gençlik hareketi yok mu demiştik?
Transkript
gençlik hareketi yok mu demiştik?
1 MAYIS BÝRLÝK MÜCADELE DAYANIÞMA GÜNÜNDE TAKSÝM’E! Gençlik Cephesi Ýçindekiler Merhaba Gençlik Hareketi Yok mu Demiþtik? Özgürlüðe Çaðrý ÖSS, Ayrýcalýklar Sisteminin Somut Ýfadesidir Gençlik Gelecektir Beyazýt Faþizme Mezar Olacak Darbe Haberler Latin Amerika’da Neler Oluyor? Herkese Parasýz Sýnavsýz Üniversite Hakký Ýstiyoruz Hücredeki Adalýnýn Rüyasý Siyonizm Özgürlük Çýðlýðý Her Þeyin Bir Sýnýrý Var Tiyatro: Müfettiþ Birey ve Mücadele Sokrates’in Savunmasý ve Ývan Ýlyiç’in Ölümü Evrim Bir Gerçektir Ýllüzyon Dil ve Mutluluk Ýliþkisi Ýþçiler Güçlerinin Farkýna Varmalý Medya Yazma Kültürü Tarihten Mizah e-posta adresimiz: SOSYALÝST BARÝKAT/ Aylýk Dergi Özel Sayý 148/Nisan 2007 Fiyatý 1 YTL (KDV dahil) Anka Yayýncýlýk Adýna Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Evrim Opuz Yönetim Yeri: Çakýraða Mah. Abdüllatifpaþa Sk. No:4/5 Aksaray/Ýst.;Tel-faks 212 632 23 19 Baský Ser Matbaacýlýk, Fazýlpaþa Cad. 4. Zer Sanayi Sitesi 16/26 Topkapý/Ýst. Tel: 565 17 74 ogi.genclikcephesi@gmail.com Gençlik Cephesi’nden özgür bir gelecek için merhaba Ýki aylýk aradan sonra tekrar merhaba. “Neden iki aylýk bir ara?” diye soracaðýz birbirimize belki. Þüphesiz bu sorunun cevabýný, derginin hazýrlanmasý sürecinde emek harcayan arkadaþlarda bulacaðýz. Çok kýsýtlý imkanlarla, çok zor koþullarda hazýrlanýyor bu dergi. Bazen iki ay, belki kimi zaman daha da uzun aralýklarla sizlerle buluþacaðýz ama sayfalarý þöyle bir karýþtýrýnca görüyoruz ki beklemeye deðmiþ... Bu sayýda; Ege, Marmara, ÝTÜ, YTÜ, Kocaeli üniversitelerinden, liselerden, mahallelerden, iþ yerlerinden gönderdikleri; aðýr iþ koþullarýndan, zorlu okul günlerinden fýrsat bularak kaleme aldýklarý yazýlarý var Gençlik Cephelilerin... Mart ayýnda dergiyi çýkarabilmiþ olsaydýk; sizleri Önder Babat Kültür Merkezi’ne davet edecektik. Bu daveti sizlere ulaþtýramadýk ama ulaþabildiðimiz arkadaþlarla yaptýðýmýz ziyareti anlatmak istedik. 3 Mart 2004 günü öldürülen, Ýstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öðrencisi, arkadaþýmýz Önder Babat adýna Taksim’de bir kültür merkezi açýlmýþtý geçtiðimiz aylarda. Önder Babat’ýn okumaya karþý özel bir ilgisi olduðunu biliyorduk, hatta felsefe alanýnda çeþitli çalýþmalarý olduðunu da... Düþündük, ölüm yýl dönümünde onu anmak için anlamlý bir çalýþma yürütmek gerektiði konusunda hemfikir olduk. Ve baþlattýðýmýz bir haftalýk kitap kampanyasýnýn sonucunda topladýðýmýz kitaplarla 3 Mart günü Önder Babat Kültür Merkezi’ni ziyaret ettik. Kitaplýða yapýlmýþ çok küçük bir katkýydý bizimki ama yine de ona yüklediðimiz anlam, ördüðümüz dayanýþma aðý hem bizim hem de kültür merkezi emekçileri için çok önemliydi. Bir diðer geliþme de Devrimci Sosyalist Gençlik’in baþlatmýþ olduðu “Herkese Parasýz, Sýnavsýz Üniversite Hakký Ýstiyoruz” kampanyasýnýn baþlamýþ olmasý. Bundan sonraki sayýlarda da ÖSS ile ilgili deðerlendirmelere, eylem ve etkinliklere yer vereceðiz. Gençlik Cephesi 1 Mayýs Birlik Mücadele Dayanýþma Günü’nde alanlarda olacak, bu sesi hep birlikte büyütelim... 4. sayýda birarada olmak kararlýlýðýyla... Gençlik Cephesi 1 ...vara yok deme vara yok dersen yok olursun... atasözü GENÇLÝK HAREKETÝ YOK MU DEMÝÞTÝK? g ü n d e m 2 Yaklaþýk iki aydýr dergimiz çýkmamakta; bu süreçte, hatta daha öncesinden baþlayan ve yaþanan geliþmeler bize yukarýdaki soruyu sorma zorunluluðunu hissettirdi. Ülkemizde uzun bir zamandýr toplumsal muhalefetin geriye çekiliþinden þikayet edilmektedir. Özelleþtirmeler, iþsizlik, yoksulluk, ev yýkýmlarý, savaþ vs. birçok sorunla karþý karþýya iken halkýn ve onun öncü güçlerinin derin bir sessizlik ya da daha doðru bir deyiþle “cýlýz muhalefet” içinde olduðundan bahsedilmektedir. Baþlýktan da anlaþýlacaðý gibi yazýmýzýn konusu toplumsal muhalefetin ve halk hareketinin durumu deðil. Bu ayki gündem köþesini, son zamanlard a k i gençliðe dönük saldýrýlara ve bu saldýrýlar karþýsýnda gençliðin gösterdiði tepki ve etkiye ayýrdýk. Buradan hareketle toplumsal mu- halefetin çok önemli bir bileþeni olan gençlik hareketinin gerçekten söylendiði gibi olup olmadýðýný tartýþmaya çalýþtýk. Son zamanlarda yaþananlar bize bu tespitin, yani bir gençlik hareketi olmadýðý tespitinin, pek de doðru olmadýðýný gösteriyor. En azýndan olgularýn yanlýþ yorumlandýðýný belirtmek bir zorunluluk. Hemen þunun cevabýný da vermemiz gerekiyor: Madem bir gençlik hareketi var biz niye görmüyoruz, bunun olup olmamasý veya mevcut durumun bir hareketlilik þeklinde yorumlanmasý neye iþaret eder? Þimdi son süreçte yaþananlar ýþýðýnda sorularýmýzý irdeleyelim. Yaþananlar Neye Ýþaret Ediyor? Matbaanýn bulunmasý ile birlikte artýk Gençlik Cephesi bilginin toplumsallaþacaðý ve birilerinin tekelinden çýkacaðý iddia edilmiþti. Fakat bu iddianýn sahipleri her halde ‘her þeyin fazlasý zarardýr’ misali matbaanýn da fazlasýnýn zararlý olacaðýný düþünmemiþlerdir. Daha doðrusu bilgiyi üretme çoðaltma ve daðýtma araçlarýnýn birinin elinde toplanmasýnýn, tekelleþmenin yaþanacaðýný ve doðal olarak bilginin de kirleneceðini hesap etmemiþlerdi. Ülkemizde son zamanlarda neredeyse bir ‘cadý avý’ baþlatýlmýþ durumda. Tekelci medya çoðu kere bu yaþananlarý ya yok saymakta ya da sayfalarýnda bir iki önemsiz haber þeklinde geçiþtirmektedir. Yaþanan olaylarý alt alta koyduðumuzda önemli bir olguyla karþýlaþtýðýmýz ortada. Sadece son üç ay içerisinde, kelimenin gerçek anlamýyla, Kars’tan Edirne’ye, Antalya’dan Samsun’a deðiþik illerdeki birçok üniversitede öðrencilere dönük saldýrýlar gerçekleþmiþtir. Elimizdeki yetersiz bilgiler ýþýðýnda bir dökümünü oluþturmaya çalýþtýk ve görüldüðü gibi birçok üniversitede onlarca öðrenci tutuklanmýþ veya haklarýnda tutuklama kararý çýkmýþ veyahut da savcýlýklarca soruþturma açýlmýþtýr. Saldýrýlar tabii ki bununla sýnýrlý kalmamýþ, devlet memuru rektörler onlarca öðrenciye yüzlerce, evet yüzlerce soruþturma açmýþtýr. Kanunlarýn ve YÖK disiplin yönetmeliðinin yetersiz kaldýðý durumda ‘zinde güçler’ devreye sokulmuþ, sivil faþistlerin saldýrýlarýnda yine onlarca öðrenci yaralanýrken, bir yurtsever arkadaþýmýz katledilmiþtir. Sivil kurtçuklarýn da yetersiz kaldýðý koþullarda jandarma ve polis saldýrýlarý gerçekleþmiþ birçok arkadaþýmýz yaralanmýþtýr. Ve tabii çýkan olaylar bahane edilerek yine soruþturmalar, disiplin cezalarý, tutuklamalar... Þu açýk ki ‘ateþ olmayan yerden duman çýkmaz’. Yani eðer gençliðe dönük bu kadar saldýrý gerçekleþiyorsa, çürüyen düzenin sahipleri mahkemelerinden rektörlerine, kolluk güçlerinden sivil faþistlerine kadar bütün güçlerini devreye sokmuþsa bir bildikler var demektir. Koskoca devlet üç-beþ küçük olay için bu kadar masrafa girmezdi herhalde. Ne yazýk ki egemenlerin gördüðü gerçeði, fark ettikleri potansiyeli bizler görmekten, uygun çýkarýmlar yapmaktan uzaðýz. Gençlik Hareketi Nedir? Gençlik hareketini, hareketliliðini nasýl tarif etmek gerekir? ‘Özelde eðitim ve gençlikle ilgili sorunlar, genelde ise ülke ve dünyada yaþanan sorunlar karþýsýnda sessiz kalmayan, yeni bir dünyanýn kurulmasý mücadelesine kendi cephesinden yani gençlik cephesinden taraf olan ve sürece örgütlü ve kitlesel olarak müdahale eden bir olgu’ olarak tarif etmek yerinde olacaktýr zannederiz. Haklý olarak sorulabilir; ‘mevcut koþullarda yukarýdaki tanýma uygun bir bir durum var mý?’ diye. Evet yaþananlarýn tanýmla bire bir örtüþmediði açýk. Fakat ciddi bir süreç yaþadýðýmýz da ortada. Eðitim parça parça ve hýzla piyasaya açýlýrken, ülkemizin Gençlik Cephesi kaynaklarý ve emekçilerin alýn teri özelleþtirme adý altýnda yerli ve yabancý tekellerce hortumlanýrken, Ortadoðu ve dünyamýz yaðmalanýrken gençliðin susmasý beklenemezdi. Esasen oligarþinin tüm güçleriyle; savcýsý ve ülkücüsüyle, rektörü ve polisiyle gençliðe saldýrmasý gençliðin de susmadýðýný gösteriyor. Zira yaþanan her saldýrýnýn ya nedeninde ya da sonucunda mutlaka gerçekleþmiþ bir eylem vardýr. KTÜ’de ki soruþturmalarýn nedeni öðrencilerin onlarca eyleme, protesto gösterisine katýlmýþ olmasý. Mersin’deki tutuklamalarýn nedeni öðrencilere yapýlan faþist saldýrýnýn yüzlerce öðrenciyle protesto edilmesi ve sonrasýnda polis saldýrýsýyla çýkan çatýþmadýr. Yine bu tutuklamalarýn sonucu da yüzlerce öðrencinin kararý protesto etmesi þeklindedir. Hatay Dörtyol’da Metin Kurt adlý öðrencinin öldürülmesi de binlerce kiþinin katýldýðý bir eylemle sonuçlanmýþtýr. Uludað’da ulaþým zamlarýný protesto ve soruþturmalar; Akdeniz’de yemekhane zamlarýný ve yaz okulu yönetmeliðini protesto ve soruþturmalar; YÖK eylemleri, þenlikler, faþist saldýrýlara karþý yapýlan elemler... Ve onlarca öðrencinin tutuklanmasý... Bütün bunlar bir hareketliliðin yaþandýðýný gösteriyor. Gençlik Hareketi Var mý? Evet var. Belki kitabýna uygun bir gençlik hareketinden söz etmek mümkün deðil ama yukarýda belirtmeye çalýþtýðýmýz bütün olaylar son bir iki yýllýk süreç içerisinde deðil sadece birkaç ay içerisinde gerçekleþti. Evet belki kitabýna uygun bir gençlik hareketinden söz etmek mümkün deðil ama ciddi bir hareketliliðin de olduðu ortada. Ve bütün güçleriyle geçliðe saldýranlar durumu bizden daha iyi okuyorlar. Onlar ‘yýlanýn baþýný’ artýk küçükken olmasa da dikleþmeden ezmeye çalýþýyorlar. Hava parçalý bulutlu olsa da, son tahlilde bulutludur; parçalýlýk onun niteliðine yönelik yapýlmýþ bir vurgudur. Þimdilerde, ne 1968-72 sürecindeki gibi bir gençlik hareketinden ne de 1980-87 arasý süreçteki gibi bir sessizlikten söz edebiliriz. Fakat gençlik okulundaki, ülkesindeki, bölgesindeki sorunlara sessiz kalmýyor. Parçalý olsa da bulutlar gökyüzünü kaplamaya baþlýyor. Eylemler, okullardaki çatýþmalar, soruþturmalar, tutuklamalar gösteriyor ki ortada bir hareketlilik var ve bu hareketliliði bilinen anlamda olmasa da bir gençlik hareketi olarak yorumlamak gerekir. Birinci sorumuzun cevabý iþte burada; yaþananlarý göremeyiþimizin ya da doðru yorumlayamayýþýmýzýn nedeni; sürecin çok parçalý bir þekilde geliþmesi ve ilerlemesidir. Her gün, her hafta onlarca eylem gerçekleþmekte fakat parçalýlýktan kaynaklý bu eylemler cýlýz geçmekte ve beklenen, istenen etkiyi yaratamamaktadýr. Ýstanbul’daki son 16 Mart eyleminin, birini zaten saymazsak (kastettiðimiz HKP’dir), beþ parça halinde geçmesi durumu yeterince açýklar zannederiz. 16 3 Mart eyleminden bir parçanýn ‘faþizm karþýtý sloganlar olsun mu, olmasýn mý’ tartýþmasý üzerinden kopmasý; diðer bir parçanýn ‘Kürt halkýnýn barýþ istemi metinde yer alsýn mý, almasýn mý’ tartýþmasý üzerinden kopmasý eylemin kitleselliðinde önemli bir düþüþe yol açmýþtýr. Yeri gelmiþken söylemek gerekiyor: Kaldýraç okurlarýnýn faþizm karþýtý sloganlara karþý çýkarak eylemden ayrýlmalarý hiç kabul edilebilir deðildir. Zira sen devlete iliþkin nasýl bir tahlilde bulunursan bulun, siyasal üst yapýnýn örgütleniþini nasýl yorumlarsan yorumla, bu ülkede sivil ve resmi kiþi ve kurumlardan oluþan faþist odaklarýn var olduðu bir gerçek. Söz konusu sloganlarýn sadece devletin siyasal niteliðine dönük bir vurgu deðil, söz konusu faþistlere ve onlarýn saldýrýlarýna dönük bir haykýrýþ olduðu ortada. Hele ki sýradan bir eylemde bile üniversitenin etrafýný panzerlerle çevirmeyi, özel harekatçýlardan ve çevik kuvvetten oluþan binlerce polisi oraya yýðmayý ‘tekelci polis devleti’nin olaðan bir uygulamasý olarak yorumlamak fazlasýyla düz mantýkla hareket etmek olur. Kýsacasý sivil ve resmi faþist çetelerin saldýrýlarý ve varlýðý söz konusuyken ve hatta 16 Mart Beyazýt katliamýný MHP’li faþistler gerçekleþtirmiþken ‘Beyazýt Faþizme Mezar Olacak’ sloganý atmak çok yanlýþ olmayacaktýr, dolayýsýyla bunun bir ayrýlma sebebi olmasý pek de doðru olmayacaktýr. Diðer taraftan etinde ‘Kürt analarýnýn uzattýðý barýþ ve kardeþlik eline operasyonlarla cevap verilmiþtir’ ifadesi yer alsýn mý almasýn mý tartýþmasýna, “Olursa biz ayrýlýrýz” diye yaklaþmak ve bir bölünme yaratmak çok doðru deðildi ve nihayetin de bu sekter yaklaþým, önemli bir gücün ayrý eylem yapmasýna yol açtý. Söz konusu ifade esasen bir durum tespitidir ve oradan tüm kitle adýna bir barýþ talebi çýkarmak doðru deðildir. Kaldý ki Kürt halkýnýn kendi kaderini tayin hakkýný tanýyýp da, daha dar bir anlama sahip yukarýda bahsedilen ifade sebebiyle eylemi bölmek ayný þekilde doðru olmamýþtýr. Hele ki DPG’nin söz konusu ayrýþmayý ‘ide- 4 olojik bir ayrýlýk’ olarak ifade etmesi ayrý bir garabettir. Zira ideolojik birliðe sahip olsaydýk, zaten ayrý örgütlerde olmazdýk. Zira aradýðýmýz ideolojik birliktelik deðil, katliamlar karþýsýnda ortak politik bir tepki göstermektir. Kýsacasý süreç yanlýþ bakýþ açýlarýndan kaynaklý sancýlý geçmekte, eylemler sudan sebeplerle bin parçaya bölünmektedir. Konumuza dönersek; bizler ateþ olmayan yerden duman çýkmayacaðýný biliyoruz ve egemenlerin dikleþmeden ezmeye çalýþtýðý bu baþý parçalý da olsa önemli bir güce ulaþmýþ bir gençlik hareketi olarak yorumluyoruz. Buradan Ne Sonuç Çýkar? Ýkinci sorumuza gelirsek: Mevcut durumun bir hareketlilik þeklinde yorumlanmasý neye iþaret eder? demiþtik. Evet biz yaþananlarý böyle görüyor ve parçalý olsa da güçlü bir potansiyele sahip gençlik hareketi olarak yorumluyoruz. Peki bu neye iþaret eder? Eðer ortada bir gençlik hareketi yoksa yaratmaya çalýþýr, ona göre hamleler gerçekleþtirirsin. Eðer var fakat parçalý diyorsan, buna uygun çýkarýmlar gerçekleþtirirsin. Dað yamacýnda parlayýp sönen kar topaklarýný büyük bir çýða çevirmenin yollarýný ararsýn. Son aylarda yaþananlar bize þunu gösteriyor ki, ülkemizin ilerici gençliði yaþanan sorunlar ve saldýrýlar karþýsýnda susmak bir yana daha güçlü bir þekilde tepkisini ortaya koyuyor. Eðitim, gençliðin önemli bir kesimine kapatýlýrken, liselerde uyuþturucu, çeteleþme yaygýnlaþýrken, tek tip elbise ve kýþla düzeni varlýðýný koruyorken, sýnavlarla geleceðimiz karartýlýyorken, üniversitelerde barýnma, beslenme, ulaþým, harç gibi ortak sorunlarýmýz varken faþist saldýrýlar hepimizi hedef alýyorken ve bu sorunlara karþý cýlýz da olsa tepkiler geliþirken, bu tepkileri birleþtirmek ve tek yumruk haline getirmek bir görev olarak karþýmýzda durmaktadýr. Bizler özgür bir gelecek için gençlik cephesini büyütme yolunda bir yandan okullarýmýzda akademik, demokratik, ekonomik ve siyasal mücadelemize devam ederken diðer yandan gençlik hareketini birleþik ve güçlü bir niteliðe dönüþtürecek farklý çalýþmalarýn veya platformlarýn takipçisi ve önemli oranda bileþeni olmalýyýz. Bu yönde atýlacak her samimi adýmýn mutlaka önemli olduðunu biliyoruz. Güçlü bir gençlik merkezinin þu an hareketsiz olan çok önemli bir gençlik kesimine umut olacaðýný, güven vereceðini ve onlarý mücadeleye katacaðýný mutlaka dikkate almalýyýz... Gençlik Cephesi ÖZGÜRLÜÐE ÇAÐRI 1800'lerin Avrupa ve Amerikasý... Gri fabrika bacalarýnýn her yaný kapladýðý yýllar... Gri bacalardan çýkan kesif bir duman bulutu, fabrikalarý dolduran yüzbinlerce iþçi... Yüzbinlerce kadýn, erkek ve çocuk iþçi... Günde 18 saat, kölece çalýþma koþullarý, düþük ücretler, sefalet ve açlýk... Birbirlerinden kilometrelerce uzakta, Atlantik’in iki yakasýnda, Avrupalý ve Amerikalý yüzbinlerce iþçi grevde, direniþte, meydanlarda... Tek bir amaç için, tek bir ordu gibi... 1 Mayýs 1886 sabahý... Chicago... Þöyle yazýyordu gazeteler: "Fabrika bacalarý tütmüyor, her þey pazar sabahlarýný andýrýyor". Amerika'da sokaklar iþçi sýnýfýnýn kardeþliði için kýzýl bayraklarla donatýlmýþ, Detroit, New York, Kentucky ve Chicago... 80 bin kiþi sokaklarda.. Hep bir aðýzdan haykýrýyorlar: "8 saat çalýþma, 8 saat dinlenme, 8 saat uyku"! Polis direniþçi iþçilerin üzerine ateþ açar, yüzlerce iþçi, çoluk çocuk demeden vurulur. Dört iþçi önderi idam edilir... Ýþte böylesi kararlý bir direniþin destanýdýr 1 Mayýs... Ýþçilerin, emekçilerin uluslararasý kardeþliðinin günüdür... Ýþçi sýnýfýnýn birlik, mücadele ve dayanýþma günüdür 1 Mayýs... 2000'lerin dünyasýndayýz þimdi. Emperyalizmin halklara ve emekçilere azgýnca saldýrýlarýna raðmen söndüremediler bu ateþi, yok edemediler Mayýs kýzýllýðýný! Arjantin'den Ýspanya'ya; Fransa'dan Hindistan'a; Kore'den coðrafyamýza dek milyonlarca emekçi seslerini yükseltiyor! Amerikan iþgalcilerine karþý direnen Iraklýlar, siyonist Ýsrail karþýnda kahramanlýk destanlarý yazan Filistinliler, Endonezya'da fabrikalardan taþýp sokaklarý dolduran iþçiler, emperyalizmin baþedemediði yiðit Küba, Venezuella ve Kolombia halkalarý... Bugün hepsi ayakta! Amerikalý efendilerin karþýsýnda el etek öpenler, Ortadoðu halklarýný katleden uçaklara hava alanlarýný açanlar, siyonist Ýsrail kasaplarýyla anlaþma üstüne anlaþma yapanlar, IMF'nin emirleriyle çocuklarýmýzýn ekmeðine göz dikenler, gücümüzü görecekler... Biz halkýz! Gücümüz haklýlýðýmýzdan geliyor! Filistin'de, Irak'ta Lübnan'da emperyalist ve siyonist iþgale karþý 1 Mayýs'ta alanlardayýz! Ýþsizliðe ve yoksulluða dur demek için alanlardayýz! Ýþçilerin birliði halklarýn kardeþliði için alanlardayýz! Kölece çalýþma koþullarýna dur demek için alanlardayýz! Sigortasýz ve güvencesiz çalýþmaya dur demek için alanlardayýz! Uyuþturucuya, çeteleþmeye dur demek için alanlardayýz! Parasýz eðitim, parasýz saðlýk hakký için alanlardayýz! Ekmek için, eþitlik için, ille de özgür bir ülke insanca yaþam için 1 Mayýs'ta alanlardayýz! Gençlik Cephesi 5 GENÇLÝK VE 1 MAYIS Irak baþta olmak üzere emperyalist iþgallerle dünya halklarý katledilirken ve ülkemizdeki iþbirlikçiler emperyalizme ve siyonizme uþaklýk yaparken, bizler çok mu rahatýz? Ülkemizde milyonlar iþsizliðe ve açlýða mahkum edilmiþken ve emekçiler kölece çalýþma koþullarý, sefalet ücreti ile sömürülürken bizler çok mu rahatýz? Halkýmýz Yunan, Kürt, Ermeni, Arap, Rum düþmanlýðýyla zehirlenip uyutularak iliðine kadar sömürülürken ve þovenizm ile zehirlenirken bizler çok mu rahatýz? Gençlik ayný yýkým politikalarýnýn, neo-liberal yaðmanýn, iþgal askerliði yapmanýn pençesindedir. Binlerce genç, daha ilkokul sonrasýnda eðitim olanaklarýndan mahrum býrakýlarak iþsizliðe ve çýraklýk adý altýnda köleci çalýþma koþullarýna mahkum edilmiþtir. Ve milyonlarca liseli okul bahçelerindeki içtima düzeni, tek tip elbise, askeri disiplin kurallarýyla kýþla düzeni eðitime mahkum edilmiþtir. Meslek liselilere kat sayý engeli ile üniversite unutturulmuþ, arkadaþlarýmýz eðitim altýnda ücretsiz iþ gücü haline getirilmiþtir. Ve bu koþullarda dahi herkes parasý kadar eðitim satýn alabilmektedir. Eðitim baþtan aþaðýya ticarileþtirilmiþ, meta haline getirilmiþtir. Parasý olanlar özel okul, kolej, dershane, özel ders olanaklarýyla en iyi imkanlardan yararlanýp üniversitelerde VIP köþelerini tutarken, milyonlarca yoksul genç üniversite umuduyla dershanelerde soyulmakta, ya da dershaneye gitme olanaðý bile bulamamaktadýr. Bu imkaný yakalayanlarý ise tabela üniversiteleri, gerici disiplin yönetmelikleri, harçlar, gerici eðitim ve nihayetinde diplomalý iþsizlik ve geleceksizlik beklemektedir. Bizler gençlik olarak; sömürülen milyonlarca iþçi ve ezilen halklarla ayný kaderi paylaþýyoruz. Ve kýþla tipi liseye, paralý eðitime, ÖSS vb. sýnavlarla geleceðimizin sýnanmasýna, üniversitelerde har(a)çlara, diplomalý iþsizliðe son vermek için, tüm gençliði 1 Mayýs'a, Taksim'e çaðýrýyoruz! 