacak herifler iki kelimeyi yanyana ge: .Yemesinler. Doğrusu bizim Profesöre hak verdim; i'Hvkkelj matbaacı dedin mi adamın asabı bozulur. ’ * •* •* Bugün üçüncü gün öğle yemeğini gene karpuz, ek mek peynirle yaptık... ¥ ¥ ¥ Ş u ..... Profesörüne illet olmağa başladım. Be »dam!, ben koskoca bir asistanım yoksa şamar oğlanı değil... Ben tam kendimi ilme vermiş inekliyorum ■d- u çağız yazılı yapacakmış, dolaşıversin sıra araların da diye haber yollamış. I * ** Bakıyorum ben sınıfa girince son sınıfdaki kızla rın yüreği hop hop diye atıyor. Yüzlerinden anlıyorum bunu. Hani hoşuma da gitmiyor değil__ Bay Profesör’ün Maceraları POT 1 Temmuz. 1İ>:>7 "iinii sabahı, birkaç arkadaş aşağıda büyük salonda olmuyorduk. Aramızda kemancı Taner d<; vardı. İmtihanlar henüz bitmişti. Hu sırada salonu uzun boylu yaşlı bir hanım girdi. (Sonradan öğrendiğimize göre bu ha nım bir ilkokul öğretmeniymiş ve ideal bir mahalle yaratmak için çalışıyormuş.) Kİ inde bir siirü broşür vardı. Yanımız* gelip bize bu broşürlerden vermeğe başladı. Hem broşür d a ğıtıyor ve hem de : • - Yardımlarınızı esirgemezsiniz her halde; bu kutsal vazife hepimizin vazifesidir, elbiıtiğiyle çalışmalıyız; diyordu. Kadın Taner’in öniinc gelmişti. «Yardımlarınızı esirge meyin...» falan deyince, Taner bu broşürlerin para mukabili Kalıklığını zannetti ve kendine ciddi bir eda vererek: - Kusura bakmayın, bursları öğleden sonra alacağız; dedi. SA Ç M A SEÇM ELER Ay ben fındıkçı mıyım? (Tunçay) Asılmak tehlikelidir (Gülay) Korkmak ta ne kelime (Bö) Ne avradımış canım (İlim Ruşen) Hepinize muvaffakiyetler dilerim (Teksir M u hittin) Ay., ne şeker şey., gel bakim ablana canım... | (Golden Girl Nilüfer) İsteyen hiyar hakkını kullanabilir (Dev. Hus.) Seni seviyorum, gözlük taksana (Y. K üçük) Giymiş mor fesini de Süleyman aman bakışı can lar yakar (Libian Boy) Kapıyı dışardan kapar mısınız? (İlim) İstediğim yerde istediğim zaman istediğim ha vayı çalabilirim (Borazancı) Öhniiş bir erat ((Tezci Galip) Gözlüğüm ü kaybedeceğimi bilseydim, tatilde dors çakşırdım (Halil) Kazgan’ın başı için nişanlanınız (Kazgancılar) Bir kızla konuşmak, beş erkekle konuşmaktan tr.n daha yeğdir (Şadi - Sunday) Üzüm üzüme baka baka karar (Kara Ali - Kara Sevim) Kalorifer soğuk aşkları ısıtmaya yarar (Tony) Aşdc olmak için kapıyı açık tutmak lâzımdır (Bı yıklı) En Büyük akıl en büyük kafada bulunur. (Bongo Ömer) Beni tanıyan var mı? (Burhan Yavuz Yılmaz) Yokuş çıkan yokuş iner (Aristo Kenan) Arkadaşlar, sizin iyiliğiniz için söylüyorum (Özer Y ılmaz) ı Herşeyi gören duyan bilen adam (Yücel Çelik) Gene traş olmamışsın (Dekan) Denetle beni Arguıı (Komşunun kızı) — 29 — 4(i FATMA ZEHRA TÖÜEYEN Nevi şahsına münhasır bir şahsiyet tir. Heyecanlı ve asabi m izaelıd tr. O, hor şeye sinirlendiği için herkesi sinirlendir diğini zanneder. Hayatını pek monoton bulup bir değişiklik istediği zaman .saç larının rengini veya şeklini değiştirir. Kilo kaybetmek islediği zaman Cebeci 17 ye biner. 1 No: lıı çay tiryakisidir. İliç şekersiz içer. Tayarecilere biter. «Mülki ye’ye gelmeseydim tayyareci olurdum» der. İmtihanlarda tesadüfen yüksek not aldığını söyler. En büyük hususiyeti kendini bir türlü beğenmeyişidir. K ız manın çıkacağı şıı son günlerde Faloş'uıı ateşi yükselmiştir. -İS BİLGİN ARAL Mülkiyelilerin eniştesidir. Koyu bir Yeşilaycıdır! İlme hürmeti varsa da pek iltifat etmez. Oportünist bir dünya görü şüne sahiptir. Deıse girmesi olağanüstü bir hâdisedir. Kız Teknikteki ağabeylik ayaklan henüz aydmlanmamı.ştır. Güm rük Vekâleti müntosiplerindendir. Soh betlerine doyum olmaz. Edebiyata ve bilhassa şiire meraklıdır. Ona göre ka dın hürmete lâyık bir mahlûktur fakat sevilmeğe asla. 44 MUHİTTİN ESEN Güneyin bu delişmen çocuğu her nedense bugünlerde pek düşünceli. Ken disini koridorlardaki ^anklar^a her an görmek mümkün. Sarışınlara karşı büyük bir zaafı vardır. Son ayağıda mevkini teslim ettirmiyor mu?! İlmi hüviyeti miitevazidir. Gayesi Gümrik Vekâleti mute medi olup Mülkiye burslarını dağıtmak tır. 45 ŞADI CINDORUK Cindoruk, daha ilk mektebe gitme den önce mahallesindeki kızları, miki göstermek, doktorculuk oynamak gibi ayaklarla, eve çağırıp, biraderi Hüsamla İlmî anketler yapardı. Mülkiye’ye gir meden önce ikişer, üçer sene Robert Kolej Engincering’de ve Fen Fakül tesinde vakit geçiren Cindoruk, I.sınıf. kızları ile konuşurken sık sık: «Siz doğ duğunuz zaman ben lise II de idim,» de mekten çok hoşlanmaktadır. Annesi kız dığı için, bu kadar çok kızın abisi oldu ğu halde ayaklarını içinde tutmaktadır. (Sizde, Şadi’nin sözlü olduğu intibaını uyandırmadığımız için memnunuz Halbu ki o evlidir.) Sırf jş olsun diye, cemiyet toplantılarında ukalâlık edip, milleti bo zup, sonra da üç ihtarla dışarıya atılmak tan pek hoşlanır. TEKTAŞ, MİK, FİK, KEK,,,, gibi organizasyonları olan Cindork'uır en son kreasyonu «Mediııa Sarote’ye, Fakülte kapısından dolmuşa bininceye ¡kadar refakat edenler kulübü» dür. Dünyaya gelme'nin bizatihi bir ma rifet olmadığını, Bilgin daha anasının kanunda iken öğrenmişti. Ortaokula gidecek bir yaşla iken babasıyla Sofya'ya gitti. Orada hususi ho calardan Fransızca dersi altlı. Bu husııst ı muhterem hocasının kızından büyük mü zaheret gördü. Bir taraftan da çok sevdi ği dersleri' ile uğraşıyordu. Şahsi kabili yeti, daha küçük yaşta iken onu, vatanı için şerefli vazifeler ifâsına sevkediyordu. Bir’ gece, kurşun ve bomba yağmuru al tında bazı gizli vesikaları; bizzat idare ettiği bir Jeeple Vatan’ına, sevgili Tür kiye’sine gelirdi. Liselerarası satranç, mukavemet, yüzmelrc, ve Sein Nehri ya rışlarında - yüzme ve kürek-daima bi rinci geliyordu. Pazar tatillerini Oslo’da geçiren Bilgin, pazartesi sabahları; mek tebin açılmasından 10 - 15 dakika «vvel uçakla Paris’e gelirdi. Aral, az konuşur; çok dinler. Bilhassa maliye ve iktisat derslerindeki şahsi bu luşları ile hocalarının hürmetini haklı olarak kazanmış bir arkadaştır. Yarım saatte 400 sayfa kadar okur. Bir dersi as gari 30 defa tekrarlar... Sözlü imtihan larda birçok hocaları çuvallattığı vaki olup fakülte camiasında sevilen bir arka daştır. 49 ERTUĞRUL BAYDAll ...Bir lâ sesi duyuldu odada... Şefik bey torununun İlâhî yüzünü gördügü an — 30 — da, oir?le» dedi, »dünya bir kıymet ve bi zim par»i bir le y daha k la n d ı...« Sene 1030, Erzincan’da bir kr< büküm sürüyor. Kendisine bıkılan -K;»vans'> lâkabı nın kullandığı pİ!'.tıd;>ı< ileri ı s rarla b;ah çimekteyse de biy*.»loii i-kunuıs herkes, beyindeki bu::u.'ivelb’ ola» r*1 sini kavradığından. y*jHuramamakladr:\ Davul ve Ayı Mele ile bi- yılK'ı^ın-.!;* çek tirdiği resim. alelacele Yeniaydan ihracı na sebeb olmuşla da henibe Zafer olun ken resminin çekilmesi mümkün olmadı ğından, muhali i p,;rl.iicrdon birinin genç lik kolu başkanı olnvıkUı berdevamdır. Adana seyahatinde p.*z?idenle: »'F.rlu&rul Baydar şehrimizde.» ya/ısınm çıkın-ısiylc Ci>eyi böbürlenmiş fakal editör. İm nu yazmak için ondan aldığı nar-lada kafayı rekorken nıos'cloyi arzından ka- i u\ çıvdığından. şlşmisli. i leyce mla ÎWr? se nesini bekliyon :*rkas?nş».niiv: îijmdHvn seçilmemesini $adc:*e yasının Rü«.;s«kl•ı;Ü«— ne (!) affederek iktidara gelince ilk ya pacağı işin Ayı Mele'yi Vokal**! emrim' aldırmak ve Kini. Moslafa’yı da bir ıv.e» lis - i idare azab&nıa gel ir-.mele .propogandu müşaviri obnvk da Davult\;;erıııc£i düşündüğünü say ir inekledir. 