infovet-151 - Infovet Dergi
Transkript
infovet-151 - Infovet Dergi
AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI SEKTÖRÜ DERGİSİ TEMMUZ 2016 151 Çözüm için herkes ortak paydada buluşmalı Türkiye kanatlı sektörü ciddi kapasitelere sahip ve ülkemiz de bu potansiyeli taşıyor. Öyleyse, Avrupa Birliği standartları üzerinde üretim yapan bu sektörün darboğazdan çıkması için neler yapılmalı? Dünyada söz sahibi olan büyük firmalara Türkiye’den önemli yöneticiler atandı SAYFA 28 Tecrübeli isimlerden, kanatlı damızlık işletmelerine dair değerli görüşler SAYFA 50 Elanco Hayvan Sağlığı’ndan çağımıza yön veren yeni “Aşı İnovasyon Merkezi” SAYFA 72 Dr. Sait Koca Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği DERNEĞİ Yönetim Kurulu Başkanı Broyler kanatlılarda deri bütünlüğü bozuklukları ve tüylenme anomalileri SAYFA 98 EDİTÖR İNFOVET TEMMUZ SAYI 151 YAYIN TÜRÜ Süreli Yerel SAHİBİ Mat Medya Tanıtım Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. Mehmet Aktop GENEL KOORDİNATÖR Barış Kolgu bariskolgu@matmedya.com DÜNYA PAZARLARINA AÇILMAk için TEK ÇÖZÜM ORTAK hareket etmekten geçiyor Türkiye kanatlı sektörü ciddi kapasitelere sahip ve ülkemiz de bu potansiyeli taşıyor. Öyleyse, Avrupa Birliği standartları üzerinde üretim yapan bu sektörün darboğazdan çıkması için neler yapılmalı? Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği (BESD-BİR) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Sait Koca’dan dinledik. Dr. Sait Koca, Türkiye’deki sorunun kanatlı eti tüketiminin azlığı değil, toplam et tüketiminin azlığı olduğunu, et tüketimimizi artırmak için ülkemizdeki tek alternatifin kanatlı eti sektörü olduğunu söyledi. “Doğru ve Şeffaf Bilgi Temelinde Mücadele” edelim diyen Sait Koca, büyük sıkıntıların ancak ciddi fedakarlıklarla çözülebileceğini defalarca vurguladı; “devletimizin de vereceği teşvik ve desteklerle 10 yıl içerisinde kanatlı eti tüketimini artırmamız mümkün; sektör olarak bu potansiyeli taşıyoruz”. Bu söz, dünyanın dikkatle izlediği bir ülke konumuna gelen Türkiye’de resmi otoriteyi de çözümün bir parçası olmaya davet eden değerli bir söz. Dr. Sait Koca ile röportajımızın yanı sıra, Güneşli A.Ş. sponsorluğunda gerçekleştirdiğimiz “ Sektör Ziyaretleri”… Köşemizde bu ay, işletmeleri değil, bu işletmelere ışık tutan deneyimli veteriner hekimleri ziyaret ettik. Sektörün gelişimine katkıda bulunacak çalışmalar öncülük eden, mesleki birlik ve beraberliğin sağlanmasında büyük katkıları bulunan hekimlerimiz ile işletmelerin ekonomik olarak istikrarlı bir başarı yakalamaları için üzerinde durmaları gereken noktaları ve aksaklıkları konuştuk. Global hayvan sağlığı şirketlerinin yurtdışı operasyonlarında çok önemli pozisyonlar üstlenen Türk yöneticilerin sayısı son dönemde hızla artış gösteriyor. Türkiye pazarında durum böyle iken, hızla büyüyen pazarın başarılı yöneticileri de mercek altına alınıyor. Ve biz de, dünya devi firmalara Türkiye’den atanan kilit isimleri ele aldık; Cüneyt Seçkin, Füsun Güngör, Cem Keskindil, Serkan Erkovan ve Mustafa Seçkin Sandıklı… Son olarak elbette, dünyadan ve Türkiye’den güncel haberler ve araştırmaları dergimizin sayfasına taşıdık. Bu ay da keyifle okuyacağımız bir sayı ile karşınızdayız. Sevgiyle kalın… Veteriner Hekim Gizem Kutun İNFOVET 4-5 ADRES: İ. Karaoğlanoğlu Caddesi Yayıncılar Sokak No: 10/4 34418 Seyrantepe / İstanbul Tel: 0212 324 50 56 - 0212 324 50 59 Faks: 0212 324 50 06 www.infovetdergi.com info@infovetdergi.com GENEL YAYIN YÖNETMENİ VE YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Veteriner Hekim Gizem Kutun gizemkutun@matmedya.com KATKIDA BULUNANLAR Veteriner Hekim Gökçem Türkan Veteriner Hekim Enikö Kiraly Avcı ART DİREKTÖR Ebru Dereli ebrudereli@matmedya.com GRAFİK TASARIM Emel Vural emelvural@matmedya.com SOSYAL MEDYA SORUMLUSU Banu Sayınç banusayinc@matmedya.com DANIŞMA KURULU Prof. Dr. Şakir Doğan Tuncer Prof. Dr. U. Tansel Şireli Prof. Dr. Ahmet Ergün Prof. Dr. Sezgin Şentürk Prof. Dr. Erol Şengör Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Prof. Dr. Necmettin Ceylan Prof. Dr. Doğa Temizsoylu Doç. Dr. Süleyman Bacınoğlu Yrd. Doç. Dr. Seval Çetin RENK AYRIMI ve BASKI Gezegen Basım Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi 100 Yıl Mahallesi Massit Matbaacılar Sitesi 2. Cadde Gezegen Binası No: 202 / A Bağcılar - İstanbul Sertifika No: 12002 Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar izinsiz kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel içerikli, mesleki, ücretsiz sektörel bir yayındır. İÇİNDEKİLER 38 50 90 120 24 38 62 90 120 DSM’DEN YENİ YOLKFAN VE YUMURTA SARISI PİGMENTASYON KILAVUZU KOYUN VE KEÇİLERDE GÖRÜLEN MASTİTİSTEN KORUNMA YOLLARI GAYRET İLE DÜNYA PAZARLARINA AÇILACAĞIZ RUMİNANTLARDA SAĞIM EKİPMANLARINDA TEMİZLİK VE SANİTASYON KANATLILARDA SICAK STRESİNİN YUMURTA ÜZERİNE ETKİLERİ VE ALINABİLECEK ÖNLEMLER SPP İLAÇ İLE ÜST DÜZEYDE GÜVENİLİR HİZMET ELANCO’DAN ÇAĞIMIZA YÖN VEREN YENİ AŞI İNOVASYON MERKEZİ 26 İNTERHAS, 25 YILI AŞKIN SÜREDİR GÜVENLE HİZMETTE 44 28 46 DÜNYA DEVİ FİRMALARA TÜRKİYE’DEN ÖNEMLİ İSİMLER KANATLI HAYVANLARDA SALMONELLOZUNDA GÜNCEL BAKIŞ AÇILARI-1 34 GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE KANATLI SAĞLIĞI VE HASTALIKLARININ KONTROLÜ-2 İNFOVET 6-7 72 78 SIĞIRLARDA NEOSPORA CANINUM ENFEKSİYONLARI VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ 50 84 KANATLI SEKTÖRÜNÜN tecrübeli isimlerİNDEN önemli görüşler KOKSİDİYA VE BROYLER ARASINDAKİ MÜKEMMEL DENGE; İYONOFORLAR 98 ETLİK PİLİÇLERDE DERİ BÜTÜNLÜĞÜ VE TÜYLENME ANOMALİLERİ 106 130 KANATLI HAYVANLARDA HORMON KULLANIMINA DAİR YAŞANAN KAFA KARIŞIKLIKLARI DAMIZLIK KANATLI HAYVANLARIN YÖNETİMİ 134 İŞLETMELERDE BÜYÜK YUMURTA ÜRETİM PROSESLERİ Y kromozomun önemli zaferi; Boğalardaki gen çeşitliliğine bağlı yüksek fertilite potansiyeli 110 NOTLAR Hayvanların aşı üretiminde kullanımını azaltan bir proje başlatıldı “Tek Sağlık” yaklaşımı ile tasarlanmış olan VAC2VAC Projesi, geleneksel test methodlarının yerini alacak. Rutin aşı üretiminde hayvanların kullanımını önemli ölçüde azaltması ön görülen bu projede Avrupa’nın en büyük ilaç şirketleri bir araya gelecek. Innovative Medicines Initiative (IMI2) tarafından finanse edilen VAC2VAC projesi ile aşıların kalite kontrolleri için “Süreklilik Yaklaşımı”ını destekleyecek verilerin elde edilmesi amaçlanmaktadır. Şu an ise, son ürünün kalite kontrolü in-vivo yöntemlere dayanmaktadır. Proje ile birlikte örgütler hedeflerine ulaşmak için fizikokimyasal ve immunokimyasal yöntemleri değerlendirecek, aşıların kalitesi, güvenirliliği ve etkinliği için testler yapacaklar. Kuzey İrlanda kanatlı sektörü için iki farklı biyoenerji tesisi Kuzey İrlanda’da kanatlı dışkısından biyogaz üretilmesine yönelik yapılması planlanan biyoenerji tesisi için hükümetin onayı bekleniyor. Kuzey İrlanda Ekonomi ve Tarım Bakanı Simon Hamilton’a göre, bir yılda 40 bin metrik ton kanatlı dışkısı ile 3 megawatt yenilenebilir elektrik ve yüksek kaliteli organik gübre üreteceklerini, bunun 4.000 evin enerji ihtiyacını karşılayacak miktarda olduğunu belirtti. Kuzey İrlanda kanatlı sektörü yaklaşık 6000 kişiyi istihdam ederek ekonomiye önemli katkılar sunuyor. Ancak, yıllık 270.000 metrik ton kanatlı üretiminin çevreye etkisi karşı karşıya olduğu en büyük zorluklardan biri. Tüketici Güven Endeksi, son 29 ayın en yüksek seviyesine çıktı. Haziran ayında Endeks 5,3 puan artarak 87,6 olarak gerçekleşti. GFK’nın Türkiye’nin Haziran ayına ilişkin açıkladığı Tüketici Güven Endeksi’ne göre Mayıs ayında 0,9 puanlık artış gösteren Tüketici Güven Endeksi, Haziran ayında 5,3 puan artışla 87,6 puana yükseldi. İNFOVET 8-9 notlar Sınırlı mısır kaynakları Brezilya kanatlı sektörü için sorun teşkil ediyor Brezilya’da kanatlı ve domuz eti sektöründe önemli bir etkiye sahip olan mısırın, kaynakların sınırlı olması nedeniyle içinde bulunduğumuz 2016 yılında yurt içi fiyatlarında ciddi yükselmeler yaşandı. Para değerlerinin düşmesi ile birlikte kurak ve sıcak mevsimlerin gelişinin etkileri mevcut iç stoklar daha da ciddi bir şekilde sınırlanmaktadır. Bunun sonucunda Brezilya mısır ihracatı USDA tarafından yayınlanan yeni “Kazançlar Raporu”na göre 2015 yılından itibaren % 138 artış gösterdi. Pakistan kanatlı sektörü de büyüme hayalleri kuruyor Pakistan Kanatlı Birliği Başkanı Dr. Muhammad Mustafa Kamal’e göre, Pakistan kanatlı sektörü düşük fiyatlar gibi birçok pazarlama sorunu nedeniyle geçtiğimiz yıl boyunca büyük sıkıntılar yaşadı. Başkan Kamal, bu yılı “Tüketici Eğitim Yılı” olarak deklare ettiklerini ve bu şekilde kanatlı endüstrisine yardım edeceklerini bildirdi. Ayrıca önümüzdeki Eylül ayında Pakistan’ın en önemli yatırım ve kültür merkezi Lahore’de gerçekleştirilecek olan 17. Uluslararası Tavukçuluk Fuarı’nın (IPEX) kendilerini umutlandırdığını belirtti. Dr. Kamal, veteriner hekimler, çiftçiler, teknik uzmanlar ve ilaç üreticilerinin yanı sıra uluslararası kanatlı uzmanlarının da yer alacağı bu organizasyonun interaktif bilgi alışverişi için bir platform oluşturacağı ve Pakistan kanatlı sektörü için destek niteliğinde olacağı kanısında. Kanatlı etinde ihracatta büyük gerileme Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, kanatlı sektörünün “ihracat sancısı” yaşadığına dikkati çekerek, son açıklanan verilere göre Nisan ayında kanatlı eti ihracatının % 50, yumurta ihracatının ise % 30,3 gerilediğini belirtti. Bayraktar, Nisan ayında tavuk eti üretiminde % 9,7, yumurta üretiminde ise % 2,2 azalma kaydedildiğini bildirdi. Kanatlı sektörünün büyümesini sürdürmesi için ihracatın düzenli şekilde devamının çok önemli olduğuna, ihracatın sekteye uğramaması gerektiğine işaret eden Genel Başkan Bayraktar, “Kanatlı sektörü ihracatındaki sıkıntılar giderilmelidir. Kanatlı sektörü ulaştığı üretim teknolojisi ve boyutuyla yüz akı bir sektörümüz. Bu sektörün ihracatının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır” ifadesini kullandı. İNFOVET 10-11 NOTLAR Hindistan, Pakistan’da yaşanan zorlukları fırsata çeviriyor Birbirine komşu olan Güney Asya ülkeleri Pakistan ve Hindistan’ın kanatlı endüstrileri şans anlamında büyük tezatlıklar yaşıyor. Pakistan kanatlı sektörü düşük fiyatlar ve yüksek yem maliyetleri ile boğuşurken, Hindistan’da kanatlı ürün fiyatları hızla yükselişine devam ediyor. Business Standard India’ya göre, son iki ayda % 25 -30 arasında yükseliş gösteren kanatlı eti ve yumurta fiyatları Hintli üreticiler tarafından memnuniyetle karşılanıyor. Geçtiğimiz yıl Temmuz ayında, ciddi sıcaklar nedeniyle birçok hayvanı telef olan ve büyük hasarlar gören Hindistan, bu yıl önlemlerini almış görünüyor. Nepal kanatlı sektörünün yıllık cirosu 300 milyon $ Nepal Merkez Bürosu tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre, Nepal kanatlı sektörünün yıllık cirosu 33.72 milyar NPR (314 milyon $) buldu. Himalayan Times’ın haberine göre bu rakam, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın % 1.5’ine eşdeğerdir. Bununla beraber Nepal’deki kanatlı sektörü, yaklaşık % 56’sı erkek olan 55.871 kişiyi istihdam sağlamaktadır. Toplam üretim maliyetinin -yem, veteriner hekim masrafları, civciv ve personel ücretleri- neredeyse 27 milyar NPR olduğu bu sektörün büyümesi, ülkenin kanatlı ürünleri üretiminde kendi kendine yetecek ilerlemeyi kaydettiğinin bir kanıtıdır. Yumurta sektöründe son 1 ayda 6 firma iflas etti, birçok firma da ekonomik yönden zor durumda. Yumurtanın ihracat fiyatı ise son 10 yılın en düşük seviyesine geriledi ve kilosu 1 doların altına düştü. 2016’nın ilk 4 ayında yumurta ihracatı geçen yıla göre miktar bazında %20, tutar bazında %36 azaldı. 2015’in ilk 4 ayında 130 milyon $ olan ihracat bu yılın aynı döneminde 84 milyon $ olarak gerçekleşti. İNFOVET 12-13 notlar Bitkisel kaynaklı Salmonella kontrolü mümkün mü? Tavuklarda sekal kolonizasyon için kritik Salmonella virulans genleri üzerine bitkisel moleküllerin etkisi son zamanlarda sıklıkla araştırma konusu olmakta. Connecticut Üniversitesi Kanatlı Uzmanı Dr. Mike Darre, 2013 Yumurta Sanayi Sorunları Forumu’nda, yumurta kaynaklı Salmonella enteritidisi baskılamak için olası bir yaklaşım olarak, doğal bitkisel kaynaklı antimikrobiyallerin uygulanmasını teşvik edici veriler sundu. İnvitro deneyler, bu tarzda çok sayıda bileşiğin (trans-sinnamaldehit, öjenol ve kaprilik asit), Salmonella’yı inhibe ettiğini ve virülansı etkileyen genlerin yüzeylerinde bulunan reseptörlerin artışını deprese ettiğini göstermiştir. Bu bileşiklerin, SE ile ovidukt epitel hücrelerinin adezyon ve invazyonunu, laboratuvar koşullarındaki kontrol gruplarına göre % 30 ila % 50 oranında azalttığı test edilmiştir. ATA FEN AŞI ÜRETİM TESİSİ EN ÖNEMLİ KALİTE BELGESİNİ ALMAYA HAK KAZANDI Ata Fen Veteriner Aşıları Üretim Laboratuvarı ve Tesisi bugün itibariyle GMP sertifikası almaya hak kazandı. Beklenen duyuru 20 Temmuz’da Bakanlığın web sayfasında 49.sırada yayınlandı. Bu sertifika ile Ata Fen’in yurtiçi ve yurtdışı aşı satışlarında kalitesi tescil edilmiş olduğundan ihracat yollarının açıldığı öğrenildi. Ata Fen artık yurtdışına bu kalite sertifikasıyla ihracat yapabilecek, bu sayede ülke kaynakları yurtiçinde kalırken, aşı üretimindeki kalite herkes tarafından kabul edilmiş olacak. Ata Fen Aşı Üretim Bölümü Direktörü Dr. Mestan Özyer ise, kararlı, özverili çalışmalarından dolayı ekibine teşekkür ederek, “7’li Karma Antiserum”un bu sertifika ile, dünyada bir ilk olacağını, şimdiden bunun gurur ve heyecanını taşıdığını ifade etti. Sürdürülebilir bir yapıya sahip olan Türk Yumurta Sektörü, birçok ülkeye yaptığı hayvansal gıda ihracatı ile insanlığın beslenmesine katkı sağlamaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, tavuk yumurtası üretimi Nisan ayında bir önceki aya göre %2,6, bir önceki yılın aynı ayına göre % 2,2 oranında azaldı. İNFOVET 14-15 NOTLAR Şişecam-EBRD ortaklığı geri kazanımı artırmayı taahhüt ediyor Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), Türkiye’deki cam geri dönüşüm sektörünün sanayileşmesinde öncü olmak amacıyla güçlerini birleştiriyor. Şişecam ve EBRD, ortaklık kapsamında “Şişecam Çevre Sistemleri A.Ş.” adıyla yeni bir şirketi hayata geçiriyor. Doğal kaynakları en etkin şekilde kullanmayı, çevresel etkileri en aza indirmeyi ve enerji verimliliğini sürekli artırmayı amaçladıklarının altını çizen Şişecam Topluluğu Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Genel Müdürü Prof. Dr. Ahmet Kırman “iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında karbon emisyonlarının azaltılmasında gösterdiğimiz gelişmenin anahtarlarından biri, ‘Çevre ve Enerji Politikamızı’ bütün faaliyetlerimize entegre etmemizdir.” dedi. Ülkemizde mevcut meralarda verimlilik artışı sağlanamazsa, 2020 yılında yaklaşık 400.000 hektar tarım alanına daha ihtiyaç duyacak. 2020 yılında 5 milyon nüfus artışı olacağı tahmin edilen Türkiye’de 1920’lerin başında %56’sını oluşturan meraların oranı bugün %19’a gerilemiştir ve bu meraların %70’inde bitki örtüsü zayıf ve verimsizdir. AB-ABD Serbest Ticaret Anlaşması’nda son durum AB ile ABD arasında müzakereleri devam eden Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) Anlaşması konusunda, AB kaynaklı olumsuz eleştiriler artıyor. Son olarak Fransa Başbakanı Manuel Valls, ABD ile AB arasında görüşmeleri devam eden serbest ticaret anlaşmasının iyi yönde gitmediğini belirterek, AB’nin çıkarlarına uymadığı takdirde bir anlaşmanın olmayacağını söyledi. Temmuz’da 13. Tur müzakereleri yapılacak olan TTIP’a ilişkin olarak medya mensuplarına açıklamalarda bulunan Fransa Başbakanı Manuel Valls, “Bundan sonra AB’nin çıkarlarına uymadığı takdirde hiçbir serbest ticaret anlaşmasının gerçekleşmemesi gerekir. Avrupa bu konuda katı olmalı. Açıkça söylüyorum anlaşma sağlanamaz.” diye konuştu. İNFOVET 16-17 NOTLAR COBB TÜRKİYE, BROYLER DAMIZLIK PAZARINDA DA PAYINI ARTIRMAYA DEVAM EDİYOR Dünya damızlık tavukçuluk sektörünün en güçlü markalarından Cobb’un Türkiye Temsilcisi Cobb Türkiye, Mart 2013’te faaliyete başlattığı kuluçkası, satış ve teknik ekibiyle Türkiye broiler damızlık pazarında da payını artırmaya devam ediyor. Maliyetler göz önüne alındığında en ekonomik broyler ırkı olma iddiasını sürdüren Cobb, her geçen gün gelişen damızlık ve broyler performanslarıyla da beklentileri gerektiği gibi karşılıyor. Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde, 2016 yılında Gedik Piliç’in ilk Cobb broyler sürüsüne ev sahipliği yapan broyler üreticisi Levent Ataseven’e başarılı performansı anısına plaketi, Cobb Türkiye Teknik Servis Müdürü Mert Yalçınalp tarafından verildi. Cobb Türkiye Teknik Servis Müdürü Mert Yalçınalp, Gedik Piliç’in ilk Cobb broyler sürüsüne ev sahipliği yapan Levent Ataseven’e plaket takdim etti. Yemlerde acı bakla kullanımı soya fiyatlarını düşürebilir Hayvan yemlerinde kullanması planlanan ve örneğin İngiltere’de hemen hemen her hayvan çiftliğinde yetiştirilen acı baklanın, protein açığını kapaması ve soya ithal eden ülkelerin dışa bağımlılığını azaltması ön görülüyor. Çiftçiler geleneksel methotlar kullanarak, çiftliklerinde kolaylıkla işleyebilecekleri ve depolayabilecekleri, içerisinde % 28-42 oranlarında protein ihtiva eden acı bakla konusunda heyecanlı. Soya ile eşdeğer olan acı bakla konusundaki engeller neredeyse tamamen kalkmış durumda. Gelişmeleri izleyeceğiz. Türk Saanen ırkı yıllık ortalama 600-700 litre süt verimine ulaşıyor. İNFOVET 18-19 ÇANAKKALE KEÇİ VE KOYUNDA GEN MERKEZİ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Ziraat Fakültesi’nde, Türk Saanen keçisi ile Tahirova ırkı koyuna yönelik çalışmalar sonrasında bölge bu hayvanlar konusunda “gen merkezi” oldu. ÇOMÜ Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Türker Savaş, “Çok rahatlıkla Türk Saanen ırkının gen merkezi olduğumuzu söyleyebiliriz. Üniversitemiz bünyesindeki Teknolojik ve Tarımsal Araştırma Merkezi’nde özellikle damızlık erkek hayvan yetiştiriyoruz. Çanakkale’de sadece biz değil, yetiştiricilerimiz de gerçekten son derece iyi durumda; çünkü yetiştiricilerimizin çoğu bizim kontrolümüzde” dedi. NOTLAR ALLTECH, COPPENS INTERNATIONAL FİRMASINI SATIN ALDI Alltech, Hollanda’da lider konumundaki su ürünleri yemi üreticisi olan Coppens International firmasını satın aldı. Coppens International, 2011 yılından bu yana Alltech bünyesine katılan dünya üzerindeki 14 firmadan bir tanesi olmuştur. Coppens firması, buluş, teknoloji, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini bir araya getiren, dünyadaki su ürünleri üreticilerine katkı sağlayan, su ürünleri yem çözümlerini üreten dinamik bir firmadır. Alltech ve Coppens’in birleşmesi ile su ürünleri yem üretimi konusunda bilimsel ve teknolojik çözümlere daha fazla hız kazandırılması amaçlanmaktadır. Türkiye’nin en güçlü alanı “Kalite & Güvenlik” oldu Küresel pazara birinci sınıf yenilikçi ürünler, malzemeler ve hizmetler sunan bilim şirketi DuPont tarafından desteklenen ve Economist Intelligence Unit (EIU) tarafından geliştirilen 2016 Küresel Gıda Güvenliği İndeksi’nin bu yılki sonuçları 9 Haziran’da açıklandı. 113 ülke arasında 45. sırada yer alan Türkiye, bulunduğu Ortadoğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgesindeki 15 ülke arasında ise 8. oldu. İndekse göre gıda güvenliği konusunda güçlü yönlerinin; beslenme standartları, gıda güvenliği, küresel açlık sınırı altında yer alan nüfus oranındaki iyileşmeler, gıda güvenliği programlarının varlığı ve çiftçi finansman programlarına ulaşılabilirlik kategorileri olduğu görülen Türkiye’nin, aynı zamanda geçtiğimiz yıla göre kentsel emilim kapasitesi ve GSYH kategorilerinde iyileşme kaydettiği anlaşıldı. Kullanılabilir protein kaynakları bezelye çeşitliliği ile arttı Hayvanların rasyonlarında daha fazla proteinin absorbe edilmesine yardımcı olan yeni bir bezelye çeşidi keşfedildi. Bu yeni bezelye, çiftçilerin maliyetlerini düşürecek çünkü standart bezelye ile aynı hatta daha yüksek oranda besleyici özellik taşıyor. Normalde, bezelye ve diğer baklagil tohumları, insan diyetlerinde, kanatlı ve çiftlik hayvanları rasyonlarında protein absorbsiyonunu durduracak birçok inhibitör içerir. Çalışmayı yürüten Dr. Claire Domoney ve grubunun geliştirdiği bu yeni bezelye türü ise bu inhibitörleri içermiyor. Bu şekilde, hayvanların yemden yararlanımını artırmasının yanı sıra iyi bir protein sindirimi şekillendiği için çiftliklerdeki nitrojen içeren gübre oluşumunun da önüne geçilmiş oluyor. İNFOVET 20-21 NOTLAR hindistan’da Ketozise karşı yeni bir yaklaşım; oral bitkisel jel tedavisi Hintli araştırmacılar, süt sığırlarında ketozis ile mücadele için bitkisel bir besin yaklaşımı ortaya koydu. Bu araştırmanın sonuçları The Journal of Veterinary Science dergisinde yayınlandı. Rastgele seçilmiş subklinik ketozisli 18 hayvan ile yapılan çalışmada ilk gruba dahil olan 6 hayvan, ilk 2 gün 200 gramlık oral dozlarda, akabindeki 3 günde ise 100 gramlık dozlarda bitkisel jel ile tedavi edildi. İkinci grup ise ilk iki gün 200 ml oral likit anaboliti takiben üç gün bu dozu 100 ml’ye düşürerek tedavi edildi. Üçüncü grup ise, damar içi 500 ml % 25 dekstroz çözeltisi ile 3 gün boyunca tedavi edilmiştir. Çalışma sonucunda bitkisel jel takviyesi yapılan ilk gruptaki ineklerin, 3., 7. ve 30. günlerde sonuçları negatif çıkmış, süt veriminde önemli oranlarda artış gözlenmiştir. Sağlıklı embriyolar için inek rasyonlarına metiyonin takviyesi Illinois Üniversitesi’nde yapılan yeni bir çalışmaya göre, prepartum ve pospartum dönemde ineklerin rasyonlara metiyonin amino asidi takviye edilmesi embriyonun hayatta kalma kapasitesini artırıyor. Çalışmada, bir gruba doğumlarına 21 gün kala ve doğumdan sonra 72 gün boyunca metiyonin takviyesi yaptılar. Kontrol grubuna ise hiç metiyonin verilmedi. Her iki grubun da doğumlarından 60 gün sonra suni tohumlama yapıldı ve ilk gruptaki oositlerin sperma ile karşılaşmasından sonra kontrol grubuna göre daha yüksek kanmetiyonin konsantrasyonu olduğu görüldü. Yaklaşık 7 gün sonra preimplantasyon döneminde ise embriyolar toplandı. Birinci grubun embriyolarında daha fazla lipid damlacıkları gözlemlendi. Lipidler hidrokarbon içeren ve hücrelerin yapıtaşı olan moleküllerdir. Amonyum nitratlı gübre tek alternatif olmaktan çıkıyor Toprağın verimini ve ürünün kalitesini artırmak için kullanılan amonyum nitratlı gübrelerin Bakanlık tarafından toplatılınca çiftçilerin kara kara düşünmeye başladığını belirten Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrenim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Yakup Kenan Koca, amonyum nitratın toprak ve bitkinin azot ihtiyacını karşılayan gübrelerden biri olduğunu dile getirdi. Koca, “Üre, amonyum sülfat ve diğer azot bakımından zengin gübreler maliyeti yüzünden çiftçilerimizi pek cezbetmiyor. Ama içeriğine bakarsak 5 kg amonyum nitrat 3 kg üre gübresine denk geliyor.” dedi. İNFOVET 22-23 NOTLAR DSM, yeni YolkFan™ ve Yumurta Sarısı Pigmentasyon Kılavuzlarını kullanıma sunuyor YolkFan, yumurta sarısı renginin ölçümü için basit bir yöntem sağlıyor ve yeni bir renk tonunun eklenmesi, üreticilerin Japonya ve Orta Doğu gibi pazarlardaki pigment içeriği yüksek yumurta sarısı talebini karşılamasına yardımcı olacak. KaIseraugst (CH), 02 Mart 2016 YolkFan, DSM Yolk Color Fan (Yumurta Sarısı Renk Yelpazesi) temel alınarak ve ilk 15 rengin daha derin, 16. bir ton eklenerek yenilenmesiyle geliştirilmiştir. YolkFan, bir yumurta sarısının rengi test edilirken yararlanılan düşük maliyetli ve kullanımı kolay bir araçtır ve bu yeni ton, çeşitli pazarlardaki daha derin bir yumurta sarısı rengi eğilimini yansıtmaktadır. Günümüzde, önde gelen dijital yumurta test cihazlarında kalibrasyon standardı olarak YolkFan kullanılmaktadır. Pigmente yumurtaların sağlıklı tavuklardan elde edildiği şeklindeki bağlantı yaygın bir şekilde kabul edilmektedir ve sonuç olarak tüketiciler, yumurta sarısı rengi için daha derin bir ton talep etmeye başlamıştır. Parlak bir yumurta sarısı rengi, bir sürü için iyi sağlık DSM, yeni Yumurta Sarısı Pigmentasyon durumu ve performansın Kılavuzlarının ve göstergesi olarak kabul YolkFan™ için ek olan edilebilmekte ve dolayeni rengi sundu. İNFOVET 24-25 yısıyla bu da, yumurta sarısı renginin etkili bir şekilde test edilmesi gerektiği anlamını taşımaktadır. YolkFan’ı geliştirmek için, yumurta sarıları duyusal, optik ve kimyasal olarak değerlendirilmiş ve mükemmel 16. yumurta sarısı tonu bilim insanlarından oluşan bir ekip tarafından seçilmiştir. DSM Animal Nutrition & Health Global Pazarlama Başkan Yardımcısı Dr. David Nickell bu konuda şu açıklamayı yapmıştır: “İki yıllık çalışmadan ve tüm yumurta sarısı renk yelpazesinin yenilenmesinden sonra, yeni YolkFan ve 16. yumurta sarısı renk tonuna ilişkin önerileri sunmanın büyük kıvancını yaşıyoruz. Bu gelişme, yumurta üreticilerinin yatırımlarını ve tüm dünyadaki müşterilerini korumaları için bir temel oluşturacak.” DSM’in 2016 tarihli yeni Yumurta Sarısı Pigmentasyon Kılavuzlarına ulaşmak ve YolkFan konusunda daha fazla bilgi edinmek için: www.carophyll.com/eggs DSM - BrIght ScIence. BrIghter LIvıng.™ Royal DSM, sağlık, beslenme ve malzeme alanında faaliyet gösteren, bilime dayanan global bir şirkettir. DSM, Yaşam Bilimleri ve Malzeme Bilimleri alanındaki benzersiz yeteneklerini birleştirerek, aynı anda tüm paydaşları için sürdürülebilir değerler oluşturmak üzere, ekonomik refah, çevresel gelişim ve sosyal gelişmeleri yönlendirmektedir. DSM, global pazarlara besin ve diyet takviyeleri, kişisel bakım, yem, tıbbi gereçler, otomotiv, boya, elektrik ve elektronik, yaşam önlemleri, alternatif enerji ve biyolojik bazlı materyaller gibi performansı destekleyen, koruyan ve arttıran yenilikçi çözümler sunmaktadır. DSM ve bağlı şirketleri, sayıları 25.000’e yaklaşan çalışanlarıyla, yaklaşık olarak 10 milyar Euro tutarında yıllık net satış sağlamaktadır. Şirket Euronext Amsterdam’da kote edilmektedir. Daha ayrıntılı bilgi için www.dsm.com/animal-nutritionhealth ya da www.dsm.com adreslerini ziyaret edebilirsiniz. NOTLAR İnterhas, 25 yılı aşkın süredir güvenle hizmette İnterhas A.Ş., hayvan sağlığı alanında 25 yılı aşkın süredir Avrupa’dan ithal ettiği hepsi GMP’li, yüksek kaliteli aşı ve ilaçları ülke hayvancılığımıza sunmaktadır. GMP, “güvenli ve etkin ürün üretiminin yapılabilmesi için geliştirme & üretim prosesleri sırasında uyulması gereken ve dökümante edilen, bilimsel metodlar, uygulamalar ve prensipler bütünüdür.” Bütün bu uygulamaların gerçekleştirilmesi için organizasyonel yapı, sorumlulukların tanımı, prosedürler, prosesler ve kaynaklar gereklidir. İyi imalat uygulamaları anlamına gelen GMP’nin tarihçesine baktığımızda FDA ile olan ilgisini ve gelişimini görebiliriz. 1900’lü yıllar ile başlayan, hiçbir kurala uymadan ve nasıl hazırlandığı belli olmayan ilaçların halka sunulması ile başlayan ilaç üretimi, büyüklü küçüklü trajediler ile 1930’lu yıllara kadar sürmüştür. 1938 yılında çoğu çocuk olan 107 kişinin ölümü ile sonuçlanan olaydan sonra, insan sağlığı için tehlikeli olarak kabul edilen maddelerin ve karışımların listesi hazırlanmış ve “Federal, Food, Drug and Cosmetics (FD&C)” kuralları USA kongresinden geçerek kabul edilmiştir. Türkiye’nin en ücra köşelerine yüksek kalitede GMP’li ürünler İnterhas A.Ş. 1996 yılında, Dr. Tamercan Morkoç ve Ecz. Ümmügülsüm Morkoç tarafından kurulmuştur. Grup içinde İnterhas A.Ş. dışında, Denge Ltd. Şti. ve İntermed Ltd. Şti. de yer almakta ve bu şirketler birbirini teknik ve finansal olarak desteklemektedirler. İNFOVET 26-27 İnterhas A.Ş. bugün, Avrupa’da GMP kurallarına göre üretim yapan 5 ayrı firmanın Türkiye exclusive distribütörü olup, bu firmalara ait muhtelif 40 kalem aşı ve ilacı ithal etmektedir. Geniş bir dağıtım ağı olan İnterhas A.Ş. ürünlerini, Türkiye’nin tüm bölgelerindeki en ücra köşelere kadar ulaştırmaktadır. İnterhas A.