30.11.2015
Transkript
30.11.2015
1 SÖYLEŞİ Diyarbakır’ın avukatı katledildi Sur ilçesindeki tarihi Dört Ayaklı Minare’nin kurşunlanarak tahrip edilmesini protesto etmek için Diyarbakır Barosu üyeleriyle birlikte açıklama yaptığı sırada çıkan çatışmada hedef olan Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, başından vurularak öldürüldü. Bir ay önce, “PKK bir terör örgütü değil, toplumsal desteği olan silahlı bir yapıdır” dediği için ‘Terör propagan- dası yapmak’ suçlamasıyla yargılanan Elçi’nin ölümü, Diyarbakır’ı yasa boğdu. Haberi alan halk hastane önüne akın ederken, Başbakan Davutoğlu, dört müfettişin inceleme için görevlendirildiğini söyledi. 04 USAK Uzmanı Has: Rusya, Suriye’de konfederasyon istiyor Haftalık haber gazetesi - 2.5 TL Sayı:80 30 Kasım - 06 Aralık 2015 basnews.com S:08 - 09 ‘Federal Irak artık sürdürülebilir değil’ “Irak’taki mevcut sistem sorunları çözmek yerine derinleştirmektedir. Sistem, Irak’taki ulusal ve etnik diğer unsurların da güvenini kaybetmiştir ve artık yürümeyecektir.” S:10 Rus Ruleti’nde ilk atış Rusya’nın Suriye iç savaşına müdahil olması ile birlikte bölgede şimdiye dek vekaleten sürdürülen savaş, tarafların yüzyüze geldiği minyatür bir dünya savaşına dönüştü. Esad rejimini yıkmak isteyen Türkiye ve Batı dünyasının sahadaki müttefiklerini bombalayan Rusya’ya en şiddetli yanıtı Türkiye vererek sınırda El Nusra ve Ahrar mevzilerini bombalayan bir Rus savaş uçağını düşürdü. Şam’daki Rus Ruleti’nin ilk atışında ciddi bir darbe alan Putin, Türkiye’ye karşı çok seçenekli karşı hamlelere girişiyor. Ankara’nın ortamı yumuşatma gayretleri şimdilik karşılık bulmadı. İki dost ülke Suriye girdabı MESUT YEĞEN Türk hava kuvvetlerinin hareketlerini hedefleyen radar izleme yetenekli S-400 füzelerini bölgeye konuşlandıran Rusya, Türkiye’den Suriye’ye yapılan tüm trafiği hedefleyerek şiddetli ve sürekli bir bombardımana başladı. Türkiye ile çok sayıda ekonomik projeyi askıya alan Rusya, yeniden Türk vatandaşlarına vize uygulama kararı ile birlikte, Türk yetkililer ile görüşmeme kararı aldı. Türkiye, Rusya’nın özür dileme talebine olumlu yanıt vermediği için ilişkiler gerilmeye devam ediyor. S:02 - 03 s03 FERHAT KENTEL Hükümet olumlu, muhalefet kuşkulu AKP, 64. Hükümet Programı’nda Kürd Sorunu’nun çözümü yolundaki çabaların devamından sözederken, muhalefet partileri bundan kuşku duyduklarını dile getiriyor. S:12 Rus uçağının enkazı s05 FAYSAL DAĞLI Bütün basın hapiste mi? s06 SENNUR BAYBUĞA s15 02 MANŞET BasHaber SÖYLEŞİ 30 Kasım - 06 Aralık 22015 MANŞET BasHaber 30 Kasım - 06 Aralık 2015 3 SÖYLEŞİ Çatışmanın esas sebeplerinden biri de Kürdler R usya’nın Suriye iç savaşına müdahil olması ile birlikte bölgede şimdiye dek vekaletten sürdürülen savaş, tarafların yüzyüze geldiği minyatür bir dünya savaşına dönüştü. Esad rejimini yıkmak isteyen Türkiye ve Batı dünyasının sahadaki müttefiklerini bombalayan Rusya’ya en şiddetli yanıtı Türkiye vererek sınırda El Nusra ve Ahrar mevzilerini bombalayan bir Rus savaş uçağını düşürdü. Şam’daki Rus Ruleti’nin ilk atışında ciddi bir darbe alan Putin, Türkiye’ye karşı çok seçenekli karşı hamlelere girişiyor. Ankara’nın ortamı yumuşatma gayretleri şimdilik karşılık bulmadı. Rusya’nın Türkiye’den özür talebi ise Türk yetkililer tarafından karşılık bulmadı. Bunun üzerine Putin, Erdoğan’ın görüşme talebini redetti. Olayın ardından Türk hava kuvvetlerinin hareketlerini hedefleyen radar izleme yetenekli S-400 füzelerini bölgeye konuşlandıran Rusya, Türkiye’den Suriye’ye yapılan tüm trafiği hedefleyerek şiddetli ve sürekli bir bombardımana başladı. Türkiye ile çok sayıda ekonomik projeyi askıya alan Rusya, yeniden Türk vatandaşlarına vize uygulama kararı ile birlikte, Türk yetkililer ile görüşmeme kararı aldı. Türkiye, Rusya’nın özür dileme talebine olumlu yanıt vermediği için ilişkiler gerilmeye devam ediyor. Başta Obama olmak üzere dünyanın ilgili ülke ve liderleri ise taraflara sükünet ve soğukkanlı davranmaları çağrısında bulunuyor. Çatışmanın sebeplerinden birini de Kürdler olduğunu söyleyen siyasi gözlemcilere göre, Rus uçağının düşürülmesi ardında, Türkiye’nin Şam rejimini yıkma gayretlerinin darbelenmesi ve Kürd güçlerinin Rojava koridorunu birleştirme hamlelerine karşılık olduğuna inanıyor. Bölgeyi yakından izleyen akademisyen ve gazeteciler, söz konusu çatışmanın olası sonuçlarını BasHaber’e değerlendirdi. Putin: Bu saldırı ihanet Türkiye’nin tavrını “teröristleri destekleyenlerin arkadan hançerlemesi” olarak değerlendiren Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türkiye’nin özür dilemeyeceğini bildirdiğini hatırlatarak “Ne yapalım bu Türkiye’nin seçimi’ dedi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın gerek telefon ile gerekse yüzyüze görüşme talebini rededen Putin, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile Kremlin Sarayı’ndaki görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, Birleşmiş Milletler çatısı altında geniş katılımlı terörle mücadele koalisyonu oluşturmak istediklerini ifade etti. Putin, “Bugün terörle mücadele konusundaki işbirliğimizi güçlendirme, bilgi değişimi ve askeri makamlar arası ortak çalışma kararı aldık. Bu terörle mücadeleyi daha verimli hale getirecek” diye konuştu. Bölge ülkeleriyle, ılımlı muhaliflerin bulunduğu alanlar konusunda irtibat kurma kararı alındığını aktaran Putin, Rus hava kuvvetlerinin o bölgelere operasyon yapmayacağını ifade etti. Putin, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in geleceğine Suriye halkının karar vermesi gerektiğini savunarak, “Suriye’de kara operasyonları olmadan terörizmle mücadele edilemez. Esed ordusu dışında Suriye’de bunu yapabilecek güç yok ve bu nedenle Esed terörle mücadelede doğal müttefik konumunda. Orada terörle mücadele etmek isteyen başka gruplar da var, bunlardan bazılarıyla irtibat kurduk” dedi. Rus uçağının düştüğü bölgede hava saldırıları şiddetlendi Putin, Türk sınırını ihlal eden Rus uçağının düşürüldüğü bölgede, hava saldırılarının şiddetlendiğine işaret ederek, o bölgede Türkmenlerin değil, Rusya’dan giderek terör örgütlerine katılan savaşçılar olduğunu iddia etti. Rusya’nın insani yardım konvoyu vurmadığını savunan Putin, haberlerde adı geçen insani yardım vakfının, o saatte, o bölgede konvoy ve temsilcilerinin bulunmadığına ilişkin sözlerini hatırlattı. Putin, uçakları düşürülene kadar Suriye’de hava savunma sistemleri olmadığını dile getirerek, “Müttefiğimiz saydığımız taraftan böyle bir darbe alacağımız aklımızın ucundan bile geçmedi. Türkiye’yi dost bir ülke olarak gördük ve böyle bir hamle beklemedik. Bu nedenle bu saldırıyı ihanet olarak görüyoruz” dedi. Türkiye ile son 10 yılda elde edilen yüksek ilişkilerin bozulmasının üzücü olduğunu vurgulayan Putin, “Özür bile dilemeyeceklerini söylediler. Ne yapalım bu Türkiye’nin seçimi” diye konuştu. Erdoğan görüşmekte ısrarlı Düşürdükleri uçağın Rusya’ya ait olduğunu bilmediklerini daha önceleri açıklayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, özür dilemeyeceklerini de ifade ederek, Putin’e “Paris’te görüşelim” çağrısı yaptı. Erdoğan yaptığı son açıklamada şöyle dedi: “Rusya’ya diyoruz ki, gelin bu meseleyi de aramızda kendi sınırları içinde konuşalım ve çözüme kavuşturalım. Konuyu tüm ilişkilerimizin zarar göreceği bir boyuta vardırıp, kimseyi de sevindirmeyelim. Pazartesi günü, Paris’te yapılacak BM İklim Değişikliği Zirvesi, ilişkilerimizin tamiri için bana göre bir fırsat olabilir. Bunu fırsata dönüştürmek suretiyle orada bu görüşmeleri yapma imkanımız da olabilir. Rusya ile aramızda baş gösteren meselenin büyümesi, yıpratıcı bir hal alması belki de geleceğe yönelik ‘bizleri üzücü neticeler doğurmasın’ diyoruz. Bu noktada tarafların çok daha olumlu bir şekilde yaklaşım göstermesini de özellikle istiyoruz.” PYD Lideri Müslüm: Türkiye cihatçıları getirip besliyor Türkiye’nin Suriye sınırında, Rus savaş uçağını düşürmesine ilişkin değerlendirme yapan PDY Lideri Salih Müslim de, Türkiye’yi ‘içeriye el uzatmakla’ suçladı. Müslim Türkiye’de yayın yapan bir radyoya verdiği demeçte, Ankara’yı cihadçıları bölgeye yerleştirip, beslemekle suçladı. Müslüm açıklamasında şöyle dedi: “Bölge tam olarak bataklığa dönüştü. Oradaki Suriye halkının demokratikleşme gibi istekleri vardı; ancak Türkiye başta olmak üzere dışarıdan gelen güçler ellerini içeriye uzatmakla bunu batırdılar. Uçak düşürülen yer Türkiye’nin sınırıdır. Lazkiye’ye yakındır. Orada toplu halde Türkmenler’in yaşadığı bir yer yok, Ermeniler gibi azınlıklar var. Türkiye iki senedir buraya cihatçıları getirip besliyor. Oradan El Nusra, IŞİD gibi gruplar çıkarılmıştı. Yine ağır silahlarla gruplar halinde bölgeye girdiler. Rus uçakları da dağları ele geçirmeye çalışanları vuruyordu.” Temûrê Xelil (Gazeteci): Rusya her yerde Kürdlerin müttefikidir İsveç’te yaşayan Rusya Kürdlerinden gazeteci-yazar Temurê Xelîl, Rusya’nın Kürdlere destek vereceğini belirterek; “Rusya’nın Kürd kazanımlarına karşısında olabileceğini düşünmüyorum. Böyle bir ihtimal yok. İran ve Rusya’nın temel amaçları IŞİD’i ortadan kaldırmaktır. Bunun sebeplerinden biri Rusya’dan IŞİD’e katılan yüzlerce elemanın olmasıdır. Onların Rusya’da da güçlenmelerinden çekiniliyor. İkincisi de Türkiye’deki Kürdler Türkiye’yi zayıflatma konusunda Rusya ile beraber hareket edebilirler. Türkiye’de satatü edebilmek umudu ile Rojava’da Rusya ile beraber hareket edecekler. Rojava Kürdleri rejim ile müttefik olduğu için Rusya’da Kürdlerin müttefikidir. Rusya sadece Rojava’da değil her yerde Kürdlerin müttefikidir. Çünkü Kürdler yer yerde IŞİD’i yeniyorlar” dedi. Dr. Ekrem Önen: Kürdler bağımsızlığa yakınlaşıyor Ortadoğu’daki karmaşık durumun Kürdlerin yararına olduğunu söyleyen akademisyen Ekrem Önen de Rusya’nın Türkiye ile ilişkilerinde Kürd sorununu düşündüğünü ve ona göre hareket ettiğini belirtti. Düşen Rus uçağının Türkiye’nin aleyhine olduğunu ve Türkiye’nin Kürd sorunu ile ilgili sıkıntılar ile karşı karşıya kalacağını aktaran Önen, “ Rusya Kürdler ile olan politikasında artık daha rahat edecektir. Öte yandan Türkiye’nin PYD’ye saldırı ihtimali de mevcuttur. Bu gelişmeler Kürdleri bağımsızlığa yakınlaştırıyor. Kürdlerin kendilerini yeni ve olumlu gelişmelere hazırlamaları gerekiyor“ dedi. Dr. Kemal Sîdo: Kürdlere saldırıya izin verilmeyecek Rojavalı Akademisyen Dr. Kemal Sido’ da ABD ve Rusya’nın Kürdler ile müttefiklik konusunda yarıştıklarını söyleyerek Suriye’deki olağanüstü gelişmelerin Kürdlerin lehine olduğunu belirtti. Türkiye’nin Rojava’daki Kürdlere saldırısının mümkün olmayacağını ve Kürdlerin ABD ve Rusya’nın garantörlüğünde olduğunu belirterek konu ile ilgili, “Amerika Kürdlere yakın durmaz ise Rusya Kürdlere yardım edecek bu durumda buna sebep oldu. Amerika Kürdlere yardım edecek ve hızlı davranacak. Eğer Kürdler bu durumda beraber hareket ederlerse ve akıllıca değerlendirirlerse Türkiye’nin Suriye konusunda ki planlarını boşa çıkarabilir. Çünkü Kürdler bu durumda alternatiftirler ve herkesin ortak, eşit konumda yaşayabileceği bir durumu taşıyorlar. Rusya bu konumda Türkiye ile savaşmayacak ama Erdoğan’ın Suriye’deki planlarını boşa çıkartacak olan diğer halklara yardım edecektir özellikle Kürdlere yardım edecektir. Türkiye, Rojava konusunda elinden ne geliyor ise onu yapıyor. El Nusra çetelerini ve IŞİD’i Kürdlerin üzerine salıyor ve sivillere karşı yapabileceği ne varsa yapmaya çalışıyor. Türkiye aslında herhangi bir askeri müdahalede bulunacaktı ama Rusya, Amerika ve Fransa Türkiye’nin sınırı geçmesine izin vermeyecekler” dedi. Dr. Mustafa Peköz: Kürdler bölgede önemli rol oynuyor Kürdlerin askeri ve siyasi dengelerin belirlenmesinde önemli olduklarını aktaran Akademisyen Mustafa Peköz’de konu ile ilgili şunları söyledi: “Kürdler, askeri ve politik dengelerde belirleyici bir konumda bulunuyorlar. Bu bakımdan hem ABD, hem de Rusya Kürdlerle ilişkilerini güçlü tutmaya çalışıyorlar. Kürdlerin örgütlü ve savaş gücü yüksek bir konumda olması ve özellikle de IŞİD’e karşı oluşturduğu askeri inisiyatif onları ayrıcalıklı kılıyor. Ancak Kürdler için önemli sorunlardan biri, Rusya ile ABD arasında nasıl bir denge oluşturacağıdır. Bu dengenin çok ciddi kurulması önemlidir. Özellikle Türkiye’nin ABD’ye verdiği çok ciddi tavizler dikkate alındığında, buna karşılık ABD üzerinde YPG’ye askeri desteğin sınırlamasına yönelik bir baskı oluşturuyor. Bunun ne kadar etkili olacağından bağımsız olarak PYD-YPG, Suriye’deki askeri dengeleri çok iyi analiz ederek çok yönlü politikalar oluşturmak zorundadır” Dr. Musa Kaval: Batı bloku ile Kürdlerin ilişkileri bozulmaz Rusya ve Türkiye’nin arasındaki siyasi gerginliğin Kürdleri olumlu yönde etkileyeceğini vurgulayan akademisyen Musa Kaval’da konu ile ilgili, “Rusya ile Türkiye arasındaki bu gerginlik Kürdler için olumlu bir sonuç olacaktır. Ortadoğu cenderesindeki tüm güçler Kürdlerle iyi ilişkiler kurmak zorundadır. Rusya, Kürdlere karşı olumlu bir yaklaşım sergileyecektir. Kürdlerin kimliği, hak ve hukuku korunmak zorundadır. Kürdler de bu haklarına sahip çıkmalıdır. Kısacası Türkiye ve Rusya arasındaki bu gerginlik Kürdlerin menfaatinedir. Avrupalılar burada Kürdler ile iyi ilişkiler kurmak istiyor. Kürdlerle batı ülkeleri arasında herhangi bir olumsuz gelişme yaşanmadı. Kürdlerle Avrupalılar iyi ilişkiler kuruyor ve bu sayede Avrupa ülkeleri Ortadoğu’da ilişkilerini sağlamlaştırıyor. Kanaatimce ne Araplar, ne de Türkler bu meseleyi anlamıyor. Çünkü Kürdler ciddi bir güçtür. Batı blokunun Kürdlere yönelik tavırlarının en azından şuan için olumlu olacağını düşünüyorum ve aralarında herhangi bir gerginliğin yaşanacağını düşünmüyorum. Bu sebeple Rusya’nın Güney Kürdistan’a baskı uygulaması için herhangi bir sebep yok, buna yönelik bir işaret de yok. Üstelik Rusya’nın Güney Kürdistan’la iyi ilişkiler kurmak istediğini de düşünüyorum. Güney Kürdistan’ın da buna karşı olacağını düşünmüyorum” değerlendirmesinde bulundu. Hejarê Şamil (Gazeteci-yazar): Rus-Kürd işbirliği artacak Moskova’da yaşayan gazeteci yazar Hejarê Şamil ise, Kürdlerin Rusya ve ABD ile müttefik olduklarını ve Türkiye’nin Suriye planlarını boşa çıkardığının altını çizerek, “Öncelikle bu olayın altyapısına bakmak gerekiyor. ABD ve Rusya bu gelişmelere dünden hazırdı. Ortadoğu’da dengeler değişiyor ve Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi Türkiye’nin Suriye planını Kürdler boşa çıkarttı. Dolayısıyla Rusya Kürdlerle ciddi ilişkiler kurmak istiyor. Rusya’nın Türkiye’ye ciddi ambargolar uygulayacağını sanmıyorum, ama Türkiye’ye karşı da Kürdleri destekleyerek Türkiye’nin yanıtını verecektir. Hem Esad’ı güçlendirecek, hem de Kürdlerle işbirliğini arttıracaktır. Putin, BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasında IŞİD’e karşı Kürdlerin ve Esad’ın savaştığını söylemişti. Böylece ileriki süreçteki müttefiklerini de alenen belirlemiş oldu, bu önemli bir belirlemeydi. Rusya, Kürdlerle ilişkilerini IŞİD’e karşı mücadelede beyanını bu şekilde açıklamıştı. Son olaylarla birlikte bu ittifak daha da gelişecektir. Bunun Kürdleri Türkiye’ye karşı kullanmak değil, Rusya, Kürdleri IŞİD’e karşı mücadele eden bir güç olarak destekleyecektir. Bunu yeri geldiğinde pratikte de gösterecektir. İran için Rusya Kürdlerle ilişkilerini bozmaz. Kürdler, Ortadoğu’nun kaderini belirleyecek dinamik ve mücadeleci bir güçtür, dolayısıyla Rusya da diğer ülkeler de ne Güney’de, ne Rojava’da ne de Kürdistan’ın diğer parçalarında Kürdlerle karşı karşıya gelmek istemez” dedi. Dr. Arzu Yılmaz: ABD, KBY’nin güvenliğini öncelikli görüyor Ankara Üniversitesi SBF akademisyenlerinden Dr. Arzu Yılmaz da Türkiye’nin Rojava’daki Kürd yönetimi ile ilişki kurmasının kaçınılmaz olduğunu ve uluslararası gelişmelerin Türkiye’yi buna zorladığını söyleyerek, “Türkiye’nin hali hazırda ısrarla ‘Fırat’ın batısı kırmızı çizgimizdir’ sözünü tersinden okuyarak şöyle düşünüyorum. Fırat’ın doğusunda hali hazırda ortaya çıkan de fakto duruma bir karşı çıkışının söz konusu olmayacağını düşünüyorum. Yani ‘Fırat’ın batısı kırmızı çizgimizdir’ sözünü, Fırat’ın doğusuna ilişkin aslında bir uzlaşma işareti olarak okuyorum. Zaten Türkiye’nin hem bölgesel bağlamdaki gerçeklik hem de uluslararası gerçekliği göz önünde tuttuğumuzda Türkiye’nin bunun dışında bir yol almasının imkanı yok” şeklinde konuştu. Yaşanan gelişmelerin Kürdistan Bölge Yönetimi’ne etkilerine de değinen Yılmaz şöyle dedi: “Kürdistan Bölge Yönetimi ABD için vazgeçilmez kırmızı bir çizgidir. ABD, KBY’nin istikrarını ve güvenliğini öncelikli görüyor. Dolayısıyla bu durumda Suriye’den farklı olarak Rusya’nın Güney Kürdistan ölçeğinde de Suriye benzeri bir politika izlemesine ABD’nin daha net bir tavır alması beklenir. Ama öbür taraftan da geçen hafta Rus uçaklarının yarattığı sorunlardan dolayı KBY hava sahası kullanılarak Rus uçaklarının Suriye’ye gerçekleştirdiği operasyonlardan dolayı iki gün sivil uçuşlar gerçekleştirilemedi. Rusya’nın Irak’ta gücünü etkinliğini olası arttırma ihtimaline karşılık Şengal operasyonunu alelacele kotarılmasını bu bağlamda okuyorum.” Ramazan Tunç (Akademisyen): Gelişmeler Kürdlerin lehine olmuştur Rusya ile Kürdlerin son zamanlarda yaşanan diplomasi tarfiğine dikkat çeken akademisyen Ramazan Tunç’da konuya dair, “Kürdlerin Rusya ile ilişkilerinin çok iyi olduğunu söylemek mümkün. Hatta düşürülen uçak ardından bölgeye yaptığı hava operas- yonlarında IŞİD unsurlarını oradan temizleyip Kürdlerin Cerablusa yönelik operasyonlarını biraz daha kolaylaştırmaya yönelik bir çalışma idi. Rus savaş uçaklarının operasyon yaptığı bölgede de Kürdlerin lehine bir açılma söz konusu olmuştur. Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri gerilmiş olabilir ama bu şu anlama gelmiyor. Kürdlerin diplomatik ilişkileri hem uluslararası koalisyon Avrupa Birliği ve Amerika üzerinden NATO ile birlikte uluslararası koalisyon ile diplomatik ilişkilerinin bozulacağı anlamına gelmiyor. Kürdler sahada ortaya koydukları başarılarla her iki taraftan da destek almaya devam edecekler. IŞİD unsurları sadece Kürdlere değil AB ve ABD merkezi oluşturulan bu medeniyete karşı da ciddi bir tehdit olacağı için eğer Rojava ve Güney Kürdistan hattıyla birlikte Kuzey Kürdistan’da Türkiye’nin aktif sıcak savaş durumu söz konusu olursa bu Avrupa’yı da güvenli olmaktan çıkarır. Türkiye’yi de güvenli olmaktan çıkarır. Bu tür yaklaşımlara NATO’nun ve ABD’nin izin vereceğini zannetmiyorum” açıklamasını yaptı Foti Benlisoy (Akademisyen): Rojava’nın önü kesilmeye çalışılıyor Rusya uçağının Türkiye tarafından düşürülmesinin siyasal amaçlı bir saldırı olduğunu kaydeden akademisyen Fori Belisoy da, konuya dair, “Uçağın düşürülmesi olayında muhtemelen siyasal amaçlı bir saldırı ile karşı karşıyayız. 1952’den beri ilk defa bir NATO ülkesi bir Rus uçağı düşürmüş oluyor. Uluslararası düzeyde çok etkili olabilecek çok ciddi bir hadise ile karşı karşıyayız. Türkiye’nin Suriye üzerinde iki temel politik önceliği var. Biri Kürdlerin Rojava’da kendi kendilerini yönetmesine dönük bütün girişimlere mani olmak ve Kürdlerin kazanımlarının önünü kesmek ikinci önemli mesele de Esad rejiminin düşmesi dolayısıyla Türkiye’ye yakın yeni bir siyasal rejimin oluşması idi” dedi. Kürdlerin Rojava’da önünü kesmeye ve NATO’yu arkasına almaya dönük bir tutum var. Kürdleri nasıl etkileyeceği konusunda bir şey söyleyebilmek için daha erken. Rusya’nın elinde bir koz Türkiye’yi sıkıştırmaya yönelik bir kart olarak özellikle Suriye’de Kürdlerin desteklenmesi Rojava ile IŞİD karşısında bir askeri, siyasi, diplomatik temasların yoğunlaştırılması, bunlar zaten vardı. Rusya’nın Kürdlerin yanında yer alması ya da Suriye’nin demokratik güçleri denen ABD’nin de içinde olduğu daha geniş yapıyla askeri ilişkiler geliştirmesi de yoğunlaşacaktır. Rusya biliyor ki Kürdlerin Rojava’da Suriye’de pozisyonunu güçlendirebilecek her türlü diplomatik, askeri ve siyasi her türlü girişim Türkiye’yi çok ciddi ölçüde rahatsız edecektir. Bu adımların gelmesi de tesadüfü olmaz” dedi. 03 Suriye girdabı MESUT YEĞEN Rusya savaş uçağının düşürülmesi ‘kitaba’ uygun görünüyor. Bu cüretkar askeri hamleyi hava sahası ihlali, angajman kuralları deyip izah etmek, kitaba uydurmak zor değil. Ne var ki, pek ala biliyoruz ki, bu hamle kitapla, defterle, kurallarla filan değil, Suriye’de son birkaç ayda, hatta son birkaç haftada olan bitenle ilgili. Suriye’de olanlar da malum: Rusya’nın fiilen sahne almasıyla beraber Suriye’nin Esad’la ya da Baas’la temsil olunan kısmının ayakta kalacağı kesinleşmekle kalmadı, öngörülen Ocak 2016 ateşkesine Suriye’nin üç büyük aktörle girme ihtimali belirdi: Rejim, Kürdler ve IŞİD. Rusya’nın son birkaç ayda yaptıkları malum esas olarak Suriye sahasındaki dördüncü aktör olan Sünni muhalefetini etkisizleştirmeye dönük oldu. Öyle ki, Kürdlerle rejim çatışmadığından, IŞİD de ateşkes sürecinin parçası olmadığından, Sünni muhalefetin etkisizleştirildiği bir durumda yapılacak ateşkesin ortaya tuhaf bir “IŞİD’e karşı herkes” manzarasını çıkarması ihtimali hasıl oldu. Bu da şu demek: Rusya’nın işlere dahil olma biçimi, Suriye’nin akıbetinin şekillenmesinde Türkiye’nin çokça yatırım yaptığı Sünni muhalefetin, dolayısıyla da Türkiye’nin etkili olma ihtimalini çok azalttı. Türkiye’nin bu cüretkar askeri hamlesinin ardında büyük ihtimalle sözünü ettiğim bu tabloyu değiştirmeye dönük bir hesap var. Lakin, epey ümitsiz, bu itibarla da epey riskli bir hesap bu. İzah edeyim. Malum, Kuzey Suriye’de Haseke’den Afrin’e bir Kürd kuşağı ihtimali belirince Türkiye Suriye’deki pozisyonunu hızla değiştirdi ve söz konusu Kürd kuşağını engellemek için Suriye’de Sünnilerce çekip çevrilen bir rejim inşa etme siyasetinden ABD ve müttefiklerinin takdirini almaya matuf bir IŞİD’le mücadele siyasetine yelken açtı. Bu siyaset değişikliği Türkiye’nin arzu ettiği “Kobanê ve Afrin arasının Sünni muhalefetin elinde kalıp, Kürd kuşağının engellenmesi” durumunu bir müddet için garanti eder gibi göründü. Lakin, Rusya’nın işe dahli ve dahil olma biçimi söz konusu garantinin o kadar da kuvvetli olmadığını gösterdi. IŞİD’in yarattığı dehşet, Sünni muhalefetin kuvvetlice unsurlarının IŞİD’le geçişkenliği ve ABD ve müttefiklerinin tahammül edebileceği türden Sünni grupların zayıflığı, bütün bunlar birleşince, Türkiye’nin “Kobanê Afrin arasını elinde tutan Sünni muhalefet kuvvetli ve yerinde kalsın” siyaseti ABD ve müttefiklerine o kadar da hayati görünmemeye başladı. Hele de ABD ve müttefikleri açısından Suriye sahasında tutunma zemini olarak PYD/YPG varken ve PYD/YPG bütünüyle İran ve Rusya siyasetine dümen kırmaya niyetli olmadığını defaten duyurmuşken. Türkiye’nin Suriye’deki gidişattan son zamanlarda yükselen rahatsızlığının ardında Rusya’nın sahne almasıyla ortaya çıkan ve Suriye’nin akıbetinin şekillenmesinde Türkiye’nin rolünü iyice minimize edebilecek görünen bu manzara değişimi var. Uçak düşürmeye varan askeri hamlenin de, birdenbire bir Türkmen kartının ortaya sürülmesinin de ardında bu manzara değişimini engellemek niyeti olsa gerek. Türkiye’nin Kürd koridorunu engellemeyi esas alan yeni Suriye siyasetine Sünni muhalefete arka çıkarak alamadığı desteği Türkmenlere arka çıkarak almaya çalışmak istemesi elbette daha makul. “Türkmenleri koruyorum” diyerek Suriye siyasetine dahil olmak hem iç siyasette MHP, ordu ve hatta CHP’nin desteğini getirir hem de ABD ve müttefikleri nazarında Sünni muhalefete destek çıkan Türkiye manzarasından daha kabul edilebilir bir manzara oluşturmaya yarayabilir. Lakin, Türkmenlerin sahadaki zayıflığı ama çok daha mühimi Türkiye’nin hayat memat meselesi gördüğü “Cerablus Azez arasını kaptırmamak” siyasetinin ABD ve müttefikleri için hayati önemde olmayışı Türkiye’nin Rusya’nın sahne almasıyla Suriye’de oluşan yeni manzarayı değiştirme kabiliyetinin çok da fazla olmadığına işaret ediyor. Türkiye bu kabiliyet noksanlığını riskli bir askeri müdahaleyle gidermeye kalkar mı? Ağzımdan yel alsın. 04 GÜNDEM BasHaber SÖYLEŞİ 30 Kasım - 06 Aralık 42015 Rojava’da Kürdlerin rotası Cerablus Barışın ‘Elçi’si katledildi S Reyhan Akgün ur ilçesindeki tarihi Dört Ayaklı Minare’nin kurşunlanarak tahrip edilmesini protesto etmek için Diyarbakır Barosu üyeleriyle birlikte açıklama yaptığı sırada çıkan çatışmada hedef olan Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, başından vurularak öldürüldü. YGDH ve polis arasında çıktığı açıklanan çatışmada 2 polis de hayatını kaybederken, 2 polis ile çok sayıda gazeteci de yaralandı. Bir ay önce katıldığı bir televizyon programında, “PKK bir terör örgütü değil, toplumsal desteği olan silahlı bir yapıdır” dediği için ‘Terör propagandası yapmak’ suçlamasıyla yargılanan Elçi’nin ölümü, Diyarbakır’ı yasa boğdu. Ölüm haberini alan halk hastane önüne akın ederken, dünyadan da yoğun tepkilere neden olaylarla ilgili Başbakan Davutoğlu, dört müfettişin inceleme için görevlendirildiğini söyledi. Diyarbakır’ın gözü önünde vuruldu Yaşamını Kürdlerin demokratik hakları için mücadeleye vakfeden Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, Diyarbakır’ın Sur İlçesi’nde basın açıklaması yaptığı sırada meydana gelen silahlı çatışmada başından vurularak öldürüldü. Resmi kaynaklarca ‘YDG-H üyeleriyle polis arasında yaşanan çatışmada öldürüldü’ diye düşen Elçi’nin haberinde detaylar birbiriyle çelişmekte. Balıkçılarbaşı Semtindeki tarihi Dört Ayaklı Minare’nin kurşunlarla tahrip edilmesini protesto etmek için minare önünde Diyarbakır Baro Üyeleriyle basın açıklaması yaptığı sırada çıkan çatışma ardından, kuşkulu bir şekilde başından aldığı kurşun darbesiyle ağır yaralanan Tahir Elçi, kaldırıldığı Selahaddin-i Eyubi hastanesinde yaşamını yitirdi. Otopsi raporunda Elçi’nin uzaktan atılan tek bir kurşunla başının arkasından vurulduğu kaydedildi. 1990’lı yıllarda devlet güçleri tarafından işlendiği iddia edilen çok sayıda dosyada avukatlık yapan Elçi bir ay önce CNN Türk’te Tarafsız Bölge programında sarfettiği ‘PKK terör örgütü değil, toplumsal tabanı olan silahlı bir harekettir’ dediği için hakkında dava açılmış ve ‘Terör örgü- tü propagandası yapmak’ suçlamasıyla 7.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanmıştı. Elçi’nin koruması polis memuru Ahmet Çiftaslan ile bir diğer polisin de yaşamını yitirdiği çatışmada çoğunluğu basın açıklamasını takip eden gazeteci olmak üzere 10 kişi de yaralandı. Olayın duyulması üzerine Elçi’nin eşi Türkan Elçi, HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, HDP Milletvekili Osman Baydemir, belediye başkanları, sivil toplum kuruluşları başkanları ve üyeleri, siyasi parti yöneticileri ve çok sayıda vatandaş, Elçinin cenazesinin bulunduğu hastane morgunun önünde toplandı. Otopsi işlemleri yapılan Tahir Elçi Pazar günü Diyarbakır’da toprağa verildi. Olayı incelemek için olay yerine giden Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Ramazan Solmaz ve inceleme heyetine karşı da silahlı saldırı gerçekleştirildi ve iki polisin de hafif şekilde yaralandığı bildirildi. Ayrıca çatışmanın yaşandığı sokakta çekim yapan gazeteciler polis saldırısına maruz kaldı. Polis birçok basın mensubunun kamera ve fotoğraf makinesine el koyarak içindeki verileri sildikten sonra teslim etti. Galip Ensarioğlu: Elçi tesadüf olamaz! Tahir Elçi’nin, herkesin itibar ettiği de- ğerli bir hukuk insanı olduğunu dile getiren AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, yine böyle bir duyarlılığını ifade etmek için gittiği Dört Ayaklı Minare’de hedef alındığını söyledi. Elçi’nin çatışmanın ortasında kaldığını söyleyen Ensarioğlu “Bu ismin tesadüf olmadığına kanaat getiriyorum. Böyle bir ismin katledilmesi sivil toplumda yaratacağı etki, herkes tarafından daha iyi bilinmektedir” dedi. Elçi’nin öldürülmesini kınayan Ensarioğlu, faillerinin bir an önce ortaya çıkarılması gerektiğini söyleyerek başsağlığı diledi. Sur’da uzun süredir devam eden hendek kazma ve özyönetim ilanlarından sonra orada bir çatışma planlandığını belirten Ensarioğlu, “Tahir Bey’in orada yaptığı çok anlamlı bir basın açıklamasıydı. Çünkü o çatışmalar tarihi dokulara zarar veriyordu, Tahir Bey, orada bir duyarlılık gösterdi. Provokasyonlara gelmeden serinkanlılıkla yaklaşmak gerekiyor” diye konuştu. CNN Türk ekranında söylediklerinin ardından hedef olma ihtimalinin olduğunu söyleyen Ensarioğlu, “Çünkü neticede bir provokasyon olacaksa seçilen isim önemlidir. Toplumda tahrik ve kaos yaratacak nitelikte bir suikast olması önemlidir. Suikast girişimi, ihtimal dışı değildir” diye konuştu. Elçi nasıl vuruldu? Basın açıklamasının yapıldığı esnada, açıklamanın yapıldığı yöne doğru insanların üzerine ateş açılması ardından baro üyeleri ve diğer vatandaşların açıklama yapılan yerden uzaklaşmaya çalıştığı esnada yaralanan Elçi’nin nasıl vurulduğu netlik kazanmadı. Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Cihan İpek, yaptığı açıklamada Tahir Elçi’nin tek bir ateşli silah yaralanmasına bağlı olarak, sol kulak arkasından uzak bir mesafeden yapılan bir atışla, giriş ve çıkış deliği olan ateşli bir silahla yaralanmasına bağlı olarak katledildiğini söyledi. Yapılan inceleme sonrası açıklanan ön otopsi raporunda; “Kişinin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı olarak kafatasi sol zigola ve burun kemik kırıkları, beyin beyincik kanaması ve harabiyeti sonucu meydana gelmiş olduğu kanaatindeyiz. Uzak mesafeden ateşli bir silah yaralanmasıyla olağan bir ölümdür” denildi. ROJAVA BasHaber 30 Kasım - 06 Aralık 2015 5 SÖYLEŞİ ‘Sizden mi korkacağım’ Ölüm haberinin duyulması ardından birçok parti, kurum ve şahsiyetten olayla ilgili açıklamalar art arda geldi. Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu, Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesiyle ilgili yaptığı yazılı açıklamada Elçi’nin, ‘90’lı yıllardan bu güne JİTEM’ci ağababalarınıza ve generallerinize boyun eğmedim, sizden mi korkacağım’ sözlerini hatırlatarak, Elçi’nin meslek hayatının önemli bir bölümünü bu tür ağır insan hakları ihlalleri, faili meçhul cinayetler ve yargısız infazları ortaya çıkarmakla geçirdiği belirtilerek olayın takipçisi olacakları vurgulandı. HDP tarafından olayla ilgili yaptığı yazılı açıklamada, cinayet kınanırken, Elçi’nin AKP iktidarı tarafından, kendi medyası aracılığıyla hedef ilan edildiği, hakkında linç kampanyası başlatıldığı belirtilerek, “Elçi’nin fikirleri ve mücadelesiyle baş edemeyen insanlık düşmanları onu öldürerek susturmayı seçtiler” denildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Tahir Elçi’nin öldürülmesi ve koruması polis memurunun şehit edilmesine üzüldüm” derken, Başbakan Ahmet Davutoğlu olayla ilgili yaptığı açıklamada, Tahir Elçi’nin öldürülmesiyle ilgili iki ihtimalin olduğunu; Elçi’nin ya suikastle ya da çatışma arasında kalarak yaşamını yitirmiş olabileceğini söyledi. Davutoğlu, birinci ihtimalin olması durumunda asıl hedeflenenin Türkiye olduğunu, ikinci ihtimalde de teröristlerin saldırısı sonucu polislerin 100 metreden ateş açması ve Elçi’nin arada kalmasından dolayı olmuş olabileceğini dile getirdi. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesi üzerine, tüm baro başkanlarını Diyarbakır’a çağırdı. Feyzioğlu, “Bu alçak saldırı, sadece kardeşimiz Tahir’e değil, tüm Türkiye’ye yapıldı” dedi. E Mehmet Salih Batırhan kim ayı ile birlikte Suriye’de IŞİD ve diğer cihatçı örgütlere hava saldırıları gerçekleştiren Rusya sahada sonuç almaya başlarken, Suriye ordusu da, İran ve Hizbullah’ın karadan desteği ile Akdeniz kıyı şeridinde ilerliyor. Rusya ve İran’ın Suriye’deki operasyonları Beşar Esad rejimini diriltirken yaşanan çatışmalardan kaçan siviller nedeni ile yeni bir mülteci dalgası bekleniyor. Lazkiye çevresindeki El Nusra ve Ahrarruş Şam kamplarını vuran Rus Hava Kuvvetleri’ne ait uçağın Türkiye tarafından düşürülmesi de bölgedeki tansiyonu iyice yükseltti. Rusya Devlet Başkanı Putin yapılan açıklamalarda Rusya’nın radikal İslamcı gruplar ile mücadele ettiği ve uçağın düşürülmesi ile Rusya’nın terörle mücadelesinde ‘arkadan hançerlendiği’ kaydedildi. Her ne kadar Türk yetkililer Rusya ile ilişkilerin devam edeceğini ve görüşmelerin sürdüğü yönünde açıklamalar yapsa da Rusya, Türkiye ile birçok alanda ilişkilerini askıya aldı. Öte yandan hem Suriye ordusunun hem de Rusya ve diğer koalisyon güçlerinin bölgedeki cihatçı gruplara yaptıkları operasyonların Kürd güçlerinin pozisyonlarını da etkiliyor. Geçtiğimiz günlerde ABD’nin hava operasyonu desteği ile stratejik konuma sahip Hol kasabasını özgürleştiren Kürd güçlerinin Rakka ve Cerablus operasyonlarına hazırlandıkları ve ABD’li askeri uzmanların bu operasyon kapsamında Rojava’ya geçtikleri öğrenildi. ABD’li askeri uzmanlar Rojava’da mı? Bu arada ABD ordusuna bağlı uzman bir ekibin, Rojava’nın Qamişlo kentine ulaştığı bildiriliyor. Söz konusu destek ekibinin Demokratik Suriye Güçleri’ni (QSD) eğiteceği belirtiliyor. El Quds El Arabi gazetesi, ABD’nin özel birliğinin Qamişlo kentine gönderdiğini yazdı. ABD birliğinin YPG ile birlikte 14 Suriyeli örgütten oluşan Suriye Demokratik Güçleri’ne eğitim ve destek vermesi bekleniyor. Gazetenin Suriye muhaliflerine dayandırdığı habere göre, Rojava’ya ulaşan 50 uzman ABD askerinin Qamişlo’da muhaliflere eğitim ve koordinasyon konularında destek olacak. Suriye Demokratik Güçleri, ABD’nin hava destekli operasyonları ve mühimmat desteği ile Rojava’nın Hesekê kenti çevresinde IŞİD’e karşı geniş bir bölgede operasyon başlatmış, Hol kasabası, Xatûniyê çevresi ve birçok bölgeyi IŞİD’den alarak IŞİD’in Musul ve Irak’a uzanan bağlantı yollarını kontrol etmişti. Kobanê’de ABD’li uzman var mı yok mu? Fransız AFP ajansı da ABD’li askeri uzmanların Rojava’da olduğunu yazarken, konu ile ilgili Kobanê Savunma Konseyi Başkanı İsmet Şêx Hesen ABD askerlerinin Kobanê’ye geçmediğini ve kendilerinin bu durumdan haberdar olmadıklarını belirtti. Ancak konu ile ilgili Bas Haber’e değerlendirme yapan YPG Efrin komutanlarından Evdo İbrahim ise ABD’li askeri uzmanların Rojava’yı ziyaret ettiklerini ve Kürd güçleri ile