52 ŞÜKRÜ ÖZEL Taife - i Kastamonu'dan olmasına rağmen, aslen Sökeli olan bu az esmerce yağır, delikanlı, Uganda e ş r a f ı n d a n ODONGO - ODORONO’nun yetiştirmeleriııdentlir. Miilkiye’ye mucizevî ve henüz belli olııuyan bir tarzda duhul edip, he men faaliyete geçmiştir. Fikir Kulübü ayaklarına yatıp «ilimcilik» e baglamış;tır. Kulüb - ii fikrlyye’nin sabık ınuhasipleriiKİc-nciir. Fakat son zamanlarda kendi bütçesini ayarlamalıda âciz kaldığı ınüşalıadc edilmiş ve sık sık istikraz yo lunu seçmiş ve vâdeleri uzatmakta esaslı bir maharete tali ip olduğu görülmüştür. M DÜNDAR SÖNMEZ Eski Yunan heykellerinin aşağı yu karı yeni bir modeli sayılan bu «Körpe» delikanlı, Meklcb - i Mülkiye’nin evlâd - ı mâneviyyesidir. Her türlü organizasyon işinde emniyetle istihdam edilebilir. Annesi onun güreşçi olmasını istiyordu. Fakat böyle olmadı. Babası ve dayısı vo amcası polis olduğu için Mülkiye’ye {'ir mesinde bir mahzur görmediler. Bununla beraber o Mıilkiye camiası içersinde bil hassa I. sınıf kızları tarafından çok se vilen bir tip oldu. Sigaraya, baklavaya yahut tulumba tatlısına ihtiyacı olduğu :-:amanlar tavla yahut futbol oynar. K i racılara yol vermek için sözlü olmuştur. Parası olmadığı zamanlar para harcama yı sever. Islıkla Marianne’i çalıyorsa o civarda o kız var demektir. Sabahleyin mektebe gelir - gelmez ilk işi Cem’i bulmak ve Tatabanya Radyosunda dinlediği bilmem kaçıncı plâğı anlatmak tır. Radyo ve spikerlik hususunda öyle kafa ütüler ki bu şöhreti taa denizaşırı ülkelerden duyulmuş Luxemburg ve Kessbourg Radyolarının müteaddit da vetlerini, memleketinde bu meselelerin ehemmiyetini göz önüne alarak kabul edememiştir. (Ne asil bir jest) Aslanbncak Fikret, eve geç gideceği akşamlar, annesi polise telefon etmesin diye, eve te lefon eder. Gt İSMAİL COŞKUN Lâkabı Kürt’tür. «Bana biyografi yazarsanız, fenıı lıalde bozulurum» diye bize gözdağı vermek isteyen, karayağız yakışıklı ve if.civert kostümlü bu civan meıd delikanlıdan, arzusu üzerine - kork tuğumuzdan değil - bahsetmiyoruz. Mat baalara uğrayıp, birkaç defa kitap bas tırmıştır. 76 BURHAN YAVUZ YILMAZ Tarihlere geçecek bir inektir. Dört senedir, gürültü olur, diye öksürüp nk~ sırmamaktadır. Geçenlerde çok acele bir iş için postahaneye kadar gitmiş fakat dönüşte mektebin yolunu, ancak bir po lis memurundan öğrenmek suretiyle bu labilmiştir. Daha gözleri açılmadığı hal de eirafı nasıl görebildiği merak edilmek tedir. (32 FİKRET OÜRÜN Diinya'ııın en eski AnkaralIsıdır. Bu sebeple Ankara'yı sevmeyenleri o da sev mez. (Ne yazık...) Sabahları çok erken kalkan Fikret, imce sobayı yakar sonra radyoyu açar. Mutfak işlerinde olsun sü pürge, bulaşık, ve kömürcülük işlerinde olsun muvaffakiyetle istihdam edilebilir. cxr*' f/2 EROL PARLAR Spekülatif kazançlar peşindedir. Be ğendiği kızlar ııev’i şahsına münhasır dır. Bir kızda aradığı en önemli vasıf ten güzelliğidir. Balıkçılığı ve nakkalığı dil lere destandır. Pazar 11 matinelerini hiç kaçırmaz. Çok zeki olduğunu zannedersede bizler başka kıymetli tarafları oldu ğunda müttefikiz. Bugünlerde Medeni Kanun elinden hiç düşmüyor, bilhassa «babalık davası» bahsi. Müstear adı uNeco» dur. 86 ERGÜN ARPACIOĞLU Halen Ankara’nın Bahçelievler sem tinde oturan, Kastamonu eşrafından Arpacızade Kemal efendinin oğlu bir gay retle her nasılsa Mülkiye’ye girdi. He men dört elle derslere sarılıp sınıfları geçmeğe başladı ve bu arada burs ve kız sahibi oklu. Halim selim görünen bu kum ral delikanlı, aslında cevval bir sporcu ve yağlı bir güreşçi olup; bu babta bilumum oyunları arkadaşları üzerinde iiilen tat bik eder. Bu arada elbise yırtıp düğme kopardığı vakidir. O biçim Fenerbahçeli dir. Son gezide güney’den külliyetli mik tarda kaçak eşya ve muzla döndüğü, ha len bunun ticareti ile meşgul olduğu riva yet edilmektedir. 73 HALİDE DEMET DAMAR Soyadının Damar, isminin Demet, olduğunu, karışıklığa mahal vermemek için toplum huzurunda tavzih etmiştir. Fakat Kim Novak olduğu hususunda ısrar edilmiş ve Pikııik'teki oyunundan dolayı büyük bir hayranlık toplamıştır. Saçlarının esas rengi hususunda derin münakaşalar olmuş fakat bir neticeye varılamamıştır. Yağmurlu ve yıldırımlı havalardan hoşlanır. Çünkü ölümden korkmuyormuş. Seyahati ve R ııR ’yi çok sever. Münakaşalarda fikrinin kabul edil memesine çok kızar. Çüııküo daima hak lıdır. — 31 — İyimserlik mi dersiniz ? Siyasî Ali ile Siyasî Halis her nasılsa o gün, Yenişehir’e çıkarlar. (Allahallah...) Bir şeyler almak için bir kitapçıya uğ rarlar. Kapman yanında, John F. Dulles’in «War or Peace» isimli 50 kuruşluk propa ganda kitabım gören Ali Pıtırlı, Halis’e şu mühim tavsiyede bulunur: «Halis’cim, bu kitabı almanı tavsiye ederim. 300 say fa sadece 50 krş.» Sağdaki raftan «Harb ve Sulh» isimli kitabı eline alıp ilâve eder: «Tüıkçesi, bak 10 lira...» f u n d a n B Dört sene evvel ilk muhasebe dersinde Cumhur Bey, «Sîzler daha çocuksunuz..» demişti; aradan bunca z~man geçti. Büyümek için neler yaptık acaba? Eniste’ye sorarsanız; çeyrek asırlık ömründe havale kova lamaktan başka birşey yapmamış. Enişte geçen sena G üm rük Vekâletinden burs ald1. »Mecburi hizmet fakın kabul etıncm» eliyor. Aldığın dv.n fazlasını oraya yatırıyormuş meğer. ,Şu bizim soıı r. nıflarm güney seyahatinde .rakı şişesi elinden lüç düşmemiş. «Akşamları beleş diye herkes içiyordu, an d a biraz fark olsun diye ben, öğlenleri do boş dııım?.d ro » diye izah etli. Enişte’nin bir de Çömez’i var : Yalak İsmail; k.üçükk'jn «Koca kafa» derlermiş. Biz «Kelle» diyoruz. Hem daha kısa hem de şahıs karışmasını önlüyor Arada sırada değme yalaklara parmak ısırtacak lâflar eder. «Maxiton leblebi değildir... «falan gibi. Bir sürii eksikleri var. Sekreterliğin ilânlarını, tren - vapur uçak tarifelerini, kanun numaralarını (başka yerlerini bilmez) biliyorsa da parçalardan bütünlere götürecek kısımlar olmamış daha. İç Cebeci de bir kelle satıcısı var. Bu adam, çocukcağızı gördüğü yerde «Haydi piş miş kelle...» diye bağırıyormuş. Haklı. Ne vapsm e k mek parası; amma İsmail’in hiç mi hakkı yok sanki...? Baba K u rt’un sırasının üzerinde «Aşk adamı ö ld ü rür, Baba K u rt’a döndürür.» yazılı. «İnsan saadeti uğ runa mesleğini feda edebilir» diyor. .Maliyeci olarak hayata atılacakmış. Saadet dediği şey, aç karnının doy ması olacak hesaba göre. Geçen gün senelerden beri ümitsizce koylumda ta şıdığı aşkının resmini başkasına göndermesi için, Enis te’ye verdi. Enişte bunu nasıl başardı bilmiyorum. Yalnız Baba K u rt’un yüzünde iyi bir iş yapanların ra hatlığı vardı. «Alalı bizden daha ümitsiz olanların yar dımcısı olsun...» dedi. Mesut, bu yaz Fransa’ya gitti. Bana Eifel Kulesi’nin fotoğraflarını gönderdi. Şimdi o kazıdıkça: «Ne ler yaptığın, gönderdiğin fotoğraftan belli.» diyorum Bu sene konuşma kabiliyetinin m üthiş olduğu ortaya çıktı. (Mesut küfürden sıkılır.) öyle yarım - yamalak bildiğimiz bir şey hakkında günde en az iki saat konu şur, böylece hem çenemiz hem de hayal gücümüz kuv vetlenir. Raftiyle sınıfın en arka sırasında beraber otururuz. Hoca bir gün işletme dersine «Spekülatif kârlar spekülâtif zararlarla örtülür.» dedi. Kum ar oynamağa da beraber gidiyoruz. Hep spekülatif zararlara uğradık. Şimdi onları örtecek spekülâtif kârlar arıyoruz. Öyle ya bunlar eşit şeyler. Aksi halde ilme karşı olan h ür metimiz azalacak. M İK isimli yeni bir kulüp var. Allah geçinden ver sin, pek faaliyetini görmedik ama Allah için, Taner çok çalıştı. Az mı âza bulma ayakları attı__ Yalnız kızlardan yana çok şikâyetçi. «Bizim kızlar enteîleklüel değil..» diyor. Hemen arkasından başını iki yana sallavıp ilâve ediyor: «Birisi müstesna». İşte politikaya ilim karışırsa böyle olur. Her hanım kız «Aaa.. muhak kak ben’imdir. Ç ünkü başkası olamaz.» diyecek. Kızlara lâf yok demiştim ama kendi kendime, M İK ’ti, Taner’di falan derken oldu birşeyler. Halbuki ben çok korkarım onlardan. Öyle ya içlerinden biri burnunu havaya kaldırıp» Hıhh yazılır mıydı o...» de se ben ne yaparım...? Bakın, erkek olsa yapılacak çok şey var. Hem Allah için bizim kızların lâf söylenecek yerleri hiç yoktur. Sıraları bile bizlerden ayrıdır. Hep si de uslu uslu oturup Sndun A h i’nin sınıfa girmesini beklerler. Giyik bir ara batan güneşe karşı sevgilisine mektup yazıyordu, resim yapılan kartonların üzerine. Sonunda o n d a. n mektup z'-'rfa girmedi. Paket yapıp postaneye vermek mecburiyetinde kaldı çocukcağız. Giyik bu günlerde D.k değişti. Pantalonlarıııı uzattırıp ceketlerini kısu.lt! rıyor. İşin içinde muhakak bir iş var. Bakın, ismini lıı.kottiğklen hiç şüpheniz olmasın. Y:'!n:z çok metin çocuktur. Dr ha geçenlerde kızbı-ıııdan biri nişanlandı da kılı bile kıpırdamadı oğlanın Giyiklerde: İH'r srıuboynuzda yeni bir çatal belirirmiş. Bizimkinde öyle d ğil, ilâve yukardakine benzeyen bir hâdisenin v u kuunda oluyor. Daha kârlı büylosi. Bu sayed'1 bizim G iyik’iıı, yaşım olduğundan İvrkaç misli fazla göslereıı boynuzları var. Bazen kızıyor bizleve. Bir gün «Hani sizin kızlarınız» dedi. «Niye vok» Enişle, «Sen bilmez sin» dedi. «Oğlum, bizim aşklarımız gayri federe» diye cevap verdi. Geçen sene bahar gelinci; her akşam Gençlik Par!