Dergi için tıklayınız.
Transkript
Dergi için tıklayınız.
Mimar ve Mühendis Ocak - Şubat 2015 Sayı: 81 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI Sayı: 81 Ocak - Şubat 2015 YENİ TÜRKİYENİN ENERJİ POLİTİKALARI 81 2023 2053 2071 YENİ TÜRKİYE’NİN YENİ ENERJİ KAYNAKLARI (BOR) YENİ BİR ENERJİ PİYASASININ TEMELLERİ VE DİNAMİKLERİ YERLİ VE YENİ ENERJİ KAYNAKLARI Dünya bor rezervleri açısından yüzde 72’lik payla lider konumda olan ülkemiz aynı zamanda dünya rafine bor üretiminde de 1. sırada yer almaktadır. Türkiye 2023 yılında en büyük ilk 10 ekonomi arasında yer almayı hedeflemiştir. Bu yıl Türkiye G20’nin dönem başkanlığını yapmakta. Yerli ve yeni enerji kaynaklarına odaklanmak ve bunları ekonomiye dahil etmek yeni Türkiye’nin enerji politikalarının temelini oluşturmaktadır. EDitörden… EDİTÖR Mehmet İpek Yayın Kurulu Ahmet Erdal Osmanlıoğlu, Mahmut Çelik, Osman Şahbaz, Ali Reyhan Esen, Ali Osman Öncel, Yavuz Sarı, Mehmet Kürşat Çapar Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar Ahmet Erdal Osmanlıoğlu, Mustafa Yılmaz, İbrahim Çağlar, Fatih Dönmez, Mehmet Koca Yayın Danışma Kurulu Avni Çebi, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Prof. Dr. İlhan Kocaarslan, Prof. Dr. Nizamettin Aydın, Prof. Dr. Zeki Çizmecioğlu, Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Mehmet Osmanlıoğlu, Yrd. Doç. Dr. Yalçın Boztoprak, Fatih Dönmez, Yrd. Doc. Dr. İbrahim Güneş, Yakup Güler İletİşİm Adresİ Kuştepe Biracılar Sok. No: 7 Mecidiyeköy/İstanbul Tel: 212 217 51 00 Fax: 212 217 22 63 Web: www.mmg.org.tr E-posta: mmg@mmg.org.tr ABEMEDYA Yayın Koordİnatörü İsmail Şaşmaz ismail.sasmaz@abemedya.com Edİtör Fatih Göksu Görsel Yönetmen Ersan Topuz Reklam Serdar Erikci serdar.erikci@abemedya.com Eski Osmanlı Sok. Cansun Apt. 5/7 Mecidiyeköy/İstanbul Tel: 212 273 27 50 Fax: 212 273 27 51 Web: www.abemedya.com Basım Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj San. A.Ş. Dudullu Org. San. Bölgesi 1.Cad. No:16 Ümraniye-İST Tel: 0216 444 44 03 Faks: 0216 365 99 07-08 www.bilnet.net.tr Yayın Türü İki ayda bir yayınlanır. Yerel Süreli Yayın Ücretsizdir Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu sahiplerine aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. 50’nin üzerindeki artışla beraber sektörde ülkemizde öngörülen teknolojik faaliyet konuları; yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi, enerji tasarrufu sağlayan teknolojilerin sanayideki proseslerde kullanılması, güç üretim tesislerinde, elektronik cihazlarda ve ulaşım araçlarında kullanılacak yakıt pilleri üretimi, hidrojen yakma teknolojilerinin geliştirilmesi, güç sistemleri kontrolü, enerjinin depolanması ve nükleer enerji üretimidir. Sanayi alanında gelişmesini ve büyümesini hızla sürdüren Türkiye’de enerji kaynakları, tüm dünyada olduğu gibi en önemli stratejik konulardan biri. Bu amaçla hazırladığımız dergimizin bu sayısında sadece “Yeni Türkiye’nin Enerji Politikaları ve 2023 Enerji Stratejileri” konusu yok tabii ki; yanı sıra, kültür sanat, sinema, kitaplık sayfalarıyla da eğlenceli vakit geçireceksiniz. İyi okumalar dilerim. Türkiye, dünyada doğalgaz ve elektrik talebinin en çok arttığı ülkeler arasındaki üst konumuyla, önümüzdeki dönemde de ekonomik ve sosyal gelişme hedefleri ile tutarlı olarak, enerji talebi artışı bakımından dünyanın en dinamik enerji ekonomilerinden biri olmaya devam edecek. Mimar ve Mühendis Ocak - Şubat 2015 Sayı: 81 Sorumlu Yazı İşlerİ Müdürü Murat Alpay muratalpay@mmg.org.tr kadarının kömür ne kadarının doğalgazdan sağlanacağını önümüzdeki dönemde çevre ülkeler ile yapılacak doğalgaz anlaşmaları şekillendirecek. Bu süreçte Türkiye’nin önünde yeni doğalgaz anlaşmaları için önemli fırsatlar var. Petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki düşüş, doğalgaz anlaşmalarındaki pazarlık payımızı artırabilir, görece düşük fiyatlarla çeşitli güzergahlardan gelecek doğalgazla bugüne dek makul karlı olmayan doğalgaz santrallerimizi karlı hale getirebiliriz. Yeni Türkiye’nin yeni enerji kaynaklarından biri de bor madenidir. Dünya bor rezervleri açısından yüzde 72’lik payla lider konumda olan ülkemiz aynı zamanda dünya rafine bor üretiminde de 1. sırada yer almakta. Bor ürünleri dünyada başta cam ve cam elyafı sanayi olmak üzere, yüksek teknoloji gibi 250’ye yakın alanda kullanılıyor. Öte yandan, dünya enerji talebinde son yıllarda gerçekleşen yüzde Sayı: 81 Ocak - Şubat 2015 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI İmtiyaz Sahibi Mimar ve Mühendisler Grubu adına Genel Başkan Murat Özdemir Ocak ve şubat aylarını kapsayan Mimar ve Mühendis Dergimizin 81. sayısını da siz değerli okuyucularımızla buluşturmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Yeni sayımızın konusunu, ülkemiz ve insanlık için önemli bir konu olan “Yeni Türkiye’nin Enerji Politikaları ve 2023 Enerji Stratejileri” olarak belirledik. Dünya üzerindeki enerji kaynakları, genel olarak birincil enerji kaynakları ve ikincil enerji kaynakları olarak iki ana başlık altında incelenmekte. Birincil enerji kaynakları da kendi içinde yenilenemeyen enerji kaynakları (petrol, doğalgaz, nükleer ve kömür) ve yenilenebilir enerji kaynakları (hidrolik enerji, rüzgar enerjisi ve güneş enerjisi) olmak üzere ikiye ayrılmakta. İkincil enerji kaynağı ise elektrik. Türkiye, dünyada doğalgaz ve elektrik talebinin en çok arttığı ülkeler arasındaki üst konumuyla, önümüzdeki dönemde de ekonomik ve sosyal gelişme hedefleri ile tutarlı olarak, enerji talebi artışı bakımından dünyanın en dinamik enerji ekonomilerinden biri olmaya devam edecek. Önümüzdeki 10 yıllık süreçte, yıllık yüzde 5 ekonomik büyümenin sağlanabilmesi için, mevcut 70 bin MW’lık kapasitemizin 110 bin MW’a çıkması gerekiyor. İlave 40 bin MW’lık gücün yarısına yakınının nükleer ve yenilenebilir enerjiden sağlanması öngörülüyor. Yaklaşık 20 bin MW’lık kısmın ise kömür ve doğalgaz santrallerinden sağlanması gerekecek. Ancak bu ilave bölümün, ne YENİ TÜRKİYENİN ENERJİ POLİTİKALARI 81 2023 2053 2071 YENİ TÜRKİYE’NİN YENİ ENERJİ KAYNAKLARI (BOR) YENİ BİR ENERJİ PİYASASININ TEMELLERİ VE DİNAMİKLERİ YERLİ VE YENİ ENERJİ KAYNAKLARI Dünya bor rezervleri açısından yüzde 72’lik payla lider konumda olan ülkemiz aynı zamanda dünya rafine bor üretiminde de 1. sırada yer almaktadır. Türkiye 2023 yılında en büyük ilk 10 ekonomi arasında yer almayı hedeflemiştir. Bu yıl Türkiye G20’nin dönem başkanlığını yapmakta. Yerli ve yeni enerji kaynaklarına odaklanmak ve bunları ekonomiye dahil etmek yeni Türkiye’nin enerji politikalarının temelini oluşturmaktadır. İçindekiler Mimar ve Mühendis 81 6 BİZDEN HABERLER KISA KISA 26 GİRİŞ ETKİNLİK YENİ ENERJİ POLİTİKALARI Türkiye, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması, yerel kaynakların kullanımının azami seviyeye yükseltilmesi ve iklim değişikliğiyle mücadele hedeflerinden yola çıkarak, ulusal enerji arz portföyünde yenilenebilir enerji kaynaklarının payını yükseltme ve enerji sepetine nükleer enerjiyi de ekleme yolunda çalışmalarını sürdürüyor. Yenilenebilir enerji bakımından önemli bir potansiyele sahip olan Türkiye, jeotermal potansiyeli ile dünyada 7., Avrupa’da ise 1. sırada yer alıyor. Buna ek olarak, hidroelektrik kaynakları, rüzgar ve güneş enerjisinin geliştirilmesine de öncelik veriliyor. 2023 yılına kadar Türkiye’nin toplam enerji talebinin %30’unun yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması öngörülüyor. 76 DÜZENLEME KÜLTÜRÜ FATİH DÖNMEZ 80 32 YENİ BİR ENERJİ PİYASASININ TEMELLERİ VE DİNAMİKLERİ Mustafa Yılmaz 58 TÜRKİYE’DE YENİLENEBİLİR ENERJİ STRATEJİLERİ VE 2023 HEDEFLERİ, YUSUF YAZAR 38 YENİ TÜRKİYE’NİN YENİ ENERJİ KAYNAKLARI (BOR) , DOÇ. DR. ABDÜL KERİM YÖRÜKOĞLU 62 ÜLKEMİZİN HİDROELEKTRİK POTANSİYELİ VE TEMSAN, HİLMİ BAŞTÜRK 42 YERLİ VE YENİ ENERJİ KAYNAKLARI, PROF. DR. AHMET ERDAL OSMANLIOĞLU 64 YENİ TÜRKİYE’NİN PETROL ARAMA VE ÜRETİM STRATEJİLERİ, 2023 HEDEFLERİ, BESİM ŞİSMAN 46 YENİ TÜRKİYE’NİN YENİ ENERJİSİ: KONYA ŞEKER’DE VERİMLİLİKLE GELEN ADIM, MEHMET KOCA 50 YENİ TÜRKİYE PERSPEKTİFİNDE MADENCİLİĞİN ENERJİDEKİ KONUMU, PROF. DR. ATAÇ BAŞÇETİN, DR. DENİZ ADIGÜZEL 70 YENİ TÜRKİYE’NİN ENERJİ POLİTİKALARI VE 2023 ENERJİ STRATEJİLERİ, SİNAN AK 56 ENERJİ VERİMLİLİĞİ VE ÇALIŞMALARI, İBRAHİM ÇAĞLAR 72 KENTSEL KATI ATIKLARDAN ENERJİ ÜRETİMİ, DAVUD POLAT PERFORMANSIN ÖNÜNDEKİ ENGEL: YEMEK ALIŞKANLIKLARIMIZ MAHMUT ÇELİK 84 68 RÜZGAR ENERJİSİ TEMİZ VE KAZANÇLI, MUSTAFA SERDAR ATASEVEN “AİLE” KAAN RIZA YENİ TÜRKİYE'NİN YENİ ENERJİ POLİTİKASI Bir yılı daha geride bırakarak 2015 yılına girmiş bulunuyoruz. Bu vesile ile herkese bu sene de hayırlı, huzurlu ve enerji dolu bir yıl diliyorum. Yeni yılın bu ilk sayısını, geçen senenin ilk sayısında olduğu gibi yine, güncelliğini ve önemi hiç bir zaman yitirmeyen ve yitirmeyecek olan, "enerji" konusuna ayırdık. Özellikle gelişmiş ülkeler seviyesine çıkabilmek için Yeni Türkiye'nin inşa ve ihya sürecinde bu süreci destekleyecek enerji kaynaklarına ve enerji politikalarına ihtiyacımız bulunmaktadır. Bu süreçte daha çok çalışıp daha çok üretmek zorunda olmamız, daha çok enerji ihtiyacını sorununu da beraberinde getirecektir. Halihazırdaki enerji ithalatımız, cari açığımızın en büyük kalemini, bazen de tamamını hatta daha fazlasını oluşturmaktadır. Onun için bu süreçte, zaten kısıtlı olan imkanlarımızı ve kaynaklarımızı en verimli şekilde kullanmanın yollarını arayarak geliştirmeliyiz. Olası tüm enerji kaynaklarımızı birbirlerinin alternatifi veya rakibi olarak değil ama destekleyicisi ve tamamlayıcısı olarak geliştirmeliyiz. Enerjinin verimli kullanılması ve enerji tasarrufu da özellikle ülkemiz açısından hiç de küçümsenmeyecek bir enerji kaynağıdır. Hem de düşük yatırım maliyetli ve yüzde 100 çevre dostu bir enerji kaynağı. Elektrik işleri etüt idaresinin yaptığı bir çalışmaya göre bina sektöründe yüzde 30, sanayi sektöründe yüzde 20 ve ulaşım sektöründe yüzde 15 tasarruf etme imkanımız vardır. Her halükarda sarf edeceğimiz enerjiyi verimli sarf ettiğimizde tasarruf, verimsiz sarf ettiğimizde ise israf etmiş olacağız. Dolayısıyla, gerek evsel kullanımımızda gerekse sanayi kullanımında enerjinin verimli kullanımı için gerekli iyileştirme ve yatırımlara da önem verilmelidir. Enerji üretim ihtiyacını esas tetikleyen unsur doğal olarak tüketim talebidir. Kısıtlı ve maddi-manevi maliyetli bir kaynağı tüketiyorsanız bunu optimum ve verimli bir şekilde tüketmeniz gerekir. Dolayısıyla bu açıdan enerji tüketim kalemleri ele alınarak öncelik temel ihtiyaçlara, üretime ve ürüne dönecek kullanıma verilecek şekilde talep yönlendirilmelidir. Bu noktada, enerji bağımlı binaların ve yoğun şehirleşme yaklaşımının, enerji tüketim yükü üzerindeki etkisinin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Ülkemiz özellikle petrol ve doğalgaz açısından şanssız bir ülke olmasına rağmen, sahip olduğu kömür gibi, bor gibi, hidrolik enerji gibi kaynaklarını verimli kullanması, güneş, rüzgar, jeotermal ve dalga enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirmesi, nükleer enerjiyi devreye sokması ve belki de hepsinden önemlisi enerji tasarrufu ve enerji talebinin doğru yönlendirilmesi ile ithal ettiği enerjinin büyük bir bölümünü kendi kaynaklarından karşılayabilme potansiyeline sahiptir. Tabii bütün bunlar bir piyasa ortamında, piyasa şartlarında ve piyasa dengeleri içerisinde gerçekleşmektedir. Ancak, günümüzde şirketler bazında belki salt ticaret olarak değerlendirilebilecek bu enerji pazarının, ülkeler bazında uluslararası stratejik politikaların yürütüldüğü, zaman zaman bölgesel çatışma ve savaşlara neden olabilen bir nevi kurtlar sofrası olduğu da bilinmektedir. Her zaman bölgesinde ve dünyada barış, huzur ve istikrar içinde büyüme ve gelişmekten yana olan ülkemizin bu sofrada bir aktör olarak yer alabilmesi bizim çok önemlidir. Tüm enerji kaynaklarımızı geliştirirken tabii ki bir kere yok edildikten sonra yerine konması çok uzun zaman alan, çoğu kez de imkansız olan doğal hayatı ve çevreyi de tahrip etmemeye büyük önem göstermeliyiz. Kısa vadeli menfaatler için yüzyıllardır oluşa gelen ekolojik dengeleri, doğal formasyonları ve doğal hayatı tahrip yoluna gitmek uzun vadede çok daha zararlı sonuçlar doğuracaktır. Gelişmeli ve ilerlemeliyiz ama her şeye rağmen değil. Doğal hayatın ve çevrenin bize birer emanet olduklarının bilinci ile esas vazifemizin dünyayı hikmetle imar etmek ve imar ettiklerimizi de tüm canlılarla ihsanla paylaşmak olduğunu unutmamalıyız. Bu arada sadece maddi enerjimizi değil, manevi enerjimizi de israf etmemeliyiz. Ülkemizin gelişme adına ivme kazandığı, birlik ve beraberlik içinde daha fazla çalışarak, üreterek ve paylaşarak dayanışma içerisinde, Yeni Türkiye'yi elbirliği içinde inşa edeceğimiz bir süreçte tüm enerji kaynaklarımızı geliştirirken, enerjimizi birbirimize karşı değil, ülkemizin kalkınması ve milletimizin refahının arttırılması için kullanmamız duasıyla. BİZDEN HABERLER MMG KONFERANSTA MARMARA ADALARI DEPREMİNİ ANDI Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG), Bakırköy Belediyesi ve İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi (AUZEF) tarafından düzenlenen, 1935'Te Marmara Adaları'nda meydana gelen depremi konu alan "80. Yıl Marmara Adaları Depremini Anma Konferansı" 4 Ocak 2015 tarihinde Bakırköy Belediyesi Yunus Emre Kültür Merkezi’ndeki konferans salonunda gerçekleştirildi. Konferansın onursal başkanlığını MMG Genel Başkanı Murat Özdemir, başkanlığını ise Prof. Dr. Ali Osman Öncel yaptı. K onferans iki oturum şeklinde gerçekleştirildi. Birinci oturumun başlığı “Deprem ve Yapılaşma”, ikinci oturumunki ise “Deprem ve Afete Hazırlık” oldu. Oturumlarda aşağıdaki konuların üzerinde duruldu. İstanbul’un Deprem Risk Durumu: İstanbul için olabilecek bir deterministik deprem senaryosu, aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi, ifade edilmiştir: Yapılaşma Jeolojisi/Jeofiziği Uygulamaları: Kentsel dönüşüm çalışmalarının amacına uygun gerçekleştirilebilmesi için, yapılaşma jeolojisine ve yapılaşma jeofiziğine ihtiyaç duyuluyor, çünkü zeminlerin hasarsız bir şekilde incelenmesi ancak bu bilim dalları sayesinde yapılabiliyor. Yapılaşma jeolojisi; zeminlerden alınan numuneleri laboratuvar ortamında inceleyerek ve çeşitli zemin testlerine tabi tutarak zeminlere ait çeşitli parametreleri ortaya koyuyor. Yapılaşma jeofiziği ise yeraltı tabakalarının jeolojik yapılarını, kalınlıklarını, durumlarını, konumlarını, derinliklerini, yoğunluklarını, yeraltı su hareketlerini, ivmesini vb. gibi parametrelerini ve herhangi bir doğal afet durumunda bu tabakaların nasıl davranış sergileyecekleri araştırıp tespit ediyor. Bu nedenle kentsel dönüşüm projelerinde zemin etütleri için, hem yapılaşma jeolojisi hem de yapılaşma jeofiziği konusunda uzmanlaşmış profesyonel mühendislere ihtiyaç duyuluyor. İstanbul İçin Deprem Erken Uyarı Sistemi, Kandilli Tarafından Yürütülüyor: Marmara Denizi içine ve kıyılarına yerleştirilen sismometreler vasıtasıyla 6 Mimar ve Mühendis depremdeki asıl şoktan 15-20 saniye önce tehlike oluşturulabilecek sistemlerin durdurabildiği belirtildi. Kırılması beklenen fayın yakınına sismometreler (hem karada hem deniz dibinde) ve ivme ölçerler yerleştirilerek fayın hareketi yakından takip edilebiliyor. Erken uyarı sistemi ile doğalgaz şebekesindeki basınç düşürülebilir, asansörler durdurulabilir, elektrik santralleri faaliyeti oluşabilecek bir yangını durdurmak için kesilebilir. artarak 15 milyona ulaştığı ve aynı zamanda İstanbul’a olan göçlerin de muazzam arttığını göz önüne alırsak aynı deprem şu an olsa hasarın çok daha büyük ve hazin olacağı vurgusu yapıldı. Deprem Sonrası Afetzedelere Tıbbi Müdahale: Deprem sonrası afetzedelerin sağlığı için ilk müdahalenin önemine vurgu yapıldı. Türkiye Deprem Tehlike Haritasının Güncellenmesi: Türkiye’de resmi kurumlar tarafından onaylanmış olan deprem tehlike haritasının eski olduğu ve yeni hazırlanan Güney Marmara Adaları’nın Neotektoniği: Marmara Denizi’nin güneyinde yer alan ada ve adacıkların neotektoniği hakkında önemli bilgiler verildi. Çevreye Duyarlı Fidan Sertifikası: Katılımcılar için plaket yerine fidan dikimi yapılarak çevre odaklı takdir sistemine güzel bir örnek verildi. Depreme Dayanıklı Yapıların Sırrı: Bir yapının büyük bir depreme karşı dayanabilmesinin ancak bina planının eksiksiz çizilmesi ve bu planı uygulayan müteahhittin plandaki direktiflere uygun malzeme kullanmasıyla mümkün olacağı vurgulandı. 1935 Marmara Adaları Depremi’nin Etkisi: Türkiye nüfusunun 1935’e göre 5 kat Marmara Denizi’nde Sismik Boşluk: Marmara Denizi üzerinde 250 yıldır kırılmamış olan bir sismik boşluk olduğu, her an kırılabileceği ve büyük bir depreme neden olabileceği belirtildi. Küçük depremlerin izlenerek oluşacak büyük depremin yeri ve büyüklüğü hakkında bilgi sahibi olunabilir. Bunun için Türkiye’deki sismik kayıtçı cihaz sayısı artırılmalı, derinlere (en az 100 m) yerleştirilen sismometreler ile sismik izlemeye geçilmeli. haritalara resmiyet kazandırılması vurgusu yapıldı. Faydan Uzak Yerlerde Yapılaşma: Fay haritaları dikkate alınarak fayın geçtiği yerlerden uzak yerlerde yapılaşmaya gidilmesi veya ev alınırken buralarda ev alınmasının hayati önem arz ettiği belirtildi. Kentsel Dönüşümde Dikkat Edilmesi Gereken Planlama: Deprem tehlikesinin değiştirilemeyeceğini fakat deprem riskinin azaltılması için kentsel dönüşüm planında proje maliyeti yüksek doğru mühendislik hizmetlerinin alınması gerektiği vurgulandı. İstanbul’da Beklenen Deprem Denizde Olacak: Beklenen İstanbul depreminin Marmara Denizi içinde olacağı için İstanbul ve çevre illerde bu deprem Erzincan, İzmit depremi gibi şehrin merkezinde olan depremler kadar yıkıcı olmayacak. Depremin oluş yerinden uzaklaştıkça yıkıcılık ve hasar dağılımının azaldığı yerleşime açık alanların zemin koşullarının binanın alacağı zararı belirlediği anlatıldı. Büyüklüğü Küçük Depremlerin Büyük Deprem Alanlarının Habercisi Olması: Küçük depremlerin izlenerek oluşacak büyük depremin yeri ve büyüklüğü hakkında bilgi sahibi olunabilir. Bunun için Türkiye’deki sismik kayıtçı cihaz sayısı artırılmalı, derinlere (en az 100 m) yerleştirilen sismometreler ile sismik izlemeye geçilmeli. Ocak - Şubat 2015 7 BİZDEN HABERLER MMG’DEN GENÇLERE “YENİ İŞ FİKİRLERİ VE GİRİŞİMCİLİK” SEMİNERİ B ENERJİ BAKANI MMG STANDINı ZİYARET ETTİ E nerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından 34. Enerji Verimliliği Haftası 14-17 Ocak 2015 tarihlerinde düzenlenen Mimar ve Mühendisler Grubu(MMG)'nun da stand açtığı “6. Enerji Verimliliği Forumu ve Fuarı” nda, MMG standını Enerji ve Tabii Kaynaklar 8 Mimar ve Mühendis Bakanı Taner Yıldız, Yenilenebilir Enerji Kaynakları Genel Müdürü Yusuf Yazar, İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar, Kayseri Talas Belediye Başkanı Dr. H. Mustafa PALANCIOĞLU ve birçok MMG üyesi ve davetliler ziyaret ederek MMG çalışmaları hakkında bilgi aldı. ağcılar Belediyesi’nin Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) desteğiyle düzenlediği "Yeni İş Fikirleri ve Girişimcilik Semineri" yoğun ilgi gördü. Seminer öncesi Bağcılar Gençlik Merkezi’nde stand açan MMG meslek seçimi aşamasındaki gençlere önerilerde bulundu.Seminerin açılışında konuşan Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı, eğitimin her safhasında yer almaya çalıştıklarını belirterek, STK, üniversiteler, KOSGEB ve İŞKUR gibi kurum ve kuruluşlarla eğitime ve girişimciliğe yönelik hazırlanan projeleri hizmete sunduklarını anlattı. Çağırıcı; “Devletimiz girişimcilik konusunda birçok projeler ortaya koydu” dedi. İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sedat Murat ise, Osmanlı döneminde girişimci ocakları olan Ahilik birliklerinin dünyaya model olduğunu söyledi. Murat; “Bu bizim açımızdan çok acı sonuçlar doğurdu. Ahi birlikleri loncalaştı ve gayrimüslimlerin çoğunluğa geçtiği kurumlar haline geldi. Osmanlı’da girişimcilik anlayışı rafa kaldırıldı. Devlet memurluğu öne çıktı. Cumhuriyet'in ilanından günümüze kadar bu durum devam ediyor” diye konuştu. İzmit'te 150 çalışanı olan bir sanayicinin milletvekilinden oğlu için iş bulması talebinde bulunduğunu da anlatan Murat; “Milletvekili ürkmüş. 150 çalışanı bulunan işyeri sahibi çocuğunu devlet memuru yapmak istiyor. Bu üzerinde düşünülmesi gereken noktadır” dedi. Murat, girişimcilik, sosyal politikaların geliştirilmesi ve uygulaması konusunda çalışmalar yapan Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı'ya teşekkür etti. İletişim ve Girişimcilik Danışmanı Remzi Durmuş'un moderatörlüğünü yaptığı seminerde konuşan KOSGEB İkitelli Hizmet Merkezi Müdürü Özay Cebeci de küçük ve orta ölçekli işletmeleri geliştirmek amacıyla görev yaptıklarını belirtti. Ocak - Şubat 2015 9 BİZDEN HABERLER MMG’DE “İSTANBUL DENİZ ULAŞIMI” KONUŞULDU M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Genel Merkezi’nde düzenlenen “Bizbize Konuşmalar” etkinliğine katılan Şehir Hatları Genel Müdürü Süleyman Genç; “Şehir Hatları’nın 2005 yılında İDO’ya devri ile yaşanan gelişme sürecinin hızla devam etmesi trafik sorununu ileri düzeyde yaşayan bütün İstanbullular’ın dileği” dedi. Seminere, MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’in yanı sıra Genel Başkan Yardımcısı Osman Şahbaz, Gıda ve Tarım Komisyonu Başkanı Nihat İsmuk, Ulaşım Sistemleri Komisyonu Başkanı Murat Seven, eski Başkan Avni Çebi ve MMG üyeleri katıldı. Gemi İnşa ve Makine Mühendisi İstanbul Şehir Hatları Genel Müdürü Süleyman Genç, yaptığı sunumda, Şehir Hatları İdaresi’nin 19. yüzyılın ortalarından bugüne kadar yaklaşık 150 yıllık bir deneyimi temsil ettiğini belirtti. 1945’ten itibaren Şehir Hatları İşletmesi’nin Boğaz, Marmara ve Haliç hatlarında vapur taşıma işini tek başına üstlendiğini söyleyen Genç; “Şehir Hatları İşletmesi 1952’de kurulan Denizcilik Bankası yerine 1983’te kurulan Türkiye Denizcilik Kurumu ve 1948’te kurulan Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak faaliyetlerini sürdürdü. 2005 yılında İDO’ya devredilen işletme 2010 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı olarak kurulan İstanbul Şehir Hatları Turizm Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye bağlandı” dedi. Yaklaşık 150 yıllık deneyimin üzerine İDO’ya devrin Şehir Hatları için yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu da vurgulayan Genç sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun en önemli göstergeleri 2005’ten bu yana vapur ve iskelelerde yapılan bakım ve onarımlar, daha da önemlisi yeni vapur ve iskelelerin yapımı. Bu gelişme sürecinin hızla devam etmesi trafik sorununu ileri düzeyde yaşayan bütün İstanbullular’ın dileği.” MMG KAYSERİ ŞUBEDEN BELEDİYE BAŞKANINA ZİYARET M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Kayseri Şubesi 25 Şubat 2015 Çarşamba günü Kocasinan Belediye Başkanlığı görevine yeni atanan Ahmet ÇOLAKBAYRAKDAR’a yeni makamında tebrik ziyareti gerçekleştirdi. Ziyarete MMG Kayseri Şube Başkanı Tevfik Rıza Sümer, Başkan Yardımcısı Hasan Arpacık, Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Kütahneci, Kurucu Üye Mehmet Akif Yavuz ve Eski Başkan Celal Selçuk Dündar katıldı. 10 Mimar ve Mühendis BİZDEN HABERLER İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ’NDEN MMG ÜYELERİNE, EŞ VE ÇOCUKLARINA YÜZDE 30 İNDİRİM Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) üniversitelerle ortaklaşa çalışmaları kapsamında İstanbul Aydın Üniversitesi ile yeni bir protokol imzaladı. Aydın Üniversitesi Rektörlük Binası’nda, lisansüstü programlar için MMG üyelerine, eş ve çocuklarına YÜZDE 30 indirim yapılacak. Anlaşma protokolünü imzalayan taraflar, ortak çalışma ve projelerin devam etmesi konusunda da görüş birliğine vardı. M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) üniversitelerle ortaklaşa çalışmaları kapsamında İstanbul Aydın Üniversitesi ile 28 ocak'ta tarihinde yeni bir protokol imzaladı. Protokol Aydın Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yadigar İzmirli ve Mimar ve Mühendisler Grubu Genel Başkanı Murat Özdemir tarafından imzalanırken, MMG Yönetim Kurulu Üyelerinden Prof. Dr. Ali Osman Öncel, Doç. Dr. Ahmet Erdal Osmanlıoğlu, MMG Genel Sekreteri Murat Alpay, Aydın Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haydar Özpınar ve 12 Mimar ve Mühendis Aydın Üniversitesi Enstitü Koordinatörü Hülya Çoban’da imza töreninde yer aldı. Aydın Üniversitesi Rektörlük Binası’nda (Sefaköy Kampüsü), lisansüstü programlar için Mimar ve Mühendisler Grubu üyelerine, eş ve çocuklarına yüzde 30 indirim yapılacak anlaşmanın protokolünü imzalayan taraflar, ortak çalışma ve projelerin devam etmesi konusunda görüş birliğine vardı. Gelecek dönemde MMG ile ortak eğitim, toplantı, panel, seminer v.b. akademik faaliyetlerde bulunabileceklerini belirten Prof. Dr. Yadigar İzmirli, Kentsel Dönüşüm ve Planlama ile uygulamalar hakkında, geniş kapsamlı bilgi vermeye yönelik düzenleyecekleri tüm etkinliklerde MMG eğitim ve eğitimci desteği alabileceklerini ifade etti. Daha uzun vadede Aydın Üniversitesi bünyesinde açılabilecek bölümler için de MMG ile koordineli çalışabileceklerini dile getiren Rektör İzmirli, imzalanan protokolün iki taraf için de faydalı olacağını dile getirdi. MMG Genel Başkanı Özdemir ise protokolden sonra yeni dönemde üniversitelerle ortaklaşa çalışmaların devam edeceğini söylerken, projenin, iki taraf için de çok faydalı bir çalışma olacağını vurguladı. BİZDEN HABERLER MMG'den ETİ MADEN İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRÜNE ZİYARET M imar ve Mühendisler Grubu Genel Başkanı Murat Özdemir, Başkan Yardımcısı Ali Reyhan Esen, Etik Kurul Üyesi Kadem Ekşi, MMG Ankara Şube Başkanı Yılmaz Ada ve MMG Eski Genel Başkanı Avni Çebi’den oluşan heyet 25 Şubat'ta Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürü Dr. Orhan Yılmaz’ı makamında ziyaret etti. Türkiye’nin Kâr Eden 4. Büyük Kuruluşuyuz. Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürü olarak 2004 yılının kendisi için iki milat olduğunu söyleyen Dr. Orhan Yılmaz,’’ Birincisi kurumumuzun elinde olan Bor hariç diğer unsurların hepsinin özelleşmesi ikinci olarak ise benim genel müdür olmamdır. Elimizde sadece bor kaldığı halde son 10 yılda kârımızı 30 kat artırdık. Kârımız 17 milyon Dolarken 2014 yılı itibarıyla 471 milyon Dolar yani 1,033 milyar TL. Dolayısı ile üretimden kâra baktığımızda Türkiye’nin geçen seneki istatistiklerine göre 4. büyük kâr eden kuruluşuyuz. Şu an Türkiye’nin en büyük bankalarıyla yarışacak duruma gelmenin gururunu yaşıyoruz’’ dedi. Dünyada bor kimyasalları konusunda tekel olmadığımızı dile getiren Yılmaz, dünyadaki Bor rezervinin 4 milyar ton olmasına rağmen tüketim miktarının sadece 4 milyon ton olduğunu söyledi. Dr. Yılmaz, ’’Yani dünya'ya 1000 yıl yetecek kadar bor var. Bizim dışımızda ise 300 yıl yetecek kadar var. Bor kimyasallarının pazarı ise 2 milyar Dolar, Eti Maden olarak pazar payının yarısına sahip olduğumuz halde ancak 1 milyar Dolarlık pastayı alabiliyoruz’’ sözleriyle önemli açıklamalarda bulundu. En önemli çalışmamız: “Eti Matik Bor Temizlik Ürünüdür". "Bor kimyasalları petrol, kömür, bakır gibi ne 14 Mimar ve Mühendis kadar üretilirse o kadar çok satılan ürünler değildir. O zaman özel, müşahhas hale gelen ürünlerle müşterilerimize gitmemiz gerekiyor, ben buna teknik pazarlama diyorum. Örneğin, cam sanayinde yılda 60 milyon ton soda tüketilirken, düz camda bor kullanımı yoktu. Biz bunun Ar-Ge çalışmalarını yaparak soda ikamesi olarak bor kimyasalları üretip düz camda da kullanılmasını sağladık. Böylece 4 milyon tonluk pastadan 60 milyonluk pastaya yöneldik. En önemli çalışmamız; “Eti Matik Bor Temizlik Ürünü”dür. Piyasadaki deterjanların tamamı kanserojen özellikler ihtiva ederken; Eti Matik, petrol ve fosfat gibi kimyasal maddeler içermeyen, çevreye duyarlı ve tamamen doğal; deterjan olmayan temizlik ürünüdür. Deterjanın dünya pazarı 85 milyar Dolar seviyelerinde, biz bu pazardan yüzde10’luk pay alarak 8,5 milyar dolar elde etmeyi hedeflemekteyiz. Önümüzdeki 3-4 seneye hitap eden 2 milyar TL'lik 160 tane daha Ar-Ge projesi yürütüyoruz." "Eti Maden’i Dünya Bor Sektörü Lideri Konumuna Getirdik" "Eti Maden’i dünya bor sektörü lideri konumuna getirmemizin en önemli nedeni kurumdaki “Yönetim Felsefesini” değiştirmiş olmamızdır" diyen Dr. Orhan Yılmaz, ‘’Önceden 10–15 imza ile ancak karar alabilirken bunu 3 imzaya düşürdük. Operasyonel faaliyetlerimizi işin profesyonellerine yaptırıp memurlarımızı strateji geliştiren koordinatör olarak görevlendirmekteyiz. Kamuda 10 yıl hizmeti olmayan memurlara herhangi bir sorumluluk verilmezken, biz unvan esaslı çalışma sisteminden pozisyon esaslı çalışma sistemine geçmiş bulunuyoruz. Tüm personelimiz yaptığı işin 'sorumlusu' pozisyonunda aktif olarak çalışmaktadır" dedi. JOTUN BOYA’NIN ÇERKEZKÖY TESİSLERİ GEZİLDİ M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) tarafından organize edilen teknik gezi kapsamında Jotun Boya San. ve Tic. A.Ş.’nin Çerkezköy tesisleri gezildi. MMG İnşaat Komisyonu Başkanı Yasir Yılmaz, Yeryüzü Mühendisleri Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, MMG Genel Sekreteri Murat Alpay ve üyelerin katılımı ile gerçekleştirilen teknik gezi öncesi MMG heyetini toplantı salonunda ağırlayan Jotun Boya Operasyonlar Müdürü Ali Öner, Jotun Boya’nın 85 yıllık geçmişe sahip bir şirket olduğunu söyledi. Jotun Boya’nın tarihçesi ve gelişim süreci hakkında bilgi veren Öner, Jotun Grup’un dünya çapında kendi içerisinde 7 bölgeye ayrılarak dekoratif boyalar ve performans boyaları (deniz, endüstri, toz boyalar) alanında faaliyet gösterdiğini, 19 ülkede 36 fabrika, 45 ülkede 74 şirket ile 90'dan fazla ülkede temsil edildiğini dile getirdi. Öner; “Norveç'teki ilk şirketler arasında yer alan Jotun, uluslararası olmanın ilk adımını 1962 yılında Libya'da açılan fabrika ile attı. Uluslararası bir şirketi kurup çalıştırıyor olmak çok değerli deneyimlerin kazanılmasına da katkıda bulundu. Böylece Jotun'un Orta Doğu ve Güney Doğu Asya'da da lider boya üreticilerinden biri haline gelmesinde büyük rol oynadı” dedi. 1968 yılında Libya'da elde edilen deneyimlerle Tayland’da açılan fabrikada kısa zamanda başarılı bir ivme sağlandığını söyleyen Öner; “1970 yılında Jotun, Henry Clark & Sons'u satın aldı ve uluslararası denizcilik endüstrisine giriş yapmış oldu. Bu, Jotun için büyük bir adım olurken dünyanın en büyük deniz boya üreticileri arasına girmesini de sağladı” diye konuştu. “Doğru bir yaklaşımla ilerlemek üzere bize rehberlik eden değerlerimiz bulunmaktadır: Sadakat, İlgi, Saygı ve Cesaret” diyen Öner; “Kurumsal kültürümüz olan "Penguen Ruhu" (The Penguin Spirit), Jotun tarihindeki en büyük başarılardan biri olmuştur. Jotun, kurumsal kültürünü ve değerlerini geliştirmek için zaman ve kaynak ayırmaya büyük önem vermektedir” dedi. MMG KAYSERİ DEVELİ DEPREMİNİ 75. YILINDA ANDI M imar ve Mühendisler Grubu (MMG), Kayseri Develi depremini anma konferansı düzenledi. 75 yıl önce Kayseri’nin Develi ilçesinde meydana gelen depremi konu alan “75. Yıl Kayseri Develi Depremi Anma Konferansı” Bahçelievler Belediyesi’nin ev sahipliğinde Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Develi Belediye Başkanı Mehmet Cabbar, Kayseri ili ve Develi ilçesinin Türkiye deprem bölgeleri haritalarına göre 3. derece deprem kuşağında yer aldığını söyledi. Bu hat üzerinde Ecemiş-Develi çukurluğu üzerindeki fay hattında 21 Şubat 1940 yılında 6.7 orta büyüklüğünde bir depremin yaşandığını anımsatarak, depremde 530 adet ağır hasarlı yıkım olduğunu ve 37 insanın vefat ettiğini 20 kişinin ise yararlandığını ifade etti. Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu ise; “Deprem olduğu anda bir teyakkuza geçiliyor, sonrasında ise unutuluyor. Belediye olarak elimizdeki tüzüklere uyuyor, sıkı takip ediyoruz. Canımızın karşılığı yok, bunun bedeli yok” dedi. için faydalı bir hareket olduğunu, fakat afet yapan ve afete çevirenin ise, ‘bize bir şey olmaz mantığı ile ifa edilen yapılar, teknik şartlara uymamak’ olduğunu dile getirdi. İnşaat Mühendisi Fikret Şahin yapı denetim hakkında yaptığı sunumda, deprem kanunu ve yapı denetim firmaları ile ilgili yapı denetim tecrübesine dayanarak verdiği bilgilendirmede sistemin sorunlarına değindi. Asıl görevlerinin vatandaşın ve mal sahibinin hakkını korumak olduğunu, bu durumda ise müteahhit ile karşı karşıya kaldıklarını bu yüzden, müteahhitler ile ilgili sıkıntılar çektiklerinin altını çizerek, elektronik görevlendirme sisteminin olması gerekliliğine değindi. Şahin, konu ile ilgili bir kanun tasarısının çıkması gerekliliğinin önemine vurgu yaptı. Kayseri ilinde 17 yapı denetim firması olduğunu, bunun da Kayseri ilinde 340 kişi ile denetlenmenin mümkün olmadığı konusuna değinen Şahin, yapı denetim firmalarının sıkıntıları ile mal sahibi ve müteahhit arasındaki sıkıntılar ile ilgili bilgilendirme yaptı. İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Deniz Ekinci ise afet yönetim planlaması yapılırken dikkat edilmesi gereken ilkeler, afet yönetiminde algı değişimleri ve afet yönetiminin zorlukları gibi konularda önemli açıklamalarda bulunurken, Uzman Doktor Mehmet Görül de afet tıbbi ve kriz yönetimi konulu sunumuyla katılımcıları bilgilendirdi. DEPREMİ AFET YAPAN BİZLERİZ MMG Genel Başkanı Murat Özdemir, ülkemizdeki deprem riski ile ilgili bilimsel bilgilendirmelerde bulundu. Depremin tabiat Ocak - Şubat 2015 15 BİZDEN HABERLER MMG TİMSAH ARENA’DA M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Bursa Şubesi teknik gezi programı kapsamında Bursa Timsah Arena Stadı’na gezi düzenledi. Bursaspor Timsah Arena Stadı’na gerçekleştirilen teknik gezi MMG üyelerinin yoğun katılımı ile stadın Velodrum’daki şantiye alanında başladı. Stadyumun çatısının müteahhit firmadan bağımsız bir Türk firması tarafından yapıldığını anlatan yetkililer, projede Alman, İsviçre, İtalyan, Fransız ve Amerikan şirketlerinin görev aldığını ifade etti. Kullanılan çeliğin yurtdışından ithal edildiği, montajının Türkiye’de yapıldığı ve Türkiye’de ilk kez asma germe sistemi kullanılarak yapılan özel dayanıklı çatı sistemi inşa edildiği bilgisi verildi. Parçalarının birbiri ardına yerleştirildiğinde timsahın yavaş yavaş su yüzüne çıkmasını anımsatacak çelik çatı sistemi; aerodinamik geometriye sahip, kar ve dolunun oluşturduğu su birikintileri nedeniyle çelik konstrüksiyon içerisinde meydana gelebilecek yüksek kuvvetleri engelleyecek şekilde optimize edildiğine dikkat çekildi. Türkiye’de sadece İstanbul Boğaz Köprüleri’nde kullanılan özel çelik halat sistemiyle gerdirilecek çatının, yine Türkiye’de örneği bulunmayan yeşil-beyaz renkte sıfırın altında 30 ile 80 dereceye dayanıklı teflon malzemeyle kaplanacağı; stadyum çatısının en önemli özelliğinin ise, dünyada ilk kez hareketli bir mesnetle uygulanması olduğu ifade edildi. BİZBİZE'DE ‘RAKAMLARLA 2014’Ü KONUŞTUK M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Bursa Şubesi tarafından düzenlenen “Bizbize Konuşmalar” etkinliğinin konuğu ‘RAKAMLARLA 2014’ sunumuyla Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Bursa Bölge Müdürü Ünal Can, TÜİK Bursa Ekonomik Araştırmalar Grup Müdürü Erol Başaran ve TÜİK Bursa Sosyal Araştırmalar Grup Müdürü Özgür Savaş Kara oldu. TÜİK Bursa Bölge Müdürü Ünal Can; “İlk olarak Osmanlı yönetimince uygulanmaya başlanan veri toplama geleneği defterhane olarak kurulmustur. Günümüze kadar birçok isim değişikliği geçirmiştir. En son olarak 2005 yılında TÜİK olarak yeniden yapılanmaya gidilerek, ilk kez adrese dayalı nüfus sayımı yapılmıştır” dedi. TÜİK Bursa Ekonomik Araştırmalar Grup Müdürü Erol Başaran ise sunumunda; TÜİK kanunu hakkında istatistik konseyi, resmi istatistik programı, resmi istatistiğin tanımı, TÜİK’in organizasyon yapısı, idari kayıtlara erişim, ulusal kayıt sistemlerinin oluşturulması, veri kalitesi, veri gizliliği gibi önemli konularda düzenlemeler getirildiğini ve yapılan istatistiklerin gizlilik içerisinde saklandığı ve daha sonrasında imha edildiğini dile getirdi. Başaran, resmi istitastik programi ile hangi verinin ne zaman ne şekilde yayınlanacağının belli olduğunu, tarafsız şeffaf zamanlı bir şekilde ana dağıtım kanalı web sayfası olmak kaydıyla birçok şekilde periyodik olarak önceden belirli tarihlerde istatistiklerin paylaşıldığını söyledi. NÜFUS YOĞUNLUĞU AÇISINDAN BURSA 4. SIRADA TÜİK Bursa Sosyal Araştırmalar Grup Müdürü Özgür Savaş Kara ise Bursa ili için nüfusun en yüksek olduğu iller sıralamasında 4. olduğunu ve nüfus yoğunluğu açısından merkez ilçelerde artış kırsalda ise düşüş olduğunu dile getirdi. Kara; “Bursa’nın işsizlik oranı yüzde 7, gayri safi milli hasılaya katkısı yüzde 6.39, yaşam memnuniyet araştırmasında yüzde 61.1 ile 35. sırayı alıyor. Hemşehrilik oranlarında yüzde 9.87 ile Erzurum ilk sırada yer alırken bunu sırasıyla Samsun, Muş. Artvin, Balıkesir, Trabzonlular izliyor” dedi. MMG’DEN BURSA TEKNİK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ’NE ZİYARET M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ali Yılmaz ve Yönetim Kurulu üyeleri Alparslan Odabaşı, Cem Kürşat Hasanoğlu, Bilal Bal, Ebubekir Arslan, Mustafa Karakoç Bursa Teknik Üniversitesi Rektörlüğü görevine atanan Prof. Dr. Arif Karademir’e tebrik ziyareti gerçekleştirdi. 16 Mimar ve Mühendis Başarımız sizinle büyüdü 35.yıl Destebaşıgrup İnş. San. ve Tic. A.Ş. 2012-2013 Türkiye’nin İkinci Beşyüz Büyük Sanayi Kuruluşu Listesinde 263. Sıradan 141. Sıraya Yükselmiştir... Destebaşıgrup hazır beton, agrega, petrol, nakliyat, inşaat ve demir çelik sektöründe; 400 ekipman, 700 personeli ile Türkiyenin en büyük kuruluşlarından biridir. & GENEL MÜDÜRLÜK: Eyüp Sultan Mah. Yanyol Lale Sok. No: 4 Samandıra Sancaktepe/İST. Tel: 444 2 337 (DES) – (0216)3119000 Pbx Faks: (0216) 311 59 48 SANCAKTEPE BETON TESİSİ: Eyüp Sultan Mah. Cemali Sk. No:4 Sancaktepe / İST. Tel: 0216 311 59 50 Faks: (0216) 31 159 48 GEBZE BETON TESİSİ: Kirazpınar Mah. Taşocakları Küme Evler No: 175 Gebze / KOCAELİ Tel: (0262) 642 23 38 Faks: (0262) 642 83 14 KURTKÖY BETON TESİSİ: Ramazanoğlu Mah. Atıf Efendi Sk. No: 25 Pendik / İST. Tel: (0216) 595 16 20 Faks: (0216) 304 05 46 ORHANLI BETON TESİSİ: Orta Mah. Atatürk Cad. 1724 Parsel Tuzla/İST. Tel: (0216) 304 05 47 Faks: (0216) 304 05 46 ATAKÖY BETON TESİSİ: Zeytinlik Mah. Ataköy 1. Kısım Galleria AVM Yanı Bakırköy / İST. Tel: (0212) 659 18 32 Faks: (0212) 659 18 33 MAHMUTBEY BETON TESİSİ: Göztepe Mah. 1562 Ada 11 Parsel Batışehir Bağcılar/İST. Tel: (0212) 659 18 32 Faks: (0212) 659 18 33 GÖZTEPE BETON TESİSİ: Eğitim Mah. Mahmut Paşa Cad. No:23/1 Kadıköy/İST. Tel: & Faks: (0216) 330 08 82 www.destebasigrup.com.tr 444 2 337 DES Kirazpınar Mah. Taşocakları Küme Evler No:176 Gebze / GEBZE AGREGA TESİSİ: KOCAELİ Tel: (0262) 724 98 25 Faks (0262) 724 98 25 Faks: (0262) 724 98 27 ÖMERLİ AGREGA TESİSİ: Ömerli Merkez Mah. Baraj Cad. Eski Baraj Yolu Çekmeköy/İST. Tel: (0216) 311 90 00 Faks:(0216)3 311 59 48 SANCAKTEPE PETROL TESİSİ: Meclis Mah. Ankara Cad. No:54 Sancaktepe/İST. Ocak - Şubat 2015 Tel:(0216) 622 78 00 Faks:(0216) 622 78 04 17 BİZDEN HABERLER MMG’DEN TÜİK’E ZİYARET MMG BURSA “GELENEKTEN GELECEĞE MİMARİ TASARIM”I KONUŞTU M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Bursa Şubesi “Gelenekten Geleceğe Mimari Tasarım” konulu ‘Bizbize’ toplantısını gerçekleştirdi. Toplantıya, Bursa Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Karademir, Bursa Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ramazan Kurt, Bursa Teknik Üniversitesi Doğa Bilimleri Mimarlık ve Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Kopmaz ve MMG üyeleri katıldı. Toplantının konuşmacı konukları ise Mimar Mimarlık kurucu ortakları mimar İbrahim Hakkı Yiğit ve mimar Ahmet Yılmaz oldu. Mimar Ahmet Yılmaz, yeni şehirlerin kurulması ile ilgili, mevcut politikalar ve durum tespitinin yapılması gerektiğini söyledi. Konutun kalkınma planı olarak görülmemesi gerektiğini anlatan Yılmaz, emlak ve gayrimenkulün bir numaralı yatırım aracı olarak dönüştürülmesi ve tüm finans modellerinin emlak konut edinmeye uygun hale getirilmesinin yanlış bir uygulama olduğunu dile getirdi. Yılmaz, “Son 12 yıla bakıldığında 6 milyon konut üretildiğini ve bunun yüzde 10’unun TOKİ’nin ürettiğini görüyoruz. Konut ihtiyaçtan çok yatırım aracına dönüşmüştür. Çözüm ise konutu yatırım aracından çıkarmaktır. Yeni şehir alanları açmamız gereklidir. Birden fazla ev sahibi olmanın önüne ağır vergiler getirilmelidir. Bu ve bunun gibi kısıtlamalar kurumları üretime yönlendirecektir. İnşaat sektörü enerjisini endüstriyel konut üretim yöntemleri geliştirmekte kullanarak ülkenin ihtiyacı olan 40 18 Mimar ve Mühendis milyon konutu standartlara uygun konut ihtiyacını karşılamalıdır” diye konuştu. Mevzuat değişikliği konusuna da değinen Yılmaz, yeni şehirlerin kurulması, mevcut tarihi şehirlerin dokusunun korunmasının ancak yeni mevzuatla sağlanabileceğine vurgu yaptı. Yılmaz, mevzuatın değiştirilip dini, ahlaki, kültürel ve geleneksel yapının korunduğu yapıların inşa edilebilir hale getirilmesinin gerektiğini sözlerine ekledi. Yeni şehirlerin kurulması ve dönüşüm konusunda da açıklamalarda bulunan Yılmaz; “Yeni şehirler kurmak için yeni yerlerin belirlenmesi gerekmektedir. Ancak bunların uzman ve alanında donanımlı kişi ve kurumlar tarafından yapılması gereklidir. Geleneksel kodları bünyesinde bulunduran planlama anlayışına sahip olmalıdır. Yeni şehirler birey merkezli değil, hale merkezli ve küçük yönetim birimlerine sahip sosyal yapılanma anlayışına açık olmalıdır. Şehirleşmeler devam ederken, nüfus artışını destekleyen devlet politikaları geliştirilmelidir” dedi. Mimar İbrahim Hakkı Yiğit ise dikey şehirlerden yatay şehirlere geçilmesi gerektiğini, yatay insan merkezli doğru şehirler yapılması gerektiğini ifade etti. Apartman hayatının gettoyu oluşturduğunu ve zorunlu ortaklık getirdiği ve sınıflaşmaya sebep olduğunu anlatan Yiğit, şehirler yapılırken iklim, dini, kültürel, yapısal, geçmişi incelenerek alternatif şehir planı çıkarıp bölgelere uygun şehirleşme yapılması gerektiğine de dikkat çekti. M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Bursa Şubesi TÜİK Bursa Bölge Müdürü Ünal Can'ı makamında ziyaret etti. Gerçekleştirilen ziyarete Başkan Ali Yılmaz, Yönetim Kurulu üyeleri Asım Şükrü Karabulut, Mustafa Arslan, Alparslan Şenocak katıldı. MMG EĞİTİM VERMEYE DEVAM EDİYOR M imar ve Mühendisler Grubu(MMG) Uygulamalı Eğitim programları kapsamında 10 Ocak 2015 Cumartesi günü, Jeofizik Mühendisi Uğur SÜRMELİ sunumuyla ‘’ Yüzey Dalgaları Analizi ’’ konulu uygulamalı eğitim verdi. Eğitime katılan MMG üye ve gönüllülerine eğitim sonunda katılım sertifikası verildi. Sakarya 28.000 Seyirci Kapasiteli Stadyum İnşaatı Ahes İş Merkezi Gebze Olimpik Yüzme Havuzu Pendik Fevzi Çakmak Semt Merkezi Küçükçekmece Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi Yapımı Rize Çaykur Tesisleri Gazi̇osmanpaşa Sarigöl-Yenidoğan Mahalleleri Kentsel Yenileme Projesi www.sekinsaat.com - info@sekinsaat.com Kısıklı Mah. Alemdağ Cad. AHES İş Merkezi No:65-A Kat:3 Üsküdar / İstanbul Tel:(216) 327 88 22-23 Fax:(216) 327 88 25 BİZDEN HABERLER 2019 YILINA KADAR UZAYDA 7 UYDUMUZ OLACAK Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Bursa Şubesi’nin ”DİJİTAL ÇAG VE TÜRKİYE” konulu ocak ayı kahvaltılı toplantısının konuğu, Türksat Genel Müdürü Prof. Dr Ensar Gül oldu. Türksat Genel Müdürü Prof. Dr. Ensar Gül; “2019 yılına kadar uzayda 7 uydumuz olacak” dedi. T oplantıya, MMG Bursa Şubesi üyelerinden Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) Kurucu Rektörü Prof. Dr. Ali Sürmen, Birlik Vakfı Bursa Şube Başkanı Mustafa Bayraktar, 22'nci Dönem Muş Milletvekili Seracettin Karayağız, BTÜ Doğa Bilimleri Mimarlık ve Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Kopmaz ve diğer üyeler katıldı. Türksat Genel Müdürü Prof. Dr. Ensar Gül, bilgisayarın tarihsel gelişimini anlattığı konuşmasında, bilgi işlem delikli kart makinaları denilen yığın verilerini ayrık işlemlerle işlemeyi insana oranla 100 kat daha hızlı işleyen ‘unit record’ birim kayıt makinalarıyla 1890’lı yıllarda ABD’de nüfus sayımı işlemlerinin hızlı bir şekilde yapılması amacıyla sayma, sıralama, hesaplama işlemlerinde kullanıldığını, bankacılık, sigorta ve muhasebede 1970’li yıllara kadar yaygın bir şekilde kullanıldığını dile getirdi. Gül; “Bilgisayarın Türkiye’ye gelişi 1960’lı yıllara dayanıyor. İlk olarak tekel idaresinde ve karayollarında kullanıldı. 1950’li yıllarda birleşik devreye geçilmesiye özellikle Japonya’nın bu alanda yarı iletken transistörlere ciddi yatırımlar yapılmasıyla entegre devreler gelişti. Her yıl daha hızlı, daha güçlü mikro devrelerin çıkmasıyla çoğaldı ve maliyetler azaldı. 1970’lerde daha küçük bilgisayarlar çıkarıldı. Mikroişlemciler ve transistörler daha fazla küçülerek 20 Mimar ve Mühendis bilgisayarların yaygınlaşması başladı. 1980’lerde ise terminal sistemi çoğalarak bilgisayarlar birbirine bağlanmaya ve daha da yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı. 1980’lerin sonlarında ise tarayıcıların gelişmesiyle internetinde yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı” dedi. Cep telefonunun ise iletişimin yaygınlaşmaya başladığı 1990'lı yıllarda Kuzey İskandinav ülkelerinde yerleşim alanlarının birbirine uzaklığı sebebiyle altyapı sağlamada maliyetleri düşürmek için ilk olarak Finlandiya’da kullanılmaya başlandığını anımsatan Gül şöyle devam etti: “Hızla gelişen cep telefonu daha da büyüyerek önemli bir sektör haline geldi. 1995 yılında cep telefonu abonesi 400 bin iken, bugün 7 milyara yaklaşmış dünya nüfusu kadar aboneye ulaştı (Yüzde 95). İnternet kullanıcıları da 3 milyara yaklaştı. Türkiye’de ise günümüzde artık Edevlet sistemine geçilerek bilgiye daha hızlı ulaşım sağlanıyor. E-devlet şifresi kullanımı 21 milyona yaklaştı.” TÜRKSAT OLARAK 2019’A KADAR 7 UYDULU FİLOMUZ OLACAK Gül, ülkemizde kurulmakta olan Uydu Montaj, Entegrasyon ve Test (UMET) tesislerinde üretilecek TÜRKSAT 5A (Peykom-1) uydusunun 2015 yılı başlarında, TÜRKSAT 5B uydusunun 2017 yılında, TÜRKSAT 5C uydusunun da 2019 yılında uzaya fırlatılmasının öngörüldüğünü söyledi. Gül; “2019 yılında en az 3’ü ülkemizde üretilmiş, toplam 7 uydudan oluşan bir uydu filosu ile Güney Amerika, Kuzey Amerika'nın doğusu, Avrupa, Asya ve Afrika’nın tamamı ile Avustralya’nın batısını kapsama alanımıza katarak, dünya nüfusunun yüzde 91'ine kendi uydularımız aracılığıyla erişim imkanına kavuşacağız. Güç sahibi bir ülke olmak istiyorsak kendi bilgi ve teknoloji yazılımlarımızı kendimiz yapmamız gerekiyor” diye konuştu. BİZDEN HABERLER MMG Diyarbakır Şubesi "Enerji Kaynakları ve Potansiyeli" Paneli Düzenledi Mimar Mühendisler Grubu (MMG) Diyarbakır Şubesi tarafından 25 Şubat'ta tarihinde Batman Üniversitesi'nde "Enerji Kaynakları ve Potansiyeli" konulu panel düzenlendi. B atman Üniversitesi Konferans Salonu'nda düzenlenen panele Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Batman Bölge Müdürü Gökhan Akın, Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Z. Fuat Toprak, Batman Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Aydın Durmuş, MMG Grubu Diyarbakır Şube Başkanı Mesut Işık ve Batman Üniversitesi öğrencileri yoğun ilgi gösterdi. Panelin açılış konuşmasını yapan MMG Diyarbakır Şube Başkanı Mesut Işık, enerjinin dünyadaki önemine değinerek, enerji olmadan makinelerin çalışamayacağını ve etrafta olan biten birçok şeyin sebebi olduğunu söyledi. "ADIYAMAN, BATMAN VE TRAKYA BÖLGESİNDE 12 MİLYON 83 BİN VARİL PETROL ÜRETİLİYOR" Panele konuşmacı olarak katılan TPAO Batman Bölge Müdürü Gökhan Akın ise Türkiye’deki petrol ve gaz potansiyelleri ile ilgili bilgiler verdi. Akın, bölgesel anlamda Türkiye petrollerinin yüzde 73’lük dilimin Batman’dan karşılandığını ifade etti. Akın, 22 Mimar ve Mühendis "Petrol, yıllık bazda Adıyaman'da 3 milyon varil, Batman bölgesinde 9 milyon varil, Trakya bölgesinde 83 bin varil olmak üzere toplamda 12 milyon 83 bin varil üretim gerçekleşiyor" dedi. Doç. Dr. Z. Fuat Toprak da daha temiz enerji kaynaklarının kullanılmasına yönelmesi gerektiğine dikkat çekerek, "Küresel iklim değişimi varsa ve buna neden olan fosil kökenli yakıtlar ise o zaman daha temiz enerji kaynaklarını kullanmaya yönelmemiz gerekir. Güneş rüzgar, hidrolik enerji gibi daha temiz enerji kaynakları özellikle santral bölgesinde çok küçük manyetik alanlar oluşturması dışında daha temizdir. Onun dışında ne atmosferde ne de toprakta ciddi bir kirliliğe neden olmuyor" dedi. MMG DİYARBAKIR'DA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNİN ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKTİ Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Diyarbakır Şubesi’nin düzenlediği “İş Sağlığı ve Güvenliğinin Önemi” konulu seminere kamu kurum ve kuruluşlarından ve özel sektörden MMG üyesi mimar ve mühendisler katıldı. M MG Diyarbakır Şube Başkanı Mesut Işık’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen seminere Dicle Üniversitesi Mühendislik fakültesi İnşaat Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Z. Fuat Toprak ve İris İş Güvenliği ve İş Sağlığı Eğitim Kurumu İş Güvenliği Uzmanı Şehmus Şahin sunumlarıyla katkıda bulundu. 6331 Sayılı İş sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamındaki yönetmelikleri sıralarken, risk değerlendirmesinin önemini vurgulayan Şahin, iş kazası gerçekleşmeden önlem alınmasının gerekliliğinin altını çizdi. Şahin, iş sağlığı ve güvenliği konusunda sorumluluğun devlet, işveren ve çalışanlarda olduğunu, bunlardan birinin konuyu ciddiye almaması halinde dengenin bozulacağına dikkat çekti. İş kazalarının özellikle mesai başlangıcındaki ilk 1 ve son 1 saat içerisinde daha sıklıkla görüldüğünü kaydeden Şahin, “Çalışmaya başlamadan önce işin durumuna göre gerekli kontroller mutlaka yapılmalı. Özellikle elektrik, yüksekte çalışma, sıcak çalışma işlemleri için önceden gerekli izinler alınmalı. Bu izinlerin amacı çalışılacak alanda gerekli iş güvenliği önlemlerinin alınarak güvenli çalışma ortamının sağlanması için” ifadelerini kullandı. 6 aydan uzun süren işlerde, 50'den fazla işçi çalıştıran işyerleri için “İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu” kurulmasının zorunlu olduğunu anlatan Şahin, kurulun işveren/işveren vekili, iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi, insan kaynakları; personel; sosyal işler veya idari ve mali işleri yürütmekle görevli bir kişi, bulunması halinde sivil savunma uzmanı, bulunması halinde formen, ustabaşı veya usta, çalışan temsilcisi, işyerinde birden çok temsilci varsa baş temsilciden oluşması gerektiğinin altını çizdi. KAZA VE KADER BİRBİRİYLE KARIŞTIRILIYOR Fuat Toprak ise kaza ve kaderin sürekli olarak birbirleriyle karıştırıldığını belirterek; “Genellikle halk arasında ‘kaza’ ve ‘kader’ kelimeleri yanlış anlamlarda kullanılıyor. Bu nedenle çoğu zaman iş yerlerinde meydana gelen kazalar, ‘kader’ şeklinde yorumlanıyor. Bunun sonucu olarak kazaları önleyici tedbirler fazla önemsenmiyor. O halde önce “kaza” ve “kader” terimlerini karşılaştırmalı olarak tanımlayalım. Bir bebek havuza düşüp boğulursa bebeğin başına gelen bu olay bebek açısından bir ‘kader’dir. Çünkü bebeğin bilinç düzeyi yetersizdir. Ancak o bebeği korumakla yükümlü olanlar (ebeveyn, bakıcı, yetişkin sorumlular) için bir ‘kaza’ olacaktır. Çünkü o bebeğin refakatlisinin bilinç düzeyi yeterli sayılmakta, olaydan, dini, kanuni ve örfi açıdan sorumludur ve olay cezai müeyyide gerektirir” diye konuştu. Toprak; kaza ve kader tanımını şu şekilde yaptı: “Eğer meydana gelen olay, kişinin kendisi veya kişinin dışındaki sorumlu kişiler tarafından önlenmesi mümkün olduğu halde meydana gelmişse ‘kaza’, değil ise halk tabiri ile ‘kader’ olacak. Bu tanımlamaya göre olayın nedeni ister doğal ister yapay olsun; olay ister kendisinden kaynaklansın ister kendisinin dışından kaynaklansın yerine göre ‘kaza’, yerine göre ‘kader’ olarak tanımlanabilir.” Ocak - Şubat 2015 23 BİZDEN HABERLER AZERBAYCAN-TÜRKİYE KONFERANSINDA BARIŞ VE GÜVEN VURGUSU M acaristan’ın başkenti Budapeşte’de düzenlenen Azerbaycan ve Türkiye temalı konferansında, barış, sevgi, huzur, istikrar ve güven konuları ön plana çıkarıldı. Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) ve Macar Azeri İşbirliği Derneği’nin organizasyonunda Hotel Gellért Budapest'de gerçekleştirilen konferansa birçok farklı milletten katılım gerçekleşti. MMG Başkan Yardımcısı ve DEİK Avrupa Başkan Yardımcısı Osman Şahbaz; “Huzur, güven ve istikrar içinde yaşayan Kafkasya coğrafyasına günümüz insanı çok daha fazla ihtiyaç duyuyor. Türk halklarının tarihi geçmişi, bugünü ve geleceği bizler için büyük önem taşıyor. Daha önce TÜMİŞAD olarak Budapeşte’de Dağlık Karabağ sorunu ve Hocalı katliamının 20. yılı dolayısıyla “Ermenistan'ın Azerbaycan işgalinin 20 yıl içerisindeki sonuçları ve Azerbaycan Macaristan İlişkileri” konulu çok etkili bir konferans düzenlemiştik. Şimdi bu konferansları büyükelçilerimizin desteği derneklerimizin katkıları ile sürdürmeyi planlıyoruz” dedi. MMG GENEL BAŞKAN YARDIMCISI MISKOLC’DE SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMINA DAİR YÜZLERCE KİTAP YAZILMIŞTIR Azerbaycan Budapeşte Büyükelçisi Dr. Vilayat Guliyev ise yaptığı konuşmada, “İki kardeş ülkenin bu güzel organizasyonda bir arada olmaları harika bir duygu. Bizler zorda da olsak, barış, sevgi ve adalet isteyen milletleriz. Türkiye ve Azerbaycan için bu yıl önemli bir yıl. Türkiye 1. Dünya Savaşı’nın 1915 -1916 yıllarındaki Gelibolu Yarımadası’ndaki Çanakkale Savaşı’nın 100. yılını kutluyor. Türk kardeşlerimiz dünyaya bu övünülecek tarihi anlatıyor. Medeniyetlerin yakınlaşması insanların yakınlaşması ile olur. Birçok Macar milleti Azerbaycan'a giderek ülkemizi yerinde görmüş ve tanımıştır. Bugün ayrıca Dr.Obrusánszky Borbála ve Ceyhun Alakbarov'un kaleme aldığı “A Kaukazus legfenyesebb csillaga” Azerbajdzán ve Amirov Rusztem’in şiir kitabı “Nyugtalanság” isimli iki kitabın tanıtımını gerçekleştiriyoruz. Bu iki kitap ile Macarlar Azerbaycan’ı daha yakından tanıyacak” dedi. M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Başkan Yardeımcısı ve Macaristan Kayseri Fahri Konsolosu Osman Şahbaz Miskolc Belediye Başkanı Dr. Kriza Ákos'un daveti üzerine geleneksel “Miskolci Kocsonya Farsang” a katıldı. Miskolc, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’nin doğusunda ve 179 km. uzaklığında bulunuyor. Miskolci Kocsonya Farsang'ın resmi açılış moderatörlüğünü CINE-MIS Moziüzemi Szolgáltató Nonprofit Kft.'den Bíró Tibor'un yaptığı gecede ilk konuşmayı Başkan Dr. Kriza Ákos yaptı. Ákos konuşmasında, “Macaristan’daki katılımı en yoğun festivaldir. Kardeş şehrimiz Kayseri’den özellikle bu gecemiz için gelen Macaristan Fahri Konsolosumuz Osman Şahbaz Bey'e çok teşekkür ediyorum” dedi. Fahri Konsolos Osman Şahbaz ise konuşmasında, bu akşamki Miskolc kültürel etkinliğine davet edilmekten duyduğu memnuniyeti ifade ederek, Miskolc ile Kayseri arasındaki kültürel işbirliklerini daha da derinleştirmek için 2015 yılı içerisindeki ekonomik ve kültürel projeler ile karşılıklı şehirlerin tanıtılmasına değindi. TATA BELEDİYESİ TÜRK YATIRIMCI BEKLİYOR T ata Belediye Başkanı Michl József, Fahri Konsolos onuruna verdiği yemekte yaptığı konuşmada; “Türkiye'nin Başkenti Ankara’ya ilk defa, her yıl yapılmakta olan Avrupa’dan tek şehre verilen Avrupa Şehir Kalkınma Fonundan hak kazanmıştık. Bu ödül ve desteği almaya geçen yıl gittim. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve birçok yetkili ile görüşme imkanım oldu. Bizim şehrimizin Osmanlı döneminde adının “Gölbaşı” olduğunu kaynaklardan biliyoruz. Türkiye’de de birçok Gölbaşı isimli kent olduğunu okuyorum. Şehrimizi Türkler ilk defa 1596 yılında, toplamda 24 Mimar ve Mühendis dört defa fethetmişler, her defasında geri vermek zorunda kalmışlar” dedi. Gelişen, güçlü, güven veren ekonomiye sahip olan Türkiye ile daha yakından işbirliği içinde olmayı arzuladıklarını anlatan József, “Şehrimizde her yıl sayısız, Tata Patara Türk Dönemi Günleri Festivali, 15 km’lik kısa maraton etkinlikleri gibi kültürel, sosyal ve sportif programlar düzenliyoruz. 3 adet sanayi bölgemiz bulunuyor. Ülkenin en büyük otomobil yedek parça, klima ve beyaz eşya üreticisi şehrimizde bulunuyor. Türkiye’den de yeni yatırımcıları şehrimize bekliyoruz. Her türlü desteği vermeye hazırız” dedi. Ocak - Şubat 2015 25 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ YENİ ENERJİ POLİTİKALARI Türkiye, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması, yerel kaynakların kullanımının azami seviyeye yükseltilmesi ve iklim değişikliğiyle mücadele hedeflerinden yola çıkarak, ulusal enerji arz portföyünde yenilenebilir enerji kaynaklarının payını yükseltme ve enerji sepetine nükleer enerjiyi de ekleme yolunda çalışmalarını sürdürüyor. Yenilenebilir enerji bakımından önemli bir potansiyele sahip olan Türkiye, jeotermal potansiyeli ile dünyada 7., Avrupa’da ise 1. sırada yer alıyor. Buna ek olarak, hidroelektrik kaynakları, rüzgar ve güneş enerjisinin geliştirilmesine de öncelik veriliyor. 2023 yılına kadar Türkiye’nin toplam enerji talebinin %30’unun yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması öngörülüyor. 26 Mimar ve Mühendis Ocak - Şubat 2015 27 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ DIŞA BAĞIMLILIKTAN KURTULMALIYIZ Ülkemiz, madencilik sektöründeki gelişmelerle birlikte son yıllarda enerji kaynaklarının araştırılması ve yeni rezervlerin bulunması konusunda çok hızlı ve önemli gelişmeler sağlandı. 2023 hedefine sahip ülkemiz için bu gelişmelerin, ekonomik canlanmanın yanında cari açığın kapanmasında da önemli rol oynayacak nitelikte olduğu söylenebilir. Ü lkemiz gerekli olan enerjinin yüzde 75’ini ithal ediyor. Maalesef enerjide dışa bağımlı bir ülkeyiz. Enerjinin yaklaşık yüzde 40’ını sanayi sektöründe, yüzde 35’ini konutlarda, yüzde 20’sini de ulaştırma sektöründe tüketiyoruz. Daha çok doğalgaz, petrol ve kömür gibi yakıtlar kullanıyoruz. Doğalgaz ve petrolün neredeyse tamamını ithal ediyoruz. Yenilenebilir enerji kaynaklarını ise henüz yeterince değerlendiremiyoruz. Türkiye için enerji hem gerekli ve hem de stratejik önemi olan özelliklere sahip. Ülkemiz, madencilik sektöründeki gelişmelerle birlikte son yıllarda enerji kaynaklarının araştırılması ve yeni rezervlerin bulunması konusunda çok hızlı ve önemli gelişmeler sağlandı. 2023 hedefine sahip ülkemiz için bu gelişmelerin, ekonomik canlanmanın yanında cari açığın kapanmasında da önemli rol oynayacak nitelikte olduğu söylenebilir. Ulusların kalkınmalarında ve refaha ulaşmalarında, sanayinin temel girdilerinden olan enerji büyük önem taşıyor ve enerji tüketimi sosyo-ekonomik kalkınma göstergelerinden birini oluşturuyor. Enerji; ekonominin en önemli girdisi, dünya siyaset politikasını yönlendiren bir meta ve iklim değişikliği etkileri dolayısı ile dünyanın ekonomik, sosyal ve coğrafik düzeninin gelecekteki en etkin belirleyicisi. Artan nüfus, şehirleşme, sanayileşme, teknolojinin yaygınlaşması ve refah artışına paralel olarak enerji tüketimi kaçınılmaz bir şekilde büyüyor. Buna karşılık enerji tüketiminin mümkün olan en alt 28 Mimar ve Mühendis düzeyde tutulması, enerjinin en tasarruflu ve verimli bir şekilde kullanılması gerekiyor. Yapılan çalışmalar doğrultusunda, gelecek 30 yıllık süre içerisinde de dünya genel enerji talebinin yüzde 88’i gibi çok önemli bir bölümünün fosil yakıt kaynakları (petrol, doğalgaz, kömür vb.) tarafından karşılanacağı tahmin ediliyor. Bu nedenle madencilik sektörü enerji sektörünün gelişimini önemli ölçüde belirliyor. Dünya enerji talebi ortalama yüzde 2-3 oranında artmaya devam ediyor. Türkiye’de de önümüzdeki dönem için belirlenen büyüme ve kalkınma hedefleri, enerji ihtiyacının hızlı bir şekilde artacağı anlamına geliyor. Türkiye’nin geçen 10 yıllık dönemde OECD ülkeleri arasında enerji talebinde en hızlı artışın gerçekleştiği ülke olduğu ifade ediliyor. Kömür, enerji tüketiminde giderek etkin bir rol oynayacak. Son yıllardaki tüketim artış hızlarıyla, kömürün, petrolün tahtını ele geçirmesi kaçınılmaz görünüyor. Bu nedenle gelişen teknolojiyle beraber temiz kömür kavramının da ülkemiz madenciliğinde yer alması gerekiyor. Bu durumda, gerek kalorifik değer gerekse karbon emisyonları nedeniyle kömür tüketiminin azalması 2023 hedefi olan ülkemiz açısından değerlendirilmesi gerekli bir konu. Şunu da unutmamak gerekir ki 2014 yılına baktığımızda petrolün hızla değer kaybetmesi sonra dalgalanması, AB ekonomisi ve Asya ülkelerinin durumu, güvenlik endişeleri, bölgesel sorunlar, enerji yatırımcısı için hiç de kolay olmayan bir döneme girildiğini gösteriyor. TÜKETİCİNİN ROLÜ DEĞİŞTİ Son yıllarda tüketicinin rolü değişti. Tüketici sadece elektrik üretmiyor, aynı zamanda şebekeye destek hizmetleri sağlıyor. Dağıtım şirketleri ise birer küçük işletim operatörü olmaya başladı. Sisteme yerleştirilen otomatik yönetim sistemleri ile sistem bir arızayı insan müdahalesi olmadan bir bölgeye hapsederek yayılmasını önlüyor. Tüketicinin değişen rolüne vurgu yapabilecek, yeni tanımlar, mekanizmalar geliştirmek gerekiyor. Tüketici artık enerji sisteminin aktif bir parçası. Artık AB ve OECD uygulamaları özelinde daha sistematik ve tarifesini seçebilen, enerji sisteminin yardımcı bir unsuru olan bir tüketiciyi tanımlamalı ve konumlandırmalıyız. Ocak - Şubat 2015 29 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Yeni Türkiye’nin Enerji Politikaları Yeni Türkiye’nin ekonomik ve sosyal hedeflerine ulaşmasında en önemli konulardan birisi şüphesiz enerjidir. Enerji, günümüzde kalkınmanın ve güvenliğin en önemli unsuru durumunda olup aynı zamanda toplumu etkileyen sosyal bir boyuta da sahiptir. Y eni Türkiye kavramı, çeşitli perspektiflerden yaklaşımların beklentileri farklı etkilemesi nedeniyle yeterince anlaşılamamakta ve bu yüzden de gerektiği gibi sahiplenilmemektedir. Yeni Türkiye kavramı, ancak ekonomik ve sosyal hedeflerin somut politika ve stratejilerle desteklenmesi durumunda umut dolu bir söylem olmaktan çıkarak, ülkemizin kalkınmasına ivme kazandıracak tarihi bir eyleme dönüşebilecektir. Ülkemizin sahip olduğu insan kaynakları ve katma değer üretebilecek olan potansiyeli Yeni Türkiye hedefleri doğrultusunda gecikmeden harekete geçirilmelidir. İşte tam bu safhada, toplumun her kademesi ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak bilgi ve birikimlerini ortaya koyarak bu tarihi çıkış 30 Mimar ve Mühendis iradesine ülkesi adına sahip çıkmalıdır. Ülkemizin, her açıdan küresel oyuncuların arasında yer alabilecek güce sahip olduğunun bilinciyle, Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) olarak gelişmiş ülkeler arasında hak ettiğimiz yeri alacağımıza inancımız tamdır. Yeni Türkiye’nin ekonomik ve sosyal hedeflerine ulaşmasında en önemli konulardan birisi şüphesiz enerjidir. Enerji, günümüzde kalkınmanın ve güvenliğin en önemli unsuru durumunda olup aynı zamanda toplumu etkileyen sosyal bir boyuta da sahiptir. Yapılan projeksiyonlar, enerji arz ve talep dengesi analizleri konunun küresel boyuttaki önemini göstermektedir. Bu zamana kadar ülkemizde kısa dönemde ihtiyaç duyulan enerjiyi kesintisiz, ucuz ve güvenli olarak elde edebilmek için kısa vadeli ve çok yönlü politikalar yürütülmüştür. Bu nedenle, çoğu zaman kesintisiz enerji temini için ucuzluk ve güvenlik kavramlarının enerji temininde zorunlu olarak ikinci plana itildiği görülmektedir. Yeni Türkiye’nin enerji politikasında sadece arz güvenliğinin sağlanması ve temin kaynaklarının çeşitlendirilmesi ise yeterli olmayacaktır. Kullanılmak istenen enerji türünün düşük maliyetli, talep edilen miktar ve kalitede topluma arz edilmesi de öncelikli hedefler arasında yerini almalıdır. Bunun için asıl olan yerli ve yeni enerji kaynaklarının devreye alınmasıdır. Yeni Türkiye’nin küresel enerji politikasını belirlerken çok sayıda dış-etken Ülkemiz için en yüksek girdilere sahip olan petrol ve doğalgaz için rezerv ülkelerin bulunduğu Orta Doğu, Orta Asya ve Hazar bölgelerindeki politikalar etkili olurken rekabeti tetikleyen Rusya ve İran kaynakları da etkisini her geçen gün artırmaktadır. politikaların uluslararası piyasalarda hakim olduğu gerçeği ile hareket ederek, politika ve stratejileri değişen koşullara göre geliştirme zorunluluğu bulunmaktadır. Ülkemiz için en yüksek girdilere sahip olan petrol ve doğalgaz için rezerv ülkelerin bulunduğu Orta Doğu, Orta Asya ve Hazar bölgelerindeki politikalar etkili olurken rekabeti tetikleyen Rusya ve İran kaynakları da etkisini her geçen gün artırmaktadır. Gelinen noktada ülkemizin doğalgaz ve petrolde transit ülke olmasında önemli mesafeler alınmıştır. Taşıma projelerinin sekteye uğramadan devreye alınarak sürdürülebilir olması oldukça önemlidir ancak Yeni Türkiye için sadece enerji transit ülkesi olması yeterli olmayacaktır. Kömür, yerli kaynak olarak üretim, tüketim kolaylığı ve güvenilirliği nedeniyle, sadece ülkemizde değil dünyada yaygın olarak kullanılmaya devam edecektir. Günümüzde, küresel enerji talebinin yaklaşık dörtte birinin kömür kaynaklarından sağlanmasının temel nedeni de budur. Ancak kömürü, küresel enerji piyasalarından ziyade yerel ve bölgesel enerji arzı ile ilişkilendirmek daha doğru olacaktır. Nükleer enerji kaynaklı elektrik alımı anlaşmaları, ülkemizde enerji arz çeşitliliğine nükleer enerjinin katılmasını sağlamakla birlikte, Yeni Türkiye’nin hedeflerini karşılamak için yeterli değildir. Yeni Türkiye’de nükleer teknoloji transferi ile yerli nükleer santrallerin devreye alınması zorunludur. Yenilenebilir enerji türlerinde maliyetlerin düşmesi ve aralıklı/kesikli olarak elde edilen enerjinin depolanmasındaki güçlüklerin yeni teknolojilerle aşılması durumunda, dünyada yenilenebilir enerjinin kullanımı artacaktır. Sürdürülebilir ekonomik kalkınma açısından, üretim güvenilirliği olan yenilenebilir enerji altyapısının oluşturulması durumunda ve çevresel etkilere olan duyarlılığın her geçen gün artmasıyla bu alanda önemli gelişmeler yaşanacaktır. Yeni Türkiye’nin enerji politikası, küresel enerji politikalarının arkasındaki siyasi planları ve diğer ülkelerin enerji politikalarını doğru okuyarak şekillendirilmelidir. Ocak - Şubat 2015 31 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ YENİ BİR ENERJİ PİYASASININ TEMELLERİ VE DİNAMİKLERİ Mustafa Yılmaz EPDK Başkanı info@epdk.gov.tr Türkiye 2023 yılında en büyük ilk 10 ekonomi arasında yer almayı hedeflemiştir. Bu yıl Türkiye G20’nin dönem başkanlığını yapmakta. Tüm dünya ekonomilerinde ciddi sorunlar görünürken ülkemizde 13 yıldır mevcut siyasi ve ekonomik istikrar ortamında yatırımcıya güven veren düzenleme ortamı ile AB’nin üzerinde bir büyüme gerçekleşmiştir. Bu büyümenin de motoru kuşkusuz kaliteli, güvenli ve ekonomik bir enerji sektörüdür. 2 014 yılına baktığımızda petrolün hızla değer kaybetmesi sonra dalgalanması, AB ekonomisi ve Asya ülkelerinin durumu, güvenlik endişeleri, bölgesel sorunlar, enerji yatırımcısı için hiç de kolay olmayan bir döneme girildiğini göstermektedir. Çünkü enerji yatırımları düzeni, öngörülebilirliği, güvenilir yatırım atmosferini sever. Her bir yatırım için birçok ön rapor, araştırma, saha incelemesi yapılmaktadır ki, bazen bu harcamalar yatırımın yüzde 10’una bile denk gelebilir. Bu ön incelemelerin sonucunda proje yapılabilir çıkmayabilir. Bu riskler enerji sektöründe sıklıkla görülür. 4 yıl önce ölçüm çalışmaları başlamış bir rüzgar santrali düşünün. Tüm raporları (çevre vs) alınmış, proje bitmiş, hatta çalışmaya başlamış fakat aradan iki hafta geçince bir mahkeme kararı ile üretimi durdurulmak durumunda kalıyor. Bu projeye kredi veren bankayı bir düşünün. Genelde ülkemizde sıklıkla bu projeler yabancı sermaye desteği ile de yapılmaktadır, yabancı yatırımcının karşılaştığı tedirginliği de gözünüzün önüne getirin. Yapısal değişimler Eğer kişi başı gelirimizi 10 bin Dolar’lardan 30 bin Dolar’lara çıka- 32 Mimar ve Mühendis racak isek, mevcut tekstil, demir-çelik, çimento, seramik gibi sektörlerimizin yanına katma değeri yüksek sektörleri de eklemek zorundayız. Sonunda eğitimli işgücüne ihtiyacımız olduğu gibi eğitimi üst seviyede olmayan insanımızın da istihdam edilebileceği alanları ayakta tutmak zorundayız. Mesela demir çelikte, Katar, Rusya gibi enerji zengini ülkelerle rekabet etmek zorunda kalmaktayız. Enerji fiyatlarımız bu ülkeler kadar düşük olmalı ki sektörlerimiz rekabet edebilsin. Bunun iki yolu var. Rekabetçi bir elektrik piyasası oluşturabilmek ve enerji verimliliği. Aynı şekilde fabrikalarımızın önemli maliyet kalemlerinden biri de dur-kalklara sebebiyet veren enerji dalgalanmalarıdır, bunun için de kaliteli ve kesintisiz elektrik sağlanması gerekmektedir. Bir de tüm bunları bugünden öyle bir planlamanız lazımdır ki, en az 10 sene boyunca bir eksiklik görülmesin. Örneğin bugün bir bölgeye ek iletim hattı yapalım deseniz 4 sene, rafineri yapalım deseniz 5-6 sene, uluslararası boru hattı ile gaz getirelim deseniz yine 5-6 sene sürebilmektedir. Yani bugünden yarını okuyabilmek de enerji sektöründeki en önemli parametrelerden biridir. Akıllı adam kendi aklını daha iyi kullanabilendir, daha akıllı adam başkalarının da aklını kullanabilen adamdır diye bir söz vardır. Tüm bu karmaşıklığın içinde EPDK bir oyun kurucu gibi, tüm paydaşların aklını harmonize ederek öngörülebilir ve rekabetçi bir piyasa atmosferi oluşturarak tüketicilere en kaliteli hizmeti sunmaya çalışmaktadır. Fakat piyasa da dinamik bir yapıdır, her kural yeni bir sorun oluşturmakta, piyasa oyuncularının bir kısmı da bu kuralları bazen aslına uzak bir şekilde yorumlamaktadır. Bu noktada da EPDK önce uyarı, sonra düzenleyici müdahaleler, en son da denetim görevini Son yıllarda tüketicinin rolü değişmiştir. Tüketici sadece elektrik üretmemekte aynı zamanda şebekeye destek hizmetleri sağlamaktadır. Dağıtım şirketleri ise birer küçük işletim operatörü olmaya başlamaktadırlar. Sisteme yerleştirilen otomatik yönetim sistemleri ile sistem bir arızayı insan müdahalesi olmadan bir bölgeye hapsederek yayılmasını önlemektedir. Bunlar hem yönetim hem makineteçhizat hem de insan gücü anlamında yeni kaynaklar gerektirmektedir. yapmaktadır. Piyasanın karmaşıklaşan, gerek içsel gerek dışsal sebeplerle yatırımcıyı ürküten ortamlarda, güvenli bir liman konumunu temin edecek bazı ilkelere ihtiyaç vardır. Bu ilkeler piyasa gelişiminin önümüzdeki 10 yılına bir nevi ışık tutmalıdır. Bu güvenli limanı temin etmek için 5 temel üzerinde yükselen bir piyasa modeli öngörülmektedir. Bunlar: - Sağlıklı Fiyat Yapısı ve Etkin Risk Yönetimi, - Modern Altyapı ve Yönetimi, - Tüketici Odaklı Düzenlemeler, - Sistemli Piyasa Gelişimi, - Piyasa aracı olarak Verimliliktir. Bu 5 temel üzerinde yükselen piyasa daha şeffaf, öngörülebilir, rekabetçi ve ekonomik olmalıdır. Bir anlamda bu strateji ile piyasalara kamunun kafasındaki piyasa mantığının temelleri haber verilerek, önümüzdeki yıllarda bu kapsamda hazırlık yapmaları beklenmektedir. 1. Sağlıklı Fiyat Yapısı Ve Etkin Risk Yönetimi: Buradaki en önemli unsurlardan biri EPİAŞ’tır. Bir anlamda Ocak - Şubat 2015 33 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Enerji Borsası olacak EPİAŞ, Türkiye’nin de uluslararası piyasalardaki en önemli oyuncularından biri olmaya adaydır. Neden bir enerji borsasına ihtiyaç vardır? Eğer derinliği ve hacmi olan bir enerji alım-satım borsası olur ise kimse fiyatları tek başına etkileyemeyecek, dolayısıyla tüketici aslında en verimli fiyat oluşumundan, en az spekülasyona maruz kalmış bir piyasadan mal alacaktır. İkincisi, tüketicilerin önlerini görebileceği örneğin şimdiden 2-3 yıllık kontratlar satın alarak, tıpkı kur belirsizliklerinde maliyetlerini hedge etmeleri gibi, enerji maliyetlerini sabitleye- 34 Mimar ve Mühendis bileceklerdir. Bu sayede piyasada uzun erimli bir belirlilik ve öngörülebilirlik sağlanacaktır. Benzer bir uygulama olarak da, fiyat oluşumunu etkileyen en önemli unsurların şeffaflığı temin edilecektir. Yani fiyat kamunun bakış açısıyla değil, tüm maliyet kalemleri piyasa katılımcılarına açık olarak oluşturulacaktır. Bu sayede yatırımcıların piyasaya güvenleri artırılacaktır. 2. Modern Altyapı ve Yönetimi: Bugünkü elektrik şebekemiz, temelleri itibari ile Edison döneminden çok da farklı değildir. Keza, doğalgaz altyapımız ve diğer enerji altyapılarımız da tüm dünyadakiyle aynı şekilde aynı prensiplerle çalışmaktadır. Fakat özellikle son dönemlerde yenilenebilir, dağıtık üretim, akıllı şebeke ürünlerinin hatta belki elektrikle çalışan araçların gelmesi ile şebeke eski yönetim mantığından ve altyapısından uzaklaşmaktadır. Örneğin Avrupa’nın en önemli şehirlerinden birinde elektrikli araca geçmek istenmiş fakat 40 araçtan sonra bölgedeki trafo elektrik yükünü kaldırmamıştır. Yenilenebilir kaynaklar ise düzensiz çalışmaları sebebiyle diğer tüm kaynakların kendilerine göre çalışmasını tetiklemektedirler ki bu da dur-kalklar sebebiyle termik güçlerde aşınmaya, maliyet artışlarına, hatta bazen çalışmayarak maliyetlerini kurtaramamalarına sebep olmaktadır. İşte bu noktada akıllı şebekeler, modern araçlar, akıllı cihazlar devreye girmektedir. Artık tüketici kendisine elektrik sunulan değil aynı zamanda şebeke ile aktif bir alışveriş içinde olan bir unsurdur. Son yıllarda tüketicinin rolü değişmiştir. Tüketici sadece elektrik üretmemekte aynı zamanda şebekeye destek hizmetleri sağlamaktadır. Dağıtım şirketleri ise birer küçük işletim operatörü olmaya başlamaktadır. Sisteme yerleştirilen otomatik yönetim sistemleri ile sistem bir arızayı insan müdahalesi olmadan bir bölgeye hapsederek yayılmasını önlemektedir. Bunlar hem yönetim hem makine-teçhizat hem de insan gücü anlamında yeni kaynaklar gerektirmektedir. 3. Tüketici Odaklı Gelişmeler: Daha önce tüketici pasifti ve kendisine hizmet sunulandı. Fakat tüm dünyada da olduğu gibi, önümüzdeki yıllarda tüketicinin tekrar konumlandırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bunların belki de ilk adımı tüketiciyi bilinçlendirmek olacaktır. Bugün tüm dünyada elektrikte ödenen bedeller sadece elektrik üretim bedelleri değildir. Tüm bir sistem, hatlarla, personelle, hazırda bekleyen santrallerle yedeklenmektedir. Çünkü elektrik stoklanamamaktadır. Örneğin Atatürk Barajı hattan kopsa birçok baraj hemen milisaniyeler mertebesinde Tüketicimizin değişen rolüne vurgu yapabilecek, yeni tanımlar, mekanizmalar geliştirmemiz gerekmekte. Tüketici artık enerji sisteminin aktif bir parçası. Artık AB ve OECD uygulamaları özelinde daha sistematik ve tarifesini seçebilen, enerji sisteminin yardımcı bir unsuru olan bir tüketiciyi tanımlamalı ve konumlandırmalıyız. devreye girerek sistemi ayakta tutmaya çalışmaktadır. Ama anlık devreye girmek için ise 100 yerine 80 ile çalışmakta ve birkısım sistem güvenliği için kâr kayıpları olmaktadır. Kendisine bir bedel ödenmektedir. Enerji yoksulluğu denilince neyi anlıyoruz? Bazı kesimler dar gelirliye indirim, bazı kesimler de sübvansiyon anlayabilir. Ama ben özellikle elektrik hizmetinin varlığının insan hayatında çok önemli bir fark oluşturacağı kesimleri anlıyorum. Aynı şekilde, bugün bazı bölgelerimizde gördüğümüz bir diğer durum da elektrik çok değerli bir emtia, eğer değerinin altında verirseniz İstanbul’daki bir sıradan tüketicinin 2-3 katı tüketimlere yol açabilir. Bu iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik için de kabul edilebilir değildir. Üst noktada tüketici için fiyat oluşumunun daha dikkatli izlenmesi için ise mahkemelerden çok AB benzeri kurallara ve düzenlemelere ihtiyaç vardır. Çünkü gerçekten bazen yüksek bir fiyat ile tüketici mağdur edilirken, düşük fiyat verdiğinizde elektrik yatırımları durmakta ve kesinti miktarlarının artması söz konusu olmaktadır. Çünkü dağıtım şirketleri devletten bir bedel almamaktadır. Tüketiciden topladıkları bedellerden o şehirdeki mevcut sisteme ek yatırımlar yapmaktadırlar. 4. Sistemli Piyasa Gelişimi: Eskiden devletin yatırım yaptığı yıllarda her yıl enerji açıkları, darboğazları, sıradanlaşmış elektrik kesintileri olurdu. Bugün gazete arşivlerine herkes erişebiliyor. Şimdi ise bu sorunlar önem derecesini kaybetmiştir, artık fatura ödeme periyotları, bedeller, mahkemeler sorun olmaktadır. Dolayısıyla 1990’lardan başlayan piyasa mekanizması çalışmakta ve tüketiciyi de eğitirken piyasa sorunları değişmektedir. Fakat bunun bir sistem dahilinde olması gerekmektedir. Bir örnek vermek gerekirse; mesela bir hizmet veren işyerleri zincirinde dünyanın neresine giderseniz gidin hep aynı kalite, hizmet ve ürün güvenilirliği sağlanmaktadır. Bunu başarmak ise birçok standardı, kuralı ve hizmet kalitesini oturtmakla mümkün olabilmektedir. Fakat bu kurallar bütünü belirli geçiş süreçleri, dünyadaki en iyi örnekleri doğru izleyerek, etki analizi yaparak mümkün olmaktadır. Peki neden? Eskiden devlet kurumları, tek bir toplantı bir karar ile politika harmonizasyonu sağlanmakta idi. Fakat şimdi özel sektörün hakim olduğu bir piyasa yapımız var, artık iyi bir fikri olan küçük sermaye sahibi de büyük sermaye sahibi de, kredi, fizibilite vs ile piyasaya girip istediği noktada ürününü satabilmektedir. Fakat tüm bu hesaplar devletin belirlediği öngörülebilirlik kriterlerine bağlıdır. Çünkü her hesapta minimum 10 senelik bir süreçte olası tüm etkenler bir araya getirilmekte ve bir olabilirlik çıkarılmaktadır. Eğer devlet kuralları değiştirirse, mesela yeni bir ek vergi çıkarırsa, tam inşaatın ortasında bir proje olabilirliğini kaybeder ve batık maliyet büyük olabilir. Devletin bunları engellemek adına, KİT’lerin, hizmetlerin geleceğine dair bir sistematik kurallar ve düzenleme bütünlerini şimdiden belirlemesi gerekmektedir. Yerli kömürü nasıl destekleyeceği, dağıtım şirketlerinden beklentileri, yenilenebilir kaynaklara ilişkin uzun erimli hesapları- Ocak - Şubat 2015 35 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ hizmet kalitesi ve süreçleri beklenmektedir. Bunu da ancak yurtdışı örneklerde olduğu gibi şirketleri uluslararası kurallara uymaya (mesela ISO 10002) yönlendirerek başarabiliriz. Yani OECD ülkelerindeki bir hizmet sağlayıcı, müşteri hizmetlerini nasıl yürütüyorsa Türkiye’deki hizmet sağlayıcılar da müşteri hizmetlerini aynı sistemle yürütmelidir. Bu siber güvenlik, kalite, çevre ve iş sağlığı için de geçerlidir. Yüksek katma değerli ürün zincirine geçeceksek, altyapı ve hizmetlerimizin yeterli, modern ve ekonomik olması lazım. Yüksek büyüme oranlarıyla doğru orantılı, altyapı gelişimimiz ve ilerlememiz; bu ilerlemeler için 10-15 yıllık master planlarımız, öngörülerimiz, hesaplarımız olmalı. nı şimdiden masaya yatırmalıdır. 