DİYARBAKIR TÜRBELERİ - Diyarbakır Kitapları
Transkript
DİYARBAKIR TÜRBELERİ - Diyarbakır Kitapları
DİYARBAKIR TÜRBELERİ PROF. DR. YUSUF KENAN HASPOLAT DİYARBAKIR TÜRBELERİ Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat Tür Araştırma Sayfa Tasarımı Erdinç Baş Birinci Baskı AĞUSTOS 2014(e-kitap) Bu kitabın her türlü yayın hakkı Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat’a aittir. Tanıtım amacıyla yapılacak kısa alıntılar dışında yazarın yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. ISBN: 978-605-9064-05-7 e-mail:khaspolat@hotmail.com Yusuf Kenan Haspolat • 1954 yılında Diyarbakırda doğmuştur. Çocuk Hastalıkları, Çocuk Acil, Gelişimsel Pediatri ve Endokrin dallarında profesör olan yazar halen Dicle Üniversitesi Çocuk Hastanesinde Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaktadır. Yazar evli ve iki çocuk babasıdır. Yayınlanmış Eserleri Bedüzzaman ve Diyarbakır Dicle İlçesi Diyarbakır Ekonomi Tarihi 1 Diyarbakır Ekonomi Tarihi 2 Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 1 Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 2 Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 3 Diyarbakır Yeraltı Kaynakları Diyarbakır Yerüstü Kaynakları 1 Diyarbakır Yerüstü Kaynakları 2 Diyarbakır'da Çevre ve Doğa (Sempozyum) Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji, Maden Eğil ve Turizm Ergani İlçesi ve Turizm Gül Şehri - Diyarbakır Sempozyumu Hani İlçesi Her Yönüyle Diyarbakır İlçeleri Karacadağ Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır (4. Baskı) Sema (Şiir) Tabiattan Fısıltılar (Şiir) Tarih - Kültür - İnanç Kenti Diyarbakır Tüm Yönleriyle Çermik İlçesi ve Turizm Ümit (Şiir) Tüm Yönleriyle Diyarbakır Kulp İlçesi Ve Turizm Tüm Yönleriyle Diyarbakır Kocaköy İlçesi Ve Turizm Tüm Yönleriyle Diyarbakır EĞİL İlçesi Ve Turizm Diyarbakır Hz. Süleyman Camii Diyarbakır Ulu Camii Diyarbakır Camileri 1 Diyarbakır Camileri 2 Diyarbakır Camileri 3 Diyarbakır Türbeleri İÇİNDEKİLER 1- Diyarbakır Türbeleri 1 – 165 2- Diyarbakır İlçe Türbeleri 166 - 237 1.BÖLÜM DİYARBAKIR TÜRBELERİ DİYARBAKIR TÜRBELERİ Giriş Birçok şehirde olduğu gibi Diyarbakır’da da evliya türbeleri bulunmaktadır. Bu türbeler inanç turizmi açısından önem taşırlar. Birçok tarihi kaynağa göz atarak türbeleri ele alacağız.Ancak Diyarbakır'ı diğer şehir ve ülkelerden ayrı bir konuma getiren Peygamber ve sahabe kabirleridir Biz burada 19.yüzyılda Diyarbakır’a ait salnamelerden Diyarbakır’a ait peygamber, sahabe ve evliyalarla ilgili bilgileri derledik Diğer tarihi belgelerden de konuya destek sağladık. Önce peygamber kabirleri, peygamber makamları,sahabe türbeleri,eshab-ı kehf konuları işlenecek,daha sonra merkez ve ilçelerdeki evliya kabirleri incelenecektir. PEYGAMBER KABİRLERİ Salname Osmanlı Devleti'nde bir yıllık olayları göstermek amacıyla hazırlanan eser demektir Biz burada 19.yüzyılda Diyarbakır’a ait salnamelerden Eğil ilçesine ait peygamberlerle ilgili bilgileri derledik.(3) Esami Şerifeleri Türbe ve merakıd-ı Malumat-ı saire ve mülahazat şerifeleri mevkii Eğil medfun peygamberler Zülküfl en-Nebi Ergani kasabasındaki Nebi-i müşarun-ileyhin diğer Aleyhisselam efendimiz makam-ı saadetlerinde vilayetde makm-ı saadetleri hazretleri medfundur varsada ala-rivayetin asıl merkadd-ı şerifeleri Erganidedir. Elyesa Aleyhisselam Eğil kasabasında Nebi-i müşarun-ileyhin kabr-i saadetleri on beş metre tülünde efendimiz hazretleri idüğü ve bir güne vakfı olmadığı Nebi Harun-Asafi Bu dahi evkaf-ı şerifesi yoktur Aleyhisselam hazretleri Nebi Hallak Aleyhiselam Bu dahi Nebi-i müşarun –ileyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur hazretleri Nebi Harut Aleyhisselam Nebi-i müşarun-ileyhin bir güne Eğil kasabasında Haciyan Nebi-i müşarun-ileyhin bir güne mahallesinde nehir evkaf-ı şerifesi yoktur kenarında medfundur Eizze-i kiramdan Zünnun Eğil kasabasında hazretleri medfundur 1 Eğil peygamber kabirleri (Hz Zülkifl-Hz.Elyesa hazretleri) 2 Hz Zülkifl kabri-Eğil: Hz.Zülkifl 3 Hz.Elyesa Hz.Elyasa’nın su altında kalan türbesi Haciyanda Hz Zülkifl mezar kitabe-1936 – Konyar 4 Hz.Elyasa’nın su altında kalan türbesi Hz.Elyesa’nın eski türbesi(Foto.Z.A.Çiçek) Zülkifl(as) peygamberin mezarı Eğil ilçesinde makamı ise Ergani’dedir. Hz.Zülkifl (as).M.Ö.1200 mezar taşı kitabesi; Dilersen izzet-i dareyn yer kim bağriyap olmağa Yüzün sür Marked-i Paki Nebiyyi Zülkifil Zi Şane Ondaki Hadım-i Düşnabe tabiri mukareret Zehi devlet O Cane kim feda olmuş u Canan Hz Elyesa (AS) 5 Hz.El-yesa (as).M.Ö.1200- mezar taşı kitabesi: Ta’alallah ne dergahı ref’üş-şanı alidir Nebiyullah merkadı El-Yesa kadriyle galidir Tecella-i ilahidir, beher su sat’ı nurdur. Zibayı kalbi kasidir, hayatı cismi balidir. Fütuh-u müşkilat odur, harimindi sahibisi Birader zadesi Hürmüz, Azizi-yi zişanidi Hz.Asaf bin Behriya türbesi Hz.Asaf bin Behriya türbesi-1982(Adil Tekin) 6 Ergani ilçesi-Makam Dağında Hz Zülkifl makamı 7 Anadolu'nun ilk türbesi Diyarbakır'da (Hz. Zülkifl türbesi) 0 Anadolu'da ilk inşa edilen türbe Zülkifl Peygamber Türbesi, Diyarbakır'ın adeta Güneydoğu'nun 'nebiler ve krallar beldesi' özelliğini taşıyan Eğil ilçesi'nde bulunuyor. Bu türbenin bir özelliği sonradan taşınmış olması. Diyarbakır'ın Eğil ilçesinde bulunan Zülkifl Peygamber Türbesi, Anadolu'da ilk inşa edilen türbe. 1094 yılında yaptırılan türbe, 1996'da baraj suları altında kalmaması için şimdiki yerine taşındı. Beş bin yıllık tarihiyle hayranlık uyandıran Diyarbakır'ın Eğil ilçesi, adeta Güneydoğu'nun 'nebiler ve krallar beldesi' özelliğini taşıyor. Asur, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı gibi pek çok medeniyetin izlerini taşıyan Eğil'de, Dicle Barajı'nın yamacında Hazreti Zülkifl ve Hazreti Elyasa peygamberlerin türbelerinin yanı sıra kral mezarları da bulunuyor. Bölgede araştırmalar yapan Dicle Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. İrfan Yıldız, Eğil'in çok eski tarihlere tanıklık ettiğini, M.Ö. 3500'lü yıllarda yerleşim yerleri kurulduğunu söylüyor. Asurlular döneminde Eğil'in önemli bir merkez olduğunu anlatan Yıldız, "Asurluların Eğil'de hüküm sürdüğü yıllarda, M.Ö. 856'da İsrailoğulları üzerine bir sefer düzenleniyor. Bu sefer sonucunda İsrailoğullarının bir bölümünü getirip Eğil'e yerleştiriyorlar. Bu, Hz. Elyesa'nın peygamberlik dönemi. Hz. Elyesa bu dönemde Eğil'e gelmiş ve burada vefat etmiş. Onun vefatından sonra da M.Ö. 821'de Hz. Zülkifl peygamber olmuştur." diyor. 8 İki türbe diğer türbelerin bilgisini veriyor Hz. Elyasa ve Hz. Zülkifl'ün vefat etmesinden sonra Eğil'e defnedildiğini söyleyen Yıldız, Eğil'de iki peygamber türbesi ve bunun dışında da sahabe türbelerinin bulunduğu bilgisini veriyor. Eğil'de yedi tane türbe bulunduğunu söyleyen Doç. Dr. Yıldız, "Bunlar içinde Hz. Zülkifl, Hz. Elyesa türbeleri önemli yapılardan. 1996'da baraj inşa edilince sular altında kaldı daha sonra bugünkü peygamberler tepesi olarak Nebi Harun türbesinin olduğu mevkie taşındı. Nebi Harun türbesine baktığımızda da üzerindeki kitabeyle önem arz ediyor. 1162 miladi tarihine denk geliyor. Bu, türbenin o tarihte inşa edildiğinin göstergesi." diyor. Büyük Selçuklular döneminde yapıldı İrfan Yıldız, Hz. Zülkifl peygamberin türbesiyle ilgili olarak "Yaptığımız araştırmada Hz. Zülkifl türbesinin üzerindeki kitabede miladi olarak 1094 tarihi görülür. Bu da Anadolu'daki ilk erken tarihli türbe yapısı olduğunun göstergesi." diyor. Anadolu'da ilk türbe yapılarının Danişmentliler zamanında 1145'e denk geldiğini belirten Yıldız, ancak Eğil'deki Zülkifl Peygamber üzerinde görülen kitabenin bu ezberi bozduğunu ifade ederek, "Bu, yapının daha önceki yıllarda yapıldığının göstergesi. Bu da Büyük Selçuklu'nun Anadolu'daki egemenlik yıllarına denk geliyor." diyor. Kitabeyi, bu konuyu 1930'lu yıllarda araştıran Basri Konyalı'nın Diyarbakır'ın Tarihi ve Kitabeleri adlı eserinde görüldüğünü söyleyen Yıldız, kitabenin günümüzde baraj suları altında kalan yapının duvarlarında kaldığını dile getiriyor. Yıldız, türbedeki üçüncü kitabede ise şunların yazdığını söylüyor: "Çok bağışlayıcı ve merhamet edici olan Allah'ın adıyla bu kabir Zülkifl Peygamber'e -salat ve selam onun üzerine olsun- aittir. Mevdudi oğlu Ebubekir hicri (487)/miladi (1094) yılında bu yapıyı yapmaya muvaffak oldu." Baraj sularının altında kalmasın diye taşındı Zülkifl aleyhisselâm, M.Ö. 846'da doğar. Babasının adı Buzi. Hz. Zülkifl doğduğunda Hz. Elyesa'nın 50 yaşında olduğu tahmin ediliyor. M.Ö. 821'de 25 yaşında peygamber oldu. 84 yıl ömür süren Hz. Zülkifl, 49 yıl peygamberlik yaptı. Peygamber olduğunda Ortadoğu en karışık dönemini yaşıyordu. Bu dönemde Mısır, İran, Asur, Babil ve Roma devletleri arasında çatışmalar meydana geliyordu. Hz. Zülkifl'ün peygamberlik bölgesi tüm Mezopotamya'ydı. M.Ö 762 yılında Eğil'de vefat etmiş, buranın dört kilometre dışındaki Haciyan 9 Mahallesi'ndedir. Naaşı, Dicle Barajı suları altında kalacağı için 1995'te yine Eğil'in iki kilometre güneydoğusunda bulunan Nebi Harun-ı Asefi'nin türbesinin yanına taşındı.(139) Hz. Elyesa(A.S.): Kabrinin Eğil’de bulunulduğuna inanılan ve kabul edilen Hz. Elyesa (A.S.) İsrailoğullarına gönderilmiş peygamberlerdendir. Kur’an-ı Kerim’de iki ayette zikredilmektedir. - En’am Suresi 86. ayet şöyledir: “İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut’u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık.” -Sad Suresi 48. ayet ise : “İsmail’i, Elyesa’yı, Zülkifl’i, de an. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir.” Hz. Elyesa (A.S) Peygamber Hz. Musa’nın getirmiş olduğu dinin esaslarını yaymaya çalışmıştır. Hz. Elyesa (A.S) İlyas Peygamber’le belli bir süre birlikte olmuştur. Balbek hükümdarının zulmünden kaçan İlyas Peygamber Tevrat’ı gizli gizli öğretmekte ve kendisi de emirlerinin gereğini yerine getirmekteydi. Hz. Elyesa (A.S) Peygamber de İsrailoğullarına çok nasihat etmesine rağmen, onlardan çok azı kendisini dinlemiş ve iman etmiştir. İsrailoğullarının zulüm ve baskılarından kaçan Hz. Elyesa (A.S), Asur diyarlarına doğru gitmiştir. İman etmeyen İsrailoğullarının başına, Asurlular musallat olmuştur Elyesa(A.S) takriben MÖ 1200 yıllarında yaşamıştır. Kabri 850 seneden beri Eğil ve çevresinde yaşayan ilim adamları tarafından Eğil’de kabul edilmiştir. Eski kabrin güney iç kısmındaki Kufi yazı ve muhtelif taşlardaki Arapça yazılarında görüldüğü gibi kabir Hz Elyesa(A.S)’nın kabridir. Kabir; Eğil ilçesi Tekke Mahallesindeydi. Dicle Baraj Gölü altında kalmaması için, yetkili mercilerin izin ve yardımlarıyla bir heyet tarafından Tekke Mahallesinden alınarak Nebi Harun tepesine nakledilmiştir. Amcasının oğlu ve yardımcısı Hürmüz’ün kabri yerinde bırakılmıştır Hz. Zülkifl (A.S): Kabri Eğil’de olduğu kabul edilen Hz. Zülkifl (A.S) İsrailoğullarına gelen peygamberlerdendir. Hz. Zülkifl (A.S)’in adı Kur’an-ı Kerim’de iki kez geçmektedir. -Enbiya Suresi 85. Ayet: İsmail, İdris ve Zülkifl’i (hatırla) onların hepsi de sabredenlerdendir.-Sad Suresi 48. Ayet: İsmail’i, Elyesa’yı, Zülkifl’i de an hepsi de hayırlı kimselerdendir.Hz. Zülkifl amcasının oğlu olan Elyesa Peygamberin her fırsatta yanında olmuştur. İnsanlardan gelen birçok olumsuz tavrı göğüslemesini bilmiştir. Hz. Elyesa’nın vefatı yaklaşınca Hz. Zülkifl’i yerine halife olarak bırakmıştır. Esas ismi “Bişr” olmasına rağmen kendisine Zülkifl (kefil olan) lakabı verilmiştir. Takriben MÖ 1200 senesinde yaşamıştır. Kabri 850 seneden beri burada yaşayan ilim adamları tarafından Eğil’de kabul edilmiştir. 10 Eski türbenin başucundaki kitabe taşta “Haza kabril Zülkifl nebi” bu kabir Zülkifl (A.S)’indir yazılıdır. Hz. Zülkifl Peygambere ait olan eski türbe ilçenin üç dört km. dışında Hacıyan Mezrasındaydı. Dicle Baraj Gölü sularının altında kalmaması için 1995 yılında Elyesa Peygamber’in merkati yetkililerin izin ve yardımıyla Nebi Harun tepesine nakledilmiştir Nebi Harun (Harun-i Asefi): Kabrinin tanıtım yazısında şu ifadeler yer almaktadır: “Bu kabir Berhiya’nın oğlu Harun-i Asefi’nindir. Kendisi Hz. Süleyman’ın kâtibidir.”Yanında bir mezar daha bulunmaktadır. Bu kabir amcasının oğlu Ruyem’e aittir. Türbesi Eğil’in güneydoğusunda bir tepenin üzerindedir. Çevresi meşe ağaçlarıyla kaplıdır. Hz. Elyesa ve Hz. Zülkifl’in kabirleri de yanındaki tepeye nakledilmiştir.Eğil’e ulaşmadan, sağa dönülen bir yolla buraya gidilir Diyarbakır salnamelerinde Nebi Harun-i Asafi, peygamber olarak ifade edilmekte ve mezarının da Eğil’de olduğu bilinmektedir. Kimliği ve peygamber olup olmadığı hakkında kaynaklarda her hangi bir bilgi tespit edilmemekle birlikte Nebi Harun-i Asafinin peygamber olduğuna inanılmaktadır. Ayrıca Eğil’de bulunan bu mezarın Hz. Musa’nın yardımcısı olarak İsrailoğullarına gönderilen bir peygamberdir. Vefat ettiğinde 123 yaşında olduğu Kitab-ı Mukaddes’te zikredilmektedir. Vefat ettiği zaman Hz. Musa tarafından Hor dağının tepesine defnedilmiştir. Hz. Harun’un defnedildiği Hor dağının nerede olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Fakat Hz. Harunun vefat ettiği dönemde İsrailoğullarının Arz-ı Mevuda girmeleri yasaklanmış olduğu için Hor dağının Arz-ı Mevud dışında olması gerekir. Hor kelimesinin Tevrat’ta Diyarbakırı da içine alan bölgenin ilk medeni ahalisi olan Hurriler için kullanıldığı dikkate alınacak olursa Eğil’de bulunan bu mezarın Hz. Musa’nın veziri Hz. Harun’a ait olabileceği düşünülmektedir Nebi Helak: Türbesi Eğil’in girişinde sağ tarafında vadinin içinde iki ağaç arasındadır. Türbenin etrafı taşlarla çevrilidir. Az ilerisinde Nisanoğlu Türbesi vardır. Zennun Ziyareti: Yenişehir Mahallesinin kuzeydoğusunda iki mağaranın alt kısmındadır. Türbedeki yazılı taşlar silik olduğundan okunamamaktadır.(143) 11 Nebi Helak Nebi Zennun 12 Diyarbakır Ergani İlçesi’nde Hz. Adem’in 6. göbek torunu Hz. Şit’in oğlu Enuş Peygamber yatmaktadır. 19. yüzyılda Diyarbakır’a ait salnamelerden Ergani ilçesinde Peygamberlerle ilgili şu bilgiler yer almaktadır Esami Şerifeleri Türbe ve merakıdı şerifeleri Malumat-ı mevkii saire ve mülahazat Enuş Peygamber İbn-i Şit Ergani nahiyesinde Kızılca Nebi-i Müşarun-İleyh EbnaAleyhisselam Efendimiz Karyesinde medfundur. yı Beni Beşerden Hazretleri (3) Luka İnciline göre peygamberler zinciri: Adem, Şit, Enoş, Kainan, Mahalaleel, Yared, Hanok, Metuşelah, Lamek, Nuh, Sam şeklindedir.4) Enüş Peygamberin Türbesi Şit Aleyhisselam, Adem Aleyhisselam'dan sonra gönderilen - ikinci - Peygamberdir. Adem Aleyhisselam'in oğludur. Babasi vefat edince kendisine peygamberlik ve ayrıca 50 Sayfalıkbir kitap verildi. Şit Aleyhisselam vefat etmeden önce yerine oğlu Enus'u halife tayin etti. (5) Enuş (Yaneş) Peygamber Hz. Şit'in en sevdiği çocuğu idi. Hz. Enus, Hz. Şit 105 yaşında iken doğmuştur. Annesi ise Hazura Hanımdır. Hz. Enuş Na'me isimli hanımla evlenmişti. (6)Hz.Enuş'un 13 Adem (a.s)’a kadar olan nesebi şöyledir: İdris (a.s) - Yerd - Mehlail - Kinan - Enuş - Şit (a.s) Adem (a.s). İdris Aleyhisselamin pek çok evladı olmuştur. Tevrat’ta Enuş Peygamber: Tevrat Tekvin Bab 4: Ve Şit yüz beş yaşında Enoş’un babası oldu. Ve Enoş doksan yaşında, Kenan’ın babası oldu ve Kenan’ın babası olduktan sonra Enoş sekizyüzonbeş yıl yaşadı, oğullar ve kızlar babası oldu. Ve Kenan yetmiş yaşında, Mahallel’in babası oldu. Kenan’ın bütün günleri dokuzyüzon yıl oldu ve öldü. (7) Otluca köyü 14 Hz.Adem’in 6.göbek torunu Hz Enuş Enûş; Babası Şit (a.s.) öldükten sonra devletin idare ve siyasetinde, emri altında bulunan tebeasını idarede onun yolundan ayrılmadı, idare ve siyasette de herhangi bir değişiklik yapmadı. Tevrat ehline göre, Enûş yedi yüz beş (doğrusu dokuz yüz beş) yıl yaşamış ve Enûş, babası Şit (a.s.) altı yüz beş yaşında iken dünyaya gelmiştir. Enuş Peygamber’in kabri, Ergani ilçesi Otluca Köyü’ndedir. Dedesi Enuş Peygamber’in cenaze namazını kılan ve Otluca köyünde ilk defa demirciliği başlatan İdris Peygamber’in de aynı bölgede makamı olduğu dile getirilmektedir. Enüş Peygamber’in, Şit Peygamber’in oğlu ve Hz. Âdem’in 6. göbekten torunu olduğu ve 705 yıl yaşamış olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Bazı kaynaklara göre, Şit Peygamber 657 yaşında iken Enüş Peygamber doğmuş ve 950 yıl yaşamıştır. Enuş kelimesi, Süryanicede “sadık” demektir. Enuş Peygamber, yerine Kenan’ı halife bırakmıştır. Enuş Peygamber, gökbilim hakkında derin bilgisi olan bir kişidir. Bundan dolayıdır ki Hilar, Kızılca ve Kikan üçgeni, dünyanın ilk yerleşim yeri olarak kabul edilir. Kaynaklara göre, Şit, Âdem Peygamber’den sonra gönderilen ikinci peygamberdir. Babası vefat edince, kendisine peygamberlik ve ayrıca 50 sayfalık vahiy kitap verilmiştir. Şit Peygamber, vefat etmeden önce yerine oğlu Enüş'ü halife tayin etmiştir. Enuş (Yaneş) 15 Peygamber, Hz. Şit'in en sevdiği çocuğu idi. Enuş Peygamber, Şit Peygamber 105 yaşında iken doğmuştur. Annesi ise Hazura’dır. Enuş Peygamber, Na'me isimli hanımla evlenmiştir. Enuş Peygamber’in bulunduğu Otluca Köyü’nün bitişiğinde eski ismiyle Kikan Mağaraları bulunmaktadır. Buraya 1 km ötedeki Hilar Mağaraları’nda normal vatandaş yaşarken, Kikan mağaralarında elit tabaka ve idarecilerin kaldığı tahmin edilmektedir. Burada; mağaralar, zindanlar, hamamlar, gözetleme kuleleri, lahit, havuzlar, çıraların konacağı yerler, tırtıllı merdivenler, imalathaneler bulunmaktadır. Enuş peygamberin yaşadığı bölgede av hayatından ziraata geçişle ilgili Hilar, Kikan ve Çayönü kalıntıları vardır. Enuş Peygamber’in bir medeniyete öncülük ettiği dile getirilmektedir. Enuş peygamberin oğlu Kenan, kızı ise Semha’dır. Semha, Hz. Nuh’un annesidir. Yani, Kenan aynı zamanda Hz. Nuh’un dayısıdır. Kenan’ın oğullarının Ergani Otluca’da yaşadıkları ifade edilmektedir. Tevrat’ta; “Şit yüz beş yaşında Enuş’un babası oldu. Ve Enuş doksan yaşında, Kenan’ın babası oldu ve Kenan’ın babası olduktan sonra Enuş 815 yıl yaşadı ve oğullar ve kızlar babası oldu” biçiminde bir ifade bulunmaktadır. Ergani’de ziyaret ettiğimiz önemli ziyaret yerlerinden bir tanesi Enüş Peygamber Türbesi’dir. Türbe, İlçenin 17 km. Güneybatısında Otluca (Kızılan) Köyü’nde bulunmaktadır. Çermik ilçe yolunda ilerlerken sola sapılmakta ve bir kısmı asfalt, bir kısmı stabilize olan yoldan buraya gidilmektedir. Türbe, köyün batısında yer almakta ve cami ile köyün mezarlığı içinde bulunmaktadır. Burası, arkeolojik kazılarda M.Ö. 7500–6500 yılları arasındaki döneme ait kalıntıların bulunduğu Sesverenpınar Köyü yakınlarında Çayönü antik kazı alanına çok yakındır. Mülkiyeti köy tüzel kişiliğine ait olan türbe sürekli ziyarete açıktır Türbe iki kısımdan oluşmaktadır. Türbe binasına doğudaki giriş kapısından girilmektedir.. Türbe, tamirat görmesine rağmen yıpranmış durumdadır. Türbeye doğu yönünden girilir ve sonra sola / güneye dönülerek ikinci kısma geçilir. Doğu tarafında, türbe içine girmeden dua edilmesini sağlayan pencereye benzer bir delik bulunmaktadır. Giriş kısmında namaz kılan, dua eden ve oturan kişiler bulunmakta idi. Burada namaz kılındıktan sonra türbeye yönelinmektedir. İkinci kısmın kapısı çoğu zaman kapalıdır. Ancak, talep üzerine getirilen anahtar, özellikle konuşma bozukluğu olan, geç konuşan çocukların ağzına sokulup çevrilmektedir. Konuşma bozukluğunun geçeceğine veya geç konuşan çocuğun konuşacağına inanılır. Türbe’ye özellikle Perşembe günü ve akşamı gelinmekle birlikte, haftanın diğer günleri de gelenlerin olduğu dile getirilmiştir. Türbeye gelen ve dileğinin kabul edileceğine inananların, türbenin giriş kısmı veya dışında yiyecek (şeker, lokum vs.) dağıtımında 16 bulundukları da gözlenmiştir. Bazı kişilerin kurban kesip etrafta bulunan insanlara kurban etini dağıttıkları da ifade edilmiştir. Psikolojik rahatsızlığı olan, romatizma hastası olan kişilerin de şifa bulmak amacıyla buraya geldikleri belirtilmektedir. Bölgede ikamet eden ve türbeye gelenler, çocuklarına Enüş ismini vermektedirler. Etrafta bulunan çocuklardan bir kaçının isminin Enüş olduğu görülmüştür. 1996 yılı telefon rehberinde Ergani ilçesi kısmında ismi Enüş olan kişi sayısı 14’tür. Enüş ismine sadece Ergani çevresinde rastlanılmaktadır.(8) PEYGAMBER MAKAMLARI Diyarbakır'da peygamber kabirlerinin dışında peygamber makamları da bulunmaktadır.Bunlar Hz.Zülkifl,Hz.İlyas ve Hz.Yunus makamlarıdır. Zülkifl (a.s) makamı Kurân’da iki yerde kendisinden bahsedilmektedir: "İsmâil, idris ve Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi. Onları rahmetimize soktuk. şüphesiz onlar Salih olanlardandı" (el-Enbiyâ, 21/85, 86). Âyette geçen "Zülkifl" adi değil lakabıdır ve "nasip ve kısmet sahibi" anlamına gelir. Fakat burada dünyevî zenginliği değil, onun üstün kişiliği ve ahiretteki derecesi kastedilmiştir Onun gerçek adı hakkında farklı rivayetler vardır. Yahudiler O'nun, israiloğullarının esâreti sırasında peygamber tayin edilen ve vazifesini Habur ırmağı yakınlarında bir bölgede yapan Hereksel olduğunu iddia etmişlerdir. Âlimlerin bir kısmı da onun Eyyüb (a.s)'in kendisinden sonra peygamber olan Beşer adındaki oğlu Hilar düzlüğünde yapılan bir savaşta esir düşen askerleri için hayatı pahasına kefalette bulunduğundan Zülküfil ismini almıştır. Fakat bu görüşlerin hiç biri kesinlik derecesine sahip değildir.Zülkifl (a.s)'in peygamber olmadığı söyleyenler olmuşsa da, âlimlerin ekseriyetine göre peygamberdir ve makbul olan görüş de budur (el-Kurtubî, elCami'li Ahkâmi'l-Kur'ân, Kahire 1967, XI, 327 vd.; el-Alusî, Ruhu'l-Meânî, Beyrut t.y., XVII, 82; el-Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'ân, İstanbul 1991, III, 327).Yüce Allah Eyyûb (a.s)'in kıssasını arz ettikten sonra, peygamberlerinden bazılarını anmış ve onları övmüştür. insanları tevhide çağıran, Allah’ın sevgi ve övgülerini kazanan bu peygamberden biri de, Zülkifl (a.s)'dir. Bu konudaki ayetlerin meali şöyledir:"Kuvvetli ve basiretli kullarınız İbrahim’i, İshâk’ı ve Yakup’u da an. Biz onları ahiret yurdunu düşünme özelliğiyle temizleyip, kendimize halis (kul) yaptık. Onlar bizim yanımızda seçkinlerden, hayırlılardandır. İsmâil’i, Elyesâ'i, Zülkifl'i de an. Hepsi de iyilerdendir" (Sad, 38/45, 46, 47, 48) 17 Hz Zülkifl'inMezarının; Kudüs, Şam, Bitlis, Ergani’de olduğu biçiminde rivayetler bulunmaktadır. Osmanlı Tahrir defterlerinde 1518 ve 1530 tarihli tahrirde Bagür ve Ruzbegü köy ve mezrasının Zülküfl nebi zaviyesi için vakfedildiği yazılıdır.1801 tarihli Diyarbakır Salnamesinde ise bu mezranın 5400 kuruşluk bir geliri olduğu belirtiliyor.1886 senesi Diyarbakır’da vali olan Arifi paşa seyahatnamesinde buraya hizmet eden 4-5 haneden söz ediliyor. Osmanlı tahrir defterlerinde Zülküfl peygamber zaviyesinin ismi geçmektedir..18011802 tarihli Diyarbekir vilayeti salnamesinde birim belirtilmeden 5400’lük bir gelirinin olduğu görülmektedir Ergani’de çocuğu olanlar oğullarına Zülküf,kızlarına Zülfiye ismini verirler.Bundan dolayı Ergani’de bu iki isme çokça tesadüf edilmektedir.İncelediğimiz 1996 tarihli telefon rehberinde (s:142-151)180 Zülküf ve Zülfiye ismi geçmektedir.Bu da ismin yaygınlığını göstermesi bakımından mühim bir delildir.Şemseddin Sami.Kamus-u alam.1889yılı c.2.s.834’de Ergani’de kalenin üzerinde Zülkif Peygamber(AS) makamı bulunur demektedir.Arifi paşa da seyahatnamesinde aynı hususu vurgular. Zülküf nebi zaviyesinin 1518 senesine ait bir vakfiyesi de vardır. Arif Paşa seyahatnamesinde Zülküf peygamber makamında Nureddin Şehit oğlu Melik Salih’in 650(1252)tarihinde i’mal ve ihda eylediği bir tek şamdanla hazrete mensub bir asa-yı ahenin görüldü’demektedir.1518,1523,1564 tarihli Zülküfl peygamber türbe ve zaviyesi ile ilgili belgeler tarihi vesikadır. .Salebi’ye göre(s.164) ve Ebu’s-Suud.Tefsir VI.s.82’de belirtildiği üzere Hz.Zülkifl hayatını Anadolu veya Şamda geçirmiştir Ahmet Cemil Akıncı ise Peygamberler Tarihi isimli eserinde olayı detaylandırır.Bahtunnassr’ın zulmünden kaçan Hz.Zülkfil önce Şam’a sonra Bitlis’e sonra da Ergani’ye gelir demektedir. 12.yüzyılda Diyarbakır’a gelen Ebubekir el Herevi Eğil kalesinde Zülkifl peygamberin kabrini ziyaret ettiğini söyler.(Kitabu’l-İşarat ila Marifeti’z-ziyerat)Diyarbakırlı meşhur yazar Ali Emiri Osmanlı Şark vilayetleri eserinde şu hatırasını anlatır: Osmanlının son dönemlerinde Diyarbakır’a denetime gelen Abidin paşa’nın Ergani’den doğruca Maden’e geçeceğini öğrendim.Abidin Paşa Ergani’nin manevi yüceliğini bilmemektedir.Hemen Abidin paşaya buradaki Zülküfl peygamber ve onu ziyaretin önemini anlatan bir şiir yazdım.Abidin Paşa şiiri okur okumaz,Maden ilçesine yöneleceğine Makam dağına yönelir,dağa tırmanır.Zülküfl peygamber makamına gider.Ali Emiri ,Osmanlının önemli bir paşasının Zülküfl peygamberi ziyaret etmeden Diyarbakır’dan ayrılmasına tahammül edememiştir.Ali Emiri makam dağında,Melik Salih tarafından H.650 tarihinde yapılmış bir şamdan ve İrankari başka bir şamdan’ı da ziyaret ettiğini ifade eder.1926’da Ergani Zülküfl Nebi türbesinde bulunan altın ve gümüş gibi kıymetli eşyalar,çok değerli halı ve seccadeler,Eski Sivas valilerinden birinin 18 gönderdiği gümüş çerçeve,Uzun Hasan’ın hediye ettiği şamdan Diyarbakır Vakıflar idaresine ve İstanbula gönderilmiştir.Arifi Paşa Seyahatnamesinde 1252’de Melik Salih zamanında yapılan ve hediye edilen şamdanla,hazrete ait bir demir asayı gördüğünü,ayrıca İran yapımı bir şamdanı da gördüğünü ifade eder.Ali Emiri Efendi 1879’da Abidin Paşa ile burayı ziyaret ettiğini burada 1402 tarihinde Karayülük Osman bey tarafından yaptırılmış çok süslü Ergani kalesi anahtarını gördüğünü,ayrıca biri 1252 tarihindeki Melik Salih’e ait olmak üzere 2 şamdan olduğunu ifade eder. Bu tarihi yapı Şeyh Sait isyanından sonra,30 Kasım 1925 tarihinde yürürlüğe giren 677 sayılı Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlar ile Bazı Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun bahane edilerek yıkıldı.(33) 1920'li yıllarda Ergani'deki Zülküf Peygamber'in Mescidi/Türbesi/Makamı'nın görünüm Zülküf peygamberi’in türbesinin bugünkü görünümü 19 Fiskaya Yunus Peygamber makamı 20 SAHABE KABİRLERİ Esami şerifeleri Türbe ve merakıdı şerifeleri Malumat-ı saire ve mevkii mülahazat Sahabe-i Kiramdan Diyarbakır’da. içkalede İsimleri zirdeki ebyatda Süleyman ibni Halid Nasıriyye Camii şerifinde muharrer yirmi yedi nefer radyallahu anh efendimiz medfundur diğer sahabe-i kiram ile Diyarbakır’da medfun sahabeler hazretleri beraber el an mescid oldukları halde medfundurlar. Medfun sahabe isimleri -Reis-i cümledir Sultan -Muhammed iki Abdullah manzum halde verilmiştir Süleyman üçdür -Rıda’an kardeşi Mesud -Hasan nam iki biri Kab-ı zi- Aycan şan -Beşir ve Hamza ömer ve -Fudayl ve Malik ve kahr ve Şu’be Sabit Ebu’l Hamd -İki Zeyd, iki Halid biri -Ebu Nasr ve Mugire eyle Numan iz’an Sahab-i kiramdan Sultan Diyarbekir’de Sultan Sa’sa’a Sa’sa’a radyallahu anh camii şerifi derununda efendimiz hazretleri medfundur İmam Akil radyallahu anh Diyarbekir’in Garb efendimiz hazretleri nahiyesinde İmam Akil karyesinde medfundur Sahabe-i kiramdan Mir Diyarbekir’de Karadeniz Bir güne vakfı yoktur, türbesi Seyyaf hazretleri nam mevkide mdfundur ma’murdur Sahab-i kiramdan Malik-i Defterdar camii şerifi Bir güne vakfı yoktur, türbesi Ejder hazretleri civarında medfundur ma’murdur Sahabe-i kiramdan Sultan Diyarbekir’de Hazret-i Ömer Türbe-i şerifesi ma’murdur, Şecaaddin hazretleri cami-i şerifi civarında iki değirmen mevkufur medfundur 21 HZ SÜLEYMAN TÜRBESİ Türbede 27 sahabe yatmaktadır,mezarlar bodrum katındadır..Üst kattaki mezarlar Sahabelerden feyz veya tabir caizse şefaat almak isteyen paşalar ve ailelerine aittir.Buradaki sahabelerin isimleri şöyledir: Hz.Süleyman, Hz.Rıdvan, Hz Mesut, Hz.Beşir, Hz.Hamza, Hz.Amr, Hz.Şube, Hz.Sabit, Hz.Zeyd 2, Hz.Halid 2, Hz.Numan, Hz.Muhammed 2, Hz.Abdullah 3, Hz.Hasan 2, Hz.Ka’bZişan, Hz.Fudayl, Hz.Malik, Hz.Fahr, Hz.Ebul Hamd, Hz.Ebu Nasr ve Hz.Muğire (Radiyallahu Anhum) Hz Süleyman camii 22 Hz Süleyman camii Nisanoglu Ebul Kasun tarafımdan 1155-1169 yıllan arasında yaptırılmıştır; Caminin bitişiğinde Osmanlılar Döneminde yapılan Halid Bin Velid'in oğlu.Süleyman ile Diyarbakır’ın Müslüman Araplar tarafından alınışı sırasında şehit düşen diğer sahabelerin yattığı Meshed bulunmaktadır; Saray Kapı da yer alan caminin en önemli özelliği Hz. Örner döneminde Diyarbakır'ın fethinin buradan başlamasıdır, Kitabelerden anlaşıldığına gore bu camiyi Nisanogulları'ndan Ebu'lKasım Ali yaptırmıştır. Mimarı da Hibetullah el Gugani'dir. Neredeyse tamamı taştan yapılmış olan yapı topluluğunun, biri batıda biri doğuda olmak üzere iki yerden girişi bulunmaktadır, Kale Camii çeşitli dönemlerde onarılmıştır; Bu yüzden de bazı yerlerinde değişiklikler meydana gelmiştir. Cami kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen bir alanı kaplar. Kuzeyinde bulunan son cemaat yerinden harime geçiş sağlanır, Caminin iç kısmında mihrap nişi ve tavandaki kalem işi süslemelerle sınırlı kalan yapıda süsleme unsurları cephede kitabe olarak karşımıza çıkar; Caminin kuzeydoğusunda kare gövdeli bir minare yer almaktadır. Minarenin gövdesi silmeli yazı kuşaklarıyla beş bölüme ayrılmıştır, Kalker üzerine sülüs yazı kullanılan kitabelerde harflerin aralan Rumi ve palmetlerin işlendiği kıvrık dallarla hareketlendirilmiştir. (180) Hz Süleyman camii 23 Minare 24 25 Caminin içi Türbenin dışarıdan görünümü 26 Türbe(Avludan görünüm) 27 Esat paşa(Cami içi Hazire) Esat paşa Camii içi kabirler 28 Hazirede kabirler Hazirede kabirler 29 Hz.Süleyman sembolik kabir Türbenin kubbesi 30 Hz. Süleyman Camisinde Bulunan Türbeler Türbede bulunan şehitlerin isimlerinin bulunduğu levhayı 1631-1633 yılları arasında Diyarbakır valiliği yapan Silahtar Murtaza Paşa’nın türbeleri onarmasından sonracami uvarına astığına dair manzumede görmekteyiz. Bu kitabede şöyle yazılmaktadır: “Halid oğlu Fatih-i Amid Süleyman Hazreti Kim yiğirmi dört Sahabeyle olup bunda şehit Kubbenin altında medfundur sehabe cümlesi, Bu müşerref yerde mesken kaldılar vakfı-ı medid Murtaz Paşa Silahtara Huda edüp Bir müzehhep perde astı üstüne anın cedid Kıldı ihya zib-ü ziynetle der ü divarını Kim okursa fatiha ruz-i ceza ola Said Türbedeki ashab-ı kiramın adları şu şekildedir; Reis-i cümledir Sultan Süleyman Rıdvan, kardeşi Mesud ey can Beşir u Hamza, Amr u Şu’be, Sabit İki Zeyd, iki Halit biri Numan Muhammed iki, Abdullah üçtür. Hasan nam iki bir kab-i Zişan Fudayl u Malik ü Fahr u Ebu’l Hamd Ebu-Nasr u Mağire eyle iz’an” İçkale (Sultan Süleyman) Camii’nin şehitliğe bakan penceresinin yanına Mustafa Asım’ın şu manzumesi asılmıştır. Ey şahidanın Süleyman-ı muazzam mefhari Hazret-i Seyf-i Huda’nın necl-i a’zam serveri Kahraman fatihi sensin bu şehr-i Amid’in Ceyş-i paki evliyanın müntehab seraskeri Böyle bir sur-i metin içre yapılmış beldeyi Zabt u teshir eyledin bir günde ey din rehberi Hazret-i Haydar misali kal’a Hayber gibi Bir cihad ettin ki dilşad eyledin Peygamberi Bahtiyardır belde halkı minnetinle serteser Mazhar-ı gufran-ı Rahman oldu kabrin makberi 31 Zairine bahşeder envar-ı misk u anberi Ya İlahi gazi-i Sultan Süleyman aşkına Bahşkıl müştakına uhrada ab-ı kevseri Her gelen züvare minnet eylerim adab ile Fatiha ihlası takdim eylesinler her biri Bu mukaddes mescid içre farzını ifa eden Abidine müjdeler olsun cinandır yerleri Ey! sipehdar-ı gaza senden tazarru eylerim Kıl şefaat Asım-ı şeydaya ruz-i mahşeri. Mevlüt Mergen manzum olarak şöyle tanıtıyorHz.Süleyman Camisindeki medfun sahabe-i kiram isimleri: Müze şehir,Diyarbekir içinde Yüce makam sahibi,çok insan yatar Surların dahili ve haricinde, Evliya,sahabi şehidan yatar Yirmi yedi ashab,şu tek kubbede Peygamber dostları,hepsi sahabe Fetihle gelinmiş,şehir kasaba, 'Rıdvan'ile kardeşi 'Mes'ud'can yatar Din ve Kur'an için,yapmışlar cihad Halife Ömer'e etmişler biat Dökülen kanlara,şahit kainat, 'Beşir','Hamza' gibi çift aslan yatar 'Amr','Şu'be','Sabit' dahi burada, Cömert davranmışlar canı fedada, Saadet onların iki dünyada, İkişer 'Zeyd','Halid' bir 'Numan' yatar. Üç 'Abdullah' şehid,iki 'Muhammed', 32 İ'layı din için kılmışlar niyet, Şehadet şerbeti doyumsuz lezzet, ''Ka'bi Zişan'gibi pehlivan yatar Ellerde kılıç var,sinede iman, Amidde vurulmuş bir avuç insan 'Fudayl'da isimsiz,yüce kahraman 'Hasan'deyü iki nevcaivan yatar 'Malik'de şehiddir,muharebede, 'Fahr' ve 'Ebul Hamd'de bizim beldede, Yeyüzü mekanı kutlu kubbede, 'Ebu Nasr' 'Mugire'gibi can yatar Hepsi de sahabe,hepsi kahraman, Her biri cihana bedeldir inan 'Halid'in oğlunda emir ve ferman, Sultan oğlu Sultan Süleyman yatar(M.Mergen) Meşhed'in (1156-79 / 550-575) yılları arasında İnaloğullarının vezirliğini yapan ve Cemalüddevle ünüyle anılan Nisanoğlu Kemalettin Ebul Kasım Ali tarafından yaptırıldığı veya esaslı onarım gördüğü, caminin doğu penceresi üzerindeki manzum yazıttan anlaşılıyor. "Ey İnsanlar ilahi Kemalettin Ebul Kasım Ali için iyi dost ol. Nasıl ki bu meşhedin binasını teşyid etti (yükseltip sağlamlaştırdı). Nebiyyi mürsel hürmetine sen de kendisinden razı ol. Meşhed 1631-33 yıllarında Diyarbakır Valiliği yapan Silahtar Murtaza Paşa'ca yeniden onarıldı(178) 1631 yılı Murtaza Paşa onarımında, sur duvarına yaslanan türbe, daha sonra 1875 yılında Vali Ahmet Tevfik Paşa'ca yeniden elden geçirilir. Burada en solda yazıtlı çeşme, kare planlı, üstü kubbeyle örtülü (batı uçta) bir ve bunun yanında (doğu, tonoz örtülü, önünde sekizgen ufak bazalttan) havuzlu mezar izler. Silahtar Muztaza Paşa'ya ait camideki nazirenin giriş kapısı üzerindeki mezar yazısı şöyledir: Alametten murat olan duadır 33 Bugün bana ise yarın sanadır 1170/1756. (178) Binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan Diyarbakır şehrinde İslâm hâkimiyeti Hz. Ömer devrinde başlamıştır. Bölgenin fethi esnasında pek çok sahâbî İslâm ordusunda çarpışmış ve bir kısmı Diyarbakır topraklarına gömülmüştür. Bugün ülkemiz topraklarında İstanbul ile birlikte en çok sahâbî mezarının Diyarbakır’da olduğu bilinmektedir. Bu bildiride, Diyarbakır’ın kutlu misafirleri olan sahâbîlerin izleri üzerinde durulacaktır. İyâz b. Ganm komutasındaki İslâm ordusu tarafından 18/639’da fethedilen Diyarbakır’da Ruha (Urfa) Antlaşması’nın şartları uygulanmıştır. Buna göre, mabedleri ve çevresindekiler kendilerine kalacak, mevcut olanlardan başka kilise yapılmayacak ve Müslümanların düşmanlarına karşı onlara yardım edeceklerdi. Müslüman ordusu içinde şehre gelen sahâbîlerden bir kısmı iç kalenin fethi esnasında şehit düşmüş ve diğer bir kısmı da fetihten sonra geri dönmüştür. Diyarbakır’ı Mardinkapı tarafından kuşatan İyâz b. Ganm’in mezarının Ulu Cami civarında olduğu rivayet edilmektedir. Aynı sahâbînin Humus’ta Halid b. Velid’in kabri yanında bulunan mezarı daha muteber kabul edilmiştir. Bununla beraber İyâz’ın ailesinin Diyarbakır’da kaldığı ve bu şehirdeki Ebû Eyyûb ailesinin onun soyundan geldiği ileri sürülmektedir. Rivayetlere göre İyâz’ın sekiz bin kişilik ordusunda bine yakın sahâbî vardı. İyâz, Tell (Mardin) kapısını, Said b. Zeyd Rum kapısını, Muaz b. Cebel Ermen (Harput) kapısını; Halid b. Velid, Bâbü’l-Mâ tarafını kuşattılar. Araplar beş ay kadar bu kale duvarları dibinde beklemeye katlandılar. Bu arada İyâz, Hakem b. Hişam’ı Meyyafarikin’e göndererek orayı fethetti. Nihayet Halid b. Velid, sur dibinde yaptığı keşiflerden birinde surun Dicle vadisine bakan doğu yönünde, eski hükümet konağının bahçeler cihetindeki sur duvarında gördüğü gizli bir su deliğinin genişletilerek oradan içeri girilebileceğini tespit etti. Halid her gün askerlerle şehrin o yanında gözcülük ediyordu. Yanında Humam adlı bir kölesi de vardı. Bu köle arpa unundan yapılan birkaç ekmeği iftar için Halid’in çadırına bırakırdı. İki üç gün ekmek bulamayan Halid, kölesine sorunca ekmeği bıraktığını söyledi. Durumu merak eden köle gözetlemeye koyuldu ve kale duvarının dibinden bir köpeğin gelerek ekmeği kaçırdığını gördü. Köpeğin kale duvarı dibindeki bir sel çukuru yolundan içeri girdiğini tespit etti. Koşup haber verince Halid maiyetine “Suyolundan şehre girmek için Allah uğruna kendimi kodum. Benimle içeri girmek için sizden yüz kişi isterim.” dedi. Çıkan yüz kişiyle doğruca İyâz’ın yanına gidip keyfiyeti bildirdi. O da ordusuna, kale içinden tekbir sedaları işitir işitmez hemen harekete geçmelerini emretti. Gece yarısı sırayla Halid, Amr b. Ahvas, Huzeyfe b. Sabit, Amr b. Beşir ve diğerleri girdiler. Doğru şehrin orta yerine vardılar ve orada yüksek sesle tekbir getirmeye 34 başladılar. Uykuda olanlar uyandı. Uyanık olanlar da korkularından titremeye başladılar. Halid icab eden yerleri tutturdu ve on çeri gönderip surun kapısını açtırdı. Şehrin idarecisi olan Meryem, İslâm askerlerinin şehre girdiğini anlayınca kıymetli eşyaları ve maiyetiyle birlikte kendi sarayındaki gizli yolla Ermen kapısından çıkıp Bilad-ı Rum’a gitti. Bu gizli yolun Seyrantepe’ye çıkmakta olduğu bugün bile halk arasında söylenmekte ve bazı izlerine rastlanmaktadır. Böylece Diyarbakır’ın fethine katılan önemli sahâbîlerden biri olan Halid b. Velid’in oğlu Süleyman’ın da muhasara esnasında şehit düştüğü rivayet edilmektedir. Şehrin fethi esnasında şehit düştüğü belirtilen sahâbîlerden Sa‘saa b. Amr, başka bir kanaate göre savaş esnasında ölmemiş ve daha sonra şehirde valilik yapmıştır. Ulu Cami ile Hasan Paşa Hanı arasında yer alan Sa‘saa Camii ve türbesi, 1926’da Diyarbakır Belediye Başkanı Nazım Önen tarafından yıktırılarak park haline getirilmiştir. Fetihten sonra halkın silahları toplatıldı ve kendilerine iyi muamele edildi. İslâm dinine zorlanmadılar. Buna rağmen halkın büyük bir kısmı kendi rızalarıyla İslâm’ı kabul ettiler. İyâz tarafından Sa‘saa şehre âmil (vali) tayin olundu. Sa‘saa’dan sonra Diyarbekir ve Cezire valiliği Hz. Ömer tarafından bizzat İyâz’a verildi. İyâz’ın 20/641’de vefatı üzerine yerine Said b. Hazim tayin edildi. Yine meşhur sahâbîlerden Sa‘d b. Ebi Vakkas’ın da Diyarbakır’ın fethine katıldığına inanılmıştır ve bugün Dağkapı Ulu Beden Burcu arkasında ona izafe edilen bir mezar bulunmaktadır. Ancak Sa‘d b. Ebi Vakkas’ın mezarının Medine’de olması, tarihi gerçeklere daha uygun düşmektedir. Diyarbakır’ın fethinde öncü kuvvet olarak gönderilen Malik b. Haris el-Eşter ise sahâbeden olmayıp onları gören tâbiin topluluğundandır. Balıkçılarbaşı semtindeki Haşifçiler Sokağında bu zata izafe edilen bir türbe mevcuttur. Meşhur tarihçilerden Vâkıdî, Diyarbakır’a girerken şehit olan 10 sahâbînin isimlerini şöyle sıralamaktadır: “Amir b. Ehves, Huzeyde b. Sabit, İmran b. Bişr, Selame b. Ye’sub, Macid b. Talha, Müsenna b. Asım, Salim b. Adiyy, Malik b. Hafz, Hattab b. Cebr, Eflah b. Saide.” Bugün İçkale’den hastaneye giden yol üzerindeki kapı olan Fetih Kapısı’nın açılması için nöbetçilerle yapılan savaşta en az 25 kişinin şehit olduğu anlaşılmaktadır. Bu 25 sahâbînin gömülü olduğu meşhedin, 550-575/1156-1179 tarihleri arasında İnaloğulları’nın vezirliğini yapan “Cemâlüddevle” unvanlı Nisanoğlu Kemaleddin Ebu’l-Kasım Ali tarafından yaptırıldığı veya esaslı bir onarım gördüğü, caminin doğu penceresi üzerindeki manzum kitabeden anlaşılmaktadır.