<fna gitmeğe başladık. Elektrikli otomobiller, dönme dolaplar falan... iyi vakit geçiyordu. Amma 50 kııruşn 3 penaltı atılan bir pavyon varya, hani iki gol atınca •'i kuruşluk çikolata veriyorlar. İşle o hepsinden başka. B 'r gün her nasılsa üçünü de attım. Meğer herkes ya pamazmış bu işi. Millet bana bakıyor ben de millete. Boru değil bu üç şut üç; gol... Ertesi giinii Çağlayan Lokentası’ndan çıktım. Bakın, burada biraz durmak, lâzım. Herk.es bilmez Çağlavan’a akşamın beşinde g ir mekle, gecenin dokuzunda çıkmak arasındaki farkı. Erbabı bilir. Her neyse, Enişto’yle beraber Piknik';.giiiik. Sonra oradan da Gençlik Parkı’na. Benim arzımı üzerine doğruca penaltı pavyonuna uğradık. Penaltıİri" atmağa başladım, zaviyeyi nişanlıyorum: iki karış farkla nvuta gidiyor. Kalecinin sağına atıyım diyoıvm kucağımı gidiyor. Adamı en fazla, kahreden, ilk ikisi girmeyince kalccinin üçüncü topa, bakmam**«'. Ulan diyorum, kendi kendime, yaparını, diye övündüğüm b'r tek iş var, halbuki iki meyhane dolaşmakla bak ne hrie geldim. Boyuna atıyorum ben artık. Enişte «Yürü» diyor, «gidelim.» Gider miyim biç, şeref meselesi yap mışım bir kere. Devam ediyorum En sonunda toplar keleye girmeğe başlıyor. Hem nasıl, top bir tarafa gidiyor kaleci öbür tarafa. Beşlik çikolatayı aldım. A l dım ama. fiyakam uzun sürmedi. Enişte, kaleciye : • Aman kardeşim, ye de şu iş bitsin...» demiş. Açlık cn çok görülen halimiz. Geçen sene açlık "ünlerinden birinde Aydın Baba'yla karar verdik gi diyoruz. O İzm it’e ben. Adapazarı’na. Nasıl durursun, her geçen gün bir evvelkini aratıyor. «Hastayım, zayıf düştüm» diye, yazdım eve. Aydın Baha’nın d ı akraba ları varmış, «çok beri görmedik, gel.." deyip dururlar mış. Onar lira bulduk; üçüncü mevki biletlerimizi al dık, birer şişe de Çubuk, artık mesele yok bizim için Ama geride kalanların dörtte üçü .-ç: onU-r ne olacak... Neme lâzım, Aydın, feragat sahibi insanların baş’nd-' gelir. Fakat elinde - avucunda birşey yokki, ne yapsın. Dülab'nda bir paket sebze tozu varmış, göliirdii Enis (e'ye verdi. «Traş tasının içine sıcak suyu koyar, üze rine de l^raz, bundan dökersin. Yağı, tuzu hepsi için dedir. İdareli kullanırsan bir hafta yeter.» dedi. Enişte hala saklıyormuş onu. İsleyen olursa gösteririm, diye, beyanat verdi. Feragat sahibi insanlardan biri de Sıfrre k Paşa’dır. Borçlarından hep feragat eder. Alaca ğ ın g e lin c e ....... «İyi ama diyeceksiniz, neden yazdın bunları...» Ne başı var ne de sonu... Allahallah, yalaklığın da hududu mu olurmuş. Daha da uzardı fakat biz hep böyle ÇağJ.ayan’la, Cebeci Gençlik Lokantası arasında sallanacak değiliz ya... Elbet günün birinde bir baltaya s a p olacağız. Bizden daha büyük sapları gücendirme yelim dedik... Giinay E RİN A L — 32 — karşısında sevinçten kemençe çalıp, ho ron tepen pupasini görmüş ve hemen peşikten fırlayıp, halkaya girmiştir. O gün bugün horon tepmeden yerinde duramaz. Hatta çaylarda dans ederken, sık sık co şup; dans yerine horon teper ve tombul dam’ını hayretler içinde bırakır. Laf ara mızda; onun balık etinde tahayyül ettiği hanımlar, kalksn balığına benzer. Kırmızı yanaklı, şişman kızlara pek meftundur. Meşhur inekliği için gereken enerjiyi «lıamsi baklavası» ile le’min ettiğini söy ler. m ÖZKAN ARAÇ 8S FAHRİ AKIN Belli elmez anut sayılı zanıpirlerdondii*. Bu yüzden de birçok tehlikeler atlat mıştır. Mesela Karagümrük’te babına ge lenler... Çelik gibi bir bileme sahiptir. Kar cısında Namık'tan başka kimse dayana maz. Bıı çelik bilekli genç mekteple olsun dışarıda olsun atlamak istediği bütiin kız (ardan iyi (!) muamele «'örmüştür. Mekteb - i Mülkiye'de kimse kendisi ni bihakkın tanımadığı için otobiyogra fisini yazmak zorunda 'kalmıştır. Esra rengiz, nvılrakengiz bir kimsedir. Kürt asilzadelerinden okluğu asılsızdır. Arap olduğu söylenir. O da asılsızdır. Asya gribini uyku ile tedavi etmeğe çalışmış, bir netice alamamıştır. «Banlcçı» lardondır. Gina’nm hayranlarından olup Gina tipinde olmayan kızlara bakmayı ihanet sayar. Tony Curtis’e hiçbir bakımdan Ü2 PKVZİ ÇıLTİNKAYA Trabzon’un hamsisi ve kızı bol bir köyünde doğmuştur. Gözlerini açınca 103 NAM IK KÜÇÜKKUTLU Kendisi her nekadar İstanbul’da doğ duğunu iddia etmekteyse de biz Kürt Mus tafa’ya daha îszla itimat ettiğimiz için onun, Rize açıklarında, bir balıkçı san dalında doğduğunu söyleyelim. Mekteb-i Sultanide, hocalarından çektiği kılları bıyık ¡diye kullandığından ilk lâkab> «Palabıyıklı olmakla beraber, Mülkiye’ye geldiğinden beri Ankara Haller şampi yonu olmuş ve lâyık olduğu «Hsmmal» ismini luıketmiştir. En sevdiği yemek «Maydanozlu Hamsin olııp boş zamanla rında Saatli Maarif Takviml’ni ezberler. Veya klâsik batı müziği dinler. Sakal bırakmasına sebep olarak hernekadar festival filan diyorsa da asıl sebebini «Kırmızı kazağın» lıamîsi «Gedikli Rüş tünden gizlenmek olduğu bilinmektedir. En samimi arkadaşları Kürt Mustafa, Ma nav Remzi, vehammalbaşı Osman ağa olup istikbalini; kendisine yeşil elbise vere cek olan Gümrük Muhafaza Teşkilâtı’na bağlamıştır. Çok iyi kumar oynar ve hep «kazanım... 1U4 ÜNAL ŞENLİ 00 MUSTAFA KÂMİL TOKER 1353 senesi sonbaharında Küıdistan Ovasında nur irinde gökten bir kız indi, ve Ilakan Arab lho'dan arzı ruisüllii bir oğlan doguvdu. AJönüz iki yaşındayken Kürt destanını kaleme alınası, dördünde Ü0 destanını ezbere okuması üzerine d ü şük kaslı Iiasso tararından kendisine K â mil .adı takıldı Büyüyünce TvTekleb - i Sullani’dc kekeme i!e beraber futbol oyılamasını ö^ıvrirken bir yandan da <ı‘Hayal vı- ('i]..u!.ı!:.ı* .'alışı .sadesinde lieaıel lıayaliii.ı alıldı, "iit.ealarınıtı bu muazzam zekad.ıiı korkarak kendisine ««Kaçık» lâ kabını (aklıkları ııvayel olunursa da sab in- hayalında muvaffakiyetle canlandırdı¿ı »Çöpçü» rulîinıkki başarısı «Kürt» la kabının yayılmasına sebep oldu. Mekteb-i Miilkiye'nin ilk sınıfında; sermayesinin lamannıu kemlisi ödeyerek Tokerbank'ı ve una bağlı hjlclmoyi kurdu. Ayı Mete’ye yaptığı müsmir yatırımlar sayesinde mev duatını genişleterek Maçka’da SG.000 T. L. ya bir apartman dairesi aldı. Mülkiye iki’de «Adam Delirtmenin yolları» isimli teziyle Dr. ve Doç. (.35’in Maceraları» isimli eseriyle de Usul Prof, u oldu. Yaptığı modern Galibzo dansları ile biîtün sa lonları fetheden Muşta Boy, bu günlerde yüksek derece tutturabilmek ümidiyle üssümizan açi^ı vermemek iciıı filinde sadece 23 saat dakika çalışmaktadır. (Üssünıizanı 10 dur.) saatler ona kaybedilmesi güç ağırlıklar sağlamıştır. (Şişmanlamış yâni) en büyük zevki Ulus’a gidip Eşşekli Frigo aramak ve Nurhan’la beraber likör çeşitleri hak kında fiilî laboratuar tecrübeleri yapmak tır. Dr, Taner’in kendisine: ■Araa> be...» demesine çok bozulur. benzerliği olmadığı halde çağırılır. «Tony» diye 1)8 MKTK O. UTKU Sipsivri bir Bahcelievlcr züppesidir. Sarı kazak giyen bu Tazıya 17 No. lı oto büsten başka bir yerde raslayamazsınız. Sivri, Züppe, Tazı dendiğinde bozulur. Şimdiye kadar doğru - dürüst bir kıza raslamadığtnt söyler ve raslıyamıyacağını iddin eder, Sivri, siyah ayakkabıları var dır. 100 ÜMİT ÜN KAN Keşan’da doğmak ons vezir piyadele rini daha iyi kullanmak imkânını bahşetiniştir. Mülkiye’de ikinci sınıfta Sunday dan satrancı öğrenmiş; Bilgin, Hayri gibi üstadlardan dersler almış ve sonra da Rıdvan’la beraber «Şah kanadında duble piyon ve ötesi» isimli kitabıyla doktora sını yapmıştır. Satranç tahtası başındaki — 33 — Bu adam, Mekteb - i Mülkiye’nin nâdir yetiştirdiği ¡jönlerden olup, aslen Kastamonu’nun Taşköprü kazasında mu kimdir. Tevellüdü hakkında bu güne ka dar malûmat toplanamamıştır. Zira «Parçauya göre yaşı ve mesleği değişir. Çok titiz giyinir. Tenkitçidir. Yemekha nede kürdanları hile tenkid eder. Teli müşkili aşık olmamasıdır. Bu günlerde onu üzen yegâne şey gittikçe açılan alııı ve vefasız saçlarıdır. Jönlüğe veda et meğe niyeti yoktur. İyi fikirleri vardı.'