İndir - Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Transkript
İndir - Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Numune Sağlık Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi yayınıdır MAYIS 2010 Diyabetle Aktif Yaşam Prof. Dr. Recep AKDAĞ: Diyabet, hastalık yükü içerisinde 12. sıradadır Türkiye diyabet kontrol programı Tükenmişlik sendromu Çocuklara ölümü nasıl anlatmalıyız 1 Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012 1 Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012 İÇİNDEKİLER KÜNYE ........................................................ 04 BAŞYAZI ..................................................... 05 EDİTÖRDEN ................................................ 07 RÖPORTAJ PROF. DR. RECEP AKDAĞ .......................... 09 09 TÜRKİYE DİYABET KONTROL PROGRAMI ................................. 14 RÖPORTAJ 14 20 PROF. DR. KUBİLAY KARŞIDAĞ ................. 20 RÖPORTAJ UZM. DR. A. REFİK İMAMECİOĞLU ......... 24 BAHARI KARŞILARKEN ............................ 28 BİR İNSAN HASTANEYE NEDEN GELİR .. 30 ANEAH DİYABET OKULU .......................... 32 24 32 GENÇ BİR DİYABET HASTASININ YAŞADIKLARI ............................................ 34 GENÇ BİR DİYABETLİDEN MEKTUP ......... 36 ANNESİ DİYABET HASTASI OLAN SANATÇI GÖZÜYLE DİYABETLİ YAŞAM ................... 38 34 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 38 02 DİYABET VE PSİKOLOJİK SORUNLAR ...... 40 İNME ÖNLENEBİLİR Mİ ............................ 42 YOĞUN BAKIM HEMŞİRESİNİN HAKLI MUTLULUĞU .................................. 46 HEMŞİRELİK HAFTASI ............................. 47 40 46 ÜLKEMİZDE OSTEOPOROZA AKILCI YAKLAŞIM VE TEDAVİ ................. 48 ECZACILIK GÜNÜ TARİHÇESİ .................. 51 TÜKENMİŞLİK SENDROMU ....................... 52 EKRANA BAKMA SENDROMU ................... 54 56 BEYNİME DOKUNULDU ............................. 56 58 ÇOCUKLARA ÖLÜM NASIL ANLATILIR ..... 58 AMATEM’İN 6. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ .... 60 ULUSLARARASI HASTANELER BİRLİĞİNE KABUL EDİLDİK ......................................... 63 KOZMETİK UYGULAMALARIN SAÇLARA YAN ETKİLERİ .......................... 64 60 64 REPLANTASYON VE EL CERRAHİSİ ........ 68 OBSTRUKTİF UYKU APNE SENDROMU .... 72 HASTANELERİN FİZİKİ YAPISININ HASTALARA, ÇALIŞANLARA ETKİLERİ ... 75 KABİL TÜRK ASKER HASTANESİ ............ 77 72 77 TIP TARİHİNDEN SAYFALAR .................... 80 03 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 KÜNYE www.numunesaglik.com Numune Sağlık MAYIS 2010 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi yayınıdır Numune Sağlık Dergisi Yıl: 01 Sayı: 01 Mayıs 2010 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Adına Yayın Kurulu Başkanı Doç. Dr. Nurullah ZENGİN (Başhekim) Genel Yayın Yönetmeni Doç. Dr. Serdar GÜLER Haber Koordinatörü Uzm. Ecz. Aslıhan BEYAN Yayın Kurulu Doç. Dr. Hürrem BODUR Doç. Dr. Celil GÖÇER Doç. Dr. Erol GÖKA Doç. Dr. Özlem Evren KEMER Dr. Abdulkadir ÖZBEK Dr. Adem ÖZKARA Dr. Ali EDİZER Dr. Ecz. A. Alper ŞAHİN Harun ÇELİK İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aysun Yayıncılık Matbaacılık Reklam İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti. adına Aysun PALALI Genel Yayın Koordinatörü Cumali KÖKTAŞ Hukuk Danışmanı Av. Çiğdem ALTINIŞIK Yönetim Merkezi Mahatma Gandi Caddesi No: 105/3 GOP - Çankaya - ANKARA Tel: 0312 436 44 00 Fax: 0312 447 54 59 iletisim@numunesaglik.com www.numunesaglik.com Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Bilimsel Danışma Kurulu 1.ABAYLI Ekrem 2.AK Fikri 3.ALLI Nuran 4.ALTIPARMAK Emin 5.ATAN Ali 6.AVŞAR Fatih 7.AYDOĞDU Sinan 8.BALABAN Neriman 9.BELEN Ahmet Deniz 10.BİÇİMOĞLU Ali 11.BODUR (ÇOLAKOĞLU) Hatice 12.CENGİZ Ömer 13.COŞKUN Faruk 14.ÇETİNKAYA Mesut 15.DEDE Doğan 16.DERE Hacı Hüseyin 17.DİKMEN Bayazit 18.DİLBAZ Nesrin 19.DOKUZOĞUZ (KUT) Başak 20.ERDOĞAN Bülent 21.ERYILMAZ Adil 22.ESKİOĞLU Erdal 23.GÖĞÜŞ Nermin 24.GÖKA Erol 25.GÜÇTEKİN Ali 26.GÜL Ülker 27.GÜLER Serdar 28.GÜNEL Uğur 29.GÜVENER Engin 30.HASIRİPİ Hikmet 31.HENGİRMEN Süleyman 32.KAMA Nuri Aydın 33.KARAASLAN Yaşar 34.KARADEMİR Mehmet Alp 35.KOCA Yüksel 36.KOÇ Mahmut 37.KOPARAL Salih Suha 38.KULAÇOĞLU Sezer 39.KURAL Gülcan 40.MEMİŞ Ali 41.ODABAŞ Ali Rıza 42.ÖZBAKIR Şenay 43.ÖZDEM Cafer 44.ÖZET Gülsüm Gülistan 45.ÖZKARA Adem 46.ÖZMEN Mehmet Mahir 47.PEKSOY İrfan 48.SAKINCI Ünal 49.SARAÇOĞLU Ömer Ferit 50.SEÇKİN (ERARSLAN) Selda 51.TABAK Abdullah Yalçın 52.TÜMÖZ Mehmet Ali 53.TÜMÖZ Mübeccel 54.UÇANER Ahmet 55.ULUSOY Feridun Vasfi 56.ÜNAL Adnan 57.YILDIRIMKAYA Mustafa Metin 58.YÜKSEL Enis Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tel: 0312 508 40 00 www.anh.gov.tr Numune Sağlık Dergisi Basın Meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. Ücretsizdir. Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ise reklam verene aittir. Yayınlanan makale ve haberler kaynak belirtilmek suretiyle alıntı yapılabilir. (İsimler soyadlara göre alfabetik olarak sıralanmıştır.) Tasarım AVEC reklam organizasyon www.avecreklam.com Baskı: Başak Matbaacılık Tan. Hiz.Ltd.Şti. Anadolu Bulvarı No:5/15 Yenimahalle - Ankara Tel:03123971517 15.05.2010 04 DOÇ. DR. NURULLAH ZENGİN BAŞYAZI Referans Hastane Olmak Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin yeni bir süreli yayını, Numune Sağlık Dergisi yayın hayatına başlıyor. Her yeni yayın, geri planında bir dizi düşünceleri ve hedefleri barındırır. Hastanemiz bir asrı aşan geçmişinde yaptıklarıyla ve üstlendiği rollerle her zaman bir ‘Referans Hastane’ olmuştur. Benzer rollerin günümüzde ve gelecekte de devam etmesi tüm Numunelilerin ortak arzusudur. Bu kavramın içinin gerçek anlamında dolmasının şüphesiz bazı gereklilikleri vardır. Yönetim olarak çalışmalarımızda esas aldığımız ve gelecekte de ‘Referans Hastane’ olabilmenin şartı olarak gördüğümüz 4 hedefimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. 1. Tüm branşlarda dünyada en geçerli ve standart kabul edilen tedavileri hastalarımıza sunabilmek. Her sağlık kurumunda verilemeyen, uygulaması zor sağlık hizmetlerinde müracaat edilen bir kurum olmak. 2. Modern hastane yönetim organizasyonunu gerçekleştirebilmek. Özellikle son yıllarda teknolojik gelişmelerin yanında sağlık hizmetlerinin organizasyonu ve hastane yöneticiliğinde de hızlı bir değişim süreci yaşıyoruz. Yeni kavramlara ve şartlara hızlı adaptasyon tüm sağlık kurumları için her geçen gün artan öneme sahiptir. 05 3. Toplumu sağlık konularında doğru bilgilendirilmesinde rol alabilmek. Bu konuda yazılı ve görsel medya ile ilkeli ve düzeyli bir iletişim geliştirmek. 4. Birikimi ve yetkili birimlerle kurduğu ilişkilerle ulusal düzeyde sağlık politikalarının oluşmasına katkıda bulunmak. Özellikle toplumun sağlık konularında doğru bilgilendirilmesinde 4. sayısına ulaştığımız Numune Gazetesi ile önemli bir deneyim yaşadığımızı ifade etmek istiyorum. Bu deneyimin de getirileri ile aslında daha önce planladığımız hastanemizin birikimini yansıtacak Numune Sağlık Dergisi’nin de yayın hayatına başlamasının zamanının geldiğine inanıyoruz. Sağlık hizmeti sunmanın merkezinde yer alan, köklü bir kamu kurumu olarak deneyimlerimizi sağlık politikalarımızın oluşmasında katkı sağlayabilecek şekilde sunabilmek bu derginin temel amacı olacaktır. Ülkemizde halen güncel sağlık yönetimi konularını ele alan, bizlerin de yakından takip ettiği ve faydalandığı önemli periyodik yayınlar mevcuttur. Numune Sağlık Dergisi konuları daha farklı bir bakış açısı ile hastalık temelli olarak ele alacak yapılan ve yapılabilecekleri toplu olarak değerlendirmeye çalışacaktır. Amacına ulaşması ve faydalı olması dileği ile saygılarımı sunuyorum. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 1 Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012 AYSUN PALALI EDİTÖRDEN Yeni Bir Yayın, Yeni Bir Başlangıç… Sağlık çalışanlarına ve ilgili bürokratlara hitap edecek olan yeni bir yayın ile karşınızdayız. Ülkemizde modern tıp uygulamaları ve eğitiminde öncü olan, sağlık alanında ilkleri kendi içinde barındıran Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi çalışanlarının alanlarındaki birikimlerini ve bakış açılarını sizlere ulaştıracak olan ‘Numune Sağlık Dergisi’ni yayınlamanın övüncü içerisindeyiz. Aylık periyotlu olarak yayınlayacağımız dergimizde her ay bir konuyu özel olarak ele alacak ve hasta-bilimsel veriler-sağlık çalışanları üçgeni içerisinde bütün yönleri ile masaya yatıracağız. Dergimizin bu ilk sayısında, gerek günümüz insanı için giderek yoğunlaşan bir etki ile potansiyel bir tehdit haline gelen, gerekse toplumsal olarak günümüzün en dikkate alınması gereken hastalıklarından olan ‘diyabet’ konusunu işliyoruz. İyi yönetilmediği takdirde hastaların yaşam süresini 5-10 yıl kısaltabilen bir hastalık olarak öne çıkan diyabet, gerek dünyada gerekse ülkemizde her geçen gün hasta oranı artan bir hastalıktır. Dünyadaki diyabet nüfusu 2009 sonu itibarı ile 285 milyon iken 2030 yılında küresel diyabetik nüfusunun 438 milyona ulaşması beklenmektedir. 07 Numune Sağlık Dergisi olarak bu konuya dikkat çekmek ve ülkemizde bu konuda yapılan ve yarınlar için projelendirilen çalışmaları sağlık alanındaki en yetkin kişi olan Sağlık BakanıProf. Dr. Recep Akdağ ile konuştuk. Konu hakkında bilimsel yenilikleri ise İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Kubilay Karşıdağ ile ve kamudaki uygulamaları ise Sağlık Bakanlığı bürokratlarından Uzm. Dr. A. Refik İmamecioğlu ile konuştuk. Dergimizin Genel Yayın Yönetmeni olan Doç. Dr. Serdar Güler ise yazısında Koordinatörü olduğu Türkiye Diyabet Kontrol Programı ve yapılan çalışmalar hakkında bilgi veriyor. Dergi sayfalarımız arasında diyabetli hastalarımızın ve hasta yakınlarının yaşadığı sorunlar ve anılarla birlikte ANEAH Diyabet Okulu hakkında bilgiler bulacaksınız. Dergimizde kapak konumuz olan diyabet dışında ilginizi çekeceğine inandığımız, her biri kendi içinde büyük bir önem taşıyan konuları da yine uzmanlarının kaleminden okuyacaksınız. Dergimizin her sayısını yeni bir başlangıç olarak kabul ediyor, gelecek sayılarda sizlerle tekrar bu sütunlarda buluşmayı ümit ediyoruz. İyi okumalar… Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 1 Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012 RÖPORTAJ Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep AKDAĞ: “Diyabet, ülkemizde ulusal düzeyde hastalık yüküne sebep olan hastalıklar içerisinde 12. yer almaktadır.” Diyabet, iyi yönetilmediği takdirde yaşam süresini 5 ile 10 yıl arasında kısaltan bir hastalıktır. Dünyadaki diyabet nüfusu 2009 sonu itibarı ile 285 milyon iken 2030 yılında küresel diyabetik nüfusunun 438 milyona ulaşması beklenmektedir. Numune Sağlık Dergisi olarak bu konuya dikkat çekmek ve ülkemizde bu konuda yapılan ve yarınlar için projelendirilen çalışmaları sağlık alanındaki en yetkin kişi olan Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ ile konuştuk. 09 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 yükü nedenlerinin temel hastalık gruplarına göre dağılımına baktığımızda, kalp-damar hastalıklarının % 27, nöropsikiatrik bozuklukların % 19, kanserlerin ise % 9 oranında olduğu görülmektedir. Diyabete gelecek olursak, tüm yaş gruplarında % 1,9 (erkeklerde % 1,6 ve kadınlarda % 2,1) ile ulusal düzeyde hastalık yüküne sebep olan hastalıklar arasında 12. sırada bulunmaktadır. Diyabet, 15–59 yaş grubunda, ulusal düzeyde hasta yüküne neden olan ilk 10 hastalık arasında bulunmazken, 60 yaş ve üzerinde % 4,9 ile 4. sırada yer almaktadır. Bakanlığınız döneminde bulaşıcı olmayan hastalıklarla mücadele alanında “programlı” yaklaşımlar uygulanmasına olan hassasiyetinizi gayet iyi biliyoruz. Bu konuda kısaca bilgi verebilir misiniz? Bulaşıcı olmayan hastalıklara ilişkin, özellikle de ülkemizdeki duruma ilişkin neler söylemek istersiniz? Akdağ: Bilindiği gibi, yakın geçmişimizin görebilmekteyiz. 2000 yılında 65 yaş üstü Akdağ: Bulaşıcı olmayan hastalık ve risk nüfusun genel nüfusa oranı % 5,37 iken faktörleri ile kanıta dayalı planlamalar 2009 yılında bu oran % 7’ye ulaşmıştır. bünyesinde, etkili bir izleme-değerlendirme Yine TÜİK’in 2007 İstatistik Yıllığı’na göre, süreciyle önleme ve kontrol programları 2007 yılı için Doğuşta Beklenen Yaşam doğrultusunda mücadelemizi yürütmeye özen Süresi ortalama 71,7 iken 2020’de 73,5, gösteriyoruz. Bu yaklaşım çerçevesinde 2050’de 77,3 olacağı tahmin edilmektedir. gerekli yapılanmayı sağlayarak kapasite geliştirme çalışmaları yürüttük ve yürütmeye sağlık gündeminde bulaşıcı hastalıklar çok de devam ediyoruz. daha öncelikli iken, bugün bulaşıcı olmayan Öte yandan, toplumumuzun sosyoekonomik hastalık grupları giderek önem kazanmıştır. açıdan gelişmesi, yaşam tarzlarını Ülkemizde, bulaşıcı olmayan hastalıkların değiştirmiş, bu da bulaşıcı olmayan hastalık Bakanlığımızın “2010–2014 Stratejik görülme sıklıkları da, teşkil ettikleri yük de risk faktörlerinin artmasına neden olmuştur. Planı”nda bulaşıcı olmayan hastalıklarla giderek artmaktadır. Bunun önde gelen Ayrıca, çevresel faktörler ile stres faktörünün ilgili belirlenen başlıklarda eylem planları sebeplerinden birisi, Türkiye’de her yaş grubu de etkisiyle bulaşıcı olmayan hastalıkların hazırlayarak geliştirdik. Bu çalışmalardan için yaşam beklentisinin giderek artıyor morbidite ve mortalitelerinin arttığı bazılarını tamamlayıp yayınlanarak olmasıdır. Bugün yaşlı nüfusumuzun genel gözlenmektedir. uygulamalarına başladık; bazıları ise halen geliştirilme aşamasında. nüfus içindeki oranı, ülkemiz tarihinin en yüksek noktasına ulaşmış durumdadır. Bu Ülkemizdeki ölüm nedenlerini, temel durum toplumumuzun erişkin toplumdan hastalık gruplarının dağılımına göre Bunlardan kısaca bahsetmekte fayda yaşlı topluma doğru hızla dönüştüğünü değerlendirdiğimizde, tüm ölümler içerisinde; görüyorum. Önde gelen bulaşıcı olmayan göstermektedir. TÜİK verilerine kalp-damar hastalıklarının % 47,3, kanser hastalık grupları için; Türkiye Kalp ve Damar baktığımızda, bu durumu açıkça vakalarının ise % 13.07’lik bir yer tuttuğu Hastalıklarını Önleme ve Kontrol Programı görülmektedir. Yine ülkemiz için hastalık (Risk Faktörlerine Yönelik Stratejik Plan ve Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 10 Eylem Planı, Kalp ve Damar Hastalıklarında Akdağ: Diyabet daha önce de izah ettiğim İkincil ve Üçüncül Korumaya Yönelik gibi, ülkemizde izlenmekte olan ve bulaşıcı Stratejik Plan ve Eylem Planı 2010–2014), olmayan hastalık özelliklerini taşımaktadır. Ulusal Kanser Programı 2009–2015, Ne yazık ki, günümüz şartlarının belirlediği 2000 yılında 65 yaş üstü Türkiye Diyabet Kontrol Programı, Türkiye yaşam tarzları nedeniyle de ülkemizde nüfusun genel nüfusa oranı Kronik Hava Yolu Hastalıklarını (Astım- giderek yaygınlaşmaktadır. “TÜİK verilerine baktığımızda, % 5,37 iken 2009 yılında KOAH) Önleme ve Kontrol Programı (2009–2013) Eylem Planı; Ulusal Ruh Ülkemizde, çocuk yaş grubuna ait Tip1 Sağlığı Eylem Planı. diyabet insidansı kesin olarak bilinmemektedir. Ama her yıl 1700 civarında bu oran % 7’ye ulaşmıştır. Yine TÜİK’in 2007 Başlıca risk faktörlerine yönelik olarak da; çocuğumuza Tip1 diyabet tanısı konulduğunu İstatistik Yıllığı’na göre, Türkiye Obezite ile Mücadele ve Kontrol söyleyebiliriz. 18 yaş altı toplam diyabetli Programı (2010–2014) (Fiziksel aktivite sayımızın ise 15.000 civarında olduğu 2007 yılı için Doğuşta boyutu dahil), Ulusal Tütün Kontrol tahmin edilmektedir. Programı 2008–2012 Eylem Planı, Türkiye Alkol Kontrol Programı ve Eylem Planı. Diyabete yönelik bir kontrol programına neden ihtiyaç duyuldu? Beklenen Yaşam Süresi ortalama 71,7 iken Tip2 diyabet prevalansı ise ‘Türkiye Diyabet Epidemiyoloji Araştırma Projesi (TURDEP-I) 2020’de 73,5, 2050’de sonuçlarına göre % 7,2 bulunmuştur. Bu 77,3 olacağı tahmin oranlar, 2007 yılı nüfus rakamlarıyla değerlendirildiğinde ülkemizde 2.85 edilmektedir.” milyonun üzerinde Tip2 diyabetli vatandaşımızın yaşadığı tahmin edilmektedir. 11 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 çok üzerinde durduğumuz ve hassas davrandığımız noktalar, sürecin şeffaf ve katkıya açık olması ile çok ortaklı bir yaklaşımdır. Hepimizin de çok iyi bildiği gibi, bulaşıcı olmayan hastalığa yönelik önleme ve kontrol programlarında, sağlık sektöründen öte bireyin günlük yaşamı üzerinde belirleyici etkisi olan birçok sektör ve taraf bulunmaktadır. Bu tarafların konu üzerindeki farkındalığını geliştirmek, sahiplenmelerini sağlamak, birlikte programlamak ve ortak mücadele yürütmek başarının en önemli koşullarındandır. Bu çerçevede, Diyabet Kontrol Programı için oldukça geniş bir paydaş katılımı hedeflemiştik. Bunu da büyük ölçüde başardığımız için çok memnunuz. Katılım ve katkı sağlayan tüm taraflara teşekkür ederim. Tabii şunu da ilave etmek gerekir ki, eylem planının uygulama sürecinde bu çok ortaklılık vazgeçilmez bir koşul olmaya devam edecektir. Ancak tüm taraflarla mücadele yürütüldüğü zaman toplum yararı sağlanabilecektir. Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) taslağında bazı diyabet ilaçları konulu düzenlemeler bulunmakta. Bu konuya nasıl yaklaşıyorsunuz? Çalışmalar, diyabetin, kadınlarda ve kentsel bir hastalık olması ve tanısı konulduktan bölgelerde yaşayanlarda daha sık sonra hem diyabetik birey hem de sağlık görüldüğünü de ortaya koymaktadır. hizmet sunumu bazında iyi yönetilebilmesi Akdağ: Bildiğiniz gibi, SUT’ta sadece diyabete yönelik değil tüm ilaçlar neticesinde komplikasyonlarının Bakanlığımız tarafından yaptırılan, “2003 geciktirilebiliyor olması, bizi diyabete Hane Halkı Araştırması’nda 18 yaş üzeri özel, programlı bir mücadele sürecine kişilerde diyabet tanısı konulduğunu beyan yönlendirmiştir. değerlendirmektedir. Bunun yanı sıra muayene, tetkik ve girişimsel işlemlerin ücretlendirilmesi de SUT’la belirlenmektedir. Konuyu bu bağlamda değerlendirmek gerekir. edenlerde prevalans % 4,75, “Ulusal Hastalık Yükü Çalışması”nda toplumda diyabet prevalansı %5,5 olarak çalışılmıştır. TEKHARF Çalışması’nın 1997/98 taramasından 2004/05 yıllarına kadar izlenen kohortuna dair 2009’da yayınlanan verilerine göre ise, Türkiye’de 35 yaş üstü nüfusta diyabet prevalansı % 11,3 olarak Diyabet tedavisi pek çok hastalığın aksine o Numune Sağlık: Türkiye Diyabet Kontrol Programı’nın geliştirilme aşamasında olduğunu biliyoruz. Hem bu süreçte hem de uygulama sürecinde çok sektörlülüğe olan bakışınız nedir? hastaya odaklı olmalıdır. Hastanın yaşı, beslenmesi, fiziksel aktivitesi, komplikasyonları, ek hastalıkları gibi pek çok konu diyabet ve tedavisinde önemli etkenlerdir. Sağlık Uygulama Tebliği hazırlanırken, öncelikle hastanın zarar görmemesi, en iyi tespit edilmiştir. Akdağ: Türkiye Diyabet Kontrol tedaviye en rahat şekilde ve makul Programı’nın geliştirilmesi sürecinde önemli maliyetlerle ulaşması hedeflenmelidir. Başlıca risk faktörleri olan obezite ve fiziksel hareketsizlikle mücadele ederek önlenebilen bir mesafe almış durumdayız. Bu süreçte en Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 12 İşlevsel bir Ulusal Diyabet Veri Tabanı bize neler kazandıracaktır? özellikleri ve gelişim süreci dikkate alınarak, “Ulusal Diyabet Koordinatörlüğü” gibi bir yürütme birimi de kurulabilir. Bulaşıcı “Başlıca risk faktörleri olan olmayan hastalıklarla mücadele süreçleri, obezite ve fiziksel hareketsizlikle doğası gereği, uzun süreli programlar ile mücadele ederek önlenebilen Akdağ: Hastalıkla ilgili politikaların kanıta etkin bir takibi gerektirmektedir. Sağlıkta dayalı olarak belirlenmesinde, hastalık kayıt Dönüşüm Programı kapsamında bir hastalık olması ve tanısı sistemlerinden elde edilen veriler büyük önem Bakanlığımızın yeniden yapılandırılması arz etmektedir. Ülkemizde güncel ve doğru konulduktan sonra hem diyabetik çalışmaları çerçevesinde “Refik Saydam veriye ulaşabilmek için kaliteli sağlık bilgi Ulusal Halk Sağlığı Kurumu” bünyesinde sistemleri kurulması çok önemlidir. Bizler de yer alacak bir “Sağlığı Geliştirme ve Bulaşıcı sunumu bazında iyi bu gerçeği göz önünde bulundurarak hem Olmayan Hastalıklar Enstitüsü” de uzun birinci basamak hem de ikinci ve üçüncü vadede düşünülmektedir. yönetilebilmesi neticesinde komplikasyonlarının basamak sağlık hizmet sunum birimlerinden veri sağlayan bilgi sistemlerini kurduk. Türkiye Diyabet Kontrol Programımız kapsamında bir çalışma grubu oluşturduk. Bu arkadaşlarımız Bakanlığımız bilgi Sayın Bakanım, dergimize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. sistemleri ile entegre bir programla izlemedeğerlendirme çalışmalarını yürütmektedir. birey hem de sağlık hizmet Akdağ: Diyabet gibi, çok önemli bir soruna geciktirilebiliyor olması, bizi diyabete özel, programlı bir mücadele sürecine yönlendirmiştir.” dikkat çektiğiniz için asıl ben teşekkür Numune Sağlık: Türkiye Diyabet Kontrol Programı’nın uygulanması sürecine ilişkin neler söyleyeceksiniz? ederim. Çalışmalarınızda başarılar dilerim. Akdağ: Diyabetle ilgili faaliyetlerimiz, 2008 yılından bu yana Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar ve Kronik Durumlar Daire Başkanlığı’nda Metabolik Hastalıklar Şubesi tarafından yürütülmektedir. Gelecekte, programın 13 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 DOÇ. DR. SERDAR GÜLER ANEAH Endokrinoloji Kl. Şefi Ulusal Diyabet Koordinatörü Türkiye Diyabet Kontrol Programı DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE DİYABET Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar ve Risk Faktörleri Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar ve Mortalite Diyabetin Küresel Sıklıkları Gerçekleşen sosyo-ekonomik dönüşümle Dünyada her yıl 8 ila 14 milyon insan birlikte yaşam tarzları ortak risk faktörleri diyabet ve kalp-damar hastalıkları, kanserler lehine değişmekte ve bu hızlı değişim ve kronik solunum yolu hastalıkları gibi diğer neticesinde özellikle tip 2 diyabet prevalansı bulaşıcı olmayan hastalıklar nedeniyle gelişmiş ve gelişmekte olan toplumların kaybedilmektedir. tümünde hızla yükselmektedir. Tahminlere göre, 2010 itibarı ile tüm dünyada erişkin Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), diyabete bağlı (20-79 yaş) nüfusta diyabet prevalansı ölümlerin %80’inin düşük ve orta gelir %6,6’dır ve 2030 yılında %18 artış ile bu Çağımızda diabetes mellitus (diyabet) ve grubundaki ülkelerde gerçekleştiğini değerin %7,8 olacağı öngörülmektedir. onunla aynı risk faktörlerini (obezite, fiziksel bildirmektedir. Yeni diyabet vakalarının Başka bir ifade ile tüm dünyadaki diyabet aktivite eksikliği, tütün ürünleri kullanımı ve artışında olduğu gibi, ölümlerin çoğunun da nüfusu 2009 sonu itibarı ile 285 milyon iken alkol kullanımı) paylaşan bulaşıcı olmayan kişi-başı gelir düzeyi orta ve düşük düzeyde 2030 yılında küresel diyabetik nüfusunun (kronik) hastalıkların, dünya toplumlarının olan gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşeceği 438 milyona ulaşması beklenmektedir. Öte en önemli sağlık sorunları arasında önde tahmin edilmektedir. yandan birçok toplumda yeni tanı alan tip 1 geldiği yaygın kabul gören bilimsel bir diyabet olgularının da arttığı ve bu artışın gerçekliktir. özellikle küçük çocuklarda görüldüğü bildirilmektedir. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 14 yine bunun en maliyet-etkin yöntem olduğunu Türkiye’de Diyabet Sıklıkları göstermiş durumdadır. 1997–1998 yıllarında ülkemiz genelinde gerçekleştirilen “Türkiye Diyabet Başta DSÖ ve UDF olmak üzere diyabetle Epidemiyoloji Çalışması” (TURDEP-I) ilgilenen uluslararası kuruluşlar diyabet sonuçlarına göre ülkemizde tip 2 diyabet ve komplikasyonlarının önlenmesi ve prevalansı %7,2; Bozulmuş Glukoz Toleransı diyabetiklerin yaşam kalitelerinin (BGT) prevalansı ise %6,7 olarak yükseltilmesi için ülkemizin de dahil olduğu bulunmuştur. Aynı çalışma, ülkemizde Üye Devletler ve ilgili sivil toplum kuruluşları yaşayan diyabetiklerin %32’sinin (STK) ile birlikte yoğun çaba harcamaktadır. hastalıklarının farkında olmadığını ortaya DSÖ, bulaşıcı olmayan hastalıkların koymuştur. önlenmesi ve kontrolü için bir stratejik plan ve 2008-2013 yılları için bir eylem planı hazırlamış ve yürütmeye koymuş Uluslararası Diyabet Federasyonu’na (UDF) göre ise, 2010 itibarı ile Türkiye erişkin gerçekleşmektedir. Çeşitli ülkelerde toplam (20-79 yaş) nüfusunda diyabet prevalansı sağlık hizmeti harcamalarının %3-12’sini %7,4 olup dünya nüfus dağılımına göre diyabete bağlı giderler teşkil etmektedir. öncelikle ulusal diyabet programlarını mevcut durum çerçevesinde yeniden gözden geçirip düzenlemeleri gerekmektedir. standardize diyabet prevalansı %8,0 olarak hesaplanmıştır. bulunmaktadır. Bu plan dahilinde ülkelerin Türkiye’de 1993’te yapılan “DiabCost” çalışmasına göre komplikasyonsuz bir diyabetlinin DSÖ tahminlerine göre ise günümüzde yıllık doğrudan maliyeti 400$ civarında 3.679.000 olan diyabetli nüfusumuzun 20 yıl bulunmuştur. Komplikasyonlu diyabetlide ise sonra 6 milyonu aşması beklenmektedir. bu maliyet yaklaşık 4 kat daha yüksek olarak Ülkemizde de diyabetin önlenmesine yönelik olarak yürütülen DEPLAN çalışmasında hastanemiz Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları kliniği çalışma merkezlerinden birisidir. hesaplanmıştır. Yine UDF’na göre Türkiye’de halen %6,3 Sağlık Bakanlığının Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar Yaklaşımı olduğu varsayılan BGT prevalansı, UDF verilerine göre ise, 2010 yılı için standardize dünya nüfusuna göre diyabet nedeniyle kişi başı sağlık harcaması ayarlandığında %6,7 olarak hesaplanmıştır. ortalama 572 dolardır. Bu rakam Sağlık Bakanlığı, diyabet de dahil, bulaşıcı Bir başka deyişle, Türkiye’de halen ülkemizdeki diyabet maliyetinin geçen olmayan hastalıklar ve komplikasyonlarından 3.137.700 kişi BGT döneminde prediyabetik 15 yılda %40 artış gösterdiğini ortaya kaynaklanan mortalite ve hastalık yükünü olarak yaşamaktadır. koymaktadır. kontrol altına alma amaçlı çalışmalarını büyük hassasiyetle sürdürmektedir. Bu Diyabet Komplikasyonları hastalıklar ve risk faktörleri ile mücadele stratejileri belirlenmekte ve bu planlar para- Diyabet, iyi yönetilmediği takdirde yaşam süresini 5 ila 10 yıl arasında kısaltan bir hastalıktır. Yetişkin diyabetlilerde, DİYABETİN ÖNLENMESİ VE KONTROLÜ diyabetli olmayan yaşıtlarına kıyasla bir mücadele kavramına büyük önem replasman tedavisi uygulanan olgular ile 65 verilmektedir. Diyabetin Önlenmesi amputasyon olgularının en yaygın nedeni Diyabetin Maliyeti Diyabete bağlı komplikasyonların bireye mücadele süreçlerini DSÖ stratejik yaklaşımı kapsamında ele almakta ve çok sektörlü daha yüksektir ve yine tüm dünyada böbrek diyabettir. yürütülmesi için çalışılmaktadır. Bakanlık bu paralelinde ülkemiz kalkınma planları kardiyovasküler olay geçirme riski 2-4 kat yaş altı körlük ve travma dışı sebepli lelinde hedefe yönelik etkili faaliyetler Sağlık Bakanlığının diyabetle mücadelede Birçok ülkede yapılan çalışmalar diyabetin stratejik bir yaklaşım geliştirme ve hedeflere yalnızca sağlıklı yaşam tarzı değişikliğine yönelik planlı faaliyetler yürütme yaklaşımı yönelme yoluyla %44–58 oranında risk hem Bakanlığın “Stratejik Plan 2010-2014” azalması sağlanarak önlenebileceğini veya en dokümanında hem de Dünya Bankası Grubu kötümser tahminle geciktirilebileceğini ve ile birlikte 2009’un ikinci yarısında aktive ve topluma getirdiği maliyet çok yüksek 15 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 edilen “Sağlıkta Dönüşüm ve Sosyal Güvenlik teşkil etmiş, çalışma grupları ve paydaşları olup yine bu çerçevenin ilk on ana başlığı Reformu Pojesi” bileşenleri arasında yerini bu paralelde belirlenmiştir. paralelinde görevlendirildikleri konularda almış durumdadır. Sağlık Bakanlığının Önceki Diyabet Programları Ülkemizin diyabetle mücadele alanındaki stratejik yaklaşımı, ilk kez 1992 yılında St. Vincent Deklarasyonu’nun imzalanmasını müteakiben başlatılmış ve 1994’te başlanan stratejik geliştirme çalışması yürütmüşlerdir. Türkiye Diyabet Kontrol Programı Çalıştayı Her bir grup ayrıca kendi başlıklarının “Türkiye Diyabet Kontrol Programı izleme ve değerlendirmesine yönelik Çalıştayı” 15-20 Şubat 2010 tarihlerinde geliştirme de sağlamıştır. Ankara’da üçer günlük iki çalışma devresi olarak düzenlenmiştir. Sağlıkta Dönüşüm ve Toplum düzeyinde çok sektörlü bir Sosyal Güvenlik Reformu Projesi kapsamında sahiplenme ve mücadeleyi sağlayabilme gerçekleştirilen bu çalıştay kapsamında amacı ile ilgili paydaşların tümü çalıştaya ülkemiz diyabet stratejisinin temel geliştirme davet edilmiştir. Sağlık Bakanlığının ilgili çalışması yürütülmüştür. birimlerinin, bazı diğer Bakanlıkların, kamu “Ulusal Diyabet Programı” geliştirme çalışması 1996’da programın uygulamaya konması ile sürmüştür. Daha sonra buna hipertansiyon ve obezite bileşenleri de dahil kurum ve kuruluşlarının, 15 üniversitemizden Türkiye Diyabet Kontrol Programı taslak temsilcilerin ve 32 sivil toplum kuruluşunun metninin işlevsel çerçevesi aşağıdaki 11 katılımı gerçekleşmiştir. başlık altında şekillendirilmiş bulunmaktadır: edilmiş ve 2003 yılından itibaren “Ulusal Diyabet-Obezite-Hipertansiyon Kontrol Çalıştaya katılan Sağlık Bakanlığı birimleri, I. Programı” adı ile devam ettirilmiştir. TÜRKİYE DİYABET KONTROL PROGRAMI Diyabetin ülkemizde görülmekte olan ve Geliştirilmesi Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Diyabete Yönelik Risk Faktörlerinin Müdürlüğü, İdari ve Mali İşler Daire Önlenmesi Stratejileri Başkanlığı Bilgi Sistemleri ve Teknolojileri III. Diyabet ve Komplikasyonlarına Yönelik Koordinatörlüğü, İlaç ve Eczacılık Genel Sağlığı Geliştirme Faaliyetleri Müdürlüğü, Personel Genel Müdürlüğü, Refik Geliştirilmesi Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı IV. V. VI. diyabet, risk faktörleri ve komplikasyonları ile mücadele stratejisinin güncellenmesi IX. stratejik çerçeve ilgili paydaşların görüşüne Diyabet Tedavisinin Güçlendirilmesi Strateji Geliştirme Başkanlığı, Tedavi ve Diyabet Yönetiminin İyileştirilmesi Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Temel Sağlık Diyabet Komplikasyonlarının Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara İl Azaltılması Sağlık Müdürlüğü, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü, Ankara Atatürk EAH., Ankara Numune EAH., Ankara Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon EAH., Dr. Sami Ulus Kadın Güçlendirilmesi Doğum Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları EAH., Diyabetin Yönetiminde Maliyet Etlik İhtisas EAH., Ulucanlar Göz EAH., Etkililik ve Sosyal Güvenlik (Sağlık Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı EAH., Güvencesi) Boyutunun Geliştirilmesi Gaziantep Nizip Devlet Hastanesi. X. Diyabet Bakımına Yönelik Sağlık İş Gücünün Planlanması Çalıştaya katılım sağlayan diğer kamu kurum XI. Türkiye Diyabet Kontrol Programının ve kuruluşarı ile yerel yönetimler şunlar İzleme ve Değerlendirmesi olmuştur: T.C. Başbakanlık Dış Ticaret temelinde Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde hazırlanan taslak Müdürlüğü, Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü, VIII. Diyabet Konulu Eğitimlerin altında sürdürülmektedir. Diyabetin tüm yönleri ile iyi yönetilmesi (RSHMB), RSHMB. Hıfzıssıhha Mektebi Çocukluk Çağına Özel Yaklaşımlar ve eylem planını geliştirme çalışması “Türkiye Diyabet Kontrol Programı” adı Diyabette Erken Tanı ve Tanı Standartlarının Güçlendirilmesi VII. Diyabet Bakımının Geliştirilmesinde gereği duyulmuştur. Bu gaye ile 2009 yılı ilk çeyreğinde başlatılan ulusal diyabet stratejisi il müdürlükleri ve hastaneleri şunlardır: II. tahminlerin üstünde bir yükselme kaydetmekte olan sıklıkları karşısında Diyabet Verisi Yönetiminin Müsteşarlığı, T.C. Başbakanlık Diyanet İşleri açılmış, 17 Nisan 2009 tarihinde Sağlık Bakanlığı’nda düzenlenen “I. Danışma Kurulu Toplantısı” ile akademi ve sivil toplum çevreleri ile paylaşılmıştır. Tarafların geribildirimleri üzerinden geliştirilen bu çerçeve, Türkiye Diyabet Kontrol Programı Çalıştayının temel çalışma çerçevesini de Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Çalıştayda, toplam 16 çalışma grubu faaliyet Başkanlığı, T.C. Başbakanlık Sosyal göstermiştir. İlk üç gün toplanan 8 çalışma Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, grubunda 106 katılımcı, ikinci üç gün T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu toplanan 8 çalışma grubunda ise 95 katılımcı (TÜİK), T.C. Başbakanlık Yüksek Öğrenim ve görev almıştır. Çalışma grupları Türkiye Kredi Yurtlar Kurumu, Adalet Bakanlığı, Diyabet Kontrol Programı taslak çerçevesi Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Çalışma ve paralelinde ilgili paydaşlardan teşkil edilmiş Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, 16 Sosyal Güvenlik Kurumu, Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı bulaşıcı olmayan Hekimlik Derneği, Tıbbi Genetik Derneği, Milli Eğitim Bakanlığı, Radyo ve Televizyon hastalıklarla mücadele süreçlerinde sivil Türk Diabet Cemiyeti, Türk Diyabet Vakfı Üst Kurulu (RTÜK), Tarım ve Köyişleri toplum kuruluşları ile çalışmaya özel önem (TÜRKDİAB), Türk Eczacıları Birliği (TEB), Bakanlığı, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu vermekte olup çalıştaya davet edilen Türk Hemşireler Derneği, Türk İç Hastalık- (TRT), Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), STK’lardan 32’si katılım sağlamıştır: ları Uzmanlık Derneği (TİHUD), Türk Ankara Büyükşehir Belediyesi, Çankaya Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu, Tabipleri Birliği (TTB), Türkiye Aile Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Aile Hekimliği Eğitim ve Araştırma Derneği Hekimleri Uzmanlık Derneği (TAHUD), (AHEAD), Ankara Diyabet Derneği, Türkiye Diyetisyenler Derneği, Türkiye Çalıştayda 15 üniversitenin çeşitli Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği, Çocuk Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği fakültelerinden katkı sağlanmış olup bu Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği, Çocuk (TEMD), Türkiye Fizyoterapistler Derneği, üniversiteler şunlardır: Ankara Üniversitesi, ve Adolesan Diyabetikler Derneği, Diyabet Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Atatürk Üniversitesi, Başkent Üniversitesi, Hemşireliği Derneği (DHD), Eğitim ve Sağlık Federasyonu, Türkiye İşçi Sendikaları Çukurova Üniversitesi, Düzce Üniversitesi, Muhabirleri Derneği, Halk Sağlığı Uzmanları Konfederasyonu (TÜRKİŞ), Türkiye İşveren Dokuz Eylül Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Derneği (HASUDER), İlaç Endüstrisi Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), Erciyes Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, İşverenler Sendikası, İş Sağlığı Hemşireliği Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Hacettepe Derneği (İŞHEM-DER), Memur Sendikaları Konfederasyonu (Kamu-Sen), Türkiye Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Kocaeli Konfederasyonu (Memur-Sen), Metabolik Obezite Araştırma Derneği, Türkiye Seyahat Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Uludağ Sendrom Derneği, Özel Hastaneler ve Sağlık Acentaları Birliği (TURSAB). Üniversitesi. Kuruluşları Derneği (OHSAD), Pratisyen Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), diyabete bağlı ölümlerin %80’inin düşük ve orta gelir grubundaki ülkelerde gerçekleştiğini bildirmektedir. 17 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Dünyadaki diyabet nüfusu 2009 sonu itibarı ile 285 milyon iken, 2030 yılında küresel diyabetik nüfusunun 438 milyona ulaşması beklenmektedir. Çalıştay çıktıları düzenlenerek bir “Ara öncesinde yürütülen ön değerlendirme Rapor” bünyesinde toplanmıştır. Bu rapor çalışması ile diyabetin önlenmesi ve üzerinde ilgili geliştirme grubunun yürüttüğü kontrolüne yönelik bir mücadele stratejisinin değerlendirme çalışması neticesinde ‘çalıştay ana başlıkları belirlenmiş ve oluşturulan çıktılarını gözden geçirme toplantısında’ stratejik çerçeve taslağı bu toplantıda Türkiye Diyabet Kontrol Programı geliştirme izlenecek çalışma planı oluşturulmuştur. tartışmaya açılmıştır. Bu paralelde Gözden çalışması “Nihai Raporu”nun Nisan 2010 Geçirme Toplantısı için 5 yeni çalışma grubu sonu itibarı ile hazır olması beklenmektedir. oluşturulmuştur: Akabinde, stratejik plan ve eylem planı kitabı Türkiye Diyabet Kontrol Programı Gözden Geçirme Toplantısı metninin yazılması çalışması yürütülecektir. Diyabetin Önlenmesi, İzleyen dönemlerde basım, tanıtım ve II. Diyabet Etkin Tedavisinin Sağlanması dağıtım-yaygınlaştırma faaliyetleri (diyabet tedavisinin güçlendirilmesi ve sağlanacaktır. Geçirme Toplantısı, 9 Mart 2010 tarihinde diyabetin iyi yönetilmesi), III. ve Sosyal Güvenlik Reformu Projesi kapsamında gerçekleştirilen bu tek günlük IV. çalışma toplantısına 58 katılımcı iştirak etmiştir. Gözden Geçirme Toplantısı katılımcıları, Türkiye Diyabet Kontrol Programı Çalıştayı bünyesinde faaliyet gösteren 16 çalışma grubunun başkanları, V. Diyabetiklerin Yaşam Kalitesinin Esas olan diyabet konulu ülke stratejisinin İyileştirilmesi, tüm sektörlerce benimsenmesi ve eylem Çocukluk Çağına Özel Yaklaşımlar planlarının öncelikler doğrultusunda Geliştirilmesi, uygulamaya konmasıdır. Türkiye Diyabet Diyabet Yönetimine Destek Alanların Kontrol Programı incelendiğinde yürütülmesi (veri yönetimi, maliyet-etkililik, iş ve özellikle de izleme ve değerlendirme gücü planlama, hizmetiçi eğitim gibi) boyutu için bu konuya özel bir yapının Güçlendirilmesi. gerekliliği daha iyi görülecektir. raportörleri ve bazı üyelerinden oluşmuştur. Gözden Geçirme Toplantısı bünyesinde çalıştay ile sağlanmış olan geliştirme çalışması çıktıları üzerinde daha ileri bir Bu görev için Ulusal Diyabet Çalışma grupları, çalışma konularına dair Koordinatörlüğünün Sağlık Bakanlığı amaç ve hedef formlarını oluşturmuş ve bünyesinde kurumsallaşması çalıştay çıktılarını tarayarak çalıştay planlanmaktadır. gruplarının geliştirmiş olduğu faaliyetleri, geliştirme çalışması yürütülmüştür. Toplantı Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Sürecin Devamı I. Türkiye Diyabet Kontrol Programı Gözden Ankara’da düzenlenmiştir. Sağlıkta Dönüşüm belirlenen başlıklar altına taşımışlardır. 18 1 Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012 RÖPORTAJ Prof. Dr. Kubilay Karşıdağ: “Diyabet tedavisinde artık doktorlar dışındaki eğiticileri eğiten programları yavaş yavaş konuşmaya başlamalıyız.” İnsülin direnci konusundaki Diyabet tedavisi için “hareketli çalışmaları ile bilinen ve hedefe ateş etmek gibidir” bu alanda uluslar arası deniyor. Bu ifadeye katılıyor bir isim olan, musunuz ve neden; açıklar mısınız İstanbul Tıp Fakültesi lütfen? İç Hastalıkları ABD Karşıdağ: Katılmamak mümkün değil. Endokrin Metabolizma BD Diyabette her an her şeyin değişir olması bu Öğretim Üyesi sözü bize söyletir. Tedavideki hedeflerinizi Prof. Dr. Kubilay Karşıdağ şekillendiren nedenler stabil değildir. Örneğin ile diyabet eğitimini hastanın kilosu: Belirleyen çok etken vardır, tüm yönlerini konuştuk. yaptığı işten doğduğu yerdeki yerel mutfağa kadar. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 20 Örneğin hareketliliği. Her gün düzenli diyabet diyetisyeni, göz hekimi, aile hekim- hareket eder de, bir süre ara verirse tüm leri, tıbbi beslenme uzmanları, cerrahlar… sonuçları altüst olur. Örneğin ilaçları etkisi. Bu listeyi medya yöneticilerinden ilkokul Karşıdağ: Diyelim bir kişinin kolesterolü yük- “Tamam dengeyi bu ilaçlarla buldum” öğretmenlerine kadar uzatmak mümkün ve sek, kolesterol düşüren bir statin verirsiniz, dersiniz, araya bir enfeksiyon girer her şey gerçekçi. Burada herkese düşen bir pay var. özel bir şey yapmaya gerek kalmadan düşer. altüst olur. O nedenle diyabeti takip ederken Bir tek parçacık aksarsa resim bütünlüğü Aynı örneği pnömoni, romatoid artrit için de biraz obsessiv ve paranoid olmak gerekir. bozulur. O nedenle her bir disiplinin üzerine verebiliriz. Ancak diyabette kesinlikle böyle düşen payı doğru yapması gerekiyor. “Doğru değildir. Her diyabetiğin ayrı bir özellikler bütünü olması durumuna sizce oluyor? yapmak” kavramını kullanmaya kalktığımızda, hemen ardından söyleyeceğimiz ik- Bireysel hasta tedavisinin bu kadar ön planda inci kelime “eğitim” olur. Diyabet mesleki (tıp, hemşirelik, beslenme olduğu bir tıp disiplini nadirdir. Her bir tedavisinde artık doktorlar dışındaki eğitici- kişinin yaşına, cinsiyetine, yaptığı işe, ve diyetetik, fizyoterapi gibi) leri eğiten programları yavaş yavaş konuş- eğitimine, kültürüne, yaşam tarzına göre eğitim süreçlerinde yeterince maya başlamalıyız. vereceğiniz tedavi de farklılık arz eder. Hatta aynı kişiye farklı zamanlarda bile vereceğiniz vurgu yapılıyor mu? “Hastalık yoktur, hasta vardır” tedavi aynı olmayabilir. Özetle her diyabetik Karşıdağ: Diyabet tedavisi sadece hekimin yaklaşımı diyabet için de geçerli birey özeldir ve diyabet tedavisi kişiden kişiye başa çıkabileceği bir durum değil. Tedavinin mi? Bunun diyabette hasta bütünü bir resim ise, bu logoyu oluşturan parçacıklar var: Doktor, diyabet hemşiresi, genel prensiplere bağlı kalmak kaydıyla çok fazla değişkenlik gösterir. eğitimine ne gibi yansımaları “Her bir kişinin yaşına, cinsiyetine, yaptığı işe, eğitimine, kültürüne, yaşam tarzına göre vereceğiniz tedavi de farklılık arz eder. Hatta aynı kişiye farklı zamanlarda bile vereceğiniz tedavi aynı olmayabilir” Diyabet tedavisinin ilaç bizim anlayacağımız, bizim söyleyeceğimizi vardır. Bu birikimin ülkemizde diyabetin or- boyutunun günümüz reel sağlık onun anlayabileceği bir sistem kurmak taya çıkmasını engelleyen ve başarılı bir te- gerekir. davi planı oluşturan bir yapıya dönüşmesi harcamasında kapsadığı oranın gerekir. Çağımızda diyabet artık tek bir %10 civarında olduğu söyleniyor. Bu ülke, çok daha fakir olduğu zamanlarda, hastalığın ötesine taşmakta, kalp damar Bu büyük toplamın kontrol iyi örgütlenip akılcı davranarak birçok sağlık hastalıkları, obezite, damar sertliği, yüksek edilebilirliğini artırmanın yolları sorununun üstesinden gelmiştir. Verem Savaş tansiyon gibi birçok hastalığın gelişimine Sisteminin örgütlenmesi bunun çok iyi örnek- zemin hazırlamaktadır. Neden disiplinler lerinden biridir. Hastalara her konuda çok iyi arası koordinasyon kurulması da gerektiğini eğitilmiş bir personelle pragmatik yöntemleri gösteren en önemli kanıt budur. olarak nelerden söz edebilirsiniz? Karşıdağ: Eğitim ve zaman ayırmak. Sadece bu iki kelime ile özetleyebilirim. Hasta elinde bir torba ilaçla, bir tomar reçete ile gelir. İçerisine bakarsınız en modern ilaçlar, en son kurallara göre yazılmış reçete örnekleri. Ancak hastanın şeker ayarı çok kötü. İlaçsa ilacını almış, tahlilse o da yapılmış. Ancak sonuç yok. Bu anlattığım tabloyu biz hekimler çok sık görüyoruz. Diyabetik bir bireyin tedavisinde şu anda uygulanan poliklinik sistemiyle bir başarı sağlamak imkansız. Yeni tanı almış bir hastaya en az 20–30 dakika zaman ayıran, onu tanıyıp, onun söylediğini de unutmayarak yaklaşılması Cumhuriyet tarihimizin en başarılı sağlık projelerinden Sağlık Bakanlığı’nın diyabete biridir. O nedenle diyabetik hastaların birey- yönelik ulusal bir mücadele sel özelliklerini çok iyi irdeleyen ve zaman ayıran, dikey örgütlenme modeli ile diyabetle programı geliştirme sürecine başa çıkabiliriz. Modern çağın veremi diya- akademisyen kimliğinizle katkı bettir. Diyabet Savaş Dispanserleri, Merkez- sağlayanlardansınız. Bu süreç leri, Birimleri kurmak, bunların birbirleriyle temas halinde aktif iletişim içinde olmalarını üzerine sizden kısa bir değerlendirme alabilir miyiz? sağlamak gerekir diye düşünüyorum. Gerek ülkemizdeki durum gerekse Karşıdağ: Eğer bir hastalık gizlisiyle sak- dünya ölçeğindeki izlenimleriniz lısıyla toplamda sizin toplumunuzun yaklaşık bağlamında diyabet yönetimini % 20’sini ilgilendiriyorsa yediden yetmişe bu değerlendirdiğinizde ülkemizde konuda seferberliğe gitmek gerekir. Ayrıca çok önemli bir nokta var; “tip 2 diyabet ön- diyabet üzerine bir yorum lenebilir bir hastalıktır”. Bu iki düşünceyi bir yapabilir misiniz lütfen? araya getirince kalıcı ve uzun vadeli projeler yapmanın ve sistemler kurmanın gerekliliği Karşıdağ: Ülkemizde diyabet tanı-tedavi ortaya çıkmaktadır. Bireye bağlı olmayan ilkelerinin yerleştirilmesinde, toplumun bil- diyabetin erken tanısını, diyabetten korun- gilendirilmesinde bugüne kadar başta Tirk mayı ve doğru tedavi etmeyi hedefleyen, biz- Diyabet Cemiyeti ve Türk Diyabet Vakfı lerin olmadığı sonraki yıllarda da işleyen olmak üzere sivil toplum örgütlerinin, üniver- kalıcı sistemler. sitelerin, eğitim ve araştırma hastanelerinin Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 büyük emeği vardır. Özellikle bu üç kurumun Bu amaçla planlanan koordinasyon toplan- koordinasyonuyla yapılan projeler büyük tılarına katıldığımda iyi organize edilmiş ve başarılara ulaşmıştır. 