Dünyada ve Türkiye`de Su Ürünleri Sektörüne Genel Bakış
Transkript
Dünyada ve Türkiye`de Su Ürünleri Sektörüne Genel Bakış
GEDİZ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME BÖLÜMÜ (YÜKSEK LİSANS TEZİ) SU ÜRÜNLERİ SEKTÖRÜNE GENEL BAKIŞ TÜKETİCİ DAVRANIŞLARI VE SU ÜRÜNLERİNİN SAĞLIK AÇISINDAN FAYDALARI Dr. Nedim YAZICIOĞLU Danışman Yrd. Doç. Dr. Dinçer YARKIN İZMİR, 2015 ÖZET Su ürünleri ticareti, özellikle bir ülkenin hem iç piyasasında, hem de dış piyasa da ciddi sirkülasyonların yaşandığı bir alandır. Dünya’nın büyük bir bölümünün sularla çevrili olduğunu düşünürsek, su ürünlerinin değeri ve önemini anlamamız kolaylaşmaktadır. Ülkemizde de gerek 4 denizin bulunması, gerekse önemli göl, baraj ve akarsu gibi kaynaklara sahip olunmasından dolayı su ürünleri bir sektör haline gelmiştir. Bu çalışmamızda su ürünlerinin sektörel yapısı, dünyada ve ülkemizdeki durumu hakkında genel bilgiler verilerek, dış ticarette (ithalat-ihracat) gelinen noktalar, ilişkiler, pazarlama stratejileri incelenmiştir. Ardından özellikle balıketi üzerinden protein değerleri ortaya konmuş, yararları anlatılmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Su Ürünleri Sektörü, Su Ürünleri Tüketimi, Su Ürünleri Pazarlaması, Kültür Balıkçılığı, Sağlıklı Beslenme, Tüketim alışkanlıkları. ABSTRACT Aquatic products trading, especially a country both domestic market and foreign market is an area experiencing of serious circulation. A large portion of the Earth is surrounded by water, water is easier to understand the importance and value of their product. In our country, the presence of the sea have important lakes, 4 have dams and streams due to the owning resources, such as aquaculture, has become an industry. In this study, we water products sectoral structure in the world and in our conutry by giving general information about the State, foreign trade (import-export) of the point reached, relationships, marketing strategies are explored. Then put the protein values, particularly chubby benefits should not have been tried. Key Words: Aquatic Products Industry, The Consumption of Aquatic Products, Aquatic Products Marketing, Aquaculture, Healty Nutrition, Consumption Habits. i İÇİNDEKİLER ÖZET i ABSTRACT i İÇİNDEKİLER ii KISALTMALAR iv TABLOLAR v GRAFİKLER vi GİRİŞ 1 BİRİNCİ BÖLÜM SU ÜRÜNLERİ SEKTÖRÜ 1.1.SU ÜRÜNLERİ SEKTÖRÜNE GENEL BAKIŞ 1.1.1. Dünyada Su Ürünleri Sektörüne Genel Bakış 1.1.1.1.Dünyada Su Ürünleri Avcılığı 2 5 9 1.1.1.2.Dünyada Su Ürünleri Yetiştiriciliği 10 1.1.1.3.Dünya Su Ürünleri İşleme ve Değerlendirme Sanayi 12 1.1.2. Avrupa’da Su Ürünleri Sektörüne Genel Bakış 12 1.1.2.1.Avrupa’da Su Ürünleri İşleme Sanayi 15 1.1.2.2.Avrupa Birliği Ortak Balıkçılık Politikası ve Avrupa Balıkçılık Fonu 15 1.1.3. Türkiye’de Su Ürünleri Sektörüne Genel Bakış 16 1.1.3.1.Ülkemizde Su Ürünleri Sektörünün Ekonomiye Etkisi 20 1.1.3.2.Türkiye’de Su Ürünleri Pazarlamasının Durumu 22 1.1.3.3.Türkiye’nin Dış Ticaretinde Su Ürünlerinin Konumu 23 1.1.3.4.Balıkçılık Filosu 28 1.1.3.5.Su Ürünleri Kooperatifleri 29 1.1.4. İzmir’in Türkiye Su Ürünleri Sektörüne Katkısı 1.2.SU ÜRÜNLERİ TÜKETİMİ 31 35 1.2.1. Türkiye’de Beslenme ve Sağlık Araştırmaları Sonuçlarına ii Göre DurumBesin Tüketim Durumu, Beslenme Alıskanlıkları ve Güncel Egilimler 37 1.3.ÜRÜN DESTEKLEMELERİ 42 1.3.1. Yavru Balık Desteklemeleri 43 1.3.2. Devlet Destekli Su Ürünleri Sigortası 44 1.4.SU ÜRÜNLERİNİN HAZIR YEMEK TEKLONOJİSİNDEKİ YERİ 44 1.4.1. Balık ve Besin Değeri 45 1.4.2. Balık Tüketimi, Sağlıklı Yaşam ve Hastalıklar 48 1.4.3. Balık Yağlarının İnsan Sağlığı Açısından Önemi 49 SONUÇ 60 KAYNAKÇA 64 iii KISALTMALAR AB = Avrupa Birliği ABF = Avrupa Balıkçılık Fonu ABD = Amerika Birleşik Devletleri AHA = Amerika Kalp Birliği AR-GE = Araştırma ve Geliştirme BYMA = Balıkçılık Yönlendirme Mali Aracı CHD = Koroner Kalp Hastalığı DPT = Devlet Planlama Teşkilatı DSİ = Devlet Su İşleri FAO = Food and Agriculture Organization (Gıda ve Tarım Örgütü) GSMH = Gayrisafi Milli Hasıla GSYİH = Gayrisafi Yurt İçi Hasıla ICCAT = Atlantik Orkinos Balıklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Komisyon İKV = İktisadi Kalkınma Vakfı M.Ö. = Milattan Önce OBP = Ortak Balıkçılık Politikası OKA = Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı ÖİK = Kalkınma Bakanlığı Özel İhtisas Komisyonu PUFA = Çoklu Yağ Asidi RDA = Referans Değerleri SKS = Su Ürünleri Kayıt Sistemi TL = Türk Lirası TUİK = Türkiye İstatistik Kurumu iv TABLOLAR Tablo 1. Dünya Su Ürünleri Tüketimi 7 Tablo 2. Dünyada Su Ürünleri Avcılığında İlk 10 Ülke 9 Tablo 3. Dünyada Kültür Balıkçılığında İlk 15 Ülke 11 Tablo 4. Türkiye’nin Su Ürünleri Üretim Alanları 17 Tablo 5. Türkiye’de Su Ürünleri Üretimi (Ton) 17 Tablo 6. Türkiye’nin 2013 Yılı Su Ürünleri Üretim Miktarı (Ton) 18 Tablo 7. Türlere Göre Türkiye’de Balık Yetiştiriciliği 18 Tablo 8. Türkiye’de Su Ürünleri Üretimi (Avcılık ve Yetiştiricilik) 21 Tablo 9. Türkiye’de Avlanan-Üretilen Tüm Su Ürünlerinin Son Tüketicideki Ortalama Birim Değerleri ile Toplam Ekonomik Değeri 21 Tablo 10. Türkiye’nin 2012-2013 Yıllarında Su Ürünleri İhraç Ettiği Ülkeler 24 Tablo 11. Türkiye’nin 2000-2013 Yılları Arası Su Ürünleri İhracatı 25 Tablo 12. Türkiye’nin 2012 Yılında Su Ürünü İthal Ettiği Ülkeler 27 Tablo 13. İzmir’de İşleme Tesislerinden 2012-2013 Yıllarında AB’ye ve AB Dışı Ülkelere İhraç Edilen Ürün Miktarı (Ton) 34 Tablo 14. Balıkların Sınıflandırılması 46 Tablo 15. Çeşitli Balıkların Enerji ve Mikrobesin Öğeleri İçerikleri (100 g) 46 v GRAFİKLER Grafik 1. Dünya Su Ürünleri Kişi Başı Balık Tüketimi 9 Grafik 2. 2009 Yılında Avrupa Ülkelerinde Yetiştiricilikten Sağlanan Üretim 13 Grafik 3. 2000-2010 Yılları Arasında AB ve Türkiye Avcılık Üretimleri 14 Grafik 4. Türkiye’nin Su Ürünleri İhraç Ettiği Ülkeler 24 Grafik 5. Türkiye’nin 2010-2013 Yılları Arası Su Ürünleri İhracatının Grafiği 26 Grafik 6. Türkiye’nin Su Ürünleri İthal Ettiği Ülkeler 27 Grafik 7. Yıllara Göre Denizlerimizde Bulunan Filo Kapasitesi ve Üretim Miktarlarının Karşılaştırılması 28 Grafik 8. Yıllara Göre Balıkçı Gemilerinin KW Başına Üretim Miktarları vi 29 GİRİŞ Günümüzde, özellikle gelişmiş ülkelerde kişiler, beslenmelerine çok dikkat etmekte ve beslenme alışkanlıklarında sağlık açısından uygun gıdaları seçmeye itina göstermektedirler. Bu gıdalar içerisinde de çoklu doymamış yağ asitleri yönünden zengin olan balık ve diğer su ürünleri ilk sıralarda yer almaktadır. Balık eti besleyici değeri olduk ça yüksek, insan beslenmesi için mükemmel bir gıda kaynağıdır. Balıketi, zengin protein içeriği ve yapısında bulunan çoklu doymamış yağ asitleri ile vücudun temel besin maddeleri ihtiyacını karşılaması, insan fizyolojisi ve metabolik fonksiyonları üzerinde olumlu etki yapması yönüyle hastalıklardan korunma ve sağlıklı bir yaşam sürdürmede önemli besin maddeleri arasında gösterilmektedir (Kaya, Duyar ve Erdem, 2004:365). Balıketi, beslenme değeri ve özellikle protein kalitesi bakımından mükemmel bir gıdadır. Et, süt, yumurta yanında balık, en önemli yüksek değerli protein kaynağıdır. Balıketi % 18-20 oranında protein içermektedir. Balıketleri vitamin açısından da oldukça zengindir. Balık yağları en zengin omega-3 yağ asidi kaynağıdır. Bilim adamları ilk defa, Gröndland'da da Eskimoların sağlığı üzerine çalışma yaptıklarında Omega-3'ün önemini fark etmişlerdir. Eskimoların, geleneksel gıdaları yüksek oranlarda yağ içermesine rağmen, kalp hastalığı, romatizmal kireçlenme, astım ve endüstriyel ülkelerde yaygın olan pek çok hastalığa karşı dirençli oldukları belirlenmiştir (Karabulut ve Yandı, 2006). İnsanların en eski çağlardan bu yana balık avladıkları bilinmektedir. Günümüzden 5 bin yıl öncesinden kalma, kemikten yapılmış ve bugün kullanılan örneklerine benzeyen balık oltası iğneleri bulunmuştur. Çinlilerin, M.Ö. 3000 bin yıllarında, tuzlu su havuzlarında kefal ürettikleri, Eski Romalıların da havuz suyu ve akvaryumlarda tatlı su kefalleri ve sazanlar yetiştirdikleri bilinmektedir. Arkeolojik kalıntılar insanlığın ilk çağlarda yaşamsal ihtiyaçları nedeniyle balıkçılığın belirgin oranlarda temel gıda olarak kullanıldığını göstermektedir (OKA, 2013). Dünyada ticari balıkçılık 15.yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış sonraki iki yüzyıl 1 içinde de büyük balıkçılık sanayi oluşmuştur. Balıkçılıkta yakalanan balıkları işleyen, çeşitli aygıtlarla donatılmış büyük balıkçı filoları kurulmuştur. Zamanla aşırı avlanma balıkçılığı tehdit etmeye başlamış ve günümüzde ekosistemlerin kirlenmesi ve yok olmasıyla birlikte ciddi sorun olmaya başlamıştır. Üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada konumda olan Türkiye'nin 8.333 km'lik kıyı şeridi ve 177.714 km uzunluğunda nehirleri bulunmaktadır. Türkiye, su kaynaklarının fiziki büyüklüğü itibariyle su ürünleri ve balıkçılık üretimine uygun zengin su kaynaklarına sahiptir. Türkiye'nin üç yanının denizlerle çevrili olması ve bir iç denizinin bulunmasına karşın, balıkçılıkta gelişmiş bir ülke değildir. (Gürcay, 2014). Deniz ve iç su kaynaklarının 25 milyon hektar olan yüzey alanları orman alanlarından fazla, tarım alanlarına ise hemen hemen eşittir. Türkiye'de balıkçılık, tarım ve tarıma dayalı sanayi sektörü içinde bitkisel, hayvansal üretim ve ormancılıkla birlikte dört alt sektörden birini teşkil etmektedir (Çelik, 2008). Türkiye, 2011 yılında toplam 703 bin tonluk üretimle, Dünya su ürünleri üretiminin % 0,45’ini karşılamıştır. Tarım sektörü üretimi içerisinde ve milli ekonomide yarattığı katma değer olarak su ürünleri sektörünün payı ülkenin sahip olduğu su potansiyeline karşılık çok düşüktür. Fakat, üretimden pazarlamaya istihdam yaratması, besin olarak bir başka eşdeğerinin olmaması, katma değer yaratacak şekilde işlendiğinde ihracat olanaklarının artması, balıkçılığı ve elde edilen ürünlerin önemini arttırmaktadır (9. Kalkınma Planı, 2007, Balıkçılık Özel İhtisas Komisyon Raporu). Türkiye Denizleri ve iç suları birbirlerinden farklı ekolojik özellikleri sebebiyle, biyoçeşitliliğin yüksek olmasını sağlamaktadır. Ülke sularında yaklaşık 500 tür bulunmakta ve yaklaşık 100 farklı türün ekonomik üretimi yapılmaktadır. Balıkçılık sektörü 47 bin kişiye doğrudan istihdam sağlamaktadır. Ancak balıkçılık sektörünün GSYİH'ye sağladığı katkı % 0,4'tür. 2014-2018 plan dönemini kapsayan Onuncu Kalkınma Planında da sektörün değerini artırmaya yönelik olarak “Balıkçılıkta kaynak yönetimi bilimsel verilere dayalı ve etkin bir biçimde gerçekleştirilecek, idari kapasite güçlendirilecektir. Su ürünleri 2 yetiştiriciliğinde, çevresel sürdürülebilirlik gözetilecek, ürün çeşitliliği ve markalaşma ile uluslararası pazarlarda rekabet edebilirliğin artırılması sağlanacaktır. “ hedef ortaya konulmuştur. TR83 Bölgesi de sahip olduğu doğal kaynaklar bakımından su ürünleri üretimi için ciddi bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyel tam olarak değerlendirilememektedir. 2001 yılında sektörün bölge GSYİH'sine katkısı % 0,2 Türkiye balıkçılık GSYİH'sine oranı ise % 2,4'tür. TR83 Bölgesinde yerel potansiyeli harekete geçirerek ekonomik ve sosyal alanlarda sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak amacıyla faaliyetler gösteren Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı Uzmanlarınca hazırlanan bu rapor ile su ürünleri ve balıkçılık sektörünün dünyadaki, Türkiye'deki ve Orta Karadeniz Bölgesi'ndeki mevcut durumu ortaya konularak, sektörde mevcut eğilimler, öne çıkan sorunlar ve ihtiyaçlar belirtilmiştir. Ayrıca sektör temsilcileri ile yapılan çalıştay ve görüşmelerden elde edilen bilgiler de rapor içerisinde yer almaktadır (OKA, 2013). Su ürünleri sektöründe; denizlerin ve iç suların sahip olduğu hayvansal ve bitkisel organizmaları, kaynakların daha akılcı ve süreklilikle kullanımlarını, kıyı ve kıyı ötesi açık deniz balıkçılığını, kooperatifçiliği, uzaktan algılama, yetiştiriciliği ürünlerin soğuk ve donmuş muhafazası ve pazarlanmasını, su ürünleri endüstrisini, entegre ve işleme tesislerini, gemi inşaasını, ağ imalatını, liman ve çekek yerleri, sektörün balıkçı barınagı ile balık halleri gibi alt yapı tesislerini, diğer gerekli araç ve teçhizatların kullanımlarını ile üretimlerini ve bütün sektörün faaliyetleri yanında bunların araştırılması, geliştirilmesi ve eğitilmesi konuları yer almaktadır. 3 BİRİNCİ BÖLÜM SU ÜRÜNLERİ SEKTÖRÜ 1.5.SU ÜRÜNLERİ SEKTÖRÜNE GENEL BAKIŞ Balıkçılık günümüzde ve gelecekte tüm ülkelerin ekonomisine belirli bir yatırım ve çaba karşılığı sürekli girdi sağlayan önemli kaynaklardandır. Balıkçılığın önemi, sürekli ekonomik girdi sağlamasından çok insan beslenmesine olan yüksek düzeydeki hayvansal protein girdisinde aranmalıdır. Beslenme, özellikle dengeli beslenmenin bilincinde olan uluslar hayvansal protein kaynaklarını daha da zenginleştirmek için denizlerden yüksek oranlarda yararlanmanın yollarını sürekli aramakta özellikle geleceğe bugünden yatırım yapmaktadırlar. Artan dünya nüfusunun hayvansal protein ihtiyacını karşılamak, dünya besin üretimine katkıda bulunmak amacıyla daha çok çaba harcanması insani bir sorumluluk ve görev olarak benimsemesi büyük önem taşımaktadır. Ülke su ürünleri kaynaklarının devamlılık içinde kullanılması, geliştirilmesi, yeni av alanlarının tespiti ve stoklarından faydalanma, kaynakların ülkenin sosyal ve ekonomik amaçları doğrultusunda kullanılması, kaynakları meydana getiren türlerin popülasyonlarının, stoklarının ve stokların yıllık üretimlerinin ve bunları etkileyen faktörlerin çok iyi bilinmesini gerektirmektedir (Acara ve Coşkun, 1989). Her ülke kendi olanakları ve alışılagelmiş kullanımına dayanarak su ürünlerini değişik isim ve tanımda kullanmaktadırlar. Çünkü su ürünleri yalnız balık ve balıkçılık ve bunların yetiştiriciliği şeklinde ele alınamaz. Su ürünleri multidisipliner bir konudur ve temelde canlı, çevre ve insan ilişkisini ve etkileşimini ele almalıdır. Türkiye‟de yaygın anlamıyla su ürünleri kavramıyla balık kültürü, yetiştiriciliği ve belli ölçülerde avlanması anlaşılmaktadır. Bununla birlikte geniş anlamda su ürünleri, deniz ve iç sularındaki bitkisel ve hayvansal organizmaların oluşturduğu topluluk ve onların kaynak olarak entegre işletilmeleri, yetiştirilmeleri, açık deniz balıkçılığı ve ilgili konuları kapsamaktadır (Karademir ,2012:57). 4 Su ürünleri sektörü ucuz ve kaliteli hayvansal protein sağlaması sebebiyle insanların beslenmeleri konusunda çok önemli bir hal kazanmıştır. Özellikle 1984 yılından itibaren ortalama yıllık % 11 ve üzerinde büyüme seyriyle, gıda ürünleri arasında en hızlı yükseliş ve gelişme gösteren sektör haline gelmiştir. Su ürünleri üreticileri, su ürünleri yetiştiriciliği destekleri kapsamında; ürün, yavru balık, yeni türler ve örgütlenme desteklerinden faydalandırılmaktadır. Ayrıca; su ürünleri işletmelerine, Tarım Sigortası Prim Desteği de verilmektedir. Bunun yanında, üreticilere su ürünleri yetiştiriciliği ile ilgili olarak, düşük faizli yatırım ve işletme kredisi kullandırılmaktadır. İlk defa 2003 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile su ürünleri yetiştiricilik sektörüne 5 trilyon TL destekleme tutarı ayrılmıştır. Bu kapsamda 2003 yılında 127 adet çipura, levrek ve alabalık işletmesine yaklaşık 1 trilyon TL destekleme ödemesi yapılmıştır. 15 Nisan 2008 tarih ve 26848 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2008/13489 sayılı Bakanlar Kurulu kararına istinaden; Su ürünleri yetiştiriciliği yapan üreticilere, Su Ürünleri Kayıt Sistemine kayıtlı olma şartı ile su ürünleri yetiştiriciliği destekleme primi ödenmektedir (Çavdar, 2009). 1.5.1. Dünyada Su Ürünleri Sektörüne Genel Bakış Dünya toplam su ürünleri üretimi (avcılık ve yetiştiricilik) genel olarak son yüz yılda devamlı artış göstermiştir. Teknolojik gelişmelerin de hızlanmasıyla denizler ve iç sularda avlanma arttıkça balık stokları da azalma eğilimi göstermektedir. 1910 yılında 4 milyon ton olan dünya su ürünleri üretimi, 1989‟da 100 milyon tona ulaşmıştır. Stoklar üzerindeki bu baskı sonucu dünya su ürünleri üretimi azalma eğilimine girmiş, üretim 1991 yılında 96,9 milyon tona gerilemiştir (Ulaştırma Bakanlığı, 2011). Dünyada, deniz ve içsularda mevcut türlerin toplamının yaklaşık 170.000 olduğu, bunların ancak 500 kadarının ekonomik önem taşıyan türleri oluşturduğu bilinmektedir 5 (DPT, 2006). Dünya'da su ürünleri üretimi ve ticaretinde temel olarak 58 ülke faaliyet göstermektedir. 