5. Piyasa Aracı Olarak Verimlilik: Çok önemlidir. Gerek Türkiye’nin rekabet edebilirliğinin artırılması gerek maliyetlerin düşürülmesi gerekse de tüketicinin daha az maliyetle daha üst kalite bir hizmet alması için verimliliğin tabiri caiz ise genlerimize kazınması gerekmektedir. Verimliliğin sağlanması için görüldüğü kadarı ile en önemli araçlardan biri de fiyat mekanizmalarının doğru sağlanmasıdır. Bir örnek vermek gerekirse benzin ve dizeldeki yüksek fiyatlardan tüketici şikayetleri herkesin malumudur. Bunun beklenmeyen bir yan etkisi, Türkiye’nin AB’deki en verimli yeni otomobil girişlerinden birine sahip olmasıdır ki Fransa’nın ardından OECD’de ikinci sıradadır. Ortalama 5-5.3 l/100km tüketim ile şu anda Türkiye AB’ye örnek bir durumdadır. Bu tüketici tarafıydı, üretim tarafında da özelleştirmeler ile devletten özel sektöre geçen santrallerde gözle görülür üretim artışlarına şahit oluyoruz. Bu yıl 36 Mimar ve Mühendis birkaç grup küçük verimsiz santrallerini kapattı. Dağıtım tarafında ise, yeni dönem tarifelerinde verimlilik parametresi dikkate alınacaktır. Fakat verimlilik bir piyasa aracı olarak giderek önem kazanacaktır. Bu anlattıklarımız kendi iç piyasamız için olan hedeflerimizdi. Bu hedefler AB piyasalarına uyum ile kendi iç piyasa ihtiyaçlarımız arasında bir denge sağlamayı, piyasa oyuncularına bir öngörülebilirlik vermeyi amaçlamaktadır. Peki ya uluslararası enerji oyununda Türkiye’nin yeri neresi olacaktır? Bu sorunun cevabı da yukarıdaki hedeflerde gizlidir. Bugün Afrika ve Balkanlar’da elektrik sektöründe iş yapan şirketlerimiz var. Bunlar iç piyasadaki tecrübeleri ile uluslararası alanda da aranan oyuncular haline gelmektedir. Yani içeride eğer sistemli, daha ölçülebilir ve piyasa oyuncularının ilerlemeci (progressive) gelişimlerini temin edersek, bu şirketler Türkiye’nin uluslararası alandaki başarılı oyuncuları olacak. Enerji sektöründe her daim daha iyi 2023’te Nasıl Bir Enerji Piyasası? Yüksek katma değerli ürün zincirine geçeceksek, altyapı ve hizmetlerimizin yeterli, modern ve ekonomik olması lazım. Yüksek büyüme oranlarıyla doğru orantılı, altyapı gelişimimiz ve ilerlememiz; bu ilerlemeler için 10-15 yıllık master planlarımız, öngörülerimiz, hesaplarımız olmalı. Tüketicimizin değişen rolüne vurgu yapabilecek, yeni tanımlar, mekanizmalar geliştirmemiz gerekmekte. Tüketici artık enerji sisteminin aktif bir parçası. Artık AB ve OECD uygulamaları özelinde daha sistematik ve tarifesini seçebilen, enerji sisteminin yardımcı bir unsuru olan bir tüketiciyi tanımlamalı ve konumlandırmalıyız. Eğer içeride bu sistemli gelişmeleri sağlarsak, uluslararası arenada zaten uluslararası kurallara göre hareket eden enerji oyuncularımız tecrübelerini konuşturacak, belki de ülkemizin jeopolitik önemini katlayacak, ülkemiz insanına daha çok refah ve fayda sağlayacak. Ülkemiz için Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı ile birlikte oluşturduğumuz stratejilerin hedefine ulaşması için sektörümüzdeki tüm oyuncuların bilgi, birikim ve tecrübeleri konusunda el ele vermeleri gerekmekte. EPDK olarak biz bu koordinasyonu temin etmek, piyasanın tüm oyuncularıyla el ele vererek hepimizin hedeflediği bir piyasayı oluşturmak için kararlı ve ilkeli adımlarla hareket etmekteyiz. Uluslararası finans, ekonomi ve enerji piyasalarının çalkalandığı bu dönemde, yatırımcılarımıza yön göstermeye devam edeceğiz ki bizden beklenen de sanırım budur. YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ YENİ TÜRKİYE’NİN YENİ ENERJİ KAYNAKLARI (BOR) Doç. DR. Abdulkerim Yörükoğlu BOREN - Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü Başkanı kerim@boren.gov.tr Dünya bor rezervleri açısından yüzde 72’lik payla lider konumda olan ülkemiz aynı zamanda dünya rafine bor üretiminde de 1. sırada yer almaktadır. Bor ürünleri dünyada başta cam ve cam elyafı sanayi olmak üzere, deterjan ve ağartıcılar, seramik, tarım, alev geciktiriciler, ahşap koruma, inşaat malzemeleri, kimya, metalurji, nükleer uygulamalar, tıp, yüksek teknoloji gibi 250’ye yakın alanda kullanılmaktadır. Şekil 1. Serpantin grubu asbest minerali Pek çok sektör ve teknolojinin girdisi olan bor zenginliğimizin katma değeri yüksek ürünlere dönüştürülmesi amacıyla teknoloji değeri, rekabet avantajı oluşturan teknolojik çözümler, geliştirmeye ve bor tüketim potansiyelini artırmaya odaklanarak; yeni bor ürünleri geliştirmek, yeni kullanım alanlarını ortaya çıkarmak, ekonomik ve sektörel gelişime katkı noktasında bu ürünlerin ülkemizde üretilmesini sağlamak enstitümüzün öncelikli görev alanlarıdır. Bilindiği üzere son yıllarda fosil yakıtlarda görülen azalmaya karşın artan enerji talebi, elektrik 38 Mimar ve Mühendis enerjisinin depolanamaması, çevre konusunda artan duyarlılık gibi sebepler alternatif enerji kaynakları arayışlarını da beraberinde getirmiştir. Bu arayışlar içinde borun enerji alanında kullanımı konusunda yapılan araştırmalar da hız kazanmıştır. Bor, enerji sektöründe; çimento, seramik, izolasyon, hidrojen depolama, yakıt pilleri, güneş panelleri ve pilleri, lityum iyon pilleri, yüksek ısı transistörleri vb. alanlarda kullanılmakta olup bu alanlardaki kullanımı ile enerji tasarrufu, enerji taşıma/ depolama ve enerji üretimine katkı sağlamaktadır. Fosil enerji kaynaklarının giderek azalması ile birlikte gündeme gelen en önemli alternatif enerji kaynaklardan birisi hidrojendir. Hidrojen yakıt olarak üstün özelliklere sahip olması nedeniyle geleceğin alternatif enerji kaynakları arasında ön sıralarda yer almakta, hidrojene dayalı bir ekonominin uzun dönemlerde bütün sektörleri etkilemesi beklenmektedir. Tüm dünyada hidrojen üretimi, depolama ve taşıma yöntemleri, yakıt pili geliştirilmesi konularındaki çalışmalar yoğun bir şekilde sürdürülürken Türkiye’nin de bu gelişmeleri yakından takip etmesi ve bu alanda kendi teknolojisini geliştirmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu nedenle, ülkemizin sahip olduğu bor zenginliğini katma değer ve istihdama dönüştürmek amacıyla enstitümüzce hidrojen konusunda projeler başlatılmıştır. Hidrojenin taşınması ve depolanması konusunda bilinen en iyi yöntemlerden biri olan sodyum bor hidrür konusunda enstitümüz ve TÜBİTAK MAM Kimya Enstitüsü işbirliğinde sodyum bor hidrür üretimi için know-how geliştirilmiş, TÜBİTAK MAM yerleşkesinde 12mx8m kapalı alan içinde, 1000 kg/yıl kapasiteli sodyum bor hidrür üretimi pilot tesisi kurulmuştur. Aynı işbirliği kapsamında yürütülen diğer bir projede, metalik sodyum üretimi için pilot tesis kurulması ve sodyum Şekil 3. Sodyum bor hidrür ö nemli bir ulusal kaynağımız olan bor cevherinden bilgi ve teknolojiye dayalı ekonomik değer üretilmesini hedefleyen Bor Araştırma Enstitüsü, üniversiteler, kamu araştırma kurumları ve özel sektörle işbirliği içinde projeler yürüterek, projeler neticesinde üretilen bilginin paylaşımını ve üretimin hizmetine sunulmasını sağlamaktadır. Şekil 2. Sodyum bor hidrür üretimi pilot tesisi girdisinde dışa bağımlılığın ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. Enstitümüz desteğiyle yürütülen doğrudan sodyum bor hidrürlü yakıt pili üretimi konulu projede, 100 W gücünde doğrudan sodyum bor hidrürlü yakıt pili üretimi gerçekleştirilmiştir. Yine enstitümüz ve TÜBİTAK MAM Enerji Enstitüsü işbirliğinde yürütülen bir diğer projede 1 kW yakıt pili sistemi üretimi gerçekleştirilmiştir. Aynı işbirliği kapsamında yürütülen sodyum bor hidrür yakıt pilli araç konulu projede, araç üzerine entegre sodyum bor hidrürden hidrojen üreten sistem geliştirilmiş ve yine araç üzerinde bulunan yakıt pili beslenerek aracı tahrik için gerekli elektrik enerjisi üretilmiştir. İhtiyaca yönelik anlık hidrojen üretim sistemi Türkiye’de ilk defa denenmiş ve bu ilk prototip yol testlerinde de başarılı olmuştur. Araç tamamen yerli ve el yapımıdır. Aracın maksimum hızı 80 km/saat, aracın Şekil 4. 100W yakıt pili Şekil 5. 1kW yakıt pili Şekil 6. Sodyum bor hidrür yakıt pilli araç elektriğe dönüştürülmesi ile elektrikli menzili 150 km olarak ölçülmüştür. araçlarda menzil artırmaya uygun sistem Araç 1 kg bor hidrür ile 50 km yol gidegeliştirilmesi amaçlanmaktadır. bilmektedir. Enstitümüz tarafından desteklenen proBora dayalı enerji sektörü ile ilgili öngöjeler kapsamında hidrojenin yanı sıra, rülebilir ticarileşme potansiyeli olan, borun çimento, seramik, izolasyon malzerekabet avantajı sağlayabilecek ürün mesi, alev geciktiriciler, MgB2, borlu mıkve üretim teknolojisini geliştirmek, natıslar, elementer bor, lityum iyon pilleri geliştirilen teknolojinin ticari olarak gibi diğer enerji uygulamalarıyla ilgili uygulanabilmesi için gerekli bilgi, denealanlarda da çalışmalar yürütülmektedir. yim ve sistemi oluşturmaya, üretici ve uygulayıcılar ile işbirliği halinde uygulama projeleri yapmaya odaklı Ar-Ge SEKTÖREL BOR işbirliği yapmak üzere enstitümüz ve ARAŞTIRMA FIRSATLARI TÜBİTAK işbirliğinde, “BOREN-TÜBİBorun çimentoda da kullanımı ile pişme TAK MAM Bor ve Enerji Uygulamaları sıcaklığı düşürülerek üretim enerjisinde Yetkinlik Merkezi” kurulmuştur. Yettasarruf sağlanmakta, çevre kirliliği emiskinlik merkezi kapsamında, daha önce yonu düşürülmekte, beton mukavemeti yapılmış çalışmalarda geliştirilen yakıt artırılmakta, hidratasyon ısısı düşürülpili sistemlerinin uygumekte ve yüksek nötron Dünya enerji lama alanlarında yetkin tutma özelliği ve radtalebinde üreticilerle işbirlikleri yasyona karşı koruma içerisinde ticari uygulason yıllarda sağlanmaktadır. Borun maya yönelik konsept bu katkıları nedeniyle, gerçekleşen yüzde projelerin geliştirilmesi dünya genelinde baraj, 50’nin üzerindeki ve uygulanması hedefkanal, köprü ve tünel artışla beraber lenmektedir. Bu hedef gibi yapılarda, ülkedoğrultusunda başlatısektörde ülkemizde mizde ise mukavemeti lan İnsansız Hava Aracı öngörülen teknolojik yüksek çimento ve yapı (İHA) İçin Bor Temelli malzemelerine olan talefaaliyet konuları; Hidrojen ve Yakıt Pili bi karşılamak amacıyla yenilenebilir enerji Sistemi Geliştirilmesi borlu çimento kullanıkonulu projede İHA üze- kaynaklarından mının artması öngörülrinde sodyum bor hidmektedir. Boratlar yapı elektrik üretimi, rürden hidrojen üretim sektöründe; PVC’ye, enerji tasarrufu sisteminin tasarlanması, ahşap kompozitlere ve sağlayan geliştirilmesi ve imalatı, yalıtım malzemelerine üretilen hidrojenin kulteknolojilerin alev geciktirici, parlama lanımına uygun yaklaşık sanayideki ve duman bastırıcı ola200 W güç çıkışına sahip rak ilave edilmekte ayrıproseslerde yakıt pilinin geliştirilca daha sağlam, hafif ve kullanılması, güç mesi ve üretimi amaçdepreme-ısıya dayanıklı lanmaktadır. Projenin üretim tesislerinde, binaların yapılmasında son aşamasında yerli bir elektronik ve izolasyon amaçlı yalıfirma tarafından hazırlatımda kullanılmaktadır. cihazlarda ve nan İHA içerisine geliştiBor esaslı mamullerin rilen güç sistemi entegre ulaşım araçlarında payının her yıl artması kullanılacak yakıt edilerek yer ve uçuş sektörel bor araştırma testleri yapılarak sistem pilleri üretimi, fırsatlarını oluşturmakçalışma şartları optimitadır. Seramik sektörünhidrojen yakma ze edilecektir. Merkez de çoğunlukla sır ve filtteknolojilerinin bünyesinde yürütülen relerde kullanılan bor, geliştirilmesi, güç Elektrikli Araçlar İçin ergimenin ilk aşamalaBor Temelli Yakıt Pilli rında cam oluşumunu sistemleri kontrolü, Menzil Arttırıcı konulu enerjinin depolanması sağlamakta, sırın pişme diğer projede sodyum sıcaklığını düşürerek ve nükleer enerji bor hidrürden üretilen enerji tasarrufu sağlaüretimidir. hidrojenin yakıt pilinde makta, mekanik gücü ve Ocak - Şubat 2015 39 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ çizilme direncinin yanı sıra kimyasalların etkilerine karşı direnci artırmaktadır. LİTYUM İYON PİLLERDE BOR KULLANIMI ÇALIŞMALARI Yüksek enerji yoğunluğuna sahip olan elementer bor, füze yakıtı, motor yakıt katkı maddesi, hava yastıkları, elektrikelektronik sanayi, fişek ve askeri teçhizat vb. uygulamalarda kullanılmaktadır. MgB2 çok iyi bir süper iletken malzeme olup sıfır kayıpla enerji iletimi sağlamaktadır. MgB2; manyetik rezonans görüntüleme cihazları, haberleşme, elektrik enerjisi şebekeleri, elektrik motorları, manyetik fırlatma, hızlı trenler gibi çok önemli uygulamalarda kullanılmaktadır. Çekim kuvvetinin yüksekliği ile bilinen Nd-Fe-B esaslı kalıcı mıknatısları manyetik uygulamalarda, manyetik araçların, filtrelerin ve iyonizerlerin yapımında, alarm ve güvenlik sistemlerinde, hard disklerde, MR Cihazı gibi manyetik tarama ve görüntüleme yapan cihazların üretiminde kullanılmaktadır. Yarı iletken maddelerden üretilen güneş pilleri GSM santralleri, radyo ve TV istasyonları, park ve bahçe aydınlatmaları, yatlar, deniz fenerleri gibi haberleşmeden aydınlatmaya kadar pek çok alanda kullanılmaktadır. Cep telefonları, taşınabilir müzik çalarlar, taşınabilir bilgisayarlar gibi elektronik cihazlarda enerji depolayıcı parçalarda kullanılan lityum iyon pilleri, geleceğin akü teknolojileri olarak görülmektedir. Lityum iyon pillerinde bor kullanımı konusunda çalışmalar hızla devam etmekte, yapılan çalışmalarda bor katkısı ile pilin yanma ve patlama özelliklerinin azaltılması, kimyasal ve elektrokimyasal dayanıklılığın artırılması, mekanik mukavemetin muhafaza edilmesi gibi özelliklerin sağlanması ile birlikte yüksek iyon iletkenliğine sahip ve dayanıklı pil üretimi araştırılmaktadır. ENERJİDE ÖNEMLİ FIRSATLAR SUNACAK Dünya enerji talebinde son yıllarda gerçekleşen yüzde 50’nin üzerindeki artışla beraber sektörde ülkemizde öngörülen teknolojik faaliyet konuları; yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi, enerji tasarrufu sağlayan teknolojilerin sanayideki proseslerde kullanılması, güç üretim tesislerinde, elektronik cihazlarda 40 Mimar ve Mühendis Bigadiç Bor Madeni Borun katkıları nedeniyle, dünya genelinde baraj, kanal, köprü ve tünel gibi yapılarda, ülkemizde ise mukavemeti yüksek çimento ve yapı malzemelerine olan talebi karşılamak amacıyla borlu çimento kullanımının artması öngörülmektedir. ve ulaşım araçlarında kullanılacak yakıt pilleri üretimi, hidrojen yakma teknolojilerinin geliştirilmesi, güç sistemleri kontrolü, enerjinin depolanması ve nükleer enerji üretimidir. Bu bağlamda, borun enerji sektöründe; hidrojen depolama, yakıt pili yakıtı, yakıt katkı maddesi, sodyum bor hidrür, süper iletkenler, mıknatıslar, elementer bor, çimento, yapı malzemeleri ve daha bir çok alanda kullanımının enerji tasarrufu, enerjinin depolanması ve enerji verimliliği sağlan- ması açısından önemli fırsatlar sunacağı öngörülmektedir. Borun sağladığı bu fırsatları rekabet avantajı oluşturan yeni teknolojilere, katma değer ve istihdama dönüştürecek Ar-Ge projelerinin geliştirilmesi, desteklenmesi ve yürütülmesi enstitümüzün öncelikli faaliyet konuları olup bu konularda üniversiteler, araştırma kurum/kuruluşları, sanayi kuruluşları, özel sektör işbirliği ve paylaşımı içerisinde çalışmalarımız hızla devam etmektedir. YENİ ENERJİ POLİTİKALARI GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ YERLİ VE YENİ ENERJİ KAYNAKLARI Prof. Dr. Ahmet Erdal OSMANLIOĞLU MMG Yönetim Kurulu Üyesi aerdalosmanlioglu@yahoo.com Yeni Türkiye söylemini, ülkemizi her alanda daha müreffeh bir konuma taşıma arzusunun ve iradesinin varlığının göstergesi olarak gördüğümüz takdirde, belki de bu yeni doktrinin enerjide beklediğimiz atılım için bir sinerji oluşturduğunu göreceğiz. Yerli ve yeni enerji kaynaklarına odaklanmak ve bunları ekonomiye dahil etmek yeni Türkiye’nin enerji politikalarının temelini oluşturmaktadır. K alkınma programının 2023 hedefleri için belirlenen 25 maddelik dönüşüm programına baktığımızda bu değişimin ekonomideki ilk işaretlerini görmekteyiz. Program, doğru ve zamanında gerçekleşmesi durumunda Türkiye'ye bulunduğu bölgede güçlü bir devlet olma imkanı verecektir. Buradan yola çıkılarak enerji perspektifinde bir değerlendirme yaptığımızda ise ithalata olan bağımlılığın azaltılarak yerli ve yeni kaynaklara dayalı enerji üretim programlarının devreye alınmasının ülkemizin kalkınmasında esas olduğunu söyleyebiliriz. Yerli ve yeni enerji kaynaklarına odaklanmak ve bunları ekonomiye dahil etmek Yeni Türkiye’nin enerji politikalarının temelini oluşturmaktadır. Hiçbir ekonomik gücün insani gücün kaynak olduğu zenginliğin yerini alamayacağı bilinci ile sahip olduğumuz yerli kaynaklarımızın başında şüphesiz insan kaynaklarımız gelmektedir. O halde, Yeni Türkiye’nin enerji alanındaki kalkınma programını uygulayabilecek nitelikli insanlarımızın bu sürece yönlendirilmesi öncelikli olmalıdır. Gerek kamuda gerekse özel sektörde enerjinin her kademesinde birikimi ile çok başarılı dinamik insan kaynağımız bulunmaktadır. Bunun için özellikle teknolojik alanlarda mevcut statükodan kurtularak etkin dönüşümü sağ- 42 Mimar ve Mühendis layabilecek nitelikteki yöneticilerin kamuda göreve getirilmesi artık bir zorunluluk olmuştur. Yeni dünya düzeninde enerjide doğu ile batıyı birleştirerek transit ülke olma yolunda yürütülmekte olan çalışmalar ve 2023 vizyonunu hayata geçirme yolunda başlatılan büyük enerji projeleri ülkemizin enerjiye yön veren ticaret üssü olmasına katkı sağlayacağı açıktır. Bu gelişmeler “Güçlü Türkiye” için umut verici olmakla birlikte artan enerji maliyetinin azaltılması ancak eşzamanlı olarak yerli ve yeni enerji kaynaklarımızın devreye alınmasıyla mümkündür. Bu bakış açısıyla Yeni Türkiye’nin enerji politika- Yeni dünya düzeninde enerjide doğu ile batıyı birleştirerek transit ülke olma yolunda yürütülmekte olan çalışmalar ve 2023 vizyonunu hayata geçirme yolunda başlatılan büyük enerji projeleri ülkemizin enerjiye yön veren ticaret üssü olmasına katkı sağlayacağı açıktır. larını belirlemek ve uygulamak için sahip olduğumuz yerli kaynaklarımızı ekonomiye kazandırmak ve yeni enerji kaynakları geliştirmek öncelikli hedeflerimiz olmalıdır. Yerli enerji kaynakları arasında kömürün etkin olarak ekonomiye kazandırılması önceliğinin yanı sıra toryum cevherinin öne çıktığı görülmektedir. Dünyadaki sayılı ülkeler arasında sahip Konsantre güneş enerjisi ile termokimyasal güneş yakıtı üretimi ve dekarbonizasyon. olduğumuz toryum maden rezervimizin ekonomiye kazandırılması için; Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) benzeri bir yapılanma ile bilimsel araştırmaların önündeki bariyerlerin kaldırılarak gelişmelere ayak uyduramayan mevcut statik yapının dışına çıkarılmalıdır. Toryuma odaklanarak toryumla ilgili araştırmaları yürütebilecek olan Ulusal Toryum Araştırma Enstitüsü (TOREN) kurulması adımı yerli maden rezervimiz olan toryum yakıtla çalışan yerli nükleer reaktörlere doğru atılan en önemli hamle olacaktır. Ülkemizdeki toryum madenleri gereken destek sağlandığında enerjideki beklenen teknolojik atılıma öncülük edebilecek potansiyele sahiptir. Toryumla ilgili detaylı bilgilere (www. mmg.org.tr sitesinden derginin Enerjisini Arayan Türkiye konulu 75. sayısından ulaşılabilir). Yeni enerji kaynakları konusunda ise Massachusetts Institute of Technology (MIT)’deki eğitimim sırasında, ABD’de özellikle Harward ve MIT’de yürütülmekte olan güncel enerji araştırmaları hakkında inceleme olanağı bulmuştum. Bunlardan bazıları ile ilgili kısa bilgiler sunmak istiyorum. Öncelikle ABD’de enerji konusunda üzerinde yoğun araştırmaların sürdüğü iki ana konu bulunmaktadır. Bunlardan ilki çevreye zarar vermeyen ve ucuz maliyetli bir enerji kaynağına ulaşmaktır. Bu konuda “Suni Fotosentez Hücreleri” ve “Suyun Ayrıştırılması” öne çıkan araştırmalar arasındadır. Su ayrıştırılması; su molekülünün ayrıştırılarak enerji olarak kullanılabilen hidrojene ve çevreye zarar vermeyen oksijene dönüştürülmesi işlemidir. İkinci konu ise çeşitli fosil kaynaklardan enerji elde ederken doğaya salınan karbonun parçalanması veya depolanması ile küresel ısınmaya olan etkiyi ortadan kaldırmaktır. Her iki işlem için de enerji kaynağı olarak konsantre güneş kullanıldığında küresel ısınmaya olumlu katkı sağlayan güneş yakıtı üreterek amaca ulaşmak mümkün görülmektedir. Güneş yakıtı üretiminde laboratuvar ölçeğinde daha iyi sonuçlar alınan yöntem ise Zn-oksitleme yöntemi ile suyun ayrıştırılarak sıvı hidrojen yakıt elde etmektir. Ancak henüz bu yöntemlerde hidrojen çıkış hızı mobil uygulamalarda arzu edilen akış hızını sağlayamadığından araçlarda doğrudan enerji kaynağı olarak kullanılamamaktadır. Güneş Yakıtı Üretimi Araçlarda doğrudan hidrojenin yakıt olarak kullanılabilmesi için araştırmalar son yıllarda sonuç vermiş ve uygulamalar başlamıştır. Genel olarak ya doğrudan hidrojenin doldurularak uygun depolama ile kullanıldığı sistemler ya da hibrit sistemler uygulanmaktadır. Ancak sıvı Ocak - Şubat 2015 43 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ hidrojenin kullanımı ve uzun süre depolanmasındaki zorluklar nedeniyle daha uygun kullanım olanakları araştırılmaya devam etmektedir. Bunlar; hidrojenin, hidrolitikler, metal hidritler veya kompleks hidritler olarak kimyasal yöntemlerle kullanımının daha uygun hale getirilmesidir. Ayrıca amin boranlar ile amidler, nano parçaçıklar, sıvı hidrojen taşıyıcıların hidrojenerasyon/dehidrojenerasyonu üzerinde çalışılan önemli enerji araştırma konuları haline gelmiştir. Bunlardan bazıları; NaBH4 + 2H2O » NaBO2 + 4H2 Milenyum hücre veya Ru katalizörü olarak da anılan hidrojen üretim yöntemidir. 2 Nano parçacık MgH Bir diğeri magnezyumla bileşik durumdaki nano parçacık haline getirilmiş hidrojenin kullanımıdır. Teorik olarak yüzde 7.7 kapasiteye sahip olup düşük maliyetlidir. Çözelti halinde ağır metal katalizör (Nb2O5 ) kullanımı gerektirmektedir. Geri dönüşümü yüksek sıcaklıklarda (200 °C) mümkündür. Nano Güneş Hücreleri. Yerli enerji kaynakları arasında kömürün etkin olarak ekonomiye kazandırılması önceliğinin yanı sıra toryum cevherinin öne çıktığı görülmektedir. Dünyadaki sayılı ülkeler arasında sahip olduğumuz toryum maden rezervimizin ekonomiye kazandırılması için; Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) benzeri bir yapılanma ile bilimsel araştırmaların önündeki bariyerlerin kaldırılarak gelişmelere ayak uyduramayan mevcut statik yapının dışına çıkarılmalıdır. Ammonyum-Boron NH3-BH3 Amonyum boron ile yüzde19.7 kapasiteye ulaşılmıştır. Nispeten daha düşük sıcaklıklarda hidrojen sağlanmaktadır. Ancak, patlayıcı ve zehirli B2H6 çıkışı söz konusudur ve rejenerasyon maliyeti hala yüksektir. Nano-Güneş Hücreleri ve Işığa Duyarlı Boya Kaplı Güneş Hücreleri Günümüzde yüzde15-30 verim elde edilebilen PV güneş hücrelerinin verimliliğini artırmak üzere ışığa duyarlı boya ile kaplı güneş hücreleri diğer bir ifadeyle Graetzel Hücresi bir foto elektrokimyasal hücre olarak geliştirilmiştir. Taşıyıcıların foto jenerasyonu fiziksel olarak ayrı tasarlanmıştır. Ara yüzey taşıyıcı oluşumunda ve yeniden birleşiminde kritik rol oynamaktadır. 10μm ölçekli ince filmler 15nm ortalama tane boyutuyla verimde büyük artış sağlamaktadır. Nano güneş hücreleri organik güneş hücrelerinin en üst sınıfında yer almaktadır. Oksidasyonu ve bozunumu engel44 Mimar ve Mühendis lemek için kaplama yapılması gerekliliği vardır. Ayrıca yüksek verimli polimer hibrit hücre geliştirme çalışmaları da sürmektedir. Yarı iletken Nano Teller ZnO nano teller piezo-elektrik malzemelerdir. Bu tür malzemelere gerilim uygulandığında elektrik alanı gradyanı ile tepki verirler. Bunun tersi yani gerilimin gevşetilmesi durumunda ise silisyum yarı iletken anotlarda enerji depolaması sağlanmaktadır. KAYNAKLAR Mimar ve Mühendisler Grubu, 75.Sayı DESERTEC WhiteBook DOE, EERE GTM Research, Brett Prior (2011) Massasuchets Institute of Technology (MIT) Nocera, Dædalus Nano Lett., 8, 3456 (2008). Nature, 449, 885 (2007). PSI/ETH Zurich Proc. Nat. Acad. Sci. 109, 1407 (2012) Sandia National Laboratories YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ YENİ TÜRKİYE’NİN YENİ ENERJİSİ: KONYA ŞEKER’DE VERİMLİLİKLE GELEN ATILIM Mehmet KOCA Anadolu Birlik Holding İcra Kurulu Başkanı (CEO) mehmetkoca@abholding.com.tr İş sağlığı ve güvenliği, gerek ülkemizde gerekse dünya genelinde hemen hemen her sektörde ve her üretim çeşidinde çalışanları ve işverenleri koruyan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu olgunun kültürel olarak toplum genelinde yerleşmesi ve olası iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi için kullanılan birtakım olmazsa olmaz olarak nitelendirebileceğimiz unsurlar mevcuttur. İşte bu unsurların belki de en başında kişisel koruyucu donanımlar (KKD) gelmektedir. 2 000’li yılların başında Konya Şeker için yarım asırlık fabrikasını etkin ve verimli şekilde işler hale getirmek meseleydi, başarıydı. 2003’te o psikolojik sınır aşıldı ve bir fabrika daha denildi. 2004’te onu üretime almak başarıydı. O psikolojik duvar da aşıldı. İlk yıllarda yatırımlar tek tek geldi. 2006’dan sonra gaza yüklenildi ve yatırımlar peş peşe geldi. Şekerli mamullerden, çikolataya, sıvı şekerinden, buharlı küspe kurutma tesisine, panplasttan, biyoetanole çok sayıda tesis 3-4 yıl gibi kısa sürede tamamlandı. Onları dondurulmuş patates, yem fabrikası takip etti. 2010’ların başında da hem hedef yükseltildi hem de gaza biraz daha yüklenildi. 