. Fakat iyi ifadesi yoktur. Öyle ki derdini «parça» laıa bile zor anlatır. Fakülte haricinde bütün vaktini «Yenişehircilik» oynamakla geçirir. Fakültedeki birtakım ayaklar atmaz. kızlara 107 ERDOĞAN ÇAKAN Uykuya dayanamaz. Haziranda uykusundap feragat etmemek için tatilde yap tığı devirler bîr yana; Kasım birde derse oturur. Sinemacıdır. İstisnasız her filmin hakkını verir. Platonik aşktan hoşlanır. Otoriter görünmek meraklısıdır. Kendi si için bestelenmiş kazaska, tango ve şar kılar vardır. Küçük çocuk ağzı ile nice tüllabı işletmiştir. Biraz daha uzun boy lu, biraz daha yakışıklı olsaydı ve sağa sola iyi keski ayakları alabilseydi, Josephe Cottoııa benzer miydi acaba.? 115 BAKİ SODAN Kılcılığı ile tanınan arkadaşımız, 1934 de Tarsus’ta doğmuş lise tahsilini Amerikan kolejinde yapmıştır. Kendisi evlidir ve çocuklarının sayısını bilme mektedir. Disiplin kurulunda başkanlık yaptığı iki ay ■zarfında etrafındakilere dehşet ve korku saçmış kendi başına bir otorite yaratmıştır. Mektebimizin sayılı ineklcrindendir. Daima ön sırada oturur. Hoca «ölıö» diye öksürse onu dahi not. tu tar. Kılcılık ilmini kurmuş ve bu sahada Ord. Prof. Dr. unvanım almıştır. Fakül temizdeki diğer kılcılar (onu geçmiş ol salar bile) onun talebesi olmakla öğünürler. 11G ÖZER ÖZMAN Trabzon’lu ,'olmasına rağmen lâz ol maması bir hayli hayret ' uyandırıcıdır. Kendisine 1 «Apollon» «Erkek güzeli» «Sert adam» ¡diyenlere sigana, îçk'i, çay filân ısmarlarsa da saçlarından bahseden lere fena bozulur. Mamafih Yul Bryııııer çıkalı bir hayli ferahlanıl.';!ir. Van 119 YÜCEL ÇELİK Sempatik çocuklardan olup, fakülte hudutları dahilinde cereyan edeip tc haber almadığı hâdise yoktur. Sübyanist eko lün ilk kurucularındandır. Arkadaşları nın; ekseri sonu hüsranla neticelenen is tikraz taleblerine cömertçe cevap verir. Yüzük oyununda üstüne yoktur. Birinci sınıf kardeşlerine sempatisi büyüktür. İlk fırsatta aşık olacaktır. «Avrupa ma ceralarım» adlı bir eser kaleme almakta dır. 121 NUUİ M ADAZLI ' Yahudi’lerin ayak basmadığı, açık gözler diyarı Kayseri’ııin «Çarşaf» kö yünde doğmuştur. Açıkgöz olmayı daha evvel düşünmüş olacak ki vaktinden önce dünyaya gelmiş, kundak bezleri henüz ha zırlanmadığından bir «Çarşaf»a sarılmıştır. Ebesi tarafından verilen göbek adı nü fus kâğıdına «Çarşaf» olarak geçmiştir. Bir ara boyacılık mesleğine intisap et mek istemişse de babasından geıi kaldı ğını görünce bu işi bırakıp badanacılığa başlamış, bu arada kendini ilme do ver miştir. Bununla beraber aynı sanatı bu defa ilme tatbik etmekle büyük bir ba şarı elde etmiştir. Hiç aşık olmamıştır. Zira aşık olmamak için yeni baştan aşık olmak perensibini kabul etmiş ve bu prensibi o kadar benimsemiştir ki şimdi fakülteler arasında da tatbik etmekte dir. .127 NİHAT C.ÜRKAN Mektebimizin horozlanndandır. Ken disine sorarsanız bilmediği, anlamadığı, karıştırmadığı, bir mesele yoktur. İstih lâk kooperatifinden sonra okul koopera tifinde oldukça başarılı birçok vazifeler alan arkadaşımız mektepte her karışık işte parmağı bulunmakla tanınmıştır. Her gördüğü güzel kıza ayak atmış, aşkını köşe başlarında teneke çalarak ilân et miş aşıklardandır. Eylülcülerdendir. O r ta Şarkın ve Balkanların en muazzam yalağıdır. 122 ARMAĞAN ÇAĞATAY Ecdadı Oıla Asya boylarında yaşa mış olup da kendisi her nasılsa İzmir’e yerleşmiş olan, mcşluır «Diıiıemsiz S ü leyman Efe» nii) ahfadıııdandır. Saçları nın istikbali meşkûk, kara gözlü, miııyoıı tipli, imzalı yoklamaların bir numaralı kılcısı Zeybek, Mekteb - i Mülkiye’ye çok ince hislerle (!) bağlı olup; mezuni yet günlerinin yaklaşmasından duyduğu elemi; izıı - i mahsusa hilâfına portakallı votka içerek izaleye çalışmaktadır. Son zamanlarda, bir yandan «Ölüm Allahın emri, ayrılık olmasaydı» güftesini «Sâbâ» «Balıkçılığın nâzik tarfları» adlı didaktik bir eser hazırlamaktadır. Bütiin arzusu yeşil paııcurlu penceresinde kırınızı ka ranfiller açan ve bahçesinde mini mini tavşan yavruları oynaşan, küçük bir yu vaya sahip olmaktır. .124 FİKRET BABAÇ Gogh’un hayatına aid filmi gördükten sonra «Acaba benim de yolum resim mi» diye pis pis düşünmektedir. Aşk bahsin de bazan romantik, bazan ateşli bazan da opportunist hareket eden, Apollon, fakülte kızları arasında süksesi falan ol duğunu zanneder. Bazan «Lâz damarı» tutup da cemiyet falan devirir haaa!.. 12G NİLÜFER ÇEREZCİ Mülkiyeye kalplen bağlananlardan dır. Hayatı daima kontrol altındadır. Fakülte hariç, ağabeyisiııe telefon etme den bir yere gitmez. (Ya o yokken ağbeysi ararsa!) Yeşil aycıyım diye geçinir. Sık sık nutuk atar ama daha üyesi dahi olma mıştır. Çocukluk çağı geçmesine rağmen muntazam 9 saat uyur. Gayet tertiplidir. Dolabını haftada on az 4-5 defa düzeltip sayıları bir hayli olan biblo ve antika eş yalarını sıraya dizdiği halde, iyi tanzim edemediğinden şikâyet eder. Süper inek lerinden olmasına rağmen her Haziran kalacağını iddia eder ve fakat sonunda otomatikman sınıf geçer. En çok sevdiği çocuklar ve yeğenleridir. 1350 yılının fırtınalı bir kış günün de ciyak ciyak feryad - ii figan ederek Akhisar’da gözlerini kel Ve bıyıklı ola rak açmıştır. Isparoz namı ile maruf sır küpü BABUÇ Fikret, mekteb -i Mülkiycnin görünmez inekleri inlendir. Kendisi, bilumum içkilere karşı pek hassas olup damlasından dahi yere ya tıp, doğum gününü hatırlamaktadır. — 34 — 128 ERGİN TAoÇIOĞLU Şalıane’nin bu en sarı bıyıklı adamı, ikinci sınıfta annesiyle beraber gezmeğe gitmiş ve ikram edilen likörü bir dikiş te içmek istemişti. (Bıınu Pcter La\vford’un bir filminde görmüştü.) Fakat boğazım yakan likörün tesiriyle bir sa at kadar ötmüş ev sahipleri ne yapacak larını şaşırarak heyecanla itfaiyeye tele fon etmişlerdir. Eskiden sadece alkollü içki görünce öten Ergin, son Mersin se yahatinden döndükten sonra kız görün ce de ötmek illetine yakalanmıştır. Av.îzim, bu çocuk çok ı»iiv.ol su Irai iç oynar. Sonra iyi taııbur da çalar, İm vadide bü yük üsladlarla meşk falan etmiş... Ec arlık o ötmesin de biz mi ötelim yâni...? TEKTAŞLAR, ÇCK, FİKİR KULÜBÜ gibi ciddi teşkilâtları bizzat kurarak per çinleniştir. 