2010 yılında toplam su ürünleri üretimi 148 milyon ton (US$217,5 milyar) olmakla birlikte bu üretimin 128 milyon tonu gıda olarak tüketilmiştir. 2011'de üretim miktarı 154 milyon tona çıkarken bu üretimin 131 milyon tonu gıda olarak tüketilmiştir. Su ürünleri üretimindeki sürekli büyüme ve gelişen dağıtım kanalları ile birlikte kişi başına düşen su ürünleri miktarı 1960'larda 9.9kg iken 2010 istatistiklerine göre bu sayı 18,6 kg'a yükselmiştir (FAO1, 2012). Doğal stokların giderek azalması, dünya çapında hızla artan nüfusun protein ihtiyacının karşılanmasında kültür balıkçılığının önemini artırmıştır. Gıda ve Tarım Örgütü'ne (FAO) göre yetiştiricilik sektörü son on yıl içerisinde yılda ortalama % 6,6 oranında büyüyerek, dünya çapında en çok gelişen gıda üretim sektörü olmuştur. Hâlihazırda, küresel su üretiminin % 37'si yetiştiricilikle sağlanmakta olup, uzun vadede yetiştiricilik sektörünün üretim bakımından avcılık sektörünü geçmesi beklenmektedir. Toplam su ürünleri üretimine baktığımızda avlanan su ürünleri miktarı artmazken yetiştiricilik üretimlerinin yıllar içinde daha fazla arttığı görülmektedir (FAO, Balıkçılık ve Yetiştiricilik İstatistikleri, 2010). Yetiştiricilikte Çin, toplam üretimin % 62'sini sağlamakta olup, açık farkla lider durumdadır. Çin'i; Hindistan, Vietnam, Endonezya, Tayland, Bangladeş ve Norveç izlemektedir. Türkiye'nin küresel yetiştiricilikteki payı ise % 0,29 seviyesindedir. Su ürünleri ve Balıkçılık sektörü üretiminde Çin başı çekerken Çin'i Endonezya, Hindistan ve ABD takip etmektedir. Son yıllarda avlanma miktarı düşmesine rağmen küresel düzeyde hala en çok avlanan tür hamsidir. Daha sonra Alaska morinası, ton balığı (skipjack tuna), ringa balığı ve kolyoz gelmektedir (FAO, Balıkçılık ve Yetiştiricilik İstatistikleri, 2010). 1 FAO: Food and Agriculture Organization. 6 Balık bulucu modern cihazların büyük kapasiteli avcı ve taşıyıcı gemilerle birlikte kullanılması sonucu avcılıkta sağlanan gelişmelere ilave olarak 1990‟dan sonar yetiştiriciliğin de geliştirilmesiyle dünya genelinde her yıl ortalama %0,5 artış gösteren su ürünleri üretimi, 2007 yılında 140,4 milyon tona, 2008 yılında ise 89,7 milyon tonu avcılıktan, 52,6 milyon tonu yetiştiricilikten olmak üzere 142,3 milyon tona yükselmiştir (Tablo 1). Tablo 1. Dünya Su Ürünleri Üretimi Yıllar 1910 1960 1976 1991 2002 2008 2009 2010 2011 Su Ürünleri Üretimi (milyon 4 38 73,5 96,9 113,6 142,3 145,3 148,5 154 ton) Kaynak: Ulaştırma Bakanlığı Demiryollar Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü, Balıkçılık Kıyı Yapıları Durum ve İhtiyaç Analizi,Ankara,2011,Bölüm 2, s.7. 2010 yılı FAO verilerine göre ülkeler bazında avlanan su ürünleri miktarı 15 milyon ton ile en fazla Çin'de gerçekleştirilirken, Çin'i 5 milyon ton ile Endonezya, 4,6 milyon ton ile Hindistan, 4,3 milyon ton ile ABD, 4,2 milyon ton ile Peru takip etmektedir. 2009 FAO verilerine göre Çin'den sonra Peru gelmekte iken 2010 yılında avlanan hamsi miktarındaki azalmadan dolayı Peru 2. sıradan 5.sıraya düşmüştür. Çin'in payı 1961'de % 7 iken, 2010'da % 35'e çıkmıştır. Bu oranın dünya genelinde kişi başına düşen su ürünleri miktarının artmasında payı büyüktür. Çin devre dışı bırakıldığında dünya genelinde kişi başına düşen su ürünleri miktarı 18,1 kg'dan 15,4 kg'a düşmektedir. 2010 yılı itibarıyla çiftlik yetiştiriciliğinde Çin (36,7 milyon ton), Hindistan (4,6 milyon ton), Vietnam (2,7 milyon ton), Endonezya (2,3 milyon ton), Bangladeş (1,3 milyon ton), Tayland (1,4 milyon ton), Norveç (1 milyon ton), Mısır (919 bin ton), Myanmar (850 bin ton), Filipinler (744 bin ton) olmak üzere ilk on ülke yer almaktadır. Bu ülkeler tüm üretimin % 87,6’sını oluşturmaktadır (FAO, Balıkçılık ve Yetiştiricilik İstatistikleri, 2012). Dünya genelinde su ürünleri üretiminde toplam ihracat FAO 2011 verilerine göre 95 milyar $ olmuştur. 2010'da 82 milyar $ olan ihracat rakamları 2011'de % 14 artmıştır. 7 Su ürünleri ihracatında Çin başı çekerken, Çin'i Norveç, ABD, Vietnam ve Kanada takip etmektedir. İhracatta gelişmekte olan ülkeler önemli rol oynarken, ilk 10 ihracat yapan ülke toplam ihracatın % 75'ini gerçekleştirmektedir. Ülkeler bazında sektörde yapılan ihracatın % 11,5'ini (11 Milyar $) Çin, % 9,5'ini (9 Milyar $) Norveç, % 5,3'ünü (5 Milyar $) A.B.D, % 4,4'ünü (4 Milyar $) Vietnam, % 3,9'ini (3.6 Milyar $) Kanada, % 3,7'sini (3.5 Milyar $) Şili, % 3,4'ünü (3.2 Milyar $) Hindistan, % 3,3'ünü (3.1 Milyar $) İspanya, % 3,2'sini (3 Milyar $) Tayland, % 3'ünü (2.8 Milyar $) Hollanda yapmaktadır. İthalatın % 76'sı gelişmiş ülkeler tarafından yapılmaktadır. Dünyanın en büyük su ürünleri ve balıkçılık üretimi ithalatçısı Japonya ve ABD'dir. AB ülkeleri ise toplam ithalatın % 40'ını oluşturmaktadır. Su ürünleri sektöründeki toplam istihdam, yıllık ortalama 3,6’lık bir artışla geçtiğimiz otuz yıl içinde fazla dalgalanma göstermeden yükselerek, dünya nüfus artış hızını ve dünya genelinde tarım sektörünün artış hızını geride bırakmıştır. Sektörde çalışan 44,9 milyon kişi toplam tarım sektöründe çalışan 1,3 milyar kişinin % 3,5’ini oluşturmaktadır. Aynı oran 1980’de sadece % 1,8 olarak belirlenmiştir. Su ürünü avcılığı açık arayla sektörün en çok istihdam sağlayan kolu olsa da, bu pay yerinde saymaya ya da azalmaya başlarken, yetiştiricilik kolu artan iş olanakları sağlayarak payını artırmaktadır (Durak, 2012). Doğal stoklarda az tahrip edilmiş ya da kısmen tahrip edilmiş olarak sınıflandırılan balıkların oranı 1970’ten bu yana ciddi bir azalma göstererek % 40’tan % 15’e düşerken, aşırı tahrip edilmiş, tüketilmiş ve geri kazanılan türlerin oranı % 10’dan % 32’ye yükselmiştir. 2008’de Dünya Tarım Örgütü tarafından gözlenen stok gruplarının 15 tanesinin az tahrip edilmiş (% 3) ya da kısmen tahrip edilmiş (% 12) olduğu ve güncel yakalanma miktarlarından daha fazla üreyebildiği tespit edilmiştir. Bu 1970 ortalarından bu yana kaydedilen en düşük değer olmuştur (Karademir, 2012:59). 8 Grafik 1. Dünya Su Ürünleri Kişi Başı Balık Tüketimi 1.5.1.1.Dünyada Su Ürünleri Avcılığı Su ürünleri avcılığında dünyada ilk on sırayı alan ülkeler okyanuslara kıyısı bulunan, açık denizlerde büyük kapasiteli gemilerle avlanan ve avladığı su ürünlerini taşıyıcı gemilerle karaya çıkaran ülkelerdir. Söz konusu bu ülkeler su ürünleri üretimi, ticareti ve tüketiminde etkin olan ülkelerin başında gelmektedir. Avlanan su ürünleri taşıyıcı gemilerde veya karada işlenmekte, su ürünleri işleme sanayisi önemli bir istihdam yaratmakta, yan sanayinin gelişmesine katkıda bulunmaktadır (Tablo 2). Tablo 2. Dünyada Su Ürünleri Avcılığında İlk 10 Ülke Sıra No Ülkeler 1 Çin 2 Peru 3 Endonezya 4 ABD 5 Japonya 6 Hindistan 7 Şili 8 Rusya Federasyonu 9 Filipinler 10 Tayland İlk On Ülke Puanı Üretim (milyon ton) Yüzde 14,8 10,4 7,4 5,2 4,9 3,4 4,3 3,0 4,2 3,0 4,1 2,9 3,6 2,5 3,4 2,4 2,6 1,8 2,5 1,8 51,8 33,0 Kaynak: Ulaştırma Bakanlığı Demiryollar Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü, Balıkçılık Kıyı Yapıları Durum ve İhtiyaç Analizi, Ankara, 2011, Bölüm 2, s.7. 9 Dünya su ürünleri avcılığında en önemli değişiklik su ürünleri toplam avcılığında, iki Asya ülkesi olan Endonezya ve Hindistan’ın iki Amerika ülkesi olan Amerika Birleşik Devletleri ve Şili’yi geçmiş olmasıdır. 2006 yılı ile kıyaslama yapıldığında ABD’nin toplam avcılığı (deniz ve iç sularda) % 10, Şili’nin ise % 15 azalmıştır. Bangladeş, Myanmar, Filipinler ve Vietnam gibi diğer büyük Asya balıkçılık ülkelerinin son on yılda yakalama istatistiklerinin aşırı avlanma ve doğal felaketlere (2004 yılında meydana gelen tsunami) rağmen düzenli olarak arttığı rapor edilmiştir (FAO, 2010). 1.5.1.2.Dünyada Su Ürünleri Yetiştiriciliği Su ürünleri yetiştiriciliği için kültür balıkçılığı veya akuakültür terimleri de kullanılmaktadır. Günümüzde su ürünleri yetiştiriciliği tüm dünyada hızla gelişmekte olan bir üretim dalı olarak karşımıza çıkıyor. Çoğalan talebe karşın su ürünleri avcılığında düzenli artış olmaması, su ürünleri yetiştiriciliğini daha cazip hale getirmiş durumda. Su ürünleri yetiştiriciliği FAO tarafından dünyada en hızlı büyüyen gıda sektörü olarak belirlendi. Artan nüfus, özellikle taze balığa olan talebi de her geçen gün arttırmaktadır. Nüfus artışı karşısında, dünyanın içine düştüğü protein darlığını gidermek için kültür balıkçılığı etkili bir yöntem olarak değerlendirilebilir. Özellikle sağlıklı beslenmedeki öneminden dolayı su ürünlerine olan ilgi dünyada gittikçe artmaktadır (Altun 2012). Su ürünleri yetiştiriciliği veya akuakültür; hayvansal (balık, kabuklu, yumuşakça ve eklembacaklılar) ve bitkisel (algler) su canlılarının kontrolü veya yarı kontrollü şartlarda gıda, stok takviyesi, süs, sportif ve bilimsel amaçlı olarak yetiştirilmesi olarak tanımlanabilir (Başçınar, 2004:6). Akuakültür halen dünyanın en hızlı büyüyen hayvansal besin üretici sektörü olmaya devam etmektedir. 1970’te su ürünleri yetiştiriciliğinin sofralarımıza ulaştırdığı kişi başı yıllık balık miktarı 0,7 kg iken 2008 itibarıyla bu rakam 7,8 kg’ya ulaştı ve artışını sürdürmektedir. Toplam yetiştiricilik ise 1950’lerin başında 1 milyon tondan daha azken 2008 verileri bu miktarın 52,5 milyon tona ulaştığını ve değerinin 98,4 milyar dolar olduğunu gözler önüne sermektedir. Akuakültür üretimi 2008’de yakaladığı % 48’lik 10 orandan biraz daha azıyla % 46 ile desteklerken 2006’daki % 43’lük üretime kıyasla artışını sürdürmüştür (Durak, 2014). FAO’nun verilerine göre, 2008 yılında dünyada yetiştiricilikten 52,6 milyon ton su ürünü elde edilmiştir. Çin tek başına yaklaşık 33 milyon ton üretimi ile, dünyada yetiştiricilikten elde edilen üretimin % 62’sini karşılamıştır. Çin’i, Hindistan, Vietnam, Endonezya, Tayland, Bangladeş ve Norveç takip etmektedir (Tablo 3). Tablo 3. Dünyada Kültür Balıkçılığında İlk 15 Ülke Sıra No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 Ülke Çin Hindistan Vietnam Endonezya Tayland Bangladeş Norveç Şili Filipinler Japonya Mısır Myanmar ABD Güney Kore Tayvan Üretim (bin ton) 32.736 3.479 2.462 1.690 1.374 1.006 844 843 741 732 694 675 500 474 324 Kaynak: Food and Agriculture Organization (FAO) Fisheries and Aquaculture Department,The State of World Fisheries and Aquaculture 2010,Roma, 2010,s.21. AB’de su ürünlerin üretiminin % 20’sini oluşturan yetiştiricilik sektörü, 65.000 kişiye doğrudan istihdam sağlamaktadır. AB’nin 2009 yılı toplam kültür balıkçılığı üretimi 1.298.326 ton olarak açıklanmıştır. AB’nin küresel yetiştiricilikteki payı üretim bazında % 2,6; değer bazında ise % 5,1 oranındadır. AB yetiştiricilik üretiminde, İspanya 268 bin ton ile ilk sırada yer alırken; İspanya’yı, 234 bin tonluk üretim ile Fransa, 196 bin ton ile İngiltere, 162 bin ton ile İtalya ve 121 bin ton ile Yunanistan gelmektedir (Şahin, 2011:3). 11 1.5.1.3.Dünya Su Ürünleri İşleme ve Değerlendirme Sanayi Dünyada 2006 yılında elde edilen veriler göre su ürünleri sektöründe yapılan üretimin % 77 oranı doğrudan insanın beslenmesi ile tüketilmiştir. Su ürünleri üretiminin % 48,5 oranında taze olarak tüketilmekteyken, kalan kısım ise işlenerek tüketiciye ulaştırılmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin genelinde taze tüketimin oranı % 60, dondurulanın oranı % 12, tütsülenerek işlenmiş ürünlerin oranı % 10, conserve edilmişlerin oranı % 5 ve gıda dışı tüketimler (hayvan yemi gibi) % 13 seviyelerinde yer almaktadır. Bu gelişmiş ülkelerde taze tüketimin oranı % 5 civarında bir seviyedeyken, dondurulan tüketilen ürünlerin miktar oranı % 42, tütsülenenin % 15, konservenin % 5 ve gıda dışı tüketimlerin ise % 33 olarak gerçekleşmektedir. Su ürünleri, dondurulmuş, fileto, konserve ve tütsülenmiş olarak tüketiciye sunulmakta ve alıcı bulmaktadır. Su ürünleri işlendiği zaman istihdam yaratmakta, diğer sektörlerin gelişmesine katkı yapmakta ve raf ömürleri uzadığından daha uzun süre muhafaza edilebilmektedir. AB ülkelerinde su ürünleri işleme sanayisi önemli bir uğraş olmasına karşın söz konusu ülkelerin üretimleri kendilerine yeterli olmamaktadır (Karademir, 2012:63). 1.5.2. Avrupa’da Su Ürünleri Sektörüne Genel Bakış Avrupa kıtasının yetiştiricilik üretimi son 40 yılda % 438 artmasına rağmen dünya yetiştiricilik üretimindeki payı % 22,4’den % 4,2’e gerilemiştir. Bunda en büyük etken Asya kıtasındaki yetiştiriciliğin yaklaşık 30 kat artarak 1,79 milyon tondan 53,3 milyon tona çıkması olmuştur. Avrupa kıtası ülkeleri, 2009 yılında 9,03 milyon ton avcılık üretimiyle dünya avcılık üretiminin % 15’ini gerçekleştirmiştir. AB’ye üye 27 ülke hem yetiştiricilikte hem de avcılıkta kıta üretiminin yaklaşık yarısını sağlamaktadır. 2009 yılı rakamlarına göre 12 AB’ye üye ülkelerden İspanya ve Birleşik Krallık her iki üretimde de ilk 3 içinde olmayı başarmışlardır. Kıtada üretim miktarları açısından lider ülke konumundaki Norveç AB üyesi değildir ve avcılık üretiminde 961.840 tonluk üretimle toplam üretimin % 39,7’sini, yetiştiricilikte ise 2.524.440 tonluk üretimle % 28’ini sağlamaktadır. Türkiye ise avcılık açısından Norveç, İzlanda, Danimarka, İspanya ve Birleşik Krallık’ın ardından, yetiştiricilikte ise Norveç, İspanya, Fransa, Birleşik Krallık ve İtalya’nın ardından 6. sırada yer almaktadır (EUROSTAT, 2012a ve 2012b). Grafik 2. 2009 Yılında Avrupa Ülkelerinde Yetiştiricilikten Sağlanan Üretim (Ton) Kaynak: (EUROSTAT, 2012a). 2000-2010 yılları arasındaki AB avcılık üretim değerlerine bakıldığında, AB avcılık üretiminin 6.789.271 tondan 4.943.780 tona düştüğü görülmektedir (Grafik 2). Türkiye 2010 yılı avcılık üretimi (485.939 ton), AB üretiminin % 10’u seviyesinde yer almıştır. 13 Grafik 3. 2000-2010 Yılları Arasında AB ve Türkiye Avcılık Üretimleri (ton) Kaynak: (EUROSTAT, 2012b). AB yetiştiricilik üretimi, dünya yetiştiricilik üretimindeki artışın tersine düşüş trendi göstererek 1998’den 2009 yılına kadar 1,2 ile 1,4 milyon ton değerleri arasında değişim göstermiştir. 2009 yılında AB üye ülkeleri 1.299.635 ton yetiştiricilik üretimi gerçekleştirmişlerdir. Türkiye 2009 yılı yetiştiricilik üretimi (158.729 ton), AB’nin % 12’si oranında kaydedilmiştir. 2010 yılında AB’deki kişi başına düşen balık tüketim miktarı FAO tarafından 22 kg olarak belirtilmiştir. AB bugüne kadar balık ithalatında artan iç tüketim nedeniyle dünya ithalatının % 40’ını gerçekleştirerek en büyük pazar olmuştur. Avrupa Birliği su ürünleri ithalatı 2010’da 44,6 milyar dolara ulaşarak 2009’a göre % 10 büyüme göstermiştir.(FAO, 2012a). Avrupa Birliği’nin balık tüketimindeki artışa paralel olarak ithalata olan bağımlılığı da gittikçe artmaktadır. Ancak tüm bunlar stokların belirlenmesi ve düzenlenmesi için balıkçılık politikalarının yenilenmesi zorunluluğunu ve yetiştiricilik çalışmalarının hızlandırılması gerekliliğini de beraberinde getirmektedir. Bu çalışmaların sonuçları ise orta ve uzun vadede kendini gösterebilecektir. 14 1.5.2.1.Avrupa’da Su Ürünleri İşleme Sanayi Avrupa Birliğine üye 27 ülkede 2007 yılı istatistiklerine göre su ürünlerinin işleme sanayisinde 4.000 kadar firma faaliyet göstermektedir. Bu firmalarda yaklaşık 126.000 kişinin istihdam edildiği, her birinde ortalama 31 kişinin çalıştığı belirlenmiştir. Su ürünleri işleme sanayisinin 2007 yılı toplam üretimi yaklaşık 23 milyar avroya ulaşmıştır. Tesis başına işlenen su ürünlerinin üretimi 5.75 milyon avro, kişi başına düşen üretim ise 182.540 avro olarak gerçekleşmiştir. Su ürünleri işleme sanayisinde 2006 yılı verilerine göre istihdam edilen kişi sayısı 135.000 iken, 2009 yılı verilerinde bu rakam 9.000 kişi azalımla 126.000 insana gerilemiştir. 1.5.2.2.Avrupa Birliği Ortak Balıkçılık Politikası ve Avrupa Balıkçılık Fonu Avrupa Birliği bünyesindeki ülkelerin balıkçılık sektöründe daha verimli ve etkin faaliyet gösterebilmesi için bir takım yapısal önlemler almıştır. Bununla birlikte balıkçılık sektöründe faaliyet gösteren kuruluşların finansmanında bazı fonlar oluşturulmuştur. AB, Ortak Balıkçılık Politikası'nın (OBP) etkin işleyişini sağlamak amacıyla, balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği sektörlerine çeşitli yapısal önlemler aracılığı ile mali destek vermektedir. 