2011 yılında yaklaşık 350 milyon Dolar’lık yatırım bütçesine sahip 6 tesisin temeli peş peşe atıldı ve 2012’de biri hariç hepsi tamamlandı. O kalanı da yani dünyanın en büyük et süt entegre tesisinin de süt ürünleri ünitesi birkaç ay önce devreye alındı ve ürünlerimizi Türk ve yabancı pazarlara sunuyoruz. ENERJİYE İLGİMİZ YENİ DEĞİL Konya Şeker’in enerji sektörüne ilgisi Kangal Termik Santrali özelleştirmesi ile başlamadı. Biz 2012 yılının son büyük enerji ihalesi olan Kütahya’daki Seyitömer Termik Santrali özelleştirmesinde de 2 milyar 78 milyon Dolar’a kadar çıktık ve 16 talipli arasında son beşe kalarak, 2 milyar 248 milyar Dolar’lık bedelle sonuçlanan ihalede de kararlılığımızı ve ciddiyetimizi sergiledik. Daha sonra yapılan Yatağan Termik Santralı ihalesinde en yüksek 3. teklifi veren firma olmuş, birkaç ay önce yapılan ve 521 milyon Dolar’a ihale 46 Mimar ve Mühendis edilen Orhaneli-Tunçbilek Termik Santrali ihalesinde de 520 milyon Dolar ile en iyi 2. teklifin sahibi olmuştuk. O süreç de bizim için ilk değildi. Karapınar’da tespit edilen kömür rezervi ve burada kurulacak enerji havzası ile ilgilendiğimizi de sürekli ifade ettik, oradaki kömürün değerlendirilmesi ile ilgili süreci hem yakından takip ediyor hem de projelendirme çalışmalarını ve ihale sürecini heyecanla beklediğimizi, Karapınar konusunda çok daha istekli olduğumuzu, olacağımızı belirtiyoruz. Türkiye’de termik santral işletmeciliği konusunda daha doğrusu elektrik üretimi konusunda kurumsal tecrübeye sahip iki tane kurum var. Biri bugüne kadar termik santralleri kuran Enerji Bakanlığı, diğeri şeker fabrikalarıdır. Türkiye’de kurulan her şeker fabrikası kendi tüketeceği enerjiyi üretecek şekilde projelendirilmiştir. Otoprodüktör lisansına sahip olan şeker fabrikaları kampanya dönemlerinde ürettikleri elektriğin fazlasını da enterkonnekte sisteme vererek ülkemizin elektrik enerjisi arzına katkı vermişlerdir. Bu anlamda pancar şekeri sanayi elektrik üretiminde 87 yıllık, Konya Şeker ise 59 yıllık bir tecrübeye, birikime sahiptir. Yani Konya Şeker, şeker sektöründeki uzmanlığı ve tecrübesi kadar, termik santral işletmeci- Konya Şeker sıra dışı bir şirket. Bizim sıra dışılığımız kuruluşumuz ile başladı. Büyük sanayi tesisleri yatırımının devletten beklendiği, özel sektörün yeni yeni ekonomik sisteme dahil olduğu bir devirde, kooperatifçiliğin ve kooperatif şirketlerinin adının bile anılmadığı dönemde Türk çiftçisi kooperatif çatıları altında birleşerek ilk sıra dışı işini Konya Şeker’i kurarak gerçekleştirdi. liğinde de uzmanlık ve tecrübeye sahiptir. Nitekim ülkemizde kömürden elektrik üretiminde ilk akışkan yataklı kazan teknolojisine sahip santrallerden birini Konya Şeker, Çumra Şeker entegre tesisini ülkemize kazandırmıştır. Konya Şeker ayrıca, otoprodüktör olarak yakaladığı başarıdan güç alarak enerji sektöründe faaliyet gösterecek Çobanyıldızı A.Ş.’yi 2010 yılında kurmuş ve elektrik üretim lisansını almasından sonra da bir yıl gibi kısa bir sürede Çumra entegre tesis bünyesinde 37 Megawatlık ilave termik santralini tamamlamış ve işletmektedir. Konya Şeker’in toplam elektrik üretimi bu santral ile birlikte kurulu gücü 80 Megawat’a ulaşmış, Kangal Termik Santrali’nin alınması ile kurulu gücümüz 537 MW’a çıkmış ve Soma Termik Santrali’ni devraldığımızda toplam kurulu gücümüz 1527 MW olacaktır. Bu kurulu güç ile 31 Aralık 2014 tarihindeki Türkiye’nin kurulu gücünün yüzde 2.2 sine, kömürlü santralların kurulu gücünün yüzde 10.43’üne, özel sektör kurulu gücünün ise yüzde 4 üne sahip olacaktır. Üretim açısından ise 2014 sonu itibariyle brüt 3.097.898.049 kWh olan üretim hacmimize Soma termik santralinin brüt nominal üretim miktarı olan 6.435.000.000 kWh daha eklendiğinde iki kat daha artarak brüt 9.532.898.049 kWh seviyesine ulaşacaktır. Bu üretim miktarı ile de Türkiye 2014 yılı üretiminin (250 Ocak - Şubat 2015 47 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Bundan sonraki büyük hedefimiz Karapınar’a termik santral kurmak olacaktır. Eğer Karapınar’a santral kurmak bize nasip olur ise o tesisin de çevre değerlerine olumsuz bir etkisi olmayacaktır. milyar kWh) yüzde 3.39 nu, kömürlü santral üretiminin yüzde 11.61’ini, özel sektör üretiminin yüzde 7.08’ini üretecektir. Yani bizim Kangal özelleştirmesi ile yaptığımız aslında şeker işinden sonra bildiğimiz en iyi işi ticarileştirmek, en tecrübeli olduğumuz alanda aktif rol üstlenmektir. Bugüne kadar başka başka sektörlerde örneğin otomotivde, inşaatta, tekstilde olup da enerji sektörüne adım atan ya da ilgi duyan her şirkete göre biz elektrik üretiminde daha tecrübeliyiz ve elektrik üretimindeki tarihimiz hepsinden daha eskidir. Bir şeker fabrikası olarak biz bu özelleştirmeyle şekerden sonra ana üretim kalemlerimizden biri olan elektrik üretiminde en tabii olan söz hakkımızı kullanıyoruz. Bugüne kadar tarım sektörü üretti, tarım sektörünün ürettiklerinden üretilenlerle oluşan katma değer başka sektörlerde kaldı. Biz bir üretici kuruluşuyuz ve ilk defa tarım sektörü başka bir sektörde oluşan katma değerden sektöre pay aktarmak için adım attı, yani Konya Şeker vasıtasıyla enerji sektöründeki pastaya ben de ortağım dedi. Bu işin bizim açımızdan, tarım sektörü açısından can alıcı noktası budur. Başka bir sektörde kazanacaklarımızın tarım sektöründe, tarımsal sanayide kaldıraç olarak kullanılmasına aracılık etmek. Bu iki sektörde de Türkiye’nin en iddialı kurumlarından biriyiz. Gıda ile enerji birbiriyle pek örtüşmüyor gibi görülebilir. Ancak üretmek için enerjiye ihtiyaç olduğunu kimse unutmasın. İşte o gelecekte bir tarım şirketinin enerji üreticisi olarak sistemde yer alması, Türk çiftçisi açısından hayati önemde olacaktır. ABH Enerji Grubu’nun Soma öncesi ve sonrası kurulu güç ve üretim açısından Türkiye enerji sektöründeki yeri aşağıdaki tabloda özetlenmiştir. Türkiye de 2014 yılında 250 milyar kWh elektrik üretimi gerçekleştirilmiştir ve 255 milyar kWh tüketilmiştir. Bu üretim içinde hidroelektrik santrallerinin payı yaklaşık yüzde 16.14 doğalgaz çevrim santrallerinin payı yaklaşık yüzde 48.11, kömür ile üretim yapan termik santrallerin payı yaklaşık yüzde 29.18, diğer ÖNCELİĞİMİZ VERİMLİLİK ARTIŞI Gerekli süreçlerin tamamlanmasından sonra Soma Termik Santrali devredilecek ve eğer bir aksilik çıkmazsa santralin devriyle birlikte orada yapmamız gereken işleri süratle tamamlayacağız. Dersimize iyi çalıştık ve iş planımız önümüzde. Verimli üretim için yapacağımız rehabilitasyon yatırımları da dahil olmak üzere yol haritamız önümüzde ve devirden hemen sonra öncelikle yapmamız gerekenleri tamamlayıp üretime başlamış olacağız. Biz geleceğe yönelik bütün beyanatlarımızda şunu söylüyoruz; dünyanın geleceğinde iki sektörün stratejik önemi artacak bunlardan biri gıda diğeri enerji. ABH ENERJİ GRUBU KURULU GÜÇ MUKAYESESİ 31.12.2014 KURULU GÜÇLER (MW) KANGAL ABH SOMA SOMA SONRASI ABH 457 537 990 1527 TÜRKİYE TOPLAM 69.516,43 0,66% 0,77% 1,42% 2,20% EÜAŞ+BAĞLI ORTAKLIKLAR 21.867,20 2,09% 2,46% 4,53% 6,98% ÖZEL SEKTÖR 38.191,10 1,20% 1,41% 2,59% 4,00% TÜM KÖMÜR SANTRALLERİ 14.635,90 3,12% 3,67% 6,76% 10,43% 48 Mimar ve Mühendis kaynakların payı ise yaklaşık yüzde 6.57 olmuştur. Soma Termik Santrali, Manisa iline 88 km mesafede Soma ilçesindedir. Soma havzasındaki linyit kaynaklarının elektrik üretiminde değerlendirilmesi amacıyla kurulmuştur. Santral 165 MW gücünde 6 üniteden oluşmaktadır. 1. ünitesi 1981, 2. ünitesi 1982, 3. ve 4. üniteleri 1985 yılında, 5. ünitesi 1991, 6. ünitesi ise 1992 yılında devreye alınmıştır. Türkiye’de ithal kömür santralleri dahil kömüre dayalı işletmede 31 santral bulunmaktadır ve bu santrallerin toplam kurulu gücü 14.635,9 MW’tır. Soma Termik Santrali 990 MW’lık toplam kurulu gücü ile bu gücün yüzde 6.76'sını oluşturmaktadır. EÜAŞ’ın toplam kurulu gücünün yüzde 4.53’ünü, özel sektör kurulu gücünün yüzde 2.59’unu ve Türkiye’nin kurulu ÇEVRECİ ANLAYIŞIMIZLA BÜYÜMEYE DEVAM Konya Şeker çevreciliği ile tanınan ve yaptığı her yatırımda çevre yükümlülüklerini yasal zorunluluklarının ötesinde yerine getiren bir kurum. Kömür santralleri konusunda ise maalesef yanlış ve yerleşmiş bir algı var. Biz bu konuda tecrübeliyiz ve Çumra’daki santralimizin sahip olduğu elektronik filtre sistemi sayesinde günde 1500-2000 ton kömürün yakıldığı termik santralimizin çevreye hiç bir olumsuz etkisi yoktur ve Kangal Santrali’nde de ciddi çevre yatırımları yapıyoruz. Devraldığımızda Soma Santrali’nde de gerekli çevre yatırımlarını eksiksiz yapacağız. Bundan sonraki büyük hedefimiz Karapınar’a termik santral kurmak olacaktır. Eğer Karapınar’a santral kurmak bize nasip olur ise o tesisin de çevre değerlerine olumsuz bir etkisi olmayacaktır. Konya Şeker sıra dışı bir şirket. Bizim sıra dışılığımız kuruluşumuz ile başladı. Büyük sanayi tesisleri yatırımının devletten beklendiği, özel sektörün yeni yeni ekonomik sisteme dahil olduğu bir devirde, kooperatifçiliğin ve kooperatif şirketlerinin adının bile anılmadığı dönemde Türk çiftçisi kooperatif çatıları altında birleşerek ilk sıra dışı işini Konya Şeker’i kurarak gerçekleştirdi. Rutin dışına çıkmayı, kalıpları ve ezberleri bozmayı yaptığı yatırımlarla alışkanlık haline getiren Konya Şeker, son sıra dışı işini iki termik santral özelleştirmesiyle gerçekleştirdi. Bu bizim ilk sıra dışı işimiz değildi son da olmayacak. gücünün ise yüzde 1.42’sini oluşturmaktadır. Üretim açısından ise Soma Termik Santrali'ni devirden sonra nominal güce çıkardığımızda 6.435.000.000 kWh brüt enerji üretecek ve Türkiye’nin 2014 yılı net üretiminin (250.381.GWh) yüzde 2.29’unu gerçekleştirecektir. EÜAŞ ve bağlı ortaklıklarının yüzde 8.13’ünü, özel sektör üretiminin yüzde 4.78’ini ve tüm kömürlü santral üretiminin ise yüzde 7.84’ünü gerçekleştirecektir. Soma Santrali’nin son yıldaki ortalama yıllık brüt üretim değeri 4.414 TWh olarak gerçekleşmiştir. Santrali devir aldıktan sonra yapacağımız rehabilitasyon yatırımları ile doğru ve verimli işletme prensiplerine bağlı olarak yıllık üretimi santralin proje değeri olan 6.435 TWh mertebesine çıkarmayı amaçlamaktayız. ABH ENERJİ GRUBU ÜRETİM MUKAYESESİ KANGAL ABH SOMA SOMA SONRASI ABH BÜRÜT 2.952.476.649 3.097.898.049 6.435.000.000 9.532.898.049 NET 2.621.943.000 2.753.828.050 5.727.150.000 8.480.978.050 TÜRKİYE TOPLAM 250.381.238.896 1,05% 1,10% 2,29% 3,39% EÜAŞ+BAĞLI ORTAKLIKLAR 70.432.350.629 3,72% 3,91% 8,13% 12,04% ÖZEL SEKTÖR 119.714.691.536 2,19% 2,30% 4,78% 7,08% TÜM KÖMÜR SANTRALLERİ 73.051.070.896 3,59% 3,77% 7,84% 11,61% 31.12.2014 ÜRETİMLERİ (kWh) Ocak - Şubat 2015 49 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ YENİ TÜRKİYE PERSPEKTİFİNDE MADENCİLİĞİN ENERJİDEKİ KONUMU ProF. dr. Ataç Başçetin İstanbul Üniversitesi, Maden Mühendisliği Bölümü atac@istanbul.edu.tr Dr. Deniz Adıgüzel İstanbul Üniversitesi, Maden Mühendisliği Bölümü deniza@istanbul.edu.tr Enerji bilinen tanımıyla bir cismin ya da sistemin iş yapabilme kabiliyeti olarak tanımlanmaktadır. Enerji kaynakları ise herhangi bir yolla enerji üretilmesini sağlayan kaynaklardır. Dünya üzerindeki enerji kaynakları, genel olarak birincil enerji kaynakları ve ikincil enerji kaynakları olarak iki ana başlık altında incelenmektedir. Birincil enerji kaynakları da kendi içinde yenilenemeyen enerji kaynakları (petrol, doğalgaz, nükleer ve kömür) ve yenilenebilir enerji kaynakları (hidrolik enerji, rüzgâr enerjisi ve güneş enerjisi) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İkincil enerji kaynağı ise elektriktir. U lusların kalkınmalarında ve refaha ulaşmalarında, sanayinin temel girdilerinden olan enerji büyük önem taşımakta ve enerji tüketimi sosyoekonomik kalkınma göstergelerinden birini oluşturmaktadır. Enerji; ekonominin en önemli girdisi, dünya siyaset politikasını yönlendiren bir meta ve iklim değişikliği etkileri dolayısı ile dünyanın ekonomik, sosyal ve coğrafik düzeninin gelecekteki en etkin belirleyicisidir (Keskin,2006). Artan nüfus, şehirleşme, sanayileşme, teknolojinin yaygınlaşması ve refah artışına paralel olarak enerji tüketimi kaçınılmaz bir şekilde büyümektedir. Buna karşılık enerji tüketiminin mümkün olan en alt düzeyde tutulması, enerjinin en tasarruflu ve verimli bir şekilde kullanılması gerekmektedir (Akpınar vd.,2008). Yapılan çalışmalar doğrultusunda, gelecek 30 yıllık süre içerisinde de dünya genel enerji talebinin yüzde 88’i gibi çok önemli bir bölümünün fosil yakıt kaynakları (petrol, doğalgaz, kömür vb.) tarafından karşılanacağı tahmin edilmektedir (Bayraç, 2009). Bu nedenle Madencilik sektörü enerji sektörünün gelişimini önemli ölçüde belirlemektedir. Ülkelerin gelişmeleri için gerekli enerji kaynak- 50 Mimar ve Mühendis larının, türleri, rezervi, üretim ve tüketim durumları her ülke için ayrı ayrı koşullarda değerlendirilmek durumundadır. Bu parametreler, sürdürülebilir kalkınmayı amaçlayan ülkelerin enerji politikalarında dikkatle üzerinde durulması gereken konulardır. Sanayi alanında gelişmesini ve büyümesini hızla sürdüren Türkiye’de enerji kaynakları, tüm dünyada olduğu gibi en önemli stratejik konulardan biridir. Gelişmekte olan Türkiye için enerji hem gerekli ve hem de stratejik önemi olan özelliklere sahiptir (Satman,2007). Ülkemiz, madencilik sektöründeki gelişmelerle birlikte son yıllarda enerji kaynaklarının araştırılması ve yeni rezervlerin bulunması konusunda çok hızlı ve önemli gelişmeler sağlamıştır. 2023 hedefine sahip ülkemiz için bu gelişmelerin, ekonomik canlanmanın yanında cari açığın kapanmasında da önemli rol oynayacak nitelikte olduğu söylenebilir (Başçetin, 2013). TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA ENERJİ KAYNAKLARI Dünya birincil enerji arzı 1973 ve 2012 yılları arasındaki 39 yılda iki kattan fazla artarak 2012 yılı itibariyle 13,371 mtep (milyon ton eşdeğer petrol) düzeyine ulaşmıştır. Şekil 1’de dünya birincil arzının kaynaklara göre dağılımı verilmektedir (IEA, 2014). Bir ülke veya bölgenin genel enerji görünümünün incelenmesinde, çeşitli enerji formları ve kaynakları için kullanılan farklı birimlerin (joule, watt, ton, m3, vb.) aynı anda değerlendirilebilmesi için “ton eşdeğer petrol” (TEP) birimi esas alınmaktadır (Demirtaş,2013). Şekil 1’de de görüldüğü gibi 1973-2012 yılları arasındaki dönemde; en dikkat çekici değişim petrol arzında görülmektedir. Petrolün payı yüzde46’dan yüzde 31’e düşerken, diğer kaynakların dağılım payları yükselmiştir. Aynı dönemde kömürün payı 4 puan artışla yüzde 25’ten yüzde 29 düzeyine ulaşmıştır. Dünyada endüstri devriminin başlangıcından itibaren geçen süre içinde gelişen dünya enerji talebinin 21. yüzyılda çok daha büyük hızda artması beklenmektedir (İTÜ,2007). Çeşitli kuruluşlar tarafından yapılan projeksiyonlara göre, enerji verimliliği alanındaki tüm gelişmeler hesaba katıldığında dahi, 2050 yılında küresel enerji ihtiyacının günümüzün yaklaşık iki katı olması beklenmektedir. Şekil 2’de dünya enerji arzının bölgelere göre dağılımı verilmektedir (IEA, 2014). Dünya enerji talebi ortalama yüzde 2-3 oranında artmaya devam etmektedir. Şekil 2’de de görüldüğü gibi, son yıllarda bu artışın önemli ölçüde Asya Pasifik ülkelerinin ekonomilerindeki hızlı büyümeden kaynaklandığı görülmektedir. Geleceğin hem ekonomik hem de stratejik anlamdaki süper ülke %0 a) %1 % 10 %2 % 16 % 46 % 25 Petrol Kömür Doğalgaz Nükleer Biyoyakıt Diğer Hidrolik %1 b) % 10 %5 % 31 %3 % 21 % 29 Petrol Kömür Doğalgaz Nükleer Biyoyakıt Diğer Hidrolik Şekil 1. Dünya Birincil Enerji Arzının Kaynaklara Göre Dağılımı (IEA, 2014), a) 1973 yılına ait dağılım; b) 2012 yılına ait dağılım Ocak - Şubat 2015 51 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ adayı Çin, ABD’nin petrol ve doğalgaz konusunda da en önemli rakibi olma yolundadır (Kızılkaya ve Engin, 2004). Ekonomik parametrelerin önemli bir göstergesi olan gayri safi yurt iç hasıla (GSYH) enerji talebinin artmasının bir diğer önemli nedeni olarak gösterilebilir. GSYH’nin 2009 ile 2035 yılları arasında yılda ortalama yüzde 3.6 ile artması beklenmektedir (Ünlü ve Çeliktaş, 2013). Türkiye’de de önümüzdeki dönem için belirlenen büyüme ve kalkınma hedefleri, enerji ihtiyacının hızlı bir şekilde artacağı anlamına gelmektedir. Türkiye’nin geçen 10 yıllık dönemde OECD ülkeleri arasında enerji talebinde en hızlı artışın gerçekleştiği ülke olduğu ifade edilmektedir. Buna karşın diğer taraftan Türkiye'de enerji sektörünün giderek liberalleşmesi, sektörde standartların oluşturulması, kamunun elindeki üretim ve dağıtım şirketlerinin özelleştirileceğinin açıklanması ve enerji yatırımlarına verilen destekler gibi sebepler özel sektörün enerjiye olan yatırım amaçlı ilgisinin artmasına neden olmaktadır. Mevcut durumda Türkiye Avrupa’nın 6. ve dünyanın da 17. büyük ekonomisi konumundadır (IEA,2009). 2010 yılında yüzde 8.9’luk bir Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) büyümesi gözlenmiştir. Ekonominin yüksek enerji yoğunluğu, enerji verimliliğinin artırılması için büyük bir potansiyel teşkil etmekte ancak, ekonomiyle ilgili yapısal hususlarla da ilişkili bir durum oluşturmaktadır (TMMOB,2012). Şu rak belirlenmelidir. Petrol ve doğalgaz üreticileri için stratejik bir öneme sahip olan Türkiye, gelecekte enerji pazarı olmaya da aday bir ülkedir (Demirtaş,2013; ETİ,2008; Yanar ve Kerimoğlu, 2011; Dursun,2013; GEKA,2012). Ülkemizdeki ekonomik gelişme güvenilir ve sürdürülebilir enerji teminine bağlıdır (Çolak vd., 2008). anda bir enerji ülkesi olmadığı halde elektrik tüketimi artış oranında, dünyada Çin’den sonra ikinci ülke olan ve stratejik konumu gereği yaptığı uluslararası anlaşmalarla bir enerji oyuncusu haline gelen Türkiye’de yatırımların tamamlanması halinde arz açığının kapatılarak, enerji ihraç eden bir ülke konumuna gelmesi öncelikli amaç ola- a) b) %6 %4 %3 %3 OECD %5 %3 Asia %7 Middle East Non OECD Europe % 15 %1 %5 OECD Middle East % 12 % 39 China % 61 Non OECD Americas % 22 %9 52 Mimar ve Mühendis %5 Şekil 2. Dünya Enerji Arzının Bölgelere Göre Dağılımı (IEA, 2014), a) 1973 yılına ait dağılım; b) 2012 yılına ait dağılım Non OECD Europe China Asia Non OECD Americas Dünyada endüstri devriminin başlangıcından itibaren geçen süre içinde gelişen dünya enerji talebinin 21. yüzyılda çok daha büyük hızda artması beklenmektedir. Çeşitli kuruluşlar tarafından yapılan projeksiyonlara göre, enerji verimliliği alanındaki tüm gelişmeler hesaba katıldığında dahi, 2050 yılında küresel enerji ihtiyacının günümüzün yaklaşık iki katı olması beklenmektedir. MADENCİLİĞİN ENERJİ SEKTÖRÜNDEKİ KONUMU Dünya enerji ihtiyacının yüzde 95’ini karşılayan fosil yakıtlar (petrol, doğalgaz, kömür, linyit, asfaltit), su gücü (hidrolik) ve nükleer enerji çağımızın geleneksel enerji kaynakları olarak gösterilmektedir (Eti,2008). Teknolojinin bugünkü düzeyi ve yapılan tah- minler doğrultusunda, gelecek 30 yıllık süre içerisinde de, dünya genel enerji talebinin yüzde 88’i gibi çok önemli bir bölümünün fosil yakıt kaynakları tarafından karşılanacağı tahmin edilmektedir (Bayraç,2009). Fosil yakıt kaynaklarının bulunması ve üretimi madencilik işlemlerini kapsamaktadır. Maden Teknik ve Arama Genel Müdür- 1973 yılına ait dağılım (%) 2012 yılına ait dağılım (%) Petrol 24,8 5 Kömür 38,3 40,4 Doğalgaz 12,1 22,5 Hidro 20,9 16,2 Nükleer 3,3 10,9 Diğer 0,6 5 lüğü (MTA)’nün verilerine göre dünyada yıllık 1.5 trilyon ABD Dolar’ı değerinde 10 milyar tonun üzerinde maden üretilmektedir. Bu rakamın yüzde 75’i enerji hammaddeleri üretimine aittir. Bu sebeplerle madencilik sektöründeki gelişmeler enerji sektörünü doğrudan etkilemektedir. Enerjinin başlıca unsuru olan elektrik enerjisi genellikle fosil yakıt kaynaklarından elde edilen ikincil bir enerji türüdür. Dünya fosil kaynakları rezervinin yüzde 70’ini kömür, yüzde 14’ünü petrol ve yüzde 14’ünü de doğalgaz oluşturmaktadır (ETİ,2008). Tablo 1’de 1973 ve 2012 yıllarına ait elektrik üretiminde kullanılan kaynakların dağılımları verilmiştir (IEA, 2014). % 17 %1 %1 %3 %1 %1 Doğalgaz+ LNG Kömür Fuel- Oil Diğer Jeotermal Rüzgar Hidrolik Tablo 1. Elektrik üretiminde kullanılan kaynakların dağılımları (IEA, 2014) Şekil 3. Kaynak Bazında Ülkemiz Elektrik Enerjisi Üretim Oranları (ETKB,2014) Ocak - Şubat 2015 53 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Mevcut durumda Türkiye Avrupa’nın 6. ve dünyanın da 17. büyük ekonomisi konumundadır. Petrol ve doğalgaz üreticileri için stratejik bir öneme sahip olan Türkiye, gelecekte enerji pazarı olmaya da aday bir ülkedir. Tablo 1’de de görüldüğü gibi elektrik üretiminde doğalgaz en hızlı büyüyen, kömür ise en fazla paya sahip kaynak olarak kalmaya devam edecektir. Kömür üretim, tüketim kolaylığı ve güvenilirliği nedeniyle, dünyada yaygın olarak kullanılan bir yakıttır. 2010 yılında kömürün toplam birincil enerji tüketimindeki payı yüzde 29.5 olmuştur (Bayraç,2009; Dursun,2013). Ülkemiz enerji güvenliğinin sağlanması bakımından yeterli miktar ve kabul edilebilir maliyette, kesintisiz enerji kaynaklarının temin edilmesi gerekmektedir. Enerji güvenliği bakımından diğer kaynaklara göre daha avantajlı konumda bulunan kömür, bu özelliği nedeniyle dünyada elektrik üretiminde en fazla kullanılan yakıt durumundadır. Söz konusu özelliği nedeniyle kömürün kullanımı, son iki yıldır, diğer bütün enerji kaynaklarından çok daha hızlı artmıştır. Ancak ülkemiz açısından elektrik üretimi için doğalgaz kullanımı daha fazla olmaktadır (Şekil 3). Gerek kalorifik değer gerekse karbon emis- Gerek kalorifik değer gerekse karbon emisyonları nedeniyle kömür tüketiminin azalması 2023 hedefi olan ülkemiz açısından değerlendirilmesi gerekli bir konudur. yonları nedeniyle kömür tüketiminin azalması 2023 hedefi olan ülkemiz açısından değerlendirilmesi gerekli bir konudur. Kömür üretimindeki artış, büyük ölçüde başta Çin olmak üzere Asya kıtasındaki elektrik enerjisi talebinden kaynaklanmaktadır (TKİ,2014;Torun ve Tamzok, 2005). Dünya kömür arzı 1973 ve 2012 yılları arasındaki 39 yılda iki kattan fazla artarak 3,074 Mt değerinden 7,823 Mt düzeyine ulaşmıştır. 2013 yılı itibariy- le de kömür tüketimi yüzde 3 oranında artmıştır (Bp,2014-b). Şekil 4’te dünya kömür arzının bölgelere göre dağılımı verilmektedir (IEA, 2014). Şekil 3’de de görüldüğü üzere ülkemiz elektrik üretiminde başlıca kaynak doğalgaz olmaktadır. Şekil 4’te de görüldüğü gibi 1973-2012 yılları arasındaki dönemde; en dikkat çekici değişim Çin’in kömür arzında görülmektedir. Şekil 5’te ise dünya yıllık enerji kaynağı tüketim değerleri %0 %1%3 %4 %2 % 16 OECD % 25 Non OECD Europe % 24 %56 Chine Asia Non OECD Africa Şekil 4. Dünya Kömür Arzının Bölgelere Göre Dağılımı (IEA, 2014), a) 1973 yılına ait dağılım; b) 2012 yılına ait dağılım 54 Mimar ve Mühendis OECD Non OECD Europe Chine Asia % 46 %9 Non OECD Africa verilmektedir (Bp,2014-a). Şekil 5’de de görüldüğü gibi kömür, enerji tüketiminde giderek etkin bir rol oynayacaktır. Son yıllardaki tüketim artış hızlarıyla, kömürün, petrolün tahtını ele geçirmesi kaçınılmaz görünmektedir. Bu nedenle gelişen teknolojiyle beraber temiz kömür kavramının da ülkemiz madenciliğinde yer alması gerekmektedir. “Temiz kömür teknolojileri” kavramı, genel olarak, kömür üretimi, hazırlanması ve kullanımı süreçlerinde verimlilik ve çevre boyutlarını bir arada kapsayan bir tanımlamaya işaret etmektedir. Söz konusu teknolojiler; bir taraftan emisyon ve atıkların azaltılmasını diğer taraftan birim kömürden elde edilecek enerjinin artırılmasını hedeflemektedir. CO2 emisyonları özellikle fosil yakıt kullanımından kaynaklanmaktadır. 2008 yılında CO2 emisyonlarının yüzde 91’inin enerji kaynaklı olduğu belirlenmiştir (Başçetin vd., 2011). Küresel bazda kömür endüstrisinin son yıllarda odaklandığı temel alanlar ise; kömüre dayalı termik santrallerin veriminin arttırılması ve bu santrallerden CO2 emisyonlarının azaltılmasıdır (TKİ,2014) . SONUÇLAR Yeni Türkiye’nin dünya enerji sektöründe gerek jeopolitik konumu gerekse hammadde kaynakları nedeniyle söz sahibi bir ülke olacağı birçok uzman tarafından dile getirilmektedir. 2023 hedefi olan ülkemiz için, yerli kaynağı- yer alması gerekmektedir. Tüm enerji sorunlarının çözümlerini, doğru enerji politikaları ve stratejileri kapsamında kamu-sanayi-üniversite işbirliğinde gerçekleştirilen bilimsel ve yerli teknoloji geliştirmeye yönelik hamlelere dayandırmak gerekmektedir. mız olan kömürün teknoloji alanında yapılacak gelişmelerle birlikte enerji kaynağı olarak daha fazla kullanılması gerekmektedir. Bu kapsamda üniversite sanayi işbirliği konularına destek verilerek temiz kömür teknolojileri kavramının ülkemiz madenciliğinde KAYNAKLAR Akpınar, A., Kömürcü, M.,İ., Filiz, M.H., “Türkiye’nin Enerji Kaynakları ve Çevre, Sürdürülebilir Kalkınma ve Temiz Enerji Kaynakları, VII. Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu, UTES’2008, İstanbul, 2008. Başçetin, A., Adıgüzel, D., Tüylü, S., Karadoğan, A., Çağlayan, M., “The Control of Energy Consumption and The Investigation of CO2 Emissions in The Production of Aggregate”, Gazi University Journal of Science, 24(3):647-656, 2011. Başçetin, A., “Türkiye Maden Kaynakları ve Değerlendirme Olanakları” Enerji Dergisi, İstanbul, 2013. Bayraç, H.,N., “Küresel Enerji Politikaları Ve Türkiye: Petrol ve Doğalgaz Kaynakları Açısından Bir Karşılaştırma”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 10(1), 2009. Bp-a, “BP Energy Outlook 2035” Bp press, 2014. Bp-b, “BP Statistical Review of World Energy” Bp press, 2014. Çolak, İ., Bayındır, R., Demirtaş, M., “Türkiye’nin Enerji Geleceği”, Türk Bilim Araştırma Vakfı, TUBAV Bilim Dergisi, Cilt:1,Sayı:2, 2008. Demirtaş, Ö., “Türkiye’nin Enerji Görünümü”, Türkiye İş Bankası, İktisadi Araştırmalar Bölümü, İstanbul, 2013. Dursun, B., “Türkiye’de Enerji Sektörü Mevcut Durum ve Gelecek Vizyonu” Kırklareli Üniversitesi Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi, Kırklareli, 2013. ETİ, “Enerji Sektörü Raporu” Eti Menkul Kıymetler A.Ş Araştırma Bölümü Yayınları, İstanbul, 2008. ETKB, “Dünya ve Ülkemiz Enerji ve Tabii Kaynaklar Görünümü”, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2014. GEKA, “Enerji Sektörü Raporu” T.C. Güney Ege Kalkınma Ajansı, 2012. IEA, “2014 Key World Energy statistics”, International Energy Agency, 2014. IEA, “Turkey 2009 Review”, International Energ Agency, 2009. İTÜ, “Türkiye’de Enerji ve Geleceği”, İstanbul Teknik Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2007. Keskin, T., “Avrupa Birliği'nde ve Türkiye'de Enerji Verimliliğinin Enerji Sektöründeki Beklenen Etkileri” , Türkiye 10.Enerji Kongresi, Ankara, 2006. Kızılkaya, E. ve C. Engin, “Enerjinin Jeopolitiği : Dünya Üzerindeki Jeo-Ekonomik Mücadele”, KırgızistanTürkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 9, 2004. Satman, A., ”Türkiye’nin Enerji Vizyonu”, Jeotermal Enerjiden Elektrik Üretimi Semineri, TESKON2007, VIII. Ulusal Tesisat Mühendisliği Kongresi, İzmir, 25-28 Ekim 2007. TMMOB, “Türkiye’nin Enerji Görünümü”, TMMOB makine mühendisleri odası yayınları, Ankara, 2012. TKİ, “Kömür Sektör Raporu”, Türkiye Kömür İşletmeleri Yayınları, 2014. Tamzok, N., Torun, M., “Türkiye Enerji Politikaları İçerisinde Kömürün Önemi”, TMMOB V. Enerji Sempozyumu, Ankara, 2005. Ünlü, A., Çeliktaş, M., S., “20 Yıllık Bir Projeksiyonda Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından Enerji Üretiminin Enerji Piyasaları ve Politikalarına Etkisi”, IX. Clean Energy Symposium, UTES’13, Konya, 2013. Yanar, R., Kerimoğlu, G., “Türkiye’de Enerji Tüketimi, Ekonomik Büyüme ve Cari Açık İlişkisi”, Ekonomi Bilimleri Dergisi, Cilt 3, No 2, 2011. 