Ş, 25 yılı aşkın süredir Avrupa’dan ithal ettiği hepsi GMP’li ve yüksek kaliteli aşı ve ilaçları ülke hayvancılığımızın hizmetine sunan, satış ve pazarlama konularında uzmanlaşmış, sektörümüzün saygın bir kuruluşudur. Ürünler, Avrupa’nın köklü, ilaç fabrikalarının modern üretim tesislerinde GMP kurallarına uygun olarak üretilmektedir. Türkiye’de, kurulduğu günden bu yana piyasadan çekilen tek bir ürünü bile bulunmayan İnterhas A.Ş’nin ürün yelpazesinde pet, ruminant ve at ürünleri bulunmaktadır. İnterhas A.Ş, Türk Standartları Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen tetkik neticesinde, TS EN ISO 9001:2008 Kalite Yönetim Sistemi Belgesi‘ne ilaveten, sistem belgelendirme faaliyetleri alanında dünyanın en büyük organizasyonu olan IQNet tarafından verilen ve tüm Avrupa Birliği ülkeleri, Çin, Japonya, Rusya gibi 35 Tek bir ürünü bile piyasadan çekilmeyen ülkede geçerliliği bulunan İnterhas A.Ş. IQ NET Kalite Belgesi’ni de geniş ürün yelpazesi almaya hak kazanmıştır. ile hizmette. GMP gereksinimleri 1941 yılında bir firma tarafından üretilen sulfathiazole tabletlerinin neden olduğu ve yaklaşık 300 kişinin ölümü ile sonuçlanan olaydan sonra FDA, üretim ve kalite kontrol gereksinimlerini tekrar gözden geçirmeye karar vermiş ve bugünkü GMP’nin temelleri atılmıştır. Hazırlanan bu kurallar 1963’de “İlaçlar için GMP” olarak ilk defa basılmıştır. 1978 yılına gelindiğinde GMP bütün ilaçların etkinliği ve güvenli kullanımı için bir kaynak halini almış ve bunu 1979 yılında GLP (İyi Laburatuar Uygulamaları) takip etmiştir. İlaç üretiminin önemli bir işlevi olan Proses Validasyonunun Genel Prensipleri ise ilk defa 1987 yılında açıklanmıştır. GMP’nin ana faktörleri, “tanımlı, valide edilmiş, gözden geçirilmiş ve spesifikasyonlara uygun” ilaç üretiminin sağlanmasıdır. GMP’nin gereksinimleri, yetkin ve eğitimli personel, yeterli bina ve alanlar, yeterli cihazlar ve servisler, doğru malzemeler-taşıyıcılar ve etiketler, onaylı prosedürler, uygun depolama şartları ve transferlerdir. İnterhas A.Ş. bugün, Avrupa’da GMP kurallarına göre üretim yapan 5 ayrı firmanın Türkiye exclusive distribütörü olup, bu firmalara ait 40 kalem aşı ve ilacı ithal etmektedir. sektörden güncel Dünya devi firmalara Türkiye’den önemli isimler... Dünya devi hayvan sağlığı şirketlerinin yurtdışı operasyonlarında çok önemli pozisyonlar üstlenen Türk yöneticilerin sayısı son dönemde hızla artış gösteriyor. Türkiye pazarında durum böyle iken, hızla büyüyen pazarın başarılı yöneticileri de mercek altına alınıyor. T ürkiye Hayvan Sağlığı Pazarı’nın büyüme trendi dünyadaki birçok firmanın dikkatini çekmeye devam ediyor. Ciro anlamında çok büyük bir pazardan bahsediyor olmasak da, dinamizmi, büyüme hızındaki artış ve bulunduğu coğrafyadaki üs pozisyonu dikkatleri bu pazarın üzerine çekmeye yetiyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 2015 verilerine göre Türkiye Veteriner Tıbbı Ürünleri Pazarı’nda faaliyet gösteren 44 ithalatçı firmanın önümüzdeki yıllarda hızlı bir şekilde artışı beklenmiyor; ancak global pazardaki şirket birleşmelerinin Türkiye’deki pazar paylarında değişimleri etkileyeceğine kesin gözü ile bakılıyor. Hal böyle iken, dünya devi hayvan sağlığı şirketlerin yurtdışı operasyonlarında çok önemli pozisyonlar üstlenen Türk yöneticilerin sayısı son dönemde hızla artış gösterdi ve Türkiye’deki görevleri sırasında yapmış oldukları başarılı çalışmalar ile şirketlerine değer katan isimlere dünya kapıları tek tek açıldı ve açılmaya devam edecek. Çok değil, bundan birkaç yıl öncesine dek, bir Türk yöneticinin yurtdışına atanması iş dünyasında büyük yankı uyandırırdı. Pozisyona veya şirkete çok da bakılmaksızın, transfer olan yöneticiler ilgi ile izlenirdi. Oysa, şimdi durum çok farklı… Yurtdışına birbiri ardına atanan çok sayıda Türk yönetici var. Üstelik onlardan bazıları uluslararası anlamdan dünya devi şirketlerde en üst noktalarda ve kilit pozisyonlarda bulunan kilit isimler. İNFOVET 28-29 DÜNYA DEVLERİ KAPILARINI TEK TEK AÇIYOR Yürüttükleri projelerle Türkiye Hayvan Sağlığı Sektörü’ne sayısız katkıda bulunmuş bu isimlerden ilki Cüneyt Seçkin. Ceva Hayvan Sağlığı’nda Türkiye, Ukrayna, Belarus, Kafkaslar ve Orta Asya Bölge Müdürlüğü süresince önemli projelere imza atmış olan Seçkin, şu anda Ceva İngiltere-İrlanda Ülke Müdürü görevini yürütmekte. Bir diğer isim ise Cem Keskindil… Bayer Türkiye’de uzun yıllar Pazarlama ve Teknik Servis Müdürü görevini yürüten Keskindil, şu anda Vietnam’da Çiftlik Hayvanları İş Birimi Müdürü. MSD firmasından Mustafa Seçkin Sandıklı MSD Dubai Kanatlı Direktörü; Türkiye’de Ruminant Ürünlerinden Sorumlu Pazarlama Ürün Müdürü görevini yürütmüş olan Boehringer Ingelheim firmasından Serkan Erkovan ise Dubai Bölge Merkezi Ofisi’nde, Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi’nden sorumlu Pazarlama Ürün Müdürü olarak görev almakta. Son olarak ise, Ceva Türkiye Kanatlı Pazarlama Müdürü Füsun Güngör Ceva Fransa Kanatlı Teknik Müdürlüğü’ne atandı. Füsun Güngör Türkiye de yaptığı başarılı projelerle isminden söz ettirmeye başlamıştı. Dünya hayvan sağlığı pazarına yön veren firmalarda Türk yöneticilerin bulunması hepimiz için gurur kaynağı olmaya devam edecek umarız bu sayı artar ve ülkemiz bu tür başarı hikayelerinin aktörü olmaya devam eder. Cüneyt Seçkin ve İngiltere-İrlanda ekibi İngiltere, dünyanın ilk beş büyük hayvan sağlığı pazarı arasında yer almaktadır. Bu pazara ait büyüme, birçok başka endüstrinin aksine hızlı sayılabilecek şekilde ivmelenerek devam etmektedir. En büyük segment, tahmin edileceği üzere evcil hayvan segmentidir ve hayvan sağlığı pazarının yaklaşık yarısına yakınını oluşturmaktadır. Evcil hayvan sağlık ürünlerinin İngiltere’deki satış kanalları farklılıklar arz etmekte ve bazı ürün grupları zincir marketlerde doğrudan son tüketiciye satılmakta ve bu durum televizyon kampanyaları gibi farklı pazarlama araçları gerektirmektedir. İngiliz hayvan sağlığı resmi otoritesi VMD (Veterinary Medicines Directorate - Veteriner İlaç Müdürlüğü) dünya çapında bir referans kurum olup, endüstriye son derece yakın ve yol gösterici özelliğe sahiptir. Ceva Hayvan Sağlığı’nda 2009 yılından bu yana sırasıyla Türkiye İş Birimi Direktörü, Türkiye Ülke Müdürü ve Türkiye, Ukrayna, Belarus, Kafkaslar, Orta Asya Bölge Müdürü görevleri yürütmüş olan CüneyT Seçkin 2016 Ocak ayından beri İngiltereİrlanda Ülke Müdürü olarak hizmet vermekte. sektörden güncel Ceva Hayvan Sağlığı’nda Aralık 2006 tarihinde Kanatlı Ürün ve Teknik Müdürü pozisyonunda göreve başlayan Füsun Güngör, Aralık 2011 tarihinde Kanatlı Pazarlama Müdürü pozisyonuna atandı ve Haziran 2016 tarihi itibari ile Ceva Global’de Ürün Müdürü olarak görevine devam edecek. Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü mezunu olan deneyimli isim, mezuniyet itibari ile toplamda 19 yıllık iş hayatının ilk 6 yılında beşeri ilaç sektöründe, 13 yılında hayvan sağlığı sektöründe hem satış hem pazarlama departmanlarında önemli pozisyonlarda mesleğini icra etti. Haziran 2016 tarihi itibariyle Ceva Global’de Ürün Müdürü olarak görevine devam edecek ve Libourne, Fransa merkezinde çalışacak olan Füsun Güngör Avian Influenza ve Newcastle hastalığı aşılarının sorumluluğunu üstlenecek. Bayer Hayvan Sağlığı’nda 2007-2016 yılları arasında Pazarlama ve Teknik Servis Müdürlüğü yapmış olan Cem Keskindil, şu anda Bayer Vietnam’da Çiftlik Hayvanları İş Birimi Müdürü (LIvestock BusIness UnIt Manager) olarak görev almakta. Bayer Türkiye’de çiftlik hayvanları ve ev hayvanları pazarlama, teknik servis ve ruhsatlandırma müdürlüğü görevi yürütmüş olan Cem Keskindil, şu anda çiftlik hayvanları (tavuk, sığır ve domuz) ürünlerinin (ilaç, aşı ve yem katkı) pazarlama ve satış müdürlüğünü yapmakta. Hayvan sağlığı alanında pazar lideri konumunda olan Vietnam’da faaliyet gösteren Bayer Vietnam ise, global Bayer içerisinde satış bakımından dünyada 3. sırada yer almaktadır. Üretim tesisi mevcut ve 57’si beyaz yakalı olmak üzere toplam 111 çalışanı bulunmaktadır. İNFOVET 30-31 sektörden güncel Marmara Üniversitesi Almanca İşletme Enformatiği ve Kadir Has Üniversitesi MBA mezunu olan Serkan Erkovan, 2011-2015 yıllarında BoehrInger IngelheIm Türkiye’de Ruminant Ürünlerinden Sorumlu Pazarlama Ürün Müdürü olarak çalışmaktaydı. Temmuz 2015’ten bu yana Boehringer Ingelheim Dubai Bölge Merkezi Ofisi’nde, Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi’nden Sorumlu Pazarlama Ürün Müdürü olarak çalışmakta olan Serkan Erkovan, aynı zamanda Türkiye’yi de içine alan Ortadoğu ve Afrika Bölgesi’nin stratejik pazarlama planlamalarına katkı sağlamaya ve ortak projeler geliştirmeye devam ediyor. Özellikle Suudi Arabistan, Mısır, Fas ve Cezayir gibi büyük sayılabilecek pazarlarda, BI Dubai, bir sene gibi bir zaman dilimi içerisinde Suudi Arabistan ve Mısır’da hem mastitis ürünlerinin bir kısmını hem de aşılarının lansmanlarını gerçekleştirdi. MSD Hayvan Sağlığı’nda 2013 yılından beri 13 ülkeyi kapsayan Ortadoğu Bölgesi Pazarlama Müdürü görevi yürüten Mustafa Seçkin Sandıklı, üretim, satış ve proje yürütme gibi çeşitli pozisyonlarda 11 yıllık deneyime sahip tecrübeli bir isim. 13 ülke içindeki Suudi Arabistan, İran, Irak, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve Sudan potensiyel ve stabilite açısından oldukça önem arz etmektedir. Suudi Arabistan, mevcut yapısı ve ekonomik avantajları ile dikkat çekerken İran ise ambargo noktasındaki iyileşmeler ve gelişmeler sebebiyle çok daha dikkat çekmekte ve ümit vaad etmektedir. İNFOVET 32-33 KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ A.Ş. Gelişmekte olan ülkelerde kanatlı sağlığı ve hastalıklarının kontrolü-2 Bu incelemede küçük ve orta ölçekli ticari kanatlı faaliyetler için kanatlı sağlığının en iyi hale getirilmesi ve infeksiyöz ajanların yol açtığı hastalıkların kontrol altına alınması üzerinde durulmaktadır. Yazar: Trevor J. Bagust, Melbourne Üniversitesi, Veterinerlik Fakültesi, Kanatlı Tıbbı Bölümü, Avustralya Diğer hastalık etkileri Bu inceleme yazısı iki bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın ilk kısmına Haziran sayımızdan ulaşabilirsiniz. Solunum hastalığı kompleksi: Saha koşullarında, patojenler sadece konakla (kanatlı) ve konağın bulunduğu çevreyle değil aynı zamanda birbirleriyle de sık sık etkileşimde bulunurlar. Örneğin, kuluçkahaneden enfekte gelen ve hayatları boyunca enfekte kalan bir günlük civcivler (dikey bulaşma) İnfeksiyöz Bronşit veya Newcastle hastalığı gibi diğer solunum hastalıklarına duyarlı olmaktadır. Kümes havasındaki ince toz parçacıkları daha sonra Escherichia coli bakterisinin süperenfeksiyonuyla birleşerek, ilave solunum hasarlarına katkıda bulunmakta; böylece otopside kompleks solunum yolu hastalığı olarak görülen (birden çok sayıda) lezyon(lar) ortaya çıkmaktadır. Sahadaki hastalık etkileşimleri, sıklıkla İnfeksiyöz Bursal hastalığı, Marek hastalığı veya Tavuk İnfeksiyöz Anemi virüsleri gibi yaygın olarak görülen bağışıklık sistemini baskılayıcı ajanları da içermektedir. Bunlar, klinik olarak hastalık tablolarının ve otopside gözlemlenebilen lezyonların karmaşıklık düzeyini artırmaktadır. Bağışıklık sisteminin baskılanması (immünsupresyon): Genç kanatlıların standart aşılamalara etkili bir şekilde yanıt verebilmesini önemli ölçüde azaltarak, onları diğer spesifik patojenlerden kaynaklanan enfeksiyonlara meyilli hale getirir. Öte yandan, çiftçi çoğu zaman subklinik immünsupresyonu kendiliğinden fark edemez; dolayısıyla bu durum ciddi ekonomik kayıpların yaygın ve “sessiz” bir nedenidir. Bu tür bulaşıcı hastalık durumlarına neden olan patojenlere, tesis İNFOVET 34-35 www.gunesliasi.com.tr verimliliği bakımından “erozif” patojenler adı verilmektedir. Aksine, NDV, IBDV veya HPAI gibi hıza yayılan ve yüksek ölüm oranlarına yol açan başlıca patojenler, genel olarak “katastrofik” hastalıklar şeklinde tabir edilmelerine rağmen, uzun vadede, düşük seviyeli ancak daha çok nüfuz ederek geniş alanlara yayılan erozif patojenlerden daha az ekonomik kayba yol açmaktadır. Bilinen bulaşıcı ve bulaşıcı olmayan nedenlerden kaynaklanan immünsupresyon sonuçları Tablo 3’te gösterilmiştir. Bu neden(ler)i teşhis etmek için, yetkin otopsiler yapılmasının yanı sıra sürü üretiminin, aşılama geçmişinin ve yönetim uygulamalarının sistematik olarak yerinde incelenmesi gerekmektedir. Öte yandan, bir teşhisi doğrulamak için laboratuvar incelemelerinden elde edilen sonuçlara da sıklıkla ihtiyaç olacaktır. Dolayısıyla, kanatlıların sağlığı ve hastalık kontrolü bağlamında, sürdürülebilir modern bir kanatlı sektörü geliştirmek isteyen bir ülke hükümetinin, kanatlı hastalıklarının teşhisi için yetkin saha ve veteriner laboratuvar kapasitesi tesis etmesi “ŞARTTIR”. Bu önemli hedefi gerçekleştirmek için kamu ile özel sektör arasında yakın bir işbirliğine ciddi ihtiyaç vardır. Tesis biyogüvenliği: Ticari uygulamada kanatlı hastalıklarının kontrol edilmesinin ve önlenmesinin başlıca anahtarı Hastalığa yol açan bakterilerden, virüslerden ve protozoan parazitlerden oluşan kanatlı patojenleri ulusal sınırları tanımaz; sadece üretim tesislerini ve buralardaki hastalık kontrol koşullarını tanırlar. Dolayısıyla, bir kanatlı tesisinde sürdürülebilir ve karlı üretim için alınacak en önemli tedbir de ileriye dönük savunmaların yani tüm bileşenlerinin birlikte işlemesi sayesinde kanatlı patojenlerinin üretim tesisine girme riskini azaltacak bir biyogüvenlik programının yürürlükte olmasıdır. Ek ve patojene özgü korunma tedbirleri için çiftçilerin, Newcastle hastalığı virüsü ve virülan İnfeksiyöz Bursal hastalığı virüsü suşları gibi o bölgede aktif olduğu bilinen tehlikeli (katastrofik) kanatlı patojenlerine yönelik doğru uygulanan aşı programlarının olması gerekecektir. Bu sayede, bu patojenler tesise girme imkânı bulsa bile, hastalıkların ortaya çıkması büyük ölçüde engellenebilir. Ayrıca bazı önemli immünosupresif ajanlara ve solunum hastalığı ajanlarına karşı ikinci bir aşılama kademesi de oldukça yararlı olacaktır. Gelişmekte olan ülkelerdeki tesislerde kanatlı hastalıklarının kontrolünde en yaygın karşılaşılan problem, etkili bir tesis biyogüvenliğine yatırım yapmak yerine aşılama programlarına fazlasıyla bel bağlamalarıdır. Bir üretim tesisinde kanatlı sağlığı konusunda öncelikli yaklaşım, patojenlerin sürülere nispeten kolaylıkla girmesine izin verdikten sonra bağışıklık koruması yani aşılamayla etkilerin azaltmaya çalışmaktan ziyade hastalıkları “İÇERİ SOKMAMAYA” çalışmak olmalıdır. Kanatlı sağlığı: Gelişmekte olan bir ülkede ağ oluşturma Kanatlı sağlığında neden ağ yaklaşımı belirlenmelidir? Çünkü gelişmekte olan bir ülke için asıl zorluk, kanatlı sağlığı alanındaki mevcut profesyonel kaynaklarını odaklayacak ve entegre edecek sürdürülebilir kanatlı hastalığı kontrol sistemlerinin oluşturulmasıdır. Kişisel ve siyasi ağların genelde güçlü olmasına rağmen, mesleki sağlık ağı ve sektördeki personelin kararlaştırılmış ortak amaçlara ulaşmak için devlet sektörüyle birlikte çalıştığı düşüncesi çok daha az belirgin olabilmektedir. Kaynakların ve hizmetlerin bölünmesi ve kopyalanmasının yanı sıra hangi zayıf alanların (ve nasıl) güçlendirilmesi konusundaki anlaşmazlıklar genel kanatlı sağlığında gerçek anlamda gelişme sağlanamaması anlamına gelebilir. Gelişmiş ülkelerdeki kanatlı sağlığı hizmetlerinin ayırt edici özelliklerinden biri, (çalıştıkları şirketlerin rakip olmasına rağ- men) sektördeki veteriner hekimler, devlet sağlık hizmetleri (laboratuvar ve saha) ve çoğu zaman bölgedeki üniversiteler arasında düzenli bilgi alışverişinin olmasıdır. Sağlam gelişmiş bir sektörde bu iletişim ve işbirliği düzenli aralıklarla, örneğin üç ayda bir gerçekleştirilir çünkü kanatlı sağlığıyla ilgili konularda iletişim halinde olmakla elde edilecek karşılıklı yararların, sessiz kalma sonucunda ortaya çıkacak toplu zarardan çok daha ağır bastığı bilinir. Gelişmekte olan bir ülkenin devlet kuruluşları kanatlı sektörünün gelişimini hızlandırmak için kendilerini nasıl konumlandırabilirler? Dünyada gelişmiş kanatlı sektörlerinde kazanılan tecrübeler, devlet kaynaklarının belirli işlevleri olan merkezi bir kanatlı sağlığı tesisine/birimine yatırılmasının, Şekil 1’de gösterildiği gibi, üretim sırasında kanatlı sağlığı hizmetlerinin sağlanmasında bütüncül, özel amaçlı bir araç sağlayabildiğini göstermektedir. Bu, hem devlet kuruluşlarının hem de bütün sektör paydaşlarının yararınadır. Bu nedenle, böyle bir birimin başarılı bir şekilde tasarlanıp planlanması, ardından da sağlık ve hastalık kontrolü konusundaki performansının periyodik olarak gözden geçirilmesi için devlet ve sektör temsilcileri arasındaki etkileşim çok önemlidir. Sektör, örneğin başlıca laboratuvar ekipmanları ve kendisine yüksek fayda sağlamasını beklediği diğer altyapılar için fon sağlayarak bu uygulamanın finansmanına pekâlâ katkıda bulunabilir. Ancak, kılavuz ilke söz konusu birimin ilgili gelişmekte olan ülkede sürdürülebilir kanatlı üretimini desteklemek için gerekli sağlık çıktılarını üretmesi için odaklanmış ve bütüncül sağlık Tablo 3. Kanatlı üretiminde bağışıklık sistemi baskılanmasına neden olan başlıca unsurlar Bulaşıcı Bulaşıcı olmayan İnfeksiyöz Bursal hastalığı Stres Marek hastalığı virüsü Kötü beslenme Koksidiyoz Mikotoksinler, örn. aflatoksinler E. coli bakterileri Amonyak Newcastle hastalığı virüsü Toz Tavuk Enfeksiyöz Anemisi virüsü Antibiyotiklerin yanlış kullanımı Tavuk kolerası Pasteurella multocida Vitamin eksikliği, örn. A, C, E Kaynak: Horrox, 2000. KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ A.Ş. Şekil 1. Gelişmekte olan bir ülkede kanatlı sektörünün büyümesine destek olmak için gerekli sağlık hizmetlerinin sağlanması Sahadan hastalık örnekleri Köyde kanatlı yetiştiriciliği Çitfçi hizmetleri Uzantı Ticari kanatlı sektörü Çiftçi sağlığı hizmetleri Otopsi SEKTÖR 2 Üniversite arayüzü Merkezi kanatlı sağlığı birimi Sektör bağlantısı Lab. tanı araştırmaları Uzantı ve hizmet personelinin eğitimi SEKTÖR 4 SEKTÖR 3 SEKTÖR 1 Kanatlı sağlığı hizmetleri ve bilgileri fonksiyonları elde etmek olmalıdır. Kanatlı veteriner hekimleri de, hem kanatlı hem de insan sağlığını koruyarak, kanatlı sektöründe öncü roller üstlenmelidirler. Üst düzey devlet personelinin sektörle ortaklık kurarken ilk işi, ülkenin kanatlı sektörünün dört bölümünde uygun sağlık hizmetleri sunabilecek entegre faaliyetlere yönelik laboratuvar becerilerini ve uzantı becerileri güçlendirecek insan kaynağının planlanması olmalıdır. Devlet hizmetlerinden yararlanmayı seçen özel sektörün gözle görülür kanıtı, başarının ispatı olacaktır. Özel yapım büyük binaların veya bağımsız, yeni bir tesisin inşa edilmesi için yatırım yapmak bu uygulamanın asli amacı olarak görülmemelidir. Ancak, mevcut bir laboratuvara birtakım düşük maliyetli, özel amaçlı eklemeler yapılarak bu birimin işlevsel kapasitesi önemli ölçüde artırılabilir. Mikrobiyolojik sağlık denetiminin güçlendirilmesi veya küçük bir spesifik patojen içermeyen (SPF) kanatlı sürüsünün güvenli bakımı için basit bir bina bunlara örnek verilebilir. Bu sayede, SPF yumurta ve tavukların üretimi, saha hastalıklarının deneysel amaçlarla kopyalanması da dahil olmak üzere yerel araştırmaları geliştirebilir. Merkezi kanatlı hizmetleri biriminin ana amacı, ticari kanatlı üretim faaliyetlerinde, özellikle de küçük ve orta ölçekli çiftlik işletmelerinde görev yapan veteriner İNFOVET 36-37 hekim ve teknik personel için erişilebilir ve uygun maliyette olmaktır. Çalışma tarzı, hizmet karşılığı ücretlendirme şeklinde olmalıdır. Bununla birlikte, hizmet sağlayıcının, sağlanan hizmetlerin gelişmekte olan sektörün ihtiyaçlarına uygun olmasını sağlamak için personel kaynaklarını yeterli bir şekilde yönlendirerek geliştirmek gibi net bir sorumluluğu olacaktır. O zaman, sektörel ve devlet tarafından yürütülen kanatlı sağlığı alanındaki üretim faaliyetlerinin arayüz oluşturması her ikisinin de ivme kazanmasına yardımcı olabilir. Gelişmekte olan ülkeler için bir başka ilgi çekici gelişim unsuru bulunmaktadır: devletin laboratuvar bazlı hizmetlerinin yeterli kalitede olması durumunda, büyük ölçekli yoğun sektörel işletmeciler (Şekil 1 - Sektör 1) bu hizmetlerden yararlanmak için ödeme yapmayı tercih edebilirler. Kaliteli hizmet sağlandığında, uluKanatlı sektörünün gelişimi için devlet sal düzeye ilave faydalar ve sektör temsilcileri akmaya başlayacaktır. arasındaki etkileşim Öncelikle, merkezi kaçok önemlidir. natlı birimi, laboratuvar hizmetleri, hastalık istihbaratı ve saha uzantısı destek kapsamı alanındaki işlevleriyle sektör ve devlet tarafından gerçekleştirilen kanatlı sağlık planlama faaliyetleri için doğal bir odak noktası sağlayacaktır. İkinci olarak, hastalığın girme riskini en aza indirecek ticari zorunluluğa ve ekonomik araçlara sahip olan ticari sektörün bölümleri (Şekil 1’de Sektör 1, 2 ve Sektör 3’ün bir kısmı) ile çoğunlukla ticari sektörler için önemli bir patojen havuzu riski olarak görülen köy (aile) bazında kanatlı sektörü (Şekil 1 - Sektör 4) arasında sağlık istihbaratına yönelik canlı bir arayüz görevi görebilir. Köy bazındaki kanatlı ile ticari işletmeler arasında oldukça bariz bir fark olmasına rağmen, bu sektörün de sağlık hizmetlerine ve denetimine dahil edilmesi çok önemlidir. Köylerde aile bazında yapılan kanatlı üretimi hâlihazırda birçok gelişmekte olan ülkenin kırsal kesimlerinde yaşayan ailelerin büyük bir bölümü tarafından gerçekleştirilmekte ve yoksulluğun azaltılmasına ve gıda güvenliğine çok ciddi katkılarda bulunmaktadır. Sürdürülebilir modern bir kanatlı sektörü geliştirmek isteyen bir ülke hükümetinin, kanatlı hastalıklarının teşhisi için yetkin saha ve veteriner laboratuvar kapasitesi tesis etmesi ŞARTTIR. Sürdürülebilir yetiştirme Ülkemizin koyun ve keçi yetiştiriciliğinde süt üretiminin ön plana çıkmamasının en büyük nedeni, üretilen sütün uygun fiyattan satılamaması ve istikrarlı bir pazarlama imkanın olmamasıdır. İNFOVET 38-39 Ülkemizde koyunculuk sektörü, yaklaşık 892 bin tonluk süt üretimi ile toplam süt üretiminin % 6’sını oluşturmaktadır. sözü gibi her işletme için farklı yorumlanabilir. Çevreyle ilgili sürdürülebilirlik konusunda en güzel örneği; 2 dolarlık tahıl getirisi için 500 litre suya ihtiyaç olmasına rağmen 2 dolarlık keçi sütü elde etmek için sadece 4 litre suya ihtiyaç olması anlatmaktadır. Küçükbaş hayvan yetiştiriciliği düşük kar marjıyla çalışmakta olup, bu yetiştiricilik kolunda birim üretim maliyetlerinin kontrol altında tutulması ve birim hayvandan maksimum ürün elde edilip en uygun fiyata satılması, işletmenin geleceği açısından önemli olan temel unsurlardır. Sürdürülebilirlik; daimi olma yeteneği olarak özetlenebilir. Sürdürülebilir kalkınma; ekonomik büyüme ve refah seviyesini yükseltme çabalarını; çevreyi ve yeryüzündeki tüm insanların yaşam kalitesini koruyarak geliştirme yöntemidir. Kısaca, “geleceği tüketmeden yaşam kalitesini sağlayarak, günü karşılamaktır”. Herhangi bir ticari işletmede sürdürülebilirliğin her değerlendirme döneminde neyin/kimin yararına, ne kadar maliyetle ve ne kadar süre kriterlerinin belirlenmesi gerekir. Her işletmede farklı değerlendirilen bu durum kalıcılık, sektörde yükselme (sıçrama) yeteneği ya da savurganlığın önlenmesi ve verimlilik şeklinde farklı yorumlanabilir. Yani sürdürülebilirlik, “güzellik onu gören gözdedir” Süt üretimi amaçlayan işletmelerde ekonomik ve sürdürülebilir yetiştiricilik Türkiye’de keçi sütüne olan talebin artması sütçü keçi yetiştiriciliğinin yaygınlaşması ile “orman düşmanı” ya da “fakir adamın ineği” olarak algılanarak bugüne kadar gelmiş “keçi yetiştiriciliği”nin- süt keçisi işletmesi halini almasına neden olmuştur. Farklı kültür ırklarının ülkemizde de yetiştirilir hale gelmesi ve verimlerin artmasıyla bu yetiştiricilik kolunda da sürü sağlığı ve yönetimini kaçınılmaz kılmaktadır. Bununla ilgili olarak sık karşılaşılan hastalıklar, aşılama programları, paraziter önlemler, vb. konuların uzmanları tarafından anlatılacaktır. Yürütülen 3 yıllık bir araştırmanın özeti olarak, Saanen ırkı keçi yetiştiriciliğinin yapıldığı Marmara Bölgesi’nde bulunan işletmede sürüye her yıl şap, kuduz, anthrax, çiçek, küçük ruminant vebası, brucellozis ve pseudotuberkulozis hastalıklarına karşı aşılama uygulanmış ve hayvanlar bu hastalıklardan başarılı bir şekilde korunmuşlardır. İşletmede hayvanlar; sindirim sisteminden kaynaklanan ve ishalle seyredip özellikle oğlak kayıplarına neden olan hastalıklara yakalanma oranı % 44 ile ilk sırada; tedavi masrafı bakımından işletmenin sağlığa ayırdığı bütçeyi kabartan ve tedavi yönünden zaman alan; solunum yolu hastalıklarına ise % 23 oranında ikinci sırada yakalanmışlardır. Hastalığın ortaya çıktığı yıl % 58,1 oranında gözlemlenen ektimaya karşı aşılamanın yapılmasıyla ertesi yıl oran % 0.5’e gerilemiştir. Bunlar koruyucu hekimlik ve sürü yönetim planları içerisinde üzerinde dikkatle durulması gereken sorunlardır. Ülkemizde ırk seçimleri ile ilgili sık sık yanlışlara düşüyoruz Türkiye’de üretilen küçükbaş süt miktarı içerisinde koyun sütü miktarı keçi sütünden fazladır. Küçükbaş işletmelerini ister koyun Erken laktasyonda beslemenin önemini bir örnekle açıklamak gerekirse, eğer bir koyun ikiz doğum yapmış ve bu iki kuzusunu günde 270 gr canlı ağırlık kazandıracak kadar süt veriyor ise bu süt sığırı ile kıyaslandığında günlük 30 kg süt veren bir ineğe eşdeğerdir. Bu dönemde hayvanların 1 skor kayba uğraması normaldir. Kuzuların veya oğlakların geç sütten kesilmesi diğer bir karlılığı olumsuz etkileyen faktördür. Pik verim düzeyi döneminde kuzu veya oğlak canlı ağırlığının sadece %10’unu tüketirken, geri kalan sütün sağılmaması başka şekilde karlı olarak satılabilecek sütü değerlendirmemek anlamına gelir. Küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde süt üretimi amaçlı işletmelerde besleme son derece önemlidir. Sürdürülebilir kalkınma; ekonomik büyüme ve refah seviyesini yükseltme çabalarını; çevreyi ve yeryüzündeki tüm insanların yaşam kalitesini koruyarak geliştirme yöntemidir. ister keçi yetiştiriciliği olsun birlikte değerlendirmek gerekirse; kombine ırklar yetersiz besleme ya da kuraklık dönemlerinde meranın kötü olması söz konusu olamayabilir. Bunun için sütçü işletmelerin özellikle sütçü ırkları seçmesi, kombine ırklarla kar beslemesinden daha doğru olur. Sütçü bir ırkın erkekleri de besi kabiliyeti bakımından diğer etçi ırklara nazaran daha düşük kabiliyettedir. Yani, sakız ırklarıyla koyunculuk yapan bir işletmenin koyunlarını sağmayıp kuzu besisi yaptığını söylemesi oldukça anlamsızdır. Fakat ülkemizde bu tarz yanlışlar mevcuttur. Küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde süt üretimi amaçlı işletmelerde besleme (meraya ek yemleme) son derece önemlidir. Belirli kritik dönemlerde besleme daha da önemli hale gelir. Bunlar; > Başarılı bir döl verimi ve ikizlik oranını artırmak amacıyla sağlam ve sağlıklı bir vücut İNFOVET 40-41 kondisyonu için vücut yapısına göre aşımdan önceki 6-8 hafta, > Embriyo implantasyonunun yaşaması ve başarılı olmasını sağlamak için aşımdan sonraki 4 haftalık dönem, > Koyun ve keçi yavrusunun ana karnındaki en hızlı büyüdüğü ve memenin gelişmesi dönemine rastlayan kuzulamadan önceki 4-6 haftalık dönem > Laktasyonun pike ulaştığı dönemde kondisyon kaybına en az neden olmasını sağlamak için laktasyonun 1-6 haftalık süresi, Yukarıda bahsedilen ilk iki madde kamçılama ya da flushing olarak adlandırılır. Genel bir kural olarak bildirmek gerekirse flushing döneminde her 4.5 kg canlı ağırlık artışı kuzulama oranını % 6-7 oranında artırır. Yapılan pek çok çalışmadan da görüldüğü üzere, flushing uygulanan popülasyonun kondisyon skoru 3 ve altında ise uygun flushing sonucunda kuzulama oranı % 10-20 artmıştır. Ancak ne var ki, eğer kondisyon skoru 4 ve üzerinde ise beklenen verim artışı gerçekleşmemiştir. Flushing etkisi kısıtlı kalmıştır. Flushing etkisi sadece hayvanların yumurtlama oranlarına katkıda bulunmakla kalmayıp aynı zamanda kızgınlıkların gözlenmesinde bir toplulaşma, yani kısa zamanda kızgınlık gözlenmesi ve erken veya aynı dönemde kuzu ya da oğlakların toplu doğumuyTürkiye’de üretilen küçükbaş süt miktarı la pazara kuzu arzının topiçerisinde koyun sütü lulaştırılmasına da pek çok miktarı keçi sütünden katkıda bulunmaktadır. daha fazladır. 