Üç dakikada bir kot pantolon geçirmiş, buruşuklukla- rını
Transkript
Üç dakikada bir kot pantolon geçirmiş, buruşuklukla- rını
ON8 SUCLU UYGULAMA 2609SON_Layout 1 9/26/11 1:53 PM Page 30 Üç dakikada bir kot pantolon geçirmiş, buruşukluklarını elimle açtığım bir tişörtü giymiştim bile. Yüzüme hızla su çarptım, iki fıs Black XS, saçımı da hızla jöleledim. Kapıya koştum. Açtım. O değildi. Önümde, üç adam. Koyu renk pantolonlu. Açık renk tişört ve gömlekli. Onları tanımıyordum. “Polis!” Kapıya en yakında duran, aralık kalması için ayağını araya koydu. Diğeri, çatlamış siyah deriden kartvizit cüzdanını açtı. Elini uzatmış, gergin parmakları arasından kimliğini gösteriyordu. Mavi kırmızı beyaz çizgili kimlik kartına baktım. Fotoğrafın altındaki gümüşi nişan biraz matlaşmıştı. Fotoğraftaki adama benzeyip benzemediğine bakacak halde değildim. Kafam karışmıştı. Hiçbir şey düşünmüyordum. Refleks olarak içimde doğan ve beni felç eden endişeyi savuşturmaya çalışıyordum. Gerçeğe tutundum. Benden ne istediklerini anlamak için onları süzüyordum. Birbirlerinin aynı suratlar, birbirlerinin aynı ifadeler. Genç sayılırlardı, iriyarı, hatta sportif. Ayırt edici özellikler aradım. Birinin sol yanağında ben olduğunu fark ettim. Diğerinde içe doğru hafif şaşılık. Üçüncünün kare çenesi, sakız çiğnerken sinirle oynuyordu. Sol yanağında ben olan bana yaklaştı. Rodrigues Charpes olup olmadığımı sordu. Kimliğimi göstermemi rica etti. Nerede olduğunu bilmiyordum. Acelesi yoktu, beklerdi, hatta bulmamda yardımcı olmayı bile önerdi. Girişteki konsolun çekmecesini açtım, pasaportumu çıkardım. Arasından Zanzibar’a uçuş biletim görünüyordu. Pasaportu alıp diğerlerine gösterdi. Ben olduğuma ikna olmuş gibiy30 Suçlu ON8 SUCLU UYGULAMA 2609SON_Layout 1 9/26/11 1:53 PM Page 31 diler. Söylecek söz aradım ama aklıma hiçbir şey gelmedi. Ne duymuşlardı benim hakkımda? Onlara benden söz eden, burada oturduğumu söyleyen kimdi? Ne yapmıştım? Hiçbir şey. Hiçbir olaya karışmışlığım yoktu. Bir hata vardı. Bana çok benzeyen biri. İkizim. Klonum. Mahalledeki kaçakçılardan haberim yoktu, eğer bilmek istedikleri buysa. Kimse hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Ben kimseydim, hiçbir şey yapmamıştım. Bunu bilmiyor olamazlardı. Onlara bunu anlatmam gerekiyordu ama yapamıyordum. Tıkanıp kalmıştım. Boğazım çöle dönmüş bir halde, sessiz duruyordum. Ağzımda acı çinko tadı. Tükürük kalmamıştı. Bir şeyler içmeliydim. Sormaya cesaret edemedim. Hiçbir yere kıpırdamıyor, açık kapının önünde, sahanlıkta duruyorlardı. Kare çeneli olan annemle babamın nerede olduğunu, onlara hemen ulaşıp ulaşamayacağını sordu. Ona, annemin muhtemelen tedarikçilerden biriyle görüştüğünü söyledim. Cep numarasını verdim. İçe doğru şaşı olan, babamın nerede olduğunu sordu. Ona yalnızca, durumun biraz karmaşık olduğunu, annemle babamın uzun süredir birlikte yaşamadıklarını, babamın yaşadığı yerde bir telefonu olmadığını söyledim. Kare çene bana daha fazlasını sormadı, cep telefonunu çıkardı ve annemi aradı. Her cümlesini zihnime kaydettim, hiçbir şey anlamıyordum. Ondan, Gesvres