1990'lı yılların başından bu yana sürdürülen mali desteğin yapısı ve işleyişi 2007-2013 bütçe dönemi itibarıyla önemli değişikliklere uğramıştır. Bu değişimin temel nedenleri, reform sürecinden geçen OBP'nın koşullarına uyum sağlanması; sektörde daha rekabetçi bir ortam yaratılması; sürdürülebilir kalkınma perspektifinin balıkçılık politikasında da uygulanması ve karar alma mekanizmalarını üye devletlere yaklaştırarak fonların daha verimli kullanımının kolaylaştırılmasıdır. Bu doğrultuda geliştirilen ve 1 Ocak 2007'de yürürlüğe giren Avrupa Balıkçılık Fonu (ABF), o tarihe kadar uygulanmakta olan Balıkçılık Yönlendirme Mali Aracı (BYMA)'nın yerine geçmiştir. 2000-2006 bütçe döneminde AB, bölgesel kalkınma ve ortak balıkçılık politikalarının geliştirilmesine destek sağlamak amacıyla oluşturduğu BYMA kapsamında üye devletlere, filo modernleşmesi, kültür balıkçılığının geliştirilmesi, deniz alanlarının korunması, balıkçı limanlarında tesisler inşa edilmesi, 15 balık ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanması, ürünlerin tanıtımı gibi faaliyetleri için finansman sağlamaktaydı. Bu bağlamda, AB'ye 2004 yılında üye olan ülkelere 1 Mayıs 2004 - 31 Aralık 2006 döneminde toplam 272,74 milyon avro tutarında finansal destek sağlanmıştır. 2007 yılında uygulamaya giren ABF ise, birçok yönüyle BYMA’dan farklılıklar göstermektedir. Ekonomik, çevresel ve sosyal faktörleri de kapsayan ABF, balıkçılık kaynaklarının sürdürülebilir şekilde kullanılması, çevrenin ve deniz kaynaklarının korunması, deniz ekosisteminin bozulmasının önlenmesi, balıkçılık sektörünün önemli olduğu bölgelerde sürdürülebilir kalkınma ile kadın-erkek eşitliğinin uygulanması gibi önlemlere de destek sağlamaktadır. Bir önceki mali mekanizmaya oranla daha basit ve şeffaf bir yapıya sahip olan Fon, stratejik planlama ve üye devletlerin sorumluklarının artırılması gibi konuları ön plana çıkarmaktadır (Bandırma Ticaret Odası, 2007). 1.5.3. Türkiye’de Su Ürünleri Sektörüne Genel Bakış Üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada konumunda bulunan Türkiye’nin 8.333 km’lik kıyı şeridi ve 177.714 km uzunluğunda akarsuları bulunmaktadır. Deniz ve iç su kaynaklarımızın toplam yüzey alanı 25 milyon hektar olup, bu rakam ülkemizin toplam tarım alanlarına yakın durumdadır. Ülkemizin bu potansiyeli dikkate alındığında balıkçılık alanlarının etkin kullanılması büyük önem taşımaktadır. Ancak, ülkemiz balıkçılığının sosyo ekonomik yapısına baktığımızda bu alanların etkin kullanılmadığı açıkça görülmektedir. Su ürünleri, insanların iyi kalitede protein ihtiyaçlarını karşılamaları için önemli bir kaynaktır. Ülkemizin protein ihtiyacını karşılayabileceği zengin balık kaynakları olmasına rağmen, halkımızda balık tüketim alışkanlığı yaygın olmadığı için ülkemiz bu kaynaktan yeterince faydalanamamaktadır. 16 Türkiye’deki denizler ve iç sular, soğuk ve sıcak su balığı çeşitlerinin avlanması ve yetiştirilmesi için uygun ekolojik özelliklere sahip olması ve taşıdığı çok çeşitli balık türleri bakımından zengin kaynaklardır. Yaklaşık olarak Karadeniz’de 240, Marmara Denizi’nde 200, Ege Denizi’nde 300 ve Akdeniz’de 500 balık türü bulunmaktadır. Tablo 4. Türkiye'nin Su Ürünleri Üretim Alanları Yüzölçümü (ha) Sayı (adet) Üretim Yeri Akdeniz, Karadeniz, Ege ve Marmara Denizi 24.600.000 4 Doğal Göller 1.000.000 200 Baraj Gölleri 340.000 206 Göletler 10.000 953 Akarsular 200.000 33 Toplam 26.150.000 1.396 Kaynak: Hicri Karakaş ve Hüseyin Türkoğlu,“Su Ürünlerinin Dünyada ve Türkiye‟de Durumu”,Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, Cilt.9, Sayı.3,(Mayıs 2005),s.24. Dünyada kişi başı ortalama balık tüketimi 19,2 kg, Avrupa Birliği’nde ortalama 24 kg, İspanya’da 40 kg, Yunanistan’da 23,1 kg, Fas’ta 28 kg, Mısır’da 11,2 kg, Tunus’ta 9,3kg, iken Türkiye’de kişi başı yıllık ortalama balık tüketimi 7,6 kg. olup dünya ortalamasının çok altındadır (Oğuzhan ve Yangılar, 2014:65-76). Üstelik ülkemiz su ürünleri tüketiminin özellikle sahil şeridinde yaygın olduğu iç kesimlerde tüketimin çok daha düşük olduğu belirlenmiştir (Kişi başı yıllık tüketim Karadeniz Bölgesi 25 kg. İstanbul, İzmir Ankara gibi büyük şehirlerde 16 kg. Doğu ve Güney doğu Anadolu Bölgemizde 0.5 kg dır). Tablo 5. Türkiye’de Su Ürünleri Üretimi (Ton) Yıl Genel Üretim 2008 646.000 2009 622.000 2010 653.000 2011 704.000 2012 645.000 2013 607.000 Avcılık Yetiştiricilik 494.000 151.000 463.000 159.000 486.000 167.000 515.000 189.000 433.000 212.000 374.000 233.000 Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu, 2014. 17 Tablo 6. Türkiye'nin 2013 Yılı Su Ürünleri Üretim Miktarı (Ton) Diğer Deniz Yıl Deniz Balıkları Ürünleri 2009 380.636 44.410 2010 399.686 46.024 2011 432.246 45.412 2012 31.636 80.685 2013 295.168 43.879 İç Su 76.248 78.586 100.448 111.557 123.013 Deniz 82.481 88.573 88.344 100.853 110.375 Tatlı Su 39.187 46.259 37.096 36.120 35.074 Kaynak: FAO, 2014. Tablo 7. Türlere Göre Türkiye'de Balık Yetiştiriciliği Yıllar Sazan 2001 687 2002 590 2003 543 2004 683 2005 571 2006 668 2007 600 2008 629 2009 591 2010 403 2011 207 2012 222 2013 146 Alabalık (İçsu) 36.827 33.707 39.674 43.432 48.033 56.026 58.433 65.928 75.657 78.165 100.790 111.335 122.873 Alabalık (Deniz) 1.240 846 1.194 1.540 1.249 1.633 2.740 2.721 5.229 7.079 7.697 3.234 5.186 Çipura 12.939 11.681 16.735 20.435 27.634 28.463 33.500 31.670 28.362 28.157 32.187 30.743 35.701 Levrek Midye Diğer 15.546 5 14.339 2 20.982 815 26.297 1.513 37.290 1.500 2.000 38.408 1.545 2.200 41.900 1.100 1.600 49.270 196 1.772 46.554 89 2.247 50.796 340 2.201 47.013 5 1.442 65.512 1.364 67.918 1.575 Toplam 67.244 61.165 79.943 93.900 118.277 128.943 139.873 152.186 158.729 167.141 188.790 212.805 233.394 Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu, 2014. Stratejik konumu, iç-dış pazarlardaki büyüme potansiyeli, Türkiye’yi global akuakültür pazarında büyük bir güç haline getirmektedir. 2001-2013 yılları arasındaki on yıl içerisinde Türkiye’nin kültür balığı üretiminin 67.244 ton’dan 233.394 ton seviyesine ulaşmış olması bu gelişmeyi net olarak ifade etmektedir. 2013 yılı itibariyle ülkemiz, dünyanın en büyük çipura-levrek üreticisi unvanına sahip olmuştur. Özellikle; alabalık, çipura ve levrek üretimindeki hızlı büyüme trendinin devam edeceği öngörülmektedir. 18 Akuakültür sektörü bugün Türkiye ekonomisinin de yükselen yıldızı olarak nitelendirilmektedir. Çünkü ülkemizin GSYİH’sını ivmelendirme ve mevcut cari açığı azaltma açısından ciddi bir potansiyele sahiptir. Bugün gelinen noktaya baktığımızda, Türkiye kültür balıkçılığı sektörünün umut ve gelecek vadeden bir sektör olduğu açıktır. Özellikle Ege Bölgesi kültür balıkçılığı alanında ülkemizin en stratejik konumdaki bölgeleridir. Ülkemiz balıkçılık sektörünün yaklaşık olarak doğrudan 50 bin kişiye, dolaylı olarak da 200 bin kişiye, sadece kültür balıkçılığının ise 25 bin kişiye istihdam sağladığı bilinmektedir. Aşırı ve bilinçsiz avcılığın yanısıra, çevresel olumsuz etkiler nedeniyle dünyada olduğu gibi ülkemiz doğal su ürünleri kaynakları da her geçen gün azalmaktadır. Buna karşılık, Ülkemizde 1984 yılında başlayan kültür balıkçılığı ise giderek gelişmektedir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, Türkiye kültür balığı üretimini Çin ve Hindistan’dan sonra en hızlı artıran üçüncü ülke olarak açıklamıştır. Ülkemiz kültür balıkçılığının devamlılık arz etmesi de ülkemiz su kaynaklarının yeterli, temiz ve planlı kullanılmasına bağlıdır. Şu anda bu avantaja sahip olan ülkemizde ileriye dönük ciddi planlamalar yapılarak çevresel tedbirler alınarak su kaynaklarımızın korunması ve planlı kullanımı sağlanmalıdır. Ülkemizde son yıllarda yetiştiricilik sistemlerinde önemli gelişmeler olmuş, rakibimiz olan birçok ülkeden daha modern ve ileri teknolojiler kullanılmaya başlanmıştır. Denizlerdeki balık çiftliklerinin açık ve derin sulara taşınması buradaki şartlara uygun yeni tekniklerin kullanılmasını zorunlu kılmış, buna bağlı olarak kafes boyutlarında ve yapılarında, ağ sistemlerinde, yemleme sistemlerinde dünya standartlarının üzerinde bir teknoloji uygulanarak iyileştirmeye gidilmiştir. 19 Ülkemizde, Denizlerde Baraj göllerinde ve göllerde ağ kafeslerde entansif yetiştiricilik, Beton havuz ve fiberglas havuzlarda entansif yetiştiricilik Toprak havuz ve göllerde yarı – entansif yetiştiricilik, Kapalı devre sistemlerde yetiştiricilik yapılmaktadır. 2013 verilerine göre Ülkemizde su ürünleri yetiştiricilik tesis sayısı 2.353 adet olup, bunun 1935 adedi içsularda, 418 adedi ise denizlerde kuruludur. Deniz kültür balıkçılığı faaliyeti yoğun olarak Ege Denizinde Muğla ve İzmir kıyı şeridinde yapılmaktadır. Bunun dışında Karadeniz’de Trabzon, Ordu ve Samsun, Akdeniz’de Hatay, Antalya ve Mersin, Marmara’da çok az Çanakkale ve Balıkesir kıyı şeridinde üretim yapılmaktadır. Ülkemizde deniz kültür balıkçılığı olarak en çok üretimi yapılan balık cinsi levrek ve çipuradır. Daha sonra gelen önemli ekonomik cinsler ise, granyoz, sinarit, trança ve mercandır. 1.5.3.1.Ülkemizde Su Ürünleri Sektörünün Ekonomiye Etkisi Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de su ürünleri sektörü ekonomik değeri olan, istihdam sağlayan önemli bir sektördür. Su ürünleri sektörünün ekonomik olarak önem arz etmesinin sebepleri şu şekilde ifade edilebilir (Doğan, 1997:15-16): İnsan beslenmesinde önemli bir protein kaynağı olarak bitkisel ve hayvansal besinler ve beslenme açısından taşıdığı önem, Bazı sanayilere hammadde sağlanması, Sektörde geniş istihdam olanakları bulunması, Yüksek ihracat potansiyeline sahip olması, Avlama ve işleme ve gibi araç ve gereçlerinin getirdiği teknolojik gelişme. 20 Türkiye’de su ürünleri üretimi yıllara göre dalgalanma göstermesine karşın, yetiştiricilikte sağlanan gelişmeler nedeniyle, toplam üretimde genel olarak bir artış gözlenmektedir. 1997 yılında 500.260 ton olan üretim son on yılda % 54 artarak (ortalama yılda % 5,4 artış ile) 2007 yılında 772.323 tona yükselmiş, 2008 yılında 646.310 tona gerileyerek, bir önceki yıla göre % 16,4 azalmıştır. 2010 yılında ise su ürünleri toplam üretimi 653.080 ton olarak gerçekleşmiştir (Tablo 8): Tablo 8. Türkiye'de Su Ürünleri Üretimi (Avcılık ve Yetiştiricilik) Yıllar 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Üretim (KG) 644.492 544.773 661.991 772.323 646.310 622.962 653.080 Kaynak: TÜİK, Su Ürünleri İstatistikleri 2010, Ankara,2011, s.5. FAO’nun 2009 yılı istatistiklerine göre, küresel su ürünleri üretimi miktarı 145,1 milyon ton’dur. Türkiye’nin üretimi dünya su ürünleri üretiminin % 0.43’ünü oluşturmaktadır. Küresel su ürünleri üretiminde ilk sırada yer alan Çin’in üretiminin 45 milyon ton, Avrupa Birliği’nin aynı yıla ait toplam su ürünleri üretimi ise 6,428 milyon ton civarındadır. Türkiye su ürünleri üretim miktarı bakımından dünyada 35.sırada, AB ülkeleri arasında ise 7’nci sırada yer almaktadır (Şahin, 2011:1). Tablo 9. Türkiye'de Avlanan - Üretilen Tüm Su Ürünlerinin Son Tüketicideki Ortalama Birim Değerleri ile Toplam Ekonomik Değeri Canlı Sucul Kaynaklar Ekonomik önemi az olan balıklar (hamsi, sardalye, istavrit, tirsi, çaça) Ekonomik önemi yüksek deniz balıkları (orkinos kılıç, palamut, lüfer,, uskumru, levrek) 21 Son Tüketicideki Miktar Ortalama kg. (Ton) Satış Fiyatı TL Toplam Satış Tutarı (000) TL 340.998 2,5 852.495 12.100 242.000 20 Kefa, kolyoz, kupes, zurna, zargana, bakolvora, mezgit v.b. 23.500 15 352.500 Dip Balıkları (Barbun, tekir, mercan, karagöz, lahos, kalkan, kırlangıç, akya, çipura, fener, dil v.b.) 10.000 25 250.000 Ekonomik önemi yüksek deniz kabuklu ve yumuşakçaları (karides, ahtapot, kalamar, ıstakoz, yengeç v.b.) 44.410 15 666.150 Tatlı Su Balıkları (Doğal Göl, Baraj Gölü, Gölet, Akarsu) Tatlı Su kültür balıkları (alabalık, sazan) Deniz Kültür Balıkları (levrek, çipura) Toplam 33.454 76.248 82.481 623.191 5 7,5 15 7 167.270 571.860 1.237.215 4.339.490 Kaynak: Nezih Bilecik, Denizler Çölleşmeden Balıklar Yok Olmadan, 1.Basım, İstanbul: Bio Ofset Yayın, 2012, s.217. 1.5.3.2.Türkiye’de Su Ürünleri Pazarlamasının Durumu Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde pazarlama, gelişmiş ülkelere oranla daha önemlidir. Çünkü üretim arttıkça yeni pazarların da ortaya çıkması gerekir. Ayrıca dengesiz ve yeterli olmayan beslenme olduğundan su ürünleri insan gıdası olarak tüketilmesinin sağlanması önemlidir. Bunun için yeni pazarlama organizasyonlarının üretilmesi ve buna paralel olarak su ürünleri sanayi faaliyetleride sürdürülmelidir (Çelikkale, 1983:19). Ülkemizdeki su ürünlerinin bir kısmı liman ve iskelelerde, deniz kenarlarında, yöresel pazarlarda, alanlarda tabla ve serg, üzerinde motorlu, motorsuz araçlarla kendiliğinden oluşmuş bir organizasyona dayanmayan ve birbirine bağlı olmayan satıcılar aracılığı ile pazarlanaktadır. Bu şekilde yapılan satış miktarı toplam satışın % 25 kadarıdır. Su ürünlerinin % 75’ı şahıs işletmeleri, şirketler, kabzımallar, komisyoncular, kooperatifler gibi kendilerince organize olmuş kuruluşlar tarafından pazarlaması yapılmaktadır. Et Balık Kurumu bu konuda düzenleyici kuruluş olması gerekirken günümüze kadar etkili ve geniş bir çalışması bulunmamaktadır. Ayrıca ülkemizde su ürünlerinin pazarlaması ile gelişmiş ülkelerin ki karşılaştırdığımızda, gerek tüketim şekli 22 gerekse pazarlama dağıtım kanallarının çok farklı olduklarını görebiliriz (Şener, 1996:405). 1.5.3.3.Türkiye’nin Dış Ticaretinde Su Ürünlerinin Konumu Türkiye’nin su ürünleri sektöründe, halkın kaliteli protein ihtiyacını karşılama konusunun dışında üretimin de önemli bir kısmını ihraç ederek ülke ekonomisine değer yaratmaktadır. Ayrıca önemli dış pazarlarımızdan olan AB’ne ülkemizden ilk satışı yapılabilen hayvansal ürünlerin su ürünleri ve ağırlıklı olarak kültür balığının olması sektör adına önemli bir gurur kaynağıdır. AB’nin, hayvansal ürünlerin ithalatında savunduğu insane sağlığına elverişli kalite ve standartların hassasiyeti ve kritik değerleri mutlaka içerdiği, bizim bu ürünümüzün Avrupa Birliği’ne ihraç ettiğimizi düşünürsek, ülkemizin kültür balığı konusunda insan sağlığına elverişte, kaliteli ve standartlara uygun üretildiğini, tereddüt etmeden üretimine devam edilebileceğini göstermektedir. Öte yandan bir başka önemli konu, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne su ürünleri ihraç eden işletmelerinin ve paketleme tesislerinin Avrupa Birliği yetkililerince ve Türkiye Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından denetenerek onaylanmış ve AB Resmi Gazetesinde de yayınlanma özelliği taşımasıdır. Türkiye'de 50.000 kişi balıkçılıkla uğraşmaktadır. Bunların 38 000'den fazlası denizlerde, yaklaşık 7.000 kadarı iç sularda, 5.000 kadarı deniz ve iç su balık yetiştiriciliğinde çalışmaktadır. Matematik ifade ile 50.000 balıkçı kişi başına 12 ton/yıl üretimle, yaklaşık olarak 3-4 milyar TL'lik parasal değer yaratmaktadır. Ayrıca balıkçılık sektörü, üretimin gerçekleşmesinde kullanılan av araç ve gereçlerini üreten, üretilen balığı işleyen, ürünü muhafaza eden, nakleden, pazarlayan bir dizi alt sektörleriyle de dolaylı olarak 30.000 kişiye iş alanı ve katma değer yaratan bir sektördür. Dolayısıyla balıkçılık sektörü toplam 80.000 kişiye iş yaratan ve GSMH' ya yaklaşık %1'lik katkı sağlayan güçlü bir sektördür (Bilecik, 2012:209). 23 Ayrıca TÜİK‟nun 2010 yılı verileri incelendiğinde su ürünleri sektörünün tarım sektörü içindeki payının % 3,52 düzeyinde olduğu görülmektedir. Su ürünleri sektörü ihracatta yarattığı katma değer yönünden de büyük bir öneme sahiptir. 