(151) 35 , Camii’nin doğu penceresi üzerindeki kitabe göstermektedir. Kitabenin Türkçesi: Ey insanlar İlâhi Kemâleddin Ebü-l Kasım Ali için iyi dost ol. Nasıl ki bu Meşhedin binasını teşyid etti (yükseltip sağlamlaştırdı). Nebiyi Mürsel hürmetine sende kendisinden razı ol.(162) Hz.Süleyman camii haziresinde paşalar ve ailesi Hz. Süleyman Camii ve Haziresi Silahtar Murtaza Paşa İçkale Hz. Süleyman Camii, camiin avlusundan kümbete açılan kapının üzerindeki kitabeden anlaşıldığı üzere kümbetin ortasındaki mezar Silahtar Murtaza Paşa’ya aittir. Kitabe şöyledir: Silahdar Murtaza Paşa bu cayehde Aceb tırazıyle ruhini verdi Bu ravde içun etdi bunca say Ede Hakk ahiretde kadren a’la Ala beytden murat olan duadan Bu gün bana ise bareyn-i bikade (yarın sanadır) Sahibu’l-hayrat Silahdar Murtaza Paşa Ruhi içun Fatiha el hamdulillahi Rabbilalemin 36 Silahtar Murtaza Paşa yukarıda da değindiğimiz gibi 1631-1633 yılları arasında Diyarbakır valiliğini yapmış, Hz. Süleyman Camisini ve türbeyi esaslı bir onarımdan geçirmiştir. Türbesinin burada olduğunu caminin duvarındaki manzum kitabeden anlaşılmaktadır. Kale Camii’nin sayfiye döşemesini ve Hz. Süleyman’ın türbesine girilecek büyük kapıyı yaptırmıştır. Su mahzeni ve kıbleye karşı pınarlar yaptırmıştır. Reşit Mehmet Paşa Osmanlı Sadrazamlarındandır. Gürcistan’da doğmuştur. Sadrazam Koca Hüsrev Paşa’nın yetiştirmelerindendir. Konya valiliği, Vidin mutasarrıflığı ve Rumeli valiliği yapmıştır. Ocak 1829’da sadrazamlığa atanmıştır. 18 Şubat 1833 yılına kadar bu görevi sürdürmüştür. Mısır, Sivas ve Harput valiliği yapmış en son Diyarbakır valiliği yapmıştır. Diyarbakır valiliği 2 yıl 8 ay sürmüştür. 1836 yılı ekim ayında öldü. Mezarı İçkale Camiindeki mezarlıkta, Esat Muhlis Paşa'nın kabrinin yanındadır. Yiğit, çalışkan, devlete bağlı ve sadık bir kişi olarak bilinir. Esad Muhlis Paşa Mehmet Esad Muhlis Paşa, Ayaş Müftüsü Hasan Efeninin oğludur. 1780 yılında Ayaş’ta doğdu. Çeşitli memuriyetlerde bulundu. 1848 yılında “Vezirlik” payesi aldı. Edirne, Erzurum, Sivas, Sayha, Halep, Musul valiliklerinde bulunduktan sonra1847 yılında Diyarbakır valisi olmuş ve üç sene valilik yapmıştır. Bitlis ve Van vilayetlerinin de katılmasıyla merkezi Diyarbakırda olmak üzere kurulan Eyaletin valiliğine atandı. Mezarı, İçkale’de, Murtaza Paşa Camiinde özel olarak yapılmış maksurededir. Aynı yerde Mehmet reşit Paşanın mezarı da vardır. Kale Camii yanındaki mezarlığa 1850’de defnedilmiştir. Alim, fazıl, şair ve hattattır. Güzel bir levhası, Cami-i kebir’de duvarda küçük kafes içinde asılıdır. Viyana seferinde bulunan Sadullah Paşa, bunun oğludur. . 37 لولده فخر منيع و بنى نسل عبد الجليل الذى ال زال مسعودا بدار االمان وهو امير االمرا اسعد صحايب الرحمة فى تغشى ضريحا قد حوى اسعدا من هذه الروح و هذا ابان كم من وزير و امير نشا طوبى له حل رياض هواتف الغفران قد ارخوا حق جهاد اجر مستبان قضى ولكن بعد قد قضى شان كل ان الجنان Bu mezarda bulunan, emirlerin emiri Es’ad’tır. Güvenli bir yurtta mutlu bir hayat sürdü. Öyle bir nesil inşa etti ki, çocuğu için erişilmesi güç bir övünç ve şandır. Bu nesil ağacından nice vezir ve emir ortaya çıktı. Esadı barındıran (bu kabri), her an rahmet bulutları kaplasın. Mükafatı açık olan cihadı hakkıyla yerine getirdikten sonra Rahmet melekleri onun ruhu aldılar. Tarihçiler şu tarihi düştüler: “Cennet bahçelerine giren Esada müjdeler olsun.” Esat Paşa’nın oğlu Nusret’in yazdığı aşağıdaki manzum mezar taşına yazılmıştır.. Sahib-i seyf ü kalem, âlim ü şeyh ul vüzera İzni Müfti-i Ayaş hazret-i Esad Paşa Mahlesi Muhlis olup şair-i mahir idi kim Emr-i sahane ile vardığı mansıblarda Neşr-i adl ile ahaliden alır idi dua 38 Nişteki mezar ise süslemelerden yoksun olup çok güzel bir celi sülüs yazı örneğini sergilemektedir. Safer 1246 (Temmuz 1830) tarihlidir. Bu mezar, Diyarbakır’da valilik yapan Esad paşaya aittir. (152) İçkale Hz.Süleyman Camii paşazade ve hükümet erkanı Künbet ortasındaki lahit ayakucu kitabede H.1121(M.1709) tarihi var.Kitabe çiçek motifleri ve lale motifleri ile süslü ve bir kadına ait Kuzeydoğuda yer alan mezarın ayakucu kitabesi H.1068 (M.1657).Kitabede Murtaza Paşa Silahdar’ın kızı Bülbül-i cennet Hadice Hanım’a Mesken oldi ez hatırası Kim okusa Fatiha himmetu lehu Sene 1068 Bu mezarın başucunda çiçek motifli bir vazonun üzerine bir kavuk yerleştirilmiştir.Künbetin kuzey batısında üç çocuk mezarı var. Nişteki mezar ise süslemelerden yoksun olup çok güzel bir celi sülüs yazı örneğini sergilemektedir.Safer 1246(Temmuz 1830) tarihli.Bu mezar Diyarbakır’da valilik yapan Esad paşaya aittir.Kitabesi Kaddamme Hazal-kabr ebna feta Zakir’un Ve huve emirül umera Es’ad La-zale mesuden bi-dari’l-eman Neslu beni Abdul-Celil’il-lezi Li-veledihi fahru muni ve şe’n Kem min vezir’in ve emir’in neşe Min hazihi’r-ruh ve haza’ aban Tugaşşa sarih en kad heva Es’ad Sahayibu’r-rahme fi külli an Kada ve-lakin bade-ma kad mada Hakku cihad ecruhu musteban Hevatifu’l-gufran kad erhu Tuba lehu hall u riyad’l-cenan Fatiha Allah u munis külli vahid Fi Şafer 1246 H. (174) 39 Peygamber Efendimiz’in amcasının oğlu Hz. Ali’nin abisi İmam Ukayl’ın Diyarbakır’da medfun olduğu kesinleşti. İmam Ukayl radyallahu anh efendimiz hazretleri İmam Ukayl İmam Ukayl 40 İmam Ukayl radyallahu anh efendimiz hazretleri İmam Ukayl Türbesi:Salnameye göre sahabedir.Zira isminin yanında sahabeye ithaf olunan (RA) ibaresi vardır.Salnamede Diyarbakırda Fabrika köyünün üst kısmında İmam Ukayl türbesi bulunmaktadır.Halk bu türbenin Hz.Alinin abisi olduğuna inanılır.Salnamede kendisi için (RA) ifadesi kullanılır. Diyarbakır salnamelerinde (IV/208) Fabrika köyünde İmam Akil köyünde İmam Akil(Ukayl) (RA) yattığı ifade edilir (1). Türbe düzgün bazalt taştan inşa edilmiş, üst örtüsü konik bir kubbe ile kapatılmıştır. Kemerli bir niş içerisinde yer alan dikdörtgen bir kapı açıklığı ile mekana girilmektedir. İç mekanda İmamakıl Hazretlerinin sanduka mezarı bulunmaktadır. Çatı kısmının alt kısmında ve kapı açıklığının üst kısmından birer silme geçmektedir. Ayrıca türbede iki renkli kemerli bir niş içinde dikdörtgen formlu bir pencere açıklığına yer verilmiştir. Türbenin etrafı sonradan bazalt taştan bir koruma duvarı ile çevrilmiştir İçten ve dıştan silindirik planlı olan türbe içten kubbe, dıştan konik bir külahla örtülüdür. Kesme bazalt taştan inşa edilen eser, günümüzde sağlam olup tescil kaydı bulunmamaktadır Yapının dış cepheleri kesme taş malzemeden inşa edilmiş olup sadedir. Kuzey cephede düz lentolu, sivri kemer alınlıktı giriş kapısı yer almaktadır. Doğu, baü ve güney cephelerinde düz atkı taşlı, dikdörtgen formlu birer pencereye yer verilmiştir. Pencereler dıştan bir sivri kemerle kuşatılmıştır Kuzey tarafta açılan bir kapıdan girilen iç mekân silindirik planlı olup pandantif geçişli kubbe ile örtülüdür. İç mekânın kuzey duvarında kapı, doğu. batı ve güney duvarında birer pencere bulunmaktadır. Kapının sağında ve solunda dikdörtgen formlu birer nişe yer verilmiştir İç mekân sade olup boyanmıştır. Ortada İmam-ı Akil'in kabri bulunmaktadır (106) 41 Sahabe-i kiramdan Mir Seyyaf Hazretleri Salnameye göre:Diyarbekir’de Karadeniz nam mevkide medfundur Bir güne vakfı yoktur,türbesi ma’murdur (3) , Mir Seyyaf Mir Seyyaf Türbesi 42 Mir Seyyaf Türbe iç mekan Bu sahabe tebliğci değil,şehit sahabe kategorisindedir. Mir Seyyaf (Radiyallahu Anh) Hasırlı Mah. Karadeniz 2 Sokak. Diyarbekir’in fethi esnasında şehid düşen sahabelerden biridir .(13) Türbe kesme ve moloz taştan yapılmış, yakın tarihlerde onarılmıştır. Kare planlı olup, üzeri beşik tonozla örtülmüştür. Girişin yanında içerisini aydınlatan bir penceresi bulunmaktadır.(14) Batı cephesinde dikdörtgen açıklıklı düz atkı taşlı giriş kapısı,kapının solunda dikdörtgen açıklıklı bir pencere bulunmaktadır.Doğu kuzey ve güney cepheleri sağır tutulmuştur.Batı cepheden bir kapıyla girilen iç mekan 3.80x3.80 m.ölçülerinde kare planlı olup beşik tonoz örtülüdür.Duvarlar belli bir yüksekliğe kadar seramikle kaplanmıştır.İçeride Mir Seyyaf’ın kabri bulunmaktadır. (59) Türbenin yanında geniş ve karanlık büyük bir yer altı su sarnıç’ı vardır. Bu sarnıç büyük bir mağara şeklindedir.Orada ki su’yun, nereden gelip nereye aktığını kimse bilmiyor, bugüne kadar hiç bir kurum tarafından araştırmamış.. Ben birkaç kez gittim ziyaret ettim. Günümüze ulaşan yapı Türbe değildir, mezar, oda şeklinde kapalı bir yapının içerisindedir. Kaynaklarda, “7.yüzyılda yaşamış olmalıdır” denilmektedir. Sarnıç’ın bulunduğu alanın üstü betonla kapatılmış, üstüne de bir su pompası yerleştirilmişti. Su pompa’sını da kırmışlardı bir metre karelik yere bir teneke parçasını koymuşlardı! Teneke’yi kaldırıp baktım su çok parlak görünüyordu (162) Üç çevresi sarılı yapının ön bahçesine, duvara tırmanıp içeriden demir parmaklıklı kapıyı açan bir mahalleli delikanlı sayesinde girebildi. Çeşitli ( incir) ağaçların kapadığı ön bahçede yapı, şimdiki yoldan (karadeniz sokak) 8 m kadar içeridedir. Planın ancak krokiolarak sunduğumuz kitle bir kare veya ona yakın kitleden oluşur. Batı yüzde ufak bir pencere, sağında (güney) ise kapısı vardır. İçine girilemedi. Pencereden izlenilebildiği kadarıyla güney duvarı ortalarında, bir ayak içe doğru uzanırken bu kanadı ikiye böler. Tonoz örtüye daha alçak kotta 2 ufak tonoz dikine saplanarak bir değişik örtü oluştururlar. Kitlenin üç yönü sağırdır. Doğu yöne ilkin duvar ve üst örtüsü oldukça yıkık, ancak kalanlarından tonoz örtülü olduğu anlaşılan dar derin bir tuğla alan yanaşır. Sonrası yine tuğlalı bir alanın ancak başlangıcıdır. (168) Sahab-i kiramdan Malik-i Ejder hazretleri Defterdar camii şerifi civarında medfundur Bir güne vakfı yoktur, türbesi ma’murdur (3) Malik-i Eşter’in burada sadece parmağının olduğu veya Mısır’da kabrinin olduğu da ifade edilmektedir. Ebubekir Feyzi,Hülasa-i Ahval-i Buldan fi Memalik-i Devlet-i Ali Osman adlı eserinde burada medfun sahabenin ismini Malik Azur olarak vermektedir.Mâlik -i EŞder 43 Türbesi’ni Nakip Efendi`nin yaptırdığı bilinmektedir. Türbe 3x3 m. ebadında küp şeklinde olup siyah taştan yapılmıştır (2) Malik-i Eşter türbesi Sahabe-i kiramdan Sultan Şecaaddin hazretleri Salnameler göre Sahabe-i kiramdan Sultan Şücaeddin Hazretleri, Diyarbakır’da Mardin kapıda yer alan Hz.Ömer Cami-i Şerifi civarında yer alan türbede medfundur. Türbe-i Şerifi mamurdur ve buraya iki değirmen vakfedilmiştir. Söz konusu türbenin 1869 yılında yıllık geliri 2400 kuruştur Sultan Suca 44 Sultan Suca türbesi Türbenin eski hali (166) Türbenin mimarı belli değildir. Türbe kesme ve moloz taşlardan yapılmıştır. Kare planlı olup, üzeri piramidal bir çatı ile örtülmüştür. Türbe içeriden kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş mukarnaslı tromplarla sağlanmıştır. Türbenin dış yüzünde değişik zamanlarda yapılan onarım izleri görülmektedir. (14) 45 Türbe içi Sultan Suc’a’dan bahseden kaynaklardan seçilen bölümlere örnekler(55): Yapı siyah-beyaz yontma taş örgülü, kara planlı, konik biçimli üst örgüye sahiptir.” Metin Sözen:” Kesme ve moloz taşlardan yapılmış olan Sultan Şüca Türbesi, yüksek bir kare gövde üzerine pramidal çatıyla örtülüdür. Bugün pramidal çatı, oluklu kiremitlerle kaplıdır. Bu görünüşü, ilk şekli konusunda pek bir fikir vermemektedir. Ayrıca dış yüzeylerdeki onarım izleri de yapının bazı ufak değişiklikler geçirdiğini göstermektedir. Orijinal yapının kesme taşlardan özenle yapılmış olduğu, türbenin içine girilince daha belli olmaktadır.” Diyerek, gözlemlerini aktarır: “Dışarıya pencere açıklığı bulunmayan türbenin içi, tamamen kesme taşlardan yapılmıştır. Bu durum kubbede de kendini göstermektedir. Bu şekil bazı Diyarbakır 46 türbelerinde sık tekrarlanan bir durumdur. Kubbeye (geçiş tromplarla sağlanmış bu trompların bazıları mukarnaslarla bezenmiştir. Düz duvar yüzeylerine, iki yerde niş yerleştirilmiştir. Bunlardan kuzey – batı köşesindeki, yere kadar inmektedir. Türbenin iç görünüşü, yapının özenle ele alındığını göstermektedir. Bu durum, belki dışarıda da tekrarlanmıştı. Fakat geçirdiği onarımlar, bu izleri silmiş bulunmaktadır. Ayrıca türbenin içinde bu gün sanduka izine rastlanmayışı ilginçtir..” Sultan Sucaaddin Vakfının günlük gelirinin 23 akçe olduğu,1518 Tarihli Evkaf Tahrir Defteri’nde yer almaktadır. Medrese’nin muhtemelen yol genişletme çalışmaları esnasında yıktırılması söz konusudur. Çeşmenin de yerinden alınarak, bu günkü yere nakledildiği bilinmektedir Sultan Suca türbesi (142) Kare planlı kümbetin iç kenarı 4,07 dış kenarı 5,85 m dir. İçini kubbe dışını basık bir kare piramit örter. Üst örtü alaturka kiremit kaplıdır. Silmeleri, değiştirilmiştir. Bugün türbeye doğu yüzünden girilir. Aynı yönde bulunan 0,65x0,79 m lik üst penceresindeki ahşap parmaklık bir eklentidir. Kümbetin içi daha zengin görünüştedir. Döşeme hizasından kubbe kilit taşına kadar, bir sıra beyaz taş kullanılmıştır. İçteki toprak döşemesinden 2,75 m yukarıda, dört köşeye ve dört ana duvara oturan, iki merkezli sekiz adet kemerin özengileri başlar. Bu kemerlerin oluşturduğu sekizgen iç kasnak ile kare plandan kubbeye geçilir. Kubbe eteği sırası, beyaz taştan olup kasnağın sekiz köşesinde pahlanarak daireye dönüşmüştür. Sekizgen kasnağı 47 oluşturan ana duvardaki dört kemer 0,10 m lik çıkıntı yapar. Kemer taşlarında da iki renkli dizi uygulanmıştır. Gaüneydoğu ve Kuzeybatı köşelere konan kemerlerin içini, renk dizisine uyarak ¼ kubbe dilimi doldurur. Güneybatı ve kuzeydoğu köşesindeki kemerlerin içinde ise beyaz taşa işlenmiş beş sıra mukarnaslı dolgular kullanılmıştır. Karşılıklı köşelere gelen bu mukarnaslar, birbirinin eşidir. Her kemer dizisinin bingileri ayrıdır. (168) SAHÂBE ABDURRAHMAN KABRİ Sur İlçesi’nde, İsmet Paşa İlkokulu’nun karşısında bugün Eğitim ve Halkla İlişkiler Derneği (EHİDER) isimli eğitim kuruluşunun okuma salonu açtığı evin bahçesinde Sahâbe-i Kirâm’dan Abdurrahman (r.a.)’ın medfûn olduğu, 942/1535 tarihli bir vakfiyeye istinaden ileri sürülmektedir. 11 Şevval 942/1535 tarihli Seyyid Ömer mühürlü mahkeme tescilli vakfiyenin son sayfasında şöyle denilmektedir: “Adı geçen mahallede eski medrese ve Şeyh Said’in Cündiye ve Kadiriye tekkesi de denilen evde malum makam ve eski bir ziyaret ve sahâbe Abdurrahman (r.a.)’ın medfûn olduğu ev ise, şu anda biz içinde oturuyoruz, bizden sonra zürriyetim ve akrabalarım oturacaktır. Fakirler de yedi gün misafir edilirler. Bu ev saygındır, ihmal etmeyin, boş sanmayın, ruhaniyetle doludur, sakın ona karşı saygısızlık etmeyin” denilmektedir. Bu vakfiyeye binaen, Örfioğulları ailesinden Tevfik Güven ve Taner Güven ile Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat tarafından Sahâbe Abdurrahman’ın (r.a.) medfûn olduğu yer tespit edilmiş ve bu gün burası ziyaret haline gelmiştir. Eskiden bu evde Örfîzâde Tekkesi şeyhi, Örfîzâde Şeyh Yunus Efendi ve 02.04.1938 tarihinde vefat eden oğlu Örfîzâde Şeyh Ömer Efendi ikamet etmekteydi. İsmet Paşa İlkokulu’nun bulunduğu yerde ise Örfîzâde Tekkesi bulunmaktaydı. Günümüzde bu Rufâî tekkesinden geriye sadece çeşmesi kalmıştır. Sahâbe Abdurrahman’ın hayatı hakkında ise herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır.(161) 48 Sahabe Abdurrahman Sahabe Abdurrahman . SA’D (SAHAD) B. VAKKAS VE KABRİ Sur İlçesi’nde, Ulu Beden Burcu’nun arkasında, çevresi demir parmaklıkla çevrilmiş iki kabir bulunmaktadır. Mezar taşlarından birinde sonradan yazıldığı anlaşılan Türkçe “Sahat 49 b. Vakkas Ebu’l-Muhsin” yazısı bulunmaktadır. Diğer kabirde ise Arakçîn Baba diye de bilinen Şeyh Mehmed-i Berzencanî medfûndur (Bkz. Arakçîn Baba Türbesi). “Sahat b. Vakkas Ebu’l-Muhsin” şeklinde belirlenen kabirde Diyarbakır’ın fethine katılan bir sahâbenin medfûn olduğuna inanılmaktadır. Bu “sahâbe”nin ise ünlü sahâbe Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.) olmadığı bilinmektedir. Çünkü Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.)’ın Diyarbakır’ın fethine katıldığına dair bilgi bulunmadığı gibi künyesi de Ebu’l-Muhsin değil, Ebû İshak’tır. Ayrıca Hz. Sa’d (r.a.)’ın kabrinin Medine’de Bakî Mezarlığı’nda bulunmaktadır. 1316/1898 tarihli Salnâme-i Diyarbekir’de, Diyarbakır’da kabri bulunan Peygamber, sahâbe ve evliyâya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Diyarbakır’da “Sahat veya Sa’d” isimli bir sahabinin medfûn olduğuna dair de bilgi bulunmamaktadır. Bütün bu bilgiler dikkate alındığında Sa’d b. Ebi Vakkas’a ait zannedilen bu mezarın, “Sa’d-Saad” veya mezar taşında yazıldığı şekliyle “Sahat” adında başka bir sahabîye ait olduğu düşünülebilir. Buna karşın Ebubekir Feyzi, Sultan Abdülmecid’e ithaf ettiği Hülasai Ahvali’l-Buldan fi memâlik-i Devlet-i Al-i Osman adlı eserinde, çarşı içerisinde bulunan bu kabrin “İbavender” de denilen Sultan Saad’a ait olduğunu ifade etmektedir. Sultan Sa’saa Hazretleri (Ra) Türbesi Sultan Sa’saa Hazretlerinin Camii ve türbesinin yapım tarihi bilinmiyor. Amid (Diyarbakır) şehrinin fethinde bulunan sahabedendir. Sultan Sa’saa Hazretleri Diyarbakır’ın ilk Müslüman valisidir. Türbesi eski Belediye Binasının doğusunda idi. Türbenin yanında aynı adı taşıyan bir camii vardı. Bu camii, 1860 yılında Ömer bey tarafından onartılmıştır. Salnâmelerde,“Sahabe-i kiramdan Sultan Sa’saa Radıyâllahu anh efendimiz hazretleri Diyarbekir’de Sultan Sa’sa’a Camii Şerifi derurunda medfundur” yazılıdır. Diyarbekir Salnâmesi c.4 s.209. D.Bakır Büyükşehir Belediyesi yayını. Bu türbenin yanında yer alan Sultan Sa’saa Hazretlerinin Camii, XIX. yüzyılda Diyarbakır’ın önemli camileri arasındadır. 1794-1818-1824-1826 tarihli Diyarbakır’da Kur’an okunacak camilerle ilgili belgelerde, bu camiin Diyarbakır’daki camiler içersinde önemli bir yere sahip olduğu anlaşılmaktadır. Kasım 1788 ve 1792 tarihli belgelerden bu tarihlerdeki cami görevlilerini de tespit etmek mümkündür. H.18 M.639 yılında Diyarbakır fethine Sultan Sa-saa Hazretleri de katılır. Diyarbakır'a ilk İslam valisi olarak tayin edilir. Fetih gecesi aldığı yaradan dolayı 4-5 ay sonra vefat eder. 50 Hasan Paşa hanının batı kapısına karşı, eski belediye binasının doğusundaki yere defnedilir, üzerine bir türbe yaptırılır. Daha sonraki yıllarda bu zatın türbesinin bulunduğu yerin yanına, bu zatın adına bir camii yaptırılır. Bu camiye 19. yüzyılın sonlarında, Abdulhamit Niyazi Efendi tarafından 4 köşeli bir minare eklenir. 1926 yılında Belediye Başkanı Nazım Önen tarafından yıktırılarak arsanın bir kısmını Gazi Caddesine, (Eskiden bu caddenin adı “Bağdat Caddesi’’ idi). Kalan kısmı da park haline getirilir...( Dr. Abdussettar Hayati Avşar.) Ayrıca “Günümüze kadar söylene gelen bir efsaneye göre, Sultan Sa’saa Hazretleri, Hz. Halid bin Velid (ra) ile birlikte su yolunda Amid şehrine giren mücahitlerdendir. (162) Sultan Sasa mescidi (yeni hali) Sultan sasa mescidi 51 Sutan Sasa eski mescidi . 52 İslam Ordusunun Diyarbekir şehrini fethetmelerinin akabinde vali olarak atanır bu zat. Hayli yaşlıdır ve hayli de yarası vardır mübarek vücudunda. Haliyle her fani gibi günü geldiğinde vücudunda bulunan yaralar sebebiyle "şe-hadet" şerbetini içer ve çok sevdiği Allah'ına ve peygamberine kavuşur. 53 O günün insanları -ki aralarında başka sahabeler de vardır- bu yüce zata gerekli saygıyı gösterir ve mübarek vücudunu Ulu Caminin önünde, Hasan Paşa Hanının karşısındaki Bağdat Caddesi (şimdiki Gazi Caddesi) üzerinde bulunan yere defnederler ve orada hemen bir cami inşa ederler. Zamanla bu caminin yanına bir tekke kurulur ve camiye minare de eklenir. O tekkede şehre gelen misafirler yemek yer, yatar. Zaman zaman şahirde mukim halka da yemek verilir, bir hayır kapısı olarak açık durur.. 1926'da, yol genişletme gerekçesiyle yıkılana kadar. Türbe yıkıldığında, Rızvan Ağa Kabristanı o günlerde duruyordu ve Sultan Şaşaanın mübarek naaşı o kabristana defnedildi. Şimdi o kabristanın sadece adı var, kendisi yok, ama üzerinde bir sürü bina var, Büyükşehir Belediyesi de bu binalardan birisidir. Mezarından çıkarılan bu büyük insanın sevgisi şüphe yok ki şehirlinin yüreğinde yer tutmuştur. Halk isyan etmesin, galeyana gelmesin diye yıkılan caminin, tekkenin ve türbenin yerinde (yol genişletilmez de) bir park oluşturulur, mezarın olduğu yere de bir havuz yapılır. Şehir halkı bu parkta oturmadığı gibi, o zat orada imiş gibi saygısını ve sevgisini kalbinde saklar. Her sabah namazı Ulu Cami'den çıkarken yönlerini o türbeye doğru çevirir ve fatihalarını okurlardı. Sabahları namazdan çıkıp o yöne durup fatiha okuma geleneği son zamanlara kadar devam etti. Ancak bir gün geldi, birileri o parkı ve havuzu da yıkıp yerinde iç çamaşırı vs. gibi paspaye şeyler satmaya başladı. Vakıflar ise, aldığı üç beş kuruş kira sebebiyle bu duruma göz yummuş olmaktaydı, Ancak tahammül edilebilir gibi değildi görüntü, sahabeye gönül verenlerin içinde başlamıştı. İlk tepkiler yerel basında yer alıyordu. Burada manevi bir mekânın yapılması gerektiği hususu, bir seferinde Ulu Cami'den çıkan halk tarafından dile getirilmiş, Ulu Cami önünde toplanarak eylem yapmışlardı. Sultan Sa'saa (r.a.) hazretlerinin bulunduğu cami, tekke ve türbenin yıkıldığı günlerde, merhum babam Diyarbekir Belediyesinde çalışmaktadır ve yıkımı görenlerdendir. Hatta mezarda bulunan bir doksan dokuzluk teşbih var ki her habbesinin üzerinde "Allah - Muhammed" yazılıdır. Babam iki tanesini alır eve getirir, sonradan bulamaz o habbeleri.. O yıkımı görenlerden birisi de Mevlidhan Hacı Mustafa'nın dedesidir. O dönemlerde Hasan Paşa Hanında olduğunu söylemişti. Sultan Sa'saa hazretlerinin, sahabe olmasının yanısıra ayrıca şehit olduğu için vücudunun çürümediği de görülmüştür. Ancak şimdi o yüce insanın mezarının yeri bilinmemekte, sadece mezarlığın adı "Rızvan Ağa Mezarlığı olarak bilinmektedir. 54 Bazıları şöyle bir şey de söylerler, ne derece yanlış-doğru bilmiyorum. O mekânların yıkılmasını emreden Belediye Başkanının oğlunun gözleri görmez olmuş o günlerde. Ancak şurası da bir gerçektir ki esas gözü görmez olan, o günlerin Belediye Başkanı ve diğer resmi zevattır ki, böylesi bir insanın varlığını görememiş, bilememişlerdir.(183) . MÂLİK–İ EJDER (ECDER) TÜRBESİ Merkez Sur İlçesi, Balıkçılarbaşı Semti Aşefçiler Sokağında, Sur’un fethine katılan sahâbelerden Mâlik b. el-Haris el-Eşter’in medfûn olduğu söylenen bir türbe bulunmaktadır. Mâlik el-Eşter (r.a.), Diyarbakır’ın fethine katılan sahâbelerdendir. İyâz b. Ganm (r.a.), onu, Diyarbakır’a öncü kuvvet olarak göndermiş sonra kendisi arkasından Diyarbakır’ın fethine katılmıştır. Fakat Mâlik b. el-Eşter’in (r.a.) fetih sırasında şehid olmadığı, aksine fetihten sonra Sur’dan ayrıldığı bilinmektedir. Ayrıca Mâlik b. el-Eşter (r.a.)’ın, Hz. Ali (r.a.) tarafından 36/657 yılında Cezire ve Diyarbakır valiliğine tayin edildiği daha sonra Mısır’a gönderildiği ve oraya ulaşamadan Mısır yolu üzerindeki Kulzum’da 38/658 vefat ettiği rivayeti göz önünde bulundurulduğunda burada bulunan türbe “Mâlik” isimli başka bir kişiye veya Mâlik b. el-Eşter (r.a.)’in neslinden birine ait olabilir. Bu konuda, Ebubekir Feyzi, Hülasa-i Ahvali’l-Buldan fi memâlik -i Devlet-i Al-i Osman adlı eserinde burada medfûn sahabenin ismini Mâlik Azur olarak vermektedir. 1316/1898 tarihli Salnâme-i Diyarbekir’de ise bu türbede medfûn kişinin ismi, “Mâlik -i Ecder” olarak zikredilmektedir. Günümüzde kullanıldığı şekliyle “Mâlik -i Ejder” isminin, “Mâlik -i Ecder” isminin, telaffuz kolaylığı nedeniyle bozulmuş hali olduğu anlaşılmaktadır. Mâlik -i Ecder Türbesi’ni Nakip Efendi'nin yaptırdığı bilinmektedir. Türbe 3x3 m. ebadında küp şeklinde olup siyah taştan yapılmıştır. Fakat günümüzde dış duvarlar son dönem çinileri ile kaplandığı için tarihi özelliği kaybolmuştur.(161) 55 Fatihpaşa sağlık ocağı karşısında 4 şehit sahabe 56 Beyaz türbe Fatihpaşa’da ziyaret SeyyidAli Baba türbesi Diyarbakır fethi esnasında şehit düşen sahabeden olması muhtemeldir.Yakınında da 4 şehit sahabe medfundur(13) SeyyidAli Baba türbesi 57 Yukarıdaki türbeden on metre ileride 4 sahabe olduğu rivayet edilen kabirler MİRİSYAB SULTAN (r.a.) Bu şehirde adı bilinen ve fakat mezarının yeri de bilindiği halde bilinmezliğe gömülen Sahabe Mirisyab Sultan (r.a.) hazretleri, Şeyh Mu-tahhar (Şeyh Matar) Camii Kabristanı'ndadır. Bu cami halk arasında "Şeyh Matar" diye anıldığı gibi, Dört Ayaklı Minare olarak da bilinir. Sahabe Mirisyab hazretlerinin mezarının yerini bazıları Cami ile minare arasındaki boşluk olarak gösterirler, ama burası şimdilerde yol olarak kullanılmaktadır. Ayrıca bu kısımda yapılan kazıda aşağıya merdivenle inildiğinde bir havuz olduğu görülmüş ve fakat üstü kapatılmıştır. Elimizdeki bir fotoğrafta burada bir kubbe göze çarpmaktadır.(183) 58 DİYARBAKIR MERKEZ EVLİYA KABİRLERİ Diyarbakır türbelerini ifade eden 19.yüzyıl Diyarbakır salnamelerine göre evliya türbeleri(3) Esami şerifeleri Türbe ve merakıdı şerifeleri Malumat-ı saire ve mevkii mülahazat Diyarbakır merkez Türbeleri Şüheda-i kiramdan Bab-ı Kal Diyarbakır’da Hindibaba Hazretleri civarında medfundur. Eizze-i Kiramdan Sarı Diyarbekir’de Rumkapı Saltah-ı Gülşeni Hazretleri civarında zaviye-i Şerifelerinde medfundur Eizze-i kiramdan Şeyh Halil- Diyarbekir’de Camiussafa i Gülşeni hazretleri derununda medfundur Eizze-i kiramdan Şeyh Ahmedi Gülşeni hazretleri Eizze-i kiramdan Safa camii haziresindedir Muslihiddin Lari Hazretleri Eizze-i kiramdan Şeyh Diyarbekir Mardin kapısı Muhammed Amidi Hazretleri haricinde türbe-i Şerifelerinde medfundur Eizze-i kiramdan Şeyh Aziz Diyarbekir Rumkapı Mahmud-ı Ermevi haricindeki merkad-ı Hazretleri, Şerifelerinde medfundur Eizze-i kiramdan Arakçın-ı Diyarbekir Dağ kapısı Mazenderani Hazretleri ittisalinde medfundur Eizze-i kiramdan Şeyh Bilal Diyarbekir Rum kapısı Hazretleri haricinde medfundur Eizze-i kiramdan Şeyh Diyarbekir’in ŞeyhMatar Müsakkafat-ı vakfiye Mutahhar Hazretleri camiinde medfundur icarıdır Eizze-i kiramdan Şeyh Tahir- Diyarbekir içkalede i Halveti Hazretleri medfundur Eizze-i Kiramdan Çifte Diyarbekir hükümet konağı Müşairün-ileyhimanın Evliya Hazretleri pişgahında medfundur isimleri gayri ma’ruf olup 59 ala-rivayetin havariyundan oldukları meşhurdur. Eizze-i kiramdan Hindi Baba Diyarbekir’in Aynüzülal nam Hazretleri mevkide medfundur Eizze-i kiramdan Şeyh Diyarbekir’in Hüsameddin Hançer Güzar Hazretleri mahallesinde medfundur Eizze-i kiramdan Şeyh Diyarbekir’in Saadeddin Saadeddin-i Cibavi Cibavi zaviyesinde ahfadından Şeyh medfundur Abdurrahman Hazretleri Eizze-i kiramdan Şeyh Rum kapısı haricinde Mahmud-ı Nakşi Hazretleri medfundur Eizze-i kiramdan Kurmaşlı Dağ kapısı haricinde Şeyh Mehmed Efendi medfundur 60 DİYARBAKIR MERKEZDE MEDFUN EVLİYALAR Sarı Saltuk Sarı Saltuk Sarı Saltuk türbesi(VBM işlenerek.İ.Yıldız) (143) Tanımı. Şeyh Sadık Ali Efendi, Saltukoğuliarı soyundandır. Kısaca onlara Sarı Sadık denir. Ocakları, Bismil'in Seyithasan köyündedir. Buraya İmamakiye Köyünden gelir. Sarı Saltuk Diyarbakır'da doğup büyüdü. Artar olan babasının malı mülkü oldukça fazlaydı. Söylenene göre babasının dükkânlarından birinde çalışırken, kente yeni gelen Şeyh İbrahim Gülşeni önünden geçerken onun etkisinde kalıp elini öperek yoluna gider. Yürüyerek Kara Cami'ye geldiler. Kendisi durumu şu ikiliyle açıklar: Hazreti Pîrî görüp oldu o demde aşık Anıncün dediler nâmına Sâre Sadık 61 Şeyh Diyarbakır'dan ayrılıp Halep'e giderken onu yerine halife bırakır. Babası tüm varlığını Gülşenî zaviyesine bırakır. Sadık adını gösterdiği bağlılıktan (sadakat) ötürü şeyhi takmıştır. 1553/4'te ölür ve adı geçen mescide yakın olan Rum Kapısı (Urfa Kapı) yanında gömülür Sarı Saltuk için daha geniş bilgiden yana aşağıdaki kaynaklara da bakılabilir: - Dojidar Aleksiev, "Sarı Saltuk'a Atfedilen Tekkeler", Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurulu Bülteni, Sayı 39, Cilt XIII, Mayıs - Ağustos 2000. s. 18. -Mehmet İbrahimgil, "Balkanlarda Sarı Saltuk Türbeleri ve Türk Sanatındaki Yeri" (yukarıdaki yayın). -S. Halûk Akalın, "Sarı Saltuk Ziyaretgahı", l.Ulusal Türk Kongresi Bildirileri, Ankara, s. 211. "Asıl adı Şerif Hızır ve babası Hasandır. Alp-erliği yanında (s. 223) masal kahramanı kimliği de vardır. Evliya Çelebi'ye göre; Ahmet Yesevi bunu (adı burada Muhammet Buhari'dir) Hacı Bektaş Veli'ye gönderir. Veli derecesine yükselir. Oradan Rumeli'ne geçecektir. Orada Müslamanlığı yayar. Anadoluda (s. 224) Baba Sultan olarak da anılır (s.225). Arkadaşlarıyla 1263 yılında Rumeli'ne gönderilir (s. 227). Günümüzde Rumeli'de (Dobruca) San Saltuk etkisi ve izleri sürmektedir. Menkibeleri, destanları, hikâyelere dönüşür, türbe ve makamları varlığını korur, inanç, ziyaret geleneği sürer. Bazı olaylar ona göre yorumlanır. 12 mezarı vardır (Rumeli'de). Aslı Babadağdadır. (s. 231). Tunceli, Diyarbakır, Bor, İznik, Rumelifeneri ve Babaeki üzerinden Rumeli'ye geçer.(178) 62 Sarı Saltuk Türbesi: Türbe, Diyarbakır ili Melikahmet caddesinde Urfa kapısı'nın karşısındadır. Türbede, San Saltukla birlikte Gülşen-i Alizade ve Hacı Salih Hafız efendi de yatmaktadırlar. Siyah taştan kümbeti bir bina olan türbenin kimin tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Türbenin müştemilatında mescid ve iki murad taşı vardır. Ziyaretçiler bu türbede Yasin okur, dua eder dilekte bulunurlar. San Saltuk, Diyarbakır surlarının Urfa kapısında savaşırken kafası gövdesinden ayrılır. Kafası gövdesinde olmaksızın savaşa devam eder ve türbesinin bulunduğu yerde düşer. Halk kendisini "Alper devrinde bir İslam cengaveri" olarak anmaktadır. Bakımı ve onarımı Vakıflar Bölge Müdürlüğünün temizliğini cami imanının yaptığı türbeyi yılda 5.000 kişi ziyaret etmektedir. San Saltuk'lar Batı Türklüğünün Balkanlar dahil bir çok yerinde vardırlar. Bu konuda, Prof.Dr. Şükrü Haluk Akalın'm çalışmaları da bilinmektedir. "Kellesi koltuğunda savaşmış olmak" ve "Kesik Baş Türbeleri" Türk halk inançlarında geniş yer tutar. Prof.Dr. Ahmet Yaşar Ocak'in bu konulu bir çalışması vardır.(169) . Etrafında birkaç mezar vardır. Türbede, San Saltukla birlikte Gülşen-i Alizade ve Hacı Salih Hafız efendi de yatmaktadırlar. Rivayetlere göre Sarı Saltuk gezgin bir evliyadır. Gazalara da katılmıştır. İnanışa göre Diyarbakır’da yaptığı bir savaş sırasında şehit düşmüş ve türbenin olduğu yere gömülmüştür. (152) Türbe, Urfa kapının iç tarafında Sarı Saltık Camiine bitişiktir. Gülşeni tarikatının halifesidir. Orası Gülşeniler tekkesi idi. Camii ve Türbenin bulunduğu yer toprakla dolduruldu yapılar aşağıda kaldı. Diyarbekirli İshak Sükuti ve Sükutizadeler’in mezarları vardı. Yıktılar yola kattılar. Dağ kapıdaki, Urfa kapıdaki ve Mardin kapıdaki mezar taşlarını Kanalizasyon kapaklarında kullandılar. Buradaki mezar taşlarının kitabelerini de kırdılar mı? attılar mı? bilmiyoruz. Kitabeler okunsun diye taşlar orada bir kenara bırakılabilirdi. Bu zatın Ulu Evliyalardan olduğu Diyarbekir Salnamelerinde yazılıdır. E’izze-i kiramdan Sarı Saltah-ı Gülseni hazretleri Diyarbekir’de Rum kapısı civarında Zaviye-i Şerifelerinde medfundur.Türbenin içinde bir sanduka var. Sekizgen gövdeyi çepeçevre kuşatan bir satır yazı görülür. Hepsi ayettir. Kare bir çerçeve içinde siyah-beyaz taşlardan oluşturulmuş kufi yazıların birinde “saadet-bad”, diğerinde “birabbil-ibad” yazılıdır. Türbenin bitişiğindeki camii ibadete açıktır. Bu türbe aynı zamanda Gülşeniler Tekkesi yapı topluluğunun içinde yer almaktadır Sarı Saltuk'un şahsiyeti ile ilgili bilgileri çeşitli menakıb-nâmelerde ve velayet-nâmelerde bulunmakla birlikte hiç şüphesiz bu konuda en önemli kaynak, doğrudan doğruya Sarı 63 Saltuk’un hayatını konu alan Saltuk-nâme adlı eserdir. Ebülhayr-ı Rûmî adındaki bir yazar Cem Sultan’ın emri üzerine Anadolu ve Rumeli’yi adım adım dolaşarak Sarı Saltuk’a ait menkıbeleri toplamış ve üç ciltlik bir eser haline getirmiştir. Eser tahminen 1480 yılında tamamlanmıştır. Saltuk-nâme'ye göre Sarı Saltuk'un asıl adı Şerif Hızır'dır. Babasının adı Seyyid Hasan'dır. Şerif Hızır, üç yaşındayken babasız kalır. Şerif'in yetiştirilmesi işini Seravil adındaki bir lala üstlenir. Kısa sürede ata binmeyi, ok atmayı, kılıç kullanmayı öğrenen Şerif Hızır, Türk destanlarındaki alp tipinin önemli bir örneğini teşkil eder. Türbenin üst kısmında etrafını çevreleyin Arapça yazı vardır. Türbe, muhtemelen savaşırken şehit düşen önde gelen bir şahsiyete aittir. Sarı Saltuk türbesi ve haziresi 64 Sarı Saltuk haziresi Sarı Saltuk haziresi 65 Sarı Saltuk türbesi kitabe Türbenin yanında bahçede Burada iki kişi yatmaktadır;birinde Gülşeni şeyhi yatmaktadır.Kitabe El Fatiha Haza merkad-ı merhum ve magfur Gülşenizade Hci Hafi Salih Efendi Li-ruhihi sene.1280(16 Şubat 1864) Otuziki yıl sonra bu mezara biri gömülmüş,kitabesinde El Fatiha Haza merkad-ı merhum Ve magfur Gülşenizade Hac Bekir Efendi bin El Hac Salih efendi Li-ruhihima sene 1312( 1894) Sağdaki diğer mezarda Hüvel Baki Haza el-merkad-ı merhumil magfur El-Seyyid el-şeyh Muhammed efendi Gülşenizade li-ruhih el Fatiha Sene 1284 fi Receb 2 (30 Ekim 1867) (174) Bu noktada Mevlüt Mergen söze giriyor. Urfa kapısı'ndaki türbedeki zat: şeyh sadık ali'dir..diyor Bir zamanlar Rum Kapısı diye anılan ve daha sonraları ve günümüzde adı Urfa Kapısına dönüştürülen kapıdan sur içine girildiğinde, sol köşede bir türbe göze çarpar. Görenler meraklanırlar 'bu türbede kim yatıyor?' diye ve türbenin üzerindeki levhada "Sarı Sadık" ismini okurlar. Bazıları burada yatan zata "Sarı Saltık" derler, acaba öyle midir? 