6.000 5.000 4.000 3.000 2.000 1.000 0 1990 1995 2000 2005 Şekil 5. Dünya yıllık enerji kaynağı tüketim değerleri (2012 sonrası tahmini değerler) (Bp,2014-a) 2010 2012 2015 2020 2030 2035 Ocak - Şubat 2015 55 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ ENERJİ VERİMLİLİĞİ VE ÇALIŞMALARI İbrahim Çağlar İstanbul Ticaret Odası ve Enerji Verimliliği Derneği Başkanı info@ibrahimcaglar.com Türkiye’nin enerji tüketimi gün geçtikçe artıyor kalkınmakta olan ve nüfusu artan bir ülkeyiz. Sanayimiz gelişiyor, üretiyoruz, çok da başarılı işlere imza atıyoruz. Ancak maalesef bu başarılarımızı kaynağı kıt, az bulunan ve çoğunluğunu dışarıdan ithal ederek suretiyle sağladığımız enerji ile gerçekleştiriyoruz. 2020’de dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmaya hazırlanan ülkemizin, daha az enerji ile daha çok ekonomik yarar elde etmesi gerekiyor. Y enilenebilir enerji kaynakları bakımından zengin bir coğrafyaya sahip olan Türkiye’deki enerji üretiminin ancak yaklaşık dörtte biri yenilenebilir enerjiden elde ediliyor. Fakat gerek yatırım maliyetlerinin yüksek olması gerekse bir takım yatırım koşullarının zorlukları potansiyelin altında üretim yapılmasına neden oluyor. Buna karşılık Türkiye’nin enerji tüketimi gün geçtikçe artıyor. Kalkınmakta olan ve nüfusu artan bir ülkeyiz. Sanayimiz gelişiyor, üretiyoruz, çok da başarılı işlere imza atıyoruz. Ancak maalesef bu başarılarımızı kaynağı kıt, az bulunan ve çoğunluğunu dışarıdan ithal ederek sağladığımız enerji ile gerçekleştiriyoruz. Ülkemizde enerji arz ve talebi büyük bir hızla artıyor. Dünyada 2002 yılından bu yana elektrik ve doğalgazda Çin’den sonra en fazla talep artış 56 Mimar ve Mühendis hızına sahip ülke konumundayız. 2002 yılında 129 milyar kWh olan elektrik enerjisi tüketimimiz, 2013 yılında 245 milyar kWh'a yükselmiş durumda. Yapılan projeksiyonlar da bu eğilimin orta ve uzun vadede devam edeceğini gösteriyor. Enerji kaynakları sınırlı olan bir coğrafyada bulunduğumuzu düşünürsek enerji kaynaklarının bu bilinçle kullanılması önem taşıyor. İşte bu noktada enerji verimliği, yani daha az enerji kullanarak aynı miktardaki işi yapmanın önemi ortaya çıkıyor. GELİŞMİŞLİKLE GELİŞMEMİŞLİK ARASINDAKİ FARK ENERJİ KULLANIMI İLE İLGİLİ Gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkelerin arasındaki önemli farklardan biri enerjiyi nasıl kullandıklarıyla ilgilidir. Gelişmiş ülkeler sınır- bir yıllık ENERJİ tasarrufla 3600 okul, üç köprü, üç havalimanı, 738 tam donanımlı hastane yapılır. Türkiye'nin bu seferberliğe ihtiyacı var. tüketimimiz 120 milyon Ton Petrol Eşdeğerine (TEP) ulaşmış durumda. 2012 yılı itibariyle %72’si yurtdışından gelen toplam birincil enerjimizin %27’si sanayide, %26’sı konut ve hizmetlerde ve %14’ü ulaşımda harcanmış. lı kaynakları olabildiğince titiz ve verimli kullanan ülkelerdir. 2020’de dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmaya hazırlanan ülkemizin, daha az enerji ile daha çok ekonomik yarar elde etmesi gerekiyor. Kişi başına daha az enerji tükettiğimiz halde, bin Dolar’lık milli hasılayı üretebilmek için gelişmiş ülkelere göre daha fazla enerji harcıyoruz. Bugün enerji verimliliğinin sağlanmasıyla elde edilecek tasarrufun değeri, yenilenebilir enerji kaynaklarımızdan elde edebileceğimiz enerjiden fazla. Dolayısıyla tek tek hepimizin, ülkemizin bugününe ve geleceğine duyduğumuz sorumluluk ile bu konuda bilinçli bir tavır belirlememizi gerektiriyor. Başka bir açıdan değerlendirirsek, bir yıllık tasarrufla 3600 okul, üç köprü, üç havalimanı, 738 tam donanımlı hastane yapılır. Türkiye'nin bu seferberliğe ihtiyacı var. Ülkemizde son yıllarda ivme kazandırılan enerji Verimliliği çalışmaları yıllardır sürdürülüyor. Bu çalışmaların da sonuçlarını aslında alıyoruz. 2013 yılında büyüyen ekonomimizin ve gelişen sanayiyle birlikte artan üretimimize rağmen, enerji tüketimimizdeki artış, üretimimizdeki artıştan daha az. Ama önümüzde daha çok yol var. 2012 yılı birincil enerji ENERJİ PROJELERİYLE CİDDİ KAYNAĞI ÜLKEYE KAZANDIRMAYI HEDEFLİYORUZ Biz projelerimizle konutlarda, sanayide, ulaştırmada, tarımda ve daha birçok alanda kaliteyi düşürmeden enerjiyi en etkin şekilde kullanmayı ve Türkiye için önemli kazanımlar sağlamayı hedefliyoruz. Enerji Verimli Sanayi Projesi’ni yaygınlaştırarak sanayicilerimizin enerji faturasını en az % 30 azaltmayı ve 10 yılda 65 milyar TL tasarruf etmeyi hedefliyoruz. “Enerji Hanım Projesi” ile evde alınacak ufak tasarruf önlemleri ile yılda 4 milyar TL’yi ülkemize kazandırmayı istiyoruz. “Enerji Çocuk” ile bütün çocuklarımızda enerji verimliliği bilincini oluşturmayı amaçlıyoruz. Enerji Verimli Ulaşım projemizle de ülkemizde toplam enerji tüketimi içerisinde %14’lük paya sahip olan ulaştırma sektöründe, verimlilik sağlayıcı çalışmaların ortaya koyulması ile bu alanda tüketilen enerji miktarının düşürülmesini hedefliyoruz. Ancak biz dernek olarak farklı projelerle her kesime ulaşmaya çalışırken, enerji verimliliği alanındaki politikalarımıza, uygulamalarımıza ve çalışmalarımıza artık biraz daha derinlik kazandırmamız gerektiğinin de farkındayız. Enerji verimliliği ile ilgili bizim açımızdan en önemli gündem maddesi geliştirdiğimiz politika, strateji ve Biz projelerimizle konutlarda, sanayide, ulaştırmada, tarımda ve daha birçok alanda kaliteyi düşürmeden enerjiyi en etkin şekilde kullanmayı ve Türkiye için önemli kazanımlar sağlamayı hedefliyoruz. Enerji Verimli Sanayi Projesi’ni yaygınlaştırarak sanayicilerimizin enerji faturasını en az % 30 azaltmayı ve 10 yılda 65 milyar TL tasarruf etmeyi hedefliyoruz. mevzuatın etkin şekilde uygulanmasıdır. Bu bağlamda, enerji verimliliği yatırımlarını özendirici mali tedbirlerin ve sürdürülebilir finansman mekanizmalarının geliştirilmesinin en önemli ve öncelikli bir konu olduğu düşüncesindeyiz. Bunun yanı sıra, enerji yönetimini, enerji verimliliği hizmet sektörünün, kurumsal kapasitelerin, işbirliklerinin geliştirilmesini ve bu işin bir iş modeline dönüştürülmesini de önemsiyoruz. Ocak - Şubat 2015 57 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ TÜRKİYE’DE YENİLENEBİLİR ENERJİ STRATEJİLERİ VE 2023 HEDEFLERİ Yusuf Yazar YENİLENEBİLİR ENERJİ Genel Müdürü yyazar@yegm.gov.tr Dünyada yıllık enerji tüketimi artmaya devam ediyor. Artışın büyük kısmının yakın ve orta vadede gelişmekte olan ülkelerde olması bekleniyor. Enerji tüketimindeki/ üretimindeki bu artışa paralel olarak karbondioksit emisyonu da artıyor. Bir tarafta karşı durulamaz olduğu düşünülen bir talep yükselişi, diğer tarafta kaygıları giderek artıran bir emisyon yükselişi. İklim değişikliği bağlamında hayata geçirilen tedbirlerin yetersizliğindeyse hemen herkes mutabık. T ürkiye OECD ülkeleri içerisinde geçtiğimiz 10 yıllık dönemde enerji talep artışının en hızlı gerçekleştiği ülke durumunda. Enerji tüketimindeki artışın bizatihi kendisi övünülecek bir şey olmamakla birlikte bu artış aslında Türkiye profilinin son dönemde tanık olduğumuz yükselişinin kaçınılmaz bir yansıması. Bir ülke ekonomisinin büyümesi ve hayat standartlarındaki iyileşme öncelikle ve kaçınılmaz olarak o ülkenin enerji tüketimine de yansıyor. Ama örnek Türkiye olduğunda fotoğrafın göz ardı edilmemesi gereken önemli başka boyutları da var. Türkiye’nin bilinen hidrokarbon (petrol, doğalgaz, kömür vb.) kaynakları mevcut ve giderek artan talebi karşılama açısından çok yetersiz ve dolayısıyla enerjide ciddi dış kaynaklara bağımlılık söz konusu. Dahası doğru ve bütünlükçü politikalar izlenmez ve doğru tercihlerde bulunulmazsa bu bağımlılığın giderek büyümesi de söz 58 Mimar ve Mühendis konusu. Ayrıca enerjiyi oldukça verimsiz bir biçimde kullanıyoruz. Hemen belirtilmesi gereken; hem enerji arz güvenliği sıkıntıları karşısında, hem de iklim değişikliği etkeni ile emisyon artışı problemlerine karşı önerilen tedbirler paketinin en önemli iki bileşeninin yenilenebilir enerji kaynakları kullanımında ve enerji verimliliğinde kayda değer artışlar sağlanması gerekliliği. Ve bu tedbirler paketinin ne kadar bütünlükçü yaklaşımlar içerisinde biçimlendirilirse o kadar etkin olacağını da ayrıca vurgulamak gerekiyor. Ülkemizin birincil enerji talebi (BP 2014 enerji istatistiklerine göre) 2013 yılında yaklaşık 122.8 milyon TEP olarak gerçekleşti. Birincil enerji talebi içerisinde kömürün payı yüzde 27, doğalgazın payı yüzde 33, petrolün payı yüzde 27, hidrolik enerjinin payı yüzde 4 ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının payı yüzde 9 dolayında. Ülkemizde, yüksek büyüme oranları- nın sonucu olarak uzun yıllardan beri yıllık elektrik enerjisi tüketim artışı ortalama yüzde 7-8 seviyelerinde gerçekleşmiştir. 2002 yılında 129 milyar kWh olan elektrik üretimimiz 2014 yılı için yaklaşık 250 milyar kWh olarak gerçekleşmiştir. Üretim kapasite projeksiyonlarına göre bu artışın önümüzdeki 10 yıllık süreç içinde de devam etmesi beklenmekte olup, yıllık ortalama talep artışının yüksek talep senaryosunda ortalama yüzde 7.5, düşük talep senaryosunda ise yüzde 6.5 seviyelerinde oluşması öngörülmekte. ELEKTRİK ENERJİSİ KURULU GÜÇ 12 YILDA 15.700 MW ARTTI 2002 yılı sonu itibariyle 31.846 MW olan elektrik enerjisi kurulu gücümüz Hem yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmanın hem de enerji verimliliğini artırmanın iklim değişikliği sorumluluklarımız açısından da bir gereklilik olduğunu vurgulamakta yarar var. Sera gazı emisyonlarımız 187 milyon ton olan 1990'daki düzeyinin iki katından da yüksek bir düzeye ulaşmış durumda. Karbondioksit eşdeğeri olarak toplam sera gazı emisyonumuzun (2013 yılı için) 440 milyon ton dolayında olduğu tahmini yapılıyor. 2014 sonu itibariyle yaklaşık yüzde 118 oranında artışla 69.516 MW’a; 2002 yılı sonu itibariyle 12.304 MW olan yenilenebilir enerji kaynaklı elektrik üretim kapasitesinin (kurulu güç) ise 2014 sonu itibariyle 28.004 MW’a yükselmiş durumda (12 yılda 15.700 MW artış). Burada, yenilenebilir enerji açısından Türkiye'deki gelişmeyi yansıtan birkaç önemli rakam ise; son yıllarda devreye giren ilave kurulu güç içerisinde yenilenebilir kaynaklı elektrik kurulu gücünün payının ne olduğuna dairdir. Yalnızca 2014 yılı içerisinde devreye giren yenilenebilir kaynaklı elektrik üretim kurulu gücümüz 2.407 MW'tır. Bu miktar, 2014 yılı içerisinde devreye alınan toplam elektrik kurulu gücün yaklaşık %44'üne karşılık gelmektedir. Son yıllarda daha yüksek oranlarda da gerçekleşme görülmüştür. Önümüz- deki yıllarda da devreye girecek toplam yenilenebilir enerji kurulu güç açısından benzer oranların tekrarlanacağına inanıyoruz; beklentimiz olduğu kadar çabamız da bu yönde. Kuşkusuz bu tablo Türkiye açısından önemli ve memnun edicidir. Su kaynaklı elektrik üretimini dışarıda tutarak (yalnızca rüzgar, jeotermal ve biyokütle) konuşursak, 2002 yılı sonunda toplam 64 MW olan kurulu gücümüz 2014 sonu itibariyle toplam olarak 4.323 MW’a yükselmiş durumda. Bu rakamlar Türkiye'de yenilenebilir enerji yatırımlarında yakalanmış olan ivmeyi göstermesi açısından önemli. Tabii ki, tümüyle özel sektör girişimi olarak gerçekleşen bu yatırımların artışında siyasi istikrar ve genel yatırım ortamının iyileştirilmesi yönünde yapılan çalışmalar büyük rol oynamıştır. Ocak - Şubat 2015 59 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ HİDROELEKTRİK konu da yerli teknoloji Yalnızca 2014 yılı ÜRETİMİ geliştirme çabalarıdır. içerisinde devreye KURAKLIK NEDEAr-Ge projeleri sonucungiren yenilenebilir NİYLE DÜŞTÜ da geliştirilecek teknoloji kaynaklı elektrik Türkiye’nin enerjide ve çözümlerin özellikle üretim kurulu gücümüz yenilenebilir kaynakkarşı karşıya kaldığı 2.407 MW'tır. Bu miktar, durumlar (birincil lardan enerji üretimi enerjide %73’ler ora- 2014 yılı içerisinde alanında kullanımı ile bu nında ithal kaynaklara devreye alınan toplam konulardaki dışa bağımlıbağımlılık, çok yüklığın azaltılması amacıyla elektrik kurulu gücün sek yıllık talep artış TÜBİTAK ile işbirliği yaklaşık %44'üne oranı, vb.) strateji ve içerisinde hemen her karşılık gelmektedir. politikalarımız beliryenilenebilir branşta yerli lenirken yenilenebilir Son yıllarda daha tribün geliştirme çalışmayüksek oranlarda ve diğer alternatif ları başlatılmıştır. enerji kaynaklarının da gerçekleşme kullanımının, kaynak YENİ UYGULAMA görülmüştür. çeşitliliğinin, yerli tekYENİLEne BİLİR ENERJİ Önümüzdeki yıllarda nolojilerin geliştirilme KONUSUNDA AÇILIM devreye girecek toplam çabalarının ve yerli SAĞLADI yenilenebilir enerji kaynakların aranma Yenilenebilir enerji kurulu güç açısından faaliyetlerinin ve kaynaklarının elektrik enerji verimliliğinin enerjisi üretimi amaçlı benzer oranların artırılmasına özel bir kullanımının yaygınlaştekrarlanacağına önem vermeyi gerekli inanıyoruz; beklentimiz tırılması, bu kaynakların kılmaktadır. Yenilegüvenilir, ekonomik ve olduğu kadar çabamız nebilir enerji kaynakkaliteli biçimde ekonoda bu yönde. larının çeşit olarak miye kazandırılması, zengin ve potansiyel kaynak çeşitliliğinin itibariyle büyük olduğu Türkiye gibi ülke artırılması, sera gazı emisyonlarının için bu kaynaklardan en etkin bir biçimde azaltılması, atıkların değerlendirilmesi, yararlanmak ve enerji verimliliğini en çevrenin korunması ve bu amaçların gerüst düzeye çıkarmak enerji bağımsızlığı çekleştirilmesinde ihtiyaç duyulan imalat hedefini gerçekleştirmede katkısı büyük sektörünün geliştirilmesi amacı ile 5346 ve tartışılmaz zorunluluk olacaktır. Doğal sayılı “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının olarak, yenilenebilir kaynaklardan olan Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullaelektrik üretiminin iklim şartlarından nımına İlişkin Kanun 18.5.2005 tarih ve etkilenebilme durumu yenilenebilir kay25819 sayılı Resmi Gazete’de yayımlananaklı elektrik üretiminin toplam elektrik rak yürürlüğe girmişti. Yenilenebilir enerji üretimi içindeki payının dönemsel olarak kaynağına dayalı üretim tesisleri için çok farklı olabilmesine yol açmaktadır. sağlanan fiyat teşvikinin kaynak bazında Sözünü ettiğimiz gerçeği 2013 ve 2014 yeniden düzenlenmesi ve bahse konu yıllarındaki hidroelektrik üretimleri aratesislerle ilgili yerli mamül kullanımına sındaki fark çok iyi yansıtmaktadır. 2013 verilecek ilave teşviklerin belirlenmesi yılında yaklaşık 60 milyar kilovatsaat olan amacıyla 5346 sayılı Kanun’da değişiklik hidroelektrik üretimi yılın kurak geçmesi yapan 6094 sayılı Kanun ise 8 Ocak 2011 nedeniyle 2014 yılında büyük bir düşüştarihinde yürürlüğe girmiştir. Yeni bir le yaklaşık 40 milyar kilovatsaat olarak uygulama olarak elektrik piyasasında; gerçekleşmiştir. Dolayısıyla birçok yıl için yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı yaşanabilen bu değişkenlik durumunun kurulu gücü azami 1 MW’lık üretim tesisi enerji politikaları belirlenirken dikkate ile mikro kojenerasyon tesisi kuran gerçek alınma gerekliliği vardır. ve tüzel kişiler lisans alma ve şirket kurma Üzerinde durulması gereken bir diğer yükümlülüğünden muaf tutulmuştur. Bu 60 Mimar ve Mühendis yeni uygulama Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanma konusunda yeni ve büyük bir açılım sağlamıştır. Daha şimdiden tüm dağıtım (elektrik) bölgelerini kapsamak üzere 120 kadar tesisin (toplam kurulu gücü 55 MW kadar) kabulü ve devreye alınışı gerçekleştirilmiştir. Onaylanmış proje (çoğu güneş enerjisinden elektrik üretimi üzerine) sayısı ise 1.200 dolayında. Uygulamada zaman içerisinde sağlanan esnekliklerle projelerin devreye alınış hızında belli bir hızlandırma mümkün olmuştur. Lisanslı güneş projelerinde de belli ilerlemelerin yaşandığı bugünlerde lisanssız üretim projeleri sayesinde şimdiden 50 MW’a yaklaşan bir kurulu güce sahip olmak aynı zamanda bu alanda belli bir mühendislik ve uygulama tecrübe ve birikiminin de oluşması anlamına geliyor. JEOTERMAL KAYNAKLAR YÖNÜNDEN ZENGİN Ülkemiz jeotermal kaynaklar yönünden zengin konumda ve teorik potansiyelimiz 31.500 MW. Bu potansiyelin yaklaşık 1650 MW’lık kısmının elektrik enerjisi üretimi için uygun olduğu tahmin ediliyor. 2014 yılı sonu itibariyle jeotermal kaynaklı elektrik kurulu gücü 405 MW’a ulaşmıştır. İstikrarlı elektrik üretimini mümkün kılması itibariyle jeotermal kaynaklarımız ülkemiz açısından önemsenmesi gereken bir kaynak. Ülkemizde jeotermal enerjiden doğrudan kullanım olarak, merkezi ısıtma, sera ısıtması ve termal turizmde yararlanılıyor. (19 yerleşim alanında merkezi konut ısıtması, 19 sahada seracılık ve 350 adet termal tesiste tedavi ve termal turizm amaçlı yararlanma). Doğru politikaların ve tutumların belirlenebilmesi açısından sahip olduğumuz potansiyeli bilmek çok önemli. Bu bağlamda şimdiye kadar YEGM tarafından birçok çalışma gerçekleştirildi. Ve yapılan çalışmaların sonuçları hem basılı olarak ve hem de elektronik ortamda ilgililerin ve yatırımcıların ulaşabileceği atlas formatında ortaya kondu. En son tamamlanıp kamuoyuyla paylaşılmış olan çalışma biyokütle enerjisi potansiyeli atlasıydı; şimdi ise benzer bir çalışma dalga enerjisi potansiyelimizi tespit için yapılıyor. Muhtemelen bu çalışma da 2015 sonlarında tamamlamış olur. Bilindiği gibi, yasadaki ifadesiyle “31/12/2013 tarihine kadar iletim sistemine bağlanacak YEK Belgeli güneş enerjisine dayalı” toplam kurulu gücü 600 MW olan büyük üretim tesislerinin lisans süreçleri devam ediyor, yarışmaların önemli bir kısmı tamamlandı. Bu sürecin 2015 sonu itibariyle tamamlanması öngörülüyor. Tabii ki bununla kalınmayacak, bu yatırım çalışmaları sürerken Bakanlar Kurulu’nca, gelecek yıllar için yeni kapasitelerin açıklanması beklenen gelişmeler arasında. GÜNEŞ VE RÜZGAR ENERJİSİ POTANSİYELİ Büyük bir güneş ve rüzgar enerjisi potansiyeline sahibiz. Her iki konuda da Türkiye’nin sahip olduğu potansiyel belirleme çalışmaları kurumumuzca yapılmış, yatırımcıya ilk adım rehberliği yapacak atlaslar kullanıcının yararlanmasına sunulmuştur. Hesaplamalara göre belli ve uygun nitelikte en az 48.000 MW (bu miktarın 10.000 MW’ı off-shore) büyüklüğünde rüzgar enerjisi potansiyeli bulunduğu tespit edilmiştir. Bu potansiyelin ülke ekonomisine kazandırılması için iyi bir ivme yakalamış olan rüzgar enerjisi yatırımları hızla devam ediyor. 2012 sonu itibariyle 2260 MW düzeyinde olan toplam rüzgar enerjisi kurulu gücümüz 2014 sonu itibariyle 36300 MW’a ulaşmıştır. Bazı bakanlıkların tutumlarından kaynaklanan ve makul addedilmeyen bazı zorlukların giderilmesi halinde önümüzdeki yıllarda ilave edilecek rüzgar enerjisi kurulu gücünün yıllık olarak 1000 MW’ın üzerinde olması öngörülmektedir. Türkiye’nin hedeflerinden birisi yenilenebilir kaynakların elektrik enerjisi üretimi içerisindeki payının 2023 yılında en az yüzde 30 düzeyinde olmasını sağlamaktır. Bu bağlamda, yapılacak orta ve uzun dönemli çalışmalarla; 2023 yılına kadar teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilecek hidroelektrik potansiyelimizin tamamının elektrik enerjisi üretiminde kullanılması, 2014 yılı sonu itibariyle 3630 MW olan rüzgar enerjisi kurulu gücünün 2023 yılında 20.000 MW seviyesine çıkarılması, bugün 405 MW düzeyinde olan jeotermal enerji kurulu gücünün 2023 yılına kadar minimum 600 MW seviyesine çıkarılması (bu rakam resmi 2009 Arz Güvenliği Strateji Belgesi’nde ifade edilen rakamdır, fiziki gerçekleşmeler 2023 yılı itibariyle çok daha yüksek, muhtemelen 1000 MW’ın üzerinde bir kapasiteye sahip olacağımızı göstermektedir) hedeflenmektedir. Strateji belgesinde zikredilmemiş olsa da, daha sonraları güneş enerjisi kurulu gücünün 2023 yılına kadar minimum 3.000 MW seviyesine çıkarılması bir hedef olarak ortaya konmuştur. Ve belgenin yayınlandığı günden (2009) bugüne olan gelişmeler bu hedeflerin çoğunu gerçekleştirmede Türkiye’nin zorlanmayacağını gösteriyor. Bu hedefler ayrıca; doğalgaz ithalinde yılda belli bir azaltma sağlanmasına katkı yapabilecek ve yerli elektro-mekanik aksamın kullanılması halinde Türkiye’nin imalat sanayine en az 30 milyar Dolar düzeyinde bir iş hacmi oluşturabilecek. Biyokütle ve güneş enerjisinden elektrik üretim tesislerinin kırsal kesimlerde istihdam oluşturma kabiliyeti de zikretmeye değer önemde. Son olarak, hem yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmanın hem de enerji verimliliğini artırmanın iklim değişikliği sorumluluklarımız açısından da bir gereklilik olduğunu vurgulamakta yarar var. Sera gazı emisyonlarımız 187 milyon ton olan 1990'daki düzeyinin iki katından yüksek bir düzeye ulaşmış durumda. Karbondioksit eşdeğeri olarak toplam sera gazı emisyonumuzun (2013 yılı için) 440 milyon ton dolayında olduğu tahmin ediliyor yapılıyor. Bu, göz ardı edemeyecek olduğumuz ve üzerimizdeki baskısı giderek hissedilecek olan bir gerçek. Ama zaten Türkiye de bu gerçeği göz ardı etmediğini hem yenilenebilir enerji ve hem de enerji verimliliği alanındaki dikkat ve çabalarıyla ortaya koymuş durumda. Belki tekrar vurgulamakta fayda var; Türkiye’nin enerji bağımsızlığının gerçekleştirilmesinde büyük ve kayda değer katkıyı yapacak olan politika ya da tutum zengini olduğu ve aramaya dahi ihtiyacı olmadığı yenilenebilir enerji kaynaklarını en üst düzeyde ve verimlilikte değerlendirmeyi ve tüm sektörlerde enerji verimliliğini artırmayı öngören ve bunları bütüncül yaklaşımlarla değerlendiren politika ve tutumdur. YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ ÜLKEMİZİN HİDROELEKTRİK POTANSİYELİ VE TEMSAN Hilmi BAŞTÜRK Türkiye Elektromekanik Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı temsan@tamsan.gov.tr Hedef, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılını kutlayacağımız 2023 yılına kadar 216 milyar kWh/yıl olarak hesaplanan teknik hidroelektrik potansiyelimizin ekonomik, sosyal ve çevresel yönden yapılabilir kısmının tamamının özel sektör işbirliği ile ülke ekonomisine kazandırılması, enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasına katkıda bulunulmasıdır. TEMSAN da bu hedeflere özellikle hidroelektrik santraller ( HES) için gereken teçhizatı imal etmekte, rüzgar, dalga, güneş, küçük su kaynakları gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanmak amacıyla enerji üretim sistemleri geliştirmekte ve imal ederek katkıda bulunmaktadır. S KHA Yönetmeliği ile son 11 yılda devreye giren HES’lerin, 11.308 MW’nın, 9.177 MW’ı (% 81) özel sektör tarafından inşa edilmiş olduğu belirlenmiştir. Ülkemizin hidroelektrik üretim potansiyeli 216 milyar kWh/ yıl’dır. Halihazırda geliştirilen potansiyel ise 165 milyar kWh/yıl düzeyindedir. Geliştirilen bu potansiyelimiz değişik safhalardaki 1.500 civarı projeden meydana gelmektedir. HES kaynağına göre elektrik enerjisi kurulu kapasitesi 23.877 MW olarak belirlenmiş olup, Bu kapasite mevcut kaynaklar içerisinde % 34’lük kısmı oluşturmaktadır. Hidroelektrik enerji üretiminin toplam enerji içindeki payı 2003 yılında % 25 iken 2014 yılında % 17 olarak belirlenmiştir. Hidroelektrik potansiyelimizin gelişim dağılımı ise; planlanan % 34, inşaat halinde %15 işletmede ise % 51 olarak belirlenmiştir. Özel sektör tarafından son 11 yılda işletmeye alınan 368 adet HES için yapılan yatırım miktarı takriben 16 milyar Dolar, inşaatı devam eden 149 adet HES için yapılacak yatırım miktarı takriben 13 milyar Dolar, planlanan HES’ler için yatırım miktarı ise takriben 31 milyar Dolar’dır. TEMSAN, Türkiye Elektromekanik Sanayi Genel Müdürlüğü, Devlet İktisadi Teşekkülü olup, sermayesinin % 100’ü devlete aittir. Özellikle hidroelektrik santraller ( HES) için 62 Mimar ve Mühendis gereken teçhizatı imal etmekte, rüzgar, dalga, güneş, küçük su kaynakları gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanmak amacıyla enerji üretim sistemleri geliştirmekte ve imal etmektedir. Faaliyet alanı; her tip türbin, kazan (buhar kazanı dahil ) su ve gaz tankları, çelik konstrüksiyon, orta gerilim kesiciler, orta ve yüksek gerilim ayırıcılar, alternatörler, jeneratörler, trafolar, elektrik iletim hatları ve emsali, şalt teçhizatı, elektrik motorları, pompalar, kompresörler, kaynak makinaları, imal, temin tesis etmek, ticaretini yapmak ve işletmek. TEMSAN ayrıca anahtar teslimi esası ile HES ve trafo merkezi kurmakta ve elektrik, üretim, iletim ve dağıtımı ile ilgili hemen hemen tüm teçhizatı temin edebilmektedir. Genel müdürlüğü Ankara’da bulunan TEMSAN'ın Ankara ve Diyarbakır illerinde olmak üzere iki adet fabrikası bulunmakta. Ankara Fabrikası’nda, geniş tezgah parkına sahip olup, orta gerilim devre kesicileri ile orta ve yüksek gerilim ayırıcıları, alçak ve orta gerilim kumanda panoları, ölçü koruma ve dağıtım panoları, santraller için giriş-çıkış nötr hücreleri ve bus-duct imalatları, 36 kV’lık şalt hücreleri, röle panoları, hidroelektrik santrallerin dizayn, imalat, montaj ve test işlemleri, termik santraller için patlaç sistemleri, yedek parça imalatla- rı, band ruloları ile küçük hidroelektrik santrallerin yanı sıra güneş, rüzgar ve hibrit sistemlerinin üretim faaliyetleri gerçekleştiriliyor. Diyarbakır Fabrikası’nda, francis, banki, boru ve pelton tipi türbinler, jeneratörler ve hidroelektrik santrallere ait tüm ekipman ve yedek parça imalatı uluslararası kalite standartlarına göre gerçekleştiriliyor. Bugüne kadar devreye alınan hidroelektrik santrallerinin toplam kurulu gücü 1000 MW olup; Kepez II, Manavgat, İvriz, Hoşap, Tercan, Koçköprü, Kralkızı, Dicle, Kuzgun, Çamlıgöze, Suatuğurlu, Beyköy, Batman, Mercan, Kürtün, Buca, Alpaslan, Cuniş, Dumlu, Kılavuzlu, Gelinkaya, Yahyabey, Manyas HES, Çine, BUSKİ DO olmak üzere 25 adettir. Ayrıca devam eden 9 adet HES projesi bulunuyor. Bu projeler Topçam, İncebel, Yuvacık ( Kirazdere) , Çarıklı, Köprübaşı, Ataköy, Karakaya, Melikom, Buski D-13 HES’leridir. Bunların dışında, TEMSAN’da 52 adet trafo merkezi, 4 adet pompa istasyonu, muhtelif rehabilitasyon işleri ve çok sayıda çeşitli şalt teçhizatının imalatı da gerçekleştirilmiştir. TEMSAN çalışanlarının gayretiyle, teşvik alabilmek için gerekli olan kriter (TSEK 195) hazırlanmış ve TSE tarafından yayımlanmıştır. Bu kriter ülkemizde ilk defa TEMSAN fabrikalarına ve tamamlamış olduğu özel sektör HES yatırımlarına uygulanmış olup, HES’ler için “Kritere Uygunluk Belgesi” 6 Ağustos 2013 tarihinde TSE’den alınmış ve böylece ülkemizde ilk defa HES’ler için “Yerli Katkı Payı” alınılabilmesinin önü açılmıştır. TEMSAN, tecrübeli teknik kadrosu ile uluslararası kalite standartları çerçevesinde enerji alanında faaliyetini sürdürmektedir. Ocak - Şubat 2015 63 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ YENİ TÜRKİYE’NİN PETROL ARAMA VE ÜRETİM STRATEJİLERİ, 2023 HEDEFLERİ Besim Şisman Türkiye Petrolleri Genel MüdürÜ & Yönetim Kurulu BaŞkanI Son yıllarda yakaladığı yüksek performanslı büyüme ile hızla gelişmekte olan Türkiye’nin hedeflediği uluslararası alanda etkin ve finansal olarak güçlü konuma ulaşması için aşması gereken önemli engellerden biri enerjide dışa bağımlılık olarak değerlendiriliyor. 