6 Gençlik Cephesi ÖSS, Ayrýcalýklar Sisteminin Somut Ýfadesidir Bireyleri hayata hazýrlarken insanlýðýn biriktirdiði deneyimleri yeni kuþaklara aktaran eðitim, sýnýflý toplumlarda bilgi ve birikimlerin süzgeçten geçirilip egemen sýnýflarýn ihtiyaçlarýna uygun biçimde verilmesinden kaynaklý tüm diðer alanlar gibi sýnýfsal temeller üzerinden yükselir. Bu nedenle eðitim; ülkedeki toplumsal formasyon yani üretim tarzý ile doðrudan baðlantýlýdýr ve planlý, programlý olarak sermaye ile devletinin kontrolündeki kurumlarda yapýlýr. Eþitsizlikler üzerine kurulu olan bu kurumlarda (okullar ve insanlarýn etkileþim içerisinde bulunabilecekleri diðer kapalý mekanlar) düþünsel olarak çökmüþ bir toplum yaratýlmasý planlanmaktadýr. Gerici ve itaatkar bir tarzla egemenlerin düþünceleri ezilenlerin düþünceleri haline getirildiðinden belir- Gençlik Cephesi leyicilik alaný kayma gösterir. Yani eðitim bireyin istedikleriyle yetenekleri umursanmaksýzýn sistemin bireyden istedikleri doðrultusunda ve bireyin içinden geldiði sýnýfsal katman göz önünde bulundurularak þekillendirilir. Sistematik bir program çerçevesinde oluþturulan bu uygulamalar kendi içersinde bütünlük göstermektedir ve salt düþünsel alanda deðil, maddi alanda da çýkarlara hizmet ederek, neo-liberalizmin hakimiyeti ve belirlenimleriyle ticari bir sektöre, çok yönlü bir rant kay 7 naðýna dönüþtürülür; yani sömürü düzeninin bir parçasý haline getirilir. Her kademesi paralý yapýlarak adeta ticarethaneye dönüþtürülen okullar bu durumun pratikteki karþýlýðýdýr. Bu iki durum eðitimde içerik, yönetim, olanaklardan yararlanma gibi birçok temel noktada anti-demokratik uygulamalarýn açýða çýkmasýna neden olur. Bundan dolayý okul, deneyimli öðretmen, öðretmen oraný, araç-gereç, öðrenciler için yapýlan harcamalar gibi eþitsizliklerde -asli olarak sýnýfsal olsa da- ulusal, bölgesel hatta bölge içerisinde derin uçurumlar meydana gelir. Bu fýrsat eþitsizlikleri nedeniyle oluþan eðitim düzeyleri arasýndaki fark kendini belirleyici olarak eleme sistemi olarak adlandýrýldýðýmýz ÖSS'de ortaya koyar. Gelecek korkusu içinde tek umutlarýný bu sýnava baðlayan binlerce genç sürekli bir yarýþ ve korku ortamýna sürüklenir. Ne olmak istedikleri konusunda düþünmeye bile vakit bulamadýklarý bir süreçte aldýklarý eðitim (!), sýnav endekslidir. Her yýl yüz binlerce öðrencinin katýldýðý ve 12 yýllýk okul yaþamýnda edinilen tüm bilgilerin üç saatte istendiði bu sýnav her ne kadar egemen sýnýf tarafýndan herkese ayný sorular sorulduðu, ayný süre tanýndýðý için ayrýcalýksýz bir sistem olarak tanýmlansa da, bu koskoca bir aldatmacadýr. Maddi koþullar yaratýlmadýðý için olanaksýzlýk içinde çýrpýnanlar, kendi ana dilerinde eðitim göremeyenler, okuyabilmek için okul dýþýndaki zamanlarýnda çalýþanlar ile on 8 milyarlara varan birkaç yýllýk dershane parasý ödeyen, ayrýcalýklý özel okullarda okuyan, özel ders alan, yetmediðinde parasýný ödeyerek üniversiteye giren yani tüm maddi koþullara sahip olanlar ayný sorulara tabi tutulur. Bunun sonucu olarak da sýnava girenlerden çoðunluðunu zengin ve orta kesim çocuklarýnýn oluþturduðu %5 gibi bir kesim üniversiteye girebilir. Geri kalanlar yani sýnýfsal köken olarak iþçi, yoksul köylü ve emeði ile geçinen yoksul ailelerden gelme öðrenciler, ulusal kimlikleri açýsýndan ezilen ulus ve azýnlýklar, bölge olarak daha geri bölgeler ve genel olarak bölgelerin kýrsal kesimlerinden gelen öðrencilere üniversite kapýsý kapanýr. Geleceksizlik korkusu içinde sarýldýklarý bu kapý yüzlerine kapanan gençler özellikle egemenlerin dili medyanýn sýnavda derece yapabilen birkaç fakir genci allayýp pullayýp kamuoyuna sunmasýyla bunalýmlara girmekte, çevre baskýsýna maruz kalmaktadýr. Ancak anlaþýlmasý gereken bu durumun bireysel yetenekler, zeka düzeyi, çalýþma azmi gibi kiþisel özelliklerle deðil uygulanan sistemin baþtan sona hatalý olmasýyla baðlantýlý olduðudur. Gelecek gençliðindir! Yapýlmasý gereken durumun gerçek kaynaðýný görmek ve onu hedef almaktýr. 7 yaþýndaki bireyler 20 yaþýna geldiklerinde toplumun etkin, aktif birer üyesi olmaktadýrlar. Toplumun nasýl olmasý isteniyor-bekleniyorsa eðitim ve yaþamý belirleyen kurallarýn tamamý o yönde geliþir. Gençlik kendi geleceðini, "geleceðini" çalanlarýn belirlediði yerde aramamalýdýr. Gençlik kendi geleceðine sahip çýkmalýdýr…. Beþiktaþ'tan bir dershane öðrencisi Gençlik Cephesi -33 - GENÇLÝK GELECEKTÝR EÐÝTÝM SORUNU VE ÇÖZÜME BAKIÞ A- EÐÝTÝMÝN TANIMI VE ÝÞLEVÝ: Kavramsal-tarihsel kökeni “büyütmek, yetiþtirmek ve geliþtirmek” olan eðitimin deðiþik biçimlerde tanýmlandýðý bilinmektedir. Bugüne kadar yapýlan tanýmlarý kesen ortak payda, eðitimin “bireylerin davranýþlarýný istendik tarzda deðiþtirmek” olmasýdýr. “Eðitim bireyin davranýþýnda kendi yaþantýsý yoluyla kasýtlý olarak istendik deðiþme meydana getirme sürecidir.” (Öðretmen Mesleðine Giriþ, Yrd. Doç. Dr. Ali Rýza TERZÝ- Öðr. Görevlisi Ahmet Gürsoy s.1) “Bireyin davranýþlarýnýn kasýtlý olarak istendik tarzda deðiþtirilmesi” egemen sistem tarafýndan gerçekleþtirilir. O halde eðitim, egemen sistemin bireyleri kendi bakýþ açýsý ve çýkarlarý doðrultusunda yetiþtirmesini (deðiþtirilmesini) amaçlar. Dolayýsýyla ekonomik alt yapý, hakim politik ve kültürel bakýþ açýsý ne ise; eðitim de ona göre planlanacak-organize edilecek, nasýl bir toplum isteniyorsa ona göre eðitim verilecek ve ona göre bireyler yetiþtirilecektir. Peki bugün nasýl bir ekonomik ve toplumsal düzen içerisindeyiz ve bu iliþkiler içerisinde eðitimin iþlevi nedir, ne olmalýdýr? EÐÝTÝMÝN ÝÞLEVÝ Elin yetkinleþmesi ve üretim aletinin kullanýlmasýyla geliþmiþ bir maymun türünden kesin bir kopuþ yaþayarak tarihini baþlatan insan, eðitimin de tarihini baþlatýr. Tarihin ilk dönemlerinde eðitim iþ ile iç içedir. Hatta iþ ile sýnýrlýydý denilebilir. Bu dönemlerde eðitim, üretimden Gençlik Cephesi elde edilen deneyimlerin doðrudan aktarýlmasý ölçüsündedir Ýnsanlýðýn geliþiminin her tarihsel dönemi kendi geliþmiþlik derecesine, üretimin niteliðine uygun olarak, toplumsal deneyimlerin kuþaktan kuþaða aktarýlmasý için eðitimi özel bir toplumsal faaliyet olarak örgütledi. Eðitimin ayrý bir toplumsal faaliyet olarak örgütlenmesi bize üretimdeki belli bir geliþmiþlik düzeyi ile birlikte toplumlarýn sýnýflara bölündüðünün özelliklerini de gösterir. Eðitimin üretimle, üretimin niteliði ile birlikte olan baðý ayný zamanda onun toplumsal-insani yanýyla beraber sýnýfsal yanýný ortaya koyar. Bütün toplumsal biçimleniþler ya da üretim tarzlarý açýsýndan eðitimin genel, insani yaný, onun toplumsal birikimlerini aktarýrken insana geçmiþ dönemin zenginliklerini aktarmasý ve toplumsal geliþmeye, toplumun dönüþtürülmesine hizmet etmesi ölçüsündedir. Eðitim, üretim sürecinde kazanýlan deneyimlerin yöntemli bir biçime sokularak üretimin daha ileri bir aþamaya varmasý, toplumun dönüþtürülmesi için etkide bulunur; sadece toplumsal deneyimlerin aktarýlmasýyla yetinmeyerek toplumsal geliþmenin önemli bir etkeni olur. Bu iþleviyle eðitim, bütün toplumsal biçimlenmelerde ortak insani karakter taþýr. Fakat bu ortak insani karaktere raðmen bütün toplumsal kuruluþlarda geçmiþin deneyimleri sýnýf süzgecinden geçirilerek aktarýlýr. Var olan toplumsal iliþkilerin ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý, onun devamlýlýðýnýn saðlanmasý, bu sýnýf süzgecinin iþlevidir. Egemen sýnýflar kendi egemenliklerini devam ettirmek için ihti- G E N Ç L Ý K T E N 9 yaç duyduklarý bilgiyi kendi tekellerine aktarýrken ezilen sýnýflara verili toplumsal düzene karþý uyumlu olmayý öðreten bir eðitim verirler. Eðitimin iki temel iþlevi vardýr; birincisi bu, yani insanlara mevcut düzene karþý uysal olmayý öðretmek, ikincisi; mevcut kapitalist üretim iliþkilerine kalifiye eleman ve siyasal düzenin devamýný saðlayacak kadrolar yetiþtirmek. Ve egemenler amaçlarýna ulaþmak için okulu ve okul dýþý eðitimi, öðretim kurumlarýný; bu ihtiyaca göre biçimlendirirler. Burada dikkat edilmesi gereken, eðitimin sadece bir bilgi aktarýmý olmadýðý gerçeðidir. Bu onun genel insani karakteriyle beraber ve belirleyici olarak taþýdýðý sýnýfsal olma özelliðinden kaynaklanýr. Sömürücü toplumlarda, egemen sýnýflar, ancak verili toplumsal düzenin devamý açýsýndan gerekli olan kadarýyla bilginin aktarýmýný gerçekleþtirecek ve topluma kendi meþruluðunu, sürekliliðini benimsetecek bir eðitim sistemi kurarlar. Yani, eðitim, katkýsýz bir bilgi aktarýmýndan çok bireyin ve toplumun verili düzene göre biçimlendirilmesi faaliyetidir, diyebiliriz. Bu biçimlendirme, uzlaþmaz sýnýf karþýtlýklarýnýn bulunduðu toplumlarda ilerlemeye, toplumsal dönüþüme engel olacak tarzda gerçekleþtirilirken, emeðin iktidarý altýnda eðitim, toplumsal geliþmenin insanýný yaratýr. Eðitimin toplumsal geliþmedeki yeri ve önemi de bu özellikleriyle ortaya çýkmaktadýr. Eðitim sistemi, esas olarak toplumsal koþullar tarafýndan belirlenirken, eðitimin kendisi de bu toplumsal koþullar üzerinde etkide bulunur; onlarýn geliþmesini hýzlandýrýr veya yavaþlatýr. Eðitimin toplumun geliþtirilmesi ve dönüþtürülmesi faaliyetinde en etkili ve sýnýrsýz etkinliði sosyalizm koþullarýnda gerçekleþir. Zira sosyalizm, sýnýfsýz bir dünya ideali taþýdýðý için bilginin belli sýnýflarýn ya da gruplarýn tekeline alýnmasýný önler, böylece toplumsal deneyimler eksiksiz olarak tüm topluma kazandýrýlýr. Bu kazaným, sosyalizmin kendini sürekli olarak geliþtiren, dönüþtüren bir toplum olma özelliði ile bütünleþince de eðitimin bütün insani karakteri sýnýrsýz bir etkinlik kazanýr. Üretmeyen, asalak, sömürücü sýnýflarýn bulunduðu toplumlarda ise, sömürünün devam edebilmesi için egemen sýnýflar her toplumsal kurumdan yararlanmayý ihmal etmezler. Okul dýþý yayýn faaliyetleri, özellikle din ve aile, her zaman için egemen sýnýflarýn yararlandýðý kurumlar durumundadýr. Bu kurumlar aracýlýðýyla var olan üretim biçiminin devamlýlýðýný saðlayarak hakim düþünce yapýsýnýn topluma egemen olmasý saðlanýr. Egemen sýnýf, kendi düþüncelerini bu kurumlar aracýlýðýyla ezilen sýnýflara benimsetir, on- 10 larý buna göre biçimlendirir. Sömürücü sýnýflar sadece zora dayanarak ayakta durmazlar. Onlar, eðitim yoluyla, topluma vermiþ olduklarý gerici, tutucu düþünce yapýsýyla toplumun düþünsel olarak kötürümleþtirilmesi ve aptallaþtýrýlmasýyla, kendileri için uygun yaþam koþullarýný yaratmýþ olurlar. Çoðunlukla da, toplumun bu karakterine dayanarak ayakta kalýrlar. Eðitim yoluyla egemenlerin düþünceleri, ezilenlerin düþünceleri haline getirilir. Ýnsanlar ve sýnýflar toplumsal üretim faaliyetlerindeki konumlarýna göre eðitim görürler, onlarýn neyi öðrenecekleri buna göre belirlenir. Üretim araçlarýnýn mülkiyetini elinde bulunduran sýnýf bu kanunun sürekliliðini saðlamak için ezilen sýnýflarý bilgiden yoksun býrakýr. Onlarý aðýr çalýþma koþullarýna, yoksulluða, hastalýða mahkum ederek öðrenme ve kendilerini geliþtirme imkanlarýný tamamen ortadan kaldýrýr. Sonra da kendi fikirlerini toplumun egemen fikri durumuna getirir. Burjuva toplum, toplumsal deneyimlerin sýnýfsal süzgeçten geçirilerek aktarýlmasýnda en kapsamlý, en etkili araçlara sahip olmakla daha önceki dönemlerden ayrý bir yer iþgal eder. Bu hem doðrudan okul eðitimi, hem de okul dýþý eðitimi açýsýndan böyledir. Okulun en yaygýn, etkin kullanýmýnýn yaný sýra, teknolojideki geliþmeler bu konuda burjuvaziye büyük avantaj saðlar. Dini kurumlar, basýnyayýn organlarýnýn, özellikle televizyonun etkisi, kültür sanat faaliyetleri, internet ortamlarý vb... kitlelerin mevcut düzene saygý duymak, ona körü körüne baðlanmak açýsýndan eðitirler. Her toplumsal sistemde olduðu gibi kapitalist toplumda da sistem kendi çeliþkilerini eðitim alanýnda, bu alanýn özelliklerine uygun olarak ortaya koymak durumundadýr. Kapitalizm bütün adaletsizlikleri, insaný yabancýlaþtýrma özellikleri, iðrençlikleri eðitim alanýndaki çatýþmanýn temelini oluþturur. Eðitimin baþlamasýndan bu yana on binlerce yýl geçti; bunun yaný sýra 10 Aralýk 1948’de Ýnsan Haklarý Evrensel Beyannamesi’nde ‘her insanýn eðitim haklarýnýn olduðu’nu ve Birleþmiþ Milletler Genel Kurulu’nun 20 Kasým 1959’da ‘Çocuðun hiç olmazsa ilk aþamasýnda parasýz ve zorunlu olmasý gereken bir eðitim hakký vardýr. Çocuk genel kültürüne katkýda bulunacak ve kendisine eþit koþullarda yeteneklerini, düþünce yetisiyle manevi ve sosyal sorumluluk duygusunu geliþtirme ve toplumun yararlý bir üyesi olma olanaðý saðlayacak bir eðitimden yararlanmalýdýr.’ denilmesine karþýn, bugün (aðýrlýðý sömürge, baðýmlý ve yeni sömürge ülkelerde olan) bir milyara yakýn insan okuma yazma bilmemektedir. Gençlik Cephesi Ama bu neden böyledir? Ýnsanýn vahþi doða yaþamýndan koparak baþlayan özgürleþme sürecinin emekle, üretimle gerçekleþtiði ve onunla geliþme gösterdiði biliniyor. Hayvanýn kendi biyolojik varlýðýný sürdürme dürtüsünden hareketle “üretmesi”inden ayrýþarak insanlaþan ve bu zorunluluktan kendi varlýðýný sürdürmek için üretme zorunluluðundan kurtuldukça özgürleþen, insanlaþan insan sayýsý, kapitalizmde kendi kendine yabancýlaþmasýný en üst boyutlarda yaþar. Yabancýlaþmanýn yalnýz üretim sürecinde gerçekleþmeyerek; ama bu süreçten çýkarak tüm toplumsal iliþkileri belirleyen bir olgu durumuna gelmesi en baþta eðitim sistemini ilgilendirir. Eðitim ve üretim süreci arasýndaki iliþki, eðitimin üretim biçiminin karakterine ve ihtiyaçlarýna göre belirlendiði gerçeði, eðitim düzeninde bu yabancýlaþmayý doðurur. Bu haliyle burjuvaziyle proletarya arasýndaki çatýþma eðitim alanýna da taþýnmýþ olur. Okulun yaþamdan koparýlmasýyla yarattýðý faaliyet ve düþüncenin engellenmesiyle; fabrikada makinenin bir parçasý olacak þekilde verilen kafa-kol emeði arasýndaki uçurumu, çeliþkiyi derinleþtiren sýnýflý meslek eðitimiyle, eðitim bir bütün olarak sadece verilenin öðretilmesi düzeyine düþürülmesiyle ve her türden gerici politikayla bu yabancýlaþma sürekli kýlýnýr. Kapitalizmin, devam edebilmesi için buna ihtiyacý vardýr. *** Kapitalizm kendi egemenliði altýnda yaþayacak uyumlu insanlar yetiþtirmeyi hedefler. Bunun için de insanýn bireyselliðinin geliþmesini engelleyici; onu, yaþamý anlayan ve yaþama aktif olarak katýlan bir insan olmaktan uzaklaþtýrýcý bir eðitim sistemi kurar. Ýlkokuldan üniversiteye kadar okulu bir bütün olarak yaþamdan koparýr. Kapitalizm bireyi gerçek toplumsal iliþkilerden ayýrtarak zihinsel geliþmesinin önüne en büyük engeli diker. Yaþamdan koparýlan eðitimde, en yararlý bilgiler bile öðrenci için anlaþýlmaz, gereksiz ve boþ bir yük haline gelir. Bugün “eðitim, ezbere dayanýyor, gereksiz bilgiler öðretiliyor” denilirken anlatýlmak istenen budur. Okulun yaþama yaklaþtýrýlmasý, onunla iliþkilendirilmesi bir yana, bugünkü okullarda gözleme dayanan laboratuar eðitim bile gerçekleþtirilememektedir. Yaþam gerçeklerine gözleme dayanmayan bir eðitim, soyut ve anlaþýlmaz kýlarak öðrenciyi yaþama hazýrlayamadýðý gibi yaþamý da öðrenci için anlaþýlmaz kýlmaktadýr. Yaþamýn anlaþýlmaz kýlýnmasý burjuvazi için hayati önem taþýr. Çünkü ancak böylelikle kendi sömürü düzeninin anlaþýlmasýný, ona karþý mücadele edilmesini engelle- Gençlik Cephesi yebilir. Yaþamýn anlamsýzlaþtýrýlmasý, insanýn kendi gerçekliðinden koparýlmasý halini alýr. Böyle bir insanýn da kaderciliði var olan düzenin ebediliðine inanmasý kolaylaþýr; amaçlanan da budur zaten. Kapitalizm insan kiþiliðinin geliþmesinden deðil, onun bastýrýlmasýndan yanadýr. Çünkü kapitalizmin ihtiyacý olan þey, kapitalizmin insana verdiði ile yetinecek bir insan tipini yaratmaktýr. Ýnsanýn üretim sürecindeki herhangi bir makineden farklý görmediði onu insani olan bütün özelliklerinden kopardýðý içindir ki, eðitim düzeninde de yaþamla iliþkisi olmayan þeylerle kafasýný doldurarak ezberciliðe dayanarak bunu aptallaþtýrýr. “Meslek eðitimi” adý altýnda yapýlan eðitim de bundan farklý deðildir. Buralarda insanýn doðayý ve toplumsal süreçleri anlamasýný saðlayacak bir eðitim verilmez. Çünkü doðanýn ve toplumsal süreçlerin bilincine varan bir insan yaþama aktif olarak katýlmak, kendi kiþiliðini oluþturmak ister. Bu durum ise her zaman için kapitalizmin varlýðýna karþý bir tehlikeye iþaret eder. Meslek eðitiminin de belli iþlevleri vardýr: Birincisi; mevcut sýnav sistemleriyle birlikte düþündüðümüzde meslek liseleri son durak olduðu için üniversite kapýsýnda oluþan yýðýlma ve yük hafifletilmiþ olur. Çünkü meslek liselerinde okuyanlarýn çok büyük bir kýsmý ya sýnava girememekte ya da girse bile kazanma þansý yakalayamamaktadýr. Ýkincisi; patronlarýn ihtiyaç duyduðu teknik bilgi sahibi kalifiye eleman ihtiyacýnýn önemli bir bölümü buralardan karþýlanmaktadýr. Bir diðer önemli iþlev ise bazý iþlerin meslek lisesi atölyelerinde yapýlamasý veya öðrencilerin staj eðitimi adý altýnda çeþitli yerlerde bedavaya çalýþtýrýlmasýdýr. Her iki yerde de öðrenciler ücretsiz veya çok az bir ücretle çalýþtýrýlýr, böylece ucuz iþ gücünün bedavaya getirilmesinin kanallarýndan biri açýlmýþ olur. Teknolojideki hýzlý geliþmelerin birçok mesleði yok ederek yeni mesleklerin ortaya çýkmasýna, birçok meslekte deðiþiklikler yaratmasýna karþýn meslek eðitimi bu deðiþimi göz önüne alarak düzenlenmez. Önemli olan o an için kapitalizmin ihtiyaç duyduðu iþgücünün karþýlanmasýdýr. Meslek eðitimi, eðitimin yaþamla iliþkilendirilmesi deðil, iþçinin kol emeðine mahkûm edilmesi, makinenin bir parçasý olma özelliðinden kurtulmasýnýn engellenmesidir. B- KAPÝTALÝST EÐÝTÝM KÝÞÝLÝKSÝZLEÞTÝRME EÐÝTÝMÝDÝR Kapitalizm, yarattýðý ekonomik ve toplumsal kurumlar aracýlýðýyla bir yandan insanlarý bir araya getirir, onlarda ortak davranma bilincini geliþtirirken diðer yanda insaný kendi bencilliðine hapsederek okul ve okul dýþý eðitimle bunu ege- 11 men kýlarak toplumu parçalar. Baþkalarý için acýlara zorluklara katlanmanýn ve baþkalarý için çalýþmanýn aptallýk olduðunu, herkesin kendini kurtarmasý gerektiðini, zaten çoðunluðunun da böyle yaptýðýný söyleyerek orman kanunlarýný insan toplumuna empoze eder, bencilce çýkarlarýn egemen olduðu bir ortamda düþmanlýklarýn doðmasý da kaçýnýlmaz olacaktýr. Burada kýsaca birey olmak ve bireycilik gibi kavramlara kýsaca deðinmek istiyoruz. Birey olmak, yaþama bilinçli bir þekilde müdahale etmektir; dün, bugün, yarýn bütünlüðünde elde edinilen bilgilerle sürece müdahaledir. Birey olmak, kiþinin özne olmasý anlamýna gelir. Özne olmak ise, insan yaþamanýn önüne dayatýlan olumsuzluklara karþý sistemli ve bilinçli mücadele etmektir. Ýnsaný yabancýlaþtýran unsurlarla ve onlarýn oluþma zeminleri ile mücadele etmektir. Çevresinde cereyan eden her geliþmenin tarafý olduðunun farkýna varmak ve kendisinin de içinde olduðu her türlü toplumsal devinime bilinçli olarak katýlmaktýr, müdahale etmektir. Birey olmak kendisine dayatýlan fakat kiþiliðine aykýrý olan kimliði reddetmek, sistemle kopuþ yaþamaktýr. Sistemden, sistemin yaþam tarzýndan, sistem kiþiliðinden kopmaktýr. Bu anlamda birey olmak özgürleþmektir. Özgür olmak ideallerimizle yaþamýn kesiþme noktalarýný yakalamaktýr. Kýsacasý, birey olmak sadece reddetmek deðil, reddettiðimiz þeylerin yerine neyi, nasýl ve neden koyacaðýmýzý kavramak, bunun için harekete geçmektir. Kapitalizmin verdiði bilinç ‘kiþinin birey olmasý’ deðil, bireyci-bencil olmasýdýr. Bencillik ise yaþamýn merkezine kendisinin de bir parçasý olduðu toplumsal çýkarlarý deðil kendi çýkarlarýný koymaktýr. Bencilce çýkarlarýný merkeze koyan bir kiþi için baþkasýnýn sorunlarýnýn pek bir önemi yoktur. Kapitalizmin egemenliðini sürdürebilmesi için buna, bireyciliye ihtiyacý vardýr. Çünkü bireycilikle birbirinden ayrýlmýþ, birbirine rakip haline getirilmiþ insanlar toplumsal çýkarlarýnýn farkýna varamaz ve toplumsal kurtuluþ için mücadele edemez. Kiþi bencilce düþündüðü için yalnýz kalýr ve kendi sorunlarýný da yalnýz çözemeyeceði için ‘devasa’ kapitalist çark içerisinde ezilir ve o çarkýn bir parçasý olmaya baþlar. Ýnsan, kendi türünün özelliklerini, ancak toplumsal iliþkiler içerisinde kazandýðý/öðrendiði için örgütlenme onun yaþamýnýn en temel özelliklerinden birini oluþturur. Örgütlenme, sürü olmaktan çýkmak, sürü içerisindeki herhangi bir unsur olmaktan kurtulmak; toplumsal bütünlük içerisinde bencillikten kurtulup bireysel kiþiliði kazanmaktýr; Nazým’ýn dediði gibi ‘bir aðaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeþçesine’ yaþama- 12 yý tercih etmektir. Birtakým ihtiyaçlarýmýz için toplu hareket etmemiz bizim örgütlü hareket ettiðimizi deðil, ancak sürü haline getirildiðimizi gösterir. Ýnsan, toplumsal iþleyiþin örgütlenmesine ancak bilinçli bir þekilde katýlabilirse insani özelliklerini kazanýr, sürü olmaktan kurtulur ve ancak böyle bir iliþki içinde birey olabilir. Ýnsanýn özgürleþmesinin en temel kriterinin ‘bilinçli faaliyet ve toplumsal yaþam içinde örgütlenmek olduðu” açýktýr. Sürü karakterindeki topluluðun içinde olan ya da ýssýz bir yerde tek baþýna yaþayan insanýn birey olmasý gerçeklik kazanamaz. Kapitalizmde birey anlayýþýnýn bencillikle bireycilikle sýnýrlandýrýlmasý, onun temelinin özel mülkiyete dayanmasýdýr. Ahlakýn ve bütün deðer yargýlarýnýn bu temele göre biçimlenmesi de sonuçta kiþiliksiz bireylerin ortaya çýkmasýna neden olur. Birey olma çýðýrtkanlýðýnýn en çok yapýldýðý kapitalizmde (özellikle de son 15-20 yýlda) insan kiþilik sahibi ya da birey olamaz. Kiþilik sahibi olmak, insanýn çok yönlü olarak geliþmesi ve pratik faaliyette onu açýða vurmasýyla gerçekleþir. Oysa kapitalizm insanýn çok yönlü geliþmesinin önüne en baþta yarattýðý sýnýfsal farklýlýklarla engel olur. Ezilen ve sömürülen sýnýflarýn kendilerine doðanýn doðuþtan vermiþ olduðu özellikleri eðitim yoluyla geliþtirme ve onlarý uygulama þanslarý yoktur. Sömürülen sýnýflar düþünsel olarak, bedensel olarak, teknik ve kültür olarak da yoksul býrakýlýrlar. Ülkemizde yapýlan ÖSS, LGS gibi sýnavlarda en baþarýlý öðrencilerin ‘özel-ayrýcalýklý’ okullardan, sýfýrcýlarýn ise yoksul semtlerde okuyan öðrencilerden çýkmasý tesadüf olmasa gerek. Kapitalizmin bu özelliklerine uygun olarak Türkiye’de de gençlik, kendi düþünsel ve bedensel yeteneklerini geliþtirme, teknoloji ve bilimin temel yasalarýný öðrenme ve uygulama olanaðýndan yoksun býrakýlmaktadýr. Bu yoksun býrakma, eðitimin yaþamdan ya da okulun yaþamdan koparýlmasýyla, yani eðitimin verili düzenin ihtiyaçlarýyla sýnýrlandýrýlmasýyla gerçekleþtirilmektedir. Yaþamdan koparýlan eðitim doða ve toplum yasalarýnýn anlaþýlmasýný olanaksýz kýlýnca kapitalizmin birey propagandasý daha etkin olabilmektedir. Okullarda okumanýn bir ayrýcalýk olduðu ve okulu bitirdiðinde önüne sayýsýz, sýnýrsýz olanaklar açýlacaðý düþü öðrenciyi üretim süreci boyunca hiçbir þeye hiç kimseye itiraz etmeme, eleþtirmeme, verili düzene uygun davranma, otoritenin isteklerini yaþama eðitimlerini iyice güçlendirmek için tam bir “Pavlov Köpeði” durumuna getirir. “Köprüyü geçene kadar…” felsefesi uygulanýr ve kapitalizm bu “köprüleri” hiç eksik Gençlik Cephesi etmez. Biri biterken diðeri baþlar ve yaþam boyu süren bir kölelik, aþaðýlanma felsefesi geçerli duruma gelir. Ýnsan kendi kiþiliðini konuþturmaktan çok otoritenin eðilimlerine göre yaþar. Okulda verilen eðitimin okul dýþý kurumlarla desteklenmesi (dini kurumlar, basýn-yayýn, reklâmlar, aile, þiddet vb...) bu davranýþ biçimini topluma egemen kýlar. Kiþiliðini geliþtirme olanaklarý baþtan beri elinden alýnmýþ olan insanlarýn kiþiliksizleþtirilme faaliyeti böylece eðitim kurumlarýnda tamamlanmaya çalýþýlýr. Kapitalizmin yarattýðý ‘çaðdaþ’ birey, tutucudur, çevresiyle sýnýrlýdýr. Bu durum, kiþisel çýkar ve kiþisel baþarýya yönelik eski tavýrda ifadesini bulmaktadýr. Fakat tutucu biri mevcut en güçlü gruba baðlýlýk duyduðu takdirde kendini rahat hisseder. Bu koþullar altýnda tutucu kiþi kendini güvenli hisseder, kendi bireysel özelliklerini açýða vurmak biçiminde deðil, tersine baþkalarý gibi davranmaya hazýrdýr. “Kitle insaný” ya da “organize olmuþ insan” için kendini grup içinde düþünmesi, grup zevki karakteristiktir. Bu insan kendine özgü “ben”den ve kiþisel somutluktan yoksundur; böyle bir insan tekeller için yararlýdýr çünkü beyni istenilen davranýþý elde etmek için kolaylýkla programlanabilir. C- TÜRKIYE YENI SÖMÜRGE ÜLKEDÝR Türkiye, emperyalist-kapitalist sistem içinde, kapitalist üretim iliþkilerinin orta düzeyde gelistiði, emperyalizme baðýmlý yeni sömürge bir ülkedir. Ülkemizde kapitalist geliþmenin yaklaþýk 200 yýllýk bir tarihi vardýr ve bu geliþme bastan bu yana emperyalist devletlerin denetiminde, emperyalizme baðýmlý bir þekilde gerçekleþmiþtir. Osmanlý Ýmparatorluðu’nun emperyalist devletlerin yarý-sömürgesi olma süreci, ayni zamanda ülkemizdeki iç dinamizmin çarpýtýlýp, baðýmlý kapitalizmin geliþme sürecidir. Kapitalizmin geliþmesine paralel olarak patlak veren Fransýz Ýhtilali, ulus devletlerin kurulma sürecini hýzlandýrmýþ, bu geliþmeler kendisi de feodal sömürgeci olan Osmanlý Ýmparatorluðu’nun parçalanmasýna yol açmýþ, imparatorluðun sýnýrlarýný korumak için çeþitli akýmlarla birlikte son çare olarak Türkçülük, Alman emperyalizmin desteði ile geliþtirilmiþ, bunun üzerine de Kemalizm ulus devlet yaratmaya çalýþmýþtýr. 