16. yaşını dolduran bir hedef oluşturan yapılanma ilk dikkatimi “Marmara Diyabet Grubu” bunlardan biridir. çeken iki özellikti. Her disiplinden farklı Uluslararası ilişkiler, diyabet kampları, fikirlerin bir araya geliştirerek şekillendirdik- yaygın eğitim toplantıları bu üç grubun lider- leri eylem planlarını Sağlık Bakanlığı’nın liğinde günümüze kadar süregelmiştir. Bu üç hayata geçirmesi bu alanda emek veren kurumun ciddi bir bilgi ve deneyim birikimi herkesi çok mutlu edecektir. 22 Ü CR E T S İZ Dİ R Bilgiyle, Güvenle, Sağlıkla... www.numunegazetesi.com Y IL :1 SAY I:4 N İSAN 2010 3 ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 7 YAYINLANMAKTA OLAN N u n u m e G a ze t e s i TARAFINDAN SAĞLIK ALANINDA HALKI DOĞRUDAN BİLGİLENDİRMEYİ HEDEFLEMEKTE VE HASTANEMİZ İÇERİSİNDEKİ 10 FARKLI NOKTAYA YERLEŞTİRİLEN 10 GAZETE BANKOLARINDAN HALKA ÜCRETSİZ OLARAK ULAŞTIRILMAKTADIR. REKLAMLAR VE ÜCRETSİZ ABONELİK İÇİN LÜTFEN İRTİBATA GEÇİNİZ. Tel: 0312 436 44 00 reklam@numunegazetesi.com 12 OCAK 2010 YIL:1 SAYI: 1 le, Sağlık la... Bilgiy le, Güven I SAĞLIK BAKAN AKDAĞ: PROF. DR. RECEP ÖLÜMLERİ “KANSERDEN CAĞIZ” % 15 AZALTA İ Aİ LEE HE Kİ ML İĞ CE K NE LE R GE Tİ RE 6 HASTALIĞI: ÇAĞIMIZIN BEL AĞRISI kayBel ağrısı iş gücü veya bına ve geçici nel kakalıcı fonksiyo olduğu yıplara nede ve gelişiçin gelişmiş arın mekte olan topluml soruntemel sağlık gelir. larının başında SAVAŞININ KURTULUŞ İ MERKEZ ASKER ANKARA HASTANESİ; NESİ... NUMUNE HASTA 8 DE EĞİTİM HASTANEMİZ VUZ ALAN GAGA RA DOKTORLA ARI VERİLDİ SERTİFİKAL tıkanara Beyin damarı isimli hasta 1 geçiren Ayşe Uysal sonrasında Ankara .... sayfa 2 saat 45 dakika I .................... ve Araştırma HasORGAN BAĞIŞ n Tıp Numune Eğitim 4 ı. Seri bir şekilde Zengin : En Moder R ........ sayfa tanesine ulaştırıld müdahale ile hasta Tedavisini Uygulu yoruz AĞIZDA BAŞLA gerçekleştirilen Dr. SAĞLIK n 23 dakika başhekimi Doç. ulaştıkta e sayfa 6 n hastaney felç Hastane INA ............. felçli hastaları eye başlandı ve Nurullah Zengin, en modern tıp HAYDİ KAN BAĞIŞ sonra müdahal ı. gelinen 9 tedavisinde ortadan kaldırıld girerek YE 1. ........ sayfa olan ‘damar içine tik) HASTANEMİZ TÜRKİ halk tedavisi tromboli i Kliniği (damariç Hastanemiz Nöroloji n pıhtı eritme sayfa 10 yapabilme yeterliolarak nitelene NDEN FAZLA uygulamasını karasında ‘inme’ KANSER BİLİNE tedavisi için umut liğine hastane olarak kavuştu felçli hastaların sayfa 11 tıp uygulamalarını larını söyledi. olacak modern VE ÇOCUKLAR sayfa 9’da a yeterliliğine TELEVİZYON bünyesinde uygulam 12 sayfa . kavuştu. .......... OKULU .......... 13 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma i Hastanes uluslar arası tıp eğitiminde öncü olmaya devam ediyor. OBEZİTE TAM GÜN KANUNU VATANDAŞA NELER GETİRECEK ? İŞİTME - KONU NASIL MUAY ŞMA - DENG ENE OLURUM HASTA HAKLA 7 İYESİ’NİN ALTINDAĞ BELED VE İ HASTALARA DAR GELİRL İK ARINA YÖNEL HASTA YAKINL EVLERİ ÜCRETSİZ KONUK .... sayfa 16 . sayfa 20 11 LIĞI KALİTE SAĞLIK BAKAN , SİTELER SEMT DENETİMİNDE İZ DİYALİZ POLİKLİNİĞİM PUAN ALDI ÜNİTESİ TAM Doç. Dr. n Nurul lah Zengi ana amacı, Bu kanunun standar tta, halkımıza yüksek ve kolay etkili, adil, kaliteli sağlık hizmeti erişilebilir bir etmektir. verebilmeyi temin n.zengin@numunega ı Sağlık Bakan Prof. Dr. Recep Akdağ: ve “Bıçak parası muayenehaneye bir uğra devri kapanıyor” sayfa 3’de zetesi.com Bilgi, Sağlıkta Doğru nme Doğru Bilgile n insan olan konusu doğruda ğunda Sağlık hizmeti, . İhtiyaç duyuldu edilir. arzu bir hizmet alanıdır ve kaliteli olması hizmetini ulaşılabilmesi sağlık niteliklere sahip insan Arzulanan bu planlama, yetişmiş ve iyi bir sunabilmek, doğru teknik donanım gücü, yeterli mümkün olabilir. sayfa 9’da organizasyonla 5 ATINA KIŞIN TAHRİB İZİ KARŞI DERİM ALIYIZ NASIL KORUM 2 I PROF. DR. SAĞLIK BAKAN : “SAĞLIĞINIZ RECEP AKDAĞ A DOKUNUN” İÇİN SUYA SABUN .......... 3 Üyeliğin Getirdi T GÜNÜ ........... SİGARAYI BOYKO YAŞLILIKTA DÜŞME HEKİM SEÇME .......... 9 ...................... ............... 10 NEDİR ........... ......... 11 ASI ...................... SAĞLIK TARAM TOSUN: . 12 ........... U ...................... SAĞLIK ORDUS muz ayında “Ankara’da Tem ine geçilecektir” Aile Hekimliğ BAYRAMI 14 MART TIP DE COŞKUYLA HASTANEMİZ KUTLANDI 8 LARININ EĞİTİM KOLEJ SEMT İZ ............. 14 POLİKLİNİĞİM 16 YENİLENDİ . SALONUMUZ KONFERANS Doç. Dr. n Nurul lah Zengi FORUMU ULUSAL STD YAPILDI ANKARA’DA 9 Baþy azý n.zengin@numunega sayfa 5’de kşehir Ankara Büyü İşleri Daire Belediyesi Sağlık Hatipoğlu: Başkanı Fatih ük “Ankarada günl 35 ton tıbbi atık ır.” 6’de toplanmaktad sayfa zetesi.com zde Hastanelerimi aları Kalite Birimi Çalışm makta olan süredir uygulan Ülkemizde bir maz olan arı, zaten kaçınıla irecek bir sağlık politikal racak ve yönlend adıyla değişimi hızlandı a Dönüşüm” anlayışla; “Sağlıkt sunuluyor. sayfa 9’da YANIK YARAL ... 2 17 GENÇLER ANKARA’DA ARASINDA EROİN ARTIYOR KULLANIMI HIZLA SGK Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürü Dr. Hasan Çağıl: hasta “Acile gelen her tedir” edilmek şartsız kabul tüm tedavi Bugün ülkemizde acilin kapısından kuruluşlarının, ödeyip giren herkesi prim sızın, ödemediğine bakmak olup bile hatta sigorta kaydı sızın bakmak ğına olmadı a kabul etmek zorund olduğunu belirten bunun Dr. Hasan Çağıl, ının sosyal devlet anlayış nu bir gereği olduğu belirtti. 5’de www.a n h .g o v.tr sayfa ÜCRE TSİZD İR UYKU BEBEKLERDE SAĞLANIR DÜZENİ NASIL dağıtıldı. 10 e Eğitim ve Ankara Numun si ile Türk Araştırma Hastane ştirdikleri ortak Kızılay’ı gerçekle mizde yeni çalışma ile hastane annelere ‘sevgi doğum yapan ı gerçekleştibohçaları’ dağıtım SIFIR BEDEN Mİ SAĞLIKLI BEDEN Mİ .. ĞLU ........................ DR. MÜNİF İSLAMO Doç. Dr. n Nurul lah Zengi ON VE HİPERTANSİY LERİ İÇİN BESLENME ÖNERİ 10 ALTIN KURAL rildi. 12 Baþy azý n.zengin@numunega Sağlık Projesi” ile “Sevgi Bohçası yetersiz ailelere maddi durumu da destek doğum sonrasın doğan bebekolunacak. Yeni inin temel lerin ve anneler Kızılayı tarafınihtiyaçları Türk dan karşılanacak. sayfa 11’de sanki ar bulgu olarak Alerjik hastalıkl ilya da sistemi tek bir organı gibi dursa da, aslında gilendiriyormuş tüm vücudu ilsistemik bir hastalık gilendirir. ONKOLOJİ LAR KONGRESİ KANSERLİ HASTA YETERLİ VE Maliyeti Hizmetlerinin 14 ÖKSÜRÜK DEYİP GEÇMEYİN ...... 13 NME ..... 14 DENGELİ BESLE LIĞI VE STRES ................ 15 ve KALP HASTA göz, deri, solunum Bu hastalıklar; ve .......... 16 gibi birçok sistem LARI ...................... sindirim sistemi GÖZ DAMLA ktedir. organı etkileme ................ 17 İSHAL ........... şikayetlerin; yer, BEBEKLERDE Genel olarak alerjik yılboyu), çevre .................. 18 sel, mevsim (mevsim aile DR. MUSTAFA AYDIN ÇEVİK diğer ilişkisi, faktörleri ile rin alerjik şikayetle üyelerinde benzer özelgörülmesi gibi (atopik bünye) taşımaktadır. Doç. Dr. likleri de önem sayfa 8’de ji Hemşireliği Avrupa Onkolo Başkanı Derneği (EONS) Sultan KAV: Yrd. Doç. Dr. zetesi.com hizmetin ve her sunulan her Hiç şüphesiz hizmetleri vardır. Sağlık icraatın bir maliyeti değildir. Dahası, dünya dışında de bu kuralın artışının pek hizmeti maliyet ülkelerin genelinde sağlık daha fazla olduğu, çok hizmete göre edilmektedir. da aştığı kabul gelişme hızları sayfa 9’da NİSAN 2010 YIL:1 SAYI: 4 si.com n açması, yerde çiçekleri dış a Özellikle her in uçuşması gibi yeni bir canlanm havada polenler Bahar geldi. Doğa bünyeBu dönemde doğada etkenlere karşı hassas olan dönemine girdi. başlandı. e beraberinde çanları çalmaya ortaya çıkan yenilenmde beraberinde lerde alerji leri bir dizi problem 'değişik iş veya Alerji, Yunanca .. 2 bir getirdi. ...................... n' anlamına gelen reaksiyo değişik eyen SİGARANIN ZARARLARI olarak beklenm kelime olup tıbbi anU .............. 3 k reaksiyonları”nı AĞIZ KOKUS “aşırı duyarlılı aktadır. Yani, ÇOCUKLARDA Hastanemizde latmak için kullanılm n R ... 4 vücudun reaksiyo GÖRÜLEBİLİ normal şartlarda yeni annelere bazı mad- DİYABET HER YAŞTA i beklemediğimiz ’ . vermesin 9 aları n vermesini tanımlar İ PANELİ ....... ‘Sevgi Bohç delere reaksiyo HEMŞİRELER 7 İ EĞİTİMİ ... 3 proje DE EVDE YAPILM ve ZEHİRLENLER fazla ülkenin ları. lerin verileDünyada 100’den ...... 10 personelinin tem- G Üye birlikleri Hastane NEDİR ........... yüz binlerce sağlık rası Hastaneler THASTALIĞI ulaşma. ere mesleki BEHÇE sil edildiği Uluslara Türkiye’den rine (IHF) Uluslararası hastanel syonluğu. ......... 11 Federasyonu’na Nu- G UZUN YAŞA ........... hastane Ankara ve etkinlik koordina kurumları si gezi ÇOK GÜL VE kabul edilen ilk in sağlık Araştırma Hastane ve G Diğer birlikler rası Eğitim uluslara mune başta er ile YIL ....... 13 miz, Fransa veya üye hastanel NAKLİ İÇİN 2 oldu. Hastane üyesi EŞTEN ORGAN ortaklığı. Avrupa Birliği sağlık üzere olmak sayfa 9’da ............... 16 i alarak IHF’ye İTLER ........... ülkelerin desteğin KRONİK HEPAT kabul edildi. 18 İ ......... 13 ŞEKER HASTA lan ve yarınlarda Bugün konuşu sıralarında yer gündemin ilk Aile Hekimliği alacak olan da vatanuygulaması hakkın ettiği tüm daşlarımızın merak Bakanlığı konuları Sağlık Prof. Dr. Nihat Müsteşarı Sayın k. Tosun ile konuştu ği Avantajlar A BAKIM ANMALARIND RELER e Eğitim iği SİYON HEMŞİ Ankara Numun uluslar arası düzenled in- ENFEK esi G IHF’nin .... 4 aktivitelerine ve Araştırma Hastaneler RELİĞİ KURSU bilimsel ve sosyal ERAPİ HEMŞİ Uluslararası Hastan kabul dirimli katılım. ri KEMOT ile sağlık hizmetle .............. 6 e’den G Diğer birlikler ikiz T ÇALIŞTAYI Birliği’ne Türkiy e oldu ortak çalışma, TÜRKİYE DİYABE uygulamalarında e imkânedilen ilk hastan ALI ..... 7 ve program düzenlem İ ... 4 HEKİMLİĞİ TAKVİM İLLER İÇİN AİLE sayfa Baþy azý Millet Meclisi Türkiye Büyük nda kabul edilen Genel Kurulu’ Gün Kanunu ve kısaca Tam uygulamanın olarak bilinen getirdiğine halkımıza neler … birlikte bakalım LAZERLE YATI .......... BEL FITIĞI AMELİ www.n umune gazete Bahar geldi, alerjiye dikkat 3 SAĞLIK BAKANLIĞI TV INA PROGRAMLAR EL ATTI 4 , geçilen yerlerde Uygulamaya basamak sağlık herkes birinci faydalanabilmek hizmetlerinden i, aile ortamını rine kaydolmakHastanın geçmişin için aile hekimle sürecini çok , il sağlık müdürve hastalığın gelişim tadır. Kayıtlar sahip göz a olanağın ları bölge yakından izleme lüğünce oturduk ktanıda avantaj rularak yapılma aile hekimi erken önünde bulundu sahibidir. tadır. 4’de Prof. Dr. Nihat e Ankara Numun ı ld çı A ya Dünya 3 BAKANI MİLLİ EĞİTİM ÇU: “NUMUNE NİMET ÇUBUK ILI OLMUŞ” GAZETESİ BAŞAR pahalı ve zaman Böylece hastayı kurgirişimlerden alan tanısal ülkemiz gibi tarırken, özellikle ülkelerde mükerkaynakları kısıtlı ri önleyerek rer tetkik ve tedavile vekaynakların en sağlığa ayrılan asını sağlar. kullanılm şekilde rimli Müsteşarı Sağlık Bakanlığı E . sayfa 15 RI .................... 38 il ve yakAralık 2009 itibariyle nüfusa ulaşacak laşık 23 milyon yaygınlaşan aile şekilde hızla 2010’dan hekimliğine Temmuz da Ankara’mızda itibaren için eğitim dahil geçilebilmesi çalışmalar il sağlık gerekli olan ön denetiminde hızla müdürlüğünün ir. devam etmekted le, Sağlık la... Bilgiy le, Güven le, Sağlık la... Bilgiy le, Güven le, Sağlık la... Bilgiy le, Güven Müdahele 23. Dakikada n Kalktı ve Felç Ordada k felç 7 MART 2010 YIL:1 SAYI: 3 ŞUBA T 2010 YIL:1 SAYI: 2 Lİİ HASTALARA FELÇ MÜJDE 5 ZENGİN: NURULLAH DÜNYADA “HEDEFİMİZ, İYİ TEDAVİLERİ BİLİNEN EN IZA SUNMAKTIR”. HASTALARIM ÜCRE TSİZD İR ÜCRE TSİZD İR ÜCRE TSİZD İR 14 pa “EONS, 29 Avru 00 ülkesinde 22.0 il hemşireyi tems etmektedir.” sayfa 5’de n Nurul lah Zengi Baþy azý n.zengin@numunega zetesi.com ve Kanser Haftası Düşündürdükleri yana Nisan yılından bu Ülkemizde 1971 olarak kabul Kanser Haftası ayının ilk haftası geçen gün rle önemi her edilir. Çeşitli etkinlikle ve toplum sorunu ele alınır artan bu sağlık amaçlanır. lığın artırılması düzeyinde farkında sayfa 11’de RÖPORTAJ Uzm. Dr. A. Refik İmamecioğlu: “Kalp hastalığı, inme ve diyabet gelişmekte olan ülkelerde GSYİH’yı % 1–5 oranında küçültmektedir.” Halen Sağlık Bakanlığı dahilinde Şube Müdürü olarak görev yapmakta olan Uzm. Dr. A. Refik İmamecioğlu ile bulaşıcı olmayan hastalıklar içerisinde en ciddi hastalıklardan olan diyabet ile ilgili olarak Sağlık Bakanlığı’nda yapılan çalışmaları konuştuk. Uzm. Dr. A. Refik İMAMECİOĞLU Kimdir ? Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu. Aile hekimliği uzmanlık eğitimini Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tamamladı. 2003 Yılı ikinci yarısından itibaren Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatı bünyesinde görevli. 2008 Yılı başından bu yana bulaşıcı olmayan hastalıkların önlenmesi ve kontrolü alanında çalışıyor. Türkiye Diyabet Kontrol Programı geliştirme sürecinin yönetiminde yer almakta. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 24 Sayın Dr. İmamecioğlu, son yıllarda dünya sağlık gündeminde çokca söz edilen bulaşıcı olmayan hastalıkların ortak özellikleri var mıdır? Bu kadar geniş bir hastalık grubunun kontrolü konusunun kolay ve zor yönleri sizce neler? Dolayısıyla BOH ile mücadelede ortak risk Başkanlıkları çalışmaktalar. İlaveten, faktörlerini kontrol altına alarak tümünün kanserler, ruh sağlığı bozuklukları ve ağız-diş kontrolünde ilerleme sağlayabilme olanağı sağlığı konuları için ayrı yapılar mevcut. önemli bir kolaylık olarak kabul edilebilir. Diyabet konusunda ise spesifik olarak Sorduğunuz zor yön de kanımca yine bu BOHKD DB altında yer alan Metabolik paralelde belirleniyor. Sözkonusu dört risk Hastalıklar Şube Müdürlüğü faaliyet faktörüne müdahil olmak bireyin yaşam göstermekte. Bu birim aynı zamanda Ulusal alışkanlıklarına müdahil olmak demek. Diyabet Koordinatörlüğünün sekreteryası Bilindiği üzere davranış değişikliği olarak ta işlev görmekte. oluşturmak hiç kolay değil ve “sağlığın İmamecioğlu: Arzu ederseniz, eski teşviki” ile “halkın sağlık eğitimi” Tabii bu noktada, tüm bu yapılanma ve alışkanlığımızla sıkca “kronik” hastalıklar müdahaleleri gibi özel yöntemler gerektiren oluşturulan kapasitenin BOH konusunu ele da dediğimiz Bulaşıcı Olmayan Hastalıkların bir alan. Öte yandan toplumsal yaşamda alış şekline yön veren stratejik düzenlemelere (BOH) başlıcalarının neler olduğunu ifade bireyin koşullarını belirleyen ve etkili olan de değinmek gerekecektir. Sağlık ederek başlayalım. Tüm dünyada hem birçok taraf bulunmakta ve bu mücadele Bakanlığı’nın temel stratejik belirleyici metni yönetsel hem de bilimsel bazda BOH’dan alanında başarı mutlaka çok sektörlü olan “Stratejik Plan 2010-2014” (basım söz edildiğinde akla öncelikle kalp ve damar yaklaşımlar gerektiriyor. Toplumsal bazda aşamasında) kapsamında bulaşıcı olmayan hastalıkları, diyabet, kronik solunum yolu ortaklıklar oluşturarak çok yanlı mücadele hastalıklar ve risk faktörleri konulu hedefler hastalıkları (astım ve KOAH) ile kanserler yürütme gereği de temel bir ikinci zorluk belirlenmiş bulunmaktadır. Stratejik Planın gelmekte. olarak öne çıkıyor diyebiliriz. 1.5. sayılı hedefi “Bulaşıcı olmayan hastalıkların görülme sıklığını ve bu Bu hastalıkların grup olarak kaydetmekte oldukları hızlı artış, özellikle de önde gelen küresel kalkınma ajansları tarafından, 21. yüzyılda küresel kalkınmanın önündeki başlıca sorunlardan biri olarak değerlendiriliyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) rakamlarına göre 2004 yılında tüm dünyada gerçekleşen 58,8 milyon ölümün 35 milyonuna sebep olmaları, bunlardan Bizlere Sağlık Bakanlığı bünyesinde, diyabet ve risk faktörleri öncelikli olarak bulaşıcı olmayan hastalıklar konusunun nasıl ele alınmakta olduğu konusunda biraz bilgi verebilir misiniz lütfen? 15,8 milyonunun ise 70 yaş altı “erken” tabir edilen ölümler olması yanısıra İmamecioğlu: Bulaşıcı olmayan hastalıklar özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde ve risk faktörleri ile mücadele konusu Sağlık sosyo-ekonomik kalkınma üzerinde teşkil Bakanlığı bünyesinde son yılların en öncelikli ettikleri ağır yük bu yaklaşımı doğrulayan gündem maddeleri arasındaki yerini ögelerden başlıcaları. Örneğin, sadece kalp korumakta. hastalıklardan kaynaklanan ölümleri azaltmak” şeklinde olup kalp-damar hastalıkları, kanserler, kronik hava yolu hastalıkları, serebrovasküler olaylar ile diyabet üzerine alt hedefler ve hedefe yönelik stratejileri içermektedir. İlaveten risk faktörlerinden sigara ve alkol kullanımı üzerine ayrı bir ana hedef (1.6.) te mevcuttur. Diyabete yönelik alt hedef ve stratejiler konusunu biraz daha açablir misiniz lütfen? İmamecioğlu: Memnuniyetle. Alt hedef 1.5.5. diyabetin erken tanısı, iyi yönetimi ve böylece hastalığı, inme ve diyabetin gelişmekte olan ülkelerde GSYİH’yı %1-5 oranında Önceleri, Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü komplikasyonların azaltılması konusunda küçülttüğü tahmin edilmekte. bünyesinde şube müdürlüğü düzeyinde izlenen belirleyici bir alt hedef olarak stratejik konu, daha yeni ve spesifik bir yapılanma ile planda yerini almıştır. BOH’ın en temel ortak noktaları önlenebilir önleme boyutu öne çıkarılarak Temel Sağlık hastalıklar olmaları ve paylaştıkları başlıca Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından ele Bu hedefe ulaşmak için belirlenmiş stratejik dört ortak risk faktörüdür diyebiliriz. Bu risk alınmakta. Bu bağlamda ağırlıkla Bulaşıcı yaklaşımlar ise “Türkiye Diyabet Kontrol faktörleri yaşanan sosyoekonomik gelişme Olmayan Hastalıklar ve Kronik Durumlar Programı”nın geliştirilmesi ve eylem süreçleri paralelinde değişen yaşam tazları Daire Başkanlığı (BOHKD DB) olmak üzere planlarının uygulanması ile tüm bu süreçte ile giderek artan tütün ürünleri kullanımı, Sağlığın Teşviki ve Geliştirilmesi, Beslenme izleme ve değerlendirme fonksiyonunun obezite, fiziksel hareketsizlik ve alkol ve Fiziksel Aktiviteler ile Tütün ve Bağımlılık özellikle sağlanmasını içermektedir. kullanımı olarak öne çıkmaktadır. Yapıcı Maddelerle Mücadele Daire 25 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Ayrıca risk faktörleri konusunda toplumsal En son gelinen noktayı özetleyecek olursak, uygulama aşamasında bulunmaktadır. 