66 Değil tabii.. Çünkü bu türbede medfun olan zat, "Gülşenîye" tarikatından, seyyid, yani sevgili peygamberimizin temiz soyundan olan "Sarı Saltık'a neseben bağlıdır, asıl adı Sadık Ali'dir ve intisap ettiği "Gülşenîye" tarikatında "şeyhlik" makamına ermiş bir kişidir. Dünyalık yönünden varlıklı bir aileye mensuptur. Halk arasında özellikle günümüzde Sarı Sadık diye anılır. Şeyh Sadık Ali en doğru ismidir. Babası da kendisi gibi bu tarikata intisap etmiş, bütün mal varlığını bu tarikatın Diyarbekir'deki "Gülşenîye" zaviyesine bağışlarken; tarikatın piri İbrahim Gülşenî, Mısır'da bulunduğu zamanlarda bile yardımlarını göndermiştir. O zaviyenin mescid bölümü hâlâ hizmet verir. Bir zamanlar Hamraavat suyu akan çeşmesinden su akmasa da yapısı hâlâ varlığını korur, zaviyenin diğer kalıntıları ile birlikte. İbrahim Gülşenî hazretleri İstanbul'a çağrıldığında Şeyh Sadık Ali onu yalnız bırakmamış, İstanbul'a giderek Üsküdar'da karşılamıştır. Şeyhine karşı bu sevgi, bu samimiyet, saygı ve sadakatinden ötürü kendisine Sadık Ali denilmiş ve bu isimle şöhret bulmuştur. Daha sonra Diyarbekir'e gelen Şeyh Sadık Ali, h. 961 / m.l553'de Diyarbekir'de hayata gözlerini yumarak belirtilen mekâna defnedilmiştir. Denebilir ki beş yüz yılı aşkın bir zamandır o türbe ayaktadır ve o zat orada bulunmaktadır(183) Mevlüt Mergen bu noktada saptamada bulunur Sarı Saltuk” un mezarı Diyarbekir’de olmasa bile bu şehirle bir ilgisi, bir bağlantısı vardı, şöyleki o türbede medfun bulunan “Şeyh Sarı Sadık Ali” Sarı Saltuk’un ahfadından olduğuna dair rivayetler vardır ve belki de “sarı” lakabını sarışınlığından öte bu sebepten almıştır. Sözün burasında bir eserden alıntılar yapmak istiyorum ki o eserin adı “yazma eserlerde Diyarbekirkenti”dir, bu kitabın 70 numaralı sahifesinden aynen: “Gülşeni Tekkesi” başlığı altında verilen bilgiyi aktarıyorum: “Asıl Gülşeni Tekkesi; Camiu’lEsved (Kara Cami) ismiyle bilinen ve 15 sene evvel belediye tarafından yıktırılan cami, tekke idi. Yine bu tekkenin duvarında yazılan kitabeden okunduğuna göre Urfa kapıdaki Sarı Saltık (48) tekkesi de Gülşeni tekkesi idi, Buralarda Gülşeniler zikir meclisi kurdukları için Gülşeni ismi verilmiştir. Bu tekkenin kurucusu Gülşeni ailesinden “Ali Halife” isminde bir zattır. Yine bu tekkede 1330 tarihine kadar GülşeniAhmet efendi tarikat ayini icra ederdi.” Ayrı sahifede bir de (48) nolu dip notu var, onu da aynen aktarmalıyım ki bilgiler doyurucu olsun: “Asıl ismi Ali’dir: sarışınlığından dolayı; Sarı kelimesi lakap olarak verilmiş ve üstadı olan İbrahim Gülşeni’ye son derece bağlılığından dolayı; sadık lakabı da verilmiş ve sonunda “Sarı Sadık Ali dede” diye meşhur olmuştur ancak sözüm ona akademik yazarlar tarafından 67 yanlış telaffuzlar sonucu (Belki de bilinçli olarak) Sarı Saltuk (efsanesindeki kişi) haline getirilmiştir. Diyarbekir’in 1875 ve 1947 tarihleri arasında Diyarbekir şehrinin her yönü ile tanıtmayı amaçlayan “Yazma Eserlerde Diyarbekir Kenti” kitabını M. Şefik Korkusuz bu şehirle ilgili araştırma yapacakların hizmetine sunmuştur ve dip notundaki bilgilerde yine Korkusuz’a aittir bunu da böylece belirtelim. Bütün bu bilgilerin ışığında gördük ki o türbede yatan zat “Sarı Saltuk” değil, Gülşeni tarikatından “Sarı Sadık Ali”dir. Ramazan öncesi yazımızda da dile getirmiştik, şu anda 15-20 kişinin bir arada namaz kılmakta zorlandığı ve tekkenin kalıntılarından olan yerin yukarıda sözünü ettiğim konukların geldiği gün duvarına asılan “Sarı Saltuk Camii” olarak değil de “Gülşeni mescidi” olarak isimlendirilmesi ve yanındaki türbenin de “Sarı Sadık Ali türbesi” denilerek bilgi yanlışlıklarının önüne geçilmesi gerekmektedir, bu gerekliliği acaba kim yerine getirir,(184) Eizze-i kiramdan Şeyh Tahir-i Halveti hazretleri Diyarbekir içkalede medfundur .Salnameye göre eizze-i kiramdandır(3) Tahir-i Halveti hazretleri türbesi 68 Tahir-i Halveti hazretleri türbesi XVII-XVIII.yüzyılda yapılmıştır.Dıştan 4.75 x 4.81 m.ölçülerinde olan eser içten ve dıştan kareye yakın dikdörtgen planlı olup içten ve dıştan kubbe ile örtülüdür..Yapının güney cephesinin güneydoğu köşesinde düz lentolu giriş kapısı bulunmaktadır.Kapının batısında dikdörtgen formlu pencereye yer verilmiştir.Güneydoğu köşede açılan bir kapıdan türbenin iç mekanına girilmektedir.İç mekan 3.30x 3.66 m. ölçütlerinde kareye yakın dikdörtgen planlıdır ve kubbe ile örtülüdür.(59) İçkale de Hz.Süleyman camii’nin güneybatısında evlerin arasındadır. Mezar oda şeklinde bir yapının içerisindedir. Diyarbekir Salnâme’lerinde, “E’izzei kiramdan Şeyh Tahir-i Halveti hazretleri Diyarbekir İçkale derununda medfundur” yazılıdır.(162) 69 Halvet baba (İ.Yıldız) Havlet baba 70 Eizze-i kiramdan Şeyh Hançer Güzar hazretleri Diyarbekir’in Hüsameddin mahallesinde medfundur (1).Hançer-i Güzar,Meryemana kilisesi yakınındadır Hançer Güzar Türbesi Kesme bazalt taş malzemeden inşa edilen türbe,kareye yakın dikdörtgen planlı olup içten kubbe,dıştan konik bir külahla örtülüdür.Yapının kuzey ve batı cepheleri bitişiğinde inşa edilen yapılarla kapatılmıştır.Doğu cephesi dikdörtgen formlu bir pencereyle sokağa açılmaktadır.Güney cephenin ortasında caminin avlusuna açılan basık kemer açıklıklı giriş kapısı yer almaktadır.Kapının batısında basık kemer formlu bir pencereye yer verilmiştir. Basık kemrli kapıdan türbenin iç mekanına girilmektedir.İç mekan 2.31x 2.72 m. ölçülerinde kareye yakın düzgün olmayan dikdörtgen formlu bir niş açılmıştır.Güney duvarında düz lentolu kapı ile pencereye yer verilmiştir. Hançer-i Güzel(Güzar)=Ahsenül Hançer Ebul Muhsin(RA)… 71 Hançer-i Güzar(İ.Yıldız Şeyh Güzel . Şeyh Güzel’in Seyfülmülük’te kabri 72 ŞEYH GÜZEL Mevlüt Mergen anlatıyor Hep kendi kendime sormuşumdur; acaba Şeyh Güzel mi yılanların, akreplerin dilinden anlardı? Yoksa yılanlar, akrepler mi şeyhin dilini bilirdi? Şeyh Güzel'i Diyarbekirliler bilir de bu satırları okuyup bu şehrin eski halkından olmayanlar bilemezler.. Bu "bilemezler" sözünün içini dolduralım. Bizim anlattığımız ve anlatmaya çalıştığımız Diyarbekir'in sur içidir, bunun dışında şehir gerçekten çok büyümüş, kalabalıklaşmıştır. Yapılan bir açıklamada gördük ki, "Gaziler"de bulunan bir okulun talebeleri "Sur içi'ni bilmiyorlarmış. Haliyle bu yeni semtlerde yaşıyanlarm da çoğu eski Diyarbekir'i bilmemektedir... Şimdiki "Tarihi Kuyumcular Çarşısı", o zatın yaşadığı zamanlarda "Kasaphane" idi. Şeyh Güzel'in de orada bir dükkânı vardı. Dünyalık geçimini bu dükkânda bakkallık yaparak sağlardı. Ama, öyle hınca hınç dolu bir dükkân değildi dükkânı. Bir iki kasa domates veya biber gibi "zerzevat" vardı ancak. Ama başka bir şeyle doluydu Şeyh Güzel'in dükkânı, o şeyler beyaz torbalar ve içlerindeki çeşitli büyüklükte yılanlardı. Sur içinde yaşadığımız zamanlarda evlerin taş-topraktan yapılmış olması nedeniyle, yılan ve akrep gibi hayvanlar yuvalarını buralarda yaparlar, sıcaklar bastırdığında bazen dışarı çıkarlardı. Görüldüklerinde kimse elini süremez, yakalayamaz ve korkarlardı da hemen Şeyh Güzele gidilir, durum ona anlatılır ve o zat gelip o yılanın geldiği deliğin önünde bir şeyler söyler ve yılanın başını çıkararak kendisine teslim olduğu görülürdü. Bir de "afsunlu" okunmuş şekeri vardı Şeyh Güzel'in. O şekeri kim yese idi artık yılan ve akrep o kişiye dokunmazdı; korunurdu, şeyhin o şekere okuduğu ayet ve dualarla.. Bazı zamanlar sanırdınız bir doktor muayenehanesidir şeyhin dükkânı. Zira başı ağrıyan, beli tutmıyan ve başka hastalıkları olanlar gelirler, şeyh onlara dua eder, ağrıyan yerlerine ellerini değdirirdi. Hiç kimseyi kovmazdı dükkânının önünde, asabi mizaçlıydı ama sevecen bir insandı, o insanları severdi, insanlar da onu severdi. Ağabeyim Veyis Mergen anlatmıştı.. Çalıştığı dairede arkadaşlarından birisi bu zat hakkında ileri-geri sözler eder, ağabeyim kabullenmez bu sözleri. Aralarında münakaşa olur, iş kavgaya dönüşür, ayırırlar.. Ertesi sabah ağabeyim bizim sur içindeki evimizden çıkıp iş yerine giderken, Şeyh Güzel kasaphanenin kapısı önündedir. Kendisine selam veren ağabeyime. "Oğlum!., sen bizim için kavga etme, bizi koruyanlar vardır" diyerek keramet izhar eder. 73 Şeyh Güzel, hicri 1319 doğumludur, vefatı ise 1981 yılındadır, Mezarı ise "Hacı İs" ismiyle anılan ziyaretin yanındadır. Mekânı cennet olsun.(183) Dabanoğlu Türbesi Türbe,Dabanoğlu mahallesinde M.1696 tarihinde şehrimizde vali olarak görev yapan Dabanzade Mustafa Paşa tarafından yaptırılan Dabanoğlu Mescidi yakınındadır.(22) Dr.Abdüssettar Hayati Avşar, mezar Daldabanoğlu Mustafa’ya ait olduğunu, bu şahsın Diyarbakır’da valilik yaptığını, Diyarbakır’da vefat ettiğini ve oraya gömüldüğünü söylemektedir. Valilik yapan bir şahsın mezarıdır. Ziyaretgah değildir.(162) Türbe taş ve tuğladan yapılmıştır. Yapının gövde kısmında genellikle kesme taş kullanılmasına rağmen yer yer tuğla kısımlara da rastlanmaktadır. Örtülerde ise bütünüyle tuğla kullanılmıştır. Yapının ana mekanı tromplu bir kubbeyle örtülüdür(22)Giriş kapısından iç kısma geçilir.İç mekan kare planlı türbe bölüm ile ona açılan güneydeki eyvandan ibarettir.Kuzey taraftaki bölüm 3.12 x 3.12 m.ların ölçülerinde kare planlı olup tromp geçişli kubbe ile örtülüdür.Eyvanın kuzey 74 duvarı bir sivri kemerle kare mekana açılmaktadır.Doğu ve batı duvarlaında dıkdörtgen formlu birer nişe yer verilmiştir.Eyvanın güney duvarı düz lentolu bir kapıyla dışarı açılmaktadır.Türbenin içinde Dabanzade Mustafa paşanın kabri bulunmaktadır.(59) Tanımı, iç kenarlar 3,14 - 3,22 m arasında oynadığından plana kareye yakın dörtgen demek gerekiyor. Köşe kemerleriyle yapı sekizgene ve bunun her köşesine konan ufak çıkmalarla onaltıgene dönüştürülmekte olup kubbeyle örtülüdür. İçi sıvalı olduğundan kullanılan gereci bilemesek de kubbede içte tuğlanın, duvarlarda moloz taşın kullanıldığı söylenebilir. Kapanan yönleri nedeniyle sıva altında kaldığı anlaşılan pencereleri belirlenemedi. Daha önce Sözen'in verdiği plan aracılığıyla eski durumu için bilgi edinilebilmektedir1. Bu gün artık devrişme malzeme de görülmüyor. İç köşeler tromp türü kemerlidir. Doğu yönde, yazarın gösterdiği kapı kapanmış olup güney yöndeki pencere kapıya çevrilmiş bulunuyor. Güney yöndeki tonozlu kesimin diğer 2 penceresi de bugün görülememektedir. İnce yonu ve akıntılı olarak kaplanan damda kubbe biraz taşkınlık yapar. Bugün görülen 2 çörtenin ve silme ile silme üstü sırasının özgün olmadığı açıktır. Sözen'in verdiği fotoğrafta; doğu yönde bulunan kapının örülmüş olduğu görülüyor, üst penceresi kemeri kenarında tuğla dolgular ilkel onarımları kanıtlıyor. Ancak dış örgünün inceyonu ve özenli olduğu, pencere lentolarının, kapıdakinden bir sıra aşağıda tutulduğu anlaşılıyor. Ön yüzde pencereyi üstte izleyen taş sıralarına bakılırsa, kubbe iyice gömülmekte ve Sultan Şücaettin'deki gibi1 az eğimli bir piramit külahla örtüldüğü anlaşılmaktadır. Ancak onun kareliğine karşın bunun dikdörtgen tabanlı olması gerekiyor. Fotoğraf kuzeydoğu yönden çekilmiş olduğundan, güneyde kalan tonozlu kesimin üstü için gerekli bilgiyi vermiyor. Bir bakıma buranın, iki yana akıntılı (az eğimli) düz bir taş kaplamayla örtüldüğü böylece kare külahın sadece kubbeli ana alana ait olduğu da düşünülebilir. Güneye bakması nedeniyle az bir alan tutan bu örtünün dış üst etkiler açısından bir sakınca doğurmayacağı açıktır. Bu durum bu gün sokağa bakan 2 çörtenin eklentiliğini büsbütün kanıtlıyor. Üst külahın 4 yöne aynı akıntıda oluşu herhalde gerçekte 3 yönde çörtene de gereksinim göstermeyecektir. Üst örtünün taş olduğuna, bu bölgenin özelliği açısından kuşku yoktur. Doğu yönde tepe penceresi söve ve kemerinin, kitleye ve iç kubbeye oranla yüksekte kalışı, söve sırasının, kuzeydekinden yüksek oluşu, burasının, bilmediğimiz bir tarihte, tümünün elden geçtiğini, 75 büyük bir varsayımla, içeri bol ışık alması amacıyla, yatık yerine dik konulduğunu akla getiriyor. Kuzey yüzünün özgünlüğünü daha iyi koruduğugörülüyor. Diğeryandan, kapıyıvurgulamak için üstünün, diğerlerinden biraz daha yükseltilebileceği, böylesine ufak bir yapı için uygun düşmese gerek. Tüm bunlar doğu yönde pencere tabanından başlayarak yukarısının, ancak yanıltıcı biçimde onarıldığını gösteriyor. Bu tuğlalar çıkarıldığında derleme gereç kalmamaktadır. Böylece yapının dış genel görünümüyle, Sultan Şücaettin Kümbetini örnek aldığı söylenebilir. Tarih. Kümbetin güney yönde sonradan kapıya çevrilen yerinde asılı tabelada "Hüvalbaki Dal Dabanzade Mustafa Paşa ruhuna fatiha 1652-1702" yazılıdır. 7 ay gibi kısa bir süre (1108/1696) Diyarbakır'da valilik yapmış olan Daltaban Mustafa Paşa'nın bir mescit yaptırdığı biliniyor Bu kümbetin, onun adına, ölümünden hemen sonra hazırlandığı düşünülebilir (178) Dabanoğlu türbesi (M.Sözen) (141) 76 Daltabanzade Mustafa paşa türbesi(1652-17029 77 Seyfülmülük Seyfülmülük Diyarbakır merkez Seyfülmülük köyünde medfundur.Seyfülmülük Cembelinin oğlu o da Residiroğludur .Abbasi halifesi Harun’i Reşid onun amcasıdır ve soyu Hz. Abbas’a dayanmaktadır.(23) Seyfülmülük 78 seyda muhammed nuri tanyeri Aslen, Seyid (Ehli Beyt’ten) Hz. Hüseyin’in(R.A) zürriyetinden olup, EvladürResuldur. Miladi 1894 (Rumi:1310) yılında Sinan’da doğmuştur. Seyda, Molla Abdullah’ın oğlu, O da Molla Ali, Molla Abdullah, Molla Halit, Molla İsmail, Molla Muhammed, Molla Ahmet, Molla Recep ve Molla Ali’nin oğludur. Annesinin adı da Fatime’dir. Dedeleri, Medine’den Kufa’ya, Kufe’den Musul’a, Musul’dan Cezire-i Botan’a, Zaho, Şirvan ve Beşiri Bölgesindeki Kadıya (Yeşilkonak) köyüne gelip yerleşmişlerdir. Daha sonraları, oradan da Batman, Silvan, Bismil ve Diyarbakır yörelerindeki köylere yerleşerek, buralarda imamlık ve müderrislik yapmışlardır. Seyda, âlim olan babası Molla Abdullah’ın yanında, Sinan’da ilim tahsiline başlamış, küçük yaşta iken babası vefat ettikten sonra, Elmedina, Kardilek, Cırze, Avina, Derik, Altunakar, Güzelşeyh, Alipınar köyleri ile Maden ve Lice ilçeleri ve Diyarbakır Hüsrevpaşa Camiinde, dönemin sayılı âlimleri yanında ilim tahsilini yapmıştır. Seyda, bu yörede bulunan Aşağı Veysikan, Aynşa, Alişim, Kürdika, Serkali, Dervişi ve Hacı is (Karpuzlu) Köylerinde İmamlık ve Müderrislik yapmıştır. Görev yaptığı her yerde, nice talebeler okutmuş ve çok sayıda da âlim yetiştirmiştir. 79 Seyda, Molla Abdullah’ın âlim olan 5 oğlundan (1-Molla Ali, 2-Molla Maaz, 3-Molla Muhammed Nuri, 4-Molla Abdüllatif, 5-Molla Abdülkadir) ortanca oğlu olup, en son Diyarbakır merkeze bağlı Hacı is (Karpuzlu) Köyünde 40 yıl imamlık yapıp dini talebe okutmuştur Seyda, son derece cömert ve misafirleri seven bir şahsiyetti. Köye gelip gece kalmak zorunda kalan sahipsiz misafirleri, yatsı namazından sonra mutlaka camiden alıp evine götürerek, yedirir, içirir ve yatırırdı. Seyda, ilminin yanında hitabeti de çok güçlüydü. Onlarca âlimin içinde de olsa, konuşma ve hitabet önceliği onundu. Seyda, şair bir kişiliğe de sahipti. Yazdığı birkaç kitabını vezin ile yazmıştır. Ayrıca sevdiği dostlarına mektup yazarken de bazen kafiyeli olarak yazdığı görülmüştür. Hayatı boyunca 3 adet evlilik yapmıştır. Eşlerinin isimleri, sırasıyla şöyledir: 1-Medine, 2Zemzema, 3-Nafiye. Birinci eşi vefat edince ikincisiyle, ikinci eşi de vefat edince üçüncüsüyle evlenmiştir. Seyda, 1953 ve 1976 yıllarında olmak üzere iki defa hacca gitmiştir. Bir gün rüyasında, Hz. Muhammed(SAV)’i ve Hülefa-i Raşidini (R.A.) hacıların pasaportlarını tasdik ederken, bazılarını da tasdik etmediklerini görmüş. Merakla ve heyecanla bu durumu takip etmiş. Sıra onun pasaportuna gelince de, Resulüllah (SAV)’in kendi pasaportunu incelediğini ve kendisine tebessüm ederek onayladığını görünce, çok sevinmiş. Uyanınca da “inşallah haccım kabul olmuştur” diye hayra yormuştu. Ezanın Türkçe okuma zorunluluğunun olduğu dönemde de O, her zaman ezanı Arapça olarak okumuştur. Hatta ezanı Türkçe okumadığı için, iki defa onu götürüp cezalandırmak üzere, karşı köyün (Çarıklının) karakolundan jandarmalar gelmiş, fakat onunla konuşup yakinen tanıdıktan sonra, ellerini öpüp gitmişlerdir. Arapça ve Kürtçe kitapları mevcuttur. Seyda Muhammed Nuri TANYERİ, ömrünü okumaya ve okutmaya adamış bir âlim olup, en son görev yaptığı Hacı is (Karpuzlu) Köyünde 27 Mayıs 1977 tarihinde vefat edip Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Vefat etmeden bir iki gün önce, bütün çocuklarını ve yakın akrabasını helâlleşmek üzere yanına toplatmıştı. Vefatına dakikalar kala da, çocuklarına abdestini aldırtır ve yatağının kıbleye doğru serilmesini ister. Rahatsızlığından dolayı saatlerdir hiç gözlerini açamamaktadır. Yatağına uzatıldıktan sonra, bir ara gözlerini açar ve kapıya doğru bakar. Yanındakilere: “Şu 80 anda babam yanıma geldi, annem de biraz sonra gelecek” diye fısıldar. Daha sonra da çok hafif bir şekilde bir şeyler söylemeye çalışınca, çocukları:”baba bir şey mi söyledin” dediklerinde,”Bundan sonra benimle konuşmayın, çünkü Rabbimle konuşuyorum” diyerek o haline devam etti ve kısa bir müddet sonra da vefat etti. Merhumun Kabri, Köyün mezrasında bulunan Seyfülmülük Ziyaretinin yanında, batı tarafında EHL-İ BEYT AİLE MEZARLIĞI’nda bulunmaktadır. Allah(c.c)’nün rahmeti üzerine olsun, mekânı cennet olsun. Kaynak: Ahmet TANYERİ (Oğlu) 81 Hamza Baba türbesi Ünlü seyyah Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde evliya türbelerinin ismini sayarken Diyarbakır’daki Hamza Baba Türbesi’nden de bahsediyor. Türbede Horasan’dan gelmiş gazi erenlerinden olduğuna inanılan Hamza Baba metfundur. Hamza Babanın Cüneyd-î Bağdadî’nin muasırı Eba Hamza el-Horasanî olduğu da tahmin edilmektedir. Aslen Nişaburludur.Hicri 309 yılında vefat etmiştir Valilik tarafından 2012 yılında Siverek yolu üzerinde bulunan tarihi Hamza Baba Türbesi ve Mezarlığı için çevre duvarı yapıldı.(7)(25) İnşasında kesme bazalt taş malzeme kullanılan yapı,içten ve dıştan kare planlı olup içten kubbe,dıştan piramidal külahla örtülüdür.İç mekan 3.20x3.20 m.ölçülerinde kare planlı olup tromp geçişli bir kubbe ile örtülüdür.(24) Hamza Baba türbesi Hamza baba türbesi 82 Hamza baba türbesi Evliya Çelebi seyahatnamesinde Hamza baba’dan şu şekilde bahseder 'Andan kal'adan taşra ziyârct-i Hamza Baba kaddesenallahıı bi-sırrıhi'l-azîz vardır (25) Mervani Sultani Mansur Ve Esi Sittunasin Mezari-(Arap İnci) 83 84 Nasrüddevle Mansur, 1094 yılında Cizre'de öldü. Cenazesi Amid'e getirilerek karısı Sittünas tarafından, Dicle'ye bakan kayalıkların ürerindeki sarayın üst tarafına yaptırılan kubbeli yere gömüldü. Daha sonra karısı da onun yanına gömülecektir. İşte bu mezarın şimdi eski adliye binası doğusundaki düzlüğün ucunda olan türbe olduğu zannedilir (178 Bu türbeler Hz. Süleyman camiinin üst kısmında eski adliye binasının doğusunda bulunmaktadır. Arap erkek, İnci ise kızdır. Bir rivayete göre Arap ile İnci birbirlerine aşıkmış, ancak bu aşklarına engel olanlar tarafından kavuşmaları engellenmiştir. İkisi de dinlarine bağlı Salih insanlar olduğundan Biz de bu aşkımızı ölüme dek İlahi rıza çerçevesinde devam ettireceğiz, ahiret yurdunda ebedi beraberlik içerisinde yaşarız demişler ve o şekilde her ikisi de ölünce yan yana gömülmüştür. Cizre’deki Mem ile Zin aşkı gibi. Her ikisi de öldüğünde yan yana gömülmüştür (30) Başka bir iddiaya göre bu türbelerin Mervanoğlu hükümdarı Nasrüddevle ve eşi Sittünas’a ait olduğu ifade edilir.(2)(106) Yapı, yan yana inşa edilmiş iki türbeden ibarettir. Türbeler, dikdörtgen planlı olup içten beşik tonoz, dıştan düz damla örtülüdür. Moloz taştan inşa edilen türbelerden kuzeydeki Nasıruddevle Mansur'a, güneydeki eşi Sittünasa aittir Eser, sur duvarlarını destekleyen burcun üzerinde yükselmektedir. Doğu ve güney cephesinde mazgal pencere açılmıştır. Kuzey cephe sağırdır. Balı cephede iç mekâna geçişi sağlayan düz lentolu birer kapı bulunmaktadır. Güneydeki kapmm üstünde celi sülüs yazı türünde taş malzemeye iki satır olarak hak edilen bir kitabe bulunmaktadır. Kitabe bir âyet kitabesi olup Bakara Suresi'nin 126. ayetini içermektedir. Kitabenin metni şöyledir: O vakit İbrahim; "Ya Rabbi! Burasını emin bir belde yap Ahalisinden Allah'a ve ahret gününe inananları her türlü ürünle rızıklandır" demişti Batı cephenin ortasında ve kuzeybatı köşede, bitişikteki yapının payeleriyle cephe kısmen kapatılmıştır. Güneydeki türbeye, batı cephede yer alan dikdörtgen formlu bir kapıdan girilmektedir. İç mekân 1.65 x 2.72 m ölçülerinde olup doğu-balı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır ve aynı yönde beşik tonozla örtülüdür Doğu duvarı sağırdır. Güney duvarı mazgal bir pencereyle dışarı açılmaktadır. Batı duvarında giriş kapısı yer almaktadır. Kuzey duvarında bitişikteki türbeye açılan dikdörtgen formlu bir pencere mevcuttur. İç mekânda Sittünas'ın kabrinin üzerine konan temsilî bir sanduka vardır 85 Kuzeydeki türbeye de kuzeybatı köşede açılan düz atkı taşlı bir kapıdan girilmektedir, İç mekân bitişikteki diğer türbede olduğu gibi 1.65 x 2.72 m ölçülerinde olup doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır ve aynı yönde beşik tonozla örtülüdür Yapının doğu duvarı mazgal pencereyle dışarı açılmaktadır. Güney duvarında bitişikteki türbeye açılan dikdörtgen formlu bir pencere bulunmaktadır. Batı duvarında düz lentolu giriş kapısı yer almaktadır. Kuzey duvarı sağırdır. İç mekânda Nasıruddevle Mansur'un mezarı üzerine konan temsilî sanduka mevcuttur (106) . Üç çevresi sarılı yapının ön bahçesine, duvara tırmanıp içeriden demir parmaklıklı kapıyı açan bir mahalleli delikanlı sayesinde girilebildi. Çeşitli (incir) ağaçların kapadığı ön bahçede yapı, şimdiki yoldan (Karadeniz Sokak) 8 m kadar içeridedir. Planını ancak kroki olarak sunduğumuz kitle bir kare veya ona yakın kitleden oluşur. Batı yüzde ufak bir pencere, sağında (güney) ise kapısı vardır. İçine girilemedi. Pencereden izlenebildiği kadarıyla güney duvarı ortalarında, bir ayak içe doğru uzanırken bu kanadı ikiye böler. Tonoz örtüye daha alçak kotta 2 ufak tonoz dikine saplanarak bir değişik örtü oluştururlar. Kitlenin 3 yönü sağırdır. Doğu yöne ilkin duvar ve üst örtüsü oldukça yıkık, ancak kalanlarından tonoz örtülü olduğu anlaşılan dar derin bir tuğla alan yanaşır. Sonrası yine tuğlalı bir alanın ancak başlangıcıdır.(178) Nasuruddevle ve eşi türbesi 86 Nasuruddevle ve eşi türbesi Mervani hükümdarı Nasirüddevle ve eşi İçkalede Dicleye nazır bir mekanda yatmaktadır Alipınar mezarlığı Şeyh Ahmedi Mürşidi türbesi (Alipınar) ‘Diyarbekir'li Ahmed Mürşidi, XVIII. yüzyıl ilim adamlarından olup, Osman Ağa isminde bir zatın oğludur. Tahminen 1688-9 senesinde Diyarbakır'da Yenikapı semtinde doğmuştur. Anne ve babası kendisi çocuk iken vefat ettiğinden dolayı yetim kalmıştır. Çeşitli ilimlerden tahsilini tamamladıktan sonra Nakşibendi şeyhlerinden Birecik'li Şeyh Ebubekir'in tarikatına girdi. Daha sonra 1732-3'de Hacca gitmiş, memleketine döndüğünde, Diyarbakır Ali Pınarı Köyü'ne göç etmiştir.1760-1'de vefat etmiştir. Eserleri şunlardır: Pendname, Yusuf'u Züleyha, Mevlid'i Şerif (Viladeti-i Hümayun-i Risalet Penahi). 87 'Ahmed Mürşid, yazmış olduğu eserleriyle, özellikle de sade bir dille kaleme olduğu 10.000 beyitlik pendname (Muhammediye-Ahmediye) adlı eseriyle, yaşadığı yüzyılda haklı bir şöhretin sahipliğini üstlenirken; aynı zamanda hem ilim adamlığı hem de üretken bir tasavvuf adamı kimliğiyle, tasaavvuf ve edebiyat dünyamızda Diyarbakır'ı temsil eden mümtaz şahsiyetlerdendir. Manzum olarak kaleme alınmış olan Pendname, elden ele, dilden dile dolaşarak yaygınlaşmış; XVIII: asrın en çok tanınmış eserlerinden birisi haline gelmiştir. İnsan hayatını meşgul eden (fakr, dünya malı, ana baba hakkı, çoluk çocuk hakkı, eş hakkı, namus, rızk, hırs ve tama, helâl ve haram, sahavet, misafir, gıybet, rıza ve sabır, kin ve hased, kibir, Tevbe ve İstiğfar, Şükür ve Hamd, nefsin kısımları, Kur'an tilaveti, Allah'ı Zikir, sigara içmek, sihir ilmi, simya ilmi, ölüm, kabir ve kabristan, kıyamet ve mahşer, zekâtını vermeyenler, tartıyı eksik tartanlar, yalan yere şehadet edenler, zina edenler ve yetim malı yiyenlerin hali vs.) pek çok konuya yer verirken, bunları destekleyen ayet ve hadislerle birlikte aralara serpiştirilen kasideler bu eseri benzerlerinden ayıran en önemli özellik olarak dikkat çeker.(18) Seyda Baba türbesi(Alipınar mezarlığı Şeyh Ahmedi Mürşidi türbesi 88 Seyda Baba türbesi(Alipınar mezarlığı) Molla İbrahim Terkanlı H.1290 yılında doğdu. Seyda Diyarbakır’a bağlı Terkan’da ikamet ederdi.Sonraları Heftselm köyüne ve bilahare Alipınar köyüne gelir.Büyük alim ve zühd sahibiydi.1952 yılında vefat etti. (19) Şeyh Arap Diyarbakır Arap Şeyh Camisi’nin kuzeyinde bulunan bu türbenin kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kime ait olduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber, Arap Şeyh Camisi’nin Diyarbakır’da 1644–1650 yıllarında Valilik yapan Kara Mustafa Paşa tarafından yapıldığı dikkate alınacak olursa ve her ikisi arasındaki mimari üslup da düşünülürse türbenin XVII. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Türbenin Arap Şeyh isimli bir kişiye ait olduğu da söylenmektedir. Mimarı belli değildir. Türbe Arap Şeyh Camisi’nin şadırvanı olarak kullanılmaktadır. Sekizgen planlı olan türbe açık türbe plan düzenindedir. Türbenin kenarları sivri kemerlerle dışarıya açıktır. Üzeri içeriden tuğla kubbe, dışarıdan da taştan piramidal bir külahla örtülmüştür.(45) . Türbe, bugün camiin şadırvanı olarak kullanılmakta ve etrafına beton bir saçak yaptırılarak orijinali bozulmuştur. Tamamen taştan yapılmış olan türbenin tek değişik yanı, kemerlerin hemen üzerinden başlayan beyaz taşlardan yapılan şerittir.(162) 89 - Türbe altıgen su basman, avlu düzeyinin az yükseğinde yatay olarak kesildikten sonra, her köşesinden başlatılan beş sıralı ince yonu ayaklar birbirine sivrice teğet kemerlerle bağlanarak kenarları 1,80 m gelen altıgen baldaken türbeyi oluşturur. Ayak kalınlıkları 0,50 m dir. Kilitleri izleyen beyaz yatay sırada yazı veya tarih yoktur. Yapıyı çepeçevre dolanan ve biraz açıktı her köşede birer betonarme kolona oturtulan tabliye, gövdenin külaha geçişini kapadığından buradaki ayrıntı incelenememektedir. On sırası görülen altıgen üst örtü ince yonu olup ufak ve sivri bir alemle son bulur. Kümbet planı içeride de altıgendir. Üst köşelerdeki aslangöğüsleriyle içeride kubbeye geçilir. Kemerler dışında içi sıvalıdır. Yapı bu durumuyla bazı özellik ve sorunlar içerir. Her şeyden önce yörede sayılı altıgen türbe veya kümbetlerdendir. Osmanlı dönemi örgü ve özelliği gösteren bu tür yapılar genellikle sekizgendir. Ayakları bağlayan teğer kemerler, alışılagelen 60 ° lik sınırda teğet olmaya başlarken burada daha önce düzenlendiğinden düzgün, düzenli ancak sivri bir görünüm oluştururlar. (168) Üst örtünün taş olduğuna, bu bölgenin özelliği açısından kuşku yoktur. Doğu yönde tepe penceresi söve ve kemerinin, kitleye ve iç kubbeye oranla yüksekte kalışı, söve sırasının, kuzeydekinden yüksek oluşu, burasının bilmediğimiz bir tarihte tümünün elden geçtiğini büyük bir varsayımla içeri bol ışık alması amacıyla yatık yerine dik konulduğunu akla getiriyor. Kuzey yüzünün özgünlüğünü daha iyi koruduğu görülüyor. Diğer yandan kapıyı vurgulamak için üstünün diğerlerinden biraz daha yükseltilebileceği böylesine ufak bir yapı için uygun düşmese gerek. Tüm bunlar doğu yönden pencere tabanından başlayarak yukarısının ancak yanıltıcı biçimde onarıldığını gösteriyor. (168) Arap Şeyh camisi haziresinde on beşe yakın mezar bulunmakta, bunlardan ikisi müderris olduğu anlaşılmaktadır. Zira mezar taşlarının üst kısmındaki kavuk şekli buna işaret etmektedir. Bu iki mezardan birisinin mezar taşının sadece kavuk kısımları kırılarak mezarın başlarına konulmuş yazılı kısmı mevcut değildir. Diğer mezar taşlarının okunabileni 1227 ile 1285 tarihleri arasında değişmektedir. (175) 90 Arapşeyh türbesi (1973 İl Yıllığı) 91 Safa camii -Şeyh Abdülcelil Safa camii bahçesindedir. Şeyh Abdülcelil Diyarbakır’da SAfa Camisi’nin avlusu içerisinde bulunan bu türbenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Mimari yapısından XV. yüzyılın ortalarında veya XVI. yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır. SAfa Camisi ile bağlantısı da bilinmemektedir. Şeyh Abdülcelil’in gömülü olduğu türbe kesme taştan yapılmış olup, sekizgen planlıdır. İçten kubbeli, dıştan da kiremit kaplı piramidal bir çatı ile örtülüdür. Gövde kısmından piramidal örtüye geçerken arasına bir silme yerleştirilmiştir. Türbeye kuzey yönündeki basık kemerli bir kapıdan girilmektedir. Doğu ve batı cephesine açılan pencerelerle içerisi aydınlatılmıştır. Güney duvarında bir mihrap, onun sağ ve solunda da birer niş bulunmaktadır. (14) Şeyh Abdülcelil türbe planı(İ.Yıldız 92 Kümbet içeride ve sekizgendir. İşçiliğin temiz olmaması ve sıva kalınlıkları farklı boylarının 1,421,60 m arasında oynamasına yol açar. Güney yönde yarım sekizgen planlı basit bir mihrabı olup üstü dilimli kubbeyle kapanır. Güneydoğu ve güneybatı iç yüzlerinde, bursa tipine benzer bir kemerle kapanan iki ufak dolap vardır. Doğu ve batı yönlere yerleştirilen pencereler inceyonu yığma söveli, lentolu, içi ve dışı dişlidir. Burma sarrıklı basit taş sanduka yazısızdır. Pencereler doğramasız olup parmaklıkları yenilenmiştir. Aslangöğüsleriyle plan daireye dönüşür ve az taşarak yarım daire kesitli tuğla kubbeye geçilir. Döşeme bahçe kotunun pencere parapetlerini (üç sıra ) kapayacak kadar yükselmesi nedeniyle içeride de döşeme 30 cm kadar betonla yükseltilmiş ve eşikle de dışa yansımıştır. (168) Muslihiddin Larî Muslihiddin Larî, başka bir yerde doğup yetişmiş, ancak Diyarbekr’e gelip yerleşip ve burada ilmî faaliyetine devam etmiştir. Kabrinin de burada bulunmuş olması cihetiyle adı şehrimizle özdeşleşmiş bir müellifimizdir. Muslihiddin Larî, 1510 yılı civarında bugün İran sınırları içinde bulunan Lâristan bölgesinin merkezi Lâr şehrinde doğdu. Kaynaklarda geçen Ensârî, Sa'dî ve Ubâdî nisbeleri, bizzat kendisi tarafından belirtildiği üzere ashaptan Sa'd b. Ubâde el-Ensârî'nin soyundan gelmesiyle ilgilidir. Mîr Gıyâseddin Mansûr ve Mîr Ke-mâleddin Hüseyin Lârî gibi âlimlerden ders aldı. 1530'da Hindistan'a gitti; Argun hanedanı hükümdarlarından Hüseyin Şah Argun'a ve himayesine mazhar olduğu Bâbürlü Hükümdarı Hümâyun'a hocalık yaptı. Hümâyun'un ölümünden (963/1556) sonra meydana gelen karışıklıklar sebebiyle Hindistan'ı terkederek Halep'e geldi. Kısa bir süre sonra hacca gidip tekrar Halep'e döndü. Ardından İstanbul'a geçti. Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi ve diğer bazı âlimlerle mübâhaselerde bulunarak yetkinliğini ispat etti ve 50 akçe maaşla müderris tayin edildi. Fakat umduğu itibarı bulamayan Lârî İstanbul'dan ayrılıp Diyarbekir'e gitti. Vali İskender Paşa onu çok iyi karşıladı, kendisine ve çocuklarına hoca olarak tuttu. Ayrıca 967 (1560) yılında Diyarbekir'in en yüksek medresesi olan Hüsrev Paşa (Hüsreviye) Medresesi müderrisliğine ve Diyarbekir müftülüğüne tayin etti. Lârî bu görevini hayatının sonuna kadar sürdürdü ve Diyarbekir'de 1572 yılında vefat ederek Safa Camii'nin hazîresine defnedildi. Muslihuddîn-i Lârî aklî ve naklî ilimlerde geniş bilgiye sahipti. Kâtib Çelebi eserleri hakkında bilgi verirken birçoğunun benzerinin yazılmadığını söyler. Lârî Arapça ve Farsça şiirler de kaleme aldı. Şiirde "Kelâmî" mahlasını kullanan Lârî muhtemelen Türkçe de biliyordu, çünkü Arapça ve Farsça bilmeyen İskender Paşa'nın çocuklarına hocalık yapması mümkün olmazdı. Seyahat ve meşakkatlerle dolu bir hayat geçirmiş olan Larî, bizlere her biri birbirinden değerli 30’a yakın eser bırakmıştır. Bunlardan sadece tespit edebildiğimiz kadarıyla sadece ikisi 93 yayımlanmış olup, diğerleri henüz kütüphane raflarında basılmayı beklemektedir. Bunlardan birisi “Hâşiye Alâ Envari’t-Tenzîl” olup Dr. Ali Akay tarafından edisyon kritiği yapılarak yayımlanmıştır. Larî’nin matbu eserlerinden bir diğeri ise mantık ilmine dair olu ‘Haşiye Ala Şerhi’l-Kadî, Mir Alâ Hidayeti’l-Hikme’ adlı şerhidir. Hadis, Tefsir, Fıkıh, Kelam, Dil, Astronomi, Tarih ve Mantıkla ilgili olmak üzere Larî pek çok alanda eser vermiş ender bulunan alimlerimizden birisidir. Eserleri içinde sayı itibariyle ağırlık ‘Kelam’dadır.(148) Muslihiddin Lari kabri(ilk kabir) Şu an mezar taşı iki defa farklı zamanlarda farklı boyalarla boyanmış durumdadır. Mezar taşında “Muhammed Muslihu’d-dîn el-Gâdî el-Lârî el Muhşî” yazmakta vefat tarihi, baş ucu mezar taşı toprağa gömülü olduğu için okunamamaktadır. Safa camiinin bir medresesi olduğu da kayıtlarda bulunmaktadır.(175) Lari bu medresede hocalık yaparken vefat etmiş ve buraya defnedilmiş olabilir Safa Camii’nin batı duvarının dış tarafında geniş bir Seki’nin içinde 4 tane mezar vardır. Güneydeki mezar Mühammed Müslihiddin Lari’nin mezarıdır. Baş ucu taşında Mühammed Müslihiddin Lari, Ayak tarafında yalnız Lari yazılıdır. Dr.Abdüssettar Hayati Avşar. Salname’lerde, “E’izze-i kiramdan Muhammed Müslihiddin Lâri Hazretleri’nin mezarı, Safa Camii’nin batı duvarının dış tarafındadır. E’izze-i kiramdan Şeyh Halil-i Gülseni hazretleri Diyarbekir Cami’u’s-Safa 94 derununda medfundur. E’izze-i kiramdan Şeyh Ahmed-i Gülseni hazretleri Diyarbekir Cami’u’s Safa derununda medfundur” yazılıdır. Diyarbekir Salnameleri(162) Nasuhpaşa camii -Zincirkıran türbesi İçinde kimin yattığı kesin değildir. Üzerinde Hz. Yunus’un oğlu Nebi Ogeda ve onun oğlu yatar şeklinde yazı vardır.Bunu teyideden bir belgeye de rastlamadık 95 Zincirkıran türbesi Zincirkıran türbesinde iki kabir 96 Zincirkıran türbesi (M.Sözen) (141) Diyarbakır Nasuh Paşa Camisi’nin yanında, İçkale’nin de dışındadır. Bu türbenin de kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Zincirkıran isminin de nereden geldiği konusunda bilgi bulunmamaktadır. Zincirkıran Ali Paşa 1599’da Diyarbakır’da beş ay valilik yapmıştır. Bu türbe ile bağlantısı araştırılmalıdır. Türbe kesme taştan yapılmış, özellikle dış cephesinde siyah beyaz taşlar kullanılmıştır. Sekizgen gövdeli bir türbe olup, gövdenin her cephesine bir pencere açılmıştır. Dıştan piramidal çatı, içten de kubbe ile örtülüdür. Türbe içerisinde sandukalar bulunuyorsa da bunların kime ait oldukları bilinmemektedir. – Gövde bir sıra siyah bazalt ve bir sıra beyaz taşla almaşık olarak örülüdür. Pencere lentosundan yukarıda bazaltla devam eder. Profili silmesi, onu izleyen silme üstü sırası ve külahıyla ilgili örnek, kot ve bilgiler, kalan örneklerine göre uygulandı. Sekizgen külah üstte pahlı bir kesik piramit alemle son bulur ve taşlar birbirine demir kenetlerle bağlanır. Pencerelerin yığma söveleri düz iken kuzey yöndeki kapıya biraz özenilir. Dış köşeler sütuncelidir. Ölçü ve süslemesi burada çok yaygın olan türdedir. 