2009 yılında su ürünleri ihracatı 54.352 ton ve 341 milyon dolar seviyesinde kaydedilmiştir. İhracattan, 2010 yılında 360,8 milyon dolar, 2011 yılında 447,8 milyon dolar, 2012 yılında 465,3 milyon dolar ve 2013 yılında da 564 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu artışta, Avrupa‟nın önde gelen su ürünleri tedarikçiler olan İspanya, İtalya ve Yunanistan‟da yaşanan ekonomik kriz dolayısıyla üretimlerini yarıya düşürmeleri etkili olmuştur. Grafik 4. Türkiye’nin Su Ürünleri İhraç Ettiği Ülkeler Kaynak: Yeliz Şahin, “AB ve İş Dünyası: Balıkçılık Sektörü”,İktisadi Kalkınma Vakfı,Sayı.38 (Eylül 2011), s.4. Tablo 10. Türkiye'nin 2012-2013 Yıllarında Su Ürünleri İhraç Ettiği Ülkeler (Milyon Dolar) Ülke Hollanda Almanya İtalya Japonya Rusya Birleşik Krallık Fransa İspanya 2012 83.678.869 67.504.856 61.190.908 55.438.886 20.669.939 24.254.163 20.038.072 16.263.534 24 2013 110.936.872 78.402.998 64.385.512 37.150.592 32.665.193 32.614.541 23.527.942 22.918.836 Lübnan Libya Irak Polonya ABD Güney Kore Romanya Diğer Toplam 18.362.994 4.044.607 8.085.980 7.330.993 8.366.126 8.086.295 4.213.081 57.806.000 465.335.302 20.905.497 15.854.811 14.413.073 11.697.198 11.629.947 7.365.711 7.076.891 72.653.601 564.199.213 Kaynak: EİB, 2014. Tablo 11. Türkiye'nin 2000-2013 Yılları Arası Su Ürünleri İhracatı Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Milyon Dolar 59.655.648 77.435.510 128.171.494 173.398.745 212.733.138 248.569.917 280.930.601 324.682.032 433.212.400 341.507.374 360.773.733 447.823.191 465.335.302 564.199.123 Grafik 5. Türkiye’nin 2010-2013 Yılları Arası Su Ürünleri İhracatının Grafiği 600000000 500000000 400000000 300000000 DEĞER ($) YIL 200000000 100000000 25 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 0 Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu, 2014. Ülkemiz su ürünleri ihracatına konu cinsleri, Balıklar, Kabuklular, Yumuşakçalar oluşturmaktadır. Bu ürünler, taze soğutulmuş, (bütün veya fileto), dondurulmuş (bütün veya fileto), tütsülenmiş, konserve edilmiş veya canlı şekilde ihraç edilmektedir. 1990’lı yıllar boyunca Türkiye’de ton balığı konserve üretiminde önemli yatırımlar yapılmış ve bugün Türkiye, bu sektördeki en önemli ihracatçılardan biri durumuna gelmiştir. Bu sektör balık ihtiyacının % 80‟ini dış ülkelerden ithal etmektedir ve bunun önemli kısmını İskandinav ülkelerinden gerçekleştirmektedir (Kutlu ve Mısır, 2007:15). En önemli dış pazarımızı AB ülkeleri oluşturmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerine en çok ihraç ettiğimiz balık cinsi Çipura ve Levrektir. AB ülkelerinden İspanya, İtalya, Yunanistan aynı zamanda deniz kültür balığı üretiminde rakibimiz konumundadır. Önemli diğer bir pazarımızda Japonya’dır. Üyesi bulunduğumuz Atlantik Orkinos Balıklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Komisyonu (ICCAT) tarafından Ülkemize tanınan kota dahilinde avcılıkla elde edilen ve daha sonra doğal besiye alınan orkinos balıklarının tamamına yakını Japonya’ya ihraç edilmektedir. Türkiye’nin su ürünleri ithalatı 2009 yılında 72.685 ton ve 106 milyon dolar seviyesinde gerçekleşmiş olup, Norveç % 50’ye yakın bir oranla başlıca tedarikçimiz durumundadır. Fransa, İzlanda ve İspanya da, Türkiye‟nin ithalat yaptığı başlıca ülkeler olarak değerlendirilebilir (Grafik 5). Norveç ve Fransa’dan yoğunlukla uskumru, orkinos ve somon türleri ithal edilmiştir. Türkiye‟nin 2010 yılı su ürünleri ithalat miktarı 80.726 tondur. 26 Grafik 6. Türkiye’nin Su Ürünleri İthal Ettiği Ülkeler Kaynak: Yeliz Şahin,“AB ve İş Dünyası: Balıkçılık Sektörü”,İktisadi Kalkınma Vakfı, Sayı.38 (Eylül 2011), s.5 Tablo 12. Türkiye'nin 2012 Yılında Su Ürünü İthal Ettiği Ülkeler Ülke Norveç İzlanda İspanya Hindistan Fas Güney Kore Vietnam ABD Endonezya Milyon Dolar 83.065.222 8.894.673 8.574.086 6.690.470 6.310.991 3.162.606 5.857.983 4.151.183 3.407.026 Kaynak: TUIK, 2014. 1.1.3.4.Balıkçılık Filosu 2002 yılından sonra balıkçılık filosunda gemi sayısının artışı önlenmiştir. Gemi sayısında az miktarda da olsa azalma olmuştur. 2011 yılı itibari ile balıkçı gemisi sayısı 20.289’dur. Balıkçı gemilerinin sayısına getirilen sınırlamaya karşın, balıkçı teknelerinin %20’lik hacimsel büyümeleri, daha güçlü motorlar ve giderek daha fazla sayıda balık bulucu cihaz kullanması, yedek veya taşıyıcı destek gemilerinin devreye girmesi sonucu av gücünde artış devam etmiştir (Şekil 5). 27 Aşırı avcılık sonucu azalan stoklar dolayısıyla gemilerin kW cinsinden elde ettikleri ürün miktarında ciddi düşüşler meydana gelmiş ve ekonomik bakımdan karlılık düşmüştür. Gemi sayısının dondurulduğu 2002 yılındaki kullanılan enerji ile elde edilen 900 kg üretim seviyesinde düşüş Dokuzuncu Kalkınma Planı döneminde en düşük seviyede seyrini sürdürmüştür (Onuncu Kalkınma Planı, 2014) (Şekil 6). Grafik 7. Yıllara Göre Denizlerimizde Bulunan Filo Kapasitesi ve Üretim Miktarlarının Karşılaştırılması Kaynak: E.GÜNEŞ (yayınlanmamış çalışma), 2012. Grafik 8. Yıllara Göre Balıkçı Gemilerinin KW Başına Üretim Miktarları Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. 28 1.1.3.5.Su Ürünleri Kooperatifleri Su ürünleri kooperatifleri, balıkçılık endüstrisinin gelişimi ve balıkçıların refah seviyesinin iyileştirilmesine odaklanmış, gelir artışı, yaşam standardının arttırılması ve üretimin arttırılması gibi hedefler taşıyan, sektördeki avcılık, işleme, yetiştiricilik veya pazarlama faaliyetlerini yürüten ilgililerin bir araya getirdiği bir örgütlenme biçimidir. Balıkçı kooperatifleri deniz balıkçılığı, iç su balıkçılığı ve yetiştiricilik sektöründe olmak üzere dünyanın hemen her tarafında bulunmaktadır. Bu kooperatifler daha ziyade geleneksel balıkçılık ağırlıklıdır (Ünal ve Yercan, 2009:224). Türkiye’de su ürünleri kooperatifleri Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı‟na bağlı olup tarımsal faaliyet gösteren kooperatifler kapsamında değerlendirilmektedir. Tarım gibi balıkçılıkta da balıkçının denetimi dışında kalan pek çok risk söz konusudur. Balık avı hava koşullarına çok bağlıdır. Çoğu zaman hava durumu elde edilen ürün miktarını etkiler. Kötü hava koşulları avlanmayı zorlaştırdığı gibi av teknesine ve donatısına da zarar verir, balıkçının hayatını da tehlikeye atar. Elverişsiz depolama ve işleme araçları örgütlenmemiş pazar ve özellikle av filosunun avlamış olduğu balıkları oldukça kısa sürede karaya çıkarmak zorunda olması çoğu fiyat dalgalanmalarına neden olur. Avı paylaşmada küçük balıkçılar genellikle kayba uğrarlar. Özellikle kıyı ve iç denizlerde karşılaşılan bu güçlükler çeşitli kooperatif işletmelerin kurulmasına yol açar. Bu kooperatifler, küçük balıkçıların verimliliklerini arttırmak, daha çok gelir sağlamak ve daha iyi koruma olanakları elde etmek maksadı güderler (Helm, 1979:120). Su ürünleri kooperatiflerinin kuruluş amaçlarını şu şekilde sıralamak mümkündür (Müftüoğlu ve Aydos, 2001:40-41): Av teknelerine ve donatımına ortaklaşa sahip olup işletmek, Ortaklaşa bir römorka sahip olarak üyelerinden motorsuz teknelerine büyük ölçüde hareket yeteneği ve uzakta olanlara ulaşma olanağı sağlamak, Soğuk depolama olanakları sağlayarak, ürünün pazara düzenli biçimde akışını sağlamak, Su ürünlerini işleme yerleri kurmak, 29 Su ürünlerini pazarlamak, Mazot, tuz, buz, araç ve gereç satın almak veya üretmek, Balıkçının hayatını ve donatısını sigorta ettirmek, Kredi, artırım gibi finansman kolaylıklar sağlamak, Ortaklarının balık avlama faaliyetlerini düzenlemek, yönetmek ve genişletmek, Su ürünlerini korumak, Kesim, tuzlama, kurutma, konserve yapan hazır balık ve balık yağı üretmek için işleme yerleri kurmak. Son gelişmeler izlendiğinde, canlı deniz kaynakları yönetiminde ön plana çıkan yaklaşımlardan biri “Ortak Yönetim Yaklaşımı” diğeri de “Ekosistem Temelli Balıkçılık Yönetimi” olarak gösterilebilir. Her iki yaklaşım da balıkçıların birlikte hareket ederek meydana getirdikleri kooperatiflere, balıkçılık yönetiminde sorumluluk ve karar alma yetkisi vermekte, canlı deniz kaynaklarını koruma, deniz koruma alanları oluşturma gibi önemli konularda en önemli paydaş görevi üstlendirmektedir. Balıkçılık yönetiminde geleneksel yaklaşımların başarısız olması ve bahsedilen türden yeni yaklaşımların önem kazanması balıkçıları ve çatısı altında organize oldukları kooperatifleri, her zaman olduğundan çok daha önemli bir konuma getirmektedir. Bu ve benzeri nedenlerle su ürünleri kooperatifleri sadece balıkçılara değil aynı zamanda doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımına da hizmet edecektir (Ünal, Yercan ve Göncüoğlu, 2009:4). Türkiye’de su ürünleri kooperatifçiliğinde ilk kooperatifçilik hareketi Halk Bankası‟nın öncülüğünde başlamış ve su ürünleri kooperatifi ilk olarak 21 Nisan 1949 tarihinde İstanbul’da kurulmuştur. 1960 yılından sonra sayılarında hızlı bir artış başlamıştır. 1999 yılında sayıları 388, ortak sayıları 16.923’e ulaşmış ve dört kooperatifler birliği oluşturmuştur (DPT, 2000:42). İstatistiksel bilgilere göre, Türkiye genelinde 522 adet su ürünleri kooperatif işletmesi faaliyet göstermektedir. Bu kooperatiflere 29.972 kişi ortak durumundadır. Kooperatifler birlik ve merkez birlik şeklinde üst birlikler oluşturmuşlardır. 522 adet su 30 ürünleri kooperatifinin 202 tanesi, kooperatif birliklerine üye durumundadır. Türkiye‟de 14 adet su ürünleri kooperatif birliği faaliyet göstermektedir. Birlikler de merkez birliğine üye olarak üst örgütlenmelerini gerçekleştirmektedirler. 12 adet su ürünleri kooperatif birliği de su ürünleri merkez birliğine üye olmuşlardır (Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, 2012:18). Dünya ölçeğinde kooperatif örgütlenmesinde Avrupa ilk sıra da yer almaktadır. Başka bir deyimle, avcılık faaliyetleri girdi kullanımı, altyapı, avcılık ve dış satım öncelikle kooperatifler tarafından yürütülmektedir. Avrupa Birliği ile uyum sürecinde, kooperatif örgütlenmenin üretici birliklerine dönüştürülebilir seçenekleri üzerinde durulmalıdır. Balıkçılık sektöründeki üretici örgütlenmesi bakımından Üretici Birliği Yasası bir temel teşkil etmesine karşın, ilgili Avrupa Birliği mevzuatının gereklerini yerine getirememektedir. 1.1.4. İzmir’in Türkiye Su Ürünleri Sektörüne Katkısı 584 km kıyı Şeridiyle Ege Denizi’nin doğusunda bir deniz Şehri olan İzmir’in 30 ilçesinden 17’sinin denize kıyısı bulunmaktadır. Ege Denizi’nin İzmir’le buluştuğu bu kıyı bandı kuzeyde Çandarlı Körfezi ile başlamakta ve İzmir içine doğru girinti yaparak İzmir Körfezi’ni oluşturmaktadır. İzmir’in batı ucu olan Karaburun Yarımadası’ndan güneye doğru indikçe Gerence Körfezi, Ildır Körfezi ve en güneyde Sığacık Körfezi sıralanmaktadır (Anonim, 2012). İzmir iç sular açısından da büyük potansiyele sahiptir. İzmir sınırı içindeki Yamanlar Dağı'ndan doğan Kemalpaşa Çayı Gediz'in en önemli kollarından biridir. Gediz, Manisa Ovası'nın batısında İzmir il sınırına ulaşır, Yamanlar Dağı ile Dumanlı Dağ arasındaki Menemen Boğazı'ndan geçerek, Foça'nın güneyinde denize dökülür. Öncesinde İzmir Körfezi’nde Karşıyaka'nın hemen batısında denize dökülmekte olan Gediz Nehri, getirdiği alüvyonlarla İzmir Körfezi'ni kapatma tehlikesi oluşturduğu 31 için 1986'da biraz kuzeyden akan bir derenin yatağından da faydalanarak, Menemen yakınlarında başlayıp batıya doğru giden ve Foça yakınlarında son bulan bir yatak açılmış ve İzmir Körfezi’nin sığlaşma sorunu giderilmiştir. Uzunluğu 124 km olan Küçükmenderes Nehri, Selçuk ilçesinin batısında denize dökülür. 128 km uzunluğundaki Bakırçay, doğuda Ömerdağ, kuzeyde Madra, güneyde Yunt Dağı'ndan gelen kollardan oluşur. Büyük bölümü İzmir il sınırları içerisinde yer alan Bakırçay Havzası'nın en önemli akarsuyu olup Çandarlı Körfezi'nde denize dökülür (Anonim 2012). İzmir’in göllerini ise, Ödemiş'in kuzeyinde Bozdağlar'ın en yüksek noktasının batısında yer alan Gölcük, Torbalı ile Selçuk arasında Küçükmenderes'in sol tarafında yer alan Belevi Gölü, Selçuk İlçesi’nde yer alan Çakalboğaz Gölü ve Yamanlar Dağı üzerindeki Karagöl olarak sıralayabiliriz. Doğal göller dışında DSİ 2012 yılı kayıtlarına göre 11 adet işletilmekte olan baraj gölü bulunmaktadır. Tüm bu su kaynakları ile gerek yetiştiricilik, gerekse avcılık üretimi açısından su ürünleri sektöründe önemli bir yerde olan İzmir’in 2011 yılı verilerine göre su ürünleri üretim miktarının % 79,6’sı yetiştiricilik yoluyla, geri kalan % 20,4’lük kısım ise avcılık yoluyla sağlanmıştır (İGTHGİM, 2012). İzmir İli’nde avcılık filosunun barınması ve avcılığın serbest olduğu dönemlerde ürünlerini karaya çıkarabilmeleri için yapılmıŞ 28 adet balıkçı barınağı/barınma yeri mevcuttur (İGTHİM, 2012). Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın kontrol amaçlı idari binalarının yer aldığı Eskifoça’da ve Güzelbahçe’de olmak üzere 2 adet karaya çıkış noktası bulunmaktadır. Uluslararası sularda avcılığa izin verilen 15 Temmuz-15 Eylül tarihleri arasındaki dönemde Saipaltı, Dikili, Foça, Seferihisar Sığacık Balıkçı Barınaklarından, Yeni Liman’dan (Karaburun) uluslararası sularda avlanmış olan avcılık ürünlerinin karaya çıkarılmasına izin verilmektedir. 32 Avcılık ve yetiştiricilikten sağlanan su ürünleri yurtiçine ve yurtdışına pazarlanmaktadır. Ürünler piyasaya arz edilmek üzere genellikle taze soğutulmuşşekilde Buca İlçesi Kaynaklar Mevkii’nde bulunan İzmir Büyükşehir Belediyesi Balık Hali’ne gönderilmektedir. Balık Hali’nden ürünler yurt içi piyasasına halde bulunan 44 komisyoncu vasıtasıyla (perakende satış yerleri vb) pazarlanmaktadırlar (İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2012). Hoşsucu ve diğ. (2001), İzmir İlinde işlem gören yaklaşık 4.000 ton’luk balık miktarının % 60’ını kooperatif limanlarına gırgır ve trol teknelerinden indirilen ve doğrudan balık haline gönderilen su ürünlerinin, % 20’sini diğer illerden gelen balıkların ve % 20’sini de çıktığı merkezlerde tüketilen balıkların oluşturduğunu bildirmişlerdir. Çalışmada balıkçıların artan yakıt fiyatları ve balık halinin yeri konularında Şikayet ettikleri de belirtilmiştir. Son 9 yılda İzmir Balık Hali’ne giren yıllık ürün miktarları incelendiğinde, 2004 yılında 4.143 ton olan miktarın her yıl artarak 2011 yılında 38.077 tona ulaştığı görülmektedir. 2012 yılı ilk 9 aylık verilerine göre 24.730 ton su ürünleri balık haline giriş yapmıştır. Balık haline giren ürün miktarının bazı yıllarda İzmir İli’ndeki üretim miktarından daha fazla olduğu görülmektedir. Bu durumun balık haline diğer illerden gelen ve ithal edilen ürünlerden kaynaklandığı düşünülmektedir (Tablo 23). 2011 yılında hale giriş yapan ürünler arasında tür olarak ilk üç sırayı sardalya (9.097 ton), hamsi (6.578 ton) ve levrek (Yetiştiricilik) (3.140 ton) balıkları almıştır (İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2012). Özellikle yetiştiricilik ürünleri olmak üzere ürünlerin bir kısmı da İl’deki 27 işleme tesisi vasıtasıyla taze soğutulmuş veya işlenmiş olarak iç ve dış piyasaya gönderilmektedir. AB’ne ihracat yapabilmek için ise Bakanlık’tan Onay almış 16 işleme tesisi ve 1 adet işleme gemisi faaliyet göstermektedir. İzmir’den Avrupa Birliği (AB) ülkelerine ve AB dışı ülkelere 2010 yılında 7.027, 2011 yılında ise 7.767 ton su ürünleri ihraç edilerek ülkemiz ihracatının 2010 yılında % 12,8’i, 2011 yılında ise % 11,6’sı 33 gerçekleştirilmiştir. İhraç edilen ürünlerin % 62’sini kültür balıkları, % 26’sını doğadan avlandıktan sonra ağ kafeslerde besiye alınan orkinos balıkları ve % 12’sini avcılık balıkları oluşturmaktadır (Tablo 13) (Anonim, 2012). Tablo 13. İzmir’deki İşleme Tesislerinden 2012-2013 Yıllarında AB’ye ve AB Dışı Ülkelere İhraç Edilen Ürün Miktarı (Ton) Tür Kültür Balıkları Orkinos Balığı Avcılık Balıkları Çift Kabuklu Yumuşakça Toplam 2010 4.344 1.702 966 15 7.027 2011 4.850 2.021 890 6 7.767 Kaynak: Anonim, 2012. Denizlerde su ürünleri avcılığı yapan balıkçı sayısı bakımından il olarak birinci sırada bulunan İzmir’de 20.210 kişi gerçek kişi ruhsatına sahiptir. İl, aynı zamanda Türkiye’de en fazla tekneye sahip olan il konumundadır. Denizlerde su ürünleri avcılık ruhsatına sahip 2.177 tekne, Türkiye deniz balıkçılık filosunun % 12,7’sini oluşturmaktadır. Ne yazık ki Türkiye’de tekne ve balıkçı sayısı bakımından birinci sırada bulunan ilde avlanan su ürünleri miktarı Türkiye’de avcılıktan sağlanan 514.755 ton su ürünlerinin % 1,1’ini oluşturmaktadır (TUİK, 2012b). Yetiştiricilikte il olarak 2.sırada olan İzmir’de 2011 yılında 23.753 tonluk üretimle Türkiye yetiştiricilik üretiminin % 12,6’sını oluşturmuştur. İzmir İli sınırları içerisinde bulunan toplam 60.062,7 ton/yıl kapasiteye sahip 65 adet yetiştiricilik işletmesi Türkiye yetiştiricilik işletmelerinin sayı olarak % 3’ünü oluşturmasına rağmen proje kapasitesi olarak % 14,8’ini karşılamaktadır (İGTHİM, 2012). İldeki işletmelerin sayı ve kapasite olarak Türkiye’ye oranı incelendiğinde ÇipuraLevrek ve Orkinos işletmeleri öne çıkmaktadır. İzmir’de sayı ve kapasite baskın olan 34 Çipura-Levrek ve alternatif deniz balıkları üretim tesisleri (54.978 ton/yıl kapasiteye sahip 53 işletme), ülkemiz deniz işletmelerinin sayı olarak % 14,7’sini, proje kapasitesi olarak ise üçte birini (% 32,6) oluşturmaktadır. Orkinos işletmeleri açısından ise Türkiye’deki 7 işletmeden 4’üne sahip olan İzmir, proje kapasitesinin üçte ikisini (% 66) yüklenmektedi. (İGTHİM, 2012). 