137 KÂMİL GÖKOĞLU 131 KENAN CÜLKlt Her ilerse nıalenıalik ve jimnastik Eallıik filen, ayakları katlar elleri üstün de do lalutİ!;a yürüyebilen Ijir kişi olup Baha Teşkilât ve ANÇ ile kuvvetli ve dostane ittifakları ve gayet zengin özel lû;>:«lı;clei'i ve sesi varılır. m SUNDAV ÜNER Kesif lıiı- sijiaıa dumanı, iç gıeıkhıyıLi paHi'ım kokuları ve şıtlı kahkahalarla meşbu esrarengiz bir pavyonda bozuk bir piyano s?si duyuldu. «Fascinationo ı hayli andıran bir melodi Madara’nın parmaklarından balonun iliklerine kadar nüfuz ediyordu ki, palronıın sesi, onu daldığı yıldızlı rüyadan uyandırdı: «Gel d<- Jvf. eli-.1. Fifi'niıı karikatürünü yap...» Gece kuşlarının en yalağı unvanını İslanbul gibi bir muhitte kaziııan bu modern harabe, «fakültede ciddi olmak lûzım» diyerek, kızlara hiç yüz verme yen kazak erkek pozları takınır. Dört yıldır bir tek kızla konuştuğunu gören ulmamışür. Çünkü esaslı bir karikatü ristin bir tuk kızla iktifa odomiyeceğini o hapishanede iken öğrenmişti. Kızların karikatürünü çizmesine yelince; bun dan maksat sadece fındık fıstık yemek değildir. Gözlüğüyle, bıyığıyla, saçlarıy la kızları korkullugımu zanneden (hal buki kıv.kır onıuı için bayılıyorlar... talih siz çocuk...) bu sakalı gür genç, sık sık aynalara bak ırak, «Ah, iyi aynalar, ne.. redesiniz...» diye inler, (Hep (00 numa radaki aynalara lyıkar da ondan...) Mek tep içindeki ağırbaşlılığını İVIİK, KEK 1935 yılının soğuk bir kasım günün de sarhoş olarak doğmuş, bu hali bugü ne kadar da idame ettirebilmiş gençlerimizdendir. Kendisi halen nişanlı olup «Damat» vasfına lâyık bir arkadaşımız dır. Nihat’tan sonra lâkap takılma husu sunda sınıfımızda ikinciliği almaktadır, hiçbir şeyi umursamıyan veya beğenmiyetı bu inek, istikbalde Güınıük vekili olmağı kararlaştırmış bulunmaktadır. Kızdığı zaman aslan kesilen Kâmil’in yanına yaklaşmamamı arkadaşlara tavsi ye ederiz, güzel şiir yazar. 147 E. ŞİN A Sl GÖKTÜRK Yeşil gözlerini 1347 yılının m ü barek Ramazan ayında Sivas’ta dün yaya açan «Baba» ııamiyle mâruf, ton ton Şinasi, iptidâi ve rüştî tahsilini ay nı mahalde ikm al etmiştir. Tahsili sı rasında spor merakını tatm in 'edemiyen «Baba», yapacak başka iş'kalm am ış gi bi, eskrim’i de spor cinsinden sayarak bir müddet eskrim kulübüne teşkilât at makla boş yere vakit geçirip göbek bü yütmüştür.. Kulüpte dansa da merak salan bu âhir zam an delikanlısı ıı !) her çay ve balo’da marakaz çalma ve göbeğiyle tempo tutm a hastalığına ya kalanmıştır. Tam .bunu tedavie uğraşır ken Şahâııe’nin 1. sınıfında k ara gözlü bir cins-i lâtife âşık olmak saadetine er miştir. Fakülte tarihinde yepyeni bir se çim sistemiyle inkılâp yarattığını zan neden sabık Genel Kurul Başkanı; halen makamının ve vücudunun verdiği haş m etten^!) istifade ederek, tüllâb-ı cins-i lâtif’e babalık ayaklariylc karışık teşki lât atmakla meguldür. kazıkçılardandır. Cumlnır Bey'in sevgili dostudur. Ticari hesabı çok sever ama ticari hesap onu sevmez. Gür saçları so yadı ile nakısen mütenasiptir. 150 TÜRICÖZ GÖKSU Hakiki «Carmen» olduğu hususun da ittifak edilir. Anti-inekliği ve Kim Novak ile arkadaşlığı dolayısiyle tema yüz etmiştir. Hem aşkta hem kumarda, hem kazanır hem kaybeder. James'in hayranlarındandır. Spor ayakkabı giy mekten hoşlanır. Derse geç gelenlere fe na halde kızar. Eteklerin kısalmasına muhaliftir. 101 TUFAN ERCOŞKUN İyi sağmal inektir. «Tosun», «To raman», «Tombalak» isimlerinden de an laşılacağı üzere yusyuvarlak tostoparlak bir heriftir. Enseden güreşçi, profastan filim artisti, profilden boksör gibi görü nür. Politika tahlilleri yapmaktan hoş lanır. Kızlara karşı kalbi gayet yumu şaktır. Son zamanlarda telefonculuğa başlamıştır. 165 Ü LK E R D E M İR E R Mali şubede olmasına rağmen müthiş bir idarecidir. Y urtta aile teşki lâtları kurmaktan hoşlanır. Hayatı çok defa çekilmez bulur. Aıııa üzüntülerine çaylara, balolara, tiyatrolara giderek son verir. Periyodik olarak gülerken ağ lar, ağlarken güler. En büyük derdi saç larıdır. İçini rahat etmesi için her sabah bütün arkadaşlarının, saçlarının hakika ten güzel olduğuna onu ikna etmeleri •156 H A L tL E. G Ü R E L Nam-ı diğer «Kırık Aptullalı». Sı nıfın ihtiyarlarındandır. Son zamanlar da kitap yazma merakına kapılarak «Nasıl Kırdım», «Kırıklığın Ana H a t ları» gibi ilmi eserler yazmıştır. Pehli vanlarımızdan olup meşhur Samson’un talebesidir. Koopeıatifçidir. Yani esaslı - 35 - gerekir. Gayet temiz ve tertiplidir. Ye mek gününde titiz bir ev hanımı edasiyle nefis yemekler yapar. Geçen şubatta yüzüğü taktıktan beri lcoıuşu fakültenin uğruna candan inanır. Ciddi lâf edildi ğinde «Sorduk m ıı?» deyip karşısındaki ni bozar. BİR MEKTUP ..... çiğim, Mülkiyeye girdiğini bildiren mektubunu memnuniyetle okudum. Candan tebrik ederim. Bu sevinçli haber, tekrar o zevkli ve fırsatlar la dolu seneleri gözümün önüne getirdi. Senin durumunda iken ka çırdığım fırsatlar ve yaptığım ha talar 'beni, seni ikaz etmek için, bu mektubu yazmağa şevketti. Ben de o günleri yaşadığım için, hâlet-i ruhiyeni gayet iyi an lıyorum. Mektubunda bahsettiğin gibi, her genç kızın prişemiyeceği bir saadet bu. Yüzlerce erkeğin arasında sadece bir kaç genç kız olmak. Hakikaten çok hoş.. Senin kadar güzel olmadığım halde bu hisleri ben de duymuştum. Hatta senin kadar elbisem de yoktu. B u na rağmen kaç tanesi âbi ayakları koşmuş, kaç tanesi de paltomun cebine mektup yerleştirmişti.. Dün gibi hatırlıyorum : banklarda otur duğumuz boş saatlerde, etrafımız da on - onbeş tane erkek birikir, bir o kadarı da uzaktan baygın baygın bakardı. Yüz vermezdik... Nice ciddi teklifler almıştım. Çe şitli üslupda aşk ilânları dinlemiş tim. Gözüm yükseklerdeydi. Hiç birinin üzerinde durmaz, bunlar hep böyle devam edecek sanırdım. Heyhat... Meğer ne kadar yanılmı şım. Hatamı ikinci sınıfa geçtikten sonra anladım. Bütün nazarlar yeni gelenlere çevrilmişti. Bize karşı eski alâka kalmamıştı... ve yeniden ilgi çekmek ne kadar zordu. îşte ....... çiğim, sen benim düştüğüm hatalara düşme, eline geçen her fırsatı değerlendir. Tav siye ederim, elbise ve süsüne ders lerden fazla dikkat et, ehemmiyet ver. Mülkiye’de hanımlar için gi yim ve tuvalet esastır, ders ikinci plânda kalır. Yapacağın şey şu; modayı bütün detayları ile yakından marke et. Tebessümünü ve kırıtmanı hiç eksik etme. Seni iyi tanırım, güzelsin gi yinmesini bilirsin, fakat sakın şunu unutma erkeklere pek itimat edil mez birkaçını birden idare etmeye bak bir akademisyenle evlenmek tasavvurunda isen ikinci kattan ayrılma, girmediğin derslerde hat ta teneffüslerde bile salona inme. Tez, seminer ayaklan ile daima enstitüleri .ziyaret et. Yazdıklarım gülünç gelmesin sana; bu hususta kendimden ve başkalarından bir 'çok misaller ve rebilirim. Dediğim şekilde davra nanların çoğu asistan veya harici yeci karısı oldular. îşte böyle ca nım... .... çiğim, şimdilik yazacak larım bu kadar. Senin Tıp 5 deki «oğlun» dan ve Mülkiye’deki «çöp»lerinden bana uzun uzun bahset... Şimdi hoşça kal, tavsiyelerimi sa kın unutma gözlerinden öperim, şekerim... nat edilmek istenen çamurlar ta mamen lıilaf-ı hakikattir. Filha kika benim terbiyeli hamsi çorba sını sevdiğim halikındaki kanaat, muharrir veya • muhabirinizin bu hususta ne kadar tarafgirane ve küstah hareket ettiğini açıkça gös termektedir. Çünkü bu cümle oku yucularda zevksizliğim hakkında yanlış bir kanaat lıasıl olmasına se bep olabilir. Gerçi mezkûr yemeği sevmesine severim fakat sevdiğim yemek sadece o değildir. Nasıl ki. «Madara Nuri, kalkan balığını se ver» demekle bu şahsın yumurtalı sucuk için neleri göze alabileceğini gözden kaçırmamak iktiza edi yorsa, benim de sevebileceğim di ğer yemeklerin var olduğunu be lirtmek zarureti vardır. Nitekim meyvalardan 'kiraz, ¡nar, ayva, topatan kavunu... sebzelerden karnıbahar vc karnı yarık, etlilerden kadın budu, sütlülerden kuş sütü vc nihayet tatlılardan bülbül yu vası, lokma, zıkkım göbeğini çok severim. Bütün bu hakikatleri tek taraflı olarak, görmemezlikten gelmek, dürüstlük ve ağırbaşlılığı ile ¡maruf mecmuanızın çamur şahsiyetiyle kabil-i telif değildir. işbu tekzibin basın kanunu nun meşhuuıu- maddesi âmir hük mü mucibince ayrı sütun vc ayrı başlıkla yayınlanması... okadar. H AM SiCİLER Birliği adına, K IY IK L I Ablan Z E V K S IZ L IG Sııme ( İ ) Özkan, Tufan, Hîiıııi, Yurdaer Göl im hakk mda başı Sinemasına KAZGAN Gazetesi Çamur İşleri Müd. e Mecmua (!) nızm Matrak Biyografiler kısmında ismine is gitmişlerdi. Gişedeki sütbeyaz bayana yaklaşan Hami, «Ta lebe» dedi. Arkasından Tufan geldi, o da «Talebe» dedi. Sonra Özkan, aynı tempo ile «Talebe» deyince en sonra ge len Yurdaer, liem bu monotonluğa son vermek, hem de keski atm ak