15-20 Şubat 2010 tarihlerinde Ankara’da farkındalığın artırılması ve bu mücadele sürecinde sektörler arası işbirliğinin “Türkiye Diyabet Kontrol Programı” adı “Türkiye Diyabet Kontrol Programı sağlanması konuları da bulunmaktadır. altında diyabet konulu ülke programını Çalıştayı”nı gerçekleştirdik. Bunu çalıştay geliştirme çalışmasına Sayın Bakanımızın gruplarından temsilciler içeren daha kısıtlı emri ile 2009 yılının ilk çeyreğinde bir grupla yürüttüğümüz 9 Mart 2010 tarihli başlamıştık. BOHKD DB Haziran 2008’de çalıştay çıktılarını “Gözden Geçirme aktive edildikten sonra hem önceki program Toplantısı” takip etti. Şimdi ise nihai girişimlerini tetkik etme, hem ilgili tarafların raporun düzenlenmesi aşamasında geribildirimlerini değerlendirme, hem de bulunuyoruz. Devamında, hedeflediğimiz konunun tüm yönleri ile mevcut durumunu kitap formatının geliştirilmesi, yayınlanması, İmamecioğlu: Sağlık Bakanlığı bünyesinde araştırma imkanımız olmuştu. Akabinde tanıtım ve dağıtımı, sonrasında ise uygulama yürüttüğümüz BOH’ın önlenmesi ve kontrolü diyabete spesifik bir yönetim çerçevesini ilgili biriminin faaliyete geçmesi ve programın süreçlerinin programlı süreçler olarak stratejik plan ve eylem planına temel teşkil yürütülmesi ile izleme-değerlendirme planlanmaları hususuna özel önem edecek şekilde oluşturduk. Bu çerçeveyi süreçleri planlanmakta. verilmektedir. Bu alanın yönetilmesinde uygun platformlarda ilgili paydaşlarla DSÖ’nün ilgili stratejik yaklaşımı (2008- paylaştık, geribildirim aldık, değerlendirme 2013 Küresel Bulaşıcı Olmayan Hastalıkların sağladık ve geliştirdik. Ayrıca bu geliştirme Önlenmesi ve Kontrolü Stratejisi Eylem süreci 2009’un son çeyreğinde aktive olan Planı-Türkçe çevirisi Sağlık Bakanlığı yayını Sağlıkta Dönüşüm ve Sosyal Güvenlik olarak basım aşamasında) yakından takip Reformu Projesinin bileşenleri arasında da edilmekte ve üye bir devlet olarak ilgili halk yerini aldı. Türkiye Diyabet Kontrol Programından söz etmişken bu süreç nasıl gelişmekte; özetleyebilir misiniz lütfen? Sayın Dr. İmamecioğlu, paylaştıklarınız için teşekkür ederiz. İmamecioğlu: Sağlık alanındaki yayın hayatına yeni bir soluk getireceğine sağlığı sorumluluğumuzun gereklerini sağlamak üzere çalışılmaktadır. Bu 2010 başından itibaren ise Sayın Bakanımız inandığım Numune Sağlık Dergisi’nin diyabet paralelde, söz ettiğimiz başlıca BOH’ın her tarafından atanan Ulusal Diyabet konusunu ilk sayıda incelemesinden dolayı bir grubu için spesifik bir stratejik plan ve Koordinatörlüğü ile çalışmaya başladık. sizlere ben teşekkür eder, başarılar dilerim. eylem planı geliştirilmiş, geliştirilmekte veya Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 26 PALALILAR inşaat&otomotiv Kızılay ’a sadece 6 km uzaklıkta General Zeki Doğan Mahallesi’nde OTURMAYA HAZIR VEYA İNŞA ATTAN 2+1 3+1 4+1 5+1 LÜX DAİRELER Kalite ve estetiğin birleşimden oluşan yatırıma uygun yaşam alanları... Konutlarımız belirli sayıdadır. Arayın fiyat avantajlarını konuşalım... w w w. t a s p a i n s a a t. c o m w w w. p a l a l i l a r. c o m S a t ı ş O f i s i : Süleyman Ayten Cad. No: 65 / B Tel: (0312) Mamak - ANKARA 365 52 90 www.avecreklam.com S AT I L I K BELGİN DEMİRYELLİ ANEAH Endokrinoloji ve Diyabet Diyetisyeni Baharı Karşılarken Bahar aylarının gelmesiyle insanlar dış görünüşlerine daha çok önem verirler. Kış aylarında aldıkları fazla kiloları vermek için uğraşırlar. Bu aylar boyunca ihmal edilen bedenler bir anda ideal kiloya sağlıklı bir şekilde kavuşamaz. Bu yüzden yeterli ve dengeli beslenmeyi öğrenmeli ve yaşam şekli haline dönüştürmeliyiz. Beslenmenin düzenlenmesi, kilo verme sürecinin temelini oluşturur. Şişmanlığın temel nedeni; düzensiz ve fazla yemek, hareket azlığıdır. Zayıflamaya başlamadan önce genetik veya hormonal birdüzensizlik olup olmadığı araştırılmalıdır. Sonuçlar değerlendirildikten sonra kişinin; Klinik verileri; (yaş, cinsiyet, boy, ağırlık, bel/kalça oranı, biyokimyasal değerleri) G Beslenme öyküsü; (hafta içi ve G Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 28 sonu besin tüketimi, beslenme alışkanlıkları, vazgeçemediği besinler, yemek saatleri, alkol tüketimi) G Fiziksel aktivite öyküsü; (enerji harcaması, aktivite sıklığı ve çeşidi, aktiviteyi engelleyen durumlar ve yapmaya istek duyma) G Psikososyol ve ekonomik durumları; (yaşam tarzı, gelir-eğitim düzeyi, inançlar, stres düzeyi, aile desteği) göz önüne alınarak diyetisyen tarafından harcadığı enerjiden daha az enerji içeren kişiye özgü dengeli bir beslenme programı hazırlanmalıdır. Yediğimiz besinler sağlığımız için gerekli besinleri içermelidir. Besinler, içerdikleri besin öğelerinin türleri ve miktarları yönünden farklıdır. Yeterli ve dengeli beslenmek için gerekli karbonhidrat, protein, yağ, vitamin ve mineral gibi besin öğelerini dengeli olarak almalıyız. Yaşamınız seçeneklerle doludur. Her gün yaptığınız binlerce seçimin çoğu besinlerle ilgilidir. Besin seçimimizi; kültürel ve duygusal durumumuz, çevremiz, çevremizdeki insanlar, olaylara bakış açımız, ekonomik faktörler, inançlarımız, besin ve beslenme konusundaki bilgilerimiz etkilemektedir. Ancak sağlıklı ve uygun besinleri seçmek sizin elinizde… Hedeflerinizi gerçekleştirmek için günlük olarak plan yapabilirsiniz veya yediklerinizi yazabilir, günün sonunda da değerlendirme yapabilirsiniz. Bu da kişinin kendi isteği ve diyetisyen desteği ile yaşamında yapacağı küçük ama önemli değişikliklerle sağlanabilir. KÜÇÜK DEĞİŞİKLİKLER Öğün atlamak, bir sonraki öğünde daha fazla yemek yememize ve metabolizmamızın yavaşlamasına neden olur. Bu yüzden güne erken bir kahvaltıyla başlanmalı en geç saat 09.00’da kahvaltı bitmelidir. Aynı zamanda erken kahvaltı yapmak gün içindeki tokluk hissini daha fazla destekler. Öğün araları 2-3 saat aralıklarla olmalıdır. En geç saat 19.00’da da akşam yemeği yenilmelidir. G Hiçbir besin vücudumuzun gereksinimi olan tüm besin öğelerini içermez. Bu yüzden öğünlerimizde et, süt, sebze ve meyve ve tahıl grubundan önerilen miktarda alınmalıdır. G Tokluk hissinin oluşması ve metabolizmanın hızlanması için yaklaşık olarak günde 2–2,5 lt su tüketilmelidir. Fazla tüketilen kahve ve çay vücutta su gereksinimini artırır. G Yemek aralarında iştah açan cips, şekerli gıdalar, bisküvi gibi yiyeceklerin yerine meyve, süt, yoğurt, kepekli bisküvi tercih edilmelidir. G Mümkün olduğu kadar ev yemekleri yenilmeli. Dışarıda yemek yenildiğinde ise ‘fast-food’ ve kızartmalardan uzak durulmalıdır. G Sebze, meyve, kurubaklagiller, kepekli ve çavdar ekmeği gibi bize tokluk hissi veren posalı yiyecekler tercih edilmelidir. G ALIŞVERİŞ YAPARKEN G G Alışverişe tok karnına çıkılmalıdır. Alışverişe çıkmadan önce muhakkak bir liste hazırlanmalı ve mümkün oldukça o listeye sadık kalınmalıdır. G Alışverişe sebze meyve reyonundan başlanmalıdır. G Alınan yiyeceklerin kalori ve besin değerleri yönünden etiketleri mutlaka okunmalıdır. G Hazır gıdalar genellikle yağ ve kalori açısından zengindir, bunlardan mümkün olduğu kadar uzak durulmalıdır. G Mümkün olduğu kadar et, süt, yoğurt peynirin yağsız olanları tercih edilmelidir. G Haşlama, ızgara veya fırında pişirme yöntemleri tercih edilmelidir. G Yemekler basit bir şekilde hazırlanmalı, kalorisini ve iştahı artıran soslar kullanılmamalı. YEMEK YERKEN Yemek hiçbir zaman ayakta, televizyon veya bilgisayar karşısında yenilmemeli. Her zaman masada oturarak yenilmeli, yemek sık sık bölünmemelidir. G Tokluk hissinin oluşması için yemeğe başlamadan 30 dk. önce bir bardak su içilmeli. G Yemek, küçük lokmalar halinde alınmalı en az 10–15 kez çiğnenmeli. G Porsiyon miktarları küçültülmeli ve tabakları mutfakta hazırlamaya özen gösterilmeli. YEMEK HAZIRLARKEN Etle yapılan yemeklerde yağ kullanmayın. Etin yağlı kısımları ve tavuğun derisi pişirmeden önce ayrılmalı, mümkün olduğu kadar yemeklerdeki yağ miktarı da azaltılmalıdır. G 29 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 SAVAŞ DOĞRU Yazar Bir İnsan Hastaneye Neden Gelir? a) Hasta olduğu için vatandaşımızın hizmet alımına bakış açısı sordu, “içerideki hastalar bitince b) Gidecek başka yeri olmadığı için bu. Aslında bu sorun iletişim açısından da bakarlar” cevabını aldı. Ancak c) Gün yapmak için darboğaz sebeplerinin ana kaynağı; çünkü kendilerinden sonra gelen hastaların d) Oğluna kız bakmak için gerçekten hizmet bekleyen hasta sayısı, içeriye alındığını söylediğinde “Siz de e) Hepsi aslında bu hizmeti bu hastanede almasına amma sabırsızsınız” diyerek azarlandı. Bu gerek olmayan hasta sayısından az olunca, hikâyenin bu küçük bölümündeki sorun Abartmıyorum, cevap e. Bu sonuca sağlık çalışanlarının da bu konudaki empati yoksunluğu. “Amma sabırsızsınız” varmamızın sebebi yıllarca yaptığımız tavırlarında hizmet alanların dağılımından diyebilen personel acaba nasıl bir tepki “Hasta Beklenti ve Memnuniyet Araştırma kaynaklanan bozulmalar yaşanıyor. Hakkı bekliyordu? Orada beklediği halde hiç Verileri”. “Hastanede yeni bir hemşire işe olmadığı halde hizmet alındığını düşünerek kaygılanmayan, dolayısı ile telaşlanmayan, başlamış, oğlum için bakıyorum” diyen içten içe kızan personel, bu kızgınlığın eşinin beyin kanaması geçirdiğini teyzeler var. sonucunu maalesef diğer hastalara da düşünerek heyecanlanmayan birisini mi? yansıtabilmektedir. Hal böyleyken biz sağlık personeli olarak yakınlarımız geldiğinde -ki bu yakın bazen Ancak bu işi yaparken kaydını yaptırmış ve muayene de olacak. Yani SGK açığının Ama biz işin doğru rutinlerinden hareket bacanağımızın dayısının oğlu da olabiliyor- % 1’i kız bakma sırasında gerçekleşen edelim: Bir hasta hastaneye hasta olduğu onun daha hızlı polikliniğe girmesi için sağlık harcamaları (tamam bu kısım şaka ve hastalıktan kaynaklanan mağduriyeti ya da sonuçlarını erken alması için ne ama korkarım gerçek de olabilir). azalsın diye gider. Yani karşımızdaki insan kadar çaba sarf ediyoruz? Hasta “normal” değildir. Bu nedenle hastaların sıralarının arasına giriyoruz, laboratuvarı Yine yapılan bir çalışma sırasında sürekli ve yakınlarının anormal tavırlar arayıp rica ediyoruz vs. -her gün- Acil Servis’te muayene olan yaşlı sergilemesinden şikâyetçi olamayız. bir hanımefendi, belli bir süre hastaneye Şimdi empati kuralım: Hastayı ya da yakınını sabırsız olmakla suçlamak yerine, acil servis hizmetinin gelmediğinde, ona alışmış olan personel kendisini arıyor ve neden gelmediğini Hastasınız, gece inanılmaz başınız ağrıdı sıra ile değil hekimler tarafından, soruyor, “hastaydım gelemedim” diyerek ve mideniz bulandı. Eşiniz refakat etti ve değerlendirme sonucuna göre yapıldığını, mazeret bildiriyor teyzemiz. Bu seferki acile geldiniz. İçeri girerken hastasını kendi kaygılarının normal olduğunu ve şaka değil gerçek. kaybetmiş bir ailenin üyelerini feryat figan çabuk zamanda şifa bulmaları temennimizi içinde gördünüz, stresiniz arttı. Kayıt iletirsek, sanırım daha olumlu iletişim İletişimde iki taraftan bahsederler ya, işte masasına geldiniz kayıt yaptırdınız. sonuçları doğuracaktır. sağlık hizmet sunumunda bir tarafın kısmi Beklemenizi söylediler. Yaklaşık 10 dakika profili de bu! Sağlık okuryazarlığı eksik sonra eşiniz yanınızdan kalktı ve kayıt Aslında sağlık hizmetleri için empati zor olan memleketimde sosyal güvencesi olan bölümüne daha ne kadar bekleyeceğini olmasa gerek. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 30 Ve Bence… Çünkü sağlık çalışanları da hasta olmuş Bu hallerde dahi, tek odaklandığımız şey veya hasta yakını olarak benzer “sorunu ne ve ben bunu nasıl çözebilirim?” mağduriyetleri yaşamıştır. olmalıdır. Eğer “karşı taraf zor” diyerek Bazen sağlık çalışanlarının hak arayışına iletişim açısından çözüm üretme isteğimizi şahit olurum ve bu hak arama sadece İlk kural: Hasta ve yakını mağdurdur ve bu koparıyorsak, aynı bakış açısı ile, parasal getirilerle medyada yer buluyor. mağduriyetleri nedeni ile beklediğimizin kemoterapi tedavisine rağmen kan Çok rahatsız oluyorum, sanırım herkes de üstünde tepkiler verebilirler ve bu çok değerleri düzelmeyen hastaları hastaneye böyledir. normaldir. Bizim işimizde, tıp biliminin bir daha kabul etmememiz gerekirdi. Zor ameliyatlar geçiren annem ve babam emanetçileri olarak üst seviyede iletişim becerilerimizle fiziksel mağduriyetlere Hasta ve yakınları ile ilişkileri kavramsal hâlâ yanımda ve sağlıklı, kızım sizlerin iletişim kaynaklı sosyal mağduriyetlerin tanım ve tavırlarla yönetme gayretinden eline doğdu ve eşimle beraber sağlıklı eklenmesini engellemek. Zaten bu mesleği ziyade, olabildiğince samimi ve hakkaniyet olarak hayatımdalar. tercih etmenizin sebebi bu değil miydi? duygusuyla aşabiliriz. Çünkü sağlık Kızmakta Haksızsınız! çalışanları pazarlama yapan ve yaptığı işi Şimdi soruyorum: Bunları bana profesyonelce satışla sonlandırma sağlayanların hakkı ne ile ve nasıl ödenir? çabasında olan insanlar değildir. Ya da Elimden gelen tek şey; Teşekkür ederim. Laboratuvar sonuçlarını alamamaktan yemeği beğenmemiş bir lokanta şikâyet edip, bunu sert bir tavırda söyleyen müşterisini, aldığımız eğitimde bir hastaya şöyle diyoruz: “Kızmakta öğrendiklerimizle ikna etmeye haksızsınız!” Aslında, bu cümleyi kullanan çalışmıyoruz. Tabii ki profesyonel personel ya da kişinin, kendisini iş hayatında bu ve benzeri çabalar konumlandırdığı pozisyon hatalı. Onun normaldir ve saygı duyulmalıdır. görevi, hizmet alanların hangi konumda Ancak sağlık çalışanı kendisine haklı olup olmadığına karar vermekten olanca insan haliyle gelen ziyade, kızgınlık halini ortadan kaldırmak insanlara, insanlığın kendisine için gerekli iyi iletişim yeteneklerini devrettiği bilime kendi kattığı sergilemektir. Ayrıca, bir insan kızmakta şefkatle yanıt veren grubun nasıl haklı ya da haksız olabilir ki? içindedir. Kızmak bir sonuçtur ve nasıl ki bizim görevimiz insanların sağlık sorunları nedeniyle ortaya çıkan kötü sonuçları bertaraf etmekse, aynı şekilde iletişim kaynaklı sorunlarını da çözüme kavuşturmaktır. “Kızmakta haksız” diyen arkadaşımız eğer acil serviste çalışan bir hekim olsa ve mide bulantısı olan hastanın tetkiklerine baktıktan sonra “kusura bakmayın kusmakta haksızsınız” mı diyecektir? Bizim işimiz birilerinin haklı ya da haksız olmasından ziyade, onu buraya getiren sebebi anlamak ve mümkün olduğu kadar kısa sürede çözmektir. Elbette burada, iletişim açısından oldukça zorlanılan hasta ve yakınları da olacaktır ve her ne koşulda olursa olsun olumsuz davranmaya şartlanmış olacaklardır. 31 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 DR. SEVGİN BİÇER ANEAH Endokrinoloji Hasta Eğitim Doktoru Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Diyabet Okulu Hasta Eğitiminin Önemi ve Diyabet Okulu Kliniği bünyesinde 2005 yılında Diyabet Okulu açılmıştır. Okulumuz halen Diyabet gibi kronik hastalıkların tedavisinde eğitime bizzat katılmaktadır. çalışmalarını devam ettirmektedir. Eğitim ortamında grup dinamikleri uzun süreli tedaviye uyum sorunu yaşanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde tedaviye bağlılık hızı %50’lerdedir. Gelişmekte olan ülkelerde bu hız daha da düşüktür. sağlanmaktadır. Eğitim programı dinamiktir. Diyabet Okulunun Amacı Ön test sonuçlarına göre grup performansı çıkarılmaktadır. Katılımcı ihtiyaçları ve Diyabeti olan hastaların durumlarından önceliklerine göre eğitim programında haberdar olmalarının ve hastalıklarının Kronik hastalıklara sahip olan kişilerin tedavilerine devam oranlarının yüksek tutulmasında önceleri yalnızca hekimlerin rolü olduğu vurgulanmıştır. Ancak tedavinin değişiklikler yapılabilmektedir. Eğitim ciddiyetini kavramalarının, hastalıklarını sonunda diyabetik bireyler kendi kendilerine yönetebilir hale sertifikalandırılmaktadır. Her eğitimden gelmelerinin ve diyabetle birlikte kaliteli bir 1ay sonra 1 kez motivasyon toplantısı yaşam sürmelerinin sağlanması, düzenlenmektedir. kabulü ve sürekliliği konusunda hastaların bilgilendirilmesinin, eğitilmesinin ve hastanın durumundan haberdar edilmesinin önemi ile hastanın da tedaviye katılmasının gerekliliği artık çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Diyabet Okulunun Hedefi Diyabetik bireylere diyabetle ilgili her konuda danışmanlık hizmeti de verilmektedir. Hastaların Diyabetle ilgili bilgi, tutum, Konuyla ilgili olarak bir halk sağlığı uzmanı davranışlarını değiştirerek diyabete bağlı görevlendirilmiştir. Bu işlemler bir ekip komplikasyonları belirlenen oranlarda Dünyada diyabetin tedavisinde başarılı hizmeti şeklinde sürdürülmektedir. Ekip azaltmak. içerisinde diyetisyen, psikolog, eğitim olmak için hastanın kendi kendine bakmasının (öz bakımın) yani hastalığını kendisinin yönetmesinin önemli olduğu anlaşılmıştır. Kendi kendine bakımını hemşiresi, endokrinolog, dahiliye uzmanı gibi Diyabet Okulundaki Uygulamalar ilgili branş hekimleri yer almaktadır. G Şeker hastalığını öğrenmek, Diyabet Okulunda uzman doktorlar G Hastalıkla birlikte sağlıklı yaşamak için sorumluluğunda diyabetik bireylere 1 hafta neler yapılması gerektiğini öğrenmek, boyunca 15 saat eğitim verilmektedir. Eğitim G Hastalıkla başa çıkmayı öğrenmek, ile başa çıkması için bilgilendirilmesinin, öncesi hastaların bilgi, tutum davranışları bir G Şeker hastalığı ile birlikte kaliteli bir eğitilmesinin gerekliliği de çeşitli ön testle değerlendirilmekte, eğitim sonrası yaşam sürdürmek isteyenler diyabetlilerle çalışmalarla gösterilmiştir. Bu nedenle ise tekrar değerlendirme yapılmaktadır. DİYABET OKULUNDA buluşmak üzere Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Eğitim interaktif olarak yapılmakta hastalar Diyabet Okulumuz güçlü kadrosuyla sağlayan hastalarda komplikasyonların %63 azaldığı gösterilmiştir. Diyabetlinin öz bakım vermesi, hastalığı çalışmalarını sürdürmeye devam etmektedir. Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 32 1 Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012 Av. AHMET MUTLU AYDİŞ GENÇ BİR DİYABET HASTASININ YAŞADIKLARI… DİYALEKTİK YA DA DİYABETİK “Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize Diyabet; kelime anlamı eski Yunancaya İçinde yaşadığımız şu günlerde dünya O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun ETME” dayanıyor Dia + betes akıp gitmek ve genelinde 171 milyon diyabet hastası var; Mellitus bal kadar tatlı anlamındaki iki kaba bir kıstasla 2.5 Türkiye nüfusu. 2030 sözcüğün birleştirilmesinden oluşturulmuş. yılında tahmin edilen hasta sayısı ise Hastalığın bilinen tarihi çok eski. M.Ö 1550 366 milyon, yani 20 yılda yüzde yüzün yıllarda Mısır’da tespiti dahi yapılmış. üzerinde bir artış öngörülmekte. Rakamlar Mevlana Celaleddin Rumi Yukarıdaki alıntının sahibi büyük zat korkutucu gibi gözüküyor; küreselleşen Mevlana; kuşkusuz bu rubai’yi yazarken Anlattığımız kısa tarih bilgisi bu satırları dünyanın çıkmazlarından biriyle daha karşı şeker hastalığına atıfta bulunmuyordu. Ölüm okuyan güzel insanlara gösteriyor ki 1922 karşıyayız. Hızlı yaşam, hızlı yemek, hızlı sebebini bilmiyorum, lakin şeker hastası yılından sonra doğduğumuz için çok şanslıyız. stres ve beraberinde hızla yayılan hastalıklar olsaydı çok daha erken bir tarihte inanç Frediricik Banting ve Charles Best işte bu elbette. Ama “enseyi karartmamak lazım” felsefesini kuramadan, bizleri kendinden tarihte insülin izolesini başarıyorlar ve eskilerin deyişiyle Allah dermansız dert mahrum ederek aramızdan ayrılacaktı. minnetle anarım ki önce bu yazıyı yazan vermesin. Sadece Mevlana değil tarih boyunca yaşamış şahsımın ve milyonlarca diyabet hastasının nice önemli şahsiyet ya da iz bırakma hayatını kurtarıyorlar. 21. yüzyıla gireli on Tabi bu derdin dermanı araştıran tıp potansiyeli olan insanlar erkenden aramızdan yıl olmuş olsa da bundan 88 yıl önce yaşayan dünyasına kolaylık dilemekten ve dua ayrıldılar. hastalar için hayat çok daha zordu. etmekten başka şeyler de yapmak lazım. Devlet yapılanması içinde hastalıkların tedavisi için araştırma- geliştirme faaliyetlerine yeterli kaynak aktarılmadıkça, soysal bir olgu olarak toplum da bu hastalığı içselleştiren ve önemsiz sayan zihniyet bilinçlendirilmedikçe ve belki de en önemlisi hastanın kendisi (zorlama bir ifadeyle) iyi bir kobay olmadıkça hastalığın da nihai çözüme kavuşturulmasını beklemek en hafif tabiriyle saflık olacaktır. Eleştiri ve özeleştiri yapmadıkça hayatın her anında olduğu gibi diyabet tedavisinde de doğruyu yakalamak zor. Mevlana Hazretlerin de dediği gibi bu şekerin içindeki zehir eğer dikkat edersek zarar vermez hatta yarar Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 34 sağlar bize ama, çoğu hasta o şekeri zehire Maddi destek çalışmalarının yanı sıra çeviriyor ki ETMEYİN! Hastanın bu özellikle medya alanının televizyon ayağı dikkatsiz ve son derece tehlikeli tavrında kullanılarak hastaların bilgilendirilmesi bu herkesin bir şekilde rolü oluyor. Bir yolda kullanılabilecek önerilerden biri. baklavadan ne çıkar diyen akrabayla, olayı Özellikle televizyonların gündüz yayınlanan içselleştirmeden insan psikolojisini çok kadın programlarında gerekirse yayıncılarla gelişmiş profesyonelliği uğruna heba etmiş konuşmak suretiyle konun uzmanı hekimlerin doktor arasında hiçbir fark yok aslında. çıkarılması önemli; ülkemizde 40 yaşını Tip 1 diyabet hastası olarak hastalığa aşmış her iki kadından birinin bu programları yakalandığım da 26 yaşında Hukuk izlediği ve potansiyel hasta, anne, eş v.s fakültesini bitirmiş, az çok okuyan ve olduğu göz önüne alındığında medyanın bu dünyadan haberdar olduğunu sanan bir alanda kullanılmasının da gereği ortaya vatandaştım. Tip 1 Diyabetin hatta Diyabetin çıkıyor. ne olduğunu teşhisle beraber hastaneye yattığımda öğrendim ve ne kadar bilgisiz Ve tabiî ki üstatları Hipokrat’tan beri büyük olduğumu da. Yaklaşık 6 ay sonra İstanbul bir özveriyle çalışan hekimlerimiz; hastalığın da yürürken asayiş polislerinin rutin bir semptomlarını, önemini onlara izah etmek kimlik ve üst aramasıyla karşılaştım haddimiz değil. Lakin ibadetten aşka insana cebimdeki insülin kaleminin morfin dair her konu rutin halini aldıkça önemini muamelesi görmesinden mesleki kimlik kaybeder. Her hastanın sosyo- ekonomik kartım ve ailesinde şeker hastası olan bir durumuna göre bilgilendirmek, çoğu zaman başka polis sayesinde kurtuldum. Yalnızca bu Eyüp sabrıyla hareket etmek lazım. “İstanbul da yürürken asayiş polislerinin rutin bir kimlik ve üst aramasıyla karşılaştım. Cebimdeki insülin kaleminin morfin muamelesi görmesinden mesleki kimlik kartım ve ailesinde şeker hastası olan bir başka polis sayesinde kurtuldum. Yalnızca bu anekdot bile diyabet hastalarının yaşadığı zorlukları gözler önüne seriyor.” anekdot bile diyabet hastalarının yaşadığı zorlukları gözler önüne seriyor. Bu hastalıkta çoğu zaman hastaya rağmen hastalıkla mücadele edilmekte. “Yeme” Bilgisiz toplum, eğitimsiz kolluk kuvveti, denilen şeyle yenilmiyor değil yemek yetersiz sağlık hizmeti vesaire vesaire. Tüm isteyecek zoruna gidecek mağlup olacak. bunların çözümü de mümkün elbette. Olması gerekende bu zaaflarıyla, Geldiğimiz noktada hastalığın tamamen duygularıyla bir insandır hasta. Hekim ise tedavi edilebileceğine inancım sonsuz; burada sadece fiziksel durumunu değil ruhsal halini referans aldığım değer ise 88 yıl öncesi. de düzeltir işte bu yüzden kutsaldır. Ölüme terkedilmiş hastalardan, şırıngalardan geçmiş bir tıp tarihi şimdilik kalemleri “Peygamber 'aleyhi's-selâm insülin pompalarını sunsa da bize belki şu bir hastayı sormaya anda tedavi gören insanların büyük bir kısmı varmıştı. Buyurdu ki: "Tabip hayatta iken hastalığın çözümü de tamamen getirin.” Dediler ki: "Yâ Resûlu'llah, bulunacaktır. sen de mi tabip getirmek buyuruyorsun?” Buyurdu ki: "Evet. Hak Te'âlâ devasını Bu süreç tamamlanıncaya kadar yapılması birlikte indirmediği hiçbir dert gerekenler de var elbette; öncelikle siyasi göndermemiştir.” erkin Sağlık Bakanlığı vasıtası ile işin araştırma ve geliştirme faaliyetine sürekli, kurumsal bir desteği sağlaması. Hastalığın yaygınlığı toplumsal hayata yansıması göz önüne alındığında bu çeşit bir kolektif çalışmanın devlet desteği olmaksızın sürdürülmesi mümkün görünmüyor. 