1.2. SU ÜRÜNLERİ TÜKETİMİ Ulusların ve onu oluşturan bireylerin fiziksel, zihinsel ve ruhsal yönden sağlıklı ve güçlü olarak yaşamasında, ekonomik ve sosyal yönden gelişmesinde, refah düzeyinin yükselmesinde, mutlu, huzurlu ve güvence altında varlığını sürdürülebilmesinde beslenme insanın temel gereksinmelerinden birisi belki de en önemlisidir. Zira eğitim ve sağlık verileri ile birlikte toplumun beslenme durumu, ülkelerin sosyal ve ekonomik kalkınma düzeylerinin belirlenmesinde güvenilir bir göstergedir. Son yıllarda tüm dünya ülkelerini ilgilendiren temel konuların başını gıda güvenliği, gıda güvencesi ve beslenme almıştır. Artan dünya nüfusunun yeterli, sağlıklı ve güvenilir besin kaynaklarına ulaşması giderek daha çok risk altına girmiştir. Besin kaynaklarının dengeli dağılmayışı dünyada bölgeler arasında önemli farklılıkları da beraberinde getirmiştir. Gerek yeterli besin kaynaklarına ulaşım, gerekse de güvenilir ve dengeli beslenme az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler kadar gelişmüş ülkeleri de tehdit eden bir unsur olmaya başlamıştır. Bu gelişmeler doğrultusunda da tüm dünya ülkeleri ve uluslararası kuruluşlar, önlemler almaya ve uygulamaya baslamıştır (Dölekoglu, 2003). Sonuç olarak, besin ve beslenmeye bağlı sağlık sorunlarının çözümlenmesinde, sağlığın geliştirilmesinde, beslenme plan ve politikalarının oluşturulması ve geliştirilmesi gerekmektedir (Pekcan, 1999). İnsanlar güvenilir, uygun fiyatta, iyi kalitede, sağlıklı beslenme alışkanlığını geliştirecek besinleri satın alma ve tüketme hakkına sahiptir. Bu nedenle tüm ülkelerin politika gündeminde besin üretimi, besinin işlenmesi ve ticareti önemli yer tutmaktadır. 35 Besin, beslenme ve sağlık kavramlarının birbirinden ayrılmaz kavramlar olması sonucu sağlık ve tarım sektörlerinin besin, beslenme ve sağlık konusunda iş birligi içerisinde çalışmaları büyük önem taşımaktadır. Gıda sanayinin de katkısıyla tarımsal ürünler; sağlıklı ve insanı, mutlu edebilecek besinlere dönüşebilmektedir. Tarım politikaları kesinlikle saglığı da kapsamalıdır. Bu amaçla besin ve beslenme politikalarının oluşturulması gerekmektedir. Böyle bir politikanın oluşturulması ve uygulanması tarım, sağlık, eğitim, ticaret, sanayi kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin işbirliğini gerektirir. Besin ve beslenme politikalarının oluşturulması geniş bir bakış açısını ve sektörler arası iş birliğini gerektirir. Ekonomik, kültürel ve politik eğilimler, besin ve beslenme politikalarında göz önüne alınmalıdır. Yine politikalar tüketicilerin alışkanlığına, sosyal ve kültürel yapısına uygun olmalıdır. Bir toplumun yeterli ve dengeli beslenmesini sağlayacak ulusal besin ve beslenme plan ve politikalarının oluşturulabilmesi için o ülkeye ilişkin beslenme, besin tüketimi ve sağlık verilerinin bulunması gereklidir. Yani beslenme politikaları üreten karar mercilerine ulusal bilgi sistemi gerekmektedir. Birçok ülkede ev halkı gelir araştırmaları, besin tüketimi ve sağlık (mortalite, morbidite) araştırmaları ve tarım istatistikleri yapılmaktadır. Bu amaçla besin tüketim araştırmalarının her 5-10 yılda bir yapılması önerilmektedir. Sağlık araştırmalarında ise antropometrik ölçümlerle (örneğin boy ve ağırlık ölçülerek) şişmanlık, çocuklarda büyüme ve gelişme, hastalıklardan ölüm oranları, hastalıkların görülme sıklıkları, biyo-kimyasal göstergeler (örneğin kan kolesterol düzeyi, kan basıncı vb.) saptanabilmektedir (Pekcan, 1999). 1.2.1.Türkiye’de Beslenme ve Saglık Arastırmaları Sonuçlarına Göre Durum, Besin Tüketim Durumu, Beslenme Alıskanlıkları ve Güncel Egilimler Türk halkının beslenme durumuna bakıldığında Türkiye’de temel besin ekmek ve diğer tahıl ürünleridir. Beslenme, sağlık ve besin tüketimi araştırması 1974 verilerine göre, Türk halkı günlük enerjinin ortalama % 44’ünü sadece ekmekten, % 58’ini ise ekmek ve diğer tahıl ürünlerinden sağlanmaktaydı. Arslan ve ark. (2006), 10 il ve ilçe köylerinde 36 787 bireyde ve Pekcan ve ark. (2006b) Ankara’da 1627 bireyde sırasıyla günlük enerjinin % 37 ve % 43’ünün tahıl ve tahıl ürünlerinden geldiğini saptamıştır. Arslan ve ark. (2006) TEKHARF 2003-2004 çalısmasında 787 bireyde (394 erkek, 393 kadın) beslenme örüntüsünü ve alışkanlıklarını saptamış ve yıllar içerisindeki degişimi incelemişlerdir. Günlük enerjinin % 37’sinin tahıllardan sağlandığını belirlemişlerdir. Bireylerin günlük protein alımının % 43’ünün hayvansal % 57’sinin ise bitkisel kaynaklı olduğu belirlenmiştir (Pekcan, 2009a ). Türkiye’de 1994-98 yılları arasında günlük enerji alımı içerisinde CHO, protein ve yağın oranları sırası ile % 66,6, % 12,1, % 21,3 (1984-86), % 65.4, % 11.7, % 22.8 (1989-91), % 64.3, %11.5, %24.2 (1996-98) olarak belirlenmistir (DPT, 2003). 1984-98 döneminde günlük enerji alım değerleri içerisinde CHO’ların payında % 2,3 ve proteinde % 0,6 lık bir azalma varken, yağın payı % 2,9 puan artmıştır. Bir çalısmada DİE’ce 1994 yılında yapılan Hane Halkı Tüketim Harcamaları Anketi verileri kullanılarak Türkiye’de günlük kişi başına ortalama düşen enerji ve besin öğeleri miktarları hesaplanmış ve değerler Tavsiye Edilen Günlük Alım ve Günlük Referans Değerleri (RDA) ile karşılaştırılmısştır. Gıdalar gruplandırılmış ve gıdaların bileşimlerine göre her besin öğesinin hangi gıda grubundan ne oranda alındığı belirlenmiştir. Buna göre ortalama enerji ve protein alımı RDA düzeyinde bulunmuştur. CHO - Yağ alımlarının ise RDA düzeylerinin üzerinde olduğu belirlenmiştir. Sadece Güneydogu Anadolu Bölgesinde protein alımı RDA düzeylerinin altında bulunmuştur. Bütün bölgelerde en çok tüketilen grupların sırasıyla tahıl, tahıl ürünleri ve sebzeler olduğu belirlenmiştir. Et fiyatlarının diğer besin gruplarına nazaran daha pahalı oluşunun tüketimini etkiledigi gözlenmiştir. Buna bağlı olarak günlük hayvansal protein alımının önerilen değerlerin altında olduğu belirlenmiştir. Ortalama günlük alım değerleri incelendiginde demir ve kalsiyum alımının önerilene yakın, çinko alımının ise önerilenin çok altında olduğu görülmüştür. Diğer mineral alımlarının yeterli olduğu gözlenmiştir. Düşük demir ve çinko alım değerlerinin bu besin maddelerini en çok içeren hayvansal gıdaların az tüketilmesinden kaynaklandığı vurgulanmıştı (Ungan ve Ünsalan 2000). 37 1994 yılı Hane Halkı Tüketim Harcamaları ve Gelir Dağılımı Araştırması sonuçlarına dayanılarak yapılan çalışmalar sonucu, bölgesel gıda tüketimi analizi sonuçları aşağıda sıralanmıstır: En yüksek meyve tüketimi Ege bölgesinde, Güneydoğu Anadolu bölgesinde yoğurt tüketimi süt tüketiminden daha fazla En yüksek balık tüketimi Karadeniz bölgesinde, En düşük balık tüketimi Güneydoğu Anadolu bölgesinde, Kümes hayvanı tüketimi sadece Ege Bölgesinde koyun ve kuzu eti tüketiminden fazla, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde kümes hayvanı tüketimi ve balık tüketimi yüzdeleri eşit, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde sıcak içecekler (özellikle çay) kola tüketiminden daha fazla, En yüksek kola tüketimi Akdeniz bölgesinde, Bütün bölgelerde meyve suyu tüketimi sıcak içecek tüketiminin daha aşağısında bulunmuştur. Türkiye geneline bakıldığında, tahıl ve tahıl ürünlerinin tüketimi ilk sırada yer almaktadır. Tahıl grubu tüketimini takiben ikinci sırada sebze tüketimi gelmektedir. Et ve et ürünlerinin protein açısından çok önemli gıda maddeleri olmasına ve Türk mutfağında kuzu ve dana etlerinin önemli bir yer tutmasına rağmen Türkiye genelinde tüketim yüzdesi diğer gıda gruplarının tüketimleri içerisinde sadece % 3'tür. Tahıl grubundan buğday, genellikle ekmek, makarna ve bulgur şeklinde, mısır Karadeniz bölgesinde tüketilmektedir. Fazla olan pirinç talebinin yarıdan fazlası ithalat ile karşılanmaktadır. Mercimek, nohut ve kuru fasulye en fazla tüketim alışkanlığı olan kuru baklagil ürünleridir. Süt ürünlerinden en fazla tüketim alışkanlığına sahip olunan ürünler yoğurt ve çeşitli peynirlerdir. Katı ve sıvı yağ tüketimleri bölgelere göre farklılık göstermekte olup Marmara, Ege ve Akdeniz kıyı bölgelerinde zeytinyağı tüketim alışkanlığı yaygındır. Uzun yıllardan bu yana margarin tereyağın yerini almıştır (Ungan ve ark., 1998). Türkiye diğer ülkeler gibi küreselleşmenin etkisi altında olan bir ülkedir. 38 Küreselleşme ile birlikte sanayileşmenin hız kazandığı ve buna paralel olarak şehirleşmenin arttığı Türkiye’de kentsel yaşamı benimseyen nüfus arttıkça gelir düzeyi, yaşam tarzı ve tüketim alışkanlıkları değişim göstermeye başlamıştır. Kentleşmeyle beraber sosyo-ekonomik gelişmelerin sonucu olan gelir ve tüketim alışkanlıklarının değişmesiyle beraber su ürünleri tüketim düzeyi de artmaktadır. Ancak bu artış bugünkü düzeyi ile henüz istenilen seviyede değildir (Doğan, 1997). Su ürünleri tüketimi ülkenin mevcut ekonomik koşulları ve gelişmişlik düzeyinden etkilenmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında su ürünleri tüketimi ekonomik yapılardaki benzerlik ve farklılıklara paralel olarak değişmektedir (Jansen, 2006). Örneğin düşük gelire sahip gelişmekte olan ülkelerde kişi başına su ürünleri tüketim ortalaması yılda 14.2 kg iken daha yüksek gelir düzeyine sahip gelişmiş ülkelerde tüketim ortalaması yaklaşık 24 kg’dır (FAO) Türkiye’de ise su ürünleri üretiminin düşük ve nüfusun yüksek olması, kişi başına düşen su ürünü tüketiminin diğer ülkelerden daha düşük olmasına neden olmaktadır (Atay vd., 2002). TÜİK (2004) verilerine göre Türkiye’de kişi başına su ürünleri tüketimi yaklaşık 7 kg’dır. Kültür balıklarının tüketimi ise toplam tüketimin yalnızca % 10’unu oluşturmaktadır. Bu tüketim düzeyi Türkiye’nin su ürünleri potansiyeli de düşünüldüğünde hem sözü edilen gelişmekte olan diğer ülkelerden hem de birçok Avrupa ülkesinin ortalama tüketim düzeylerinden oldukça düşüktür. Nitekim, Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına su ürünleri tüketimi, ülkelere göre değişmekle beraber Türkiye’den 1.2-6.7 kat daha fazladır (Tanrıvermiş vd., 1993). Günümüzde balık ve su ürünleri tüketimini etkileyen dört faktörden söz etmek mümkündür: Artan gelir düzeyi, demografik yapının değişimi, gıda piyasasındaki değişimler ve küresel düzeyde gıda ürünleri pazarındaki büyüme (Jansen, 2006). Bu bağlamda Türkiye’de kişi başına yıllık su ürünü tüketim miktarını aşağıdaki faktörler belirlemektedir (Çelikkale vd.,1999). Bölgesel farklılıklar: Türkiye’de üretimin yoğun olduğu kıyı bölgelerinden iç bölgelere doğru gidildikçe üretim miktarının düşmesiyle tüketim miktarı da düşmektedir. Bölgesel anlamda kültürel farklılıkların da tüketim üzerinde etkisi bulunmaktadır (Jansen, 39 2006). Üretimin % 70'i Karadeniz bölgesinde tüketilip, geri kalan % 30'luk bölümü diğer bölgelerde tüketilmektedir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi toplam üretimin ancak % 2.04'ünü tüketmektedir (Doğan, 1997). Buna göre örneğin Doğu Karadeniz Bölgesinde 20-25 kg civarında olan kişi başına tüketim miktarı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde 1 kg’ın altına inmektedir (Atay vd., 2002). Fiyat-gelir ilişkisi: Kıyı bölgelerinde avlama sezonunda büyük miktarlarda avlanan ve fiyatı uygun olan hamsi, istavrit ve sardalya gibi türler, iç bölgelerde ise genellikle iç su balıkları ile Karadeniz bölgesinden gelen hamsi ve son yıllarda ithal edilen donmuş uskumru tüketilmektedir. Kalkan, çipura, levrek gibi balıklar ile kabuklu ve yumuşakçalardan oluşan pahalı türler ise gelir düzeyi yüksek olan kesimler yada turizm sektörü tarafından tüketilmektedir. Tüketim alışkanlığı: Karadeniz gibi üretimin yüksek olduğu kıyı bölgelerinde su ürünleri tüketim alışkanlığı yüksek olmasına karşın, iç bölgelerde üretim miktarına bağlı olarak tüketim alışkanlığı düşük ve genellikle taze tüketime yöneliktir. İşlenmiş ürünlerin tüketimi ise giderek artmakla beraber henüz istenen düzeyde değildir. Piyasaya arzdaki dengesizlik: Hamsi, istavrit gibi sürü oluşturan ve büyük miktarda avlanan türler av sezonunda bol olup av sezonu dışında zor bulunmaktadır. Bu noktada yetiştiriciliği yapılan ürünlerin önemi artmaktadır ancak su ürünleri arz-talep dengesinin sağlanmasında kilit rol oynayan yetiştiricilik ürünlerinin üretim koşullarındaki belirsizlik ve dağıtım kanallarının sınırlılığı, tüketiciye bu ürünlerin ulaştırılmasında olumsuzlukların yaşanmasına neden olmaktadır. Tüketicinin temiz, değerli, yeterli ve kaliteli olmasına ilişkin gıdadan beklediği özellikler dikkate alındığında su ürünlerinin çabuk bozulabilme özelliğinden dolayı bu beklentilerin karşılanması daha da önem taşımaktadır (Doğan, 2002). Bu nedenle su ürünlerinin avlandığı veya yetiştirildiği üretim kaynağından tüketiciye ulaşıncaya kadar kalitesinin yeterli düzeyde korunamaması işlenmiş ürünlere yönelimi arttırmıştır. Bununla beraber işlenmiş ürünlerin tüketimi taze ürünlere göre oldukça düşük düzeylerde gerçekleşmektedir. İşlenmiş ürünlere talebin henüz istenen düzeyde gerçekleşmemesi nedeniyle işlenmiş ürünlerin dış pazarlara satış zorunluluğu ortaya çıkmakta, dış pazarlarda oluşacak olumsuz gelişmelerden sektörün direkt olarak korunmasız durumda kalması söz konusu olmaktadır. 40 Türkiye’de iç tüketiminin yukarıda bahsedilen nedenlerle henüz yüksek seviyelere ulaşmamış olması sektörün dış ticarete olan yönelimini arttırmıştır. Su ürünleri tüketimi daha fazla olan ülkelerin büyük ölçekli pazar talepleri Türkiye’nin ihracat imkanlarını arttırdığı gibi diğer ülkelerin de özellikle işleme sektörü girdileri olan donmuş ürünler bazında Türkiye’ye yaptıkları ihracat potansiyelini arttırmıştır. Üretim ve ithalat yoluyla elde edilen hammaddenin işlenmiş olarak ihracatının yanı sıra bir bölümünün de yurt içi tüketime sunulması yoluyla yeni ürünlerle tanışan tüketicilerin buna bağlı olarak tüketim alışkanlıklarının son yıllarda değişmeye başladığı görülmektedir. 1.3. ÜRÜN DESTEKLEMELERİ Su Ürünleri Yetiştiricilik Belgesine sahip, Su Ürünleri Kayıt Sistemine (SKS) kayıtlı, 5200 Sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanununa göre üretici birliği kurulu bulunan yerlerde, birliğe ve / veya su ürünleri yetiştiriciliği ile ilgili kooperatiflere üye olan, alabalık, çipura, levrek, kabuklu, çift kabuklu ve yumuşakçalar ile yeni türlerde mersin balığı türleri, yılan balığı, kerevit türleri, karides türleri, kalkan balığı türleri, fangri, mercan, sinagrit, lahoz, sivri burun karagöz, minekop, eşkine, sargoz, mırmır, sarıağız, yayın türleri, karabalık ve deniz alabalığı türleri yetiştiriciliği yapanlar ürün desteklemelerinden yararlandırılmaktadır (Çavdar, 2009:14). 41 Desteklemeye konu miktar, su ürünleri yetiştiricilik belgesindeki kapasitesi daha fazla olsa dahi destek miktarı 2000 Ton/yıl ile sınırlıdır. Destek miktarı, su ürünleri yetiştiricilik belgesinde yer alan proje veya tesis kapasitesi miktarını aşamaz. Hareketli sistemlerde (gemi vb.) yetiştiricilik yapan ve projelerinin uygulanabilirliliği henüz izleme safhasında olan yetiştiricilerin faydalanabilecekleri desteklemeye konu miktar ise, 2.000 ton / yıl’ı aşmamak kaydıyla, projenin uygulanabilirliğini izlemekle görevlendirilen kuruluş veya teknik ekip tarafından yıl içerisinde üretilebileceği öngörülen ve raporlarında da yer verecekleri miktar ile sınırlıdır. Üretici birliği kurulmamış olan bölgelerdeki yetiştiriciler ile hareketli sistemlerde yetiştiricilik yapan ve projelerinin uygulanabilirliliği henüz izleme aşamasında olan firmalarda üretici birliklerine üyelik şartı aranmaktadır. 