18 cm içe çekilen kapıyı üstte mukarnaslı düz sıra örter. Pencere lentoları üstünde, onun kırılmaması için yapılan düz kemer kapıda daha zengin geçmelidir. Kapı, pencerelere göre daha aşağıdan başlatıldığı için, lentosu, onlardan bir sıra alçakta yer alır. Pencereler gibi burada da almaşık sıraları sürdürülür. Külah az içerlek başlatılıp silme üstü oluklu düşünülmüş ve ara yönlere dört çörten yerleştirilmiştir. Onbir sıradan oluşan taş sekizgen piramit külahın eğimi 38 ° dir. (168) Malzeme ve Teknik Süslemelerde siyah bazalt ve sarı kalker kullanılmıştır. Süslemeler oyma-kabartma tekniği ile oluşturulmuştur. Dıs Mimari Yapının dış mimarisinde çokgen gövdenin tamamı iki renkli tas isçiliğinin meydana getirdiği hareketli bir görünüm sergilemektedir Gövde üst kesiminde kalkerden yapılan bir silme grubu ile sonlanmaktadır. Silmeler kaval ve oluk silmelerden meydana gelmektedir. Dıs mimaride tek süsleme unsuru kuzeydeki giris kapısında kullanılmıştır Dikdörtgen kapı kuzey cephenin ortasında dörtgen planlı bir nis içine yerlestirilmistir. Nisin 97 köseliklerine birer sütunçe yerleştirilmiştir. Silindirik sütunçe gövdeleri de cephe ile uygun tarzda iki renkli taslarla oluşturulmustur. Gövdelerin yüzeyi dikey zencereklerle kaplanmıstır. Çift yivli şeritlerle oluşturulan ikili zencerekler yan yana dizilerek sütunçe gövdesini bir örgü ile kaplanmış duruma getirmektedir. Gövdelerden tek diş sırası şeklinde düzenlenen bileziklerle ayrılan baslıklar siyah bazalttan yapılmıstır. Altta silindirik başlayan ve yukarıya dogru genişleyerek dörtgen prizmal bölüme baglanan baslıklarda alt kesim sade tutulmuş süsleme üst kesime uygulanmıştır. Dörtgen prizmanın görünen yan kenarlarına iki şeritli örgünün köseli “S” kıvrımları yapmasına dayanan geometrik düzenleme işllenmistir. Böylece yüzeyde ters ve düz “Y” motifleri meydana gelmektedir Kapı açıklığının üst kesimindeki siyah tas sırasının ortasına beyaz kalkerden yarım semse motifi işlenmiştir. Yatay eksenlerinden kesilerek kullanılan bu yarım semse motifinin yüzeyi sade bırakılmıştır Kapının üstünde üç sıralık mukarnas kornise yer verilmiştir. Mukarnaslar esit boyut ve formda sivri kemer formlu yuvalardan meydana gelmektedir 98 1928 yılında Zincirkıran türbesi-Nasuhpaşa camii ve top ateşiyle yıklımış minare(149) Dış görünüşü siyah beyaz taşların sağladığı hareketli bir görünüme sahiptir. Sekizgen gövdeli ve her cephesinde yere yakın birer pencere bulunmaktadır. Tamamen kesme taşlardan özenle yapılmıştır. Pencere üstlerinde kilit taşı görümündeki bölümler dikkat çekmektedir.(162) Fatih Paşa Camii Haziresi Bıyıklı Mehmet Paşa Bıyıklı Mehmet Paşa ile ilgili bilgiler Selimname ve Topkapı Arşivindeki bazı belgelere dayanmaktadır. Mustafa bin Celal’ın kaleme aldığı Dasitan-ı Sultan Selim adlı eserde Bıyıklı Mehmet Paşa’nın cesur, hakkı gözeten ve şefkatli birisi olduğunu bildirmektedir. Mezar taşındaki ifadeler de bunu desteklemektedir. Amidi lakabı ile anıldığına bakılırsa onun Diyarbakırlı olduğu anlaşılmaktadır. Türk Ansiklopedisi Bıyıklı Mehmet Paşa maddesinde onun Enderûn-i Humâyu’da yetiştiği ve mîr-i âhûr-i evvel olduğu belirtilmektedir. Üveys Paşa adında bir kardeşi ve Mustafa Paşa adında bir oğlu olduğu kayıtlar arasındadır. Bu ünvanıyla Bıyıklı Mehmet Paşa ilk mücadelesi Şah İsmail’in adamlarını takip etmek ve bilgi toplamak olarak başlamaktadır. İlk mücadelesini Sivas’ın Göksu kenarında Kızılbaşlara karşı yaptığı görülmektedir. Yavuz Sultan Selim Şehzadeliği döneminde çok önem verdiği İran işlerine dönmüştür. Bu sırada Bıyıklı Mehmet Paşa’nın askeri faaliyetleri önem kazanmış ve Sultan Selim ile uyum içinde çalışmıştır. Amid’de yiyecek stokları azaldığı, halkın açlıktan ölmeye başladığı ve mahalli kabilelerin çatışmalarda büyük kayıplar verdiği bir dönemde Kürt beyleri kendi aralarında 99 müşaverede bulunduktan sonra İdris-i Bitlisi ile Bıyıklı Mehmed Ağa’yı İstanbul’a Sultandan yardım istemeye göndermişlerdir. Yavuz Sultan Selim’in ordusu, Maraş bölgesindeki Dulkadiroğullarının isyan etmesi üzerine o tarafa yönelmişti. Bu esnada Kürd-Bey, Şahtan aldığı yeni kuvvetlerle Cabukçur’u zaptederek Amid kuşatmasına yardıma geliyordu. Bu durumu haber alan İdris-i Bitlisi, Eğil kalesi hakimi, Palo hakimi ve Çemişkesek askerleriyle birlikte harekete geçip yol üzerinde pusular kurdurttu. Bayburt beyi Bıyıklı Mehmet Paşa, padişahın emri olmadan bir şey yapamayacağını bildirmesi üzerine İdris-i Bitlisi, Diyarbakır halkının ve bütün bölgenin Osmanlı birliğine katılma kararında olduğunu bildirmek üzere Padişaha bir ariza yolladı. Padişahın emri üzerine, Bıyıklı Mehmet Paşa, redar nasbıyla Amasya ve Sivas beylerbeyi Şadi Paşayı da yanına alarak Diyarbakır’ın imdadına koştular. Yavuz Sultan Selim’in güçlenmesi, İdris-i Bitlisi ve Amid halkına, Safevilere karşı ayaklanma cesareti vermiştir. İdris-i Bitlisi, Yauz Sultan Selim’den Diyarbakır bölgesinde Kürd beylerinin itaat edecekleri birini tayin etmesini istediğinde Bıyıklı Mehmet Paşayı uygun görmüştür. Bıyıklı Mehmet Paşa ve İdris-i Bitlisinin, bölgenin tam olarak fethedilmesi ve Savefi tehlikesinin ortadan kaldırılması için uyum içinde çalıştıkları görülmektedir. Safevilerin baskısı armış ve Kara Han’a karşı koymak için Bayburt’da bulunan Bıyıklı Mehmet Paşadan yardım istemiş, kendisi de mahalli kuvvetlerini birleştirmiş bu da yeterli gelmediği durumda Rumiye-yi Suğra beylerbeyi Şadi Paşa beş şancak beğleri ile birlikte Bıyıklı Mehmet Paşaya katılması Sultan tarafından emredildi. Üç kuvvet birleşmeden önce erken davranan Kurd Beg komutasındaki Safevi kuvvetler ve Şaha bağlı mahalli kuvvetler Kara Han’a yardım için Amid’e ilerlediler. Bıyıklı Mehmet Paşa beş bin civarındaki ordusuna mahalli kuvvetleri de katarak, Şadi Paşanın beş sancağının askerleri ile birlikte Amid’e yetiştiler. Halk kendi isteği ile şehrin anahtarlarını Bıyıklı Mehmet Paşaya teslim etti. (Eylül. 1515) Bıyıklı Mehmed Paşa, bölgede otoriteyi sağlamış, halkın sevgi ve saygısını kazanmış bir adamdı. Halk tarafından bölgeyi ve şehri şii Safevilerden kurtardığı için “Fatih Paşa” alarak anılmıştır. Yaptırdığı cami ve caminin bulunduğu mahalle bugün de Fatih Paşa adıyla anılmaktadır. Yavuz Sultan Selim’in Diyarbakır’ın fethi üzerine İdris-i Bitlisi’ye gönderdiği mektuptan onların ne derece alim ve faziletli oldukları anlaşılmaktadır. Umdetü’l-efâdil, kudvetü erbâbü’l-fedâil, sâlikü mesâlik-i tarikat, hâdii menâhic-i şerîat, keşşâfü’l-lmüşkülâtü’d-dîniyye, hallâlü’l-mu’zilâtü’l yakiniyye, halâsatü’l-mâ’ ve’t-tîn, mukarrebü’l-mülûk ve’s-selatin, burhânu ehlüt’t-tevhîd ve’t-takdîs Mevlânâ hakîmü’d-Dîn İdrîs, 100 edâmeallâhu fedâyilehu, tevkî-i refî-i hümayûn vasıl olacak: Ma’lum ola ki şimdiki hâlde südde-i sa’âdetime mektubun vasıl olub senden umulan hüs-i diyanet ve emanet ve fart-ı sadakat ve istikametin muktezasınca Diyar-ı Bekir vilayeti feth-i külliyesine ba’is olduğun i’lâm olunmuş, yüzün ağ olsun. İnşaallahu azze sair vilayetlerin dahi fethine sebeb-i külli olasın…… Bu ibarelerden Yavuz Sultan Selim, İdrisi Bitlisi ve Bıyıklı Mehmet Paşa arasında çok sıkı bir gönül bağı olmakla birlikte bölgeyi safevi tahlikesinden kurtarmak siyasal olarak hakimiyeti sağlamak için uyum içinde çalıştıklarını göstermektedir. Diyarbakır bu dönemde, Safevilerle yapılan savaşlar sonucu harap bir duruma gelmişti. Bıyıklı Mehmed Paşa ilk iş olarak şehrin imarını ele almış ve kendisi de bir hamam ve cami yaptırmak suretiyle imar girişimine katılmıştır. 10 Eylül 1515’de Diyarbakır şehrini fetheden Bıyıklı Mehmet Paşa’nın Mezarı, kendi yaptırdığı Kurşunlu caminin (Fatih camii) yanındadır. Mezar taşındaki “emirlerin emiri” ifadesinden hareketle ona birkaç bölgenin bağlandığı anlaşılmaktadır. Yine “Allah onu (Diyarbakır’ı) tuzaklardan ve hileli işlerden korusun” ifadesi geçmişte ve gelecekte bu potansiyelin mevcut olduğunu göstermektedir. Diyarbakır Safevi Osmanlı arasında sürüp giden rekabet sonrasında Yavuz Sultan Selim ile 1515 yılında Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Bıyıklı Mehmet Paşa’da ilk vali oldu. Bu tarihten itibaren Osmanlı idaresi başlamış oldu. Kurşunlu camiindeki hazirede bulunan türbeler ile ilgili değişik bilgiler verilmesi orada uzun zaman içinde büyük bir tahribatlar yapıldığını göstermektedir. Bunlardan birisi şöyledir. Fatih Paşa (Kurşunlu) camiinin hemen yanında iki türbe vardı. Caminin batısındaki Özdemiroğlu Osman Paşa diğer ismiyle Gazi Osman Paşa’ya ait diğeri ise caminin güneyinde yer almakta ve 101 Faitih Paşa türbesi olarak bilinmektedir. Bu bilgi, türbelerin görevlileri ile ilgili belgelerin incelenmesinde ortaya çıkmaktadır. Hazirenin şu anki durumuna bakılırsa caminin doğusunda Özdemiroğlu Osman Paşa’nın sağlam bir vaziyette duran türbesi bulunmaktadır. Bunun dışında sağlam durumda türbe bulunmamaktadır. Ancak caminin güney tarafında temeli ve mezar kısmı belirgin olan bir türbe kalıntısı bulunmaktadır. Bu taşları götürülmüş olan türbenin kime ait olduğu belli değildir. (152) Kurşunlu camii mezarları 10 Eylül 1515’de Diyarbakır şehrini fetheden Bıyıklı Mehmet Paşa kitabesi batı cephesi baş ucu El-emir’ül ümera b-vilayet-i Diyar-ı Bekr Hareseha’llah’u Ta’ala ‘a n’it-telbis ve’l-mekr Fi’l-leyletis-sülesa er-rabi ve’l-işrin min Muharrem’il-haram Min şuhuri sene seman’in ve i’işrin ve tis’a-mie Doğu cephesi başucu İntakale min dar’il-fena ila daril_baka Sahibüs-seyf vel_cüd ve’l-ata El-merhum el magfur Muhammed Paşa Nevvera_llahu merkadehu nur en ila’l-haşr ve’l-ceza Bıyıklıo Mehmet paşa camii batısında bir hazirede iahidli iki mezar vardır.Biri M.1876 tarihli şeyhzade Muhammed beg’e aittir M.1587’de vefat eden Özdemiroğlu Osman paşa kitabesi Budur Sultan Hanın vezir Ki fetholdu elinde mülk-i Şirvan Yedi yıl terk-i taht etti elinden Hudabende Muhammed Şah-ı İran Teter Han oldu aşi Padişaha Anın ref’i olundu buna ferman Koyup Şirvan’ı gitti aşi hane 102 Dönüp Tebrizi aldı oldu tarih Cihanda nam koydu göçtü Osman (174) Özdemiroğlu Osman Türbesi(1525-1585) Dağıstanlı bir Türk ailenin oğludur. Mısır kölemenlerinden olup Osmanlı hizmetine giren Özdemir Paşa'nın oğludur. Babasının yanında yetişti, iyi bir komutan ve devlet adamı oldu. Genç yaşta sancak beylerinden biridir artık. 1531 yılında Mısır Emirül Hac'lığı, babasının ölümü üzerine Habeş Beylerbeyliği, 1562 Mınas ve Debra'yı ülkesine katması, 1568 yılında Yemen Beylerbeyi olmasını sağladı. Niğde Sancakbeyi iken Kıbrıs'ın fethine katıldı ve Lala Mustafa Paşanın önerisi üzerine 1573'te Diyarbakır Beylerbeyliği'ne getirildi. 4 yıl kaldı. Lala ile Çıldır Seferine katıldı. Burada gösterdiği kahramanlık dillere destan oldu. Bu kez Şirvan Beyliği'ne (10.000 kese 100 akçe has ve vezaret rütbesi verilir) atanır (1578-83). Hazar Denizi'nde ilk Osmanlı Donanmasını kurmasıyla da tanınır. 1579 yılında Azak Kalesi Beyi Mehmet Bey'i filoya kaptan olarak atadı. Baku Kalesini onarttı. 1583 Mayısında, en az 10.000 kişilik İran ordusunu yenerek Şirvan'ı daha da güçlendirdi. Mehmet Giray'ı ortadan kaldırarak 1584'te İstanbul'a döndü. Kent büyük bir coşkuyla bu kahraman kumandanı karşıladı. Sultan 3. Murat'a (1574-1595) Şirvan'da aldığı 17 kalenin anahtarlarını verdi. Bu başarı onu Divanda 2. vezirliğe yükseltecektir. 1584'te Doğu Serdarlığı ile Başvezirliği ününü erişti. Bu süreçte Mehmet Giray'ın oğulları yine Kırım'da ayaklandılar. Aynı yıl kışı Kastamonu'da geçirip isyanı bastırmak için Ferhat Paşa'yı görevlendirerek kendisi Erzurum'a geçti. Hedef Tebriz'in alınmasıydı ve öyle oldu. Bu süreçde hastalandı tahtırevanla taşındıysa da Gazan'da 60 yaşında (1585) öldü. Vasiyetine uyarak cenazesi Van üzerinden Diyarbakır'a getirilip türbesine gömüldü.(178) Tüm paşalar Hz.Süleyman camii haziresini tercih ederken,Özdemiroğlu Osman niçin Kurşunlu camiini tercih etti,İrandan buraya naşı getirildi.Burada sahabeden daha kıdemli birisi(Hz.Yunus?) mu yatmaktadır.Bu kabir de kıble tarafında olsa gerek.Joseph Von Hammer Osmanlı tarihinde Timur’un Diyarbakır’da Yunus peygamber kabrini ziyaret ettiğini üstüne kubbe yaptırdığı söyleniyor Hazire kemerli bir kapıyla cami avlusundan ayrılır. Türbe, sonradan eklenen kare planlı bir giriş ile buna bitişik yönde sekizgen bölümden oluşur. Kuzey yönde eksendeki kapıdan ön kare alana girilir. İç kubbe üstte dışa da yansır. 2 yana (doğu ve batı ) birer penceresi vardır. Sekizgen gövdeli güney kanatta da giriş kuzey yönde eksendedir. Her kenara birer pencere konarak içerisi bolca aydınlatılmıştır. İç kubbe tüm görkemiyle üstte dışa yansır. 103 Tarihi Bıyıklı Mehmet Paşa Diyarbakır ‘ın ilk Osmanlı valisidir ve adıyla anılan camisi de bu ilk özeliğini taşır. 1516-20 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Özdemir oğlu osman paşa ise aynı kentte 16, vali ( konyar III s,255 ) olup ( 979/1571-983/1575) 4 yıl burada kalmıştı. Kare planlı giriş bölümünde kapı üstündeki yazıtta 1585 tarihi olup ( sözen İstanbul 1971, s. 180 ) valilikten ayrıldıktan sonra başka görevler üstlendiği, ölünce türbesi yaptırılıp buraya gömüldüğü anlaşılıyor. Arada 55 yıl olup cami haziresi sonradan yerleştirildiği kesindir. Türbenin kuzeyindeki şafiiler bölümü çok daha sonra yaptırılmıştır. Bıyıklı Mehmet Paşanın medrese ve hamamı kuzey ile doğu yönde yer alıyordu. Türbenin yerinin seçiminde çok zorlanıldığı, çevresinin boş olduğu, yine de camiden fazla uzaklaşılmak istenmediği anlaşılıyor. Bıyıklı Mehmet Paşanın mermer sandukası, caminin hemen doğu yönündedir. Bazı yazarlar, cami güney haziresinde çevresini temizleterek projesini çizip restorasyonunu parapet kotuyla tamamladığımız bir başka türbe kalıntısını Bıyıklı Mehmet Paşa nınki sanarlarsa da baş ve ayakucu yazıları bu konuda kuşku bırakmıyor. Kitle- Süsleme. Özdemir oğlu Osman Paşa Türbesi, Diyarbakır yapı geleneğine uyarak siyah-beyaz renkli ve almaşık örgülüdür. Bu, silme altı sırasına kadar her iki kanatta da böyle devam eder. Ancak giriş bölünde sonraki onarımlarda, herhalde parasal nedenlerle yer yer beyaz taş bulunamayıp ( getirtilemeyip ) yerine siyahları konmuş olmalıdır. Silme ve silme altı sıraları yaygın Diyarbakır ayrıntısıdır. Ayrıca ön köşeleri sütunceli ve başlıklı girintilerin pencereleri dıştan süsleyerek teğet kemerle örtülüşleri burada ve yörede çok yaygın bir güney etkisidir. Bununla da yetinmeyip 8 kenarın her biri içeride de birer kemerle güçlendirilir. Tüm bunlar, artık yapıyı başka elemanlarla süslemeye gerek bırakmaz. Pencere lento üstü boşaltmalı basık kemerleri bile dış etkiyi güçlendirir. Günümüzde türbe biraz basık duruyorsa da bu, çevresinin dolmasındandır. (168) Uyum. Diyarbakır da yaygın ve güçlü ( etkin ) bir kitle, plan, çatı ve bezeme anlayışı olunca aradan çok daha uzun süre geçmesi, yorum farkı doğurmaz. Kentin evleri bunun en güçlü örneğidir. 300-400 yıl aynı anlayış süregelir. Burada da durum aynıdır. Türbenin mimarını isim olarak bilmiyoruz. Ancak bu potanın içinden yetiştiği açıktır. Ünlü camiyle uyumu buradan kaynaklanır. Almaşık örgü bile tek başına yeterlidir. Bunlara sütunceli, teğet kemerli pencere ayrıntıları eklenince yapılar birbirine daha da yaklaşır. Hazirelerin o günkü dolu-boşluk durumu bilinmiyor. Almaşık örgü bile tek başına yeterlidir. Bunlara sütunceli, teğet kemerli pencere ayrıntıları eklenince yapılar birbirine daha da yaklaşır. Ancak mimarının türbeyi camiye yakın tutması birbirini bütünlemelerinin vurgulanması ile değer kazanır. Boyutlarda da aynı olgunluk görülür. 104 Yorum: Özdemir oğlu osman paşa türbesi, plan kurgusu açısından, klasik Osmanlı mimarlığının, sinan ekolünün Diyarbakır ‘a uzantısıdır. Sinan ‘ın yoğun iş hayatında ve o yaşlarda (ölümü 1588 ) bir türbe için Amid ‘ egelmesi olanaksızdır. Bu mehram paşa ‘da, İskender Pşa ‘da da (v.b) görüldü. Bir kalfasının görevlendirilmesi yetmiştir. Ancak kalfa buradaki yorum-bezeme—ayrıntılardaki etkin yerel gücüyle ters düşmemiş, ortak ürünler ortaya çıkmıştır. Özdemir oğlu Osman Paşa Türmesi, camilerde, hanlarda (v.b) olduğu gibi bu atmosferin ürünlerinden sadece biridir. Türbeye Ekleme: Burada önemli bir ayrıntı ilk kez ilim dünyasına sunuluyor. Kare planlı kuzey kesim, sekizgen gövdeli asıl türbeye sonradan eklenir. Bunun 2 tanığı vardır. 1-Sekizgen gövde ile kare kitle arasında dilatasyon vardır. Siyah-beyaz almaşık örgü bu 2 kitlede birbirini (ytayda ve düzeyde ) izlemez. 2-Özdemir oğlu Osman Paşanın türbe yazıtı iç kapı üstündedir. Kare kısım eklenince dışarıyla bağı kesilir. (168) Özdemiroğlu Osman türbesi Kubbe ile örtülü olan türbenin, dışa açılan ve sütuncelere oturan sivri kemer kavsara içinde lentolu altı penceresi bulunmaktadır. Pencere kanatları orijinal olup kündekari tekniğiyle yapılmıştır. Türbeye, basık kemerli bir kapıdan giriş eyvanına geçiş sağlanılmaktadır. Eyvanın 105 güneyinde sütunceler üzerine oturan sivri kemer kavsara içerisine alınmış basık kemerli ahşap kanatlı kapıdan türbenin içine girilmektedir. Kapının üzerindeki kitabede 933 tarihi yazılıdır. Türbe içerisinde sanduka bulunmaktadır(179) Özdemiroğlu Osman türbesi Özdemiroğlu Osman türbesi 106 107 108 Özdemiroğlu Osman Paşa Türbesinin Genel Görünüşü (VGM Arşivinden)(106) Fatihpaşa camii haziresi 109 Yunus Peygamber: Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Onunla ilgili şu bilgilere yer verilmektedir. “Amma ibtida sebeb-i binası: Hz. Yusun Nebi Musul-i atikde sakin olup ol diyarlarun halkını dine devet edüp asal bir ferdi-i ferideden bir kimesne imana gelmedükleinden gayet müteellim olup Musul halkına bed-dua edüp eski Musul halab oldu. Andan Diyarbekr’e geldükde ahalisi mu’cize istemedin cümlesi İslam ile müşerref olduklarından Yunus Nebi aleyhisselam mahzuz olup “ilinüz vilayetünüz ma’mur-u abadan ve halkınız dayima mesrur-u şadan olup cümle evlad-u iyalleriniz muammer-ü muammere olup mecib-ü reşid olalar” deyü dua-i hayr edüp Fıs kayası nam mahalde bir gar-ı yetiman içre yedi yıl sakin oldu. Evliya Çelebinin Hz Yunus Peygamber ile ilgili vermiş olduğu bu bilgiler onun mezarının sur içinde olabileceği ihtimalini akla getirmektedir. Ancak yakın tarihteki mezarların bile yerlerinin tespitinin zorluğu göz önüne alındığında bu durumu ispat etmenin zorluğu ortaya çıkacaktır. Ancak bu konuda bazı ip uçları bulmak mümkündür. Osmanlı döneminde doğu bölgesinin Safevilerin baskısından kurtulması çok kolay olmamıştır. Bu zor dönemlerde çok büyük başarılar ortaya koyan Bıyıklı Mehmet paşanın çok uzaklarda vefat etmesine rağmen cenazesinin Diyarbakıra getirilmesini ve özellikle yaptırdığı caminin haziresine defnedilmesini vasiyet etmesi Peygamber mezarının bulunduğu yakın bir mekanda yatmanın arzusu olarak düşünülebilir. Aynı durumunÖzdemiroğlu Osman paşa’da da görülmesi bu durumu daha da kuvvetlendirmektedir. Diyarbekirli Şeyhzade İbrahim Paşa 1799’da bir sene,1808’de altı sene Diyarbakır valiliği yaptı. Mezarı Fatih paşa caminin şarkındaki kabristandadır. Osman Nuri Paşa M.1803’de Diyarbakır’da doğdu,.babası Şeyhzade İbrahim Hatip paşadır. Çeşitli yerlerde mutasarrıflık yaptı Kars kaymakamlığı, Muş ve Mardin mutasarrıflığından sonra Diyarbakır’a gelip yerleşti. M.1856’da vefat etti. Mürettep divanı vardır. Bir nüshası İstanbul Millet kütüphanesindedir Mezarı Fatih Paşa camiinin bitişiğindeki kabristanda babasının yanındadır. Ancak şu anda bu mezarın yeri tespit edilememektedir. (175) 110 Yenişehir Yenişehirde trafik bahçesinin yakınında Tarım müdürlüğü bahçesindedir Yenişehirde trafik bahçesinin yakınında Tarım müdürlüğü karşısındadır Lalabeg Camii Çaldıranda Osmanlıların yanında savaşan Kürt ileri gelenleri bölgedeki etkinliklerini yeniden tesis ettikten sonra Diyarbakır’ı Sefevilerin kuşatmasından kurtarmak için harekete 111 geçtiler. Bilhassa Atak kalesi ile Eğil ve yöresinin hakimi Lala Kasım Beg Diyarbakır’ın kurtarılmasında çok büyük yararlıklar gösterdiler (Tacüt Tevarih c.4.s.250) (20). Lale Beg camii doğu cephesinde üstü kapalı oda içinde Abdullah Halife isimli bir zat yatar. Bu cephenin avlusunda 1316, 1337 (1918) tarihlerinde vefat eden iki kişi, bitişikte kitabesi silik üçüncü kişi ve 1913’de vefat eden kişinin kitabesi Huvel baki Haza markad-i merhum Ve magfur Muşulluzade Yasin Aganın mahdum Muhammed Efendi ruhuna, Fatiha sene 1331 (1913) (114). Lalakasım bey kabri 112 Lalakasımbey camii hazirede kabirler Lala Bey mahallesindedir. Lala bey Camii’nin kuzeydoğu köşesine bitişiktir. Eğil beylerinde kasım bey ait olup olmadığı kesin değildir. Türbe, kasım bey’in yakınlarından birine ait olabilir. “Lala bey Cami’siyle beraber yapıldığı düşünülen bu türbenin XV. Yüzyılın ortalarında veya 113 XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde yapılmıştır. Ayrıca Lale Bey Camii’ni yaptıran Eğil beylerinden Lala Kasım Bey’in türbeyi de yaptırmış olması mümkündür. Türbenin üst kısmına son cemaat yerindeki kapısından girilir. Kare bir gövde üzerine kubbe oturmaktadır. Bu üst kısım bugün başka amaçlar için kullanılmaktadır. Orijinal mezar taşlarından eser kalmamış, yerine yalın taşlar dikilmiştir. Bu türbenin en önemli özelliği, Diyarbakır’daki türbelerde sık rastlanmayan bir mumyalık kısmının bulunuşudur. (162) Lale bey camii doğu cephesinde üstü kapalı oda içinde Abdullah Halife isimli bir zat yatar..Bu cephenin avlusunda 1316,1337(1918)tarihlerinde vafat eden iki kişi,bitişikte kitabesi silik üçüncü kişi Ve 1913’de vefat eden)kişinin kitabesi Huvel baki Haza markad-i merhum Ve magfur Muşulluzade Yasin Aganın mahdum Muhammed Efendi ruhuna,Fatiha sene 1331(1913) (174) , Kasım Bey, Kara Yölük'ün (1403-14) torununun (Cihangir 1444-53) oğludur (ölümü 1502). Gençlik yılları değilse de (siyasal ve yönetsel) olgunluk döneminde camiye, türbesiyle birlikte başlanmış olmalıdır (15. y 4. çeyreği). Mezar odasında bozuk artıklar, ona yaraşır durumda değildi. Kasım Bey'in ölümü 1502 olduğu biliniyor. Buraya gömülü olup olmadığı ise belli değildir. Zaten caminin kendisi bile bir isim benzerliğinden ötürü Lala Kasım'a uygun görülmektedir. Kent Osmanlılara (1515) geçtikten sonra yapılan sayımlarda 1518'de Lâle Bey Mescidi (Bizbirlik, Ankara 2000, s. 70 ve 1540. ilhan, Ankara 1994, s. 53) yazılıdır. Bunu 1564'teki Vakıf Yazım Defterleri pekiştirir (Bizbirlik, Ankara 2002, s. VII. Sıra 12). 18-19. y'da bu ünlü yapı mahalleye de adını verecektir (Yılmazçelik, Ankara 2000, s. 45, sıra 56). Mescitler içinde dizinin 69. sırasını alacaktır. Hamam ve Medresesinin olmadığı görülüyor. Durum 1790-1840'larda da aynıdır (Yılmazçelik, Ankara 1995, s. 61). Başından beri Lala Kasım Bey'in medrese, tekke ve hamamı olmadığı görülüyor. Buradan geri geri gelip tarihlemeyi irdelersek, Lala (Lale) Kasım Bey Camisinin 1518'ten önce var olduğu, 1502'de öldüğüne göre o yıllarda, 15. y sonlarına doğru yapıldığın söylenebilir. Kasım Bey ve ataları Palu beylerindendir. Kentin Osmanlılara geçişinde, Bıyıklı Mehmet Paşayla el ele veren, çevre kale beylerinden biriydiler. O nedenle 1515'ten sonra da ünleri sürdü. 1502 yılında ölmeden bu camiyi türbeyle birlikte kendisi için hazırlamış olmalı. Bilindiği gibi 114 Diyarbakır- Eğil yolu üstünde Şerbetin Köyünde (Kalkan) bir Kasım Bey Kümbeti de vardır (Tuncer, Anadolu Kümbetleri, 2. Ankara 1991, s. 152). Ancak orada yatan Kasım Bey'in ölümü 1561 olduğuna göre aileden aynı adlı bir başkası olmalıdır.(178) Yeniköy Mezarlığı Molla Fethullah-i Peçari Diyarbakır merkez Karaz köyünde 1927’de doğdu.Babası Molla İbrahim-i peçari’dir.Nakşibendi tarikatındandır.1926 yılına kadar Karaz’da kaldı,sonra Tır Alo köyüne geldi ve burada üç yıl kaldı,sonra Diyarbakır’a götü.İlim tahsilini Molla İsmetullah,Melekenddli Seyyid Abdullah ve Molla sakih-i Boti’den;tasavvuf amelini Şeyh Maşuk’tan aldı.2004’te vefat etti,Yeniköy mezarlığında medfundur 115 Molla Abdürrahim Tangüner 1912’de Bismil kamışlı köyünde doğar.17 babası müderristir.Kanuni İran seferinden dönerken dedesine kendi eli ile yazdığı kur’an-ı kerimi hediye etmiştir.Bir divanı vardır.ramazan ayı 18’inde 1993’te vefat eder,mezarı İskanevleri mezarlığındadır(154) Molla yasin Yüsri Kulp ilçesinde doğdu.Silvan’da eğitim alıyor ve burada çeşitli köylerde imamlık yapıyor.Ayrıca müderrislik yapmıştır.Ravdül-Hayat,Tecvid ilmi hakkında bir manzume,Akaidle ilgili bir manzume,Divan ve Şafii fıkhında Menhec adlı kitabu nazmetmiştir.Emeki olduktan sonra Bağlar 5 Nisan mahallesinde ikamet etti.1992’de vefat etti,mezarı Yeniköy mezarlığındadır. (155 Şeyh Ömer Efendi:Örfizâde tekkesi Önceleri Örfi zade Şeyh Yunus Efendi'nin şeyhlik yapmasından dolayı, önceleri ismi Yunus Baba tekkesi olarak anılan, daha sonra Şeyh Yunus Efendi'nin oğlu, Örfî zade Şeyh Ömer Efendi'nin burada postnişin olup sonraki devirlerde evlatlarına da geçince, tekkenin ismi; Örfi zade Tekke olarak anıla gelmiştir. Günümüze gelindiğinde ne acıdır ki tekkenin yalnızca çeşmesi kalabilmiştir (156) 116 Şeyh Ömer Efendi 1900’lerin başında Örfizade tekkesi (157) Çeşme bugün İsmet İnönü ilkokulunun önündedir. Şeyh Ömer efendinin ise bu çeşmenin altında gömülü olduğu ifade edilir.Diyarbakır Örfizade Tekkesi önünde bulunan bu çeşme yaslandığı duvardan biraz dışarı taşkındır. Üzerinde taş konsollar bulunan çeşmenin ayna taşı muslukları ve yalak kısmı sivri bir kemer içerisine alınmıştır. Kemerin köşelerine süs amaçlı küçük sütunlar yerleştirilmiştir. (158) Buradan geçen vatandaşlar çeşme önünde dua okur,bazı vatandaşlar mum diker.İsmet Paşa İlkokulu önünde bir çeşme vardır Altında Şeyh Ömer efendi yatıyor Şeyh Ömer Efendinin altında yattığı çeşme Bavekal (Bab-ı Kal) Türbesi Şüheda-i kiramdan Bab-ı Kal hazretleri Diyarbakır’da Hindibaba civarında medfundur 117 (157)(159) "Bu zatın kabri İskender Paşa Camiinin şimal yönünde açılan caddeye yakın mahallededir: Vali Kurt İsmail Paşa 1287 veya 88 tarihinde rüyasına üç gece gelip, "Beni bu mezbeleden kurtar" diye medfun bulunduğu yeri belirtmiş, Vali de o yeri temizleyerek mezarı ortaya çıkarmış ve üzerine ahşaptan bir türbe de yapılmıştı. Bugün ziyaretgâhtır."(183) Bavekal: Bab-ı Kal farsça pir anlamına gelir. Bu semtte Merkez bankasının yanında Bab-ı kal(ihtiyar) baba yatmaktadır. Asıl ismi seyid Hüseyin’dir.Dört asırdır burada yatmaktadır. Ailenin bir kolu Suriye’de,bir kolu da Kızıltepe’dedir.Her yıl Ağustos ayında Kızıltepe’de mevlüdü vardır.Suriyeden ve bölgeden torunları buraya gelir.Ziyarete Suudi Arabistan’dan torunları da gelmektedir. Bavekal türbesi Seyyid Aziz mahmud Urmevi Aziz Mahmut Urmevinin mezarı yıkılmıştır.TRT’nin arkasında apartmanlar arasında yapılan parkta mezartaşı vardır. Bir ağacın altında medfundur.Şu an kabri yapılmıştır Seyyid Mahmud Efendi, İran'ın Urmiye şehrindendir. Babası Nakşibendî meşâyihından, “Koç Baba” diye anılan Seyyid Ahmed Efendi’dir. Babasından zâhirî ve bâtınî ilimleri tahsil ederek irşâd izni almıştır. Bir müddet sonra babası vefat edince kendisi Diyarbakır’a gelip buraya yerleşmiştir. Ahâlî arasında da “Urmiye Şeyhi” diye meşhur olmuştur. Mahmud Efendi, Diyarbakır’da bir tekke yaptırarak burada insanları irşâd etmeye başlamıştır. Metin Sözen’in Diyarbakır’da Türk Mimarisi isimli eserinde, Azizoğlu Tekkesi diye isimlendirdiği bu yapı, yine aynı müellifin verdiği bilgiye göre 1630-1637 yılları arasında yaptırılmıştır. (160) 1639 yılında vefat etmiştir 118 Aziz mahmud Urmevi Kabri Seyyid Mahmud Efendi, Tebriz yakınlarında Urmiye isimli bir beldedendir. Babası Nakşibendî meşâyihından, “Koç Baba” diye anılan Seyyid Ahmed Efendi’dir. Babasından zâhirî ve bâtınî ilimleri tahsil ederek irşâd izni almıştır. Bir müddet sonra babası vefat edince kendisi Diyarbakır’a gelip buraya yerleşmiştir. Ahâlî arasında da “Urmiye Şeyhi” diye meşhur olmuştur. Mahmud Efendi’nin tekkesi sıradan halk, ulemâ ve yönetici kesiminden herkes tarafından büyük ilgi görmüş, paşalar, serdarlar ziyârette bulunmuştur. Aynı zamanda doğudan gelen tüccârlar için de bir uğrak yeri halini almış, bu şöhret, Van, Tebriz, Revan, Erzurum, Urfa ve Musul’a kadar ulaşmıştır. Müridlerinin sayısı rivâyete göre kırk bini bulmuştur.Tekkesi’nin yanına bir de câmi yaptırmıştır. Sultan IV. Murad Revan Seferi sırasında Şeyhi ziyâret ederek yakınlık göstermiş, hattâ Sefere berâberinde götürmüştür. Ne var ki bu yakınlık fazla sürmemiş Padişâh’ın Bağdat Seferi esnâsında, Halep’te karşılayıp hediyeler de takdim etmesine rağmen, bir takım insanların, Sakarya Şeyhi’nin durumunu da hatırlatarak, bu tip etrafında büyük kitleler toplayabilen insanların devlete karşı gaileler açabileceği ve kendisinin de bu yüzden tehlike arz ettiği şeklindeki gammazlamaları üzerine 1048/1638 Şevvali’nde idâm ettirmiştir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Aziz Mahmut Urmevi’nin idam edilişini Melek Ahmet Paşadan dinledikleri ile anlatmaya çalışmaktadır. Evliya Çelebi’nin ifadelerinden bazı ip uçları yakalamak mümkün olmakla birlikte rivayetlerin çokluğu konunun çok açık olmadığını göstermektedir. Sultan VI. Muratla Şeyh Urmevi arasında geçen konuşmalardan bazıları şöyledir. Rumi veya Urmevi’nin “Beğüm Tarikat-ı Muhammedi kitabını okuyarak Budin 119 üzerine gitseniz daha a’ladur.” , “Beğüm, ne eylersen eyle, Kızılbaş elinden İmam-ı Azamımızı halas eyle.” Bu ifadelerden Sultan Murat’a bazı tavsiylerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Yine Evliya Çelebi, keramet konusunu ilgilendiren şu soruyu sormaktadır. “Azizim, acaba ilm-i kimyanın aslı var mıdur? Şeyh cevabında “Beli, hünkarım, kar-ı meşayihandur. Bu konu ile ilgili rivayetlerin ortak noktası olarak Dürzi bir kızın bu konu ile ilgili sihirbazlıkları Rumi’nin idamına neden olmuş olabilir. Naîmâ’nın beyânına göre, bu îdam üzerine halk arasında türlü dedikodular yapılmış, herkes bir şekilde olayı yorumlamıştır. Ancak bu meseleyi en sıhhatli şekilde Kâtip Çelebi, Fezleke’sinde anlatmıştır. Naîmâ da onu doğrulayarak, bu îdamın sebebini anlatmış, Peçevî ve Hammer gibi diğer târihçiler onları izlemiştir. Târihçi Naîmâ ve muhtemelen ondan naklen Hammer, IV. Murad’ın Urmiye Şeyhini îdam etmesi için özetle iki sebep sıralamışlardır. Bunların ilki şöyledir: Pâdişah Bağdad’a giderken, Mahmud Efendi, yanında bulunan Maanoğlu Fahreddin’in altın yapmakta mahir olduğu söylenen bir kızını Pâdişah’a tavsiye etmiş, Pâdişah da bu genç kimyacıya, imalatına sermaye olmak üzere 1.000 altın ve kendisine harçlık olmak üzere de 1.000 guruş vermiştir. İmâlâtına nezâret etmesi için de bir kapıcı koymuştur. Lâkin kız, vadettiği altını yapmayıp, Diyarbakır’ın mûsikişinâslarıyla zevk ve safâ âlemlerinde harcamıştır. Bağdat’tan Diyarbakır’a dönen Pâdişah, durumu görünce kızı boğdurup iki çocuğuyla beraber Dicle Nehri’ne attırmış, kendisine inanma saflığını gösterdiğinden dolayı Mahmud Efendi’yi de îdam ettirmiştir. İkinci sebebe gelince; yukarıda da belirtildiği gibi, Mahmud Efendi’nin çevresine, kemiyet ve keyfiyet bakımından hatırı sayılır bir insan kitlesinin toplanmış olmasıdır. Öyle ki, insanlar varını yoğunu hiç tereddüt etmeden kendisine teslim edebilmektedir. Peçevî’nin anlattığına göre, Revan Seferi’nde çoğu zaman pâdişahla atbaşı gitmişler ve geçmekte oldukları memleket hakkında pâdişaha bilgi vermiştir. Bu arada, kürtlerin çoğu, kimi babasının, kimi kardeşinin, kimi de kendisinin ahbapları olduğundan, sık sık ordugâha gelerek onun çadırını sormuşlardır. Bu durum da padişâhın ona karşı kin beslemesine sebep olmuştur. Zâten bu duygular içinde olan IV. Murad, kendisine yapılan, tarîkat kisvesi ile halkı başına toplayıp, bu nüfûzunu devlet olmaya çevireceği, geçmişte benzeri örneklerin çok görüldüğü, öyle ki, acem şahlarının dahi şeyhlikten ortaya çıktığı, Sakarya Şeyhi’nin durumunun da benzer nitelikte hatta daha tehlikeli olduğu, İstanbul’a döndükten sonra onunla uğraşmanın zor olacağı, hazır elde iken îdamının isabetli olacağı şeklindeki telkinler karşısında îdam edilmesine ikna olmuştur. Hammer de, “asıl îdam sebebinin, avâm üzerinde nüfuzunun tesiri ve Osmanlı saltanatının ilk zamanlarındaki Börklüce Mustafa ile daha yakın zamanlarda Küçük Asya’yı isyân ateşi 120 içinde bırakan Sakarya Şeyhi’nin izinden gitmesi endişesi olmak gerektir” diyerek önemli bir siyasi sebebe işaret etmektedir. (175) Eizze-i kiramdan Arakçın-ı Mazenderani hazretleri Diyarbekir Dağ kapısı ittisalinde medfundur (157)(159) Arakçın-ı Mazenderani hazretleri Kafkasya’daki Gence kasabası Berzenc bucağındandır. 13. yüzyılda şehrimize yerleşen bir din adamıdır. Soyundan birçok müftü yetiştiğinden Müftüzadeler adıyla anılırdı. Uluğ soyadını taşıyan kişiler bu soydandır. Dağkapı’da Sahabe Sahad bin Ebi Vakkas’ın yanında medfundur Arakçin ter çeken başlık demektir. Başına örttüğü arakçin nedeniyle bu ismi almıştır. Mezarın yakınında bugün olmayan Rifaiye tekkesi vardı (161) Şeyh Baha Uluğ efendi müftüzadelerden Fazıl Efendi’nin oğludur. Aile 450 yıl Diyarbakır’da yerleşik bir ailedir. Bu aileden 7 kişi müftülük yaptığından Müftüzadeler diye lakaplandırılmıştır. Diyarbakır’a ilk gelen dedeleri Dağkapının şehir içi tarafından sağ yanında bulunan iki mezardan biri olan Şeyh Muhammed Mazenderani'dir. Mazenderan İran’da Hazar denizinin güneyindeki dağlık bir bölgenin adıdır.(157) 121 Eizze-i kiramdan Şeyh Mutahhar Hazretleri Diyarbekir’in Şeyhmatar camiinde medfundur. Müsakkafat-ı vakfiye icarıdır (159) .Yol çalışması esnasında kabir yıktırılmıştır. Naşı yan bahçedeki mezara taşınmıştır Dört ayaklı minare camii(Şeyh Mutahhar camii) Zincirkıran Türbesi yanında Şeyh Hadin Zincirkıran Türbesi yanında Şeyh Hadin 122 Şeyh Mühammed Türbesi : E’izze-i kiramdan Şeyh Muhammedi Amidi hazretleri Diyarbekir Mardin Kapısı haricinde Türbe-i Şerifelerinde medfundur. Mardin Kapı mezarlığındadır. Gülşeni tarikatının kurucusudur. İbrahim Gülşeni Hazretlerinin babasıdır. Mardin kapı mezarlığında, Şeyh Muhammet düzlüğü’nün bitiminde Namazgâh vardır. Mihrabın üstündeki kitabeye göre M.1859-60 H.1276 yılında yapılmıştır. Gülşeni tarikatından Şeyh Muhammet Amid-i’nin türbesinin bulunduğu bu yeri, onun anısına vali Mahmut paşa yaptırmıştır.(162) Şeyh Muhammed Gülşeni türbesi 123 İskenderpaşazade Şeyh Yusuf Raif Efendi Meşhur İskender Paşa'nın torunlarından olan Yusuf Raif Bey, Diyarbekir'de doğmuştur, ancak doğum tarihi belli değildir. Babası :Reşit bey. Dedesi :Mustafa. Dedesi :Elbulhayr. Dedesi :Mehmet Paşa. Dedesi :Emin Paşa. Dedesi :Süleyman Paşa. Dedesi :Ahmed Paşa. Dedesi :İskender Paşa. Annesi : Hasan ağanın kızı; Rahile hanımdır. Yusuf bey'in ceddinin yalnız Diyarbekir'de değil, birçok yerlerde de vakıfları bulunmakta ve bunların yükü , daha küçükken babası vefat eden Yusyf beyin omuzlarına yüklenmektedir. Yusuf bey daha küçük yaşlarda dini tedrisatını elinden geldiğince iyi bir şekilde yapmış ve kendini geliştirmiştir. Kendileri bazı devlet memuriyetlerinde bulunmuş, mütesellimlik ve müderrislik yapmıştır. Hicri; 1285'te temyiz vilayet azalığına seçilmiştir. Şeyh Yusuf efendi aynı zamanda divan edebiyatımızın son dönem şairlerindendir. Şeyh Yusuf efendi tasavvufi hizmete, Diyarbekir'li şeyhlerden; Seyyid Turabeddin Şeyh Resul'un yanında başlamış.Mürşide , Rufai tarikatı şeyhi olduğundan kendisi de bu tarikat üzere süluk etmiştir, ta ki icazet alıncaya kadar. Şeyh Yusuf efendi nihayet hizmetini tamamladığı Hicri:1276 yılında hilafet icazetnamesini almıştır. Hilafet icazetnamesinde özet olarak şunlar yazar: 124 ''Bismillahirrahmanirrahim. ALLAH'ın (c.c.) velileri üzerine korku yokur. Onlar herhangi bir üzüntü de duymayacaklardır. Bu şecere ALLAH'a (c.c.) vasıl olanların Kutbu, Ariflerin güneşi, Saliklerin mürşidi, Şeth Sa'deddin-i Cibavi (k.s)...Bu şecere-i şerife, Rufailik icazetidir. Bu icazet ; Mustafa bey'in oğlu , Yusuf Raif Bey'indir. Diyarbekir'li şeyhimiz Seyyid Turabeddin Şeyh Resul tarafından verilmiştir. O da; Şeyh Ahmed Rıza'dan almıştır. O da ;Yusuf oğlu Muhammed Habeşi'den almıştır. O da kendi Şeyhi, Örfizade Hacı Ömer efendinin elinden almıştır. Ben bütün bu tarikatlarda izin ve icazet verdim. Reşit Bey'in oğlu Yusuf Bey'e kadar. Bu tarikat , Sa'di ve Rufai tarikatıdır. ALLAH (c.c.) hepsinin sırlarını takdis etsin. Amin. 13 Şevval 1276. Yukarıdaki icazetname özeti, Yusuf Bey'in bölümü idi, daha yukarılarda kendinden başkalarının da isimleri ve icaze bölümleri vardır. Yusuf Bey, Ömer paşanın kızı; Sacide hanımla evli idi. Bu evlilikten üç erkek ve üç kız çocuğu dünyaya gelmiştir. Erkekler: 1- Zülküf. 