HUKUK DERGISI 2.indd
Transkript
HUKUK DERGISI 2.indd
HUKUK DERGÝSÝ HAKEMLİ DERGİ YIL: 4 SAYI: 40/ NİSAN 2013 Hukuki Makaleler Yüksek Mahkeme Kararları Mevzuat Hukuk Haberleri YAZILIM TÝCARET LÝMÝTED ÞÝRKETÝ LEGES HUKUK DERGİSİ HAKEMLİ DERGİ Leges Yazılım Tic. Ltd. Şti. adına Sahibi ve Sorumlu Müdür Ömer Faruk KAHRAMAN Genel Yayın Yönetmeni: Av. Zehra Birsen YAMAK Av. Aytekin DÜRMELİ Yayın Danışmanı Av. Yıldıray SAYAR Reklam Koordinatörü Sertaç Koray SUNGUR Kültür - Sanat Danışmanı Av. Zehra Birsen YAMAK Satış Direktörü Hasan ORUÇ Yıl : 4 Sayı : 40 ISSN 1309-9620 Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Her ay yayımlanır. Basıldığı Yer: Yıldız Matbaacılık ve Baskı Sistemleri Ziya Gökalp Mah.42/4 Sok.No:18/2 Zeytinburnu - İSTANBUL - TÜRKİYE Tel.: 0212 558 01 05 – 416 09 39 Yönetim Yeri: Sümer mah. 29/5 sok. No:2 Nur Apt. K: 4 D:11 Zeytinburnu-İstanbul-TÜRKİYE Tel: 0212 547 60 80 Fax: 0212 547 60 82 www.legeshukukdergisi.net • e-posta: leges@leges.com.tr Kapak Tasarım : Nurmuhammed Madaminov Dizgi - Tasarım : Nurmuhammed Madaminov Düzeltmen : İ.Fatih AYTUĞ Copright 2010 - Bu derginin tüm yayın hakları Leges Yazılım Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Her hakkı saklıdır. Alıntılarda kaynak göstermek zorunludur. YILLIK ABONELİK BEDELİ (12 SAYI): PEŞİN 450 TL - VADELİ 500 TL DANIŞMA KURULU u Prof. Dr. Tekin AKILLIOĞLU Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi u Prof. Dr. Şebnem AKİPEK Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi u Prof. Dr. Ali AKYILDIZ Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı u Prof. Dr. Aydın AYBAY Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kurucu Dekan u Prof. Dr. Ufuk AYDIN Anadolu Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuk Anabilim Dalı Başkanı u Prof. Dr. Ali Şafak BALI Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı u Prof. Dr. Seyithan DELIDUMAN u Prof. Dr. Mehmet DEMİR Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı u Prof. Dr. Abdullah DİNÇKOL Yeni Yüzyıl Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı u Prof. Dr. Yücel ERTEKİN Çağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı u Prof. Dr. Nüvit GEREK Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı u Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Başkanı u Prof. Dr. Halil KALABALIK Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı u Prof. Dr. Yusuf KARAKOÇ Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı u Prof. Dr. İsmail KAYAR Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı u Prof. Dr. M. Macit KENANOĞLU Fatih Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Tarihi Anabilim Dalı u Prof. Dr. Ahmet M. KILIÇOĞLU Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Özel Hukuk Bölüm Başkanı u Prof. Dr. Köksal KOCAAĞA Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Başkanı u Prof. Dr. Nevzat KOÇ İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı u Prof. Dr. Erkan KÜÇÜKGÜNGÖR Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi u Prof. Dr. Didem ALGANTÜRKLIGHT İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi u Prof. Dr. Tekin MEMİŞ İstanbul Şehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Başkanı u Prof. Dr. Hayrettin ÖKÇESİZ Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi u Prof. Dr. Mesut ÖNEN İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hava ve Uzay Hukuku u Prof. Dr. Demet ÖZDAMAR Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı u Prof. Dr. Selçuk ÖZTEK Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usûl ve İcra-İflâs Hukuku Anabilim Dalı Başkanı u Prof. Dr. Oğuz SANCAKDAR Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı u Prof. Dr. Haluk Hadi SÜMER Selçuk Üniversitesi İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Başkanı u Av. Prof. Dr. Mustafa TOPALOĞLU (Adana Barosu) u Prof. Dr. Devrim ULUCAN Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Başkanı u Prof. Dr. Ali Dursun ULUSOY Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi u Prof. Dr. M. Fatih UŞAN Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı u Prof. Dr. Feridun YENİSEY Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi u Doç. Dr. Müslüm AKINCI Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı u Doç. Dr. Ramazan ÇAĞLAYAN Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı u Doç. Dr. Mustafa ÇEKER Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı u Doç. Dr. Yüksel METİN Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı u Doç. Dr. Pervin SOMER Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi u Doç. Dr. Reyhan SUNAY Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Genel Kamu Hukuku Anabilim Dalı Başkanı u Doç. Dr. Kemal ŞENOCAK Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi u Doç. Dr. Metin TOPÇUOĞLU Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı u Yard. Doç. Dr. Ahmet Haluk ATALAY Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi u Yard. Doç. Dr. Mustafa AVCI Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı u Yard. Doç. Dr. Mesut AYGÜN Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Özel Hukuk Anabilim dalı u Yard. Doç. Dr. Fatma KOCABAŞ Anadolu Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı u Yard. Doç. Dr. İbrahim SUBAŞI Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu Sigortacılık Bölümü İş Hukuk ve Sosyal Güvenlik Hukuku Öğretim Üyesi u Yard. Doç. Dr. Filiz TEPECİK Anadolu Üniversitesi Hukuk Mali Anabilim Dalı u Yard. Doç. Dr. Esra YAKUT Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Tarihi Anabilim Dalı u Yard. Doç. Dr. Bülent YÜCEL Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı u M. Handan SURLU Yargıtay Onursal 1. Başkanvekili (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanı) u Derya KONAK (Adana Hakimi) u Av. Rifat ÇULHA (Türkiye Barolar Birliği Eğitim Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi) u Av. Ahmet Serkan AĞCA (Erzincan Barosu) u Av. Tuncer AKTAŞ (Erzurum Barosu) u Av. İbrahim BAŞTİMAR (Kars Baro Başkanı) u Av. Yahya BİÇER (Elazığ Barosu) u Av. Meryem ÇETİN (Kars Barosu) u Av. Turan ÇINAR (Erzurum Barosu) u Av. Boran ÇİÇEKLİ (İstanbul Barosu) u Av. M.İhsan DARENDE (Kastamonu Barosu) u Av. Mehmet DEMİRBAĞ (Kütahya Barosu) u Av. Ali DİLBER (Düzce Baro Başkanı) u Av. Demircan DİLEK (Sakarya Barosu) u Av. Murat Volkan DÜLGER (İstanbul Barosu) u Av. Şerafettin EKİCİ (İstanbul Barosu) u Av. İlhan ERTEM (Sakarya Barosu) u Av. Mevlüt GÜL (Malatya Barosu) u Av. Zelihe GÜNCE (Van Barosu) u Av. Gazanfer GÜNLER (Bolu Barosu) u Av. Sadrettin HAŞILOĞLU (Erzurum Barosu) u Av. Ertuğrul HÜDAYİOĞLU (Kahramanmaraş Barosu) u Av. Şenol İŞSEVENLER (Edirne Barosu) u Av. Fatma KALSEN (Tunceli Barosu) u Av. Hüseyin KANDEMİR (Şanlıurfa Barosu) u Av. İnci Seda KELEŞOGLU (Kars Barosu) u Av. Tahsin KILIÇ (Bursa Barosu) u Av. Suna KILIÇ (Ağrı Barosu) u Av. Nuri POLAT (İstanbul Barosu) u Av. İlker ONAY (İstanbul Barosu) u Av. Ahmet Sait ÖNER (Iğdır Barosu) u Av. Kemal ÖZASLAN (Bolu Barosu) u Av. Aydoğan SEZER (Sakarya Barosu) u Av. İbrahim SÜLÜN (Kütahya Barosu) u Av. Fevzi ŞEN (Balıkesir Barosu) u Av. Necati TAŞTAN (Hatay Barosu) u Av. Ejder TEKEREK (Kahramanmaraş Barosu) u Av. Fahri ULUSOY (Zonguldak Barosu) u Av. Bayram Veli UYSAL (İstanbul Barosu) u Av. Halis YAŞAR (Ağrı Barosu) u Av. Ertuğrul H.YEŞİLDAL (Antalya Barosu) İÇİNDEKİLER HUKUKİ MAKALELER r Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Av.Ender CEYLAN................................................................................................................. 11 r Yeni Borçlar Kanunu Işığında Destek ve İş Gücü Kaybı Tazminatı Av. M. İhsan DARENDE......................................................................................................16 r Kamulaştırmasız El Atma Davalarında Hukuki Bir Ayıptan Kurtulduk Av. Halis YAŞAR .................................................................................................................... 44 r Kollektif Şirketi Limited Şirkete Dönüştürmek Mümkün Müdür? Soner ALTAŞ ........................................................................................................................... 66 MEDENİ HUKUK r Hakimin, Boşanma veya Ayrılık Davasının Devamı Süresince Gerekli Olan - Eşlerin Barınmasına, Geçimine, Malların Yönetimine Ve Çocukların Bakım ve Korunmasına İlişkin- Geçici Önlemleri Almak Zorunda Olduğu - İdrak Çağındaki Çocuğun Görüşüne Başvurulmaksızın Velayet Düzenlemesi Yapılamayacağı - Vekalet Ücreti Takdiri...................................... 82 r Elatmanın Önlenmesi - Eksik İnceleme ve Araştırmaya Dayalı Hüküm Kurulamayacağı...................................................................................103 r Boşanma - TMK 166. Maddesi Hükmünü, Tamamen Kusurlu Eşin Dava Açabileceği ve Yararına Boşanma Hükmü Elde Edebileceği Biçiminde Değerlendirmemek Gerekeceği.............................................................................................................................106 r Kazandırıcı Zamanaşımı - Köy Boşluğunun Zilyetlikle Kazanılamayacağı.............................................................................................................. 115 r Güvenlik Hizmeti Satış Sözleşmesinden Doğan Anlaşmazlıkların Tüketici Mahkemesinde Görüleceği...................................133 MEDENİ USÜL HUKUKU r Hakimlerin Sorumluluğu - Hakimlerin Yürüttükleri Faaliyet veya Verdikleri Her Türlü Kararlar Nedeniyle Devlet Aleyhine Açılan Tazminat Davalarının Yargıtayın İlgili Hukuk Dairesinde Açılıp İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla Görüleceği...............................................73 Hakimin, Boşanma veya Ayrılık Davasının Devamı Süresince Gerekli Olan - Eşlerin Barınmasına, Geçimine, Malların Yönetimine Ve Çocukların Bakım ve Korunmasına İlişkin- Geçici Önlemleri Almak Zorunda Olduğu - İdrak Çağındaki Çocuğun Görüşüne Başvurulmaksızın Velayet Düzenlemesi Yapılamayacağı - Vekalet Ücreti Takdiri....................................................................82 Kira İlişkisinden Doğan Anlaşmazlıklarda Sulh Mahkemesinin Görevli Olduğu, Kira Sözleşmesinin İdari İşlemle veya Özel Olarak Kurulmasının Önemi Bulunmadığı............................................................111 Davanın Konusuz Kalması Sebebiyle Karar Verilmesine Yer Olmadığına Dair Verilen Kararın Tespit Hükmü Niteliğinde Olduğu ve Talep Sonucunun Tamamen Karşılanmış Olması Durumunda Verilebileceği, Aksi Takdirde Karşılanmayan Kısımlar İçin Bekletici Mesele Yapılacağı..............................................................123 Hükmün Sonucunu Etkileyecek Aynı Konudaki Diğer Davalarda Verilen Hükümlerin Kesinleşmesinin Beklenmesi Gerekeceği............................................................................................................................ 141 Hükmün Sonuç Kısmında, Gerekçeye Ait Herhangi Bir Söz Tekrar Edilmeksizin, Taleplerden Her Biri Hakkında Verilen Hükümle, Taraflara Yüklenen Borç ve Tanınan Hakların, Sıra Numarası Altında; Açık, Şüphe ve Tereddüt Uyandırmayacak Şekilde Gösterilmesinin Gerekli Olduğu.........................154 İŞ VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKU İş Akdinin Feshi - Davacının Sık Sık Rapor Alması İşyerinde Olumsuzluklara Yolaçmış ve İş İlişkisinin İşveren Açısından Çekilmez Hale Getirmiş Olması Durumunda İş Akdinin İşverence Feshedilebileceği.........................................................................................119 Dav2nın Konusuz Kalması Sebebiyle Karar Verilmesine Yer Olmadığına Dair Verilen Kararın Tespit Hükmü Niteliğinde Olduğu ve Talep Sonucunun Tamamen Karşılanmış Olması Durumunda Verilebileceği, Aksi Takdirde Karşılanmayan Kısımlar İçin Bekletici Mesele Yapılacağı...............................................................123 İş Kazası Sonucu Maddi ve Manevi Tazminat İstemi - Sosyal Güvenlik Ödemelerinin Denkleştirme İşlevi Görebilmesi, Sorumluluğunu Doğuran Olaya Sebebiyet Verenlere Rücu Edebilmesine Bağlı Olduğu..........................................................................................144 İş Akdinin İşverence Feshi - İşveren Vekilleri ve İşveren Vekili Yardımcılarının İş Güvencesinden Yararlanamayacakları...................................................................................................... 150 İCRA İFLAS HUKUKU Şikayet - Kesinleşen İhale Sonucu, Taşınmazı İşgal Eden Kişiye Tahliye Emri Gönderileceği - Genel Mahkemede Açılan Menfi Tespit Davasının, İcra Mahkemesindeki Şikayette Bekletici Mesele Yapılamayacağı............................................................94 İcra ve İflas Kanununun 277 ve Devamı Maddelerine Göre Tasarrufun İptaline Karar Verilebilmesi İçin İptali İstenen Tasarrufun Takip Konusu Borcun Doğumundan Sonra Yapılmış Olması Gerekeceği...........................................................................136 TİCARET HUKUKU İnternet Bankacılığı - Bankaların Hesapta Bulunan Paraların Tam Güvenliğini Sağlamaları Gerektiği - Bankaların, Objektif Özen Borcu Altında Bulundukları Ve Hafif Kusurlarından Dahi Sorumlu Oldukları.....................................................................87 Alacağın Temliki - Karşılıksız Kalan Teminat Mektuplarının İadesi .......................................................................................................................................127 Çekte Zamanaşımının İbraz Süresinin Bitiminden Başlayacağı ve İbraz Süresinin Bitimi Tarihindeki Kanun Hükümlerine Göre Zamanaşımının Dikkate Alınması Gerektiği................................................................................................................................ 130 Hükmün Sonucunu Etkileyecek Aynı Konudaki Diğer Davalarda Verilen Hükümlerin Kesinleşmesinin Beklenmesi Gerekeceği........................................................................................................................... 141 CEZA HUKUKU – CEZA MUHAKEMESİ HUKUKU Nitelikli Dolandırıcılık - Eksik İnceleme İle Hüküm Kurulamayacağı................................................................................................................... 159 Kastı Aşan Müessir Fiil – Azmettirme – Tekerrür..............................................163 01.06.2005 Tarihinden Önce Tefecilik Suçunun Oluşması İçin Faiz Karşılığı Ödünç Para Verme Suretiyle Çıkar Sağlanmasının Meslek Haline Getirilmiş Olması Gerektiği, 01.06.2005 Tarihinden Sonra İse Bir Defa İşlenmiş Olması Halinde Dahi Tefecilik Suçunun Oluşacağı............................................................................. 168 Olumsuz Görev Uyuşmazlığı ve Yargı Yerinin Belirlenmesi - Kaçakçılık Suçu.................................................................................... 171 Alkollü Araç Kullanma - Alkol Almış Kişilerin Araç Kullanmaları Halinde, Üç veya Üç Defadan Fazlasında Sürücü Belgelerinin Beş Yıl Süreyle Geri Alınacağı ve Altı Aydan Aşağı Olmamak Üzere Hafif Hapis Cezası İle Birlikte Hafif Para Cezasıyla Cezalandırılacakları, Ayrıca Psiko-Teknik Değerlendirmeye ve Psikiyatri Uzmanı Muayenesine Tabi Tutulacakları ..............................................................................176 Uyuşturucu ve Uyarıcı Madde Kullanımı, Alım Satımı - Hakim ve Cumhuriyet Savcısı Kararına Dayanmayan Telefon Konuşmalarının Hukuka Aykırı Delil Sayılıp CMK'nın 289. Maddesi Uyarınca Hükme Esas Alınamayacağı...................................................................................................................... 180 Taksirli Suç - Trafik Kazalarında Yayanın Hukuki Sorumluluğunun Bulunması, Cezai Sorumluluğunun da Bulunmasını Gerektirmeyeceği .................................................................................184 Eksik İncelemeyle Hüküm Kurulamayacağı - Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması..................................................................................190 Mahkumiyet Kararının Verildiği Duruşmaya Katılımı Sağlanmadan Sanığın Yokluğunda Hüküm Kurulup Savunma Hakkının Kısıtlanamayacağı - Basit Dolandırıcılık- Nitelikli Dolandırıcılık Suçu............................................................................................................. 193 İDARE HUKUKU VE İDARİ YARGILAMA USULÜ HUKUKU Harç Muafiyeti - Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Tarafından Devralınan Borç ve Alacaklardan Doğmayan ve Fon Tarafından Açılmayan Davada Davacı Tarafın Başvurma Harcı Muafiyetinden Yararlanamayacağı...........................................................................199 Usulsüz Tebligat - Muhatap Yerine Kendisine Tebliğ Yapılacak Kimsenin Görünüşüne Göre 18 Yaşından Aşağı Olmaması Gerektiği - Süre Aşımı Nedeniyle Davanın Reddi..............................................204 MEVZUAT Kanunlar Sh.. 211 Bakanlar Kurulu Kararları............................................................................................... 215 Yönetmelikler Sh..221 Tüzükler sh.229 Genelgeler Sh..230 Tebliğler Sh..230 Milletlerarası Andlaşmalar Sh..236 Öğretmenin Eş Durumundan Memur Olarak Atanması Hukuka Aykırı........................................................................................................................ 241 AYM, Oda Başkanlarına Seçim Kısıtlamasını İzahtan Yoksun Buldu..............................................................................................................245 Boşandığı Halde Eşiyle Birlikte Yaşayanın Maaşının Kesilmesi........................................................................................................... 247 Avukat Vekaletname Olmadan Dava Açamaz Kuralının İstisnası................................................................................................................ 257 Müzakere Etmeden Dosya Masrafı Alamazsınız................................................258 Yargıtay: Çevreden Toplanan İstihbaratla Maaş Kesilemez.............................................................................................................................. .261 HUKUK HABERLERİ ÖNEMLİ BİLGİLER Kıdem Tazminat Tavanı.................................................................................................... 265 Dönemler İtibariyle Asgari Ücret ............................................................................ 266 Asgari Ücret ve Yasal Kesintiler..................................................................................266 2013 Yılı Asgari Ücret ve Yasal Kesintiler...............................................................267 Ücret ve İşverene Maliyetleri .................................................................................... 269 Kapıcılar İçın Asgari Ücretın Hesabı ve İşverene Maliyeti ......................... 270 Asgari Ücret Uygulamasında Yeni Dönem........................................................... 270 2013 Yılında Asgari Geçim İndirimi tutarları....................................................... 271 Yıllık Ücretli İzin Süreleri .............................................................................................. 271 İhbar Tazminatı (akdin Fesfinde Bildirim Süreleri).......................................... 271 İşsizlik Sigortası Primi..................................................................................................... 272 Gelir Vergisi Tarifesi........................................................................................................... 272 Katma Değer Vergisi Oranları .................................................................................... 273 Kurumlar Vergisi Oranları ............................................................................................ 273 Geçici Vergi Oranları........................................................................................................... 273 Vergi Usul Kanununa Göre Yeniden Değerleme Oranı ................................ 274 Yasal Faizler Ve Yürürlük Süreleri...............................................................................274 Ticari Temerrüt (Avans) Faiz Oranları ................................................................... 274 Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun›a Göre Gecikme Zammı Oranları .................................................................................276 Kira Artışına Yargıtay’ca Uygulanan Endeksler...................................................276 Enflasyon Oranları (%) (Tuik Verilerine Göre).....................................................277 Enflasyon Oranları (Aylara ve Yıllara Göre)......................................................... 277 Değerli Kağıt Bedelleri ................................................................................................... 281 2013 yılı Damga Vergisi Tutarları .............................................................................282 Yargı Harçları Tarifesi...................................................................................................... 285 Noter Harçları...................................................................................................................... 291 Vergi Yargısı Harçları......................................................................................................... 293 Tapu Ve Kadastro Harçları.............................................................................................294 Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi Genel Hükümler...............................................299 Avukatlık Ücret Tarifesi................................................................................................... 303 CMUK Avukatlık Ücret Tarifesi................................................................................... 307 Üretici Fiyat Endeksi (2003-100) (ÜFE)...................................................................308 Üretici Fiyat Endeksi (2003-100) (TÜFE)................................................................308 HUMK Ve İİK Parasal Sınırları ......................................................................................309 İYUK Parasal Sınırları......................................................................................................... 309 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’unda Süreler ...................................... 312 Yargıtay’ın Yeni Telefon Rehberi ...............................................................................314 ARAMA İNDEKSLERİ Kanun Maddelerine Göre Arama İndeksi ............................................................. 317 Kavramlara Göre Arama İndeksi..................................................................................319 HUKUKİ MAKALELER HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI Av.Ender CEYLAN YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK VE İŞ GÜCÜ KAYBI TAZMİNATI Av. M. İhsan DARENDE KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA HUKUKİ BİR AYIPTAN KURTULDUK KOLLEKTİF ŞİRKETİ LİMİTED ŞİRKETE DÖNÜŞTÜRMEK MÜMKÜN MÜDÜR? Av. Halis YAŞAR Soner ALTAŞ SAYI: 40 HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI 11 HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI Av.Ender CEYLAN Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 19.12.2006 tarihli 5560 sayılı yasa ile getirilen değişiklikle Ceza Muhakemesi Kanunumuza girmiş bir kurumdur. Özellikle 231/5 maddesinde geçen “…sanık hakkında hiçbir sonuç doğurmamasını ifade eder” cümlesi sebebiyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının hukuki mahiyet ve sonuçlarının incelenmesi gereklidir. Bu incelemeyi, “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” ismi sebebiyle bir karar olup olmadığı ve gerçekten sanık hakkında hiçbir sonuç doğurup doğurmadığı hakkında fikir sahibi olmak gayesi taşımaktadır. Hakime takdir olanağı sağlayan ve Ceza Kanunumuzun 62.maddesinde yar alan ceza indirimi yanında; verilen cezanın ertelenmesi (TCK 51.), paraya çevrilmesi (TCK 50) gibi cezanın uygulanması ile ilgili de hakime takdir olanağı sağlayan hükümler mevcuttur. Daha önce 647 sayılı yasada bulunan bu müesseseler, yeni Ceza Kanunu’na konulmuş, bununla birlikte hakime TCK.50. maddesi ile seçenek yaptırımlara karar verme olanağı getirmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5’te düzenlenen Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması kurumu gerek anlamı bakından ve gerekse kanun maddesinde geçen ifadeler sebebiyle farklı anlaşılmaktadır. HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI BİR HÜKÜM MÜDÜR? CMK 231/5 maddesi“Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder”şeklindedir. Bazı müelliflerin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının bir hüküm olmadığı, çünkü açıklanmasının ertelendiği yönündeki görüşleri maddenin daha ilk cümlesinde cevabını bulmaktadır. Dikkat edileceği üzere ilk cümlede “yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza” denilmektedir. Görüleceği gibi madde sanığa bir “ceza hükmünün” verildiği şeklinde açıkça düzenlenmiştir. Eğer adından anlaşıldığı gibi hükmün açıklanması ertelenmiş olsa idi; bir hüküm verilmesi yerine, madde düzenlemesi “hükmolunacak ceza” olarak düzenlenir ve uygulamada da bununla ilgili bir hüküm verilmeyip, denetimli serbestlik hükümleri ile yetinilirdi. 12 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 Oysa, hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmü içeren bir kararda, 1-Sabit görülen eylem 2-Mahkemenin bu eyleme ilişkin verdiği ceza ve yaptırımı 3-Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve buna ilişkin denetim hususlarını içerir. Uygulamayı iyi bilen meslektaşlarımız şekil olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında bu unsurların sıralandığını görebilirler. O halde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının ertelenen bir hüküm olduğu yönündeki görüşe katılmak mümkün değildir. Çünkü hükmün açıklanması geri bırakılması kararı verilebilmesi için, öncelikle bir ceza hükmünün verilmesi mecburiyeti olduğu kanunda sarih bir şekilde düzenlenmiştir. HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI SANIK HAKKINDA BİR HUKUKİ SONUÇ DOĞURUR MU? Özellikle 231/5 maddesinin son cümlesi olan “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder”şeklindeki düzenleme bazı meslektaşlarım tarafından, verilen hükümle ilgili olarak sanığın herhangi bir yükümlülüğünün olmadığı şeklinde anlaşılmaktadır. Öncelikle belirtelim ki, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun esas amacının verilen “2 yıl ve daha az” cezalar için temyiz yolunu da kapatmak suretiyle Yargıtay’ın yükünü hafifletmek amacını taşımaktadır. Zira 231.maddenin 12.fıkrasında “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir” denilmekle bu amaç açıkça anlaşılmaktadır. Davaların çabuk sonuçlanması gayesi de güden bu düzenleme “itiraz” kanun yoluna yapılan başvurunun inceleme şekli ile de ortaya çıkmaktadır. Çünkü hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin olarak yapılan itirazda, itiraz mercii sadece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı yönünden incelenme yapmaktadır. Yani inceleme hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının şekli açıdan şartlara riayet edilip edilmediği yönünden yapılır. İtiraz mercii yaptığı incelemede, sabit görülen eylem ve verilen cezayı değil, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için sanığın sabıkalı olup olmadığı, suç ile bir zarar doğmuş ise, bu zararın sanık tarafından tazmin edilip edilmediği gibi hususları dikkate alır. Uygulama bu olmakla birlikte, bazı meslektaşlarım itiraz yolunu temyiz gibi algılayarak dosya içeriği üzerinden savunma yapmaktadır ki, bunun itiraz merciince hiç dikkate alınmayacağını belirtmekte fayda görüyorum. Her ne kadar 231/5 maddesinde sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade etmekte ise de; 231.maddenin 8.fıkrasında, verilen kararın hukuki sonuçları düzenlenmektedir. 8.Fıkra şu şekilde düzenlenmiştir: “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde SAYI: 40 HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI 13 sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak; a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine, b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine, karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur” Bu haliyle Türk Ceza Kanunu’nun 51.maddesine benzeyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi ve bu sürenin sona ermesi sırasında farklılıklar olmaktadır. Erteleme kararı verilmesinde denetim süresi en fazla 3 yıl iken, hükmün açıklanması geri bırakılmasında bu süre 5 yıldır. Erteleme kararında sanık, denetim süresini karara uygun şekilde (belli bir yerde çalışma veya eğitim kurumuna devam etme gibi) geçirdiğinde ceza infaz edilmiş sayılır, oysa hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğinde ise; açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir. Bu haliyle davanın düşmesi kararı verilmesi göz önüne alan bazı meslektaşlarımız, yukarıda bahsedilen sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağı şeklindeki hükümle birleştirmek suretiyle, mevcut hüküm hakkında sanığın bir yükümlülüğü olmadığı sonucunu çıkarmaktadırlar ki bu hatalı bir yorumdur. Erteleme kararı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı arasındaki en önemli fark ise Adli Sicil bakımındandır. Maddenin 13.fıkrasında “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir.” denilmekle bir anlamda maddenin ve kurumun “sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağı” şeklindeki hükmün ne anlama geldiği de açıklanmış olmaktadır. Bir başka deyişle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı adli sicile kaydedilmediğinden, sadece bu bakımdan hüküm doğurmamaktadır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı sonucu sanık belirtilen yükümlülüğü yerine getirdiğinde, CMK 231/10 gereğince “davanın düşmesi kararı verilir.Ceza Kanunu’nda sayılan davanın düşmesi kararı, 1-zamanaşımı 2-şikayetten vazgeçme, 3-sanığın ölümü 4-denetimli serbestlik süresinin karara uygun şekilde geçirilmesi 5-genel veya özel af halinde verilebilir. 14 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 Ceza veya davanın düşmesi Türk Ceza Kanunu’nun 74.maddesinde düzenlenmiştir. Madde şu şekildedir: (1) Genel af, özel af ve şikâyetten vazgeçme, müsadere olunan şeylerin veya ödenen adlî para cezasının geri alınmasını gerektirmez. (2) Kamu davasının düşmesi, malların geri alınması ve uğranılan zararın tazmini için açılan şahsî hak davasını etkilemez. (3) Cezanın düşmesi şahsî haklar, tazminat ve yargılama giderlerine ilişkin hükümleri etkilemez. Ancak, genel af hâlinde yargılama giderleri de istenemez. Görüldüğü üzere, denetimli serbestlik süresinin karara uygun şekilde geçirilmesi sonucunda davanın düşmesi halinde dahi sonuç doğurduğu aşikardır. Uygulamayı bilen meslektaşlarımız, yukarıda bahsedildiği şekilde verilen hükmün açıklanması kararından sonra avukatlık ücretine de hükmedildiğine tanık olmuşlardır. Bununla beraber TCK.74 maddesi delaletiyle davanın düşmesi kararının dahi şahsi haklara zeval gelmeyeceğinin belirtilmiş olması karşısında,“sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağı” hükmünün Adli Sicil yönünden olduğunu anlamamız gerektiği ortaya çıkmaktadır. HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI KARARININ HUKUKİ NİTELİĞİ: Yukarıda erteleme kararı ile ilgili açıklamalarımızda bahsedildiği üzere, erteleme kararının sonucunda cezanın infaz edildiği kabul edilirken, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğinde, denetimli serbestlik süresinin mahkemenin kararına uygun şekilde geçirilmesi halinde davanın düşmesine karar verilir. Hangi hallerde davanın düşmesine karar verildiği TCK’da gösterildiğine göre, henüz tartışmalı olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuki niteliği de TCK’nunda belirtilen ve davanın düşmesi sebepleri sayılan nedenlerle ilişkilidir: 1-Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı “zamanaşımı” sebebiyle davanın düşmesine benzemez. Zamanaşımı sebebiyle davanın düşmesiiçin davanın kanunda belirtilen süre içerisinde bitirilmemiş olması gerekmektedir. Oysa tam tersine 231.maddenin 8.fıkrasının (c)bendinde açıkça zamanaşımı süresinin işlemeyeceği belirtilmiştir. 2-Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı şikayetten vazgeçmeye bağlı değildir. Şikayetten vazgeçmekle, şikayete bağlı suçlar yönünden davanın düşmesine karar verilirken, şikayetten vazgeçme ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemez. Kaldı ki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesinin şartları içerisinde şikayetten vazgeçme şartı da aranmamıştır.Ayrıca hükmün açıklanmasının geri bırakılması için bir şahsi davacının olması da gerekmez, kamu davasında da bu karar verilebilir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile sanığa belli bir süre yükümlülük getirilip, bu süre geçirildikten sonra davanın düşmesi kararı verilirken, SAYI: 40 HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI 15 şikayetten vazgeçme ile davanın düşmesi kararın verilmesiyle sonuç doğurur. Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 02.07.2007 tarihli 2007/5010 E. 2007/8222 sayılı kararında getirdiği yükümlülükler yönünden şikayetten vazgeçmenin, hükmün açıklanması kararının geri bırakılması kararına oranla daha lehe olduğuna hükmetmiştir. Karar, davanın düşmesi bakımından aynı olan “şikayetten vazgeçme” ve “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kurumlarını karşılaştırmak açısından önemlidir. Gerçekten de şikayete bağlı suçlar açısından şikayetten vazgeçildiğinde davanın düşmesi kararı hemen verilirken, buna karşın hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğinde sanığa ayrıca 5 sene yükümlülük yüklenmektedir. İşte bu sebeple zikredilen kararda bu yükümlülüğü göz önüne alınarak, şikayetten vazgeçmenin sanığın daha lehe olduğu kanaatine varılmıştır. 5-Hükmün açıklanmasının geri bırakılması genel af veya özel af kurumuna davanın düşmesi sebebiyle benzemektedir. Sonuçları açısından bakılacak olursa, davanın düşmesi kararı genel af kurumunda kanuna dayanmakta; hükmün açıklanmasının geri bırakılması ise sanığa yükümlülükler yüklenerek belli şartlara bağlı bağlanmaktadır. Ancak af ile yargılama giderlerine hükmedilmez iken, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile beraber yargılama giderine hükmedilmektedir. CMK 231.maddesinin 6.fıkrasının (c) bendinde 22.07.2010 tarihinde yapılan değişikle hükmün açıklanmasının geri bırakılması sanığın kabulü şartına bağlanmıştır. Bu haliyle kurum sanık ile mahkemenin uzlaşmasını andırmaktadır. O halde denilebilir ki; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, sanığın kabulü ve kanunda belli koşulları taşıması halinde, kanundaki süreyi içeren ve bu süre içerisinde sanığa yükümlülük öngören koşula bağlı, mahkemenin bir affı niteliğindedir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı sanığa yükümlülükler yüklediğine bir beraat kararı değildir. Nitekim bu yükümlülüğün yerine getirilmesi sonucunda verilecek davanın düşmesi kararı da beraat hükmünü doğurmaz. 16 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK VE İŞ GÜCÜ KAYBI TAZMİNATI Av. M. İhsan DARENDE 6098 sayılı yeni Borçlar Kanunu, destek ve iş gücü kaybı tazminatlarında uygulama değişikliği gerektirebilecek hükümler içermektedir. SGK gelirlerinin indirilmesi hususunda, şimdiden içtihat değişikliği gerçekleşmiştir1. Bu değişiklikleri, her iki tazminatın kavramsal yapısı içerisinde incelemek yararlı olacaktır: A. KAVRAM: A.1. DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI İsviçre-Türk hukukunda, destek tazminatının bağımsız bir niteliğe sahip olduğu kabul edilmektedir. Yani bu hak, ölenin kişiliğine bağlı değildir, destekten yararlananın kişiliğinden doğmaktadır. İşte bu sebeple mirasçı olmayan şahıslar dahi, bu hakkı ileri sürebilmektedir. O halde destek tazminatı, ölüm sonucunda, hak sahibinin mal varlığında meydana gelen azalmayı gideren bir müessesedir. Gerçekten de yeni BK’nın 53. maddesi şöyledir: Ölüm halinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır: 3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.2 Hükmün düzenleniş biçimi, bu tazminatın, destek görenin mal varlığında meydana gelen azalmayı gidermeyi hedeflediğini açıkça ortaya koymaktadır. Gerçekten de, son zamanlarda ciddi değişiklikler meydana gelse de3, düşünce tarzı değişmeden önce öğretide hâkim olan prensibe göre, haksız fiilin muhatabı olmayan kişiler, yansıma yoluyla uğradıkları zararın giderilmesini isteyemezler4. Ancak haksız fiilin sonucunda, sadece bunun mağduru olan kişiler zarara 1 21. HD’nin içtihadı, aşağıda incelenecektir. 818 sayılı BK’nın 45/2. maddesi ise şöyleydi: “Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde, onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir.” 3 Yansıma yoluyla uğranan zararın giderilmesine dönük değişikliklerden birisi de beden bütünlüğünü ağır şekilde yitiren kişinin yakınlarına tanınan manevi tazminat hakkıdır. Yeni BK’nın 56/2. maddesi uyarınca: “Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” 4 Selahattin Sulhi Tekinay, Sermet Akman, Haluk Burcuoğlu, Atilla Top, Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler, sayfa: 831 2 SAYI: 40 YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 17 uğramaz. Öyle durumlar vardır ki, üçüncü şahısların dolaylı olarak uğradıkları zararlar, hukukun ilgi ve düzenleme alanının dışında kalamayacak kadar büyüktür. Bir başka yazıda belirttiğim gibi5, işbölümü, insanın tabiata karşı mücadelesinde, onu değiştirip dönüştürmesinde, böylece özgürleşmesinde kullandığı en önemli araçtır. İş bölümünün hayata geçmesi ise insanların toplum halinde örgütlenerek yaşaması ile mümkün olmaktadır. Bu nedenle ortak akıl, toplumsal gelişme imkânlarını sürekli olarak açık tutmanın, bunu engelleyen her türlü faktörle mücadele etmenin araçlarını üretip yaratmakla görevlidir. Bu amaçla birçok kural koyar, bu kurallar vasıtasıyla, tüm toplumun uyum içinde yaşamasını, en üst seviyede iş bölümünün gerçekleşmesini sağlamaya çalışır. Ortak aklın geliştirdiği kurallar çeşit çeşittir. Bunların bir kısmı nezaket kuralıdır; bir kısmı ahlâk kuralıdır; diğer bir bölümü ise gelenekgörenektir. Ancak toplumsal uyum, barış, huzur ve gelişme için daha önemli olan kurallar, hukuk kurallarıdır. Hukuk kuralları da diğerleri gibi, ortak aklın, toplumsal gelişmeyi devam ettirebilmek için oluşturduğu normlardır. Toplumsal gelişme imkânlarını sürekli olarak açık tutabilmek için, bu gelişme ve uyumu engelleyen, yavaşlatan, durduran her türlü olgunun önlenmesi, önlenememişse, sonuçlarının bertaraf edilmesi zorunludur. Gittikçe gelişen “onarıcı adalet” kavramı, önem taşıyan zararların, dolaylı da olsa giderilmesini zorunlu kılmaktadır. Aksi takdirde, toplumsal uyum ve işbölümü ciddi zararlar görecek ve bundan, sadece mağdur veya dolaylı zarara uğrayan üçüncü şahıslar değil, fail de dâhil olmak üzere tüm toplum zarar görecektir. İşte bu sebeple hukuk düzeni, dolaylı zararlardan önemli görülenleri de tazminat kapsamı içine alma eğilimindedir. Bunlardan en önemlisi, “destekten yoksun kalma tazminatı”dır. Destek kavramı, hukuki bir deyim olarak, tamamen İsviçre Borçlar Hukukuna aittir. Bir başkasının veya başkalarının geçimini, kısmen veya tamamen sağlayan kimseye “destek” diyoruz6. Haksız fiil sonucu destek ölmüş ise, geçimi onun tarafından karşılanan kişiler, bu imkânı kaybetmekte ve böylece dolaylı olarak zarar görmektedirler. Bu hak ölenden geçmez; doğrudan doğruya, desteği yitirenlerin kişiliklerinde doğar7. Uygulamada da, destekten yoksunluk zararının, ölenin değil üçüncü kişilerin üzerinde doğduğu, dolaylı ve yansıma yolu ile meydana geldiği kabul edilmektedir8. Maddi tazminat davalarının genel amacı, zararı doğuran olay sebebiyle mal varlığında meydana gelen azalmanın giderilmesidir. Bunun içinse, olaydan 5 Av. M. İhsan Darende, Ceza Adaleti Sisteminde Sorumluluk Selahattin Sulhi Tekinay, Sermet Akman, Haluk Burcuoğlu, Atilla Top, Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler, sayfa: 832 7 Mustafa Reşit Karahasan, Sorumluluk Ve Tazminat Hukuku, 2. Cilt, Sayfa: 123 8 Yargıtay HGK’nın, 27.06.2012 tarih ve 2012/17-215E-2012/413K sayılı; 17. HD’nin 24.05.2010 t. ve 1488/4651 E/K sayılı kararları. 6 18 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 önceki mal varlığı durumu ile sonraki mal varlığı durumunun karşılaştırılması gerekmektedir. Maddi tazminat davalarının tümünde bu mukayesenin yapılması zorunludur. Destek tazminatında yapılan şey de budur: Ölenin desteğinden yararlananın, ölüm sebebiyle oluşan mal varlığı durumu ile ölüm olmasaydı gerçekleşeceği varsayılan mal varlığı durumunun mukayesesi… Ölüm olmasaydı, hak sahibi, şu kadar süre, desteğin şu kadar yardımından yararlanacaktı. O halde mal varlığına bu yardımlar da eklenecekti. Ancak ölüm sonucunda bu yardımlar sona ermiştir. Dolayısıyla hak sahibinin mal varlığında, eksilen bu yardımlar kadar azalma olmuştur. Bu, bazen net bir parasal yardım olarak karşımıza çıkacaktır ve ölüm, hak sahibinin mal varlığının aktifini doğrudan azaltacaktır. Bazen ise bir hizmet olarak belirecektir ve hak sahibi, desteğin sağlığında bu hizmeti elde etmek için ücret ödemekten kurtulduğundan, pasifinde azalma olacaktır; ölüm sonucunda aynı yardımın devamı için ücret ödemek zorunda kalan hak sahibinin pasifi, bu yüzden çoğalmaktadır ve işte pasifteki bu çoğalma kadar, mal varlığında azalma meydana gelmektedir. İşte bu suretle oluşan zarar, dolaylı da olsa, hukuk düzeninin ilgi alanına girmiştir ve kanun koyucu, eski BK’nın 45, yeni BK’nın 53. maddesinde, dolaylı olan bu zararın giderilmesini emretmiştir. A.2. İŞ GÜCÜ KAYBI TAZMİNATI Destekten yoksun kalma tazminatının aksine, iş gücü kaybı tazminatı, doğrudan, haksız fiil mağdurunun kişiliğinde doğar. Yeni BK’nın 54. maddesi, bedensel zararları şöyle düzenlemektedir: Bedensel zararlar özellikle şunlardır: 1. Tedavi giderleri. 2. Kazanç kaybı. 3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar. 4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar. İş gücünü tamamen veya kısmen yitiren mağdur, geçici veya sürekli olarak, gelir kaybına uğrayabileceği gibi, geliri azalmasa da, efor kaybı sebebiyle zarar görebilir: İster çalışma ister özel hayatında, harcanacak fazla enerjinin yol açtığı zorunlu fazla beslenme giderleri, fazla yıpranmanın yol açtığı erken ölüm ihtimali dikkate alınmak ve bunların maddi değeri, zarar kalemlerine eklenmek zorundadır. İş gücü kaybı sebebiyle uğranacak tek kalem zarar, gelir kaybına ilişkin olan değildir. Bundan başka, ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan, gerek gelir getiren faaliyetin, gerekse mutat işlerin daha fazla çaba harcayarak yapılabilmesinden kaynaklanan zararların da tazmini gerekmektedir9. Çünkü iş gücü kaybına uğrayan bir kişi, aynı işi ve hayatını sürdürmesi için gerekli mutat faaliyetlerini, iş gücü kaybı bulunmayan kişilere oranla daha fazla çaba harcayarak, daha büyük zorluklarla yapabilecektir. Bu fazladan harcanan eforun, mağdura iki ayrı yönde maliyeti mevcuttur: 9 Tekinay-Akman-Burcuoğlu-Altop, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Altıncı Bası, Sayfa: 822,823 SAYI: 40 YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 19 O, hem fazladan harcadığı enerjiyi telafi etmek için, o nispette fazla besin almak ve dolayısıyla o oranda fazla harcama yapmak zorundadır. Hem de, fazladan harcanan çaba, hücrelerin erken yıpranmasına, dolayısıyla daha sık değişmesine ve sonuç olarak ömrünü daha erken tüketmesine sebebiyet vermektedir. Buysa, daha fazla çaba harcayanın, daha çok yıprananın, daha erken ölümü demektir. Her iki olgu da, maddi değeri olan, maddi tazminat bağlamında ele alınabilen zarar kalemlerini oluşturmaktadır. Aynı zamanda, bu iş gücü kaybı ve yıpranma, ekonomik geleceğin sarsılmasına, meslekte ilerleme imkânlarının azalmasına sebebiyet vermektedir ki, bu olgu da, maddi değeri ölçülebilen bir zarar kalemini teşkil etmektedir. Böyle olunca, maddi değeri ölçülebilen bu zarar kalemlerinin de, iş gücü kaybı tazminatı bağlamında ele alınması zorunludur. B. KOŞULLARI B.1.A. DESTEK TAZMİNATINDA TAZMİNAT SÜRESİ Destek tazminatında, önce desteğin yardımının miktarı ve bu yardımın devam süresi belirlenmek zorundadır. Ölenin ve hak sahiplerinin muhtemel ömür süreleri ile desteğin, gelenek ve göreneklere, sosyal realiteye göre, kimlere, ne zamana kadar yardım edeceğinin belirlenmesi gerekmektedir Bunun içinse, bazı varsayımlara dayanmak mecburidir. Tersinden başlarsak, tazminat süresi hususunda, öncelikle iki hususun tespiti gerekmektedir: Birincisi, ölenin muhtemel yaşam süresi; ikincisi ise hak sahiplerinin ihtiyaç süresidir. Uygulamada, ölenin muhtemel yaşam süresi hususunda, Fransa kaynaklı PMF tablosu esas alınmaktadır ve ülkemiz açısından daha gerçekçi istatistikî çalışmalar yapılmadıkça, böyle bir çalışmaya dayanılması zorunludur. Bununla birlikte, önce sosyal güvenlik, sonra da zorunlu sorumluluk sigortası mevzuatında, PMF tablosu yerine 1980 CSO tablosuna gönderme yapılmıştır. 2006/11345 sayılı BKK’nın 2. maddesi uyarınca: “Commissioners Standard Ordinary” 1938-1941 yılları arasında “ABD Ulusal Sigorta Komisyonu Birliği” tarafından yayımlanan ve 1980 yılında güncellenen yaşam tablosunu, ifade eder. 05.02.2010 yürürlük tarihli, Zorunlu Sigortalar (Güvence Hesabı Kapsamındaki Sigortalar) Çerçevesinde Aktüeryal Hesaplamayı Gerektiren Tazminat Ödemelerinde Uygulamaya İlişkin Genelge’nin 2. maddesi uyarınca: Söz konusu ödemelere esas hesaplamalarda asgari, CSO 1980 Kadın ve Erkek Mortalite Tabloları kullanılacaktır. Şirket uygulaması çerçevesinde hak sahipleri lehine sonuç doğuran Mortalite Tablolarının uygulanması imkânı saklıdır. Bu mevzuat değişikliği dikkate alındığında, bilhassa sorumluluk sigortası 5 ŞAMİL,D.,(2011)Avukatın Uzlaşma Sağlama Yetkisi,Adalet Yayınevi,Ankara,s.,100 ve 102. SARI,M; (2012), “Avukatların Uzlaşma Sağlama Yetkisi ve Uygulaması”,http://ahmetyum.av.tr/ makaleoku.aspx?islem=oku&id=4,12.12.2012. 7 ŞAMİL,D.,(2011)Avukatın Uzlaşma Sağlama Yetkisi,Adalet Yayınevi,Ankara,s.,227. 6 20 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 hukukunun alanında kalan uyuşmazlıklarda, PMF tablosu yerine CSO 1980 tablosunun uygulanması gerekmektedir. Ancak Yargıtay, henüz bu doğrultuda içtihat etmeye başlamamıştır. Tazminat süresi, her zaman, muhtemel ömür süresi sonuna kadar devam etmemektedir. Çünkü desteğin, ömrünün sonuna kadar çalışarak, hak sahiplerine yardımda bulunacağı kabul edilemez bir varsayımdır. Her insanın, ömrünün son yıllarını, zorunluluk alanının; yani çalışmanın dışında geçirmeye hakkı bulunmaktadır. Dolayısıyla desteğin, aktif çalışma hayatını ne zaman kadar sürdüreceğinin belirlenmesi ve tazminat süresi tespit edilirken, bu tarihin de dikkate alınması gerekmektedir. Bununla birlikte, gittikçe yerleşen içtihatlar10 uyarınca, desteğin, pasif dönemde de, yakınlarının geçimine yardımcı olduğu kabul edilmelidir. Gerçekten de, pasif devrede de olsa aile fertleri, birbirlerine, maddi değer taşıyan birçok hizmetler vermektedirler. Destek görenlere, desteğin ölümü sebebiyle dul-yetim maaşı bağlanmış ve böylece, yaşlılık aylığının yansımamasından kaynaklanan zarar engellenmiş olsa dahi, bu hizmetler her durumda ortadan kalkmıştır ve destek gören, sadece bunlardan yoksun kalarak olsa dahi, zarara uğramıştır. Bu sebeple pasif dönem için de destek tazminatı hesabı yapılmalıdır. Uygulamada, aktif yaşam süresinin, kural olarak 60 yaşın ikmali ile sona erdiği kabul edilmektedir11. Bu yaşın tespitinde, sosyal güvenlik mevzuatından esinlenilmiş ise de, tek belirleyici mevzuat değildir; varsayımlara dayalı hesaplamalarda, sosyal realitenin tespiti önem kazanmaktadır. Ancak sosyal güvenlik mevzuatının öngördüğü yaştan önce yaşlılık aylığı bağlanması mümkün olmayacağından, sosyal realitenin oluşumunda, mevzuat etkili olacaktır. Bu bağlamda, 5510 SY’nin 28. maddesinin düzenlediği yaş kriteri12 , orada öngörülen tarihlerden sonra pasif döneme geçecek olan destekler açısından dikkate alınmalıdır. Tazminat süresinin belirlenmesinde, ölenin muhtemel ömür süresi kadar, hak sahiplerinin ihtiyaç süresi de önemlidir. Çünkü amaç, hak sahibinin mal varlığında meydana gelen azalmayı tespit etmektir ve bunun için, ölüm olmasaydı, desteğin ne zamana kadar hak sahibine yardımda bulunacağının, sosyal realiteye göre belirlenmesi gerekmektedir. Eşler ile ana-baba açısından, ihtiyaç süresi sonu olarak, onların 10 Örn. Yargıtay 17. HD’nin 18.01.2011 t. ve 2010/840E-2011/83K sayılı, 4. HD’nin 03.02.2009 t. ve 2008/4819E-2009/1505K sayılı, 11. HD’nin 27.03.2007 t. ve 2005/13873E-2007/4833K sayılı, 21. HD’nin 2007/21369E-2008/2451K sayılı kararları. 11 21 HD’nin, 28.03.1995 t. - 905/1093 sayılı kararından: “...işçinin günlük net geliri tespit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancının ise; yıllık olarak %10 arttırılıp %10 iskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşına kadar ( aktif ) dönemde, 60 yaşından sonra da bakiye ömrüne kadar ( pasif ) dönemde elde edeceği kazançların ortalama yöntemine başvurulmadan her yıl için ayrı ayrı hesaplanacağı Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir”. 12 01.01.2048’den itibaren, erkek ve kadın için 65 yaş. SAYI: 40 YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 21 muhtemel ömür süreleri esas alınmaktadır. Bunun için de PMF tablosundan yararlanılmaktadır. Çünkü sosyal realite, insanların, eşlerine ya da anababalarına, ölene kadar yardımda bulunmaları şeklinde tecelli etmektedir. Çocuklar konusunda ise durum farklıdır. Toplumumuzda erkek çocuklar, kural olarak, ergin olunca çalışmaya başlamakta ve ailelerinden yardım almaktan çıkmaktadır. Bunun istisnası, öğrenime devam etmeleri halidir. Kız çocuklar ise çoğu kez, evlenene kadar aileden yardım almaya devam etmektedir. Bu sebeple, ihtiyaç süresinin sonu olarak, işte belirlenecek bu tarihlerden, yani, erginlik, evlenme, öğrenimi bitirme yaşlarından hangisi olaya uygunsa, onun tercih edilmesi gerekmektedir. Bu husustaki verileri kural olarak hâkimin belirlemesi gerekmektedir. Bu belirlemede, ölenin ve hak sahiplerinin yaşadıkları çevre, yerel görenek ve gelenekler dikkate alınmak durumundadır. Belirtilen çevrede, çocuklar, çoğunlukla kaç yaşında evlenmektedir, ne zamana kadar ailelerinden yardım almaktadır, ne zaman iş hayatına atılmaktadır, hâkim bunları tespit etmek zorundadır. Aksi tespit edilmemişse, Yargıtay kararları ile kabul edilen veriler şu şekildedir. Erkek çocukların, kural olarak, erginlik çağına kadar yardım aldığı ve bundan sonra destek almaktan çıktığı; kız çocukların, kent merkezlerinde 22 yaşına, kırsal alanda 18 yaşına kadar destek alıp13, bu yaşında evlenerek destek almaktan çıktığı kabul edilmektedir. Eğer çocuklar yüksek öğrenim görmekteyse, 25 yaşına kadar destek almayı sürdürecekleri varsayılmaktadır. Doğal olarak, yüksek öğrenim görme ihtimali yüksek olan çocuklar için de tazminat süresinin, 25 yaşa kadar devam edeceği kabul edilmektedir. İşte yukarıda belirlenen şekilde tespit edilen sürelerden; yani desteğin muhtemel ömür süresi ile hak sahibinin ihtiyaç süresinden hangisi daha kısa ise tazminat süresi budur. Kısaca, tazminat süresi, ölenin muhtemel ölüm süresi sonu ile destek görenlerin ya muhtemel ömür süreleri (eş ve ana-baba için) ya da çalışmaya başlayacakları-evlenecekleri varsayılan yaşa ulaşacakları süreden (çocuklar için) hangisi kısa ise odur; ölenin bakiye yaşam süresi ile hak sahiplerinin ihtiyaç süresi kıyaslanacak ve bunlardan kısa olanı, tazminat süresi olarak belirlenecektir. 13 21 HD’nin, 28.03.1995 t. - 905/1093 sayılı kararından: “Kuşkusuz, açıklanan zarar ve tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı alması veya işçinin yaşı ve işçide oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunması durumunda zarar hesabında pasif dönemde elde edeceği kazançların dâhil edilmeyeceği, hak sahibi eşin destek süresinin işçinin bakiye ömrü ile sınırlı olacağı, kız çocukları yönünden köyde oturmaları halinde 18 yaşına, kentte oturmaları durumunda 22 yaşına kadar destek görecekleri, kaçınılmazlık, kusursuzluk veya kusurun ağırlığı gibi nedenlerden ötürü Borçlar Kanununun 43, 44. maddeleri gereğince zarardan indirim yapılacağı ve en son olarak da, aktif ve pasif dönemde, elde edilen kazançlar toplamından, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından bildirilen peşin sermaye değerinin indirileceği, böylece belirlenen tazminata olay tarihinden itibaren yasal faiz yürütüleceği gibi hususların göz önünde tutulacağı hukuksal gerçeği de ortadadır”. 22 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 B.1.B. İŞ GÜCÜ KAYBI TAZMİNATINDA TAZMİNAT SÜRESİ Sürekli iş gücü kaybı tazminatında, zarar görenin aktif çalışma süresi ile bakiye ömrü önem kazanmaktadır. Gerek aktif gerekse pasif dönem açısından, desteğin tazminat süresi hakkındaki açıklamalar geçerlidir. İş gücü kaybı tazminatında, gelir kaybı olmasa dahi, efor kaybı sebebiyle doğan zararlar dikkate alınmalıdır. Nitekim Yargıtayın giderek yerleşiklik arz eden içtihatlarında, sürekli iş göremez durumda kalan davacının, aynı işi aynı ücretle sürdürmesi durumunda olduğu üzere, gelir kaybı bulunmasa dahi, işini yaparken, emsallerine göre daha fazla efor harcayacağı gerekçesiyle, iş göremezlik tazminatına hak kazanacağı vurgulanmaktadır14 . Aktif dönem için değerlendirme yapılırken, iş gücü kaybına uğrayan şahsın, aynı geliri elde etmeye devam etse de, salt fazla efor harcadığı gerekçesiyle zarara uğradığı kabul edilirken, bu esasın pasif dönemde uygulanmaması çelişki oluşturmaktadır. Çünkü her iki dönemde de uğranan zarar, gelir kaybından değil, daha fazla efor sarf etmekten, daha fazla enerji harcamaktan, daha fazla beslenme gideri yapmaktan ve daha fazla yıpranmaktan kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle, önemli olan gelir kaybı değildir. Gelir kaybı olmasa bile, sayılan diğer zarar kalemleri yüzünden tazminat gerekmektedir. O halde, pasif dönem için, salt gelir kaybının oluşmayacağı düşüncesiyle, zarar bulunmadığını kabul etmek, hakkaniyete uygun değildir. Çünkü iş gücü kaybına uğrayan şahıs, pasif dönem içinde de, daha fazla çaba ve enerji sarf ederek yaşamını sürdürmek, dolayısıyla daha 14 Örneğin, Yargıtay 4. HD’nin 03.03.2009 t. ve 2008/6661E-2009/3087K sayılı kararı şöyledir: “Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 05.02.2007 tarihli raporu ile davacının, çalışma gücünün % 33,2’sini kaybettiği belirlenmiştir. Davacının memur olması ve maaşında bir eksilme meydana gelmemesi davacının maddi tazminat istemesine engel olamaz. Çünkü davacı çalışma gücünü % 33,2 oranında kaybetmekle eski işini önceden olduğu gibi yürütebilmek için daha fazla efor sarf etmek zorundadır. Zarar görenin efor kaybı sebebiyle maddi tazminat isteyebileceği gerek öğretide gerekse uygulamada kabul edilen bir olgudur. Bu nedenle davacının çalışma gücünün eksilmesinden kaynaklanan zararın belirlenerek hüküm altına alınması gerekirken, reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” 4. Hukuk Dairesinin 13.10.2005 tarih ve 2004/14559E-2005/10881K sayılı kararında; “Davacı davalının haksız eylemi sonucu % 31,2 oranında daimi işgücü kaybına uğradığı ve buna dayalı maddi ve manevi zararın hüküm altına alınmasını istemiştir. Yerel mahkemece davacının gelir getirici bir işte çalışmadığı gerekçesiyle daimi, işgücü kaybı zararını ve bilirkişi raporuna göre refakatçi ücreti zararına yönelik davayı reddetmiştir. Davacının, davalının eylemi nedeniyle daimi işgücü kaybına uğradığı ve bu oranda fazladan efor sarf etmesi gerekeceği açıktır. Halen gelir getiren bir işte çalışmamış olması daimi işgücü kaybı zararının hüküm altına alınmasına engel değildir” denmektedir. Keza, 11. Hukuk Dairesinin, 11.11.2003 tarih ve 2003/9385E-2003/10749K sayılı kararında; “Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve işgöremezlik tazminatının, aynı işi yapan diğer insanlara nazaran, yaralanan şahsın daha fazla sarf edeceği efor karşılığı olmasına ve davacının halen çalışması karşılığı aldığı maaşın, iş göremezlik tazminatından indirilmemesinde bir isabetsizlik bulunmadığının anlaşılmış olmasına göre, mümeyyiz davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir” denmiştir. SAYI: 40 YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 23 fazla yıpranmak durumundadır ve bu zarar kaleminin hesaplanmasının en adil yolu, yaşamsal faaliyeti sürdürmenin asgari koşulu olan asgari ücretin, iş göremezlik oranına tekabül eden kısmının tazminidir15. Pasif dönem içinde çalışmanın sürdürülecek olmaması, zararı engellememektedir. Çünkü iş gücü kaybına uğrayan şahıs, sadece gelir getiren faaliyetini değil, hayatının tamamını daha fazla çaba harcayarak ve daha fazla yıpranarak geçirmektedir; dolayısıyla çalışmasa dahi, daha çok yıpranmak suretiyle zarara uğramaya devam etmektedir. Nitekim Yargıtay, giderek istikrar kazanan bir biçimde, sürekli iş göremezlik tazminatı davalarında, pasif dönem için de hesaplama yapılması gerektiğini kabul etmektedir. Bu içtihatlar, davacının, pasif dönemde yaşlılık aylığı alacak olsa dahi, hayatını daha fazla efor harcayarak sürdüreceği olgusundan yola çıkmaktadır. Yani bu içtihatlarda, çalışma gücünün kaybından değil, hayatı sürdürmede yaşanacak efor kaybından söz edilmektedir16 . Diğer yandan, küçük yaşta kaza geçirip de, sürekli (kısmi veya tam) iş göremez durumda kalan çocuklar açısından, Yargıtayımızın yerleşmiş içtihatları, tazminat süresinin, mağdurun gelir elde etmeye başlayacağı tarihten başlaması gerektiği doğrultusundadır17. Oysa pasif dönem için zemin teşkil eden “efor kaybına” ilişkin görüş, bu durum için de geçerlidir. Çünkü küçük yaşta iş gücünü yitiren çocuklar, çalışma çağına gelmiş olmasalar ve bu sebeple gelir kaybına uğramasalar da, gündelik hayatlarını, emsallerine göre daha fazla efor harcayarak sürdürmek zorunda kalacaklardır. Bu durumda, maddi sonuçlar doğuran bir zarara uğradıkları açıktır. Dolayısıyla, tıpkı pasif dönemde olduğu üzere, küçük yaşta ve mutat çalışma yaşı öncesinde uğranılan iş göremezlik zararlarının da, tazmin edilmesi gerekmektedir. Şimdilik, pasif devre ile ilgili içtihatların, çalışma öncesi yaş için de uygulanacağını ummakla yetinelim. B.2. DESTEĞİN VEYA MAĞDURUN GELİRİ: Destekten yoksun kalma veya iş gücü kaybı tazminatı davalarında, ölenin veya mağdurun geliri önem kazanmaktadır. Çünkü her iki tazminatta da, zarar, 15 Aşağıda açıklanacağı üzere, mağdur çalışmaya devam edemeyecek ve bu sebeple uzun vadeli sigorta dallarından aylık alamayacak ise, asgari ücretten fazla olacak bu aylığın hesaplamaya esas alınması şarttır. Çünkü mağdurun malvarlığında, daha yükse aylık alma imkânının ortadan kaldığı ölçüde azalma olmuştur. 16 Örn. Yargıtay 4. HD’nin 14.02.2002 t. ve 2001/10857E-2002/1844K sayılı kararı şöyledir: “Davacı beden gücü kaybı oluşacak şekilde yaralanması nedeniyle tazminat isteminde bulunmuştur. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı memur olduğundan 65 yaşına dek hesaplama yapılmış, pasif dönem hesaplanmamıştır. Oysa davacı beden gücü kaybı nedeniyle pasif dönemde de daha fazla efor sarf ederek yaşamını devam ettirecektir (altı tarafımdan çizilmiştir İ.D.). Bu nedenle pasif dönemin de hesaplamada gözetilmesi gerekir. Yerel mahkemece açıklanan eksikliği içeren bilirkişi raporunun hükme esas alınmış olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” 17 Örn. Yargıtay 17. HD’nin 19.10.2010 t. ve 2010/5213E-2010/8521K sayılı kararı. Bu kararda, “kazazede çocuk başarılı bir öğrenci olsa dahi, varsayıma dayalı tazminat hesabının asgari ücretten yapılması gerektiği ve tazminat süresinin 18 yaş ikmalinde başlayacağı” vurgulanmıştır. 24 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 kazadan önceki malvarlığı ile sonraki mukayese edilerek hesaplanacaktır. Bu mukayeseye esas olan gelir ise somut gerçeklikte ortaya çıkan gelirdir. Ölenin yakınları, onun kazandığı paraya nispetle yardım almaktadırlar ve bu şekilde ölçülebilen geçim kaynaklarını kaybetmişlerdir. Mağdur ise kaza sırasında elde ettiği gelirden mahrum kalmış veya bu geliri daha fazla efor harcayarak elde edecek duruma düşmüş, yani çalışma maliyetti yükselmiştir. Bu sebeple, her iki tazminatta da, bilinen son gelir üzerinden hesaplama yapılacaktır. Bilinen son gelir, istatistikî verilere, ekonomik donelere göre artırıma ve tazminatın önceden alınması sebebiyle iskontoya tabi tutulmaktadır. Bu gün için uygulanan artırım oranı ve kapitalizasyon işlemine esas alınan faiz oranı, yıllık % 10’dur. Buna karşılık, Zorunlu Sigortalar (Güvence Hesabı Kapsamındaki Sigortalar) Çerçevesinde Aktüeryal Hesaplamayı Gerektiren Tazminat Ödemelerinde Uygulamaya İlişkin Genelge’nin 3. maddesi uyarınca: Söz konusu ödemelere esas teknik faiz oranı yüzde 3 olacaktır. Şirket uygulaması çerçevesinde hak sahipleri lehine sonuç doğuran teknik faiz oranının uygulanması imkânı saklıdır. Sigorta şirketleri, bu Genelge uyarınca hesaplama yapmakta olduğundan, bilhassa sigortacının taraf olduğu davalarda, belirtilen orana uyulması gerekmektedir. Üstelik bu oran, günümüzdeki iktisadi verilere, enflasyon ve faiz oranlarına daha uygun düşmektedir. Ancak gelir artış oranının da gözden geçirilmesinde fayda bulunmaktadır. Uygulamada yerleşen % 10’luk oran, yüksek enflasyon ve yüksek faiz döneminden kalmıştır ve ülke ekonomisi gittikçe daha istikrarlı hale gelmiş, enflasyon ve piyasa faiz oranları, tek haneli sayılara kadar düşmüştür. Mamafih Yargıtay içtihatları ile yerleşen her yıl için ayrı artış ve ayrı iskonto yönteminde, gelir artış oranı ve iskonto oranı eşit kabul edildiğinde, bu oranın % 10 veya % 3 olması, hesaplamayı etkilememektedir. Daha adil ve gerçekçi hesaplama yapılabilmesi için, piyasa eğilimleri ve gerekleşmiş verilere ilişkin istatistikler dikkate alınarak, gelir artış oranı ve iskonto oranının, gerçek duruma uygun olarak ayrı ayrı tespiti zorunludur. Destek veya mağdur, ücretle çalışan birisi ise geliri, aldığı net ücretten ibarettir. Ancak yerleşmiş içtihatlara göre, hesaplamanın bilinen son verilere18 göre yapılması gerekmektedir. Gerçekten de, malvarlığındaki geleceğe dönük azalmanın en doğru şekilde tespiti için, doğru varsayımlar kurmak zorunludur. Bunun için de gerçekleşmiş en son verilere itibar edilmesi ve bundan sonraki varsayımların, bu veriler üzerine oturtulması gerekmektedir. İşte bu sebeple, hesaplama anına kadar gelirlerde meydana gelen artışların da dikkate alınması zaruridir. Doğal olarak burada, ölenin veya iş gücü kaybı sebebiyle çalışmaya son verenin emsallerinin aldığı ücret esas alınacaktır. 18 4 HD’nin 08.12.2003 t.-8596/14191 sayılı kararından: “Davacının asgari ücret artışlarından önceki raporlara itiraz etmemiş olması davalı yararına usuli kazanılmış hak oluşturmaz. O halde davacının eşinden dolayı yoksun kaldığı destek tazminatı için karar tarihine en yakın asgari ücrete göre hesaplanmış bilirkişi raporuna göre verilmelidir.” SAYI: 40 YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 25 Destek serbest çalışmakta ise vergi beyannamesi19 esas alınmalı ve olay tarihi ile dava/rapor tarihi arasındaki tüm gelirler tespit edilebiliyorsa, beyan edilen son geliri artışa ve iskontoya tabi tutulmalıdır. Buna karşılık, olay-dava/ rapor tarihi arasındaki tüm gelirler tespit edilemiyorsa, bilinen son gelir asgari ücretle oranlanarak, sonraki yıllar gelirleri, asgari ücretteki artışa göre belirlenmelidir. Doğal olarak, ölenin ek işleri ve gelirleri mevcut ise bunlardan elde ettiği gelir de aynı yöntemlerle hesaplamaya katılmalıdır. Bu arada Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin, işletme ortağı ya da sahibi olan destek açısından, ortaklık payına düşen tüm gelirlerin değil, desteğin işletmeye kişisel katkısı belirlenerek, sadece bu miktarın esas alınmasını istikrarlı şekilde içtihat ettiği belirtilmelidir20 . Desteğin geliri hususunda herhangi bir veri elde edilememişse ya da sağladığı yardım fiili çalışmadan ibaretse, asgari ücret üzerinden hesaplama yapılmalıdır. Çünkü bu yardımların kesilmesi de hak sahibinin mal varlığında azalmaya yol açmaktadır; bu azalmanın miktarı, aynı yardımı elde etmek için ödemesi gereken bedeldir. Bunun ise asgari ücretin altında kalması mümkün değildir. Yargıtay içtihatları, pasif devre hesabının asgari ücret üzerinden yapılması gerektiği noktasında hemfikirdir. Gerçekten de, Yargıtayın neredeyse (konuyla ilgili) tüm daireleri, pasif dönemde çalışma ve daha yüksek bir ücret ispat 20 Bu içtihatlar adil sonuçlar doğurmamaktadır. Şöyle ki: Ölen, şirketin sadece pasif ortağı; hatta bir A.Ş.nin hisse senedi sahibi ortağı olabilir. Buradan elde ettiği gelirle, sadece kendisi ve eşi geçimlerini sağlıyor olabilirler. Hatta evlilik dışı bir fiili ilişki sebebiyle, bu gelirinin bir kısmından, başka bir şahsı yararlandırıyor da olabilir. Oysa onun, şirketin gelirlerinin artmasını sağlayan hiç bir işlevi yoktur. Bu kişinin ölmesi halinde, desteğinden yaralanmakta olan kişilerin mal varlığında azalma meydana gelmemekte midir? Ya da şirket gelirinin artışına kişisel katkısı bulunmadığı gerekçesiyle, sadece asgari ücret üzerinden mi hesaplama yapılacaktır? Bu sonucun kabul edilebilir olmadığı ortadadır. Çünkü bu kişinin gelirleri, şahsi emeğinin karşılığı olmasa bile, bundan yararlanan kişiler, onun ölümüyle bu miktarda yardımdan yoksun kalmıştır. Örneğin, sadece hisse senetlerinin temettüsünden ayda 5.000,00 TL gelir elde bir şahıs, bu parayı sadece kendisi ve eşinin geçimine tahsis etmiş ise (diyelim ki reşit ve evli olan üç çocukları bulunsun) onun ölümüyle, eşin yoksun kaldığı yardım miktarı çok açıktır: Yansıma oranı % 40 kabul edilirse, eş, aylık 2.000,00 TL’lik yardımı kaybetmiştir. Buna karşılık eşe 1/4 miras kalmıştır ama onun bundan elde ettiği gelir, aylık 1.250,00 TL’dir. Hele bu örnekteki hak sahibi, eş değil de, fiili birliktelik yaşayan kişi ise aylık 2.000,00 TL’lik geliri olduğu gibi kaybetmiş durumdadır; miras geliri de yoktur. Oysa içtihada göre, bu kişiye, ölenin şirket gelirlerine katkısı olmadığı gerekçesiyle ya hiç tazminat verilmeyecek ya da asgari ücret seviyesindeki gelirden ona yansıyan miktara göre hesaplama yapılacaktır. Yani, net bir şekilde hesaplanabilir zarar ortada dururken, sırf destek gelir elde ederken kişisel katkısı bulunmuyordu diye, farazi olarak, asgari ücrete göre hesaplama yapılacaktır. Bu sonucun adil olmadığı ortadadır. Yukarıda da açıklandığı üzere, destek tazminatı, ölenin kişiliğine değil, hak sahibinin kişiliğine bağlıdır. Ölenin, hak sahibine sağladığı yardımın hangi kaynaktan ve hangi suretle elde edildiğinin hiç bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan, ölenin hak sahibine ne kadar yardımda bulunduğudur. Bunu ortaya koyan kriter ise nereden ve nasıl elde ediyor olursa olsun, ölenin sağlığında temin ettiği gelirdir. Hak sahibi, bu kadar gelirden kendisine yansıyan bölüm kadar yardımdan yoksun kalmıştır ve mal varlığı bu ölçüde azalmıştır. 26 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 edilememiş ise asgari ücret üzerinden hesaplama yapılması gerektiğini, muhtemel yaşlılık aylığının dikkate alınamayacağını içtihat etmeye başlamışlardır. Desteğin dul ve yetimlerine veya mağdura, uzun vadeli sigorta dallarından aylık bağlanmış ise yani olay sırasındaki prim ödeme gün sayıları vs. bu aylık için yeterliyse pasif dönemde yaşlılık veya maluliyet aylığı ile ilgili bir kayıp yaşanmamıştır ve bu sebeple, sadece hizmet yardımları açısından, asgari ücret üzerinden hesaplama yapılması doğrudur. Buna karşılık, bu aylıkların bağlanması imkânı, olay sebebiyle ortadan kalkmış ve muhtemel aylık asgari ücretten fazla ise bu aylığın hesaplamaya esas alınmaması, zararın tasfiye edilememesine yol açmaktadır. Çünkü destek veya mağdur çalışmaya devam edebilseydi, pasif dönemde, asgari ücretin çok üzerinde aylık elde edecekti ve kendisi veya destek görenler, bu gelirden yararlanacaktı. Ancak haksız fiil, bu imkânı ve yüksek miktarlı aylık alma seçeneğini ortadan kaldırmıştır. Dolayısıyla destek görenlerin veya mağdurun malvarlığında, bu imkânın kaybı nispetinde zarar meydana gelmiştir ve mevcut uygulama, bu zararın sadece asgari ücrete karşılık gelen kısmını karşılamaktadır. Bu sonucun adil olmadığı izahtan varestedir. Diğer yandan aktif çalışma dönemi dışındaki efor kaybına ilişkin zarar kalemi hesaplanırken, asgari geçim indirimi eklenmemiş asgari ücret üzerinden hesaplama yapılması gerekmektedir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin yerleşmiş içtihatları uyarınca: Pasif devre zararının hesaplanması sırasında esas alınan asgari ücret, bir çalışmanın karşılığı değil ekonomik bir değer taşıyan yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinin karşılığıdır. Hal böyle olunca da ücretle fiilen çalışanlara uygulanmak için getirilen asgari geçim indiriminin, ücretli bir çalışmanın söz konusu olmadığı pasif devre zararının hesaplanması sırasında dikkate alınamayacağı kabul edilmelidir21 . Yukarıda açıklandığı üzere, asgari geçim indirimine ilişkin açıklama müstesna, 17 ve 4. Hukuk Dairelerinin yerleşmiş kararlarında da, pasif devre hesabının asgari ücret üzerinden yapılacağı açıklanmaktadır22. Bununla birlikte 4. Hukuk Dairesi, pasif dönem hesabının artırımsız yapılmasını23 içtihat etmektedir ki, bu kabulün herhangi bir iktisadi veya istatistiksel dayanağı bulunmamaktadır. B.3.A. DESTEK TAZMİNATINDA GELİRİN YANSIMA ORANI Destek tazminatı, varsayımlara dayalı bir hesaplama içermektedir. Burada varsayımlar oluşturulurken, sosyal gerçekliklerden ve bu husustaki yasal düzenlemelerden yararlanılmaktadır. Uygulamada gelirin yansıma oranıyla 21 Örn. 21 HD’nin 23.02.2010 t. ve 2009/11212E-2010/1807K sayılı kararı. Örn.17. HD’nin 18.01.2011 t. ve 2010/840E-2011/83K sayılı, 4 HD’nin, 03.02.2009 t. ve 2008/4819E-2009/1505K sayılı kararı. 23 Örn. 4. Hukuk Dairesinin 16.10.2007 t. ve 2007/2243E-2007/12329K ile 20.02.2009 t. ve 2008/7818E-2009/2466K sayılı kararları. 22 SAYI: 40 YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 27 ilgili olarak en çok yararlanılan kriter, (yürürlükte olduğu dönem için) 506 SY’nin 23. maddesidir. Bu hükümde, ölenin yakınlarına iş kazası sigorta dalından gelir bağlanırken uygulanacak oranlar düzenlenmektedir. Hükme göre, ölenin gelirinin % 70’i dağıtıma esas tutulmakta, çocuk yoksa bu meblağın % 75’i eşe bağlanmaktadır. Çocuk varsa eşin payı (% 70 üzerinden) % 50’ye düşmekte, her bir çocuk için % 25 gelir bağlanmaktadır. Çocuk sayısı fazla olduğu ve toplam oran % 70’i geçtiği takdirde, tüm hak sahiplerinden mütenasiben indirim gerekmektedir. Keza 506 SY’nin 24. maddesi uyarınca, ana-babaya gelir bağlanması için, eş ve çocuklar için bağlanan gelirler toplamının % 70’in altında kalması zorunludur. Bu hüküm sigorta hukuku açısından düzenleme getirmekte ve sigorta kurumunun sorumluluğuna sınır çekme amacı gütmektedir. Bu nedenle, sigortalının gelirinin % 70’ini aşacak şekilde gelir bağlamayı yasaklamaktadır. Bununla birlikte hüküm, sosyolojik realiteyi dikkate alarak; toplumuzda gelirin hane halkına nasıl yansıdığı tespitinden yola çıkarak düzenleme getirmektedir. İşte bu sebeple, hükmün sözüyle birebir bağlı kalmaksızın, tespit ettiği sosyolojik gerçeklik ve dayandığı temel felsefe, destek tazminatı varsayımlarında kullanılmaktadır. Şöyle ki; hüküm, iki ayrı sosyolojik gerçekliğe dayanmaktadır. Bunlardan birincisi, gelirden eşe ayrılan pay, çocuklara ayrılanın iki katıdır. İkincisi ise çocuk yoksa, ölenin payı ile eşin payı eşittir (0,7*0,75=% 52,5). Nitekim bu hüküm, üç çocuklu standart aile göz önünde bulundurularak ihdas edilmiş, gelirin eşlere iki, çocuklara birer pay şeklinde yansıdığı sosyolojik gerçeğine dayanmıştır. Mezkûr hüküm sigorta kurumunun sorumluluğunu sınırlandırmayı da hedeflediğinden, sözüne tam bir bağlılık, hakkaniyete aykırı sonuçlara yol açabilmektedir. Örneğin ölenin sadece bir çocuğu varsa, hükme göre, eş gelirin % 35’ini, çocuk ise % 17,5’ini alacaktır. Bu durumda desteğe kalan pay % 47,5’tur ki, bu toplumuzun sosyolojik realitesine ters düşmektedir. Sigorta hukuku açısından bu sınırlandırma gerekli görülse de, tazminat hukuku realiteye dayalı varsayımları esas aldığından, bu uygulama tazminat hukukunun ihtiyaçlarına cevap vermemektedir. Keza, desteğin çok sayıda çocuğu olsa dahi, ana-babasıyla fiili bakım ilişkisi ispatlandığı takdirde, destek tazminatı onlar açısından da gerekmektedir. Oysa 506 SY’nın 24. maddesine göre, bu durumda gelir bağlanması mümkün değildir. Bir başka örnek de çok çocuklu ailelerde, çocuk sayısı yükseldikçe, eşe düşen payın azalmasıdır. Ancak bu durumda dahi, 23. maddenin sadece sözü dikkate alınırsa, desteğin payı hep (%30’da) sabit kalacaktır. Bu sonucun da realiteye aykırı olduğu ve sigorta hukukunun sorumluluğu sınırlandırma gereğinden kaynaklandığı ortadadır. İşte bu sebeple, tazminat hukukunda, 23. maddenin birebir sözünün değil; dayandığı düşüncenin ve temelinde yatan sosyolojik tespitin uygulanması daha adil sonuçlar vermektedir. Yukarıda açıklandığı gibi, 23. maddenin dayandığı iki temel ilke; çocukların eşin yarısı kadar pay almaları; eşlerin de 28 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 gelirden birbirine (yaklaşık olarak) eşit paylarla yararlanmalarıdır. Bu tespitten yola çıkılarak uygulamada, gelir dağıtılırken, “destek ve eşe dörder pay, çocuklara ikişer, ana-babaya birer pay” ayırma şeklinde kriter geliştirilmiştir. Bu kritere dayalı kararlar Yargıtay tarafından uygun bulunmuştur. Yargıtayımız gelirin dağılımı hususunda 23. maddenin sözüne uygun hesaplamaları da kabul etmektedir. Kısaca somut olayın özellikleri dikkate alındığında adil sayılan düzenlemeler kabul görmektedir. B.3.B. SÜREKLİ İŞ GÖREMEZLİK ORANI İş göremezlik tazminatında, mağdurun, sürekli iş göremezlik oranının, daha doğrusu çalışma gücü kayıp oranının doğru şekilde tespiti çok önemlidir. Çünkü zarar, bu oranla gelirinin çarpılması suretiyle hesaplanacaktır. Destek tazminatındaki yansıma oranının, iş göremezlik tazminatındaki karşılığı, çalışma gücü kayıp oranıdır. Uygulamada bu oran, Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü esas alınarak hesaplanmaktadır. Ancak bu Tüzük, münhasıran, çalışma gücü kayıp oranının tespiti ile ilgilidir. Oysa çalışma gücü bariz şekilde kaybedilmiş olmasa da, hayatın devamındaki konforun yitirilmesi halinde de zarar gerçekleşmektedir. Örneğin çalışma gücünü, belli aparatlar kullanarak temin etmek zorunda kalan bir şahıs, haksız fiilden önceki konforunu kaybetmiş ve bu aparata bağımlı olarak yaşamak zorunda kalmıştır. Üstelik herhangi bir araç, vücudun doğal işlevlerini, tam onun gibi yerine getirmeye elverişli olamaz. Yani çalışma gücü yitirilmese de, bu gücü ikame etmek için kullanılacak araçlar, hayatın konforunu düşürebilmekte, daha önemlisi, ekonomik geleceğin sarsılmasına yol açabilmektedir. Bu zarar, ayrı bir kalem olarak ve bilhassa ekonomik geleceğin sarsılması bağlamında ele alınabilir ancak gelecek sarsılmasa dahi, sadece konforun yitirilmesinin yol açacağı zararların giderilmesi şarttır. Bu hususta ölçütler geliştirilmesi, bilirkişi kurumlarının, konfor kayıp oranlarını belirlemesi elzemdir. B.4. DESTEK TAZMİNATINDA ZARARDAN İNDİRİM SEBEPLERİ: Yukarıda belirtilen şekilde hesaplanan zarardan indirilmesi gereken değerler mevcutsa, öncelikle bunların tespiti gerekmektedir. Bunlar, hak sahibinin mal varlığındaki azalmayı engelleyen ya da miktarını azaltan olgulardır. Örneğin, ölen küçük ise anne- babası, onun yetiştirilmesine ilişkin masraflardan kurtulmuştur. Dolayısıyla, onun yardımlarından yoksun kalmakla uğradıkları zarar, kurtuldukları yetiştirme giderleri kadar azalmıştır24 . Dolayıyla yetiştirme giderlerinin, zarardan indirilmesi gerekmektedir. Bunun gibi, destekten hak sahiplerine miras kalmışsa, bundan elde edebilecekleri gelir de zararın azalmasına yol açmaktadır ve dolayısıyla miras gelirlerinin 24 4 HD’nin 02.02.1999 tarih ve 98-7177/501 sayılı kararından: “Medeni Yasa’nın 152. maddesi hükmüne göre kural olarak baba çocuğun infak ve iaşesini sağlamakla yükümlü bulunduğu için çocuğunun ölmesi yüzünden onun kazanç sağlayacak, destek olabilecek duruma gelinceye kadar yapması gereken yetiştirme giderlerini tasarruf etmiş olur. Bu tasarruf oranında babanın mal varlığında bir artış meydana geleceğine göre, bu miktar giderin destekten yoksun kalma tazminatından indirilmesi gerekir. Bu kural denkleştirme ilkesinin bir sonucudur”. SAYI: 40 YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 29 zarardan indirilmesi gerekmektedir. Ancak Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, giderek yerleşen içtihatlarında, miras gelirlerinin tazminattan indirilemeyeceğini25, buna karşılık desteğin gelirinin, iktisadi işletmenin tüm geliri üzerinden değil, buna yaptığı kişisel katkı esas alınarak hesaplanacağını ileri sürmektedir. Aynı şekilde, hayat sigorta tazminatından elde edilebilecek gelirin de zarardan indirilmesi gerektiği kanısındayım. Çünkü hak sahibi, sigorta tazminatını, gerçek ölüm tarihi ile muhtemel ölüm tarihi arasındaki süre kadar fazladan kullanma imkânına sahip olmuştur ve bu sürede elde edebileceği gelir kadar, mal varlığı artmıştır. Diğer yandan, sağ kalan eşin veya nişanlının evlenme ihtimalinin de zararın netleştirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir. Dava veya rapor tarihinden önce eş veya nişanlı evlenmiş ise bu indirim yapılmaz ancak sadece evlenme tarihine kadar tazminat hesaplanır. Buna karşılık eş evlenmemiş ise, gelecekte evlenme ihtimali bulunup bulunmadığının somut verilere dayalı olarak tespiti zorunludur. Çünkü destek tazminatı gelecekte ortaya çıkacak zararları gidermeyi de amaçlamaktadır ve yeni bir evlilik, yeni bir bakım sağlayacağından dolayı zararı giderecek ise bunun dikkate alınması zorunludur. Bu sebeple sağ kalan eşin durumu, çocuk sayısı, yerel gelenek 25 Maddi tazminat hukukunun temel prensibi, hak sahibinin, ölümden sonra oluşan mal varlığı durumu ile ölüm olmasaydı gerçekleşeceği varsayılan mal varlığı durumunun mukayesesini gerektirdiğine göre, miras gelirlerinin denkleştirilmesi meselesi de bu prensibe göre çözümlenmelidir. Aynı zamanda desteğin mirasçısı olan hak sahibi, ölümü gerçekleştiren olay olmasaydı dahi, desteğin muhtemel ömür süresinin sonunda, mirasçı sıfatıyla onun mal varlığının miras payına tekabül eden kısmına sahip olacaktı. O halde zarar doğuran olay, mirasın kendisiyle (mal varlığıyla) ilgili bir değişiklik yaratmış değildir. Çünkü mirasçı, her halükarda murise ait bu mal varlığına sahip olacaktır. Dolayısıyla, yasa gereği ölümle mirasçıya geçen mirasın kendisin bir denkleştirme sebebi olarak kabulü doğru değildir. Ancak miras geliri açısından aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Çünkü bu olay gerçekleşmeseydi mirasçı, terekeye, murisin muhtemel ömrü sonunda sahip olacaktı. Oysa zarar doğuran olay, terekeyi, yıllarca önce onun istifadesine sunmuştur. Yani mirasçı, bu ölüm olayı sebebiyle terekeye, olay tarihi ile murisin muhtemel ömür süresi sonu arasındaki süre kadar önceden sahip olmuş, bu kadar süre fazladan onu işletme ve bu kadar süre fazladan, gelirlerini sahiplenme imkânı bulmuştur. Yani ölüm olayı hak sahibinin mal varlığını iki ayrı şekilde etkilemiştir. O hem, ölüm sebebiyle, desteğin muhtemel ömür süresi sonuna kadar (diğer durumlarda tazminat süresi sonu) elde edebileceği yardımlardan yoksun kalmıştır ve mal varlığı bu ölçüde azalmıştır. Ancak aynı zamanda, mirasa çok daha önceden kavuştuğu için, mal varlığında, bu mirastan elde edebileceği gelirler kadar artış olmuştur. Mademki amaç, mal varlığındaki değişimi mukayese ederek ortaya çıkan azalmayı gidermektir, o halde, mal varlığındaki azalma kadar, artışı da dikkate almak ve artışı, azalmadan indirmek gerekecektir. Aksi takdirde, mal varlığındaki toplam azalma çok daha az olduğu halde, bunun çok üzerinde bir tazminata hükmetmek gerekecektir ki, bu sonucun, tazminat hukukunun temel prensibine aykırı olduğu izahtan varestedir. Nitekim öğretide, miras gelirlerinin destek tazminatından mahsubu gerektiği kabul edilmektedir. Hatta Selahattin Sulhi Tekinay, Sermet Akman, Haluk Burcuoğlu, Atilla Top’un, Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler adlı eserinin 863 ve 864. sayfalarında, sadece mevcut miras gelirlerinin değil, elde edilmesi ihmal edilen gelirlerin dahi mahsubu gerektiği ileri sürülmektedir. Çünkü bu durumda destek gören, gelir elde etmeyi ihmal ederek, zararın büyümesine yol açmıştır. 