500 lItre 2 $ tahıl elde etmek için gerekli su miktarı 1980’lerden bu yana nüfus %68 artarken koyun popülasyonu %48, keçi popülasyonu %61 azalmıştır. Tüm türler dikkate alındığında, kanatlı hayvanlar dışında populasyonda %35’lik bir azalma söz konusudur. Elle sağım yapılması, memedeki sütün tamamen boşaltılmaması ve hijyenik süt elde edilmemesi nedeniyle elde edilecek kazancı azaltır. Günümüzde sütçü işletmelerde makine ile sağım olmazsa olmazdır. Aynı zamanda geri dönme oranında da azalma sağlayacaktadır. Kritik erken laktasyon dönemi Fötal gelişimin % 70’i gebeliğin son 6 haftasında gerçekleşir. Bu dönemde beslenmenin kötü olması kuzu doğum ağırlıklarının düşük olmasına (kuzu doğum ağırlığındaki her 0.9 kg azalış kuzu ölüm oranında % 12artış anlamına gelmektedir), dolayısıyla yaşama gücünün azalmasına neden olur. Vücut rezervlerinin erken kullanılması nedeniyle erken laktasyon döneminde de eğer sütçü işletme ise pik veriminde istenen sütün elde edilememesi demektir. Bu dönemde ciddi yetersiz beslenme durumunun diğer kritik bir noktası gebelik toksemisiyle gelen ölümlere kadar gidebilmektedir. Erken laktasyonda beslemenin önemini bir örnekle açıklamak gerekirse, Eğer bir koyun ikiz doğum yapmış ve bu iki kuzusunu günde 270 gr canlı ağırlık kazandıracak kadar süt veriyor ise bu hayvan bir süt sığırı ile kıyaslandığında günlük 30 kg süt veren bir ineğe eşdeğerdir. Böyle bir dönemde bu hayvanların 1 skor kaybına uğraması normal karşılanmaktadır. Kuzuların/oğlakların geç sütten kesilmesi diğer bir karlılığı olumsuz etkileyen faktördür. Pik verim düzeyi döneminde kuzu/oğlak canlı ağırlığının sadece % 10’unu tüketirken, geri kalan sütün sağılmaması başka şekilde karlı olarak satılabilecek sütü değerlendirmemek demektir. İçerisinde bulunduğum araştırma grubunun yaptığı bir araştırmada İvesi ırkı koyunlarda sürü; yaş, doğum tipi ve canlı ağırlık yönünden eşit düzeyde iki gruba ayrılmış ve bir grup şu an sahada uygulanan klasik yöntemle kuzular 60 gün boyunca analarını emmiş ve sağım uygulanmamıştır. Diğer gruptaki kuzular ise 3. günden itibaren analarından 15 saat ayrı tutulmuş ve bu 15 saat sonunda tek sağım yapılarak kuzular analarıyla 9 saat birlikte kalmışlardır. Araştırma sonunda klasik gruptan ortalama 63.59 kg süt elde edilirken, tek sağım uygulanan gruptan 103.25 kg süt elde edilmiş ve bu grup diğerlerine göre %52.05 daha fazla satılabilir süt üretmiştir. Konuyu kısaca özetlemek gerekirse; laktasyonda 100 litre süt veren bir koyun için o laktasyonda 152 litre süt elde Kötü beslenme, doğum ağırlığındaki etmek demektir. Günümüz her 0.9 kg azalış, ölüm süt fiyatları detaylı olarak oranında %12artış hesaplandığında koyun anlamına gelmektedir İNFOVET 42-43 birim üretim maliyetlerinin kontrol altında tutulması ve birim hayvandan maksimum ürün elde edilip en uygun fiyata satılması, işletmenin geleceği açısından önemli olan temel unsurlardır. başına 180 TL değil 273.60 TL süt geliri elde etmek, yani 93,60 TL ekstra koyun başı gelir elde etmek demektir. Bu fiyat sürü bazında düşünüldüğünde oldukça yüksek olan bir gelirin yok sayılması anlamına gelmektedir. Bir başka deyişle, günlük olarak ve her bir koyun başına 60 ml satılabilecek sütü atıyoruz demektir. Duruma süt yağı açısından baktığımızda ise 2.26 kg yağ eksik alıyoruz anlamındadır. Bu çalışmada, Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Zootekni ve Hayvan Besleme Bölümü Zootekni Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yardımcı Doç. Dr. Hakan Üstüner’in, 2013 yılı Koyun ve Keçi Sağlığı Sempozyumu’ndaki bildirisinden alıntılar yapılmıştır. DÖRT lItre 2$ süt elde etmek için gerekli su miktarı RÖPORTAJ SPP İLAÇ Spp İlaç Genel Müdürü Alper Mete, insan ve hayvan sağlığının birbirlerinden bağımsız değerlendirilmemesi gereken kavramlar olduğunu belirtiyor. SPP İlaç ile üst düzeyde güvenilir hizmet SPP İlaç, 2014 yılında Türkiye pazarında exclusive (tek yetkili dağıtıcı) distribütörü olarak 56 ülkede 1368 adet pazarlama iznine sahip olan Calıer ile bir anlaşmaya imza attı. SPP İlaç olarak veteriner hekimler ve iş ortakları ile sürekli iletişim halinde kalarak hizmetlerini en üst düzeyde efektif olarak gerçekleştirmeyi amaçladıklarını belirten SPP İlaç Genel Müdürü Alper Mete ile yaptığımız röportajda, Calier markasının dünya genelinde sunduğu güvenilir ürünlerinin distribütörlüğü sürecini ve gelecek planlarını konuştuk. İNFOVET 44-45 Distribütörü olduğunuz Calier firmasından kısaca bahseder misiniz? Calier, İspanya’nın veteriner sağlık ürünleri alanında faaliyet gösteren güçlü ve köklü bir firmasıdır. Calier firması, 1968 yılında Les Franqueses del Valles, Barselona’da kurulmuş; 2012 yılı itibarıyla 730 çalışana ve 82 Milyon € ciroya ulaşmıştır (Ciro, 2015 yılı sonu itibariyle 100 Milyon €’ya ulaşmıştır). Toplam cirosunun % 87’sini ihracat gelirleri oluşturan Calier, dünya genelinde 5 ayrı üretim tesisine sahiptir. Avrupa direktifi 91/412/EEC’ye uygun olarak GMP standartlarında üretim yapmakta olan Calier, yıllık bütçesinin % 17’sini “Ar-Ge” ve “Yeni Ürün Geliştirilmesi”ne ayırmaktadır. 56 ülkede 1368 adet pazarlama iznine sahip olan Calier, 2014 yılında Türkiye pazarında exclusive distribütör olarak SPP İlaç firması ile anlaşma yapmıştır. Türkiye hayvan sağlığı pazarında hangi ürün gruplarıyla yer alacaksınız? Halihazırda 4 farklı ilaç; Roborante Calier (vitamin-mineral; kazein-peptidler, kalsiyum fosforil kolinklorid ve siyanokobalamin), Indigest (veteriner koleretik; genabilik asit/menbuton), Veteglan (veteriner hormon; d-kloprostenol), Oxytocina Pituitaria Calier (veteriner sentetik Oksitosin; X 2 kat etkin madde=20 IU) ve Promotor L 47.0 (L formunda a.a., vitaminler ve 470 ml maya içerir) adlı tamamlayıcı yem kategorisinde sınıflandırılan, toplamda 5 farklı ürün ile veteriner hekimlerimize hizmet vermekteyiz. Hedefimiz ürünlerimizin sayısını en kısa sürede artırarak, veteriner hekimlerimize Calier markasının dünya genelinde sunduğu tedavi ve korunma sınıfları kapsamında değerlendirebileceğimiz tüm güvenilir ürünlerini sunmaktır. “Veteriner hekimlerimizin, tedavilerinde etkinlik ve güvenirliğin ön planda olduğunu düşünüyoruz.” Calier ürünleri ile nasıl bir farkındalık yaratmayı düşünüyorsunuz? Calier yıllık bütçesinin % 17’sini Ar-Ge ve yeni ürün geliştirilmesine ayırmaktadır; bu konuda gösterilen hassasiyetin hekimlerimiz tarafından da takdir göreceğini değerlendiriyoruz. Ürünlerinizin veteriner hekimler tarafından kullanımı sonrasında ne gibi kazanımlar yaşanacağını düşünüyorsunuz? Veteriner hekimlerimizin tedavilerinde etkinlik ve güvenilirliğin ön planda olduğunu değerlendirdiğimizde; ürünlerimizi kullanan veteriner hekimlerimizin kazanımları başta etkinlik ve güvenilirlik olacaktır. Calier firması hayvan refahına adanmışlığı firma olarak benimsemiş; ürünlerini geliştirirken ve üretirken de bu ilke ile hareket etmektedir. Ayrıca, SPP İlaç firması olarak ilkemiz veteriner hekimlerimiz ve iş ortaklarımız ile sürekli iletişim halinde kalarak faaliyet alanımızda hizmetimizi en üst düzeyde efektif olarak gerçekleştirmektir. Sorunuzla ilgili olarak veteriner hekimlerimizle ve iş ortaklarımızla sürekli iletişim halinde kalarak elde edilen sonuçları yakından takip ediyoruz. Son olarak söylemek istedikleriniz? Veteriner sağlık ürünleri pazarının ortaya çıkmasını sağlayan unsur hayvan varlığıdır ve bu noktadan hareketle hayvan refahını hedefleyen ürün çeşitliliğimizi artırarak üzerimize düşen sorumluluğu en etkin şekilde gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Meslektaşlarıma, sektörümüze emek veren çalışanların tamamına ve değerli hocalarımıza saygılarımı sunuyorum. SPP İLAÇ, MÜŞTERİLERİNE EN İYİ KALİTEYİ, EN ETKİN HİZMET İLE SUNMAYI AMAÇLAYAN BİR FİRMA Spp İlaç 2014 yılında İstanbul’da kurulmuş ve veteriner sağlık ürünleri pazarında kurduğu önemli iş ortaklığı ile sektöre hizmet sunmaya başlamıştır. Hayvan ve insan sağlığını birbirinden bağımsız kavramlar olarak değerlendirmeyen ve bu kapsamda da üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye hazır bir kuruluştur. Sektöründe etkili ve güncel çözümler sunmayı benimseyen, uluslararası alanda söz sahibi iş ortakları ile bu amacını gerçekleştiren dinamik bir firma yapısındadır. Müşterilerine en iyi kaliteyi, en etkin hizmet ile sunmayı amaçlamaktadır. Kanatlı Salmonellozunda güncel bakış açıları: Aşılar ve immün koruma mekanizmaları-1 Bu derleme tavuklarda dünya çapında en yaygın gıda kaynaklı hastalıklardan biri olan Salmonella’ya, aşılara ve immün koruma mekanizmalarına odaklanan kısa bir özettir. Yazar: L. Revolledo1 ve A. J. P. FerreIra (Patoloji ABD, Vet. fak., Sao Paulo Üni., Brezilya) Çeviri ve Derleme: Hakan Şüyün Salmonelloz dünya çapında en yaygın gıda kaynaklı hastalıklardan biridir. Gıda elde edilen hayvanlar tifoid olmayan Salmonella infeksiyonları için rezervuar olarak tanımlanmıştır. Kümes hayvanlarında, konağa spesifik Salmonella infeksiyonları dünyanın farklı bölgelerinde ekonomik kayıplara neden olan kümes hayvanı tifo ve pullorum hastalıklarına neden olmaktadır. Kümes hayvanlarında Salmonella infeksiyonlarının önlenmesi ve kontrolü için çeşitli önlemler alınmıştır ve aşılama en çok uygulanan önlemdir zira kümes hayvanlarından elde edilen ürünlerin ve yan ürünlerin kontaminasyonunu ve insanlarda hastalık oluşmasını engellemektedir. Salmonella enterica farklı konakları infekte etmektedir ve insanlarda ve çeşitli hayvanlarda en yaygın gıda zehirlenmesi nedenlerinden biridir. Özellikle gıda elde edilen hayvanlar tifoid olmayan Salmonella infeksiyonları için rezervuar olarak tanımlanmıştır. Kümes hayvanlarında, konağa spesifik Salmonella infeksiyonları sistemik hastalığa neden olmaktadır ve esas olarak sırasıyla kümes hayvanı tifo ve pullorum hastalıklarına neden olan ve normalde memelilerde avirülan olan Salmonella enterica serovar Gallinarum ve serovar Pullorum'dan kaynaklanmaktadır. Bu hastalıklar birçok gelişmiş ülkede Salmonella patogenezi memeli modelinde iyi eradike edilmiş olsa karakterize edilmiş olsa da, gelişmekte olan da, kanatlı türlerine ait ülkelerde kümes hayspesifik bilgiler sınırlıdır. İNFOVET 46-47 salmonella ve halk sağlığı Salmonella aşıları üreme organlarında invazyonu da dahil olmak üzere koloni oluşumunu ve organ invazyonunu ve dışkı yoluyla saçılmayı ve çevresel kontaminasyonu azaltarak halk sağlığı riskini düşürürler. Biz kümes hayvanlarında bulunan konağa spesifik olan ve olmayan Salmonella serotiplerine ilişkin mevcut bilgileri ve infeksiyon patogenezine ve infeksiyona verilen immün yanıta dair artan verileri incelemekteyiz. Ayrıca, ölü ve canlı atenüe aşılara ve bunların immün koruma mekanizmalarına dair güncellenmiş yayınlara dayalı bazı yaklaşımları da dahil etmekteyiz. Bu derleme üç bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın diğer kısımlarına Ağustos ve Eylül sayılarımızdan ulaşabilirsiniz. vanı endüstrisinde ekonomik kayıplara yol açmayı sürdürmektedir. Bunun aksine, konağa spesifik olmayan Salmonella kümes hayvanlarında kommensaldir ve sindirim sisteminde kalıcılık gösterebilir. Bunlar temelde asemptomatiktir ancak insanlarda yaygın hastalıklar ile ilişkilendirilmektedir. Kümes hayvanları, yumurtalar ve kümes hayvanları yan ürünleri gibi gıda taşıyıcıları en yaygın Salmonella infeksiyonu kaynakları arasında yer almaktadır. Kontamine kümes hayvanı eti insanlara bakterinin bulaşmasına yol açan başlıca taşıyıcılardan biri olarak kabul edilmiştir. Sürü infeksiyonunun ve böylece, kümes hayvanı ürünlerinin Salmonella enterica ile kontaminasyonunu önleme yöntemlerine duyulan ilgi sürmektedir. Kontrol amaçlı önlemlerin etkili şekilde alınması zordur çünkü entegre bir kümes hayvanı firmasında birçok potansiyel Salmonella infeksiyonu ve ürün kontaminasyonu kaynağı mevcuttur. Kümes hayvanı çiftliklerinde Salmonella infeksiyonlarının kontrolüne iyi çiftçilik uygulamaları ve sıkı sıhhi önlemlerin alındığı uygun yönetim ile başlanmalıdır. Koruyucu ve küratif stratejiler çiftlik düzeyinde tavuklarda Salmonella koloni oluşumu insidansının azaltılması için yaygın olarak uygulanmıştır. Kümes hayvanı üretiminde Salmonella infeksiyonunun önlenmesi ve kontrolü için çeşitli profilaktik önlemler alınmıştır ve aşılama kümes hayvanlarından elde edilen ürünlerin ve yan ürünlerin kontaminasyonunu ve insanlarda hastalık VEON ANIMAL HEALTH SALMONELLA oluşmasını engellemek için en çok uygulanan önlemdir. Ölü ve canlı atenüe aşılar kümes hayvanı üretiminde Salmonella kontrolü için kullanılmıştır ve canlı atenüe aşılar ile aşılamanın etkili olduğu kanıtlanmıştır. Bu derleme tavuklarda Salmonella'ya, aşılara ve immün koruma mekanizmalarına odaklanan kısa bir özettir. KÜMES HAYVANLARINDA BULUNAN SALMONELLA SEROTİPLERİ Konağa Spesifik Salmonella Salmonella gallinarum bilinen diğer Salmonella serovarlarından farklıdır; kümes hayvanlarına yüksek düzeyde spesifisite gösteren tek serovardır (Gallinarum ve Pullorum adlı 2 biyovar da dahil). Kanatlılarda sistemik salmonelloz, kanatlı tifosu ve pullorum hastalıkları dünya çapında yaygın bir dağılım göstermektedir ve Batı Avrupa'da birçok gelişmiş ülkede, Amerika Birleşik Devletleri'nde, Kanada'da, Japonya'da ve Avustralya'da ticari amaçlı kümes hayvan larında eradike edilmekle birlikte Güney Amerika ve Asya'daki kümes hayvanı sanayisinde hala yüksek ekonomik öneme sahiptir. Birçok ülke infekte çiftliklerde yapılan testler ve kesim ile her iki hastalığın eradike edilmesinde başarılı olmuş olmasına karşın, gelişmekte olan ülkeler normalde aşılama ve antibiyotikler ile profilaktik tedavi gibi başka eradikasyon stratejileri kullanmaktadır. Konağa Spesifik Olmayan Salmonella Tablo 1'de gösterildiği gibi, kümes hayvanlarında ve kümes hayvanı ürünlerinde dünya çapında çok çeşitli konakları etkileyen farklı Salmonella serotipleri bildirilmiştir. Bu serotiplerin bazıları kısa süre ortaya çıkmakta ve sonrasında kaybolmaktadır. Diğerleri "Salmonella çemberinde" belirlenmektedir ve çok çeşitli kümes hayvanı ürünlerinde ve yan ürünlerinde bulunmaktadır. Yumurta kontaminasyonu infekte bir overden veya ovidukttan doğrudan bulaşma ile veya yumurta kabuğunun kontaminasyonu ile gerçekleşebilir. Dışkıda bulunan farklı Salmonella serotipleri yumurtaların içine nüfuz edebilir ve saklama sürecinde büyüyebilir ve bazıları Salmonella gallinarum kümes hayvanlarına doğal olarak infekte yüksek düzeyde tavukların overlerinden spesifisite gösteren tek izole edilmiştir. serovardır İNFOVET 48-49 Salmonella aşıları üreme organlarında invazyonu da dahil olmak üzere koloni oluşumunu ve organ invazyonunu ve dışkı yoluyla saçılmayı azaltarak halk sağlığı riskini düşürürler. KANATLI HAYVANLARDA PATOGENEZ Bilinen Salmonella serotiplerinin çoğu insanlar, hayvanlar veya her ikisi için de patojeniktir. Salmonella patogenezi memeli modelinde iyi karakterize edilmiş olmasına karşın, kanatlı türlerde spesifik mekanizmalara dair bilgiler sınırlıdır. Kümes hayvanı türleri konağa spesifik olan ve olmayan Salmonella serotipleri tarafından infekte edilebilir. Konağa Spesifik Salmonella Salmonella gallinarum ve Salmonella pullorum diğer bilinen Salmonella serotiplerine göre ağır kanatlı hastalığına ve ölüme neden olmaktadır. Chadfield ve ark. Salmonella gallinarum'un bursayı tuttuğunu öne sürmüştür ancak süreç zamana bağımlı değildir ve bu araştırmacılar konağa spesifik serotip için potansiyel bir giriş kapısı için seçicilik olmadığını göstermişlerdir. Kanatlı sistemik salmonellozu 3 aşamada gerçekleşmektedir: İnvazyon, sistemik infeksiyon ve infeksiyonun çözülmesi. Üçüncü aşama 3 sonuca yol açabilir: Şekil 1'de gösterildiği gibi, bakterinin klerensi, infeksiyon sonucunda kuşların ölümü ve subklinik bir taşıyıcılık durumuna yol açan kısmi bakteri klerensi. Pullorum biyolojisi yüksek mortalite oranına sahip kanatlı tifosundan belirgin şekilde farklıdır. Pullorum üreme sisteminin infeksiyonuna yol açacak şekilde dalakta Salmonella'nın artışını uyarmaktadır. Tablo 1. Dünya çapında kümes hayvanlarından veya kümes hayvanı ürünlerinden izole edilen konağa spesifik olmayan Salmonella türleri Grup Serotip Agona Brandenburg Bredeney Chester Derby Haifa Hato Heidelberg Indiana O:4 Kiambu Kingston Paratyphi B Reading Saint-Paul Sandiego Schleissheim Schwarzengrund Stanley Typhimurium Augustenborg Bareilly Djugu Infantis Isangi Lille Livingstone O:7 Lomita Mbandaka Mikawasima Montevideo Ohio Oranienburg Rissen Singapur Tennessee Thompson Virchow Kaynak(lar) Tavuklar Kazlar Hindiler Sülünler Donmuş tavuk, donmuş ördek Hindiler Tavuklar Hindiler Tavuklar Donmuş ördek Tavuklar Tavuklar Damızlık tavuklar Yumurtalar Tavuk eti Kazlar ve ördekler Hindi ve tavuk eti Tavuklar Bahçe ördekleri Tavuk eti Tavuklar Türkiye Tavuklar Hindiler Hindi ve tavuk eti Hindiler Tavuklar Tavuklar Tavuklar Tavuklar Hindiler Donmuş ördek Yumurtalar Devekuşları Bıldırcın Tavuklar Tavuklar Tavuklar Tavuklar Türkiye Tavuklar Tavuklar Tavuklar Devekuşları Tavuklar Tavuklar Yumurtacı tavuklar Tavuklar ve hindiler Tavuklar Bıldırcın Kümes hayvanları Tavuklar Tavuklar Donmuş ördek Tavuklar Tavuklar ve ördekler Tavuklar Hindiler Bıldırcın Referans(lar) Serotip Kaynak(lar) [58] [59] [60] [61] Grup Albany Bardo [62] Bovismorbificans [63] [64] [65] [59],[66] [62] [67, 68] [69] [70] [13] [71] [72] [60, 71] [73] [74] [71] [75, 76] [77] [78] [79] [71] [65] [60] [68] [64, 80] [79] [75, 81] [62] [70] [82] [83] [68] [65] [69] [65] [79] [60] [81, 84] [64] [82] [67] [69, 73, 85] [86] [79] [59] [87] [66] [88] [60] [62] [65] [60] [79] [81] [89] Chincol Kümes hayvanları Tavuklar Tavuklar Hindi ve tavuk eti Tavuklar Tavuklar [66] [59] [64, 66] [71] [67] [67] Kümes hayvanları Tavuklar Bıldırcın Donmuş tavuk, donmuş ördek, hindi ve tavuk eti Tavuklar Tabakalar Ördekler İşleme tesisi Tavuklar Devekuşları Hindiler Tavuklar Emu tipi devekuşu ve Amerikan devekuşu Donmuş ördek Kümes hayvanları Kümes hayvanlarının ürünleri Yumurtalar Bıldırcın yumurtaları Hindiler Ördek yavruları Hindiler Devekuşları Donmuş ördek Donmuş ördek Tavuklar Hindiler Devekuşları Kümes hayvanları Tavuklar Bahçe ördekleri Bahçe ördekleri Tavuklar Donmuş ördek Tavuklar Kümes hayvanları Tavuklar Donmuş ördek Broyler parent stoğu Hindiler [66] [64, 72] [83] Blockley Emek Hadar O:8 İstanbul Kentucky Kottbus Litchfield Muenchen Newport Tallahassee Berta Enteritidis O:9 Javiana Moscow Panama Amsterdam Anatum O:3,10 Londra Newlands Orion Uganda Weltervreden Referans(lar) [62, 71] [68] [90] [60] [91] [67] [82] [65] [58, 75] [82] [62] [66] [92] [70] [93] [65] [94] [65] [82] [62] [62] [65] [64] [82] [66] [60] [74] [74] [67] [62] [60] [95] [60] [62, 90] [96] [60] O:6,14 Zanzibar Niloese Parkroyal Senftenberg Taksony Fischerkietz O:11 Rubislaw Amerikan Devekuşları [82] Kedougou Havana [97] [88] O:1,3,19 O:18 Cerro Tavuklar Tavuklar Perakende satılan tavuk karkasları veya ürünleri Tavuklar O:30 Godesberg Devekuşları [82] O:35 Alachua Tavuklar [99] O:40 Johannesburg Tavuklar [99] O:41 Waycross Tavuklar [75] O:13 Poona [98] [85] SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ A.Ş. tecrübeli isimler önemli görüşler İNFOVET 50-51 www.gunesliasi.com.tr Tecrübe öyle muhteşem bir şeydir ki; bir hataya düştüğünüzde daha önce de bu hatayı yapmış olduğunuzu hatırlamanızı sağlar. Anlamaya doğru atılan ilk adımdır ve ilk anda tam kavranamayan, zamanla, düşündükçe-gördükçe sindirilebilen; sindirildikçe yerleşen ve bir parçamız haline gelen bir yetkinliktir. Birçok alanda tecrübe sahibi olmak ve uzmanlaşmak anlamlıdır; ancak canlıyla uğraşan bir meslek dalında deneyim edinmek manen de insanı başka bir noktaya taşır. Özellikle narin yapıları ile bir bebek bakımına gereksinim duyan kanatlı hayvanlarda… Bu hayvanlar için hekimlik yapıyorsanız, gördüklerinizden çıkarım yapacak ve bir sonraki seferde işinizi kolaylaştıracak bil- giler edinmek yıllar ister. Bu ay Güneşli A.Ş. sponsorluğunda yürütmüş olduğumuz “Kanatlı İşletmeleri Ziyaretleri” köşemizde işletmeleri değil; bu işletmelere ışık tutan danışman veteriner hekimleri ziyaret ettik. Sektörün gelişimine katkıda bulunacak çalışmalara öncülük eden, mesleki birlik ve beraberliğin sağlanmasında büyük katkıları bulunan hekimlerimize, danışmanlık hizmeti verdikleri entegresyonlar içerisinde risk oluşturan hastalıklarla mücadele yollarını, işletmelerin ekonomik olarak istikrarlı bir başarı yakalamaları için üzerinde durmaları gereken noktaları, gözden kaçırılan ayrıntıları ve genel management anlamında karşılaştıkları ortak aksaklıkları konuştuk. Bu ay Güneşli A.Ş. sponsorluğunda yürütmüş olduğumuz “Kanatlı İşletmeleri Ziyaretleri” köşemizde işletmeleri değil; bu işletmelere ışık tutan danışman veteriner hekimleri ziyaret ettik. SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ A.Ş. “Hastalıklarla birlik içerisinde mücadele etmeliyiz” “Hastalıklar konusunda verdiğim savaşın 2 şartı vardır; biyogüvenlik ve aşılama… Her ikisini de eşit derecede önemsemek ve uygulamak en doğru olanıdır.” Sektörün, çalışan en deneyimli veteriner hekimi olarak mesleğimizi yaşatmaya devam eden Güney Gökçelik, 1969 yılı mezuniyetinin ardından Türkiye’nin pek çok yöresinde memur olarak çalıştı. Kanatlı hastalıkları konusunda yurtdışında eğitim gören uzman hekim, tecrübeleri ışığında kanatlı sektörüne hizmet etmeye devam ediyor. Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım. 1969 mezunu veteriner hekimim. Yurdumuzun pek çok yöresinde memur olarak hizmetin devamında, 1972 yılında burs kazanarak, ”Kanatlı Hastalıkları” konusunda staj için Fransa’ya gittim ve bir yıl kaldım. Dönüşte, İstanbul İl Müdürlüğü tavuk hastalıkları seksiyonunda, rahmetli uzman Nurettin Gürsoy ile çalıştım. 1977 yılında, “Tavuk Hastalıkları Teşhisinde” uzmanlaşmak üzere, Bakanlık emriyle ihtisasa yollanan 2 kişiden birisi oldum. Uzmanlık ihtisasım sırasında da, Pendik Bakteriyoloji Enstitüsü’nde de, rahmetli uzman Ali Babila ile çalıştım. 1983 yılında Uzman Veteriner Hekim Güney Gökçelik; “Tavukçuluk, diğer yetiştiriciliklere göre çok daha özenle ele alınmalı.” ise memuriyetime son verip, danışmanlık yapmaya başladım. 1986 yılında, Tarzi İnsan Sağlığı Laboratuvarı sahiplerinin patronluğunda, “Tarzi Gıda Yem ve Hayvan Sağlığı Laboratuvarları” ismi altında, Türkiye’nin ilk ve “1” ruhsat no.lu özel veteriner laboratuvarını kurdum. Müdürlüğünü yaptım. 1995’te ise ayrılarak, Protekt Kanatlı Hastalıkları Laboratuvarı’nı ruhsatlandırdım ve halen sektörün, çalışan en yaşlı veteriner hekimi olarak yaşıyor, yaşatmaya çalışıyorum. Danışmanlık hizmeti verdiğiniz entegrasyonlar içerisindeki yetiştirme kümesleri teknolojik açıdan ne düzeyde? “Tavukçuluk”, diğer hayvan yetiştiriciliğinin yanında, çok daha titizlikle yapılan, genelde, yöneticisi ve teknisyenleriyle eğitimli şahısların işlettiği bir sektördür. Ayrıca, ekipman yönlü, sürekli yenilenen ya da yeniliğe uyan, hatta çoğu yerde Avrupa’dan daha lüks yapıda işletmelerdir. Ne var ki, yenilenen sadece ekipmanlardır; aile işletmeleridirler ya da o mantıkla yürütülürler. Üretim tesislerinde risk oluşturan enfeksiyöz kanatlı hastalıklar ile nasıl bir mücadele yolu izliyorsunuz? Etkilendiğimizde kıyamet kopardığımız viral etkenler, örneğin ND, Aİ, IB… Günümüzde yaşamaya alışacağımız hastalıklar yapısına büründü. Yeni varyasyonlara/mutasyonlara da alışacağız. Trakya sınırımızı biraz kontrollü düşünürsek, üç tarafımızın kontrolünden söz etme olanağımız yoktur. Avrupa ile olan sıkı ilişkiler nedeniyle de, oralarda konu edilen enfeksiyonu, en geç, bir hafta sonra yaşamak durumunda kalırız. Böyleyken de, birlik içerisinde mücadele etmeyiz; ortak biyogüvenlik, ortak aşılama programımız yoktur ya da olanı uygulamayız. İNFOVET 52-53 www.gunesliasi.com.tr Aşı programları hastalıklarla mücadele prosesleri içerisindeki yeri ve önemi nedir? Hastalıklar yapısında savaşımın 2 şartı vardır: Biyogüvenlik + Aşılama. Her ikisini % 50 değerde tutmak ve uygulamak doğru olanıdır. Tek tek ele alıp irdeler, biyogüvenliğin basit önerilerini atlarsak, sıralayacağım beş şartı programlayarak yola çıkmak zorundayız: İşletmeye özel mantıklı plan: İşletme yapısında, zaman-personel-kaynaklarekonomi göz önüne serilerek, gerçekçi ve uygulanabilir bir program hazırlamak ilk basamak olmalıdır. Takım çalışması: Salt sağlık ekibi değil, tüm çalışanların programın içerisinde görev alması gerekir. Bireylerin rollerini anlaması: Görev bilinci oluşturulmuş ve motive edilmiş bireylerin işlerini öğrenmiş, sürekliliğin önemini kavramış olmaları gereklidir. Süreklilik: Oluşturulan programı, sadece şartların uygun olduğu zamanlarda değil, tüm olumsuzluklara karşın sürekliliğinin sağlanması gereğine inanmalıdır. Kayıt tutmak: Problemler halinde, olayın yapısını ve seyrini kayıt altında almak; gelecekteki olası benzer olumsuzluklarda nelerin hızlıca uygulanabileceğine hazır olmak ve zaman kazanmak çok yararlı olacaktır. Aşı uygulamalarında ise; > Problem etkeni, şüphe götürmeyecek şekilde, netleştirilmiş olmalıdır. > Olası komplikasyonlar yapısında -ki çoğu kez vardır- hastalıklarla mücadeleyi önem sırasında değerlendirmelidir (AIV varken NDV ikincil, NDV varken IBV ikincil, IBV varken E.coli ikincil gibi). > Uygun aşıya suş ve varyant göz önünde bulundurularak karar vermelidir. En önemli olan şey ise aşının, yöresel veya ulusal şartlara uygun ve Bakanlığımızca kullanıma müsaade adilmiş olmasıdır. > Uygun yaşlarda ve aralıklarda yapılmalıdır. > Doğru sistemle uygulanmalıdır. > Sonuçlar özenle kontrol edilmeli ve kayıt altında tutulmalıdır. Sizce, işletmelerin sorumlu veteriner hekimleri tüm bu bahsettiğiniz prosesleri ne kadar hayata geçirebiliyor? İşletmelerin veteriner hekimleri vardır, danışmanları vardır ama aşı-ilaç-dezenfektan gibi alımlara, hatta bunların alınacak yerlerine bile patronlar karar verir. Bu ko- nudaki birkaç hatıramı sıralamak isterim; > Danışmanlığını üstlendiğim bir işletmedeki hastalık sağaltımı için, uzun uzun düşünüp önerdiğim bir ilacın kullanımından önce duyuyorum ki, patron ”benim tecrübelerime göre şunu da ilave etmek gerekiyor” der ve dediği yapılır. > Bir diğer işletmede; laboratuvar denetimlerinin devamında, veteriner hekimlerle birlikte kullanımına karar verdiğimiz bir aşı için, patron der ki “bunun kullanımının taraftarı değilim”. > Yine büyük bir işletmede problemlerle boğuşup, aşı sistemleri oluşturmaya çalışırken patron der ki “yapıyorsunuz da ne oluyor; yapmayın”. > ”Ben patronum, istediğim zaman kümeslere girer çıkarım”. > ”Ben öyle önerdiğim için doğrusu oldu, yoksa beceremiyordunuz”. > ”Doğrusu seninkiyse, neden yumruğunu masaya vurmadın”. > ”Laboratuvarda falanca testler yapılmasın-yaptırılmasın”. Yenilikçi, yapıcı, ilerici olması ümidiyle bel bağlanan ikinci, üçüncü kuşak ise, ne yazık ki, bazı temelleri yerinden sökenler oldular. Hekimliğimizin kusurları küçük mü? Staj zorunluluğumuz yoktur, deneyerek öğreniriz. Okumayız; kulak ve göze hitabeden doldurmaları esas alırız. Türkçe verilere inanmayız, İngilizce olursa değer veririz. Çok çabuk ustalaşırız; “ben de biliyorum” deriz. Buna benzer nedenlerle, yeterli bilgi gücüne ulaşamadığımız için de, üstekilere ”doğrusu budur ”diyerek direnemeyiz ve sonunda da “nasıl olsa patronun dediği oluyor” der kurtulma yolunu kanıksarız. Değersizleşiriz, sadece söz dinleyen oluruz. Ama, birbirimize karşı da aslan kesiliriz. SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ A.