2023’te günde en az 175 bin petrol eşdeğeri üretim yapan, 1.5 milyar varil petrol eşdeğeri rezerve, 4.3 milyar m3 doğalgaz depolama ve 75 milyon m3/gün geri üretim kapasitesine sahip olan, dağıtımda yüzde 6 pazar payına ulaşmış bir Türkiye Petrolleri hedefliyoruz. Ö zellikle Türkiye gibi hidrokarbon kaynakları sınırlı olan ülkelerin benimsediği temel yaklaşımın, kurumsal yapısı güçlü ve uluslararası alanda etkin bir milli petrol şirketi ile bu açığı kapatmaya çalışmak olduğu gözlenmektedir. Söz konusu ülkelerin milli petrol şirketleri gelirlerinin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSHY)’ya oranı incelendiğinde, Türkiye Petrolleri’nin iş yapışında ve anlayışında gerekli dönüşümün sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi durumunda ne kadar yüksek potansiyele sahip olduğu anlaşılıyor. Bu sayede doğrudan katkısının yanı sıra, enerjinin ekonomide her türlü mal ve hizmet için girdi olması sebebiyle dolaylı etkisi de düşünüldüğünde ülkeye sağlanabilecek katma değerin ne kadar büyük olacağı öngörülebilir. Bu sektörde faaliyet gösteren Türkiye Petrolleri için yapılan değerlendirmelerde; • 1954 yılından bu yana özellikle yurtiçi faaliyetlerin hukuki altyapısını oluşturan petrol kanununun 2013 yılı içerisinde değişmesi ile daha rekabetçi, daha planlı ve daha çevreci olma zorunluluğunun oluştuğu, 64 Mimar ve Mühendis • İnsan kaynağı profilinin önümüzdeki 10 yıllık dönemde gençleşeceği, • Çok hızlı değişen sektör dinamiklerinin zamanında ve doğru bir şekilde algılanması ve gerekli adımların atılması zorunluluğu, • Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB), Hazine Müsteşarlığı, Kalkınma Bakanlığı gibi devlet kurum ve kuruluşlarının Türkiye Petrolleri’nden kurumsal yönetim ilkeleriyle uyumlu olma, finansal getiri ve enerji arz güvenliğine katkı sağlama gibi çok farklı ve haklı beklentilerinin bulunması, hususları ortaya konulmuştur. Bu tespitlerden hareketle Türkiye Petrolleri için değişimin bir zorun- luluk olduğu aşikardır. Bu bağlamda hazırlanan “TP2023 Bütünsel Dönüşüm Programı” ile değişen sektöre uyum sağlanabilmesi ve sahip olunan potansiyelin harekete geçirilebilmesi hedeflenmektedir. Bu amaçla 10 yıllık dönem için temel yaklaşım ve stratejiler belirlenmiş, detaylı iş planları ve bütçeleri oluşturulmuştur. Sonuçta, ‘Temel Yetkinlik’ ve ‘Kurumsal Yetkinlik’ olmak üzere iki temel boyutta Büyüme Modeli ve Sürdürülebilirlik Modeli belirlenmiştir. Büyüme Modeli Türkiye Petrolleri’nin ana faaliyetlerini temsil eden Büyüme Modeli’nde temel yaklaşım olarak, yatırım ve kaynak dağılımı karar süreçlerinde Türkiye Petrolleri’nin, operasyonel detayların karar süreçlerinde etkin olduğu, kısa vadeli, geçmiş odaklı ve kişisel hafızaya dayalı bir anlayış ve sistemden, yeni koşullar oluşturarak, bütünsel yaklaşımın karar süreçlerinde etkin olduğu, uzun vadeli, gelecek odaklı ve kurumsal hafızayı esas alan bir anlayış ve sisteme geçmesini öngörmüştür. Ocak - Şubat 2015 65 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ kuyu/saha odaklı değerlendirme yerine, ortaklığın tüm varlıklarının bir bütün olarak ele alındığı portföy yaklaşımı ile değerlendirilmesine karar verilmiştir. Bu doğrultuda Türkiye Petrolleri’nin arama ve üretim faaliyetlerinde proje bazlı organizasyonel yapılanması, sektör standartlarına uygun proje yönetimi uygulaması, sadece arama-üretim projelerine odaklanmak için servis hizmetlerinin ortaklık bünyesinde bir alt şirket aracılığıyla yürütülmesi ve her coğrafyada rekabet edilebilir iş geliştirme yaklaşımının ortaya konması amaçlanmaktadır. Bununla birlikte halen bünyemizde başarı ile sürdürülen Türkiye için stratejik öneme sahip doğalgaz depolama faaliyetlerinin geliştirilmesi, dağıtım pazarlama konusunda alt şirketi olan TPPD’nin pazar payı ve satış hacminin artırılması, Ar-Ge faaliyetlerinin gereken kaynak aktarımı yapılarak 66 Mimar ve Mühendis geliştirilmesi öngörülmüştür. Bu kapsamdaki faaliyetler ile 2023’te günde en az 175 bin petrol eşdeğeri üretim yapan, 1.5 milyar varil petrol eşdeğeri rezerve, 4.3 milyar m3 doğalgaz depolama ve 75 milyon m3/gün geri üretim kapasitesine sahip olan, dağıtımda yüzde 6 pazar payına ulaşmış bir Türkiye Petrolleri hedefliyoruz. Sürdürülebilirlik Modeli TP2023 Bütünsel Dönüşüm Programı büyüme modelinin devamlılığını sağlayacak altyapının oluşturulmasını içeren Kurumsal Yetkinlik Alanı; Türkiye Petrolleri’nin, operasyonel detayların karar süreçlerinde etkin olduğu, kısa vadeli, geçmiş odaklı ve kişisel hafızaya dayalı bir anlayış ve sistemden, yeni koşullar oluşturarak, bütünsel yaklaşımın karar süreçlerinde etkin olduğu, uzun vadeli, gelecek odaklı ve kurumsal hafızayı esas alan bir anlayış ve sisteme geçmesini öngörmüştür. Bununla beraber insan kaynaklarının her düzeyde gelişiminin sağlanmasına odaklanılması, kurumsal kimlik algısının kurum içi ve dışında standart ve belirlenmiş bir konsept çerçevesinde geliştirilmesi ve iş güvenliği - çevre konularında uluslararası standartlarda özellikle yurtiçinde öncü rol oynanması amaçlanmıştır. Türkiye Petrolleri’nin 2023 hedeflerine ulaşabilmesi ve bunun sürdürülebilir kılınması için planlanan faaliyetlerin her iki boyutta eş güdümlü ve birbirini tamamlayacak şekilde hayata geçirilmesinin gerekli ve vazgeçilmez olduğu ortada. Buna ek olarak; Hazine Müsteşarlığı, Kalkınma Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Dış İşleri Bakanlığı gibi üst politika belirleyicilerin görüş ve desteklerinin alınarak bu planın hayata geçirilmesi, beklentileri karşılamada ve daha fazla katma değer yaratmada hayati önemdedir. YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ RÜZGAR ENERJİSİ TEMİZ VE KAZANÇLI Mustafa Serdar Ataseven TÜRKİYE RÜZGAR ENERJİSİ BİRLİĞİ Başkanı mustafa.ataseven@tureb.com.tr Güneş ve biogazda ilerlemeler oldukça yavaş. Dünyada ve ülkemizde çevre şartlarının olumsuz değişimini hepimiz gözlemliyoruz. Küresel ısınmaya yol açan sera gazları; daha çok fosil yakıtların kullanılması ile açığa çıkıyor. Tüm dünya karbon emisyonunun azaltılması, sera gazı salınımı için tedbirler alıyor ve bazı zorunluluklar getirerek çevreyi korumaya çalışıyor. Ü lkemiz gerekli olan enerjinin %75’ini ithal ediyor. Maalesef enerjide dışa bağımlı bir ülkeyiz. Enerjinin yaklaşık %40’ını sanayi sektöründe, %35’ini konutlarda, %20’sini de ulaştırma sektöründe tüketiyoruz. Daha çok doğalgaz, petrol ve kömür gibi yakıtlar kullanıyoruz. Doğalgaz ve petrolün neredeyse tamamını ithal ediyoruz. Yenilenebilir enerji kaynaklarımızı ise henüz yeterince değerlendiremiyoruz. Bugün rüzgarın enerji tüketimindeki payı % 6 civarında. Her ülke enerji politikalarını yeniden gözden geçirmeye, çevreci enerjilere yönelmeye ve gelecek nesillerin yaşamasına olanak sağlayacak şekilde hareket etmeye başladı. Bu kapsamda ülkemizde de enerji politikaları yenilenebilir enerjiye doğru yön alıyor. Enerjinin daha verimli kullanılması için kampanyalar oluşturuluyor, halk bu konuda bilinçlendirilmeye çalışılıyor. Kanun ve yönetmelikler değişti- 68 Mimar ve Mühendis Beyaz eşyalarımızı A sınıfı tüketim yapanlardan seçmek, bulaşık ve çamaşır makinemizi tam dolmadan çalıştırmamak, evde bir odada otururken diğer yerlerin ışığını açık bırakmamak bile büyük kazançlar sağlar. rilip enerji tüketimi için bazı zorunluluklar getiriliyor. Enerji için parasının %75’ini yurtdışına ödeyen bir ülke olarak enerjimizi dikkatli kullanmalıyız diye düşünüyorum. Her birey kendini sorumlu hissetmeli. Bireysel olarak alınacak basit önlemler bile enerji tasarrufu için büyük denilecek rakamlara bizi ulaştırabilir. Beyaz eşyalarımızı A sınıfı tüketim yapanlardan seçmek, bulaşık ve çamaşır makinemizi tam dolmadan çalıştırmamak, evde bir odada otururken diğer yerlerin ışığını açık bırakmamak bile büyük kazançlar sağlar. Bunun yanında ülkemiz güneş ve rüzgar potansiyeli olan, şanslı ülkelerden biri. Rüzgardaki yatırımlar son 10 yılda hareketlilik kazandı. Toplamda 3.762 MW kurulu güce ulaştık. 2014 yılında gerçekleşen 804 MW ile 850 milyon Dolar’lık enerji ithalatının önüne geçmiş olduk. Bir önceki yıl 3.5 milyon hanenin elektriği rüzgar enerjisinden karşılanırken, geçtiğimiz yıl bu rakama 1milyon hane daha eklendi ve toplamda 4.5 milyon hanenin elektriği rüzgar enerjisinden karşılanmaya başlandı. Rüzgar enerjisi çevreci, ucuz, temiz ve yerli bir kaynak. Bu sektörde yatırımların çoğalması demek, dışa bağımlılığımızın her geçen gün azalması, temiz ve ucuz enerji demek. Bir yandan enerjiyi verimli kullanma çabamızı devam ettirirken, diğer yandan yerli kaynaklarımızın kullanımının artırılmasına çalışmalıyız. Ocak - Şubat 2015 69 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ YENİ TÜRKİYE’NİN ENERJİ POLİTİKALARI VE 2023 ENERJİ STRATEJİLERİ SİNAN AK ZORLU ENERJİ GENEL MÜDÜRÜ Türkiye, dünyada doğalgaz ve elektrik talebinin en çok arttığı ülkeler arasındaki üst konumuyla, önümüzdeki dönemde de ekonomik ve sosyal gelişme hedefleri ile tutarlı olarak, enerji talebi artışı bakımından dünyanın en dinamik enerji ekonomilerinden biri olmaya devam edecek. E nerji Bakanlığı’nın çok boyutlu enerji stratejisi, kaynak ülke ve güzergah çeşitliliğine gidilmesini, enerji karışımında yenilenebilir enerjinin payını artırırken, nükleer enerjiden de yararlanılmaya başlanılmasını, enerji verimliliğinin artırılmasına yönelik çalışmalarda bulunulmasını ve aynı zamanda Avrupa’nın enerji güvenliğine katkıda bulunulmasını içeriyor. Bu hedeflerin karşılanabilmesi ve önümüzdeki 10 yıllık süreçte, yıllık yüzde 5 ekonomik büyümenin sağlanabilmesi için, mevcut 70 bin MW’lık kapasitemizin 110 bin MW’a çıkması gerekiyor. İlave 40 bin MW’lık gücün yarısına yakınının nükleer ve yenilenebilir enerjiden sağlanması öngörülüyor. Yaklaşık 20 bin MW’lık kısmın ise kömür ve doğalgaz santrallerinden sağlanması gerekecek. Ancak bu ilave bölümün, ne kadarının kömür ne kadarının doğalgazdan sağlanacağını önümüzdeki dönemde çevre ülkeler ile yapılacak doğalgaz anlaşmaları şekillendirecek. Bu süreçte Türkiye’nin önünde yeni doğalgaz anlaşmaları için önemli fırsatlar var. Petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki düşüş, doğalgaz anlaşmalarındaki pazarlık payımızı artırabilir, görece 70 Mimar ve Mühendis düşük fiyatlarla çeşitli güzergahlardan gelecek doğalgazla bugüne dek makul karlı olmayan doğalgaz santrallerimizi karlı hale getirebiliriz. Enerji politikasının hedeflerinden biri de yenilenebilir kaynakların elektrik enerjisi üretimi içindeki payını artırmak. Yenilenebilir kaynaklardan enerji üretimi yurtiçi portföyünün yüzde 54’üne karşılık gelen ve Türkiye’nin en yüksek potansiyelli enerji kaynaklarından jeotermalde ülkenin en büyük yatırımcısı olan Zorlu Enerji olarak, 2023 yılında elektrik üretiminin en az yüzde 30’unun yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanması hedefinin en önemli destekçilerinden biriyiz. Önümüzdeki dönemde özellikle rüzgar ve güneş alanındaki santral yatırımlarımıza hız vererek bu alandaki yerli üretimi destekleyeceğiz. Bunların yanı sıra enerji sektöründe arz güvenliğinin sağlanması için bize göre; kilit oyuncuların önünün açılması ve hepsinden önemlisi bir Hedeflerin karşılanabilmesi ve önümüzdeki 10 yıllık süreçte, yıllık yüzde 5 ekonomik büyümenin sağlanabilmesi için, mevcut 70 bin MW’lık kapasitemizin 110 bin MW’a çıkması gerekiyor. İlave 40 bin MW’lık gücün yarısına yakınının nükleer ve yenilenebilir enerjiden sağlanması öngörülüyor. Yaklaşık 20 bin MW’lık kısmın ise kömür ve doğalgaz santrallerinden sağlanması gerekecek. konsolidasyon sürecinin hızlanması için başta özel sektör kamu işbirliğinin gerektiğini düşünüyoruz. Yüksek üretim ve verimlilik için güçlü oyuncular kadar, rekabet ortamının da iyileştirilmesi gerekiyor. Bu anlamda Enerji Piyasası Kanunu ve Enerji Borsası’nın arz ve talebe uyumlu öngörülebilir serbest piyasa fiyatlarının oluşturulması konusunda katkıları olacağına inanıyoruz. Küresel çapta yaşanan gelişmeler neticesinde enerji sektöründe taşlar sıklıkla yerinden oynuyor. Bu süreçte, Zorlu Enerji Grubu olarak enerji güvenliği ve fiyat dalgalanmalarına dayanıklı ve uyumlu olarak yatırımlarına devam etmek üzere karlılığını koruyan bir oyuncu olarak sektördeki yerimizi sağlamlaştırıyoruz. Bu kapsamda kurulu gücümüzü, büyük projeler ve her yıl ortalama bir santral açılışıyla büyüteceğiz. Zorlu Enerji olarak bugün, yurtiçinde ve yurtdışında 612 megavatlık 5 doğalgaz, 113 megavatlık 7 hidroelektrik, 95 megavatlık 2 jeotermal ve 191 megavatlık 2 rüzgar santralinden oluşan toplam 1.011 megavatlık kurulu güce sahibiz. Holding bünyesindeki Rusya doğalgaz santralimizle birlikte ise toplam 1.231 megavatlık kurulu gücü yönetiyoruz. Grup olarak projeksiyonlarımızı beş yıllık süreçleri öngörerek yapıyoruz. Bu bağlamda 2018 sonunda kurulu gücümüzü 1.600 megavata çıkarmayı hedefliyoruz. Türkiye’nin en büyük yatırımcısı olduğumuz jeotermal alanında ise kurulu gücümüzün 300 megavatın üzerine çıkarak, yenilenebilir enerji kurulu gücümüzü yaklaşık 800 megavatın üzerine ulaşacağını öngörüyoruz. Yenilenebilir enerji gücümüzü koruyarak, büyük projelerle portföyümüzü genişletip çeşitlendirecek, yatırımlarımıza devam etmek üzere karlılığımızı artıracağız. Ocak - Şubat 2015 71 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ KENTSEL KATI ATIKLARDAN ENERJİ ÜRETİMİ Davud POLAT Makina Yük. Mühendisi davudpolat@gmail.com Atık, literatürde “ihtiyaçlarımızı karşılarken; o an için kullanılamayan, ya da kullanıldıktan sonra atılan kısmı” olarak tanımlanmaktadır. AB tarafından verilen daha genel bir tanımla “sahibinin attığı, atmak istediği veya atılması gereken madde” olarak söylenebilir. OECD tanımı ise atığı “üreticisinin; tüketim, dönüşüm veya üretim amaçları için kullanmadığı, atmak istediği ve/veya atılması gereken ve ürün olmayan madde” şeklinde ifade etmektedir. Son yıllarda, nüfus artışına, teknolojik gelişmeye bağlı olarak gerek miktar gerek içerik açısından kentsel katı atıklar (KKA) yaşantımızda önemli hale gelmiştir. ü lkelerin gelişmişlik düzeyleri artık kişi başına kullanılan enerji ile ölçülmeye başlanmıştır. Enerjiyi verimli ve daha ucuz maliyetlerle üretmek ve kullanmak gerekmektedir. Bu amaçla devlet tarafından 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu ve 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kanunu çıkartılmıştır. Devlet yenilenebilir enerji üretimini yaygınlaştırmak ve teşvik amacıyla yüksek alım fiyatları belirlemiştir. “Biyokütleye dayalı üretim tesisi için (çöp gazı dahil) 13.3 $ cent” alım garantisi getirilmiştir. Bu amaçla büyükşehirlerdeki kentsel katı atıkların (KKA) düzenli depolanarak ortaya çıkan depo gazının elektrik üretiminde değerlendirilmesi ve kurulan santralin atık ısısının bölgesel ısıtmada değerlendirilmesi, varil petrolün fiyatının 45 72 Mimar ve Mühendis Dolar ile 120 Dolar arasında gidip geldiği son yıllarda cari açığımıza bir nebze olsun katkı sağlayacaktır. Atık, literatürde “ihtiyaçlarımızı karşılarken; o an için kullanılamayan, ya da kullanıldıktan sonra atılan kısmı” olarak tanımlanmaktadır. AB tarafından verilen daha genel bir tanımla “sahibinin attığı, atmak istediği veya atılması gereken madde” olarak söylenebilir. OECD tanımı ise atığı “üreticisi- nin; tüketim, dönüşüm veya üretim amaçları için kullanmadığı, atmak istediği ve/veya atılması gereken ve ürün olmayan madde” şeklinde ifade etmektedir. Son yıllarda, nüfus artışına, teknolojik gelişmeye bağlı olarak gerek miktar gerek içerik açısından kentsel katı atıklar (KKA) yaşantımızda önemli hale gelmiştir. Öncelikle katı atıkların toplanması, uzaklaştırılması yerel yönetimlerin karşılaştığı en önemli çevre sorunlarından birisi olmuştur. Türkiye’de 2008 yılı itibari ile toplanan KKA miktarı 1.15 kg kişi/gün, 420 kg kişi/yıldır. Ülkemizde KKA’ların büyük bir bölümü düzenli depolama yöntemi ile bertaraf edilerek değerlendirilmektedir. 1-KKA Düzenli Depolama ile Depo gazı Enerji Üretimi KKA düzenli depolama sahalarında depolanan atıkların, zamanla içeriğindeki oksijeni tüketerek bu 200 150 100 500 0 10 20 30 40 50 Depolanan Atığın Yaşı (Yıl) Kemerburgaz Odayeri Düzenli Depolama Sahası ortamda üreyen anaerobik bakteriler yardımı ile oksijensiz (anaerobik) çürümesi sonucu oluşan gaza depo gazı (Land Fiil Gas) denir. Depo gazları, hemen hemen eşit oranda CH4 ve CO2 ile çok sayıda eser miktarda uçucu organik bileşikten meydana gelmektedir. Ayrıca, kapalı ortamda metan (CH4) hava ile yüzde 5/15 oranlarında karıştığında patlayıcılık özelliğine sahiptir. Bu nedenle depo gazları doğru olarak yönetilmezse çevresel bir problem olarak değerlendirilmektedir. Depolama sahası gazının en önemli özelliği metan içeriğinden dolayı enerji değeridir. CH4 ortalama alt ısıl değeri 20.000 kJ/m3 civarında gerçekleşmektedir. Atıkların depolandıktan sonraki ilk birkaç yıl içerisinde gaz oluşum hızı en yüksek değerlere ulaşır ve daha sonra yavaş yavaş düşer. Gaz oluşum hızlarıyla ilgili en doğru sonuçlar düzenli depo sahalarında yapılan ölçümlerden veya özel olarak hazırlanmış test hücrelerinden elde edilebilir. Bertaraf edilen (tipik) KKA’ın her bir tonu, depolama sahasının ömrü boyunca yaklaşık olarak 170 m3 depolama gazı oluşturmaktadır. Depolama gazının % 60’ı atık depolandıktan sonra 10 sene içinde oluşmaktadır. Bu miktar 15-20 yıl içinde %90 seviyesine çıkmaktadır. 1.1 Ülkemizde Depo Gazı Enerji Üretim Tesisleri İstanbul’un Avrupa yakasındaki (Odayeri /Eyüp) ve Asya yakasındaki (Kömürcüoda/ Şile) düzenli depolama sahalarında oluşan depo gazının bertaraf edilmesi ve aynı zamanda değerlendirilmesi maksadı ile ‘Depo Gazından Enerji’ projeleri başlatılmıştır. Odayeri düzenli depolama sahasında yaklaşık 32 milyon ton, Kömürcüoda düzenli depolama sahasında yaklaşık 15 milyon ton KKA bertaraf edilmiştir. Her iki sahanın toplam kurulu gücünün 35 ila 45 MW aralığında olacağı ve yaklaşık 3.339 GWh elektrik enerjisi üretileceği hedefi ortaya konmuştur. Bu rakam yaklaşık 200.000 haneli bir şehrin elektrik enerjisi ihtiyacını karşılayacak kapasitededir. Koku problemi sebebi ile şehrin dışında kurulan bu tesislerden çıkan atık ısı maalesef atmosfere atılmaktadır. Bu atık ısıdan aynı şekilde şehrin ısınma ihtiyacı da sağlanabilir. Bugün kullanımına devam edilen Odayeri düzenli depolama sahasına günde 8500 ton, Kömürcüoda düzenli depolama sahasına ise günde 4500 ton KKA dökülmektedir. Sahadan körükleyiciler (blower) ile emilen gaz, ana toplama borularıyla tesisin gaz arıtma ve soğutma bölümüne gelmektedir. Bu bölümde gaz, içerisindeki partikülden ve nemden arındırılmakta ve gerekli şartlar sağlandıktan sonra Depo Gazı Elektrik Üretim Şeması Ocak - Şubat 2015 73 YENİ ENERJİ POLİTİKALARI MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Almanya-Wolfsburg şehrindeki Volkswagen yakma tesisi Büyükşehirlerdeki kentsel katı atıkların (KKA) düzenli depolanarak ortaya çıkan depo gazının elektrik üretiminde değerlendirilmesi ve kurulan santralin atık ısısının bölgesel ısıtmada değerlendirilmesi, varil petrolün fiyatının 45 Dolar ile 120 Dolar arasında gidip geldiği son yıllarda cari açığımıza bir nebze olsun katkı sağlayacaktır. sahadan emilen gaz enerji üretmek amacıyla gaz motorlarına verilmektedir. Aynı zamanda sahalarda vakumu sürekli sabit tutmak amacıyla gaz balonları bulunmaktadır ve işletme şartlarına göre depolama vazifesi görmektedir. Tesislerde, her biri 1.415 MW kapasiteli gaz motor ve jeneratör setleri kullanılmaktadır. Gaz motorları 20 silindirli olup 4 zamanlı motor prensibiyle çalış- makta ve gaz motorlarına akuple edilmiş jeneratörün uçlarından 400V elektrik enerjisi elde edilmektedir. Jeneratörün uçlarından alınan 400V elektrik enerjisi trafolarda 34.5 kV orta gerilim seviyesine yükseltilerek enterkonnekt sisteme verilmektedir. Kojenerasyon üniteleri ile elektrik enerjisinin yanında ısı enerjisi de üretilebilecek ve bu ısı daha sonra farklı projeler için kullanılabilecektir. Adana-Sofular ve Gaziantep Depo Gazı (LFG) Elektrik Üretim Santrali 74 Mimar ve Mühendis Bu projeler elektrik satışlarına ek olarak karbon emisyonu azalımı geliri sağlamaktadır. Projelerin 22 yıllık ömrü içinde, yılda ortalama 1.2 milyon ton CO2 karşılığı emisyon azalımı kredisi sağlaması beklenmektedir. Bu miktar yaklaşık olarak 600.000 aracın trafikte yaydığı karbon emisyonuna tekabül etmektedir. İstanbul dışında ülkemizin birçok ilinde KKA’lardan enerji üretim tesisi kurulmuştur. Ankara Mamak KKA Enerji Üretim Santrali 22.6 MW kapasitede elektrik enerjisi üretilirken açığa çıkan atık ısı ile seralar ısıtılmaktadır. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ile Yap-İşlet yöntemiyle Güney Koreli CEV (Clean Energy and Vehicle) 29 yıl süre ile anlaşma sağlayarak bedelsiz olarak tüm şehrin çöpleri toplanarak, depolanan KKA’lardan elde edilen depo gazı gaz motorlarında yakılarak elektrik enerji üretilmektedir. CEV firması bu elektriği kilovat-saat başına 13.3 $ cent’a devlete satarak kazanç sağ- İstanbul Avrupa yakasında kurulacak İBB Atık Yakma ve Enerji Üretim Tesisi’nin kapasitesi 3.000 ton/gün olarak belirlenmiştir. Bu projeyle, atık bertarafının yanı sıra, tesiste 70 MWh kapasitede elektrik enerjisi üretimi hedeflenmektedir. Proje ile hem atık azaltımı hem de yenilenebilir enerji hedefleri açısından, AB uyum sürecinde önemli bir adım atılmış olacaktır. larken, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi çöp toplamak için harcadığı para ve insan gücünden tasarruf sağlamaktadır. Bolu KKA Enerji Üretim Tesisi başlangıç olarak 1.1 MW kapasite ile elektrik üretimine başlamıştır. Adana KKA Projesi (Sofular) ITC Invest Trading & Consulting AG firmasına 30 yıllık işletme süresi almış ve 4.2 MW elektrik enerjisi üretmektedir. 2-Yakma Tesisleri Düzenli depo sahalarının çok yer kaplaması ve kapladığı alanın uzun yıllar başka şekilde kullanılamaması büyükşehirler için büyük dezavantaj oluşturmaktadır. Ayrıca koku sebebi ile şehrin dışına kurulması hem çöp taşıma maliyetini artırırken, diğer taraftan depo gazı elektrik üretim tesisinde açığa çıkan atık ısının yeterince değerlendirilememesine neden olmaktadır. Özellikle İstanbul gibi megakentte artan nüfusa bağlı olarak KKA’lardaki artış düzenli depolama yönteminden modern yakma tesisleri ile bertaraf ve geri dönüşüm yöntemi üzerindeki çalışmaları yoğunlaştırmıştır. Almanya, İsveç ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerde yakma tesisleri çok yaygın kullanılmakta ve yakma tesisleri şehir merkezine yakın yerlerde kurularak hem kaliteli elektrik şehri beslemekte hem de tesiste oluşan atık ısıdan şehrin ısıtma ihtiyacı karşılanmaktadır. Yeni nesil modern KKA yakma tesisleriyle, yakılan 1 ton atıktan ~700 kg baca gazı, 250-300 kg taban külü+uçucu kül ile ~30 kg hurda demir açığa çıkar ve ~500 kWh elektrik enerjisi geri kazanılabilmektedir. Yapılan araştırma ve teknik gezilerde özellikle Almanya’da kurulan KKA yakma tesisleri 50 yıl öncesinde kurulduğu ve eskiyen bu tesislerin yenileme çalışmalarının başladığı görülmüştür. Almanya’da 64 adet, Fransa’da 48 adet, İtalya’da 72 adet, İngiltere’de 96 adet KKA yakma tesisinde KKA’lar bertaraf edilerek elektrik ve ısı enerjisi üretilmektedir. Fransa, yıllık 28 milyon ton KKA’nın 16 milyon tonunu yakarak imha etmekte; bu sayede elektrik enerjisi ve buhar kazanımı sağlamaktadır. Ülkemizde özellikle İstanbul’da Yakma Tesisi Projesi kapsamında, 2011 yılında fizibilite çalışmaları yürütülmüş ve çalışma Amerikan Kalkınma Ajansı (USTDA) tarafından hibe kredi (491.160$) ile desteklenmiştir. İstanbul Avrupa yakasında kurulacak İBB Atık Yakma ve Enerji Üretim Tesisi’nin kapasitesi 3.000 ton/ gün olarak belirlenmiştir. Bu projeyle, atık bertarafının yanı sıra, tesiste 70 MWh kapasitede elektrik enerjisi üretimi hedeflenmektedir. Proje ile hem atık azaltımı hem de yenilenebilir enerji hedefleri açısından, AB uyum sürecinde önemli bir adım atılmış olacaktır. Fizibilite çalışmaları sonrasında yakma tesisi kurulumu için çalışmalara başlanmış, bu kapsamda çevresel etki değerlendirmesi süreci tamamlanarak ihale süreci için gerekli hazırlıklar tamamlanmıştır. Sonuç itibari ile ülkemiz enerjide dışa bağımlılığını, özellikle kentsel dönüşüm projeleri ile yenilenecek şehirlerde son teknolojik yakma tesisleri kurarak hem elektrik ihtiyacını hem de ısı ihtiyacını karşılayabilir. Özellikle İstanbul’da günde yaklaşık 12000 ton KKA’ın bertarafı için yakma tesislerinin kurulması ile şehrin elektrik ihtiyacı, ısınma ihtiyacının bir kısmının karşılanması ve açığa çıkan CH4 gazının CO2’ye dönüştürülerek karbon azalım teşviki alınması ülkemize kazanç sağlayacaktır. KAYNAKLAR 1-http://www.istac.com.tr/hizmetler/atiktan-enerjiuretimi.aspx 2- The Landfıll Gas Management At Sanıtary Landfıll Sıte And Istanbul Case Study Alparslan Kiriş*, Fatih Saltabaş 3- Handbook for the Preparation of Landfill Gas to Energy Projects in Latin America and the Caribbean, The World Bank – ESMAP, 2004.] 