Rıhtımı’ndaki Çocuk Polisi’ne gelmesini rica etti. Seçim şansı tanımadı. Oğlu hakkında soracak soruları varmış. Ne işler çevirdiği hakkında. İşbirliğinin esas olduğunu hatırlattı. Bir avukatla iletişime geçmesini söyledi. Cep telefonunun kapağını kapattığında, annemin ağlamaya başladığını düşünMagali Wiéner 31 ON8 SUCLU UYGULAMA 2609SON_Layout 1 9/26/11 1:53 PM Page 32 düm. Onunla konuşmak istiyordum. İçini rahatlatmak istiyordum. Endişelenmemesini söylemek. Beni görene kadar beklemesini. Benden başka kimseyi dinlememesini. Benim sözlerimin gerçeği yansıtacağını. Yalnızca benim sözlerimin. Ama telefonu kullanma iznim yoktu. Olsaydı da beceremezdim. Beyin felci geçiriyordum. Polisler kendimi iyi hissetmediğimi fark ettiler. Siste kaybolduğumu. Yönümü ve dengemi şaşırdığımı. Ceplerin birinden Ricqlès marka bir şeker çıktı ve bana uzatıldı. Ağzıma attım, miğdem bulandı; bu nane tadından nefret ederim. Aklım yerine geldiğinde, durumu bana açıkladılar. Doğrudan, lafı dolandırmadan, yüzüme tokat gibi çarpan sözcüklerle. Hakkımda şikâyetçi olunmuştu. Birkaç olası sebepten ötürü, bir tecavüz suçu işlediğimden şüpheleniliyordu. İçimde bir bomba gibi patladı bu sözcük. Darmadağın olmuştum. Kendimi savunamıyor, bağıramıyor; saçmaladıklarını, söz ettikleri kişinin ben olmadığımı, yanıldıklarını, kimseye zarar vermediğimi bile söyleyemiyordum. Sol yanağında ben olan, konuşmayı sürdürdü. Beni soruşturma kapsamında dinleyeceklerdi. Onlarla gitmeliydim. Kelepçeler, usul gereği. Üçü de merdivenlere yöneldiler. Dış kapıya. Beni de beraberlerinde götürdüler. Biri önümde, ikisi arkamda. İçe doğru şaşı olan, metal halkaların zincirini tutuyordu. Onun temposuna göre yürüyordum. Başım öne eğik. Televizyonda, gazetelerde binlerce kez gösterilen o duruş, suçlunun kaçamak bakışları. İkinci sıraya park etmiş araba kapıda bekliyordu. Tipik. Polis ışığı. Düşünemez haldeydim. Nöronlarım çorbaya dönmüştü. Kendimi bir gün bu durumda bulacağımı asla düşünemezdim. 32 Suçlu ON8 SUCLU UYGULAMA 2609SON_Layout 1 9/26/11 1:53 PM Page 33 Çarpan araba kapıları. Sol yanağında ben olan, şoför koltuğundaydı. Spor araba sürer gibiydi. Arka koltukta oturmuş, pencereden akan yaşamı izliyordum. Başıma gelenden bihaber şehir. Hiçbir değişiklik göstermeyen, güneşte parlayan umursamaz güzelliğiyle. Yol birkaç dakika sürdü. Sirensiz, akan trafik. Arkamda, Bastille hızla uzaklaşıyordu. Beaumarchais Bulvarı. Rivoli Sokağı. Bu rotayı ezbere bilirim. Okula da aynı yoldan gidilir. Bir tanıdıkla karşılaşacağız diye çok korktum. Yakınlarda oturan ve zamanını civarda dolaşarak geçiren teyzem gibi. Okuldan bir arkadaş ya da öğretmen. Seine Nehri’ni geçmedik. Hemen öncesinde durduk. Gesvres Rıhtımı, 12 numara. İçe doğru şaşı olanla birlikte indim. Bana durumu açıklayan birkaç hızlı cümle. Gözaltında tutulacağım yer burasıydı. Yirmi dört saat boyunca. Sonrası savcıya bağlıydı. Soruşturma için tamamlayıcı parçalara ihtiyaç duyarsa, gözaltı süresi uzayacaktı. Henüz o aşamada değildik. Konuşmam gerekiyordu. Antoine-LouisBarye Parkı’ndaki küçük kaçamağı