Ş. Veteriner Hekim Ahmet Nuri Bilgin; “işletmeler, sağlık koruma konusunda veteriner hekimlerden faydalanmalı” “Risklerle etkili ve ekonomik mücadele etmek” “Yaptığım iş, herkesin kendi mevcut imkanları ile ekonomik ve sağlıklı üretim yapabilmeleri için işin püf noktalarını tekrar hatırlatmak ve ekiplerine yetiştirme, sevk, idare, sağlık koruma konularında eğitim vermektir.” İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi 1982 yılı mezunu olan Ahmet Nuri Bilgin, mezuniyetinden sonra özel sektörde besi, süt ve koyun işletmelerinde çalıştı. 19851987 yılları arasında büyük entegrelerde çalışan Bilgin, 2003 yılından itibaren serbest olarak damızlık, yumurtacı, etlik, ilaç, aşı ve yem katkı firmaları olmak üzere çeşitli firmalarda çalışmakta. 2005 yılında broyler fason üretimi için ortakları ile yatırımlar İNFOVET 54-55 yapan Ahmet Nuri Bilgin, 2006 yılında kurdukları Sanita Sağlık Ürünleri şirketini 2011 yılında devretmiş ve şu anda yurtdışı ağırlıklı olmak üzere “İyi Üretim” konusunda hizmetlerini sürdüren deneyimli bir isim. Yaptığı işin, herkesin kendi mevcut imkanları ile ekonomik ve sağlıklı üretim yapabilmeleri için işin püf noktalarını hatırlatmak olduğunu söyleyen Bilgin, ekiplerine birçok konu da eğitimler veriyor. Entegrasyonlar teknolojik açıdan ne düzeyde? Genel kapasite koşullarından bahseder misiniz? Danışmanlık hizmeti verdiğimiz firmaların yurtiçindekilerin hepsi ve yurtdışındakilerin çoğunluğu, modern, teknolojik olarak donanımlı firmalardır. Yurtiçindekilerden tavuk eti ve yumurtası üretimi yapanların bir kısmı tam, bir kısmı ise yarım entegre firmalardır. Aşı, ilaç firma- www.gunesliasi.com.tr ları GMP standartlarında kaliteli üretim ve hizmete önem veren, başarıyı hedef edinen firmalardır. Yem katkı firmaları teknolojik olarak kaliteli üretim yapan ve müşteri ihtiyaçlarını her yönüyle karşılamaya çalışan, müşterilerinin kazanmasını hedef edinen işletmelerdir. Yemeklik yumurta üretimi yapan tek bir firma ile çalışıyorum. 600 binden fazla hayvanları mevcut; ancak sistem ve deontoloji gereği yumurta üretimi yapanlara hizmet sağlayan veteriner klinikleriyle de çalışmaktayım. Danışmanlık yaptığım firmaların haftalık giriş kapasiteleri yurtiçinde 200 bin ile 2,5 milyon arasında değişmektedir. Yurtdışında 100 bin ile 3,5 milyon arasında değişmektedir. Üretim tesislerinde risk oluşturan enfeksiyöz kanatlı hastalıklar ile nasıl bir mücadele yolu izliyorsunuz? Aşılama sizce bu proses içerisinde nasıl bir öneme sahip? Enfeksiyonlarla mücadele için öncelikle problemin gerçek adını koymak, teşhisi doğru yapmak gerekiyor. Sonra kaynağında kurutmak ya da tedbiri baştan alıp, kümeslere girişini engellemek, girmiş olan yerlerden saçılımını engellemek hedefimizdir. Yeni teknolojiler ve aşılar da bize büyük fırsatlar sunmaktadır. Bazı hastalıkları unutturabilecek özelliklerde aşılar mevcut olduğunu belirtmemde fayda var. Rutin teşhis yöntemleri arasında laboratuvarlar hizmetlerinden yardım almanın önemi nedir? Laboratuvarlarda rutin kontrollerin yapılması firmaların ya da kümeslerin durumunu bize en doğru şekilde anlatmaktadır. Dolayısıyla heyecana ve endişeye kapılmadan hastalık kontrol ve mücadelelerini yapmamızda bize yol gösteren elzem kuruluşlardır. Teşhiş aşamasında hem hayvan, hem insan sağlığı için gereklidir. Ancak sonuçları doğru okumayı bilmek ve doğru yorumlama yapmak önemli. Sorumlu olduğunuz işletmelerde ne gibi biyogüvenlik önlemleri almayı tercih ediyorsunuz? Hayvanları fazla hırpalamadan, etkili ve yeterli (fuzuli yere çok tekrardan kaçınarak) aşılama yaparız ve ihtiyaç neyse o hastalığa karşı program hazırlarız. Biyogüvenlik, dezenfeksiyon, ziyaretçi kısıtlaması, tel örgü çekmek gibi uygulamalardan ibaret olarak görülüyor ve bu nedenle problemlerin önüne hiçbir zaman tam anlamı ile geçilemiyor. Hastalık çıkan yerlerde, hastalığın etkenini orada yok etmek gerekiyor. Bu da, ısı ve gübrenin kümeste belli bir süre ve belirli şartlarda muhafazası ile sağlanabilecek, ucuz ve etkili bir yöntemdir. Kapalı ya da açık her sistemde hayvan sağlığı ve insan sağlığı yönünden risk vardır. Önemli olan bu risklerle doğru, etkili ve ekonomik nasıl mücadele edileceğini iyi bilmektir. Yasaklamalarla etkili olunmaz. Eğer “Profesyonellik” dediğimiz ifade kapalı alanda çok hayvan tutup, yoğun üretim yapmak ise, benim gördüğüm profesyonel işletmeler kapasitelerini % 25-30 aşan yerlerdir. Bu da profesyonellik değildir. İşletme sahiplerine karlılık açısından verebileceğiniz öneriler var mı? İşletmeler, sağlık koruma konusunda veteriner hekimlerden istifade etmeli ve yönetici olarak faydalanmalıdırlar, ancak ilerleyen mühendislik teknolojilerinin tam anlamıyla uygulanabilmesi için makine, endüstri, malzeme ve mekatronik mühendislerinden destek almalıdırlar. Mevcut zooteknist ve veteriner hekimleri mühen- dislerle görüştürüp, hayvanların hangi şartlarda yaşadığı ve sağlıklı olacağı konusunda mühendislere bilgi verip, gerekli şartların, doğru malzeme ile cebri olarak, ekonomik kullanımla, insan hatasına mahal vermeyecek otomasyonla uygulanması konusunda destek ve eğitim alınmalıdır. Geçtiğimiz aylarda yaptığımız röportajlarda işletmelerin yeterli teşvik ve desteği alamadıklarını çokca duyduk. Bu durumu nasıl yorumlarsınız? Kendime ait işletmede üretim yaptım. Tarım Bakanlığı’nı ilgilendiren konularda zorluk değil destek gördüm. Ancak Kültür Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, Orman Bakanlığı, belediyeler ve DSİ gibi kurumlarda özellikle ruhsat alma ve işletme sırasında Türkiye’de “yatırım yapma” dedirtecek kararlar ve düşünceler ile karşılaştım. En cahil ve bilgisiz olan kurum ise Çevre Bakanlığı ve mühendisleri olarak karşıma çıktı. O yüzden işletmeyi sattım ve uğraşmaktan kurtuldum. Şimdi “tekrar işletme kurar mısın?” diye sorsalar, merada yetiştirilecek şekilde koyunculuk yaparım derim. Arıcılık yaparım; belki alabalık yetiştiririm. Ya da bir tavuk çiftliğini yeniden kurmak yerine mevcut işletmeleri devralıp çalıştırmayı yeğlerim. SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ A.Ş. “Veteriner hekimlik, cesur ve tutarlı olmayı gerektirir” “Küçük işletmelerinde ayakta kalması gerekmektedir. Enfeksiyon riskini bu işletmelere yüklemek bence yanlı düşünmek olur. Küçük işletmelerin ayakta kalması ülkemizin sosyal ve ekonomik açıdan önemli bir konusudur.” Veteriner Hekim Emin Çetinkol, farklı çalışma şekli nedeniyle ara verdiği danışmanlık hizmetine EKOVET Veteriner Hizmetleri adı altında yeniden başladı ve şu anda sahada bilgi ve deneyimleri ışığında kendisinden beklenen her türlü danışmanlık hizmetini vermekte. Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım. 1975 yılında, o dönemde en büyük olan ve bugünlere kadar çoğu insan için okul olarak anılan YU-Pİ Tavukçuluk işletmesinde çalışmaya başladım. Bu zaman içinde şu an hayatta olmayan ya da hala sektöre hizmet veren değerli birçok arkadaşlarımla başarılı çalışmalar yaptık. Bugün, o günlerden aldığım ışık yolumu aydınlatmakta… 1985 yılında, ilk kez o günün koşullarında sektörün sorunlarına çözüm getiren özel tavuk hastalıkları laboratuvarı TAV-SAĞ’ı, şu anda hayatta olmayan Uz. Vet. Hekim Turgut Atılgan ve Uz. Vet. Hekim Erhan Uçtu ile kurduk. TAV-SAĞ’ dan, 6 yıllık beraberlikten sonra farklı beklentiler nedeniyle ayrıldım; DEN-VET Kanatlı Sağlığı Hiz. Dan. Ltd. Şti.’yi kurdum. Bu firma ile 2010 yılına kadar saha çalışmalarımı yürüttüm. Şu anda ise, benden beklenen her türlü danışmanlık hizmetini vermekteyim. Üretim tesislerinde risk oluşturan enfeksiyöz kanatlı hastalıklar ile nasıl bir mücadele yolu izliyorsunuz? Aşılama sizce bu proses içerisinde nasıl bir öneme sahip? Artık günümüzde kurulmuş faaliyet gösteren kümeslerin maksimum verim düzeyine ulaşabilecek teknik donanımları bulunmaktadır. Risk oluşturan enfeksiyöz kanatlı hastalıklarıyla mücadelede en temel iki unsur biyogüvenlik ve aşılamadır. İNFOVET 56-57 www.gunesliasi.com.tr Aşılama konusunda hala sıklıkla tekrar eden hatalar yapılmakta, bu hatalar yeni hatalara yol açmaktadır. Yapılan uygulama hatası nedeniyle yeterli koruma sağlanamayacağından enfeksiyon görülmekte, miks enfeksiyonlardan ciddi kayıplar ortaya çıkmaktadır. Modern kümes yapılarıyla çok yüksek üretim kapasitelerine ulaşmakla övünen sektör, sprey aşılamalarda hatalar yapmakta, şiddetli komplikasyonları sıkça görülmektedir. Özellikle broyler yetiştiriciliğinde Newcastle hastalığına karşı reaksiyon yapmayan canlı aşıların, inaktive yağ adjuvanlı aşılarla birlikte uygulanması en doğru yöntem olarak görülmektedir. Broyler yetiştiriciliğinde bu kadar çok ve sık aşının hayvanlara bağışıklık yönünden ne kadar yararlı olduğu tartışılmalıdır. Damızlık ve yumurtacı sürülerde hem yetiştirme hem verim döneminde koruma sağlayacak; hem de bazı hastalıkların yayılmasında önlem olacak, hastalığın eredikasyonunda bize katkı sağlayacak aşılara önem verilmesi, aşı programlarının bu esaslar doğrultusunda yapılması uygundur. Rutin teşhis yöntemleri arasında laboratuvarlardan ne gibi yardımlar alıyorsunuz? Laboratuvarlardan gerek serolojik gerekse mikrobiyolojik yardım almaktayız. Ancak benim gözlemlerim laboratuvarlara bağışıklık düzey tespitleri için daha az başvurulduğu yönünde. Aslında bu konu çok daha önemlidir. Yapılan aşıların ne derece yarar sağlayacağı önceden bilinmiş olur ve yeterli değilse tekrarı yapılır, yeterli ise gereksiz tekrardan kaçınmış oluruz. Çiçek aşısı uygulamalarında bile basit kontrollerin çoğu kez yapılmadığını görmekteyiz. İşletmenin kalbi deyince akla gelen kavram; biyogüvenlik. Neler söyleyebilirsiniz? Şimdi geldik en temel konuya; biyogüvenlik. Nereden tutsan elinden kayıp giden “yılan balığı” gibi. Bu yüzden iyi niyetle hazırlanmış biyogüvenlik yönetmenliği amacına ulaşmamakta hatta sıkıntılara yol açmaktadır. Biyogüvenlik deyince hastalıkların çıkış ve yayılmasının engellenmesi aklımıza gelmektedir. Yoğun yetiştiricilik ve insan faktörü söz konusu olunca başarısızlık sıkça görülmektedir. Niye böyle olduğunu örneklerle açıklamak isterim; 100 bin kapasiteli bir yarka kümesinde aşılama ya da taşıma yapılacaksa, bunun için 30-40 Veteriner Hekim Emin Çetinkol; “Şimdiye kadar sektör ve meslektaşlarımla çözüm ortağı oldum. Bundan sonra da böyle olacak.” çalışan gerekli. Temizliği nasıl sağlayacaksınız? Bazı bölgelerde bu işi yapan ve kümes kümes dolaşan ekipler var. Bunların temizliği mümkün mü? Ya da ne kadar mümkün? Keza broyler işletmelerinde sarımcıların çalışma yöntemleri de biyogüvenliği zayıflatan bir durumdur. Çoğu hastalık etkeni rüzgar marifeti ile kilometrelerce uzağa ulaşabilmektedir. Saatte 30.000-35.000 m3 hava ekzozu yapan onlarca dev fanın bulunduğu bir kümesteki hastalık etkeninin nereden alınıp nereye atılabileceği düşündürücü olmalıdır. Hekimlikte kesin asepsi-antisepsinin mümkün olmadığını bilmekteyiz. O halde 300 bin adet/gün kesen bir kesimhaneden çıkan 30 bin kasa nasıl temizlenebilecek? Bunları taşıyan 40-50 kamyon-tır nasıl temizlenecek… Örnekleri çoğaltabiliriz. Peki, mevcut biyogüvenlik açığı sizce nasıl rayına oturur? Hızlı teşhis yöntemlerini devreye sokarak, işi bilen hızlı çalışan laboratuvarlardan da yardım alarak hastalık odaklarının orijininde sınırlandırılması ile mümkün olur. Bunun için resmi makamların, sektörün ve serbest çalışan veteriner hekimlerimizin yapacakları çok iş vardır. Üzüm yemek gayretiyle bu işler yönetilirse bundan hepimiz yarar sağlarız. Küçük işletmelerin de ayakta kalması gerekmektedir. Enfeksiyon riskini bu işletmelere yüklemek bence yanlı düşünmek olur. Küçük işletmelerin ayakta kalması ülkemizin sosyal ve ekonomik açıdan önemli bir konusudur. Göç olgusunu hafifletmek ve gelir dağılımını tabana yaymakta katkı sağlayabilir. Küçük işletmelerin devamı veteriner hekim arkadaşlara da yeni iş alanları yaratacaktır. Ayrıca bu tür işletmelerin çalışma yöntemlerini düzenleyen bir yönetmelikte söz konusudur. Belirtiğim gibi özel ve resmi veteriner hekim arkadaşlarımızın gayretleri ile risk oluşturmayacaktır. Kaldı ki, köylü de son yıllarda kırsalda 5-10 adetlik kümeslerde her zaman var olacaktır. Genel management anlamında işletmelerde karşılaştığınız ortak aksaklıklar için son olarak neler söyleyebilirsiniz? Kendime ait kümeslerde üretim yapmaktayım. En önemli zorluk, bakış açılarının farklı olması nedeniyle ortaya çıkan sıkıntılar oldu. Sektöre bakışımı halihazırda özetledim. Şimdiye kadar sektör ve meslektaşlarımla çözüm ortağı oldum. Bundan sonra da böyle olacak. Her kişinin bir işi var. Veteriner hekim hekimliğini yapacak. Bu noktada daha cesaretli ve tutarlı olacak. Bu cesaret ve tutarlılığa da işletme sahipleri katkı sağlayacak. Çalışan veteriner hekim arkadaşlarıma ve sektörün diğer çalışanlarına ve de çok daha önemlisi sektöre yatırım yapmış ciddi uğraşlar veren firma sahiplerine başarı ve kolaylıklar dilerim. Ekonomik önemi Foot Pad Dermatitis’in önüne nasıl geçilir? Ticari olarak yetiştirilen kanatlılarda ayak taban derisi lezyonlarıyla karakterize olan “Foot Pad Dermatitis”in oluşumunda en önemli faktörü altlık kalitesi oluşturmaktadır. Kanatlı refahı söz konusu olduğunda; yerleşim sıklığı, yaşama gücü, tüylerin vücuttaki miktarı, eşinme, gezinti alanına çıkma düzeyi ve kum banyosu gibi doğal davranışların sergilenmesi, diğer hayvanlarla sosyal iletişim kümes hayvanlarının refahının belirlenmesinde kullanılan kriterlerdendir. Tavukların ayak tabanlarında meydana gelen ve Foot Pad Dermatitis olarak adlandırılan yaralar da bu kriterler arasında öncelikli olarak değerlendirilmektedir. Kümes idaresi Üreticilere göre altlıkların neminin artmasına neden olan sızıntıların önlenmesi amacıyla su hatlarının yönetimi son derece önem taşımaktadır. Broiler piliçler vakitlerinin büyük bir İNFOVET 58-59 bölümünü bu alanda harcarlar ve bu nedenle de kümesin bu bölümünde nemi kontrol altında tutmak son derece zordur. Filtrelerin haftalık olarak kontrol edilmesi, biriken kalıntıların toplanması ve filtrelerin en kısa sürede değiştirilmesi gerekmektedir. Çoğu sistemde uygun basınç büyüme sırasında kritiktir ve yükselen tüplerdeki su kolonlarının açıkça görünür olması önemlidir. Yükselen boruların temiz tutulması gerekmektedir. Uygun su basıncının sağlanması ve su hattının altındaki altlığın ıslanmasına neden olan su israfını önlemek için içme suyu seviyesinin FPD’de asıl hedef altlık neminden ve belirli bir düzeyde tutulması altlıkta bulunan gerekmektedir. Üretici taraamonyak üretiminden fından tavsiye edilen uzak durmaktır. Kuzey Karolina Üniversitesi Kanatlı Bilimleri Bölümü’nden Doç. Dr. Edgar O. Oviedo, broiler piliçlerin ayaklarında ortaya çıkan ve FPD olarak adlandırılan dermatitin hem sürüler arasında hem de kümeste kontrol edilmesi için alınması gerekli önlemler hakkında bilgiler verdi. Broilerlerde dermatit, doğal ayrışma sırasında altlıktaki amonyak gibi kimyasal irritanların ve nemin birlikte neden olduğu bir durumdur. Bu durum ayak, iç diz ve göğüs gibi derinin büyük ölçüde altlığa maruz kalan cilt alanlarını etkiler. Çoğu vakada ülser de dahil deride çeşitli yangısal reaksiyonlar gelişir. Bu lezyonlar ayak tabanlarında ancak 4-6 gün gibi erken yaş döneminde görülür fakat en çok 12 günlük yaş civarında ortaya çıkmaktadır. Bu hastalık, tavuk ayağının Asya pazarları için kârlı bir ihracat kalemi olarak değer kazanması sayesinde yeniden önem kazanmıştır. Günümüzde broiler ayakları ihracat için en karlı karkas parçalarından biri haline gelmiştir. Buna ilave olarak FPD broiler piliçlerde yürüme güçlüğü, gıda alımında ve büyümede azalma gibi zararlara neden olduğundan hayvan refahı açısından da endişe yaratmıştır. FPD insidansının değerlendirilmesi artık hayvan refahı denetimlerinin bir parçası haline gelmiştir. FPD ve diğer dermatitis problemlerinin insidansını çiftlik düzeyinde azaltmak için bir dizi önlem almak gereklidir. Ayak lezyonlarının sürünün % 30’undan daha azında olması hedeflenir ama bu orana ulaşmak zordur. FPD; broiler piliçlerde yürüme güçlüğü, gıda alımında ve büyümede azalma gibi zararlara neden olduğundan hayvan refahı açısından da endişe yaratmaktadır. en düşük su basıncını kullanmaya çalışın. Düşük su hattı basıncı altlık nemini ve FPD’nin yaygınlığını azaltabilir ama su basıncı çok düşükse, piliçlerin su ve yem tüketiminin azaldığı ve büyümenin yavaşladığı gözlemlenir. Hatlar arasındaki eşit olmayan yükseklik ve düzey, broilerlerin bir noktada kümesin diğer noktalarından daha fazla birikmesine neden olur, bu durumda nemin eşit yayılmadığı altlığın kurutulması daha zor olmaktadır. Kümesteki dengesiz dağılım; kümesin bazı bölümlerindeki aydınlatma problemleri veya rahatsızlık verici sıcaklık dereceleri ile düzensiz hava akımı nedeniyle meydana gelebilir ve nem ve FPD prevalansı üzerine de benzer olumsuz etkiler meydana gelebilir. Kuluçka döneminde yaklaşık 9 gün süresince sürüye daha fazla alan sağlamak gereklidir. Kuluçka alanında aşırı yoğunluktan kaçınılması gerekmektedir. İlk 1-2 haftalık yaşta ayak derisinde meydana gelen lezyonlar enfekte olabilir ve FPD gelişebilir. Kümes izolasyonu ve negatif basınç ile yoğun nemden kaçınılmalı, kontrolsüz hava girişi azaltılmalı, elektronik sensör ve fanların kalibrasyonu ve bakımı yapılmalıdır. Yoğuşma genellikle yan duvarlarda meydana gelir. Buraların günlük bir şekilde gözlemlenme- İNFOVET 60-61 si gerekir. Higrometre kullanımı rölatif rutubetin %50 ile %70 arasında tutulmasına yardımcı olabilir ve altlığın rutubeti %35’in üzerine çıkmaz. Yoğunlaşma dış sıcaklık düşük olduğunda yani kış ve baharın erken dönemlerinde daha yaygın olarak görülür ve rölatif rutubet yüksektir. Bu nedenle, kış dönemlerinde ve ventilasyonun düşük olduğu zamanlarda yoğunlaşma olasılığı daha yüksektir, özellikle de kümesin iç sıcaklığı dışarıdaki çevre sıcaklığından daha yüksek olduğunda kuluçka döneminde yüksektir. Su tüketiminin gözlemlenmesi problemleri tespitte gereklidir. Eğer sürü beklenenin daha üzerinde bir su tüketimine sahipse sağlık durumlarını, su ve altlık kalitesini ve kümes sıcaklığını iki kez kontrol etmelisiniz. Suyun içeriğindeki mineraller su alımını artırabilir ve enteritis, kızarıklık ve ıslak altlığa neden olabilir. Suyun kompozisyonu arzu edilmeyen mineral içeriğinin azaltılması ile düzeltilebilir. Kalibre edilmeyen elektronik sensörler nedeniyle kümes içi sıcaklığı elektronik kümes kontrolü programında ayarlanandan daha fazla olabilir. Çok sıcak ortam daha çok su alımına ve ıslak altlığa neden olur. Fazla ıslak altlıkların normal hızda çalışan fanlarla normal sürede kurutulması zordur. Benzer bir problem yaz ayları boyunca veya sıcak günlerde kümes içi sıcaklığı planlanandan daha fazla olması durumunda da ortaya çıkar. Eğer fanın çalışma süresi normalden daha fazla tutulmazsa, kanatlıların su içme hattındaki ve nipellerdeki su kaçakları ve sisleyiciler nedeniyle ıslaklık kümes içerisinde beklenmeyen bir nem oranı meydana gelir. Tüm bunların kontrol altına alınması ile FPD önemli ölçüde azaltılabilmektedir. Kaynak: Tips to Reduce Dermatitis in Broilers Altlık kalitesi Broiler yetiştirmede kullanılan altlığın normalden daha nemli olması durumu çeşitli nedenlere bağlı olarak meydana gelmektedir. Altlık, kış aylarında kümes duvarları veya tabanının etraftan su alması, kötü bir çatı yalıtımı sonucu kümes tavanından su damlaması, sulukların akıtması, hayvanların ishal olması, yem rasyonunda hayvanların su içmesini artıran maddeler bulunması gibi nedenlere bağlı olarak ıslanabilir. Altlığın nem oranının doğru olup olmadığı pratik olarak bir miktar altlığın ele alınıp avuç içinde sıkılması ile anlaşılır. Altlık iyi kalitede ise avuç açıldığında sıkılmış altlık kırılarak parçalara bölünür. Sıkıldığında çamur topu olan altlıkların nem oranı uygun değildir. Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Sait Koca Gayret ile dünya pazarlarına… DÜNYA KANATLI ETİ İHRACATINDA 5. SIRADA YER ALAN TÜRKİYE, DÜNYANIN DİKKATLE İZLEDİĞİ BİR ÜLKE KONUMUNA GELDİ VE PAZARDA CİDDİ BİR REKABET YAŞANMAYA BAŞLADI. ÖYLEYSE, BU KRİTİK SÜREÇ NASIL YÖNETİLMELİ? BESD-BİR YÖNETİM KURULU BAŞKANI DR. SAİT KOCA’DAN DİNLEDİK. B eyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği (BESD-BİR) ve çatısı altında faaliyet gösteren Sağlıklı Tavuk Bilgi Platformu (STBP), tüketicileri, medyayı ve genel kamuoyunu sağlıklı bilinçlendirmek, sağlıklı beslenme açısından piliç ve hindi etinin önemini vurgulamak konusunda yoğun çaba göstermeye devam ediyor. Sektörle ilgili olarak kamuoyuna sunulan bilimsel temeli olmayan iddialar ve yanlış algıları düzeltmek adına konularında uzman bağımsız akademisyenlerin de desteğiyle birçok çalışma yürütüyor. BESD-BİR’in tüketicilerin konuyla ilgili doğru ve şeffaf biçimde bilgilenmesini sağlamak amacıyla tüm sosyal medya kanallarında hesapları mevcut ve gayet aktif durumda. Bu hesaplar aracılığıyla BESD-BİR, hem tüketicilerin sorularını doğrudan yanıtlıyor, hem de doğru bilgi paylaşımlarıyla yaşanan bilgi kirliliğini en aza indirmeyi hedefliyor. Bir tüketici, aklını karıştıran bir iddiayla ya da soruyla karşılaştığında, direkt olarak web siteleri, Facebook ya da Twitter üzerinden ulaşıp kısa sürede konuyla ilgili bilgi alabiliyor. BESD-BİR Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Sait Koca ile gerçekleştirdiğimiz röportajda kendisinden “önümüzdeki dönemde de tüketiciyi bilinçlendirerek bireylerin sağlıklı ve dengeli beslenme hakkını korumak adına çalışmalarının daha da geliştirerek devam edeceklerinin haberini almak”, gelişmiş entegrasyon modeli ile AB standartları üzerinde üretim yapan ve ciddi potansiyellere sahip olan Türk tavukçuluk sektörünün darboğazdan çıkması açısından umut verici. Türk kanatlı sektörünün gelişim sürecini ele alırsak, özellikle son yıllarda karşılaşılan zorluklar nelerdir? Türk kanatlı sektörü, yoğun istihdam sağlayan ve tarımı destekleyen yapısıyla Türk ekonomisine önemli ölçüde katma değer sağlayan sektörlerden biridir. Hammadde üreticisi çiftçi, sektörle ilgili esnaf, yem, ilaçaşı, yan sanayi, nakliye, pazarlama dalları dâhil yaklaşık 600 bin kişinin çalıştığı ve bu kişilerin ortalama 4 kişilik bir aileye sahip oldukları varsayılırsa sektörden geçimini sağlayan kişi sayısının yaklaşık 2,4 milyona ulaştığını söyleyebiliriz. 1990 yılında 217 bin ton olan kanatlı eti üretiminin 2015 yılında 2,12 milyon tona çıkarak son 25 yılda yaklaşık 10 kat büyümesi sektörün büyük başarısıdır. Son yıllarda sektörün büyümesinin yavaşladığını görüyoruz. Sektörün bu zamana kadar göstermiş olduğu büyüme performansının altında büyük sıkıntılar ve ciddi fedakârlıklar yatmaktadır. Dünyada hayvancılık en çok desteklenen sektörlerin başında gelir. Zira insanların dengeli beslenebilmeleri için hayvansal ürün tüketimi zorunluluk olup, ülke yönetimleri bundan hareketle hayvancılığı desteklerler. Ülkemizde de durum böyledir. Hayvancılık ciddi anlamda desteklenmektedir. Ancak ülkemizde diğer ülkelerden RÖPORTAJ DR. SAİT KOCA farklı olarak hayvancılık destekleri kapsamında kanatlı sektörüne yer verilmemektedir. Sektör, verilmeyen desteklere rağmen üretimini sürdürmeye çalışmakta, ancak sürekli fire vermektedir. Yıllar içerisinde sektörde bulunan pek çok firma üretimini sürdüremeyerek sektörden ayrılmak zorunda kalmıştır. Bu yıl da Mudurnu Tavukçuluk ve Aytaç Firmaları üretimlerini durdurmuştur. Sektörde birkaç firma da kayyumla yönetilmektedir. Ayrıca azımsanmayacak kadar firma da sıkıntı içerisindedir. Sektörün en önemli girdisi yemdir. Yem içerisinde de miktar olarak en büyük payı mısır almaktadır. Sektör olarak mısır üreticilerine en büyük desteği biz veriyoruz. Mısırda sağlanan üretim artışlarının bedelini sektörümüz ödemiş olup, ödemeye de devam etmektedir. Üreticiyi korumak adına mısıra yüksek taban fiyat açıklanmakta, gerektiğinde bu taban fiyatla TMO satın alım yapmakta, ancak bu mısırların satış fiyatı yüksek belirlenerek taban fiyat uygulamasının bedeli de sektöre ödettirilmektedir. Sektör bu durumda bir yıllık mısır ihtiyacını sezonda karşılamak çabası içerisine girmekte, bunun için silo yatırımları yapmakta, banka kredisi kullanarak stoklarını tamamlamaya çalışmaktadır. Normal üretimi için dahi, kredi batağı içerisine girmiş olan kanatlı sektörü, mısır stoklamak için ciddi anlamda zorlanmaktadır. Sektörün diğer yem girdisi olan soya fasulyesi ve küspesinde ise tamamen dışa bağımlıyız. Döviz fiyatlarındaki ve Şikago borsasındaki olumsuz değişimler anında sektöre yansıyor. Bu hammaddelerin fiyatlarının bir ay içerisinde % 50-60 artış gösterdiğini gözlemliyoruz. Böyle artışları ürün fiyatına yansıtamayan sektör, bu konuda da ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Dünyada ticarete arz edilen soya fasulyesi ve küspelerinin % 90’dan fazlasının GDO olması, bunların ithalatında zaman zaman sıkıntılar yaşanması da ayrı bir sorun. Bu hammaddeler kırmızı et, süt, yumurta ve balık üretiminde de kullanmasına karşın, kamuoyu karşısında yalnız bırakılmamız oldukça üzücü. Sektör sözleşmeli yetiştiricilik modelini başarı ile uygulamaktadır. Diğer hayvansal ürün yetiştiricilerine ciddi destekler verilirken kanatlı eti yetiştiriciliği yapanlara hiç destek verilmemektedir. Bu yetiştiriciler de bugüne kadar sektör tarafından ciddi anlamda desteklenmiştir. Sektör, yaşadığı sıkıntılara bağlı olarak, önümüzdeki İNFOVET 64-65 Türkiye’de sorun; kanatlı eti tüketiminin azlığı değil, toplam et tüketiminin azlığıdır. Et tüketimimizi artırmak için ülkemizde tek alternatif kanatlı eti sektörüdür. Türkiye Kanatlı Eti Üretimi, ton Piliç Eti Hindi Eti Köy ve Yum. Tavukları, Diğer Kanatlı Eti Toplam 1990 162.569 500 54.190 217.259 1995 313.154 2.646 51.739 367.539 2000 662.096 23.265 57.021 742.382 2005 978.400 53.530 52.850 1.084.780 2010 1.419.000 33.000 62.000 1.514.000 2011 1.645.000 31.100 72.000 1.748.100 2012 1.716.000 45.200 80.000 1.841.200 2013 1.789.000 43.800 87.000 1.919.800 2014 1.942.000 52.800 94.000 2.088.800 2015 1.982.000 55.500 81.400 2.118.900 Kaynak: Besd-Bir Türkiye kişi başına kanatlı eti tüketimi, kg Piliç Eti Hindi Eti Köy ve Yum. Tavukları, Diğer Kanatlı Eti Toplam 1990 2,88 0,01 0,96 3,85 1995 5,04 0,04 0,83 5,91 2000 9,74 0,34 0,84 10,92 2005 13,61 0,74 0,76 15,10 2010 17,82 0,43 0,71 18,96 2011 19,50 0,39 0,68 20,57 2012 19,28 0,55 0,63 20,46 2013 19,32 0,48 0,63 20,43 2014 20,70 0,57 0,66 21,93 2015 21,67 0,63 0,58 22,88 Devletimizin de vereceği teşvik ve desteklerle 10 yıl içerisinde kanatlı eti tüketimini artırmamız mümkün. Sektör olarak bu kapasiteye sahibiz, ülkemiz de bu potansiyeli taşıyor. Kaynak: Besd-Bir Türkiye Kişi Başına Et Tüketimi, kg 1995 Kanatlı eti Büyükbaş eti Küçükbaş eti Toplam et 5,9 5,7 2,5 14,1 2000 10,9 5,3 2,0 18,2 2005 15,1 4,6 1,2 21,0 2010 19,0 8,4 2,2 29,6 2015 22,9 12,9 1,7 37,5 Kaynak: Besd-Bir ve TUİK dönemlerde yetiştiricilere verdiği desteği maalesef masaya yatırmak zorunda kalabilir. Gıdada bilgi kirliliği ya da başka bir deyişle yanlış bilgilendirme pek çok sektörde sıkıntılar yaratmakla birlikte kanatlı sektöründe durum üst safhalardadır. Bu durumların çözümü için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın devreye girmesi zorunluluk haline gelmiştir. Hayvancılık destekleri kapsamına kanatlı eti sektörü de alınmalı ve destekler verilmeye başlanmalıdır. Bu destekler yetiştiricileri de kapsamalıdır. GDO konusundaki belirsizlik ortadan kaldırılmalı, Avrupa Birliği’ne uyumlu bir ithal düzeni kurulmalı, Avrupa Birliği’nin izin verdiği ürünler bizde de izinli sayılmalıdır. Gıdada bilgi kirliliği konusunda Tarım Bakanlığı taraf olmalıdır. Yanlış ve gerçeği yansıtmayan bilgilerle tüketicileri yanıltan, hatta yasal düzenlemelerle belirlenmiş uygulamalara uymamaya davet eden kişi ve kurumlara karşı önlemler alınmalı, gerekiyorsa yasal düzenlemeler yapılmalıdır. İNFOVET 66-67 Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın çözmesini beklediğimiz birkaç ana sorunumuzu şu şekilde özetleyebilirim; dünyada olmayan bir uygulama ile mekanik ayrılmış et kullanımı ülkemizde yasaktır. Tavuk kıyması satışı yasaktır. İsteğimiz “Et Ürünleri Tebliği”nin Avrupa Birliği ile uyumlu hale getirilmesidir. Bu talebimiz “Mikrobiyolojik Ürünler Tebliği” için de geçerlidir. Yem üretiminde ihtiyaç duyduğumuz protein kaynaklı hammaddelerin büyük bir kısmı ithal edilmek zorundadır. Buna karşılık bu yılın sonunda hayvansal atıklardan elde edilen yem hammaddelerinin kullanımına yasak gelmektedir. Yüksek protein ve fosfor içeren bu yem maddelerinin yasaklanması halinde ithalatımız daha da artacağı gibi, ortaya çıkan 1 milyon tonun üzerindeki atıkla ilgili hiçbir önlem alınmamıştır. Bu önlemleri sektörün almasına manen ve madden imkân yoktur. Yapılacak iş bu yasağın kaldırılmasıdır. Yasağın kaldırılması mümkün olmaz ise uygulama en az 10 sene ötelenmeli, bu kararla birlikte 1 milyon atığın bertaraf edilmesine yönelik yatırımlar için bir teşvik paketi oluşturulmalıdır. Gelişmiş ülkelerdeki kanatlı eti tüketimi ülkemizde maalesef daha istenilen düzeye gelemedi, bunun sebepleri nelerdir? Türkiye’nin hayvansal protein gereksinimi büyük ölçüde sektörümüz tarafından karşılanmaktadır. Üretim artışına bağlı olarak kanatlı eti tüketimi de artmış, kişi başına tüketilen 37,5 kg toplam et tüketiminin 22,9 kg’ı kanatlı eti olmuştur. Diğer bir deyişle kişi başına tüketilen etin %61’i kanatlı etidir. Kanatlı eti bu payı alırken en önemli rolü piliç eti üstlenmiştir. Hindi eti de çok önemli bir protein kaynağı olup, hindi üretiminin, dolayısıyla halk arasındatüketiminin artırılması konusunda özel çaba ve destekler gerekmektedir. Türkiye’de sorun; kanatlı eti tüketiminin azlığı değil, toplam et tüketiminin azlığıdır. Amerika Birleşik Devletleri kişi başına 109 kg, Avrupa Birliği 77 kg et RÖPORTAJ DR. SAİT KOCA tüketirken bu rakam ülkemizde sadece 37,5 kg’dır ve dünya ortalaması olan 43 kg’ın dahi çok altındadır. 