30 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 ve görenekler dikkate alınarak, evlenme ihtimali bulunup bulunmadığının ve varsa oranının hâkim tarafından tespiti gerekmektedir. Ülkemizde, evlenme ihtimali ile ilgili istatistikî bir çalışma yapılmamıştır. Ancak Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin, evlenme ihtimali ile ilgili düzenleyip uyguladığı bir çizelge mevcuttur ve adli yargıda da, bu çizelge esas alınmaktadır. Bu uygulamaya göre, eşin yaşına göre belirlenen evlenme ihtimalinden, 18 yaşın altındaki her çocuk için % 5’lik bir indirim yapılması gerekmektedir26. Bu da sosyal realiteye uygundur çünkü küçük ve bakım gerektiren çocukların varlığı, daha çok da kırsal alanda, evlenme ihtimalini azaltmaktadır. Ancak tüm ülke için geçerli böyle bir çizelge, uygulamada standardizasyonu sağlasa dahi, somut olaylara 26 Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, son zamanlarda gelişen içtihatlarında, AYİM tablosuna göre yapılan tespitten çocuk için indirim gerçekleştiğinde evlenme ihtimalinin kalmadığı durumlarda dahi, evlenme ihtimali sebebiyle indirim yapılması gerektiğini belirtmekteydi. Ancak Hukuk Genel Kurulunun 02.02.2011 t. ve 2010/4-712E-2011/4 sayılı kararında, bu görüş eleştirilmiştir. HGK kararının ilgili bölümü şöyledir: “Davacı eşin yaşı, çocuk sayısı ve ülke koşulları gözetildiğinde yeniden evlenme şansının bulunup bulunmadığı sorunu; Destekten yoksun kalan eşin yeniden evlenme olasılığı, zararı azaltan durumlardan sayılmakta; olasılığın oranına göre tazminattan indirim yapılması gerekmektedir. Dul eş dava bitmeden evlenmişse, destek tazminatı, önceki eşinin ölüm tarihi ile yeniden evlenme tarihi arasındaki süreye göre hesaplanması gerekir. Çünkü yeniden evlenmekle yeni bir destek bulduğu kabul edilmektedir. Şu kadar ki, ölen eşinin gelir durumuna oranla, yeni eşinin geliri daha düşükse, aradaki farkın tazminat olarak ödetilmesi gerekir. Dul kalan eşin yeniden evlenme şansının belirlenmesinde aile bağlarına, sosyal ve ekonomik durumuna, kişiliğine, çocuk sayısına, ülke şartlarına ve yörenin töresel koşullarına bakılarak bir sonuca varılması gerekir. Bu hususta, gerektiğinde konusunun uzmanı bilirkişilerin görüş ve düşüncesine de başvurulabilir. Uygulamada, dul eşin yeniden evlenme şansının belirlenmesinde daha çok, hazır tablolardan yararlanılmaktadır. En sık başvurulan İsviçreli Hans Moser’in tablosu ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tarafından kullanılan tablodur. Moser’in tablosu 1940’dan önceye ait olup, günümüz koşullarına ve ülkemiz şartlarına uyduğu söylenemez. Gene, İsviçre kaynaklı Stauffer/Schaetzle tablosu daha yakın tarihli ise de, bu tablonun da Türkiye koşulları dikkate alınarak hazırlanmadığı açıktır. Bu durumda, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tarafından kullanılan tablonun mevcut koşullarda ülkemiz koşullarına daha çok uyumlu olduğu değerlendirilebilir. Kaza 01.08.2005 tarihinde meydana gelmiş; dava da 26.08.2005 tarihinde açılmıştır. Davacılardan 1962 doğumlu eş Ş. E. bu tarihte 43, çocukları ise 13, 7 ve 5 yaşlarındadır. Karar tarihi itibarı ile davacı kadın 49, çocukları 19, 13 ve 11 yaşlarındadır. Dosya kapsamına göre kadının halen evlenmediği ve dul olduğu anlaşılmaktadır. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tarafından kullanılan tabloya göre, 41-50 yaş aralığındaki dul eşin evlenme şansı % 2 olup, AYİM uygulamasında 18 yaşından küçük her bir çocuk için evlenme şansından % 5 indirim yapılması gerekir. Davacı dul eşin dava tarihindeki yaşı, çocuk sayısı, AYİM tablosu, sosyal ve ekonomik durumu ile ülke ve yöre koşulları dikkate alındığında, yeniden evlenme şansının bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Bu nedenle, dul eşin yeniden evlenme şansının bulunmadığı gerekçesi ile tazminattan bir indirime gidilmesine yer olmadığına ilişkin direnme usul ve yasaya uygun bulunduğundan, direnme kararı bu yönüyle de onanmalıdır. SAYI: 40 YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 31 uygun düşememektedir. Bu sebeple bu değerlendirmeyi, eşlerin yaşları, fiziksel durumları, çocuk sayıları ve yerel alışkanlıkları dikkate alarak, belki mezkûr çizelgeden de yararlanmak suretiyle hâkimin tayin etmesi şarttır. KUSURUN ROLÜ Her iki tazminat da kural olarak kusurlu sorumluluk ilkelerine tabidir ve kusuru ve zararı, zarar görenin ispat etmesi gerekir. Yeni BK’nın 49. maddesi, sorumluluk alanını biraz daha genişletmiş ve kasten işlenen ahlaka aykırı fiilleri de sorumluluk kapsamına almıştır. Bu hüküm şöyledir: Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Bu genişletme, çağımız ihtiyaçlarına uygundur ve son derece olumludur. Hukukun kapsadığı alan, elbette sosyal ahlak kurallarının alanından dardır fakat zarar veren kasıtlı davranışların, ahlaka aykırı olmak kaydıyla, hukuk kuralı çiğnenmiş olmasa dahi tazmin sorumluluğuna bağlanması toplumsal gelişme ve işbölümünü sağlama alma bakımından şarttır. Belirlenen zarar tazminata dönüştürülürken, mağdurun, ölenin ya da hak sahiplerinin ölüm olayındaki birlikte kusuru da dikkate alınmalı ve zarar bu miktarda indirilmelidir. Yeni BK’nın 52. maddesi şöyledir: Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir. Burada, sigorta hukuku kapsamında giderek yerleşen içtihatlara değinmekte fayda bulunmaktadır: Yargıtayımız, trafik kazasında ölen sürücü veya işletenin tam kusurlu olması halinde dahi, onların desteğinden yoksun kalan şahısların zararlarının, zorunlu mali mesuliyet sigortacısı (veya Güvence Hesabı) tarafından karşılanması gerektiğini içtihat etmektedir. Bu içtihatlara, Hukuk Genel Kurulu yön vermiş, 17. Hukuk Dairesi de HGK kararına uymuştur. Bir örnekten aşağıya alıntı yapılmıştır: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; şoförün tam kusuru ile gerçekleşen trafik kazasında, araçta yolcu olarak bulunan işletenin ölmesi üzerine mirasçılarının, davalı zorunlu mali sorumluluk sigortacısından, destekten yoksun kalma tazminatı isteyip isteyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır. 32 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 Özellikle endüstri devrimiyle birlikte ortaya çıkan teknik buluşlar27 ve makineleşme zarar tehlikesini arttırmış ve artan bu zarar tehlikesini önlemek için kusura dayanan sorumluluğun her zaman yeterli olmayacağı öngörülerek tehlikeli faaliyette bulunanların sebep oldukları zararları gidermesi kabul edilmiştir (Fikret Eren, a.g.e, s. 449 vd.). Burada kanun koyucu zarar görenin kusuru nispetinde indirim yapılabileceğini öngörmüş ve indirimi zorunlu tutmayarak hâkimin takdirine bırakmıştır. Uygulama ve öğretide de (S. Ünan, <Ergün A. Çetingil ve Rayegan Kender’e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı 2007>, s. 1180) bu husus kabul edilmektedir. Kanun koyucu, açıklanan düzenlemeler yanında 2918 sayılı KTK’nın 91. maddesiyle de; işletenin aynı Kanun’un 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası (Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) yaptırma zorunluluğunu getirmiştir. Hemen belirtmelidir ki, işletenin sorumluluğu hukuki nitelikçe tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunmakla, işletenin hukuki sorumluluğunu üstlenen zorunlu sigortacının 91. maddede düzenlenen sorumluluğu da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Öyle ise, hem işleten hem de sigortacının sorumluluğu, hukuki niteliği itibariyle tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğundan, uyuşmazlığın bu çerçevede ele alınıp, çözümlenmesi gerekmektedir. Karayolları Trafik Kanununda zorunlu trafik sigortasına ilişkin olarak, sorumluluğun kapsamı yanında, bu kapsam dışında kalan haller de açıkça düzenlenmiştir. Bu noktada üzerinde durulması gereken hususlardan birisi, 2918 sayılı KTK’nın 92/b maddesinde yer alan <İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri taleplerin zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışında olduğuna> ilişkin hükümdür. Bu hükümle kanun koyucu; tehlike sorumlusu zorunlu mali sorumluluk sigortacısının sorumluluğu kapsamından 27 Bu alıntıda sözcük ya da cümlelerin altı tarafımdan çizilmiştir (İ.D.) SAYI: 40 YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 33 sadece, tehlike sorumlusu olan işletenin eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararları çıkarmıştır. Şu haliyle, anılan kişilerin mallarına gelen zararlar dışında kalan ölüm ve yaralanmaya ilişkin cismani zararlar ise sigortacının sorumluluğu kapsamında bırakılmış; böylece tehlike sorumlusunun yakınlarının dahi belirtilen anlamda sigorta kapsamında olduğu benimsenmiştir. Durum bu olunca, işletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin ölüm veya yaralanmaları halinde bundan kaynaklanan zararlarının zorunlu sigorta kapsamında olduğu kabul edilmelidir. Araç sürücüsünün veya yakınlarının talepleri ise 92. madde kapsamında yer almamakla sigortacının sorumluluğu kapsamında kabul edilmiştir. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E, 2011/411 K sayılı ilamında, mali sorumluluk sigortası ile sigortalı araç sürücüsünün mirasçılarının açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davasında da, Kanunun kapsam dışılığı düzenleyen 92. maddesinde, araç şoförünün desteğinden yoksun kalanların isteyebileceği tazminatların kapsam dışı olduğuna dair bir düzenlemeye yer verilmediği ve sürücünün desteğinden yoksun kalanların üçüncü kişi olduğu kabul edilerek zorunlu mali sorumluluk sigortacısından tazminat talep edebilecekleri kabul edilmiştir. Öte yandan, 2918 sayılı Kanunun 92/a maddesinde yer alan <İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği taleplerin zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışında olduğuna> ilişkin hükmü üzerinde de durulmalıdır. Vurgulamakta yarar vardır ki, bu hüküm işletenin eyleminden sorumlu olduğu kişilere yönelik kendi zararına dayalı talepleri noktasında önem arz etmektedir. Salt sigorta şirketinin dava edildiği ve üçüncü kişinin zararının söz konusu olduğu durumlarda bu hükmün uygulama alanı bulamayacağı açıktır. Eldeki davada, işletenin kendisine ait araçta yolcu olarak bulunduğu sırada sürücünün tam kusuruyla ölümü sonucu onun desteğinden yoksun kalınması davanın sebebini 34 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 teşkil etmekte; işletenin yakınları davalı sigortacıdan zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında destekten yoksun kalma tazminatı istemektedir. Hemen burada destekten yoksun kalma tazminatının hukuki niteliği üzerinde de durulmalıdır: Önemle vurgulanmalıdır ki, Borçlar Kanunu’nun 45/2. maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler(in), mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK.nın 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E. 411 K. sayılı ilamı), Yeri gelmişken, davacıların açıklanan sıfatı ve hukuki konumları karşısında, davacılar üzerinde doğan zararın niteliği belirlenmelidir: Davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdikleri zarar; işletenin ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte işleten üzerinde doğan bir zarardan ayrı ve salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Böyle bir zararın işletenin kendisinin sahip olacağı hakla bir ilişkisi olmadığı gibi, doğrudan işletenin zararıyla bağlı ve onunla sınırlı bir zarar da değildir. İşletenin ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Buradaki zarar, mirasçıların salt bu sıfatla devraldıkları murislerinin uğradığı ve ondan intikal eden bir zarar da değildir. Hal böyle olunca; aracı kullanan şoförün tam kusuruyla meydana gelen kazada, aynı zamanda onun eyleminden sorumluluğu nedeniyle kendisi de tam kusurlu kabul edilen işletenin ölümü nedeniyle talep edilen destek zararının, ölenin değil üçüncü kişi durumundaki destek tazminatı isteklilerinin zararı olduğu kabul edilmelidir. Burada üzerinde durulması gereken diğer bir husus da; kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olan araç şoförünün eylemlerinden sorumlu tutulan ve bu nedenle SAYI: 40 YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 35 tam kusurlu olduğu kabul edilen işletenin, bu kusurunun, zorunlu trafik sigortacısı aleyhine açılan davanın davacıları olan, üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlara karşı ileri sürülüp sürülemeyeceğidir. Bilindiği üzere, kural olarak zarar gören, sürücünün trafik kazasının oluşmasında kusurlu bulunması durumunda 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. maddesine göre sürücüye, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1 maddesi hükmünce de motorlu araç işletenine karşı dava açabilecektir. Sürücü ile araç işletenin sorumluluğu BK md 51 anlamında dayanışmalıdır. Kural bu olmakla birlikte, dava açanların sıfatı, davanın hukuksal niteliği ve dayanağı, kusur durumunun davaya etkisinin belirlenmesinde etkilidir. Eldeki davada da talep, destekten yoksun kalma tazminatı olduğuna göre, bu tazminatın yukarıda açıklanan özellikleri gözetilerek işletenin kusurunun davacıların haklarına ve dolayısıyla da taleplerine etkili olup olmayacağı da davanın bu niteliği gözetilerek çözüme kavuşturulmalıdır. Destekten yoksun kalma tazminatına dayanak teşkil eden hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olsa idi doğrudan işleten üzerinde doğup ondan mirasçılarına intikal edeceğinden, bu yöndeki savunmalar ölenin desteğinden yoksun kalanlara karşı ileri sürülebilecekti. Oysa yukarıda da açıklandığı üzere, destekten yoksun kalma tazminatına konu davacıların zararı, desteklerinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan sıfatıyla doğrudan kendileri üzerinde doğan zarardır. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez. Şu hale göre; işleten murisin, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar gerek Kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, davacıların hakkına, desteklerinin kusurunun olması etkili bir unsur olarak kabul edilemez ve destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilmesi olanaklıdır28. 28 Yargıtay HGK’nın 22.02.2012 t. ve 2011/17-787E-2012/92K sayılı kararından alıntıdır. 36 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 Görüldüğü gibi içtihat, sosyal adalet amacına yönelmiş ve trafik olayının risklerinin sigortacılar eliyle kamu tarafından üstlenilmesini hedeflemiştir. Atıf yapılan içtihattan da anlaşıldığı üzere, sadece işleten değil, tam kusurlu sürücünün ölümünde dahi, destek görenler, sigortacıdan tazminat isteyebileceklerdir. İktisaden zayıf durumda olan şahısları korumaya ve sosyal/teknik riskleri dağıtmaya dönük bu tavır, salt ahlak kuralları açısından olumlu karşılanabilirse de, hâkimin görevi, pozitif hukuku olduğu gibi uygulamak, amaca göre yorum yaparken, hukuk metninden kopmamaktır. Objektif amaca göre yorum yapan yargıç dahi, elindeki metni esas almalı ve bu metne, gelişen sosyal ihtiyaçlar çerçevesinde anlam vermeye çalışmalıdır. Bu faaliyette, metin tamamen göz ardı edilirse, yapılan iş yorum değil, yeni bir hukuk metni yaratmaktır ve elbette sonuç yetki aşımıdır. İçtihat, teknik/sosyal riskleri kamuya/sigortacıya yüklerken, destek tazminatının mirasçılıkla ilgisi olmadığından, mirasçı olmayan kişilerin de destekten yoksun kalabileceklerinden yola çıkmıştır. Ama kanımca, destek tazminatının, doğrudan değil dolaylı bir zarar olduğu, asıl zarar görenin üzerinden destek görenlere yansıdığı gözden kaçırılmıştır. Doğrudan zarara uğrayan; ölen şahıs, yani sürücü veya işletendir. Yani asıl zarar gören kişi, aynı zamanda meydana gelen zararın sorumlusudur. Özellikle tam kusurlu sürücü veya aynı zamanda tam kusurlu sürücü olan işleten açısından değerlendirirsek; bu kişi, tamamen kendi kusuruyla, başka şahısların herhangi bir eylemi ile nedensellik bağı kurulmaksızın vefat etmiştir. Yani zarar veren ve (doğrudan) zarar gören aynı kişidir. İşte destek görenlerin zararı, bu kişiden, yani olayın hem faili hem mağduru olan şahıstan yansımaktadır. Elbette bu zarardan, sadece zarar veren, yani kendisi sorumlu olacaktır. Bir başka deyişle tam kusuruyla kendine zarar veren kişinin, bu zararını başkasından isteme imkânı yoktur. Doğrudan zarara uğrayanın kullanamayacağı bir hakkı, onun üzerinden yansımak suretiyle, yani dolayısıyla zarara uğrayan şahsın kullanabilmesi mümkün değildir. Aksi takdirde, örneğin tam kusurlu sürücünün yakınlarının, işletenden, destek tazminatı isteme hakkı olduğu da kabul edilmelidir. Oysa KTK’nın 86. maddesi uyarınca: İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur. Eğer içtihadın kabul ettiği gibi, destek göreni, tam kusurlu sürücüden tamamen bağımsız bir zarar gören olarak değerlendirsek, örneğin evli desteğin babası olan destek gören, olayda kusuru da olmadığı için, sadece sigortacıdan değil, işletenden de tazminat alacaktır. Çünkü işleten, sürücünün kusurlarından sorumludur. Bu durumda, desteğin babasına tazminat ödeyen işleten, bu kez de onun eşine ve çocuklarına (mirasçılarına) rücu edecektir (BK 62/2; eski BK 51/2). Üstelik hem eşi ve çocuklarına hem de ana-babasına SAYI: 40 YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 37 destek olan sürücü öldüğünde, eş ve çocuklar, aynı zamanda mirasçı sıfatıyla borçlardan sorumlu oldukları için, en azından takas defi karşısında, işletenden tazminat alamayacak, buna karşılık, ana baba tazminat aldığı gibi, onlara ödenen tazminat, eş ve çocuklara rücu edilecektir. Görüldüğü gibi, sorumlu kişi işleten olduğunda, tam kusurlu sürücünün desteğinden yoksun kalanların ya tazminat isteme hakkının olmadığı kabul edilecektir ya da yukarıdaki gibi, garip, adil olmayan; son tahlilde, destek görenlerin bir kısmının, diğer kısmından tazminat alması29 sonucu doğuracak kadar çapraşık çözümlemeler yapılacaktır. Nitekim içtihat da, tam kusurlu sürücü yakınlarının işletenden tazminat isteyebileceğini kabul etmiş değildir: İçtihadın çözümü, bu kişilerin sigortacıdan tazminat isteyebileceği yönündedir. Oysa sigortacı, sadece işletenin hukuki sorumluğunu sigorta etmiştir (KTK 91/1). Yani işletenin sorumlu tutulamayacağı bir zarardan, sigortacının sorumlu tutulması mümkün değildir. Görüldüğü üzere, tam kusurlu sürücünün doğrudan uğradığı zarar tazmin edilemezken, ondan yansıyarak meydana gelen zararın tazmin edilebileceği sonucuna varmak, hem adaletsiz hem de pozitif hukuk kurallarına aykırı sonuçlar doğurmaktadır. Yansıma yoluyla uğranan zararın karşılanması, kapsamı gitgide genişlese de, istisnai bir düzenlemedir. Her istisnada olduğu gibi, burada da, istisna kapsamının dar yorumlanması gerekmektedir. Hiç kuşkusuz, işletenin KTK’nın 92/b maddesinde düzenlenen yakınlarının, işletenden yansıyarak değil, doğrudan uğradıkları zararlardan sigortacı sorumludur. Çünkü bu zararlardan işleten de sorumludur. Örneğin işletenin eşinin, işletenin kendisinin veya başka bir sürücünün kullandığı arabada kaza geçirmesi ve sürekli iş göremez durumda kalması halinde, bu zarardan işleten sorumludur. Eşinin işletene dava açmasını engelleyen hiçbir hukuk kuralı yoktur. Bu kişi, işleten olan eşine karşı ileri sürebileceği tazminat talebini, hiç kuşkusuz sigortacıya da yönelebilecektir. Çünkü o, doğrudan zarara uğramıştır ve kendi kusuru yoktur. 92. madde bu sebeple düzenlenmiş ve bu sebeple, sadece malvarlığı zararları kapsam dışında bırakılmıştır. Ancak söz konusu olan yansıyan bir zarar ise ve zararın doğrudan mağduru, aynı zamanda olayın da tek faili ve tek kusurlusuysa, onun kimseye yöneltebileceği bir tazminat talebi yoktur ve onun yöneltmeyeceği talebi, ondan yansıyan dolaylı zarar gören de ileri süremez. Yukarıda belirtiliği gibi, içtihadın yönü ahlaka ve sosyal ihtiyaçlara uygundur. Ancak bu uygulama, hukuk yaratma sonucu doğurmuştur. Oysa hâkimin hukuk yaratma/hukuk kuralı koyma yetkisi yoktur. Bu sosyal ihtiyacın giderilmesi için kanun koyucunun düzenleme yapması gerekmektedir. 29 Mirasçı olmayan destek görenlere ödenen tazminat için, desteğin kusurundan ve dolayısıyla borçlarından sorumlu olan mirasçı sıfatlı destek görenlere rücu edilince, ilk grupta yer alanların tazminatı, mirasçı sıfatlı destek görenlerin malvarlığından çıkmış olmaktadır. Yani örneğin, desteğin evlilik dışı birlikte yaşadığı kişi, onun eş ve çocuklarından tazminat alacaktır!!! 38 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 Üçüncü şahısların kusurları ise BK 61 uyarınca müteselsil sorumluluk esaslarına tabi olup, bu şekilde talepte bulunulmuş olması halinde, zarardan indirim gerektiren sebeplerden değildir. Yani olayda, dava dışı üçüncü şahısların kusuru da bulunsa dahi, hak sahipleri, bunların kusurundan da davalıları sorumlu tutacak şekilde müteselsil sorumluluk esasına göre dava açmışlarsa, davalılar, üçüncü şahısların kusurlarından da sorumludur; sonradan rücu hakları saklıdır. TAZMİNATTAN İNDİRİM SEBEPLERİ: Aynı tazminattan sorumlu olan başka şahıs ve kurumlar tarafından, hak sahiplerine ödenen tazminatlar, hesaplanan destek tazminatından indirilmelidir. Örneğin, zorunlu trafik sigortasından ödenen sigorta tazminatı bu kapsamda değerlendirilecektir. Yeni BK’nın düzenlendiği en önemli değişiklik, bu hususta ortaya çıkmıştır. BK’nın 55/1. maddesi şöyledir: Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz. Bu düzenlemeden önce, uygulamada sosyal güvenlik kuruluşlarının bağladığı gelir veya aylıkların tazminattan düşülüp düşülmeyeceği hususunda karmaşık ölçütler kabul edilmişti. Örneğin Emekli Sandığınca bağlanan aylıklar, hem bu aylığın, ölenin primlerinin karşılığı olarak bağlanması hem de rücuya tabi olmaması gerekçesiyle tazminattan indirilmiyordu30. SSK’dan 30 Örn. Yargıtay 4. HD’nin 15.01.2008 t. ve 2007/10817E-2008/85K sayılı kararı şöyledir: “06.03.1978 tarih ve 1978/1 Esas, 1978/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı gereğince, destekten yoksun kalma tazminatının saptanmasında Emekli Sandığı tarafından bağlanan gelirlerin indirilmemesi gerekir. 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu’nun 129. maddesinde, görevleri içinde veya dışında ölenlerin dul ve yetimlerinin, ölüme sebep olanlar aleyhine açacakları davaları kovuşturmaya, … üçüncü şahıs ise bunu doğrudan doğruya açmaya Sandık yetkili kılınmıştır. Dava sonunda para tazminatı da alınırsa kovuşturma masrafları ile birlikte, dul ve yetim aylıkları bağlanan hallerde bu aylıkların beş yıllığı, toptan ödeme yapılan hallerde de yarısının Sandıkça alınarak, varsa geri kalanının ilgililere ödeneceği öngörülmüştür. Esasen 129. madde zarar verenden tazminatın tamamının alınacağı hükmünü getirmiş ve Emekli Sandığı davaya katılmış veya doğrudan doğruya dava açmış olduğu takdirde alınacak tazminatın zarara uğrayanlar ile Sandık arasında nasıl bölüşüleceğini saptamıştır. Bu itibarla, tazminat ödemekle yükümlü olan kişi bu maddeye dayanarak tazminatın indirilmesini isteyemez. Haksız eylem sonucu ölen kişi, yaşamı süresince çalışmış ve maaşından düzenli olarak belirli bir miktar para kesilerek Sandığa yatırılmıştır. Zarar verenin bu paradan yararlanması söz konusu olamaz. O halde zarar veren, verdiği zararın tamamını açılan davada ödemelidir…/ Emekli Sandığı tarafından bağlanan aylıklar 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu gereğince rücuya tabi olmayıp destekten yoksun kalma tazminatının hesabında gözetilmemesi gerekir. Açıklanan nedenlerle davacının destekten yoksun kalma tazminatının hesabında T.C. Emekli Sandığı’nca bağlanan dul aylığı ile tütün ikramiyesinin indirilmiş olması doğru görülmemiştir.” SAYI: 40 YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 39 iş kazası sigorta dalından bağlanan gelirlerin peşin değeri tazminattan düşülmekte fakat maluliyet, yaşlılık ve ölüm sigortası dalından bağlanan aylıklar indirilmemekteydi. Bağ-Kur tarafından bağlanan aylıklar ise 1479 SY’nin 63. maddesi çerçevesinde rücuya tabi olduğu gerekçesiyle tazminattan mahsup edilmekteydi. Üstelik sosyal güvenlik gelir veya aylıkları tazminattan indirilirken, peşin değerinin davalı kusuruna tekabül eden kısmı değil, tamamı mahsup edilmekteydi. Diğer yandan, 506 SY’nin 26. maddesindeki, gelir artışlarının da işverenden istenebileceğine ilişkin hüküm Anayasa Mahkemesi tarafından31 iptal edildikten ve bu sebeple işverene, gelirin sadece ilk peşin değeri için rücu edileceği içtihat edilmeye başlandıktan sonra dahi, tazminattan indirilecek peşin değer, hükme en yakın tarihteki değer olarak kabul edilmekteydi32. Böyle olunca bir yandan, zarar gören, kendi kusuru indirilerek belirlenen tazminattan, bağlanan gelirin peşin değerinin kusura tekabül eden kısmı değil de tümü indirildiği için, zararını gideremezken, diğer yandan fail, zarar görene noksan ödeme yaptığı gibi, sosyal güvenlik kuruluşuna da, sadece kendi kusuru kadar ödeme yaparak yarar elde etmekteydi. Örneğin destek görenin hesaplanan zararı 100.000,00 TL, birlikte kusuru da % 50 olsun. SGK’nın bağladığı gelirin ilk peşin değeri 40.000,00 TL, güncel peşin değeri de 50.000,00 TL tutsun. Bu durumda zarar görenin alabileceği tazminat, % 50 birlikte kusuru düşüldükten sonra kalan meblağ, yani 100.000,00*0,50= 50.000,00 TL olarak hesaplanacaktır. SGK’nın bağladığı gelirin güncel peşin değerinin kusura tekabül eden kısmı değil de tamamı tazminattan indirilince, zarar gören failden tazminat alamayacaktır, çünkü 31 Anayasa Mahkemesinin 23.11.2006 tarih ve 2003/10E-2006/106K sayılı kararı ile iptal edilmiş- tir. 32 Yargıtay 21. HD’nin 03.02.2009 t. ve 2008/8317E-2009/1333K sayılı kararında şöyle denmektedir: “Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular karşısında zarar hesabının Sosyal Güvenlik Kurumunca bağlanan gelirin hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan artışlar nazara alınarak hesaplanan tüm peşin sermaye değeri düşülmek suretiyle yapılması gerektiğinin kabulü gerekir./ Aksi takdirde Borçlar Kanunu’nun genel ilkelerine ve özellikle 506 sayılı Yasa’nın 19. 23. ve 24. maddelerine ters düşülmüş olacak, zarardan bağlanan gelirin hüküm tarihine en yakın tarihteki artışlar nazara, alınarak hesaplanan peşin sermaye değeri düşülmediği takdirde sigortalı veya hak sahipleri aynı zarar için hem işverenden tazminatın tümünü almak hem de kurumdan gelir almak yoluyla bağlanan gelirlerin ilk peşin değeri ile hüküm tarihine kadar yapılan artışları da kapsayan en son peşin değer arasındaki fark yönünden mükerrer yararlanma durumuna gelecektir, işte buna engel olmak için hüküm tarihine en yakın tarihteki artışlar gözetilerek hesaplanan peşin sermaye değerinin düşülmesi zorunludur. Anayasa Mahkemesinin 506 sayılı Yasa’nın 26. maddesiyle ilgili olarak verdiği iptal kararı Sosyal Güvenlik Kurumunun açacağı rücu davalarının konusunu oluşturan kurum alacağına ilişkin olup, sigortalı tarafından işverene yönelik olarak açılan tazminat davalarında uygulanma olanağı yoktur. Kaldı ki Yargıtay içtihadı Birleştirme Büyük Kurulunun 1.7.1997 gün ve 1992/3 Esas 1994/3 Karar sayılı kararının bağlayıcılığını koruduğu da açıktır. Sosyal Güvenlik Kurumunun işverene yalnızca bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri oranında rücu edebilmesi, davacı zararının hüküm tarihine en yakın tarihteki verilere göre hesaplanan en son peşin sermaye değeri miktarı kadar karşılandığı gerçeğini değiştirmez.” 40 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 bağlanan gelirin güncel peşin değeri 50.000,00 TL’dir. Oysa fail, zarar görene hiç tazminat ödemediği gibi, SGK’ya da, sadece ilk peşin değerin kendi kusuruna karşılık gelen kısmını ödeyecektir. Oysa zarar görene gelir bağlanmasa idi fail, ona 50.000,00 TL ödeyecekti. İki seçenek arasındaki 30.000,00 TL’lik farktan, sadece fail yararlanmıştır. İşte BK’nın 55/1. maddesi, bu adil olmayan uygulamaya son vermiştir. Çünkü hüküm son derece açıktır: Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri … bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hiç kuşkusuz, rücu edilemeyen kısma, sigortalının kusuruna tekabül eden miktar da girecektir çünkü 5510 SY’nin 21/1. maddesi son cümlesi, işverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesinin dikkate alınacağını vurgulayarak, rücuyu kusur esasına bağlamıştır. Uzun vadeli sigorta dallarında ise rücu için kast gerekmektedir. Bu durumda kusura tekabül ettiği için, kısmen de olsa rücu edilemeyen gelir bölümü, tazminattan indirilemeyecektir. 5510 SY’nin 21. maddesine göre, sigortalıya veya yakınlarına kısa vadeli sigorta dalından bağlanan gelirin ilk peşin değerinin, sigortalı kusuru ve kaçınılmazlık dışındaki bölümü için, üçüncü şahıslara ise yarısı için rücu edilebilecektir. Kanun’un, rücuyu da düzenleyen 3. bölümünün başlığı, “Hizmet Akdiyle veya Kendi Adına ve Hesabına Bağımsız Çalışan Sigortalıların Tabi Olduğu Kısa Vadeli Sigorta Hükümleri”dir. Bu hükme dayalı rücu, eski düzenlemedeki SSK ve Bağ-Kur sigortalıları açısından gerçekleşecektir. 5510 SY’nin 39. maddesi, uzun vadeli sigorta dalından bağlanan aylıklar için de rücu hükmü düzenlemektedir: Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malûl veya vazife malûlü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurumca zarara sebep olan üçüncü kişilere rücû edilir. Böylece BK’nın 55. maddesinin öngördüğü rücuya tabi peşin değerli gelirler, 5510 SY’nin 21 ve 39. maddelerinde düzenlenenlerdir ve sadece bu hükümlerde öngörülen kısımları için tazminattan indirim yapılabilecektir. Kanun değişikliği hemen içtihada yansımıştır: Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, aşağıda alıntı yapılan kararında33 şöyle demektedir: Dava: Dava, (İş kazası) sonucu (ölüm) nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, Dairemizin önceki uygulamalarına göre maddi zararın belirlenmesi sırasında, Kurumca bağlanan gelirlerin en son peşin değeri düşülerek sonuca gidildiği görülmektedir. Davanın bu yönüyle yasal dayanağını, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu oluşturmaktadır. Kanunun 55. maddesinde, <Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal Yargıtay 21. HD’nin 13.09.2012 t. ve 2012/13182E-2012/14603K sayılı kararı. SAYI: 40 YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 41 güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez,> hükmüne yer verilmiştir. Adalet Komisyonu’nun 55. madde gerekçesine göre; <sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu kural gereği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza, tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez. Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafık kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.> Davaya konu işkazası (meslek hastalığı), 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce meydana geldiğinden, Kurumca rücu edilebilen peşin değer 506 sayılı Kanunun 26. maddesine göre belirlenmelidir, işverenin 506 sayılı Kanunun 10. maddesine dayanan sorumluluk hali, kendisinin zamanında bildirimde bulunmamasından kaynaklandığından, hiç kimse kendi kusurundan yararlanamayacağından, bu halde dahi 26. maddeye göre rücu edilebilen miktar kadar indirim yapılması gerekecektir34. Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, Kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin (ve geçici işgöremezlik ödeneği miktarının) rücu edilebilecek kısmının hesaplanarak, bilirkişi raporunda belirlenen zarar tutarından indirilmesi gerekirken, yazılı şekilde fazla indirim yapılarak hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Böylece bir yandan, tazminattan, güncel veya son peşin değerin indirilmesi uygulamasından geri dönülmüş, diğer yandan, kusura tekabül eden kısmın indirilebileceği kabul edilmiştir. Şimdilik diğer dairelerin bu doğrultuda içtihadına rastlanmamışsa da, gelişmenin bu doğrultuda gerçekleşmesini ümit etmekle yetinelim. Bunun gibi, BK’nın 50 ve 52. maddeleri uyarınca yapılacak indirimler de (örneğin hatır taşıması, müzayaka indirimi vs) tazminat üzerinden hesaplanmaktadır. Bu hususta dikkate alınması gereken ilke, zarardan yapılacak indirimlerin, tazminattan yapılacak indirimlerden önce gerçekleştirilmesidir. Hakkaniyet indirimi konusunda dikkate değer bir düzenleme, BK’nın 55. maddesi birinci fıkrasının son cümlesinde yer almaktadır: Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz. Bu hükümle, tazminat miktarının yüksek olduğu durumlarda hakkaniyet 34 Bu alıntıda sözcük ya da cümlelerin altı tarafımdan çizilmiştir (İ.D.) 42 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 indirimi yapılması şeklinde yerleşen uygulama, isabetli şekilde engellenmiştir: Hafif kusur durumunda, zora düşecek fail açısından indirimi düzenleyen bir hüküm (BK 52/2) mevcut iken, bir de yüksek miktar dikkate alınarak hakkaniyet indirimi yapmak, onarıcı adalet ilkelerini zedelemekteydi. DAVA: HMK’nın 107. maddesinde, yeni bir dava türü düzenlenmiştir: Belirsiz alacak davası… Bu hüküm şöyledir: (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” Belirsiz alacak davası, alacağın miktar yahut değerinin, davanın açıldığı tarihte belirlenmesinin, objektif veya sübjektif açıdan imkânsız olduğu durumlar için düzenlenmiştir. İmkânsızlık (iş gücü kayıp oranının, tedavi sürecinden sonra belirlenmesi gereken durumlarda olduğu gibi) o an için mutlak ise objektif imkânsızlık söz konusudur. Buna karşılık imkânsızlık, teknik inceleme ihtiyacından veya belge ve delillerin başkasında bulunmasından kaynaklanıyorsa, sübjektif niteliktedir35. Gerek destek gerekse sürekli iş göremezlik tazminatı davalarında, tam ve kesin tazminat miktarını belirlemede, en azından sübjektif imkânsızlık mevcuttur. Bu sebeple bu davalar, belirsiz alacak davası forumunda açılabilecektir. Elbette bu, davacıya tanınan bir haktır ve bunun yerine, daha az imkânlar tanıyan kısmi davanın tercih edilmesi de mümkündür. Ancak belirsiz alacak davası açıldığı takdirde, zamanaşımı, alacağın tümü için kesilecektir. Oysa kısmi dava tercih edilirse, sadece dava edilen bölüm için kesilecektir. Bunun karşılığında, belirsiz alacak davası tercih edilirse, hesaplanabilen asgari miktarın dava edilmesi dava şartıdır. Örneğin asgari kusur oranına ve asgari gelire, asgari iş göremezlik oranına göre hesaplanabilecek bir tazminat miktarının dava edilmesi şarttır. Kısmi davada ise böyle bir şart yoktur. Zamanaşımını ve ek dava açmayı veya ıslah etmeyi göze alan davacı, tercihini kısmi davadan yana kullanabilir. İş gücü kaybı tazminatı davalarında, bedensel zararın kapsamı, karar 35 Bkz. M. İhsan Darende, Belirsiz Alacak davası-Kısmi Dava İlişkisi, Leges Hukuk Dergisi Sayı 25, Sayfa 11 vd. SAYI: 40 YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 43 verme sırasında tam olarak belirlenemiyorsa hâkim, kararın kesinleşmesinden başlayarak iki yıl içinde, tazminat hükmünü değiştirme yetkisini saklı tutabilir (BK 75). Bu davalar açısından BK ile getirilen önemli bir yenilik de, geçici ödemelere ilişkindir. 76. madde uyarınca: Zarar gören, iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde hâkim, istem üzerine davalının zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verebilir. Davalının yaptığı geçici ödemeler, hükmedilen tazminata mahsup edilir; tazminata hükmedilmezse hâkim, davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri vermesine karar verir. Uğranan zararın ağırlığı karşısında, geçici ödeme yapmanın düzenlenmiş olması, onarıcı adalet ilkesi açısından çok önemli bir gelişme olmuştur. 44 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA HUKUKİ BİR AYIPTAN KURTULDUK Av. Halis YAŞAR Ağrı Barosu Avukatı Yukarıdaki başlıkta anlaşılacağı gibi Kamulaştırmasız el atma davalarından el atma kavramı neyi ifade eder. Bu konuda Yargıtay’ın istikrar kazanmış bir içtihadı vardı. Bu içtihat hakikaten bir hukuk ayıbıydı. Mülkiyet hakkının ihlali niteliğinde olan bu uygulamasını ben daha önce yazdığım bir makalemde irdelemiş ve eleştirmiştim.1 Daha sonra benim makalemde dayandığım bir kararın yanlış bir anlamadan kaynaklandığını dile getiren bir makale de yayınladı. Söz konusu makalede şöyle bir görüş ileri sürülmüştü. “Hukuk Genel Kurulunun kararının yazımında kaynaklandığını düşündüğümüz ilk bakışta Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına aykırı gibi görünen yorumu uygulamada heyecan yaratmış ve içtihadın değiştiği inancıyla birçok davanın açılmasına sebep olmuştur. Oysa durum böyle değildir. Kamulaştırmasız el atma kavramı ile ilgili yazılan bir makalede de karar yanlış yorumlanmıştır. ( Benim yazdığım makaleye 28 numaralı dipnotla atıf yapılmıştır. ) Kararda yazım ve ifade eksikliği sebebiyle yanlış anlamalara yol açmıştır. Kararda “ İmar planında lise alanı olarak ayrıldığından” ibaresi yerine “üzerinde lise binası bulunduğundan” ibaresi yazılmış olsa idi bu yanlış anlamaya sebebiyet olmazdı kanaatindeyim.”2 Ancak makalemin yazımı ve yayınlanmasından sonraki aşamada Yargıtay Hukuk Genel Kurulu verdiği ilke kararı ile eski içtihadından dönmüş ve makalede dile getirdiğimiz düşüncelerin çoğunu benimsemiştir. Bu husus, bir hukukçu olarak görüşlerimizin içtihat değişikliğinde kabul edilmesi şeklinde oluşan durumun bende yarattığı sevinci çok büyük kılmıştır. Ayrıca ısrarla dile getirdiğimiz bir hukuk ayıbının hukuk 1 Halis YAŞAR İstanbul Barosu Dergisi Cilt:84, Sayı 2010/1’de yayınladığın Kamulaştırmasız El Atma Kavramı s. 241–249 2 Mehmet BAYRAKTAR- Kamulaştırmasız El Atma Davaları İle İlgili Düzenlemeler ve Uygulaması İstanbul Barosu Dergisi Cilt:86, Sayı:1 2012 sh.87–88 SAYI: 40 KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 45 âleminden silinmesi de ayrı bir zevktir. Bütün bu aşamaların net bir şekilde ortaya konulması için daha önce yayınlanan makalemin metnini aynen verip daha sonra oluşan durumu da ele alacağım. YAYINLANAN MAKALEMİN METNİ Bu konunun incelemesinde konunun bütünlüklü bir şekilde ifade edilmesi, kavranması ve ortaya koyduğumuz tezlerin doğru anlaşılması için birçok kavram ve konunun da ek olarak ele alınması zorunlu olacaktır. Yargıtay istikrar kazanmış kararlarında özet ile şu görüş savunulur. “Tapu kaydına kamulaştırma şerhi konulması, 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu uyarınca taşınmazın 2.derece askeri yasak bölge haline getirilip tapu kaydına şerh konulması, imar uygulaması sonucu taşınmazın yol, yeşil alan gibi kamu hizmetlerine ayrılması, fiili imar uygulaması yapılmadan taşınmazın imar planında yol, yeşil alan olarak gösterilmesi sureti ile taşınmazların üzerinde yapı yapılmasının yasaklanması kamulaştırmasız el koyma değildir.” Bu görüş aşağıdaki kararlar ile sabittir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.12.2007 gün, 2007/5–933 Esas ve 2007/951 Karar sayılı kararı3, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.11.2003 gün, 2003/5-626 Esas ve 2003/637 Karar sayılı kararı4, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.11.2007 gün, 2007/5-805 Esas ve 2007/826 Karar sayılı kararı5, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 31.10.2007 gün, 2007/5-718 Esas ve 2007/805 Karar sayılı kararı6, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.04.2003 gün, 2003/5-281 Esas ve 2003/284 Karar sayılı kararı7, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 01.06.1992 gün, 1992/9732 Esas ve 1992/14567 Karar sayılı kararı, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 18.05.1990 gün, 1990/2942 Esas ve 1990/15137 Karar sayılı kararı, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 04.06.1998 gün, 1998/6732 Esas ve 1998/8718 Karar sayılı kararı, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 22.11.1999 gün, 1999/17315 Esas ve 1999/18536 Karar sayılı kararı8, Yargıtay’ın değişik yıllarında ve değişik birimlerinden verilen kararlarda ortaya çıkan görüşü ve bu görüşlerin yer aldığı kaynakları yukarıdan beyan ettiğim gibi Yargıtay bu görüşünü istikrarlı bir şekilde devam ettirmekte hatta bu konularda kullandığı gerekçe şablonu ise tamamen aynıdır.Ancak kanaatimizce Yargıtay’ın ısrar ile sürdürdüğü görüşü hukuka aykırı olup ulusal ve uluslar arası hukuk normları ile çelişmektedir.Bu görüşümüzü daha da net bir şekilde ortaya koyabilme adına bu konunun temas ettiği tüm hukuk kural ve kaidelerin ortaya konulup analiz edilmesi gerekmektedir. Bu amaç ile öncelik ile mülkiyet kavramının anlatımı ve kamulaştırmasız el atma kavramının anlatımı gerekmektedir. 3 Yargı Dünyası Sayı 147 Sayfa 85–95) İstanbul Barosu Dergisi Cilt: 78, Sayı 3 2004 yılı Sayfa 1140-1144 5 İstanbul Barosu Dergisi Cilt: 82, Sayı 2 2008 yılı Sayfa 868-872 6 İstanbul Barosu Dergisi Cilt: 82, Sayı 2 2008 yılı Sayfa 868-872 7 Av. Veli BÖKE- Kamulaştırmasız El Atma Davaları Ankara Basım Seçkin Yayınları 2005 Sayfa 4850 8 Zeki Akar İçtihatlı –Açıklamalı- Gerekçeli Kamulaştırma ve Kamulaştırmazı El Atma Davaları Cilt 2 Sayfa 955-956 Ankara Turhan Yayınları 2002 4 46 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 MÜLKİYET KAVRAMI Mülkiyet kavramının kanuni, yargısal ve doktrinsel bir tanımı yoktur. Üzerinde uzlaşılan en geniş ve tek tanımı ise en geniş hakları veren ayni bir hak olduğu hususudur. Klasik roma hukukunda gelen mülkiyet hakkının tanımı üç unsurdan oluştuğu ilk unsurun kullanma yetkisi: usus, ikinci unsurun yararlanma yetkisi: fruktus, üçüncü unsurun tasarruf yetkisi: abusus yetkisinden oluştuğudur. Ancak gelişen dünyada mülkiyet sınırsız bir hak olmaktan çıkıp sosyal ödevleri içinde barındıran bir hak olma özelliğine kavuşmuştur. Bu şekilde ehlileşen mülkiyet hakkı aynı zamanda klasik anlamdaki sınırlarını yumuşatsa da yine özünü korumuştur. Özellik ile kapitalist liberal ekonomilerde bu hakkın temel hak ve hürriyetle kapsamında değerlendirilmesi sonucu söz konusu hakka anayasal güvenceler de verilmiştir. Mülkiyet hakkı ayni bir hak olmasının temel özellikleri bu hakkın devamlı olması, hak düşürücü süreye tabi olmaması, herkese karşı ileri sürülebilirliği ve mutlak bir hak olması gibi özellikleri vardır.9 Bu husus Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında 35.maddede ve Türk Medeni Kanunun 683.maddesinde ifadesini bulmuştur. Anayasanın 35.maddesinde Herkesin mülkiyet ve miras hakkına sahiptir dedikten sonra ikinci ve üçüncü fıkralar ile bu hakkında kamu yararı ile kanun ile sınırlanabileceği ve toplum yararına aykırı kullanılmayacağına dair düzenleme getirmiştir. Türk Medeni Kanunun 683.maddesi mülkiyetin klasik tanımındaki üç yetkinin olduğuna dair geniş bir çerçeve çizmiştir. Zira 743 sayılı Eski Medeni Kanunun 618.maddesi mülkiyet hakkının tanımında sadece tasarruf etme yetkisi şeklinde bir tanımlama ile yetinmiş iken 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 683. maddesinde ise mülkiyet hakkı kapsamında kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkilerine sahip bir ayni hak olarak tanımlamıştır. Yasanın yeni tanımı ile yargısal uygulama ve doktrin ile uyumlu bir tanımlama oluşturulmuştur. Bu üç yetkinin kullanılması ve herkese karşı ileri sürülmesi hususuna ayni hakkın mutlaklığı ilkesi denilmektedir. Yalnız bir tane yetkinin kullanılması ile ilgili yaşanabilecek bir aksaklık bu hakkın sınırlanması anlamına gelecektir. Mülkiyet hakkının kanunla sınırlanabileceği hususu gerek Anayasada gerek ise Türk Medeni Kanununda hüküm altına alınmıştır. Ancak mülkiyet hakkının sınırlanmasının sınırı Anayasanın 13.maddesinde ifadesini bulan hakkın özü kavramıdır Bu hakkın kamu yararı ile sınırlanmasına en tipik örnek ise kamulaştırma işlemidir. Bu neden ile kamulaştırma ile birlikte başka kanuni sınırlamaları içeren kanunlar olmasına rağmen konumuz sadece kamulaştırma olduğu için bu konuyu anmak ile yetineceğim. 9 Mustafa Reşit Karahasan Yeni Medeni Kanunu Eşya Hukuku Cilt 1 Sayfa 57-62 Beta yayınları 2002,Prof Dr.Turhan Esener- Doç.Dr.Kudret Güven Eşya Hukuku sayfa 104-109 Gazi Büro Kitap Evi 1996, Prof Dr. Kemal OĞUZMAN- Prof.Dr. Özer SELİÇİ Eşya Hukuku sayfa 219-224 Filiz Kitapevi 1997, Prof.Dr. Selim KANETİ Mülkiyet Hakkının İçeriksel Değişimi Mahmut R.Belike Armağan sayfa 283-288 1993 SAYI: 40 KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 47 KAMULAŞTIRMA VE KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA Kamulaştırma kavramının kanuni ve doktrinsel ve üzerinde uzlaşılan bir tanımı olmamak ile birlikte genel bir tanık vermek gerekirse Yetkili idarenin kamu yararını hedef tutan kamu hizmetini gerçekleştirmek için bedelini peşin veya belirli hallerde taksit ile ödemek kaydı ile gerçek ve tüzel kişilere ait taşınmaz mallara ilgili mevzuatın öngördüğü usuller ile zorla sahip olmasıdır.10 Kamulaştırmanın aksine kamulaştırmasız el atma bir haksız eylem şeklindedir. Hukuk camiasında yaygın kanaat şöyle bir tanımlama getirmektedir. Bu durumda idarenin bir işlem tesisi yoktur. Nitekim bu durumda idare kamulaştırma işlemini tesis etmeksizin özel gerçek ve tüzel kişilere ait özel mülkiyet konusu taşınmaz malları üzerine iradi ve gayri iradi şeklinde fiilin el koyması ve kamu hizmetine tahsis etmesidir. Bu amaç ile üzerinde kalıcı tesis gerçekleştirmesidir. Kamulaştırmasız el atmanın çerçevesi Yargıtay kararı ile doktrin tarafından çizilmiş ve kıyas yolu ile kamulaştırmaya ilişkin kural ve kaideler bu dava türü için de uygulanmaktadır. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16.05.1956 gün, 1956/1 Esas ve1956/6 Karar sayılı kararı ile kamulaştırmasız el atmanın çerçevesi şöyle çizilmiştir. “Usulsüz olarak taşınmaz malı yola kalbedilen bir şahsın ilgili kamu tüzelkişisi aleyhine el koymanın önlenmesi davası açabileceği gibi eylemli duruma razı olduğu takdirde taşınmaz malının değer karşılığının verilmesini isteyebilir.”11 Kamulaştırmasız el atmanın kavramının çeşitli unsurlardan oluştuğu hususu doktrinde ve yargı kararlarından anlatılmıştır. Bu unsurlar sırası ile idarenin kamulaştırma işleminin olmaması, idarenin söz konusu taşınmaza fiili müdahalesinin olması, İdarenin söz konusu el atmasının devamlılık arz etmesi, idarenin söz konusu taşınmaz üzerinde kalıcı tesisler oluşturması, İdarenin söz konusu müdahalesinde taşınmaz sahibinin rızasının olmaması, İdarenin yapmış olduğu müdahale ile söz konusu taşınmazı kamu hizmetine özgülemesi ve müdahalenin içeriğinin kamu yararı amaçlı olması şeklinde unsurlardan oluştuğu genel kabul görmektedir. Bu tanım bize göre hukuka aykırıdır. Kamulaştırmasız el atma davasının tanımında geçen fiili el atma şeklindeki unsur çağdaş mülkiyet kavramı ile mülkiyet hukukun bu gün geldiği ulusal ve uluslar arası gelişmenin dışında kalmakta ve fiili el atma olarak nitelenmeyen ancak yukarıda da beyan ettiğim gibi tapu kaydına kamulaştırma şerhi konulması, 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu uyarınca taşınmazın 2.derece askeri yasak bölge haline getirilip tapu kaydına şerh konulması, imar uygulaması sonucu taşınmazın yol, yeşil alan gibi kamu hizmetlerine ayrılması, fiili imar uygulaması yapılmadan taşınmazın imar planında yol, yeşil alan olarak gösterilmesi sureti ile taşınmazların üzerinde yapı yapılmasının yasaklanması kamulaştırmasız el koyma görülmemesine sebep olunmuş ve bu yaklaşım ısrar ile sürdürülmüş ve birçok kişinin mağdur olunmasına 10 Av. Veli BÖKE Kamulaştırma Kanunu ve Kamulaştırma Bedelinin Tespiti Davaları sayfa 29 Seçkin Ankara 2004 11 Zeki Akar İçtihatlı –Açıklamalı- Gerekçeli Kamulaştırma ve Kamulaştırmazı El Atma Davaları Cilt 2 Sayfa 942–944 Ankara Turhan Yayınları 2002 48 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 sebep olunmuştur. Burada Yargıtay’ın tavrının iyi ve açıklayıcı bir şekilde ortaya konulması gerekir. Yargıtay önüne gelen uyuşmazlıklarda Kamulaştırmasız el atmayı şöyle tanımlamaktadır. “Kamulaştırma yetkisine sahip bir idare Anayasa ve yasalara uygun bir işlem oluşturmaksızın, bir kimsenin taşınmaz malına el koyar ve onun üzerindeki bir tesis ve bina yapar yahut o taşınmaz malı bir hizmete tahsis ederek mal sahibinin taşınmazı üzerinde dilediği gibi kullanma hakkına karşı herhangi bir girişiminde bulunursa idare taşınmaz mala el koymuş sayılır. Dolayısı ile bir taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından söz edebilmesi için öncelik ile idarenin o taşınmaza eylemli olarak el koyup malikin kullanımını yasaya aykırı şekilde tamamen ortadan kaldırması ve bu durumun kalıcı olması şarttır. Eş söyleyiş ile idare el koyma eylemini o taşınmazı sahiplenme amaç ve kastı ile yapmış olmalıdır. Fiilen el koyma eylemi bulunan durumlarda dahi el koyma açıklanan nitelikte değil ve sadece geçici bir kullanım söz konusu ise kamulaştırmaz el koyma olgusu mevcut değildir. Bundan dolayı malikin bir zararı oluşsa bile taşınmaz bedelinin istenmesinde hukuken olanak yoktur. Böyle bir durum sadece ve ancak uğranılan zararın tazminini başka hukuksal yol ve kavramlara dayalı olarak isteme olanağı verebilir. Önem ile vurgulanmalıdır ki kamulaştırmasız el koyma hükümlerinin uygulanması mal sahibinin kullanımına engel olma ve taşınmaz malın mal sahibinin elinde alınması anlamını taşıdığına göre taşınmaz mal sahibinin elinde olduğu ve kullanma hakkına sahip olduğu sürece, mal sahibi idareden değer karşılığının verilmesini isteyemez. Bu noktada tapu kaydına kamulaştırma şerhi konulması, 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu uyarınca taşınmazın 2.derece askeri yasak bölge haline getirilip tapu kaydına şerh konulması, imar uygulaması sonucu taşınmazın yol, yeşil alan gibi kamu hizmetlerine ayrılması, fiili imar uygulaması yapılmadan taşınmazın imar planında yol, yeşil alan olarak gösterilmesi sureti ile taşınmazların üzerinde yapı yapılmasının yasaklanması kamulaştırmasız el koyma niteliğinde bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır. Burada, kanun hükümleri ile taşınmazı belirli şekillerde kullanılması kısıtlanmakta ise de böyle bir sonuca ulaşılmasını gerekli kılan neden, taşınmazın halen mal sahibinin tapulu mülkü olması ve fiilen kullanma hakkına sahip olmasıdır. Bu hali ile 11.02.1959 gün, 1958/17 Esas ve1959/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında ifade edilen, mülkiyete yapılmış bir tecavüz yada haksız fiilden söz edilmesi de olanaklı değildir. Kısaca idare mal sahibinin tasarrufuna sürekli engel olmadığı ve taşınmaz mala sahiplenme kastı ile fiilen el koymadığı sürece idare aleyhine bir dava açılamaz. Bu nedenledir ki ister uygulama görmüş imar parseli isterse olduğu bırakılan kadastro parseli olsun idarece sahiplenmek maksadı ile ve devamlı olarak fiilen el atılmadan bir taşınmazın imar planında yeşil saha, oyun alanı, park yeri olarak gösterilmesi veya ortasından yol geçirileceğinin gösterilmiş bulunması mal SAYI: 40 KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 49 sahibine dava hakkı vermez.” Bu görüş aynı şablonlar ve cümlesi cümlesine aynen olacak şekilde Yargıtay’ın şu kararlarında zikredilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.12.2007 gün, 2007/5–933 Esas ve 2007/951 Karar sayılı kararı, (Yargı Dünyası Sayı 147 Sayfa 85–95)Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.11.2003 gün, 2003/5–626 Esas ve 2003/637 Karar sayılı kararı ( İstanbul Barosu Dergisi Cilt: 78, Sayı 3 2004 yılı Sayfa 1140–1144) , Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.11.2007 gün, 2007/5–805 Esas ve 2007/826 Karar sayılı kararı ( İstanbul Barosu Dergisi Cilt: 82, Sayı 2 2008 yılı Sayfa 868–872 ), Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 31.10.2007 gün, 2007/5–718 Esas ve 2007/805 Karar sayılı kararı ( İstanbul Barosu Dergisi Cilt: 82, Sayı 2 2008 yılı Sayfa 868–872 ), Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.04.2003 gün, 2003/5– 281 Esas ve 2003/284 Karar sayılı kararı ( Av. Veli BÖKE- Kamulaştırmasız El Atma Davaları Sayfa 48–50 Ankara Basım Seçkin Yayınları 2005) Bu kararlar ile oluşan Yargıtay’ın istikrar kazanmış içtihadı bizim kanaatimizce eksik ve hukuka aykırı bir uygulamayı oluşturmaktadır. Yargıtay kararında mülkiyet kavramının tartışılması net bir şekilde yapılmamış ve malikin malı fiilen elinde bulundurması ve yine malından tasarruf etmesi hali mevcut olduğu için malikin mülkiyet hakkına el atılmadığı hükme bağlanmıştır. Ancak imar planında yeşil alan, park ve yol olarak gösterilen bir yer üzerinde malikin kullanma hakkı çiğnenmektedir. Çünkü bu yer üzerinde malik istediği gibi tasarrufta bulunamaz. İmar kanununun 20. ve devamı maddelerinde malik yapacağı tüm inşaatlar ve tadilatlar için belediye ve valiliklerden izin almak zorundadır. Belediyeler de üzerinde bu şekilde kayıt olan taşınmaz mallar için inşaat yapım ruhsatını imar yasası nedeni ile vermemektedir. Bundan dolayı malikin gayrimenkulü üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunma imkânı kalmıyor. Malikin buna rağmen izinsiz inşaat yapımına başlaması halinde İmar Kanunun 32. maddesine göre inşaat durdurulur ve inşaatın yıkımına karar verilir. Mülkiyet hakkının bir tarafı bu şekilde eksik kalmaktadır. Evet, gayrimenkule fiilen el atılıp taşınmaz mal malikin elinden alınmamaktadır. Ancak hukuki müdahale ile oluşan süreç ile taşınmazın kullanım ve malikin mülkiyet hakkının bahşettiği yetkilerin kısıtlanmasına sebep olunmaktadır. Mülkiyet hakkı yararlanma, kullanma ve tasarruf etme yetkisi vermesine rağmen gayrimenkul sahibi malından istediği yararlanmamakta, kullanmamakta ve tasarruf etmemektedir. Çünkü üzerinde bu şerh ve kısıtlama olan gayrimenkulü hukuken satmak mümkün ise de fiili olarak böyle bir yeri kimse satın almaz. Çünkü hukuken yararlanması eksik olan gayrimenkulü kim niye alsın ki. Alan söz konusu malın bu kaydından dolayı piyasa değerinin onda birini teklif edecektir. Mal sahibi ya bir garibanı kandıracak malını elinde çıkaracak ya da kaderine boyun eğecektir. Söz konusu mal miras olarak kalabilir ancak içi boşaltılmış bir mirasa döner. Bu kararların konusu olan bazı davalarda imarda yaklaşık 50 yıllık kayıt olmasına karşın idare bir işlem yapmadan beklemektedir. Yani yaklaşık 50 yıl süre ile mülkiyet sahipleri bu şekilde mağdur edilmektedir. Mülkiyet sahiplerine çağdaş koşullarda mülkiyetinde yararlanmasının önüne geçilmekte adeta plazaların içinde kalan çok verimli kullanım alanı bahşeden taşınmazına bostan ek buna engel yok denilerek 50 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 malikler mağdur edilmektedir. Yukarıda ayrıntılı olarak tanımladığım mülkiyet kavramı içinde olan üç yetki kullanma, yararlanma ve tasarruf etme yetkileri bu şekilde zedelenmektedir. Yargıtay’ın oluşturduğu bu hukuka aykırı uygulama ile malik inşaat yapamayarak malından kullanma ve faydalanma yetkisi ve istediği gibi satamayarak da tasarruf yetkisi kısıtlanmakta ve mülkiyet hakkı adeta felçli bir hale getirilmektedir. Mülkiyet hakkı bu taşınmazlar açısından canlı bir cenazeye dönüştürülmektedir. Mülkiyet hakkının bu kadar daraltıcı bir bakış açısı ile ve yorum ile kısıtlanması Anayasanın 13.maddesindeki hakkın özüne dokunmaktan başka bir şey değildir. Nitekim yerel mahkemeler direnme kararları vermelerine rağmen Hukuk Genel Kurul kararlarının yasal bağlayıcılığı nedeni ile inanmadıkları kararları vermek zorunda kalmaktadır. Bu durum ayrıca yargı bağımsızlığını ihlal eden bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Kamulaştırma Kanunun 23. maddesine göre kamulaştırılan bir yerin kamulaştırma gayesine uygun bir tesis ve işlem yapmaz ise maliklerin geri alma hakkı düzenlenmiş ve bu hakkı kamulaştırma bedelinin kesinleşmesi itibari ile 5 yıl süreden sonra tanımıştır. Ancak kamulaştırmasız el atma davalarında bu süre yoktur. Aynı şekilde hukuken kamulaştırmasız el atma olarak gördüğümüz imar planlarında mülkiyet üzerine konulan takyitlerin süresinin olmaması dikkate alındığında mevcut uygulamanın nasıl bir hukuka aykırılık oluşturduğunu izaha bile gerek yoktur. Malik açısında kamulaştırmada tanınan geri alma hakkı kamulaştırmasız el atma davalarında yoktur. Bu neden ile kanaatimizce belediyeler söz konusu takyitler gereği işlem yapmaz iseler bu takyitler kamulaştırmasız el atma sayılmalı ve hak sahiplerine tazminat hakkı verilmelidir. Bu husus uluslar arası mahkemelerde tartışılmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1no’lu protokolün 1.maddesi kapsamında mülkiyet hakkının ihlali kapsamında değerlendirmiş ve yargılamasını bu madde üzeride yapmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 23.09.1982 gün, Seri A No:52 Sporrong ve Lönnroth –İsveç Davasından söz konusu bu kısıtlanmaları 3 kural yöntemi diye geliştirdiği yöntem ile değerlendirmiş ve bu kısıtlamaları şu gerekçe ile protokolün 1.maddesindeki mülkiyet hakkının ihlali olarak görmüştür. “72-Mahkeme inşaat yasağının bütün bu dönem boyunca varlığını sürdürmesinin kamulaştırma izinlerinin geçerlilik sürelerinin uzunluğunun zararlı sonuçlarını daha da ileri götürdüğünü tespit etmektedir. Başvurucuların mülkiyet haklarının tam olarak kullanmaları Sporrong Miras Şirketi olayında toplam 25 yıl bayan Lönnroth olayında 12 yıl engellenmiştir.Bu bağlamda mahkeme parlamento ombdusmanın 1967 tarihinde uzatılmış yasakların mülk sahipleri üzerinde yarattığı olumsuz sonuçları hukukun üstünlüğü ile yönetilen bir devlette olması gereken durum ile bağdaştırabilir görmediğini belirtir. 73-İki seri halinde birbirine bu suret ile bağlanan tedbirlerin yaratığı durum mülkiyet hakkının kullanılması ile genel menfaatin gerekleri arasında sağlanması gereken dengeyi bozmaktadır. Sporrong Miras Şirketi ile Bayan Lönnroth ancak sürelerin kısaltılması veya tazminat için talepte bulunma imkânları kendilerine verilmiş olması halinde meşru sayılabilecek olan ferdi ve aşırı nitelikte bir yük SAYI: 40 KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 51 taşımışlardır. O tarihe kadar İsveç hukuku bu imkânlara yer vermemiş ve ikincisine de hala yer vermemektedir. Mahkemenin görüşüne göre başvurucuların gerçekte zarar görüp görmedikleri bu aşamada belirlemek gerekli değildir. Gerekli dengenin bulunmamasına yol açan şey onların hukuki durumlarıdır. 74-Sonuçları inşaat yasakları ile ağırlaştırılmış olan kamulaştırma izinleri bu neden ile her iki başvurucu bakımından 1 numaralı protokolün 1.maddesini ihlal etmiştir.”12 Bu mahkemenin kararlarının Anayasanın 90/son fıkrası gereği iç hukuka doğrudan etkili olma durumu da vardır. Yukarı ayrıntısı ile ortaya koymaya çalıştığımız Yargıtay uygulamasına ters olan bir karar da vardır. Makalenin eleştiri konusu yapılan kararları bu karardan önceki ve sonraki tarihli olan da vardır. Bu kararı çok önemsemek gerekmektedir. Bu karar Yargıtay’ın yıllardır uyguladığı içtihadına aykırı bir içtihat olmak ile birlikte temel eleştirilerimizi karşılayan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına da uyumlu olan bir içtihattır. Bu karara bakıldığı zaman söz konusu kararda davacının malik olduğu imar parseli imar planında lise alanı olarak kayıt konulmuş malik Ankara 24.Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırmasız el atma davası açmış mahkeme davanın kabulüne karar vermiş, davalı vekilinin temyiz talebi üzerine davaya Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 15.12.2003 gün, 2003/10879 Esas ve 2003/14532 Karar sayılı ilamı aynen şu gerekçe ile bozmuştur. “Dava kamulaştırmasız el atılan taşınmazın bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir. Davalı idare davacıların paydaş olduğu taşınmaza fiilen el atmadığı gibi üzerine tesis de yapmadığından kamulaştırmasız el attığından bahis ile bedelin tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiştir.” gerekçesi ile bozulmuş ve verilen karar üzerine yerel mahkeme verdiği kararda direnmiştir. Bu kararın da temyiz edilmesi üzerine konu Hukuk Genel Kurulunun incelemesine girmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02.02.2005 gün, 2004/5– 555 Esas ve 2005/17 Karar sayılı kararı ile direnme kararı aynen şu gerekçe ile oy çokluğu ile onanmıştır. “Özellik ile 3194 sayılı imar kanununun 185.maddesine göre uygulama yapılarak davacılara pay tahsis edilen dava konusu imar parseli, imar planında lise alanı olarak ayrıldığından davacıların taşınmazdan bağımsız yararlanma ve başka türlü kullanma olanağı kalmadığına göre mahkemenin kamulaştırmasız el atma koşullarının gerçekleştiği yönündeki direnme kararı yerindedir.”13 Sonuç olarak imar planlarında parsellerin yeşil alan, yol ve benzeri kamusal alan olarak ayrılmasına rağmen, fiilen al atılmamış ve üzerinde kalıcı tesis yapılmayan gayrimenkullerin üzerinde oluşturulan hukuki takyitler fiil el atma 12 Güney DİNÇ Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Malvarlığı Hakları Sayfa 42.Türkiye Barolar Birliği Yayını 124, Gilles DUTERTRE Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarından Örnekler Sayfa 441 Avrupa Konseyi Yayınları 13 İstanbul Barosu Dergisi Cilt 82 Sayı 1 Sayfa 272–273 2008 yılı 52 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 mahiyetinde kabul edilmelidir. Çünkü bu sınırlama mülkiyet hakkını adeta felçli bir hale getirmekte ve bu hakkı budamaktadır. Bu şekilde törpülenen hakkın özüne dokunulmaktadır. Bundan dolayı öncelik ile bu uygulama Anayasanın 35 ve 13.maddesi Türk Medeni Kanunun 683.maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1no’lu protokolün 1.maddesine aykırı bir uygulamadır. Çalışmamızın sonunda değindiğimiz Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02.02.2005 gün, 2004/5–555 Esas ve 2005/17 Karar sayılı kararı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiğimiz kararı doğrultusunda Yargıtay’ın mevcut yerleşik içtihadından dönmesi ve bu şekilde bu iki kararın paralelinde yeni bir uygulama oluşturması gerekmektedir. Bu uygulama beyan ettiğimiz şekilde gelişir ise anayasaya ve yasaya aykırı bir durum da sona erecektir. Yargıtay bu değişimi kendi öz iradesi ile gerçekleştirmesi gerekmektedir. İllaki ülke aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden bir karar çıkmasını beklemek gerekmiyor şeklinde söz konusu makalemi bitirmiştim. Bu şekilde yazılan makalemizden sonra makalemizde dile getirdiğimiz görüşlerimizin çoğunu benimseyen bir içtihat değişikliği gerçekleştirilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2010/5–662 Esas ve 2010/651 Karar sayılı kararı ile söz konusu içtihat değişikliğine gidilmiş ve bu hukuk ayıbından kurtulmuştur. Bu içtihadın konunun önemi itibari ile geniş bir özetini vermek gerekmektedir. “ DAVA: Taraflar arasındaki “Kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 31.12.2008 gün ve 2007/419 E. 2008/514 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 02.06.2009 gün ve 2009/3427-2009/8311 sayılı ilamı ile; (... Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir. Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden; dava konusu taşınmazın 1/1000 ölçekli imar planında kısmen yol, kısmen de İlkokul alanı olarak ayrıldığı, ancak dava konusu taşınmazda ilkokul alanı ile ilgili herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı ve halen boş arsa konumunda olduğu anlaşılmıştır. Bir taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından söz edilebilmesi için öncelikle idarenin o taşınmaza eylemli olarak el koyup malikinin kullanımını yasaya aykırı şekilde tamamen ortadan kaldırması ve bu durumun kalıcı olması şarttır. Bu nedenle idarece fiilen el atılmadığı sürece bir taşınmazın imar planında kamu hizmetine tahsis edilmesi mal sahibine dava hakkı vermez. Kamulaştırmasız el koyma hükümlerinin uygulanması olanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle, davanın kabulüne karar verilmesi, doğru görülmemiştir...) Gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine SAYI: 40 KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 53 ilişkindir. Davacı vekili 11.07.2007 tarihli dava ve ıslah dilekçelerinde; müvekkilinin tapuda kayden paydaş bulunduğu, İstanbul İli Maltepe İlçesi Gülsuyu Mahallesi 343 (yeni 5602) ada 13 parsel sayılı 868 yüzölçümündeki taşınmazın 18.04.1978 tarihli 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı’nda ve 26.05.1992 tarihli 1/1000 ölçekli Maltepe Uygulama Planı’nda okul alanı olarak gösterildiğini, bilahare 16.07.2004 T.T ‘li 1/5000 Ölçekli E-5 Üstü Nazım İmar Planı’nda okul alanında çıkarılarak konut alanına dönüştürülmüş ise de itirazlar nedeniyle yeniden 16.04.2005 T.T’li 1/5000 ölçekli Maltepe E-5 Kuzeyi Nazım İmar Planı’nda “İlkokul alanı” olarak kamu hizmetine ayrıldığını; taşınmazın 1978 yılından beri okul alanı olarak kamu hizmetine tahsis edilmesine rağmen, bu güne kadar üzerinde tahsis amacına uygun bir tesis kurulmadığını, taşınmazın kamulaştırılması yada mülkiyet hakkını kısıtlayan tahsis amacı dışına çıkarılması talebiyle müvekkilinin müteaddit defalar Maltepe Belediye Başkanlığı’na, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na, İstanbul Valiliği’ne ve İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yaptığı başvuruların sonuçsuz kaldığını; taşınmazın imar planında yıllardır okul alanı olarak ayrılmış olmasına karşın davalı İstanbul İl Özel İdaresince amacına uygun olarak kamulaştırılmadığını, dolayısıyla taşınmaz üzerinde İdarenin devamlılık arz eden bir hak ihlalinin söz konusu olduğunu, bu durumun Anayasa’nın 35. maddesine aykırı olduğu gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 23.09.1981 tarihli Sporrong ve Lonnrtoh Kararlarında da vurgulandığı üzere 5 kamulaştırma izni ve inşaat yasağının uzun bir süre öngörülmüş olmasının 5 toplumsal yarar ile bireysel menfaat arasındaki dengeyi bozduğunu, 1978 yılından beri imar planında okul alanına tahsis edilen ve uzun yıllar kamulaştırılmayan taşınmazda inşaat yapma olanağının bulunmadığı ileri sürerek, müvekkilinin payına tekabül eden 347.200,00 TL kamulaştırmasız el koyma karşılığının dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda davalı idareden tahsili ile müvekkili adına kayıtlı bulunan payın davalı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı İstanbul İl Özel İdaresi vekili cevap dilekçesinde; davanın idari yargıda görülmesi gerektiğini, İmar Planını Maltepe Belediye Başkanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın hazırlamış olmaları nedeniyle husumetin adı geçen idarelere yöneltilmesi gerektiğini, davanın süre yönünden de re’sen incelenmesini istediklerini, taşınmaza müvekkili Kurum tarafından fiilen el atılmayıp mal sahibinin fiilen tasarrufu elinden alınmadığından tazminat hakkının doğmayacağını savunarak, davanın usule ve esasa ilişkin nedenlerle reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir. Mahkemenin, “davacının tapuda kayden paydaş bulunduğu 868 m2 yüzölçümündeki taşınmazın 856 m2 lik bölümünün imar planında ilköğretim tesisi alanına tahsis edildiği ve Maltepe Belediye Başkanlığı’nın cevabi yazısında imar plan değişikliği bulunmadığının bildirildiği, bu itibarla taşınmaza fiilen el atılmamış olsa dahi malikin mülkiyet hakkı engellendiğinden kamulaştırmasız el koyma hükümlerine göre açtığı davanın kabulü gerektiği” gerekçesiyle, “davanın kısmen kabulü ile 337.600,00 YTL kamulaştırmasız el koyma karşılığının 11.07.2007 dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, 54 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 343 (yeni 5602) ada 13 parsel sayılı taşınmazın davacı adına kayıtlı ½ payından 858 m2 lik bölümün iptali ile davalı adına tesciline” dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, “taşınmazın imar planında okul alanı olarak ayrılmış olması nedeniyle mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Dava konusu taşınmazın çap kaydında “okul alanı içinde, inşaat yapılamaz” kaydının bulduğu, davacı vekilince, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne, Maltepe İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne, Maltepe Belediye Başkanlığı’na, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na ve Milli Eğitim Bakanlığı’na 13 numaralı parselin durumunun bir kez daha incelenmesi ve okul alanından çıkarılması talebiyle 1996-1997 yıllarında başvuruda bulunulmuş olmasına karşın, imar planında değişiktik yapılmadığı ve taşınmazın kamulaştırılmadığı hususları da çekişme dışıdır. Açıklanan maddi olgu, bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamları itibariyle uyuşmazlık; dava konusu taşınmaza davalı idarece fiilen el atılmamış olmasına karşın, salt 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planında İlköğretim Tesisi Alanına ayrılmış olması nedeniyle kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının kabul edilip edilemeyeceği, noktasında toplanmaktadır. B) GEREKÇE a- Kamulaştırmasız Elkoyma Kavramı ve Niteliği: Kamulaştırmasız el koyma kavramı 6830 sayılı İstimlâk Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 09 Ekim 1956 tarihinden sonraki olgular için söz konusu olup; bu tarihten önceki el koymalar, 05.01.1961 gününde kabul edilen 221 sayılı Amme Hükmi Şahıslar veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkındaki Kanun ile “Kamulaştırılmış” sayılmıştır. Gerek 6830 sayılı İstimlâk Kanunu’nda, gerekse bu Kanunu kaldırarak, kamulaştırma konusunda yeni ilkeler getiren 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda; kamulaştırma yapılmaksızın taşınmaz malına el konulan kimsenin, uğradığı zarar ve ziyan ile mülkiyet hakkının kullanılmasından doğan malın özüne bağlı hangi davaları açabileceği konusunda bir düzenleme getirilmemiştir. Taşınmazına kamulaştırmasız el konulan kimsenin, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, tazminat verilmesini de isteyebileceği, 16.05.1956 gün ve 1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözüme bağlanmıştır. Bu noktada, 08.11.1983 gününde yürürlüğe giren 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 38. maddesinde, kamulaştırmasız el koymadan kaynaklanan davalara süre yönünden bir sınırlama getirilmiş ise de; bu hükmün, Anayasa Mahkemesinin 04.11.2003 tafta Resmi Gazetede yayımlanan 10.04.2003 gün ve 2002/112 Esas, 2003/33 karar sayılı kararıyla iptal edilmesi sonucu, idarenin kamulaştırmasız el koyma işlemine karşı hak sahiplerinin dava hakkını yirmi yıl ile sınırlayan hak düşürücü süre ortadan kalkmıştır. Şu durumda, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe girdiği 04.11.2003 tarihinden sonra ve bu tarihten önceki yirmi yıl içinde taşınmazlarına kamulaştırmasız el konulanların, idare aleyhine tazminat ve elatmanın önlenmesi istemiyle süreye bağlı olmaksızın dava açmalarının önünde yasal bir engel bulunmadığı gibi; İptal Kararının yürürlüğe SAYI: 40 KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 55 girdiği tarihten önceki yirmi yıldan daha önce taşınmazlarına kamulaştırmasız el konulanların hak ve durumları da, 30.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren 18.06.2010 gün ve 5999 sayılı “Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”la düzenlenmiş ve malikçe tazmin talebinde bulunulması halinde öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi, uzlaşma temin edilemeyen hallerde dava yoluna gidilebileceği öngörülmüştür. Görüldüğü üzere; kamulaştırmasız el atma müessesesi, kaynağını ve dayanağını Anayasa ve yasalardan almayan, mülkiyet hakkının özüne dokunan bir işlemdir. Kamulaştırmada, yöntem olarak Anayasa ve yasalara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken, kamulaştırmasız el koymada usulüne uygun bir kamulaştırma işleminden söz edilmesi olanaklı değildir. Ancak, kamulaştırmasız el atma ile kamulaştırmanın, konu, amaç ve yetki yönüyle benzer yönleri bulunmaktadır; her iki müessesenin de oluşması için, kamulaştırma yapmaya yetkili devlet kamu tüzel kişileri veya kamu kurumları tarafından kamulaştırma işleminin yapılması veya kamulaştırmasız el atılmış olması gereklidir. Kamulaştırmasız el koymada da, kamulaştırmada olduğu gibi, taşınmazın edinilmesinde kamu yararının bulunması zorunludur. Gerek kamulaştırmanın, gerekse kamulaştırmasız el koymanın konusu sadece özel mülkiyette bulunan taşınmaz mallardır. Az yukarıda açıklandığı üzere, kamulaştırmasız el koyma müessesesi mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip olmakla birlikte, çağdaş bir yaklaşımla ve sosyal devlet ilkesi gereği olarak uygulama da, taşınmaz malikine, dava yoluyla mülkiyetin bedele çevrilmesi ya da idarenin hakkın özünü zedeleyen el koyma eylemine son verilmesi yolu açılmıştır. Kamulaştırmasız el atma halinde kamu kurumu, Kamulaştırma Kanununa uygun hareket etmeden, ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır. Bu bakımdan dava, mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır (11.02.1959 gün, E:1958/17, K:1959/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesinden). b-Mülkiyete İlişkin Anayasalarda Benimsenen Anlayış: Mülkiyete ilişkin liberal görüş, kişi-eşya ilişkisinde malike eşya üzerinde sınırsız hak tanır, mülkiyet hakkını “ doğal hak” olarak kabul eder. Malikin eşya üzerinde mutlak, sınırsız ve tekelci bir hâkimiyet hakkı vardır. Mülkiyet hakkı kişiye bağlı, dokunulmaz, vazgeçilmez, zamanaşımına uğramaz, kutsal bir haktır. Çünkü mülkiyet hakkı özgürlük, güvenlik gibi kişinin doğal haklarından biridir. Mülkiyet de özgürlük gibi herkese ve devlete karşı ileri sürülebilecek bir haktır. Bireyin hak ve özgürlüklerinin sınırı, diğer bireylerin hak ve özgürlüklerinin sınırıdır. Bunun için de birey hak ve özgürlüklerini dilediği gibi kullanabilir, birey bu haklara doğal olarak sırf insan olması nedeniyle sahip olduğu için devlet de bunlara saygılı olmak zorundadır. Bu nedenle mülkiyet hakkına dışarıdan hiçbir müdahale yapılamaz. Aksine mademki mülkiyet hakkı malike mutlak ve tekelci bir kullanma, yararlanma ve tasarruf hakkı vermektedir, o halde malik dilerse malını kullanmama, yararlanmama ve tasarruf etmeme yetkilerine de sahiptir. Kısacası ve önemli olanı liberal düşüncede üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet; malikin bireysel çıkarlarını önde tutar. Bireysel çıkar toplum çıkarından önce gelir. Bireysel 56 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 çıkarla toplum çıkarı çatışırsa bireysel çıkar korunur. Liberal mülkiyet görüşünü savunan yazarlara göre, mülkiyet kavramının içeriği sadece yetkilerden oluşur. Mülkiyet kavramının özünde yetkiler yanında ayrıca ödevler yoktur. Mülkiyette mevcut yetkilere sosyal gereksinmeler nedeniyle bazı sınırlamalar getirilse de, bu sınırlamalar istisnai mahiyettedir. Mülkiyet hakkı sadece yetkilerden oluştuğu için, bu sınırlamalar mülkiyet kavramına yabancı, dışarıdan ve sonradan kanunla getirilmiştir. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden oluşmaktadır; içerikte yetki ve ödev yer almaktadır. Malikin hem yetkileri, hem de yakınları ve topluma karşı ödevleri söz konusudur. Modern mülkiyet anlayışına göre, hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunları, kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünmelidir. 1924 Anayasası, liberal mülkiyet anlayışıyla, 70. maddesinde “temellük ve tasarruf hürriyetlerini” Türklerin doğal hakları arasında saymıştır. Fransız ihtilalı ve tabii hukuk doktrininin etkilediği 1924 Anayasasının 71. maddesi, “mal her türlü tasarruftan masundur”; 79. maddesi, “temellük ve tasarrufun hududu hürriyeti kanunları ile mutassarraftır” demekte ve böylece mülkiyet hakkına hiçbir sınırlama tanımamaktadır.1961 Anayasasının mülkiyet anlayışı liberal mülkiyet anlayışından farklı olup; 36. maddesine göre, “Herkes mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz”. 1961 Anayasasının 36/1 maddesi uyarınca mülkiyet hakkı, hem bir kurum olarak, hem de bireysel bir hak olarak devletin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır. Anayasanın 11/2 maddesinde temel hakların özüne dokunulamayacağı güvencesini getirmiştir. Mülkiyet hakkı da Anayasaya göre temel haklardan biridir. Bu nedenlerle (md. 36/1, m. 11/2) mülkiyet hakkının özüne dokunulamayacaktır.1961 Anayasası 36/2 ve 3. maddeleri ile, modern mülkiyet anlayışını benimsemiştir. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkının içeriği, “yetki” ve “ödevlerden” oluşmaktadır. Bu içerikte malikin hem yetkileri, hem de komşularına ve topluma karşı ödevleri vardır.1961 Anayasasının 36/3. maddesinde yer alan “mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” ilkesi, “yapmama ödevi” yönünden çok önemlidir. Malik bu kural uyarınca mülkiyet hakkını toplum yararına aykırı kullanmaktan kaçınacaktır. Malik bu ödeve aykırı olarak mülkiyet hakkını kullandığı takdirde, hakkın kötüye kullanılması söz konusu olur ki, Anayasa 36/1’de kendisine tanınmış olan güvenceden artık yararlanamaz. Görülmektedir ki, mülkiyet hakkı malike toplum yararına bazı ödevler yükleyen ve Anayasanın sosyal hak ve ödevler bölümünde yer alan “sosyal bir haktır”. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlamak yetkisi, 1961 Anayasasının 36/2. maddesinde sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü “kamu yararı”, şekli ise “kanun” dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz..Anayasa Mahkemesi bir kararında, “mülkiyet hakkı geçen yüzyılın ferdiyetçi doktrinlerinin etkisi altında malikin SAYI: 40 KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 57 kişiliğine bağlı, dokunulmaz, kutsal ve doğal haklardan sayılırken günümüzde bu görüş değişmiş ve mülkiyet hakkı, malikine toplum yararına bazı ödevler ve görevler yükleyen sosyal bir hak olarak görülmeye başlanmıştır” ifadeleriyle 1961 Anayasasının benimsediği modern mülkiyet görüşünü uygulamıştır. Esasen, modern mülkiyet, liberal mülkiyet anlayışından sosyal mülkiyet anlayışına geçişi ifade etmektedir. 1982 Anayasasında da, 1961 Anayasasında olduğu gibi, modern mülkiyet anlayışı benimsenmiştir. 1982 Anayasası da, mülkiyet hakkına saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejimi öngörmektedir. Anayasanın mülkiyet hakkını düzenleyen ve aynı başlığı taşıyan 35. maddesinde, “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” hükmü bulunmaktadır. 35. madde de mülkiyet hakkı üç aşamalı bir anlatımla açıklanmıştır: Birinci fıkrasında “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir” denilerek bu hakkın varlığı anayasal bir hak olarak saptanmıştır. Böyle bir hak sahibi bu şeylerin mülkiyetini kazanabilir. Ona sahip olabilir. Mülkiyetinde olan şeyi dilediği gibi kullanabilir. Başkalarının o şeye el atması durumunda onun el atmasının önlenmesini ve bu hakkının korunmasını isteyebilir. Dava edebilir. Mülkiyet hakkının bu görünümü sınırsız ve kısıtlamasızdır. Kutsal, sınırlamasız ve kısıtlamasız görünen bu hak anılan maddenin 2. ve 3. fıkraları ile genel bir sınırlamaya bağlı kılınmıştır. İkinci fıkra uyarınca: “Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir”. Demek ki kamu yararı olan yerde veya bu amaçla kullanma gereksiniminde mülkiyet hakkı sınırlanabilir. Ancak bu sınırlama da kanunla yapılabilir. Kanunsuz olarak burada kamu yararı vardır, denilerek herhangi bir kamu kurumu veya tüzel kişisi mülkiyet hakkına herhangi bir sınırlama koyamaz. Öyle ise bu fıkranın içeriğine göre ancak kamu yararı bulunduğu durumlarda ve kanuna tutunarak sınırlama yapılabilir, yasal bir dayanak olmadan kamu yararı olsa bile mülkiyet hakkına el uzatılamaz. Yasanın olanak tanıdığı yerde de kamu yararı bulunmalıdır. Anayasa’nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında kastedilen, kamu yararı nedeniyle mülkiyet hakkının sınırlanması, 46. maddede “Kamulaştırma” olarak ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Ancak, anılan maddede öngörülen koşullar gerçekleştiğinde, mülkiyet hakkına sınırlama getirilmekte ve karşılığı ödenmek suretiyle malı elinden zorla alınmaktadır. 