ayakla rıyla sevimli bayana baktı baktı, vc ingilizcc olarak «Sanın» dedi. (Yurdaer o sene Ulvi Bey’in talebesi idi.) Kadın anlamadı: «Efendim..?» dedi. Yurdaer tekrar «Same» dcyincc İyice şaşıran ka dın «No Sevim'i kardeşim, benim ismim Fikriye» demez mi... (1) Şişmeyelim beyler, «Seym» diye okunacaktır. Çünkü İngilizcedir, tngiiizcede A n ailin in «ey» diye okun duğunu bilmiyorsanız. İngilizce bilmi yorsunuz demektir. - 3 6 - Mül ki ye' de Kararını vermişti bir kere. O kızı mulıakak lavlıyacaktı. Niye olmasın diye düşündü; mazallah bir defa ya laklaştı mı Tanju’ya bile top attırır dı. Çenesi Gözen’inki kadar olmasa bile oldukça yağlıydı. Ayrıca kolla rı, otobüste ikizin kitaplarını taşıya cak kadar kuvvetli, cüzdanı ise m üş terek mülkiyete elverişli idi. Sonra işin 'fenası arkadaşlariylo bahse girmişti. Şayet kaybederse arkadaş geçinen iki, üç otlakçıyı Bomontiye götürecekti. Ayaklar vatını taktı. Aynanın karşısınla bir müddet kendini seyrettikten soııra . — Tamam baba yahu, her halü kârda yakışıklılığım attırır diye mı rıldandı. Dudaklarında «Que sera; sera« nın kırık dökük mısraları, yurdun merdivenlerinden inmeye başladı. Kapıda dayı yatak düzelt me ücretlerini topluyordu, elini ce bine attı, etiyle temas etli, cebi de likti. — Dayı, sonra veririz, diye söy lenip ön salona yürüdü. Fakat... o Bu işe teşebbüs ettiğinin ilk günü da ne idi... kız son günlerde birinci bazıları ona : sınıftan bir çocukla çok meşgul olu — Yapma Doç, görüyorsun ki yordu. Şimdi de kanepede onunla kız pek masum. Bırak raydan çıkar beraber oturuyorlardı. Bahse gir ına. Hem sen bu işleri beceremezsin; diği arkadaşlarının dediğine göre o demişlerdi. çocukla bir kaç defa sinemaya ve çaya gitmişlerdi. Hepsi hoşuna gitti. A m a son cüm le asabım müthiş bozmuştu. Yalan -— Ondan .ne çıkar dedi. Benim dan gözlüklerini çıkardı, camekânle de sinemaya geldi. Hem kız. çok larım sikli, itina ile yerine yerleştir masum. Başka düşünceyle hareket dikten sonra azimkar bir sesle bah etmez, dedi. Dedi amma içindeki se girdi. Bahis müddeti on beş gün kurt bir türlti .rahat bırakmıyordu dü. Bu zaman zarfında muhakkak ki... Her .şeye rağmen meseleyi hal bir şeyler yapmalıydı. Doğan Canletmeliydi. Hem bu gün (evlenme man’vari teşkilât atmalıyım dedi... ayaklarını da ¡muhakkak ,atacaktı. Çünkü bu sistem Doğan’ın tabiriyle Bu mak.Matla kıza kendini göster rantabl neticeler doğuruyordu. İlk mek için sütunların arasında bir önce abilik ayaklarını atacak, sonra kaç defa gezindi. Gayeye vasıl ol bu ayakları geri çekip yerine evlen muştu. K ız kendisin görüp diğerini me ayaklarını uzatacaktı . bırakarak yanına geldi. Bunu yaparken gayet masum poz ları takınması şarttı. Çünkü kız h ad dinden fazla saf ve temizdi. Sonra erkek arkadaşı da hiç yoktu. Siste mi biiylece tesbit ettikten sonra he men teşebbüse girişti. İlk iş olarak ikinci sınıfa ait bütün notları sa dece sahte bir tebessüm ve teşekkür karşılığı masum kıza devretti. Bu arada Tahsin Bekir’in derslerinde çok yardımı dokunan bir Kaamus-u Balta’yı vermeyi de ilımal etmedi. Aradan günler geçti. Doç vaziyet ten memnudu. Abilik ayakları filiz lenmeye başlamıştı bile. Hemen her gün kızcağızı arıyor, teneffüsleri beraber geçiriyorlardı. Bu zaman zarfında kıza nelerden bahsettiğini kendi de bilmiyordu. Bazen M İK çilerin gizli gayesinden (pek merak ettiyseniz söyliyeyim : Kızlara teş kilâtlı olarak ayak atmak) Iiarlemin cıvıklığından, Güllerinin hazin aş kından bahsediyor, bazen film, ba zen rüyalarını anlatıyordu. Bu arada kızı tavlamış pozlarını attırıp; bahse giren arkadaşlarını çatlatmayı da ih mal etmiyordu. Günler bu minval üzere geçti ve nihayet son gün gelip çattı. O gün erkeden kalktı. Traşmı te miz çekti, kolalı gömleğini giyip kra Söyliyeceklerini daha evvel tasar lamıştı. Fakat ağzını açınca titriyor du? Nihayet : — Seninle dışarda biraz konuşa bilir miyim? diye kekeledi. Masum kız Doç’un dilinin altında baklanın rengini, markasını hemen çakmıştı. — Rica ederim dedi, bizi dinliyen yok. Söyliyecekleriııizi burada da söyliyebilirsiniz. Şampiyon bozulmuştu. — Neden o çocukla bu kadar fazla ’.meşgul oluyorsun? ¡diyerek kanapeyi gösterdi. Heyecandan ço cuğun oradan kalktığını dahi gör ülememişti. Fakat ,kız kim i kasdettiğini anladı ve gayet sakin : — Bir ağabey olarak bana fazla karışmıyor musun. Hem ne m ah zuru var? görüyorsun ki «ablalık ayaklarına» yatmış, geçinip gidiyo ruz bizde. Doç ccvap verecek takati ken dinde bulamadı. Sallana sallana yürüd ü..... Kelimenin lam mana sıyla şişmişti. özuş - 3 7 - iki çatal ve bir kaşık Geçenlerde Kürt Mustafa, ben ve Fayans Ersan’a yemek yemeğe gitmiş tik. Tepsileri aklıktan sonra yüksekçe bir masaya oturduk. Fayans : «Ben bu rada rahatsız olurumu eledi. Bünun üze rine başka bir masaya geçtik. Fakat orada da bir yemek tepsisi duruyordu, içinde komposto ve piyaz vardı. Kom postoya hiç dokunulmamış piyazdan ise bir parça alınmıştı. Gene Fayans : «Ne abdal adam bunları bırakıp gitmiş» de di. Biz de onu tasdik ettik. Ve tepsiyi iterek masaya oturduk. Am a Fayans’ııı gözü kompostoda kalmıştı. «Kaşık olsa da yesem» diyordu. Henüz ilk lokmayı ağzımıza almıştık ki ;bizim masaya doğ ru gayet şık giyinmiş bir delikanlının yaklaşmakta olduğunu gördük. Meğer tepsinin sahibi su doldurmağa gitmiş, oğlan bizi kendi masasında görünce, tep sisini alıp başka masaya gitmek için uzandı, tam tepsiyi alacaktı ki Fayans (başparmağı yeleğinin cebinde ve kasıl mış vaziyette) : «Bize 2 çatal ve kom posto için de bir kaşık getirir misiniz?» dedi. 109 ÖKTEM AKDOĞAN Mektebin bütün kızlarından daha çok kültürlü olduğu iddiasındadır. Aynı zamanda salonda kızların resimlerini ya par. t(Yağlı boya resim de yapar) Bas ketbolde her mevkide üzerine oyuncu ol madığını iddia eder. Bu yüzden daima ilk beşde yer alır am a oynad:ğı görül memiştir. Fikirlerini elleriyle ve bütün vücudu ile destekler. Çok fiyakalı üçgen bir vücuda sahibolduğu iddiasındadır. 170 CAHlT BATUM Aslen Karadenizli ise de ilk olarak Karadeniz’i değil Akdeniz’i görmüştür. İçki vs sigara kullanmazmış, yalnız be leş bulunca her haltı yer. Baharı çok sever. «Bir çiçekle bahar olmaz» der ve bilhassa gösterişli, kokulu çiçekleri ter cih eder. Bir sarışın için sayfalarca inek lup yazdığı bile olmuştur. Somadan mu harrirlikten her nedense vazgeçmiş ve şairliğe başhyarak, bir yığın çöplük bı rakmıştır arkasında. Otobüste kız arka daşlarına yer vermek gibi meziyetleri ile de arkadaşları arasında temayüz etmiş tir. tiği rivayet edilmektedir. Bir kadeh atınca aslan kesilir, sağa sola saldırır. Çift dikişçilerdendir. Son zamanlarda «Ord. Prof.» la sık sık görülmektedir. Baba teşkilât «Falher organisateur» ismlyie tanınmıştır. 1084 ERDOĞA N ARAT İsmini sınıf listesinden öğrendik. Buna rağmen sevimli, yakışıklı, kuvvet li, cesur, devamlı bir arkadaş olduğunu zannediyoruz. Siz de öyle zannedin. Düzce eşrafından olup, karlı K af kas ülkesinin meşhur «Tavşe» kabile reisi, saatçi İslıak efendinin mahdumu BRONTO BEYCAN; .rumt 1348 sene sinde arzımıza endam eyledikten sonra Mekteb-i Şahaneye girmiş ve pek kısa bir zamanda Kooperatif Başkanlığına yükselmiştir. Kendisi derslere girmeyi prensip olarak kabul elmemekte ve kıılıvcci güzeli Ali Osman’ın enstitüsünde pişpirik vc tavla üzerinde ihtisas yap maktadır. En büyük zcvlti sırf çay ıs marlamak için Hamıııal, Babaç vc Taızaıiîl santrançta yenilmektedir. 1099 EK RE M MUTLU 1120 NEDRET K A R A 172 E R D İN Ç M EN K Ü Yerde sevdi Yıldız’ı Şimdi arar göklerde Nerden gördü bu kızı Başını soktu derde. Kendini güzel sanır Mektebin siyah gülü Tütün içer boyanır Lâboratuvar bülbülü. ¡mCKÂKİ 1091 BEYCAN TAVUS M Ü LKİYE'dc denetçiliği vc şeker merakı ile şöhret yapmıştır. Gövdesi, bacakları ile açı yaparcasına dans et tiği için «Çıkık» unvanını almıştır. Ga lip Hocanın ayracıdır. Vaktinin büyük bir kısmını lavabolarda geçirir. Özel bes teleri ile meşhurdur. Mülkiyenin fahri istihbarat memu rudur. Verdiği haberlerin tekzip edildiği v ir it değildir. Maxiton vc Aktcdronu leblebi gibi kullanır. Hiçbir dersi kaçır maz. Dört senedir ıııalûm kürsüde Eniş tenin asistanıdır. Şair ruhlu hanımlara bayılır. BursalIdır!. İKİ BİLMECE Ne arkadaşları onu, ne dc o ar kadaşlarını tanır. 