Untitled - Yargıtay Dergisi
Transkript
Untitled - Yargıtay Dergisi
Sahibi Yayın Müdürü Yargıtay Adına, Birinci Başkan Eraslan ÖZKAYA Yargıtay Yayın İşleri Müdürü H.Bayram USLU YAYIN KURULU Başkan : Hakkı DİNÇ Üyeler : Dr. E. Işıl KOÇHİSARLIOĞLU Nazım KAYNAK Sedat BAKICI Mustafa KICALIOĞLU • (2. Hukuk Dairesi Üyesi) (6. Ceza Dairesi Üyesi) (6. Hukuk Dairesi Üyesi) (11. Ceza Dairesi Üyesi) (4. Hukuk Dairesi Üyesi) Dergide yayınlanan yazılar, yazarların kişisel görüşlerini yansıtır. Müdürlüğümüzü bağlamaz. • Gönderilen yazının hiç bir yerde yayınlanmamış olması gerekir. Aksi durumda • Yayınlanan yazılar için yönetmelikte belirlenen ücret ödenir. • Yazıların yayınlanıp yayınlanmamasına Yayın Kurulu karar verir. Yayınlanmayan yazar (telif) hakkı ödenmez. yazılar istendiğinde geri verilir. Posta ile göndermelerde PTT, gideri yazı sahibine aittir. Yayınlanmayan yazılar için gerekçe bildirme zorunluluğu yoktur. • Gerek görüldüğünde yazının özüne değinmeyen yazın ve tümce düzeltmeleri yapılabilir. • Yargıtay Yayın İşleri Müdürlüğü’nce üç ayda bir kez yayımlanır. • Yönetim ve yazışma adresi: Yargıtay Yayın İşleri Müdürlüğü (Yargıtay Ek Binası, Vekaletler Caddesi, No:3) 06658 Ankara. • Telefon: (0-312) 425 16 49; 425 16 32 • Abone servisi: (0312) 417 44 60/3504, 3505, 3506 • Faks: (0-312) 419 41 11 • Santral: (Ek Bina): (0-312) 417 44 60 (20 hat); 417 51 50 (5 hat) • %1 oranındaki katma değer vergisi içinde, 2003 yılı Yargıtay Dergisi abone bedeli 20.000.000.-liradır. • Dergi bedeli Ziraat Bankası Kızılay Şubesi’ndeki 216826 sayılı veya Posta Çekleri M erkezi’ndeki 92932 numaralı hesaplarımızdan birine aktarılarak yada Müdürlüğüm üz Veznesine yatırılarak abone olunur. • Abone işleri için Müdürlüğümüze başvurulmalıdır. • Yıllık abone olmaları koşuluyla, Hâkim ve Cumhuriyet Savcıları ile Hukuk • Ödemeli gönderilmez, tem silcimiz yoktur. Fakültesi Öğrencilerine %30 indirim uygulanır. ISSN 1300-0209 İÇİNDEKİLER 1- GENEL KONULAR a) Eraslan ÖZKAYA b) Özdemir ÖZOK Savfa 2003-2004 Adli Yıl Açış Konuşması ..........................389-414 2003-2004 Adli Yıl Açılışında Yaptığı Konuşma................. 415-430 2- BORÇLAR HUKUKU Dr. Mustafa KILIÇOĞLU Bir Zarardan Birden Çok Kişinin Sorumlu Olması (Müteselsil Sorumluluk ve R ücu)...........431-449 3- MEDENİ HUKUK Erol KARAASLAN Olağanüstü Zamanaşımı Yoluyla Taşınmaz Edinimi (TMY.md.713)..................... 450-503 4- MALİ HUKUK Dr. Çetin ARSLAN Kamu (Amme) Alacaklarında Gecikme Zammı ve Faiz . . .504-541 5- BİBLİYOGRAFYA H.Bayram USLU 2003 Yılı Yargıtay Dergisi Bibliyografyası..................... 542-545 6- YARGITAY’DAN HABERLER H.Bayram USLU Yeni Seçilenler, Emeklilik-Anayasa Mahkemesi Üyeliğine Seçilme Nedeniyle Yargıtay’dan, Ölüm Nedeniyle Aramızdan Ayrılanlar ............................546-605 • GENEL KONULAR ^ ........ r n Yargıtay Birinci Başkanı Sayın Erasian ÖZKAYA’nın 2003 - 2004 Adli Yıl Açış Konuşması L J Sayın Cumhurbaşkanım, Sorunlarla ve sıkıntılarla dolu bir adli yılı geride bırakırken, yeni adli yılı güzel umutlarla, hayırlı olması ve başarılı geçmesi dileklerimle açıyorum. Sayın Cumhurbaşkanım, adli yargının bu önemli ve anlamlı gününe onur vermeniz nedeniyle şükranlarımı sunarken? katılımlarıyla bizlere kıvanç ve ren seçkin konuklarımızı, sevgili meslektaşlarımı, yazılı ve görsel basınımızın değerli temsilcilerini en içten sevgi ve saygılarımla selâmlıyorum. Tüm olanaksızlıklara ve güç koşullara rağmen hukukun üstünlüğü ve de mokratik hukuk devleti ilkelerinin gerçekleştirilmesinde, başta laiklik olmak üzere Cumhuriyetin temel ilkelerinin, devlenn bölünmez bütünlüğünün göze tilip kollanmasında, çok büyük hizmetler veren, adaletin doğru ve makul süre içerisinde tecellisi için var güçleri ile çalışan, başta yargıç ve cumhuriyet sav cılarımız olmak üzere, tüm yargı mensuplarına, avukatlara takdir ve teşekkür lerimi bildirmeyi kaçınılmaz bir görev sayıyorum. Geçen adli yıl içerisinde sonsuzluğa uğurladığımız değerli meslektaşla rımız ile diğer adalet mensuplarını ve avukatları saygı, şükran ve rahmet ile anarken, yaş haddi veya istekleriyle emekli olan Yargıtay Cumhuriyet Baş savcısı, Daire Başkanları ve Üyelerine, Hakimler ve Cumhuriyet Savcıları ve personelimize Türk yargısına yaptıkları çok yararlı ve özverili hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyor, sağlık, mutluluk dolu nice yıllar diliyorum. 390 2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI Sayın Cumhurbaşkanım, değerli konuklar, İsterdim ki, bu konuşmam önceki adli yılların açılış konuşmalarından farklı olsun. İsterdim ki, bu adli yıla hukukun üstünlüğünü, insan hak ve özgürlükleri ni, en geniş boyutlarıyla gerçekleştirip güvenceye alan, demokratik parla menter rejimin, özellikle kuvvetler ayrılığı ve denkliği ilkesini gerçek anlamda hayata geçiren, bu bağlamda sözde değil, özde yargı bağımsızlığı ile yargı güvencesini sağlayan, kısaca, devlete değil bireye evrensel nitelikleriyle ön celik tanıyan, laik, çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü demokrasinin tüm kurum ve kuruluşlarını hayata geçiren, çağdaş yeni bir anayasa veya en azından böy le bir anayasanın hazırlık çalışmalarıyla başlayalım. isterdim ki, öteki temel yasalarda gerekli tüm değişiklikler ve yenilemeler yapılarak; yargısal, sosyal, siyasal, ekonomik alanlardaki sorunları aşacak yasal ve yapısal reformların büyük ölçüde gerçekleştiğini görmenin hazzını yaşayalım. isterdim ki, sanki toplumun değişmez kaderi haline gelen vurgun ve yol suzluk bataklığının kurutulması, işsizliğin, yoksulluğun azaltılması için gerek li ve etkin önlemler alındığının, yargının önünün açıldığının kıvancına vara lım. İsterdim ki, birey ve ulus olarak 80 yılı aşan bir zaman süreci içerisinde, hukuk devleti, insan hak ve özgürlükleri, demokrasi, medeniyet ve çağdaşlaş ma yönündeki tüm birikim ve kazanımlarımızın, Yüce Atatürk’ün ilke ve devrimleri üzerine kurulu, demokratik laik hukuk rejiminin olduğu unutulup göz ar dı edilmeden, Cumhuriyetin sağlam temelleri ve vazgeçilmez ilkeleri ör selenip zedelenmeden, aksine onlara dayanılıp, onlardan hız alınarak yeni bir ruh ve heyecanla kalkınma, çağdaşlaşma, ileri uygarlıklara ulaş ma yönünde el ve gönül birliğiyle çalışıp çaba gösterelim. Kısaca, bireyleri hür ve güvenceli, toplumu çağdaş ve huzurlu, kal kınma yönünde hızla ilerleyen önü açık ve aydınlık bir Türkiye için top luca, içtenlikle ve özveriyle çaba sarf edelim. Demokratik hukuk devle tinin erdemine ulaşalım. Özlemlerden değil, övünülecek gerçeklerden söz edelim. Son dönemlerdeki meclislerin ve hükümetlerin insan hak ve özgürlükle rine daha geniş bir boyut ve anlam kazandıran ve güvence veren başarılı ça lışmalarını, özellikle Avrupa Birliği uyum yasaları yönünde gösterdikleri üstün gayretlerini, Çek Yasası, İş Yasası, İcra İflas Yasasında Değişiklik Yapılma- 391 Eraslan ÖZKAYA sına ilişkin Yasa, Adalet Akademisi Yasası gibi yasaların kabul edilmesini takdirle karşılıyor ve alkışlıyoruz. Meclis Komisyonlarında görüşülmekte olan yasa tasarılarını biliyoruz. Ne var ki, kimi yasaların değiştirilip yenilenmesine, iyi niyetli çabaların sürdürülmesine rağmen ulusumuzun istediği ve hak ettiği konumdan çok uzaktayız. Reform sözcüğü, devamlı tekrarlanan ancak tam olarak gerçekleştirile meyen bir amaçtan öteye gitmediğinden; eskitilmiş, anlamını yitirir duruma düşmüştür. Ancak toplumun köklü değişiklik gereksinimini açıklayacak başka bir kavram da bulunmadığından reform sözcüğünü ısrarla kullanmak ve ge reğini yapmak zorundayız. Bir kez daha söylüyor ve tekrarlıyorum ki, sözü edilen köklü reformla rın gerçekleştirilmesini ağırdan alma, yapılan küçük işleri reform gibi göstererek oyalama, popülist politikalar uygulama lüksüne sahip deği liz. Çünkü genç, dinamik, haklarını bilen ve arayan Türk toplumunun artık durmaya, oyalanmaya, hatta ağır ilerlemeye tahammülü kalmamıştır. Bu re formları dış dinamiklerin zorlaması ile değil, halkımızın gereksinmelerinin ve isteklerinin bu doğrultuda olduğu bilinciyle yapmamız gerekmektedir. Öte yandan, her alanda baş döndürücü bir hızla ilerleyen, gelişen, çağdaş ülke ler seviyesine çıkmamız, ileri devletler topluluğu içerisinde saygın yerimizi al mamız için bu bir zorunluluktur. YASAL VE YAPISAL REFORM Sayın Cumhurbaşkanım, değerli konuklar, Çağdaş demokrasilerin en belirleyici özelliği olan hukukun üstünlüğünün ve hukuk güvencesinin sağlanması için iki temel unsurun bir arada gerçek leşmesi gerekir; Bunlardan birincisi, insan hak ve özgürlüklerini en geniş anlamda tanıyıp güvence altına alan, evrensel ilkelere uygun, toplumun gereksinmelerine ce vap veren iyi yasaların çıkarılması, İkincisi ise, bunların doğru, etkin bir biçimde ve zamanında uygulanma sıdır. Bu iki temel unsurdan birinin veya her ikisinin bulunmadığı veya noksan olduğu bir ülkede; hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinin varlığından, hak ve özgürlüklerin güvence altında bulunduğundan, bunların doğal sonu cu olarak da; sosyal barış ve huzurdan, teknik, ekonomik ve kültürel kalkın- 392 2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI madan söz edilemez. Çünkü, barış ve huzurun, her alanda kalkınmanın alt yapısını, etkin işleyen çağdaş bir hukuk sistemi oluşturur. Türk hukukunda bu iki unsurun varlığını ve tam olduğunu ileri sürmek olanaksızdır. Çağdaş batı ülkeleri, ekonomik, demokratik ve sosyal yapıda, insan hak ve özgürlükleri yönünde, yeni açılım ve yaklaşımlara, bölgesel ör gütlenmelere ve küreselleşmeye, teknolojik ve iletişim alanında meydana ge len değişme ve gelişmelere uygun olarak yasalarında hızlı bir değiştirme ve yenilemeyi gerçekleştirdikleri halde, Türk Hukukunda bu iyileştirme ve değiş me çok ağır işlemekte, uluslararası hukuka ayak uydurmakta ve uyum sağla makta geç kalınmaktadır. Aldığımız yasaların birçoklarının asılları, batı ülkelerinde tamamen veya kısmen değiştirilmiş bulunmaktadır. Aksayan ve eskiyen yasalarımızı dış etkenlerin zorlamasını beklemeden atılımcı, ilerici, çağdaş Türk toplumunun gereksinmelerine ve isteklerine uy gun olarak makul süre içerisinde değiştirmek ve bu değişiklik sürecini zama nın getirdiği ihtiyaca göre kesintisiz devam ettirmek gerekmektedir. Düzeltilmesi, değiştirilmesi hatta yenilenmesi gereken yasalarımızın ba şında Anayasamız gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti anayasaları içe risinde insan hak ve özgürlükleri, çoğulcu, güvenceli, özgürlükçü parlamenter rejim yönünden en ileri ve gelişmişi 1961 Anayasası iken, 1982 Anayasası ne yazık ki tam bir geriye dönüşün belgesi olmuştur. 1982 Anayasası bugüne dek birçok olumlu değişikliklere uğramış, baş langıç bölümü, 30’dan fazla maddesi değiştirilmiştir. Ancak çeşitli tarihlerde yapılan bu değişiklikler yetersiz kalmış, hatta hazırlanış felsefeleri farklı oldu ğundan öteki maddelerle uyumsuzluklar doğurmuştur. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin anayasal sorunu halen devam etmektedir. Tep kisel felsefeyle ve otoriter devlet anlayışıyla hazırlanmış bu anayasada yer yer yapılan değişikliklerle ancak sınırlı iyileştirmeler sağlanabileceği, değişim istek ve çabalarının sona ermeyeceği göz önünde tutularak Türkiye’de pek çok sorunun kaynağını oluşturan 1982 Anayasası tamamen değiştiril meli, sadece bugünün değil, yarınların da ihtiyacını ve toplumun bek lentilerini karşılayacak, çağın evrensel değerleriyle bütünleşecek yeni bir anayasa kabul edilmelidir. Toplumsal uzlaşma sonucu özgürlüklerin asıl, kısıtlamanın istisna olduğu anlayışı ile hazırlanacak böyle bir anayasa rehberliğinde ancak gelişmiş batı standartlarına ulaşabiliriz. Eraslan ÖZKAYA 393 Tek seçenek ve izlenmesi gereken en uygun yol bu olmasına karşın; öz gürlükçü, çoğulcu, çağdaş yeni bir anayasanın beklenen süre içerisinde çıkarılamaması halinde farklı zamanlarda yapılacak birbirleriyle çelişen değişiklik ler yerine, çağdaş normlara uymayan tüm maddelerin hep birlikte değiştiril mesi yoluna gidilmelidir. 1982 Anayasasında bunca değişiklik yapılmasına karşın; yasama, yürüt me ve yargı ile ilgili sorunlara dokunulmamış özgürlük ile otorite dengesizliği tam olarak düzeltilememiştir. Halen yürütme organının öteki organlara özel likle yargı organına karşı üstünlüğü ve hakimiyeti devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı parlamen ter sistemi kabul etmiştir. Kuvvetler ayrılığı ve denkliği, yargı bağımsızlığı il kesinin bir gereği olarak, ayrıca yüksek mahkeme üye ve kurullarının en uy gun seçimi yapma yeterliliklerinin bulunduğu da göz önünde tutularak, Ana yasanın 104/c, 154/4, 155/3, 156/2. maddeleri değiştirilmelidir. Demokratik parlamenter rejimin ön koşulu olan kuvvetler ayrılığı ve denkliği, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ilkelerini yok sayan evrensel hukuk normları ile çatışan 140. maddenin 4. fıkrasının, 144, 159. maddeleri nin Yargıtay’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, Başbakanlığa, Adalet Bakanlığına sunduğu Anayasa değişikliği taslağı yönünde zaman yiti rilmeden değiştirilmesi zorunluluğu vardır. Anayasa Mahkemesinin kuruluş ve çalışma usulü ile ilgili 146 ve 149. maddeleri; yüksek mahkemenin, yürütme erkinin etkisi altında kalmaması ve etkinliğinin artırılarak görevine devam edebilmesi için mutlaka değiştirilmeli dir. Yargıtay’da ve Danıştay’da Birinci Başkan ve Daire Başkanlıkları seçim lerinin uzamasına ve görevlerin aksamasına neden olan ve Yargıtay ve Da nıştay Yasaları ile düzenlenmesi yerine, gerekmediği halde Anayasada yer alan 154/3, 155/4. maddelerinin acilen değiştirilmesi yoluna gidilmelidir. Hukuk devleti olmanın, yönetimi hukuka bağlı kılmanın başlıca koşulla rından birisi de bütün idari işlem ve kararların yargı denetimine bağlı olması dır. Başka bir anlatımla, bir kısım idari işlem ve kararların yargı denetimi dı şında tutulması hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesi ile bağdaşamaz. Bu ilkelere uymayan, bir kısım idari işlem ve kararları yargı denetimi dışında tutan Anayasanın 105/2, 125/2, 129/3 ve 159/4. maddelerinin yürürlüğüne son verilmelidir. 394 2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI Hukuk Devleti kavramına uymayan, toplumun gereksinmelerini karşıla madığı anlaşılan 121,122,148 ve 153. maddeler yeniden düzenlenmeli, öte ki tüm maddeler toplumun beklentileri ve gereksinimleri, demokratik standart lar, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkesi doğrultusunda gözden geçiril melidir. Anayasalar toplumsal uzlaşma belgeleridir. Gerek bu maddeler, gerekse değiştirilmesi gereken öteki tüm maddeler, gözden geçirilip değiştirilirken her hangi bir partinin veya iktidarın isteği ve tercihi değil, tüm toplumun beklenti si, gereksinmeleri, demokratik standartlar, insan hakları ve hukukun üstünlü ğü esas alınmalıdır. TEMEL YASALARDA YAPILMASI GEREKEN DEĞİŞİKLİKLER Anayasada yapılması gereken bu değişiklikleri ve iyileştirmeleri tamam lamak üzere bir kısım temel yasaların da değiştirilmeleri ve yenilenmeleri zo runludur. Bunların başında yargıç bağımsızlığı ve güvencesi ilkeleri uyarınca 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile 2641 sayılı Hakimler ve Savcılar Yük sek Kurulu Kanununda yapılması gereken değişiklikler gelmektedir. 1961 Anayasasının 134, 1982 Anayasasının 140. maddesinin emredici hükümlerine göre, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ilkelerine uygun bi çimde yasalaşması zorunlu olup da, kırk yılı aşkın süredir çıkarılmamasında ısrar olunan özel yasa artık çıkarılmalı, yürütme ve yasama, kuvvetler ayrılı ğı ve denkliği ilkesine gerçekten inandığını göstermelidir. Halen Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde olan Türk Ceza Ka nunu ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu tasarıları hakkında toplumun, si vil toplum örgütlerinin, çeşitli kurum ve kuruluşların ceza adaleti, temel hak ve özgürlükler gibi hususlarda çekinceleri ve duyarlılıkları bulunmaktadır. Bu eleştiri ve öneriler göz önünde tutularak bu tasarılar yeni baştan değerlendi rilmeli, çağdaş toplumlarda artık suç olarak kabul edilmeyen eylemler suç ol maktan çıkarılmalı, idari para cezası verme yetki ve sınırları genişletilmelidir. Kaldırılan sorgu yargıçlığının yerini doldurmak üzere cumhuriyet savcılarının yetkileri arttırılmalı, inandırıcı kanıtı bulunmayan olaylarda, cumhuriyet savcı larına takipsizlik veya kamu davasını erteleme kararı verme yetkisi, kanıta dayanmadan açılan davalarda ise ceza mahkemelerine iddianameyi ret et me yetkisi tanınmalıdır. Eraslan ÖZKAYA 395 Doğal mahkeme kuralına aykırı bulunan Devlet Güvenlik Mahkemeleri kaldırılmalı, görevleri ağır ceza mahkemelerine devredilerek ağır ceza mah kemeleri arasında iş bölümü esası getirilmelidir. Yürürlük maddesi hariç Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen Böl ge Adliye Mahkemeleri Yasa Tasarısı bir an önce yürürlüğe konulmalı, bu ya saya paralel olarak ve halen Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde bulu nan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu değişikliğine ilişkin yasa tasarısı gö rüşülürken, bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay arasındaki görev sorunu Türkiye gerçeklerine göre çok iyi belirlenmelidir. Bölge adliye mahkemeleri ilk derece mahkemelerinde yapılan işlemleri yeni baştan tekrar etmemeli, onla rın yanlış yaptığı, eksik bıraktığı hususları düzeltip tamamlayacak şekilde gö revlendirilmeli, böylece ilk derece mahkemesine benzer görevler yükletilerek aşırı iş yoğunluğu karşısında bırakılıp çalışamaz duruma düşürülmemelidir. Öte yandan, bölge adliye mahkemeleri kurulmasında, kaliteli adalet amaç; Yargıtay’ın iş yükünün azaltılmasının bir sonuç olduğu gözetilerek bölge ad liye mahkemelerinin ikinci bir Yargıtay gibi çalışmaması için gerekli düzenle meler yapılmalıdır. Bölge adliye mahkemelerini aşıp Yargıtay’a gelecek da vaların bölge adliye mahkemelerinde çok fazla bekleyerek yargılamanın uza ması önlenmelidir. Aşırı içtihat aykırılığı ve bölgesel adalet:gibi çıkması olası sorunların önlenmesi için gerekli duyarlılık gösterilmelidir. Bu yasa tasarısına, hukuk mahkemelerinin kesin karar verme yetkilerini genişletecek hükümler eklenilmeli, kesin karar verme sınırlarının enflasyona göre kendiliğinden art ması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Sulh ve asliye mahkemeleri ara sında verilen görevsizlik kararlarının davaların uzamasında büyük payı oldu ğu uygulamanın gözlemi ile sabittir. Bu nedenle Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanununda ve maddi hukuk alanında gerekli değişiklikler yapılarak asliye ve sulh hukuk ayırımına son verilmeli, hukuk mahkemeleri arasında ihtisaslaş maya göre iş bölümü yapılmalıdır. Asliye hukuk mahkemelerine denk görev yapan asliye ticaret mahkemelerinin çok hakimle çalışmasını makul göstere cek bir neden bulunmadığından tek hakim esası getirilmelidir. Pek çok dava gereksiz yere açılıp yargının önü tıkandığından kişiler ve ya kişilerle kamu kurum ve kuruluşları arasındaki özel hukuk ilişkilerinden do ğan ve tarafların iradeleriyle çözümlenebilecek davaların, önce uzlaşma ku rullarında çözüme kavuşturulması, mümkün olmadığı taktirde hukuk mahke melerinde dava açılması için usul hukukunda ve maddi hukuk da gerekli de ğişiklikler yapılmalıdır. 396 2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI Ceza davalarının makul süre içerisinde doğru ve yansız bir şekilde görü lüp sonuçlanması, ceza adaletinin yanılgısız gerçekleşmesi, işkence iddiala rının kesin olarak son bulması için şimdiye kadar idari mercilerin tekelci bir zihniyetle çıkarılmasını önledikleri ve halen Meclis gündeminde bulunan Adli Kolluk Yasası bir an önce kabul edilip yürürlüğe konulmalıdır. Her yıl açılan binlerce kira tespit davaları mahkemeler ve Yargıtay’ın il gili daireleri için büyük bir yük teşkil etmektedir. 6570 sayılı Kira Yasası’nın kira tespit komisyonlarının kurulması yönünde değiştirilmesinde zorunluluk vardır. Böyle bir değişiklik pek çok davanın açılmasını önleyecek yargının iş yükünü hafifletecektir. Ekonomide ve teknolojide meydana gelen büyük gelişmeler, küreselleş me, Avrupa Birliğine uyum; Borçlar Yasası ve Türk Ticaret Yasasında toplu mun gereksinmelerine göre yeni değişiklikler gerektirmektedir. Bu yönde ya pılan çalışmalar bir an önce tamamlanıp değişiklikler gerçekleştirilmelidir. Geniş katılımı, parti içi demokrasiyi, örgütlenme özgürlüğünü, başka bir anlatımla çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü demokrasiyi gerçekleştirmek, parla mentoyu demokratikleştirmek üzere Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarında mutlaka değişiklik yapılmalı, 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası, Anayasanın değişen 68 ve 69 maddelerine uyumlu hale getirilmelidir. Tebligat işlemleri davaların uzamasına büyük ölçüde etken olmaktadır. Ulaşım, iletişim ve haberleşmede büyük gelişmeler kaydedilmiş, hız çağına ulaşılmıştır. Teknolojik olanaklardan yararlanılarak, hızlı ve güvenilir tebligat yapılacak şekilde Tebligat Kanunu değiştirilmeli, bu yönde posta hizmetleri ve kadrosu çağımızın koşullarına uygun olarak yeniden yapılandırılmalıdır. Davaların uzamasına, yargıya duyulan güvenin azalmasına neden olan bilirkişilik müessesesi, güven duyulacak, davaları uzatmayacak şekilde ayrı bir yasa ile düzenlenmelidir. Zamanında ve gereği gibi infaz edilmeyen hükümler, önemini ve etkisini yitirmektedir. İnfaz, yargılamayı tamamlayan en son aşamadır. Hukuk alanın da birçok hükmün zamanında ve gereği gibi infaz edilmediği uygulamada gö rülmektedir. Ceza hükümlerinin infazında ise tüm hükümlülere otomatikman uygulanan meşruten tahliye ve olur olmaz çıkarılan af yasaları hükümlerin caydırıcılığını ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle İcra ve İnfaz Hukuku yeni den gözden geçirilmeli ve değiştirilmeli, Ceza ve Tedbirlerin infazı Hakkındaki Yasa Taslağı biran önce yasalaşmalıdır. 397 Eraslan ÖZKAYA Yurdumuzda ormanlar çoğalacağına azalmaktadır. Erozyon ürkütücü bo yutlara ulaşmıştır. Devlet ile orman köylüsü arasında kavga bir türlü bitmemekte, ormanlarımız alev alev yanmaktadır. Devlet ormanların tahribatını önleyememekte, önce ormanda işgale ve yapılaşmaya göz yummak sonra da bu yerleri orman dışarısına çıkarmak suretiyle orman işgalini yasallaştırmak gibi yanlış politikalarla ormanların azalmasına neden olmaktadır. Çaresizliğin sonucu olarak yapılan orman dışına çıkarma işlemleri, artık gelenek halini al mış durumdadır. Orman Bakanlığı ormanların korunmasında yetersiz, azal masına seyirci kalmaktadır. Ormanların korunup çoğaltılması için yeni bir fel sefe ile bireyden devlete, köyden şehre, ceza evlerinden emniyet güçlerine ve okullara kadar tüm kurum ve kuruluşları bu yönde örgütleyecek, aralarında el ve işbirliğini sağlayacak bir Orman Kanunu çıkarılmasında zorunluluk vardır. Cennet kadar güzel ülkemizin doğası, havası, suyu, süratle bozulup kir lenmektedir. Çevre bilincinin geliştirilmesi ve çevrenin korunmasında, toplu mun örgütlenip katılımının sağlanmasında yetersiz kalan Çevre Yasası, ulus lararası ölçütlere uygun olarak yeni baştan düzenlenmeli, bozulan doğanın eski hale getirilmesinin zor hatta imkansız olduğu düşünülerek acele edilme lidir. Uzun yıllar beklenen Adalet Akademisi Yasası nihayet kabul edilmiştir. Adalet akademisinin başta yargıç, cumhuriyet savcıları ve avukatlar olmak üzere tüm hukukçuların meslek öncesi ve meslek içi eğitimlerine büyük katkı sağlayacağı kuşkusuzdur. Yasa hükümleri, Adalet Akademisinin bağımsızlı ğı ve çalışması yönünde duraksamalar yaratmakta ise de zaman içerisinde belirecek aksaklıkların giderileceğini ümit ediyoruz. Önemli olan Adalet Aka demisinin saygın, mutlak bağımsız görev yapması, verilecek meslek içi eği tim ve öğrenimin yüksek düzeyde olmasıdır. YASALARIN DOĞRU ETKİN VE ZAMANINDA UYGULANMASI Türk Hukukunda; hak ve özgürlüklerin güvenceye kavuşturulma sında, hukukun üstünlüğünün sağlanmasındaki ikinci unsurun da tam olarak gerçekleştiğini, yargının doğru, etkin ve zamanında işlevini yeri ne getirdiğini, söylemek olanağı yoktur. İçinde bulunduğu sorunlar yar gının büyük ölçüde görevini tam, doğru ve zamanında yapmasını önle mektedir. 398 2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI Yargının sorunlarının giderilmesi, olanaksızlıklarının ortadan kaldı rılması, iyi yasalar çıkarılmasından daha öncelikli, daha ivedi, bir durum arz etmektedir. Adalette kaliteyi yükseltmenin, yanılgıyı azaltmanın önde gelen ko şullarından biri, çok iyi eğitim ve öğrenim görmüş, yasaları ve hukuku iyi bilen ve izleyen, sağlıklı yorum yapan ve doğru sonuca varan hukuk çuların yargıda görev almalarıdır. İnsan unsuru hiçbir kurum ve kuru luşta yargıda olduğu kadar ön plana çıkmamıştır. Çünkü adaleti ancak insanlar gerçekleştirebilmektedir. Böyle bir amaca ulaşmanın tek yolu ise sübjektif, siyasi ve ideolojik gö rüş ve düşüncelerden uzak durularak, yeterli mekan, değerli öğretim kadrosu ve zengin bilgi kaynaklarına sahip; tek yanlı anlatıma ve ezberciliğe son ve ren, araştırma, özgür düşünme, fikir üretme, tartışma, karar verme yetenek lerini geliştiren, evrensel değerlere yönelik bir eğitim sistemi oluşturmak, gü cünü bilimden, Atatürk ilke ve devrimlerinden alan, çağdaş okullar ve özerk üniversiteler açmak, mevcutları da aynı şekilde geliştirmektir. Ne yazık ki, gün geçtikçe çoğalan tabela fakülteleri ile hukuk öğrenimi süratle yozlaşmaktadır. Radikal önlemler alınmadığı takdirde bu yozlaşma artarak devam edecektir. Yargıç etiği ve yargıcın kendisine karşı bağım sızlığı ancak nitelikli bir eğitim ve öğrenimle gerçekleştirilebilir. Gerek yargıç ve cumhuriyet savcılarının, gerekse avukatların mesleğe kabullerinde sağlıklı bir sınav yapılmamaktadır. Hakim ve savcıların sözlü sı navları yansızlıktan uzak olup, Adalet Bakanlığının tekeline ve takdirine terk edilmiş bulunmaktadır. Meslek öncesi ve özellikle meslek içi eğitim çok yeter siz kalmakta, uygulayıcıda araştırma, öğrenme, sorgulama, sağlıklı yorum yapma ve karar verme, bilinç ve yeteneğinin oluşup gelişmesine yardımcı olacak düzeye ulaşamamaktadır. Yargıda yapısal bozukluk artarak devam etmektedir. Bunların ba şında yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi gelmektedir. YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE YARGIÇ GÜVENCESİ hukuk devletinin vazgeçilmez koşullarından biri de yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesidir. Yargı bağımsızlığı aynı zamanda kuvvetler ayrılığı ilke sinin bir gereğidir. Anayasanın 9. maddesinde yargı yetkisi Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır hükmü konulmuştur. Yine 138., 139. mad deleri ve 140. maddesi yargı bağımsızlığı, yargıç ve savcı güvencesine iliş Eraslan ÖZKAYA 399 kin detaylı hükümler içermektedir. Ancak 140. maddenin 4. fıkrası "hakim ler ve savcılar idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlıdır." şeklindeki çelişik hükmü ile bağımsızlıktan değil bağımlılıktan söz et mekte ve yargıç bağımsızlığını büyük ölçüde zedelemektedir. Anayasamızda yargıç bağımsızlığını kısıtlayan, kaldıran bu hüküm ile de yetinilmemiş 144. maddede, yargıç ve cumhuriyet savcılarını denetleme gö rev ve yetkisi adalet müfettişlerine verilmiştir. Müfettiş raporlarının, yargıç ve cumhuriyet savcılarının meslekte ilerleme, yükselme ve tayin, hatta meslek ten çıkarma işlemlerinde birinci derecede etkisi bulunmaktadır. Adalet müfet tişleri ise 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununa göre Adalet Bakanlığı merkez kuruluşunda ve tamamen Adalet Bakanına bağlı bir memur olarak çalışmaktadırlar. Adalet Bakanının emrinde çalışan bir müfettişin hakimler ve savcıların özlük işlerinde bu denli söz sahibi olması yargı bağımsızlığı ve yargıç güven cesi ile asla bağdaşamaz. Anayasanın 159. maddesinin 2. fıkrasında ise Hakimler ve Savcılar Yük sek Kurulu Başkanının Adalet Bakanı, doğal üyesinin de Adalet Bakanlığı Müsteşarı olduğu öngörülmüş, aynı maddenin 4. fıkrasında da Kurul kararla rına karşı yargı mercilerine başvurulamaz hükmü getirilmiştir. Anayasanın değinilen bu hükümlerinden açıkça anlaşılacağı üzere Ha kimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı olan Adalet Bakanı, yanında ken disine bağlı, ayrı karar vermesi olanaksız müsteşarı, müfettişleri, sekreteryası ile başkanlık etmekte, karar vermekte ve kararına karşı yargı mercilerine başvurulamamaktadır. Kısaca yine Anayasa hükümleri ile yargının yürüt me tarafından kuşatılması, denetlenmesi sağlanmıştır. Bunların yanında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun müstakil bir bütçesi ve binası dahi yoktur. Yargıçlar ve cumhuriyet savcılarının mesleki kaderleri üzerinde mutlak yetkilere sahip bu kurul, bağımsız olmadıkça yargıç bağımsızlı ğından ve güvencesinden söz etmek elbette mümkün olamayacaktır. Bu hükümler Anayasada durduğu sürece yargı bağımsızlığından ve yargıç güvencesinden asla söz edilemez. Nitekim 1982 tarihinden itiba ren Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararları tarafsız karar ola rak güven vermemiş, çıkarılan her kararname basında, kamu oyunda, tüm adalet teşkilatında, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bir ka rarnamesi değil de Adalet Bakanlığının hatta iktidardaki partilerin veya partinin bir tasarrufu ve kararnamesi olarak algılanıp değerlendirilmiştir. 400 2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu dururken, Adalet Bakanlığı Müste şar Vekili tarafından tüm yargıç ve cumhuriyet savcılarına gönderilen 26.06.2003 tarih 11/86 yine aynı tarih 12/87 sayılı genelgeler dahi başlı ba şına Türkiye’de yargıç bağımsızlığı ve güvencesi bulunmadığını gösteren en yeni ve en çarpıcı belge örnekleridir. Çok onurlu ve saygın yargıçlık ve cum huriyet savcılığı mesleğinin etik kurallarına uymayan münferit kişiler hakkın da yasal işlem yapmak yerine, yargıçlık ve cumhuriyet savcılığı görevlerini onurla yerine getiren tüm meslek mensuplarına gönderilen bu genelgeler, on ların mesleki onurlarını yaralaması yanında, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile yargıç ve cumhuriyet savcıları arasında bir iletişim zorluğu yaşan dığını, arada Adalet Bakanlığının bulunduğunu, yargıç ve cumhuriyet savcı larının mesleki kaderleri üzerinde halen siyasetçilerin ve birtakım güç odak larının etken olduğunu göstermektedir. Oysa siyaset bulaşan yargının, yansızlığını, saygınlığını ve kendisine karşı duyulan güveni yitirmesi ka çınılmazdır. Avrupa Birliği normlarına ulaşmak için büyük gayret sarf eden, bu yönde Yedinci Uyum Yasasını çıkaran hükümet ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin-, temel hak ve özgürlüklerin korunmasının, hukuk devleti olmanın ön koşulu olan yargı bağımsızlığına ve yargıç güvencesine bu denli duyarsız hatta is teksiz kalması büyük bir talihsizliktir. Hem de Avrupa Birliğine uyum yönünde büyük bir noksanlıktır. Yargı bağımsızlığından ve yargıç güvencesinden kaçınıldığı, yasal yü kümlülük yerine getirilmediği sürece hak ve adaletin, hukukun üstünlüğünün, gerçekleşmesini istemek, hayalden ibaret kalacaktır. Yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi yargıya tanınan bir ayrıcalık değil, herkes için gerekli olan hak ve adalete ulaşmanın tek yoludur. Bağımsız ve yansız, etkin işleyen, zamanında karar veren, sorunların dan arındırılmış bir adalet sistemi için öncelikle geçmişin deneyimlerinden ya rarlanılarak Yargıtay’ca hazırlanan ve hükümete sunulan Anayasa Değişiklik Taslağı doğrultusunda ilgili maddelerin değiştirilmesi, buna paralel olarak pek çok maddeleri değişikliğe uğrayacak 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanu nuyla, 2641 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun yeni baş tan düzenlenmesi gerekmektedir. Yargı, devletin en yoksul ve en zayıf erki haline getirilmiştir. Çünkü erkler arası eşitlik sözde kalmış, yargının tüm maddi kaynakları yasama ve yürütme organının takdirine bırakılmıştır. Yasama ve yürütme organ ları da bu takdir haklarını yargıya karşı çok cimri kullanmışlar öyle ki, 401 Eraslan ÖZKAYA yargının bütçedeki payını tarihinin en düşük seviyesine indirmişler, yüzde birlerin altına düşürmüşlerdir. Anayasanın, yargıç ve cumhuriyet savcılarının özlük haklarının yargı ba ğımsızlığı ve yargıç güvencesi ilkelerine göre düzenlenmesini öngören 140. maddesinin 3. fıkrası hükmü aradan bunca zaman geçtiği halde yerine geti rilmemiş, özel yasa çıkarılmamıştır. Anayasanın emredici hükmü ile çeli şen, bu ihmali aşan umursamazlığa karşı ne gibi etkin önlemlerin alın ması gerektiğini, yargı artık düşünür hale gelmiştir. Yargının mekan, araç gereç, personel sorununun düzeltilmesi yönünde henüz bir işaret görülmemektedir. Yargı, çağdışı bina, araç-gereç, yetersiz ve eğitimsiz personel sorunlarıyla karşı karşıyadır. Cumhuriyet savcısı ve yargıç kadrolarında noksanlık, personel açığı, yargıyı durma noktasına getirmiştir. Israrlı isteklerimize rağmen Yargıtay’da dahi personel açığı azalacağına sü ratle çoğalmaktadır. Altından kalkılamayacak iş miktarı, aşırı maddi ve fiziki imkansızlık, ya bancı dil bilen iyi yetişmiş hukukçuların ve personelin yargıda görev alması nı önlemekte, bu husus girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği değerlerini daha yakından takip etmemizi zorlaştırmaktadır. Zaman geçirilmeden gerekli önlemler alınmadığı takdirde, bireyin hak ve adalete ulaşma güvencesi kaybolacak, toplumun barış ve huzuru ile ekono mik kalkınma alanında görülen tahribat, çok daha büyük boyutlara ulaşacak, devletin temelini ayakta tutmak mümkün olmayacaktır. Adalet Bakanlığınca başlatılan ve Yargıtay’ın işbirliği ile gerçekleştirile cek olan Ulusal Yargı Ağı Projesi (U.Y.A.P) bilgiye ulaşılması, hataların azal tılması, davaların süratlenmesi yönünde yargıya ümit kaynağı olmakta, yargı bu projenin tamamlanmasını sabırsızlıkla beklemektedir. Yargının içinden gelen, yargı bağımsızlığının zorunluluğuna ve erdemi ne inandığını bildiğim sayın Adalet Bakanımızın, bu yönde çok önemli görev ler üstleneceğine inanıyorum. ATATÜRK VE DEMOKRASİ Sayın Cumhurbaşkanım, değerli konuklar, Demokratik, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletinin; sağlam, sarsılmaz temelleri, Atatürk'ün ilke ve devrimleri üzerine oturtulmuştur. Türk Toplumunu demokrasiye, çağdaşlaşmaya hazırlayan yüce Ata türk’ün önderliğinde, sağlam temeller üzerine kurulan modern Türkiye Cum 402 2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI huriyeti, kuruluşundan bu güne dek bu ilke ve devrimlerin bir sonucu olarak insan hak ve özgürlüklerinin geliştirilip güvenceye kavuşturulmasında çok önemli aşamalar kaydetmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü, in san haklarına saygılı, hukukun üstünlüğüne dayalı, demokratik hukuk devletleri arasındaki saygın yerini Atatürk’ün ilke ve devrimlerine borç lu olduğu, yadsınamaz gerçeklerdendir. Ancak, Türkiye Cumhuriyetinin, ülkesi ve ulusu ile bölünmez bütünlüğü nü, aydınlanma ve çağdaşlaşma yönünde ilerlemesini; kendi emellerine uy gun bulmayan gerici, bölücü, çıkarcı çevreler değişik görünüm ve söylemler le Atatürk ve Atatürkçülük karşısında açıktan veya gizli yıpratma ve yaralama faaliyetlerine devam ede gelmişlerdir. Bütün bunlara karşın, Türkiye Cumhuriyeti, hukukun üstünlüğü, demok ratik hukuk devleti, insan hak ve özgürlükleri yönünde çok önemli atılımlar gerçekleştirmiştir. Bu süreç son zamanlarda hızlanarak devam etmektedir. Atatürk ilke ve devrimlerini halen anlayamayan veya içlerine sindireme yen, çağdaşlaşma girişimlerini geriye döndürmek isteyen kimi çevreler, bu kez Atatürkçülüğü demokratikleşmeye, Avrupa Birliği kriterlerine ulaşmaya, temel hak ve özgürlüklerin gelişmesine engel olan bir ideolo ji, resmi bir doktrin gibi göstermek suretiyle yıpratma eylemlerine hız vermişlerdir. Ayrıca bu malum kimseler, dış ülkelerdeki bir kısım kuru luş ve kişileri de etkileyip, gerçeklere uymayan kendi görüş ve düşün celerini onlara tekrar ettirme yolunu seçmektedirler. Öyle ki, kimileri hak ve özgürlükleri koruma adına Atatürk isminin anayasadan çıkarıl masını önerecek kadar ileri gitmektedirler. Hemen belirtmek gerekir ki, onun ölümünden sonra kimilerince Kema lizm olarak isimlendirilmiş olsa da Atatürkçülük ne bir ideoloji, ne bir teori, nede bir katı dogmadır. Atatürkçülük fert, toplum ve devlet yaşamını akla ve bilime göre dü zenlemektir. Sürekli ilerlemeye, gelişmeye, çağdaşlaşmaya, temel hak ve özgür lüklere tamamen açık bir devrimin adıdır. Bir ileri uygarlık projesidir. Atatürkçülük, geçmişin dar zaman kalıpları içerisine sığacak bir ideoloji değil, gelecek zamanların evrensel değerleri ile bütünleşecek il keler topluluğudur. Atatürk, Avrupa’nın birçok ülkesi ırkçı, totaliter, hak ve özgürlükleri yok sayan rejimlerle yönetilirken; o buhranlı ve olumsuz koşullar içerisinde Kurtu Eraslan ÖZKAYA 403 luş Savaşını "milletin kayıtsız şartsız egemenliği" adına gerçekleştirmiş, bili min yol göstericiliğinde Cumhuriyetin yasal ve kurumsal temel yapısını oluş turmuştur. Örnek aldığı batı toplumlarını dahi geride bırakacak şekilde hukuk ve insan hak ve özgürlükleri yönünde, büyük devrimler gerçekleştirmiştir. Atatürk, devleti teokratik yapıdan kurtarmış, çok kısa bir süre içerisinde demokratik yapıyı kurmuş, daha sonra gerçekleşecek gelişmelerin önünü açık tutmuştur. Atatürk devrimlerini; demokratik düzenin, yasal ve geçerli düzeyi ile bi limsel yönetimin kabul görmüş ilkelerinin sağlam zemini üzerine oturtmuştur. Atatürk’ü evrensel kılan, onun çağdaşlaşma, aydınlanma ve demok ratik hukuk devletini kurma yönünde başlattığı ve yaşama geçirdiği bu temel ilkelerdir. Atatürk, "Ben, hiçbir değişmez düstur, öğreti bırakmıyorum. Bilim değişi yor, bilimi izleyenler beni izlemiş olur" sözleriyle aydınlanma ve çağdaşlaş ma felsefesini açıklamış, tüm icraatlarıyla toplumun ilerleme ve gelişme yö nündeki geleceğini hazırlamıştır. Ne yazık ki, Atatürk ilke ve devrimleri 1950’lerden sonra bir yandan popülist politikacılar ile devrim ve yenilenme karşıtlarının; öte yandan, Atatürk ilke ve devrimlerinin önemini, içeriğini ve amacını, tam olarak kavrayamayan, onlara biçimsel ve yüzeysel yaklaşan, ilerici, atılımcı fel sefesini yanlış yorumlayan, sözde Atatürkçülerin el ve işbirliği ile aşındırılmaya, yıpratılmaya, slogan haline getirilmeye başlatılmış; Türki ye’nin üretici bilgi dinamiği zayıflatılmış, yasal ve yapısal yenilenme, çağdaş, demokratik toplum olma, evrensel ilkelerle buluşma yönündeki hızı yavaşlatılmıştır. Atatürk’ün, yıllar sonrasını okuyan dehası ile yaptı ğı "Demokrasi, geleceğini akıl ve bilimden alır", "Yaşam, kuramları de ğil, kuramların yaşamı izlemesi gerekir" şeklindeki ikazları yeteri kadar dikkate alınmamış; onun gösterdiği yoldan, düşünce ve amaçlarından, sapma baş göstermiştir. İşte, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin mevcut sorunları yapılan bu yanlışlıklardan ve sapmalardan kaynaklanmaktadır. Bütün bunlara karşın, gücünü akıl ve ilimden alan Atatürkçülük, Wendel VVilkie’nin söylediği gibi “Kollara işaret takılmadan, üniformalara bürünme den, kitleleri asabi heyecanlarla dalgalandırmadan gerçekleştirildiğinden" bü yük çoğunluğun tutkusu haline gelmiş, tabana yayılmış demokrasinin, hukuk devletinin erdemine inanmış, genç, dinamik, aydınlık dolu geleceğe yönelmiş bir Cumhuriyet nesli yetişmiştir. 2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI 404 Yapılması gereken iş, bilimsel ve toplumsal gerçeklere uymayan yapmacık iddialarla geriye dönüş yolları veya yeni cumhuriyet macera ları aramak yerine, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki inanç ve dinamizm ile toplumun önünü tıkayan engelleri kaldırmak, Atatürk ilke ve devrimlerinin yol göstericiliğinde yasal ve yapısal reformları zaman yitirmeden ■ gerçekleştirmektir. AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNİN VE AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ KARARLARININ BAĞLAYICILIĞI Bu bağlamda; Çağdaş, demokratik hukuk sistemlerinde, bireylerin sırf insan olmaları nedeniyle doğuştan sahip oldukları; dokunulamaz, bölünemez, devredile mez, vazgeçilemez hak ve özgürlükler artık devletlerin iç hukuk sorunu ol maktan çıkmış, uluslararası bir boyuta ve güvenceye kavuşturulmuştur. Gü nümüzde, insan haklarını en ileri boyutlarıyla tanıyıp, güvence altına almak, saygın bir hukuk devletinin en sağlam göstergesi sayılmaktadır. Türkiye 26 Haziran 1945 tarihli Birleşmiş Milletler Sözleşmesini imzala makla, insan hakları ve temel özgürlüklerine saygı duyulması ilkesini kabul etmiş, 1949 yılında Avrupa Konseyine üye olmuş, 04.11.1950 tarihinde Avru pa İnsan Hakları Sözleşmesini imzalamıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini, hukukunun bir parçası sayan Türki ye Cumhuriyeti, Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna bireysel başvuru hakkı ile Avrupa İnsan Hakları Divanının, daha sonra da Avrupa insan Hakları Mah kemesi kararlarının bağlayıcılığı'"'! kabul etmiştir. Ayrıca, iç hukukunda bu yönde gerekli düzenlemeleri yapmış ve kurumlar oluşturmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, insan haklarına saygılı olmayı, Cumhuriyetin temel ilkeleri arasında saymıştır. Son dönemlerde, insan hakları alanında, yasala rımıza yeni birçok hükümler eklenmiştir. insan hakları kavramı, en geniş anlamıyla olanı değil, olması gereken hakları anlatır. Bu itibarla insan hakları daima gelişip genişlemesi gereken haklardandır. İnsan haklarının gelişmesi ve güvenceye kavuşturulması yönünde yapılanlar, hiçbir zaman yeterli görülmemelidir. Bu yüce değer lere, bütün kamu kurum ve kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin sahip çık ması gerekmektedir. Ancak, bu yönde en büyük çaba hukukçulara, özellikle yargıya düşmektedir, insan hakları ihlalleri, ilkel bir davranış biçiminden öte, Eraslan ÖZKAYA 405 tüm ulusları ilgilendiren bir insanlık suçu olarak kabul edilmektedir. Bu ihlal lerin önlenilmesi ve insan haklarının daha da geliştirilip yerleştirilmesi, bu kavramları ortaya koyanlardan çok, bu kavramları yaşama geçiren cumhuri yet savcıları, yargıç ve avukatların insan haklarına verdikleri öneme bağlıdır. Yasaları, toplumun gereksinimlerine cevap veremeyen; soyut katı kural lar olmaktan çıkarıp, hayatın yaşanan bir parçası haline getiren, yasayı hukuka dönüştüren, üstün kişilerin cumhuriyet savcıları ve yargıçlar ol duğu belleklerde yer etmelidir. Kötü yasanın, iyi uygulayıcılar elinde za rarlı etkisini yitireceği yargısal bir gerçektir. Yorum ve uygulamanın, ya sanın ve ilkenin yazım şeklinden önde gelmesi, uygulamaya ve yoruma büyük önem kazandırmaktadır. İyi yasanın, iyi uygulanması asildir. Bu iki koşuldan biri yoksa iyi uygulanan kötü yasanın, kötü uygulanan iyi yasaya daima tercih edile ceği ilkesi uygulamaya yön vermelidir. Bu nedenlerle yargıçlar, cumhuriyet savcıları ve avukatlar hukuk eğitim lerinin ilk yıllardan itibaren, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını koruma yö nünde çok iyi yetiştirilmeli, meslek öncesi ve meslek içi eğitimleri daha etkin bir şekilde sürdürülmelidir. Yasaları değiştirmek veya yenilemek zaman almaktadır. Bu itibarla; ya saların toplumun gereksinmelerine her zaman cevap verememe ve toplumun gerisinde kalma olasılığı vardır. Cumhuriyet savcıları ve yargıçların, yasala rın el verdiği ölçüler içerisinde, yasaları daima insan hak ve özgürlüklerinin daha geliştirilip yerleştirilmesi, hukukun üstünlüğünün gerçekleştirilmesi yö nünde daha ilerici, daha çağdaş, daha geniş ufuklu yoruma tabi tutarak uy gulamaları gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, yasa koyucunun görevi zamanın koşullarına gö re yasa yapmak; yargıçların görevi ise, yasaları kalıcı, evrensel değerle re uygun olarak, özgür vicdanlarına göre yorumlayarak hukuku yarat maktır. Şu hususu da açıklamak zorundayım, Avrupa insan Hakları Mahkeme sinde Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan davalar çok büyük sayılara ulaş mıştır. Ne yazık ki, birçoğu aleyhte sonuçlanmaktadır. Bir davanın hazırlık, soruşturma ve karar aşamasında, iç hukuk kadar evrensel ilkelerin, özellikle Avrupa insan Hakları Sözleşmesi hükümleri ile Avrupa insan Hakları Mahke mesi kararlarının mutlaka dikkate alınması gerekmektedir. Esasen, bu husus Anayasamızın 90.maddesinin son fıkrası hükmünün gereğidir. Karar gerek çelerinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ve Avrupa İnsan Hakları 406 2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI Mahkemesi Kararlarının göz önünde tutulup tartışılması, hükme derin lik, evrensellik ve güven kazandıracaktır. Kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve Avrupa İnsan Hakları Sözleş mesi ile iç hukuk kuralları arasında çatışma ve çelişki çıktığında, iç hukuk ku rallarının uygulanması şeklindeki kimi hukukçuların görüşlerine iştirak etme yi olanaksız görüyorum. Hemen belirtmek gerekir ki, uluslararası sözleşme kabul edilmekle, kendisiyle çelişen iç hukuk hükmü açıktan olmasa da örtülü olarak yürürlükten kaldırılmış sayılmalıdır. Uluslararası sözleşme yürürlükte iken, sonradan onun hükümlerine aykırı bir yasanın kabul edilmesi de tek ta raflı olarak uluslararası sözleşme hükümlerini ortadan kaldırmak gibi bir du rum yaratır. Böylece, bir devlet uluslararası sözleşmenin bağlayıcı hükümle rinden kurtulmuş olur. Oysa evrensel hukuk kurallarına göre bir uluslararası sözleşme başka bir uluslararası sözleşme ile ancak ortadan kaldırılabilir. Esasen anayasaya aykırılığı ileri sürülememe, tek yanlı olarak yürürlükten kaldırılamama gibi özellikleri bulunan uluslararası sözleşmelerin ve Avrupa insan Hakları Sözleşmesi hükümlerinin ulusal yasalarımıza göre konumunu tartışmanın pratikte hiçbir yararı ve gereği de yoktur. Bazı görüş ve bahane lerle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerinin göz ardı edilmesi sözleş me hükümlerine ve evrensel hukuk kurallarına ters düşer. Yargıtay Birinci Başkanlığınca olası çelişkileri önlemek düşüncesi ile Av rupa insan Hakları Mahkemesi kararları artık bütün dairelere zaman geçiril meden duyurulmaktadır. Ayrıca Avrupa insan Hakları Mahkemesi kararları Yargıtay’ın internet sayfasında yayımlanmaya başlanılmış, izleyen tüm hu kukçuların bilgilendirilmesi sağlanmıştır. LAİKLİK VE DEMOKRASİ Sayın Cumhurbaşkanım, değerli konuklar, Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ana yapısı, vazgeçilmez belirleyi ci özelliğidir. Gerek birey olarak, gerekse toplum olarak çağdaş tüm kazanımlarımız, laik düzen ile elde edilebilmiştir. Esasen, laiklik olmaksızın ege menliğin kayıtsız şartsız millet tarafından kullanılmasından, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik hukuk devletinin mevcudiyetinden asla söz edilemez. ileri medeniyet seviyesine ulaşmış tüm ülkelerde, değişmez din kuralları ile daima değişen toplum ve devlet yaşamının yönetilmesi hiç düşünülme mektedir. Bu nedenle, büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk, akıl ve ilmi, hayata rehber göstermiştir. Eraslan ÖZKAYA 407 İslamiyet’te din ve devlet işinin sınırlarını belirleyen ve birbirinden ayıran reform yapılmadığından, dinin devlet işine karışması ve devlet düzenine ha kimiyeti kaçınılmaz bir sonuç olmuştur. Geçmişte ve zamanımızda şeriat hu kuku ile yönetilen devlet düzenleri bunun somut örnekleridir. Dinin devlet ve siyaset işine karışması ise, bir yandan dinin istisma rına, tartışma konusu yapılıp yıpratılmasına yol açmış; öte yandan, toplumların demokratikleşmesine, ilerlemesine, insan hak ve özgürlükleri nin gelişmesine engel olmuştur. İşte laiklikte; dinin kutsal yerinde kal ması sağlanmış; devlet işleri ise aklın ve ilmin özgür ortamına terk edil miştir. Laiklikte din ve devlet kendileri için belirlenen sınırlar içerisinde kalarak topluma barış, huzur ve güven getirmişlerdir. Laik devlette, akıl, ilmin ve fennin özgür ortamında toplumu daha ileri medeniyet seviyesine taşırken, her fert dinini seçmekte ibadetini yapmakta inançlarını açığa vurmakta hür ve serbest kalmıştır. Laiklikte, akıl ve din, toplum ve yönetim, arasında çatışma değil ba rış, huzur ve dostluk mevcuttur. Çünkü laiklikte, akıl, inancın baskısın dan kurtulmuş ve özgür duruma gelmiştir. Laiklik, inanç ve ibadet özgür lüğünün temeli ve en büyük güvencesi olmuştur. Yüce İslamiyet dini akla bü yük önem vermiştir. Ne var ki, değişmez, tartışılamaz, kutsal din kuralları ka mu hukuku alanına hakim olduğu sürece aklın ve ilimin ışığında gelişme ve ilerleme azalmıştır. Laiklikte, hiçbir zaman din dışlanmamakta, aksine din bulunması gere ken kutsal yerinde korunarak, din ve vicdan özgürlüğü en geniş anlamıyla ya şama geçirilmektedir. Devlet düzeninde ve bürokrasideki yapısal bozukluğun doğurduğu olum suz sonuçlardan laiklik ilkesi sorumlu tutulamaz. Laiklik kimilerinin söylediği gibi devlet otoritesini dışlayacak, başkalarının din ve vicdan özgürlüğünü tehlikeye düşürecek kadar sınırsız özgürlük tanı yan bir ilke de değildir. Evrensel hukuk kuralları bir hakkı kullanarak baş ka bir hakkın yok edilmesine izin vermez. Din ve vicdan özgürlüğü, başka larının din ve vicdan özgürlüğüne saygıyı da içermektedir. Laik düzende, kişi ile Tanrı arasındaki ilişkide, sınırsız bir özgürlük tanınması esastır. Din, ibadet ve inanç kişinin özel hayatının kutsal bir parçasıdır. Devlet bu alana giremez, etki altına alamaz. Ancak tanınan bu özgürlük kişi ile Tanrı arasındaki boyu tundan çıkarılarak, başkalarının ibadet ve inancına zarar verdiği, diğer bir an latımla, kamu alanına taşırıldığı anda, tüm hak ve özgürlüklerde olduğu gibi devletin müdahalesi ve onu başkalarının din ve ibadet özgürlüğüne zarar ver 408 2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI meyecek sınırlar içerisine çekmesi gerekir. Laik düzende devlet tarafsız ve herkese eşit uzaklıktadır. Ancak sınır ihlallerine dur demek vazifesinin gereğidir. Özgürlük başkasının özgürlüğü ile sınırlandırılırsa haklılık ka zanır. Aksi halde, kuvvetli zayıfın, çoğunluk azınlığın din ve vicdan özgürlüğü nü gasp edecektir. Bu hazin sonucu, tarihin tekrarı hep göstermiştir. Devlet bu anarşiye seyirci kalamaz. Sınırsız din ve vicdan özgürlüğü adına devleti devre dışı bırakmak isteyenlerin uzak amacı önce anarşi, sonrada teok ratik devlet düzeninden başka bir şey olamaz. Devletin, dokunulamaz öz gürlük bahanesiyle; bir kesimin din ve vicdan özgürlüğünün yok sayıl masına, zedelenmesine seyirci kalması, varoluş nedenine ters düşer. Ne pahasına olursa olsun, sınırsız din ve vicdan özgürlüğü isteyenlerle, İs lâmî devlet kurma heveslilerinin aynı amaçta birleştikleri kuşkusuzdur. Kavram kargaşası yaratılarak veya insan hak ve özgürlüklerinden, de mokrasiden söz ederek, laik düzen hakkında zihinleri bulandırmak, din ve vic dan özgürlüğü ihlallerine zemin hazırlamaktır. Laikliğin demokrasinin temeli, din ve vicdan özgürlüğünün en bü yük güvencesi olduğu hiç unutulmamalıdır. YOLSUZLUK VE YOZLAŞMANIN ÖNLENMESİ Sayın Cumhurbaşkanım, değerli konuklar, En geniş anlamda, kamusal yetkinin yasa dışı kullanımını içeren her tür lü eylem ve işlem olarak tanımlanan yolsuzluk, önlenilmesi bir yana, boyutla rı ve tahribatı her geçen gün daha da büyüyüp artan, sosyal bir sorun olarak devam etmektedir. Bugüne dek sadece yakınmakla yetinilmiş, yolsuzluğun nedenleri tam olarak saptanıp yeterli ve etkili önlemler alınmadığından, yapı lan işlemler gösterişten öteye geçememiş, yolsuzluk, ekonomik ve sosyal hayatımızın adeta doğal ve vazgeçilemez bir özelliği olmuştur. İleri boyutlardaki yolsuzluk, kayıt dışı ekonomi, kara para ve akla nılması, birey etiğini yok etmekte, ekonomik ve sosyal çöküntüye neden olma noktasına gelmiş bulunmaktadır. Bu şekilde, kamusal yetkinin çıkar karşılığı yasadışı kullanılmasının yay gın biçimde devam etmesi sonucu, siyası otoriteye duyulan güven, hukuka bağlılık ve saygı azalmakta hayat daha da zorlaşıp pahalı hale gelmektedir. Kamu yönetimindeki yetersizlik, kalitesizlik, aşırı bürokrasi ve kırtasiye cilik, kişisellik, etkili denetim noksanlığı, hızlı nüfus artışı ve çarpık kentleşme, enflasyon, işsizlik, ücret ve geiir dağılımındaki dengesizlik, özellikle kamu ke Eraslan ÖZKAYA 409 siminde çalışanların ücretlerinin düşük olması, kısaca yasat ve yapısal nok sanlık ve bozukluk devam ettiği sürece bunların doğal sonucu olarak yolsuz luk ve yozlaşma da devam edecektir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin saygınlığı ile bağdaşmayan bu olumsuz görüntüye biran önce son vermek; ulusumuzun, temiz toplum, dürüst yöne tim beklentisini karşılayabilmek için, başta Anayasamızın 83, 100 ve 129/son maddelerinin değişikliği olmak üzere, yasal düzenlemeler ivedilikle gerçek leştirilmeli, yolsuzlukla mücadele hakkında çıkarılan ve yetersiz kalan tüm ya salar ve özellikle 4483 sayılı Yasa yeni baştan gözden geçirilmeli, yolsuzluk la mücadelenin yasal zemini hazırlanmalıdır. Yolsuzlukla mücadelede, bağımsız ve yansız yargının önemi büyüktür. Bağımsız ve yansız olmayan kimi kurulların yaptığı yolsuzluk araştırmaları, hiçbir zaman güven ve sonuç vermemektedir. Kanıtı bulunan veya kanıta ula şılması mümkün olan tüm olaylarda, doğruya ulaşılması ve adaletin tecelli et mesi bağımsız ve yansız yargının kuruluş amacıdır. Bu nedenle yolsuzlukla mücadelede yargının önü açılmalı, yargı, yolsuzlukları bulup, gerekli yaptı rımları uygulayabilmesi yönünde donatılmalı, yolsuzlukların araştırılıp soruş turulması konusunda yargı sistemimizdeki yetersizlik ortadan kaldırılmalıdır. Kamu hizmetleri basitleştirilip hızlandırılmalı ve saydamlaştırılmalı, hal kın ve sivil toplum örgütlerinin bilgi alma, belgelendirme hakkı güvenceye ka vuşturmalı, özellikle yüksek yolsuzluk riski taşıyan işlerde bu hususa daha da büyük önem verilmelidir. Başta yargı olmak üzere, oluşturulacak yolsuzluk hususunda uzman ba ğımsız kurumların aracılığı ile sürekli ve düzeyli, etkin bir denetim sağlayacak bir mekanizma oluşturulmalı, devlet yeniden yapılandırılmalı' böylece yol suzluğu, yapıldıktan sonra cezalandırmak yerine, yapılmadan önlenme si yolu seçilmelidir. Devletin ana görevleri dışındaki alanlardan çekilmesi sağlanmalı, özel leştirilme işlemine hız verilmelidir. Ürkütücü boyutlardaki kayıt dışı ekonomi kontrol altına alınmalı, kara pa ra kaynakları kurutulmalıdır. Nüfus artışı yasal ve sosyal önlemlerle kontrol altına alınmalı, kısa, orta ve uzun vadeli kentsel, bölgesel ve yurt çapında yapılacak planlarla, büyük şehirlere hızlı nüfus akışı asgariye indirilmeli, çarpık kentleşme önlenmelidir. Kamu kesiminde çalışanların ücretleri hakça bir sisteme bağlanıp insanca yaşamaya yetecek derecede artırılmalı, ücret dengesizliği or tadan kaldırılmalıdır. 410 2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI Birey ve toplum, etik değerler yönünden eğitilmeli ve bilinçlendirilmelidir. Yolsuzluk ve yozlaşmanın önlenmesi irdelenirken medyanın katkılarını da, göz ardı etmek olanaksızdır. YARGI MEDYA İLİŞKİSİ İletişim özgürlüğü ile kişilik hakları arasında, hassas bir denge mevcut tur. Hukukun üstünlüğüne dayanan, özgürlükçü demokratik ülkelerde gerek iletişim özgürlüğü, gerekse kişilik hakları yasalarla güvence altına alınmıştır. Ancak yasalar soyut ve genel düzenlemeler yapmak zorunda olduklarından, iletişim özgürlüğü ile kişilik hakları arasındaki hassas dengeyi kurup koru mak, yargının görev alanına bırakılmıştır. Yargı, bu görevinde, bir yandan özel hayatın gizliliği, şeref ve haysiyet gibi kişinin kutsal sayılan haklarını korurken, öte yandan, kamu oyunu bil gilendirme, etkileme, oluşturma gibi görevleri içeren iletişim özgürlüğünü de güvence altına almakla yükümlüdür. Medyanın kişilik hakları ile ilgili bir hususu işlerken; ölçülü, dengeli, uy gun bir amaç araç ilişkisi içerisinde olmaya özen göstermesi gerekir. Medya, bilgilendirme, etkileme, eleştirme gibi amaçlarına ulaşmak isterken kendisine amacı ile dengeli bir yön çizmeli, amacına ulaşacağı, daha hafif, daha makul, daha az sakıncalı ve daha az zarar verici bir yol izlemelidir. Medya, kamu oyunu bilgilendirirken haberin objektif, tarafsız, gerçeğe uygun verilmesi ve haber niteliği taşıması; haberle, yorumun karıştırılmaması ilkelerine özen göstermesi, haber sunuluşunun ölçülü olmasına dikkat etmesi gerekir. Öte yandan, medya yargıya intikal etmiş konularda yargıyı etkileyecek, kamu oyunu oluşturup, yönlendirecek biçimde yayın yapmaktan, en önemlisi yargısız infazdan kaçınmalıdır. Meydanın da aynen yargı gibi bağımsız ve yansız vazife görmesi, yasa gereğidir. Görünen odur ki, medyanın büyük çoğunluğu bu ilkelere uymakta azami titizliği gösterirken; bir kısmı, sansasyonel, abartılı haber ve yayınlara itibar etmekte veya kişilik haklarına saldırı teşkil edecek yayınlar yapabilmektedir. Bu yönde oto kontrol sisteminin etkili çalıştığı söylenemez. Medya, tüm bireyler, kurum ve kuruluşlar gibi demokratik ilkeleri, insan hak ve özgürlüklerini özümseyip, görevine uyguladığı ölçüde medya özgür lüğü daha büyük bir anlam kazanacak ve hukuka daha uygun kullanılmış olacaktır. 411 Eraslan ÖZKAYA Medya; insan hak ve özgürlükleri, ulusal ve evrensel değerler, Cum huriyetin temel ilkeleri yönünde, toplumun aydınlatılıp bilinçlendirilmesi, etik değerlerin yerleştirilip gerçekleştirilmesi gibi çok önemli bir görevle de yüküm lü olduğunun bilinciyle hareket etmeli, magazin yayınları yerine eğitici ve öğ retici yayınlara ağırlık vermelidir. Batı ülkelerindeki medya kuruluşlarının uydukları yükselen değerlerin, iz lenmesinin yerinde olacağı düşünülmelidir. AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE Sayın Cumhurbaşkanım, değerli konuklar, Türkiye Cumhuriyeti, hem coğrafi konumu, Avrupa ile bütünleşen tarihi, hem de kabul edip yaşama geçirdiği Avrupa kültürü müktesebatı sayılan, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı gibi evrensel değerler itibariyle AvrupalIdır. Türk toplumu asırlardır Avrupai değerlerle tanışmakta, onlarla iç içe yaşamaktadır. Demokratik Türkiye Cumhuriyeti Devleti, halkı tarafından benimsenip özümsenen evrensel değerler üzerine kurulmuş, Avrupa Birliğinin oluşmasın dan çok daha önce, demokratik hukuk devletinin sağlam temellerini atmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, insan haklarına saygı ilkesini, değişmez Anayasa hükmü haline getirmiştir. Çağdaş uygarlık yolunu seçen ve bu yolda hızla ilerleyen Türkiye Cum huriyeti, Avrupa Konseyine kurulduğu tarihte üye olmuş, Avrupa insan Hak ları Sözleşmesini ilk önce imzalayan devletler arasında yer almış, Avrupa in san Hakları Sözleşmesini hukukunun ayrılmaz bir parçası saymış, daha son rada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bağlayıcı yetkisini kabul etmiştir. Tarihin seyri içerisinde kimi iç ve dış nedenlerle demokratik sosyal ve ekonomik yapılanma, insan hak ve özgürlükleri alanındaki ilerleme yavaş lamış, Türk Hukuku ile gelişip bütünleşen Avrupa Hukukunun temel değerleri arasında uyum farkı doğmuş ise de, özellikle son dönemlerde, çağdaş norm ve standartlara ulaşmada büyük atılımlar gerçekleştirilmiş, Batı Avrupa Dev letleri ile meydana gelen uyum farkı, büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır. Türkiye, Avrupa Birliği Devletlerini dahi şaşırtan bir süratle, Avrupa birliği üyelik görüşmelerini başlatmaya, 16 Nisan 2003 tarihinde resmi üyelikleri onaylanmış on ülkeden çok daha hazır hale gelmiştir. Türkiye’nin Gümrük Birliğinden kaynaklanan birikimi, geçmişten gelen demokrasi deneyimi; ekonomik, sosyal ve siyasi açıdan da pek çok üstünlükleri bulunmaktadır. 412 2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi evrensel değerlerde fevkalade bilinçli ve duyarlı Türk Ulusu, Avrupa Birliği üyeliğine büyük destek vermektedir. Esasen, son zamanlarda, evrensel değerler yönünde yapılan atılımlar ve bunların hayata geçirilmesi Türk Ulusunun istekleri doğrultusun da yapılmaktadır. Avrupa Birliğinin, üyelik müzakerelerini başlatmak için koşullar listesini daha fazla uzatarak, çifte standart gafletine düşmemesi, Türkiye’yi gücendir memesi gerekir, ileri kültür ve uygarlık düzeyine ulaşmış demokratik devlet ler topluluğu olan Avrupa Birliği, tarihi geçmiş, kültür ve inanç saplantılarına takılmadığını, ayrıcalıkları ret ettiğini göstermek zorundadır. Türkiye, Avrupa Birliğine girmekle Avrupa’nın uygarlık profili daha büyük boyut, daha sağlam bir anlam kazanacak, farklı kültürlerin uyum içerisinde buluşması Avrupa’nın manevi dokusunu çok daha zenginleş tirecek, Avrupa’nın siyasal, sosyal ve ekonomik yapısını güçlendire cek, böylece daha büyük bir güç olarak Dünya barış ve istikrarına hiz met etme yolu açılacaktır. ULUSLARARASI HUKUK VE TÜRKİYE Türkiye, istikrarsızlık, belirsizlik ve risklerle dolu bir bölgede bulunmak tadır. Türkiye kadar çok ve sorunlu komşuları olan başka bir ülke de yoktur. Türkiye Cumhuriyeti, aynı zamanda büyük bir imparatorluğun mirasçısı ol manın sorunlarını ve sıkıntılarını yüklenmiş durumdadır. Soğuk savaşın sona ermesi, küreselleşme, yanı başında gördüğü yeni komşular, Türkiye’nin ulus lararası ilişkilerine yeni jeopolitik ve jeostratejik bir boyut kazandırmıştır. Türkiye Mustafa Kemal Atatürk’ün "yurtta sulh cihanda sulh" ilkesini uluslararası ilişkilerde, kendisine hukuki dayanak yapıp, tüm komşularıyla dostluk ve işbirliğini geliştirmek istemesine karşın, bölgede kargaşa ve sıcak çatışmalar eksik olmamaktadır. Tüm bunlar ülkemizi iç ve dış güvenlik sorun ları ile karşı karşıya bırakmakta, kimileri yakın tehlike teşkil etmektedir. Ermenilerin soykırım iddiasında ve Kıbrıs sorununda, uluslararası söz leşmeler başta olmak üzere, tarihi, sosyal ve hukuki gerçekler göz ardı edil mekte, uluslararası siyasete malzeme yapılmaktadır. Türkiye’nin içerisinde bulunduğu Orta Doğu Bölgesi, Dünyada çatışma ve savaşların en çok yaşan dığı coğrafyanın başında yer almaktadır. Irak’taki vahim durum Orta Doğuda yeni bir dönem başlatmıştır. Kuzey Irak’taki etnik kökenli yapılanma, Türkiye Cumhuriyetinin birlik ve bütünlüğü, ekonomik geleceği yönünden gittikçe ar Eraslan ÖZKAYA 413 tan bir önem arz etmektedir. Irak, Ortadoğu’nun geleceğinde ve yapılan masında "hem belirlenen, hem de belirleyici" bir konum kazanmıştır. Ne yazık ki, devletler arası ilişkilerde, halen "kuvvet haktır" düşüncesi sonucu belirlemekte, "bütün hak ve özgürlükler benim ulusumundur" şeklin deki bencil ve çağ dışı zihniyet uluslararası hukuku ve uluslararası örgütleri zaman zaman etkisiz duruma düşürmekte; kimi devletler, kendi uluslarının yararı için öteki ulusların insanlık değerlerini yok sayabilmektedir. Oysa, temel hak ve özgürlüklere saygı ilkesi, sadece belirli ülke insanlarının değil, tüm insanların hak ve özgürlüklerine saygıyı içerir. Uluslararası ilişki, uluslararası hukuka dayalı meşruiyet zeminine oturtulmadığı, karşılıklı hak ve çıkar dengesi gözetilmediği ve kaba kuv vet kullanıldığı sürece barış ve huzurun sağlanması asla mümkün olma yacaktır. Demokrasi hak ve özgürlükler rejimidir. Demokrasi adına hak ve öz gürlükleri yok etmenin izahı olanaksızdır. Türkiye, uluslararası ilişkilerde hukukun, mutlaka kuvvete hakim olması gereğine inanmaktadır. Türkiye, güvenilir bir müttefik, sağlam bir dost olması yanında, tüm ülkelerin bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi ni, uluslararası hukuka uyulmasını, değişmez bir ilke olarak kabul etmektedir. Çağdaş ülkelerin saygın ve çok onurlu bir üyesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, dostlarından ve ortaklarından başta kendi onur ve ulusal değerleri ol mak üzere tüm evrensel değerlere saygı gösterilmesini beklemekte, bunu or taklığın ve dostluğun bir gereği, aynı zamanda hukuki ve ahlaki bir görev say maktadır. Türkiye Cumhuriyeti, dış ilişkilerinde tarihten gelen büyük birikimi ve deneyimi ile laik, demokratik, üniter devlet yapısını, bölünmez bü tünlüğünü, iç ve dış güvenliğini korumaya yönelik temel amaç ve görev leri ile evrensel değerlere uygun olarak insan hak ve özgürlüklerini da ha ileriye götürme, onları sağlam güvenceye bağlama işlevini bağdaş tırmak ve bir arada gerçekleştirmek becerisini göstermek zorundadır. Etnik kökenli ve dış destekli terörizm kontrol altına alınmakla birlikte, he nüz kökü kurutulamamıştır. Dünyanın en tehlikeli ve acımasız terör örgütleri arasında yer alan bu örgüt, ilk hedefi olan Türkiye üzerindeki karanlık emel lerinden vazgeçmiş değildir. Ulusal sınırları aşan boyutta olması tamamen yok edilmesi sürecini uzatmaktadır. Bu yönde kabul edilen yasalar ve alınan önlemler, devamlı takip edilmeli, günün koşullarına göre yeni uygulamalar yü 2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI 414 rürlüğe konulmalıdır. Özellikle doğu ve güneydoğuda işsizlik ve yoksulluğun azaltılması, öteki bölgelerle arasındaki ekonomik dengesizliğin giderilmesi için daha etkin, sonuç alıcı yasal ve ekonomik önlemler yürürlüğe konulmalı dır. İrtica, demokratik, laik, çağdaş düzene karşı sürekli bir tehlike olma nite liğini korumaktadır. İrtica en ileri din olan yüce İslam dininin yozlaştırılmasıdır. irticanın beslenme kaynağının cehalet ve bilgisizlik olduğunda kuşku yok tur. İrtica, aydınlanmaya ve öğrenime gerekli önemin verilmesi, yasaların ka rarlılıkla uygulanması, zamanın koşullarına ve evrensel ilkelere göre gerekti ğinde yeni yasaların yürürlüğe konulmasıyla önlenebilecektir. Yargı reformu ile birlikte gerçekleştirilecek yönetsel ve ekonomik reform lar, Türkiye’yi en kısa zamanda sorunlarından arındırıp içeride daha sağlam, dışarıda bir Dünya devleti olarak daha kuvvetli ve daha saygın kılacaktır. Çok yakın bir gelecekte, demokratik ve ekonomik yapısını geliştirmiş, te mel hak ve özgürlüklerde üstün standartları yakalamış, evrensel değerlerle bütünleşmiş, önü aydınlık, güçlü Türkiye’yi hep birlikte görmek ve yaşamak ümidiyle, Sevgiler ve saygılar sunuyorum. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Özdemir ÖZOK’un 2003-2004 Adli Yıl Açılışında Yaptığı Konuşma L J Sayın Cumhurbaşkanım, 2003-2004 Yargı yılı açılış törenine onur veren sayın konuklar, sayın meslektaşlarım, yazılı ve görsel basınımızın sayın temsilcileri sizlere saygıla rımı sunuyorum. Bugün yasal dayanağının yanında, güzel ve anlamlı bir geleneğin sonu cu olarak törenle karşıladığımız yeni adli yıla, tüm iyimserliğimize karşın, yi ne buruk, yine moralsiz, yine sıkıntılı giriyoruz. Yıllardır, her adli yıl açılışın da yapılan konuşmalara, eleştirilere, önerilere ve yakınmalara karşın, yargı erkini ayakta tutması gereken temel konularda hiçbir ciddi çözüm üretileme miştir. İlkesel ve kurumsal sorunlara çağa uygun, insan haklarının güvence si olan “adil yargılanma hakkı" alanında ciddi ve kapsamlı düzenlemeler dü şünülmediği, planlanmadığı ve yaşama geçirilemediği için Adalet Bakanları bile kamu oyunun gözleri önüne serilen acı gerçekler karşısında çözümsüz lükleri itiraf etmek durumunda kalmışlardır. Ben yargıyı ve yargılamayı bir bütün, ortak çaba sonunda ortaya çıkan ürünü yani adaleti de ortak değerimiz olarak kabul ediyorum. Bu bütünün bir parçası olarak yapacağım değerlendirmenin içtenliğine inanmanızı, bunun özeleştiri olarak kabul edilmesini rica ediyorum. Gelinen bu noktada, yurttaşların, yargıçların, savcıların, avukatların ve sorunu çözmekle görevli olan tüm yetkililerin kaygı ve yakınmaları artarak sürmektedir. Kuşkusuz, yargının sorunlarını toplumun genel sorunlarından soyutlamaya olanak yoktur. Yargı, ya diğer kurumların yozlaşmasından etki lenerek, ya da kendine özgü özel nedenlerle iyi bir görüntü vermemektedir. 416 2003 - 2004 ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA Üstelik bunu yukarda da belirttiğim gibi tek başıma da söylemiyorum, biraz önce dinlediğimiz Sayın Yargıtay başkanımız başta olmak üzere önceki Yar gıtay başkanları, emekli ve halen görev başında olan yargıçlar, savcılar ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinden de aynı doğrultuda yakınmalar gelmektedir. İlk bakışta, yıllardır uygulanan yanlış ve çarpık politikaların, toplumsal dokumuzu zedelemesi ve kişisel çıkarını, toplumsal çıkarın önünde tutan bir sınıfın sosyal ve ekonomik ilişkilere egemen olması, bunca sıkıntının kayna ğı gibi gözükmektedir. Sosyal ve moral değerlerdeki bu çözülme, toplumun hak, adalet, hukuk anlayışında ve yargıdan beklentilerinde de büyük değişik likler yapmıştır. Her alandaki, her sektördeki çözülme ve itibar kaybı b\r biçim de giderilebilir, ancak toplumun, hak, hukuk ve adalet anlayışında ciddi gü ven kaybı, kişisel ve toplumsal ağır travmalara neden olur ve olmaktadır. Günümüzde yaşadığımız toplumsal yozlaşmanın 20-25 yıldan bu yana başladığı ve hızlandığı gözden kaçmamalıdır. 1980 rejimi ile birlikte siyasal sistemde değişik bir anlayış egemen olmaya başlamıştır. Yerleşik siyasal ku rumlan bir kenara iten, "başına buyruk lider'1tipi ortaya çıkmıştır. Bu bağlam da tatlı-sert, samimi, kamil devlet adamı görünüşünden "kurtarıcı baba" tipi ne dönüşüm yaşanmıştır. Ülke, siyasal kurumlar üstü, onları kaale almadan, etrafındaki seçilmemiş, siyasal ve hukuki sorumluluğu bulunmayan kişilerle hareket ederek kararlar alan ve uygulayan "Anayasa bir kez delinmekle ne olur", "Hesabımı ben ancak Allah’a veririm", "Verdimse ben verdim" diyebilen siyasal otoriteler tarafından idare edilmiştir. Bu yönetim biçimi hukuk devletini yıpratırken, aynı zamanda, demokra tik sistemin güvencesi olan laik yönetim anlayışından da ödün vermiştir. 