1.3.1. Yavru Balık Desteklemeleri Su Ürünleri Yetiştiricilik Belgesine sahip ve ilgili kanun hükmüne göre kurulu üretici birliği bulunan bölgelerde, birliğe ve / veya su ürünleri ile alakalı kooperatiflere kayıtlı olan gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan 42 kuluçkahanelerden ve / veya kuluçkahaneli tesislerden iç sularda ve denizlerde su ürünleri yetiştiriciliğinde kullanılmak üzere, çipura, mersin balığı türleri, alabalık, fangri, mercan, mersin balığı türleri, lahoz, sinagrit, minekop, sivri burun karagöz, eşkine, mırmır, sargoz, sarıağız, yayın türleri, karabalık ve deniz alabalığı türlerinin yavrularını satın alarak tesislerde büyüten yetiştiriciler ile yukarıda belirtilen yavru balıkları kendi tesislerinde üretip bu yavruları yine kendi tesislerinde büyütmeye devam eden yetiştiriciler yavru balık desteklemelerinden yararlanma hakkı elde etmektedirler. 1.3.2. Devlet Destekli Su Ürünleri Sigortası Bakanlar Kurulu’nun 30.12.2007 tarihli kararına ilişkin, denizlerde ve iç sularda yetiştirilen su ürünlerinin, Çiftçi Kayıt sistemine entegre edilmiş Su Ürünleri Kayıt Sistemine üye mevcut bilgiler ve yapılacak risk incelemesi dikkate alınarak, ölüm riski teminatı; su ürünleri sigortası genel şartları, teknik şartlar, tarife ve talimatlar kapsamında Tarım Sigortaları Havuzu tarafından verilmektedir. Devlet Destekli Su Ürünleri Sigortası primlerinin yarısı devlet tarafından karşılanmaktadır. 1.4. SU ÜRÜNLERİNİN HAZIR YEMEK TEKLONOJİSİNDEKİ YERİ 43 Su ürünleri önemli besleyicilik özelliklerinden dolayı hazır yemek teknolojisinde büyük önem arz etmektedir (Varlık vd., 2007). Dumanlanmış, konserve edilmiş, lakerda ve marinata işlenmiş ve kızartılmış, pişirilmiş balık ürünleri başka bir hazırlama işlemi gerektirmeksizin tüketilmeye hazır ürünlerdir. Temizlendikten sonra ambalajlanıp, soğukta veya dondurarak saklanmış balık ürünleri hemen servise sunulabilir. Bu ürünlerden bazıları tüketime hazır olmasının yanında damak zevkimizi ve sofralarımızı çeşitlendirmesi nedeniyle de tercih edilmektedir. Artık insanlar alışılmış tarzda bir tüketim yerine yeni tatlar ve çeşnili sofralar arayışı içerisine de girmiştir (Gökoğlu, 1994). Balık tek başına işlenmesinin yanında tek başına da hazır yemek olarak tüketime sunulmaktadır. Balıklar herhangi bir işleme tabi tutulmaksızın tüketiciye sunulacağı zaman, ya dikine dilimlenmiş olarak, ya filetosu çıkarılmış biçimde, ya da baş, yüzgeçler, kuyruk ve iç organları alınmış halde hazırlanmaktadır. Balıkların pişirme şekli türe önemli ölçüde bağlı olup başlıca olarak fırınlama, ızgara, torba içinde pişirme, tavada kızartma, derin yağda kızartma uygulanmaktadır. Aşırı pişirmeden kaçınılmalıdır (Varlık vd., 2007). Ülkemizde su ürünlerinden yapılmış olan hazır yemeklerin tüketimi ve satışı henüz pek yaygın olmamakla beraber; gerek Avrupa, gerek Uzakdoğu ve gerekse Amerika’da bu tip ürünler son derece yaygın bir pazara sahiptir. Ülkemizde de gerek hayvansal protein açığının kapatılması, gerekse av sezonunda yüklü miktarda hasat edilen su ürünlerinin değerlendirilerek sezon dışındaki zamanlarda da tüketiminin sağlanması ve tüketiciye daha farklı ve kolay hazırlanabilir tatların sunulması açısından su ürünleri kullanılarak hazırlanan ürünlere yönelim giderek artmaktadır. Su ürünlerinden yapılmış olan hazır yemeklere balık sosisleri (kızartmalık sosis, dilim sosis, dumanlanmış sosis, frankfurter, kipper sosisi) ve diğer ürünler (balık gevreği, balık cipsi, fish finger, balık böreği, fish pate, midye dolma, deniz ürünleri salatası, fish burger) örnek olarak verilmektedir (Yanar ve Fenercioğlu, 1999; Turhan vd., 2001; Varlık vd., 2004; Al-Bulushi et al., 2005; Bilgin vd., 2005; Özoğul vd., 2008; Üçok Alakavuk, 2009). Ülkemizde bu grup ürünlerden en 44 fazla tercih edileni midye dolmadır (Bingöl vd., 2008). Deniz ürünleri salatası ise ülkemizde çok yaygın bir şekilde tercih edilmese de özellikle Yunanistan ve Fransa’ya ihracatı yapılmaktadır (Özoğul vd., 2008). 1.4.1. Balık ve Besin Değeri Balık ve diğer deniz ürünleri, insanların en eski besin kaynaklarının başında gelmiştir. Bitkilerin ekilip yetiştirilmesi ve hayvanların besin olarak kullanımı için evcilleştirilmesinden önceki dönemlerde en kolay elde edilebilen ve bu nedenle de en çok tüketilen besinlerin balık ve diğer deniz ürünleri olduğu bilinmektedir. Bilim ve teknolojinin gelişmesine paralel olarak tarihin ilk dönemlerinde tüketilen bazı canlı türlerinin zaman içinde besin olarak tüketimi tercih edilmemişken, balık ve diğer deniz ürünleri tarihin ilk dönemlerinden günümüze kadar insanların diyetlerinde yer almıştır. Günümüzde dünya sularında 20.000’den fazla yenilebilen balık, kabuklu deniz hayvanı ve memeli deniz türü yaşamaktadır. Bunların yaklaşık 250 türü insanların diyetlerinde çeşitli şekillerde yer almaktadır (Brown, 2000:299-318). En çok tüketilen balık türlerinden bazıları yapısal özelliklerine göre Tablo 1‘de sınıflandırılmıştır (Baysal, 2002). Tablo 14. Balıkların Sınıflandırılması 1. Beyaz 2. Yağlı 3. Kıkırdaklı Balık Balık Balık Morina Ringa Balığı Köpek Balığı Yayın Uskumru Rina Balığı Sazan Som Balığı Kalkan Alabalık Pisi Balığı Ton Balığı Dil Balığı Yılan Balığı Turna Balığı Levrek Çipura Karagoz Balıklar, protein içeriği bakımından zengin besinleri olmalarından dolayı et grubu besinleri arasında kendine yer bulur. Bileşimleri genellikle koyun, sığır, domuz etleri gibi 45 kırmızı etlere ve kümes hayvanlarının etlerine benzer olmakla birlikte; bazı mineral, yağ ve vitamin içerikleri bakımından da bunlardan farklılık da göstermektedir. Balıklar diğer etlerde olduğu gibi karbonhidrat içermemekle beraber, balık etinin enerjisi yağ ve protein içeriklerinden kaynaklanır. Protein miktarı balık türleri arasında büyük değişiklikler göstermezken, yağ miktarları arasında büyük farklılıklar vardır. Bu sebeple balıkların enerji değerleri, bileşimlerinde bulunan yağ miktarına göre değişiklikler gösterir; yağlı balıkların enerji değerleri yağsız balıkların oranlarına göre daha yüksektir. Genellikle balıkların diğer etlerle karşılaştırdığımızda, aynı miktardaki domuz, koyun, sığır veya kümes hayvanlarının etlerinden daha az enerji içerdikleri ortadadır. Örneğin, sardalya gibi yağlı balıkların dışındaki diğer balıkların, 90 g pişmiş servis edilen miktarı 160 kaloriden daha az enerji içermektedir. Tablo 15. Çeşitli Balıkların Enerji ve Makrobesin Öğeleri İçerikleri (100 g) Balık Levrek Ton Balığı Hamsi Alabalık Ringa Balığı Som Balığı Sardalya Enerji (kcal) 97 108 131 138 Protein (g) 17.73 23.38 20.35 20.87 Yağ (g) 2.33 0.95 4.84 5.4 CHO (g) 0.00 0.00 0.00 0.00 Su (g) 79.22 70.99 73.37 72.73 Kül (g) 1.04 1.34 1.44 1.43 158 183 208 17.96 19.90 24.62 9.04 10.85 11.45 0.00 0.00 0.00 72.05 1.46 68.90 1.05 59.61 3.38 Kaynak: Baysal A. Beslenme. Hatipoğlu Yayınevi, Ankara, 2002. Balıklar, diğer etler gibi proteinden zengin besinlerdir, % 18-20 oranında protein içerirler. Balıketinde bulunan temel proteinler aktin ve miyosindir. Bu proteinler kas dokusunda birleşerek aktomiyosini oluştururlar. Bunların dışında albumin de balıketinde bulunan temel proteinler arasında yer alır. Balıketi proteinleri elzem aminoasitlerin tamamını içerir. Elzem aminoasitler (löysin, izolöysin, lizin, valin, metionin, fenilalanin, treonin, triptofan) insan vücudunda pek çok önemli işleve sahip olmalarına karşın vücutta sentezlenemeyen moleküller olduklarından, bu aminoasitleri içeren besin kaynakları diyetin gerekenprotein kalitesini artırırlar. Balık eti elzem aminoasitlerden zengin olduğu 46 için, yumurta, et, süt gibi biyolojik kalitesi yüksek besinler arasında yer alır (1,2,3). Balık etinin gerçek protein değeri % 67.5 olarak saptanmıştır (Türkiye Diyetisyenler Derneği, 1991). Balıketi içerdiği protein miktarı ve protein kalitesi açısından diğer etlere benzerken; içerdiği bağ doku miktarı açısından bu etlerden büyük farklılık göstermektedir. Kırmızı et ve kümes hayvanlarının etleri ile karşılaştırıldığında, balıketi çok daha az miktarda kollojen içerir. Kara hayvanlarının vücutlarının yaklaşık % 15’ni bağ dokusu oluştururken, balıklar için bu oran sadece % 3’tür. Balıketinin bağ dokusu miktarı gibi, kompozisyonu da diğer etlerden farklıdır; örneğin hidroksiprolin gibi bazı aminoasitler balık bağ dokusunda daha az miktarlarda bulunur. Ayrıca balıketi kasları uzun çizgili yapıya sahip olan memelilerden farklı olarak daha kısadır ve myocommata ile ayrılmış myotomes şeklindedir. Tüm bu farklılıklar balıketinin diğer etlerden daha yumuşak olmasını ve pişirme ile bağ dokunun kolayca dağılmasını sağlar. Böylece balıketi proteinleri sindirim enzimleri tarafından kolayca hidroliz edilebilir. Söz konusu durum ile vücudun bu proteinlerden faydalanım oranını arttırmaktadır. Bu nedenle kırmızı eti zor tüketen, çiğneme güçlüğü olan hasta bireylerde, yaşlılarda ve çocuklar da balık eti kırmızı etin yerine kullanılabilmektedir (Baysal, 2002). 1.4.2. Balık Tüketimi, Sağlıklı Yaşam ve Hastalıklar Diyetle düzenli balık tüketiminin veya uzun zincirli n-3 PUFA’dan zengin balık yağı suplementi kullanımının, koroner kalp hastalığı riskini azalttığı ve ani kardiak ölümü önlediği uzun dönemdir bilinen önemli bir gerçektir. Balık ve balık yağının kardiovasküler hastalıklara karşı potansiyel koruyucu etkileri, ilk kez 1940’lı yıllarda İngiliz fizyolog Hugh Sinclair’in Eskimo diyetlerine atıfta bulunarak, bazı yağ asitlerinin yetersizliğinin kardiovasküler hastalıklara neden olabileceği hipotezi ile ifade edilmiştir. Bunu izleyen dönemde yapılan çalışmalar, ilginç bir şekilde, Grönland adasında yaşayan Eskimo’ların diyetle çok yüksek düzeyde (total kalori alımının % 40’ı) yağ tüketmelerine karşın, kardiovasküler hastalıklardan ölüm oranın çok düşük olduğunu göstermiştir (Lee, 47 2003:465-480). “Eskimo parodoksu” olarak da ifade edilen bu durumun açıklanabilmesi için bir seri epidemiyolojik çalışma planlanmış ve 1970’li yılların sonlarında Danimarkalı araştırmacılar Bang ve Dyerberg, bu toplumlardaki düşük kardiovasküler hastalık insidansını, balık ve balık-yiyen memelilerin (fok, balina, mors gibi) tüketiminin fazla olması ile açıklamışlardır (Calder, 2004:1-11). Eskimo’lar gibi diyetlerinin önemli bir kısmını balık ve diğer deniz ürünlerinin oluşturduğu Japonlar ve Çinliler üzerinde yapılan epidemiyolojik çalışmalar da, balık tüketimi ile kardiovasküler hastalık riski arasında güçlü negatif bir ilişki olduğunu göstermiştir (Norday, 2001:4-7). Balık ve ürünlerinin kardiovasküler hastalıklara karşı koruyucu etkilerinin en önemli dayanağı olan epidemiyolojik araştırmalara son dönemlerde yapılan çalışmalardan da örnekler verilebilir (Undeland, 2004:119). Bu çalışmalardan Zutphen çalışmasında ve yirmi yıl devam eden Yedi Ülke çalışmasında benzer şekilde günde en az 30 g balık tüketen erkeklerde, kardiovasküler hastalıklara bağlı ölüm oranının hiç balık tüketmeyen erkeklere göre % 50 daha az olduğu gösterilmiştir (Zhang, 1999:9). Otuz yıl devam eden Chicago Western Electric Çalışmasında ise, günde en az 35 g balık tüketen erkeklerde öldürücü kardiovasküler hastalık riskinin hiç balık tüketmeyenlerden % 40 daha az olduğu saptanmıştır (Daviglus, 1997:53). Klinik çalışmalar da kardiovasküler hastalığı olan bireylerin diyetlerine balık ve balık yağı eklendiğinde total ve kardiovasküler mortalitede azalma olduğunu, özellikle ani ölümlerin önemli düzeyde azaltıldığı göstermektedir (Calder, 2004:2). Haftada en az 2 kez (200-400 g) balık tüketen miyokard enfarktüslü hastalarda mortalitenin % 29 oranında azaldığı gözlenmiştir (Burr, 1989:61). Çeşitli çalışmaların meta-analizinde de, benzer şekilde balık tüketim sıklığı arttıkça, koroner kalp hastalık riskinin azaldığı (Erkkila, 2004:32); balık tüketiminin her 20 g/gün artışı için koroner kalp hastalık mortalite riskinde % 7 oranında azalma olduğu saptanmıştır (Song, 2004:2711). Balık ve ürünlerinin kardiovasküler hastalıklara karşı koruyucu etkileri ile ilgili hipotezleri destekleyen bu çalışmalara karşın, balık tüketimi ile kardiovasküler hastalık riski arasında önemli bir korelasyon bulamayan çalışmalar da vardır (Mozaffarian, 2004:373). 48 Son dönemde yapılan çalışmalar, balık tüketiminin olumlu etkilerinin, kardiovasküler hastalık riski yüksek olan bireylerde kardiovasküler hastalık riski düşük bireylere göre daha net gözlenebildiğini işaret etmektedir. Buna göre, kardiovasküler hastalık riski açısından yüksek risk grubunda olan bireylerin günde 40-60 g balık tüketmeleri, kardiovasküler hastalıklara bağlı ölüm riskini % 40-60 oranında azaltabilmektedir (Norday, 2001:5). Ayrıca yapılan çalışmalar, balık tüketiminin kardiovasküler hastalıklara karşı etkilerinin gözlenebilmesi için, bu tüketimin düzenli ve sürekli olması gerekliliğini işaret etmektedir (Ellegard, 2004:124). Bunların dışında, tüketilen balığın türü ve hazırlanma şeklinin de kardiovasküler hastalıklara karşı koruyucu etkinliğinde önemli olabileceği vurgulanmaktadır (Lemaitre, 2003, 1372). 1.4.3. Balık Yağlarının İnsan Sağlığı Açısından Önemi Yapılan araştırmalar, insanların karşılaştıkları birçok hastalığa besin maddelerinin ve beslenme alışkanlıklarının neden olduğunu ortaya koymaktadır. Bundan dolayı insanlar beslenmelerine dikkat etmek zorundadırlar. Yüksek kolesterolden ileri gelen hastalıkların, önemli oranda kırmızı etten kaynaklandığı artık bütün insanlar tarafından bilinmektedir. Bunun için daha sağlıklı olan doymamış yağ asitleri yönünden zengin olan gıdalar tüketilmesi tavsiye edilmektedir. Tüketilen gıdalardaki yağların, doymamış yağlarca zengin olması çok önemlidir. Çünkü ω-3 serisi yağ asitlerinin vücutta, biyokimyasal ve fizyolojik aktivitelerde önemli görevler üstlendiği artık kesin olarak bilinmektedir. Yağ asitleri, insan vücudunda göz, beyin, testis ve plasentada toplanır. Gözlerin uygun şekilde çalışmasına ve beyinin fonksiyonlarını eksiksiz olarak yerine getirmesine yardımcı olur. Kandaki yağ konsantrasyonunu düzenler (Gordon ve Ratliff, 1992). 49 Balık ve diğer deniz ürünlerinde bulunan iki baskın ω-3 yağ asidi EPA ve DHA2’nın tedavi edici özelliği ile ilgili iddialar araştırılmaktadır. ω-3 yağ asitlerinin faydalı olduğu ilk olarak Eskimolar üzerinde yapılan araştırmalar sonucu bulunmuştur. Yapılan çalışmalarda Greenland Eskimolarının tükettikleri yağlı balıklardan dolayı kalp krizi riskinin çok düşük olduğu gözlenmiş, bunun üzerine EPA ve DHA’nın faydaları üzerine yapılan çalışmalara ağırlık verilmiştir. Sonuçta bu yağ asitlerinin kalp krizi, kalp damar hastalıkları, depresyon, migren türü baş ağrıları, eklem romatizmaları, şeker hastalığı, yüksek kolesterol ve tansiyon, bazı alerji türleri ile kanser gibi bir çok hastalıktan korunmada önemli etkisi olduğu tespit edilmiştir (Gorga, 1998; Nettleton, 2000). Kalp hastalıkları; balık tüketimi ile kalp hastalıkları arasındaki ilişkilerin araştırıldığı ilk çalışmalar, Greenland eskimoları ile Danimarkalılar üzerinde yapılmış ve koroner kalp hastalığı (CHD)’ndan ölümlerin çok düşük seviyede olduğu belirlenmiştir. PUFA yönünden zengin balina yağı ile diğer deniz ürünlerini tüketen eskimoların kanlarında kolesterol, trigliserid, LDL, VLD kolesterol düzeylerinin düşük, HDL kolesterolün ise yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmalara ilaveten epidemiyolojik olarak yapılan incelemelerde, deniz ürünlerinin fazlaca tüketildiği Hollanda, Norveç, Japonya ve ABD gibi ülkelerde balık yağı tüketen erkeklerin hiç balık tüketmeyenlere göre CHD riskinin çok düşük olduğu belirlenmiştir (Stone, 1996). Balık yağı ile zengin bir diyet uygulaması sonucunda kalp krizinden ölüm riski azalabilir. Çünkü kalp krizi ölümlerinde görülen en büyük etki trombositlerin etkisinin azalması veya damar tıkanıklığı ile kalp ritminin bozulması sonucunda meydana gelmektedir. Balığa dayalı beslenmenin fazla olduğu Lyon’da yapılan bir denemede; n-3 içeriği yüksek besinlerle beslenen hastalarda, vücut yağları ve lipoprotein miktarlarında hiçbir değişme olmaz iken, kalp rahatsızlıklarından dolayı ölüm riski % 95 oranında azalmıştır. PUFA uygulanmayan kontrol grubunda ise ani ölümler görülmüştür. Buna 2 EPA ve DHA: Yağ Asitleri. 