1982 Anayasasının 35. maddenin 3. fıkrası, mülkiyet hakkına bir sınırlama daha koymuştur. Bu fıkrada, “Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” ifadeleriyle, mülkiyet hakkı sahibine kendi kendini sınırlaması koşulunun ne olduğunu gösterilmiştir. Dikkat edilecek olursa; 1982 Anayasasında mal sahibinin kullanma hakkı, 35. maddenin 2. fıkrasında “kamu yararı”, 3. fıkrasında “toplum yararı” ile sınırlanmış ise de; her iki durumda da, taşınmazın mülkiyetine el uzatılamamakta, sadece kullanma hakkının hangi sınırlarla bağlı olduğu ifade edilmektedir. Türk hukukunda mülkiyet hakkının niteliği ve kapsamı, yürürlükten kaldırılan mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 618. maddesi ile liberal görüşten esinlenerek çizilmiş; anılan Kanunu yürürlükten kaldıran 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde de paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. 58 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 c- Türk Hukukunda Mülkiyet Hakkı, Kavram ve İçeriği: 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ve bu Kanunu ilga eden 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun Dördüncü Kitabında, ilkin, mülkiyet hakkı düzenlenmiş; ne var ki 683. madde (743 sayılı TKM m. 618) ile bir tanım verilmemiş, sağladığı yetkilerin belirtilmesiyle yetinilmiştir. Mülkiyet hakkı özel hukuk kavramı olmakla birlikte, yukarıda açıklandığı gibi, 1961 Anayasasının 36. maddesiyle getirilen yeni mülkiyet anlayışı, 1982 Anayasasının 35. maddesinde özdeş bir düzenlemeyle korunmuştur. Medeni Yasada liberal-bireyci görüşten esinlenilmiş ise de, Anayasanın 35. maddesiyle sosyal mülkiyet görüşü benimsenmiştir. Anayasanın “mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağını” içeren 36. maddesi ile Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesi (743 sayılı TKM m. 618) hükümlerinin birlikte incelenmesinden varılacak sonuç, Türk Hukukunda mülkiyet hakkının sosyal (modern) mülkiyet anlayışıyla düzenlenmiş olduğudur. Öyleyse, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesi (743 sayılı TKM m. 618) uyarınca, malik, eşya üzerinde ancak hukuk düzeninin sınırları içinde tasarruf eder. Dolayısıyla mülkiyet, kişilere, eşya üzerinde en geniş yetkiler sağlamakla birlikte, ödevler de yükleyen bir hak olarak kabul edilmektedir. Bu hak, malikin gerek yetkilerini ve gerekse komşularla topluma karşı olan ödevlerini kapsar. Böylece mülkiyetin özü, yetki ve ödevlerden oluşur. Mülkiyet hakkının olumlu içeriğine göre malik, eşyayı eylemli olarak dilediğince kullanma, ondan ve semerelerinden yararlanma, eşyayı zilyedinde bulundurma, satış, bağışlama, nesnel haklar kurma, kişisel haklarla sınırlama gibi, eşya üzerinde dilediğince tasarrufta bulunma yetkileriyle donatılmıştır. Malikin eşya üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş bulunmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesine (743 sayılı TKM m. 618) göre malik, eşyayı hukuka aykırı olarak elinde bulunduran ya da eşyaya el koyan kişilerden onun geri verilmesini isteyebileceği gibi, yine hukuka aykırı olarak zilyetliğine yapılan el atmaların önlenmesini, taşkınlıkların giderilmesini de isteme hakkına sahiptir. Bu suretle, mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin müeyyidesi olan dava hakları malike tanınarak mülkiyet korunmuştur. Kanunun deyimiyle, “istihkak ve elatmanın önlenmesi” istemleri mülkiyet hakkından doğup, varlıklarını mülkiyet hakkına ayrılmaz bir biçimde bağlı olarak sürdürürler. Mülkiyet hakkının içeriğine giren ödevler ise, yapmama, katlanma ve yapma ödevleri olup; komşuluk hukukuna ilişkin ödevler yapmama ödevine, kar yağmur ve tutulmamış kaynak sularını kabule zorunluluk katlanma ödevine, taşınmaz mallar için vergi resim ve harç ödeme yükümlülüğü de yapma ödevine örnek olarak gösterilebilir. Bütün bu anlatılanların ortaya koyduğu sonuç şudur; Mülkiyet, toplum yararı ile sınırlı, sahibine gerek yetki ve gerekse ödevler yükleyen kamu ve özel hukuk karakterli kendine özgü bir haktır. O halde malik mülkiyet hakkına dayanarak, mülkiyete ilişkin yetkilerin kullanılmasında, hukuksal bir nedene dayanılmadan üçüncü kişilerin engellemesi ile karşılaştığı takdirde, el atmanın önlenmesi davası açabilecektir. Açıktır ki, bu gibi davranışlarla ihlal edilen, Anayasal ve yasal bağlamda teminat altına alınmış bulunan, mülkiyet hakkıdır. Burada, davranışların haksız olması ve bir hakka dayanmaması yeterli olup, kusurun SAYI: 40 KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 59 bulunması gerekli değildir. Malikin, mülkiyet hakkını, engellemenin varlığını ve nedensellik bağının bulunduğunu ispatlaması gerekli ve yeterlidir. d- İmar Planlarının Hukuk Kuralları Arasındaki Yeri, İmar Planlarına Hakim Olan İlkeler ve Doğurduğu Hukuki Sonuçlar: Bir idari fonksiyon olarak planlama, “içeriğine olursa olsun, önceden saptanmış hedef ya da hedeflere; yine önceden saptanmış sürede ulaşmak için izlenecek yön ve yöntemleri belirleme eylemi” olarak tanımlanmaktadır (Ö. Bozkurt, T. Ergun, s. Sezen, Kamu Yönelimi Sözlüğü, 1. Basım, Ankara 1998, s.206). Niteliklerine göre planlar, emredici, özendirici ve yol gösterici olmak üzere üçe ayrılırlar. Emredici planlarda; idare, plan ile amaçladığı hedeflere ulaşılmasını şart koşar ve tüm kesimler buna uymak zorundadır. 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 8. maddesi gereğince, belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde belediyeler, dışında ise valiliklerce (İl Özel İdarelerince) yapılması zorunlu kılınan imar planları (nazım ve uygulama imar planları) emredici planlardandır (H. Kalabalık, İmar Hukuku, Ankara 2005, s.63). İmar planlamasının amacı, belediye ve mücavir alanlar ile bu alanların dışında, kamu ve toplum yararını gerçekleştirecek hukuki çerçevenin oluşturulmasıdır. Bu amacın gerçekleştirilmesinde hukuki boyut, başta Anayasa olmak üzere, İmar Kanunu, diğer ilgili kanunlar ve imar yönetmelikleri olup; planlama mevzuatının amacı, Anayasanın belirlediği ilke ve hedefler doğrultusunda kamu yararını sağlamak olmalı, planlar da aynı ilke ve hedefler doğrultusunda uygulanmalıdır. İdare (valilik, belediye) tarafından yapılan imar planlarının, birer hukuki işlem olduğu konusunda hukukçular arasında bir anlaşmazlık bulunmamakla birlikte, bunların hukuki niteliği üzerinde bir uzlaşma yoktur. Doktrinde, bir yandan kent planlarının gücünü yasalardan alan ve onlara eşit güce sahip hukuki düzenlemeler olduğu (M. Abama, İçtihatlı İmar Kanunu Mevzuatı ve Uygulaması, Ankara 1992) belirtilmişken, diğer yandan kent planlarının bir defa uygulanmakla tükenmeleri söz konusu olmayan, genel düzenleyici idari işlem oldukları (S.S. Onar, İdare Hukukunun Umumi Esasları, c.l, s. 961) savunulmuş, bunun yanında imar planlarının karma bir hukuki işlem olduğu görüşünü savunan üçüncü görüş yandaşları ise, imar planlarının şart işleme gerek kalmaksızın doğrudan doğruya şart işlem yerine statü değişikliği yapabildiği, imar planının “tahsis” işlemi yerine geçtiği ifade edilmiştir (L. Duran, İdare Hukuku ve İmar Konuları, Ankara 1988, s.51). Hangi görüş kabul edilirse edilsin; hemen hemen tüm hukuk sistemlerinde yerel planların yapılması ve uygulanması sırasında uyulması gerekli görülen ilkeleri taşıması gerekli olup; “açıklık”, “genellik”, “üst dereceye bağlılık”, “kamu yararı”, “esneklik”, “geniş kapsamlılık”,”uzun süreli olma”, “bilimsellik” ve “katılım” ilkelerinin yanı sıra, “hukuk devleti” ve “zorunluluk” ilkeleri ayrıca önem arz etmektedir. Hukuk devleti ilkesi gereğince, imar planları ve bunları uygulanması amacıyla idarece yapılan düzenlemeler keyfi ve indi olmamalı; makul bir şekilde, meşru ve kamusal amaçların gerçekleştirilmesiyle ilgili, Anayasanın ikinci kısmında yer alan temel hak ve hürriyetlerle uyumlu, özellikle 35. maddesi ile güvence altına alınan mülkiyet hakkına saygılı olmalıdır. Ayrıca, idare imar planları ve bunları uygulamak amacıyla idari işlemler yaparken, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak, Anayasa ve kanunlarca belirlenen usullerin 60 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 takip edilmesi gerekir (H. Kalabalık, age, s. 101). Zorunluluk ilkesi gereğince de, onaylanmış imar planlarının dışına çıkılması olanaklı değildir. Bu planlar, herkes için uyulması zorunlu belgelerdendir. Diğer bir ifadeyle, kesinleşen yerel planlar, idare ve vatandaşlar açısından bağlayıcı hukuki sonuç doğurur. Kent ya da kasabaların mevcut durumunda bir takım değişiklikler meydana getirmek amacında olan yerel planların bu amaca ulaşılabilmeleri için, planlarca getirilen yükümlülüklerin ilgili idareler, vatandaşlar ve devlet tarafından mutlaka yerine getirilmeleri zorunludur. Yerel planların kabul edilmesinden sonra ilgili idare için bunları uygulamak zorunluluğu doğar (H. Kalabalık, age, s.118–119). Gerçekten, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 10. maddesinin ilk fıkrasında, imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç üç ay içinde, belediyelerce, imar planının uygulanması amacıyla 5 yıllık imar programının hazırlanacağı ve bu programların belediye meclisince kabul edildikten sonra kesinleşeceği hükme bağlanmıştır. Denilebilir ki, imar planları onaylanarak bağlayıcılık kazandıktan sonra, idare ve bireyler açısından bir takım hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Bir başka ifadeyle imar planları, idare ve halk açısından kimi yükümlülükler meydana getirmekte ve haklarına sınırlamalar koymaktadır. İdare açısından en belirgin yükümlülük, imar planına aykırı davranışta bulunulamamasının yanı sıra, planların uygulanması için gerekli olan imar programlarını ve yönetmelikleri, Kanunda öngörülen süre içerisinde hazırlamaktır (İK. m. 10). Belediyelerin, imar programı yapma yükümlülüğünü hiç yerine getirmemeleri halinde bunun müeyyidesi, İmar Kanununda öngörülmemiştir. Özel hukuk gerçek ve tüzel kişileri açısından ise, imar planlarının onaylanmasından sonra, imar sınırları içinde girecekleri her türlü imar ve yapı faaliyetlerinde imar plan ve imar programlarına uygun davranmak, her türlü yapı için ilgili idareden izin almak ve izin ilkelerine uygun olarak yapı inşa etmek yükümlülüğü doğmaktadır. İmar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerde kişilerin taşınmaz malları üzerindeki haklarına, imar programı süresince bir takım kısıtlamalar getiren 3194 sayılı İmar Kanununun 13. maddesinin; imar planlarında, resmi yapılara, tesislere ve okul, cami, yol, meydan, otopark, yeşil saha, çocuk bahçesi, pazar yeri, hal, mezbaha ve benzeri umumi hizmetlere ayrılan alanlarda, inşaata ve mevcut bina varsa esaslı değişiklik ve ilaveler yapılmasına izin verilmeyeceği, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şeklinin devam edeceğine dair düzenlemeyi içeren Birinci Fıkrası ile; imar planlarının tasdik tarihinden itibaren beş yıl sonra parsel sahibinin, başvuruda bulunarak imar planlarında meydana gelen değişikliklerden ve civarın özelliklerinden dolayı okul, cami ve otopark sahası ve benzeri umumi hizmetlere ayrılan alanların yapımından ilgili kamu kuruluşunca vazgeçildiğine dair görüş alması koşuluyla tüm belirli çevredeki nüfus, yoğunluk ve donatım dengesini yeniden irdeleyerek hazırlanacak yeni imar planına göre inşaat yapabileceğini öngören Üçüncü Fıkrası, Anayasa Mahkemesi’nin 29.12.1999gun ve 1999/33 Esas 1999/51 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Gerekçesi özellikle Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine dayandırılan iptal kararında; “Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı düzenlenmiştir. Kişinin bir şey üzerindeki hakimiyetini ifade eden mülkiyet hakkı, malike dilediği gibi tasarruf olanağı SAYI: 40 KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 61 verdiği ve ona özgü olduğundan mutlak haklar arasındadır. Anayasa’nın 35. maddesinde, “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz’ kuralına yer verilmiş, temel hak ve özgürlüklerin sınırını gösteren 13. maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, Cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlakın ve genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabileceği, temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamayacağı ve öngörüldükleri amaç dışında kullanılamayacağı, bu maddede yer alan genel sınırlama sebeplerinin temel hak ve hürriyetlerin tümü için geçerli olduğu belirtilmiştir. Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup onları büyük ölçüde kısıtlayan veya tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaştığı kabul edilemez. Demokratik hukuk devletinin amacı kişilerin hak ve özgürlüklerden en geniş biçimde yararlanmalarını sağlamak olduğundan yasal düzenlemelerde insanı öne çıkaran bir yaklaşımın esas alınması gerekir. Bu nedenle getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü değil, koşulları, nedeni, yöntemi, kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları hep demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir. Özgürlükler, ancak ayrık durumlarda ve demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde sınırlandırılabilmelidir. Demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen amacın gerektirdiğinden fazla olması düşünülemez. Demokratik hukuk devletinde güdülen amaç ne olursa olsun, kısıtlamaların, bu rejimlere özgü olmayan yöntemlerle yapılmaması ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan kaldıracak düzeye vardırılmaması gerekir. 3194 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasında imar planlarında, resmi yapı, okul, cami, yol, meydan gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlerin, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şeklinin devam edeceği öngörülmüştür. Yasa’nın 10. maddesinde de belediyelerin, imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde bu planı uygulamak üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlayacakları belirtilmiş, ancak Yasa’da bu planların tümünün hangi süre içinde programa alınarak uygulanacağına ilişkin bir kurala yer verilmemiştir. 13. maddenin birinci fıkrası uyarınca imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerin mevcut kullanma şekillerinin ne kadar devam edeceği konusundaki bu belirsizliğin, kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli olmayan bir sınırlamaya neden olduğu açıktır. İmar planlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmamakta ise de, itiraz konusu kuralın neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirmesi, 62 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 sınırlamayı aşan hakkın özüne dokunan bir nitelik taşımaktadır. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de 23.09.1981 günlü Sporrong ve Lonnroth kararında, kamulaştırma izni ile inşaat yasağının uzun bir süre için öngörülmüş olmasının, toplumsal yarar ile bireysel menfaat arasındaki dengeyi bozduğu sonucuna varmıştır.” İfadeleri ile iptali istenen maddelerin Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Ne var ki; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararında, “kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli olmayan bir sınırlama” olarak nitelendirilen imar plan ve programlarının hangi sürede tamamlanacağına ilişkin mevcut yasal belirsizlik devam etmekte olup; 3194 sayılı Kanunun 13. maddesinin iptal edilen fıkralarında yer alan kısıtlamaların, eylemli olarak uygulandığı açıktır. Esasen, imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan alanlarda bulunan parsel maliklerinin mağduriyetlerine neden olunduğu düşüncesiyle, 3194 sayılı İmar Kanununun 13. maddesinin halen yürürlükte bulunan İkinci Fıkrasında, kamulaştırma yapılıncaya kadar emlak vergisi ödemeleri durdurulmuştur. Bu uygulamanın, mal sahibin tasarruf hakkının, dolayısıyla mülkiyetinin sınırlandırılması sonucu oluşan mağduriyetin giderilmesine yönelik olduğu kuşkusuzdur. e-Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarına Göre Kamulaştırmasız El Atma: Türkiye’nin 18 Mayıs 1954 tarihinde onaylamış olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başlangıçta mülkiyete ilişkin bir kural içermemekle birlikte, Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden önce mülkiyet hakkının da yer almasına yönelik bir protokol oluşturulmuş ve İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’ye Ek Protokol imzalanmıştır. Protokolün birinci maddesi mülkiyetin korunmasını düzenlemekte olup; bu madde üç kuraldan oluşmaktadır. Bu kuralların ilki mülkiyet hakkına saygı duyulması biçiminde genel ilkedir. İkincisi mülkiyet hakkından kamu yararı nedeniyle hukuka uygun olarak yoksun bırakılmasının meşruluğu ilkesidir ve nihayet üçüncüsü, mülkiyet hakkının kamu yararına uygun olarak kullanılmasının düzenlemesinin yine meşru bir müdahale sayılacağı ilkesidir. Bu bağlamda kamulaştırmasız el atma iddiaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde ileri sürüldüğü zaman, mahkeme meşru müdahalelerin olup olmadığını incelemektedir, meşru bir müdahale yoksa mülkiyet hakkına saygı duyulmadığına ve hakkın ihlal edildiğine karar vermektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 23.09.1982 tarihli Sporrong ve Lonnroth Kararında, kamulaştırma yapılacağı gerekçesiyle yapı yasağı getirilen Sporrong’a ait taşınmazın yirmibeş yıl, Lonnroth’a ait taşınmazın ise on iki yıl boyunca inşaat yasaklarına konu olduğu, bu izin ve yasaklar sonucunda taşınmazı satma, kiralama, kullanma, yararlı değişiklikler yapma gibi mülkiyet hakkının sahibine verdiği yetkileri kullanma konusunda sıkıntı çektikleri ileri sürülerek yapılan başvuruda, “olayda mülkiyet hakkına doğrudan el konulmadığı ama verilen izin ve getirilen yasakların el konulma sonucunu doğurduğu, bunun da hakkın özüne dokunduğu” sonucuna ulaşmıştır C) SONUÇ :Dava konusu taşınmaz tapuda davacı ve dava dışı şahıs adına müşterek mülkiyet üzere kayıtlı olup, davacının mülkiyet hakkı bulunmaktadır. Taşınmaz 18.04.1978 tarihli 1/5000 örekliye 26.05.1992 tarihli 1/1000 ölçekli SAYI: 40 KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 63 Maltepe İmar Planında ilkokul alanı iken 1/5000 ölçekli 16.04.2005 onay tarihli planda da Temel Eğitim alanına ayrılmıştır. Dava tarihine kadar yirmi yılı geçen süreç içerisinde davacı, taşınmazın kamulaştırılması ya da tahsis amacı dışına çıkarılması talebiyle yaptığı başvurulardan olumlu bir sonuç alamamıştır. Maltepe Belediye Başkanlığı’nın bu süreçte taşınmazı 5 yıllık imar programına alıp almadığı belirgin olmadığı gibi, davalı İdarece de kamulaştırma cihetine gidilmemiştir. 3194 sayılı İmar Kanununun 10. maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca Maltepe Belediye Başkanlığı imar planının yürürlük tarihinden itibaren en geç 3 ay içerisinde planın tatbiki için 5 yıllık imar programını hazırlamakla yükümlü olup, yatırımcı kuruluş olan davalı İstanbul İl Özel İdaresi Müdürlüğü’nün de bu çalışmalara katılması taşınmazın kamulaştırılması yasa gereğidir. Buna rağmen, 1978 yılından bu yana değişen bütün planlarda temel eğitim (ilköğretim) alanında bulunan dava konusu taşınmazın amacına uygun olarak imar programlarına alınmamış, yatırımcı kuruluş olan davalı İstanbul İl Özel İdaresi Müdürlüğü’nce de kamulaştırılmamıştır. İlgili İdarelerin pasif ve suskun kalarak, amacına uygun işlem tesis etmemek suretiyle, davacı taşınmaz mal sahibinin mülkiyet hakkını, süresi belli olmayan bir sınırlamaya tabi tuttukları belirgindir.Bu cümleden olarak, imar planlarında okul alanı olarak tahsis edilmiş bulunan dava konusu arsa üzerinde davacının, ileriye yönelik inşaat yapma gibi kişisel tasarruflarda bulunma, rayiç değeri üzerinden satma, kiralama, yararlı değişiklikler yapma gibi, mülkiyet hakkının sahibine verdiği yetkileri kullanma hakkı kısıtlanmıştır. İdare, kamu yararı nedeniyle, kamusal amaçların gerçekleştirilmesi için bir takım işlemler yaparken, Anayasanın ikinci kısmında yer alan temel hak ve hürriyetlerle uyumlu, özellikle 35. maddesi ile güvence altına alınan mülkiyet hakkına saygılı olmalıdır. Buradan hareketle, imar planlarında uzunca bir süre okul alanı olarak tahsis edilmiş bulunan dava konusu taşınmazı kamulaştırmayarak veya takas yoluyla davacıya başka bir yerden taşınmaz vermeyerek pasif kalmak suretiyle tasarrufunu engelleyen davalı idarenin, Anayasada yer alan temel hak ve hürriyetlerle, bireyin mülkiyet hakkına saygılı olduğundan söz edilemez. Dahası, böyle bir durumda idarece, kamu yararı savında bulunulamaz. Eş söyleyişle, imar planlarında okul gibi umumi hizmetlere ayrılan alanların yıllarca uygulamaya dökülmemiş olması ve bunun da süre gelen bir hal alması, ortada bir kamu yararının bulunmadığının kabulünü gerektirir. Öte yandan, davacının taşınmazından, mülkiyet hakkının kendisine verdiği yetkilerle donatılmış olarak, dilediği gibi tasarrufta bulunmasının idarece yıllarca engellenmiş olmasının, “Hukuk Devleti” ilkesinin en önemli unsurlarından biri olan “hukuk güvenliği”ni zedelediği, her türlü duraksamadan uzaktır. Mülkiyet hakkına kamusal yarar sebep gösterilerek getirilen sınırlama, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılmaz hale getirerek bir hukuk devletinde kişinin hak ve özgürlükleri ile kamu yararı arasında bulunması gereken dengenin bozulmasına yol açarak hukuk güvenliğini yok etmektedir. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarenin, malikin 64 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının hukuksal bir nedene dayanılmadan İdarece engellendiği kuşkusuzdur. Yukarıda açıklandığı üzere, malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır. Ancak, bundan da öte; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, her türlü izahtan varestedir. Bu itibarla, kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının doğal sonucu, İdarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibi davacının, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği açıktır. Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının kabulüyle, davalı İdarenin kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda sorumlu bulunduğuna ilişkin direnme kararı yerindedir. Ne var ki, Mahkemece hükmedilmiş bulunan Özel Daire’ce işin esası incelenmediğinden, bu yönden inceleme yapılmak üzere dosyanın özel Daireye gönderilmesi gerekir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 15.12.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.” Bu içtihat değişikliği gerçekleşmiş olup özel daire de verdiği yeni kararlarında söz konusu içtihada atıf yaparak kararlar vermektedir. Yargıtay 5.Hukuk Dairesi Başkanı olan Sayın Bekir YILDIRIM yazmış olduğu kamulaştırma ile ilgili kitabının önsözünde şu tespitleri yapmıştır. “Yine imar planında okul yeri, park, yeşil alan ve yol olarak ayrılan taşınmazlara fiilen el atılmadığı sürece bedeller ödenmez iken Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 gün, 2010/5–662 Esas ve 2010/651 Karar sayılı kararı uyarınca imar planının kesinleştiği tarihten itibaren kamu hizmeti için ayrılan yerler, ilgili idareler tarafından 5 yıl içerisinde kamulaştırılmaz ise kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan davaların kabulü gerektiği hükme 14 Bekir Yıldırım Yargıtay Açıklamalı-İçtihatlı Kamulaştırma ve Kamulaştırmasız El Atma Davaları Yetkin Yayınları Ankara 2012 Önsüz kısmı sh.9 SAYI: 40 KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 65 bağlandığından dairemizce de bu içtihatlar doğrultusunda kararlar verilmeye başlanmıştır.”14 Özel daire de bu aşamadan sonra verdiği kararlarında daire başkanın da belirttiği şekilde Hukuk Genel Kurulunun ilke kararına uyma şeklinde kararlar vermeye başlamıştır. Nitekim şu kararları örnek olarak zikredilebilir. “ Yapılan incelemede, dava konusu taşınmazın imar planında sağlık tesis alanı olarak belirlendiği ve davalı idarece el atılmadığı tespit edilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun benzer konudaki 15.12.2010 gün, 2010/5-662 Esas ve 2010/651 Karar sayılı kararı uyarınca imar planında sağlık tesisi alanı gibi kamu hizmetine ayrılmış bulunan yerlere el atılmamış olsa dahi bedeline hükmedileceğine ilişkin karar da gözetilerek, 3194 sayılı İmar Kanunun 10.maddesi amir hükmü uyarınca 1/1000 ölçekli uygulama imar planının kesinleştiği tarihten itibaren 5 yıl içinde ayrılma amacına uygun olarak kamulaştırma görevinin yerine getirilmemesi ve malikin mülkiyet hakkının süresi belirsiz şekilde kısıtlanması nedeniyle taşınmaz bedeli ödenmelidir. Bu itibarla işin esasına girilerek taşınmazın imar planında sağlık tesisi alanı olarak ayrıldığı tarih belirlenip gerekli inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre hüküm kurmak gerektiği gözetilmeden mahkemenin görevsizliğine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir.”15 “Kaldı ki hiç el atma söz konusu olmasa dahi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 gün, 2010/5–662 Esas ve 2010/651 Kararı gözetilerek imar planında yeşil alan ayrılmış bulunan taşınmazın 3194 sayılı İmar Kanunun 10.maddesi amir hükmü uyarınca 1/1000 ölçekli uygulama imar planının kesinleştiği tarihten itibaren 5 yıl içerisinde davalı belediyece ayrılma amacına uygun olarak kamulaştırma görevinin yerine getirilmemesi ve malikin mülkiyet hakkının süresi belirsiz şekilde kısıtlanması nedeniyle taşınmaz bedeli ödenmelidir.” 16 Bu konuda bu şekilde içtihat değişikliği gerçekleşmiş olması yukarıda beyan ettiğim gibi çok önemli haksızlıkların önünü almış ve geçmişte yaşanan birçok hak kaybını giderme fırsatı oluşmuştur. 15 Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 20.12.2012 gün, 2012/18913 Esas ve 2012/27704 Karar sayılı kararı Yargıtay Kararlar Dergisi Cilt:39, Sayı:1, Yıl:2013 Sayfa: 36–37 16 Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 15.03.2011 gün, 2010/19479 Esas ve 2011/4501 Karar sayılı kararı Bekir Yıldırım Yargıtay Açıklamalı-İçtihatlı Kamulaştırma ve Kamulaştırmasız El Atma Davaları Yetkin Yayınları Ankara 2012 sh.1322 66 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 KOLLEKTİF ŞİRKETİ LİMİTED ŞİRKETE DÖNÜŞTÜRMEK MÜMKÜN MÜDÜR?* Soner ALTAŞ1 1.ÖZET 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu2 (TTK)3’na göre bir şahıs şirketi türü olan kollektif şirket “ticarî bir işletmeyi bir ticaret unvanı altında işletmek amacıyla, gerçek kişiler arasında kurulan ve ortaklarından hiçbirinin sorumluluğu şirket alacaklılarına karşı sınırlanmamış olan şirkete denilmektedir (TTK, m. 211). Ülkemizde, 31 Ekim 2012 tarihi itibariyle 15,962 adet kollektif şirket bulunmaktadır4. Kollektif şirketin borç ve taahhütlerinden dolayı birinci derecede şirket sorumlu olmakla birlikte şirkete karşı yapılan icra takibi semeresiz kalır veya şirket herhangi bir sebeple sona erer ise, ortak veya ortakla birlikte şirket aleyhine dava açılabilir ve takip yapılabilir (TTK, m. 237/f.1). Ortaklar, şirketin borç ve taahhütlerinden dolayı müteselsilen ve bütün malvarlığı ile sorumludur (TTK, m. 236/f.1). Şirkete yeni giren kişi ise, girme tarihinden evvel doğmuş olsa bile, şirketin borçlarından ve taahhütlerinden diğer ortaklarla birlikte müteselsilen ve bütün malvarlığı ile sorumlu olur5 (TTK, m. 236/f.2). Oysa, sermaye şirketleri arasında yer alan limited şirketlerde, ortaklar, şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler (TTK, m.573/f.2). TTK, * Bu çalışmada belirtilen görüşler yazarına ait olup, çalıştığı Kurumunu bağlamaz. 1 Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Başmüfettişi 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, 13 Ocak 2011 tarihinde kabul edilmiş; 14 Şubat 2011 tarihli ve 27846 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir . 3 Çalışmamızda, 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu için Eski Ticaret Kanunu manasında ETK, 13 Ocak 2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu için de mer’i Türk Ticaret Kanunu manasında TTK kısaltmaları kullanılmıştır. 4 http://www.turmob.org.tr/Arsiv/FCKEditor/userfiles/file/deftertasd%C4%B1kleri.pdf, Erişim: 23/03/2013 5 Yalnız şirket aleyhine alınmış olan mahkeme kararı, şirket hakkındaki takip semeresiz kalmadıkça veya şirket herhangi bir sebeple sona ermiş olmadıkça ortaklar hakkında icra edilemez (TTK, m. 238/f.1). İcra emrinin şirkete tebliğine rağmen borç ödenmediği takdirde, alacaklı, şirketle birlikte ortakların veya bazılarının da doğrudan iflasını isteyebilir (TTK, m. 238/f.2). 2 SAYI: 40 KOLLEKTİF ŞİRKETİ LİMİTED ŞİRKETE DÖNÜŞTÜRMEK... 67 limited şirketler için asgari sermaye tutarını 10.000.-TL olarak belirlemiştir (TTK, m.580/f.2). Hem bu husus hem de 6762 sayılı eski Ticaret Kanunu’nun limited şirket kuruluşu için en az iki ortağın bulunmasını şart koşmasına karşılık (ETK, m.504/f.1), TTK’nın tek kişilik limited şirkete izin vermesinin (TTK, m.574), sınırsız sorumluluktan sınırlı sorumluluğa geçmek isteyen kollektif şirket ortaklarını, şirketlerini limited şirkete dönüştürme düşüncesine yönlendirebileceğini düşünmekteyiz. İşte bu çalışmamızda hem teorik açıdan hem de limited şirkete dönüşmeyi düşünen kollektif şirket ortaklarına yol göstermesi bakımından, kollektif şirketin bir sermaye şirketi olan limited şirkete dönüştürülmesinde genel olarak hangi hususlara dikkat edilmesi ve hangi koşulların yerine getirilmesi gerektiği, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri ışığında, ele alınacaktır. 2. KOLLEKTİF ŞİRKETİN LİMİTED ŞİRKETE DÖNÜŞTÜRÜLMESİNİN YASAL DAYANAĞI Tür değiştirme TTK’nın 180 ilâ 190. maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan madde hükümleri İsviçre’nin 30/10/2003 tarihli, “Birleşme, Bölünme, Tür Değiştirme ve Malvarlığı Devrine İlişkin Federal Kanun”dan yararlanılarak kaleme alınmıştır6. TTK’nın 180. maddesine göre ticaret şirketlerinin, hukuki şekillerini, bir başka deyişle, türlerini değiştirmeleri mümkündür. Bu itibarla, kollektif şirket limited şirkete dönüştürülebilir ve böylece yeni türe dönüştürülen şirket eskisinin devamı olur7 (TTK, m.180, 181). Örneğin, Mirza ALTAŞ ve Oğulları Kollektif Şirketi8 adlı bir kollektif şirket tür değiştirerek Mirza ALTAŞ Tarım Ürünleri Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’ne dönüştürüldüğü takdirde, bu limited şirket yeni kurulan bir şirket değil de Mirza ALTAŞ ve Oğulları Kollektif Şirketi’nin devamı olan bir şirket olarak kabul edilir. 3. KOLLEKTİF ŞİRKETİN LİMİTED ŞİRKETE DÖNÜŞTÜRÜLMESİNDE TAKİP EDİLECEK YOL Kollektif şirketin limited şirkete dönüştürülmesinde hazırlanacak belgeler ile takip edilecek yol aşağıda başlıklar halinde izah edilmiştir. 3.1. Limited Şirkete İlişkin Kuruluş Belgelerin Hazırlanması ve Ara Bilanço Çıkarılması TTK, tür değiştirmede, yeni türün kuruluşuna ilişkin hükümlerin uygulanmasını şart koşmuştur (TTK, m.184/f.1). Bu nedenle, koollektif şirketin limited şirkete dönüştürülmesinde, limited şirketin kuruluşuna ilişkin hükümlerin uygulanması zorunludur. Bir başka deyişle, TTK’nın 586. maddesinde sayılan başvuru dilekçesinin, şirket sözleşmesinin, kurucular beyanının, denetçinin seçimini ve şirketi temsile yetkili kişileri –ikametgahlarını da içerecek şekilde- gösterir belgenin hazırlanması gerekir. Ayni sermaye 6 Bkz. Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu Esas No:1/324, S. Sayısı:96 Ancak, bunun tersi mümkün değildir, yani limited şirket kollektif şirkete dönüştürülemez. 8 Kollektif şirketin ticaret unvanının, bütün ortakların veya ortaklardan en az birinin adı ve soyadıyla şirketi ve türünü gösterecek bir ibareyi içermesi gerekir(TTK, m.42/f.1). 7 68 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 konulmasına ilişkin hükümler ise uygulanmaz (TTK, m.184/f.1). TTK, limited şirketin asgarî sermaye tutarının 10.000 TL olmasını ve sermayenin tamamının yahut bir kısmının nakden taahhüt edilmesi halinde, nakden taahhüt edilen payların itibarî değerlerinin en az %25’inin tescilden önce, kalan %75’inin de şirketin tescilini izleyen 24 ay içinde ödenmesini şart koşmuştur (TTK, m.585, m.344/f.1). Bu çerçevede, kollektif şirketten limited şirkete dönüşmede, limited şirketin esas sermayesinin en az 10.000 TL olarak taahhüt edilmesi ve nakden taahhüt edilmişse bunun da dörtte birinin tescilden önce ödenmesi gerekecektir. TTK, ayrıca bilanço günüyle tür değiştirme raporunun düzenlendiği tarih arasında altı aydan fazla zaman geçmişse veya son bilançonun çıkarıldığı tarihten itibaren şirketin malvarlığında önemli değişiklikler meydana gelmişse ara bilanço çıkarılmasını şart koşmaktadır (TTK, m.184/f.2). Ayrıca, eğer yılsonu bilançosundan sonra şirketin malvarlığında önemli bir değişiklik meydana gelmiş ise yine ara bilanço çıkarılması zorunlu hale gelecektir. Bu itibarla, limited şirkete dönüşecek kollektif şirketin, tür değiştirme işlemlerini yılın ilk altı ayı içerisinde tamamlamasını önermekteyiz. Aksi takdirde, yılsonu bilançosu dikkate alınamayacak, bunun yerine bir ara bilanço çıkarılması gerekecektir. 3.2. Tür Değiştirme Planının ve Raporunun Hazırlanması Kolektif şirketin limited şirkete dönüştürülmesinde ayrıca bir tür değiştirme planı ve raporu hazırlanması gerekmektedir. Bu plan ve raporda hangi hususlara yer verilmesi gerektiği aşağıda açıklanmıştır. 3.2.a. Tür Değiştirme Planı Tür değiştirecek olan kollektif şirketin yöneticisi tarafından bir tür değiştirme planı düzenlenmesi zorunludur. Bu planın yazılı şekilde yapılması ve kollektif şirket ortaklarının tümünün onayına sunulması gerekir. Tür değiştirme planı; a) Kollektif şirketin tür değiştirmeden önceki ve sonraki ticaret unvanını, merkezini ve yeni türe ilişkin ibareyi, b) Dönüşülecek olan limited şirketin sözleşmesini, c) Ortakların tür değiştirmeden sonra sahip olacakları payların sayısını, cinsini ve tutarını veya tür değiştirmeden sonra ortakların paylarına ilişkin açıklamaları içerir (TTK, m.185). 3.2.b. Tür Değiştirme Raporu Tür değiştirecek olan kollektif şirketin yöneticisi, tür değiştirme planından ayrı olarak, tür değiştirme hakkında yazılı bir rapor hazırlamakla da yükümlüdür (TTK, m.186/f.1). Tür değiştirme raporu olarak adlandırılan bu raporda; a) Tür değiştirmenin amacı ve sonuçları, b) Yeni türe (limited şirkete) ilişkin kuruluş hükümlerinin yerine getirilmiş bulunduğu, SAYI: 40 KOLLEKTİF ŞİRKETİ LİMİTED ŞİRKETE DÖNÜŞTÜRMEK... 69 c) Yeni limited şirketin sözleşmesi, d) Tür değiştirmeden sonra ortakların sahip olacakları paylara dair değişim oranı, e) Varsa ortaklar ile ilgili olarak tür değiştirmeden kaynaklanan ek ödeme ile diğer kişisel edim yükümlülükleri ve kişisel sorumluluklar, f) Ortaklar için yeni tür dolayısıyla doğan yükümlülükler hukuki ve ekonomik yönden açıklanır ve gerekçeleri gösterilir (TTK, m.186/f.2). Ancak, hemen belirtelim ki TTK bu konuda bir istisnaya da yer vermektedir. Eğer tür değiştirecek olan kollektif şirket küçük ve orta ölçekli ise, tüm ortakların onaylaması hâlinde, tür değiştirme raporunun düzenlenmesinden vazgeçilebilir (TTK, m.186/f.3). 3.3. Tür Değiştirme Planının, Raporunun ve Finansal Tabloların Ortakların İncelemesine Sunulması Tür değiştiren kollektif şirket, tür değiştirme kararının alınmasından otuz gün önce; a) Tür değiştirme planını, b) Tür değiştirme raporunu, c) Son üç yılın finansal tablolarını, varsa ara bilançoyu, şirket merkezinde ortakların incelemesine sunmakla yükümlüdür (TTK, m.188/f.1). Şirket, ayrıca, ortakları, uygun bir şekilde inceleme haklarının bulunduğu hususunda bilgilendirir (TTK, m.188/f.2). İsteyen ortaklara anılan belgelerin kopyaları bedelsiz verilir (TTK, m.188/f.2). 3.4. Tür Değiştirme Kararının Alınması Kollektif şirket yöneticisi, yukarıda izah edilen hususlar yerine getirildikten sonra, tür değiştirme planını ortakların tamamının onayına sunar. Tür değiştirme kararı, bütün ortakların oybirliği ile alınır. Ancak, eğer kollektif şirketin sözleşmesinde ortakların tümünün üçte ikisinin olumlu oyuyla bu kararın alınabileceğine dair bir hüküm var ise, bu durumda tür değiştirme kararı ortakların tümünün üçte ikisinin olumlu oyuyla da alınabilir (TTK, m.189/1.e). 3.5. Tür Değiştirmenin Tescil Ettirilmesi Tür değiştirme ortakların oybirliği ile onandıktan sonra, kollektif şirket yöneticisi, tür değiştirmeyi ve yeni limited şirketin sözleşmesini tescil ettirir. Tür değiştirme tescil ile hukuki geçerlilik kazanır (TTK, m.189/f.2). Dolayısıyla, tür değiştirmenin tescil edilmesi ile birlikte, kollektif şirket limited şirkete dönüşmüş olur. Tür değiştirme kararı ayrıca Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan ettirilir (TTK, m.189/f.2). 4. KOLLEKTİF ŞİRKET ORTAKLARININ TÜR DEĞİŞTİRMEDEN ÖNCEKİ SORUMLULUKLARI TTK’ya göre tür değiştiren şirketin borçlarından tür değiştirmeden önce sorumlu olan ortakların sorumlulukları tür değiştirmeden sonra da devam eder. Ancak, bu borçlar tür değiştirme kararının ilanından önce doğmuş 70 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 olmalı veya borçları doğuran sebepler bu tarihten önce oluşmuş bulunmalıdır (TTK, m. 190, m. 158/f.1). Dolayısıyla, limited şirkete dönüştürülen kollektif şirketin ortakları, birleşme kararından önce doğmuş veya sebepleri oluşmuş bulunan şirket borçlarında dolayı sınırsız sorumlu olmaya devam ederler. Bununla birlikte, tür değiştiren kollektif şirketin borçlarından doğan, ortakların kişisel sorumluluğuna ilişkin istemler, tür değiştirme kararının ilanı tarihinden itibaren üç yıl geçince zamanaşımına uğrar (TTK, m. 190, m. 158/f.2). 5. ÖZET VE SONUÇ 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu’na göre bir şahıs şirketi olan kollektif şirketin bir sermaye şirketi türü olan limited şirkete dönüştürülmesi mümkündür. Kollektif şirketin limited şirkete dönüştürülmesinde, limited şirketin kuruluşuna ilişkin hükümler uygulanır; ayni sermaye konulmasına ilişkin hükümler ise uygulanmaz. Bilanço günüyle tür değiştirme raporunun düzenlendiği tarih arasında altı aydan fazla zaman geçmişse veya son bilançonun çıkarıldığı tarihten itibaren şirketin malvarlığında önemli değişiklikler meydana gelmişse, ara bilanço çıkarılması gerekir. Bu nedenle, tür değiştirme işleminin yılın ilk altı ayı içerisinde başlatılıp tamamlaması daha uygun olacaktır. Limited şirkete dönüştürülecek kollektif şirketin yöneticisi ortaklara sunmak üzere tür değiştirme planı ve tür değiştirme raporu düzenler. Tür değiştirme kararının alınmasından otuz gün önce tür değiştirme planı, tür değiştirme raporu, son üç yılın finansal tabloları ve varsa ara bilanço şirket merkezinde ortakların incelemesine sunulur. Tür değiştirme kararı, bütün ortakların oybirliği ile alınır. Kararın alınmasından sonra, kollektif şirket yöneticisi, tür değiştirmeyi ve yeni limited şirketin sözleşmesini tescil ettirir. Tür değiştirmenin tescil edilmesi ile birlikte, kollektif şirket limited şirkete dönüşmüş olur. Ancak, limited şirkete dönüştürülen kollektif şirketin ortakları, birleşme kararından önce doğmuş veya sebepleri oluşmuş bulunan şirket borçlarında dolayı sınırsız sorumlu olmaya devam ederler. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 73 YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Tarih: 28.11.2012 Esas: 2012/4-1112 Karar: 2012/890 HAKİMLERİN SORUMLULUĞU HAKİMLERİN YÜRÜTTÜKLERİ FAALİYET VEYA VERDİKLERİ HER TÜRLÜ KARARLAR NEDENİYLE DEVLET ALEYHİNE AÇILAN TAZMİNAT DAVALARININ YARGITAYIN İLGİLİ HUKUK DAİRESİNDE AÇILIP İLK DERECE MAHKEMESİ SIFATIYLA GÖRÜLECEĞİ ÖZET: Dava, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573 maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir. Dava dilekçesinde, davacının kaçma şüphesi bulunmamasına karşın hakkında davalı tarafından basmakalıp ifadelerle tutukluluğun devamı kararı verildiği; masumiyet karinesinin göz ardı edildiği ileri sürülerek; manevi tazminat talep edilmiştir. Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4.Hukuk Dairesince; Yasal düzenlemeler karşısında, davanın koruma tedbirinin uygulanmasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkin bulunması nedeniyle Ağır Ceza Mahkemesi görevli olduğundan dava dilekçesinin REDDİNE karar verilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca; Koruma tedbirleri nedeniyle tazminata ilişkin bu hükümler, yapılan muhakeme sonunda başlangıçta haklı görülen tedbirin bilahare haksız ya da hukuka aykırı olduğunun anlaşılması halinde bundan zarar gören kimselerin, bu zararlarının karşılanmasına yöneliktir. 1086 sayılı HUMK 573. ve devamı maddelerindeki sebepler ise tahdidi olarak sayılmış olup başka surette sorumluluk hallerinin yaratılamayacağı sorumluluk hallerinin hemen hemen hepsinde kasıt veya ağır kusur şartı aranmaktadır. Hakimin yaptığı yargısal faaliyet sırasında kast ve ağır kusur ile hareket etmesi halinde 1086 sayılı HMUK 573 ve devamı maddelerine 74 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 dayanılarak ancak devlet aleyhine tazminat davası açılabilme imkanı bulunmaktadır. Eldeki dava ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesine açılmış; dava dilekçesinde açıkça, hakimin hukuki sorumluluğuna dayanılmış ve hakimin kabili tevil ve izah olmayacak surette vazıh ve sarahati katiyei kanuniyeye mugayir olarak ve kasdi davranarak gerekçesiz tutuklama kararı ve tutukluluğun devamına karar verdiği ileri sürülerek hakime karşı husumet yöneltilmiştir. Dava dilekçesi dikkate alındığında, ortada koruma tedbiri nedeniyle tazminat istemi değil; kanunun açık hükmünün ihlal edilmiş olması nedeniyle hakimin sorumluluğuna dayalı bir tazminat istemi söz konusudur. Dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimi bakımından, davanın hukuki niteliğinin, Hakimlerin sorumluluğunu düzenleyen 6100 sayılı HMK 46 ( 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573 ) ve devamı maddeleri hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği açıktır. 14 Şubat 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6110 sayılı Kanunun Geçici Madde 2/1-a bendinde; “ ( 1 ) 12/01/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girinceye kadar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573 üncü maddesindeki sebeplere dayanılarak açılacak tazminat ve rücu davalarında; a ) Hâkimlerin bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle Devlet aleyhine açılan tazminat davası, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; … açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür…” Hükmü getirilmiştir. Bu açık hüküm karşısında, yasal dayanağı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573 ve devamı maddeleri olan davada Yargıtay ilgili hukuk dairesinin görevli olmasına göre, davalı hakimlerin sorumluluğuna dayalı olarak açılmış bulunan davanın Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nde görülüp sonuçlandırılması gerektiği açıktır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği karar bu nedenle bozulmalıdır. İlgili Kanun/Madde: 1086/m.573 6100/m.46 5271/m.142-2 DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4.Hukuk Dairesince; ( ... Davacı tarafından Dairemize ilk derece mahkemesi sıfatı ile açılan manevi tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonucunda; SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 75 DAVA : Dava dilekçesinde, davacının kaçma şüphesi bulunmamasına karşın hakkında davalı tarafından basmakalıp ifadelerle tutukluluğun devamı kararı verildiği ; benzer durumdaki kişiler hakkında tahliye kararlarının verildiği ve masumiyet karinesinin göz ardı edildiği ileri sürülerek; 1.500,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi talep olunmuştur. CEVAP : Davalı vekili tarafından duruşmada, görevsiz mahkemede açılan davanın reddine karar verilmesi ve lehine vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiği savunulmuştur. GEREKÇE : T.C. Anayasası’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” başlıklı 19/3, 6, 7 ve son. maddesinde; suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilecekleri, tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı, soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteyebileceği, hürriyeti kısıtlanan kimselerin kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili yargı merciine başvurma hakkına sahip olduğu, bu esaslar dışında işleme tabi tutulanların uğradıkları zararın, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre Devletçe ödeneceği hükmü yer almaktadır. Keza Anayasa’nın 40/3. maddesinde de kişinin, resmi görevliler tarafından meydana getirilen haksız işlemler sonucu uğradığı zararının kanuna göre Devletçe tazmin edileceği öngörülmüştür. Anayasa’nın bu amir hükümlerinin bir gereği ve yansıması olarak CMK’nun Yedinci bölümünde “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlığı altında 141/1 maddesinde, suç soruşturması ve kovuşturması evrelerinde tutuklama veya tutukluluğun devamı gibi koruma tedbirleri nedeniyle mağduriyete uğrayanların tazminat istemlerine ilişkin düzenleme yapılmıştır. Suç soruşturması ve kovuşturması sırasında kişilerin uğrayabilecekleri maddi ya da manevi zarar halleri 141. maddesinde ayrı ayrı sayılmıştır. Buna göre; “Madde 141 - ( 1 ) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında; a )Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen, b ) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan, c ) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, d ) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen, e ) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen, f ) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük 76 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan, g ) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, h ) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, i ) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen, j ) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen, Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.” Tazminat isteminin koşullarına dair hükümler CMK’nun 142. maddesinde yer almıştır. Tazminat talebinde bulunabilmek için, CMK’nun 142/1. maddesine göre, ilgili kişi hakkındaki kararın veya hükmün kesinleşmesi gerekmektedir. Tazminat davası, zarara uğrayanın kendisi, yasal temsilcisi ya da özel yetkili vekili tarafından açılacak, Devlet davalı olarak gösterilecektir. Tazminat istemini incelemeye yetkili ve görevli mahkeme CMK’nun 142/2. maddesi gereğince, mağdurun oturduğu yer ağır ceza mahkemesidir. Tazminata konu asıl işlem, davacının oturduğu yer ağır ceza mahkemesi tarafından yapılmış ise ve o yerde başka bir ağır ceza mahkemesi de yoksa, yer itibariyle en yakın ağır ceza mahkemesi davaya bakacaktır. Öte yandan; 14.02.2011 tarihli resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’nun 12. maddesi; 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na 93. Maddeden sonra gelmek üzere eklenen 93/A maddesi ile bu maddede hüküm olmayan hallerde ilgilisine göre, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerinin uygulanacağını öngörmüştür. Tüm bu yasal düzenlemeler ve CMK ‘nun 141-144 maddelerinin HUMK’nun 573 ve devamı maddelerine göre özel kanun niteliğinde olması dikkate alınarak eldeki davaya bakmaya Ağır Ceza Mahkemesinin görevli olduğu kanaatine varılarak dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermek gerekmiştir. HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İddia ve dayanılan maddi olgular itibariyle dava, CMK 141. maddede de sayılan koruma tedbirinin uygulanmasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkin bulunması nedeniyle CMK’ nun 141-144 maddesi gereğince Ağır Ceza Mahkemesi görevli olup Dairemiz görevli olmadığından dava dilekçesinin REDDİNE, 2-Alınması gereken 18,40 TL harcın peşin harç 22,30 TL’den mahsubu ile geri kalan 3,90 TL’nin istek halinde davacıya geri verilmesine, SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 77 3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı kendisini duruşmada avukatla temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 2.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine...”, Dair oyçokluğu ile verilen 10.05.2011 gün ve 2010/63-49 sayılı karar davacı vekilince temyiz edilmiştir. Davalı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü: KARAR : Dava, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573 maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili, kaçma şüphesi bulunmamasına karşın hakkında davalı hakim tarafından basmakalıp ifadelerle tutukluluğun devamı kararı verildiğini; benzer durumdaki kişiler hakkında tahliye kararlarının verildiğini ve masumiyet karinesinin göz ardı edildiğini ileri sürülerek; 1500 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı görevsiz mahkemede açılan davanın reddine karar verilmesi ve lehine vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiği savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda yukarıda başlık bölümünde belirtilen gerekçe ile görevsizlik kararı verilmiş; hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Koruma Tedbirleri” başlıklı dördüncü kısmının “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlıklı yedinci bölümünde yer alan 141. maddesinde tazminat istemi düzenlenmiş, söz konusu madde de sayılan haller ile sınırlı olmak üzere maddede belirtilen hallere dayanılarak ceza yargılaması ve soruşturması sırasında koruma tedbirlerinin uygulanması nedeni ile meydana gelen maddi ve manevi her türlü zararların devletten istenebileceği düzenlenmiştir Koruma tedbirleri nedeniyle tazminata ilişkin bu hükümler, yapılan muhakeme sonunda başlangıçta haklı görülen tedbirin bilahare haksız ya da hukuka aykırı olduğunun anlaşılması halinde bundan zarar gören kimselerin, bu zararlarının karşılanmasına yöneliktir. CMK’nun 141. maddesi hangi hallerde tazminat istenebileceğini, 142. maddesi bunun koşullarını, 143. ve 144. maddeler ise tazminatın geri alınmasını ve tazminat isteyemeyecek kişileri düzenlemiştir. Burada düzenlenen tazminat nedenleri sayılan koruma tedbirlerine dair kararın yerindeliğine ilişkin değerlendirme yapılmasını ve sonradan haksızlığın anlaşılmasını gerektiren hükümlerdir. 1086 sayılı HUMK 573. ve devamı maddelerindeki sebepler ise tahdidi olarak sayılmış olup başka surette sorumluluk hallerinin yaratılamayacağı sorumluluk hallerinin hemen hemen hepsinde kasıt veya ağır kusur şartı aranmaktadır. ( Orhan Özdeş, Hâkimlerin Hukukî Sorumluluğu ve Devlet, 78 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 Danıştay Dergisi 1971, s. 2, sh. 9-17 ). Bu nedenle hâkimin kasıt veya ağır kusuru bulunmadığı, zararın yedinci bent hükmü dışındaki hallerde bir ihmaline dayanıldığı durumlarda 1086 sayılı HMUK hükümlerine dayanılarak sorumluluk cihetine gidebilme imkanı bulunmamaktadır. Bir diğer deyişle hakimin yaptığı yargısal faaliyet sırasında kast ve ağır kusur ile hareket etmesi halinde 1086 sayılı HMUK 573 ve devamı maddelerine dayanılarak ancak devlet aleyhine tazminat davası açılabilme imkanı bulunmaktadır. Dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki nitelemenin yapılması ve sonucuna göre de bu tür davalara bakma görevinin hangi mahkemeye ait olduğunun belirlenmesi gerekir. Zira, 6100 sayılı HMK’nun 33. ( 1086 sayılı HUMK’nun 76. ) maddesi gereğince hukuki tavsif ( niteleme ) ve uygulanacak kanun maddesinin tespiti, hakime aittir. Bu nedenledir ki, eldeki davaya bakmakla görevli mahkemenin belirlenmesi noktasında, iddianın kapsamı ve tarafların sıfatına göre uygulanacak usul hukuku ve maddi hukuk kurallarının ne olduğunun irdelenmesinde yarar vardır: Eldeki dava ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesine açılmış; dava dilekçesinde açıkça, hakimin hukuki sorumluluğuna dayanılmış ve hakimin kabili tevil ve izah olmayacak surette vazıh ve sarahati katiyei kanuniyeye mugayir olarak ve kasdi davranarak gerekçesiz tutuklama kararı ve tutukluluğun devamına karar verdiği ileri sürülerek hakime karşı husumet yöneltilmiştir. Dava dilekçesi dikkate alındığında, hakimin kararındaki koruma tedbirlerine ilişkin takdirin ( yani esasın ) yerindeliği değil; bu takdiri kullanırken kabili tevil ve izah olmayacak surette vazıh ve sarahati katiyei kanuniyeye mugayir karar verilmiş olması zararın kaynağıdır ve davacı hakimin kasdi davranarak hukuka aykırı aldığı kararla HUMK’nun 573/2 maddesini ihlal ettiği ileri sürülmüştür. Öteki deyişle, bu davada koruma kararının haksızlığından ziyade kanunun açık hükmünün ihlal edilmiş olması tazminatın kaynağını teşkil etmektedir. Bu nedenle ortada koruma tedbiri nedeniyle tazminat istemi değil; kanunun açık hükmünün ihlal edilmiş olması nedeniyle hakimin sorumluluğuna dayalı bir tazminat istemi söz konusudur. O halde eldeki davanın da bu çerçevede çözümü gerekmektedir. Hakimin kanunun açık hükmünün ihlal edilmek suretiyle tutuklama kararı verdiği iddia edildiğine göre, tutuklamanın yerindeliğinin yani dosya kapsamına ve delil durumuna göre davacı-sanıkların tutuklanıp tutuklanmamasının gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi de bu aşamada olanaklı değildir. Zira, hakimin eylemi kanunun açık ve kesin hükmüne aykırı olarak verdiği gerekçesiz kararıyla kişinin özgürlüğünün kısıtlanması ve bu suretle zararına SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 79 neden olmak şeklinde ortaya konulmuştur. Dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimi bakımından, gerekçesiz olarak tutuklamanın ve tutuklamanın devamına dair verilen kararın kanunun açık hükmünün ihlal edilmek suretiyle verilmesi nedeniyle hakimin sorumluluğuna dayanıldığı; bu itibarla davanın hukuki niteliğinin, Hakimlerin sorumluluğunu düzenleyen 6100 sayılı HMK 46 ( 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573 ) ve devamı maddeleri hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği açıktır. 14 Şubat 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6110 sayılı Kanunun Geçici Madde 2/1-a bendinde; “ ( 1 ) 12/01/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girinceye kadar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573 üncü maddesindeki sebeplere dayanılarak açılacak tazminat ve rücu davalarında; a ) Hâkimlerin bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle Devlet aleyhine açılan tazminat davası, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; … açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür…” Hükmü getirilmiştir. Bu açık hüküm karşısında, yasal dayanağı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573 ve devamı maddeleri olan davada Yargıtay ilgili hukuk dairesinin görevli olmasına göre, davalı hakimlerin sorumluluğuna dayalı olarak açılmış bulunan davanın Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nde görülüp sonuçlandırılması gerektiği açıktır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği karar bu nedenle bozulmalıdır. SONUÇ : Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere; Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın; yukarıda açıklanan nedenle dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz istemlerinin şimdilik incelemesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. Maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A-5 fıkrası ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.11.2012 gününde yapılan görüşmede oybirliği ile karar verildi. 80 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 1086/m.573 HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (Mülga) (Değişik cümle: 09/02/2011-6110 S.K./14.md.) Hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir: 1 - İki taraftan birini tesahüp ve iltizam veya garez ve nefsaniyet dolayısiyle diğeri aleyhine kanuna ve adalete mugayir bir hüküm ve karar verilmiş olması, 2 - Kabili tevil ve izah olmıyacak surette vazıh ve sarahati katiyei kanuniyeye mugayir karar verilmiş olması, 3 - Muhakeme zabıtnamesinde mevcut olmıyan sebebe binayi hükmedilmiş olması, 4 - Muhakeme zabıtnameleriyle kararların tağyir ve tahrif edilmiş ve söylenmiyen bir sözün hüküm ve karara müessir olacak surette söylenmiş gibi gösterilmiş olması, 5 - İta veya temin veya vadolunan menfaat dolayısiyle mugayiri kanun hüküm verilmiş olması, 6 - İhkakı haktan istinkaf olunması, 7 - (Ek bent: 14/12/1929 - 1539/1 md.) Memuriyet vazifesini yapmakta ihmal ve terahi gösterilmesi veya kanuna göre verilen emirlerin makbul bir sebep olmaksızın yapılmaması. 6100/m.46 HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir: a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması. b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması. c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması. ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması. d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması. e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması. (2) Tazminat davasının açılması, hâkime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz. (3) Devlet, ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hâkime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 81 5271/m.142-2 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır. 82 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Tarih: 21.11.2012 Esas: 2012/2-357 Karar: 2012/828 HAKİMİN, BOŞANMA VEYA AYRILIK DAVASININ DEVAMI SÜRESİNCE GEREKLİ OLAN - EŞLERİN BARINMASINA, GEÇİMİNE, MALLARIN YÖNETİMİNE VE ÇOCUKLARIN BAKIM VE KORUNMASINA İLİŞKİN- GEÇİCİ ÖNLEMLERİ ALMAK ZORUNDA OLDUĞU İDRAK ÇAĞINDAKİ ÇOCUĞUN GÖRÜŞÜNE BAŞVURULMAKSIZIN VELAYET DÜZENLEMESİ YAPILAMAYACAĞI VEKALET ÜCRETİ TAKDİRİ ÖZET: Taraflar arasındaki “boşanma, velayet ve tedbir nafakası” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mahkemece, boşanma, velayet ve küçük için tedbir nafakası talebinin kabulüne; davalı kadının tedbir nafakası talebinin reddine dair verilen kararın incelenmesinde; Özel Dairece; Müşterek çocuk 1996 doğumlu olup idrak çağındadır. Çocuğun görüşüne başvurulmaksızın velayet düzenlemesi yapılması usul ve yasaya aykırıdır. Tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere davalı kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur. Davacı yararına maktu vekalet ücreti takdir edilmemesi usul ve yasaya aykırıdır gerekçesiyle yerel mahkeme kararı bozulmuştur. Mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca; Uyuşmazlık; ağır kusurlu davalı-kadın lehine tedbir nafakasına hükmedilip hükmedilmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Yerel mahkemece, bozma ilamına kısmen uyulmasına kısmen SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 83 direnilmesine karar verilmiştir. Kısmi direnme kararını davalı vekili uyulan yönlere ilişkin Özel Daireye gönderilmek üzere, direnilen yönler itibari ile de Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmek üzere iki aynı dilekçe ile temyiz etmiştir. Yerel mahkemece, herhangi bir tefrik kararı verilmeksizin ve yeni esas numarası kaydı yapılmaksızın dosyanın fotokopisi çekilmek suretiyle, davalı kadın vekilinin direnme kararını temyiz dilekçesinin aslı ile birlikte fotokopi dosya Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmiştir. Bu durumda, aynı dosyanın maddi hata sonucu Hukuk Genel Kurulu’nun iki ayrı esasına kaydı yapılmıştır. Yerel mahkemece, herhangi bir tefrik kararı da verilmediğinden, dosyaların birleştirilmesi yönünde de karar oluşturulamamıştır. Bu olgular karşısında, maddi hata sonucu Hukuk Genel Kurulu’na gönderilen fotokopi dosya içerisindeki davalı kadın vekilin temyiz dilekçesinin ve diğer asıl belgelerin alınarak, diğer esas sayılı dosya içerisine konulmasına, fotokopi dosyanın mahalline iadesine, yargılamanın bu dosya üzerinden devam ettirilmesine karar verilmiştir. İlgili Kanun/Madde: 4721/m.169 1086/m.417 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ / m.12 DAVA : Taraflar arasındaki “boşanma, velayet ve tedbir nafakası” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gönen (Balıkesir )Asliye Hukuk (Aile )Mahkemesince boşanma, velayet ve küçük Melih için tedbir nafakası talebinin kabulüne; davalı kadının tedbir nafakası talebinin reddine dair verilen 07.07.2009 gün ve 2008/265-2009/357 sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 08.12.2010 gün ve 2009/17961 E.-2010/20638 K. sayılı ilamı ile; (... 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2-Müşterek çocuk Melih 1996 doğumlu olup idrak çağındadır. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12., Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddeleri uyarınca çocuğun görüşüne başvurulmaksızın eksik inceleme ile velayet düzenlemesi yapılması usul ve yasaya aykırıdır. 3-Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (TMK. md. 186/1 )geçimine, (TMK md. 185/3 )malların yönetimine (TMK. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215 )ve çocukların bakım ve korunmasına (TMK.md. 185/2 )ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (resen )almak zorundadır (TMK. 169 ). O halde; Türk Medeni Kanununun 185/3. ve 186/3. maddeleri uyarınca, tarafların ekonomik ve 84 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere davalı kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur. 4-Yargılama giderleri haksız çıkan taraftan alınır. (HUMK.m.417 )Vekil ücretleri yargılama giderlerindendir. (HUMK.m.423/6 ) Dava kabul edilmiştir. Davada kendisini vekille temsil ettiren davacı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu vekalet ücreti takdir edilmemesi usul ve yasaya aykırıdır... ), Gerekçesi ile yukarıda 2. ve 3.bentlerde gösterilen sebeplerle davalı kadın yararına 4.bentte açıklanan nedenlerle davacı koca yararına bozulmasına, bozma kapsamı dışmda kalan temyize konu bölümlerin ise yukarıda 1.bentte gösterilen sebeplerle onanmasına karar verilerek dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma ve velayet istemlerine ilişkindir. Davalı kadın cevap dilekçesinde küçük çocuğun velayetinin kendisine verilmesini, kendisi ve küçük için tedbir nafakasına hükmedilmesini istemiştir. Davacı erkek vekili, müvekkili ile davalının 05.06.1988 tarihinde evlendiklerini, halen reşit olan Emre ile 13 yaşındaki Melih adlı çocuklarının olduğunu, davalının ailevi görevlerini yerine getirmediğini, davacıya aşağılayıcı sözler söylediğini, birkaç aydan beri bazı erkeklerle sık sık duygusal ve cinsel içerikli telefon görüşmeleri yaptığını ve mesajlaştığını, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını belirterek, tarafların boşanmalarına, küçük Melih’in velayetinin davacıya bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı kadın vekili, davacının iddialarının doğru olmadığını, hemen hemen her gün alkol aldığını, evin bakım ve iaşesi ile ilgilenmediğini, davalının dışarıya el işi yaparak ve anne-babasının yardımları ile geçindiğini, müşterek çocuk Melih’in halen davalı ile birlikte kaldığını, müvekkilinin çocuklarına karşı her zaman şefkatli ve ilgili bir anne olduğunu, boşanma yönünden davanın reddine, davalının düzenli bir geliri bulunmadığından davalı yararına 300,00.YTL tedbir nafakasına, küçük Melih için ise 300,00.-YTL tedbir nafakasına karar verilmesini talep etmiştir. Yerel Mahkemece, davacı erkeğin açtığı boşanma ve velayet davasının kabulüne; davalı kadının talep ettiği tedbir nafakası talebinin ise evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda davalının ağır kusurlu olması nedeniyle reddine dair verilen karar; Özel Daire’ce, yukarıda gösterilen SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 85 gerekçe ile velayet, tedbir nafakası ve vekalet ücretine ilişkin olarak bozulmuş, diğer yönler ise onanmış; Yerel Mahkeme’ce, velayet ve vekalet ücretine yönelik bozma kararma uyulmuş, kadın yararına tedbir nafakası verilmesine yönelik bozmaya karşı ise önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararını davalı kadın vekili temyize getirmektedir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ağır kusurlu davalı-kadın lehine tedbir nafakasına hükmedilip hükmedilmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Yerel mahkemece, 08.07.2011 gün ve 2011/51-350 sayılı karar ile bozma ilamına kısmen uyulmasına kısmen direnilmesine karar verilmiş; kısmi direnme kararını davalı Seviye I. vekili uyulan yönlere ilişkin Özel Daireye gönderilmek üzere, direnilen yönler itibari ile de Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmek üzere 22.08.2011 tarihli iki aynı dilekçe ile temyiz etmiştir. Yerel mahkemece, herhangi bir tefrik kararı verilmeksizin ve yeni esas numarası kaydı yapılmaksızın dosyanın fotokopisi çekilmek suretiyle, davalı kadın vekilinin direnme kararını temyiz dilekçesinin aslı ile birlikte fotokopi dosya Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmiş, Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/357 esasına kaydı yapılmıştır. Yine yerel mahkemece, bu sefer davalı kadın vekilinin uyulan yönlere ilişkin temyiz dilekçesi eklenmek suretiyle asıl dosya Yargıtay 3.Hukuk Dairesi’ne gönderilmiş, anılan dairenin 21.11.2011 gün ve 2011/20511-18348 sayılı görevsizlik kararı ile, 2.Hukuk Dairesi’ne; bu dairenin 26.09.2012 gün ve 2012/18148-22520 sayılı kararı ile de asıl dosya Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmiş olup, Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/21158 esasına kaydı yapılmıştır. Bu durumda, aynı dosyanın maddi hata sonucu Hukuk Genel Kurulu’nun iki ayrı esasına kaydı yapılmıştır. Yerel mahkemece, herhangi bir tefrik kararı da verilmediğinden, dosyaların birleştirilmesi yönünde de karar oluşturulamamıştır. Açıklanan bu olgular karşısında, maddi hata sonucu Hukuk Genel Kurulu’na gönderilen ve esasın 2012/2-357 sırasına kaydı yapılan fotokopi dosya içerisindeki davalı kadın vekilin temyiz dilekçesinin ve diğer asıl belgelerin alınarak, 2012/2-1158 esas sayılı dosya içerisine konulmasına, fotokopi dosyanın mahalline iadesine, 2012/2-357 esasın bu şekilde kapatılmasına karar verilmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/2357 esas sayılı fotokopi dosyanın içerisindeki asıl belgelerin alınarak 2012/21158 esas sayılı dosya içerisine konulmasına, yargılamanın bu dosya üzerinden devam ettirilmesine, fotokopi Dosyanın Mahalline iadesine, 21.11.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. 86 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 4721/m.169 TÜRK MEDENİ KANUNU Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ / m.12 1. Taraf Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek suretiyle tanırlar. 2. Bu amaçla, çocuğu etkileyen herhangi bir adli veya idari kavuşturmada çocuğun ya doğrudan doğruya veya bir temsilci ya da uygun bir makam yoluyla dinlenilmesi fırsatı, ulusal yasanın usule ilişkin kurallarına uygun olarak çocuğa, özellikle sağlanacaktır. 1086/m.417 HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (Mülga) Kanunen musarrah olan hallerden maadasında masarifi muhakemenin aleyhinde hüküm verilen taraftan istifa olunmasına karar verilir. Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa mahkeme her birini masrafla ilzam veya bu masrafı aralarında takdir ettiği surette taksim eder. Hakim huzurunda tetkik olunan davalara ait masarifi muhakeme iki taraf beyninde mukaveleye göre ve böyle bir mukavele yoksa ahkamı sabıkaya tevfikan hükmolunur. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 87 YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Tarih: 21.11.2012 Esas: 2012/11-550 Karar: 2012/820 İNTERNET BANKACILIĞI BANKALARIN HESAPTA BULUNAN PARALARIN TAM GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMALARI GEREKTİĞİ BANKALARIN, OBJEKTİF ÖZEN BORCU ALTINDA BULUNDUKLARI VE HAFİF KUSURLARINDAN DAHİ SORUMLU OLDUKLARI ÖZET: Davacı vekili, davalı nezdinde bulunan hesabından internet yoluyla rızası hilafına işlemler yapılarak para çekildiğini, maddi ve manevi zararının doğduğunu ileri sürerek hesabın bulunduğu bankayı dava etmiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairece; Somut olayda; davaya konu internet yolu ile yapılan işlemlerle davacı hesabından uyuşmazlık konusu paranın dava dışı kimliği belirli kişi adına havale edildiği çekişmesizdir. Davacının kusurlu davrandığı kanıtlanmamıştır. Davalı banka tarafından hesapta bulunan paranın güvenliğinin tam olarak sağlanamadığı, bu önlemleri kullanmayı müşterileri için zorunlu hale getirmediği için kusurlu bulunduğundan, çekilen paradan sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Davacının yarı oranda kusurlu olduğu kabul edilerek hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca; Uyuşmazlık; davalı banka nezdindeki hesapta bulunan paranın internet bankacılığı aracılığı ile davacının iradesi dışında üçüncü kişilerce çekilmesinde davacıya atfedilecek bir kusurun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. İnternet ortamında ortaya çıkabilecek siber suç eylemleri, büyük ölçüde 88 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 bu ortamı sağlayan bilgisayar sistemi veya verilerine çeşitli maksatlarda ve haksız olarak yapılan müdahaleleri ve bu sistemde zararlı içerikli bir takım yayınları bulundurmak şeklinde olmaktadır. İnternet bankacılığında asıl sorun, hiçbir kusuru olmayan hesap sahibinin internet bankacılığı sisteminden dolayı zarar görmesi halinde durumun ne olacağı noktasında toplanmaktadır. Bankalar, bir güven kurumları olup, özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Objektif özen borcu altında bulunan bankalar, hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. İnternet bankacılığı faaliyeti yürüten bankalar, bankadaki paranın internet ortamında üçüncü kişilerce usulsüz olarak havale edilmesi durumunda mudinin parasını yukarıda açıklanan mevzuat çerçevesinde iade etmekle yükümlüdürler. Usulsüz işlemlerle çekilen paralar aslında doğrudan doğruya bankanın zararı niteliğinde olup, mevduat sahibinin bankaya karşı alacağı aynen devam eder. Banka, usulsüz işlemin gerçekleşmesinde mevduat sahibinin müterafık kusurunun bulunduğunu ispat etmesi halinde tazminatta indirim isteyebilir. Somut olayda davalı banka, davacının müterafik kusurunu ve suç teşkil edebilecek bir eyleminin varlığını da kanıtlayamadığından davacı mudinin kendisine tevdi ettiği mevduatı aynen iade etmekle yükümlüdür. Bu itibarla; direnme kararı usul ve yasaya aykırıdır ve bozulmalıdır. İlgili Kanun/Madde: 5411/m.61 6762/m.20 818/m.99, 100-3, 306, 307, 472-1 DAVA : Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkeme’since davanın kısmen kabulüne dair verilen 06.11.2008 gün ve 2005/590 E., 2008/646 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 03.05.2011 gün ve 2009/6421 E., 2011/5339 sayılı ilamı ile; (... Davacı vekili, davalı nezdinde bulunan hesabından internet yoluyla rızası hilafına işlemler yapılarak para çekildiğini, maddi ve manevi zararının doğduğunu ileri sürerek, 17.085 TL maddi ve 20.000.00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacının şifresini gizleyemediğini, müvekkilinin kusurunun olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacı hesabından internet yoluyla havale yapıldığı, parayı tahsil eden hakkında kamu davası açıldığı, davacının bu davaya müdahale ettiği, davacının şifresini gerekli şekilde muhafaza etmeyerek üçüncü kişi SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 89 eline geçmesine neden olduğu, %50 kusurlu bulunduğu, davalının gerekli güvenliği almadığı, davalının da aynı oranda kusurlu olduğu, davacının maruz kaldığı üzüntü nedeniyle manevi tazminat istemiş ise de kusurun bulunduğu ve bu risklerin her zaman olacağı, manevi tazminat şartlarının bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 8.075,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir. 1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2-Dava, davalı banka nezdinde açılmış olan davacıya ait hesaptaki paranın davacının bilgisi ve izni dışında internet yolu ile yapılan işlem sonucu çekilmesi suretiyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece, yazılı gerekçe ile maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bankalar, kendilerine yatırılan paraları mudilere istendiğinde veya belli bir vadede ayni veya misli olarak iade etmekle yükümlüdür (4491 sayılı Yasa ile değişik 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 10/4 ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 61. maddesi ). Bu tanımlamaya göre mevduat, ödünç ile usulsüz tevdi sözleşmelerinin niteliklerini taşıyan kendine özgü bir sözleşmedir. Borçlar Kanunu’nun 306 ve 307. maddeleri uyarınca ödünç alan akdin sonunda ödünç verilen parayı eğer kararlaştırılmışsa faizi ile iadeye mecburdur. Aynı Yasa’nın 472/1 nci maddesi uyarınca usulsüz tevdide paranın nef’i ve hasarı mutlak şekilde saklayana geçtiği için ayrıca açıklamaya gerek kalmadan saklayan bu parayı kendi yararına kullanabilir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, usulsüz işlemle çekilen paralar aslında doğrudan doğruya bankanın zararı niteliğinde olup, mevduat sahibinin bankaya karşı alacağı aynen devam etmektedir. Usulsüz işlemlerin gerçekleşmesinde ispatlandığı takdirde mevduat sahibinin müterafik kusurundan söz edilebilir ve banka bu kusur oranı üzerinden hesap sahibinin alacağından mahsup talebinde bulunabilir. Yasal dayanakları ortaya konularak yapılan bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde davaya konu internet yolu ile yapılan işlemlerle davacı hesabından uyuşmazlık konusu paranın dava dışı kimliği belirli kişi adına havale edildiği çekişmesizdir. Yapılan soruşturma ve dosya kapsamından işlemlerde davacının bu kişi veya üçüncü kişilerle iş birliği ve başka şekilde kusurlu davrandığı kanıtlanmamıştır. Davalı banka tarafından hesapta bulunan paranın güvenliğinin tam olarak sağlanamadığı, kötü niyetli kişilerin işlemlerine karşı korunamadığı, bu kişilerin eylem ve işlemlerine karşı koruyacak etkili mekanizmayı, güvenlik önlemlerini geliştirmediği, bu önlemleri kullanmayı 90 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 müşterileri için zorunlu hale getirmediği anlaşılmaktadır. O halde, davalı bankanın çekilen paradan sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Bu durum karşısında, davacının yarı oranda kusurlu olduğu kabul edilerek hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir... ), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkilinin davalı bankadaki hesabından üçüncü kişilerce internet bankacılığı aracılığıyla parasının çekilmesinden davalı bankanın sorumlu olduğunu ileri sürerek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Davalı vekili, internet bankacılığı yolu ile paranın üçüncü kişiler tarafından havale edilmesinde müvekkili bankaya yüklenebilecek bir ihmal yada kusurun bulunmadığını savunmuştur. Mahkemece, her iki taraf kusurunun açıkça ortaya konulamaması nedeniyle internet bankacılığı riskini tarafların % 50 oranında üstlenmesinin gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize taraf vekilleri getirmiştir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı banka nezdindeki hesapta bulunan paranın internet bankacılığı aracılığı ile davacının iradesi dışında üçüncü kişilerce çekilmesinde davacıya atfedilecek bir kusurun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, internet bankacılığı kavramı ile bankaların mudileriyle yaptığı sözleşmelerin hukuki niteliğinin açıklanmasında yarar bulunmaktadır. İnternet, birden fazla haberleşme ağının (network )bilgisayarlar aracılığıyla meydana getirdikleri bir iletişim ortamıdır.(Sözer,B.; Elektronik Sözleşmeler, İst. 2002, S.7 ) Günümüzde internet, tüm dünya üzerine yayılmış olan çok geniş bir bilgisayar ağı durumunu gelmiştir.Bu iletişim ağından yararlanan internet bankacılığı; teknolojide meydana gelen gelişmeler sonucu ortaya çıkan ve hemen hemen bütün bankacılık işlemlerinin internet üzerinden yapılabilmesini sağlayan elektronik bir bankacılık türüdür. Es söyleyişle, SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 91 interaktif bankacılık, bankacılık hizmetlerinin internet üzerinden sunulduğu bir bankacılık türü olarak da tanımlanabilir. Bankalar tarafından hazırlanan sözleşmelerde yer alan yaygın tarifiyle internet bankacılığı ise; şahsın kablolu, kablosuz iletişim sistemleri ile teknik şartlara haiz bilgisayar, GSM, telefon gibi araçlar üzerinden ve internetwap aracılığı ile otomatik, sesli yanıt sistemi ile şifre ve parolayı kullanarak, bankanın belirleyeceği kurallar ve limitler dahilinde şahsın banka hesapları üzerinde her türlü işlem yapma yöntemidir. İnternet bankacılığındaki en önemli sorun, hiç kuşkusuz güvenlik sorunudur. Güvenli bir internet bankacılık hizmetinin sunulmasında, böyle bir hizmetin alınmasında, hem bankanın hem de müşterinin üzerine düşen yükümlülükler ve sorumluluklar vardır. Bu bağlamda, internet bankacılığı hizmetini müşterilerine bankalar sunduğuna göre, bu sistemin güvenliğine yönelik tüm tedbirleri almaları ve sistemi bilinen en son teknolojik gelişmeye uygun hale getirmeleri büyük önem taşımaktadır. Hiç kuşkusuz, müşterilerin de internet bankacılığında kullanılmak üzere kendilerine verilen kullanıcı adı, şifresi ve diğer bilgileri üçüncü kişilerin eline geçmesini önleyecek gerekli tedbirleri almaları ve bu konuda azami özeni göstermeleri gereklidir. İnternet ortamında ortaya çıkabilecek siber suç eylemleri, büyük ölçüde bu ortamı sağlayan bilgisayar sistemi veya verilerine çeşitli maksatlarda ve haksız olarak yapılan müdahaleleri ve bu sistemde zararlı içerikli bir takım yayınları bulundurmak şeklinde olmaktadır. Örneğin, bir bilgisayar sistemine zarar verme amacı taşıyan “hac king”, verilerin değiştirilmesi, bir bilgisayar sistemine zarar verici amaçlar için yetkisiz e-mailler (spam ), virüsler, “truva atı” gibi zarar verici kodların ya da çocuk pornografisinin gönderilmesi gibi eylemler bu niteliktedir. (Mahmut Koca, Ünal Tekinalp’e Armağan, C.3., İst. 2003, s.789-790 ) Bankacılık işlemleri alanında sözleşme özgürlüğü ilkesinin etkili bir şekilde uygulanmaması nedeniyle bankaların sorumluluğu konusunda özel düzenlemelerin ve yorumların yapılması da bir gerekliliktir. (Ahmet Battal, Güven Kurumu Nitelendirmesi Işığında Bankaların Hukuki Sorumluluğu, Ankara, 2001,s.1 ) İnternet bankacılığında asıl sorun, hiçbir kusuru olmayan hesap sahibinin internet bankacılığı sisteminden dolayı zarar görmesi halinde durumun ne olacağı noktasında toplanmaktadır. Bankalar, yazılı veya sözlü duyurularla halktan faiz veya ivaz karşılığında topladıkları paraları Türk ekonomisinin güçlenmesi doğrultusunda değerlendiren ve aynı zamanda bu mevduatlardan para kazanan kuruluşlardır. Bankalar kendilerine yatırılan paraları istenildiğinde veya belli bir vadede ayni veya misli olarak iade etmekle yükümlüdürler. Bu tanımlamaya göre mevduat 92 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 ödünç (karz )ile usulsüz tevdi sözleşmelerinin niteliklerini taşıyan kendine özgü bir sözleşmedir Bununu sonucu mevduatın niteliğine uygun düştüğü oranda karz(ödünç )veya usulsüz tevdi hükümlerinin kıyasen uygulanması gerekir(aynı ilkelere HGK’nun 15.06.1994 , 1994/11-178-398 sayılı kararında da yer verilmiştir ) Bilindiği üzere, ödünç sözleşmesi 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK )“Karz akdi” başlıklı 306. vd. maddesinde düzenmiş olup, anılan yasa hükmü; “Karz, bir akittir ki onunla ödünç veren, bir miktar paranın yahut diğer bir misli şeyin mülkiyetini ödünç alan kimseye nakil ve bu kimse dahi buna karşı miktar ve vasıfta müsavi aynı neviden şeyleri geri vermekle mükellef olur.” şeklindedir. Bu hükme göre; ödünç alan konumundaki banka, kendisine ödünç verilen parayı kararlaştırılmışsa faizi ile birlikte iadeye mecburdur. Bu hükme paralel düzenleme 5411 sayılı Bankalar Kanununun 61. maddesinde yer almaktadır. Anılan maddenin birinci fıkrasında; “4721 sayılı Türk Medenî Kanununun rehinlere ve hapis hakkına, BK’nun alacağın devir ve temlikine, takasa dair hükümleri ile diğer kanunların verdiği yetkiler ve koyduğu yükümlülükler saklı kalmak şartıyla mevduat ve katılım fonu sahiplerine ödenmesi gereken tutarları geri alma hakları hiçbir suretle sınırlandırılamaz.