3. sınıf kızlarını gö rüp-«Yenilerden m i?» diye sorar. Cum hur Bey hariç diğer hocalarla ancak im tihanda karşılaşır. Fevkalâde zeki ve o nispette havaidir. «Ne kadar güzelim değil mi ?» deyip Ülker'i kızdırır. Rejim yapmak en büyük arzusudur. Buna ka rar verdiği zamanlar giindc 4 öğün yer. Yurdun danışma bürosunu idare eder. Büyük bir dikiş atölyesi kurm ak üze redir. Çaysız, balosuz yapamaz. Yüzüğü sol parmağına geçmek üzeredir. 174 OKTAY USLU Boyu Yüceldeıı uzundur am a yine de ayrılmazlar. Ömründe baleye gitme miştir. Nedense bir balerin çevikliği vc âlıengiyle yürür. Bazısı Mayk diye ça ğırır. Tıpkı karikatürüne benzer.- !(Bk. Sayfa:- Sütun:-) kızlara pek yüz ver mez zannedilir. Evden üçüncü mektup gelmeyince acele telgraf çeker. Su Se mih su arkadaşlarmdandır. KIYAS İstanbul’a gidip te Adaları görmediğinin sebebini Fevzi Eıtürlc, kendisine mahsus standart ölçüleri ile, şu şekilde izah edi yordu: “Orası ile bizim köyün hiç farkı yoknuış, zira seyrüsefer merkeplerle temin ediliyormuş.." NİYET Uyuşuk nâmiylc mârııf Gün düz kantinde satranç oynuyordu. Kapıcı Mahmut gelerek ; — “Babanız sizi arıyor” dedi. Gündüz kalktı. Kantinin öbür köşesinde oturan bir bahriye bin başına yaklaştı : — “Beni mi aradınız?” Binbaşı şaşırdı. Birden : — “H ayır!” dedi. “Niçin sordunuz?” Bizim “Uyuşuk” saf saf ce vap verdi : — “Babam gelmiş de,'onuıı için!” ADRES Baki Sodan, Fikret Görün’e sıkı sıkı tenbilı etti: «Şubat gezisinde Tar sus’a geilncc muhakkak beni görün, memleketi bir gezdiyerim» 'A y ıp ettin Baki’clııı» dedi. I-'ikrct. -.Ama seni ııasıl bulacağız; adres falan...» -H;ıa o işin ko layı var, babamın adı Naşit, onu bul dunuz mu beni buldunuz demektir.» «Allahalla, Tarsus'ta sarı çizıııeli Naşit: nasıl bilelim birader; pederin işi. lâkabı yok m u?» Baki biraz durdu; sesini yavaştattı: «Keresteci Naşit dersiniz; okadar» dedi. Arkasından hemen ilâve etti: «Fakat şimdi o işle uğraşmıyor, bıra kalı yirmi sene f.ılan oldu.» Dervişin fikri ve zikri Birinci Sınıfın zarif kızlardan Sevii Yurdakul. Mülkiyoye giriş imtihanlarında Tarih suallerinden birine verilecek cevabı hatırlıyamamış. (İnsaı.'ık bu ya...) Sual kısaca şu: « S ü v e y ş kanalını kim açtı?" Sevil kardeşimiz önce düşünüyor, sonra sağa sola atf-ti nazar eyliyor; daha sonra etrafındakilere yavaştan .soruyor1 . Biri «Ferdinand» diyor, bir başkası ise «de Lessepes»... Iicyacandan olacak, Sevil iyi ce anlıyamıyor 'bunları, ve cevabını göylecc yazıyor kâğıda: «Süveyş kanalı’nı Ferııaııdo dc Lamas açmıştır.. » 970 N U R İ TOGAY Bıyıklariyle meşhur olup, eski ba balardandır. Senelerdir evlenme iştiyakiyle yanar durur. Bunun için babası nın bin müşkilâtla yaptırdığı evi sat tırmak istemekte ve pcderbeyle müca dele etmektedir. Süt suiistimaline ismi karışmıssa da bir ayda 33S şişe süt iç - -38 DEDİM -DEDİ Dedim Mete ayı gibi olmuşsun Dedi dağdan indim yiiz karasıdır. Dedinı Türkcr pek sararıp solmuşsun .Dedi aşka düştüm yâr belâsıdır. Dedim Galip sana başka hâl olmuş Dedi kaymakamlık bir hayâl olmuş Dedim Tuğrul bıyıkların tam olmuş Dedi belli etme kömür karasıdır. Dedim dilber Sevim aklımı aldın Dedi şahanede Tony’yi buldum. Dedim Figani’ye yazık değil mi? Dedi o mektebin bas belâsıdır. — FİGANİ - Siz hiç keman çakın l’ikir adamı görmediniz mi?. BİRİN Cİ SINIFTAKİ KIZIM A Gönlümü sal sevince, Oku vaktin gelince Ayak suya erince Kendini okut kızım. Madem ki bir ırmaksın Etrafa akacaksın Fındık da kıracalcsin Demokrasi var kızım. Ömründe dört fasıl var Okul faslı ayıplar Kime duruyor parklar Sinemalar A lazım. Gül herkese uzaktan Ne çıkar bakışmaktan Çekin pek alışmaktan Âbiler film kızım. Gençlik tutulmaz elle, Tiillâbdan bunu belle, Otuzu da geç hele. Evde kalırsın kızım. Aiîi Civcivlerin babası sırma saçlı kel Figo -39 - KÜÇÜK İL N LA R Satılık : 1923 model çanta. Hususide kullanılmış, temiz vazi yette. K. Fikret (00001) Devren satılık : Mezuniyet dolayısiyle kütüphanenin hava dar ve ışıklı bir yerinde, bir kişi lik yer satılacaktır. Taliplerin Yalçın Tuncer’e müracaatları. (310317) Satılık : Hiç kullanılmamış bir keman satılıktır. Tel. 713/1 (3171) Açık eksiltme : Yaşamam için zaruri olan 8 aded Erzincan malı “Fayans” alınacaktır. Mür. “Kocakarı” rumuzuna. (8S88/8) Açık eksiltme : E t alınacak tır. Maliye Enstitüsü (123456) Alınacak Semih (H20) : Su alınacaktır. Kayıp : Rüştü’nün hediyesi olan kırmızı kazağımı kaybettim. Eğer Rüştü, bulanın sırtında gö rürse başına geleceklerden mesu liyet kabul etmem. (5678/a) Hammal. Kayıp : Aklımı kaybettim. (2468-%3) Deli (Harlow) merüddin, Şcrifüddin ve Çoşkunüddin efendiler ruhlarım şâd için Dar Aranıyor : İdare hukuku kür süsü için Türkçeden Türkçeye tercüman aranıyor. Müracaat: II. sınıf (123/abc). ü bekayı terk-i Sahaııe’nin ikinci seneyi devriyesine mütesadif 10 Kânunusani Cuma günü öğle ye meğini mütaakıp Şerbetiyc Camii Şerefesinde Teksir-i Senevi kıraat N AZARÎ VE TATBİKÎ edilecektir. îhvan-ı lüllâbm teşrif DENETİZMİN ESASLARI leri rica olunur. Yazan : Şugur E K RE M Gözden geçirilmiş ve genişletilmiş 3 üncü baskı. Şahanc’nin en nâmdar hoca ları ve hafızlarından Yavuz Hoca, Âmme cüzünü, Hoca Bcdrüddin — Murakıplara tavsiye ederiz — Alınacak : Sakma taç alına caktır. (124126) Sırma saç Figo. Alınacak : Acele 800.000 ünite Penicilline Cristalline alı nacaktır. H. Erdoğan (156651) T E K S İR İ SENEVİ Sahib ül irfan vel hüsran, ehl-i kittap vetteksir, Medrese muhtar lığından şehid düşen, sâlihat-ı müstafiyyun vel vekâletiyyun, hâceler, Turhanüddin, Aydınüddiıı, Muanı- İstikraz Teksirünü, Âlim ve Fadıl Hoca, Teksürün Meslekler bahrini, O f’lıı Hoca Talisin İdare Bahrini, Büyük dramatik eser Mülkiye’de «Yüzüncü» defa Hoca Fehmi Şehr Bahrini, Hoca İsmail Hakkı Vergi Cüz’ünü kı ÇÖPÇATAN raat edecekler, Şeyh ül tüllâp Arıld Aranıyor : “Ursus Felsefikus” cinsinden bir ayı ile “Com pas Darwinus” cinsinden bir may mun kaçmıştır. (7575) Ankara Hayvanat Bahçesi. Yılın en acıklı «Ayak» hikâ yesi sını, ve usturaeılardan pîr-i dua Kayıp : Forsumu kaybettim. (İkiyüz kırkdokuzbin) Baba Şinasi. Diğer rollerde : Eşsiz güzel Yüzveren ve Müşaviri, İstanbul’u sevmeyen hassas şair Yılmaz Zalimoğlu ve Müşaviri, ('İnsanlara Ve spora yardımı seven Miss İmren KAPTAN) Binlerce figüran Ve se- nenin en dişlek atı «Fernandel» Kayıp : Vezirimi ve atımı kaybettim, yeni oyuna başhyacağımdan eskisinin hükmü yoktur. (100) Dr. Ümit. Baş rolde : (Yakışıklı Jön A y han Rakikalp T Ü L LA B I İD A K £ ED EN LER zade Kemal Fikret Efendi ara dua han Hoca Burhanüddin Efendi de son. duayı yapacaklardır. Ayrıca Şeker Ekrem ekibi İlâhiler okuya cak, gözü yaşlı bazı tüllâb ise gül suyu, vişne suyu, portakal suyu ve'imam suyu dağıtacaklardır. Fa yans ise arkadan laaah» diye gür bağıracaktır. «Yandım Al- sesiyle ara sıra, Geçmişte Bu yıl — Bundan 104 yıl önce bu yıl, padişah V III. Ahmed Kazasker Şe lfimi Paşa’yı, sabah erkenden ya nına çağırtmış ve : «artık Mekteb-i Mülkiye’yi kurmak zamanı geldi; H. Sadi Bey’i bul vc teda rikini gör» demişti. Paşa derhal çalışmalara başlamış fakat kur duğu ilmî komisyondaki Harbiye Mümessili Kaymakam Muslihiddin Bey, «bu memlekette hem sivil hem askerî kaymakam bulunması mül kî ve askerî erkânın vezaifinin te dahülüne müncer olur ki...» diye başlayan bir miitalâaname vermiş ti. Bu sebeple kuruluş 5-6 yıl sü rüncemede kalmıştı. Fakat Ahmed Mithat Efendi Ziraat Bankasını kurup da müfettiş ihtiyacı duyunca Padişaha, Başvekile, parti ileri ge lenlerine vc mebuslara Mülkiyenin kuruluşunun tacili için telgraflar çekmiştir. Fcııa halde içerliyen pa dişah duruma bizzat el koyarak Komisyonun ihtilâflarım, «sivil kaymakama bundan böyle İlçebay densin; üssü (1) mizan değil, 6mizaıı olsun» demek suretiyle hallet miştir. — Bundan 28 yıl önce bu yıl, İsviçre’nin Ziirih Şehrinde doktora yapmakta olan K. Fikret, hava al mak için, sandalla .dolaşmağa çık tığı Lemaıı Gölü’ne - hiç ¡kimsenin görmediği, işitmediği, tatmadığı evrak çantasını düşürmüştü. Fa kat ertesi gün, meşhur Prof. Von Grotius Tlıur - ki .kendisi Medenî Kanunun babasıdır - dersde mi sal olmak üzere çantasını satışa çı karınca, K. Fikret 35 İtalyan Li retine satııı almıştı. Dersten sonra hoca çantayı geri isteyince K. Fik ret, İsviçre Federal Mahkemesinin bir içtihadından bahsederek çanta nın zilyedi ve maliki olduğunu isbal. etmişti. Von Tlıur bu derecc güç bir meselenin bu kadar çabuk ve mantıkî olarak kapatılmasından çok memnun olmuştu. K. Fikret halen bu fantayı bazı derslerde şakadan satar. .