1995 yılında 5,9 kg olan kişi başına kanatlı eti tüketimi 2015 yılında 22,9 kg’a ulaşmıştır. Et tüketimimizi artırmak için ülkemizde tek alternatif kanatlı eti sektörüdür. Sektör bu açığı kapatma konusunda çok önemli bir görev üstlenmiştir. Devletimizin de vereceği teşvik ve desteklerle 10 yıl içerisinde kanatlı eti tüketimini 40 kg’a ulaştırmamız mümkün. Sektör olarak bu kapasiteye sahibiz, ülkemiz de bu potansiyeli taşıyor. Türkiye kanatlı eti ihracatı, özellikle 2008 yılından itibaren hızlı bir biçimde artmıştır. Ancak 2015 yılında hem ton hem de dolar bazında ciddi bir gerileme yaşanmıştır. 800 700 600 500 400 300 200 100 Sektörün dünya pazarındaki durumunu değerlendirir misiniz? Sektörün tek kapıya dayalı ihracat gerçekleştirmesinin dezavantajları nelerdir? İhracatın tek kapıya dayalı olması sektörümüzün en büyük darboğazıdır. İhracatımızın yarıdan fazlası Irak’a yapılmaktadır. Irak’ın iç sorunları bile zaman zaman ihracatımızı olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle yeni ihracat İNFOVET 68-69 2015 2014 2013 2012 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 İhracat, kanatlı sektörünün olmazsa olmazıdır ve üretim artışına bağlı olarak ihracatımızın da artması zorunluluktur. İhracatımızın daha da artması beklenirken, kuş gribi nedeniyle ihracatın 3-4 ay süreyle durması ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan olaylarda Habur Gümrük Kapısı’nın kapanması nedeniyle en fazla ihracat yaptığımız Irak’a yeteri kadar mal gönderemememiz 2015 yılında ihracatımızın gerilemesine neden oldu. Bu yıl da 2015 rakamlarının üzerine çıkabileceğimizi öngörmüyoruz. Ülkemizde kuş gribi konusunda “Bölgeselleştirme” uygulamasına geçilmemiş olması ihracattaki en büyük darboğazımız. İhracatta yaşanacak sıkıntıları azaltabilmek için dünyanın hemen hemen tamamında var olan bu uygulamaya, yeni sıkıntılar yaşamamamız için hemen geçilmesi bir zorunluluk. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bu konuda başlattığı çalışmayı bir an evvel tamamlaması sektöre derin bir nefes aldıracaktır. Kanatlı eti için verilen ihracat desteği çok yetersizdir. Geçmişte dolar/ton bazında verilen ihracat desteğinin TL/tona dönüştürülmesi ile birlikte verilen desteğin artmasını beklerken azalması söz konusu oldu. Sektörümüzün, dünya pazarlarındaki rekabette güçlü olabilmesi, ihracatını daha da artırabilmesi için ihracat desteğinin yeterli seviyeye çıkarılmasını bekliyoruz. 0 Türkiye Kanatlı Eti İhracatı, ton 2000 TAVUK HİNDİ DİĞER AYAK İŞLENMİŞ TOPLAM 1.806 0 0 8.683 0 10.489 2001 12.286 341 0 11.790 0 24.417 2002 6.757 464 0 12.779 0 20.000 2003 8.381 823 0 15.818 0 25.022 2004 11.096 615 0 17.339 0 29.050 2005 28.627 1.983 0 15.710 0 46.320 2006 18.812 319 0 18.971 0 38.102 2007 24.824 767 0 26.165 0 51.756 2008 47.895 1.297 0 30.660 0 79.852 2009 81.632 953 3 32.511 0 115.099 2010 104.106 1.036 0 35.232 10.870 151.243 2011 195.937 2.081 344 36.633 12.866 247.861 2012 269.032 3.737 953 31.159 21.368 326.249 2013 322.429 6.741 529 42.039 23.955 395.694 2014 353.123 8.227 264 45.464 23.466 430.544 2015 294.128 5.522 428 41.733 17.411 359.223 Kaynak: DTM ve İhracatçı Birlikleri Seçilmiş Bazı Ülkelerin Piliç Eti İhracatı (Ayak Hariç), (bin ton) ABD 2011 2012 2013 2014 2015 2016 Tahmin 3.165 3.299 3.332 3.312 2.990 3.221 Arjantin 224 295 334 278 200 225 Beyaz Rusya 74 105 105 113 120 100 Brezilya 3.443 3.508 3.482 3.558 3.740 3.880 Çin 422 411 420 430 395 375 EU-27 1044 1094 1.083 1.133 1.150 1.190 Kanada 143 141 150 137 130 140 Ukrayna 42 75 141 167 180 190 Şili 90 93 88 87 95 100 Tayland 467 538 504 546 580 570 Türkiye 206 284 337 379 340 360 Diğerleri 253 244 279 330 311 337 Dünya 9.573 10.087 10.255 10.470 10.231 10.688 Kaynak: USDA October 2015 Livestock and Poultry: World Markets and Trade RÖPORTAJ DR. SAİT KOCA pazarları yaratılması zorunluluktur. Avrupa Birliği, Japonya ve Suudi Arabistan öncelikli hedef pazarlarımızdır. Avrupa Birliği’ne işlenmiş ürün ihracat izinleri alınmış, ancak çiğ etle ilgili izin işlemleri maalesef gerçekleştirilememiştir. Tamamen siyasi olduğuna inandığımız bu durumun çözülmesi konusunda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve ilgili diğer Bakanlıkların gereken çabayı göstermesi ve sorunu çözmesi beklentimizdir. Avrupa Birliği’ne ihracat sorunu çözüldüğünde 900 bin tondan fazla ithalat yapan Japonya’ya da ihracat yapabilmemiz mümkün olacaktır. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri 1,1 milyon tonun üzerinde ithalat yapmaktadır. Bu ülkelere izin işlemleri tamamlanmış, ancak fiyat konusunda rekabetçi olamadığımız için hedeflenen ihracat rakamlarına ulaşmamız mümkün olamamaktadır. Bu pazarlara girerek yer edinene kadar, en az üç yıl süre ile bu ülkelere özel destek verilmesi talebimiz vardır. Bahsi geçen bu pazarlara girdikten sonra Müslüman olma avantajımız ve ürün kalitemiz ile bir daha çıkmamız söz konusu olmayacaktır. Önemli bir ihracatımız da tavuk ayağıdır. Çin en büyük tavuk ayağı alıcısı konumundadır. Ancak Çin ile de gereken izin işlemleri tamamlanmadığı için ihracat dolaylı olarak gerçekleştirilmektedir. Bu yüzden sektörün, dolayısıyla ülkenin kaybı, yıllık 10 milyon doların üzerindedir. Türkiye kanatlı sektörünün özellikle ihracat ayağında yalnız kaldığını ya da kalmadığını söyleyebilir misiniz? Kanatlı sektörü, pek çok konuda olduğu gibi ihracat ayağında da yalnız kalmıştır Resmi otoritenin izinler konusunda biraz fazla gayret göstermesini, ihracat desteklerinin dünya pazarları dikkate alınarak yeniden düzenlemesini bekliyoruz. “Türkiye’de plansız kapasite artırımı gerçekleşiyor” görüşüne katılıyor musunuz? Bu konuda neler söyleyebilirsiniz? Kanatlı hayvan eti tüketimi ve ihracatının, sorunlarımızın giderilmesine bağlı olarak önümüzdeki yıllarda üretimde ciddi artışlar bekliyoruz. Bu artışı sağlamak için yeni yatırımlar da gerekecektir. İçinde bulunduğumuz koşullarda ise, her firma kendi durumunu ve pazarını dikkate alarak üretimini planlıyor olmalıdır. İNFOVET 70-71 “Resmi otoritenin izinler konusunda biraz fazla gayret göstermesini, ihracat desteklerinin dünya pazarları dikkate alınarak yeniden düzenlemesini bekliyoruz.” Ülkelere Göre Türkiye’nin Kanatlı Eti İhracatı, ton ÜLKELER 2010 2011 2012 2013 2014 2015 Irak 71.118 126.603 178.602 220.477 226.734 174.138 Türk Cumhuriyetleri 19.962 27.509 33.189 37.218 40.816 28.814 Suriye 131 686 745 26.446 20.405 17.708 Kongo Dem. Cum. 1.768 0 4.951 7.761 11.714 9.767 Libya 12 9.458 13.204 10.514 11.674 16.215 Kongo 3.000 10.635 12.816 7.260 9.261 5.833 Angola 721 2.438 4.860 6.090 7.987 8.198 Birleşik Arap Emirlikleri 133 578 1.673 2.095 5.316 11.246 Ürdün 393 854 907 1.671 2.657 1.032 Rusya 41 743 339 747 20.537 22.045 Kuveyt 210 242 588 838 2.105 2.241 İran 4.632 8.541 18.290 4.498 942 92 Bosna-Hersek 2.132 4.190 3.650 3.055 2.241 1.579 Suudi Arabistan 169 20 1.126 1.032 1.619 3.786 Diğer Afrika Ülkeleri 4.343 7.912 10.719 12.918 9.629 7.167 Diğer Asya Ülkeleri 6.767 9.840 8.537 9.061 8.182 5.440 Diğerleri 481 979 895 1.973 3.262 2.189 TOPLAM 116.011 211.228 295.090 353.654 385.079 317.489 Tavuk Ayağı 35.232 36.633 31.159 42.039 45.464 41.733 TOPLAM İHRACAT 151.243 247.861 326.249 395.694 430.544 359.223 Kaynak: DTM ve İhracatçı Birlikleri Indianapolis Greenfield’deki yeni Elanco Aşı İnovasyon Merkezi Elanco Hayvan Sağlığı, Aşı İnovasyon Merkezi karşılanmamış hayvan sağlığı sorunlarını çözmek için özel olarak tasarlanmıştır. KONU KANATLI Elanco’dan çağımıza yön veren yeni Aşı İnovasyon Merkezi Elı LIlly and Company (NYSE:LLY)’e ait, Elanco Hayvan Sağlığı, ındıanapolıs Greenfıeld’de kurduğu yeni Aşı İnovasyon Merkezi’nin açılışını gerçekleştirdi. Tesisteki araştırmalar antibiyotik alternatifleri dahil olmak üzere hayvan sağlığında karşılanmamış ihtiyaçlara odaklanacak. Elanco üst düzey yöneticilerinin katılımı ile 16 Haziran tarihinde gerçekleşen Aşı İnovasyon Merkezi açılışı ve tesis tanıtımına, dergimiz de dahil çok sayıda uluslararası medya kuruluşu webcast üzerinden yoğun ilgi gösterdi. Açılış konuşmasında, Elanco Başkanı Jeff Simmons; Bilimsel Araştırmalar Müdürü Veteriner Hekim Kerry Keffaber ve Elanco Araştırma ve Geliştirme Başkan Yardımcısı Aaron Schacht söz alarak, tesisin Elanco açısından önemi ve Elanco’nun Antibiyotik Yönetim Planı ile ilgili vizyonlarını dinleyicilere aktardılar. Sunumların ardından katılımcılar, yüksek teknoloji ile donatılmış inovasyon merkezini internet ortamında ziyaret etme fırsatı yakaladılar. SAĞLIKLI GIDA, SAĞLIKLI TOPLUM VE SAĞLIKLI DÜNYA Toplantıda ilk olarak söz alan Elanco Başkanı Jeff Simmons konuşmasına, Avrupa’dan Asya’ya ve Latin Amerika’ya kadar birçok misafirleri olduğunu ve gerçekten uluslararası bir etkinliğe şahit olduklarını belirterek başladı; “Bugün açılışını yaptığımız araştırma ve geliştirme merkezi, hayvan sağlığında karşılanmamış ihtiyaçlara yönelik faaliyet gösterecek. Ancak ben önce size büyük resim hakkında bilgi vermek istiyorum. Bir yıl önce bu ay, Beyaz Saray’ın ev sahipliğini yaptığı antibiyotik direnci hakkında bir zirvede, politika düzenleyiciler, beşeri tıp uzmanları ve veteriner tıp uzmanları ile buluşmuş, antibiyotik kullanım yönetimini ve hastalıkları önlemeye yönelik alternatifler oluşturulmasını konuştuk. Bugün de bunlar hakkında konuşacağız. Sözlerime, antimikrobiyel direnç ile başlamak istiyorum. Dünyada insan sağlığı açısından artan bir sorun var ve inanıyoruz ki çözüm için hayvan sağlığında uygulanacak doğru politikalar, bu sorunun çözümüne dünya çapında katkı yapacaktır. Küresel bir hayvan sağlığı teknolojileri üreticisi olarak Elanco Hayvan Sağlığı, Aşı İnovasyon Merkezi’nin bir kısmı işbirliği ve bilimsel etkileşim için uygun bir ortam içeriyor. Kalan alan ise son teknoloji ile donatılmış immünoloji, moleküler biyoloji ve mikrobiyoloji laboratuvardan oluşmakta. ETKİNLİK ELANCO HAYVAN SAĞLIĞI güvenli, yeterli ve satın alınabilir hayvansal protein üretimine katkı için yeni yollar bulmaya kendisini adadı. Şimdi, mücadeleyi bir adım öteye taşıyarak hayvanlarda ihtiyaç duyulduğunda, gelecek nesillerin kullanımına cevap verecek güvenli antibiyotikler kullanma vakti. Bugün “Tek Tıp” kavramına önem verdiğimizi söylüyoruz. Bu kavrama bir hayvan sağlığı şirketi olarak, sadece hayvan sağlığı için değil, sağlıklı gıda ve sağlıklı toplum için de sahip çıkıyoruz.” Konuşmasına, dünyada yetersiz ve dengesiz beslenen insan sayısının yüksekliğinden bahsederek devam eden Jeff Simmons, hayvansal proteine olan ihtiyacın artacağını belirterek; “Gelecek birkaç on yılda, hayvansal proteine ihtiyaç, orta gelir seviyesindeki nüfus artışıyla yüzde 60’a tırmanacak. Orta sınıf insan sayısı üç milyara ulaşacak. Bu rakamlar önemli; çünkü yeryüzünün kaynaklarını hali hazırda kapasitesinin üstünde kullanıyoruz. Bir yılda kendini yenileyebilen doğal kaynakların 1,5 katını kullanıyoruz. Büyümekte olan popülasyonu dengeli beslemek için güvenli, yeterli, satın alınabilir protein hiç bu kadar risk altında olmamıştı. Gerçekler ortada ve gıda yönünden güvenli 2050 hedefimize şu anki kaygılarla ulaşamayız. Fakat verimliliği artıran, hasat öncesi ve sonrası israfı azaltan; üretici ve tüketici seçimlerinin önünü açan yenilikçi üretim teknikleri ve politikaları sayesinde bu hikayenin mutlu sonla bitmesini sağlayabiliriz. Endüstrimizin sorumluluğu önce hayvanları sağlıklı tutmak, hasta olan hayvanları iyileştirmek ve ihtiyaç olduğunda gelecek nesiller için güvenli antibiyotik seçeneklerini temin etmek. Sonuç olarak bu, sadece hayvan sağlığı ile değil tek tıp ile alakalı. Tabloya büyük çerçeveden bakmak, sağlıklı gıda üreterek insan sağlığını ve dünya sağlığını korumanın önünü açacak. Elanco’nun “8 Adımda Antibiyotik Yönetim Planı”, çiftlik hayvanları ve insanlarda ortak kullanılan antibiyotik kullanımını alternatiflerle değiştirmeyi ve yeni teknolojileri vaadediyor.” Küresel Tek Tıp Antibiyotik Zirvesi müjdesi verildi Elanco Hayvan Sağlığı olarak Beyaz Saray’ı ziyaret edeli bir yıl olduğunu; bir yıl önce vadettiklerini bugün inşa ettiklerini vurgulayan Jeff Simmons; “Vizyonumuz İNFOVET 74-75 Büyüyen Orta Gelirli sınıf 3 Bugün: 7 milyar MİLYAR yeni orta gelirli En hızlı büyüme bugün ve 2020 2050: 9 milyar arasında ET, SÜT VE YUMURTAYA OLAN İHTİYAÇ ARTIYOR 2050’ye kadar günümüzde üretilenden %60 daha fazla hayvansal kaynaklı protein ihtiyacı olacak daha önce hiç bu kadar net olmamıştı. Hayvan sağlığında daha az ortak sınıf antibiyotiğe ihtiyaç duyulan bir gelecek görüyoruz. Bu çabanın bir parçası olarak 21-22 Eylül’de Washington DC’de düzenlenecek “Küresel Tek Tıp Antibiyotik Zirvesi”ni duyuruyoruz. Elanco; STK’lar, fikir liderleri ve diğer paydaşlar ile küresel protein endüstrisi liderlerinin büyük çoğunluğunu bir araya getirecek” diyerek, Zirve’de pratik önerilerle işbirliği kuracağı noktaları sıraladı: 1. Veteriner ilaçların dünya çapında akılcı kullanımını nasıl artırabiliriz? 2. Antibiyotik kullanımını hangi yollarla ölçeklendirebiliriz? 3. Alternatif ve yenilikleri nasıl teşvik edebiliriz? DAHA AZ HAYVAN İLE DAHA FAZLA ÜRETİM Bugün bir yılda kullanmamız gereken doğal kaynakların 1.5 katını kullanıyoruz. Aşırı kaynak kullanımı azaltmak elimizde UZUN DÖNEM ETKİLİ VE TEK TIP İÇİN DOĞRU OLANI BULMAK İÇİN ÇALIŞIYORUZ Elanco Başkanı Jeff Simmons’ın ardından kürsüde söz alan bir diğer isim Bilimsel Araştırmalar Müdürü Veteriner Hekim Kerry Keffaber idi. Toplantıda bulunan herkesin büyük ilgi duyduğu en önemli başlığın, hayvanlar ve insanlar için etkili antibiyotiğe ulaşım konusu olduğunu belirterek konuşmasına başlayan Keffaber; “2012 yılında Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi (FDA), çiftlik hayvanlarında antimikrobiyal kullanım koşullarını değiştireceğini açıkladı. FDA bu adımları, WHO (Dünya Sağlık Örgütü) kılavuzlarını da dikkate alarak, halk sağlığı için atıyor. Diğer birçok hayvan sağlığı şirketi Antibiyotikler kullanımlarına göre üç sınıfa ayrılır İnsan ve Hayvan sağlığında kullanılan antibiyotikler Bazı antibiyotikler hem insanlarda, hem de hayvanlarda kullanılmaktadır. Bu antibiyotiklerin bazıları insan sağlığı için yüksek tıbbi öneme sahiptir. gibi, Elanco da FDA’nın rehberliğine uyum sağlayacağını açıkladı. Elanco olarak antimikrobiyel kullanımıyla ilgili taahhütümüzü sadece ABD’de sınırlı tutmak istemiyoruz. Elanco’nun bu alandaki sorumluluğu, geliştirdiğimiz inovasyonların, hayvan sağlığı yoluyla gıda güvenliğini ve insan sağlığını korumak ve sürdürülebilir hayvansal protein üretimine katkı sağlamak. Örneğin, antibiyotikler kullanıldığında veteriner gözetiminde ve sorumluca kullanıldığından emin olmak istiyoruz, tüm bu gelişmeleri değerlendirerek Elanco olarak 8 adımda Antibiyotik Yönetim Planı’nı açıklıyoruz” dedi. Politikalarının, “işbirliği ve şeffaflık oluşturmak; hayvan ve insan sağlığını korumak için inovasyonların kullanımının gıda güvenliği açısından da sorumluca olmasını sağlamak; veteriner hekim gözetimine önem vermek ve hayvan sağlığı için yeni avantajlar yaratmak, etkisini uzun dönem muhafaza edilecek alternatifler oluşturmak” olduğunu vurgulayan Keffaber; antibiyotik kullanımını, yenilikleri, müşterileri ve tüketicileri bir bütün olarak ele aldıklarını, doğru kararlar vermek için yeni fırsatlar ve alternatif kullanımlar için sabırsızlandıklarını sözlerine ekledi. ELANCO’NUN 8 ADIMDA ANTİBİYOTİK YÖNETİM PLANI Kerry Keffaber’in ardından konuşma yapan, Elanco Araştırma ve Geliştirme Başkan Yardımcısı Aaron Schacht, “Elanco’nun İnovasyon Modeli”nden bahsetti; “Bugün Elanco Hayvan Sağlığı, Sadece İnsan sağlığında kullanılan antibiyotikler Hayvan sağlığında kullanım için ruhsatlı değildir. Sadece Hayvan sağlığında kullanılan antibiyotikler Hayvanlar insanlardan farklı hastalık etkenlerine hassas olduklarından, farklı sağlık kontrol yöntemlerine ihtiyaç duyarlar. Bu antibiyotikler sadece hayvanlarda kullanılmak üzere geliştirilmiştir ve insan sağlığında kullanımları yoktur. Küresel bir hayvan sağlığı teknolojileri üreticisi olarak Elanco Hayvan Sağlığı, güvenli, yeterli ve satın alınabilir hayvansal protein üretimine katkı için yeni yollar bulmaya kendisini adadı. Aşı İnovasyon Merkezi’nin açılışını duyuruyoruz. Bu tesis, karşılanmamış hayvan sağlığı sorunlarını çözmek için özel olarak tasarlandı. 4500 metrekare alanın yarısı işbirliği ve bilimsel etkileşim için uygun bir ortam içeriyor. Kalan alan ise son teknoloji ile donatılmış immünoloji, moleküler biyoloji ve mikrobiyoloji laboratuvardan oluşmakta. Aşı İnovasyon Merkezi, Elanco’nun küresel aşı Ar&Ge merkezi olacak. Burada aşı üretimi için gerekli ana tohumların geliştirilmesi hedefleniyor. Bilimadamlarımız, aşı üretiminde hayvan sağlığı için öncül yaklaşımlarda bulunacaklar. Buna yenilikçi antibiyotikler de dahil olacak. İki kısa dönemli çalışmalarımızdan birisi, Birleşik Devletler’de yaklaşık bir milyon gıda kaynaklı hastalığa neden olan Salmonella bakterisine karşı bir aşı. Aşı İnovasyon Merkezi’ndeki çalışmalar aynı zamanda Elanco’nun 8 adımda Antibiyotik Yönetim Planı’nın somut bir sonucudur”. Elanco Hayvan Sağlığı’nın geçtiğimiz yıl Beyaz Saray’da taahhüt ettiği “8 Adımda Akılcı Antibiyotik Planı” küresel anlamda akılcı antibiyotik kullanımı politikalarımız konusunda ipuçları vermektedir. (bknz: gelecek sayfa) DÜNYAnın birçok yerinden MERAK EDİLEN SORULAR Elanco Başkanı Jeff Simmons, Kerry Keffaber ve Aaron Schacht’ın sunumlarının ardından kendilerine Elanco’nun faaliyetleri ve küresel çapta bilinçli antibiyotik kullanımının durumu ve aşı merkezi hakkında çok sayıda soru yöneltildi. Bu sorular ve yanıtların bir bölümünü aşağıda bulabilirsiniz. Çiftlik hayvanlarında antibiyotik kullanımını her ülke için ölçen uygun bir çalışma var mı? Dünyada antibiyotik kullanımı azalıyor diyebilir miyiz? Bu konuda bir çok ülkede veriler toplanıyor ve çok detaylı haritalar çıkarılıyor. Önemli olan bu verilerle neler yapabileceğimiz. Hem insan, hem de veteriner hekimliğinde yanlış kullanımın azaltılmasına yönelik sürekli adımlar atılıyor. Burada dikkat edilecek denge önce hayvan sağlığı ve refahını sağlayarak, gıda güvenliği yoluyla zoonozların azaltılması; son olarak ise, her iki tıp alanında da antibiyotiklerin etkinliklerinin korunmasıdır. Konuşmanın başında da dile getirildiği gibi, antibiyotik direnci dünyada artan bir hassasiyet kazandı. ETKİNLİK ELANCO HAYVAN SAĞLIĞI Artan farkındalıkla beraber hem insan hekimleri, hem de veteriner hekimler bu konuya daha fazla önem veriyor. En önemli hususlar ise, her iki branşta da teşhise dayalı kullanım, hızlı teşhis yöntemlerinin geliştirilmesi, ortak sınıfta yer alan ve insan sağlığı için önem taşıyan antibiyotik sınıfların etkinliğini korumak. Burada küresel uzmanların antibiyotik kullanımı ile ilgili tavsiyeleri “Mümkün Olduğunca Az, Gerekli Olduğu Kadar Çok” şeklinde özetlenebilir. Bakterilerde artan çoklu ilaç direnci hakkında bazı çalışmalar var. Bu gerçeği ne kadar ciddiye almalıyız? Bu çalışmalara bağlı olarak antibiyotik kullanımını yeniden değerlendirmeli miyiz? Antibiyotik kullanımını yeniden değerlendirmemiz konusuna katılıyorum. Neyse ki, antibiyotik direncinin kökenini gittikçe daha fazla anlıyoruz. Süreçteki genomik değerlendirmelere bakıyoruz. Kaynağın nerede olduğuna ve neye katkıda bulunabileceğimize bakıyoruz. Bu sorun her zaman önemli olacaktır ve ulusal otoritelerce takibi gereke- İNFOVET 76-77 cektir. Antibiyotikler kapsamlı bir sürü sağlık planının yanlızca bir parçasıdır. Hayvan sağlığı ve refahının temelinde, doğru barınak, doğru besleme ve doğru hijyen prosedürleri yatıyor. Bu aynı zamanda güvenli gıdanın elde edilmesi, insanların dengeli ve sağlıklı beslenmesi için ön şart. Veteriner hekimlerin hayvan sağlığı ve refahının korunmasıyla ilgili yükümlülükleri var. Antibiyotiklere ihtiyaç olduğunda, veteriner hekim kontrolünde kullanıldığından ve özellikle çiftlik hayvanları ve insanlarda ortak kullanılan antibiyotiklere ihtiyacı azaltacak sağlık planımız olduğuna emin olmalıyız. Antibiyotik farkındalığı için ne tür sosyal programlarınız var? Küresel sosyal iletişim araçlarının bizi bir adım öteye taşıdığına inanıyorum. Gıda temininin geleceği ve inovasyonun bu alandaki önemi hakkında farkındalık yaratmaya çalışan bir girişimimiz var ve dünya çapında 22 binin üzerinde profesyonel ile iletişim içindeyiz; doktorlar, veteriner hekimler, gıda uzmanları, tüketiciler ve bloggerlar. Buradaki ana fikir, onları bilgilendirebilmek ve onların da başkalarını bilgilendirmesini sağlamak. Etkileşim miktarı burada anahtar rolünde. Burada bahsettiğim gibi anahtar üreticilerle, anahtar veteriner hekimlerle, anahtar gıda zinciri liderleriyle inovasyonun önemi üzerinde çalışıyoruz. Yüzyüze ve online olarak birçok eğitimimiz mevcut. Siz de www.enoughmovement.com adresini ziyaret edebilirsiniz. Bu bizim tüketici karşısında şeffaflığımızı artırdığımız ve üreticilerin gıda güvenliğini dünya çapında hangi şartlarda artırdığını gösterdiğimiz bir platform. Herkesin bizi web sitemiz ve sosyal medyada ziyaret etmesini öneririm. Burada, Aşı İnovasyon Merkezi’nde mevcut özel teknolojiden bahseder misiniz? DNA ve nükleik asit aşı teknolojisine odaklandık. Bu, daha önce aşı üretilemeyen bazı hastalıklar için çözüm sunmamıza yardımcı olacak. Aynı zamanda moleküler biyoloji üzerine modern teknoloji için de güçlü ve odaklıyız. Bu aşamaya teknolojinin gücüyle geldik ve çok fazla deneyim edindik. BÜYÜKBAŞ SAĞLIK Sığırlarda Neospora Caninum enfeksiyonu ve kontrolü Köpeklerin hastalığı olarak bilinen neosporozis, ara konak olarak sığırları seçmekte ve sürülerde önemli kayıplara neden olan düşük vakaları şekillendirebilmektedir. Neospora canInum, zayıf buzağıların ve ineklerde abortların önemi bir nedeni olan protozoan bir parazittir. N. caninum vakaları dünyanın birçok bölgesinden bildirilmiş ve Amerika Birleşik Devletleri’nde, Yeni Zelanda’da, Hollanda’da ve Almanya’da çalışmalara konu olmuştur. Bu çalışmalarda, sığırlarda karşılaşılan abort vakalarının % 12-45’inin Neospora caninum sebepli olduğu bildirilmiştir. ABD sütçü ineklerinden yapılan serum örneklemelerinde %16-36 oranında pozitifliğe rastlanmaktadır. Sığırlarda abort İNFOVET 78-79 meydana getiren bilinmeyen bir etkenin varlığının 1970’li yıllarda fark edilmesinden sonra, etkenin 1989 yılına kadar özel identifikasyonu yapılamamıştı. Günümüzde Neospora caninum tüm dünyada, sığır abortunda büyük bir etken olarak bildirilmektedir. Neospora caninum enfeksiyonlarının sığırlarda gözlenen abortlarda büyük Bu hastalığın, immun sistemin baskılandığı oranda sorumlu durumlarda daha da olmasının sebebi, etkili olduğu göz önünde sığır üreticilerinin bulundurulmalıdır. bu tehlikeli parazitin önemini tam olarak bilmiyor olmasıdır. Daha önceleri, atık bir yavrudan alınmış beyin dokusu örneklerinin mikroskobik değerlendirilmesi yapılmadan etkenin teşhisinin yapılması imkansızdı. Ancak günümüzde kan testleri ile etkenin belirlenmesi mümkündür. Neosporozis, küresel olarak birçok ülkede etkisini göstermektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan araştırmalar, enfekte ineklerin ilk laktasyonunda, süt veriminde %5 oranında ve besi sığırlarının da büyüme oranlarında BÜYÜKBAŞ SAĞLIK az da olsa düşüş şekillendirdiği bildirilmiştir. Neosporozis enfeksiyonlarının Avusturalya hayvancılığına verdiği zarar, süt işletmeleri açısından 85 milyon $, besi endüstrisi açısından da 25 milyon $ olarak belirtilmektedir. İneklerde Neosporozis İnekler, Neospora caninum etkeninin ara konağıdır ve genellikle parazitin oositlerini yiyerek enfekte olurlar. Parazit köpeklerden (veya başka karnivorlardan) bulaşır. Enfeksiyon, ineklerden fetuslarına plasenta aracılığı ile bulaşır. Kongenital enfeksiyon, köpeklerden sürüye yayılan bu hastalığın idaresinde son derece önemlidir. Hastalığın buzağılara bulaşmasında kolostrumun da rolünün olduğu tecrübe edilmiştir. Yetişkin inekler, hastalık süresince herhangi bir klinik bulgu göstermez ve çoğunluğu normal gebelikler geçirse de, Avrupa’da yapılan çalışmalar, enfekte ineklerin, enfekte olmayanlardan 3 kat daha fazla abort vakası gösterdiklerini ortaya koymaktadır. Enfekte ineklerin buzağıları, her ne kadar klinik olarak normal olsalar da, % 80-90 oranında Neospora taşıyıcısıdırlar. Dişi buzağıların yavrularını enfekte olarak dünyaya getirmeleri kuvvetle muhtemeldir. Bulaşmanın çiftlikler ve bölgeler arasında olmasının önemli bir risk faktörü olduğu bilinmektedir. Bu durum, karnivorların yoğunluğu, beslenme konsantrasyonu ve bölgelerin yapısı ile yakından ilişkilidir. Eğer bulaşma oranı % 90’larda ise, enfekte sığırın dölünün kullanılmaması, hastalığın elimine edilmesi için önemlidir. Enfekte sığırların damızlıkta kullanılmamasıyla hastalığın yalnızca %9 oranında gözlenmesi başarılmıştır. Neospora etkeninden kaynaklanan abortlar, tipik olarak inekler 4-7 aylık gebe olduklarında şekillense de, yine de her dönemde gözlenebilmektedir. 