1982 Anayasasına din derslerini zorunlu hale getiren bir madde konulmasıyla baş layan ödünler, İmam Hatip Liselerinin ara meslek lisesi olmaktan çıkarılıp ku ruluş amaçlarına aykırı statüye getirilmesi, seçim kürsülerine Kur’an konul ması, meydan nutuklarında ayetler okunması, bütünlük ve istikrarın korun ması bahanesiyle Türk-islam sentezinin kullanılması, devlet radyo ve televiz yonundan tarikatların tanıtımı ve özendirilmesi, devlet büyüklerinin yakınları nın bir tarikat şeyhinin kabri yanında gömülmesi ile uzayıp giden eylem ve davranışlar bu günlerin habercisi ve hazırlayıcısı olmuştur. Böyle bir yapının örneğini' II. Abdülhamit yönetimi zamanında bu toplum bütün boyutlarıyla yaşamıştır. Günümüzde de çağdaş bir yapısal görüntü Özdemir ÖZOK 417 içerisinde aynı siyasal rejimin tekrarının 1980’lerden bu yana hayata geçiril diğini görüyoruz. Bu gün bu sistem, 1920 ve 1930’ların "iyi toplum" imgesinin karşısına ye ni bir seçenek olarak çıkarılmakta ve bu sistemin savunucuları cumhuriyeti bi reycilik ve demokrasi adına kıyasıya eleştirme cesaretini gösterebilmektedir ler. Bu şekilde Türkiye Cumhuriyeti'ni "zaman" ve "mekan" dan arındırarak test etmek haksızlık olduğu gibi "tarih dışı" bir çabadan da öteye gidemez. Bu bağlamda, yapıtaşlarının yerlerine oturtulmadığı bir düzende "her özgürlük" talebi aslında bir "imtiyaz" isteği haline dönüşmektedir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti sürekli bir çağdaşlaşma projesidir. Yaşamın her alanının bu doğrultuda dönüştürülmesini amaçlamış uzun bir süreci ifade etmektedir. Bir geçiş değildir. Bu anlamda oluşum hala devam etmektedir. Cumhuriyetin varsa noksanlıklarını aklın ve bilimin ışığında gidermeye çalı şacağız, yapamadıklarını birlikte yapacağız. Bu bağlamda cumhuriyetten ve "olmazsa olmaz" koşulu demokrasiden yana sivil güçlerin el ve gönül birliği içinde yapacakları pek çok şey vardır;, bizler bu görevden kaçma lüksüne sa hip değiliz, bizler bu günler için varız. Cumhuriyetin kazanımlarının birer, birer yitirilmesi yanında, sosyal ve moral değerlerdeki çözülme, toplumun hak, adalet ve hukuk anlayışını da et kilemiş, yargı ve onu oluşturan kurumlar ciddi bir "güven" kaybına uğramış tır. Konuyla ilgili olarak araştırmalar yapan çeşitli kuruluşların elde ettikleri sonuçlar incelendiğinde; kamuoyunun "Yargı sistemi ve yargılama işlemleri ne" güveninin bir çok kamu kurumundan sonra geldiği ve sıralamada geri lerde kaldığı gözlenmektedir. Kurumlar da kişiler gibi, saygınlıklarını kendileri yaratır ve kendi davra nışları ile korurlar. Biz kendi kendimize ne kadar "saygınlık", “mahabet" atfe dersek edelim, kişisel zaaflarımızın sonucu yarattığımız olaylar, toplumun önem verdiği, hassas konulardaki tepkisizliğimiz, ya da tepkimizi ortaya ko yarken yaptığımız basit davranışlar, toplumun kaderinde yadsınamaz yeri ve önemi olan bu kurumu, yargıyı yaralamaktadır, zedelemektedir. Ceza ve usul yasalarındaki normlar, ulaşılamaz kürsüler, saygınlığı geri getiremez ve sağ layamaz. Üzülerek söyleyeyim ki, yüce Yargıtay’da bir daire başkanlığı seçi minin anlaşılmaz inatlaşmaya dönüşmesi ve sonunda sorunun uzlaşı ile de ğil, yasa ile çözülmesi kadar, tepki olarak oy verilen isimler yargının üzerine titrediğimiz, saygınlığına ve güvenine gölge düşürmüştür. ' 2003 - 2004 ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA 418 Sorun, bu basit örnek olayla sınırlı kalmıyor. Yerel mahkemelerden Yar gıtay’a, Anayasa Mahkemesinden, Yüksek Seçim Kurulu'na kadar bir çok yargı merciinde kamuoyu önünde sergilenen olaylar, yargıya güveni azalt maktadır. Özellikle 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce ve sonra seçime katılanlarla ilgili olarak, adli mahkemelerde, Anayasa Mahkemesinde ve Yüksek Seçim Kurulu’nda verilen kararlar uzun yıllar tartışılacak niteliktedir. Bugün Avrupa insan Hakları Mahkemesi’nde bireysel başvuru sonucunda devlet olarak tazminat ödemeye mahkum olduğumuz davaların çoğunluğu, yargının kusuru sonucu ortaya çıkan tablonun ürünüdür. Bu eksiklikleri, ceza yargıla masının uzunluğu, sanığı yargılamada bulundurmadan karar verilmesi, yakı nanın iddiaları için tam ve etkili bir araştırmanın yapılmaması, duruşmada sa nığın avukatı olmadan yargılanması biçiminde ve benzeri nedenler olarak sı ralayabiliriz. Tüm bu eksiklikler yargının ürünü olup, yargılamaya gereken önemin verilmediğini göstermektedir. Daha acısı, uluslararası ortamda, Tür kiye’de yapılan yargılamalarda Avrupa standartlarına uygun kararlar çıkama yacağı ön yargısı ile "yasa yollarının tüketilmiş olması" koşulunun aranmamaya başlanmış olmasıdır. Yine bu anlamda son günlerde, "Türkiye’nin yatı rım ikliminde eksik olan en önemli unsur, şeffaflık ve hukukun üstünlüğüdür" yakınmalarının batılı ülkelerce dillendirilmesi çok anlamlıdır. Böylece "Türk Yargı Sistemine" güvensizlik, ulusal ölçekten çıkıp uluslararası boyuta ulaş mıştır. Montesquieu’nun da belirttiği gibi "her şeyin sonunda adil bir mahkeme nin bulunabileceği inancı, toplumda en büyük güven duygusunu sağlar" bu denli önemli olmasına karşın,gelmiş geçmiş tüm iktidarlar, konuya yeterli özeni ve duyarlılığı göstermemişlerdir. Cumhuriyetin ilk yılları dışında adalete ve yargıya hükümet programla rında gereken yer verilmemiş, bütçelerde "Adalet Bakanlığı’na" ayrılan pay diğer bakanlıkların çok gerisinde kalmıştır. 18 Mart 2003 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan 59. Hükümet programında hukuk, yargı ve adli sis temimiz için, bizim de katıldığımız doğru tespit ve çözümler bulunmasına kar şın, Adalet Bakanlığı bütçesi %o78 olarak bağlanmıştır. Programdaki açıkla malar, ortaya konulan çözüm önerileriyle, bunların gerçekleşmesi için ayrılan bütçe, hukuk sistemimizde ve yargıda yaşanan sorunların giderilmesinin ya kın zamanda mümkün olamayacağını ortaya koymaktadır. Özdemir ÖZOK 419 Yargının yapısal sorunlarına yüzeysel yaklaşmak yerine, bağımsız, yan sız, güçlü ve adil bir yargının ve de yargılanmanın gerçekleşmesi için düzen leme, düzeltme, iyileştirme değil köklü bir "Yargı Reformu"nun acilen gerçek leştirilmesi gereklidir. Bu konuda söylenenleri tekrar etmeden, önerilerimizi satır başlarıyla şöyle sıralayabiliriz; eğitim başta olmak üzere, yargılamayı hızlandırarak adaletin gecikmesinin önlenmesi, yargıç, savcı ve adliye çalı şanlarının yaptıkları işin önemi ve yoğunluğuna uygun konuma getirilmesi, adliyelerin bina, araç gereç yönünden yeterli donanıma kavuşturulması, bilir kişilik kurumunun mutlaka disipline edilmesi, adli kolluk güçünün kurulması ve her yönüyle Cumhuriyet savcılarına bağlanması, cezaevi ve infaz kurumlarının "insana yaraşır" hale getirilmesi ve hepsinden önemlisi yargı bağım sızlığının önündeki yasal ve anayasal engellerin kaldırılmasıdır. Kanımızca "Yargı Reformu "nun ilk ayağını "Hukuk Öğretimi-Hukukçu Eğitimi" oluşturmalıdır. Adalet mademki devletin-mülkün temelidir, o halde devlet de temelini oluşturan hak ve adalet uygulayıcılarına özel özen göster melidir. Ülkemizde iki kurum Türk Ulusu adına görev yapmakta ve karar ver mektedir. Bunlardan birisi seçimle oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi diğeri ise bağımsız yargıdır. Bu nedenlerle nitelikli hukukçu yetiştirmek büyük önem taşımaktadır. Bir yargıcın söylediği gibi "Tanrıya dua edin; sizi yargıç kimliği kazanmamış, ya da kaybetmiş memurlaşmış bir yargıç önüne çıkarmasın." işte o zaman adil yargılanmanın ne olduğunu anlarsınız. Yargı bağlamında "siyasallaşma11iddiası da çok büyük önem taşımakta dır. "Siyaset" kesinlikle kötü ve kaçınılması gerekli bir şey, değildir. “Siyaset" ülke, devlet ve insan yönetimi olarak tanımlanmaktadır. "Toplum yönetiminde karar alma sürecine katılma" ve "toplumda çatışan çıkarların uzlaştırılması" da siyaset kapsamında düşünülmelidir. Siyasi partiler, anayasamıza göre, demokratik sistemin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partiler özgür, kendi hakkında karar verme yetisine sahip bireylerin bir fikir etrafında toplanarak meydana getirdikleri örgütlerdir. Onlar kendileri için değil, toplum için hak ara ma peşindedirler. Bir bilim adamı, pek çok unsura ek olarak "partiler toplum da tek, dar bir çıkardan daha fazlasını temsil etmeye yönelmiş kurumlardır" diyor. Kişilerin bir siyasi partiye üye olması ve sonra ayrılması, onun yansızlı ğını ve bağımsızlığını etkilemez, kamu görevi sırasındaki çalışmalarına olum suz etki yapmaz. 420 2003 - 2004 ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA Ancak, yaşamda bireyler çok disiplinli derneklere, cemaatlere ve tarikat lara bağımlı olabilmektedirler. Bir tarikata, bir cemaate girmek sıradan bir der neğe veya bir siyasi partiye üye olmakla aynı anlama gelmez. Burada bir ku ruluşa üyelikle, bir fikre kendini adama arasında ciddi bir ayrım yapmamız ge rekir. Bireyden önce var olan ve bireyi yok sayan tarikat ve cemaat mensup larının ölesiye bağlı oldukları inancın gücüyle oturdukları kürsüler, bulunduk ları makamlar ve koltuklarda nasıl demokrat olunur, nasıl tarafsız ve yansız kalınır? Toplumun her kesiminde dile getirilen önemli bir konu da; "rüşvet ve yol suzluk" iddialarıdır. Toplumu çürüten yozlaşma, çürüme, bozulma, kokuşma sözcükleriyle anlam benzerliği taşır. Yargıda yozlaşma, hukuk idesinden uzaklaşma ile doğru orantılıdır. Bu sapışın insanlara çok acı vereceği, toplu ma büyük yıkımlar getireceği yadsınamaz. Yolsuzluk yozlaşmanın bir görün tüsüdür. Bireysel ve toplumsal yozlaşmayı besleyen çok önemli bir davranış biçimidir. Yargıda söylenen ölçüde olup olmadığını bilemem, ancak yolsuzluk söylentileri de önemli bir boyuta ulaşmıştır. Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz’in "Ad li Yargıda Yolsuzluk Araştırması" raporunda oldukça karamsar bir tablo orta ya çıkmıştır. Yine aynı konuyla ilgili olarak TÜSİAD tarafından yaptırılan araş tırmada da rüşvetin yaygınlığına ilişkin algılama skalasında mahkemeler % 40.7 ile yer almaktadır. "Her kuruluşta, her toplulukta böyle şeyler olur" özrü ve savunması yargı için asla geçerli olamaz. Çünkü, adalet, içinde hiçbir ya bancı unsura tahammülü olamayacak kadar narin ve hassastır. En ufak bir yabancı unsur, adaleti kirletir; bozar, hiçe indirger. Bunun içindir ki, yargı ile ilgili söylentiler, dedikodular toplumda önemle izlenmekte, belki de büyütül mektedir. Ancak öyle iddialar, kimlik ve kişilikleri belli kişiler tarafından ortaya atılmaktadır ki, inanmamak da mümkün değil... Devleti oluşturan yasama, yürütme ve yargı erki mensupları hakkında böylesi iddia ve tespitlerin giderilmesi için acil önlem almanın zamanı gelmiş ve hatta geçmektedir. Yolsuzluk, rüşvet ve yozlaşmanın giderilmesi yönünde anayasa başta olmak üzere ceza ve idari mevzuatta gerekli düzenlemelerin yapılması şarttır. , Yolsuzluk karne notunun düşüklüğünde mevcut teftiş sisteminin etkisi büyüktür. Bir ülke düşününüz ki 57.000 müfettiş ve müfettiş yetkisine sahip elamanı bulunsun, fakat yolsuzluklar sıralamasında dünya dördüncüsü ol sun. Özdemir ÖZOK 421 Türkiye’de mevcut 1.675.000 kamu çalışanının 980.000’i hakkında ince leme ve soruşturma başlatılmış, bir bölümü hakkında dava açılmıştır. Kamu kurum ve kuruluşlarındaki teftiş kurullarının da, siyasal iktidarların emir ve ta limatları doğrultusunda işe başlayan ancak, bağımsız inceleme yapabilen bir konuma getirilmesi gereklidir. Geçmiş kültürümüzden gelen "Devlet, Hak ve Adalet" birlikteliğiyle, çağ daş yaşamın kazanımı olan "Hukuk Devleti ve Hukukun Üstünlüğü" kavram ları Türk halkının ortak hafızasında yer etmiştir. Bunun doğal sonucu olarak, her kesimden insanımız, ister aydın, ister işçi, ister esnaf, ister köylü olsun, eğer yargı adil, hızlı ve düzenli işleyecek olursa, toplumu ve onun kurumlarını çürüten tüm engellerin ortadan kalkacağına inanmakta ve neredeyse tüm sorunlarının çözümünü bağımsız ve adil yargıda görmektedir. Siyasal iktidar lar, artık toplumsal bir istek ve beklenti haline gelen bu haklı ve ortak inanca duyarlılık göstermeli ve gerekli önlemleri almalıdır. Bunun ilk adımı Cumhuriyet Savcılarının yasal yetkilerini, duraksamadan bütün etkinliği ile kullanmalarıdır. Kamu idaresi alanında da önemli reformların yapılması gereklidir. Kamu reformundan amaç, kamu yönetiminin yurttaşa beklediği hizmetleri hızlı, ucuz, etkin ve kaliteli; denetlenebilir ve hesap verilebilir bir biçimde sunabil mesinin sağlanması olmalıdır. Kamu görevlilerinin, görev tanımları, sorumluluk, yükümlülük ve yetki alanları net bir biçimde belirlenmelidir. Sorumsuz kişilerin devlet yönetiminde söz sahibi olmalarının kesinlikle önüne geçilmelidir. Kamu görevi etiğinin güç lendirilmesi için "kamu etik ilkeleri" oluşturularak tüm kamu görevlilerinin bu ilkelere uygun bir biçimde davranmasını sağlayıcı disiplin suç ve yaptırım sis temi oluşturulmalıdır. Demokratik idarenin ve saydam yönetimin sağlanması amacıyla "Bilgi Edinme Hakkı", "İdari Usul" ve "Sır kavramının yeniden belir lenmesi" ile ilgili yasaların hızla çıkarılması gereklidir. Türkiye Büyük Millet Mecl'si üyelerinin ceza kovuşturması bakımından sahip oldukları bağışıklık sınırlandırılarak, "dokunulmazlık" konusu yeniden ele alınmalıdır. Yolsuzluklarla mücadelede milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması tek çareymiş gibi gösterilmektedir. Oysa hemen belirtelim ki, par lamenter dokunulmazlık çok uzun mücadeleler sonucu elde edilmiş vazgeçil mez bir kazanımdır. Milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığı korunmalı, yasa ma dokunulmazlığı yasama çalışmalarını hiçbir şekilde engellemeyecek bi çimde düzenlenmelidir. 2003 - 2004 ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA 422 Türk Ceza Kanunu’nun memur tanımını düzenleyen 279.maddesi değiş tirilerek, kamusal işler ve faaliyetlerde işlenen suçlar bakımından kamusal fonksiyon, görev ve yetki üstlenmiş herkesi kapsayan bir kamu görevlisi ta nımına yer verilmelidir. 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mü cadele Kanunu’nun içeriğine gerçek anlamda rüşvet ve yolsuzluklarla müca deleyi içeren hükümler ilave edilerek, mal bildirimi konusu ayrı bir yasayla dü zenlenmelidir. Nüfuz ticareti, görevi kötüye kullanma, devlet alımlarına ve ihaleye fesat karıştırma, haksız rekabet gibi suçlar yeniden gözden geçirilme lidir. Sayın Cumhurbaşkanım, Avukat, yargıda "Hak arama özgürlüğü"r\ü temsil etme yanında, yargı sürecine "halk adına" katılarak yargı kararlarının aleniyetine ve demokratik leşmesine yardımcı olmaktadır. Bu bağlamda “Yargı diyalektiği" sav ve sa vunma özgürlüğü ve dengesi ile bağımsız hükmün oluşması olarak tanımla nabilir. Bunu bozan en basit olgu Cumhuriyet Savcılarının yargılama sırasın daki konumlarıdır. Bu konum hem karar merciini hem de savunmayı olumsuz etkilemektedir. Bu durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin "adil yargılan ma hakkı" kapsamında işaret ettiği "silahların eşitliği" ilkesine de aykırıdır Yargı her türlü müdahaleden, her türlü etkiden kurtarılmış olsa bile sa vunmanın yargı sürecindeki katkısı görmezden gelinirse, verilen kararlar adil de demokratik de olmaz. Bu denli önemli görevi yanında, yargının kurucu unsuru olan "savunma mesleğinin"anlamı hala kavranabilmiş değildir. 2001 yılında bütün eksiklikle rine karşın, çıkışını büyük bir heyecanla karşıladığımız Avukatlık Kanunu’nda değişiklik yapan 4667 sayılı yasa ile elde edilen bir çok hak çeşitli girişimler le ya geri alınmış, ya da kullandırılmamaktadır. Yasada açıkça belirtilmesine karşın barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin protokoldeki yerine herkesçe gerekli özen ve duyarlılık gösterilmemektedir. Yasa çıktığından bu yana bu özenin gösterilmediği hiçbir devlet protokolüne katılmamaktayız. Yine avukatlık kimliğinin “resmi kimlik" niteliğinde olduğu yasada yazılı olmasına karşın, birçok kamu kurumu yasanın bu amir hükmünü görmezden gelmektedir. Özdemir ÖZOK 423 Resmi kurumlarda iş takibi sırasında gerekli bilgi ve belgelere ulaşılma sı konusunda büyük dirençlerle karşılaşılmaktadır. Avukatlık Kanunu ile getirilen yeni düzenlemeleri gerileten, 25.6.2002 gün ve 4765 sayılı yasa ile henüz yayınlanmamış bulunan Anayasa Mahke mesi kararını mesleğimiz açısından olumlu karşılamamız mümkün değildir. Çünkü 4765 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle, mesleğe giriş aşamasında, staj sonrası konulmuş sınav ertelenmiş ve mesleği bir çok örneği ile birlikte "serbest alan" haline getiren öğretmenlerin avukatlık yapma hakkının sürdü rülmesi sağlanmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla da yargıç ve savcıla ra mesleğe girme konusunda yeni olanaklar getirilmiştir. Bu değişikliklerin Avukatlık mesleğinin gelişmesine katkısı yoktur. Meslektaşlarımızın en büyük sorunu sosyal güvenliktir. Kamu kesiminde çalışan meslektaşlarımız ise yaptıkları işin önemine ve konumuna uygun bir statüde değillerdir. Bu konuda devletin vekillerine sahip çıkmadığını söylemekle yetineceğiz. Savunmanın temsilcileri avukatların örgütleri olan barolar ve Türkiye Ba rolar Birliği olarak, mesleğin sorunlarının çözümü yanında, avukatlık mesleği ve iş alanına yapılan saldırı ve tecavüzlerle de mücadele etmek durumunda kalmaktayız. Yıllardır, hukuk eğitimi görmemiş muhasebeci ve yeminli mali müşavirlerin avukatlık haklarını kullanma konusundaki ısrarları yanında, son dönemlerde de noterlerin benzer talepleri karşımıza çıkmaktadır. "Noterlik Kanunu" tasarısı ile avukatlara ait olması gereken pek çok işlev noterler tarafından da yapılır hale getirilmek istenmektedir. Dünyanın her ye rinde ve tarihi gelişim süreci içinde noterlik mesleği, avukatlık mesleğinin bir türevi niteliğinde olduğu halde, yeni düzenleme ile noterlerin çabaları sonu cunda Türkiye'de avukatlık, noterlik mesleğinin bir türevi şekline dönüştürül meye çalışılmaktadır. Yeni noterlik yasasında, noterlerin geleneksel yapı ve kimlik içinde değerlendirilmesi ve avukatlara ait alanlara el atmalarının önlen mesi zorunludur. Anayasa’nın hak arama özgürlüğü aşamasında, yargı ile vatandaş ara sına yapay aracılar koyma isteklerine bir örnek de "Hakem ve Bilirkişi Odala rı" yasa taslağı veya düşüncesidir. Yakından tanıma olanağını bulduğumuz ve bu nedenle içtenliğine inandığımız Adalet Bakanı sayın Cemil Çiçek’in Türkiye Barolar Birliği 27. Olağan Genel Kurulu’nda böyle bir çalışma olma 424 2003 - 2004 ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA dığını vurgulamasına karşın, bu alandaki yayın ve haberler sürmektedir. Ha kemlik ve bilirkişilik meslek değildir. Bilirkişi usul yasalarına göre yargılama da lüzumlu ve önemli bir öğedir. Ancak arızi bir iş olma yanında esas mesle ğinin bir türevi olan bilirkişiliği bir hak haline dönüştürme hevesleri önlenme lidir. Türkiye Barolar Birliği olarak çeşitli toplantı ve etkinliklerde tartışmaya açtığımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu’ndaki görüşmeler sırasında kaygı ve endişelerimizi bildirdiğimiz Bölge Adliye Mahkemeleri ve Üst Mahkemeleri Kanunu şimdilik genel kurulda bekletilmektedir. Yargı siste mimizde daha önce uygulanan ancak, sakıncaları nedeniyle 1924 yılında kal dırılan kurum yeniden getirilmek istenmektedir. Çeşitli nedenlerle adil yargılanmaya katkısı olacağı söylenen istinafın, yargının sorunlarını çözmede büyük katkısı olacağı inancında değiliz. Bir sü re için Yargıtay’da işlerin rahatlamasına neden olduktan sonra yeni ve ciddi sorunlar yaratacaktır. Adliyelerdeki mevcut sorunlar çözülmeden, istinaf uy gulamasına geçilmesi hiçbir yarar sağlamayacaktır. Sayın Cumhurbaşkanım, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde ilerlemeler kaydedilmiş olmakla birlik te, bu konuda yöneticiler tutarlı bir politika izleyememişler, konuyu daha çok yasal düzenlemelere indirgemişlerdir. Yürürlüğe konan uyum yasaları; dağınık ve sistemsiz gerçekleştirilmiş olsa da, hukuk standartları bakımından, Türkiye’yi Avrupa’ya yaklaştıran dü zenlemelerdir. Ne var ki, yapılış tarzı itibariyle söz konusu reformlar, büyük ölçüde Avrupa Birliği gereklerine dayandırılmış; ulusal dinamikler ve anaya sal gereklilikler adeta unutulmuştur. Uyum paketleri, Avrupa Birliği tarafından "ısmarlama" olarak hazırlanmış metinler görüntüsünü vermiştir. İzlenen bu tarzın başlıca iki sakıncasına işaret edilebilir. Birincisi, etkili bir biçimde uygulamaya konulmasına ilişkin güçlüklerdir. İkincisi ise; TürkiyeAvrupa Birliği ilişkisine söz konusu yaklaşım tarzı, Türkiye’yi taraf yapmaya yetmemekte; ülkemiz hep, "ev ödevini yapan öğrenci örneğinde olduğu gibi, notunu bekleyen taraf" konumunda kalmaktadır. Oysa Avrupa Birliği süreci, yasal düzenlemeleri ve hükümet yetkililerinin ilişkilerini çok aşan bir yapılanmayı ve yaklaşım biçimini gerekli kılmaktadır. Bunların yanı sıra, Avrupa Birliği yeni üyelerin hiç birisinden istemediği bir çok yeni koşulu ülkemize dayatmakta, ulusal ve uluslar arası konularda, üye- Özdemir ÖZOK 425 likle doğrudan ilgisi olmayan "Güneydoğu sorununu çöz", “Kıbrıs sorununu çöz", "Ermeni soykırımını tanı", "ordunu küçült" gibi istekler ileri sürmekte ve işi ağırdan almaktadır. Son dönemlerde bazı Avrupa Birliği yetkilileri bunlar la da yetinmeyerek, İslam dünyasının tek demokratik, laik hukuk devleti olma yolunda temel dayanağımızı hedef alarak, Atatürk ilke ve devrimlerinden vaz geçmemiz halinde birlik içine girebileceğimizi ifade etmek cüretini göstermiş lerdir. Sevr’in gündeme geldiği, Lozan’ın eleştirildiği ve bu yolla ulusal birliğin tartışmaya açıldığı, insan hakları ve özgürlükler adına üniter yapının zorlan dığı, kutsal din duyguları adına laik yapının yıpratıldığı bir dönemde, Av rupa’dan yükselen bu sesler rastlantı değildir. Yalnız bu önerileri yapanlar, bize emanet edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesinin Atatürk ilke ve devrimleri olduğunu, her Türk aydınının bu değerlerden asla vazgeçmeyece ğini bilmemektedirler. Ama her şeye rağmen Türkiye’nin 1920’de başlattığı Avrupa yürüyüşü sürecek ve Türk halkı, Türk toplumu çağdaş kimliği ve insa ni değerleriyle Avrupa Birliği’ndeki yerini alacaktır. Avrupa Birliği ilişkileri yanında, bölgemizde yaşanan sıcak günler bizi her yönden etkilemektedir. Özellikle kendisini dünyanın tek egemeni olarak gö ren ve bunu tüm dünyaya ilan eden ABD, hem 11 Eylül saldırısı sonrası kay bettiği prestijini yeniden kazanmak, hem de başta Irak olmak üzere Orta Do ğu ve Uzak Doğu Asya petrolleri ile dünya enerji kaynaklarını denetimi altına almak için kendi vatandaşları da dahil, neredeyse dünyadaki barışseverlerin karşı çıkışına rağmen saldırgan girişimlerini sürdürmektedir. Bu tutum ve davranış Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, uluslararası kuruluşların et kinliklerini yitirmelerine neden olmuştur. Uygarlık ve gelişmişliğin gereği, ku ral ve hukuk tanımazlık olamaz. Demokrasi ve özgürlük, kendi iradeleri ile ya ratılır ve sürdürülür. Bu anlamda Irak halkının gerçek iradesi son derece önemlidir. Halkın katılmadığı, halkın desteklemediği, hiçbir müdahale, hiçbir düzenleme, hiçbir siyasi model uzun ömürlü ve kalıcı olamaz. Komşularımız la barış, daha ileri bir işbirliği ve dayanışma içinde yaşamalıyız. Bu bağlam da, Türkiye’nin petrol ve silah tüccarlarının çıkarına kurban edilecek tek bir evladı da, harcanacak tek bir kuruşu da yoktur. Kaldı ki savaş karşılığı mali yet analizleri ve pazarlığı yapılması da soylu ve barış sever Türk halkı için onur kırıcıdır. Meydan kesinlikle savaş lobisine ve savaş kışkırtıcılarına bıra kılmamalıdır. Günümüz dünyasında savaşa karşı çıkmak ve sorunları hukuk içinde çözmek, insanlığın yurt severliğin ve hukukçuluğun temel koşuludur. 426 2003 - 2004 ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA Hiç bir meşru gerekçeye dayandırılmayan Irak saldırısı, Türkiye’nin, ge rek ABD ile gerekse Avrupa Birliği ile ilişkilerini "kişilikli" kılmasının ne denli önemli olduğunu kanıtlamış bulunmaktadır. Konuya insan hakları açısından yaklaşıldığında; haksız bir savaşın yok ettiği tarihi, kültürel ve insani değerler ışığında, "barış hakkı“run önemi ve in san haklarının bölünmez bir bütün oluşturduğu gerçeğine, insanoğlu çok acı bir biçimde bir kez daha tanıklık etmiştir. Bu arada, Cenevre Sözleşmesi’ne ve Uluslararası İnsancıl Hukuk ilkelerine uyulmamıştır. Irak’ta savaş bittiğine ve işgalci güçler, en azından görünürde bu ülkede demokratik bir rejimi kurmayı hedeflediklerine göre, kamu düzeninin ve gü venliğin sağlanmasında bu amaç hiçbir biçimde gözden uzak tutulmamalıdır. Bu çerçevede, işgalci silahlı güçlerin, yakıp yıkarak veya öldürerek değil, "öl çülülük ilkesi" gerekleri doğrultusunda kullanılmaları önem taşımaktadır. Türkiye, Irak saldırısı ve işgali karşısında; gerek Avrupa Birliği içerisinde gerekse NATO örgütünde birçok yönden "tek" olma özelliğine sahiptir. Avru pa Birliği ve NATO üyeleri arasında Irak’la sınırı bulunan tek Müslüman ülke; bölgede ise demokratik rejime sahip ülke olan Türkiye bu özelliklerini daha iyi kullanabilirdi, kişilikli bir politika izlemek suretiyle, özgül konumundan da yararlanarak kendi saygınlığını arttırabilirdi. Bu bakımdan Türkiye Büyük Mil let Meclisi’nin I Mart 2003 kararı, saldırgan güçler karşısında hükümet yetki lileri tarafından iyi değerlendirilme bir yana, bir tür "mahcubiyet" belgesi şek linde sunuldu. Türkiye'nin Irak sorununu ulusal çıkarları doğrultusunda Birleşmiş Millet ler platformuna çekme yönünde çaba harcaması, hem Irak’ta kurulacak yö netimin hukuki bir zemine dayanmasına katkıda bulunur; hem ülkemiz Bir leşmiş Milletler nezdinde kendi saygınlığını arttırmış olur. Kısa bir süre önce, Türk tarihinin en çarpıcı ve pek çok açıdan en acı ola yını yaşadık. Elbette ki Süleymaniye’de görevli bulunan subaylarımıza, dost ve müttefik olduğumuzu bıktırırcasına tekrarladığımız ABD’nin oradaki güç üstünlüğüne dayanarak yaptığı terörist muamelesinden, askerlerimizin başı na çuval geçirilerek "esir" edilişinden söz ediyorum. Böyle bir davranışa ma ruz kalacak ortamı yaratan ve buna tepki göstermeyen davranışlar kadar bu muameleyi pişkinlikle karşılayan, utanç verici bu olaydan iç dengeler açısın dan yarar uman siyasal kadroların davranışları da son derece üzücüdür. Bizler aç ve zorluklar içinde yaşamağa alışkın bir halkın çocuklarıyız. Ya Özdemir ÖZOK 427 şamsal her şeyden fedakarlık edebiliriz, ama onurumuzdan asla. Halkımızın, cumhuriyetimizin kuruluşundaki fedakarlıklarının uçup gitmesine, hiç kimse nin izin vermeğe hakkı bulunmadığını, bunun hesabının er geç sorulacağını inanç ve güvenle belirtmek isterim. Sayın Cumhurbaşkanım, Son dönemlerde örgütlü bir biçimde saldırılan Cumhuriyetin bizim için ifade ettiği anlamı ve önemi, onun vazgeçilmez değerlerini, Cumhuriyetimizin dayandığı iki temelden biri olan yargının yeni yıl açılışında, kısaca arz etmek isterim. 1923 yılında Anadolu tablosu içler açısıdır. Savaşın yükünü çekemediği ekonomi ve sosyal yapı iflas etmiştir. İki dünya savaşı arasındaki yirmi yılı kapsayan dönemi, ünlü bir tarihçi "Felaket Çağı"olarak nitelemiştir. Dünya, bu dönemde liberal yörüngeden ko parak sola ya da sağa savrulmuştur. "Felaket çağının" hemen başlangıcında 1923 yılında savaşı yöneten ve zaferle bitiren kadrolar, tüm olumsuz koşulla ra rağmen "fikir vermeye ve kamu alanında görev almaya katılan yurttaş"a dayalı "Cumhuriyet'1 kurdular. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar, cumhuriyet fikrinin hedefinde demokra si olduğunun bilincindeydiler. Ancak, demokratik sisteme geçilebilmesi için öncelikle laik, çoğulcu ve katılımcı bir toplumun varlığına ihtiyaç olduğunu da, 1876’lara uzanan deneyimlerden öğrenmişlerdi. Cumhuriyet için birinci unsur toplumdur. Cumhuriyette toplum, hiçbir in sanın kimliğinin doğumdan belirlenmediği, kimliklerin kişisel tercihlere dayalı olarak oluşabildiği örgütlenmedir. Bu örgütlenmeye doğru yola çıkılabilmesi için bireyin ortaya çıkması gerekir. Cumhuriyet ilkesel ve öncelikli olarak, bi reysel düzlemdeki sonsuz farklılıkları uyumlulaştıran toplumun üzerine otu rur. Birey ile toplum arasında diyalektik bir ilişki bulunmaktadır. Kamusal ala nın ortaya çıkması için özel alan bulunmalıdır. Bunun için de, toplumu ön pla na alan Cumhuriyet, kamusal alanın karşısına özgür bireyi hazırlamak için okuma yazmayı yaygınlaştırmaya, kültürel gelişmeye büyük önem vermiştir. Bu konuda büyük emek sarf edilmiş, büyük atılımlar yapılmıştır. Bugün cum huriyeti küçümseyenler, onun kazanımlarını eleştirenler, onun üzerine bir ka rabasan gibi çökenler bu eğitim seferberliğinde yetişmiş olduklarını unutarak karşımıza çıkmaktadırlar. Ümmetten, kulluktan çağdaş bireye geçişteki çetin süreci görmezden gelenlere söylenecek çok şey yok. 428 2003 - 2004 ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA Sayın Cumhurbaşkanım, Geçen yıl yaptığım açılış konuşmamda 3 Kasım 2002 günü yapılacak milletvekili seçimleri için "4 Kasım 2002 sabahında Türkiye’ye istikrar ve güven veren bir siyasal ortamın oluşmasını umut etmek istiyoruz" demek suretiyle, siyasetteki alabildiğine bölünmüşlüğün ve istikrarsızlığın giderilmesi dilek ve temennisinde bulunmuştum. 3 Kasım 2002 günü yapılan Milletvekili Genel Seçiminden sonra yeni bir siyasi tablo oluşmuş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne iki parti girebilmiştir. Demokrasiye özgürlük ve insan haklarına inançlı halkımız, yaşadığı bunca çi le ve düş kırıklığına karşın, bu değerlere olan inancını hiçbir zaman yitirme miş her zaman kendine düşen özveriyi ve duyarlılığı göstermiştir. Ancak hal kımızın bu özverisi ve özelliği siyasetçilerimiz tarafından, hiçbir zaman iyi algılanamamış ve iyi okunamamış, çoğu kez politikacılar, halkın değil, yandaş larının hizmetkarı olmuşlardır. Üzülerek ifade etmek isterim ki, demokrasi ta rihimizin en büyük olanağını elde etmiş olan mevcut iktidar da, aynı tarihi ha tayı yapma yolundadır. Türkiye Barolar Birliği olarak gelişmeleri ve değişimi ülke demokrasisinin bir ürünü olarak algıladığımızı, ülkenin kalkınması, halkımızın mutluluğu için yapılacak her doğru işe destek vereceğimizi hem kamuoyuna hem de görüş tüğümüz hükümet yetkililerine duraksamadan aktardık. Bu görüşmelerimizde özellikle laik cumhuriyete ve onun kazanımlarına olan bağlılığımızı ve duyar lılığımızı açık ve net bir biçimde vurguladık. Bu anlayışın bir sonucu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına büyük katkı sunduk. Bu çalışmalarla ilgili olarak yaptığımız tespitlerimizde ise şu gerçekleri saptadık. İnsan haklarına ilişkin iyileştirmeler, izlenen usul bakımından kısmi ve dağınık düzenleme özelliğini taşısa da, içerik olarak desteklenmesi gere ken olumlu açılımlar olmuştur. Ancak, uyum yasalarının Parlamento’da oy lanması kadar, hatta daha çok, bunların uygulamaya geçirilmesi önem taşı maktadır. Reform yasalarının etkili bir biçimde uygulamaya konmasında, söz konu su metinlerin iç tutarlılığı yanında, ilgili örgüt ve kuruluşların hazırlık sürecine katılmış olup olmadıkları da rol oynamaktadır. Bunun yapıldığını söylemek olanaksızdır. Reform sürecine katkı sağlama olanağı bulunan çok sayıda ör güt ve kuruluş yanında; şimdiye kadar bu alanda birçok somut ve ciddi çalış mayı gerçekleştiren Türkiye Barolar Birliği, bu yöndeki çabalarını sürdürmek- Özdemir ÖZOK 429 tedir. Bunlar arasında, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi ve Dernekler Yasa Taslağı, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nu taslakları örnek olarak belirtilebilir. Yine Türkiye Barolar Birliği, insan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi, ulusal ve ulusalüstü ölçekte gerçekleştirdi ği bilimsel nitelikte birçok etkinlikle (sempozyumlar, insan hakları eğitim ça lışmaları, yayınlar) insan haklarına ciddi katkılar sağlamaya çalışan bir kuru luştur. İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Bilim ve Danışma Ku rulu, şu anda Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisini güncelleştirme çalış malarını sürdürmektedir. Kurumsal düzenlemeler açısından; Anayasa değişikliklerinin, 1982 Ana yasasının devlet organlarının kurumsal yapılanması ile ilgili hükümlerine dokunulmaksızın, daha çok sivil/asker ilişkileri bağlamında yoğunlaşılmış olma sı, bir eksiklik, hatta bir talihsizlik olarak değerlendirilebilir. Oysa demokratik rejimimizin, Hukuk Devleti bağlamında birçok sorunu ve açığı bulunmaktadır. Yargı bağımsızlığı, yasama dokunulmazlığı ve yasama seçimlerinde %10’luk baraj sorunların başında gelmektedir. Öte yandan, Anayasa değişiklikleri ve yürürlüğe konan yasaların, de mokratik anlayış ve düzenleme alanları bakımından sakıncalı yönlerine dik kat çekmek gerekir. İçerik olarak, paranın ölçü alınmış olması ve daha çok gelir getirici alan lara yönelme, ülkemizin doğal, çevresel, tarihi ve kültürel zenginliklerini tah rip edici sonuçların ortaya çıkmasını kaçınılmaz kılacaktır. Demokratik anla yış bakımından ise, parlamento çoğunluğunun yeterli olacağı şeklindeki eği lim, "çoğunlukçu demokrasi", hatta "çoğunluk diktatörlüğü" uygulamasını çağrıştırmaktadır. Böyle bir yaklaşım, ne çağdaş egemenlik anlayışına, rie de hukuk devletine uygun düşmektedir. Geçen süre içinde, iktidarı elinde bulunduran siyasi parti temsilcileri, ik tidarın sonsuz ve sınırsız olanaklarını kendi dünya görüşleri ve yandaşları için kullanma eğilimlerinin yanı sıra, 80 yıllık birikimi olan demokratik laik par lamenter sistemimizin, yazılı ve yazılı olmayan kurum ve kurallarını yok sa yan tutum ve davranışlar sergilemişlerdir. Yine cumhuriyetimizin özenle ko runan değerlerini, kazanımlarını görmezden gelen, onları hafife alan, farklı ve değişik bir cumhuriyet anlayışlarının olduğunu ortaya koyan irade ve eylem ler sergilemektedirler. Bir anlamda cumhuriyetin köklü ve etkin kurumlarıyla çatışmayı yenilik ve farklı bir politika olarak sunmaktadırlar. Bunların yanlış 430 2003 - 2004 ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA olduğunu cumhuriyetin kuruluş felsefesine, çağdaşlık anlayışına aykırı tutum ve davranışların karşısında olacağımızı daha önce çekince olarak belirttiği miz için iktidarın bu ve benzeri tutum ve davranışlarına karşı çıkacağımızı ve geçit vermeyeceğimizi açıkça her yerde vurguluyoruz. Bu konudaki duyarlılığımızı bu anlamlı günde ve tüm kamuoyu önünde bir kez daha açıklamayı tarihsel bir sorumluluk olarak kabul ediyorum. Bizler bu tutumları eleştirir ve cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkarken, daha ön ceki basiretsiz politikacıların, politik yaklaşımlarla içini boşalttıkları, tüm çağ daş kurum ve kavramlarını yok ettikleri, halkından ve insanından uzaklaştır dıkları, yolsuzluğun, hırsızlığın, rüşvetin, talanın, kol gezdiği, insan hakları ih lallerinin yaşandığı, hukuksuzluğun hukuk diye savunulduğu mevcut düzeni değil, Atatürk ilke ve devrimleriyle taçlanmış, çağdaş değerlerle donanmış, sevgi ve kardeşlikle bezenmiş, emeğin en yüce değer ve her ilişkide hukukun egemen olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni özlüyor, hedefliyor ve kastediyoruz. Yeni adli yılın sorunlardan uzak, başarılarla geçmesini diler, bu sonucun alınmasına katkı sunacak ilgililere şimdiden teşekkür eder, saygılar sunarım." • BORÇLAR HUKUKU BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI (MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU) Dr.Mustafa KILIÇOĞLUf*) ANLATIM DÜZENİ: A-Birdeıı Çok Tazminat Yükümlüsü İle Zarar Gören Arasındaki Hukuki İlişki (Dış llişki)-Müteselsil Sorumlulukl-Temel Esaslar. 1-Ön Bilgiler.2-Federal Mahkemenin Aynmı(Gerçek Olan-Gerçek Olmayan Müteselsil Sorumluluk).11-Birden Çok Tazminat Yükümlüsünün Zarar Gören Karşısında Müte selsil (Dayanışma) Sorumluluğunun Oluş Şekilleri. 1-Oıtak Kusurla Bir Zarara Sebe biyet Verme.2-Farklı Hukuki Sebeplerden Dolayı Müteaddit (Birden Çok)Tazminat Yükümlüsünün Sorumlu Olmasında Teselsül.3-Buden Çok Tazminat Yükümlüsü nün Birbirinden Bağımsız Fakat Aynı Hukuki Sebepten Kaynaklanan Sorumlu luk. 111-Müteselsil Soıvmlulardaıı Birinin Lehine Doğan Tazminattan İndirim Sebep lerinin Zarar Gören Karşısında İleri Sürülmesi. 1-Ön Bilgiler.2-Def i Sorunu.a)-Ortak D ef’iler.b)-Kişisel D e f iler. B-Birden Çok Tazminat Yükümlüsü Arasındaki Hu kuki llişki(lç llişki)-Rücu.l-Temel Esaslar.ll-Birden Çok Tazminat Yükümlüsü Ara sındaki Rücu İlişkisi. 1-Ortak Kusurla Zarara Sebebiyet Verme(BK m 50/1 c).2-Farklı Hukuki Sebeplerden Sorumlu 01ma(BK m51/ll).3-Birbirinden Bağımsız-Aynı Hu kuki Sebepten Dolayı Sorumlu 01ma(BK m 50/1 c 2).4-Rücuda Zamanaşımı. A. BİRDEN ÇOK TAZMİNAT YÜKÜMLÜSÜ İLE ZARAR GÖREN ARASINDAKİ HUKUKİ İLİŞKİ (DIŞ İLİŞKİ)-MÜÎESELSİL SORUMLULUK I. TEMEL ESASLAR 1. Ön Bilgiler Zarar gören (mağdur) karşısında birden fazla tazminat yükümlüsünün varlığında; zarar gören alacağını tam bir şekilde ifasındaki menfaati ancak (*) Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Üyesi 432 BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI (MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU) tazminat yükümlülerini müteselsil kılmak suretiyle mümkün kılınabilir (Rey, s. 310). Sorumluluk hukukunun yazılı olmayan kurallarına göre birden fazla taz minat yükümlüsü mağdura karşı esasen teselsülen sorumludur. Söz konusu pasif teselsüldür. Yani tazminat sorumlularının müteselsil sorumluluğudur (Rey, s. 310). Birden çok tazminat yükümlüsünün zarar görenin menfaatine göre sorumluluğu "taleplerin yarışmasr'(Arıspruchs konkurrenz) veya "müte selsil sorumluk" (Solidarhaftung) kavramları ve normatif dayanakları ile müm kündür. Amaç şudur: Tazmin yükümlülerinden her biri, zarar görene karşı tazminatın tamamını tam ödeninceye kadar sorumludur (Eren, Genel, I, s. 804). Kanunkoyucu BK m 50 de yaptığı düzenleme ile zarar göreni koruma yı ilk planda tutmuştur. Pasif müteselsiliğin fonksiyonu, mağdurun/alacaklının birden fazla borçlu/zararverenler \\e karşı karşıya kalması durumunda zayıflayan pozisyonunu balans etmektir (Rey, s. 311). Borçlar Kanunu m 143/1 (İBK m 144)’e göre, alacaklı müteselsil borçlu ların cümlesinden veya birinden borcun tamamen veya kısmen ifasını iste mekte serbesttir. İşte pasif müteselsilliğin normatif dayanağı BK m 143 dür (Rey, s. 311). Burada mağdur tazminat yükümlüsü kadar alacak hakkına sahiptir. Bu ala caklar edim menfaatin aynılığı dolayısıyla tek bir ekonomik bir bütün teşkil eder (Rey, s. 313). Dış ilişkide müteselsil sorumlu sayısı kadar bağımsız talep söz konusu dur. Taleplerin yarışması ilkesine göre talep sahibi müteselsil borçlulardan kendisine borçlanılan edimi bir kez tahsil edebilir (Rey, s. 311). Mağdur usul hukuku açısından müteselsil sorumluları münferiden (ba ğımsız) dava edebileceği gibi müştereken dava açma hakkına sahiptir (Rey, s. 311). Uygulama öğretiye paraleldir.Yargıtay,müteselsil sorumluluğun bulundu ğu durumda sorumluların tamamından zararın giderilmesi istenebileceği gibi, bir veya birkaçı hakkında da talepte bulunulabileceğini kabul etmektedir.(Y. HGK.10.2.2002T. 2002/4-253 E,2002/238 K) Yargıtay, teselsül için asgari düzeyde zarara katılanların fiillerinden ha berdar olmalarını aramıştır.(Y. HGK. 30.6.1999T. 1999/4-527 E ,1999/532 K yineY. 4. HD.25.5.2000T. 2000/4821 E, 2000/5097K) Federal Mahkemeye göre, bilinçli olarak birlikte işlenmiş haksız fiiller söz konusu olması gerekir (m 50, 143) veya biri diğerinden bağımsız olarak işle Dr. Mustafa KILIÇOĞLU 433 miş olsun ya da farklı nedenlere dayanılarak sorumluluk oluşmalıdır (m 51). Zarar görenin yarışan dava açma hakkı vardır. Zarar gören için birlikte so rumlulukların niteliği önem taşımaz. Zarar gören tek bir tazminat davası talep eder, her bir sorumlu bağımsız olarak borcun tamamından sorumludur. Zarar gören zararın tamamını tek bir sorumludan isteyebilir (ATF II 342; Scyboz/Gilleron, C.ll). Zarar görenin tek bir yükümlüyü araması, her bir yükümlü için sorumlu luk pay ve oranlarını bulma külfetinin yüklenmemesi hakkaniyet varsayımının sonucudur (Deschaneaux/Tercier, Çev. Özdemir, s.236). Uygulamada teselsüle ilişkin diğer bir kararda görüleceği gibi zararın bölünebilirliği konusu netleştirilmemiştir.Yargıtay bir kararında zararın birden fazla kişinin eyleminden meydana gelmiş olması halinde,zarara neden olan ların dayanışmalı olarak sorumlu olduklarını kabul etmiş ancak, iç ilişkide herkesin kendi eyleminden sorumlu olduğunu belirtmiştir.(Y. 4. HD. 3.4.2000T. 2000/925E, 2000/2997K.) 2. Federal Mahkemenin Ayrımı (Gerçek Oian-Gerçek Olmayan Müte selsil Sorumluluk) Federal Mahkeme gerçek olan ve olmayan müteselsil sorumluluk arasın da ayrım yapmaktadır. Borçlar Kanunu m 141/11 (İBK m 143) den hareketle birden çok borçlunun uygun irade beyanı dışında yalnızca Kanunda belirtilen olaylarda gerçek teselsül vardır (Rey, s. 313). Federal Mahkeme BK (141 ve 50 yi kanuni doğuş sebebi sayar. Ortak/müşterek kusuru arar (Rey, s. 313). Ortak kusur yok ise birden çok kişi aynı zarardan bağımsız davranışlarla ve ya farklı hukuki nedenlerle sorumlu ise Federal Mahkemeye göre gerçek ol mayan müteselsil sorumluluk vardır (Deschenaux/Tercier, § 34 N. 18,19 Nak Rey, s. 314). Borçlar Kanunu m 51 bu tür bir sorumluluk türü öngörür (Rey, s. 314). Bu ayrımın zamanaşımının kesilmesinin müşterek borçlar bakımından etkilerinde önem arz eder. Federal Mahkemeye göre BK m 134/1 (İBK m 136/1) münhasıran gerçek teselsül durumunda (BK m 50) de uygulanır (BGE 115 47 E 1b, Rey, s. 314). Gerçek olmayan teselsülde ise zamanaşımının kesilmesini önlemek için her bir borçlu arasında BK m 133/11 (İBK m 136/11) de belirtilen sebeplerin oluşması gerekir (Rey, s. 314). Bu ayrımın rücuda önemi şudur: Gerçek olmayan teselsülde BK m 147/1 (İBK m 149/1) halefiyet uygulanmaz. Gerçek teselsülde geçerlidir (BGE 115 II 47 E 1b, Rey, s. 314). BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI (MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU) 434 Pasif müteselsil sorumluluğun normatif dayanağı BK m 141-148 madde leridir. Sözleşme dışı sorumlulukta BK m 141/11 önemlidir. Bu hükme göre ta raflar müteselsil sorumluluğu sözleşme ile kurmamışlar ise ancak kanunla bu mümkündür (Rey, s. 315). Borçlar Kanunu m 50 açıkça bu tür bir sorumlulu ğu kabul etmiştir (Rey, s. 50). II. BİRDEN ÇOK TAZMİNAT YÜKÜMLÜSÜNÜN ZARAR GÖREN KARŞISINDA MÜTESELSİL (DAYANIŞMA) SORUMLULUĞUNUN OLUŞ ŞEKİLLERİ 1. Ortak Kusurla Bir Zarara Sebebiyet Verme Müşterek/ortak kusuru düzenleyen BK m 50/I de ki sorumluluğun doğ ması için hukuka aykırılık yanında ilgili kişilerin zarara sebep olması ve müş terek kusurlu olması gerekir (Rey, s. 316). Kanunun İtalyanca ve Fransız metninde açıkça müştereken sebebiyet kavramı (causa cagionato) yer alır (Rey, s. 316). Borçlar Kanununa göre: "Birden ziyade (çok) kimseler bir zarar ika ettik leri taktirde müşevvik (teşvik eden) ile asıl fail ve fer’an methali (yardımcı ki şiler) olanlar, tefrik (ayrım) yapılmaksızın mesul olurlar. Hakim, bunların herbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve icabında bu rücuun şü mulünün (kapsamını) derecesini tâyin eder" (m 50/I). Birden çok kişinin davranış şekli meydana gelen zararın uygun sebebi olarak nitelendiriliyor ise müşterek/ortak sebebiyet söz konusudur. Hatta kıs mi sebepte dahi sonuç aynıdır (Rey, s. 316). Başka bir anlatım ile iştirak edenlerin her biri (fail-teşfik eden-yardımcı) zararın meydana gelmesinde kat kıda bulunmalıdır (Rey, s. 316). Bu sebeple Kanun psikolojik müşterek sebe biyeti (dolaylı) dahi sebep kavramı içerisine sokmuştur. Bunun sonucu ola rak, zarara doğrudan sebep olan ile birlikte müştereken bir aksiyona iştirak eden kimse müteselsil sorumludur (Rey, s. 316). Federal Mahkemenin bir kararında olay şu şekilde çözülmüştür: Üç ar kadaş (A, B, C) kızılderili oyunu oynuyor. (A) tarafından atılan ok (C)’nin sağ gözüne isabet ediyor. Federal Mahkeme (B)’yi de sorumlu tutmuştur. Çünkü Federal Mahkemeye göre bu üç arkadaşın ortaklaşa ok atmalarını meydana gelen cismani zararın uygun illiyet sebebi olarak kabul etmiştir (BGE 104 II 187, Rey, s. 316). Federal Mahkeme müşterek/ortak kusuru tehlikeli/iği kabul edilmesini gerekli kıldığı aktifiteye katılmada öngörmüştür (Rey, s. 316). Dr. Mustafa KILIÇOĞLU 435 (B) Her ne kadar zarara sebebiyet vermemiş ise de ortaklaşa ok atmak suretiyle zarara psişik sebep verenlerden biri olmuştur (Rey, s. 316). Bir kavgaya karışan kişilerin her biri zararlı sonucun sebebi olarak kabul edilir. Bü yolla pencereye taş atıp ta kırmayan kişi kıran kişi gibi sorumlu olur (Oftinger/Stark, 11/1, § 16 N 92). Yargıtaym yaklaşımı farklıdır.Yargıtay, kav gaya karışmakla birlikte öldürme eylemine katılmayan kişinin ölüm olayında öldürenle birlikte sorumlu olamayacağına karar vermiştir.(Y. 4. HD. 2.3.1992T. 1990/13348E, 1991/2529K.) Müştereken bir aksiyona ya da bir organizasyona iştirak eden kişiler han gisinin zarara doğrudan sebebiyet verdiği tespit edilemiyor ise bütün iştirak eden kişiler zararın ortaklaşa sebebi kabul edilir (Rey, s. 316, 317). Burada potansiyel sebeplerin alternatif yarışmanın özel hali söz konusudur (Rey, s. 317). . Bir zarara birden çok kişinin davranışının verdiği zarar "tek bir zarar" ol malıdır. Zarar her eylemci için bir "bütün" olması gerekir. Aksi halde zarar ve renin herbirinden BK m 41’e göre haksız fiil sorumluluk esaslarına göre taz minat istenir (Gürkanlar, 51-54). Zararın doğumunu etkileyen davranışlardan her biri zararın bütünlüğü(sonuç) için önemlidir. Zorunlu koşuldur. Bir anlam da zararın bölünemezliğinde uygun nedensellik kuralının gözönünde tutulma sı gerekir. Önemli nedenlerin her biri zararlı sonuçta birleşmektedirler (Gür kanlar, s. 53, 54). Yargıtay bir kararında,yapılan eğlencede silah atılmasını engellemeyen düğün sahibinin,silah atanların eyleminden doğan zarardan sorumlu olmadı ğını, arada nedensellik bağının kurulamadığını kabul etmiştir.(Y. HGK.9.2.2000T. 2000/4-58E, 2000/62K.) Görüldüğü üzere bu kararla tehlikeli fiile izin veren ya da ihmalde bulu nan müeyyidesiz kalmaktadır. Zarara sebebiyet veren her bir kişinin kusurlu olması durumunda ortak laşa kusurdan söz edilir (Rey, s. 317). Normatif dayanağı BK m 50/l’dir. Ku surun objektif ve sübjektif öğelerinin gerçekleşmesi gerekir (Rey, s. 317). Borçlar Kanunu m 50/l’deki fail/zarar veren, azmettiren/teşvik eden, yar dımcı kişi kavramları ceza hukukundan farklıdır (Rey, s. 317). Müteselsil sorumluluğun öğelerinden biri kusurdur. Bu konudaki ilk ku ram objektif katılma kuramıdır. Bir zarara neden olan birden çok kişinin kasıt veya ihmalli davranışlarının biraya gelmesi ve bölünmez nitelikte bir oranın oluşmasıdır, irade birliği aranmaz. Uygulama alanı genişletme özelliğiyle eleştirilmiştir (Gürkanlar, s. 21-25; Tandoğan, Mesuliyet, s. 370). 400 BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI (MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU) Sübjektif katılma kuramı irade birliğine önem verir. Eylem katılanlar bilin ce ve istekli biraraya gelmeleri gerekir. Yalnız kasıtı ele alması ihmali dikka te almaması uygulama alanını daraltır (Gürkanlar, s 27-32; Tandoğan, Mesu liyet s. 369). Türk-İsviçre öğretisinde baskın görüş bağdaştırıcı kuramdır. Buna göre, bir zarara birden fazla kişi ihmali ya da kasıtlı bir davranışla sebep olabilirler. Zarar verenler birbirinin davranışından en geç bu davranışların gerçekleşme si anında haberdar olmaları ya da dikkat etmeleri halinde haberdar olabilecek durumda olmaları yeterlidir (Gürkanlar, 33-38, Tandoğan, Mesuliyet, s. 371; Eren, Genel, I, s. 807). Federal Mahkemeye göre; ikinci fıkra saklı kalmak üzere bir haksız fiile iştirak edenlerin hepside aynı derecede sorumludur. Or taklaşa oluşturulan tehlikenin bilincinde olsunlar veya her biri diğerinin zarar verici fiile iştirakini katılımını bilmiş olsunlar veya da yeterli özeni gösterecek olsalardı bilebilecek olsalar. Başka bir anlatımla birlikte hareket şart değildir (ATF 104 II 225, Seyboz/Gilleron, C.ll). Diğer bir anlatım ile söz konusu kişilerin açıkça anlaşması ve uzlaşması şart değildir (BGE 115 II 45 E. 1b, Rey, s. 317). Birden çok tazminat yükümlüsü birbirinden haberdar değil veya haberdar olamamışlar ise ve herbirisi tek başına kasıtlı veya kusurlu davranmış ise müştereken kusur/ortak kusurun varlığından söz edilemez (Rey, s. 318). Yargıtay,aralarında anlaşma olmayan failler arasında taksim edilemeyen toptan bir zararın söz konusu olmadığı hallerde birlikte sorumluluğun düşü nülemeyeceğini kabul etmiştir.(Y. 4. HD. 16.11.1984T. 1984/8588E, 1984/8482K) Yine Yargıtay’a göre,davalılar arasında dayanışmalı olarak ta lepte bulunulmayıp.her bir sorumlu için ayrı ayrı miktar belirtilerek istek halin de birlikte sorumluluğa karar veriiemeyecektir.(Y.4.HD.4.5.2000T. 2000/2072 E, 2000/4399 K.) Zarar verenlerin haksız fiile katılmalarının biçimi önemi değildir. Fail, teş vik eden, yardımcı ilke olarak zarara maddi manevi katkıda bulundukları için sorumludurlar. Çünkü fail haksız fiili işleyen kişidir. Teşvik den zararlı fikri or taya atan müşevvik; haksız fiilin işlenmesini kolaylaştıranda fer’an methalidir. Zarar her birinin katkısı ile oluşmuştur (Eren, Genel, I, s. 808). Teşvik eden kişi, başka bir kimseyi kasıtlı veya kusurlu olarak hukuka ay kırı bir davranışa özendiren ve kışkırtan kimsedir (Rey, s. 317). Örneğin aşı rı yorgun ve çakırkeyif olan bir sürücünün uzun bir yolculuğa ikna edilmesi (s. 317). Dr. Mustafa KILIÇOĞLU 437 Yardımcı kişi, kasıtlı veya kusurlu olarak hukuka aykırı davranışa yardım edendir (Rey, s. 317). Zarara doğrudan doğruya sebebiyet veren fail temyiz kudretine sahip ol masa dahi azmettirme ve fer’i faillikten sözedilebilir. Ancak böyle bir durum da azmettiren fail tek başına sorumludur (Oftinger/Stark 11/1, § 16 N 328, Nak Rey, s. 317). Örneğin ayırtım gücüne sahip olmayan (temyiz kudreti) akıl hastası bir kişiyi üçüncü kişiyi öldürmesi için eline silah vermek suretiyle az mettiren sıfatıyla kişi zarardan tek başına sorumludur. Borçlar Kanunu m 50/II yataklık edeni düzenlemiştir. Sorumluluğu için kardan hisse alacak yahut iştirakiyle zarara neden olacaktır. Söz konusu ya taklık medeni hukuk açısından eşyaya yataklıktır, insana yataklık madde kapsamında değildir (Bkz. Becker, Çev. Olcay ve ark., s. 309). 2. Farklı Hukuki Sebeplerden Dolayı Müteaddit (Birden Çok) Tazmi nat Yükümlüsünün Sorumlu Olması Durumunda Teselsül (Farklı Tipte Sorumluluk- Mehrtypische)Borçlar Kanununa göre; "Müteaddit (birden çok) kimseler muhtelif se beplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen mesul oldukları takdirde hak larında, birlikte zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümle re göre muamele olunur" (m 51/1). Birden çok hukuk süjesi bir zarara sebep olmuş ise bu zarardan söz ko nusu kişilerden biri kusur diğer sebep sorumluluğundan tazminat yükümlüsü olur ise farklı hukuki sebeplerden sorumluluk söz konusu olabilir (Rey, s. 318). Birden çok kişiler değişik sebeplerden ortak kusur olmadan bir zarara neden olabilirler. Bu eksik teselsüldür (Deschaneaux/Tercier, Çev. Özdemir, s.240). BK m 51/1 de müteselsil sorumluluktan açıkça söz edilmediğinden Mahkeme yazarlarca eksik teselsülden söz edilmektedir. Öte yandan BK m 51/1 BK m 50/1’e gönderme yapmaktadır (Rey, s 318). Dolayısıyla BK m 51 de de BK 50/I, II uygulanabilir (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 709). Borçlar Kanunu m 51/l’de açıkça teselsül ifaresine yer verilmemiştir. Ancak, birden çok kişi arasında rücu ilişkisi esasen kişilerin müteselsil sorumluluğu^ nu zorunlu kıldığından, dolaylı olarak farklı tipte sorumluluk sebeplerinden kaynaklanan müteselsil sorumluluktan (metrtypische) bahsettiği söylenebilir (Rey, s. 318). Başka bir anlatımla birden çok kişinin farklı hukuki sebeplerden mağdur açısından birden çok kişinin ortak kusurla sorumlu olma olayında ol duğu menfaatin korunması söz konusudur (Rey, s. 318). BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI (MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU) 4ciö Federal Mahkemeye göre, 51. madde (ikinci fıkra dışında), birden çok ki şinin çeşitli nedenlerden ötürü sorumluluklarında uygulanır. Yargıç bu kişile rin birbirine karşı rücu hakları bulunup bulunmadığına (m 50/II) karar verir (ATF 80 II 247; Seyboz/Gillerorı, C.ll). Örneğin bir araç birine çarparak yaralıyor. Araç sahibi Karayolları Trafik Kanunu m 85’e göre kanun gereği, şoförü BK m 41’e göre haksız fiil, sigorta cı da sözleşme gereği sorumlu olacaktır (Tandoğan, Mesuliyet, s. 379). Aynı zarara aynı sebepten de sorumlu olunabilir. İki sebep sorumluluğu gibi, iki aracın çarpışması vs gibi (Tandoğan, Mesuliyet, s. 579). Öte yandan Fede ral Mahkemeye göre; zarar gören ve ortak faillerden biri uzlaştılar diye failler den biri rücu hakkını kaybetmez (ATF 60 II 218; Seyboz/Gilleron, C.ll). Borçlar Kanunu m 51/1 anlamında ki sorumluluk daha önce sözü edilen gerçek olmayan müteselsillik vardır. Her sorumlu zararın tamamından so rumludur (Rey, s. 319). Ortak kusur aranmayan sebepleri kapsar. Bu yolla zarar gören korunur. Zarar verenin sorumluluktan kaçış olanağı önlenir (Becker, Çev. Olcay ve ark., s. 311). Borçlar Kanunun 51/11 de de değinildiği gibi zarara sebebiyet haksız fiil, sözleşme ve yasal sebeplerden oluşabilir. Farklı şeylerin kombinasyonu şu şekilde yapılabilir: Kusur-sebep sorumluluğu, kusur-tehlike sorumluluğu, se bep veya tehlike - sözleşme sorumluluğu (Rey, s. 319). Buna taleplerin yarış ması da denir. Örneğin, (B)’nin işçisi (A), kepçe ile kazı çalışması yaparken (C) belediyeye ait su dağıtım şebekesini kırıyor. (B)’nin (C) belediyeye karşı sorumluluğu BK 55’e göre sebep sorumluluğudur. (A)’nın sorumluluğu ise BK 41’e göre kusur sorumluluğudur. Burada talepler yarışır (Rey, s. 319). Fede ral Mahkeme, 51. maddenin ikinci fıkrasındaki kurala zarar gören uyması ge rektiğini ifade etmiştir: Sorumlulardan birine diğer sorumluya dava hakkı dev retmek suretiyle ki bu kişi sonuçta zararı üstlenmek zorunda kalacaktır (ATF 80 II 247; Seyboz/Gilleron, C.ll). Yargıtay 2330 sayılı Yasa doğrultusunda haksız eylem sonucu ölen po lisin hak sahiplerine ödenen nakdi tazminatın zarar verene rücü konusunda BK m. 50 ve 51’e ayrıntılı olarak yer vermiş, rücu ve halefiyat kurumlan ince lenmiştir. Özellikle BK. m. 51 de yer alan Kanunen sorumluluk öğesine yer verilmiştir.(Y. HGK. 23.2.2000T. 2000/4-103E, 2000/124 K.) Dr. Mustafa KILIÇOĞLU 439 3. Birden Çok Tazminat Yükümlüsünün-Birbirinden Bağımsız Fakat Aynı Hukuki Sebepten Kaynaklanan Sorumluluk Burada birden çok kişi birbirinin davranışlarından haberi olmadan "ba ğımsız kusur" sebebiyle sorumluluk söz konusudur. Örneğin iki bisikletinin çarpışması. Her iki sürücünün kusuru birbirinden bağımsızdır (Eren, Genel, I, s. 810). Eren’e göre zarar verenlerden her biri kusur sorumluluğuna göre taz min yükümlüsüdürler. Aynı sebep kavramına girerler. Aynı tür sorumluluk vardır. Zarar verenler için sorumluluk tipinin aynı olması (kusur ya da sebep) yeterlidir. BK 50/I uygulanır (Eren, Genel, I, s. 810). Aksi düşüncede olan Tandoğan BK 50/l’in uygulanmayıcağı BK 51 ’in konusunu oluşturacağı dü şüncesindedir (Tandoğan, Mesuliyet, s. 371).. Örneğin, (A) köpeği ile caddenin bir tarafında (B)’de köpeği ile diğer ta rafında gezinti yapmaktadır. Bağlı olmayan köpekler birbirine koşarken yol dan geçen (C)’nin düşmesi ve bacağının kırılmasına neden oluyor. (A) ve (B) müştereken bir aksiyon içinde bulunmadığından birbirinden bağımsız fakat aynı hukuki sebepten başka bir anlatımla BK 56’daki hayvan sahibinin so rumluluğundan sorumludurlar. İki sebep sorumluluğu bulunur (Rey, s. 320). Burada kanunda açık düzenleme olmamasına rağmen kıyasen BK m 51’in uygulanış nedeni şudur: Mağdurun bu durumlardaki menfaati alacaklının menfaatine oranla daha az korunmaya değer değildir (Rey, s. 320). Birden çok kişi aynı veya farklı sebep sorumluluğu tiplerinden dolayı bir zarardan sorumlu ise burada da birbirinden bağımsız aynı hukuki sebep kay naklı müteselsil sorumluluk vardır (Rey, s. 321). Örneğin, bir kişi aşırı cilalı ze mine düşer ve yaralanır ise yör sahibi BK m 58'e göre bina sahibinin sorum luluğu (sebep sorumluluğu), yerin cilalanması işini alan işletme sahibi adam çalıştıranın mesuliyeti (sebep sorumluluğu) BK m 55'e göre sorumluluğu gün deme gelri. Sebep sorumluları arasındaki müteselsillik BK m 51 maddenin kıyasen uygulanması suretiyle çözü\ür(Brehm, OR 51 N 158 Nak Rey, s. 322). Sorumluluk hukukunun birden çok sorumlunun müteselsil sorumlu olmasını öngören temel ilkesine dayanır (Oftinger/Stark, 1/1, § 22 N 51, Rey, s. 322). III. MÜTESELSİL SORUMLULARDAN BİRİNİN LEHİNE DOĞAN TAZMİNATTAN İNDİRİM SEBEPLERİNİN ZARAR GÖREN KARŞISINDA İLERİ SÜRÜLMESİ 1. Ön Bilgiler ilke olarak tazmin yükümlülerinden her biri zarar görene tazminatın ta mamını ödemek zorundadır (BK m 142/11). Buna karşılık zarar verenlerden bi BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI (MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU) 440 rinin tazminat borcunu ödeme veya takas yoluyla sona erdirdiği oranda diğer zarar sorumluları o oranda borçtan kurtulur. Zarar verenlerden biri tazminatın tamamını öder ise diğerleri borçtan (BK m 142/11, 145/1) kurtulur (Eren, Ge nel, I, s. 812). 2. Def’i sorunu a)- Ortak Def’iler Ortak defiler tüm sorumluların zarar görene karşı ileri sürdükleri defilerdir (Deschaneaux/Tercier, Çev. Özdemir, s.240). Kendisine başvurulan mü teselsil borçlu alacaklıya karşı kişisel hukuka ilişkiden (takas, ehliyetsizlik, sü re, şart anlaşmaları, irade sakatlıkları), müteselsil borcun konusundan ya da ortak sebebinden doğan (BK m 50/l’deki kusurla zarara sebep olma, borcun daha önce tamamen ödenmesi) def’iler sayılabilir (Rey, s. 328). Başka bir an latımla zarar görenin durum ve davranışı söz konusudur. Yüksek gelir, zara ra razı olma, zarara bedensel yatkınlık örnek sayılabilir. Zarar verenlerin ta mamı bundan yararlanır. Ortak defiyi sürmeyen kişi iç ilişkide (rücu) BK m 143’e göre sorumlu olur. (Eren, Genel, I, s. 812; Gürkanlar, 93, 94). b)- Kişisel Defiler Kural olarak, tazminattan indirim sebebinin varlığının mahkemece kabul edilmesiyle meydana gelen zarara tekabül eden tazminat miktarı indirilerek tazminat alacağının kesin miktarı belirlenir (Rey, s. 323). Kişisel defilerin alt ayrımında iki görünümü vardır. İlki, zarar verenlerden her birinin durum ve davranışıdır. Örneğin zarar verenlerden birinin kusuru nun hafifliği. İkinci tür defilerde zarar görenle zarar verenin durum ve davra nışı karşılaştırılır. Örneğin hatır işleri, iki tarafın ekonomik durumu (Eren, Ge nel, I, s. 812, 813). Kendisine talepte bulunulan müteselsil borçlunun kişisel indirim sebeple rini ileri sürmesi durumunda öğretide üç farklı görüş bulunmaktadır. Bir görü şe göre münferit ve müteselsil borçlu, alacaklıya kişisel indirim isteminde bulunabilmelidir. Gerekçesi şudur: Pasif müteselsil sorumluluk kendisinden borçlunun zarardan tek başına sorumlu olmasına kıyasla daha kötü duruma sokulmasına yol açmamalıdır (Rey, s. 324). Dış ilişkide hem gerçek, hem gerçek olmayan sorumlulukta zararın hesaplanmasında çeşitli indirim öğele ri dikkate alınmalıdır (Deschenaux/Tercier, § 35 N 20 ff; Gauch/Schluep/Rey, Nr 3853; Guhl/Merz/Koller, s. 32; Honsell, § 11 N 20; Keller/Gab\, s. 139, Keller/Schöbi N 5; Oftinger/Stark, § 10 N 33 vd Nak Rey, s. 324). Bu görüş, so nuçta pasif sorumluluğun bünyesinde yer alan alacaklıyı koruma fonksiyonu Dr. Mustafa KILIÇOĞLU 441 zayıflamış olmaktadır (Rey, s. 324). İkinci görüşte olanlar kişisel defilerin an cak iç ilişkiyi ilgilendirdiği t?u nedenle gerek gerçek müteselsil sorumluluk ge rek gerçek olmayan müteselsil sorumlulukta mümkün olmayacağı görüşün dedir (Brehm, OR 50 N 43, OR 51 N 29 f; Cuendet, N 275 ff; Gilliard, s. 264; Merz, SPR VI/1, s 107 ff vd; Nak Rey, s. 325). Bu yolla teselsül ile sorumlu lukta amaçlanan alacaklının korunma fonksiyonu kuvvetlenir. Borçlar Kanu nu m 142 (İBK m 144) bu düşünceyi doğrulamaktadır (Rey, s. 325). Brehm, bu düşünceyi ancak şu şekilde sınırlandırmaktadır: Kendisinden talepte bu lunulan borçlu kişisel indirim sebepleri ileri sürülmemesinin açıkça adalet ve hakkaniyet duygularını zedeliyecek durumlarda bu defi ileri sürülebilir. Örne ğin, mağdur ile müteselsil sorumlular arasında özel ilişkinin olması durumun da kendisinden talepte bulunulan BK m 44/ll’de ki müzayaka define başvu rabilir (Brehm, OR 51 N 30; Nak Rey, s. 325). Zarara katılanların birinin hafif ihmalle; davranışı ile zarara katılması di ğerlerinin kasıtlı olması durumunda tazminatın tamamını hafif ihmalli davra nışta bulunandan alınabilmesi öğretide ciddi eleştiriler almıştır. Karşı düşün cede olanlar ise rücu ilişkisinde dikkate alınacak bu olgunun dış ilişkide de uygulanması olması gerektiğini öncelikle vurgulamaktadırlar. Esasa ilişkin düşüncelerden bazıları felsefi açıdan yaklaşmaktadır. Örneğin; von Büren, bir kimse tek başına zarara sebep olsaydı ve doğal olay onun davranışını etkileseydi BK m 43/I uygulanacak iken başkaları zarara katıldı diye bu olana ğın kaldırılmasının tazminat hukukunun ruhunave onun temelinde yatan hak kaniyet ve adalet duygusuna aykırı olduğunu ifade etmiştir (Gürkanlar, s. 100 aktarımı ile Von Büren). Eren, öğretide ağırlık taşıyan tarafımızca da paylaşılan bu görüşü şöyle özetlemiştir: "Kişisel def iler, öncelikle zarar verenlerden birinin hafif kusuru, tazminat hesaplanırken dış ilişkide göz önünde tutulmalı ve böylece onun tazminat borcu indirilerek zarar görene karşı müteselsil sorumluluğu diğer so rumlular ile birlikte bu indirimli tazminat miktarıyla sınırlı olmalıdır" (Eren, Ge nel, I, s. 813). Üçüncü görüşte olanlar, tazminattan indirim sebeplerinin gerçek olma yan müteselsil sorumlulukta mümkün olabileceğini, çünkü burada borçlular arasında hukuki bağm daha gevşek olduğunu ileri sürerler (Brunner, s. 135; Engel AT, s 563 ff, Jansen, s. 105 f; Nak Rey, s. 325). Federal Mahkeme ağırlıklı olarak kararlarında gerçek olan ve gerçek olma yan sorumlulukta teselsülün türüne bakılmaksızın alacaklının BK m 142 (İBK m W BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI (MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU) 144) gereğince zararın tamamını istiyebileceğine hükmetmiştir (BGE 112 I1143 E 4a, 97 II 343 E. 3, Nak Rey, s. 326). Müteselsil borçlu, alacaklı karşısında bu nedenle üçüncü kişinin kusuru, bizzat kendi hafif kusuru gibi indirim sebepleri ileri süremez (Bkz. BGE 113 II 331 E 2b, 112 II 144 E. 4a, 98 II 104 E. f, 93 II 322 E. 2e; Rey, s. 326). Federal Mahkeme diğer müteselsil borçluların ödeme den aciz olma rizikosunu kabul etmiş, zarara müştereken sebebiyet veren şa hıs yerine alacaklı sırtına yüklemenin daha adaletsiz olacağını söylemiştir (BGE 93 II 323 E 2b bb, 89 II 123 E. 5a, 66 II 121 E. 5; Rey, s. 326). Zamanaşımı konusunda da aynı sorun yaşanmaktadır. Zarar verenler den birine karşı zamanaşımının kesilmesi tam teselsülde (BK m 50/I) diğer lerine karşı kesmesi BK m 134/l’in gereğidir KTK m 109 da durum aynıdır. Eksik teselsülde ise diğer zarar verenleri etkilemez. Diğerlerinin sorumluluğu devam eder. Eren, Roma Hukukundan gelen teoriye dayanan bu kuralın terk edilme si BK m 50/I ve KTK m 109 dışında kalan sorumluluklarda uygulandığı gibi haksız sonuçlar doğuran zamanaşımının kesilmesi kuralına veda edilmesi gereğini haklı olarak vurgulamıştır (Eren, Genel, İ, s. 815). B. BİRDEN ÇOK TAZMİNAT YÜKÜMLÜSÜ ARASINDAKİ HUKUKİ İLİŞKİ (İÇ İLİŞKİ)-RÜCU I. TEMEL ESASLAR Hakların yarışmasında (teselsülde) zarar gören sorumlulardan herhangi birisindeN zararının tamamının giderimini (tazminini) ister. Doğal ve mantıki olanda zarara kaç kişi sebep olmuş ise o kadar kişinin zararı tazmin etmesi dir. Yasa, bir kişinin zararın tamamına katlanabileceğine olanak verdiğine gö re; kendi payından fazla zarar görene ödemede bulunan ya da zararın tama mını karşılayanın da payından fazla yapılan ödemeyi isteyebilme olanağı ta nımalıdır. Hukukta bu olanağı karşılayan kavram "iç ilişki" ya da "rücu" kav ramıdır (Deschaneaux/Tercier, Çev. Özdemir, s. 243). Başka bir anlatım ile rücunun fonksiyonu bir denkleştirme veya düzelt medir (Rey, s. 330). Rücunun normatif dayanakları BK m 50/I, 51, 146 dır. KTK m 88/II de araç işletenleri açısından yapılan bir düzenlemedir. Borçlar Kanunu m 50 ve 51 sorumluluk hukuku yönünden, BK m 146 sözleşmeye dayalı müteselsil borçlarda rücu ilişkisini düzenler (Eren, Genel, I, s. 816). Dr. Mustafa KILIÇOĞLU 443 Özetle rücu ilişkisi, tazminatın müteselsil sorumlular arasındaki paylaşı mını nihai ve kesin şekilde düzenler (Eren, Genel, I, s. 816). Sorumluluk hukukunda rücu hakkına sahip kişinin, bu hakkı, zarar göre ne dış ilişkide tazminatın tamamının ya da bir kısmının ödenmesi ile müm kündür (Tandoğan, Mesuliyet, s. 391). Bir başka anlatımla alacaklının tatmin edildiği oranda iç ilişkide paylaşma konu olur. Doğaldı.rki rücu eden kendi pa yına düzen miktarı rücuya konu edemez. Rücu edilen miktar zararın tepe noktasını aşamaz. Federal Mahkeme, gerçek olan ve gerçek olmayan müteselsil sorumlu luktan kalkarak BK m 51/1 anlamda gerçek olmayan müteselsil sorumlulukta rücu eden kişinin bir denkleştirme hakkına sahip olduğunu kabul etmiştir. Gerçek müteselsil sorumlulukta olduğu gibi bir halefiyet söz konusu değildir (BGE 115 II 48 E 2.a, Nak Rey, s. 331). Federal Mahkemeye göre, gerçek te selsül de rücu edene ait olan alacak hakkının temeli halefiyet oluşturur (Rey, s. 331). Eğer BK m 147 (İBK m 149) anlamında halefiyet rücunun kanuni esa sı kabul edilir ise rücu eden kişi onun tarafından alacağı ödenen mağdurun yerine geçer ve bu yolla mağdurun alacağı kendisine intikal eder (Rey, s. 331). Buna karşılık rücu alacağı rücu eden mağdurun alacağını ifa ettiği an da doğar bu bağlamda kendi hakkına dayanan bir rücu hakkına dayanır (Rey, s. 331- 332). Gerçek olan ve olmayan müteselsil sorumluluk ayrımı yapılmaz ise, mü teselsil borçlular arasında özel kanun hükümlerinin iç ilişkiye ilişkin düzenle meleri saklı kalmak kaydıyla BK m 146 (İBK m 148) ve BK m 147 (İBK m 149) uygulanır (Rey, s. 332). Rücu hakkının hukuki niteliğine ilişkin farklı düşünceler vardır. Bir kısım görüşe göre BK 146/11 (İBK 148/ll)ye dayanan rücu alacağı diğer taraftan bu nunla yarışan BK m 147 (İBK m 14 a) dan kaynaklanan halefiyet alacağı hak kına sahiptir (Gauch/Schiuep/Rey, Nr 3874 m.vv.H; Oftinger/Stark 11/1, § 16 N 388 f; Schvvenzer, N 88. 40; Nak Rey, s. 332). Diğer görüşe göre rücu hakkı sahibine karşı sadece BK 147’ye dayanan alacak olup bunun koşulları BK 146’da düzenlenir (Rey, s. 332). II. BİRDEN ÇOK TAZMİNAT YÜKÜMLÜSÜ ARASINDAKİ RÜCU İLİŞKİSİ 1. Ortak Kusurla Zarara Sebebiyet Verme (BK m 50/I c. 2). Borçlar Kanununa göre yargıç asıl fail (eylemi yapan), müşevvik (teşvik 444 BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI (MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU) eden), fer’an methali (yardımcı) kişilerin birbiri aleyhine rücu hakları olup ol madığını takdirve gerekirse rücuun kapsamını belirler (m 50/1 c. 1 ve c. 2). Bu düzenlemede yargıca geniş bir takdir yetkisi verilmektedir. Yargıç takdir yetkisini kullanırken hakkaniyet ve eşitlik esaslarını gözönünde tutma lıdır. Hak ve rücu oranlarını dolayısıyla rücunun kapsamını buna göre belirle melidir (Tandoğan, Mesuliyet, s. 386; Rey, s. 333). En esaslı ölçüt hakkaniyettir. Yargıç MK. m 4 gereği takdir hakkını kul lanmalıdır. Özellikle asıl eyleminin yardımcı ya da kışkırtıcıya (teşvik edene) rücu hakkının varlığına özenle yaklaşmalıdır (Gürkanlar, s. 111). Yargıç takdir hakkını kullanırken her bir sorumlunun kusurunun ağırlığı nı dikkate almalıdır (Rey, s. 333). Zararın oluşumunda yararlanma oranı diğer bir ölçüttür. Zarara katılanların biri veya birkaçının çıkarı diğerlerine göre baskın olduğu başka bir anla tımla eylem temelde o kişilerin ekonomik çıkarı için yapılmış ise diğerlerinin rücu hakkının bulunduğu kabul edilir. Bu durum, olayın oluşum şekli bütünü dikkate alındığında açıkça belirir (Gürkanlar, s. 111). Başka bir anlatım ile zarar verici davranış hangi menfaate yönelik olarak yapılmıştır. Bundan başka yargıç müteselsil sorumlunun kişisel indirim se beplerini de def’ilerini (hafif kusur/müzayaka) dikkate alır (Rey, s. 333). Bu demektir ki rücu payının belirlenmesinde kişisel def’iler dikkate alınır (Rey, s. 333). Mağdurun tazminat talebini payından fazla karşılayan müteselsil sorum luya karşı, diğer müteselsil sorumlular kısmı sorumludurlar (Rey, s. 338). Zarara katılanların kusur dereceleri rücuda dikkate alınması gerekir. Bu nun belirlenmesinde sorumluluk sujelerinin birbirinden etkilenmesi önem ta şır (Tandoğan, Mesuliyet, s. 377). Güden ve güdülen ayrımı yapmak gerekir. Güdenin daha fazla kusurlu olacağı ve diğerlerinin ona rücu edeceği doğal dır. 2. Farklı Hukuki Sebeplerden Sorumlu Olma (BK m 51/11). Borçlar Kanununa göre; birden çok kimseler tazminat yükümlülüğünü haksız fiil, sözleşme, kanun gibi farklı hukuki sebeplerden ise tazminat yü kümlülüğünde sıra: "Haksız fiil faili" "sözleşme gereği sorumlu" "kanun gere ği sorumlu" şeklinde olur (BK m 51/11). Hükümdeki "mükellef olur" sözcüğü yargıca takip sırasında yol göstermektedir. Özetle, bir zarara birden çok kişi katılacak; zarar bu kişilerin katılımı sonucu (uygun illiyet) oluşacak; zarara ka- Dr. Mustafa KILIÇOĞLU 445 tılanlar farklı hukuki sebeplerle sorumlu olacak; yargıç rücuda önce haksız fi il faili, sonra sözleşme sebebiyle sorumluya en sonda da kanun gereği olan sorumluya gidecektir (BK m 51/11). Ancak rücuya bu son şekli yine, yargıç ve rece ktir//a/(d/r edecektir (BK m 51/1). Çok istisnai durumda bu sıralamadan sapılır (Oftinger, I, s! 352; Nak Rey, s. 336). Bir görüşe göre BK m 51/ll’deki bu sıra yargıç tarafından sorumluluk ola yının durum ve koşulları değerlendirildiğinde/rücunun kapsamı belirlediğinde hükümdeki sıranın adil olup olmadığını irdelenmelidir (BGE 115 II 28 E. 3 (Rey, s. 336). Somut olayın özellikleri haklı gösteriyor ise hakkaniyet gereği bu sıradan sapılabilir. Borçlar Kanunun m 51/11 sonucu tatmin etmiyor ise MK m 2 uygulanır (Maurer, Privatversicherrungsrecht, 39 III 4b, s. 415; Nak Rey, s. 336). Ayrıca Funk, Çev. Velidedioğlu/Selek, s. 89). Sebep sorumlusu sözleşme sorumlusu ve haksız fiil sorumlusuna rücu edebilir. Ancak eğer sebep sorumlusu kusurlu ise kusurun ağırlığı dikkate alı nır. Haksız fiil sorumlusu ile kusur sorumlusu arasındaki sorumluluk esasına tabi olur (Rey, s. 336, 337). Sözleşme sorumlusuna rücu edilemez (Rey, s. 337). Bir görüşe göre tehlike sorumlusu zararın bir kısmını üstlenmelidir. İş letme tehlikesinin gerçekleşmesi sorumluluğa yol açan bir sebeptir (Oftinger/Stark, II/2, § 25 N 714; Schaff hauser/Zellweger, N 1467; BGE 85 II 246 f. E. 2; Nak Rey, 337). Eğer bir sözleşme sorumlusu (akit) diğer sözleşme sorumlusunun (akitin) kullandığı yardımcı kişinin, sözleşmenin ifası sırasında BK m 41’e göre kusurlu bir davranışıyla bir zarara uğrarsa; mağdur BK m 41’e göre yardımcı kişiye ve BK m 100’e göre diğer sözleşme sorumlusuna karşı talepte buluna bilir. Diğer sözleşme sorumlusu da BK 51/ll’ye göre yardımcı kişiye rücu ede bilir (Rey, s. 337). Meğer ki rücu alacağı miktarında kendisi ile yardımcı kişi arasında sözleşmenin ihlalinden dolayı alacak ileri sürsün (Rey, s. 338). 