200 yýllýk tarihi geliþim içerisinde bir yandan büyük bir Alman, Fransýz, Amerikan yardakçýlýðý, batý hayranlýðý yaratýlýrken diðer yandan halkýmýzýn bilinci þovenizm zehiriyle sakatlanmýþ, Türk halký yüzyýllardýr bir arada yaþadýðý Rum, Yunan, Ermeni, Kürt ve Arap halklarýna düþman edilmiþ, ülkemizdeki farklý ulusal, dinsel ve mezhepsel topluluklar köleleþtirilmiþtir. Bu baðýmlýlýk iliþkisi içinde Türkiye, emperya- Gençlik Cephesi list-kapitalist sistem ve hiyerarþi içinde üst basamakta yer alan emperyalist ülkelerin (ABD ve AB ülkeleri) ihtiyaçlarýna ve politikalarýna uyacak bir tarzda kendini konumlandýrmýþtýr. Bu her düzeyde böyledir, bu iliþkilere yön veren baðýmlýlýktýr; hem genel olarak izlediði ekonomik, siyasal, kültürel, askeri politikalarla, hem de eðitim politikasýyla böyledir. Bu anlamda Türkiye milli eðitim politikasýný kendisi belirleyemez. Bu politikalar basta ABD ve AB olmak üzere emperyalist ülkeler tarafýndan belirlenir. Bu konuyla ilgili olarak Doðan Ergün’ün ‘Sosyoloji ve Eðitim’ kitabýnda verdiði örnek önemlidir. Ergün’e göre 1968 yýlýndaki eðitim programýný belirleyen -Türkiye’nin eðitim felsefesi, ihtiyaçlarý deðil- Ford Vakfý ve bu vakfýn ihtiyaçlarýdýr. Ford Vakfý ABD’ye baðlý bir vakýftýr. 1968 yýlýndaki eðitim planý bu vakýfça hazýrlanmýþtýr. Türkiye’nin Milli Eðitim Bakaný ve programý hazýrlayanlar Viyana’ya davet edilip, eðitim planý Ford Vakfý’nýn direktifleriyle belirlenmiþtir. Yani emperyalist ülkelerin etkisine baðlý olarak, onlardan alýnan, emekçi sýnýf ve halkýn gerçekleri ve istekleriyle baðdaþmayan ithal malý yamama yöntemler uygulanmýþtýr. Günümüzde ise TABA-TYLER modelini kullanmaktadýr. TABA’nýn modeli Amerikancý, TYLER modeli Avrupacý özelliðine sahiptir. Sonuç olarak Türkiye, eðitim politikasýný, insan yetiþtirme politikasýný belirlerken, emperyalizmin o tarihsel süreçte ihtiyaçlarýna uyum gösterecek, o günkü koþullara cevap verecek tarzda belirlemek zorundadýr. *** 1974 yýlýndaki krizden sonra üretim anlayýþýnda deðiþiklikler meydana gelmiþtir. Seri üretimin yerini giderek esnek üretim almaya baþlar. Toplu iþ sözleþmesi yerini bireysel sözleþmeye (performansa dayalý) býrakmaya baþlar. Ýþçinin niteliðinde deðiþmeler yaþanmaya baþlar. Artýk kalifiye elemana ihtiyaç vardýr. Bu durumun eðitime yansýmamasý olasý deðildir. 1970’lerde fabrika sistemine uygun olan ‘davranýþçý kuram’ yerini ‘yapýcý kuram’a býrakmýþtýr. Türkiye’de eðitim süresinin arttýrýlmasý (zorunlu eðitim önce 8 yýla þimdi de 12 yýla çýkartýlmasý planlanmaktadýr.), bilgisayar öðrenilmesinin zorunlu olmasý bu yeni duruma uyum saðlamaya yönelik geliþmelerdir. (Baðýmlý ülke oluþumuzla da ilgilidir.) Son zamanlarda okullarda sýkça duyduðumuz öðreten merkezli eðitim yerine öðrenen merkezli eðitim, bireylerin ilgi, ihtiyaç ve yeteneklerine uygun programlar kanýmýzca bu deðiþmelerle ilgilidir. Devam Edecek... 13 BEYAZIT FAÞÝZME MEZAR OLACAK 16 Mart 1978’de Ýstanbul Üniversitesi Beyazýt Kampusü’nde faþistler tarafýndan katledilen 7 devrimci öðrenci ve Irak’ta 16 Mart 1988 tarihinde Halepçe’de kimyasal gazlarla yapýlan katliamlar, 16 Mart 2007 günü Ý.Ü.’deki devrimci ve demokrat öðrenciler tarafýndan lanetlendi. Eylem üç koldan baþlayan yürüyüþün Ý.Ü. Beyazýt kapýsýnda buluþmasýyla baþladý. Beyazýt tramvay duraðýndan “Beyazýt Faþizme Mezar Olacak”, “YÖK Polis Medya Bu Abluka Daðýtýlacak”, “Katil Devlet Hesap Verecek” ve “Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði” sloganlarýyla yürüyüþe geçen grup meydanda diðer gruplarla birleþerek Eczacýlýk kapýsýna doðru yürüyüþe geçti. Eczacýlýk kapýsýnda yapýlan ve yaklaþýk 1 saat süren eylem; sloganlar, okunan marþlar, Grup Yorum’un dinletisi ve yedi devrimcinin katledildiði kapýya karanfillerin býrakýlmasýyla sona erdi. Buradan tekrar sloganlarla Ý.Ü. ana kapýsýna doðru yürüyüþe geçildi ve eylemin burada bitirilmesi kararý alýndý. Ancak etrafta faþistlerin toplandýðý bilgisinin alýnmasý üzerine yaklaþýk 300 kiþilik kitle, kapý önünden tramvay duraðýna doðru tekrar yürüyüþe geçti. Beyazýt camii önünde bekleyen 6-7 kiþilik faþist grubun provokasyon giriþimlerine “Faþizmi Döktüðü Kanda Boðacaðýz” sloganý ile karþýlýk verildi. Bu yürüyüþ tramvay duraðýnda son buldu. Özel harekatçýlar, çevik kuvvet, panzerler ve deðiþik onlarca araç ve binlerce polisten o- 14 luþan bir güvenlik-saldýrý aygýtý alanda yerini almýþtý. Daha sonra toplu olarak tramvaya binen devrimci öðrenciler Eminönü’ne kadar marþlarla eylemi sürdürdüler. Devrimci Sosyalist Gençlik, Ekim Gençliði, Gençlik Federasyonu, DPG, DGH, EHP Gençliði, Öðrenci Kolektifi, ÖDP Gençliði ve ÇHD’nin örgütlediði eylemde “16 Mart Hrant Dink, Metin Kurt Katil Devlet Hesap Verecek” ve “Hepimiz Kürdüz, Hepimiz Ermeniyiz, Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði” yazýlý pankartlar taþýndý. 16 Mart Beyazýt ve Halepçe katliamlarý protesto edildi. Bilindiði gibi 16 Mart 1978’de Ýstanbul Üniversitesi Eczacýlýk Fakültesinden toplu olarak çýkmakta olan ilerici öðrencilerin üzerine faþist çeteler tarafýndan bomba atýlmýþ ve 7 devrimci öðrenci katledilmiþti. 16 Mart 1988’de Irak’ta Saddam ve BAAS rejiminin gerçekleþtirdiði katliamda 5600 Kürt yaþamýný yitirmiþti. Beyazýt katliamýnýn 29., Halepçe katliamýnýn 19. yýlýnda, her yýl olduðu gibi bu yýl da ilerici devrimci gençlik katliamlarý protesto etmek için Beyazýt’taydý. Bu arada 16 Mart Katliamlarý Kaldýraç, TKP’li öðrenciler ve MGK’cý HKP tarafýndan yapýlan ayrý ayrý eylemlerle protesto edildi. Gençlik Cephesi D A R BE DARBELER ZÝNCÝRÝNDE HALKALAR (12 MART VE 12 EYLÜL) 12 Mart ve 12 Eylül birlikte ele alýndýðý için öncelikle bu iki tarihsel dönemin bizler için ne ifade ettiðini ve dönemler arasýndaki benzer noktalar ile farklýlýklarýn ne olduðunu ortaya koyacaðýz. Zaten Türkiye ve Kürdistan halký için önemli birer anlam taþýyan bu süreçler birbirinden baðýmsýz ele alýndýðýnda, bu süreçlerin taþýdýðý anlamýn açýklanmasý yetersiz kalacaktýr. Hatta bir bütünlük arz etmesi için 27 Mayýs 1960 darbesinin de bu deðerlendirmenin kapsamý içerisinde olmasý gerekiyor. Ama biz, bu sürece kýsaca deðinip geçeceðiz. 27 Mayýs darbesi toplum içerisinde, diðer iki darbeye göre daha az göze batan hatta biraz da sempatiyle bakýlan bir giriþim olarak görülür. Bunun nedeni de; 27 Mayýs’ýn, siyasal gericiliðin o dönemdeki temsilcisi durumunda olan DP’ye karþý ordu içerisinde örgütlenen Kemalist, aydýn askerler tarafýndan, Kemalizm’i devlet yönetimine ve ekonomiye hakim kýlmak için gerçekleþtirildiði propagandasý en yaygýn biçimiyle yapýlmýþ ve göstermelik demokratik haklar içeren anayasayla bu propaganda beslenerek toplumun bu imaja eðilim duymasý, inanmasý belli ölçülerde saðlanmýþtýr. Halbuki, 27 Mayýs rejiminin hazýrlattýðý anayasa incelendiðinde görülecektir ki, anayasanýn temel taþlarý, Cumhuriyetin kurulmasýndan sonra geliþmeye baþlayan iþbirlikçi ticaret burjuvazisinin, 60’lara doðru gelindiðinden artýk, birikiminin tekelciliðe evrilmeye/dönüþmeye yeterli düzeye geldiði ve 60 darbesinin de bu geliþimin önünü açmayý hedeflediði, anayasanýn da dikkatli bir biçimde irdelenmesiyle ortaya çýkacaktýr. Yani 60 darbesi esas olarak; kendisine kýlýf olarak kullandýðý Kemalizm’den çok; tekelciliðin geliþiminin önündeki engelleri ortadan kaldýrmaya yönelik bir giriþimdir. Bir zincirin halkalarý gibi 12 Mart’ý da 27 Gençlik Cephesi Mayýs’ýn izleyicisi olarak ele almak durumundayýz. Çünkü nesnel veriler bunu bir zorunluluk olarak önümüze koyuyor. 27 Mayýs ile birlikte geliþiminin önü açýlan tekelci burjuvazinin bu kadarýyla yetinemeyeceði açýktý. 27 Mayýs, sadece tekelciliðin geliþmesine olanak tanýyan anayasal çözümler getirmekle sýnýrlý kalmýþ ve emekçi kitleler lehine hiçbir çözüm sunamamýþtýr. Bu sonuç da doðal olarak yeni bir týkanýklýðýn habercisi olmuþtur. 12 Mart’a gelinen günlerde tekelci burjuvazi artýk iyice geliþip güçlenmiþ ve siyasal a- Y O R U M 15 landaki örgütlenmesiyle de kendisine geniþ bir taban oluþturmuþ durumdaydý; artýk, yönetimden diðer güçleri dýþlayarak ya da tamamýyla kendi denetimi altýna alarak iktidar olmaya hazýrlanýyor ve bu doðrultuda önemli adýmlar atmýþ bulunuyordu. Tekelci burjuvazinin böylesine sistemli örgütlülüðü karþýsýnda ise; gerek proletaryanýn gerekse küçük burjuvazinin kayda deðer bir örgütlülüðünden söz etmek zor. Bu kesimler, azgýnca geliþen iþbirlikçi tekelcilik karþýsýnda çok cýlýz durumdaydýlar. Ýþte, böylesine uygun koþullarda 12 Mart faþizmi siyasal gündeme geldi ve tekelci sanayi burjuvazisinin tarýmsal alanlarla öteden beri var olan sorunlarýný çözmeye yöneldi. Tam anlamýyla olmasa da belli ölçülerde bu sorunlara çözüm getirdi. Tüm çabasýna raðmen tarýmýn vergilendirilmesini saðlayamadý ama iþbirlikçi tekelci sanayi burjuvazisi, siyasal iktidarýný pekiþtirmeyi baþardý. Siyasal iktidarýný pekiþtirirken cýlýz da olsa var olan toplumsal muhalefeti terörle susturmayý ihmal etmedi. Ancak böylesine organize bir örgütlülükle iktidarda tek söz sahibi haline gelmesine raðmen 12 Mart’ýn da güçsüz yanlarý vardý. Bu güçsüz yanlarýndan en önemli olaný da; parti- yönetim iliþkisine çözüm getiremeyiþi oldu ve bu sorun, devamlý olarak, çözülmesi, yok edilmesi gereken bir baþ aðrýsý olarak kaldý; ta ki, 12 Eylül’e kadar... 60’lardan beri var olan bu sorun, ekonomik politikalarýn belirleniþinde ve yürütülüþünde kimi farklýlýklara yol açýyor ve iktidara egemen olan iþbirlikçi tekelcilik ile partilerin yýpranmalarýna neden oluyordu. Eðer dikkat edilirse; 12 Mart sonrasýnda istikrarlý, ciddi bir hükümetin kurulamadýðý, koalisyonlarla, azýnlýk hükümetleriyle bir çýkmazýn içerisinde bocalanýp durulduðu görülür. Tabii bu tablo içerisinde de toplumsal muhalefet olabildiðine artýyor, halkýn memnuniyetsizliði toplumsal patlamalarla kendini gösteriyordu. Tam anlamýyla iradi olmasa da; iþçiler görkemli grevlere gidiyor, öðrenciler boykot yapýyor, çiftçiler çeþitli mitingler düzenliyor, Kürt halký yüzyýllarýn suskunluðunu yýrtarak kendi iç dinamiðinin ürünü olan örgütlerle varlýk mücadelesinin yollarýný arýyor; yani toplumun her kesimi þu veya bu yöntemle tepkisini dile getiriyordu. 1979’larda ekonomi artýk her alanda týkanmýþtý; burjuvazi bu týkanýklýðý aþabileceði bir ekonomik program arayýþýndaydý. O güne kadar uygulanagelen ithal ikameci politikadan, emperyalizmin önerdiði ‘24 Ocak Kararlarý’ çerçevesinde vazgeçilerek ihracata yönelmesi gereði açýklanýyordu. Ýhracata yönelimle birlikte çeþitli fonlar bu yönelimi besleyecek biçime sokuldu. Aþýrý deðerli 16 kur politikasýndan vazgeçildi ve serbest kur politikasýna geçildi. Ekonomik týkanýklýk ve toplumsal tepkiler artýk burjuvaziyi korkuya, yeni arayýþlara itmeye baþlamýþtý. 60’lý yýllarýn sonlarýna doðru belirmeye baþlayan ve 80’lere gelene kadar alabildiðine derinleþen kapitalizmin bunalýmý ve buna karþý yukarýda saydýðýmýz tepkiler, toplumun her kesimindeki kaynama ve yönetime duyulan korkunç bir öfkeyle 80’li yýllara gelindi. Ýþte böylesine bir süreçte; 12 Mart’ýn çözemediði toplumsal sorunlarýn üzerine yenileri eklenmiþ ve giderek daha da boyutlanmýþtý. Hâkimiyet burjuvazinin elinden kayýyordu ve bu týkanýklýðýn çözümü olarak gündeme getirilen ‘24 Ocak Ýstikrar Programý’da; toplumsal muhalefetin almýþ olduðu boyut nedeniyle uygulamaya konamýyordu. Bu noktada burjuvazi 12 Mart faþizminin eksik býraktýðý, çözemediði sorunlarý bertaraf etmek için 12 Eylül faþizmini gündeme soktu. Tabii ki 12 Eylül askeri faþizmini koþullandýran þeyler sadece iç geliþmeler deðildi; emperyalizmin Ortadoðu’da ve NATO içerisinde güvenilir elemanlarýndan biri olan Türkiye’de böylesine bir istikrarsýzlýk emperyalizmi kaygýlandýrýyordu ve Türkiye’nin istikrarlý bir yönetime kavuþmasýný toplumsal muhalefetin bastýrýlmasýný istiyordu. Çünkü Ortadoðu’da emperyalizmin güvenilir kalelerinden biri olan Ýran’da þah rejimi yýkýlmýþ, anti-Amerikancý bir yönetim iþbaþýna baþýna gelmiþti. Afganistan’da Sovyet denetimi söz konusuydu. Suriye, Sovyetler Birliði ile iliþkilerini gün geçtikçe ilerletiyordu. Ýran, Irak ve Türkiye’deki Kürt’lerde kýpýrdanmalar vardý ve dolayýsýyla Ortadoðu’da güç dengeleri emperyalizmin aleyhine geliþiyordu. Bu geliþmeler karþýsýnda emperyalizm Türkiye’nin güçlendirilmesine ve iç istikrarýn saðlanmasýna þiddetle ihtiyaç duydu. Çünkü Türkiye Ortadoðu’da güç dengeleri arasýnda önemli bir yere sahipti. 12 Eylül’ün önemli bir birikimi vardý; 27 Mayýs ve 12 Mart’ýn kendisine sunduðu deneylere sahipti. Bu birikimle var olan týkanýklýðý çözmeye soyundu. 12 Eylül faþizmin önündeki sorunlarýn en ö- Gençlik Cephesi nemlilerinden biri; var olan siyasal boþluðu gidermek ve istikrarý saðlamaktý. Sorunlarý çözmek için adýmý askeri yönetimle attý. 12 Eylül askeri faþizmi ilk olarak o güne deðin yýpranmýþ, çürümüþ, tüm devlet kurumlarýný, burjuva parti ve kuruluþlarý dahil, tüm kitle örgütlerini kapattý. Ücretler donduruldu, grevler, mitingler yasaklandý. Kýsacasý toplumun sesinin duyulabileceði her olanaðýn önü týkandý ve toplumun her kesiminin belirli ölçülerde yaþadýðý terör ve yýkýma giriþti. 12 Eylül faþizmi, 12 Mart’ýn yapamadýðý ‘toplumun yeniden örgütlenmesi’ iþlevini yüklendi. Bu kendi geleceðinin de güvencesi oluyordu. 12 Eylül Askeri Faþist Darbesi esas olarak 12 Mart’ýn yarým býraktýðý, kalýcý olmayan üst yapýsal çözümü sistemleþtirerek faþist sistemin siyasal, hukuksal boyutunu kurumsallaþtýrmaya yöneldi ve baþardý. Bu kurumsallaþmanýn yani faþizmin artýk bir devlet biçimi olarak tüm kurumlarýyla yerleþmesi de Türkiye ve Kürt halkýna çok pahalýya mal oldu. Bu dönem faþizmin en saldýrgan, en azgýn dönemiydi. 12 Mart’ýn güçsüzlüðü olarak belirttiðimiz partiyönetim iliþkisini; parti egemenliðine son vererek ve parti-yönetim iliþkisine; devletin güvenliði söz konusu olduðunda iktidardaki partiye/partilere raðmen devletin bütünselliði içerisinde, devletin diðer terör kurumlarý tarafýndan bastýrýlmasýna olanak saðlayarak ‘yasal güvence’ bu iliþkiyi de tekelcilik lehine çözdü. Bu, parti egemenliðine son verme sadece üst yapýsal kurumlara özgü deðil, ekonomik kararlarda da parti egemenliðinden söz edilemez. 12 Eylül faþizminin en kapsamlý deðiþmelerinden biri budur; iktidar ve iþlevlerini parti insiyatifinden kurtarmak... 12 Eylül askeri faþizminin sonrasýnda baþlayan hýzlý yoksullaþma sürecine emekçi kesim en ufak bir tepki gösteremedi. Küçük bir karþý koyuþ kanla bastýrýldý. Örgütlü kesim ya öldürüldü ya cezaevlerine kapatýldý ya da mülteciliðe zorlandý. Bu açýk terör dönemi fazla sürmedi. 82’lerin sonlarýna doðru biçimsel bir yumuþama evresine girdi. Çünkü karþýsýnda direnen bir güç yoktu. Bu biçimsel yumuþama evresine giriþinin nedenlerinden biri de burjuvazinin kendi arasýnda çýkan çeliþkilerdi. 12 Eylül’ü burjuvazinin tüm kesimleri onaylamýþtý ama zamanla, sömürüden aslan payýný alan ihracata yönelik sanayi burjuvazisiyle, tarým burjuvazisi ve iç pazara yönelik üretim yapan burjuvazi arasýnda çeliþkiler doðmaya baþladý. Bu da biçimsel yumuþamanýn nedenlerinden biri olarak belirdi. 12 Eylül faþizmi, iktidara el koyup genel üzerinde tam bir hâkimiyet saðladýktan sonra çeþitli aþamalar geçirdi; zaman zaman en azgýn biçimde hýzlandý; kimi zaman yavaþladý, geriledi. Ama bu aþamalar 12 Eylül faþizminin niteliðini hiçbir biçimde deðiþtirmedi. 12 Eylül 1980’de niteliði ne idi ise dün de oydu, bugün de o. Zaten, biçimsel yumuþama sürecine aldanarak 12 Eylül faþizmine nitelik Gençlik Cephesi deðiþikliði atfetmeye kalkanlara 1984’te Kürt halkýnýn baþkaldýrýsý karþýsýnda takýnýlan vahþi tavýr iyi bir yanýt oldu. Faþizmi sadece terör olarak algýlamak onun sýnýfsal yapýsýný çözememektir; yanýlgý da buradan kaynaklanýyor. Baþlangýçta 12 Mart ve 12 Eylül arasýndaki benzer ve ayrý noktalarý belirteceðimizi söylemiþtik. 12 Mart ve 12 Eylül’ün ayrýmlarýndan biri; 12 Mart’ýn sadece örgütlü kesime ve bir kýsým aydýna yönelik þiddet kullanmasý ve yapabildiði oranda imha etmesiydi. Kýsacasý saldýrýnýn boyutu 12 Eylül’e göre çok zayýftý. Diðer bir ayýrým; 12 Mart’ta, o dönemde örgütlü olan güçler yok olma pahasýna da olsa 12 Mart faþizmine karþý savaþmanýn gerekliliðini gördüler ve bunu gerçekleþtirdiler. Fiziki olarak yok oldular ama geleceðe görkemli, direniþçi, teslimiyeti reddeden bir miras býraktýlar. Onlarýn býraktýðý bu direniþçi miras devrimci hareketin kýsa sürede toparlanmasýna ve emekçi kesimler içerisinde yayýlmasýna olanak tanýdý. Çünkü toplum, bu direniþe saygý ve güven duyuyordu. 12 Eylül sonrasýnda ise, Türkiye kesiminde kimi direniþ örgütleme çabasýna raðmen bu saðlýklý bir þekilde hayata geçirilemedi ki devrimci hareket, 12 Mart’a göre çok daha avantajlý durumdaydý. Kapsamlý bir direniþ örgütlenememesi; 12 Mart sonrasý kazanýmdan güven ve saygýyý kazanamadý ve aksi oldu yani alabildiðine bir güvensizlik. Tabii ki, bunun sonuçlarý da çok acý oldu. Faþizmin estirdiði terörden yýlan toplum; yozlaþmaya, çürümeye, kiþiliksizleþtirilmeye itildi. Örgütlü kesimin önemli bir bölümü mültecileþti. Toplumda genel bir saða kayýþ baþladý; bu çürümenin, saða kayýþýn önü hala alýnabilmiþ deðil. Kürt coðrayasýnda ise 1984’te baþlatýlan açýk savaþ, öncelikle herkes tarafýndan þaþkýnlýkla karþýlansa da giderek Kürt halkýna güven verdi. Ýlk baþlarda Türkiye devrimci hareketine de bir dinamik kattý. Bugün karþýlaþtýrýldýðýnda Kürt coðrafyasýnda toplumsal çürümenin Türkiye’ye göre daha az olduðu görülür. Bu da yok olma pahasýna yapýlan baþkaldýrýn yarattýðý güven ve saygýdandýr. 12 Mart, sadece iç pazara yönelik üretim yapan burjuvazinin tam desteðini alarak iþbaþýna gelmiþti. 12 Eylül ise, özellikle ihracata yönelik sanayi burjuvazisi olmak üzere tüm burjuva kesiminin onayý ile iþbaþýna geldi. 12 Mart öncesinde yaygýn bir kitlesellikten söz edilemez. 