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Vedia akitlerinde usulsüz tevdi durumunun hükme bağlandığı BK’nun 472/1. maddesi uyarınca da usulsüz tevdi durumunda paranın nef’i ve hasarı mutlak şekilde saklayana geçecektir. TTK’nun 20. maddesi hükmüne göre, banka basiretli tacirden beklenen özen derecesini de göstermek zorundadır, aksi halde hafif kusurundan dahi sorumludur. (İbrahim Kaplan, Bankanın Hukuki Sorumluluğu, Haluk Tandoğan’ın Hatırasına Armağan, S.455; Tandoğan, Bankacılıkta Sorumluluk, C.3, s.110 )Bu sorumluluğu kaldırmaya yönelik sözleşmeler de geçerli değildir. Zira; BK’nun 99 ve 100/3 maddesine göre, hile ve ağır kusurun varlığı halinde borçluyu sorumluluktan kurtaran sözleşme şartları ahlak ve dürüstlük kuralına aykırı olduğundan geçersizdir. (Mustafa Çeker, Hukuki Yönüyle Banka Mevduatı, Adana 2004, S.281-233 ) Sorumsuzluk anlaşmalarına getirilen sınırlama daha güçlü durumdaki bankalara karşı daha zayıf durumdaki kişiyi koruma (sosyal adalet )nedenine dayanmaktadır. Bankalar, bir güven kurumları olup, özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Objektif özen borcu altında bulunan bankalar, hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Bankalar, diğer alanlarda olduğu gibi, internet ortamında yapılacak işlemlerde de sistem güvenliğini sağlama yükümlülüğü altındadırlar. Bu SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 93 çerçevede, banka, mevduat sahiplerinin güvenli bir şekilde işlem yapabilmesini için gerekli güvenlik altyapısını hazırlamak zorundadır. bu kapsamda, bankanın, interaktif bankacılık işlemleri sırasında şifre bilgilerinin üçüncü kişilerce ele geçirilmesini önleyecek bir güvenlik mekanizması oluşturması gereklidir. Sistem güvenliğinin sağlanamamasından kaynaklanan zararların sorumluluğu bankaya ait olacaktır. (Mustafa Çeker, İnternet Bankacılığı İşlemlerindeki Usulsüzlüklerden Bankaların Sorumluğu, S.8 ) Bu açıklamalar ışığında, internet bankacılığı faaliyeti yürüten bankalar, bankadaki paranın internet ortamında üçüncü kişilerce usulsüz olarak havale edilmesi durumunda mudinin parasını yukarıda açıklanan mevzuat çerçevesinde iade etmekle yükümlüdürler. Usulsüz işlemlerle çekilen paralar aslında doğrudan doğruya bankanın zararı niteliğinde olup, mevduat sahibinin bankaya karşı alacağı aynen devam eder. Banka, usulsüz işlemin gerçekleşmesinde mevduat sahibinin müterafık kusurunun bulunduğunu ispat etmesi halinde tazminatta indirim isteyebilir. Genel Kurulda bir kısım üyeler; internet bankacılığı sisteminden yararlanmak için gerekli şifre ve parola benzeri kişisel bilgilerin bankanın bilgisayar sistemine dışarıdan girilerek elde edilemediğini, müşteri bilgisayarlarına dışarıdan müdahale yöntemleriyle bu bilgilerin ele geçirildiğini, dolayısıyla kişisel bilgisini gerektiği gibi muhafaza etmeyen müşterilerin bilgisayar korsanlıklarıyla oluşan zararlardan sorumlu olmalarının gerektiğini belirtmişlerse de, bu görüş, kurul çoğunluğunca benimsenmemiş ve günümüzün teknolojik seviyesinde elektronik imza vb. gibi gelişmiş güvenlik önlemlerinin alınmasının mümkün bulunduğu ve bu tedbirleri almanın hizmet sunucusu olan bankaların yükümlülüğünde olduğu ifade edilmiştir. Somut olayda davalı banka, davacının müterafik kusurunu ve suç teşkil edebilecek bir eyleminin varlığını da kanıtlayamadığından davacı mudinin kendisine tevdi ettiği mevduatı aynen iade etmekle yükümlüdür. Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.11.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi. 94 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5411/m.61 BANKALAR KANUNU 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun rehinlere ve hapis hakkına, 818 sayılı Borçlar Kanununun alacağın devir ve temlikine, takasa dair hükümleri ile diğer kanunların verdiği yetkiler ve koyduğu yükümlülükler saklı kalmak şartıyla mevduat ve katılım fonu sahiplerine ödenmesi gereken tutarları geri alma hakları hiçbir suretle sınırlandırılamaz. Mevduat veya katılma hesabı sahipleri ile kredi kuruluşları arasında vade ve ihbar süresi hakkında kararlaştırılan şartlar saklıdır. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar Kurulca belirlenir. 818/m.99 BORÇLAR KANUNU (Mülga) Hile veya ağır kusur halinde düçar olacağı mesuliyetten borçlunun iptidaen beraetini tazammun edecek her şart, batıldır. Hafif kusur halinde, borçlu iptidaen mesuliyetten beraeti tazammun eden şartın dermeyanı sırasında alacaklı borçlunun hizmetinde ise veya mesuliyet hükümet tarafından imtiyaz suretiyle verilen bir sanatin icrasından tevellüt ediyorsa; haiz olduğu takdir salahiyetine istinat ile hakim, bu şartı batıl addedebilir. 818/m.100-3 BORÇLAR KANUNU (Mülga) Alacaklı, borçlunun hizmetinde ise veya mesuliyet hükümet tarafından imtiyaz suretiyle verilen bir sanatin icrasından tevellüt ediyorsa; borçlu mukavele ile ancak hafif bir kusurdan mütevellit mesuliyetten kendisini beri kılabilir. 818/m.306 BORÇLAR KANUNU (Mülga) Karz, bir akittir ki onunla ödünç veren, bir miktar paranın yahut diğer bir misli şeyin mülkiyetini ödünç alan kimseye nakil ve bu kimse dahi buna karşı miktar ve vasıfta müsavi aynı neviden şeyleri geri vermekle mükellef olur. 818/m.307 BORÇLAR KANUNU (Mülga) Karzda faiz şart kılınmamış ise adi muamelelerde faiz lazım gelmez. Ticaret muamelelerinde, şart edilmemiş olsa dahi faiz verilmek lazımdır. 818/m.472/1 BORÇLAR KANUNU (Mülga) Müstevdiin tevdi olunan meblağı aynen iadeye mecbur olmaksızın mesela iade etmesi sarahaten veya zımnen mukarrer ise, o meblağın nefi ve hasarı kendisine ait olur. 6762/m.20 TÜRK TİCARET KANUNU (Mülga) Tacirler her türlü borçlarından dolayı iflasa tabi oldukları gibi, kanun hükümlerine uygun olarak bir ticaret unvanı seçmeye ve kullanmaya, işletmelerini ticaret siciline kaydettirmeye ve ticari defterler tutmaya mecburdurlar. Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır. Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmek veya mukaveleyi fesih yahut SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 95 ondan rücu maksadiyle yapılacak ihbar veya ihtarların muteber olması için noter marifetiyle veya iadeli taahhütlü bir mektupla yahut telgrafla yapılması şarttır. Tacir sıfatına bağlı olan diğer hükümler mahfuzdur. 96 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Tarih: 7.11.2012 Esas: 2012/12-514 Karar: 2012/756 ŞİKAYET KESİNLEŞEN İHALE SONUCU, TAŞINMAZI İŞGAL EDEN KİŞİYE TAHLİYE EMRİ GÖNDERİLECEĞİ GENEL MAHKEMEDE AÇILAN MENFİ TESPİT DAVASININ, İCRA MAHKEMESİNDEKİ ŞİKAYETTE BEKLETİCİ MESELE YAPILAMAYACAĞI ÖZET: İcra Hukuk Mahkemesince şikayetin kabulü ile tahliye emrinin iptaline dair verilen kararın temyizen incelenmesinde; Özel Dairece; Satışın kesinleşmesinden sonra, şikayetçi üçüncü şahsa İİK.nun 135.maddesi gereğince tahliye emri gönderildiği anlaşılmıştır. Somut olayda şikayetçi, iflas tarihinden evvel taşınmazı işgal etmekte haklı bulunduğunu iflas tarihinden önce tapuya şerh verilmiş bir kira sözleşmesi ile ya da İİK. nun 135/2.maddesinde yazılı nitelikte iflas tarihinden önce yapılmış resmi bir belge ile ispatlayamadığına göre, mahkemece şikayetin reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsiz bulunarak yerel mahkeme kararı bozulmuştur. Mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca; Şikayet yoluyla iptali istenen tahliye emrine konu yerlere ilişkin temyiz itirazlarının ayrı ayrı incelenmesinde yarar bulunmaktadır. Uyuşmazlık; şikayetçinin tahliye emrine konu edilen yeri iflas tarihinden öncesine ait düzenlenmiş resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı olarak işgal etmekte olduğunu ispatlayıp ispatlayamadığı, noktasında toplanmaktadır. Somut olaya gelince: Şikayetçi tarafından eldeki uyuşmazlığa konu 115 ada 20 parsel üzerinde bulunan 62 B nolu bağımsız bölüme ait olan ve dosyaya delil olarak su- SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 97 nulan kira sözleşmelerine bakıldığında; Kiracı S... A.Ş., sözleşmenin verdiği yetkiye dayanarak, kiraya veren sıfatıyla şikayetçi T. M. (kiracı )ile 115 ada 20 parselde bulunan 62 B nolu olarak kayıtlı apart villanın 36 yıllığına kiralanmasına ilişkin taraflar arasında sözleşme bulunduğu anlaşılmaktadır. Yerel mahkemece, şikayetçinin eldeki şikayete konu yapılan 115 ada 20 parselde bulunan 62 B nolu olarak kayıtlı bağımsız bölümde İİK’nun 135/ II. maddesi hükmü anlamında düzenlenmiş resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı olarak işgal etmekte olduğunu ispat ettiği gerekçesiyle tahliye emrinin bu bağımsız bölüme ilişkin kısmının iptali ile yerel mahkemenin direnme kararı onanmalıdır. Şikayet yoluyla iptali istenen tahliye emrine konu 115 ada 20 parsel üzerinde bulunan 61 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde ise; Şikayetçi, dilekçesinde tahliye emrinin iptali istemine dayanak olarak taşınmazda yasanın aradığı nitelikte kira sözleşmesine dayalı olarak bulunduğunu belirtmekte, bu arada aynı konuda bir olumsuz (menfi )tespit davasını açtığını ileri sürerek, görülmekte olan şikayet yönüyle bekletici mesele yapılmasını istemektedir. Şikayetçi tarafın delil olarak ileri sürdüğü 61 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin kira sözleşmesi noterde onaylı ise de, anılan sözleşme iflas tarihinden sonra düzenlendiğinden, yasanın aradığı nitelikte bir belge olarak kabul edilemez. Öte yandan menfi tespit davası, bekletici mesele olarak kabul edilemez. Yerel mahkemece, şikayet yoluyla iptali istenen tahliye emrine konu 115 ada 20 parsel üzerinde bulunan 61 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin olarak Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen ve aynı hususlara işaret eden Özel Daire bozma kararma uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı görülerek 61 B numaralı bağımsız bölüme ait tahliye emrinin iptaline yönelik direnme kararı bozulmasına karar verilmiştir. İlgili Kanun/Madde: 2004/m.135 DAVA : Şikayet kanun yoluna başvuru nedeniyle yapılan yargılama sonunda;Istanbul 9. İcra Hukuk Mahkemesince şikayetin kabulü ile “tahliye emrinin iptali”ne dair verilen 25.10.2010 gün ve 2010/1030-1489 sayılı kararın incelenmesi davalı müflis K... Otelcilik ve Turizm A.Ş. İflas Masası vekili ile davalı/ihale alıcısı M... İnşaat Turizm A.Ş. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 25.10.2011 gün ve 2011/4439-20144 sayılı ilamı ile; (... İstanbul 6.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 04.03.2003 tarih ve 2002/109 98 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 Esas, 2003/215 Karar sayılı ilamı ile K... Otelcilik ve Turizm AŞ’nin iflasına karar verildiği, İstanbul İflas Dairesinin 2003/4 sayılı dosyasından yapılan ihalede hazine adına kayıtlı 20 parsel sayılı taşınmaz üzerinde müflis şirket lehine bulunan irtifak hakkının M... İnşaat Turizm A.Ş’ne satıldığı ve satışın kesinleşmesinden sonra, şikayetçi üçüncü şahsa İİK.nun 135.maddesi gereğince tahliye emri gönderildiği anlaşılmıştır. Yasal süresi içerisinde şikayetçi tarafça icra mahkemesinde tahliye emrine karşı şikayette bulunulmuş, mahkemece de şikayetin kabulüne karar verilmiştir. İİK.nun 135/2.maddesi “taşınmaz borçlu tarafından veya hacizden evvelki bir tarihte yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir akde dayanmayarak başkaları tarafından işgal edilmekte ise on beş gün içinde tahliyesi için borçluya ve işgal edene bir tahliye emri tebliğ edilir. Bu müddet içinde tahliye edilmezse zorla çıkarılıp taşınmaz alıcıya teslim olunur.” hükmünü içermektedir. Anılan hükme göre, alıcıya ihale edilen taşınmaz bir üçüncü kişi tarafından işgal edilmekte ise “ihalenin kesinleşmesi üzerine” alıcı, icra dairesinden, üçüncü kişinin taşınmazdan çıkarılmasını isteyebilir. Üçüncü kişi icra mahkemesinde taşınmazı hacizden önceki bir tarihte yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir akde dayanarak işgal etmekte olduğunu ispat etmekle yükümlüdür (m. 135,II c.1 ). Üçüncü kişi, taşınmazı işgal etmekte haklı bulunduğunu, hacizden önce yapılmış resmi bir belge ile ispat ederse, icra mahkemesi, tahliye emrinin iptaline karar verir. Üçüncü kişi, kiracı olduğunu hacizden önce tapuya şerh verilmiş bir kira sözleşmesi ile ispat ederse, icra mahkemesi, tahliye emrinin iptaline karar verir. Yine üçüncü kişi, kiracı olduğunu hacizden önce noterde düzenlenmiş veya onaylanmış bir kira sözleşmesi ile ispat ederse, icra mahkemesi, tahliye emrinin iptaline karar verir (Prof. Dr.Baki Kuru İcra ve İflas Hukuku, El Kitabı. Kasım 2004 baskı s. 40 ), (Hukuk Genel Kurulu’nun 23.05.2007 tarih ve 2007/12-297 esas, 2007/287 karar sayılı kararı ). Somut olayda 04.03.2003 tarihinde K... Otelcilik ve Turizm AŞ.nin iflasına karar verilmiştir. Şikayetçi tarafından sunulan sözleşme ve belgelerin adi nitelikte olup, İİK’nun 135/2.maddesinde belirtilen nitelikte olmadığı görülmüştür. Bu durumda şikayetçi, iflas tarihinden evvel taşınmazı işgal etmekte haklı bulunduğunu iflas tarihinden önce tapuya şerh verilmiş bir kira sözleşmesi ile ya da İİK. nun 135/2.maddesinde yazılı nitelikte iflas tarihinden önce yapılmış resmi bir belge ile ispatlayamadığma göre, mahkemece şikayetin reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsizdir... ), SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 99 Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : İstek, tahliye emrinin şikayet kanun yolu ile iptaline ilişkindir. Mahkemece, şikayetin kabulü ile tahliye emrinin iptaline karar verilmiştir. Karşı taraf/müflis K... Otelcilik ve Turizm A.Ş. İflas Masası vekili ile karşı taraf/ ihale alıcısı M... İnşaat Turizm A.Ş. vekilinin temyizleri üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuştur. Yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü karşı taraf/müflis K... Otelcilik ve Turizm A.Ş. İflas Masası vekili ile karşı taraf/ihale alıcısı M... İnşaat Turizm A.Ş. vekili, temyiz etmiştir. Şikayet yoluyla iptali istenen tahliye emrine konu yerlere ilişkin temyiz itirazlarının ayrı ayrı incelenmesinde yarar bulunmaktadır. I- Şikayet yoluyla iptali istenen tahliye emrine konu 115 ada 20 parsel üzerinde bulunan 62 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde; Uyuşmazlık; şikayetçinin tahliye emrine konu edilen yeri iflas tarihinden (4.3.2003 )öncesine ait ve 2004 sayılı İİK’nun 135/II.maddesi hükmü anlamında düzenlenmiş resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı olarak işgal etmekte olduğunu ispatlayıp ispatlayamadığı, noktasında toplanmaktadır. Bu noktada, konuya ilişkin yasal düzenleme hakkında kısa bir açıklama yapılmasında yarar vardır: 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK )’nun 06.06.1985 tarih ve 3222 Sayılı Kanun’un 17.maddesi ile değişik 135/II.maddesi; “Taşınmaz borçlu tarafından veya hacizden evvelki bir tarihte yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir akte dayanmayarak başkaları tarafından işgal edilmekte ise onbeş gün içinde tahliyesi için borçluya veya işgal edene bir tahliye emri tebliğ edilir. Bu müddet içinde tahliye edilmezse zorla çıkarılıp taşınmaz alıcıya teslim olunur.” hükmünü içermektedir. Anılan maddede değişiklik içeren 3222 Sayılı Kanun’un Hükümet Gerekçesinde ise: “İcra marifetiyle satılan gayrimenkullerin alıcısına teslimde güçlüklerle karşılaşılmaması ve borçlu ile gayrimenkulu işgal eden arasında muhtemel suiniyetli anlaşmaları önlemek amacıyla, 135 inci maddenin ikinci fıkrası değiştirilmekte ve 27 ve 276 ncı maddelere paralel olarak, akdin usulüne uygun bir şekilde hazırlanmış resmi bir belgeye dayanması şartı getirilmektedir.” denilmektedir. Bunlar göstermektedir ki, üçüncü kişi taşınmazda hacizden önceki tarihli bir sözleşmeye dayalı olarak bulunduğunu resmi nitelikte bir belge ile ispat 100 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 etmelidir. Burada ispat külfeti üçüncü kişiye aittir. Sözleşmenin hacizden önceki bir tarihte tapuya şerh verilmiş olması veya hacizden önceki bir tarihte noterlikçe düzenlenmiş yada onaylanmış olması hallerinde tahliye emrinin iptali gerekir. Ne var ki, yasa hükmü karşısında adi nitelikte bir sözleşmeye dayanılamayacağı gibi, mahkemece de bu nitelikte bir belgeye dayalı olarak tahliye emrinin iptaline karar verilemez. Zira, adi nitelikte bir sözleşme her zaman (bu arada geçmişe dönük olarak da )düzenlenebilir. İşte bu nedenledir ki, az yukarıda değinildiği üzere, kanun koyucu olası kötüniyetli anlaşmaları önlemek için anılan maddenin ikinci (m. 135/II )fıkrasını değiştirmiştir. Öte yandan, icra mahkemesinin bu konuda verdiği karar kesin hüküm teşkil etmeyeceğinden, üçüncü kişi genel mahkemede taşınmazda hacizden önceki tarihli bir sözleşmeye dayalı olarak bulunduğuna ilişkin tesbit davası açabilir. Bu dava, İİK’nun 72. maddesi anlamında bir menfi tespit davasıdır. Genel mahkemede bu davanın açılmış olması, icra mahkemesinde görülmekte olan şikayet bakımından bekletici mesele yapılmasını gerektirmez. Zira, icra takip hukukunun kendisine özgü şekli yapısı buna olanak vermez. Somut olaya gelince: Şikayetçi, dilekçesinde tahliye emrinin iptali istemine dayanak olarak taşınmazda yasanın aradığı nitelikte kira sözleşmesine dayalı olarak bulunduğunu belirtmekte ve delil olarak dayanılan kira sözleşmelerini de dosyaya ibraz ettiği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda, şikayetçi tarafından eldeki uyuşmazlığa konu 115 ada 20 parsel üzerinde bulunan 62 B nolu bağımsız bölüme ait olan ve dosyaya delil olarak sunulan kira sözleşmelerine bakıldığında; Kiraya veren K... Otelcilik ve Turizm A.Ş. (bundan sonra kısaca K... A.Ş. olarak anılacaktır )ile kiracı S... San. Elektrik Tes. Ve Taah. Ve Tic. A.Ş. (bundan sonra kısaca S... A.Ş. olarak anılacaktır )arasında 115 ada 20 parselde bulunan 62 B nolu olarak kayıtlı bağımsız bölüm niteliğindeki apart villanın 39 yıllığına kiralanmasına ilişkin olarak 25.12.1999 tarihinde imzalanan taraflar arasındaki “Kira sözleşmesi” Kadıköy 6. Noterliği’nin 11.1.2000 tarih ve 00976 yevmiye numarası ile onaylanmış; anılan sözleşmenin 5.maddesiyle kiracınm kiraladığı bağımsız bölümü başkalarına (üçüncü kişilere )alt kira sözleşmesiyle kiraya verebilmesine olanak tanınmıştır. Kiracı S... A.Ş., yukarıda anılan sözleşmenin verdiği yetkiye dayanarak, kiraya veren sıfatıyla şikayetçi T. M. (kiracı )ile 115 ada 20 parselde bulunan 62 B nolu olarak kayıtlı apart villanın 36 yıllığına kiralanmasına ilişkin taraflar arasındaki “Kira sözleşmesi’nin Antalya 4.Noterliği’nin 12.12.2003 tarih ve 40809 yevmiye numarası ile onaylandığı; anılan sözleşmenin 2.maddesinde SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 101 Kadıköy 6. Noterliği’nin 11.1.2000 tarih ve 00976 yevmiye numaralı kira sözleşmesindeki S... A.Ş.’ye ait hakların devrinin öngörüldüğü, anlaşılmaktadır. Şikayetçi-kiracının, delil olarak ileri sürdüğü 12.12.2003 tarihinde noterde onaylanan sözleşme, temelde iflas tarihinden (4.3.2003 )öncesine ait 11.1.2000 tarihinde yine noterden onaylı bir sözleşmeye dayanmaktadır. Bu durumda, şikayetçinin tahliye emrine konu edilen yeri iflas tarihinden (4.3.2003 )öncesine ait ve 2004 sayılı İİK’nun 135/II.maddesi hükmü anlamında düzenlenmiş resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı olarak işgal etmekte olduğunun kabulü gerekir. Yukarıda belirtildiği üzere, üçüncü kişi taşınmazda hacizden (somut olayda iflastan )önceki tarihli bir sözleşmeye dayalı olarak bulunduğunu resmi nitelikte bir belge ile ispat etmesi durumunda tahliye emrinin iptali gerekir. Hal böyle olunca; yerel mahkemece, şikayetçinin eldeki şikayete konu yapılan 115 ada 20 parselde bulunan 62 B nolu olarak kayıtlı bağımsız bölümde İİK’nun 135/II. maddesi hükmü anlamında düzenlenmiş resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı olarak işgal etmekte olduğunu ispat ettiği gerekçesiyle tahliye emrinin bu bağımsız bölüme ilişkin kısmının iptali ile Özel Daire bozmasma karşı direnilmesi usul ve yasaya uygun olup, onanması gerekir. II- Şikayet yoluyla iptali istenen tahliye emrine konu 115 ada 20 parsel üzerinde bulunan 61 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde ise; Somut olayda: Şikayetçi, dilekçesinde tahliye emrinin iptali istemine dayanak olarak taşınmazda yasanın aradığı nitelikte kira sözleşmesine dayalı olarak bulunduğunu belirtmekte, bu arada Kemer Asliye Hukuk Mahkemesi’nde aynı konuda bir olumsuz (menfi )tespit davasını açtığını ileri sürerek, görülmekte olan şikayet yönüyle bekletici mesele yapılmasını istemektedir. Şikayetçi tarafın delil olarak ileri sürdüğü 61 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin kira sözleşmesi noterde onaylı (Antalya 4.Noterliği’nin 02.12.2003 tarih ve 37860 yevmiye numaralı )ise de, anılan sözleşme iflas tarihinden (4.3.2003 )sonra düzenlendiğinden, yasamn aradığı nitelikte bir belge olarak kabul edilemez. Ayrıca, taşınmaz satış ilanında geçen “... kira şerhleri ile birlikte satılacağı...” ibaresi, 115 ada 19 parselde bulunan bağımsız bölümlere ilişkin tapuya şerh edilmiş kira sözleşmelerini kasdetmekte olup, bu ibareye dayalı olarak şikayetçi tarafın bir hak iddiasında bulunması olanaklı değildir. Öte yandan, yukarıda vurgulandığı üzere, aynı konuda genel mahkemede açılan menfi tespit davası, icra takip hukukunun kendisine özgü şekli yapısı nedeniyle ve alacaklının alacağına biran önce kavuşmasını engelleyici niteliği 102 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 dolayısıyla, görülmekte olan şikayet bakımından bekletici mesele olarak da kabul edilemez. Hal böyle olunca; yerel mahkemece, şikayet yoluyla iptali istenen tahliye emrine konu 115 ada 20 parsel üzerinde bulunan 61 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin olarak Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen ve aynı hususlara işaret eden Özel Daire bozma kararma uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle eldeki uyuşmazlığa konu 115 ada 20 parsel üzerinde bulunan 61 B numaralı bağımsız bölüme ait tahliye emrinin iptaline yönelik direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : 1 )Yukarıda (I )numaralı bentte açıklanan nedenlerle karşı taraf/ müflis K... Otelcilik ve Turizm A.Ş. İflas Masası vekili ile karşı taraf/İhale alıcısı M... İnşaat Turizm A.Ş. vekilinin tahliye emrine konu 115 ada 20 parsel üzerinde bulunan 62 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının 62 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin kısmının ONANMASINA, 2 )Yukarıda (II )numaralı bentte açıklanan nedenlerle karşı taraf/müflis K... Otelcilik ve Turizm A.Ş. İflas Masası vekili ile karşı taraf/İhale alıcısı M... İnşaat Turizm A.Ş. vekilinin tahliye emrine konu 115 ada 20 parsel üzerinde bulunan 61 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının 61 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin kısmının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanunun 29.maddesi ile eklenen “Geçici Madde 7” atfıyla uygulanmakta olan aynı Kanun’un 366/ III.maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.11.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 2004/m.135 İCRA VE İFLAS KANUNU Taşınmaz alıcıya ihale edilip bedeli alındıktan sonra alıcı namına tescil edilmesi için 134 üncü maddede yazılı müddete riayet edilerek tapuya müzekkere yazılır. (Değişik fıkra: 06/06/1985 - 3222/17 md.) Taşınmaz borçlu tarafından veya hacizden evvelki bir tarihte yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir akte dayanmayarak başkaları tarafından işgal edilmekte ise onbeş gün içinde tahliyesi için borçluya veya işgal edene bir tahliye emri tebliğ edilir. Bu müddet içinde tahliye edilmezse zorla çıkarılıp taşınmaz alıcıya teslim olunur. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 103 YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Tarih: 16.1.2013 Esas: 2012/12201 Karar: 2013/216 ELATMANIN ÖNLENMESİ EKSİK İNCELEME VE ARAŞTIRMAYA DAYALI HÜKÜM KURULAMAYACAĞI ÖZET: Dava, fuzuli işgal hukuksal nedenine dayalı elatmanın önlenmesi isteğine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Özel Dairece; Somut olayda uyuşmazlığın çözümü, gerçekten davalının hangi dairede ikamet ettiğinin, bu dairenin üstündeki dairenin hangisi olduğunun ve bunun da kimin tasarrufu altında bulunduğunun duraksanmayacak biçimde saptanmasına bağlıdır. Oysa; somut olayda birbiriyle çelişen tanık beyanlarıyla yetinilmiş olup başkaca bir inceleme yapılmamıştır. Yemin delili hatırlatılmak suretiyle davacının yemin deliline başvurmamasına hukuki bir sonuç bağlanarak sonuca gidilmiş olması doğru olmamıştır. Bölümün, fiilen kimin tasarrufu altında olduğu belirlenmeli, dosyada mevcut bilirkişi rapor içerikleri ile mahkemece dinlenen tanıkların anlatımları dikkate alınmalı, böylelikle toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın reddine dair verilen karar bozulmuştur. DAVA : Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi,Tetkik Hakimi Barış Bülbül’ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Dava, fuzuli işgal hukuksal nedenine dayalı elatmanın önlenmesi isteğine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. 104 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının 3684 ada 10 parsel sayılı taşınmazın 1/15 hissesini 17.04.2009 tarihinde; dava dışı Z.A.’ın da 1/15 hisseyi 18.05.2010 tarihinde davalı A.U.’dan satın almak suretiyle paydaş olduğu keza davalı A.’in de 13/15 hisse oranında paydaş bulunduğu, taşınmaz üzerinde kat mülkiyeti-kat irtifakı kurulmayan bir binanın mevcut olduğu, dava dışı A.A. ile davalılardan A.U. arasında düzenlenen 03.04.2009 tarihli taahhütname başlıklı harici belgede davalı A.U. tarafından dava dışı A.A.’a kendisinin oturduğu dairenin üstündeki dairenin satışının vaad edildiği, aynı taraflar arasında düzenlenen 29.04.2009 tarihli ibraname başlıklı belgede de anılan dairenin davacı S.’a bırakılacağının kararlaştırıldığı görülmektedir. Bu durumda, somut olayda sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi ve uyuşmazlığın çözümü, gerçekten davalı A.’in hangi dairede ikamet ettiğinin, bu dairenin üstündeki dairenin hangisi olduğunun ve bunun da kimin tasarrufu altında bulunduğunun duraksanmayacak biçimde saptanmasına bağlıdır. Oysa; somut olayda birbiriyle çelişen tanık beyanlarıyla yetinilmiş olup başkaca bir inceleme yapılmamıştır. Davanın belirlenen nitelendirmesi ve olayların gelişimi karşısında, yemin delili hatırlatılmak suretiyle davacının yemin deliline başvurmamasına hukuki bir sonuç bağlanarak sonuca gidilmiş olması doğru olmamıştır. Hal böyle olunca; davalı A.U. ile oğlu M.U.’ın yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgah senetleri elde edilmeli, ilgili nüfus müdürlüğünden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, özellikle ilgili nüfus müdürlüğü’nden adres hareketleri, tarihleriyle birlikte istenilmeli, ilgililerin su, elektrik, telefon, internet, doğalgaz gibi aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları ile vergi kayıtları getirtilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalı, ilgililerin ikamet ettikleri yer itibariyle geniş kapsamlı Jandarma Komutanlığı/Emniyet Müdürlüğü araştırması yapılmalı, gerektiğinde mahalli bilirkişiler temin edilip keşif yapılmak suretiyle yerinde çekişmeli bölümün dava dışı A.A. ile davalı A.U. arasında düzenlenen sözleşme tarihleri de gözetilerek fiilen kimin tasarrufu altında olduğu belirlenmeli, dosyada mevcut bilirkişi rapor içerikleri ile mahkemece dinlenen tanıkların anlatımları dikkate alınmalı, böylelikle toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. SONUÇ : Hal böyle olunca, davacının bu yöne değinen temyiz itirazları SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 105 yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK.nun geçici 3/2.maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 106 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Tarih: 14.1.2013 Esas: 2012/13126 Karar: 2013/244 BOŞANMA TMK 166. MADDESİ HÜKMÜNÜ, TAMAMEN KUSURLU EŞİN DAVA AÇABİLECEĞİ VE YARARINA BOŞANMA HÜKMÜ ELDE EDEBİLECEĞİ BİÇİMİNDE DEĞERLENDİRMEMEK GEREKECEĞİ ÖZET: Boşanma davası sonucu mahkemece verilen kararın temyizen incelenmesinde Özel Dairece; Boşanmaya neden olan olaylarda davacı kadın tam kusurludur. Evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda isteğin reddi gerekirken boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırı görülüp yerel mahkemenin kararı bozulmuştur. İlgili Kanun/Madde: 4721/m.166 DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Toplanan delillerden davacı kadının başka biri ile yaşadığı ve ondan bir çocuğunun olduğu anlaşılmaktadır. Boşanmaya neden olan olaylarda davacı kadın tam kusurludur. Davalıdan kaynaklanan boşanmayı gerektirir maddi bir hadisenin varlığı da kanıtlanmamıştır. Türk Medeni Kanununun 166.maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 107 Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166.maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır. ( TMK. md.166/2 ) Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle, 14.01.2013 tarihinde karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 4721/m.166 TÜRK MEDENİ KANUNU Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir. Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada 108 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz. Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 109 YARGITAY 5. HUKUK DAİRESİ Tarih: 23.1.2013 Esas: 2012/24740 Karar: 2013/788 DAVA :Taraflar arasındaki imar uygulaması sırasında bedele dönüştürülen davacı payına takdir edilen karşılığın artırılması davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yönünden husumetten reddine, Kağıthane Belediye Başkanlığı yönünden kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacılar ile davalılardan Kağıthane Belediye Başkanlığı vekili yönünden verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş; karar, davacı vekili ile davalılardan Kağıthane Belediye Başkanlığı vekilince temyiz edilmiştir. Dosyada bulunan delil ve belgelere göre Kağıthane Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir. Davacılar vekilinin temyizine gelince; Her ne kadar mahkemece bozma kararına uyularak hüküm kurulmuşsa da; dava konusu taşınmazın maliki muris Haşim E.’in dosyada mevcut 10.04.2003 tarihli Kadıköy 3. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen veraset belgesinde dava açan mirasçılardan başka Fatma Yüksel E.’in de mirasçı olduğu ve bu mirasçının 09.05.2008 tarihli müdahale dilekçesiyle harcını da yatırarak davaya katılmak istediğini belirttiği, mahkemece 27.05.2008 tarihli celsede adı geçenin davaya asli müdahil olarak katılmasına karar verildiği ve karar başlığında da müdahil olarak yer aldığı, bu itibarla tam pay üzerinden hesap yapan bilirkişi raporu doğrultusunda mahkemece verilen 27.05.2008 tarihli kararın doğru olduğu, ancak maddi hata sonucu hükmün bozulduğu anlaşıldığından, tam pay üzerinden karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, davacılardan peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde iadesine, aşağıda 110 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 yazılı kalan onama harcının davalılardan Kağıthane Belediye Başkanlığı’ndan alınmasına ve temyiz edenlerden peşin alınan temyize başvurma harçlarının Hazineye irat kaydedilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.01.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 111 YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Tarih: 14.1.2013 Esas: 2012/16372 Karar: 2013/12 KİRA İLİŞKİSİNDEN DOĞAN ANLAŞMAZLIKLARDA SULH MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLDUĞU, KİRA SÖZLEŞMESİNİN İDARİ İŞLEMLE VEYA ÖZEL OLARAK KURULMASININ ÖNEMİ BULUNMADIĞI ÖZET: Dava kira bedelinin tahsili için icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece; uyuşmazlığa bakma görevinin idari yargıda olması nedeniyle mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir. Özel Dairece; İdare mahkemesince kiralamaya ilişkin karar iptal edilmeyip halen geçerliliğini koruduğundan taraflar arasında kurulmuş bir kira sözleşmesi bulunduğunu kabul etmek gerekir. Davacı bu kira sözleşmesine dayanarak icra takibi yaparak ödenmeyen kira alacağının tahsilini istemiş, itiraz üzerine sulh hukuk mahkemesine açtığı bu dava ile itirazın iptali isteminde bulunmuştur. Kira sözleşmesinin idari işlemle veya özel olarak kurulmasının önemi yoktur. Kira sözleşmesi kurulduktan sonra kira sözleşmesinden kaynaklanan tüm uyuşmazlıklara bakma görevi Sulh Hukuk Mahkemesinin görevinde bulunduğundan işin esasının incelenmesi gerekirken dava dilekçesinin reddine karar verilmesi doğru görülmeyip yerel mahkemenin kararı bozulmuştur. İlgili Kanun/Madde: 1086/m.8-2 6100/m.4-a DAVA : Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı itirazın iptali davasına dair karar, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Dava kira bedelinin tahsili için icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece icra takibine konu alacağın idari işlemden 112 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 kaynaklanması nedeniyle uyuşmazlığa bakma görevinin idari yargıda olması nedeniyle mahkemenin görevsizliğine, dava dilekçesinin yargı yolu yönünden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Davacı vekili dava dilekçesinde Denizli ile Irlıganlı Beldesi arasında çalışacak belediye denetimli dolmuşların faaliyetlerine dair şartnamenin karşılıklı olarak kabul edildiğini, şartname kapsamında kira bedeli hususunun açıkça kabul edildiğini, davalının 27.08.2009 tarihli dilekçe ile kiralamış olduğu dolmuş hattının kira süresinin bir yıl uzatılması ve kira bedelinin şartnameye göre düzenlenmesini istemesi üzerine Belediye encümenince görüşülerek şartnamenin 26 maddesine göre aylık kiranın 365.00 TL + KDV olarak belirlendiğini,davalının bu karara karşı Denizli İdare Mahkemesinin 2009/1215 sayılı dosyası ile 03.06.2004 tarih ve 18 nolu encümen kararının iptali istemli dava açtığını, mahkemece yürütmenin durdurulması kararının reddine karar verildiğini, bunun üzerine kira bedelinin tahsili için icra takibi yapıldığını davalının haksız olarak icra takibine itiraz ettiğini belirterek itirazın iptalini istemiştir. Davalı vekili ise davanın haksız ve yersiz olduğunu, takip alacaklısı ile müvekkili arasındaki hukuki ilişkiye ilişkin olarak Denizli İdare Mahkemesinin 2009/1215 sayılı davası ile ihale, kiralama ve kira bedelinin açıkca hukuka aykırı bulunduğundan bahisle dava açıldığını, yürütmenin durdurulması talebinin reddinin davacının alacaklı olduğunu göstermeyeceğini, uyuşmazlığın yargılamayı gerektirdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece icra takibine konu alacağın idari işlemden kaynaklanması nedeniyle uyuşmazlığa bakma görevinin idari yargıda olması nedeniyle mahkemenin görevsizliğine, dava dilekçesinin yargı yolu yönünden reddine karar verilmiştir. Denizli merkezli Irlıganlı Beldesinin toplu taşıma işinin 2886 sayılı Devlet İhale kanunun 45 maddesine göre Belediye encümeninin 03.06.2004 tarih ve 18 sayılı kararı ile ihale edilmesine karar verilmiş ve dolmuş hattı 11.06.2004 tarihinde ihale ile dava dışı N. D. aylık 225 TL bedelle ihale edilmiştir. Davalı A. K. hattı devir almak için Belediye Başkanlığına 12.09.2006 tarihli dilekçesi ile müracaat etmiş ve bilahare de Irlıganlı Belediye Başkanlığına verdiği 27.08.2009 tarihli dilekçesinde” Belediyeniz tarafından 11.06.2004 tarihinde yapılan ihale ile bir adet minibüs hattını almış bulunduğunu, şartnamenin 26 maddesine göre yeni kira bedelinin tesbit edilerek kira süresinin bir yıl süre ile uzatılmasını istemiştir. Belediye encümeninin 27.08.2009 gün ve 48 sayılı kararı ile “ Belediye encümeninin 03.06.2004 tarih ve 18 sayılı kararı ile ihaleye çıkarılan ve 11.06.2004 tarihinde 2886 SK 51 maddesine göre yapılan ihale sonucunda bir adet minibüs hattının A.K. tarafından kiralandığı, kira süresinin bir yıl uzatılmasına ve şartnamenin 26 maddesine göre bir aylık kira bedelinin SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 113 365.00 TL ( KDV dahil ) olarak tespit edilmesinin oy birliği ile kabul edildiğine” karar verilmiştir. Tüm dosya kapsamından taraflar arasında minibüs hattı kira sözleşmesinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Belediye encümeninin kiralamaya ilişkin 03.06.2004 tarih ve 18 sayılı kararı ile 27.098.2009 gün ve 38 sayılı encümen kararının iptali ve yürütmenin durdurulmasına için açılan Denizli İdare Mahkemesinin 2009/1215 sayılı kararında yürütmenin durdurulması istemine ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Denizli İdare mahkemesinin 2009/1224-729 esas sayılı dosyası delil olarak sunulmuş bu idare mahkemesi kararında konunun aynı olduğu davacısının değişik olduğu ve mahkemece kiralamaya ilişkin 03.06.2004 gün ve 18 sayılı işlemin iptaline ilişkin talebin süre yönünden reddine, 27.08.2009 tarih ve 38 sayılı kararın iptaline karar verilmiştir. Bu durumda kiralamaya ilişkin 03.06.2004 tarih ve 18 sayılı karar iptal edilmeyip halen geçerliliğini koruduğundan taraflar arasında kurulmuş bir kira sözleşmesi bulunduğunu kabul etmek gerekir. Davacı bu kira sözleşmesine dayanarak icra takibi yaparak ödenmeyen kira alacağının tahsilini istemiş itiraz üzerine sulh hukuk mahkemesine açtığı bu dava ile itirazın iptali isteminde bulunmuştur. HUMK 8/2 maddesi”dava konusu olan şeyin değerine bakılmaksızın, icra iflas kanununun onuncu babında yer alan 269 ve 272 nci ve sonraki maddeleri hükümleri hariç olmak üzere,kira sözleşmesine dayanan her türlü tahliye, aktin feshi yahut tespit davaları, bu davalarla birlikte açılmış kira alacağı ve tazminat davaları ve bunlara karşılık olarak açılan davalar yine 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren” HMK 4/a maddesinde:kiralanan taşınmazların, 09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı icra ve iflas kanuna göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dahil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaların” Sulh Hukuk Mahkemesinde görüleceği hüküm altına alınmıştır. Kira sözleşmesinin idari işlemle veya özel olarak kurulmasının önemi yoktur.Kira sözleşmesi kurulduktan sonra kira sözleşmesinden kaynaklanan tüm uyuşmazlıklara bakma görevi Sulh Hukuk Mahkemesinin görevinde bulunduğundan işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı gerekçeyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 14.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 114 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 1086/m.8-2 HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (Mülga) Sulh mahkemesi: II - Dava konusu olan şeyin değerine bakılmaksızın: 1. İcra ve İflas Kanununun onuncu babında yer alan 269 ve 272 nci ve sonraki maddeleri hükümleri hariç olmak üzere, kira sözleşmesine dayanan her türlü tahliye, aktin feshi yahut tesbit davaları, bu davalarla birlikte açılmış kira alacağı ve tazminat davaları ve bunlara karşılık olarak açılan davaları, 6100/m.4-a HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU a) Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları, SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 115 YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Tarih: 4.2.2013 Esas: 2012/15081 Karar: 2013/1122 KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI KÖY BOŞLUĞUNUN ZİLYETLİKLE KAZANILAMAYACAĞI ÖZET: Dava, kadastrodan önceki kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuki sebebine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14.maddesi gereğince açılan tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairece; Söz konusu taşınmazın davacının evinin önünde yer alan ve ona ait parselin bitişiğinde bulunan köy boşluğu niteliğinde bir yer olup sırf evinin önünde yer alması nedeniyle kısmen yararlandığı, kamu hizmetine tahsisli yerlerden sayılan köylüler tarafından düğün ve taziye yeri olarak kullanılan köy boşluğunun zilyetlikle kazanılacak yerlerden bulunmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle yerel mahkemenin kararı bozulmuştur. İlgili Kanun/Madde: 4721/m.713-1 3402/m.14 DAVA : M. D. ile Çanakçı Köyü Tüzel Kişiliği ve Hazine aralarındaki tescil davasının kabulüne dair Suruç Sulh Hukuk Mahkemesi’nden verilen 22.06.2011 gün ve 495/324 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü: KARAR : Davacı, dava dilekçesinde mevkii ve sınırlarını açıkladığı taşınmazın 30 seneden fazla bir zamandan beri zilyet ve tasarrufunda bulunduğunu, bitişikte 31 nolu parsel üzerinde bulunan evinin avlusu olarak kullanıldığını açıklayarak adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı Hazine temsilcisi, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Davalı Köy Tüzel Kişiliğini temsilen köy muhtarı, 10.03.2009 tarihli 116 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 yargılama oturumunda; taşınmazın M. D.’in avlusu içinde olduğunu, orta malı niteliğinde bulunmadığını ve onun tarafından kullanıldığını ve bir diyeceği olmadığını bildirmiştir. Mahkemece, Teknik Bilirkişi R. S. ve arkadaşının 14.05.2009 tarihli raporlarına ekli krokide A harfi ile gösterilen 739.23 m2 yüzölçümlü köy boşluğu niteliğindeki taşınmaza ilişkin davanın kabulüyle davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir. Dava, kadastrodan önceki kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuki sebebine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14.maddesi gereğince açılan tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, kazanma koşullarının davacı yararına oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, davacı 09.06.2009 tarihli yargılama oturumunda; “dava konusu taşınmazda sürekli ikamet etmiyor isem de, sürekli bir şekilde ara ara söz konusu taşınmaza gittiğini, zaten dava konusu taşınmazın evin önünde bulunan yer olduğunu, gerektiğinde “düğün ve taziyelerde” kullanıldığını, dedesinden ve babasından kaldığını, avlu niteliğinde tasarruf ettiğini taşınmazda herhangi bir ekim yapmadığını” bildirmiş, 17.11.2009 tarihli yargılama oturumunda ise, bana ait olduğunu sandığım, ancak 2008 yılında dava konusu arazinin köy tüzel kişiliği lehine kaydedildiğini öğrendiğini, ancak araziyi kendisininmiş gibi kullandığını” belirtmiştir. 06.05.2009 tarihinde yapılan keşifte dinlenen tanıklardan R. Ö. dava konusu yerin davacının evinin önünde bulunduğunu, söz konusu araziyi bu sebeple davacının kullandığını, arazi üzerinde bildim bileli herhangi bir tarımsal faaliyet yapılmadığını, hali arazi olarak durduğunu, köylüler tarafından ara sıra hayvan otlatıldığını, halen de bu şekilde kullandığını beyan etmiş, davacı tanığı B. D. ise taşınmaz üzerinde herhangi bir tarımsal faaliyet olmadığını, 50 yıldır ekilip biçilmediğini, köylünün hayvanlarını burada otlattığını, söz konusu taşınmaz davacının evinin önünde bulunan yer olup özellikle “taziyelerde” kullanıldığını açıklamıştır. Dosya kapsamında bilgi ve belgeler, keşif tutanağındaki açıklamalar ve yukarıda belirtilen bilgiler birlikte değerlendirildiğinde söz konusu taşınmazın davacının evinin önünde yer alan ve ona ait 31 nolu parselin bitişiğinde bulunan köy boşluğu niteliğinde bir yer olup sırf evinin önünde yer alması nedeniyle kısmen yararlandığı, davacının taşınmaz üzerinde ekonomik amaca uygun bir zilyetliğinin bulunmadığı, bunun aksine yağmur yağdığında ve yeşerdiğinde köylülerin buralarda hayvanlarını otlattığı, düğün ve taziye işlerinde kullandığı, bu haliyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/A bendinde yazılı kamu hizmetine tahsisli yerlerden olduğunun kabulü gerektiği, bu tür SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 117 yerlerin özel mülkiyete konu yapılacak biçimde tapuya tescilinin mümkün bulunmadığı, davacı bizzat kendisi de taşınmazın düğün ve taziyelerde kullanılan yer niteliğinde bulunduğunu açıkladığı ve kabul ettiği, dinlenen tanıkların da bunu doğruladığı dosya kapsamıyla sabit görüldüğünden kamu hizmetine tahsisli yerlerden sayılan köylüler tarafından düğün ve taziye yeri olarak kullanılan köy boşluğunun TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14.maddesi uyarınca zilyetlikle kazanılacak yerlerden bulunmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır. SONUÇ : Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK’nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, 04.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 4721/m.713-1 TÜRK MEDENİ KANUNU Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. 3402/m.14 KADASTRO KANUNU Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir. (Değişik fıkra: 03/07/2005-5403 S.K./26.mad) Sulu veya kuru arazi ayrımı, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümlerine göre yapılır. 4342 sayılı Mera Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrası gereği 3402 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılacak işlemlerde Kadastro Komisyonlarına konu uzmanı Ziraat Mühendisi dâhil edilir. Taşınmaz malın, yukarıdaki fıkranın kapsamı dışında kalan kısmının zilyedi adına tespit edilebilmesi için, birinci fıkra gereğince delillendirilen zilyetliğin ayrıca aşağıdaki belgelerden birine dayandırılması lazımdır. A) 31/12/1981 tarihine veya daha önceki tarihlere ait vergi kayıtları, B) Tasdikli irade suretleri ile fermanlar, C) Muteber mütevelli, sipahi, mültezim temessük veya senetleri, D) Kayıtları bulunmayan tapu veya mülga hazinei hassa senetleri veya muvakkat 118 LEGES Hukuk Dergisi tasarruf ilmuhaberleri, E) Tasdiksiz tapu yoklama kayıtları, F) Mülkname, muhasebatı atika kalemi kayıtları, G) Mubayaa, istihkam ve ihbar hüccetleri, H) Evkaf idarelerinden tapuya devredilmemiş tasarruf kayıtları. NİSAN 2013 SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 119 YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Tarih: 14.1.2013 Esas: 2012/22940 Karar: 2013/117 İŞ AKDİNİN FESHİ DAVACININ SIK SIK RAPOR ALMASI İŞYERİNDE OLUMSUZLUKLARA YOLAÇMIŞ VE İŞ İLİŞKİSİNİN İŞVEREN AÇISINDAN ÇEKİLMEZ HALE GETİRMİŞ OLMASI DURUMUNDA İŞ AKDİNİN İŞVERENCE FESHEDİLEBİLECEĞİ ÖZET: Davacı vekili, davacı işçinin iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan feshedildiğini belirterek 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18 ve devamı maddeleri uyarınca feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairece; Dosya içeriğine göre uçucu personel olan ve Toplu İş Sözleşme hükümleri uyarınca 4857 sayılı İş Kanunu’nun iş güvencesi hükümlerinden yararlanan davacı işçinin her yıl rapor aldığı ve 2011 yılında da birçok kez rahatsızlığı nedeni ile aralıklı da olsa rapor aldığı anlaşılmaktadır. Sık sık rapor almada bekleme süresinin aranmasına gerek yoktur. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18/3.f bendindeki geçersizlik bir kez rapor alma halinde bekleme süresi içinde fesihte söz konusudur. Bu nedenle mahkemenin bu gerekçesi yerinde değildir. Davacının sık sık rapor alması nedeni ile önceden hazırlanan uçuş programlarının aksayacağı, iş gücü planlamasının değişeceği açıktır. Davacının sık sık rapor alması işyerinde olumsuzluklara yol açmış ve iş ilişkisinin işveren açısından çekilmez hale getirmiştir. İşverenin feshi, davacının yeterliliğinden kaynaklanan geçerli nedene dayandığından, davanın reddi gerekir. Yazılı gerekçe ile davanın kabulü hatalıdır. 4857 sayılı İş Yasasının 20/3 maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. 120 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 F ) SONUÇ: Yukarda açıklanan gerekçe ile; 1. Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, 2. Davanın REDDİNE, 3. Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına, 4. Davacının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, davalının yaptığı yargılama gideri 70.00 TL’nin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine, 5. Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre 1.320 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, kesin olarak, 14.01.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi. İlgili Kanun/Madde: 4857/m.18-3-f, 20-3, 25-1-b DAVA : Davacı vekili, davacı işçinin iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan feshedildiğini belirterek 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18 ve devamı maddeleri uyarınca feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi B.Kar tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : A ) Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili, davalıya ait işyerinde Toplu İş Sözleşmesi kapsamında kabin memuru olarak çalışan ve sözleşmedeki hükümler nedeni ile iş güvencesinden yararlanan davacı işçinin iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan feshedildiğini belirterek 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18 ve devamı maddeleri uyarınca feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir. B ) Davalı Cevabının Özeti: Davalı işveren vekili, uçuş personeli olan davacının iş akdinin sık sık rapor alması nedeni ile uçuş operasyonunun aksamasına, iş gücü planlamasının olumsuz etkilenmesine, iş arkadaşlarının uçuş programlarında değişiklik yapılmasına neden olduğunu, bunun işyerinde olumsuzluklara yol açtığını, iş sözleşmesinin İş Kanunun 17. 18. ve 19. Maddeleri gereğince işçinin davranışlarından ve yeterliliğinden kaynaklanan geçerli sebeple kıdem ve ihbar tazminat ödenmek suretiyle feshedildiğini, davanın reddi gerektiğini savunmuştur. C ) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davacının almış olduğu raporlar resmi sağlık kurumlarınca verilmiş raporlar olup davacı rahatsızlığı dolayısıyla aldığı rapor sonucu işe gelmediği, 4857 Sayılı İş Kanununun 18 maddesinde fesih için geçerli nedenin bulunmadığı haller arasında sayılan hastalık ve kaza nedeniyle işçinin ihbar öneline 6 hafta eklenmesiyle bulunan süreyi aşmayan istirahat süresi içerisinde aldığı raporların devamsızlık sayılmadığı, SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 121 davacının 2011 yılında aldığı rapor süresinin, davacının işyerindeki kıdemi dikkate alındığında ihbar öneline ilaveten 6 haftayı aşmadığı, geçerli feshin kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. D ) Temyiz: Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. E ) Gerekçe: 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 18.maddesinde iş sözleşmesinin işveren tarafından işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanılarak feshedilebileceği düzenlenmiştir. Söz konusu geçerli sebepler İş Kanunu’nun 25.maddesinde belirtilen derhal fesih için öngörülen nedenler yanında, bu nitelikte olmamakla birlikte, işçinin ve işyerinin normal yürüyüşünü olumsuz etkileyen hallerdir. İşçinin yeterliliğinden veya davranışlarından kaynaklanan sebepler ancak işyerinde olumsuzluklara yol açması halinde fesih için geçerli sebep olabilirler. İş ilişkisinin sürdürülmesinin işveren açısından önemli ve makul ölçüler içinde beklenemeyeceği durumlarda, feshin geçerli sebeplere dayandığı kabul edilmelidir. İş Kanunu’nun gerekçesinde hangi hallerin işçinin yetersizliği nedeniyle geçerli fesih hakkı bahşedeceği örnek kabilinden sayılmış olup bunlardan biri de sık sık hastalanarak rapor almadır. Sık sık rapor alma halinde, işveren aralıklı da olsa işçinin iş görme ediminden faydalanamayacaktır. Sık sık hastalanan ve rapor alan işçinin, bu nedenle devamsızlığının işyerinde olumsuzluklara yol açacağı açık bir olgudur. İş Kanunu’nun gerekçesinde sık sık hastalanmanın yeterlilikten kaynaklanan neden olarak örnek kabilinden sayılması, işyerinde olumsuzluklara yol açtığının kabul edilmesindendir. İşveren 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18/3. f maddesi uyarınca aynı kanunun 25/I.b maddesi uyarınca önele ilaveten altı haftalık bekleme süresi içinde işçinin iş sözleşmesini feshedemez. Ancak işçinin aralıklı olmak üzere sık sık rapor alması bu kapsama girmez. Sık sık rapor alması durumunda toplam raporlu olduğu süre, bekleme süresi içinde kalsa bile, sık sık rapor alması işyerinde olumsuzluklara yol açmış ise, işçinin iş sözleşmesi bildirimli veya süreli olarak feshedilebilir. Bu durumda fesih geçerli nedene dayanmaktadır. Dosya içeriğine göre uçucu personel olan ve Toplu İş Sözleşme hükümleri uyarınca 4857 sayılı İş Kanunu’nun iş güvencesi hükümlerinden yararlanan davacı işçinin her yıl rapor aldığı ve 2011 yılında da bir çok kez rahatsızlığı nedeni ile aralıklı da olsa rapor aldığı anlaşılmaktadır. Sık sık rapor almada bekleme süresinin aranmasına gerek yoktur. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18/3.f bendindeki geçersizlik bir kez rapor alma halinde bekleme süresi içinde fesihte sözkonusudur. Bu nedenle mahkemenin bu gerekçesi yerinde değildir. Davacının sık sık rapor alması nedeni ile önceden hazırlanan uçuş 122 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 programlarının aksayacağı, iş gücü planlamasının değişeceği açıktır. Davacının sık sık rapor alması işyerinde olumsuzluklara yol açmış ve iş ilişkisinin işveren açısından çekilmez hale getirmiştir. İşverenin feshi, davacının yeterliliğinden kaynaklanan geçerli nedene dayandığından, davanın reddi gerekir. Yazılı gerekçe ile davanın kabulü hatalıdır. 4857 sayılı İş Yasasının 20/3 maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. F ) SONUÇ: Yukarda açıklanan gerekçe ile; 1. Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, 2. Davanın REDDİNE, 3. Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına, 4. Davacının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, davalının yaptığı yargılama gideri 70.00 TL’nin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine, 5. Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre 1.320 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, kesin olarak, 14.01.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 4857/m.18-3-f İŞ KANUNU Özellikle aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz: f) Hastalık veya kaza nedeniyle 25 inci maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt bendinde öngörülen bekleme süresinde işe geçici devamsızlık. 4857/m.20-3 İŞ KANUNU Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir. 4857/m.25-1-b İŞ KANUNU Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir: I- Sağlık sebepleri: b) İşçinin tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunduğunun Sağlık Kurulunca saptanması durumunda. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 123 YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Tarih: 20.12.2012 Esas: 2011/14906 Karar: 2012/26282 DAVANIN KONUSUZ KALMASI SEBEBİYLE KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA DAİR VERİLEN KARARIN TESPİT HÜKMÜ NİTELİĞİNDE OLDUĞU VE TALEP SONUCUNUN TAMAMEN KARŞILANMIŞ OLMASI DURUMUNDA VERİLEBİLECEĞİ, AKSİ TAKDİRDE KARŞILANMAYAN KISIMLAR İÇİN BEKLETİCİ MESELE YAPILACAĞI ÖZET: Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerin 506 sayılı Kanunun 26. maddesi uyarınca rücuan tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, bozmaya uyularak, ilamında belirtildiği şekilde, davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Özel Dairece; Uyuşmazlık, 6111 sayılı Kanun uyarınca yapılandırma kapsamına giren borcun taksitler halinde ödenmeye başlanması anında, eldeki davanın konusuz kalıp kalmayacağı; başka bir anlatımla, taksitlerin ödenmeye başlanması üzerine, “esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına” karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Talep sonucunun henüz karşılanmadığının belirlenmesi durumunda, HMK m. 165 uyarınca bu durum “bekletici sorun” kabul edilerek, anılan koşulların oluşması anına kadar yargılama bekletilmelidir. Mahkemece, yapılan taksit ödemelerinin Kurum alacağını karşıladığının anlaşılması halinde ise, “davanın konusunun kalmadığından” söz edilebilir. Mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı görülüp yerel mahkemenin kararı bozulmuştur. 124 LEGES Hukuk Dergisi İlgili Kanun/Madde: 6111/m.17-26 NİSAN 2013 6100/m.165 DAVA : Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerin 506 sayılı Kanunun 26. maddesi uyarınca rücuan tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, bozmaya uyularak, ilamında belirtildiği şekilde, davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi: KARAR : 6111 sayılı Kanunun 17. maddesinin yirmialtıncı fıkrasında, “işverenlerin ve üçüncü şahısların, 5510 sayılı Kanunun 14 üncü, 21 inci, 23 üncü, 39 uncu ve 76 ıncı maddeleri, 506 sayılı Kanunun mülga 10 uncu, 26 ncı, 27 nci ve 28 inci maddeleri, 1479 sayılı Kanunun mülga 63 üncü maddesi ve 5434 sayılı Kanunun mülga 129 uncu maddesi gereğince iş kazası ve meslek hastalığı, malullük, adi malullük ve ölüm halleri ile genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere yönelik fiiller nedeniyle ödemekle yükümlü bulundukları her türlü borçları ile bu borçlara kanuni faiz uygulanan sürenin başlangıcından bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar geçen süre için TEFE/ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın, bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde ödenmesi halinde bu borçlara uygulanan kanuni faizin tahsilinden vazgeçilir.” hükmü yer almaktadır. Bu düzenleme uyarınca, iş kazası ve meslek hastalığı, malullük, adi malullük ve ölüm halleri ile genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere yönelik fiiller nedeniyle açılan rücuan alacak davaları sonucunda verilen mahkeme kararları ile belirlenen ve ödemekle yükümlü bulunulan borçlar için 02.05.2011 tarihine kadar yeniden yapılandırma başvurusunda bulunulması halinde, 6111 sayılı Kanuna göre ödenecek toplam tutar hesaplanacak; süresinde ödenmeyen veya eksik ödenen taksitlerin belirtilen şekilde de ödenmemesi veya bir takvim yılında ikiden fazla taksitin süresinde ödenmemesi veya eksik ödenmesi halinde ise bu Kanun hükümlerinden yararlanma hakkı kaybedilecektir. Bununla birlikte, anılan madde kapsamında bulunan Kurum alacağının tahsili amacıyla açılan rücu davalarının yargılama sürecinde, 6111 sayılı Yasadan yararlanmak için Kuruma başvuruyu engelleyen bir düzenleme de bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, 6111 sayılı Kanun uyarınca yapılandırma kapsamına giren borcun taksitler halinde ödenmeye başlanması anında, eldeki davanın konusuz kalıp kalmayacağı; başka bir anlatımla, taksitlerin ödenmeye SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 125 başlanması üzerine, “esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına” karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Bazı hallerde dava devam ederken, dava açılmasından sonra meydana gelen ( dava konusu alacağın ödenmesi gibi ) bir nedenle dava konusu ortadan kalkabilir. Davanın konusuz kalması halinde, artık dava hakkında yargılama yapılmasına ve hüküm verilmesine gerek kalmaz. Bu halde, mahkemece, dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilir. Mahkemenin esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararı, bir tespit hükmü niteliğindedir. Davanın konusuz kalması halinde, mahkeme davayı reddetmemekte, sadece davanın ( esasının ) konusuz kaldığını tespit etmekle yetinmektedir. Çünkü mahkeme, bu kararı ile aynı zamanda dava konusu yapılmış olan hakkın artık mevcut olmadığını da tespit etmektedir. Konusuz kalan talepler dışındaki asıl ve yardımcı talepler için yargılamaya devam edileceğinden, mahkemenin bu taleplerin kabulüne ilişkin kararı normal bir eda hükmü niteliğindedir. Mahkemenin “esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına” ilişkin kararının kesinleşmesinden sonra, o dava konusu hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamayacaktır; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilecektir. Belirtilen nedenlerle, davanın konusunun kalmadığına karar verebilmek için, sadece yapılandırma kapsamında başvuru yapılması veya yapılandırılan borcun taksitler halinde ödenmeye başlanması yeterli olmayıp, 6111 sayılı Kanundan yararlanılarak yapılan ödemelerin, davaya esas talep sonucunu karşılandığının da anlaşılmış olması gerekir. Talep sonucunun henüz karşılanmadığının belirlenmesi durumunda ise, HMK m. 165 uyarınca bu durum “bekletici sorun” kabul edilerek, anılan koşulların oluşması anına kadar yargılama bekletilmelidir. Mahkemece, yapılan taksit ödemelerinin Kurum alacağını karşıladığının anlaşılması halinde ise, “davanın konusunun kalmadığından” söz edilebilir. Yukarıda belirtilen yasal ve maddi olgular gözetilmeksizin, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O halde, davacı Kurum vekilinin, bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 20.12.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. 126 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 6111/m.17-26 BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI İLE SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU VE DİĞER BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN İşverenlerin ve üçüncü şahısların, 5510 sayılı Kanunun 14 üncü, 21 inci, 23 üncü, 39 uncu ve 76 ncı maddeleri, 506 sayılı Kanunun mülga 10 uncu, 26 ncı, 27 nci ve 28 inci maddeleri, 1479 sayılı Kanunun mülga 63 üncü maddesi ve 5434 sayılı Kanunun mülga 129 uncu maddesi gereğince iş kazası ve meslek hastalığı, malullük, adi malullük ve ölüm halleri ile genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere yönelik fiiller nedeniyle ödemekle yükümlü bulundukları her türlü borçları ile bu borçlara kanuni faiz uygulanan sürenin başlangıcından bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar geçen süre için TEFE/ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın, bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde ödenmesi halinde bu borçlara uygulanan kanuni faizin tahsilinden vazgeçilir. 6100/m.165 HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (1) Bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir. (2) Bir davanın incelenmesi ve sonuçlandırılması başka bir davanın veya idari makamın çözümüne bağlı ise mahkeme, ilgili tarafa görevli mahkemeye veya idari makama başvurması için uygun bir süre verir. Bu süre içinde görevli mahkemeye veya idari makama başvurulmadığı takdirde, ilgili taraf bu husustaki iddiasından vazgeçmiş sayılarak esas dava hakkında karar verilir. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 127 YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Tarih: 2.1.2013 Esas: 2012/17762 Karar: 2013/5 ALACAĞIN TEMLİKİ KARŞILIKSIZ KALAN TEMİNAT MEKTUPLARININ İADESİ DAVA : Taraflar arasında görülen davada Kadıköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 29/12/2009 tarih ve 2008/19-2009/997 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Kamil Ersin Ortaç tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, müvekkili bankanın kredi müşterisi olan V. AŞ’nin İstanbul Bahçelievler Belediyesi ile “Bahçelievler Şarta Bağlı Kat Karşılığı İnşaat ve Devir Vaadi” sözleşmesi imzalayarak, kamu ve sağlık hizmet binalarının inşaatını üstlendiğini, bu sözleşme uyarınca da belediyeye ait arsanın kendisine veya göstereceği kişiye devri hususunda anlaşmaya varıldığını, dava dışı V. AŞ’nin davalı ile de bir sözleşme yaparak, belediye ile yaptığı sözleşme çerçevesinde kendisine devri vaadedilen arsayı devir vaadinde bulunarak, yapılacak kamu binalarının inşaat masraflarının davalı tarafından yüklenilmesinin sağlandığını, bu sözleşmeler çerçevesinde müvekkili bankanın davalı şirkete hitaben, V.V.şirketi lehine 2 adet teminat mektubu düzenlediğini, müvekkili bankanın ayrıca kredi riskinin teminatı olarak da 25.10.2002 tarihli temlikname ile V.’ın davalı şirketten olan 6.000.000 USD alacağını temlik aldığını, V.V. inşaat şirketinin teminat mektuplarına konu kamu binalarının inşaatına başladığını, hastane binasının bitirildiğini, 25.10.2002 tarihli 6.000.000 USD bedelli temlik kapsamında 07.11.2006 tarihine kadar müvekkili bankaya toplam 4.725.882.86 USD tutarında hak ediş geldiğini, sonrasında herhangi bir bedelin gelmediğini, inşaatların son durumu ile ilgili tespit yaptırıldığını ve işlerin yaklaşık %87 oranının tamamlanmış bulunduğunun tespit edildiğini, diğer taraftan Bahçelievler Belediye Başkanlığı ile V.V.şirketi arasında imzalanan sözleşme ve yine V.V.inşaat şirketi ile davalı Carrefour şirketi arasında imzalanan sözleşmelere göre, davalı şirkete vaadedilerek 128 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 21.07.2003 tarihinde tapuya şerh edilen taşınmaz üzerine davalı şirketin tabelasının konulmuş bulunduğunu, işlerin tamamlanmış ve fiziken taşınmazın davalı şirketin kullanımına geçtiğinin tespitini edildiğini, ayrıca V. AŞ ile yapılan inşaat sözleşmesinin sona ermiş olduğunu ileri sürerek, davalıya verilmiş bulunan toplam 980.000 USD bedelli teminat mektuplarının iadesine ve temlik sözleşmesi kapsamında ödenmesi gereken 1.274.117.14 USD’nin ödenme günündeki efektif satış kuru karşılığının ticari reeskont faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkili şirket ile davacı banka arasında herhangi bir ticari ilişki bulunmadığını, davacı bankanın, müvekkili şirkete bir dönem inşaat yapma vaadinde bulunan ancak taahhüdünü yerine getirmeyen V. lehine teminat mektupları düzenlediğini, teminat mektuplarının tevdi edilmesinin sebebinin Vinsan ile müvekkili arasındaki Bahçelievler projesi olarak bilinen inşaat sözleşmesi olduğunu, Vinsan’ın, sözleşmeye konu inşaatını tamamlayamadığını, kısmen yaptığı üretimleri de süresinde yerine getirmediğini, Vinsan’ın inşaatları sözleşmeye uygun teslim etmesinin mümkün olmadığının tespit edilmesini takiben 11.11.2006 tarihli mutabakat protokolü düzenlendiğini ve inşaatların Vinsan tarafından tamamlanmadığının belirlendiğini, davacı banka ile dava dışı Vinsan arasında 25.10.2002 tarihli temlik sözleşmesi düzenlendiğini, bu sözleşme ile Vinsan’ın müvekkili şirketten doğacak alacağından 6.000.000 USD tutarlı kısmını davacı bankaya temlik ettiğini, ancak temlik sözleşmesinde müvekkili şirketin imzası ve borca yönelik bir kabul iradesinin bulunmadığını, borç doğduğu kadar alacaklı bankaya ödeme yapıldığını, davacının iddiasına konu bir alacağı olması halinde bunun muhatabının müvekkili şirket değil Vinsan şirketi olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacı bankanın davalı adına, 670.000 USD ve 980.000.USD tutarlı iki adet teminat mektubu düzenlediği, dava dışı V. şirketi ile davalı arasında düzenlenen 11.11.2006 tarihli protokolde belirtilen edimlerin yerine getirildiği ve proje konusu taşınmazın mülkiyetinin davalıya geçtiği, bu nedenle karşılıksız kalan teminat mektuplarının davacıya iadesinin gerektiği gerekçesiyle dava konusu 04.10.2001 tarihli 670.000 USD ve 25.10.2002 tarihli 980.000 USDlik teminat mektuplarının karşılıksız olması nedeniyle davalıdan alınıp davacıya verilmesine ve davacının borçlu olmadığı halde 670.000 USD’lik teminat mektubundan ödediği 444.195.25 TL’nin davalıdan istirdadına, dava dışı Vinsan şirketinin davalıdan olan 6.000.000 USD tutarlı alacağını davacıya temlik ettiği, bu temlik sözleşmesi nedeniyle davacının bakiye 1.234 USD alacağının bulunduğu gerekçesiyle de temlik kapsamında kalan 1.052.45 USD alacağın 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince, ödeme tarihindeki SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 129 en yüksek mevduat faiz oranları uygulanmak suretiyle hesaplanacak faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, aşan istemin reddine karar verilmiştir. Kararı davacı vekili temyiz etmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 07,15 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 02.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 130 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Tarih: 21.1.2013 Esas: 2012/25946 Karar: 2013/1185 ÇEKTE ZAMANAŞIMININ İBRAZ SÜRESİNİN BİTİMİNDEN BAŞLAYACAĞI VE İBRAZ SÜRESİNİN BİTİMİ TARİHİNDEKİ KANUN HÜKÜMLERİNE GÖRE ZAMANAŞIMININ DİKKATE ALINMASI GEREKTİĞİ ÖZET: Çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile yapılan takipte borçlu zamanaşımı süresinin dolduğunu iddia ederek icranın geri bırakılmasını talep etmiştir. Mahkemece; zamanaşımı süresinin 3 yıla çıkarıldığı ve henüz bu sürenin de dolmadığı gerekçesiyle istem reddedilmiştir. Özel Dairece; Çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise, o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkında zamanaşımı süresi, ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağından çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur. Bu nedenle zamanaşımı süresi, 6762 Sayılı TTK.’nun 726. maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde altı ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise üç yıldır. Somut olayda takibe dayanak çekin keşide tarihi 30.11.2008 olup, ibraz süresi 03.02.2012 tarihinden önce dolduğundan, altı aylık zamanaşımı süresine tabidir. O halde mahkemece, yukarıda yapılan açıklama ve ilkeler doğrultusunda altı aylık zamanaşımı süresinin geçip geçmediği belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken zamanaşımı süresinin üç yıl olduğundan bahisle istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. İlgili Kanun/Madde: 6762/m.726 6273/m.7 6163/m.6-1 DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi Bilge SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 131 Kağan Tarım tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü : KARAR : Çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile yapılan takipte borçlu vekili; icra dosyasında müvekkili ile ilgili olarak 6 aydan fazla işlem yapılmadığını, dosyada yapılan işlemler itibariyle TTK.nun 726. maddesinde öngörülen 6 aylık zamanaşımı süresinin dolduğunu ve çekin zamanaşımına uğradığını ileri sürerek, İİK.’nun 33/a maddesi uyarınca icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiş, mahkemece, TTK’nun 726. maddesinde belirtilen zamanaşımı süresinin 3 yıla çıkarıldığı ve henüz bu sürenin de dolmadığı gerekçesiyle istem reddedilmiştir. 03.02.2012 tarih ve 28193 ( mükerrer ) sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesiyle değişik 6762 Sayılı TTK’nun 726. maddesine göre; “Hamilin; cirantalarla keşideci ve diğer çek borçlularına karşı haiz olduğu müracaat hakları ibraz müddetinin bitiminden itibaren üç yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Çek borçlularından birinin diğerine karşı haiz olduğu müracaat hakları bu çek borçlusunun çeki ödediği veya çekin dava yolu ile kendisine karşı dermeyan edildiği tarihten itibaren üç yıl geçmekle müruruzamana uğrar.” İlke olarak, herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların, yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri, yani geçmişe etkili olmamalarıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E., 1988/232 K.; 13.10.2004 gün ve 2004/10-528 E., 2004/533 K.; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E., 2005/241 K. sayılı kararları da aynı yöndedir. 6763 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2.maddesinde Türk Ticaret Kanununun mer’iyetinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükmüne tabi olacakları düzenlenmiştir. Yine, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6/1.maddesinde; “Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir” düzenlemesi yer almaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde Türk Ticaret Kanunu’nda zamanaşımı sürelerinin başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Bütün bu yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında, çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise, o yasada 132 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkında zamanaşımı süresi, ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağından çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur. Bu nedenle zamanaşımı süresi, 6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde altı ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise üç yıldır. Somut olayda takibe dayanak çekin keşide tarihi 30.11.2008 olup, ibraz süresi 03.02.2012 tarihinden önce dolduğundan, altı aylık zamanaşımı süresine tabidir. O halde mahkemece, yukarıda yapılan açıklama ve ilkeler doğrultusunda altı aylık zamanaşımı süresinin geçip geçmediği belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken zamanaşımı süresinin üç yıl olduğundan bahisle istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ) , ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.01.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 6762/m.726 TÜRK TİCARET KANUNU (Mülga) Hamilin; cirantalarla keşideci ve diğer çek borçlularına karşı haiz olduğu müracaat hakları ibraz müddetinin bitiminden itibaren altı ay geçmekle müruruzamana uğrar. Çek borçlularından birinin diğerine karşı haiz olduğu müracaat hakları bu çek borçlusunun çeki ödediği veya çekin dava yolu ile kendisine karşı dermeyan edildiği tarihten itibaren altı ay geçmekle müruruzamana uğrar. 6273/m.7 ÇEK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 726 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında yer alan “altı ay” ibareleri “üç yıl” şeklinde değiştirilmiştir. 6163/m.6-1 TÜRK TİCARET K.NUN YÜRÜRLÜĞÜ VE UYGULAMA ŞEKLİ HAKKINDA KANUN (1) Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 133 YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Tarih: 17.1.2013 Esas: 2012/6521 Karar: 2013/691 GÜVENLİK HİZMETİ SATIŞ SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN ANLAŞMAZLIKLARIN TÜKETİCİ MAHKEMESİNDE GÖRÜLECEĞİ ÖZET: Davacı, güvenlik hizmeti verilmesi hususunda davalı ile sözleşme yaptıklarını, sözleşmenin davalı tarafından haksız feshinden dolayı yoksun kaldıkları kârı dava etmişleridir Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairece; . Somut uyuşmazlıkta, davacı ile davalı arasında güvenlik hizmeti verilmesine ilişkin hizmet satış sözleşmesinin olduğu açıktır. Öyle olunca, taraflar arasındaki ilişkinin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Bu durumda mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. İlgili kanun/Madde: 4077/m.23 DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı vekili geldi, karşı taraftan gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı, güvenlik hizmeti verilmesi hususunda davalı ile 25.10.2008 tarihinde sözleşme yaptıklarını, sözleşmenin 15.11.2008-15.11.2009 tarihleri arasını kapsamakta olup sözleşmede sona erme tarihinden bir ay önce yazılı olarak haber verilmediği taktirde bir yıl uzayacağının kararlaştırıldığını, edimlerini yerine getirdiği halde davalının tek taraflı olarak 2.11.2009 tarihinde 134 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 sözleşmeyi feshettiğini, sözleşmenin haksız feshinden dolayı 16.740TL kardan yoksun kaldıklarını ileri sürerek, fazlası saklı kalmak üzere yoksun kalınan karın şimdilik 7.500TL’sinin faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm,davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1-4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Amaç başlıklı 2. maddesinde “Bu kanunun, birinci maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar” hükmüne yer verilmiş, yasanın 3. maddesinde mal; alışverişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları ifade eder. Satıcı;kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar. Tüketici ise mal veya hizmeti, ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır. Bir hukuki işlemin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir. Somut uyuşmazlıkta, davacı ile davalı arasında güvenlik hizmeti verilmesine ilişkin hizmet satış sözleşmesinin olduğu açıktır. Öyle olunca, taraflar arasındaki ilişkinin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır. 4077 sayılı yasanın 23. maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Bu durumda mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. 2-Bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir. SONUÇ : Yukarda birinci bentte gösterilen nedenle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA,ikinci bent gereğince davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 900,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.01.2013 gününde SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 135 oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 4077/m.23 TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./30. md.) Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır. Tüketici mahkemelerinin yargı çevresi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir. Tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler, tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır. Tüketici örgütlerince açılacak davalarda bilirkişi ücretleri, 29 uncu maddeye göre bütçede öngörülen ödenekten Bakanlıkça karşılanır. Davanın, davalı aleyhine sonuçlanması durumunda, bilirkişi ücreti 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalıdan tahsil olunarak 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir kaydedilir. Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun Yedinci Babı, Dördüncü Faslı hükümlerine göre yürütülür. Tüketici davaları tüketicinin ikametgahı mahkemesinde de açılabilir. Bakanlık ve tüketici örgütleri münferit tüketici sorunu olmayan ve genel olarak tüketicileri ilgilendiren hallerde bu Kanunun ihlali nedeniyle kanuna aykırı durumun ortadan kaldırılması amacıyla tüketici mahkemelerinde dava açabilirler. Gerekli hallerde tüketici mahkemeleri ihlalin tedbiren durdurulmasına karar verebilir. Tüketici Mahkemesince uygun görülen tedbir kararları, masrafı daha sonra haksız çıkan taraftan alınmak ve 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir kaydedilmek üzere, ülke düzeyinde yayınlanan gazetelerden birinde Basın İlan Kurumunca ve ayrıca varsa davanın açıldığı yerde yayınlanan mahalli bir gazetede derhal ilan edilir. Kanuna aykırı durumun ortadan kaldırılmasına yönelik Tüketici Mahkemesi kararları ise masrafı davalıdan alınmak üzere aynı yöntemle derhal ilan edili 136 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Tarih: 6.11.2012 Esas: 2012/2496 Karar: 2012/12117 İCRA VE İFLAS KANUNUNUN 277 VE DEVAMI MADDELERİNE GÖRE TASARRUFUN İPTALİNE KARAR VERİLEBİLMESİ İÇİN İPTALİ İSTENEN TASARRUFUN TAKİP KONUSU BORCUN DOĞUMUNDAN SONRA YAPILMŞ OLMASI GEREKECEĞİ ÖZET: Dava, İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, tasarrufun yapıldığı tarihte borcun doğmamış olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Dairece; Bu tür davaların dinlenebilme koşullarından biri iptali istenen tasarrufun takip konusu borcun doğumundan sonra yapılmış olmasıdır. Somut olayda, takip konusu borcun bonoya dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Davacı vekili takip konusu borcun bono tanzim tarihi ve tasarruf tarihinden önceki ticari ilişkiye dayalı olduğunu belirterek delil olarak tarafların ticari defterleri ve bilirkişi incelemesi ile davalı ve dava dışı borçlu şirket hakkındaki takip dosyalarını bildirmiştir. Davacı vekilinin, takip konusu borcun iptali istenen tasarruflardan önce doğduğuna ilişkin iddiası, tarafların ticari defterleri üzerinde yapılacak bilirkişi incelemesi ile tespitinin mümkün bulunmasına göre, davalı borçlu A.’nın dava dışı şirketin borçlarını bilerek borç yenileme sözleşmesine istinaden takip konusu bonoyu kefil olarak imzalaması nedeniyle iptali istenen tasarrufların temel borç ilişkisinden sonra yapıldığı kabul edilerek işin esasının incelenmesi ve dava konusu tasarrufun iptale tabi olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken buna uyulmamış olması bozmayı gerektirmiştir. İlgili Kanun/Madde: 2004/m. 277, 278, 279, 280 DAVA : Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 137 KARAR : Davacı vekili, davalı borçlunun alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla adına kayıtlı iki taşınmazı 17.3.2009 ve 19.3.2009 tarihlerinde tarihinde akrabası olan davalı S. T.’na sattığını belirterek muvazaalı satışların iptali ile taşınmazların davalı borçlu adına tesciline karar verilmesini dava ve talep etmiştir. Davalı borçlu vekili, müvekkilinin tasarruf tarihlerinden önce davacı ile ticari ilişkisi olmadığını,asıl alacak borç ilişkisinin müvekkilinin akrabaları olan T... Ltd.