koordineli hareket ettiklerini açıkladı. Öte yandan AFP’nin geçtiği haberde, “Kobanê’deki bir aktivist” diye tanıtılan bir gazeteci, askerlerin birkaç saat önce geldiğini ve Kürd savaşçıların, Arap ve Süryani savaşçılarla birlikte koordinasyonu ve hava saldırıları gibi konularda da rol oynayacağı belirtmişti. Haberde ayrıca “YPG’den bir kaynağa göre ABD askerlerinin, Kobanê ile sınır oluşturan, Fırat’ın batısındaki Cerablus ve IŞİD’in Suriye’deki kalbi Rakka’ya yönelik operasyonların planlanmasına yardımcı olacak” ifadelerine yer veriliyor. Öte yandan ABD yetkilileri de, Pazar günü yaptıkları açıklamada askerlerinin kısa süre içerisinde DAIŞ çetesine karşı belli görevlerle bölgede yer alacağını belirtmişti. “Efrin kuşatması da kalkacak” Ahraruş Şam ve El Nusra’nın Efrin kuşatmasına da değinen Evdo İbrahim, Rusya ve rejim güçleri karşısında güç kaybeden El Nusra ve Ahraruş Şam’ın Efrin ablukasının da son bulacağını ve örgütlerin rejimin kara operasyonları sonrasında zayıfladıklarını kaydetti. Efrin bölgesinde El Nusra ve Ahraruş Şam ile sıcak çatışmaya girmediklerini ifade eden İbrahim bu örgütlerin saldırıları karşısında direneceklerini belirtti. Uzun bir süredir Kürd güçlerinin gündeminde olan Cerablus operasyonunda da değinen İbrahım konu ile ilgili, “IŞİD gün be gün zayıflıyor ve Kürd güçleri alanda büyük ilerleme kaydediyor. Cerablus ve Rakka operasyonları da zamanı geldiğinde yapılacaktır. Suriye ve Rojava’daki halklar IŞİD ve diğer radikal örgütlerin elinden kurtarılacaktır” dedi. “El Nusra ve Ahraruş Şam Akdeniz kıyısından kaçıyor” Hol, Şedad ve Rakka çevresinde IŞİD’e operasyon gerçekleştiren Kürd güçleri Xabûr Deresi’ne ulaştıkları öğrenildi. Cezire operasyonlarının yanı sıra Halep’te El Nusra ile YPG arasında yaşanan çatışmalar da devam ediyor. YPG’nin, El Nusra üyelerine ait 2 askeri aracı imha ettiği ve bölgede operasyon başlattığı öğrenildi. Uzun bir süredir Halep’in Şêx Meqsûd Mahallesi’ni ele geçirmeye çalışan El Kaide’ye bağlı El Nusra bölgede Ahraruş Şam ile ortak saldırı düzenleyerek mahalleyi YPG’nin kontrolünden çıkarmaya çalışıyor. Gelişmeleri yakından izleyen gazeteci Mihemed Bilo, Rusya’nin saldırılarının El Nusra ve Ahraruş Şam’ı zor durumda bıraktığını ve bu örgütlerin Akdeniz kıyısından barınamayarak Suriye’nin içlerine yerleşmeye çalıştıklarını ve Kürd güçlerinin operasyonları ile karşılaştıklarını söyledi. ENKS’liler serbest bırakıldı Öte yandan Rojava’nın Qamişlo asayişi, Suriye Kürd Ulusal Konseyi’nin (ENKS) düzenlediği mitingde gözaltına aldığı 7 kişiyi serbest bırakıldıkları öğrenildi. Geçtiğimiz hafta ENKS’nin düzenlediği mitingde gözaltına alınan Hasan İsmail, Ahmed Sadun, Medeni Necmeddin, Kazım Halife, Şeyhmus Abdulhamid, İbrahim Ferho ve Abdurrahman Ali isimli kişilerin bugün serbest bırakıldıkları açıklandı. Geçen hafta içinde ENKS, PYD’nin uygulamalarına karşı Rojava’nın farklı kentlerinde gösteri düzenlemişti. Gösteriler sırasında asayiş güçleriyle göstericiler arasında arbede yaşanmış, bazı göstericiler gözaltına alınmıştı. ENKS, daha önce de PYD ve TEV-DEM’in uyguladığı eğitim sistemi ile Şengal operasyonunda şehit düşen Rojavalı Peşmergelerin cenazelerini engelledikleri gerekçesiyle, Qamişlo, Derik ve Çilaxa kentlerinde protesto gösterileri düzenlemişti. 05 İki dost ülke FERHAT KENTEL Gazetelerde Türkiye’nin ve Rusya’nın sahip olduğu savaş uçakları, gemileri, tanklar üzerine grafik eşliğinde karşılaştırmalı istatistiki bilgiler henüz çıkmadı herhalde değil mi? Sanırım çıkmaz... Türkiye çok sağduyulu bir politika izliyor. Rusya karşısında ucuz kahramanlık taslamaması iyiye alamet. Erdoğan konuşurken, salonda bulunan öğretmenlerin yıllardır çocuklara öğrettikleri gazı bol hamaset müfredatının etkisi altında havalara fırlayıp, alkışlamaları; fakat buna karşılık cumhurbaşkanının bu işten hiç keyif almadıklarını açıklaması, bu “sağduyuya” tekabül ediyor. Zaten düşürmeden önce uçağın kime ait olduğu da bilinmiyormuş; sonradan fark etmişler... Gerçi bu arada kimsenin Bayırbucak Türkmenlerinin kılına dokunmasına izin verilmeyeceği de söylendi. Yani bu, sınır ihlali olsun olmasın, Bayırbucak’a kim saldırırsa, uçağını düşürürüz anlamına geliyor mudur; pek anlamadım. Türkmen “bizim soydaşımız”; hassas olmak lazım... Gerçi bu memlekette yaşayan Arapların, Kürdlerin soydaşı değiller ama olsun. Zaten Kürdler de sadece Kürdlerin soydaşı... Olsun, gene de sağduyulu politika sayılır. Rusya’yla çok iyi komşu olduğumuz söyleniyor mesela her fırsatta. Tabii işin ucunda doğal gaz, nükleer santral falan gibi bir sürü iş güç, çıkar, para falan var. Bunlar çok temel şeyler... Sonra mesela Ruslara gösterilen sağduyuda herhalde Rusların çok güçlü olmasının etkisi yoktur... Sonuçta biz de çok güçlüyüz; gerekirse herkesi yeneriz... Rusya bizim dostumuz tabii ki... Hem onların yönetim tarzıyla bizimki çok benziyor. Onlar da tanklarıyla, toplarıyla, uçaklarıyla falan çok övünüyorlar... Milliyetçi gaz onların da çok hoşuna gidiyor; bu vesileyle yaşadıklarını hissediyorlar... Ata binen Putin imajına bayılıyorlar mesela... Kendilerini kahraman hissedince mutlu oluyorlar... Bu arada vatandaşları tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde hak ihlalleri nedeniyle haklarında en çok dava açılan iki ülke de Türkiye ve Rusya oldu hep son zamanlarda. Bu da ortak bir nokta. Her iki ülkenin birbirlerinden meşruiyet desteği alması da çok önemli... Bütün bunların yanısıra Rusya’nın bir Çeçen sorunu vardı; Putin, bir kukla –Kadirov- vasıtasıyla onu halletti. Adam yatıp kalkıp “Putin Allah’ın bize gönderdiği bir nimettir. Önünde diz çökmemiz gerekir” diyor ve Rusya’nın kirli işlerinin halledilmesi için de, uzak yakın dinlemeden elini taşın altına sokuyor. Faydalı bir adam yani.. Aslında Putin daha akıllı. Hem Çeçen direnişini ezdi, hem de direnişçilerin Ortadoğu’ya ihraç edilmesi konusunda mükemmel bir hamle yapmış oldu. Şimdi o IŞİD bayrağı altındaki Çeçen vs. kim varsa, her türlü “fundamentalist İslamcı” harekete karşı beyaz dünyanın “özgürlükçü bayraktarlığını” yapıyor. Bir taşla iki kuş! İyi bir şey yani... Bizim burada da böyle bir şey olsaydı, iyi olurdu... Türkiye kendine sadık Kürdlerden müteşekkil bir otonom bölge kurabilseydi, fena olmazdı... Bu konuda Rusya’yla kardeşliği ve bilgi alışverişini ilerletmekte yarar var. Geçtiğimiz yıllarda “Benim Çeçen sorunum var, senin de Kürd; birbirimizi kırmayalım, üzmeyelim; şunun şurasında komşuyuz” diyerek gerçekten bir komşuluk timsali bir durum yaşanmıştı. Sonra da bizim başbakanımız Çerkes soykırımının şehri Soçi’de kardeş Putin ile olimpiyat töreni izlemeye gitmişti... Bu da “reel politka”, çıkarlar, ihtiyaçlar anlamında gayet normal bir politikaydı tabii ki... Bu sağduyu Nusaybin’de, Cizre’de, Silvan’da yok demeyin... Oralarda birilerinin dişine kan değmiş, o yüzden orası sağduyusuz gibi görünüyor. Hem oradakiler soydaş değil ki; bir nevi itaat etmek zorundalar. Neyse daha fazla devam etmemeyeyim... Şimdiki zamanın en çok vatanseverleri, Bush usulü “önleyici saldırı”yla uyarmışlardı... Savaş boyalarıyla herkesin aynada makyaj tazelediği bir ortamda, bu “sağduyulu” yazıdan bile birileri “vatana ihanet” falan çıkarırlar, neme lazım... 06 GÜNDEM BasHaber 30 Kasım - 06 Aralık 2015 BasHaber GÜNDEM 30 Kasım - 06 Aralık 2015 07 Rusya’nın Kürdistanla ölümcül davası BİLAL SAMBUR Rus uçağının enkazı ve Kürd siyaseti T ürkiye’nin, Suriye’de cihadistlere karşı operasyonlar yapan Rus savaş uçağını düşürmesi hadisesinin birçok boyutu konuşuldu. Ancak bu olayın meydana Faysal Dağlı gelmesine neden olan en önemli faktörlerden biri ve bu olayın etkileyeceği en önemli sonuçlardan biri aslında Türkiye ve Rusya’nın Kürd siyaseti. Elbette Kürd siyasetinin de bu olayla birlikte oluşacak konjonktürden nasıl etkileneceği ve geliştireceği tavır da oldukça önemli. Sorular ve olgular: 1- Türkiye neden Suriye ve Rojava’da bu denli agresif bir siyaset izliyor? 2- Rusya’nın süper arenaya dönmesinin Kürdlere yansıması nasıl olacak? 3- Bu gelişme Kürdleri nasıl etkileyecek, Kürd siyaseti nasıl bir tavır geliştirecek? Türkiye, Kuzey Suriye sınırı boyunca uzanacak Rojava’da bir Kürd devleti veya statüsüne neden karşı ve neden Rusya’yı bile karşısına alacak denli agresif? a-Türkiye içerde boğuştuğu PKK’nin denetiminde Rojava’da kurulacak olası bir Kürd devleti veya statüsünü, kendi sınırları içinde çözemediği Kürd meselesini etkileyeceği gerekçesi ile redetmektedir. Türkiye, PKK’nin bu devlet ile daha da güçlenerek, Ankara ile sorunlu tüm güçlerin ilgisini çekip ciddi bir tehdit olacağını öngörmektedir. Ankara, Rojava’nın Kuzey’deki Kürdlerde de, “ayrılma, kendi devletini kurma” konusunda bir motivasyon kaynağı olacağını hesaplamaktadır. Öte yandan PKK, Rojava’da teritoryal bir egemenliğe sahip olduğu sürece içerdeki çözüm sürecinde eli güçlü duracak ve Ankara, çözümden istediği ve anladığı sonucu alamayacaktır. Çözümsüzlük ve şiddet sürdüğü sürece de Rojava’daki PKK devleti Türkiye için tehdit potansiyeli oluşturacaktır. Türkiye’nin Rojava’ya karşı girişimleri ise, Kürdlerin blok olarak Ankara’ya karşı konumlanmalarına neden olacaktır. Aynı zamanda PKK’nin geleneksel olarak Batı dünyası ile mesafeli ve çelişik duran bölgesel güçlerle ve son zamanlarda daha açık bir şekilde Şii Mihveri ile birlikte hareket etmeye dayalı stratejisi, Türkiye’nin bölgesel güç olma mücadelesinde (Rusya) İran/Irak/Suriye eksenine karşı elini zayıflatacak, Şii mihverinin Türkiye’nin içini karıştırma olanağına sahip olmasına neden olacaktır. c- Türkiye, olası bir Rojava devletinin, ileride KRG ile birleşme ihtimalinden ürküntü duymaktadır. Rojava’da oluşacak Kürd devleti orta vadede KRG ile birleşir veya yakınlaşırsa, Türkiye, Kürdistan enerji kaynaklarının dünyaya açılmasında alternatifsiz koridor olmaktan çıkacak, Kürdler seçenek olarak Lazkiye merkezli Alevi devleti ile hareket edip Akdeniz’e açılabilecektir. Bu durum Türkiye açısından öngörülemeyecek ekonomik, siyasal sonuçlara ve stratejik kayıplara neden olacaktır. d- Rojava’da olası Kürd devleti ile Türkiye’nin Arap alemi ile coğrafik ilişkisi kesilecektir. Mevcut durumda Ankara’nin Süni Arap dünyası ile doğrudan sadece Kilis üzerinden Cerablus’ta bir fiziki temas koridoru kalmıştır. Irak ile Türkiye’yi birbirinden koparan KRG sınırlarının belirginleşmesinden sonra, bölge tümüyle Kürdlerin eline geçerse Türkiye, Araplar üzerinde ciddi bir güç ve etki kaybına uğrayacaktır. Türkiye’nin Arap ülkeleri ile tüm ticari ve fiziki ilişkisi Kürdlerin denetiminde gelişecektir. e-Türkiye’nin Arap dünyası ve Suriye üzerindeki “neo-osmanlı” tahayyülleri Türkiye’nin doğu ve güneyini çeviren Kürd duvarında sona erecektir. Tüm bu nedenlerden dolayı “Rojava” terimi Türk devlet zihninde “Truva atı” şeklinde anlam bulmaktadır. IŞİD’in ve diğer cihatçıların Kürdlere saldırmasına Ankara’dan gösterilen ‘hoşgörü’ ve Rojava hattının birleştirilmesi girişimlerine karşı hükümetin gösterdiği tepkiler bu olasılığı tasfiye etmeyi amaçlamaktadır. f- Ankara, ciddi ekonomik ilişkiler içinde olduğu Rusya’nın PYD’yi destekleyerek, Ce- rablus hattını aşabilmesine ve devletleşmesine neden olabileceği ve yürüttüğü operasyonlarla sahadaki mütefiklerini elimine edebileceği, Esad rejiminin yıkılmasını hedefleyen yatırımlarını boşa çıkarabileceğini endişe ile izlemekte ve bu nedenle Moskova’ya karşı agresif siyaset yürütmektedir. Rus uçağının düşürülmesine neden olan tehlikeli tavrın esas nedeni budur. g- Erdoğan, ‘genetik olarak’ Rus düşmanı olan Türk kamuoyuna “Moskov uçağı bile düşürecek kadar babayiğit bir başkan adayı“ olduğu mesajı vererek, kendi çeperine akan ve mecliste başkanlık rejimini de kapsayan anayasa değişiklikleri sırasında kullanılabilecek bir ulusal enerji yaratmıştır! Elbette Türkiye hariciyesi açısından ortaya çıkan vahim “Rus kapanından” çıkışın bir yolu vardır. Bu yol aslında sıfır maliyetli, Türkiye’nin bölgesel konumunu da sarsmayacak, kayıplara uğramasına neden olmayacak kestirme bir yol olmasına rağmen, bu güzergah Ankara’dan bir kabus döngüsü gibi görünmektedir. Kürdlerin “çözüm” olarak ifade ettikleri bu yol, Ankara’nın Kürdlerle barışması ve haklarını iade ederek, yüzyıllık haksızlığa son vermesidir. Bunu yapmadığı sürece, benzeri karambollerde ya uçak düşürerek ya da uçakları düşürülerek sorun üretmeye mahkum kalacaktır. Rusya’nın süper arenaya dönmesinin Kürdlere yansıması -Rusya 2005 yılından bu yana yeniden yapılanarak Çar İmparatorluğu ile Sovyet döneminin ihtişamlı ‘Süper güç’ pozisyonuna dönmek istemektedir. a-Moskova bu nedenle eski arka bahçelerinde yeniden etkin olmak istemektedir. Suriye, aynen Ukrayna, Gürcistan ve Kırım gibi Rusya ve Sovyetlerin eski arka bahçesi ve diğerlerinden farklı olarak Moskova’nın koruması altındaki 50 yıllık mütefiğidir. b-Doğu Akdeniz’deki askeri varlığı Rusya için vazgeçilmez 2 asırlık yatırımıdır. Rusya’nın dünya ticaretinin önemli bir kısmını Doğu Akdeniz üzerinden yapılmaktadır. Bu yol Rusya’nın dünyaya açılma kanallarından biridir. Suriye’deki Tartus ve Lazkiye hava ve deniz üsleri Rus ordusunun bölgedeki çıkarlarını koruyan yegane karasal merkezleridir. c-Rusya’nın uzun süre Kafkaslarda boğuştuğu Selefist cihadçılar Suriye’de birikmiştir. Burada Selefistlerin olası zaferi Çeçenistan, İnguş, Dağıstan gibi bölgelerde ertelenen savaşın yeniden başlaması ve Rusya’ya karşı Kafkaslarda daha güçlü bir ‘cihada’ tutuşmaları anlamına gelecektir. Bu nedenle Moskova açısından Suriye batağına ihraç edilen ve Türkiye’nin desteklediği “Kafkas mücahidlerin” burada imha edilmeleri gerekmektedir. Keza Rusya’nın düşmanı ve Türkiye’nin dostu olan bu radikaller, Rusya’nın mütefiki Esad rejimini de hedefleyerek, Moskova’nın buradaki çıkarlarını da tehdit etmektedir. d-Sovyetler, Afganistan’da Batı destekli uluslararası cihat ordusuna karşı giriştiği savaşı kaybederek yıkılmıştır. Rusya, bu yenilginin rövanşını Suriye’de alarak, yeniden süper arenaya dönmek istemektedir. Moskova, Kafkaslar, Ukrayna ve Suriye’deki devletler dışı radikal organizasyonlarla tehdit edilen çıkarlarını yine devletlerdışı mütefik organizasyonları destekleyerek yanıtlayacaktır. e- Rusya ve Türkiye, Suriye’deki hedefleri ve müttefikleri üzerinden ciddi bir rekabet halindedir. Türkiye cihadçıları destekleyerek, Esad rejimini yıkmak, Rusya ise Esad rejimini destekleyerek cihadçıları yenilgiye uğratmak istemektedir. İki ülke şimdiye dek sahadaki vekilleri ile sürdürdükleri savaşta şimdi de yüzyüze gelmiş ve bu rekabet uçak düşürme boyutuna ulaşmıştır. İki ülke arasında son 20 yılda kurulan ciddi ekonomik ve siyasi ilişkiler Şam’ın şekeri kadar tad vermemiş ve sonucu kestirilemeyecek tehlikeli bir boyuta ulaşmıştır. Gelişmeler Kürdleri nasıl etkileyecek, Kürdlerin tavrı ne olacaktır? Kürdlerin bu gelişmelerden nasıl etkilenecekleri veya istifade edecekleri ise onların iç ilişkileri ve izleyecekleri bölgesel siyaset ile ilgilidir. a- Kürd siyasetinin ana çizgilerinden olan PKK, şimdiye dek İran/Suriye/ Irak gibi bölgesel güçlere yakın durarak Şii mihveri ile birlikte hareket etmiştir. PKK’nin klasik sol refleksi Batı dünyasına, TC ile yürüttüğü çatışma ise Ankara’ya mesafeli durmasına neden olmaktadır. Bunun sonucunda PKK, politik çelişki ve iktidar rekabeti içinde olduğu PDK ile gerilmekte, Güney’de yine Şii mihveri etkisindeki Goran ve YNK ile birlikte hareket etmektedir. Ancak son zamanlarda Öcalan ve HDP’nin Batı dünyasına açıldığı ve PYD’nin Suriye savaşında IŞİD’e karşı ABD ile işbirliği yaptığı gerçeği PKK’nin Batı ile ilişkisizliğinde yeni ancak stabil olmayan bir durum doğurmuştur. b-Buna karşılık Kürd siyasetinde diğer belirgin çizgi olan PDK ise Batı ve Türkiye hattına yakın durmaktadır. KRG yönetiminin, Irak’tan ayrılma ve bağımsızlık planları Bağdat ve Tahran’ın rediyesine uğrarken, adı geçen başkentler Barzani yönetiminde istikrarsızlık yaratmak amacı ile Kürd güçleri arasındaki çelişkileri çoğaltmakta, zaman zaman da fiilen saldırılara girişmektedir. Bununla bağlantılı olarak Şengal ve Rojava’da PDK ile PKK arasında çatışma tehlikesi de barındıran bir durum doğmuştur. c-Şii mihverinin başat gücü olan Tahran ve Şam, Türkiye’nin Suriye’ye müdahelesine misilleme olarak Kuzey’deki çözüm sürecinin kesintiye uğramasını ve çatışmaların sürmesini dilemektedir. Keza bu güçler Rojava’da IŞİD’e karşı PYD ile koordineli hareket ederek, Ankara’nın burada da PYD ile karşı karşıya gelmesini kışkırtmaktadır. d- Uluslararası ve bölgesel güçlerin hesaplaşma alanı haline gelen Suriye’de PYD pragmatik manevralarla ABD/ Batı koalisyonu ve Rusya/Şii mihveri ile Türkiye gibi karşıt güçlerin arasındaki çelişkilerden faydalanarak çatlaklardan sızmayı ve her kesimden faydalanmayı esas alarak ciddi bir güç olmuştur. Ancak bölgede iktidar monopolü olarak diğer Kürd güçlerine alanı kapatması, Şengal’deki uzlaşmaz iktidar talebi, PDK ile Bağdat ve Tahran’ın da taraf olduğu ve kışkıttığı ciddi bir gerginliğe dönüşmüştür. Bu durum Kürd siyasetinde birlik umudu bir