12 Eylül öncesinde ise, alabildiðince bir kitlesellik söz konusu. Burada belirtmemiz gereken bir nokta var; 12 Eylül öncesi yaygýn bir kitlesellik var, ama demokratik kitle örgütlerinde yoðunlaþan bu güçler, 12 Eylül faþizmine karþý en ufak bir tepki gösteremediler. Bu da DKÖ’lerin de ne kadar yüzeysel, daha doðrusu DKÖ’lerin de çalýþma mantýðýna uymayan bir yöntem izlendiðini gösteriyor. 17 HA BE RL ER Þarkýlarýmýz Filistin Ýçin!.. Filistin Halkýyla Dayanýþma Derneði, Filistin için söylenen þarkýlardan oluþan bir gece düzenledi. 9 Mart 2007 Cuma günü Þiþli Evlendirme Dairesi’nde yapýlan etkinlikte, ilk sözü FHDD Baþkaný Füsun Bandýr aldý. Bandýr konuþmasýnda; Filistin için verilen mücadelenin zorluðuna ve Filistin için, Filistinli çocuklar için, özgür bir Filistin için dayanýþmanýn büyütülmesi gerektiðine dikkat çekti. Sahneye çýkan Vardiya Müzik Topluluðu, Filistinlilerin dilinden Arapça bir parça ile geceye Filistinlilerin seslerini getirdi. Vardiya sonrasýnda sahneye Ahde Vefa þiir grubu, Pinhani ve Grup Nidal çýktý. Grup Nidal, gece boyunca söylediði Arapça marþlar, ezgiler ve türkülerle kitleyi çoþturdu. Renkli anlarýn yaþandýðý gece, Filistin mücadelesinde omuz omuza olma çaðrýsýyla son buldu. Baskýlarý Püskürteceðiz!.. Devrimci Sosyalist Gençlik son haftalarda üniversitelerde ve liselerde yoðunlaþan saldýrýlara karþý basýn açýklamasý yaptý. 3 Mart 2007 Cumartesi günü saat 14:00'de Ýstanbul Taksim tramvay duraðýnda bir araya gelen Devrimci Sosyalist Gençlik üyeleri, "Mersin, Trakya, ZKÜ, KTÜ, MKÜ… Öðrencilere Dönük Soruþturma, Tutuklama ve Faþist Saldýrý Terörüne Son! Devrimci Sosyalist Gençlik" pankartý açtý. "Faþizme Karþý Tek Yumruk Tek Barikat", "Soruþturmalar Tutuklamalar Baskýlar Bizi Yýldýramaz", "Tutuklanan Öðrenciler Yalnýz Deðildir", "Yaþasýn Devrimci Kurtuluþ Mücadelemiz" dövizlerinin taþýndýðý eylemde, "YÖK, Polis Medya Bu Abluka Daðýtýlacak", "Soruþturmalar Tutuklamalar Baskýlar Bizi Yýldýramaz", "Faþizme Karþý Tek Yumruk Tek Barikat", "Yaþasýn Devrimci Kurtuluþ Mücadelemiz" sloganlarý atýldý. Açýklamada; "Daha önce söyledik. Hiçbir saldýrý tutuklama, soruþturma ilerici devrimci gençliðin mücadelesini engelleyemeyecektir. Gençlik geleceðine sahip çýkýyor, çýkmaya devam edecektir. Meþru ve demokratik hakkýmýzý kullanarak gerçekleþtirdiðimiz eylemlere ve þenliklere yönelik polis, jandarma saldýrýsý son bulmalýdýr. Öðrencilere yönelik tutuklama saldýrýlarý son bulmalýdýr. Gerici YÖK disiplin yönetmeliði iptal edilmeli soruþturmalar geri çekilmelidir" denildi. Açýklamaya sloganlarla son verildi. 18 Gençlik Cephesi ER RL BE HA Haydarpaþa'da Newroz Kutlamasý Uzun zamandýr devrimci ve yurtsever muhalefetin ciddi bir geri düþüþ yaþadýðý Marmara Üniversitesi Haydarpaþa Kampüsünde coþkulu bir Newroz kutlamasý yapýldý. Okulda Newroz için çalýþmalar yapan Haydarpaþa Yurtsever Gençlik Komünü DSG'lilerle de görüþerek kutlamayý birlikte gerçekleþtirmek istediklerini ilettiler. Yapýlan görüþmede, birlikte gerçekleþtirilen daha önceki Nevroz kutlamalarýnda yaþanan sýkýntýdan kaynaklý katýlýmýn düþünülmediði, fakat bir saldýrý ihtimaline karþý alanda olunacaðý belirtildi. Daha önceki yýllarda yapýlan Newroz kutlamasý sonrasýnda öðrencilere soruþturma açýlmýþ fakat soruþturmada DSG'li öðrenciler yanlýz býrakýlmýþtý. DSG'liler yaptýklarý savunmada Newroz'un Kürt halkýnýn bayramý olduðunu, bunun tüm dünyada meþru bir þekilde kutlandýðýný belirtmiþler ve soruþturmalarla bu meþru bayramýn mahkum edilemeyceðini dile getirmiþlerdi. Ancak baþta yurtseverler olmak üzere diðer öðrenciler kutlamayý sahiplenmemiþlerdi. Bu çekincenin belirtilmesi üzerine Yurtsever arkadaþlar soruþturma ihtimalinde de ortak tutum geliþtirecekleri garantisi verdiler ve kutlama ortak gerçekleþtirildi. Kampüsün orta bahçesinde toplanýlmasýnýn ardýndan alkýþlarla kutlama baþlatýldý. Yurtsever bir arkadaþýn yaptýðý konuþmada Newroz'un tarihine bugünkü anlamýna ve Kürt halkýna dönük saldýrýlara deðinildi. Arkadaþ konuþmasýný Kürt hareketinin domokratik ekolojik toplum talepleri ve tüm devrimcilerin 'yaþasýn devrim ve sosyalizm' þiarlarýyla, Yaþasýn Newroz, Newroz Piroz Be, Biji Newroz sloganlarýyla bitirdi. Daha sonra tüm kitlenin omuz omuza tutarak baþlattýðý halay Kürtçe ve Türkçe türkülerle ve þarkýlarla sürdürüldü. Çevredeki öðrencilerin büyük bir ilgiyle izlediði kutlama daha sonra yere oturarak aðýt, türkü ve marþlarla sürdürüldü. Ermenice Sarý Gelin þarkýsýnýn da söylendiði kutlamada bir DSG'li arkadaþ polisin ve özel güvenlikçilerin kutlamayý engelleme ve provoke etme giriþimlerine karþý bir konuþma yaptý. Kutlama çevredeki öðrencilerin de eþilik ettiði Çav Bella, Yolumuz Devrim Yolu ve Hernepeþ marþlarýyla bitirildi. EHP, SGD ve ÖDP'li öðrencilerin de yer aldýðý kutlamaya TKP ve Emek Gençliði katýlmadý. Kutlamayý gerçekleþtiren siyasetler arasýndaki doðal ideolojik farklýlýklara raðmen gençliðe ve ezilen halklara dönük þiddetli saldýrýlarýn, tutuklamalarýn arttýðý bir dönemde ve Marmara Üniversitesi'ndeki sol muhalefetin týkandýðý bir süreçte böylesi bir kutlama ilerici tüm öðrenciler açýsýndan bir kazanýmdý. Yaþasýn Newroz, Newroz Piroz Be. Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði Yaþasýn Ortadoðu Devrimci Çemberi Herkese Parasýz Sýnavsýz Üniversite Hakký Ýstiyoruz Devrimci Sosyalist Gençlik herkese üniversite hakkýnýn verilmesi için basýn açýklamasý yaptý. Bu ülkenin gençlerinin yarýþ atý gibi koþturulduðu ÖSS maratonunun son 3 aylýk etabýnda, Devrimci Sosyalist Gençlik bütün bu gidiþe dur demek için, dershanede, evinde, okulunda bu sýkýntýyla yaþayan milyonlarca genci ve bunlarýn velisini mücadele saflarýna katmak için "Herkese Parasýz, Sýnavsýz Üniversite Hakký Ýstiyoruz" kampanyasýný baþlattý. Kampanyanýn ilk basýn açýklamasý 2 Nisan 2007 Pazartesi günü saat 16:30'da Galatasaray Postanesi önünde yapýldý. "Herkese Parasýz, Sýnavsýz Üniversite Hakký Ýstiyoruz" pankartýyla Galatasaray Postanesi önünde toplanan DSG'liler sýk sýk " Ezberci Eðitim Ýstemiyoruz", "Eðitim Hakký Satýlamaz", "Eþit Parasýz Bilimsel Anadilde Eðitim" sloganlarýný attý. Okunan basýn metninde; "Devrimci Sosyalist Gençlik'in eleme sýnavý ÖSS'ye karþý baþlattýðý mücadeleye sende omuz ver. Herkese parasýz ve sýnavsýz üniversite hakkýný sen de sahiplen! Geleceðimiz sýnanamaz! ÖSS kaldýrýlsýn. Herkese parasýz, sýnavsýz üniversite hakký" dendi. Gençlik Cephesi 19 Latin Amerika'da... A R A Þ T I R M A 20 Neler Oluyor? Þöyle bir baktýðýmýzda; Latin Amerika'da gün geçtikçe yükselen ve geniþleyen bir sol hareket var. Emperyalistlerin yüzyýllardýr sömürgesi olan ve yerli halkýn acýmasýzca katledildiði Amerika kýtasýnýn en verimli bölgesidir Latin Amerika. Baþkaldýrý, yüz yýllardýr sömürü altýnda yaþayan halkýn genlerine iþlemiþtir artýk. Latin Amerika'da gerilla savaþýnýn oldukça eski bir tarihi vardýr. Direniþ hareketinin ilk örneklerinden 18. yüzyýlda yerlilerin Tupac Amaruu'nun önderliðinde, Ýspanyol iþgalcilere karþý verdiði mücadeleyi sayabiliriz. Yine 18. yüzyýl sonlarýna doðru Haiti'de Toussaint L' Ouverture, Fransýzlara karþý verilen gerilla mücadelesinin komutanlýðýný yaptý. 11 Nisan 1985'te Küba baðýmsýzlýk mücadelesinin öncüsü, þair ve yazar Jose Marti 17 yaþýnda sürgünlerle baþladýðý direniþini doruk noktaya çýkardý. Aralarýnda Generalisimo Maximo Gomez y Baez'in de bulunduðu sürgündeki muhaliflerden oluþan bir güçle Küba'ya ulaþtý. 19 Mayýs 1895'te Dos Rios Savaþý'nda Ýspanyol güçleri ile girdiði çatýþmada yaþamýný yitirdi. Fakat bu baþkaldýrý Latin Amerika'yý tetikledi. 1910'da Meksika devriminde Pancho Villa ve Emiliano Zapata, eylemlerini gerilla savaþlarýyla sürdürdüler. 1920 ve 1930'larda Nikaragua'da Sandino ve Brezilya'da Prestes Kolu'nun baþýndaki Luis Carlos Prestes gerilla komutanlarý olarak efsaneleþmiþ isimlerdir. Fakat Latin Amerika'daki gerilla mücadelesinin doruk noktasý 1959 yýlýndaki Küba devrimidir. Yüzyýlladýr süren gerilla savaþýnýn ilk somut ürünüdür. Ve Latin Amerika'daki ilk sosyalist devlet böylece doðmuþ olur. Küba devrimi, sonunda Latin Amerika'daki somut bir baþarý noktasý olmuþtur. Ýki yýl içinde Küba'yý hýzla saran devrimci rüzgar amacýna ulaþtýðýnda; Latin Amerika, karamsarlýk ve umutsuzluk ortamý içindeyken yüzünü birden Küba'daki parlayan kýzýl yýldýza çevrildi. Fidel ve arkadaþlarý gerilla savaþý yoluyla imkansýz denilen bir devrimi gerçek kýlmýþ ve siyasal iktidarý ele geçirmiþlerdi. Küba devrimi ile 1959 yýlý henüz bitmeden Panama, Dominik, Nikaragua ve Haiti de, Küba saðladýðý moral güç ve destekle ayaklandý. Fakat bu ayaklamalarýn hepsi Gençlik Cephesi baþarýsýzlýkla sonuçlandý. Latin Amerika'da 1960'dan 1970'e kadar on yýllýk devrimci deneyin sonunda halkçýlýk ve ulusalcýlýlðýn baþarýsýzlýðýna karþýn devrimci mücadele yükseldi. Ancak devrimci mücadelede siyasal, askeri bir sürü baþarýsýzlýklar da yaþandý. Bu on yýllýk devrimci mücadeleye þöyle bir bakarsak; Peru'da general Velasco Alverezle ilerici askeri rejimin doðuþu, buna benzer bir deneyin Bolivya'da general Torresle görülmesi, Kolombiya ve Uruguay oligarþinin kýsa sürede parçalanmasý ve en önemlisi Þili halkçý birliðin baþa getirdiði Güney Amerika'nýn ilk sosyalist cumhurbaþkaný olan Salvador Allende'nin seçim zaferidir. Her ne kadar ABD destekli faþist ve kanlý bir darbe sonucunda yýkýlsa da bu zaferin Latin Amerika üzerindeki anlamýný yok edememiþtir. Bu sosyalist halk hareketleri Latin Amerika solunun sosyalist devrimci bir olgunluða adým attýðýnýn göstergesidir. Günümüze dönersek Latin Amerika’da sol hareket hýzla büyüyor. Birçok ülkenin baþýna, sol hükümetler geçmiþtir, ancak Þili'de Michelle Bachelet, Ekvador'da Rafael Correa ve Brezilya'da Lula da Silva baþkanlýðýndaki sol hükümetler özelleþtirmeleri devam ettirmiþ, dýþ borçlarý kesintisiz ödemiþ, IMF'nin mali politika uygulamalarýna ses çýkartmamýþtýr. Bugün Latin Amerika solunun temel yapý taþý 48 yýldýr dimdik ayakta duran Küba ve lideri Fidel Castro'dur. Küba'nýn en büyük destekçileri Venezuella devlet baþkaný Hugo Chavez ve Bolivya devlet baþkaný Evo Morales'tir. Bu üç ülke ABD emperyalizmine aðýr darbeler indirmiþtir. Venezuella devlet baþkaný Hugo Chavez 1998 yýllýndaki seçimleri kazanmasýyla hava sahasýný ABD'ye kapadý, ABD'nin serbest ticaret anaþmasýný imzalamadý. Ve bunun yerine anti-emperyalist "ALBA" (Latin Amerika için Bolivarcý Alternatif)'yý kurdu ve Latin Amerika ülkelerine imzalattý. ABD'ye giden petrolü büyük ölçüde kesti. Küba ve Kore baþta olmak üzere çeþitli ülkelere ucuz fiyattan petrol satýþlarýna baþladý. Bu arada birçok darbe ve suikast giriþimine maruz kaldý. Bolivya devlet baþkaný Gençlik Cephesi Morales, 22 Ocak 2006'da devlet baþkanlýðýný kazanýr kazanmaz ABD'ye karþý söylemlerini daha da sertleþtirdi. Chavez gibi Morales de Küba ile yakýn iliþkiler kurdu. Washington destekli serbest piyasa politikalarýný bir kenara attý ve daha önceki hükümetin ABD ile imzalamýþ olduðu serbest ticaret anlaþmasýný iptal etti. Bunun yerine Chavez'in gündeme getirdiði ALBA anlaþmasýný imzaladý. Bolivya tarihinin ilk Kýzýlderili kökenli baþkaný olan Morales, baþkanlýk görevini devralmasýnýn hemen ardýndan, Küba'da Fidel ve Chavez ile biraraya geldi. Yapýlan uzun toplantýlar sonucunda bu iki ülkenin desteðini alan Morales, 1 Mayýs 2006 tarihinde ülkedeki yabancý þirketlerin denetimi altýndaki doðalgaz ve petrol alanlarýný devletleþtirdiðini açýkladý. Sýrada orman, maden ve diðer doðal kaynaklarýn devletleþtirilmesinin olduðunu ilan etti. Latin Amerika'daki anti-emperyalist çizgi giderek yükseliyor. Bu$h'un Latin Amerika gezisinde büyük ve kitlesel protestolarla karþýlaþmasý bunun en açýk göstrergelerinden biridir. Kolombia'nýn sendikacýlarý ve FARC gerillalarý, Bolivya madencileri ve Aymara yerlileri, Arjantinli Piqueteroslar ve Mayýs Anneleri, Brezilyalý topraksýz iþçileri ve MST'nin öðretmenleri, Caracas'ýn Barriolarý, Chiapaslý subcomandante Marcos'u, Ekvador'un kýzýlderilileri, El Salvador'un doktorlarý, Simon Bolivar'ýn ve Che'in ülkesi... direndi direniyor... Zaman neyi gösterir bilemeyiz ama emin olduðumuz bir þey var; bir gün Latin Amerikalý çocuklar özgür doðacak. Ý. DENÝZ Bilim Kültür Akþam Lisesi 21 parasýz sýnavsýz üniversite hakkýmýzý istiyoruz Bu sayýmýzda, Devrimci Sosyalist Gençlik tarafýndan baþlatýlan bir kampanyaya yer vermek istiyoruz. Sýnavlarla geleceði karartýlan ve bir yarýþ atýna dönüþtürülen liseli, dershaneli ve üniversite kapýsýnda bekletilen genç arkadaþlarýmýzýn baþlattýðý bu kampanya yýllarýdýr tartýþýlan ÖSS’yi ve benzeri tüm sýnavlarý kaldýrmayý hedefliyor. Kelimenin tam anlamýyla nesiller boyudur çeþitli þekillerde karþýmýza çýkan bu konunun neden bu kadar uzun süreler tartýþýlmaya deðer bir konu olarak görüldüðünün saptanmasý baþlýðýmýzýn önemini daha açýk anlatacaktýr. Her yýl yüzbinlerce öðrencinin girdiði ve on iki yýllýk eðitim basamaðýnýn son adýmý olan Öðrenci Seçme Sýnavý, içeriði ve uygulanýþ tarzý ile öðrenim hayatlarý boyunca tek hedef olarak bu sýnava hazýrlanan binlerce öðrencinin açýkta kalmasýna neden olmaktadýr. Ýlk ve orta öðretimde verilen eðitim bu sýnavý 22 kazanmak için yeterli olmadýðýndan açýkta kalan öðrencilerin büyük bir çoðunluðu dershane parasý ödeyemeyen, özel ders alamayan yoksul ailelerin çocuklarý olur. ÖÐRENCÝ SEÇME SINAVI BÝR RANT ALANIDIR! Üniversiteye geçiþ için zorunlu olan bu basamaðýn öncesi ve sonrasýnda parasý olanýn parasý kadar okuyabileceði bir sistem bilinçli olarak düzenlenir çünkü her yýl toplanan milyarlýk sýnav paralarý, dershaneleri, özel okullarýyla sýnav büyük bir rant alanýdýr. Tüm alanlarýn kar temelli ele alýndýðý kapitalist sistemde Gençlik Cephesi eðitiminde buna uygun þekillendirilmesi þaþýrtýcý bir geliþme deðil, açýk bir durumun somut ifadesidir. Öðrenci Seçme Sýnavý’da eþit olmayan koþullar içersinden gelip ayný yarýþa katýlan öðrenciler o günkü ruhsal ve fiziksel saðlýk durumlarý dikkate alýnmaksýzýn üç saatlik bir maratonda birbirlerini geçmek için koþturulurlar. Ayný gün ayný saatte ayný sorulara tabi tutulurlar, ancak koþucular ayný baþlangýç çizgisinden baþlamaz yarýþa. Meslek liseli ve düz liseli gençler bu yarýþta en sonda yer alýrlar. Bu durum uygulanan yöntemin fýrsat eþitliðinden uzak olmasýnýn sonucudur. Eþitsizliklerle geleceði elinden çalýnanlar olarak öðrenci gençliðin bu durum karþýsýnda duyarsýz kalmamasý ve geleceðine sahip çýkmasý gerekir. Bu nedenle mücadelenin bir parçasý olarak yürütülen bu kampanyanýn desteklenmesi, büyütülmesi, geliþtirilmesi tüm öðrencilerin sorumluluðudur. Bizler bu kampanyayý yürütenler olarak eþitsizlikler ve çýkarlar üzerine kurulu olan eðitimin yerine herkesin yetenek ve talepleri göz önünde bulundurularak hazýrlanan alternatif bir eðitimin almasý gerektiðini ve bu eðitimin bir ürünü olan sýnav sisteminin kaldýrýlarak herkese parasýz sýnavsýz üniversite hakkýnýn saðlanmasýný savunuyor ve geleceðimizi kendi ellerimizle þekillendireceðimizi ilan ediyoruz. Ö ÐRENCÝ S OYUTLAMA S ANATI (ÖSS) Biz öðrenciler genel olarak birçok þeyden yakýnýrýz. Okuldan, sýnavlardan, derslerden, öðretmenlerden… Bu kadar insanýn þikayet etmesi hiç de olaðan deðil. Demek ki bu saydýklarýmýzda bir sorun var. Daha çok lise son sýnýf öðrencilerinin ve mezun öðrencilerin þikayet ettiði ÖSS'nin, biz öðrenciler üzerindeki etkilerinden sadece birisi olan "soyutlama" sorununu ele alalým. Ýnsanlar geliþimini konuþarak, sosyal etkinliklerde bulunarak ve okuyarak saðlarlar. Bu tip faaliyetler saðlanmazsa, yetersiz kalýr veya olmazsa; insanýn bir düþünsel faaliyette veya yaratýcýlýkta baþarýlý olmasý beklenemez. ÖSS, öðrenciler üzerindeki etkisi ile öðrencinin (genç bir insanýn) zihinsel ve düþünsel geliþimini önlemektedir. Peki bu sýnav, bu etkiyi nasýl oluþturuyor? Þimdi bir düþünelim; okula gitmekten baþka hiçbir faaliyette bulunmamýþ, baþarýyý sadece burada aramýþ, ailesi ve kendisi hep okuyarak bir meslek edinileceðini zannetmiþ; bu nedenle ailesine karþý bir sorumluluk yükü altýnda kalmýþ gencin ÖSS'ye yönelimi çok doðal. Çünkü mevcut sistemde hayallerindeki baþarýya ulaþmasý için tek yol(!) ÖSS'yi kazanmaktýr. Ancak karþýsýnda bir sorun vardýr. ÖSS'yi kazanmak için kendi durumunda olan veya olmayan yüz binlerce öðrenciyi geçmelidir. Bunun için de ÖSS'nin kapsadýðý konularý tam anlamýyla bilmeli, soru sistemine alýþmak için bol bol soru çözmeli ve konu tekrarý yapmalýdýr! Bunlarý 'yapabilenler', bir yýl boyunca tüm sosyal etkinliklerden alýkonuluyor. Yani öðrenciler bir yýl boyunca programlanmýþ bir robot haline getiriliyor. Peki, diyelim ki bu robot ÖSS'de baþarýlý oldu. Hayatýnýn diðer bölümünde, düþünsel faaliyetlerde eksik kalmýþ bir bireyden ne beklenebilir? Bir genç, düþünsel geliþiminin en fazla olduðu bir dönemde robotlaþtýrmýþ ve zihinsel geliþimi eksik kalmýþ. Aslýnda bunu sadece ileriye yönelik düþünmemelidir çünkü öðrenci, bu yýllarda hayatýn iþleyiþi ile ilgili bir takým sorular sorar. Bir soruna karþý çýkar veya bir düþünceyi benimser ve bu yolda devam eder. Hatta birçok düþünce üretir. Ýþte bizi bu zorunluluklara hapseden bu sistemin yanlýþlarýný her fýrsatta dile getirmeli ve tartýþmalýyýz. Bu yanlýþ sisteme karþý boyun eðmemeli, bir þekilde bu yanlýþlarý göstermeliyiz. Büyükçekmece Lisesi Ýstanbul Gençlik Cephesi 23 HÜCREDEKÝ ADALININ RÜYASI Taþ duvar, demir, karyola ve yerlerde sayýsýz izmaritler, Helanýn pis kokusu, rutubetli, sýkýntýlý, nikotinli, Ýnsaný serseme çeviren kurþun gibi aðýr bir hava, Duvarlar sanki soðuk dalgalarý imal ediyor. Ýstediðiniz kadar üzerinize kalýn þeyler giyinin, Oligarþinin hücresinde soðuðu yenmek imkansýz. Ranzanýn karþýsýnda kafesli demir kapý, Arkasýnda Mehmet. Görevi dakikasý dakikasýna beni denetlemek Mehmedim utanýyor, kahroluyor. "Askerim aðam n'aparsýn" diyor. Aslýnda o da tutsak. Ben hücre içinde, o hücre önünde. Günde beþ kez büyük baþlar bakar içeriye; Yüzlerinde tecessüs. "Çýlgýn adam, 3-5 kiþi ile koskoca karanlýklar imparatorluðuna kafa tutan adalýlar" Ama yine de "çýlgýn adamýn" karþýsýnda Bir eziklik duyuyorlar, o baþka, Gündüz, gece diye bir ayrým yoktur hücrede, Zaman ve mekan özümlenmiþ artýk. Sadece koldaki saattir, geceyi gündüzü bildiren. Iþýk yirmi dört saat yanar. Bir nefes, bir dumandýr yoldaþým. Cigaramý her çekiþimde duman olur, Uçar giderim, ta uzaklara, Çoðu kere Ada'ma giderim, Cigaramýn dumaný, beni memleketime; Ada'ma götürür. Kahpe Ýstanbul'un, kahpe bir bölgesinde, Bir evdeyim yoldaþlarýmla beraber. Bu ev, yoldaþlýk- dostluk-kardeþlikmertlik-kazanç ve sevgi evidir. 24 Bu evde, her þey o kadar güzel ve o kadar anlamlýdýr ki... Ev de deðil ada, ada! Satýlmýþlýðýn, kahpeliðin, riyakarlýðýn, adiliðin ve her çeþit aþaðýlýk ve her çeþit yabancýlaþmanýn karýþýmý olan, karanlýk denizi'nin ortasýnda, Güneþi batmayan bir ada. Ben ne þuralýyým, ne buralý, Adalýyým adalý, Ada'm ormanlýktýr. Dostluk, yoldaþlýk, mertlik ormaný, bütün Ada'mý kaplar. Erdemin güneþi, yirmi dört saat aydýnlatýr adamý Biz ada sakinleri bilmeyiz karanlýðý. Ben Adalýyým ey kahpe hücre, Ada'lý Doðru ya sen nereden bileceksin Ada'mý. asýrlýk, feodal, militarist, hücre. Ya sen, öküze benzemek için kasýlan, þiþen haset kurbaða hilkat garibesi bilir misin Ada’mý? Dünya karanlýktýr, güneþi batmayan böyle bir Ada yeryüzünde yoktur. Deðil mi ki karanlýklar cücesi, zavallý acuze? Ya sen yarasalar þairi, piþkin Cacomcho? Deðil þiirlerde, masallarda bile böyle bir ada yoktur. böyle bir ada eþyanýn tabiatýna aykýrýdýr. Senin için deðil mi karanlýklarýn kapkara þairi? Senin dediðin eþyanýn deðil, karanlýðýn tabiatýna aykýrýdýr. Karanlýk cüceleri, acuzeler, dürzüler... Yarýnýn Türkiyesi'nin hayvanat bahçesinde teþhir edilecekler... Gençlik Cephesi Ada'm kalabalýktýr hain hücre: Elde mitralyözüyle, Sierra Maestra'da, Falcon'da, Vietnam'da Mozambik'te, Angola'da, Sina çöllerinde... Özgürlüðün türküsünü söyleyenler. Zulme, kahpeliðe, sömürüye karþý... Diþiyle, týrnaðýyla üç kýtada karþý koyanlar benim evlatlarýmdýr kahpe hücre. Benim adamýn ormanlýklarýndan aldýklarý fideleri, "birer birer dikiyor, kahpeler koalisyonunun dünyasýna Kel dünya, Ada'mýn aðaçlarýyla ayýbýný örtüyor, güzelleþiyor artýk. Ýyi bak bana feodal duvar, iyi taný beni. Seni yerle bir edecek Adalýlar'ý iyi taný. Ada'm ve hemþerilerinin çoðu ne halde diye dudak bükme, orospunun dölü utanç duvarý Evet Ada'mý karanlýðýn sularý bastý. Evet, benim gibi birçok Adalý çirkef sularýn altýnda, ama boþuna sevinme, Ada'm batmaz, yok olmaz Ada'm sadece karanlýk denizinde yerini deðiþtirdi. Hepsi o kadar. MAHÝR ÇAYAN Gençlik Cephesi 25 filistin üzerinde bir kara bulut SÝYONÝZM K A V R A M 26 Kavram olarak siyonizm; Yahudi ayinlerinde yer alan, dini Sion daðýndan türetilmiþtir. Ancak bugün siyonizm denildiðinde Yahudi ayinlerinde yer alan dini Sion daðýna olan özlem anlaþýlmaz. Bugün siyonizm denildiðinde siyasal siyonizm anlaþýlmalýdýr. Siyasal siyonizm fikri iki temele dayanýr: Birincisi; Yahudilerin ulus oluþturmasý fikrine, ikincisi; bu ulusun Filistin’de bir devlet kurmasýna. Siyonistler Filistin’i, bu ülkeyle tarihsel baðlarý dolayýsýyla, Yahudi devleti için doðal ve tek toprak olarak görürler. Siyasal siyonizm, kapitalizmden emperyalizme geçiþ sürecinde; burjuvazinin Fransýz devriminin eþitlik, özgürlük, kardeþlik þiarlarýna ihanetinden sonra çýktý. Fransýz burjuva devriminden sonra oluþan burjuva özgürlük ortamýnda Yahudi aydýnlanmacýlýðý Haskalah ortaya çýktý. Yahudi aydýnlanmacýlýðý milliyetçiliðin ifadesi olmasýna karþýn, Yahudi devleti sorununu ortaya atmadý. Yahudi aydýnlarý, liberal kapitalizmin Yahudileri bulunduklarý topluma bütünleþtireceðini düþünüyorlardý. Ancak Napolyon savaþlarýndan sonra burjuvazinin, toprak aðalarýyla ittifak kurarak iktidarýný sürdürme giriþimiyle baþlayan gericilik süreci, burjuva demokratik haklarýn ortadan kaldýrýlmasýný ve Yahudilere saldýrýyý beraberinde getirdi. Bu dönemde Yahudiler, Avrupa’nýn birçok ülkesinde ulusal baðýmsýzlýk ve özgürlük mücadelelerine aktif þekilde katýldýlar. Ancak ayný dönemde siyasal siyonizm fikri oluþmaya baþladý. Anti-semitizm yüzünden Yahudilerin toplumsal çevreleriyle bütünleþmeyeceklerini öne süren siyonizm, Filistin’de bir devlet kurma yoluyla ayrý bir Yahudi devleti çözümü önerdi. Siyonizmin, Yahudi emekçilerinin yaþadýklarý ülkelerdeki toplumsal savaþýma katýlmalarýný sakatlayan bir konumu vardý. Yahudilere, bütünün bir parçasý olarak Yahudi haklarý için savaþmalarý konusunda da bir þey önermiyordu. Siyonizm, toplumsal mücadeleyi çarpýtarak, Yahudi emekçilerinin, bulunduklarý ülkelerdeki emekçilerle birlikte yürütecekleri kurtuluþ mücadelesini bölmeye çalýþýyordu. Ancak uzun bir dönem ciddi bir güç elde edemedi. 