3. Birbirinden Bağımsız-Aynı Hukuki Sebepten Dolayı Sorumlu Olma(BK m 50/i, c.2) Burada taraflar arasında zarar için bir irade birliği ya da haberleşme yok tur sonuçta (zararda) birleşmişlerdir. Her bir sorumlulunun girdiği sorumluluk tipolojisi aynıdır. Örneğin bir zarara (A), (B), (C) birbirinden habersiz olarak sebep olmaktadırlar. Ancak her bir Sorumlu örneğin; haksız fiil sorumlusu, ya da sebep sorumlusu olacaktır. (A) sebep sorumlusu, (B) haksız fiil sorumlu su olamaz. 44b BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI (MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU) Başka bir anlatımla, birden çok kişi aynı türden bir hukuki sebepten do layı birbirinden bağımsız olması durumunda teselsül BK 51/l’e göre mümkün dür (Rey, s. 338). Bazılarına göre bu mümkün bazılarına göre kıyasen uygulanır. Çünkü BK m 51/l’e atıf yapan BK m 50/I rücunun temelidir (Rey, s. 338). Bilindiği üzere BK 51 farklı hukuki sorumlulukları düzenlemiştir. Şu du rumda birden çok kimsenin aynı sorumluluk tipinden yükümlülüğünün norma tif dayanağı BK m 50/I c. 2 dir. Yargıç hakkaniyet ve durum ve koşullar dairesinde bu kişilerin birbirine rücu ilişkisini düzenler (Tandoğan, Mesuliyet, s. 389 ve özellikle Eren, Genel, I, s. 809, 810). Doğal olarak, dış ilişkide de tazminatın tamamı zarar verenlerin, birinden alınır aksi halde rücu mües sesine gerek olmaz (Becker, Çev. Olcay ve ark., s. 314). Zarar verenlerin her biri haksız fiil sorumlusu ise yargıç rücuyu kusur derecesine göre yapması gerekir (Tandoğan, Mesuliyet, s. 390; Becker, Çev. Olcay ve ark., s. 314). Başka bir anlatım ile birçok kişi bağımsız kusurdan dolayı bir zarardan BK m 41 ’e göre sorumlu olur ise iç ilişkide zarar kusurun ağırlığına göre belir lenir (Rey, s. 340). En ağır kusurlu olan zararı taşır. Eğer kusurları aynı ağır lıkta ise zarar eşit paylaşırlar (Rey, s. 340). Örneğin, kızak kulubü tarafından düzenlenen yarışmada (N) adındaki bir bayan ağır şekilde yaralanır. Bayan (N); BK 60 (İBK 60) maddi anlamda yarışı organize eden kulubü ve maddi an lamda kızak sürücüsü (X) ve (Y) maddi ve manevi tazminat davası açar. Kızak kulubüne karşı yöneltilen istek BK m 355 (İBK m 363) ve istisna söz leşmesi sorumluluğuna, yapı sahibi sorumluluğu (BK m 58) ve BK m 41’e dayandırılmıştır. (X) ve (Y)’ye BK m 41’e göre tazminat isteminde bulunul muştur (Rey, s. 340 aynen). Yüksek Mahkeme kızak kulubü hakkında sözleşme dışı sorumluluğun dan ve sözleşme sorumluluğundan-, kızak sürücüsü (X)’i ve frenci (Y)’i BK m 41'den sorumlu tutmuştur. İç ilişkide BK m 50/ll’den hareket etmiştir (Rey, s. 340 aynen). Mahkeme kızak kulübünün yarışmaları ayıplı şekilde organizesi ve icrasını sağlaması dolayısıyla; sadece haksız fiillini değil sözleşme sorum luluğunu da kabul etmiştir (Rey, s. 340 aynen). Bu sebeple derneğin sorum luluğu 7/12 kabul edilmiştir. (X) aynı zamanda kızak kulubünün başkanı olup olayın niteliği (bariyerin kurulması ihmal edilmesi/aynı zamanda sürücü) dik kate alınarak 3/12 sorumludur. Frenci (Y) kötü hava koşullarından bilgili ol ması gerekçesiyle 2/10 sorumlu tutulmuştur (Zr 56, 1957, Nr 101, s. 2001 ft, Rey, s. 340 aynen). Dr. Mustafa KILIÇOĞLU 447 İki sözleşme sorumlusu bir araya gelirse, sigortacı veya kefil sözleşmeye aykırı davranışıyla zarara sebep olana rücu edebilir. İki kusura dayanan söz leşme sorumlusu varsa kusur derecesi ölçüt alınabilir (Tandoğan, Mesuliyet, s. 390). Can sigortasında sigortacının ödemiş olduğu zarar TK m 1338, 1264 gereği zarar failine rücu hakkı yoktur. Mal sigortalarında ise (İsviçre uy gulaması ve BK 51 uygulamasına aykırı) TK 1301 ve 1361 md gereği alacak ların haklarına halef olan sigortacı hem haksız fiil failine hem kanundan sorumlu kişiye rücu edebilir (Karslı s. 125). Aksi halde birden çok kişiden her biri bağımsız olarak sebep sorum luluğu gereği bir zarardan sorumlu ise yargıç somut olayın özelliğini dikkate alarak rücuyu serbestçe belirler (Rey, s. 340). Takdir hakkı kullanılırken doğaldır ki isnad edilen özensizliğin derecesi dikkate alınır (Rey, s. 340). Bu yüzden özel hal ve durumlar mevcut değil ise zarar iç ilişkide eşit olarak pay laştırılır (Rey, s. 340). İki sebep sorumlusu ya da tehlike sorumlusu bir araya gelir ise ilke olarak sorumlular zararı eşit olarak paylaşırlar. Ancak, tehlikenin büyük lüğüne görede paylaşım mümkündür (Tandoğan, Mesuliyet, s. 390). Bunun yanında tazminat yükümlüsünün sorumlu olduğu zararın sebebinin önemi payın/oranın kapsamını belirlemede dikkate alınır (Rey, s. 340, 341 bknz. Brehm, OR 51 N. 131). Zararın oluşumunda örneğin işletme tehlikesi dikkate alınır (Becker, Çev. Olcay ve ark., s. 315). Zarar verenlerden biri sebep diğeri tehlike sorumlusu ise hakim görüşe göre tehlike sorumlusunun sebep sorumlusuna göre zarardan daha büyük oranda sorumluluğu bulunmalıdır (Oftinger I, s. 364; von Thur/Peter, s. 469; âhnlich auch Keller/Gabi, s. 148; Nak Rey, s. 341). Örneğin, bir köpekten kaçan bir yayayı bir sürücü otomobili ile ezer. Sürücü ve hayvan sahibinin kusuru yoktur. Hakim görüş kabul edilir ise sebep sorumlusu (köpek tutucusu) 1/3 oranında; tehlike sorumlusu (otomo bil) sürücüsü 2/3 oranında sorumlu olmak zorundadır (Rey, s. 341). Eğer sorumlulardan birinin olayda kusuru olsa idi kusur sorumlusu iç ilişkide zararın tamamını karşılamak zorundaydı (BGE 85 II 246 E. 2; Rey, s. 341). Brehm hakim görüşü bizimde katıldığımız şu gerekçelerle eleştirmek tedir. Tehlike sorumlusunun sebep sorumlusuna göre iç ilişkide daha fazla oranda sorumluluğu ne haklıdır ne de BK m 51 ’in temel düşüncesi ile uyum ludur (Rey, s. 341). Tehlike sorumluluğunda olağan sebep sorumluluğundan farklı olarak ne özen ihlaline de benzeri bir eksiklik yoktur. Kanun koyucunun 440 BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI (MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU) bu tür bir sorumluluk öngörmesinin nedeni mağdurun hakkını en iyi şekilde güvence altına almaktır (Rey, s. 341). Tehlike sorumlusuna daha fazla kınan abilir bir davranış isnat edilemiyorsa sebep sorumlusunda daha fazla sorum lu olması anlaşılamaz bir düşüncedir (Rey, s. 341). Tehlike sorumluluğunu doğuran işletmenin yüksek zarar verme potansiyeli ancak onun olağan sebep sorumluluğu ile aynı derecede sorumlu tutulmasını haklı gösterebilir (Brehm, OR 51 N 134, Nak Rey, s. 341). Yaratacakları tehlike farklı olan iki nesnenin çarpışmasında iç ilişkide ön celikle özel bir yasanın var olup olmadığına bakılır. Nesnelerin yaratacakları tehlikenin yoğunluğu ve yüksekliği dikkate alınır (Rey, s. 342). Örneğin Fede ral Mahkeme otomobil ile kamyonun çarpışmasında, kamyonun ağırlığı ne deniyle daha fazla tahrip edici güce sahip olacağı gerekçesiyle sorumluluk oranını yüksek kabul etmiştir (BGE 105 II 214; Nak Rey, s. 342). Özel kanun da hüküm yok ise işletme tehlikesinin yoğunluk ve derecesi dikkate alınır (Rey, s. 342). Başka bir anlatımla rücuya ilişkin kanun hükmü olmadığından sorumlu kişilerin kusuru ölçüsünde değerlendirme yapılır (Rey, s. 342). Örne ğin otomobil ile yük treni çarpışmasında, otomobil içinde insan ölmüş otomo bil sürücüsü hızı dolayısıyla yaklaşan trenin uyarısını geç fark etmiş ise, onun bu kusuru iç ilişkide zararın daha fazlasından sorumlu olmasını gerekir (bu olay için bkz. JdT 132, 1984, s. 419; Nak Rey, s. 342). Böyle bir kusur olmasaydı işletme tehlikesinin yoğunluğuna ve derecesi ne kararın oluşmasında yargıç tarafından büyük önem verilmelidir (Rey, s. 342). Türk/İsviçre öğretisinde, zararın tamamını dış ilişkide ödeyen sorumlu nun, iç ilişkide sorumlulardan birinden yada bir kaçından talep edemiyeceğidir. Kesin paylaşım oranı doğrultusunda istekte bulunabilir (Karslı, s. 71 vd Oftinger, V. Tuhı). 4. Rücuda Zamanaşımı Rücu alacağı, rücu hakkı olanın payına düşenden fazlasını ödediği gün de muaccel(istenebilir)-olur. O günden başlayarak sorumluluk türüne göre bir veya on yıllık zamanaşımına bağlı olur (Tandoğan, Mesuliyet, s. 392). I - oOo-V Dr. Mustafa KILIÇOĞLU 449 KAYNAKÇA Becker,Dr. H: İsviçre Borçlar Kanunu Şerhi, (Çev. Bülent Olcay/Kemal Reisoğlu/Osman Tolun), Ankara 1967 Deschenaux, H/Tercier, P: Sorumluluk Hukuku(Çev. Salim Özdemir), Ankara1983 Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C I B. 6, İstanbul 1998 Funk.Fritz: Borçlar Kanunu Şerhi (Çev. Hıfzı Veldet/Cemal Hakkı Selek) İs tanbul 1938 Gürkanlar, Metin: Bir Zarara Birlikte Neden Olan Birden Çok Kişinin Sorum luluğu, Ankara 1982 Karslı, Abdurrahman: Usul Hukuku Açısından Rücu Davaları, İstanbul 1984 Keller, Alfred: Haftplich im Privatrecht Bd I. 4 Auf,1979 Oftinger, Karl:Federal Mahkeme içtihatları (Çev.Kemal Dayınlarlı) Ankara 1985 Oftinger, Kari: Schvveizerisches Haftplichtrecht Bd I, Allgemeiner Teil Auf4 1975 Rey, Heinz: Ausservertragliches Haftpflichtrechht, 2.Auflage, Zürich 1998 Scyboz, Georges/ Gilleron, Robert:Code civil suissa et Code des obligations annotes sixieme edition mise a jour Introduction de Jean Gauthier Laussanne 1999 Tandoğan, Haluk: Türk Mes’uliyet Hukuku,Akit Dışı ve Akdi Mes’uliyet,An kara 1961 Tekinay/ Akman/Burcuoğiu /Altop: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, B.7, İstanbul 1993 Tuhr. Andreas Von: Borçlar Kanunun Umumi Kısmı (Çev. Cevat Edege), An kara 1983 • MEDENİ HUKUK OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YO LUYLA TAŞINMAZ EDİNİMİ (TMY. md.713) Erol KARAASLANC) ANLATIM DÜZENİ: I- Genel Olarak, II- Görevli ve Yetkili Mahkeme, IIIDava Ehliyeti, III.1) Davacı, a) Gerçek Kişi Davacılar, b) Tüzel Kişi, Davacı lar, IV- Kazanma Koşulları, IV. 1- Taşınmaz Kazanmaya Uygun Olmalıdır, a) Kamu Malı Olmaları Nedeniyle Tescil Davasına Konu Olamayacak Taşın mazlar, b) Yasa Gereği Tescil Davasına Konu Olamayacak Taşınmazlar, c) Zamanaşımı ile Kazanmaya Elverişli Olan Taşınmazlar, IV.2- Zilyedlikle İlgili Koşul, a) Malik Sıfatıyla Zilyetlik, b) Çekişmesiz Zilyetlik, c) Zilyetlik Aralıksız ve Yirmi Yıl Sürmüş Olmalıdır, IV.3- Yargılama Koşulu, a- Tapu Siciline Ka yıtlı Olmama veya Kayıtlı Olmakla Birlikte Malikinin Kim Olduğu Anlaşılmama Koşulu, b- Miktar Koşulu, c- Kroki - İlan Koşulu, d- İtirazın Bulunmaması Ko şulu, V- Sonuç. I) GENEL OLARAK Olağanüstü zamanaşımı ile taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, esas olarak TMY 713. maddesi ile düzenlenmiştir. Ancak 1950 tarihli ve 5602 sa yılı Tapulama Yasasının 13. maddesi, 1966 tarihli ve 766 sayılı Tapulama Yasasının 32,33. maddeleri ve yürürlükte olan 3402 sayılı Kadastro Yasası nın 13 ve 14. maddeleri, kadastro sonrasında zamanaşımına dayanarak ya pılacak mülkiyet tescilleri bakımından farklı hükümler taşımaktadır. Diğer yandan 1954 tarihli ve 6333 sayılı yasayla 743 sayılı MY 639. maddesinde değişiklik yapılmış olması, 766 sayılı yasayla kaldırılan 6335 sayılı yasa ve sonra 766 sayılı yasanın şimdi de 3402 sayılı yasanın isbat bakımından ka bul ettiği hükümlerin Medeni Yasaya göre zamanaşımı ile kazanmalarda da uygulanması bu kurum için farklı rejimleri ortaya çıkarmıştır.1Özel mülkiyete tabi taşınmazların tapu siciline kaydının zorunlu olmasına rağmen, ülkemiz (*) Gelendost Hakimi 1 OĞUZMAN,M.K-SELlÇİ,Ö.: Eşya Hukuku, İstanbul 1992, s.393 Erol KARAASLAN 451 de, bunun tam olarak gerçekleştirildiği söylenemez. Tapuda kayıtlı olmayan taşınmazların zamanaşımına dayanılarak kazanılması kurumu, bu olumsuz luğu engellediği gibi, kullanılmayan taşınmazların ekonomiye kazandırılması ihtiyacını da karşılamaya çalışmaktadır. Kurumun amacı; sahibi tarafından uzun süre yararlanılmayan bir taşın maz üzerinde, onun eylemli olarak sahibiymiş gibi ilgilenen kimsenin mülkiyet hakkını kurmaktır.2 Madde zilyedin iyiniyetini aramamış olduğundan adeta gasp edeni koru yor görünür. Ancak korunan gasp eden değil, korunan sahipsiz kalma tehli kesine karşı toprak ve sahibinin ilgisinden uzak kalmış olan toprağı malik gi bi benimsemiş olan zilyettir.3Ancak hiç kimse eskiden beri sahip olduğu ta şınmazının, günün birinde başkasının olduğunu görmek istemeyeceği de bir gerçektir. Bu çalışmamızda özellikle TMY. 713/1. maddesinde düzenlenmiş tapuya kayıtlı olmayan taşınmazların zamanaşımı yoluyla kazanılmasını (tescil da vası) ve yeri geldikçe de TMY. md. 713/11 düzenlenmiş bulunan, tapuya ka yıtlı taşınmazların kazanılmasını (iptal ve tescil davası) irdelemeye çalışaca ğızII) GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME Belirli bir davaya aynı yargı kolundaki ilk derece mahkemelerinden han gisinin bakacağını düzenleyen kurallara görev ve yetki kuralları denir.4Görev bir davaya hangi mahkemenin bakacağını (maddi bakımdan) belirler. Mahkemelerin görevleri ve yetkileri, ANY. md. 128 gereğince, yasayla düzenlenir.6 Genel mahkemelerin görev kuralları 1086 sayılı HYY 1-27 mad deleri arasında ve 469 sayılı yasanın 3. maddesinde düzenlenmiştir. HYY. md.8’e göre, konusu para veya parayla ölçülebilen davalarda gö rev, dava konusu değere göre belirlenir. 4146 sayılı yasa ile yapılan değişik likle, 01.01.2000 tarihi itibariyle 400 milyon sınırı görevi belirlemektedir. 400 milyonu geçmeyen davalara sulh hukuk mahkemeleri ve bu sınırı aşan dava lara ise asliye hukuk mahkemeleri bakmakla görevlidir. Ancak bu ana kura lın istisnaları (HYY.md.8/ll) da bulunmaktadır. 2 3 4 5 BERTAN.S.: Ayni Haklar, Ankara 1976, s.552. Eylemli durumu hukukileştirmek ve zilyedin durumunu kuvvetlen dirmektir göriişü için Bknz. ÖZDEMlR OKTAY,S.: "Olağanüstü Kazandırıcı Zamanaşımı" Prof.Dr. M.Kemal OĞUZMAN’ın Anısına Armağan, tstanbul 2000, s.654 KÜLEY,M.M.: Medeni Kanun ve Tatbikatında Müruruzaman ile tktisap, tstanbul 1957,s.50 KURU,B-ARSLANJR.-YILMAZ,E.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2000, s.129 Bknz. ANY. md.37, AÎHS. md.6 452 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup yargıç tarafından kendiliğin den (görev gereği-re’sen) gözönünde tutulur (HYY. md.7).6 Yargıç, dilekçede belirtilen değere, keşifte yerel bilirkişinin beyan ettiği değere bağlı kalmaksızın yeniden bilirkişi veya bilirkişiler aracılığıyla uyuş mazlık konusu taşınmazın gerçek değerini belirleme yoluna gidebilir.7 Dava ya birden fazla taşınmaz konu olmuşsa, görev taşınmazların toplam değeri gözönünde tutularak belirlenecektir.8 Ancak yargılamada, davalıların birleş mesi sözkonusu olduğundan, mahkemenin görevi birleşen dosyadaki toplam değere göre değil, her dosyada dava olunan değere göre belirlenir.9 Yargılama sırasında dava konusu edilen taşınmazın bir bölümü hakkın da tescil talebinden feragat edilmiş ise, kalan bölümün değeri görevsizlik limi tine girse dahi görevsizlik kararı verilemez.10 Dava görülmekte iken taşınmaz, orman sınırlaması çalışmalarına tabi tu tulursa; dava, orman sınırlandırılmasına itiraz davası niteliği kazanır. 6831 sayılı Orman Yasasının 11 maddesine göre bu davalar kadastro mahkeme lerinde görüleceğinden, davanın görev nedeniyle reddiyle, karar kesinleşti ğinde dosyanın görevli kadastro mahkemesine gönderilmesi gerekir.11 Hemen şunu da belirtmek gerekir ki 3533 sayılı yasaya tabi kamu kurum ve kuruluşların açmış olduğu tescil davaları genel mahkemelerde açılmış ise aynı yasanın 1 ve 4 maddelerine göre öncelikle mülkiyetin tespiti yönünden hakem sıfatıyla bakılan mahkemeden, mülkiyetin tespitine dair karar getir mek üzere, davacı kuruma mehil verilip, hakemin yapacağı yargılamayı bek letici mesele saymalı, dava ekonomisi yönünden görevsizlik kararı vermemek gerekir.12 Hakem ancak 3533 sayılı yasada gösterilen kurumlar arasındaki 6 Davacı, dava dilekçesinde uyuşmazlık konusu taşınmazların 200.000.000 TL değerinde oluştuğunu açıklamış, 25.07.2001 tarihinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi her taşınmazın dava tarihindeki değerinin, ayrı ayn 200.000.000 TL olduğunu bildirmiştir. Toplam 74.682,57 m2 yüzölçüme sahip iki. parça taşınmazın, toplam 400.000.000 TL değerinde olduğu günün ekonomik koşullan karşısında kabul edilemez. Gerek dava dilekçesinde bilindirilen ve gerekse yerel bilirkişi aracılığı ile belirlenen değer taşınmazlann gerçek değerini göstermekten uzak tır. Hakim, tarafların dilekçede gösterdikleri veya bilirkişinin bildirmiş olduğu değerle bağlı değildir. Mahkemece kamu düzeni ile ilgili olan görev hususu belirlenmek üzere bilirkişi veya biliıkişiler aracılığı ile uyuşmazlık konu su taşınmazların gerçek değerinin saptanması ve buna göre görev yönünün düşünülmesi gerekir (8 HD 26.11.2001 T. 8766/8441 ; yayınlanmamıştır). 7 8 HD 04.10.1994 T. 8613/10857 ve 8 HD 14.01.1997 T. 1996/4303, 1997/128 (ERDEN,O.: Kadastroda Tespit Dı şı Bırakılan Yer Hakkında Açılacak Tescil Davası, Ankara 2000, s.4). 8 8 HD 28.06.1982 T. 7169/7375 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,!.: Zilyedlik Nedeniyle Gayrimenkul Hukuk Davaları, Ankara 1997, s.33). 9 8 HD 09.08.1979 T. 7369/8038 (ERDEMİR,!.: Hukuk Usulü Muhakemesi Kanunu Şerhi, Ankara 1998, s.9). 10 8 HD 14.01.1997 T. 5678/120 (ERDEN,O.: age. s.4). 11 8 HD 27.02.1997 T. 1996/5743, 1997/1306 (ERDEN,O.: age. s.5) 12 8 HD 26.02.1998 T. 1997/5815, 1739 (ERDEN, O.: age. 5). 8 HD 19.06.2000 T. 4354/5247 (yayınlanmamıştır). Görevsizlik kararı verilmesi yönünde aksi yönde Bknz. 20.HD 13.09.1993 T. 1992/11861, 6550 (ERDEMİR.İ.: age, s. 174). Erol KARAASLAN 453 mülkiyet uyuşmazlıklarını, çözümlemekle yükümlü olup, 5519 sayılı yasanın 1. maddesi gereğince, taşınmaz malın ilgili adına tapuya tesciline yetkili de ğildir. Bu durumda, hakemden getirtilerek kesin karara göre, tescil isteği ile il gili hüküm kurulması gerekir.13 Bu konuda son olarak belirtmek istediğim, tü zel kişiliği olan mazbut vakıflar ile çıkan uyuşmazlıkların tahkim yolu ile değil, genel mahkemelerde açılacak dava yolu ile çözümlenmesi gerekeceğidir.14 Yetki, dava konusu veya değere bakılmaksızın, yer bakımından hangi mahkemenin davaya bakacağını düzenleyen kurallardır. Yetki kuralları da görev kuralları gibi yasa ile düzenlenir. HYY. md.13’e göre taşınmazlara ilişkin davalar, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde dava açılır. Burada dikkat edilmesi gereken, bu maddede düzenlenen kuralın, taşınmazın aynına ilişkin davalarda geçerli olduğudur. Taşınmalara ilişkin bu düzenleme, kamu düzenine ilişkin olup, kesin yet ki kurallarındandır.16HYY md.13/lll, taşınmazın birden fazla yargı çevresinde olması halinde, taşınmazlardan birinin olduğu yerde dava görülebilir. Mahke me, diğer yargı çevresindeki taşınmazlar bakımından, yetkisizlik kararı ver memelidir. Bazen bir taşınmazın birden fazla yargı sınırı içinde kaldığı görülmekte dir. Böyle durumda, davanın davacı tarafından seçilen yetkili mahkemelerden birinde açılabileceği kabul edilmektedir.16Dava açıldıktan sonra, yönetsel ve ya yargısal sınırlar değişirse, dosya yeni oluşan mahkemeye devredilir. Bu halde "red" kararı değil, "gönderme" kararı verilmelidir. HYY. md.193’e göre 10 günlük süre sözkonusu olmayacaktır.17 III) DAVA EHLİYETİ Tescil davasının tarafları, tescil isteminde bulunabilecek davacı ve yasal hasım olan davalılardır. Medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan her gerçek veya tü zelkişi tescil davasında taraf ehliyetine sahiptir. 13 14 15 16 17 HGK 05.02.1992 T. 1991/8-591, 40 (ERDEMİR,1.: age. s.173). Bkıız aynı yerde HGK İ3 05-1992 T. 1-239, 338 ; HGK 15.03.1989 T. 8-49/176. İBK 06.03.1978 T. 2/2 (ERDEMİR,!.: age. 3.175). Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde tüzel kişiliğe sahip vakıf lar bakımından hakem yoluna başvurulması gerekir. KURU’JB- ARSLAN,R.-YILMAZ,E.: age. s.l 89 SINM AZ ,B.-KARAT AŞ ,1.: age, s.41 ; ERDEN,O.: age, s.6 ; ERDEMİR,!.: age, s. 314-315 8 HD 18.10.1965 T. 5130/4402 (SINMAZ3--KARATAŞ,İ.: age. s.41) ; ERDEMİR,!.: age. s. 314 ; 7 HD 18.09.1998 T. 3029/3782 (YKD. 1998/11 s.1634). 550 sayılı Yasa Hükmünde Kararname ile Altınova İlçesi kurul muş ve idari bakımdan Yalova îline bağlanmıştır. Dosyadaki belgelere ve Dairemize intikal eden dava dosyaların daki bilgilere göre, Altınova İlçesinde henüz adli teşkilat kurulmamıştır. Adli teşkilat bu ilçede kurulmamış bulun duğuna göre, sayısı açıklanan kararnamenin geçici 1/3. maddesi gözönünde tutularak davaya bakılması gerekir. An cak, Altınova İlçesi adli teşkilat kurulduğu takdirde yetkisizlik kararı ile dava dosyasının gönderilmesine kaıar ve rilebilir (8 HD 02.04.2002 T. 1922/2551 ; yayınlanmamıştır). 454 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) Hukuk düzeni, herkesin haklara ehil olacağını hükme bağlamıştı. Hakla ra ehil olma, hak sahibi olma ve yükümlülükler altına girmeyi kapsar. Hak eh liyeti,18 tüm kişilere tanınan bir ehliyettir.19 Taraf ehliyeti davada taraf olabilme ehliyeti olup medeni hukuktaki hak ehliyetinin (TMY. md.8,48) usul hukukunda (HYY. md.38) büründüğü şekil dir.20 Dava ehliyeti ise, kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci ara cılığı ile bir davayı (davalı veya davacı olarak) takip etme ve usul işlemlerini yapabilme ehliyetidir.21 Medeni hakları kullanma (fiil) ehliyetine (TMY. md. 9 vd.) sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler, dava ehliyetine (HYY. md.59) de sahiptir.22 Tescil davalarında da mutlaka taraf teşkili sağlanmalıdır.23 Dava şartla rından olan taraf teşkili sağlanmadan yapılan işlemler katılmayan tarafı bağ lamayacağından usul ekonomisine de aykırılık oluşturur. Taraf oluşumu sağ lanmaması halinde davanın esasına da girilmemelidir. Çünkü eksik taraf ile yapılan yargılamada yapılan işlemler yeni katılacak veya katılmamış olan bu tarafı bağlamayacaktır. III.1) Davacı Tescil davasının davacısı, davaya konu olan taşınmazlarda, TMY. 713 maddesine göre koşulların oluştuğunu belirterek lehine tescil isteminde bulu nan gerçek veya tüzel kişilerdir.24 Konuyu gerçek ve tüzel kişiler diye ikiye ayırarak incelemek daha uygun olacaktır. a) Gerçek Kişi Davacılar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her kişi, tescil davasının davacısı olabilir. Türk uyruklu gerçek kişiler için taşınmazı mal kazanılmasıyla ilgili ola rak hiçbir sınırlayıcı hüküm bulunmamaktadır. 18 Hak sahibi olabilme ehliyetine kısaca hak ehliyeti diyebiliriz (TEKÎNAY,S.S.: Medeni Hukuka Giriş Dersleri, İs tanbul 1987, s.2002). 19 ÖZTAN,B.: Medeni Hukukun Temel Kavramları, Ankara 1998, s.192. Hak ehliyeti, haklardan yararlanmayı değil; hak ve borçlara sahip olabilme yeteneğidir (ZEVKLİLER,A.: Medeni Hukuk, Ankara 1992, s. 189). 20 KURÜ,B ARSLAN,R.-YILMAZ,E.: age. s.264 21 Bir kimsenin, doğumu, şuura ve iradeye ihtiyaç gösteren hakları ve borçlan, kendi fiiliyle meydana getirebilme hu susundaki ehliyetine fiil ehliyeti denir (TEKİNAY,S.S.: age. s.222). 22 KURU,B- ARSLAN,R.-YILMAZ,E.: age. s.273 23 TMY. 713/2 maddesi gereğince açılan davaların kayıt malık veya maliklerine, Onlar ölmüş ise usulen belirlenecek mirasçılarına yöneltilmesi, hiç mirasçı bırakmadan ölmüş ise, TMY. 501 .maddesi hükmü gözönünde tutularak da vanın hâzineye yöneltilmesi, öncelikle taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra uyuşmazlığın esasına girilmesi ge rekmektedir. Her ne kadar kayıt maliklerine kayyım tayın edilmiş ise de bu tür davalarda kayıt maliklerinin kayyım ile temsil edilme olanağı bulunmamaktadır (8 HD 12.03.2002 T. 2001/8584 - 2034 ; yayınlanmamıştır). 24 Davanın açıldığı tarihte davacı köy muhtarıdır. Aynı davada köyü temsil eden köy muhtarı, hem davacı ve hem de davalı olarak köy hükmü şahsiyetini temsil edemez. 442 sayılı Köy Yasasının 336/b maddesi uyarınca, davalı köyü temsil etmek üzere köy derneğince bir temsilci seçilmesi, seçilecek kişi adına tebligat çıkarılarak davadan haberdar edildikten sonda davaya devam edilmesi gerekir (8 HD 07.02.2002 T. 926/1048 ; yayınlanmamıştır). Erol KARAASLAN 455 Davacının Türk vatandaşlığı konusunda tereddüt oluşur ise konunun içişleri Bakanlığından sorulması gerekir.26 Gerçek kişi Türk vatandaşının dava açma ehliyeti yoksa bunlar yasal temsilcileri aracılığıyla temsil olacaklardır. Yasal temsilciler olan veli, vasi ve ya kayyım kendileri veya vekil aracılığıyla dava açabilir veya açılan davayı ta kip edebilirler.26 Davaya konu taşınmaz elbirliği mülkiyetinde (TMY. md. 701) ise murisin veraset belgesi alınarak davacı dışında varsa diğer mirasçıların da davaya katılımının sağlanması veya onaylarının alınması ya da TMY. md. 640 uya rınca terekeye atanacak bir temsilci aracılığıyla yargılamanın devam ettiril mesi gerekir.27 Muris Medeni Yasanın yürürlük tarihinden önce ölmüş ise, terekesi pay lı mülkiyete tabi olacaktır. Bu halde her mirasçı kendisine ait payla ilgili tescil isteminde bulunabilir. Tek başına davanın tarafı olarak dava açabilir.28 Yabancı uyruklu gerçek kişiler bakımından birtakım sınırlandırmalar bu lunmaktadır. Bu konudaki esas düzenleme 2644 sayılı Tapu Yasasının 35. maddesinde "karşılıklı" ve yasal kısıtlamalara uyulmak koşuluyla yabancı gerçek kişilerin taşınmaz mal edinebilmeleri mümkündür.29 Karşılıklılığın eylemli olarak bulunması ve bu ülkelerde bulunan Türk va tandaşlarının aynı şekilde taşınmazları kazanmaları gerekmektedir. Karşılık lılığın bulunup bulunmadığı Dışişleri Bakanlığından sorularak uygulamanın yapılması gerekir. Karşılıklılık kuralı vatansızlar hakkında uygulanmamaktadır.30Karşılıklılık kuralının uygulanmadığı diğer grup ise mültecilerdir.31 25 26 27 8 HD 18.09.1980 T. 820/803 (ERDEN, O.: age. s.7) DÜZCEER.A.R.: Kazandırıcı Zamanaşımıyla Taşınmaz İktisabı, Ankara 1984, s.279 vd. Dava konusu taşınmazm davacılara murislerinden kaldığı ileri sürüldüğüne, taksim hakkında bir açıklamada bulu nulmadığına göre, taşınmazın hangi muristen kaldığının belirlenmesi mirasçılık belgesinin istenilmesi, ölüm tarihi ne göre terekesi elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi olup da davacılardan başka mirasçıların bulunduğu belirlendiği takdirde, onların da davaya katılmalannın sağlanması veya yöntemine uygun bir biçimde onaylarının alınması ya da TMY. 640. maddesi hükmü uyarınca miras ortaklığına temsilci tayini suretiyle Onun huzurunda davaya devam olunması gerekmektedir (8 HD 01.04.2002 T. 2431/2695 ; yayınlanmamıştır); 8 HD 15.03.2002 T. 1393/2124 (ya yınlanmamıştır) 28 SINMAZ,B.-KARATAŞ,L: age. s.44 29 ÇELtKEL,A.: Yabancılar Hukuku, İstanbul 1993, s.198 vd. 30 OKTAY, S.: Türk Hukukunda Tapuda Kayıtlı Olmayan Taşınmazların Zamanaşımı İle Kazanılması, İstanbul 1990, s.110 ve orada Dp.4. Buna göre Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 07.05.1954 gün ve 127-55/2834 sayılı ge nelgesinde vatansızların milletlerarası hukuka ve İnsan Hakları Bildirgesine uygun olarak taşınmazı mal intisabı haklarının bulunduğu belirtilmiştir. 31 OKTAY, S.: age. s.110. 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşmenin 7. maddesine göre "Bütün mülteciler Âkit Devletlerin ülkesinde 3 sene ikametten sonra yasal karşılıklılık koşulundan muaf olurlar." (OKTAY, S.: age. s.l 10) 456 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasasının 10. maddesine göre yabancı teşebbüslerin de yerli teşebbüsler gibi karşılıklılık aranmadan taşın maz kazanmaları olağan hale gelmiştir. Aynı şekilde 2634 sayılı Turizmi Teş vik Yasasının 8/E maddesine göre Bakanlar Kurulu Kararı ile karşılıklılık ko şulu uygulanmayabilecektir. 442 sayılı Köy Yasasının 87. maddesi yabancı gerçek kişilerin köylerde ki taşınmaz malları alamayacakları düzenlemesini getirdiğinden bu kişiler ba kımından oluşmuş olan zilyetliklere, tescil davası bakımından değer verilme yecektir. 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Yasasında da yabancılar bakımından birtakım kısıtlamalar getirilmiştir. Anılan yasanın 7. maddesine göre birinci derece askeri yasak bölgeler kamulaştırtacağından, bunların zilyetlik yoluyla kazanılmaları mümkün olmayacaktır. Yine 9. madde ye göre ise ikinci derece askeri yasak bölgelerin kamulaştırılmayan bu yerler de yabancı gerçek ve tüzel kişiler taşınmaz mal kazanamayacaklardır. Aynı yasanın 28. maddesine göre Genelkurmay Başkanlığının teklifi üzerine aske ri yasak bölgelere yakınlığı veya diğer stratejik nedenlerle tespit edilecek böl gelerde yabancıların taşınmaz mal edinemeyeceklerine Bakanlar Kurulu ka rar verebilecektir.32 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Yasasının 29. maddesine göre, Türk vatan daşlığını kaybeden kişiler, kayıp tarihinden başlayarak yabancı muamelesine tabi tutulurlar. Bu kişiler yabancılar ölçüsünde taşınmaz mal edinme hakkına sahip olabilirler. Aynı yasanın 33. maddesi gereğince vatandaşlığı iptal edilip de, iptal kararında malların tasfiyesi ve sınırdışı edilmesi konusunda hüküm bulunanlar Türkiye’de yeniden taşınmaz mal kazanamazlar.33 403 sayılı ya sanın 29. maddesine göre 33 ve 35. maddeler saklı kalmak kaydıyla; doğum ile Türk vatandaşlığını kazanmış olup da sonradan Bakanlar Kurulundan çık ma izni almak suretiyle yabancı bir devlet vatandaşlığını kazanan kişiler ve bunların yasal mirasçıları taşınmaz mal konusunda Türk vatandaşları gibi ay nen yararlanmaya devam edeceklerdir. b) Tüzel Kişi Davacılar Hem Türk uyruklu tüzel kişiler, hem de yabancı uyruklu tüzel kişilerin ta şınmaz mal edinme ehliyetleri birtakım özellikler gösterdiğinden bu konudaki düzenlemelere de bakmak uygun olacaktır. Türk uyruklu tüzel kişilerin özel hukuk tüzel kişileri ve kamu tüzel kişileri olarak bir ayırıma tutmak gerekir. 32 33 OKTAY, S.: age. s.l 12. Bknz. aşağıda Dp.173 civarı OKTAY, S.: age. s.l 13. Erol KARAASLAN 457 Özel hukuk tüzel kişilerinin hak ehliyeti TMY 48. maddede düzenlenmiş tir. Buna göre yaratılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün hak ve borçlara tüzel kişiler ehildirler. Bu genel kuralın yanısıra tüzel kişilerin ortaklık sözleşmelerinde açıklanan amaç ile de sınırlı olarak hak ka zanacaklardır. Kooperatif, sözleşmesinde yazılı işletme konusu çerçevesinde tescil da vasıyla taşınmaz mal kazanabilir.34 Dernekler ikametgahları ile amaç ve faaliyetleri için gerekli olanlardan başka taşınmaz mala sahip olamazlar (2908 S. Dernekler Yasası md. 64) dü zenlemesini getirmiştir. Zamanaşımı ile kazanma iddiası ile dernek adına tes cil istenilen taşınmazın tescili yapılmaz.35 Vakıflar Yasanın 6. maddesi, mülhak vakıfların ayrı tüzel kişiliğe sahip olduğunu, Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ve temsil ettiği vakıfların da bir bütün halinde tüzel kişiliklerinin var olduğunu belirtmiştir. Mülhak ve mazbut vakıfların zamanaşımı ile taşınmaz mal kazanabileceklerini belirten Yargıtay kararları vardır.36 Camii büyütme derneği tescil davası açamaz. Çünkü tüzüğünde caminin mülkiyetini edinme şeklinde bir amaç yazılamaz.37 Mahalleyi temsilen mahalle muhtarı tescil davası açamayacaktır. Çünkü mahalleler tüzel kişiliği olmayan kurumlu olup, dava açma ehliyetleri de yoktur.38 Kamu tüzel kişileri Anayasanın 123. maddesine göre; ancak yasa ile ve ya yasanın açıkça verdiği yetkiye dayanarak idari bir işlemle kurulurlar. Bunla rın zamanaşımına dayanarak taşınmaz kazanımında bulunup bulunamaya cakları konusunda açık bir hüküm bulunmamaktadır. Sadece köy kamu tüzel kişisinin zamanaşımından yararlanarak taşınmaz mal kazanabileceği39, diğer kamu tüzel kişilerinin taşınmaz edinemeyecekleri kural olarak belirtilmektedir.40 34 35 36 37 38 39 40 ERDEN, O.: age s.9 8 HD 06.12.1978 T. 8800/10173 (OKTAY, S.: age. s.114). 8 HD 26.12.1978 T. 10002/10912 ; 7 HD 27.03.1970 T. 7790/1834 (OKTAY, S.:age. s.l 15). 8 HD 05.03.1996 T. 1995/9313, 2012 (ERDEN, 0.:age s.9) 8 HD 22.02.1999 T. 1998/10105, 1379 (ERDEN, 0.:age s.9) HGK 22.01.1964 T. 1-14/58 (ERDEN, O.: age s.8). 8 HD 11.02.2002 T. 1063/1189 (yayınlanmamıştır). OKTAY, S.: age. s.l 16. Aksi yönde içtihat 8 HD 25.06.1980 T.6733/6691 sayılı kararında; belediyelerin kazandı ncı zamanaşımıyla taşınmaz kazanabilecekleri belirtilmiştir ( OKTAY, S.: age. s.l 16 ; ERDEN, 0.:age s. 8 ). Bele diyelerin kazanıcı zamanaşımı hukuki nedenine dayanarak taşınmaz kazanmalarına yasal olanak yoktur. Ancak be lediye köyün devamında kurulmuş ise, köyün ardılı (halefi) olarak onun zilyetliğine dayanarak tescil davası açabi lir. Bu halde belediye ile hazine arasında görülecek dava 3533 sayılı yasaya göre hakem eliyle çözümlenir (8 HD 20.05.1997 T. 1996/7857, 3110; ERDEN, O.tage s.9). 14 HD 13.11.1979 T. 4765/5306 içtihadına göre il özel ida relerinin ayrı bütçeleri olan kamu tüzel kişileri olmalan itibariyle kazanıcı zamanaşımı yoluyla taşınmaz kazanabi lecekleri belirtilmiştir (OKTAY, S.: age. s. 116 ; ERDEN, O.rage s.9). Aksi görüş için Bknz. BERTAN.S.: age. s.554. Yazar, kamu tüzel kişilerinin hangi mallara malik sıfatıyla zilyet bulunabileceğini yasa belirtmiştir. Yasanın verdiği yetki dışında bir kamu tüzel kişiliğinin malik sıfatıyla zilyet bulunduğunun kabul edilemeyeceğini ve köy tüzel kişiliğinin gerçek kişiyle ait taşınmazı köy adına tescilini isteyemeyeceği görüşündedir. 458 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) Ticaret ortaklıkları ise işletmenin konusu taşınmaz kazanımına ilişkin de ğil ise bu kurumdan yararlanamayacaktır. Yabancı uyruklu tüzel kişilerin mal kazanımlarını düzenleyen herhangi bir yasal düzenleme yoktur. Hatta 1328 tarihli Eşhası Hükmiyenin Emvali Gayri Menkuleye Tasarruflarına Mahsus Kanunu Muvakkatin 3. maddesinin Türk tüzel kişilerinin taşınmaz mal edinebileceği kuralını getirmiş olmasından hareketle genel düzenleme yokluğunu olumlu şekilde yorumlayarak, yabancı tüzel kişilerin taşınmaz mal edinebileceği kabul edilemeyeceği gibi, ayrıca Köy Yasasının yabancı tüzel kişilerin köylerde taşınmaz mal edinmelerini ya saklayan 87. maddesinin zıt anlamından yararlanarak köy dışında taşınmaz edinme hakkının tanınmasının da düşünülemeyeceği belirtilmektedir. O hal de genel kural; yabancı tüzel kişilerin taşınmaz kazanamayacakları olmakla birlikte, yasalardaki bazı hükümlerle istisnaen yabancı tüzel kişilerin taşın maz kazanabilecekleri söylenecektir.41Yabancı gerçek kişiler bakımından an latılan, Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasasının 10, Turizmi Teşvik Yasasının 8/E, Petrol Yasasının 12, Bankalar Yasasının 2 maddelerine göre yabancı uyruklu özel hukuk tüzel kişileri taşınmaz mal kazanabileceklerdir. Yabancı uyruklu kamu tüzel kişileri kural olarak Türkiye’de taşınmaz mal kazanamayacaklardır. Ancak burada hemen elçilik ve konsolosluklara ait bi naların istisna olduğunu belirtmek gerekir. III.2) Davalı TMY. md. 713/1 maddesine göre tescil davasının davalısı daima Hazine dir. Ancak Hazine yanında ilgili kamu tüzel kişisi de yer almalıdır. Taşınma zın köy sınırları42 içinde olması halinde köy tüzel kişiliği; belediye sınırlarında olması halinde belediye başkanlığı43; taşınmaz başka kamu tüzel kişilerine ait ise o tüzel kişinin Hâzinenin yanında yasal davalı44 durumunda olmalıdır. Bu tüzel kişiler davalı olarak gösterilmemişse dahili dava yoluyla yargılamaya katılımı sağlanmalıdır. Taşınmazın sınırında karayolu var ise TMY 713/3 maddesi hükmü gözö nünde tutularak ilgisi yönünden davanın Karayolları Genel Müdürlüğüne yö 41 O K TA Y , S.: age. s.117 42 Dava konusu taşınmaz köy orta malı mera olarak sınırlandırılmıştır. Bu tür davalarda davanın hazine yanında, me ralardan istifade eden ilgili köy tüzel kişiliğinin de yeralması gerekir. Mahkemece davanın köy tüzel kişiliğine yö neltilmesi, gösterdiği takdirde delillerinin toplanması gerekir (8 HD 11.02.2002 T. 1097/1227 ; yayınlanmamıştır) 8 HD 12.02.2002 T. 1099/1254 (yayınlanmamıştır). Yasal taraf oldukları için hazine ve köy yargılama giderleriyle yükümlü tutulamayacaktır (8 HD 28.10.1991 1990/19089, 14661; A YAN,M.: Eşya Hukuku II, Mülkiyet, Konya 2000, s. 187). 43 44 Erol KARAASLAN 459 neltilmesi gerekir.46 Köy yolları, bulunduğu köy tüzel kişiliğine ait olup husu metin ayrıca Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne yöneltilmesi gerek yoktur.46 Tescili istenilen taşınmazın sınırında ormanı ilgilendiren bir yer varsa, tescil davasının Orman Genel Müdürlüğüne yönlendirilmesi gerekir.47 Taşınmazın durumuna göre, DSİ, TCDD, Vakıflar Genel Müdürlüğü, TEAŞ, TEDAŞ, boru hattının varlığı halinde BOTAŞ veya POAŞ gibi kuruluşlar davalı olarak hâzinenin yanında yer alırlar. Tapu iptal ve tescil davalarında davalılar ise tapuda kayıtlı malik veya mi rasçılarıdır. Kadastro Yasası uygulamasında, ölmüş veya gaipliğine karar ve rilmiş olup da adlarına kayıt yapılmamış mirasçılar aleyhine de dava açılabi lir (md.29/ll). Bu dava aynı zamanda mülkiyetin tespiti davasıdır.48Suriye uy ruklu malikler hakkında açılacak iptal ve tescil davalarında hâzinenin davalı gösterilmesi gerekir.49 IV) KAZANMA KOŞULLARI Genel olarak bakıldığında, zamanaşımı ile kazanma; 1) Taşınmazın za manaşımı ile mülkiyet kazanılmasına uygun bir taşınmaz olması. 2) Mülkiye ti kazanacak kişinin bu taşınmaza yasanın aradığı koşullarla belli bir süre zil yet olması. 3) Zilyedin mahkemeye başvurusu üzerine, yapılacak yargıla mayla karar verilmesi koşullarına bağlıdır. IV.1) TAŞINMAZ KAZANMAYA UYGUN OLMALIDIR Bir taşınmazın TMY 713/1 maddesi uyarınca; tapuya tesciline karar ve rilebilmesi için yasada belirtilen diğer kazanma koşulları yanında, taşınmazın niteliği itibariyle kazanılmaya uygun yerlerden olması gerekir. Tapusuz taşınmazların bu madde bakımından kazanılmasının olanaklı ol duğu birinci fıkrada belirtilmiştir. Tapulu taşınmazlara gelince, tapu kütüğünün taşınmaz üzerindeki gerçek hak durumunu yansıttığı durumlarda, olağanüstü zamanaşımı ne kadar sürerse sürsün mümkün değildir. Ancak tapu kütüğü nün gerçek hak durumunu yansıtmadığı durumlardadır ki tapulu bir taşınmaz için olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı ile kazanma mümkün olabilecektir.50 45 46 47 48 49 50 8 HD 08.02.2002 632/130 (yayınlanmamıştır). 8 HD 19.03.2002 T. 1956/2225 (yayınlanmamıştır). Böyle bir duramda yolun bu kesimine ait mevcutsa kamulaştırma haritası ve dayanaklarının getirtilip dosya arasına konması ge rekmektedir. 8 HD 13.07.1998 T. 1404/8387 (ERDEN,O.: age, s.l 1). 8 IID 11.03.1985 T. 2629/2443 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,!.: age. s. 108). ESENER,T.-GÜVEN,K : Eşya Hukuku, Ankara 1996, s.150 Suriye uyruklu kişilere ait taşınmazların idaresi hâzineye bırakıldığına göre (1062 sayılı yasa ve 01.10.1966 T. 6/7104 yönetmelik m d.l) zilyetlik yoluyla kazanmaya ilişkin böyle bir davada hazînenin davalı olarak gösterilmesi ve husumetin ona yöneltilmesi gerekir (8 HD 02.02.1998 T. 1997/5074- 408 ; http://www.adalet.gov.ti/ Higm/kanunyararinabozma.htm). AYBAY,A-HATEMÎ.H.: Eşya Hukuku Dersleri, İstanbul 1981, s. 143 ; OĞUZMAN.M.K SELÎÇt.Ö.: age. s.396 460 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) Medeni Yasanın olağanüstü zamanaşımı ile mülkiyet kazanılmasına el verişli saydığı taşınmazlar olan tapusuz taşınmazlarda mülkiyetin bu yolla ka zanılmasında 3402 sayılı Kadastro Yasasının 33/3 maddesi gereğince aynı yasanın 14. maddesi uygulanacaktır.61 Tapuda kayıtlı olup da tapu kaydında yazılı maliki hayatta bulunuyor veya kim olduğu biliniyorsa ya da gaipliğine karar verilmemişse böyle bir taşınmaz olağanüstü zamanaşımı yolu ile kaza nılamaz. 3402 sayılı Kadastro Yasasının 33/3 ve 18/2 maddelerine bakıldığında ve daha sonra değineceğimiz diğer yasalar ele alındığında zamanaşımı yolu ile kazanılması yasaklanmış olan taşınmazların var oldukları görülecektir. Za manaşımı ile kazanılacak taşınmazların öncelikle özel hukuk mülkiyeti kur maya elverişli taşınmaz olması daha sonra da yasaklayıcı bir hükmün olma ması gerekir.52 TMY. 713. maddesine göre kazandırıcı zamanaşımına konu olabilecek taşınmazlar; tapuda kaydı olmayan (TMY. md. 713/1) veya tapuda kaydı olup da malikinin kim olduğunun belli olmayan (TMY. md.713/11) taşınmazlardır, ilk fıkradaki taşınmazların konu olduğu davalara "tescil davaları" ikinci fıkradaki taşınmazların konu oldukları taşınmaz davalarına da "iptal ve tescil davaları" denilmektedir. Bu bakımdan; konumun açısından taşınmazları, 1.fıkra için taşınmazın tapuya kayıtlı olmaması gerekir. 2. fıkra için ise tapu siciline kayıtlı olması ile birlikte Tapu sicilinden malikinin kim olduğu anlaşılamayan taşınmazlar Tapu sicilinde kayıt maliki 20 yıl önce ölmüş bulunan taşınmazlar Tapu malikinin 20 yıl önce gaipliğine karar verilmiş bulunan taşınmazlar şeklinde ayırıma tutmak incelemek için daha kolay olacaktır. a) Kamu Malı Olmaları Nedeniyle Tescil Davasına Konu Olamayacak Taşınmazlar Kadastro Yasasının 33/3. maddesi-gereği, tüm yurtta uygulanan, Ka dastro Yasasının 18/11 maddesi, orta mallar, hizmet malları ve devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen yerlerin zama naşımı yolu ile kazanılamayacağını belirtmiştir. Aynı yasanın 16. maddesi ise sınırlı olmayarak hizmet mallarını, orta malları ve devletin hüküm ve tasarru 51 52 OĞUZMANAl.K-SELlÇİ.Ö.: age. s.396 OĞUZMAN.M.K SELtÇt.Ö.: age. s.396 ; AYAN.M.: age. s.174 ; BERTAN.S.: age. s.550 ; OKTAY.S.: age. s.25 Erol KARAASLAN 461 fu altındaki yerleri belirtmiştir.63 Dolayısıyla, nitelikleri bakımından tapu sicili ne kaydedilmeleri gerekmeyen (TMY. md. 999) devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin (TMY. md.715) mülkiyeti, olağanüstü zamanaşımı yoluyla kazanılamaz (3402 S. Kadastro Yasası md.18). Kamu kuruluşları, kendilerine verilmiş olan görev ve hizmetleri yürütebil mek için, taşınır ve taşınmaz mallara araç ve gereçlere gereksinme duyarlar. Bu mallar halkın kullanımına ayrılanlar (orta malları), belli kamu hizmetine ay rı lanlar (hizmet malları) ve sahipsiz mallar (devletin hüküm ve tasarrufu altın da bulunan mallar) olmak üzere üçe ayrılır.64 Bir taşınmazın kamu hizmetinde kullanılan taşınmazlardan olup olmadı ğı konusunda taraflar arasında çekişme oluşursa, iddia ve savunmanın bel geler, bilirkişi ve tanık sözleri ile kanıtlanması olanaklıdır.66 Kadastro Yasası 16. madde ve diğer özel yasalara göre konuyu üçe ayırarak inceleyeceğiz, aa) Hizmet Malları Özgüleme (tahsis), yönetsel bir işlemdir. Bu işlemle bir taşınmaz mal, ka mu malı durumuna getirilir.66 Bir malın bu kategoriye girmesi bakımından bir 53 Kadastro Yasası md. 16 "Kamunun ortak kullanmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle dev letin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden: A ) Kamu hizmetinde kullanılan, bütçelerden ayrılan ödenek veya yardımlarla yapılan resmi bina ve tesisler (hükü met, belediye, karakol, okul binaları, kö y odası, hastane veya diğer sağlık tesisleri, kütüphane, kitaphk. namazgah, cami, genel mezarhk, çeşme, kuyular, yunak ile kapanmış olan yollar, meydanlar, pazar yerleri, parklar ve bahçeler ve boşluklar v.b. hizmet malları.) kayıt, belge veya özel kanunlara göre hazine, kamu kurum ve kuruluşları, il, be lediye, k ö y veya mahalli idare birhkleri tüzel kişiliği adlarına tespit olunur. B) Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi, parah veya parasız kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanı ile ispat edilen orta ınah taşınmaz mallar sınırlandınhr, parsel numarası verilerek yüzölçümü hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel siciline yazıhr. Bu sınırlandırma, tescil mahiyetinde olmadığı gibi, bu suretle belirlenen taşınmaz inallar, özel kanunlarda yazıh hü kümler sakh kahııak kaydıyla özel m ülkiyete konu teşkil etmezler. Yol, meydan, köprü gibi orta malları ise haritasında gösterilmekle yetinilir. C) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kayalar, tepeler, dağlar (bunlardan çıkan kaynaklar) gibi, tarıma el verişli olmayan sahipsiz yerler ile deniz, göl, nehir gibi genel sular, tescil ile sınırlandırmaya tabi değildir, istisnalar sakhdır. D) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlar, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunla rın hükümlerine tabidir." y 54 GÖZÜBÜYÜK.Ş.: Yönetim Hukuku, Ankara 1995, s.207-208 ; ÖZAY.t.R: Gün Işığında Yönetim, İstanbul 1996, s .5 83 55 Davacı kazandırıcı zamanaşımına dayandığı ve maddi bir olgu olan zilyetliğin her türlü delille kanıtlanması zorun lu bulunduğuna göre taşınmazın öncesi itibariyle niteliği, kime ait olduğu, zilyetliğin nasıl ve ne zaman başladığı, ne kadar sürdüğü ve ne şekilde devam ettiği, ekonomik amacına uygun bir zilyetlik bulunup bulunmadığı, hangi ey lemli olaylara dayandığı tanıklardan sorulmalıdır (KARAMAN,D.: Kadastro Davaları Uygulama Kılavuzu, Ankara 2001,s.43). 56 GÖZÜBÜYÜK.Ş.: age. s.209. Yerel biliridşi ve tanıklar, dava konusu taşınmaz üzerinde 1987 yılında okul inşaatı yapıldığı ve halen okul olarak kullanıldığını bildirmişlerdir. Taşınmaz, il özel idaresince elkonulmak suretiyle okul binası yapıldığı ve halen okul olarak kullanıldığına göre; taşınmaz kamu hizmetine tahsis edilmiş sayılır. Daha açık bir değimle; taşınmaz okul olarak yapılmak suretiyle kamu emlakine dönüşmüştür. Kamu emlakine dönüşen bir ye rin özel mülkiyet şeklinde tapuya tezcili mümkün bulunmamaktadır. Bu dununda, il özel idaresince okul yapıldığı taıihe kadar kazanma koşulları oluşmuş ise davacılann mülkiyetinin tespitine karar verilmesiyle yetinilmesi gere kirken, davacılar adına tapuya tesciline, üzerindeki ilköğretim okuluna ait binaların tapu sicilinin beyanla hanesine şerh edilmesine karar verilmiş olması doğru değildir (8 HD 11.02.2002 T. 810/1186 ; yayınlanmamıştır). Ayrıca Bknz. aşağıda Dp. 142, 178 462 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) hizmete tahsis edilmiş olması gerekli olmakla birlikte, yeterli değildir. Bunun yanısıra kamu hizmetinin tahsis edilmiş bu malın, o hizmete göre uyarlanmış ve düzenlenmiş olması gerekliliği ek bir kriter olarak kabul edilmiştir.67 Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ay rılan yerlerle, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden; (Kad.Y. md.16/1) Kamu hizmetinde kullanılan, bütçelerinden ayrılan ödenek veya yardımlarla yapılan resmi bina ve tesisler, kayıt, belge veya özel yasa larına göre hazine, kamu kurum ve kuruluşları, il, belediye, köy veya yerel yö netim birliği tüzel kişiliği adlarına tespit olunur (Kad.Y. md 16/A). Bu hükmün yüzeysel incelenmesinde "hizmet malı" niteliğini kazanmak için kamu hizmetinde kullanılma yanında, bütçelerinden ayrılan ödenek veya yardımlarla yapılması gerekli olduğu izlenimi doğuyorsa da, anılan hükmün hizmet mallarının tapuya kaydını düzenleme amacı taşıdığı düşünülecek olursa, böyle bir taşınmazın ilgili kuruluşu tarafından ödenek veya yardım ko şulu aranmamalıdır.68 Bir mal hizmet malı olarak tahsis edilmesinden sonra zamanaşımı yolu ile kazanılması düşünülemez. Yönetimce o taşınmazda kamu hizmetinden vazgeçilmesi halinde ancak yönetim tarafından aynı değerde tahsis işlemi kaldırılmadığı sürece hizmet malının kamu malı niteliğini kaybetmesi ola naklı olmayacağından, hizmet görülmemesinin terki ile taşınmazın zamana şımı ile kazanılmaya elverişli hale gelemez.69 Hizmet malları olarak yasada hükümet, belediye, karakol, okul binaları, köy odası, hastane veya diğer sağlık birimleri, kütüphane, kitaplık, namaz gah, cami, genel mezarlık, çeşme, kuyular, yunak ile kapanmış olan yollar, meydanlar, pazar yerleri, parklar ve bahçeler ve boşluk ve benzeri hizmet malları sayılmıştır. Daha önce de belirtildiği gibi bu sayım sınırlayıcı değildir. Yasada sayılı olan bu yerlerden bazılarına değinmek yerinde olacaktır. Mezarlıklar: Mezarlıklar Kad.Y. md.16/A’da kamu malı olarak kabul edilmiştir. Dokt rin ve uygulama da bu doğrultudadır. Kamu malı niteliğinde olan mezarlıkla rın kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile kazanılması olanaksızdır.60 Ancak 2644 sayılı Tapu Yasasının 24. maddesine göre metrûk ve kimsesiz mezar lıklar ile vakfa ait genel mezarlıklar, köyü tüzel kişiliğinin (yasaya göre mane vi şahsiyet) özel mülkiyetinde olan yerlerdendir. Bunların zamanaşımı ile ka 57 58 59 60 ÖZAY.İ.H.: age. s.584 ; OKTAY,S.: age. s.29 OKTAY,S.: age. s.29 OKTAY,S.: age. s.30 7 HD 06.05..I988 T. 1985/3711, 4449 (AYAN,M.: age. s.176) Erol KARAASLAN 463 zanılması olanaklı değildir.61 Terk edilmiş mezarlıkların yetkili belediye organ ları tarafından kişilere satılmasına karar verildiği ve bu kararın kesinleşmesi halinde o taşınmaz mal belediyenin özel mülkiyetine geçecektir.62 Terk edil miş mezarlıkların zamanaşımı ile kazanılması olanaklıdır.63 Genel olarak me zarlıklar sınırları içinde bulunduğu kamu tüzel kişiliğine aittir. Özel mezarlık ya da bircamiinin mezarlığı sözkonusu değildir. Gerek Belediye, gerekse Köy Yasasına göre, bu tür yerler kamu malı sayılır. Yönetim ve bakım görevi içe risinde bulunduğu kamu kuruluşuna aittir.64 3998 sayılı Mezarlıkların Korun ması Hakkındaki Yasanın 1. maddesi mezarlıkların mülkiyetinin kime ait ol duğunu bildirdikten sonra, mezarlıkların kazandırıcı zamanaşımı yolu ile ka zanılamayacağını belirtmiştir. Yunak : Yunak, köylülerin ortak çamaşır yıkama yerleri olup bu niteliğine göre ka mu malıdır. Kamu niteliğinde olan bu yerlerin kazandırıcı zamanaşımı yoluy la kazanılması mümkün değildir.66 bb) Orta mallar Orta malların temel fikri araştırıldığında, kamu özgürlükleri ve toplum ha linde yaşamının vazgeçilmez gerekleri ile yakından ilgili olduğu düşünülen mallardan oluştuğu gözetilir.66 Kad.Y. 16/B maddesinde orta malı taşınmaz mallar belirlenmiştir. Buradaki sayımın da sınırlayıcı olmadığını belirtmekte yarar vardır. Yasada sayılan ve uygulamada karşımıza çokça çıkar orta mal larından bazılarına değinmekte yarar vardır. Mera, Yaylak ve Kışlaklar: 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Re formu Yasası 2. maddesi, mera, yaylak ve kışlakların, tarım arazisi olduğunu belirtmiştir. Bu yasadan önce Anayasa Mahkemesince iptal edilen 1757 sa yılı Toprak ve Tarım Reformu Yasasının 131. maddesinde tanımlama yapıl*61 S LNM AZ.B.- KARAT AŞ, 1.: age. s.90 ; OKTAY,S.: age. s.30. 1580 sayılı Belediye Yasasının 160. maddesinde de metmk ve kimsesiz mezarlıklar ile vakfa ait genel mezarlıkların belediyeye devredildiği ve belediyeye devrilmesi ne kadar satımının yasaklandığı düzenlenmiştir. 62 İBK 03.06.1959 T. 8/2 (RG 03.08.1959 T. S. 10269). 63 HGK 03.06.1974 T. 1468/586 (OKTAY,S.: age. s.30). 8 HD 20.04.1992 T. 1991/18756, 7078 (AYAN,M.: age, s. 176). 16 HD 05.02.1988 T. 7338/19035 (KARAMAN,D.: age. s.61). 64 8 HD 30.09.1997 T. T.13606/13019 (KARAMAN,D.: age. s.62). Cenaze defhedilebilecek durumda olan mezarlık ların, zilyetlikle kazınılması olanaklı değildir. Ancak metruk mezarlıklar, şartları mevcut olduğu takdirde, zilyetlik le iktisap olunabilir. Bu itibarla, mezarlığın niteliği üzerinde durulmak ve iktisap olanağı bulunmadığı anlaşıldığı takdirde, tescili yoluna gidilen taşınmaz, mezarlık sınırı gösterilmek suretiyle smırlandırılmaya tabi tutulup tescile karar verilmek gerekir (8 HD 20.12.1988 T. 17562/17142 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age, s.91). Aksi görüş için Bknz. HGK 14.04.1954 T. 5-36, 38 (ÖZKAN,II.: Sulh Hukuk Davalan ve Tatbikatı, Ankara Tarihsiz, s.372). 65 14 IID 07.02.1980 T. 541/677 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,İ.: age. s.90). 66 ÖZAY,t.H.: age, s.584 464 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) mıştır. Buna göre; mera, bir veya birkaç köyü veya belediyenin münferiden veya müştereken hayvanların otlatmaları ve otundan yararlanmaları için tah sis edilen ya da öteden beri (kadim) bu amaçla kullanılagelen ve hak sahip lerinin, mevcut intifa hakları dışında üzerinde eylemli ve hukuksal olarak ta sarrufta bulunamadıkları arazi olarak tanımlanmıştır.67 Bu tanımda; "tahsis" mera olarak taşınmazın bir veya birkaç köy ya da kasabaya yetkili makam tarafından68 bir belgeye69 dayanarak kullanmak üze re bırakılmasıdır. Tanımda geçen "kadimden beri kullanma" sözüyle ise ta şınmazın öncesi belli olmayan bir zamandan beri mera olarak kullanıldığı ve bunun sürdüğünü anlatılmak istenilmiştir.70 Bir yerin mera olarak kabulü için sadece hayvan otlatılmaya uygun olması yetmez, aynı zamanda hukuki bir öğesinin bulunması da gerekir. Bu hukuki öğe özgülenme ve kadimden beri kullanma olarak açıklanabilir.71 Mera iddiasının özellikle kadim kullanmaya dayanan mera iddiasının bi lirkişi sözleriyle ispatı kabul edilmemiştir. Çünkü bilirkişi, çözümü özel bilgiyi gerektiren durumlarda bilgisine başvurulan kişidir. Bundan dolayı bilirkişinin görüşü tek başına hükme esas olmayacaktır. Elde tahsis belgesi yoksa bu durumda tanık ile'kanıtlamak gerekir.72 Tescil davasına konu olacak taşınmazın, mera, yaylak ve kışlak gibi ka mu malı niteliğinde olmaması gerekir.73 Ancak 3194 sayılı imar Yasasının 11/son maddesi, ‘hazırlanan imar pla nı sınırları içerisindeki meralar, imar planı onayı ile bu niteliğini kendiliğinden kaybederek, onaylanan imar planı kararı ile getirilen kullanma amacına konu ve tabi olurlar’ düzenlemesini getirmiştir. 67 68 69 70 71 72 73 Tanım (mera, yaylak ve kışlık ile ilgili ayrıntılı bilgi) için Bknz. CİN,H.-SURLU,M.H.: Türk Hukukunda Mera, Yaylak, Kışlaklar ve Mera Kanunu Şerhi, Ankara 2000, s.37. Mera norm kararı ile tahsis tutanağı ve harita, Köy Hizmetlerinden istenilmclidir. Uygulamada "mer'a tahsis belgesi" denilmektedir. Tanım için Bknz. CİN,HOŞURLU,M.H.: age. s.38. CİN,1I.-SURLU,M.H.: age. s.39 ; SINMAZ,B.-KARATAŞ,İ.: age. s.102, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Gn. Müd. Köyün kuruluş tarihi sorulabilir, eğer kadim köy ise merası da kadimdir. CİN,H.-SURLU,M.H.: age. s.37. Kadimlik iddiası tanık ile kanıtlanabilir. Burada kanıtlanacak konu, kadimden be ri bir özgüleme işleminin olduğu değil, davalı veya davacı köy veya kasaba halkının o yeri mera olarak kadimden beri kullanmakta olduğu vakıasıdır (7 HD 07.02.1974 T. 10295/450 ; CİN,H.-SURLU,M.H.: age. s.40). CİN,H. SURLU.M.H.: age. s.43. Mera sınırı değişebilir ve genişlemeye elverişli sınırlardandır. Bu nitelikteki sınır lan taşıyan kayıtlar 3402 S.Y.md.20 (766 S.Y. md.42) göre kural olarak miktarı ile geçerlidir. Taşınmazın kenarı nın tapu-vergi kaydının mera okuması, tapulama sırasında, vergi-tapu kaydına göre fazla miktarda pay verilmesi, meradan genişletilmek suretiyle açılarak elde edildiğinin kabulünü gerektirir. Taşınmazın öncesinin mera olmadığı na dair iddianın aynı derecede kuvvetli bir delille ispatı gerekir. Davacının bu şekilde bir belge getiremeyeceğine göre, öncesinin mera olmadığını belirtir tanık beyanlarını itibar edilemez. 20 1ID 23.01.1995 T. 1994/2442,495 (YKD. 1996/4 s.601 vd.). Aynı doğrultuda 20 HD 31.10.1994 T. 1993/6819, 12947 (YKD. 1997/7 s.l 128). Bir yerin mera olduğunu kabul etmek için o yerin ya kamu yararına tahsis edilmiş ol ması ya da kadimden bu yana mera olarak kullanıldığının ispatı gerekir (HGK. 17.12.1982 T. 1979/7-1708, 956 ; KARAM AN,D.: age. s.57). Mera sınırlandırılmasına karşı açılan itiraz davası kesinleşmeyi önler. Tutanağı kesin leşmeyen taşınmazlarla ilgili davalara kadastro mahkemesinde bakılmak üzere görevsizlik karan verilmesi gerekir (8 HD 11.02.2002 T. 311/1159 ; yayınlanmamıştır); 7 HD 12.02.1973 T. 66/794 (CİN,H. S URLU,M.H.:age. s.56). Erol KARAASLAN 465 Bu durumda, meraların zamanaşımı ile kazanmaya konu olamayacakla rı ancak İmar Yasası md.11/son ile özel mülkiyet konu olacaklarından zama naşımı ile kazanılabilecekleri kabul edilmelidir.74 Uygulamada karşımıza en çok hizmet mallarından olan meralar üzerin de biraz daha durmak yararlı olacaktır. Özellikle mera araştırılmasının yönte mine uygun olarak yapılması önem göstermektedir. Bir yerin mera olup olma dığının öncelikle taşınmazın bulunduğu çalışma alanında tahsisli mera olup olmadığının ilgili yerlerden sorulup saptanması, mera tahsis kaydı var ise me ra tahsis kaydı ve dayanağı belgelerin getirilmesi gerekir. Bunlar taşınmaza uygulanarak dava konusu taşınmazın mera tahsis kaydı kapsamında kalıp kalmadığının belirlenmesi gerekir. Eğer mera tahsis kaydı yoksa, davada yararı olmayan komşu köy halkın dan seçilecek yerel bilirkişi76 aracılığı ile dava konusu taşınmazın mera olup olmadığının saptanması, eğer bilirkişi sözleri yeterli görülmez ise tarafların aynı yöntemle gösterecekleri tanıklarının taşınmazın başında dinlenilmesi gerekir (HYY. md.259-365). Bilirkişi ve tanık sözlerinin değerlendirilmesinde komşu parsellerin tutanak örnekleri ve dayanağı belgelerden de yararlanıla rak gerektiğinde uzman bilirkişiye başvurulması76 ve tutanak bilirkişilerinin dinlenilmesi, çekişme konusu taşınmazın mera niteliğinin açık ve tereddüt ya ratmayacak biçimde belirlenmesi gerekir.77 Mera sınırları değişebilir ve genişletmeye elverişli sınırlardandır.78 Bu ni74 OKTAY,S.: age. s.34 75 Taşınmazın mera olduğu iddiasına karşı gösterilen tapu kayıtları, tarafsız, yaşlı ve komşu köylerden gösterilen bi lirkişilere uygulattırılmalıdır (17 HD 15.01.1992 T. 5573/4715 ; KARAMAN,D.: age. s.57). Tutanaklardaki belirt me sebebine göre taşınmazın öncesinin mera olduğu ve meradan açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda Yargıtay’ın yerleşmiş ve kararlılık kazanmış içtihatları gereğince, taşınmazla ilgili nitelik ve zilyetlik araştırmasının komşu köy lerden seçilen yaşlı ve dava konusu taşınmazlan bilen bilirkişi ve tanılardan müteşekkil listelerin taraflardan istene rek bunların taşınmazlar başında dinlenmek suretiyle, önce taşınmazın niteliğinin sonra da tasarruf şeklinin araştı rıhnası gerekir (8 HD 04.05.2000 T. 3014/3821 ; YKD. 2001/6 s.835). Aynı doğrultuda 8 HD 06.03.2000 T. 1607/1870 (YKD. 2000/12 s.1833). 76 Ziraatçı bilirkişi raporunda taşınmaz üzerinde deve dikeni, köygöçüren ve yabani yulaf bitkilerinin yer aldığını bildi rerek kullanma kabiliyeti bakımından 4. sınıf arazi niteliğinde olduğunu bildirmiştir. Bilirkişinin söz ettiği deve dike ni, köygöçüren ve yabani yulaf bitkileri mera bitkileri olduğu gerçektir. Rapora göre taşınmazın öncesinin mera ol duğu anlaşılmaktadır. Süresi neye ulaşırsa ulaşsın meralar kazandırıcı zamanaşımı yolu ile kazanılamazlar (8 HD 19.02.2001 T. 975/1360 ; yayınlanmamıştır). Taşınmazın ilk defa hazine adına tescil edildiği tarihe kadar davacı ve murisi tarafından 20 yıldan fazla süre ile tasarruf edildiği yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından ifade edildiğine, taşın mazın bu bölümlerinin mera olmadığı açıklanmış olduğuna ve kültür arazisi niteliğinde bulunduğu ziraatçı uzman bi lirkişi tarafından gerekçeli olarak açıklanmış bulunduğuna göre, taşınmazın bu bölümüne ait davanın kabulüne karar verilmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır (8 HD 18.03.2002 T. 2020/2144 ; yayınlanmamıştır). 77 Gerek kadastro tutanaklarındaki açıklamalar ve gerekse paftadaki açıklamalar karşısında dava konusu yerlerin me radan elde edilip edilmediği duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi gerekir. Davacının satıcısına ait 284 tahrir numaralı vergi kaydı kuzey ve güney sınırı "bor" olarak yazılı bulunan bir belgedir. Yerel bilirkişi ve tanık lardan bor sözcüğünün mera olarak kullanılıp kullanılmadığı sorulmadığı gibi, eylemli durum da gözönünde tutula rak borun mera niteliğinde bir yer olup olmadığı da mahkemece tartışılıp değerlendirilmemiştir (8 HD 18.03.2002 T. 1746/2148 ; yayınlanmamıştır). 78 Kayıtta hâli okuyan sınır, eylemli durumda da mera ise, kayıt fazlasının meradan açıldığının kabulü gerekir. Mera incelemesi yalnız çekişmeli taşınmazda değil, komşu parsellerle birlikte yapılmalıdır (HGK. 31.01.1990 T. 1989/16593,40 ; KARAMAN,D.: age. s.57). 466 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) telıkteki sınırları taşıyan kayıtlar 3402 sayılı Kadastro Yasasının 20. (766 sa yılı Tapu Yasası 42) maddesine göre kural olarak miktarı ile geçerlidir. Mik tar fazlası olan dava konusu parselin kaydın tesis tarihinde mevcut olan me radan genişletilmek suretiyle açılmak suretiyle elde edildiğinin kabulü zorun ludur. Bu durum davacının dayanağı olan resmi kayıtlara veya taşınmazın yanında bulunan eylemli meradan anlaşılabilir. Taşınmazın öncesinin mera olmadığına dair iddianın aynı derecede geçerliliğe sahip bir delille ispatlan ması gerekir. Davacı bu şekilde bir belge sunamazsa, lehindeki tanık beyan larına geçerlilik tanınamaz. Uygulamada komşu taşınmazlara ait varsa tapu veya vergi kayıtları getirtilmekte bunların çekişmeli taşınmazı ne biçimde gösterdiği araştırılmakta bu yolla dava konusunun niteliği belirlenmektedir.79 Kuşkusuz bu uygulama takdiri delildir. Davacı, tapu veya vergi kaydının tarafı (maliki) değilse, o bel geye karşı aksini her türlü delille ispat edebilir (HYY. md.290). Fakat sınırda ki taşınmaz davalıya ait olup da tapu veya vergi kaydı varsa ve çekişmeli ye ri mera olarak gösteriyorsa, davacının bunun aksini aynı geçerlilikte bir delil le ispat etmesi gerekir. Davacının taraf olduğu bir hukuk davasında taşınma zın mera olduğu ispatlanmış veya davacı aynı taşınmaz hakkında ceza mah kemesi kararı ile meraya elatma suçundan (TCY. md.513) mahkum olup hü küm kesinleşmişse bu karar davacıyı bağlar.80 Kışlak, hayvanların kış mevsiminde barındırılmaları ve otundan yararlanma ları için tahsis edilen ya da öteden beri (kadim) bu amaçla kullanılagelen arazidir. Yaylak ise yaz mevsimini geçirmeleri ve hayvanlarını otlatmaları ve otun dan yararlanmaları için tahsis edilen ya da öteden beri (kadim) bu amaçla kullanılagelen arazi olarak tanımlanmıştır. Yaylaların zamanaşımı ile kazanıl ması olanaklı değildir.81 79 Çekişmeli yer büyük mera parselleri ortasında kaldığı gibi, mera bütünlüğünün de bozulduğu için öncesinin mera olduğu kabul edilerek sınırlandınlıp özel siciline yazılmasına karar vermek gerekmiştir (17 HD 17.12.1992 T. 5416/11908 ; KARAMAN,D.: age, s.59). Çekişmeli taşınmazın dört tarafının kadim mera ile çevrili olduğu, çekiş meli yerin meranın ortasında kaldığı, mera bütünlüğünü bozduğu, dolayısıyla kadim meradan açıldığının ziraat bi lirkişisi tarafından bildirildiği anlaşılmakla, mera olarak sınırlandırılmasına kara verilmelidir (17 HD 22.02.1993 T. 1249/1766 ; KARAMAN,D.: age. s.57). 80 SINMAZ,B-KARATAŞ,!.: age. s.102 ; 8 HD 23.09.1983 T. 8616/86PO (SINMAZ!B.-1<ARATAŞ,Î.: age, s.103) ; 8 HD 02.10.1990 T. 4364/12683 (KARAMAN,D.: age. s.57). 81 Bir taşınmazın zilyetlik yoluyla tescile konu olabilmesi için, öncelikle tapuda kayıtlı olmaması, orman, mera, yay la ve kışlak gibi kamu malı niteliğindeki yerlerden bulunmaması ve 3402 S.Y. 14. maddesi ile zilyetlikle yer ka zanmaya ilişkin maddelerde yazılı koşulların davacı yararına gerçekleşmiş olması gerekir. Buna göre; nizalı yer ve çevresinin niteliği, öncesinin ne olduğu yöntemince araştırılmalı; yayla olduğu savunması varsa bir yayla tahsis ka rarı ve genel yayla tapusu ya da özel idare kaydı bulunup bulunmadığının soruşturulması, varsa bu belgelerle birlik te dayanağı harita, ilgili merciinden istenerek mahalline uygulanmak^suretiyle, nizalı taşınmazın bu belgeler karşı sındaki durumu saptanmalı bu tür belgelerin olmaması halinde çevre köylerden seçilmiş yaşlı ve tarafsız yerel bilir kişiler ve hâzinenin yine çevre köylerden göstereceği tanıkların taşınmazın başında bilgilerine başvurarak; taşınma zın niteliğinin belirlenmeli, genel olarak, "bir veya birkaç köy, kasaba ve şehir halkının yaz aylarında hayvanlarını otlatmak ve serinletmek için tahsisen veya kadimen yararlandığı arazi parçaları" şeklinde tanımlanan kamunun ya rarlandığı yayla niteliğindeki yerlerde zilyetlikle toprak kazanılmayacağı ve bu yerlerin özel mülkiyet konusu ola mayacağı düşünülmelidir (20 HD 20.06.1994 T. 1993/6624, 58 ; http://adalet.org/obekran.php?id=851) Erol KARAASLAN 467 Mera ile ilgili anlatılanlar kışlak ve yaylaklar için de geçerli olup bu yerler de zamanaşımı yolu ile kazanılamazlar. Otlaklar: 442 sayılı Köy Yasası md.2, köyü oluşturan yerleri sayarken otlaklardan da söz etmiştir. Otlaklar kamu malı olup otundan ve sulundan yararlanılan ve hukuksal niteliği açısından meradan farkı olmayan, belli bir kesim halkın yararlandığı taşınmazlardır.82Otlaklar, Kad.Y. md.16/B’de açıkça özel mülkiyete konu ola mayacakları düzenlenmiştir. Otlaklar kamu malı olduklarından zamanaşımı yolu ile kazanılamazlar.83 Genel Harman Yerleri: Mevzuatımızda harman yerine ilişkin bir tanım yoktur. Kad.Y. 16/B’de or ta malları içinde ‘harman yeri’ olarak söz edilmesine rağmen, özel harman yerlerinden ayırmak için, genel harman yeri olarak söylemek daha doğru ola caktır. Burada da kadimden beri harman yeri olarak kullanılmalı veya özgüleme (tahsis) işlemi yapılmalıdır. Genel harman yerleri zamanaşımı yolu ile kazanılamayacaklardır.84 Ancak özel harman yerleri koşullarının varlığı halin de kazanmaya konu olabilirler.85 Bir taşınmazın genel harman yeri olarak nitelendirilebilmesi için, bir köy halkının tümünün harman yapmaları için tahsis edilmesi ya da kadimden be ri bu şekilde kullanılmış olması gerekir. Taşınmazın özel harman yeri olarak kabul edilebilmesi için ise ya tapu kaydı kapsamında olması ya da uzun sü re ve ekonomik amaca uygun olarak zilyetliğin harman yeri niteliği ile sürdü82 83 SINMAZ,B. KARATAŞ,!.: age. s.103 Köy otlakiyesi ve mezarlığın, umumun menfaatma tahsis edilmiş yerlerden olduğundan tescili mümkün değildir (8 HD 07.02.1963 T. 691/823 ; YILMAZ,E.- YILMAZ,Ü.: Hukuk Rehberi, Ankara 1997,s. 1623). Tapu kaydında ta şınmazın niteliği otlak diye belirtilmiştir. Otlak, mera demek olması itibariyle 474 S.Y. 3. maddesine girer. Özel mülkiyete konu teşkil etmez. Bu sebeple zamanaşımı ile kazanılamaz (7 HD 24.08.1959 T. 10866/8908 ; YIL MAZ,E.- YILMAZ,Ü.: age. s. 1624). Çayır olarak kullanmanın da mülkiyeti kazanmaya olanak verdiği yönündeki görüş için Bknz. HGK 31.05.1978 T. 1976/8-3492, 398 (EGEMEN,E.-ÇELÎKOĞLU,A.R.-KAYNAK,A.N.-SELÎMOĞLU,Y.E, GÖK,H. DURSUNKAYA.O.: Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun Oıı Yıllık Emsal Kararları 1975 1984, Ankara 1985, s.232). 84 Kamu yararına ayrılmış tüm orta malları gibi, genel harman yerleri de birer kamu malıdır. Kamu mallarının sadece yararlanma hakkı kadim veya tahsis edildiği tüzel kişiliğe, kuru mülkiyeti ise devlete aittir (1 HD 10.11.1987 T. 11356/10167 ; KARAMAN,D.: age. s.63). Harman yerinin kazandırıcı zamanaşımı ile edinilmeleri olanaksızdır. Sı nırından birisinde harman yeri yazılan tapu ve vergi kayıtları miktarıyla geçerlidir (17 HD 16.11.1992 T. 2475/10206 ; KARAMAN,D.: age. s.63). 85 Özel harman yeri olarak kabul edilebilmesi için zilyedin belli mevsimde harman yeri olarak kullandığı arazinin, har man bitiminden sonra da hakimiyeti altıda bulundurduğunu ve kullanmaya devam ettiğini kanıtlaması gerekir (7 HD 12.01.1981 T. 9381/35 ; YILMAZ,E.- YILMAZ,Ü.: age. s.1623). Bir yer özel harman yeri olarak kullanılıp har man mevsimi dışında boş bırakılmıyor ve zilyedin fiili hakimiyeti sürdürülüyorsa, zilyetliğin taşınmazın ekonomik amacına uygun olduğu kabul edilmelidir (7 HD 29.02.1984 T. 1983/14028, 2672 ; KILIÇ,H.: age. s.29). 468 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) rülmesi gerekir. Sadece yılın belirli bir ayında harman dökmek suretiyle kul lanma, taşınmazın özel harman yeri olarak kabulünü ve zilyetlik yoluyla ka zanılmasını gerektirmez.86 Sıvat ve Eyrek Yerleri: Köy ve kasabaya ait hayvanların dere veya çeşme başlarında sulandığı yerlere sıvat; hayvanların sulandıktan sonra veya önce dinlendikleri yerlere eyrek denir.87Sıvat ve eyrek yerleri için de kadimden beni kullanma veya öz güleme (tahsis) işlemi gereklidir. Araştırmadan sonra bu nitelikte ise bu taşın mazlar da zamanaşımı yolu ile kazanılamayacaklardır. Daha önce 3194 sayılı yasaya değinmiştik.88Bu halde imar planında özel mülkiyete tabi olan meydanlar zamanaşımı yolu ile kazanmaya uygun duru ma gelirler. Meydanlar: Kadimden beri yerleşim yerleri içinde veya dışında olup araç park etmek gibi amaçlarla kullanılan boşluklara ‘meydan’ denir. Buralarda belli günlerde düğün ve sünnet gibi törenler de yapılabilir. Bu tür yerler köylerin hiçbir kamu hizmetinde kullanılmayan boşluklar an lamında da değildir.89 Köy boşlukları kural olarak hâzineye ait olup, zilyetlikle kazanıldığı halde, meydanlar köy orta malı niteliğindedir. Özel mülk konusu olamazlar.90 Meydanlar hem hizmet malı içerisinde (Kad.Y. md.16/A) ve hem de orta malları içerisinde (Kad. Y. Md.16/B) sayılmıştır. Meydanlar için bir özgüleme işlemi varsa veya kadimden beri bu amaçla kullanılmaktaysa, orta malı içine; bunun tersi durumunda ise hizmet malı sayılacaktır.91 Baltalıklar: 442 sayılı Köy Yasası 2. maddesi baltalıkları, köyü oluşturan yerler ara sında sayılmıştır. Baltalıklar kadimden beri veya özgüleme işlemiyle köy ve ya kasabanın kullandığı koru niteliğindeki yerlerdir. Burada hemen belirtmek gerekir ki, bu yerler Orman Yasasına tabi olmamalıdır. Aksi halde orman ile ilgili araştırma yapılmalıdır. 