anlatmalıydım onlara. Kendi iyiliğim için onlara her şeyi söylemeliydim. Şimdilik masum sayılıyordum. ••• Beşinci kat, karşılama masasının önünde, ayaktaydım. Sol yanağında ben olan, kelepçeleri çıkardı. Bileklerimi kontrol etti. Kuşku uyandıracak bir kızarıklık yoktu. “Merak etme, her şey yoluna girecek!” dercesine vurdu omuzuma. Bana Magali Wiéner 33 ON8 SUCLU UYGULAMA 2609SON_Layout 1 9/26/11 1:53 PM Page 34 plastik bir sandalyeyi işaret etti. Bir bardak su isteyip istemediğimi sordu. Yanımda bekledi. Zorunlu tıbbi muayene. İhtiyacım yoktu. Reddetmek isterdim. Baktıracak bir şeyim yoktu ki. Yönetmeliği uyguluyorlardı. Nokta. Daracık bir ofisi, geçici muayenehane olarak kullanıyorlardı. Doktor oturmamı söyledi. “Size birkaç soru sormam gerek.” Her yerinden bezginlik akıyordu. Yorgun bir umursamazlığı ele veren, otomatik hareketler içindeydi. Çekmecesinden bir form çıkardı. Adımı yazdı. Doğum tarihimi. Harfleri küçük ve sıkışıktı. Kâğıda eğilmiş, hiç acele eder bir hali yoktu. Kazıttığı kafası pürüzsüz ve yuvarlaktı. Birkaç kutucuğu işaretledikten sonra yüzünü bana döndü. Gözlerinin altında gri torbacıklar vardı. Yanakları pörsük, yüzünün altı çizgilerle yol yoldu. Aile geçmişim, geçirmiş olabileceğim ameliyatlar, süregiden tedaviler olup olmadığı hakkında sorular sordu. Antidepresan kullanıp kullanmadığımı; astım, şeker hastalığı ya da bağımlılık sorunum olup olmadığını öğrenmek istedi. Ağzını açmaya zahmet etmeden, ağır ağır konuşuyordu. Tüm sorularına olumsuz yanıt verdim. Hasta değildim. Herhangi bir rahatsızlığım yoktu. Yalnızca orada olmaktan rahatsızdım. Ama bu konuda bir şey demedim. “Güzel, güzel. Ayağa kalkın. Üstünüzü çıkarın.” Ciğerlerimi dinledi. Sırtımda, kürekkemiklerim arasında buz gibi stetoskop. “Nefes alın. Verin.” Tansiyonumu ölçtü. 34 Suçlu ON8 SUCLU UYGULAMA 2609SON_Layout 1 9/26/11 1:53 PM Page 35 “18’e 6. Normal. Heyecandan.” Panik demek daha doğru olurdu. Olmadığım biri yerine konmayı anlamama durumu. “Nasıl hissediyorsunuz?” “Kötü. Başım dönüyor. Eve gitmek istiyorum.” Karnımı ezen ve kusma isteği uyandıran ağırlıktan söz etmedim. Aşırı hızlı çarpan kalbimden de. Ya da batan gözlerimden. Gururuma yediremeyip içimde tuttuğum gözyaşlarımdan. “Biraz su için, geçer.” Eliyle karnımı yokladı. Dirseklerime baktı. Formdaki başka kutucukları işaretledi. “İyi vücut yapmışsınız. Tam sporcu kanı var sizde!” Yüzü, saklamaya çalıştığı bir gülümsemeyle aydınlandı. Bir an için, o kadar da suratsız olmadığını düşündüm. “Endişelenmeyin. Dayanılması güç, dertli bir süreçtir. Ama sakin olursanız, daha hızlı geçer.” Sakin olmak mümkün değildi ki. İçim son raddede kıpır kıpırdı. Hiçbir şey kontrolümde değildi. “Şimdi avukatınız gelecek. Bir saate kadar burada olur. Gerçi burası Paris, tam olarak kestirmek mümkün değil. Trafik epeyce tıkalı. Hoş, acelemiz de yok. Daha işin başındayız.” Demek biri gelecek, beni dinleyecek, bana öğütler verecek, kendimi savunmamda ve gerçeğin –kimseye tecavüz etmediğim gerçeğinin– anlaşılmasında bana yardım edecekti. Biriyle konuşacağımı düşünmek içimi rahatlattı. Doktor