19. yüzyýlýn son 10 yýlýnda, Filistin’de Yahudi devletinin kurulmasý için somut bir programa sahip örgütlü bir siyasi hareket biçimi almadan çok önce ayrý bir Yahudi devletinin kuruluþ fikri ortaya atýlmýþtý. Örneðin; Alman Yahudilerinden Moses Hess, Yahudi ulusu ve Filistin’e geri dönüþ sorununu attý. Moses Hess, 1840’ta þöyle yazýyordu: “Biz, uluslar içinde daima yabancýlar kalacaðýz; gerçi bize insanlýk ve adalet duygularýndan ötürü haklar verecekler, fakat biz yüce anýlarýmýzý ikinci plana koyduðumuz sürece bize asla saygý duymayacaklar...” (I. Rennap, Anti Semitizm ve Yahudi Sorunu, syf, 75-76) 1873’te de Perez Smolenskin, Yahudilerin bir ulus olduðu ve yeteneklerinin normal geliþmesi için Filistin’e gereksinimleri olduðu tezini geliþtirdi. Bir baþka Rus Yahudi’si Dr. Leo Pinser, Auto-Emancipation (1882) adlý kitabýnda Yahudiler tarafýndan bir ulusal yurt yaratýlmasý yoluyla kurtuluþu vaaz etti. (I. Rennap, Anti Semitizm ve Yahudi Sorunu, syf, 75-76) Daha sonra Theodor Herzl, siyonizmin ideolojik ve teorik oluþumunu saðladý. Buna göre çözüm; Yahudilerin Filistin’e geri dönmeleri ve ulusal yurdun yaratýlmasýndaydý. 1. Emperyalist Paylaþým Savaþý’na kadar bu siyasal istek gerçekleþmedi. Bu süreçten önce çoðunluðu siyonist olan küçük bir Yahudi göçü ve siyonist olmayan birkaç tarým- Gençlik Cephesi sal koloni vardý. 1. Emperyalist Paylaþým Savaþý’ndan sonra Ýngiltere, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasýna kolaylýk gösteren vaadini yerine getirdi ve böylece siyonizm ile emperyalizmin aktif ittifaký baþladý. Gerçi siyonistler ancak bir emperyalist güce dayanarak amaçlarýný yerine getirebileceklerinin farkýndaydýlar. Bu durum, siyonist hareketin Arap ulusal kurtuluþ hareketlerine karþý bir araç olarak kullanýlmasýný gündeme getirdi. Siyonizmin emperyalistlerle iþbirliði, onun olmazsa olmaz bir özelliði olmuþtur. Siyonizmin esin kaynaðý olan Theodor Herzl, Osmanlý Padiþahý II. Abdulhamid’in, Ýngiliz sömürge bakaný Joseph Chamberlain’in ve Alman II. Wilhem’in ve hatta Çar’ýn Ýçiþleri Bakaný ve pogromlarýn organizatörü Van Plahve’nin desteðini saðlamaya çalýþtý. Theodor Herzl, II. Abdulhamid’e, Filistin projesini desteklemesi karþýlýðýnda Yahudi mali yardýmýný önerdi ama Abdulhamid’i ikna edemedi. Chamberlain projeye sempatik bakýyordu ve Yahudi kolonisi için Uganda’yý önerdi ama siyonistler için Uganda, kutsal topraklar deðildi. Emperyalizmle ittifaký savunan Herzl þunlarý yazar: “Uluslar bugün sýnýrsýz demokrasiye tam olarak uygun da deðildir ve gelecekte daha az uygun olacaklardýr” “...Bir halk meclisinde akýllý bir iç ve dýþ politika formüle etmek olanaksýzdýr... Bu yüzden aristokratik bir cumhuriyete eðilimliyim.” (The Jewish State, syf 69. Aktaran I. Rennap, Anti Semitizm ve Yahudi Sorunu, syf 81). Siyonizmin emperyalizmle olan iliþkileri, emperyalistlerin kime oynamalarý gerektiðini gösteriyordu. 1838’lerde Kudüs’te iþi ‘tüm Yahudileri korumak’ olan bir Ýngiliz konsolosluðu kurulmuþtu. 1842’de Avusturyalý Yahudi Abraham Benish “Ortadoðu’daki Ýngiliz nüfuzunun Yahudi desteðine dayanarak artýrmayý” öneriyordu. Plan I. Emperyalist Paylaþým Savaþý sýrasýnda uygulamaya konuldu. Emperyalistlerin iþbirlikçisi olan siyonist hareketin güçlü bir kesimi Alman yanlýsýydý. Bir diðer kesimi de Ýngiliz yanlýsýydý. Dr. Chaim Weizman’ýn baþýný çektiði kesim siyonist hareketi müttefiklerin tasarrufuna vermek istiyordu. Llyod George ve Lord Artur Balfour, müttefiklere Yahudi sempatisi saðlamasý açýsýndan siyonizmi desteklemek gerektiði belirtiyorlardý. Sonuçta 2 Kasým 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu ortaya çýktý. “...Majestelerinin hükümeti, Filistin’de Yahudi halký için bir ulusal yurt kurulmasýndan yanadýr ve bu amacýn gerçekleþmesi için çaba harcayacaktýr. Filistin’deki Yahudi olmayan topluluklarýn medeni ve dini haklarýna ya da Yahudilerin herhangi bir baþka ülkede sahip olduklarý haklara ve siyasal statülere halel getirebilecek hiç bir þeyin yapýlmayacaðý açýkça kavranýlmalýdýr.” (I. Rennap, Anti Semitizm ve Yahudi Sorunu, syf 83) Balfour deklarasyonunun önemi; Filistin’e iliþkin siyonist taleplerin hukuki temellerini oluþturmasýdýr. Gençlik Cephesi Deklarasyon, bir Avrupalý güç tarafýndan, Avrupa’da olmayan bir toprak parçasý hakkýnda o toprak parçasýnda yaþayan yerli çoðunluðun varlýðý ve istemleri tamamen kulak arkasý edilerek, yabancý bir grubun bu toprak parçasýný Yahudiler için bir ulusal vatan yapmasýný mümkün kýlacak bir vaat biçiminde idi. Balfour Deklarasyonu, 24 Temmuz 1922’de Milletler Cemiyeti’nin Filistin’i Ýngiltere’ye manda statüsüyle vermesiyle cisimleþti. Böylece Süveyþ Kanalý’nýn doðu kalesi ve Hindistan’la kara baðlantýsý olarak Filistin’in ilhak edilmesi planý gerçekleþti. Baðýmsýzlýk savaþý veren Arap halkýnýn karþý çýkmasýna karþýn, Ýngiltere; Ýsrail devletinin kuruluþuna kadar Filistin’i yönetmeye ve siyonist Yahudileri buraya getirerek siyonist hareketi güçlendirmeye böylece Arap ulusal hareketine karþý tampon ve denge unsuru olarak kullanmaya baþladý. (* Filistin’de Yahudilerin sayýsý 1850’de; 12.000, 1882’de; 35.000, 1914’te; 58.000, 1930’da; 168.000 idi. 1922-1929 yýllarýnýn ilk çeyreðinde 85.552 kiþi Filistin’e göç etti. 1919-1936 arasýnda Filistin’deki Yahudi nüfusu 58 binden, 348 bine çýktý. 1914 yýlýnda Filistin’de yaklaþýk 60 bin Yahudi ve 500 bin Arap vardý. Ýngiliz yönetimi altýnda bu sayý 500 bin Yahudi ve 1 milyon Araba yükseldi.’ Siyonistler bu dönemde büyük oranda toprak da satýn aldýlar. 1918-1929 arasýnda 700 bin, 1930-1935 arasýnda da 200 bin dönüm satýn aldýlar. ) Eski Kudüs valisi Sir Ronald Storrs, “...bir Yahudi devleti kurmak için olmasa bile, potansiyel olarak düþman bir Arapçýlýk deryasýnda Ýngiltere için ‘küçük sadýk bir Yahudi ulsteri’ (Ýngiltere’ye baðlý Kuzey Ýrlanda) kurarak, giriþimin alaný da vereni de kutsayan bir giriþim olduðunu kanýtlamak üzere yeteri kadar (Yahudi’nin) dönmesinin...” ( Orientations, 1937, syf 404, aktaran I. Rennap Anti Semitizm ve Yahudi Sorunu, syf 84) umulduðunu belitti. Görüldüðü gibi siyonist hareketin amaçlarý Ýngiltere’nin dönemsel ve bölgesel amaçlarý tamamýyla çakýþýyordu. Sonuç itibarýyla 1948 yýlýnda emperyalistlerin desteðiyle siyonistler, Filistin topraklarýnda siyonist devletlerini kurdular. Siyonist devletin kuruluþunun öncesinde ve sonrasýnda ‘Haganah’, ‘Ýrgun’, ‘Stern’ gibi siyonist örgütleri aracýlýðýyla binlerce Filistinli katledildi ve yüz binlercesi Filistin’den göç ettirildi. Ýsrail devleti kurulduðunda Filistin’in %11’ni iþgal edilerek kurulmuþtu. 1956’da Süveyþ, 1967’lerde Batý Þeria ve Gazze Þeridi iþgal edildi. Bugün Filistin topraklarýnýn % 78’i siyonist Ýsrail’in iþgali altýnda bulunmaktadýr. Sonuç olarak siyonizm; halklara düþmanlýk, katliam ve cinayetlerin adý olagelmiþtir. Siyonizm yeni soykýrým hareketidir ve tüm dünya halklarý, devrimciler, komünistler tarafýndan lanetlenmeli ve ona karþý mücadele edilmelidir. K. ÞAFAK 27 ÖZGÜRLÜK ÇIÐLIÐI Günümüz Güney Afrika'sýnda geçen Richard Attenborough tarafýndan ustaca çekilen film, siyahi eylemci Stephen Biko ve onun mesajýný tüm dünyaya duyurmak uðruna hayatýný tehlikeye atan beyaz liberal bir gazetecinin gerilim dolu hikayesini anlatýyor. Biko'nun gözünden Güney Afrika gerçeðini öðrenen editör arkadaþýnýn polis zoruyla susturulduðunu öðrenir. Bikonun mesajýna sessiz kalmak istemeyen Woods tehlikeli bir görev üstlenir ve dünyaya cesaret vermek adýna Biko'nun hikayesini anlatmaya karar verir. Bu ilham verici, gerçek hikâye bir yandan insanýn kahramanlýðýný diðer yandan da en kötü yanlarýný gözler önüne serer. 28 Son dönemlerde sýkça karþýmýza çýkan bir kavram olan milliyetçilik anlayýþý sadece bir milletin ya da ýrkýn deðil, ayný zamanda dinin ve rengin üstünlüðü olarak da tezahür edebilmektedir. Hepsinin dayanak noktasý doðuþtan getirilen özelliklerdir -yani hiçbir emek harcamadan sahip olduðumuz özelikler-. Bunlar sayesinde “öteki”nden farklý ve üstün kýlýndýðýna inanýlmasýdýr. Bu perspektif beraberinde “öteki”ye her muameleyi yapmanýn mübahlýðýný da getirmektedir. Bu durumu belki de en iyi Filistinliler bilmektedir. Filistin halkýnýn yaþadýklarý acýnýn benzerini Güney Afrika’da yaþayan siyahlar da yaþamýþlardýr. Film siyahlarýn yaþadýklarý zorluklarý, acýlarý ve bu acýlara karþý örgütlenmelerini bir arkadaþ öyküsü þeklinde izleyenlere aktarýyor. “Ýki unutulmaz adamýn unutulmaz arkadaþlýðý”ný iþleyen filmde siyahî eylemci Stepken Biko (Denzel Washington) özgülünde siyahlarýn verdiði mücadele anlatýlýyor. Siyahlarýn çalýþma ve yerleþme belgesi olmadan ülkelerinde çalýþmamalarýna, horlanmalarýna, siyasal yaþama katýlamamalarýna karþý mücadele eden Stephen Biko, bu mücadele esnasýnda deðerlerinden ödün vermeyen, bilinçli, özgüveni yüksek, inançlý, zeki ve hiçbir baskýya boyun eðmeyen bir rolde… Medyanýn artýk birinci güç olduðu sürekli olarak belirtiyor. Burada asýl sorun medyanýn niteliði, neyi, nasýl iþlediði ve hangi pencereden yorumladýðýdýr. Filmde editör rolündeki Donald Woods (Kevin Klein) liberaldir. Güney Afrika’daki sorunu baþta beyazlarýn pencerelerinden aktarýrken, Stephen Biko’yla tanýþmasý ve dolayýsýyla Güney Afrika gerçeðini öðrenmesi bu yaklaþýmýný deðiþtirmesini saðlar. Beyazlarýn yasadýþý yaptýðý olaylarýn üzerine gitmeye baþlar. Siyahlara ait bir kültür atölyesini daðýtan polisle karþý karþýya gelir. Arkadaþý Stephen’in gözaltýna alýnýp iþkenceden öldürülmesi basýna normal ölüm olarak yansýr. Ancak bunun da üzerine gider ve gerçeði ortaya çýkarýr. Tüm bu yaþananlardan sonra polisin tepkisini çeker. Her türlü yýldýrma, korkutma, sindirme (eþi ve çocuklarýna saldýrýlar ve hapis tehdidi) yöntemi kullanýlýr. Ama her þeye raðmen onurlu bir direniþ gösterir. Sonuna kadar mücadele eder. Bu mücadele ayný zamanda ýrkçýlýðý aþan, kardeþliði temel alan bir mücadeledir. Günümüz toplumlarý teknik- teknolojik donaným, bilimsel geliþmeler vs... gibi sorunlar yaþamamaktadýr. Evet, insanlar arasýndaki mesafe ortadan kalktý. Yollar kýsaldý, bir telefonla dünyanýn öbür ucundaki sevdiklerinizle görüþebilir, internetten birbirinizi görebilirsiniz. Maddi durumunuz iyiyse ünlü insanlarýn giydiði marklarý giyebilir yediði yemekleri yiyebilirsiniz. Kapitalist kalemþorlarýn kapitalizme övgüleri daha da devam ettirilebilir. Ama tüm bu zenginlik (!) insanlarýn kiþiliksizleþtirilmesi, hayallerinin çalýnmasý, onurlarýyla oynanmasý ve yabancýlaþtýrýlmasýný da beraberinde getirmiþtir ve ayrýca bu çember geniþ bir alaný da etkisi altýna almýþtýr. Filmde bu çemberin dýþýna çýkanlarýn öyküsü anlatýlmaktadýr ayný zamanda. Hayalleri olan, yaþamýný davasý için harcayan, düþünce-söz-eylem birliðini gerçekleþtiren insanlardan. Ülkemizde son dönemlerde yoðunlaþan, gerileme ve yenilgi psikolojisinin kadro ve bireyler üzerine serptiði ölü topraðýn atýlmasýna bir nebze de olsa katký sunacaðýný düþünüyorum. Önerim filmin beraberce izlenip yorumlanmasý. Kadro, medya, kiþilik, ütopya konularýnda somut noktalar iþleniyor. E. DEMÝR Gençlik Cephesi Ortadoðu halklarýnýn kalplerine saplanmýþ zehirli bir hançer olan siyonist Ýsrail devleti, Filistin topraklarýnýn %11’ni iþgal ederek kuruldu. Siyonist devletin kuruluþundan 59 yýl sonra bugün Filistin topraklarýnýn %78’i iþgal altýnda. Siyonist iþgalin 59 yýlýnýn her günü iþgalin sürdürülmesi ve geniþletilmesi uðruna insanlýk adýna utanç verici bir gericilik, saldýrý, vahþet ve barbarlýk örnekleriyle doludur. Bu saldýrýlarda binlerce Filistinli katledilmiþ, on binlercesi yaralanmýþ, milyonlarcasý yerini yurdunu terk etmek durumunda kalmýþtýr. Bugün iþgal altýnda yaþayan Filistin halký her gün bu saldýrýlara maruz kalmaya devam ediyor. Gün geçmiyor ki yeni þehitler, yaralýlar verilmesin; gün geçmiyor ki, evleri yakýlýp yýkýlmasýn; baðlarý, bahçeleri, tarlarý yakýlmasýn, aðaçlarý kökünden sökülmesin, yaþam alanlarý ortadan kaldýrýlmasýn. Siyonist devletin kuruluþuyla baþlayan barbarlýk katlanarak devam ediyor. Yesh Gvul, bu vahþete, barbarlýða, insanlýk onurunu ayaklar altýna alan uygulamalara ortak olmak istemeyen Ýsrailli askerlerin yükselttiði onurlu bir ses. Ýlk olarak sýnýrlý birkaç insanla yükseltilmeye çalýþýlan bu ses, 1987 Aralýk ayýnda baþlayan I. Filistin intifadasýnda yoðunlaþmýþ, bu dönemde 200 kadar asker iþgal altýndaki topraklarda askerlik yapmayý reddettiði için hemen hapis cezasýna çarptýrýlmýþtýr. Bugün ise 1000’in üzerinde asker iþgal altýndaki topraklarda askerlik yapmayý reddetmektedir. Irkçý, faþist, siyonist devlet, bu onurlu sesi susturmak için ilk elden hapis cezasý silahýný devreye sokmuþtur. Ancak siyonist devletin bu baskýlarý, tepkileri artýrmaktan öte bir sonuç vermemiþtir. Ýki yýl önce yayýmlanmasýna raðmen güncelliðinden bir þey kaybetmeyen ve özellikle okunmasýný önerebileceðimiz YESH GVUL kitabýndan yorumsuz bir mektubu da aktarmak istiyoruz; liselilerin Arial Þaron’a gönderdikleri mektup. Gençlik Cephesi Peretz Kidron HER ÞEYÝN BÝR SINIRI VAR Liselilerin Arial Þaron’a Mektubu Aþaðýda imzasý bulunan bizler, Ýsrail’de doðup büyümüþ lise son sýnýf öðrencileri olarak askerlik çaðýna gelmiþ bulunuyoruz. Bu mektupta Ýsrail hükümetinin ve ordusunun saldýrgan ve ýrkçý politikasýný protesto ederek, bu politikanýn bir parçasý olmayacaðýmýzý bildirmek istiyoruz. Ýsrail’in insan haklarýný çiðneyen bu politikasýna, þiddetle karþýyýz. Ýsrail devleti önceden kabul ettiði uluslararasý anlaþmalarý pervasýzca yýkarak, hakký olmayan topraklara el koymuþtur. Tutuklama, iþkence, yargýsýz infaz, ev yýkma, saðlýk ve yaþam koþullarýný yadsýma gibi tümüyle insanlýða aykýrý faaliyetler Ýsrail devletinin iþlediði suçlardan sadece birkaçýdýr. Bu operasyonlar sadece yasalara aykýrý kalmamýþtýr; devletin ‘kendi vatandaþlarýnýn güvenliðini saðlamak’ þeklinde ifade edilen amacýyla yakýndan uzaktan ilgisi olmadýðý gibi, böyle bir amaca ulaþmasý da mümkün deðildir. Ýsrail’in güvenliði sadece Filistin ile adil bir barýþ imzalamasýyla saðlanabilir. Bu durumda bizler, vicdanýmýzýn sesine uyarak Filistin halkýna karþý uygulanan bu baský politikasýnda yer almayý reddediyoruz. Bu politika tam anlamýyla bir terör eylemidir. Askerlik çaðýna gelmiþ olan gençlerin, ordudaki askerlerin ve yedek askerlerin bize katýlmalarýný bekliyoruz. Ýmzalayanlar: Haggai Matar, Yair Hilo, Sahni Verner, Neta Zalmanson, Reutz Katz, Ra’anan Forschner, Yoni Cahen, Amir Melanki,Uriah Oren,Tali Lerner, Mati Kaminer ve diðerleri… 29 Multipl Skleroz (MS) Multipl Skleroz, miyelin kýlýfýnda harabiyet ve demiyelinizasyona yol açan, önemli yetenek sýnýrlýlýklarýnýn görüldüðü, genç yetiþkinleri özellikle kadýnlarý, en üretken yýllarýnda etkileyen ve toplumsal iþ gücü kaybýna neden olan önemli bir kronik hastalýktýr. MS bir Merkezi Sinir Sistemi (beyin ve omurilik) hastalýðýdýr. Miyelin tabakasý, merkezi sinir sisteminde sinirleri koruyan, mesajlarýn iletilmesini kolaylaþtýran ve hýzlandýran yaðlý bir tabakadýr. MS'de miyelin hasarlanýr ve mesajlarýn düzgün bir þekilde iletilimi kesintiye uðrar ve bozulur. Miyelini, elektrik kablosunun tellerini örten plastik kýlýfa benzetebiliriz. Týpký plastik kýlýfýn elektrik akýmýnýn devamlýlýðýný ve kaçak yapmasýný önlediði gibi. Bu durum çeþitli MS semptomlarýný (belirtilerini) ortaya çýkarýr. Reaksiyonlar merkezi sinir sisteminin deðiþik yerlerinde ve deðiþik zamanlarda ortaya çýkar. Hastalýk kiþiden kiþiye çok farklý þekilde ortaya çýkmakta ve farklý þekillerde geliþmektedir. MS'in kesin nedeni bilinmemektedir. MS bulaþýcý bir hastalýk deðildir. Türkiye'de yaklaþýk 35.000, dünyada ise yaklaþýk 2-2.5 milyon kiþinin bu hastalýðý taþýdýðý düþünülmektedir. MS'den herkes ayný þekilde etkilenmez, belirtiler deðiþkendir. Belirtiler þiddeti ve seyri açýsýndan kiþiden kiþiye deðiþiklik gösterdiði gibi ayný kiþide zaman içinde de deðiþiklik gösterebilir. Belirtiler merkezi sinir sisteminin hangi bölgelerinin etkilendiðine baðlý olarak ortaya çýkmaktadýr. Belirtiler karýncalanma, halsizlik, uyuþma, koordinasyon bozukluðu, dengesizlik, çift görme, görmede bulanýklýk, yorgunluk, titreme, güçsüzlük, cinsel fonksiyon bozukluklarý, spastisite, idrar kaçýrma veya yetiþtirememe vb... þekilde görülür. MS'de bu bulgularýn bir ya da birkaç tanesine rastlanabilir. Baþka hastalýklarda da bunlara benzer semptomlar görülebileceðinden taný konmasý zorlaþabilir. 