yana, çatışma tehlikesi de yaratmaktadır. Basın üzerinden kullanılan suçlayıcı dil ise tarafların kitleleri arasında ciddi bir yarılmaya neden olmaktadır. e- Rusya ve Türkiye’nin Suriye’de karşılıklı kuvvet kullanma tehdidine dönüşen rekabeti bu güçlerin Kürdleri de kapsayan yeni bir aşamaya geçeceklerini haber vermektedir. Daha şimdiden Rusya’nın Rojava’da PYD ile askeri ve siyasi safları sıklaştırarak yeni bir cephe açtığı haberleri gelmektedir. Elbette bu durum Türkiye’nin PYD ile ilişkilerinin daha da gerilmesine, dolayısı ile içerde PKK ile çatışma sürecinin tırmanmasına veya devamına neden olacaktır. f- Rusya’nın aktif hava desteği ile ABD’den uzaklaştırmak isteyeceği PYD’nin bu oyuna gelmesi ve Rusya/Şii mihverine mahkum olması, Suriye’de Esad iktidarının olası reorganizasyonunda Kürdlerin maruz kalacağı bastırma hareketinde yalnızlaşma tehlikesi içermektedir. Esad rejimi savaşın sonunda radikalleri yenerse, Kürdlerin Rojava’da ciddi bir orduya ve istedikleri teritoryal egemenliğe sahip olmalarına izin vermeyecektir. Bu durumda Rusya’nın Kürdlerin yanında Esad’a karşı duracağını varsaymak şair temenisi olacaktır. Bu olasılığı engellemenin tek yolu, Batı dünyası ile de ilişkileri sürdürmek ve PDK ile uzlaşarak arka cephesi Güney Kürdistan olan bir hat açmak ve Kuzey’de Çözüm Süreci’nde ısrar etmektir. g- Rusya’nın Kürdler ile 200 yıllık ilişkisi trajiktir. Moskova, Kürdleri her zaman taktik bir ilişki olarak değerlendirmiş, yüzüstü bırakması gerektiği hallerde bunu soğukkanlı bir şekilde yapmıştır. Bu tecrübe; Kızıl Kürdistan, 1937-43 sürgünleri, Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti, Irak’ta PDK’ye karşı IKP/ Baas Partisi ittifağı ve Öcalan’ın teslimi gibi örneklerde sabittir. Kürd siyaseti gelecekte tekrar soğukkanlı terkedişlere maruz kalmamak, totaliter Rusya/Şii mihverinin ‘zehirli kahve’ suikastine kurban gitmemek için Batı ile ilişki kanallarını açık tutmak, demokratik değerleri korumak dışında bir seçeneğe sahip değildir. f-Moskova, Kürdler arası gergin ilişkiden KRG rejimine karşı da istifade etmek isteyecektir. Kürdistan Bölgesi, Avrupa ve Türkiye’nin Rus gazı ve petrolüne bağımlılığına karşı alternatiftir. Rusya bu alandaki üstünlüğünü kaptırmamak için özellikle İran üzerinden Kürdistan’ı istikrarsızlaştırmak ve bunun için kendine yakın Kürd güçlerini de harekete geçirmek isteyecektir. Rusya’nın bölgeye dönüşü ve Şii mihveri ile samimi ortaklığı sadece Esad’ın paçasını kurtarmak için değil, Kürdistan’ın bağımsızlığını ve kendi pazarına açılan yeni enerji merkezi olmasını engellemek içindir. Suriye’de karşılıklı uçak düşürmeye ve kuvvet kullanma tehidine dönüşen yeni soğuk savaş iklimi Kuzey’deki Çözüm Süreci’ni de olumsuz etkileme potansiyeline sahiptir. Kürd siyaseti düşen Rus uçağının enkazı altında kalmamak için bu hesapları yeniden yapmak zorundadır. Doğru sonucun tek sağlaması da Kürdler arası birlik ve demokratik rekabet ilişkisidir. Yanlış giden tarihin saati Kürdler için doğruyu gösterme safhasındadır. Bu anı kaçırmak Kürdlere kaybettirecektir. Şu anda savaşan, tehditleşen devletlerin fırtına dindikten sonra çıkarlarını esas alarak kendi aralarında bir denge oluşturacakları ve Kürdler için asla birbiri ile savaşmayacakları veya çıkarlarından vazgeçmeyecekleri unutulmamalıdır. Bu nedenle Kürd siyaseti, realpolitiğin yarattığı imkanlardan faydalanarak bir an önce safları sıkılaştırarak kendi oyununu kurmak zorundadır. Kürd siyaseti, içeride iktidar rekabetini erteleyip, ilerleyen süreçlerde bunu demokratik yollardan yürütecek olgunluk ve deneyime sahiptir. 24 Kasım tarihi, Suriye savaşı tarihinde özel bir tarih olarak kaydedilecektir. Soğuk savaş dönemi dahil şimdiye kadar hiçbir NATO ülkesi Rusya’nın savaş uçağını düşürmedi. Türkiye, angajman kuralları çerçevesinde hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle bir Rus savaş uçağını düşürdü. Uçak düşürme olayından sonra Türkiye-Rusya arasında bir diplomatik kriz meydana geldi. Bir uçağın düşürülmesinden dolayı, Türkiye-Rusya arasında bir savaşın çıkacağını söyleyemeyiz, ancak Rusya-Türkiye ilişkilerinin hiçbir şekilde eskisi gibi olamayacağını öne sürebiliriz. Rusya, savaş uçağının düşürülmesini, Türkiye’nin kendisine karşı resmi olarak savaş ilan etmesi olarak duyurdu. Suriye’deki Esad rejimine karşı savaş ilan eden Türkiye, Rusya’yayada savaş ilan etmiş durumdadır. RusyaTürkiye gerginliği, Ortadoğu ve Kürdistan’ı derinden etkileyecek bir potansiyel taşımaktadır. Rusya, Ortadoğu’da süper güç olarak var olmayı istemektedir. Esad rejiminin düşmesi, hiçbir şekilde Rusya’nın istemediği bir durumdur. Rusya, Esad rejiminin ayakta kalması için fiilen Suriye savaşına müdahil olmuştur. Rusya için, fiilen Suriye bitmiştir. İran-Rusya ittifakı, kendilerine ait bir Suriye’yi inşa etmeye çalışmaktadırlar. Rusya’nın hayalindeki Suriye, Nusayri devletinin kurulduğu bir Butik Suriye’dir. Rusya ve İran, Sünni Araplar ve Nusayrilerin artık bir arada yaşamayacağının çok iyi farkındadırlar. Rusya, Nusayri Suriye’si ile Rojava arasında iyi ilişkilerin olmasını istemektedir. Rusya, bir yanda Esad rejimi üzerindeki etkisini arttırırken öte yandan Rojava Kürdleriyle stratejik ilişkiler geliştirmeye çalışmaktadır. Rusya için ideal olan Nusayri bölgesi ve Rojava’da eş zamanlı olarak etkin olmaktır. Türkiye, Kuzey Suriye’de hiçbir yapılanmaya ve Fırat’ın Batısına geçilmesine izin vermeyeceğini defalarca açıklamıştır. 24 Kasım uçak düşürmesinden sonra Rusya, Türkiye’nin Rojava’ya yönelik hiçbir müdahalesine ve operasyonuna izin vermeyecektir. Son uçak düşürme olayından sonra Türkiye’nin Cerablus’a yönelik herhangi bir operasyonu karşısında Rusya, buna karşılık verecektir. Önümüzdeki günlerde Rusya ve Türkiye arasında Rojava konusunda yoğun bir rekabetin yaşanacağını söyleyebiliriz. Rusya, Türkiye’nin karşı yaptığı uçak düşürme hamlesine PYD ile stratejik ilişkiler kurma ile yanıt verebilir. Rusya, Esad rejimine karşı olan Nusra, ÖSO ve IŞİD gibi unsurlara karşı sürekli olarak operasyonlar düzenlemesine rağmen, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ve Rojava’nın IŞİD’e karşı ortaya koyduğu direnişe etkili bir şekilde destek vermemiştir. Rusya’nın gündeminde Kürdistan’ın güvenliğinin ve Rojava’nın durumunun birincil derecede yer tutmaması düşündürücüdür. Türkiye ile gerilen ilişkiler Rusya’yı, Kürdistan’ın ve Rojava’nın IŞİD’e karşı verdiği mücadeleyle ilgili tutumunu değiştirmeye yöneltebilir. Uçak düşürme olayı, Rusya’nın Suriye’deki varlığını kalıcılaştırmaktan ve derinleştirmekten başka bir işe yaramamıştır. Rusya, Suriye’ye Akdeniz ve Ortadoğu’daki üssü olarak bakmaktadır. Amerika’nın Rusya gibi Suriye’de kalıcı olarak var olma şansı çok zayıftır. Rusya’nın Suriye’deki kalıcı varlığına Amerika, Kürdistan Bölgesindeki varlığını güçlendirerek karşılık verecektir. Suriye’nin Rusya için taşıdığı anlam ne ise, Kürdistan’da Amerika ve Batı için daha fazla anlama ve öneme sahip bulunmaktadır. Ortadoğu’da Amerika ve Rusya’nın yürüteceği güç savaşı, bundan sonra Suriye ve Kürdistan merkezli olarak sürdürülecektir. Rusyaİran ittifakı, Heşdi Şabi gibi yapılar yoluyla, Kürdistan’a müdahale etmeye ve Barzani yönetimini etkisizleştirmeye çalışmaktadırlar. Kürdistan, Batıyla güçlü ilişkiler kurduğu takdirde Rusya-İran ittifakına karşı güçlü bir şekilde karşı durabilir. Rusya, Rojava’da PYD’yi kendisine kısmi olarak yakınlaştırmayı başarmış gözüküyor. Rusya-İran ittifakının esas amacı, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni kendilerinden yana tavır almaya zorlamaktır. Önümüzdeki günlerde Rusya-İran ve Amerika, Kürdlerin desteği konusunda birbirleriyle rekabete gireceklerdir. Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Batı ve Amerika’nın desteğine ihtiyaç duymaktadır. Kürdlerin, Amerika ve Batıdan vazgeçip Rusya’nın yanında yer almak gibi bir hataya düşmeden dengeli ve hassas bir politika izlemesi gerekmektedir. 08 SÖYLEŞİ BasHaber SÖYLEŞİ 30 Kasım - 06 Aralık 82015 SÖYLEŞİ BasHaber 30 Kasım - 06 Aralık 2015 9 SÖYLEŞİ 09 USAK Uzmanı Kerim Has: Rusya, Suriye’de konfederatif bir devlet istiyor Rusya’nın iç ve dış politikası, Avrasya’da güvenlik sorunları ve enerji politikaları konularında çalışan Kerim Has, USAK Avrasya Araştırmaları Merkezi Uzmanı. 10 yıldır Moskova’da yaşayan Has, uluslararası güvenlik ve Türk dış politikası konularında da akademik çalışmalar yürütmekte. Türkiye’nin sonuçları ağır olabilecek uçak vurma macerasına neden kalkıştığını, Rusya’nın OrtaYeter Polat Türkiye, Rusya’yı hedefleyen ve sonuçları ağır olabilecek uçak düşürme macerasına neden kalkıştı? Bu krizin uzun vadede sonuçları neler olacak? Türkiye’nin aldığı karar, yani angajman kuralları ve hukuk çerçevesinde uçağı düşürmesi doğru bir karardır. Her ihtimale karşı kendi hava sahasına yönelik istediği bir angajman kuralı var, herhangi birine karşı istediği angajman kuralını uygulayabilir. Türkiye’de 2012 Haziran ayında Suriye’de Esad ordusu; Türkiye uçağını düşürmüştü. O aşamadan sonra Türkiye, angajman kurallarını Suriye tarafından gelecek uçaklara göre veya hava araçlarına yönelik angajman değiştirmiş ve düşman olarak kodlamıştır. Savaş uçaklarının ve yolcu uçaklarının kullandıkları hava koridorları var. Bu ikisinin de koridorları ayrı, ama netice itibariyle bu angajman kurallarının her birini kendi istediği şekilde uygulayabilir. Nitekim Haziran 2012’den bugüne kadar resmi olarak bildiğimiz; Suriye’nin üç hava aracı düşürüldü. Bir tanesi Suriye’nin savaş uçağı idi. Sonrasında yine Suriye ordusuna ait bir insansız hava aracı düşürülmüştü. Üçüncüsü de bir Suriye helikopteri düşürülmüştü. Bu angajman kuralları biliniyor herkes tarafından ancak Rusya, Suriye’de operasyona başlayınca da bu şekilde bunu güncellemek gerekti ve Genelkurmay Başkanlığı da 2 Ekim’de bu yeni angajman kurallarını, tekrardan kamuoyuna ilan etti. Bu ‘sürpriz bir uçak vurma’ olayı değil diyorsunuz? Türkiye, hukuki olarak elinden geleni yapmıştır. Sadece Ekim ayında Rus uçakları 4 kez Türkiye hava sahasını ihlal etmiştir. Her defasında Türk ve Rus yetkililerle görüşme gerçekleştirilmiştir. Büyükelçilikle beş defa görüşülmüştür, onun haricinde Rusya’dan askeri yetkililer de gönderildi. Türkiye elinden geleni yapmıştır. Bu diyalog sağlandı, ancak bu bir mekanizmaya ve yazılı ortama dönüşmedi. Angajman dediğimiz ‘dost ve düşman’ olarak tanınıyor bu uçaklar. Bunun kodlarının, uçuş güzergâhlarının verilmesi lazım. Orada bir doğu ajandasında neler olduğunu, ‘Kürd realitesinin Rusya’nın Türkiye ve İran’a karşı kullanabileceği bir dış politika enstrümanı’ iddiasını, küresel güçlerin Suriye’nin geleceği konusundaki çıkarları ile Kürdlerin bu gelişmelere bağlı olarak izleyeceği stratejiyi USAK Uzmanı Kerim Has ile konuştuk. BasHaber’in sorularını yanıtlayan Has, Suriye’nin kuzeyinde bir Kürd entitesinin koridor şeklinde hava ihlali olursa Türkiye’ye yönelik, kendi uçuş bilgilerini Türkiye’ye verilmesi gerekiyordu. Uçaklarının kalkış kodları Türkiye’ye verilmesi gerekiyor. Bu uçak Türkiye’nin hava sahası ihlalini yapmış olsa bile Türkiye o uçağı dost bir ülke uçağı olarak kabul edeceği için o uçağa herhangi bir müdahalede bulunmayacaktır. Ancak onlar, işbirliğine yanaşmadı. Batılı koalisyon da şu an Suriye’de operasyon yürütüyor. Mesela onlar için ‘niye Türkiye’nin hava sahasını ihlal etti?’ diyemiyoruz, çünkü onların kodları var. Türkiye’nin burada sınır boyunca uzanan bir etkisi var. Burada güneyimize uçaklar yaklaşınca, dost ülkeler olarak tanımladıkları için karşı bir saldırıya girişilmiyor. Rusya böyle yapmadı, Rusya’ya defalarca ifade edildi, ama Rusya hiçbir zaman buna uymadı. Üstelik Türkiye tarafından yapılan açıklamada Rusya halkı rencide edilememek için ‘Suriye ve diğer ülkeler’ diye geçiyordu, halbuki burada sadece Rusya vardı, ama Rusya bu hassasiyeti görmedi. Rusya, aynı şekilde bu kodlamaları ABD’ye de vermedi. ABD de Rusya’ya bu kodlamaları vermiyor. Bu tarz kodlamaların verilmesi askeri güçler tarafından bir taviz olarak belirtiliyor. Rusya “ben her halükarda uçuş kodlarını vermesem de Türkiye benim uçağımı düşürmez” şeklinde düşündü. Rusya, Türkiye’yle ekonomik, diplomatik ve siyasi ilişkilerini göz önüne alarak, zaten Türkiye’ye bir saldırı amacı da taşımadığı için rahatlıkla bu uçuşu yapabildi. Türkiye hassasiyetini bildirdi, Putin’in ‘sırtımızdan bıçaklandık’ ifadesi de biraz bununla ilgilidir. Türkiye’yi denediler. Bu konuda hukuki açıdan Türkiye haklıdır. Sonuçlar bakımından ilerlersek bu işin siyasi sonuçları ne olur? Şöyle düşünmek gerekiyor: 10 yıldır Rusya’da yaşıyorum, Gürcistan ve Kırım krizini gördüm, Ukrayna krizi devam ediyor. Bu şekilde toplum siyasi liderliği üçüncül bir şekilde böyle sert bir kriz görmedi. Rusya bütün ilişkilerini; yani bölgesel ve hem de ikili ilişkilerini gözden geçirecektir; yaptırımlara ve gümrüklerde, turizm sektöründe kısıtlamalara başlayacaktır. 15 Aralık’ta düzenlenecek olan Üst Düzey İşbir- oluşmasının, tamamen Türkiye’nin güneyinde de facto bir Kürd oluşumu anlamına geldiğini belirten Has, “Rusya, Suriye’nin hali hazırdaki toprak bütünlüğünü koruyamayabileceğini, yeniden eski Suriye’yi inşa edemeyebileceğini, en iyi ihtimalle de Suriye’yi federatif/konfederatif bir devlete dönüşebileceğini düşünüyor. Daha kötü senaryo ise Suriye’nin parçalara bölünmesi; bu bölünmeyle birlikte kuzeyde liği Konseyi toplantısının da iptal edileceğini düşünüyorum. Zira Putin de oraya katılacaktı. Üst düzey yetkililerin katılacağı bu toplantının iptal edilme ihtimali yüksek. Önceki gün iki ülke dışişleri bakanlarının başkanlık ettiği Ortak Strateji Planlama Grubu toplantısı iptal edilmişti. Bugün itibariyle Toplumsal Forum iptal edildi, şimdi de karma ekonomi komisyon dediğimiz yine enerji bakanların başkanlık ettiği ekonomik ilişkilerin görüşüldüğü komisyonun iptal edileceği söyleniyor. Lavrov, bununla ilgili bir görüşme planlarının olmadığını açıkladı. Karşıt bir restleşme var, Türkiye biraz daha derinliği azaltmaya çalışıyor gördüğüm kadarıyla, ancak Rusya tarafı biraz daha bu meseleyi tırmandırıp Türkiye’yi “dize getirmeye” çalışıyor. Bu konuda yanlış yaptığını düşünüyorum. Öte yandan bölgesel ilişkilerde ilk etapta Türkiye’nin başını Suriye meselesiyle ağrıtmaya çalışacaktır. Bu yola başvuracaktır. Burada Türkiye’yi rahatsız edecek husus Suriye üzerinden olacaktır. S-400 hava savunma sistemlerini gönderdi. Rusya, Türkiye’nin hava kuvvetlerini tehdit edecek kapasitede olan S-400’leri göndererek ne demiş oldu? Yakın zamana kadar Rusya S-300’leri satmasın istiyorduk. S-300’ler 100 kilometre civarında bir menzile, S-400’ler ise 400 kilometre gibi bir menzile sahip. Bu, “Suriye’nin hava sahasının hemen hemen tamamını kontrol altına almak istiyorum” demektir. Kimse Rusya’ya neden S-400’ü gönderiyorsun diyemeyecek. Esad şu an meşru olarak yönetimde ve meşru bir aktör olarak görülüyor. BM’de Şam rejimi temsil ediliyor. Haliyle Esad’ın onayıyla bunları oraya yerleştirmek istiyor. İki yıl öncesine kadar Rusya’nın bunları satmasını istemiyorduk, çünkü sattığı zaman Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyine operasyon yapma ihtimali sona erecektir. Şu an ise daha güçlü malzemeler yerleştirilmek isteniyor. Bu, birebir Suriye hava sahası ihlal edildiğinde Türk uçaklarının Rusya tarafından düşürülebileceği anlamına geliyor. Bölgede Azez-Cerablûs hattı kaldı. Bu hat IŞİD’in elindedir. Bu hattın IŞİD’den alınıp bir Kürd oluşumu, doğusunda mümkün olduğunca minimize olmuş, zamanla bitirilebilecek bir terör örgütü; mümkün olduğunca batıda da Esad’ın hâkim olduğu bir devlet düzeni. Burada bir unsur var: Bir Kürd entitesi oluşacaksa, bu entitenin Doğu Akdeniz’e açılıp açılmayacağı konusudur. Açılıp açılmayacağı konusunda ise Türkmen gruplar önemlidir” diyor. daha çok Türkmenlerin olduğu muhalefete verilmesi talep ediliyor. Türkiye’nin böyle bir talebi var. Öte yandan da Rus güçleri içerisinde Türkmen grupların olduğu bölgeleri vuruyor. Neticede şuna gelmek istiyorum: Azez-Cerablus hattının boşalması sonucunda Rusya’nın oraya PYD güçlerini yerleştirmesi konusunda bir politikası olacaktır. Nitekim o politika faaliyete geçmiş durumda diyebiliriz. ABD’nin de PYD’yi meşru bir aktör, YPG’yi de meşru bir silahlı aktör olarak görmesi Türkiye’nin işini zorlaştırabilecek bir unsurdur. Rusya’nın Ortadoğu’daki ajandasında yakın dönemde neler var? Suriye bağlamında baktığımızda Rusya Esad rejimini güçlendirdi, bu rejimin bir şekilde kalmasını istiyor. Hatta bu konuda operasyonlar yürütüyor. İkincisi Rusya, IŞİD’in ortadan kaldırılmasını kısa vadede mümkün görmüyor. Ancak bunu sınırlandırabileceğini düşünüyor. Özellikle Suriye’nin doğusuna doğru IŞİD’in kontrol ettiği alanları sınırlandırmak istiyor. Geriye kalan alanlara da Kuzey Suriye’de bir Kürd koridoru oluşabileceğini düşünüyor. Ya da Rusya, Suriye’nin hali hazırdaki toprak bütünlüğünü koruyamayabileceğini, yeniden eski Suriye’yi inşa edemeyebileceğini, en iyi ihtimalle de