3 aylık gebelikten önce şekillenen düşüklere genellikle rastlanmadığından, Neospora etkeninin gebelikteki rolü tam olarak bilinmemektedir. Abort her zaman embriyo öldüğünde şekillenmez, mumifiye veya kısmen sindirilmiş fetuslar da atılabilmektedir. Enfekte doğan buzağılarda anormalitelere rastlansa da geneli hiç klinik bulgu göstermez. Eğer mevcutsa anormaliteler, düşük kilo, ayakta duramama, fleksik veya hiper ekstense uzuvlar, koordinasyon bozuklukları, refleks eksiklikleri, uyarımlara cevapsızlık veya gözlerde asimetri şeklinde kendini belli eder. Anneden yavruya geçen vertikal bulaşma, sürüde hastalığın bulaşmasında en önemli etken olmaktadır. Yeni bir enfeksiyon belirtilmedi ise, az miktardaki bireysel enfeksiyonlar sürüde sporadik abortların meydana gelmesine İNFOVET 80-81 Neospora caninum yaşam döngüsü Enfekte dokunun sindirilmesi (ör. fetus, plasenta) Köpeklerde Neospora caninum oositlerinin dışkı ile saçılmasına neden olur. Bu oositler oldukça dayanıklıdır, çevrede aylarca yaşayabilir. Yeni enfekte inek Sığırlar Neospora caninum oositlerini yiyerek enfekte olur. Gebelik esnasında sindirim Eğer buzağılar doğarsa, kronik enfekte olarak yaşarlar. Ookist saçılması Atık yavru Sığırlarda N. caninum enfeksiyonu abort, erken doğum, güçsüz buzağılar ve süt üretiminde düşüş meydana getirir. Eğer bu buzağılar damızlıkta kullanılırsa inekten buzağıya vertikal bulaşma şekillenir ve kronik enfekte soylar oluşur. Kronik enfekte sağlıklı buzağı Damızlık inek Kronik enfekte ineklerde abort oranı, enfekte olmayanlardan 2-3 kat fazladır. neden olabilir. Sürülerde bazen kısa süre içinde birçok hayvanda atık gözlenmesiyle ‘düşük fırtınası’ yaşanabilir. Bu tip fırtınalar enfekte olmayan bir sürüye, parazitin oositlerini içeren karnivorun temasıyla gözlenir ve yoğun olarak yaşanmasının sebebi de bağışıklığı düşük olan sürüde parazitin re-aktivasyon göstermesidir. Sporadik abortlar, taşıyıcı ineklerde, başka hastalıklar tarafından immun sistemin baskılanması nedeniyle ortaya çıkabilmektedir. Sığırlarda teşhis Aborte fetüs, atık sebebinin anlaşılabilmesinde, laboratuvara gönderilecek en önemli örnektir. Neosporozis vakalarında fetal beyin ve kalp, teşhiste anahtar niteliğindedir ve bu organlar mikroskop altında incelendiğinde enfeksiyona dair ciddi ipuçları sağlar. Mumifiye, çürümüş ve kısmen sindirilmiş fetuslarda dahi teşhis değeri taşıyan bu organlar, %10’luk formalin ile fikse edilerek mikroskobik N. canınum’un sığırlarda gözlenen abortlarda büyük oranda sorumlu olmasının sebebi, sığır üreticilerinin bu tehlikeli parazitin önemini tam olarak bilmiyor olmasıdır. BÜYÜKBAŞ SAĞLIK Kontrolde uyulması gereken tavsiyeler muayanaye hazır hale getirilirler. Alınan örneklerin vakit kaybedilmeden uygun laboratuvara doğru bir şeklide gönderilmesi önemlidir. Örnekleme yapan kişinin diğer hastalıklardan kendini koruması açısından, koruyucu eldivenler takması plastik ve sağlam poşetler kullanması ve örnekleri soğuk tutması gerekmektedir. Alternatif olarak, kan örnekleri ve fötal sıvılar da Neospora caninum antikorlarının gözlenmesi amacıyla teşhis değeri taşımaktadır. Fötal sıvılardan sağlanan pozitif sonuçlar, parazite maruz kalmanın güçlü göstergesidir ancak erken fötal devrede gözlenen negatif sonuçlar güvenilir değildir. Fetusun immun sisteminin yeterli olgunluğa gelmemesi nedeniyle, savunma işlevini tam anlamıyla yerine getirememesinden kaynaklanmış olabilir. Abort yapan ineklerin kanlarındaki antikor oranıyla, aynı sürüdeki gebe ineklerin kan testlerindeki antikor oranları karşılaştırılması, tek bir inekten bakılan kan testlerindeki antikor oranının yorumlanmasından daha anlamlı olacaktır. Neospora kontrolü Yemlerin ve ortamın köpek dışkıları ile olan temasının önlenmesi gerekmektedir. Özellikle buzağılama döneminde köpeklerin aborte fetusları yemesinin engellenmesi gerekmektedir. Vahşi köpeklerin ve tilkilerin olabildiğince kontrolü sağlanmalıdır. Aborte fetuslar ve ölü buzağılar gömülmelidir. Bazı araştırmacılar abort yapan ineklerin sürüden çıkarılmasını İNFOVET 82-83 tavsiye etmektedir. Eğer Neospora prevalansı yüksekse, bu iyi bir seçenek olabilmektedir. Neospora’nın sürüden eradike edilmesi ve sığırların tekrar enfekte olmamaları için, karnivor dışkılarıyla ve enfekte ineklerle kontaminasyonu engellenmelidir. Abort yapan ineklerin kesimine karar verilmeden önce, enfeksiyonun sürüye yayılma şeklinin ne olduğu kesin olarak ortaya konmalıdır. Bulaşmanın vertikal mi olduğu, yoksa vahşi karnivorların sürüye temasından mı kaynaklandığı belirlenmelidir. Abort fırtınaları sırasında Neospora-pozitif ineklerin hepsi kesime sevk edildiği takdirde, enfeksiyon sürüye tekrar uğrarsa, sürüde etkene karşı herhangi bir bağışıklık mevcut olamaz. Böylelikle enfeksiyon şiddetli seyreder. Aşılama yapılmadığı takdirde, hastalığı yaşanması ve savunma geliştirilmesi, ancak birden fazla abort yapan ineklerin kesime sevk edilmesi en uygun yöntem olacaktır. İmmun sisteminin önemi N. caninum hem sütçü hem de etçi sığırlarda gözlenebilmektedir. Enfeksiyon hem bireysel hem de sürü bazında hastalıklara neden olmaktadır. Bu hastalığın, immun sistemin baskılandığı durumlarda daha da etkili olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Abort ile karşılaşıldığında, hem fetus hem de plasenta laboratuvar Enfekte ineklerin buzağıları, klinik olarak değerlendirmelerinin konormal olsalar da, nusunda uzman hekimler% 80-90 Neospora ce incelenmelidir.” taşıyıcısıdırlar. > Tehlikeli bakteriler, virüsler ve protozoaların sürüye bulaşması ve yayılmasının engelleyici biyogüvenlik önlemlerinin alınması gereklidir. > Özellikle gebe ineklerin bulunduğu alanların temizliğine, kuruluğuna ve havadar olmasına dikkat edilmeli, düzenli dezenfeksiyonu yapılmalıdır. > Buzağılama döneminde ineklerle köpeklerin her türlü temasının engellenmelidir. > Aşı takvimleri düzenli olarak takip edilmelidir. Sporadik olan abort olguları, taşıyıcı ineklerde, başka hastalıklar tarafından immun sistemin baskılanması nedeniyle ortaya çıkabilmektedir. KONU KANATLI “Elanco Bağırsak Bütünlüğü Toplantıları” antikoksidiyaller üzerine önemli bilgilerle doluydu. Elanco Hayvan Sağlığı’nın geçtiğimiz günlerde Adana, İzmir ve Bolu’da organize ettiği “Elanco Bağırsak Bütünlüğü Toplantıları”130 kişinin katılımı ile gerçekleştirildi. Yüksek lisans eğitimine başladığı 1963 yılından beri antikoksidiyaller üzerine yoğunlaşan ve şu anda Elanco Hayvan Sağlığı’na danışmanlık hizmeti veren Thomas K. Jeffers toplantının ilgi odağı idi. Ticari broyler üretiminde dünya çapında bir tehdit Koksidiya ve broyler arasındaki mükemmel denge; İyonoforlar Elanco Hayvan Sağlığı’nın, 12-14 Mayıs tarihleri arasında sırasıyla Adana, İzmir ve Bolu’da 130 kişilik yoğun katılımla GERÇEKLEŞTİRDİĞİ “Elanco Bağırsak Bütünlüğü Toplantıları” misafirler tarafından dikkatle takip edildi. İNFOVET 84-85 Cornell Üniversitesi Hayvan Bilimi Departmanı Öğretim Görevlisi Thomas K. Jeffers’in konuşmasının satır başları şöyleydi: Broylerlerin bağırsakları, optimal büyüme verimliliğinin elde edilmesinde en önemli organdır. Bağırsak, besinlerin emilmesinden sorumlu olan epitel hücre katmanı ile kaplıdır. Bu hücre katmanının bütünlüğü optimal büyüme performansının sağlanması için zorunludur ve koksidiyozis bu bütünlük için en büyük tehdittir. Koksidiyalar, ticari broyler üretiminde dünya çapında dağılım gösteren yaygın intrasellüler parazitlerdir. Yedi geçerli türü bulunmaktadır; bunların üçü (Eimeria acervulina, E. maxima ve E. tenella) broyler üretimi için büyük sorun teşkil etmektedir. Bu türlerden her biri klinik koksidiyozisin tanısında yardımcı olan farklı lezyonlar oluşturmaktadır. Koksidiya tüm dünyadabroylerlerde endemik seyretmektedir. Koksidiyozis, broylerlerin bağırsak bütünlüğüne karşı en büyük tehditlerden biridir. Büyüme oranını ve yem verimliliğini azaltarak doğrudan ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Bağırsak bütünlüğünü de tehdit eden nekrotik enteritin tetikleyicisi olması nedeniyle dolaylı maliyetlere yol açmaktadır. Sentetik Antikoksidiyaller Geliştirilmesi 1940’ların ortalarında sülfür içeren bileşiklerin sentezi ile başlamıştır. Sonraki 30 yıl boyunca, ABD kanatlı endüstrisine yirmiden fazla yeni antikoksidiyal ilaç tanıtılmıştır. Koksidiya buna antikoksidiyal ilaç direnci geliştirerek karşılık vermiştir. Sonuç olarak, bu ürünlerin çoğu yalnızca kısa bir süreyle etkili olmuştur ve bazı durumlarda ilaç direncinin hızlı gelişimi ve koksidiyozise karşı korumanın başarısız olması nedeniyle ilaç üretici firmalar Ar&Ge maliyetlerini telafi edememişlerdir. Bunun üzerine yeni arayışlar başlamıştır. “Monensin”in keşfi 1966’da Eli Lilly & Co.’nun laboratuvarlarında yapılmıştır. Monensin, dünyada keşfedilen, ilk iyonofor antikoksidiyal olmuştur. Sentetik antikoksidiyallerin aksine, monensin toprak mikroorganizması olan Streptomyces cinnamonensis’in büyük fermantasyon tanklarında fermente edilmesi yoluyla üretilmiştir. Monensin ilk olarak 1971 yılında ABD’de broylerlerde kullanım için onaylanmıştır ve broyler üreticileri tarafından hızla benimsenmiştir. Koksidiya “bakış açısından” tüm iyonoforlar benzer etkiyi göstererek doğrudan koksidiyanın invazif evresine (sporozoitler veya merozoitler) karşı etki etmektedir; enerjinin tükenmesine yol açmakta ve bunun sonucunda parazitin ölümüne yol açan iyon dengesizliği oluşmaktadır. İyonoforların antikoksidiyal aktivitesi, iyonoforun, Eimeriaların epitel hücrelere invazyonundan önce bağırsak lümeninde etkili konsantrasyonlarda bulunmasıyla çok yakından ilgilidir. Bu nedenle, bir iyonoforun etkili olması için, ara verilmeksizin sürekli olarak uygulanması gerekmektedir. İyonofor uygulamasına 5 ila 7 saat boyunca ara verilmesi bile kanatlıyı koksidiyal enfeksiyona duyarlı hale getirmektedir. İyonoforların uzun süreli başarısını şu şekilde açıklayabiliriz: İyonoforlar, klinik koksidiyozise karşı korurken, kanatlılarda koruyucu immünite sağlamak için Katılımcılar sunumları baştan sonra dikkatle takip ettiler. Tablo: ABD’de Antikoksidiyal olarak kullanım için onaylanmış İyonoforların kronolojisi İyonofor Onay yılı Kullanım düzeyi Monensin 1971 100-121 ppm Lasalosid 1976 75-125 ppm Salinomisin 1983 44-66 ppm Narasin 1988 60-80 ppm Maduramisin 1989 5-6 ppm Semduramisin 1995 25 ppm Toplantı’nın İzmir ayağında, sinerjik narasin ve nikarbazin kombinasyonunun keşfi ve piyasaya sürülmesi üzerine bilgiler verildi. Çığır açan bu kombinasyonunun tek gerçek sinerjistik antikokdisiyal bileşim olduğuna değinildi. KONU KANATLI yeterli koksidiya gelişimine izin verdiğinden dolayı benzersizdir. İyonoforlar koksidiya ve broyler arasında mükemmel bir denge sağlamaktadır. Sinerjistik narasin ve nikarbazin kombinasyonunun keşfi ve piyasaya sürülmesi koksidiyozis kontrolünde önemli bir çığır açmıştır. Sinerjistik narasin ve nikarbazin kombinasyonu genellikle sonrasında iyonofor içeren “Shuttle Programı”nda kullanılmaktadır. Bu program global broyler üreticileri tarafından geniş çapta benimsenmiştir. Rotasyon antikoksidiyaller açısından önemli olan zaman içindeki devamlılığını bölmektedir. Kimyasal bir antikoksidiyale rotasyon sıklıkla direnç ile sonuçlanmaktadır. Kimyasal antikoksidiyallere karşı direnç oluştuktan sonra, kimyasal rasyondan kaldırıldığında bile koksidiya popülasyonunda genetik olarak stabil halde kalmaktadır, bu da uzun süreli etkililik kayıplarına neden olmaktadır. Elanco Hayvan Sağlığı Kanatlı İş Birimi Departmanı Ekibi Toplantının Bolu ayağında ise, iyonofor içeren programların bağırsak bütünlüğünün uzun süreli korunmasını sağladığı açıklandı. Kimyasal antikoksidiyal kullanımının direnç nedeniyle sınırlandırılması gerektiği vurgulandı. İNFOVET 86-87 Sık rotasyon bağırsak sağlığı üzerinde olumsuz bir etki yaratarak performans kayıplarına yol açar Koksidiyoz aşılarının kullanımında; immünite, yalnızca, aktif koksidiya enfeksiyonu nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Koruyucu İmmünite için, altlıktan alınan ookistler ile çoklu enfeksiyon gerekmektedir. İmmünite türe spesifiktir. Tüm koksidiya aşıları canlı ookistler içermektedir ve bu nedenle bu aşıların kullanılması bağırsak hasarı ve bunun sonucunda bağırsak bütünlüğünde bozulma riski taşımaktadır. Antikoksidiyal programların devam eden başarısı ve alternatiflerin beklentileri karşılamaması nedeniyle önümüzdeki dönemlerde, iyonoforların dünyada koksidiyoz kontrolünde en etkili seçenek olmaya devam etmesi beklenmektedir. Özet olarak baktığımızda; İyonofor içeren programlar bağırsak bütünlüğünün uzun süreli korunmasını sağlamaktadır. Kimyasal antikoksidiyal kullanımı direnç nedeniyle koksidiyozis salgını risklerinin önlenmesi için sınırlandırılmalıdır. İyonoforlar yalnızca rasyonda sürekli olarak uygulandığında etkili olduğundan uzun süreli boş yem kullanımından kaçınılmalıdır. TOPLANTI ELANCO HAYVAN SAĞLIĞI Thomas K. Jeffers, Ph.D. Hayvan Bilimi Departmanı Cornell Üniversitesi Ithaca, NY, ABD Üretimde karlılık ve uzun süreli kontrol “Ticari broyler üretiminde iyonofor kullanımıyla ilgili herhangi bir direnç problemi raporu bulunmamaktadır. Bu nedenle, iyonofor kullanımında düzenli bir şekilde rotasyon gereksinimi bulunmamaktadır.” WIsconsIn Üniversitesi’nde, 1963 yılında yüksek lisans eğitimine başladığından beri antikoksidiyaller üzerine yoğunlaşan Thomas K. Jeffers, 2001 yılında Lilly/ Elanco’dan ayrılmış; o zamandan beri, Cornell Üniversitesi Hayvan Bilimi Departmanı’nda Misafir Profesör olarak görev almaktadır. Jeffers aynı zamanda, Elanco Hayvan Sağlığı’na danışmanlık hizmeti vermektedir. İNFOVET 88-89 Uzun dönem antikoksidiyal programlarının kullanılmasının başlıca avantajları nedir? Kilit avantaj, koksidiyozun uzun sureli kontrolü ve broyler üretimindeki karlılığı sağlamak amacıyla bağırsak bütünlüğünün sürdürülmesidir. Ticari broyler üretiminde iyonofor kullanımıyla ilgili herhangi bir direnç problemi raporu bulunmamaktadır. Bu nedenle, iyonofor kullanımında düzenli bir şekilde rotasyon gereksinimi bulunmamaktadır. Bu da iyonofor temelli antikoksidiyal programlarının uzun süreli kullanımının diğer bir avantajıdır. Kimyasal antikoksidiyallere karşı direnç gelişimi ile ilgili tecrübeleriniz nelerdir? Tüm kimyasal antikoksidiyallere karşı direnç gelişmiş olup, birçoğunun broyler üreticileri tarafından vazgeçmesine sebep olmuştur. Bu direnç çok çabuk bir şekilde, hatta bazı durumlarda koksidiyal üremenin tek bir jenerasyonunda gelişebilir. Bu problem, bir kimyasala karşı gelişen direncin uzun süre devam etmesiyle kötüleşir ve bu broyler üreticisinin söz konusu kimyasalı tekrar kullanması için aylar geçmesine sebep olabilir. Kimyasal antikoksidiyaller arasında çapraz direnç gelişimi olabilir mi? Bu nasıl oluşur? Evet, belirli bir kimyasala karşı dirençli olan koksidiyal aynı zamanda kimyasal Thomas K. Jeffers, Ph.D. VE ÇALIŞMALARI HakkındA... Thomas (Tom) Jeffers New York eyaletinde Syracuse şehrinde doğmuş ve akademik eğitimini Cornell Üniversitesi ve Wisconsin Üniversitesi’nde tamamlamıştır. 50 yıldan uzun araştırma kariyeri sırasında, koksidiyal biyolojisi alanında sahip olduğumuz bilgilere pek çok büyük katkı sağlamıştır ve çalışmaları kümes hayvanlarında görülen bu yaygın hastalığın kontrolüne yönelik doğrudan pratik uygulamaya sahiptir. Lilly/ Elanco’da çalıştığı dönemde, Dr. Jeffers narasin geliştirme üzerinde çalışan bir araştırma grubuna Monteban’ın etlik piliçler için antikoksidiyal bir ürün olarak keşfinden ürünün dünya çapında ruhsatlandırılmasına kadar öncülük etmiştir. Ayrıca, narasin ve nicarbazinin sinerjik antikoksidiyal kombinasyonunu bularak antikoksidiyal ürün Maxiban®’ı ortaya çıkaranlardan biri olmuştur. En çok bilinen ve belki de en kalıcı başarılarından bir tanesi koksidiyanın prekosiyöz gelişim olarak başka ilgili antikoksidiyale karşı direnci de gösterecektir. Bu durum, dirence neden olan koksidiyadaki genetik değişikliklerin kimyasal yapıları yönünden ilgili kimyasalların aynı olarak algılaması sebebi ile her iki kimyasala karşı direnç gelişimine neden olmasına yol açar. Bu, çapraz direncin bir tanımıdır. Nikarbazinin sıcak iklimlerde yan etkilerinin olması söz konusu mu? Evet, 125 ppm düzeyinde nikarbazin verilen kanatlılar yüksek sıcaklık ve nem dönemleri boyunca ölüme maruz kalacaktır. Bu nedenle, bu iklim koşullarında nikarbazin kullanılmamalıdır. Yeni antikoksidiyal molekülleri hakkındaki öngörünüz nedir? Gelecekte yeni antikoksidiyal molekülleri olasılığı konusunda iyimser değilim. Son 20 yılda Amerika Birleşik Devletleri’nde yeni antikoksidiyal molekülleri geliştirilmemiştir. Bunun asıl nedeni, iyonofor bazlı antikoksidiyal programlarının uzun süreli başarısına bağlı olarak, hayvan sağlığı firmalarının Ar&Ge bütçelerinde diğer “karşılanmayan ihtiyaçları” çözmeye yönelik olarak kullanmalarıdır. Bu; temel koksidiyoz araştırma programlarının fonlamasını önemli derecede azaltmıştır. için seçilerek zayıflatabileceğini göstermesi olmuş, bu buluş doğal olarak patojenik olmayan canlı koksidiyoz aşıların geliştirilmesini sağlamıştır. Bilimsel başarılarının bir incelemesi Chapman, H.D. (2012)’de bulunabilir (Thomas K. Jeffers: Koksidiyoz araştırmasının öncüsü Kanatlı Patolojisi. 41: 123-131.) 2001 yılında Lilly/Elanco’da Keşif ve Geliştirme Araştırması Müdürü olarak emekliliğinin ardından, Dr. Jeffers Cornell Üniversitesi’nde Hayvan Bilimleri Misafir Profesörü olarak atandı. Kanatlı Patolojistleri Amerikan Birliği’nden P.P. Levine Ödülü’nü ve Cornell Üniversitesi’nden Üstün Mezuniyet Ödülü’nü aldı. 60’dan fazla hakemli bilimsel derginin ve kitap bölümlerinin ortak yazarıdır, ayrıca Kanatlı Patolojistleri Amerikan Derneği, Kümes Hayvanları Bilim Derneği ve Dünya Kümes Hayvanları Bilim Derneği’nin birer üyesidir. Dr. Jeffers ve eşinin, iki çocuğu ve beş torunu bulunuyor. Koksidiyoz aşılarının broiler sürülerde kullanımı hakkında ne düşünüyorsunuz? Broylerlerde koksidiyoz aşıları kullanıldığında, bunun bağırsak bütünlüğüne bir tehdit olma olasılığının farkında olunması gerekmektedir. Bunun nedeni bu aşıların koksidiyozun canlı oositlerini içermesi ve koruyucu bir bağışıklık elde etmek için tekrarlanan koksidiyoz enfeksiyonlarının oluşması gerekmektedir. Bu enfeksiyonlar nekrotik enterit için hazırlayıcı faktördür. Koksidiyoz aşıları, broyler damızlıklarda kullanım için daha uygundur. Maxiban®’ın geliştirilmesine nasıl karar verdiniz, broyler endüstrisini nasıl etkiledi? Narasin ve nikarbazin kombinasyonunun sinerjik etki sağladığını görmemizle Maxiban® geliştirilmiştir. Yapılan ek çalışmalar, 1:1 oranındaki narasin ve nikarbazinin mükemmel koksidiyoz kontrolü sayesinde üstün gelişim performansı sağladığını göstermiştir. Bu; global broyler sanayisi tarafından en geniş kapsamlı şekilde kullanılan antikoksidiyal ürünlerinden biri olan Maxiban® ürününün gelişimine neden olmuştur. Narasinin diğer İyonoforlara karşı avantajları nelerdir? Narasin kullanımının onu diğer iyonofor antikoksidiallerinden ayıran aşağıdaki şekil- de kritik avantajları vardır: > Özellikle monensin kullanılan broylerlerle kıyaslandığında narasin kullanılan broylerlerin gelişimi çok iyidir. > Narasin; koksidiyozla birlikte seyreden ve nekrotik enteritin etkeni olan Clostridium perfringens ile enfekte broylerlerde etkili olması sebebiyle ayrılabilir. > Narasin, taşlık erozyonunun şiddetini azalttığı çalışmalarda gösterilen tek iyonofordur. > Narasin, başlı başına veya nikarbazin ile sinerjik bir kombinasyon halinde broyler rasyonlarına dahil edildiğinde herhangi bir zarar verici yan etkiye neden olmamaktadır. Sağım ekipmanlarında temizlik ve sanitasyon Biyogüvenlik, temizlik ve dezenfeksiyon uygulamaları modern hayvancılıkta başarıya giden en güvenli ve en ucuz yoldur. İşletmedeki ekipmanların temizlik ve sanitasyonu ise en önemli biyogüvenlik basamaklarından birini oluşturmaktadır. İNFOVET 90-91 Biyogüvenlik biyolojik ajanlara ve özellikle de bulaşıcı biyolojik ajanlara karşı güvenlik anlamına gelir. Bu biyolojik ajanlar; enfeksiyon yapabilme yeteneğine sahip bakteri, virüs, protozoa, mantarlar, parazitler ve diğer maddeleri kapsar. Biyogüvenlik hayvan sürülerinin her türlü biyolojik ajanın oluşturduğu tehlikeden korunması amacıyla sahada ve çiftlikler arası alanlarda organizma oluşumu ve yayılması potansiyelini azaltan bir dizi idari uygulamaları kapsamaktadır. Günümüzde hayvancılık işletmelerinin modern bir yapı kazanmasına paralel olarak, sürülerin hastalıklardan korunmasının önemi de artmıştır. Modern bir hayvancılık işletmesi olmanın genel şartlarından biri de üretimin her türlü riske karşı güvence altına alınmış olmasıdır. Hastalıklar hayvancılık işletmeleri ve ilgili endüstrilere çok büyük kayıplar verebilir. Gerekli koruyucu önlemler alınmadığı takdirde hem verim kayıpları hem de sağlık masrafları nedeniyle işletmenin ekonomik kayba uğraması söz konusudur. Bu nedenle hayvancılık işletmelerinde hastalık ve kayıp risklerini en aza indirmek için koruyucu Tüketiciye sağlıklı sütün arzı için, önlemlerin alınması şarttır. üretimin her türlü Süt sığırcılığı işletmelehastalık etkeninden ari rinde de sürü seviyesinde yapılması gerekmekte. BİYOGÜVENLİK UYGULAMAlarının PAZAR AÇISINDAN YARARLARI > Alıcı ülkelere daha fazla ihracat gerçekleştirmek > Sağlık standardı düşük ülkelerden hayvansal ürün ve benzeri malların ithalatının kısıtlanması > İlaçlarla tedavi edilemeyen, aşılarla veya diğer yönetim tedbirleri ile kontrol edilemeyen bazı hastalıklardan kaynaklanan ekonomik kayıpların azalması (Örneğin: Mycoplasma bovis mastitisleri) > Salmonellosis, brusellosis, tüberkülosis gibi hastalıklardan daha iyi ve daha etkin korunma > Global ticaret kuralarını ve gerekliliklerini daha kolay sağlama > Yabancı hastalıkların ülkeye girişinin önlenmesi > Zoonozlardan korunma > Patojenlerden ari sağlıklı et ve süt üretimi sağım makineleri ile depolamada kullanılan ekipmanların yüzeyinde meydana gelen mineral çökeltilerinin meydana getirdiği yapılara süt taşları denilmektedir. İNFOVET 92-93 karlılığın artışı ve sağlıklı ürün arzı için biyogüvenlik önlemlerinin eksiksiz uygulanması gerekmektedir. Sağım ekipmanlarının temizlik ve sanitasyonu ise biyogüvenlik kuralları içerisinde göz önünde bulundurulması gereken en önemli maddelerden biridir. Temizlik ve sanitasyon Sağım alanında bulunan, süt, kir ve gübre ile bulaşık tüm sağım ekipmanları, alanlar ve diğer çiftlik ekipmanları yüzeylerinin bir sonraki sağım öncesinde sanitasyona tabi tutulması gerekmektedir. Süt toplama tanklarının da her süt toplama işleminden sonra temizlenmesi şarttır. Temizlikteki amaç süt, organik ve mineral madde kalıntılarının adı geçen ekipmanlardan uzaklaştırılmasıdır. Sanitasyondaki amaç ise bir önceki sütten kalan bakterilerin ivedi olarak yok edilmesidir. Yetersiz ve yanlış yapılan temizlik veya sanitasyon işlemleri bakterilerin ekipman yüzeylerinde kalmasına ve buralarda hızlı bir şekilde çoğalmalarına neden olmaktadır. Sonucunda ise sütteki bakteri sayısında kayda değer bir artış görülür. Kalıntının türü Organik kalıntılar sütün organik bileşenlerinden meydana gelir. Bu bileşenler yağ, protein ve şekerdir. Bu bileşenlerin zamanla sıcaklık ve kuruma dolayısıyla yüzeylere adezyonu artacağından, sağım sonrasında yüzeylerden mümkün olabildiğince çabuk uzaklaştırmak önem taşır. Kuruduktan sonra ise tortu oluşturduğundan temizlemesi zor olmaktadır. Su veya sütte bulunan genellikle kalsiyum, magnezyum gibi mineral kalıntılar ve organik tuzlar alkali ortamda veya sıcakta çökerler. Sağım makineleri ile depolamada kullanılan ekipmanların yüzeyinde meydana gelen mineral çökeltilerinin organik kalıntılarla birlikte meydana getirdiği yapılara süt taşları denilmektedir. Temizlik maddeleri Sağım aletlerini etkili bir şekilde temizlemek için öncelikle suyun mineral bileşenleri ve sertliği gibi bazı özelliklerini analiz etmek ve sonrasında ise suyun yapısına uygun bir temizlik maddesi seçmek gerekmektedir. Suyun sertliği fazla ise kullanılan deterjan miktarını artırmak gereklidir. Alman sertlik derecesine göre sınıflandırıldığında sertliği 30’dan daha fazla olan çok sert sular, yumuşatıcı maddelerle birlikte kullanılmalıdır. Sert su içerisindeki bikarbonatlar, sülfatlar ile kalsiyum klorit veya magnezyum; deterjanların etkisini yok edip, durulanabilirliğini azaltır, ekipmanlar üzerinde bir film tabakası oluşturur ve suyu ısıtan sistemde problemlere neden olur. Uyumlu temizleyiciSüt toplama tanklarının her süt ler, kullanım talimatlarına toplama işleminden göre uygun sıcaklık ve sonra temizlenmesi konsantrasyonlarda kullagerekmektedir. 30 DAKiKA SON SAĞIM SONRASINDA ORTAMIN SANİTASYON SÜRESİ Zararlı mikroorganizmaların bulunduğu ortamın 30 dakika boyunca sanite edilebilmesi, uygun ve güçlü bir solüsyonun kullanılması ve sanitasyon öncesinde temizlik yapılması ile mümkün olur. Uygun olmayan temizlik işlemi sonucunda ortamda bulunan kalıntılar bakterileri sanitasyon işlemine karşı korumuş olur. Klorin gibi bileşiklerin gücü zamanla azalır, sanitasyon süresinin uzamasına neden olur. nılıp, yeterli süre uygulandıklarında, uygulanan yüzeyler temizlenmiş olur. Diğer bir değişle “etiket okumak” önemlidir. Aslında entegre işletmelerde kullanılan temizleyici maddenin konsantrasyonunu otomatik olarak ayarlayan makineler mevcuttur. Bu nedenle etiket doğru okunup, makinenin ayarı doğru yapıldığında sorun oluşmamaktadır. Genellikle bir alkali veya klorlu temizleyiciyi (alkali temizleyiciler klorin katkılıdır), asidik bir temizlik maddesi takip eder. Alkali temizleyiciler genellikle temel alkalileri, fosfatları, nemlendirici maddeleri ve şelatör ajanları içerir. Bu maddeler sütte bulunan yağları, proteinleri, karbonhidratları ve çözülerek ortamda yer alan diğer partikülleri, fırçalama gibi mekanik etki ile birlikte temizler. Klor, protein kalıntılarını ortadan kaldırarak ekipmanlar üzerinde tabaka oluşturmalarını engeller. Bunlar sanitasyon amaçlı kullanılan ajanlar değildir. Asidik temizleyiciler ise akümüle olmuş mineral maddeleri ve süt taşlarını temizler. Boruların içini deterjanla yıkadıktan sonra ivedi bir şekilde asidik bir solüsyonla (örneğin bir galon su için yaklaşık 30 g asit) durulamak gereklidir. Süt taşları, tankın su hattına uygun konsantrasyonlarda verilen deterjan solüsyonuyla yıkanmasının ardından uygulanan asidik su ile rahatlıkla ortadan kaldırılabilir. Temizlik prosedürleri Ekipman ve süt tanklarına uygulanan temizlik prosedürleri sağımhane duvarlarına ve takibinde diğer dik yüzeylere uygulanır. Temizlik İNFOVET 94-95 prosedürünün doğruluğu, kullanılan bileşik ve su sıcaklığı ile değişebilir. Sağımda kullanılan ekipmanlar kullanımdan hemen sonra ılık su ile durulanmalıdır. Suyun çok sıcak olması süt içerisinde bulunan proteinlerin ve yüzeydeki protein tabakasının denatüre olmasına sebep olurken, soğuk olması sütte bulunan yağların kristalizasyonuna ve bu kristalize yağların yüzeyde bir tabaka oluşturmasına neden olmaktadır. Yıkama ve durulama birbirini takip etmelidir. Yıkama suyu 50 °C civarında olmalıdır. Başlama sıcaklığı ise yaklaşık 75 °C derecedir. Clean in place sistemi, hızlı ve özel bir sistemdir. Etkili bir temizlik sağlaması için gerekli olan minimum hız yaklaşık 90m/ dak.’dır. Yerinde temizleme anlamına gelen C.I.P uygulamalarında sistem içerisine su ile birlikte verilen hava, türbülansı artırarak temizliğin daha iyi yapılmasına ön ayak olur. Yıkama süreci genellikle 6-10 dakika arasındadır. İşlem uzun sürdüğünde içerideki suyun soğumasına neden olur. Kullanılacak ilaç konsantrasyonu suyun sertliğine ve içerdiği demir miktarına göre değişmektedir. Hattı asidik su (pH 3.04.0) ile minimum 2-3 dakika yıkama, sistemdeki temizleme solüsyonlarının kalıntı bırakmasını engeller. Yerinde temizleme, her sağım sonunda uygulanması gereken bir işlemdir. C.I.P genellikle kapalı boru sistemleri olan gıda ve süt Temizlik prosedürünün doğruluğu, kullanılan işletmeleri için son derece bileşiklerin ve suyun uygun bir yöntemdir. Düsıcaklığına bağlı şük konsantrasyonda olarak değişebilir. temizlenmelidir. Temizleme işlemine gene 75 °C ile başlanmalı ve suyun sıcaklığı tüm yıkama işlemi boyunca 50 °C civarında tutulmalıdır. Tank tamamen ılık su ile durulanır, deterjan ile inorganik kalıntıların nötralizasyonu ve ortamdan tamamen uzaklaştırılması için asidik özellikteki solüsyonla yıkama işlemine tabi tutulur. Sütün çıkış yerleri ve valflar manüel olarak temizlenmelidir. Tankın dışı da yıkanmalı ve son sağımdan sonra da sanitize edilmelidir. Süt tankları da C.I.P ile veya mekanik bir sistemle temizlenebilir. CIP (CLEANING IN PLACE) EKİPMANLARI C.I.P; otomatik sağım yapılan süt işletmeleri için mükemmel derecede zaman tasarrufuna neden olur. Bununla birlikte bu sistem uygun bir şekilde bakıma tabi tutulmalıdır. Düzenli olarak en azından yılda iki kez kontrol