86 87 88 89 90 91 7 HD 06.02.19% T. C.22 S.6 s.960 (KARAMAN,D.: age. s.63). SINMAZ,B.-KARATAŞ.l.: age. s.104 ; OKTAY,S.: age. s.36 Bknz. s.9 Dp.75 Dava konusu taşınmaz köy içerisinde bulunan bir yerdir. Dosya kapsamına göre; dava konusu yerlerin, köy boşlu ğu niteliğinde bir yer olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir yerin koşulları mevcut olduğu takdirde kazandırıcı zamana şımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkündür (8 HD 12.02.2002 T. 972/1281 ; yayınlanmamıştır). SINMAZ,B.-KARATAŞ,İ.: age. s. 104. Hukukumuzda köy boşluğu diye arazi türü olmadığı yönündeki görüş için Bknz. HGK 11.01.1980 T. 1978/14-246, 51 (EGEMEN,E.-ÇELİKOĞLU,A.R.-KAYNAK,A.N.-SELtMOĞLU,Y.E.-GÖK,H. DURSUNKAYA.O.: age. s.335). OKTAY,S.: age. s.38 Erol KARAASLAN 469 Yollar: Yollar nitelikleri gereği herkesin kullanımına açık taşınmazlardır. Amaca uygun olarak dileyen herkes yollardan yararlanabilir. Yol özgüleme kararı ve ya kadimden beri bu amaca ayrılması halinde zamanaşımı yolu ile kazanıla maz. Ancak, özgüleme kararının kalkması veya kadim yol olmaması halinde zamanaşımı yolu ile kazanmaya uygun hale gelebilir.92 Terk edilmiş yolların zilyetlikli kazanılması olanaklıdır.93 Yol fazlası olan yer, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile kazanılabilir.94 Bir yerin yol fazlası ol duğunun kabulü için, aslının yol olması ya da yol olarak tahsis, kamulaştırma gibi işlemlerle belirtilip, fiilen yol kısmının dışında kalması ya da yolun daral tılması ve kısmi güzergah değişikliği nedeniyle fiilen yol dışında kalmış ve yo la bitişik yer bulunması gerekir.95 Kad.Y. 16/B yolların orta malı olduğunu belirtikten sonra, bu yerlerin (yol, meydan ve köprülerin) haritasında gösterilmekle yetinileceği belirtilmiştir. cc) Devletin Hüküm ve Tasarrufu Altında Olan Mallar TMY. md. 715 "Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, devletin hü küm ve tasarrufu altındadır. Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz. Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korun ması, işletilmesi ve kullanılması özel kanun hükümlerine tabidir." düzenleme sini getirmiştir. Bu düzenleme, Medeni Yasa hükümlerinin uygulama alanı dışında kalan ve kamu hukuku alanına giren eşyayı belirtmiş, özel hukuka bir sınır çizmiş tir. Bu madde kapsamına giren malların, kamu malları olduğu söylenebilir.96 Maddede geçen sahipsiz mal terimi hatalı bir terimdir.97 92 93 94 95 96 97 Onaylı imar planında yol olarak gösterilen veya eylemli olarak yola dönüştürülen taşınmazlar kamu inalı sayılaca ğından, kazandırıcı zamanaşımı veya zilyetliğe dayanılarak tescil istenemeyeceği gibi MY. md.912 (TMY. md.999) uyarınca özel mülkiyet şeklinde tapuya tesciline olanak yoktur. Ancak, imar planında yol olarak ayrıldığı tarihe ka dar MY. md.639 (TMY. md.713) yazılı koşulların oluşmuş bulunması halinde, bu yer üzerinde zilyetliğin tespitine karar verilmesi ve zilyetliğin tespiti ile yetinilmesi gerekir (8 HD 13.03.1995 T. 1994/6497 10198 ; httn://adalet.org/obekran.php?id=l 149). Nizalı taşınmazın hukuki niteliğinin belirlendiği ve yol olması nedeniyle tespit dışı bırakılma tarihinden devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup henüz imar, ihya ve zilyetlik yoluyla ta sarrufa başlanılmadığı, ziraata elverişli hale getirilmediği tespif dışı bırakma işlem ve nedeninden ve davacı zilye din bu işleme karşı hak iddiasıyla itirazda bulunmadığı anlaşılmakla zilyetliğin ancak en erken tespit tarihinden baş ladığının kabulü gerekir (8 HD 12.02.2002 T. 953/1282 ; yayınlanmamıştır). 8 HD 22.06.1994 T. 1992/5419, 5826 <httn://adalet.org/obekran.phn?id=438). 8 HD 29.03.2002 T. 2235/2620 (YKD. 2002/7 s. 1032). 8 HD 29.12.1987 T.16058/16080 (YKD. 1988/7, s.929). 8 HD 29.12.1987 T. 16058/16080 (AYAN>1.: age.s.176). 8 HD 19.09.1984 T. 8205/7896 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,!.: age. s. 105) DÜZCEER.A.&.: age. s. 8. MY. md.999 "özel m ülkiyete tabi olmayan ve kamunun yararlanmasına aynlan taşınmaz lar. bunlara ilişkin tescili gerekli bir ayni haklan kurulması sözkoııusu olmadıkça, kütüğe kaydolunmaz. Tapula kayıtlı bir taşınmaz, kayda tabi olmayan bir taşınmaza dönüşürse, tapu sicilinden çıkarılır." demektedir. ÖZAY,t.H.: age. s.586. Aynca devletin hüküm ve tasarrufu altındaki terimi için Bknz. ÖZAY.t.H.: age, s.591 vd. 470 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kayalar, tepeler, dağlar (bunlardan çıkan kaynaklar) gibi, tarıma elverişli olmayan sahipsiz yerler ile deniz, göl, nehir gibi genel sular tescil ve sınırlandırmaya tabi değildir (Kad.Y. md.16/C). Şimdi maddede sınırlayıcı olmayarak sayılan bu yerleri ele alalım. Tarıma Uygun Olmayan Taşınmazlar: Tarıma elverişli yerler, 3083 sayılı SAADDTRY. 2/b maddesinde açıkla nan taşınmazlardır.98 Bu tanımın dışındaki yerler ise tarıma uygun olmayan yerler olarak anılacaktır.99 Tarıma uygun olmayan taşınmazlara yasada örnek olarak sayılan kaya lar, tepeler ve dağlar, gerçekten böyle bir elverişsizlik göstermektemidir, araştırılmalıdır. Kural olarak tarıma uygun olmayan kayalar, tepeler ve dağlar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Fakat bu tür taşınmazların tarıma uygun bö lümlerinin kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılması olanaklıdır. Bunların bazı kısımlarının tarım arazisi niteliğinde bulunması veya imar-ihya (Kad.Y. md.17) yoluyla kültür toprağı haline getirilmesi olanaklıdır.100Bunun tespiti uz man ziraatçı bilirkişi aracılığı ile yapılabilir.101 98 Orman sınırları dışında kalan, zirai üretim yapılan, çayır, mera, yaylak ve kışlak olarak kullanılan, kullanma şekil lerinden birine tahsis edilen veya ekonomik olarak imar, ihya ve ıslah edilerek üretime açılabilecek arazileridir. Da ha önce yürürlükte yer alan 1617 sayılı TTRÖY ıııd.2 buna benzer bir tanımlama yapmıştır. 99 Tescil konusu taşınmaz ve çevresindeki taşınmazların konumunu gösteren dosya arasındaki haritada, çevre taşınmaz lar üzerinde birçok göletlerin oluştuğu belirlenmiştir. Gölet haline gelen bir yer, kural olarak devletin hüküm ve ta sarrufu altında bulunan yerlerden olup, hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz. Taşınmaz gölet sularının etkisi ve ortasında kalmış olması nedeniyle, kültür arazisi niteliğini yitirmiş bulunmaktadır. Böyle bir yerin kazandırıcı zama naşımı ve zilyetlik yoluyla tapuya tescili mümkün olmaz (8 HD 25.04.2002 T.3097/3428 ; YKD 2002/8, s.l 182 vd). 100 SINMAZ,B.-KARAT AŞ,I.: age. s.105 ; DÜZCEER.A.R.: age. s .l8. Dağ ve tepe sınırları değişir ve genişletilmeye elverişli sınırlardandır. 3402 S.Y. Kadastro Yasasının 20/c, mülga Tapulama Yasasının 42. maddesi hükmüne göre: "harita, plan ve krokiye dayanmayan tapu ve vergi kaydı gibi kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar değişebilir ve ge nişletilmeye elverişli nitelikte ise bunlarda gösterilen miktara itibar olunur." Bu hüküm karşısında kural olarak ka yıtta gösterilen miktar fazlasına kayıt tarihinde değişebilir sınırın genişletilmesi suretiyle elde edildiği sonucuna va rılır. Genişletilen kısım zilyetlik ve kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilebilmeği için ziraata elverişli yerler den olması gerekir. Dağ, dağ tepeleri, kayalıklar ve akarsular TMY. md. 715 (MY.md.641) sahipsiz şey diye adlan . dırılan oluşları ve yaradılışları itibariyle tarıma elverişli olmayan, kural olarak zilyetlik ve kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilmeyen devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerdendir. Bir yerin dağ, tepe olması o yerin her halükarda kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilmeyeceği anlamına da gelmez. Bu yerlerin tanma elverişli ol mayan bölümlerinin kazanılması mümkün değil ise de, tarıma elverişli yerler deyimine açıklık getirmek gerekir. Ta nma elverişli yerler deyiminden, verim azlığı ya da çokluğu sözkonusu olmadan eldeki bilgilere göre insana yarar lı bitki yetiştirilmesi mümkün olan, üzerinde ekim, dikim, bakım, yetiştirme yapılabilen ya da onnan harici doğnıdan doğruya yararlanmak suretiyle bitki yetiştirmeye veya hayvan otlatmaya elverişli olan ya da imar- ihya yoluy la üretime elverişli hale getirilebilen yerler anlaşılır (8 HD 22.06.1998 T. 1415/7223 ; YKD. 1998/7, s. 996). 101 Uzman bilirkişi ziraat mühendisi, taşınmazda "yoğun olarak, taş, kayalar ve makilik adı verilen bitki örtüsü ile için de yer yer delicelikler ve 13-14 adet bakımsız yaşlı zeytin ağaçlarının bulunduğunu devletin hüküm ve tasamıfu al tında bulunan dağ, tepe, dere yatağı ve benzeri yerlerden olduğunu" açıklamıştır. Taşınmazın belirlenen bu nitelik leri itibariyle 4721 sayılı TMY 715 (MY. md.641) ve 3402 sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi kapsamında ka lan yerlerden olup tapuya tescili mümkün olmayan yerlerden olduğu anlaşılmaktadır (8 HD 11.02.2002 T. 25/1230 ; yayınlanmamıştır). Ziraatçı uzman bilirkişisi parselin bazı kısımlannın taşlık ve yeni toprak işlenmesi yapılmış yerlerden olduğunu açıklamıştır. Ziraatçı bilirkişinin raporu karşısında dava konusu taşınmazlaıın kültür arazisi ni teliğinde olup olmadıkları kesin olarak belirlenmiş değildir. Tüııı parsellerin nitelikleri hakkında ziraatçı uzman bi lirkişiden gerekçeli görüş alınması, taşlık ve sürülmeyen alanlar mevcut ise bunların külttü' arazisi niteliğini kaza nan yerlere göre oıanlannın, bu şekilde dava konusu taşınmazların üstün vasfının belirlenmesi, taşlık ve sürülme yen alanlar mevcut ise bunların teknik bilirkişi tarafından krokisine işaret edilmesi gerekmektedir (8 HD 07.02.2002 T. 2001/7381, 1079 ; yayınlanmamıştır). Erol KARAASLAN 471 Ormanlar Ormanlar, bir doğal servet olması nedeniyle, devletin hüküm ve tasarru fu altındadır (ANY. md.168, OY. md.3, Kad.Y. md.16).102 Genel olarak bakıl dığında ve ANY. md.168-170 hükümleri incelendiğinde kamu yararının önplana çıktığı, yasama ve yürütmenin sınırlandırıldığı görülecektir. Orman içinde veya çevresinde yaşayanlarca yerleşim yeri veya tarım alanı açmak için yapılan çalışmalar sonucu orman kadastrosundaki orman sı nırları ile eylemli sınırlar birbirini tutmamaktadır. Sözkonusu eylemli durumun hukukileştirilmesi için yasayapıcı tarafından bir çok yasa kabul edilmiştir.103 OY. md.1/1 "Tabii olarak yetişen ve emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır" demektedir. Bu maddenin ikinci fıkrası ise11 bent halinde ilk fıkranın istisnalarını be lirtmiştir. Buna göre; sazlıklar, step nebatlarıyla örtülü yerler, dikenlikler, park lar, mezarlıklar içindeki ağaç ve ağaççıklı yerler, sahipli arazide bulunup da civardaki ormanlarda doğal olarak yetişmeyen ağaç ve ağaççıklar, orman sı nırları dışındaki yüzölçümü üç hektarı (otuz dönüm) geçmeyen sahipli arazi lerdeki ağaç ve ağaççıklı yerler, sahipli arazilerdeki fıstık çamlıkları ve pala mut meşeleri ile her türlü meyveli ağaç ve ağaççıklı yerler, sahipli arazideki aşılı ve aşısız zeytinlikler ile funda veya makilerle örtülü, orman ve toprak mu hafaza karakteri taşımayan yerler orman sayılmaz.104 Ormanlar, mülkiyet ve yönetim yönünden; devlet ormanları, tüzel kişi ka mu kurumlarına ait ormanlar ve özel ormanlar olmak üzere üçe ayrılmıştır (OY. md.4/l). Nitelik ve karakter bakımından ise muhafaza ormanları, milli parklar105ve istihsal ormanları106olarak üçe ayrılmıştır (OY. md.4/ll). Kesinleşmiş orman tahdit sınırları içindeki tapular, hukuki değerini yitirdi ğinden, bu yerler de orman sayılır.107 Ayrıca, devlet ormanlarının herhangi bir suretle yanmasından veya açık lıklarından faydalanarak işgal veya herhangi şekilde elde edilecek yerlerle, buralara yapılacak her türlü yapı ve tesisler şahıslar adına tapuya tescil edi lemez (6831 sayılı OY. md.17/ll). 102 BAŞPINAR,V.: Orman Sınırı Dışına Çıkarılan Yerlerin Hukuki Durumu, http://w\v\v .jura.uni-sb.de/turkish/Vbaspinaii.html, s.l.Yazar, 3302 sayılı yasayla değişik OY. m d.ll/IV hükmüne göre, "kadastrosu yapılıp kesinleşen devlete ait ormanlar, tapu dairelerince hiçbir harç, vergi ve resim alınmaksızın hazine adına tapuya tescil olunur", bu hükme göre, ancak kadastrosu yapılmamış ormanlar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, görüşündedir (BAŞPINAR,V.: age. s.l D p.l). 103 BAŞPINAR.V.: age. s.2 104 11.12.1987 T. 19661 S. RG.’de yayınlanmış olan, 6831 sayılı Orman Yasasının 1. Maddesine Göre Orman Sayıl mayan Yerlerdeki Ağaç ve Ağaççıklardan Sahiplerinin Faydalanma Şekil ve Esasları Hakkında Yönetmelik md.5 105 OY. md.25 ; 2873 S. Milli Parklar Yasası 106 Ticari olarak işletilen ve orman ürünlerinden faydalanılan ormanlardır (AYGEN,D.: Orman Kanunu, Ankara 2000, s. 203). 107 AYGEN,D.: age. s.56 472 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ <TMY.md.713) Orman kadastrosu yapılmış yerler bakımından; orman kadastrosuna iliş kin tutanak ve harita getirtilip uzman bilirkişilerce108taşınmaza uygulanır. Eğer taşınmaz, harita kapsamında kalıyorsa orman sayılacak ve özel mülkiyete konu olamayacağından, zamanaşımı yolu ile kazanılamayacaktır. Bu nedenle, bugünkü hukuk düzeni karşısında, orman sınırları dışına çı karılmayan bir yerde, üzerinde orman olsun veya olmasın mülkiyet kazammını sağlayacak, haklı bir zilyetlik kurulması mümkün değildir.109 Bir yerin orman olup olmadığını tespit ederken sadece orada ağaç ve ağaççıkların veya her ikisinin bulunup bulunmadığına bakamayacaktır. Bu nunla birlikte ağaç ve ağaççıkların dip kütüklerinin, orman refakat florası mu sir bitkilerinin, humus kalıntılarının, ceza veya hukuk mahkemelerince veril miş ve tespit konusu yerle uygulanabilir ilamların,110yangın, haşere ve hasta lık gibi sebeplerle meydana geldiğini gösterir tutanak, rapor ve krokilerin, es ki tarihli hava fotoğrafları ve bunlara dayanılarak yapılan 1/25.000 veya daha büyük ölçekli haritaların olup olmadığı, meyil, erozyon şiddeti, iklim ve su re jimine olan etki dereceleri araştırılmalıdır.111 Bir yerin orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyıp taşımadığı; orman biliminden anlayan uzman bilirkişiler aracılığı ile belirlenebilir.112Ormanlarla il 108 Orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi olmalıdır. Tapu fen memuru, yüksek ziraat mühendisi veya ziraat tekıüsyeninden alman rapor yeterli değildir (DÜZCEER.A.R.: age. s.36). 4785 sayılı yasa gözetilmek suretiyle orman tahdidi ya pılıp kesinleşmişse; bir yerin orman olup olmadığı kesinleşmiş tahdit haritasının yerine uygulanması yoluyla çözümlenir. Ancak, Uygulama orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi bilirkişiye yaptırılmalı ve tahdit haritasında konumu gösterilmelidir. Mahkemece yeniden yapılacak keşifte, serbest orman mühendisleri arasından seçilecek bir orman yüksek mühendisi bulunmadığı takdirde orman mühendisi ve bir fen elemanı aracılığıyla kesinleşmiş tahdit haritası ve tapulama paftası uygulattırılmalı; taşınmazın konumu uzman ve fen ehli bilirkişilere düzenlettirilecek tahdit hattı ile irtibatlı krokide gösterilmeli; oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir (20 HD 19.02.2001 T. 979/1332 ; YKD 2001/7, s.1061). 109 BAŞPINAR.V.: age. s.3. Aynı doğrultuda 30.03.1993 T. 1992/48, 14 sayılı Anayasa Mahkemesi karan için aynı yer Dp.20. 8 HD 25.04.2002 T. 3097/3428 (YKD 2002/8, s.1181 vd.). 110 Her ne kadar Datça Asliye Hukuk Mahkemesinin 1985/88 esas, 1985/214 karar sayılı hükmü; taraf farklılığı nedeniyle HYY 237. maddesi anlamında bu dava bakımından kesin hüküm teşkil etmez ise de, kesinleşen mahkeme hükmü eldeki bu dava bakımından güçlü delil niteliğindedir. Zira kesinleşen mahkeme kararı ile, taşınmazın niteliği kesin surette belir lenmiş ve zilyetlikle kazanılmayacak kayalık, dağ yamacı niteliğinde bir yer olduğu anlaşılmıştır. Dağ yamacı olan bu ka yalıklarla kaplı bir sahanın zamanla bu niteliğini değiştirip tanın arazisi haline dönüşmesi ilmen mümkün değildir (HGK 03.02.1999 T. 8-8, 29 ; İzmir B.D. 1999/3, s.124). 111 K1LIÇ,H.: Yargıtay Emsal Kararlarıyla İktisap Zamanaşımının Yorumu, Ankara 1992, s.532 112 Dosyadaki fenni bilirkişi krokisine ve orman tahdit haritasına göre taşnımazın bulunduğu yerde orman tahdidi yapıldığı an laşılmaktadır. Tahditle ilgili tutanaklar ve harita, dosyaya getirilmiş ise de uygulama fenni bilirkişiye yaptırılmıştır. Bu çe şit uygulama Yargıtay içtihatlarında benimsenen usule aykırıdır. Dosyaya getirilen sınırlandırma haritası, çalışma ve askı tutanaklarının bu işlerde uzman serbest orman yüksek mühendisi ve mahalli bilirkişiler aracılığıyla taşınmaz başmda ve ma hallinde yapılmalıdır. Snıırlandırma tutanağı ve haritasında tanımlanan ve gösterilen O.T.S noktaları ve belli sınır noktala rı mahalli bilirkişilerin de ve gerektiğinde bilgisine başvurulmak sureüyle yerleri tespit edilmelidir. Sonra harita teknik ku rallara göre ve ıöper noktalarında belirtilmek suretiyle yerine uygulanmalı ve bu uygulama ayrınülı şekilde uzman bilirki şi rapor ve krokisinde gerekçeli olarak açıklanmalı ve ayrıca dava konusu yer, tahdit haritası üzerinde tasdikli bir şekilde gösterilerek belirtilmelidir. Açıklanan hususların uzman bilirkişi serbest orman yüksek mühendisi aracılığıyla yerine geti rilmesi keşfin ve Yargıtay denetiminin sağlıklı yapılabilmesi yönünden zorunludur. Zira orman tahdidi yapılan yerlerde bir taşınmazın orman sayılıp yerlerden olup olmadığmın tespiti ancak kesinleşen orman tahdit harita ve tutanaklarının uzman bilirkişi aracılığıyla uygulanması sonucu belirleneceği hususu Yargıtay’ın kararlılık kazanmış içtihatlan gereğidir (8 HD 16.11.1999 T. 7478/9301 ; YKD 2000/1, s.43). Dava konusu taşınmaz 1954 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında Devlet Ormanı olarak tespit dışı bırakılmış, 1984 yılında yetkili Orman Kadastro Komisyonunca 6831 sayılı OY hükümle ri uyarnıca yapılan smırlama ve nitelik kaybı sebebiyle orman çalışmaları sırasında da hiç orman sayılmayan yerlerden ol ması nedeniyle orman sınırlama hattının dışında tutulmuş ve sınırlama 1986 yılında kesinleşmiştir. Kural olarak bir yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığnu belirtme yetkisi Orman Kadastro Komisyonlarına aittir. Ayrıca genel hükümlere göre açılan davalarda uzman bilirkişi görüşüne başvurulmak suretiyle bir yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığı sap tanabilir. Bu tür tespit dışı bırakılan yerlerin kural olarak devletin hüküm ve tasarrufu alünda sayılan yerlerden olup ancak imar ve ihya yoluyla kazamlabilir ( 8 HD 11.12.2001 T. 2001/5856, 9160 ; yayınlanmamıştır). Erol KARAASLAN 473 gili uyuşmazlık, uyuşmazlığın çıktığı tarihte yürürlükte bulunan hükümlere gö re çözümlenir. Esasen, bir yer ya orman kadastrosu görmüştür ya orman ka dastrosu görmemiştir ya da orman sınırları dışına çıkarılmıştır. Orman Kadastrosu Görmüş Yerler Bir yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığı araştırılırken öncelikle o yerde tahdid yapılmış ise buna ilişkin sınırlandırma haritası, işe başlama ve bitirme, çalışma tutanağı, askı ilan tutanağı ve kesinleşme tarihini belirten belgelerin okunaklı ve onaylı örnekleri getirtilmelidir. Bundan sonra yerinde orman yüksek mühendisi ve gerektiğinde yerel ve teknik bilirkişi aracılığıyla çekişme konusu taşınmaza uygulanmalıdır. Sınırlandırma tutanağı ve harita arasında tanımlanan ve gösterilen OTS ve belirli sınır noktalarının gerektiğin de yerel bilirkişilerin de bilgilerine başvurmak suretiyle yerleri tespit edilmeli dir. Sonra harita teknik kurallara göre OTS ve röper noktaları belirtilmek su retiyle yerine uygulanmalı ve bu uygulama ayrıntılı bir şekilde uzman bilirkişi rapor ve krokisinde gerekçeli olarak açıklanmalı ve ayrıca dava konusu yer tahdit haritası üzerinde tasdikli bir şekilde gösterilerek belirtilmelidir. Anılan işlemlerin ayrıntılı olarak yapılması Yargıtay denetimine olanak sağlayacak tır.113 Orman Kadastrosu Görmeyen Yerler Orman kadastrosu görmeyen yerlerin orman niteliği, bilirkişi oy ve görü şü üzerine hakim tarafından belirlenecektir.114 Bu konuda uzman bilirkişi or man bilirkişisidir.115 Bilirkişinin seçiminde, hem o çevreyi iyi bilmesine, hem de orman sınır ları dışına çıkarılacak yerler hakkında yeterli bilgisinin bulunmasına dikkat edilmelidir. Bu bakımdan orman mühendislerinin dışındaki kimselerden, ör neğin, tapu fen memuru, ziraat mühendisi veya teknisyenlerinin bilirkişi seçil mesi ve bunların hazırladıkları rapor yeterli değildir. Orman Yönetiminin taraf olduğu davalarda, bilirkişinin burada görevli olmayan orman mühendislerin den seçilmesi gerekir. Aksi halde bilirkişinin tarafsızlığı hakkında şüphe du yulur.116 113 8 HD 10.04.2000 T. 2706/3000 (YKD. 2001/3, s.349) 114 23.09.1983 T. 2896 SY md.61 ile, tescili istenilen taşınmazın omıan sayılıp sayılamayacağı konusunda Tarım, Or man ve Köyişleri Bakanlığı’ndan görüş alma zorunluluğu getiren 6831 S. OY. geçici 1. maddesi yürürlükten kal dırılmıştır. Böylece, bir yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığını anılan bakanlıkça belirtilmesi gereğini açık layan 29.05.1957 T. 9/18 S. ÎBK geçerliliğini yitirmiştir (DÜZCEER,A.R.: age. s.37 ; OKTAY,S.: age. s.53). 115 Orman yüksek mühendisi veya omıan mühendisi OY. md.l göre araştırmasını yapacaktır. 116 BAŞPINAR,V.: age. s. 16 Dp.31. Aynı yönde görüş için Bknz. DÜZCEER.A.R.: age. s.36,403 vd. 474 OLAĞAN ÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) Orman Sınırı Dışına Çıkarılan Yerler Anayasaya göre,117orman olarak korunmasında yarar görülmeyen, tarım alanına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam ola rak kaybetmiş yerler, orman sınırı dışına çıkarılır118 (ANY. md.169/IV, 170/1). Orman dışına çıkarma OY. md.2' ye göre yapılacaktır.119 Böyle bir yerin var lığı halinde de orman bilirkişisi aracılığı ile bu yerin sınırı belirlenecektir.120 Gerçek kişiler adına orman alanı dışına çıkarma işlemi yapılmayacağı gi bi, özel ormanlar dışında gerçek kişiler hak sahibi sayılmaları da olanaksız dır. Bu durumda gerçek kişi veya kişilerin tahdit dışına çıkarma yolunda Or man Yönetimini zorlayıcı dava açmaları sözkonusu değildir.121 Orman sınırı dışına çıkarılma tarihinden itibaren, 20 yıl aralıksız, çekiş mesiz ve malik sıfatıyla zilyet kazandırıcı zamanaşımından yararlanabilecek tir. Orman sınırı dışına çıkarılma işlemi ile hâzinenin tescil talebinde bulunup adına tescil edildiği tarih arasında, yirmi yıl geçmesi halinde, burası zilyetlik le kazanılabilecektir. Orman sınırları içine alınan bir yer için tahdit işleminden önce sözkonu117 ANY. md.l69/IV "Onııan olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar göriihneyeıı, aksine tanın alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31.12.1981 talihinden önce biUm ve fen ba kımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alaıılannda ve ya hay vaııhhkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bu lunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz" ANY. md. 170/1 ise "Ormanlar içinde veya bitişiğin deki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımından, ormanların gözetilmesi ve işletihııesinde devletle bu halkın işbirUğiııi sağlayıcı tedbirlerle, 31.12.19S1 tarihinden önce bilim ve fen bakımmdan oıman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi; bilim ve fen bakımından orman olarak m u hafazasında yarar görülmeyen yerleıin tespiti ve orman sınırı dışına çıkartıhnası; orman içindeki köyler halkının kıs m en veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu halkın yararlanması na tahsisi kanunla düzenlenir" hükmünü düzenlemektedir. 118 Orman dışına çıkarılma kavramının haklı olarak, yanlış olduğunu belirten görüşler de bulunmaktadır BAŞPI NAR,V.: age. s.4 ve özellikle Dp. 42’de anılan yazar ve eser. 119 OY. 2/B "A) Öncelikle oıman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen yerleştirilmesi maksadıyla, orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen aksine tarım alanlarına dönüştüriihnesinde yarar olduğu tespit edilen yerler ile halen orman rejimi içinde bulunan funda ve makihklerle örtülü yerlerden tarım alanlarına dönüştüriihnesinde yarar olduğu tespit edilen yerler, B ) 31.12.19S1 tarihinden önce bihıı ve fen bakımından orman nitehğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla. bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıkhk, fıstıkhk (aııtep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvaııcıhkta kullanıhnasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir; kasaba ve köy yapılarının top lu olarak bulunduğu yerleşim alanları, Orman sınırları dışına çıkartılır" demektedir. Ayrıca, konuyla ilgili olarak 08.10.1984 T. ve 18539 S. RG yayımla nan 6831 S. Orman Yasasının 2/A Fıkrasına Göre Orman Sınırları Dışına Çıkarılacak Yerler Hakkında Yönetmelik ile 02.09.1986 T. 19209 S. RG ile yayımlanan (11.04.1990 T. 20489 S. RG ile değişik) 2/B Maddesinin Uygulan ması Hakkındaki Yönetmeliklere bakılabilir. 120 Mahkemece Orman Yönetiminden, ilk tahdit haritası ile ilgili çekişmeli yerlere ait tutanak ve harita ile varsa 2/B uygulamasına ait tutanak ve harita da celp edilip, yerel bilirkişi ile zemine uygulanıp, tahdit hattı ile ilgili kroki çiz dirilip, gerekçeli ve detaylı rapor alınıp, toplanacak delilleri göre kanır verilmelidir (20 HD 17.12.1992 T. 5748/7124 ; AYGENJD.: age. s. 166 vd). 121 20 HD 04.02.1992 T. 243/210 (AYGEN.D.: age. s.148). Erol KARAASLAN 475 su olan zilyetliğin o yerin sonradan orman dışına çıkarılması halinde, orman sınırı dışına çıkarıldıktan sonra işleyen zilyetliğe eklenip eklenemeyeceği dü şünülecek olursa; bir yerin orman sınırları içine alınması ile o ana kadar işle yen zamanaşımı kesilmiş olur ve bir daha bu süre hesaba katılmaz. Çünkü burada artık malik gibi zilyet olma unsuru kalmamıştır. Zamanaşımı tekrar iş lemeye başlaması için bütün unsurların bir arada bulunması gerekir. Taşın maz sonradan devlet ormanı sınırı dışına çıkarılmışsa, sınırlamadan önceki zamanaşımı süresi hesaba katılmaz. Sınır dışına çıkarma işleminden itibaren yeni zamanaşımı süresinin geçmesi gerekir.122 Orman sınırı dışına çıkarılan yerler, devletin özel mülkiyetindeki taşın maz mallar arasında yer alır.123 Orman dışına çıkarılma işlemi 2 dönem içinde incelenmelidir; 1- Orman Sınırı Dışına Çıkarılma 01.01.1984’den Önce Yapılmışsa (1744 sayılı yasa dönemi); 1744 sayılı yasayla değişik OY. md.2/B’de çıkarma işleminin kimin adı na yapılacağı hakkında bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle, orman dı şına çıkarılan yer sınırlaması itirazsız kesinleşmiş ve daha önce bir kimse adına tapulu ise tekrar eski sahibine geçecektir. 1744 sayılı yasanın yürürlük tarihi ile 2896 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği tarih arasındaki dönem açısın dan; tapulu olup da OY. md.2/B uygulaması ile orman dışına çıkarılan kişile re ait yerler yine eski sahipleri adına tescil olunur. Buna karşılık, tarım arazi si olması nedeniyle orman dışına çıkarılan yer, tapusuz ise çıkarma işlemi hazine adına yapılmalıdır. Bunun için hâzinenin talep şartı aranır.124 2- Orman Sınırı Dışına Çıkarma 01.01.1984’den Sonra Yapılmışsa (2896 ve 3302 sayılı yasa dönemi); 2896 sayılı yasayla değişik 6831 sayılı OY md.2 gereğince hazine le hine, orman sınırları dışına çıkarılan yerler hakkında mülkiyet iddiası dinlen mez.1252896 sayılı yasaya göre çıkarma işlemi yapılmışsa ve yer tapusuz ise hazine adına, tüzel kişiliğe sahip kamu kurumuna ait ise bu kurum adına, özel orman ise sahipleri adına tescil edilir.125 122 OKTAY.S.: age. s.55 ; DÜZCEER.A.R.: age. s.39 123 BAŞPINAR,V.: age. s.6. Ayrıca, yazar sözkonusu yer uzun süre, 2924 S. yasa uygulamasına tabi tutulmaması ha linde ne olacağıma düzenlenmediğini değinerek; 5 yıl içinde 2924 S. yasa hükümlerine tabi tutulmaması halinde, zilyetlik veya ihya yolu ile kazanılacak taşınmazlar arasına alınmalıdır, görüşündedir (BAŞPINAR.V.: age, s.6 Dp.67). 2924 sayılı yasanın 11/1. md. uyarınca taşınmazı kullanan kişilere satılması öngörülmüştür. Kadastro çalış maları sırasında yerin hazine adma tespiti yapılır, eylemli kullanım durumuna göre de bu yerler üzerindeki nıuhtesat ile tasarruf edenlerin isimleri kadastro tutanağına geçirilir. (8 HD 05.12.2000 T. 8487/9437 ; yayınlanmamıştır). 124 BAŞPINAR,V.: age. s.7 ; KILIÇ,H.: age. s.516. 125 KILIÇ,H.: age. s.517 126 BAŞPINAR,V.: age. s.7 476 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) Orman dışına çıkarılan yerler, devletin özel mülkiyetindeki taşınmaz mal lar arasında yer alacaktır. Tarih, Kültür Ve Doğa Varlıkları Korunması gerekli kültür ve doğa varlıkları; tarih öncesi ve tarihi devirle re ait, bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan yerin üstünde, yerin altında veya su altındaki tüm taşınır ve taşınmazlar olarak tanımlanmakta dır.127 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası 11/1. maddesi "korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanları, zil yetlik yoluyla iktisap edilemez" düzenlemesini getirmektedir. Korunma alanı; taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunmaları veya tarihi çevre içinde ko runmalarında etkinlik taşıyan korunması zorunlu olan alanlardır (2863 SY.md.3). Aynı yasanın 5. maddesi de bu tür varlıkların devlet malı oldukla rını belirmektedir.128 Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu, korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkların belirtme konusunda yetkilidir (md. 7 ve 8). Resmi bilirkişilik görevi de yüksek kurula aittir.129 Bir yerin 2863 sayılı yasanın 6. maddesinde sayılan ve tarif edilen "ta şınmaz kültür ve tabiat varlıklarından" olup olmadığı, 7. maddeye göre tespit lerinin yapılıp yapılmadığı ve Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Ku rulu kararı ile tescil edilip edilmediği araştırılmalıdır. Aynı yasanın 8. madde sine göre, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Kurulu tarafından tes pit edilen koruma alanı içerisinde bulunup bulunmadığı hususları Kültür Bakanlığı’ndan sorulup krokileri ilgili kurumlardan getirtilerek yerinde uygulan mak suretiyle çekişmeli yerin korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarından olup olmadığı tespit edilmelidir. Nizalı yerin korunması gerekli kültür ve tabi at varlıklarından olduğunun anlaşılması halinde, bu tür yerlerin 2863 sayılı yasanın 5. maddesi hükmüne göre, devlet malı niteliğinde bulunduğu ve 11. 127 ESMER,G.: Mevzuatımızda Gayrimenkul Hükümleri ve Tapu Sicili,İstanbul 1990, s.495 128 Kaıııu malı olduğu anlaşılan bu malların, hangi kategoriye girdiğinin tartışması için Bknz. OKTAY,S.: age. s.58 ve Dp. 143. 129 DÜZCEER.A.R.: age. s.69,403. Üstünde veya altında korunması gerekli kültür veya tabiat varlıkları bulunduran ta şınmazların, tapu kütüğünün beyanlar hanesine yüksek kurul karan ile "varlığı, kültür ve tabiat varlığıdır" şerhi ko nulacağı ve korunma alanlarının bölge kumlu kararı ile saptanacağı 7. ve 8. maddelerle hükme bağlanmıştır. Ancak, dava açıldığı takdirde mahkemelerce de bu yasanın getirdiği düzenleme doğrultusunda inceleme ve araştırma yapıl ması ve kurul kararı doğrultusunda tescil kararı verilmesinde yasal zorunluluk vardır. Bu durumda mahkemece, Kül tür ve Tabiat Bakanlığına müzekkere yazılarak çekişmeli taşınmazın üstünde ve altında kültür ve tabiat varlığı bu lunup bulunmadığının sorulması, bulunması halinde tapu kütüğüne tesciline gerek olup olmadığı yönünden yüksek kuruldan karar alınması, korunma alanının tespiti ve haritaya bağlanması için bölge kumluna yazı yazılması, bölge kumlu kararma karşı tarafların yüksek kumla 30 gün içinde itiraz hakları olduğunun bildirilmesi, taşınmazın dava lı adına tapuya tesciline, üzerindeki kültür veya tabiat varlığı ile korunma alanının tapu kütüğünün beyanlar hane sinde şerh verilmesine karar verilmesi gerekir (16 HD 14.06.1990 T. 1989/14506, 9401 ; KILIÇ,H.: age. s.585). Erol KARAASLAN 477 madde hükmüne göre de, korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkları ile bun ların korunma alanlarının zilyetlik yoluyla kazanılamayacağının salt SİT alan larının ise anılan 11. madde kapsamına girmeyeceği,130en çok SİT alanı içe risindeki taşınmaz kültür ve tabiat varlılarının korunması gerekli yerlerden ol duğunun düşünülmesi ve buna göre karar verilmesi gerekir. Genel Sular Genel sular, su kütle ve birikintilerinin doğal olarak ortaya çıkardığı ve yeryüzünü kapladığı biçim ve görünümler olarak tanımlanmaktadır. Bu tanı ma akarsular,131 deniz,132 göl133ve nehirler134ve yataklarındaki sular girmekte J30 Yasa koyucu, koruma alanlarının aksine olarak, sit alanlarında zilyetlikle veya diğer bir mülkiyet belgesi ile mülk edinilmesini yasaklamamıştır. Bunun için sit alanının, aynı zamanda kültür, tabiat varlığı ve koruma alanı olup ol madığının açıklığa kavuşturulması gerekir. Koruma alanı ise, zilyetliğe değer verilmemesi, çekişmeli taşınmazın ko ruma alanının dışında, fakat sit alanı içerisinde kaldığı takdirde, sit'in; tarihi, arkeolojik, doğal veya kentsel sit ni teliği üzerinde durulması, belirlenen sit çeşidine ve taşınmazın konumuna göre kişinin zilyetliğinin ve çekişmeli ye rin özel mülkiyete geçmesinin sit açısından bir sakınca yaratıp yaratmadığının araştırılması; gerektiğinde bu yönde uzman bilirkişilerden rapor alınması, koşulların zilyetlik yaratına gerçekleşmesi halinde MY. 639/1 (TMY. md. 713) ve 3402 sayılı Kadastro Yasasının 14. maddesinde öngörülen zilyetlikle mülk edinmeye ilişkin öteki hususların bu lunup bulunmadığının saptanması zorunludur (1 HD 11.04.1995 T. 1994+++15339/2160 ; (http://adalet.org/obekran.php?id=1230). 131 Medeni Yasamız bütün akarsu yataklarını kamu malı saymaktadır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve menfaati umuma ait kamu mallarından sayılan akarsu ve yatakları etraftaki arazi sahipleri ile kamunun su ihtiyacı nı karşılamak üzere, aktif olarak kullanılıp ve yararlanmalarını sağladığı sürece, özel mülkiyete konu olamazlar. An cak sulan kendiliğinden kuruyan, çekilen veya yatak değiştiren akarsular, doğal nitelikleri sonucu kazandıkları ka mu malı nitelikleri son bularak, medeni hukukta düzenlenmiş özel mülkiyet konusu olabilir (8 HD 20.09.2001 T. 5634/6266 ; YKD 2001/11, s.1680). 132 İBK. 13.03.1972 T. 7/4 (DÜZCEER.A.R.: age. s.42). içtihadın gerekçe kısmında; tamamen bir ülkenin sınırları içe risinde kalan denizlerle sair denizlerin karasuları o devletin hükümranlık sahasına girdiklerinden menfaati umuma aittir. MY. 641 (TMY. ınd.715) maddesi uyarınca, menfaati umuma ait olan mallar, devletin hüküm ve tasarrufu al tındadır, kimsenin mülkü olmadığı, belirtilmiştir. 133 13.11.1981 tarihli keşifte taşınmazın üç tarafının göl sulan ile kaplı olduğu tespit edilmiştir. 18.05.1987 tarihli ke şifte ise göl sulannın çekildiği civar taşınmazların toprak olarak ortaya çıktığı görülmüştür. Bu haliyle dava konu su taşınmazın, göl sulan etkisi altında kaldığı anlaşılmaktadır. Taşınmazın göl sahası dışında olduğuna dair ziraatçı bilirkişi raponı hükme yeterli bulunmamaktadır. Taşınmazın göl sahasında olup olmadığı, göl sularının daimi etki si altında bulunup bulunmadığına dair bu konuda uzman sayılan bir jeolog tarafından rapor düzenlenmesi gerekir (8 HD 30.10.1991 T. 4860/4346 ; ATAN,M.: age. s. 175). Gölün daimi etkisi altında kalan yerler, devletin hüküm ve tasarrufu altında olup zilyetlik yoluyla tescili mümkün değildir (DÜZCEER,A.R.: age. s.55). 134 Yargıtay uygulamalanna göre, akarsulanmızm nehir tanımına giren kısımları; Meriç Nehri; ana kolunun toprakları mıza girdiği nokta ile Ege Denizi arasındaki kesimi, Sakarya Nehri; Sakarya Nehri ana Kolunun, Gökçekaya Bara jı ile Karadeniz arasındaki kesimi, Kmlmnak Nehri; Kızılırmak nehrinin ana Kolunun, Delice Irmağı ile birleştiği nokta ile Karadeniz arasındaki kesimi, Yegilırmak Nehri; Yeşilırmak-Kelkit Çayı kavşağı ile Karadeniz arasındaki kesimi, Çoruh Nehri; Çonıh Nehri ana kolunun Oltu Çayı ile birleştiği nokta ile Türkiye-Sovyetler Birliği (Erme nistan) sının arasındaki kesimi, D icle Nehri; a) Dicle Nehri ana kolunun Bismil ilçesi ile Türkiye Suriye-Irak sını rı arasındaki kesimi, b) Batman kolunun Serkan (Hizan) Deresi kavşağı ile Dicle Nehri ana kolu kavşağı arasında ki kesimi, c) Baton Kolunun Büyükdere (Hizan) Deresi kavşağı ile Dicle Nehri ana kolu kavşağı arasındaki kesimi, Fırat Nehri; a) Ana kolun Keban Barajı ile Türkiye-Suriye sınırı arasındaki kesimi, b) Karasu kolunun Kemah İlçe si ile Keban Barajı gölü arasındaki kesimi, c) Murat kolunun Muş’un kuzeyindeki Karasu Deresi ile birleştiği nok ta ile Keban Barajı gölü arasındaki kesimi, A si Nehri; Antakya Şehri ile Akdeniz arasındaki kesimi, Ceyhan Nehri; Ceyhan Nehri ana kolunun Aksu Çayı ile birleştiği nokta ile Akdeniz arasındaki kesimi, Seyhan Nehri; Zamanlı (Yenice) ve Göksu Irmakları kavşağı ile Akdeniz arasındaki kesim, Göksu Nehri; Mut civarında, aynı adı taşıyan iki kolun (Göksu Çayları) birleşim noktasıyla Akdeniz arasındaki kesimi. Manavgat Çayı; Oymapınar Barajı ile Ak deniz arasındaki kesimi, Köprü Çay; DSİ Köprüçay regülatörü ile Akdeniz ansındaki kesimi, Büyük Menderes Neh ri; Büyük Menderes ana kolunun Çine Çayı ile birleştiği nokta ile Ege Denizi arasındaki kesimi, Simav Çayı; Si* ıav Çayı ile ana kolunun Apolyont Gölü ayağıyla birleştiği nokta ile Marmara Denizi arasındaki kesimidir (KILIÇ,H.: age. s.441). 478 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) dir. Bu suların kenarında oluşan sazlık, bataklık135 ve kamışlıklar da onların bir parçasıdır.136 TMY. md.715/11 gereği genel sular da kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz. Ayrıca, 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkındaki Yasanın 1. maddesi, bu suların genel sular niteliğinde olduğunu, devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu belirtmiştir. Çay yataklarının kazanılabilmesi için, çayın aktif yatağı ve etkisi altında kalan bir yer olmaması gerekir.137 Dere yatakları da kural olarak devletin hüküm ve tasarrufunda bulunan yerlerden olup, kazanma koşulları oluştuğu takdirde, böyle bir yerin kazanıl ması mümkün olabilir. Dere yatağı olarak tespit dışı bırakılan bir yer için de renin etkisi ve aktif yatağından kurtulduğu tarihten itibaren 20 yıldan fazla sü re ile tasarruf edilmiş olması gerekir.138 Gölet haline gelen bir yer hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamayacak tır. Taşınmazın gölet sularının etkisi ve ortasında kalmış olması nedeniyle, kültür arazisi niteliğini de yitirecektir. Böyle bir yerin kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla tapuya tescili mümkün olmaz.139 Sahipsiz araziden çıkan kaynakların mülkiyeti hâzineye ait olduğundan bunlarda da zilyetlik yoluyla kazanma sözkonusu olamaz.140 Su altında kalan taşınmazın tesciline karar verilemez. Bu taşınmazlar da kamu malı sayılır. Ancak göl suları altında kalmadan önce özel mülkiyet ko. 135 Sazlık ve bataklıklar özel mülkiyete konu olamazlar, iktisap zamanaşımı ile mülk edinilemezler. Ancak 3402 sayı lı yasanın 17. maddesi uyanıca kazanılabilirler (HGK 07.03.1990 T. 1989/1-608, 144 ; KILIÇ,H : age, s.430). 136 OKTAY,S.: age. s.48 ve Dp. 91 ; KILIÇ,H.: age. s.423. Çekişmeli yer, Menderes Nehri yatağıdır. Bu nitelemede kuşku yoktur. 2644 sayılı yasanın 14/11 fıkrasında (deniz, göl, nehir) metrukatı sahipsiz yerlerden sayıldığına, MY 614 (TMY. md. 715) maddesinde ise sahipsiz yerlerin, 1617 sayılı yasanın 20. maddesinde, devletin hüküm ve ta sarrufu altındaki yerlerin zilyetlikle ele geçirilmesi olanağının bulunmadığı kabul edildiğine göre, davalının zilyet liği geçersiz sayılmalıdır (1 HD 31.01.1978 T. 13090/90 ; YILMAZ,E.-YILMAZ,Ü.: age. s.1625 ). 137 Jeolog bilirkişi, taşınmazın bulunduğu yerde 1967/1970 yıllarında DSt tarafından, çay seddesi yapılmak suretiyle taşınmazın taşkın sahası dışına çıkarıldığı açıklanmış ise de, şedde yapılmasına ilişkin D St’ye ait proje ve dayanak belgeler getirtilip uyuşmazlığın çözümünde gözönünde tutulmamıştır. Bundan ayrı DSt 8. Bölge Müdürlüğünün 09.01.1998 günlü karşılık yazısında; şeddenin 1967-1970 yılları arasında inşa edildiği, zaman içerisinde ihtiyaca gö re dere yatağı ıslahı kapsamı içerisinde bakım onarma çalışmalarının yapıldığı belirtilmiştir. Taşınmazın bu çalış malar sırasında şedde içerisine veya dışında tutulup tutulmadığı belirtilmediği gibi, taşınmazın çayın etki alanı al- • tında kalıp kalmadığı gereği gibi belirtilmemiştir. Dava konusu taşınmaz dere yatağı olarak tespit dışı bırakılmış olup, böyle bir yerin mahkemece imar ve ihya olmaksızın salt zilyetlik yoluyla kazanılıp kazanılmayacağı tartışılıp değerlendirilmemiştir. Bu husus üzerinde durulması, taşınmaz ihyaya muhtaç ise, 3402 sayılı Kadastro Yasasının 17. maddesinde belirtilen ihyaya ilişkin tüm olumlu ve olumsuz koşulların gözönünde tutulması gerekmektedir (8 HD 08.02.2002 T. 632/1130 ; yayınlanmamıştır). Yörede yapılan arazi kadastro sırasında çekişmeli yerin paftasın da akt if çay yatağı olarak gösterildiğinin ve orman tahdit haritası kapsamında kalmadığının belirlenmesi halinde; ak tif olmayan çay yataklarının ancak imar-ihya yoluyla k ı/.anılabileceği hususu gözönünde bulundurulmalıdır (20 HD 19.02.2001 T. 979/1332 ; YKD 2001/7, s.1061) 138 8 HD 29.03.2002 T. 2235/2620 (YKD 2002/7, s.1032). 139 8 HD 25.04.2002 T. 3097/3428 (YKD 2002/8 s. 1181 vd.). 140 ŞENER,E.: Türk Medeni Kanunu, Ankara 1991, s. 1256. Meradan çıkan kaynak suları da genel sulardan sayılır (3 HD 30.10.1990 T. 1457/8570 ; KILIÇ,H.: age. s.581) Erol KARAASLAN 479 nusu bir yer ise 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 19. maddesine göre mülkiyetin tespitine karar verilmesi gerekir.141 Kıyılar ve Kumluklar Kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerdendir (ANY. md. 43, 3621 sayılı Kıyı Yasası md.5). Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeridinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir (ANY. md. 43/II). Kıyılar herkesin eşit ve serbest olarak yarar lanmalarına açıktır (3621 SY md.5/ll). 3621 sayılı Kıyı Yasasında geçen tanımlar; Kıyı Çizgisi; Deniz, doğal ve yapay göl ve akarsularda taşkın durumları dışında suyun karaya değdiği noktanın birleşmesinden oluşan çizgiyi, Kıyı Kenar Çizgisi; kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketleri nin oluşturduğu, kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırlarını, Sahil Şeridi; kıyı kenar çizgisinden itibarın kara yönünden yatay oyarak en az 100 metre genişliğindeki alanı Dar Kıyı; kıyı kenar çizgisinin, kıyı çizgisi ile çakışmasını, belirtir (3621 S. md. 4). Kıyılar zilyetlik ve zamanaşımı yoluyla kazanılamayacaklarından, alınan tapu kayıtları da hukuki değer taşımaz.142 Yalı şeridi içinde kalan kumsal alan, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunması gereken yerlerdendir. Bu nedenle kumsalların zilyetlikle kazanıl masına olanak yoktur.143 Doğal Zenginlik ve Kayalıklar Doğal zenginlik ve kaynaklar ülkemiz açısından önemli görüldüğünden Anayasasının 168. maddesinde bunların devletin hüküm ve tasarrufu altında oldukları düzenlenmiştir. Özel mülkiyete tabi olmadığı anayasal olarak hükme bağlanan, doğal zenginlik ve kaynaklar, doğal nitelikleri gereği kamu malı sayıldıklarından, sa hipsiz mal olarak kabul edilmelidir.144 141 8 HD 30.10.1990 T. 11044/14344 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s. 158-159); 8 HD 13.01.1992 T. 1991/16621, 38 (KILIÇ,H.: age. s.4 2 4 ); 20 HD 04.06.1998 T. 5189/5818 (YKD. 1998/9, s.1359). Baraj sahası içinde kalan bir taşınmaz kamu inalı sayıldığından, özel mülkiyete konu olmaktan çıkar. Mülkiyet hakkının doğduğunun tespiti yö nüne gidilebilir (8 HD 02.03.1989/14893, 3105 ; KILIÇ,H.: age. s.426). Kamulaştırılan yer zamanaşımı yoluyla ka zanılamaz (HGK 14.03.1990 T. 8-82, 186 ; İKİD S.767 s.8098). 142 HGK 27.02.1980 T. 1978/1-967, 1365 (KILIÇ,H.: age. s.443). 143 8 HD 15.05.1989 T. 2132/4933 (KILIÇ,H.: age. s.442). 144 OKTAY,S.: age. s.56 480 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) Petrol kaynakları,145 madenler,146 taş ocakları,147 maden suları,148 tuzlar doğal zenginlikler içerisinde olduğu şüphesizdir. Ancak buradaki sayım da sı nırlayıcı değildir. Zonguldak ve Ereğli bölgesindeki (Havza-î Fahmiye) taşınmazların, ka mu malı ve özel mülkiyet karışımı nitelikleriyle, mevzuatımızda özel bir yer tutmaktadır. 17.01.1910 tarih ve 289 sayılı "teskerei samiye" Ereğli kömür havzası işletme sahası içinde imar ve ihyaya dayanılarak ve bedeli misli öde nerek kişiler adına tapuya bağlanan veya hakkı karar yolu ile kazanılan taşın mazların o yoldan tasarruf ve tapuya bağlanmasını yasaklamıştır. Bu bölge deki taşınmazların zamanaşımı yolu ile kazanılması mümkün değildir.149 İnançları Birleştirme Kararına Göre, Teskerei Samiye hâla hukuki değerini korumaktadır.160 Bu konuda kömür havzasını gösteren harita uygulamasının büyük önemi vardır. b) Yasa Gereği Tescil Davasına Konu Olamayacak Taşınmazlar 3402 sayılı Kadastro Yasasının 18/11 maddesi uyarınca yasa gereği dev lete kalan taşınmalar, tapuda kayıtlı olsun olmasın, zamanaşımı yoluyla ka zanılamaz. Buraya mirasçı bırakmadan ölen ve hâzineye kalan mallar, padi şah hâzinesindeki mallar, zorunlu değişime tabi tutulanların malları gibi, dev letin özel mülkiyetine geçen mallar anlaşılmalıdır. Ayrıca Kadastro Yasasın dan ayrık olarak bazı özel yasalarla da bir kısım taşınmazların zamanaşımı ile kazanılamayacağı düzenlenmiştir. aa) Yasa gereği devlete kalan taşınmazlar Miras Hükümleri Gereği Devlete Kalan Taşınmazlar Uygulamadan kalkan Medeni Yasaya göre, ilk üç zümreden mirasçı (ve sağ kalan eş) bırakmadığı ve miras bırakan da ölüme bağlı tasarrufu ile mi rasçı atamadığı takdirde, devlet yasal mirasçı sıfatı ile miras kazanmaktaydı (MY. md. 448). Ancak TMY. md. 501 "mirasçı bırakmaksızın ölen kimsenin 145 6326 sayılı Petrol Yasasının 1. maddesi, Türkiye’deki petrol kaynaklarının devletin hüküm ve tasarrufu altında ol duğunu belirtmektedir. 146 3213 sayılı Maden Yasası md.4. 147 06.06.1317 T. Taş Ocakları Nizamnamesi m d.l. 7 HD 14.07.1954 T. 3659/5239 sayılı kararında, bu taşınmazların devlet veya il özel idarelerine aidiyeti kabul edildiğinden, zilyedin ancak imal hakkı sahibi olabileceğini ve bu ne denle zilyetlik yoluyla kazanılamayacağı belirtilmiştir (ESMER,G.: age. s.497). Burada zilyetlik feri zilyetlik oldu ğu için zamanaşımı ile kazamlamayacaktır. 148 927 sayılı Sıcak ve Soğuk Maden Sulaıının İşletilmesi ile Kaplıcaların Kuruluşu Hakkında Yasanın 2,167 sayılı Ye raltı Sulan Yasasının 1.maddelerinde bu yönde hükümler vardır. Maden suları ve kaplıca kaynakları özel mülkiye te konu olamazlar (8 HD 29.03.1983 T.2336/2686 ; KILIÇ,H.: age. s.582). 149 ESMER,G.: age. s.492 ; ŞENER,E.: age. s. 1255 150 ÎBK 10.06.1953 T. 6/5. Konunun Anayasaya aykırılığı itirazı üzerine Anayasa Mahkemesinin 25.03.1963 T. 28/66 sayılı karan ile İçtihadı Birleştirme Kararındaki gibi idari bir karar olduğu gerekçesi ile işin incelenmesini Anaya sa Mahkemesinin görevi dışında görmüştür (ESMER,G.: age,s.493). Erol KARAASLAN 481 mirası, devlete geçer" hükmünü getirerek bu yol ile devletin mirasçılığını sı nırlamıştır. TMY. md.594 "Miras bırakırım mirasçısı bulunup bulunmadığı ve ya mirasçıların tamamı bilinmiyorsa, sulh hakimi uygun araçlarla ve bir ay ara ile iki defa ilan yapıp hak sahiplerini son ilandan başlayarak en geç bir yıl için de mirasçılık sıfatını bildirmeye çağırır. İlan süresinde kimse başvurmazsa ve sulh hakimi de hiçbir mirasçı tespit edememişse, miras sebebi ile istihkak da vası açma hakkı saklı kalmak üzere miras, devlete geçer." demektedir. 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hakkındaki Yasanın 22/II. Maddesi, "Türkiye’de bulunan mirasçısız tereke devlete kalır" dediğinden, böyle taşınmazlar da devlete kalacaktır. İşte devlete miras yolu ile bu şekilde kalan taşınmazlar da zamanaşımı yoluyla kazanılamayacaktır.151 Kaçak ve Yitik Kişilerden Kalan Taşınmazlar 13.09.1915 tarihli yasayla bu yasayı değiştiren 15.04.1923 tarihli ve 333 sayılı Emvali Metruke152 adı ile anılan yasalar, ülke savunması ve güvenliği nedeniyle, başka yerlere aktarılan kişilerle, kaybolan ya da ülkeyi terk eden kişilerin malları ile ilgili 02.06.1929 tarihli 146 sayılı TBMM yorum kararında yukarıda adı geçen yasa kapsamına giren kaçak ve yitik (firari ve mütegayyip) kişilerden kalan taşınmazların hâzineye geçtiği belirtilmiştir.153 Bu tür ta şınmazların kazandırıcı zamanaşımı ile kazanılıp kazanılamayacağı, taşın mazın tapuya kayıtlı olup olmamasına bağlıydı. Ancak daha sonra tapuya ka yıtlı olsun olmasın bu taşınmazların zamanaşımı yoluyla kazanılamayacağı sonucuna varılmıştır.154 Emvali Metruke Yasaları olarak nitelenen yasaların uygulanması suretiy le taşınır, taşınmaz malları tasfiyeye tabi olan gerçek ve tüzel kişilere, ‘kaçak 151 HGK 09.05.1984 T. 8-97/514 ; 8 HD 25.12.1973 T. 5329/7368 : 8 HD 26.10.1977 T. 5657/9027 (OÖUZMAN.K. SELİÇl.Ö.: age. s.397). 152 Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için Bknz. DÜZCEER,A.R.: age. s.83 vd. 153 OKTAY,S.: age. s.61. Taşınmazın öncesinin kaçak ve yitik kişilerden yasalar ııyannca devlete kalan yerlerden ol duğu anlaşılmıştır. Bu yerlerin zamanaşımı yoluyla kazanılması olanaklı değildir. Taşınmazdaki zilyedin, zilyetliği nin başkalarına devretmesi de hukuken değer taşımaz. 3402 sayılı Kadastro Yasasının İM İ maddesi hükmünce, ta şınmaz üzerine başkasına ait muhdesatların gösterilmesi mümkün olup, zilyetliğin gösterilmesine yasal olanak yok tur (7 HD 25.06.2001 T. 3723/4475 ; YKD 2001/12, s.1833). 154 27.01.1954 T. 8/2 sayılı İBK ile tapuya kayıtlı olan taşınmazların zamanaşımı yoluyla kazanılmayacağı belirtiliiken, 19.06.1957 T. 6/24 sayılı ÎBK ise, tapuda kayıtlı olmayan taşınmazların soyut kayıp ve yitik veya başka yere nak ledilen kişiden terkedilmiş olması kazanmaya engel sayılmıştır (ESMER,G.: age, s.499); AYAN,M.: age, s.177. Çe kişmeli taşınmazın kaçak Rumlar’dan terk edildiği anlaşılmaktadır. 19.07.1972 gün ve 1617 sayılı Toprak ve Tarım Reformu öntedbirler Yasasının 20. md. ile değişik 766 sayılı Tapulama Yasasının 33/son. md. hükmünce bu gibi yerler, tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılamaz (HGK 26.03.1975 T. 8-1595,416; İNAL.N.: Tüık Medeni Kanunu, Ankara 1997, s.2356). Kaçak ve kaybolan kişilere ait tapuda kayıtlı bulunmayan ve hâzinece yöntemince elkonulmamış olan taşınmazların hakkında MY 639/1 (TMY.md.713/I) hükmü, zilyet ya rarına uygulanır (ÎBK 19.06.1957 T. 6/24 ; ŞENER,E.: Tüm Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararları (İçtihat), An kara 2000, s.330). 482 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) ve yitik kişiler’ denir. Öğretide bu değimin sadece vaktiyle Türk vatandaşı olan Ermeni asıllı kişilerin anlatılmak istendiği, Ortodoks dininden (mezhebin den) olan Türk uyruklu Rumlar’ın155, Türkiye’den göç eden Buigarlar’ın166 ve Yahudilerin167 (Musevilerin) bu kişilerden sayılmayacağı belirtilmiştir.158 Hazine, kaçak ve yitik kişilerden kendisine kalan taşınmazların zilyetliği ni, alım-satım, iskan gibi hukuki nedenlerle üçüncü kişilere devretmişse; artık öncesinin kaçak ve yitik kişilerden kaldığı ileri sürerek taşınmazın kazandırı cı zamanaşımı ile kazanılmayacağı söylenemez.159 Davacı, taşınmazı kaçak ve yitik kişiden ya da mirasçısından devir aldı ğını öne sürebilir. Devrin geçerli olabilmesi için satın almanın firardan önceki bir tarihe ait olması ve zilyedin de iddiasını 15.04.1339 gün ve 333 sayılı ya saya göre muvazaadan arî bir belge ile ispat etmesi gerekir.160 Dava konusu taşınmazın bu kişilerden kalmadığını iddia eden davacı, belge, yaşı uygun olan bilirkişi ve tanıklarla isbat edebilir. Ayrıca çevre taşın mazlara ait kayıt ve belgelerle de yerine uygulamak suretiyle araştırılıp ispat lanabilir.161 Padişahtan kalan mallar da zamanaşımı yoluyla kazanılamaz. 431 sayı lı yasanın 8 ve 10. maddelerine göre; padişahlara ait malların millete kaldığı belirtilmiştir. Daha sonra yürürlüğe giren Tapu Yasası 33/VI ile bu tür yasalar gereği devletin kalan taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı ile kazanılamayacağı belirtilmiştir.162 155 Ayrı doğrultuda Anayasa Mahkemesinin 22.04.1963 T. 41/94 sayılı karan Bknz. DÜZCEER,A.R.: age. s.81. An cak bunlar "Mübadil Rum" kavramı ile karıştırmamak gerekir. Mübadil Rumlar’a (Türk ve Rum Halkının Değişi mine Dair Sözleşme gereği zorunlu değişime tabi tutulanlar) ait taşınmazlar da zamanaşımı yoluyla kazanılamazlar (DÜZCEER,A.R.: age. s.95). 156 Bu doğrultuda görüş için Bknz. 8 HD 13.09.1978 T. 6268/7796 (DÜZCEER,A.R.: age, s.460 ; OĞ UZMAN,K.SELlÇİ.Ö.: age. s.397 ; DÖNMEZ,!.:Tapu İptali ve Tescili Davaları, İstanbul Tarihsiz, 4.bası,). Aksi yönde görüş için Bknz. HGK 19.04.1974 T. 1970/8-81, 436 (DÜZCEER,A.R.: age, s.82). 157 Yahudiler firari ve mütegayyip kişilerden değildir (8 HD 20.05.1983 T. 5729/5679 ;*DÜZCEER,A.R.: age. s.81). 158 DÜZCEER,A.R.: age, s.81 vd. ; SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.161. 159 DÜZCEER,A.R.: age. s.89. Aynı doğrultuda içtihatlar için Bknz. ATAN,M.: age. s.177 ve Dp.335. Bu yön iskarı dairesinden sorulabilir ( SINMAZ,B.-KARATAŞ,İ.: age, s.161). 160 HGK 04.08.1981 T. 1979/51, 270 (OKTAY,S.: age. s.62) ; SINMAZ,B.-KARATAŞ,I.: age. s.161. Aynı yerde 8 HD 28.01.1983 T. 853/778 sayılı kararı. 161 Davacının tapu ile malik olduğu ve uyuşmazlık konusu taşınmazın kısmen batı hududunu oluşturan taşınmaza ait tapu kaydının tüm geldileriyle birlikte dairesinden istenmesi, bu kayıtta gösterilen İstatit oğlu Todori yerinin neresi olduğu yerel bilirkişi aracılığı ile araştınlmak, bunun bu hududunun uyuşmazlık konusu yerle ilgisi olup olmadığı belirlenmek, ilgisi olduğu anlaşıldığı takdirde bu kişinin yitik ve kaçak kişilerden olup olmadığının araştırılıp top lanan delillere göre karar vermek gerekir (8 HD 07.07.1986 T. 7266/7022 ; SINMAZ.B.-KARATAŞ.İ.: age. s.164). 162 SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.188. 1 HD 08.12.1989 T. 12854/14679 (ATAN,M.: age. s.177). Ancak padişah ların tapuya tescil edilmemiş taşınmazlann millete intikal etmediği için, sadece bunlar zilyetlik yoluyla kazamlabilir göıüşü için Bknz. ŞENER,E.: age. s.1256 ve 8 HD 26.12.1961 T. 6660/8672 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,İ.: age. s. 189). Erol KARAASLAN 483 2510 sayılı Iskan Yasasına göre de batıya nakledilenlere ait taşınmazlar da zamanaşımı yoluyla kazanılamaz.163 Hatırlatmakta yarar vardır ki Kad.Y.33. maddesine göre; genel hüküm ni teliğindeki aynı yasanın 18. maddesi gereği yasalar uyarınca devlete kalan taşınmaz mallar tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yoluy la kazanılamazlar. Burada yeni arazi oluşumuna da değinmekte yarar vardır. TMY 708 maddesi hükümleri çerçevesinde konunun çözümlenmesi gerekmektedir. Ye ni arazi oluşumu, mülkiyet hakkının edinme yollarından biri olup aslen kazan ma niteliğindedir. Birikme, dolma, toprak kayması veya kamuya ait sular ya tağında ya da seviyesinde değişme gibi sebeplerle sahipsiz yerlerden yeni den oluşan yararlanmaya elverişli arazi devlete ait olur (TMY. md. 708). Ger çek kişilerin veya diğer kamu tüzel kişilerinin yeni oluşmuş bulunan bir taşın mazın mülkiyetinin kendileri tarafından kazanıldığı iddiası dinlenemez. An cak bu yolda oluşan arazi, TMY 708/II. maddesi hükmü uyarınca devlet, ka musal bir sakınca bulunmadığı takdirde, öncelikle arazi kayba uğrayan veya bitişik arazi malikine devredilebilir.164 bb) Yasalardaki Özel Hükümler Gereği Kazanılması Yasak Taşınmazlar Vakıf Malları: Vakıf kurumunun temelinde belirli bir eşyanın, daha sık rastlanan şekli ile bir taşınmazın veya bu taşınmazla birlikte birden fazla malvarlığı unsurlarının bir amaca özgülenmesi olgusu bulunmaktadır.165 Vakıf çeşitleri arasında bulunan icareteynli vakıflar, vakıf idaresince mevcut vâkıfların idaresi ve özellikle onarılması ve korunmasında uğranılan güçlük ve duyulan ihtiyaçlardan doğmuştur. İcareteynli vakıf, vakıf taşınma zın, değerine yakın ve peşin olarak alınan (icareî muaccele) ve ayrıca her yı lın sonunda mutasarrıfından alınan (icareî müeccele) para karşılığında, ya rarlanma hakkının mutasarrıfına tanınmış olduğunu ifade eder. Bu vakıf ta şınmazın mülkiyet hakkı Vakıflar Yönetimine; yararlanma hakkı ise mutasar rıfa aittir. Ayrıca, icareteynli vakıf taşınmaz mutasarrıfın ölümü halinde miras çıları, intikal hakkına sahiptir.166 Nitelikleri bakımından özel mülkiyete elverişli oldukları halde, doğrudan 163 OKTAY.S.; age. s.67 164 8 HD 14.02.2002 T. 2001/9014 1344 (yayınlanmamıştır). J 65 HATEMt,H.: Vakıflar Kuramıma Hukuk Tarihi Açısından Genel Bir Bakış, Bu makale için Bknz. ÖZAY,İ.H.: age. s.275 vd. 166 ESMER,G.: age. s.511 ; KILIÇ,H.: age. s.686. 04.03.1959 T. 2/19 sayılı İBK ile icrateynli vakıf taşınmazlarının kazandırıcı zamanaşımı ile kazanılamayacağı belirtilmiştir (Bu ÎBK, mahlûl kalan vakıf taşınmazlar hakkındadır). 484 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) doğruya hayrat niteliği taşıyan vakıf malları için TMY. 713. maddesinin uygu lanamayacağı kabul edilmektedir (TMY. md.117/1, 2762 S.Y. md.8). Sözkonusu kural, onaylı vakıf defterine kayıtlı olmakla birlikte henüz tapu siciline geçirilmemiş taşınmazlar bakımından da geçerlidir. Buna karşılık, doğrudan doğruya hayrattan olmayan yerlerin mülkiyeti zamanaşımıyla kazanılabilir.167 Eski vakıflar Medeni Yasaya tâbi kılınmadı. Eski vakıflar ikiye ayrılmak tadır: Vakfedenin soyundan gelen özel bir yöneticisi (mütevelli) olmayan ve Evkaf Nezareti tarafından yönetilen eski vakıflar; "mazbut vakıflar tüzel kişili ği” adı altında, tek bir tüzel kişilik içinde kaynaşıyordu. Mazbut vakıfların özel hukuk tüzelkişi olduğu sonucuna varılmıştır. Ancak bunların kendilerine ait bir organı da yoktur. Bu özel hukuk tüzel kişiliği, bir kamu hukuku tüzel kişiliğinin vesayeti altındadır. Bu vasi, kendisine yasa ile kamu hukuku tüzel kişiliği ta nınmış olan Vakıflar Genel Müdürlüğüdür. Vakfiyesine göre mütevellisi belir lenebilen vakıflar ise ayrı tüzel kişiliklerini korumaktadırlar. Bunlara Mülhak Vakıf denir.168 2762 sayılı Vakıflar Yasasının 41. maddesi Medeni Yasanın zamanaşı mına ilişkin düzenlemelerinin vakıf malları için de geçerli olduğunu belirtmek tedir. Fakat aynı yasanın 8. maddesi, vakıfların doğrudan doğruya hayrattan olan taşınmazlar üzerinde kazandırıcı zamanaşımının işlemeyeceği belirtil miştir. 903 sayılı yasayla eklenen, MY 81/B maddesi, hayrattan olup olmadığı yönünde bir ayrım yapmadan vakıf maları üzerinde zamanaşımı yoluyla ka zanılmayacağı belirtilmiştir. Bu hüküm Medeni Yasa hükümlerine göre kurul muş olan vakıflara ait taşınmazlara uygulanacağından, hükümden önce oldu ğu gibi hayrattan olmayan vakıflara ait tapusuz taşınmazlar zamanaşımı ile kazanılabilir.169TMY. 117 maddesi, vakıf malları üzerinde zilyetlik yoluyla ka zanma hükümleri uygulanmaz demektedir. Bu düzenlemeye göre kurulmuş vakıf mallan da zamanaşımı yoluyla kazanılamaz. Kısaca, vakıfların doğrudan doğruya hayrattan olan taşınmazları zama naşımı ile kazanılamaz, icareteynli vakıf malları kullanma hakkına sahip kişi, mirasçı bırakmadan ölürse vakıf mahlûl hale gelir ve vakıf malına dönüşür. Bu malların da kazanılmasına olanak yoktur.170 Mülhak vakıflarda ise 2762 sayılı yasa md.44 uyarınca kazandırıcı zamanaşımı işler.171 167 AYAN,M.: age. s.l 78 ; BERTAN.S.: age. s. 547 ; OĞUZMAN.M.K S E L İÇ IA : age. s.397. 168 HATEMt.H.: age. s.285-286 169 OKTAY,S.: age. 5.68 ; KURDOĞLU.S.: Türk Medeni Hukuku Dersleri, İstanbul 1977,s.389 : OGUZMANJvl.K SELİÇİ.Ö.: age, s.396. 170 KILIÇ,H.age. s.69! 171 8 HD 11.10.1966 T. 3334/4917 (KILIÇ,H.: age. s.713). Erol KARAASLAN 485 Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgelerinde Bulunan Taşınmazlar: 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Yasasına göre, Genel Kurmay Başkanlığının göstereceği lüzum üzerine Bakanlar Kurulu ka rarı ile askeri yasak bölgeler ve askeri güvenlik bölgeleri kurulabilir, kaldırıla bilir (md.2,3). Askeri yasak bölgeler birinci derece askeri yasak bölgeler172ve ikinci de rece askeri yasak bölgeler173 olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Birinci derece kara askeri yasak bölgelerde bulunan taşınmazlar kamulaştırılır (md.7/l-a). Oysa ikinci bölge kara askeri yasak bölgelerde böyle bir düzenleme bulunma maktadır. Bu bölgede yabancı uyruklular taşınmaz edilemeyeceği belirtilmiş tir (md.9).174 Bu düzenlemeden Türk uyrukluların ikinci kara askeri yasak böl gelerden taşınmaz edinebilecekleri anlaşılmalıdır.175 Birinci bölge kara askeri bölgeler ilan edilmez, ikinci bölge kara askeri bölgeler ise Resmi Gazete aracılığı ile ilan edilirler. Bu bölgelere giren bir ta şınmazın varlığı halinde ilgili askeri kuruluştan sorularak, hangi zaman yasak bölge kapsamında alındığı ve sınırları içinde kalıp kalmadığı ile hangi yasak bölge sınırı içerisinde olduğu belirlenmelidir. Askeri yasak bölgeler hakkında Bakanlar Kurulu kararı ve askeri güven lik bölgelerinin kuruluşu hakkında Genelkurmay Başkanlığı kararına ekli uy gun ölçekli haritalar ve koordinat listelerinde, bu bölge sınırları da belirtilir (md.5). Güvenlik bölgeleri ile ilgili esaslar, yasanın 21 maddesinde düzen lenmiştir. Zeytinlik Düzenleme Bölgelerindeki Yerler 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Yasa; orman sınırları dışında bulunan yabani zeytinlik, Antep fıstığı ve harnupluklar ve her türlü sakızlar orman sınırı dışında olup da 17.10.1983 T. ve 2924 sayılı yasa kapsamında bulunmayan, zeytin yetiştirmeye uygun funda lık ve makilikler Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca tespit edilip haritalanır (md.2). Bu yerler en az 25 dönümlük parseller halinde parsellenir. Buralarda 172 Yurt savunması bakımından hayati önem taşıyan askeri tesis ve bölgelerin çevre duvarı, tel örgii ve benzeri engel ve işaretlerle belirlenen dış sınırların en az 100, en fazla 400 metre uzunluğundan alınan noktaların birleştirilmesi suretiyle meydana gelen alanlardır (2565 SY md.5/I-a). 173 2. derece kara askeri yasak bölgeler, 1. derece kara askeri yasak bölgesi çevresinde veya yurt savunması bakımın dan gerekli görülen diğer bölgelerde kurulur (2565 S.Y. md.8/I). Bu bölgenin alanı 1. derece kara askeri yasak böl ge sınırından başlayarak 5 km kadar olabilir (md.8/I-a). 174 8 HD 13.06.1988 T. 8293/8301 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.899). Ayrıca 2565*sayılı yasadan önce yürürlük te bulunan 1110 sayılı yasa uygulaması için Bknz. DÜZCEER,A.R.: age. s.292 ; YILMAZ,E.-YELMAZ,Ü.: age. s. 1615). 175 Aksi görüş için Bknz. OKTAY,S.: age. s.70. 486 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) anılan tarım işi ile uğraşacaklar tarafından o yerin en büyük mülki amirine başvurularak gerekli yükümlülük belgesi alınır. 5 yıl süreyle taşınmazın ama cına uygun olarak kullanıldığı bakanlıkça tespit edilenlere mahallin en büyük mülki amirince tapuları devredilir. Bu taşınmazlar amaç dışı kullanılmaz ve miras dahil hiçbir şekilde bölünemez ve veriliş tarihindeki yüzölçümü küçültülemez, aksi halde hâzinece geri alınırlar (md.3). Bu düzenlemelere göre anılan sınırlar içerisinde kalan taşınmazların za manaşımı yolu ile kazanılması olanaklı değildir.176 Tüm bu anlatılmaya çalışılan yasalardan başka, taşınmazların zamana şımı yoluyla kazanılamayacağını belirten diğer bir takım düzenlemeler de bulunmaktadır. Örneğin kamulaştırılan yerin zilyetlik yoluyla kazanılması ola naklı değildir.177 c) Zamanaşımı ile Kazanmaya Elverişli Olan Taşınmazlar Yukarıda anlatılmaya çalışılan kazanılamayacak taşınmazlar dışında ka lan taşınmazlar ile Kad.Y. md.17 gereği devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunup da kamu hizmetine özgülenmeyen taşınmazlar zamanaşımı ile ka zanılabilecektir. Konunun anlaşılması bakımından burada da ikili bir ayrım uygun görülmüştür. aa) Yukarıda Sayılanlar Dışında Kalan Taşınmazlar Yukarıda anlatılmaya çalışılan taşınmazlar dışında kalan tapuda kayıtlı olmayan taşınmazlardan; Devletin kamu mülkiyeti dışında, özel hukuk kural ları gereği sahip olduğu ve zamanaşımı ile kazanılması yasaklanmamış ta şınmazlar ve zamanaşımı yoluyla kazanılması yasalar gereği yasaklanma mış olan ve kişilerin tasarruflarında bulunan tapusuz taşınmazlar, zamanaşı mı yoluyla kazanılabileceği söylenebilir.178 bb) İmar ve İhya Edilen Mallar İhya terimi Cumhuriyetten önce Mecelle (md.1051) ve Arazi Kanunna mesinde (md.103), Cumhuriyetten sonra ise çeşitli yasalarda yer almıştır. İh ya, tarıma uygun olmayan yerlerin para ve emek harcanarak, tarıma uygun hale getirmek şeklinde tanımlanabilir.179 176 17 HD 05.03.1992 T. 718/1509 (AYAN.M.: age. s.178). Burada, delicelikler bakımından 11.06.1958 T. ve 8/7 sayılı tBK.’dan söz etmek gerekir. Deliceliklerin imar için, masraf ve emek sarf edilerek zeytinlik haline getirilmesi halinde, bu işlem Tapulama Yasası md. 52 (3402 sayılı Kadastro Yasası md. 17) uygulanması açısından ihya sayı lacaktır (ŞENER,E.: İçtihat, s.351). 177 HGK 14.03.1990 T. 8-82, 186 (ÎKtD. S.767, s.8098). Tapulu olmayan aşısız kestaneliklerin de kazanılamayacağı hakkında karar için Bknz. 20 HD 05.10.1995 T. 1991/11551 (AYAN,M.: age, s.178 Dp.339). 178 OKTAY.S.: age. s.75. 179 SINMAZ,B.-KARATAŞ,!.: age. s.221 ; HGK 18.05.1984 1982/148, 564 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,!.: age, s.220 ve Dp. 142) Erol KARAASLAN 487 Kad.Y. md. 17 "Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 ün cü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tesbit edilir. İl, ilçe ve kasabaların imar planlarının kapsadığı alanlarda kalan taşın maz mallarda bu hüküm uygulanmaz." hükmünü içermektedir. Yasakoyucunun ihya sebebiyle taşınmazların ihya edenlere verilmesini öngörmesindeki amaç, ekonomik olarak işe yaramaz halde bulunan taşın mazların kültür arazisi haline getirilmesini sağlamaktır.180 Kayalık, taşlık, çalı lık gibi, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazların ancak, emek ve para harcamak suretiyle imar ve ihya edilebilmeleri halinde zilyetlikle kazanılabilirler.181 Maddede belirtildiği gibi, bir taşınmazın imar ve ihya yoluyla tescil edile bilmesi için taşınmazın; Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan, orman sayılmayan, herhangi bir kamu hizmetine özgülenmemiş yerlerden olması, bu yerlerin masraf ve emek sarfıyla imar ve ihya edilerek tarıma elverişli ha le getirilmiş olması gerekir. Bu yerin il, ilçe ve kasaba imar planı dışında kal ması ve Kad.Y. md. 14 göre zilyetlikle kazanma zamanaşımının davacı ya rarına gerçekleşmiş olması da gerekir.182 Bütün bu yönler mahkemece tescil davasının genel koşullarıyla birlikte yerinde yapılacak keşif, tanık sözleri ve ziraatçı uzman bilirkişi görüşüne başvurularak araştırılmalıdır.183 Taşınmazın imar-ihya yolu ile kazanılabilmesi için maddede açıklanan olumlu ve olumsuz koşullarla birlikte 14. maddedeki kazanma koşulunun da gerçekleşmesi gerekir. Anılan maddeye göre, bir taşınmazın imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten, tespit tarihine kadar 20 yıllık zilyetlikle kazandırıcı za manaşımının dolmuş olması da gerekir.184 180 OKTAY.S.: age. s.73 ; 8 HD 27.06.2000 T. 1501/5507 (YKD. 2001/9, s.1342). 181 HGK 17.09.1997 T. 1996/8-444, 650 (Hukuk Dünyası, 1998/1, s .3 9 ); 8 HD 06.05.1996 T. 1995/9790, 4453 (Ma nisa BD. S.58, s.29 vd.) ; 8 HD 12.06.1997 T. 1996/8118, 3679 (Yargı D.1997/7, s.81 vd.) ; ESENER.T.-GÜVEN.K.: age. s.150 ; 8 HD 27.06.2000T. 1501/5507 (YKD. 2001/9, s.1342). 182 ihyaya ilişkin, taşınmazların kamu hizmetine tahsis edilen yerlerden olup olmadığı sorulmamıştır. Taşınmaz Yeşil yurt Belediyesi sınırları içerisindedir. Kad. Y. md. 17 hükmüne göre, il, ilçe ve kasabaların imar planlarını kapsadı ğı alanlardaki yerlerin imar ve ihya yoluyla kazanılması mümkün bulunmamaktadır. Taşınmazların bulunduğu yer de imar planının düzenlenip düzenlenmediği, taşınmazların imar planı içerisinde kalıp kalmadığının, imar planı için de kalan yerlerden ise kazanma koşullarının oluştuğu talihten önce veya soma alınıp alınmadığının araştırılıp belir lenmesi gerekmektedir (8 HD 18.03.2002 T. 2128/2214 ; yayınlanmamıştır). 183 SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.222. 184 8 HD 05.07.1993 T. 1992/10837, 7487 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,İ.: age. s.232 ; 8 HD 03.07.1998 T. 2316/7739 : YKD 1998/10, s.1478). 