Suriye’yi federatif/ konfederatif bir devlete dönüşebileceğini düşünüyor. Daha kötü senaryo ise Suriye’nin parçalara bölünmesi; bu bölünmeyle birlikte kuzeyde bir Kürd oluşumu, doğusunda mümkün olduğunca minimize olmuş, zamanla bitirilebilecek bir terör örgütü; mümkün olduğunca batıda da Esad’ın hâkim olduğu bir devlet düzeni. Burada bir unsur var: Bir Kürd entitesi oluşacaksa, bu entitenin Doğu Akdeniz’e açılıp açılmayacağı konusudur. Açılıp açılmayacağı konusunda ise Türkmen gruplar önemlidir. Türkmen gruplar Kuzey Lazkiye taraflarında bulunuyor, o mevkide kuzey koridorunda oluşturulması planlanan hatta, Kürdlerin Doğu Akdeniz’e açılması için Türkiye’nin desteklediği Türkmen grupların devre dışı bırakılması düşünülüyordu. S-400’ler, Türkiye’nin Suriye’ye operasyon yapması önünde çok ciddi bir unsurdur. Şuanda muhtemelen çeşitli müzakereler var ve diplomatik çalışmalar yürütülüyor, ancak bir sonraki aşama bir Kürd entitesinin oluşturulmaya çalışılması. Irak coğrafyasındaki petrol satılacaksa buradaki aktörler kendi planlarını maksimum düzeyde tutmaya çalışıyor. ABD de PYD’yle ortaklık yapmaya çalışıyor. Eğer Esad rejiminden bağımsız bir Kürd devleti bu şekilde Doğu Akdeniz’e ulaşabilirse, -bu, şu anlama geliyor: kim PYD-YPG’ye daha fazla yatırım yaptıysa buradaki doğal gaz ve petrol pazarlamasında daha fazla pay sahibi olacaktır-Rusya, Esad’ı güçlendirerek sahip olacağı bu payın daha da fazla artmasını hedefliyor. “Kürd realitesi Rusya’nın Türkiye ve İran’a karşı kullanabileceği bir dış politika enstrümanı olarak değerlendirilmeli” dediniz ne demek istiyorsunuz açar mısınız? Bu enstrümanı Türkiye’ye karşı kullanabilir, zamanı gelir İran’a karşı kullanma kartı var. Rusya İran’ı müttefiki olarak görüyor. Suriye meselesinde İran’la ittifak halinde, bunun kendileri açısında olumlu yansımaları var. Şu aşamada Kürd kartını İran’a karşı kullanmayacaktır. Eğer orada bir risk oluşursa, Rusya’nın Ortadoğu’daki nüfuzu tehlikeyle karşı karşıya kalırsa o zaman İran’a karşı Kürd kartını kullanabilir. Irak’ta bir Şii yönetimi var, Suriye’de de bir Esad yönetimi var. Mezhepsel temelli ideolojik bağlamda İran’ın da açıkçası bölgede çok küresel oyuncu konumundaki kadar, yani Rusya’nın rolünü üstlenmesini Moskova izin vermeyecektir. Aksi takdirde Kürd kartı devreye girecektir. “Küresel güçlerin Suriye’nin geleceği konusundaki çıkarları Türkiye’ninkinden önemli ölçüde ayrışıyor. Bu bölgedeki Kürd oluşumu için de geçerli. Bu açıdan da PYD’ye yatırımı artmış durumdalar. Bu da küresel güçler içerisinde PYD’ye kim daha fazla yatırım yaparsa o gücün Suriye’nin geleceğindeki konumu artar” diyorsunuz bir değerlendirmenizde. Türkiye’nin PYD tavrı ortada. Buna karşılık Rusya Kürdleri destekliyor. Kürdler bu durumda ne yapmalı? Suriye’nin kuzeyinde böyle bir Kürd entitesinin koridor şeklinde oluşması, tamamen Türkiye’nin güneyinde de facto bir Kürd oluşumunun kontrolü altında olacaktır. Demek ki işin toprak bütünlüğü haricinde Türkiye’nin Arap dünyasıyla karadan sınırının azalması, çekilmesi anlamına gelir. Bu ancak oradaki Kürdler üzerinden olabileceği anlamına geliyor. Türkiye’nin Arap dünyasıyla arasında bir Kürd koridoru, ya da bir Kürdistan coğrafyası sınırlaması olacaktır. Türkiye’yle Arap dünyasıyla iletişimi doğrudan sınırlandırılacaktır. PYD konusunda özellikle batılı aktörlerle Türkiye arasında bir şekilde ortak bir yol bulmaları doğru olacaktır. Muhakkak diplomatik müzakareler oluyordur. Bunun kontrolünün Türkiye’de olması gerekiyor, ama PYD’nin kontrolü Türkiye’de değil Rusya’da veya başka aktörlerde. Bu kontrol Türkiye’de olmadığı müddetçe oradaki ilişki arttırmanın ancak oradaki Esad rejiminin düşmesi, IŞİD’in ortadan kalkması gibi başka şeylerin olmasıyla gerçekleşecektir. Bu da zor görünüyor. Burada diplomatik angajman çok önemlidir. 14 Kasım’da Viyana’da görüşmeler gerçekleşti. Orada bir terör örgütü olarak bir listesinde IŞİD ve El Nusra yer alıyordu, o listede diğer örgütler de vardı, ama oraya katılan ülkeler hangi örgütlerin diğer listede, hangilerinin terör örgütü listesinde sayılacağı noktasında anlaşamadılar. Bu konu Ürdün’ün inisiyatifine bırakıldı. Rusya ve Türkiye arasındaki bu gerginlikten sonra terör örgütlerinin belirlenmesi gerekiyor. Türkiye’nin ısrarına rağmen YPG o terör örgütü listesine girer mi, şu anki krizi de göz önüne aldığımızda çok zor görünüyor. Rusya, Suriye toprak bütünlüğünü sağlayamayacağını düşündüğü için böyle bir ihtimali çok fazla göz ardı etmiyor, gerçekçi olmak gerekirse o toprak bütünlüğünün sağlanamayacağı konusunda bir belirsizlik hali var. Haliyle de orada ittifakların geliştirmeye çalışıyor. Sadece Esad rejimi PYD-YPG’yle işbirliği yapmıyor. Rusya da bu işbirliğine açık, zira bölgedeki çıkarları açısından baktığımızda bu Moskova’ya göre mantıklı görünüyor. li NATO’nun hava sahası ihlalidir. NATO’nun verdiği tepkiye baktığımızda, tepkinin yeterince güçlü olmadığı görülüyor. Geçen sene özellikle Rusya Baltık hava sahasını ihlal ettiğinde o zaman daha güçlü bir ses çıkarmıştı. Şuan itibariyle Türkiye açısında böyle bir söyleme sahip değil. Türkiye’nin NATO’yla ittifak ilişkilerini geliştirmesi gerekiyor. İkincisi Suriye krizinin çözümü konusunda mümkün olan her kanalın en hızlı bir şekilde devreye sokulması gerekiyor. Rusya’nın öteden beri Kürdlere karşı Baas Rejimi’ni desteklediği bilinmekte. Şimdi de Ortadoğu’da İran’ın öncülük ettiği Şii blokla hareket ediyor. Yeniden dizayn edilen Ortadoğu’da Rusya ve Şii bloku Kürdlerle nasıl bir ilişki kuracak? Rusya bunu Şii bloku olarak görmüyor. O belki Türkiye’ye o şekilde yansıyor, ama Rusya bunu Şii bloku oluşturuyor şeklinde görmüyor. Eğer İran’ın bölgede artan nüfusunun kendi çıkarlarını tehdit etmeye başladığını görürse İran’a karşı kullanacağı enstrümanlar da mevcuttur. Dolayısıyla nüfus itibariyle Kürdler Sünni’dir. Burada Rusya’nın bakış açısını değerlendirmem gerekirse; İran’la zaten tarihsel olarak belli bir denge içerisinde birbirlerini tehdit etmeme noktasında ilerliyor, aralarında böyle bir anlaşma var. İran’ın uluslararası arenada daha fazla kabul edilebilirliği biraz Rusya üzerinden gerçekleşiyor. En son İran’da yapılan müzakereler var. İran’ın tekrar bölgeye meşru ve güçlü bir aktör olarak girmesi ulusal çıkarlarına hizmet ettiği sürece girecektir. Bu ittifak şuan sağlanmış durumdadır, Suriye’de bu ittifakı görüyoruz. Ne zaman Rusya ile İran müttefik ilişkisine girerse Türkiye’nin maalesef daha fazla sahne dışı kaldığını görüyoruz. Şuan yaşanabilecek olan ihtimallerin en güçlüsü de budur. Burada son bir husus olarak bahsedebiliriz: Türkiye’nin burada devre dışı kalmaması için Rusya’yla askeri ve siyasi mekanizmasını bir şekilde güncelleyip yeni gerçekliklerle yüzleşmesi gerekiyor. Bu konuda özellikle NATO ve AB ilişkilerini çok daha güçlü bir şekilde tanımlaması gerekiyor. Netice itibariyle Türkiye’nin hava saldırısı ihla- Bilindiği gibi bağımsızlığa hazırlanan bir Kürdistan Bölge Yönetimi var. Hem ABD hem Rus yetkililer IŞİD’le mücadele konusunda KBY’yi destekliyor. KBY, Rusya ve Şii Bloku’nun Ortadoğu’daki yeni politikalarından nasıl etkilenir? Kürdlerin orta ve kısa vadede yeni bir strateji izledikleri söylenebilir mi? Irak Kürdistan’ı bağlamında bağımsızlığın şu aşamada gündeme geldiğini düşünmüyorum. Daha bağımsız bir aktör olma yönünde ilerliyor, ama bu bağımsızlık ilanı anlamına gelmiyor. Ama Rusya’yla bu şekilde adımlar atılırsa bağımsızlık olabilir önümüzdeki 10 yıl içerisinde, ancak bu süre sahadaki gelişmelere bağlı olarak değişebilir de. Şu aşamada görmüyorum, çünkü Suriye’nin kuzeyindeki oluşturulmaya çalışılan Kürd koridoru Doğu Akdeniz’e çıkışı olmadığı müddetçe Irak’taki Kürdlerin bağımsızlık ilan etmesinin bir anlamı yoktur. Zira öyle bir devlet oluşursa etrafının düşmanlarla çevrili olduğu bir devlet olur. Doğu Akdeniz’e çıkılmadan bu biraz zor, Irak Kürdistan’ı ve Suriye Kürdistan’ı birleşirse bağımsız Kürdistan gibi bir oluşuma girerlerse burada Rusya’yla anlaşması gerekecek. Batının da Rusya’yı desteklemesi gerekiyor. Her ne şekilde olursa olsun batılı aktörlerin Rusya’yla anlaşması gerekiyor. Eğer Doğu Akdeniz’e açılma durumu olursa IŞİD çok kolay bir şekilde ortadan kalkacaktır, bu eşik aşılmadan da IŞİD’in ortadan kaldırılması zor duruyor. Doğu Akdeniz’de açılım gerçekleşirse. Bu da küresel aktörlerin kendi aralarında anlaştığı anlamına gelir ve Kürdlere çok daha fazla inisiyatif anlamına gelir. Kürdler Ortadoğu’da nasıl bir strateji izleyecek? KBY, Türkiye, ABD ve AB ülkeleriyle uzun vadeli petrol ve ticari anlaşmalar yaptı. Suriye’de ise PYD-YPG’nin Rusya’yla ilişkilerinin arttığı gözleniyor. Kürdler yeni dönemde Ortadoğu’da nasıl bir strateji izlemeli? Enerji meseleleri tek bir bölgenin, ya da otonom bölgenin karar vereceği bir mesele değildir. Bunu satacağı pazar var, bunların anlaşılması gerekiyor. Bunlar olmadan orada bir bağımsızlık olacağını düşünmüyorum. Öte yandan enerji meselesinde de ittifaklar nasıl olacak bunlar şuan itibariyle soru işaretidir. Doğu Akdeniz’de enerji meselesi var, Suriye açıklarında var, İran’ın şuan itibariyle petrolü ve doğalgazının devreye girme ihtimali var. Bunlar kimlerle anlaşılacak? Tüm bunlar Suriye krizinin nasıl aşılacağıyla ilgilidir. Suriye krizinin üzerinde yoğunlaşmak lazım, diğerleri de bundan etkilenecektir. Suriye krizinin şuan çözüme kavuşması gerekiyor, güvenliğin olmadığı bir bölgede bağımsızlık gündeme gelemez. Suriye’nin kuzeyinde bir Kürd koridoru oluşturulmaya çalışılıyor şimdilerde, bu nasıl olacak, bu biraz da Türkiye’nin Batı ve Rusya’yla birlikte bu konuda ne yönde anlaşacağıyla yakından ilintili. 10 HABER BasHaber 30 Kasım - 06 Aralık 2015 “Önceliğimiz IŞİD’in yok edilmesidir” K Mustafa Turan BY Başkanı Mesud Barzani’nin komuta ettiği Şengal zaferi ardından KBY, uluslararası arenada bağımsızlık yolunda büyük bir aşama kaydetti. Bu başarı ardından Bağdat Yönetiminin de kutladığı KBY’de başarının etkisiyle iç siyasi krizin tarafı olan partiler gözle görülür bir yumuşamaya girerek, çözüm için kapıları aralamaya başladı. Barzani, Şengal operasyonu dönüşünde Erbil’de büyük bir coşku ile karşılandı. Erbil’e gelir gelmez diplomatik faaliyetlerine ara vermeden devam eden Barzani, tebrik ziyaretleri için Erbil’e gelen çeşitli siyasi yetkilileri kabul etti. Başkanlık Ofisinde, haftaya ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Antony Blinken’i kabulüyle başlayan Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’yi Şengal zaferinden dolayı tebrik eden Blinken, “Başkan Barzani’nin Şengal’i özgürleştirme operasyonu hayranlık uyandırıcı” dedi. IŞİD’e karşı mücadelede bedel ödeyen Peşmerge’nin tüm dünya için değerli olduğunu vurgulayan Blinken, ABD’nin Peşmerge Güçlerine desteğinin artırılması için çaba göstereceğini söyledi. Suriye ve Irak’taki savaş ve siyasi gelişmeler, Şengal operasyonu ve ardından başlayan inşa çalışmalarının tartışıldığı gösüşmede KBY Başkanı Mesud Barzani’de, Şengal zaferinin IŞİD’e büyük bir darbe vurduğunu belirterek, Uluslararası Koalisyon Hava Güçlerinin Şengal’in özgürleştirilmesinde büyük rol oynadığını belirterek, koalisyondaki devletlerin destek konusunda ellerinin daha açık olması gerektiğini söyledi. “IŞİD’in tüm insanlığın düşmanıdır ve nerede olursa olsun yok edilmesi için onunla savaşılmalıdır.” diyen Barzani, KBY’nin temel önceliğinin bu örgütün yok edilmesi olduğunu vurguladı. Irak Savunma Bakanı Xalid el Ubeydi ve Irak Hava Kuvvetleri Komutanı General Enwer Heme Emin de KBY Başkanı Mesud Barzani’yi ziyaret ederek Şengal operasyonundan dolayı kutladı. KBY’den NATO’ya başvuru Kürdistan Dış ilişkiler Sorumlusu Felah Mistefa konuşmacı olarak katıldığı 61. Nato Genel Toplantısı ardından yaptığı açıklamada KBY’nin resmi olarak ta NATO’ya bu talebini ilettiğini söyledi. Peşmerge Güçlerinin IŞİD’e karşı daha etkili bir mücadele yürütebilmesi için KBY’nin NATO’dan askeri ve siyasi yardım talebinde bulunduğunu açıklayan Mistefa tüm özgür ülkelerin dünyayı tehdit eden ortak düşman IŞİD’e karşı ortak mücadele yürütmekle mükellef olduklarını, savaş ve onun yol açtığı mülteci akını ve Merkezi Yönetimin KBY’nin bütçe payını göndermemesinin faturasının çok ağır olduğunu, dolayısıyla dost ve medeni ülkelerin bu konuya duyarlı olmaları gerektiğini belirtti. Ezdilerden Beşikçi’ye “dostluk” ünvanı İsmail Başikçi Vakfı’nın Erbil şubesi açılışını gerçekleştirmek üzere Kürdistan’ı ziyaret eden Sosyolog İsmail Beşikçi, Duhok, Şengal ve Erbil’de çeşitli temaslarda bulundu. Beşikçi, bir diğer Kürd dostu Madam Danielle Mitterand’ın 4. ölüm yıldönümü için gerçekleştirilen anma etkinliğinde KBY Başkanı Mesud Barzani’yle bir araya geldi. Erbil, Duhok ve Ezdilerin kutsal mekanlarından Şengal ve Şêrfedin’i de ziyaret eden Beşikçi, Şêrfedin’de Ezdilerin dini önderleri tarafından Ezdi Halkı dostu unvanına layık görüldü. Vakfın Erbil şubesi açılışında Erbil’de bulunan Beşikçi, Kültür Bakanı Xalid Doski, Erbil Valisi Newzad Hadi tarafından karşılandı. Beşikçi, Vakfın açılışında emeği geçen herkese teşekkür ederek, bu emeklere değecek çalışmalar yapacaklarını söyledi. BasHaber’e konuşan İsmail Beşikçi Vakfı Diyarbakır Şubesi Yöneticisi Ahmed Kani, Beşikçi’nin Güney Kürdistan’da coşkuyla karşılandığını, Ezdi cemaat önderlerinin Şerfedin’de kendisine ‘Ezdi dostu nişanesi’ verildiğini söyledi. Vakfın Erbil şubesinin kütüphane çalışmasının yanı sıra Beşikçi’nin tüm eserlerinin Kurmanci ve Sorani lehçelerine çevrilmesi ve diğer birçok bilimsel faaliyet yürüteceğini bildirdi. Duhok Üniversitesinde İsmail Beşikçi adına, Ulusal Araştırmalar Merkezi’nin de kurulacağını belirten Kani, ileriki zamanlarda bu tür çalışmalar için girişimlerin devam edeceğini söyledi. PDK ile YNK Stratejik Anlaşmayı görüşüyor Şengal zaferinin hemen ardından bir araya gelen PDK ve YNK üst düzey yetkilileri görüşme ardından anlaştıklarını belirtseler de varılan anlaşmanın içeriği konusunda elle tutulur bir bilgi sunmadılar. İşlevselliğini yitirmiş olan Stratejik Anlaşmanın görüşülen konuların başında olduğunu ifade eden YNK Genel Sekreter Yardımcısı Mele Bextiyar’ın, “PDK ve YNK, Stratejik Anlaşmadan geri adım atmamıştır ama anlaşmaya yeni şeylerin dahil edilmesi için görüştük” cümlesinden anlaşılabilir” derken PDK adına konuşan Başbakan Nêçirvan Barzani ise “Kürd evini tek ses yapmak için anlaştık” sözleriyle görüşmenin olumlu geçtiğini ama bunun sadece başlangıç olduğunu anlatmaya yetiyor. Barzani Madam Mitterand’ı unutmadı Ölümünün 4 yıldönümünde Eski Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand’ın eşi Danielle Mitterand için Erbil’de düzenlenen anma etkinliğine katılan KBY Başkanı Mesud Barzani, ‘Kürdlerin Annesi’ olarak nitelendirdiği Danielle Mitterand için, “Kürd halkı için sergilediği gayretlerinden dolayı ona çok şey borçluyuz” dedi. Barzani, “her Kürd, onun anısını yüreğinde hep yaşatarak bu borcunu ödeyecektir” dedi. Kürd-Fransız dostluğunun eskiye dayandığını da dile getiren Barzani, IŞİD’in Kürdistan’a saldırdığı kritik bir zaman- da Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın Kürdistan’ı ziyaret eden ilk üst düzey kişi olduğunu hatırlatarak, bedeli ağır olmasına rağmen Fransa’nın İŞİD’e karşı mücadele eden aktif bir güç olmasının da Kürd-Fransız dostluğunun göstergesi olduğunu sözlerine ekledi. BasHaber Şengal’de işgal bitti, tartışmalar bitmedi İ Mesrur Barzani: Federal Irak artık sürdürülebilir değil Kürdistan Bölgesi Genel Güvenlik Ajansı Müsteşarı Mesrur Barzani, İngiliz parlamenter Nedim Zevahi ve beraberindeki heyeti kabulünde federal yapısı ile Irak’ın artık sürdürülebilir bir yönetim olmadığını ve Iraklı ulusal ve etnik unsurların mevcut sisteme güvenlerinin kalmadığını söyledi. İngiliz heyeti adına söz alan Nedim Zevahi, Şengal’i Özgürleştirme Operasyonunda Peşmerge’nin IŞİD’e karşı sergilemiş olduğu kahramanlığın övgüye şayan olduğunu vurgulayarak Mesrur Barzani’yi tebrik etti. ABD üncülüğündeki Uluslararası Koalisyon ülkeleri ve özellikle İngiltere’nin Peşmerge Güçlerine yapabileceği askeri yardımların artırılması, beklenen Musul’u kurtarma operasyonu ve genel manada Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı verilen mücadelenin konuşulduğu görüşmede Mesrur Barzani, IŞİD’in tüm dünyanın bir numaralı düşmanı olduğunu dolayısıyla karada onu yenebilen tek güç olarak Peşmergeye her türlü desteğin sağlanması gerektiğini vurguladı. KBY’deki siyasi krize de değinen Barzani siyasi tarafların diyalogla bu krizi çözebileceklerini dile getirerek Merkezi Yönetim ile KBY arasındaki sorunlar hakkında da şöyle dedi: “Irak’taki sorunların temelinde Irak’ın mevcut sistemiyle alakalıdır. Bu mekanizma sorunları çözmekten ziyade, daha da derinleştirmektedir. Mevcut siyasal sistem, Irak’taki ulusal ve etnik diğer unsurların da güvenini kaybetmiştir ve Federal yapı artık yürümeyecektir.” ŞENGAL 30 Kasım - 06 Aralık 2015 ç siyasi ve ekonomik krizlerin yanı sıra, milyonlarca mülteciyi himaye etmesine ve Merkezi Yönetimin bütçe payını göndermeyip sorunları katmerleştirmesine rağmen KBY, bin kilometreyi aşkın bir hatta IŞİD’e karşı başarılı bir savaş yürütüyor. 