2- Ali. 3- Muhammed Münir. Kızları: 1- Hümeyil. 2- Kamile. 3- Rana Hanımdır. Yusuf Bey nihayet Hicri:1306 yılında vefat edip Dİyarbekir'de dedesinin yaptırdığı İskender Paşa camiinin müştemilatında gömülüdür. 125 Yusuf Betin şiirlerinden örnekler: Sebu'i bade -i vahdetle ben işaretteyim şimdi. Olup sermest ve medhuş, vadii hayretteyim şimdi. Sinem bir Tur-i Sina, Musa-i gönlüm tecelliden. Fena buldu fenayım, alem-i vahdetteyim şimdi. Şuhud-u alem-i manideyim ben,sormayın halim. Sada-i len teraniden acep dehşetteyim şimdi. Safa-i hatırım var, Nefy ile isbat tan geçtim. Ulaştım münteha-i aşk'a, ben vuslattayım şimdi. Rakib-i bed hisal varsın işitsin, bağlı çak olsun. Bihamdillah Raif, yar ile halvetteyim şimdi. Başka Bir Gazel: Yüzüm kara , hacilim, pürhatayım ya Resulallah. Kapan geldim dahilem, bir gedayım ya Resulallah. Ayaktan düşmüşüm ancak , penahu melceim sensin. Elim tut alilim, mübtelayım ya Resulallah. Olalıdan bir nefes şad olmadım hiç mihnetu ğamdan. İnayet kıl zelilim, bi nevayım ya Resulallah. 126 Yusuf raif Efendi Doğum ?.Ölüm:H.1306. İskenderpaşanın torunlarındandı. H.1285’te temyiz vilayet azası oldu.Divan edebiyatının son dönem şairlerindendir.Tasavvufi hizmedte Seyyid Turabeddin Şeyh Resulün yanında başladı.Mürşidi Rufai tarikatındandı.H.1276 hilafet icazetnamesi aldı. Dedesinin yaptırdığı İskenderpaşa camii müştemilatında gömülüdür.(170) Şeyh Yusuf Raif efendi türbesi 127 Yusuf Raif Efendi türbesi Caminin 973 (H)/1565 (M) tarihli vakfiyesi vardır. Bu vakfiyeye göre yapının yapımına 961 (H) /1554 (M) tarihinde başlanıldığı 973 (H) /1565 (M) .) yıllında İskender Paşa’nın Van’da görevli olduğu sırada tamamlandığı anlaşılmaktadır. Mimari özellikleri ve inşa tarzında türbe de 961-964 (H)/ 1554-1556 (M) tarihinde camiyle birlikte inşa edildiği anlaşılmaktadır. Türbenin İskender Paşa tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Yapı ilginç bir özellik arz etmektedir. Yan yana iki türbeden oluşmaktadır. Kuzeyden türbe kare planı olup içten ve dıştan kubbe ile örtülüdür. Güneydeki türbe ise içten ve dıştan 8’gen planlıdır. Ortada kubbe doğu ve batıda yarım kubbeler ile örtülüdür. Türbeler iki renkli siyah, beyaz renkli kesme taştan inşa edilmiştir. Güneydeki türbenin içinde Yusuf Bey bin Reşit Bey, Yusuf Bey’in eşi Sadice Hanım ve İskender Paşazâde Yûsuf Bey’in kızı Behram Paşazade Arif Bey’in eşi Ra’na Hanım gömülüdür, (182) Kitle. Almaşık örgülü kitle aslında üstte 2 kademelidir. Silme altı profili konsollar ve silme yapıyı çepeçevre dolanırken,sade ve güney kanat kesimi 3 sıra daha yükselerek ağırlığını ve önemini belirtir. Bunun da2 pencere arasında sade, yarım sekizgen planlı bir mihrabı vardır. Ayrıca üstte sekizgen kasnağı, etkisini daha da vurgular. Süsleme. Kitle, içeride ne denli sade ise dışarıda aksine almaşık örgüsü, girintileri ve bunları örten 2 tür kemerle hareketli, renkli ve devingen bir etki yapar. Almaşık örgü her tarafta aynı sırada dolanarak bir bütünlük sağlar ve yatay etkiyi artırır. Üst örtü . gerek kare ( kuzey) ve gerekse yanlara genişleyen güney kesiminde duvarlar aynı yükseklikte biter. Kare bölümde sekizgen bir ( 2 sıralı ) kasnakla kubbeye geçilir. Güney kanatta, 2 yan yarım küre örtü arasında orta kubbeyi tamamlayan kare prizma kasnak onlara teğet olurken daha yükselip on iki gen 2 kasnağı ve buradan kubbeye geçişi sağlar. Kare kasnak güney yönde önyüzle birlikte yükselerek ( geri çekmeden ) hem kitlesel heöde eksensel etkiyi güçlendirir. (168) Türbe; siyah-beyaz kesme bazalt taştan inşa edilmiş, köşeli bir plana sahip, üst örtüsü kubbelidir. Kubbesi dışardan kasnağa oturmaktadır. Türbenin cephelerinde demir parmaklıklı pencere açıklığı bulunmaktadır. Kubbenin saçak kısmı, tek sıra mukarnaslıdır.Türbe içinde, İskender Paşa'nın torunu Şair Şeyh Yusuf Raifin ve yakınlarının mezarları yer almaktadır(179) İskenderpaşa camii batı bahçesinde yer alan künbette İskender paşa (M.1571) ahfadından dört kişinin mezarı bulunmaktadır.Bunlardan birinin kitabesi yok,başucunda bir kavuk var.Diğer üç mezar kitabesi 128 1. Güneybatıdaki kitabe Fatiha Haza merkad-ı merhum Ve magfur İskender Paşazade Yusuf Beg bin Reşid Beg Sene 1306(M.1888-1889) 2. Güneydoğudaki kitabe Fatiha Haza merkad-ı merhume magfure İskender Paşazade Yusuf Beg zevcesi Ömer Paşa’nın Kerimesi Sacide hanım Sene 1310 ( M.1892-1893) 3. Kuzeydoğu kitabe Yah Hayy vel-Baki Bu dar-ı rahmetde gunud Hak-i gufranü’l-vülat İskender Paşazade Yusuf Beg’in kerimesi Behram Paşazade Arif Beg’in zevcesi Ra’na Hanım ruhuna Fatiha Sene 1329(M.1911) (174) Rıdvan aga türbesi Şehrin dağ kapısı dışındaki mezarlıkta idi. Halk buna Rıdvan Aga Kubbesi diyordu. Rıdvan Aga XVII. Yüzyılda yaşamış ünlü bir hekimdi. Rıdvan Aga ile Vahap Aga (Hamam yaptıran) iki kardeş olduğu Vahap Aganın ticaretle uğraştığı söylenir.Burada ve Urfa Kapısındaki mezarlıkta bir çok ünlü kişilerin Devlet ve sanat madamlarının mezarları kumbetli türbeleri vardı. 1930 dan sonra bu mezarlar kümbetler tamamıyla yıkıldı. Bu gün bu sahalarda modern binalar yükselmiş yeni bir şehir kurulmuş bulunmaktadır. Sökülen mezar taşları yazılı olanların başlangıçta etrefı dikenle çevrili bir alanda korunmaya alınmıştı. Açık hava müzesi halinde değerlendirilmesi 129 düşünülüyordu. Sonradan her nedense bu çok isabetli davranıştan vaz geçilerek mezar taşları Kamil Tayşinin belediye başkanlığı sırasında yapılmakta olan kanalizasyonunda kullanıldı. Diyarbakırın tarih kültür ve sanat hayatını inceleyecekleri için önemli bir belge niteliğinde olan bir kaynak daha kurutulmuş oldu.(167) Rıdvanağa türbesi-1932(Ş.Korkusuz) Rıdvanağa türbesi Rıdvanağa türbesi Şeyh Yusuf Hemedani kümbeti 130 Anzele yakınındaki Şeyh Yusuf hemedani türbesi torun Şeyh Yusuf hemedani’ye aittir.Kendisi seyyiddir.Ölüm h.610’dur.Dede Şeyh Yusuf hemedani ise H.535’de vefat etmiş mezarı Mervdedir.Kaynak:(Bu aileden gelen Mehmet Esen camii imamı seyyid Mahmut Baran) Doğu yönde kuzey uca kaydırılan 0,82 m enindeki yığma söveli kapıdan içeri girilir. Kuzeyi 3,60, Batısı 3,57, güneyi 3,65 ve doğusu 3,50 m olduğuna göre plana dörtgen demek gerekir. Bu nedenle köşegenleri de farklıdır. ( 4,98 ve 5,04 m ). Kümbetin güney yöndeki haziresi nedeniyle iki penceresi küçültülmüş ve yükseltilmiştir. Batı duvarında içeride, penceresinin sol ve sağında 0,45 m enindeki ufak bir dolap girintisi vardır. İçeride pencerelerin lentosu düzeyinde köşelerde özengisi başlayan, 2,10 m yükseldikten sonra kapanan dört aslangöğsü ile plan daireselleşir ve silmesiz başlayan kubbe 1,80 m sonra kilit taşıyla sonuçlanır. Kuzey duvarına 0,42 m kadar yaklaşan sandukada isim ve tarih bulunmuyor. İçerisi sıvalıdır. Bu nedenle gereci anlaşılmaz. Yapının tek katlı oluşu Ayn Zeliha adlı kaynak suyunun tabakhane içinden dolaşarak kümbete çok yakın yerden geçmesi nedeniyle kaçınılmazdır. (168) Şeyh Yusuf hamedani türbesi 131 Şeyh Yusuf hamedani türbesi Şeyh Yusuf hamedani türbesi Şeyh Yusuf camii avlusunda ve Şeyh Yusuf Hemedani türbesi ne bitişik hazirede Yeni Türkçe ile Fatiha Burada Cami imamı 132 Hüseyin efend, Ve kızı Fatma Yatmaktadır(174) Nebi cami türbesi Zübeyde ve Leyla hanım türbesi Nebi caminin güney duvarına bitişik bir türbe vardır.1718’de yapılmıştır.1717-1719’da Diyarbakır’da 2 yıl 6 ay valilik yapan Abdullah paşanın karısı Zübeyde ile kızı Leyla hanımlar burada yatar (173) Hacı Abdullah Paşa 1131 133 Behram Paşa 1327 (Gevrani Ömer Paşa’nın Oğlu) Nebi camii yan bahçede medfundur. Konumu. Nebi (Peygamber) adıyla ünlü camiinin hazinesinde, güneyine (Gazi Caddesi) bitişik demir kafesli türbedir. Tanımı. Nebi camiisi güneyinde, cami ile gazi caddesi arasında kare planlı, baldaken türü, kemer araları klasik lokmalı demir parmaklıklı, üst dilimi kubbesi demir kafesli bir türbedir. L şeklindeki inceyonu ( bazalt) dört köşe ayak birbirine sivri kemerle bağlanarak kare prizma bir gövde oluşturup yatay silme ile son bulur. Bunu üstte dilimli demir kafesli kubbe örterek kitleyi tamamlar. Kemerleri içte izleyen dört aslangöğsü oldukça bitkisel işlemeli olup kare iç alanı yukarıda daireye çevrilir. Kilit taşları üstünde 1 sıra kubbe başlangıç taşı sırası vardır ve iç yüzü yine geometrik bezelidir. Kare planlı kitle, Nebi ( Peygamber ) camisi güney yüzü doğu duvarı girintisinden başlayarak batıya doğru uzanırken harimin ekseninden doğuya kaçırılarak eksendeki harim üst penceresinin önü açılır. İçeride çok süslü iki sanduka vardır. Baş ve ayakucu taşları da dâhil sandukanın yan yüzleride oldukça bezelidir. Bitkisel şerit silmenin arasına aralıklı olarak geometrik dairesel süslemelerde konmuştur. Bundan başka türbenin caminin yaslanan yönünde kemerlerine içte bir inceyonu granit duvar daha örülerek tümü yazıyla doldurulmuş, aralarına dama şeklinde ufak geometrik rozetler sıralanmıştır. Bu Osmanlı nesihli yazı bir mersiyedir. Her iki mezar taşında birer manzun yazıt yer alır. Bunlar ünlü hami ‘ye aittir. Granite yazılan mersiye oldukça uzundur. ( 86 satır ) Zübeyde hanımın mezar taşında on, kızı leyla hanımınkinde ise sekiz satırlı yazı vardır.(168) 134 Nebi camii haziresi Nebi Cami kıble bahçesinde Diyarbakırlı şair Hami’nin ;Köprülüzade Abdullah paşanın hanımı Zübeyde hanıma ithafen yazdığı mersiye vardır.Zübeyde hanım ve kızının mezar taşlarındaki mersiye Hami’ye aittir Zübeyde hanıma ait kitabe Zübeyde Hanım ol fahr-i muhaddarat-ı cihan 135 Nişimen olmuş iken ana hakdan-ı fena Dedi berid-i ecel guş-i canına tenha Ki ey sadefçe-i ismetde gevher-i yekta Kudd-i raşikine efkende sidere ü tuba Heman bu müjdeye nekd-i revanın etdi revan Olunca ma’har-i enva-i rahmet-i Mevla Dedim bu hali görüp bende Hamiye tarih Zübeyde Hanım’a ya Rabb cihan ola me’va Sene 1131 (1719) Diğer mezar taşı Abdullah paşanın kızı Leyla hanıma aittir.Kitabe Haci Abdullah Paşa asaf-ı ‘ali neseb Adlile Faruk-i aşr etmiş NI Rabbül-falak Fevt olup Amid’de Leyla nam bir ma’şume Subh-i dem-i hasretle kan ağlar felek sanma şafak Yaktığı çun nar-i hicran ile kalb-i validin Hem şifa hem fürut olmaga oldı ma sadak Etdi çun terk-i kafes Hami dedim tarihi Bülbül-ü gülzar-ı cennet eylesin Leyle’yı Hakk Sene 1131 (1719) Nebi cami batı bahçesinde lahidli beş mezar var.M.1877 ve M.1918 tarihli mezar kitabeleri siliktir Diğer iki mezar kitabesi .Bunlardan birincisi Huvel-Hallakul-baki Bi rızain lillah ve bi hurmeti habibullah işbu kabri Açup sukke-i cenazeyi defn etsünler Her can kim ki Hakdan korkmayub, Ve Hazret-i Peygamberden cubba etmeyup açmagı Ve açdırmaga cüret eder ise mahşer gününde merhuma Ve gerek Valideyni mütehayiri bulunan her davacisi Oldugumuzun ve hakkımızdan geçmiyeceğimiz beyanın tamamını Tekrar rica eyleriz.Diyarbakır meclis temyiz reisi…Elhac Muhammed Nuri Efendinin kerimesi Şerife…Hanım’ın 136 Ruh-i firdevsi aşiyanesi içün Fatiha Sene 1294 fi 13 Cemaziyek-evvel (26 Mayıs 1877) Nebi camiinde diğer kitabe Hüvel baki İnna lillahi ve inna ileyhi raciun Haza markad-ı şabbe garibe Mebrure magfure Hafi’e Nuriye Hanım bint-i Abdurrahim Taci Efendi Raisül-eminati’l-hazain Bi-Diyarbekiril-ruhihima el Fatiha Sene 1302 (1884) Şeyh Abdülcelil Efendi Bu zat aslen Bitlisli olup ömrünün son zamanlarını yaşadığı Diyarbekirde, Şeyh Mehemmed Düzlüğünde (Mardin Kapı Kabristanında) medfundur. Yüzlerce müride sahiptir. Müridlerinden birinin oğlu olan yakın dostum -ki kitabın içinde bahsi gelecektir- Yusuf Kenan Örücü ile sık sık mezarına gider, ziyaretimizi yapardık. Ziyaret esnasında bir şey dikkatimi çekerdi. Mezarın etrafını çevreleyen ihata duvarındaki o küçücük taşlar nasıl oluyordu da bir asra yakın bir zamandır düşmüyorlardı? Ve nasıl oluyordu da bu mezarın ve etrafındaki duvar taşla, mermerle, betonla yapılmadığı halde orijinalliğini koruyabiliyordu. O küçücük taşlar, tıpkı soğuk havalarda donmaktan korktukları için biri-birine sarılan küçük yavrular gibi adeta biribirine sarılmış kopmuyor-lardı. Acaba o minik taşlarda da mı vardı soğuktan donmak korkusu? Yoksa korumaya çalıştıkları mezarın içinde yatan o zatın donmasından korktukları için miydi bu sıkılık, bu yapışkanlık, bu sadakat? Soruyu sorduğum zaman, Örücü şöyle demişti: "Bu gördüğün küçücük taşların her birisine bir fatiha, üç ihlas okunmuş, bu zatın mürid-leri tarafından ve öylece dizilmişler. Yerlerini korumaları, düşmemeleri ondandır. Mezar ise görüyorsun gayet sade olup ilk günkü şeklini korumakta, diğer mezarlar gibi mermerle, betonla yapılı "lahit" bir mezar değil, üstü sadece toprakla örtülüdür. Şeyh Efendinin, hayatta iken dünyalığını kazanmak için taş ustalığı yaptığı söylenir. Ancak şöyle yorumlamak da gerekmez mi? Şeyh Efendi taşlaşan kalpleri, "irşad çekici'yle yumuşatmaktaki ustalığını, zahirde "taş ustası" olarak mı gösteriyordu? (183) 137 Çeteci Abdullah Paşa. Çeteci Abdullah Paşa, Çermiklidir. Çermik’te iyi bir medrese tahsili görerek, Arapça ve Farsça’yı çok iyi öğrenmiş ve Kur’anı hıfzetmiştir. 1740’dan itibaren beş defa Diyarbakır valiliği yapmıştır. Mahlası ahidir. Ramiz Tezkere’sinde bu zat için şu ifadeleri kullanmaktadır. Çeteci Abdullah Paşanın tarihe geçen kahramanlıklarından en önemlisi, Irak ve Anadolu’yu koparmaya çalışan Afşarlı Nadir Şah gibi büyük bir kahramana karşı giriştiği savaşlarda görülmektedir. 1744 yazında Kars Kalesini 150 binlik bir ordu ile 75 gün kuşatıp, başarılı olamadan çekilen Nair Şah, daha önce Horasan, Afganistan, Hindistan memleketlerinde elde ettiği başarıları doğu kilidindeki yaptığı savaşı kaybetmesidir. Çeteci Abdullah Paşa’nın bu ortamda çok büyük kahramanlıklar kaydetmiştir. Bu nedenledir ki Şair Hami ve Lebib onu çok övmüşlerdir. İran ve Irak’a yapmış olduğu akınlar sebebiyle Nadir Şah’ın ordusu bozulduğundan 1746 başlarında barışa razı olmuş ve Şah 1639 Karşişirin anlaşmasına göre sınırı belirlemeye mecbur kalmıştır. Çermikte medresesi, rum kapısı haricinde bir su bendi vardır. Dağ kapı haricinde Cinobaşı mevkiine defnedildi. Şimdiki Erkek Sanat Enstitüsü’nün bulunduğu tümseklikte olduğu bildirilmektedir. O mevkideki mezarlar kaldırıldığı için yeri bilinmemektedir. Çeteci Abdullah Paşa nereye gitmiş ise başarılı olmuştur. Çok yiğit ve son derece isabetli görüşlere sahip olduğundan ve çete savaşlarında şöhret kazandığından “çeteci” lakabı ile tanınmıştır. Bilgili, edepli bir kişiliği ile tanınır. Yazısının güzelliği meşhurdur. Diyarbakır’daki kale camiinde bulunan medh-i Nebeviyi uzun bir tahtaya yazarak duvara asmıştır. İbare şöyledir: Belega’l-ula bi kemalihi Keşefe’d-duca bi cemalihi Hasunet cemiu hisalihi Sallu aleyhi ve alihi. Tertib-i ziba, Enharu’l-cinan fi vicdani ayeti’l-Kur’an isimli iki eseri alim bir zat olduğunu göstermektedir. Çermikte güzel bir medrese yaptırmış, büyük bir kısmı hala mevcuttur. Bazı evlerde kendi el yazısıyla hilye-i nebevi bulunmaktadır. Seyyid Hasan Paşa 1679 yılınlda Şarki (Şebin) Karahisar’a bağlı İskefsir’in Kabalı köyünde doğdu. Yeniçeri ocağına girdi. Adakale’nin fethinde gösterdiği başarılardan dolayı kendisine vezaret rütbesi verildi. 1743 yılnda sadrazam (başbakan) oldu. 1747'de Diyarbakır valiliğine atandı. H. 1161, m. Diyarbekir Sâlnamelerindeki kayıtlara göre şehrimizdeki valiliği on ay kadar sürmüştür. 138 Kendisinden söz eden kaynaklar, onun halim, selim ve dindar bir kişi olduğunda birleşmektedirler. Seyyid Hasan Paşa 1748'de Diyarbakır'da vefat etmiştir. Mezarı dağkapısında cinobaşı mevkiinde olduğu bildirilmektedir. Meşhur şairlerden Lebib’in yazdığı altı beyitlik manzum, sülüs yazısıyla mezar taşına yazılmıştır. Bu tarih şudur: Tehâlük tâbekey tahsil-i mâl ü câh-u fâniye Bu merkad sahibinden ibret al ey tâlib-i dünyâ Ki oldu devletin üç sal sadr-i a’zamı şimdi Bedeldir kursi-i divanına tabut-i mâtem zâ Olub engûşt-i zâti munfasıl mihr-i hayâtından Budur nakşı nigin-i mansıb-i dünyâ ve mâ fihâ Hulûs üzre tevzu’ pişe bir düstûr idi merhûm İlâhi hasmını mahşerde lûtfunla buyur irzâ Çün el çekmişti şevk-i izz-i bâkkıyle bu faniden Mukır değildi amma irci’ eyledi Mevlâ Dua gûy-i LEBİB imlâ-yı tarih etti bu levhe Cinâne mansib-i dehri fedâ kıldı Hasan Pâşâ (h.1161) Hadım Ali Paşa 1537 yılında Diyarbakır’a vali tayin edilmiştir. Müşfik ve merhametli bir zat olarak bilinmektedir. 1560 yılında vefat etmiştir. Kafade mezarlığına defnedilmiştir. Diyarbakırda minareli camiyi, bir medrese, tekke ve hamam yaptırmıştır. Hadım Ali Paşanın inşa ettirdiği caminin doğusundaki hazirede karısı ve çocukları yatmaktadır. Kiki Abdi Paşa. Diyarbekirlidir, üç defa Diyarbakır valiliği yapmıştır. Dirayetli ve mesleğine iyi vakıf birisi olarak tanınmıştır. 1788’de Halepte vefat etmiştir. Akrabalarının beyanına göre Mardin kapı Şemsiler mevkiindeki mevcut mezarlığa medfundur. Diyarbakırda bu sülaleden maruf bir aile vadır. Abdaldede mahallesinde bir konağı varmış; ancak harap olmuştur.(175) Ragibiye Camii ve Haziresi Hazirede bulunan gayet güzel bir hat sanatı ile yazılmış ve ayak ucundaki taşa lale motifi işlenmiş olan mezar, Muhammed Ragıb Efendiye aittir. Vefat tarihi 1265 (m.1848) olarak 139 yazılmaktadır. Ayrıca zamanının ve asrının tek kişisi olduğu alim ve fazıl bir kişiliği olduğu ve yine muhaddis olduğu yazılmaktadır. Hac, seyyid ve mir gibi ünvanları onun ömenli bir şahsiyet olduğunu göstermektedir. Ayrıca Rağıbıye medresesinin 1248 (m. 1832) yılında Rağıb Efendi tarafından yaptırıldığı ve Defterdar camii bitişiğinde olduğu kayıtlarda yer almaktadır. فريد دهره و وحيد عصره Zamanında ender ve gözde kişi العالم الفاضل المحدث Alim, fazıl ve muhaddis صاحب هذه الخيرات Bu iyiliklerin sahibi مير سيد الحاج محمد راغبMir Seyyid Hacc Muhammed Ragıb افندى روحنه و كافه اهل Efendi ruhuna ve bütün ايمان ارواحنه هلل الفاتحة İman ehlinin ruhlarına fatiha 1265 (175) TÜRBE EFSANELERİ Arap ve İnci türbeleri: Bu türbeler Hz.Süleyman camiinin üst kısmında eski adliye binasının doğusunda bulunmaktadır.Arap erkek,İnci ise kızdır.Bir rivayete göre Arap ile İnci birbirlerine 140 aşıkmış,ancak bu aşklarına engel olanlar tarafından kavuşmaları engellenmiştir.İkisi de dinlarine bağlı Salih insanlar olduğundan şöyle bir karara varmışlar:Bizde bu aşkımızı ölüme dek İlahi rıza çerçevesinde devam ettireceğiz,ahiret yurdunda ebedi beraberlik içerisinde yaşarız demişler ve o şekilde her ikisi de ölünce yan yana gömülmüştür.Cizre’deki Mem ile Zin aşkı gibi.Onların sevgi ve aşklına engel olmak isteyen Bekir tarafından kavuşmaları engellendi.Her ikisi de öldüğünde yan yana gömülmüştür Hamza baba türbesi Cüneydi bağdadinin muasırıdır.H.290’da vefat etmiştir. Hamza baba Talay tepesine yakın Alçak Hasan Köy halkının anlattıkları efsaneye göre aynı köyden bir kadın Hamza babayı rüyasında görür.Hamza baba kadına der’Kızım yarın sabah tepeye çık,mezarımın etrafına duvar çek,çünkü hayvanların mezarımın üzerinde dolaşmaları beni rahatsız ediyor.kadın diyor tepede herhangibir mezar izi yoktur,mezarın nerde olduğuna dair bir işaret söylermisin?.Hamza baba der:Koyun sürüsüyle beraber gel,istirahat vaktinde koçun çöktüğü yer mezarım orasıdır,kadın sabah kalkar ve koyun sürüsüyle beraber tepeye çıkar,istirahat sırasında koçun çöktüğü yeri belirler ve etrafını duvarla örer. Tıilalo(Ali tepesi) Karaçalı köyü ziyareti Bu köy Silvan ‘a giden yol üzerinde Diyarbakır’a 10 km ötededir.Menkıbe şu şekildedir ‘Ali bir ağanın yanında çalışan yoksul,bekar ve son derece temiz kalpli bir gençmiş.Bir gün ağası hacca gitmiş,o zamanlar hacca kervanla gidilirdi,altı ay süren bir yolculukmuş.Ali,ağasının geride kalan her şeyine çok iyi sahip çıkmış.Ağasının iki öküzü varmış.Ali bunların ahırlarını tertemiz tutar,yemlerini tam zamanında verirmiş. Bir gün ağasının hanımı pekmez helvası ve sıcak tandır ekmeği pişirmiş.Sonra ‘Ah keşke ağanda burada olsaydı da o da yeseydi.Ali bunu duyunca kadına ‘Bir kaba koy da götüreyim demiş.’’ Kadın inanmamış.’Galiba Ali’nin canı bir tabak daha helva yemek istiyor ama,bunu söylemiyor.’’ Diye düşünmüş.Kadın bir kaba helva doldurmuş ve Ali’ye vermiş,sonra da akşam namazına durmuş.Ali,kadın akşam namazı kılana kadar ortadan kaybolup,yine geri dönmüş.Bu süre içinde helvayı,hacdaki ağasına götürmüş. Zamanı gelip,ağa hacdan dönünce,köylüler elini öpmek için onu karşılamaya giderler.En arkada Ali duruyormuş.Ağa,elini öpmek isteyen köylülere Ali’yi göstererek ‘Siz gidin onun elini 141 öpün’demiş.Ali’nin bir akşam namazı süresi içinde,nasıl hacca gelip,kendisine helva getirip geri döndüğünü anlatmış.Ağanın bu sözleri üzerine herkes geri dönüp Ali’nin elini öpmek istemişler,fakat Ali köye doğru kaçmaya başlamış.Bir taraftan da sırrı ortaya çıktığı için ‘Allahım,yer yarılsa da içine girsem diye dua etmiş.Birden bire bulunduğu tepe yarılmış ve köylülerin şaşkın bakışları arasında Ali içine girip kaybolmuş.Geride asası kalmış ve üzerine bir türbe yaparak asasını da başucuna koymuşlar.Bu tepeye Tilalo(Ali tepesi)adını vermişler.(153) Tilalo türbesi Hindi Baba Efsanesi Evvela Hindi Baba ziyaretinin yerini sizlere tarif edelim. Çift kapıya giderken büyük postanenin önünde..Etrafı çevrili ve üstü tamamen örtülüdür. Çevresinde daima birkaç kişi bulunur. Bunlar ya ziyaretçileridir, yada orada oturup yasin okutmak isteyenlere yardımcı olan okuyuculardır. Hindi Baba ile efsanevi anlaştılar birden fazladır. Önce şöyle diyelim: “Hindi Baba, Hindistan’dan gelmiş üç dervişten birisiymiş. Diyarbakır’daz kalıp ayakkabı tamirciliği yapmış. Öldükten sonra, bir gün Çift kapıdaki mezarını sökmek istemişler. Kazmayı vuran işçi, hemen orada düşüp ölmüş. Hindi Baba o gece mezarını kaldırtmak isteyen yetkilinin rüyasına girerek, kendisini rahat bırakmalarını yoksa onları cezalandıracağını söylemiş. Bunun üzerine mezar yerinde kalmış. Bu mezarın başında kadınlar hindili pilav pişirip yoksullara dağıtarak dua ederlermiş.. Dilek dilerler.. 142 Bir başka rivayette ise şöyle denilir: “Üç derviş, Hindistan’dan kalkıp Diyarbakır’a gelmişler. Bunlardan birisi Çüngüş’ün Hindibaba köyüne, birisi Diyarbakır’da kalmış. Üçüncüsünün yeri bilinmiyormuş. Bir gün Hindi Baba’nın mezarını olduğu yere birisi çöp dökmüş. Hindi Baba o gece o adamın rüyasına girerek, derhal orayı temizlemesini, yoksa kendisini cezalandıracağını söylemiş. Adam hemengidip orayı temizlemiş ve rüyasını her kese anlatmış. Seyf-Ül Mülük Ziyareti Efsanesi - Seyfül mülük Bağdat’ta hastalanmış. Derdine derman arayarak, Dicle nehri boyunca yürümeye başlamış. Karpuzlu köyüne geip orada vefat etmiş. Her gece mezarından kalkıp eline bir fener alarak Karpuzlu köyü mezarlığınız dolaşırmış. Mazıdağ’lı Abdülkadir Tellioğlu adındaki beş, bir yıl Karpuzlu köyü’nü kiralamış. Tüm köyün tarlalarını sürdükten sonra, işçilerine, bu ziyaretin çevresindeki alanı da sürmelerini emretmiş. İşçiler korka, korka sürmeye başlamışlar. Birden bire pulluk parçalanmış ve onu kimse onaramamış. Bu ziyaretin yanında bir loğ taşı (Toprak damları sıkıştırmak için kullanılan silindir biçimindeki taş) varmış. Bağıvar (Kabi) Köyünden bir ermeni bu loğu alarak kendi evinin damına getirmiş. O gece rüyasına giren Seyfül Mülük , loğunu derhal geri getirmesini, yoksa iki gözünü kör edeceğini söylemiş. Korkuyla uyanan ermeni, sabahı bile beklemeden hemen loğu götürüp yerine koymuş. Bu ziyarete Perşembe günleri gidilir . Çocuğu olmayanlar adak adarlar. Çocukları olursa adını Seyfül Mülük koyarlar.. Türbesinin bulunduğu yer yaz aylarında piknik yeri olarak kullanılır. Kamışlı Ziyareti Enver BalçıkDiyarbakır Abdal dede Mahallesinde olan bu ziyarette “Abdal dede adında bir kişi yatıyormuş. Abdal dede evini temiz tutanların bahçelerinde görünür ve orda abdest alırmış. Pis avlulu evlrde asla görünmezmiş. Muhittin Efendi, bir gün sabah erkenden evinin bahçesinde abdest alırken, beyaz uzun sakallı Abdal dede’yi orada abdest alırken görmüş. Yine bir gün bu Muhittin Efendi, ineğini keseceğinde Abdal dede ona görünüp, elini tutmuş ve “Bıçağın keskinse kes” deyip kaybolmuş. Adam da gidip, daha keskin bir bıçak almış. Bu ziyaretin etrafında bulunan kamışlar yaz-kış yeşil kalırlar ve hiç kurumazlarmış. Bu ziyarete Cuma akşamları gidilir, dua edilir mum yakılır, 143 Bolu’lu Hoca Mezarı Adil tekin Diyarbakır Mardin Kapısı mezarlığında yatan bolu’lu hoca, diyarbakır’ın medreselerinin ününü duyarak, bolu’dan kalkıp buraya gelmiş. Yıllarca ilim ve ibadetle uğraşarak çevresinin çok saygısını kazanmış. Papaz Krikor Efendi’ylede çok yakın dost olmuşlar. Bir gün Papaz Krikor Efendi ölmüş. Müslümanlarla çok yakın dost olduğu için, cenzesini Müslümanlar kaldırmak istemişler. Hristiyanlar buna karşı çıkarak onun kendi papazları olduğunu, cenazesini de kendilerini kaldıacaklarını söylemişler. Bu tartışma günlerce sürdüğü için, cenaze ortada kalmış. Bunun üzerine gidip Bolu’lu Hoca’ya danışmışlar. Hoca da papazın kendisine soralım demiş ve ölünün başına gelip “Ben şimdi şehadet getireceğim, eğer müslümansan sen de işaret parmağını kaldırarak şehadet getir” demiş yüksek sesle şehadet getirmiş. Ölü olan papaz da işaret parmağını kaldırmış. (Müslümanlıkta şehadet getirirken şehadet parmağını kaldırmaya “parmak kaldırmak” denir) Bu kerametten sonra cenazeyi Müslümanlar kaldırıp Müslüman mezarlığına koymuşlar. 144 Mardinkapı’da Hüsrevpaşa camii arkasındadır.Kimin yattığı bilinmiyor.Sancılı hastaların müracaat ettiği bir kabirdir Nakipoğlu camii mezarları 145 Müderris H.Ragıb(1786-1840).Nakiplerdendir.Babası Diyarbakır müftüsü Mehmed Mesud efendidir.İslami ilimleri dedesi ve babasından öğrendi.402a yakın eseri vardır.Rağıbiye medresesi,Rağıbiye kütüphanesi,Defterdar camii tamiri,Dilaver paşa köprü tamirini yaptı. Rağıbiye medresesi avlusundaki aile mezarlığında defnedildi(171) Nakipoğlu=Defterdar camii mezar kitabeleri Ahmet Paşa'nm (Maliye Nazırlığı-Maliye Vekilliği yapmıştır.) yaptırdığı Fevkani (Altından yolgeçen) bir camiidir. Mihrabında (İmamın namaz kıldığı yer), İstanbul Camilerinde olduğu gibi, iki tarafında (sağ-sol) tunçtan, büyük şamdanlık yapılmış ve üzerine birbuçuk metre boyunda -insan kalınlığında- büyük mumlar konulmuştur. Şamdanın kaidesinde de manzum yazılar bulunur, yazıların altında da tarih yazılıdır. Bu camiinin yanında kırk basamakla (8 metre) aşağı inilen altından büyük bir su geçen bir yer vardır. Yazın Nakiplerden Muhammed Ragıp Efendi ve arkadaşları oraya iner, abdest alır namaz kılar su içer, orada otururlarmış. Bu yer için şu beyiti Ragıb Efendi yazmıştır: Biri Zemzem, Abı Kevser hürmetine YA MUİM Bu sudan abdest alam kıl azabından emin Hazır Defterdar Camiinden söz ediyorken, Diyarbekir Ragıbiye ( Defterdar Camii) Medresesi Mezarlığındaki Mezarları da anlatmak uygun düşer. I.Mezar Hüvelhallakulbaki Feridüdehrülü vevahüdüasrühü elalimülfadıl elmuhaddis sahibi hazihulheyrat Mir esseyyid elhac Muhammed Ragıb Efendi Ruhuna ve kaffei ehli iman ervahına lillahil fatiha figurreis sene 1265 Arka sağda Tacülmuhadderat Haciye Ümmülhayr Hanım binti sahibi hazıhülhayrat elhaci Ragıb Beyefendi ila ervahihim. Fatiha sene 1290 3. Sıra sağdan 1. 146 Hüvelhayyülbaki Edinced Sibgetullah Efendi şerile ifta Ederdi Ruhi ejdadi bu necli pür kemal ihya Son beyit Gel ey mahdumi mesudum oku hürmetle tarihim Direhti ilminden kıldı bugün bir zil Nihal yeva Fatiha 1273 Ficemadiyulevvel Sağdan 2 Hüvelhayyülbaki Şeyhzade İbrahim Paşa'nm Kerimeyi Pakizesi ve esbak müfti Sibgetullah Efendi Merhumun halileyi muhteremeleri Rukiye Hanım Efendi merhumenin Maa ciranuha ervahi şerifelerine fatiha Şaban sene 1275 3.ncü Hüvelbaki Hacı Mesut Bey'in Kerimesi Rukiye Hanımın Ruhuna Fatiha sene 1341 İşte bu Ragıbiye Medresesi'nin yamndaki mezarlıktan merdivenlerle yukarıya çıkılan ve Defterdar Camii adıyla bilinen yer Abdüssettar'm çocukluk anıları arasına girer, Ragıp Efendi hakkında ona anlatılanlarla bütünleşince çok iyi bildiği Arapça-Farsça dillerinin imkânlarıyla mezar taşları adeta birer roman yaprağı, Ragıp Efendi ise bu romanın başkahramanı olur. (172) 147 Dağkapıda tarihi mezarlık Dağkapı burcu ve mezarlıkları (N.Satıcı) Diyarbakır’da tek tek ele alamadığımız çok sayıda evliya vardır.Örneğin 148 Hüsrev Paşa Camii ve Haziresi Hüsrev Paşa Osmanlının ikinci valisi olarak bilinmektedir. Kendi adına bir cami yaptırmıştır. Hüsrev Paşa camii güneyinde iki mezardan birisi ona ait olabilir. Mezarın ayak ve baş uçlarındaki kitabeler tamamen silinmiştir. Baş ve ayak ucu ile bunları birleştiren üst kesim beyaz taştan, diğer kısımları siyah gözeneksiz bazalta yonulmuş, çok güzel bir sanduka vardır. Şu durumda sanduka batı tarafından açılmaya zorlanmış ve kırıklar meydana gelmiştir. Mezarın gövdesi Arapça yazıyla çevrelenmiştir. Arapça ibare ile bu şekilde çevrelenen mezar taşı Diyarbakır’da nadir bulunmaktadır Yazının Arapça olmasından hareketle mezarın en az 1600 lü yıllara ait olduğu söylenebilir. Zira mezardaki yazılar tarih ilerledikçe Osmanlıcaya dönüşmektedir. Buna göre mezarın Hüsrev Paşaya veya Hüsrev Paşa medresesinin müderrisine ait olma ihtimali de vardır. Mezardaki yazı şöyledir: Güney Taraf: Ey bu dünya ehli ahiret için azık edinin; çünkü azık edinmekte diğer ölüler için de hayır vardır. Gelip geçenler sadece beni memleketten bu toprağa getirdiler; istemeyerek bu çukurlara attılar Kuzey Taraf: Ecel geldi de gelişini bilmedik; biz gaflette iken geldi bizden muradını aldı. Her cüma gecesi semadaki melekler inerler ve diğer ölülere rahmet dağıtırlar. Doğu Taraf: Eğer dünya, ehli için devamlı olsaydı; Allah Rasulu Muhammed dünyada sürekli olurdu. Batı Taraf: Ölümden kurtulan hiç kimse yoktur. Yukarıdaki dörtlükte sahha ifadesinden ebced cifir hesabıyla tarih düşüldüğü ve bu tarihin 90 artı altı, artı altı= 102 bunun da 1102 yi ifade ettiği kabul edilirse 1599 tarihine denk geldiği ortaya çıkmaktadır. (175) . 149 . Hüsrevpaşa camii haziresinde bir mezar ve taş işçiliği Diyarbakır'da bir çok evliyanın mezarının olması.Örnekler: Şeyh Abdülkadir-i Hezan,Hani'li Şeyh Abdullah Hatipoğlu,Molla Abdürrahim(Tangüner),Şeyh Abdurrahman-i Aktepe,Molla Abdüssamed-i Ferhandi,Al-Bardaklı Şeyh Ahmed,Gülşenizade Şeyh Ahmed Gülşeni efendi,Melaye Hasi,Şeyh Ahmet Hilmi(Çit)efendi,Şeyh Ahmed-i Karazi,Ahmed mürşidi,Şeyh Ahmed-i Nakşibendi,,Şeyh-ül Meşayih Seyyidina Ali septi,Rumiye Şeyhi Aziz Mahmut Urmevi,Şayh Baha Uluğ efendi,Şeyh Hasan el Amidi,Seydaye Molla Hasan-i Karanasi,Şeyh Hasan Zerraki,Şeyh Güzel,Seydaye Alipari,Gülşeni tarikatı pir'i İbrahim Gülşeni,İsmial çelebi,Kami,Şeyh kasım el hadi,Şeyh Kerbela,Resmi açıkbaş Mahmud efendi,Şeyh Mahmud nedim efendi,Mustafa çelebi,Seydaye Live Muhammede Hadi,Seyyid Muhammede Şerif Sükuti efendi,Şeyh Mustafa Safi,Kuddusi Seyyid Münir Efendi,Nesimi,Pir Mansut,Rsim,Sarı sadık,Hacı sadık baba,Şeyh Sa'dullah el hatibi,Şeyh Selim-i HizaniŞahi,Şeyh Veysi ekinci,Molla Yahya-i Ferhandi,İskenderpaşazade Şeyh Yusuf Raif efendi,Şeyh Abbas(aslan),Şeyh Abdülhalim(aslan),Abdülkadir Amidi efendi,Molla Abdullahi Hazrovi,Molla Abdullah düşünücü,Şeyh Abdurrahmani şeyh selameta,Şeyh Abdüsselam Geylani,Molla Ahmed-i Cevzi,Şeyh ahmet efendi,Şeyh Bedran aslan,Molla Derviş-i Hzrovi,Şeyh Fazli-i Amidi ,Şeyh Ferho,Molla Fethullah-i peçari,Şeyh Halid-i Zilan,Şeyh Hasan-i Nurani,Şeyh Hasib,Molla Hüseyin-i Mirahura,Şeyh İbrahim-i Bahçe,Şeyh İsmili Duderiya,Şeyh İsmail-i termıli,Seydaye molla İsmetullahe karazi,Mahmud nüzhed efendi,Molla Muhammedi arabkendi,Şeyh Muhammed Can-i Aktepi,Şeyh Muhammed-i Duderi,Muhammede emine şeyh selameta,Şeyh Muhammed Hadi,Şeyh Muhammed-i Hazrovi,Şeyh Neytullah,Rışti,Muhammed Ubeydullah Efendi,Şeyh Seyyid Muhib efendi,Şeyh Muhibullah,amidi,Gülşenizade şeyh muhlis efendi,Şeyh Muhyiddin-i şeyh selameta,Molla Mustafa-i sisi,Örfizade şeyh Yunus,Örfizade şeyh ömer efendi,Şeyh Ömer efendi-i Duderiya,Molla Saide Tahıki,Molla Said(Önen),Şeyh Salih efendi,Şeyh Salihe Bahçe,Şeyh Seyyid efendi,Şeyh Siracuni Duderi,Şeyh Süleyman efendi,Şeyh Şükrü efendi,Molla Teyfur,Şeyh Timur efendi,Şeyh Yahyaye bahçe,Şeyh Zeki el amidi,Şeyh Zülfü 150 Diyarbakır Mezar Vakıfları 1. Elvend Padişah Türbesi Vakfı 2. Seyyid Murteza Veled-i Seyyid Şeyh Mehmed Vakfı 3. Hacı Kara b. İsa Vakfı 4. Mir Habib Mezarı Vakfı 5. Şeyh Said Mezarı Vakfı 6. Pir Ali Bey El Bayındıri Türbesi Vakfı 7. Şeyh Hasan b. Şeyh Bilal Vakfı (163) 151 Diyarbakır'da Mervani dönemi ile başlayan türbe yapım geleneği Osmanlı devletinin son dönemine kadar sürmüştür. Diyarbakır'da farklı özelliklerle karşımıza çıkan bir yapı grubu olan türbelerden incelediğimiz yirmi bir örnek, türbe mimarisinde görülen sekizgen, kare, dikdörtgen, dairesel ve balda-ken plan şemasını gösterirler. Gencide tek katlı olarak inşa edilen Diyarbakır türbeleri inşa tarzı ve kullanılan malzeme bakımından bölgesel özellikler göstermektedir. Diyarbakır merkezde bulunan İskender Paşa (1565), Öz-demiroğlu Osman Paşa (1585), Zincirkıran (XVI. yy), Sarı Saltık (XVI. yy), Fatih Paşa (XVI. yy) ve Şeyh Abdülcelil (XVI.-XVII yy) türbeleri içten ve dıştan sekizgen planlıdır. Diyarbakır türbelerinde görülen bir diğer plan şeması da kare plandır. Sultan Şücaeddin (XIII. yy), Şeyh Yusuf Hemedani (XV yy). Lala Bey (XV. - XVI. yy), Murlaza Paşa (1658), Harma Baba (XV. - XVI. yy), Sahabeler (1631-33), Karadeniz (Mir Seyyaf) (XIX. yy) ve Şeyh Muhammed Amidi (XIX. yy) türbeleri hem içten hem de dıştan kare planlıdır. incelediğimizeselerden Nasıruddevle Mansurve Eşi Sittü-nas Türbesi (1094), Hançeri Güzar Türbesi (VII. XVIII. yy), Halvet Baba Türbesi (VII. - XVIII. yy), Dabanoğlıı Türbesi (VII. - XVIII. yy) hem içten hem de dıştan dikdörtgen planlıdır. Dikdörtgen planlı türbeler genelde içten beşik tonoz, dışlan düz damla örtülüdür. Diyarbakır'daki Arap Şeyh Türbesi (VII. yy). Zübeyde ve Leyla Hanımlar Türbesi (1719) baldaken tarzda yapılmıştır Zübeyde ve Leyla Hanımlar Türbesi kare planlı olup dön ayağa oturan kemerlerle dışarı açılmaktadır. Zübeyde ve Leyla Hanımlar Türbesi batılılaşma döneminin özelliği olarak üzeri metal korkulukla kapatılmıştır Arap Şeyh Türbesi ise altıgen planlı olup ayaklara oturan sivri kemerlerle dışarı açılmaktadır Lala Bey ve Sultan Şücaeddin türbeleri sahip oldukları ce-nazelik katı uygulaması ile Selçuklu ve beylikler döneminde inşa edilen türbelerin geleneğini devam ettirmektedir. Nebi Camii arkasındaki Zübeyde ve Leyla Hanımlar Türbesi, üstünün açık bırakılması farklı bir uygulamadır. Özdemiroğlu Osman Paşa Türbesi (1585) kuzey tarafta bulunan kare planlı giriş bölümüne sahip tek örnektir Diyarbakır türbelerinin inşasında genelde düzgün kesme taş malzeme kullanılmıştır. Bunun nedeni bölgede bol miktarda taş malzemenin bulunmasıdır. Zincirkıran, Özdemiroğlu Osman Paşa, Sultan Şücaeddin, Sarı Saltık, Arap Şeyh, İskender Paşa türbeleri iki renkli düzgün kesme taş malzemeden inşa edilmiştir. Şeyh Abdülcelil, Şeyh Yusuf Hemedani, Zübeyde ve Leyla Hanımlar, Sahabeler, Murtaza Paşa, Şeyh Muhammed Amidi, Lala Bey, Hamza Baba, Dabanoğlu, İmam Akil ve Hançeri Güzar türbelerinde siyah renkli düzgün kesme bazalt taş kullanılmıştır. Nasıruddevlc Mansur ve Eşi Sitlünas, Karadeniz (Mir Seyyal") ve Halvet Baba türbelerinin inşasında ise kesme taş ve moloz taş birlikte kullanılmıştır. Taş malzeme aynı zamanda süslemelerde de karşımıza çıkmaktadır. Diyarbakır'daki türbelerin çoğunluğu Osmanlı dönemine aittir. Mervani ve Akkoyunhı dönemlerine ait birer örnek mevcuttur. Selçuklu dönemine ait olduğunu düşündüğümüz tek örnek ise Sultan Şücaeddin Türbesidir. Diyarbakır'daki türbeler ekseriyetle tek katlı olarak inşa edilmiştir. İki katlı inşa edilen ve mumyalık bölümüne ait olan iki örnek mevcuttur. Bunlar Sultan Şücaeddin ve Lala Bey türbeleridir. Türk türbe mimarisinde pek rastlanılmayan bir özellik olan merkezi kubbe ve iki yarım kubbe denemesinin Diyarbakır İskender Paşa 'Türbesi'nde görülmesi önemli bir özelliktir.