edilmediğinde bazen problemler ortaya çıkabilmektedir. Ekipman veya tankların ihmalkârca temizlenmesi ve uygun olmayan şekilde sanitize edilmesi sütün kalitesinde majör problemlere neden olacaktır. Bu, kullanılan su ve temizlik maddesinin uyumlu olduğu ve prosedürün yerinde uygulandığı durumlarda söz konusu değildir. İNFOVET 96-97 temizlik maddesi kullanımı ve işgücü gerektirmemesi açısından avantajlıdır. Her sağımdan sonra uygulanan C.I.P işlemi, borular içerisinde mineral birikimi ve buna bağlı olarak tıkanmaları önlemesinin yanı sıra, uygulanan düşük pH nedeni ile de bakteriostatik özelliğe sahiptir. Tüm ekipmanlar ve kullanılan diğer malzemeler usulüne uygun, suyun drene olması ve ekipmanların kurumasına müsaade edecek şekilde saklanmalıdır. C.I.P’de suyun drenasyonu sistemin küçük bir noktasından yapılmalıdır. İneğin meme başına takılan aparatlar ve diğer kauçuk bölümler de süt ile temas ettiğinden her sağım sonrasında yıkanmalı ve sanitasyona tabi tutulmalıdır. Süt hatları veya diğer ekipmanlar önerilen sürede (örneğin 1200 sağım) kullanılmalı ve gerektiğinde yenileri ile değiştirilmelidir. Aksi taktirde bu parçaların yumuşaması, çatlaması ve pürüzlenmesi söz konusu olacaktır. Zamanla oluşan delik ve çatlaklar, temizlik ve sanitasyon sırasında partikül ve mikroorganizmaların etkili biçimde ortadan kaldırılmasına engel teşkil eder. Süt tanklarının temizliği Tek parçalı süt tankları uygun biçimde temizlenmediğinde sakrofilik olarak tabir edilen (5-25 °C’de hızla üreyebilen) mikroorganizmaların hızlı bir şekilde üremesine neden olur. Süt tankları da sağım ekipmanları için öngörülen şekilde temizlenmelidir. Sütün nakliyesinde kullanılan ekipmanlar da sütün nakliyesi sonunda ivedi olarak durulanmalıdır. Durulama suyunun sıcaklığı 35-50 °C olmalıdır. Bunu takiben tank yıkanmalı, durulanmalı ve sanitasyona tabi tutulmalı; mekanik temizlik yapan cihazlarla 6-10 dakika boyunca Güvenlik Önlemleri > Temizlik ve sanitasyonda kullanılan malzemeler yetkili olmayan personelin ulaşamayacağı kapalı bir yerde bulundurulmalıdır. Bu maddelerin saklandığı oda serin ve üzerindeki etiketin okunabileceği ölçüde aydınlık olmalıdır. Daldırma solüsyonlarının ve spreylerinin bulunduğu saklama odası açıldığında içerideki ortam havasının dışarı çıkması ve kimyasal maddelerin dökülmesi engellenmelidir. > İşlem yapacak kişilerin deterjan-asit rezistans eldivenler, gözleri veya yüzü korumaya uygun maske takması gerekmektedir. > Işletmede kullanılan tüm kimyasal maddeler uygun bir şekilde etiketlenmelidir. > Asit veya kostik özellikteki bileşiklerle işlem yaparken ekstra önlemler alınmalıdır. Bu şekildeki kimyasal ve özellikle kostik maddeler suya yavaş bir şekilde eklenmelidir. > Klorin bileşikleri ile diğer deterjan ve asidik maddelerin karıştırılması, ortaya çıkacak öldürücü klorin gazı nedeniyle çok tehlikelidir. > Temizlik programı veya direktifleri sütle muamele olan her yere asılmalıdır. Borular, süt tankları ve ekipmanlar için uygulanacak farklı su sıcaklıkları ve kimyasal miktarları ile uygulama süreleri belirtilmelidir. > Kapanabilir konteynırlara özellikle süt tanklarına tırmanmak ve içine girmek, kapakların kapanması durumunda ortamı oksijensiz bırakacağından son derece tehlikelidir. > Kimyasalların karıştırıldığı bölgede gözleri yıkamak için bir düzeneğin olması gerekmektedir. Gözlerin, kimyasalla herhangi bir kontaminasyonda akan su ile en az 15 dakika boyunca yıkanması gerekmektedir. Hasta sonrasında en yakın doktora götürülmelidir. Cildin kimyasal ile temas etmesi durumunda da aynı işlemler uygulanmalıdır. > Boş konteynırların sürekli olarak temiz tutularak, Kimyasal maddelerle işlem yapacak kişilerin uygun ve kapalı bir yerde deterjan-asit rezistans muhafaza edilmesine eldivenler ile maske özen gösterilmelidir. kullanmaları gerekir. Etlik piliçlerde deri bütünlüğü ve tüylenme anomalileri Tavukların tüyleri, vücuda koruma ve izolasyon sağlama açısından çok önemli roller oynamaktadır. Çok fazla tüy kaybı, maruz kalan ette enfeksiyonlara ya da dokularda morluklara yol açan yaralanmaların meydana gelme olasılığını artırır. Hayvanlar tüylerini sürekli döker ve tekrar üretirler. Hatta broylerlerin erken büyüme dönemlerinde 2-3 kez tüy değiştirdiği görülür. Tüyler, deri üzerinde düzenli bir şekilde kanallar ile sıralanmış tüy foliküllerinden ortaya çıkar. Folikül sayısı inkubasyonun yaklaşık 14. gününde belirlenir. Aslında bunun anlamı foliküller tarafından vücudun üniform olmayan bir şekilde kaplanmasıyla derinin bazı bölgelerinin doğal olarak tüysüz kalacağıdır. Bu bölgelerdeki tüylenme, bitişik alanlarda tüyler geliştiği için sadece koruyucu bir nitelikte olacak ve tüm vücudu kaplamak için üst üste bineceklerdir. Hayvan ne kadar gençse, bariz bir şekilde fark edilen tüylenmemiş alan o kadar fazladır. Tüyler büyüdükçe vücut şekline İNFOVET 98-99 uyum gösterir ve birbirlerine kenetlenir. Tüylerin vücuda yakın şekillenmediği anormal tüy gelişimi durumu, genellikle fark edilir ve hayvanlar “kaba” veya “helikopter kanatlı” gibi görünür. Tablo’da pazar ağırlığındaki broyler piliçlerde bulunan tüyün bileşenleri gösterilmiştir. Tüyler esasen, folikülün epidermisinde oluşan keratin proteininden meydana gelir. Gerçekte bütün gelişim folikülde oluşur ve bu nedenle folikülden 2-5 cm uzaklıkta görülen bozukluklar günler ve hatta haftalar önce meydana gelecektir. Keratinin yapısı sistin bakımından Tüyler deri üzerinde düzenli bir şekilde çok zengindir ve her bir kanallar ile sıralanmış molekül 8-yarı-sistin kalıntüy foliküllerinden tısıyla çevrilidir ve bu iyi ortaya çıkar. Tablo. Broylerlerde tüy yapısı (45 günlük yaş) Bileşenler Oranları (%) Ham protein 90 Top. Amino asitler 60 Metiyonin 0.7 Sistin 5.5 Arjinin 7.1 Lizin 2.4 Treonin 4.2 Valin 6.5 Magnezyum 0.2 Sodyum 0.8 Demir 0.06 Bakır 12 ppm Çinko 10 ppm Selenyum 0.7 ppm YAĞLI HAYVAN SENDROMU İÇİN alınabilecek ÖNLEMLER YHS’nin oluşması durumunda pratik bir çözüm olarak sadece işleme koşullarını özellikle de haşlama sıcaklığı ve karkasın suda kalma süresini değiştirmek gerekir. Kollojen çapraz bağlarının bozulmasının kesin nedeni belirlenemediği için, rasyonda ve çevre şartlarında yapılan değişikliklere ait değerler soru işareti uyandırmaktadır. Aksine rasyondaki yağ seviyeleri bir faktör olarak görünmezken, don yağı gibi hayvansal yağların kullanılması durumunda çok daha fazla problemin oluşacağına dair işaretler mevcuttur. Rasyon yeterli seviyede bakır içermeli ve aşırı derecede vitamin A ve çinko elementi içermemelidir. bir tüylenme için metiyonin/TSAA seviyelerinin neden önemli olduğunu açıklar. Diğer aminoasitlerin yetersizliği de tüylenme problemlerine neden olmasına rağmen, metiyonin+sistin’in marjinal seviyeleri anormal tüy gelişimi ve/veya tüylenmenin azalmasına sebep olurlar. Genel aminoasit yetersizliğinde primer tüyler, tüy sapının ilk % 50’sini kaplayan anormal uzun tüy kılıfı birikiminin neden olduğu karakteristik kaşık görünümüne sahiptir. Ayrıca birçok esansiyel aminoasit yetersizliği, vücutta anormal şekilde kıvrılmış tüy oluşumuna neden olur. İlginç bir şekilde aynı özellikler bazı B vitaminlerinin yetersizliğinde görülür. Yemlerde T-2 toksin (4 ppm) tüketen hayvanlarda sadece seyrek tüylenme meydana gelir ve gelişen bu tüyler derinin bazı alanlarında garip açılarda hayvanın vücudundan dışarı çıkıntı yapmaya eğilimlidir. Karakteristik olarak, beslenme yetersizliği durumunda ilk olarak etkilenen primer tüyler olmasına rağmen, T-2 toksininin mevcudiyeti durumunda tüylerin çoğu etkilenir. Tüy gelişimi ayrıca tiroid fonksiyonundan da etkilenir ve tiroid antagonistleri normal tüy gelişimini engeller. Mısır temelli rasyondan buğday bazlı rasyona geçiş yapan işletmelerde bazen zayıf tüylenme görülür. Bu gibi değişimlerde birçok rasyon kullanılırken ilginç olan, buğdayın diğer tahıllara kıyasla iyot içeriğinin daha fakir İNFOVET 100-101 olmasıdır. Maalesef sahada kötü tüylenmenin görüldüğü birçok vakada formülasyon sürekliliği/değişimini göz önüne aldığımızda ve rutin analizlerce belirlenmiş sonuçlara baktığımızda, belirgin bir rasyon yetersizliği söz konusu değildir. Problemlerin çoğu aynı bölgede ve aynı yemin kullanıldığı belirli sürüler için geçerlidir. Enfeksiyon etmenlerinin (muhtemelen tüy folikülünün içinde) sebep olduğu veya genel besin maddelerinin kötü emilimine neden olan faktörler, kötü tüylenme kavramını destekler. Tüyler özellikle gelişimlerinin ilk 7-14 günlük yaşlarında çok hızlı geliştikleri için sirküle olan besin maddelerinin hazır bulunmalarına çok duyarlıdır. Deri mukavemeti Kesimhanelerde deri yırtılmalarından kaynaklanan düşük kaliteli ürünler yaklaşık % 5 civarındadır. Yırtılmanın çoğu ölüm sonrasında oluşur ve bu nedenle haşlama suyu sıcaklığı ve muamele süresi ile ilgili bir durumdur. Karkasların yüksek haşlama suyu sıcaklığında kısa süreli tutulmaları, daha düşük haşlama sıcaklığında uzun süre tutulmalarına göre daha az deri yırtılmalarına neden olmaktadır. Ancak işleme Yağlı Hayvan Sendromu, yüksek şartlarını dikkate almaksıenerjili rasyonlarla zın karkasın bölümleri için beslenen yaşlı deri yırtılması mevcuttur. hayvanlarda gözlenir. Yağlı Hayvan Sendromu (YHS), özellikle tavukların tüylerinin yolunma teknikleri ve uygun olmayan kesimhaneler ile yakından ilişkilidir. Deri mukavemeti erkeklerde dişilere oranla daha fazladır ve her iki cinsiyet için yaşa bağlı olarak artar. Dolayısıyla çoğunlukla genç dişi hayvanların karkaslarında problemle karşılaşılır. Farklı hatlardaki hayvanlar deri yırtılmaları açısından farklılık gösterdiği için, genetik bir etkinin de olduğu söylenebilir. Deri mukavemeti derinin kollajen içeriği ile yüksek oranda bir ilişkiye sahiptir ve bu nedenle kollajen içeriği ne kadar yüksekse derinin yırtılmaya olan eğilimi de aynı ölçüde azdır. Deri kollajen içeriğini etkileyen herhangi bir besinsel faktör dolaylı olarak yırtılmaya olan yatkınlığı da etkileyecektir. Prolin aminoasiti kollajenin sertliği ve stabilitesinden sorumlu olan hidroksiprolinin bir bileşenidir. Çinko, bakır ve C vitamini, kollajen sentezinde rol oynarlar ve bu nedenle bu besin maddelerinin herhangi birinde görülen yetersizlik, derinin kollajen üretiminde azalmaya neden olur. Ancak bu besin maddelerinin yoğun miktarlarda yetersizliği büyüme oranının bozulmasına neden olur ve bu genelde aşırı deri yırtılması hallerinde görülen bir özellik değildir. Rasyonda bu besin maddelerinin hatta prolin seviyelerinde yapılan artışlarla bile küçük bir fayda sağlanabildiği görülmektedir. Alofugionone antikoksidiyalinin dahil olduğu, rasyonla ilgili özel bir durum söz konusudur. Bu antikoksidiyal ile önerilen seviyelerde yapılan yemlemede, özellikle dişi hayvanlarda olmak üzere deri kalınlığı ve deri mukavemetinde önemli kayıp meydana gelir. Halofugionone (rasyonda 3ppm düzeyinde) kullanılan bir çalışma neticesinde deri kollajen içeriğinde % 50 azalma ve deri yırtılmalarının oluşumunda % 50 oranında bir artış ortaya çıkmıştır. Dişilerde genetik olarak derinin daha zayıf olmasından dolayı Halofugionone’nin dişi hayvanlardaki deri mukavemetini erkek hayvanlara göre daha fazla etkilediği görülmüştür. Halofugionone’nin, İNFOVET 102-103 deri hücrelerinde, pirolinin hidroksiprolinine dönüşümü işlemine karıştığı ve rasyonda daha fazla prolin eklenmesiyle bu zararlı etkilerinin düzeltilemeyeceği gösterilmiştir. İşleme koşullarının dikkatle incelendiği halde deri yırtılmasının bir problem olduğu durumlarda, potansiyel olarak probleme yol açabilecek besinsel faktörler halofuginone, çinko, bakır ve vitamin C düzeyleridir. Sıcak havalarda deri yırtılması çok daha fazla problem oluşturur. Hayvanlar bu koşullar altında neredeyse sürekli olarak çok daha fazla deri altı yağı taşısalar da bu durum fazladan vitamin C kullanımının önerilmesine neden olur. Ayrıca sebebi çok belirgin olmamasına rağmen, ham protein seviyesi yüksek yem kullanımının deri mukavemetini artırdığı görülmüştür. Daha fazla ham protein kullanımı, kollajendeki aminoasitlerin % 30’unu oluşturan ve esansiyel olmayan glisin aminoasitin daha fazla tedarik edilmesine neden olabilir veya alternatif olarak, yüksek protein seviyesi karkas yağlılığını düşürebilir. Yağlı Hayvan Sendromu, sadece sıcak iklimde yetiştirilen broyler piliçlerde oluşur. Yağlı Hayvan Sendromu Adından da anlaşıldığı gibi YHS’li hayvanlar, dokunulduğunda yağlı veya Yağlı Hayvan Sendromu (YHS)’de toplam deri kalınlığında gerçek bir değişim olmazken, derinin kırılma mukavemetinin azaldığı göze çarpar. kaygan bir deriye sahiptirler. YHS özellikle sıcak yaz aylarında, yüksek enerjili rasyonlarla yemlenen yaşlı hayvanlarda sıklıkla gözlemlenir. Bu problem aynı zamanda özellikle yolma işleminde olmak üzere, tüm işleme süresince artan gerilimin daha fazla olduğu, olağan dışı kesimhaneler ile ilişkiliymiş gibi de görünmektedir. Bu durum ilginç bir şekilde elle yolunan hayvanlarda nadiren görülür ve deri esnekliğinin etkilendiği karkas bölgeleri başta olmak üzere, karkasta suyun tutulmasıyla yakından ilişkilidir. Dişilerde bu tür su cepleri çok daha fazla oranda görülür. Problem geri bölgesinde ayrılan deri ceplerinde çok daha fazla fark edilir. Çünkü böyle bir deri yırtılmaya çok daha fazla meyillidir, bu cepler kopar ve sonrasında etrafındaki deri çok daha yağlı bir hale gelir. Genellikle erkekler dişilerin sahip olduğundan daha ince deriye sahip olmalarına rağmen daha az deri altı yağına sahip oldukları için muhtemelen daha kuvvetlidir. Ayrıca erkekler daha çok çözünmeyen deri kollajeni ortaya koyarlar ve dolayısıyla bu durum buzlu su tanklarında YHS’li karkaslarda sıklıkla oluşan suyun tutulması ve çözünme problemlerinin azalması açısından önemli olabilir. YHS’li hayvanlarda ana kollajen katmanı normal vücut sıcaklığında % 30 daha zayıfken, işleme esnasında kullanılan sıcaklıklarda % 50’ye kadar daha zayıftır. Problem bozulmuş kollajen çapraz bağlarıyla ilişkili olabilir. yhs bulgularından bazıları YHS durumunda genel bir bulgu, hem deri tabakasının yağ ceplerine ve/veya soğuk suyun birikmesine imkan tanıması, hem de derinin kolay yırtılması gibi deriyi oluşturan maddelerin yapısındaki değişimdir. Belirgin bir şekilde yağın doygunluğu YHS için bir faktör değildir daha ziyade etkilenen karkaslardaki deri kas sisteminden kolaylıkla ayrıldığı için, derinin çeşitli katmanlarının bütünlüğünde bir miktar değişim vardır. Epidermisin altında beş kollajen tabaka normalden daha az yoğun görünür ve en alt tabaka daha fazla yağ hücresi içerir. YHS’de toplam deri kalınlığında gerçek bir değişim olmazken, derinin kırılma mukavemetinin azaldığı görülür. İNFOVET 104-105 Memelilerde ve yumurta kabuğu zarlarının oluşmasında lizik oksidaz enziminin elastin ve kollajenin çapraz bağlarının olgunlaşmasına karışan tek enzim olduğu düşünülür. Lizil oksidaz bir ko-faktör olarak pridoksal fosfat’a ihtiyaç duyan bakır metalloenzimidir ve bakır yetersizliğinin normal kollajen çapraz bağ yapısını bozduğu bilinir. Ancak bakır yetersizliği sanıldığı gibi bu duruma basit bir çözüm oluşturur gibi görünmez. YHS, sadece sıcak iklim koşullarında yetiştirilen broyler piliçlerde oluşur ve sendrom deneysel olarak sadece sıcak yetiştirme koşulları kullanılarak oluşturulabilir. Daha yüksek sıcaklıklarda hayvanlar daha fazla deri altı karkas yağı taşıdığı için bu mekanizma tetikleyici olabilir. Karkasın yağlı doğasından dolayı değişik rasyon bileşenleri ve besin madde seviyeleri araştırılmalıdır. Basit bir ilişki olduğu görülmemesine rağmen, rasyonda yağ seviyeleri ve kaynakları daha yakından incelenmelidir. Her ne kadar araştırma sonuçları tutarlı olmasa da daha yüksek miktarlardaki yağ düzeyi ve/veya rasyondaki protein düzeyine bağlı enerji seviyesi daha fazla problemlere yol açmıştır. Hayvanın derisi yağlı bir görünüme sahip olmasına rağmen, doymamış yağ asitlerinin seviyesi ile YHS arasında bir ilişki söz konusu değildir ve aslında don yağı tüketen hayvanlarda çok daha fazla problem görülür. Metiyonin+sistinin marjinal seviyeleri tüylenmenin azalmasına neden olmaktadır. Kaynak: Dr. Dilek Gökçeyrek/ Ticari Kümes Kanatlı Hayvanların Beslenmesi (Commercial Poultry NutritionS.Leeson, J.D. Summers) beslenme yetersizliğinden ilk olarak etkilenen primer tüyler olmasına rağmen, T-2 toksininin mevcudiyeti durumunda tüylerin çoğu etkilenir. Kaliteli horozların üretilmesi ve idaresinde hedef, kümeste en yüksek seviyede fertiliteyi sağlamak olmalıdır. Damızlık yönetimi Kümeslerin sağlık düzeyi, hijyeni ve iyi yönetim uygulamaları, damızlık kanatlıların en yüksek performansa ulaşmasında altın standart olmaktadır. Bir damızlık kanatlı işletmesinde, kanatlı hayvanların kümeslere sevk edilmesinden yumurtlamalarına ve bu yumurtaların sevk edilmesine kadar geçen her aşamada idari koşulların en ideal seviyede tutulması gerekmektedir. Kaliteli horozların üretilmesi ve idaresinde hedef, kanatlı hayvanların ağırlıklarını kontrollü bir şekilde artırmak ve kümeste en yüksek seviyede fertilite düzeyini sağlamak olmalıdır. Başlangıç İlk aşama civcivler varmadan önce kümesin hazırlanması ve kanatlıların performansını maksimize eden kuluçka süresinin İNFOVET 106-107 en iyi şekilde geçmesi için kanatlılara en iyi ortamın yaratılmasıdır. Kanatlı hayatının ilk 14 günü iyi performansı için altın anahtardır. Stok yoğunluğu çevresel ve lokal klimatik koşullar göz önünde bulundurularak oluşturulmalıdır. Horozların kayde değer bir şekilde tavuklardan ağır oldukları ve ağırlıklarını taşımak için horozlara ekstra zemin gereksinimi olabileceği akılda tutulmalıdır. Kontrol altında gerçekleştirilen ve tekrarlanan düzenli bir dezenfeksiyon programı oluşturulmalıdır. Kümesin civcivler konmadan önce ideal sıcaklığa getirilmiş olması gerekir. Bu sıcaklık, zeminde 28°C olacak şekilde kümesin 30-31°C olmasıdır. Kümese yeni Sınıflandırma Yumurtaların sınıflandırmasında, ideal durumlardaki kuluçkalık yumurtalar ile kirli ve şekli bozuk yumurtaların ayrılmasına odaklanılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, kümeste, transportta veya kuluçkada yaşanabilecek sıcaklık dalgalanmaları, yüksek oranda embriyonik mortaliteye neden olacaktır. Pik sonrası beslenme yerleştirilen kanatlıların, çevreye uyum sağlayıp sağlamadıkları kontrol edilmelidir. Civcivler kümese yerleştirildiğinde taze yem ve suya erişebildiklerinden emin olunmalıdır. 16-24. haftalar Bu dönem kanatlıların üretim hattına sevk edilmesinde, üniformite kazanması ve uygun ağırlığa gelmesi için en kritik dönemdir. Dişi damızlıklar yumurta üretiminin artırılması ve sürdürülmesi için, 16-20. haftalar arasında yeterli vücut ağırlığına erişmelidir. Yetiştirme kümesi bu uygun şartları sağlarsa, üretim kümesi de en yüksek kalitelere ulaşacaktır. Broiler damızlık tavuklar uygun zaman geldiğinde günün çoğunu kuluçkada geçirirler. Bu sorumluluk tavuklarda ışığın etkisi, vücut ağırlığının uygun olması ve yaş ile stimüle edilir. Kanatlı uygun ağırlığa ulaştığında, gün ışığının arttırılması için iyi gözlenmesi gerekir. Eğer kümesteki dişilerin birçoğu uygun ağırlığa erişmedi ise ışık stimülasyonu nun ertelenmesi gerekir. Horoz idaresi Maksimum fertil kuluçkalık yumurta elde edilmesi için kümesin % 50’sinin horozlardan oluşması gerektiği unutulmamalıdır. Öncelikle, kümeslerden sorumlu idari personelin eğitimli olması, kaliteli horozları gözlemlemesi ve kaydetmesi gerekir. Kaliteli horozların üretilmesi ve idaresinde hedef, kümeste en yüksek seviyede fertiliteyi sağlamak olmalıdır. Beslenmenin ve vücut ağırlığının kontrollü bir şekilde artırılması gerekmektedir. İNFOVET 108-109 Kaliteli horozların, uygun vücut şeklinde, aktif, uyaranlara tepkili ve ibik rengi uygun olmalıdır. Vücutları ne çok büyük, ne de çok küçük olmalıdır. Yetersiz durumdaki horozların kümesin oranı düzenlenirken ayrılması gerekir, bu horozlar genellikle soluk ibik rengine sahip, vücutları küçük ve kamburdurlar. Çok büyük cüsseli, ağır horozların da kümesten uzaklaştırılması gerekir. Yumurtaların toplanması Yumurtaların toplanması ve sınıflandırılması kadar, yumurta hijyeni ve depolanması da kuluçkadan çıkımı ve civcivlerin kalitesini artıran etkenler arasında yer almaktadır. Fertil kuluçkalık bir yumurtanın birçok canlı hücreden oluştuğunu unutmamak gerekir. Yumurtanın kuluçka potansiyelinin en iyi şekilde desteklenmesi ve sürdürülmesi gerekir. Yanlış bir uygulama kuluçka potansiyelinin düşmesine neden olacaktır. Kuluçkalama kutuları, dışkı, pislik ve kırılmış yumurtalardan temizlenmiş olmalıdır. Yumurtaların günde en az dört kez toplanması gerekmektedir. Yuva içerisindeki yumurtaların sıcaklığının, sıcak havalarda bile, inkübatördekilerle aynı olması gerektiğinden, rutin olarak yumurtaların toplanması gerekmektedir. Kümes zeminine düşmüş yumurtaların acilen, kuluçka hattındaki yumurtaların da rutin olarak toplanması, kuluçkaya gelen tavuklar için de önem Özellikle pik üretimden sonraki dönemde taşır, bu tavukların kuluçdamızlık kanatlıların kalık yumurtalardan ayrı beslenmesine özen tutulmaları gerekir. gösterilmelidir. Bir tavuğun soyundaki broiler performansında rol oynayan genlerin yarısını taşıdığı unutulmamalıdır. Bu, aşırı kilo alabilen tavukların, hayatının gelecek aşamalarında kuluçkaya yatma veya fertilitede sorun yaşayabileceği anlamına gelmektedir. Dişilerde vücut ağırlığının kontrol altına alınması her bir grubun çok iyi tanınması ve ne zaman yemin azaltılacağına doğru karar verilmesi ile mümkündür. Ağırlık artışı ile ilgili tavukların periyodik bakımında, vücut kompozisyonunun, kondüsyonunun ve depolarının değişimlerinin yanı sıra pik üretim, yumurta kütlesi ve tüketilen yem de takip halinde tutulmalıdır. Yumurtaların toplanması ve sınıflandırılması kadar, hijyeni ve depolanması da kuluçkadan çıkımı ve civcivlerin kalitesini artıran etkenler arasında yer almaktadır. yumurta için... büyük Uluslararası piyasalar baz alındığında yumurtalar esas ebatlarında satılmasına karşın, halen birçok tüketici seçimlerini büyük boy yumurtalardan yana kullanmaktadır. İNFOVET 110-111 Yumurta çeşitliliği için yapılan genetik düzeltmeler, ürünlerin tüm olası verim sonuçlarını belirlemeyi hedefler. Genetik olarak belirlenmiş bu yelpazenin içinde bizler, yönetim sistemlerimizi ürünlerin özellikleri yönünden en iyi şekilde kullanarak, üretimin karakteristiğini başkalaştırabilir, kendi piyasamız için en kârlı hale getirebiliriz. Uluslararası piyasalar düzeyi baz alındığında yumurtalar esas boylarında satılıyor. Fakat birçok tercih hala yumurta büyüklüğüne göre yapılıyor. Hindistan piyasası yumurtaları boyutlarına göre derecelendirmemesi açısından bu yönüyle diğer pazarlardan ay- rılmaktadır. Tüketicilerin ve piyasaların bunlar gibi seçim farklılıkları nedeniyle bu işle uğraşan kümes hayvanları çiftçileri, hem fazla sayıda yumurta üretimine hem de bunların maksimum boyutlarında olmalarına eşit derecede önem vermek zorunda kaldılar. Seçicilerin gözünde yumurtanın çapından ya da diğer ölçüm birimlerinden ziyade, boyutu ağırlığı için daha iyi bir referans oluyor. Doğru yumurta büyüklüğünü Yumurtalar esas boylarında satılsa da ölçmek için yapılacak en iyi tüketiciler tercihlerini şey bir düzine yumurtanın büyük olanlardan yana net ağırlığını ölçmektir. kullanıyorlar. KANATLI TEKNİK Aslında yumurta ağırlığını etkileyen faktörlere yumurta büyüklüğü için de başvurulabilir. Üretim döngüsünün ticari yumurtacılığındaki tavuklar, yumurtlamaya küçük yumurtalarla başlayacak, birkaç hafta sonra orta boya ve daha sonrasında büyük boya geçiş yapacaklardır. Herkesçe bilinen yumurta büyüklüğünün belirlenmesindeki ana faktör gövde ağırlığıdır. Bunun yanında yumurta üretiminde kullanılan bütün diyet içerikleri ve besin maddeleri üretimde yumurta büyüklüğünün belirlenmesi için kullanılabilir. Yumurta büyüklüğünü etkileyen faktörleri şu başlıklar altında toplayabiliriz: Genetik faktörler, besinsel faktörler ve yönetim faktörleri. GENETİK FAKTÖRLER Irklar ve Islah Sistemleri Hafif ırklar ağır ırklardan yaklaşık bir ay kadar erken olgunlaşır. Kuşların bu vücut büyüklüklerindeki ve iştahlarındaki farklılığa bağlı olarak yumurta büyüklükleri çeşitlilik gösterir. Tavuklar büyük, orta, küçük boylarda yumurtalar yumurtlamaları için geliştirilebilir. Kahverengi yumurta yumurtlayanların, yumurtaları vücut büyüklüğü ve alınan gıdalarla ilişkili olarak daha büyüktür. Ağır cinslerin yumurta ağırlıkları da hafif cinslerinkinden daha fazladır. Eğer gereken vücut ağırlığına ulaşılmışsa, olgunluk sürecine erkenden girilmesi değerli bir özellik olabilmektedir. Yumurta büyüklüğü ya da ağırlığı İNFOVET 112-113 seçim yoluyla geliştirilebilen ve genetik olarak miras kalan bir özelliktir. Yumurta ağırlığı gibi geliştirilen yüksek kalıtsal özelliklerde bireylerin seçimleri fenotipik performansları baz alınarak yapıldığında, tatmin edici sonuçlara varılmıştır. Bu bireysel seçim olarak bilinir. Günümüzdeki yetiştiricilerin çoğu piyasanın ihtiyacı olan yumurta boylarını üretmek için bu cinsleri geliştirdi. Rastgele örneklemeler piyasadaki farklı cinslerin yumurta boylarını karşılaştırmak için iyi bir rehberdir. Yumurta ağırlığı anneye ya da cinsiyete bağlı olarak her ikisinden de etkilenebilir. Bu özellik poligenik ve yüksek oranda kalıtsal özellik gösteren devamlı bir varyasyondur, ölçülebilir ve kalitelendirilebilir. Dolayısıyla yumurtanın bu sayısal özellikleri birçok gen çifti tarafından belirlenir. Ekonomik Olarak Önemli Genetik Özellikler a) Vücut ağırlığı: Küçük yumurtaların en yaygın birinci nedeni düşük kilodaki yarkalardır. Üretim çemberinde normalin altındaki kilodaki yarkaların üreteceği yumurtaların daha küçük olacağı bilinir. Yaşın 18 haftasında vücut ağırlığına eklenen her 45 g için yumurta boyu 0.5 g artar. Ek olarak, genellikle düşük kilolu yarkaların 40 Düşük enerji düzeyleri ve yüksek protein haftadan sonra yumurta içerikli yemlerle kabuğu kalitesini korumak yumurta boyunda artış için gerekli iskelet sağlanamaz. Protein ve özel aminoasitler Yumurta boyunun artmasıyla protein alımının artması arasındaki ilişki bir çok araştırmacı tarafından saptanmış ve rapor edilmiştir. Yumurta boylarının küçülmesi düşük protein alımının bir göstergesi olmuştur. Hatta metiyonin gibi spesifik aminoasitlerin yumurta boyunda neredeyse doğrusal bir etkisi vardır. Total yem, protein ve metiyonin, sistein gibi sülfür içerikli aminoasitlerin alımında azalma pik sonrası üretimde yumurta ağırlığını kontrol etmekte yardımcı olabilir. KANATLI TEKNİK çerçeveleri olmaz. Yumurta büyüklüğünde etkisi olan vücut ağırlığı, yumurtlama süresi, ışıklandırma, beslenme, hastalık, tavuk başına düşen alan, gaga kesme gibi parametrelerden etkilenebilir. Ağırlığın izlenmesi için yarkalar düzenli olarak tartılmalıdır. İyi bir ağırlık takip programı 4 haftalıkken başlar ve bundan sonra her 2 haftada bir devam eder. Sürüdeki tartımlar 100 kuşluk gruplar halinde yapılabilir. Bu iş için kuşların seçileceği kafesler farklı lokalizasyonlardan olmalıdır ve kafes içindeki bütün kuşlar tartılmalıdır. Aynı kafeslerin tartımı doğruluk payını artırır. Vücut ağırlığındaki değişkenlik ortalama vücut ağırlığı kadar önemlidir. Hedef kuşların %90ının benzer olması ve%10unun ortalama vücut ağırlığında olmasıdır. Ölçümler her hafta yapılırsa yavaş büyümeden sorumlu faktörün saptanması daha kolay olacaktır. Tartım yem değişiklikleriyle aynı zamana denk getirilmelidir. Eğer sürünün vücut ağırlığı onların yaşındaki hedef kiloda değilse düşük ağırlıktakilerin diğerlerine yetişmeleri için bir şans daha verilmeli ve yem değişikliği ertelenmelidir. Bir pilicin büyümesi 6 ve 8 haftalık olduğu dönem arasında maksimum oranda artacaktır. Bu zaman kuşun iskelet yapısının bir erişkin boyutuna ulaştığı ve yumurta kanalının olgunlaştığı kendini yumurta üretimi için hazırladığı en uygun zamandır. b) Yaş: Kuşun yaşının ilerlemesi başlangıçta yumurtladığı