Çan tanın içinde umumiyetle Medenî Kanun, Anayasa, Üniversite Ka nunu ve başka bazı kanunlarla, bazı hukukî kitaplar bulunur. — Bundan 11 yıl önce bu yıl, et fiyatlarının 350 kuruşa çıkması üzerine, Mülkiye yemekhanesinde Tahsin Bey’in selefinin selefinin se lefinin çıkardığı yemeklerin için deki nesnenin et mi, yoksa kıyma mı olduğu konusunda talebe ara sında bir ihtilâf çıkmış ve tüllâb ikiye ayrılmıştı. L âf lâfı açarken, eller biribirine rastlamış vc adeta 1957-1958 Ders yılı Kronolojisi 5 Kasım : Fakülte açıldı, birinci sınıflar bomboş, bizim çocuklar neş'es'ız. 15 Kasım : Birinci sınıflar derse, son sınıf ağabeyler de keski ayaklarına başla dılar. 25 Kasım : Tanışma çayı ve... ötesi. 28 Kasım : Kimse Vekâlet emrine alınmadı. 29 Kasım : Yalak İsmail ile Enişte; şapka bulamadılar. bütün Ankara’yı dolaştılar, Kelle'ye göre 31 Kasım : Mik kuruldu. 3 Aralık : Güneri kan kanseri oldu. 10 Aralık : Kan kanseri beynine hücumetti. 12 Aralık : Güneri, hemşirelere hücum etti. 13 Aralık : Ayhan, gecenin ikisinde kumardan gözleri yaşlı döndü. Hayatında ilk olarak kazanmış. «Görelim şu kazancım» dedik, hıçkırarak «Hatıra def teri aldım, bugünü yazacağım» diye cevap verdi. 17 A ralık : Gözyaşartıcı bir olay daha... Feyiz Bulaşıkçıoğlu, bu akşam saat 7 de Hâkimiyet-i Milliye çeşmesinden su içerek inek mevsimini açtı; bir kişiyi daha kaybettik. Enişte iie Mesut, kederlerini dağıtm ak için Çağlayan'a gittiler 19 Aralık : Fayans nezle oldu, sesi değişti. 20 Aralık : Değişme berdevam... Fayans cinsiyet mi değiştiriyor yoksa...! 25 Aralık : Mesut, ne Se-yek attı, ne de Paris hatıralarından bahsetti. 26 Aralık : Telâfi için hem Se-yek attı, hem de hatıralar çift porsiyon oldu. 2 Ocak : Mesut bir gün... Mik'e kız üyeler alındı. 10 Ocak : Yoklamalar dolayısiyle bazı son sınıflar, sınıfta yatmaya başladılar. 15 Ocak : K ara Ali, kızla hesaplaşmaya kati olarak karar verdi. 18 Ocak : Tekrar karar verdi. 19 Ocak : Cumhur Bey, «Ceste Ceste» lâfını hiç kullanmadı. 20 Ocak ; F uat benden 65 Kr. borç aldı. 21 Ocak : Mılıçıoğlu papyon taktı. 23 Ocak : Ayı Mete ile kavga ettik.. Ve onu dövdüm. 28 Ocak : Son sınıf gezisi başladı, mazot istihlâki arttı. 6 Şubat : Tavil Ziihtü fotoğraf çekti. 15 Şııbat : Mülkiye câııı¡asında -5 Ahmet hariç - yeni birşey yok. 5 Mart : Tatile başladık. 10 Mart : Bedri Güısoy, makineli tüfekle konferansa adam topladı. 13 Mart : Fuat Çapan, 2. derste bir türlii ııyııyamadı. 15 Mart : Bö. birinci derste tam 6 dakika hiç gülmedi. 30 Mart : Nedret geldi, dcıse bile girdi. 6 Nisan : Şalıane'nin lıatun kişileri bahar modasını takibe başladılar. Ağabey lik, İktisat... ve diğer ayaklara karşı muafiyet kesbeden hanımlar, acaba bahar sarhoşluğuna mukavemet edebilecekler mi?... 15 Nisaıı ; Giyik üzcan, kızı ile olan randevularım; ilmi vaziyetinin sarsılmaması için, 15 günde bire indirdi. 30 Nisan : Hammal Namık, ishal iken bank kaldırmanın Etilen’e göndermekle ödedi. cezasını, pantalonunu 1 Mayıs-: Son sınıfların, Zapata Fuat menfaatine tertip ettikleri Kızılcahamam gezisi çok güzel oldu. Bayilerde ralcı, şarap tükendi. Dönerken otobüste ga yet nezilı ve seçme şarkılar söylendi. 15 Mayıs : Bu kronolojiyi tutan adam fiicceton vefat etti. Vak’anüvisçi ibn iil KEZZAP Bütçe müzakereleri ya da Cemiyet Genel Kurulu gibi bir .durum hâsıl olmuştu. Arbedeyi teskin için aşağı inen Müdür Burhan Bey, nasihat ayaklariyle usturaya davranınca, tüllâb birer ikişer sıvışmağa baş lamıştı. Hoca, «İtalya’da iken dos tum Lombroso ve Botiçelli ile be raber Milâno Üniversitesinde böyle bir kavgayı ayırıyorduk; orada ta lebe olan Ferri ile tanışmıştım» -41 - dediği sırada karşısında kimsenin kalmadığını farketmiş ve koşarak odasına çıkıp şekersiz (2) bir kah ve söylemiştir. :(1) Komisyonun ihtilâfa düş tüğü noktalardan biri de üssiimizanm 7 mi yoksa 6 mı olacağı hususunda idi. '(2) O zamanlar şeker kıt (Kg. 5 T. L .) kahve boldu. ...ve Biz... Nââber...?! T E S F. SC K Ü R 1958 K A Z G A N 'IN IN ÇIK AUT SLM AS IN DA, K3YMETLİ YAR D IM LA RINI ESİRGEM3YEN, DEVLET VEKİLİ SAYIN EMİN KALAFAT, BAŞVE KÂLET MÜSTEŞAR M U A V İN İ SAYIN MUSLİH FER, DEVLET VEKÂLETİ HUSUSİ KALEM MÜDÜRÜ SAYIN İZZET OKTAY, DEVLET MATBAASI MÜDÜRÜ SAYIN REFİK PATTABAN'A VE M ECM UAM IZI BÜYÜK İT İN A İLE H A ZIR LAYAN DEVLET MATBAASI PERSONEL VE YENLERİNE BÜTÜN «[ MÜLKİYELİLER A D IN A BİR TEKNİS TEŞEKKÜRÜ BİR BORÇ BİLİRİZ. 2 S. B. F. Talebe Cemiyeti £ 5 5 V .«ıvvwvtnRnMSvwuy3rutttsvis.rouvuuw;v«ı«AnnnJWUVWtRnftAfWiıvuuwuwnRnfUWtRAivvvtnn>vuvv\nnivv\nntoivvvt'je f-**&■O-ii- •&’<£><£>■ <&•<îy ■&><£>•&+ Q > < ö > - < î > <3^ Memleketimizin en büyük sanayi teşekkülü & bankacılık hizmetleriyle de emrinizdedir. S Ü M E E B A N K Mevduat .sahiplerine eti fazla menfaat temin eden Bankadır, ikram iye çekilişlerinde : Apartman daireleri, zengin para ikramiyeleri. Bunlara ilâveten : Mevduat sahiplerine en geniş im kânlar dahilinde yünlü ve paımıkhı satışlarında % 10 tenzilât. S t) M E R B A N K .Sermayesi : nOO.OOO.OOO Türk I.ırası Umum Müdüı-lülv : ANKAKA Sn!-«l<ri ANKAKA, ADANA, MAllOKKAl’l, IIAI.IIvKSİlti lltUKSA, ItUl., İZM115, KAIÎAÜÜK, KAYSHItl Ajüitslurı : KK.YOf.l.U (isi.), IvŞKI'.l'i'A.ŞA (l/m ir) H iim e r b a ıık ’ııı M üe sscsclcri : © © © O ö O & ö © 6 O Si © Sümorbank Siimerbank Sümeı bank Siimerbank Sümeıbank Sümeıbank Siimerbank Siimerbank Siimerbank Siimerbank Siimerbank Sümeıbank Siimerbank Alım ve Satım Miiessesesi - İstanbul Ateş Tuğlası Sanayii Müessese.si - Filyos Bakırköy Pam uklu Sanayii Miiessesesi - İstanbul Basma Sanayii Miiessesesi - İzm ir - Halkapınar Çimento Sanayii Miiessesesi - Sivas Deri ve Kundura Sanayii M iiesse sesiB e yk oz - İstanbul Ereğli Pamuklu Sanayii Miiessesesi - Ereğli - Konya Kayseri Pamuklu Sanayii Miiessesesi - Kayseri Kendir Sanayii Miiessesesi - Taşköprü Malatya Pamuklu Sanayii Miiessesesi - Malatya Merinos Yünlü Sanayii Miiessesesi - Bursa Sunğipek ve Viskoz Mamulleri Sanayii Müessese.si - Gemlik Yiinlü Sanayii Miiessesesi - İstanbul S iiıiîc r b a ıık ’uı te şe b b ü s ü : 5J Kütahya Keramik Fabrikası - 43 - [•'.SKİŞDIIİIÎ, İST VN- n h a r c ı i/O le A n k a r a ’n ın en m u te n a s e m tin d e in ş a a s ın a b a ş la n a n m o d e rn ve k o n fo r lu 1061 a p a r t m a n d a ir e s in d e n b irin e m ü s a it ş a r tla r la s a h ip o lm a k ü z e r e ev h e s a b ı a ç tır ın ız . Ş u b e le r im iz d e n b r o ş ü r iste yin iz. JIcihi İ li İtti ı ¡ir ili : 17 / r * / l9 ." lt --- K a^ v o k â /o l U n la t M a t İ K l iH I tîVrlNiufcR. i HTi SAOI OOKVRINuettVER.G» HU KUKU CE-ZA USULÜ DEVLETLER. HUKUKU A MM E i DABE3I I P A R E HUKUKU ~M ALİ YE VO^YAL B İL İM L E R . M^TODOIOJİSİ) S0 5 Y O L O J1 COĞRAFYA M ED EN İ H U KU K ANAYASA SİYASI TARİH Teoman?