(106) Mardin kapı Asrî Mezarlığı Diyarbakır’da Mardin Kapı Mezarlığı, daha çok kent merkezine hizmet veriyor olması nedeniyle bu kentte doğmuş, büyümüş ve yaşamış olan insanların toprağa verildiği bir mezarlıktır. Kentin asri mezarlığı olan ve aslında İşlevi ni tamamlamış bulunan Mardin kapı Mezarlığı’nda bugün ihata duvarları öncelikli olmak üzere, bakım çalışmaları her zaman yapılmaktadır. 152 Diyarbakır kenti bu kadar memişken, cenazeler daha çok kentin en büyük ve en eski cami olan Ulucami’den kaldır tabu eller üzerinde taşınarak Mardin kapı Mezarlığına yürüyerek götürülürdü Mardin kapı Mezarlığı’nda tespit edilen ilk mezar taşı 1594 yılında ikinci tespit edilen mezar taşı 1658 yılına aittir. 1795 yılından 1921’ekadar hemen her yıl bir ya da birkaç mezar bulunmuştur. Rızvanağa Mezarlığı Bu mezarlıkta çok sayıda sahabe (Hz. Muhammed’i görmüş onunla konuşmuş, arkadaşlık. ev ona inanmış Müslümanlar ve onların soyundan olanlar) yatmaktadır. Rızanağa Mezarlığı’nın yeri; Belediye Sarayı Adliye Sarayı, Kurt İsmail Paşa karşısı; Çamlıca’dan Kurt İsmail Paşa Camisi’ne kadar olan bölgedir. Çiftkapı -Urfa kapı arası genişliği vilayete işardır... Bu mezarlığın Urfa kapının solundan Hal’e doğru uzanan ve genişlik de DSİİ'ye kadar olan kısmı Müslüman Mezarlığı, bunun 100 m. Kadar gerisi de -Hristiyan mezarlığıdır. Ermeni Mezarlığı: Diyarbakır’da yaklaşık 250 yıllık tarihi olan Ermeni Mezarlığı Urfa kapı semtinde bulunmaktadır. 250 kişinin toprağa verilmiş olduğu Ermeni Mezarlığı bugün çok bakımsız bir durumda olan bu mezarlığın aslında güzel bir geçmişi vardır. Yüksek taş duvarlarla korunmasına karşın, bakımsızlıktan çöplüğe dönen mezarlık, yurtiçi ve yurtdışında yaşayan Ermeni ve Süryanilere ait mezarlardan oluşmaktadır. Ermeni Mezarlığı’nda yakını olanların mezarlığı ziyaret etmek istedikleri, ancak bakımsızlıktan bu mümkün olmamaktadır. Ancak hazine avcıları zaman zaman mezarlığı ziyaret etmektedir. Yahudi Mezarlıkları: Yahudi mezarlıklarının birisi Urfa kapıda, diğeri de Dağkapı’da olmak üzere Diyarbakır’da iki mezarlık vardır. Ancak 1934 yılından sonra bu mezarlıklar artık kullanılmamakta olup definler 1934-35 yılından sonra Yen ikapı mevkiindeki mezarlığa yapılmaya başlanmıştı. Aziziye ve Gürdoğan Mezarlıkları: Yıllarca fark edilmeyen ve defin metlerinin neredeyse tamamlandığı, bu nedenle kaderine terkedilmiş olan Aziziye ve Gürdoğan mezarlıklarının etrafına ihata duvarları örülmesi çalışmaları sürmektedir. Bu mezarlıklarda bakım- onarım çalışmaları tamamlandığında, buralar kentin doğal yeşil alanı olacak. Alipınar ve Şehitlik Mezarlıkları Defin hizmetlerinin tamamlandığı Alıpınar Mezarlığı ile Şehitlik Mezarlığımda temizleme ve ihata duvarı işlemleri Ali- pınar Mezarlığı’nın ara yolları betonlanarak çevre düzenlenmesi tamamlanmıştır (181) 153 KAYNAKLAR 1- Hasan Basri Konyar.Diyarbekir Yıllığı.Ulus Basımevi:1936 2- Ali Melek - Abdullah Demir, Dini Değerleri İle Diyarbakır, Diyarbakır Müftülüğü Yay., Diyarbakır, 2009. 3- Ö.Tellioğlu (ed):Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.Yıl.:1869-1905. cilt:4/208. 2/110 ,5/93.İstanbul.Acar matb.1999 4-- Maurice Bucaille.Kitab-ı Mukaddes,Kur’an ve Bilimİzmir.1981.s.133 5- Heyet, Peygamberler tarihi ansiklopedisi cilt: 1, Hakikat kitabevi, 6- Ahmet Cemil Akıncı Kısas-ı Enbiya.c:1. 7- Ethem Xemgin:Kürdistan’da Mitoloji ve Dini İnançlar.Doz yay.İst.2005.s.1856 8-M. Cengiz YıldızEğil-Ergani Halkının Dilinde Medfun Peygamberler 1.Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler,Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu.2010 9- Prof. Dr. Abdurrahman Acar. Diyarbakır’ın Sahabeyle İslamla Tanışması 1.Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler,Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu.2010 10- Yrd.Doç.Dr.Mehmet Azimli İlk İslam Fetihleri Bağlamında Diyarbakır’ın Fethine Katılan Sahabilerle İlgili Bazı Mülahazalar.Diyarbakır ve çevresinin Müslümanlaşma süreci.Çizgi ktb.2011 11-- Yrd. Doç. Dr. Hatip Yıldız. Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır Ve Sahabe.1.Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu.2008 12Yrd.Doç.Dr.Kenan Yakuboğlu,M.Salih Erpolat,Mustafa Sarıbıyık.Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır.Diyarbakır valiliği.Dicle Üniversitesi.2011 13-Mustafa Akif Tütenk.Kara-amid dergisi.Yıl2.Sayı.4.1960 14- http://www.kenthaber.com 15- Yrd. Doç. Dr. Hatip Yıldız. Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır ve Sahabe .1.Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler,Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu.2010 16-.Değer M ,Beysanoğlu:Ş.Diyarbakır’ folklorunda halk hekimliği San matb.Ank..1992.s.70 17- Gülsen Bas,Doç.Dr. Kadir Pektas. Diyarbakır’daki İslam Dönemi Mimarisinde SüslemeVan- Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı 2006 18-Mevlüt MergenDiyarbekirli Ahmed Mürşidi Nin Pendnamesi Ve M. Sait Mermutlu 04 Eylül 2012, Yeniyurt Gzt 19-Çiçek,ZA.Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü. Diyarbakır söz yay.2007. 20- M.Şefik Korkusuz.Tezkire-i Meşayihi Amid.Kent yay.İst.2004. 21-://www.forumalev.net/guneydogu-anadolu-bolgesi/263304-diyarbakir-turbeleri.html 22-Metin Sözen.Diyarbakır’da Türk Mimarisi.İst.1971.s.187 23-Yahya Erikli. Diyarbakırın Sahebe Fatihleri.Diy.2004.s.20,49,59 24-Yrd.Doç.Dr.İrfan Yıldız..Diyarbakır türbeleri.Diyarbakır Mimarisi.Diyarbakır Valiliği.2012..s.319 25- Prof. Dr. Ejder Okumuş Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde Diyarbakır. e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: VII, Nisan 2012 26- Dr.Murat Özaydın. Diyarbakır Tasavvuf Tarihinde Tarikatlar Abdurrahman Aktepe.Cihan yay.İst.2009.s.52 27-http://sudemle3.blogcu.com/3499347 28- http://www.salihekinci.com/pdf/Arabkend.pdf 29- Dr. Yaşar Kalafat Diyarbakır'da Ulu Kabirler: Diyanet İşleri Başkanlığı Arşiv Kayıtlarına Göre /. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 2004 30- Zeynel Abidin Çiçek.Diyarbakırın fethi ve kültürü.Diyarbakır 2007 31- Prof.Dr.Muhammed Çelik. Diyarbakır’da Sahabe Nesli .1.Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler,Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu.2010 2-:30 Mayıs 2009 www.diyarinsesi.org 33- Cihat Güzel Ergani İlçesinde Bulunan Kutsal Mekanlar Her Yönüyle Diyarbakır İlçeleri Editörler Kenan Haspolat Aysel Yılmaz.Uzman matb.İst.2013 34- Murat Özaydın Osmanlı Dönemi Diyarbakır’ında Nakşibendîlik.2.Nebiler Sahabiler,Azizler,Krallar Kenti Sempozyumu.2011 35- Hadâik-ul-Verdiye; s.273. http://kitap.mollacami.com/evliyalar/konu-3222.htm 36-- Murat Özaydın Osmanlı Dönemi Diyarbakır’ında Nakşibendîlik.2.Nebiler Sahabiler,Azizler,Krallar Kenti Sempozyumu.2011 154 37-- Mehmet Latif Demir,Yrd. Doç. Dr. Ali BoranOrtaçağ’dan Günümüze Eğil Ve Hani’deki Mimari Eserler yüksek Lisans Tezi . T.C.Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Van-2007 38-- Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır.2002s.36.Kazım Baykal. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler. Karacadağ dergisi.20 Haziran 1939.cilt ıı,sayfa 17 39-Abdülhamid Alkan,M.Ali Abakay Hani Kaymakamlığı.Hani-Taşlar Tanıktır.2005 40- //www.yesilkoytepecik.com/ 41- İrfan Yıldız Kulp’un Coğrafi Konumu Ve TarihçesiTarım Doğa Çevre Sempozyumu.Diyarbakır.2011 42- http://www.dogruhabergazetesi.com/masterdeneme.aspx?id=1956&haberid=123 43- Vefa Akdoğan. Danişmanprof.Dr.Abdullah TopçuoğluGüneydoğu'da Sosyal Yaşam:Diyarbakır Kulp Ilçesi Örneği. Yüksek Lisans Teziselçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsüsosyoloji Ana Bilim Dali Konya 2007 44- Zaman.8-3-2013 Aziz İstegün, İsmail Avcı - Dıyarbakır 45- Taşgın A:Diyarbakır Arkeoloji müzesinde Atak tarihine ait bir belge. 1.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu.2004.Diyarbakır.s:408 46- Basri Konyar.Diyarbekir Yıllığı.Ulus Basımevi.1936.c.III.s.358 47- Prof.Abdurraman Acar.Dünden Bugüne Atak kalesi Lice Sempoyumu.Artuklu ün yay ..Mardin.2012 48- Yaşar Parlak.Silvan.Ank.1997s.139 49- Nejat Satıcı.Silvan'ın Tarihi ve Turistik Mekanları.Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.Diyarbakır.2011.c.2 50- www.diyarinsesi.org.27-4-2013 51-25 Eylül 2012 www.diyarinsesi.org 52- Diyarbakır İl Yıllığı-1967.s.XIX. 53- Bejan Matur.Doğunun Kapısı Diyarbakır.DKSV yay.İst. 2009.s.240 54- Yrd.Doç.Dr.M.Salih Erpolat:Dünden Bugüne Erganideki ziyaret yerleri.Uluslararası Türk Dünyası İnanç merkezler, Kongresi.Türksev yay.Ank.2004.s.515 55- M.Ali Abakay.http://www.edebiyatdostlari.com/sehir-gezi-yazilari/914-sultan-suca-turbesi.html 56- İrfan Yıldız. Eğil.Diyarbakır valiliği-D.Ü.yay2012.s.59,71 57--Rahmi Hüseyin Ünal.Diyarbakır ilindeki bazı Türk-İslam Anıtları Üzerine Bir İnceleme. Atatürk Ün Basımevi.Erzurum.1975 58- Bayram Altan:Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri.İstanbul.1996.s:84 59-İrfan Yıldız.Diyarbakır Türbeleri.Diyarbakır Mimarisi.D.Ü.valilik yay.2012. 60-Prof.Dr.M.Mehdi İlhan:Diyarbakırın Türbe,yatır ve Mezarlıkları.İslam Dünyasında Mezarlıklar ve DEFİN Gelenekler.TTK..Ankara.1996.s.179 61- Nusret Aydın, Diyarbakır-Eğil Hükümdarları Tarihi, s, 88,89. 62--Bünyamin Ateş.Peygamberler Tarihi.YeniAsya yay.İst.2002.s.339,336 63-Prof.Dr.Nurettin Uzunoğlu.Peygamberler Tarihi.Zembil yay.İst.2005.s.180 64--http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahav 65- Rifat N.Bali:Diyarbakır YahudileriDiyarbakır Müze Şehir.s:368 66- Akıncı AC.:Peygamberler tarihi.6/522,416,147 67- Korkusuz Ş:Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.2003.s:151,23 68- 28 Eylül 2006 Kaynak: Radikal Yazan: Timur Soykan 69- Akıncı AC.:Peygamberler tarihi.6/522,416,147 70- Türkiye Diyanet Vakfı.İslam Ansiklopedisi.İst.1993. 8/481 71- Bayram Altan:Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri.İstanbul.1996.s:84 72- Mehmet Azimli.İslamın ilk fetih yıllarında Nusaybin ve klasik İslam kaynaklarına göre Nusaybin’in fethi.Makalelerle Mardin.I İbrahim Özcoşar(ed).İst.2007.s.157 73- www.malatya.gov.tr 74- Celal Çayır. Manevi Bir Değer Olarak Hz. Süleyman Ve Haziresi 2. Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu. 2011 75-. Zeynel Abidin Çiçek,Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü, Diyarbakır, 2007.s.21 76- Ahmet Demir:İslamın Anadoluya Gelişi.2004s:109 155 77-Cuma Karan:Diyar- bekr ve Müslümanlarca Fethi.Yüksek Lisans tezi.2003.Diyarbakır.s:84 78-- Zeki Dilek.Lice.Diyarbakır.2002s.36 79- www.Kenthaber.com 80-Vakidi:Tarihu Fütuhul’Cezire ve ‘l Habur ve Diyarbekir ve’l Irak. Thk:Abdülaziz Fayyad,Herfuş,Daru’lBeşair,Dimaşk.1417&1996 s.197 81-Prof.Dr .Abdurrahman Acar.Dünden bugüne Atak kalesi Dünden bugüne Lice Sempozyumu.2008.s.17,32 82- Naci Akdemir.Kocaköy.Kocaköy kaymakamlık yayını..2008.s.27 83-.2000’e beş kala Diyarbakır.Diyarbakır valiliği.1995.s.394 84-. www.kulpmerkezilkogretimokulu Âdem Karakuş ve Erkan Göngörmüş’.Kulp.2001.yüksek lisans tezi.Dicle Ün.Eğitim Fak. 85- Dilek Z.Lice.Diyarbakır.2002s.36 86- Baykal. K.Diyarbakır hakkında yapılan etüdler.Karacadağ dergisi.20 Haziran 1939.cilt II,sayfa 17 87- Beysanoğlu Ş.Kuruluşundan günümüze kadar Diyarbakır tarihi.Diyarbakır Müze Şehir.YKY yay.İst.1999.s.50 88- http://terkanlilardernegi.com/ 89-.www.vikipedi.org 90- Murat Bozdoğan, Hamdullah Işık. Kaplıcalar Diyarı Çermik 2012. s. 49 91- Osman İçli – İlkha 03 Ağustos 2012 92-- M. S. Erpolat. Dünden Bugüne Ergani’deki Ziyaret Yerleri. Uluslararası Türk Dünyası İnanç Merkezler Kongresi. Ankara. Türksev yay. 2004. s:517,528 93-Müslüm Üzülmez.Çayöünden Erganiye Uzun Bir Yürüyüş.İst.2005.s.74,268 94- www.kenthaber.com 95- http://www.gezikitap.com/ 96-- Beysanoğlu, Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt, Sf.271 97-Evliya Çelebi Seyahatnamesi, c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını 98- Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay.İst.2003.s.255 ‘ 99- Hayri Yoldaş. Celal Güzelses. Diyarbakır.2005.s.6 100-.M.Değer ,Beysanoğlu:Ş.Diyarbakır’ folklorunda halk hekimliği San matb.Ank..1992.s.70 101-Yılmaz N. Z. XVII. Yüzyılda Diyarbakır’da Nakşibendiyye Osmanlı Araştırmaları Vakfı. 102-Beysanaoğlu Ş:Diyarbakır’da gömülü meşhur adamlar. Neyir matb.Ankara.1985.s.9,10,95,101 103- Beysanoğlu Ş..Diyarbakırlı Fikir ve sanat adamları.San matb.Ankara.1967.2/s.190 104- Parlatır İ..Süleyman Nazif.Müze Şehir.YKY yay.İst.1999.s.313 105- Ahmet Taşğın Tez Danışmanı Prof. Dr. Münir Koştaş Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Ve Din Bilimleri (Din Sosyolojisi) Anabilim Dalı Diyarbakır Ve Çevresindeki Türkmen Alevilerinde Dini Hayat Doktora Tezi Ankara-2003 106--Yrd.Doç.Drİrfan Yıldız .Diyarbakır türbeleri.Diyarbakır Mimarisi.Diyarbakır Valiliği.2012..s.319 107- Dr.Emrullah Güney.Diyarbakır ve yöresinde Doğa-Kültür Turizmi.Diyarbakır.1991.s..45 108- Eroğlu MŞ. Arabkendi. Kent yay. İst. 2004. s:30 156 109- Bünyamin Erul. İlk Hadis Belgesi Hemmam’ın sahifesi. Diyanet Vakfı Yay. Ank. 2009. s. 259 110- Abdurrahman Acar: Vakidi’ye Göre Amid Şehrinin Fethi. D. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi. c 1999. cilt: 1, s: 199 111- Beysanoğlu, Şevket.Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır”, Cilt-1 s:155-156 112- Resul Çoban D.Ünv. İlahiyat Fak. Diyarbakır / 2004 HZ. SÜLEYMAN CAMİİ(Lisans Tezi 113- Yrd Doç. Dr. Ahmet Akgüç, Diyarbakır Cami Hazirelerinde Ulular ve Paşalar, Birinci Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti, Diyarbakır Sempozyumu, 2009. 114- Prof.Dr.M.Mehdi İlhan, Diyarbakır’ın Türbe, Yatır ve Mezarlıkları, İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekler, TTK., Ankara, 1996, s.179. 115- Abdülgani Fahri Bulduk, Diyarbakır Valileri, yayına hazırlayanlar: Eyyüp Tanriverdi. Ahmet Taşğın. Medrese yay. Ankara, 2007. 116- Yaşar Parlak.Silvan.Ank.1997. 117-Demir A..İslamın Anadoluya gelişi.Kent yay.2.baskı.İst.2008 s.114,109 118- Satıcı N.Silvan.Diyarbakır’da tarım Doğa ve Çevre sempozyumu.1-3 Haziran 2010 119- M Şefik Korkusuz:.Diyarbekir Velileri.I-II.Kent yay.İst.2004.s.178 120- Diyarbakır İl Yıllığı-1967.s.275 121-Şevket Beysanoğlu:Diyarbakır’da Gömülü Meşhur Adamlar.Neyir matb.Ank.1985. 122- İbrahim Sarı:Şehrimiz Diyarbakır.Büyükşehir belediye yay.1999.s.123 123- Diyarbakır İl Yıllığı 1967.Diyarbakır valiliği.s.193 124-Sadıkov Hasanbala:Gence’den Amid’e:Harezmşah Celaleddin’in ölüm yolu.1.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu.2004.Diyarbakır.s:123. 125-Şevket Beysanoğlu:Diyarbakırım.1986.II/246 126- Abdurrahim Tufantöz.Ortaçağda Diyarbekir Aça yayAnk.2005.s.1.65 127- Şevket Beysanoğlu Diyarbakır Tarihi. II/453 128- Yrd.DoçDr.Kenan Ziya Taş,Cenk Yolcu:Ergani Tarihi ve Tarihi Eserleri.D.Ü.Eğitim Fak.Mezuniyet tez.Diyarbakır.s.1995.s.8 129-- Yrd.Doç.Dr.Fatma Meral Halifeoğlu, Diyarbakır Suriçi’nde Yer Alan Mescitler 1.Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Sempozyumu. 130-Prof.Dr.M.Mehdi İlhan, Diyarbakır’ın Türbe, Yatır ve Mezarlıkları, İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekler, TTK., Ankara, 1996, s.179. 131- Hür Mahmut Yücer :Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19.Yüzyıl).İnsan yay.İst.2004 132- Muhsine Helimoğlu Yavuz .Diyarbakır efsaneleri.Çağ yay.İst.s.273 133- Bayram Altan:Türkiyede dini ziyaret yerleri.1996.s:222,224 134-Şevket Beysanoğlu:Diyarbakır Folklorunda Geleneler-Görenekler-Adet matb.Ank.1995.s28 135- Zeynel Abidin Çiçek:Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü..2007.s.12) 136- Şerafettin Güneli:Ergani.1966.s:17).(Enver Atılgan,Y Hekimoğlu Ergai.Ank.1967 ve İnanmalar.San 157 137--Sarısu. A.Mustafa Kemal paşa Kulpta .Kara Amid dergisi.Atatürk Yılında Diyarbakır.s52,.54 138- Beysanoğlu Ş.:M.kemal Atatürk’ün Diyarbakır’daki Kafkas cephesi Komutanlığı. Atatürk Araştırma merkezi dergisi.c.II.Mart 1986.sayı.5 s.496 139-www.diyarinsesi.org..3.Mayıs 2013 140-Mirze Çelik.Foyoğraflarla Kulp.Gün matb.İst.2011 141- Metin Sözen.Diyabakır’da Türk Mimarisi.Gün matb.İst.1971. 142-1973 Diyarbakır İl Yıllığı 143- Ayhan Karakaş Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi KMÜ Sosyal ve Ekonomık Araştırmalar Dergısi 14 (23): 5-18, 2012 144- Vefa Akdogan Prof.Dr.Abdullah Topçuoglu. Güneydogu’da Sosyal Yasam: (Diyarbakır’ın Kulp_ilçesi Örnegi)T. C.Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Ana Bilim DalıYüksek Lisans TeziKonya 2007 145-Çınar Kaymakamlığı.Çınar.2000 146-M.Mirze Çelik.Fotoğrfalarda Kulp.2010 147- Dr.Murat Özaydın.Abdurrahman Aktepe.Cihan yay.İst.2009.s.94 148- Yener Öztürk. İslamî İlimler Alanında Ün Yapmış Diyarbakırlı Alimler 1.Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu.Diyarbakır.2010 149- Dr.Kenan Erzurum.Fotoğraflarla Diyarbakır ve Kültü Varlıkları Bahçeşehir ün yay.İst.2012 150- Muhsine Helimoğlu Yavuz.Diyarbakır Efsaneleri.Cumhuriyet kitapları.İst.2007 151- Doç. Dr. Murat Akgündüz .Diyarbakır’da Sahâbe İzleri. 1.Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu.Diyarbakır.2010 152- Yrd Doç. Dr. Ahmet Akgüç.Diyarbakır Cami Hazirelerinde Ulular Ve Paşalar. 1.Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu.Diyarbakır.2010 153- Z.Abidin Çiçek.Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü.Diyarbakırsöz. 2007.s.113,114,115 154-- M Şefik Korkusuz:.Diyarbekir Velileri.I-II.Kent yay.İst.2004.s.178 155- Zeynel Abidin Çiçek.Diyarbakırın fethi ve kültürü.Diyarbakır 2007 156- Dr.Murat Özaydın. Diyarbakır Tasavvuf Tarihinde Tarikatlar yay.İst.2009.s.52 157- M.Şefik Korkusuz.Tezkire-i Meşayihi Amid.Kent yay.İst.2004. Abdurrahman Aktepe.Cihan 158-http://sudemle3.blogcu.com/3499347 159- Ö.Tellioğlu (ed):Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.Yıl.:1869-1905. cilt:4/208. 2/110 ,5/93.İstanbul.Acar matb.1999 160-Yılmaz N. Z. XVII. Yüzyılda Diyarbakır’da Nakşibendiyye Osmanlı Araştırmaları Vakfı. 161- Ali Melek - Abdullah Demir, Dini Değerleri İle Diyarbakır, Diyarbakır Müftülüğü Yay., Diyarbakır, 2009 162- Metin Songür. Diyarbakır merkezde bulunan türbeler 1 -25 Kasım -30 Aralık.2013 Güneydoğu Güncel gzt 163- Alpay Bizbirlik 16. Yüzyıl Ortalarında Diyarbakır Beylerbeyliği'nde Vakıflar ,TTK yay. 2002 164- www. Kenthaber.com 165- M.Şefik Korkusuz.Diyarbekir Velileri.Kent yay.İst.2004. 211-212-213 166- Ali Kılcı.Diyarbakır’ın vakıf mimari eserleri ve vakıfları üzerine bazı notlar. Diyarbakır Mimarisi. Diyarbakır valiliği.Diyarbakır.1011.s.19 158 167- Şevket Beysanoğlı.Anıtlatı ve Kitabeleri iler Diyarbakır Tarihi.Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.2003.c.2. s.705 168- Orhan Cezmi Tuncer .Diyarbakır Sur İçi Anıtları İle Köşkler yay.Ank.2012.s.335,341,347,351,353,357,359,363 169- Dr.Yaşar Kalafat Diyarbakır'da Ulu Kabirler: Diyanet İşleri Başkanlığı Arşiv (168)ayıtlarına Göre.Diyarbakır Sempozyumu.2004 ve Bağevleri.DBB 170- M.Şefik Korkusuz.Tezkire-i meşayihi Amid.Kent yay.İst.2004.s.212 171-.Z.Abidin Çiçek.Diyarbakır’ın fethi,Tarihi ve Kültürü.Diyarbakır.2007.s.135 172- Zübeyde Kırmızı.Anid-i Nur.Diyarbakır Büyükşehir belediye yay.İst.2009.. 173- Şevket Beysanoğlu:Diyarbakır’da Gömülü Meşhur Adamlar.Neyir matb.Ank.1985.s.101 174- Prof.Dr.M.Mehdi İlhan:Diyarbakırın Türbe,yatır ve Mezarlıkları.İslam Dünyasında Mezarlıklar ve DEFİN Gelenekler.TTK..Ankara.1996.s.179 175- Yrd Doç. Dr. Ahmet Akgüç. Diyarbakır Cami Hazirelerinde Ulular Ve Paşalar Birinci Nebiler sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır sempozyumu.2009 178- Orhan Cezmi Tuncer.Diyarbakır Sur içi Anıtları ile Köşkler ve Bağevleri.DBB yay.2012 179- Nevin Soyukaya- Ercan Alpay - Fatma Kaya - Elif Hanar - Şeref Yumruk-Zafer Han -Orhan Balsak – Diyarbakır Kültür envanteri-1.Diyarbakır Valiliği.2012 180- Pınar Gürhan.Diyarbakır Valiliği.Diyarbakır cami ve kiliseleri.2012 181- İhsan Işık(ed).Diyarbakır ansiklopedisi.Elvan yay.Ank.2013.3/374-375 182- İhsan Işık(ed).Diyarbakır ansiklopedisi.Elvan yay.Ank.2013.3/119 183- Mevlüt Mergen Peygamberler ve Sahabeler Şehri Sevdam Diyarbekir (Anılar ve Şiirler) Yelkovan yay.Ank.2014 184- M.Mergen.Sarı Saltuk,İbrahim Gülşeni ve Diyarbakır .http://ozdiyarbakirgazetesi.com/index.php/home/yazi/228. 1 159 1.BÖLÜM DİYARBAKIR İLÇE TÜRBELERİ 160 DİYARBAKIR İLÇE TÜRBELERİ Prof.Dr.Kenan Haspolat BİSMİL İLÇESİ Şeyh Muhammed El-Arabkendî (Tanrıkulu) Bismil ilçesi Tepe beldesi Arabkendi köyünde medfudur .Şeyh Muhammed, 1911 yılında Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlıArabkent (Bayındır) köyünde dünyaya geldi. Babası Arabkent’te medfun bulunan Seyyid Yusuf’dur. O da Seyit Muhammed’in oğludur. O da Seyyid Zinnun’un oğludur. O da Şeyh Muhammed’in oğludur.Dede Şeyh Muhammed ,Batman’ın Gercüş ilçesine bağlı Bağas köyünde medfundur. Kabri günümüzde belli olup halen ziyaret edilmektedir. Soyu, o yöre halkı arasında meşhur “Bubi” ye ulaşır. Bubi’ninseyyid olduğu halk arasında yaygın olarak bilinmektedir. Babası, o daha çok küçük iken vefat etmiştir. Annesi Rabia hatun Diyarbakır’ın Bismil iliçesine bağlı Mirza bey(Mirzabega) köyünden Şeyh Abdulkadir’in kızıdır.Şeyh Abdulkadir Şeyh Abdurrahman’ın kardeşidir. Anne tarafı meşhur ve bilinen bir aileye (1)(2) mensuptur.yaşında vefat eder (28) (108) Arabkendi Türbesi 161 Tekkesi Mezarı: 162 Bismil Ziyarettepe-Şeyh Muhammed Bismil Derbent köyü Pir Acem ziyareti(Müze md) Kamışlı köyü ziyareti-1940(Müze md) 163 ÇERMİK İLÇESİ Çermik.Hacı Baba türbesi Hacı baba türbesi-Siverek yolu üzerindedir.Şeyh Fevzinin babasının halifesidir. Hacı Baba türbesi Çermik Aşağı şeyhler | İlçenin kuzeyinde bulunan Aşağışeyhler köyü1424 yılında kurulmuştur. Çaldıran Savaşı sonrasındaBağdat’tan göç eden Peygamberimizin soyundan olan Zeynelabidin Hazretleri’nin çocukları tarafından kurulmuştur. Çermik’e göç eden Zeynelabidin Hazretleri’nin çocuklarından Şeyh Bekir Aşağışeyhler köyüne, Şeyh Caferi Sıddık Çüngüş’ün Yukarışeyhler Beldesine ve Şeyh Abbası Sıddık ise Şeyhandede Köyüne yerleşerek bu üç köyün kurulmasını sağlamışlardır.İlçe merkezine 8 km uzaklıktadır(3) Şeyh Fevzi Türbesi (Çermik) Diyarbakır, Çermik ilçesi Tepe Mahallesi, Heykel Önü Mezarlığı’nda Şeyh fevzi’nin türbesi bulunmaktadır. Hz.Muhammed’in seceresinde 25.kuşağının 14.halkası olan Sin ve Seydost torunlarından olan Şeyh Fevzi’nin (1931-1978) türbesinin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Halk tarafından ziyaret edilmektedir. Şeyh Fevzi 164 Seyyid (Hz.Muhammed’in torunu) silsilesinin, 25 kuşağındandır. Silsilenin 14.halkası olan “Sin ve Seydoş” torunlarındandır. Ataları, 13.yüzyıl başlarında Bağdat’tan gelerek, Mardin!in Derik İlçesine bağlı Kümtere Köyüne yerleşmişlerdir. Şeyh Feyzi 1931 yılında bu köyde doğmuştur. Abdulhalim bin Seyyid Emin’in oğludur. Yedi erkek kardeşin dördüncüsüdür. Henüz Yedi yaşında iken geçirdiği rahatsızlık sonucu gözlerini kaybetmiştir. Amâ olmasına rağmen, Kur’an eğitimini almış ve “Hafız Kur’an” olarak kendini yetiştirmiştir. Bölgenin en büyük Seyyid Aşireti; “Mala Bub” a mensup olan Şeyh Feyzi; Babası Seyyid Abdulhalim’ in 1946 yıllında Çermik’e gelerek belli bir süre ikamet etmesi üzerine, buradan evlenmiş artık geri dönmemiştir. Bilgisi, ahlakı, hoşgörüsü ve muhabbeti ile yöre halkının sevgi ve saygısına mazhar olmuş bir zat idi. İlim, irfan ve takva sahibi olan Şeyh Feyzi, maneviyattın aynasıydı. Mübarek gün ve gecelerde cemaatini toplayarak, zikir ve ibadet ederdi. Düşkünlerin, biçarelerin, mazlumların dert babasıydı. 1978 yılında Çermik’te vefat eden Şeyh Feyzi; İlçede, Tepe Mahallesi “Heykel önü“ Kabristanında metfundur. Türbesi, Cuma akşamları ve kutsal günlerde halk tarafından ziyaret edilmektedir. Seyhandede Köyü Ziyareti/Çermik Diyarbakır Çermik ilçesi Seyhandede Köyü’nde türbesi bulunan kişinin yaşadığı dönem ve yaşamı ile ilgili yeterli bir bilgi bulunmamaktadır. Sultan IV.Murad döneminde yaşadığı sanılmaktadır. Türbe basit bir yapı olup, halk tarafından ziyaret edilmektedir. Seyhandede Köyü yakınlarında bulunan ve bu kişiye ait olduğu söylenen değirmen taşı da bölge halkı tarafından kutsal sayılmaktadır. Yöredeki bir inanışa göre Türbede gömülü olan kişinin savaş zamanında bu değirmen taşına binerek savaşırmış.(7) 165 ÇINAR İLÇESİ Şeyh Abdurrahman Aktepi Diyarbakır Çınar’da Alatosun köyü türbesi,Aktepe Şeyh Hasan-i Nürani türbesi,Altınaakar köyünde bir türbe(Şeyh Kasım) dini mekanlardır.Çınar Aktepe köyünde Şeyh Hasan nurani'nin büyük evladı olan Şeyh Abdurrahman Aktepi 1854-1910 yılları arasında yaşamıştır.Çınar Aktepe geçen asırda İslami bir üniversite hükmündeydi.Burada bir cami minaresi ve medrese kalıntısı ile medrese öğrencilerinin (80 öğrenci) mezarı bulunmaktadır. Minare 850 yılında yapılmıştır.Öğrenciler veba salgını sonucu vefat etmişlerdir.Şeyh Abdurrahman'ın eserlerinden başlıcaları şunlardır: “Revdün Neim” Divana Ruhi, Kitabül Ebriz, Keşfül Zelam, Diyarbakır'a Özgü Takvim, Astronomi, (bir diğer astronomi eserinin çevirisini yapmıştır) Fıkıh, Arapça Gramer, Hastalıklar İçin Şifa Kitabı, Eserleri arasında öne çıkan Revdül Neim eserinde peygamberimizin özellikleri ile onun miraca çıkışı konu edinmektedir. Manzum olan kitap 360 sayfadır, Hicri 1302 yılında kaleme alınmıştır. Diğer Kürtçe eseri ise Diwana Ruhi’dir. Bu eser Şeyh Abdurrahman’ın şiirlerinden oluşmaktadır. Tüm bunların yanında Keşfül Zelam 35, Kitabül Ebris ise 81 sayfadan oluşmaktadır. Ayrıca astronomi ile ilgili eseri hazırlarken ceviz ağacından dünya şeklinde bir küre hazırlamış ve bu küre halen sağlam olarak durmaktadır.. (4) (Abdurrahman Aktepenin 1800’lü yıllara ait küresi) 166 Aktepe türbesi Abdurrahman Aktepe ve kardeşi Muhammed Can Şeyh Muhammed Cân-İ Aktepe Şeyh Hasan-i Nurânî'nin oğlu olan şeyh Muhammed Can, (h. 1274/m.l857) yılında Diyarbakır'a bağlı Aktepe köyünde dünyaya gelmiştir. Mahlası "Haki" dir. Halk arasında da "Şeyh Şame" diye meşhur olmuştur. Şeyh Muhammed Can, ilim tahsilini önce babasının yanında, basınının vefatından sonra ise abisi ve mürşidi olan Şeyh Abdurrahman-i Aktepe'nin yanında tamamlar. Şeyh Muhammed Can, ilimden sonra, tasavvuf! amelini de abisinin yanında tamamlayarak hilafet alır. Ancak abisi Şeyh Abdurrahman kendisine; "Her ne kadar sana hilafet veriyorsam da, halkın arasında 167 dedikodu çıkmasına mahal vermemek için sen Şam'a git ve Mevlana Halitgillerden icaze-ni al, bu daha iyi ve isabetli olur." buyurmuştur. Bunun üzerine Şam'a giden Şeyh Muhammed Can, kısa bir zan içinde oradan da hilafeti layıkıyla alarak geri döner. Bu hadiseden dolayı Şeyh Muhammed'e halk arasında "Şeyh Şame" diye hitap edilirdi. Şeyh Muhammed Can, abisi ve şeyhi Şeyh Abdurrah-man'm vefatından sonra, Aktepe'de mederesedeki öğrencilere ders vermeye başlar ve tüm sorumlulukları üzerine alır. Şeyh Muhammed Can hayatında bir evlilik yapar ve bu evlilikten 3 erkek 4 kız çocuğu olur, hanımının adı Halime, çocuklarının isimleri ise sırasıyla; Muhammed Hasib, Zübeyde, Belkıs, Sümbülazar ve Amber'dir. Şeyh Muhammed Can, ömründe bir kez hacca gitmiş ve ardından 4 halîfe ve 2 eser bırakmıştır. Şeyhin halîfelerinin isimleri şunlardır; 1). Şeyh Hasib (Şeyh Muhammed Çan'ın oğludur.) 2) Muhammed Reşid-i Şeyh Selameta 3) Hani'li Şeyh Fettah 4) Şeyh Mustafa (Terkan'm Cırnık köyündendir.) Eserlerine gelince; 1) Leylâ-u Mecnûn: Bu eser Kürtçe olarak kaleme alınmış, 1308 tarihli bir eser olup, Mesnevi tarzında yazılmış 200 küsur sayfadan oluşan bir eserdir. Eser aynı zamanda Avrupa'da basılmıştır. 2) Sarf ve Nahiv: Arap Dili ve Belagatı hakkında malumatlar veren dilin incelikleri anlatan bir eserdir(5) Diyarbakır’dan Çınara Kadar Omuzlarda Giden Cenaze Üzerinde yaşadığımız şu mübarek topraklar bizden önceleri öylesine haruikulade kişiler ve olaylara sahne olmuş ki, bunlar nesilden, nesile, dilden dile intikal ederek ta günümüze kadar gelmiştir..Her anlatan bir aşka şekilde anlattığı için de bu insanlar ve yaşadıkları olaylar efsaneleşmiştir. Sözün doğrusu ancak Hazreti Allah bilir, kulların bildikleri dediğimiz gibi giderek şekil değiştirmiş ve doğrusu anlatıların içinde saklı kalmıştır. Bu gün sizlere anlatacağımız bir efsne kişidir ve hayatı hakkında çeşitli anlatımlar vardır. Biz, programımız gereği efsane olarak olayı ele alacak ve halkın anlattığını anlatacağız. Anlatacağımız kişi şu anda türbesi Çınar’ın Aktepe köyünde bulunan ve o köye isimine veren Şeyh Abdurrahman Aktepe’dir. Ne zaman giderseniz gidiniz türbesinden ziyaretçiler eksik değildir. Şimdi halk bu zat hakkında neler söylüyor, nasıl efsaneleştiriyor anlatırken olayı ona bakalım: Derler ki, şeyhin hanımı güzellerden bir güzel imiş.. Öylesine güzel imiş ki, bununla övünür ve her gün şeyhe sorarmış: “Benden daha güzeli var mı” diye. Günlerden bir gün yine şeyhe aynı soruyu sorunca şeyh 168 gülerek: “Cuma günü hutbeden önce hücreme gel, orada görürsün” demiş..Kadın Cuma günü hücreye gidince görmüş ki, kendisinden çok güzel bir kız kocasının hücresinde duruyor.. Gördüğü karşısında ne yapacağını şaşıran kadın hemen bayılıp düşüyor.. uyandığında iki kızını da alıp atına binerek baba evine dönüyor. VE babası Şeyh kasım’a durumu anlatıyor. Babası dese de kızım o perilerden bir kızla evlidir dinletemez ve kızını geri gönderemez.. Şeyh Abdurrahman “bari gidip kızlarımı alıp getireyim” demiş. Ve istemiş hanımından kızlarını.. Çocuklardan birisi babasıyla dönmeyi kabul etmiş diğeri annesinden ayrılamamış..Annesinin yanında kalan kızın adı da Rukiye imiş.Şeyh Rukiyye’ye kızar ve “inşaallah dünyaya karışamayasın” der.. bu sözün anlamı inşallah hep bekar kalasın evlenemeyesindir. Güzelliği annesine benzeyen Rukiyye büyüyünce dayısının oğluna gelin gitmiş.. Gel gör ki baba bedduası vardır.. bu beddua ona kocasının yaklaştıramıyor ve öylece yan yana oldukları halde birbirlerine hasret kalıyorlar Ve Rukiyye bakire olarak ruhunu teslim ediyor. Şeyh Abdurrahmn’ın kerametleri çoktur ve hep anlatılır. Bunlardan birisi de geceleri düşmanlarla savaşmak üzere gidermiş. Giderken beyazlara bürünür, sakalı beyazdır, atının rengi de beyazdır.. beyazlarla bürülü olarak gider.. Dönerken bunun tam tersi siyahlara bürülü olarak dönermiş.. Sakalı siyah, atı siyah, elbisesi siyah. soyunmaktadır. Vücudundaki yarasını hizmetine bakan görmüştür. Bu bir kılıç yarasıdır ve hayli derindir.. Sırrı ortaya çıkınca şeyh fazla yaşayamaz vefat eder.. Şeyh Muhammed Can’da Şeyh Abdurrahman’ın kardeşiymiş.. Mezarları yan yanadır. Şeyh Muhammed Can Diyarbakır vefat dere, cenazesini Aktepe’ye getirilerken yolda Göksu taşımış.. Geri dönmek istemişler. Fakat cenaze kendisini taşıyanları ileriye doğru sürüklemiş. Ve ırmağa girmişler.. Irmağın derhal çekilip insanların izlerine kadar inip geçit vermiş. Ve bunu şeyhin kerametine bağlamışlar Bu iki kardeşin babaları Şeyh Hasan nurani’de Buhara’dan gelmiş. Diyarbakır’da medrese okuyormuş. Zayıf ve çelimsiz imiş. Arkadaşları böle zayıf olunca dnu aralarına bir türlü almazlarmış. Medreselerde işler nöbetleşe yapılır.. Çamaşırdır, yeketüir, temizliktir. Bir de buralarda damlar toprak olduğu için loğlama vardır, kar yağarsa kürekle karları atma vardır. Böyle olunca damı loğlama sırası ona gelmiş. Loğ taşı büyük ve ağırdır. Çocuk ise zayıftır. Ayrıca yağmurda yağıyor.. Çocuk bir saçağın altına saklanayım, yağmur durasıya kadar diye niyetlenmiş ve saçağın yanına geldiğinde bir de baksa ki, loğ kendi kendine bir o yana, bir bu yana gidip geliyor, dam loğlanıyor. Arkadaşları bunu görünce “sen keramet ehlisin demişler” ve o(na büyük saygı göstermişler.. Cuma akşamları çok fazla ziyaretçisinin olduğu bu ziyaret senede bir gün binlerce insanın katılımıyla Şeyh Hasan Nurani’nin türbesi önünde büyük bir şölene dönüşür bu ziyaretler.M.Mergen 169 Aktepe Şeyh Hasan Nurani Türbesi(6) Alatosun köyü türbesi (6) 170 Seyit Şeyh İbrahim (1699-1779) 171 Seyid Şeyh Nurullah’ın oğlu 172 Altınakar türbesi 173 Şeyh Hasan-İ Nûrânî (8) Adı Hasan, lakabı Nûrâni'dir. Şeyh Hasan (k.s.) hazretleri, Garzan bölgesinin Koh köyünde (Bu köy, Veysel Kara-ni'ye yakın bir köydür). 1201/1786) tarihinde dünyaya gelmiştir. Babasının adı İshak, dedesinin adı, Suvar'dır. Şeyh Hasan'm ailesi önceleri Hakkari taraflarında yaşarken, çeşitli olaylar sebebiyle dedelerinden birinin memleketi terk ederek Garzan bölgesine yerleşir, Şeyh Hasan'da burada dünyaya gelir. Şeyh Hasan ilim tahsilini yörede meşhur olan. alimlerden, Molla Halil-i Siirti ve Salih Sibkî'nin yanında yapar. İlim hocalarından olan Salih Sibkî, aynı zamanda Nakşbendî Meşayihinden Şeyh Halid-i Cezerî'nin halîfesi olduğundan, Şeyh Hasan, tasavvufi amelini de onu yanında yapar ve bu şekilde hem ilim ve hem de tarikat icazesini Şeyh Salih Sibkî'den alma şerefine ulaşır. Şeyh Hasan yaklaşık 35 yaşlarında iken Şeyh Salih Sibkî'nin halîfesi olur. Şeyh Hasan'm üstün kabiliyetini bilen hocası Şeyh Salih Efendi, o dönemde Osmanlı tahtında bulunan ve kendisi ile arası çok iyi olan Sultan Abdülmecid Han'a yazdığı bir mektup vasıtasıyla talebesinden bahseder, bunun üzerine Abdülmecid Han, Diyarbakır iline bağlı çok eski ve tarihi bir köy olan Aktepe köyü arazisinden 52 parselin tapusunu şeyhe hibe eder ve ayrıca bir tekke ve medrese kurmaları içinde emir verir, her türlü imkanı seferber eder, bu gelişmelerden sonra Şeyh Hasan Efendi Aktepe'ye yerleşir ve irşada başlar. Halk arasında bu rivayet meşhurdur. Denilir ki; o dönemlerde Aktepe köyü ve civarındaki köyler İslami açıdan gayet cahil olduklarından ve Şeyh Hasan Efendi'nin oraya yerleşip mükemmel bir eğitim ve irşad vazifesinin ardından adeta orasının nurlanması ve ayrı bir güzelliğe bürünmesi ile kendilerine "Nurânî" lakabı verilmiştir Aslında bu rivayet yabana atılır ve gerçeklerden uzak, hayal ürünü bir anlatım olmaktan çok uzak ve gerçeklerle ör-tüşen bir mana içermektedir. Çünkü Şeyh Hasan Efendi, bizzat şeyhi, şeyh Salih Sibkî'nin emir ve telkinleriyle bu bölgeye gelmiş irşad ve eğitim faaliyetlerine başlamıştır. Şeyh Hasan Efendi, kendi geçimini, tekke ve medresenin her türlü ihtiyacını kendilerine sultan tarafından verilen arazileri ekerek temin etmekteydi. Şeyh Hasan Efendi'ye yaptığı ilmi ve manevi hizmetlerine karşılık olarak, Sultan Abdülmecid Han tarafından bir sancak ve çeşitli hediyeler gönderilir(8) 174 Şeyh Ahmet Türbesi Türbe, Çınar İlçesi Meydan köyündedir. Türbede Şeyh Ahmet, hanımı Ferda ve oğulları Şeyh Vecik ve Şeyh Macid medfundur. Türbe, 1950’li yıllarda Şeyh Ahmet’in oğlu Nesih tarafından yaptırılmıştır. Köşeli taşlarlardan yapılı türbe yuvarlak ve kubbeli olup Osmanlı mimari sitilindedir. Şeyh Ahmet, Çevrede büyük bir din alimi ve tarikat şeyhi olarak tanınmaktadır. Pîr İbrahim Ziyareti Çınar kasabasının 6 km. Güneydoğusunda, Göksu Çayının doğu kıyısında, oldukça yüksek bir mağaradadır. Buraya, ancak bir kişinin tırmanabileceği, özel olarak yapılmış ince bir yoldan varılır. Yatırın bulunduğu mağara 30 metre yüksekliktedir. Kalker olan büyük ve yüksek bir kaya parçası oyularak meydana getirilmiştir. Pîr İbrahim'in taştan yapılmış mezarı mağaranın orta kısmındadır. Üstü yeşil bir örtüyle örtülmüştür. Kimliği hakkında bir bilgi edinilememiştir.198 Şeyh Kasım el-Hadi el-Toğari “Şeyh Kasım (Altun AKARLI) aslen Şırnak’ın Derşev köyündendir. Gençliğinde Çınar’ın Aktepe köyüne gelip yerleşmiştir. Burada Şeyh Hasan Nurani’nin yetişmiş ve onun halifesi olmuştur. Nakşibendi tarikatına mensup olan Şeyh Kasım iyi bir alim idi. “199 Şeyh Kasım Enveri Türbesi: Müftülüğe sor bu türbe farklı mı, neden yazıda yok Türbe. Diyarbakır ili Çınar İlçesi Altınakar köyündedir. Türbede Şeyh Kasım ve oğulları Şeyh Mııhammed Neytullah ve Şeyh Mııhammed Sait ve o ailelere mensup 3 Hatun Türbesi vardır. 