30 Tek Kiþilik Düet Hayata “saðlam” baþlamak veya baþlamamak… Bunu hiç düþündünüz mü? Veya bunu size düþündürmeye yönelik durumlarla karþýlaþtýnýz mý? Belki de nasýl yani diye bir soru sormak istiyorsunuz? Hakkýnýz… Hemen belirtelim saðlamlýktan kastýmýz elbette ki fiziksel saðlamlýk. Çünkü, hayat her zaman önümüze çeþitli seçenekler sunuyor. Bunlarýn bir kýsmý iradi, bir kýsmý ise irademizin dýþýnda geliþiyor. Ýlk baþta hemen söyleyelim ki, bize bunlarý söyletmeye iten baþ nedenden biri tiyatro oyunu. Devlet Tiyatrosunda sahnelenen “Tek Kiþilik Düet”. Oyun Multipl Skleroz (MS)’li bir özürlünün hayat içinde yaþadýðý duygularý seyirciyle paylaþmasýný anlatýyor. Ýsterseniz önce, oyunun içine dalalým, aralara sokuþturacaðýmýz yorumlarla oyunu anlatmaya çalýþalým. Stephanie Abraham iyi bir keman virtiözüdür. Oyunda da anlattýðý gibi, annesi çocukken Stephanie’ye müzik zevkini aþýlar ve kýzýnýn ileride keman virtiözü olmasýnda etkili olur. Babasý bu duruma karþý çýksa da, Stephanie’i engelleyemez. Stephanie amacýna ulaþýr. Stephanie, hayatýnýn ilerleyen bölümlerinde yine kendi mesleðinden olan David ile hayatýný birleþtirir. Hayat akýp gider. Yazýnýn baþýnda da söyledik ya, hayatýn karþýmýza ne çýkaracaðý belli olmaz diye… Ýþte bir vakit hayatýn o makus gerçekliði Stephanie’nin karþýsýna çýkar. Bu gerçeklik Stephanie’in hayatýný alt üst edecektir. Onu psikolojik travmaya sürükleyecek, günlük yaþamýnda depremler yaratacaktýr. Ýsterseniz Stephanie’ya ne olduðunu açýklayalým, evet o artýk bir özürlüdür. Son yýllarýn artan hastalýklarýndan birine, MS’e yakalanmýþtýr Stephanie. Böylece Stephanie’nýn ruhunda, beyninde dönen fýrtýnalý çatýþmalar baþlamýþ olur. Çünkü, günlük iþlerinizden tutun da, mesleðinize kadar hayat bunu elinizden alacaktýr. Stephanie, artýk keman çalamayacak, mutfaða girip yemek yapamayacak, eþiyle özgürce seviþemeyecektir! Bü- tün bunlara ek olarak psikolojisi uçurumlardan uçurumlara savrulacaktýr. Hemen belirtelim, oyun iki kiþilik. Tabii bu sizi hemen ön yargýya götürebilir fakat gittiðiniz oyun hakkýnda biraz araþtýrma yapýp, hayatýn bir de böyle taraflarýný görmek gerektiðine önem veriyorsanýz eðer, oyunun zevkini çýkarabilirsiniz. Þunu da belirtelim ki, bazen (isim vermesem de) çok kadrolu oyunlar da çok sýkýcý oluyor. Bu açýklamadan sonra oyun belli dönemlerde duraðanlaþýyorsa da, oyunun sonunu zevkle getirebiliyorsunuz. Ýsterseniz oyunu özetlemeye devam edelim. Stephanie’nin karþýsýna çýkan bu “yeni” durum epey bir sýkýntý yaratýr. Eþinin ýsrarý üzerine Stephenie, psikologa yani, Dr. Alfred Feldman’a gider. Zaten oyun da buradan itibaren baþlar. Ýlk bakýþta Stephanie çökmüþ, hayattan hiçbir umudu olmayan tipiyle normal bir psikolojiyi serer gözümüzün önüne. Stephanie’nin hayata karþý verdiði savaþým baþlamýþtýr artýk. Bu savaþýn jönlerinden biri de Dr. Feldman’dýr. Oyun akar… Stephanie aðlar, Stephanie, üzülür, Stephanie güler, mutlu olur, üzülür, hatta ayaða kalkmak isterken düþer… Tüm bu duygu ve gerçeklik saðanaðý altýnda, Dr. Feldman, soðukkanlýlýðýný korur, Stephanie’nin bütün bu saldýrýlarýný boþa çýkarýr. Yine bir parantez açarsak, Stephanie’yi oynayan Ayþen Ýnci ve Dr. Feldman’ý oynayan Erdoðan Ersever’e teþekkür etmeden geçmemek gerekiyor. Aðýr bir oyun olmasýna raðmen, sahneyi canlý tutarak, kiþilikleri izleyicilere taþýyarak iyi performans sergiliyorlar. Stephanie’nin Dr. Fildman’la her seansý ayrý bir tartýþma konusunu bizlere sunar. Oyunun akýþý daha mutlu bir Stephanie’yi karþýmýza çýkaracaktýr. Nasýl mý? O zaman hadi buyurun tiyatro izlemeye… A. G. DÝRENÇ Gençlik Cephesi Kendimize ve sisteme karþý yürüttüðümüz bu savaþ bilinçli ve örgütlü bir þekilde olmalýdýr. “Neyi?”, “Nasýl?”, “Ne zaman?” sorularýný yerinde ve doðru bir þekilde cevaplamamýz gerekiyor. birey ve mücadele Tarih sýnýf savaþlarýnýn tarihidir. Yani ezen ve ezilenlerin sürekli bir çatýþma, bir savaþ halinde olduklarý bir tarih. Kölelerin efendilerine karþý, köylülerin aðalara karþý, iþçilerin iþverene (patronlara) karþý mücadelesi günümüze kadar þekil deðiþtirerek süregelmiþtir. Sürekli ezilenlerin, ezenlere karþý mücadele verdiði bu dünyada sessiz kalmak yani tarafsýz olmak imkansýzdýr. Herkes ister istemez bu mücadelenin içindedir. Çünkü sistem her yönüyle bizi sararak bizi kendine benzetmek istemektedir. Bu da kendi iktidarýnýn sürekliliði için olmak zorundadýr. Buna maruz kalan bizlerin yapabileceðimiz iki þey var; ya buna karþý kendi cephemizden savaþ yürüteceðiz ya da ona benzeyerek onu devam ettiren bir diþli olacaðýz. Var olan kapitalist sistemin saldýrýlarýna karþý sessiz kalýp, onu kabul edeceksek ortada hiçbir sorun gözükmez. Çünkü kapitalist sistemi kabul edebilmek için, öncelikle insanlýk sýfatýndan çýkmýþ olmak gerekir. Çünkü kapitalist sistem hiçbir þekilde insanýn doðasýna uygun bir sistem deðildir. Çünkü kapitalist sistem bütün insanlýk dýþý uygulamalarý kendi içinde barýndýran bir sistemdir. Birincisi; sisteme karýþmaktýr dedik. Ýkincisi ise; sisteme savaþ açmaktýr. Þimdi biraz bundan bahsedelim. Mücadele edilmesi gerektiðinin bilinmesi kadar nasýl mücadele edileceðinin bilinmesi de önemlidir. Buna daha sonra daha deðiniriz. Birey, bu savaþý önce kendine açmak zorundadýr. Hepimiz bu sistemden geldiðimiz için, bu sistemde yaþadýðýmýz için içimizde sistemden parçalar taþýmaktayýz. Bu parçalarýn bir kýsmýný aileden, bir kýsmýný medyadan, bir kýsmýný aldýðýmýz eðitimden vs... almýþýz. Kendimize ve sisteme karþý yürüttüðümüz bu savaþ bilinçli ve örgütlü bir þekilde olmalýdýr. “Neyi?”, “Nasýl?”, “Ne zaman?” sorularýný yerinde ve doðru bir þekilde cevaplamamýz gerekiyor. Bu savaþý bir örnekle açýklamak istiyorum. Diyelim ki önümüzde bir nehir var. Hepimiz nehrin bir kýyýsýndaki taþlarý karþý kýyýya götürerek, orda eþi benzeri görülmemiþ bir yapý inþa etmek istiyoruz. Bunun için önce herkes kendi gücünü bilmeli, kendini tanýmalýdýr. Karþý kýyýya giderken taþýyabileceði kadar taþ almalýdýr. Kimimiz çuvallarla alacak, kimimiz poþetlerle, kimimiz ceplerini doldurup götürecek. Ama ne olursa olsun boþ gitmemek gerekiyor. Hepimizin alabileceði bir miktar vardýr. Karþý kýyýya giderken götürülemeyen ya da suya düþürülen her taþ yapýnýn eksik inþa edilmesine neden olacaktýr. Amacýmýz o yapýyý eksiksiz ve en erken bir zamanda inþa etmektir. Bu örneði hayattaki mücadelede somutlaþtýracak olursak: Önce kendimizi tanýyarak yeteneklerimizi açýða çýkarmalýyýz. Mücadelede yapamayacaklarýmýzý yapmaya kalkýþmak ne kadar hataylýysa, yapabileceklerimizi yapmamak da o kadar hatalýdýr. Kendimizi tanýdýkça yapabildiðimiz ve yapamadýðýmýz þeylerin ayrýmýna varacaðýz. Örneðin; kimimiz yazýlarýyla, kimimiz eylemleriyle, kimimiz ekonomisiyle vs... katký saðlar. Önemli olan üstlendiðimiz görevleri eksiksiz bir þekilde yerine getirmektir. Çünkü hedefimiz ve yapacaklarýmýz önemsiz ve basit bir iþ deðil. O kadar ciddi ve önemli ki kesinlikle hiçbir bahaneyi kabul etmez. Küçük bir hata bizim veya yoldaþlarýmýzýn hayatýna mal olabilir. Kendimizin ve yoldaþlarýmýzýn deðerini bilmek zorundayýz. Þimdi yapmamýz gereken en iyi þey bilincimizle, yeteneklerimizle, tüm kaslarýmýzla mücadeleye sarýlmak ve kurduðumuz o güzel düþe adým adým yaklaþmaktýr. Mahir yoldaþýn dediði gibi “Devrim yolu zorludur, engebelidir. Ýniþler de vardýr, yokuþlar da. Önemli olan düþmek deðil, düþtükten sonra kalkabilmektir!” B A K I Þ Ege Üniversitesi’nden bir Gençlik Cephesi okuru Gençlik Cephesi 31 SOKRATES'ÝN SAVUNMASI VE ÝVAN ÝLYÝÇ'ÝN ÖLÜMÜ Hayatýn anlamý üzerine bugüne kadar o kadar çok konuþulmuþtur ki belki de artýk söylenecek yeni bir þey kalmamýþtýr. Ama hayatýn anlamýný yeniden sorgulamak için “Sokrates’in Savunmasý” ve “Ývan Ýlyiç’in Ölümü”nde söylenilenler iyi birer araç olabilir. Sokrates’in Savunmasý’nda Platon, Sokrates’in aðzýndan ona yöneltilen suçlamalara cevap vermiþtir. Sokrates hayatýný öðrenmeye adamýþ bir bilgedir ve kendi bilgeliðinin diðer bilgelerden bir farký olup olmadýðýný araþtýrýrken fark ettiði þey, diðerlerinin kendilerini bilge sandýklarý halde hiçbir þey bilmedikleri olmuþtur. Kendi bilgisinin herkes tarafýndan ulaþýlabilirliðine dikkat çekerek, cahilliðin sadece ve sadece kendi bilgisizliðinden haberdar olmamaktan ileri geldiðini söyler. Hayatýnýn son anýna kadar yurttaþlarýnýn herkes tarafýndan kabul edilmiþ genel yargýlarý, dogmatik düþünceleri sorgulamalarý için çalýþýr; bu arada sýnanmayý kabul etmeyen ve bilge olduklarýný iddia eden cahil insanlarýn saldýrýlarýna maðruz kalýr, kendisi gibi merak eden, sorgulayan gençleri zehirlemekle suçlanýr. O tüm bunlarý yaparken para kazanacak vakti olmadýðý için yoksul kalýr. “Hayat yaptýðýmýz seçimlerdir” der kimisi, eðer öyle ise Sokrates düþünmeyi ve çevresindekileri düþündürmeyi seçmiþtir. Ýnsanlara, ‘normal’, ‘iyi’, ‘güzel’ diye kabul ettikleri düþüncelerin ve yargýlarýn sorgulandýðýnda, onlarý belki de mutlu deðil mutsuz ettiðini fark edebileceklerini gösterir. Bu noktada Ývan Ýlyiç’e bakacak olur- 32 sak; onun gençlik çaðlarýndan itibaren toplumun iyi, doðru ve güzel olarak tanýmladýðý þekilde yaþamýþ, iyi bir meslek edinmiþ ve mesleðinde çok iyi noktalara ulaþmýþ, iyi bir aile ve düzenli bir yaþam kurmuþ olduðunu görürüz. Ayrýca mevkisini istismar etmeyecek kadar ahlaklýdýr ve arkadaþlarýna kendini kabul ettirmiþtir, sevilen biridir dahi denebilir. Kýsacasý hayatla ilgili seçimine gelirsek Ývan Ýlyiç; aile, iþ ve sosyal çevresindeki diðer insanlarýn etkisinde kalan bir hayatý sürdürmeyi seçmiþtir. Þöyle denilebilir; Ývan Ýlyiç Sokrates’in düþündürmeye, sorgulatmaya çalýþtýðý insan tipolojisine dahildir. Nasýl bir hayat sürdüðünden, mutlu mu mutsuz mu olduðundan haberdar deðildir. Gençlik Cephesi Beklenmedik bir þekilde ölümcül bir hastalýða bir þekilde ikna edilerek ‘belki huzur bulur’ düþünyakalanýr. Baþvurduðu doktorlarýn tedavileri za- cesiyle papaz çaðrýlýr. Hayatýndan tamamen ümidiman geçtikçe bir iþe yaramaz. Ailesi ve dostlarý, ni kestiði ve ölümü kabullendiði bir esnada papabunu ondan önce kabullenirler. Ellerinden bir þey zýn telkinleri ve tesiriyle yaþamayý önemsemeye gelmediðinden ona acýmaktadýrlar. Belki de ayný baþlar. Çevresindeki olaylar ve nesnelerin anlamý þeyin kendi baþlarýna gelmediðine seviniyorlardýr. deðiþmeye baþlar, hatta hayat için de bir umut ýþýHastalýðýnýn ortaya çýkýp da doktora ilk gittiði gün- ðý belirir. Fakat çok geçtir artýk. den beri Ývan Ýlyiç’in hayatý psikolojik olarak birbiYanýnda bulunan insanlarýn haline üzülüyor ve rinin zýddý iki bölüme ayrýlýr. “Ben ölünce daha iyi olacak” diye geçiriyordur içinNöbetleþe gelen bu durumlardan birinde; anla- den. Aðrýlarýna aldýrýþ etmemekle birlikte, içinde þýlmasý güç, korkunç ölümü beklerken, diðerinde; her zamanki korkuyu arar, bulamaz. Çünkü ölüm içindeki umut kývýlcýde yoktur. Ölümün yerine ýþýk mý, en küçük bir gevardýr ve yüksek sesle: “Deliþmeyi bile dikkatle mek böyleymiþ! Ne saadet...” Ben, genç, ihtiyar, hepinizi, vücuizliyor durumdadýr. der. Gözünün önüne baSokrates’in ölüm karþýsýndunuza, paranýza deðil, her þeyden zen kýsa bir süre için da tavrý ise gerçekten etkileönce ruhun en yüksek terbiyesine ögörevini aksatan yicidir. Ölümden kesinlikle böbrek ya da baðýrkorkmaz. Ona göre deðeri onem vermeniz gerektiðine sizi inansaðý gelir. Bazen de lan bir kimse yaþayacak mýbir türlü içinden atayým ölecek miyim diye düdýrmaya çalýþmaktan baþka bir þey madýðý, anlaþýlmasý þünmemelidir; bir iþ görürken yapmýyorum. Evet benim vazifem, korkunç ölümü düyalnýzca doðru mu eðri mi þünür. Kalabalýk bir hareket ettiðini, cesaretli bir size parayla erdemin elde edilemeþehirde, dostlarý araadam gibi mi yoksa tabansýzsýnda, ailesiyle birca mý davrandýðýný düþünmeyeceðini, paranýn da; genel olsun ölikte olduðu halde, Ýlidir. zel olsun her türlü iyiliðin de ancak van Ýlyiç, son za“Kendimi bilge sanarak ömanlarda korkunç lüm korkusuyla tanrý sözüne erdemden geldiðini söylemektir. bir yalnýzlýk içinde, baþ eðmeseydim, o zaman yüzünü kanepenin mahkemeye pek de haklý olaarkalýðýna çevirip, rak çaðýrýlabilir, tanrýlarýn varsadece geçmiþini düþünerek yaþamaya baþlar. Oy- lýðýný inkardan suçlanabilirdim. Çünkü, hakimler, ösa ölümün kendi baþýna gelebileceðini hiç düþün- lüm korkusu, gerçekte bilge olmadýðý halde kendimemiþ, hep diðer insanlara ait bir özellik olarak ni bilge sanmak deðil midir? Bilmediðini bilmek idgörmüþtür. Çünkü hastalýðý yavaþ yavaþ öldürüyor, diasý deðil midir? Ýnsanlarýn korkularýndan ölümün, ona karþý koymak istiyor ama yapamýyordur. en büyük kötülük saydýklarý ölümün, en büyük iyiDayanýlmaz acýlar çeker ama çektiði manevi a- lik olmadýðýný kim bilebilir? Bilmediðimiz þeyi bildicý bundan kat be kat üstündür. Ývan Ýlyiç’in mane- ðimizi sanmak gerçekten utanýlacak bir bilgisizlik vi acýsýnýn sebebi: “Ya bütün hayatým, yaþadýðým deðil midir? Ben kötülük olduðunu iyice bildiðim bilinçli hayat gerçekten gerektiði gibi deðil idiyse?” þeylerden korkarým ama iyilik olmadýðýný kestiredüþüncesidir. Belki de görevi, hayat düzeni, aile mediðim þeylerden ne korkar ne de sakýnýrým” anlayýþý, görev ve toplum iliþkileri temelden yanlýþSonuç olarak Sokrates’in Savunmasý’ndan þu týr. Ývan Ýlyiç bunlarý kendine karþý savunmayý de- sözler öðüt niteliðinde olacaktýr. “Ben, genç, ihtiner. Fakat savunmasýnýn ne kadar da güçsüz oldu- yar, hepinizi, vücudunuza, paranýza deðil, her þeyðunu hemen anlar. Hem savunsa ne kazanacaktýr den önce ruhun en yüksek terbiyesine önem verki? “Madem ki gerçek bu! Hayatta bana verilen her meniz gerektiðine sizi inandýrmaya çalýþmaktan þeyi boþa harcayarak gidiyorum, üstelik artýk dü- baþka bir þey yapmýyorum. Evet benim vazifem, zeltme imkâným da yok, o halde niye uðraþýyorum size parayla erdemin elde edilemeyeceðini, paraki?.. nýn da; genel olsun özel olsun her türlü iyiliðin de Ölüm döþeðinde gün sayarken çevresini saran ancak erdemden geldiðini söylemektir.” yalan çemberini bir türlü görmezden gelemez. Karýsý, kýzý, dostlarý ona bu hokkabazlýklarý yaparken kaç kez “Býrakýn þu yalanlarý! Ölmekte olduðumu E. BARIÞ siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Yalan söylemekten vazgeçin bari!” diye baðýracak gibi olur. Ýstanbul Teknik Üniversitesi Ne var ki hiçbir zaman kendinde bunu yapacak gücü bulamaz. Ömrünün son demlerinde kendisi Gençlik Cephesi 33 EVRÝM BÝR GERÇEKTÝR ve ancak ‘gerçek’ bizi baðýmsýzlýða kavuþturabilir... B Ý L Ý M 34 Evrim deyince aklýmýza ilk gelen tabii ki “biyolojik evrim” dir. Buna “yaþamýn evrimi” de diyebiliriz, yani yaþayan türlerin daha önce yaþamýþ türlerden doðal deðiþim yollarýyla türemiþ olmalarý. 4,5 milyar yýllýk bir geçmiþe sahip dünya insanýn düþünmede bile zorlandýðý bu uzun süre boyunca farklý iklimlerle karþýlaþmýþ, depremler yaþamýþ, yanardað patlamalarý, seller vs... çeþitli afetler görmüþtür. Bunlara raðmen bu koþullarda yaþayabilen canlýlar her zaman olmuþtur. Hemen hemen 3 milyar yýldýr dünya üzerinde bulunan canlý hayat önce oksijensiz bir ortamla karþýlaþmýþ, þu an için canlýlar için zehirli olan gazlarla yaþamýný devam ettirmiþtir. Böyle bir dönemde oksijen olmadýðýndan canlýlarý güneþin zararlý etkilerine karþý koruyan atmosfer de yoktur. Durum böyle olunca tabii küçük canlýlarýn daha hýzlý bir metabolizmaya sahip olmalarý ve bu nedenle çok çabuk büyüyüp hýzla kendilerine benzer yavrular meydana getirmelerini de eklersek, mutasyondan yoðun bir þekilde etkilenen organizmalarýn hýzlý bir þekilde etrafa yayýldýklarýný görürüz. Artan mutasyon birikimi yani canlýnýn kalýtýmýndaki özelliklerin deðiþmesi gittikçe canlýyý farklý bir canlý yapmýþtýr veya birbirinden farklý birçok canlý ortaya çýkmýþtýr. Bu þekilde kalýtýmsal özelliklerin deðiþmesi sonucu görülen canlýlardan biri de o zaman için fotosentez esnasýnda oksijen çýkarabilen mikroorganizmalar olmuþtur. Oksijenin havada birikmesiyle yaþam oksijen solumaya doðru evrilmiþ ve bu gazý kullanarak yani soluyarak besinlerini yakýp enerji elde edebilen mikroorganizmalar hayatta kalmýþ diðerleri ise tarihe karýþmýþtýr. Bu þekilde ortama uyum gösteren canlýlar hayatta kalýrken diðerlerinin ölmesi evrimin ana unsurudur. Evrim düþüncesinin tarihi her ne kadar Antik Yunanistan’ýn Atomcularýna; Çin, Hint ve Arap felsefecilerine dek uzanýyorsa ve Avrupa’da da Sir Matthew Hale, Carolus Linnaeus, Kant Buffon, Erasmus Darwin, Jean-Baptiste Lamarck, William Charles Wells ve Alfred Russel Wallace gibi pek çok bilgin ve yazar konuyu ele aldýysalar da evrim düþüncesinin sistemli bir biçimde kuramlaþtýrýlmasý Darwin tarafýndan gerçekleþtirilmiþtir. Darwin olaya farklý bir açýdan bakmýþtýr. Kendi kuramýný di- Gençlik Cephesi ðer tüm evrim öðretilerinden ayýran ana özellik ödün vermez felsefi maddeciliðidir. Diðer evrimciler yaþamsal kuvvetlerden, yönlendirilmiþ tarihten, organik mücadeleden ve aklýn temel indirgenemezliðinden söz ediyorken Darwin sadece rastlantýsal deðiþim ve doðal seçilim diyordu. Darwin notlarýnda maddeci evrim kuramýný, insan aklý da dahil, yaþamýn tüm ‘görüngelerine’ kararlýlýkla uyguladý. “Aklýn beynin ötesinde gerçek bir varoluþu yoksa, Tanrý bir yanýlsamanýn yanýlsamasýndan baþka ne olabilirdi?” diyen Darwin defterlerinden birine þöyle yazar: “Düzenin doðurduðu tanrýsallýk aþký, ey maddeci! (…) Beynin bir ürünü olan düþünce, maddenin bir özelliði olan kütle çekimden niçin daha hayret verici olsun? Bu bizim kibrimiz, kendimize olan hayranlýðýmýzdýr.” Marx ve Engels, Darwin’in neyi baþardýðýný anlamakta ve bunun köktenci içeriðinden yararlanmakta gecikmediler. Marx 1869’da Engels’e, Darwin’in Türlerin Kökeni adlý büyük eseri hakkýnda þunlarý yazdý: “Kaba Ýngiliz tarzýyla yazýlmýþ olmasýna raðmen bu kitap, görüþümüzün doða tarihindeki temelini içermektedir.” Doðal seçilim aslýnda bir genetik kuramdýr. Çünkü doðal seçilim, genetik çeþitlilik yani bireylerin kalýtýmýnda olan farklýlýklardýr. Bu þekilde farklý kalýtýma sahip olan bireylerden çevresel deðiþimlere yani rastlantýsal deðiþimlere uyum gösterecek kalýtýma sahip olan birey hayatta kalacak ve bu özelliðini bir sonraki nesle aktarabilecektir. Bu þekilde bireyler doðal olarak seçilmiþ olur. Peki bireylerdeki bu farklýlýklar nasýl oluþur? Kabaca birkaç olayla bu durumu özetleyecek olursak yazýnýn baþýnda da bahsettiðimiz mutasyon, üreme hýzý ve gen alýþ-veriþi ya da sadece alýþý, eþeyli üreyen canlýlarda (örneðin insan) anne ve babadan gelen özelliklerin bir bireye aktarýlmasý bu özelliklerin baskýn-çekinik olmasý veya bir genin susturulmasý, mayoz bölünmede görülen parça deðiþimi olayý… Bunlara daha pek çok durum eklenebilir ve olaylarýn derinliðine de inilebilir. Þimdi bu kadar olayý göz önüne getirirsek herhangi bir olaya dirençli bir bireyin ortaya çýkma ihtimalinin ne kadar fazla olduðunu ve dirençli olmayanlarýn tabi olayýn þiddetine baðlý olarak yaþayamayacaklarýný rahatlýkla söyleyebiliriz. Bu þekilde önceki bireyle kalýtýmdaki farklýlýklarýn artmasýyla artýk o canlý farklý bir tür, farklýlýklarýn daha da artmasýyla farklý bir cins, familya, takým vs.’ye doðru gidecektir. Tabii 3 milyar yýllýk canlý yaþamýný düþününce oldukça uzun zamanda gerçekleþen bu farklýlaþmalarýn gerçekleþme ihtimalini daha iyi anlayacaðýz. Moleküler genetikte yürütülen, insanýn ve baþka birçok türün genomundaki dizilimin eksiksiz o- Gençlik Cephesi larak belirlendiði Genom Projesi’ni ele alalým: Proje, genetik organizasyonun temel özelliklerinin tüm canlýlar tarafýndan ne ölçüde paylaþýldýðýný ortaya koymuþtur. Kendisi de projenin yürütücülerinden biri olan Jim Watson, projeden, bugüne kadar elde edilen en önemli bilginin ne olduðu sorulduðunda, “Genom Projesi Darwin’in kendisinin bile inanmaya cesaret edebileceðinden daha haklý olduðunu gösterdi.” yanýtýný vermiþti. Darwin’in yaptýðý gibi sýrf morfolojik (dýþ görünüþ) benzerliklerle deðil, ayný zamanda genetik özellikleriyle de canlýlar arasýndaki yakýnlýk-uzaklýk iliþkisinin kanýtlanmasý idealistlerin insaný bir tür eþsiz yaratýk olarak görme konusundaki inatçý çabalarýna yeterli bir yanýttýr. Elbette bu yanýtý yeterli görmeyip dil ve kavramlaþtýrma, düþünme yetisi üzerine odaklanýlmýþtýr. Þempanzelere konuþmayý öðretmeyi amaçlayan ilk deneyler oldukça baþarýsýzdýr. Bazýlarý bunu beyinsel organizasyonlarýnýn eksikliði olarak yorumladý. Oysa, aslýnda doðal koþullarda yaþamaya evrilmiþ þempanzelerin dilsel yeteneklerine iliþkin ses tellerinin yapýsý, çeþitli eklemli sesler üretmeye uygun deðildir. Þempanzelerle iletiþim kurmanýn farklý bir yolunu bulabilseydik, düþündüðümüzden çok daha zeki olduklarýný görebilirdik. Bundan hareketle þempanzelerle saðýr-dilsizlerin iþaret dili aracýlýðýyla iletiþim kurma yollarý denenmiþ ve Lana adlý bir maymunun daha önce görmediði nesnelerin adlarýný sormasý, bazý þempanzelerin de birkaç sözcüklü hazineye sahip olmalarý saðlanmýþtýr. 35 Sigmund Freud, evrimin insan yaþamý ve düþüncesi üzerindeki etkisini þöyle ifade etmiþtir: “Zamanýn akýþý içinde insanlýk, bilimin ellerinden gelen darbelerle iki kez, naif öz sevgisinin incinmesinin acýsýný yaþamak zorunda kalmýþtýr. Birincisi; Dünya’nýn evrenin merkezinde olmadýðýný, akýl almaz büyüklükte bir dünyalar sistemi içinde bir nokta olduðunu anladýðýnda (…). Ýkincisi; biyolojik araþtýrmalar özel yaratýlmýþlýk ayrýcalýðýný elinden alýp soy kütüðünü hayvanlar alemine düþürdüðünde.” Bilim camiasýnda artýk evrim teorisinin doðru olup olmadýðý deðil, evrimin mekanizmalarýnýn ve hayatýn geliþiminin detaylarý tartýþýlmaktadýr. Bugün bu teori, bilim dünyasýnda geçerliliðini her zamankinden daha fazla korumaktadýr. Yapýlan çalýþmalarla teoride bir kýsým deðiþiklikler yapýlmýþ, üstüne birçok bilgi eklenmiþtir. Bilim camiasýnda durum buyken, tabii insanlarý daha iyi sömürebilmek için onlarýn uykularýndan uyanmalarýný istemeyen güçler sürekli evrim teorisine saldýrýlarda bulunarak emellerine ulaþmaya çalýþmaktadýrlar. Merkezinin ABD’de olduðunu söyleyebileceðimiz “yaratýlýþçýlýk” -sonra bilimsel bir imaj vermek adýna “akýllý tasarým” diye deðiþtirilen- görüþü ve türevleri, Harun Yahya takma adýný kullanan Adnan Oktar gibi satýn aldýðý insanlarla Türkiye’de de kitaplarla, sergilerle, seminerlerle her yoldan, çürümüþ görüþleriyle evrimi “çürütmeye” çalýþmakta, bilimselliði sadece evrime laf söylemek sanan, internet sayfalarýnýn bizleri mehter marþýyla karþýladýðý, bilim adýný kullanan vakýflarla, öðrenim kitaplarýmýzýn dahi içine girme- 36 siyle evrime sürekli karþýt bir cephe oluþturmak ve daha fazla sömürü içeren politikalarýný uygulamak için taban oluþturmaya çalýþmaktadýr. 