50 benzer bulgulara Washington’da yapılan çalışmada da rastlanmıştır. Bu çalışma sonucunda 5,5 gr PUFA ile beslenen hastalarda ani kalp krizlerinden ölüm riskinin % 50 azaldığı, kan akış hızının düzenlendiği, kalp kası iltihaplarının azaldığı gözlenmiştir. Yapılan araştırmada, normal kolesterol seviyesine sahip CHD’li bir hasta 2 yıl boyunca günde 8 gr PUFA ile beslenmiş ve sonuçta damar sertliği, kalp kası enfeksiyonu gibi rahatsızlıkların ortadan kalktığı ve kalp rahatsızlıkları ile ilgili şikayetlerin de azaldığı gözlenmiştir (Stone, 1996). Ani kalp krizi (SCD)’nden ölme riski batı ülkelerinde gün geçtikçe artmakta ve kalp hastalarının % 50’si bu sebepten ölmektedir. Balık yağı tüketiminin fazla olması ile SCD riskinde % 50 oranında azalma görülebilir. Danimarkalı araştırmacılar, balık yağlarının kalp atış hızını ayarladığını ve kalbi koruduğunu bulmuşlardır. Amerika Kalp Birliği (AHA), diyet ile kardiyovasküler hastalıkların riskinin azaldığını bildiği için yeni çalışmalara yönelmiş ve balık yağlarının kalp hastalıklarından korunmada önemli olduğunu kanıtlamıştır. AHA’nın sonuçlarına göre balık yağlarının temel içeriği olan EPA ve DHA’nın faydaları şunlardır: Kalp ritmi bozukluğunu düzenler, ani kalp krizi riskini azaltır, plazma trigliserid seviyesini düşürür, kan yoğunluğunu ayarlar. Yine AHA tarafından yapılan açıklamalarda, günde 850 mg ile 2,9 g arasında balık yağı tüketiminin kalp rahatsızlıklarına çok önemli etkileri vardır. 850 mg / gün DHA ve EPA tüketen kroner kalp hastalarının kalp krizi riski %45 oranında azalmaktadır Bu konuyla ilgili olarak Lizbon Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, kırsal köyler ile balıkçılıkla uğraşan köyler kalp hastalığı açısından karşılaştırılmış, 1990-1997 yılları arasında yapılan bu çalışmaya göre balıkçı köylerinde kalp krizinden ölenlerin oranı 350/100000 iken, kırsal köylerde bu oran 1205/100000’e çıkmaktadır (Hagstrup, 2001). Alınacak doymamış yağ asitleri miktarları balık türlerine göre değişmektedir. Levrek, pisi, mezgit gibi balıkların 15 gramında PUFA miktarı 50 mg civarında iken uskumru, ringa, yılan balığı gibi yağlı balıkların 15 gramında 400 mg PUFA bulunmaktadır. Bunun için haftada 300 g kadar yağlı balık yemek veya günde 200 mg EPA ve DHA alınması yeterli olacaktır (Hagstrup, 2001). 51 Karaciğer, gıdaların sentezlenmesi bakımından, hızlı ve aktif olarak rol oynayan önemli bir organımızdır. Aynı zamanda vücuttaki kolesterol mekanizmasını da denetler. Bu mekanizma, besinlerle alınan kolesterol miktarına göre ya sentezi azaltmak veya mevcut kolesterolü safra asitlerine çevirmekle oluşturulur. Yiyeceklerle alınan kolesterol esterleri bağırsaklarda mevcut esterazlar tarafından parçalanır. Kandaki mevcut kolesterol miktarı normalde 180-220 mg/100 ml civarındadır (Holub, 1992). Toplam kolesterol ve LDL kolesterolü seviyelerinin yüksek olması CHD’ler için önemli bir risk faktörüdür. Son yapılan çalışmalarda yüksek trigliserid seviyesinin damar sertliğini olumsuz olarak etkilediği kaydedilmiştir. 1985 yılında İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre; kalp hastalığına sahip olan kadınların balık tükettikleri zaman hastalıklarının nispeten iyileştiği ortaya konulmuştur. Haftada 3 öğün balık tüketen hastaların ani kalp krizi riskinin % 50 azaldığı belirtilmektedir. Amerika’da, haftada bir öğün balık tüketen insanlar üzerinde 6 yıl boyunca yapılan bir çalışmada da benzer sonuçlar bulunmuş ve kalp krizi riskinin önemli ölçüde azaldığı tespit edilmiştir. Diğer bir ifade ile az miktarda (C20-C22) ω-3 yağ asitlerinin önemli etkileri vardır (Haris, 1997). Depresyon ve zihinsel hastalıklar; ω-3 yağ asitlerinden olan DHA, insan beynindeki hücrelerin yenilenmesine yardım eder ve beyin ile retina hücrelerinin çoğalmasını sağlar. Bu hücrelerde DHA seviyesinin düşmesi, depresyon, hafıza kaybı, şizofreni ve görme bozuklukları gibi problemlerin ortaya çıkmasına yol açar. Yetişkin bir insan beyinde 20 g DHA bulunması gerekir. Düşük DHA seviyesi beyin seratonin seviyesinin düşmesine sebep olur ki bu intihar, depresyon ve şiddet eğilimini artırır. Yüksek oranda DHA içeren balıkları tüketen insanlarda zihinsel gelişimin arttığı gözlenmiştir. Araştırmalar, depresyon ve EPA seviyesinin düşük olması arasında da açık bir ilişkinin olduğunu göstermektedir, beyinin bir çok fonksiyonunda etkilidir. Balık içeriklerinin faydası; proteinler, PUFA, mineraller ve vitaminlerin etkisi sonucudur. Balık yağlarındaki en büyük faydayı PUFA’lardan ω-3 yağ asitleri 52 sağlamaktadır. Balık ve balık yağları sağlığa faydaları; protein miktarının yüksek olması, PUFA, demir, selenyum, çinko ve A, B3, B6, B12, D ve E vitaminlerini içermesi ile önem kazanmıştır. Greenland eskimoları günlük ortalama 700 mg kolesterolden yoksun yüksek yağlı deniz ürünleri tüketmektedirler. Bu gıdalarda LDL ve VLDL seviyeleri düşük yoğunluktadır. Bu insanlar üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda; balık ağırlıklı beslenen insanlarda kalp-damar rahatsızlıkları ve hipertansiyona, çarpıntıya, kalp ritmi bozukluğuna, şeker hastalığına, eklem romatizmasına, sinir ve bağışıklı sistemine, beyin fonksiyonlarına, depresyona ve kansere karsı önemli etkileri olduğu bildirilmiştir. Balık tüketimi belirli mineraller, vitaminler ve yüksek biyolojik değerli proteinleri sağladığı için önemlidir. Bilimsel veriler, balık ya da balık yağlarının ω-3 içeriğinin tüketiminin kroner kalp hastalığı riskini azalttığı, hiper tansiyonu düşürdüğünü, belirli kalp ritmi bozukluklarını ve ani ölümleri azalttığını, şeker hastalıkları oranını düşürdüğünü ve romatizmaya bağlı eklem ağrılarını azalttığını ortaya koymuştur. Üreme sistemi, görme ve sinir sistemi fonksiyonlarının düzenlenmesinde, PUFA’ların hayati bir rol oynadığı açıktır. Balık yağ kapsüllerinin tüketimi ile ilişkili olarak sinirlerin, membranların ve kasların oksidatif hasarı E vitaminin eşit miktarda alınması ile önlenebilir. Amerikan Kalp Birliği, kroner kalp hastası olan kişilere günde 1 g balık yağı tüketmelerini tavsiye etmiştir. ω-3 PUFA’larca en zengin olan balık türleri sardalye, Atlantik uskumrusu, Pasifik ve Atlantik ringası, göl alası, salmon, Avrupa hamsisi ve lüferdir. Michigan Ulusal Balıkçılık Araştırma Kurumu’na göre balık tüketimi güvenlidir. Beslenme ve sağlık faydaları düşünüldüğünde balık tüketimi için halkın bilgilendirilmesi gerekmektedir. Amerikan Sağlık Örgütü tarafından beslenme ihtiyacını karşılamak için insanların her öğünde alması gerekli olan 2,7-7.5g ω-3 PUFA’lar yağ bakımından zengin olan balıklardan sağlanabilir (Sidhu, 2003). 1995 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün bir raporuna göre; bebeklere vücut ağırlıklarının her bir kilosu için 40 mg DHA sağlanmalıdır. Yapılan çalışmalarda depresyon, dikkat eksikliği, hiperaktiflik ve IQ seviyelerinin düşük olmasının DHA miktarının azlığından kaynaklanmaktadır. DHA’nın düşük olması beyin serotonin seviyesinin düşük olmasına sebep olur ki, depresyon, intihar ve şiddet olaylarının 53 artmasına sebep olur. DHA özellikle yağlı balıklarda bol miktarda bulunduğu için haftada en az iki üç kez balık tüketmek gerekmektedir. Finlandiya’da yapılan bir çalışmada, balık tüketiminin depresyon ve intihar olaylarını azalttığı gözlenmiştir. Bu çalışmada depresyon belirtileri ve intihar eğilimleri olan 1767 Finli incelenmiş ve bunlardan haftada en az iki kez balık tüketenlerde depresyon riskinin %37, intihar eğiliminin ise % 43 oranında azaldığı belirlenmiştir. Japonya’da 17 yıl boyunca 265000 kişinin incelendiği geniş çaplı bir araştırmanın sonucuna göre her gün balık tüketen insanlarda hiçbir intihar vakasına rastlanmamıştır (Tanscanen, 2001). Şizofreni, kan plazması ve kırmızı kan hücrelerde yapısal bozukluk sonucu ortaya çıkan zihinsel bir hastalıktır. Kanda bulunan araşidonik asit (AA), EPA ve DHA gibi doymamış yağ asitlerinin düşük olması şizofrenik belirtileri artırabilir. Yapılan çalışmalarda yağ asitleri özellikle EPA’nın normal dozda alınması ile bu belirtilerin ortadan kalktığı gözlenmiştir. Halisünasyon gören ve bundan çok etkilenen insanlara 6 ay boyunca günde 2 g EPA verilmiş ve şizofrenik belirtilerin %85 oranında azaldığı anlaşılmıştır (Conquer, 2000). Alzheimer; beynin iletim sisteminin yapısal olarak bozulması sonucu ortaya çıkan bunama hastalığıdır. Balık yağlarının önemli bileşeni olan DHA retina ve beyin için çok önemlidir ve buradaki sinirlerde bulunan yapısal yağların %30’dan fazlasını oluşturur. Bunun için DHA disleksia ve alzheimer gibi hastalıkların tedavisinde faydalıdır. Ayrıca Maryland Alkolle Mücadele Enstitüsü’nde yapılan bir araştırmada Dr. Hibbeln, balık tüketimi ile ilgili olarak 9 ülkede depresyon vakalarını incelemiş ve balık tüketimi fazla olan ülkelerde diğer ülkelere göre depresyon olaylarının çok düşük olduğunu tespit etmiştir. 20 g / gün balık tüketen Yeni Zelanda’da depresyon olaylarında % 5,8 oranında artma görülürken, Kore gibi günde 50 g balık tüketen ülkelerde bu oran % 2,8’e düşmektedir. Japonya’da ise günlük balık tüketimi kişi başına ortalama 100 g olduğu için depresyona yakalanma oranı % 0.12 gibi çok düşük bir oranda görülmektedir (Conquer, 2000). 54 Anne ve çocuk sağlığı; Harward Tıp Fakültesi’nde yapılan araştırmalarda EPA ve DHA’nın hamilelikte çok önemli olduğunu göstermektedir. Anne hamilelik döneminde bebek sağlığı için doymamış yağ asitlerini tüketmek zorundadır. DHA, cenin ve bebeğin normal gelişimi için beyin zarının % 15-20, retinanın da % 30-60’ının oluşmasına yardım eder. ω-3 yağ asitlerinin tüketilmesi ile erken doğum, düşük ve zayıf bebek doğma riski önemli ölçüde azaltılabilir. DHA içeren gıdaları almayan bir annede doğum sonrası depresyon vakaları ve yüksek kan basıncı gibi olumsuzluklar görülür. Uzmanlara göre hamile veya emziren kadınların günde 500-600 mg DHA almaları gerekmektedir. Dünya Sağlık Örgütü ise hamile kadınların ilk üç ayda günde 50 mg ω-3 yağ asidi almaları, daha sonraki dönemde ise 160 mg’dan daha fazla yağ asidi tüketmeleri gerektiğini tavsiye etmektedir. Hamileliğin özellikle son 3 ayında anneden bebeğe önemli ölçüde ω-3 yağ asitleri iletilir. Bu döneminde anne adayının bol miktarda balık tüketmesi önerilmektedir. Çünkü çocuk ve yetişkinlerin de günde 800 ile 1100 mg ω-3 yağ asitleri tüketmeleri gerekmektedir. Son yapılan çalışmalarda kanında ω-3 yağ asitleri seviyesi düşük olan çocukların büyük ölçüde, davranış bozukluğu, öğrenme güçlüğü ve sağlık problemlerinin olduğu belirtilmiştir. Özellikle yeni doğan bebeklerde ilk üç ay DHA üç kat daha fazla önemlidir. Hiperaktiflik; duygusal dengesizlik, düzenli çalışma bozukluğu, dikkat süresi kısalığı, konsantrasyon zayıflığı, aşırı hareketlilik ve öğrenme güçlüğü olarak tanımlanır. Okul çağındaki çocukların %30-40’ında yaygındır. Hiperaktifliğe meditasyon veya masaj gibi aktiviteler faydalı olabilir fakat balık yağları, vitamin ve mineraller çok daha etkilidir. Okul yaşlarındaki çocukların %3-5’inde davranış bozukluğu olduğu, bunun sebeplerinin biyolojik ve çevresel faktörlerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Önceden davranış bozukluğu bulunan 6-12 yaş grubundaki çocuklar arasında yapılan araştırmalarda, ω-3 yağ asidi seviyesi düşük olan 53 çocuğun yaklaşık %40’ında hiperaktif düzensizliğe bağlı dikkat eksikliği olduğu tespit edilmiştir (Arnold, 2001). İçerisinde yağ ve yağ asidi içeren gıdalar kan yağ düzeyini ve lipoprotein içeriğini çocuklarda yetişkinlerde olduğu gibi etkiler. Çocuklarda beslenme ile kan lipid içeriği 55 yakından ilişkilidir. Toplam kolesterol ve kardiyovasküler hastalık riskini, çocuk yaşlarda beslenme ile ileriki yaşlarda kalp damar hastalıkları riskinin azalmasına neden olur. PUFA fazla yağ birikimi sonucu ortaya çıkan rahatsızlıkları azaltır. Çocuklarda görülen obesite, yağ miktarının ayarlanması ile kontrol altına alınabilir. MUFA içeren gıdalar %30 enerji verir, LDL-C ile HDL-C seviyesini düşürür (Nicklas ve diğ., 2002). Damar tıkanıklığı ve damar sertliği; balık yağlarının kalp-damar hastalıklarından koruyucu etkisi, kan basıncı ile trigliserid düzeyini düşürücü etki yapması ve düşük yoğunlukta olan lipoprotein düzeyinin artırılmasından ileri geldiğine inanılmaktadır. Ayrıca balık yağlarının trombosit düzeyini azalttığı ve atardamardaki düz kas hücrelerinin büyümelerini önlediği ifade edilmektedir (Connor, 1995). Balık yağlarının damar sertliğini önlemede ya da azaltmada etkili olduğu düşünülmektedir. Balık yağlarının ilavesi ile bypass ameliyatlarından sonra damarların tekrar kapanması önlenmiş olur. Haftada en az bir sefer balık yemek ya da günde 0.5 g balık yağı tüketmek, kalp krizi geçiren hastaların hayatta kalma oranlarını %30 artırmaktadır. 3 hafta süre ile günde 8 g EPA ve DHA alacak kadar balık tüketen kişilerin kanında trigliserid ve kolesterolün azaldığı gözlenmiştir. ω-3 yağ asitleri damar sertliğini önlemekte, tansiyonu düşürmekte, kan akış hızını artırmakta ve böylece daralmış damarların beslendiği dokulara daha fazla oksijen gitmesini sağlamaktadır. Alman araştırmacılar, damar sertliği rahatsızlığı olan hastalara balık yağı ilaveli besinler verilmesiyle acılarının azaldığını kanıtlamışlardır. Yapılan bir çalışmada damar sertliği rahatsızlığı olan 162 hasta seçilmiş ve bunların yarısına 3 ay süreyle günde 6 g balık yağı verilmiş, diğer gruba ise normal diyet uygulanmıştır. 3 aydan sonra ise doz 3 grama indirilmiştir. Sonuçta kalp hastalığı olan 1. grupta ölüm vakasına rastlanmadığı ve damar sertliklerinin de büyük ölçüde azaldığı belirlenmiştir (Schacky, 2000). Kanser; balık yağlarının kanser hastaları üzerinde direkt tedavi edici etkisinden çok, hastalıktan korunma ve ağrıları dindirici etkisi daha yaygın olarak görülmektedir. Bunun yanında kanserli hücrelerle mücadele etmede ω-3 yağ asitlerinin büyük etkisi 56 vardır. Yapılan çalışmalar kanda bulunan EPA ve DHA gibi balık yağlarının seviyesi ile prostat kanseri arasında bir ilişkinin olduğunu ortaya koymuştur. İsviçre’de 1886 ve 1925 yılları arasında doğan 3136 erkek üzerinde çalışılmış, katılımcılara 1967 ve 1997 yılları arasındaki 30 yıllık dönemdeki genel beslenme alışkanlıkları ile ilgili sorular sorulmuştur. Bu süre boyunca 466 hasta prostat kanserine yakalanmış ve bunlardan bir kişide ölüm vakası görülmüştür. Bu insanların hiç balık yemedikleri veya çok az balık tükettikleri anlaşılmıştır. Sonuçta balık tüketmeyenlerin tüketenlere göre prostat kanserine yakalanma oranlarının 2-3 kat fazla olduğu belirlenmiştir. Yapılan çalışmalarda prostat kanseri olan insanlara EPA ve DHA’nın etkisinin olduğu kesin olarak kanıtlanmıştır. Gelir seviyesi düşük olan ve ilaç kullanamayan hastaların balık tüketmeleri ile prostat kanserine karşı korundukları açık olarak bulunmuştur. Balık yağlarının meme kanserinden korunmada da önemli etkisi vardır. Bu kanser türü ülkeler arasında büyük farklılık göstermektedir. İngiltere’de Fransa ve İspanya’dan 2 kat, Japonya’da ise 5 kat daha fazla olduğu görülmektedir. Avrupa’nın bir çok ülkesini kapsayan geniş çaplı bir araştırmada ω-3 yağ asitleri ile beslenen kadınlarda meme kanseri olma riski önemli ölçüde azalmaktadır. Ayrıca EPA, DHA ve LA’nın kansere yol açan tüm kötü huylu tümörlerin gelişimini olumlu yönde etkileri ve kanserli hastaların ağrılarının azaltılmasında balığın önemli yerinin olduğu yapılan araştırmalarda ortaya konmuştur (Norrish, 2000). Bağışıklık sistemi; yapılan araştırmalarla balık yağlarının, bağışıklık sisteminde olumlu etkilerinin bulunduğu ve hastalıklara karşı vücudun direnç kazanmasına yardımcı olduğu ortaya konmuştur. Yüksek düzeyde balık etinin tüketilmesi ile hücre duvarının sağlamlaştığı görülmüştür. Günde ortalama 120-180 gr civarında balık tüketmek bu etkiyi artırmaktadır (Stone, 1996). Balık yağlarının kanın pıhtılaşmasına da önemli etkileri vardır. Hayvan ve insan kan hücreleri (trombositler) üzerinde yapılan klinik çalışmalar, ω-3 yağ asitlerinin pıhtılaşmayan kan hücrelerinde önemli etkisinin olduğunu göstermiştir. CHD’ye etkisi olduğu bilinen ω-3 yağ asitlerinin trombositleri bir araya getirdiği ve kanın pıhtılaşmasına yardımcı olduğu tespit edilmiştir. Balık yağı ile beslenen hastalarda, kanama olduğu 57 zaman balık yağının etkisi ölçülmüş ve aspirin gibi bir etkiye sahip olduğu anlaşılmıştır. Yüksek kolesterol içeren gıdalar ve balık ile beslenen iki ayrı grup denek üzerinde yapılan çalışmalar, balık yağı ile beslenenlerde kroner damar tıkanıklığının azaldığını, diğer grupta ise damar tıkanıklığının devam ettiğini göstermiştir. Ayrıca balık yağı ile beslenenlerde serum trombosit seviyesi azalmış, EPA seviyesi ise yükselmiştir. Yapılan başka bir çalışmada; balık yağlarının protein yağları (lipoprotein) seviyesini %14 oranında düşürdüğü tespit edilmiştir. Balık yağının CHD olan kadınlarda doku plazma faaliyetini azaltacak şekilde olumlu etkileri vardır. Damar tıkanıklığı sorunu olan 1500 hastadan oluşan 4 farklı grup üzerinde yapılan çalışmada, kanamayı durdurmada 6 faktörünün etkili olduğu bulunmuştur. Bu faktörlerden en önemlisinin de balık yağları olduğu ortaya konmuş, aynı zamanda kroner damar sertliği olan hastalarda da ω-3 PUFA’nın damar yüzeylerinin esnekliğinin arttığını gözlemlemişlerdir (Thorgren ve Gustafson, 1981). Astım hastalığı özellikle çocuklarda nefes darlığı şeklinde kendisini gösteren bir hastalıktır. Balık yağları, kan damarlarının yüzeyini genişletip dokulara daha fazla oksijen girişine yardımcı olduğu için astım hastalarına önemli faydaları vardır. Balık tüketiminin çocukların %20-25’inde görülen astım hastalığına etkili olduğu yapılan çalışmalarla da kanıtlamıştır. Wyoming Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada astım rahatsızlığı olan ve sigara içmeyen 19-25 yaş grubundaki astımlı hastalar incelenmiş ve günde ortalama 3 gram balık yağı tüketenlerin %40’ının nefes alma yeteneği önemli ölçüde gelişmiş ve hastalığa dirençleri artmıştır (Broughton, 1997). Avustralya Sydney Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada da düzenli balık yağı tüketiminin çocuklarda astım gelişimini önemli ölçüde azalttığı bulunmuştur. 