1880 yılında türbe Seyh Kasım Enveri'nin oğlu tarafından yaptırılmış daha sonra kendisi de oraya defnedilmistir. türbe Osmanlı mimarı stilinde yapılmış olup, kesme taşlan kubbesi ve dört köşelidir, içeri sinde 6 mezar bulunmaktadır. Müştemilatında başka bir şey yoktur. Seyh Kasım Enveri Nakşibendi tarikatına mensup olup birçok alim yetiştirmiştir.(7) 175 ÇÜNGÜŞ İLÇESİ Hasan dede türbesi Ziyaret, Çüngüş İlçesi Kubbe mezarlığındadır. Türbede Fatih Sultan Mehmet zamanının kadılarından olduğu ifade edilen Hasan Dede medfundur.(7) 176 DİCLE İLÇESİ TÜRBELERİ Pir Mansur Türbesi: Dicle (Piran) kasabasının 5 km. kadar doğusunda, Deran (Kocaalan) köyü yakınındaki mezarlığın içindedir. Güney-kuzey istikametinde uzanan dikdörtgen planlı bir yapıdır, Yapıya, batı yönünde açılmış bir kapıdan girilmektedir. Kapının üzerindeki kitabede «Haza mescid-i Mansur bin...tarih sene 1020 yazılıdır. Köylüler buraya Pir Mansur Ziyareti diyorlar. Yapı tek bir mekandan ibaret olup içinde başka mezarlar da vardır. Bu mezarların Pir Mansur soyundan gelen kimselere ait olması muhtemeldir. Bu yapının 10 metre kadar güneyinde Deran Künbeti yükselmektedir. Önce Pir Mansur’un mezarını ziyaret edelim Dicle ilçesi Kocalan köyü Pir Mansur Pir Musa Ziyareti: Dicle'ye bağlı Pirejman Köyü'ndedir. Hazreti Ömer'in torunlarındandır(9) 177 Hz.Ömer neslinin yaşadığı Dicle ilçesi Pirejman köyü Ömer oğlu Abdullah oğlu Şeyh Musa kitabesi Pir Musa kabri Şeyh Malan Türbesi: Diyarbakır'ın Dicle ilçesine bağlı Tepebaşı köyünde bulunan Şeyh Malan türbesi her yıl Mayıs ayının son perşembe gününde sabahın erken saatlerinden itibaren binlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir.(10) 178 Şeyh Malan köyü ve ziyareti 179 EĞİL İLÇESİNDE TÜRBELER Lala Kasım bey ve Cafer bey kümbeti- Lala kasım mezar taşı(Konyar) Bu kabir, Muhammed Peygamberin hicretinin 973/1566 yılında vefat eden Murad Bey'in oğlu Kasım Beye aittir (11) Kasım bey türbesi Kasım bey kümbeti Şerbetin(Kalkan) köyündedir.Köyde iki kümbet yan yana bulunmaktadır. Şerefnamede,Kasım bey bin Şah Muhammed beyin mezarının Şerbetin köyünde olduğu yazılıdır.Bu bilgilerden hareket eden araştırmacılar eserin Kasım bey bin Şah Muhammed bey kümbeti olduğunu ileri sürmüşlerdir ve 180 eseri XVI .yüzyıla tarihlemişlerdir.Basri Konyar tarafından kümbetin içinde tespit edilip fotoğrafı çekilen ve günümüzde Karakoç ailesi tarafından muhafaza edilen 973/1566 tarihli mezar taşı Kasım bey bin Şah Muhammed değil de onun kardeşinin torunu Kasım bey bin Murat beye aittir.Mezar taşındaki bilgilerden yola çıkarak kümbetin Kasım bey bin Murat bey için inşa edildiğini söyleyebiliriz(11) Altıngen bir yapı olan kasım Bey künbetinin dıştaki kesme taş kaplamalarının bilhassa kubbeyi örten ehrami külah üzerinde taşları tamamıyla diğer duvardaki taşlar ise kısmen sökülerek,ifade edildiğine göre,1930’da yapılan köy okulunun inşasında kullanılmıştır.künbetin mimarı durumu hakkında Ruhi Hüseyin Ünal şu bilgileri vermektedir.Baldaken tarzında inşa edilmiş künbetin ayakları arasındaki kırık kemerler ve iç duvarların kaplamaları henüz sağlamdır. Altıgen gövdenin yerden 0 m 75 yüksekliğe kadar olan kısmı koyu gri renkli bazalt taşları ile;üst kısmı da bazalt vebej renkli kesme taşlarla almıştık duvar üzerinde inşa edilmiştir. Ehrami külah ile gövdenin birleştiği hizada,saçaktan arta kalan oyuk silmenin izleri görünmektedir. Altıgen her yüzüne yüksek ve geniş pencere açmıştır. (….) Pencerelerin hepsi aynı boyut düzendedir.Herhangi birinin giriş kapısı olarak düşünüldüğünü gösterecek bir ipucuna rastlanmıyor. Çatı dıştan ehrami bir külahla örtülüdür. (39) Lala Kasım bey kümbeti (37) Cafer Bey türbesi Şerbetin köyünde Kasım Bey Kumbetinin4-5 metre kadar kuzeyindedir.Kumbetin dıştaki kesme taşlarının tamamı iç duvarlarda ise zeminden 2 metre yüksekliğe kadar olanları sökülmüş durumdadır. Basri Konyarın bildirdiğine göre bu ve diğer kümbetten sökülen taşlar köy okulunun inşaatında kullanılmıştır. 181 Degerli araştırmacı Rahmi Hüseyin Ünal bu kümbetin Kasım Beyin yeğeni Murad Bey Bin İsa Beye ait olabileceği düşünülmektedir. Basri Konyar ise bu Kumbetin Cafer Paşaya ait olduğunu riyavet edildiğini yazar Basri Konyarın bu kaydını nazara alan R.H. Ünal B. Konyarın bu rivayeti nereden derlendirdiğini göstermediğini meğer kunbet993-995/1585-1587 tarihleri arasında Diyarbakırda valilik etmiş olan Cafer Paşaya ait ise XVI. Yüzyıl sonlarında inşa edilmiş olacaktır der. Kubbetin İsa oglu Murad Beyin torunu Cafer beye ait olduğu EgilliZülküf Beyin oglu Fevzi Karakoçtaki soy kütüğüne yazılıdır. Diyarbakır tarihi üzerinde çalışmalar yaptığım 1961 yılında bu kütüğü incelemiş bazı notlar almıştım. Bu Cafer Bey hakkında Şeref Han şu bilgileri vermektedir. Murad Bey parlak yönetiminin üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra iki çocuk bırakarak öldü. Ali Han ve Kasım Bey bu iki kardeş peşpeşe Egil Hükümdarlıgına geçtiler. Ne varki günleri gül ve çiçeklerin günleri gibi fazla sürmedİ ve gençliklerinin ilk çağında öldüler. Kasım Bey iki çocuk bıraktı Cafer Bey ve Gazanfer Bey. Cafer Bey bin Kaım Bey Sultan Selim Hanı II. Çıkardığı ferman gereğince küçük yaşta Egil Hükümdarlıgı görevine getirilerek taltif edildi. Şimdi içinde bulunduğumuz 1005(1597) yılında hükümdarlığının üzerinden 25 yıl geçmiş bulunmaktadır. Ve o zamandan beri büyük bir yetenekle o ülkeyi yönetmektedir. (39) Konyar’ın vermiş olduğu bilgilerden hareket eden Ünal, bölgenin muhafazakâr tutumunu da göz önünde bulundurarak, yapının XVI. yüzyılda inşâ edilmiş olabileceğini söylemiştir. Eğil beylerinden Zülküf Bey’in oğlu Fevzi Karakoç’taki soy kütüğünü inceleyen Beysanoğlu; kümbetin İsa oğlu Murat Bey’in torunu Cafer Bey’e ait olduğunu, bunun da söz konusu soy kütüğünde kayıtlı olduğunu belirtmiştir. Bütün bu bilgiler yapının 15851587 yılları arasında Diyarbakır’da valilik yapmış olan Cafer Paşa adına XVI. yüzyıl sonlarında inşâ edilmiş bir Osmanlı yapısı olduğunu akla getirse de, Şerefname’deki bilgiler yapının Eğil beylerinden Kasım Bey’in oğlu Cafer Bey’e ait olduğunu ortaya koymaktadır.(12) Kasım Bey’e ait kümbetin; Altıgen yapısının dıştaki kesme taş kaplamalarının bir kısmı-özellikle kubbeyi örten ehramı külah üzerindekiler-sökülmüş ve köy okulunun inşaatında kullanılmıştır. Balda kan tarzından inşa edilmiş kümbetin ayakları arasındaki kırık kemerler ve iç duvarların kaplamaları henüz sağlamdır. Altıgen gövdenin yerden 0,75 m yüksekliğe kadar olan kısmı koyu gri renkli bazalt taşları ile üst kısmı da bazalt ve bej renkli kesme taşlarla almaşık duvar düzeninde inşa edilmiştir. Ehramı külah ile gövdenin birleştiği hizada saçaktan arta kalan oyuk silmenin izleri görülmektedir. Bugün kümbetin içinde mezar izine rastlanmamaktadır. Balda kan tipi kümbetlere XV. yüzyıl ve sonralarında rastlanmaktadır. Kasım Bey kümbetinin de Miladi XVI. yüzyıla tarihlemek mümkündür. Diğer sekizgen olan kümbet ise, Kasım Bey’in yeğeni Murat Bey bin İsa’ya ait olduğu düşünülmektedir. Bu kümbet Kasım Bey kümbetinin 4,5 metre kuzeyinde o da çok harap bir durumdadır. Dıştaki kesme taşların tamamı, iç duvarlarda ise zeminden 2 metre yüksekliğe kadar olanlar sökülmüş ve diğer kümbetten sökülenlerle birlikte köy okulunun inşaatında kullanılmıştır. 182 Kümbetin oturmalığı dolayısıyla mumyalığı yoktur. Temelden itibaren sekizgen prizma şeklinde yükselen gövde, sekiz yüzlü ehramı bir külahla son bulmaktadır. Dışta, yapının temelinde, koyu gri renkli bazalttan, henüz sökülmemiş bir sıra taş görülüyor. Kasım Bey Kümbeti’ni yakından hatırlatan bu durum bu kümbette de dış duvarların almaşık düzende inşa edilmiş olabileceğini hatıra getirmektedir Kümbetin herhangi bir yerinde taşçı markası, süsleme ve kitabe izine rastlanmamaktadır. Mevcut kitabe ve süslemeler, muhtemelen sökülen kesme taşlarla birlikte yok olmuştur. Kümbeti Miladi XVI. yüzyılın sonuna tarihlemek mümkündür.(13) NisanoğluTürbesi: Nisanoğlu Türbesi, Eğil’in güneyindeki sel çukuru kenarında, Diyarbakır yolunun başlangıcında, yolun sol kenarındaki meşelik içindedir. Türbenin duvarları halen daha ayaktadır. Basri Konyar, Diyarbekir Yıllığı adlı eserde, kümbetin, Nisanoğullarından İzdüddevle Nasr veya Esüdüddin’e ait olma ihtimalinden bahsetmektedir.(14) Kesmetaş kaplaması yer yer dökülmüş, kubbesi göçmüş olmakla beraber duvarları halen ayaktadır. (58) Günümüzde Nisanoğlu türbesi -Nisanoğlu Türbesi’nin Güneybatıdan Bir Görüntüsü (12) 183 Ali kümbeti Tamamen yokolmuştur Zat-ı Ali (Gazanfer Bey) Kümbeti Bulunduğu YerAli Tepesinin kuzey yamacındaki toprak yolun alt kısmındaydı. Tarihçesi Kümbet, günümüzde tamamen yıkılmıştır. Rahmi Hüseyin Ünal, yapıyı, altıgen planından dolayı XVI. yüzyılda inşa edilmiş bir Osmanlı eseri olarak tanımlar. Yapı üzerinde 1987 yılında çalışmalar yapan Orhan Cezmi TUNCER, yapıyı, ölçüsü alınamayacak ve fotoğrafları çekilemeyecek kadar yıkık bir yığın olarak gördüğünü ifade etmiştir. TUNCER, plan ve mimari özelliklerinden hareketle kümbeti, Osmanlı dönemine ait bir eser olarak kabul etmiş ve söz konusu kümbetin Eğil beylerinden Gazanfer Beye ait olduğunu belirtmiştir.Kümbet, planı itibariyle Eğil'in Şerbetin Köyündeki Kasım Bey Kümbetiyle benzeşmektedir. Gazanfer Bey'in yaşadığı dönemi de göz önüne aldığımızda kümbetin Osmanlı döneminde, Eğil Beyleri tarafından XVI. -XVII. yüzyılda Eğil beylerinden Gazanfer Bey için inşa edildiğini söylemek mümkündür. Tanımı Günümüzde yıkık olan yapının içten ve dıştan altıgen planlı olduğu, içten kubbe, dıştan külahla örtülü olduğu ve düzgün kesme taş malzemeden inşa edildiği eski fotoğraflardan anlaşılmaktadır 184 Rahmi Hüseyin ÜNAL'ın çizdiği plan ve verdiği fotoğraflardan yapının, kuzey cephesinde basık kemerli bir Foto: 106- Zatı Ali Kümbetinin Genel Görünüşü 1975 (R. H. Ünal'dan) kapı açıklığına, doğu ve güney cephelerinde yuvarlak kemerli birer pencereye yer verildiği görülmektedir. Giriş kapısından iç mekâna geçilmektedir. İç mekân, altıgen planlı olup kubbe ile örtülüdür. Kuzeybatı, güneybatı ve güneydoğu cepheleri sağır bir duvar şeklinde inşa edilmiş olan yapının iç kısmı, kuzeydoğu ve güney cephelerine açılmış olan iki adet pencere açıklığı ile aydınlatılmaktadır. Kırık bir kemer ile sonlanmış oldukları görülen bu açıklıklardan, güneydekinin aynı zamanda bir mihrap vazifesi gördüğü de tahmin edilmektedir(11) Peygamber türbeleri:Türbeler kısmında ele alındı.Burada özet olarak alınacaktır 1936 yılında Hasan Basri Konyar’ın Eğil peygamber kabirleri ile ilgili tespitleri. Harun Yatırı Önceleri her Çarşamba ziyaret edilen Harun adında bir Peygamberin Eğilde yattığını işitmemiştim. Ağaçlıkla dağ ve tepelerden, eski ve yeni bir çok mezarlıklardan geçilerek Harun tepesine varılır. Burada küçük ve mütevazı bir bina vardır. Medhalde bazı yazılı taşlar bulunursa da buranın bekçisi tarafından beyaz bir toprakla sıvanmış, okunmasına imkân kalmamıştır. Müstatil biçimde olan yapının methalinde şu kitâbe mevcuttur : Haza kabrilmerhum Harun ibni Piri Can. Bunun alt yanındaki kitabede dahi Sebilâ Kulallâhümme Malikülmülk.. İçeride Harun ile oğlu (Ruveym) e ait olduğu söylenen iki mezar vardır. Yerle birdir. Bir kabartı bir tümsek yoktur. Yine üç blok üzerinde kara bir mermer kitâbede çok güzel kûîi bir satır yazı mevcuttur. Tarihi 557 dir. Harunun kim olduğu araştırılmak gerektir. Çünkü Eğilde bütün eserler öz 185 konuğa siner bir vaziyettedir. Elyasa Yatîrı Her perşembe ziyaret edildiği rivayet edilen ve Beni İsrail Peygamberlerinden Elyesa’ya ait olduğu söylenen bu yatır Eğilin bir mahallesi olan Tekke köyündedir. Hariminde kardeşi oğlu Hürmüze ait olduğu söylenen bir kabir vardır. Kalenin altından süzülüp geçen Diclenin sağ yakasında büyücek bir köy olan Tekke mahallesine kalenin alt eteklerinden gidilir. Buraya giden yol üzerinde güzel bir kubbe ile örtülmüş büyük bir havuz vardır. Suyuna diyecek yoktur. Dicle kıyısından köye giderken muhteşem ve metin bir rıhtımın bazı aksamı görülür. Eğilin meyve bahçeleri sebze tarlaları bu sahayı kaplar. Rıhtımın bahçelere bitişik kısımlarında sık, sık künklerin harçlarla duvarların içerisine gömülmüş olduğn görünür. Bir az ileride kârı kadim (Eski Hamam) bulunur. İki kısımdan ibarettir. Kubbeli ve süslü kısım küberaya, büyük kısmı da umuma mahsustur. Soyunma salonu da muntazamdır. Dicle kıyısında ve ırmağa yüksekten bakan bu hamam emsalsiz bir metanet ve güzelliktedir. Bir az ileri de (Ayni Hasan) suyu var. Berrak, temiz bir sudur. Artık köye geldik ve doğruca Yatırın bulunduğu Camie yöneldik. Camı, eski bir yapıdır. İntizamsız bir kapıdan içeri girilince sağdaki kısmı işgal eder. İki kemer üzerine oturtulmuştur. Bu havalide ekseriya görülen uzun kubbeli bir biçimdedir. Camiin en eski tamir kitabesindeki (İbadi Galebi) kelimeleri ebcet hesabile tarihini göstermekte imiş. Peygamberin kabri sol taraftadır. Altı metro uzunluğunda üstü türlü türlü örtülerle bezeniktir. Duvarda yazıları yıpranmış bir kitabe vardır. ancak bu yazının alınan fotoğrafında da okunmasına imkân bulunamamıştır. Eski, metrûk fakat mimarî kıymeti haiz bir medrese de vardır. Vakıfnamesinde 1016 tarihinde yapıldığı yazılıdır. Yapının garp cephesi büyük bir mezarlığa nazırdır. Burada bütün mezar taşları Türkçe yazılıdır. Gösterilen hürmetlice bir mezar peygamberin yeğeni Hürmiizün imiş. Köyün biraz üstünde kayalıklar arasından gelen bir su odamsı bir mağarada kendisini gösterir. Burada oturulacak ve içerlere girilecek yerler vardır. Suyu soğuk ve temizdir. Mağaranın içi bayağı bir kale gibidir. İçinden çağıltılar duyulur. Karanlık ve ilerlere uzayan geniş bir mağaradır. Yine buralarda içinde harçla bir duvar örtülü bir mağaranın sözü geçer. Bunun oturulmak için mi yoksa denildiği gibi içinde bazı şeyler saklanan bir ambarmı olduğu meçhuldür. 186 Tekke ve civan kadim eserlerin bolluğu ve ehemmiyeti itiba- rile tetkike değer bir köydür.(41) Zülküfül Yatırı Yılda iki defa, o da bayramlarda arife günlerinin akşamında ziyaret edilirdi. Eğilin altlarında ve Diclenin sol yakasında bulunan hacılar köyünün yanındadır. Eğilden Dicleye inilir. Zazalar bu ırmağa çay derler. Diclenin malûm olan isimlerinden başka bir adı da (Efrem, Evren) dir. Eğilden bu köye giderken Dicle kıyısında (gül bahçesi) denilen mevki saatlarca hayran hayran oturulacak bir yerdir. Göklere doruk salmış kayalıklar, yakıcı sıcakları gölgesile dağıtan müheykel birer varlıktır. Burada Dicle küçülür gibi olur. Ve dize kadar bir derinlikle yaygınca geçer. Fakat biz Hacılar köyünden Eşek getirttik ve karşıya geçtik. Kabir mütevazı bir binadadır. Küçük bir kapıdan uzun bir koridora girilir. Bunun sağ tarafında duvar içerisine oturtulmuş yekpare beyaz bir mermer levha yazısı şudur: Üstte, Fatiha, bunun hizasında en altta (Ruhuiçün) sağda (Koyana) solda (Rahmet) kelimelerile bir çerçeveye alınmış ve iki satır altında (1091) tarihi konulmuştur. Birinci satır : Koridorun sonuna doğru küçük bir kapı görünür. Bunun tam üst dilini teşkil etmek üzere konulan kırmızı taş üzerine: Haza Merkad Nebi Zülküîül Aleyhisselâm ibaresi yazılmıştır. İçeride kabrin baş tarafında eski bir kûfi yazısı ile dört satır’ Burada yine duvar üzerinde konulan küçük bir taşta Bennanm adı vardır. (Ebü İmad) Zülküfül yatırının ilerisinde Haydar ağa bahçeleri vardır. Burada hamam şeklinde büyücek bir mağara bulunur. Yirmi otuz kişi yıkanabilir. Suyu bahçelerin çeşmesinden gelir. Şimdi bu su alt taraftan alınmaktadır. Cenuba müteveccih kısmında mihrap gibi yerde hamama kurnalık edebilecek taşlardan oyulmuş bir çukur vardır. Buranın hamam olduğuna bu taşta delâlet etmektedir. Yine Zülküfülün yattığı yerin ön kısımlarında bir minare enkazı durmaktadır. Çok metin bir harçla sıralanan bu taşlara yıkım yoktur. Önceleri Dicle Zülküfül kabrinin bulunduğu kıyıdan geçiyormuş. Otuz yıl evvel taşarak buralarını silip süpürmüş. Bu gün ırmak buralardan uzakça bir mevkide sıralanan tepelerin eteklerinden süzülüp gitmektedir.(41) 187 Nebi Harun türbesi Bulunduğu Yer İlçenin güneydoğusunda, Peygamberler Tepesi olarak bilinen tepede bulunmaktadır (Foto: 107-108). Tarihçesi Yapının içinde bulunan kufi kitabede 557/1162 tarihi yazılıdır. Kitabeden türbenin 557/1162 yılında inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bu tarih Nisanoğullarının Eğil'e hakim oldukları dönme denk gelmektedir . Bu tarih Nisanoğullarının Eğil'e hakim oldukları dönme denk gelmektedir. Diğer bir kitabeden eserin giriş kapısı üzerindedir. 1091/1680 tarihli kitabenin Zülkifl Peygamber Türbesinin onarım kitabesi olduğu yayınlardan anlaşılmaktadır. Zülkif Peygambe Türbesi 1996 yılında Baraj Gölü altından kalınca kitabe oradan alınıp bugünkü yerine konulmuştur. Günümüzde çeşitli ilaveler yapılan türbe sağlamdır. Kitabe: Anlamı: Bu imaret ve kubbe (türbe)'nin inşası 557/1162 yılında emredildi. Bu kabir Harun ibni Pir-i Çan'ındır. ElyesaPeygamber Türbesi Bulunduğu Yer Eğil ilçesinin kuzeydoğusunda, Tekke Mahallesi' nde, Dicle Nehrinin kenarındaydı. Tarihçesi Kaynaklarda Elyesa Peygamberin mezarının bağlı bulunduğu caminin üzerinde ebced hesabıyla 1129/1717 tarihli bir onarım kitabesi olduğu bilgisi bulunmaktadır.1316/1898, 1321/1903, 1323/1905 tarihli Diyarbakır Salnamelerinde "Nebi Elyesa'nın peygamber olduğu ve kabrinin de Eğil'de olduğu" bilgisi mevcuttur. Ancak bugün baraj gölü altında kalan yapı, XVI.- XVII. yüzyılda inşa edilen eserlerin özelliklerini göstermektedir. Buradan hareketle, eserin XVI-XVII. yüzyılda inşa edildiğini söyleyebiliriz. Yapı, günümüzde Dicle Baraj Gölünün altında kalmıştır. 1995 yılında Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından, Nebi Harun Tepesinde Hz. Elyesa için yeni bir türbe inşa edilmiştir Tanımı İlk yapı, içten ve dıştan kare planlı olup, içten kubbe, dıştan piramidal bir külah ile örtülüydü. Türbenin yapımında kesme taş malzeme kullanılmıştır. İlk türbe günümüzde Dicle Baraj Gölünün altında kalmıştır Zülkifl Peygamber Türbesi Bulunduğu Yer Eğil ilçesinin doğusunda, Haciyan Mahallesinde, Dicle Nehrinin kenarındaydı. Tarihçesi 188 Kaynaklarda da Zülkif Peygamberin Eğil'de medfun olduğu ve mezarının üzerinde bir türbe inşa edildiği belirtilmektedir. Hz. Zülkif un mezar taşında 487/1094 tarihinin yazılı olduğunu ve türbenin duvarında da bennan (usta) olarak Ebu İmad'ın adının geçtiğini, türbenin üzerinde de 1091/1680 tarihli bir tamir kitabesi olduğu araştırmacılar tarafından tespit edilmiştir Buradan hareketle türbenin 487/1094 tarihinde usta Ebu îmad tarafında inşa edildiğini ve 1680 tarihinde Şeyh Ömer'in kızı La'l Han Hatun tarafından onarıldığını, ustanın da Ali olduğunu söyleyebiliriz. 1301/1883, 1308/1890 ve 1318/1900 tarihli Diyarbakır Salnamelerinde "Nebi Zülkifl'in Peygamber olduğu ve makamını Ergani'de olduğu" yazılıdır. Yapı, günümüzde, Dicle Baraj Gölünün altında kalmıştır. 1995 yılında Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafında Nebi Harun Tepesinde Hz. Zülkif için yeni bir türbe inşa edilmiştir Kitabe: Haza merkad Zülküfil Aleyhisselam Anlamı Bu merkad Zülkifil Aleyhisselam'ındır. Diğer kitabe: Çok bağışlayıcı ve merhamet edici olan Allah'ın adıyla bu kabir Zülkif Peygamber -salat ve selam onun üzerine olsun- aittir. Mevdudî oğlu Ebubekir 487/1094 yılında bu yapıyı yapmaya muvaffak oldu.(11) Eğil ilçesi Şeyda Ahmet Eski Mezarlık Alanı Eğil'e 10 km mesafede Kalecik Köyü nün yaklaşık 400 m doğusundaki Kalecik Kalesi'nin eteğinde yer almaktadır. Alanda tespit edilen 4adet mezar .islami döneme aittir. Bu mezarların bazıları dağılmıştır ve devşirme malzeme kullanılarak tekrar onarılmıştır. Bazı mezarların şahidelerinde altı kollu yıldız, bazılarıda ise eski Osmanlıca ve Arapça yazılar yer almaktadır Köy halkı buranın sahabelerden Şeyda Ahmedin yatırı olduğunu ilen sürmüştür Danyal Peygamber Danyal Peygamber’in kabri ve makamının da Eğil’de olduğuna ilişkin bilgiler mevcuttur. Bilindiği üzere Zülküfl peygamberin mezarı Eğil’de, makamı Ergani’dedir. Danyal, Üzeyr, Mişael ve Hananya ise Zülkifl Peygamber’in çocuklarıdır. Hz. Zülküfl Onlara önemli Tevrat levhalarını, Zebur'u ezberletmiş ve açıklamalar yapmıştır. Çocukları, Zülküfl Peygamber’in emirlerini tamamen yerine getirmişlerdir. Babil kralı Bahtunnasar’ın Kudüs'e girdiğinde, Zülkifl peygamberi ele geçiremediği, ancak 4 çocuğunu yanına aldırdığı ve özellikle de Danyal'la yakından ilgilendiği belirtilmektedir. 189 Anlatılanlara göre, Danyal Peygamber’in Dicle'nin suyunun çıktığı mağaranın önüne gitmesi Allah tarafından kendisinden istenmiştir. Emir şöyledir: “Buradan itibaren çizgi çizerek yürü. Su seni takip edecek. Ama fakirlerin, vakıfların malına yetiştiğin zaman yol değiştir ki su onlara zarar vermesin”. Danyal Peygamber Basra'ya kadar bu şekilde gitmiştir. Bu arada, fakir ve garibanları koruyup asasıyla yatağı gerektiğinde değiştirmiştir. Suyun akışı, mal ve mülklere isabet ettiği zaman, Danyal Peygamber Allah’ın buyruğuna uygun olarak suyun yönünü çorak ve verimsiz bir alandan geçecek şekilde değiştirir. Dicle Nehri’nin zikzaklar çizmesinin nedeni olarak bu gerekçe gösterilmektedir. Bu nehir üzerindeki kıvrımların çok oluşu ve hiç kimseye zarar vermeyecek şekildeki akışında bir Peygamber elinin bulunduğu inancı hâkimdir. Dicle Nehri, her zaman ve her devirde kutsal bir nehir olarak değerlendirilmiştir. Bilindiği üzere Dicle Nehri, esas kaynağını, Diyarbakır’a bağlı Dicle ilçesi yakınlarında bulunan bir mağaradan çıkan ve debisi oldukça yüksek bir su kaynağından alır. Dicle’nin Nehir haline geldiği bu mağaranın ağzından itibaren Basra Körfezine kadar olan akış güzergâhı, inanışa göre Danyal Peygamber tarafından çizilmiştir. Bir ifadeye göre, Danyal peygamberin mezarı Eğil Emniyet Binası’nın arka bahçesindedir. 40 yıl önce üzerinde kubbe varken sonradan bu kubbe yıkılmıştır. Eğil halkının bir kısmı, burada Danyal Peygamber’in kabrinin bulunduğuna inanmaktadır.(45) Muhtelif Rivayetler Nebi olduğu ifade edilen Hürmüz, Ruveym ve Ömer İbni Pir-i Can’ın (Birican) kabirleri de Eğil’de bulunmaktadır. Konyar’ın eserinde, bu üç kişinin peygamber olduğuna ilişkin kanaatin insanlar arasında yaygın olduğu belirtilmektedir. Eğilli yaşlı insanlar da; Rüveym, Hürmüz, Düşnap isimli nebilerden bahsetmektedirler. Hz. Harun'un yanında oğlu Ruveym'in, Elyesa’nın yanında da yeğeni Hürmüz'ün yattığı ifade edilmektedir. Bu kabirler, baraj gölü altında kalmıştır ve şu an yerleri tahminen bilinmektedir.(45) 190 ERGANİ İLÇESİNDEKİ TÜRBE VE ZİYARETLER Diyarbakır Ergani ilçesinde Kotekan köyü seyyidleri türbesi Kot Şeyhi Ergani Yakacık köyünde Şeyh Zülfü (Şeyhi Kot) adıyla anılan bir seyid ailesi vardır.Şecerelerinden anlaşılacağı üzere seyiddirler.Ailesinin ataları Bağdattan Anadoluya,Mardin üzerinden girmişler.Mardin,Diyarbakır,Hazro üzerinden Erzurum’a kadar gitmişler.Erzurumdan tekrar Diyarbakıra dönmüşlerdir.Kütekan (Yakacık) köyüne yerleşen Şeyh Zülfü,babası Şeyh Ahmed Seyyid Mustafa ve yukarıya doğru Hz.İmam Ali ve iki cihan serveri peygamberimiz efendimize uzanırlar.Şu an bu köyde onun evlatları yaşamaktadır.(15) Türbede Seyydi Zülfü,Seyydi Muhammed,Seyyid Ahmet,Seyid Zekeriya,Seyid Abbas,Seyide Bedran da yatmaktadır (10) Diyarbakır’ın Ergani ilçesine bağlı Kötekan (yakacık) köyü Zülküf peygamber makamının eteğinde şeyhler köyü diye anılan köyde meftun bulunan şeyhlerin, ehlibeyt olup kutbu Rabbani Bazul Eşhep serveri Seyyid şeyh Abdülkadir Geylani’nin soyundan geldikleri ifade edilmektedir. Şeyh Abdülkadir’in annesi Seyyid babası Şerif olduğu için Kötekan şeyhleri de hem Seyyid hem Şeriftirler. Seyyid şeyh Abdülkadir’in soyundan geldiğinden anlaşılacağı gibi Kötekan şeyhleri Kadirî tarikatının şeyhleridirler. Şecereleri sağlam ve tasdiklidir, Kötekan şeyhleri 4 tarikatın toplamı olarak diyeceğimiz Kadirî Tarîkatı, Rufâi Tarîkatı, Bedevî Tarîkatı ve Düsokî Tarîkatı olmak üzere 4 tasavvuf önderinden icâzet almakla soydan soya devam etmiştir. Kötekan şeyhleri Araplar olsun, Türkler olsun, Kürtler olsun her kesimden tüm Müslümanlara dinin şeriatın ve tasavvufi bilgileri anlatmışlar ve Müslüman milletler içinde daima saygı ile karşılanmışlardır. Kötekan şeyhleri Türkiye’ye göç etmeleri Osmanlının son zamanlarında gerçekleşmiştir. Şeyh Abdülkadir’in torunlarından olan şeyh Ahmet isimli evliyanın oğlu şeyh Zülfi ve hanımını Diyarbakır’ın Ergani ilçesine bağlı Kötekan köyüne yerleştirip kendisi şecereyi tasdiklemek için İstanbul hükümetine gider ve orada ruhunu teslim eder 191 türbesi Sultan Ahmet caminde bulunmaktadır. Kötekan ziyareti iki bölümden oluşmaktadır. Biri mübarek tepe, diğeri amber kuyusudur. Buralarda şeyhlerin mezarları bulunmaktadır. Amber kuyusunda meftun bulunanlar: 1) Seyyid Şeyh Zülfi (şeyhi kut) v. 1270 2) Seyyid Şeyh Muhammed (ferho) v. 1315 3) Seyyid Şeyh Ahmet v. 1917 4) Seyyid Şeyh Muhammed Musa v.1907 5) Seyyid Şeyh Zekeriya v.1915 6) Seyyid Şeyh Abbas v. 1963 7) Seyyid Şeyh Bedran v.1992 8) Seyyid Şeyh Salim v. 2004 Mübarek tepede meftun bulunanlar: 1) Seyyid Kutbetin v.? 2) Seyyid Şeyh Abdülhalim ( 1862/1925) 3) Seyyid Şeyh İbrahim ( 1925/1996) Kötekan ziyareti Türkiye’nin her tarafından ziyaret akınına uğrar. Her salı ve çarşamba hastalar tarafından ziyaret edilmektedir. Hhastaların gayesi maksatları şeyhten yardım değil de şeyhin yüzü suyu hürmetine Cenab-ı ALLAH’tan şifa dilerler. Ve her sene Temmuz ayının ilk pazar günü orada meftun bulunan seyyidleri anma programı ve yıl dönümü münasebetiyle merasimler yapılır. Toplu halde dualar okunur ve kuran eşliğinde zikir yapılır.(40) Enüş peygamber (Ergani Otluca köyü) ve Hz.Zülkifl makamı 192 16.yüzyıl Ergani türbe vakıfları (38) . Zülküfl Nebi Zâviyesivakfı Zülküfl Nebi Zâviye'si; mescid, türbe ve zâviyeden oluşan yapılar topluluğu içinde yer almaktadır (MM 100, s.23a). Zâviye hakkında ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığına dair kesin bilgi yok. Yapının 1518 tahririnde vakıf kaydının bulunması, Osmanlı döneminden önce var olduğunu göstermektedir. 1518 tahririne göre vakfın geliri ismi kaydedilmeyen bir mezra'anın mahsulünden sağlanmaktadır. İsmi yazılmayan mezra'a büyük bir ihtimalle 1523 tahririnde ismi yazılan mezra'a dır (MM 100,s.23a). 1523'te vakfın gelir kaynaklarına yeni bir kaynak eklenmesine rağmen, sağlanan miktarda düşüş olduğu, bu dönemde gelirin tamamının mescid zaruri ihtiyaçlarına harcandığı görülmektedir (TD 998, s.112). 1564'te mevcut kaynaklara bir köy getirisi daha eklenmiş ve gelir yaklaşık 4 kat artış göstermiştir. Bu duruma paralel olarak vakıf personel sayısının artmasından dolayı giderler de yükselmiş, ancak gelirlerdeki reel artış daha yüksek olduğu için ödeme güçlülüğü bir yana, vakıf hesaplarında fazlalık oluşmuştur (TD 552, s.47b). 17. yüzyılın ilk yarısında (1693'te) vakfın giderlerinde yükselme olduğu (MM 1145, s.6b), bir yıl sonrasında da durumda değişme olmadığı görülmektedir (MM 5308, s.9). Daha sonraki dönemlerde vakıf faaliyetlerine devam etmiştir. Zâviye, 30 Kasım 1925 tarihinde çıkartılan 243 sayılı ve 13 Kanunuevvel 1341 tarihli Tekke ve Zâviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar İle Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun hükümlerine dayanılarak kapatılmıştır. Zâviyede bulunan kıymetli eserlerin bir kısmı Diyarbakır Evkaf (Vakıf) Dairesi'ne, bir 193 kısmı da Ankara Etnografya Müzesi'ne götürülmüştür. Zâviye (Türbe/Makam) ise,1926 yılında yıkılmıştır. Sonradan, 1950'li yıllarda aynı yere eski yapıyla hiçbir alakası olmayan yeni bir yapı inşa edilmiştir. (38) 1. Nebî Enûş (a.s.) ve Kabri Kaynaklarda Enûş (a.s.)’ın, Şit (a.s.)’ın oğlu olduğu belirtilmektedir. Hz. Enûş’un hayatı hakkında ayrıntılı bilgi tespit edilememiştir. Ancak İbnü’l-Esir’in belirttiğine göre Hz. Enûş, Hz. Şit (a.s.)’ın oğlu olup, onun ölümünden sonra vasiyeti üzerine halkının yönetimini devralmıştır. 1316/1898 tarihli Diyarbakır Salnâmeleri’nde, Diyarbakır’da kabri bulunan peygamber, sahabe ve evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda, Nebî Enûş (a.s.)’ın peygamber olduğu bilgisi ile birlikte Şit aleyhisselâmın oğlu olduğu ve Ergani’nin Kızılca (Otluca) Köyü’nde medfûn olduğu da belirtilmektedir. Enûş Peygamberin türbesi, Ergani İlçesinin 17 km. güneybatısında Kızılca’da yeni ismi ile Otluca Köyü’nde bulunmaktadır. Burada bulunan ziyaretgâh, kümbet şeklindeki bir türbeden ibarettir. Türbe, köyün batısında cami ile aynı avlu içerisinde yer almaktadır. Kümbetin kitabesinden ve yapı malzemesinden sonradan bakım ve onarımdan geçtiği anlaşılmaktadır.(44) HANİ İLÇESİ TÜRBELERİ Hani ilçesinde rivayetlerde ve kısmen de tarihi bilgilerde Sahabe mezarlarının olduğunu anlıyoruz.Diyarbakır salnamelerinde isimleri aşağıda belirtilen uluların yattığı ifade kaydedilmektedir.Bunun dışında çok sayıda evliya medfundur. 1869 Diyarbakır salnamelerinde Eizze-i Kiramdan Seyyid Bedreddin kudise sirihu hazretleri , Eizze-i Kiramdan Karazlı Şeyh Ahmed Efendi hazretleri Hani kasabasında medfun(16) olduğu kaydedilmektedir. 1936 Yılında Hasan Basri Konyar Hani’deki yatırları şu şekilde anlatmaktadır Bu minarenin bir az ilerisinde Seyit Bedreddin yatırı vardır. Kasabanın şimal tarafında bulunan küçük bir mescide (Caferi Tayyar) medfundur. Torunları merkadin etrafındaki evlerde oturmaktadırlar.Yakın zamanlara kadar bir iki köyle kasabadaki bazı evlerin zemini iş bu yatırın evkafından idi. Kasabanın iki saat garbi cenubisinde Piri Leşkeriyan köyünde peygamber oğullarından Mehmed Askerinin kabri vardır. (17) Seyyid Cafer-i Tayyar Türbesi: Türbe Diyarbakır ili Hani ilçesi, Zirve mahallesindedir. Türbede bulunan zat ile ilgili olarak iki rivayet anlatılmaktadır. Bunlardan birisi türbede Cafer-i Tayyar'in torunu olan bir zatın yattığı şeklindedir. Diğeri ise, türbede Cafer-i Tayyar'ın bir uzvunun bulunduğu şeklindedir. Türbe bazı ifadelere göre Emevi eseridir. Bir diğer rivayete göre de Kurt İsmail Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kubbeli 194 taş duvarlı bir bina olan türbenin müştemilatında H. 372, M. 982 tarihli bir sancak vardır. Halk türbede yatan zatın Sahabi ve Peygamber soyundan geldiği için ziyaret etmekte Kur'an-ı Kerim okuyup dua etmektedir. Özellikle Cuma geceleri türbenin üzerinde de ışık yandığı inancı yaygındır. Bakımını Vakıflar Bölge Müdürlüğünün yaptığı türbenin temizliğini mescid görevlileri yapmakta olup türbenin yıllık ziyaretçi sayısı 45000 civarındadır. Halkın türbe ile ilgili inançları arasında ulu zatın yattığı yer gibi konaklama türünden uğrak yerleri de "makam" olarak kutlu kabul edilir. Bazen de bir organı kutlu kabul edilir. Ayrıca bedeni ile ilgili olmasa da cüppesi sakalı, arası, tespihi, kavuğu da kutsal kabul edilir (18) Ancak mevcut bulgulara göre kabir Hz.Cafer-i Tayyar'ın 7. göbek torununa aittir Hani ilçesinde sahabe Caferi Tayyarın 7. göbek torunu Cafer-i Tayyar 195 Cafer-i Tayyar Türbesi üzerinde herhangi bir inşâ veya tamir kitabesi bulunmamaktadır. Ancak yapı içerisinde bulunan ve üzerinde H.372 / M.982 tarihinin yazılı olduğu sancak, türbenin inşâ dönemine ait kesin bilgiler vermese de, yapının ehemmiyeti bakımından önemli bilgiler vermektedir. Türbenin mimari özellikleri: Hani ilçe merkezinin kuzeyindeki Zirve Mahallesi’ndeki cami ile birlikte bir mezarlık içerisinde yer almaktadır Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir plan şemasına sahip olan yapı dıştan 7.50 x16.00m. ölçülerindedir. İki bölüm halinde düzenlenmiş olan yapının her iki bölümü de sivri bir kemer ile iki kısma ayrılmıştır 1978 ve sonrasındaki onarımlarla düzgün kesme taş malzeme ile yeniden inşâ edilmiş olan yapı, günümüzde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından koruma altına alınmıştır. (12) Caferi Tayyar türbe resmi 196 Seyit Caferi Tayyar türbe planı(12) 197 Seyit Ali Türbesi Hani ilçesinin Dereli Mahallesi’nde bulunmaktadır. Seyit Ali Türbesi, Kârazlı Şeyh Ahmed Efendi Hazretleri108 tarafından H.1297/M.1879 yılında inşâ ettirilmiştir. Giriş kapısı üzerindeki inşâ kitabesinde de söz konusu inşâ tarihi doğrulanan yapının üzeri vaktiyle beşik tonoz örtülüydü. Ancak 1975 yılındaki Lice Depremi sırasında tonoz yapısı ve batı duvarı büyük bir hasara uğrayınca yapı, 1977 yılından sonra halk tarafından onarılarak üzeri düz betonla örtülmüştür. Beyaz kesme taş malzeme ile yeniden inşâ edilmiş olan yapının kesme taş malzemeleri, Hani ilçesinin Çardak Köyü ile Dicle ilçesinin Dede Köyü’nden getirtilmiştir. Seyit Ali Türbesinin üzerinde iki kitabebulunmaktadır Yapıdaki ilk kitabe giriş kapısı üzerinde bulunmaktadır. Taş üzerine kazıma tekniği ile hakkedilmiş olan kitabe metni üç satır halinde ele alınmıştır. Günümüze harap bir vaziyette ulaşmış olan kitabe okunamamıştır. Türbe Hatuniye Medresesi’nin kuzey-batı tarafında yer almaktadır . Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir alan üzerine inşâ edilmiş olan yapı, 7.60x10.40m. ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen bir plan şemasına sahiptir (Çiz.22). İçten toprak bir dam ile örtülü olan yapı, dış taraftan betonla kapatılmıştır. Yapının güney cephesi kesme taş malzemeden inşâ edilmişken, diğer cepheleri düzgün sıralar oluşturmayan kırma taş malzemeden inşâ edilmiştir (12) 198 Hani-Seyyid Ali Türbesi(Hatuniye medresesi müderrisi) 199 Seyit Ali Türbesi planı(12) 200 Şeyh Ahmed Karazi 1316 (1801-1802) tarihli Diyarbakır Salnâmesi’nde, Diyarbakır’da kabri bulunan Peygamber, Sahâbe ve Evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda eizze-i kiramdan Karazlı Şeyh Ahmed Efendi Hazretlerinin, Hani’de medfun olduğu belirtilmektedir.(7) Şeyh Ahmed Karazi ve yanında yatan metfun şeyhler 201 Şeyh Ahmed on dokuzuncu yüzyılda Anadolu'da yetişen evliyadandır. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin halîfelerinden Şeyh Muhammed Hânî'nin talebesidir Babası da Nakşi şeyhi olan Molla Ömer Efendinin oğludur. İlk tarikat iznini Halidi Bağdadinin hocası ve halifesi olan Molla Yahya-yi Mizuri’nin oğlu Şeyh Abdullahtan almıştır. Daha sonra Bağdatta h. 1266 yılında Ğavsi Geylani Tekkesinin postinişin olan Şeyh Ali el-Nakipten Kadiri icazeti alır. Yine Bağdat ziyaretinde Mevlana Halidin halifeleri olan Şeyh Abdülfettan efendiden, Şeyh Osmani Taviliden, Şeyh Salih-i Basret Şeyh Hamid-i Mardini ve Mevlana Halidin oğlu Şeyh Necmeddin Efendiden Nakşi icazeti alır. Son olarak h. 1284/m. 1844 yılında Hacca giderhen Şamda Mevlana Halidin büyük halifelerinden Muhammed Hani efendiden tam bir hilafet ve icazet alır. (19) Seyit Bedrettin Türbesi Hani ilçe merkezinin güneyindeki DereliMahallesi’nde bulunmaktadır. Seyit bedreddin türbesi Seyyid bedreddin türbesi 202 1316 (1801–1802) tarihli Diyarbakır Salnamesi’nde, Diyarbakır’da kabri bulunan Peygamber, Sahabe ve Evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i Kiramdan Seyyid Bedreddin Kuddise Sirruhû Hazretlerinin, Hani’de medfun olduğu belirtilmektedir. Türbe, Diyarbakır ili, Hani ilçesi Develi mahallesindedir. Türbede Seyyid Bedrettin ile birlikte ikisi kız birisi erkek üç kardeşinin yattıkları ifade edilmektedir. Üzeri beton taş duvarlı türbenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Türbede havlu türünden eşyalar ve müştemilatında bir mezarlık vardır. Seyyid Bedrettin’in veli bir kimse olduğu inancı vardır. Bakımı çevre halkı tarafından yapılmaktadır (7) Şeyh Abdullah Hatipoğlu Şeyh Abdullah Hatipoğlu Türbesi Şeyh Abdullah Hatipoğlu Türbesi ,Hani ilçe mezarlığında bulunmaktadır.Hani ilçesinde 1907 yılında doğan Şeyh Abdullah Hatipoğlu ,Hani kadılığı yapmış olan Sadullah Efendi'nin torunudur.Rifai tarikatına mensup olan Abdullah Hatipoğlu ,1948 yılında Şeyh İzzeddin'den hilafet alarak irşad faaliyetlerini yürütmüştür.Aynı 203 zamanda alim ve iyi bir hatip olan Şeyh Abdullah,Hani'de 27 yıl imam hatiplik görevini yürütmüş,14 şubat 1987 tarihinde vefat etmiştir.(7) HAZRO İLÇESİNDEKİ TÜRBE VE ZİYARET YERLERİ Hazro ilçesi Mirani köyünde özellikle Perşembe günleri 300-400 arabanın geldiği,felçli hastaların götürüldüğü Şeyh Hasan Ezraki ziyaretine gidiyoruz.Bağdattan Mardine gelen Şeyh Hasan,Mardinde halkın rağbetine uğrar.Vali çekinir,hapse atar.Ancak şeyh namaz saatleri valinin de bulunduğu camide namaz kılar.Vali kerameti görünce pişman olur.Şeyh Hasan Ezraki daha sonra Hazro’ya gelir.(Liceliler ise Liceye gelmiştir,der) Mirani köyü ve ziyaret 204 KOCAKÖY İLÇESİNDEKİ TÜRBE VE ZİYARET YERLERİ Kocaköy-Şeyh Şerafeddin ve İsmetullah Seydaye Molla İsmatullah: Fis köyünde 1904 yıllarında doğar,Kocaköy’e yerleşir,1996 yılında vefat eder.(20) Şeyh Şerafeddin Türbesi: Türbe, Diyarbakır'ın Kocaköy ilçesinde Şeyh Şerafettin mahallesindedir. Köy halkı ile belediyenin birlikte yaptıkları türbe fazla eski olmayıp kubbeli betonarme bir binadır. Türbe Cuma akşamları ziyaret edilir. Ziyaret esnasında çevredeki çocuklara şeker dağıtılır. Türbe daha ziyade Sara (Epilepsi) hastaları ve yağmur duası esnasında ziyaret edilir. Aslen Mekkeli olan Şeyh Şerafettin Diyarbakır'ın Kurşunlu Camiinde 20 yıl müderrislik yapmıştır Kocaköy bir köy iken burada inzivaya çekilip burada ölmüştür. Bakımını Yardımlaşma Derneğinin tuttuğu görevlinin yaptığı türbeyi yılda 750-1000 kişi ziyaret etmektedir. ( Şeyh Harun,Şeyh Mahmud ve Şeyh Zeynep türbeleri 205 206 KULP İLÇESİNDEKİ TÜRBELERİ İlçede halk tarafından ziyaret edilen ve evliya yattığına inanılan türbeler şunlardırlar; Konuklu Türbeleri: Kulp’un Konuklu (Duderya) Köyü’nde bulunan türbelerden biri Şeyh Ömere, diğeri oğlu Şeyh Muhammed’e aittir. Kesme taş malzemeden inşa edilen yapılar sekizgen planlı olup içten ve dıştan kubbe ile örtülüdür. Ziyaretçi akınına uğrayan bu türbeler döneminin özelliklerini yansıtmaları açısından önemlidir. Şeyh Ebubekir Türbesi: Diyarbakır Kulp Özbek köyünde Hz.Hasan Soyundan gelen Şeyh Ebubekir türbesi vardır. (21) Kulp’un Özbek (Şeyhbuban) Köyü’ndedir. İnanç turizminin önemli merkezlerinden biri olan Şeyh Ebubekir Türbesi XVIII. yüzyılda inşa edilmiştir. Eser içten ve dıştan sekizgen planlı olup içten ve dıştan kubbe ile örtülüdür. Moloz taş malzemeden inşa edilmiştir. Türbenin çevresinde yazılı birçok eski mezar taşları bulunmaktadır. Kulp evliyaları Argün köyünde Şeyh Muhammed Tağnaval,Evliyei sikri Baloğlu köyünde Evliyai mezri ,Şeyh Osman Çekran dağı ,Şeyh Nasır Munuci yatmaktadır Ömeriye köyünde Şeyh Sıracaddin, Şeyh Ömeri Düderiye ,Şeyh Muhammed Düderiye medfundur 207 Seyyid Ali (1854-1927) -Şeyh Abdülkadir(1903-1972) Türbenin ön kısmı kubbeler-Türbenin iç kısım kubbesi 208 Türbe süslemeleri Muhammede Düderiye 209 Ömer Düderiye Şeyh Sıraceddin 210 Şeyh Sıraceddin Şeyh Sıraceddin 211 Şeyh Ebubekir Şeyh Mahmut: 4.Murat döneminde yaşamıştır.Seyiddir.Kabri Karpuzlu köyündedir Şeyh Mahmut Kabri(10) Şeyh Mahmut Türbesi(22) Şeyh Ali Türbesi 212 Seyh Mahmut Türbesi: 17. yüzyıl baslarında Irak-Musul kentinde ikamet eden ve Hz Hüseyin sülalesinden geldiği için “seyit” unvanına sahip olan Seyh Hasan seyit ailelerine yapılan baskı ve zulümlerden kurtulmak için esi, oğulları Mahmut, Sadık ve Hakkı ile birlikte Musul’dan ayrılmış; Osmanlı imparatorluğu’nda seyit ailelerine gösterilen hürmet ve yardımlardan dolayı Osmanlı imparatorluğu topraklarında bulunan ve günümüzde seyitler harabesi olarak bilinen Hazro ve Lice arasındaki yere göç etmiştir. Daha sonra oğulları Hakkı Lice’ye; Sadık Kulp’un Hevedan mıntıkasına, Mahmut ise Karpuzlu Köyü’ne yerleşmiştir. Seyh Mahmut’un Mustafa ve Osman isminde iki erkek evladı olmuştur. Osmanlı imparatorluğu’nda peygamber sülalesinden gelen seyit ailelerinin geçimi devlet tarafından karşılandığından bu imkânlardan faydalanmak için seyit olmadığı halde kendisini seyit olarak gösterenler çoğalmış, bunun üzerine padişah dördüncü Murat bir ferman çıkartarak seyit unvanlı olanları İstanbul’a çağırtmıştır. Seyh Mahmut, oğlu Seyh Mustafa ile beraber İstanbul’a gitmis; bir Cuma günü padişah dördüncü Murat’ın vezirlerinden birisinin bulunduğu camide Cuma hutbesi vermiş ve Bagdat’ın fethinin sultan dördüncü Murat’a nasip olacagını söylemiştir. Vezir hutbede dinlediklerinden padişaha bahsetmiş, bunu üzerine padişah kendisini saraya davet etmiş ve kendisinin İslami bilgisinden etkilenerek kızı Zeliha Sultanı Seyh Mahmut’un oğlu Mustafa ile evlendirmiştir. Padisah, Seyh Mahmut’a Lice, Hazro ve Kulp civarında 8 köy bağışlamıştır. Yanında yeteri kadar asker ile istanbul’dan çıkan Seyh Mahmut ve oglu Mustafa Üsküdar civarına geldiklerinde Mustafa ani bir rahatsızlık neticesinde vefat etmiş, cenazesi Üsküdar’da defnedilmiştir. Seyh Mahmut, gelini Zeliha Sultana tekrar babasının yanına dönebileceğini söylemşsse de Zeliha Sultan babasının artık Seyh Mahmut olduğunu söylemiştir. Karpuzlu Köyü’ne döndükten sonra Zeliha Sultan köydeki camiyi kendi yaptırmıştır. Zeliha Sultanının Kapruzlu’da bir kız çocuğu dünyaya gelmiş fakat küçük yaşta vefat etmistir. Seyh Mahmut’un kardeşi Osman’ın Abdullah ve Hasan isimlerinde iki oğlu olmuş, Hasan’ın erkek çocuğu olmamış, Abdullah’ın Şeyhi isminde bir erkek çocuğu olmuş ve şeyhlik Seyh Seyhi ile son bulmuştur. Günümüzde Karpuzlu köyünde bulunan Şeyh Mahmut Türbesi’nin içinde Şeyh Abdullah, Şeyh Ali, Şeyh Seyhi, Meryeme Hatun (Seyh Mahmut’un annesi), Şeyh Osman, Zeliha Sultan, Şeyh Hasan ve Şeyh Mahmut’un mezarı bulunmaktadır.(23) Seyh Muhammed Türbesi: Ağaçlı beldesinde dini yapı olarak önemli 213 sayılabilecek yerlerden birisi Seyh Muhammed Türbesi’dir. Eskiden Ağaçlı’da yasamıs dini bir âlim olduğu söylenen şeyhin türbesinin önünden geçerken insanlar fatiha okumakta ve dua etmektedir. Diğer köylerde bulunan türbe ziyaretlerinin aksine Ağaçlı’da türbenin ziyareti için özel bir gün yoktur Seyh Umran Türbesi: Karaağaç köyünün güney tepesinde bulunan Seyh Umran Türbesi çevre köylerde de bilinen önemli bir dini yapıdır. Köy halkı her yıl geleneksel olarak 17 Mart tarihinde türbeyi topluca ziyaret ederek Kuran-ı kerim okutmakta ve dua etmektedir. Seyh Muhammed Türbesi: Zeyrek köyünün batı tarafındaki tepede yer alan Şeyh Muhammed Türbesi önemli dini ziyaret yerlerinden biridir. Osmanlı-Rus Savasında şehit edildiği söylenen Seyh Muhammed ünlü bir din âlimidir. Romatizma hastalığı olan vatandaşlar Çarşamba günleri türbeyi ziyaret ederek dua etmekte, Yasin-i şerif okutmakta ve bu sekilde iyileşeceklerine inanmaktadır. Hayro Türbesi: Kurudere köyünün güneyindeki tepede yer alan Hayro Türbesi önemli dini yapılardan biridir. Adını hayırsever ve dini bütün bir kişilik olduğu söylenen Hayro’dan almaktadır. Zaten yerel dilde “Hayro” sözcügünün Türkçe karsılığı “hayır”, “hayır yapan” anlamına gelmektedir. Hacı Ömer Türbesi: Narlıca köyünün doğusunda yer alan Hacı Ömer Türbesi önemli dini merkezlerden biridir. Türbenin geçmişi ve hakkında herhangi bir şey bilinmemektedir. Perşembe ve Cuma günleri ziyaret edilen türbede Yasin-i Şerif okutulmakta ve dua edilmektedir.(24) Molla Sadık Türbesi: Basbuğ köyünde Halk dilinde Ziyareta Kuri Silivan (Silvan ogulları Ziyareti) denilen bir yatır bulunmaktadır. Yatır Persembe ve Cuma aksamları ziyaret edilerek Yasin-i şerif okunmakta ve dua edilmektedir. Köyde bulunan bir diger dini çekim merkezi de Molla Sadık Türbesi’dir. Molla Sadık’ın, köyün sakini olup birçok talebe ve âlim yetiştiren önemli bir zat olduğu söylenmektedir. Buraya da rutin olarak Persembe aksamları ve Cuma günleri ziyaretler yapılarak dua edilmektedir. Seyh Süleyman Türbesi: Çağlayan köyü Derecik mezrasında bulunan Seyh Süleyman Türbesi köyün önemli dini çekim merkezlerinden biridir. Köy yaslılarından aldığımız bilgilere göre Şeyh Süleyman Mekke’den gelip iki kız kardeşi ile Çaglayan’na baglı Derecik mezrasında şehit düşmüştür. Köy sakinleri Perişembe ve Cuma aksamları türbeyi ziyaret ederek dua etmektedir. Seyh Muhammed Sahabi Türbesi: Kayahan köyünde yer almakatdır. Köylülerin dediğine göre bu zat Sahabi neslinden olup zamanında burada yapılan savaslarda sehit 214 düsmüstür. Köy ahalisi tarafından buraya Perşembe ve Cuma günleri rutin ziyaretler yapılarak dua edilmektedir. Ayrıca köy sınırları içerisinde Şeyh Muhammed Seydaki, Şeyh Muhammed Navgori ve Seyh Muhammed Belasah türbeleri de bulunmaktadır. Seyh Sıvan Türbesi: Güleç köyünün güneyinde yer alan Seyh Sıvan Türbesi dini çekim merkezlerinden biridir. Eski bir evliya olduğu söylenen Şeyh Sıvan’nın türbesi köy sakinleri tarafından Perşembe ve Cuma günleri öğleden sonraları ziyaret edilerek Yasin-i şerif okutulmakta ve dua edilmektedir. Molla Hüseyin Türbesi: Barın Köyünün doğusundaki mezarlıkta bulunan Molla Hüseyin Türbesi önemli dini çekim merkezlerinden biridir. Değerli bir âlim olduguna inanılan Molla Hüseyin’in kabri önemli günlerde ziyaret edilerek ruhuna fatiha ve dua okutulmaktadır. Seyh Ahmed-i Türbesi: Ünal Köyünde birçok dini türbe bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi Seyh Ahmed-i Türbesi’dir. Çarşamba günleri ziyaret edilen türbeye gidenler burada ettikleri dualar sayesinde romatizma hastalıklarının iyileşeceğine inanırlar. Seyh Ömer ve Seyh Muhammed Türbeleri: Konuklu Köyünün doğusunda yer alan Seyh Ömer ve Seyh Muhammed Türbeleri Kulp ilçesinin en önemli dini çekim merkezleridir. Cuma aksamları yapılan ziyaretlerde kurbanlar kesilmekte, Yasin-i şerif okutulmakta ve dualar edilmektedir. Hastalar buradaki türbeleri ziyaret ederek iyileşmeleri için Allaha dua etmektedir. Çok ünlü bir din âlimi olan Şeyh Muhammed’in çevre ilçe ve köylerinden birçok müridi olmuştur. 1941 yılında Aydın’da sürgündeyken vefat eden Seyh’in cenazesi vasiyeti üzerine 1948 yılında Aydın’dan Konuklu Köyü’ne getirilmiştir. Seyh Ali Türbesi: Karabulak Köyünün batısında yer almaktadır. Sözlü kaynaklardan aldığımız bilgilere göre Seyh Ali, Osmanlı-Rus Harbinde buraya gelerek savaşmış ve şehit düşmüştür. Seyh Ali’nin dini nüfuzu Kulpla sınırlı kalmamakta; gerek ilçe halkı, gerekse yakın çevredeki il ve ilçelerden türbeye yılın belirli dönemlerinde birçok ziyaret yapılmakta ve ziyaret sırasında kurbanlar kesilerek dua edilmektedir. Kulp’ta görülen halk dinin bu tip özelliklerinin, dini otoritelerin rızası ile resmi İslam’ın ritüellerinin yerini aldığına dair özel öneme sahip örneklerdir. Resmi İslam’ın hukuk sistemi olan “fıkıh” tarafından tasvip görmese de durum böyledir. Veli insanlara has yapılan senelik “mevlid” merasimleri, adanan kurbanlar (örneğin yatırı Özbek köyünde bulunan seyh Yusuf ve şeyh Ebubekir’e herkes yılda bir defa kurban adar) bilinen en büyük halk merasimleridir. (25) 215 LİCE’DEKİ TÜRBE VE ZİYARET YERLERİ Sine’de Hz.Ebubekir’in Torunlarına ait Türbeler Hz.Ebubekir soyundan olan Abdurrahman ibn-i Kasım Lice kazası Sine köyüne,Hz.Ebubekir soyundan olan Şeyh Muhammed ve Şeyh Pir Hasan ise Lice kazasına gelmişlerdir. Diyarbakır arkeoloji müzesindeki bir belgeye göre eski yerleşim yeri olan Atak’ta Hz.Ebubekir soyundan Sultan Muhammed Han ve Şeyh Rıdvan ailesi yaşamaktaydı.(26) Hicri dördüncü yüzyılın ikinci yarısında vefat etmiş olan Hz Ebubekir’in torunlarından Şeyh v Rıdvan b.Abdulbasıt b.Abdurrahman b.Ebubekir’in,Şeyh Muhammed b Rıdvan’ın ve bunların yakınlarının türbe ve mezarları Sine köyünde bulunmaktadır (27) Lice-Hazro arasında ,Antaktan sonra ve Lice’nin son köyü Sünni(Oyuklu) köyü bulunmaktadır.160 haneli bu köyde yaşayanlar Hz.Ebubekir soyundandır,dışarıya kız alıp verme olmadığı için saf kalmışlardır,Arapça konuşurlar 1936 yılına ait bir bilgiyi aktarıyoruz Lice Sini Köyündeki halk Arapça konuşur.Ve kendilerini hazreti Ebubekir’in ahfadından Şeyh Mehmedin evlatları bilirler.Konuştukları Arapçada çok ayrı bir lehcedir.Atak kalesi üstündeki şüheda mezarlarını yılda bir kere ziyaret ederler.(28) Diyarbakır evliyalarına bir örnek Hz.Ebubekir soyundan gelen hicri 3.yüzyılda Lice-Oyuklu köyü ziyaretleridir. Lice Sini Köyü kabirleri 216 Lice Sini Köyü kabirleri Hicri 350 yıllarına ait çok sayıda Hz.Ebubekir soyundan olan Sine’de mezar ve türbe vardır 217 Lice Dibekköy 218 Hasan Zerraki kabri Hasan Zerraki kabir çevresi 219 SİLVAN İLÇESİNDEKİ TÜRBE VE ZİYARETLER Silvan’da Diyarbakır çıkışında hastane yanında Bahçe köyü-Şeyh İbrahim Türbesi 220 Dara Hıznakhiye Ziyareti Şeyh Saitgül Ziyareti Silvan Silvan Şeyh Zeydin türbesi (29) Kumgölü Muaz bin Cebel’in komutanının kabri Silvan alınmadan önce,yani daha Diyarbakır’ın fethinin başladığı sıralarda Diyarbakır hakimi Meryem Dara çevredeki hristiyan valilerden yardım ister.Yardım için 1- Ahlat valisinin kızı Taron 4000 kişi 2- Bitlis valisinin oğlu Buğur 3000 kişi 3- Senasine(Silvan) dağlarının hakiminin oğlu Moş yardıma koşarlar Bitlis valisinin oğlu Buğur İslam ordularının yanına geçer,bu arada Ahlat valisinin kızı Taron’u da kaçırarak onunla evlenir 221 İslam orduları ve Bitlis valisinin oğlu Buğur; Ahlat ve Senasine kuvvetleriyle Silvan yakınlarında çatışmaya girer,bu çatışmada Ahlat ve Senasine kuvvetleri yenilir.(30) Bu çatışmada şehit düşen bir sahebe için bölge halkı her yıl anma töreni (Murat şenliği)yapar.Olay şu şekildedir. Murat şenlikleri :Muaz bin Cebel adına yapılır.Şehit düşen Muaz bin Cebel değildir Burada şehit olan Muaz bin Cebel’in komutanıdır.Zira Muaz bin Cebel evlidir,Şam’da 41 yaşında vebadan ölmüştür.Oğlu Abdurrahman gazi Ahlat veya Erzurum’da şehit düşmüştür.Burada şehit düşen bekardır ve 21 yaşındadır Murat Şenliği Kulp Kozluk Silvan üçgeninde Murat Ovasında kutlanan üç günlük bir şenliktir. Silvan’ın kuşatılmasında şehit düşen Muaz Bin Cebelin komutanının mezarı başında yapılan şenlik birbirine kavuşmayan, kavuşamayan sevenle sevilenin kültürümüzdeki bir yansımasıdır. Muaz Bin Cebel’in komutanı ,nişanlıdır. Evleneceği gün orduya komutanlık etmiş. Silvan kuşatmasında hayatını kaybetmiştir. Bu yüzden Murat Şenliği, mezarı başında yapılır. Daha çok evlenmek isteyenlerin birbirini gördüğü, ailelerin kaynaştığı bu şenlik Silvanda ,Kozlukta , Kulpta, canlı tutulan şenliklerdendir. At yarışları yapılır.Muaz bin Cabelin komutanının türbesi ziyaret edilir.Ziyarete gelenlere yemek dağıtılır,üç gün üç gece doyasıya eğlenilir,adaklar tutulur.Gelenek 1500 yıldan beri sürmektedir Silvan Hıvde şenlikleri (Resimler.Silvan mücadele gazetesi) 222 Muaz bin Cebel’in komutanının kabri 223 Silvan ve Kubbetüs-Sultan Silvan tarihte şöhret kazanmış büyük sultanların medfun olduğu yerdir.Ancak Moğol istilasiyle bu mezarlar yok edilmiştir.Bu mezarları ortaya çıkarmak eskiden olduğu gibi ismi üzerinde Sultan kubbesi şeklinde inşa etmek vefa gereğidir Burada I.Kılıçaslan ve kızı;Seyfüddevle ve tüm ailesi,Necmeddin Alpi ,Artuk oğlu İlgazi ve büyük ihtimalle de Celaleddin Harzemşah medfundur Silvan’da ayrıca Mervanoğullarına ait değişik hükümdarlar da medfundur Bu mekanın Karabehlülbey camii olması gerekir.Lübnan'lı Prof.Dr.Adnan Huca Seyfüddevle'nin mezarının mihrapla minber arasında olduğunu ifade ediyor. Hamdanilerin Halep kolunun kurucusudur.22 Haziran 916’da doğmuştur25.Ocak 967’de ölmüştür.Ömrü Bizansa savaşmakla geçmiştir.İmparator Amidi alamamış,hırsından ongözlü köprüyü yıktırmıştır .Seyfüddevle’nin cenazesi Silvan’a götülmüştür. Ölümünden sonra ailesi Silvan surlarını onarmış,şehre su getirmiştir.(36) 224 Lübnanlı Prof Adnan Huca’ya göre Karabelülbey camiinde minber ve mihrap arasında Seyfüddevle yatmaktadır Seydüddevle’nin, I.Kılıcasalan’ın,diğer komutan ve devlet adamlarının türbeleri Hülagu tarafından yıkılmıştır Seyfüddevle oradaysa tüm hükümdarlar ve ailesinin de orada olması gerekir.Moğol istilasıyla yıkılan kubbetüssultanın bulunduğu mekan bilinçli olarak cami mekanı yapılmış olmalıdır.Nasıl ki Diyarbakır'da Hz.Süleyman camiinin alt katında sahabeler yatıyor,üst ise ibadet mekanıdır.Benzer oluşum bura için de söz konusudur Selçuklu hükümdarının da Silvanda medfun olduğu ifade edilir. I.Kılıçaslan 1107 yılında savaş esnasında ok yağmuru altında Habur suyuna atını salıp karşıya geçmek istedi.Fakat kendisine ve atına ait zırhların ağırlığı ile suda boğuldu.Bir kaç gün sonra kıyıya vuran cesdi tabuta konarak Silvana götürüldü.Atabegi Muhammed kendisine bir türbe yaptırdı.İbül Erzak bu türbeye Kubbet us-Sultan dendiğini ve bu türbeye sonradan bir çok Türk büyüklerinin ve Kılıçaslanın kızı Saide hatunun 1130’da gömüldüğünü yazar.Daha sonraları burası büyüyerek Sultan mahallesi adını almıştır. Bugün ne türbeden ne de Sultan mahellesinden iz kalmıştır(32) Necmeddin Alpi Bayındırlık faaliyetleri ile tanınıyordu. Silvan’da yabancı konuk ve elçiler için Silvanda bir saray yaptırdı.M.1164’de Kırk burç denilen bölümü yaptırdı 20 Temmuz 1176 tarihinde öldü..Kubbetüssultanda medfundur. (33) Seyfüddevle Hamdanilerin Halep kolunun kurucusudur.22 Haziran 916’da doğmuştur25.Ocak 967’de ölmüştür.Ömrü Bizansa savaşmakla geçmiştir.Cenazesi Silvan’a götülmüştür.Seydüddevle’nin,I.Kılıcasalan’ın,diğer komutan ve devlet adamlarının türbeleri Hülagu tarafından yıkılmıştır(34) Mervanoğullarından Bad’ın kardeşi Ebu’l Fevaris de bir savaşta şehit olunca Silvanda şehrin dışına gömümüş,üzerine kubba eyapılmıştır.Daha sonra burada bir çok kubbe yapılmış ve buraya ‘Ebu’l-Fevaris Kubbeleri’ adı verilmiştir.(35) 225 Ebu Tahir Yusuf bin Denme Mervaniler döneminde Diyarbakır’ı yönetti.M.1025’te öldürüldü.Mezarı şehir mezarlığınındadır..(34) Nasruddevle ahmed:Mervani beyliğinin üçüncü hükümdarıdır.Muhdese caminin yanındaki türbeye gömülmüştür..(34) Nizameddin Nasr:On gözlü köprüyü yaptırmıştır.Silvan ve Diyarbakır kalelerinin bazı kısımlarını onartmıştır.Nasruddevle’nin yanına gömülmüştür.(34) Artuk oğlu İlgazi:Haçlılara karşı teşkil edilen orduya kendi kuvvetleriyle katıldı.Silvan ‘a gelince hastalandı.Öldüğünde 60 yaşında idi.Mardin,Halep ve Silvan’a hakimdi.Cenazesi Mescidül emirde Sultan kubbesinin kuzey tarafına gömüldü.(34) (Beysanoğlu Ş:Diyarbakır’da Gömülü Meşhur Devlet Adamları.Neyir matb.Ank.1985.s:58 Artukoğlu Necmeddin Alp.MS.1176’da öldü.Cenazesi Kubbetüsssultana gömüldüBurası dedesi I.Kılıcaslanın türbesidir.(34) Hamdani hükümdarı Seyfüddevle’nin Ali b.vahb adlı kulenin bitişiğinde ve kale içinde,büyük bir saray yaptırdığını biliyoruz.sarayın batı tarafında Babü’l-ferah vel’Gamm (Sevinç ve üzüntü kapısı)vardı ki sonralartı ‘Eski saray kapısı’adı verilmiştir.Saray hipodroma hakim sırtta idi.Bu sarayın bahçesinde annesi N’um,oğlu Abdullah ve kızkardeşi Khula’nın gömülü bulunduğu mezarlık vardı.Halep’te ölen Seyfüddevle’nin cenazesi Gulam taki idaresinde Meyyafarakin’e getirilerek yukarıda sözünü ettiğimiz mezarlıkta,annesi ile kızkardeşinin yanına gömüldü(33) Silvan’da Celaledin Harzemşah’ın defnedilmiştir Diyarbakır’ın kazası Silvan(Meyyafarakin)’de hayatını kaybeden Celaleddin’in cesedini,olayı haber alan Silvan hükümdarı Melik el-Muzaffer Gazi Silvan’a getirtmiş ve orada defnettirmiştir.(36) 226 ŞEYH HALİL ZİYARETİ Gazi Caddesi üzerinde aynı adı taşıyan mezarlığın içindedir. Türbenin çevresi dört duvarla çevrili olup üstü açıktır. Silvan’da namazın ilk kılındığı yer olduğu söylenir. Sahabe türbesi olduğu söylense de gerekli araştırma yapılmamıştır. Türbenin içinde bulunan namazgahın duvarları üzerinde taşı yapışan kişinin tuttuğu dileğin yerine geleceğine inanılır.Ayrıca ağlayan bebeklerin ziyaret yerine getirildiğinde sustuğu ve ağlamadığı inancı yaygındır.Özellikle perşembe günleri yoğun insan kalabalıkları toplanır. ŞEYH MUHAMMED ZİYARETİ Ziyaret sokağında bulunan Şeyh Muhammed Ziyareti çarşamba günleri ziyaretçi akınına uğrar.Mezarın başında ateşler yakılır, kiremitler ısıtılarak vucudun ağrıyan bölgelerinin üzerine bırakılır.Romatizması olanların derdine şifa dağıttığına inanılır. ŞEYH BELBELOT ZİYARETİ Mira Şehir Mezarlığının içinde,Karabehlül Bey Camisinin yanında mezarlığa açılan kapının karşısındadır.Mezarın hemen yanında türbeyle bütünleşen yaşlı bir dut ağacı vardır.Ziyaretgah olarak kullanılan türbenin yanında Seyda Mele Kamil'e ait mezar bulunmaktadır. DARA HIZNAHİYE ZİYARETİ Diyarbakır Silvan yolu üzerindedir.Kimlere ait olduğu belli değildir. Sahabelerin yattığı söylentisi vardır.Taştan yapılan mezarların sağ ve sol tarafında kılıç kabartması bulunmaktadır. Bir kaç mezardan oluşmaktadır. Mezarların yanında asırlık bir meşe ağacı vardır. Ziyaretgah olarak kullanılır. Diyarbakır Valiliği tarafından kümbet şeklinde bir çeşme yapılmıştır. ŞEYH HASAN ZİYARETİ Şeyh Halil Mezarlığının kuzeyinde Azizoğullarına ait mezarlığın yanındadır.Ziyaretgah olarak kullanılır. 227 ŞEYH MUHAMMED-İ GIRKUVİ ZİYARETİ Ziyaret Silvan'a bağlı Kazandağı Köyü ile Derik Mukur bölgesinin arasında kalmaktadır.Ziyaretin romatizmaya iyi geldiğine inanılır.Her yıl mart ve nisan aylarında binlerce insan tarafından ziyaret edilen türbede çeşitli adaklar adanır. MERŞİ MUN ZİYARETİ Halk arasında Meşmuni ziyareti olarakta bilinir.İlçenin batısında Diyarbakır kapı'nın hemen yanındadır.Amerikalılar tarafından 1960 yılında türbe onarılmıştır.Ziyaretgah olarak kullanılır. SİTE İBN-İ MECNU TÜRBESİ Halk arasında Kaniya Navin Ziyareti olarak bilinen ziyaret Bağlar Mahallesindedir.Halk arasında ziyaretgah olarak kullanılmakta olan Mezarın üzerinde 0.50x1 m. ve 0.80x1 m. ebadında iki kitabe ve kırık bir mozaik parçası bulunmaktadır.Kitabelerden solda olanı türbenin kime ait olduğunu göstermekte diğerinin üzerinde ise Ayetül kürsi ve kelimei tevhid ayetleri bulunmaktadır.Ayrıca ayetlerin devam ettiği kabrin ayak ucunda ve batısında iki kitabe daha bulunmaktadır.Kitabelerin Abbasi veya Şeyhoğulları döneminde yapıldığını belirten yazar Süleyman Savcı kitabenin üst tarafında sekiz büklümlü bir güneş resminin olduğunun açıklıyor.(Y.P.1997). ŞEYH İBRAHİM TÜRBESİ Nakşibendi tarikatına mensup zatın türbesi Silvan'a bağlı Bahçe köyündedir. ŞEYH EMİN TÜRBESİ Kadiri tarikatına mensup olan ve Şeyhi Bezvan'e olarak tanınan zatın türbesi Silvan'a bağlı Bezvan (Çalı Önü) köyündedir.(Kaynak.N.Satıcı) NEŞMUNİ - MOR ŞEHMUN ZİYARETİ Halk arasında Şehmuni veya Merşimun Ziyareti olarak bilinir. İlçenin batısında Diyarbakır kapı’nın hemen yanındadır. Türbe Amerikalılar tarafından 1960 yılında onarılmıştır. Ağaç dallarına iplerin bağlandığı, dileklerin tutulduğu bir ziyaretgah olarak kullanılır. Süryani olduğu rivayet edilmektedir. 228 KANİYA NAVİN ZİYARETİ Halk arasında Kaniya Navin Ziyareti ve Yedi Kızlar Ziyareti olarak bilinir. Kaniya Navin Parkı içinde olan Ziyret Bağlar Mahallesindedir. Çevresinde motifli taşların bulunduğu ziyaretin çeresinde herhangi bir kitabe yoktur. Çevre duvarı yakın zamanda yapılmıştır(51) SAHABE MUHAMMED ZİYARETİ Bazı kaynaklarda Silvan’ın fethi sırasında eğitim vermek için on sahabenin Silvan’da bırakıldığı yazılmaktadır. Çoğunun mezar yeri bilinmemektedir. Bunların mezarı ile birlikte fetih sırasında şehid düşen diğer sahabelerin de yeri belli değildir. Silvan’daki türbelerin çoğu Moğol istilasında yıktırılmıştır. Yeri belli olan türbelerden biri Silvan Kalesi’nin Güneydoğu tarafında Burcuşah Kapısının karşısındaki sur dışındadır. Sahabe Muhammed Ziyareti olarak bilinir. M.S 639 yılında Silvan’ın fethinde ok ile şehit düştüğü rivayet edilen sahabe mezarının üzerinde çeşitli kitabe ve kabartmalar vardır. Kitabelerin üzerinde Ayetel Kürsi ve Kelime-i Tevhid yazılıdır. Ayrıca çevre düzenlenmesi sırasnda türbenin çevresinde kazı sonucu bulunan kitabeler mezara ilave edilerek duvarı biraz yükseltilmiştir. Bazı kitabeler tam okunamamaktadır. Kazı sonucu üzerinde sekiz büklümlü güneş buluan kitabenin yanında, üzerinde altı köşeli yıldız kabartması olan taş parçaları ( Hz. Süleyman Mührü ) bulunmuştur.Bunlar türbenin çevresine rast gele yerleştirilmiştir. Türbe evlerle çevrili olup yarım kalan bir inşaatın içinde kalmıştır. Çarşamba günleri yoğun ziyaretçi kınına uğrayan türbe ve çevresinin koruma altıa alınası gerekmektedir. (51) Türbe efsaneleri Şeyh Maksud Ziyareti Hasan arak Hani Anıl (Dımıştad) diye bir köyü var Hani ilçemizin.. Bir zamanlar bu köyden birisi Hacca gitmiş.. Ama, az para ile gittiği için parasız kalmış, ne yapacağını bilemez bir halde kalmış. Şaşırmış. Bir gün onun şaşkın halini görenbir adam “Bauda sizin köyünüzden Maksud adlı bir hemşehrin var, onu bul sana belki yardımc olur’ demiş.. Parasız adam aramış Maksud’u bulmuş ve maksadını anlatmış. 229 “Param tükendi, köyüme dönemiyorum, bana yardım edersen köyüme dönebilirim” diye yardım talep etmiş. Şeyh Maksud ehli keramet birisidir ama kimse bilmemektedir: Manevi halini insanlardan gizlemiştir bu güne kadar. Fakat şu anda bu adamın yardıma ihtiyacı vardır. Panrası olsa çıkarıp verecek Fakat Şeyh Maksud’da bu adam gibi parasızdır. Adama der ki: “Gözlerini kapat” Adam kapatmış. Biraz sonra “ Aç” gözlerini demiş. Gözlerini açan adam, kendisini Hani’nin Anıl köyünde kendi köyünde bulmuş. Şeyh Maksud bu adama tembihlemiş. “Sırrımı sakın kimseye söyleme. Bu güne kadar kimse beni bilmedi, bundan sonra da bilmesin.” Ama dinlememiş.. Köyde herkese anlatmış.. Ve bu anlatışla sırrı ortaya çıkan Şeyh Maksud vefat etmiş.. İlk bahar mevsimi gelince Şeyh Maksudun türbesine gidilir, ziyaretler yapılır, dileklerde bulunulur ve adaklar adanır.. Seyyid Ali Türbesi Kazım Tahran Hani Seyyid ali daha önceleri Kabe’nin emiriymiş. Efsaneye göre, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) emriyle gelip Hani7ye yerleşmiş. Ve Hani’deki Hatuniye medresesine hoca olmuş. Nedense Hani halkı kendisine iltifat etmemiş,yüz vermemiş. Zaman böyle akıp giderken bir gün timurlenk Hani’ye gelmiş. Seyyid ali, Timurlenk’in ziyarete giderek durumundan yakınır ve şöyle bir istekte bulunur: “Sen atına bin, benim evime gel, kapıda sen attan in, ben senin atına bineyim, sen de çatı yularından çekerek Seyyid Bedrettin Camiine götür, orada beraber namaz kılalım, ben yine ata bineyim, sen de çekerek eve götür,ben orada inerim, sen de atına biner gidersin” demiş. Timur bu zatın hatırını kırmamış ve ne demişse aynen yapmış. Tabiiolay şehirde görülmüş ve dildin dile dolaşmış.. Timurlenk gibi bir hükümdar u hocaya bu kadar saygı gösterdiğine göre elbette bilerek yapmıştır. Ve kendi yaptıklarından utanç duyarak hocaya o günden sonra büyük saygı göstermişlerdir. Hoca vefat etikten sonra da üzerine türbe yapılmış ve hani’lilerin ziyaretgahı olmuştur. Şeyh Malan Ziyareti No. 82 Ömer Öney Dicle Şeyh Musa ile bacısı, medine’den gelerek tepebaşı (Şeyh malan) köyüne yerleşmişler. Gece gündüz ibadet ederlermiş. Köylüler bunlara hiç yüz vermezlermiş.Şeyh musa bacısıyla evlidir diye de gidip şikayet ederler: bu şikayet üzerine onları yakalama üzere, iki asker göndermişler. Yolda gelirken askerlerden birisi diğerine: “Biz oraya varınca, bu kış gününde eğer taze incir, üzüm, nar ikram ederlerse, bunlar kutsal kişilerdir, dokunmayalım” demiş. 230 Askerler Şeyh musa’nın evine varmışlar, Musa ile bacısı yoksulluk içindelermiş. Ortada görünür hiçbir yiyecek veya eşya yokmuş. Musa bacısına, birdenbire dışarıdaki üstü örtülü siniyi al gel demiş.” Ne sinisi, sini mi var ki getireyim” deyip dışarıya çıkmış. Biraz sonra elinde bir siniyle dönmüş. Sinide incir, üzüm ve nar varmış. Askerler ikram etmişler.,Askerler saygıyla Musa’yı Eğil’e götüreceklerini söylemişler. Musa yolda rastladıkları bir çayda abdest almak için askerlerden izin istemiş. Abdest almış sırrı ortaya çıktığı için de orada vefat etmiş. Daha sonra bacısına vasiyet ettği için kendisi dağın tepesine, sonradan ölen bacısı da çayın kenarına gömülmüşler. Bu köyde oturanların hepsine uzun zaman şeyh denmiş. Dışarıdan kız alıp vermemişler: Bu köyün insanları sütü tahta kovalarda pişirirlermiş. Çevre köylerden çok saygı görürlermiş. Sonraları dışardan kız alıp vermişler ve karışmışlar. Mayıs ayında çocuğu olmayanlar hastalar, özellikle de ruh hastaları bu ziyaretlere giderler. Ayran çorbası pişirip dağıtırlar, kurbanlar keserler.. Şeyh Şükrü Türbesi Sermet Subaşı Ergani Şeyh Şükrü’nün aslı Muşluymuş. Sonradan gelip Ergani’ye yerleşmiş. Ölünce de buraya gömülmüş. Türbesi “Dedüğü baba”ylayan yanadır. Şeyh şükrü’nün türbesine her gece su dolu bir testi koyarlarmış. Testi ertesi sabah boş bulunurmuş. Çünkü Şeyh geceleri mezarından kalkarak, bu suyla abdest alırmış. Ayrıca her yıl Hacca gidenler Şeyh şükrü’yü de orada gvrürlermiş. Kendisi hakkında saygısızca konuşanların rüyalarına girip “bir daha hakkımda kötü söylersen, senin gözlerini oyarım” dermiş. Bu türbeye gidenler mum yakarlar ve dilekdilerler. Şeyh Hasan Ezraki Türbesi Şeyh Hasan, aslında Hazro'nun Ülgen köyü'ndenmiş.Gidip Şam'a yerleşmiş.Bir süre sonra oradan da mardine göç etmiş. Keramat sahibi bir kişi olduğu için ünü tüm bölgeye yayılmış. Zamanın Mardin hükümdarı ,onun gücünden korkup,yakalatmış ve tabanı su içinde,çıkılması çok zor olan bir zindana attırmış. Bir gün nöbetçi .Şeyh'in bahçedeki çeşmede abdest alırken görünce şaşkınlıktan dona kalmış.Aynı gün,padişahta Şeyh'i camide namaz kılarken görmüş.yaklaşıp konuşmak istemiş fakat şeyh ortadan kaybolmuş,yine zindana dönmüş. Şeyh'in zindana sızan güneş ışıklarının huzmesine katılarak zindandan çıktığını ve yine aynı şekilde döndüğünü anlayan hükümdar Şeyh'i bağışlayıp sebest bırakmış. Şeyh oradan ayrılıp 231 Lice'nin Dibek Köyü'ne yerleşmiş ve ölüncede oraya gömülmüş. Bu türbeye gelen hastalar sağlık dilerler,adak adarlar. İsmail Dede Ziyareti İsmail Dede ile arkadaşları atları ile Diyarbakıra giderken Ambar köyü yakınlarında eşkıya saldırısına uğramışlar. Eşkıyalar diğer arkadaşlarını yaralayıp İsmail Dede'nin de kulaklarını kesmişler. Yarası hafif olanlardan birisi atına atlayarak köye haber vermeye giderken arkasından rüzgar gibi gelen 3 kurt onu geçerek köye doğru gitmişler. Yaralı haberci köye geldiğinde İsmail Dede'yi kulaklarından kan sızarak kapısının önünde oturur bulmuş. O zaman yolda gördüğü kurtların dedeyi getirdiğini anlamış. Şu anda İsmail Dede'nin mezarı değil evi ziyarettir.Dilek dilenir adak adanır. Kesilen adak kurbanın kellesi ile postu evde oturanlara bırakılır,kalan kısmı yoksullara bırakılır.(31) 232 KAYNAKLAR 1- http://www.salihekinci.com/pdf/Arabkend.pdf 2- Eroğlu MŞ. Arabkendi. Kent yay. İst. 2004. s:30 3- Murat Bozdoğan, Hamdullah Işık. Kaplıcalar Diyarı Çermik 2012. s. 49 4- M.Şefik Korkusuz.Tezkire-i Meşayihi Amid.Kent yay.İst.2004. 5-Dr.Murat Özaydın.Abdurrahman Aktepe.Cihan yay.İst.2009.s.94 6-Çınar Kaymakamlığı.Çınar.2000 7- Ali Melek - Abdullah Demir, Dini Değerleri İle Diyarbakır, Diyarbakır Müftülüğü Yay., Diyarbakır, 2009. 8- Dr.Murat Özaydın.Abdurrahman Aktepe.Cihan yay.İst.2009.s.94 9-- Hür Mahmut Yücer :Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19.Yüzyıl).İnsan yay.İst.2004 10- Zeynel Abidin Çiçek.Diyarbakırın fethi ve kültürü.Diyarbakır 2007 11- İrfan Yıldız. Eğil.Diyarbakır valiliği-D.Ü.yay2012.s.59,71 12- Mehmet Latif Demir,Yrd. Doç. Dr. Ali BoranOrtaçağ’dan Günümüze Eğil Ve Hani’deki Mimari Eserler yüksek Lisans Tezi . T.C.Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Van-2007 13- Ayhan Karakaş Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi KMÜ Sosyal ve Ekonomık Araştırmalar Dergısi 14 (23): 5-18, 2012 14- Hasan Basri Konyar.Diyarbekir Yıllığı.Ulus Basımevi:1936 15-Metin Sözen.Diyarbakır’da Türk Mimarisi.İst.1971.s.187 16- Ö.Tellioğlu (ed):Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.Yıl.:18691905. cilt:4/208. 2/110 ,5/93.İstanbul.Acar matb.1999 17- Hasan Basri Konyar.Diyarbekir Yıllığı.Ulus Basımevi:1936 18- Dr. Yaşar Kalafat Diyarbakır'da Ulu Kabirler: Diyanet İşleri Başkanlığı Arşiv Kayıtlarına Göre /. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 2004 19- Murat Özaydın Osmanlı Dönemi Diyarbakır’ında Nakşibendîlik.2.Nebiler Sahabiler,Azizler,Krallar Kenti Sempozyumu.2011 20- Abdurrahman Acar: Vakidi’ye Göre Amid Şehrinin Fethi. D. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi. c 1999. cilt: 1, s: 199 21- Bayram Altan:Türkiyede dini ziyaret yerleri.1996.s:222,224 22-Mirze Çelik.Foyoğraflarla Kulp.Gün matb.İst.2011 23- Vefa Akdogan Prof.Dr.Abdullah Topçuoglu. Güneydogu’da Sosyal Yasam: 233 (Diyarbakır’ın Kulp_ilçesi Örnegi)T. C.Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Ana Bilim DalıYüksek Lisans TeziKonya 2007 24- Vefa Akdogan Prof.Dr.Abdullah Topçuoglu. Güneydogu’da Sosyal Yasam: (Diyarbakır’ın Kulp_ilçesi Örnegi)T. C.Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Ana Bilim DalıYüksek Lisans TeziKonya 2007 25- Vefa Akdogan Prof.Dr.Abdullah Topçuoglu. Güneydogu’da Sosyal Yasam: (Diyarbakır’ın Kulp_ilçesi Örnegi)T. C.Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Ana Bilim DalıYüksek Lisans TeziKonya 2007 26- Taşgın A:Diyarbakır Arkeoloji müzesinde Atak tarihine ait bir belge. 1.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu.2004.Diyarbakır.s:408 27- Prof.Abdurraman Acar.Dünden Bugüne Atak kalesi Lice Sempoyumu.Artuklu ün yay ..Mardin.2012 28- Basri Konyar.Diyarbekir Yıllığı.Ulus Basımevi.1936.c.III.s.358 29-25 Eylül 2012 www.diyarinsesi.org 30-Demir A..İslamın Anadoluya gelişi.Kent yay.2.baskı.İst.2008 s.114,109 31- Muhsine Helimoğlu Yavuz.Diyarbakır Efsaneleri.Cumhuriyet kitapları.İst.2007 32- Şevket Beysanoğlu:Diyarbakırım.1986.II/246 33-Yaşar Parlak.Silvan.Ankara.1997.san matb.S.94,28 34-Beysanoğlu Ş:Diyarbakır’da Gömülü Meşhur Devlet Adamları.Neyir matb.Ank.1985.s:34,38,44,61 35-. Abdurrahim Tufantöz.Ortaçağda Diyarbekir Aça yayAnk.2005.s.1.65 Sadıkov Hasanbala:Gence’den Amid’e:Harezmşah Celaeddin’in ölüm yolu.1.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu.2004.Diyarbakır.s:123. 36- Ş.Beysanoğlu.Diyarbakır tarihi.2003.1/175 37 Av.Neymetullah Gündüz G.Seyyit Cengiz. Eğil(Antik bir kent) http://www.zazaki.net/file/egil.pdf 38- Müslüm Üzülmez 16.Yüzyılda Erganide Faaliyette Bulunan Vakıflar.Yeniyurt gzt.26-112011 39- Şevket Beysanoğlu.Anıtları Ve Kitabeleri İle Diyarbakır Tarihi Diyarbakır Büyükşehir Belediye Yay. Cilt 2.2003.s.513 s.631,687 40-Murat Özaydın Ergani’de Medfûn Bulunan Manevi Önder Ve Mutasavvıflar Tüm Yönlerıyle Dıyarbakır Erganı Ilçesı Ve Turizm.D.Ü ve Ergani kaymakamlığı yay.2014.s.118 41- Hasan Basri Konyar.Diyarbakır Yıllığı.III.Ulus matb.Ank.1936 234 42- Diyarbakır müze md.Eğil Kültür envanteri.2013 43- İhsan Işık(ed):Diyarbakır ansiklopedisi.Elvan yay.Ank.2013 C.4. S.248 44- Ali Melek.Diyarbakır’da Peygamber Makam Ve Kabirleri Nebiler Sahabeler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu.2009 45- M. Cengiz YILDIZ .Eğil-Ergani Halkının Dilinde Medfun Peygamberler.2.Nebiler Sahabiler ,Azizler Krallar Kenti Diyarbakır sempozyumu.2010 235