2005 yýlýnda Mersin’de beþ öðretmenimiz Darwin Teorisi’ni anlatmalarý nedeniyle sürgün cezasý aldýlar. Bundan sonra 700 akademisyenden toplanan imzalar, yapýlan seminerlerle, yapýlan açýklamalarla olayýn üzerine gidildi. Ancak görünen o ki Türkiye hükümeti, bu kadar çabayý elinin tersiyle bir kenara itti ve 1985 yýlýndan beri ders kitaplarýnda bilimsel bir görüþmüþ gibi Darwin’in teorisi ile birlikte anlatýlan hatta bazý öðretmenlerce Darwin Teorisi’nden tek bir söz edilmezken sadece kendisinden bahsedilen Yaratýlýþçýlýk görüþünü ders kitaplarýna yaymaya büyük bir hýz verdi. Akla deðil dogmatik olana sorgulanamayana önem veren, insanlarý sürekli “öteki dünya” ile korkutan, ‘birisi bir yanaðýna vurduðunda ötekini de uzat ki biz seni daha iyi sömürebilelim’ diyen, birçok kanýt ortada iken hala bunlara inanmayan ve hiçbir þeyin deðiþmediðini savunan bu görüþ insanlarýn acizliðinden yararlanýp insanlarýn gözlerini kör ebe oyunundaymýþlarcasýna baðlamakta, insanlar bilinçlendikçe çeþitli hamlelerle evrim teorisinin üzerine gidip evrimin yanlýþlarýný bulduðunu iddia etmekte, tonlarla para dökerek insanlarýn baþýný adeta çýkmak istedikleri o çukurlardan içeri sokmaya çalýþmaktadýr. Ancak bilinmelidir ki Stephen Jay Gould’un da dediði gibi “Evrim bir gerçektir ve ancak gerçek bizi baðýmsýzlýða kavuþturabilir.” Kaynakça Gould, S.J., Darwin ve Sonrasý -Doða Tarihi Üzerine Düþünceler (1977), 7.basým, Tübitak Popüler Bilim Kitaplarý, New York http://www.genbilim.com/ Bilim ve Gelecek Dergisi, sayý 32 Gould, L. J., Gould, C. G., Olaðandýþý Yaþamlar (1989), 10. basým, Tübitak Popüler Bilim Kitaplarý, New York A. M. Þengör, C., Yaþamýn Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kýsa Tarihi (2004), ÝTÜ Yayýnevi, Ýstanbul http://www.universitekonseyleri.org/index.php?option=com_content&task=view&id=35&Itemid=83 Z. POLAT Ýstanbul Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Gençlik Cephesi Her þey aslýnda bir illüzyon. Öyle ki, yaþadýðýmýzý sandýðýmýz bu dünya bin senaryo. Paranýn insaný nasýl yönettiðinin, hýrs için yüz binlere acýmaksýzýn nasýl kýyýldýðýnýn göstergesi. Peki ama þimdi bir soru takýlýyor insanýn kafasýna; para-pul, mal-mülk… bunlar için insanlarý ezenler, tecrit altýnda býrakýlanlarýn bahaneleri menfaat, peki ya elinde avucunda hiçbir þey olmamasýna raðmen 'milliyetçilik' yalaný üzerinden bu tecrite, bu ölümlere sessiz kalanlar, ya onlarýn bahaneleri ne? Açýk! Onlarýn bahaneleri 'ahmaklýk'. Kendi haklarýný savunmayan, insanlýða yararlý olmaya çalýþmayan, boþ ve illüzyon iþlerden kafasýný kaldýrmayan bu insanlar ahmak deðilse nedir? Bu insanlarýn profilleri çok içler acýsýdýr. Ahmaklýk o kadar ileri düzeydedir ki bunlarda soyut nesneler beyinde öyle yer etmiþtir ki; bu dünyaya ait hiçbir þeyi bilmez, anlayamaz, kavrayamazlar, hatta düþman kesilirler. Hrant Dink'i öldüren kafa yapýsý iþte bu ahmaklýða inanýlmaz bir örnektir. Yalnýz katil deðil; hapishanede ona alkýþ tutanlar, onu tebrik edenler, Türk bayraðý önünde büyük bir iþ yapmýþ gibi hatýra fotoðrafý çektirenler de ayný ahmaklýða birer yardýmcý elemandýr. Geçen hafta ünlü köþe yazarý Bekir Coþkun'un isyan edercesine yazdýðý yazý ne güzel de anlatýyor bize olanlarý ve yapýlanlarý… Yazýsýnda maçlarda "Hepimiz Ogün Samast'ýz" diye baðýranlara deðiniyor. Þöyle diyor "Ömründe bir kere bile adam olmayý, iyi þeyler yapmayý, yararlý olmayý dilemeyen bu akýlsýzlar þimdi çýkmýþ katil olmayý, öldürmeyi diliyorlar. Evet hepiniz Ogün Samast'sýnýz, hepiniz birer katil.” Ýþte bu yazýda da bahsettiði gibi kapitalizmin uydurduðu yalanlarla, beyni ahmaklýklarla dolduran bu uykucu aptallarý gaflet uykusundan kimse uyandýramaz. Ama biz uyumuyoruz; dimdik ayaktayýz. Ayýk ve ayaklarý yere saðlam basanlarýz. Ne demiþler; su uyur, düþman uyumaz. Evet, biz düþmanýz, þerefsizlere, aptallara düþmanýz. Ýþte bu yüzden biz hiç uyumayýz. Kocaeli Üniversitesi Elektronik ve Haberleþme Mühendisliði'nden bir öðrenci Gençlik Cephesi 37 dil ve mutluluk iliþkisi Dil, kültürel bir anýt, yüzyýllarýn mirasý, halkýn bilgeliði ve tarih birikimidir. Ayrýca dil, insanlar arasýnda fikir deðiþimini, geliþimini saðlayan, insanlar arasýnda iliþki kurmanýn, iletiþimi geliþtirmenin ve bilgi alýþveriþini olanaklý kýlmanýn bir aracýdýr. Toplumlarýn geliþmesinde bu aracýn önemli bir rolü vardýr. Çünkü, toplumlar dil sayesinde biriktirmiþ olduklarý kültürel zenginliklerini kuþaklara aktarýr; aktardýðý kuþaklarý geliþtirir, yayar ve biriktirdiði deneyimlerini yeni kuþaklarla paylaþýrlar. Anadilleri yok sayýlan, yasaklanan toplumlar bu süreci yaþayamadýklarý için çeliþkili, bunalýmlý ve asimile edilmiþ, deðerlerinden kopuk bir geleceðe sürüklenirler. Bir dili egemen kýlýp; diðer dilleri yoksayýp yasaklamak var olan topluluklarýn kimliklerini yok etme ve öz deðerlerinden koparýp yabancýlaþtýrmadýr. Bir topluluðun dili onun öz deðerlerinden, kültüründen ayrý düþünülemez. Dili baskýlar ve silah zoruyla kullandýrmamanýn özünde, dili yasaklanan ulusal topluluklarýn ortak var olma bilincini yok etme düþüncesi vardýr. 38 Gençlik Cephesi Mevcut toplumsal varoluþumuz yukarýdaki saptamalara denk düþmektedir. Coðrafyamýzda Kürt, Arap, Laz, Çerkez vb... halklar yaþamaktadýr. Fakat yaþanan süreçte bunlardan sadece egemen olan ulusun dili kullanýlmakta, konuþulmaktadýr. Egemen dilin dýþýnda düþüncenin açýklanmasý ve yayýnlanmasýnýn yasak olduðu bir ülkede bu halklar ne kadar mutludurlar? Ýlkokul çaðýna gelmiþ bir Kürt, Arap, Çerkez çocuðu okulda gördüðü, duyduðu, yaþadýðý bir olayý; dilini hiç bilmediði bir öðretmene nasýl aktarabilir? cinayet deðil de nedir? Ýnsanlar hiç bilmediði bir dille eðitim yapýnca nasýl yaþamý boyunca acý duymaz? Kendi deðerleriyle ne kadar buluþur? Bu sistem içinde bireyler ne kadar mutludur? Ve kendi kültürleriyle ne kadar barýþýktýrlar? Öðretmenleri tarafýndan kurulan “ihbarcý” öðrenci gruplarýyla çocuklar takibe alýnmakta; evde, sokakta Kürtçe, Arapça vb... anadillerinde konuþup konuþmadýklarý tespit edilmekte; bu öðrenciler sýnýfta cezalandýrýlmakta ve bununla kalmayýp, kiþilikleri üzerinde olumsuz sonuçlar doðurmaktaBir Dayatýlan dilin tek kelimesini dýr. Böyle bir eðitim sisteminde dili egemen dahi bilmeyen bir çocuk kendi þekillenen bir öðrenci ne kadar bildiklerini ya da sorunlarýný naaktif, kiþilikli, kimliðine baðlý, kýlýp; diðer dilleri sýl ifade edecektir? Bu pek olaanadilini seven, dýþa dönükyoksayýp yasaklamak naklý deðildir. Tüm eðitimciler tür? Kendi dilinde eðitim bilir ki, çocuðun baþarýsý bilyapmayan, tarihini, masavar olan topluluklarýn kimdiði sözcük sayýsýna baðlýdýr. lýný, tekerlemesini ve duyliklerini yok etme ve öz Ýlkokul çaðýnda bildiði üç gularýný en sevdiði türsözcüðü geçemeyen çocuk küyle söyleyemeyen, ifadeðerlerinden koparýp için okul hapishane deðil de edemeyen; suç, soyabancýlaþtýrmadýr. Bir toplude nedir? ruþturma nedeni sayýldýðý bir keþmekeþte çocuk luðun dili onun öz deðerÇocuk þaþkýndýr, çarekendi deðerleriyle ne lerinden, kültüründen ayrý sizdir, baský altýndadýr, ukadar buluþur ve ne kayumsuzdur; bir de buna dar mutludur? düþünülemez. Dili baskýlar ve öðretmenin davranýþlarý, silah zoruyla kullandýrmadüzenden beslenen þiddet Kendisine ait olan her uygulama tarzý da eklenirþey yasaktýr. Yaþamý yamanýn özünde, dili yasakse; korkudan ne yapacaðýný saklama, yabancýlaþtýrma, lanan ulusal topluluklarýn bilemeyecek duruma gelir. kendi ulusal deðerlerini inÖðretmenin sýnýftaki baðýrtýlakar etme, utanma, saklanortak var olma bilincini rý, el kol hareketleri ve kaba ma temelinde geliþen birey yok etme düþüncesi kuvvete baþvurarak ders iþlememutluluðun ifadesi deðildir elsi, aþaðýlamasý çocuklarýn duygubet. Yaþadýðý topluma, ailesine, vardýr. sal geliþimini etkilemekte; çocuk dikendisine yabancý ve kopuktur. lini bilmediði öðretmenlerini þaþkýnlýkÇocuðun etkin olabilmesi için yaþala ve hayret içinde izlemekte, bu davradýðý ortamýn bireyleriyle anlaþabilecek nýþlarýn neden kaynaklandýðýný uzun süre anbilince sahip olmasý gerekir. Bilinç, toplumlamamaktadýr. Aslýnda öðretmenler de bir o ka- sal bir üründür ve dille sýmsýký baðlýdýr. Dilden dar þaþkýn, çaresiz ve bu iþi nasýl yapacaðýný, ayrý düþünülemez. Dilini çok az bildiði bir ortamkendisini nasýl anlatacaðýný bilmemektedir. da çocuk ne kadar etkindir? Bilinç, yaþama biliminin bir uzantýsýdýr. Dili yasaklanmýþ bir çocuBildiði tek þey; çocuðun dilini kullanmasýný ðun bilinci ne durumdadýr? Kendi dilinde okuengellemek, kullandýrmamak; kýsa sürede Türk- mayan, yazmayan, konuþmayan ve dinlemeyen çe’yi öðretip müfettiþlerden ‘aferin’ almaktýr. bir birey ne kadar uyumlu ve mutludur? Küçük “Ýnsan için, hayatý boyunca en acý olan kendi yaþlarda Türkçe’yi okulda öðrenen çocuklar, tüdeðerleriyle buluþmamaktýr” diyor, Erdal Ata- müyle yabancý olduklarý bu dili okumayý, yazmabek. Varolan eðitim sistemimiz için doðru fakat yý ve konuþmayý öðrenmek için güç bir dayateksik bir tespittir. Çocuðun en temel ve insani manýn üstesinden gelmek zorundadýr. Okulda hakký olan anadilinde eðitim yapma, anadiliyle öðrendikleri bu dili, okul dýþýnda, aile içinde düþünme hakký zorla, kanunlarla yasaklanýp hiç kullanmak için herhangi bir olanak yoksa; bu bilmediði bir dille eðitim yapmasý, eðitim adýna çocuklarýn uðradýklarý baþarýsýzlýklar daha da Gençlik Cephesi 39 pekiþmiþ olur. Tüm bu olan biten karþýsýnda, aileler, çocuklarýnýn baþarýsýzlýklarýný önlemek amacýyla konuþtuklarý dili bir kenara býrakarak, resmi dili konuþarak deðerlerinden uzaklaþmaktadýrlar. Bugün, bu gerçeklik alabildiðince tüm deðerler inkar edilerek geliþmektedir. Çocuðunun dili bozulmasýn diye, küçük yaþta bu iþe baþlayan aileler çoðunlukta. Zaten hedeflenen ve elde edilmek istenen sonuç da buydu. Aileler ve çocuklar arasýnda anlaþmazlýðýn týrmandýðý somut durumlar da vardýr. Daha küçük yaþta ailelerinden kopartýlan çocuklar Yatýlý Ýlköðretim Bölge Okullarý’na alýnmakta, kendi deðerlerinden uzaklaþtýrýlmakta ve yaþadýðý toplumdan tecrit edilmektedir. Duygu, düþünce ve alýþkanlýklarý tahrip edilmekte, asimile gerçekleþtirilmektedir. Yoðun asimile sürecinden geçen çocuk kendi kiþisel sorunlarýný ailesine nasýl aktarabilecektir? Kendi ailesine aktaramayan çocuk ne kadar mutludur? Kendi ulusal topluluðunun öz kaynaðýndan koparýlan, egemen ulusun resmi ideolojisiyle yetiþen, o kültürle biçimlenen ve resmi tarihle yatýp kalkan birey ne kadar mutludur? Mutluluk bir yana deðersiz, düþürülmüþ kiþiliktir. Deðersizliðin, kimliksizliðin girdabýndan kurtulamayacaktýr. Bireyin düþleri, tasarýmlarý ana dilinde olmaktadýr. Bu onun gerçekliðidir. Çok az bildiði bir dille kendisini ifade etmesi, düþüncelerini akýlcý bir biçimde anlatmasý, o dili yazýlý kullanmasý ve konuþurken sesleri doðru çýkarmasý oldukça güçtür. Anlatým bozukluklarý, yazým hatalarý, diksiyon eksikliði ile karþý karþýyadýr birey. Egemen ulusun bireyleri bu anlatým eksikliði, yazým hatalarý, konuþma bozukluklarý ile eðlenmekte, gülmekte, küçüms e m e k t e d i r. Böyle tepkilerle karþýlaþan bireyler sonuçta geri çekilmekte, içe kapanmakta, sözlü ifadelerden kaçmaktadýr. Bildiði birçok þeyi anlatamamakta ve kendisinde kiþisel eksiklikler bulup yargýlamakta, kendini aþaðýlamaktadýr. Çoðunlukla “Biliyorum ama anlatamýyorum” diyerek öfkesini bildirmekte. Böyle keþmekeþ bir süreci yaþayan birey, nasýl olur da aðýz dolusu baðýrýp “Ben bu eðitim sürecinde mutluyum” diyebilir? Dili yeterince geliþmemiþ ve her iki dil arasýnda bocalamaktadýr; ayrým yapmada, kavramlaþtýrmada sýnýrlý kalmakta, düþünsel iþlevlerde durgunluk, tutukluk ve kendi kiþisel sorunlarýný çözmede yetersizlikler yaþamakla kalmayýp, deðersizlik duygusuyla kývranmaktadýr. Kýzgýndýr ve baþarýsýzlýk alabildiðine geliþkindir; herkese karþý nefret doludur. Acaba eðitimin amacý bu mudur? Mutsuz insanlar yaratmak mý!? Evet; acý olan, insanýn yaþamý boyunca kendi diliyle eðitim yapamamasý, kendi türküsünü, tekerlemesini, þarkýsýný söyleyememesi, kendi atalarýndan kuþaklar boyunca aktarýlan kültürel deðerleriyle buluþamamasýdýr. Acý olan da, bu ülkede bu gerçekliktir. Bu gerçeklik de çocuklarýn yaþamýný alt üst etmektedir. Mutluluðun uðramadýðý, kendine yaþam alaný bulamadýðý bir coðrafyadýr artýk. Dünyanýn acýlý ve mutsuz kuþaklarýnýn bir baþka kültür için yetiþtiði, geliþtiði, kendisine yabancýlaþtýðý coðrafi alandýr. ESVAN RUKEN CAN 40 Gençlik Cephesi Antakya’da bir lokantada komilik yapan Özgür’e sorduk; iþçilerin haklarýný almalarý ve insanca bir yaþam sürmeleri nasýl olacak diye... “... iþçiler güçlerinin farkýna varmalý ...” Gençlik Cephesi: Merhaba iþinizi ve çalýþma koþullarýnýzý anlatýr mýsýnýz? Özgür: Bir lokantada iþçiyim. Günde 10 lira kazanarak hayatýmý sürdürmeye çalýþýyorum. Buna da yaþamak denirse tabii! Her gün en az 12 saat çalýþýyorum, hiçbir sosyal faaliyetim olmuyor. Burada garson yardýmcýlýðý yani komilik yapýyorum. Müþterilerin ihtiyaçlarýný biz karþýlýyoruz; yemekleri getirmek, masayý temizlemek, müþterinin su bardaðýný doldurmak... Bu iþlerin tümünü biz yapýyoruz yani köle gibi kullanýlýyoruz. G. C.: Çalýþtýðýnýz lokantaya gelen müþterilerin profili nasýl? Özgür: Burasý en zengin ailelerin geldiði bir lokanta. Müþterilerin çoðu çok büyük masraflar yapýyorlar. Birçok yemek sipariþ ediyor, büyük bir kýsmýný yemeden býrakýyorlar. Karýnlarýný doyuramayan bu kadar çok insan varken, buraya gelen müþteriler yüzünden onlarca kiþiyi doyuracak yemek hergün çöpe atýlýyor. Para kolay kazanýlýnca, harcanmasý da o kadar kolay oluyormuþ. Birilerini sömürerek, dolandýrarak kazandýklarý paralarý burada hiç kimseyi, hiçbir þeyi düþünmeden harcýyorlar. Gelen müþterilerin çoðu birbirini tanýyor, bir süre sonra birbirlerine "gösteriþ olsun" diye, "en fazla harcamayý kim yapacak" diye, en pahalý yemeði, en pahalý içkiyi almak için yarýþa tutuþuyorlar. Mesela; akþam yemeðine gelen bir ailenin yaptýðý masraf benim ve benim gibi birçok iþçi arkadaþýmýn günlerce çalýþarak kazanacaklarý paradan daha fazla. G. C.: Size davranýþlarý nasýl? Özgür: Biz komileri istedikleri gibi kullanýyorlar. Bizim asýl iþmiz gelen müþterilerin masalarýna bakmak olmasýna raðmen, müþteri olmadýðý zamanlar bizlerin dinlenmesini engellemek için her türlü iþi bize yaptýrýyorlar. Örneðin; geçen gün lokantada tadilat vardý, bizi bu tadilat iþinde çalýþtýrdýlar. Patron, bizi 'boþ' gördüðü zaman kendi evinin ihtiyaçlarýný karþýlamamýz için görevlendiriyor; evinin kömürünün taþýmak, evine yiyecek içecek götürmek, utanmasa evini temizliðini de yaptýracak... Müþterilerin Gençlik Cephesi bize davranýþlarý da kötü. Zaman zaman küfreden ya da hakaret edenler de oluyor. Hatta geçenlerde bir müþteri arkadaþýmýza küfretmiþ, o da karþý çýkýnca arkadaþýmýzý dövmeye kalkýþmýþtý. "Hem suçlu hem güçlü" denir ya hani, iþte o hesap bir de arkadaþýmýzý iþten attýrdý. Patron da kominin haklý olduðunu biliyordu ama buna raðmen müþteriden yana oldu, arkadaþý iþten attý, þiddet uygulayan müþteriden özür diledi. Bu durum karþýsýnda diðer çalýþanlar da sessiz kaldý, bir kiþi karþý çýktý; onu da iþten attýlar. Anladýk ki burada 'haklý' olmayý belirleyen þey ne kadar paraya sahip olduðunla ilgili... G. C.: Günlük harcamalarýnýz nasýl? Özgür: Benim günlüðüm 10 lira zaten. 23 lirasý yol masraflarýna gidiyor, kalaný da ev harcamalarýna kullanýyorum. Kendim için 'özel' bir harcama yapmýyorum -yapamýyorum zaten-. Ýnsanca bir yaþam sürebilmek için bu para elbette ki yeterli deðil. Evin ihtiyaçlarýný karþýlamakta bile zorlanýyorum. Ayný þartlarda çalýþan, evli, çocuk sahibi arkadaþlar var, onlar için durum daha da zor. Bunlar yetmiyor gibi, yanlýþlýkla bir þey kýrsak ya da kýrýlsa, bunu parasýný da bizden kesiyorlar. G. C.: Çalýþma koþullarýnýzýn, yaþamýnýzýn nasýl olmasýný isterdiniz? Özgür: Herkesin iþ güvencesi olmalý bir kere. Ayrýca sigorta yapýlmalý. Bir de en önemlisi insanca yaþayabileceðimiz bir ücret almalýyýz. Saðlýk kuruluþlarýndan yararlanma herkes için ve ücretsiz olmalý. Ýþçiler arasýnda ayrým yapýlmamalý. G. C.: Sizce bunlar nasýl gerçekleþir? Özgür: Tabii öncelikle bütün iþçiler güçlerinin farkýna varmalý, birlik ve beraberlik içinde mücadele yürütmeli. Kendilerinin; bu dünyayý yaratanlar olduðunu, çalýþmadýklarýnda hayatýn duracaðýný görüp, bu dünya düzenini yýkýp yerine eþit, özgür ve insanca bir yaþam kurmalarý gerektiðini anlamalarý ile olacaktýr. Ben bunlarýn olacaðýna ve halktan yana bir düzen kurulacaðýna inanýyorum. R Ö P O R T A J 41 uyuþturulmuþ beyinler yaratmada bir araç; MEDYA Ýnsanlýðýn ulaþtýðý uygarlýk düzeyinde medya önemli bir kitle iletiþim aracýdýr. Toplumsal yaþamdan tutun da, en küçüðünden en büyüðüne kadar her türlü toplumsal iliþkinin içine girmiþ olan medya, insaný beynindeki en son hücreye kadar ele geçirmiþ ve günümüzde menzili, sýnýrlarý aþmýþ olan bir olgudur. Ýnsan yaþamýnýn þekillenmesinde etkin bir role sahip olan medya, günümüzde (belli bir alaný hariç) genel anlamda ciddi bir tartýþma alanýný oluþturmaktadýr. John Keane’in Medya ve Demokrasi adlý kitabýnda da iddia ettiði gibi “Siyasal filozoflar adalet, özgürlük, topluluk ve demokrasi kavramlarýnýn anlamýný soyut olarak tartýþýyorlar; medya onlarý ilgilendirmeyen, sadece iþ saatleri dýþýnda konuþulabilecek ya da hoþça vakit geçirilebilecek, gerçek bir deðeri olmayan, ipe sapa gelmez bir þey olduðuna çoktan inandýrmýþa benziyor. Sosyologlar ve medya araþtýrmacýlarý, izleyicilerin tepkilerini, türlerin oluþumunu, þirket medyalarýnýn ideolojik etkilerini ve yeni enformasyon teknolojilerinin kültürel sonuçlarýný çözümlüyorlar. Parlak fikirli aydýnlar kitap okuma merakýnýn sona ereceðini 42 ve çaðdaþ yaþamýn hýzlý, kurgulu, üç dakikalýk kültür satan medya þarlatanlarýnýn egemenliði altýna gireceðini tahmin ediyorlar. Bu sýrada gazeteciler yazdýklarý haberleri editörlere teslim etmekte, program yapýcýlarý iþverenlerle pazarlýða oturmakta, discokeyler habire müzik pompalamakta, iþin politikasýný belirleyenler ise program kotalarý, çapraz medya mülkiyeti sorunlarý, kablo ve uydu yayýncýlýðýnýn denetim altýna alýnmasýna kafa yormakta. Ne var ki hemen hiç kimse demokratik idealler ve kurumlar ile çaðdaþ medyalar arasýndaki iliþki konusundaki temel sorularý sormuyor.” Bir tarafýndan baktýðýmýzda herkes; toplumlarý öyle ya da böyle, dolaylý ya da dolaysýz birçok boyutta etkileyen, hedef alan, insanlarýn beyinlerini ve görsel duyularýný kendine bir pazar haline getiren, onlarý yönlendiren, neyi nasýl ve hangi Gençlik Cephesi Medya ve yolla ilettiði konusu gerçekten muallak bir duKültür Emperyalizmi rumda olan kapitalist medyanýn çözümlenmesi gibi bir soru(n) ile karþý karþýya kalmaktadýr. BuBu noktada karþýmýgün kapitalist medya günlük yaþamýn bütün a- za temel soru(n) olaraçlarýný birer meta haline getirmektedir. Kapita- rak kültür emperyalizlist medyanýn bulunduðu konumda her þey pa- mi dikilir. Demokratik, zarlanýp satýlabilir. Bunu görebilmek için yüksek ideolojik, sosyal her derecede bir eðitim almaya gerek yoktur, sade- türlü istemlerin yok ece neyi görmek istediðimiz önemlidir. dilmesi, kitlelerin uyuTelevizyonlar her gün karþýmýza baþka bir zü- tulup, insan bilincinin büðü çýkarýp, bunlarý süsleyip dört duvar arasýn- olaðanlaþtýrýlmasýnda en büyük etken, günüdaki hayatýmýzýn ve günlük yaþamýmýzýn her saf- müzde hiç kuþku yoktur ki medyadýr. Bu da emhasýný sokmaya çalýþmýyor peryalizmin farklý fakat sismu? Bunu yanýnda dini temli iþleyen bir boyutudur. bütün Polat Alemdarlarýn, Çünkü iletiþim bir þekilde inrantiyelerin, mafya babasan yaþamýna müdahil olMedya insanlarý toplarýnýn, spekülatörlerin, makta ve ona yeni bir boyut lum denilen kalabalýkta vurguncularýn, kibar fahikatmaktadýr. Dünyanýn haber yalnýzlaþtýrmakta, zihinlerþelerin yaþamlarýný dedikaynaklarýnýn %60’ýndan fazdeki barýþ, kardeþlik, özkodu programlarýnda, dilasýna CNN’in sahip olduðunu zilerde ballandýra ballandýve dünya medyasýnýn genel gürlük, sevgi aþk gibi kavra anlatmýyor mu? Bu ahatlarýyla bir emperyalist teramlarý yok edip; yerine bolrada üretici-emek sahibi kelin elinde olduðunu düþüca milliyetçilik sokup bizi insan enayi yerine konmunürsek, sanýrým yerinde bir yaþadýðýmýz topluma ve dünyor mu? Dizi filmlerde, sitespit olacaktýr. yaya yabancýlaþtýrmaya çanemalarda insanlara kýsa Bu haber ve bilgi kaynaklýþmaktadýr. Ýnsanlýk, iletiyoldan nasýl köþeyi dönelarýný göz önüne alýrsak, buþim toplumu söylencelericeði aktaralýp, mafya bagün emperyalizm medya kanin gazete ve televizyonbalýðýnýn nasýl ve hangi nalýyla geliþ(tiril)memiþ sölarda cirit attýðý bu günleryollarla yapýlacaðý gençlemürge ülkelere, kurumlarýna, de, iletiþimin insan beyrimize öðretilip, içine de insanlarýna ve toplumlarýna ninde ve bilincinde býraktývatan millet Sakarya nayabancýsý olduklarý bir kültür ðý etki, ayrýca da iletiþimin ralarý sýkýþtýrýlmýyor mu? Ýve beraberinde de kendi kuve haberlerin kaynaðý gibi ki sözcüðü bir araya getirumlarýný, yaþam tarzýný emçözülmesi gereken bir soremeyen; temel müzik bilpoze etmektedir. Bu neo-liberun ile karþý karþýyadýr. gisi, ses ve kulak yoksunu ral politikalarýn ve kapitalist delikanlýlardan, genç kýzekonominin vahþiliðinde de elardan hiç gayret gösterzilen uluslarýn kendi özgün meden ‘star’ imal edilip, kültürleri yok olmakta, kendi