2o bini aşkın Peşmerge’nin düzenlediği başarılı bir operasyonla özgürleştirilen Şengal, yine tartışmaların odağında olsa da, Kürdistan Bölge Yönetimi (KBY) Başkanı Mesud Barzani’nin Şengal’de provokatif girişimlere geçit verilmemesi talimatı Peşmerge tarafından hassasiyetle uygulanıyor. Öte yandan Peşmerge ve Ezdi gruplar arasında silahlı çatışma çıktığı yolunda kaynağı belirsiz haberlerin doğru olmadığı bildirildi. Şengal kurtarıldı ama bulanık hesaplar devam ediyor IŞİD’in işgalinden kurtarılması ardından PKK ve Haşdi Şabi’nin Şengal’de yerleşme girişimlerinin de devam ederek, bölgede huzursuzluğa neden oluyor. Özgürleştirildikten sonra, bir taraftan Haşdi Şabi’nin Şengal’de gizli güç bulundurduğu haberleri yayılırken diğer taraftan PKK’ye yakın medya kuruluşlarında Şengal’de Peşmerge ile Ezdi gruplar arasında silahlı çatışma yaşandığı ve 3 Ezdi’nin yaşamını yitirdiği yolunda haberlerin yayılmasının maksatlı olduğu bildirildi. Şengal Kaymakamı Mehma Xelil bu haberleri yalanlarken, öte yandan bazı kaynakların aktardığı bilgilere göre PKK’ye yakın bir silahlı grubun Haşdi Şabi’ye yer açmak için Şengal’de faaliyet yürüttüğü de gelen bilgiler arasında. Peşmerge tarafından özgürleştirildikten sonra bile tartışmaların odağı olmaya devam eden Şengal’in yeniden inşa çalışmaları için çalışmalar başlarken, Haşdi Şabi’nin Şengal’e yerleşme çabasından vazgeçmediği kaydedildi. Tuzhurmatu’da Peşmerge ile Haşdi Şabi arasında varılan anlaşma ardından Şii grupların PKK’nin bu bölgedeki faaliyetlerine karşı tehditler savurmasına rağmen, PKK’nin Şengal’de kendisine yakın kimi silahlı grupların Haşdi Şabi ile ilişki geliştirmesine sessiz kaldığı iddiaları yanıtlanmayı bekliyor. “HPŞ Peşmerge Bakanlığı’na bağlanacak !” Öte yandan Şengal Peşmerge Güçleri Komutanlarından Kasım Şeşo, aynı zamanda YNK Politbüro Üyesi olan Haydar Şeşo’nun öncülük ettiği ve PKK’ye de yakınlığıyla bilinen Şengal Savunma Güçleri’nin (HPŞ) Peşmerge Bakanlığını katılacağını söyledi. Sözkonusu talebin Haydar Şeşo tarafından KBY Başkanı Mesud Barzani’ye iletildiğini belirten Kasım Şeşo, bu talebin Barzani tarafından da kabul edildiğini ifade etti. “Askeri güçler Şengal’den çıkmalı” Musul İl Meclisi’nin, ‘Şengal’in yeniden inşası için tüm askeri güçler şehir merkezinden çıkmalı’ kararının ardından Peşmerge güçlerinin şehrin merkezinden çekilip şehir dışında karargahlarını kurmalarına rağmen PKK ve yakın askeri grupların bu karara riayet etmemeleri tepkilere yol açıyor. BasHaber’e konuşan Kürdistan Bölge Parlamentosu Ezdi Temsilcisi Şêx Şemo, Şengal’in Kürdistan Bölge Yönetimi’ne (KBY) bağlı olduğunu vurgulayarak PKK ve yakın silahlı grupların buradan çıkması gerektiğini söyledi. PKK’nin Şengal’de sorun çıkararak kendine yer bulmaya çalıştığını söyleyen Şemo, PKK’nin buradaki varlığının KBY’de iç sorunlara sebep olduğunu, bu tavrı iç müdahale olarak gördüklerini dile getirerek, PKK’nin burada farklı oluşumlara giderek KBY’nin buradaki geleceğini riske attığını ve bunu derhal sonlandırması gerektiğini söyledi. Peşmerge-Gerilla çatışması yalan Şengal Kaymakamı Mehma Xelil ise BasHaber’e yaptığı açıklamada PKK’nin Musul İl Meclisi’nin aldığı kent merkezini ve kamu binalarının boşaltılması kararına riayet edip buraları boşaltması gerektiğini, aksi durumda Musul İl Meclisi’nin devreye gireceğini söyledi. Musul İl Meclisi’nin PKK ve ona yakın silahlı grupların konumlandığı 13 kamu binasının boşaltılması için tanıdığı sürenin geçmesine rağmen bu binaların 7 tanesinin boşaltılmadığına dikkat çeken Xelil, Zêrevani güçlerinin konumlandığı 11 binadan çıkıp Musul tarafına konuşlandığını ama buna rağmen PKK‘nin bunu yapmadığını söyledi. Bahsi geçen kamu binalarına çok ihtiyaçları olduğunu vurgulayan Xelil, PKK’ye yakın Ezdi bir grup ile Peşmerge arasında çatışma çıktığı ve ölü ile yaralılar var şeklindeki haberlerin de asılsız olduğunu, herhangi bir çatışmanın yaşanmadığını, sadece bazı konularda ufak sorunlar yaşandığını, bu sorunların da gerçekleştirilen görüşmeler neticesinde çözüldüğünü söyledi. Şengal’de küçük bir Haşdi Şabi silahlı gücünün bulunduğu şeklinde bazı yayın organlarında çıkan haberleri de yalanlayan Xelil, Peşmerge Bakanlığı ve resmi yetkililer tarafından teyid edilmeyen bilgilere itibar edilmemesi gerektiğini söyledi. Irak Savunma Bakanı Şengal’de Şengal’in mevcut durumu hakkında gazetemize detaylı bilgiler veren Xelil, Şengal’de bazı ailelerin gelip evlerini, barklarını kontrol ettiklerini ve yakında bazı ailelerin Şengal’e dönebileceğini aktardı. Irak Savunma Bakanı Xalid el Ubeydi’nin de Şengal’e ziyaret gerçekleştirip kentin son durumuyla ilgili kendilerinden bilgi aldığını belirten Mehma Xelil, Ubeydi’nin de PKK’nin kent merkezini boşaltması gerektiğini söylediğini aktardı. Irak Savunma Bakanı Xalid el Ubeydi bu başarısından dolayı Peşmergeyi kutladığını söyledi. İsmail Beşikçi de Şengal’de Şengal Kaymakamı Mehma Xelil, bütün bu gelişmeler arasında kaç gündür Güney Kürdistan’da bulunan Sosyolog İsmail Beşikçi’nin de Şengal’i ziyaret ettiğini bildirdi. Beşikçi’nin Kaymakamlık binasında kendilerini de ziyaret ettiğini aktaran Xelil, burada katledilen Ezidileri ve kurtarılmasında canını feda eden Peşmerge ve savaşçıları andığını ve bu bedellerin Kürdistan için kutsal olduğunu söylediğini belirtti. Namlular Tel Afer’e çevrildi KBY Başkanı ve Peşmerge Başkumandanı Mesud Barzani’nin başarılı savaş planlamasıyla IŞİD’den kurtarılan Şengal’den sonra Peşmerge’nin Şengal şehir merkezinden çıkıp Tel Afer’e yakın yerlerde mevzilendiği ve Tel Afer’deki IŞİD mevzilerine karşı ön saldırılara geçtiği aktarıldı. Şengal’de hezimete uğrayan IŞİD’in de sıranın Tel Afer’e geldiğini bildiği için, olası Peşmerge ve koalisyon hava saldırılarına karşı ana karargahlarını boşaltıp kent merkezinde sivillerin arasına konuşlandığı bildirildi. Uluslararası İttifak Kuvvetlerinin Musul’dan Tel Afer’e doğru gerçekleşen IŞİD’in güç aktarımı hamlelerini ağır bombardımanlarla boşa çıkarıldığı ve Peşmerge’nin de örgütün bu ilçedeki mühimmat depolarına karşı saldırılar gerçekleştirdiği bildirildi. BasHaber’e bilgi veren Peşmerge Komutanı Qadir Qadir, Şengal operasyonuyla başlayan yeni hamleyle birlikte öldürülen yüzlerce IŞİD militanının yanı sıra, yüzlercesinin de teslim olduğunu söyledi. Musul-Rakka anayolunun Peşmerge’nin denetimine geçmesinin militanların Peşmerge’ye teslim olmasında etkili olduğunu vurgulayan Qadir, gün geçtikçe teslim olanların sayısında artış yaşandığını da aktardı. 11 Çözüm Süreci dersleri HAKAN TAHMAZ Bir önceki yazımı “Sürecin şeffaf ve güven artırıcı bir tarzda geliştiril(e)memesi Kürdlerde kandırılma, geri kalanlarda bölünme endişesini güçlendirdi” cümlesiyle bitirmiştim. Bu durumu değiştirmeye dönük önlemler ve politikalar geliştirmemek doğal olarak güvensizliği kronikleştirdi. Örneğinin PKK lideri Abdullah Öcalan’ın alı konulan askerlerin serbest bırakılmasını sağladığı bir eşikte, kalekol yapımlarının hızlandırılması Kürdlerde Çözüm Süreci’ne ilişkin soru işaretleri oluşmasına yol açan bir gelişme oldu. 64. Hükümet programı çok açık bir biçimde sorunlarımızın kaynağını gösteriyor. İlginç olan bunca deneyime rağmen sorunu ısrarla asayiş sorunu olarak tanımlamaktır. Bu nedenledir ki, ciddiyeti olmayan özyönetim ilanlarının, hendek kazma vakalarının önüne hala sokağa çıkma yasaklarıyla, keskin nişancıların Kürd avıyla geçmeye, Kürdleri terbiye etme çalışılıyor. Hâlbuki 6-7 Ekim eylemleri sonrasında sükûnet İmralı’da tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın talimatıyla gerçekleştiğinin önemsenmiş olunsa diyalog ve müzakerenin kıymetli bir sorun çözme yöntemi olduğu fark edilirdi. Böylece bugün hükümetin sürekli vurguladığı kamu düzeninin ve güvenliğinin sağlanmasının en az maliyeti ve kalıcı çözüm yönteminin müzakere ve diyalog yöntemi olduğu kavranırdı. Aksi oldu. Demokratikleşme ekseninde yürüyecek Çözüm Süreci’nde TBMM’den büyük bir can havliyle çıkarılan İç Güvenlik Yasası gibi düzenlemeler, bugün yaşananların işaret fişeği oldu. Ne yazık ki, taraflar güç zehirlenmesi içinde oldukları için, bu konularda sivil toplum örgütlerinin yaptıkları uyarıları ciddiye almadılar, bir anlamda bugünkü siyasal tablonun oluşmasına hizmet ettiler. Keza masada çözüm arayan bir hareketin, fiili özerklik ilanıyla, keyfiyete dayalı “kendi hukukunu inşa etme” girişimlerinin, sürecin ruhuyla çeliştiğini ve devlet erkânın, nasırlarına zamansız basmak anlamına geldiğini biliyor olması gerekirdir. Barış/çözüm süreçlerinde dünyada da birçok ülkede, bunları çağrıştıran durumlar, gelişmeler yaşanmıştır. Bunların aşılması için taraflar özel tedbirler almışlardır. Türkiye’de taraflar, kendi güvensizliklerine dayalı planlı, programlı uygulamalar ve pratikler olduğu söyleyebiliriz. Ancak bunlar gelecek öngörüsünden yoksun pratikler. Çözüm Süreci’ne Kürd Sorununun milli çözümü olarak adlandırmak ve yaklaşımla politikalar geliştirmek Oslo sürecinde yaşananlara tepki veya önlem olarak gelişmiş olsa da bunun bugün büyük bir kopuşa kapı araladığı ortaya çıktı. Küreselleşen dünyada artık milli çözüm diye bir şeyin kalmadı gün gibi ortada. Ortadoğu sorununun merkezinde yer alan, dört ülkeye dağılmış Kürd ve Kürdistan sorunu bugün gerçek anlamda dünya sorunu olduğu için herkesin eli, gözü Kürdistan da ve Kürd sorununun üzerinde. Bu durumu pozitif olarak değerlendirmek, dünya deneyimlerinden yararlanmak yerine bu doğrultudaki her girişime ve talebe kapı kapamak, tecrübelere sırt dönmek, Türkiye’yi çıkmaz yola saptırdı. Çözüm Süreci’nin ilerlemesini zorlaştırdı. Nitekim Rojava’da yaşanan gelişmeler ve Kobanê direnişi Türkiye’de büyük yankı bulması, tarafların hesaplarının bozdu. Tarafların itiraf etmek istemediği bir gerçek su yüzüne çıkardı. Çözüm Süreci, tarafların Suriye planlarının, hesaplarının bir parçası olarak geliştiği gerçeği çıplak hale geldi. Ya da bu süreçte hem devletin, hem de PKK’nin kırmızı çizgisi olan Suriye-Kobanê konusu sürecin bitirilmesinin fitilini ateşledi. Özel ajandalar savaşı süreci tıkadı. Kısacası Küreselleşmiş/bölgesel sorunu millîleştirmeye çalışmak ciddi bir yanlış oldu. Bugün bölgede, Rojava’da yaşananlar Kürd meselesinin çözümünün “millileştirme” çabalarının beyhudeliğinin kanıtı olsa gerek. Dolmabahçe toplantısı üzerine yaşanan tartışma, ayrışma ve suçlamalar bütün boyutlarıyla üçüncü gözün elzemliği ortaya çıkardı. Kutuplaşmış toplumda gözlemci heyetin sorun çözücü olabilmesinin bu türden oluşu ve çalışmaların araçsallaştırılmaması gerektiğini yine bu sürecin önemli bir çalışması olan Akil İnsanlar Heyeti çalışması ortaya koyuyor. Çıkarılan çözüm yasası, kurulması kararı verilen komisyonlar bu araçsallaştırıcı yaklaşım nedeniyle bir kez bile işletilmedi, kadük kaldı. Alınabilecek yol alınamadı. Yeniden savaşa dönüldü. 12 HABER BasHaber SÖYLEŞİ 30 Kasım - 06 Aralık12 2015 Hükümet olumlu, muhalefet kuşkulu T ürkiye’de yeni AKP Hükümeti’nin kurulması ile gözler Hükümet Programı’nda Kürd meselesinde çözüm ve barışa dair izlenecek siyasetin kodlarını aramaya kilitlendi. Hükümet kanadı sorunun çözümü yolundaki çabaların devamından sözederken, muhalefet partileri bundan duydukları kuşkuyu dile getiriyor. 30 yıllık savaşın ardından Çözüm Süreci’yle birlikte bir çatışmasızlık sürecine girmişti. Çatışmasızlık süreciyle birlikte taraflar birbirlerini dinlemeye ve Kürd meselesinin çözümüyle ilgili temaslarda bulunmaya başladı. Bu dönemde HDP heyeti İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan’la görüşmeler gerçekleştirirken, devlet ile Kandil arasında da görüşmeler devam ediyordu. En son 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe’deki Başbakanlık ofisinde, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile HDP’li Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve İdris Baluken’in yaptığı görüşme “Kürdler için demokratik adımlar atacağız” 1 Kasım seçimlerinde AKP’nin yüzde 49 oy oranıyla yeniden iktidar olmasının ardından çatışmaların son bulacağı ve çözüm sürecinin yeniden başlatılacağı yorumları yapılıyordu, ancak Silvan’da başlayan sokağa çıkma yasakları birçok ilçeye yayıldı ve günler süren sokağa çıkma yasaklarında binlerce insan evlerini terk etmek zorunda bırakıldı. Sokağa çıkma yasakları ve karşılıklı nefret söyleminin arttığı şu günlerde Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş basına yaptığı açıklamalarda “Kürdler için demokratik adımlar atacağız” dedi. Kurtulmuş’un sözlerinin ardından AKP’nin Çözüm Süreci’ne bakışını HDP Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, CHP) İstanbul Milletvekili Eren Erdem ile AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu BasHaber’e değerlendirdi. S sonrası “üzerinde mutabık kaldık” denilerek Sırrı Süreyya Önder’in okuduğu metindeki 10 madde kamuoyuna duyuruldu. Dolmabahçe’de donan umutlar Ne var ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe’de okunan metni mutabakat olarak görmeyeceğini belirterek, “Dolmabahçe mutabakatı ifadesini asla kabul etmiyorum” demişti. Erdoğan’ın sözlerinin ardından hükumet kanadından da mutabakata yönelik eleştiriler gelmeye başladı ve yaklaşık 4 yıl boyunca süren Çözüm Süreci önce sekteye uğradı, ardından buzdolabına kaldırıldı. Türkiye, 7 Haziran seçimlerine farklı bir havayla giriyordu. HDP, ilk kez parti olarak seçimlere girme kararı aldı ve 7 Haziran seçimlerinde yüzde 13 oy oranıyla meclise 80 vekil göndermeyi başardı. HDP’nin seçim zaferi, AKP’nin 13 yıllık tek başına iktidarına son verdi ve hiçbir parti tek başına iktidar olabilecek vekil sayısına ulaşamadı. HDP’li Fırat: AKP’nin sorunu çözeceğine inanmıyorum Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un “Kürdlerin demokratik haklarını vereceğiz” açıklamasına ilişkin “bu ne yaman çelişkidir” yorumunda bulunan Dengir Fırat, “Haftalardır Nusaybin’de, Silvan’da, Lice’de, Derik’te ve diğer ilçelerde sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor, AKP’den birileri de kalkıp diyor ki ‘Kürdlerin demokratik haklarını vereceğiz’ diyor. Bu ne yaman çelişkidir!” şeklinde konuştu. AKP’nin Kürd sorununu demokratik ve barışçıl yollarla çözebileceğine inanmadığını söyleyen Fırat, PKK’li avına çıkılıyor denilerek 100 bin nüfuslu ilçelerde sokağa çıkma yasaklarının uygulandığını söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürd ilçelerinde dünyada eşi benzeri görülmemiş günlerce süren sokağa çıkma yasaklarını ilan ederek sorun çözülemez. Bu, doğrudan doğruya bir Kürd düşmanlığıdır. Tüm bu yapılan şeyler insanlık suçudur.” Herkesin Kürdleri bir şekilde kandırmak niyetinde olduğunu ve bu kandırma kervanına Numan Kurtulmuş’un da dâhil olduğunu dile getiren Fırat, “Tüm bu çatışmalar, AKP’nin 7 Haziran hezimetini yeniden yaşamaması için, 13 Kafkas Kürdleri Yekbûn’da buluşuyor Çözüm Süreci’ne devam edilecek mi? Adem Özgür DİASPORA BasHaber 30 Kasım - 06 Aralık 2015 13 SÖYLEŞİ 7 Haziran seçimlerinin ardından Türkiye’de bir belirsizlik oluştu, hiçbir parti koalisyon kuramayınca seçimlerin 1 Kasım’da yeniden yapılması kararlaştırıldı. İki seçim arası çatışma konsepti Türkiye, 1 Kasım seçimlerine kanlı bir şekilde girdi. Önce 20 Temmuz’da Suruç’ta yaşanan katliam, ardından Ceylanpınar’da öldürülen iki polis memuruyla birlikte başlayan çatışma ve operasyonlarda yüzlerce kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi gözaltına alınıp tutuklandı ve birçok il ve ilçede günlerce sürecek sokağa çıkma yasakları ilan edildi. İki seçim arasında gazete ofislerine, yayınev- yani 1 Kasım’da yeniden iktidar olabilmesi için çıkartıldı. İktidar, Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla sivil halka karşı böylesi bir katliam yaparken, psikolojik savaşın en geniş araçlarını kullanırken Kürd sorununu çözeceğine inanmak çok zor geliyor” dedi. CHP’li Erdem: Kürd sorunu AKP’ye nefes veriyor CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem, AKP’nin Kürd sorununun çözeceğine inanmadığını belirtti. AKP’nin Kürd sorunun bugüne kadar kendi iktidar pozisyonunu korumak üzere istismar ettiğini söyleyen Erdem, “7 Haziran sonra güvenlik önlemleriyle seçimi kazanabilmek adına bir araç olarak kullandı bunu. AKP seçim kazanmak için Kürd sorununu istismar etmiştir. AKP, Kürd sorununu çözmek istemiyor; çünkü Kürd sorununun bir somut problem olarak Dengir Mir Mehmet Fırat lerine, parti binalarına baskınlar düzenlendi; Batı illerinde Kürd iş yerlerine, partilerine ve sivil toplum örgütlerine yönelik saldırılar düzenlendi ve bu saldırılarla birlikte Kürdler ve Türkler arasında derin uçurumlar oluştu. Türkiye’nin batısında Kürdlere yönelik linç kampanyaları sürerken, 10 Ekim’de DİSK, KESK, TMMOB ve Türk Tabipleri Birliği’nin organize ettiği barış mitinginde meydana gelen patlamalarda 102 kişi hayatını kaybetmişti. 