35 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 EMEL ARSLAN DENİZ Genç Bir Diyabetliden MEKTUP Yaşam içerisinde her değişiklik merkez taşlarımızı yerinden oynatır sanırız. Birini kaybetmek, işini kaybetmek, fiziksel bir rahatsızlık geçirmek ve bunun gibi kendimizce planladığımız düzenin dışına çıkmamıza neden olan her şey, bizleri korkutur. Oysa biraz zaman geçer ve her şey olduğu yerden değişerek devem eder. Yeni sorunlarla, değişim ve dönüşümlerle karşılaşırız. Ama hep bıraktığımız yerden yolumuza devem ederiz. Hiçbir şey olmamış gibi… Zaten insan doğası bunu gerektirir. Hayatı, yeni düzene uydurarak yaşamak… Benim için ise her şey 14 Şubat 2006 tarihinde Ankara Numune Hastanesi’nde başladı. Ve dört yıldır farkındalığını yüksek tutmaya çalışan diyabetli bir birey olarak diğer insanlardan farksız hayatımı sürdürüyorum. Bu bir süreç her diyabetli birey gibi benim ruhumda ilk öğrendiğimde tehlike sinyalleri verdi. Kısa ama etkili bir dönemeçti benim için. Önce kabullenememe ve anlamsızlık yaşıyorsunuz korku ile beraber. Ardından “Nasıl?” sorusunu soruyorsunuz. Sonrasında yanıtlarınız ise hep şu kelime ile başlıyor. “Acaba?”… Ve sonra devam ediyor. Başka sorularla o an zihniniz o kadar hızlı çalışıyor ki harfler, kelimeler ve cümleler yetişemiyor. Doldurmuyor yerlerini. Ve arkasından en büyük soru geliyor “Neden ben?” Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 36 Bu sorunun yanıtını hem buldum hem bulamadım aslında. Eminim benim gibi birçok diyabetli de kendi içsel sesine göre cevaplar bulmuştur. Ama şunu söyleyebilirim hep inandım. Önce bir labirentin içinde kayboldum. Ve sonra çıktığımda her şey kafamda yerli yerindeydi. Yeni ve tertemiz bir hayata adımımı attım diyebilirim. Bu dönemde aklımı karıştıran meselelerden birisi de insülin iğnesini yapabilmek oldu. Önceleri ben de her yeni diyabetli gibi biraz zorlandım. Fakat sonra hep yapıyormuş gibi rahatlıkla insülin iğnesini kullandım. Önce zihnimizde bazı yanlış konuları çözebilmek gerekiyor. Bizler sadece eksik olan bir hormonumuzu dışarıdan alıyoruz. Beynimize bunu basit bir komutla vermeye çalışırsak insülin iğnesini kullanmanın sıkıntılarını biraz daha hafifletmiş oluruz. Benim genç diyabetlilere önerim bu süreci sakin, düşünerek ve kabullenerek geçirmenizdir. Ardından gözünüzde büyüttüğünüz kadar büyük bir problem olmadığını anlayacaksınız. Aslında hayatınızı zorlanmadan her birey gibi yaşayacaksınız. Sadece yapmanız gereken; size sunulacak olan bilgileri iyi öğrenmeniz ve eksiksiz yerine getirmenizdir. Gerekli donanıma ulaştıktan sonra ise her şey kendiliğinden durağanlaşacaktır. Bu zihin yorucu sürecin arkasından yeni bir döneme gireceksiniz. Kabullenmişlikten sonra “Nasıl başa çıkabilirim?” sorusu üzerinde düşünmeye başlayacaksınız. Bu dönemde yalnız olmuyorsunuz. Yanınızda kocaman bir ekip ile birlikte aileniz ve dostlarınız da oluyor. Hepsi sizi el birliği ile yeni hayatınıza hazırlamaya çalışıyor. Nasıl beslenmeniz gerektiğinden, kaçta yatıp kaçta kalkmanız gerektiğine kadar hatta yemeniz gerekenlerin gramına ve kalorisine kadar her şeyi öğreniyorsunuz. Sonra öğrendiklerinizi yeniden harmanlıyorsunuz. Ve herhangi bir bireyden daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürdürebileceğinizi fark ediyorsunuz. Hatta çevrenizdeki çoğu kişiye örnek oluyorsunuz. “Ben de böyle yaşamalıyım” cümlesini çokça duyuyorsunuz. Artık siz farkındalığı yüksek diyabetli bir birey oluyorsunuz. Bu süreçte benim gibi genç diyabetlilere doğru ve güvenilir kaynaklardan kendilerini geliştirmelerini tavsiye ediyorum. Tabii bunu yaparken de ailenizin, eşiniz ve dostlarınızın da bilgilenmelerini sağlamalısınız. Öğrendiğiniz her yeni dipnotu yakınınızdaki herkese anlatmalısınız. Topluma, “şeker hastası” kavramı ile tanımlanan biz diyabetli bireylerin aslında korkulacak birer hayatı olmadığını anlatmalıyız. Herkes gibi bizlerin de iş yaşamında aktif halde bulunmasında, tatile gitmesinde, spor yapmasında hatta evlenmesinde hiçbir sakınca olmadığını çevrenizdekilerle paylaşmalısınız. Bunun için de kendinizi geliştirmelisiniz. 37 Önce kabullenememe ve anlamsızlık yaşıyorsunuz korku ile beraber. Ardından “Nasıl?” sorusunu soruyorsunuz. Sonrasında yanıtlarınız ise hep şu kelime ile başlıyor. “Acaba?”… Ve sonra devam ediyor. Başka sorularla o an zihniniz o kadar hızlı çalışıyor ki harfler, kelimeler ve cümleler yetişemiyor. Doldurmuyor yerlerini. Ve arkasından en büyük soru geliyor “Neden ben?” Diyabetli bireyler olarak bilicimizi yükseltmeliyiz. Doktorlarımız da bizim isteklerimizi ve sıkıntılarımızı bilmelidir. Çünkü yaşayan kişi dilinden yaşananlar görenlere ve dinleyenlere farklı tesir edebilir. Son olarak benim için diyabet “engel” kavramı ile hiçbir zaman özdeşleşmedi. Kendinize ve doktorlarınıza güvenmeniz, inancınızı korumanız ve gerekenleri yapmanız yeni hayatınızda mutlu, sağlıklı ve kaliteli yaşamanız için yeterli olacaktır. Diyabetle hayatımızı barıştırdığımız nice güzel günler dileğiyle… Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 FATMA ÖNEY Tiyatro Sanatçısı Annesi Diyabet Hastası Olan Bir Sanatçının Gözüyle: Diyabetli Yaşam Efendim,"Atın ölümü arpadan olsun", "Yiyende ölüyor, yemeyende. Madem öyle yiyelim de ölelim" yiyerek ölemiyorsunuz. Yiyerek sürünmeye doğru gidiyorsunuz. Diyabetle tanışınca "Yaşamak için yemeliyiz"i öğrendik ailece. Ayrıca ölümü tercih etmekte haksızlık oluyor kendimize. Dünyaya gelmişsek, mutlaka sebebi var, öyle ya da böyle. Öyleyse dengeyi kurmak gerekiyor. Dünya nimetleri biz insanoğluna sunulmuşsa, bu nimetlerden dengeli faydalanarak yaşamak çok güzeldir mutlak. İşte diyabet size bu dengeyi kurduruyor. İsterseniz kurmayın!.. Yaşam sizin. Efendim, herkesin annesi gibi benim annem de şeker mi şeker!.. Ve annem ŞEKER (Diyabet) Bizim diyabetle tanışmamız 10–15 yıl öncesine dayanıyor. Hani derler ya; "Verilmiş sadakamız varmış". İşte bizim gerçekten verilmiş sadakamız varmış. Çünkü ailede diyabet olmadığı için, normal belirtiler bizde kendini göstermedi (sık idrara çıkma, çok su içme, tatlı yeme isteği, göz bozukluğu, vs...). Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 38 Kiloya bağlı tansiyon sorunları yaşıyoruz derken "450" şekerle anneme müdahale edildi, GİZLİ ŞEKER teşhisi konuldu. Ailede diyabet olmadığından kendimizi riskin dışında tutuyorduk. Sadece irsi olursa bizim için tehlikeli olabileceğini sanıyorduk. Oysaki yanlış, düzensiz beslenme ve sporsuz yaşamın diyabete fatura kestiğini iş başa düştüğünde anladık. Bu konuda bize yardımcı olan Sayın Serdar Güler Hocamıza teşekkür ediyoruz (Her insan annem kadar şanslı olmayabilir, şansımızı zorlamayalım lütfen, her işimizi de Allaha bırakmayalım). Ayrıca TV Kanallarında yayınlanan sağlık programlarının da insanların bilinçlenmesinde faydası olduğunu sanıyorum. Yalnız herkes bu programlar sayesinde doktor olmaya başlıyor, işi bilenlere yani doktorlarımıza bırakalım diye de uyarıda bulunmadan edemiyeceğim. Tabii şimdi bende zaman zaman "Diyabet" olduğum ya da olabileceğim paronası yaşamıyor değilim. Çünkü birinci dereceden yakınımın durumu benim de potansiyel diyabet olabilirliğimi artırıyor. Onun için rutin kontrollerin senede bir de olsa yapılması gerektiğine inanıyorum. Kan ve idrar tahlilleriyle birlikte açlık-tokluk kan şekerleri ölçümlerimi yaptırmaya dikkat ediyorum. Risk altında olun ya da olmayın her insanın en azından bu kontrollerini yaptırmayı kendilerine görev edinmeleri gerekir diye düşünüyorum. (Herkes kendini doktor sanmaya başlıyor diyorum, ama bende geri kalmıyorum galiba. Kusuruma bakmayın lütfen. Sürçi lisan ettikse af ola)… Diyabet insana sağlıklı beslenmeyle birlikte sağlıklı yaşamı sunuyor. Yaşamın nasıl bazı kuralları varsa, her hastalık gibi diyabetin de bazı kuralları var. Kurallara uyulduğu sürece de "Öcü" değildir Diyabet. Şeker mi Şeker yani. Ama oyunu kurallarına göre oynamazsanız; Şekeri, Zehire çevirebilirsiniz. Her şey biz insanoğlunun elinde. Örneğin; çoğumuzun yaptığı yanlış beslenme türü olan "tek öğün"ün ne kadar yanlış beslenme türü olduğunu öğretti bize. Geç kaldığımız bir bilinçlenme. Ama hiç bir şey için geç sayılmayız. "Az az ve sık beslenme" çok önemliymiş gerçekten. Ayrıca SPOR, kaliteli bir yaşam için şart!.. Diyabet gerçekten insanın kendini sevmesine, kendi için bir şeyler yapmasına katkıda bulunan nadide hastalıklardan birisi, benim için. Kendini sevmeni, kendini düşünmeni öğretiyor biraz da insana. Kendini sevmeyi öğrenmiş insan, insanları da seviyor demektir. Anneme GİZLİ ŞEKER teşhisi konuldu. Ailede diyabet olmadığından kendimizi riskin dışında tutuyorduk. Sadece irsi Sözün kısası ana rahmine düştüğümüz andan itibaren hayat mücadelemiz başlıyor. Eğer kendimizi seviyorsak; hayatı iyisiyle-kötüsüyle, başarısıbaşarısızlıklarıyla, güzellik-çirkinlikleriyle kabul edip, hastalıklarımızı kabul edip onları da severek her şeyin üstesinden sevgiyle baş edeceğimizi bilmeliyiz diyorum. 39 olursa bizim için tehlikeli olabileceğini sanıyorduk. Oysaki yanlış, düzensiz beslenme ve sporsuz yaşamın diyabete fatura kestiğini iş başa düştüğünde anladık. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 MERAL KEIGHOBADI ANEAH Endokrinoloji Psikologu Diyabet ve Psikolojik Sorunlar Diyabetes mellitus (DM) endokrin sisteme ait kronik hastalık olmakla birlikte yaşamın her alanını etkileyen, sürekli izleme gerektiren ve bir dizi komplikasyonları olan bir hastalıktır. Bu durum hasta açısından ciddi baş etme sorunlarını gündeme getirir. DM temelde endokrin sisteme ait bozukluk olmasına rağmen, aynı zamanda psikososyal boyutları olan bir hastalıktır. Stres-Kan Şekeri İlişkisi Diyabetin ortaya çıkışında genetik faktörlerin yanı sıra çevresel etkilerin önemi de göz ardı edilmemelidir. Stresör durumlar hastalığın ortaya çıkış ve şiddetinde önemli rol oynamaktadır. savunmalar hastalığın tedavi ve uyumunu güçleştirir. Böylece stres hem “stres hormonlarını” faaliyete geçirir ve iç ortamı bozar (psikofizyolojik), hemde hastanın uyumunu ve dış ortamı bozar (davranışsal). Anksiyete durumlarında, epinefrin salgısının uyarıldığı ve bununda insülin etkisini azalttığı bilinmektedir. En basit psikososyal travma ve ruhsal çatışmada dahi serbest yağ asitleri, kortizol ve kan şekerini artırdığı bilinmektedir. Nitekim diyabeti iyi düzenlenmeyen vakalarda plazma katekolamin düzeyinin yüksek olduğu bulunmuştur. Tıbbi tedaviye rağmen kan şekeri düzenlenemeyen hastalarda stres ve kaygının önemli etken olduğu düşünülmelidir. Bu durumda insülin dozu artırılmadan önce psikolojik değerlendirmesinin yapılmasında yarar olduğu görülmektedir. Bir çok araştırmacı; diyabetin ortaya çıkmasında başlatıcı etkiler arasında ruhsal travma yaratan yaşam olaylarının söz konusu olduğunu belirtmiştir. Duygusal gerginlik ile kan şekeri ilişkisini ortaya koyan çok sayıda araştırma bulunmaktadır. Diyabete Özgü Kişilik Yapısı Gerginlik yaşayan hasta beslenme, insülin alımı, fiziksel etkinlik kurallarına uymakta güçlük çekmektedir. İnkar, kızgınlık gibi tepkiler ve psikopatolojik Diyabete özgü bir kişilik yapısı olup olmadığı uzun yıllardır araştırma konusu olmuştur. Diyabetiklerde belirlenen karakter özelliklerinin hastalık öncesi Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 40 kişilik özellikleri mi yoksa hastalığın ikincil gelişen davranışsal özellikler mi olduğu tartışmalıdır. A tipi kişilik özellikleri taşıyan kişiler B tipi kişiliğe göre stresli yaşam olaylarına daha fazla maruz kaldıkları ve daha yüksek oranda strese hiperglisemik yanıt verdikleri belirtilmiştir. Emosyenel (Duygusal) Tepkiler Diyabetli kişilerde, emosyonel tepkiler ve uyum güçlükleri en sık karşılaşılan sorun alanlarıdır. Diyabetin kendisi, komplikasyonları, tedavinin gündeme getirdiği sınırlamalar kişinin homeostatik dengesini bozar. Psikolojik krize neden olur. Gelecek kaygısı, bağımsızlığını ve yeterliliğini kaybedeceği düşüncesi, beden görünümünün bozulacağı endişeleri hastanın duygu durumunu, zihinsel işlevlerini, dengesini, fiziksel-duygusal anatomisini, vücut imajını, sosyal alanını olumsuz etkiler. Temel özgüven duygusu zedelenir. Geleceğe ilişkin umut ve beklentileri yaşam amaçları zorlanır. Yukarıdaki belirtiler üzerine; diyabet hastaları, hastalıklarına karşı bazı tepkiler geliştirirler. Bu tepkilerden bazıları; G Matem tepkisi G İsyan duygusu G İnkar G Kaygı G Depresyon G Kızgınlık G Patolojik bağımlılık G Regresyon dur. Hastanın kişilik yapısı ile hastalığını algılama ve tepki biçimi arasında ilişki dikkate alınmasında yarar vardır. Bu nedenle hastayı ve tepkilerini anlayabilmek için hastanın kişilik yapısını anlamak gerekir. Diyabet ve Depresyon Diyabete eşlik eden depresyon hastanın uyumunu, yaşam kalitesini, tedaviye cevabı, hastalığın gidişini olumsuz etkiler. Diyabetin komplikasyonları açığa çıkıp hastanın yaşam alanlarındaki örseleyici etkisi arttıkça depresyon şiddeti artmaktadır. Hasta tedaviye katılmıyorsa tıbbi durum dengeli olmasına rağmen, kendini iyi hissetmiyorsa, daha alt düzeyde işlevsellik gösteriyorsa, ilgi alanlarında yaygın azalma varsa depresyon yönünden değerlendirilmesi gerekmektedir. Diyabetli Hasta ve Aile İlişkileri Nasıl Olmalı Hastalık kişide olduğu kadar ailede de krize yol açar. Hasta ve ailesi arasındaki ilişkilerin bozulması hastalık denetimini daha da güçleştirir. Hastanın uyumunu, aşırı koruyucu ve kaygılı, aşırı hoşgörülü ve teslimiyetçi, mükemmeliyetçi ve denetleyici, ilgisiz ve reddedici aile tipleri olumsuz etkilemektedir. İlişkilerde dengeli, duyguların serbestçe ifade edilmesine izin veren, çatışmaların az, işbirlikçi ailelerde hastanın uyumu daha iyi olmaktadır. Gelecek kaygısı, bağımsızlığını ve yeterliliğini kaybedeceği düşüncesi, beden görünümünün bozulacağı endişeleri hastanın duygu durumunu, zihinsel işlevlerini, dengesini, fiziksel-duygusal natomisini, vücut imajını, sosyal alanını olumsuz etkiler. Temel özgüven duygusu zedelenir. Diyabetli Hasta ve Doktor ilişkisi Diyabetli hastalarla açık iletişim, bilgilendirme, duyguların ve tepkilerin ifadesinin kolaylaştırılması sağlanmalıdır. İşbirliği içinde tedavi sürdürülmelidir. Biz kliniğimizde diyabet kontrolunu daha iyi yapmak amacıyla gerek ayaktan gerek se yatan hastalarımızın psikolojik değerlendirmelerini de yaparak bireysel ve/veya okul eğitimleri ve ardından gelen motivasyon toplantıları yapıyoruz. Diyabet ve Anksiyete Diyabete bağlı engellenmeler, yeterliliğin kaybı endişesi, ölüm korkusu, hastalığın önemi, gerçek ya da kişiye ait algılanmış tehlikeler kaygıya neden olmaktadır. Diyabetli hastalarda yaşanan anksiyete hem kronik gidişli bir hastalığın yarattığı kaygı hem de günlük yaşamın ve uyumun bozulması, engellemelerin olmasından kaynaklanmaktadır. Tıbbi tedaviye karşın kan şekeri kontrol altına alınamayan hastalarda kaygı önemli bir yer tutmaktadır. Kaygı hali kronik bir hal almışsa tedavi altına alınması gerekir. 41 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 DR. FİKRİ AK ANEAH 2. Nöroloji Kl. Şefi DR. ERDEM GÜRKAŞ ANEAH 2. Nöroloji Uzm. Dr. İnme Önlenebilir mi? İnme ya da beyin krizi, beyin damarlarının dolaşımının çeşitli nedenlere bağlı olarak bozulması sonucu ani gelişen nörolojik defisir olarak tanımlanır. İnme %85 oranında iskemi, %15 hemoraji kaynaklıdır. Halen gelişmiş ülkelerde inme, kalp hastalıkları ve kanserin ardından mortaliteye 3. sıklıkta neden olur ve uzun dönem morbiditeye neden olan hastalıklar arasında ilk sıradır. yakınına ciddi maddi ve manevi yük getirirken ülkelerin sağlık harcamalarında da önemli bir yer tutar. Peki, bu kadar ciddi yükler getiren bu hastalığa bizler gereken önemi verebiliyor muyuz? Maalesef ülkemizde halen gerek sağlık personeli gerekse hasta ve hasta yakını olarak inmeyi yeterince tanımıyoruz ve gereken önemi veremiyoruz. Bu hastalığın oluşumunda gerçekten çaresiz miyiz? İnme sonrası dönem hasta ve hasta İnme fizyopatolojisinin daha iyi bilinmeye Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 42 başlaması ve akut inme için yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi, inme hastalarına karşı olan geleneksel umutsuzluğun hakim olduğu yaklaşımı yavaş da olsa değiştirmektedir. Belirtiler ve bulgular etkilenen beyin bölgesine göre değişmekle birlikte en sık; karşı beden yarısında güçsüzlük ve/veya duyu kaybı, afazi, apraksi, dizartri, diplopi, vertigo, nistagmus, ataksi, hemianopsi, bilinç bozuklukları ve konfüzyonal tablolar biçiminde izlenir. İnmeye yaklaşım açısından 3 dönemden bahsetmek uygun olur. 1. Henüz inmenin geçirilmediği, ama yüksek bir riskin bulunduğu primer korunma olarak bilinen dönem. 2. İnme geçirilmesinden sonraki dönem. Bu dönmede inme geçirmiş kişilerde yeni inme ataklarının ortaya çıkmasına engel olabilmek için alınması gereken tedbirler söz konusudur ki buna ‘sekonder korunma’ ismini vermekteyiz. 3. İnme geçirme anı ve hemen sonrası, yani akut dönem. Primer Koruma İnme geçirmemiş ve bu açıdan yüksek risk taşıyan kişilerde inmenin ortaya çıkmasına engel olabilmek için alınması gereken te dbirler ön plana çıkmaktadır. İnme etyolojisinde yaş, cinsiyet, ırk ve ailede inme hikayesi gibi değiştirilemeyen risk faktörlerinin yanı sıra hipertansiyon, diyabet, sigara ve alkol kullanımı, yüksek kolesterol düzeyleri, sedanter yaşam ve stres gibi değiştirilebilir risk faktörleri de bulunur. Arteriyel hipertansiyon inmenin en sık karşılaşılan değiştirilebilir risk faktörüdür. Hipertansiyonun tedavi edilmesi inme riskini azaltır. Kan basıncı ölçümleri düzenli sağlık kontrollerinin en önemli unsurlarından biridir. Yaşam biçiminde yapılacak değişikliklerle kan basıncı normal düzeylere (<140/<90 mm Hg ya da diyabetiklerde <135/80 mm Hg) düşürülmelidir. Diyabet iskemik inme için bağımsız bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Hiperlipidemi Serum kolesterol düzeyleri düzenli kontrol edilmelidir ve yüksek ise öncelikli olarak yaşam tarzı değişiklikleri ile düzeltilmeye çalışılmalıdır. Düzenli ve sağlıklı fiziksel aktivite inme riski ile ters orantılı gibi gözükmektedir. Bu, vücut ağırlığı, kan basıncı, serum kolesterolü ve glukoz toleransı üzerine olan yararlı etkilerine de bağlanabilir. Tuzdan fakir, doymuş yağ oranı düşük, meyve ve sebze içeren liften zengin bir diyet önerilmektedir. Vücut kitle indeksi yüksek olan kişiler kilo vermeyi sağlayıcı bir diyet uygulamalıdır. Antitrombotik ilaçlar ve Antikoagülasyon Henüz inme geçirmemiş kişilerde kullanılarak olası bir inmenin önüne geçmek amaçlanmaktadır. Asetil salisilik asit 45 yaş üstü, asemptomatik hastalarda, inme riskini azaltmak için düşük doz önerilebilir. Atriyal fibrilasyonu (AF) olan asemptomatik hastalara ve özellikle, kalp yetersizliği ve kapakçık hastalığı gibi eşlik eden kalp hastalıkları nedeniyle yüksek risk altında olanlara, özel durumları dikkate alınarak farklı protokollerle antitrombotik veya antikoagülan primer koruma uygulanmalıdır. Asemptomatik Karotis Stenozunda Cerrahi ve Endovasküler Tedavi Asemptomatik hastalarda karotis endarterektomisinin (KEA) değerlendirildiği çalışmalardan elde edilen sonuçlar halen tartışma konusudur. Sadece, karotis stenozu yüzde 70’in üzerinde olan, cerrahi riski düşük olan (<%3) ve yaşam beklentisi en az beş yıl olan hastaların cerrahiden yarar görmesi beklenmektedir. Sekonder Koruma İnme geçirenlerde yeni bir inme atağı riski hiç inme geçirmemiş olanlara göre daha yüksektir. Bu nedenle inme geçirmiş kişilerde yeni inme ataklarının ortaya çıkmasına engel olabilmek için tedbir 43 alınmalıdır. Risk Faktörlerinin kontrol altına alınması primer korumada alınan tedbirlere benzerdir. Antitrombotik ve Antikoagülan tedaviler özellikle inme geçiren hastalarda daha da önem kazanmaktadır. Antitrombotik ve antikoagülanlar; tekrarlayıcı iskemik inme riskini etkili bir şekilde azalttığı kanıtlanmıştır. Cerrahi ve Endovasküler Tedavi Karotis endarterektomisi (KEA), semptomatik hastalarda şu öneriler doğrultusunda perioperatif komplikasyon oranı yüzde 6’dan düşük olan merkezlerde kullanılabilir; KEA, yeni (<180 gün) iskemik olay yaşamış, ancak ağır bir nörolojik defisiti olmayan ve stenozu yüzde 70 ile yüzde 99 arasında değişen hastalarda endikedir. İnmeyi takibeden ilk 2 hafta içinde yapılması önerilir. KEA, darlık oranı yüzde 50’nin altında olan hastalara önerilmemektedir. Karotis PTA, KEA’nın kontrendike olduğu hastalarda veya darlığa cerrahi olarak ulaşılamayacak bölgelerde olan hastalarda uygulanabilir. Ancak stent malzemelerinin teknolojik gelişimi ve yeni çalışmalarla ilerleyen dönemlerde bu hastalarda stent kullanımı ön plana çıkabilir. Bu nedenle hasta yakını, 112 Hızır Acil, Akut Dönem Acil Servis sağlık çalışanları ve inme Burada “beyin krizi” kavramı önem ekibinin bu konuda işbirliği içerisinde kazanmaktadır. İnmenin acil bir durum çalışması ve hastanın inme geçirdiği andan olduğu ve hızla müdahale edilmesi itibaren en hızlı şekilde müdahalesine gerektiği bilinci hem hasta ve hasta başlanması bu hastalardaki morbidite yakını hem de inme triajını yapan sağlık ve mortaliteyi önemli ölçüde azaltacağı personelinde sağlanmalıdır. Kaybedilen her unutulmamalıdır. dakikanın kurtarılabilir beyin dokusu İnme Üniteleri miktarında azalma ile sonuçlanacağı unutulmamalıdır. İnmeli hastaların genel servis yerine inme Son dönemde, uygun hastalarda inmenin ünitelerinde tedavi edilmelerinin mortalite, erken döneminde trombolitik tedavi gibi özürlülük ve bakımevi gereksinimini mortalite ve morbiditeyi azaltıcı etkin belirgin bir şekilde azalttığına ilişkin tedaviler geliştirilmiştir. Bu tedavinin çok açık kanıtlar vardır. İnme ünitesi, önemi 1992’de yapılan National Institute hastanenin yalnızca inme hastalarının of Neurologic Disorders and Stroke bakımını üstlenen bir ünitesi ya da (NINDS) t-PA Pilot çalışması ile ortaya bölümüdür. konmuştur. Bu çalışma ilk 3 saatte başvuran uygun inme hastalarının İnme üniteleri özel olarak eğitilmiş bir intravenöz trombolitik tedaviden akut ve ekip ve multidisipliner tedavi ve bakım subakut dönemde anlamlı olarak fayda yaklaşımı ile karakterizedir. Bu nedenle gördüğünü göstermesi açısından çok hiç de azımsanmayacak sayıdaki inme önemli bir çalışmadır. hastalarının tedavilerinde daha iyi sonuçlar alınması için bu özelleşmiş merkezlerin Yakın zamanda yayınlanan ECASS III açılması ve sayılarının bir an önce çalışması ise ilk 3 saatlik zaman diliminin arttırılması önemlidir. dikkatli seçilmiş hasta gruplarında 4,5 saate kadar çıkarılabileceğini Sonuç olarak inme, ülkemizde de mortalite göstermektedir. ve morbiditeye neden olan hastalıklar arasında ilk sıralarda yer almaktadır. İntravenöz trombolitik tedavinin yanında anjiografi ünitesinin olduğu merkezlerde Artık inme hastalığına yönelik klasik intravenöz ve intraarteryel trombolitik çaresizlik içeren yaklaşımın değişmesi ve tedavi kombinasyonu ya da pıhtının kalp krizinde olduğu gibi toplum ve sağlık mekanik olarak çıkarılmasını sağlayan mekanik trombektomi yöntemleri ile bir hastalık olduğu bilincinin yaygınlaştırılması bu mücadelede yol de inme hastalarında erken alınmasını sağlayacaktır. döneminde oldukça yüz güldürücü sonuçlar sağlandığı bilinmelidir. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 personelinde inmenin acil ancak önlenebilir 44 1 Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012 ELVAN SALMAN ANEAH Başhemşiresi Yoğun Bakım Hemşiresinin Haklı Mutluluğu Hemşirelik, insan gibi karmaşık bir bütüne bilinçli, bilgili, istekli ve duyarlı bir biçimde yaklaşabilecek bir alt yapıya sahip olarak hizmet verme sanatıdır. Yoğun bakım hemşiresi ise; sağlık ekibi içerisinde tüm bu alt yapının yanı sıra, yüksek bilgi seviyesine sahip, hemşirelik bakım planları ile çalışabilen, hastanın psiko-sosyal ihtiyaçlarını en iyi şekilde anlayabilen, üst düzeyde fiziksel ve mental sağlığın devamını sağlayabilmek için yüksek özveriyle çalışan bir ekip üyesidir. Yoğun bakım hemşiresi konuşamayan, yiyip içemeyen, hatta nefes alıp veremeyen, kooperasyon kuramayan hasta ile birlikte çalışır. Yoğun bakımlarda küçük bir alanı paylaşan hemşire, doktor ve hasta artık sağlığın yeniden kazanılması için bir araya gelmiş bir ordunun askerleri gibidir. Tek amaçları sağlığın yeniden kazanılması için beraberce mücadele etmektir. G Yoğun bakımda günler birbirini kovalarken, sizin bakımınıza muhtaç olan hastanızın, vücut bakımlarını, pozisyonlarını, beslenmesini, takip ve tedavisini yapıyorsunuz. G Birbirini takip eden bu günlerin birinde… Bir gün içeri günaydın diye girdiğinizde, günlerdir bakıp, emek verdiğiniz hasta gözlerini açmış size bakıyordur anlamsız olsa da… G Derken bir ertesi gün olduğunda bakışlarıyla takip ediyordur neler yaptığımızı… G Daha sonra görüyordur sizi, hatta anlamaya başlıyordur, gözlerinin içi Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 46 gülüyordur artık… Derken konuşuyor, yürüyor ve yemek yiyebiliyordur… G Taburcu olma günü geldiğinde ayrılırken, teşekkür ve dualar ediyordur bir an olsun onun yanında ayrılmayan hemşirelerine… G Teknolojinin ve maddi değerlerin, hepimizin ruhuna sahip olmaya çalıştığı manevi duygularımızın geri planda olduğu böyle bir zamanda sizce başka bir mutluluk var mıdır? G Bir insanın sağlığına yeniden kavuşturulması kadar… G Bir hastasının ağrısını dindiğini görmek kadar G Ya da nefes alamayan bir hastanın, rahat bir nefes olduğunu görmek kadar bir hemşireye mutluluk veren ne olabilir... G Maddi hiçbir karşılık kafi midir, bu umut dolu bakışlara… G Kariyer karşılığımıdır o güzel gülüşlerin? İşte bütün duyguları derinden yaşar yoğun bakım hemşiresi… Bütün bu harcanan ermek ve enerjinin karşılığını ruhuna koca bir mutluluk hazla doldurarak alır. Bütün kritik bakım hemşirelerinin daha nice umutsuz vakalara dokunmaları, hayata döndürmeleri dileğiyle… SEVİL AYKANAT ANEAH Eğitim Hemşiresi 12–18 Mayıs Hemşirelik Haftası Sağlık alanındaki meslekler içerisinde hekimlik ve hemşirelik tarihi en eski mesleklerdendir. Hemşirelik mesleği; Eski Mısır, Hindistan, Yunanistan ve Roma’da ilk çağlarda bugünkü biçimde olmasa bile yapılmaktaydı. Hemşireliğin tarihi, kadının şifa verici rolü ile başlar. Ancak modern anlamdaki hemşireliğin Florence Nightingale (18201910) ile başladığı kabul edilmektedir. Modern anlamda hemşireliğin kurucusu olarak anılan Florance Nightingale 1820 de İtalyanın Florance şehrinde doğmuştur. Zengin ve asil bir ailenin kızı olan Florance Nightingale’nin çocukluğu insanların acılarına eğilmek, kitap okumak gibi uğraşlarla geçmiştir. Umutsuzluk, acı, hastalık ve yoksulluk içindeki insanlara yardımcı olmayı amaç edinen Florance Nightingale, bunu bir çağrı olarak nitelendiriyordu. Amaçlarına ulaşmak üzere 1851 yılında Kaiserswerth Enstitüsüne giderek hasta bakımı konusunda eğitim gördü. Salisburg Hastanesinde ilk İngiliz Hemşiresi olarak görev aldı. Bu arada kendisi gibi asil bazı İngiliz kadınlarını birlikte çalışmaya teşvik etti.1854 yılında Kırım Savaşı’nda yaralanan Türk ve İngiliz askerlerinin bakımı için Üsküdar’daki Selimiye Kışlası’na geldi. İki yıl Selimiye Kışlası’nda gece gündüz yorulmak bilmeden çalışan ve hastaların “Lambalı Hemşire”diye adlandırdıkları Florance Nightingale barışın imzalanmasından sonra 1856 yılında İngiltere’ye döndü. Türkiye, Kırım Savaşı sırasında dünyaca ünlü bir hemşire liderin Üsküdar Selimiye Kışlasında verdiği hizmetlerle, hemşirelik mesleğinin doğuşuna tanık olmuş bir ülkedir. Türk Hemşireler Derneği (THD), 1954 yılında Florence Nightingale'in Kırım Savaşında verdiği hizmetleri değerlendirmek ve yaşatmak amacıyla Selimiye Kışlasının kuzeybatı kulesindeki odayı müze olarak düzenlemiştir. Florence Nightingale insan hakları hareketinin öncülerindendir. Ona göre yaratıcı gücü olan insan, kaderini değiştirebilir ve geleceğine biçim verebilir. Nightingale; şu sözleriyle ünlüdür; "Tanrının en değerli armağanı olan hayat, çok defa hemşirenin ellerine terk edilmiştir." Modern Hemşireliğin kurucusu olarak anılan Florance Nightingale, çağına damgasını vuran hasta bakımında olduğu kadar Sosyal Reformist olarak çeşitli Sosyal problemlere eğilmiş bir liderdir. Hemşirelikle ilgili koyduğu ilke ve yasalar günümüzde de tazeliğini korumaktadır. Bu çağa damgasını vurmuş büyük insan 1910 yılında vefat etmiştir. O yıldan sonra ölümsüz Nightingale’in doğum günü olan 12 Mayıs tüm dünyada 1954 ve Türkiye’de 1964 yılından itibaren hemşirelerce “HEMŞİRELER GÜNÜ” olarak kutlanmaktadır. kalabalık bir grupla kutlandı. Hastane başhekimi Doç. Dr. Nurullah ZENGİN ve başhemşire Elvan SALMAN’ın konuşmalarının ardından, eğitim hemşiresi Sare DEĞİRMENCİ “Hayatımızdaki Keşkeler, İhmaller ve Belkiler” konulu bir sunum yaptı. Programda 2010 yılında emekli olan arkadaşlarımıza ve 2009 yılında Kırım Kongo Hemorajik Ateş pandemisi esnasında özverili çalışmalar sergileyen hemşire Ahmet TEPECİK’e plaket verildi. Program Orhan Fuat Kılıç ve Serhan ATAY’ın keyifli müzik programı ve kokteylle son buldu. Bu vesileyle insan hayatının kutsallığından ödün vermeksizin sonsuz sabır, özveri, gayret ve sevgi ile mesleğini icra etmeye çalışan tüm hemşirelerimizin Hemşireler Günü'nü en içten dileklerimizle kutlar, meslek hayatlarında başarılar dileriz. Modern hemşireliğin kurucusu Florance Nightingale’in doğum günü , "12–18 Mayıs Hemşirelik Haftası”nın da başlangıç günü olmuştur. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde de hemşirelik günü 47 Florance Nightingale Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 PROF. DR. YAŞAR KARAASLAN ANEAH Romatoloji Kl. Şefi Ülkemizde Osteoporoza Akılcı Yaklaşım ve Tedavi Osteoporoz düşük kemik kitlesi ve kemiğin mikro mimarisinde bozulma ile karakterize, kemik frajilitesini ve kırık riskini artıran sistemik bir iskelet hastalığıdır. Osteoporozun tek klinik önemi, kırık riskini artırması nedeni iledir. Kırık yoksa osteoporoz herhangi bir semptoma neden olmaz ve tamamen asemptomatiktir. Osteoporoza bağlı kırıkların en sık görüldüğü yerler omurga, kalça, distal ön kol ve proksimal humerustur. Kalça kırığı osteoporozun en dramatik sonucudur. Kalça kırığını takiben mortalite hızı % 20'lere ulaşabilir ve hastaların yaklaşık yarısı bağımsız yaşayabilme yeteneğini kaybeder. Ancak kalça kırığı riski ülkeler arasında büyük değişkenlik gösterir. 50 yaşındaki bir kadında hayat boyu kalça kırığı riski İsveç’te % 28.5, ABD’nde % 15.8, İngiltere’de % 14 iken Çin’de % 2.4 ve ülkemizde % 1 olarak hesaplanmıştır ve bu farklılığın femur boynu geometrisine bağlı olabileceği düşünülmektedir. Ülkemizde kalça kırıklarının oluşumunda osteoporozdan ziyade düşme daha önemli rol oynuyor gibi görünmektedir. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Ülkemizde osteoporozun kalça kırığı riskini artırdığını ortaya koyan net bir epidemiyolojik veri de yoktur. Vertebra kırıkları ise kalça kırıklarının aksine çoğu kez asemptomatik seyreder ve hastaların çok az bir kısmı, hastane bakımı gerektirir. Vertebra kırıklarının en sık görülen klinik sonucu, boyun kısalması ve kifozdur. Ağır deformitelere karşın vertebra kırıklarına bağlı sinir kökü ve spinal kord kompresyonları nadir görülür. Vertebra kırığı olan hastalarda mortalitenin arttığını gösteren veriler olmakla birlikte bunun kırıklar ile ilişkili olduğuna ve antirezorptif tedavinin bunu düzelttiğine ilişkin bir veri yoktur. Vertebra kırığı olan hastalarda mortalitenin daha yüksek olması direkt olarak vertebra kırığı ile ilişkili olmayıp bu hastaların genel sağlık durumlarının daha kötü olmasının bir sonucudur. Osteoporozun tek klinik sonucu, yani tek zararı kırık riskini artırmasıdır. Osteoporoz hastalar arasında önemli bir endişe kaynağı olsa da, aslında kırık yoksa ağrı, halsizlik-yorgunluk, yürüme zorluğu, kas gücünde azalma vb yapmaz ve yaşam kalitesini etkilemez. 48 Postmenopozal dönemde ve ileri yaşlarda, ağrısı olan hastalarda, ağrının nedeni genellikle osteoporoz değil, osteoartrittir. Bu hastalarda ağrıyı azaltmak için osteoporoz ilaçları değil, analjezikler kullanılmalıdır. Bu gibi hastalarda osteoporoz ilaçları ağrıyı azaltmazlar, aksine kendileri ağrıya yol açabilirler. Yakın geçmişte ABD’nde FDA, osteoporoz tedavisinde yaygın olarak kullanılan bifosfonat grubu ilaçların bazen çok şiddetli olabilen kas-eklem ağrılarına yol açtığı konusunda hekimleri bilgilendirme ihtiyacı duymuştur. Osteoporozu tanımanın, önlemenin ve tedavi etmenin tek amacı kırık riskini azaltmaktır ve osteoporoz tedavisinin kırık riskini azaltmaktan başka bir yararı yoktur. Bu nedenle bu konudaki yaklaşımın ‘Osteopozun Tanınması, Önlenmesi ve Tedavisi’ yerine aslında ‘Kırık Riskinin Belirlenmesi ve Kırıkların Önlenmesi’ olması gerekir. Ülkemizde osteoporoz tanısı ve tedavi kararı yalnızca kemik mineral yoğunluğu ölçümüne indirgenmiş durumdadır. Halbuki osteoporoz tanısında ve kırık riskini öngörmede KMY ölçümünün pek çok kısıtlılığı mevcuttur. Ülkemizde KMY ölçümü gereksiz yere çok sık istenen tetkiklerden biri durumundadır. Oysa kalça kırığı riski ve kişi başına sağlık harcaması ülkemizdekinden kat ve kat daha fazla olan ABD’nde kırık veya majör risk faktörü olmayan 65 yaş altı kişilerde KMY geri ödeme kapsamı dışındadır. 1 kalça kırığının önlenmesi için KMY yapılması gereken hasta sayısının 50–54 yaş grubunda 7.446 iken 65–69 yaş grubunda 731 olduğu bildirilmiştir. Bu nedenle ülkemizde de ABD’nde olduğu gibi kırık veya majör risk faktörü olmayan 60–65 yaş altı kişilerde KMY ölçümü istenmemeli ve geri ödemesi yapılmamalıdır. Kırık riskini belirlemede ve tedavi kararında KMY yanında yaş, vücut kitle indeksi, kırık öyküsü, ailede kırık öyküsü, sigara, alkol, kortikosteroid kullanımı ve romatoid artrit gibi diğer risk faktörlerinin de dikkate alınması ve yalnızca kırık riski yüksek hastalara antirezorptif tedavi verilmesi uygun olur. Osteoporoz ilaçlarının etkinliklerini gösteren klinik çalışmaların hemen hepsinin 65 yaş üzerinde ve vertebral kırıklı hastalarda yani yerleşmiş osteoporozu olan hastalarda yapıldığı unutulmamalıdır. Osteopenili ve kırıksız osteoporozlu hastalarda bu ilaçların kırık riskini azalttığını gösteren yeterli kanıt yoktur. Yani bu ilaçlar yalnızca yüksek riskli hastalarda etkinliği gösterilmiş ilaçlardır. Toplumda bu ilaçları yaygın olarak kullanan hasta grubunu temsil etmeyen ve çok yüksek kırık riski taşıyan hastalarda bile bu ilaçların önemli bir kısmının kalça kırığı riskini azalttıkları gösterilememiştir. Kalça kırığını azalttıkları gösterilen ilaçlar için ise 1 kalça kırığını önlemek için tedavi edilmesi gereken hasta sayısı son derece yüksektir. Halbuki ülkemizde bu ilaçları kullanan hastaların çoğu henüz menopoza girmemiş veya menopoza yeni girmiş 40–50 yaşındaki kırıksız kadınlardır. 50–54 yaş aralığındaki osteoporozlu kadınlarda alendronat ile 1 kalça kırığını önlemek için tedavi edilmesi gereken hasta sayısının 227, ilaç maliyetinin ise 755.000 TL olduğu bildirilmiştir. 65–69 yaş aralığında osteoporozlu kadınlarda ise bu rakamların sırası ile 88 hasta ve yaklaşık 293.000 TL olduğu bildirilmiştir. Osteoporoz ilaçlarının etkinliklerini gösteren çalışmalar değerlendirirken 1- Hangi hasta grubunda çalışıldığı, 2- Bu grubunda bir kırığı önlemek için kaç hastanın ilaç alması gerektiği (number need treat-NNT) , 3- İlacın bu hasta grubunda kaç hastada bir yan etkiye neden olduğu (number need harm-NNT) ve 4-bir kırığı önlemek için ne kadar bir maliyet gerektirdiği göz önüne alınmalıdır. Ülkemizde KMY ölçümü gereksiz yere çok sık istenen tetkiklerden biri durumundadır. Oysa kalça kırığı riski ve kişi başına sağlık harcaması ülkemizdekinden kat ve kat daha fazla olan ABD’nde kırık veya majör risk faktörü olmayan 65 yaş altı kişilerde KMY geri ödeme kapsamı dışındadır. Bu ilaçların uzun dönem güvenilirlikleri de halen tartışılmaktadır. Uzun dönem kullanımlarında kırık iyileşmesinde gecikme, kemik kalitesinde bozulma, çenede avasküler nekroz, DRESS sendromu ve atriyal fibrilasyon gibi yan etkileri nedeni ile en çok 5 veya daha iyimser bir yaklaşımla 7 yıldan daha uzun kullanımları pek önerilmemektedir. 49 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Bu nedenle bu ilaçların etkinliklerinin şüpheli olduğu genç yaşlarda değil, etkinliklerinin gösterildiği 65–70 yaş üzerinde kullanılmaları daha akılcıdır. Ayrıcı genç yaşta bu ilaçları kullanan hastaların çoğu 65–70 yaşına gelince bıktıkları ve bir yararının da göremedikleri için bu ilaçları bırakmaktadırlar. Osteoporoza klinik yaklaşımda öncelikle osteoporoza benzeyen, osteoporoz ile karışabilecek diğer hastalıkların dışlanması gerekir. Bu hastalıklar arasında en başta osteomalazi, paratiroid ve tiroid hastalıkları ile multipl miyelom sayılabilir. Bu hastalıklardan özellikle osteomalazi ülkemiz için çok önemlidir. Ülkemiz güneşin bol olduğu bir coğrafyada bulunmasına karşın yaşlılar arasında D vitamini eksikliği çok yaygındır. Bu kişilerde her şeyden önce D vitamini eksikliğinin düzeltilmesi gerekir. Kalsiyum + D vitamininin osteomalazi olmasa bile yaşlılarda hem mortaliteyi, hem de kırıkları azalttığı gösterilmiştir. Kalsiyum + D vitamininin kemik kitlesini ve yapısını düzeltmesi yanında kas gücünü artırması ve düşmeleri azaltması da son derece önemlidir. Osteoporozla karışabilecek hastalıklar dışlandıktan sonra osteoporoza yol açan sekonder nedenlerin araştırılması ve sekonder bir neden saptanırsa öncelikle bunun düzeltilmesi gerekir. Bu bağlamda öncelikle erken cerrahi menopoz, hormonal bozukluklar, başta romatoid artrit olmak üzere inflamatuvar hastalıklar, glukokortikoidler başta olmak üzere tiroid hormonu, heparin, varfarin, siklosporin, anti-epileptik ilaçlar ve rosiglitazon gibi ilaçların kullanımı, alkol, sigara ve immobilizasyon gibi nedenlerin araştırılması gerekir. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 hipokalsemi ve böbrek testlerinde bozulma gibi yan etkilerine karşı uyanık olunmalıdır. Oral bifosfonatı tolere edemeyen veya tedaviye uyumu iyi olmayan veya reflü-özefajit-Barret özefagusu olan hastalarda yılda bir zoledronik asit uygulaması iyi bir seçenek olabilir. Daha sonra osteoporoz yanında kırık riskini artıran diğer faktörlerin araştırılması ve tedavi kararının tek başına KMY değerine göre değil yaş, cinsiyet, KMY değeri ve diğer risk faktörleri de dikkate alınarak verilmesi gerekir. Osteoporoz tedavisinde uygulama şekilleri ve dozları farklı olsa da bifosfonat grubu ilaçların birbirlerine üstünlüklerini gösteren bir veri olmadığı için tedavi maliyeti en düşük olan ilacın seçilmesi, ülkemizde ilaç giderlerinin azaltılması açısından da daha uygun olur. 65 yaş üzerinde, kırık riski yüksek hastalarda tedavide kalsiyum + D vitamini yanında kırık riskini azalttığı kanıtlanmış bir antirezorptif ilaç başlanması uygun olur. Bu amaçla hem vertebra, hem de kalça kırıklarına karşı etkili olması + tedavi maliyetinin de diğer ilaçlardan daha düşük olması nedeni ile İngiltere’deki National Institute for Health and Clinical Excellence (NICE)’ın da önerileri doğrultusunda jenerik alendronat tercih edilebilir. Osteoporoz tedavisinde uygulama şekilleri ve dozları farklı olsa da bifosfonat grubu ilaçların birbirlerine üstünlüklerini gösteren bir veri olmadığı için tedavi maliyeti en düşük olan ilacın seçilmesi, ülkemizde ilaç giderlerinin azaltılması açısından da daha uygun olur. Bifosfonat kullanırken bu ilaçların gastrointestinal irritasyon, özefajit, Barret özefagusu, özefagus kanseri, atriyal fibrilasyon, çene nekrozu, atipik kırık, kas iskelet sistemi ağrıları, 50 Ancak bu ilacı vermeden önce hipokalsemi riskine karşı D vitamini eksikliğinin düzeltilmesi ve ilaca bağlı ateş, grip benzeri semptomlar, baş ağrısı, miyalji ve artralji gibi semptomlara karşı infüzyondan önce parasetamol veya NSAII verilmesi uygun olur. Bifosfonatı tolere edemeyen veya bifosfonat kullanımı için kontrendikasyonu olan veya bifosfonatlara yeterli yanıt vermeyen hastalarda alternatif olarak raloksifen, kalsitonin ve stronsuyum gibi ilaçlar kullanılabilir. Ancak raloksifenin kalça kırıklarını önlemediği + derin ven trombozu ve pulmoner tromboemboli riskini artırdığı unutulmamalıdır. Kalsitonin ise vertebra dışı kırıklara karşı etkili olmaması + vertebra kırıkları üzerine olan etkisinin de tartışmalı olması + tedavi maliyetinin yüksekliği nedeni ile günümüzde ilk basamak ilaç olarak kullanımı büyük ölçüde terkedilmiş bir ilaçtır. Ülkemizde osteoporoz ilacı kullanan hastaların çoğunun kalsiyum ve D vitamini tedavisini aksattıkları bilinmektedir. Kalsiyum ve D vitamini takviyesi olmadan hiç bir osteoporoz ilacının işe yaradığına ilişkin bir kanıt yoktur. Bu nedenle kalsiyum ve D vitamini osteoporoz tedavisinin temel taşıdır ve katiyen ihmal edilmemelidir. Gastrik irritasyon veya tedaviye uyumsuzluk nedeni ile kalsiyum + D vitamini tedavisini aksatan hastalara 2–3 ayda bir Oral veya IM olarak D vitamini ampulü verilebilir. Uzm. Ecz. ASLIHAN BEYAN ANEAH Eczanesi 14 Mayıs Eczacılık Günü Tarihçesi Birçok meslekte olduğu gibi, eczacılık mesleğinin de bir arada toplanıp sorunlarını, meslekteki ilerlemeleri, gelecekte yapılması düşünülen işlerin toplu olarak görüşülebileceği bir 'Eczacılık Günü ' olmasını eczacılar eskiden beri istemişlerdir. Eczacılık Günü'nün ortaya çıkışı ile ilgili çeşitli görüşler bulunmaktadır. Remzi KOCAER, eczacılık gününün, ilk eczacının diploma aldığı gün olması gerektiğini iddia etmiştir. Kendisi Farmakolog’taki "Türkiye Eczacılığının Günü “1” "başlıklı yazısında bu günün; 25 Şaban 1259 yani 19 Eylül 1843 olduğunu iddia etse de, askeri tıp okulunun kayıtlarına bakıldığında ilk diplomalı eczacı olan Ahmet Mustafa Efendi’nin 10 Ramazan 1256’ da mezun olduğu görülmektedir. Bu tarih üzerinde görüş birliğine varılmasına rağmen bunun günümüz takvimine çevriminde farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de tıp tarihi ile ilgili ilk yazıyı yazan Dr. Osman Şevki Uludağ, bugünün 7 Kasım 1840'a rastladığını iddia ederken diğer bir tıp tarihi uzmanı olan Prof. Dr. F.Nâfiz Uzluk bunun 2 Kasım 1840'a karşılık geldiğini iddia etmiştir. Yapılan çevrimler ise B.N. Şehsuvaroğlu’nun eczacılık tarihi dersleri kitabında da belirttiği 5 Kasım 1840 tarihini doğrulamaktadır. Eczacılık günü hakkındaki ikinci görüş ise ilk eczacılık sınıfının açıldığı tarihin eczacılık günü olması gerektiği yolundadır. (14 Mayıs 1839’ da kurulan Mekteb-i Tıbbıye –i Şahane’de (askeri tıp okulu) cerrah ve eczacı ihtiyacını karşılamak üzere iki sınıf açılmıştır. Bu eczacılık sınıfının hangi tarihte açıldığı bilinmediğinden Türkiye Eczacılar Birliği’nin Kasım 1959'da gerçekleştiği 3. Büyük Kongre’de 14 Mayıs'ın Eczacılık Günü olarak kabul edileceği belirtilmiştir. Kongrede eczacıların meslekteki gelişimleri, sorunları, yapmaları gerekenleri topluca görüşebilecekleri bir eczacılık gününün belirleneceği kararlaştırılmış ve konuyu incelemek üzere bir heyet kurulmuştur. Heyet üyelerinden (Neşit BAYLAV, Eylül 1967’deki TEB toplantısında Eczacılık günü olarak Türkiye’de ilk eczacılık eğitiminin yapıldığı kuruluş olan Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye- i Şahane (Askeri Tıp Mektebi)’nin Sultan II. Mahmud tarafından açıldığı gün olan 14 Mayıs günü Eczacılık Günü olarak kabul edilmiştir. İlk Eczacılık Günü toplantısı 14 Mayıs 1968 tarihinde İstanbul da yapılmıştır. 