yumurta boyunun üretim döngüsünün sonlarında artması anlamına gelebilir. Çünkü yaşla beraber kuşların ağırlığı, ağırlığa bağlı olarak da yumurta boyu artar. c) Yumurta ağırlığı: Yumurta üretimi ve yumurta büyüklüğü arasında yakın bir negatif ilişki vardır. Doğru işletmecilik açısından bir sürünün tek tip vücut ağırlığına sahip olması ve sürüde koordineli olarak benzer zamanlarda cinsel olgunluk hedeflenmelidir. Daha az üretimi olan bir sürünün daha fazla yumurta ağırlığı vardır. Bu durumda yumurta büyüklüğü artar fakat yumurta sayısında köklü bir düşüş yaşanır ki bu istenilen bir olay değildir. Bundan dolayı öncelik, sağlıklı bir sürü ve iyi üretimdir. Beslenme programları vücut ağırlığı ve yumurta üretimindeki artışa göre ayarlanmalıdır. Bu beslenme rejimini onlardaki değişikliğe ve gelişme evrelerine göre belirlemek önemlidir. Dişilerin pik sonrası yönetimi yumurta üretimindeki kalıcılığı korumak esas alınarak yem miktarını değişen vücut ağırlığı ve yumurta üretimine göre ayarlamaktır. d) Cinsel olgunluk Kahverengi yumurtlacıların ve yumurta büyüklüğü: yumurtaları, vücut Erken cinsel olgunluk büyüklüğü ile ilişkili beraberinde çok sayıda olarak daha büyüktür. İNFOVET 114-115 YUMURTA AĞIRLIĞI yumurta üretimini getirir fakat yumurtaların boyutu küçük olabilir. Tersi, eğer cinsel olgunluk gecikirse büyük yumurtalar üretilecek, fakat üretilen yumurtaların toplam kütlesi azalabilecektir. Kuşların yeterli vücut ağırlığında, optimum zamanda cinsel olgunluğa ulaştıklarını takip etmek önemlidir. Cinsel olgunluk yaşı cins karakteristiğine göre farklılık gösterebilir. e) Yumurta sarısının ağırlığı: Yaşla beraber yumurtada albümin ve kabuk oranı azalırken, yumurta sarısı artma eğilimindedir. Bu da yumurta ağırlığını artırır. BESİNSEL FAKTÖRLER Enerji ve Yem Alımı Genel olarak yemlerdeki enerji içeriğiyle yumurtlamanın değiştiği varsayılmıştır. Diğer bir deyişle yüksek enerji rasyonları düşük yem tüketimiyle sonuçlanır. Bu olay genellikle meydana gelirken, beklenen düşüşün pek azına bütün yönleriyle ulaşılır. Sonuç tavuk için net bir enerji artışının olmasıdır. Düşük enerji içeriğiyle hazırlanan yemlerin alınması sıklıkla tavukların Sofralık yumurtalar tüketicilere normalde 1 tanesi 55-60 g. (ortalama 58 g.) arasında olacak şekilde viollere yerleştirilerek sunulur. Yumurta ağırlığında aranan özellik yumurtaların uniform olmasıdır. Yumurta viollerine yerleştirilmeleri güç olacağından çok büyük ve çok küçük yumurtalar tercih edilmez. Yumurtaların belirlenen ağırlık standartları: Çok küçük: 42g’dan az Küçük: 42-49 g arası Orta: 49-56 g arası Büyük: 56-63 g arası Çok Büyük: 63-70 g arası Jumbo: 70 g’dan büyük 18 haftada her 45 g’lık artışta yumurta boyu 0.5 g artar. düşük kilolu yarkaların 40. haftasından sonra kabuk kalitesini korumak için ise gerekli iskelet çerçeveleri olmaz. KANATLI TEKNİK Stresi en aza indirmek iyi üretimlerini sürdürmeleri için yetersiz kalır. Bu tavukların özellikle pik üretim dönemlerinde kendi enerji ihtiyaçlarını bile yeteri kadar karşılayabilmeleri fiziksel olarak mümkün olmayabilir. Bazı durumlarda yumurta boyu ilk üretim için mağdur edici bir özellik olabilir. Yumurta boyunda küçülme diyet ve vücut proteinlerinin enerji için kullanılması sonucu gerçekleşebilir, bu durum yumurta kütlesinin oluşmasını engelleyebilir. Yumurtlamanın başlangıcında tavukların düzenli protein almaları yumurta boyutunun artmasıyla sonuçlanır. Bu zaman aralığında daha yüksek düzeyde protein beslenmesi demek yumurta boyunun daha hızlı artacağı anlamına gelir. Yetersiz enerji alımı yumurta boyunu sınırlandıran bir faktördür. Düşük enerji düzeyleri ve yüksek protein içerikli yemlerin alınmasıyla yumurta boyunda artış sağlanamaz. Linoleik asit ve yağ düzeyi Yarkaların üretim siklusunun erken yumurtlama döneminde artmış linoleik asit düzeyleri yumurta boyunu büyütmede yardımcı olabilir. Diyetteki %1lik linoleik asitin yeterli olduğu saptanmıştır. Fakat linoleik asitin daha da yüksek düzeylerde kullanılmasının yumurta boyu üstünde özel bir etkisi yoktur. Yumurta boyu için en önemli besinler linoleik asit, proteinler ve bazı İNFOVET 116-117 spesifik aminoasitlerdir. Bunlardan birinin azalması ya da diyetteki kombinasyonlarının azalması yumurta boyunu küçültür. Enerji kaynağındaki yağ oranının artırılması erken dönmede yumurta boyunu arttırabilir. Bu beklenen yumurta ağırlık artışını kontrol etmek ve bir kere de indirmek için daha kolay ve etkili bir yöntemdir. Enzimler Spesifik sülfür aminoasitlerle yumurta boyunun değiştirilebilmesi araştırmacıların enzim geliştirmelerine ve kullanmalarına neden olmuştur. Fiber matrisin serbest proteinleri tarafından Ksilanaz gibi enzim kombinasyonları geliştirilmiştir. Ek olarak enzimlerin kullanılması yaşa bağlı yumurtlama gücünün azalmasını düşürebilir. Besleme programı Üretim döngüsündeki bir yumurta tavuğu için beslenme gereklilikleri değişir. Yumurtlamanın pik dönemi boyunca ve sonrasındaki dönemde beslenmede büyük farklılıklar vardır. Alınan yem 18 ve 35. haftalar arasında artar, bu dönemde ihtiyaçYaşla beraber yumurtada albümin ve ları doğrultusunda yoğun kabuk oranı azalırken, olarak beslenilmelidirler. Bu yumurta sarısı artma aşamada fuzuli artan yem eğilimindedir. Olgunluk zamanındaki stresli olayların vücut ağırlık artışı üzerinde derin etkileri olabilir. Mümkünse bu dönem boyunca, taşınma, elle aşılama, gaga kırpma gibi stresli yönetim uygulamalarından kaçınılmalıdır. Gaga kırpma işlemi 6 haftalıktan önce tamamlanmış olmalıdır. İlk gaga kırpımı için en uygun zaman 7.-10. günler, eğer gerekliyse ikincisi 6 haftalıkken yapılmalıdır. Erken bir kırpmada kuşlar daha çabuk iyileşecek, daha az acı duyacak ve daha az büyüme geriliği yaşayacaktır. Yarkalar aşırı kalabalıktan korunmak için erkenden yumurtlama evlerine taşınmalıdır. Buraya geç taşınmaları zararlı olabilir, bazı kuşlar için kısıtlı yem ve su tüketimine yol açabilir. Aşırı kalabalık 15-17. haftalarda yapılan bir taşımayla önlenebilir. Doğru işletmecilik açısından bir sürünün tek tip vücut ağırlığına sahip olması ve sürüde koordineli olarak benzer zamanlarda cinsel olgunluk hedeflenmelidir. KANATLI TEKNİK Mycoplasma gallisepticum ve Mycoplasma synoviae, Newcastle, diğer solunum patojenleriyle etkileşim yoluyla yumurta kalitesi problemlerinde rol oynayabilir. Bunlar gibi faktörler yumurta büyüklüğünü etkiler. En önemlisi yumurta tavuğunun yaşıdır. İkinci faktör kanatlının cinsidir. Bir diğeriyse kuşun ağırlığıdır. fiyatları aşırı beslenmeyi engeller. Üretim döngüsü genellikle ön-yumurtlama, pik öncesi, pik ve pik sonrası yumurtlama fazlarına bölünür. YÖNETİM FAKTÖRLERİ Aydınlatma programları Yumurta üretiminin başlangıcında yarkanın vücut ağırlığını geliştirmek ve cinsel olgunluğu geciktirmek için bir yoldur. Eğer gerekli vücut ağırlığı sağlanırsa erken olgunluk iyi bir özellik olabilir. Ancak en azından standart vücut ağırlığı 18 haftada oluşmaz, ışık stimülasyonları sürünün bu ağırlığa ulaşma süresini kısaltabilir. Cinsel olgunluğa geç girilmesi sonucunda genellikle daha büyük yumurtalar oluşur. Erken yumurtlama döneminde daha fazla yem tüketiminin teşvik edilmesi de yumurta boyunda artışı destekler. Yem sıklığını artırmak ya da alan sıcaklığını düşürmek gibi yönetim uygulamaları yem tüketimini artırabilir. Cinsel olgunluk ışıklandırma programı kullanılarak geciktirilebilir. Bunun için 9 haftalıktan sonraki büyüme döneminde sürüye verilen ışık miktarı bir parça azaltılır. Ahemeral aydınlatma sistemleri araştırmasında 24 saatten daha fazla (28 saat) sürece ışık döngüsü yumurta boyu ve özgül ağırlık artışıyla sonuçlanmış. Bu yolla geliştirilen yumurta büyüklüğü kuşlar 24 saatlik döngülerine döndükten sonra da devam etmiş. İNFOVET 118-119 Yumurta kalitesini artırmak için hastalıklardan korunma ve uygun aşılama programları Bazı enfeksiyöz hastalıkların yumurta kalitesi ve miktarında olumsuz bir etkisi olduğu belgelenmiştir. Herhangi bir infeksiyon süreci, bir inflamatuar yanıt yem ve su alımı üzerinden yumurta üretimini etkileyebilir. Buna ek olarak amino asit ve proteinlerin yumurta üretimi gibi faaliyetlerden başka vücutta antikor üretimi ve immun yanıtın diğer bileşenlerini oluşturmak gibi daha hayati görevleri vardır. Newcastle Hastalığı, Enfeksiyöz Bronşitis ve EDS-76 zayıf ve kusurlu yumurta kabuğu oluşumuna neden olur çünkü bu hastalıklar doğrudan yumurta kanalını etkiler ve buraya hasar verir. Newcastle hastalığı, yumuşak kabuklu ya da az kabuklu yumurta üretimine yol açar. Avian Enfeksiyöz Bronşitis üretimde birdenbire görülür, yumurta üretimi yaklaşık 4 hafta gecikebilir. Yumurta üretimi 1-2 ay sonra normale dönebilir fakat yumurta kalitesi normal olmayabilir ve kuluçka randımanı azalabilir. Yumurtalar ince kabuklu, deforme olmuş ya da normalden daha küçüktürler. İç kaliYumurta büyüklüğü ya da ağırlığı seçim teyi gösteren kalın albüyoluyla geliştirilebilen min kaybolmuştur, şalaz ve genetik olarak miras bozulmamış olabilir. kalan bir özelliktir. Yarkalar cinsel olgunlukta gereken ağırlığın önemli ölçüde altındalarsa, küçük yumurtalar üretirler. Yumurta ağırlığını etkileyen yönetim faktörleri; aydınlatma, ısı, stres, aşırı kalabalık ve beslenmedir. Bu değişkenlerin tümü yumurta üreticisi için büyük önem taşır. Dikkatli sürü yönetimi hem tavuklara hem de üreticiye fayda sağlar. 0.5 GRAM her 45 gr vücutağırlığı artışında yumurta boyundaki artış Sıcaklığın yüksek olduğu yaz aylarında yumurta verimindeki azalmayla birlikte, kabuk kalitesi de düşmektedir. Sıcak stresi ve yumurta kalitesi Yumurta üreticileri için kritik öneme sahip olan yumurta kabuğu kalitesini korumak için, sıcak havalarda bir takım önlemler alınması gerekmektedir. Yumurtacı tavuklar yüksek sıcaklığa maruz kaldıklarında verim düzeylerinde azalma meydana gelir. Uygun önlemlerin alınması içinse fizyolojilerinin anlaşılması gereklidir. Stres, canlı organizmada birçok sistemi etkileyerek bağışıklık sisteminin baskılanmasına ve üretimde, canlı ağırlık kazancında, yem tüketiminde azalma gibi olumsuz etkilere yol açmaktadır. Stres, hipotalamusun uyarılmasıyla adrenokortikotropik hormonunun kan dolaşımına karışması ve glikokortikoid hormonlarının salınmasına neden olur. Bu da tüm hücreler İNFOVET 120-121 üzerinde RNA’yı etkileyerek, enzim ve proteinlerin sentezini değiştirebilmektedir. Kanatlı hayvanların üretim performanslarına etki eden en önemli iklimsel çevre faktörlerinden birisi de sıcaklıktır. Sıcaklık stresi terimi, genellikle hızlı soluma gibi farklı veya anormal fizyolojik cevapların alındığı, hayvanın sıcak çevreye karşı gösterdiği reaksiyon olarak tanımlanmaktadır. Yüksek çevre sıcaklığı yumurta tavukçuluğunu olumsuz yönde etkileyen faktörlerden biridir. Çevre sıcaklığının yüksek olduğu yaz aylarında yumurta verimindeki azalmayla Çevre sıcaklığı 280C üzerine çıktığında hayvanların üretmiş oldukları ısıyı solunum sayılarını 10 kat arttırarak kaybetmeye çalıştıkları bilinmektedir. YUMURTA KABUĞU VE SICAK İLİŞKİSİ birlikte, yumurta kabuk kalitesi de düşmektedir. Çevre sıcaklığının 26.7°C’yi geçmesi yumurta ağırlığında azalmaya ve kabuk kalınlığında incelmeye sebep olmaktadır. Sıcaklık stresine maruz kalan tavuklarda, yem tüketimi düşmekte ve bunun bir sonucu olarak tavuklar optimum performansı sağlayacak kadar besin maddesi tüketemediğinden yumurta verimi ve yumurta kabuk kalitesi düşmektedir. Sıcaklık stresinin sebep olduğu verime ilişkin ekonomik kayıpları, fizyolojik ve metabolik değişimler nedeniyle tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmadığına göre, kümeslerde yapısal ve kümes içi yetiştirme teknikleri ve/veya besleme konusunda alınacak önlemler ile bu ekonomik kayıpları en aza indirmek mümkün olabilecektir. Yem yeniden formüle edilmelidir Yumurtacı tavuklarda sıcak stresi besin alımı ve yumurta kalitesinde azalmaya neden olur. Sıcak yaz ayları boyunca havalandırma sistemine gösterilen özen oldukça önemlidir. Diğer seçenekler sıcaklık stresini minimize etmek için yem maddelerini yeniden formüle etmek, yemin ve ışıklandırmanın zamanını ayarlamak, diyetteki kalsiyum ve fosfor düzeyine dikkat etmektir. Bir yumurtacı tavuğun optimum büyüklükte ve kaliteli kabuğa sahip yumurtalar üretmesi için uygun miktarlarda Araştırmacılar, yeterli miktarda su enerji, protein ve kalsiyum tüketiminin yumurta almaları gerektiği iyice ağırlığını artırdığını kavranmalıdır. Yanı sıra saptamıştır. İNFOVET 122-123 Yazın rasyona lisin katılması; iştahı artırır, vücut ısısını azaltır ve optimal bir performans için olan gerekli aminoasitleri sağlamaktadır. aşırı sıcak yaz dönemleri süresince küçük ve zayıf kabuklu yumurta elde edilebileceği de bilinmelidir. Yüksek çevre sıcaklığı tavuklarda iştahı azaltır. Belirli sınırlar içerisinde düşen yem tüketim oranlarında yeterli kalsiyum ve proteini sağlamak için yem mümkün olduğunca yeniden formüle edilmelidir. Bununla birlikte eğer tavukların kümesinde normalin üzerinde sıcak bir hava hakimse, yeterli yumurta büyüklüğü veya düşük yem tüketimi ile karşı karşıya kalındığında, yeterli kabuk kalitesinde yumurta üretimi için yemi yeniden formüle etmek mümkün olmayabilir. Temel besin maddeleri gereksinimleri Protein ihtiyacı: Sıcaklık stresi altında bulunan kanatlı hayvanların yem tüketimleri azaldığından dolayı günlük protein ihtiyaçlarını karşılamak için rasyondaki protein düzeyinin yükseltilmesi akla gelebilir. Fakat broyler gibi etçi ırkların rasyonlarında zaten protein düzeyi yüksek Sıcak çevre şartlarında vücut yüzeyindeki damarlar genişler ve kan akım hızı yavaşladığında kabuğu oluşturan bezlere daha az kan gider. Tavuklar vücutlarındaki fazla ısıyı atmak için hızlı soluk alıp verdiklerinden fazla miktarda karbondioksit kaybı meydana gelmekte ve kandaki CO2 yoğunluğu azalmaktadır. Bu durumda kan pH’sı 7.7’nin üzerine çıkar ve respiratorik alkoloz meydana gelir. Bu durum, kabuk oluşumu için gerekli olan CaCO3 sentezinin aksamasına neden olur. Böbrek ve yumurta kabuk bezlerinde karbonik anhidraz enzimi aktivitesi düşer ve kemik depolarından Ca mobilizasyonu azalır. Tüm bu olgular yumurta kabuğu oluşumunu negatif yönde etkilemekte, yüksek çevre sıcaklığı; tavukların yumurta verimi, kabuk ağırlığı, kabuk kalınlığı ve serum Ca seviyesini önemli derecede düşürmektedir. Önlem alınmadığı takdirde, sıcak havalarda çatlak ve kırık yumurta oranlarında artış yaşanmasının nedenlerinin temelinde bu mekanizma yatmaktadır. Optimum büyüklükte yumurta üretimi için uygun miktarlarda enerji, protein ve kalsiyum gereklidir. olduğundan, rasyonlarındaki aminoasitlerin dengelenmesi daha çok önem taşımaktadır. Yumurtacı tavuklarda ise, örneğin free range ve altlıklı sistemde yetiştirilen kahverengi yumurtacılar için önerilen ham protein oranı, 100 g bazında düşünüldüğünde; yumurtlamaya başladığı dönemde yani ilk fazda % 18.7, düşük protein ve amino asit ile iyi bir yumurtlama devamlılığının sağlandığı dengeli fazda % 18.2 ve optimal kabuk kalitesi ve yumurta ağırlığı için 3. fazda % 18 olması önerilmektedir. Aminoasit oranlarına baktığımızda ise faz 1, faz 2 ve faz 3’te sırasıyla önerilen miktarlar şöyledir: Metiyonin % 0.44, % 0.40 ve % 0.38; Metiyonin ve Sistein % 0.80, % 0.74, % 0.70 ve Lisin % 0.87, % 0.85 ve % 0.80. Özellikle lisin yetmezliği, vücut ısısının yükselmesine neden olacağından sıcak ortamlarda bu özelliğin üzerinde durulmalıdır. Rasyona lisin ilavesi, iştahı artırır, vücut ısısını azaltır, optimal bir performans için gerekli aminoasitleri sağlar, enerjiden yararlanmayı arttırır. Yüksek çevre sıcaklığında belirli sınırlar içerisinde düşen yem tüketimi nedeniyle, kanatlı hayvanların rasyonları tekrar formüle edilmelidir. İNFOVET 124-125 Karbonhidrat ihtiyacı: Protein oranlarının yanı sıra karbonhidratlar için yağ kullanımı da yemin ısıyı artırıcı etkisini azaltmakta yararlı olabilir. Bu aşamada çok iyi kalitede yağ kullanılması gerekmektedir. Ayrıca rasyonlara yağ katımı yem tüketimi üzerine arttırıcı etki yapabilmektedir. Vitamin ihtiyacı: Sıcaklık stresi altında bulunan hayvanların C vitamini yedeklerinin ve sentezlenen miktarın azalması durumu söz konusudur. Kanatlılar sıcaklık stresinden kurtulmak için vücut rezervlerini harekete geçirmek üzere bol miktarda kortikosteron hormonu salgılar. Bursa fabricius’un küçülmesine bağlı olarak bağışıklık mekanizması zayıflar, hastalıklara direnç azalır ve ölüm oranı yükselir. Sıcaklık stresi altındaki kanatlı hayvanların rasyonlarında yeterli miktarda vitamin C bulunması; performansı artırır, ölüm oranını düşürür ve bağışıklık mekanizmasını kuvvetlendirir. Ayrıca C vitamininin yumurta ağırlığını, yumurta kabuk kalitesini ve yumurta verimini artırdığı bilinmektedir. Yanı sıra sıcak stresi altında kalan hayvanlara en azından bağışıklık sistemlerinin düzeni için E vitamini verilmesinin yararlı olacağı öngörülmektedir. Su ihtiyacı: Kanatlı hayvanlar günün aydınlık saatlerinde su tüketirler. Gün içerisinde yeterli miktarda su tüketilemediğinde ilk önce performans, daha sonra sağlık olumsuz etkilenir. Bazı araştırmacılar susuz bırakılan 26.7 KABUKTA İNCELMEYE NEDEN OLAN SICAKLIK ÜST SINIRI Yazın Mİneral madde İhtİyacı Yüksek sıcaklara maruz kalan yumurtacı tavuklarda, vücutta potasyum tutulumunda azalma görülmektedir. Potasyuma ilaveten sodyum, kükürt, selenyum ve bakır gibi minerallerde de kayıplar meydana gelmektedir. Dolayısıyla yüksek sıcaklıklarda elektrolit dengesi bozulur ve buna bağlı olarak büyüme oranı daha da geriler. KANATLI TEKNİK yumurtlamayan tavukların 15 gün, yumurtlayan tavukların ise 8 gün yaşayabildikleri bildirmektedirler. Su ve yem tüketimi arasındaki yakın ilişkinden dolayı bazı araştırmacılar yem tüketimini azaltmak için su tüketimini sınırlamışlardır. Ancak uygulanan sınırlı sulama yumurta verimini ve kalitesini olumsuz etkilememelidir. Araştırmacılar, günde 5 kez 15 dk. veya saat başı 15 dk. su tüketildiğinde yumurta veriminin yükselme eğilimi gösterdiğini, hatta yumurta ağırlığının arttığını saptamışlardır. Benzer şekilde birçok araştırmacı, yumurta tavuklarına uyguladıkları farklı sınırlı sulama programlarının performansı olumsuz etkilemediğini bildirmektedirler. Yem-su ve çevre sıcaklığı-su tüketimi arasındaki etkileşim iyi bilinmelidir. Yeterli miktarda su tüketilmediğinde önce verim ve ürün kalitesinde azalma, daha sonra ölümler görülür. Bu faktörlerin etkisiyle daha fazla su tüketildiğinde ise sulu gübre problemiyle karşılaşılır. Özellikle yaz sıcaklarında sulu gübrenin neden olduğu olumsuzlukları azaltmak amacıyla soğuk su kullanımı veya sınırlı sulamama gibi uygulamalara başvurulabilir. Kalsiyum/fosfor metabolizması Tavuklar eğer fırsat verilirse tercihen yumurta oluşumunun son günlerinde kalsiyum Sıcaklık stresi boyunca aşırı solunumdan ve idrarın % 60’ın üzerinde artmasından dolayı aşırı su kaybederler. tüketirler. Ayrıca sindirim sistemi içerisinde kabuk oluşumu süresince kalsiyum varlığının (genellikle akşam ve gece) kabuk kalitesini arttırdığı bilinmektedir. Bu nedenle, yemdeki bazı kalsiyum kaynaklarından büyük parçaları ayırarak tercihen yumurta oluşum günlerinde tavuklara vermek gereklidir. Yemlikler karanlıktan önceki dört saat süresince kalsiyum alımını teşvik etmek için periyodik olarak çalıştırılmalıdır. Buna ilaveten ışıklar gece bir veya iki saat kadar açılabilir ve tavukları teşvik etmek için yemlikler günün serin olan bu saatlerinde çalıştırılabilir. Bu şekilde daha fazla kalsiyum almaları sağlanabilir. Aşırı solumanın gün boyunca gözlendiği durumlarda, kabuk kalitesini iyileştirmek için sodyum bikarbonatlı diyetin yerine sodyum klorürlü bir rasyon koymak gereklidir. Tavuğun klorür ihtiyacı dikkate alınarak tavuk tüm rasyonla buluşturulmalıdır. Bu strateji yalnızca tavuklar kabuk oluşumu süresince yerlerse etkili oluyor. 15 gün susuz bırakılan yumurtlamayan tavukların yaşama süresi Karbondioksit kaybının sonuçları İştah azalması sıcaklık stresinin tek sonucu değildir. Kanatlı hayvanlar sıcağa çok maruz kaldıklarında hızlı hızlı solumaya başlarlar. Bu solunum şekliyle solunum yolundan suyun buharlaşması sağlanır ve kanatlılar rahatlar. Çünkü sıcak, suyun su Kanatlı dışkılarındaki fosfor düzeyleri ile ilgili çevresel kaygılar yemlerdeki fosfor miktarını azaltmaya teşvik etmiştir. Bu nedenle, bitkisel yem bileşenlerinde bulunan fitatı fosfora dönüştürmek için rasyona fitaz enzimi eklemek kanatlılar için yararlı olacaktır. Et ve kemik unu gibi farklı kaynaklardan elde edilen bazı yem içerikleri fosfor içeriği açısından oldukça geniş seçeneklerdir. 8gün susuz bırakılan yumurtlayan tavukların yaşama süresi buharına dönüşmesiyle birlikte uzaklaşır. Bununla birlikte hızlı solunum, sıcağa maruz kalan kanatlıların akciğerlerindeki hava akımını artırmaktadır. Gaz alışverişi meydana geldiğinde ve akciğerlere hava geçişi daha çok olduğunda karbondioksit kandan normalden daha yüksek miktarda taşınır. Karbondioksit sulu çözeltide asidiktir, bu nedenle kandan yüksek miktarda karbondioksit çekilmesi, kanın asit baz dengesini bozar ve pH yükselir. Karbonat iyonları yumurta kabuğunun majör bileşeni olan kalsiyum karbonat formunda daha az kullanılabilir. Bu nedenle aşırı hızlı nefes alıp vermek yumurtacı tavuklardaki yumurta kabuk kalitesini bozabilir. Açıkçası yaz sıcakları süresince yumurta ebat ve kabuk kalitesini korumak için kanatlıları aşırı sıcağa maruz kalmaktan korumak anlamında elimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Bu kanatlıların bulunduğu kümes için, ortamın ortalama sıcaklığını yeter derecede düşük tutmak ve kümesin çevresindeki sıcaklık değişiminin en aza indirilmesini sağlamak anlamına gelir. Kümesin havalandırma sistemi kontrol edilmelidir Fan havalandırmalı kümesler hava geçirmez şekilde tutulmalıdır, eğer içeriyi serinletmeye ve su buharının dışarı atılmasına ihtiyaç duyulursa hava girişleri aracılığıyla bu sağlanabilir. 4 yanı kapalı kümeslerde içeriyi serin tutmak perdeli sisteme sahip kümeslerdekinden çok daha kolaydır. Serinlememiş hava kapılar çevresindeki alandan veya duvarlardaki deliklerden içeriye girebilecek ve sıcak alanların oluşumuna İNFOVET 128-129 neden olabilecektir. Hava kaçağı da tünel havalandırmalı kümeslerdeki hava hızının düşmesine neden olur, bu da içerde ve fanlarda fazla ısı yükselmesine önderlik etmektedir. Tavan ve duvarda yapılacak yalıtım dışarıdan gelecek sıcağın sınırlı nüfuzu için sağlanması gereken bir durumdur. Bu genellikle iyi bir kemirgen ve haşere kontrol programının sürdürülmesi gerektiği anlamına gelir. Çünkü fare ve böcekler yalıtım için yıkıcı olabilir. Serinletici hücre yastıkları serbest hava akışını teşvik etmek için temiz tutulmalıdır. Yaz ayları, fanları temiz ve iyi çalışır durumda tutmak için en önemli dönemdir. Çünkü kümesin havalandırma ihtiyacı bu dönemde en üst seviyeye çıkmaktadır. Hava akımının herhangi bir eksikliği kümes içinin son derece sıcak olmasına neden olacaktır. Kümes içi sıcaklığı ile ilgili tüm problemler çözülse de Kalabalık sürülerde yumurta kanalı da kabuk kalitesi hala sorunetkilenmekte ve dur ve yem değişikliğine anormal yumurta ihtiyaç duyulur. oluşumu artmaktadır. Isı; hücrelerin onarımı, büyüme, yumurta ve et verimi gibi temel metabolik faaliyetler sonucunda ortaya çıkan bir durumdur. Hayvan mevcudiyeti; kümes büyüklüğü, kümes dizaynı veya havalandırma ekipmanı için çok fazlaysa, metabolik aktivite sonucu ortaya çıkan sıcaklık kümeste tahmin edilenden daha tehlikeli boyutlara ulaşabilir. Civcivler, tavuklara göre aşırı sıcağı daha iyi tolere etmelerine rağmen yem tüketimlerindeki azalma ve su tüketimlerindeki artışın önüne geçmek imkansızdır. Çünkü sıcaklık stresini su ile atmaya çalışırlar. Yumurtacı tavuklarda ise sayılan etkilerle birlikte yumurta iç ve dış kalitesinin düşmesine ve ölüm oranının artmasına neden olur. BÜYÜKBAŞ ARAŞTIRMA Boğalardaki Y kromozomun önemli zaferi Gen çeşitliliği ve aktivitesi ile diğer memelilerdekinden üstün olan boğa Y kromozomu, sığır ırklarının fertilite potansiyeli hakkında ipuçları içeriyor. Sığırlardaki Y kromozomu diğer primatlardan daha çok gen taşır ve daha aktiftir. Penn State Üniversitesi’nden Wansheng Liu sığırlarda fertilitenin öneminin altını çizerek, “ Bilim insanları olarak, geçtiğimiz 60 yıl boyunca daha çok süt ve et verimine odaklandık. Ancak düşük fertilite süt ve et endüstrisi için büyük bir sorundur. Süt verimi artırılırken, hayvanın döl veriminin düştüğüne şahit olmaktayız, bu da fertiliteye verilmesi gereken önemi gün ışığına çıkartıyor.” ifadesinde bulunuyor. Araştırmacılar erkek bir sığırın özel bir Y kromozomunda 1274 gen identifiye ettiler ve diğer primatların Y kromozomundaki 31’den 78’e kadar genleri ile karşılaştırarak, sığır Y kromozomunun diğer memelilere oranla transkripsiyon bakımından çok daha aktif olduğunu Tamamlayıcı DNA belirttiler. Transkripsiyon gen ekspresyonunun ilk basamağıdır ve DNA’nın kopyalandığı aşamadır. Bu aşamada, genetik bilgiyi hücre çekirdeğinden alıp protein yapımı için ileten mesajcı RNA üretimi gerçekleşir. Bu gen kopyalanmasında görev alan 1274 gene ek olarak bilim adamları, sığır Y kromozomunda bulunan ve başlıca testisin çeşitli aşamalarında gözlenen 375 kopyalanmayan farklı gen daha buldular. Bilimsel karmaşalar Wansheng Liu, “Bazı araştırmacılar sığır Y kromozomunun, çok fazla gen bulundurmayan ve çoğunlukla transkripsiyonel olarak inaktif olan diğer memelilerin Y kromozomu ile benzer olabileceği kanısındadır. Önceleri X kromozomu ile aynı olduğu düşünülen Y kromozomu erkeklerde başlıca testis gelişimi ve erkek döl veriminden sorumludur.” ifadesinde bulunmaktadır. Halen sığır Y kromozomunun, gen içeriği ve transkripsiyon şekli araştırmacıların derinlemesine incelediği başlıca kromozom olduğunu belirten Lui, memelilerdeki X ve Y cinsiyet kromozomlarının son 160 milyon yılda değişim gösterdiğini ancak Y kromozomTranskripsiyon, gen ekspresyonunun da şekillenen genetik ilk basamağıdır ve izolasyon ve soya özgü DNA’nın kopyalandığı evrim sonucunda sığır aşamadır. İNFOVET 136 Y kromozomunun bugünkü eşsiz yapısına kavuştuğunu belirtmektedir. Yetiştiricilikte bilinmeyenler Y kromozomundaki genlerin fertilitede oynadığı role ilişkin sınırlı bilgilerle çoğu yetiştirici, boğaları testislerinin boyutu gibi fiziksel özellikleri baz alarak seçmektedir. Çünkü Y kromozomlar yalnızca erkeklerde bulunur ve Y bazlı testis genleri boğalarda döl veriminde görevlidir. Genetik çeşitliliğin bilinmesinin, yetiştiricilere sürülerinin idaresinde değişik bir bakış açısı kattığını ve fertiliteyi artırdığını ifade eden Penn State Üniversitesi Genetik Araştırma Merkezi görevlisi Liu, günümüzde çoğunlukla Holstein ırkı sığırlardan oluşan sürülerin temellerinin, muhtemelen 100 yıl öncesindeki kısıtlı sayıdaki Holstein boğadan köken aldığını bildirmektedir. Sınırlı sayıdaki boğanın fertiliteye etkisi ve ırkın günümüze kadar taşınmış olması konusunda bilgi sahibi olmak için daha çok bilimsel araştırmaya gerek duyulmaktadır. Bir ırkın kökeni Araştırmacı Liu, “Bir sığır ırkının kökenini anlamaya, erkek sığır soylarındaki Y kromozom varyasyonlarını araştırarak başlamalıyız. Holstein gibi suni tohumlama yöntemiyle günümüze son derece seçilmiş olarak gelmiş ırklarda, erkeklerde gözlenen genetik farklılıkları ancak bu şekilde anlayabiliriz.” söyleminde bulunmuştur. Araştırmacılar tüm Y bazlı genleri, boğanın doğumundan itibaren analiz etmişlerdir. Aynı zamanda boğa testisindeki tamamlayıcı DNA da araştırılmıştır. Tamamlayıcı DNA, mesajcı RNA’dan sentezlenen bir çeşit DNA’dır. Sığır gen sekanslarının ilk kez 2009’da yayınlandığının belirten Liu, sığır gen sekansı araştırmalarının gen projelerinin temelini oluşturduğunu belirtiyor. Erkek sığır ile diğer primatların Y kromozomu üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda, sığır Y kromozomunun diğer memelilere oranla çok daha aktif olduğu ortaya çıktı.