488 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) Maddede yazılı tarıma elverişliliği, .4753 sayılı yasada olduğu gibi, zirai üretim şeklinde anlamak gerekir.185 Görüldüğü gibi, 3402 sayılı yasa ile imar ve ihya nedenine dayalı olarak taşınmazların zamanaşımı yoluyla kazanabilmektedir. IV.2) ZİLYEDLİKLE İLGİLİ KOŞUL Tapu siciline paralel olarak; gerek taşınır mallarda, gerekse tapuya ka yıtlı olmayan taşınmaz mallarda, hak durumunu ve açıklık fonksiyonunu zil yetlik belirtmekte ve sağlamaktadır.186Zilyetlik, buna konu teşkil edecek eşya üzerinde iradi şekilde hakimiyetin ele geçirilmesi ile doğan ve bu hakimiyetin irade olarak terkine veya başkası tarafından gaspına, veya başka sebepler den sona ermesine kadar devam eden hukuki bir durumdur.187 Olağanüstü zamanaşımı yoluyla taşınmaz edinilmesinde zilyedin iyiniyetli olması aranmaz. Yeter ki bu zilyetlik malik olma niyetiyle olsun. Zilyetli ğin varlığını kanıtlamak, adına tescil isteyene düşer.188Zilyetlik maddi bir olay olduğu için; tanık, bilirkişi ve varsa diğer belgelerle (vergi kaydı vs) ispatlan ması gerekir. Bunun için de keşifteki yerel bilirkişi ve tanıkların; taşınmazın evveliyatının kime ait olduğu, hangi tarihte bu yere zilyet olduğu, ne şekilde kullandığı, kaç sene kullandığı, ilk malikten sonra kimlere intikal ettiği, el de ğiştirmenin miras-satış-trampa veya bağışlamı olduğu, dava veya tespit tari hine kadar kimlerin zilyet olduğu, toplam kaç yıl sürdüğü, bu zilyetliğin aralıksız-çekişmesiz ve malik sıfatıyla sürdürülüp sürdürülmediğinin meşhur ve unutulmaz olaylar, yani maddi olaylara dayalı olarak saptanmalıdır.189 Yerel bilirkişinin sözleri ancak dinlenen tanık sözlerinin doğruluğunu tamamlayıcı bir bilgi olarak gözönünde tutulabilir. Zilyetliğe dayalı tescil davalarında tanık dinlenmeden, yerel bilirkişinin sözleri ile tescile karar verilemez.190 Özellikle 185 OKTAY,S.: age. s.74. İhyanın tamamlanmasında amaç, arazinin hiçbir şekilde tarıma elverişli değil iken, yani hiç tarım yapılmayan yerlerden iken, zor ve zahmetli bir emek ve masraftan sonra ziraate elverişli hale getirildikten ve tarla, bağ, bahçe olarak kullanılmaya başlandıktan sonra her yıl içerisindeki ufak taş parçalarını toplamak ihyanın devamı anlamına gelmez (8 HD 27.06.2000 T. 1501/5507 ; YKD. 2001/9 s. 1342). ı 186 KILIÇ,H.: age. s.27 187 OĞUZMAN, K. SELtÇİ, Ö.:age. s. 59. 188 OĞUZMAN, K.-SELlÇt, Ö.rage. s. 405 ; KURDOĞLU, S.: age. s. 390 ; KÜLEY, M.M.: age, s.60 vd. 189 KARAM AN,D.: age, s.41 ; SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.301 ; 17 HD 10.05.2000 T. 2315/2319 (YKD. 2000/7, s. 1086). Tapusuz taşınmaza, kimin zilyet olduğu yönü araştırılırken, zilyetliğin hangi günden başladığı, ne biçimde sürdürüldüğü, kimin ve ne zamandan beri taşınmaza zilyet olduğu etraflıca sorulup, saptanmalı ve bu zil yetliğin taşınmazın ekonomik amacına uygun bir biçimde sürdürülmüş olup olmadığı yönleri üzerinde durulmalıdır (7 11D 26.09.1977 T. 369/9517 ; KILIÇ,H.: age. s.5 2 ); KILIÇ,H.: age. s.49. Zilyetliğin başlangıcı ile süresi ve kul lanım şeklinin tespiti gerekir (HGK 16.03.1988 T. 8-604, 255 ; KILIÇ,H.: age. s.53). Ağaç dikmek suretiyle 20 yı lı aşkın zilyetliği bulunduğunu ileri süren davacının iddiasının, diktiği ağaçların yaşının tespiti suretiyle araştırılma sı gerekir (HGK 06.07.1968 T. 8/656, 549 ; İKİD S.97, s.6638). 190 8 HD 05.10.1998 T. 913/9733 (YKD. 1998/11, s.1637). Aynı kararda; yerel bilirkişinin zilyetlik konusundaki söz leri ancak, zilyetliğin tespiti amacı ile dinlenen tanıkların sözlerinin doğruluğunun gösteren tamamlayıcı bir bilgi olarak gözönünde tutulabileceği de belirtilmiştir. HYY. md.259 uyarınca, dinlenecek tanıkların taşınmazın başında dinlenmeleri gerekir (HGK 04.05.1988 T. 1987/8-828, 358 ; KILIÇ,H.: age. s.58). Erol KARAASLAN 489 keşif sırasında çokça duyulan; "taşınmazda kendimi bildim bileli davacı zil yettir" sözü her kişiye göre değişebilen bir ruh ve yaş devresini ifade edip, zilyedlik gibi maddi olaylardan oluşan durumun başlangıç ve süresini açıkla maktan uzak olduğu için, zilyetliğin kazanmayı sağlar süreye ulaştığı koşulla rının gerçekleştiğini ispata yetmemektedir.191 TMY. md.713 göre olağanüstü zamanaşımı yoluyla mülkiyet hakkının kazanılabilmesi için, taşınmaza malik sıfatıyla, çekişmesiz ve aralıksız yirmi yıl süreyle zilyet olunması gerekir. Şimdi bu koşulları teker teker ele alalım. a) Malik Sıfatıyla Zilyetlik: Malik sıfatıyla zilyetlik,192 zilyedin bir başkasının taşınmazda üstün bir hak sahibi olduğunu kabul etmemiş, davranışlarıyla zilyetliği malik sıfatıyla sürdürmüş olduğunu kabul ettirir bir görüntü kazanmış olmasıdır.193 Her şey den önce, zamanaşımı yoluyla taşınmaz edinecek kişinin, taşınmazın maliki inancıyla hareket etmesi gerekir. Bu inançla hareket ettiği taşınmaza ilişkin olarak yaptığı eylem ve işlerden anlaşılabilir. Aksi halde yani; zilyet maliki ol duğu inancıyla değil de bir sınırlı ayni hak veya alacak hakkı sahibi olduğu inancıyla hareket ediyorsa artık bu yolla taşınmazın mülkiyetini kazana maz.194 Bir kimse başlangıçta fer'i zilyet olduğu halde sonradan malik sıfatıyla zilyet olduğunu iddia ediyorsa bunu kendisi kanıtlamalıdır. Örneğin; taşınma zı önce başkasından kiralayan kişi sonradan malik sıfatıyla zilyet olduğunu iddia etmekteyse bunu kendisi ispat etmelidir. Bu halin dışında zilyetliğin ma lik sıfatıyla olduğunu ileri sürenin bunu kanıtlaması gerekmez.195 Buna karşı lık malik sıfatıyla zilyetliğin doğrudan doğruya zilyetlik şeklinde olması gerek 191 8 HD 30.11.1973 T. 5173/6812 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.301). 192 Kavram tartışması için Bknz. KÜLEY, M.M.rage. s.60 ; DÜZCEER,A.R.: age. s. 187 193 ESMER, G.: age. s. 514. Davacının zilyetliği çekişmesiz, malik niyet ve sıfatıyla geçmiş bulunduğuna göre... (8 HD 21.03.2002 T. 54/2318 ; yayınlanmamıştır). Zilyedin malik olma değil, malik gibi zilyetliğini sürdürme kasdını ta şıması yeterlidir (7HD 10.10.1079 T. 8130/9285 ; OĞUZMAN, K. SELİÇİ, Ö.:age. s.405 veDp.418). 194 KILIÇ,H.: age. s.828 ; AYAN, M. :age. s. 183. Hazine vekili tarafından dosyaya sunulan belgelere göre; dava ko nusu taşınmazlar hakkında başka kimselerden işgal tazminatı alındığı anlaşılmaktadır, tşgal tazminatı alınan yerler ile dava konusu yerler aynı ise, davacının bu yerdeki zilyetliğinin malik niyet ve sıfatıyla geçip geçmediğinin araş tırılıp belirlenmesi daha açık bir deyimle; bu yerlerin davacının tasarrufunda olup olmadığının araştırılması gerekir (8 HD 18.03.2002 T. 2128/2214 ; yayınlanmamıştır). Haksız işgal tazminatı, kira ödemek gibi mahiyeti itibariyle bir malikin yapmaması gereken davranışlarda bulunan zilyedin bu hareketleri zilyetliğin malik sıfatıyla gerçekleş mediğinin delilini oluşturur (KÜLEY, M.M.; age. s.63 ; OĞUZMAN, K.-SELtÇt, Ö.;age. s.405). Taşınmazın hazi ne adına tescil edilmesinden sonraki evrede; hazine ile kira sözleşmesi yapmak, tescilden önce gerçekleşen zilyetli ğin malık sıfatıyla olmadığına delil oluşturmaz (DÜZCEER,A.R.; age. s.193). Ne gerçek malik olmaya, ne kendisi ııi malik sanmaya, ne de ilerde malik olacağına dair kanaat sahibi olmaya gerek olmadığı görüşü için Bknz. OK TA Y ^.: age. s.78 195 ERTAŞ, Ş.: age s. 234 ; OĞUZMAN, K.-SELtÇt, Ö.: age. s. 405. Bu halde zilyetlik sıfatının değişmesi geriye et kili değildir ve malik sıfatıyla zilyetlik zamanaşımı süresince devam etmelidir (OĞUZMAN, K.-SELİÇt, Ö.:age. s.405) ; DÜZCEER,A.R.: age. s.193. F e ri zilyedin kazanamayacağı yönünde karar için Bknz. HGK 31.05.1961 T. 1-19, 34 (ÖZKAN,H.: age, s.373) 490 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) mez. Dolayısıyla zilyetlik de yeterli sayılır. Ayrıca malik sıfatıyla zilyetlik, za manaşımı süresince devam etmelidir.196 Malik sıfatıyla zilyet olmak için medeni hakları kullanma ehliyetinin bu lunması gerekmemekte, sadece temyiz gücünün bulunması yeterli olmakta dır. Malik sıfatıyla zilyetlik aslen kazanılabileceği gibi, devren de kazanılabilir. Ayrıca kendi zilyetliğine başkasını da katarak müşterek zilyetlik tanınma sında olduğu gibi, tesisen kazanma da olanaklıdır.197 Mirasçılar arasında malik sıfatıyla zilyetlik oluşmaz,198bu nedenle miras çılar arasında kazandırıcı zamanaşımı ile taşınmaz kazanılamaz. Ancak; paylı mülkiyette paydaşlar arasında zamanaşımı ile kazanma olur.199 Elbirliği halinde mülkiyete tabi bir taşınmazın mirasçılardan biri tarafından üçüncü bir kişiye satışı sonuç doğurmaz. Diğer mirasçıların onay vermeleri gerekir. Yar gıtay kararlarına göre açıkça olmasa da uzun süreli kullanıma ses çıkarma yan mirasçılar, örtülü onay vermiş sayılmaktadırlar.200 Zilyetlik taşınmazın tamamında değil de bölünmesi olanaklı bir kısmı üzerinde kurulmuş olsa bile, o kısımla ilgili olarak kazandırıcı zamanaşımı iş ler.201 Burada 3194 sayılı İmar Yasasının 18. maddesi hükmü uyarınca ifrazın mümkün olması gerekir.202 b) Çekişmesiz Zilyetlik: Zamanaşımı ile taşınmaz edinilmesi aynı zamanda bu zilyetliğin aralıksız olarak sürmesine de bağlıdır. Burada çekişme "dava" şeklinde anlaşılmalıdır. MY. md. 639’dan farklı olarak TMY. md.713, "dava" sözcüğünü kullanmıştır. 196 AYAN, M.: age s. 183 197 OKTAY.S.: age. s.7S ; ESMER,G.: age. s.517 vd. 198 tBK 26.05.1954 T. 7/17 ve İBK 15.05.1957 T. 2/11 (DÜZCEER,A.R.: age. s.194); SINMAZ,B.-KARATAŞ,[.: age. s.318 ; DÖNMEZ,!.: age. s.368. HGK 04.12.1963 T. 8-32, 53 (ABD 1964/1, s.l 12); HGK 10.03.1965 T. 8-197, 97 1 İKİD S.75, s.346). Taşınmaz ister müşterek mülkiyet halinde, ister iştirak halinde olsıın, mirasçılar arasında zamanaşımı işlemez (8 HD 30.09.1991 T. 3200/12837 ; KILIÇ,H.: age. s.836). Elbirliği ile mülkiyette mirasçıların tere kedeki malları üzerinde belli pay ve payları olmayıp, hakları taşınmazın tümü üzerinde yayılmış vaziyettedir. TMY.702. maddesi hükmü uyarınca, topluluk devam ettiği sürece bir pay üzerinde tasarrufta bulunulmaz. Bu mül kiyet türünde mirasçıların belli pay veya payları »'Iuladığından, mirasçılardan her biri kendi payı için, iptal ve tescil isteyemez. Bu şekilde açılmış bulunan bir davaya dıger mirasçıların katılması veya onaylarının alınması ya da mi ras ortaklığına temsilci atanması yoluyla davanın yürütülmesi olanaklı değildir. Davanın reddi gerekir (8 HD 25.03.2002 T .l838/2458 ; yayınlanmamıştır). 199 OĞUZMAN, K.-SELÎÇt, Ö.: age. s. 404 ; DÜZCEER.A.R.: age, s.197 ; KILIÇ,H.: age, s.828 ; HGK 16.01.1981 T. 1979/8-312, 15 (KILIÇ,H.: age. s.842); 8 HD 14.03.2002 T. 2001/4945, 2081 (yayınlanmamıştır). 200 8 HD 14.05.1985 T. 5291/5428 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,I.: age, s.319). 201 OĞUZMAN, K.-SELtÇt, Ö.: age. s. 404 ; KILIÇ,H.: age. s.828. Aksi yönde görüş için Bknz. BERTAN,S.: age. s.550. Ancak TMY. 713 taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerinde bu hakkın kurulabileceğim açıkça belirtmiş olduğundan tartışmanın yaran kalmamıştır. 202 ifraza ilişkin îınar Yasasının 18. madde hükmü emredici nitelikte olan bir hükümdür. Belediye başkanlığının ceva bından ifrazı mümkün olmadığı bildirildiğine göre, taksimde muris Hasan’a verilen ve onun satışıyla davalı Cemile’ye geçen taşınmaz bölümü ile geriye kalan miktarların yüzölçümleri dikkate alınmak suretiyle, paylı olarak iptal ve tescile karar verilmelidir (8 HD 18.03.2002 T. 1242/2210 ; yayınlanmamıştır). Erol KARAASLAN 491 Yeni düzenlemede "nizasız" sözcüğü yerine, "davasız" sözcüğüne yer verilmiştir. Çünkü, nizasız yani çekişmesiz kelimesi de belirsizdir; örneğin no terlik aracılığıyla gönderilen bir protesto veya eylemli bir müdahale veya ça tışma da niza olarak nitelendirilebilir. Oysa amaç, İsviçre Medeni Yasasını, şerh ve tefsir eden bütün hukuk bilginlerinin birleştiği gibi, zilyede karşı bir ge ri alma veya elatmanın önlenmesi davası açılmış olmasının niza sayılacağı dır. 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Yasa da, yönetsel bir yolla çekişmenin giderilmesi istendiğinden buradaki anlamda "niza" sayılmaz ve zilyetliği kesintiye uğratmaz; çünkü, Türk Medeni Yasası, anlaşmazlıkların kesin olarak çözümlenmesini yangı yerlerine bırakmıştır,'yalnız eylemli elatmaların geçici bir zaman için önlen mesi amacıyla 3091 sayılı yasa çıkarılmıştır. Bunlardan dolayı "nizasız" yeri ne "davasız" sözcüğünün kullanılması uygun bulunmuştur.203 Davanın çekişme konusu olabilmesi, gerçek hak sahibi ile zamanaşımın dan yararlanacak zilyed arasında geçmesi gerekmektedir. Ayrıca gerçek hak sahibinin yargılamada, her usuli işlemi, zamanaşımını keser.20'1Yirmi yılın so nunda çıkan çekişmeler ise önemli değildir. Aynı şekilde üçüncü kişiler tara fından açılan davalar ile zilyed tarafından açılmış bir tescil davasının yirmi yıl lık süre dolmadığı için reddedilmesi de bu anlamda çekişme sayılamaz. Zil yedin yeniden açacağı davada; reddedilen eski davanın açma gününden ön ce geçen süre de hesaba katılır.205 Ancak Yargıtay’ın, yeni kararlarında bu nun aksinin kabul edildiği görülmektedir.206Tescil istenen yer hakkında, evvel ce açılmış tapu iptali davası sonuçlanmamışsa, halen kesinleşmemiş ve ay203 Türk Medeni Yasasının 713. maddesi ile ilgili gerekçesi (Türk Medeni Kanunu, Türk Medeni Kanununun Yürür lüğü ve Uygulanması Hakkında Kanun ve Gerekçeleri, T.C. Adalet Bakanlığı Yayınlan, Ankara 2002, s.538). 204 OKTAY,S.: age, s.85 ; BERTAN,S.: age. s.564 ; ESMER,G.: age. s.515 ; ESENER,T.-GÜVEN,K.: age. s.152 ; ER TAŞ,Ş.: age, s.235. HYY 101 vd. maddelerine dayanılarak tedbir koydurmak için mahkemeye başvurular ile BY.137. maddesine göre verilen 60 günlük süre ile de zamanaşımının kesileceği görüşü için Bknz. BERTAN.S.: age, s.564. Nizadan amaç, başka birinin çıkıp da orada hak iddia ederek mahkemeye başvurması demektir. Açılan dava red edilirse, böyle bir dava zilyetliği etkilemez (-8 HD 26.02.1971 T. 835/1016 ; ESMER,G.: age, s.515 ve Dp.93). Çekişme, gerçek malikin, istihkak davası açmasıdır. Malikten başka kimsenin açacağı zilyetlik davası md.639 (TMY. md.713)'da aranan çekişmeyi oluşturmaz. Fakat dava sonunda zilyedin elinden zilyetliği alınırsa, zilyetlik ortadan kalkacağından madde işlemez. Böyle bir davanın açılmış olması maddeden yararlanmaya engel ol maz. Aynı şekilde malikin de mülkiyet hakkını ileri sürmeksizin zilyetliğe dayanan davası çekişme olarak nitelendirilıııemesi gerekir, görüşü için Bknz. OĞUZMAN, K.-SELÎÇİ, Ö.:age. s.408 ve Dp.428. Aksi yönde TMY. 683’e dayalı mülkiyet davalan veya TMY.982 vd. maddelerine gereği zilyetliğin korunmasına ilişkin davaların da çekiş me sayılacağı görüş için, Bknz. DÜZCEER,A.R.: age, s.207. 205 A YAN,M.: age. s. 184 ; DÜZCEER,A.R.: age, s.212 ; HGK. 12.05.1973 T. 1969/8-808,403 (DÜZCEER, A. R.: age. s.212 ve Dp.21 ); 7 HD 20.12.1990 T. 12149/15575 (AYAN,M.: age. s.184 ve Dp.373). Aksi yönde karar için Bknz. 8 HD 25.06.1974 T. 168/3366 (DÜZCEER,A.R.: age, s.214). 206 D e fi yoluyla kazanma koşullarının oluşmadığı savunulmuş, mahkemece 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresi dolmadığından dava reddedilmiş ve hüküm kesinleşmiştir. Açıklandığı üzere davalının d e fi yerinde görülmüş ve dava ret edilmiştir. Bu nedenle TMY. 640 ( 714) maddesi yoluyla BY. md.133 hükmü gereği kazanma zamanaşımı kesilmiştir. BY. ,md.l35’de zamanaşımı kesilmiş olması halinde, yeni sürenin işlemesi gerektiği hükme bağlanmış tır (HGK 13.06.2001 T. 8-480, 519 ve HGK 07.11.2001 T. 8-946, 773 sayılı ilamlan). Aynca somut olayda, hük mün kesinleştiği tarihten, bu davanın açıldığı güne kadar kazanmayı sağlayan 20 yıllık süre geçmemiştir. Davanın reddi gerekir (8 HD 18.01,.1996 T. 13512/510 ; http://adalet.org/obekran.php7idsl535). 492 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ <TMY.md.713) rica aynı yer hakkında açılmış elatmanın önlenmesi davası bulunan hallerde, tescil istenen yerdeki zilyetliğin çekişmesiz olduğunun tesbiti bakımından her iki dava sonucunun beklenmesi gerekir.207 Zilyet aleyhine açılan davanın zamanaşımını kesmesi için, kazanılması yeterli olup zilyetliğin geri alınmasına ve zilyedin eylemli egemenliğine son verilmesine gerek yoktur.208 Kazandırıcı zamanaşımının tamamlanmasından sonra, zilyet aleyhine açılan dava başarıyla sonuçlanmış olsa da, zilyedin çekişmeden önce kazan dığı haklar saklı kalır.209 Hemen belirtmek gerekir ki, zamanaşımını kesen nedenler yalnızca da va değildir. Zamanaşımına ilişkin unsurların birinin kaybı durumunda da za manaşımı kesilecektir. Hazine adına yapılan tescil veya kadastro sınırlanılması gibi durumlarda malik sıfatıyla zilyetlik son bulacaktır. Ancak bu halde de bu işlemlerin yapılma anına kadar geçen süre kazandırıcı zamanaşımı sü resinin hesabında gözönünde tutulacaktır. c) Zilyetlik Aralıksız ve Yirmi Yıl Sürmüş Olmalıdır: TMY. 713. maddesi zilyetlik yoluyla geçmesi gereken süreyi yirmi yıl ola rak belirlemiştir. Bu süre aralıksız olarak geçmiş olması gerekir. Aralıksız geçmekte amaç, zilyetliğin zamanaşımı süresinde kaybedilmemiş olması dır.210 Gereken yirmi yıllık sürenin mutlaka mülkiyeti kazanacak kişinin zilyet liğinde bulunması şart değildir. Zamanaşımından yararlanma şartları bulunan her zilyet, aynı şartları taşıyan önceki zilyedin, zilyetlik süresini kendi süresi ne ekleme olanağına sahiptir.211 Bu durumda önemli olan sonraki zilyedin de malik sıfatıyla zilyet olması ve önceki zilyedin ardıllık (halefiyet) ilişkisinin bu lunması gerekmektedir. Ardıllık, külli veya cüz’i olabilir.212 Zilyet isteyerek veya istemeyerek taşınmaz üzerindeki eylemli durumu nu devam ettirememişse aralıksız koşulu gerçekleşmemiş olur. Ancak zilye din istemi dışında kısa bir süre devam eden -su baskını gibi- kesilmeler ara lıksız koşulunu engellemiş olmaz.213 207 8 HD 25.03.1966 T. 1823/1738 (KILIÇ,H.: age. s.816). 208 DÜZCEER.A.R.: age. s.208. Ancak aksi yönde karar için Bknz. 7 HD 22.10.1981 T. 3730/10903 (DÜZCEER.A.R.: age. s.208 ve Dp. I 1). 209 DÜZCEER,A.R.: age. s.210 210 OĞUZMAN, K.-SELİÇİ, Ö.: age. s. 409 211 OĞUZMAN, K.-SELÎÇİ, Ö.: age. s. 409 ; ŞENER,E.: age. s.1256 ; OKTAY,S.: age. s.86 ; ESMER,G.: age. s.516 ; KILIÇ,H.: age. s.826 ; SINMAZ,B.-KARATAŞ,I.: age. s.308 ; DÖNMEZ,!.: age. s.368. Yeni malik, tapunun mik tar fazlası olduğu anlaşılan kısmını, kazandırıcı zamanaşımı koşullarının varlığı halinde, satıcının zilyetliğine daya narak, adına tescilini isteyebilir (1 HD 22.05.1986 T. 5750/6124 ; YKD 1987/3, s.378). 212 OĞUZMAN, K. SELİÇİ, Ö.: age. s. 409 vd. ; OKTAY,S.: age. s.87-88 ; SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age, s.308 ; ESENER,T.-GÜVEN,K.: age. s .l51 213 ESMER,G.: age. s.515 ; KILIÇ,H.: age. s.826 ; SINMAZ,B.-KARATAŞ,1.: age. s.290. Ara verilmiş ise önceki zil yetlik süresi hesaba katılmaz. TMY. md. 976 " Fiili hakimiyetin geçici nitelikteki sebeplerle kullanılmaması veya kullanma olanağının ortadan kalkması zilyetliği sona erdirmez" demektedir. Erol KARAASLAN 493 BY. md. 130 hükmüne göre, zilyetliğin kurulduğu günün ertesinden baş layan süre kesilmeden veya işlemesini durduran bir sebep ortaya çıkmadan geçerse, zamanaşımı süresi tamamlanmış olur. Bu sürenin son günü BY. md.139/2 göre, aynı yasanın 75,76/3 maddelerindeki hükümler gözönünde tutularak hesaplanır.214 Zamanaşımı, tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlarda, malik sıfatıyla zilyetliğin kurulması anından başlar. Tapuya kayıtlı taşınmaz larda ise taşınmazın zamanaşımı ile kazanmaya uygun duruma gelmesi anı ve malik sıfatıyla zilyetliğin kurulma anının birleşmesi ile başlar. Ölüm sebe bine dayanılmakta ise zilyetlik önce kurulmuş olsa da, mal sahibinin ölüm ta rihinden başlar. Gaiplik halinde, gaiplik kararından itibaren başlayacaktır.216 BY. md.133’de sayılı durumlarda zamanaşımı kesilir. Kesilen zamanaşı mı aynı yasanın 135/1 şartları taşıması halinde yeniden işlemeye başlar. Za manaşımı kesildiği zaman önceki süreler dikkate alınmayıp baştan başlar. Oysa ki BY. 132. maddesinde sayılı hallerin varlığında zamanaşımı durur. Sözkonusu hal sona erinceye kadar işlemeden olduğu gibi duracak, bu halin sona ermesiyle de kaldığı yerden işlemeye devam edecektir. 6093 sayılı yasa md.4/ll ile, batıya nakledilenlerle ilgili olarak, yasaklılık devam ettiği sürece, hiç zilyet olmadıkları yasak bölgelerdeki taşınmazların, aralıksız zilyedi sayılmışlardır.216 V.3) YARGILAMA KOŞULU Zamanaşımı yoluyla taşınmazı edinmek isteyen zilyet koşulları tamam ladığını belirterek mahkeme kararı ile taşınmazı edinebilir. Kazandırıcı'zama naşımı koşullarının oluşması ile taşınmaz üzerindeki zilyetlik kendiliğinden mülkiyet hakkına dönüşmez. Bu koşulların oluşması halinde, zilyet yararına "tescili talep hakkı" doğar. Olağanüstü zamanaşımı yoluyla kazanma; zilyet aleyhine açılan elatmanın önlenmesi davasında, zilyet tarafından defi olarak da ileri sürülebilir.217 Tescil davaları belli bir süreye bağlı olmaksızın her za man açılabilir.219 Zamanaşımı yoluyla taşınmaz kazanılması aslen kazanma214 BERTAN,S.: age, s.564 ; OĞUZMAN, K.-SELİÇİ, Ö.:age. s. 410. Eski hukukta bu kurum olmadığından o dönem den kalan taşınmazlar açısından bilgi için Bknz. BERTAN,S.:age. «.546. "Adi zamanaşımı, olağanüstü zamanaşımına çevrilebilin mi ?" tartışması için Bknz. BERTAN,S.:age. s.561 vd. 215 BERTAN,S.: age. «.554 ; OĞUZMAN, K.-SELÎÇt, Ö.rage. s. 409 ; OKTAY,S.: age. s.86 ; AY AN,M.: age. *JS3; ESENER,T, GÜVEN,K.: age. s.151 216 DÜZCEER,A.R.: age. s.20i 217 ERTAŞ,Ş.: age. s.235 (aynı yerde anılan HGK kararı) ; AY AN,M.: age. s.l £6. Tapusuz taşınmaza hâzinenin elat masının istenmesiyle açılan davada, mahkemece davacıya süre verilerek tescil davası açması için önel verilmelidir < HGK 30.06.1983 T. 5-380, 493 - HGK 28.03.1984 T. 8-943, 342 ; UYAR,T.: Yargıtay Kararlarında Elatmanın Önlenmesi (Meni Müdahale) ve İstihkak Davaları, TBBD 2000/1, *.114). 218 S HD 18.10.1993 T. 1992*6*73,10312 (YKD 3994/2, s 3 1 « i 494 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) dır.219 Burada tartışmalı bir konu da kazanma anıyla ilgilidir.220 Dava, koşulla rın gerçekleştiğinin belirlenmesi ve zilyet adına tescilin gerçekleştirilmesi için açıldığından, niteliği itibariyle bir tesbit davasıdır. Tescil davası, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile koşullarının gerçekleştiğinin saptanması ve tapuya tescil işleminin yapılması olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Tescil davasında davalı, zilyetliğini her türlü delil ile kanıtlayabilir. Bu ko nu yeri geldiğinde konusu içinde değinildiğinden ayrıca ele alınmayacaktır. Ancak aşağıda genel olarak mahkemece yapılacak işlemler irdelenmiştir. a. TAPU SİCİLİNE KAYITLI OLMAMA VEYA KAYITLI OLMAKLA BİR LİKTE MALİKİNİN KİM OLDUĞU ANLAŞILMAMA KOŞULU aa) Tapusuz Taşınmazlar TMY. md.713 esas itibariyle tapusuz taşınmazları düzenlemektedir an cak; tapulu taşınmazlar da bazı koşullarla bu maddenin kapsamı içinde kal maktadır. TMY. md.713/1 kapsamında olan taşınmazlar, özel mülkiyete konu olabilen ve bu nedenle tapu siciline kaydedilmeleri gereken, ancak; herhangi bir nedenle kayıt dışı kalmış "tarım toprakları"dır. Kadastro sırasında kadast ro dışı bırakılmış yerler de bu anlamda tapusuz taşınmazlardandır.221 Kadastro veya tapulama dışı bırakma işlemi, taşınmazın geometrik du rumunu bildirmediğinden, bir tespit işlemi değil ise de, görevlilerce bir yerin, tescile tabi olmadığı saptanarak hukuksal durumunu belirtmiş olması nede niyle, öncelikle bir kadastro veya tapulama işlemidir. Tesbit dışı bırakılan ta şınmaz hakkında kadastro tutanağı düzenlenmediğinden, paftasının düzen lenmesi ile işlemin tamamlandığının kabulü gerekir. Tespit dışı bırakılan bir taşınmaz hakkında, itiraz üzerine Kad.Y. md.7/4’e göre, tutanak düzenlene rek komisyonca tespit dışı bırakılmasına karar verilmesi veya kadastro mah kemesi kararı ile tespit dışı bırakılması hallerinde, kadastro komisyonu ve mahkeme kararı ile taşınmazın hukuki durumu belli olduğundan, bu kararla rın kesinleştiği tarihte, tespit dışı bırakılma işlemi, kesinlik kazanır. Bu tarih mülk edinme zamanının ve zilyetliğin başlangıcına esas alınır.222 Tespit dışı bırakılan yer hakkında, komisyon veya mahkeme kararıyla bir belirleme ya 219 ESENER ,T.-GÜVEN,K.: age. s.151 220 Kazanma anıyla ilgili tartışmalar için Bknz. ESMER,G.: age. s.530 vd. ; ESENER,T.-GÜVEN,K.: age. s. 152-153; AYAN,M.; age. s.191 ; ERTAŞ,Ş.: age. s.236 ; KURDOĞLU, S.: age. s. 391. 04.12.1998 T. 1996/4 1998/3 sayılı İBK göre; mahkemenin kararı yapıcı-kurucu-yenilik doğurucu nitelikte olduğundan, taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkı mahkeme kararının kesinleşmesi anında kazanılır (İzmir BD. 1999/Temmuz, s.91 vd.) Zamanaşımı ile kazan ma anının ve bu kazanmanın geçmişe etkili olmamasının pratik önemi bakımından Bknz. ÖZDEMİR OKTAY,S.: age. s. 655 vd. 221 AYAN,M.; age. s. 179 vd. ; ÖZMEN,î.-ÇORBALI,H.: 3402 Sayılı Kadastro Kanunu Şerhi, Ankara 1991, s.265 222 8 HD 15.03.2002 T. 1368/2125 (yayınlanmamıştır). Erol KARAASLAN 495 pılmamış ve kadastro tutanağı düzenlenmeden, pafta düzenlenmesi suretiy le hukuksal durumu belirlenerek tespit dışı bırakma işlemi tamamlanmış ise paftanın düzenlendiği tarih kazanma süresinin ve koşullarının hesaplanma sında esas alınmalıdır. Paftanın düzenlenme tarihi kadastro müdürlüğünden sorulmalıdır.223 Düzenleme tarihi ile dava tarihi arasında aranılan kazanma koşulları gerçekleşmelidir.224 bb) Tapulu Taşınmazlar Tapulu bir taşınmazın varlığı halinde, uygulamada "tapu iptali ve tescil davası" olarak anılan dava türünün açılması gerekir. Bu halde, ilk önce mev cut tapu kaydının iptaline ve yeni malik adına tesciline karar verilmelidir. Ta pu kaydının iptaline karar verilmeden, davacı adına tapuya tesciline karar ve rilmesi çifte tapuya yol açacağından yasaya uygun olmayacaktır.225 Tapulu taşınmazlardan sadece üç halin varlığında, kazandırıcı zamana şımı yoluyla kazanma sağlanabilecektir. Tapu Sicilinden Gerçek Maliki Anlaşılmayan Taşınmazlar Tapu kayıtlarındaki tescil geçerli bir hukuki neden olmadan yapılması halinde oluşan duruma yolsuz tescil denilmektedir. Yolsuz tescil halinde tapu sicili gerçek maliki göstermiyor demektedir ki bu TMY. 713/11 anlamında za manaşımı yoluyla kazanmaya uygun demektir. Yolsuz tescil üçüncü kişi adına veya kazandırıcı zamanaşımı zilyedi adı na yapılmış olabilir. Bu halde de yolsuz tescil olduğundan zamanaşımı yoluy la kazanılabilir.226 Tapu Sicilinden Malikinin Kim Olduğu Anlaşılmayan Taşınmazlar Bu halde de taşınmaz tapuya kayıtlıdır fakat; gerek bu kayıttan, gerekse yardımcı belgelerden, yazılı malikin kim olduğu belirlenememektedir.227Genel olarak gerekli dikkati gösteren herkesin malikin kim olduğunu anlamayacağı hallerde, tapu sicilinde yazılı olan malikin bulunmadığının kabulü gerekir. Ma223 Kadastro müdürlüğünden, taşınmazın hangi tarihte ve ne sebeple tespit dışı bırakıldığının sorulması gerekir (8 HD 15.03.2002 T. 1393/2124 ; yayınlanmamıştır). 224 Dava konusu taşınmazın tespit dışı bırakıldığı tarihten dava tarihine kadar yirmi yıllık kazanma süresi ve koşul larının oluşması gerekir (8 HD 12.02.2002 T. 179/1283 - 8 HD 12.02.2002 T. 953/1282- 8 HD 14.02.2002 T. 827/1341 ; yayınlanmamıştır). 20 HD ise. Ülkemiz kırsalında bazı taşınmazların zorunlu sebeplerle geçici bir süre için tasarruf edilmediği bir gerçektir. Yörede bu sıralarda yapılan bir kadastroda taşınmaz hakkında kadastro tutanağı düzenlenmemesi, başka bin anlatımla o taşınmazın tapulama dışı bırakılması halinde, zilyetliği tapulamanın kesinleştiği tarihten başlatmak doğmuş olan mülkiyet hakkını ortadan kaldırır, görüşündedir (20 HD 04.06.1998 T. 5189/5818 ; YKD 1998/9, s. 1359). 225 8 HD 18.03.2002 T. 2020/2144 (yayınlanmamıştır). 226 DÜZCEER.A.R.: age. s.471. Aksi yöndeki HGK 20.03.1981 T. 1980/1-2434, 151 sayılı kararı için Bknz. aynı yer ve OĞUZMAN, K.-SELİÇİ, Ö.: age, s.402. 227 KÜLEY,M.M.: age, s.54 496 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) likin kim olduğunun anlaşılmaması, malik sütununun boş bırakılmış olmasın dan, sicilde kimliğin gizli ve yetersiz olarak gösterilmiş olmasından ileri gelebilir.228Yine gerçek olmayan gerçek kişi veya tüzel kişi adına (nam-ı mevhum) kayıtlı taşınmazlar da bu kapsamdadır.229 Nam-ı müstear adına kayıtlı taşın mazlar da, gerçekten tanınmıyorsa, tapu kaydından kim olduğu anlaşılmayan kapsamında kalacaktır. TMY. 713. maddesinde iyiniyet aranmadığından, zilyet gerçek maliki ta pu dışında bilgilerle biliyor olabilir. Bu nedenle yine bu maddeden yararlanabi lir. Malikin tespitine yönelik olarak aşağıdaki araştırmanın yapılması gerekir; 1-Tapu kaydının tüm tedavüllerinin ve kayda esas olan evrak müsbetinirı tapu yönetiminden, nüfus kayıtları ile belgelerin nüfus yönetiminden getirtilip incelenmesi; gerekirse bilirkişi incelemesi yapılması, 2-Tapulama ve kadast ro gören yerlerde ve kadastro sonucu oluşan tapularda, tapulama ve kadast ro bilirkişileri, tutanaklarından belirlenerek, dinlenmeli, tutanağın dayandığı belgeler getirilmeli, 3-Dava konusu taşınmaza komşu tapu ve parsellerin da va tarihindeki malikleri dinlenmeli, komşu taşınmazlara ait tapu ve kadastro tespitine dayanak olan belgeler ve kayıtlarda ilk tesislerinden itibaren, bütün tedavülleri ile getirtilerek dava konusu taşınmazı kime ait olarak gösterdiği in celemeli ve tanık sözleri de bu belgeler ile denetlenmeli, 4-Resmi daire ve kurumlardan, bu arada askerlik şubesinden gerekli araştırma, gerekirse zabıta araştırması yapılmalıdır, 5-Gerektiğinde bu konu ile ilgili olarak, yaşlı kimse ler arasından seçilecek bilirkişiler ve tanıklar dinlenmelidir. Bu şekilde yapıla cak araştırma sonunda kayıt malikinin kim ve gerçekten mevcut olan bir kim senin olduğu anlaşılırsa, malikin kendisi, ölmüş ise mirasçılık belgesi istene rek, mirasçıları araştırılıp sağ iseler davanın bunlara yöneltilmesi, ölmüş ise ler mirasçılarının davaya katılmaları için davacıyla önel verilmelidir. Malik mi rasçı bırakmadan ölmüşse TMY. md.501 göre mirası hâzineye kalacağından, hâzineyi davaya dahil etmek için davacıya önel verilmeli ve böylece taraf olu şumu sağlanmalıdır. Maliki Yirmi Yıl önce Ölen veya Gaipliğine Karar Verilenlere Ait Taşın mazlar Yirmi yıl önce ölmüş veya gaipliğine karar verilmiş bir kimse adına mev cut tescil, taşınmazın malikini göstermemektedir. Bu halde bu kişilerin miras çılarının bulunması, üçüncü kişilerce zamanaşımı yoluyla kazanmaya engel değildir.230 228 OĞUZMAN, K.-SELİÇİ, Ö.: age. s. 399 ; DÜZCEER.A.R.: age. s.473 vd. 229 OĞUZMAN, K. SELİÇİ. Ö.: age. S.4Ü0 ; D Ü ZC EER,\ R. age. *.475 ; KÜLEY,M.M.: age, s.56. 2 » OĞUZMAN, K.-SELİÇİ, Ö age. s.400 ; DÜZCEER.A.R.; age. *.477. Erol KARAASLAN 497 Burada gaiplik kararı halinde adına kayıtlı bir taşınmaz hakkında olağa nüstü zamanaşımının ne zaman başlayacağı konusuna değinmekte yarar vardır. TMY. 713/11 (MY. 639/11) "...gaiplikkararı verilmiş..."diyerek, başlama süresinin gaiplik kararından itibaren hesaplanması gereğini ifade etmektedir. TMY. md.35/11 (MY.34/111), gaiplik kararının, ölüm tehlikesinin gerçekleştiği veya son haberin alındığı günden başlayarak hüküm doğuracağının belirt mektedir. Ancak 713/11. görüşü Yargıtay tarafından daha üstün görülmekte dir.231 Gaiplik kararı ve ölüm tarihinden, dava tarihine kadar geçen sürenin yir mi yıla ulaşması gerekir.232 b. MİKTAR KOŞULU Kazandırıcı zamanaşımı ile belgesiz olarak kazanılabilecek tapusuz ta şınmazların yüzölçümü sınırlıdır. Kad.Y. md. 14 hükmü gereği, tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı233 içinde bulunan sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (bu miktarlar dahil) taşınmazlarda, zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi ve ya tanık beyanlarıyla ispat eden zilyet adına tescil edileceğini belirtmektedir. 1617 sayılı yasının yürürlüğe girdiği 26.07.1972 tarihinden itibaren açılan da va sonunda zilyed adına bu yolla ya da tapulama veya kadastro yolu ile tes cil edilmiş taşınmaz veya taşınmazlar var ise bunların miktarlarının, tescil ta rihlerinin Tapu, Kadastro ve Hukuk Mahkemeleri Yazı işleri Müdürlüklerinden sorulup belirlenmesi gerekir. Kad.Y. md. 33 hükmüne göre, aynı yasanın 14 maddesi genel hüküm ni teliğinde olup Kadastro Yasasının uygulama alanı dışında bulunan taşınmaz mallar hakkında ve henüz kesinleşmemiş davalarda da uygulanacaktır. Tescil davası açan davacı, belgesiz kazanabileceği taşınmaz miktarları sulu toprakta 40 ve kuru toprakta ise 100 dönümdür. Bu miktarlar bir veya bir den fazla taşınmaz bakımından toplam olarak geçerlidir. Bu miktarları geçen kazanmalar ise ancak; aynı yasanın 14/111. maddesinde belirtilen belgelerin varlığı halinde olanaklıdır.234 Bu miktarların aşılması halinde davacıya seçim lik hakkı hatırlatıldıktan sonra karar verilmesi gerekir.236 231 OĞUZMAN, K. SELtÇt, Ö.:age. s.401. 232 8 HD 19.02.1980 T. 526/1437 (DÜZCEER.A.R.: age. s.477) ; 8 HD 23.02.1995 T. 12195/14822 (http://adalet. org/obekran.php?id=l 103). 233 Bknz. Kad.Y. rnd.4 234 Mahkemece sadece yazı işleri müdürlüğüne yazılmak suretiyle miktar araştırılması yapılmıştır. Davacılar, mevcut sa diğer mirasçıları ve murisleri adına aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden tespit ve tescil edilmiş taşınmazlar bulunup bulunmadığının tapu sicil müdürlüğü ve kadastro müdürlüğünden, taşınmazın devletçe sulanan yerlerden olup olmadığı 3083 sayılı yasa hükümlerine göre köy hizmetleri il müdürlüğünden sorulması gerekir ( 8 HD 01.04.2002 T.2431/2695 ; yayınlanmamıştır). Sulu- kuru araştırması DSt ve köy hizmetleri il müdürlüğünden sorul malıdır (8 HD 26.06.1998 T. 2697/7449 ; ERDEN,O.: age. s.42). 235 DÜZCEER,A.R.: age. s. 151 vd. 498 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) Tapu tahsis belgesi mülkiyet belgesi olmayıp, sadece eylemli durumu bildiren zilyetlik belgesidir.236 Aynı çalışma alanında anılan sınırların aşılması halinde, Kad.Y. md.21 hükmü gözönüne alınarak, davacılara seçimlik haklarının hatırlatılması, aynı yasanın 14. maddesindeki sınırlamalar gözönünde tutularak hükmün oluştu rulması gerekir.237 Eğer bu şekilde paylı bir taşınmaz bulunmaktaysa, toplam yüzölçümlerinin, paya düşen miktarlarıyla orantılı olarak hesaplanması ve böylece yasal sınırının gözetilmesi gerekir.238 Tapulu taşınmazlar hakkında ise böyle bir sınırlama yoktur. c) KROKİ - İLAN KOŞULU 1515 sayılı Tapu Kayıtlarında Hukuk Kıymetlerini Kaybetmiş Olanların Tasfiyesi Hakkında Yasaya ek 5519 sayılı yasaya göre; taşınmazların kroki si tapu fen memurları olan yerlerde, bu memurlara; olmayan yerlerde bu işi yapmaya yetkili fen memuruna veya mühendislere yaptırılır. Bu yasayla, ta şınmazın fenni niteliklere sahip krokisinin düzenlenmesi amaçlanmıştır.239 Dosyada birden fazla kroki ve rapor varsa hükümde açıkça atıf yapılma lı tarih ve içeriğinden söz edilmelidir. Düzenlenen kroki, ilamın ekini oluşturur ve infazda gözönünde tutulur.240 6333 sayılı yasa ile MY. md. 639 aracılığıyla hukukumuza giren ve TMY. md.713 ile de devam eden ilan koşulu, taşınmazda hak iddia eden kişilerin davaya itiraz etmeleri amaçlanmıştır. Davacı bu durumda hakkının varlığını bu kişiye karşı da kanıtlamak durumundadır. Yargıtay uygulamalarında gazete ile ilan bir defa ve yerel ilanlar ise en az üç defa yapılmalıdır. Gazete ilanı o yörede çıkan gazetelerden biri ile ya pılabilir. Resmi Gazete ile yaptırılacak ilan, amaca uygun düşmeyecektir.241 Yerinde yapılacak yazılı ilan için, uygun ve alışılmış olan araç ve yer, taşın mazın bulunduğu köy ve mahallenin muhtarlık veya belediye binaları okul ve 236 237 238 239 240 HGK 04.12.1996 T. 14/763-864 (Yasa D. 1998/Ocak, s.1691). 8 HD 11.02.2002 T. 2001/6195, 1208 (yayınlanmamısur). HGK 20.04.1994 T. 8-34, 251 ve HGK 31.05.1995 T. 16/579 (ESMER,G.: age. s.528-529). SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.327. 8 HD 16.02.1987 T. 1618/1334 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.328). Tapusuz bir taşınmazın, tapuya tesciline karar verilebilmesi için, diğer araştırma ve incelemenin yanında, TMY. md.713/son hükmü gözönünde tutularak öl çekli krokinin düzenlenmesi gerekmektedir (8 HD 11.02.2002 T. 1090/1231 ; yayınlanmamıştır). TMY. md. 7 13/son hükmü gözetilerek taşınmazın sınırlan gösterilmeli, fenne uygun kroki düzenlenip, hüküm fıkrasının buna göre düzenlenmesi gerekir (8 HD 15.03.2002 T. 1393/2124 ; yayınlanmamıştır). 241 8 HD 30.01.1984 T. 393/911 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.330). Tapusuz taşınmazın tescili istenildiğine göre, TMY.md.713/IV hükmü gözönünde tutularak yerel ve gazete ilanlarının yapılması, 3 aylık ilan süresinin dol masının beklenmesi, ondan soma uyuşmazlık hakkında hüküm kurulması gerekir (8 HD 12.02.2002 T. 972/1281; yayınlanmamıştır). Erol KARAASLAN 499 cami kapılarıdır.242 Gerek yerel, gerekse gazete ilanlarında, tescil istenen ta şınmazın gerçek sınırlarının gösterilmesi gerekir. Bu sınır dava dilekçesinde ki değil, keşifte belirlenen sınır olmalıdır.243 Daha önce açılmış ve HYY. 409 uyarınca "açılmamış sayılmasına" karar verilmiş davada yapılan ilanlar, yeni açılan davada karar vermek için uygun olmayıp yeniden ilan yapılmalıdır.244 İlan giderleri, davacıdan alınıp, mahkemece yaptırılması gerekir.245Yerel ilanların yapılması için merciine müzekkere yazılması ve ilanların yapıldığına dair tutanakların getirilip dosyasına konması gerekir.246 d) İTİRAZIN BULUNMAMASI KOŞULU Mahkeme son ilandan başlayarak üç ay bekleyecektir. Bu süre içerisin de bir itiraz davası açılmamış ise veya açılmış olup da reddedilmişse, yuka rıda değinilen diğer koşulların da tamamlanması halinde karar verilecektir. itiraz eden, asli müdahalede bulunabileceği gibi, ayrı bir dava açarak iti razda bulunabilir, ikinci durumda mahkemece kendiliğinden davaların birleş tirilmesi yoluna gidilmesi gerekir. Müdahalede de ayrı dava açılmasındaki gi bi harcının ödenmesi gerekir. Davalı olarak tescil davasının davacısı ile hazi ne varsa ilgili kamu tüzel kişisi gösterilmelidir. Üç aylık bu süre, hak düşürücü bir süre değildir.247Tapuda kayıtlı bir ta şınmaz, kayıtlı değilmiş gibi gösterilerek veya öyle sanılan taşınmaz TMY. md.713’e (MY. md.639) dayanılarak tescil edilse bile, gerçek malik bu tesci le karşı dava açabilecek ve tescili kendi adına düzeltebilecektir. Bunun nede ni, önceki hak sahibinin veya mirasçılarının savunma olanağının bulunmama sı değil, zamanaşımı koşullarından birinin eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bu maddedeki en önemli koşullardan biri, taşınmaz üzerindeki aynî hakkın, tapu kütüğü yoluyla alenileşmemiş olmasıdır. Taşınmaz tapu kütüğünde ka yıtlı bulunuyor ve bunun üzerindeki hak alenileşmiş ise, zilyetlik süresi yıllar ca sürse de yine de hiçbir aynî hak kazanamaz. Zamanaşımı koşullarındaki eksiklikler, itiraz süresinde ileri sürülebileceği gibi, bu süre geçmiş olsa bile, hatta zilyet adına tescil yapılmış olsa da kazandırıcı zamanaşımı dolayısıy la verilen hüküm, çekişmesiz yargı (nizasız kaza) sonucunda verildiği için ke sin hüküm değildir.248 242 243 244 245 246 247 ESMER,G.: age. s.522. HGK 31.01.1984 T. 31/26 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age, s.331). 8 HD 13.05.1981 T. 5681/3320 (YKD 1981/8, s.993). 8 HD 11.02.1966 T. 495/699 (ERDEN,O.: age. s.50). 8 HD 09.02.1998 T. 1997/4883, 818 (ERDEN,O.: age. s.50). HGK 08.01.1969 T. 1966/8-1180,10 (İKİD S.l 00, s.7739). Üç aylık süre itiraz davasının amacı, tescil davası ile iti raz davasının birlikte görülmesini sağlamaktır. Bıı süre geçtikten sonra tapu kaydının iptali davası açılabilir, görüşü için Bknz. OKTAY,S.: age. s. 150. 248 ACEMOĞLU,K.: "Bir Gayrimenkulun Eski Malikinin Mirasçıları, Gayrimenkulu Zamanaşımına Dayanarak Adına Tescil Ettiren Zilyedi Dava Edebilir mi?", ÎHFM 1965, S.1-4, s.423. Benzer görüş için Bknz. AYAN,M.: age. s. 190 500 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) Son ilandan itibaren üç ay içinde açılan davada, davacının sadece, ta şınmaza ilişkin mülkiyet hakkını değil, aynı zamanda, zamanaşımı koşulları nın gerçekleştiğini de kanıtlaması gerekir.249 Tescile itiraz davası ayrı bir davadır. Reddolunması halinde, tescil dava sının davacısı lehine yargılama gideri ve dava avukatla takip ediliyorsa veka let ücreti hükmetmek gerekir.250 Zamanaşımı koşulları oluşmuş ise, zilyet artık malik olduğundan ona karşı hiçbir dava açılamaz. Koşullarda eksiklik halinde ise, her zaman gerçek hak sahibi düzeltme davası açarak, tapu kütüğünün düzeltilmesini isteyebilir. Yeter ki, zilyet taşınmazı bu sefer olağan zamanaşımı ile kazanmamış ol sun.251 Yargılama giderlerine de değinmekte yarar vardır. TMY. md. 713/1 daya nılarak açılan davalarda, dava nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, davalı tarafa yargılama gideri ve avukatlık ücreti yükletilemez.252 V) SONUÇ Tüm koşulların varolması halinde eylemli olarak taşınmazı kullanan adı na, taşınmazın tapuya tesciline karar verilecektir. Mülkiyet hakkı, taşınmaz daha önce hangi haldeyse o şekilde yeni malike geçecektir. Üzerinde kurulu bulunan sınırlı aynî haklar ve şerh edilmiş alacak hakları gibi haklar zamana şımı yoluyla el değiştirmeden etkilenmezler. Mülkiyet bu haklarla kazanılmış olur. Tescil kararından sonra mahkemenin tapu sicil müdürlüğüne yazılı bildi rimde bulunmasına gerek yoktur. HYY. md.443, taşınmazlara ilişkin ilamların kesinleşmesi ile yerine getirilebileceği bildirilmiştir. Ancak İcra ve iflas Yasa sı 28. maddesine göre karar özetinin tapu sicil müdürlüklerine göndermesi de gerekmektedir. Ayrıca taşınmazın aynına ilişkin olarak verilmiş bu kararın za manaşımına uğraması da sözkonusu değildir. Tescil kararı verildiği takdirde, karara harita ve taşınmazın ölçülerini gös terir, ölçekli krokisinin eklenmesi gerekir. 249 250 251 252 ESMER,G.: age. s.523 SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.336. ACEMOĞLU.K.: age. s.425 8 HD 28.10.1991 T. 1990/İ9089, 14661 (YKD. 1991/12, s.1820). Hazine yasal hasım durumunda bulunduğundan yargılama giderleriyle sorumlu tutulamaz (8 HD 11.02.2002 T. 1063/1189 ; yayınlanmamıştır). Hazine ile kamu tüzel kişileri yasal hasım durumunda bulunduklarından, yargılama gideri, harç ve vekalet ücreti ile yükümlü tutul ması usul ve yasaya aykırıdır. Bu tür davaların niteliği gereği, davayı açan her türlü yargılama giderini karşılamak la yükümlüdür (8 HD 15.01.2002 T. 351/100 ; yayınlanmamıştır). 501 Erol KARAASLAN Zamanaşımıyla taşınmaz kazanmanın, sahipsiz kalmış taşınmazların ekonomik ve eylemli durumu hukukileştirmek açılarından yararının varlığı in kar edilmez. Ancak; hukukumuzda bu yolla taşınmaz edinilmesinin kolay ol ması sosyal açıdan zararlıdır. Özellikle köyden kente göçün artık tartışılmaz bir olgu olması ve tapu kayıtlarının gerektiği gibi tutulamaması bizi endişeye sevk etmektedir. İsviçre’de bu sürenin otuz yıl olduğu unutulmamalıdır.253 VI) KAYNAKÇA ACEMOGLU,K. :"B ir Gayrim enkulun Eski M alikinin M irasçıları, Gayrimenkulu Zamanaşımına Dayanarak Adına Tescil Ettiren Zilyedi Dava Edebilir mi?", İHFM 1965, S. 1-4 AYAN,M. :Eşya Hukuku II, Mülkiyet, Konya 2000 AYBAY,A.-HATEMİ,H. :Eşya Hukuku Dersleri, İstanbul 1981 BAŞPINARjV. : "Orman Sınırı Dışına Ç ıkarılan Yerlerin Hukuki Durumu", h ttp ://w w w .ju ra .u n i-s b .d e /tu rk is h /V b a s p in a r1 .h tm l, AYGENA : Orman Kanunu, Ankara 2000 BERTAN,S. :Ayni Haklar, Ankara 1976 CİN,H.-SURLU,M.H. :T ürk Hukukunda Mera, Yaylak, Kışlaklar ve Mera Kanunu Şerhi, Ankara 2000 ÇELİKEL,A. : Yabancılar Hukuku, İstanbul 1993 DÜZCEER,A.R. : Kazandırıcı Zamanaşımıyla Taşınmaz İktisabı, Ankara 1984 DÖNMEZ,!. :Tapu İptali ve Tescili Davaları, İstanbul, Tarihsiz EGEMEN, E.-ÇELİKOĞLU, A.R.KAYNAK,A.N.-SELİMOĞLU,Y.E.GÖK,H.DURSUNKAYA,0. .-Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun On Y ıllık Emsal Kararları, Ankara 1985 ERDEMİR,!. : Hukuk Usulü Muhakemesi Kanunu Şerhi, Ankara 1998 ERDEN,O. : Kadastroda Tespit Dışı Bırakılan Yer Hakkında Açılacak Tescil Davası, Ankara 2000 ESENER,T.-GÜVEN,K. :Eşya Hukuku, Ankara 1996 253 BERTAN.S.: age. s.560. Eleştiri için Bknz. aynı eser s.556 502 OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713) ESMER,G. : M evzuatım ızda G ayrim enkul Hüküm leri ve Tapu Sicili,İstanbul 1990 GÖZÜBÜYÜK,Ş. : Yönetim Hukuku, Ankara 1995 HATEMİ,H. : Vakıflar Kurumuna Hukuk Tarihi Açısından Genel Bir Bakış, Bu makale için Bknz. Ö Z A Y j.H .: age. s.275 vd. İNAL,N. :T ürk Medeni Kanunu, Ankara 1997 KARAMAN,D. : Kadastro Davaları Uygulama Kılavuzu, Ankara 2001 KILIÇ,H. :Y argıtay Emsal Kararlarıyla İktisap Zamanaşım ının Yorumu, Ankara 1992 KURDOĞLU,S.: Türk Medeni Hukuku Dersleri, İstanbul 1977 KURU,B-ARSLAN,R.-YILMAZ,E. KÜLEY,M.M. : Medeni Usul Hukuku, Ankara 2000 : Medeni Kanun ve Tatbikatında Müruruzaman ile İktisap, İstanbul 1957 OĞUZMAN,M.K-SELİÇİ,Ö. OKTAY, S. : Eşya Hukuku, İstanbul 1992 :Türk Hukukunda Tapuda Kayıtlı Olmayan Taşınmazların Zamanaşımı ile Kazanılması, İstanbul 1990 ÖZAYJ.H. :Gün Işığında Yönetim, İstanbul 1996 ÖZDEMİR OKTAY,S. : "Olağanüstü Kazandırıcı Zamanaşımı" Prof. Dr. M. Kemal OĞUZMAN’ ın Anısına Armağan, İstanbul 2000 ÖZKAN, H. : Sulh Hukuk Davaları ve Tatbikatı, Ankara Tarihsiz ÖZMEN,İ.-ÇORBALI,H. :3402 Sayılı Kadastro Kanunu Şerhi, Ankara 1991 ÖZTAN,B, : Medeni Hukukun Temel Kavramları, Ankara 1998 SINMAZ,B.-KARATAŞ,İ. :Z ilye d lik Nedeniyle G ayrim enkul Hukuk Davaları, An kara 1997 ŞENER,E. :Türk Medeni Kanunu, Ankara 1991 ŞENER,E. :Tüm Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararları Ankara 2000 TEKİNAY,S.S. : Medeni Hukuka Giriş Dersleri, İstanbul 1987 UYAR,T. : "Yargıtay Kararlarında Elatmanın Önlenmesi ve İstihkak Davaları", TBBD 2000/1 YILMAZ,E.- YILMAZ,Ü. : Hukuk Rehberi, Ankara 1997 ZEVKLİLER,A. : Medeni Hukuk, Ankara 1992 503 Erol KARAASLAN VII) KISALTMALAR ABD : Ankara Barosu Dergisi age. : adı geçen eser AİHS : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ANY : Anayasa Bknz. : Bakınız Dp. : Dip Not HD : Yargıtay Hukuk Dairesi HGK : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu HYY : Hukuk Yargılama Yasası İBK : İnançları Birleştirme Kararı •KİD : İlmi ve Kazai İçtihatlar Dergisi İzmir BD : İzmir Barosu Dergisi Kad. Y. : 3402 sayılı Kadastro Yasası Manisa BD : Manisa Barosu Dergisi md. : madde MY : Medeni Yasa O.Y. : Orman Yasası RG. : Resmi Gazete s. : Sayfa S. : Sayı SAADDTRY : Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Yasası T. : Tarih TBBD : Türkiye Barolar Birliği Dergisi TCY : Türk Ceza Yasası TM : Türk Medeni Yasası TTRÖY : Toprak ve Tarım Reformları Öntedbirler Yasası Yargı D. : Yargı Dünyası Yasa D. : Yasa Dergisi YKD : Yargıtay Kararlar Dergisi MALİ HUKUK KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ Dr. Çetin ARSLAN(*) ANLATIM DÜZENİ: Giriş, l-Kamu (Amme) Alacakları Kavramı ve Kamu (Amme) Alacaklarının Kapsamı, II- Kamu (Amme) Alacaklarında Gecikme Zammı, A- Gecikme Zammının Hukuki Niteliği ve Oranı, B- Gecikme Zammı nın Uygulanma Süresi, C- Köylerde Gecikme Zammı Uygulaması, D- Gecik me Zammı Tablosu, III- Kamu Alacaklarında Gecikme Faizi, A- Gecikme Fa izinin Hukuki Niteliği ve Oranı, B- Gecikme Faizinin Uygulanma Süresi, IVGecikme Zammı ile Gecikme Faizinin Karşılaştırılması, A- Benzerlikler, BFarkıllıklar, V- Yargı Kararları, VI- Kamu Alacaklarında Tecil Faizi, A- Genel Olarak, B- Tecil Faizi, C- Yıllar İtibariyle Aylık Tecil Faizi Oranları, D- Yargı Kararları, VII- Sayıştay İlamı ile Tazminine Karar Verilen Kamu Alacakların da Faiz. G İR İŞ Yirminci yüzyıl batı demokrasilerinde ortaya çıkan ve Anayasamızın da benimsediği sosyal devlet veya refah devleti anlayışı, devletin sosyal barışı ve adaleti sağlamak amacıyla ekonomik hayata müdahalesini meşru ve ge rekli kılmıştır. Bu anlayışın doğal sonucu olarak, kamu hizmetlerine olan ihti yaç büyümüş ve kamu giderleri sürekli bir şekilde artmıştır. Artan bu hizmet ve giderler, beraberinde kamu finansmanının önemini daha da arttırmış ve devlete alacaklarını korumak için gerekli tedbirleri almaya yöneltmiştir. Dev let bu amaçla, alacaklarının takip ve tahsil için 6183 sayılı Amme Alacakları nın Tahsil Usulü Hakkında Kanun’u vazetmiş ve özel şahısların alacakların dan farklı bir tahsil yöntemiyle, faiz ve gecikme zammı miktarı belirlemiştir. (*) Yargıtay Cumhuriyet Savan Dr. Çetin ARSLAN 505 Çalışmamızda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da değişiklik yapan "4786 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun da ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"1hükümleri de nazara alınarak, kamu alacakların da faiz ve gecikme zammı konusu genel hatlarıyla incelenecektir. I-KAMU (AMME) ALACAKLARI KAVRAMI VE KAMU (AMME) ALACAKLARININ KAPSAMI "Kamu alacağı"2konusunda üzerine anlaşmaya varılmış bir tanım oldu ğu söylenemez: "Devletin, kamu hukukundan doğan ve kamu gücüne dayanarak idari işlemlerle sağladığı kamu gelirleridir",3 "devletin kamu tüzel kişiliğinden ve egemenlik hakkından doğan, ayrıcalık ve özellik ta şıyan alacaklarıdır"4, "kamu hizmetlerinin finansmanı amacıyla Devletin kamu gücüne dayanarak koyduğu mali yükümlerden doğan alacakları dır"3, "amme alacağı devletin ve yetkili idarelerin, amme kudretinden ve ceza tenfizinden doğan alacaklarıyla, vergi, resim, harç gibi amme hiz metlerine karşılık olmak üzere alınan paralar ve amme hizmetlerinin ay ni vasıtaları olan amme emlaki makamına kaim olmak üzere muhtelif se beplerden dolayı tekevvün eden, alacaklarla idari mukavelelerden do ğan ve amme hizmetinin devam ve istikrarını sağlayan alacaklar, kamu alacaklarıdır. '* şeklindeki ifadeler, "kamu (amme) alacakları" ile ilgili yapıl mış bazı tanım denemeleridir. Kamu alacaklarının ödenmesinde gecikme iki durumda söz konusu ola bilir. Bunlardan birincisi, kamu alacağının vadesinin geçmiş olmasına rağ men ödenmesinde gecikme olması halidir ki, bu durum gecikme zammı uy gulamasını gerektirir. İkincisi ise, kamu alacağının tarh edilmemiş veya ek sik tarh edilmiş olması nedeniyle ödenmesinde gecikme olmasıdırve bu durumda ise kamu alacağı için, ikmalen, re'sen veya idarece tarhiyat yapıla caktır ve gecikme zammı değil, gecikme faizi uygulanacaktır.7 1 2 3 4 5 6 7 Bkz. RG, 15/01/2003, 24994 (M) Kamu alacağı kavramı ile kamu geliri kavraım çoğu zaman aynı anlama gelmektedir. Kamu hizmetlerinin finansma nını sağlamak amacıyla ve kamu gücüne dayanılarak elde edilmesi gereken ekonomik değerler, hazine adına hasılat irat kaydedilmesi bakımından gelir; bir talep hakkı doğurması bakımından ise, alacak olarak ifade edilmektedir (Karakoç, Yusuf, Kamu Alacaklarının Tahsili Aşamasında Ortaya Çıkan ve Vergi Yargısında Çözülen Uyuşmazlıklar, Anakara 2000, s.25). Çelik, Binnur, Kamu Alacaklarının Takip ve Tahsil Hukuku, İmaj Yayıncılık, Ankara 2000, s.4. Tuncer, Sclahattin, "Teoride Ve Uygulamada Kamu (Amme) Alacağı", Maliye Araştırma Merkezi Konferansları, 1996/1997, İstanbul Üniversitesi Yayın No: 4099, İstanbul, 1998, s. 148. Karakoç, s.25. Onar, S iddik Sami, idare Hukukunun Umıımi Esasları, C^IU, 3. Baskı, İsmail Akgiin Matbaası, İstanbul 1960, s. 1647. Çelik, s .l89; Kamu alacağının gecikmesi durumunda tahsil ile ilgili olarak ayrıca bkz: Güleryüz, Süveyda, Kaimi Alacağımıı Cebren Tahsil Usul ve Esasları, Maliye ve Sigorta Yorumlan, Yıl 12, Sa.274, 15.6.1998, s.113-115. 506 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kamu ala caklarının takip ve tahsil usul ve esaslarının düzenlendiği kamusal bir icra hu kuku olup, özel icra hukukundan farklı olarak, alacaklı kamunun birtakım ala caklarının takip ve tahsilinde devlet gücünü kullanabilmesine yönelik düzen lemeleri içeren bir yasadır. Yasanın 1 inci maddesinde, kamu alacağı özelli ğini taşıyan bir alacağın kime ait olacağı ve içeriği hakkında düzenleme ya pılmıştır.8 6183 sayılı Kanun uyarınca bir alacağın takip ve tahsilinin yapılabilmesi için bu alacağın bir kamu alacağı olması gerekmekte olup, bunun içinde söz konusu iki unsurun bir arada bulunmasını gerektirmektedir. Bunlar; A-Alacağın devlete,9 il özel idarelerine veya belediyelere ait olma sı,’0 B-Alacağın devlete, il özel idarelerine ve belediyelere ait vergi, re sim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi ceza sı, para cezası, gecikme zammı ve faizler ile aynı idarelerin amme hiz metleri tatbikatından mütevellit olan diğer alacakları ve bütün bunların takip masraflarından oluşmasıdır. Önemle belirtmek gerekir ki, devlet, il özel idareleri ve belediyelerin "akit, haksız fiil ve haksız iktisaptan doğan alacakları 6183 sayılı Kanun kapsamının dışında kalmaktadır". Yani Dev letin, il özel idarelerinin ve belediyelerin kamusal hizmetlerinin uygulanmasın dan doğan alacaklar11dışındaki alacakları, 6183 sayılı Yasa uyarınca takip ve tahsil edilemeyecektir.12 Ancak yine önemle belirtmek gerekir ki, buradaki akit kavramı özel hukuk akitlerini (medeni, ticari) kapsamakta olup, ida ri akitlere teşmil edilemez. Zira idari sözleşmelerden kaynaklanan alacak lar, kamusal bir hizmetin uygulanmasından doğan alacak olarak kabul edildi ğinden, 6183 sayılı Kanun kapsamında takip ve tahsil edilebileceklerdir.13 8 Bkz. http://wvvw.ynıp>.n^vgrgİiyM>grİ/tqh?İlat-htffî, 7.1.2003; Bıı konuda ayrıca bkz. Karakoç. s.25 vd; Çelik, s. İvd.: Gülseven, Mustafa, Açıklamalı-îçtihatlı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun, Seçkin Yayıne vi, Ankara 1999, s. 19-42; özbalci, Yılmaz, Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun, Oluş Yayıncılık, Ankara 2000, s.46-61; özer, İlhan, Kamu Alacaklarının Tahsili Teorisi ve Türkiye’de Uygulaması, TODAİ Yayını, Ankara 1979, s .l7-42. 9, Devlete ait alacak ibaresindeki "DEVLET" kavramına, "Genel Bütçe"ye dahil bütün kamu kuruluşları dahildir (özbalcı. s.48). Ancak "Kamu İktisadi Teşebbüsleri" birer özel hııkıık tüzel kişisi olduklarından, bunlara ait alacaklar kamu alacağı değildir (Bkz. Atar, Yavuz, Vergi Hukuku Genel Hükümler, Mimoza yayınları, Konya 1991, s.97). 10 6183 Sayılı Kanun'un 1. maddesi kamu alacaklarını aidiyeti itibariyle belirlerken; Devlet, il özel idareleri ve bele diyelerin gelirlerini kapsamına almış, ancak köy gelirlerine değinmeyerek köyleri (köy tüzel kişiliğine özgü gelirler açısından), Kanunun kapsamı dışında tutulmuştur. Oysa köy tüzel kişiliğinin salma gibi kamusal nitelikte gelirleri vardır ve bunların tahsili 442 sayılı Köy Kanunu'na göre yürütülür. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, 6183 Sayı lı Kanun’un 1. maddesine giren bir kamu alacağının köyde tahsili söz konusu ise, bu kanun hükümlerinin uygula nacağı şüphesizdir (Bkz. Çelik, s. 15 ). 11 Örneğin hastanelerde hastalar için yapılan masraf ve verilen hizmetlerin karşılığını teşkil eden alacaklar, kamusal bir hizmetin uygulanmasından doğan alacaklardır. 12 İki kamu kuruluşu arşındaki alacak/boıç konusundaki uyuşmazlık 6183 SK kapsamında değil, bu tür anlaşmazlık ların tahkimini düzenleyen 3836 SK gereğince çözümlenir (Bkz. Atar, s.97). 13 Bkz. http://\vvvw.vmm.net/vergirehberi/tahsilat.htm. 7.1.2003; Onar. s. 1650 1651; özbalci, s.47. Dr. Çetin ARSLAN 507 6183 sayılı Kanun uyarınca takip ve tahsil edilen kamu alacaklarının kendi içinde asli ve fer’i ayrımı vardır. Asli kamu alacağı, vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası ve para cezası olarak yasada belirtilmiştir. Fer’i kamu alacakları da kamu alacaklarının vadesinde ödenmemeleri sonucu ortaya çıkan gecikme zammı, haksız çıkma zammı (VUK md.58), pişmanlık zammıfVUK md.371), faizler (gecikme faizleri gibi) (VUK md. 112), tecil faizi (AAK md. 48), ve takip giderlerinden oluşmaktadır. Takip giderlerinden oluşan kamu alacakları ise, cebren tahsil yöntemleri uygulanması durumunda zor kullan ma, ilan, haciz, taşıma ve saklama gibi idarelerce yapılan giderlerden oluş maktadır.14 6183 sayılı Kanun’un, 1. maddesinde yukarıda zikredilen asli ve fer’i ka mu alacakları belirtilirken para cezası gibi asli,....gecikme zammı, fa iz gibi fer’i amme alacakları" ifadesi kullanılmakla birlikte, örnekseme yön temiyle bu alacaklar çoğaltılamaz.15Zira kanun burada asli ve fer’i kamu ala caklarını belirtirken sayım tekniğini kullanmış bulunmaktadır. Bu durumun ak sine söz konusu Kanunda, kamu hizmetleri uygulamasından doğan kamu ala-cakları belirtilirken ise, zikredilen teknik kullanılmamış, sadece istisnalar sayılmıştır.16 Tahsil biçimi Türk Ceza Kanununda gösterilen para cezalarının 6183 sa yılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsili olanaklı değildir. Zira 6183 sayılı Kanunun konusunu belirleyen 1 inci maddesinin son fıkrası ile, Türk Ceza Ka nununun para cezalarının tahsil şekli ve hapse dönüşümü hakkındaki hüküm leri saklı tutulmuştur. Belirtelim ki saklı tutulan bu hükümler Türk Ceza Kanu nunun kamusal türden olan ağır ve hafif para cezalarının tahsil ve infaz usul leri ile ilgili 19 ve 24 üncü (ayrıca bu maddeleri değiştiren 647 sayılı Cezaların infazı Hakkında Kanunun 5. maddesi) maddelerinde yer almış olup, bu hü kümlere göre söz konusu para cezalarının hapse dönüşümü de olasıdır. Bun dan başka, Türk Ceza Kanununun 10 uncu maddesi, aynı Kanundaki hüküm lerin, hususi ceza kanunlarının buna muhalif olmayan mevaddı hakkında da uygulanacağını hüküm altına almıştır. Belirtelim ki, aksine bir hüküm bulunma yan durumlarda, özel kanunlarına göre hükmedilen kamusal para cezalarının da Türk Ceza Kanununun 19 ve 24 üncü maddeleri gereğince tahsil ve infazı gerekmektedir. Buna göre, Türk Ceza kanununun 10 uncu maddesine göre, 14 15 16 Bkz. httn://w\vw. vmm.net/vergirehberi/tahsilat.htm. 7.1.2003; Gülseven, s.21-22. Çelik, s.7. Tancı, Muhittin/ Ankan, Vural/Yalçıner, Polat İzahlı İçtihadı Amme Alacaklarının Tahsil Üsulü Hakkında Kanun ve Tahsilatla ilgili Diğer Kanunlar, Balkanoğlu Matbaacılık, Ankara 1970, s. 3; Akmansu, Mehmet, Âmme Alacak larının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunun Şerh ve lzahlan, Örnek Matbaası, Ankara 1954, s.47,48 (zkr. Çelik, s.7). 508 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ özel kanunlarında tahsil şekli gösterilmemiş kamusal para cezalarının tahsil usulü de Türk Ceza Kanununa göre olacağından, Karayolları Trafik Kanunu, Milli Korunma kanunu, Orman Kanunu ve İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu gibi, bünyelerinde hükmedilen para cezalarının tahsil şekli gösterilme miş olan kanunlara göre verilen kamusal para cezalarının 6183 sayılı Kanuna göre takip ve tahsil edilmesi olanaklı olmayacaktır.17 Bununla birlikte 4786 sa yılı Cezaların İnfazı HaKkında Kanunda ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 647 sayılı Cezala rın İnfazı Hakkında Kanunun 5. maddesi gereğince infaz edilen para cezaları ile ilgili değişiklik yapılmış ve buna göre "...Mahkeme, ödeme emrinin tebli ğinden itibaren bir aylık sürenin sona erdiği veya takside bağlanıp da taksitlerden birinin süresinde ödenmemesi nedeniyle geri kalan miktarı nın tamamının muaccel olduğu tarihten başlayarak ödenmeyen para ce zasına, 6183 sayılı mme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci maddesindeebeiirienen gecikme zammı oranının yarısı oranında gecikme zammı uygulanmasına da karar..." verileceği hükme bağlanmış tır. Getirilen bu düzenlemeyle, para cezasına hükümlü kişinin uzun süre yaka lanamaması ihtimalinde, para değerindeki düşüşün ortaya çıkardığı cezanın caydırıcı vasfının kaybetmesi tehlikesi önlenmek istenmiştir.18Yapılan bu ye ni düzenlemeye ters düşmemek ve paralel bir uygulamaya olanak sağlamak19 için, 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan ve ceza mahiyetinde olan âmme ala 17 Bkz. http:/Av\vw.vnim.net/vergirehberi/tahsilat.htm. 7.1.2003 ; özbalcı, s.49-50; Bu konuda ayrıca bkz. Bereket, Zuhal, 6183 Sayılı Kamu Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun Hükümlerinin ö ze l Hukuktan Doğan Ala cak Borç ilişkisine Uygulanması, Maliye ve Sigorta Yorumlan, Yıl 12, Sa.265, 1 Şubat 1998 , s.61; Belirtelim ki, 647 SK md.5/son'da "Çektirilen hapis sitesi para cezasını tamamıyla karşılamamış olursa geri kalan paranın tah sili için ilam Cumhuriyet Savcılığınca mahallin en büyük mal memurluğuna yerilir. Ve mal memurluğunca Am me Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkmdald Kanuna göre infaz edilir." şeklindeki hüküm, bu durumun istisnasıdır. Ayrıca CMUK' nin 26, 46,342 veHMUK* nin 150. maddeleri gereğince verilen disiplin para cezalan 6183 sayılı Kanun hükümlerine tabi olarak tahsil olunur (Bkz. Kamer, Vehbi Kadri, Ceza ve Tedbir Kararlarının infazı ve Ce zaevi idaresi, Adil Yayınevi, Ankara 2002, s.58-63) 18 Bilindiği gibi 647 sayılı Cezalann infazı Hakkında Kanunun 5 inci maddesi, para cezasını içeren ilâmın kesinleşti ğinde Cumhuriyet Savcılığına verilmesi, Cumhuriyet Savcısının da bir ay içinde para cezasını ödemesi için hüküm lüye usulü dairesinde bir ödeme emri tebliğ etmesi ve hükümlü tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içeri sinde para cezasını ödemezse, Cumhuriyet Savcısının kararıyla bir gün onbin lira sayılmak suretiyle hapsedilmesi, para cezası yerine çektirilen hapis cezasının 3 yılı geçememesi hükmünü muhtevi bulunmaktadır. Para cezasının ta munu ödendiğinde kişi serbest bırakılmaktadır. Uygulamada para cezasına hükümlü kişi uzun süre yakalanmadığında, para değerindeki düşüş nedeniyle ceza caydıncı vasfını kaybetmekte, yakalandığında para cezasını ödeyerek hapis yatmaktan kurtulmaktadır. Tasarıyla kesinleşmiş para cezasını geç ödemek suretiyle bundan çıkar sağlayanlann bu istifadelerine son vermek amacıyla, mahkemece para cezasına hükmolunduğunda, ödenmeyen para cezasından yıllık % 50 oranında gecikme zammı alınmasına da karar verilmesi esası geürilmektedir"(genel gerekçe). 19 6183 sayılı mme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan ve ceza mahiyetinde olan âmme alacaklanna gecikme zammı uygulanmayacağına dair olan hüküm, para cezalanna ge cikme zammı uygulanmasına ilişkin tasarıyla getirilen hükümle ters düşeceği cihetle, değişikliğe koşut olarak bu fıkra yeniden düzenlenmiştir. Buna göre, 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre uygulanan kaçakçılık, ağır kusur ve kusur cezalarından maddenin birinci ve ikinci fıkrasında yazılı oran ve miktarlarda, ceza mahiyetinde olan diğer âm me alacaklarından ise yıllık % 50 oranında gecikme zammı alınması öngörülmüştür (2. madde gerekçesi). Dr. Çetin ARSLAN 509 caklarına gecikme zammı uygulanmayacağına dair olan hüküm "Gecikme zammı; 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre uygulanan vergi ziyaı ceza larında bu madde uyarınca belirlenen oranda, mahkemeler tarafından ve rilen ve ceza mahiyetinde olan âmme alacaklarında ise bu oranın yarısı ölçüsünde uygulanır" şeklinde değiştirilmiştir. Bazı kanunlarda, kamu idareleri ve/veya kamu kurumlan tarafından tah sil edilen bir kısım alacakların Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmesi gerektiği belirtildiğinden, bu alacak lar da yine Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamına gi ren kamu alacaklarının takip ve tahsil usullerine tabi olacaktır. Örneğin. 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’na göre, "...Ecrimisil fuzuli şagil tarafından rızaen ödenmez ise... Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur." (DİK md. 75/2).20 Kamu mâliyesinde parafiskal gelir olarak adlandırılan, bazı kamu kuru mu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sosyal güvenlik kurumlarına özgü gelir çeşitleri vardır. Bu tür gelirlere sosyal sigorta primleri, belli kamu kurumu ni teliğindeki meslek kuruluşlarının giriş ücretleri ile yıllık üyelik aidatları örnek olarak gösterilebilir. Bunlar, kamusal mali yüküm niteliğinde olmalarına rağ men, kural olarak Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsa mına dahil olmayıp, ancak özel kanunları ile bu statü tanınabilmektedir. Nite kim, Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 80/4. maddesi "Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 21.07.1953 tarih ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümle ri uygulanır..." hükmünü ihtiva ettiğinden, SSK alacakları da kamu alacak larının statüsüne tabi olacaklardır21,22. Emekli Sandığı Kanununa göre, sandık gelirlerini tahakkuk ettirmeyen, kanunda belirtilen süreler içinde kesmeyen veya göndermeyen kurumların ve ödeme (tediye) merkezlerinin, tahakkuk ve ödemeyle ilgili memurları ile so rumlu muhasiplerinden bu paraların % 10 fazlasıyla birlikte ve Sandığın tale bi üzerine Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre mahalli 20 Karakoç, s.41; Örneğin 1567 SK’nin 3 maddeleri gereğince verilen para cezalan ile 1918 SK göre hükmedilen taz mini nitelikteki para cezalan (md. 56 gereğince) ve 353 SK gereğince askeri mahkemeler tarafından verilen istirdat, haciz ve tazminata dair hükümler (md.255 gereğince) 6183 sayılı Kanun hükümleri gereğince tahsil olunur (Bkz. Kamer, s.58-63) 21 Karakoç, s.41. 22 Bu hususta bkz. ve karş. Arslanköylü, Resul, Sosyal Sigortalar Kanunu Yorumu, Ankara 2003, 74 vd; Deynekli, Emel/ Kısa, Sedat, Faiz Hukuku, Ankara 2003, s. 17; Belirtelim ki 80. maddenin ilk şekline göre, primlerin süresin de ödenmemesinin yaptırımı hem gecikme zammı hem de faiz olduğu halde, son şeklinde göre sadece gecikme zam ııııdır. Önceki metnin son fıkrasına göre gecikme zammının uygulandığı sürenin sonundan itibaren yasal faiz uygu lanmakta iken, 1.6.1985 tarih ve 3203 SK’la yapılan değişiklikle, faiz yükümü metinden çıkarılmış sadece 6183 sa yılı Kanun’da belirlenen gecikme zammı yükümü getirilmiştir. Ancak söz konusu yükümlülük işveren yönünden ge çerli olup sigortalıyı bağlamaz (Arslankdylü, s.768). 510 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ maliye teşkilatınca tahsil edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, kanunda belirtilen süreler içerisinde yatırılmayan Sandık geliri ise, kurumlarından % 30 faizi ile birlikte Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre tahsil edil mektedir (ESK md. 17).23 Yüksek Öğretim Kanunu’na göre, yüksek öğrenim öğrencilerinin ödemek zorunda oldukları cari hizmet maliyetine öğrenci katkısını ödeme güçlüğü olan öğrencilere Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’nca verilen harç kredilerinin zamanında geri ödenmemesi halinde, bunların Amme Alacakları nın Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre mal sandıklarınca tahsil edilip Yükseköğretim Kredi ve Yurtlar Kurumuna ödenmesi gerekmektedir (YÖK md.46).24 Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 1 inci maddesin de Bütçe Kanunlarında belirtilen ya da özel kanun veya kanun hükmünde ka rarnamelerle kurulmuş olan fon idarelerinin alacaklarından söz edilmediği ve "vergi benzeri mali yükümler" kavramına da yer verilmediği için, fon ala caklarının Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilebilmesi ancak, fon alacaklarını düzenleyen kanunlarda, bu alacakların Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'a göre tahsil edileceğine ilişkin hükümlere yer vermelerine bağlıdır. Örneğin 3238 sayılı Savunma Sanayiini Destekleme Fonuna ilişkin Kanunun 15’inci maddesin de, fon gelirlerini zamanında ödemeyenler hakkında 6183 sayılı Kanunun uy gulanacağı belirtilmektedir. Aynı şekilde, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu Ek Madde 1’e göre, bu kanuna göre oluşturu lan Fon'un 4’üncü maddesinde belirlenen zorunlu gelirlerin tahsilinde; 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme idaresi Baş kanlığı Kurulması Hakkında Kanun’un 16’ncı maddesine göre, ödenecek air datlardan gecikenler hakkında 6183 sayılı Kanun hükümleri uygulanacaktır.25 Bunun yanında 4389 sayılı Bankalar Kanunu 29.05.2001 tarih ve 24416 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4672 sayılı Kanun 15/3. maddesiyle değiştirilmiş ve yapılan bu değişiklikle Fon kaynakları ile her türlü alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.26 23 24 25 26 Karakoç, s.41. Karakoç, s.42. Karakoç, s.43. Belirtelim ki ayııı değişiklikte, Fon’un, kendisine 14’üncü maddenin (6) numaralı fıkrasının (b) bendi ile verilen yetkiler çerçevesinde bankalardan devraldığı alacaklar için bu bentte belirtilen yöntemleri, 6183 sayılı Kanun hükümlerine başvur maksızın uygulayabileceği hususuna açıklık kazandırılmış ve bu şekilde alacağın Fon tarafından devralınmasından sonra da bu yetkilerin kullanımına olanak sağlamak amacıyla Kanun"un 15’iııci maddesinin (3) numaralı fıkrasında değişikliğe gidilmiştir ("4672 Sayılı Bankalar Kanunu Üzerine Bir Değerlendirme" http:// www. activefinans. com/ active/ arşiv/ sayil9/ bankalarkanunu.html,7.1.2003); Bu konuda ayrıca bkz. Reisoğlu, Seza, Bankalar Kanununda 4672 Sayılı Yasa île Getirilen Değişiklikler (Prof. Dr. Seza Reisoğlu tarafından 13.06.2001 tarihinde İstanbul ve 25.06.2001 tarihinde Anka ra’da verilen Konferans metni) (http://l94.133.171.194/ turkce/semiııer/Seza%20Reisoçlu%20 Tebliği %204672.doc), 7.1.3003; Bereket, s.61. Dr. Çetin ARSLAN 511 Önemle belirtmek gerekir ki çeşitli kanunlarda Tahsili Emval Kanununa göre tahsil edileceği bildirilen her çeşit alacaklar hakkında da 6183 sayılı Ka nun uygulanacaktır (6183 SK md.2)27,28. 6183 Sayılı Kanun’un uygulamaya girdiği tarihten bugüne kadar Maliye Bakanlığı’na gelen olaylar dolayısıyla kamu hizmeti uygulamasından doğan kamu alacakları kapsamına girdiği tespit edilerek mahalline bildirilen kamu alacakları şunlardır:29 -2510 Sayılı Iskan Kanunu’na ek 105 Sayılı Kanun’un 1. maddesin de yazılı nedenlerden dolayı zorunlu iskana tabi tutulan kişilere, aynı Kanun’un 2. maddesi gereğince borçlandırılmak suretiyle verilen ve bu Kanun’u kaldıran 81 Sayılı Kanun’un 4/3. maddesi gereğince, Kanun’un uygulama tarihinden itibaren bir yıl içinde aylık eşit taksitlerle iadesi ge reken sermayeler. - 5434 Sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu’nun 14/8. maddesi gere ğince %25 işe giriş keseneği olarak ödenmesi gereken paralar. - 3293 Sayılı Sınai Müesseselerle Sigorta Şirketlerinde Kullanılan Ecnebilere Mukabil Türk Memur ve Mütehassıs Yetiştirilmesi Hakkında 27 28 29 Bu konuda bkz. Gülscvcn, s.37-40; özbalcı, s.63-75. Özel kanunlarında, Tahsili Emval Kanunu’na yollama yapılmış olması nedeniyle 6183 Sayılı Kanun kapsamına gi ren kamu alacaklarına aşağıdaki örnekler verilebilir (Bkz.