4-http://ortadoguenerji.com.tr/faaliyet-alanlari/ elektrik-uretimi/yenilenebilir-enerji/cop-gazindanenerji/# 5- Depo gazı (Lfg) Kojenerasyon Sistemlerinin Teknoekonomik Analizi (Y.Lisans Tezi, YTÜFen Bilimleri Enstitüsü, Davut POLAT) 6- http://www.recyclingdergisi.com/HaberlerDetay. aspx?ID=153 7-http://www.istac.com.tr/projeler/vizyon-projeler/ yakma-tesisi-projesi.aspx Ocak - Şubat 2015 75 MAKALE T ürkiye’de piyasaları düzenleyen ve denetleyen bağımsız kurumların geçmişi çok eskiye gitmiyor. Türkiye’nin AB vizyonuna uygun olarak icra edilen serbest piyasa politikaları doğrultusunda sermaye ve para piyasalarından başlayarak doğal tekel durumundaki şebeke işletmelerini de içine alacak şekilde bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurumlar kuruldu. Demokratik parlementer sistemlerde sık sık hükümet değişiklikleri olabiliyor ve koalisyonlar yönetime gelebiliyor. Nitekim bugün birçok AB ülkesinde koalisyon hükümetleri iş başında. Sosyal ve ekonomik krizlerde politik istikrarı korumak çoğu zaman zorlaşıyor. İşte bu dönemlerde, piyasaların politik istikrarsızlıklardan asgari düzeyde etkilenmesi ve piyasa istikrarının sürdürülebilmesi için bağımsız piyasa düzenleyicilerine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuluyor. İlk olarak SPK (Sermaye Piyasaları Kurumu) ve RK (Rekabet Kurumu) 1990'lı yıllarda kamu kurumları içerisinde yerini aldı. Bu kurumlar zaten çoğu serbest piyasada faaliyet gösteren özel sektör kuruluşlarını düzenleme ve denetlemeye başladı. Kobilere göre daha kurumsallaşmış olan bu şirketler çok fazla zorlanmadan kurallı piyasaya uyum sağladı. 2000 yılından sonra kurulan BTK (Bilgi Teknolojileri Kurumu), EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu) gibi yeni piyasa düzenleyici kurumlar ise geçmişte kamu tekeli eliyle yürütülen geniş tüketici kitlelerinin kullandığı altyapı hizmetlerini düzenlemeye ve denetlemeye başladı. Bir yandan kamu, bir yandan özel sektör bu düzenleme iklimine tabi oldu. Düzenleme kurumlarının bize göre daha eski olduğu AB ve ABD'deki örnekler yakından incelediğinde, uygulamalarda büyük bir benzerlik olduğunu hatta bazı ülkelerden daha ileride olduğumuzu bile söyleyebiliriz. KAMU YÖNETİMİNİN YAKLAŞIMI Devlet örgütleri Yasama, Yürütme 76 Mimar ve Mühendis DÜZENLEME KÜLTÜRÜ Düzenleme kurumlarına neden ihtiyaç duyuldu? Kamu Kurumları bu kurumlara nasıl bakıyor? Özel sektör kuruluşları yeni durumu nasıl algıladı? Tüketiciler yeni yapıların farkında mı? Son 20 yılda gündemimizde yer alan bu kurumların sosyo-ekonomik hayatımıza olan etkilerini daha iyi anlayabilmek için yukarıdaki soruların cevaplarını arayalım. Düzenleme kültürümüz nasıl gelişiyor birlikte bakalım. Fatih DÖNMEZ EPDK eski Kurul Üyesi Enerji Uzmanı fatih.enerji@gmail.com ve Yargı şeklinde birbirinden bağımsız yapılara ayrılmış durumda. Düzenleme kurumlarının bağımsız olması, atama ve görevden alma biçimleri gibi temel hususlarda bazı farklılıkları olsa da, Yürütme’nin içerisinde yer aldıklarını söyleyebiliriz. Düzenleyici kurumlar yetki ve sorumlulukları itibariyle ikincil dereceden yasama, yürütme ve yargılama yapıyor. Bu kurumlar mali ve idari işlemler açısından Cumhurbaşkanlığı DDK, Başbakanlık Teftiş Kurulu, Bakanlık Teftiş Başkanlığı, Sayıştay, Danıştay gibi denetim ve teftiş kurumlarının denetimine tabiler. Geleneksel kamu yapısında yer alan kurumların yönetici ve çalışanları bu kurumlarla ilişkilerinde başlangıçta sağlıklı bir iletişim kuramadı ve bazı sorunlar yaşadı. Öte yandan bazı işlerde düzenleyici kurumlar da bağımsızlıklarını abartarak kendilerini Yürütme’nin dışında görmeye başladı. Politika yapıcılarla piyasa yapanlar arasındaki tartışma alanı yetki ve sorumluluk alanlarının net olmamasından kaynaklanıyor. Bir piyasanın temel politikaları, vizyon ve stratejilerini belirle- me yetkisi siyaset kurumuna bırakılmalı. Düzenleme kurumları ise hükümetin temel politikalarına -ki yasal düzenlemeler bunun bir parçasıdır- uyumlu bir piyasa yapısını hayata geçirmekle görevli. Çok hassas bir ayrım söz konusu. Hem düzenleme kurumlarının bağımsızlığı etkilenmemeli, hem de halkın desteğini alarak ülke yönetimini üstlenmiş siyaset makamının sorumluluğu örselenmemeli. Bana göre yargı ile yürütme erkleri arasındaki ilişkiye benzetmek ve düzenleme kurumları ile yürütme organları arasına duvar örmek son derece tehlikeli. Demokratik toplumlarda bu duvar -izolasyon- seçmenin iş ve özel hayatını olumsuz etkilemeye başladığında, seçmen bunun hesabını sandıkta sorabilir. Nitekim batıda bunun örneklerini görüyoruz. Düzenleme kurumları asıl itibariyle yürütmenin bir parçası olduğundan üst kurullara atamaları Bakanlar Kurulu tarafından yapılıyor. Bazı hususlarda yasanın uygulanmasından kaynaklanan farklı durumlar olabilir. Bakanlıkların teşkilat yapısı ve çalışma usulleri ile düzenleme kurumlarının Düzenleme kurumlarının bize göre daha eski olduğu AB ve ABD'deki örnekler yakından incelendiğinde, uygulamalarda büyük bir benzerlik olduğunu hatta bazı ülkelerden daha ileride olduğumuzu bile söyleyebiliriz. teşkilat yapısı ve çalışma usullerini karşılaştırdığımızda aradaki farkı daha net görebiliriz. Bakanlıklarda siyasi kimliği olan bakan, doğal olarak hem atamalardan hem de atadığı bu kişileri görevlendirmekten sorumlu. Şüphesiz yasalara uyma sorumluluğu bakan da dahil tüm memurları bağlayıcı nitelikte olmasına rağmen yasaları uygularken seçilen strateji ve araçlar bakanın tercihine bağlı. Süreçler istendiği gibi ilerlemediğinde, bakan değişikliğe giderek, bunu maiyetindeki bürokratlara yazılı ya da sözlü olarak talimatlandırabilir. Eğer yasalardan kaynaklanan aksaklık olursa hükümetin bir üyesi olarak meclise değişiklik önerisiyle de gidebilir. Bu yönüyle baktığınızda bakanlıklar aksaklık ve gecikmeleri önleyecek araçları daha kolay ve hızlı bir şekilde çözme imkanına sahip. Düzenleme kurumları ise yapısı gereği bu araç ve yöntemleri ancak ilişkili bakanlıklar üzerinden kullanabilmektedir. Ya da yasaların kendisine verdiği yetki çerçevesinde yönetmelik değişiklikleri ile aşmaya çalışmaktadır. Düzenleme kurumlarını bağlayan en önemli unsur piyasa kanunları olduğuna ve yapıları gereği herhangi bir kurumdan talimat almadıklarına göre "Bu kurumlar arasında zaman zaman oluşan görüş farklılıkları nasıl giderilebilir?" şeklinde bir soru aklınıza gelebilir. Hükümet veya bakanlığın vizyon ve strateji belgeleri düzenleyici kurumların görüşlerini alarak tüm yürütme organlarını kapsayacak şekilde hazırlanmalı ve düzenleme kurumlarının ikincil düzenleme yaparken ya da mevzuatı uygularken onlara rehberlik edebilecek yapıda olmalarına özen gösterilmelidir. Bu şekilde bağımsız düzenleme kurumları da yürütmenin asıl unsurları ile vizyon Ocak - Şubat 2015 77 MAKALE ve strateji birliğine kavuşmuş olur. Buna rağmen, kurumlar arası koordinasyon ve diyalog sürecinin, zaman zaman ortaya çıkan uyuşmazlıkları en aza indirecek bir yöntem olarak görülmesi gerekir. Politika yapıcılarla düzenleyici kurumlar arasındaki bu sorunlar AB devletlerinde var mı? AB ülkelerinde bu pozisyonlarda çalışan arkadaşlarım oldu. Onlar da benzer sorunları yaşadıklarını ifade ediyor. Özellikle sosyo-ekonomik kriz anlarında bu sorunlar tavan yapıyor. ÖZEL SEKTÖRÜN YAKLAŞIMI Özel sektör başlangıçta bu kurumları klasik kamu kurumları gibi görmeye başladı. Uzun yıllar kamu tekeliyle işletilen büyük kurumlar özelleşince, buraları devralan şirketler bazı yönetim hataları yaptı. Verilen hizmetin kamusal yönü değişmemiş ancak sahipleri değişmişti. Daha önceki deneyimleri, düzenlenmiş piyasada faaliyet göstermeye elverişli değildi. Geçiş döneminin yapısal sorunları kamu, özel sektör ve tüketici herkesi etkilemişti. Hatalı davranış gösteren ve kural ihlali yapan herkes yasal yaptırımlarla karşı karşıya kaldı. Diğer kamu kurumlarının klasik davranışlarını bu yeni kurumlar göstermedi. Düzenleme taslakları esnasında ya hiç katkı sağlamadılar ya da tezlerini yeteri kadar anlatıp ikna edemediler. Özel 78 Mimar ve Mühendis sektör talep ve beklentilerine olumlu yanıt alamayınca politika yapıcılara derdini anlatmaya ve destek aramaya çalıştılar. Ancak çoğu zaman bu yöntemden de sonuç alamadılar. Bu yeni tutum özel sektör tarafından biraz geç algılansa da sonunda süreçleri yakından takip etmeye ve katkı sağlamaya başladılar. Gelinen noktanın piyasanın daha istikrarlı ve dengeli gelişmesi için ümit verici olduğunu söylemem lazım. TÜKETİCİLERE GELİNCE Tüketiciler bu yeni durumu ve kurumları kavramakta zorlandı. Hala büyük tüketiciler hariç tam ve doğru olarak algılanmadığını söylersek yanlış olmaz. Tüketici klasik olarak bir ürün veya hizmeti alırken önce fiyatına sonra da kalitesine bakıyor. Örgütlü bir yapıları da olmadığı için bireysel davranış içerisine girerek tepki göstermeye başlıyor. Bizdeki tüketici örgütleri maalesef konulara ideolojik açıdan ve tek boyutlu baktıkları için yeni piyasanın kendilerine getirdiği avantajları fark edemiyor. Düzenleme kurumları yaptıkları mevzuatlarda her ne kadar tüketici haklarını korumayı hedeflese de, bu ilişki çoğu zaman tek taraflı oldu. Mevzuat taslaklarına gelen görüşlerde tüketici ya da temsilci örgütlerinin katkısı çok az. Talep tarafı yani tüketiciler oyunun içinde aktif değil pasif - seyirci- durumunda. Kurumla ilişkileri başlarına gelen bir olayı şikayet etmeyle sınırlı. Haklarını çok iyi bilemedikleri için netice almaları zaman alıyor. Kurumların içinde tüketici temsilciliği yapacak birimler ya yok, ya da yetersiz. Bu aşamada tüketicilere yeni sistemin tanıtılması herkesin işini çok daha kolaylaştıracaktır. Sonuç olarak; 2000’li yıllarda tanıştığımız bu kurumlar kurumsallaşma yolunda kısa zamanda büyük mesafe aldı. Hem klasik kamu yapılanması hem de özel sektör bu kurumları tanımakta zorluklar yaşamasına rağmen, gelinen nokta gelecek için büyük umut vermektedir. Yeter ki bu kurumlara farklılıklarını yok etmeden ve güçlendirerek sahip çıkalım. Yeter ki taraflar birbirine hoşgörü ve empatiyle yaklaşsın. İşte o zaman yaşanan sorunların büyük bir kısmının çözüldüğüne şahit olacağız. Eski Türkiye’nin tek yönlü piyasa yapısına dönersek hem özel sektör hem de tüketiciler birçok kazanımı kaybetmiş olur. Küresel rekabetin getirdiği zorluk ve avantajları birlikte yaşamak zorundayız. Mükemmel bir piyasa dünyanın hiçbir yerinde yok ama herkes daha iyiyi yakalama peşinde koşuyor. EN İYİ, İYİNİN DÜŞMANIDIR... Yeni Nesil Mekansal Çözümler EMİ GRUP TÜRKİYE’DE MOBİL LİDAR SİSTEMİNİN İLK KULLANICILARI VE UYGULAYICILARI ARASINDADIR 360O Panoramik Görüntüleme ÇALIŞMAALANLARI • ŞehirModelleme • UlaşımveAltyapıGüzergahının Haritalanması • TemelHaritaÜretimi • 360OPanoramikGörüntüleme ® • EnerjiNakilHatları • DemiryollarıveKarayolları Haritalanması • SelBaskınlarınınHaritalanması • DoğalKaynakYönetimi/Sulama EmiGrupBilgiTeknolojileriA.Ş. Seyitnizam Mah. Mevlana Cad. No:88 İleri İş Merkezi Kat:2-A Zeytinburnu-İstanbul-Türkiye T:+90 212 665 41 41 F:+90 212 665 41 22 www.emigrup.com.tr SM MAKALE Modern çağın en büyük hastalıklarından biri aşırı kilolu olmaktır. Gittikçe hareketsizleşen hayatımızın neticesinde yağlı ve sağlıksız bir bedene dönüşürüz ve akabinde de mutsuz bir bireye dönüşmemiz an meselesidir. MAHMUT ÇELİK MAKİNE YÜKsek MÜHENDİSİ MMG BAŞKAN YARDIMCISI mahmutcelik70@hotmail.com Ç ikolata yiyerek vücudumuza mutluluk hormonu verdiğimizi umut ederken bunun sonucu ortaya çıkan kiloları eritmek için saatlerce spor yapmak gerektiğini düşünüp çaresizlik sarmalına kapılabiliriz. İşte bu gibi durumlara düşmemek için basit ama bir o kadarda etkili önerilerle hayatımızı kolaylaştırabiliriz. İş hayatındaki sağlıksız beslenme, hareketsizlik ve sigara kullanımı neticesinde oluşan sağlık sorunları şirket içerisinde iş kaybına ve yüksek sağlık giderlerine neden olabilmektedir. Beslenme alışkanlıklarımızda yapacağımız ufak değişiklikler ile iştahımızı dengeleyebilir ve ona söz geçirebiliriz. Gün içinde uzun sürelerde aç kalmamalıyız. Açlık aşırı kan şeker düşümüne ve akabinde çok yemek yemeye sebep olacaktır. Bu durumu ortadan kaldırmak için 3 ana 3 ara öğünle beslenmek uzun süreli açlık sendromunu yok edecektir. Öğünlerimizi zamanında gerçekleştirmeye dikkat etmeliyiz. Yöneticiler, müşteriyle doğrudan ilişki içerisinde olan çalışan- 80 Mimar ve Mühendis PERFORMANSIN ÖNÜNDEKİ ENGEL: YEMEK ALIŞKANLIKLARIMIZ lar, yoğun oldukları için genelde öğün atlama eğilimi gösterir ve uzun akşam yemeklerinde ihtiyaçtan fazlasını tüketir. Medya-yayıncılık sektörü çalışanları ve sürekli telefonla iletişim halinde olan iş grubunda bulunanlar aşırı stres halinde ve düzgün mesai saatleri olmadığı için günün en önemli öğünü olan sabah kahvaltısını atlar ve aşırı çay kahve tüketimi gerçekleştirir. En tehlikeli gruplardan biri de finans sektörü çalışanlarıdır. Aşırı hareketsiz geçen mesai saatleri kötü beslenme alışkanlıkları ile birleştiğinde aşırı kilo almak içten bile değildir. Şirket yemeği kesinlikle kaliteli olmalı. Şirket yemeğinin kalitesi düşükse veya şirket çalışanlarının ortalama beğenisini Medya-yayıncılık sektörü çalışanları ve sürekli telefonla iletişim halinde olan iş grubunda bulunanlar aşırı stres halinde ve düzgün mesai saatleri olmadığı için günün en önemli öğünü olan sabah kahvaltısını atlar ve aşırı çay kahve tüketimi gerçekleştirir. En tehlikeli gruplardan biri de finans sektörü çalışanlarıdır. Aşırı hareketsiz geçen mesai saatleri kötü beslenme alışkanlıkları ile birleştiğinde aşırı kilo almak içten bile değildir. kazanamıyorsa çalışanlar daha yüksek yağ oranı olan hazır yemeklere yöneliyor. Hazır yemeklere yönelmek sebze tüketimini azaltmakta, çalışanlar böylece daha fazla yağ ve protein almak zorunda kalmakta. Ortak hata kahvaltı yapmamaktır. Kahvaltıda karbonhidrat-protein içeren tercihler yapılmalı. Böylece öğlen vaktinde oluşan kan şekeri düşümü ortadan kalkacaktır. Peynir-ekmek, tost, bisküvi-süt tercihleri protein-karbonhidrat dengesi için düzgün bir kahvaltı tercihi olacaktır. Öğünü salatayla geçiştirmek. Ekmeksiz sadece salata tüketerek öğle yemeğini geçiştirmenin bedeli ikindi vakti yağ ve Ocak - Şubat 2015 81 MAKALE Öğle yemeğinde az tüketilecek bulgur pilavı veya tahıl ekmekleri kan şekeri seviyesini dengeleyecek, ikindi üzeri alınacak küçük atıştırmalıklar akşam yemeği tüketimini azaltacaktır. Meyve, yoğurt, kepekli bisküviler ara öğün için doğru tercihler olabilecektir. Örnek olarak muz, fındık, ceviz, badem verilebilir. şeker içeren zararlı besinleri tüketmenize sebep olabilir. Öğle yemeğinde az tüketilecek bulgur pilavı veya tahıl ekmekleri kan şekeri seviyesini dengeleyecek, ikindi üzeri alınacak küçük atıştırmalıklar akşam yemeği tüketimini azaltacaktır. Meyve, yoğurt, kepekli bisküviler ara öğün için doğru tercihler olabilecektir. Örnek olarak muz, fındık, ceviz, badem verilebilir. Bol su tüketmeliyiz. Öğün öncesi ve gün içerisinde yaklaşık 2-2.5 lt civarı su tüketimi size tokluk hissi verecek ve acıkmanıza mani olacaktır. Ancak yemek esnasında sıvı alımı minimum seviyede olmalıdır. Toplantılarda yapılan ikramlarda yağ ve şeker içeren ürünlerden kaçınılmalı. Toplantının stresli ortamı kişiyi kontrolsüz hale getirebilir ve duygusal açlık neticesinde farkında olmadan aşırı tüketim gerçekleşebilir. İkram olarak tatlı ve kurabiyeler yerine kuru meyveler, ceviz, fındık, hafif simit peynirden olaşacak kanepeler tercih edilebilir. Ofis içi kutlamalar akşamüzeri değil sabah saatlerinde yapılmalı. Herkesin kan şekerinin düştüğü saatlerde yapılan kutlamalarda tatlıya kimse hayır diyemeyecektir. Patron yemek yemeyi ve ısmarlamayı seviyorsa çalışanları da büyük bir tehlike beklemektedir. Uyku süresi günlük 7-8 saat altında olmamalı. Yapılan araştırmalar netice82 Mimar ve Mühendis apılan araştırmalar sporun yeterli olmadığını etkisinin yüzde 5 civarında olduğunu ancak sağlıklı beslenmenin çok daha etkin olduğunu göstermektedir. sinde günlük uyku ihtiyacı karşılanmadığında belirli hormon seviyelerinin düştüğü ve sonuç olarak da açlık hissi oluştuğu belirlenmiştir. Temiz havayı ihmal etmeyin. Kirli havanın insan sağlığına etkisi sadece akciğerler üzerinden değildir. Kirli hava gizli şekere (insülin direncine) aynı zamanda yağ yakımının yavaşlamasına neden olmaktadır. Kilo vermek için egzersiz yetmez. Sadece spor yapmak suretiyle zayıflamak asla mümkün değildir. Yapılan araştırmalar sporun yeterli olmadığını etkisinin yüzde 5 civarında olduğunu ancak sağlıklı beslenmenin çok daha etkin olduğunu göstermektedir. Süt ve süt ürünlerinin spor sonrası tüketimi metobolizmanın hızlanmasına sebep olmakta ve iştahın kontrolünü kolaylaştırmaktadır. Güven İnşa Eder... Arkamızda gurur duyacağımız bir eser bırakmak için kullandığımız her malzemeyi defalarca inceliyor, defalarca “Daha iyisi mümkün mü” diye soruyoruz kendimize. Çünkü sizin mutluluğunuz bizim için değerli.... Yeşilpınar Mah. Çiçeksuyu Cad. No: 168 Eyüp - İSTANBUL Tel: 0 212 626 02 58 (Pbx) Faks: 0 212 626 52 58 MAKALE S aygıdeğer Mimar Mühendisler Grubu (MMG) üyeleri, öncelikle tüm ailenizi sevgi, saygı ve muhabbetle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum. Ben MMG üyesi değilim ama yakından bildiğim, çalışmalarını takip edebildiğim ve takdir ettiğim bir kuruluş. İnşallah daha başarılı çalışmaların olacağı, bugüne kadar olduğu gibi etik değerlerden ayrılmadan yoluna uzun süre devam edecek bir gelecek temenni ediyorum. Ben de bugünden itibaren eğer bir aksilik olmazsa MMG dergisine tüm üye ve okuyucuların hoşgörüsünü talep ederek yazı yazmaya gayret edeceğim. Uzak olmadığım bir aile MMG, mesleki bir kuruluş olması dolayısıyla resmi üye olamadığım ama fahri olarak hep içerisinde hissettiğim bu topluluğa ilk yazımı toplumumuzun en önemli unsuru olan AİLE üzerine yazmaya gayret edeceğim. Aile; toplumları ve ulusları oluşturan bir birimdir. Aile kavramının önemi de buradan gelmektedir. Bu küçük toplulukta çocukluktan hatta bebeklik çağından başlayan süreçle birlikte bireyin tutum ve davranışları, kişilik ve sosyal gelişimi, kendine güveni ve topluma adaptasyonu şekillenmeye başlamaktadır. Sosyal bilimcilerin insan eğitiminde vazgeçilmez kabul ettikleri ahlak ve maneviyatın çocukluktan başlayarak ivme kazanacağına şüphe yoktur. Dolayısıyla yerinde ve zamanında yapılan eğitimin önemi çok büyüktür. Tüm dünyada son yıllarda zirve yapan bilim ve teknolojinin aşırı gelişmesi insanoğluna birçok alanda kolaylık sağlamakta ve hayat standartlarını, yaşam kalitesini yükseltmekte öte yandan da maalesef yalnızlığa hatta monotonluğa götürmektedir. Ailelerde önceleri var olan geniş aile yapısı çağdaşlık düzeyi yükselmiş, yaşam kalitesi artmış, teknolojik donanımla kap- 84 Mimar ve Mühendis ‘’AİLE’’ Sosyal bilimcilerin insan eğitiminde vazgeçilmez kabul ettikleri gibi ahlak ve maneviyatın çocukluktan başlayarak ivme kazanacağına şüphe yoktur. Dolayısıyla yerinde ve zamanında yapılan eğitimin önemi çok büyüktür. Tüm dünyada son yıllarda zirve yapan bilim ve teknolojinin aşırı gelişmesi insanoğluna birçok alanda kolaylık sağlamakta ve hayat standartlarını, yaşam kalitesini yükseltmekte, öte yandan da maalesef yalnızlığa hatta monotonluğa götürmektedir. Kaan Rıza sanmış olan toplumumuzun ailesi de yerini yavaş yavaş küçük ailelere bırakmıştır. Artık kocaman evlerde 2 veya 3 kişi yaşıyoruz. Aile müessesesinde ebeveynlere düşen görev çok önemlidir. Doğumdan itibaren çocuğa verilebilecek en kıymetli hazine; saygı, sevgi, hoşgörü ve diyalog kavramlarıdır. Bu mevhumları öğrenerek büyüyen çocuk onu içselleştireceğinden kendisine gösterilmesi gereken bu kavramları karşı tarafa gösterecektir. Bunun içindir ki benim ebeveynlerden en önemli ricam terbiye ve görgü kurallarını geçmiş değerlerimize sırtımızı dayayarak ve günümüz çağını da göz ardı etmeyerek layıkıyla öğretmeye çalışalım, bu konuda gayret kuşağımız hep üzerimizde olsun. Unutmayalım ki çocuklarımız boş bir tarla, biz ne ekersek o büyüyecektir. Tarlaya mısır tohumu ekip çay büyümesini bekleyemeyiz. Bu ulvi değerlerle büyüyen çocuk hayata atılacağı zaman da her konuda başarılı olur. Hepimizin hatıralarında iz bırakanlar ya bizleri üzenler ya da saygı, sevgi ve hoşgörüyle davrananlardır. Olumlu iz bırakmak istiyorsak bu kavramlara sıkı sıkı sarılmalı ve çocuğumuzu da böyle yetiştirmeliyiz, can suyu olarak bu değerlere sarılmalıyız. Bu bizim sorumluluğumuz ve görevimizdir. Yaşamak istediğimiz aile tipini ve içinde olmasını istediğimiz toplumu kendimiz oluştururuz, ama bir olumsuz gelişme olduğu zaman, hoşumuza gitmeyen olaylar cereyan edince hemen suçlu bulma gayretine gireriz ve kendimizi işin sorumluluğunda görmez kapalı kapılar ardına saklarız. Zaten her konuda olduğu gibi suçu atacağımız en kolay yol olarak siyasetçilere bırakırız. Acaba her konuda bizi yönetenler mi suçlu bizim hiç eksiğimiz sorumluluğumuz yok mu? Neticede bizi yönetenler de bizim içimizden çıkan kişiler değil mi, farkımız ne ki birbirimizden? Eğer aileler saygı, sevgi, hoşgörü, diyalog ve paylaşma gibi kavramlarda üzerine düşeni yapar ve çocukları bu kavramlarla yoğurarak büyütürse o toplumda refah, ve başarı içerisinde manevi değerlere bağlı bir yaşam oluşur. Bu kavramları iyice öğrenmeli, yaşamalı ve yaşatmaya çalışmalıyız. Gerek yüce dinimizin bize öğrettiği, gerek Osmanlı'dan başlayarak gelen ve gerekse Türk toplumunda aile çok önemli bir yer tutmaktadır. Batılılar buna içlerinden gıpta ederek bakmakta ve bunu yıkmak, parçalamak için çok ciddi çaba sarf etmekte. Özellikle görsel ve yazılı medya yoluyla da bunda maalesef oldukça mesafe almış durumdalar. Bizim topyekun daha çok değerlerimize sahip çıkmamız gerekiyor. Yani daha fazla ‘’Milli’’ olmaya mecburuz. Yazımızı batılı bir uzmanın sözüyle tamamlayalım. ‘’Ben Batılı bir aile hukuku profesörü olarak diyorum ki; Türk milletinin elinden aile nizamını alınız, geriye hiçbir şey kalmaz’’ (Prof. Gaston Jezz) Ocak - Şubat 2015 85 KİTAPLIK ENERJİ KAYNAKLARI YAZAR: TOLGA YARMAN YAYINEVİ: OKAN ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI Petrol ve doğalgaz kısa sürelerde bitmeye yakın, Kömür ise 150 yıl boyunca yetecek kadar... Üretken reaktörler olmaksızın gezegenimizin uranyum gizilleri çok dayanabilecek gibi görünmüyor: 50 yıl! Bilinen kaynaklar demek ki neredeyse ömrümüzden kısa bir sürede tükeniyor. Kaynakların ömrünü tartışırken andığımız marjlar, tehlikeyi ferahlık verici ölçülerde öteleyemiyor. DÜNYA SORUNLARI ENERJİ KRİZİ (BUGÜNÜN DÜNYASINA BAKIŞ) ENERJİ SİSTEMLERİNDE GEÇİT SÜREÇLERİ YAZAR: EWAN MCLEISH YAYINEVİ: TÜBİTAK YAYINLARI YAZAR: A. NERİMAN ŞERİFOĞLU YAYINEVİ: NOBEL YAYIN DAĞITIM Enerji Krizi hem bizim yaşamımız hem de gelecek nesillerin yaşamı üzerinde önemli sonuçlar doğurabilecek bir mesele. Bu kitap enerji krizinin ne anlama geldiğini, nasıl ortaya çıktığını ve ne gibi önlemlerle önüne geçilebileceğini anlatıyor. Enerji Krizi ile enerji tasarrufu yapmanın önemini, alternatif yenilenebilir enerji kaynaklarını ve gezegenimizi korumak için yapabileceklerinizi keşfedin. Bu kitapta kısa devre ve faz iletkenlerin kopması gibi durumlarda sistemden meydana gelen elektromanyetik geçit süreçleri ele alınmıştır. Enerji sistemlerinde, elektrik santrallerinin iç tüketim sistemlerinde, orta ve alçak gerilim dağıtım şebekelerinde meydana gelen kısa devre olayına ilişkin hesaplamalarda kullanılan pratik yöntemler tanıtılmıştır. YEŞİL ENERJİ YAZAR: JEANE MANNING YAYINEVİ: SİSTEM YAYINCILIK Gelecek için felaket senaryoları yazılır; belki de bugün bir zamanlar gelmesinden korktuğumuz gelecekte yaşıyoruz ve bunun yeterince farkında değiliz. Farkında olanlar da çevreci örgütlerde, benzer oluşumlarda toplanıp dünyayı iyileştirmeye çalışıyor. Enerji-teknoloji alternatifleri ve bu alanda çalışan mucitlerin icatları hakkında bilgi edinmek, bunların toplum için ne anlama geldiğini öğrenmek, değişim yaratan araçlar olarak yeni enerji sistemlerini tanımak istiyorsanız bu kitap size göre. RADYOAKTİF ATIK YÖNETİMİ Yazar: Ahmet Erdal OSMANLIOĞLU Yayınevi: NOBEL Akademik Yayıncılık “Gelişen toplumlarda yaygın ve etkili olarak faydalanılan nükleer uygulamalar, nükleer enerjiyi toplumsal gelişme sürecinin bir parçası haline getirmiştir. Bu düzeyde kullanılan bir kaynağın insan ve çevresi ile etkileşimi yeterince bilinmemektedir.” Bu çerçevede ortaya çıkan bu kitap sadece 86 Mimar ve Mühendis nükleer enerji mühendislerinin veya nükleer fizikçilerin değil, nükleer tıp ve nükleer uygulamalar yapan mühendislerin faydalanacağı bir kaynak niteliğindedir. Çevre bilimleri ve mühendisliği alanında ise özellikle eksikliği duyulan nükleer ve radyoaktif atıklar konusundaki kaynak arayışlarına ce- vap verebilecek niteliktedir. Uygulamalarla da desteklenen bu kitap, konu hakkında doğru bilgiye ulaşmak isteyen okuyucular, nükleer alanla ilgili ders alan öğrenciler, bilimsel çalışma yürüten akademisyenler ve aynı zamanda fiilen bu alanda çalışanlar için de oldukça faydalı bilgiler içeriyor. AJANDA ORTADOĞU İNŞAAT FUARI 7. Yapı Malzemeleri, Yapı Teknolojileri, Elektrik Sistemleri Malzemeleri ve Otomasyon, Asansör, İş ve İnşaat Makineleri, Doğalgaz, Isıtma, Soğutma, Havalandırma ve Tesisat Malzemeleri Fuarı Sektör: İnşaat Şehir: Diyarbakır /TUYAP Fuar Tarihleri: 07.05.2015-10.05.2015 Web: www.tuyap.com.tr REW İSTANBUL GAS&POWER NETWORK Elektrik, Doğal Gaz, Alternatif Enerji Ekipmanları ve Teknolojileri Fuarı Sektör: Elektrik-Enerji Şehir: İstanbul, TUYAP Fuar Tarihleri: 02.04.2015-05.04.2015 Web: www.tuyap.com.tr 11. Uluslararası Geri Dönüşüm, Çevre Teknolojileri ve Atık Yönetimi Fuarı Sektör: Enerji Şehir: İstanbul, TUYAP Fuar Tarihleri: 11.06.2015-13.06.2015 Web: www.tuyap.com.tr BURSA İNŞAAT 2015 13. Uluslararası Yapı, İnşaat Malzemeleri, Tesisat, Isıtma, Soğutma, Havalandırma, Doğalgaz ve Teknolojileri Fuarı Sektör: İnşaat Şehir: Bursa, TUYAP Fuar Tarihleri: 09.04.2015-12.04.2015 Web: www.tuyap.com.tr KONELEX 2015 Konya 10. Elektrik, Elektronik, Elektromekanik, Enerji Üretimi, Otomasyon Fuarı Sektör: Elektrik-Elektronik Şehir: Konya, TUYAP Fuar Tarihleri: 30.04.2015-03.05.2015 Web: www.tuyap.com.tr Ocak - Şubat 2015 87 ÇİZGİ YORUM YAKUP GÜLER 88 Mimar ve Mühendis PATANİ 'de 40bin YETİM OKUL �'den fazla bir ihtiyacı var. 'in a