Şti ile davacı arasında olduğunu, dava dışı borçlu şirketin borçlarının 21.4.2009 tarihinde yeniden yapılandırılarak borcun 494.411 TL olarak sabitlendirildiğini ve bu borç miktarı kadar müvekkilinin kefil olarak imzaladığı 29.5.2009 tanzim tarihli onaltı adet senet verildiğini,bu senetlere istinaden müvekkili aleyhine dört takip yapıldığını, senetlerin tanzim tarihinden önce ve sonra davacıdan mal almadıklarını, tasarrufun borçtan önce yapıldığını, satışın gerçek olduğunu, taşınmazları üzerindeki ipoteklerle sattıklarından taşınmaz bedellerinin ipotek borcunu bile karşılamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı S. T. savunma yapmamıştır. Mahkemece iddia, savunma, toplanan delillere göre, tasarrufun yapıldığı tarihte borcun doğmamış olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Bu tür davaların dinlenebilme koşullarından biri mahkemenin de kabulünde olduğu gibi iptali istenen tasarrufun takip konusu borcun doğumundan sonra yapılmış olmasıdır. Somut olayda takip konusu borcun Konya 8.İcra Müdürlüğünün 2009/8953 sayılı takip dosyasına konu 29.5.2009 tanzim 15.8.2009 vadeli 18.250 TL meblağlı bonoya dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Davacı vekili takip konusu borcun bono tanzim tarihi ve tasarruf tarihinden önceki ticari ilişkiye dayalı olduğunu belirterek delil olarak tarafların ticari defterleri ve bilirkişi incelemesi ile davalı ve dava dışı borçlu şirket hakkındaki takip dosyalarını bildirmiştir. Davalı borçlu vekili ise 18.10.2011 tarihli dilekçesinde takip konusu senet ile bunun dışında onbeş adet senedin dava dışı borçlu şirketin borçlarının yeniden yapılandırılması sonucu verildiğini belirterek delil olarak 21.4.2009 tarihli borç yenileme sözleşmesi ve bu sözleşmeye istinaden borçluya iade edilecek çekler ile bu çekler yerine verilen 20 adet senedin vade ve meblağlarının yazılı olduğu belgeleri sunmuştur. 21.4.2009 tarihli sözleşmeden dava dışı borçlu T... Tic.Ltd.Şti.’nin alacaklı P... Tic.A.Ş. ile İ.. Tic A.Ş.ye 15 çek karşılığı toplam 697.337 TL ye istinaden 21.4.2009 tarihi itibarıyla kalan borcunun 415 890 TL olduğu, borca karşılık 80.000 TL vade 138 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 farkı olmak kaydıyla toplam 16 adet 494.411 TL’lik senet verildiği, daha önce verilen 15 çekin işlem yapılmadan borçluya teslim edileceği bu çeklerle ilgili açılmış takipler varsa durdurularak çeklerin iade edileceği belirtilmiştir. Dava dışı borçlu tarafından davacı alacaklıya verilen ve iadesi kararlaştırılan çek dökümünden çeklerin 23.12.2008-29.6.2009 tarihleri arasında keşide edildiği ve 15 adet olup toplam tutarın 697.337 TL olduğu anlaşılmaktadır. Bu çekler yerine verilen toplam 20 adet bononun ise vade tarihlerinin 15.7.2009-28.2.2010 tarihleri arası olduğu toplam tutarın 494.411 TL olduğu anlaşılmaktadır.Takip konusu senedin de davalı borçlu vekili tarafından sunulan 21.4.2009 tarihli sözleşmenin Ek-3 belgesinin 3.sırasında yeralan senet olduğu anlaşılmaktadır. Davacı ve davalı borçlu vekilinin bildirdiği Konya 8.İcra Müdürlüğünün 2010/680,2010/4309,2009/7919 2010/93 sayılı takip dosyalarının 21.4.2009 tarihli protokol gereği verilen senetlere istinaden dava dışı borçlu şirket ve A. T. aleyhine yapılan takipler olduğu, 2009/7920 sayılı takip dosyasının ise protokol gereği iptal edilen çeklerden beş adeti için dava dışı şirket hakkında yapılan takip olduğu anlaşılmaktadır. Gerek davacı vekilinin, takip konusu borcun iptali istenen tasarruflardan önce doğduğunu ilişkin iddiası gerek se davalı borçlunun delil olarak sunduğu 21.4.2009 tarihli borç yenileme sözleşmesinin içeriğinden taraflar arasındaki borcun 23.12.2008 tarihli ilk çek tarihinde doğduğu (borcun bu tarihten de önce doğduğunun tarafların ticari defterleri üzerinde yapılacak bilirkişi incelemesi ile tespitinin mümkün bulunması imkan dahilindedir) davalı borçlu A.’nın dava dışı şirketin borçlarını bilerek 21.4.2009 tarihli borç yenileme sözleşmesine istinaden takip konusu bonoyu kefil olarak imzalaması nedeniyle iptali istenen tasarrufların 17.3.2009 ve 19.3.2009 )temel borç ilişkisinden sonra (İlk çek 23.12.2008 tarihinde keşide edilmiş olmakla)yapıldığı kabul edilerek işin esasının incelenmesi ve dava konusu tasarrufun İİK 277,278,279 ve 280.maddeler gereğince iptale tabi olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetli görülmemiştir. Kabule göre de, dava ön şart yokluğundan reddedildiğinden davalı A. yararına AAÜT’nin 7.maddesi gereğince maktu vekalet ücreti takdiri yerine nispi vekalet ücreti takdiri de doğru görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 06.11.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 139 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 2004/m. 277, 278, 279, 280 İCRA VE İFLAS KANUNU Madde 277 - (Değişik madde: 03/07/1940 - 3890/1 md.) İptal davasından maksat 278, 279 ve 280 inci maddelerde yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir. Bu davayı aşağıdaki şahıslar açabilirler: 1 - Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı, 2 - İflas idaresi yahut 245 inci maddede ve 255 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların kendileri. Madde 278 - (Değişik madde: 18/02/1965 - 538/114 md.) Mütat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır. Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez. Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir. 1. (Değişik bent: 09/11/1988 - 3494/53 md.) Karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar, 2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler, 3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri, Madde 279 - Aşağıdaki tasarruflar borcunu ödemiyen bir borçlu tarafından hacizden veya mal bulunmaması sebebiyle hacizden yahut iflasın açılmasından evvelki bir sene içinde yapılmışsa yine batıldır: 1 - Borçlunun teminat göstermeği evvelce taahhüt etmiş olduğu haller müstesna olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler; 2 - Para veya mutat ödeme vasıtalarından gayrı bir suretle yapılan ödemeler; 3 - Vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler. 4. (Ek bent: 09/11/1988 - 3494/54 md.) Kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhler. Bu tasarruflardan istifade eden kimse borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini ispat eylerse iptal davası dinlenmez. Madde 280 - (Değişik madde: 18/02/1965 - 538/115 md.) (Değişik fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./66. md.) Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde iptal edilebilir. Şu 140 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 kadar ki, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflas yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır. (Mülga fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./103. md.) (Değişik fıkra: 09/11/1988 - 3494/55 md.) Üçüncü şahıs, borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilafını üçüncü şahıs, ancak 279 uncu maddenin son fıkrasına göre isbat edebilir. Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kastını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kasdiyle hareket ettiği kabul olunur. Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütülebilir. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 141 YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ Tarih: 6.11.2012 Esas: 2012/8736 Karar: 2012/15989 HÜKMÜN SONUCUNU ETKİLEYECEK AYNI KONUDAKİ DİĞER DAVALARDA VERİLEN HÜKÜMLERİN KESİNLEŞMESİNİN BEKLENMESİ GEREKECEĞİ ÖZET: Taraflar arasında görülen karşılıklı tazminat davasında Yerel Mahkemece, esas davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir. Özel Dairece; Davacıları L... A.Ş, davalısı D...A.Ş olan Haksız Rekabetin Tespiti, Önlenmesi ve Manevi Zarar Giderimli olarak İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açılan davada, mahkemece verilen kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesince bozulduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca; mahkemece Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin mahkeme kararının bozulmasına konu, İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesindeki davada, bozma sonucunda verilecek kararının kesinleşmesi beklenilerek, bu davaya etkisi üzerinde durulup karar yerinde tartışıldıktan sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, buna uyulmadan hüküm kurulması doğru görülmeyerek yerel mahkeme kararı bozulmuştur. İlgili Kanun/Madde: Ticaret Kanunu Hükümleri DAVA : Taraflar aralarındaki karşılıklı tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı esas davanın kısmen kabulüne karşı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı - karşı davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacılar vekili ile davalılar vekillerinin gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 28.02.2002 tarihinden bu yana devam eden tek yetkili distribütörlük sözleşmesinin davalı yanca 142 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 haksız ve tek taraflı olarak 21.03.2008 tarihli ihtarname ile 22.07.2008 tarihi itibariyle feshedileceğini bildirdiğini ileri sürerek toplam 210.000.000 TL’yi aşan zararının olduğu düşünülerek şimdilik, 5.000.000 TL maddi zarar 5.000.000 TL yoksun kalınan kar, 5.000.000 TL denkleştirme tazminatı ve 15.000.000 TL manevi zarar toplamı 30.000.000 TL’nin 03.04.2008 tarihli ihtarnamenin davalıya tebliğinden itibaren avans faizi uygulanmak suretiyle tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, asıl davanın reddini istemiş, davacının münhasır distribütör olmadığını, davacının hizmetlerini aksatması nedeniyle sözleşmeyi 22.07.2008 tarihi itibariyle feshettiğini, davacının müvekkili aleyhine gazetelere ilan vermesi üzerine olağanüstü fesih hakkını kullanarak ve haklı fesihle sözleşmeyi feshettiğini, davacının kusurlu olduğunu belirtmiş, karşı davada ise; davacının garanti ve satış sonrası servis yükümlülüğünü yerine getirmediğini, indirimli satışlar yapmak zorunda kaldığını ve tüketici davalarına maruz kaldıklarını belirterek, şimdilik 300.000 USD’nin avans faiziyle davacı – karşı davalıdan tahsilini talep etmiştir. Yargılama sırasında davacı davasını ek bilirkişi raporundaki miktara göre, ıslah etmiştir. Mahkemece, dosya kapsamı hukuki mutaala ve kök ve ek rapora göre; asıl davanın kısmen kabulüne, maddi zarar karşılığı 68.038.938.85 TL kazanç kaybından 33.231.870,67 TL portföy tazminatından dolayı 69.572.189,58 TL olmak üzere toplam 170.842.999,10 TL tazminatın temerrüt tarihi olan 01.08.2008 tarihinden itibaren değişen ve değişecek oranlarda avans faizi ile birlikte davalı – karşı davacıdan alınarak davacı – karşı davalıya verilmesine, davacı – karşı davalının manevi tazminata ilişkin istemin reddine, karşı davanın reddine karar verilmiş, hüküm davalı – karşı davacı vekilince temyiz edilmiştir. Davacıları L... A.Ş, davalısı D...A.Ş olan 14.05.2008 tarihinde Haksız Rekabetin Tespiti, Önlenmesi ve Manevi Zarar Giderimli olarak İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nde 2008/283 Esas numaralı dosya ile açılan davada mahkemece 20.06.2011 tarihinde 2011/274 Karar nolu kararı ile davalı şirketin Türkiye çapında trajı yüksek gazetelerde “Kamoyuna Duyuru” başlıklı L... Firmasının 37 LY 95 model LCD televizyonlarında üretim hatası olduğunun tespit edildiğine dair ilanının veriliş tarzı markayı kötülemek gayesinden öte bir ürün grubundaki bir modelden spesifik bahsediliyor oluşu, davalının bu ürünün üretim hatasından sorumluluğunun bulunması, birlikte değerlendirildiğinde ilanın haksız rekabet teşkil etmeyeceği ve davacıların kişilik haklarına ağır ve haksız saldırıda oluşturmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu kararın davacı L...Elektronics tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2011/13478 E sayılı dosya üzerinden yapılan SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 143 inceleme sonucu anılan Dairece işbu kararın bozulduğu dosya içerisindeki davalı- karşı davacı L... Inc vekilinin 02.11.2012 havale tarihli dilekçesi içeriğinden anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca; mahkemece Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2011/13478 esas sayılı dosyasındaki mahkeme kararının bozulmasına konu, İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesindeki davada, bozma sonucunda verilecek kararının kesinleşmesi beklenilerek, bu davaya etkisi üzerinde durulup karar yerinde tartışıldıktan sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle hüküm kurulması doğru görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı – karşı davacı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı – karşı davacı vekilinin öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davalı - karşı davacı yararına takdir olunan 900 TL duruşma vekalet ücretinin davacı – karşı davalıdan alınarak davalı – karşı davacıya verilmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 06.11.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. 144 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Tarih: 2.11.2012 Esas: 2011/12797 Karar: 2012/18481 İŞ KAZASI SONUCU MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİ SOSYAL GÜVENLİK ÖDEMELERİNİN DENKLEŞTİRME İŞLEVİ GÖREBİLMESİ, SORUMLULUĞUNU DOĞURAN OLAYA SEBEBİYET VERENLERE RÜCU EDEBİLMESİNE BAĞLI OLDUĞU ÖZET: Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece isteğin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairece; Uyuşmazlık maddi zararın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Somut olayda, davalı işverence sunulan ve asgari ücret üzerinden düzenlenmiş bulanan ücret bordrolarında davacı işçinin imzasının bulunmadığı, Yol-İş Sendikası tarafından bildirilen miktar esas alınarak maddi zararının hesaplandığı anlaşılmaktadır. Davacının, vasıflı işçi olduğu dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden belli olmaktadır. Öte yandan vasıflı işçinin asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği, işyeri kayıtlarının gerçeği yansıtmadığı açık-seçiktir. Yapılacak iş; davacının yaptığı iş, yaşı, kıdemi belirtilmek suretiyle ilgili meslek odasından işçinin alabileceği günlük net ücreti sormak ve yukarda açıklanan esaslara göre bilirkişiye zarar hesabı yaptırılarak çıkacak sonuca göre karar vermektir. Ayrıca Mahkemece, Dairemizin önceki uygulamalarına göre maddi zararın belirlenmesi sırasında, Kurumca bağlanan gelirlerin en son peşin değeri düşülerek sonuca gidildiği görülmektedir. Davaya konu iş kazası, 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce meydana geldiğinden, Kurumca rücu edilebilen peşin değer belirlenmelidir. İşverenin 506 sayılı Kanunun 10. maddesine dayanan sorumluluk hali, kendisinin zamanında bildirimde bulunmamasından kaynaklandığından, hiç kimse kendi kusurundan yararlanamayacağından, bu halde dahi rücu edilebilen miktar kadar indirim yapılması gerekecektir. Kurumun rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş ol- SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 145 ması karşısında, rücu davasında, ilk peşin değerli gelirin tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir. Kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin rücu edilebilecek kısmının hesaplanarak, bilirkişi raporunda belirlenen zarar tutarından indirilmesi gerekirken, yazılı şekilde fazla indirim yapılarak hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedeni yapılmıştır. İlgili Kanun/Madde: 6098/m.55 506/m.10, 26 DAVA : Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir. Hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Sultan Köysüren Genç tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi: KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici nedenlere göre tarafların aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine, 2-Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, 49.254,47 TL maddi tazminatın ve 50.000 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 27.12.2008 tarihinden itibaren davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; iş kazası sonucu davacının sürekli iş göremezlik oranının % 40 olduğu, SGK Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından olayın iş kazası olduğunun tespit edildiği, olayın meydana gelmesinde, davacı işçinin % 20, davalı asıl işverenler G..., K... ve R... şirketlerinden oluşan ortak girişimin müştereken % 40, davalı alt işveren A... şirketinin % 40 oranında kusurlu bulunduğu, hükme esas alınan bilirkişi hesap raporunda davacının günlük brüt ücreti 42,53 TL kabul edilerek yapılan hesaplamada 91. 687,33 TL maddi zararının bulunduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık maddi zararın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının, maddi zararının hesabında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise işçinin imzasının bulunduğu ücret tediye bordrolarından saptanacağı, işçinin imzasının bulunmadığı işyeri ve sigorta kayıtlarının nazara alınamayacağı, 146 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 işçinin imzasının bulunduğu ücret tediye bordrolarının bulunmaması durumunda işçinin yaşı, kıdemi, mesleki durumu dikkate alınarak, emsal işi yapan işçilerin aldığı ücret gözönünde tutularak belirlenmesi gerektiği, Dairemizin giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Somut olayda, davalı işverence sunulan ve asgari ücret üzerinden düzenlenmiş bulanan ücret bordrolarında davacı işçinin imzasının bulunmadığı, mahkemece T.Yol-İş Sendikasından alının yazı cevabında 2009 yılı kaynakçı çıplak saat ücretinin 5.67 TL olduğunun belirtildiği, hükme esas alınan bilirkişi hesap raporunda T.Yol-İş Sendikası tarafından bildirilen miktar esas alınarak davacının günlük brüt ücretinin 42,53 TL olarak tespit edildiği ve bu miktara yasal kesintiler uygulanarak netleştirme yapıldıktan sonra maddi zararının hesaplandığı anlaşılmaktadır. Davacının, vasıflı işçi olduğu dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden belli olmaktadır. Öte yandan vasıflı işçinin asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği, işyeri kayıtlarının gerçeği yansıtmadığı açık-seçiktir. Yerel Mahkemenin bu nedenle emsal ücretlerin ne olacağı doğrultusunda araştırma yapması isabetlidir. Ancak, davalı işverene ait işyerinde toplu sözleşme uygulaması olmadığından sendikanın bildirdiği ücretlerin esas alınamayacağı ve yapılan işin niteliğine göre Ticaret Odasının emsal ücret belirleyecek konumda olmadığı da açıktır. Yapılacak iş; davacının yaptığı iş, yaşı, kıdemi belirtilmek suretiyle ilgili meslek odasından işçinin alabileceği günlük net ücreti sormak ve yukarda açıklanan esaslara göre bilirkişiye zarar hesabı yaptırılarak çıkacak sonuca göre karar vermektir. 3-Ayrıca Mahkemece, Dairemizin önceki uygulamalarına göre maddi zararın belirlenmesi sırasında, Kurumca bağlanan gelirlerin en son peşin değeri düşülerek sonuca gidildiği görülmektedir. Davanın bu yönüyle yasal dayanağını, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununu oluşturmaktadır. Kanunun 55. maddesinde, “ Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.”hükmüne yer verilmiştir. Adalet Komisyonu’nun 55. madde gerekçesine göre; “sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme ( indirim ) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu kural gereği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza, tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez. Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 147 edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna ( müterafık kusura ) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.” Öteyandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır”.Dairemizin ve giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici işgöremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır. Davaya konu iş kazası, 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce meydana geldiğinden, Kurumca rücu edilebilen peşin değer 506 sayılı Kanunun 26. maddesine göre belirlenmelidir. İşverenin 506 sayılı Kanunun 10. maddesine dayanan sorumluluk hali, kendisinin zamanında bildirimde bulunmamasından kaynaklandığından, hiç kimse kendi kusurundan yararlanamayacağından, bu halde dahi 26. maddeye göre rücu edilebilen miktar kadar indirim yapılması gerekecektir. Anayasa Mahkemesinin 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E: 2003/10, K: 2006/106 sayılı Kararı ile 26. maddedeki “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere...” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir. 26. maddedeki anılan cümlenin iptali ile Kurumun rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı yada hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, rücu davasında, ilk peşin değerli gelirin tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesinde, açıkça gelirlerde meydana gelen artışların istenemeyeceği belirtilmiştir. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 26. maddeye dayanılarak açılan rücu davalarında artışlar istenemeyeceğine göre, böyle bir ibare bulunmayan 10. maddeye dayanan rücu davalarında da gelirlerdeki artışların istenemeyeceği açıktır. HGK.19.03.2008 gün ve 2008/10-254E.2008/266 K. sayılı Kararı da bu yöndedir. 148 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, Kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin rücu edilebilecek kısmının hesaplanarak, bilirkişi raporunda belirlenen zarar tutarından indirilmesi gerekirken, yazılı şekilde fazla indirim yapılarak hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 02.11.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 6098/m.55 TÜRK BORÇLAR KANUNU Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz. Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda da uygulanır. 506/m.10 SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (Mülga) Sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde Kuruma bildirilmemesi halinde bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca tesbit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde ilgililerin sigorta yardımları Kurumca sağlanır. Sigortalı çalıştırmaya başlandığı Kuruma bildirilmiş veya bu husus Kurumca tesbit edilmiş olmakla beraber, yeniden işe alınan sigortalılardan, süresi içinde Kuruma bildirilmiyenler için de, iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde gerekli sigorta yardımları Kurumca sağlanır. Ancak, yukarıki fıkralarda belirtilen sigorta olayları için Kurumca yapılan ve ilerde yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile, gelir bağlanırsa bu gelirlerin 22 nci maddede sözü geçen tarifeye göre hesabedilecek sermaye değerleri tutarı, 26 ncı maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir. BÖLÜM - II: İş Kazalariyle Meslek Hastalıkları Sigortası 506/m.26 SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (Mülga) (Değişik fıkra: 20/06/1987 - 3395/2 md.) İş kazası ve meslek hastalığı, SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 149 işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve işgüvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya haksahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22nci maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı sigortalı veya haksahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere Kurumca işverene ödettirilir. İş kazası veya meslek hastalığı, 3 üncü birkişinin kasıt veya kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan 3 üncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edilir. (Ek fıkra: 24/10/1983 - 2934/3 md.) Ancak; iş kazası veya meslek hastalıkları sonucu ölümlerde bu Kanun uyarınca hak sahiplerine yapılacak her türlü yardım ve ödemeler için, iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesinde kastı veya kusuru bulunup da aynı iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine Kurumca rücu edilemez. 150 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Tarih: 6.7.2012 Esas: 2012/9647 Karar: 2012/15883 İŞ AKDİNİN İŞVERENCE FESHİ İŞVEREN VEKİLLERİ VE İŞVEREN VEKİLİ YARDIMCILARININ İŞ GÜVENCESİNDEN YARARLANAMAYACAKLARI ÖZET: Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, istemi kısmen hüküm altına almıştır. Özel Dairece; Davacının davalı şirkete ait otelde genel müdür yardımcısı olarak çalıştığı anlaşılmaktadır. Ancak, dosya içerisinde sadece anılan otele ait organizasyon şeması mevcut olup, davalı G... Turizm İşletmecilik organizasyon şeması bulunmamaktadır. Bu sebeple, davacının aynı zamanda davalı şirketin de genel müdür yardımcısı mı yoksa sadece davalı şirketin işlettiği otelin mi genel müdür yardımcısı olduğu, davalı şirketin başka oteli olup olmadığı hususları anlaşılamamaktadır. Tanıklar da, bu konularda açıklayıcı beyanlarda bulunmamışlardır. Bu durumda, davalı şirketin genel organizasyon şeması da celp edilerek, tanıkların bu konuda yeniden ifadeleri alınarak ve davalı şirketten, maliyeden ve ticaret sicilinden bu hususlar sorularak, yukarda belirtilen düzenleme gereği davacının işveren vekili veya işveren vekili yardımcısı olup olmadığı açıkça tespit edilmelidir. Belirtilen hususlar araştırılmadan davanın kabulüne karar verilmesi hatalı bulunup yerel mahkemenin kararı bozulmuştur. İlgili Kanun/Madde: 4857/m.18 DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, istemi kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Z. Ayan tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı işçi, iş sözleşmesinin geçerli sebep olmadan işverence feshedildiğini ileri sürerek, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminatla boşta SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 151 geçen süre ücretinin belirlenmesini istemiştir. Davalı işveren, davacının davalı şirkete ait otel işletmesinde genel müdür yardımcısı olarak çalıştığını, dolayısıyla işveren vekili olduğunu, bu sebeple iş güvencesi hükümlerinin uygulanamayacağını belirtilerek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı işverence temyiz edilmiştir. 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca işçinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilmesi işçinin işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları veya işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekili konumunda bulunmaması gerekir. İş güvencesinden yararlanamayacak işveren vekilleri her şeyden önce, işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekilleriyle yardımcıları olduğuna göre, işletmenin tümünü yöneten genel müdürlerle yardımcıları iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacaktır. Ancak belirtelim ki, işyerinde genel müdür veya genel müdür yardımcısı unvanının kullanılması tek başına iş güvencesi kapsamı dışında bulunma sonucunu doğurmaz. Önemli olan, kendisine temsil yetkisi verilip verilmediği ve işletmenin bütününü yönetip yönetmediğidir, bu hususta görev tanımı ve konumuna bakmak gerekir. İş güvencesinden yararlanamayacak işveren vekillerinin 2. grubunu, işletmenin değil de işyerinin bütününü yöneten ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleridir. Buna göre, işletmenin bütününü sevk ve idare edenler, başka bir şart aranmaksızın işveren vekili sayılırken; işletmenin değil de işyerinin bütününü sevk ve idare edenlerin 18. madde anlamında işveren vekili sayılabilmesi için ilave olarak, işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisini haiz olması şartı aranır. İşyerinin tümünü sevk ve idareyle işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi katlanmış olarak, birlikte aranır. Dolayısıyla bir banka şubesi müdürüyle fabrika müdürü, işyerini sevk ve idare etmekle beraber, özgür iradesiyle işçi alma ve işten çıkarma yetkisi yoksa İş Kanunu’nun 18. maddesi anlamında işveren vekili sayılmaz. İş güvencesinden yararlanır. Aynı şekilde, işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan insan kaynakları müdürüyle personel müdürü, işyerinin tümünü yönetmediğinden iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilecektir. Somut olayda, davacının davalı şirkete ait H... Dalaman Golf Resort&Spa Otelinde genel müdür yardımcısı olarak çalıştığı anlaşılmaktadır. Ancak, dosya içerisinde sadece anılan otele ait organizasyon şeması mevcut olup, davalı G... Turizm İşletmecilik Yat. İnş. Nak. Mad. ve Tic. A.Ş.’nin organizasyon şeması bulunmamaktadır. Bu sebeple, davacının aynı zamanda davalı şirketin de ( işletmenin de ) genel müdür yardımcısı mı yoksa, sadece davalı şirketin 152 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 işlettiği otelin mi ( işyerinin mi ) genel müdür yardımcısı olduğu, davalı şirketin başka oteli ( işyeri ) olup olmadığı hususları anlaşılamamaktadır. Tanıklar da, bu konularda açıklayıcı beyanlarda bulunmamışlardır. Bu durumda, davalı şirketin genel organizasyon şeması da celp edilerek, tanıkların bu konuda yeniden ifadeleri alınarak ve davalı şirketten, maliyeden ve ticaret sicilinden bu hususlar sorularak, yukarda belirtilen düzenleme gereği davacının işveren vekili veya işveren vekili yardımcısı olup olmadığı açıkça tespit edilmelidir. Belirtilen hususlar araştırılmadan davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur. SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarda yazılı sebepten BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 06.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 4857/m.18 İŞ KANUNU Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır. Altı aylık kıdem hesabında bu Kanunun 66 ncı maddesindeki süreler dikkate alınır. Özellikle aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz: a) Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile çalışma saatleri içinde sendikal faaliyetlere katılmak. b) İşyeri sendika temsilciliği yapmak. c) Mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını takip için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurmak veya bu hususta başlatılmış sürece katılmak. d) Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri nedenler. e) 74 üncü maddede öngörülen ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak olduğu sürelerde işe gelmemek. f) Hastalık veya kaza nedeniyle 25 inci maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt bendinde öngörülen bekleme süresinde işe geçici devamsızlık. İşçinin altı aylık kıdemi, aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde geçen süreler birleştirilerek hesap edilir. İşverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına göre belirlenir. İşletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 153 yetkisi bulunan işveren vekilleri hakkında bu madde, 19 ve 21 inci maddeler ile 25 inci maddenin son fıkrası uygulanmaz. 154 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Tarih: 10.12.2012 Esas: 2012/4885 Karar: 2012/7249 HÜKMÜN SONUÇ KISMINDA, GEREKÇEYE AİT HERHANGİ BİR SÖZ TEKRAR EDİLMEKSİZİN, TALEPLERDEN HER BİRİ HAKKINDA VERİLEN HÜKÜMLE, TARAFLARA YÜKLENEN BORÇ VE TANINAN HAKLARIN, SIRA NUMARASI ALTINDA; AÇIK, ŞÜPHE VE TEREDDÜT UYANDIRMAYACAK ŞEKİLDE GÖSTERİLMESİNİN GEREKLİ OLDUĞU ÖZET: Davacı vekili, davalı ile imzalanan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca davalının edimlerini tam olarak yerine getirmediğini söyleyerek tazminat talebinde bulunmuştur. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairece; Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür. Hüküm, yargılamanın sona erdiği duruşmada verilir ve tefhim olunur. Somut olayda; hem duruşmada tefhim edilen hükümle gerekçeli karardaki hüküm, hem de gerekçe ile hüküm çeliştiğinden kararın bozulması gerekmiştir. İlgili Kanun/Madde: 6100/m.297 DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekili ile davacı N. A. vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, davalı ile imzalanan 30.06.2008 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca davalının edimlerini tam olarak yerine getirmediğini, eksik ve ayıplı işler olduğunu, F blokta müvekkiline verilmesi gereken dairelerden birinin taahhüt edilenden farklı olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 28.000,00 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, sözleşme gereğince işin tamamlanıp davacıya teslim edildiğini, tarafların birbirlerini ibra ettiklerini savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, tarafların iddia ve savunmaları, toplanan kanıtlar, benimsenen SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 155 bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, farklı daire verildiği ve otoparkın eksik yapıldığı iddialarıyla ilgili taleplerin 30.12.2008 tarihli ibranın kapsamına girdiği, ısı ve su yalıtımı imalatlarındaki eksiklik ve ayıbın sonradan anlaşıldığı ve ibra kapsamında olmadığı gerekçesiyle, tapudan davacı E.’e yapılan devir de dikkata alınarak, davanın kısmen kabulüne, 9.148,69 TL’nin davalıdan tahsili ile davacı N.’e, 3.324,35 TL’nin ise davalıdan alınarak davacı E.’e verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı N.A. vekili ile davalı vekili temyiz etmiştir. 1-HMK’nın 294. maddesi gereğince, mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür. Hüküm, yargılamanın sona erdiği duruşmada verilir ve tefhim olunur. Hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Aynı Kanun’un 297. maddesine göre de hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Öte yandan, 10.04.1992 tarih, 1991/7 Esas ve 1992/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme kararında da değinildiği gibi, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli karar uyum içinde olmalıdır. Öyle ki, İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir. 29.02.2012 Tarihli duruşmada tefhim olunan hükümde, davacı N.A’nın, teras katlardaki su yalıtımı işinin hatalı yapılmasından ötürü tazminat talebinin kısmen kabulü ile 9.148,69 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istem ile sair eksik ve hatalı işlere ( ısı yalıtımı, otopark eksikliği, farklı daire verilmesi ) dayalı tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Gerekçeli kararın hüküm bölümünde ise, davacı N’nin tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin kısım aynen tekrarlanmış fakat tefhim olunan hükümde reddedilen işler arasında sayılan “ısı yalıtımı” ibaresine gerekçeli kararın hüküm bölümünde yer verilmemiştir. Öte yandan, gerekçede her iki davacı yönünden ısı ve su yalıtımının eksik ve ayıplı yapıldığından tazminata hükmedildiği açıklanmışsa da hüküm, gerekçe ile çelişki oluşturacak şekilde yalnız su yalıtımı işi için tazminata hükmedildiği anlamına gelecek şekilde kaleme alınmıştır. Anılan nedenlerle, hem duruşmada tefhim edilen hükümle gerekçeli karardaki hüküm ve hem de gerekçe ile hüküm çeliştiğinden kararın bozulması gerekmiştir. 156 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 2 ) Bozma nedenine göre, davacı N.A. ve davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı N.A. ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 6100/m.297 HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar: a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini. b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini. c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri. ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini. d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını. e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi. (2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 159 YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih: 31.10.2012 Esas: 2012/11-1060 Karar: 2012/1820 NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK EKSİK İNCELEME İLE HÜKÜM KURULAMAYACAĞI ÖZET: Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanıklar hakkında Ağır Ceza Mahkemesince verilen hükmün temyizen incelenmesinde; Özel Dairece; Sanıkların beraatlerine eksik inceleme sonucu karar verildiği gerekçesiyle yerel mahkemenin kararı bozulmuştur. Mahkemece direnme kararı verilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca; Uyuşmazlık; eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya içeriğinden; Asliye Hukuk Mahkemesinin ilamında sanıkların anlaşmalı olarak boşandıklarının belirtilmiş olması ve kolluk görevlilerine düzenletilmiş olan tutanakta sanıkların halen aynı çatı altında birlikte yaşadıklarının tespit edilmiş bulunması karşısında, yerel mahkeme tarafından eksik araştırma ile hüküm kurulması söz konusu değildir. Bu itibarla, direnme gerekçesi isabetli olup, hükmün esasına yönelik temyiz incelemesi yapılması için dosyanın, dolandırıcılık suçlarına ilişkin davalara bakmakla görevli Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir. DAVA : Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanıklar H.D. ve H.E.’in beraatına ilişkin, Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.07.2007 gün ve 84105 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 22.12.2010 gün ve 1657-14820 sayı ile; 160 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 “... Evli olan sanıkların, sanık H.D. ’in SSK’dan emekli aylığı alan babasının 17.03.2001 tarihinde vefatından sonra yetim maaşı almak amacıyla danışıklı olarak boşanıp, birlikte aynı evde yaşamaya devam ederek 01.06.200210.04.2007 tarihleri arasında toplam 19.565 lira haksız çıkar sağladıklarının iddia olunması, sanıkların soruşturma sırasında sanık H.D.’ye maaş bağlanması için boşandıklarını beyan ederek kovuşturma evresinde geri almaları karşısında, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi bakımından boşanma dosyası getirtilerek incelenip içeriği ve boşanma nedeni ile, sanıkların boşandıktan sonra aynı evde birlikte yaşamaya devam edip etmediklerinin muhtarlık, zabıta ve komşularından sorulup araştırılıp, ikametgahın bir başka yere nakledilip nakledilmediğinin tespitinden sonra, toplanan tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken, eksik inceleme sonucu ‘tarafların mahkeme ilamı ile boşanmalarında ve boşandıktan sonra sanık Hayriye’nin babasından kalan sigorta aylığını almasında dolandırıcılık suçunun unsuru olan hile ve aldatıcılıktan söz edilemeyeceğinden’ bahisle yazılı şekilde beraatlerine hükmolunması...”, İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Yerel mahkeme ise 24.03.2011 gün ve 42-47 sayı ile; “...Taraflar mahkeme ilamı ile boşanmışlardır. Tarafların mahkeme ilamı ile boşanmalarında ve boşandıktan sonra sanık Hayriye’nin babasından kalan sigorta aylığını almasında dolandırıcılık suçunun unsuru olan hile ve aldatıcılıktan söz edilemez. Boşandıktan sonra tarafların yeniden bir araya gelerek nikahsız olarak yaşamalarının da dolandırıcılık suçunun unsurlarını oluşturmayacağı, nitekim mahkememizden benzer mahiyette bir olayda verilen beraat kararının onanmasına dair emsal nitelikteki Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 04.05.2006 tarih 2253-3791 sayılı kararının da bu yönde olduğu anlaşılmakla, unsurları oluşmayan atılı suçtan sanıkların ayrı ayrı beraatlerine karar vermek gerekeceği...”, Şeklindeki gerekçeyle direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir. Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli 24.05.2012 gün ve 202364 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır: KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya içeriğinden; “H.E.’nin ölen babasının emekli aylığını almak amacıyla eşinden ayrıldığı, ancak halen birlikte yaşamaya devam etmek suretiyle suç işlediği” iddiasını SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 161 içeren ihbar mektubunun Zonguldak C.Başsavcılığına, Zonguldak C.Başsavcılığı tarafından da Çaycuma C.Başsavcılığına gönderilmesi üzerine şüpheliler hakkında soruşturmaya başlandığı, Çaycuma C.Başsavcılığınca kolluktan, şüphelilerin boşanmış olup da halen aynı çatı altında birlikte yaşayıp yaşamadığının tespitinin istenmesi üzerine, Çaycuma İlçe Jandarma Komutanlığı görevlilerince Terziler Köyü Muhtarı M.E.’nin beyanına göre düzenlenen ve iki kolluk görevlisi ile muhtarın imzası bulunan 21.02.2007 günlü tutanak içeriğine göre şüphelilerin halen aynı çatı altında birlikte yaşadıklarının tespit edildiği, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 10.04.2007 gün ve 269319 sayılı yazısına göre, sanık H.D. ’in 01.06.2002 ila 16.03.2007 tarihleri arasında toplam 19.565 lira maaş aldığının belirtildiği, Çaycuma 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.05.2002 gün ve 354-327 sayılı ilamına göre sanık H.E. ile sanık H.E.’in Medeni Kanunun 166. maddesi uyarınca anlaşmalı olarak boşandıkları, kararın aynı gün taraflara tebliğ edildiği, tarafların kararı temyiz etmeyeceklerini belirtmeleri üzerine de kararın 29.05.2002 tarihinde kesinleştiği, Yerel mahkeme tarafından sanıklara duruşma gününü bildirir davetiyelerin Terziler Köyü, Çaycuma adresine çıkarıldığı, sanıkların tebligat sırasında evde bulunmaması nedeniyle tebligatın 7201 sayılı Tebligat Yasasının 21. maddesine göre yapıldığı, Anlaşılmaktadır. Sanık H.D. savcılık savunmasında, babasından kalan maaşı almak için eşi ile anlaşmalı boşandığını, bazen eski eşi ile birlikte köydeki evde kaldığını belirtmiş, mahkemede ise eski eşi ile birlikte yaşamadığını, çocuklarının yanında kaldığını dile getirmiş, Sanık H.E. de savcılık savunmasında, H.E. ( D. ) ile babasından kalan maaşı alabilmek için anlaşmalı olarak boşandıklarını, bazen köydeki evde birlikte kaldıklarını belirtmiş, mahkemede ise eşi ile anlaşamadıkları için boşandıklarını ve ayrı yaşadıklarını söylemiştir. Bu bilgi ve belgeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Özel Daire tarafından yerel mahkeme kararının, “sanıkların hukuki durumlarının belirlenmesi amacıyla, boşanma dosyasının getirtilerek incelenip, içeriği ve boşanma nedeni ile sanıkların boşandıktan sonra aynı evde birlikte yaşamaya devam edip etmediklerinin tespiti gerektiğinden bahisle eksik inceleme ile hüküm kurulduğu” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiş ise de, aslına uygun onaylı sureti dosya içerisinde bulunan Çaycuma 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.05.2002 gün ve 354-327 sayılı ilamında sanık H.E. ( Derin ) ile sanık H.E.’in Medeni Kanunun 166. maddesi uyarınca anlaşmalı olarak boşandıklarının belirtilmiş olması ve Cumhuriyet 162 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 savcılığı tarafından kolluk görevlilerine düzenletilmiş olan 21.02.2007 günlü tutanakta sanıkların halen aynı çatı altında birlikte yaşadıklarının tespit edilmiş bulunması karşısında, yerel mahkeme tarafından eksik araştırma ile hüküm kurulması söz konusu değildir. Bu itibarla, yerel mahkemenin eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı yönündeki direnme gerekçesi isabetli olup, hükmün esasına yönelik temyiz incelemesi yapılması için dosyanın, 2797 sayılı Yargıtay Yasasının 6110 sayılı Yasanın 8. maddesi ile değişik 14. maddesi uyarınca Dairelerin İş Bölümüne ilişkin olmak üzere Yargıtay Büyük Genel Kurulunca alınan ve 02.06.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak 01.07.2011 tarihinde yürürlüğe giren 12.05.2011 gün ve 2011/1 sayılı kararına göre, dolandırıcılık suçlarına ilişkin davalara bakmakla görevli Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, 1- Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.03.2011 gün ve 42–47 sayılı kararındaki direnme gerekçelerinin İSABETLİ OLDUĞUNA, 2- Dosyanın, esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.10.2012 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 31.10.2012 günü yapılan ikinci müzakerede tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oybirliğiyle karar verildi. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 163 YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Tarih: 5.12.2012 Esas: 2012/4586 Karar: 2012/9095 KASTI AŞAN MÜESSİR FİİL AZMETTİRME TEKERRÜR ÖZET: Yerel Mahkeme hükmünün temyizen incelenmesinde Özel Dairece; Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık A. hakkında “mükerrirlere özgü infaz rejimine göre cezasının çektirilmesine, cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına” ibaresinin eklenmesine, haklarında beraat hükmü verilen sanıklarının beraat kararlarının onanmasına; Sanık A. hakkında tasarlayarak olası kastla öldürmeye azmettirme suçundan kurulan hüküm yönünden; Sanık A.’in maktulün dövülmesini ve gerekirse öldürülmesini istediği, sanık Ali’nin ise öldürmek istemediğini beyan etmesi üzerine maktulün dövülmesi ve gözünün korkutulması konusunda anlaştıkları ancak olay esnasında sanık Ali’ nin istek dışına çıkarak maktulün hayati bölgelerine künt cisimle vurması sonucu ölümün meydana geldiği göz önüne alındığında, sanık A.’in anlaşma konusu nedeniyle oluşan sonuçtan sorumlu tutulması gerektiği, bu nedenle TCK.nun 87/4.maddesinin ikinci cümlesi gereğince cezalandırılması gerektiğinin düşünülmemesi sonucu hükmün bu yönden bozulmasına karar verilmiştir. İlgili Kanun/Madde: 5237/m.38, 58, 61, 87-4 DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü: KARAR : Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık A. hakkında 5237 sayılı Yasanın 58. maddesinin uygulanması gerektiğinin düşünülmemesi yasaya aykırı ise de bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, CMUK. 164 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 nun 322.maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hükmün sanık Ali ile ilgili kısmına “Sanığın Çorum 3.Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 23.01.2007 gün 2006/91 esas, 2007/27 karar sayılı ilamının tekerrüre esas olduğundan TCK.nun 58.maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına” ibaresinin eklenmesine karar verilen ve resen de temyize tabi olan hükümle sanıklar Volkan, Halil ve Erdem hakkında verilen beraat hükümlerinin tebliğnamedeki düşünce gibi ( ONANMASINA ), Sanık A. hakkında tasarlayarak olası kastla öldürmeye azmettirme suçundan kurulan hüküm yönünden; Oluşa ve dosya içeriğine göre; sanık A.’in, eniştesi olan maktul ile ortak olarak oto yıkama işi yaptıkları, sanığın işyerine geç gelmesi ve eniştesi maktulün yıkanan araçların sayısını az gösterdiğinden bahisle maktule karşı husumet beslediği ve eniştesinden bunun hesabını sormayı planladığı bu amaçla diğer sanık Ali ile anlaştığı ve sanık Ali’ye “maktulü iyice döv, gerekirse öldür” dediği ancak sanık Ali’nin “adam öldürmekle benim işim olmaz” demesi üzerine “o zaman döv, gözünü korkut” dediği ve maktulün dövülmesi konusunda anlaştıkları, olay günü de maktulü takip eden sanık Ali’nin, maktulün hayati bölgelerini hedef alarak künt cisimle darp etmek suretiyle, künt kafa travmaya bağlı kafa kemik kırıklarıyla beraber beyin kanaması sonucu ölümüne neden olduğu olayda; Sanık A.’in maktulün dövülmesini ve gerekirse öldürülmesini istediği, sanık Ali’nin ise öldürmek istemediğini beyan etmesi üzerine maktulün dövülmesi ve gözünün korkutulması konusunda anlaştıkları ancak olay esnasında sanık Ali’ nin istek dışına çıkarak maktulün hayati bölgelerine künt cisimle vurması sonucu ölümün meydana geldiği göz önüne alındığında, sanık A.’in anlaşma konusu nedeniyle oluşan sonuçtan sorumlu tutulması gerektiği, bu nedenle olayın oluş şekli ve suçun işlenmesindeki özellikler göz önüne alınarak TCK.nun 61.maddesi uyarınca teşdiden TCK.nun 38.maddesi yollamasıyla 87/4.maddesinin ikinci cümlesi gereğince cezalandırılması gerektiğinin düşünülmemesi, SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiileriyle katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, resen de temyize tabi bulunan hükmün farklı gerekçeyle tebliğnamedeki düşünce gibi ( BOZULMASINA ), hükmolunan ceza miktarı ve tutuklulukta geçen süreye göre tahliye taleplerinin reddine, 05.12.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 165 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.38 TÜRK CEZA KANUNU (1) Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır. (2) Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme hâlinde, azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır. Çocukların suça azmettirilmesi hâlinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy ilişkisinin varlığı aranmaz. (3) Azmettirenin belli olmaması hâlinde, kim olduğunun ortaya çıkmasını sağlayan fail veya diğer suç ortağı hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunabilir. Diğer hâllerde verilecek cezada, üçte bir oranında indirim yapılabilir. 5237/m.58 TÜRK CEZA KANUNU (1) Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir suçun işlenmesi hâlinde, tekerrür hükümleri uygulanır. Bunun için cezanın infaz edilmiş olması gerekmez. (2) Tekerrür hükümleri, önceden işlenen suçtan dolayı; a) Beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl, b) Beş yıl veya daha az süreli hapis ya da adlî para cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl, Geçtikten sonra işlenen suçlar dolayısıyla uygulanmaz. (3) Tekerrür hâlinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adlî para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunur. (4) Kasıtlı suçlarla taksirli suçlar ve sırf askerî suçlarla diğer suçlar arasında tekerrür hükümleri uygulanmaz. Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile parada veya kıymetli damgada sahtecilik suçları hariç olmak üzere; yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler tekerrüre esas olmaz. (5) Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz. (6) Tekerrür hâlinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilir. Ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanır. (7) Mahkûmiyet kararında, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı belirtilir. (8) Mükerrirlerin mahkûm olduğu cezanın infazı ile denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması, kanunda gösterilen şekilde yapılır. (9) Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli 166 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi veya örgüt mensubu suçlu hakkında da uygulanmasına hükmedilir. 5237/m.61 TÜRK CEZA KANUNU 1) Hâkim, somut olayda; a) Suçun işleniş biçimini, b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları, c) Suçun işlendiği zaman ve yeri, d) Suçun konusunun önem ve değerini, e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, g) Failin güttüğü amaç ve saiki, Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanunî tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler. (2) Suçun olası kastla ya da bilinçli taksirle işlenmesi nedeniyle indirim veya artırım, birinci fıkra hükmüne göre belirlenen ceza üzerinden yapılır. (3) Birinci fıkrada belirtilen hususların suçun unsurunu oluşturduğu hâllerde, bunlar temel cezanın belirlenmesinde ayrıca göz önünde bulundurulmaz. (4) Bir suçun temel şekline nazaran daha ağır veya daha az cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hâllerin gerçekleşmesi durumunda; temel cezada önce artırma sonra indirme yapılır. (5) Yukarıdaki fıkralara göre belirlenen ceza üzerinden sırasıyla teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleri uygulanarak sonuç ceza belirlenir. (6) Hapis cezasının süresi gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir. Bir gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmî takvime göre hesap edilir. Hapis cezası için bir günün, adlî para cezası için bir Türk Lirasının artakalanı hesaba katılmaz ve bu cezalar infaz edilmez. (7) (Ek fıkra: 29/06/2005-5377 S.K./7.mad) *1* Süreli hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı bu Madde hükümlerine göre belirlenen sonuç ceza, otuz yıldan fazla olamaz. (8) (Ek fıkra: 29/06/2005-5377 S.K./7.mad) *1* Adlî para cezası hesaplanırken, bu Madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adlî para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur. (9) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K. 1.md) Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz. (10) Kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 167 5237/m.87-4 TÜRK CEZA KANUNU (4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. 168 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Tarih: 24.12.2012 Esas: 2012/1830 Karar: 2012/31528 01.06.2005 TARİHİNDEN ÖNCE TEFECİLİK SUÇUNUN OLUŞMASI İÇİN FAİZ KARŞILIĞI ÖDÜNÇ PARA VERME SURETİYLE ÇIKAR SAĞLANMASININ MESLEK HALİNE GETİRİLMİŞ OLMASI GEREKTİĞİ, 01.06.2005 TARİHİNDEN SONRA İSE BİR DEFA İŞLENMİŞ OLMASI HALİNDE DAHİ TEFECİLİK SUÇUNUN OLUŞACAĞI ÖZET: Tefecilik suçundan yargılanan sanık hakkında kurulan hükmün temyizen incelenmesinde Özel Dairece; Tefecilik suçunda suç öğeleri ve ceza uygulaması, eylemlerin 1.6.2005 tarihinden önce veya sonra gerçekleştirilmesine göre farklılık göstermektedir. Tefecilik suçu; 765 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu dönemde, sanığın ödünç para verme işini meslek haline dönüştürmesi durumunda suç oluşmakta, 5237 sayılı kanun yürürlüğe girdikten sonra failin faiz karşılığı ödünç para verme işini bir defa yapması yeterli olmaktadır. Somut olayda; sanığın ve sanıktan faizle borç aldığını iddia edenin, borç alma işleminin 2005 yılında gerçekleştiğini beyan etmeleri karşısında; suçun unsurları itibariyle oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise lehe olan yasanın ve zamanaşımına esas sürenin belirlenmesi yönünden suç tarihinin tespit edilmesi gerektiği gözetilmeden, şikayet tarihinin suç tarihi kabulü ile hükümlülük kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir. İlgili Kanun/Madde: 5237/m.241 DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü: KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 169 geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; Tefecilik suçunda suç öğeleri ve ceza uygulaması, eylemlerin 1.6.2005 tarihinden önce veya sonra gerçekleştirilmesine göre farklılık göstermektedir. Anılan suç; 765 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu dönemde, Y.C.G.K.’nın 03.07.1995 tarih ve 1995/207-236 sayılı kararında da belirtildiği üzere sanığın birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir biçimde faiz karşılığı ödünç para vermek suretiyle çıkar sağlanması bir başka deyişle sanığın ödünç para verme işini meslek haline dönüştürmesi durumunda tefecilik suçu oluşmaktadır. Suçun yaptırımı 2279 sayılı Kanun’un 2520 sayılı Kanun ile değişik 17. maddesinde düzenlenmiştir. 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 241. maddesinde suç; “Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi, ...” biçiminde tanımlanmıştır. Yeni düzenlemeye göre bu suçun oluşması için sanığın yalnızca bir kişiye kazanç elde etmek amacıyla ödünç para vermesi yeterli olup bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin önemi yoktur. Bu nedenle suçun temadi ettiğinden ve birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin tek suç oluşturduğundan bahsedilemeyecek, ancak suçun zincirleme olarak işlenmesi olanaklı görülecektir. Ayrıca, tefecilik suçunda, faiz karşılığı borç para alan kişi meşru zeminde bulunmadığından suçun mağduru olarak kabul edilemeyecektir. Somut olayda; sanığın ve sanıktan faizle borç aldığını iddia eden ... nın, borç alma işleminin 2005 yılında gerçekleştiğini beyan etmeleri, sanığın, ... n’ın borcunu ödeyememesi nedeni ile Balıkesir 3. İcra Müdürlüğü nezdinde 11.05.2005 tarihinde icra takibine girişmesi karşısında; suçun unsurları itibariyle oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise lehe olan yasanın ve zamanaşımına esas sürenin belirlenmesi yönünden suç tarihinin tespit edilmesi gerektiği gözetilmeden, şikayet tarihinin suç tarihi kabulü ile hükümlülük kararı verilmesi, SONUÇ : Yasaya aykırı ve sanık ... nın müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN başkaca yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/ hüküm mahkemesine gönderilmesine, 24.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 170 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.241 TÜRK CEZA KANUNU (1) Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 171 YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Tarih: 10.12.2012 Esas: 2012/13340 Karar: 2012/12747 OLUMSUZ GÖREV UYUŞMAZLIĞI VE YARGI YERİNİN BELİRLENMESİ KAÇAKÇILIK SUÇU ÖZET: Olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi ve yargı yerinin belirlenmesi istemiyle Yargıtaya gönderilen dava dosyasının incelenmesinde Özel Dairece; Yerinde görülmeyen Çatalca Asliye Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. İlgili Kanun/Madde: 5607/m.3-2, 3-18, 4-5, 17 5771/m.3 DAVA : 5607 sayılı Kanuna muhalefet suçundan sanıklar HK ve BK’ın yapılan yargılanmaları sırasında; Çatalca Asliye Ceza Mahkemesiyle Silivri Ağır Ceza Mahkemesi arasında oluşan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi ve yargı yerinin belirlenmesi istemiyle gönderilen dosya Yargıtay C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye verilmekle incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : İncelenen dosya içeriğine, sanıkların üzerine atılan suçun niteliğine, iddianamede olayın anlatılış biçimine, sahtecilik suçundan açılmış dava bulunmamasına ve Silivri Ağır Ceza Mahkemesi kararındaki gerekçeye göre, SONUÇ : Yerinde görülmeyen Çatalca Asliye Ceza Mahkemesinin 28/02/2012 gün ve 2011/551 E. 2012/204 K. sayılı GÖREVSİZLİK kararının KALDIRILMASINA , dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 172 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 YEREL MAHKEME İLAMI T.C. SİLİVRİ AĞIR CEZA MAHKEMESİ ESAS NO : 2012/106 Yukarıda açık kimliği ve suçları yazılı sanıklara ait dava dosyası Çatalca Asliye Ceza Mahkemesi’nin 28/02/2012 tarih ve 2011/551 Esas 2012/204 Karar sayılı ilamıyla görevsizlik kararı verilerek mahkememize gönderilmekle, mahkememizin 2012/106 sırasına kaydı yapılarak, yapılan inceleme sonucunda: GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: KARAR : İDDİA: Çatalca C.Başsavcılığı’nın 14/12/2011 tarih ve 2011/925 Esas sayılı iddianamesi ile; 22/02/2011 tarih ve IM000853 sayılı Serbest Dolaşma Giriş Beyannamesinin 4. Kaleminde; projektör aksamı olarak 9405.99.00.29.00 GTİP’de beyan edilen eşyanın fiziki muayenesi neticesinde aksam olarak nitelendirilemeyeceği projektörün kendisi olduğu, mümeyyiz oluşturduğu, 9405. Fasıl açıklama notları itibariyle de projektör olarak değerlendirilmesi gerektiği, eşyanın satışa hazır ambalajlarının üzerinde “ Metal halde projektör” ibaresinin de bulunduğu gözönüne alındığında 9405.99.00.29.00 GTİP’de yeralması gerektiğinin anlaşıldığı, bildirildiğinden ve yine …Ticaret Ltd. Şti. Adına Trakya Serbest Bölge Gümrük Müdürlüğü’nce tescilli 22/02/2011 tarih ve IM000853 sayılı Serbest dolaşıma Giriş beyannamesinin 4. Kaleminde beyan edilen eşyanın ithalinde alınması gereken TSE denetim Belgesi Türk Standartları Avrupa Yakası Gözetim ve Muayene Müdürlüğü’nün 27/06/2011 tarih 240120 sayılı uygunsuzluk yazısında teknik mevzuata göre uygun olmadığı ve eşyanın ithalinin mümkün bulunmadığının bildirilmesi nedeni ile gerek beyana uygun olmadığı gerekse muayene sonucunda tespiti yapılan eşyanın TSE tarafından ithalinin uygun bulunmadığı anlaşıldığından, …Ticaret Ltd. Şti. Isimli firmanın ortağı ve imza yetkilisi HK ile söz konusu firmanın Gümrük müşaviri BÇ’nin sahte belge kullanmak suretiyle Gümrük Vergilerini kısmen ödemeksizin Türkiye’ye eşya ithal etmeye teşebbüs ettikleri ve ithali lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tabi olan eşyayı aldatıcı işlem ve davranışlarla ithal etmeye teşebbüs ettikleri, resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirdikleri ve böylelikle üzerilerine atılı bulunan suçları işlediklerinden bahisle Çatalca Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır. ÇATALCA ASLİYE CEZA MAHKEMESİNİN GÖREVSİZLİK KARARI VE GEREKÇESİ; Çatalca Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 173 Her ne kadar sanıklar hakkında 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa Muhalefet Etmek suçundan aynı yasanın 3/2, 3/18, 4/5 maddeleri gereğince cezalandırılmaları için mahkemelerine kamu davası açılmış ise de, Yargıtay CGK’nun 05/06/2007 gün ve 2007/8-57 esas 2007/130 karar sayılı hükmündeki ‘5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Yasasının 17. maddesindeki düzenleme ile bir yandan 5235 sayılı yasanın 12. Maddesine yeni istisnalar getirdiği ve her ikisi de Asliye Cezalık suç olmalarına karşın bağlantılı olmaları koşulu ile kamu görevlisi olmayan kişilerin işlediği sahtecilik suçu ile kaçakçılık suçlarının Ağır Cezalık suçlara dönüştüğü’ nün bildirilmesi karşısında, iddianame anlatımına göre eylemin Ağır Ceza Mahkemesince yapılması gerekçesiyle CMK’nun 3 vd maddeleri uyarınca 23/05/2011 tarih ve 2010/744 Esas 2011/470 Karar sayılı kararı ile görevsizlik kararı verildiği anlaşılmıştır. GÖREVSİZLİK KARARININ DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İddianame içeriği,görevsizlik kararının gerekçesi ve dosya kapsamındaki deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde;her ne kadar sanıkların 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa Muhalefet Etmek suçundan suçundan cezalandırılmaları istemiyle Çatalca Asliye Ceza Mahkemesine açılan kamu davasının yapılan açık yargılaması sonunda; kaçakçılık suçuyla beraber işlenen resmi belgede sahtecilik suçu bağlamında, 5607 sayılı yasanın 17. maddesi uyarınca yargılama görev ve yetkisinin Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğundan bahisle sanıkların mahkememizce yargılaması yapılmak üzere mahkememize yönelik görevsizlik kararı verilmiş ise de : İddianamede, sanıklara isnat edilen suç, münhasıran 5607 sayılı kaçakçılıkla mücadele kanuna muhalefet olarak belirtilip sevk maddesi sadedinde 5607 sayılı yasanın 3/2-18, 4/5 maddeleri gösterilmiş iken, bağlantılı şekilde eylemin kaçakçılık yasasının 17. maddesi uyarınca mahkememize yargılamasını gerekli kılan resmi belgede sahtecilik suçunun, CMY’nin 225 hükmüne uygun biçimde iddianame anlatımında dile getirilmemesi ve bu maddeden cezalandırma isteminin gerçekleşmemesi karşısında, iddianamede tasnif ve tasvir edilerek anlatılmış dava sebebi yapılmış eylem bakımından hüküm kurulabileceğine temas eden CMY’nin 225 maddesine aykırı hareket neticesinde, iddianame anlatımında belirtilmeyen ve dava sebebi yapılmayan resmi belge sahteciliğine değinilerek irtibat kurulmuş olan 5607 sayılı yasanın 17. maddesi gerekçesine dayalı verilmiş görevsizlik kararının, davasız yargılama olamayacağı ilkesi ve CMY’nin 225 hükmüne aykırılık teşkil edeceği dolayısıyla, dava konusu edilmemiş herhangi bir resmi belge sahteciliği suçunun söz konusu edilmemiş olunmasına göre, gösterilen sevk maddeleri itibariyle 5235 sayılı yasanın 11 ve 12 maddeleri uyarınca cezanın üst sınırına nazaran yargılama görev ve yetkisinin Asliye Ceza Mahkemesi ait olduğu sonuç ve kanaatine varılarak; Çatalca Asliye Ceza Mahkemesince yargılamaya devam edilip atılı suç kapsamında delillerin takdir 174 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 ve sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekirken görevsizlik kararı verilmesi yerinde görülmediğinden ve ayrıca görev hususu kamu düzenini ilgilendirip yargılamanın her aşamasında doğrudan gözetilmesi gerektiğinden mahkememizin görevsizliğine karar verilmesi gerekmiş ve açıklanan nedenlerle aşağıda yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuştur. KARAR : Mahkememizin CMY’nın 3,4 ve 5. maddeleri gereğince GÖREVSİZLİĞİNE, Dava dosyasının görevli ve yetkili ÇATALCA ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE GÖNDERİLEREK, sanıkların iddianamedeki sevk maddelerine göre yargılamasının yapılmasının istenmesine, Sanıkların bulunduğu hal üzere görevli mahkemeye gönderilmesine, Ancak mahkememiz ile Çatalca Asliye Ceza Mahkemesi arasında olumsuz görev uyuşmazlığı meydana geldiğinden görevli mahkemenin belirlenmesi için dava dosyasının CMY’nın 4/2 maddesi gereğince ilgili Yargıtay Ceza Dairesine sunulmak üzere C.Başsavcılığına gönderilmesine, Dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonucunda CMY’nın 268. maddesi gereğince kararın öğrenildiği günden itibaren yedi gün içinde mahkememize verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunulmak suretiyle Çorlu Ağır Ceza Mahkemesine itiraz edilebileceğine dair yasa yolu açık olmak üzere tensiben oybirliğiyle karar verildi. 17/05/2012 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5607/m.17 KAÇAKÇILIKLA MÜCADELE KANUNU (1) Bu Kanun hükümlerine göre idari para cezasına karar vermeye Cumhuriyet savcısı, 14 üncü madde hükümlerine göre mülkiyetin kamuya geçirilmesine ise Cumhuriyet savcısının talebi üzerine, sulh ceza mahkemesi yetkilidir. Bu kararlara karşı, 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine göre kanun yoluna başvurulabilir. (2) Bu Kanun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar, Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen asliye ceza mahkemelerinde görülür. Ancak bu suçlarla bağlantılı olarak resmi belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde, görevli mahkeme ağır ceza mahkemesidir. 5607/m.3-2 KAÇAKÇILIKLA MÜCADELE KANUNU (2) Eşyayı, sahte belge kullanmak suretiyle gümrük vergileri kısmen veya tamamen ödenmeksizin, Türkiye’ye ithal eden kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. 5607/m.3-18 KAÇAKÇILIKLA MÜCADELE KANUNU (18) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiiller, teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, tamamlanmış gibi cezalandırılır. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 175 5607/m.4-5 KAÇAKÇILIKLA MÜCADELE KANUNU (5) Bu Kanunda tanımlanan suçların ve kabahatlerin, belgede sahtecilik yapılarak işlenmesi halinde, ayrıca bu suçtan dolayı da cezaya hükmolunur. 5271/m.3 CEZAMUHAKEMESİ KANUNU (1) Mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir. 176 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Tarih: 15.10.2012 Esas: 2012/23726 Karar: 2012/25568 ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA ALKOL ALMIŞ KİŞİLERİN ARAÇ KULLANMALARI HALİNDE, ÜÇ VEYA ÜÇ DEFADAN FAZLASINDA SÜRÜCÜ BELGELERİNİN BEŞ YIL SÜREYLE GERİ ALINACAĞI VE ALTI AYDAN AŞAĞI OLMAMAK ÜZERE HAFİF HAPİS CEZASI İLE BİRLİKTE HAFİF PARA CEZASIYLA CEZALANDIRILACAKLARI, AYRICA PSİKOTEKNİK DEĞERLENDİRMEYE VE PSİKİYATRİ UZMANI MUAYENESİNE TABİ TUTULACAKLARI ÖZET: Cumhuriyet Başsavcılığının kabahatlinin sürücü belgesinin geri alınması talebi üzerine, sürücü belgesinin geri alınmasına yönelik talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair, Sulh Ceza Mahkemesinin kararına yönelik itirazın reddine dair Asliye Ceza Mahkemesinin kararı aleyhine kanun yararına bozma istenmiştir. Özel Dairece; Halen yürürlükte bulunan 2918 sayılı Kanunun 112/1. maddesinde yer alan “Sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınması hariç olmak üzere bu Kanundaki; hafif para cezasını veya bununla birlikte hafif hapis cezasını, belgelerin geri alınması ve iptali veya işyerlerinin kapatılması cezasını gerektiren suçlarla ilgili davalara trafik mahkemelerinde, bunların bulunmadığı yerlerde yetki verilen sulh ceza mahkemelerinde bakılır.” şeklindeki düzenlemeler karşısında üçüncü kez alkollü araç kullandığı tespit edilen kabahatlinin sürücü belgesinin 5 yıl süreyle geri alınmasına karar verme yetkisinin sulh ceza mahkemesine ait olduğunun kabulü gerekmektedir. İlgili Kanun/Madde: 2918/m.48-5, 112-1 5326/m.16, 19 SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 177 DAVA : Üçüncü kez alkollü araç kullanmak eyleminden dolayı kabahatli hakkında 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48/5. maddesi uyarınca Bölge Trafik Denetleme Şube Müdürlüğünce düzenlenen 31.12.2010 tarihli E-768491 sayılı trafik suç tutanağı üzerine, Cumhuriyet Başsavcılığının 25.05.2011 tarihli ve 2011/16-233 sayılı idari yaptırım kararıyla uygulanan 3.600 Türk lirası idari para cezasını müteakip Cumhuriyet Başsavcılığının 29.02.2012 tarihli ve 2011/16 sayılı kabahatlinin sürücü belgesinin geri alınması talebi üzerine, sürücü belgesinin geri alınmasına yönelik talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair, Sulh Ceza Mahkemesinin 27.04.2012 tarihli ve 2012/233 değişik sayılı kararına yönelik itirazın reddine dair Asliye Ceza Mahkemesinin 12.06.2012 tarihli ve 2012/297 değişik iş sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığından verilen 13.08.2012 gün ve 47395 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığının 29.08.2012 gün ve KYB. 2012-224380 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu. Mezkür ihbarnamede; Dosya kapsamına göre, 22.05.2006 tarihinde 1. kez, 01.06.2006 tarihinde 2. kez alkollü araç kullanırken yakalanarak trafik görevlilerince geçici olarak sürücü belgesi geri alınan ...in, 31.12.2010 tarihinde 3. kez alkollü araç kullanırken yakalanması karşısında, 2918 sayılı Kanun’un 48/5. maddesinde yer alan “Yönetmelik ile belirtilen miktarların üzerinde alkollü araç kullandığı tespit edilen sürücülerin, suçun işlendiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; birinci defasında sürücü belgeleri altı ay süreyle geri alınır ve haklarında 265 300 000 lira para cezası uygulanır, ikinci defasında sürücü belgeleri iki yıl süreyle geri alınır ve haklarında 332 600 000 lira para cezası uygulanır ve bu sürücüler Sağlık Bakanlığınca, esas ve usulleri Sağlık ve içişleri Bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine tabi tutulurlar, eğitimi başarıyla tamamlayanların belgeleri süresi sonunda iade edilir. Üç veya üçten fazlasında ise, sürücü belgeleri beş yıl süreyle geri alınır ve altı aydan aşağı olmamak üzere hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000 lira hafif para cezası uygulanır. Ayrıca, psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesine tabi tutulurlar. Bu değerlendirme ve muayene sonrasında uygun görülenlere, geri alma süresi sonunda sürücü belgeleri iade edilir. Psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesinin yapılmasına dair esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.” şeklindeki düzenlemeye nazaran, üç veya üçten fazla alkollü araç kullanma suçlarında aynı madde hükmünün uygulanması gerekeceği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla gereği 178 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 görüşülüp düşünüldü: KARAR : Dairemizin 17.05.2006 tarihli ve 2006/1463-8099 sayılı benzer bir ilamında da belirtildiği üzere; 5252 sayılı Kanunun 7. maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 48/5. maddesindeki hafif hapis cezası idari para cezasına dönüştürülerek idari para cezasına karar verme yetkisi Cumhuriyet Savcısına verilmiş ise de, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 16. maddesinde idari yaptırım türleri belirlenmiş olup, bunlar arasında sürücü belgesinin geri alınmasının bulunmadığı, aynı Kanunun 19. maddesinde de diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için ruhsat ve ehliyetin geri alınması gibi yaptırımlara ilişkin hükümlerin, ilgili kanunlarda, bu kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklı olduğunun belirtildiği ve halen yürürlükte bulunan 2918 sayılı Kanunun 112/1. maddesinde yer alan “Sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınması hariç olmak üzere bu Kanundaki; hafif para cezasını veya bununla birlikte hafif hapis cezasını, belgelerin geri alınması ve iptali veya işyerlerinin kapatılması cezasını gerektiren suçlarla ilgili davalara trafik mahkemelerinde, bunların bulunmadığı yerlerde yetki verilen sulh ceza mahkemelerinde bakılır.” şeklindeki düzenlemeler karşısında üçüncü kez alkollü araç kullandığı tespit edilen kabahatlinin sürücü belgesinin 5 yıl süreyle geri alınmasına karar verme yetkisinin sulh ceza mahkemesine ait olduğu kabulü gerekmektedir. SONUÇ : Bu durum karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görüldüğünden, Asliye Ceza Mahkemesinin 12.06.2012 gün ve 2012/297 değişik iş sayılı kararının CMK.nun 309 maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, 15.10.2012 günü oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 2918/m.48-5 KARARYOLLARI TRAFİK KANUNU (Ek fıkra: 17/10/1996 - 4199/20 md; Değişik fıkra: 21/05/1997 - 4262/4 md.) Toplu taşım araçlarında sigara içilemez. Sigara içenler hakkında 4207 sayılı Tütün Mamüllerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun hükümleri uygulanır. 2918/m.112-1 KARARYOLLARI TRAFİK KANUNU (Değişik fıkra: 08/03/2000 - 4550/2. md.) Sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınması hariç olmak üzere bu Kanundaki; hafif para cezasını veya bununla birlikte hafif hapis cezasını, belgelerin geri alınması ve iptali veya işyerlerinin kapatılması cezasını gerektiren suçlarla ilgili davalara trafik mahkemelerinde, bunların bulunmadığı yerlerde yetki verilen sulh ceza mahkemelerinde bakılır. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 179 5326/m.16 KABAHATLER KANUNU (1) Kabahatler karşılığında uygulanacak olan idarî yaptırımlar, idarî para cezası ve idarî tedbirlerden ibarettir. (2) İdarî tedbirler, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirlerdir. 5326/m.19 KABAHATLER KANUNU (1) Diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için; a) Bir meslek ve sanatın yerine getirilmemesi, b) İşyerinin kapatılması, c) Ruhsat veya ehliyetin geri alınması, d) Kara, deniz veya hava nakil aracının trafikten veya seyrüseferden alıkonulması, Gibi yaptırımlara ilişkin hükümler, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklıdır. 180 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Tarih: 13.12.2012 Esas: 2012/8410 Karar: 2012/18470 UYUŞTURUCU VE UYARICI MADDE KULLANIMI, ALIM SATIMI HAKİM VE CUMHURİYET SAVCISI KARARINA DAYANMAYAN TELEFON KONUŞMALARININ HUKUKA AYKIRI DELİL SAYILIP CMK’nın 289. MADDESİ UYARINCA HÜKME ESAS ALINAMAYACAĞI ÖZET: Yerel Mahkeme kararının temyizen incelenmesinde Özel Dairece; Sanıklar O.C. ve C.B. hakkında “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerin ONANMASINA Sanıklar S.C. ve M.B. hakkındaki beraat hükümlerinin ONANMASINA Dosyadaki belge ve bilgilere göre; A.’ye temin ettirdikleri suç konusu kokaine, kardeşi olan diğer sanık O.’la birlikte ortak olduğu sabit olan sanık M.C. hakkında, mahkûmiyet yerine beraat hükmü kurulması yasaya aykırı olduğundan, hükmün BOZULMASINA, Suçun işlenmesine yardım ettiğinin sabit olduğu, paraların kokain alımında kullanılacağını bilmediğine ilişkin savunmasının kabul edilebilir bulunmadığı gözetilmeden, sanık M.A.Ö. hakkında mahkûmiyet yerine beraat hükmü kurulması yönünden hükmün BOZULMASINA karar verilmiştir. İlgili Kanun/Madde: 5237/m.39, 191-2 5271/m.289 DAVA : Dosya, müdafilerinin isteği üzerine sanıklar O. ve C. hakkında duruşmalı, diğer sanıklar yönünden duruşmasız olarak incelendi. GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: KARAR : A ) Sanık O.C. hakkında “kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” suçundan verilen “tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına” ilişkin karara yönelik temyiz isteğinin incelenmesi: SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 181 “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alma, kabul etme veya bulundurma” suçundan dolayı, 5237 sayılı TCK’nın 191. maddesinin 2. fıkrası gereğince verilen “tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına” ilişkin kararlar, sözü edilen fıkraya 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunun 20. maddesi ile eklenen son cümleye göre, durma kararı niteliğinde olup itiraz kanun yoluna tabi olması nedeniyle, itirazla ilgili gerekli kararın yetkili ve görevli itiraz merciince verilmesi için, dosyanın incelenmeksizin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na İADESİNE, oybirliğiyle, B ) Sanıklar O.C. ve C.B. hakkında “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi: Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemlerin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlere uyan suç tipi ile artırma ve indirme nedenleri tartışılarak yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazları ile duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü savunmalarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA, hükmolunan hapis cezalarının süresi ile tutuklama tarihlerine göre, sanıklar hakkındaki salıverme isteklerinin reddine, oybirliğiyle, C ) Sanıklar S.C. ve M.B. hakkındaki beraat hükümlerinin incelenmesi: Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı anlaşıldığından; Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA, oybirliğiyle, D ) Sanık M C hakkındaki beraat hükmünün incelenmesi: Somut olay ve olgularla örtüşen telefon konuşmalarına, para gönderilmesini doğrulayan diğer sanıklar O., M.A. ve A.’nin ifadeleri ile dosyadaki diğer belge ve bilgilere göre; gönderdikleri paralarla hakkındaki mahkûmiyet hükmü temyiz edilmeyen A.’ye temin ettirdikleri suç konusu kokaine, kardeşi olan diğer sanık O.’la birlikte ortak olduğu sabit olan sanık hakkında, mahkûmiyet yerine beraat hükmü kurulması, Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA, oybirliğiyle, E ) Sanık M. A.Ö hakkındaki hükmün incelenmesi, Somut olay ve olgularla örüşen telefon konuşmalarına, diğer sanıklardan A.’nin ifadelerine, kendisinin dolaylı ikrarına, dosyadaki diğer belge ve bilgilere göre; hakkındaki mahkûmiyet hükmü temyiz edilmeyen A.’nin 182 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 isteği üzerine, kendisine ait PTT ve banka hesaplarının kullanılmasına rıza gösterip, suç konusu kokainin satın alınması için diğer sanıklar O. ve M. tarafından gönderilen paraları çekerek A.’ye vermek suretiyle, sanığın TCK’nın 39. maddesi anlamında suçun işlenmesine yardım ettiğinin sabit olduğu, paraların kokain alımında kullanılacağını bilmediğine ilişkin savunmasının kabul edilebilir bulunmadığı gözetilmeden, sanık hakkında mahkûmiyet yerine beraat hükmü kurulması, SONUÇ : Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA, Başkan vekili Ali Kınacı ile Üye Emel Özgan’ın karşı oyu ve oyçokluğuyla, 13.12.2012 tarihinde karar verildi. KARŞI OY : Sanık savunmasında “Hemşehrim olan Abdi, adıma para geleceğini ve parayı çekip kendisine vermemi istedi, hesabıma gelen paraları çekip bu kişiye teslim ettim. Paraların benim hesabıma neden yattığını Abdi’ye sormadım, ancak ev ya da araba parası olabilir diye düşündüm, bunu sadece insaniyet namına yaptım, uyuşturucu işi yaptığını bilseydim kendisine yardımcı olmazdım” demiştir. Diğer sanıklardan A. “PTT’de hesabım olmadığı için, O.C, kendisine satacağım aracın parasını M. A. Ö. adına gönderdi. M. A. ise iki kez 30.000’er lira parayı çekip bana verdi” diyerek, sanığın savunmasını doğrulamıştır. Hâkim veya Cumhuriyet savcısı kararına dayanmadığı için, sanığın telefon konuşmaları hukuka aykırı delil niteliğinde olup CMK’nın 289. maddesi uyarınca hükme esas alınamaz. Kaldı ki bu telefon konuşmaları, sanığın sözü edilen paraların uyuşturucu veya uyarıcı madde alım satımında kullanılacağını bildiğini göstermekten uzaktır. Sanığın savunmasının aksine hiçbir delil bulunmamaktadır. Kuşkuya ve varsayımlara dayanılarak mahkûmiyet hükmü verilemez. Sanık hakkındaki beraat hükmünün onanması gerektiği kanısında olduğumuzdan, çoğunluğun bozma düşüncesine katılmıyoruz. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.39 TÜRK CEZA KANUNU (1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez. (2) Aşağıdaki hâllerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur: a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 183 b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak. c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak. 5237/m.191-2 TÜRK CEZA KANUNU (2) Bu suçtan dolayı açılan davada mahkeme, birinci fıkraya göre hüküm vermeden önce uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine karar verebilir. (Ek cümle: 31/03/2011-6217 S.K 20. mad.) Bu karar, durma kararının hukuki sonuçlarını doğurur. 