Çelik, s. 12-13; özbalcı, s.65) - 3524 Sayılı Kanun’un 3. maddesine göre milli emlak taksit bedelleri, - 1050 Sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu’nun 88. maddesine göre mutemet avansları, - 2644 Sayılı Tapu Kanunu’nun>19. maddesine göre alman değer paha bedelleri (belirtilen 19. maddede değer pa halann eşit taksitlerle beş yıl içinde Tahsili Emval Kanunu’na göre tahsil olunacağı, ilk seneye ait taksit ödenince gayrimenkul sahibi namına tescil edileceği ve geri kalan taksitler için bu gayrimenkulun ipotekli olacağı belirtilmiştir), - 873 Sayılı Kanun’un 3. maddesine göre askeri teçhizatı seferiye bedelleri (anılan 3. maddede askeri araç gereçle rin bedellerinden kısmen veya tamamen ödemeksizin ordudan ayrılan veya ölen ilgili kişilerin, bu bedellerin maaş larından tevkifat ve maaşları yoksa menkul ve gayrimenkul mallarından Tahsili Emval Kanunu’na göre tahsil olu nacağı belirtilmiştir), - 2903 Sayılı Kanun’un 7. maddesine göre pamuk ıslah masrafları (adı geçen 7. maddede Tarım Orman ve Köy İş leri Bakan lığı’nca tayin edilen çeşitlerden başka pamuk çeşitlerini eken veya karışığını ekenlerin tarlalarındaki pa mukların, masrafları kendilerine ait olmak üzere sökülüp yok edileceği, bu masraflar verilmezse Bakanlık bütçesin den ödeneceği ve Tahsili Emval Kanunu’na göre eken kişiden tahsil edileceği belirtilmiştir), - 4109 Sayılı Asker Ailelerinden Muhtaç Olanlara Yardım Hakkında Kanun’un 7. maddesine göre asker ailelerine yapılacak yardımlar (anılan 7. maddede verilen yardımı dağıtmaktan kaçınanlardan, nakdi yardımların Tahsili Em val Kanunu’na göne tahsil olunacağı belirtilmiştir), - 442 Sayılı Köy Kanunu’nun 45. maddesine göre yolsuz sarf edilen köy paralan (belirtilen 45. madde bu paraların Tahsili Emval Kanunu’na göre köy muhtan ve ihtiyar heyeti üyelerinin mallan satılarak köylünün par asının ödene ceğini belirtilmiştir), - 4081 Sayılı Çiftçi Mallarının Komnınası Hakkındaki Kanun’un 15. maddesine göre çiftçi mallarının konınma be delleri, Bkz.Çelik, s. 10-11 ve orada belirtilen yazarlar ile Dnş. Karar larına. 512 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ Kanun’un 1. maddesine göre tüm sanayi kuruluşları ile sigorta şirketle ri tarafından ödenmesi gereken uzman yetiştirme ücretleri. - 7126 Sayılı Sivil Müdafaa Kanunu’nun 37. maddesi gereğince be lediye ve özel idareler bütçesine konulan ödeneği, süresi içinde Sivil Savunma Fonuna yatırmayan ita amiri ve muhasebecilerden aranması gereken ödenekler. - Kambiyo karşılık fonuna yatırılması gereken kambiyo satış prim le ri30. - Devlet hastanelerinde tedavi edilenler için yapılan masraflar. - İşletme imtiyazı sahiplerinin taahhüt ettikleri miktarda cevher el de etmemesi (imar etmemesi) halinde 6309 sayılı Maden Kanunu’nun 116. maddesinin uygulanmasından doğacak olan devlet hakkı. Yukarıda sıralanan kamu alacaklarından başka Danıştay da bazı alacak ların kamu hizmeti uygulamasından doğan kamu alacağı olduğunu saptamış tır. Bunlar "ithalatta alınan teminat, akaryakıt istikrar fonu, kanal bağla ma ücreti ve kanal temizlik ücretidir". II - KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI A - GECİKME ZAMMININ HUKUKİ NİTELİĞİ VE ORANI Gecikme zammının ceza niteliğinde olduğu belirtilmekte ise de, 6183 Sayılı Kanunun 1. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, fer’i kamu alacağı niteliğindedir. Gerçekten hem anılan 1. madde gereği, hem de ölüm halinde ölen mükellefe ait olan gecikme zamlarının mirasçılar tarafından ödenmesi zorunluluğunun bulunması, yani ölümle düşmemesi nedeniyle gecikme zam mı hukuki niteliği itibariyle ceza olmaktan uzaklaşmaktadır.31 6183 Sayılı Kanunun 51/1. maddesine göre,32 kamu alacağının ödeme süresi içinde (vadesinde) (6183 SK md. 37) ödenmeyen kısmına, vadenin bitim tarihinden itibaren her ay için ayrı ayrı %9 (2002/3550 sayılı BKK ile % 7 f3gecikme zammı uygulanacak ve ay kesirleri tam ay olarak hesap edi lecektir.34 30 Türk Parasının Korunması Hakkındaki 1567 Sayılı Kanun’un, 6258 Sayılı Kanun’la değiştirilen 1. maddesine da yanılarak hüküm altına alınmıştır, ancak 6258 Sayılı Kanun şu anda yürürlükte değildir. 31 Danıştay 7.D, 24.4.1968, E. 1967/1756, K.1968/814; Çelik, s.189-190; Gülsevaı, s.299;Atar, s.102 Deynekli, Ad nan, İflasın Vergi Alacağının Tahsiline Etkisi, Yetkin Yayınları, Ankara 1998, s.53. 32 (Değişmeden önceki şekli: 3946 sayılı Kanunun 3’üncü maddesiyle değişen madde) Amme alacağının ödeme müd deti içinde ödenmeyen kısmına vadenin bitim tarihinden itibaren her ay için ayrı ayn % 9 (96/7798 sayılı BKK ile % 15) gecikme zammı tatbik olunur. Ay kesirleri tam olarak hesap edilir. 33 29.03.2001 talihinden itibaren. 34 Yıllara göre değişen oranlar için aşağıdaki "Gecikme Zammı Oranlan” kısmına bakınız. t Dr. Çetin ARSLAN 513 Gecikme zammı, vergi borcunun zamanında ödenmemesinin bir bedeli olup, gecikme zammı oranı, borçların zamanında ödenmesini sağlayacak ka dar yüksek, borcun ödenmesini olanaksız kılmayacak kadar düşük saptan malıdır.35 Bu durumu öngören Yasama Organı Bakanlar Kurulıfna gecikme zammı oranının günün koşullarına uygun hale getirilebilmesi için yetki ver miştir. Bakanlar Kurulu, gecikme zammı oranlarını aylar itibariyle topluca ve ya her ay için ayrı ayrı % 10’una kadar indirmeye, bir katına kadar artırmaya ve gecikme zammı asgari tutarını 3 katına kadar artırmaya yetkilidir (6183 SK md. 51/4),36 Bu nedenle söz konusu oranlar zaman içinde değişebile ceğinden izlenmesi gerekir. Gecikme zammı asgari tutarı 500.000 TL37 ol makla birlikte (6183 SK md. 51/2), herhangi bir üst sınırı mevcut değildir ve ödenmediği sürece uygulamaya devam edilir.38 Gecikme zammının önceden mükellefe bildirilmesi gerekmemekle birlik te (6183 SK md. 52/2), gecikme zammı doğduktan sonra bunun fer’i bir ka mu alacağı niteliğinde olması nedeniyle mükelleflerden 6183 sayılı Kanunun 55. maddesine göre ödeme emri ile istenmesi gerekmektedir.39 Gecikme zammı, 4786 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle 6183 sayılı kanunun 51/3. maddesi değiştiril meden önce40, cezalar dışında tüm kamu alacaklarına ve ceza niteliğinde olan kamu alacaklarından ise sadece vergi zıyaı cezasına uygulanabilir ken (yani diğer cezalara uygulanamazken), değişiklikten sonra "...213 sayı lı Vergi Usul Kanununa göre uygulanan vergi zıyaı cezalarında bu mad de uyarınca belirlenen oranda, mahkemeler tarafından verilen ve ceza mahiyetinde olan âmme alacaklarında ise bu oranın yarısı ölçüsünde ..."uygulanacaktır (6183 SK md. 51/3). Bunun yanında gecikme zammı, teminata bağlanmış bulunan kamu alacaklarının ödenmemesi halinde de uygulanacaktır.41 Çünkü alacaklı kamu idaresi, borcun ödenmesi için vadenin son günü mesai saatine kadar beklemek zorundadır, aynı gün teminatı nakde çevirmesi olanaksızdır.42 35 36 37 38 39 40 41 42 Korkusuz, Mehmet, "Gecihııe Zaııum Oranı Gözden Geçirilmelidir”, Yaklaşım, Sa. 84, Aralık 1999, s. 59, 60 (zkr.Çelik, s. 190); Aynı düşüncede: Çelik, s.190. Maddenin değişmeden önceki ifadesi "...iki katma kadar artırmaya veya bu nispetleri % 30 una kadar indirmeye, yeniden kanunîhadlerine getirmeye ve gecikme zammı asgarî miktarını 10 katma..." şeklindedir. Değişmeden önceki şekli 5.000 TL'dir. Yıllara göre değişen oranlar için aşağıdaki "Gecikme Zammı Oranlan" kısmına bakınız. Bu konudaki Danıştay karan için bkz.Çelik, s. 190 dn.34'te zikredilen esere; Aynı düşüncede : Çelik, s. 190. (4786 sayılı Kanunun 2 inci maddesiyle değişmeden önceki fıkra) 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre uygulanan (4369 sayılı Kanunun 81/B-3 üncü maddesi ile değişen ibare) vergi ziyaı cezası (Değişmeden önceki şekli kaçakçı lık, ağır kusur ve kusur cezalan) hariç olmak üzere ceza mahiyetinde olan amme alacaklarına gecikme zammı tat bik edilmez. Deynekli, s.53 . Bu konudaki Danıştay karan için bkz.Çelik, s. 191 dn.35'te zikredilen esere; Aynı düşüncede : Çelik, s. 190. 514 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ Verginin tarhı aleyhine vergi mahkemesinde dava açıldığı takdirde, ver gi mahkemesinin kararına kadar vergi tahakkuk etmeyeceğine göre, gecikme zammı uygulaması söz konusu olamayacak, ancak ödeme emrine karşı da va açılması halinde, gecikme zammı uygulanacaktır. Zira ödeme emrine kar şı dava açılması tahsilatı durduran bir neden değildir.43 Süreleri durduran nedenlerin ortadan kalkmasından sonra kamu borçlu larının ödevlerini yerine getirmeleri halinde, ödevler süresinde yerine getiril miş sayılacağından süreleri uzatan hallerin varlığı durumunda (mücbir sebep, zor durum ve ölüm hallerinde) gecikme zammı uygulanamaz.44 Sü relerin hesabında VUK hükümleri uygulanacaktır (6183 SK md.8) 6183 Sayılı Kanun'un 35. maddesinde asli-fer’i kamu alacakları ayırımı yapılmaksızın, mükelleflerden alınamayan veya alınamayacağı anlaşılan ka mu alacaklarından kanuni temsilcilerin şahsi mal varlıkları45 ile sorumlu tutul dukları hükme bağlandığından, gecikme zammı, borcunu vadesinde öde memiş bulunan tüm kamu borçlularından istenebileceği gibi, kanuni temsilciden de istenebilecektir.'16 6183 Sayılı Kanun 52/3. maddesinde, kamu alacağının aslının ödenme sinin, gecikme zammının takip ve tahsiline engel olmayacağını belirtmiştir. Belirtelim ki, fer’i bir kamu alacağı olan gecikme zammının takip ve tahsili de 6183 Sayılı Kanun hükümlerine göre yapılacaktır.47 Gecikme faizi ve gecikme zammı üzerinden tekrar gecikme zammı hesaplanmaz.48 Yargıtay’ın gecikme zammına tekrar faiz yürütülüp yürütülemeyeceği konusundaki kararları istikrarlı değildir. Gerçekten 11. Hukuk Dairesi, Elektrik Tarifeleri Yönetmeliğinde yer alan gecikme zammının faiz niteliğinde olduğunu kabul ederek, gecikme zammına faiz yürütülmesini BK’nun 104/son maddesine aykırı bulmuş,4919. Hukuk Dairesi ise gecikme zammının faiz ni teliğinde olmadığını kabul ederek asıl alacak ve gecikme zammı toplamı üze rinden temerrüt tarihinden itibaren faiz istenebileceğini belirtmiştir.50 Keza 43 44 45 46 47 48 49 50 öncel /Kumrulu/ Çağan, s.128 (zkr.Çelik, s. 190); Aynı düşüncede : Çelik, s.190; Karş. özbalcı, s. 503-504. Çelik, s .l91; Gülseven, s.299. Çelik, s. 191. Ayrıntı için bkz: özbalcı, s.355-274; Korkmaz, Şirin, 6183 Sayılı Kaıuııı, Vergici ve Muhasebeciyle Diyalog* Yıl 14, Sa. 134 . Çelik, s.191. özbalcı, s.504; Aksi fikirde: Kaneti, Selim, Vergi Hukuku, Filiz Kitabevi, 2. Bası, İstanbul 1989, s.446. 1l.HD, 28.5.1991, 90-ı964/3555 (Eriş, Gönen, Açıklamalı İçtihadı Türk Ticaret Kanunu, Ticari İşletme ve Şirket ler, Ankara 1992» s. 149); Dcynekli/Kısa. s.l 7 19.HD 2.10.1995, 5641/7771; aynı yönde 21.HD 11.6.2001, 4373/4633 (YKD 2001/12 s.1867-1868); Deynekli/Kısa, s.17. Dr. Çetin ARSLAN 515 HGK ve 21. Hukuk Dairesi gecikme zammına faiz yürütülebileceğini, 10. Hu kuk Dairesi yürütülemeyeceğini kabul etmektedir.61 B- GECİKME ZAMMININ UYGULANMA SURESİ52 6183 Sayılı Kanun’un 52/1. maddesine gecikme zammı; - kamu alacağının tecilinde; tecilin yapıldığı, - iflas halinde; iflasın açıldığı,63 - aciz halinde; bu durumun sabit olduğu güne kadar, uygulanabilir. Başka bir ifade ile bu hallerin ortaya çıkmasıyla gecik me zammı uygulaması sona erer. Gerçekten söz konusu hükme göre, ka mu alacağına gecikme zammının uygulanma süresi; tecil halinde kamu ala cağının vadesi ile tecil talebinin kabulü arasındaki süre, iflas halinde kamu alacağının vadesi ile iflas masasının kurulduğu tarih arasındaki süre54 ve ni hayet aciz halinde ise kamu alacağının vadesi ile aciz belgesinin düzenlen mesi tarihi arasındaki süredir.66 Mücbir sebeplerin varlığı halinde, bu sebep ortadan kalkıncaya kadar VUK’daki süreler işlemeyeceğinden (md.15) gecikme zammının uygulanma ması gerekir.66 iflasın kaldırılması durumunda (IİK md.182), iflasın açılmasıyla sona ere ceği açıkça belirtilen gecikme zammı tekrar uygulanması mümkün değildir.67 iflas konkordatonun tasdiki nedenine dayanılarak kaldırılmışsa, iflasın kaldırılmasından sonraki dönem için gecikme zammı istenebilir.68 SSK prim alacakları için, iflasın açılmasından sonra da gecikme zammı uygulanır,59 C - KÖYLERDE GECİKME ZAMMI UYGULAMASI 6183 Sayılı Kanun’un 53. maddesinde, köylerde gecikme zammının uy gulanmasına yönelik özel hükümler vazedilmiş olup, buna göre, Maliye Ba kanlığınca belirlenen ve ilan edilen vergiler hariç olmak üzere, belediye sınırları dışındaki köylerde tahsildarlar tarafından tahsil olunan kamu alacak 51 52 *53 54 55 56 57 58 59 10. HD, 13.10.2000, 6003/6188: aynntı için bkz.Anlanküylü, s.768 vd.. Aynntı için 378 Seri Nolu Tahsilat Genel Tebliğine bakınız. İflasın vergi alacağına etkisi ile ilgili ayrıntılı bilgi için DcyDckti'nin ınonografrk çalışmasın bakınız. Bu durumun 1İK’ un 196. maddesi ile çelişkili olduğu ve ana paralar ödendikten sonra para artarsa özel hukuktan kaynaklanan alacaklarda faiz tahakkuk ettirilmesinde olduğu gibi kamu alacaklarında da gecikme zammı tahakkuk ettirilmesi konudaki görüş/karşı görüş ve tartışmalar için bkz. Deynekli, s.67-70. Çelik, s. 192; Deynekli, s.54,67. Deynekli, s.54, 67 ve dn.6. Deynekli, s.167-168; Aksi Fikir: Pekçamtez, İflasın Kaldırılması (2), s.926 vd.(zkr. Deynekli. s. 168). Deynekli, s. 169. YİBK, 22.11.1991, 5/4 (YKD, 1992/1, s.5-28). 516 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ ları ödeme süresi içinde ödenmediği takdirde, bunlar için sadece %10 gecik me zammı uygulanır (6183 SK md.53/1).60 Belirtelim ki, %10 oranındaki bu gecikme zammı, tahsildarın köye gelme diği her ay için ayrı uygulanmayacak, borcun tamamını ödeme sırasında bir defaya mahsus uygulanacaktır.61 Maliye Bakanlığı, anılan hükümden doğan yetkisini kullanmış ve gelir, kurumlar, katma değer ve motorlu taşıtlar vergilerini bu hükmün dışına çıkartmıştır (378 Sıra No’lu Tahsilat Genel Tebliği). Buna göre sıralanan dört vergi için genel hükümlere göre gecikme zammı uygulanacak, ancak bunların dışındaki tüm kamu alacakları için anılan 53. madde tatbik edilecek tir.62 Ödeme süresi geçmiş olmasına rağmen tahsildarın gidemediği köylerde ki borçlulara bu zam, tahsildarın ilk uğradığı zaman içinde borçlarını ödeme dikleri takdirde uygulanacaktır. Başka bir anlatımla, kamu borcunun ödenme sindeki gecikme, tahsildarın köye gelmesine rağmen ödenmemiş olması ha linde ortaya çıkmakta, genel hükümlere göre gecikme zammı vadenin bittiği günü izleyen günden itibaren başlamakta iken, köylerde tahsildarın ilk uğra dığı zaman içinde borçlarını ödemedikleri takdirde gecikme zammı işlemeye başlamaktadır.63 . D- GECİKME ZAMMI TABLOSU64 GENEL TEBLİĞ UYGULAMA TARİHLERİ ORANI NO 359 01/01/1981 - 29/02/1984 Tarihleri arasında 1.Ay Diğer Aylar için Aylık 367 01/03/1984 - 31/08/1985 Tarihleri arasında 370 01/09/1985 - 31/05/1988 Tarihleri arasında 1.Ay Diğer Aylar için Aylık 1.Ay Takip Eden 5 Ay için Aylık Diğer Aylar için Aylık 372 375 378 60 61 62 63 64 01/06/1988 - 31/12/1988 Tarihleri arasında 01/01/1989 - 31/12/1989 Tarihleri arasında 01/01/1990 - 29/12/1993 Tarihleri arasında Çelik, s .l92: Gülseven, s.322; özbalci, s.543-545. Çelik, s. 192 Gülseven, s.322; özbalci, s.543-545. Çelik, s .l92 Gülseven, s.322; özbalci, s.543-545. Çelik, s.192-193 Gülseven, s.322; özbalci, s.543-545. Tablo http://www.vmm.net/vergirehberi/tahsiIat.htiiVden alınmıştır. ilk 3 Ay 10% 3% 10% 4% 10% 7% 5% 10% Takip Eden 3 Ay için Aylık 8% Diğer Aylar için Aylık 6% ilk 4 Ay için Aylık 10% Diğer Aylar için Aylık 7% Tüm Aylar için Aylık 7% 517 Dr. Çetin ARSLAN 381 30/12/1993 - 07/03/1994 Tarihleri arasında Tüm Aylar için Aylık 9% 383 08/03/1994 - 30/08/1995 Tarihleri arasında Tüm Aylar için Aylık 12% 389 31/08/1995 - 31/01/1996 Tarihleri arasında Tüm Aylar için Aylık 10% 391 01/02/1996 - 08/07/1998 Tarihleri arasında Tüm Aylar için Aylık 15% 403 09/07/1998 - 19/01/2000 Tarihleri arasında Tüm Aylar için Aylık 12% 6% 408 20/01/2000 - 01/12/2000 Tarihleri arasında Her Ay için 411 02/12/2000 - 28/03/2001 Tarihleri arasında Her Ay için 5% * 415 29/03/2001 - 30/01/2002 Tarihleri arasında Her Ay için 10% 422 31/01/2002 Tarihinden itibaren Her Ay için 7% III- KAMU ALACAKLARINDA GECİKME FAİZİ A- GECİKME FAİZİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ VE ORANI 1983 yılına kadar vergi ile ilgili ödevlerini kısmen veya tamamen yerine getirmeyerek, vergilerin kanunlarında belirtilen zamanlarda tahakkuk etmesi ni engelleyen mükelleflerden faiz veya herhangi bir ek ödeme alınması söz konusu olamamakta, bu durum ise, kamu alacağı tahakkuk etmiş, fakat va desinde ödemede bulunmamış mükellefle, kamu alacağını tahakkuk ettirme miş mükellef arasında, karşılaştıkları müeyyideler açısından eşitsizliğe ne den olmaktaydı. Gerçi gecikme zammı uygulaması vardı, ancak, bu uygula ma sadece tahakkuk etmiş fakat vadesinde ödenmemiş kamu alacaklarına uygulanmakta, bu nedenle kamu borcunu hiç tahakkuk ettirmemiş veya eksik tahakkuk ettirmiş mükelleflere gecikme zammının uygulanamaması nedeniy le, sistemde boşluk bulunmaktaydı. Başka bir ifade ile, kamu alacağının ta hakkukunu engelleyen mükelleflere vergi cezalarının dışında bir yaptırım uy gulanamamaktaydı. Bu nedenle 21.01.1983 tarihinde 2791 Sayılı Kanun’la Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesinde değişiklik yapılmış ve ihtilaflı tarhiyatlarda tecil faizi oranında faiz alınması uygulaması başlatılmış ve daha sonra 01.01.1986 tarih ve 3239 Sayılı Kanun ile Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesinde tekrar değişiklik yapılarak daha geniş kapsamlı olan günümüz deki gecikme faizi uygulamasına geçilmiştir.65 Gecikme faizi, Vergi Usul Kanunu’nun kapsamında bulunan vergi, re sim ve harçların zamanında tahakkuk ettirilmemesi nedeniyle kamunun uğra dığı zararı gidermek amacıyla tahsil edildiğinden, gecikme faizi ceza değil, tazminat olarak algılanması doğru olacaktır. Gerçekten ölüm halinde mirası kabul eden mirasçılar tarafından da ödenmesi zorunluluğu söz konusu olan, 65 Çelik, s. 193. 518 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ gecikme faizinin bu özelliği onu cezadan çok tazminat niteliğini ortaya koy maktadır.66 Gecikme faizi, gecikme zammı oranındadır (VUK md. 112/3). Bu du rumda gecikme zammı oranındaki değişiklikler, doğrudan gecikme faizi uygu lamasında da değişikliğe neden olacaktır. Gecikme faizinin hesaplanma sında, gecikme zammının aksine, ay kesirleri dikkate alınmaz. B- GECİKME FAİZİNİN UYGULANMA SURESİ Gecikme faizi, ikmalen, re’sen veya idarece yapılan tarhiyatlarda; - Dava konusu yapılmadan kesinleşen vergilerde, normal vade tarihi ile son yapılan tarhiyatın tahakkuk tarihi arasında (daha açık bir ifadeyle, normal vade tarihi ile dava açma süresi olan 30 günün sonu arasında), - Dava konusu yapılan vergilerde; ödeme yapılmamış kısmına, normal vade tarihi ile yargı organının kararının tebliği tarihi arasında, - Uzlaşılan vergilerde; uzlaşılan vergi tutarına, verginin normal vade tari hi ile uzlaşma tutanağının imzalandığı tarih arasında, gecikme faizi uygulanır (VUK md. 112/3). Gecikme zammının iflasın açılmasıyla duracağı 6183 SK md.52’de açık ça zikredildiği halde, gecikme faizinin durup durmayacağı konusunda bir dü zenleme mevcut değildir. Ancak gerek Danıştay, gerekse Yargıtay isabetli bir şekilde VUK md.112’de öngörülen gecikme faizinin iflasın açılmasından son ra tahakkuk ettirilmeyeceğim kabul etmiştir.67 İflasın kapanması durumunda, gerek basit (IİK md.218), gerekse adi tasfiyede (IİK md.219) öngörülen sürelerde, iflas masasına bildirilmeyen ve İİK md.236 uyarında deftere yazdırılmayan vergi alacakları sona ermemekle ve tamamı iflastan sonra istenebilmekle birlikte (IİK md.253), bu alacaklara faiz istenemez.68 İflasın konkordatonun tasdiki nedenine dayanılarak kaldırılması ih timalinde, vergi alacağı konkordato hükümlerine tabi değilse de, vergi idare si iflasın açılmasından, iflasın kaldırılmasına kadar geçen dönem için sadece kanuni faiz isteyebilecektir.69 IV -GECİKME ZAMMI İLE GECİKME FAİZİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Gecikme zammı ile gecikme faizi arasındaki farklılıklar ve benzerlikler konunun daha net bir şekilde ortaya konabilmesi için aşağıdaki şekilde bir mukayeseye tabi tutulabilir.70 , 66 67 68 69 70 Çelik, s. 193-194; Korkmaz, Şiıin, 6183 Sayılı Kanun, Vergici ve Muhasebeciyle Diyalog, Yıl 14, Sa.134, Haziran 1999, s.93. D n ş.ll.D , 6.11.1995, 2201/2904; Yargıtay 19. HD, 18.4.1996, 1902/399; Aynı fikirde: Deynekli, s.70. Deynekli. s. 178. Deynekli, s.169: 19. HD, 7.5.1996, 1658/4371. ÇeÜk, s.195-196. Dr. Çetin ARSLAN 519 A- BENZERLİKLER 1- Her ikisi de ceza niteliğinde değildir. 2- Her ikisi de fer*i alacaktır. 3- Gerek bileşik gecikme zammı, gerekse bileşik gecikme faizi uygulan maz. 4- Her ikisi de aynı oranda uygulanır. 5- Her ikisi de ölümle düşmez, mirasçılara geçer. B- FARKLILIKLAR 1- Gecikme zammı 6183 Sayılı Kanun’da, gecikme faizi ise Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenmiştir. 2- Gecikme zammı tüm kamu alacaklarına, gecikme faizi ise Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergi, resim ve harçlara uygulanır. 3- Gecikme zammı tahakkuk etmiş kamu alacağının vadesinin geçmesi halinde, gecikme faizi ise tarhiyatın gecikmesi nedeniyle ödemenin gecikme si halinde uygulanır. 4- Gecikme zammında ay kesirleri tam ay olarak dikkate alınır. Gecikme faizinde ise ay kesirleri dikkate alınmaz. 5- Gecikme zammı vade tarihi ile ödeme tarihi arasına, gecikme faizi ise vade tarihi ile tahakkuk tarihi arasına uygulanır. 6- Gecikme zammı asgari tutar belirlenmiştir (500.000 TL). Oysa gecik me faizinin asgari tutarı yoktur. 7- Gecikme zammını durduran haller düzenlenmiştir(tecil yapılması, ifla sın açılması, aciz halinin tespit edilmesi). Buna karşın gecikme faizini durdu ran haller düzenlenmemiştir.71 V- YARGI KARARLARI • Konkordato tasdiki nedeniyle iflasın kaldırılmasında faiz "...İstanbul Defterdarlığı tarafından iflasın kaldırılması için hazine vekiline yetki verilmiş ve hazine vekili tarafından 20.7.1994 tarihli dilekçe ile iflasın kaldırılmasına muvafakat edilmiştir. Alacaklı hazine vekili tahsil edilemeyen faiz alacağı varsa borçludan talep etmesine yasal bir engel bulunmamaktadır. İİK’nun 182. m adde si hükmü gözetilerek iflasın kaldırılmasına karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır" 71 Deynekli, s.54. (19. HD, 7.5.1996, 1658/4371). 520 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ ♦ İflasın açılmasından sonra gecikme faizi tahakkuk etmez. "Ankara Asliye 2. Ticaret mahkemesinin 18.3.1998 Gün ve E: 1988/118, K:1988/300 Sayılı Kararıyla iflasına karar verilen şirketin 1988 yılı Şubat ve Mart ay larına ilişkin katma değer vergisi beyannamesinin verilmemesi nedeniyle takdir komis yonu kararıyla belirlenen matrah üzerinden yapılan kaçakçılık cezalı katma değer ver gisi tarhiyatı üzerinde varılan uzlaşma sonucunda uzlaşılan katma değer vergisine ilişkin olarak gecikme faizi tahakkuk ettirilmiştir. Ankara 5. Vergi Mahkemesi 13.4.1994 Gün ve E:1994/188, K: 1994/453 Sayılı Kararıyla, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 195. maddesinde, borçlunun gayrimenkul mallarının rehni suretiyle temin edilmiş olan alacaklar müstesna olmak üzere iflasın açılmasının müflisin borçlarını muaccel kılacağı, iflasın açıldığı güne kadar işlemiş faiz ile takip masraflarının ana borca ilave edileceğinin belirtildiği, aynı Kanun’un 196. maddesinde ise rehin ile temin edilmemiş bütün alacakların faizlerinin iflasın açılması ite müflise karşı işlemeyeceği nin hükme bağlandığı, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu1nun 3239 Sayılı yasa ile değişik 1121 maddesinde ikmalen, re’sen ve idarece yapılan tarhiyatlara uygulanacak gecik me faizinin, kendi vergi kanununda belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme iliş kin normal vade tarihinden baş-layacağı belirtilmiş olup, Ankara Asliye 2 Ticaret m ah kemesinin 18.3.1988 Tarihli kararıyla yükümlü şirketin iflasına ve iflasın 11.3.1988 ta rihinde açıl-masına karar verildiği ve bu tarihin uyuşmazlığa konu 1988 yılı Şubat ve Mart dönemlerine ait katma değer vergilerinin vadelerinden önce olması nedeniyle uz laşılan katma değer vergisi üzerinden gecikme faizi tahakkuk ettirilmesinde anılan ya sanın 196. maddesine uyanık görülmediği gerekçesiyle gecikme faizini terkin etmiştir. Vergi dairesi tarafından uzlaşılan katma değer vergisi üzerinden hesaplanan gecikme faizinde yasa hükümlerine aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek kararın bozulması iste nilmektedir. Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın da yandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durum un da görülmemiştir. Bu nedenle temyiz isteminin reddine, kararının onanmasına oybir liği ile karar verdi" D. 11. D. 6.11.1995, 2201/2904 (Kızılot, Şükrü, Danıştay Kararla rı ve Muktezalar 1995, s. 843-844). • İflasın açılmasından sonra gecikme faizi tahakkuk etmez. "Davacı vekili, iflasına karar verilen ve tasfiye işlemleri devam eden müflis şirke tin vergi borcunun iflas masasına kaydı talebinin iflas idaresince reddedildiğini, red ka rarının geçerli bir hukuki nedene dayanmadığını ileri sürerek 369.447.892.-TL.’nın if las masasına kayıt ve kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Dayalı iflas idaresi ce vap vermemiş ve duruşmalara gelmemiştir. Mahkemece davacı Vergi'İdaresinin ifla sı tarihi itibariyle 162.944.685.-TL. alacağı bulunduğu. 20.3.1987 tarihinde iflas açıldı ğından 1988 yılında yürürlüğe giren 3505 sayılı Yasanın uygulanamayacağı gerekçe siyle 162.944.685.-TL.’nın iflas masasına kayıt ve kabulüne karar verilmiş, hüküm da vacı hazine vekilince temyiz edilmiştir. Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesinde ik malen, re’sen ve idarece tarh edilen vergilerde, bu vergilerin ilgili oldukları dönem de ki normal vade zamanlarından (a) ve (b) fıkralarında belirtilen zamanlara kadar geçen süre için, vergi asılları üzerinden 6183 Sayılı Kanuna göre tespit edilmiş olan gecik me zammı oranında gecikme faizi alınacağı hükme bağlanmıştır. Ancak iflas halin de 6183 Sayılı Yasanın 52. maddesinde iflasın açıldığı tarihe kadar gecikme zammı uygulanabileceği düzenlemesi karşısın da iflas tarihinden sonrası için gecikme zammı uygulanması ve bunun iflas masasına kaydı mümkün değildir. Dr. Çetin ARSLAN 521 Mahkemece bu yön gözetilerek verilen kararda bir isabetsizlik bulunmamaktadır." (19. HD, 18.4.1996, 1902/399). ♦ 6183 sayılı Kanunun 52. maddesinde yer alan hükmün iflas halinde iflasın açıldığı tarihten önce tahakkuk etmiş vergiler için gecikme zammı uygulanama yacağı şeklinde yorumlanması gerekir. 1983 yılında iflasına karar verilen davacı şirket tarafından ihtirazı kayıtla verilen 1988 tasfiye ara dönemine ait kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde tahakkuk ettiri len vergilerin kanuni süresinde ödenmemesi nedeniyle hesaplanıp vergi aslına dö nüştürülen gecikme zammının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali iste miyle açılan davayı; uyuşmazlığın, iflasına karar verilen şirketten gecikme zammı is tenip istenemeyeceğine ilişkin olduğu. İflas halindeki şirketçe verilen tasfiye dönemi ara beyannamelerine göre, vergi tahakkuk ettirilmesinde yasaya aykırılık bulunm adı ğı, bu vergiler nedeniyle hesaplanan gecikme zamlarının ne şekilde alınacağının 6183 sayılı Kanunun 51,52 ve 53. maddelerinde düzenlendiği, 52. maddenin ilk fıkra sında gecikme zammının uygulama süresinin, kamu alacağının tecilinde tecilin yapıl dığı, iflas halinde iflasın açıldığı tarihe kadar olan süre olduğunun açıklandığı, buna göre, iflas kararında önce tahakkuk etmiş bir verginin kısmen veya tamamen ödenm e mesi nedeniyle doğacak gecikme zammının, iflas kararının verildiği güne kadar he saplanabileceği, söz konusu maddede, iflasın devam ettiği süre içinde, ara dönemler için tahakkuk edecek vergilerle ilgili açık bir ifade yok ise de, maddenin yazılış tarzın dan, iflas devam ettiği sürece bu zammın işlemeyeceği, ara dönemler içinde bu şekil de işlem yapılacağının anlaşıldığı, bu nedenle iflas hali sürmekte iken 1988 tasfiye ara dönemi için tahakkuk ettirilen vergiye gecikme zammı tahakkuk ettirilmesinde anılan madde hükmünün özüne, amacına dolayısıyla yasaya uyarlık görülmediği gerekçesiy le kabul ederek ödeme emrinin iptaline karar veren Denizli Vergi Mahkemesinin 28.8.1991 gün ve K: 1991/541 sayılı kararını onayan Danıştay Üçüncü Dairesinin 11.3.1993 gün ve 1992/1 179 sayılı kararının; 6183 sayılı kanunun 52.maddesine gö re iflas kararının verildiği tarihe kadar olan kesinleşmiş vergi borçları için iflas kararı nın alındığı tarihten sonra gecikme zammı hesaplanm ayacağı,'madde hükmünün if las kararının verildiği tarihten sonra verilen beyannamelere dayanılarak tahakkuk et tirilen amme alacağına uygulanma imkanının bulunmadığı ileri sürülerek düzeltilmesi istemidir. Kararın düzeltilmesi istemi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesinin 1/C bendi hükmüne uygun bulunduğundan düzeltme isteğinin kabulü ile Danıştay Üçüncü Dairesinin 11.3.1993 gün ve E:1992/1272, K: 1992/1179 sayılı ka rarı ortadan kaldırıldıktan sonra dosya yeniden inöelendi. Uyuşmazlık, iflas idaresi tarafından verilen tasfiye ara dönemine ait kurumlar ver gisi beyannamesi üzerinde tahakkuk ettirilen vergilerin kanuni süresinde ödenm em e si nedeniyle gecikme zammı hesaplanıp hesaplanamayacağına ilişkin bulunmaktadır. Tasfiye, tüzel kişiliği haiz ticaret şirketlerinin fesih veya infisah veya iflası üzeri ne şirket mevcutlarının, alacaklarının ve borçlarının tayin ve tespiti ile alacakların tah sil edilmesi, mevcutların nakde çevrilmesi ve borçların tediyesi, geri kalanında kanun ve ana sözleşme hükümlerine göre şirket ortaklarına dağıtılmasını sağlayan muam e leler topluluğudur. Bu tanıma göre iflasının açılmasına karar verilen bir tüzel kişilik tas fiye haline girmektedir. 522 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ Tasfiye haline giren bir şirket hakkında uygulanacak hükümler 5422 sayılı Ku rumlar Vergisi Kanununun 30 ila 35. maddelerinde yer almaktadır. Tasfiye dönemini düzenleyen 30. maddede, her ne sebeple olursa olsun tasfiye haline gören kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye döneminin kaim olacağı, tasfiye döneminin kurumun tasfiye haline girdiği tarihten başlayacağı ve bu tarihten aynı tak vim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılının müsta kil bir tasfiye dönemi sayılacağı, tasfiyenin nihayet buldtığu, dönemin sonunda tasfiye kar ve zararının kati olarak tespit edileceği ve evvelce verilmiş olan tasfiye beyanna melerinin bü neticeye göre ıslah edileceği, tasfiye zararla kapanırsa, evvelce verilmiş tasfiye beyannamelerine müsteniden tahsil edilmiş, vergilerin iade edileceği, tasfiye memurlarının sorumluluğunu düzenleyen 34. maddede ise tasfiye memurlarının kuru mun tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye beyannamelerine göre hesaplanan vergileri ödemeden veyahut bu vergilerle diğer itirazlı tarhiyat için karşılık ayırmadan, İcra ve İflas Kanununun 206. maddesinin 6. sırasında yazılı alacaklılara ödeme ve ortaklara paylaştırma yapılamayacağı, aksi takdirde bu vergilerin asıl ve zamlarından ve vergi cezalarından şahsen ve müteselsilin sorumlu olacakları, vergi aslı ve zamlarının ken disine paylaştırma yapılan ortaklardan da aranabileceği, ortaklardan tahsil edilmiş olan vergi asılları için ayrıca tasfiye memurlarına müracaat edilemeyeceği, tasfiye m e murlarının, bu madde gereğince ödedikleri vergilerini aşıtlarından dolayı, tasfiyeden hisse alan ortaklara, paylaştırma yapılmışsa veya ortaklanın tasfiye payları vergileri karşılamaya yetmezse alacaklarının tamamen veya kısmen tahsil eden alacaklılara rücu edebilecekleri hükme bağlanmış olup aynı yönde bir düzenlemeye 6188 sayılı kanunun 33. maddesinde de yer almıştır. Bu maddelere göre tasfiye memurlarına ver gi aslı bakımından rücu imkanı tanınmışken, zam ve cezalar için böyle bir olanak bu lunmamaktadır. Öte yandan 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Ka-nun’un 52. maddesinde, gecikme zammının tatbik müddetinin, amme alacağının tecilinde te cilin yapıldığı, iflas halinde iflasın açıldığı, aciz halinde bu durumun sabit olduğu güne kadar olan müddet olduğu hükme bağlanmıştır. Madde hükmüne göre iflasın açıldığı tarihten önce tahakkuk etmiş bir verginin kısmen veya tamamen ödenmemesi nede niyle doğacak gecikme zammı, iflasın açıldığı güne kadar hesaplanabilecektir. Ancak söz konusu maddede iflasın devam ettiği süre içinde, tasfiye dönemleri için tahakkuk edecek vergilerle ilgili açık bir ifade yer almamakla birlikte, yukarıda yer alan madde hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, iflasın açılması ile iflas eden hükmi şah sin bütün malvarlığı ve alacakları üzerindeki tasarruf yetkisinin iflas idaresine geçtiği, iflas idaresinin alacakları tahsil ve borçları ödeme suretiyle tasfiyeyi gerçekleştirece ği, bunu yaparken de masanın menfaatlerini gözetmek zorunda olduğu, iflas eden şir ketin tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye beyannamelerine göre hesaplanan vergileri ödemek veya bu vergilerle diğer itirazlı tarhiyat için karşılık ayırmak durum unda bu lunduğu, aksi takdirde bu vergilerin asıl ve zamlarından ve vergi cezalarından şahsen ve müteselsilen sorumlu olacağı, tasfiye memurunun tahakkuk etmiş vergileri ödem e si durum unda bunun asıl borçluya rücu edebileceği, kendi kusurundan dolayı öden meyen vergiye bağlı olarak doğacak zam ve cezalardan dolayı sorumluluğu olduğun dan rücu edemeyeceği, bu itibarla 6183 sayılı Kanunun 52. maddesinde yer alan hükmün iflasın açılmasına karar verildiği tarihten önce tahakkuk etmiş vergi borçları için uygulanacağı sonucuna varıldığından, kesilen gecikme zammımda ve bunun vergi aslına dönüştürülmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır: Dr. Çetin ARSLAN 523 Açıklanan nedenlerle, Vergi Dairesi Müdürlüğünün temyiz isteminin kabu-lü ile Vergi Mahkemesi kararının bozulmasına karar verildi (Dnş 3. D, 1.3.1994, 93-1657/651). ♦ Gelir v erg isim ali denge vergisi ve bunların gecikme cezasının ipotekli alacağa karşı önceliği bulunmamaktadır. İİK.nun 100. maddesi, ilk haciz üzerine satılan malın tutarı vezneye girinceye ka dar aynı derecede hacze iştirak edebilecek alacaklılar arasındaki sırayı düzenlem ek tedir. Yine anılan kanunun 140. maddesinde de satış tutarı bütün alacaklıların alaca ğını tamamen ödemeye yetmez ise, icra dairesinin alacaklıların sıra cetvelini yapaca ğını ve alacaklıların 206. maddesi gereği iflas halinde hangi sırayı alınacaklar ise o sı raya kabul olunacağı gösterilmiştir. Bu maddenin son fıkrasında, ilk üç sıra kaydı için muteber olanın haciz talebi tarihi olduğunu da tashih etmiştir. IİK. 206. maddesinde ise, alacakları rehinli olan kişilerin satış tutarı üzerinde bu maddenin birinci fıkrasında gösterilenler çıktıktan sonra rüçhan hakla olduğu açıklanmıştır. 6183 Sayılı Kanunun 21. maddesi gereği Hâzineye rüçhaniyet tanınabilmesi, is teğin satışı yapılan şeyin aynı ile ilgili resim ve vergi veya akar olması Hazine alaca ğının bundan doğması şart kılınmıştır. Olayda, I 982/270 sayılı dosyadaki takip alacaklısı 11.1.1982 tarihli akit tablosu na dayanan alacak sahibi olup ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takibini açmış ve yü rütmüştür. Kesinleşen bu takibin alacaklısının, yukarıda belirtilen yasa hükümleri ge reği, satış bedelinin tevziatı bakımından rüçhan hakkına sahip olduğu açıktır. Kaldı ki Hâzinenin alacağı ise 6.10.1983 tarihli derece kararında gösterildiği gibi, gelir vergisi, mali denge vergisi ve bunların gecikme zammından doğmuştur. X Ayrıca derece kararında 1. sırada yer alan alacaklı hasım alınmaksızın karar ve rilmesi de yasaya uygun görülmemiştir. Sonuç: Yılmaz yüksek vekilinin temyiz itirazı yukarda yazılı nedenle yerinde gö rülmekle merci kararının İİK. 366 ve HUMK.nun 428. maddeleri uyarınca (bozulması na), 18.11.1995 gününde oybirliğiyle karar verildi (12.HD. 18.11.1995, 13359/9697). ♦ İflastan sonra işleyen gecikme zammının iflas masasına kayıt ve tahakku ku mümkün değildir. "....Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre, iflas masasına kaydı istenen 807.633.000.-TL. nin 428.784.000.-TL.Iık kısmının mükerrer olarak yazıldığı 378.84 9.00 0-TL. gecikme zammının iflastan sonrasına ait olması nedeniyle 6183 Sayılı Yasanın 52. maddesi uyarınca kaydının istenemeyeceği gerekçesiyle da vanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir. Davacı Vergi dairesi, iflas masasına 22. sırada 807.633.000.-TL. alacak bildir miş, bu alacak kaydı talebi iflas idaresince 6 sıradaki alacakla mükerrerlik arz etmesi nedeniyle reddedilmiştir.’ Masaya 6. kayıt no ile bildirilen vergi alacağı müflis şirketin 20.6.1994 tarihinde ödenmesi gereken 334.369.000.-TL. ile 20.7.1994 tarihinde öden mesi gereken 94.415.000.-TL, da teşekkül etmiş olup, dava konusu yapılan ve 22 ka yıt no ile bildirilen alacakla aynı olduğu anlaşılmaktadır. 6. sıra no’da bildirilen alacak iflas idaresince iflas masasına kabul edilmiştir. Bu nedenle 428.784.000.- TL. vergi alacağının mükerrer olarak kaydı istendiğinden, masaya kabul edilmemesi isabetlidir. Diğer taraftan davacı vergi idaresi bu alacağın 17.1.1995 tarihine kadar işleyen 378.849.000.-TL. gecikme zammının da iflas masasına kaydını istemiştir. Müflis şir ketin iflas tarihi 7.6.1994 olup, 6183 Sayılı Yasanın 52. maddesi gereğince gecik 524 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ me zammı bu tarih itibariyle kesildiğinden bu tarihten sonra işleyen gecikme zammının masaya kaydı istenemez. Mahkemece bu yönler gözetilerek davanın red dine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün onanmasına, 23.1.1997 günün de oybirliğiyle karar verildi (19.HD. 23.1.1997, 96/8938/281). • İflasın açılması ile vergi alacaklarına uygulanan gecikme zammı 6183 sa yılı Kanunun 52. maddesi uyarınca kesilin Davacı vekili, iflasına karar verilen ve tasfiye işlemleri devam eden müflis şirke tin iflas masasına bildirilen 78.596.000.-TL. alacağın reddedildiğini, red kararının hak lı bir nedene dayanmadığını ileri sürerek reddedilen alacağın iflas masasına kayıt ve kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dayalı iflas idaresi vekili cevabında, dava konusu alacağın iflas masasına m ü kerrer bildirildiğini, ayrıca damga vergisine dayanan alacağın müflis şirketin teşvik bel gesine sahip olması nedeniyle muaf tutulması gerektiğini belirterek davanın reddini is temiştir. Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre, Maliye Bakanlığınca çı-, karılan tebliğ uyarınca sermaye artırımı ile ilgili istisnanın uygulanabilmesi için yatırım cı adına düzenlenen yatırımı teşvik ve yatırım indirimi belgesinin vergi dairesine su nulması gerektiği halde sunulmadığı, şirket adına salınan vergi ve cezanın kesinleşti ği bu nedenle müflis şirketin damga vergisi istinasından yararlanmasının mümkün ol madığı gerekçesiyle 78.596.000.-TL.nin iflas masasına kayıt ve kabulüne karar veril miş, hüküm dayalı iflas idaresi vekilince temyiz edilmiştir. 1. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2. İflasın açılması ile vergi alacaklarına 6183 Sayılı Yasanın 51. maddesi uyarın ca uygulanan gecikme zammı aynı yasanın 52. maddesi uyarınca kesilir. Bu nedenle iflas tarihinden sonraki dönem için gecikme zammı istenemez. Oysa masaya kabulü ne karar verilen alacağın 6.709.000.-TL.Iık kısmı gecikme zammıdır. Bu nedenle ge cikme zammına yönelik talebinin reddi gerekir. Mahkemece, 6183 Sayılı Yasanın 52. maddesi gözden kaçırılarak iflastan sonraki dönem için hesaplanan gecikme zam m ı nın masaya kabulüne karar verilmesi isabetsizdir. Sonuç: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenle davalının diğer tem yiz itira z larının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle hükm ün*)ozulm asına, peşin har cın istek halinde iadesine 13.3.1997 gününde oybirliğiyle karar verildi 819. HD. 13.3.1997,68/2561). ♦ İflasın açılması ile gecikme zammının uygulanma süresi sona erer. Davacı vekili, müflis şirket iflas masasına bildirilen alacağın 37.435.240.-TL.Iık kısmının iflas idaresince reddedildiğini, red kararının geçerli bir nedene dayanm adığı nı ileri sürerek 37.435.240.-TL.nin iflas masasına kayıt ve kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dayalı vekili cevabında, iflas idaresince kabul edilmeyen alacağın iflas tarihinden sonra işletilen gecikme zammından kaynaklandığını, bu nedenle masaya kaydının mümkün olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir. Dr. Çetin ARSLAN 525 Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre 6183 Sayılı Yasanın 52. maddesi uyarınca iflas ile gecikme zammının duracağı, iflas tarihi itibariyle davacının 272.078.400.-TL. alacağı bulunduğu, kayda gereken başka alacağı olmadığı gerek çesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve özellikle, 6183 Sayılı Yasanın 52. maddesi gereğince iflasın açılması ile gecikme zammının uy gulanma süresi sona ereceğinden ve iflas tarihi itibariyle vergi aslı ve gecikme zam mından oluşan alacağın iflas idaresince masaya kabul edildiği, bu nedenle kaydı ge reken bir alacağı bulunmadığı bilirkişi incelemesi ile saptanmasına göre, davacı veki linin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bu lunan hükmün onanmasına, 10.4.1997 gününde oybirliğiyle karar verildi (19.HD. 10.4.1997, 1455/3844). VI- KAMU ALACAKLARINDA TECİL FAİZİ A- GENEL OLARAK Tecil72 kamu borcunun ödeme vadesinin ertelenmesini sağlayan, idari bir işlemdir. Amme Alacakları Kanununa göre (md.1) idarenin "tecil kararı" alabilmesi için kamu borçlusunun bu yönde yapılmış bir başvurusu bulunma lı, borcun vadesinde ödenmesi veya haczin tatbiki veyahut haczolunmuş mal ların paraya çevrilmesi amme borçlusunu çok zor duruma düşürecek nitelik te, olmalı ve borç için teminat gösterilmelidir.73 Tecil asli ve feri tüm kamu alacakları için istenebilir.71Tecil işlemi ile birlikte yeni bir hukuki durum ortaya çıkmakta ve bu nedenle tecil kararından sonra kamu alacağının vadesi artık 6183 sayılı Kanunun 37. maddesinde be lirtilen vade olmamaktadır. Zira bu durumda yeni bir vade ve kamu borcunun ilişkin olduğu özel yasasında düzenlenenden farklı bir taksitle ödeme söz ko nusu olacaktır. Bunun sonucu olarak tecil edilen kamu alacağına bundan sonra gecikme zammı da uygulanmayacak, gecikme zammı yerine tecilin ya pıldığı tarihten itibaren tecil faizi işlemeye başlayacaktır (AAK md.52).?5Tecil faizi hesaplanırken yılın gerçek gün sayısı olan 365’in esas alınması zorun ludur.76 Tecilden sonra alacaklı kamu idaresi borçluya eski vadeye dayanarak ödeme emri gönderemez ve tecil uyulduğu sürece cebri takip işlemleri yapa maz. Ancak tecil koşullarına uyulmaması durumunda tecil geçerli olmaktan, 72 73 74 75 76 Bkz.Dönmez, Recai, Tecil Kunımunıın Hukuki Niteliği, Unsurları ve Kamu Alacaklarının Tecilimle İdarenin Tak dir Yetkisi, http://home.anadolu.edu.ti/~rdonine77tecil.htin, 8.1.2003; Ö2 foala, s.474; Tecilin şardan için bkz: ö z balcı, s.477-486. Gülseven, s.274-277. Bkz.Dönmez, aynı yer; Kaneti, s.444-445; özbalci, s.474; Atar, s.l 10. özbalci, s.474; Atar, s.l 10. Bkz.Dönmez, aynı yer; Dnş. 3.D, 2.12.1986, 2035/2409. 526 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ alacağın tamamı muaccel hale gelir (AAK md 48/6) ve normal vade tarihin den itibaren gecikme zammı alınır.77 Tecil yetkisi devlete ait alacaklarda ilgili bakanlar, il özel idarelerine ait alacaklarda vali, belediyelere ait alacaklarda belediye başkanlarınca kullanıl ması gerekmekle(AAK md.48/3) birlikte bu yetkinin kısmen ya da tamamen devri mümkündür. Bu bağlamda Vergi Usul Kanunu kapsamına giren Devle te ait alacaklarda vergi dairesi müdürleri ve defterdarlara kısmi yetki devri ya pılmış ancak bu hususta hem tutar hem de tecil süresi itibariyle kısıtlamaya gidilmiştir.78 Amme Alacakları Kanununa göre vergi, resim, harç, ceza tahkik ve ta kiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası, para cezası ve gecikme zam mı alacakları en fazla iki yıl için, bu alacaklar dışında kalan kamu alacakları ise beş yıl için tecil olunabilir (AAK md.48/1). idare, tecil kapsamına girecek vergileri genel olarak belirleme yetkisine de sahip-ir. Nitekim, şu andaki uygulamaya göre, taşıt alım, motorlu taşıtlar ve katma değer vergisi, dahili tevkifat, geçici vergi, zirai stopaj vergisi, ekono mik denge vergisi ve net aktif vergisi ile fonlardan doğan alacaklar tecil kap samı dışında bırakılmıştır. Yasada mevcut "tecilde taksit zamanlan ve diğer şartlar tecile sala hiyetli makamlarca tespit olunur" (AAK.md.48/5) hükmünün yöntem ve bi çim konusunda da idareye düzenleme yapma yetkisi veren açık bir hüküm ol duğu söyleyebilir.79 idarenin her tür işleminde olduğu gibi tecil işlemleri de yargı denetimine tabi olup, idare, tecil taleplerini karara bağlarken bu konudaki yasal sınırlara ve kendi koyduğu kurallara uymak durumundadır. Bu nedenle idare, tecil ta leplerini reddederken gerekçe göstermek zorundadır.00 B-TECİL FAİZİ Tecilin şartlarından biride tecil faizi alınmasıdır. Tecil faizi oranının genel olarak bütün vergi borçlularını kapsayacak biçimde saptanması eşitlik ilkesinin zorunlu bir sonucudur. Daha açık bir deyişle, tecil faizinin çeşitli bi reysel olaylar bakımından sübjektif bir şekilde ayrı ayrı saptanmasına imkan olmamak gerekir. Vergi alacaklarında tecil faizi oranını belirleme yetkisi Ma liye Bakanlığına aittir. Bakanlık bu yetkisini yayınladığı tebliğler vasıtasıyla kullanmaktadır. 77 78 79 80 Bkz.Dönmez, Bkz.Dönmez. Bkz.Dönmez, Bkz.Dönmez. aynı ayıii aynı aynı yer; yer; özbalcı, s.474. yer. yer. Dr. Çetin ARSLAN 527 Tecil faizi oranının belirlenmesi, tümüyle takdir yetkisi alanına giren bir sorundur. Yasada oran konusunda idareyi bağlayacak bir alt ya da üst sınır öngörülmemiştir. İdare, enflasyon oranı, faiz hadleri gibi genel ekonomik ko şulları dikkate alarak tecil faizi oranını belirleyebilecektir. Tecil faizi oranı, ge cikme zammı oranının üzerinde ya da altında olabilir.8' Oran konusunda idareyi bağlayacak bir alt ya da üst sınır öngörülme mekle birlikte, idare tecil faizi oranını sıfır olarak belirleme yetkisine sahip ol masa gerek. Çünkü tecil faizi oranının sıfır olması, hiç faiz alınmaması anla mına gelir. Yasada ise tecilin faiz alınmak koşuluyla yapılması emredici bir hüküm olarak düzenlenmiştir. Diğer bir deyişle, faiz alıp almamak konusunda idarenin takdir yetkisi yoktur.82 Tecil faizinin hesaplanmasında değişik uygulamalar yapılabilmek tedir. Maliye Bakanlığı bu konuda esas alınması gereken hesaplama şeklini 370 numaralı Tahsilat Genel Tebliğinde açıklamıştır. Tecil faizi amme alacağının tecilli sayıldığı tarihten başlayarak ödenecek taksit miktarına günlük olarak uygulanacaktır C- YILLAR İTİBARİYLE AYLIK TECİL FAİZİ ORANLARI 81 82 83 09.03.1994 tarihi ile 06.09.1995 tarihleri arası %10 07.09.1995 tarihi ile 01.02.1996 tarihleri arası %8 02.02.1996 tarihi ile 21.10.1996 tarihleri arası %12 22.10.1996 tarihi ile 09.07.1998 tarihleri arası %10 10.07.1998 tarihi ile 24.01.2000 tarihleri arası %8 25.01.2000 tarihi ile 20.12.2000 tarihleri arası %4 21.12.2000 tarihi ile 30.03.2001 tarihleri arası %3 31.03.2001 tarihi ile 01.02.2002 tarihleri arası %6 02.02.2002 tarihinden İtibaren %5 Bkz.Dönmez, aynı yer; özbalcı, s.489. Bkz.Dönmez, aynı yer. Gülseven, s.281; Tecil faizinin hesaplanması ile ilgili Maliye Bakanlığının uygulama 2001/1 seri numaralı iç ge nelgesinin için bkz: http://www.turmob.org.tr/mevziiat/mb/uvgulama 14-02.htm, 8.1.2003 528 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ D-YARGI KARARLARI84 • Tecil talebinin Maliye Bakanlığınca reddine dair yazının tebliğinden son raki otuz günlük sürede ödenmesi halinde alacak tecil edilmiş sayılır. Yükümlü kurum 24.11.1986 günü defterdarlığa başvurarak, 1986 Ekim dönemi ne ilişkin olarak tahakkuk etmiş, 368.680.947,-TL. KDV’nin ve dahili tevkifat borcunun tecilini talep etmiştir. Defterdarlıkça bu başvuruya yanıt olarak gönderilen 8.12.1986 tarihli yazıyla istemin İncelenmekte olduğu, kesin yanıtın bildirilmesine kadar kurumca önerilen taksit ve miktarların, tecil kapsamında olmamak koşuluyla süresinde ve düzenli olarak ödenmesi gerektiği, ödenmemesi halinde bu durumun tecil istemi hak kında verilecek kararı olumsuz yönde etkileyeceği bildirilmiştir. Yükümlü kurum bu yazı doğrultusunda önerdiği taksitleri düzenli olarak ödem iş tir. Vergi dairesi müdürlüğünün 19.3.1987 gün ve 5811 sayılı işlemi ile tecil ve taksitlendirme isteminin Maliye Bakanlığınca reddedildiği, borcun gecikme zammıyla bir likte söz konusu yazının tebliğinden itibaren 7 gün içinde ödenmesi gerektiği, aksi tak dirde icrai takibata geçineceği bildirilmiştir. Bu bildirim üzerine yükümlü kurumca, tecili istenen artığı ile ödeme günleri dik kate alınarak hesaplanan 49.184.130.- tecil faizi,, 24.3.1987 ve 27.3.1987 günlerinde ödenmiştir. Daha sonra gecikme zammı uygulanmayıp, tecil faizi istenmesi yolunda vergi dairesi müdürlüğüne, yanıt verilmemesi üzerine 7.9.1988 günlü dilekçeyle Mali ye Bakanlığına başvurulmuştur. Maliye Bakanlığının 17.3.1989 günlü işlemiyle, 6183 sayılı Yasanın 48/2 fıkrası na değinilerek, tecil ve taksitlendinlmesi istenilen borcun KDV. ve dahili tevkifat oldu ğu, bakanlıklarınca bu tür borçların tecil ve taksitlendi-rilmelerinin mümkün görülme diği gerekçesiyle istem reddedilmiştir. Kurum tarafından, söz konusu işlemin iptali ile 87.377.384,-lira gecikme zammı yerine 49.184.130,- tecil faizi uygulanması istemiyle açılan davayı in-celeyen Danış tay 7. Dairesinin 5.4.1993 günlü ve E. 1989/1319, K. 1993/1287 sayılı kararıyla; 213 sa yılı Vergi Usul Kanununun 1. maddesinde, bu kanuna tabi olan vergi, resim ve harç lara bağlı vergi, resim ve zamların da bu kanuna tabi olduğunun açıklanması nede niyle katma değer vergisi ve dahili tevkifatın tecil talebinin reddinden ve dolayısıyla va desinden sonra ödenmesi nedeniyle bu vergilere bağlı olarak 6183 sayılı Yasanın 51. maddesine göre hesaplanarak ödenmesi istenen gecikme zammının, Vergi Usul Ka nunu kapsamında bir kamu alacağı olduğu, 6183 sayılı Yasanın 48/2. fıkrasında, bor cunun tecilini isteyip, bu istemi reddedilen borçlunun söz konusu borcunu, istemin reddi yolundaki işlemin tebliğ tarihinden itibaren idarece 30 güne kadar verilebilecek ödeme süresi içinde ödenmesi halinde, kamu alacağının ödendiği tarihe kadar faiz alınmak suretiyle tecil olunacağı, 5. fıkrasında ise, tecil isteminin kabulü halinde tak sit zamanları ve diğer koşulların tecile yetkili makamlarca tespit olunacağı hükmünün yer aldığı, bu hükümlere göre kamu alacağının tecil isteminin reddi halinde idarece 30 güne kadar belirlenecek bir vadede, kabulü halinde ise, tecile yetkili makamlarca be lirlenecek taksit sürelerinde ve koşullarda ödeneceği, dolayısıyla tecil isteminin kabu lü veya reddi halinde yapılacak işlemlerle ilgili olarak belirtilen bu hükümlere göre, söz 84 Kararlar için bkz: Gülseven, s.285-294; özbalci, s.48-50. Dr. Çetin ARSLAN 529 konusu kamu alacağının taksit süreleri veya idarece en fazla 30 güne kadar verilecek sürenin sonu olduğu, bu itibarla söz konusu kamu alacağı için artık özel kanunda be lirlenen vadeden söz edilemeyeceği, olayda, yükümlü kuruma tecil isteminin reddine ilişkin işlemin tebliğ edilip, 6183 sayılı Yasanın 48. maddesinde belirlenen sürenin ve rilmediği, ancak yükümlü kurumca söz konusu borcun anılan yazının tebliği üzerine 7 gün içinde ödendiğinin anlaşıldığı, bu nedenle tecil ve taksitlendirme isteminin reddi ne ilişkin yazının tebliğ edildiği tarihten itibaren 6183 sayılı Yasanın 48/2. fıkrasında sözü edilen 30 gün içinde ödenen kamu alacağının, ödendiği tarihe kadar tecil edildi ğinin kabulü icap ettiği gerekçesiyle, davayı kabul ederek iptal etmiştir. Karar Maliye Bakanlığınca temyiz edilmiş ve 6183 sayılı Yasanın 48/2. fıkrasın da tecil talebinin reddi halinde verilebilecek süreden söz edildiği, yü-kümlü kuruma gönderilen ödeme emrinde belirtilen 7 günlük sürenin, anılan kanun hükmünde yer alan süreyle ilgisinin bulunmadığı, tecil talebinin reddi ile yükümlü kuruma bir süre v e rilmediğinden borcun, tecil isteminin reddedildiği tarihe kadar tecil edilmiş sayılacağı, olayda tecil faizi uygulamasının mümkün olmadığı ileri sürülerek kararın bozulması is tenilmiştir. Hüküm veren Danıştay Vergi Daireleri Genel Kurulunca dosyadaki bel-geler in celendikten sonra gereği görüşüldü: Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi kararın özel bölümünde yazılı 7. Da irenin kararı aynı gerekçe ve nedenlerle kurulumuzca da uygun bulunmuştur. Bu nedenle temyiz isteminin reddine oybirliğiyle karar verildi (Dnş.VDDGK., 19.4.1996, E. 1994/537, K. 1996/163) • Tecilin şartlan Borcun tecili için yetkili makamlarca borçlunun çok zor durumda bulunduğun tes piti gerekir. Alacak senetleri muteber teminat değildir (Dnş.Dava Daireleri E. 1963/182, 1966/533). • Tecil talebinin reddedildiğinin borçluya tebliğ edilmesi zorunludur. 6183 sayılı Kanunun 48. maddesine, 2975 sayılı Kanunun 6. maddesiy-le ekle nen fıkrasında; ‘Borcunun tecilini talep eden ancak, talepleri uygun görülmeyerek red dedilen borçlular söz konusu borçlarını reddin tebliği tarihinden itibaren idarece 30 gü ne kadar verilebilecek ödeme süresi içinde ödedikleri takdirde bu amme alacağı öden diği tarihe kadar faiz alınmak suretiy-le tecil olunur." hükmü yer almıştır. Olayda 1984 yılı kurumlar vergisinin 3. taksit tutarı olan verginin tecil edilmek kaydıyJa ödenmesi isteği hakkında 28.10.1985 günlü dilekçeyle yapılan başvuru üze rine tecil isteminin reddine ilişkin Gelir Müdürlüğünün 4.12.1985 günlü yazısının borç luya tebliğ edilemediği görülmüştür. Reddedilmekle birlikte ret yazısı ilgiliye tebliğ edi lemediği takdirde, ödemelerini teklif ettiği plana göre yapan borçlunun 48. maddenin 2. fıkrasındaki şartları yerine getirdiğinin kabul edilmesi gerekir. Aksi takdirde idare nin, ret yazısını tebliğ etmemek suretiyle tecil faizi veya gecikme zammının tahsil ko nusu ihtiyarına bırakılmış olur ki 48. maddenin bu konuda idareye bir seçme hakkı ta nıdığı görüşünden, metnin açıklığı karşısında söz edilemez. Bu nedenle ret yazısının tebliğ edilmemesiyle, ilgilinin genel hükümler çerçeve sinde gecikme zammı ödemekle yükümlü olacağı yolundaki mahkeme kararında uy gunluk yoktur. Ret yazısı ilgiliye tebliğ edilemediğine göre amme alacağının ödendiği 530 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ tarihe kadar borçludan 48. maddenin 2. fıkrası uyarınca ancak tecil faizi tahsil edile bilir (Dnş. 4.D., 12.5.1998, E.24I5, K.1956). ♦ Tecil talebine cevap verilmeden gecikme zammı uygulanmaz;tecil faizi alınması gerekir. 1988 yılı Nisan dönemine ait katma değer vergisinin ödenmeyen kısmının, tecil edilmesi istemiyle Maliye Bakanlığına başvurulup cevap verilmeden ancak vadesi ge çirildikten sonra ödenmesi nedeniyle bu kısım üzerinden hesaplanıp vergi aslına dö nüştürülen gecikme zammının tahsili amacıyla ödeme emri düzenlenmiştir. Açılan da vada Vergi Mahkemesince ödeme emri onanmış ise de, yükümlünün temyiz üzerine Danıştay 7. Dairesince verilen 18.5.1992 gün ve E:l989/4453, K:I992/158I sayılı boz ma kararına uyularak Ankara 4.Vergi Mahkemesi 12.11.1992 gün ve E: 1992/1014, K:I992/1536 sayılı kararıyla; 6183 sayılı Yasada, tecil talebinin tahsilatı durduracağı na ilişkin açık bir hüküm bulunmamasına karşın 48. maddesinde yer alan tecil talebi nin kabulü ve reddi halinde yapılacak işlemlerle ilgili hükümler karşısında kamu ala cağının vadesi, tecil istemine verilecek cevap üzerine belirlenecek, yeni vade veya idarece azami 30 güne kadar verilebilecek sürenin sonu olacağından artık özel yasa da belirlenen vadeden söz edilemeyeceğinin anlaşıldığı, bu durumda tecil talebine herhangi bir cevap gelmeden kamu alacağının vadesinde ödenmediği ileri sürülem e yeceğine göre, normal vadesi 25.5.1988 olan amme alacağının vade geçirildikten sonra, ancak tecil talebine herhangi bir cevap gelmeden önce 10.6.1988 tarihinde ödenmesi ndeniyle olaya tecil faizi uygulanması gerekirken, gecikme zammı uygulan masında ve bunun ödeme emri ile istenilmesinde yasal isabet görülmediği gerekçe siyle iptal etmiştir. Davalı idarece, yapılan işlemin yasal olduğu, ödeme emrinin onan ması gerektiği ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir. Vergi mahkemesi kararlarının Danıştay tarafından bozulması halinde yeniden verilecek kararlara karşı yapılacak temyiz başvurularının vergi mahkemesince bozma esaslarına uyulmuş olup olmadığı yönünden incelenmesi mümkündür. Olayda Danış tay 7. Dairesinin 18.5.1992 gün ve E:l989/4453, K:I992/1581 sayılı kararında belirtilen esaslara mahkemece uyulduğu anla-şıldığından temyiz isteminin reddine Vergi Mah kemesinin 12.11.1992 gün ve E.1992/1014; K.1992/1536 sayılı kararının onanmasına, 24.4.1995 gününde oybirliği ile karar verildi (Dnş. 11 .D., 24.4.1995, E. 1995/1376, K. 1995/1233). • Maliye Bakanlığınca tecil isteminin reddine ilişkin yazının tebliğini izleyen günden itibaren 30 günlük süre içinde ödenen kamu alacağı bu tarihe kadar te cil edilmiş sayılır. 213 Sayılı Vergi Usul Kanununun 1. maddesinde, bu kanuna tabi olan vergi, re sim ve harçlara bağlı vergi, resim ve zamların da bu kanuna tabi olduğu açıklandığın dan, katma değer vergisi ve dahili tevkifatın, tecil talebinin reddinden ve dolayısıyla vadesinden sonra ödenmesi üzerine bu vergilere bağlı olarak, 6183 sayılı Kanunun 51. maddesine göre hesaplanarak ödenmesi istenilen gecikme zammının Vergi Usul Kanunu kapsamında bir kamu alacağı olarak kabulü ile işin esası incelendi: 6183 sayılı Kanunun 48. maddesinin (2975 sayılı Kanunun 6. maddesiyle ekle nen) 2. fıkrasında, borcunun tecilini talep eden, ancak talepleri uygun görülmeyerek reddedilen borçlular, söz konusu borçlarını, reddin tebliğ tarihinden itibaren idarece 30 güne kadar verilebilecek ödeme süresi içinde ödedikleri takdirde, bu amme alaca Dr. Çetin ARSLAN 531 ğının ödendiği tarihe kadar faiz alınmak sure-tiyle tecil olunacağı, 5. fıkrasında ise, (tecil isteminin kabulü halinde) taksit zamanları ve diğer şartların tecile yetkili m akam larca tespit olunacağı hükmü yer almıştır. Yukarıda açıklanan madde hükmüne göre, amme alacağı, tecil talebinin reddi halinde idarece 30 güne kadar belirlenecek bir vadede, istemin kabulü halinde ise, te cile yetkili makamlarca belirlenecek taksit sürelerinde ve koşullarda ödenecektir. Do layısıyla, tecil talebinin kabulü veya reddi halinde yapılacak işlemlerle ilgili olarak 6183 sayılı Kanunun 48. maddesinde yer alan hükümler karşısında, kamu alacağın vadesi, tecil talebine verilecek cevap üzerine belirlenecek taksit süreleri veya idarece azami 30 güne kadar verilebilecek sürenin sonu olacağından, artık özel kanununda belirle nen va-deden söz edilemeyeceği açıktır. Uyuşmazlık konusu olayda da; 1986/Ekim döneminde yükümlü kurum adına ta hakkuk eden katma değer vergisi ile dahili tevkifatın tecili talebiyle Maliye ve Gümrük Bakanlığına başvurulduğu, tecil talebinin reddine dair 19.3.1987 tarihli yazının tebliğ edildiği ve 6183 sayılı Kanun 48. maddesinde belirtilen sürenin verilmediği ancak, yü kümlü kurumun vergi borcunu söz konusu yazının tebliği üzerine 7 gün içinde öden diği anlaşılmaktadır. Buna göre, anılan yasa hükmü karşısında tecil isteminin reddine ilişkin yazının tebliğ edildiği tarihten itibaren 30 gün içinde ödenen kamu alacağının bu tarihe kadar tecil edildiğinin kabulü gerekeceğinden, yükümlü kurumun, amme alacağına tecil faizi uygulaması istemini içeren başvurusunun reddine ilişkin 17.3.1989 gün ve 21142 sa yılı Gelirler Genel Müdürlüğü işleminde yasal isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline oybirliği ile karar verildi (Dnş. 7.D., 5.4.1993, E.1989/1319, K.1993/1287). ♦ Tecil talebinde bulunulması halinde, kamu alacağının ödeme tari-hi kanu nunda yazılı tarih olmayacak ve başvurunun sonucuna göre değişiklik göstere cektir. 6183 sayılı Yasanın 48. maddesine 2975 sayılı Yasanın 6. maddesiyle eklenen 2. fıkrasında, "borcunun tecilini talep eden, ancak talepleri uygun görülmeyerek red dedilen borçlular söz konusu borçlarını, reddin tebliğ tarihinden itibaren idarece 30 gü ne kadar verilebilecek ödeme süresi içinde ödedikleri takdirde bu amme alacağı öden diği tarihe kadar faiz alınmak suretiyle tecil olunur" hükmü yer almaktadır. Olayda, 1992 Temmuz ve Ağustos dönemlerine ilişkin vergi borçlarının tecili amacıyla Maliye Bakanlığına başvuran yükümlü şirket adına söz konusu vergi borçla rından dolayı ödeme emri düzenlenmiş ve tebliğ edilmiştir. Yukarıda açıklanan madde.hükmüne göre tecil isteminin kabulü halinde belirle necek taksit sürelerinde, talebin reddi halinde idarece 30 güne kadar verilecek bir va de içinde ödeme yapılacağından, kamu alacağının vadesi özel kanununda yazılı vade olmayacaktır. Dolayısıyla tecil isteminin sonucu beklenilmeksizin kamu alacağının va desinde ödenmediğinden bahisle düzenlenen ödeme emrinde isabet görülmemiştir. Kaldı ki, Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünün 24.2.1993 günlü ve 12218 sayılı yazısı ile davacı şirketin bir kısım borçlarının tecil edildiği, bir kısmının ise ertelenmesinin uygun görülmediği, söz konusu horcun otuz gün içinde ödenmesi ve bu süre içinde ödendiği takdirde tecil yapılacağı, aksi takdirde cebren tahsili yoluna gi dileceği bildirilmiştir. 532 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ Açıklanan nedenlerle vergi mahkemesi kararının bozulmasına oybirliğiyle karar verildi (Dnş.4.D., 10.12.1993, E. 1993/1579, K. 1993/5698). • Tecil ve taksitlendirme talebi bulunan belediyenin bu istemine yanıt veril meden borcun vadesinde ödenmediği ileri sürülerek haciz işlemine başlanılma sında yasal isabet yoktur. Davacı belediyenin 1989 ve 1990 yıllarına ait vergi borçlarının vadesin-de öden mediği nedeniyle özel mülkiyetinde olan taşınmaz malın kira gelirine haciz konulmuştur.Vergi Mahkem esi sayılı kararıyla; dayalı idare uyuşmazlık konusu yazıyla be lediyenin kira gelirine haciz konulduğunu kiracısına bildirmiş olmakla davacının m en faati ihlal edilmiş olup söz konusu bu yazının dava edilmesinde Yasaya aykırılık bu lunmadığı, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48. m ad desinde vergi borcunun tecil ve taksitlendirilmesi hususu açıklanmış olup, anılan m ad deye göre, tecil talebinde bulunulmasından sonra isteğin reddi halinde idarece azami 30 güne kadar belirlenecek bir vade, istemin kabulü halinde ise, belirlenecek taksit sü releri ve koşullarda bir ödemenin söz konusu o la c a ğ ı, tecil istemi reddedilse de, ka bul edilse de, kamu alacağının vadesi artık 6183 sayılı Yasanın 37. maddesinde be lirtilen vade olmayacağı, dolayısıyla tecil isteminin sonucu belirlenmeksizin kamu ala cağının ödenmediğinden bahisle haciz yoluyla tahsiline gidilemeyeceği, olayda ara kararı gereği vergi dairesi müdürlüğünden gönderilen belgelerin incelenmesinde da vacı belediyenin 26.12.1990 tarihli dilekçesi ile vergi borcuna karşın tecil ve taksitlen dirme talebinde bulunduğu, bu talebin ise, henüz karara bağlanmadığının anlaşıldığı, bu durumda anılan madde hükmüne göre davacı belediyenin tecil ve taksitlendirme istemi sonuçlanmadan söz konusu vergi alacağının haciz yoluyla tahsiline gidilmesin de yasal isabet bulunmadığı gerekçesiyle haciz işleminin iptaline karar verilmiştir. Da valı idare, vergi borçlarının tecil ve taksitlendirme talebinde bulunan mükelleflerin bu talepleri karara bağlanıp kendilerine kesin tebligat yapılıncaya kadar 313 Seri Nolu Tahsilat Genel Tebliğinde belirtilen hususlar gereğince önerdikleri taksitlerin düzenli olarak ödenmesi gerektiği halde böyle bir ödeme yapılmamış olduğundan uygulanan haciz işleminde yasaya aykırılık bulunmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını iste mektedir. Temyiz dilekçesinde ileri sürüien iddialar bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir. Bu nedenle temyiz isteminin reddine oybirliği ile karar verildi (Dnş. 4 .D. 29.4. 1993, E. 1992/2273, K.1993/2012). • Tecilin koşulları, süresi, tecile konu olabilecek kamu alacakları, tecile yet kili organlar • Kamu alacağının tecilinin istenilmesi durumunda bu konudaki başvuru cevaplandırılmadan alacağın tahsili için ödeme emri düzenlenemez. ' Uyuşmazlık; 1987 takvim yılı Haziran ve Ağustos aylarına ilişkin muhtasar be yannameyi yasal sürede veren yükümlü şirketin tahakkuk eden verginin bir kısmını nakden bir kısmını mahsuben ödemesine karşın kalan kısım için Maliye ve Gümrük Bakanlığına başvurup tecil talebinde bulunduğu, tecil talebine yanıt beklenirken ver ginin vadesinde ödenmediğinden bahisle ödeme emri düzenlenmesine ilişkindir. 6183 sayılı Kanunun 48. maddesinin 3209 sayılı Kanunla değişik 1. fıkrası, a m me borcunun vadesinde ödenmesi veya haczin tatbiki veyahut haczolunmuş malların Dr. Çetin ARSLAN 533 paraya çevrilmesi amme borçlusunu çok zor duruma düşürecekse, borçlu tarafından yazı ile istenmiş ve teminat gösterilmiş olmak şartıyla alacaklı amme idaresince veya yetkili kılacağı makamlarca; vergi, resim, harç, ceza, tahkik ve takiplerine ait muhake me masrafı, vergi cezası, para cezası ve gecikme zammı alacakları iki yılı, bu alacak lar dışında kalan amme alacakları ise beş yılı geçmemek üzere ve faiz alınarak tecil olunabileceği, 2975 sayılı Kanunun 6. maddesiyle eklenen 2. fıkrası, borcunun tecili ni talep eden ancak, talepleri uygun görülmeyerek reddedilen borçların söz konusu borçlarını reddin tebliğ tarihinden itibaren idarece 30 güne kadar verilebilecek ödeme süresi içinde ödedikleri takdirde bu amme alacağının ödendiği tarihe kadar faiz alın mak suretiyle tecil olunacağı 3. fıkrası, tecil salahiyetini kullanacak ve bu salahiyeti devredecek olanlar devlete ait amme alacaklarında ilgili bakanlar, vilayet hususi ida relerine ait amme alacaklarında valiler, belediyelere ait amme alacaklarında belediye reisleridir, hükmü yer almıştır. Anılan maddeye göre, tecil talebinde bulunulmasından sonra isteğin reddi halin de idarece azami 30 güne kadar belirlenecek bir vade, istemin kabulü halinde ise be lirlenecek taksit süreleri ve koşullarda bir ödeme söz konusu olacaktır. Tecil istemi reddedilse de, kabul edilse de kamu alacağının vadesi artık 6183 sayılı Kanunun 37. maddesinde belirlenen vade olmayacaktır. Dolayısıyla tecil isteminin sonucu beklen meksizin kamu alacağı vadesinde ödenmediği gerekçesiyle ödeme emri ile tahsilata geçilmesinin yasal dayanağı kalmamıştır. Bu nedenlerle yükümlü şirketin temyiz isteminin kabulüyle Vergi Mahkemesinin 6.4.1988 günlü ve E: 1987/590, K: 1988/229 sayılı kararının bozulmasına, ödeme em rinin iptaline, oybirliğiyle karar verildi (Dnş. 4.D., 7.6.1989, E. 1988/3943, K. 1989/2585). • Tecili koşullan ♦ Tecil talebi ile tecil tarihi arasındaki süre için gecikme zammı hesaplana caktır. Uyuşmazlık, yazı ile tecil ve taksitlendirme talebinde bulunan ve bu konudaki iki başvuruya cevap verilmesi üzerine ödeme planına uygun olarak vergi borcunu öde yen yükümlü şirket adına, tecil faizi ödememesi nedeniyle muaccel olan asıl borcun vadesinde ödenmeyen kısmına vade gününü takip eden günden itibaren hesaplanan gecikme zammı nedeniyle düzenlenen ödeme emrine ilişkin olup, gecikme zammının miktarına yönelik bir ihtilaf yaratılmamıştır. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun olay tarihinde yürürlükte bulunan 48. maddesinde amme borcunun vadesinde ödenmesi kamu borçlusunu çok zor duruma düşürecekse borçlu tarafından yazı ile istenmiş ve teminat gösterilmiş olmak şartıyla , alacaklı amme idaresince veya yetkili kılacağı makamlarca amme alacağının iki yılı geçmemek üzere ve faiz alınarak tecil olunabi leceği, tecil şartlarına uyulmaması halinde kamu alacağının muaccel olacağı açıklan mış bu maddede talebin reddolunması halinde durumun ne olacağı hakkında bir hük me yer verilmemiş, 1.3.1984 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 2975 sayılı Kanunla eklenen fıkra ile talepleri reddolunan borçlulara, reddin tebliğinden itibaren idarece 30 güne kadar verilecek ödeme süresi içinde ödedikleri takdirde yine tecil faizi ödenm e si koşuluyla borçlarının tecil olunabilmesi hakkı tanınmıştır. Aynı Kanunun 51. maddesinde tecil ve taksitlendirme taleplerinin kabul edilm e 534 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ mesi ve başka bir nedenle amme alacağının ödeme müddeti içinde ödenmeyen kıs mına vade gününü takip eden günden itibaren gecikme zammı uygulanacağı kuralı getirilmiş, 52. maddesinde ise tecil istemleri kabul olunanlar için gecikme zammının uygulanma müddetinin tecilin yapıldığı güne kadar olan müddet olduğu belirtilmiştir. Olayda, yükümlü şirketin tecil isteminin cevaplandırılmadığı ve kendi önerdiği ödeme planı çerçevesinde borcunun tamamını ödediği, ancak bu arada vade günü geçirilerek tediyede bulunulduğu tartışmasız olup, idarece tecil ve taksitlendirme iste minin reddedildiği varsayılsa ve 30 gün içinde verilecek ödeme süresi için ödemesi gereğinin yükümlüye bildirilmesi gerektiği söz konusu olsa bile 52. maddeye göre, bu yolla yapılacak tecil tarihine kadar da gecikme zammı hesaplanıp istenmesinin şart ol duğu açıktır. Bu durumda, tecil faizi ödenmemesi sebebiyle muaccel olan ve dolayısıyla vadesinde ödenmediği tartışmasız bulunan 1980 yılı kurumlar vergisi borcunun l.taksidi için , vade gününü takip eden günden itibaren gecikme zammı uygulanmasında yasaya aykırılık görülmemiştir. Temyiz isteminin bu nedenlerle reddine oybirliğiyle karar verildi (Dnş. 4.D., 14.4.1988, E. 1987/3787, K. 1988/1482). ♦ Tecil faizi hesaplanırken fiili gün sayısının esas alınması gere' ir. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48. maddesin de, amme borcunun vadesinde ödenmesi veya haczin uygulanması ya da haczolunan malların paraya çevrilmesi amme borçlusunu çok zor duruma düşürecekse, borçlu ta rafından yazı ile istenilmiş olmak ve teminat gösterilmek şartıyla, alacaklı amme ida resince veya yetkili kılacağı makamlarca, amme alacağının iki yılı geçmemek üzere faiz alınmak suretiyle tecil edileceği, aynı maddenin sorulan bir önceki fıkrasında da, tecilde taksit zamanları ve öteki koşulların tecile yetkili makamlarca saptanacağı hük me bağlanmış-tır. Maliye Bakanlığınca 6183 sayılı Yasanın 48. maddesindeki yetkiye dayanılarak hazırlanan ve 31.12.1983 gün ve 18268 sayılı Resmi Gazetede yayım lanarak yürür lüğe giren 366 sayılı tahsilat Genel Tebliğinde de, 6183 sayılı Yasa kapsamına giren kamu alacakları için 1.1.1984 tarihinden itibaren yapılacak başvurulara verilecek tecil lere %42 oranında tecil faizi uygulanacağı belirtilmiştir. Dosyanın incelenmesinden; Kurumun 27.4.1984 tarihinde ödenen 20.1.1984, 20.2.1984 ve 20.3.1984 vadeli gelir (stopaj) vergisi borçlarına idarece ayların çektiği fiili gün sayısı esas alınmasına karşın yıl 360. gün kabul edilmek suretiyle tecil faizi hesaplandığı anlaşılmaktadır. Bu tür bir hesaplama biçimi ise yukarıda belirtildiği gibi saptanmış olan % 42’lik faiz oranının üzerinde bir oranın uygulanması sonucunu doğurur ki buna izin veren herhangi bir hüküm mevzuatımızda mevcut değildir. Her ne kadar gerek öğretide gerekse bir kısım banka işlemlerine ilişkin faiz he saplamalarında yıl 360 gün olarak kabul edilmekte ise de bu tür hesaplama tarzı ay ların fiili gün sayılarına göre değil, her ayın 30 gün olarak kabul edilmesi esasına da yanmaktadır. Bu çeşit faiz formülleri uygulayarak yükümlüler aleyhine ek mali yükler doğuracak hesaplama yöntemleri uygulayabilmek için mevzuatta açık bir hükmün var lığı şarttır. Dr. Çetin ARSLAN 535 6183 sayılı Yasanın 8. maddesinde sürelerin hesaplanması yönünden Vergi Usul Kanununa yollama yapılmış, yine aynı yasanın sürelerin hesaplanmasını düzen leyen 18. maddesinde de yılın 360 gün olarak hesaplanmasına imkan veren herhan gi bir hüküm yer almamaktadır. Bu duruma göre tecil faizi hesaplanırken, tecil kapsamına giren ayların fiili gün sayısı esas alınırken, yılın fiili gün sayısı olarak 365 gün yerine 360 gün sayısının esas alınması işin doğasına ters düşeceği gibi tecil faizinin %42 olacağı yolundaki ku rala da ters düşer. Açıklanan nedenlerle, saptanan %42 oranından daha yüksek bir oranın uygulan mış olması sonucunu doğuran idarenin hesaplama biçimini onaylayan Mahkeme ka rarında uygunluk bulunmadığından, yükümlü kurumun temyiz isteminin kabulüne, ver gi mahkemesi kararının bozulmasına ve ödeme emrinin iptaline karar verildi (Dnş. 3.D., 2.12.1986, E.1986/2025, K. 1986/2409). • Tecil ve konkordatoyu kabul edip etmemekte idare serbesttir. 6183 sayılı Kanunun 101 inci maddesinde, "Amme idaresi tarafından iflas tale binde bulunulsa dahi tasdik edilen konkordato amme alacakları için mecburi değildir" hükmü yer almakta, İcra ve İflas Kanunun 303 üncü maddesinde de, tasdik edilen konkordatonun tüm alacaklar için zorunlu bulunduğu, rehinli alacakların rehin kıyme tini karşılayan miktardaki alacakları ile Devletin kamu hukukundan doğan alacakları nın bundan ayrık olduğu hükme bağlanmış bulunmaktadır. Keza 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesinde de, "Amme borcunun vadesinde ödenmesi veya haczin tatbiki v e yahut haczolunmuş malların paraya çevrilmesi amme borçlusunu çok zor duruma dü şürecekse, borçlu tarafından yazı ile istenmiş ve teminat gösterilmiş olmak şartıyla, alacaklı amme idaresince veya yetkili kılacağı makamlarca amme alacağı iki yılı geç memek üzere ve faiz alınarak tecil olunabilir" hükmü yer al-maktadır. Yukarıda belirtilen hükümlerin incelenmesinden anlaşılacağı üzere, gerek taksit lendirme talebinin gerekse konkordatonun kabul edilip edilmemesi bakımından idare ye geniş bir takdir hakkının tanınmış ve herhangi bir mecburiyet yüklenmemiş bulun maktadır. Bu itibarla idarece, takdir hakkına dayanılarak tecil ve taksitlendirme talebi nin reddi yolunda tesis edilen işlemde bir isabetsizlik görülmemiştir (Dnş.7.D. E. 1975/3002, K. 1976/453). • Tecil talebini kabul edip etmemekte idare serbesttir. 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesinde mevcut tecil hükmünün, tecil.etme yet kisini kullanacak alacaklı amme idaresi veya yetkili kılacağı makamların takdirine ta alluk eden bir mahiyet taşımasına ve olayda da davalı idarenin kanunun verdiği bu yetkiyi kullanarak mükellefin tecil talebini reddettiğinin anlaşılmasına, diğer taraftan aynı Kanunun 51 inci maddesi ise, amme alacağının, ödeme müddeti içinde ödenm e yen kısmına gecikme zammı uygulanacağı hükmünü muhtevi bulunmasına binaen vaki istemin reddi yolundaki işlemde bir kanunsuzluk görülmemiştir (Dnş.7.D. E. 1971/5271, K. 1972/1397). • Tecilin azami süresi Amme alacağının tecil müddeti iki yılı geçemez (Dnş.7.D. E .1969/1 K. 1972/2870). 526, 536 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ VII- SAYIŞTAY İLAMI İLE TAZMİNİNE KARAR VERİLEN KAMU ALACAKLARINDA FAİZ Burada, kamu alacağı olmasına rağmen 6183 SK kapsamında değer lendirilmeyen ve Sayıştay ilamı ile tazminine karar verilen kamu alacakları için öngörülen faize, kısaca değinmekte yarar vardır. Sayıştay’ın, bütçenin yürütülüp uygulaması sırasında yaptığı idari nitelik teki denetimin yanında, bütçe devresinden sonra hesaplar üzerinde bir de netleme daha yapar ki, bu denetim "kazai (yargısal)" denetimdir. Sayıştay bu yetkisini, sayman hesaplarını Sayıştay Kanununda ayrıntılı olarak düzen lendiği şekliyle kendine özgü bir yargılama yapmak suretiyle kullanır ve so nuçta üç tür karar verebilir: Beraat, zimmet veya tazmin85 Beraata, saymanın (veya diğer sorumlu tahakkuk memuru, ita amiri vs.) idare hesabı ile ilgili işlemlerden sorumlu olmadığı durumlarda; zimmete86 gerekli ispat edici belgeleri ibraz edememesi durumunda (örneğin ödeme bel gelerinin ilgiliden alınmamış veya kaybedilmiş olması ya da suç teşkil edecek şekilde devlete ait para veya ekonomik değerin mal edinilmesi durumunda): tazmine37ise hataya düşmesi sebebiyle yaptığı giderlerin kabul edilmeyecek bir durumda olması (örneğin suç teşkil etmeyecek bir şekilde eksik belgeyle ödeme yapılması durumunda) durumunda hükmedilir.88 Genel hükümlere göre takip edilerek tahsil olunacak kişi borçlarına 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine ilişkin Kanun hükümlerine göre uygu lanacak kanuni faiz oranları ile temerrüt faizi oranları uygulandığı halde, Sa yıştay ilamları ile tazminine karar verilen zimmet için vuku tarihinden, taz min için hüküm tarihinderf9 itibaren 3095 SK gereğince kanuni faiz90 uygu lanarak, IİK hükümlerine göre tahsil olunacak (Sayıştay Kanunu md.64) an cak hesaplanan faiz tutarı, 832 sayılı Sayıştay Kanunun 64 üncü maddesi , gereğince borç tutarının %10 unu geçemeyecektir.91 Belirtelim ki zikredi85 86 87 88 89 90 91 832 SK’nin 3162 SK’tıin 4. maddesiyle değiştirilmesine müteakip "zimmet" kararı veremeyeceği iddia edilmekte dir (Bkz. İnan, Atilla, Yasal Faiz Oranlarının İptaline İlişkin Anayasa Mahkemesi Karan ve Sayıştay İlamlarına Uy gulanan Faiz Oranı, Maliye ve Sigorta Yorumları, Yıl 13, Sa.307, 01.11.1999, s.66) 22mmet irtikap ve/veya ihtilas yoluyla veya nakden ammeye ait bir paranın veya aynın, kanunun himaye etmediği bir şekilde özel tasarrufa geçirilmesidir (özdemir, Ahmet, Kanuni Faizde Yeni Düzenlemeler, Maliye ve Sigorta Yorumlan, Yıl 14, Sa.318, 15.4.2000, s.33) Tazmin; özel mameleke bir nakdin veya aynın geçirilmesi söz konusu edilmeksizin Kanun ve nizaınlanna uyulma dan yapılan sarfiyattan (kürü ilgililerin sorumlu tutul-malannı ifade etmektedir (özdemir, s.33), Feyzioğlu, Bedi Necmettin. Nazari, Tatbiki, Mukayeseli Bütçe, 7. Baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul 1984, s.431-432 Feyzioğlu, s.433; İnan, s.66; özdemir, s.33. özdemir, s,33 Feyzioğlu, s.433; Bu konuda bkz:Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün 554 sayılı ve 10.12.1997 tarihli genel tebliği (Özdemir, s.33) ile aynı Genel Müdürlüğün , 3 nolu tebliğine (R.G.: 14/1/2003-24993) (Değişik: R.G.:3Ö/l/200325009) (www.ist-def.gov.tr/duvurulan/venimevzuat/teb3.htm. 5.4.2003); Sayıştay GKK, 24.04.1980/4058/1. 537 Dr. Çetin ARSLAN len bu %10'luk sınır bir yıl için değil, zimmet veya tazmini gerektiren olayın başlangıçından tahsilin gerçekleşmesine kadar olan toplam süreyi kapsa maktadır.92 Çelişkili, mantıksız ve gayri adil bir durum olmakla birlikte zimmet veya tazmine konu kamu alacağı, Sayıştay ilamına dayanmaksızın ödenirse %10’luk oran söz konusu olmaksızın 3095 SK hükümlerine göre kanuni faiz uygulanacaktır.93 - oOo- 92 93 man, s.67. Bu çelişkili durumun eleştirisi için bkz. Kmlot» Şükrü, Sayıştay'ın faizi 10'da kaldı devleti soyanlar hep yaşadı, www.hurriyetim.com.tr/hstber/, 5.04.2003\ Özkan Tuncay, Birkaç 'iyi adam'm işi, j . 0/05/ vorum /01 bir, shtml. 5.04.2003. 538 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ BİBLİYOGRAFYA Arslanköylü, Resul, Sosyal Sigortalar Kanunu Yorumu, Ankara 2003 Atar, Yavuz, Vergi Hukuku Genel Hükümler, Mimoza yayınları, Konya 1991 Bereket, Zuhal, 6183 Sayılı Kamu Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun Hükümlerinin Özel Hukuktan Doğan Alacak Borç İlişkisine Uygulan ması, Maliye ve Sigorta Yorumları, Yıl 12, Sa.265, 1 Şubat 1998 Çelik, Binnur, Kamu Alacaklarının Takip ve Tahsil Hukuku, İmaj Yayın cılık, Ankara 2000 Deynekli, Adnan, İflasın Vergi Alacağının Tahsiline Etkisi, Yetkin Yayın ları, Ankara 1998 Deynekli, Emel/ Kısa, Sedat, Faiz Hukuku, Ankara 2003 Dönmez, Recai, Tecil Kurumunun Hukuki Niteliği, Unsurları ve Kamu Alacaklarının Tecilinde İdarenin Takdir Yetkisi, http://home.anadolu.edu.tr/~rdonmez/tecil.htm, 8.1.2003 Eriş, Gönen, Açıklamalı içtihatlı Türk Ticaret Kanu-nu, Ticari işletme ve Şirketler, Ankara 1992 Feyzioğlu, Bedi Necmettin, Nazari, Tatbiki, Mukayeseli Bütçe, 7. Bas kı, Filiz Kitabevi, İstanbul 1984 Güleryüz, Süveyda, Kamu Alacağının Cebren Tahsil Usul ve Esasları, Maliye ve Sigorta Yorumları, Yıl 12, Sa.274, 15.6.1998 Gülseven, Mustafa, Açıklamalı-lçtihatlı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun, Seçkin Yayınevi, Ankara 1999 inan, Atilla, Yasal Faiz Oranlarının iptaline İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı ve Sayıştay ilamlarına Uygulanan Faiz Oranı, Maliye ve Sigorta Yo rumları, Yıl 13, Sa.307, 01.11.1999 Kamer, Vehbi Kadri, Ceza ve Tedbir Kararlarının infazı ve Cezaevi İda resi, Adil yayınevi, Ankara 2002 Karakoç, Yusuf, Kamu Alacaklarının Tahsili Aşamasında Ortaya Çıkan ve Vergi Yargısında Çözülen Uyuşmazlıklar, Anakara 2000 Kaneti, Selim, Vergi Hukuku, Filiz Kitabevi, 2. Bası, İstanbul 1989 Kızılot, Şükrü, Sayıştay'ın faizi 10'da kaldı devleti soyanlar hep yaşadı, www.hürriyetim.çom.tr/haber/. 5.04.2003 Korkmaz, Şirin, 6183 Sayılı Kanun, Vergici ve Muhasebeciyle Diyalog, Yıl 14, Sa.134 539 Dr. Çetin ARSLAN Korkusuz, Mehmet, "Gecikme Zammı Oranı Gözden Geçirilmelidir", Yaklaşım, Sa. 84, Aralık 1999 Onar, Sıddık Sami, idare Hukukunun Umumi Esasları, C.lll, 3. Baskı, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul 1960 Özbalcı, Yılmaz, Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun, Oluş Yayıncılık, Ankara 2000 Özer, ilhan, Kamu Alacaklarının Tahsili Teorisi ve Türkiye’de Uygulama sı,TODAİ Yayını, Ankara 1979 Özkan Tuncay, Birkaç 'iyiadam'ın işi, www. radikai vorum/ 01 bir, şhtml, 5.04.2003. cohl tr/2000/1 0/05/ Reisoğlu, Seza, Bankalar Kanununda 4672 Sayılı Yasa ile Getirilen De ğişiklikler (Prof. Dr. Seza Reisoğlu tarafından 13.06.2001 tarihinde İstanbul ve 25.06.2001 tarihinde Ankara'da verilen Konferans metni) (http://194.133.171.194/turkce/seminer/Seza%20Reisoalu%20Tebliai %204672.doc) Tancı, Muhittin/ Arıkan, Vural/Yalçıner, Polat, izahlı İçtihatlı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve Tahsilatla ilgili Diğer Kanun lar, Balkanoğlu Matbaacılık, Ankara 1970 Tuncer, Selahattin, "Teoride ve Uygulamada Kamu (Amme) Alacağı", Maliye Araştırma Merkezi Konferansları, 1996/1997, İstanbul Üniversitesi Yayın No: 4099, İstanbul, 1998 540 KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ KISALTMALAR AAK :Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun AC :Adliye Ceridesi AD AÜHFD V :Adalet/Adliye Dergisi :Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi AY :Anayasa b :bent BK :Borçlar Kanunu BKK :Bakanlar Kurulu Kararı Bkz .bakınız C , :cilt CGK :Ceza Genel Kurulu CMUK :Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Çev ıçeviren D :daire DİK :Devlet İhale Kanunu Dnş :Danıştay E :esas ESK :Emekli Sandığı Kanunu f ıfıkra HD :Hukuk Dairesi HUMK :Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu İBK :Yargıtay içtihadı Birleştirmesi Kararı IİK :lcra ve iflas Kanunu in :içinde İÜHFD :istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi İÜHFM .İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası K :karar Karş. :karşılaştırın ız 541 Dr. Çetin ARSLAN M :mükerrer md :madde MK Medeni Kanun RG :Resmi Gazete s :sayfa Sa :sayı SSK :Sosyal Sigortalar Kurumu t :tarih/tarihli TBBD Türkiye Barolar Birliği Dergisi TCK ıTürk Ceza Kanunu vb :ve benzeri vd :ve devamı VUK :Vergi Usul Kanunu Y :Yargıtay YD :Yargıtay Dergisi YKD :Yargıtay Kararları Dergisi YÖK :Yüksek Öğretim Kanunu zkr ızikreden " ' ' ■ ' — . •' ’ 2003 YILI YARGITAY DERGİSİ BİBLİYOGRAFYASI H. Bayram USLU (*) Konulara Göre (**) I- GENEL KONULAR FENDOĞLU, Doç.Dr. H.Tahsin; Yargı Reformunun Eşgüdüm Merkezi Olarak Yargıç Akademileri, XXIX, (1-2), 2003, 5-16 KUTLU, Mustafa; Hukuk Devletinde Yargı ve Yargıç Meşruiyeti, XXIX, (3), 2003, 229-243 ÖZKAYA, Eraslan; 2003-2004 Adli Yıl Açış Konuşması, XXIX, (4), 2003, 389-414 ÖZOK, Özdemir; 2003-2004 Adli Yıl Açılışında Yaptığı Konuşma, XXIX, (4), 2003, 415-430 1- BİBLİYOGRAFYA USLU, H. Bayram; 2003 Yılı Yargıtay Dergisi Bibliyografyası, XXIX, (4), 2003, 542-545 2- YARGITAY’DAN HABERLER USLU, H. Bayram; Yeni Seçilenler, Emeklilik - Anayasa Mahkemesi Üyeliği Nedeniyle Yargıtay’dan, Ölüm Nedeniyle Aramızdan Ayrıianlar, XXIX, (4), 2003, 546-605 II- MEDENİ HUKUK GENÇCAN, Ömer Uğur; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununa Göre Evli liğin Genel Hükümleri, XXIX, (1-2), 2003, 43-49 GENÇCAN, Ömer Uğur; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununa Göre Vasi yeti Yerine Getirme Görevi, XXIX, (3), 2003, 244-251 ÖZTÜRK AKYÜZ, Fatma; 4320 Sayılı Ailenin Korunması Kanunu, XXIX, (3), 2003, 263-268 ŞİMŞEK, Mustafa; Soybağının Kurulması, XXIX, (3), 2003, 252-262 KARAASLAN, Erol; Olağanüstü Zamanaşımı Yoluyla Taşınmaz Edini mi (TMY.M-713), XXIX, (4), 2003, 450-503 III- BORÇLAR HUKUKU KILIÇOĞLU, Mustafa; Haksız Fiillerde Zamanaşımı, XXIX, (3), 2003, 324-340 TUNÇ, Ramazan; Yazılı Tahliye Taahhüdünün Bulunması Halinde Ecrimisilin Başlangıç Tarihi, XXIX, (1-2), 2003, 24-42 (*) Yargıtay Yayın Müdürü (**) Sıralamada, dergi sayısı esas alınmıştır. 543 H. Bayram USLU YAVUZ, Nihat; Kira Depozitosunun Hukuksal Mahiyeti: Düzensiz (Usulsüz) Rehin mi Yoksa Doğması Muhtemel Bir Borcun İfası Uğru na Verilen Teminat mıdır?, XXIX, (1-2), 2003, 17-23 KILIÇOĞLU, Dr.Mustafa; Bir Zarardan Birden Çok Kişinin Sorumlu Ol ması (Müteselsil Sorumluluk ve Rücu), XXIX, (4), 2003, 431-449 IV- CEZA HUKUKU AKBULUT, Dr. Ilhan; İslam Hukukunda Suçlar ve Cezalar, XXIX, (1-2), 2003, 82-96 ARSLAN, Çetin; Memura Aktif Mukavemet (İkinci Bölüm), XXIX, (1-2), 2003, 54-81 ARSLAN, Çetin; Göçmen Kaçakçılığı Suçları, XXIX, (3), 2003, 278-310 ÇETİN, Erol; Son Yasal Düzenlemeler Karşısında Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Kapatılan Emlak Bankası ve Görevlilerinin Ceza Yasamız da Yazılı Memur Suçlarıyla Cezalandırılıp Cezalandırılmayacakları Sorunu, XXIX, (1-2), 2003, 50-53 MERAN, Necati; Cürüm İşleyenleri Saklama ve Kanıtları Yok Etme Su çu Üzerine Bir İnceleme, XXIX, (3), 2003, 269-277 ÖZEN, Yrd.Doç.Dr. Muharrem; Türk Ceza Kanunu Tasarısının Tüzel Ki şilerin Ceza Sorumluluğuna İlişkin Hükümlerine Bir Bakış, XXIX, (1-2), 2003, 155-181 PEKER, Ömer Lütfi; Yeni Kanuna Göre Fiilin Suç Sayılmasının Ceza Yargılaması Hukuku Bakımından Sonuçları, XXIX, (1-2), 2003,128-154 ŞEN, Ersan; Türk Ceza Yargılanmasının Yeniden Yapılanması Üzerine Değerlendirme, XXIX, (3), 2003, 311 -323 ÜNSAL, Levent; Trafik Kazası Suçlarında Keşif ve Bilirkişilik, XXIX, (12), 2003, 97-127 V- İŞ HUKUKU ANADOLU, F.Kerim; Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası, XXIX, (3), 2003, 341-353 ÇİL, Şahin; Basın iş Kanununda Öngörülen Yüzde Beş Fazlasıyla Öde me Kuralı ve Anayasaya Aykırılık Sorunu, XXIX, (1-2), 2003, 182-217 VI- MİLLETLERARASI HUKUK ÇELİK, Cemil; Uluslararası Sözleşmeler Işığında Milletlerarası Tahkim Kanunu, XXIX, (3), 2003, 354-382 VII- MALİ HUKUK ARSLAN, Dr.Çetin; Kamu (Amme) Alacaklarında Gecikme Zammı ve Faiz, XXIX, (4), 2003, 504-541 - oOo- 544 2003 YILI YARGITAY DERGİSİ BİBLİYOGRAFYA Yazar Soyadlarırıa Göre (*) AKBULUT, Dr. ilhan XXIX, (1-2), 2003, 82-96 ANADOLU, F.Kerim XXIX, (3), 2003, 341-353 ARSLAN, Dr. Çetin XXIX, (1-2), 2003, 54-81; XXIX, (3), 2003, 278-310; XXIX, (4), 2003, 504-541 - çÇELİK, Cemil XXIX, (3), 2003, 354-382 ÇETİN, Erol XXIX, (1-2), 2003, 50-53 ÇİL, Şahin XXIX, (1-2), 2003, 182-217 -F XXIX, (1-2), 2003, 5-16 FENDOĞLU, Doç.Dr. H.Tahsin -G GENÇCAN, Ömer Uğur XXIX, (-1-2), 2003, 43-49; XXIX, (3), 2003, 244-251 - K- KARAASLAN, Erol XXIX, (4), 2003, 450-503 KILIÇOĞLU, Mustafa XXIX, (3), 2003, 324-340; XXIX, (4), 2003, 431-449 KUTLU, Mustafa XXIX, (3), 2003, 229-243 - M- MERAN, Necati '*• XXIX, (3), 2003, 269-277 A Ç IK L A M A ; X X IX (Dergi Cilt Sayısı); 1,2,3,4 (Dergi Sayısı): 2003 (Dergi Yayın Y ılı); 3 4 1 ,353 (Y azının yayım landığı dergi sayfa numaraları) 545 H. Bayram USLU - Ö - ÖZEN, Yrd.Doç.Dr. Muharrem XXIX, (1-2), 2003, 155-181 ÖZKAYA, Eraslan XXIX, (4), 2003, 389-414 ÖZOK, Özdemir ÖZTÜRK AKYÜZ, Fatma XXIX, (4), 2003, 415-430 XXIX, (3), 2003, 263-268 - P- PEKER, Omer Lütfi XXIX, (1-2), 2003, 128-154 - şŞEN, Ersan ŞİMŞEK, Mustafa XXIX, (3), 2003, 311-323 XXIX, (3), 2003, 252-262 TUNÇ, Ramazan XXIX, (1-2), 2003, 24-42 -U USLU, H. Bayram XXIX, (4), 2003, 542-545; XXIX, (4), 2003, 546-605 UXXIX, (1-2), 2003, 97-127 ÜNSAL, Levent - Y YAVUZ, Nihat XXIX, (1-2), 2003, 17-23 - oOo- • ^ YARGITAY’DAN HABERLER YENİ SEÇİLENLER, EM EKLİLİKAN AYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR Derleyen: H.Bayram USLU(*) YENİ SEÇİLENLER (2002-2003)(**) • Eraslan ÖZKAYA 1939 yılında Hacıbektaş’ta doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özkaya; sırasıyla Hınıs Cumhuriyet Savcılığı, Tuzluca ve Pazarcık Hakim Yardımcılığı, Pazarcık ve Haymana Hukuk Hakimliği, Ankara Tapulama, Sulh Hukuk ve Asliye Hukuk Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 27.5.1986 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Eraslan Özkaya, Yargıtay Büyük Genel kurulunca 15.9.1994 tarihinde ilk kez, 22.9.1998 tarihinde ikin ci kez Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi Başkanlığına; bu görevini sürdürürken 19.6.2002 tarihinde de Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nca Yargıtay Birinci Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. Fransızca bilen Özkaya’nın “Muvazaa Davaları”, “imar Hukuku ve Mev zuatı”, “Vekalet Sözleşmesi ve Kötüye Kullanılması”, “İnançlı işlem ve Muva zaa Davaları”, “Hata, Hile, ikrah Davaları”, “Gabin Davaları”, “Elatmanın Ön lenmesi Davaları”, “inançlı işlem ve Muvazaa Davaları (Genişletilmiş ikinci Baskı)” adlı eserleri ve mesleki konularda yayımlanmış çeşitli makaleleri bu lunmaktadır. (*) Yargıtay Yayın Müdürü (**) Sıralama Yıla Göre Yapılmıştır. H. Bayram USLU 547 •Nuri OK 10.11.1942 tarihinde Tarsus’ta doğmuştur. Tarsus Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1965 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ok; sırasıyla Tomarza Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Karataş Cumhuriyet Savcılığı, Gaziantep Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılı ğı görevlerinde bulunmuştur. 16.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Nuri OK, Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi Başkanı iken, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca gösterilen adaylar arasından Cumhurbaşkanınca 29.4.2003 tarihinde Yargıtay Cumhu riyet Başsavcılığına seçilmiş ve 21.5.2003 tarihinde görevine başlamıştır. Ha len bu görevini sürdürmektedir. Türkiye Ortadoğu Amme İdaresi Kamu Yönetim Uzmanlık programını ta mamlayan Ok’un, “Ceza Mahkemelerinin Görevine Giren Vergi Kaçakçılık Suçlan” adlı ortak bir eseri ve “Adalet Bakanlığının Noterler Üzerindeki De netimi” adlı inceleme yazısı bulunmaktadır. • Mater KABAN 24.10.1939 tarihinde Çanakkale’de doğmuştur. Pertevniyal Lisesini bitir miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuş tur. İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kaban; sırasıyla Gülnar, Hassa ve Giresun Cumhuriyet Savcılıkları ile Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur. 6.12.1988 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mater Kaban, Dokuzuncu Ceza Dairesi Üyesi iken, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 16.9.1997 tarihin de ilk kez, 17.9.2001 tarihinde ikinci kez Yargıtay Birinci Başkanvekilliğine (Ceza) seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. “Yargıtay Ceza Ge nel Kurulu Kararları 1996-2001” adlı ortak bir eseri vardır. • Günay KAYNAK 1938 yılında Mucur’da doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kaynak; sırasıyla Ağın Hakim Yardımcılığı, Yeşilhisar Hakimliği, Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi Üye liği, Keskin Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 548 YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME • NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR 19.7.1984 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Günay Kaynak, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 13.6.2003 tarihinde Yargıtay Yedinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. • Işıl ULAŞ 14.3.1940 tarihinde Karacabey’de doğmuştur. Pertevniyal Lisesini bitir miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1963 yılında mezun olmuş tur. İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ulaş; sırasıyla Hınıs, Ça yıralan, İskilip Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuş tur. 19.7.1984 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Işıl Ulaş, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 20.9.1998 tarihinde ilk kez, 23.9.2002 tarihinde ikinci kez Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiştir. Halen bu görevini sürdürmekte olup, “Uygulamalı Sigorta Hukuku” ve “Uygulamalı Can Sigorta sı Hukuku” adlı iki eseri bulunmaktadır. • Mehmet Birsin TÜZİNAL 9.3.1940 tarihinde Gediz’de doğmuştur. Eskişehir Atatürk Lisesini bitir miş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuş tur. Eskişehir hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tüzinal; sırasıyla Çınar, Birecik, Geyve, Kastamonu Hakimliği ve Adalet Komisyonu Başkanlığı görev lerinde bulunmuştur. 19.7.1984 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Birsin Tüzinal, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 21.9.1998 tarihinde ilk kez, 23.9.2002 tari hinde ikinci kez Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiştir. Ha len bu görevini sürdürmekte olup, İngilizce bilmektedir. • Osman ARSLAN 21.12.1942 tarihinde Kalecik’te doğmuştur. Kırıkkale Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1964 yılında mezun olmuştur. Keskin hakim adayı olarak mesleğe başlayan Arslan; sırasıyla Göksün, Osmancık, Şanlıurfa, Düzce ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. H. Bayram USLU 549 23.6.1987 tarihinde Yargıtay üyeliğine seçilen Osman Arslan, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 18.1.1994 tarihinde ilk kez, 3.2.1998 tarihinde ikinci kez, 4.2.2002 tarihinde üçüncü kez Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesi Başkan lığına seçilmiştir. Halen bu görevini sürdürmekte olup, Fransızca bilinmekte dir. • Dr. Bilal KARTAL 1941 yılında Adıyaman’da doğmuştur. Kahramanmaraş Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1967 yılında mezun olmuştur. İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kartal; sırasıyla Çınar Hakim Yardımcılığı, Mesudiye, Suşehri ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevle rinde bulunmuştur. 12.11.1987 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Dr. Bilal Kartal, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 28.4.1998 tarihinde ilk kez, 29.4.2002 tarihinde ikince kez Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiştir. Halen bu görevini sürdürmektedir. Ankara Üniversitesinde özel hukuk alanında master, “Kat Karşılığı İnşa at Sözleşmesi” isimli tez ile doktora yapmış olan Kartal’ın, çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazıları vardır. • Sadık MOLLAMAHMUTOĞLU 1940 yılında Trabzon’da doğmuştur. Ankara Kurtuluş Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1963 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Mollamahmutoğlu; sıra sıyla Hakkari, Çorum-Bayat Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği ve Ceza Ge nel Kurulu Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 6.12.1988 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen, bir dönem Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekilliği görevini de yürüten Sadık Mollamah mutoğlu, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 3.3.2003 tarihinde Yargıtay Birin ci Ceza Dairesi Başkanlığına Seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmekte dir. İngilizce bilen Mollamahmutoğlu’nun, “Türk Ceza Kanunu Yorumu”, “Ce za Muhakemeleri Usulü Kanunu Yorumu” ve “Ceza Genel Kurulu Kararlan” adlı ortak eserleri vardır. YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR • İhsan ULUSOY 25.9.1947 tarihinde Ankara’da doğmuştur. Mustafa Kemal Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1968 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ulusoy; sırasıyla, Feke, Şefaatli, Eşme Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulun muştur. 6.12.1988 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ihsan Ulusoy, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 10.9.2003 tarihinde Yargıtay Onbeşince Hukuk Da iresi Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. • Müslim TUNABOYLU 3.10.1 J39 tarihinde Pertek’te doğmuştur. Kuleli Askeri Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tunaboylu; sırasıyla Tu tak, Mucur, Soma Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulun muştur. 3.11.1989 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Müslim Tunaboylu, Yargı tay Büyük Genel Kurulunca 6.6.2002 tarihinde Yargıtay Altıncı Hukuk Daire si Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. İngilizce bilen Tunaboylu, 2 yıllık pedagoji eğitimi görmüş olup, Ankara Üniversitesinde medeni hukuk dalında master yapmıştır. “Kira Akdinin Feshi ve Tahliye Davaları”, “Şuf’a-Vefa-Iştira Davaları”, “Ortaklığın Giderilmesi ve Paydaşlıktan Çıkarılma Davaları”, “Kira Hukuku-Tahliye, Uyarlama, Tespit, Alacak Davaları”, “Önalım-Alım-Geri Alım Davaları”, Paylaşma Davaları” ad lı eserleri bulunmaktadır. • Süleyman SAPANOĞLU 1.3.1944 tarihinde Elbistan’da doğmuştur. Gaziantep Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1967 yılında mezun olmuştur. Gaziantep hakim adayı olarak mesleğe başlayan Sapanoğlu; sırasıyla Şemdinli Hakim Yardımcılığı, Gülnar, Fatsa ve Adapazarı Hakimliği görevle rinde bulunmuştur. 23.11.1989 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Süleyman Sapanoğlu, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 12.11.2001 tarihinde Yargıtay Sekizinci Hu kuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. H. Bayram USLU 551 • Orhan UZGÖREN 10.12.1942 tarihinde Ankara’da doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitir miş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1965 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Uzgören; sırasıyla Kahta, Seben, Artivin Hakimliği, Müfettiş Hakimlik, Adelet Müfettişliği ve Ankara As liye 3. Ticaret Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. 3.9.1990 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Orhan Uzgören, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 24.6.2002 tarihinde Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. • Mehmet Handan SURLU 1.2.1941 tarihinde Keskin’de doğmuştur. Kırıkkale Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1963 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Surlu; sırasıyla İmranlı, Afşin Hakimliği, Bitlis Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Denizli Hakimliği, Yüksek Hakimler Kurulu Müfettiş Hakimliği ve Adalet Başmüfettişliği görevle rinde bulunmuştur. 3.9.1990 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Handan Surlu, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 2.7.2002 tarihinde Yargıtay Ondördüncü Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmir olup, halen bu görevini sürdürmektedir. “Gerekçeli-içtihatlı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun Şerhi”, “Türk Hukukunda Mera, Yaylak Kışlaklar ve Mera Kanunu Şerhi” (ortak), “Öğreti ve Uygulamada Geçit Hak kı” (ortak) adlı eserleri ile yayımlanmış çeşitli mesleki makaleleri vardır. • Oktay İZGİEY 26.10.1939 tarihinde Muş’ta doğmuştur. Ankara Kurtuluş Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan izgiey; sırasıyla Posof, Kargı, Ayvacık, Kırıkkale Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği, Ankara Hakim liği ve Ankara Ticaret Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Oktay izgiey, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 5.7.1999 tarihinde ilk kez, 7.7.2003 tarihinde ikinci kez Yargıtay Onikinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu gö revini sürdürmektedir. 552 YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR • Necdet ERTUĞRUL 2.2.1943 tarihinde doğmuştur. Yozgat Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniver sitesi Hukuk Fakültesinden 1964 yılında mezun olmuştur. Yozgat hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ertuğrul; sırasıyla Sütçü ler, İslahiye, Mecitözü, Akçaabat, Kayseri Hakimliği ve İzmir Ticaret Mahke mesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Necdet Ertuğrul, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 28.12.1998 tarihinde ilk kez, 15.1.2003 tarihinde ikinci kez Yargıtay Onyedinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiştir. Halen bu görevini sürdürmekte olup, İngilizce bilmektedir. • Coşkun KOÇAK 1943 yılında Adana’da doğmuştur. Haydarpaşa Lisesini bitirmiş ve İstan bul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1965 yılında mezun olmuştur. İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Koçak; sırasıyla Bozova, Pozantı, Safranbolu, Silivri Hakimliği, Adalet Müfettişliği ve Bakırköy Hakim liği görevlerinde bulunmuştur. 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Coşkun Koçak, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 18.11.2002 tarihinde Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. İngiliz ce bilen Koçak, doktora çalışması için bir süre İngiltere’de bulunmuştur. • Hayrettin CEVHEROĞLU 9.11.1944 tarihinde Yozgat’ta doğmuştur. Yozgat Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1965 yılında mezun olmuştur. Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Cevheroğlu; sıra sıyla Refahiye, Şarkışla, Elazığ Hakimliği, Elazığ Sıkıyönetim Mahkemesi Hakimliği ve Elazığ Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulun muştur. 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Hayrettin Cevheroğlu, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 10.9.2003 tarihinde Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. “Adelet Raporu” adlı ortak bir eseri, çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış mes leki makaleleri bulunmaktadır. H. Bayram USLU 553 • Engin DOĞU 28.11.1939 yılında Edirne’de doğmuştur. İsparta Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur. Ünye hakim adayı olarak mesleğe başlayan Doğu; sırasıyla Akkuş ve Bozdoğan Cumhuriyet Savcılığı, Adalet Müfettişliği, Bakanlık Tetkik Hakimli ği, Kanunlar Genel Müdürlüğü ve Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı gö revlerinde bulunmuştur. 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Engin Doğu, Yargıtay Bü yük Genel Kurulunca 23.10.2002 tarihinde Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Daire si Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. Ankara Üniversitesinde Medeni Hukuk dalında master yapmış olan Doğu’nun “Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu” adlı ortak bir eseri bulunmaktadır. • Ali ihsan ÖZUĞUR 10.7.1941 tarihinde Gaziantep’te doğmuştur. Gaziantep Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1964 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özuğur; sırasıyla Ömerli, Ergani, Güdül, Alaşehir ve Manisa Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Ihsan Özuğur, Yargı tay Büyük Genel Kurulunca 4.11.2002 tarihinde Yargıtay İkinci Hukuk Daire si Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. “Nafaka Hukuku”, “Tenkis, Mirasta Denkleştirme, Muvazaa Davaları”, “Boşanma ve Ayrılık Hukuku”, “Türk Miras Hukuku”, “Velayet, Vesayet, Soybağı, Evlat Edinme Hukuku” adlı eserleri bulunmaktadır. • Orhan ÖZGÜREL 2.10.1944 tarihinde Bolu’da doğmuştur. Bolu Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1968 yılında mezun olmuştur. İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özgürel; sırasıyla Bâhçe, Yapraklı, Anamur, Yargıtay Tetkik Hakimliği ve Ankara Hakimliği görevlerin de bulunmuştur. 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Orhan Özgürel, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 15.1.2003 tarihinde Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiştir. Halen bu görevini sürdürmekte olup, İngilizce bil mektedir. YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR • Turan DEMİRTAŞ 10.8.1946 tarihinde Merzifon’da doğmuştur. Eskişehir Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1969 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Demirtaş; sırasıyla Dura ğan, Sivrihisar, Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı, Ankara Sıkıyönetim Komutan lığı 4 Nolu Kaçakçılık Mahkemesi Savcılığı ve Muğla Cumhuriyet Başsavcılı ğı görevlerinde bulunmuştur. 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Turan Demirtaş, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 18.2.2003 tarihinde Yargıtay Yedinci Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiştir. Halen bu görevini sürdürmekte olup, İngilizce bil mektedir. Özel Hukuk alanında “Vekalet ve İstisna Akitleri” konusunda master yapmıştır. • Ersan ÜLKER 1948 yılında Çaycuma’da doğmuştur. Zonguldak Mehmet Çelikel Lisesi ni bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1972 yılında mezun olmuştur. Zonguldak hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ülker; sırasıyla Ordu ve Gündoğmuş Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Çiçekdağı Cumhuriyet Savcılığı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. 29.3.1994 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ersan Ülker, Yargıtay Bü yük Genel Kurulunca 26.5.2003 tarihinde Önbirinci Ceza Dairesi Başkanlığı na seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. • Nedim BARAN 1.1.1950 tarihinde Mazıdağı-Yukarı Konak’ta doğmuştur. Diyarbakır Zi ya Gökalp Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973 yılında mezun olmuştur. Diyarbakır hakim adayı olarak mesleğe başlayan Baran; sırasıyla Fela hiye, Tatvan, Manavgat, Sungurlu, Sakarya Cumhuriyet Savcılığı ve Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı görevlerinde bulunmuştur. 29.3.1994 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Nedim Baran, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 18.2.2003 tarihinde Yargıtay İkinci Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiştir. Halen bu görevini sürdürmekte olup, İngilizce bil mektedir. Çocukların Suça itilme Sebepleri ve İnfaz Kurumlarındaki Yaşam ları adlı yayımlanmış bir makalesi vardır. H„ Bayram USLU 555 • Haşan GERÇEKER 1.6.1946 tarihinde Ankara’da doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Gerçeker; sırasıyla Doğu beyazıt, Pazaryeri, Aksaray Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Askeri Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 20.1.1995 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Haşan Gerçeker, Yargı tay Büyük Genel Kurulunca 21.1.2002 tarihinde Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. • Coşkun ERBAŞ 2.4.1943 tarihinde Develi’de doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Erbaş; sırasıyla Ispir, Se ben, Sapanca, Kayseri Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 26.5.1997 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Coşkun Erbaş, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 22.9.2003 tarihinde Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. Fransızla bilen Erbaş’ın “Tarihi Gelişimi İçerisinde Gözetimle Erteleme ve Fransa’daki Uygulaması” adlı bir eseri vardır. Fransa'da Besançon Franche-Comte Üniversitesinde Uygulamalı Fransızla Dili bölümünü bitirmiş, aynı üniversitede araştırma yapmış ve bu araştırma yazısı Yargıtay Dergisinde yayımlanmıştır. • Necati SÖZ 1946 yılında Bulgaristan’da doğmuştur. Ankara Mustafa Kemal Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1967 yılında mezun ol muştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Söz; sırasıyla Ömerli Ha kim Yardımcılığı, Zara, Sındırgı, Kırşehir Hakimliği, Adalet Müfettişliği, Adalet Başmüfettişliği ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Necati Söz, halen Yargı tay İkinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. 556 YEN) SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR • Özden TÖNÜK 25.1.1943 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitir miş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1968 yılında mezun olmuş tur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tönük; sırasıyla Alucra, Serik, Bafra, Bursa Cumhuriyet Savcılığı ve Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği görevlerinde bulunmuştur. 25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Özden Tönük, halen Yar gıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • Abdullah Vehbi AKSOY 15.8.1946 tarihinde Kalecik’te doğmuştur. Tarsus Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Aksoy; sırasıyla Çayıra lan, Yenice, Akyazı Hukuk Hakimliği, Adalet Müfettişliği, Adalet Başmüfettiş liği ve Teftiş Kurulu Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. 25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Abdullah Vehbi Aksoy, halen Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • Faruk DERTLİ 27.10.1944 tarihinde Amasya’da doğmuştur. Ankara Mustafa Kemal Li sesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında me zun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Dertli; sırasıyla Genç, Ulu borlu, Niksar, Diyarbakır, Adana ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuş tur. 25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Faruk Dertli, halen Yargı tay Yirmibirinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngiliz ce bilmektedir. • Akın DEMİR 29.6.1946 tarihinde Samsun’da doğmuştur. Amasya Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden1970 yılında mezun olmuştur. Kadıköy hakim adayı olarak mesleğe başlayan Demir; sırasıyla Başkale ve Ayvacık Cumhuriyet Savcılığı, Çanakkale Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, H. Bayram USLU 557 Adalet Müfettişliği, Adalet Başmüfettişliği ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur. 25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Akın Demir, halen Yargı tay Sekizinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngilizce bilmektedir. • Cumali DEMİRKAYA 1.1.1948 tarihinde Adana’da doğmuştur. Adana Erkek Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973 yılında mezun olmuştur. Adana hakim adayı olarak mesleğe başlayan Demirkaya; sırasıyla Van, Çüngüş, Sultandığı, Orhangazi ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuş tur. 25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Cumali Demirkaya, halen Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • İsmail Hakkı ASARLIOĞLU 23.1.1950 tarihinde Ordu’da doğmuştur. Ordu Lisesini bitirmiş ve Anka ra Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1972 yılında mezun olmuştur. Ordu hakim adayı olarak mesleğe başlayan Asarlıoğlu; sırasıyla Seydi şehir, Muradiye, Yavuzeli, Bulancak, Ankara-Gölbaşı ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen İsmail Hakkı Asarlıoğlu, halen Yargıtay Yedinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngilizce bilmektedir. • Hüsnü ÇAĞLAYAN 10.8.1948 tarihinde Ankara’da doğmuştur. Ankara Bahçelievler Cumhu riyet Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1972 yılın da mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Çağlayan; sırasıyla Vezir köprü, Bozova, Felahiyâ, Haymana Cumhuriyet Savcılığı ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Hüsnü Çağlayan, halen Yargıtay Ondördüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngilizce bilmektedir. 558 YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR • Abdurrahim ÖZER 11.3.1945 tarihinde Varto’da doğmuştur. Muş Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1969 yılında mezun olmuştur. Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Özer; sırasıyla Gür pınar, Pazaryeri Cumhuriyet Savcılığı ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevle rinde bulunmuştur. 25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Abdurrahim Özer, halen Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • idris ÇOBANOĞLU 20.11.1946 tarihinde Mengen’de doğmuştur. İstanbul Beyoğlu Atatürk Erkek Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yı lında mezun olmuştur. Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Çobanoğlu; sırasıy la Şırnak ve Havsa Cumhuriyet Savcılığı, Elmadağ Cumhuriyet Savcı Yar dımcılığı ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur. 25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen İdris Çobanoğlu, halen Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • Gülşen ERDOĞAN 11.8.1947 tarihinde Afşin’de doğmuştur. Elbistan Mükrimin Halil Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yılında mezun ol muştur. . Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Erdoğan; sırasıyla Gediz, Pınarbaşı Hakimliği, Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimliği ve Hukuk Genel Kurulu Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Gülşen Erdoğan, halen Yargıtay Yirminci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Fransızca bilmektedir. • Ahmet ÖZTEL 1.1.1951 tarihinde Of’ta doğmuştur. Trabzon Lisesini bitirmiş, Türk Silah lı Kuvvetlerinden istifaen ayrılmış ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesin den 1979 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Öztel; sırasıyla Hizan, Ey- H. Bayram USLU 559 nesil, Anamur, Karabük ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulun muştur. 25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ahmet Öztel, halen Yar gıtay Altıncı Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngilizce bilmektedir. • Seyit ÇAVDAR 6.1.1952 tarihinde Ankara’da doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1980 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Çavdar; sırasıyla Konya, Çukurca, Hekimhan Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bu lunmuştur. 25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Seyit Çavdar, halen Yar gıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngilizce bilmektedir. • Mehmet Hulusi ÖZEK I.1.1943 tarihinde Çemişgezek’de doğmuştur. Kuleli Askeri Lisesini bitir miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1967 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayak Özek; sırasıyla Çukurca Hakim Yardımcılığı, Yatağan, Ağrı, Ayvalık, Bursa Hakimliği ve Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. 25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen M.Hulusi Özek, halen Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • Mehmet UYUMAZ II.11.1944 tarihinde Denizli-Tavas’ta doğmuştur. Denizli Lisesini bitir miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olmuş tur. Denizli hakim adayı olarak mesleğe başlayan Uyumaz; sırasıyla Türkoğlu, İhsaniye, Şanlıurfa, Muğla Hakimliği ve Adalet Komisyonu Başkanlığı, İz mir Hakimliği ile İzmir-Karşıyaka Ticaret Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. 25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Uyumaz, halen Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Fransızca bilmektedir: 560 YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME , . . . . . NEDENİYLE YARGITAY’DAN, OLUM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR • Ali Erol ÖZGENÇ 3.2.1943 tarihinde SivaslI’da doğmuştur. Uşak Lisesini bitirmiş ve İstan bul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1969 yılında mezun olmuştur. Uşak hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özgenç; sırasıyla Kurşunlu Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Birecik Cumhuriyet Savcılığı, Turhal ve Tur gutlu Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Adalet Müfettişliği, Adalet Bakanlığı Ce za işleri Genel Müdürlüğü Tetkik Hakimliği, Ankara Cumhuriyet Savcılığı ve Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği görevlerinde bulunmuştur. 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Erol Özgenç, halen Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Al manca bilmektedir. • Mehmet YALÇIN 1948 yılında Hekimhan’da doğmuştur. Malatya Atatürk Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1969 yılında mezun olmuştur. Malatya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Yalçın; sırasıyla Hora san, Arguvan, Yalvaç Hakimliği, Yalvaç ve Fethiye Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ile Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur. 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Yalçın, halen Yargıtay Birinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • Sami ÖZFIRAT 11.6.1946 tarihinde Sivas’da doğmuştur. Trabzon Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1969 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özfırat; sırasıyla Tercan, Hassa, Akçakoca Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 20.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Sami Özfırat, halen Yar gıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İn gilizce bilmektedir. • Muvaffak TATAR 17.4.1947 tarihinde Elazığ’da doğmuştur. Elazığ Lisesini bitirmiş ve İs tanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tatar; sırasıyla Karlıova H. Bayram USLU 561 Hakim Yardımcılığı, Kulu Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği ve Anayasa Mahkemesi Raportörlüğü görevlerinde bulunmuştur. 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Muvaffak Tatar, halen Yargıtay Yedinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • Nuri YILMAZ 1.3.1945 tarihinde Kırşehir’de doğmuştur. Kırşehir Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yılında mezun olmuştur. Manisa hakim adayı olarak mesleğe başlayan Yılmaz; sırasıyla Çınar, Uluborlu, Bor ve Ankara Cumhuriyet Savcılığı, Yenimahalle ve Ankara Ha kimliği ile Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuş tur. 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Nuri Yılmaz, halen Yar gıtay Sekizinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • Mehmet ÖZTÜRK I.2.1951 tarihinde Ardahan’da doğmuştur. Kars Alparslan Lisesini bitir miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973 yılında mezun olmuş tur. Balıkesir hakim adayı olarak mesleğe başlayan Öztürk; sırasıyla Sun gurlu, Özalp, Küre Cumhuriyet Savcılığı, Bozğazlıyan Cumhuriyet Başsavcı lığı, Adalet Müfettişliği ve Başmüfettişliği görevlerinde bulunmuştur. 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Öztürk, halen Yargıtay Yedinci Ceza Dairesi üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngi lizce bilmektedir. • Kubilay TAŞDEMİR II.10.1953 tarihinde Tarsus’ta doğmuştur. Bursa Erkek Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1975 yılında mezun olmuştur. Tarsus hakim adayı olarak mesleğe başlayan Taşdemir; sırasıyla Ulu kışla Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Altıntaş Cumhuriyet Savcılığı, Adalet Bakanlığı Tetkik Hakimliği, Nevşehir Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği, An kara Hakimliği ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur. 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Kubilay Taşdemir, halen Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. Al YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR manca bilen Taşdemir’in, “Hırsızlık suçları, “Ceza Muhakemeleri Usulü Kanu nu”, “Ceza Davalarında Zamanaşımı”, “Türk Ceza Kanunu”, “Mala Karşı Suç lar”, “Belgelerde Sahtecilik” ve “Mala Karşı Suçlar-Bilişim Suçlan” adlı eser leri ile yayımlanmış makaleleri bulunmaktadır. • Sevgi SAKA 1955 yılında Gölcük'te doğmuştur. Ankara Kız Lisesini bitirmiş ve Anka ra Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1977 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Saka; sırasıyla Çatak, Bogazlıyan, Seydişehir Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bu lunmuştur. 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Sevgi Saka, halen Yar gıtay Yedinci Ceza dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • Ali EM 11.11.1950 tarihinde Ordu-Aybastı’da doğmuştur. Ankara Başkent Lise sini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1976 yılında mezun olmuştur. Ordu ve Ünye hakim adayı olarak mesleğe başlayan Em; sırasıyla Göle, Fındıklı, Haymana Hakimliği, Adalet Bakanlığı Tetkik Hakimliği, Kanunlar Ge nel Müdürlüğü Daire Başkanlığı ve Kanunlar Genel Müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur. 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Em, halen Yargıtay Onsekizinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Fransız ca bilmektedir. Çeşitli fakültelerde dersler vermiş, komisyon üyeliği yapmıştır. “Anayasada Yargının Yeri ve Kanunları”, “Milletlerarası Andlaşmaları Uygu lama Tekniği”, “Kanunların ve idari Düzenleyici Tasarrufların Yapım Tekniği”, “Türk Medeni Kanunu ve Uygulama Kanunu” adlı eserleri bulunmaktadır. • Nihal KOYUNCU 7.8.1955 tarihinde Aksaray’da doğmuştur. Aksaray Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1979 yılında mezun olmuştur. Aksaray hakim adayı olarak mesleğe başlayan Koyuncu; sırasıyla Taş köprü, Vezirköprü Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulun muştur. H. Bayram USLU 563 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Nihal Koyuncu, halen Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngi lizce bilmektedir. • F.Emel KABASAKAL 23.8.1954 tarihinde Gaziantep-Nizip’te doğmuştur. Nizip Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1977 yılında mezun olmuştur. Elazığ hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kabasakal; sırasıyla Arap kir, Bitlis, Burdur, Hatay ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen F.Emel Kabasakal, ha len Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngilizce bilmektedir. • Celal ARAS 31.7.1951 tarihinde Selim’de doğmuştur. İsparta Şehit Ali İhsan Kalmaz Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1980 yılında mezun olmuştur. Şanlıurfa hakim adayı olarak mesleğe başlayan Aras; sırasıyla Malatya, Beytüşşebap, Yapraklı Cumhuriyet Savcılığı ve Yargıtay Tetkik Hakimliği gö revlerinde bulunmuştur. 20.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Celal Aras, halen Yargı tay Dördüncü Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Fransız ca bilmektedir. “Açıklamalı-içtihatlı Orman Kanunu” adlı bir eseri vardır. • Harun KARA 13.4.1956 tarihinde Çameli’nde doğmuştur. Nazilli ilköğretim Lisesini bi tirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1983 yılında mezun ol muştur. Eyüp hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kara; sırasıyla Çermik, Sarıoğlan Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Harun Kara, halen Yar gıtay Onüçüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngi lizce bilmektedir. YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR • Ali GÜZEL 15.10.1943 tarihinde Ergani’de doğmuştur. Diyarbakır Ziya Gökalp Lise sini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1965 yılında mezun olmuştur. Diyarbakır hakim adayı olarak mesleğe başlayan Güzel; sırasıyla Kargı Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı ve Savcılığı, Erciş Ağır Ceza Mahkemesi Baş kanlığı, Yerköy, Söke, Ankara Hakimliği, Adalet Bakanlığı Tetkik Hakimliği, Antalya Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, İstanbul Hakimliği ve Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Güzel, halen Yargı tay İkinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde “Kamu Yönetimi Uzmanlık Programı”nı bi tirmiştir. • Ahmet Yetgin GÖRBİL 25.12.1945 tarihinde Ankara’da doğmuştur. Ankara Yenimahalle Erkek Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1969 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Görbil; sırasıyla Arpaçay, Derinkuyu, Havran, Salihli ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ahmet Yetgin Görbil, ha len Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngilizce bilmektedir. • İbrahim ORAKÇIOĞLU 13.1.1946 tarihinde Tarsus’ta doğmuştur. Mersin Tevfik Sırrı Gür Lisesi ni bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olmuştur. Mersin hakim adayı olarak mesleğe başlayan Orakçıoğlu; sırasıyla Kum ru,. Sultandağı, Silifke Hakimliği, Adana Sıkıyönetim Mahkemesi Hakimliği, Adana, Ankara Hakimliği ve Ankara Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen İbrahim Orakçıoğlu, ha len Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Al manca bilmektedir. H. Bayram USLU 565 • İbrahim YOLAGELDİ 20.2.1950 tarihinde İğdır’da doğmuştur. İğdır lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1974 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Yolageldi; sırasıyla Bolva din, Beşiri, Lalapaşa, Mardin, Çarşamba ve İstanbul Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen İbrahim Yolageldi, halen Yargıtay Onbeşinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • Güleser Dülger KARABIYIK 18.9.1955 tarihinde Yusufeli’nde doğmuştur. Ankara Kız Lisesini ve An kara Gazi Eğitim Enstitüsü Matematik bölümünü bitirmiş, Ankara Üniversite si Hukuk Fakültesinden 1980 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Karabıyık; sırasıyla Şenkaya, Hınıs, İğdır, Sorgun Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerin de bulunmuştur. 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Güleser Dülger Karabıyık, halen Yargıtay Onsekizirici Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdür mektedir. İngilizce bilen Karabıyık, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti tüsünde özel hukuk alanında master yapmıştır. • İ.Tayfun ARIKAN 26.11.1946 tarihinde Boyabat’ta doğmuştur. İzmir Özel Türk Kolejini bi tirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun ol muştur. Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Arıkan; sıranyla Bingöl, Bartın, M.Kemalpaşa ve İstanbul-Gaziosmanpaşa Hakimliği görevle rinde bulunmuştur. 21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen İ.Tayfun Arıkan, halen Yargıtay Onikinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İn gilizce bilmektedir. • Ihsan ERBAŞ 4.9.1941 tarihinde Çal’da doğmuştur. Niğde Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1966 yılında mezun olmuştur. 566 YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR İzmir hakim adayı olarak mesleğe başlayan Erbaş; sırasıyla, Çukurca ve Van Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Bursa Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği, Elazığ ve Konya Cumhuriyet Başsavcılığı, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü, Adalet Bakanlığı Yüksek Müşavirliği, Müsteşar Yardımcılığı ve Müsteşarlığı görevlerinde bulunmuştur. 25.11.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ihsan Erbaş, halen Yar gıtay Birinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • Kemal KARACAN 8.3.1946 tarihinde Terme’de doğmuştur. Çorum Lisesini bitirmiş ve İs tanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olmuştur. Samsun hakim adayı olarak mesleğe başlayan Karacan; sırasıyla Şefa atli, Suluova, Van Cumhuriyet Savcılığı, Suluova Cumhuriyet Başsavcılığı, Gerze Cumhuriyet Savcılığı, Erzincan Sıkıyönetim Yardımcı Savcılığı, Bitlis, Giresun, Sinop, Eskişehir ve Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı görevlerinde bulunmuştur. 16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Kemal Karacan, halen Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. •Salih Sırrı UZ 12.5.1944 tarihinde Simav'da doğmuştur. Kütahya Lisesini bitirmiş ve İs tanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yılında mezun olmuştur. Eskişehir hakim adayı olarak mesleğe başlayan Uz; sırasıyla Araban, Zara, Ezine, Çatalca ve Eyüp Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Salih Sırrı Uz, halen Yar gıtay Yedinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Fransız ca bilmektedir. • Orhan KOÇAK 1.2.1950 tarihinde Şereflikoçisar’da doğmuştur. Niğde Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Koçak; sırasıyla Yahyalı, Ula, Bingöl Hakimliği ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulun muştur. H. Bayram USLU 567 16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Orhan Koçak, halen Yar gıtay Yedinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • Ali GÖÇEN 10.10.1950 tarihinde Ankara’da doğmuştur. Ankara Yenimahalle Musta fa Kemal Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1975 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Göçen; sırasıyla Oltu, Niğde-Ortaköy, Dereli Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bu lunmuştur. 16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Göçen, halen Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. İngilizce ve Frar sızca bilmektedir. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Ticaret Huku ku dalında master yapmıştır, “işçilerin Sosyal Güvenliği” adlı bir eseri bulun maktadır. • Recep KÖMÜRCÜ 3.4.1955 tarihinde İskilip’te doğmuştur. İskilip Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1976 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kömürcü; sırasıyla Bire cik, Kargı, Kadirli ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Recep Kömürcü, halen Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • M.Ali ESMER 28.6.1949 tarihinde İskenderun’da doğmuştur. İskenderun Lisesini bitir miş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1972 yılında mezun olmuş tur. Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Esmer; sırasıyla Sarıkaya, Pertek, Beypazarı, Tarsus, İstanbul ve Ankara Hakimliği görevle rinde bulunmuştur. 16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen M.Ali Esmer, halen Yargı tay Onüçüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Fran sızca ve Arapça bilmektedir. 56g YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR • Hüseyin EKEN 31.5.1955 tarihinde Tosya’da doğmuştur. Dicle Ilköğretmen Lisesini bitir miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1978 yılında mezun olmuş tur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Eken; sırasıyla Kemaliye, Almus, Mardin, Sivas ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Hüseyin Eken, halen Yar gıtay ikinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • Erol UZUNER 1.4.1953 tarihinde Samsun’da doğmuştur. Samsun 19 Mayıs Lisesini bi tirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1978 yılında mezun ol muştur. İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Uzuner; sırasıyla İliç, Kulp, Yusufeli Cumhuriyet Savcılığı, Saruhanlı, Akhisar ve Karşıyaka Hakim liği görevlerinde bulunmuştur. 16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Erol Uzuner, halen Yargı tay Onikinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup İngilizce bilmektedir. • Burhan ÜSTÜN 10.1.1956 tarihinde PolatlI’da doğmuştur. Keçiören Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1979 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Üstün; sırasıyla Sivas, Ko zan, Çıldır, Oğuzeli, Pazarcık, Taşköprü, Sincan ve Ankara Hakimliği görev lerinde bulunmuştur. 16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Burhan Üstün, halen Yar gıtay Ondördüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İn gilizce bilmektedir. • Hakkı MANAV 13.6.1949 tarihinde Afyon-Sandıklı’da doğmuştur. Kabataş Erkek Lisesi ni bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1975 yılında mezun olmuştur. H. Bayram USLU 569 Sandıklı hakim adayı olarak mesleğe başlayan Manav; sırasıyla Viran şehir Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Buldan Cumhuriyet Savcılığı, Adalet Müfettişliği ve Adalet Başmüfettişliği görevlerinde bulunmuştur. 16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Hakkı Manav, halen Yar gıtay İkinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Fransızca bilmektedir. • Ekrem ERTUĞRUL 10.2.1957 tarihinde PolatlI’da doğmuştur. Eskişehir Maarif Kolejini bitir miş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1983 yılında mezun olmuş tur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ertuğrul; sırasıyla OrduUlubey, İliç, Güneysu, Susurluk Cumhuriyet Savcılığı ve Yargıay Tetkik Ha kimliği görevlerinde bulunmuştur. 16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ekrem Ertuğrul, halen Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngilizce bilmektedir. • Ö. Yılmaz ÇAMLIBEL 10.10.1948 tarihinde Sungurlu’da doğmuştur. Yozgat Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1972 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Çamlıbel; sırasıyla Gü müşhane, Havsa, Vezirköprü, Erzincan, Boğazlıyan, Uşak ve Ankara Hakim liği görevlerinde bulunmuştur. 10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ö.Yılmaz Çamlıbel, halen Yargıtay Onuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Fran sızca bilmektedir. • Mehmet ARAL 30.11.1948 tarihinde Sarayönü’nde doğmuştur. Konya Gazi Lisesini bi tirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973 yılında mezun ol muştur. Konya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Aral; sırasıyla Banaz, Si verek, Acıpayam, Kozan Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 57Q YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR 10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Aral, halen yargıtay Onyedinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Al manca bilmektedir. • Doç.Dr. Ali Rıza ÇINAR 1955 yılında Divriği’de doğmuştur. Sivas Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üni versitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur. İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Çınar; sırasıyla Boyabat, Arapkir, Ikizdere, Finike Cumhuriyet Savcılığı, Vakfıkebir Cumhuriyet Baş savcılığı, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış ilişkiler Genel Müdür Yardımcılığı ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur. 10:9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Rıza Çınar, halen Yar gıtay ikinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Almanca bilmektedir. “Konut Dokunulmazlığını ihlal Suçlan”, “Tehdit Suçu” adlı yayım lanmış eserleri ve çeşitli dergilerde yayımlanmış makeleleri bulunmaktadır. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler enstitüsünde Doktora yapmıştır. Üniver sitelerarası Kurul tarafından Hukuk Bilim alanında Doçent unvan ve yetkisi verilmiştir. • Haydar EROL 1.3.1956 tarihinde doğmuştur. Ankara Yıldırım Beyazıt Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1977 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Erol; sırasıyla Muş, Diyar bakır Hakimliği, Bolvadin Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Kırıkkale Hakim liği ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur. 10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Haydar Erol, halen Yargı tay Beşinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngilizce bil mektedir. Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Özel Hukuk Anabilim dalında master yapmıştır. “Boşanma Sebeplerinden Zina ve TCK. Açısın dan Karşılaştırılması”, “içtihatlı Türk Ceza Kanunu 1999”, “İçtihatlı TCK. 2000”, “içtihatlı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 2002” ve “Aç.klamalı-İçtihatlı TCK. 2003” adlı yayımlanmış eserleri bulunmaktadır. • Musa TEKİN 13.2.1955 târihinde Kırşehir’de doğmuştur. Kırşehir Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1977 yılında mezun olmuştur. H. Bayram USLU 571 Kırşehir hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tekin; sırasıyla Dinar, Tercan, Karapınar, Marmaris ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Musa Tekin, halen Yargı tay Onbeşinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • Mehmet Akif MENDİ 1947 yılında Ankara’da doğmuştur. Gazi Lisesini bitirmiş ve Ankara Üni versitesi Hukuk Fakültesinden 1978 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Mendi; sırasıyla Sivas, Çermik, Sarıkaya, Kulu, Tirebolu Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği gö revlerinde bulunmuştur. 10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Akif Mendi, ha len Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngilizce bilmektedir. • Nail ÖZKILIÇ 20.1.1957 tarihinde Aksaray’da doğmuştur. Aksaray Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1979 yılında mezun olmuştur. Aksaray hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özkılıç; sırasıyla Kadirli, İslahiye, Kozan ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Nail Özkılıç, halen Yargı tay İkinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. •Sevim ÇETİN 5.8.1955 tarihinde Amasya’da doğmuştur. Ankara Cumhuriyet Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1978 yılında mezun ol muştur. Antalya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Çetin; sırasıyla Kula, Ara ban, Kilis Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Sevim Çetin, halen Yargı tay Altıncı Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. • Satılmış ALTINGÖZ 2.2.1950 tarihinde Beypazarı’nda doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bitir miş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1977 yılında mezun olmuş tur. 572 YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Altıngöz; sırasıyla Baykan, Yeşilhisar Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Satılmış Altıngöz, halen Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Fransızca bilmektedir. • Halim KAYAPINAR 1950 yılında Gürün’de doğmuştur. Bakırköy Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973 yılında mezun olmuştur. İstanbul-Sultanahmet hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kayapınar; sırasıyla Pertek, Eşme, Bafra ve Antalya Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Halim Kayapınar, halen Yargıtay ikinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngiliz ce bilmektedir. • Ali Suat ERTOSUN 13.4.1953 tarihinde Manisa’da doğmuştur. Manisa Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1974 yılında mezun olmuştur. Manisa hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ertosun; sırasıyla Kozluk Hakim Yardımclığı ve Hakimliği, Ulubey, Bayramiç Hakimliği, Adalet Müfettiş liği ve Başmüfettişliği ile Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur. 10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Suat Ertosun, halen Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Ve sayet Organlarının Görev ve Sorumlulukları, Medeni Kanunun 169. Maddesi Üzerine Bir inceleme adlı çeşitli dergilerde yayımlanmış makaleleleri ile pa nel, sempozyum ve konferanslarda sunulmuş çeşitli bildirileri vardır. • Mehmet EKMEKÇİ 22.4.1951 tarihinde doğmuştur. Söke Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniver sitesi Hukuk Fakültesinden 1977 yılında mezun olmuştur. Aydın hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ekmekçi; sırasıyla Kilis, Başkale, Çameli, Hınıs, Sungurlu, Nazilli ve Tekirdağ Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Ekmekçi, halen Yargıtay ikinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. H. Bayram USLU 573 EMEKLİLİK NEDENİYLE YARGITA Y’DAN A YRILAN YARGITAY BAŞKANI, C.BAŞSAVCISI, DAİRE BAŞKANLAR! VE ÜYELERİ (2001-2002-2003)0 • Vural SAVAŞ 21.8.1938 tarihinde Antalya'da doğmuştur. Antalya Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1969 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Savaş; sırasıyla Aralık ve Gülnar Hakimliği ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu Tetkik Hakimliği görevlerin de bulunmuştur. 7.11.1987 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Asıl Üyeliği de yapan Vural Savaş, Birinci Ceza Dairesi Üye si iken, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca gösterilen adaylar arasından 17.1.1997 tarihinde Cumhurbaşkanınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına seçilmiş olup, bu görevinden kendi isteğiyle 19.1.2001 tarihinde emekliye ay rılmıştır. 