8-11 yaşları arasındaki 547 çocuktan balık tüketenlerde nefes alma güçlüğü önemli ölçüde ortadan kalkarken, balık tüketmemekte ısrar edenlerde bu rahatsızlık devam etmiştir. Deneklere yağlı balıklardan atlantik salmonu, çelik baş alabalığı ve kefal balığı verilmiştir. Yağsız balık veya konserve balık ile beslenenlerde ise bir düzelmeye rastlanmadığı bildirilmiştir (Hodge, 1996). 58 PUFA’ların insan vücudunda kan basıncını düzenledikleri, trigliserid ve kolesterol seviyesini düşürdüğü ve dolayısı ile kalp krizi riskini azalttığı ileri sürülmüştür. İnsan vücudunda yağ asitleri bakımından en zengin organ beyindir. PUFA’ların beyin fonksiyonlarında önemli rol oynadıkları bildirilmiştir. Sinir hücrelerinde uyarıların iletilmesinde önemli oldukları, PUFA eksikliğinde öğrenme kabiliyetinde azalma olduğu, yaşlı insanlarda buna bağlı olarak hatırlama güçlükleri olduğu tespit edilmiştir (Kolanowski ve diğ., 1999; Schacky ve diğ., 1999). 59 SONUÇ Dokuzuncu Kalkınma Planı döneminde dünyanın genel konumuna paralel olarak sahip olduğumuz bazı stoklardaki tahribat sebebiyle su ürünleri avcılığımızda özellikle bazı ürün türlerinde oluşan düşüşle beraber dalgalı bir üretim değerini gözlemlemekteyiz. Öte yandan verilen desteklemelerle de yetiştiricik üretiminde ciddi anlamda artışlar meydana gelmiştir. Bu gelişmeler karşısında, balık stoklarının sürdürülebilirliğini teminen avcılıkta etkin kaynak yönetiminin sağlanması, yetiştiricilik üretiminin ise çevresel sürdürülebilirliğini gözeten bir şekilte artmasının sağlanması ve çeşitlendirilerek temel öncelikler olarak ortaya çıkmalıdır. Bu öncelikler dikkate alındığında ülkemiz su ürünleri için vizyon Su Ürünleri Özel İhtisas Komisyonu tarafından “Kaynaklarını sürdürülebilir şekilde kullanan, paydaşların katılımıyla bilimsel ve etkin olarak yönetilen, işlevsel sektörel örgütlenmesini ve alt yapısını tamamlamış, rekabet gücü yüksek bir sektör” olarak belirlenmiştir. Bu vizyon doğrultusunda; kaynaklarımızla ilgili daha fazla bilgi sahibi olmak için gerekli altyapının tamamlanması, su ürünleri ile ilgili faaliyetlerin izlenmesi amacıyla ulusal veri toplama programlarının oluşturulması ve uygulamaya konulması ve araştırma faaliyetlerinin yürütülmesi; kontrol hizmetlerinin etkinleştirilmesi için beşeri ve fiziksel kapasitenin artırılması; balıkçı örgütlerinin güçlendirilerek pazarlama sisteminin ve kontrol mekanizmalarının etkinleştirilmesi; avcılıktaki fazla kapasitenin mevcut stoklarımız üzerindeki baskısının azaltılması amacıyla başka kaynaklara yönlendirilmesi; yetiştiricilikte girdi tedariki ile ilgili sıkıntıların çözülmesi ve tahsis edilecek su alanlarının belirlenmesi ve bu önceliklerle ilgili devlet desteklerinin aktif hale getirilmesi ön plana çıkan politika başlıkları olarak belirlenmiştir. Bu politikalarla su ürünleri sektörünün ülke ekonomisine katkısının artarak devam etmesinin sağlanması, dünyanın en ucuz ve insan beslenmesinde temel besin maddesi olan sağlıklı protein kaynağının gelmiş olduğu olumsuz durumdan çıkarılarak, geçmişte olduğu gibi bol ve çeşitliliği korunmuş kaynak olmasının sağlanması, Onuncu Kalkınma 60 Planı döneminde sektörün ülke kalkınmasına en önemli katkısı olacaktır. Bu anlayış çerçevesinde, sektörün gıda güvenliğine, özellikle küçük ölçekli balıkçılıkla kıyı bölgelerimizdeki istihdama ve avcılık ve yetiştiricilik üretimi ve bu ürünlerin işlenmiş formlarının ihracat potansiyeli ile ekonomiye olan katkısının artarak devam etmesi hedeflemektedir. Balıkçılık sektörünün gelişme sınırı doğal kaynakların kapasitesi ile ilgilidir. Geçmişte verimli avcılık faaliyetlerinin sürdürüldüğü birçok kaynak günümüzde artık yok olma aşamasına gelmiş ve sağlanan ekonomik fayda en az düzeye inmiştir. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de avcılıktan elde edilen miktarın çok fazla artmayacağı bilinmektedir. Bu nedenle söz konusu kaynaklarla ilgili önümüzdeki dönem harcanacak çaba kaynakların sürdürülebilir kullanım seviyelerine ulaştırılması yönünde olmalıdır. Bu çabada, av gücü kapasitesindeki fazlalığın farklı sulara yönlendirilmesi veya filonun daraltılması önemli adımlardır. 2012 yılında başlanan filonun daraltılması çalışmalarına Onuncu Kalkınma Planı döneminde segmentler arası dengesizlik yaratılmadan ve tekelleşmeye neden olmadan, istihdam sorunlarına yol açmadan devam edilmelidir. Bu çaba çok yönlü analizler sonucu oluşturulacak bir programlamanın yapılmasını gerektirmektedir (Onuncu Kalkınma Planı, 2014). Yapılan araştırmalar ve saha çalışmaları sonucunda Türkiye'de su ürünleri ve balıkçılığa elverişli üretim sahaları yönünden büyük bir kapasite olduğu gözlenmiştir. Fakat sektöre gereken önem verilmemiştir. Tüketim alışkanlığı yanı sıra AR-GE faaliyetlerinin yetersizliği, kurumsallaşamama ve profesyonel işletmeciliğe tam anlamıyla geçilememiş olması gibi nedenler sektörün gelişimini engellemiştir. Sektörde makro ölçekli AR-GE çalışmalarının yapılması gereklidir. Aynı zamanda sektörel örgütlenme ve örgütlerin başına da profesyonel kişilerin getirilmesi sektörün gelişmesinde etkili olabilir. Ülkemizde faaliyet ortamı boyutunda artış gösteren deniz kirlilikleri, amatör balıkçılık çalışmaları ile gereğinden fazla miktarlarda balık avlanmaları, balık türleri ve miktarlarının azalmasına, trol ve gırgır avcılığının zararları, barınak sayısı ve temizliğinin 61 yetersiz olması, barınaklardaki altyapılardaki eksiklik, iş sağlıkları ve güvenliklerindeki eksiklikleri gidermeye çalışan kooperatifler ortakları tarafınca tespit edilen sorunlardandır. Bu konuda, deniz kirliliğinin nedenlerinin devlet kuruluşları ile üniversitelerin ilgili birimlerinin ortak çalışmasıyla belirlenmesi ve çözüm yollarının aranması faydalı olacağını düşünmekteyiz. Deniz kirliliği sadece balıkçılık sektörüne değil diğer yandan tüm canlı türlerini de tehdit eden bir unsurdur. Bu nedenle gerek kurumlarda, gerekse insanlarda farkındalığın yaratılması önemlidir. Ayrıca, balık tür ve miktarlarının korunması için balıkçılık sektörünün tam olarak kayıt altına alınarak balık stoklarının saptanması, kaçak avlanma ve deniz kirliliğini önleme çalışmalarının hızlanması faydalı olabilecek çalışmalardandır. Türkiye’de su ürünleri yetiştiriciliği, hızla gelişen bir sektördür. Ülkemizde su ürünleri yetiştiriciliği konusunun hızla gelişmesi temelde eğitimli insan kaynağının yanında bilimsel araştırmalardan çok fazla beslendiğinden ve uluslararası gelişmeleri yakından takip etmesinden kaynaklanmaktadır. Doğal canlı stoklarının giderek tükendiği günümüzde mevcut olanı korumak ve yeni ürünleri biyoteknoloji yöntemleri kullanarak insanlığın ve gelecek nesillerin hizmetine sunmak ancak gelişmeleri takip etmek ile mümkün olacaktır. İnsan beslenmesi için vazgeçilmez besin kaynaklarından birini oluşturan su ürünleri üretiminin artırılması ve halkımızın bundan faydalandırılması için (Gürcay 2014); Yetiştiricilik üretiminin artırılması gerektiği için yetiştiricilikte potansiyeli olan yeni türlerle ilgili çalışmalara ağırlık verilmelidir. Ülkemiz kıyılarının büyük bir kısmı, özellikle yüksek üretim potansiyeline sahip Güney Ege ve Batı Akdeniz kıyılarımız Özel Çevre Koruma Bölgesi içindedir. Bu kıyılarda yapılaşmanın ve yerleşimin olmadığı çok miktarda yetiştiriciliğe uygun alan bulunmaktadır. Atıl durumdaki bu yerlerin yetiştiricilikte kullanılması ve milli ekonomiye katkının artırılması sağlanmalıdır. 62 Yetiştiricilikte kaliteli yem kullanımının ve mekanizasyonun yaygınlaştırılması için Su Ürünleri Yem ve Ekipman Sanayi teşvik edilmelidir. Yetiştirilen balıkların pazarlanmasında yaşanan sorunun giderilmesinde özellikle iç piyasada tanıtıcı ve tüketimi özendirici faaliyetlerde bulunan pazar genişletilmelidir. Sektörün sorunlarının çözümü için üniversitelerle teknik ve bilimsel işbirliğinin geliştirilmesi gereklidir. Balık hastalıklarını teşhis ve tedavisi ile ilgili bir merkez laboratuvarı kurulmalı ve buna bağlı olarak, yetiştiriciliğin yaygın olduğu bölgelerde bölge laboratuvarları kurulmalıdır. İnsan sağlığı açısından bu kadar değerli olan bir besin kaynağının, üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemiz açısından hâlâ yeterince değerlendirilememiş olması manidardır. Yukarıdaki çalışmalarda da vurgulandığı üzere orta yaş ve ileri yaşlarda rastlanan birçok hastalığın temelinde sağlık açısından faydalı olan gıdaların yeterince tüketilmemesi yatmaktadır. Bu da temelde Türkiye açısından değerlendirildiğinde, kültürel tüketim alışkanlıklarının kolaylıkla değiştirilemeyeceği noktasında tıkanmaktadır. Tüketim alışkanlıklarının değişimi, zaman ve bu konuda ulusal politika geliştirmeye bağlıdır. Japonya’da 6 aylık bebeklerin diş eti kaşıntısını gidermek için ellerine kurutulmuş balık verilerek bebeklerin hem dişeti kaşıntısı giderilmiş hem de balık tabanlı bir damak zevki gelişmesi sağlanmış oluyor. Ayrıca Japonya’da balıkçılık, milli bir kültür olarak benimsenmiştir. Balık tüketiminin genel sağlık açısından faydasının ülke insanına anlatılması ve bunun bir tüketim alışkanlığı haline gelmesi sadece sektör paydaşlarının ürettikleri ürünü pazarlamalarına bağlı değildir. Devletin bu konuda üreticiye verdiği ürün başına destekten öte, bu ürünlerin genel sağlık açısından faydaları bağımsız kaynaklar tarafından halka anlatılabilmesi sağlanmalıdır. 63 KAYNAKÇA Acara, A. ve Coşkun, F. (1989). Su Ürünleri ve Su Ürünleri Sanayi. Ankara: Devlet Planlama Teşkilatı Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Alak, G. ve Kocaman, E.M. (2008). Sağlıklı Beslenmede Su Ürünlerinin Yeri. Türkiye 10.Gıda Kongresi. Erzurum. Altun, S. (5 Temmuz Dünden 2012). Bugüne Balıkçılığın Tarihi. http://www.dunyagida.com.tr/haber.php?nid=2696, (5 Ocak 2015). Başçınar, N. (2004). Dünyada Su Ürünleri Yetiştiriciliği ve Ülkemizin Geleceğine Bakış. Yunus Araştırmalar Bülteni. 4(1):6. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı, (2000). Sekizinci Kalkınma Planı. Ankara: Kırsal Kalkınma Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Baysal, A. (2002). Beslenme. Ankara: Hatipoğlu Yayınevi. Besler, T. (2005). Balık Tüketimi ve Sağlık Etkileşimi. Ankara: Danone Enstitüsü Türkiye Derneği. Bilecik, N. (2012). Denizler Çölleşmeden Balıklar Yok Olmadan. İstanbul: Bio Ofset (1.Basım). Brown, A. (2000). Understanding Food, Fish and Shellfish. USA: Wadsworth/Thomson Learning. Çavdar, Y. (2009). Su Ürünü Yetiştiriciliğinde Desteklemeler. Yunus Araştırma Bülteni. 9(1):13. Çelik, M.M. (2008). Su Ürünlerinin Dünyada ve Türkiye’deki Durumu. Erzincan: Kemaliye 5.Geleneksel Su Ürünleri Bilimsel ve Kültürel Platformu (Ulusal). Çelikkale, M.S. (1983). Su Ürünlerinin Önemi, Türkiye ve Dünya’daki Gelişimi. Tarım Bakanlığı Su Ürünleri Semineri. Doğan, K. (1997). Su Ürünleri Sektörü Türk Ekonomisinin Neresinde?. SÜMDER. (1):15-16. 64 Dölekoğlu, C.Ö. (2003). Tüketicilerin İşlenmiş Gıda Ürünlerinde Kalite Tercihleri, Sağlık Riskine Karşı Tutumları ve Besin Bileşimi Konusunda Bilgi Düzeyleri (Adana Örneği). Ankara. Durak, F.O. (1 Temmuz 2012). Dünya Su Ürünleri Verileri. http://www.denizbilimi.com/dunyada-su-urunleri.html, (5 Ocak 2015). FAO (2011). Fisheries and Aquaculture Department, The State of World Fisheries and Aquaculture. Roma, s.21. Gökoğlu, N. (1994). Balık Köftesinin Soğukta Depolanması. Gıda Dergisi. 19(3): 217-222. Gürcay, S. (2014). Ülkemiz Su Ürünleri Yetiştiriciliğinin Mevcut Durumu ve Geleceği. Elazığ Su Ürünleri Araştırma İstasyonu Müdürlüğü. Helm, F.C. (1979). Kooperatif İşletme Ekonomisi. Çev. İlhan Cemalcılar. Eskişehir: Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Yayını. Kalkınma Bakanlığı, (2014). Su Ürünleri. Onuncu Kalkınma Planı 2014-2018. Ankara: Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Karabulut, H.A. ve Yandı, İ. (2006). Su Ürünlerindeki Omega-3 Yağ Asitlerinin Önemi ve Sağlık Üzerine Etkisi. E.Ü. Su Ürünleri Dergisi. 23(1):339-342. Karademir, M. (2012). Su Ürünleri Kooperatiflerinde Karşılaşılan Sorunlar ve Çözüm Önerileri: İstanbul İli Örneği. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). İstanbul: Marmara Üniversitesi SBE İşletme Anabilim Dalı Kooperatifçilik Bilim Dalı. Karakaş, H. ve Türkoğlu, H. (2005). “Su Ürünlerinin Dünyada ve Türkiye’de Durumu, Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 9(3):24. Kaya Y, Duyar H. A. ve Erdem M. E. (2004). Balık Yağ Asitlerinin İnsan Sağlığı İçin Önemi. E.Ü. Su Ürünleri Dergisi. 21:365–370. Kutlu, S. ve Mısır, B. (2007). Bölgemizde Su Ürünleri İşleme-Değerlendirme Tesislerinin Gelişimi. Yunus Araştırma Bülteni. 7(1):15-16. Lauritzen L, Hansen H.S, Jorgensen M.H. (2001). The Essentiality Of Long Chain n-3 Fatty Acids In Relation To Development And Function Of The Brain And Retina. Prog. Lipid Res, 40:1-94. 65 Müftüoğlu, H. ve Aydos, V. (2001). Türkiye’de Kooperatifçilik. İstanbul: İstanbul Ticaret Odası (1.Basım). OKA (2014). Su Ürünleri ve Balıkçılık Sektör Raporu 2013. Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı. Pekcan, G. (1999). Türkiye’de Beslenme ve Sağlık Durumu. Hacettepe Beslenme ve Diyetetik Günleri. Ankara: II. Mezuniyet Sonrası Eğitim Kursu. Şahin, Y. (2011). AB ve İş Dünyası: Balıkçılık Sektörü. İktisadi Kalkınma Vakfı. (38):3. Şener, İ.H. (1995). Türkiye’de Su Ürünleri Pazarlaması ve Sorunları. Erzurum: Doğu Anadolu Bölgesi II. Su Ürünleri Sempozyumu. Ulaştırma Bakanlığı Demiryollar Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü, (2011). Balıkçılık Kıyı Yapıları Durum ve İhtiyaç Analizi. Ankara. 2(7). Ungan, S. ve Ünsalan R. (2000). Türkiye’de Hane Halkı Tüketim Harcamaları Anketinin Günlük Analizi Günlük Gıda Alımı. Ankara: 3. Uluslararası Beslenme ve Diyetetik Kongresi. Ünal, V. ve Yercan, M. (2009). Türkiye’de Su Ürünleri Kooperatifi ve Balıkçılar İçin Önemi. E.Ü. Su Ürünleri Dergisi. 23(1):224. Varlık, C., Erkan, N., Özden, Ö., Mol, S. ve Baygar, T. (2004). Su Ürünleri İşleme Teknolojisi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayını. Yağmur, C. ve Güneş, E.(2010). Dengeli Beslenme Açısından Türkiye’de Gıda Üretimi ve Tüketiminin İrdelenmesi. Adana: Ç.Ü. Ziraat Fak. Gıda Mühendisliği Dergisi. 66