5271/m.289 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır: a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması. b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması. c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması. d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi. e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması. f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi. g) Hükmün 230 uncu Madde gereğince gerekçeyi içermemesi. h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması. i)Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması. 184 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Tarih: 20.9.2012 Esas: 2011/21661 Karar: 2012/19216 TAKSİRLİ SUÇ TRAFİK KAZALARINDA YAYANIN HUKUKİ SORUMLULUĞUNUN BULUNMASI, CEZAİ SORUMLULUĞUNUN DA BULUNMASINI GEREKTİRMEYECEĞİ ÖZET: Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine dair verilen kararın temyizen incelenmesinde Özel Dairece; Yayanın sebebiyet verdiği trafik kazasından dolayı sanık olup olamayacağı sorunu öncelikle çözümlenmesi gerekmektedir. Türk Ceza Kanunun 22/2.maddesi “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” olarak tanımlamaktadır. Yayanın karşıdan karşıya geçerken kendisine motorlu bir vasıtanın çarpacağı ve bu vasıtada bulunanların yaralanacağını öngörebilmesinin kabulü toplumda yaygın olan ortak düşünceye aykırıdır. Bir olayda hukuki sorumluluk ile cezai sorumluluk farklı olup taksirli cezai sorumluluk daha dar olarak düzenlenmiş ve bunun çerçevesi TCK’nun 22.maddesinde çizilmiştir. Trafik kazasında yayanın hukuki sorumluluğunun bulunması cezai yönden de sorumlu olmasını gerektirmez. Her ne kadar Adli Tıp Kurumu Başkanlığı yayanın olayda asli kusurlu olduğunu belirtse bile tüm açıklanan bu nedenlerden dolayı sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, kanuna aykırı olup, hükmün bozulmasını gerektirmiştir. İlgili Kanun/Madde: 5237/m.22 2918/m.68, 69, 70 SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 185 DAVA : Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : Olay günü saat 23.00 sıralarında sanığın aracının arıza yaptığı, sanığın aracının park lambalarını yakıp sağ tarafa park ederek araçtan indiği ve orta bariyerle bölünmüş yolun karşısına yaya olarak geçmeye çalıştığı sırada sol şeride yakın noktada ölenin kullandığı motosikletin sanığa çarparak motosikletin dengesini kaybedip devrilmesi neticesine motosiklet sürücüsü S.A.T.’nin öldüğü olayda sanık hakkında taksirle ölümüne sebebiyet verdiğinden hakkında kamu davası açılmış ve yapılan yargılama sonunda sanığın mahkumiyetine karar verilmiştir. Yayanın sebebiyet verdiği trafik kazasından dolayı sanık olup olamayacağı sorunu öncelikle çözümlenmesi gerekmektedir. Taksir, istisnai bir kusurluluk şeklidir. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir. Fail, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme olanak ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmak olup Türk Ceza Kanunun 22/2.maddesi “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” olarak tanımlamaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun son olarak verdiği 07.06.2011 gün 54-120 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı gibi, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları; 1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması, 2- Hareketin iradi olması, 3- Neticenin iradi olmaması, 4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması, 5-Neticenin öngörülebilir olmasına karşın fail tarafından öngörülememesi, şeklinde kabul edilmektedir. Yayanın karşıdan karşıya geçerken kendisine motorlu bir vasıtanın çarpacağı ve bu vasıtada bulunanların yaralanacağını öngörebilmesinin kabulü toplumda yaygın olan ortak düşünceye aykırıdır. Yayaların motorlu taşıt sürücülerine zarar vereceklerini, bu nedenle daha fazla basiretli davranmaları gerektiğini bildikleri ve cezalandırılmaları gerektiği kabul edilemez. İntihar etmek için kendisini hızla gelen otomobilin altına atan ve kazaya neden olan şahsın amacı, kendi yaşamına son vermek olup sürücünün 186 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 yaralanabileceğini de önceden görebileceği söylenemez. Bu nedenle taksirin “neticenin öngörülebilmesi” unsuru bu gibi olaylarda gerçekleşmemiştir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 46-67.maddelerinde sürücülerin uyacakları kurallar, 68-70.maddelerde ise yayalar, hayvanla çekilen veya elle sürülen araçlarla hayvan sürücülerinin ve yarışlar hakkında kurallar düzenlenmiştir. Yayalarla ilgili düzenlemelerde uyacakları kurallar belirtilmiş, ışıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde veya kavşaklarda güvenlikleri açısından araçların uzaklık ve hızını göz önüne almaları, yolu kontrol ederek kendi güvenliklerini sağladıktan sonra en kısa zamanda taşıt yolunu geçebilecekleri hükme bağlanmıştır. Belirtilen kurallara uymayanlar hakkında ise idari para cezasına hükmolunacaktır. Kanun koyucu tarafından da yayanın kendi can güvenliğini sağlaması için bir takım kurallar konulmuş, trafik kazaları ile ilgili 81.madde ve devamı maddelerinde sadece sürücülerden bahsedilmiş, yayaların motorlu taşıt sürücülerine veya başkalarına verebilecekleri zararlardan dolayı cezai sorumlukları yönüne gidilmemiştir. Ayrıca ister kasdi, isterse taksirli olsun, bir fiilin cezalandırılabilmesi için uygunluk, elverişlilik, yeterlilik koşulları gerçekleşmelidir. Bir yayanın motorlu taşıt vasıtasına çarpmasında bu koşulların gerçekleştiği öne sürülemez. Örneğin bir yayanın otobüse çarpması halinde meydana gelen kazada otobüs içindekilerin ölmesinde veya yaralanmasında, aranılan bu yeterlilik, elverişlilik ve uygunluk koşulları yoktur. Bu nedenle trafik kazasına karışan yayanın TCK’nun 85 veya 89.maddeleri gereğince cezalandırılması Ceza Hukukunun vurgulanan bu temel kriterlerine aykırıdır. Bir olayda hukuki sorumluluk ile cezai sorumluluk farklı olup taksirli cezai sorumluluk daha dar olarak düzenlenmiş ve bunun çerçevesi TCK’nun 22.maddesinde çizilmiştir. Trafik kazasında yayanın hukuki sorumluluğunun bulunması cezai yönden de sorumlu olmasını gerektirmez. Yayanın kusurlu olması, yeni Türk Ceza Kanunu uygulamasında sürücünün cezasının belirlenmesinde ve hakkında lehe hükümlerin uygulanmasında nazara alınıp adaletli bir cezalandırma sağlanmaya çalışılmaktadır. Yayaların kusurlu olmaları tazmini sorumluluğu gerektirir. Meydana gelen kazadan dolayı cezai sorumluluğun var olduğu kabul edilemez. Bununla beraber Ceza Genel Kurulunun 21.10.1997 gün ve 1997/2-99-202 sayılı kararında sürücüler yanında yayalarında sanık olabileceğini kabul eden tek bir kararı bulunsa da Ceza Genel Kurulunun gerek bu karardan önce ve gerekse bu karadan sonraki kararları ile ceza dairelerinin istikrarlı uygulamaları yayaların kusurlu davranışları ile birlikte trafik kazasına sebebiyet vermeleri durumunda sadece sürücüler hakkında kamu davası açılmakta ve sanık olarak bunlar gösterilmektedirler. Her ne kadar Adli Tıp Kurumu Başkanlığı yaya R.G.’nin olayda asli kusurlu SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 187 olduğunu belirtse bile tüm açıklanan bu nedenlerden dolayı sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 20.09.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi. MUHALEFET ŞERHİ : Arıza yapan aracını yol kenarına parkedip yolun karşısına geçmeye çalışırken, kendi yolunda seyretmekte olan motosiklet sürücüsünün kaza yaparak ölümüne neden olan yayanın olayın oluşumunda asli kusurlu olduğu hususu tartışmasızdır. Tartışma konusu olan, kazanın meydana gelmesinde yok denecek kadar az kusurlu olan ( 1/8 ) motosiklet sürücüsünün ölümünden dolayı yaya sanığın hukuki sorumluluğunun yanında cezai sorumluluğunun bulunup bulunmadığıdır. Sayın çoğunluğun, kararımızın gerekçesinde belirttiği, yayanın araçtakilere zarar verme olasılığının mümkün olmadığına, böyle bir zararın öngörülemeyeceğine dayanan görüşüne katılmak mümkün değildir. Ceza hukukundaki yaptırımın dayanağı taksir veya kasttır. Taksirli suçlarda, kusur, ihmal veya acemilik gibi nedenlerle ölüm veya yaralamaya neden olan kişinin cezalandırılması esastır. Bu nedenle sanığın olay mahallinde bizzat bulunması da şart değildir. Taksirli hareketin sonucunda netice meydana gelmekte ve netice ile taksirli hareket arasında illiyet bağı olması halinde cezalandırma müessesesi gündeme gelmektedir. Aksi halde işyeri kazalarında olay mahallinden çok uzakta bulunabilen sorumlunun veya evcil hayvanını karayoluna başıboş bırakması nedeniyle meydana gelen kazada hayvan sahibinin cezalandırılması mümkün olmazdı. Karayolları Trafik Kanununun 3. maddesinde “Trafik; yayaların, hayvanların ve araçların karayolları üzerindeki hal ve hareketleridir” şeklindeki tanımlamada dikkate alındığında, yayaların da olayın niteliğine göre sanık olabileceği kanaati ile çoğunluk görüşüne katılmıyorum. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.22 TÜRK CEZA KANUNU (1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hâllerde cezalandırılır. (2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir. (3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi 188 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 hâlinde bilinçli taksir vardır; bu hâlde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır. (4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir. (5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir. (6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir. 2918/m.68, 69, 70 KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU Madde 68 - Yayaların uyacakları kurallar aşağıda belirtilmiştir. a) Yayalar, aşağıda sayılan haller dışında, taşıt yolu bitişiğinde ve yakınında yaya yolu, banket veya alan varsa burada yürümek zorundadır. 1. Yönetmelikte belirtilen tedbirler alınmak şartı ile diğer yayalar için ciddi rahatsızlık verecek boyutta eşyaları iten veya taşıyan kişiler ile, taşıt yolunun en sağ şeridinden fazla kısmını işgal etmemek, gece ve gündüz görüşün az olduğu hallerde de imkan oranında tek sıra halinde yürümek şartı ile bir yetkili veya görevli yönetiminde düzenli şekilde yürüyen yaya kafileleri taşıt yolu üzerinde yürüyebilirler. 2. Yayaların yürümesine ayrılmış kısımların kullanılmasının mümkün olmaması veya bulunmaması hallerinde yayalar, bisiklet trafiğine engel olmamak şartı ile bisiklet yolunda bisiklet yolu yoksa taşıt yolu üzerinde, imkan oranında taşıt yolu kenarına yakın olmak şartı ile yürüyebilirler. 3. Her iki tarafında, yaya yolu ve banket bulunmayan veya kullanılır durumda olmayan iki yönlü trafiğin kullanıldığı karayollarında yaya kafileleri dışındaki yayalar, taşıt yolunun sol kenarını izlemek zorundadır. b) Taşıt yolunun karşı tarafına geçmek isteyen yayaların taşıt yolunu, yaya ve okul geçidi ile kavşak giriş ve çıkışları dışında herhangi bir yerden geçmeleri yasaktır. Yayalar, bu yerlerden geçerken; 1. Yaya ve okul geçitlerinin bulunduğu yerlerde, geçitte yayalar için ışıklı işaret varsa bu işaretlere uymak, 2. Geçitte yayalar için ışıklı işaret yoksa ve geçit sadece taşıt trafiği ışıklı işareti veya yetkili kişi tarafından yönetiliyorsa geçecekleri doğrultu açıldıktan sonra taşıt yoluna girmek, 3. Işıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde veya kavşaklarda güvenlikleri açısından yaklaşan araçların uzaklık ve hızını göz önüne almak, Zorundadırlar. Ancak, yüz metre kadar mesafede yaya geçidi veya kavşak bulunmayan yerlerde yayalar, taşıt trafiği için bir engel teşkil etmemek şartı ile ve yolu kontrol ederek kendi güvenliklerini sağladıktan sonra en kısa doğrultuda ve en kısa zamanda taşıt yolunu geçebilirler. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 189 c) Yaya yollarında, geçitlerde veya zorunlu hallerde taşıt yolu üzerinde bulunan yayaların, trafiği engelleyecek veya tehlikeye düşürecek şekilde davranışlarda bulunmaları veya buraları saygısızca kullanmaları yasaktır. (Değişik fıkra: 21/05/1997 - 4262/4 md.) Bu madde hükümlerine uymayan yayalar 1 800 000 lira para cezası ile cezalandırılırlar. Madde 69 - Yerleşim birimleri dışındaki karayolunda, taşıt yolu üzerinde zorunlu haller dışında hayvan bulundurmak, karayollarının yasaklanmamış, kesimlerinde ise hayvanla çekilen veya elle sürülen araçları, hayvanları, hayvan sürülerini ve binek hayvanlarını trafik kurallarına uymadan sürmek ve bunları sürme yeteneğinden yoksun kimselerin yönetimine vermek veya başı boş bırakmak yasaktır. (Değişik fıkra: 21/05/1997 - 4262/4 md.) Bu madde hükümlerine uymayanlar 1 800 000 lira para cezası ile cezalandırılırlar. Ancak, başıboş hayvan bırakma yasağına riayet etmeyerek trafik kazasına sebebiyet veren faile üç ay hafif hapis cezası uygulanır. Taşıt yolunu kullanmak zorunda olan hayvan sürü ve kümelerini sevk ve idare edenler yönetmelikte belirtilen usul ve şartlara uymak zorundadırlar. Madde 70 - Yarış ve koşularda trafik güvenliği bakımından aşağıdaki kurallar uygulanır. a) Bir il sınırı içindeki karayolları üzerinde yapılacak yarış ve koşular için o ilin valiliğinden, b) Birden fazla il sınırları içindeki şehirlerarası karayolları üzerinde yapılacak milli ve milletlerarası yarış ve koşular için İçişleri Bakanlığından izin alınması zorunludur. Bu izin verilirken Bayındırlık Bakanlığının uygun görüşü alınır. İzinsiz yapılan yarış ve koşular görevlilerce derhal durdurulur. Yarış ve koşularda trafik güvenliği yönünden uygulanacak usul ve şartlar yönetmelikte gösterilir. (Değişik fıkra: 21/05/1997 - 4262/4 md.) Bu madde hükümlerine uymayanlar 7 200 000 lira para cezası ile cezalandırılırlar. 190 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Tarih: 14.6.2012 Esas: 2012/3712 Karar: 2012/6813 EKSİK İNCELEMEYLE HÜKÜM KURULAMAYACAĞI HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI İlgili Kanun/Madde: 5235/m.11 5237/m.226-1-d-3-4 5271/m.4 DAVA : Müstehcenlik suçundan sanık B.D.’ın bozma üzerine yapılan yargılaması sonunda: atılı suçtan mahkumiyetine dair Eskişehir 3. Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 1.6.2010 gün ve 2010/131 Esas, 2010/628 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtayca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğnameyle Daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : Suça konu cd içeriklerinin bizzat mahkemece ya da tayin edilecek uzman bilirkişiler tarafından izlenerek görüntülerin ar ve haya duygularını incitip incitmediği, cinsi arzuları tahrik ve istismar eder nitelikte genel ahlaka aykırı olup olmadığının saptanması ve bu nitelikte ise söz konusu cd’lerin içerdiği pornografik görüntülerin, yargılamayı yapacak görevli mahkemenin tespitinde de esas teşkil edecek şekilde, 5237 Sayılı T.C.K.nın 226/3 ve 4 üncü maddeleri açısından, çocukların yer aldığı veya şiddet kullanılarak hayvanlarla, ölmüş insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışların yer alıp almadığı, yönünde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, bu tür görüntüler bulunması durumunda, 5235 Sayılı Kanunun 11 inci maddesi ve 5271 Sayılı C.M.K.nın 4 üncü maddesi gereğince asliye ceza mahkemesine görevsizlik kararı verilmesi gerekeceği gözetilmeksizin, polis memuru bilirkişi tarafından tanzim olunarak cd içeriklerinin soyut olarak müstehcen görüntü ve sözleri içeren ürün niteliğinde olduğunu bildiren ve mahkemece suçun unsurlarının tespiti için gerekli ve yeterli açıklamayı taşımayan bilirkişi raporuna dayanarak, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi, Sanığın adli sicil kaydında yer alan ve tekerrüre esas alınan Eskişehir 3. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 191 Asliye Ceza Mahkemesi’nin 19.12.2002 tarih, 2002/497 Esas ve 2002/822 Karar sayılı mahkumiyet hükmünün, aynı Mahkeme tarafından 06.05.2010 tarihli Ek Karar ile ele alınarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verildiği görülse de, Ek Kararın kesinleşip kesinleşmediğinin dosyadaki ilamdan anlaşılamadığı bu bakımdan kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği halde eksik araştırmayla yazılı biçimde hüküm kurulması, Kabule göre de; Sanığın oluşa uygun şekilde sabit görülen eylemine uyan 5237 Sayılı T.C.K.nın 226/1-d maddesinde hapis cezasının yanında para cezası da öngörüldüğü halde, sanık hakkında yalnızca hapis cezasına hükmedilmesi, Mahkumiyetin sonucu olarak 5237 Sayılı T.C.K.nın 53/3 üncü maddesine göre 53/1-c madde ve bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileriyle ilgili hak yoksunluğun koşullu salıvermeye kadar uygulanacağı, alt soyu haricindekiler yönünden ise bu hak yoksunluğunun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi, SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan 5320 Sayılı Kanunun 8/1 inci maddesi gözetilerek ceza miktarı itibariyle kazanılmış hak saklı kalmak kaydıyla C.M.U.K.nın 321 ve 326 ncı maddeleri uyarınca hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 14.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.226-1-d (1) a) Bir çocuğa müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünleri veren ya da bunların içeriğini gösteren, okuyan, okutan veya dinleten, d) Bu ürünleri, bunların satışına mahsus alışveriş yerleri dışında, satışa arz eden, satan veya kiraya veren, 5237/m.226-3-4 (3) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukları kullanan kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu ürünleri ülkeye sokan, çoğaltan, satışa arz eden, satan, nakleden, depolayan, ihraç eden, bulunduran ya da başkalarının kullanımına sunan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (4) Şiddet kullanılarak, hayvanlarla, ölmüş insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlara ilişkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünleri üreten, ülkeye sokan, satışa arz eden, satan, nakleden, depolayan, başkalarının kullanımına sunan veya bulunduran kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. 192 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 5271/m.4 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (1) Davaya bakan mahkeme, görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında re’sen karar verebilir. 6ncı Madde hükmü saklıdır. (2) Görev konusunda mahkemeler arasında uyuşmazlık çıktığında, görevli mahkemeyi ortak yüksek görevli mahkeme belirler. 5235/m.11 ADLÎ YARGI İLK DERECE MAHKEMELERİ İLE BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YETKİLERİ HAKKINDA KANUN Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, sulh ceza ve ağır ceza mahkemelerinin görevleri dışında kalan dava ve işlere asliye ceza mahkemelerince bakılır. SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 193 YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Tarih: 18.12.2012 Esas: 2012/14159 Karar: 2012/45844 MAHKUMİYET KARARININ VERİLDİĞİ DURUŞMAYA KATILIMI SAĞLANMADAN SANIĞIN YOKLUĞUNDA HÜKÜM KURULUP SAVUNMA HAKKININ KISITLANAMAYACAĞI BASİT DOLANDIRICILIK- NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK SUÇU ÖZET: Sanıklar hakkında kurulan hükmün temyizen incelenmesinde Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Sanık M.Ç.’nin Cumhuriyet Savcısının esas hakkında mütalaasını verdiği ve mahkumiyet kararının verildiği duruşmaya katılımı sağlanmadan yokluğunda yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmek suretiyle savunma hakkının kısıtlanması, Sanık M.Ç. hakkında şikayetçiler S.Y. ve S.E.’ye yönelik eylemleri nedeniyle dolandırıcılık suçundan açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden, yargılamaya devam edilerek mahkumiyet hükümleri kurulması, Somut olayda; sanıkların birlikte hareket ederek basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işledikleri gözetilmeksizin, basit dolandırıcılık suçundan mahkumiyet hükmü kurulması, Sanıklar hakkında temel ceza tayini sırasında hürriyeti bağlayıcı cezanın alt sınırdan belirlendiği halde adli para cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak tespit edilmesi, Bozmayı gerektirmiştir. İlgili Kanun/Madde: 5271/m.193, 196 7201/m.28 DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : Mahkumiyet kararının verildiği 01.11.2010 tarihinde başka bir 194 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 suçtan Ankara 2 No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu olarak bulunan sanık M.Ç.’nin duruşmaya getirilmediği gibi, Ceza İnfaz Kurumundan tahliye olan sanığa mahkumiyet kararının tebliğ edilememesi üzerine 31.01.2011 tarihli kolluk tutanağıyla yeni adresi tespit edilmesine rağmen, bu adrese tebligat çıkartılmadan, bu adresten de ayrılıp ayrılmadığı ve meçhul kişilerden olup olmadığı tespit edilmeden, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 28. maddesine aykırı bir şekilde 04.03.2011 tarihli resmi gazetede ilan edilen mahkumiyet hükmünün 30.03.2011 tarihinde usulsüz olarak kesinleştirildiği anlaşılmakla, sanık Mürsel’in eski hale getirme talebinin haklı, 13.10.2011 tarihli temyiz isteminin öğrenme üzerine ve süresinde olduğuna karar verilerek yapılan temyiz incelemesinde; Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır. Tekerrüre esas mahkumiyeti bulunan sanık M.Ç. hakkında 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. 1-Sanık M.Ç.’nin aynı yargı çevresi içerisinde başka bir suçtan Ankara 2 No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olduğu ve “duruşmalardan vareste tutulmaya” dair talebi de bulunmadığı anlaşıldığından, Cumhuriyet Savcısının esas hakkında mütalaasını verdiği ve mahkumiyet kararının verildiği 01.11.2010 tarihli duruşmaya katılımı sağlanmadan yokluğunda yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmek suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 193 ve 196.maddelerine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması, 2-Sanık M.Ç. hakkında şikayetçiler S.Y. ve S.E.’ye yönelik eylemleri nedeniyle dolandırıcılık suçundan açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden, yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması, Kabule göre de; 3-Somut olayda; sanıkların birlikte anlaşarak E.C. adına posta çeki hesabı açtırdıktan sonra, www.sahibinden.com adlı internet sitesine farklı araçlara ait resimler koyup özelliklerini de belirtmek suretiyle satılık ilanı verdikleri, internetten ilanı gören şikayetçilerin ilandaki telefonu arayarak sanıklarla SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 195 irtibata geçtikleri, sanıkların şikayetçilerden kaparo istedikleri, bunun üzerine şikayetçi H.K.’nin 500 TL, Selim’in 200 TL, Serdar’ın 250 TL parayı sanık E.C’ye ait posta çeki hesabına havale ettikleri, sonrasında şikayetçilerin irtibat telefonunu defalarca aramalarına rağmen sanıklara ulaşamadıkları, bu şekilde sanıkların birlikte hareket ederek basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işledikleri gözetilmeksizin, yazılı şekilde basit dolandırıcılık suçundan mahkumiyet hükmü kurulması, 4-Sanıklar hakkında temel ceza tayini sırasında hürriyeti bağlayıcı cezanın alt sınırdan belirlendiği halde adli para cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak tespit edilmesi, SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı yasanın 326/son maddesi gereğince ceza miktarı bakımından kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, sanık M.Ç. hakkındaki hüküm kesinleştirilmeden cezaevine alınması nedeniyle TAHLİYESİNE, başka suçtan tutuklu ya da hükümlü değilse derhal serbest bırakılması için ilgili C. Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, 18.12.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5271/m.193 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (1) Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir. (2) (Ek fıkra: 25/05/2005-5353 S.K./28.mad) Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir. 5271/m.196 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (1) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir. (2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur. (3) Sorgu tutanağı duruşmada okunur. 196 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 (4) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır. (5) Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir. (6) Yurt dışında bulunan sanığın, belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunmasının zorluğu halinde, bu tarihten önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir. 7201/m.28 TEBLİGAT KANUNU Adresi meçhul olanlara tebligat ilanen yapılır. Yukarıki maddeler mucibince tebligat yapılamayan ve ikametgahı, meskeni veya iş yeri de bulunamıyan kimsenin adresi meçhul sayılır. Adresin meçhul olması halinde keyfiyet tebliğ memuru tarafından mahalle veya köy muhtarına şerh verdirilmek suretiyle tesbit edilir. (Değişik ikinci cümle: 19/3/2003-4829/9 md.) Bununla beraber tebliği çıkaran merci, muhatabın adresini resmî veya hususi müessese ve dairelerden gerekli gördüklerine sorar ve zabıta vasıtasıyla tahkik ve tespit ettirir. Yabancı memleketlerde oturanlara ilanen tebligat yapılmasını icabettiren ahvalde tebliği çıkaran merci, tebliğ olunacak evrak ile ilan suretlerini yabancı memlekette bulunan kimsenin malüm adresine ayrıca iadeli taahhütlü mektupla gönderir ve posta makbuzunu dosyasına koyar. SAYI: 40 DANIŞTAY KARARLARI 199 DANIŞTAY VERGİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU Tarih: 25.1.2012 Esas: 2010/82 Karar: 2012/24 HARÇ MUAFİYETİ TASARRUF MEVDUATI SİGORTA FONU TARAFINDAN DEVRALINAN BORÇ VE ALACAKLARDAN DOĞMAYAN VE FON TARAFINDAN AÇILMAYAN DAVADA DAVACI TARAFIN BAŞVURMA HARCI MUAFİYETİNDEN YARARLANAMAYACAĞI İstemin Özet: Gümrük çıkış beyannamesinin gerçek olmaması nedeniyle teminat kapsamındaki gümrük vergisi ve katma değer vergisi ile işleyen faizin tahsili için teminat veren banka adına düzenlenen ödeme emrine karşı dava açılmıştır. Danıştay Yedinci Dairesi, Vergi mahkemesi tarafından dava hakkında harcı tamamlanmadan karar verilmesinin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle vergi mahkemesi kararını bozmuştur. Vergi Mahkemesince; Fona devredilmiş bir banka olan davacının harç ödemeden dava açmasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle ilk kararında direnmiştir. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca; Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devralınan borç ve alacaklardan doğmayan ve Fon tarafından açılmayan bu davada, davanın açılması sırasında ödenmesi gereken başvurma harcının tayininde muafiyet kuralına dayanılamayacağından, harç ödenmeden açılan davanın esası incelenerek hüküm kurulması hukuka uygun düşmemiştir. Başvurma harcı alınmadan incelenerek karara bağlanması yolundaki ısrar kararında usule ve hukuka uygunluk görülmemiştir. Vergi Mahkemesinin ısrar kararının bozulmasına karar verilmiştir. İlgili Kanun/Madde: 5411/GEÇİCİ MADDE: 11 200 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 İstemin Özeti : Davacı banka bünyesinde birleşen ...’ın Karşıyaka Şubesince ... Şekerleme Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi lehine düzenlenen teminat mektubuyla garanti edilen ve kredi borçlusu adına tescil edilen 29.12.1997 tarih ve 31961 sayılı beyanname kapsamında ithal edilen süt tozunun, dahilde işleme izin belgesi kapsamında kullanılıp ihracına ilişkin ihracatçı aracı kurum tarafından tescil edilmiş gibi düzenlenen gümrük çıkış beyannamesinin gerçek olmaması nedeniyle teminat kapsamındaki gümrük vergisi ve katma değer vergisi ile işleyen faizin tahsili için teminat veren banka adına düzenlenen ödeme emrine karşı dava açılmıştır. Davanın açılması sırasında bankanın, 4389 sayılı Yasa uyarınca harçtan muaf olduğu belirtilmiş ve başvurma harcı ödenmemiştir. Davayı inceleyen İzmir 1. Vergi Mahkemesi, 8.4.2008 günlü ve E:2007/895, K:2008/424 sayılı kararıyla davanın esasını karara bağlamıştır. Gümrük idaresinin temyiz istemini inceleyen Danıştay Yedinci Dairesi, 28.5.2009 günlü ve E:2008/3717, K:2009/2658 sayılı kararıyla; vergi mahkemesi tarafından mülga 4389 sayılı Bankalar Kanununun, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun geçici 11’inci maddesinde uygulanmasına devam edileceği öngörülen 14’üncü maddesinin 5’inci fıkrasının 4743 sayılı Kanunun 5’inci maddesiyle değişik ( c ) bendinin yanlış yorumlandığı, dava hakkında harcı tamamlanmadan karar verilmesinin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle vergi mahkemesi kararını bozmuştur. İzmir 1. Vergi Mahkemesi, 6.11.2009 günlü ve E:2009/1642, K:2009/1595 sayılı kararıyla; fona devredilmiş bir banka olan davacının harç ödemeden dava açmasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle ilk kararında ısrar etmiştir. Israr kararı gümrük idaresi tarafından temyiz edilmiş ve esasa ilişkin iddialar ileri sürülerek gümrük beyannamesi muhteviyatı eşya itiraz edilmeksizin teminata bağlanmak suretiyle geçici olarak ithal edildiği için tahakkuk eden vergi, resim ve fonların kesinleşmesi nedeniyle takibinde hukuka aykırılık bulunmadığı iddiasıyla bozulması istenmiştir. Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur. Danıştay Tetkik Hâkimi Dr. Özlem ERDEM KARAHANOĞULLARI’nın Düşüncesi : 5411 sayılı Bankacılık Kanununun geçici 11’inci maddesinde uygulanmasına devam edileceği öngörülen 14’üncü maddesinin 5’inci fıkrasının 4743 sayılı Kanunun 5’inci maddesiyle değişik ( c ) bendi hükmü karşısında temyiz isteminin kabulüyle, ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Savcısı Mukaddes ARAS’ın Düşüncesi: Temyiz başvurusu; gecikme faizinin tahsili amacıyla davacı banka adına düzenlenen ödeme emrini iptal eden mahkeme kararının bozulması üzerine mahkemece verilen ısrar SAYI: 40 DANIŞTAY KARARLARI 201 kararının bozulması istemine ilişkindir. Dosyanın incelenmesinden; davacı tarafından, 5411 sayılı Kanunun 140 inci maddesi ile aynı Kanunun geçici 11 inci maddesi hükmü uyarınca harçtan muaf olunduğundan bahisle harç yatırılmadan dava açılmış ve Mahkeme tarafından da işin esası incelenmek suretiyle karar verilmiş ise de; yukarıda sözü edilen madde hükmünde öngörülen istisna Fona tanındığından, harç alınmadan açılan davaya bakılarak işin esası incelenmek suretiyle verilen mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmemiştir. Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüyle, Mahkeme ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca; 640 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 40’ıncı maddesinin 6’ncı fıkrası, 485 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi yürürlükten kaldırmışsa da aynı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 5’inci maddesinde, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı teşkilatlanıncaya kadar, teşkilatında değişen veya yeni kurulan birimlere verilen görevler ve hizmetlerin, Gümrük Müsteşarlığının mevcut personeli eliyle yürütülmesine devam olunacağı da düzenlendiğinden, bu davada davalı tarafı gümrük müdürlüğünün oluşturduğu, verilen hükmün, hangi mercie izafaten olursa olsun gümrük müdürlüğü tarafından yerine getirilmesi gerektiği gözetildiğinde; 640 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği 8.6.2011 tarihinden çok önce karara bağlanmış dava hakkında verilen ısrar kararına yöneltilen temyiz isteminin inceleneceği bu dosyada, temyiz edilen kararda gösterilen ve davaya konu oluşturan işlemi kurmuş olan gümrük müdürlüğünün, Gümrük Müsteşarlığına izafeten davalı tarafı oluşturmasından dolayı, kararın tarafları bölümünden Gümrük Müsteşarlığının çıkarılması gerekmediğine ve yargılamaya, kararın verildiği tarihte oluşmuş, kararda yer alan taraflar gözetilerek devam edilmesi ve incelemenin bozulması istenen kararda yazılı taraflarda herhangi bir değişiklik yapılması gerekmeksizin sonuçlandırılması gerektiğine, ... Daire Başkanı ... ile Üyeler; ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...ün bu konudaki karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: KARAR : 5411 sayılı Bankacılık Kanununun geçici 11’inci maddesinde uygulanmasına devam edileceği öngörülen mülga 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14’üncü maddesinin 5’inci fıkrasının 4743 sayılı Kanunun 5’inci maddesiyle değişik ( c ) bendinde, bu Kanun hükümlerine göre temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimleri Fona intikal eden bankaların borçlarının ve/veya taahhütlerinin üstlenilmesi ve/veya alacaklarının devralınması halinde, Fonun; üstlendiği borçlar ve/veya taahhütler ile devraldığı alacaklarla ilgili dava ve takiplerin her türlü vergi, resim ve harçtan 202 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 muaf olduğu hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemede muafiyet; devraldığı alacak ve borçlar ile üstlendiği taahhütlerden dolayı yapacağı takip ve açacağı davalar yönünden Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna tanınmıştır. İncelenmekte olan dava, davacı banka bünyesinde birleşen ..., Karşıyaka Şubesince ... Şekerleme Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi lehine düzenlenen teminat mektubuyla garanti edilen ve kredi borçlusu adına İzmir Giriş Gümrük Müdürlüğünde tescil edilen 29.12.1997 tarih ve 31961 sayılı beyanname kapsamında ithal edilen süt tozunun, dahilde işleme izin belgesi kapsamında kullanılıp ihracına ilişkin ihracatçı aracı kurum tarafından tescil edilmiş gibi düzenlenen gümrük çıkış beyannamesinin gerçek olmaması nedeniyle teminat kapsamındaki gümrük vergisi ve katma değer vergisi ile işleyen faizin tahsili için teminat mektubunu veren banka adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle davacı banka tarafından açılmıştır. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devralınan borç ve alacaklardan doğmayan ve Fon tarafından açılmayan bu davada, davanın açılması sırasında ödenmesi gereken başvurma harcının tayininde 5411 sayılı Bankacılık Kanununun geçici 1 l’inci maddesinde uygulanmasına devam edileceği öngörülen mülga 4389 sayılı Yasanın 4743 sayılı Yasa ile değişik 14’üncü maddesinin 5/c bendinde öngörülen muafiyet kuralına dayanılamayacağından, harç ödenmeden açılan davanın esası incelenerek hüküm kurulması hukuka uygun düşmemiştir. Bu nedenle davanın, 492 sayılı Harçlar Kanunu hükümlerine ve 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 6’nci maddesinin 4’üncü fıkrasına aykırı olarak, başvurma harcı alınmadan incelenerek karara bağlanması yolundaki ısrar kararında usule ve hukuka uygunluk görülmemiştir. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile İzmir 1. Vergi Mahkemesinin 06.11.2009 günlü ve E:2009/1642, K:2009/1595 sayılı ısrar kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri yönünden hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 25.01.2012 gününde usulde ve esasta oyçokluğu ile karar verildi. KARŞI OY : X- 8.6.2011 tarihinde yürürlüğe giren 640 sayılı Gümrük ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 41’inci maddesinde, bu Kanun Hükmünde Kararnamenin, Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlüğe girmesi hükme bağlanmıştır. Aynı tarihte yayımlanan 643 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 6’ncı maddesi ile 3046 sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 6’da ise, 640 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin, 12.6.2011 tarihinde yapılacak milletvekili genel seçiminden sonra kurulacak ilk Bakanlar Kurulu üyelerinin atandığı tarihten itibaren uygulanacağı hükmü yer almıştır. SAYI: 40 DANIŞTAY KARARLARI 203 Buna göre, 25.1.2012 tarihinde temyiz incelenmesi yapılan iş bu dosyaya ait aynı tarihli kararın, davanın taraflarını gösteren bölümde yer alan Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı yerine, yukarıda belirtilen düzenlemeler uyarınca, Bakanlar Kurulu üyelerinin atandığı 6.7.2011 tarihinde kurulmuş bulunan Gümrük ve Ticaret Bakanlığının yazılması gerektiği oyuyla, karara bu yönden katılmıyoruz. KARŞI OY : XX- Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, ısrar kararının dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından, istemin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5411/GEÇİCİ MADDE: 11 BANKACILIK KANUNU Bu Kanunun yayımı tarihinden önce, 26.12.2003 tarihine kadar temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi Fona intikal eden ve/veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri ilişkili Bakan, Bakanlar Kurulu veya Kurul tarafından kaldırılarak tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen veya Fon tarafından tasfiye işlemleri başlatılan bankalar hakkında başlatılan işlemler sonuçlanıncaya ve her türlü Fon alacakları tahsil edilinceye kadar bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Kanunun 14, 15, 15/a, 16, 17, 17/a ve 18 inci maddeleri, ek 1, 2, 3, 4, 5 ve 6 ncı maddeleri ile geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasına devam edilir. Bu Kanunun yayımı tarihinden önce haklarında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Kanun gereği mal bildiriminde bulunması gerekenlerin, bildirimde belirtmedikleri veya gerçeğe aykırı olarak bildirdikleri her türlü taşınır ve taşınmaz mal, hak ve alacak ile gelir ve harcamalar da haksız mal edinme hükümlerine tâbidir. Haksız mal edinmediğini ispat edene bu hüküm uygulanmaz. Bu Kanunun yayımı tarihinden önce mülga 3182 sayılı Bankalar Kanununun 64 ve 65 inci maddeleri ile bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü maddesi uyarınca işlem yapılan bankalar ile tasfiyeye tâbi tutulan veya tasfiye işlemi başlatılan bankalar hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin (5) ve (6) numaralı fıkraları hükümlerinin uygulanmasına devam edilir. 204 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 DANIŞTAY 9. DAİRE Tarih: 15.5.2012 Esas: 2010/8939 Karar: 2012/2645 USULSÜZ TEBLİGAT MUHATAP YERİNE KENDİSİNE TEBLİĞ YAPILACAK KİMSENİN GÖRÜNÜŞÜNE GÖRE 18 YAŞINDAN AŞAĞI OLMAMASI GEREKTİĞİ SÜRE AŞIMI NEDENİYLE DAVANIN REDDİ ÖZET: Davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle dava açılmıştır. Vergi mahkemesi, davanın 7 gün içinde açılmadığından bahisle süre aşımı yönünden davayı reddetmiştir. Özel Dairece; Uyuşmazlık, davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı süreaşımı nedeniyle reddeden Vergi Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istemine ilişkindir. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 94. maddesinde, muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görüşüne nazaran 18 yaşından aşağı olmaması hükme bağlanmıştır. Temyiz dilekçesine eklenen davacının kızına ait nüfus cüzdanı fotokopisinden, adı geçen şahsın tebliğin yapıldığı tarih itibariyle 15 yaşını bitirmediği görülmüştür. Bu durumda, yapılan tebligatın geçersiz olması nedeniyle tebliğ tarihi olarak davacının dava dilekçesinde belirttiği tarihinin kabul edilmesi ve süresinde açılan davanın esasının incelenmesi gerektiğinden, davayı süreaşımı nedeniyle reddeden Vergi Mahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmeyerek vergi mahkemesinin kararının bozulmasına karar verilmiştir. İlgili Kanun/Madde: 213/m.94 6183/m.58-1 SAYI: 40 DANIŞTAY KARARLARI 205 İstemin Özeti : Davacı adına düzenlenen 15.3.2010 tarih ve 353 sayılı ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı; dava konusu ödeme emrinin davacının ikametgah adresinde kızı ... imzasına 27.4.2010 tarihinde tebliğ edildiği, 6183 sayılı Yasa’nın 58. maddesi uyarınca 7 gün içinde dava açılması gerekirken, bu süre geçtikten sonra 11.5.2010 tarihinde dava açıldığı gerekçesiyle süreaşımı nedeniyle reddeden İstanbul 1. Vergi Mahkemesinin 1.7.2010 tarih ve E:2010/1751, K:2010/2010 sayılı kararının; ödeme emrinin tebliğ edildiği ...’nın tebliğ tarihi itibariyle 13 yaşında olduğu, tebliğin usulsüz olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir. Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Danıştay Savcısı Dr. Asım Özcan’ın Düşüncesi : Davacı adına düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davayı süre aşımı nedeniyle reddeden vergi mahkemesi kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir. 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 94. maddesinde, kendisine tebligat yapılacak kimsenin bulunmaması halinde tebliğin ikametgah adresinde bulunanlardan veya işyerlerinde bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılacağı, muhatap yerine bu şekilde kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne göre 18 yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması gerekeceği kurala bağlanmıştır. Dava dosyasının incelenmesinden; davacının dava dilekçesinde ödeme emrine muttali olduğu tarihi 11.5.2010 olarak beyan ederek aynı gün dava açtığı, mahkemece yürütmenin durdurulması isteminin ara kararı cevabı ve davalı idarenin savunması alındıktan sonra incelenmesine karar verildiği, davalı idarenin vergi mahkemesi kaydına 23.6.2010 tarihinde giren savunma dilekçesi ve ara kararı cevabında, tebliğ tarihinin 27.4.2010 olarak gösterildiği, gönderilen tebliğ alındısı fotokopisine göre de, ödeme emrinin 27.4.2010 tarihinde “..., kızı” yazılmak suretiyle tebliğ edilmiş gözüktüğü, bu aşamada davacının yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilip, davalı idarenin savunması ve ara kararına cevaben gönderdiği belge örneklerinin davacıya tebliğ edilerek davalı idarenin iddialarını cevaplandırma olanağı tanınması gerekirken, davalı idarenin savunması ve gönderdiği belgeler esas alınıp, davacının bu konudaki beyanlarının alınmasına gerek görülmeyerek, 1.7.2010 tarihli kararla davanın süre aşımı nedeniyle reddedildiği, temyiz dilekçesinde, ödeme emrinin tebliğ edildiği davacının kızının tebligat tarihinde 13 yaşında olduğu belirtilerek, nüfus cüzdanı fotokopisinin sunulduğu anlaşılmaktadır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun, davaların açılması, delillerin toplanması ve ilgililerce sonradan ibraz edilen belgelerin incelenmesini düzenleyen 3, 16, 20 ve 21. maddelerinde, yargılamada tarafların eşit koşullarda bulunması esası kabul edilmiştir. Bunun sonucu olarak, Kanunun 206 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 3. maddesinin 3. fıkrasında dava konusu işlem ve belgelerin asılları ve örneklerinin dilekçeye karşı taraf sayısından bir fazla sayıda eklenmesi; 16. maddesinin 1. fıkrasında dava dilekçesi ve eklerinin birer örneğinin davalıya tebliği; 21. maddesinde ise dilekçe ve savunmalarla birlikte verilmeyen belgelerin, bunların zamanında verilmesine imkan bulunmadığına kanaat getirilmesi halinde kabulü ile karşı tarafa tebliği kurala bağlanmıştır. Bu düzenlemeler nedeniyle yargılama aşamasında taraflarca dosyaya sunulan ve sunulması kabul edilen belgeler hakkında diğer tarafın görüşünün alınması ve hüküm verilirken değerlendirilmesi gerekmektedir. Davacılara davalı idare tarafından ileri sürülen hususları cevaplandırma hakkı tanınmadan, böylece ilk derece yargı yerlerince aydınlatılması ve karara bağlanması gereken konular yeterince aydınlatılmadan ve dosya tekemmül ettirilmeden davaların reddedilmesi, 2577 sayılı Kanunun yargılamanın adil bir şekilde gerçekleşmesi için öngördüğü yukarıda değinilen düzenlemelere aykırı olduğu gibi, tarafları temyiz yoluna başvurmak zorunda bırakarak yargılamanın uzamasına neden olacağından, Anayasanın davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yolundaki 141. maddesine de aykırıdır. Davacı tarafından temyiz dilekçesi ekinde sunulan nüfus cüzdanı fotokopisine göre davacının kızının tebligat tarihinde 14 yaşında olduğu, dolayısıyla Vergi Usul Kanununun 94. maddesinde tebligatın geçerliliği için öngörülen, görünüşüne göre 18 yaşından aşağı olmama, ölçütünden uzak olduğu sonucuna varıldığından, yasaya aykırı bu tebligatın geçerli sayılmasına olanak görülmemiştir. Tebligatın geçersiz olduğu hallerde ilgili tarafından beyan edilen ıttıla tarihine itibar edilmesi gerekli olduğundan ve davacı tarafından dava dilekçesinde gösterilen bildirim tarihine göre dava yedi günlük yasal süre içinde, aynı gün, açıldığından, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki vergi mahkemesi kararı hukuka uygun bulunmamıştır. Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir. Tetkik Hakimi Ali Rıza Ülker’in Düşüncesi : Davacının kızı ..,’nın tebliğ tarihi itibariyle 15 yaşını bitirmediği görüldüğünden, 213 sayılı Kanun’un 94. maddesine aykırı olarak yapılan tebliğin geçerli olmadığı sonucuna varılmış olup, dava açma süresinin başlangıcı olarak davacı beyanının kabul edilmesi gerekmektedir. Bu durumda, 11.5.2010 tarihinde tebellüğ edildiği belirtilen ödeme emrine aynı tarihte açılan davanın süresinde olduğu görüldüğünden Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince işin gereği görüşüldü: KARAR : Uyuşmazlık, davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali SAYI: 40 YARGITAY KARARLARI 207 istemiyle açılan davayı süreaşımı nedeniyle reddeden Vergi Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istemine ilişkindir. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 94. maddesinde, tebliğin mükelleflere, bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi cezası kesilenlere yapılacağı, tebliğin, kendisine tebligat yapılacak kimsenin bulunmaması halinde ikametgah adresinde bulunanlardan veya işyerlerinde memur ya da müstahdemlerinden birine yapılacağı, muhatap yerine bu şekilde kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görüşüne nazaran 18 yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmamasının gerektiği hükme bağlanmıştır. Dosyanın incelenmesinden, davacı adına düzenlenen 15.3.2010 tarih ve 353 sayılı ödeme emrinin davacının ikametgah adresinde kızı ...’na 27.4.2010 tarihinde tebliğ edildiği, davanın ise 11.5.2010 tarihinde açıldığı, Vergi Mahkemesince 6183 sayılı Yasa’nın 58. maddesinde belirtilen 7 günlük dava açma süresi geçtikten sonra açılan davanın süreaşımı nedeniyle reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Olayda, temyiz dilekçesine eklenen davacının kızına ait nüfus cüzdanı fotokopisinden ...’nın doğum tarihinin 30.7.1995 olduğu, adı geçen şahsın tebliğin yapıldığı tarih itibariyle 15 yaşını bitirmediği görülmüştür. Yukarıda belirtilen 213 sayılı Kanun’un 94. maddesindeki tebliğ yapılacak kimsenin görüşüne nazaran 18 yaşından aşağı olmaması kriterinin hakkaniyet kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmekte olup, tebliğ tarihi itibariyle henüz 15 yaşını bitirmemiş olan davacının kızına yapılan tebliğin görünüş itibariyle 18 yaşından aşağı olmayan bir kimseye yapıldığının kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır. Bu durumda, yapılan tebligatın geçersiz olması nedeniyle tebliğ tarihi olarak davacının dava dilekçesinde belirttiği 11.5.2010 tarihinin kabul edilmesi ve süresinde açılan davanın esasının incelenmesi gerektiğinden, davayı süreaşımı nedeniyle reddeden Vergi Mahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmemiştir. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, İstanbul 1. Vergi Mahkemesinin 1.7.2010 tarih ve E:2010/1751, K:2010/2010 sayılı kararının bozulmasına, 15.05.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 213/m.94 VERGİ USUL KANUNU Tebliğ mükelleflere, bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi cezası kesilenlere yapılır. Tüzel kişilere yapılacak tebliğ, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde bunları idare edenlere 208 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 veya temsilcilerine yapılır. Tüzel kişilerin mütaaddit müdür veya temsilcisi varsa tebliğin bunlardan birine yapılması kafidir. (Ek : 30/12/1980 - 2365/18 md.) Tebliğ, kendisine tebligat yapılacak kimsenin bulunmaması halinde ikametgah adresinde bulunanlardan veya işyerlerinde memur ya da müstahdemlerinden birine yapılır. (Muhatap yerine bu şekilde kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görüşüne nazaran 18 yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması gerekir.) 6183/m.58-1 AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir. İtirazın şekli, incelenmesi ve itiraz incelemelerinin iadesi hususlarında Vergi Usul Kanunu hükümleri tatbik olunur. MEVZUAT KANUNLAR BAKANLAR KURULU KARARLARI YÖNETMELİKLER TÜZÜKLER GENELGELER TEBLİĞLER MİLLETLERARASI ANTLAŞMALAR SAYI: 40 KANUNLAR 211 KANUNLAR TARİH 01.03.2013 KANUN NO 6417 6418 6419 6420 6421 6422 6423 6424 6425 KONUSU Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında İkili İşbirliği İçin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın Yorumlanması veya Uygulanmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 9 Temmuz 1999 Tarihinde Singapur’da İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının Statüsünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının, Personelinin ve Üyelerin Temsilcilerinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti Millî Savunma Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında 212 LEGES Hukuk Dergisi 6426 6427 09.03.2013 6428 15.03.2013 6429 6430 6431 6432 6433 NİSAN 2013 Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Süresinin Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilgi ve İletişim Teknolojileri Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Yeraltı Suları Hakkında Kanun ile Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İş Birliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik ve Enerji Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Tesis Edilen Ortak Komitenin 1/2010 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Oman Sultanlığı Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Başbakanlık Müsteşarlığı ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti İdareyi Geliştirmeden Sorumlu Devlet Bakanlığı Arasında Kamu Yönetimi Alanında İşbirliği Hakkında Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti Arasında Çalışma, Sosyal Güvenlik ve İstihdam Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun SAYI: 40 KANUNLAR 213 6434 6435 6436 6437 6438 6439 6440 6441 6442 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye-Tunus Ortaklık Konseyinin Tarım Ürünlerinde Taviz Değişimi Hakkındaki Protokol II’nin A ve B Tablolarının Değiştirilmesine İlişkin 2/2012 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti ve Bulgaristan Cumhuriyeti Arasındaki Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Yapan Taşıtlarda Çalışan Personelin Çalışmalarına İlişkin Avrupa Anlaşmasının 4 üncü, 5 inci ve 6 ncı Değişikliklerine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 1978 Protokolü ile Değişik 1973 Tarihli Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine Ait Uluslararası Sözleşmeyi Değiştiren 1997 Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 2001 Gemi Yakıtlarından Kaynaklanan Petrol Kirliliği Zararının Hukuki Sorumluluğu Hakkında Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ürdün Haşimi Krallığı Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti ile Türkmenistan Arasında Hukuki ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 214 LEGES Hukuk Dergisi 6443 6444 22.03.2013 6445 6447 30.03.2013 6446 6448 6449 6450 NİSAN 2013 Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun ile Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında 13 Aralık 1993 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Antalya İlinin Kemer İlçesindeki Taşınmazın Kazakistan Cumhuriyetine Kullandırılmasına İlişkin Protokole Değişikliklerin ve Eklemelerin Yapılmasına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Elektrik Piyasası Kanunu Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilim ve Teknoloji Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Bilimsel ve Teknolojik İşbirliği Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin Mektupların ve Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Stratejik Deniz Taşımacılığı Taahhütlerine İlişkin Çok Uluslu Uygulama Düzenlemesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Federal Almanya Cumhuriyeti Federal Savunma Bakanlığı, Fransa Cumhuriyeti Savunma Bakanı ve Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı SAYI: 40 BAKANLAR KURULU KARARLARI 215 6451 6452 6453 6454 Arasında İmzalanan Cobra Topçu Tespit Radarı 2013-2015 Arası Hizmet Desteği ile İlgili Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moritanya İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp Bilimleri Alanlarında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moritanya İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun BAKANLAR KURULU KARARLARI TARİH 01.03.2013 09.03.2013 12.03.2013 13.03.2013 KARAR KONUSU NO 2013/4308 İthalat Rejimi Kararına Ek Karar 2013/4346 İthalat Rejimi Kararına Ek Karar Siirt Üniversitesi Rektörlüğüne Bağlı Olarak Beden 2013/4404 Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Kurulması Hakkında Karar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Merkez 2013/4313 Teşkilatında 2 Adet Daire Başkanlığı Kurulması Hakkında Karar Konya-Çumra III. Merhale (KOP) Projesi Kapsamında Olan Bozkır Barajının Yapımı Maksadıyla, 2013/4296 Bazı Güzergâh ve Alanlarda Bulunan Taşınmazların Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Türkiye Cumhuriyeti, Maliye Bakanlığı, Mali Suçla2013/4312 rı Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK) ile Güney Afrika Cumhuriyeti Mali İstihbarat Merkezi (FIC) 216 LEGES Hukuk Dergisi 2013/4316 2013/4319 2013/4365 2013/4366 2013/4401 14.03.2013 2013/4314 2013/4315 NİSAN 2013 Arasında Karapara Aklama ve Terörizmin Finansmanı ile İlgili Finansal İstihbarat Değişiminde İşbirliğine Dair Mutabakat Muhtırası Hakkında Karar Ordu İli, Çamaş ve Fatsa İlçelerinde Tesis Edilecek Atilla Regülatörü ve Hidroelektrik Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Bazı Yerlerde Arazi Toplulaştırması Yapılması Hakkında Karar Ankara İli, Elmadağ İlçesi, Yenice, Yenidoğan ve Yenipınar Mahalleleri Sınırları İçerisinde Bulunan Alanın Riskli Alan İlan Edilmesi Hakkında Karar İzmir İli, Konak İlçesi, Ege Mahallesi Sınırları İçerisinde Bulunan Alanın Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı İlan Edilmesi Hakkında Karar 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun Uyarınca Yapılacak Satış ve İade İşlemlerinde Fiilen Görevlendirilenlere Fazla Çalışma Ücreti Ödenmesine İlişkin Karar Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi Demiryolu Bağlantı Hattı ve Lojistik Merkezi Projesi Kapsamındaki Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi Demiryolu Uç İstasyonunun Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar “154 kV Akhisar TM-Meta Nikel Kobalt TM Enerji İletim Hattı Projesi” Kapsamında Gösterilen Güzergâha İsabet Eden Taşınmazların Direk Yerlerinin Mülkiyet Şeklinde, İletken Salınım Gabarisinin ise İrtifak Hakkı Kurulmak Suretiyle Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar SAYI: 40 BAKANLAR KURULU KARARLARI 217 2013/4317 2013/4318 2013/4362 2013/4363 2013/4364 2013/4393 17.03.2013 2013/4342 2013/4344 Yusufeli Barajı ve HES (DOKAP) Projesinin Yapımı Maksadıyla, Bazı Güzergâh ve Alanlarda Bulunan Taşınmazların Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Silvan I. Merhale (GAP) Projesi Kapsamındaki, Silvan Barajı İletim Kanalı 1. Kısım (Babakaya Tüneli+İletim Kanalı)’ın Yapımı Maksadıyla, Bazı Güzergâh ve Alanlarda Bulunan Taşınmazların Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Afyonkarahisar İli, Dinar İlçesinde Tesis Edilecek Dinar Rüzgâr Enerjisi Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Erzurum İli, Tortum ve Uzundere İlçelerinde Tesis Edilecek Çayaşan Hidroelektrik Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Obruk-Dutludere Sulaması (YHGP) Projesi Kapsamındaki Çorum-Obruk Dutludere Sulamasının Yapımı Amacıyla Bazı Güzergâh ve Alanlarda Bulunan Taşınmazların Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Manisa İli, Kırkağaç İlçesinde Tesis Edilecek Sayalar Rüzgâr Enerjisi Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatını Oluşturan Birimlerin Nitelik, Kurulduğu Şehir ve Ülke, Görev Alanı, Akredite Edildiği Ülkeler ve Bağlı Bulunduğu Misyonlar Hakkındaki 13/4/1999 Tarihli ve 99/12770 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararında Değişiklik Yapılması Hakkında Karar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Yapılacak Yolculuklarda Verilecek Gündeliklere Dair Karar ile Yurtdışı Gündeliklerine Dair Karar 218 LEGES Hukuk Dergisi 2013/4394 2013/4397 19.03.2013 2013/4307 2013/4320 2013/4321 2013/4322 2013/4323 2013/4324 NİSAN 2013 Toplu Konut İdaresi Başkanlığına Ait Boş Kadrolarda Değişiklik Yapılması Hakkında Karar 8/1/2002 Tarihli ve 4736 Sayılı Kanunun 1 inci Maddesinin Birinci Fıkrası Hükmünden Muaf Tutulacakların Tespitine Dair 28/1/2002 Tarihli ve 2002/3654 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararının Eki Kararda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Karar Ankara İli, Kalecik İlçesinde Tesis Edilecek Kalecik Hidroelektrik Santrali Enerji Nakil Hattının Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Ankara İli, Mamak İlçesi, Altıağaç, Karaağaç ve Hüseyingazi Mahallelerinde Yer Alan Bazı Taşınmazların Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Giresun İli, Çanakçı İlçesinde Tesis Edilecek Çanakçı I Regülatörü ve Hidroelektrik Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Uyarınca İmzalanan Bağlantı Anlaşmasına Göre Tesis Edilecek “380 kV İzdemir TES-(Aliağa II-Uzundere) Brş. N. (Giriş-Çıkış) Enerji İletim Hattı Projesi” Kapsamında Belirtilen Güzergâha İsabet Eden Taşınmazların Direk Yerlerinin Mülkiyet Şeklinde, İletken Salınım Gabarisinin ise İrtifak Hakkı Kurulmak Suretiyle Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Ordu İli, Ulubey İlçesinde Tesis Edilecek Kozbükü Hidroelektrik Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Şanlıurfa İli, Merkez İlçesi, Aşık, Maşuk, Karaköprü ve Dağeteği Köylerinde Kurulacak Doğal Gaz Dağıtım Hattının Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların SAYI: 40 BAKANLAR KURULU KARARLARI 219 2013/4325 2013/4326 2013/4328 2013/4339 2013/4340 2013/4341 2013/4351 Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Konya İli, Taşkent İlçesi, Taşkent Mahallesinde Yer Alan Bazı Taşınmazların Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Adana İli, Çukurova İlçesi, Göl Mahallesinde Yer Alan Bazı Taşınmazların Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Bazı Yerleşim Birimlerinin Uygulama Alanı Olarak Tespiti, Belirtilen Yerleşim Alanında Dağıtılacak Toprak Normunun Belirlenmesi ve Bazı Yerleşim Birimlerinin Bakanlar Kurulu Kararları Kapsamından Çıkarılması Hakkında Karar Konya-Çumra III. Merhale (KOP) Projesi Kapsamındaki Afşar Hadimi Barajı İnşaatının Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Çarşamba Ovası Sulaması ve Drenajı (DOKAP) (YHGP) Projesinin Yapımı Maksadıyla Bazı Taşınmazların Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Trabzon İli, Araklı İlçesinde Tesis Edilecek Horyan Regülatörü Hidroelektrik Santralinin Yapımı Amacıyla Belirtilen Taşınmazın Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar 154 kV Çambaşı HES TM-Çaykara HES TM Enerji İletim Hattı Projesinin Yapımı Amacıyla İhtiyaç Duyulan Direk Yerlerinin Mülkiyet Şeklinde, İletken Salınım Gabarisinin ise İrtifak Hakkı Kurulmak Suretiyle Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar 220 LEGES Hukuk Dergisi 2013/4352 2013/4353 2013/4354 2013/4392 2013/4396 20.03.2013 2013/4399 29.03.2013 2013/4483 NİSAN 2013 Mardin-Sekidüzü Mevkiinde Kurulması Planlanan Lojistik Merkezinin Tesis Edilebilmesi Amacıyla Bazı Alanların ve Üzerindeki Muhdesatların Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Adapazarı İçmesuyu Projesi Kapsamındaki Ballıkaya Barajının Yapımı Amacıyla Bazı Güzergâh ve Alanlarda Bulunan Taşınmazların Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar İzmir İli, Çeşme ve Urla İlçelerinde Tesis Edilecek Zeytineli Rüzgâr Enerji Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğüne Ait 154 kV Uzundere-Urla-Urla 2 TM Enerji İletim Hattı Yenileme Projesi Kapsamında Belirtilen Güzergâha İsabet Eden Taşınmazlarda İhtiyaç Duyulan Direk Yerlerinin Mülkiyet Şeklinde, İletken Salınım Gabarisinin ise İrtifak Hakkı Kurulmak Suretiyle Adı Geçen Genel Müdürlük Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Van İli, Erciş İlçesi, Bayazıt, Kışla, Latifiye, Camikebir, Alkanat, Vanyolu ve Salihiye Mahalleleri Sınırları İçerisinde Bulunan Bazı Alanların Riskli Alan Olarak Belirlenmesi Hakkında Karar Bazı Anlaşmaların Yürürlüğe Girdiği Tarihlerin Tespit Edilmesi Hakkında Karar Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Vizelerin Kaldırılması Hakkında Anlaşmanın Türkiye ve Hırvatistan Arasında Uygulanmasının 1 Nisan 2013 Tarihinden Geçerli Olmak Üzere Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Karar SAYI: 40 YÖNETMELİKLER 221 YÖNETMELİKLER TARİH KONUSU 01.03.2013 Deniz Ticareti İstatistiklerini Düzenleme Yönetmeliği Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Bilim ve Toplum Daire Başkanlığı Tarafından Yürütülecek Programlara İlişkin Yönetmelik Spor Genel Müdürlüğü Disiplin Amirleri Yönetmeliği Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Lastiklerin Yakıt Verimliliği ve Diğer Esas Parametreler Gözetilerek Etiketlenmesi Hakkında Yönetmelik (1222/2009/ AT)’te Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Vakıflar Genel Müdürlüğü Müzeler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik PTT Acentelikleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Akdeniz Üniversitesi Halı, Kilim ve El Sanatları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Celal Bayar Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Celal Bayar Üniversitesi Kozmetoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Dokuz Eylül Üniversitesi Girişimcilik, İşletme ve Ekonomi Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Erciyes Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim-Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Süleyman Şah Üniversitesi KOBİ ve Girişimcilik Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Süleyman Şah Üniversitesi Konut, Kent, Kalkınma Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Güvence Hesabı Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Türkiye Motorlu Taşıt Bürosunun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik 02.03.2013 03.03.2013 04.03.2013 05.03.2013 222 LEGES Hukuk Dergisi 06.03.2013 07.03.2013 NİSAN 2013 Ceza Muhakemesi Kanununa Göre Tercüman Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmelik Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği Bazı Askerî Hastanelerde Döner Sermayenin İşletilmesine ve Hizmetlerden Yararlanacaklara İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Mesire Yerleri Yönetmeliği Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yaz Okulu Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik Hayvan Hastalıklarında Tazminat Yönetmeliği Tanıtma ve Kullanma Kılavuzu Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik Bankalarca Yıllık Faaliyet Raporunun Hazırlanmasına ve Yayımlanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teknik Denetçilerin Görev, Yetki ve Sorumlulukları ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik (SHY TD-01) Kırklareli Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik 2013/4279 Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik Kıymetli Madenler Borsası Aracı Kuruluşlarının Faaliyet Esasları ile Kıymetli Madenler Aracı Kurumlarının Kuruluşu Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Koroları ve Toplulukları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Kültür ve Turizm Bakanlığı Senfoni Orkestraları Solist Sanatçılarının Çalışma Usulleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Doğal Mineralli Sular Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik SAYI: 40 08.03.2013 09.03.2013 11.03.2013 YÖNETMELİKLER 223 İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Araçların Yüklenmesine İlişkin Ölçü ve Usuller ile Tartı ve Boyut Ölçüm Toleransları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Türk Standardları Enstitüsü Organlar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Devlet Ormanlarındaki Yayla Alanlarının Tespiti ve İdaresi Hakkında Yönetmelik Akdeniz Üniversitesi Ernst Hirsch Hukukun Temellerini Araştırma Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Anadolu Üniversitesi Uluslararası Sivil Toplum Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Celal Bayar Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Hacettepe Üniversitesi Dudak Damak Yarıkları ve Kraniyomaksillofasiyal Şekil Bozukluğu Tedavi Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Hacettepe Üniversitesi Üstün Yetenekli Çocuklar Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği Bayburt Üniversitesi Döner Sermaye İşletmesi Yönetmeliği Gedik Üniversitesi Satın Alma ve İhale Yönetmeliği İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Lisans Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Radyoaktif Atık Yönetimi Yönetmeliği Nükleer Tesislerde Serbestleştirme ve Sahanın Düzenleyici Kontrolden Çıkarılmasına İlişkin Yönetmelik 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2167 Sayılı Kanunla Değiştirilen 32. Maddesinin (B) Fıkrasında Belirtilen Ağız Protezleri ile İlgili Olarak Yapılacak Yardıma İlişkin Yönetmeliğin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2167 Sayılı Kanunla Değiştirilen 102 nci Maddesinde Belirtilen, Yol Paraları ile Zaruri Masraf Karşılıklarına İlişkin Yönetmeliğin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik 224 LEGES Hukuk Dergisi 12.03.2013 NİSAN 2013 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Eş ve Çocuklara Temin Edilecek Protez Araç ve Gereçlerine Dair Yönetmeliğin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yönetmelik Bağ-Kur Genel Kurulunun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik Bağ-Kur Sigortalılarının Yurt Dışında Tedavilerine İlişkin Yönetmeliğin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yönetmelik Emekli ve Malullük Aylığı Bağlanmış Olanlarla, Bunların Kanunen Bakmakla Yükümlü Bulundukları Aile Fertleri, Dul ve Yetim Aylığı Alanların Muayene ile Tedavileri Hakkında Yönetmeliğin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kurulu Çalışma Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Kurul Temsilcilerinin Seçimi ve Genel Kurulun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı Hukuk Müşavirliği Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı Hizmet İçi Eğitim Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı İlaç Listesi ve Uygulama Talimatının Düzenlenmesi Usul ve Esaslarına Dair Yönetmeliğin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yönetmelik T.C. Emekli Sandığı Borç Para Verme Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik Elektronik Haberleşme Sektöründe Hizmet Kalitesi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik 2013/4283 Atatürk Uluslararası Barış Ödülü Yönetmeliği Türkiye Büyük Millet Meclisinde Basın ve Yayın Mensuplarının Çalışmaları Hakkında Yönetmelik Denetimli Serbestlik Müdür ve Müdür Yardımcılığına Atama Yönetmeliği Asma Fidanı ve Üretim Materyali Sertifikasyonu ile Pazarlaması Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik SAYI: 40 13.03.2013 14.03.2013 15.03.2013 16.03.2013 17.03.2013 18.03.2013 YÖNETMELİKLER 225 Çilek Fidesi Üretimi, Sertifikasyonu ve Pazarlaması Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Meyve Fidanı ve Üretim Materyali Sertifikasyonu ile Pazarlaması Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Oyuncaklar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Aktif İşgücü Hizmetleri Yönetmeliği Meteoroloji Genel Müdürlüğü Döner Sermaye İşletmesi Yönetmeliği Emeklilik Yatırım Fonlarının Kuruluş ve Faaliyetlerine İlişkin Esaslar Hakkında Yönetmelik Gaziantep Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitim-Öğretim ile Sınav ve Değerlendirme Esaslarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Organ Seçimleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Elektrik Enerjisi Talep Tahminleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Elektrik Piyasası Serbest Tüketici Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik Çukurova Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği 2013/4380 Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Elemanlarının Cumhuriyet Teknoloji Geliştirme Bölgesinde Görevlendirilme ve Şirket Kurabilmelerine Dair Yönetmelik Cumhuriyet Üniversitesi Sivas Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıpta Uzmanlık ile Yan Dal Uzmanlığı Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik Mersin Üniversitesi Akdeniz Kent Araştırmaları Merkezi (Akkent) Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Mersin Üniversitesi Kariyer Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik 226 LEGES Hukuk Dergisi 19.03.2013 20.03.2013 21.03.2013 NİSAN 2013 Pamukkale Üniversitesi Üniversite-Sanayi İşbirliği Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Üsküdar Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Milletvekillerine, Yasama Organı Eski Üyelerine, Dışarıdan Atandıkları Bakanlık Görevi Sona Erenlere Tedavi Yardımı Yapılmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Emniyet Genel Müdürlüğü Yükseköğretim Kurumlarında Öğrenci Okutma Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Polis Akademisi Başkanlığı Güvenlik Bilimleri Fakültesi Giriş ve Eğitim-Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Kamu Denetçiliği Kurumu Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği Özel İstihdam Büroları Yönetmeliği İller Bankası Anonim Şirketi İnsan Kaynakları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Beşeri Tıbbi Ürünler Bilimsel Danışmanlık ve Ruhsatlandırma Komisyonlarının Teşkili ve Görevleri Hakkında Yönetmelik Gazi Üniversitesi Türk Kültürü Açısından Hacı Bektaş-ı Veli Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Lisans Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği Kocaeli Üniversitesi Diploma, Diploma Defteri, Mezuniyet Belgesi ile Diğer Belgelerin Düzenlenmesine İlişkin Yönetmeliğin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik Kocaeli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Yabancı Dil Hazırlık Programı EğitimÖğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş. Mal ve Hizmet Alımı Yönetmeliği Erzurum Teknik Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliği SAYI: 40 22.03.2013 24.03.2013 25.03.2013 26.03.2013 27.03.2013 YÖNETMELİKLER 227 Yıldız Teknik Üniversitesi Uzaktan Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği Hacettepe Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Selçuk Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Karadeniz Teknik Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Polis Meslek Eğitim Merkezleri Giriş Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Polis Meslek Yüksekokulları Giriş Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşları Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği Vakıflar Genel Müdürlüğü Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme Projelerini Destekleme Programına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Toros Üniversitesi Kentleşme ve Yerel Yönetimler Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Vergi Denetim Kurulu Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Sözleşmeli Subay ve Astsubay Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Uzman Erbaş Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Ulaştırma ve Haberleşme Uzmanlığı, Havacılık ve Uzay Teknolojileri Uzmanlığı ile Denizcilik Uzmanlığı Yönetmeliği Süleyman Şah Üniversitesi Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik 228 LEGES Hukuk Dergisi 28.03.2013 28.03.2013 29.03.2013 30.03.2013 NİSAN 2013 Süleyman Şah Üniversitesi Ekonomik Etüdler Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Süleyman Şah Üniversitesi Lisans Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Süleyman Şah Üniversitesi Psikolojik Travma Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında Görevli Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik TÜLOMSAŞ Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayii Anonim Şirketi Genel Müdürlüğünün 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununun 3 üncü Maddesinin (g) Bendi Kapsamında Yapacağı Mal ve Hizmet Alımları İçin Satınalma ve İhale Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik Kamu Denetçiliği Uzmanlığı Yönetmeliği Kamu Denetçiliği Kurumu Disiplin Amirleri Yönetmeliği Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Enerji Eğitim-Etüt, Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Hükümlü ve Tutukluların Ödüllendirilmesi Hakkında Yönetmelik Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik İşyerlerinde İşin Durdurulmasına Dair Yönetmelik Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Satış, Devir, İntikal, Kiraya Verme, Trampa, Sınırlı Ayni Hak Tesisi ve Arsa Satışı Karşılığı Gelir Paylaşımı İhale Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik SAYI: 40 31.03.2013 TÜZÜKLER 229 Karayolları Genel Müdürlüğü Tasarrufundaki Taşınmazların Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Uygulanmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Avrupa Patentlerinin Verilmesi ile İlgili Avrupa Patent Sözleşmesinin Türkiye’de Uygulama Şeklini Gösterir Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Uygulama Şeklini Gösterir Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Uygulama Şeklini Gösterir Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Hayvan Islahı Komitesi Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Adnan Menderes Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Bartın Üniversitesi Bartın ve Yöresi Tarih-Kültür Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Gaziantep Üniversitesi Kariyer Planlama ve Girişimcilik Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği TÜZÜKLER TARİH 12.03.2013 13.03.2013 KARAR NO KONUSU Ortaklıkların Denetimine Dair Tüzüğün Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tüzük Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu 2013/4361 Tüzüğünün Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tüzük 2013/4311 230 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 GENELGELER TARİH KONUSU 09.03.2013 Beşinci Türkiye İktisat Kongresi ile İlgili 2013/2 Sayılı Başbakanlık Genelgesi TEBLİĞLER TARİH 01.03.2013 02.03.2013 03.03.2013 06.03.2013 KONUSU Tarımsal Faaliyette Bulunanların Prim Borçlarının Sattıkları Tarımsal Ürün Bedellerinden Kesinti Yapılmak Suretiyle Tahsil Edilmesine Dair Tebliğ Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 27/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-12 Sayılı Kararı Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 27/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-13 Sayılı Kararı Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 27/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-14 Sayılı Kararı Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 27/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-15 Sayılı Kararı Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 27/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-16 Sayılı Kararı Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 27/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-17 Sayılı Kararı Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 27/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-18 Sayılı Kararı İstirahatli Olan Sigortalıların İşyerinde Çalışmadıklarına Dair Bildirimin İşverenlerce Sosyal Güvenlik Kurumuna Gönderilmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ 2013 Yılı Ocak Ayına Ait Yatırım Teşvik Belgeleri Listesi 2013 Yılı Ocak Ayına Ait İptal Edilen Yatırım Teşvik Belgeleri Listesi Elektrik Piyasasında Uygulanacak Fiyat Eşitleme Mekanizması Hakkında Tebliğ Kayıtlı Elektronik Posta Rehberi ve Kayıtlı Elektronik Posta Hesabı Adreslerine İlişkin Tebliğde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Tebliğ SAYI: 40 07.03.2013 08.03.2013 09.03.2013 TEBLİĞLER 231 Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2008-32/35)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2013-32/42) Benart Uluslararası Teknik Kontrol ve Belgelendirme Limited Şirketinin Onaylanmış Kuruluş Olarak Görevlendirilmesine Dair Tebliğ (SGM: 2013/3) Özelleştirme Yüksek Kurulunun 6/3/2013 Tarihli ve 2013/19 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/20 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/21 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/22 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/37 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/26 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/27 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/28 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/29 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/30 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/31 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/32 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/34 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/39 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/40 Sayılı Kararı 232 LEGES Hukuk Dergisi 10.03.2013 11.03.2013 12.03.2013 NİSAN 2013 Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/41 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/43 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/44 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/45 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/46 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/47 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/48 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/50 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/51 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/52 Sayılı Kararı Gümrük Genel Tebliği (Tır İşlemleri) (Seri No: 2) Gümrük Genel Tebliği (Posta ve Hızlı Kargo Taşımacılığı) (Seri No: 4) Taşınabilir, Tekrar Doldurulabilir, Kullanımdaki Çelik LPG Tüpler ile İlgili Tebliğ (TS 5306) (No: MSG-MS-2013/3) Ağız Temizliğinde Elle Kullanılan Diş Fırçaları, Elektrikle/Pille Çalışan Diş Fırçalarının Fırça Başlıkları ve Arayüz Fırçalarının Üretimi, İthalatı ve Bildirim Esaslarına Dair Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Deterjanlar ve Deterjanlarda Kullanılan Yüzey Aktif Maddeler Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Deterjan, Mekanik Temizleme Tozu, Çamaşır Sularından Numune Alınırken Uyulacak Kurallar ile Numune Alma İşlemlerine İlişkin Hususların Belirlenmesine Dair Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ SAYI: 40 13.03.2013 15.03.2013 TEBLİĞLER 233 Emzik, Biberon, Biberon Başlığı, Alıştırma Bardağı, Alıştırma Bardağı Kapağı ve Benzeri Ürünlerin Üretimi, İthalatı ve Bildirim Esaslarına Dair Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Hava Aromatize Edici Ürünlerin Üretimine, İthalatına, Piyasa Gözetimi ve Denetimine ve Bildirim Esaslarına Dair Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Havuz Suyunda Kullanılan Yardımcı Kimyasal Maddelerin Üretimine, İthalatına ve Bildirim Esaslarına Dair Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Kuvvetli Asit veya Baz İçeren Temizlik Ürünlerinin Üretimine, İthalatına ve Bildirim Esaslarına Dair Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Oyuncaklar Konusunda Faaliyet Gösterecek Onaylanmış Kuruluşlara Dair Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Tampon, Hijyenik Ped, Göğüs Pedi, Çocuk Bezi ve Benzeri Ürünlerin Üretimi, İthalatı ve Bildirim Esaslarına Dair Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Çalışanlara Sağlanan Faydalara İlişkin Türkiye Muhasebe Standardı (TMS 19) Hakkında Tebliğ (Sıra No: 9) 2013 Yılı Şubat Ayına Ait Dahilde İşleme İzin Belgelerinin (D1) Listesi 2013 Yılı Şubat Ayına Ait Yurt İçi Satış ve Teslim Belgelerinin (D3) Listesi 2013 Yılı Şubat Ayına Ait Hariçte İşleme İzin Belgelerinin (H) Listesi 2013 Yılı Şubat Ayına Ait Vergi, Resim ve Harç İstisnası Belgelerinin (Y) Listesi Firma Talebine İstinaden İptal Edilen Dahilde İşleme İzin Belgeleri Listesi Re’sen Kapatılan Dahilde İşleme İzin Belgeleri Listesi Re’sen İptal Edilen Dahilde İşleme İzin Belgeleri Listesi Milletlerarası Tahkim Ücret Tarifesi Hakkında Tebliğ İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ (No: 2013/3) İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ (No: 2013/4) 234 LEGES Hukuk Dergisi 16.03.2013 19.03.2013 20.03.2013 21.03.2013 22.03.2013 NİSAN 2013 İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ (No: 2013/5) Özelleştirme Yüksek Kurulunun 14/3/2013 Tarihli ve 2013/54 Sayılı Kararı İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (No: 2013/1) İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (No: 2013/2) Güneydoğu ve Doğu Anadolu Projesi Kapsamındaki İllerde Kurulacak Damızlık Sığır İşletmesi Yatırımlarının Desteklenmesine İlişkin Uygulama Esasları Tebliği (No: 2013/7) Kredi Kartı İşlemlerinde Uygulanacak Azami Faiz Oranları Hakkında Tebliğ (Sayı: 2006/1)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Sayı: 2013/4) Flanşlar ve Bağlantıları ile İlgili Tebliğ (TS EN 1092-1) (No: MSGMS-2013/4) Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Kontrolüne Tabi Ürünlerin İthalat Denetimi Tebliği (Ürün Güvenliği ve Denetimi: 2013/5)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Ürün Güvenliği ve Denetimi: 2013/26) Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeline Göre 2012 Yılı Ürünü Yağlı Tohumlu Bitkiler, Hububat ve Baklagil Fark Ödemesi Desteğine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı Uygulama Tebliği (Tebliğ No: 2012/42)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2013/8) Özelleştirme Yüksek Kurulunun 15/3/2013 Tarihli ve 2013/55 Sayılı Kararı Özelleştirme Yüksek Kurulunun 15/3/2013 Tarihli ve 2013/56 Sayılı Kararı İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/11) T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerince Tarımsal Üretime Dair Düşük Faizli Yatırım ve İşletme Kredisi Kullandırılmasına İlişkin Uygulama Esasları Tebliği (No: 2013/13) İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/8) İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/9) İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/10) İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/12) SAYI: 40 23.03.2013 24.03.2013 26.03.2013 27.03.2013 28.03.2013 TEBLİĞLER 235 İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/13) Yapı Malzemelerinin Tabi Olacağı Kriterler Hakkında Yönetmelik Kapsamında Eurogap Belgelendirme ve Özel Eğitim Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.’nin Uygunluk Değerlendirme Kuruluşu Olarak Görevlendirilmesine Dair Tebliğ (No: MHG/2013-1) Yapı Malzemeleri Yönetmeliği (89/106/EEC) Kapsamında Polistren Üreticileri Derneği Çevre Enerji Verimlilik ve Kalite Kurulu İktisadi İşletmesi’nin Onaylanmış Kuruluş Olarak Görevlendirilmesine Dair Tebliğ (Tebliğ No: MHG/2012-07)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: MHG/2013-2) Yapı Malzemelerinin Tabi Olacağı Kriterler Hakkında Yönetmelik Kapsamında Yapı Araştırma Derneği-İnşaat Teknik ve Bilimsel Araştırma Kurulu İktisadi İşletmesi’nin Gerçekleştireceği Teknik Onay Yayımlama Faaliyetlerine Dair Tebliğ (Tebliğ No: MHG/2011-01)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: MHG/2013-3) İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (No: 2013/3) İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (No: 2013/4) Milli Emlak Genel Tebliği (Sıra No: 352) Parasal Sınırlar ve Oranlar Hakkında Genel Tebliğ (Sayı: 2013/1) Vakıflara Vergi Muafiyeti Tanınması Hakkında Genel Tebliğ (Seri No: 1)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No: 3) Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği Gümrük Genel Tebliği (Fikri ve Sınai Haklar) (Seri No: 1) Çevrenin Korunması Yönünden Kontrol Altında Tutulan Kimyasalların İthalat Denetimi Tebliği (Ürün Güvenliği ve Denetimi: 2013/6)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Ürün Güvenliği ve Denetimi: 2013/27) Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 425) Rüzgar ve Güneş Enerjisine Dayalı Lisans Başvuruları İçin Yapılacak Rüzgar ve Güneş Ölçümleri Uygulamalarına Dair Tebliğ (Tebliğ No: 2012/01)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Zorunlu Karşılıklar Hakkında Tebliğ (Sayı: 2005/1)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Sayı: 2013/5) 236 LEGES Hukuk Dergisi 29.03.2013 30.03.2013 31.03.2013 NİSAN 2013 İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Gümrük İşlemlerinin Kolaylaştırılmasına İlişkin Gümrük Genel Tebliği (Sıra No: 1) Freze Bıçakları-Metaller ile İlgili Tebliğ (TS 303) (No: MSGMS-2013/5) Sayaçlar Komisyonunun Oluşumu ve Görevlerine Dair Tebliğ (No: MSG/2013-5) Sektörel Dış Ticaret Şirketi Statüsü Verilmesine İlişkin Karar Dış Ticaret Sermaye Şirketlerine İlişkin Karar 2013 Yılı Şubat Ayına Ait Yatırım Teşvik Belgeleri Listesi 2013 Yılı Şubat Ayına Ait İptal Edilen Yatırım Teşvik Belgeleri Listesi MİLLETLERARASI ANLAŞMALAR TARİH 13.03.2013 KARAR NO 2013/4356 2013/4384 14.03.2013 2013/4357 2013/4358 KONUSU Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlıkta Performans Uygulamaları Alanında İşbirliğine Dair Çalışma Protokolünün Onaylanması Hakkında Karar Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Başta Terörizm ve Örgütlü Suçlar Olmak Üzere Ağır Suçlarla Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının Onaylanması Hakkında Karar Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Stratejik Planlarının Geliştirilmesi ve Sağlık Sistemlerinin Güçlendirilmesi Alanında İşbirliğine Dair Çalışma Protokolünün Onaylanması Hakkında Karar Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Acil Sağlık Hizmetleri ve Afet Yönetimine Dair Çalışma Protokolünün Onaylanması Hakkında Karar SAYI: 40 MİLLETLERARASI ANLAŞMALAR 237 17.03.2013 2013/4391 19.03.2013 2013/4305 2013/4331 2013/4388 2013/4389 2013/4400 20.03.2013 2013/4355 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Vizelerin Karşılıklı Olarak Kaldırılmasına Dair Anlaşmanın Onaylanması Hakkında Karar Türk-Kazak Kara Ulaştırması Karma Komisyon Toplantısı Protokolünün Onaylanması Hakkında Karar Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinin Geliştirilmesi Alanında İşbirliğine Dair Çalışma Protokolü ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İlaç Takip Sistemi Alanında İşbirliğine Dair Çalışma Protokolünün Onaylanması Hakkında Karar Türk-Moldova Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Karma Komisyon Toplantısı Protokolünün Onaylanması Hakkında Karar Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Tüzüğü Hakkında Mutabakat Zaptının Onaylanması Hakkında Karar Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine İlişkin Hükümetlerarası Anlaşma ile Eki Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve The Trans Anatolian Gas Pipeline Company B.V. Arasında Trans-Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemi Hakkında Ev Sahibi Hükümet Anlaşmasının Onaylanması Hakkında Karar Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hastane Hizmetlerinin Geliştirilmesi ve Hastane Yönetimi Alanında İşbirliğine Dair Çalışma Protokolü’nün Onaylanması Hakkında Karar 238 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Varlığının 2013/4371 Yasa Dışı İthal, İhraç ve Mülkiyet Devrinin Yasaklanması ve Önlenmesine İlişkin Anlaşma’nın Onaylanması Hakkında Karar Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor 2013/4381 Alanında İşbirliği Anlaşması’nın Onaylanması Hakkında Karar 21.03.2013 Katılım Öncesi Yardım Aracı Geçiş Dönemi Yardımı ve Kurumsal Yapılanma Bileşeni 2007 Türkiye Ulusal Programına Yönelik Türkiye Cumhuriyeti 2013/4329 Hükümeti ile Avrupa Toplulukları Komisyonu Arasında Finansman Anlaşmasına Ek No 2 ile Ek No 2’ye İlişkin Beyanları İçeren Notaların Onaylanması Hakkında Karar Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti 2013/4377 Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşması’nın Onaylanması Hakkında Karar Türkiye Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti 2013/4383 Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Çerçeve Anlaşma’nın Onaylanması Hakkında Karar 27.03.2013 29.03.2013 Türkiye Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti Arasında 2013/4407 Mal Ticareti Anlaşmasının Onaylanması Hakkında Karar 17/1/2013 Tarihli ve 6398 Sayılı Kanunla Katılmamız Uygun Bulunan 4/8/1963 Tarihli Afrika Kalkınma 2013/4465 Bankası Kuruluş Anlaşmasına Katılmamız Hakkında Karar “Afrika Kalkınma Fonu Kuruluş Anlaşması”na, 2013/4470 Anlaşmanın Bazı Hükümlerine İhtirazi Kayıt Derpiş Olunmak Kaydıyla Katılmamız Hakkında Karar Türkiye Cumhuriyeti ile Morityus Cumhuriyeti Ara2013/4471 sında Serbest Ticaret Anlaşması’nın Onaylanması Hakkında Karar HUKUK HABERLERİ Öğretmenin Eş Durumundan Memur Olarak Atanması Hukuka Aykırı AYM, Oda Başkanlarına Seçim Kısıtlamasını İzahtan Yoksun Buldu Boşandığı Halde Eşiyle Birlikte Yaşayanın Maaşının Kesilmesi Avukat Vekaletname Olmadan Dava Açamaz Kuralının İstisnası Müzakere Etmeden Dosya Masrafı Alamazsınız Yargıtay: Çevreden Toplanan İstihbaratla Maaş Kesilemez! SAYI: 40 HABERLER 241 Öğretmenin Eş Durumundan Memur Olarak Atanması Hukuka Aykırı Y argı, öğretmenin eş durumu özründen dolayı memur olarak atanması hukuka aykırı dedi. 2012 Yılı Öğretmenlerin Özür Durumu Yer Değiştirme Kılavuzuna göre tüm işlemler 29 Ağustos 2012 tamamlanmış bu özür durumunda yer değiştirme isteğinde bulunan öğretmenlerden bir kısmının yer değiştirme işlemi puan Yetersizliğinden/norm kadro olmamasından dolayı gerçekleştirilemediğinden MEB tarafından alel acele duyuru yapılmadan eş özrünün bulunduğu yerdeki il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerine geçici olmak üzere memur olarak atanması için telefonla öğretmenler aranarak durum bildirilmiş ve bu şekilde atamalar sonuçlandırılmıştı. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi, Yer Değiştirme Yönetmeliğinde yer alan hükümler gereğince, subay ve astsubay eşi öğretmenin özür durumu nakil talebinin, norm kadro sayıları dikkate alınmaksızın gerçekleştirilmesi gerektiğine karar verdi. Mahkeme ayrıca, öğretmenin, eşinin bulunduğu yere memur olarak atanmasının sağlanarak aile birlikteliğinin sağlanmasının da “davacı açısından manevi yönden telafisi güç veya imkansız zararlara sebebiyet verebileceği” belirtti. İşte mahkeme kararı T. C. GAZİANTEP BÖLGE İDARE MAHKEMESİ Y.D. İtiraz No : 2013/110 YÜRÜTMENİN DURDURULMASI İSTEMİ HAKKINDA VERİLEN KARARA İTİRAZ EDEN (DAVACI) : [VEKİLİ] : AV. TEVFİK AKKILIÇ Doktorlar Cd. Çimen İş Mrk. Kat:6 No:32/DENİZLİ KARŞI TARAF (DAVALI) : MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI VEKİLİ : SAADET YILDIRIM Hukuk Müşaviri Aynı adres İSTEMİN ÖZETİ : Gaziantep İli, Şahinbey İlçesi, Vehbi Dai İlköğretim Okulunda sınıf öğretmeni olan davacının, Denizli 11’inci Motorlu Piyade Tugayı Lojistik Destek Bakım Birlik Komutanlığı’nda görev yapan eşi nedeniyle eş durumu özüründen Denizli İli’ne atanma istemiyle 15/08/2012 tarihinde elektronik ortamda yaptığı başvurunun alanında boş kontenjan bulunmadığından bahisle reddine ilişkin davalı idare işleminin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılan davada; Gaziantep 1. İdare Mahkemesince verilen “yürütmenin durdurulması isteminin reddine” ilişkin 13/12/2012 gün ve E:2012/1672 sayılı kararın, itirazen incelenerek kaldırılması isteminden ibarettir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren GAZİANTEP Bölge İdare Mahkemesi’nce , dosyadaki tüm bilgi ve belgeler 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27/6.maddesi uyarınca incelenerek işin gereği görüşüldü: 242 LEGES Hukuk Dergisi Dava; Gaziantep İli, Şahinbey İlçesi, Vehbi Dai İlköğretim Okulunda sınıf öğretmeni olan davacının, Denizli 11’inci Motorlu Piyade Tugayı Lojistik Destek Bakım Birlik Komutanlığı’nda görev yapan eşi nedeniyle eş durumu özüründen Denizli İli’ne atanma istemiyle 15/08/2012 tarihinde elektronik ortamda yaptığı başvurunun alanında boş kontenjan bulunmadığından bahisle reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27/2. maddesinde; “Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. ...” hükmüne yer verilmiştir. Anayasanın 41. maddesinde, “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. / Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar. ...” hükmüne yer verilmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 72. maddesinin 1. fıkrasında, “Kurumlarda yer değiştirme suretiyle atanmalar; hizmetlerin gereklerine, özelliklerine, Türkiyenin ekonomik, sosyal, kültürel ve ulaşım şartları yönünden benzerlik ve yakınlık NİSAN 2013 gösteren iller gruplandırılarak tespit edilen bölgeler arasında adil ve dengeli bir sistem içinde yapılır.”; 2. fıkrasında, “Yeniden veya yer değiştirme suretiyle yapılacak atamalarda; aile birimini muhafaza etmek bakımından kurumlar arasında gerekli koordinasyon sağlanarak memur olan diğer eşin de isteği halinde ataması, atamaya tabi tutulan memurun atandığı yere 74 ve 76 ncı maddelerde belirtilen esaslar çerçevesinde yapılır. Yer değiştirme suretiyle atanmaya tabi memurun atandığı yerde eşinin atanacağı teşkilatın bulunmaması ya da teşkilatı olmakla birlikte niteliğine uygun münhal bir görev bulunmaması ve ilgilinin de talebi halinde, bu personele eşinin görev süresi ile sınırlı olmak üzere aşağıdaki şartlarda izin verilebilir.”; son fıkrasında, “Memurların atanamayacakları yerler ve bu yerlerdeki görevler ile kurumların özellik arz eden görevlerine atanabilmeleri için hangi kademelerde ne kadar hizmet etmeleri gerektiği ve yer değiştirme ile ilgili atama esasları Devlet Personel Başkanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle belirlenir. Kurumlar atamaya tabi olacak personeli için bu yönetmelik esaslarına göre Devlet Personel Başkanlığının görüşünü almak suretiyle bir personel ve atama planı hazırlar.” hükmü yer almaktadır. 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 37. maddesinin 3. fıkrasında, “Öğretmenlerin Bakanlıkça belirlenen hizmet bölge veya alanlarında en az üç eğitim öğretim yılı görev yapması esastır. Bunların yer SAYI: 40 değiştirme suretiyle atamaları her yıl yapılan atama plan ve programları çerçevesinde eğitim öğretim faaliyetlerini etkilemeyecek şekilde sonuçlandırılır. Bakanlıkça belirlenen özür gruplarına bağlı yer değiştirmeler ise yaz tatillerinde yapılır.” hükmü ile 5. fıkrasında, “Özüre dayalı yer değiştirme istekleri hizmet puanı sıralamasındaki yetersizlik sonucu yerine getirilemeyenlere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 72 nci maddesi kapsamına girenlerin hakları saklı kalmak kaydıyla, istekleri hâlinde istekte bulundukları yere atanmaya hak kazanıncaya kadar, aylıksız izin verilebilir. Bu şekilde aylıksız izin verilen öğretmenler, bağlı bulundukları il millî eğitim müdürlüklerine bu amaçla tahsis edilmiş bulunan boş öğretmen kadrolarına aylıksız izinli olmak şartıyla atanır. Bunların atandıkları bu kadrolar aylıksız izin süresiyle sınırlı olarak saklı tutulur. Ancak, aylıksız izne ayrılan öğretmenler, üçüncü yıl sonuna kadar istedikleri yere atamalarının yapılamaması hâlinde durumlarına uygun boş öğretmen kadrolarına öncelikle atanırlar.” hükmü yer almaktadır. 25.06.1983 tarihli ve 18088 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğin 9. maddesinde, “Yer değiştirme suretiyle atanmalar, Devlet Memurlarının dengeli bir şekilde dağılımını sağlamak için öğrenimi, uzmanlığı, iş tecrübesi, mesleki bilgisi gibi özellikleri ile boş kadro durumu gözönünde bulundurularak kurumlarınca hazırlanan bir plan dahilinde yapılır. HABERLER 243 Yapılacak atamalarda; aile birimini muhafaza etmek bakımından, eş ve sağlık durumları ilgili kurumlar arasında gerekli koordinasyon sağlanarak dikkate alınır. Aynı kurumda çalışıp da her ikisi de yer değiştirmeye tabi olan eşlerden ast durumunda olanın görev yeri üst durumda olana bağlı olarak değiştirilir. Farklı kurumlarda çalışıp da her ikisi de yer değiştirmeye tabi olan eşlerden unvan, kadro ve görev bakımından daha aşağıda bulunanın görev yeri yukarıda bulunana bağlı olarak değiştirilir. Aynı veya farklı kurumlarda çalışıp da eşlerden birinin yer değiştirmeye veya bu yönetmelik hükümlerine göre yer değiştirmeye tabi olmaması hallerinde, yer değiştirmeye tabi olmayan veya özel yönetmeliklerine göre yer değiştirmeye tabi olan eşin görev ve unvanı i!e hizmetin özelliği dikkate alınır. Bu yönetmelik hükümlerine göre zorunlu yer değiştirmeye tabi tutulan memurun, memur olan eşinin yer değiştirme talebi öncelikle yerine getirilir. İlgili mevzuatı uyarınca zorunlu yer değiştirmeye tabi tutulan eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfı, mülki idare amirliği hizmetleri sınıfı ve emniyet hizmetleri sınıfına giren memurlar, Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup subay ve astsubaylar , hakim ve savcılar ile bu Yönetmeliğin ek 1 inci maddesi kapsamına girenlerin görev süresiyle sınırlı olmak üzere atandıkları yere, memur olan eşinin atanmasında mevzuatı uyarınca yürürlüğe konulan norm kadro sayılarına ilişkin hükümler uygulan- 244 LEGES Hukuk Dergisi maz.” hükmüne ve aynı Yönetmeliğin 28. maddesinde, özel Yönetmeliklerde bu Yönetmeliğe aykırı hükümlerin yer alamayacağı kuralına yer verilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; Gaziantep İli, Şahinbey İlçesi, Vehbi Dai İlköğretim Okulunda sınıf öğretmeni olan davacının, Denizli 11’nci Motorlu Piyade Tugayı Lojistik Destek Bakım Birlik Komutanlığında eşinin görev yaptığı Denizli İline 15/08/2012 yılı il dışı eş durumu özrüne bağlı yer değiştirme kapsamında atanma isteminde bulunduğu söz konusu başvurunun eşinin görev yaptığı ilde boş kontenjan bulunmadığından bahisle reddedilmesi üzerine bakılan davayı açtığı anlaşılmaktadır. Yukarıda yer alan mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, toplumun temeli olan ailenin korunması, huzur ve refahı için gerekli tedbirlerin alınmasının Anayasal bir yükümlülük olduğu, 652 sayılı KHK’de de özre dayalı yer değiştirme isteği yerine getirilemeyenlerden 657 sayılı Yasanın 72. maddesi kapsamına girenlerin haklarının saklı tutulduğu, 72. maddeye göre kurumların yeniden veya yer değiştirme suretiyle yapacakları atamalarda aile birimini muhafaza etmek bakımından gerekli tedbirleri alacağı ve yer değiştirme ile ilgili atama esaslarının Yönetmelikle belirleneceği, 72. maddeye dayanılarak çıkarılan Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğin 9. maddesine göre de zorunlu yer değiştirmeye tabi olan memurun, memur olan eşinin yer değiştirme talebinin NİSAN 2013 öncelikle yerine getirileceği, mülki idare hizmetleri sınıfı, emniyet hizmetleri sınıfı, subay, astsubay, hakim ve savcılar gibi zorunlu yer değiştirmeye tabi kamu görevlilerinin atandıkları yere, memur olan eşlerinin atamalarında eşin görev yaptığı kurumla ilgili olarak norm kadro sayılarına ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı, kurumların hizmet puanı veya kadro yetersizliği gibi mazeretler ileri sürerek zorunlu atamaya tabi personelin memur olan eşini atamama veya ücretsiz izin almaya dolaylı olarak zorlama gibi bir yola başvuramayacakları anlaşılmaktadır. Bu durumda; davacının, 2012 yılı il dışı eş durumu özrüne bağlı yer değiştirme isteminin eşinin görev yaptığı ilde boş kontenjan bulunmadığından bahisle reddine ilişkin işlemde hakkaniyet ve yukarıda yer alan mevzuat hükümlerine uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan; davalı idare tarafından davacının konusu işlemle davacının 2012 Ekim Özür Grubu Memur Atama döneminde Denizli Merkez İl Milli Eğitim Müdürlüğüne memur olarak atanarak aile birliğinin sağlandığı ileri sürülmekte ise de, eğitim öğretim hizmetinde öğretmen olarak görev yapan davacının, sınıf değişikliği yapılmak suretiyle atanmış olması, davacı açısından manevi yönden telafisi güç veya imkansız zararlara sebebiyet verebileceği de açıktır. Açıklanan nedenlerle; davacı Tarafından yapılan İTİRAZIN KABULÜNE, Gaziantep 1. İdare Mahkemesinin “yürütmenin durdurulması isteminin SAYI: 40 HABERLER 245 reddine” ilişkin 13/12/2012 tarih ve E:2012/1672 sayılı KARARIN KALDIRILMASINA, açıkça hukuka aykırı ve uygulanması halinde davacı açısından telafisi güç zararlar doğabileceğinden, 2577 Sayılı Kanunun 27/2.maddesi uyarınca dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına , 14/01/2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Haber Kaynağı: memurlar.net AYM, Oda Başkanlarına Seçim Kısıtlamasını İzahtan Yoksun Buldu A nayasa Mahkemesi, 365 oda başkanını yakından ilgilendiren bir iptal gerekçesinde, belli süre başkanlık yapanların aradan 8 yıl geçmedikçe yeniden seçilemeyeceklerine ilişkin yasağın demokratik gereklerle izahının mümkün olmadığını belirtti. Düzenlemenin seçme ve seçilme hakkına müdahale olduğunun belirtildiği gerekçede, “Kamu kurumu niteliğinde olsa da sivil toplum örgütlerine bu tür seçilememe yasakları getirilmesi demokratik hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmayacağından Anayasa’ya aykırılık oluşturur” denildi. Anayasa Mahkemesi, Ankara 5., 7. ve 13. İdare Mahkemesi’nin, 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu’nun 16. maddesinin “Üst üste iki dönem meclis başkanlığı yapmış olanlar, aradan iki seçim dönemi geçmedikçe aynı göreve yeniden seçilemezler” şeklindeki beşinci fıkrası, aynı ibarelerin yer aldığı 38. maddesinin 5. fıkrası, 40. maddesinin 3. fıkrası ve Geçici 10. maddesinin birinci fıkrasının iptali için yaptığı başvuruyu birleştirdi. Anayasa Mahkemesi, 5174 sayılı TOBB ve Odalar, Borsalar Kanunu’ndaki “İki dönem yönetim kurulu ve meclis başkanlığı yapanlar iki seçim dönemi geçmedikçe aynı göreve tekrar seçilemez’ hükmünü iptal etti. Yüksek Mahkeme’nin iptal gerekçesi Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı. Gerekçeli kararda, demokratik düzenin en belirgin niteliğinin seçimler olduğu belirtilerek, seçimlerin adaletli bir katılım ile serbest eşit ve genel oy ilkelerine dayalı olarak gerçekleştirilmesi gerektiği ifade edildi. Kanunla seçim konusunda yapılacak düzenlemelerin demokratik hukuk devletiyle bağdaşır olmasının önemine dikkat çekilen gerekçede, seçime ilişkin yasakların “demokratik hukuk devleti ilkesi”yle bağdaşmayacağı vurgusu yapıldı. 246 LEGES Hukuk Dergisi -SEÇME, SEÇİLME HAKKINA MÜDAHALE OLMUŞTURBelli süre başkanlık yapanların aradan 8 yıl geçmedikçe yeniden seçilemeyeceklerine ilişkin yasağın demokratik gereklerle izahının mümkün olmadığının belirtildiği gerekçede, “Bu yasak seçime katılan üyelerin kanaatinin serbestçe oluşmasını engellediğinden üyeler yönünden “seçme’ adaylar yönünden “seçilme’ hakkına müdahale oluşturmuştur. Kamu kurumu niteliğinde olsa da sivil toplum örgütlerine bu tür seçilememe yasakları getirilmesi demokratik hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmayacağından Anayasa’ya aykırılık oluşturur” denildi. -HAŞİM KILIÇ’TAN FARKLI GEREKÇEAnayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Başkanvekili Alparslan Altan ve Üyeler Recep Kömürcü, Hicabi Dursun ise iptal gerekçesinde çoğunluğun görüşüne katılmadı. Haşim Kılıç, ve üyeler düzenlemenin Anayasa’nın hukuk devleti ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal edilmesi gerektiğine dikkat çekti. Farklı gerekçede, “Belli bir gerekçeyle görev ve seçilme açısından süreli bir sınırlama getirilmişse, Anayasa Mahkemesi konulan gerekçenin anayasallık denetimini yapacak ve yasa koyucunun takdir yetkisini Anayasa’da belirtilen ilkeler çerçevesinde kullanıp kullanmadığını denetleyecektir. Seçilme hakkına “fırsat eşitliğini sağlama” gerekçesiyle konulmuş olan 8 yıllık sınırlama, öngörülen amaç ile bireye getirilen sınırlama arasındaki dengeyi, hakkında sınırlama getirilen NİSAN 2013 kişi aleyhine olacak şekilde bozmuş ve bu niteliğiyle getirilen düzenleme ile adalet ilkesinden uzaklaşılmıştır” denildi, -ODA BAŞKANLARI SEÇİMİ TİPİK SİYASİ HAKLAR OLARAK DEĞERLENDİRİLEMEZİptal kararına katılmayan Üyeler Nuri Necipoğlu ve Zühtü Arslan ise karşıoy gerekçesinde, bir meslek kuruluşunda, yöneticilerin aynı mesleğe mensup kişilerin oluşturduğu organlar tarafından seçilmesinin tipik anlamda siyasi haklardan olan seçilme hakkının kullanımı kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtti. Meslek kuruluşları ve üst kuruluşlarında üst üste iki dönem yöneticilik yapanların belli bir süre geçmeden aynı göreve yeniden seçilemeyeceklerine dair kuralların, fırsat eşitliğinin sağlanması, uzun süre görevde kalmanın sonucu ortaya çıkabilecek güç zehirlenmesinin ve idari yozlaşmanın önlenmesi ve nesillere bağlı zihniyet değişiminin yönetime yansıması gibi amaçları olduğunun ifade edildiği karşı oy gerekçesinde “Cumhurbaşkanlığına yedi yıllığına ve bir kez, 2007 yılında yapılan değişiklikle de beş yıllığına ve en fazla iki dönem seçilinebilmesi tipik örnektir. Demokratik ülkelerin tamamına yakınında benzer süre sınırlamaları bulunmaktadır. Bu sınırlamaların temel amacı, devlet başkanlığı görevine gelen kişilerin bulundukları görevde çok uzun süre kalmaları sonucu, iktidarın sağladığı imkanlardan yararlanmak suretiyle konumlarını pekiştirmelerini SAYI: 40 HABERLER 247 ve muhtemel yozlaşmaları önlemektir. Başka bir ifadeyle, bu tür sınırlamalar demokratik rejimlerde “seçilmiş krallar”ın ortaya çıkmasını engellemeye dönük tedbirlerdir” denildi. (ANKA) Boşandığı Halde Eşiyle Birlikte Yaşayanın Maaşının Kesilmesi T araflar arasındaki “kurum işleminin iptali ve tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 1. İş Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 11.05.2011 gün ve 2010/1079 E. 2011/202 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 02.11.2011 gün ve 2011/8624 E. 2011/9418 K. sayılı ilamı ile; YARGITAY Hukuk Genel Kurulu ESAS NO : 2012/21-1164 KARAR NO : 2012/769 Taraflar arasındaki “kurum işleminin iptali ve tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 1. İş Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 11.05.2011 gün ve 2010/1079 E. 2011/202 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 02.11.2011 gün ve 2011/8624 E. 2011/9418 K. sayılı ilamı ile; (...Dava, davacının babasının sigortasından dolayı aldığı ölüm aylığını iptal eden Kurum işleminin iptali, ölüm aylığının yeniden bağlanması gerektiği- nin ve davacının Kuruma borçlu olmadığının tespiti ile 2010 yılının Haziran ayı ile dava tarihi arasındaki dönemde davacıya ödenmesi gereken ölüm aylıklarından şimdilik 500,00 TL ile Kuruma ödenen 318,70 TL nin davalı Kurumdan yasal faiziyle birlikte tahsili istemine ilişkindir Mahkemece, davanın kabulü ile davacının ölüm aylığını kesen Kurum işleminin iptali ile davacının borçlu olmadığının tespitine, 2010 yılının Haziran ayı ile dava tarihi arasında davacının hak etmiş olduğu ölüm aylıklarının ve davacı tarafından Kuruma ödenen 318,70 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı Kurumdan alınarak davacıya ödenmesine, karar verilmiştir. Davanın yasal dayanağını oluşturan ve 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasa’nın 56. maddesinin son fıkrasında “ Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır” kuralı getirilmiştir. 248 LEGES Hukuk Dergisi Dosyadaki kayıt ve belgelerden, 25.9.1972 doğumlu davacı G...’ün 20.10.2009 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleşen Ankara 2.Aile Mahkemesi’nin 28.9.2009 tarih ve 2009/794-1116 E.K.sayılı kararı ile 4721 sayılı TMK’unun 166/3 maddesine göre eşi Erol Domurcuk’tan boşandığı ve tarafların müşterek çocuğu Deniz Sude’nin velayetinin davacı anneye verildiği, davacının Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nda hizmetli olarak çalışan ve emekli olan babası Halil Güler’in 31.5.2006 tarihinde öldüğü davacının ölüm aylığı bağlanması için Kuruma başvurduğu ve 1.11.2009 tarihinden itibaren aylık bağlandığı, Sosyal Güvenlik Kontrol Memuru tarafından hazırlanan 11.5.2010 gün ve 2010/077 sayılı “Sosyal Güvenlik Kontrol Memurluğu Raporu” na göre 7.5.2010 tarihinde yapılan fiili denetimde davacı ve eşinin aynı adreste birlikte yaşadıklarının tespit edilmesi üzerine 5510 sayılı Yasa’nın 56/son maddesi gereğince davacıya bağlanan ölüm aylığının 1.11.2009 tarihi itibariyle kesilerek yersiz ödenen aylıkların davacıdan istendiği, davacının 17.9.2010 tarihinde Kuruma 318,70 TL ödeme yaptığı, davacı hakkında kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda Ankara 8.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/421 Esas, 2011/29 Karar sayılı kararı boşanmış kişilerin tekrar bir araya gelerek birlikte yaşamaları eyleminin suç oluşturmayacağı gerekçesiyle beraatına karar verildiği, anlaşılmaktadır. NİSAN 2013 Somut olayda, davacının Ankara 2.Aile Mahkemesi’nin 28.9.2009 tarih ve 2009/794-1116 E.K.sayılı kararı ile uygulamada anlaşmalı boşanma olarak nitelendirilen 4721 sayılı TMK’unun 166/3 maddesi gereğince eşinden boşandığı halde Sosyal Güvenlik Kontrol Memuru’nun 7.5.2010 tarihinde davacının ikamet ettiği Seyranbağları Mah. Üzümcü Sokak.No:176 / Ankara adresinde yaptığı inceleme esnasında boşandığı eşi ile birlikte fiilen yaşadığının belirlendiği, davacının boşandığı eşi Erol Domurcuk’un gerçek kimliğini gizlemek amacıyla Kurum kontrol memuruna davacının kardeşi olduğunu beyan ettiği ancak nüfus cüzdanı yardımıyla davacının eski eşi olduğunun belirlendiği, davacının komşusu olan ve aynı sokak No:177 adresinde ikamet eden Döne Atasoy’un da davacı, eski eşi ve kızının birlikte yaşadıklarını beyan ettiği ve böylece davacının ölen babasından aylık almak amacıyla eşinden danışıklı olarak boşandığı halde birlikte yaşamaya devam ettikleri, Kurumun 5510 sayılı Yasa’nın 56/son maddesine göre davacının ölüm aylığını kesme kararının yerinde olduğu anlaşılmakla mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan SAYI: 40 yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, Kurum işleminin iptali ile kesilen ölüm aylığının devamına karar verilmesi ve borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, boşanma kararının ardından davacıya yetim aylığı bağlandığını ancak boşandığı kocasının müşterek çocukları ile görüşmesi sırasında evine gelen Kurum yoklama memurlarının durumu tutanak altına almaları üzerine yetim aylığının kesildiği ve ödenenlerin iadesinin istendiğini beyanla Kurum işleminin iptali ile kesilen yetim aylığının ödenmeye devam edilmesini, ödenen yetim aylıkları nedeniyle Kuruma borçlu olmadığının tespiti, Kuruma ödediği miktarın iadesi ile davacının hak ettiği yetim aylığının faizi ile tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) vekili cevap dilekçesinde özetle, Emekli Sandığı iştirakçisi iken vefat eden babasından dolayı kızı olan davacıya boşanması nedeniyle yetim aylığı bağlandığını, kontrol memurlarının raporu ile davacının boşandığı kocası ile birlikte yaşadığının tespiti üzerine 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesi uyarınca yetim aylığının kesilerek yersiz ödenen tutarların borç çıkarıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Yerel Mahkemece, boşanan eşlerin HABERLER 249 birlikte yaşamalarına yasal bir engel bulunmadığı gibi çocuğunu veya eski eşini görmenin yasal hak olduğu, sadece aylık bağlanması için kimsenin boşanmayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne, Kurum işleminin iptaline dair verilen karar, davalı SGK vekilinin temyizi üzerine Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece, önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle davanın kabulüne dair ilk hükümde direnilmiştir. Direnme hükmü, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Uyuşmazlık, davacının ölüm aylığının 5510 sayılı Kanun’un 56/son maddesi uyarınca kesilmesine ilişkin Kurum işleminin usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Davanın yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci fıkrasıdır. 5510 sayılı Kanunun “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” başlıklı 56. maddesinde: “(Değişik birinci fıkra: 17/4/20085754/36 md.) Ölen sigortalının hak sahiplerinden; a) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı kasten öldürdüğü veya öldürmeye teşebbüs ettiği veya bu Kanun gereğince sürekli iş göremez hale veya malûl duruma getirdiği, b) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıya veya gelir ya da aylık bağlanmamış olan sigortalıya veya hak 250 LEGES Hukuk Dergisi sahibine karşı ağır bir suç işlediği veya bunlara karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi nedeniyle ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçılıktan çıkarıldıkları, hususunda kesinleşmiş yargı kararı bulunan kişilere gelir veya aylık ödenmez. Ödenmiş bulunan gelir ve aylıklar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır. Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır…” Düzenlemesi yer almaktadır. 01.10.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan ve sosyal güvenlik mevzuatının temelini teşkil eden, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu; 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu; 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu; 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu’nda yer almayan dava konusu düzenleme ilk kez 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda yer almıştır. Düzenleme ile ölen sigortalının kız çocuğu veya dul eşi yönünden, boşanılan eşle boşanma sonrasında fiilen birlikte olma durumunda, ölüm aylığının kesilmesi ve ödenmiş aylıkların geri alınması öngörülmektedir. Buna göre, daha önce sosyal güvenlik kanunların- NİSAN 2013 da yer almayan, boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusu, gelir veya aylık kesme nedeni ve bağlama engeli olarak benimsenmiştir. Anılan maddenin gerekçesinde de açıklandığı üzere düzeleme ile hakkın kötüye kullanımının olası uygulamaları engellenmek istenmiş ve bu amacın gerçekleştirilebilmesi için kötüye kullanımın varlığı belirlendiği takdirde ilgiliyi haktan yararlandırmama; hakkın kötüye kullanılması durumunda hak sahipliğinin ortadan kalkması ve dolayısıyla gelir veya aylıktan yararlandırılmama yöntemi benimsenmiştir. Gerçekten, ölüm aylığı almak üzere boşanılıp, boşanılan eşle fiilen birlikte yaşamaya kişiyi sürükleyen etkenin niteliği ve türü, hukuk düzeni açısından önem taşımamaktadır. Çünkü, hakkın kötüye kullanılması hangi dürtüyle (saikle) ortaya çıkarsa çıksın, sonuçta hukuk bakımından sadece ve sadece “kötüye kullanma” olup, hukuk düzeni tarafından korunmamaktadır (Centel Tankut, Boşandığı Eşiyle Birlikte Yaşayanın Aylığının Kesilmesi, MESS Sicil Dergisi, Mart 2012). Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, hak sahibinin boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşaması her ne saikle olursa olsun, Anayasal bireysel özgürlük kapsamında kalmakta, Devlet sosyal görevlerini mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirmesine ilişkin Anayasa’nın 65. maddesi uyarınca sosyal sigorta yardımlarına hak kazanma koşullarını düzenleme yetkisine sahip olup , Devletin boşanan eşlerin birlikte yaşamasına yasak getirmesi mümkün değil ise SAYI: 40 de, bu durumda olan kişileri sosyal sigorta yardımları kapsamı dışında bırakması mümkündür. Bilindiği üzere, 5510 sayılı Kanun’un 56/2. maddesinin T.C. Anayasası’nın 2, 5, 10, 11, 12, 17, 20, 35, 60 ve 138. maddelerine aykırılığı iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne maddenin iptali talebi ile başvurular yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi yapılan başvurular üzerine yaptığı değerlendirme sonucunda 28.04.2011 gün 2009/8670 sayılı kararında, “…ölüm aylığını alabilmek için evli olmamak koşulunu aşmak amacıyla iyi niyete dayanmayan ve dürüst olmayan boşanma isteği ve çabası ile boşanma kararı elde edilip buna bağlı olarak ölüm aylığı alınması, açıkça hakkın kötüye kullanılmasıdır. Hakkın kötüye kullanılması hukuk devletinin koruması altında değerlendirilemez. Bu nedenle hakkın kötüye kullanılmasını engellemeyi amaçlayan itiraz konusu kural hukuk devletine aykırı bir düzenleme olarak görülemez...Resmi evliliği olmadan birlikte yaşayanlar ile ölüm aylığı alabilmek için hakkını kötüye kullanarak resmi evliliğini boşanma ile sonlandırıp boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşamaya devam edenler söz konusu hakkı kullanmak bakımından eşit kabul edilemeyeceklerinden, bunlar arasında eşitlik karşılaştırması yapılamaz…Ölüm aylığı…yasa koyucunun sosyal güvenlik konusuna geniş bir yaklaşımının sonucu sigortalının ölümü ile aranan koşulların sağlanması halinde sigortalının geride kalan hak sahipleri açısından getirdiği bir ödemedir. İtiraz konusu kural, hak edilmediği halde HABERLER 251 ölüm aylığı alınarak hakkın kötüye kullanılmasına engel olma amacını taşıdığından ölüm aylığı almayı hak edenler açısından SGK’nun mali kaynakları çerçevesinde Anayasa’nın 60. maddesinde ifade edilen güvenceyi sağlamaya çalışmanın bir gereğidir. Ölüm aylığı alabilmek için öngörülen koşulun hakkın kötüye kullanılarak sağlanmak istenmesi sosyal güvenlik hakkıyla bağdaştırılamaz.” Gerekçesiyle, hükmün Anayasa’nın 2, 10, 60 ve 65. maddelerine aykırı olmadığı; 5, 11, 12, 17, 20, 35 ve 138. maddeleri ile ilgisinin olmadığı belirtilerek oyçokluğuyla başvuruların reddine karar verilmiştir. Sonuç olarak davanın yasal dayanağını oluşturan 5510 sayılı Kanun’un 56. maddenin ikinci fıkrasının, ölüm aylığından yararlanma hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla düzenleme getirmiş olması ve düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olmadığının tespitine ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı karşısında, yürürlükteki kanunları uygulamakla yükümlü olan yargı organlarınca uygulanmasının zorunlu olması nedeniyle, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı tespit edilen hak sahiplerine gelir veya aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan gelir veya aylığın kesilmesine ilişkin Kurum işlemi usul ve yasaya uygundur. Bu kabul doğrultusunda, gelirin veya aylığın kesilme tarihi ile Kurumun geri alım hakkının kapsamına ilişkin olarak; fiilen birlikte yaşama olgusunun başlama tarihi esas alınarak bu tarih itibariyle gelir veya aylık kesme 252 LEGES Hukuk Dergisi veya iptal işlemi tesis edilip ilgiliye, anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler yasal dayanaktan yoksun ve yersiz kabul edilmeli ancak sözkonusu madde 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girdiğinden, fiili birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük günü öncesine gidilmemeli; 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin borç tahakkuku sözkonusu olmamalı ve bu şekilde belirlenecek yersiz ödeme dönemine ilişkin olarak 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesine göre uygulama yapılmalıdır. Yeri gelmişken maddenin zaman bakımından uygulanması yönünden 5510 sayılı Kanun’un Geçici 1 ve Geçici 4. maddelerinin değerlendirilmesinde de zorunluluk bulunmaktadır. 5510 sayılı Kanun’un “Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri” başlıklı Geçici 1. maddesi: “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve bu Kanunla mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilir. NİSAN 2013 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı kanunlara göre bağlanan veya hak kazanan; aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır… Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine göre sigortalı sayılanlara ve bunların hak sahiplerine bağlanmış olan aylık ve gelirler, 55 inci maddenin ikinci fıkrasına göre artırılır…” Şeklinde düzenleme içermektedir. 5510 sayılı Kanun’un “5434 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri” başlıklı Geçici 4.maddesinde ise: “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanuna göre; aylık, tazminat, harp malûllüğü zammı, diğer ödemeler ve yardımlar ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre ek ödeme verilmekte olanlara, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanunda kendileri için belirtilmiş olan şartları haiz oldukları müddetçe bunların ödenmesine devam olunur. Ancak, 5 ilâ 10 yıl arasında fiili hizmet süresi olan iştirakçilerden dolayı dul ve yetim aylığı almakta olanların, aylık ve diğer ödemeleri, SAYI: 40 bu Kanunun 32 nci, 34 üncü ve 37 nci maddelerindeki şartları haiz oldukları müddetçe devam edilir. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce iştirakçiliği sona erenlerden tahsis talebinde bulunacaklar ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsis talebinde bulunanlardan işlemleri devam edenler hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır… Bu Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde; iştirakçi iken, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olarak çalışmış olup bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine tabi olarak yeniden çalışmaya başlayanlar ile bunların dul ve yetimleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır. Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri ayrıca dikkate alınır. (Ek cümle: 16/6/2010- HABERLER 253 5997/10 md.) Ancak, Polis Akademisinde öğrenim görmekte olan öğrencilerin yetim aylıkları bu öğrenimleri süresince kesilmeksizin ödenmeye devam edilir...” Düzenlemelerine yer verilmiştir. Anılan geçici maddelerle kanun koyucu tarafından, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğü öncesinde sosyal güvenlik kanunları uygulanmak suretiyle haksahiplerine bağlanan gelir veya aylığın, durum değişikliği sebebine bağlı olarak kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, yine anılan hükümlerinin esas alınması gerektiğinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu kanunlarda, boşanılan eşle fiili olarak birlikte yaşama olgusu, gelirin veya aylığın bağlanması engeli veya kesilmesi nedeni olarak öngörülmediğinden, 56. maddenin zaman bakımından uygulanması hususu da çözüme kavuşturulmalıdır. Bu kapsamda, yine 4721 sayılı Kanunun “Dürüst davranma” başlıklı 2. maddesinde yer alan ve maddenin düzenleniş amacı olan dürüstlük kuralı çerçevesinde çözüme gidilmelidir. 4721 sayılı TMK’nun anılan 2. maddesi uyarınca: “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” Anılan madde uyarınca bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumayacağı gibi, hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı ilkesi de birlikte gözetilmek suretiyle, 5510 sayılı Kanunun 56. maddesi açı- 254 LEGES Hukuk Dergisi sından 01.10.2008 tarihinden önce hakkın kazanıldığı durumlarda, anılan yasal düzenleme öncesinde ilgililer her ne amaçla boşanmış olursa olsun, fiili birlikteliklerini 5510 sayılı Kanunla getirilen yeni düzenleme sonrasında da sürdürdüklerinin veya sözkonusu düzenlemeden itibaren anılan tür ve nitelikte bir beraberliğe başladıklarının kanıtlanması durumunda, başka bir anlatımla fiili olarak birlikte yaşama olgusunun saptandığı durumlarda, anılan 2. madde kapsamında hakkın kötüye kullanımının varlığı kabul edilerek ilgililere gelir veya aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan gelir veya aylığın kesilmesi gerekmektedir. Kuşkusuz haksahibine, fiili birlikteliğin sona erdiği tarihten itibaren, diğer koşulların da varlığı durumunda gelir veya aylık bağlanabileceği kabul edilmelidir. 5510 sayılı Kanunun 56. maddesinin uygulanmasında üzerinde durulması gereken bir diğer husus da maddede yer alan “boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” unsurunun, diğer bir ifade ile boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusunun nasıl kanıtlanması gerektiğidir. Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 6. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlü olduğu belirtilmiş olup, ispat yükünün kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi yararına hak çıkaran NİSAN 2013 tarafa ait olduğu, yasal bir karineye dayanan tarafın, sadece karinenin tarafını oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altında olduğu, kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı tarafın yasal karinenin aksini ispat edebileceği kabul edilmektedir. Öte yandan hukuk mahkemesi hakimi kusur belirlemesi yaparken ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ve ceza mahkemesinden verilen beraat kararları ile bağlı değilse de, ceza mahkemesinde görülüp kesinleşen dava dosyasındaki boşanan eşlerin eylemli birlikteliklerine ilişkin saptamalar 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi ile öğreti ve Yargıtay uygulamalarında yerleşik olan “maddi olgularla bağlılık” ilkesi gereğince değerlendirilmelidir. Bu kapsamda fiilen birlikte yaşama olgusunun kanıtlanması yönünden de anılan genel kurallar çerçevesinde tarafların delilleri toplanarak, araştırma ve değerlendirme yapılmak suretiyle boşanılan eşle kurulan ilişkinin fiili olarak birlikte yaşama kapsamında yer alıp almadığı saptanmalıdır. Uyuşmazlık konusu 5510 sayılı Kanunun 56/2. maddesine dayalı olarak Kurumca açılan ve yersiz ödenen aylıkların geri alınmasına ilişkin davalar ile haksahibi tarafından açılan Kurum işleminin iptali ve aylık bağlanması talebine ilişkin davalarda özellikle, boşanılan eşle kurulan ilişkinin “fiili olarak birlikte yaşama olgusu” kapsamında yer alıp almadığı, ilişkinin niteliği ve başlangıç tarihi açıkça ortaya konulmalıdır. Bu doğrultuda, öncelikle T.C. Anayasası’nın 20. maddesi, 5510 sayılı SAYI: 40 Kanunun 59 ve 100. maddeleri, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 3, 45 ve 53. maddeleri, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 28 ve 45. maddeleri, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6, 24 ila 33. maddeleri, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2 ve 6. maddeleri ve ilgili diğer mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince araştırma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı; hak sahibi ile boşandığı eşinin yerleşim yerleri, adres değişikliği ve nakilleri tarihleriyle saptanmalı, muhtarlık ve Nüfus Müdürlüğü gibi özel ve kamu kurumlarındaki bilgi ve belgelerden yararlanılmalı, ilgililerin elektrik, su, telefon aboneliklerinin hangi adres ve tarihte kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtlarındaki adresler ile mevcut ise 4857 sayılı Kanun gereği ücret ödemelerinin yapılabileceği banka kayıtları sorgulanmalı ve böylelikle boşanılan eşle fiili olarak birlikte yaşama olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda varılacak sonuca göre karar verilmelidir. Somut uyuşmazlığın incelenmesinde, davacıya, boşanma kararının kesinleştiği 20.10.2009 tarihinden sonra, 01.11.2009 tarihinden başlamak üzere Emekli Sandığı iştirakçisi iken ölen babasından yetim aylığı bağlandığı, Kurum yoklama memurlarının davacıya ait adreste yaptıkları tespit üzerine düzenledikleri rapor doğrultusunda davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşadığı HABERLER 255 gerekçesiyle bağlanan ölüm aylığının baştan itibaren kesildiği ve 01.11.200931.07.2010 dönemi ödenen aylıkların yersiz ödeme olduğundan bahisle faizi ile iadesinin talep edildiği anlaşılmaktadır. Buna göre, uyuşmazlık konusu yetim aylığının bağlanması ve iptali işlemleri 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden sonra gerçekleşmiş olduğundan anılan Kanunun Geçici 1 ve 4. maddelerinin somut uyuşmazlıkta tartışma yeri bulunmamaktadır. ÖTE YANDAN YUKARIDA YAPILAN AÇIKLAMALARIN IŞIĞINDA KURUM YOKLAMA MEMURLARININ TESPİT TUTANAKLARINDAKİ AKSİ DAVACI TARAFINDAN YÖNTEMİNCE İSPAT EDİLEMEYEN İMZALI BEYANLAR İLE DAVACININ BOŞANDIĞI EŞİNİN AYRI BİR YERLEŞİM YERİ ADRESİ GÖSTEREREK BU ADRESTE YERLEŞİK OLDUĞUNU YÖNTEMİNCE KANITLAYAMAMASI NEDENİYLE KURUMUN AYLIĞIN İPTALİ İŞLEMİNE DAYANAK TEŞKİL EDEN 5510 SAYILI KANUNUN 56/2. MADDESİ UYARINCA DAVACININ BOŞANDIĞI EŞİ İLE BİRLİKTE YAŞADIĞI OLGUSU YANINDA; DAVACININ BOŞANDIĞI EŞİNİN KURUM YOKLAMA MEMURLARINI YANILTMAYA YÖNELİK OLARAK KİMLİĞİ KONUSUNDA YANILTICI BEYANDA BULUNMASI KARŞISINDA KÖTÜNİYET OLGUSU DA KANITLANMIŞTIR. BU DURUMDA KURUMUN DAVACIYA BAĞLANAN ÖLÜM AYLIĞINI İPTALE VE ÖDENENLERİN İADESİNE YÖNELİK İŞLEM TESİS ETMEYE HAKKI VARDIR. O halde, yerel mahkemece, aynı yönlere işaret eden ve Hukuk Genel 256 LEGES Hukuk Dergisi Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak, davacının Kurum işleminin iptali ile yetim aylığının yeniden bağlanması ve ödediği miktarın iadesine ilişkin istemlerinin reddi gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/son maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 07.11.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. NİSAN 2013 SAYI: 40 HABERLER 257 AVUKAT Vekaletname Olmadan Dava Açamaz Kuralının İstisnası Y ARGITAY Hukuk Genel Kurulu Kararı YARGITAY Hukuk Genel Kurulu ESAS NO : 2012/21-626 KARAR NO : 2012/429 Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Samsun 1.İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.08.2011 gün ve 2009/606 E.-2011/397 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 21.02.2012 gün ve 2012/2087 E.-2012/2137 K. sayılı ilamı ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: 6100 SAYILI HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK)’NUN; “VEKALETNAMENİN İBRAZI” BAŞLIKLI 76.MADDESİNDE: “(1) Avukat, açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde, noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekâletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini, dava yahut takip dosyasına konulmak üzere ibraz etmek zorundadır. (2) Kamu kurum ve kuruluşlarının avukatlarına, yetkili amirleri tarafından usulüne uygun olarak düzenlenip verilmiş olan temsil belgeleri de geçerli olup, ayrıca noterce onaylanmasına gerek yoktur.” “VEKÂLETNAMESİZ DAVA AÇILMASI VE İŞLEM YAPILMASI” BAŞLIKLI 77.MADDESİNDE: “(1) Vekâletnamesinin aslını veya onaylı örneğini vermeyen avukat, dava açamaz ve yargılamayla ilgili hiçbir işlem yapamaz. ŞU KADAR Kİ, GECİKMESİNDE ZARAR DOĞABİLECEK HÂLLERDE MAHKEME, VERECEĞİ KESİN SÜRE İÇİNDE VEKÂLETNAMESİNİ GETİRMEK KOŞULUYLA AVUKATIN DAVA AÇMASINA VEYA USUL İŞLEMLERİNİ YAPMASINA İZİN VEREBİLİR. BU SÜRE İÇİNDE VEKÂLETNAME VERİLMEZ VEYA ASIL TARAF YAPILAN İŞLEMLERİ KABUL ETTİĞİNİ DİLEKÇEYLE MAHKEMEYE BİLDİRMEZ İSE DAVA AÇILMAMIŞ VEYA GERÇEKLEŞTİRİLEN İŞLEMLER YAPILMAMIŞ SAYILIR. (2) Vekâletnamesiz işlem yapmasına izin verilen ancak haklı bir sebep olmaksızın süresi içinde vekâletname ibraz etmeyen avukat, celse harcı ile diğer yargılama giderleri ve karşı tarafın uğradığı zararları ödemeye mahkûm edilir. Bunu kötüniyetle yapan avukat aleyhine, ceza ve disiplin soruşturması açılmasını sağlamak üzere, Cumhuriyet başsavcılığına ve vekilin bağlı olduğu baro başkanlığına durum yazıyla bildirilir. (3) Bir tarafın avukat tutmak istemesi sebebiyle, yargılama hiçbir şekilde başka bir güne bırakılamaz. (4) Avukatın istifa etmesi, azledilmesi veya dosyayı incelememiş olması 258 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 sebebiyle yargılama başka bir güne bırakılamaz. Ancak, dosyanın incelenmemiş olması geçerli bir özre dayanıyorsa, hâkim bir defaya mahsus olmak üzere, kısa bir süre verebilir. Verilen süre sonunda, dosya incelenmemiş olsa bile davaya devam olunur.” hükümleri yer almaktadır. Yerel Mahkemenin 11.05.2012 günlü direnme kararını temyiz eden davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili Av.Hakan Karaduman’ın vekaletnamesi ya da usulünce düzenlenmiş yetki belgesi dosya arasında bulunmamaktadır. Bu eksikliğin giderilmesinden sonra dosyanın Yargıtay’a gönderilmek üzere mahkemesine geri çevrilmesi gerekir. S O N U Ç : Yukarıda yazılı noksanlığın tamamlanması için dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 27.06.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. Müzakere Etmeden Dosya Masrafı Alamazsınız Y argıtay 13. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin ‘bankanın kredi çeken tüketiciden kestiği dosya masrafı tutarının ‘haksız şart’ oluşturduğu gerekçesiyle geri ödenmesi’ yönündeki kararını onadı. Yüksek Mahkeme’nin kararı, bankalardan kredi çeken tüketiciler için emsal teşkil edecek. Bir bankanın Sultanbeyli şubesinden 14 Mayıs 2007’de çektiği 60 ay vadeli 50 bin liralık konut kredisinden ‘’dosya masrafı’’ ve ‘’komisyon ücreti’’ adı altında bin 551 lira kesinti yapılan, 5 Temmuz 2010’da kredisini yeniden yapılandırması sonucu 610 lira kesinti uygulanan Münevver Yahnıcıoğlu, bankanın ‘’dosya masrafı ve komisyon’’ adı altında kredisinden kestiği toplam 2 bin 162 liranın ödenmesi için banka aleyhine 26 Mayıs 2011’de dava açtı. -Banka, kesintilerin yasal olduğunu savunduDavalı bankanın avukatı tarafından İstanbul 3. Tüketici Mahkemesi’ne sunulan cevap dilekçesinde, ‘’davaya konu ücretlerin davacı Yahnıcıoğlu’nun SAYI: 40 kredi kullandığı ve kredisini yeniden yapılandırdığı tarihler itibariyle Merkez Bankası’na bildirilen ‘masraf komisyon listeleri’nde belirlenen oranlar dahilinde tahsil edildiği’’ belirtilerek, davanın reddi talep edildi. Davaya bakan İstanbul 3. Tüketici Mahkemesi, ‘’konut kredisi sözleşmesi’’ni inceledi. Kararda, yeniden yapılandırılan krediyle ilgili sözleşmenin ‘’ek ödeme’’ başlıklı 8. maddesinde, ‘’müşterinin bakiye borcunu vadelerinden önce ödeyerek hesabı kapatabileceği ve erken ödediği tutarın yüzde 2’si oranında belirlenecek erken ödeme ücretini de bankaya ödeyeceği’’ şeklinde hüküm bulunduğu hatırlatıldı. -’’İyi niyet kurallarına aykırılık’’Yeniden yapılandırılan 14 Haziran 2010 tarihli ödeme planına göre, kredinin 24 bin 436 lira tutarında olduğu, faiz oranının yüzde 0,88, vadesinin 17 ay ve taksit tutarlarının da bin 553 lira olduğunu belirtilen kararda, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 6. maddesindeki ‘’Satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır’’ hükmü hatırlatıldı. -’’Müzakere edilmeden hazırlanan sözleşme’’Haksız şartların tüketici için bağlayıcı olmadığını ve şartları önceden HABERLER 259 hazırlanan sözleşmenin, tüketiciyle müzakere edilmeden hazırlandığının kabul edilmesi gerektiği vurgulanan kararda, ‘’Sözleşme, davacı banka tarafından daha önceden tek taraflı olarak hazırlanmış matbu ve standart sözleşmelerdir. 4077 sayılı yasanın 6. maddesine göre, sözleşmenin bu maddesinin müzakere edilmediğinin kabulü gerekmektedir. Bu hükmün de tüketici aleyhine dengesizlik yarattığı ve iyi niyet kurallarına aykırı olduğu açıktır’’ denildi. Kararda, davacı Münevver Yahnıcıoğlu’ndan, 14 Mayıs 2007 tarihli kredi sözleşmesi nedeniyle bin 551 lira, yeniden yapılandırma talebinde ise 610 lira dosya masrafı ve komisyon ücreti kesintisi yapıldığı ifade edilerek, taraflar arasındaki sözleşmenin 8. maddesi gereğince, erken ödemelerde yüzde 2 tutarında erken ödeme ücretinin tüketiciden tahsil edileceğinin kararlaştırıldığı ve davacının yeniden yapılandırdığı 24 bin 436 liraya göre ödeyeceği yüzde 2’lik erken ödeme tutarının da 488 lira olduğu kaydedildi. -Yüzde 2’lik kesinti dışındaki tutara retDavacı Yahnıcıoğlu’ndan toplam 2 bin 162 lira kesinti yapıldığı hatırlatılan kararda, sözleşmenin 8. maddesi gereğince, 488 lira erken ödeme komisyonunun çıkarılmasından sonra kalan bin 673 liranın, 4077 sayılı yasanın 6. maddesi gereğince ‘’haksız şart’’ kabul edilmesi gerektiği bildirildi. Kararda, haksız şart tutarının tüketiciye bağlanamayacağı ve 4077 sayılı 260 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 yasanın 6. maddesine dayanarak davalı bankanın komisyon ücreti talep edemeyeceği vurgulandı. Davanın kısmen kabul eden yerel mahkeme, bin 673 liranın davalı bankadan alınıp, davacı Münevver Yahnıcıoğlu’na verilmesine, fazla istemin de reddine karar verdi. -Yargıtay, kararı onadıDavalı bankanın avukatı, yerel mahkemenin kararını temyiz etti. Dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, İstanbul 3. Tüketici Mahkemesi’nin kararını usul ve yasaya uygun bularak, oybirliğiyle onadı. Yargıtay’ın ‘’karar düzeltme yolu’’ kapalı olmak üzere taraflara tebliğ edilen kararı, bankalardan kredi çeken tüketiciler için ‘’dosya masrafı’’ ya da ‘’komisyon’’ adı altında kesinti yapılma şartlarının oluşturulması ve haksız kesintilerin giderilmesi adına emsal teşkil edecek. AA SAYI: 40 HABERLER 261 Yargıtay: Çevreden Toplanan İstihbaratla Maaş Kesilemez! Y argıtay, bir davada aldığı kararla dul maaşlarıyla ilgili SGK’nın kontrol memurlarının uyacakları kriterleri belirledi: Köy imamının tanıklığı, çevreden toplanan istihbaratla maaş kesilemez! SOSYAL Güvenlik Kurumu’ndan (SGK) maaş almak için kocasından anlaşmalı (muvaazalı) boşanıp aynı evde oturan dul kadınlarla ilgili polis ve jandarmaya “karı-koca gibi yaşadıklarını kanıt toplayıp ispat et” görevi veren Dava dosyasına göre, Mengen’de oturan G.A. 2008’de eşinden boşandı ve kendisine babasından SGK maaşı bağlandı. SGK, G.A.’nın maaş için anlaşmalı boşandığı ihbarı üzerine araştırma başlattı. SGK kontrol memuru, G.A.’nın adresinde yaptığı inceleme sonrasında, maaş kesmeye dayanak olan şu raporu verdi: “Soruşturmaya konu eşlerin resmi nikahları olmadığı halde birlikte yaşadığı, bunu yasa karşısında gizlemek için farklı adresler beyan ettikleri, bu adreslerin yine aile fertlerine ait olduğu çevre soruşturması ile saptanmış, bilgi ve istihbarat alınmasına rağmen imzalı tanık bulunmasında çekilen zorluk da dikkate alınarak, çiftin birlikte yaşadığı değerlendirilmiştir.” YARGITAY BOZDU SGK, bu rapor üzerine G.A.’nın maaşını kesti ve 2 bin 70 liralık maaş ödemesini de borç çıkarıp geri istedi. G.A. bunun üzerine Mengen’de dava açtı. Mengen Asliye Hukuk Mahkemesi, 3 Şubat 2011 tarihli kararıyla, SGK’nın yaptığı soruşturmayı aylık kesmeye yeterli bulmadı ve G.A.’ya yeniden maaş bağlamasına hükmetti. SGK’nın temyizi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, maaş kesme için, boşanan eşlerin karı-koca gibi birlikte aynı evde yaşadıklarının polis-jandarmanın resmi kayıtları, mahalle muhtarlarının tanıklığı ile delillendirip, somut olgularla ortaya konması gerektiğini anımsattı. Daire, kolluğun yanı sıra, SGK kontrol memurunun da çevrede istihbarat yapmakla yetinmeyip somut deliller ve imzalı tanık beyanlarıyla, boşanan çiftin aynı evde karı-koca olarak birlikteliklerini sürdürdüklerini ispatlamalarını istedi. Haber Kaynağı: Hürriyet ÖNEMLİ BİLGİLER r Kıdem Tazminatı Tavanı r Dönemler İtibariyle Asgari Ücret r Asgari Ücret ve Dönem Tutarları r Asgari Ücret Ödemesinde Yeni Dönem r Yıllık Ücretli İzin Süreleri r İhbar Tazminatı (Akdin Feshinde Bildirim Süreleri) r İşsizlik Sigortası Primi r Gelir Vergisi Tarifesi r Katma Değer Vergisi Oranları r Kurumlar Vergisi Oranı r Geçici Vergi Oranları r Vergi Usul Kanununa Göre Yeniden Değerleme Oranı r Yasal Faizler ve Yürürlük Süreleri r Ticari Temerrüt (Avans) Faiz Oranları r Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a Göre Gecikme Zammı Oranları r Kira Artışına Yargıtay’ca Uygulanan Endeksler r Enflasyon Oranları (%) (Tuik Verilerine Göre) r Enflasyon Oranları (Aylara ve Yıllara Göre) r Değerli Kağıtlar r Damga Vergisi Harçları r Yargı Harçları r Noter Harçları r Vergi Yargısı Harçları r Tapu ve Kadastro Harçları r Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi r CMUK Avukatlık Ücret Tarifesi r Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Kurları (ABD Doları) r Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Kurları (Euro) r HUMK ve İİK Parasal Sınırları r İYUK Parasal Sınırları r Karşılıksız Çeklerde Bankaların Ödemekle Yükümlü Oldukları Tutarlar r 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’unda Süreler r Yargıtay’ın Yeni Telefon Rehberi SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 265 KIDEM TAZMİNATI TAVANI (2013) 01.01.2001 - 14.04.2001 15.04.2001 - 14.05.2001 15.05.2001 - 14.06.2001 15.06.2001 - 30.06.2001 01.07.2001 - 14.10.2001 15.10.2001 - 14.10.2001 15.10.2001 - 14.11.2001 15.11.2001 - 14.12.2001 15.12.2001 - 31.12.2001 01.01.2002 - 14.05.2002 15.05.2002 - 30.06.2002 01.07.2002 - 30.10.2002 01.10.2002 - 31.12.2002 01.01.2003 - 30.06.2003 01.07.2003 - 31.12.2004 01.01.2004 - 30.06.2004 01.07.2004 - 31.12.2004 01.01.2005 - 30.06.2005 01.07.2005 - 31.12.2005 01.01.2006 - 30.06.2006 01.07.2006 - 31.12.2006 01.01.2007 - 30.06.2007 01.07.2007 - 31.12.2007 01.01.2008 - 30.06.2008 01.07.2008 - 31.12.2008 646.560.000.- TL 663.000.000.- TL 730.700.000.- TL 768.100.000.- TL 807.500.000.- TL 835.950.000.- TL 884.830.000.- TL 938.330.000.- TL 978.020.000.- TL 1.076.400.000.- TL 1.103.540.000.- TL 1.160.150.000.- TL 1.260.150.000.- TL 1.323.950.000.- TL 1.389.950.000.- TL 1.485.430.000.- TL 1.574.740.000.- TL 1.648, 90.- YTL 1.727, 15.- YTL 1.770, 62.- YTL 1.857, 44.- YTL 1.960, 69.- YTL 2.030, 19.- YTL 2.087, 92.- YTL 2.173, 19.- YTL 01.01.2009 - 30.06.2009 01.07.2009 - 31.12.2009 01.01.2010 - 30.06.2010 01.07.2010 - 31.12.2010 01.01.2011 - 30.06.2011 2.260, 05.- YTL 2.365, 16.- YTL 2.423, 88 - TL 2.517, 01.- TL 2.623, 33.- TL 266 LEGES Hukuk Dergisi 01.07.2011 - 31.12.2011 01.01.2012 - 30.06.2012 01.07.2012 - 31.12.2012 01.01.2013 - 30.06.2013 01.07.2013 - 31.12.2013 NİSAN 2013 2.731, 85.- TL 2.917,27.- TL 3.033,98.- TL 3.129,25.- TL 3.218,76.- TL YILLAR İTİBARİYLE BRÜT ASGARİ ÜCRET TUTARLARI Dönemi 01.07.2013 - 31.12.2013 01.01.2013 - 30.06.2013 01.07.2012 - 31.12.2012 01.01.2012 - 30.06.2012 01.07.2011 - 31.12.2011 01.01.2011 - 30.06.2011 01.07.2010 - 31.12.2010 01.01.2010 - 30.06.2010 16 Yaşından Büyükler İçin Günlük Aylık 35,05 1.021,50 32,62 978,60 31,35 940,50 29,55 886,50 27,90 837,00 26,55 796,50 25,35 760,50 24,30 729,00 16 Yaşından Küçükler İçin Günlük Aylık 29,25 877,50 27,97 839,10 26,85 805,50 25,35 760,50 23,85 715,50 22,65 679,50 21,60 648,00 20,70 621,00 ASGARİ ÜCRET VE YASAL KESİNTİLER (01.07.2012-31.12.2012 Dönemi) 01.01.2013 - 30.06.2013 16 Yaşından Büyükler Brüt Ücret 940,50 TL Sigorta Primi İşçi Payı 131,67 TL İşsizlik Sigortası Primi İşçi Payı 9,41 TL Gelir Vergisi Matrahı 799,42 TL Gelir Vergisi 119,91 TL Damga Vergisi 6,21 TL Kesintiler Toplamı 267,20 TL Net Ücret 673,30 TL 16 Yaşından Küçükler 805,50 TL 112,77 TL 8,06 TL 684,67 TL 102,70 TL 5,32 TL 228,85 TL 576,65 TL SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 267 2013 Yılı Asgari Ücret ve Yasal Kesintiler 1.1. 01.01.2013 – 30.06.2013 döneminde uygulanacak brüt asgari ücret tutarları Asgari Ücret Onaltı yaşını doldurmuş işçiler için Onaltı yaşını doldurmamış işçiler için 01.01.2013 - 30.06.2013 Brüt Ücret SSK Primi İşçi Hissesi İşsizlik Sigortası Primi İşçi Hiss. Gelir Vergisi Matrahı Gelir Vergisi Damga Vergisi * Kesintiler Toplamı Net Ücret Asgari Geçim İndirimi (+) Net Ele Geçen Ücret 1.2. Brüt Günlük TL 32,62 TL Brüt Aylık TL 978,60 TL 27,97 TL 839,10 TL 16 Yaşından Büyükler 978,60 TL 137,00 TL 9,79 TL 16 Yaşından Küçükler 839,10 TL 117,47 TL 8,39 TL 831,81 TL 124,77 TL 7,43 TL 278,99 TL 699,61 TL 73,40 TL 773,01 TL 713,24 TL 106,99 TL 6,37 TL 239,22 TL 599,88 TL 73,40 TL 673,28 TL 01.07.2013 – 31.12.2013 döneminde uygulanacak brüt asgari ücret tutarları Asgari Ücret Onaltı yaşını doldurmuş işçiler için Onaltı yaşını doldurmamış işçiler için 01.07.2013 - 31.12.2013 Brüt Ücret SSK Primi İşçi Hissesi İşsizlik Sigortası Primi İşçi Hiss. Gelir Vergisi Matrahı Brüt Günlük TL 34,05 TL Brüt Aylık TL 1021,50 TL 29,25 TL 877,50 TL 16 Yaşından Büyükler 1021,50 TL 143,01 TL 10,22 TL 16 Yaşından Küçükler 877,50 TL 122,85 TL 8,78 TL 868,28 TL 745,88 TL 268 LEGES Hukuk Dergisi Gelir Vergisi Damga Vergisi * Kesintiler Toplamı Net Ücret Asgari Geçim İndirimi (+) Net Ele Geçen Ücret NİSAN 2013 130,24 TL 7,75 TL 291,22 TL 730,28 TL 73,40 TL 803,68 TL 111,88 TL 6,66 TL 250,17 TL 627,33 TL 73,40 TL 700,73 TL ASGARİ ÜCRETTE İŞVEREN KATKISI 01.01.2013 - 30.06.2013 16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret 978,60 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) * 141,90 TL İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2 19,57 TL İşverene Maliyeti TOPLAM 1.140,07 TL 01.07.2013 - 31.12.2013 16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren 148,12 TL Payı ) * İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA 20,43 TL FONU % 2 İşverene Maliyeti TOPLAM 1.190,05 TL KESİNTİLER TOPLAMI 146,79 NET ASGARİ ÜCRET 1021,50 TL ASGARİ ÜCRET 978,60 SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5 141,90 İŞSİZLİK SİG.FONU % 2 19,57 İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.140,07 831,81 01.01.2013 - 30.06.2013 16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret 839,10 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İş- 121,67 TL ASGARİ ÜCRET veren Payı ) * İŞVEREN İŞSİZLİK Sİ- 16,78 TL SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5 GORTA FONU % 2 1021,50 148,12 SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 269 İşverene Maliyeti TOP- 977,55 TL LAM KESİNTİLER TOPLAMI 153,23 NET ASGARİ ÜCRET 868,27 İŞSİZLİK SİG.FONU % 2 20,43 İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.190,45 01.07.2013 - 31.12.2013 16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret SSK PRİMİ % 14.5 ( İş- 127,24 TL veren Payı ) * İŞVEREN İŞSİZLİK Sİ- 17,55 TL GORTA FONU % 2 İşverene Maliyeti TOP- 1 . 0 2 2 , 2 9 LAM TL KESİNTİLER TOPLAMI 153,23 NET ASGARİ ÜCRET 868,27 877,50 TL ASGARİ ÜCRET 1021,50 SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5 148,12 İŞSİZLİK SİG.FONU % 2 20,43 İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.190,45 Asgari Ücret ve İşverene Maliyetleri (16 Yaşından Büyükler): 01.01.2013 - 30.06.2013 16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret 978,60 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) * 141,90 TL İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2 19,57 TL İşverene Maliyeti TOPLAM 1.140,07 TL 01.07.2013 - 31.12.2013 16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret 1021,50 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) * 148,12 TL İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2 20,43 TL İşverene Maliyeti TOPLAM 1.190,05 TL Ücret ve İşverene Maliyetleri (16 Yaşından Küçükler): 01.01.2013 - 30.06.2013 16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret 839,10 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) * 121,67 TL 270 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2 16,78 TL İşverene Maliyeti TOPLAM 977,55 TL 01.07.2013 - 31.12.2013 16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret 877,50 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) * 127,24 TL İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2 17,55 TL İşverene Maliyeti TOPLAM 1.022,29 TL KAPICILAR İÇİN ASGARİ ÜCRETİN HESABI VE İŞVERENE MALİYETİ (TL/AY) NET ASGARİ ÜCRETİN HESABI ASGARİ ÜCRET 978,6 SSK PRİMİ % 14 137 İŞSİZLİK SİG.FONU % 1 9,79 KESİNTİLER TOPLAMI 146,79 NET ASGARİ ÜCRET 831,81 İŞVERENE MALİYETİ ASGARİ ÜCRET 978,6 SSK İŞVEREN PRİMİ % 14,5 141,9 İŞSİZLİK SİG.FONU % 2 19,57 İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.140,07 ASGARİ ÜCRET UYGULAMASINDA YENİ DÖNEM 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 32. maddesinin 5615 sayılı Yasa’nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenip 01.01.2008 tarihinde yürürlüğe konulmasıyla, anılan yasa hükmünde belirtilen oranlar üzerinden “asgari geçim indirimi” uygulaması başlatılmış; buna göre yasal asgari ücretlerin net tutarları aşağıdaki biçimi almıştır: 2013 Yılında Asgari Geçim İndirimi tutarları Asgari geçim indiriminden yararlanan Çalışanın kendisi Çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eş 1. çocuk 2. çocuk 3. çocuk 4. çocuk İndirim oranı %50 %10 %7,5 %7,5 %5 %5 SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 271 Evli eşi çalışmayan ve 5 çocuklu üst sınır 124,77 2013 Yılında Asgari Geçim İndirimi tutarları Medeni Hali Bekar Evli eşi çalışmayan ve çocuksuz Evli eşi çalışmayan ve 1 çocuklu Evli eşi çalışmayan ve 2 çocuklu Evli eşi çalışmayan ve 3 çocuklu Evli eşi çalışmayan ve 4 çocuklu Evli eşi çalışmayan ve 5 çocuklu üst sınır Aylık 73,40 88,07 99,08 110,09 117,43 124,77 124,77 Medeni Hali Aylık Evli eşi çalışan ve çocuksuz Evli eşi çalışan ve 1 çocuklu Evli eşi çalışan ve 2 çocuklu Evli eşi çalışan ve 3 çocuklu Evli eşi çalışan ve 4 çocuklu Evli eşi çalışan ve 5 çocuklu 73,40 84,40 95,41 102,75 110,09 117,43 YILLIK ÜCRETLİ İZİN SÜRELERİ 4857 sayılı İş Kanunu’nun 53. maddesine göre (10.06.2003 tarihinden itibaren) çalı¬şanlara aşağıdaki süreler kadar ücretli yıllık izin verilir. Ancak 18 ve daha küçük yaştaki işçilerle 50 ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücretli izin 20 günden az olamaz ve yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez. Yıllık izin hesabında izin sü¬relerine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz. Hizmet Süresi 1 yıldan 5 yıla kadar olanlara 5 yıldan fazla ve 15 yıldan az olanlara 15 yıl ve daha fazla olanlara İzin Süresi Yılda 14 gün Yılda 20 gün Yılda 26 gün İHBAR TAZMİNATI (AKDİN FESHİNDE BİLDİRİM SÜRELERİ) ÇALIŞMA SÜRESİ İHBAR TAZMİNAT SÜRESİ MİKTARI İşi altı (6) aydan az sürmüş ise 2 Hafta 2 Haftalık Ücret İşi altı (6) aydan bir buçuk (1, 5) yıla kadar sürmüş ise 4 Hafta 4 Haftalık Ücret İşi bir buçuk (1, 5) yıldan üç (3) yıla ka¬dar sürmüş ise 6 Hafta 6 Haftalık Ücret İşi üç (3) yıldan fazla sürmüş ise 8 Hafta 8 Haftalık Ücret 272 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 İŞSİZLİK SİGORTA PRİMİ (4447 sayılı Kanun - Madde.: 49) -1.6.2000-31.12.2001 tarihleri arasında (sigorta matrahı üzerinden); İşçiden % 2, işverenden % 3 oranında kesinti yapılmıştır. -2002 yılından itibaren: İşçiden % 1, İşverenden % 2 oranında kesinti yapılmaktadır. GELİR VERGİSİ TARİFESİ GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2013) 10.700 TL’ye kadar 26.000 TL’nin 10.700 TL’si için 1.605 TL, fazlası 60.000 TL’nin 26.000 TL’si için 4.665 TL fazlası 60.000 TL’den fazlasının 60.000 TL'si için 13.845 TL fazlası 15 %20 %27 %35 GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2012) 10.000 TL’ye kadar 25.000 TL’nin 10.000 TL’si için 1500 TL, fazlası 88.000 TL'nin .25000 TL’si için 4.500 TL, fazlası 88.000 TL’den fazlasının 88.000 TL’si için 21.510 TL, fazlası 15 %20 %27 %35 GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2011) 9.400 TL’ye kadar 23.000 TL’nin 9.400 TL’si için 1.410 TL, fazlası 80.000 TL'nin 23.000 TL’si için 4.130 TL, fazlası 80.000 TL’den fazlasının 80.000 TL’si için 19.520 TL, fazlası %15 %20 %27 %35 GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2010) 8.800 TL’ye kadar 22.000 TL’nin 8.800 TL’si için 1.320 TL, fazlası 50.000 TL’nin 22.000 TL’si için 3.960 TL 50.000 TL’den fazlasının 50.000 TL'si için 11.520 TL %15 %20 %27 %35 SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 273 KATMA DEĞER VERGİSİ ORANLARI Katma Değer Vergisi Oranları Tablosu, 30.12.2007 tarih ve 26742 sayılı R.G.’de yayımlanan, 24.12.2007 tarih ve 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına dayanılarak yapılmıştır. a) Ekli listelerde yer alanlar hariç olmak üzere, vergiye tabi işlemler için b) Ekli (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için c) Ekli (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 18 %1 %8 KURUMLAR VERGİSİ ORANI Kurumlar Vergisi Oranı %20 GEÇİCİ VERGİ ORANLARI Gelir Vergisi Mükelleflerinde (2006 I. Dönemden itibaren) Kurumlar Vergisi Mükelleflerinde (2006 II. Dönemden itibaren) %15 %20 YENİDEN DEĞERLEME ORANLARI 2012 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:419) 2011 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:410) 2010 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:401) 2009 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:392) 2008 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:388) 2007 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:377) 2006 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:363) 2005 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:353) 2004 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:341) 2003 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:325) 2002 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:310) 2001 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:301) 2000 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:288) 1999 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:279) 1998 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:267) % 7,80 % 10,26 % 7,7 % 2,2 % 12 % 7.2 % 7.8 % 9.8 % 11.2 % 28.5 % 59.0 % 53.2 % 56.0 % 52.1 % 77.8 274 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 1997 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:259) 1996 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:252) 1995 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:245) 1994 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:233) % 80.4 % 72.8 % 99.5 % 107.6 YASAL FAİZLER VE YÜRÜRLÜK SÜRELERİ YÜRÜRLÜK TERİHLERİ 01.01.1998 - 31.12.1999 01.01.2000 - 30.06.2002 01.07.2002 - 30.06.2003 01.07.2003 - 31.12.2003 01.01.2004 - 30.06.2004 01.07.2004 - 30.04.2005 01.05.2005 - 31.12.2005 01.01.2006 - 31.12.2006 01.01.2007 - 31.12.2007 01.01.2008 - 31.12.2008 01.01.2009 – 31.12.2009 01.01.2010 dan itibaren FAİZ ORANLARI 730 911 365 184 181 304 245 365 365 365 365 … GÜN % 50 % 60 % 55 % 50 % 43 % 38 % 12 %9 %9 %9 %9 %9 KANUNİ FAİZ VE TEMERRÜT FAİZİ ORANLARI TARİH ARALIĞI KANUNİ FAİZ ORANI SÖZLEŞMEYLE TESBİT EDİLMEMİŞSE TEMERRÜT FAİZ ORANI 01.07.2005 31.12.2005 % 12 (3095/m.1) % 12 (3095/m.2/1) TİCARİ İŞLERDE UYGULANACAK TEMERRÜT FAİZ ORANI % 30 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 275 01.01.2006 31.12.2006 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.01.2007 31.12.2007 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.01.2008 30.06.2009 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.07.2009 31.12.2009 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.01.2010 31.12.2010 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.01.2011 31.12.2011 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.01.2012 31.12.1012 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) % 25 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 29 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 27 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 19 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 16 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 15 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 17,75 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) KANUNİ FAİZ VE TEMERRÜT FAİZİ ORANLARI İLE İLGİLİ NOTLAR 1.Oran belirtilmeden sadece reeskont faiz oranı uygulanacağı belirtilen tarihlerle ilgili olarak, aşağıdaki tabloda yer alan iskonto ve avans faiz oranlarını inceleyiniz. 2. 29.03.2003 tarih ve 4833 sayılı 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun 51. maddesinin (t) bendi ile getirilen, Kanuni Faiz Oranının 01.04.2003 tarihinden itibaren aylık % 2.5 olarak uygulanacağına ilişkin düzenleme, Anayasa Mahkemesi’nin 08.12.2004 tarih ve 25664 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 22.01.2004 gün ve E.2003/41 - K.2004/4 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. 3. 2004 ve 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunlarında kanuni faiz oranını tespit eden hükümler Anayasa Mahkemesi’nce, bu Kanunlar’ın yürülükte olduğu dönemde iptal edilmemekle 276 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN’A GÖRE GECİKME ZAMMI ORANLARI 01.01.1990 - 29.12.1993 Arası 30.12.1993 - 07.03.1994 Arası 08.03.1994 - 30.08.1995 Arası 31.08.1995 - 31.01.1996 Arası 01.02.1996 - 08.07.1998 Arası 09.07.1998 - 20.01.2000 Arası 21.01.2000 - 01.12.2000 Arası 02.12.2000 - 28.03.2001 Arası 29.03.2001 - 30.01.2002 Arası 31.01.2002 - 11.11.2003 Arası 12.11.2003 - 01.03.2005 Arası 02.03.2005 - 20.04.2006 Arası 21.04.2006 - 18.11.2009 Arası 19.11.2009 - 18.10.2010 Arası 19.10.2010’dan bugüne kadar Aylık % 7 Aylık % 9 Aylık % 12 Aylık % 10 Aylık % 15 Aylık % 12 Aylık % 6 Aylık % 5 Aylık % 10 Aylık % 7 Aylık % 4 Aylık % 3 Aylık % 2,5 Aylık % 1,95 Aylık % 1,40 YARGITAY’A GÖRE KİRA ARTIŞLARINDA UYGULANACAK ORANLAR YILLARA GÖRE ÜFE ENDEKSİNDEKİ 12 AYLIK ORTALAMALARA GÖRE ARTIŞ 2005 OCAK 14,55 ŞUBAT 14,70 MART 15,03 NİSAN 14,96 MAYIS 13,97 HAZİRAN 12,78 TEMMUZ 11,72 AĞUSTOS 10,65 EYLÜL 9,54 2006 5,45 5,04 4,21 4,96 4,27 4,97 5,82 6,49 7,06 2007 9,68 10,08 10,63 11,01 10,95 10,09 9,03 8,29 7,77 2008 6,08 5,94 5,95 6,39 7,20 8,39 9,76 10,68 11,29 2009 12,81 12,63 11,99 10,65 8,96 7,34 5,47 4,19 3,22 2010 1,14 1,20 1,63 2,52 3,50 4,30 5,33 6,18 6,89 2011 8,89 9,23 9,36 9,17 9,21 9,42 9,59 9,76 10,03 2012 11,11 10,96 10,79 10,72 10,57 10,24 9,88 9,33 8,65 2013 5,33 4,72 4,23 SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 277 EKİM 8,16 7,76 7,23 12,03 2,20 7,71 10,26 7,80 KASIM 6,89 8,60 6,75 12,56 1,37 8,27 10,72 6,98 ARALIK 5,89 9,34 6,31 12,72 1,23 8,57 11,09 6,09 ENFLASYON ORANLARI (TUİK VERİLERİNE GÖRE) Önceki aya göre Önceki yılın Aralık ayına göre Yıl Aylar TEFE TÜFE TEFE TÜFE 2002 OCAK 4.2 5.3 4.2 5.3 2002 Şubat 2.6 1.8 6.8 7.2 2002 Mart 1.9 1.2 8.8 8.4 2002 Nisan 1.8 2.1 10.8 10.7 2002 Mayıs 0.4 0.6 11.2 11.3 2002 Haziran 1.2 0.6 12.5 12.0 2002 Temmuz 2.7 1.4 15.5 13.6 2002 Ağustos 2.1 2.2 18.0 16.1 2002 Eylül 3.1 3.5 21.7 20.1 2002 Ekim 3.1 3.3 25.5 24.0 2002 Kasım 1.6 2.9 27.5 27.7 2002 Aralık 2.6 1.6 30.8 29.7 2003 OCAK 5.6 2.6 5.6 2.6 2003 Şubat 3.1 2.3 8.9 4.9 Önceki yılın aynı ayına göre TEFE ÜFE 92.0 73.2 91.8 73.1 77.5 65.1 58.0 52.7 49.3 46.2 46.8 42.6 45.9 41.3 43.9 40.2 40.9 37.0 36.1 33.4 32.8 31.8 30.8 29.7 32.6 26.4 33.4 27.0 12 aylık ortalamalara göre TEFE TÜFE 66.8 57.5 72.1 60.7 75.4 62.8 75.3 62.8 73.6 61.7 71.5 60.1 69.1 58.4 66.3 56.6 63.0 54.2 59.0 51.2 54.6 48.2 50.1 45.0 45.9 41.3 42.1 37.9 2003 2003 2003 2003 2003 2003 2003 2003 2003 2004 2004 2004 35.2 35.1 29.6 25.6 22.7 19.1 16.1 16.2 13.9 10.8 9.14 7.97 39.4 37.8 35.4 33.8 32.1 30.3 28.5 27.1 25.6 23.6 21.49 19.18 Mart Nisan Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat Mart 3.2 1.8 -1.9 -0.5 -0.2 0.1 0.6 1.7 0.6 2.6 1.64 2.10 3.1 2.1 -0.2 -0.4 0.2 1.9 1.4 1.6 0.9 0.7 0.55 0.89 12.4 14.4 11.5 10.9 10.7 10.7 11.3 13.2 13.9 2.6 4.31 6.50 8.2 10.4 12.0 11.6 11.7 13.8 15.5 17.3 18.4 0.7 1.29 2.19 29.4 29.5 29.8 27.4 24.9 23.0 20.8 19.3 18.4 16.2 14.28 11.83 35.5 33.8 31.7 30.7 29.5 28.4 27.4 26.3 25.3 24.4 23.21 21.67 278 LEGES Hukuk Dergisi 2004 2004 2004 2004 2004 2004 2004 2004 2004 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2007 2007 Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat 2.65 -0.03 -1.05 -1.52 0.8 1.85 3.23 0.75 0.13 -0.41 0.11 1.26 1.21 0.20 -0.48 -0.74 1.4 0.78 0.68 -0.95 -0.04 1.96 0.26 0.25 1.94 2.77 4.02 0.86 -0.75 -0.23 0.45 -0.29 -0.12 -0,05 0.95 0.59 0.38 -0.13 0.22 0.6 0.94 2.22 1.54 0.45 0.55 0.02 0.26 0.71 0.92 0.10 -0.57 0.85 1.02 1.79 1.40 0.42 0.75 0.22 0.27 1.34 1.88 0.34 0.85 -0.44 1.29 1.27 1.29 0.23 1.00 0.43 NİSAN 2013 9.33 9.29 8.14 6.50 7.3 9.31 12.84 13.69 13.84 -0.41 -0.30 0.96 2.18 2.38 1.89 1.14 2.18 2.98 3.69 2.71 2.66 1.96 2.22 2.48 4.46 7.36 11.68 12.64 11.80 11.54 12.04 11.72 11.58 -0,05 0.89 2.79 3.18 3.05 3.28 3.6 4.85 7.18 8.83 9.32 0.55 0.57 0.83 1.55 2.49 2.59 2.00 2.87 3.93 5.79 7.27 7.72 0.75 0.97 1.25 2.60 4.53 4.88 5.76 5.30 6.65 8.01 9.40 9.65 1.00 1.44 8.91 9.56 10.53 9.44 10.5 12.50 15.48 14.40 13.84 10,70 10,58 11.33 10.17 5.59 4.25 4.26 4.32 4.38 4.57 1.60 2.66 5.11 5.26 4.21 4.96 7.66 12.52 14.34 12.32 11.59 10.94 11.67 11.58 9.37 10.13 10.18 8.88 8.93 9.57 10.0 9.00 9.86 9.79 9.32 9.23 8.69 7.94 8.18 8.70 8.95 7.82 7.91 7.99 7.52 7.61 7.72 7.93 8.15 8.16 8.83 9.86 10.12 11.69 10.26 10.55 9.98 9.86 9.65 9.93 10.16 17.03 15.16 13.73 12.51 11.6 11.16 11.16 11.07 11.09 14,55 14.70 15.03 14.96 13.97 12.78 11.72 10.65 9.54 8.16 6.89 5.89 5.45 5.04 4.49 4.09 4.27 4.97 5.82 6.49 7.06 7.76 8.60 9.34 9.68 10.08 20.01 18.19 16.51 15.11 14.0 12.87 12.02 11.29 10.58 8.50 8.44 8.40 8.42 8.53 8.69 8.68 8.64 8.63 8.47 8.31 8.18 8.07 8.03 8.05 8.11 8.21 8.32 8.64 8.84 9.05 9.25 9.44 9.60 9.76 9.92 SAYI: 40 2007 2007 2007 2007 2007 2007 2007 2007 2007 2007 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2010 Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK ÖNEMLİ BİLGİLER 279 0.97 0.80 0.39 -0.11 0.06 0.85 1.02 -0.13 0.89 0,15 0,42 2,56 3,17 4.50 2.12 0.32 1.25 -2.34 -0.90 0.57 -0.03 -3.54 0.23 1.17 0,29 0,65 -0,05 0,94 -0,71 0,42 0,62 0,28 1,29 0,66 0,58 0.92 1.21 0.50 -0.24 -0.73 0.02 1.03 1.81 1.95 0,22 0,80 1,29 0,96 1.68 1.49 -0.36 0.58 -0,24 0.45 2.60 0.83 0.41 0.29 -0.34 1,10 0,02 0,64 0,11 0,25 -0,30 0,39 2,41 1,27 0,53 1,85 1.88 2.36 2.69 3.60 3.09 4.12 2.98 3.87 3.05 3.11 3.93 3.13 4.98 4.19 4.84 6.08 5.78 8.15 5,94 8,39 0,42 0,80 3,00 2,11 6,26 3,09 11.04 4.82 13.39 6.38 13.76 6.0 15.18 6.61 12.49 6,35 11.48 6.83 12.11 9.60 12.08 10.52 8.11 0.06 0.23 0.29 1.40 -0.06 1,70 1,05 2,35 1,07 2,30 1,71 3,27 1,83 2,54 2,08 2,97 1,78 3,60 2,18 3,90 4,64 5,24 5,96 5,93 6,53 0,58 1,85 10.92 9.68 7.14 2.89 2.08 3.72 5.02 4.41 5.65 5,94 6,44 8,15 10,50 14.56 16.53 17.03 18.41 14.67 12.49 13.29 12.25 8.11 7.90 6.43 3,46 -0,35 -2,46 -1,86 -3,75 -1,04 0,47 0,19 1,51 5,93 6,30 10.86 10.72 9.23 8.60 6.90 7.39 7.12 7.70 8.40 8,39 8,17 9,10 9,15 9.66 10.74 10.61 12.06 11.77 11.13 11.99 10.76 10.06 9.50 7.73 7,89 6,13 5,24 5,73 5,39 5,33 5,27 5,08 5,53 6,53 8,19 10.63 11.01 10.95 10.09 9.03 8.29 7.77 7.23 6,75 6,31 6,08 5,94 5,95 6.39 7.20 8.39 9.76 10.68 11.29 12.03 12.56 12.72 12.81 12.63 11,99 10,65 8,96 7,34 5,47 4,19 3,22 2,20 1,37 1,23 1,14 10.15 10.30 10.24 10.11 9.70 9.46 9.17 8.98 8.86 8,76 8,61 8,53 8,40 8.33 8.47 8.64 9.07 9.43 9.76 10.12 10.31 10.44 10.54 10.41 10,29 9,98 9,49 9,08 8,52 7,99 7,52 6,95 6,53 6,25 6,16 280 LEGES Hukuk Dergisi 2010 2010 2010 2010 2010 2010 2010 2010 2010 2010 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2012 2012 2012 2012 2012 2012 2012 2012 2012 Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylul Ekim Kasım Aralık Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül 1,94 2,35 -1,15 -0,50 -0,16 1,15 0,51 1,21 -0,31 1,31 2,36 1,72 1,22 0,61 0,15 0,01 -0,03 1,76 1,55 1,60 0,65 1,00 0,38 -0,09 0,36 0,08 0,53 -1,49 -0,31 0,26 1, 03 0,58 0,60 -0,36 -0,56 -0,48 0,40 1,23 1,83 0,03 -0,30 0,41 0,73 0,42 0,87 2,42 -1,43 -0,41 0,73 0,75 3,27 1,73 0,58 0,56 0,56 0,41 1,52 -0,21 -0,90 -0,23 0,56 1, 03 2012 2012 2012 2013 2013 Ekim Kasım Aralık Ocak Şubat 0, 17 1, 66 -0,12 -0,18 -0,13 1, 96 0, 38 0, 38 1,65 0,30 NİSAN 2013 4,24 3,93 6,69 4,55 5,47 4,17 4,93 3,59 4,77 3,09 5,98 3,50 6,52 4,77 7,80 6,69 7,47 6,72 8,87 6,40 2,36 0,41 4,13 1,14 5,40 1,57 6,04 2,45 6,20 4,93 6,21 3,43 6,18 3,00 8,05 3,75 9,72 4,53 11,48 7,95 12,20 9,82 13,33 10,45 0,38 0,56 -0,09 0,56 0,36 0,41 0,08 0,52 0,53 -0,21 -1,49 -0,90 -0,31 -0,23 0,26 0,56 0, 72 3, 34 8,58 10,42 9,21 7,64 8,24 9,03 8,91 9,92 8,17 8,87 10,80 10,87 10,08 8,21 9,63 10,19 10,34 11,00 12,15 12,58 13,67 13,33 11,13 9,15 8,22 7,65 8,06 6,44 6,13 4,56 4, 03 9,56 10,19 9,10 8,37 7,58 8,33 9,24 8,62 7,29 6,40 4,90 4,16 3,99 4,26 7,17 6,24 6,31 6,65 6,15 7,66 9,48 10,45 10,61 10,43 10,43 11,14 8,28 8,87 9,07 8,88 9, 19 1,63 2,52 3,50 4,30 5,33 6,18 6,89 7,71 8,27 8,52 8,89 9,23 9,36 9,17 9,21 9,42 9,59 9,76 10,03 10,26 10,72 11,09 11,11 10,96 10,79 10,72 10,57 10,57 9,88 9,33 8, 65 6,53 6,87 7,20 7,41 7,59 7,8 8,16 8,45 8,59 8,57 8,28 7,76 7,29 6,79 6,64 6,47 6,37 6,24 6,00 5,93 6,13 6,47 6,95 7,48 8,02 8,59 8,68 8,68 9,11 9,29 9, 53 0, 9 2, 58 2, 45 -0 ,18 -0,31 2, 57 3, 60 2, 45 1, 88 1,84 7, 80 6, 37 6, 16 7, 31 7,03 7, 8 6, 98 6, 09 5, 33 4,72 9, 53 9, 26 8, 89 8, 62 8,33 5, 36 5, 76 6, 16 1, 65 1,95 SAYI: 40 2013 Mart ÖNEMLİ BİLGİLER 281 0,81 0,66 0,50 2,63 2,30 7,29 4,23 8,08 * 2005 yılında (ÜFE) Üretici Fiyatları Endeksi’ne geçilmiştir. DEĞERLİ KAĞIT BEDELLERİ Resmi Gazete Tarihi: 31.12.2012 Resmi Gazete Sayısı: 28514 2013 YILI DEĞERLİ KAĞIT BEDELLERİ Maliye Bakanlığından: DEĞERLİ KAĞITLAR KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SAYI: 2012/1) Bilindiği üzere 210 sayılı Değerli Kağıtlar Kanununun 2343 sayılı Kanunla değişik 1 inci maddesinde, “Bu Kanuna bağlı tabloda yazılı kağıtlar ve belgeler “değerli kağıt” sayılır. Bu Kanunun kapsamına giren veya diğer kanunlarla kapsama alınacak olan değerli kağıtların basımı, dağıtımı ve bedellerinin tahsili ile ilgili usul ve esasları ve bu kağıtların bedellerini tespite Maliye Bakanlığı yetkilidir.