7 Haziran’dan bugüne gelinen noktada PKK Çözüm Süreci’yle birlikte ilan ettiği ateşkesi bozdu ve taraflar arasında müzakere masası ortadan kaldırıldı. varlığını sürdürmesi AKP’nin nefes almasını sağlayan bir sorun olarak karşımızda duruyor. Bu sorun bu şekilde durdukça AKP bu sorunu istismar etmeye, bu sorunun bir kart olarak kullanmaya devam edecektir. Bu yüzden AKP’nin ne Kürd sorununu ne de AKP sorununu çözeceğini düşünmüyorum” ifadelerini kullandı. Sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili AKP’nin tutumunu değerlendiren Erdem, güvenlikçi yaklaşımlar üzerinden halkın terörize edildiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu sokağa çıkma yasakları sorunu çözmeye yönelik değil, derinleştirmeye yönelik tutumlardır. Bundan sonra da AKP bu sorunu daha da derinleştirecek yaklaşımlar ortaya koyacaktır.” AKP’li Ensarioğlu: Daha fazla özgürlük ve demokrasi getireceğiz Eren Erdem AKP’li Galip Ensarioğlu, Kürd meselesine yönelik bakışlarının ilk dönemde olduğu gibi demokrasi, barış ve daha fazla özgürlük temelinde olduğunu dile getirerek, daha özgürlükçü olacaklarının altını çizdi. “Başta da bunları söylüyorduk, şimdi de bunları söylüyoruz. Tabi bu söylenilenleri yerine getirmek için tırmanan şiddetin durması gerekiyor. Bu işin muhatabı olan örgütün de çözüme uygun adım atması gerekiyor. Bunlar olmazsa da demokratikleşme devam eder ve aynı oranla terörle mücadele de devam eder” diyen Ensarioğlu, Bu süreci nihayete erdirmek için farklı partilerle de görüşeceklerini söyledi. Bu sürecin örgütle yürütülmemesi halinde tüm Kürdlerle bir şekilde müzakere edeceklerini belirten Ensarioğlu, “Farklı ideolojilere sahip partilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla ve diğer çevrelerle oturup müzakere edeceğiz” dedi. Galip Ensarioğlu Çimen Gümüş ovyet Kürdleri 10’dan fazla ülkeye bölünmüş olmanın yarattığı parçalanmışlığın önüne geçebilmek amacıyla Yekbûn ismiyle yeniden çalışmalara başladı. Kürd kültürü, tarihi, sanatı ve dilinin yaşatılması amacıyla kurulan Yekbûn Kürd Kültür Merkezi, Rus kamuoyu ve uluslararası düzeyde de büyük ilgi gördü. Yekbûn adıyla 1991 yılında Sovyet Kürderinin sorunlarını sahiplenmek amacıyla kurulan dernek bir süre sonra etkinliklerine son vermişti. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardında burada yaşayan Kürdler de bölünerek yaklaşık 10 ülkenin sınırları içinde kalmak zorunda kaldı. Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya ve diğer ülkenin sınırları içinde ve bu devletlerin politikalarına göre yaşamak zorunda kalan Kafkas Kürdleri, kendi kültürel çalışmalarından hiçbir zaman vazgeçmeyerek bulundukları her ülkede Kürd kültürünü yaşatmak amacıyla onlarca dernek kurdular. Sovyet Kürdlerinin ilk siyasal örgütü olan Yekbûn Örgütü Sovyetlerin dağılmasından sonra faaliyetlerine son vermişti. Bu nedenle Kafkas Kürdleri için özel bir yeri ve anlamı olan Yekbûn (Birlik) ismi Kürdlerin yaptığı her tür kültürel ve siyasal çalışmalar içindeki yerini almaya devam etti. Yekbûn örgütünün faaliyetlerinin son bulmasının ardından Kürdler, bulundukları her yerde birbirleriyle ilişkilerini geliştirmeye ve Kürd kültürü ile dilini koruyup yaşatmaya özen gösterdiler. Bugüne kadar çeşitli Kürd siyasal örgütlerinin desteği ve denetiminde kurulan kurum ve kuruluşların ardından Kafkas çözüm olmak ve kendi içlerindeki ilişkilerinin gelişmesini sağlayarak, yurtsuzluğun yarattığı manevi ve kültürel sorunların ve asimilasyon tehdidi altında parçalandıkları ülkelerin içinde kaybolup gitmemelerini sağlamaktır. Kürdleri Sankt Petersburg’da tüm siyasi Kürd partilerine eşit mesafede duran bağımsız bir dernek kurdu. Binlerce Kürdün yaşadığı ve Kürdolojinin merkezlerinden biri olan S. Petersburg’da kurulan Yekbûn Kürd Kültür Merkezi Kafkasya’daki Kürdlerin ilişkilerini geliştirmelerini, özellikle Kürdçe üzerindeki asimilasyonun bir nebze de olsa önüne geçmeyi ve Kürd Kültürünü ve müziğini yaşatarak Kürdleri Kafkas haklarına tanıtmayı hedefliyor. Rusya’nın çeşitli bölgelerine dağılmış Kürdlerle ve derneklerle ilişkiler geliştirmek yine Kürdistan’ın diğer parçalarındaki toplumsal, kültürel ve siyasal derneklerle ilişkiler geliştirerek Kafkas Kürdleri ve Kürdistan’daki Kürdler arasında bir köprü olmayı hedefliyor. Aynı zamanda Kafkasya’da yaşayan Kürdlerin devletle ve yerel devlet organlarıyla ilişkilerini sistematik bir hale getirmek Yekbûn’un programında yer alıyor. Kürdler arasında köprü olacak Petersburg’da Kürdler tarafından kurulan Yekbûn Kürd Kültür Merkezi, 1 yıllık bir çalışmanın ardından 15 Kasım’da resmi açılışını gerçekleştirdi. Kürd dili ve kültürü çalışmalarına ağırlık vermeyi hedefleyen merkez Kürdçe konusunda kursları başlatarak aynı zamanda dil ve kültür okuluna dönüşmeyi planlıyor. Bunun yanı sıra Petersburg’da yaşayan 5 bin civarında Kürd’ün çeşitli toplumsal ve hukuki sorunlarının çözümüne katkı sunmak, Yekbûn: Kaybolmamak için verilen savaş Çok ciddi sorunları bulunan Kafkas Kürdlerinin en büyük Rus kamuoyundan büyük ilgi Kürd kültürünü yaşatmanın yanı sıra Ruslar ve Rusya’da yaşayan diğer halklarında Kürdleri tanımaları, kültürünü, tarihini, dillerini öğrenebilmeleri için bu derneği kurduklarını aktaran Şirineviç, 15 Kasımda yaptıkları dernek açılışına 7 ülkenin konsolosluk temsilcilerinin geldiğini, uluslararası düzeyde çok büyük ilgi gördüğünü aktardı. Kürdistan’ın parçalarından da Kürdlerin gelerek kendilerine çok büyük manevi destek verdiklerini kaydeden Şirineviç, çok sayıda devlet başkanının tebrik mesajı gönderdiği açılışa Rusya kamuoyu ve basınının da yoğun bir ilgi gösterdiğini ve her zaman desteklerini ilettiklerini belirtti. sıkıntılarının başında aidiyet, kültür, dil, asimilasyon ve yerleşme sorunu geliyor. Asimilasyonun çok yaygınlaştığı Kafkas Kürdlerinin özellikle Kürdistan parçaları ile sistematik ilişkilenme sorunu var. 100 yılı aşkın bir süredir diasporada yaşayan Kafkas Kürdleri, politik sistemleri birbirinden çok farklı olan çok sayıda devletin sınırları içinde yaşamaya mahkum kalarak diaspora da bir parçalanmışlığa maruz kaldılar. Kafkas Kürdlerinin yaşadıkları temel sorunların başında iletişim, gidiş-geliş, paylaşım ve kültürel dayanışmanın olmaması geliyor. Yekbûn’un temel hedefi ise Kürdlerin yaşadığı bu hayati sorunlara Kültürümüz yaşamalı Petersburg’daki Kürd iş adamlarının desteği, Kürd aydınlarının girişimleriyle kurulan Yekbûn Kürd Kültür Merkezi’nin 12 kişilik yönetim kadrosunda çok sayıda genç yer alıyor. Başkanlığına Şêx Muraz Şirineviç’in seçildiği Yekbûn Kürd Kültür Merkezi’nin nüfusu ortalama olarak 5 milyon olan S. Petersburg’daki yaşayan az sayıdaki Kürd’ün birbirleriyle ilişkilerini geliştirecekleri bir merkez olma iddiasıyla yola çıktı. Kürdolojinin merkezi olan kentte geçmişten bu yana çok sayıda Kürd aydın, Kürd kültürü ve tarihi çalışmalarına değerli katkılar sundu. Kültürel zenginliği yüksek olan S. Petersburg’un Kürd kültürü açısından da önemli bir kent olduğunu kaydeden Yekbûn Başkanı Şêx Muraz Şirineviç, “Mem û Zin’in buradaki soydaşları olan biz Kürdlerin kültürünün kaybolmaması için Yekbûn’u kurma kararı aldık. Biz çok eski bir halkız ve dilimiz, kültürümüz, adetlerimiz, klamlarımız ve folklorumuzun kaybolmaması için başladık. Çünkü kültürümüzün kaybı bizim için çok büyük bir kayıp değil direk bizim kaybımız olur. Kültürümüzün kaybolmaması ve buradaki Kürdlerin birbirleriyle dayanışması için Yekbûn Kürd Kültür Merkezi’ne ihtiyaç duyduk. Dengbêjlerimiz de, kültürümüzün temel enstrümanları olan davul-zurna ve def de yaşamalı” dedi. Kapımız herkese açık Yekbûn Kürd Kültür Merkezi’nin Kürdler tarafından kurulmuş olsa da Kürd kültürünü tanımak ve bilmek isteyen herkese kapılarının açık olduğunu kaydeden Şirineviç, “Bizi merak eden ve tanımak isteyen herkese kapımız açık. Kürdleri tanımak isteyen, Kürdlerin çıkarlarını koruyan herkesi kardeşimiz gibi görüyoruz. Bu anlamda Ruslar bize çok büyük destek vereceklerini belirtiyorlar” dedi. 14 YAŞAM BasHaber Gözümün arkası… A Sağa, sola, arkaya en geriye kadar bak. Ne göreceksin? Bu şehirde doğdum, bu şehirde yaşadım, yedim, içtim, gördüm geçirdim. Belki de bu şehirde öleceğim doktor. Özcesi her şey gözlerimin içinde kayıt altında. Öte dünyaya gittiğimde ilk gözlerimi vereceğim yetkililere. Dünyanın bin bir türlü halini birde benim gözlerimle görüp, bir de benim gözümle anlasınlar diye. Her olaya bin şahit dahi olsa kimse benim gözüm kadar şahit değildir hiçbir şeye. Bu ne büyük megalomani demeyin herkesin en büyük şahidi gözleri değil mi? Benimki de öyle işte. Öztekin Çaçan med sokaklarında en şeker (diyabet) halimle dolaşırken etraftaki tabelaların küçük yazılarını okuyamadığımı, değişik bir “körleşme” yaşadığımı fark ettim. Doktora gitmenin zamanı gelmişti anlaşılan. Ne diyecektim doktora okuyamadığımı mı? Yoksa başka bir şey mi… Diyabetli arkadaşlarımdan birine danışınca “gözünün arkasına, altına da baktır” dedi. Ben de öyle yapacaktım. Göz doktorunun yanına vardığımda “doktor uzaktaki yazıları okuyamıyorum ve ayrıca diyabet için de gözümün arkasına baktırmak istiyorum” dedim. Doktor usta elleri, alet ve edevat yardımıyla işine koyuldu. Önce her göze ikişer damla “acı su”. Sonra bir daha, bir daha. Vay anam vay dünyanın ışığı hep birden gözüme doluştu. Az sonra doktor “göz bebekleri yeterince büyümüş işimize devam edelim” dedi. Ben de içimden “bak bakalım doktor ne göreceksin merak içindeyim” diye geçirdim. “Alete başını daya sağa bak, sola bak, yukarı- aşağı bak” vb, vb. Ee tamam da bir şey söyle doktor, gözümün arkasında ne görüyorsun? Ya da benim yıllardır gördüklerimi sende görebiliyor musun? Şekiller, resimler, kişiler duruyor mu bir yerlerde. Sağa, sola, arkaya en geriye kadar bak. Ne göreceksin? Bu şehirde doğdum, bu şehirde yaşadım, yedim, içtim, gördüm geçirdim. Belki de bu şehirde öleceğim doktor. Özcesi her şey gözlerimin içinde kayıt altında. Öte dünyaya gittiğimde ilk gözlerimi vereceğim yetkililere. Dünyanın bin bir türlü halini birde benim gözlerimle görüp, bir de benim gözümle anlasınlar diye. Her olaya bin şahit dahi olsa kimse benim gözüm kadar şahit değildir hiçbir şeye. Bu ne büyük megalomani demeyin herkesin en büyük şahidi gözleri değil mi? Benimki de öyle işte. Sordum, “gözümün arkasının en önünde ne görüyorsun doktor?” Taş sokaklar ve avlu. “Avlunun içinde ne var görebiliyor musun doktor?” Evet bir çocuk cenazesi. “Kime benziyor?” Sana. “Başka kime?” Sokaktaki herkese. Anladım geçen hafta yaptığım Suriçi gezisi göz belleğimde saklı. İyi o zaman anladım, her şey duruyor yerli yerinde. Yayın Yönetmeni - Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Faysal Dağlı Editör: Yeter Polat Haber Merkezi: Mustafa Turan, Mehmet Emin Kan, Mehmet Salih Batırhan, Çimen Gümüş, Adem Özgür Kaç gündür yürüyen ceset gibi dolaşıyorum. Her haber izlediğimde, dinlediğimde biraz daha ölüyorum. Savaş tekrar çıkacak, duyuyorum ama anlamıyorum. Kimin, neyin savaşı. Yüz yıldır bu savaş bitmedi. Daha da bitmeyecek anlaşılan. Çocukluğumdan hatırladığım en önemli ilk enstantane uygun adım yürüyen askerler. Sonra hatırladıklarım da aynı biri birine benzer şeyler. Asker, polis baskınlar, gözaltılar. Bolca taş atan çocuk, bolca yemek boykotu, bolca forum. Bir de gözaltında öldürülen Hacettepe Bilgisayar öğrencisi dostum Birtan Altunbaş. Tam bir aslan. Diğer dostlarım hepsi orda, gözümün arkasında. Bir kaç gün öncesine gitsene doktor. Ne görüyorsun? Tebessüm eden bir adam var. Hatırlıyorum bizim aşçı Mehmet Abi. O olacak tabi geçende onu yaşamıştım. Mehmet Abi tam bir Diyarbekirli’dir. Dürüst, şevkatli ve çalışkan yani. Aşçılık yapar, çoluk çocuk bu gayretle geçinir. Diclekent semtinde meşhur bir lokantada yıllardır dönercidir. İşini erken bitirir Mehmet Abi, akşam saat dokuzda git, Mehmet abi dönerini bitirip çıkmıştır. Bütün lokanta on, hatta on bire kadar harıl harıl çalışırken o dönerini tüketmiştir. Meşhurdur döneri, o saate beklemez. Ailece ara sıra yaptığımız gibi geçen hafta döner yemek için uğradık mekâna. Döner de Mehmet Usta da ortalarda yok. Garsona “Mehmet Abi nerede” diye sordum hafif mütebessim bir şekilde “yok” dedi. “Hayırdır neden yok” dedim gene mütebessim “gelmedi” deyip diğer masadaki işlerine devam etti. Gözümün içinden başladı Mehmet abi film şeridi akmaya. Onunla nasıl tanıştık, nasıl çalıştık neler neler. 2004 yılının başlarında Güney Kürdistan da birkaç arkadaşımla inşaat işlerine girişmiştik. Şantiye kuruldu işçilerimiz gelecek yemek yapacak adam arıyoruz. Tam da adamını bulmuşuz, Mehmet Abi’yi. Geldi tanıştık elleri yüzü, gözü, elbiseleri her yeri tertemiz bir insan. Aşçıbaşı dediğin böyle olur. Bizde mutfağımızı ona ve arkadaşlarına teslim ettik. Kesinlikle hiçbir gün yüzümüzü kara çıkartmadı her şeyi zamanında, temiz ve düzenli şekilde önümüze getirdi. Sabahın beşinde kalkar saat yediye kahvaltı yetiştirir. On ikiye öğlen yemeği altıya ise akşam yemeği. Bir gün mü aksatmaz insan bu İmtiyaz Sahibi: Basnews Medya Ltd. Şti. adına Faysal Dağlı Sahibi: Botan Tahsin Hukuk Danışmanı: Av. Sennur Baybuğa Görsel Yönetmen: Alp Tekin Babaç, Hüseyin Ünal Tel: +90 212 243 27 60 Fax: +90 212 243 27 79 E-mail: turkce@basnews.com www.basnews.com Meşelik Sk. No:22 D/3 Beyoğlu/İST Baskı: İhlas Matbaası-Yenibosna/İST BasHaber/BasNûçe Gazetesi’nde yayınlanan haber, yazı ve fotoğrafların her türlü telif hakkı Basnews Medya Limited Şirketi’ne aittir. SÖYLEŞİ 30 Kasım - 06 Aralık14 2015 işleri. Mehmet bir gün bile aksatmadı vallahi. Garson masamıza tekrar döndüğünde gene sordum “nerede Mehmet Abi?” Gene mütebessim cevapladı. “Birkaç gündür yok.” Ee dedim, devam eti “evden işe gelemiyor”. Çaktı gözümde şimşekler. Çok çok hayıflandım, nasıl hatırlamam Suriçi’nde sokağa çıkmayı yasak kılan siyaseti. Evi yasak kentteydi Mehmet’in Kürdistan’da ki işlerimizden beri çıkamamıştı baba yadigârı evinden. Çaresizliğin devamı yani. Suriçi deyip geçmeyin orada yaşayıp melanetten uzak kalmak büyük emek ister. Mehmet Abi o emeği bol bol kullandı. Çocuklarını uzak tutabildi beladan. Birkaç gündür evden çıkamıyor demek. Lokanta çalışanı günlük yevmiye alır. Bu demektir ki Mehmet birkaç gündür ekmek götüremiyor evine. Bir Mehmet olsa neyse Suriçi’nin hepsi emekçi hepsi işçidir. Bir de “Suriyeli”, bir dolu evsiz, sığıntı. Düşünen var mı hallerini. Bence yok. Düşünen olsa savaş olmaz. Ekmek davasıyla siyasi dava aynı yürekte yürümüyor ki. Gözlerim nasıl doktor, belki de bir daha göremeyecekler Mehmet’i. Bu kadar mı ayrı düştüm yaşadığım kentten. Ancak savaş bölebilir bir insanı bin parçaya. “Çok hayıflanma” dedi arkadaşlar. Hepimiz aynı durumdayız. Nasıl yani? Cevabı ben bulmalı ben kendime açıklamalıyım. Ağır işkencede insan vücudu acıya dayanabilmek için bir yerden sonra kendini uyuşturuyormuş. Bizimki de o misal “yeter artık” deyip unutmak istiyoruz yani. Unutmak ta olmuyor ki birader biz balık mıyız? Bizim hafızamız birkaç dakikayla sınırlı değil ki. Keşke balık olsaydık ve unutsaydık. Ama değiliz ve unutamıyoruz. Ön bellekten silinse bile sonra gözaltında saklı her şey. Bilgisayar misali “çöpü boşalt” yapamıyoruz. Ki yapsak ne olacak bende çöpten başka bir şey yok yani. Biraz çocukluğumdan, birazda ilk gençliğimden bir kaç neşeli görüntü. Geri kalan hepsi tank, top, tüfek, bolca yoksulluk, çaresizlik kayıtta başka hiç bir şeyim yok ki. Gözümün arkası nasıl doktor kasvetli mi? Öyledir tabi dostum. Bak dost olduk seninle. Artık sorabilirim senin gözünün arkasında ne var? diye. Doktorum Rizeli gözünün arkası son üç yıl hariç tamamen yeşillik, ağaç, güzellik dolu. Ana babası öğretmen kendisi Bursa mezunu. “İşin benimkinden zor” diyorum. “Neden” diyor. “Senin dünyan da hem yeşil hem de kırmızı var” diyorum. “Nasıl yani” dediği sıra kapı çalınıyor. Elbiseleri pir-ü perişan bir “Suriyeli” kafasını uzatıp yarı Kürdçe bir şeyler fısıldıyor. Özgüvensiz fakir fısıldaması var ya öyle işte. Anlıyoruz şifa arayan bir hasta. Odadaki hemşirenin yorumladığı kadarıyla danışmadaki görevliye gözünü işaret edince o da benim gibi “göz polikliniği” ne yollanmış. Hali kendi gözümden utandırdı beni. Kim bilir onun gözünün arkasında neler var diye geçirdim içimden. Onun savaşı çok daha büyük yurdundan edilmiş, perişan. Doktor kendinden beklenmeyecek bir aşağılama ve vurdumduymaz tavırlarıyla birazda sinirli “çık” diye çıkışıyor. Hasta anlatmaya çalışıyor nafile. Sonunda kapı tekrar kapatılıyor. “Millet çok cahil” diyiveriyor doktor. Bizim gibi gözünün arkası bozuk kişilere hizmet verdiğinden, Amed’de yaşadığından memnun değil anlaşılan. Ben de gözümdeki görüntünden memnun değilim kısa sürede eskiyen dostum. Hep sizin gibilerle muhatap olmaktan bıktım. Sen Mehmet’i tanımıyorsun doktor tanısaydın kesinlikle Suriçi’nde oturan “Suriyeli”yi de tanırdın. Belki o zaman Mehmet’i de hepimizi de daha iyi anlardın. Hem “Suriyeli” hem de Mehmet inan ikimizi de bizden iyi tanıyorlar. Bak dost olamadılar seninle. Olmadı eski arkadaşım olmadı. Yapamadık, uyuşamadık seninle. Son diyeceğim sana şu ki eski dostum, gözümün arkasına iyi bak artık ordasın sende. ÇOCUK BasHaber 30 Kasım - 06 