4 Ciltlik "Türk Ceza Kanununun Yorumu", 2 Ciltlik "Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yorumu" adlı ortak eserleri, "İrtica ve Şeriata Karşı Militan Demokrasi" adlı yapıtı ile çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış makalele ri vardır. • A.İsmet ARSLAN 26.4.1936 tarihinde Elazığ'da doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Arslan; sırasıyla Gürpınar, Kulu, PolatlI ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 21.2.1980 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen A.İsmet Arslan, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca ilk kez 17.5.1990 ve ikinci kez 31.5.1994 tarihinde Yargıtay Onüçüncü Hukuk Dairesi Başkanlığına; 21.1.1997 tarihinde de Yar gıtay Büyük Genel Kurulunca Yargıtay Birinci Başkanvekilliğine (Hukuk) se çilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanı olarak bu görevini sürdür mekte iken, yaş sınırı nedeniyle 26.4.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Medeni Hukuk ve Borçlar Huku ku konularında master yapan Arslan’ın "1073 Sayılı Yasanın Getirdiği Yeni likler" ve "Ceza Hukuk Kurallarının Haksız Fiilden Doğan Tazminat Talepleri ne Etkisi" adlı eserleri vardır. (*) Sıralama Yıla Göre Yapılmıştır. 5?4 YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİ K-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY'DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR • Orhan YALÇINKAYA 1.9.1936 tarihinde Çankırı-llgaz’da doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun ol muştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Yalçınkaya; sırasıyla Be şiri, Şabanözü Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuş tur. 20.5.1982 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen, Yüksek Seçim Kurulu Üyeliği ve Başkanlığı da yapan Orhan Yalçınkaya, Yargıtay Büyük Genel Ku rulunca ilk kez 26.12.1994 tarihinde, ikinci kez 29.12.1998 tarihinde Yirmibirinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı ne deniyle 1.9.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Almanca bilen Yalçınkaya’nın, "Bağkur Kanunu" adlı bir eseri vardır. • Erdoğan ÖZDENEROL 10.9.1935 tarihinde Develi’de doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özdenerol; sırasıyla Yu sufeli Hakim Yardımcılığı, Eynesil, Bartın, Çerkeş Hakimliği ve Yargıtay Tet kik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 21.6.1983 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Erdoğan Özdenerol, 20.1.1992 tarihinde Yargıtay Büyük Genel Kurulunca Ondördüncü Hukuk Da iresi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 10.9.2000 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Yücel KOCABAY . 5.5.1936 tarihinde Sivas’ta doğmuştur. Sivas Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kocabay; sırasıyla Kum ru, Bafra Hakimliği ve Adalet Bakanlığı Tetkik Hakimliği görevlerinde bulun muştur. 26.5.1986 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Yücel Kocabay, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 16.9.1999 tarihinde Yargıtay Dördüncü Ceza Daire si Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 5.5.2001 ta rihinde emekliye ayrılmıştır. H. Bayram USLU 575 • Necdet MUTİŞ 1936 yılında Rusçuk’ta doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Mutiş; sırasıyla Posof ve Maden Cumhuriyet Savcılığı, PolatlI Cumhuriyet Başsavcılığı ile Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur. 26.5.1986 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Necdet Mutiş, bir dönem Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üyeliği ve Başkanvekilliği görevlerinde de bulunmuş olup, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 6.7.1992 tarihinde ilk kez, 8.7.1996 tarihinde ikinci kez, 10.7.2000 tarihinde üçüncü kez Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı ne deniyle 1.7.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Şemsettin YÜKSEL 3.2.1941 tarihinde Terme’de doğmuştur. Samsun Ondokuz Mayıs Lise sini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1964 yılında mezun olmuştur. Bir süre Samsun Barosunda avukatlık yaptıktan sonra mesleğe Samsun hakim adayı olarak başlayan Yüksel; sırasıyla Karaman ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 3.9.1990 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Şemsettin Yüksel, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 5.6.2000 tarihinde Onüçüncü Hukuk Dairesi Başkan lığına seçilmiş olup, bu görevinden kendi isteğiyle 18.7.2001 tarihinde emek liye ayrılmıştır. • Dr.Alparslan NAZLIOĞLU 1938 yılında Yozgat'ta doğmuştur. Yozgat Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Nazlıoğlu; sırasıyla Sason Hakimliği, Ankara Cumhuriyet Savcılığı ve Anayasa Mahkemesi Raportörlü ğü görevlerinde bulunmuştur. 25.9.1992 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Alparslan Nazlıoğlu, 31.5.1999 tarihinde Yargıtay Büyük Genel Kurulunca Onsekizinci Hukuk Da iresi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden kendi isteğiyle 16.1.2001 ta rihinde emekliye ayrılmıştır. Fransızca bilmekte olan Nazlıoğlu, Belçika Leiege Devlet Üniversitesin de Kriminoloji konusunda doktora yapmıştır. 5?6 YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR • Cavit GENÇKAYA 20.4.1936 tarihinde İzmit’te doğmuştur. İzmit Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur. Kocaeli hakim adayı olarak mesleğe başlayan Gençkaya; sırasıyla Tor tum Cumhuriyet Savcılığı, Erciş Hakimliği, İğdır Ağır Ceza Mahkemesi Baş kanlığı, Nevşehir Hakimliği ve Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı gö revlerinde bulunmuştur. 21.9.1982 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Cavit Gençkaya, Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nede niyle 20.4.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Nevzat TAN KUT 18.7.1936 tarihinde Adıyaman’da doğmuştur. Malatya Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1963 yılında mezun olmuştur. Adıyaman hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tankut; sırasıyla Karakoçan ve Tunceli Cumhuriyet Savcılığı, Olur, Tunceli Hakimliği, Siirt ve Amasya Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ile Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlıkları ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur. 26.5.1986 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen, Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nedeniyle 18.7.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Tankut’un, "Ateşli Silahlar Bıçaklar ve Patlayıcı Maddeler Av Tüfekleri", "Gayri Menkul Zilyetliğine Yapılan Teca vüzlerin Önlenmesi" adlı eserleri bulunmaktadır. • Erol ÇETİN 1936 yılında Ermenek’te doğmuştur. Konya Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun olmuştur. Ermenek hakim adayı olarak mesleğe başlayan Çetin; sırasıyla Beytüş şebap, Gündoğmuş, Sarayönü ve Konya Ereğlisi Hakimliği, Yüksek Hakimler Kurulu Tetkik Hakimliği ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı görev lerinde bulunmuştur. 12.11.1987 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Erol Çetin, Yargıtay Dör düncü Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nede niyle 21.2.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. "Kit Personelinin ve Kooperatif Görevlilerinin Ceza Sorumlulukları", "Sahtekarlık Suçları-Bilgisayar SuçlarıTebligat Suçlan", "Ceza Hükümleri Açıklamalı içtihatlı Basın Kanunu", "Basın H. Bayram USLU 577 ve Radyo Televizyon Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırıdan Doğan Sorumlu luk", "Türk Ceza Yasası ve Terörle Mücadele Yasasındaki Basın Yoluyla İş lenen Suçlar ve Medya Mevzuatı", "Ceza Hukukunda ve Özel Yasalarda Me mur, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılama Usulü ve Memur Suç ları" adlı eserleri, çeşitli dergilerde yayımlanmış çok sayıda mesleki makale si bulunmaktadır. • Dr.Şevki Ekrem SERİM 1936 yılında Ankara’da doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Serim; sırasıyla Derik ve Elazığ Hakimliği, Anayasa Mahkemesi Raportörlüğü, Yargıtay Tetkik Hakim liği ve Ankara iş Mahkemesi Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 3.9.1990 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Şevki Ekrem Serim, Yargı tay Dokuzuncu Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sı nırı nedeniyle 1.7.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. İngilizce bilen Serim, Ankara Üniversitesinde Anayasa Hukuku dalında doktora yapmış olup; tez eseri ve çeşitli mesleki makaleleri bulunmaktadır. • Teoman ÜNERİ 1.11.1935 tarihinde Niğde’de doğmuştur. Niğde Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun olmuştur. Niğde hakim adayı olarak mesleğe başlayan Üneri; sırasıyla Yahyalı Ha kim Yardımcılığı, Yahyalı Hakimliği, Gürün Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ile Amasya Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliği görevlerinde bulunmuştur. 3.9.1990 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Teoman Üneri, Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi Üyesi iken, yaş sınırı nedeniyle 1.11.2000 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Metin ULUSOY 17.4.1936 tarihinde Sinop’ta doğmuştur. İstanbul Haydarpaşa Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1958 yılında mezun ol muştur. Sinop hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ulusoy; sırasıyla Siirt Cum huriyet Savcı Yardımcılığı, Görele ve Emet Cumhuriyet Savcılığı, Adana Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı ile Adalet Müfettişliği ve Başmüfettişliği görev lerinde bulunmuştur. 578 YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Metin Ulusoy, Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı ne deniyle 17.4.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Bülent DOĞAN 1.7.1945 tarihinde TorbalI’da doğmuştur. İzmir Atatürk Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1968 yılında mezun olmuştur. İzmir hakim adayı olarak mesleğe başlayan Doğan; sırasıyla Şavşat, Emet, Çine, Seferihisar ve Antalya Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Bülent Doğan, Yargıtay Onüçüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürürmekte iken, kendi iste ğiyle 18.7.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Yılmaz TURAN 1936 yılında Acıpayam’da doğmuştur. Denizli Lisesini bitirmiş ve Anka ra Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun olmuştur. Denizli hâkim adayı olarak mesleğe başlayan Turan; sırasıyla Hakkari, Çivril, Zile ve Balıkesir Cumhuriyet Savcılığı, Adalet Müfettişliği, Ankara Cum huriyet Savcılığı, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdür Yardımcılığı, Ada let Bakanlığı idari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı ile Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. 6.6.1992 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Yılmaz Turan, Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı ne deniyle 23.1.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Süleyman ERKAN 1936 yılında Hatay-Kırıkhan’da doğmuştur. Kabataş Erkek Lisesini bitir miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1964 yılında mezun olmuş tur. Antakya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Erkan; sırasıyla Bulanık Hakim Yardımcılığı, Yumurtalık, Dörtyol Hakimliği ile Adıyaman ve Adana Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ve Anka a Devlet Güvenlik Mahkemesi Asıl Üyeliği görevlerinde bulunmuştur. 25.9.1992 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Süleyman Erkan, Yargı tay Dokuzuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sı nırı nedeniyle 1.7.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. H. Bayram USLU 579 • İbrahim Neşet ERDAL 20.3.1940 tarihinde Saimbeyli’de doğmuştur. Adana Erkek Lisesini bitir miş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1967 yılında mezun olmuş tur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Erdal; sırasıyla Gevaş, Sarıkaya, Kilis, Hatay, Lüleburgaz ve Bakırköy Hakimliği görevlerinde bulun muştur. 24.9.1993 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen İbrahim Neşet Erdal, Yar gıtay Onsekizinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, ken di isteğiyle 16.5.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. İstanbul Üniversitesinde Mahalli İdareler, Kamu ve Yerel Yönetim İdaresi bilim dalında master yapmış tır. • Doç.Dr. Sami SELÇUK 1937 tarihinde Konya-Taşkent’te doğmuştur. Konya Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1959 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Selçuk, sırasıyla, Sütçü ler, Akşehir, Yenice ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulun muştur. 21.9.1982 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Sami Selçuk, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca, 10.7.1990 tarihinde ilk kez, 13.7.1994 tarihinde ikin ci kez, 13.7.1998 tarihinde üçüncü kez Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi Baş kanlığına; bu görevini sürdürürken 7.7.1999 tarihinde de Büyük Genel Kurul ca Yargıtay Birinci Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı ne deniyle 15.6.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Fransızca ve İtalyanca bilen Selçuk, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakülte sinde doktora yapmış, 1986 yılında Doçent olmuştur. "Dolandırıcılık", İstan bul, 1982; "Cinayet Mahkemesi Anıları" (Andre Gide’den Çeviri), Ankara, 1983; “Dolandırıcılık Cürmünün Kimi Suçlardan Ayırımı", Ankara, 1986; "Temsili ve Katılımcı Demokrasinin Kökeni", İstanbul, 1987; "Toplumsal Sa vunma İlkeleri", (Filippo Gramatica’dan çeviri), 1988; "Çürütmeler", İstanbul, 1990; "Önce Dil", Ankara, 1993; "Çek Suçları", Ankara, 1993; "Laiklik", İstan bul, 1994; "Kızlık Bozma Suçu", Ankara, 1996; "Zorba Devletten Hukukun Üstünlüğüne", Ankara, 1998; "Demokrasiye Doğru", Ankara, 1999; "Konuş ma", Ankara, 1999; "Özlenen Demokratik Türkiye", Ankara, 2000; "Longing for Demokracy", 2000, adlı yapıtları ve çevirileri; Varlık (İstanbul), Türk Der- YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR gisi, Revue penitentitiare et de droit penal et de criminologie (Bruxelles), Archivio penale (Milano), Cuadernos de politıca criminal (Madrid) adlı yerli ve ya bancı dergiler ile günlük basında yayımlanmış Türkçe ve yabancı dilde; hu kuk, dil, laiklik ve Atatürkçülük ve çeşitli konularda makale ve denemeleri var dır. • Ömer Nureddin DOĞAN 1937 yılında Ağın’da doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1960 yılında mezun olmuştur. Elazığ hakim adayı olarak mesleğe başlayan Doğan; sırasıyla Patnos ve Maden Hakim Yardımcılığı, Maden, Kaman Hakimliği ve Yüksek Hakimler Kurulu Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 21.2.1980 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üyeliği ve Başkanvekilliği görevinde de bulunan Ömer Nured din Doğan, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 25.11.1991 tarihinde ilk kez, 27.11.1995 tarihinde ikinci kez, 29.11.1999 tarihinde üçüncü kez Yargıtay Al tıncı Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sıntn ne deniyle 5.6.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Hüseyin ÖRMECİ 1937 yılında Senirkent’te doğmuştur. İsparta Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1960 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Örmeci; sırasıyla Artova Hakim Yardımcılığı, Emirdağ Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevle rinde bulunmuştur. 7.3.1983 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Hüseyin Örmeci, ilk kez. 5.11.1991 tarihinde ikinci kez 6.11.1995 tarihinde, üçüncü kez 11.11.1999 ta rihinde Yargıtay Büyük Genel Kurulunca Yargjtay Yedinci Hukuk Dairesi Baş kanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 12.6.2002 tarihin de emekliye ayrılmıştır. Ankara Üniversitesinde "Toplu Mülkiyet” konusunda master yapmıştır. • Dr. E. Aydın ÖZKUL 1937 yılında Ankara’da doğmuştur. Erzurum Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1959 yılında mezun olmuştur. H. Bayram USLU 581 4 İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özkul; sırasıyla Eskişehir Hakimliği ve Anayasa Mahkemesi Raportörlüğü görevlerinde bulunmuştur. 19.7.1984 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen E.Aydın Özkul, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 6.10.1995 tarihinde ilk kez, 6.10.1999 tarihinde ikin ci kez Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu gö revinden yaş sınırı nedeniyle 14.6.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Fransızca bilen Özkul, Lausanne Hukuk Fakültesinde doktora yapmıştır. "La protection dessins et modeles en droit français et en droit turc" adlı dok tora tezi, "Anayasa Yargısı" adlı ortak eseri ve resim ve modeller, İş Hukuku ve İş Yargılaması konularında makaleleri bulunmaktadır. • Demirel TAVİL 1937 yılında Rize’de doğmuştur. Rize Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniver sitesi Hukuk Fakültesi’nden 1962 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tavil; sırasıyla, Erciş, Ri ze ve Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı ile Ankara Cumhuriyet Savcı Başyardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. 26.5.1986 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Demirel Tavil, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 6.7.1992 tarihinde ilk kez, 8.7.1996 tarihinde ikinci kez, 10.7.2000 tarihinde üçüncü kez Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi Baş kanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 2.1.2002 tarihin de emekliye ayrılmıştır. • H.Hilmi ÖZDEMİR 11.11.1936 tarihinde Bolvadin’de doğmuştur. Afyon Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1962 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özdemir; sırasıyla Gercüş Hakim Yardımcılığı, Karapınar, Tirebolu ve Burdur Hakimliği, Adalet Bakanlı ğı Tetkik Hakimliği ve Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. 26.6.1987 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen H.Hilmi Özdemir, Yargı tay Büyük Genel Kurulunca 29.5.1997 tarihinde Yargıtay Sekizinci Hukuk Da iresi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 11.11.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Özdemir’in, "imar-lhya ve Zilyetliğe Dayanan Tapu İptal Davaları" adlı eseri ile "3402 Sayılı Kadastro Kanununun Uygulanmasından Doğan Zilyetli ğe Dayanan Tapu iptal Davaları" ve "Orman Kadastro Davaları" adlı çalışma ları bulunmaktadır. 582 YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR • Sadi UYSAL 1937 yılında Beypazarı’nda doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1959 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Uysal; sırasıyla Şemdinli, Çekerek ve Güdül Hakimliği ile Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulun muştur. 1989 yılında Yargıtay Üyeliğine seçilen Sadi Uysal, Yargıtay Büyük Ge nel Kurulunca 13.9.2000 tarihinde Yargıtay Ondördüncü Hukuk Dairesi Baş kanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 1.7.2002 tarihin de emekliye ayrılmıştır. • Sevin TAMUR 23.12.1936 tarihinde Mecitözü'nde doğmuştur. Çorum Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1959 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tamur;'sırasıyla Kars, To kat ve Amasya Hakimliği, Ankara Cumhuriyet Savcılığı ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 20.5.1982 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Sevin Tamur, Yargıtay Al tıncı Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 23.12.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Nedim TURHAN 1937 yılında Eruh’da doğmuştur. Kahramanmaraş Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1960 yılında mezun olmuştur. Kahramanmaraş hakim adayı olarak mesleğe başlayan Turhan; sırasıy la Kangal Hakim Yardımcılığı, Van ve Gaziantep Hakimliği görevlerinde bu lunmuştur. 1987 yılında Yargıtay Üyeliğine seçilen Nedim Turhan, Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden yaş sı nırı nedeniyle 1.7.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Çeşitli yerlerde yayım lanmış mesleki konularda makaleleri bulunmaktadır. • Metin ERTUĞRUL 29.6.1937 tarihinde Kars-Arpaçay’da doğmuştur. Kars Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1960 yılında mezun olmuştur. Ardahan hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ertuğrul; sırasıyla Beşiri, H. Bayram USLU 583 Siirt, Bilecik Hakimliği, Bilecik ve Ankara Ağır Ceza Mahkemesi ile Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlıkları görevlerinde bulunmuştur. 6.12.1988 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Metin Ertuğrul, Yargıtay Yedinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 29.6.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. İngilizce bilmek tedir. "1918 Sayılı Kanun ve Kaçakçılık Suçlan" adlı eseri, Yargıtay Dergisin de yayımlanmış mesleki konularda çeşitli makaleleri ile İngiltere’de mesleki incelemeleri bulunmaktadır. • Mehmet YILDIZ 20.3.1937 tarihinde Havza’da doğmuştur. Aydın Lisesini bitirmiş ve İs tanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1961 yılında mezun olmuştur Kütahya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Yıldız; sırasıyla Muradi ye, Çamlıhemşin, Suşehri, Malkara, Ceyhan, Kütahya Hakimliği ve Kütahya Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı ile Beykoz Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 1989 yılında Yargıtay Üyeliğine seçilen ve bir dönem Hakimler ve Sav cılar Yüksek Kurulu Üyeliği de yapan Mehmet Yıldız, Yargıtay Yedinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden yaş sınırı ne deniyle 20.3.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Seçkin ERÇOKLU 12.6.1937 tarihinde Giresun’da doğmuştur. Giresun Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1959 yılında mezun olmuştur. Giresun hakim adayı olarak mesleğe başlayan Erçoklu; sırasıyla Ağrı Hakim Yardımcılığı, Samsun, Fatsa, Bolu ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Seçkin Erçoklu, Yargıtay Onsekizinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu göre vinden yaş sınırı nedeniyle 12.6.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Gülser DEMİRBİLEK 1.8.1937 tarihinde Eskişehir’de doğmuştur. Ankara Kız Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1959 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan, Demirbilek; sırasıyla Ko zan Hakim Yardımcılığı, Seydişehir, Aksaray Hakimliği ve Ağır Ceza Mahke mesi Üyeliği ile Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 584 YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Gülser Demirbilek, Yargı tay Üçüncü Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevin den yaş sınırı nedeniyle 1.8.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Mehmet Ilhan ÜNAL 1937 yılında Kastamonu’da doğmuştur. Kastamonu Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1961 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ünal; sırasıyla Sarıkamış, Osmaneli, Yerköy Hakimliği, Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliği ile Anka ra Sıkıyönetim Mahkemesi Hakimliği ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulun muştur. 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Ilhan Ünal, Yar gıtay Onuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu göre vinden yaş sınırı nedeniyle 10.5.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Sezer ÖZYÖRÜK 10.10.1936 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. İzmit Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1959 yılında mezun olmuştur. Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Özyörük; sırasıyla Yargıtay Raportörlüğü, Ankara Ticaret Mahkemesi Üyeliği ve Ankara Hakim liği görevlerinde bulunmuştur. 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Sezer Özyörük, Yargıtay Onüçüncü Hukuk Dairesi Üyesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üye si olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 28.10.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. İngilizce bilen Özyörük, Ankara Üniversitesinde Medeni Hukuk dalında master yapmış olup, "inşaat Sözleşmesi" (1988) adlı eseri bulunmaktadır. • Kemal Oğuz ŞENGÜN 15.3.1939 tarihinde Araç’ta doğmuştur. Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1961 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Şengün; sırasıyla Şiran Hakim Yardımcılığı, Gümüşhane, Çankırı, Antalya ve Kadıköy Hakimliği ile Kadıköy Ticaret Mahkemesi Başkanlığı ve Adli Yargı Adalet Komisyonu Baş kanlığı görevlerinde bulunmuştur. H. Bayram USLU 585 7.6.1992 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Kemal Oğuz Şengün, Yar gıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden kendi isteğiyle 16.7.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Fran sızca bilmektedir. "Bilirkişinin Sorumluluğu", "Kat Mülkiyetinde Gider Sorun ları", "Miras Ortaklığı ve Mirasçıların Dava Hakkı", “Miras Ortaklığına Temsil ci Atanması", "Hukuk Davalarında Delillerin Gösterilmesi", "Atatürkçü Düşün cede Hukukun Yeri" gibi Medeni Hukuk ve Yöntem Hukuku konularında çe şitli dergilerde yayımlanmış mesleki makaleleri bulunmaktadır. • İbrahim YANIKLAR 15.10.1939 tarihinde Kayseri’de doğmuştur. Kayseri Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1964 yılında mezun olmuştur. Kayseri hakim adayı olarak mesleğe başlayan Yanıklar; sırasıyla Yükse kova, Hadim, Yerköy ve Zonguldak Hakimliği ile Yargıtay Tetkik Hakimliği ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 8.6.1992 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen İbrahim Yanıklar, Yargıtay Onikinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevin den yaş sınırı nedeniyle 15.10 2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Halil KILIÇ 25.3.1942 tarihinde Çiçekdağ’da doğmuştur. Kayseri Erkek Lisesini bitir miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1964 yılında mezun ol muştur. Yozgat Barosunda avukat olarak mesleğe başlayan Kılıç; sırasıyla Sol han ve Gülşehir Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 25.3.1992 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Halil Kılıç, Yargıtay Seki zinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden kendi isteğiyle 28.2.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. "Yargıtay Emsal Ka rarları ile İktisap Zamanaşımının Yorumu" (1992), "Gayrimenkul Davaları" (1997) ve "Kadastro Davaları" (iki cilt 1999) adlı eserleri bulunmaktadır. • Erol GÜVENER 1937 yılında Bozüyük’te doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1964 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Güvener; sırasıyla TutaK, Kızıltepe, Silifke Hakimliği ve Adana Ticaret Mahkemesi Başkanlığı görevle rinde bulunmuştur. 58g YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR 29.3.1994 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Erol Güvener, Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevin den yaş sınırı nedeniyle 28.5.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Yaşar BÜKEN 1.1.1937 tarihinde Avanos’ta doğmuştur. Kayseri Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1961 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Büken; sırasıyla Karakoçan Hakim Yardımcılığı, Çayıralan, Erbaa, Kayseri ve Yenimahalle Hakimliği ile Yüksek Hakimler Kurulu Tetkik Hakimliği, Adalet Bakanlığı Tetkik Hakim liği, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdür Yardımcılığı ve Adalet Bakanlı ğı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur. 20.1.1995 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Yaşar Büken, Yargıtay Ondördüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu göre vinden yaş sınırı nedeniyle 1.1.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Yüksel ACUN 20.10.1936 tarihinde Kiğı-Hasköy’de doğmuştur. Haydarpaşa Lisesini bi tirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1963 yılında mezun ol muştur. İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Acun; sırasıyla Çayırlı, Hınıs, Malkara, Şişli, Zeytinburnu ve Beyoğlu Hakimliği görevlerinde bulun muştur. 20.1.1995 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Yüksel Acun, Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevin den yaş sınırı nedeniyle 20.10.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Fatma Yüksel KARADELİ 6.5.1937 tarihinde Ankara'da doğmuştur. Ankara Kız Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1961 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Karadeli; sırasıyla Adıya man ve Haymana Cumhuriyet Savcılığı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 26.5.1997 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Fatma Yüksel Karadeli, Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 6.5.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. H. Bayram USLU 587 • Sabih KANADOĞLU 20.5.1938 tarihinde Menemen’de doğmuştur. Kabataş Erkek Lisesini bi tirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun ol muştur. Burhaniye hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kanadoğlu; sırasıy la Orhaneli ve Erzurum Cumhuriyet Savcılığı, Bingöl Sulh Hakimliği, Tokat ve Kırşehir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, İzmir Ceza Hakimliği ve Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi ile Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı görevlerin de bulunmuştur. 19.7.1984 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Sabih Kanadoğlu, Yargı tay Büyük Genel Kurulu’nca 26.12.1994 tarihinde ilk kez, 28.12.1998 tarihide ikinci kez Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiştir. Bu göre vini sürdürmekte iken, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca gösterilen adaylar arasından 18.12.2000 tarihinde Cumhurbaşkanınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına seçilmic olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 20.5.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Kanadoğlu’nun "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Korüma Hukuku" adlı bir eseri ve çeşitli yerlerde yayımlanmış makaleleri vardır. • Türkan GÜVEN 1.3.1938 tarihinde Kilis’te doğmuştur. Ankara Kız Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Güven; sırasıyla Hilvan, Mardin Hakimliği, Mersin Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliği ile Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 21 9.1982 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Türkan Güven; Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nca 3.7.1989 tarihinde ilk kez, 5.7.1993 tarihinde ikinci kez ve 11.7.1997 tarihinde de üçüncü kez Yargıtay Birinci Ceza Dairesi Baş kanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 1.3.2003 tarihin de emekliye ayrılmıştır. Amerika'da "Çocuk Mahkemeleri" alanında inceleme leri vardır. • Resul ASLANKÖYLÜ 10.7.1938 tarihinde Mersin-Aslanköy’de doğmuştur. Mardin Lisesini bitir miş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuş tur. YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME ÖOO .. .. NEDENİYLE YARGITAY’DAN, OLUM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR Mersin hakim adayı olarak mesleğe başlayan Aslanköylü; sırasıyla Lice Hakim Yardımcılığı, Mut, Tarsus ve Mersin Hakimliği görevlerinde bulunmuş tur. 1982 yılında Yargıtay Üyeliğine seçilen Resul Aslanköylü, Yargıtay Bü yük Genel Kurulunca 13.9.2000 tarihinde Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 10.7.2003 ta rihinde emekliye ayrılmıştır. • Yücel AKMAN 10.10.1939 tarihinde Nevşehir’de doğmuştur. Nevşehir Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Akman; sırasıyla Mazgirt, Ürgüp Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 7.3.1983 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Yücel Akman, Yargıtay Bü yük Genel Kurulu’nca 15.2.1996 tarihinde ilk kez, 15.2.2000 tarihinde ikinci kez Yargıtay Onbeşinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu göre vinden kendi isteğiyle 16.7.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Tahir ALP 25.10.1937 tarihinde Akseki’de doğmuştur. Konya Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun olmuştur. Antalya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Alp; sırasıyla Pazar Ha kim Yardımcılığı, Banaz, Senirkent, Serik ve Antalya Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 7.3.1983 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen, bir süre Yayın Kurulu ve Tasnif Kurulu Başkanlığı da yapan Tahir Alp, Yargıtay Büyük Genel Kurulun ca 6.7.1992 tarihinde ilk kez, 8.7.1996 tarihinde ikinci kez ve 10.7.2000 üçün cü kez Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevin den yaş sınırı nedeniyle 25.10.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Yüksel Mete GÜNEL 15.11.1937 tarihinde Sivas'ta doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Günel; sırasıyla Malazgirt, Çumra ve Kuşadası Cumhuriyet Savcılığı, Adalet Bakanlığı Tetkik Hakimliği ve Bakanlık Başmüşavirliği görevlerinde bulunmuştur. H. Bayram USLU 589 21.6.1983 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Yüksel Mete Günel, Yar gıtay Büyük Genel Kurulunca 17.4.1995 tarihinde ilk kez, 20.4.1999 tarihinde ikinci kez Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 15.11.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. “Içtihatlı ve Açıklamalı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu” adlı bir eseri bu lunmaktadır. • M.Naci ÜNVER 20.3.1938 tarihinde Hacıbektaş’ta doğmuştur. Kayseri Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur. Kırşehir hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ünver; sırasıyla Kulp, Ça yıralan, Aksaray Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulun muştur. 19.7.1984 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen M.Naci Ünver, Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nca 14.11.1995 tarihinde ilk kez, 15.11.1999 tarihinde ikinci kez Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu gö revinden yaş sınırı nedeniyle 20.3.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Ahmet Cemal GÖĞÜŞ 1938 yılında Gaziantep’te doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Göğüş; sırasıyla Ağrı Ha kim Yardımcılığı, Ağrı, Niğde Hakimliği, Yüksek Hakimler Kurulu Müfettiş Ha kimliği ve Adalet Bakanlığı Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 19.7.1984 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ahmet Cemal Göğüş, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 12.9.1996 tarihinde ilk kez, 17.9.2000 tari hinde ikinci kez Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 1.1.2003 tarihinde emekliye aynlmıştır. • Koparan BAŞAL 16.2.1938 tarihinde An kara-Ayaş’ta doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bi tirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun ol muştur. 5go YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Başal; sırasıyla Doğube yazıt Hakim Yardımcılığı, Sarıkaya ve Dinar Hakimliği, Yüksek Hakimler Ku rulu Müfettiş Hakimliği, Adalet Müfettişliği ve Başmüfettişliği görevlerinde bu lunmuştur. 23.6.1987 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Koparan Başal, 3.7.1997 tarihinde Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nca Yargıtay Yedinci Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 16.2.2003 ta rihinde emekliye ayrılmıştır. • Erdem GÜYER 22.12.1937 tarihinde Bor’da doğmuştur. İstanbul Kabataş Erkek Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun ol muştur. Niğde hakim adayı olarak mesleğe başlayan Güyer; sırasıyla Gülpınar, Ayancık Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı ve Cumhuriyet Savcılığı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. 23.11.1989 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Erdem Güyer, Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nca 7.6.1996 tarihinde ilk kez, 7.6 2000 tarihinde ikinci kez Yargıtay İkinci Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 22.12.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Gürol KINIK 17.8.1938 tarihinde Eğirdir’de doğmuştur. Çorum Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur. Çorum hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kınık; sırasıyla Beytüşşe bap, Çal Hakimliği, Gaziantep ve Kadıköy Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. 23.11.1989 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Gürol Kınık, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 27.3.2000 tarihinde Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 17.8.2003 ta rihinde emekliye ayrılmıştır. • Cahit ÖZDİKİŞ 22.3.1938 tarihinde Bergama’da doğmuştur. İzmir Atatürk Lisesini bitir miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuş tur. H. Bayram USLU 591 Bergama hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özdikiş; sırasıyla Halfe ti ve Çayıralan Cumhuriyet Savcılığı, imralı Yarı Açık Cezaevi Mümessilliği, Adalet Bakanlığı Başmfşavirliği ile Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur. 26.5.1986 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Cahit Özdikiş, Yargıtay İkinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nede niyle 22.3.2003 tarihinde emekliye âyrıimıştır. • Cemil ÇETİNER 15.3.1939 tarihinde Aydın’da doğmuştur. Aydın Lisesini bitirmiş ve Anka ra Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1964 yılında mezun olmuştur. Aydın hakim adayı olarak mesleğe başlayan Çetiner; sırasıyla Taşlıçay, Sorgun Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 26.5.1986 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Cemil Çetiner, Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 18.9.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Türkiye ve Ortadoğu Amme idaresi Enstitüsünde master yapmıştır. • Şükrü Kaya EROL 15.3.1938 tarihinde Ankara’da doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak masleğe başlayan Erol; sırasıyla Yüksekova, Osmancık, Kayseri ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 12.11.1987 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Şükrü Kaya Erol, Yargı tay Altıncı Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nedeniyle 15.3.2003 tarihinde emekliye ayrıimıştır. • Halis DEMİRHAN 11.3.1940 tarihinde Yakaören’de doğmuştur. Balıkesir Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1966 yılında mezun olmuştur. İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Demirhan; sırasıyla Dic le, İpsala, Amasya Hakimliği ile Amasya Adli Yargı Adalet Komisyonu Baş kanlığı ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR 3.9.1990 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Halis Demirhan, Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, kendi iste ğiyle 16.7.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Ali Metin ÇİFTÇİ 10.1.1938 tarihinde Bayburt’ta doğmuştur. Erzurum Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun olmuştur. Aksaray hakim adayı olarak mesleğe başlayan Çiftçi; sırasıyla Tortum Hakim Yardımcılığı, İğdır ve Giresun Hakimliği ile Yüksek Hakimler Kurulu Müfettiş Hakimliği, Adalet Müfettişliği ve Başmüfettişliği görevlerinde bulun muştur. 1990 yılında Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Metin Çiftçi, Yargıtay Onbeşinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nede niyle 10.1.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Çeşitli mesleki makaleleri ve tebliğleri bulunmaktadır. • Gü(tekin NAZLIOĞLU 27.3.1938 tarihinde Yozgat’ta doğmuştur. Erzincan Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Nazlıoğlu; sırasıyla Göle, Kulu, Hopa, Çubuk, Yenimahalle, Altındağ ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Gültekin Nazlıoğlu, Yargı tay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nedeniyle 27.3.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. "Açıklamalı ve İçti hat! ı Finansal Kiralama (Leasing) Kanunu"x "H.U.M.K.’da 3156 sayılı Kanun la Yapılan Değişiklikle Delillerin Bildirilmesi ve Toplanması" adlı eserleri bu lunmaktadır. • Mehmet KAŞIKÇI 5.11.1937 tarihinde Kayseri’de doğmuştur. Kayseri Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur. Kayseri hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kaşıkçı; sırasıyla Hora san Hakim Yardımcılığı, Tomarza, Aksaray Hakimliği, Aksaray Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı, Üsküdar Hakimliği ve Üsküdar Adli Yargı Ada let Komisyonu Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. H. Bayram USLU 593 ' .;V 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Kaşıkçı, Yargıtay Onyedinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nedeniyle 5.11.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. "Uygulamada Tapulama Kanunu", "Uygulamada Yeni Kadastro Kanunu" adlı eserleri ile mesleki ko nularda çeşitli makaleleri bulunmaktadır. t• Özcan AKSOY 21.1.1939 tarihinde Çivril’de doğmuştur. Denizli Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1964 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Aksoy; sırasıyla Hamur, Ağrı, Karasu, Ordu Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği, Yenimahalle, Anka ra Hakimliği ve Ankara Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. 1991 yılında Yargıtay Üyeliğine seçilen Özcan Aksoy, Yargıtay İkinci Hu kuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 17.2.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • ZiyaSAĞDUR 1937 yılında Isparta-Sütçüler’de doğmuştur. Burdur Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur. Bolu hakim adayı olarak mesleğe başlayan Sağdur; sırasıyla Kahta, Ka dınhanı ve Burdur Cumhuriyet Savcılığı, Diyarbakır Hakimliği, Beykoz ve Üs küdar Cumhuriyet Savcılığı, İstanbul Ticaret Mahkemesi Üyeliği, İstanbul As liye Hakimliği ve İstanbul Adalet Komisyonu Başkanlığı görevlerinde bulun muştur. 15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ziya Sağdur, Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi Üyeliği görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nedeniy le 1.10.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Burhan SINMAZ 1938 yılında Çorlu’da doğmuştur. Haydarpaşa Lisesini bitirmiş ve İstan bul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1963 yılında mezun olmuştur. İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Sınmaz; sırasıyla Digor, Tercan, Keşan Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulun muştur. YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR 7.6.1992 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Burhan Sınmaz, Yargıtay Onyedinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nedeniyle 31.1.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. "Açıklamalı İçtihadı Bir leştirme Kararlan", "8. H.D. Emsal Kararlan", "Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu", "Gayrimenkul Hukuk Davaları", "Açıklamalı içtihatlı Orman Kanu nu" ve "Orman Kadastro" adlı eserleri bulunmaktadır. • Ünal BENLİ 9.9.1937 tarihinde Burdur’da doğmuştur. Burdur Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun olmuştur. Burdur hakim adayı olarak mesleğe başlayan Benli; sırasıyla Çayıralan Hakim Yardımcılığı, Emet Hakimliği, Tokat Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliği, Yüksek Hakimler Kurulu Müfettiş Hakimliği ile Adalet Müfettişliği ve Adalet Başmüfettişliği görevlerinde bulunmuştur. 28.5.1996 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ünal Benli, Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı dede niyle 9.9.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Ünal ÖKTEM 20.11.1939 tarihinde Burdur’da doğmuştur. Burdur Lisesini bitirmiş ve İs tanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur. Burdur hakim adayı olarak mesleğe başlayan Öktem; sırasıyla Başkale, Sandıklı, Diyarbakır Hakimliği ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. 26.5.1997 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ünal Öktem, Yargıtay Be şinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 16.7.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Türker MURATOĞLU 1938 yılında Kars’ta doğmuştur. Kars Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniver sitesi Hukuk Fakültesinden 1964 yılında mezun olmuştur. İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Muratoğlu; sırasıyla idil, Horasan ve Sındırgı Hakimliği, Yüksek Hakimler Kurulu Tetkik Hakimliği, Yar gıtay Tetkik Hakimliği, Yargıtay Ceza Genel Kurulu Tetkik Hakimliği, Adalet Bakanlığı Ceza işleri Genel Müdürlüğü ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı gö revlerinde bulunmuştur. H. Bayram USLU 595 26.5.1997 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Türker Muratoğlu, İkinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nedeniyle 1.1.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Kemal KADIOĞLU 1938 yılında Borçka’da doğmuştur. Kars lisesini bitirmiş ve Ankara Üni versitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kadıoğlu; sırasıyla Kelkit, İkizdere, Mecitözü ve Elmadağ Cumhuriyet Savcılığı, Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Yenimahalle Cumhuriyet Savcı Başyardımcılığı ve Anka ra Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği görevlerinde bulunmuştur. 4.2.1999 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Kemal Kadıoğlu, Yargıtay Onuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yav sınırı ne deniyle 8.5.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde master yapmıştır. ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLENLER • Mehmet ERTEN 9.2.1949 tarihinde Elbistan’da doğmuştur. Elbistan Mükrimin Halil Lise sini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1974 yılında mezun olmuştur. Elbistan hakim adayı olarak mesleğe başlayan Erten; sırasıyla Manisa, Aşfin Hakimliği, Muş Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ile Yargıtay Tetkik Ha kimliği ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur. 26.5.1997 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seslen Mehmet Erten, Yargıtay Birinci Ceza Dairesi Üyesi oicrak görevini sürdürmekte iken, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca Belirlenen 3 aday arasından, Cumhurbaşkanınca; 2.7.2002 tarihinde Anayasa Mahkemesi Üyeliğine seçürr^tır. • Cafer ŞAT 1.3.1945 tarihinde Divriği’de doğmuştur. Ankara Yıldırım Bayazıt Lisesi ni bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1967 yılında mezun olmuştur. YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Şat; sırasıyla Sason, Nal lıhan, Ayaş Hakimliği, Yüksek Hakimler Kurulu Müfettiş Hakimliği, Adalet Mü fettişliği, Adalet Başmüfettişliği ve Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. 29.3.1994 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Cafer Şat, Yargıtay Seki- • zinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca belirlenen 3 aday arasından, Cumhurbaşkanınca; 11.7.2003 tarihinde Anayasa Mahkemesi Üyeliğine seçilmiştir. EMEKLİLİK NEDENİYLE YARGITAY’DAN AYRILAN C.SAVCISI VE TETKİK HAKİMLERİ (2001-2002-2003)0 • A. Çetin DIRAMALI 1938 yılında Edremit’te doğmuştur. Balıkesir Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur. İzmir hakim adayı olarak mesleğe başlayan Dıramalı; sırasıyla Koyulhi sar, Feke, Gördes, Tosya ve Muğla Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulun muştur. A. Çetin Dıramalı, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sürdür mekte iken, kendi isteğiyle 26.9.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Dilaver AĞAOĞLU 20.6.1945 tarihinde Biga’da doğmuştur. Biga Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yılında mezun olmuştur. İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ağaoğlu; sırasıyla Aralık ve İpsala Hakimliği, Zile Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Gölcük Ceza Ha kimliği ile Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. Dilaver Ağaoğlu, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sürdür mekte iken, kendi isteğiyle 26.3.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Nuran ÖZDOĞAN 1955 yılında Erzurum'da doğmuştur. Ankara Kız Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1977 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özdoğan; sırasıyla Midyat Cumhuriyet Savcılığı, Diyarbakır, Yatağan Hakimliği ve Silifke Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. (*) Sııalaıııa Yıla Göre Yapılmıştır. H. Bayram USLU 597 Nuran Özdoğan, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sürdür mekte iken, kendi isteğiyle 21.3.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Haydar ŞİMŞEK 1945 yılında Konya’da doğmuştur. Konya Erkek Lisesini bitirmiş ve İs tanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yılında mezun olmuştur. Konya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Şimşek; sırasıyla Çelikhan, Çardak ve Turhal Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. Haydar Şimşek, Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi Tetkik Hakimi olarak görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 29.1.2001 tarihinde emekliye ayrıl mıştır. Fransızca, Arapça ve Farsça bilmektedir. “Hükümlü Transferi ve Fran sa’da Uygulama” konulu araştırma yazısı bulunmaktadır. • Mahi Lale ATEŞOĞLU 25.6.1952 tarihinde Yozgat’ta doğmuştur. Ankara Kız Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1977 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ateşoğlu; sırasıyla Van, Kemaliye ve Mucur Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. Mahi Lale Ateşoğlu, Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi ola rak görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 22.3.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Mükerrem MALATYALI 25.4.1937 tarihinde Gümüşhacıköy’de doğmuştur. Uşak Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun olmuştur. Adapazarı hakim adayı olarak mesleğe başlayan MalatyalI; sırasıyla Hassa ve Çaycuma Cumhuriyet Savcılığı, Ankara Cumhuriyet Savcı Yardım cılığı ve Çocuk Islahevi Savcılığı görevlerinde bulunmuştur. Mürekkem MalatyalI, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sür dürmekte iken, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 25.4.2002 tarihinde emek liye ayrılmıştır. • Erol AYTEKİN 1937 yılında Gümüşhane’de doğmuştur. Erzurum Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur. YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR Gümüşhane hakim adayı olarak mesleğe başlayan Aytekin; sırasıyla Ovacık, Sürmene ve Trabzon Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuş tur. Erol Aytekin, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 1.7.2002 tarihinde emekliye ayrıl mıştır. • Ayla ÖĞÜN 26.6.1937 tarihinde Trabzon’da doğmuştur. Zonguldak M.Çelikel Lisesi ni bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur. Avukat olarak mesleğe başlayan Öğün; Muş Ağır Ceza Üyeliği ve Ayaş Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. Ayla Öğün, Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi Tetkik Hakimi olaru* göre vini sürdürmekte iken, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 26.2.2002 tarihin de emekliye ayrılmıştır. • M. Ayla SEZGİN 15.6.1953 tarihinde İzmir’de doğmuştur. Bandırma Şehit Mehmet Gö nenç Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1975 yı lında mezun olduktan sonra mesleğe başlamıştır. Sırasıyla Selendi ve Bala Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. M. Ayla Sezgin, Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden kendi isteğiyle 18.2.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Osman ERDEN 2.2.1953 tarihinde Güvendik'te doğmuştur. Ankara Kurtuluş Lisesini bi tirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1976 yılında mezun ol muştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Erden; sırasıyla Borçka, Sarız, Çifteler ve Çankırı Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. Osman Erden, Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak gö revini sürdürmekte iken, bu görevinden kendi isteğiyle 19.4.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. H. Bayram USLU 599 • Ayser TÜTÜNCÜ 1950 yılında Ankara’da doğmuştur. Ankara Anafartalar Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tütüncü; sırasıyla Artvin Hakim Yardımcılığı ve Kalecik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. Ayser Tütüncü, Yargıtay Onikinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak gö revini sürdürmekte iken, bu görevinden kendi isteğiyle 1.5.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Hüseyin Nedret UÇLAR 29.12.1955 tarihinde Buca’da doğmuştur. İstanbul Haydarpaşa Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1984 yılında mezun olmuş'ur. Denizli hakim adayı olarak mesleğe başlayan Uçlar; sırasıyla Burhaniye, Derik ve Göynücek Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. Hüseyin Nedret Uçiar, Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden kendi isteğiyle 18.10.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. İngilizce bilmektedir. • Nihai KURDOĞLU 1945 yılında Amasya’da doğmuştur. İstanbul Pendik Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yılında mezun olmuştur. Avukat olarak mesleğe başlayan Kurdoğlu; Mardin Ağır Ceza Mahkeme si Üyeliği görevinde bulunmuştur. Nihal Kurdoğlu, Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden kendi isteğiyle 20.2.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Ahmet GÜNAY 1945 yılında Ceyhan’da doğmuştur. Ceyhan Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1976 yılında mezun olmuştur. Bitlis hakim adayı olarak mesleğe başlayan Günay; sırasıyla Digor, Çamlıdere, Alanya ve İskenderun Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. Ahmet Günay, Yargıtay Altıncı Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak göre vini sürdürmekte iken, bu görevinden kendi isteğiyle 24.1.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR • Şevket Dinç GÖKER 1938 yılında Giresun’da doğmuştur. Giresun Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur. Istanbu' hakim adayı olarak mesleğe başlayan Göker; sırasıyla Korgan, Maçka, Ordu, Düzce ve Kastamonu Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı görevle rinde bulunmuştur. Şevket Dinç Göker, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sürdür mekte iken, yaş sınırı nedeniyle 6.6.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Gürer ÖZBEK 9.9.1937 tarihinde Niğde’de doğmuştur. Niğde Lisesini bitirmiş ve Anka ra Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özbek; sırasıyla Batman, Karapınar, Tarsus ve Erdek Cumhuriyet Savcılığı ile Ordu Cumhuriyet Baş savcılığı görevlerinde bulunmuştur. Gürer Özbek, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nedeniyle 9.9.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • İ. Erhan DÖNMEZ 1938 yılında Amasya’da doğmuştur. Bolu Lisesini bitirmiş ve Ankara Üni versitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olmuştur. Amasya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Dönmez; sırasıyla Beşi ri, Araç ve Ceyhan Cumhuriyet Savcılığı, Erzincan Devlet Güvenlik Mahke mesi Savcılığı ile Ankara Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur. i. Erhan Dönmez, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sürdür mekte iken, yaş sınırı nedeniyle 12.2.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Atilla ATALAY 1938 yılında Kumluca’da doğmuştur. Antalya Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olmuştur. İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Atalay; sırasıyla idil Cum huriyet Savcı Yardımcılığı, Meriç Cumhuriyet Savcılığı, Çankırı Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı ve Askeri Yargıtay Başsavcı Yardımcılığı görevlerinde bu lunmuştur. Atilla Atalay, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nedeniyle 21.8.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. H. Bayraın USLU 601 • Saime TOPTAN 1945 yılında Zonguldak’ta doğmuştur. Zonguldak Mehmet Çelikel Lise sini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1967 yılında mezun olmuştur. Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Toptan; sırasıyla Kalecik Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı ve Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. Saime Toptan, Yargıtay Altıncı Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak göre vini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 4.10.2001 tarihinde emekliye ayrılmış tır. Sivil Toplum Örgütleri hakkında çeşitli bildirileri bulunmaktadır. • Yılmaz BOZATLI 7.4.1938 tarihinde Demirci’de doğmuştur. Kütahya Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur. Tercan Hakimi olarak mesleğe başlayan Bozatlı; sırasıyla Çamlıhemşin, Selendi, Çarşamba ve Sultanhisar Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. Yılmaz Bozatlı, Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nedeniyle 7.4.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Aksel ŞENGÜN 20.2.1940 tarihinde Bilecik’te doğmuştur. Bilecik Ertuğrul Gazi Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun ol muştur. Bilecik hakim adayı olarak mesleğe başlayan Şengün; sırasıyla Gümüş hane Hakim Yardımcılığı, Çankırı, Antalya Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliği ve Gölbaşı Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. Aksel Şengün, Yargıtay Tasnif Kurulu Tetkik Hakimi olarak görevini sür dürmekte iken, kendi isteğiyle 27.1.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Vural GÜLTEKİN 1.7.1938 tarihinde Sandıklı’da doğmuştur. Afyon Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1965 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Gültekin; sırasıyla Perva ri, Çay, Uşak ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR Vural Gültekin, Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi ola rak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nedeniyle 1.7.2003 tarihinde emek liye ayrılmıştır. • Dilâver AYGEN 1944 yılında Çankırı-Kurşunlu’da doğmuştur. Çankırı Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Aygen; sırasıyla Çekerek, Alaca Hakimliği ve Dinar Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bu lunmuştur. Dilâver Aygen, Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesi Tetkik Hakimi olarak gö revini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 8.4.2003 tarihinde emekliye ayrılmış tır. “Orman Kanunu (Gerekçeli-Açıklamalı-İçtihatlı)” adlı bir eseri bulunmakta dır. • Şevket GÖKKAYA 1950 yılında Gördes’te doğmuştur. Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesini bitir miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yılında mezun olmuş tur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Gökkaya; sırasıyla Kasta monu Hakim Yardımcılığı, Azdavay Hakimliği, Erzincan Sıkıyönetim Hakimli-, ği, Demirci Hakimliği, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Tetkik Hakimliği ve Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İşleri Genel Müdür Yardımcılığı ile Eskişehir Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. Şevket Gökkaya, Yargıtay ikinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak gö revini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 16.1.2003 tarihinde emekliye ayrıl mıştır. “Açıklamalı-Gerekçeli-içtihatlı-Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hu kuku Hakkında Kanun” adlı eseri ve “Uluslararası Evlat Edinme Sözleşmesi Çocuklarla İlgili Uluslararası Sözleşmeler”, “İngiliz Aile Hukuku Temel Esas ları”, “Ombudsman” adlı makaleleri bulunmaktadır. • Nuri BATTALOĞLU 1947 yılında Kırıkkale-Battaloba’da doğmuştur. Kırıkkale Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Battaloğlu; sırasıyla Şem- H. Bayram USLU 603 dinli, Şefaatli, Haymana Hakimliği ve Vezirköprü Ağır Ceza Mahkemesi Baş kanlığı görevlerinde bulunmuştur. Nuri Battaloğlu, Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi Tetkik Hakimi olarak göre vini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 3.10.2002 tarihinde emekliye ayrılmış tır. • Mustafa BIÇAKÇI 10.2.1946 tarihinde Giresun’da doğmuştur. Giresun Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1947 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Bıçakçı; sırasıyla Sason, Baskil, Nallıhan Hakimliği ve Askeri Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. Mustafa Bıçakçı, Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesi Tetkik Hakimi olarak gö revini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 11.4.2003 tarihinde emekliye ayrıl mıştır. Master yapmıştır. “Ücretin Korunması" adlı eseri bulunmaktadır. • F.Artemiz KONGUR 5.7.1950 tarihinde Mersin’de doğmuştur. Antalya Lisesini bitirmiş ve An kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1979 yılında mezun olmuştur. Antalya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kongur; sırasıyla Reşadi ye Hakim Yardımcılığı, Bitlis Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliği, Bozova, Kaman Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. F.Artemiz Kongur, Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 16.4.2003 tarihinde emekliye ayrıl mıştır. • Enver AKTAŞ 1.4.1955 tarihinde Kahramanmaraş’ta doğmuştur. Ankara Başkent Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1979 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Aktaş; sırasıyla Ovacık, Uludere, Dazkırı, Ayaş ve Beypazarı Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. Enver Aktaş, Yargıtay Yirmibirinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 20.1.2003 tarihinde emekliye ayrıl mıştır. YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR • M. Levent TÜTÜNCÜOĞLU 9.11.1953 tarihinde Ankara’da doğmuştur. Erzurum Lisesini bitirmiş ve Ankara üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1980 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tütüncüoğlu; sırasıyla Kozan, Tuzluca ve Azdavay Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. M.Levent Tütüncüoğlu, Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 27.1.2003 tarihinde emek liye ayrılmıştır. • Şüheda BAŞYİĞİT 13.11.1943 tarihinde Susurluk’ta doğmuştur. Ankara Kız Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1966 yılında mezun olmuştur. Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Başyiğit; sırasıyla Keskin Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği ve Askeri Yargıtay Tetkik Hakim liği görevlerinde bulunmuştur. Şüheda Başyiğit, Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi Hakimliği görevini sür dürmekte iken, kendi isteğiyle 16.7.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. • Şadiye Vildan CEYLAN 1949 yılında Kayseri’de doğmuştur. Erzurum Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1972 yılında mezun olmuştur. İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ceylan; sırasıyla Muş Hakim Yardımcılığı ve Bala Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. Şadiye Vildan Ceylan, Yargıtay ikinci Ceza Dairesi Tetkik Hakimi olarak görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 18.7.2003 tarihinde emekliye ayrıl mıştır. ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN A YRILANLAR • Kudret Yalçın BAL 31.7.1948 tarihinde Çekerek’te doğmuştur. Yozgat Lisesini bitirmiş ve İs tanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1974 yılında mezun olmuştur. Yozgat hakim adayı olarak mesleğe başlayan Bal; sırasıyla Malazgirt, Göksün, Siverek ve Orhangazi Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Sincan Cum huriyet Savcılığı ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur. 605 H. Bayram USLU 28.5.1996 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Kudret Yalçın Bal, Yargı tay Dördüncü Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, 27.3.2003 tarihinde vefat etmiştir. • Abdullah Vehbi BAYRAM 19.3.1954 tarihinde Malatya’da doğmuştur. Yozgat Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1978 yılında mezun olmuştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Bayram; sırasıyla Kahra manmaraş Hakim Yardımcılığı, Viranşehir, Alucra Hakimliği ve Boyabat Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. Abdullah Vehbi Bayram, Yargıtay Onuncu Ceza Dairesi Tetkik Hakimi olarak görevini sürdürmekte iken, 16.1.2002 tarihinde vefat etmiştir. • Mehmet Oktay AKKAYA 7.10.1948 tarihinde Kütahya’da doğmuştur. Ankara Kurtuluş Lisesini bi tirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun ol muştur. Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Akkaya; sırasıyla Eskipa zar, Safranbolu ve Şanlıurfa Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. Mehmet Oktay Akkaya, Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimliği görevini sürdürmekte iken, 10.7.2003 tarihinde vefat etmiştir. - oOo- 606 YARGITAY YAYINLARI • İs v iç r e b o r ç la r k a n u n u şerh i (İkinci Bölüm-Çeşitli Sözleşme Îlişkileri-Madde:184-551) Dr.Herman BECKER, Çeviren: Dr. A. Suat DURA...................... 7.560.000.-TL. • BORÇLAR HUKUKUNUN UMUMİ KISMI Andıeas von TUHR, Çeviren: Av. CevatEDEGE......................... 7.560.000.-TL. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ KARARLARI (Hukuk-Ceza) 5.400.000-TL. YARGITAY I. BAŞKANLARININ ADALET YILI AÇIŞ KONUŞMALARI (1943-1993)................ 5.400.000.-TL. YARGITAY KARARLARI DERGlSt KILAVUZU (I), Yıl: 1975-1981................................................................... 5.400.000.-TL. YARGITAY KARARLARI DERGlSt KILAVUZU (II), Yıl: 1982-1986..................... .....5.400.000.-TL. YARGITAY KARARLARI DERGtSt KILAVUZU (III), Yık 1987-1991..................................................................................5.400.000.-TL. YARGITAY IÇTtHADI BlRLEŞTtRME KARARLARI HUKUK BÖLÜMÜ ClLT:6 ............... 7.560.000.-TL. 125. YILINDA YARGITAY-ALBÜM..........................................5.400.000.-TL. 130. YILINDA YARGITAY-ALBÜM.............. ............................ 10.800.000.-TL. YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARAR ÖZETLERİ (Hukuk-Ceza) 1926-1998............................................ 7.560.000.-TL. ATATÜRK VE HUKUK....................................,.......................... 7.560.000.-TL. 1990-1999 YKD CD (Bilgisayar Programı)............................... 50.000.000.-TL. 1926-2000 Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararlan CD (Bilgisayar Programı) ..... 75.000.000.-TL 607 • YARGITAY KARARLARI DERGISÎ Cilt: 18, Yıl: 1992, Sayı: 1-12........................................................... 10.100.000.-TL. Cilt: 19, Yıl; 1993, Sayı: 1-12........................................'.................... 10.100.000.-TL. Cilt:20, Yıl: 1994, Sayı: 1-12............................................................10.100.000.-TL. Cilt.23. Yıl: 1997, Sayı: 1-12............................................................J0.100.000.-TL. Cilt:24, Yıl: 1998, Sayı: 1-12........................................................... 10.100.000.-TL. Cilt:25, Yıl:1999, Sayı: 1-12....... ,....................................... 10.100.000.-TL. Cilt:26, Yıl:2000, Sayı: 1-12........................................................... 15.000.000.-TL. Cilt:27, Yıl:2001, Sayı: 1-12................................... Cilt:28. Yıl:2002, Sayı: 1-12...................................... Cilt:29, Yıl:2003, Sayı:l-12......................................... 24.000.000.-TL 38.400.000.-TL. 60.000.000.-TL. • YARGITAY DERGİSİ Cilt: 18, Yıl: 1992, Sayı: 1-4.............................................................. 5.050.000.-TL. 5.050.000.- Cilt: 19, Yıl: 1993, Sayı: 1-4................................. Cilt:20, Yıl: 1994, Sayı:l-4................................................ 5.050.000.-TL. Cilt:21, Yıl: 1995, Sayı: 1-4.............................................................. 5.050.000.-TL. Cilt:22, Yıl: 1996, Sayı: 1-4................................................................5.050.000.-TL. Cilt:23, Yıl: 1997, Sayı:l-4.............................................................. 5.050.000.-TL. Cilt:24, Yıl: 1998, Sayı: 1-4..................................... 5.050.000.-TL Cilt:25, Yıl: 1999, Sayı: 1-4...............................................................5.050.000.-TL. Cilt:26, Yıl:2000, Sayı: 1-4.............................................................. 5.050.000:-TL. Cilt:27, Yıl:2001 .Sayı: 1-4.............. 8.000.000.-TL. Cilt:28, Yıl:2002, Sayı: 1-4.............................................................12.800.000.-TL. Cilt:29, Yıl:2003, Sayı: 1-4...... 20.000.000.-TL. 608 1- Yayın bedellerine dergilerde %1, kitaplaı*da%8 ve CD’lerde %18 oranındaki Katma Değer Vergisi dahildir. 2- Süreli yayınlarla, YÎBK., Hukuk Bölümü Cilt:6, Yargıtay I. Başkanlanmn Adalet Yılı Açış Konuşmaları ve İsviçre Borçlar Kanunu Şerhi adlı kitaplarda, Hakim ve Cumhuriyet Savcıları ile Hukuk Fakültesi öğrencilerine %20; 1999, 2000, 2001, 2002, 2003 yıllan Yargıtay Kararlan Dergisi ve Yargıtay Dergisi ile Yargıtay içtihadı Birleştinne Karar Özetleri (Hukuk-Ceza), Atatürk ve Hukuk adlı yayınlarda %30 indirim uygulanır. 3- Süreli yayınlarda indirim uygulaması, yıllık abone olma koşuluna bağlıdır. 4- Ödemeli gönderilmez. Hiçbir yerde temsilcimiz, yoktur. HESAP NUMARALARIMIZ: 1- T.C. Ziraat Bankası Kızılay Şubesi, 216826 ANKARA 2- Posta Çekleri Merkezi, 92932 YAZIŞMA ADRESİMİZ ; Yargıtay Yayın işleri Müdürlüğü (Yargıtay Ek Binası) Vekaletler Caddesi No:3 06658 Bakanlıklar/ANKARA HABERLEŞME ICtN TEL : 0-312- 425 16 49 - 425 16 32 ABONE SERVtSt : 0-312-417 44 60/3505-3506 FAKS : 0-312-419 41 11