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre, 210 sayılı Kanuna ekli Değerli Kağıtlar Tablosunda yer alan değerli kağıtların bedelleri, 1/1/2013 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yeniden tespit edilmiş ve aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Değerli Kağıdın Cinsi 1 - Noter kağıtları : a) Noter kağıdı b) Beyanname c) Protesto, vekaletname, re’sen senet 2 - (Mülga:30/12/2004-5281/14.md) 3 – Pasaportlar 4-Yabancılar için ikamet tezkereleri 5 - (Mülga:30/12/2004-5281/14.md) 6 - Nüfus cüzdanları 7 - Aile cüzdanları 8 -(Mülga:30/12/2004-5281/14.md) 9 - Sürücü belgeleri 10 - Sürücü çalışma belgeleri (karneleri) Bedel (TL) 7,25 7,25 14,50 72,00 198,00 6,50 66,00 89,00 89,00 282 LEGES Hukuk Dergisi 11 - Motorlu araç trafik belgesi 12 - Motorlu araç tescil belgesi 13 - İş makinesi tescil belgesi 14 - Banka çekleri ( Her bir çek yaprağı) 15 – Mavi Kart (Ek: 9/5/2012-6304/9 md.) NİSAN 2013 89,00 66,50 66,50 4,50 6,00 Yukarıdaki tabloda belirtilen değerli kağıtlar 01/01/2013 tarihinden itibaren muhasebe birimleri, yetkili memurlar, noterler ve noterlik görevini yapan memurlar ile bankalar tarafından yukarıda belirtilen yeni bedelleri üzerinden satılacaktır. Muhasebe birimleri ve yetkili memurlarda mevcut değerli kağıtların yeniden değerlendirilmesi ve muhasebeleştirilmesi işlemleri Merkezi Yönetim Muhasebe Yönetmeliği hükümlerine göre yürütülür. Tebliğ olunur. DAMGA VERGİSİNE TABİ KAĞITLAR 2013 YILI DAMGA VERGİSİ TUTARLARI (1) SAYILI TABLO I. Akitlerle ilgili kağıtlar A. Belli parayı ihtiva eden kağıtlar: 1.Mukavelenameler, taahhütnameler ve temliknameler 2. Kira mukavelenameleri (Mukavele süresine göre kira bedeli üzerinden) 3. Kefalet, teminat ve rehin senetleri 4. Tahkimnameler ve sulhnameler 5. Fesihnameler (Belli parayı ihtiva eden bir kağıda taalluk edenler dahil) 6. (Değişik: 5766/10-b md.) (Yürürlük: 6/6/2008) Karayolları Trafik Kanunu uyarınca kayıt ve tescil edilmiş ikinci el araçların satış ve devrine ilişkin sözleşmeler B. Belli parayı ihtiva etmeyen kağıtlar: 1. Tahkimnameler 2. Sulhnameler (Binde 9,48) (Binde 1,89) (Binde 9,48) (Binde 9,48) (Binde 1,89) (Binde 1,89) (39,65 TL) (39,65 TL) SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 283 3.Turizm işletmeleri ile seyahat acentelerinin aralarında düzenledikleri kontenjan sözleşmeleri (Belli parayı ihtiva edenler dahil) II. Kararlar ve mazbatalar 1. Meclislerden, resmi heyetlerden ve idari davalarla ilgili olmayarak Danıştaydan verilen mazbata, ilam ve kararlarla hakem kararları: a) Belli parayı ihtiva edenler b) Belli parayı ihtiva etmeyenler 2. (Değişik : 5766/10-c md.) (Yürürlük : 6/6/2008) İhale Kanunlarına tabi olan veya olmayan resmi daire ve kamu tüzel kişiliğini haiz kurumların her türlü ihale kararları III. Ticari işlemlerde kullanılan kağıtlar 1. Ticari ve mütedavil senetler: a) Emtia senetleri: aa) Makbuz senedi (Resepise) ab) Rehin senedi (Varant) ac) İyda senedi ad) Taşıma senedi b) Konşimentolar c) Deniz ödüncü senedi d) İpotekli borç senedi, irat senedi 2. Ticari belgeler: a) Menşe ve Mahreç şahadetnameleri b) Resmi dairelere ve bankalara ibraz edilen bilançolar ve işletme hesabı özetleri: ba) Bilançolar bb) Gelir tabloları bc) İşletme hesabı özetleri c) Barnameler d) Tasdikli manifesto nüshaları e) Ordinolar f) Gümrük idarelerine verilen özet beyan formları (222,40 TL) (Binde 9,48) (39,65 TL) (Binde 5,69) (13,95 TL) (8,25 TL) (1,55 TL) (0,65 TL) (8,25 TL) (Binde 9,48) (Binde 9,48) (13,95 TL) (30,60 TL) (14,85 TL) (14,85 TL) (1,55 TL) (6,20 TL) (0,65 TL) (6,20 TL) 284 LEGES Hukuk Dergisi IV. Makbuzlar ve diğer kağıtlar 1. Makbuzlar: a) Resmi daireler tarafından yapılan mal ve hizmet alımlarına ilişkin ödemeler (avans olarak yapılanlar dahil) nedeniyle, kişiler tarafından resmi dairelere verilen ve belli parayı ihtiva eden makbuz ve ibra senetleri ile bu ödemelerin resmi daireler nam ve hesabına, kişiler adına açılmış veya açılacak hesaplara nakledilmesini veya emir ve havalelerine tediyesini temin eden kağıtlar b) Maaş, ücret, gündelik, huzur hakkı, aidat, ihtisas zammı, ikramiye, yemek ve mesken bedeli, harcırah, tazminat ve benzeri her ne adla olursa olsun hizmet karşılığı alınan paralar (Ek: 5766/10-ç md.) (Yürürlük: 6/6/2008) (avans olarak ödenenler dahil) için verilen makbuzlar ile bu paraların nakden ödenmeyerek kişiler adına açılmış veya açılacak cari hesaplara nakledildiği veya emir ve havalelerine tediye olunduğu takdirde nakli veya tediyeyi temin eden kağıtlar c) Ödünç alınan paralar için verilen makbuzlar veya bu mahiyetteki senetler d) İcra dairelerince resmi daireler namına şahıslara ödenen paralar için düzenlenen makbuzlar 2. Beyannameler (Bu beyannamelerin sadece bir nüshası vergiye tabidir): a) Yabancı memleketlerden gelen posta gönderilerinin gümrüklenmesi için postanelerce gümrüklere verilen liste beyannamelerde yazılı her gönderi maddesi için b) Vergi beyannameleri: ba) Yıllık gelir vergisi beyannameleri bb) Kurumlar vergisi beyannameleri bc) Katma değer vergisi beyannameleri bd) Muhtasar beyannameler be) Diğer vergi beyannameleri (damga vergisi beyannameleri hariç) c) Gümrük idarelerine verilen beyannameler d) Belediye ve il özel idarelerine verilen beyannameler NİSAN 2013 (Binde 9,48) (Binde 7,59) (Binde 7,59) (Binde 7,59) (0,65 TL) (39,65 TL) (53,00 TL) (26,25 TL) (26,25 TL) (26,25 TL) (53,00 TL) (19,55 TL) SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 285 e) Sosyal güvenlik kurumlarına verilen sigorta prim bildirgeleri f) (Ek:5838/15 md.)(Yürürlük: 28/2/2009) Elektronik ortamda birlikte verilen muhtasar beyanname ve sigorta prim bildirgesinden sadece muhtasar beyanname için 3. Tabloda yazılı kağıtlardan aslı 1,00 Türk Lirasından fazla maktu ve nispi vergiye tabi olanların resmi dairelere ibraz edilecek özet, suret ve tercümeleri. (19,55 TL) (31,15 TL) (0,65 TL) Yargı Harçları Tarifesi 2013 Yılı Yargı Harçları : A) Mahkeme harçları: (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile değişen fıkra, Yürürlük:14/04/2011) Hukuk, ceza ve ticaret davalarıyla, idari davalarda ihtilafsız yargı konularında, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurularda ve icra tetkik mercilerinde I- Başvurma harcı: Dilekçe veya tutanakla dava açma veya davaya müdahale veya tevdi mahallinin tayini, ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, tesbiti delail ile ilgili taleplerde, 1.Sulh mahkemelerinde, icra tetkik mercilerinde 11,30 2.Asliye mahkemelerinde, idare mahkemelerinde 24,30 3.(5235 sayılı Kanunun 52 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1/4/2005) Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (Mahkemenin yetkisizlik veya görevsizlik kararı vermesi sebebiyle yetkili veya görevli mahkemeye yeniden 37,25 başvurulması halinde bu harç alınmaz.) 4. (6216 sayılı Kanunun 75/8'inci maddesi ile eklenen bent. Yü- 198,35 rürlük: 03/04/2011) Anayasa Mahkemesinde II- Celse Harcı: (Taraflar veya vekilleri tarafından ertelenmelerine sebebiyet verilen celselerden.) 1.Sulh mahkemeleri: a)Konusu belli bir değerle ilgili davalarda dava konusu miktar- (Binde 2,27) dan (13,95 TL)'den aşağı olmamak üzere 286 LEGES Hukuk Dergisi b)Belli bir değer bulunmayan davalarda 2.Asliye mahkemelerinde, idari yargı mercilerinde (24,30 TL)'den az olmamak üzere III- Karar ve ilam harcı: 1.Nispi harç: a)Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden Bakanlar Kurulu, dava çeşitleri itibariyle birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu bentte yazılı nispeti binde 10'a kadar indirmeye veya Kanunda yazılı nispete kadar çıkarmaya yetkilidir. b) Bir gayrimenkulün hissedarlar arasında satış suretiyle şuyuun izalesine dair olan hükümler (Gayrimenkulün satış bedeli üzerinden) c) Gayrimenkulün hissedarlar arasında taksimine dair olan hükümler (Taksim edilen gayrimenkul değeri üzerinden) d) Nafaka verilmesine dair hükümler (Bir senelik nafaka bedeli üzerinden) e) (5235 sayılı Kanunun 52 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1/4/2005) Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay'ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları için de aynen uygulanır. f)(5582 sayılı Kanunun 32. maddesi ile eklenen hüküm Yürürlük:6/3/2007) Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığının rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, ihalenin feshi talepleri ile ilgili olarak esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden Bakanlar Kurulu, dava çeşitleri itibarıyla birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu alt bentte yazılı nispeti binde 10'a kadar indirmeye veya Kanunda yazılı nispete kadar çıkarmaya yetkilidir. Nispi harçlar (24,30 TL)'den aşağı olamaz. 2. Maktu harç: NİSAN 2013 13,95 (Binde 2,27) (Binde 68,31) ( B i n d e 11,38) (Binde 4,55) ( B i n d e 11,38) ( B i n d e 68,31) SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 287 a) 1'inci fıkra dışında kalan davalarla, taraf teşkiline imkan bu- 24,30 lunmayan davalarda verilen esas hakkındaki kararlarla, davanın reddi kararı ve icra tetkik mercilerinin 1'inci fıkra dışında kalan kararlarında b)(5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yürür- 50,45 lük:1/1/2004) (a) fıkrasında yazılı davalarda esasa taalluk eden veya tashihi karar taleplerinin reddine dair Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararlarında c) (5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yü- 40,00 rürlük:1/1/2004) Bölge Adliye Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin icranın tehiri kararlarında d) Tespiti delail, ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir kararlarında 40,00 IV- Temyiz, istinaf ve itiraz harçları (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile değişen şekli. Yürürlük:14/04/2011) a) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 119,00 rürlük:14/04/2011)Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz başvurularında b) (Anayasa Mahkemesi'nin 20/10/2011 tarihli ve E.: 2011/54, K.: 2011/142 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. ) c) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 119,00 rürlük:14/04/2011)Danıştaya yapılacak temyiz başvurularında d) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 66,10 rürlük:14/04/2011)Yürütmenin durdurulmasına ilişkin itirazlar dahil olmak üzere bölge idare mahkemelerine itirazen yapılacak başvurularda e) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 66,10 rürlük:14/04/2011)Bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerine yapılacak istinaf yolu başvurularında f) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45 rürlük:14/04/2011)Bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerine yapılacak istinaf yolu başvurularında g) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45 rürlük:14/04/2011) İdari yaptırımlar konusunda sulh ceza mahkemelerince verilen son karara karşı itirazen yapılacak başvurularda 288 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 h) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45 rürlük:14/04/2011)İcra mahkemelerinin kararlarına karşı itirazen yapılacak başvurularda (6009 sayılı Kanunun 20 nci maddesiyle eklenen fıkra, Yürü- 170,80 lük;01/08/2010) V- Keşif Harcı (Mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da tespit kararlarını yerine getirmek için) B) İcra ve iflas harçları: I. İcra harçları: 1.İcraya başvurma harcı 24,30 2.Değeri belli olmayan icra takiplerinde, icranın yerine getiril- 24,30 mesi harcı 3.Değeri belli olan icra takiplerinde tahsil harcı, değer üzerinden: a)Ödeme veya icra emrinin tebliği üzerine hacizden evvel öde- (Yüzde 4,55) nen paralardan b)Hacizden sonra ve satıştan önce ödenen paralardan (Yüzde 9,10) c)Haczedilen veya rehinli malların satılıp paraya çevrilmesi sure- ( Y ü z d e 11,38) tiyle tahsil olunan paralardan d)Resmi ve özel müesseseler memur ve hizmetlilerinin maaş, (Yüzde 4,55) ücret, gündelik ve sair hizmet gelirlerinin haczi suretiyle tahsil olunan paralardan e)Takip talebi bulunmayan alacaklılara İcra ve İflas Kanununun (Yüzde 2,27) 125'inci maddesinin 3 üncü fıkrası gereğince ödenen paralardan f)Gayrimenkullerin ve gemilerin tahliye ve tesliminde: aa)İcra emrinin tebliği üzerine tahliye olunduğu takdirde (Yüzde 2,27) bb)Tahliye ve teslim icra marifetiyle olduğu takdirde (Yüzde 4,55) g)Menkul tesliminde; aa)İcra emrinin tebliği üzerine teslim halinde (Yüzde 2,27) bb)İcra marifetiyle teslim halinde (Yüzde 4,55) h) (5582 sayılı Kanunun 32 nci maddesi ile eklenen hüküm Yürürlük:6/3/2007) 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığının rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, bu bentte belirtilen tahsil harçları dörtte biri oranında uygulanır. SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 289 4.İdare harçları: (Haczedilen gayrimenkullerin idaresi, kira mukaveleleri düzen- 16,90 lenmesi ve hesap tutulması için) II. İflas harçları: 1.Maktu harç: İflasın açılması veya konkordato isteği ve masaya katılma harcı 40,00 2.Konunun değeri üzerinden harç: a)İflasta paylaşılan para üzerinden (Yüzde 4,55) b)Konkordatoda alacaklılara verilmesi kararlaştırılan para üze- ( B i n d e rinden 11,38) (6009 sayılı Kanunun 20 nci maddesiyle eklenen fıkra, Yürü- 56,85 lük;01/08/2010) III. Haciz, teslim ve satış harcı (Yukarıdaki (I) ve (II) numaralı fıkralarda yer alan icra ve iflas işlemlerinin daire dışında memur eliyle yerine getirildiği her bir işlem için) C) Ticaret sicili harçları: I.Kayıt ve tescil harçları: (Ticari işletme rehni dahil) 1.Ticari işletmenin ve ünvanının tescil ve ilanında: a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde 180,05 b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde 516,25 c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde 1.163,20 2.Temsile yetkili kılınan kimselerin tescil ve ilanında (Her kişi için): a) Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde 89,35 b) Şahıs şirketlerine ait işletmelerde 127,95 c) Sermaye şirketlerine ait işletmelerde 283,10 3. Ticaret siciline tescil edilmiş olan vakalardaki değişikliklerin tescilinde: (Ticari işletme rehni ile ilgili vakalar dahil) (Muhteva ile ilgili bulunmayan düzeltmelerden harç alınmaz.) a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde 89,35 b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde 127,95 c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde 283,10 4.Kayıt silinmesinde: (Ticari işletme rehni kaydının silinmesi dahil) 290 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde 34,90 b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde 50,45 c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde Şubelerin herbiri (Ya- 89,35 bancı müesseselerin Türkiye'deki şubeleri dahil) ayrıca aynı harca tabidir. II. Kayıt ve belge suretleri ve tasdikname harçları: 1.Bir ticari işletmeye ait sicil esas defterindeki kayıtların tama- 8,95 mının veya bir kısmının veya memurlukta saklanan bütün belgelerin örneğinin beher sayfasından (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde:11/1) 2.Tasdiknamelerden (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde: 11/2, 104, 29,80 105) D) Diğer yargı harçları (Müşterek kısım): I. Suret harçları: a)İlamın her sayfasının suretinden (Tasdikli fotokopiler dahil) 1,55 b)Mahkeme ve merci zabıtnameleri ve diğer evrakın beher say- 1,55 fasının suretlerinden (Tasdikli fotokopiler dahil) c)Avukatların tasdik ettiği vekaletname suretlerinden (Tasdikli 3,75 fotokopiler dahil) d)Sulh hakimi tarafından tasdik edilen vekaletname suretlerin- 3,75 den (Tasdikli fotokopiler dahil) Re'sen verilmesi icap eden suretler hariç olmak üzere ceza mahkemelerinden alınacak suretlerden de aynı harçlar alınır. II. Muhafaza harçları: Adliye veznelerine tevdi olunan kıymetli eşyanın kabul ve muhafazası için, muhafaza olunan değer üzerinden: a)Bir yıla kadar (Binde 11,38) b)Bir yılı geçen her yıl ve kesirler için (Binde 5,69) III. Defter tutma harçları: a)Alelumum, defter tutma ve tahrir işlerinde (13,95 TL)'den az (Binde 4,55) olmamak üzere deftere kaydolunan değer üzerinden b)Miras işlerinde defter tutulmasında: aa)Mevcut ve alacak bakiyesi hasıl olmuş ise bu bakiye üzerin- (Binde 4,55) den SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 291 bb)Borç bakiyesi hasıl olmuş veya mevcut ve alacaklar ile borç- 37,25 lar bakiyesi eşit ise c)İflas dairesi tarafından tutulacak defterlerden 37,25 IV. Miras işlerine ait harçlar: Terekenin tahrir ve tespiti, mirasın taksimi, tasfiyesi ve idaresin- (Binde 4,55) de, bunların konusunu teşkil eden değerler üzerinden (Miras idaresinde her sene ve kesirler için harç alınır.) V. Vasiyetname tanzimine ait harçlar: Medeni Kanunun 479'uncu maddesine göre sulh hakimi tarafından tanzim edilen resmi vasiyet senetleri: a)Belli bir meblağı ihtiva edenler (Binde 1,13) b)Belli bir meblağı ihtiva etmeyenler 50,45 Noter Harçları 2013 Yılı Noter Harçları I. Değer veya ağırlık üzerinden alınan nispi harçlar: 1.Muayyen bir meblağı ihtiva eden her nevi senet, mukavelena- (Binde 1,13) me ve kağıtlardan beher imza için Bütün imzalar için bu suretle alınacak harcın toplam miktarı (50,45 TL)'den az,(25.874,70 TL)'den çok olamaz. 2. Emanet harçları: Saklanmak üzere noterlere tevdi edilen değeri belli emanetler- (Binde 2,27) den Harç miktarı (3,75 TL)'den az olamaz, harç yıllık olarak hesaplanır. Bir yıldan fazla olan her yıl için ilave olarak yarı harç alınır. Yıl kesirleri tam itibar olunur. (Binde 4,55) 3. Gayrimenkul ve menkullerin idaresi harcı: Harç yıllık olarak hesaplanır, bir yıldan fazla olan her yıl için ilave olarak yarı harç alınır.Yıl kesirleri tam itibar olunur.Gayrimenkullerin değerleri belli değilse değerler takdir yolu ile tespit edilir. 4. Konşimento yazılması harcı: 0,453 Konşimento yazılmasında eşyanın her gayrisafi tonundan 5. (3239 sayılı Kanunun 139 uncu maddesiyle fıkra kaldırılmıştır.) 292 LEGES Hukuk Dergisi II. Maktu harçlar: 1.Belli meblağı ihtiva etmeyen ve alınacak harç miktarı kanun ve tarife de ayrıca gösterilmemiş olan senet, mukavele ve kağıtlardaki imzaların beherinden 2.Her nevi tebliğ (6830 sayılı Kanun hükümleri muvacehesinde noterlerce muhataba yapılacak tebliğler dahil) ihbar, ihtar ve protestolardan muhataba tebliğ edilecek beher nüsha için 3.Vekaletnameler: a)Özel vekaletnamelerde beher imza için b)Genel vekaletnamelerde beher imza için 4.Defter tasdiki: a)Açılış, ara ve kapanış tasdik ve şerhleri (Beher defter için): aa)İşletme defteri ve diğer her türlü defterler bb)Serbest meslek kazanç defteri cc)Bilanço esasına göre tutulan defterler b)Açılış tasdiklerinde sayfaların mühürlenmesi: 100 sayfaya kadar (100 dahil) 100 sayfadan yukarı beher 50 sayfa ve fazlası için (5035 sayılı Kanunun 35 inci maddesi ile eklenen bent.Yürürlük:1/1/2004) Ticaret sicili memurluklarınca yapılacak defter tasdiki işlemlerinden yukarıda belirtilen harçlar aynen alınır. 5.Suretler ve tercümeler: a)İlgililere veya ibraz edenlere verilecek her türlü mukavele, senet, yazılı kağıt ve kayıt suretlerinin ve fotokopilerinin beher sayfasından b)Tercüme suretleri ve yabancı dille yazılmış kağıtların suretleri ve tercümeleri beher sayfasından (Fotokopiler dahil) 6.Saklanmak üzere noterlere tevdi olunan ve değeri belli olmayan emanetlerle vasiyetnameler her yıl için (Yıl kesirleri tam sayılır) 7.Tespit ve tutanak harçları: Mukavelename, senet veya yazılı kağıtların veya bir şeyin veya bir yerin hal ve şeklinin ilgili şahısların hüviyet ve ifadelerinin tespiti NİSAN 2013 7,90 13,95 6,60 10,40 19,55 24,30 24,30 6,40 6,40 1,55 3,75 13,95 13,95 SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 293 8.Piyango, seçim ve toplantılarda hazır bulunmaktan alınacak 257,45 harçlar; Davet üzerine piyango ve hususi müesseselerin kur'a, seçim ve toplantılarında hazır bulunarak düzenlenecek tutanaklarda 9.Düzeltme harcı: 2,95 Evvelki işin mahiyet ve değeri değişmemek şartıyla yapılacak düzeltmelere ait beyannamelerden beher imza için 10.Mukavele feshi harcı: 2,95 Değeri belli bir borç veya bir taahhüdün ikrarını tazammun etmeyen mukavelelerin feshinde beher imza için 11.(6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile değişen fıkra, 50,45 Yürürlük:14/04/2011)Belli bir meblağı ihtiva etmeyen umumi ibra, umumi makbuz, tahkimname, ölüme bağlı tasarruf senet ve mukaveleleri, ölünceye kadar bakma akdi, vakıf, aile vakıfları, evlat edinme, karı-koca haklarının idaresi, babalığı tanıma senetleri, miras taksim mukaveleleri, mirasçılık belgesi, ifraz mukaveleleri ve bunlardan rücu ve bunların feshi ve bunların teferruatına dair senet, mukavele ve kağıtların düzenlenmesinden ve noter tarafından re'sen düzenlenecek tutanaklardan Vergi Yargısı Harçlar Tarifesi 2013 Yılı Vergi Yargısı Harçları Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezalara ilişkin uyuşmazlıklardan dolayı Vergi Mahkemelerinde, Bölge İdare Mahkemelerinde ve Danıştay'da açılan davalarda. I- Başvurma harcı: a)Vergi Mahkemeleri ile Bölge İdare Mahkemelerine başvurma 24,30 b)Danıştaya başvurma 50,45 c) (5766 sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen fıkra, Yürür- 105,10 lük:6/6/2008)Danıştay'a temyiz başvurularında d) (5766 sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen fıkra, Yürür- 70,05 lük:6/6/2008) Bölge İdare Mahkemesine itirazen yapılan başvurularda II- Nispi harçlar: 294 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 (Binde 4,55) a)Vergi mahkemesi ile bölge idare mahkemesi kararlarında: Tarhiyata ve ceza kesme işlemlerine karşı mükellefin dava açması üzerine vergi mahkemesinin nihai kararları ile bölge idare mahkemesinin kararlarında, karar altına alınan uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezaların toplam değer üzerinden (24,30 TL)'den az olmamak üzere (Binde 9,10) b)Danıştay kararlarında: Karar altına alınan uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezaların toplam değeri üzerinden (50,45 TL)'den az olmamak üzere (Bu miktardan evvelce ödenen nispi harç mahsup edilir) III- Maktu harç: Yukarıdaki pozisyonlarda gösterilen ve nispi harca tabi tutulmamış olan tarhiyat veya ceza kesme ve diğer işlemlerle ilgili: a)Vergi mahkemesi ve bölge idare mahkemesi kararlarında 24,30 b)Danıştay kararlarında 50,45 c)Bölge idare mahkemesi ve Danıştayın yürütmenin durdurul- 50,45 ması kararlarında IV- Suret harçları: Tarafların isteği üzerine verilecek karar suretleri için karar sure- 1,15 tinin her sayfasından (Fotokopiler dahil) TAPU VE KADASTRO HARÇLARI I- Tapu işlemleri: 1.Kayıt harici kalmış olan gayrimenkullerin tescilinden takdir ( B i n d e olunan değer üzerinden 11,38) 2.Deniz, göl ve nehir kıyılarında izinli ve izinsiz doldurma sure- ( B i n d e tiyle iktisabedilen yerlerin tescilinden takdir edilecek değer üze- 1593,9) rinden 3. (5831 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi ile değişen madde. Yürürlük: 27/1/2009) a) Terekeye dahil taşınmaz malların kanuni ve atanmış mirasçı- ( B i n d e lar arasında aynen veya ifrazen yapılacak taksiminde kayıtlı de- 22,77) ğer üzerinden SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 295 b) Taşınmaz malların ve sınırlı ayni hakların, intikalinde alınmamak kaydıyla, bağışlanmasından rücularda ve vasiyetlerin infazında veya piyango ve ikramiye suretiyle iktisabında kayıtlı değer üzerinden 4.Gayrimenkullerin ve mülkiyetten gayri ayni hakların bağışlanmasında, kanuni mirasçılar dışında intifa hakkından, kuru mülkiyet sahibi lehine ivazsız feragat edilmesinde ve süreli intifa haklarında süre dolarak intifa hakkının sona ermesinde kayıtlı değer üzerinden 5.Dalyan ve voli mahallerinin tescil, intikal, hibe, vasiyet, temlik ve sair tasarrufi muamelelerde takdir olunacak kıymet veya bildirilen bedelden yüksek olanı üzerinden 6. a)İfraz veya taksim veya birleştirme işlemlerinde kayıtlı değerler üzerinden b) (5831 sayılı Kanunun 7 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük: 27/1/2009) İmar parselasyon planları uygulama sonucu şuyulanan parsellerin pay sahipleri arasında rızaen veya hükmen taksiminde kayıtlı değer üzerinden c)Yukarıdaki fıkralar dışında kalan ve müşterek mülkiyete konu olanların rızaen veya hükmen pay sahipleri arasında, aynen veya ifrazen taksiminde kayıtlı değer üzerinden 7.İpotek tesisinde: a) İpotekte sağlanan borç miktarı üzerinden b)İpoteğe dahil gayrimenkullerden birisinin çıkarılarak başkasının ithalinde veya teminat ilavesinde borç miktarı üzerinden c)Mevcut ipotek derecelerinin sonradan istenilen değişikliklerinde borç miktarı üzerinden 8.Muvakkat tesciller: Medeni Kanunun 921'inci maddesi (22/11/2001 gün ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1011 inci maddesi) gereğince yapılacak tescillerde kayıtlı değer üzerinden 9.Mal birliği ve mal ortaklığının, mukaveleden mütevellit şüf'a, iştira ve vefa haklarının, aile yurtlarının mutlak veya nakil ile mükellef mirasçı nasbının sicile şerhinden veya tescilinden kayıtlı değer üzerinden ( B i n d e 11,38) ( B i n d e 68,31) ( B i n d e 68,31) ( B i n d e 11,38) ( B i n d e 11,38) (Binde 4,55) (Binde 4,55) (Binde 4,55) (Binde 2,27) (Binde 2,27) (Binde 6,83) 296 LEGES Hukuk Dergisi 10.Adi veya hasılat kira mukavelelerinin tapu siciline şerhinde mukavele müddetine göre hesaplanacak kira toplamı ve mukavele mevcut değilse veya mukavelede müddet belirtilmemişse bir yıllık kira bedeli üzerinden 11.Teferruatın tapu siciline kaydında beyan olunan değeri üzerinden, 12. (5838 sayılı Kanunun 17 nci maddesiyle değişen fıkra, Yürürlük: 28/2/2009) Satış vaadi sözleşmeleri ile irtifak hakkı tesisi vaadi sözleşmelerinin tapu siciline şerhinde, sözleşmede yazılı bedel üzerinden (Bu bedel, sözleşmeye konu gayrimenkulün emlak vergisi değerinden az, emlak vergisi değerinin iki katından çok olamaz.) bedelsiz olanlarda emlak vergisi değeri üzerinden 13. a) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009) Arsa ve arazi üzerine inşa olunacak bina vesair tesislerin tescilinde (Her bir bağımsız bölüm vesair tesis için) Bayındırlık ve İskan Bakanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan edilmiş bulunan sosyal mesken, işçi evleri ve bunlardan daha düşük nitelikteki meskenlerin tescilinde (Her bir bağımsız bölüm için) Tapu siciline tescil yapılmaması halinde de bu harcın tahsili aynı esaslar dahilinde yürütülür. b) Meşfu payın şüf'a hakkı sahibi tarafından ilama müsteniden iktisabında, kayıtlı değer üzerinden c) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009)(a) fıkrası dışında kalan her nevi cins ve kayıt tashihinde (her bir işlem için) 14.Tapu harcı mevzuuna giren işlemlerle ilgili tescil ve şerhlerin terkininden 15.Yapı kooperatiflerinin ortaklarına dağıtacağı gayrimenkullerin ortaklar adına tescilinde kayıtlı değer üzerinden 16.Gayrimenkullere ait haritaların kopyalarının verilmesinde her parsele ait kopya için 17.İlgililerin isteği üzerine gayrimenkullere ait verilecek kayıt örneklerinin her birisiyle çıkarılacak belge örneklerinin beher sayfasından (Fotokopiler dahil) NİSAN 2013 (Binde 6,83) (Binde 4,55) (Binde 6,83) 156,55 78,25 (Binde 22,77) 78,25 16,90 (Binde 2,27) 34,90 6,40 SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 297 18.Taksim hakkının bertaraf edilmesinde bunun beyanlar hane- (Binde sine işlenmesinde gayrimenkulün kayıtlı değeri üzerinden 11,38) 19.Muvazaa tarikiyle vaki tescillerin hükmen düzeltilmesinde (Binde kayıtlı değer üzerinden 136,62) 20. a) Gayrimenkullerin ivaz karşılığında veya ölünceye kadar (Binde 20) bakma akdine dayanarak yahut trampa hükümlerine göre devir ve iktisabında (4751 sayılı Kanunun 6/C maddesiyle değişen ibare.Yürürlük:9/4/2002) gayrimenkulün beyan edilen devir ve iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri üzerinden (Cebri icra ve şuyuun izalesi hallerinde satış bedeli, istimlaklerde takdir edilen bedel üzerinden) devir eden ve devir alan için ayrı ayrı Tapuda kaydı bulunmayan gayrimenkullerin, zilyetlik devir sözleşmeleri ile devrinde de bu fıkra hükümleri uygulanır. Hesaplanacak harç, zilyetlik devir sözleşmeleri yapılmadan önce, şekli ve muhtevası Maliye Bakanlığınca tespit edilecek bir beyanname ile bildirilir ve beyanname verme süresi içinde ödenir. b) (4842 sayılı Kanunun 36 ncı maddesiyle değişen ibare.Yürürlük:24/04/2003) Gayrimenkullerin, irtifak haklarının ve gayrimenkul mükellefiye- (Binde 20) tinin sermaye şirketlerine sermaye olarak konulmasında ticaret mahkemesince tayin olunan değer üzerinden devir alan için ve gayrimenkul devir hallerinde devir eden için c)(4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük:29/7/1998) Gayrimenkul mükellefiyetinin tesis ve devir yoluyla iktisabında (Binde 20) tesis ve devir için ödenen bedel üzerinden (Bu bedel muayyen zamanlarda bir şey yapmak veya vermekten ibaret olduğu takdirde mükellefiyet bedeli beher sene verilecek veya yapılacak şeylerin 20 misline eşit sayılır) devir alan için d)(4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük:29/7/1998) Gayrimenkul hükmündeki daimi ve müstakil hakların tesis ve (Binde 20) devri için ödenen bedel üzerinden (5615 sayılı Kanunun 16 ıncı maddesi ile değiştirilen parantez içi hüküm. Yürürlük;4/4/2007) (Bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulun emlak vergisi değerinin yarısından az, iki katından çok olamaz) devir alan için 298 LEGES Hukuk Dergisi e) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009)Gayrimenkul üzerine irtifak hakkı tesis ve devrinde (634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununa göre yapılan kat irtifakları hariç olmak üzere) tesis ve devir için ödenen bedel (Bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulün emlak vergisi değerinin iki katından çok olamaz) üzerinden devir alan için f) (4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük: 29/7/1998)İvaz karşılığında kuru mülkiyet iktisabında devir bedeli üzerinden devir eden ve devir alan için ayrı ayrı g) (Ek: 21/11/2012-6361/51 md.) Satıp geri kiralama yöntemi ile gerçekleştirilen kiralama sözleşmeleri kapsamında kiracı tarafından sözleşme süresi sonunda geri alınmak kaydıyla kiralanan taşınmazların kiralayana satışı sırasında devredenden (Taşınmazın herhangi bir şekilde kiracı tarafından geri alınmamasının tespiti durumunda ilgililerden (a) bendindeki oran ile bu bentteki oran arasındaki farka tekabül eden harç tutarı 213 sayılı Kanun hükümlerine göre gecikme faizi ile birlikte alınır.) Yukarıdaki (e) fıkrasında yer alan intifa hakkı ile (f) fıkrasında yer alan kuru mülkiyetin değerleri bu Kanunun 64'üncü maddesinin son fıkrasına göre hesaplanan miktarlardan düşük olamaz. II- Kadastro ve tapulama işlemleri: Kadastro ve tapulama işlemleri sonucunda tapu siciline tescil edilen bazı gayrimenkullerde kayıtlı değer üzerinden: a)Tapuda murisi veya kendisi adına kayıtlı olup da kadastroda beyanname verenlere, tapulamada tespitte hazır bulunanlara ait gayrimenkullerin kadastrolanmasında veya tapulanmasında, b)Tapuda murisi veya kendisi adına kayıtlı olup da kadastroda beyanname vermeyenlere, tapulamada tespitte hazır bulunmayanlara ait gayrimenkullerin kadastrolanması veya tapulanmasında, c)Aslen senetsiz gayrimenkullerin zilyedi adına kadastrolanması veya tapulanmasında, beyanname verenler ile tespitte hazır bulunanlardan, d)Aslen senetsiz gayrimenkullerin zilyedi adına kadastrolanması veya tapulanmasında, beyanname vermeyenler ile tespitte hazır bulunmayanlardan, NİSAN 2013 (Binde 20) (Binde 20) (Binde 4,55) (Binde 6,83) ( B i n d e 11,38) (Binde 9,10) ( B i n d e 13,66) (Yukarıdaki fıkralar gereğince ödenecek harç miktarı her parsel için (13,95 SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 299 TL)’den aşağı olamaz.) Tapu ve kadastro işlemlerinde de nispi harçların en az miktarı (13,95 TL)’dir. (5035 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi ile eklenen bent.Yürürlük:1/1/2004) Kadastro işlemlerinin yenilenmesinden harç alınmaz. ( 5838 sayılı Kanunun 32 nci maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Yürürlük: 28/2/2009) Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi Genel Hükümler Resmi Gazete Tarihi: 29.12.2012 Resmi Gazete Sayısı: 28512 2013 YILI Konu ve kapsam MADDE 1 –(1) Bütün hukuki yardımlarda avukat ile iş sahipleri arasında geçerli ücret sözleşmesi yapılmamış olan veya avukatlık ücretinin kanun gereği karşı tarafa yükletilmesi gereken durumlarda, Avukatlık Kanunu ve bu Tarife hükümleri uygulanır. Bu Tarifede belirlenen ücretlerin altında avukatlık ücreti kararlaştırılamaz. Aksine yapılan sözleşmelerin ücrete ilişkin hükümleri geçersiz olup, ücrete ilişkin olarak bu Tarife hükümleri uygulanır. Avukatlık ücretinin kapsadığı işler MADDE 2 –(1) Bu Tarifede yazılı avukatlık ücreti kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır. Avukat tarafından takip edilen dava veya işle ilgili olarak düzenlenen dilekçe ve yapılan diğer işlemler ayrı ücreti gerektirmez. Hükümlerin tavzihine ilişkin istemlerin ret veya kabulü halinde de avukatlık ücretine hükmedilemez. (2) Buna karşılık, icra takipleriyle, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Sayıştay’da temyizen ve bölge idare ve bölge adliye mahkemelerinde itirazen görülen işlerin duruşmaları ayrı ücreti gerektirir. Avukatlık ücretinin aidiyeti, sınırları ve ortak veya değişik sebeple davanın reddinde davalıların avukatlık ücreti MADDE 3 –(1) Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, ekli Tarifede yazılı miktardan az ve üç katından çok olamaz. Bu ücretin belirlenmesinde, avukatın emeği, çabası, işin önemi niteliği ve davanın süresi göz önünde tutulur. (2) Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur. Birden çok avukat ile temsil 300 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 MADDE 4 – (1) Aynı hukuki yardımın birden çok avukat tarafından yapılması durumunda, karşı tarafa bir avukatlık ücretinden fazlası yükletilemez. Ücretin tümünü hak etme MADDE 5 –(1) Hangi aşamada olursa olsun, dava ve icra takibini kabul eden avukat, Tarife hükümleri ile belirlenen ücretin tamamına hak kazanır. Davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulhte ücret MADDE 6 –(1) Anlaşmazlık, davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulh nedenleriyle; delillerin toplanmasına ilişkin ara kararı gereğinin yerine getirilmesinden önce giderilirse, Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonra giderilirse tamamına hükmolunur. Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret MADDE 7 –(1) Görevsizlik, yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine, davanın nakline veya davanın açılmamış sayılmasına; delillerin toplanmasına ilişkin ara kararı gereğinin yerine getirilmesinden önce karar verilmesi durumunda, Tarifede yazılı ücretin yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonraki aşamada ise tamamına hükmolunur. Şu kadar ki, davanın görüldüğü mahkemeye göre hükmolunacak avukatlık ücreti ikinci kısmın ikinci bölümünde yazılı miktarları geçemez. (2) Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur. (3) Kanunlar gereği gönderme, yeni mahkemeler kurulması, işbölümü itirazı nedeniyle verilen tüm gönderme kararları nedeniyle görevsizlik, gönderme veya yetkisizlik kararı verilmesi durumunda avukatlık ücretine hükmedilmez. Karşılık davada, davaların birleştirilmesinde ve ayrılmasında ücret MADDE 8 –(1) Bir davanın takibi sırasında karşılık dava açılması, başka bir davanın bu davayla birleştirilmesi veya davaların ayrılması durumunda, her dava için ayrı ücrete hükmolunur. Nafaka, kira tespiti ve tahliye davalarında ücret MADDE 9 –(1) Tahliye davalarında bir yıllık kira bedeli tutarı, kira tespiti ve nafaka davalarında tespit olunan kira bedeli farkının veya hükmolunan nafakanın bir yıllık tutarı üzerinden Tarifenin üçüncü kısmı gereğince hesaplanacak miktarın tamamı, vekalet ücreti olarak hükmolunur. Bu miktarlar, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde davanın görüldüğü mahkemeye göre belirlenmiş bulunan ücretten az olamaz. (2) Nafaka davalarında reddedilen kısım için avukatlık ücretine hükmedilemez. SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 301 Manevi tazminat davalarında ücret MADDE 10 –(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez. (3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur. (4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından vekalet ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir. İcra ve iflas müdürlükleri ile icra mahkemelerinde ücret MADDE 11 –(1) İcra ve İflas Müdürlüklerindeki hukuki yardımlara ilişkin avukatlık ücreti, takip sonuçlanıncaya kadar yapılan bütün işlemlerin karşılığıdır. Konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Şu kadar ki takip miktarı 1.833,33 TL’ye kadar olan icra takiplerinde avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra dairelerindeki takipler için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu ücret takip miktarını geçemez. (2) Aciz belgesi alınması, takibi sonuçlandıran işlemlerden sayılır. Bu durumda avukata tam ücret ödenir. (3) İcra mahkemelerinde duruşma yapılırsa Tarife gereğince ayrıca avukatlık ücreti hükmedilir. Şu kadar ki bu ücret, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünün iki ve üç sıra numaralarında gösterilen iş ve davalarla ilgili hukuki yardımlara ilişkin olup, Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenecek avukatlık ücreti bu sıra numaralarında yazılı miktarları geçemez. (4) Tahliyeye ilişkin icra takiplerinde bir yıllık kira bedeli tutarı, Nafakaya ilişkin icra takiplerinde nafakanın bir yıllık tutarı üzerinden, icra mahkemelerinde açılan istihkak davalarında üçüncü kısım gereğince hesaplanacak ücretlere hükmolunur. (5) Borçlu itiraz süresi içerisinde borcunu öderse tarifeye göre belirlenecek ücretin dörtte üçü takdir edilir. Maktu ücreti gerektiren işlerde de bu hüküm uygulanır. Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret MADDE 12 –(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Şu kadar ki asıl alacak miktarı 3.666,66 TL’ye kadar olan davalarda avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra mahkemelerinde takip 302 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 edilen davalar için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu ücret asıl alacağı geçemez. Ceza davalarında ücret MADDE 13 –(1) Kamu davasına katılma üzerine, mahkumiyete karar verilmiş ise vekili bulunan katılan lehine Tarifenin ikinci kısım ikinci bölümünde belirlenen avukatlık ücreti sanığa yükletilir. (2) Ceza hükmü taşıyan özel yasa, tüzük ve kararnamelere göre yalnız para cezasına hükmolunan davalarda tarifeye göre belirlenecek avukatlık ücreti hükmolunan para cezası tutarını geçemez. (3) CMK 141 ve devamı maddelerine göre tazminat için Ağır Ceza Mahkemelerine yapılan başvurularda, Tarifenin üçüncü kısmı gereğince avukatlık ücretine hükmedilir. Şu kadar ki, hükmedilecek bu ücret ikinci kısmın ikinci bölümünün onuncu sıra numarasındaki ücretten az olamaz. (4) Çocuk mahkemelerinde görülen davalarda, asliye ceza; çocuk ağır ceza mahkemelerinde görülen davalarda da ağır ceza mahkemeleri için Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde öngörülen maktu ücretlere ilişkin hükümler uygulanır. (5) Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir. Danıştay’da, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde görülen dava ve işlerde ücret MADDE 14 –(1) Danıştay’da ilk derecede veya duruşmalı olarak temyiz yoluyla görülen dava ve işlerde, idari ve vergi dava daireleri genel kurulları ile dava dairelerinde, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde davaya cevap verme sürelerinin bitimine kadar anlaşmazlığın feragat ya da kabul nedenleriyle ortadan kalkması veya bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi durumunda Tarifede yazılı ücretin yarısına, diğer durumlarda tamamına hükmedilir. (2) Şu kadar ki, dilekçelerin görevli mercie gönderilmesine veya dilekçenin reddine karar verilmesi durumunda avukatlık ücretine hükmolunmaz. (3) Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görülen dava ve işlerde de yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümler uygulanır. Uzlaşma tutanağının hazırlanmasında ücret MADDE 15 –(1) Avukatlık Kanununun 35/A maddesinde sözü edilen uzlaşma tutanağının hazırlanmasında, konusu itibarıyla görevli mahkemeler için, bu Tarifenin ilgili kısımlarında belirlenen ücretin 1/2 si uygulanır. Tahkimde ücret MADDE 16 –(1) Hakem önünde yapılan her türlü hukuki yardımlarda da bu Tarife hükümleri uygulanır. İş takibinde ücret MADDE 17 –(1) Bu Tarifeye göre iş takibi; yargı yetkisinin kullanılması ile ilgisi bulunmayan iş ve işlemlerin yapılabilmesi için, iş sahibi veya temsilci tarafından yerine getirilmesi kanunlara göre zorunlu olan iş ve işlemlerdir. SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 303 (2) Tarifede yazılı iş takibi ücreti bir veya birden çok resmi daire, kurum veya kuruluşça yapılan çeşitli işlemleri içine alsa bile, o işin sonuçlanmasına kadar yapılan bütün hukuki yardımların karşılığıdır. Dava vekili ve dava takipçileri eliyle takip olunan işlerde ücret MADDE 18 –(1) Dava vekilleri tarafından takip olunan dava ve işlerde de bu Tarife uygulanır. (2) Dava takipçileri tarafından takip olunan dava ve işlerde bu Tarifede belirtilen ücretin 1/4 ü uygulanır. Tarifede yazılı olmayan işlerde ücret MADDE 19 –(1) Tarifede yazılı olmayan hukuki yardımlar için, işin niteliği göz önünde tutularak, Tarifedeki benzeri işlere göre ücret belirlenir. Uygulanacak tarife MADDE 20 –(1) Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır. Yürürlük MADDE 21 –(1) Bu Tarife yayımı tarihinde yürürlüğe girer. AVUKATLIK ÜCRET TARİFESİ 1. 2. 3. 4. 5. BİRİNCİ KISIM BİRİNCİ BÖLÜM Dava ve Takiplerin Dışındaki Hukuki Yardımlarda Ödenecek Ücret Büroda sözlü danışma (ilk bir saate kadar) 190,00 TL takip eden her saat için 100,00 TL Çağrı üzerine gidilen yerde sözlü danışma (ilk bir saate 365,00 TL kadar) takip eden her saat için 190,00 TL Yazılı danışma için 365,00 TL Her türlü dilekçe yazılması, ihbarname, ihtarname, pro- 245.00 TL testo düzenlenmesinde Sözleşmeler ve benzeri belgelerin hazırlanması a) Kira sözleşmesi ve benzeri 365,00 TL b) Tüzük, yönetmelik, miras sözleşmesi, vasiyetname, 1.100,00 TL vakıf senedi ve benzeri belgelerin hazırlanması c) Şirket ana sözleşmesi, şirketlerin devir ve birleşmesi 1.100,00 TL vb. ticari işlerle ilgili sözleşmeler 304 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 İKİNCİ BÖLÜM İş Takibi Konusundaki Hukuki Yardımlarda Ödenecek Ücret 1. Bir durumun belgelendirilmesi, ödeme aşamasındaki 275,00 TL paranın tahsili veya bir belgenin örneğinin çıkarılması gibi işlerin takibi için 2. Bir hakkın doğumu, tespiti, tescili, nakli, değiştirilmesi, 465,00 TL sona erdirilmesi veya korunması gibi amaçlarla yapılan işler için 3. Tüzel kişi tacirlerin ana sözleşmelerinin onanması, bu 1.980,00 TL tacirlerin çalışma konuları ile ilgili ruhsat ve imtiyazların alınması, devri ve Türk vatandaşlığına kabul edilme gibi işlerin takibi için 4. Vergi uzlaşma komisyonlarında takip edilen işler için 865,00 TL 5. Uluslararası yargı yerlerinde takip edilen işlerde a) Duruşmasız ise 3.960,00 TL b) Duruşmalı ise 6.600,00 TL c) Konusu para olan işlerde ise ücret Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Avukatlık Kanununun 35 inci Maddesi Gereğince Bulundurulması Zorunlu Sözleşmeli Avukatlara Aylık Ödenecek Ücret 1. Yapı kooperatiflerinde 660,00 TL 2. Anonim şirketlerde 1.100,00 TL Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca ödenir. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 1. Kamu Kurum ve Kuruluşlarıyla Özel Kişi ve Tüzel Kişile- 1.100,00 TL rin Sözleşmeli Avukatlarına Ödeyecekleri Aylık Avukatlık Ücreti Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca ödenir. SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 305 İKİNCİ KISIM BİRİNCİ BÖLÜM Yargı Yerlerinde, İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olsa veya Para ile Değerlendirilebilse Bile Maktu Ücrete Bağlı Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret 1. Görülmekte olan bir dava içinde olmamak koşulu ile ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir, delillerin tespiti, icranın geri bırakılması, ödeme ve tevdi yeri belirlenmesi işleri için: a) Duruşmasız ise 245,00 TL b) Duruşmalı ise 330,00 TL 2. Ortaklığın giderilmesi için satış memurluğunda yapıla- 465,00 TL cak işlerin takibi için 3. Ortaklığın giderilmesi ve taksim davaları için 990,00 TL 4. Vergi Mahkemelerinde takip edilen dava ve işler için a) Duruşmasız ise 660,00 TL 990,00 TL b) Duruşmalı ise İKİNCİ BÖLÜM Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olmayan veya Para ile Değerlendirilemeyen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret 1. İcra Dairelerinde yapılan takipler için 220,00 TL 2. İcra Mahkemelerinde takip edilen işler için 245,00 TL 3. İcra Mahkemelerinde takip edilen dava ve duruşmalı 440,00 TL işler için 4. İcra Mahkemelerinde takip edilen ceza işleri için 245,00 TL 5. Ceza soruşturma evresinde takip edilen işler için 400,00 TL 6. Sulh Mahkemelerinde takip edilen davalar için 660,00 TL 7. Asliye Mahkemelerinde takip edilen davalar için 1.320,00 TL 8. Tüketici Mahkemelerinde takip edilen davalar için 660,00 TL 9. Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinde takip edilen da- 1.980,00 TL valar için 10. Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar için 2.640,00 TL 11. Çocuk Mahkemelerinde takip edilen davalar için 990,00 TL 12. Çocuk Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar 2.640,00 TL için 306 LEGES Hukuk Dergisi 13. 14. 15. NİSAN 2013 Askeri Mahkemelerde takip edilen davalar için 990,00 TL Disiplin Mahkemelerinde takip edilen davalar için, 770,00 TL İdare ve Vergi Mahkemelerinde takip edilen davalar için a) Duruşmasız ise 660,00 TL b) Duruşmalı ise 1.320,00 TL 16. Bölge Adliye Mahkemelerinde takip edilen istinaf yolu ile görülen işlerin takipleri için a) Bir duruşması olan işler için 660,00 TL b) Birden fazla duruşması ve keşif gibi avukatın da bu- 1.320,00 TL lunması gereken sair işlemleri olan işler için 17. Yargıtay’da ilk derecede görülen davalar için 2.640,00 TL 18. Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde ilk derecede görülen davalar için a) Duruşmasız ise 1.320,00 TL b) Duruşmalı ise 2.640,00 TL 19. Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Sayıştay’da temyiz 990,00 TL yolu ile görülen işlerin duruşması için 20. Uyuşmazlık Mahkemesindeki davalar için 990,00 TL 21. Anayasa Mahkemesinde görülen dava ve işler için a) Yüce Divan sıfatı ile bakılan davalar 3.300,00 TL b) Bireysel başvuru 2.640,00 TL c) Diğer dava ve işler 2.640,00 TL ÜÇÜNCÜ KISIM Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olan veya Para ile Değerlendirilebilen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret 1. İlk 25.000,00 TL için % 12 2. Sonra gelen 35.000,00 TL için % 11 3. Sonra gelen 60.000,00 TL için %8 4. Sonra gelen 200.000,00 TL için %6 5. Sonra gelen 500.000,00 TL için %4 6. Sonra gelen 680.000,00 TL için %3 7. Sonra gelen 1.250.000,00 TL için % 1,5 8. 2.750.000,00 TL’dan yukarısı için % 0,1 SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 307 Avukatlık (CMK) Asgari Ücret Tarifesi Resmi Gazete Tarihi: 29.12.2012 Resmi Gazete Sayısı: 28512 Adalet Bakanlığından: Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Görevlendirilen Müdafi ve Vekillere Yapılacak Ödemelere İlişkin 2013 Yılı Tarifesi Amaç MADDE 1 – (1) Bu Tarifenin amacı, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının talebi üzerine görevlendirilen müdafi veya vekillere ödenecek meblağları belirlemektir. Kapsam MADDE 2 – (1) Bu Tarife, Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince görevlendirilen müdafi veya vekillerin yapacaklarıhukuki yardımlar için uygulanır. Dayanak MADDE 3 – (1) Bu Tarife, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13 üncü maddesi gereğince hazırlanmıştır. Tarife MADDE 4 – (1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince yapılan hukuki yardımlara yönelik işlemlerde; a) Soruşturma evresinde takip edilen işler için 182 TL, b) Sulh ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 282 TL, c) Asliye ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 310 TL, ç) Ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 561 TL, d) Çocuk mahkemeleri: 1) Çocuk mahkemelerinde takip edilen davalar için 310 TL, 2) Çocuk ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 561 TL, e) Askeri mahkemelerde takip edilen davalar için 310 TL, f) İcra Ceza ve Fikrî ve Sınaî Haklar ceza mahkemesi gibi mahkemeler ile İnfaz Hâkimliklerinde takip edilen davalar için 310 TL, g) Kanun yolları mahkemeleri: 1) Bölge adliye mahkemelerinde görülen duruşmalı davalar için 561 TL, 2) Yargıtayda görülen duruşmalı davalar için 630 TL, Ödenir. Yürürlük MADDE 5 – (1) Bu Tarife 1 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girer. 308 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 EKİM KASIM ARALIK NİSAN 96,99 99,12 100,84 100,02 99,04 98,8 99,16 99,7 99,61 100,66 102,8 103,28 2004 107,17 107,4 108,03 110,49 115,5 116,43 115,56 116,69 117,53 120,43 120,43 119,13 2005 118,64 118,77 120,27 121,72 121,96 121,38 120,48 121,73 122,68 123,52 122,35 122,3 2006 124,7 125,02 125,33 127,76 131,3 136,58 137,76 136,73 136,41 137,03 136,63 136,46 2007 136,39 137,68 139,02 140,13 140,68 140,53 140,62 141,82 143,26 143,07 144,35 144,57 2008 145,18 148,9 153,62 160,53 163,93 164,46 166,51 162,62 161,16 162,08 162,03 156,29 2009 156,65 158,48 158,94 159.97 159.89 161,4 160,26 160,93 161,92 162,38 164,48 165,56 2010 166,52 169,29 172,58 176,64 174.61 173,73 173,46 175,46 176,35 178,48 177,92 180,25 2011 184,51 187,69 189,98 191,14 191,43 191,44 191,39 194,76 197,77 200,94 202,24 204,27 2012 205,05 204,86 205,60 205,77 206,86 204,76 204,29 203,65 205,75 206,11 209,53 209,28 2013 208,90 208,63 210,33 EYLÜL MART AĞUSTOS ŞUBAT TEMMUZ OCAK 2003 MAYIS YILLAR HAZİRAN (2003-100) ÜRETİCİ FİYAT ENDEKSİ (ÜFE) NİSAN HAZİRAN TEMMUZ AĞUSTOS EYLÜL EKİM KASIM 96,23 98,12 99,09 100,04 100,12 99,93 100,09 101,44 102,38 103,68 104,12 104,81 105,35 106,36 106,89 107,35 107,21 107,72 108,54 109,57 112,03 113,5 113,86 2005 114,49 114,51 114,81 115,63 116,69 116,81 116,14 117,13 118,33 120,45 122,14 122,65 2006 123,57 123,84 124,18 125,84 128,2 128,63 129,72 129,15 130,81 132,47 134,18 134,49 2007 135,84 136,42 137,67 139,33 140,03 139,69 138,67 138,7 140,13 142,67 145,45 145,77 2008 146,94 148,84 150,27 152,79 155,07 154,51 155,4 155,02 155,72 159,77 161,1 160,44 2009 160,9 160,35 162,12 162.15 163.19 163,37 163,78 163,29 163,93 167,88 170,01 170,91 2010 174,07 176,59 177,62 178,68 178,04 177,04 176,19 176,9 179,07 182,35 182,4 181,85 2011 182,6 183,93 184,7 186,3 190,81 188,08 187,31 188,67 190,09 196,31 199,7 200,85 2012 205,05 204,86 205,60 205,77 206,86 204,76 204,29 205,43 207,55 211,62 212,42 213,23 2013 216,74 217,39 218,83 ARALIK MART 94,77 2004 MAYIS OCAK 2003 ŞUBAT YILLAR (2003-100) TÜKETİCİ FİYAT ENDEKSİ (TÜFE) SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 309 HUMK, IYUK VE IIK PARASAL SINIRLARI 01.10.2011 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK ile göreve ilişkin parasal sınır uygulaması yürürlükten kaldırılmıştır SULH / ASLİYE HUKUK GÖREV SINIRI (HUMK M.8/I) 2005 - 5.000,00 YTL 2006 - 5.490,00 YTL 2007 - 5.910,00 YTL 2008 - 6.330,00 YTL 2009 - 7.080,00 TL 2010 - 7.230,00 TL 2011 - 7.780,00 TL SENETLE İSPAT SINIRI (HUMK M.288) 2005 - 400,00 YTL 2006 - 430,00 YTL 2007 - 460,00 YTL 2008 - 490,00 YTL 2009 - 540,00 TL 2010 - 550,00 TL 2011 - 590,00 TL 01.10.2011 - 2.500,00 TL TEMYİZ SINIRI (HUMK M.427) 2005 - 1.000,00 YTL 2006 - 1.090,00 YTL 2007 - 1.170,00 YTL 2008 - 1.250,00 YTL 2009 - 1.400,00 TL 310 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 2010 - 1.430,00 TL 2011 - 1.540,00 TL 2012 - 1.690,00 TL 2013 - 1.820,00 TL TEMYİZDE DURUŞMA SINIRI (HUMK M.438) 2005 - 10.000,00 YTL 2006 - 10.980,00 YTL 2007 - 11.830,00 YTL 2008 - 12.680,00 YTL 2009 - 14.200,00 TL 2010 - 14.510,00 TL 2011 - 15.620,00 TL 2012 - 17.220,00 TL 2013 - 18.560,00 TL KARAR DÜZELTME SINIRI (HUMK M.440) 2005 - 6.000,00 YTL 2006 - 6.580,00 YTL 2007 - 7.090,00 YTL 2008 - 7.600,00 YTL 2009 - 8.510,00 TL 2010 - 8.690,00 TL 2011 - 9.350,00 TL 2012 - 10.300,00 TL 2013 - 11.100,00 TL İCRA MAHKEMESİ KESİNLİK (TEMYİZ) SINIRI (İİK M.363) 2005 - 2.850,00 YTL 2006 - 3.120,00 YTL 2007 - 3.360,00 YTL SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 311 2008 - 3.600,00 YTL 2009 - 4.030,00 TL 2010 - 4.110,00 TL 2011 - 4.420,00 TL 2012 - 4.780,00 TL 2013 - 5.240,00 TL TAM YARGI DAVALARINDA DURUŞMA TALEP ETME SINIRI (2577 M.17) (Mahkemece Re’sen Duruşma Yapılmasına Karar Verilirken Sınıra Bakılmaz.) 2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşan 2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşan 2009 - 7.630,00 TL’yi Aşan 2010 - 7.790,00 TL’yi Aşan 2011 - 8.380,00 TL’yi Aşan 2012 - 9.230,00 TL’yi Aşan 2013 – 26.950 TL’yi Aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012) VERGİ DAVALARINDA DURUŞMA TALEP ETME SINIRI (2577 M.17) (Mahkemece Re’sen Duruşma Yapılmasına Karar Verilirken Sınıra Bakılmaz.) 2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşan 2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşan 2009 - 7.630,00 TL’yi Aşan 2010 - 7.790,00 TL’yi Aşan 2011 - 8.380,00 TL’yi Aşan 2012 - 9.230,00 TL’yi Aşan 2013 – 26.950 tl yi aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012) TEK HAKİMLE ÇÖZÜMLENECEK DAVALAR (2576 M.7) 2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşmayan 2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşmayan 2009 - 7.630,00 TL’yi Aşmayan 312 LEGES Hukuk Dergisi NİSAN 2013 2010 - 7.790,00 TL’yi Aşmayan 2011 - 8.380,00 TL’yi Aşmayan 2012 - 9.230,00 TL’yi Aşmayan 2013 – 26.950 tl yi aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012) 5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESI KANUNU’NDA SÜRELER MD. 25 41 66 KONU Hakimin reddi Eski hâle getirme Bilirkişinin inceleme 74 Gözlem süresi 91 Gözaltı 102 Tutuklulukta geçecek süre 108 Tutukluluğun incelenmesi İletişimin tespiti Teknik araçlarla izleme 135 140 SÜRE Ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren yedi gün Engelin kalkmasından itibaren yedi gün En fazla üç ay (Gerekçeli merci kararıyla en süresi fazla üç ay uzatılabilir.) Üç haftayı geçemez (resmi sağlık kurumunun istemi üzerine, her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir, toplamı üç ayı geçemez) *** Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre en fazla oniki saat *** Yakalama anından itibaren yirmidört saati geçemez *** Toplu olarak işlenen suçlarda her defasında bir günü geçmemek üzere üç gün uzatılabilir. ***Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıl (Zorunlu hallerde gerekçeli olarak altı ay uzatılabilir) ***Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıl (Zorunlu hallerde üç yılı geçmemek üzere uzatılabilir) Otuz gün En çok üç ay (Bir defa uzatılabilir) En çok dört hafta (Bir defaya mahsus uzatılabilir) (örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde bir haftadan fazla olmamak üzere müteaddit defalar uzatılabilir) SAYI: 40 151 173 174 177 232 247 253 253 268 273 276 277 291 295 296 297 308 Müdafilik görevinden yasaklama Kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz İddianamenin iadesi Sanığın savunma delillerinin toplanması istemi Gerekçenin dosyaya konulması Çağrılan sanığın çağrıya uyma süresi Uzlaşma teklifine cevap Uzlaştırma işlemlerinin sonuçlandırılması Hakimin ya da mahkemenin kararlarına itiraz İstinaf istemi İstinaf isteminin reddi halinde itiraz İstinaf istemine cevap Temyiz süresi Süre tutumdan sonra gerekçeli temyiz ÖNEMLİ BİLGİLER 313 Bir yıl (altı aydan fazla olmamak üzere iki defa yasaklanma uzatılabilir) Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün İddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün Duruşma gününden en az beş gün önce Hükmün açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün İşlemlerin yerine getirildiğinin bir tutanak ile saptanmasından itibaren onbeş gün Kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün Belgelerin örnekleri verildikten itibaren otuz gün (Cumhuriyet savcısının kararıyla yirmi gün uzatılabilir) Öğrenme gününden itibaren yedi gün (başkaca hüküm yoksa) Hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün Ret kararının tebliğinden itibaren yedi gün Tebliğ tarihinden itibaren yedi gün Hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün Temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün Temyiz isteminin Ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi reddine itiraz gün Temyize cevap Tebliğ tarihinden itibaren yedi gün Yargıtay Cumhuriyet İlâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz Başsavcısının Daire gün (Sanığın lehine itirazda süre aranmaz) kararına itirazı 314 LEGES Hukuk Dergisi 332 NİSAN 2013 Cumhuriyet savcısı, On gün hâkim veya mahkeme tarafından bilgi istemine cevap SÜRELERİN HESABI (Madde 39) *** Gün ile belirlenen süreler, tebligatın yapıldığının ertesi günü işlemeye başlar. *** Süre, hafta olarak belirlenmiş ise, tebligatın yapıldığı günün, son haftada isim itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer. *** Süre, ay olarak belirlenmiş ise tebligatın yapıldığı günün, son ayda sayı itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer. Son bulduğu ayda sayı itibarıyla karşılığı olan gün yoksa; süre, ayın son günü mesai saati bitiminde sona erer. *** Son gün bir tatile rastlarsa süre, tatilin ertesi günü biter. *** Adli tatile rastlayan süreler işlemez. Bu süreler tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılır. YARGITAY TELEFON REHBERİ YARGITAY DAİRESİ BAŞKAN GENEL SEKRETER BAŞSAVCILIK HUKUK GENEL KURULU BAŞKANLIĞI CEZA GENEL KURULU BAŞKANLIĞI 1. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 2. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 3. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 4. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 5. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 6. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 7. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 8. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 9. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 10. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI TELEFON NUMARALARI 0312.416 10 12 0312.416 10 36 0312.416 10 20 0312.416 10 51 0312.416 10 61 0312.416 12 73 0312.416 13 09 0312.416 13 42 0312.416 13 75 0312.416 14 09 0312.416 14 37 0312.416 14 65 0312.416 14 96 0312.416 15 31 0312.416 15 63 SAYI: 40 ÖNEMLİ BİLGİLER 315 11. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 12. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 13. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 14. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 15. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 16. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 17. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 18. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 19. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 21. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 0312.416 15 98 0312.416 16 36 0312.416 16 73 0312.416 17 02 0312.416 17 36 0312.416 17 63 0312.416 17 97 0312.416 18 30 0312.416 18 67 0312.416 18 96 0312.416 19 27 YARGITAY CEZA DAİRESİ 1. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 2. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 3. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 4. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 5. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 6. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 7. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 8. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 9. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 10. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 11. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI SANTRAL C. BAŞSAVCILIĞI TELEFON NUMARALARI 0312.416 19 64 0312.416 19 74 0312.416 20 41 0312.416 20 80 0312.416 21 12 0312.416 21 52 0312.416 21 89 0312.416 22 24 0312.416 22 57 0312.416 22 96 0312.416 23 31 0312.416 10 00 0312.416 24 00 KANUN MADDELERİNE GÖRE ARAMA İNDEKSİ ADLÎ YARGI İLK DERECE MAHKEMELERİ İLE BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YETKİLERİ HAKKINDA KANUN (5235) Madde 11 .................................................... 190 AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDAKİ KANUNUN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMIŞ HÜKÜMLERİ (6183) Madde 58-1................................................ 204 BANKACILIK KANUNU (5411) Madde 61 ....................................................... 87 Geçici Madde 11...................................... 199 BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI İLE SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU VE DİĞER BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN (6111) Madde 17-26............................................ 123 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ Madde 12 ....................................................... 82 BORÇLAR KANUNU (MÜLGA) (818) Madde 99 ....................................................... 87 Madde 100-3............................................. 87 Madde 306 .................................................. 87 Madde 307 ................................................. 87 Madde 472-1............................................. 87 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (5271) Madde 196 ................................................ 193 Madde 142-2 ................................................ 73 Madde 193 ................................................. 193 Madde 289 ................................................. 180 Madde 4...................................................... 190 HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (6100) Madde 4-a ................................................ 111 Madde 46 ...................................................... 73 Madde 165 ............................................... 123 Madde 297 ............................................... 154 HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (MÜLGA) (1086) Madde 8-2 ................................................ 111 Madde 417 ................................................... 82 Madde 573 ................................................... 73 İCRA VE İFLAS KANUNU (2004) Madde 135 ................................................... 94 Madde 277 ............................................... 136 Madde 278 ................................................ 136 Madde 279 ................................................ 136 Madde 280 ................................................ 136 İŞ KANUNU (4857) Madde 18 ................................................... 150 318 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 Madde 18-3-f .......................................... 119 Madde 25-1-b .......................................... 119 Madde 20-3 .............................................. 119 TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN (4077) Madde 23 ................................................ 133 KABAHATLER KANUNU (5326) Madde 16 ................................................... 176 Madde 19 ................................................... 176 TÜRK BORÇLAR KANUNU (6098) Madde 55.................................................. 144 KAÇAKÇILIKLA MÜCADELE KANUNU (5607) Madde 3-2 ................................................. 171 Madde 3-18 .............................................. 171 Madde 4-5 ................................................. 171 Madde 17 ................................................. 171 KADASTRO KANUNU (3402) Madde 14 ................................................ 115 KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU (2918) Madde 48-5 ............................................. 176 Madde 68.................................................. 184 Madde 69.................................................. 184 Madde 70 ................................................ 184 Madde 112-1 .......................................... 176 SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (506) Madde 10.................................................. 144 Madde 26.................................................. 144 TEBLİGAT KANUNU (MÜLGA) (7201) Madde 28.................................................. 193 TÜRK CEZA KANUNU (5237) Madde 22 ................................................... 184 Madde 38 .................................................. 163 Madde 39 ................................................... 180 Madde 58 ................................................... 163 Madde 61 ................................................... 163 Madde 87-4 .............................................. 163 Madde 191-2 .......................................... 180 Madde 226-1-d-3-4 ............................. 190 Madde 241 ............................................... 168 TÜRK MEDENİ KANUNU (4721) Madde 166 ................................................ 106 Madde 169 ................................................ 82 Madde 713-1............................................ 115 TÜRK TİCARET KANUNU (MÜLGA) (6762) Madde 20 .................................................... 87 Madde 726 ................................................ 130 VERGİ USUL KANUNU (213) Madde 94 .................................................. 204 KAVRAMLARA GÖRE ARAMA İNDEKSİ 0-9 01.06.2005 TARİHİNDEN ÖNCE TEFECİLİK SUÇUNUN OLUŞMASI İÇİN FAİZ KARŞILIĞI ÖDÜNÇ PARA VERME SURETİYLE ÇIKAR SAĞLANMASININ MESLEK HALİNE GETİRİLMİŞ OLMASI GEREKTİĞİ, 01.06.2005 TARİHİNDEN SONRA İSE BİR DEFA İŞLENMİŞ OLMASI HALİNDE DAHİ TEFECİLİK SUÇUNUN OLUŞACAĞI .................................................................................................................. 168 A ALACAĞIN TEMLİKİ............................................................................................................................ 127 ALKOL ALMIŞ KİŞİLERİN ARAÇ KULLANMALARI HALİNDE, ÜÇ VEYA ÜÇ DEFADAN FAZLASINDA SÜRÜCÜ BELGELERİNİN BEŞ YIL SÜREYLE GERİ ALINACAĞI VE ALTI AYDAN AŞAĞI OLMAMAK ÜZERE HAFİF HAPİS CEZASI İLE BİRLİKTE HAFİF PARA CEZASIYLA CEZALANDIRILACAKLARI, AYRICA PSİKO-TEKNİK DEĞERLENDİRMEYE VE PSİKİYATRİ UZMANI MUAYENESİNE TABİ TUTULACAKLARI .................................................................................................................................176 ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA .......................................................................................................... 176 AZMETTİRME...................................................................................................................................... 163 B BANKALARIN HESAPTA BULUNAN PARALARIN TAM GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMALARI GEREKTİĞİ ............................................................................... 87 BANKALARIN, OBJEKTİF ÖZEN BORCU ALTINDA BULUNDUKLARI VE HAFİF KUSURLARINDAN DAHİ SORUMLU OLDUKLARI ............................................ 87 BASİT DOLANDIRICILIK- NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK SUÇU ..........................................193 BOŞANMA ..............................................................................................................................................106 C-Ç ÇEKTE ZAMANAŞIMININ İBRAZ SÜRESİNİN BİTİMİNDEN BAŞLAYACAĞI VE İBRAZ SÜRESİNİN BİTİMİ TARİHİNDEKİ KANUN HÜKÜMLERİNE GÖRE ZAMANAŞIMININ DİKKATE ALINMASI 320 LEGES Hukuk Dergisi GEREKTİĞİ MART 2013 Sh… 130 D DAVACININ SIK SIK RAPOR ALMASI İŞYERİNDE OLUMSUZLUKLARA YOLAÇMIŞ VE İŞ İLİŞKİSİNİN İŞVEREN AÇISINDAN ÇEKİLMEZ HALE GETİRMİŞ OLMASI DURUMUNDA İŞ AKDİNİN İŞVERENCE FESHEDİLEBİLECEĞİ ......................................................................119 DAVANIN KONUSUZ KALMASI SEBEBİYLE KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA DAİR VERİLEN KARARIN TESPİT HÜKMÜ NİTELİĞİNDE OLDUĞU VE TALEP SONUCUNUN TAMAMEN KARŞILANMIŞ OLMASI DURUMUNDA VERİLEBİLECEĞİ, AKSİ TAKDİRDE KARŞILANMAYAN KISIMLAR İÇİN BEKLETİCİ MESELE YAPILACAĞI .........................123 E EKSİK İNCELEME İLE HÜKÜM KURULAMAYACAĞI ............................................................159 EKSİK İNCELEME VE ARAŞTIRMAYA DAYALI HÜKÜM KURULAMAYACAĞI ........................................................................................................................... 103 EKSİK İNCELEMEYLE HÜKÜM KURULAMAYACAĞI ...........................................................190 ELATMANIN ÖNLENMESİ .............................................................................................................. 103 G GENEL MAHKEMEDE AÇILAN MENFİ TESPİT DAVASININ, İCRA MAHKEMESİNDEKİ ŞİKAYETTE BEKLETİCİ MESELE YAPILAMAYACAĞI.................... 94 GÜVENLİK HİZMETİ SATIŞ SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN ANLAŞMAZLIKLARIN TÜKETİCİ MAHKEMESİNDE GÖRÜLECEĞİ ............................. 133 H HAKİM VE CUMHURİYET SAVCISI KARARINA DAYANMAYAN TELEFON KONUŞMALARININ HUKUKA AYKIRI DELİL SAYILIP CMK’nın 289. MADDESİ UYARINCA HÜKME ESAS ALINAMAYACAĞI .....................180 HAKİMİN, BOŞANMA VEYA AYRILIK DAVASININ DEVAMI SÜRESİNCE GEREKLİ OLAN - EŞLERİN BARINMASINA, GEÇİMİNE, MALLARIN YÖNETİMİNE VE ÇOCUKLARIN BAKIM VE KORUNMASINA KAVRAMLARA GÖRE ARAMA İNDEKSİ 321 SAYI: 39 İLİŞKİN- GEÇİCİ ÖNLEMLERİ ALMAK ZORUNDA OLDUĞU.............................................. 82 HAKİMLERİN SORUMLULUĞU...................................................................................................... 73 HAKİMLERİN YÜRÜTTÜKLERİ FAALİYET VEYA VERDİKLERİ HER TÜRLÜ KARARLAR NEDENİYLE DEVLET ALEYHİNE AÇILAN TAZMİNAT DAVALARININ YARGITAYIN İLGİLİ HUKUK DAİRESİNDE AÇILIP İLK DERECE MAHKEMESİ SIFATIYLA GÖRÜLECEĞİ ..................................................................... 73 HARÇ MUAFİYETİ................................................................................................................................199 HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI ..............................................................190 HÜKMÜN SONUCUNU ETKİLEYECEK AYNI KONUDAKİ DİĞER DAVALARDA VERİLEN HÜKÜMLERİN KESİNLEŞMESİNİN BEKLENMESİ GEREKECEĞİ ..........................................................................................................................................141 HÜKMÜN SONUÇ KISMINDA, GEREKÇEYE AİT HERHANGİ BİR SÖZ TEKRAR EDİLMEKSİZİN, TALEPLERDEN HER BİRİ HAKKINDA VERİLEN HÜKÜMLE, TARAFLARA YÜKLENEN BORÇ VE TANINAN HAKLARIN, SIRA NUMARASI ALTINDA; AÇIK, ŞÜPHE VE TEREDDÜT UYANDIRMAYACAK ŞEKİLDE GÖSTERİLMESİNİN GEREKLİ OLDUĞU .....................154 I-İ İCRA VE İFLAS KANUNUNUN 277 VE DEVAMI MADDELERİNE GÖRE TASARRUFUN İPTALİNE KARAR VERİLEBİLMESİ İÇİN İPTALİ İSTENEN TASARRUFUN TAKİP KONUSU BORCUN DOĞUMUNDAN SONRA YAPILMIŞ OLMASI GEREKECEĞİ.................................................................................................. 136 İDRAK ÇAĞINDAKİ ÇOCUĞUN GÖRÜŞÜNE BAŞVURULMAKSIZIN VELAYET DÜZENLEMESİ YAPILAMAYACAĞI .............................................................................................. 82 İNTERNET BANKACILIĞI ................................................................................................................... 87 İŞ AKDİNİN FESHİ .............................................................................................................................. 119 İŞ AKDİNİN İŞVERENCE FESHİ .................................................................................................... 150 İŞ KAZASI SONUCU MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİ ........................................144 İŞVEREN VEKİLLERİ VE İŞVEREN VEKİLİ YARDIMCILARININ İŞ GÜVENCESİNDEN YARARLANAMAYACAKLARI....................................................................150 322 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 K KAÇAKÇILIK SUÇU ........................................................................................................................... KARŞILIKSIZ KALAN TEMİNAT MEKTUPLARININ İADESİ KASTI AŞAN MÜESSİR FİİL 171 ...............................................127 ............................................................................................................ 163 KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI .......................................................................................................... 115 KESİNLEŞEN İHALE SONUCU, TAŞINMAZI İŞGAL EDEN KİŞİYE TAHLİYE EMRİ GÖNDERİLECEĞİ....................................................................................................................... 94 KİRA İLİŞKİSİNDEN DOĞAN ANLAŞMAZLIKLARDA SULH MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLDUĞU, KİRA SÖZLEŞMESİNİN İDARİ İŞLEMLE VEYA ÖZEL OLARAK KURULMASININ ÖNEMİ BULUNMADIĞI.....................................................................................................................................111 KÖY BOŞLUĞUNUN ZİLYETLİKLE KAZANILAMAYACAĞI ..................................................115 M-N MAHKUMİYET KARARININ VERİLDİĞİ DURUŞMAYA KATILIMI SAĞLANMADAN SANIĞIN YOKLUĞUNDA HÜKÜM KURULUP SAVUNMA HAKKININ KISITLANAMAYACAĞI ............................................................................................... 193 MUHATAP YERİNE KENDİSİNE TEBLİĞ YAPILACAK KİMSENİN GÖRÜNÜŞÜNE GÖRE 18 YAŞINDAN AŞAĞI OLMAMASI GEREKTİĞİ ..............................................................................................................................................204 NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK ............................................................................................................ 159 O-Ö OLUMSUZ GÖREV UYUŞMAZLIĞI VE YARGI YERİNİN BELİRLENMESİ .................. 171 S-Ş SOSYAL GÜVENLİK ÖDEMELERİNİN DENKLEŞTİRME İŞLEVİ GÖREBİLMESİ, SORUMLULUĞUNU DOĞURAN OLAYA SEBEBİYET VERENLERE RÜCU EDEBİLMESİNE BAĞLI OLDUĞU Sh… 144 SÜRE AŞIMI NEDENİYLE DAVANIN REDDİ .............................................................................204 ŞİKAYET ..................................................................................................................................................... 94 SAYI: 39 KAVRAMLARA GÖRE ARAMA İNDEKSİ 323 T TAKSİRLİ SUÇ .........................................................................................................................................184 TASARRUF MEVDUATI SİGORTA FONU TARAFINDAN DEVRALINAN BORÇ VE ALACAKLARDAN DOĞMAYAN VE FON TARAFINDAN AÇILMAYAN DAVADA DAVACI TARAFIN BAŞVURMA HARCI MUAFİYETİNDEN YARARLANAMAYACAĞI.............................................................................199 TEKERRÜR ..............................................................................................................................................163 TMK 166. MADDESİ HÜKMÜNÜ, TAMAMEN KUSURLU EŞİN DAVA AÇABİLECEĞİ VE YARARINA BOŞANMA HÜKMÜ ELDE EDEBİLECEĞİ BİÇİMİNDE DEĞERLENDİRMEMEK GEREKECEĞİ .................................106 TRAFİK KAZALARINDA YAYANIN HUKUKİ SORUMLULUĞUNUN BULUNMASI, CEZAİ SORUMLULUĞUNUN DA BULUNMASINI GEREKTİRMEYECEĞİ ......................................................................................................................... 184 U-V USULSÜZ TEBLİGAT .......................................................................................................................... 204 UYUŞTURUCU VE UYARICI MADDE KULLANIMI, ALIM SATIMI ................................180 VEKALET ÜCRETİ TAKDİRİ ............................................................................................................... 82