bunlar kýsa süreliðine de olsa ýþýltýlý bir yaþama kültürleriyle olan baðlarý kopmaktadýr. Sonucunyükseltilmiyor mu? Ve giderek kýsalan kullanma da da kimliðini kaybetmiþ, düþün(e)meyen, esüreleri bittiðinde de bir kenara fýrlatýlýp atýlmý- leþtirmeyen, sorgulamayan, sürüleþmiþ insan yor mu? Ekranlar insana “bunlar Türkçeyi nere- topluluklarý ortaya çýkmaktadýr. de öðrenmiþ acaba” dedirten, cümle kurmaktan Frantz Fanon Yeryüzünün Lanetlileri adlý yapýbile aciz, tek avantajlarý cömertçe sergiledikleri týnda batý dünyasýnýn sömürge ülkelerin kültürgenç bedenleri olan, ülke siyasetinden tutun da, lerinde yarattýðý erozyonu þöyle aktarmaktadýr. cinsel yaþama kadar her alanda konuþan çok “Üçüncü dünya ülkelerinde gençlerin boþ zabilmiþ cahillerle dolup taþmýyor mu? Çuval me- manlarý, kapitalist ülkelerin gençleri için tasarlaselesini Kurtlar Vadisi Irak gibi yapýmlarla çözen nan polisiye romanlar, para makinesiyle oynave milli kahraman ilan edilen, kimliðini kaybet- nan kumarlar, seks fotoðraflarý, pornografik kimiþ zavallýlar deðil mi izlediðimiz? Kahve rek- tap, gazete ve dergiler, batý ülkelerinde 16 yalamlarýna kadar her türlü pazarlýk konusu ge- þýndan küçük çocuklarýn seyretmesi yasak filmrektiren oluþumlarda, kadýnlar ve onlarýn taze ler ve her þeyden öte bira ve içkilerle iþgal edilbedenleri deðil mi satýlan? mektedir. Batý ülkelerinde aile ve eðitim yapýsý iþçi sýnýfýna saðlanan göreceli yüksek yaþam Gençlik Cephesi 43 standardý nedeniyle, boþ zaman tüketimi için tasarlanan böylesi uðraþlarýn, zararlý etkilerinden gençler ve çocuklar az ya da çok korunmaya çalýþýlmaktadýr. Fakat entelektüel geliþimin düþük olduðu, iki farklý kültürün ve dünyanýn çarpýþmasý nedeniyle, geleneksel kültürün tuzla buz olup yenik düþtüðü, insanlarýn dünya evren görüþlerinin paramparça edildiði bir Afrika ülkesinde, Afrikalý gençlerin ve çocuklarýn geleceði, batý kültürünün ürünü, söz konusu uðraþlarýn doðasý gereði yapacaðý saldýrýlarýn ve þiddetin merhametine terkedilmiþ durumdadýr.” Bugün batý dünyasý kendi kültürünü evrensel kültür saymaktadýr. Bunda da kapitalist-emperyalist devlet iliþkileri ve kara dayalý basýn-medya iliþkileri hiç de azýmsanamýyacak bir role sahiptir ki zaten bugün emperyalizmin en büyük amaçlarýndan birisi de toplumlarý batýlýlaþtýrmak, onlara kendi kültürlerini empoze etmek ve yaþanan bu çatýþma ortasýnda kimliksiz, düþünemeyen ve en temel insani haklarýný dahi istemekten yoksun, tek tip insan topluluklarýný yaratmaktýr. “Emperyalizm kültür emperyalizmini sürekli ve hakim kýlabilmek için iki yönlü bir strateji geliþtirmiþtir. Bir; solun politik dilini bozmak, iki; kitleleri alýklaþtýrmaktýr.” (Medya Eleþtirisi ya da Hermes’i Sorgulamak, s.18). Emperyalizm solun kültürel deðerlerini, politik dilini deforme edip “sýnýflarýn uzlaþmaz tavrý” gibi sivri noktalarý törpüleyip, politik liderleri daha ehil ve kabul edilebilir düzeye indirmeye çalýþmaktadýr. Bunun için de pek çok yöntem ve politikayý uygulamaktadýr. Nazým Hikmet’in komünist deðerlerinin sadece ulusal kalýba sokulup kitlelere aktarýlmasý söylemlerinde kullanýlan yöntem ve teknik gibi… Hiç kuþku yoktur ki temel amaç da kitlelerin özgüvenini yitirmesini ve solu insanlýk karþýtý politikalara karþý duyarsýzlaþmasýný saðlamaktýr. Ýkinci amaç ise kitleleri duyarsýzlaþtýrmaktýr. Emperyalizm bugün dünyada yarattýðý savaþlarý, katliamlarý, insanlarýn gözünde daha rutin ve kabul edilebilir hale getirmektir. Yapýlan savaþlarýn birer video oyun haline getirilmesi; Kore’de, Vietnam’da, Irak’ta yapýlan katliamlarýn konu alýndýðý Amerikan finansmanlý filmlerin, Amerikan kahramanlýk destaný ve savaþýn meþru sebepleri olarak gösterilmesi, ülkelerin siyasi, iktisadi ve toplumsal kaosa sürüklendiði bir zaman kesitinde, halka bol bol pornografik ve zihin keþmekeþi yaratacak yapýmlarýn sunulmasý bunun en bariz göstergelerinden birisidir. Amaç korku, þiddet, cinsellik yüklü ucuz piyasa filmleriyle kitleleri uyutmak, medyumlarýn, imamla- 44 rýn, yýldýz fallarýnýn insanlýðýn kaderini belirlediði ucuz þov programlarýyla, ‘Piramitleri uzaylýlar mý inþa etti, yoksa Mýsýrlýlar mý?’ gibi ipe sapa gelmez tartýþma programlarýyla, ‘magazin’ denilen özel hayat tecavüzcüsü yapýmlarla, pembe dizi furyalarýyla insanlarýn zihinlerini boþaltmak, düþünme yetilerini yok etmektir… Sonuç Olarak Özetle kapitalist medya insaný uyuþturmakta, ona televizyon, gazete vb... her türlü kitle iletiþim aracýyla, afili bir dünyanýn sahte söylencelerini aktarmaktadýr. Kýsa yoldan köþeyi dönmenin dipnotlarýný vermekte, insanlarýn özgün kültürlerini yok etmekte, kendi özgün deðerlerini talan etmektedir. Medyanýn bu yabancýlaþmadaki payý kuþkusuz yadsýnamaz. Medya insanlarý toplum denilen kalabalýkta yalnýzlaþtýrmakta, zihinlerdeki barýþ, kardeþlik, özgürlük, sevgi aþk gibi kavramlarý yok edip; yerine bolca milliyetçilik sokup bizi yaþadýðýmýz topluma ve dünyaya yabancýlaþtýrmaya çalýþmaktadýr. Ýnsanlýk, iletiþim toplumu söylencelerinin gazete ve televizyonlarda cirit attýðý bu günlerde, iletiþimin insan beyninde ve bilincinde býraktýðý etki, ayrýca da iletiþimin ve haberlerin kaynaðý gibi çözülmesi gereken bir sorun ile karþý karþýyadýr. Bugün kapitalizm medyanýn insan yaþamýndaki gücünü Pavlov’un þartlý refleks teorisini doðrulayacak þekilde yetkinleþtirmektedir. Televizyonlarda, gazetelerde çýkan reklamlarla elbiseler seçilmekte, içecekler reklamlara göre belirlenmekte, moda denilen þeyle insanlar tektipleþtirilmekte ve alternatifsiz býrakýlmaktadýr. Bu normalde bir tercih meselesi gibi algýlanabilir ama aslýnda birebir insanlarý o þeye þartlamaktan öte bir þey deðildir. Bu sadece giyim ya da seçimlerle de ilgili deðildir, bugün kapitalizm ayný yöntem ve de teknikle kitlelerin gözünde savaþý, zulmü ve katliamlarý aklamakta; bir yandan þovenizm, bir yandan da ‘coca cola-blujin’ kültürüyle de kitleleri kimliksiz býrakmaktadýr. Bu bize göstermektedir ki; medyanýn yeniden, en derinden bir eleþtirisi yapýlmak zorundadýr. A. TAYLAN Manisa’dan bir Gençlik Cephesi Okuru Gençlik Cephesi yazma kültürü... yazma kültürü... yazma kültürü... Alýþýldýk þekillerde; okuma kültürünün edinil- tiðe dönüþmesi marksizm açýsýndan devrimcilimesi ve bu kültürün, yazma kültürü edinilmek- ðin özünü oluþturur. Bu ölçüde entellektüel olsizin saðlanabileceði -pratikte de anlaþýlacaðý gusu proleterleþir, hayata dahil olur. gibi- baþarýsýz bir metoddur. Bu anlayýþ okumaYazmak ise okumada olduðu gibi pratikten yazma diyalektik bütünlüðünün bilinçteki yeter- sonra hayata etkiyen ikinci saðlýklý yoldur. (Busiz konumlandýrýlýþý ve okumanýn edilgen bir et- rada bahsedilen birinci-ikinci iliþkisi ana-tali olakinlik olarak bilinçaltý algýsýnýn ürünüdür. Ancak rak deðil, yine birbirini pekiþtiren olgularda -bosorunun çözümü kolektif aklýn katkýsý sorununa yutlarý ne ölçüde olursa olsun biri diðerinin varlbireyin sistematik düþüncesinin lýk koþulu olan- bir boyutlankoþulu olarak okuma-yazma dýrma yapýlmýþtýr.) Birikimin etkinlikleriyle de katýlmasý basistematik ifadesinin, düþünkýþý çözüme doðru, devrimci aceyi karþýlayan sembollerle ifadýmlardan birisidir. de edilmesidir yazmak. MarkOkumak, birikim Þimdilik sadece okuma-yazsizmin bir bilim olarak, diyaoluþturmada en ma arasýndaki diyalektik iliþkiyi lektik bir sistematik oluþtursaðlýklý yollardan açýklamaya çalýþacaðým. Öncemasý ve sistematik düþüncenin likle okumanýn edilgen, yazmadevrimci kinetiðinin ne büyük biridir. Birikim, bilnýn ettirgen algýsý deðiþtirilmebir güce, verimliliðe ulaþabileinçli bir eylemlilik lidir. (Belirtmemiz gerekir ki, ceðinin en önemli kanýtýdýr. içerisinde ele yazmadan baðýmsýz bir okumaBu nedenle yazmak düþünalýndýðýnda bilgi nýn edilgenliðinden bile tamace sistemizasyonu açýsýndan ömen bahsedemeyiz.) Okuma nemli pratiklerimizdendir. Sistoplama eylemidir. eylemi, yazma eyleminden ketematize düþüncenin iki aþaBu, onun aktif bir sinlikle baðýmsýz ele alýnmamamasý olarak okuma-yazmanýn çalýþma ya da etüt lýdýr. Fakat okuma-yazma diya(bilgi toplama açýsýndan, okuolduðunu en basit lektiði görmezden gelinse bile, ma; bilgileri sistematize etmek okumak -sýnýrlý da olsa- etken açýsýndan, yazma) bir bütünün haliyle destekler. niteliklerini barýndýrýr. iki etken eylemi olarak algýlanOkumak, birikim oluþturmamasý zorunluluktur. da en saðlýklý yollardan biridir. Yazmadan önce okuma ihtiBirikim, bilinçli bir eylemlilik iyacý ve sistematik düþünceye çerisinde ele alýndýðýnda bilgi toplama eylemidir. sahip olmak için yazma ihtiyacý kendi hayatlarýBu, onun aktif bir çalýþma ya da etüt olduðunu mýzýn içinden somut birer örnektir. Okuma-yazen basit haliyle destekler. Burjuva kültür dahi o- manýn ise kültür denebilecek düzeydeki duruþu kumanýn bu niteliðini yok edemez. Sadece dü- devrimci teori-pratik iliþkisinde önemli bir yere þünüþte bu niteliði baský altýna alýr. sahiptir. Devrimci teori-pratik diyalektiðinin anGelelim okuma-yazmanýn diyalektik bütünlü- laþýlmasýnýn önemi ise gayet nettir. ðüne... Birikimin oluþturulma yöntemlerinin, “Devrimci teori olmadan, devrimci pratik olpratik eylemlerden sonra en saðlýklý olaný oku- maz!” (Lenin) ma eylemidir. Okumayla da desteklenen pratik kökenli tecrübeler belirli bir tartýþma potansiyeB. ÞAHÝN li oluþturur. Ancak bu potansiyel, stabil kaldýðýnda burjuva entellektüellerini oluþtururken, haYýldýz Teknik Üniversitesi yata uygulanýþý olarak algýlayabileceðimiz kine- Gençlik Cephesi 45 mart-nisan tarihten... 46 1 Mart 1960'da yaklaþýk 1000 siyahi öðrenci ABD'nin Alabama eyaletinde ABD'deki ayrýmcýlýðý, ýrkçýlýðý ve siyahlara yönelik saldýrýlarý protesto etti. 1971'de Ankara, Ege ve Diyarbakýr Týp Fakülteleri asistanlarý oturma eylemine baþladý. 1996'da harçlarý protesto eden öðrenciler Ýstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 30 saat iþgal ettiler. Eylem sonrasý çýkan olaylarda 100 öðrenci gözaltýna alýndý. 2003'te ABD'nin Irak'ý iþgalini ve ayný gün TBMM'de Irak'a asker gönderilmesi için hazýrlanan tezkereyi engellemek amacýyla Türkiyeli devrimcilerin ve meslek örgütlerinin çaðrýsýyla Ankara'da toplanan 100 bin kiþi iþgali ve iþbirlikçiliði protesto etti. Teskere Meclisten geçmedi. 2 Mart 1960'da Ýstanbul'da gece sessiz yürüyüþ yapan 500 teknik okul öðrencisine polis müdahale etti. 1990'da Yýldýz Teknik Üniversitesi'nde öðrenciler 3,5 saat iþgal eylemi yaptý; eylemden sonra 200 öðrenci gözaltýna alýndý. 3 Mart 2003'te Ýstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öðrencisi Önder Babat öldürüldü. 5 Mart 1971'de Amerikalý 4 asker Ankara'da THKO militanlarýnca kaçýrýldý. Örgüt gazetelere gönderdiði bildirisinde kaçýrma esnasýnda yakalanan bir arkadaþlarýnýn býrakýlmasýný ve Amerikalýlara karþý fidye istedi. Bir gün sonra Amerikalýlarý kaçýranlarýn ODTÜ'de saklandýklarý duyumu üzerine üniversiteye polis baskýný yapýldý. Erdal Þener adlý öðrenci ölürken, 32 kiþi de yaralandý. 2 bin ODTÜ öðrencisinin ifadesi alýndý ve 24 öðrenci tutuklandý. Ýnönü'nün CHP'li parlamenterlere "ODTÜ baskýný konusunda hükümeti desteklemeliyiz" dediði öðrenildi. Kaçýrýlan Amerikalý askerler 8 Mart'ta THKO militanlarý tarafýndan serbest býrakýldý. 8 Mart 1857'de New Yorklu dokuma iþçisi kadýnlar, düþük ücretleri, on iki saatlik iþ gününü ve artan iþ yükünü protesto etmek için bir gösteri yürüyüþü yaptýlar. Polis þiddet kullanarak yürüyüþü daðýttý. 1908'de New York’ta 15000 kadýn daha kýsa çalýþma saati, daha iyi gelir, doðum izni ve oy hakký için yürüdü. Bu mücadelenin anýsýna, II. Enternasyonal’in 1910'daki Kongresi'nde Clara Zetkin'in önerisiyle, Uluslararasý Emekçi Kadýnlar Günü olarak ilan edildi. 12 Mart 1966'da 15 yaþýnda bir ortaokul öðrencisi komünizm propagandasý yaptýðý iddiasýyla tutuklandý. Edebiyat öðretmeninin "Atatürk'ü baþka bir dünya lideriyle karþýlaþtýrýnýz" konulu ödevinde öðrenci Atatürk'ü Lenin'le karþýlaþtýrmýþtý. Öðretmen öðrenciyi ihbar etti ve öðrenci tutuklandý. 1971'de askeri faþist darbe gerçekleþtirildi. 16 Mart 1978'de Ýstanbul Üniversitesi Eczacýlýk Fakültesi'nden toplu çýkýþ yapan devrimci öðrencilerin üzerine bomba atýldý, 7 öðrenci öldü. Polis Memurlarý Dayanýþma Derneði (PolDer) Ýstanbul Þubesi Baþkaný, bombalý saldýrý istihbaratýnýn olaydan 10 gün önce üniversitedeki polis amirliðine bildirildiðini açýkladý. 1988’de Halepçe’de 5000 Kürt kimyasal silahlarla katledildi. Katliam emrini Saddam vermiþti. 20 Mart 1970'de Türk-Ýþ Genel Sekreteri Halil Tunç, polisin üniversitelere girmesine izin verilmemesini istedi. 23 Mart 1996’da Ankara'da öðrenciler harçlarý protesto eylemi yaptýlar. Çýkan olaylar sonrasýnda Dil Tarih Coðrafya Fakültesi binasýna giren polis 127 öðrenciyi gözaltýna aldý. Olaylarda 100 öðrenci yaralandý. 25 Mart 1994’te Aydýn Ortaklar Öðretmen Lisesi'nde evci çýkan dört kýz öðrenciden birinin, emniyet yetkilileri tarafýndan yakalanarak bekaret kontrolüne gönderilmesi kadýnlar tarafýndan protesto edildi. 26 Mart 1924’te Darülfünun, Hukuk Fakültesi öðrencileri üç günlük boykot ilan ettiler. 28 Mart 1962’de Ekim 1960'da askeri yönetimce görevlerinden uzaklaþtýrýlan 147 öðretim üyesinin görevlerine dönmelerine olanak saðlayan kanun, Millet Meclisi'nde kabul edildi. 30 Mart 1972’de Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi Cephesi (THKP-C) lideri Mahir Çayan ile THKO liderleri, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna, THKPC üyeleri Nihat Yýlmaz, Sinan Kazým Özüdoðru, Saffet Alp, Hüdai Arýkan, Ahmet Atasoy, Ertan Saruhan ve Sabahattin Kurt Tokat'ýn Niksar ilçesine baðlý Kýzýldere köyünde öldürüldüler. Operasyonda Çayan ve arkadaþlarýnca üç gün önce kaçýrýlmýþ olan Ünye'deki radar üssünde görevli iki Ýngiliz ve bir Kanadalý teknisyen de öldü. Gençlik Cephesi Gençlik Cephesi Poyrazoðlu ve Korhan Abay'ý oynadýklarý müzikalde komünizm propagandasý yaptýklarý gerekçesiyle sorguya çekti. 19 Nisan 1969’da Alparslan Türkeþ, "Doðum kontrolü suikasttýr" dedi. 20 Nisan 1939’da Nazi lider Adolf Hitler doðum günü kutlamasý için Almanya'ya gelen Türk heyetini kabul etti. Heyette Ali Fuat Cebesoy, Falih Rýfký Atay, Orgeneral Asým Gündüz, Yunus Nadi vardý. 1942’de Anadolu Ajansý'nda çalýþan Yahudilerin iþlerine son verildi. 1942’de kýz öðrencilerin ipek çorap, topuklu ayakkabý ve kýsa etek giymesi ve saçlarýný kývýrmasý yasaklandý. 1962’de Dolandýrýcýlýðý ile ünlü "Sülün Osman" cezaevinde "alýnteri ile yaþamak" konulu bir konferans verdi. 22 Nisan 24 Nisan 1975’te MHP’li "komandolar" Site öðrenci yurdunu bastýlar. Olayý protesto eden öðrencilere polis müdahale etti. 1 kiþi öldü, 23 kiþi yaralandý, 324 kiþi gözaltýna alýndý. 27 Nisan 1971’de Dev-Genç kapatýldý. 1978’te Ankara Valisi Tekin Alp, Ülkü Ocaklarý'nýn kapatýlmasý istemiyle Cumhuriyet Savcýlýðýna baþvurdu. Vali Tekin Alp, Ülkü Ocaklarý'nýn tüm yurtta yasadýþý faaliyetlerde bulunduðunu saptandýðýný bildirdi. 1997’de Türkiye'ye gelen eski SSCB Baþkaný Gorbaçov ODTÜ'de öðrenciler tarafýndan üzerine yumurta atýlarak protesto edildi. Gorbaçov konuþmasýnýn ardýndan arka kapýdan kaçýrýldý. Protestocu öðrencilerden 8'i gözaltýna alýndý. 28 Nisan 1956’da Ýstanbul Ýþçi Sendikalarý Birliði Kongresi toplandý. Ýþçiler "Grevsiz sendikalar, cereyansýz ampul gibidir " dedi. 1960’da Ýstanbul Üniversitesi öðrencileri, üniversite merkez binasýnda hükümet aleyhine gösteri yaptý. Kolluk Güçleri, gösterilere müdahale etti. Kolluk Orman Fakültesi öðrencisi Turan Emeksiz öldü. Ankara ve Ýstanbul'da sýkýyönetim ilan edildi. 1966’da Genelkurmay Baþkaný Cemal Tural, bir genelgeyle "Komünizmle Mücadele Metodlarý" kitabýnýn askeri okullar ders programý içine alýnacaðýný açýkladý. 30 Nisan 1963’te Kürtçe dergi çýkaran iki üniversite öðrencisi tutuklandý. mart-nisan 1973’te Öðretim üyeleri ücret yetersizliðinden istifa edince 4 yüksek okul kapatýldý. 1 Nisan 1996’da 1978 yýlýnda 7 öðrencinin ölümüyle sonuçlanan "16 Mart katliamý" davasý yeniden açýldý. 1996 yýlýnýn 1 Nisan günü tanýk olarak dinlenen Remziye Akkol, katliam bombasýný kardeþi Zülküf Ýsot'un attýðýný söyledi."Kardeþim katliamý Türkeþ'in planladýðýný söylemiþti" dedi. 2 Nisan 1968’de 308 üniversite öðretim üyesi Kuzey Atlantik Antlaþma Örgütü (NATO) ile iliþkilerin yeniden ele alýnmasýný istedi. 3 Nisan 1966’da Baþbakan Süleyman Demirel, "Türkiye'de Amerikan üssü yoktur, tesisi vardýr" dedi. 7 Nisan 1969’da MHP'nin yan örgütü Ülkü Ocaklarý Birliðine baðlý "komandolar" Hacettepe Üniversitesi'nde düzenlenen uluslararasý doðum kontrol seminerini bastý. 1978’de Ýstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öðretim Üyesi Doçent Server Tanilli silahlý saldýrýya uðradý. Aldýðý kurþunlardan omuriliði zedelenen Tanilli felç oldu. Server Tanilli 12 Mart darbesi sonrasý üniversiteden uzaklaþtýrýlmýþtý. 8 Nisan 1968’de Ortadoðu Teknik Üniversitesi'nde öðrenciler rektörlük binasýný iþgal etti. 9 Nisan 1969’da Ankara'da halk gecekondu yýkýmýna karþý öðrencilerden yardým istedi. 11 Nisan 1969’da Ýstanbul'da 15 bin öðrenci boykota baþladý. 12 Nisan 1991’de Ýstanbul genelevi iþletmecilerinden Matild Manukyan Ýstanbul vergi rekortmeni oldu. 14 Nisan 1959’da 102 üniversite öðrencisi, CHP Meclis Grubu'na çektikleri telgraflarda "Ýstanbul'da yüksek tahsilde bulunan Kürt gençleri" imzasýný kullandýlar. Kürtçülük konusunda derhal yayým yasaðý getirildi. 1987’de Tek tip öðrenci derneðini hedefleyen Öðrenci Dernekleri tasarýsýný protesto eylemleri yapýldý. Öðrenciler Ankara'ya doðru yürüyüþe geçtiler. Ýki gün sonra Anavatan Partisi tasarýyý geri çekmek zorunda kaldý. 18 Nisan 1977’de Ýstanbul Emniyet Müdürlüðü Ekipler amiri Sadettin Tantan, Nükhet Duru, Ali tarihten... 47 H AZIRLIYORUZ... S Ý E T N R E Y Ü ÝVE Üniversite sýnavýna az kaldý. Birçok genç arkadaþýmýz aylardýr bir yarýþ atý gibi bu sýnava hazýrlanýyorlar; öyle ki kimi zaman onlarý görmek, onlarla vakit geçirmek bile kýsýtlý bir zamana sýðdýrýlmak zorunda. Ýstedik ki onlarý bu sýnav sýkýntýsýndan bir süreliðine de olsa uzaklaþtýralým ve yüzlerini güldürebilelim. 1993 yýlýnda Ýstanbul Üniversitesi’nden arkadaþlarýn hazýrladýðý Ada Dergisi’nin “sýnav "Ýktidara geldiðimizde herkese üç anahtar veresorularý” sizlerle... ceðiz." diyen kiþinin sözlerinde aþaðýdakilerden hangi sanat vardýr? Anadillerini konuþmalarý bile yasaklanan, sürekli baský altýnda yaþayan, varlýklarý bile kabul edilmeyen, Türkiye'nin Güneydoðusu'nda, Suriye'nin az yukarýsýnda, Irak'ýn az bu berisinde olan ve daðlarda "kart-kurt" diye ses çýkarmakla suçlanan halk aþaðýdakilerden hangisidir? a- Kýzýlderililer b- Sýrplar c- Somalililer d- Türkler e- Kürtler Aþaðýdakilerden hangisi demokrasiyle baðdaþmaz? a- MÝT b- Kontrgerilla c- Fail mçhul cinayetler d- Yargýsýz infazlar e- Hepsi Türk ve Kürt halkarýnýn kardeþliðini savunduðu için Diyarbakýr'da faili meçhul cinayete kurban giden büyük Kürt araþtýrmacý-yazar kimdir? a- Dede Korkut b- Kaþgarlý Mahmut c- Kürt Ýdris d- Musa peygamber e- Musa Anter Hanedancýlýk ne zaman kaldýrýlmýþtýr? a- 1444 Varna Savaþý b- II. Abdülhamid Meþrutiyet'i kabul edince c- 12 Eylül 1980'de d- Hanedan dizisi TV'den kalkýnca e- Henüz kalkmadý 48 a- Tecahül-ü Arif b- Teþbih c- Hüsnü talil d- Mübalaða e- Atýþ "Enflasyonu sýfýra indireceðiz." cümlesindeki "indireceðiz" sözcüðü aþaðýdaki cümlelerin hangisindeki "indirmek" sözcüðüyle eþ anlamlýdýr? a- Diyarbakýr'da esnaf yine kepenk indirdi. b- Güvenlik güçleri eþkiyaya bir darbe daha indirdi. c- Ýþkencedeki kýzý yere indirdiler. d- Onu Cumhurbaþkanlýðý'ndan indiremedier. e- Halkýn gözünde, oylarý on puan daha indi. "Genç ölmek bize özgü bize özgü bir yer yataðýnda çenesi baðlanmýþ bir ihtiyar olmamak." dizelerinde anlatýlmak istenen duygu nedir? a- Hýzlý yaþa genç öl, cesedin yakýþýklý olsun. b- Biz yaþamayý sevmeyiz, bu yüzden yirmisinde ölürüz. c- Öldüðümüz zaman çene baðlatmamak bize aittir. d- Çok yaþayýp da bu dünyaya kazýk mý çakacaðýz? e- Onurlu þekilde ölmek ancak devrimcilere aittir. Zamanýn Milli Eðitim Bakaný V. Dinçerler, bir öðretmen hakkýnda; "Müfettiþ gönderdim, oyduracaðým." demiþti. Buradaki oyduracaðým sözcüðüyle, eþ anlamlý sözcük aþaðýdakilerin hangisinde vardýr? a- Oyma bir mobilya takýmý aldýk. b- Bizim orda patlýcaný oyup kuruturlar. c- Hangi oymaktansýnýz, kardeþ? d- "Oyarým lan seni" dedi Hayrettepe'de biri. e- Oymacýlýkta iyi para var abi Gençlik Cephesi Kimi der ki kadýn uzun kýþ gecelerinde yatmak içindir. Kimi der ki kadýn yeþil bir harman yerinde dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir. Kimi der ki ayalimdir. Boynumda taþýdýðým vebalimdir. Kimi der ki hamur yoðuran. Ne o, ne bu, ne döþek, ne köçek, ne ayal, ne vebal. O benim kollarým, bacaklarým. Yavrum, annem, karým, kýz kardeþim, hayat arkadaþýmdýr. Nazým HÝKMET