beni polislerin yanına gönderdi. Burnu kanayan, Magali Wiéner 35 ON8 SUCLU UYGULAMA 2609SON_Layout 1 9/26/11 1:53 PM Page 36 ağzı yüzü dağılmış bir genç, arkamdan içeri girdi. Kapı, gitgide yükselen yakınmalarının üstüne kapandı. Artan bir acının içine doluşmuş sözcükler. Doktorun ona sinirlenmemesini söylediğini duydum. Her şey yoluna girecekti. Bu yalnızca başlangıçtı. Benimle ilgilenen üç polisleydim yine. Kare çeneli olan, onu başka bir ofise doğru izlememi istedi. Parmak izimi alacaklardı. Sağ elin tüm parmakları ve sol işaret parmağı mürekkebe bulandı. Tükürük örneği. İki fotoğraf, önden ve profilden. Dosyalarına kaydetmeleri gereken ne varsa. Çıktık, başladığımız yere, karşılama masasına döndük. Bilgi aldı. Avukat henüz gelmemişti. O da beni gözaltı odasına götürdü. Sol yanağında ben olan, kol saatimi, kemerimi, ayakkabılarımın bağlarını, künyemi vermemi istedi. Güvenlik önlemi: Kendime ve başkalarına zarar vermemi engellemek. Sahip olduklarımdan mahrum bırakılmak. Kim olduğumdan. Geçen zamandan. Beni, buraya tıkılmadan önce olduğum kişiye bağlayacak her şeyden. İçe doğru şaşı olan, oturmam için, pleksi duvarlardan yapılmış üç hücreden birindeki bankı gösterdi. Dev sürgüyle kilitlenen bir akvaryum. Masasının başındaki gardiyanın gözü üstümdeydi. Beni gözetliyordu. Her hareketim, başını bana çevirmesine neden oluyordu. Soran gözlerle bakıyordu. Beni bakışlarıyla eziyordu. Kıpırdamadan durmak zorunda hissediyordum kendimi. Siyah plastik zeminde çizgi çizgi duran tozlu izlere verdim kendimi. Kendi kendime desenler, çıkış yolları yarattım. Ama kısa süre içinde yorul36 Suçlu ON8 SUCLU UYGULAMA 2609SON_Layout 1 9/26/11 1:53 PM Page 37 dum. Bacaklarım karıncalanmıştı. Kalktım, oturdum, tekrar kalktım. Çıkmak istiyordum. Zamanın geçmesini nasıl sağlayabilirdim? Kaçmanın yolu yoktu, zihnimde bile. Bir dergi, bedava bir gazete, bir kitap ya da herhangi başka bir şey okumam da yasaktı. Bir şeyler çizmem, birkaç satır karalamam da yasaktı. Ne bir beyaz kâğıt ne de bir kurşunkalem. Bana iyi zaman geçirtecek hiçbir şeye hakkım yoktu. Kavanozda bekletilen bir şeydim yalnızca. Aynı sorular döngüye sarmış, beynimi oyuyordu. Burada neler olacaktı? Beni neyle suçluyorlardı? Aurélie ne zaman gelip konuşmuştu onlarla? Onlara ne demişti? Kimse bir şey anlatmıyordu. Tutunabileceğim hiçbir şey yoktu. Tamamen yalıtılmış bir halde, ama herkesin gözü önündeydim. Yok olmak istiyordum. İşkence boyutlarında bir banka oturmuştum: Uzanmam için fazla kısa, fazla dar. Gözlerimi kapadım. Sırtım dimdik. Kollarım, kalçamdan uzaklaşıyor, mazota bulanmış birer kanat gibi değdiği duvara yapışıyordu. Herkesten kaçıyordum. Herkesten daha hızlı yüzdüğümü hayal ettim. ••• Açık kapı birkaç kez vuruldu. “Delikanlı, uyumanın sırası değil, sizinle konuşacağımız şeyler var. Gelin, sorguya alınacaksınız.” Onu izledim. Kare çeneli polisle konuşmayı kabul ettim. Ofis görevi gören küçük masasına kurulmuş, her haliyle sıradan bir adamı andırıyordu. İriyarı, ne şişman ne de sıska. Otuzlarında, atletik bir adam. Bakımlı, sinekkaydı Magali Wiéner 37