Aralık 2015 15 SÖYLEŞİ 15 Bütün basın hapiste mi? SENNUR BAYBUĞA Çocuklar için sirk projesi “M Tekoşin Çelik ardin Go Projesi” kapsamında Mardin Gençlik ve Kültür Derneği, The Serious Road Trip ve Berlin Lacht kuruluşları Mardin’de çocuklara yönelik uzun soluklu bir sirk eğitimi başlattı. Ekim ayının başlarında başlayıp Ocak 2016’ya kadar devam edecek bu eğitimler, dezavantajlı genç ve çocukları hedefliyor. Haftanın 5 günü 100 çocuk ve 20 gence farklı gruplar tarafından verilecek sirk eğitimleri için atölye çalışmaları başladı. Mardin Gençlik ve Kültür Evi’nde gerçekleşen bu eğitim programı çerçevesinde haftanın bir günü açık atölye adı altında sirke ilgi duyan herkes için de bir atölye çalışması düzenleniyor. Herkese açık sirk eğitimleri Mardin Gençlik ve Kültür Derneği (MAGEKUD) ile Serious Road Trip Derneği tarafından ilki 2013’te Mardin Sirk Projesi ile Mardin’in köylerinde gerçekleştirilen birçok gösteri ve atölye faaliyetlerinin ardından yine aynı kuruluşlar tarafından 2014’te de Mardin Go Projesi çerçevesinde Uluslararası Mezopotamya Sirk ve Sokak Sanatları Festivali düzenlenmiş, festivalin ardından bu iki kuruluş yine Avanistan Go Projesi ile Fransa’da ortak bir proje gerçekleştirmişlerdi. MAGEKUD öncülüğünde geleneksel hale gelen bu çalışmalara bir yenisi daha eklendi. Mardin Go 2015 adındaki bu yeni proje, önceki projelerden farklı olarak çocuk, genç ve yetişkin farkı gözetmeksizin tüm dil, inanç ve cinsiyetten insanlara sirk eğitimleri veriyor. Bunların yanı sıra, haftanın bir günü açık atölye adı altında sirke ilgi duyan herkes için bir atölye çalışması düzenleniyor ve kitlesel katılımın sağlanması için de çağrılar yapılıyor. Projenin Mardin’de olması, hem katılımcılar hem de eğitmenler açısından ayrı bir farkındalık yaratıyor. Eğitmenlerin yabancı oluşunun ilgiyi daha da artırmasından dolayı projeye katılım yoğun. Eğitmenler projeyi neden Mardin’de hayata geçirdiklerini şu sözlerle ifade ediyorlar: “Yıllardır dünyanın birçok yerinde farklı toplumlardan çocuklarla çalıştık. Yeri gelince kenar mahalle çocukları, yeri gelince mülteci çocuklara bu eğitimleri verdik. Ama hiçbir yerdeki çocuklar buradaki gibi sıcak, paylaşımcı, hiperaktif, meraklı, bu tür etkinliklere aç ve bu kadar öğrenmeye hevesli değillerdi. O kadar istekli davranıyorlar ki, bazen dinlenme fırsatı bile bulamıyoruz ama bu durumdan da şikayetçi değil aksine çok mutluyuz. Çok farklı ülkelerde değişik konumlarda çocuklarla çalışmamıza rağmen ilk defa bu kadar iştahlı çocuklarla karşılaştık. Burada izdiham var ve belki de bunun temel sebebi burada bu tür etkinliklerin olmayışı ya da MAGEKUD dışında hiçbir kurumun bu tür etkinliklere önem vermemesidir.” “Buradaki çocuklara özel sempatimiz var” Fransız eğitmenlerden Pierre Secretant, verdikleri eğitimin içinde bir çok farklı branş olduğunu vurgulayarak, bütün eğitimlerin bireyin kendini geliştirmesi, değiştirmesi, gerçekleştirmesi, kendine inanıp ve güvenmesine yönelik olduğunu söyledi. Secretant şöyle konuştu: “Bu saydığım şeylerin eksikliğinden olsa gerek, Kürdler için Kürdistan coğrafyasında yıllardır MAGEKUD ortaklığıyla çalışmalar yapıyoruz. Evet, bu yüzden buraya ve buradaki çocuklara özel bir sempatimiz var. Mesela yaratıcı drama atölyesi mi yapıyoruz; Kısa bir eğitimden hemen sonra ya onların ya da çevrelerinden birinin dramına şahit oldukları için hemen bu dramanın içinde hissediyorlar kendilerini ve bunu bize de çok iyi yansıtıyorlar. Bu konuda çok başarılılar. Komedi mi yapmaya çalışacağız, çocuklar o kadar komik ki, bize teknik detaylar dışında öğretmek için bir şey bırakmıyorlar.” Mardin’de Mardin Go Projesi kapsamında MAGEKUD, The Serious Road Trip ve Berlin Lacht kuruluşları katılımcılarını her alanda yetiştirmek istiyorlar. Belirli zaman dilimi ve belirli bir sayıda katılımcıyla farklı atölye çalışmaları gerçekleştiriliyor. Katılımcılar çocuk ve gençlerden oluşuyor. Atölyelere kayıtlı çocuk sayısı 80, genç sayısı ise 20 ve istasyon eğitim sistemiyle atölyelere alınıyor çocuk ve gençler. Top çevirme, akrobasi, çubuk çevirme, denge sağlama, yaratıcı tiyatro ve drama ve konsantrasyon gibi atölyelerle katılımcılar bir sonraki aşamaya hazırlanıyorlar. Top çevirme atölyesinde ilkin ellerin kullanılması ve topu tutma becerisini geliştirmek için, kişi hangi elini kullanıyorsa bir el ve bir topla denemeye başlıyor. Çocuklar için en zor aşama ise üç top çevirmeye geçme sürecidir. Akrobasi atölyesinde, atölyeye başlamadan önce beden eğitimi ve sağlığının önemi anlatılıyor, akrobatik hareketlere geçilince de ellerin bileklerinden başlayacak şekilde tüm kısımlarını hareketlendirip vücudunu keşfetmeye ve vücuduyla neler yapılabileceğini görmeye alıştırılarak devam ediliyor. Çubuğun ele alınışı ve bir bütün olarak el ve bilekle bütünleşmesi çubuk atölyesini pratize eden en önemli unsurdur. Çubuğun ucuna tabak bırakılarak yapılan çalışma ise tabağın kendi etrafında dairesel hareketlerle çubuk, bilek, kol ve tabağın sistematik düzenini sağlayarak yapılan etkinliktir. Bir diğer atölye ise denge sağlama atölyesi. Bu atölye de keskin dikkat ve hissetmeye yönelik çalışmalar yapılıyor. Bütün bu çalışmalarla birlikte gençlerle ayrıca pedagojik çalışmalar yürütülüyor ve bu eğitimle gençlerin sokak sanatlarını ve sirki çocuklara nasıl ve hangi yöntemlerle öğretileceği anlatılıyor. İlkin pedagojik eğitim ikincisi ise oyunculuk ve palyaço eğitimidir. Bu eğitimler tamamlandıktan sonra çocuklar ve gençler artık kendi gösterilerini hazırlayacak duruma gelmiş olacaklar. Bu projenin bir diğer amacı ise sirkin devamlılığını sağlamak, yaygınlaştırmak ve Avrupa ile Kürdistan arasındaki gönül ve sanat bağını güçlendirmek. Kürd gençlerin Avrupa’ya davet edilmesiyle uluslararası festivallere katılım sağlanması aynı zamanda kültürler arası bir değişim, ön yargılar ve stabil algıların değişimini ve paylaşımın da temelini oluşturacaktır. Bu büyük gözaltılar ülkesinde, en zehirli işin gıdalara arsenik koymak değil de, düşüncenin açıklanması olduğunu, gazetecilik olduğunu, yazarlık olduğunu, öğrencilik olduğunu artık herkes biliyor. Herkes biliyor ve herkes de ürküyor, büyük gözaltı, büyük korkular ülkesi burası epeydir. Kadına yönelik cinayet ve çocuklara yönelik cinsel istismar davalarında mümkünse nasıl etsek de bu adama, katile, sapığa en az cezayı versek diye şekilden şekile giren iktidarın hakimleri, mesele düşünceyi açıklamak meselesi olduğunda, ülkede yaşayan küçük büyük herkesi tekrar hukuka saldırtan kararlar vermekten kaçınmıyorlar. Cezalar ve eylemler arasındaki orantısızlık bir yana, canlı bombaların kendilerini patlatmadan masumiyet ilkesi gereği yakalanamayacağını söyleyen bir başbakanın olduğu bu ülkede Erdem Gül ile Can Dündar’ın, tutuklanmalarına neden olan hangi bombaları üzerlerinde patlattığını herkes merak ediyor. Hükümetin iktidar olduğundan beri merhametsizce saldırdığı belki de tek alan basın alanı oldu. Yanlış anlaşılmasın basına yönelik saldırıyı sadece bu hükümetin siyasetinin bir parçası sayacak kadar hafızasız değilim. Bu ülkede iktidar her daim yanına aldığı bilcümle yardakçıları ile öncekinden öğrendiği psikolojik savaş taktiği ne ise onu uygular. Kürd gazetelerini bombalar, öldüremediğini içeri atar, onlarca Kürd gazeteci ya da sosyalist basın emekçisi içerdeyken tuzu kuru, sisteme yakın ya da sermaye çevrelerinin gazeteciliğini yapan gazeteciler, gazeteci kimliğine değil yazdığı haberlere ya da siyasi duruşuna bakarak bu infazlara olmadı cezalandırmalara sessiz kalırlar, bu hep böyle olmuştur, hep böyle oldu. Sadece buradan baktığımda bile siyaseti bilmesem de, düşünce ve basın özgürlüğüne toplumca nasıl baktığımızı aslında nasıl sustuğumuzu, düşüncenin lincinde nasıl da ortak bir mutabakatımız olduğunu görebiliyorum. 2012 yılında onlarca Kürd gazeteci kör bir kuyuya atılıp aylarca ne ile suçlandıklarını bile bilmeden içeri tıkıldıklarında, sessizce odalarından durumu izleyen basın, televizyon programlarında onlar gazeteci oldukları için tutuklanmadılar dediler arsızca. Ragıp Zarakolu, iki tane kokteyle katıldığı için 5 yıldan on yıla kadar hapis cezası talebi ile tutuklandığında, Nobel barış ödülüne aday gösterilmeden neredeyse kimsenin ilgisini bile çekmeden bu ülkede sessizce yattı yüksek güvenlikli cezaevinde, zira Kürdlere dairdi kurduğu cümleler, onların kokteylinde durmuştu ayakta. Ve Ragıp Zarakolu, tahliye olduğu akşamdan başlayarak peşinde koşan televizyon programcılarına ve gazetecilere, tavizsiz suskun kaldığında anlamadı bile kimse neden ‘medyaya ve renkli ekranlarına sustuğunu. İktidar kendine bir pozisyon tutuyor bu ülkede, kendine pozisyon tutan her iktidar bu duruşa zarar verecek kim var ise hangi düşün insanı hangi gazete var ise, topluma kendi sözü dışında söz kuracak, hakikatleri bir de başka yerden gösterecek kim var ise önce onun tepesine biniyor. Tatsız olan şu ki, toplumda gazeteciler de dahil neredeyse herkes bir mutabakat sessizliği içinde, o iktidarın yanında saf tutmasa bile kendi siyasi fikrinin yanında olmayan bu saldırılara sessiz kalıyor, sessiz kalmayanı mağdurla aynı şeyi söylemekle itham edip dövmeye kalkıyor. Son yirmi yılımızın gazeteci infazları, cezaları sosyalist basına yönelik saldırılarla geçtiğini düşünürseniz, sessiz kala kala çoğalttığınız suskunlar mutabakatının bugün hepinize ne yaptığını daha kolay anlarsınız. Mehmet Baransu aylardır hapiste, cemaatin basını diye damgaladığınız basın çalışanları hapiste, Nokta Dergisi’nin yazı işleri sorumlusu, Kürd gazeteciler hapiste, sosyalist basın emekçileri hapiste ve şimdi de cumhuriyetimizin parlak çocuklarından Can Dündar tutuklandı Erdem Gül ile ikisi de hapiste. Ve hepsi aynı nedenle hapiste, haber yaptıkları için haber eyledikleri için. Aynı cezaevinde, aynı yemeği yiyecekler, peki dışarıda kalanlar, biz cümle kurmaya kimden başlayacağız, nerden başlayacağız. Ve kötüsü artık bu cümleleri kim nerede yazacak, adilce, namusluca ama. 16 SİNEMA BasHaber Din, sinema için büyük bir tabu Yönetmen Gülistan Acet: Ödüllü yönetmen ve oyuncu Gülistan Acet, çocukların saf ve doğrudan ifade etme kudretini esas alarak çekiyor filmlerini. Filmlerindeki çocuk kahramanlar aynı zamanda sinemanın politikleşmesini engelleyebilecek bir can simidi işlevi görüyor. Acet, Kürd dili ve kültürünün zengin geçmişini hatırlatarak bu geçmişin son 40 yılla açıklanamayacağını ifade ediyor. Karpuz Cenneti, Günah ve Cennetten Kovulmak filmleri üzerine konuştuğumuz Gülistan Acet, BasHaber’in sorularını yanıtladı. Ercan Ekinci Filmleriniz Karpuz Cenneti (Bihûşta Zebeşan) ve Günah’ta (Guneh) din temasını spesifik olarak çocuklar üzerinden vermeye çalışıyorsunuz. Bunun sizin hikayenizle nasıl bir ilişkisi var? Aslında kısa filmlerimin üçünde de benim çocukluk travmalarımı görmek mümkün. 90’larda Batman’da çocuktum ve çok fazla yakınım Hizbullah tehdidi altındaydı. Bir kısmını da ne yazık ki o dönemde kaybettim. Kız kardeşim Mizgin, 6 yaşındaydı o zaman. Tüm bu ölümlerden ve tehditlerden çok korkmuş olmalı ki ergenliğe girmeden ölmek ve direkt cennete gitmek için durmadan başarısız intihar girişimlerinde bulunuyordu. Cennete gidecekti ve hiç bitmeyen karpuz yiyecekti kendince. Karpuz Cenneti, onun hikayesi. Anlatımlarınız neden çocuklar üzerinden, çocukların masumiyetine inandığınız için mi? Çocukların çok saf ve doğrudan bir yaşamları var. O yüzden çocuklar üzerinden anlatmanın hem karşıdakinin empati kurmasını daha kolaylaştırdığını hem de daha dürüst olduğunu düşünüyorum. Büyükleri merkeze alsaydım samimiyetten uzaklaşıp daha fazla politikleşeceğimi ve mesaj kaygısına düşeceğim endişesinden belki de... Sizi Cennetten Kovulmak (Derbûyîna Ji Bihûştê) filminden, oyunculuk performansınızdan tanıyoruz. Bu film ile Antalya Altın Portakal Film Festivalinde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü aldınız. Siz daha çok yönetmelik mi yoksa oyunculuk mu yapmak istiyorsunuz? Ben yaşamım boyunca galiba bir şeyleri kontrol etmeyi daha çok sevdim. O yüzden, oyunculuk biraz daha karşıdakine tabi olmak durumunu gerektiriyor. Rol beklersin, elemelere katılırsın, seçilirsin ya da seçilmezsin. Yönetmenlik ve senaristlik senin şahsi çabana çok bağlı ve ben başkalarına tabi olmayı pek sevmediğim için yönetmenliği daha yakın buluyorum kendime. Bir de yaratıcılık alanın çok daha geniş. Oyunculukta eline senaryo gelir, iyi oyuncuysan çok geniş tutarsan yaratıcılık alanını, bambaşka bir şeye evirirsin, çok katmanlı bir oyunculuk çıkarırsın ama yönetmenin de istekleri doğrultusunda bunu yaparsın. Onun ihtiyaçları ve onun kararları doğrultusunda Bir de Cennetten Kovulmak filmiyle Narin karakteri ile karşımıza çıktınız. Ve Narin karakteri daha çok kırılgan ve isyankar bir karakterdi. Narin karakteri, gerçek yaşamda size yakın bir karakter midir? O kırılganlığın bir yerde esneklik olduğunu ve karşındakini anlama, hissetme yeteneğini de içinde barındırdığını düşünüyorum. Biz aslında kırılganlığımızı, narinliğimizi ve inceliğimizi yitirdiğimiz için belki de birbirimize karşı hunharca her şeyi söyleyebiliyoruz, saldırganlaşıyoruz ya da duyarsızlaşıyoruz. Diğer yandan Narin’deki hırçınlık bende de var. Çünkü rutin bir yaşamımız olmadı şimdiye kadar. Güvenle bakacağımız, planlar, programlar yapacağımız bir yarınımız olmadığı için, hep bir savunma mekanizması geliştiriyorsun. Hep kendimi nasıl daha fazla koruyabilirim, nasıl daha hızlı geliştirilebilirim kaygısı var. Çünkü senin gibi olmayandan iki kat daha fazla çalıştığında ancak onunla eşit haklara sahip olabileceğin sana öğretilmiş. Bu savunma mekanizması, seni geliştirip biraz da güçlendiriyor. Son filminiz Günah, festival yolculuğuna yeni başlamasına rağmen Montpellier ve Malatya Film festivallerinde en iyi film ödüllerini aldı. Günah filmini yaparken ya da kurgularken başından sonuna kadar kafanızda nasıl bir soru vardı? Günah, masum bir çocuk yaşamının büyüklerin etkisiyle nasıl yavaş yavaş kirlendiğine dair bir film aslında. Din meselesi, şahsi olarak beni etkilemesinin yanında bütün dünyanın neredeyse her zaman gündeminde taptaze bir sorun aynı zamanda. Türk ve Kürd Sineması’nda dine eleştirel bir bakışın pek yeri yok ve büyük eksikliği var bence. Din, büyük bir tabu hala sinemamız için. Ancak korku filmlerinde cinler, periler ve ona benzer metafizik varlıklardan bahsediyorsanız dinden bahsetmek mübah sanki. Ben, dinin de diğer her şey gibi eleştirilebilmesi gerektiğini düşünüyorum. SÖYLEŞİ 30 Kasım - 06 Aralık16 2015 Özellikle Günah’ta hakikati örten temaları işliyorsunuz... Evet, gerçek anlamda bir cin yok ortada. İnsanların uydurduğu aslında psikolojik rahatsızlığı olan birinin bayılması ve insanların bunu cin zannetmesi hadisesi var. Çünkü ortam da çok müsait buna. Bin yıllardır anlatılan, insanları korkutmak için kullanılan o cinler, periler vs. bu filmdeki gibi; özellikle kırsal, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde daha çok karşılık buluyor. Olmayan bir sanrının bu kadar toplumu etkiliyor olması bence daha çok kıymetli. Çünkü, var olan bir tehlike herkes için eşit oranda gerçektir ve eşit oranda zararlıdır. Ama gerçekte olmayan bir şeyin sanrısı benim için anlatılmaya değer. O dört çocuk bu hakikatın farkındalar mı? Sadece bir çocuk biliyor bu hakikati. Toplumun inanması ilginç değil mi? Ben bunun biraz da bir tercih olduğunu düşünüyorum. Korkularla eğitilmiş bir toplum, kontrol edilmeye ve yönlendirilmeye çok daha müsait. Doğal olarak egemenin destekçisi olamaya çok daha müsait. Bu, bütün toplumlarda ve bütün zamanlarda tercih edilmiş bir yöntemdir. Sadece modern zamanlar ya da ilkel zamanlara has bir şey değil. Bütün tarihsel evrelerde bu yöntem kullanılmıştır. Bu tarz proje veya filmlerle Kürd toplumunun kültürel dokularına temas etmeye devam edecek misiniz? Bir kere Kürd toplumunun sanatını; edebiyat, müzik, sinema, tiyatro vs. son 30-40 yıldan ibaret görme hatası ve yanılgısı beni rahatsız ediyor. Günah filmi, Qedrî Can’ın bir hikayesinden esinlenerek yapılmış bir film. Qedrî Can modern Kürd edebiyatının önemli temsilcilerinden. Ama bu hikaye aslında geleneksel bir hikaye. Güncel Kürd siyasetine ve Türkiye siyasetine dair bir hikaye olmaması bana çekici geliyor. Çünkü herkes Türkler ve Kürdler arasında süregelen 30-40 yıllık savaşı anlatma derdinde. Halbuki Kürd tarihi bin yıllara dayanıyor. Kürdlerin geçmişine büyük bir haksızlık yapıldığını düşünüyorum.. Kürdlerin 40 yıllık politik süreciyle kültürel dokunun zedelendiğini mi söylüyorsunuz? Hayır şunu diyorum aslında; onlar, 30 ya da 40 yıldır yaşamımıza tamamıyla bu siyasi atmosferin sirayet ettiğini düşünüyor. Ben ise, onun içinde onlarca başka problemin olduğunu düşünüyorum ve o problemleri görmezden geldiğiniz zaman kof bir kültür yaratıyorsunuz. İçi boş, birkaç kitabi bilgiyle konuşan çok fazla belli örgütlerin, kurumların ve yapıların fikirlerin ve düşüncelerin dışına çıkamayan; kültürünü, sanatını ve edebiyatını onun referans aldıklarından ibaret gören bir bakış olduğunu düşünüyorum.