51 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 DOÇ. DR. ÇİĞDEM AYDEMİR ANEAH 1. Psikiyatri Kl. Şef. Yrd. TÜKENMİŞLİK SENDROMU İngilizcedeki “burnout” sözcüğünün karşılığı olarak dilimizde kullanılan “tükenmişlik” daha önceleri makineler için, makinenin kapasitesinin üzerinde zorlanması durumlarında ortaya çıkan artık işlev göremez hale gelmesi durumunu açıklamak için kullanılmıştır. 1970 li yıllardan sonra ise insanlardaki benzer durumları tanımlamak için de bu terim kullanılmaya başlanmıştır. Tükenmişlik pek çok kişinin yaşamının bir noktasında çok yakınından geçtiği ya da yüz yüze kaldığı bir durumdur. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Tükenme ezici ve bunaltıcı talep ya da talepler karşılığında zihin ve bedenin bunlara karşılık verememenin ötesinde altında ezildiği süreğen bir durumdur. Görev ya da yaşamda alınan sorumluluklar, fiziksel ve duygusal anlamda haftalarca, aylarca hatta yıllarca süren bir yıpranmaya yol açarak, bir kırılma noktasını takiben tükenme ile sonuçlanabilir. Tükenme durumdan çıkmak kolay olmadığı gibi duygusal bitme noktasında kısılıp kalınabilir. Tükenme için risk grubu meslekler sağlık ve eğitim alanı gibi özellikle, hizmet alanın memnuniyetinin ön planda olduğu, yerleşik olmayan çalışma ortamlarının olduğu mesleklerdir Tükenmişlik sadece iş stresi ile açıklanabilen bir durum değildir. İş yükü aslında bardağı taşıran son damla olarak tariflenebilir, ayrıca; stres düzeyi yüksek işlerde çalışmanın da her zaman mesleki tükenmişlik riski altında yarattığı söylenemez. 52 Stresin yanında tükenmişliğe yol açabilecek ek durumlar olması gerekir. Örneğin; Ezici iş yükü yanında işin planlanması, önceliklerin belirlenmesi, sıralanması ve zamanın idaresi ile ilgili problemlerin olması Hedefleri net olarak belirlenmemiş yoğun iş temposu. Koşulların düzeltilmesinde yetki ve gücün çalışanda olmaması Destekleyici kaynakların yetersiz olmasına karşın imkansız iş yükü Kişisel değerler ile çalışılan iş yerinin değerlerinin örtüşmemesi durumunda ortaya çıkan yapılan işe “artık inanmama” durumu. Yapılan işte ne kadar başarılı olursa olunsun fark edilme, takdir edilme ve ödüllendirilme şansının olmaması Tükenmenin belirtilerinin gelişimi Giderek artan bir hayal kırıklığı vardır. Girilen kısır döngü ve kötü deneyimler sonucunda ortaya çıkan kötümserlik hissi gelişir. Baş etmekte zorlanmanın getirdiği bir kadercilik anlayışı ortaya çıkar. Tüm bunların etkisiyle işteki motivasyonun, bağlılığın ve çabanın azalması kaçınılmaz sonuç haline gelir. Hizmet verilen kişiye karşı ilgide azalma, kızgınlık hissi gelişir. Mevcut motivasyon kırıklığı nedeni ile değişime karşı da bir direnç ve katılıkta artış meydana gelir, bu durum da yaratıcılığı öldürür. İşteki performans düşünce işler giderek daha büyük bir yük haline gelir ve kısır döngü daha da ilerler. Ancak bu başarısızlığı rasyonalize etme eğilimi nedeni ile insanlar mevcut durumu düzeltmek içinde çaba sarf etme gereği duymazlar. Bu durumun doğal bir sonucu olarak motivasyonunu kaybetmiş, her geçen gün üzerindeki yükün arttığını hisseden çalışanlar, işe sık sık geç kalma, yoğun psikosomatik belirtiler gösterme, sık sık izin ve rapor kullanma gibi farkında olmadıkları geçici çözümlere yönelir. Genel vücut ağrıları, kronik soğuk algınlığı yorgunluk ve bitkinlik gibi psikosomatik belirtiler, bahsedilen kısır döngünün daha da içinden çıkılmaz haline gelmesini sağlar. Böylesi şekilde stres altında kalan bir kişinin iş hayatı dışında evlilik ve arkadaş ilişkileri gibi sosyal hayatında da baş etmekte zorlanacağı sorunlarla karşılaşması kaçınılmaz olacaktır. Kişiler bazen bu sorunlarla baş etmekte yaşadıkları güçlükler nedeni ile alkol ve madde kullanımına yönelebilirler ki işler daha da içinden çıkılmaz bir hal alabilir. Tükenmişlikten korunmak için neler yapılabilir Tükenmişlik sendromuna giren birisinden tek başına bu durumdan kurtulmasını beklemek gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Böylesi bir durumun hem 53 çalışanlara hem işverenlere hem de hizmet alanlara yükleri toplam olarak düşünüldüğünde böylesi bir durumun önceden önleminin alınması hayati önem arz etmektedir. Hizmet kalitesinin değil de miktarının hedef olarak seçildiği çalışma ortamlarında çalışanların üzerindeki iş yoğunluğu tükenmişlik sendromundaki en büyük etmenlerden birisidir. Kısa vadede fark edilmese de uzun vadede çalışanları tükenmiş olan bir işyerinde hizmet miktarı geri dönüşümsüz şekilde azalacaktır. Çalışan bireylerin bu duruma yakalanmaması için bireysel baş etme güçlerinin artırılması için gerektiğinde psikolojik danışmanlık hizmetleri imkanlarının sağlanması, idarecilerin olumsuzlukları erkenden fark etmek için düzenli olarak çalışanlarından geri bildirim alması, sorunlarla karşılaştıkça, ertelemeden, zamanında ve işe yarar çözümler üretebilmesi, çalışanların motivasyonlarını artıracak ödüllendirme sistemlerinin geliştirilmesi, tatil imkanlarının sağlanması tükenmişlik kısır döngüsüne karşı alınacak önlemlerin bir kaçı olarak sayılabilir. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 DOÇ. DR. ÖZLEM EVREN KEMER ANEAH 2. Göz Kl. Şef Yrd. EKRANA BAKMA SENDROMU Günümüzde çok yaygın olarak kullanılan bilgisayarlar göz sağlığımızı tehdit etmektedir. En sık görülen şikayetler gözlerde yorgunluk hissi, yanma, batma, kızarıklık, bulanık görme ve başağrısıdır. Günde 6 saatten fazla bilgisayar başında çalışan kişilerin % 75’inde zaman içinde değişik şiddetlerde bu problem görülebilmektedir. Buradaki önemli nokta bu durumun daha önce sağlıklı olan gözlerde ortaya çıkmasıdır. Neden bilgisayar ekranı? Yakına bakma gerektiren diğer uğraşlarda göz etkilenmiyor mu? Bilgisayar ekranına bakmanın, masa başı iş gerektiren diğer işlerden (örneğin uzun saatler kitap okumak, daktilo yazmak gibi) göz sağlığını etkileme açısından önemli farkları vardır. Bir kitap okurken gözler aşağıya doğru bakar. Bu durumda yakına bakmak ve gözün uyum sağlaması daha kolaydır. Gözleri yormaz. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Oysa bilgisayar ekranı karşımızdayken gözlerimiz düz karşıya bakarak okuruz. Bu gözleri zorlayan bir durumdur. Aynada ışık kaynağı görüyorsanız, ekrana direk yoğun ışık düşüyor ve yansıyor demektir. İkinci olarak, bilgisayar ekranına bakarken, düz baktığımız için, göz kapaklarımız daha aralıktır. Bu durum gözyaşının daha çok buharlaşmasına ve gözün kurumasına neden olur. Bunların dışında, yoğun bilgisayar işi ile uğraşırken, göz kırpma sayımız yarı yarıya düşmektedir. Bu durum gözlerde kuruluğa neden olmaktadır. Ayrıca ekranın çözünürlüğü arttıkça, yazılar daha kolay okunmakta ve göz yorgunluğu azalmaktadır. Diğer bir konu bilgisayar ekranından olan ışık yansımaları ve ekranın çözünürlüğüdür. Ekrandan yansıyan ışık gözü yorar. Bilgisayar ekranına doğru direk aydınlatma olmamalıdır. Bunu test etmek için bir aynayı bilgisayar ekranının üzerine koyun ve oturduğunuz noktadan aynada bir ışık kaynağı görüp görmediğinize bakın. Bilgisayara bakarken göz yorgunluğu nedenlerinden birisi de teşhis edilmemiş kırma kusurlarıdır. Özellikle gizli hipermetropisi (yani teşhis edilmemiş) olanlarda bu şikayetler daha çabuk ortaya çıkar. Ekrana Bakma Sendromunun sağlıklı bireylerde bile problem olduğu düşünülürse, kuru göz hastalarında, gözyaşı miktarını azaltan diüretik, antihistaminik, doğum kontrol hapı kullananlarda veya kontakt lens kullanıcılarında daha belirgin ve hızlı ortaya çıkacağını tahmin etmek zor değildir. 54 Ya çocuklar? Çocuklar üzerinde ayrıca durmak gerekir. Çocuklar bilgisayar oyunlarına kendilerini çok kaptırırlar ve genellikle gözlerinin yorulduğunu farketmeden ‘son noktaya’ kadar gözlerini zorlarlar. Çocukların mükemmel uyum mekanizmaları vardır. Bu durum bazen zor durumlara da kolay uyum sağlamalarına neden olduğu için gözleri ağrısa da, kızarsa da bundan şikayetçi olmadan bu duruma uyum sağlarlar. Bu da olumsuz durumun farkına varılmasını zorlaştırabilir. Gözleri yorulan çocuklarda genellikle gözlerini sürekli ovuşturma ve göz kızarıklığı görülür. Ayrıca, çocuklar için önemli bir durum, bilgisayarların yetişkinlere göre ayarlanmış olmasıdır. Onlar bilgisayar karşısına geçtiklerinde ekrana bakmak için başlarını daha fazla kaldırırlar. Bu durum onların göz kaslarının daha çok yorulmasına, gözlerinin kurumasına ve duruş bozukluklarından dolayı beden gelişimlerinin olumsuz yönde etkilenmesine neden olmaktadır. 1- Teşhis edilmemiş bir kırma kusuru açısında göz muayenesinden geçmeleri yararlı olur. 2- 20/20 kuralına uymak yararlıdır. Her 20 dakika çalıştıktan sonra, gözleri kapatarak ya da uzağa bakarak 20 saniye dinlenmek gözleri korur. 3- Bilinçli olarak gözleri kırpmak gözyaşı kaybını azaltır. 4- Bilgisayar ekranın göz hizasının altında olmalıdır. İdeal olarak bilgisayar ekranının orta noktası, göz hizamızın 8–10 cm altında olmalıdır. 5- Bilgisayar ekranı pencere ve diğer ışık kaynaklarına dönük olmamalıdır. Bu fazlaca yansımaya neden olur. Daha ideali yansıma yapmayan ekran kullanmaktır. 6- Çalışma ortamı fazla aydınlatılmamalıdır. Aşırı aydınlatma yapan masa lambalarından kaçınmak gerekir. 7- Ekrandaki yazıların netliği ve rengi önemlidir. Görüntü yenileme frekansı yüksek ekranlar daha kolay okunabilir görüntü sağlarlar. Ayrıca beyaz zemin üzerine siyah yazı karakterleri, siyah zemin üzerine olanlardan daha az yorucudur. 8- Çalışma ortamındaki havanın fazla kuruması önlemek ve nemlendirmek çalışma konforunu arttırır. 9- 45 yaş üzerinde yakın gözlüğü takma ihtiyacı olan kişilerde yakın gözlüğü dışında, bir de bilgisayar ekranına odaklanan ‘bilgisayar gözlüğü’ kullanılması, ekrana aşırı yaklaşma gerekliliğini azaltacak, okuma kolaylığı sağlayacaktır. 10- Tüm bu önlemlere rağmen gözlerde kızarıklık, batma yanma şikayetleri oluyorsa koruyucu içermeyen yapay göz yaşı damlaları kullanılabilir. ‘Ekrana Bakma Sendromu’ hakkında unutulmaması gereken nokta, bu durumun erken dönemde farkına varıldığında, basit önlemler alınarak, kalıcı bir sorun haline gelmeden ortadan kaldırılabildiğidir. Çocukların gözlerini korumak için önlemler 1- Kırma kusurunu araştırmak için mutlaka göz muayenesi olmaları gerekir. 2- Bilgisayar kullanım süreleri günde en fazla 3–4 saat ile sınırlandırılmalıdır. Her saat başında en az 10 dakika ara vermeleri, oturdukları yerden kalkarak hareket etmeleri sağlanmalıdır. 3- Bilgisayar ekranının yüksekliği boylarına uygun olmalıdır. 4- Oda ortamı aşırı aydınlatılmamalıdır. 5- Bilgisayar ekranının çözünürlüğü yüksek ve mümkünse yansıma yapmayan cinsten olmalıdır. Erişkinler için önlemler ne olmalıdır? 55 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 DOÇ. DR. DENİZ BELEN ANEAH 2. Beyin Cerrahisi Kl. Şefi Beynime Herhangi bir memeli hayvanın beynine bakıldığında ilk izlenim dış görünüşünün ve renginin boyutu dışında bir insan beyninden çok da farklı olmadığıdır. Daha ötesi bir memeli hayvanın beynine elle dokunulduğunda kıvamının veya koklandığında kokusunun bile insan beyninden hemen ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğu çok uzun zamandır bilinen bir gerçektir. Bu konunun uzmanlarınca değişik hayvanların beyinlerinin içinin özel yöntemler kullanılarak incelenmesiyle ortaya çıkan bir diğer bulgu ise insan da dâhil olmak üzere tüm bu canlılarda beynin içyapısının da ileri derecede benzerlik gösterdiğidir. Ancak biliyoruz ki insan beyni çok özeldir; Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Dokunuldu insan beyni diğer canlılardan farklı olarak düşünür, planlar, bilim yapar, inanır, üretir, toplum hayatını düzenler ve burada belirtmeye yerimizin yetmeyeceği kadar çok sayıda özelleşmiş, tamamen insana özgü bir dizi diğer işlevleri görür. Yakın geçmişte insan beyninin bu farklılığının beyin ağırlığının fazla olmasına, dolayısı ile içindeki hücre sayısının çok daha fazla bulunmasına bağlı olduğuna inanılırdı. Ortalama bir erişkin insan beyni 1 kg ağırlığın biraz üstündedir (1200-1400 g). Oysa bazı balina türlerinde beyin ağırlığı 8-9 kg’a kadar ulaşabilmektedir. Bu durumda başka bir özelliğin insan beyninin farklılığında rol oynaması beklenir. Bilim insanları bunu bugün beyinleşme oranı (ensefalizasyon) ile açıklamaktadır. 56 Bu, beyin ağırlığının beden ağırlığına oranı demektir ve dünya üzerinde yaşayan tüm canlılar arasında en yüksek beyinleşme oranı insandadır. İlginçtir, insandan sonra en yüksek beyinleşme oranı, genetik yakınlık bakımından insana daha yakın duran primatlarda değil de Yeni Kaledonya kargasında bulunmuştur. Bu hayvan alet kullanmayı, yeni alet yapmayı becerebilmektedir. Bu noktada bilim yeni açıklamalara ve yeni araştırmalara gereksinim duymaktadır. İnsan beyninin bir diğer özelliği, her ne kadar bu nitelik bazı balina türlerinde daha belirgin olsa da, beynin kabuğundaki kıvrımların çok fazla sayıda olmasıdır. Bazı araştırmalar insan zekâsı ile bu kıvrım sayısı arasında doğru orantı bulunduğunu bildirmiştir, ancak bu saptama henüz ispatlanmış değildir. Hatta kısıtlı sayılı çalışmalarda yaşarken çok zeki olduğu kabul görmüş bazı insanların ölümlerinden sonra yapılan beyin incelemelerinde bu kıvrımlaşmanın normal zekâlı insanlara oranla daha fazla olmadığı da gösterilmiştir. Tüm bu bulgular beyin konusunda araştırılması gereken daha çok konu olduğunu ve bu araştırmalarda kat edilmesi gerekecek yolun da bayağı uzun olduğunu göstermektedir. Bana göre insanlığın geleceğinde beyin konusunda bilinmedik bazı noktalar muhakkak kalacaktır. Bu noktada şu benzerliği kullanmak istiyorum; biliyorsunuz bilimin günümüzde mikro evreni incelemek için kullandığı en ileri teknoloji elektron mikroskobudur ve bu cihaz ile elektronlar görüntülenememektedir, çünkü elektronlar kendileri kullanılarak görünür hale getirilememektedir, bunun için daha küçük parçacıkları kullanmak gerekir. Bu bilimsel bir gerçektir ve bu durumu göz önünde bulundurduğumuzda kendi beynimizi kullanarak insan beynini tamamıyla çözemeyeceğimizi, bilinmedik bazı noktaların daima kalacağını var sayıyorum. Tüm bunlara değindikten sonra konu başlığımızı kısaca açmak istediğimizde daha derine biraz inebilir ve beyinle ilgili ilginç bir konuya bakabiliriz. Sık olarak görülmese de beyin tümörü olan bazı hastalarda kişilik değişiklikleri ortaya çıkabilmekte veya beyin ameliyatı geçiren diğer bazı hasta grubunda da ameliyat öncesinden çok daha farklı davranış biçimleri görülebilmektedir (özellikle alın lobunu ilgilendiren durumlarda). yönde de olabilmektedir. Örneğin, ameliyat öncesi çok sessiz olup sosyal ilişkilere girmekte güçlüğü bulunan bir kişi sonrasında çok konuşkan ve sosyal yaşamı zengin bir kişiye dönüşmekte ve tabii ki çevresi tarafından olumlu karşılanmakta veya tersi durumda öncesinde son derece kibar olan bir kişi ameliyat sonrası kaba, geçimsiz bir kişilik kazanabilmektedir. Bir diğer örnek, kafasına şiddetli darbe alan bir kişinin yaşamının sonraki evresinde yaşadığı hiç bir anı unutmamaya başlamasıdır ve bu da rahatsız edici olabilmektedir. Bu durumların en iyi örneklerini Portekiz asıllı nörolog Antonio R. Damasio 1995 yılında yayımladığı akıl, duyular ve insan beynini irdelediği Decartés’ın Hatası adlı kitabında vermiştir, eserin Türkçesi de basılmıştır. Konuyla ilgili diğer bir eser TÜBİTAK tarafından 1996 yılında çıkarılan Dr. Frank Vertosick imzalı Beynine Bir Kez Hava Değmeye Görsün adlı kitaptır. Bu eserde de, beyin ve sinir cerrahları arasında kabul görmüş bir saptama olan kafatası ameliyatı geçirip de beynine hiç dokunulmamış olan bazı hastalarda dahi (yani beynin yalnızca hava ile temas etmesi durumu) kişilik değişikliklerinin veya beklenmedik nörolojik bozuklukların ortaya çıkabildiğinin çarpıcı örnekleri verilmiştir. yelpaze içinde verildiğinde bazen kabul edilen en büyük sorun hastanın menenjit gibi bir bulaşma da geçirebileceği olabilmektedir. Hâlbuki tıbben, menenjitin ölüme veya ağır bir sekele göre daha iyi huylu bir sorun olduğu aşikârdır. Bu nedenle sağlık çalışanlarının, hastanın /yakınının algılama ve kabullenme durumunu çok iyi irdeleyip bir kişinin beynine dokunulduğunda nelerle karşılaşılabileceğini uygun bir dille ve çok net olarak anlatması gereklidir. Bitirmeden önce beyin sağlığıyla ilgili önemli bir bilgiyi kısaca anımsatmak istiyorum. Uzun süreli sağlıklı bir beyne sahip olmak için onu iyi kullanmak ve travma, hipertansiyon, kan şekeri yüksekliği gibi zararlı etmenlerden korumak gerekir. Beyin sağlığı için en iyi yol beyni çalıştıracak uğraşılardır ve bu ne yazık ki televizyon seyretmekle, konu komşuyu konuşmakla gerçekleşmemektedir. Doğru olanı bol kitap okumak, bilmece çözmek, satranç türü oyunlar oynamak, hobilerle uğraşmak, doğayla ilgilenmek, spor yapmak gibi olumlu aktivitelerdir. Bedenimiz çok uzun süre sağlıklı yaşayabilir ancak beynimiz aynı derecede sağlıklı kalamazsa yaşamdan tat almak mümkün olamaz. Tüm okuyuculara uzun süreli bir beyin ve beden sağlığı diliyorum. Biz beyin cerrahları bu nedenle beyin ameliyatı geçirecek olan kişilere veya yakınlarına anlayabilecekleri bir dille tüm bu olasılıkları bildirmek isteriz. Yine de, ülkelere bağlı kültürel etkenler bazı trajikomik durumları da beraberinde getirebilmektedir. Örneğin, beyin ameliyatı geçirecek bir hastanın yakınıyla ameliyatla ilgili karşılaşılabilecek sorunlar kalbin durmasından inmeye kadar değişebilen bir İlginçtir, insandan sonra en yüksek beyinleşme oranı, genetik yakınlık bakımından insana daha yakın duran primatlarda değil de Yeni Kaledonya kargasında bulunmuştur. Bu hayvan alet kullanmayı, yeni alet yapmayı becerebilmektedir. Bu değişiklikler, hasta yakınlarının kabullenmelerine göre, iyi yönde de kötü 57 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 DOÇ. DR. EROL GÖKA ANEAH 1. Psikiyatri Kl. Şefi Çocuklara Ölüm Nasıl Anlatılır Ölüm, böylesine yanı başımızda, hayata, hayatımıza eşlik edip gidiyor ama ölümle ilgili algılamalarımız ve bilgilerimiz bebekliğimizden itibaren değişik bir rota izliyor. Onu fark ettiğimizden itibaren anlamaya çalışıyor, onunla ilgili fikirler yürütüyoruz. Her yaşın ölüm bilgisi farklı. Çocuklar ölüm üzerine düşünüyor ve konuşmak istiyorlar, yetişkinlere ölümle ilgili kendi kavrayışlarına göre sorular soruyorlar. Çocuklar ölüm hakkında birçok soru soruyor, daha doğrusu kafalarına takılan şeylerin aydınlanmasını istiyorlar ama çocuğun ebeveyninin veya bu tür sorulara muhatap olan yetişkinlerin çoğu bu konuda çocuklarla konuşmak istemiyorlar. Daha doğrusu hayatın bir gün sona ereceği bilgisini çocuklara aktarma konusunda kendi içlerinde bir zorluk yaşıyorlar. Henüz çok küçük olan bu insanı, henüz ona çok uzak olduğunu düşündükleri ölümden bahsederek, üzmek istemediklerini söylüyorlar. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Çocukları korumak, kollamak gerektiği gibi gerekçeler de ileri sürdükleri oluyor. Oysa bu tarz bir tutum, çocukla sağlıklı iletişimin ilkelerine tamamen aykırıdır; çocuğun ölüm gerçeğiyle ilgili sorularını cevaplamak, her canlı için hayatın bir gün sona ereceğini ve ölen kişinin geri dönmeyeceğini çocuğa uygun dille anlatmak gerekir. Ölüm gerçeği, çocuğun onunla ilgili sorgulamaya başladığı ve konuşmak istediği zamanlardan itibaren saklanmamalı; gerçek, yaşına uygun bir açıklamayla çocukla paylaşılmalıdır. Aksi yapılıp bir kayıp ve ölüm karşısında çocuk, cevapsız sorularla ve belirsizliklerle karşı karşıya bırakıldığında gireceği ruh hali, çok daha olumsuz olacaktır. Yetişkinlerin, ebeveynin, çocuklara karşı görevlerinden birisi de onlarla ölüm hakkında konuşmak, ölüm gerçeğini doğru düzgün öğrenmelerini sağlamak. Ama çocuklarla ölüm hakkında konuşmanın, onlara ölümü anlatmanın da genel geçer bir formülü yok. 58 Çocuklarla ölüm hakkında konuşan, konuşmak durumunda kalan bir yetişkinin öncelikle, karşısındaki çocuğun bu konuda neyi bilip neyi bilmediğini, daha da önemlisi neyi yanlış, hatalı bildiğini anlaması gerekir. Her yaştaki çocuğun, hatta her çocuğun farklı bir ölüm tasavvuruna sahip olduğu bilinmelidir. Bunlar da yetmez, çocuğun ölüm konusundaki geçmiş yaşam deneyimlerinin de mutlaka göz önünde bulundurulması lazımdır. Canlılar için kaçınılmaz son olan ölüm, her yerdedir ve her zaman karşımıza çıkabilir. Bu nedenle mutlaka günün birinde her çocuğun karşına da ölüm gerçeği dikiliverecek, “Ben buralardayım” diyecektir. Aslında iki yaşından sonra hemen her çocuk, belli ölçülerde ölümün farkındadır. Çevrelerinde çeşitli canlıların, hayvanların, bitkilerin cansız, hareketsiz kaldıklarını, öldüklerini görmekte, televizyonlardaki programlarda izlemekte, özellikle erkek çocuklar ölümü, öldürmeyi konu alan oyunlar oynamaktadır. Çocuklarla ölüm hakkında konuştuğumuzda, onların gördükleri ama tam da bizim gibi anlamadıkları bir konudan söz edeceğizdir. Bizim yetişkin, ebeveyn olarak görevimiz, onların bu nihai yaşam gerçeği hakkında yaşlarına, dağarcıklarına uygun doğru bilgiyi sağlamaktır. Çocuklar, ölüm konusunda ne kadar ihtiyaçları olan doğru bilgilerle donanırlarsa, çok daha erken ve sağlıklı bir ölüm bilinci geliştirebilecekleri gibi ileride yaşamaları muhtemel bir krize, mateme hazırlanmaları ve üstesinden gelmeleri çok daha kolay olacaktır. şeymiş” diye düşünmelerine neden olur. Ölüm konusunda konuşmak, çok zor olduğu kadar çok ciddi bir meseledir. Bu zorluk ve ciddiyet muhatabımız çocuklar olduğunda daha da artar. Her ciddi konu, küçücük bir çocuk olsa bile muhatabın da ciddiyete alınmasını, onun söylediklerine kulak verilmesini gerektirir. Çocukların ölüm hakkındaki görüşlerini onlara saygı göstererek ciddiyetle dinleyebilecek yetenekten yoksun olanlar, asla onlarla ölüm hakkında konuşmaya tevessül etmemelidirler. Saygıya, anlamaya çalışmaya dayalı, açık, dürüst bir iletişim, sağlıklı bilgi akışı için şarttır. Bu şartların yerine getirildiğini gören çocuklar da daha açık, cesur ve iletişime istekli olacaklardır. Ölüm hakkında bir çocukla konuşan bir ebeveyn ya da yetişkin, açık, sade ve basit bir dille konuşmalı, söylediklerinin anlaşıldığından emin olmadan bir başka cümleye geçmemelidir. Uzun ve karışık cümleler, özellikle küçük çocuklar için, sarp ve dolambaçlı bir yolda yürümekten, çok çetrefilli bir bulmacayı çözmekten bile daha zor ve sıkıcı olabilir. Bir çocuğun ölüm hakkındaki sorusuna verilen basit ve anlaşılır bir cevap, onu bir başka soru aklına gelene kadar idare edebilir ama buna rağmen öğrendiği bilgiyi iyice sindirebilmek için bazı çocuklar, tekrar tekrar aynı soruyu sorabilirler. Hem sabırlı hem de soruların giderek bizim de içinden çıkamayacağımız kadar çapraşık hal alacağına hazır olunmalıdır. Ölüm konusunda konuşmanın ne denli zor ve duygu yüklü olduğunu, çocukların bu duygularla ilgili de konuşmak isteyeceklerini, "Neden biri öldüğünde diğer insanlar ağlıyor?" gibi bizim de gözümüzün yaşarmasına engel olamayacağımız sorular sorabileceklerini ayrıca hatırlatmaya gerek yok herhalde. Duygularını belli etmekten, ağlamaktan korkanlar da çocuklarla ölüm konusunda konuşmaya heves etmemeliler bu nedenle. Çocuklar, küçüktür ama insandır, insan yavrusudur, yetişkin bir insanın tüm becerileri potansiyel halde olsa bile çocuklarda şu veya bu ölçüde bulunur. Çocuklar, bilgiye susamış olduklarından yetişkinlere göre daha iyi gözlemcidirler. Bir diyalog sırasında da neyin söylendiği veya söylenmediğine ilişkin mesajları rahatlıkla fark ederler. Neyin nasıl söylendiğini ayırt etme konusunda inanılmaz bir yetenekleri vardır. Bu nedenle ölüm konusunda yetişkinlerin bir yolunu bulup konuşmaktan kaçınma davranışlarını hemen algılarlar. Böyle bir algı da onların ölüm konusundaki endişelerini artırır, “Haklıymışım, ölüm bilinmeyen, gizli ve kaygı verici bir Çocuklara ölüm konusunda doğru bilgi verme şeklindeki temel ilkemiz, onların anlayıp anlamadıklarına bakmadan, doğru bildiklerimizi onun küçücük zihnine boca etmek olarak anlaşılmamalıdır. Çocuğun hiç de ihtiyaç duymadığı ve asla anlayamayacağı bilgileri onun önüne yığıvermek de karıştırıcı ve korkutucu bir etkiye yol açabilir. Çocuğun söylediklerimizi anladığından emin olunmalı, doğru bilgi vereceğim diye onun dünyası allak bullak edilmemelidir. açık olmalıdır. Kafasında ölüm hakkında çözülmemiş birçok sorusu ve sorunu bulunan, kendinden emin olmayan, şüphe denizinde yüzen, ölüm korkusunun pençesinde kıvranan bir ebeveyn ve yetişkin, çocuklarla ölüm hakkında hiç konuşmasa daha iyi olur. Belirsiz, kuşkulu, atlatmaya çalışan ifadeler çocuklar tarafından hemen fark edilirler. Çocuklarla iletişimin her alanında ama özellikle ölüm gibi hayatı boyunca çocuğu etkileyecek temel konularda konuşurken rahat, kesin, basit, savunucu olmayan, şaşkınlık içermeyen açıklamalar yapmak gerekir; aksi halde böyle bir iletişimin ve verildiği sanılan bilginin çocuğa bir hayrı olmayacaktır. Çocuklara ölüm gerçeğinin uygun bir biçimde anlatılması konusunda çocuk ruh sağlığıyla ilgilenen tüm profesyoneller tam bir fikir birliği içindir. Elbette çocukların soruları arasında “Öldükten sonra ne olacağı?” şeklinde, ölüm-ötesi hakkında doğrudan doğruya din psikolojisi ve din eğitimini ilgilendiren sorular da vardır. Her ebeveyn, bu tür sorulara, kendi dini inançları doğrultusunda, çocuklarının ruh sağlığına en uygun nasıl cevaplar vermesi gerektiğini öğrenmekle yükümlüdür. Din eğitimcileri, ölümün bir son, yokluk, sönüş olmadığı şeklindeki bakışın, iyi insanların cennete gidecekleri ve mutlu olacakları anlayışının çocukların ölüm endişesinin yatıştırılmasında çok etkili olduğu kanaatindedirler. Çocuklarla ölüm hakkında konuşan bir kimsenin kendisinin bu konudaki görüşleri net, iç dünyası 59 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 HABER AMATEM’in 6. Kuruluş Yıldönümü Bilimsel Etkinliklerle Gerçekleştirildi Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne bağlı olarak 22 Şubat 2004 tarihinde açılan Ankara Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi ve Eğitim Merkezi (AMATEM)in 6. Kuruluş yıldönümü 23 Mart 2010 Salı günü AMATEM konferans salonunda geniş bir katılımla kutlandı. Kutlamalar çerçevesinde rehber öğretmenlere yönelik sertifikalı “Gençlerde Madde Kullanımını Önleme” konulu eğitim programı düzenlendi. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Toplantıya Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanımız ve Milletvekilimiz Sayın Prof. Dr. Cevdet Erdöl, aynı komisyon üyemiz ve Milletvekilimiz Sayın Prof. Dr. Necdet Ünüvar, Ankara Vali Yardımcılarımız Sayın Dr. Celal Dinçer, Sayın Mustafa Tapsız, Yenimahalle Kaymakamımız Sayın Kenan Çiftçi, Ankara İl Sağlık Müdürümüz Sayın Uz. Dr. Mustafa Aksoy, Ankara İl Milli Eğitim Müdür Yardımcımız Sayın Müberra Oğuz, Başhekimimiz Sayın Doç. Dr. Nurullah Zengin, AMATEM Direktörümüz ve hastanemiz 2. Psikiyatri Kliniği Şefi Sayın Doç. Dr. Nesrin Dilbaz, AMATEM çalışanları ve rehber öğretmenler katıldı. Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın söylenmesinin ardından yurt dışında olması nedeniyle törene katılamayan Ankara İl Milli Eğitim Müdürü Sayın Kamil Aydoğan’ın mesajı okundu. 60 İlk önce AMATEM Direktörü ve Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Psikiyatri Kliniği Şefi Doç. Dr. Nesrin Dilbaz söz aldı. Hocamız 2004 yılında Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın açılışını yaptığı AMATEM’in 6 yılda neler yaptığını rakamlarla anlattı, kadro eksikliklerine rağmen vefakar ve eğitimli personelin canla başla çalıştığını, madde bağımlılığı tedavisinin ömür boyu devam ettiğini, 2004 yılında 2470 olan hasta sayısının 2009 da 10000 olduğunu, bunun AMATEM’in tanınırlığının artması ve madde bağımlısı sayısının artmasına bağlı olduğunu, hasta müracaatlarının % 48 nin alkol, % 30 unun eroin ve kalan kısmın diğer uçucu madde bağımlıları olduğunu vurguladı. Hocamız söze devamla yeni çıkan tütün zararlıları mücadele yasası sonrası sigara bırakmaya yönelik müracaatların arttığını belirterek 18 yaş altında eroin bağımlılığının son yıllarda arttığını, bunun son 2 yılda lise öğrencileri arasında moda haline geldiğini, bunu rehber öğretmenlerle tartışmak istediklerini, bağımlılık tedavisinde ancak %30 hastada tam remisyon sağlanabildiğini, ayrıca % 75 hastada ek olarak HCV (+) lik, %1 hastada HİV(+) lik saptadıklarını bununda önemli olduğunu belirtti. tütün zararlıları ile ilgili kanuna hep birlikte sahip çıkmamız gerektiğini, 850.000 öğrenci bulunan Ankara’da internet bağımlılığı ile ilgili olarak çalışmalar yapılması gerektiğini vurgulayarak AMATEM’in 6. Yılını kutladı. Başhekimimiz Sayın Doç. Dr. Nurullah Zengin konuşmasında madde bağımlılığının ülkemiz için her geçen gün artan bir sağlık problemi olarak karşımıza çıktığını, Ankara Valiliğimizin öncülük ettiği Ankara AMATEM’de bize verilen görevi en iyi bir şekilde yerine getirmeye çabaladığımızı, bu problemle mücadelede sadece sağlık çalışanlarının değil, her kesimin rol alması gerektiğini, eğitimcilerimizin bu açıdan çok önemli olduğunu, bu nedenle değerli rehber öğretmenlerimize sertifikalı bir eğitim programı hazırladıklarını, kendileri ile işbirliklerinin gelecekte de devam edeceğini ve desteklerini talep edeceklerini söyledi. Vali Yardımcımız Sayın Dr. Celal Dinçer konuşmasında madde bağımlılığının çok önemli bir sorun olduğunu, internet bağımlılığının ise modern çağı hastalığı olduğunu, büfelerin bile çocuklara tek tek sigara sattıklarını, Ankara’da bununla ilgili yoğun para cezası kestiklerini, mevcut sağlık ekibi ile yapılan sigara ve madde bağımlılığı ile savaşta tüm toplum kesimlerinin rol alması gerektiğini vurgulayarak, önleyici sağlık hizmetinin bu açıdan önemli olduğunu ve rehber öğretmenlerin önleyici tedbirleri öğrencilerine aktarmalarının hayati önem taşıdığını sebebinin ise tam tedavi oranının çok düşük seviyelerde bulunduğunu, toplumsal duyarlılığın ancak milli eğitim teşkilatı kanalıyla harekete geçirileceğini belirtti. Ankara İl Sağlık Müdürümüz Sayın Uz. Dr. Mustafa Aksoy konuşmasında gençlerle ilgili rakamlardan durumun ne kadar ciddi olduğunu, bağımlılıkla mücadelede daha çok çaba ve çalışma gerektiğini, öğretmenlerin buradaki rolünün önemli olduğunu, AMATEM’in kadrosunun takviye edilmesi gerektiğini belirtti. Müdürümüz söze devamla Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal Yardım Komisyonu üyemiz ve Milletvekilimiz Sayın Prof. Dr. Necdet Ünüvar konuşmasında yarınlara emanet edeceğimiz gençlerin sağlıklı olmasının herkesin görevi olduğunu, Uyuşturucu Araştırma Komisyonunda önemli çalışmalar yaptıklarını ve bir rapor hazırladıklarını, bu raporun Prof. Dr. Cevdet Erdöl Prof. Dr. Necdet Ünüvar 61 Hastanemiz Başhekimi Doç. Dr. Nurullah Zengin yaptığı konuşmasında, Ankara AMATEM’de verilen görevi en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştıklarını, bu problemle mücadelede sadece sağlık çalışanlarının değil, toplumun her kesimin rol alması gerektiğini, eğitimcilerimizin bu açıdan çok önemli olduğunu, bu nedenle değerli rehber öğretmenlerimize sertifikalı bir eğitim programı hazırladıklarını, kendileri ile işbirliklerinin gelecekte de devam edeceğini ve desteklerini talep edeceklerini söyledi. sonuçlarının zamanla daha da ortaya çıkacağını, madde bağımlılığında eğitim ve kaçakçılığı önlemenin önemli olduğunu, talebin azaltılmasında kurumlar arası eşgüdüm çalışmanın ciddi etkisi olacağını, yaklaşım, üslup, yöntem ve koordinasyon üzerinde durulması gerektiğini belirtti. Sayın Ünüvar söze devamla AMATEM’in personel açığının biran önce giderilmesi gerektiğini, Uzm. Dr. Mustafa Aksoy Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 konuları Sağlık Bakanlığı, AMATEM, Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Müdürlüğü arasında ayırırsak daha başarılı olunacağını, AMATEM’in başarılı çalışmalarının devam edeceğinden emin olduğunu ve “deniz yıldızları”nı kurtarmaya hep birlikte devam etmemiz gerektiğini vurguladı. Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanımız ve Milletvekilimiz Sayın Prof. Dr. Cevdet Erdöl konuşmasında ünlü tabip ve filozof Galenos’un ,”iyi bir hekim iyi bir filozof olmalıdır” dediğini; öğretmen ve velilerinde iyi birer filozof olmaları gerektiğini, eğitimde üç saç ayağının önemli olduğunu, veli, öğretmen, öğrenci üçgeninde her birinin ayakta kalmasının önemli olduğunu, sigaranın bağımlılık Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 ailesinin kapısı olduğunu, internetin ise bunlara yeni eklendiğini ve bunlarla ciddi mücadele stratejileri geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Komisyon Başkanımız bağımlılık maddelerine ulaşmada sigara, bira ve internetin önemli giriş yolları olduğunu, bu tek yönlü giriş turnikelerinin ancak AMATEM gibi kuruluşların yoğun çabaları ile tersine döndürülebildiğini, sigara ile ilgili çıkarılan güzel kanunun yanında diğer bağımlılık maddeleri ile ilgili kanunların çıkarılması gerektiğini, Sağlık Bakanlığı ile yeni AMATEM ler açılması konusunda çalışmalar yaptıklarını, bağımlılık probleminin bizde Avrupa ya nazaran daha hızlı büyüdüğünü, TBMM’ de dünyada ilk defa Çocuk Hakları Komitesi 62 kurulduğunu, bütün stratejilerinin çocukların korunmasına yönelik olduğunu, internetin aynı zamanda faydasının da olması nedeniyle zararları ile mücadelenin daha zor olduğunu, bu konuda rehber öğretmenlerimizden katkı beklediklerini söyledi. Daha sonra rehber öğretmenlerin “Gençlerde Madde Kullanımını Önleme” konulu eğitim programına geçildi. Önce AMATEM’den Uz. Dr. Tijen Şengezer Sigara Bağımlılığı, daha sonra AMATEM Direktörü Doç. Dr. Nesrin Dilbaz Madde Bağımlılığı ile ilgili eğitimlerini verdiler. Eğitim çalışmaları katılımcı 76 rehber öğretmen’e sertifikalarının törenle verilmesi ve öğle yemeği ile sona erdi. HABER Hastanemiz, Uluslararası Hastaneler Birliği’ne kabul edildi Dünyada 100’den fazla ülkenin ve yüz binlerce sağlık personelinin temsil edildiği Uluslararası Hastaneler Federasyonu’na (IHF) Türkiye’den kabul edilen ilk hastane Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi oldu. Hastanemiz Başhekimi Doç. Dr. Nurullah Zengin, A.B.D.’de 1–3 Haziran 2010 tarihleri arasında, Chicago’da düzenlenecek olan ve yalnız tam üye ülkelerin katılabieceği “Hospital and Healthcare Associations’ Leadership” “Liderler ve Liderlik” adlı toplantısına davet edilmiştir. Federasyon 100 farklı ülkeden temsilci organizasyonların katıldığı uluslararası bir oluşumdur. Yalnız hastanelerin değil sağlık alanında diğer kurumlarında üye olabildiği bu federasyonda ülkemizin hastaneleri temsil edilememiştir. Hastanemizin Birliğe üyeliği 25 Ocak 2010 tarihinde onaylanmıştır. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Uluslararası Platformda bir ilki başararak, Türkiye adına temas hastanesi olarak (contact hospital) seçilmiştir. G IHF’nin uluslar arası düzenlediği bilimsel ve sosyal aktivitelerine indirimli katılım. G Diğer birlikler ile sağlık hizmetleri uygulamalarında ortak çalışma, ikiz proje ve program düzenleme imkânları. IHF’nin 3 tip üyeliği mevcuttur Uluslararası Hastaneler Federasyonu (International Hospital Federation-IHF), 1929 yılında kurulan Uluslararası Hastaneler Birliği’nin devamı olarak çalışmalarını sürdürmektedir. İlk Hastaneler Birliği Kongresi Amerika Birleşik Devletleri, Atlantic City’de gerçekleştirilmiştir. 1947 yılında sekreterliğini İngiltere’nin sürdürdüğü merkez 2002 yılında Voltaire, Fransa’ya taşınmıştır. Merkez hala Fransa’dadır. Üyeliğin Getirdiği Avantajlar Tam Üyelik (Full Member): Herhangi bir ülkedeki hastanelerin bir araya gelerek oluşturdukları birliklerin üye olabildikleri üyelik şeklidir. Ancak burada hastaneler bireysel olarak üye olamazlar. Bir ülkede bulunan hastanelerin çoğunluğunun temsil şeklidir. Birlik Üyeliği (Associate Member): Hastanemizin ülkemiz adına kabul edildiği üyelik şeklidir. Bu üyelikte hastanelerin birlik olması gözetilmez ancak ortak olarak çalışması ve bir araya gelmesi önem taşımaktadır. G Üye birlikleri Hastanelerin verilerine ulaşma. G Uluslararası hastane gezi ve etkinlik koordinasyonluğu. G Diğer birliklerin sağlık kurumları veya üye hastaneler ile uluslar arası sağlık ortaklığı. Bu program gelişmiş ülke ekonomisine sahip olanlar ile gelişmekte olan, düşük gelirli ülkelerin üyeleri ve ilgili gruplarının ortaklığı göz önüne alınarak gerçekleştirilen bir uygulamadır. Ayrıca federasyon aşağıdaki birliklerle ortaktır ve beraber Onursal Üyelik (Honorary Member): Kişilere, hastanelere veya sağlık kurumlarına gösterdikleri üstün başarı ve katkılarından dolayı özel olarak sağlanan üyelik şeklidir. IHF’nin gelişiminde ve ilerlemesinde katkıda bulunan herhangi bir birey ya da kurum bu üyeliğe aday olarak gösterilip, üyelikten yararlanabilir. 63 çalışmaktadır. G Uluslararası Sağlık Hizmetleri ve Kalite Güvenliği Birliği G Uluslararası Hemşireler Birliği G Dünya Diş Hekimleri Birliği G Uluslararası Eczacılık Federasyonu Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 DOÇ. DR. ÜLKER GÜL ANEAH 2. Dermotoloji Kl. Şefi Kozmetik Uygulamaların Saçlara Yan Etkileri Saçlar yüzyıllardır insanların doğal bir aksesuarı gibi kabul edilse de, aslında saçlı deriyi dış etmenlerden koruma, termoregülasyonu sağlama gibi birçok fonksiyonu bulunan deri ekleridir. Saçlar görünümleri ile toplumdan topluma değişen şekilde güzellik, statü, güç, kendine güven, kimlik, medeni durum, ekonomik durum gibi birçok faktörün temsil aracıdır. Özetle kişilerin sosyal ilişkilerinde önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle de saçlara birçok uygulamalar yapılmakta, sonucunda da saçlarda ciddi hasarlanmalar oluşmaktadır. Herhangi bir uygulama yapmadan önce kişilerin saç yapılarını tanımaları ve yapılacak işlemleri üst üste uygulamamaları önemlidir. Saç yapısının morfolojik farklılıkları: Afrikalı insanların saçı morfolojik olarak beyaz ırk veya Asyalı saçına göre hasara daha yatkındır ve longitudinal kırıklar oluşumuna doğal yatkınlıkları vardır. Afrikalıların doğal saç yapıları kıvırcıktır, ancak Afrikalılarda düz saç kullanımına karşı bir istek vardır. Bu nedenle zaten hasar oluşumuna yatkın saçlarına kimyasal düzleştirici maddeler ve/veya düzleştirme için sıcak tarak uygulamaları gibi fiziksel uygulamalar yapılırsa hasar daha da artacaktır. Dini ve kültürel farklılıklar: Bazı toplumlarda dini veya kültürel özellikler nedeni ile saçlar doğumdan itibaren kesilmeden uzatılmaktadır. Ne yazık ki saçlarda bir sorun oluşmadan dermatologlara danışılmamakta, saçlar ile ilgili kararlar sadece estetik yönden alınmaktadır. Bu konudaki öneriler ya görsel basından, ya ürün satan dükkanlardaki satış elemanlarından, ya da kuaförlerden alınmaktadır. Aşağıda saç ve hasarlanma ilişkisi ayrıntılı incelenmiştir. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 64 Bu tür saçların temizliği de özel bir itina gerektirir. Böyle uzun saçlar keçeleşmeye oldukça yatkındır. Moda: Birçok temsil özelliğini içinde barındıran saçlarımız, bizler tarafından devamlı bir değişime tabii tutulmaktadır. Günümüzde bu değişimi tetikleyen en önemli faktör modadır. Moda sadece kıyafet, ayakkabı ve takılarda değişiklik yaratmamakta; aynı zamanda saçların renk ve şeklinde de değişiklikler önermektedir. Bazı kişiler modaya uymak için hem sık olarak saçlarının renk ve modelinde değişiklik yapmak, hem de sağlıklı saça sahip olmak isterler. Örneğin hem perma ve hem de renk açma işleminin aynı anda uygulandığı bir saçta ciddi kimyasal hasar oluşur. Sonu cunda ne uygularsa uygulasınlar saçları uzayıncaya kadar sağlıklı saç görünümüne sahip olamazlar. Saçın uzunluğu: Hasarlanma uzun saçta daha fazla gözlenir. Hasar yeni çıkan saç kökünde en az iken, uçlarda en fazladır. Saç ayda yaklaşık 1 cm uzar. Örneğin 36 cm uzunluğundaki bir saç, 3 yıldır saçlı deride bulunmaktadır. Rutin yaptığımız işlemlerden birisi de yıkamaktır. Bir bireyin haftada 2 kez saçlarını yıkadığını varsaydığımızda, 3 yaşındaki bir saçın özellikle distal kısmının en az 300 defa yıkamaya maruz kaldığını görürüz. Bunu tarama, toplama, çeşitli şekil vermeler ve renk değişikliği uygulamaları, mevsimsel değişiklikler eklendiğinde hasarlanma daha da artacaktır. Bu nedenler ile uzun saçı sağlıklı olarak korumak özel bir gayret gerektirir. Tarama: Tarak ile tarama ve fırçalama her bireyin normal bir alışkanlığıdır, ancak dikatle uygulanmalıdır. Toplumda saçın tarandıkça güzelleşeceğine inanan bir kesim de bulunmaktadır, kişilere çok fazla ve gereksiz tarama ya da fırçalamadan sakınmaları önerilmelidir. Tarama sonrasında kutikula hasarı gelişimine sık rastlanılır. Dolaşıklığı açmak için yapılan agresif tarama, tarakta saçların artışı şeklinde görüldüğü gibi belirgin saç dökülmesine ve saç kırılmalarına neden olur. Birçok telogen lif küçük bir epitelyal kuyruk gösterir, bu saçın prematürken follikülden çekilmiş olduğunun göstergesidir. Bu uygulamalar ile telogen saçların bitirilmesi onların yok olmasına sebep olur. Saçın gerilme kuvveti: Sağlıklı saç ıslatılınca, hasar oluşmaksızın orijinal uzunluğunun % 30’u kadar uzatılabilir. Ancak saç % 30–70 arasında çekildiğinde çeşitli derecelerde irreversibl değişiklikler oluşur, % 80 çekme fraktür yapar. Kuru saç % 30 çekmeyi bile tolere edemeyebilir. Perma yaptığı hasarla nemli saçın gerilme kuvvetini %10 azaltır. Düzleştiriciler permadan daha fazla gerilme hasarı yapar. Düzleştirici kullanmış zencilerde saçların gerilme kuvveti normal ortalama değere göre %30–85 arasında azalabilir. Bu durumdaki saçlar kurutulduğunda çok kırılgan olurlar, hatta parmaklar ile temasda bile kolayca kırılırlar. Hasarı önlemek için kombine işlemlerden kaçınılmalıdır. Aynı anda boya ve perma; az tutmuş 65 saça 2. perma gibi işlemler yapılmamalıdır. Saça güç uygulamak: Toplamak, örmek, fön çekmek gibi nedenler ile saça çeşitli derecelerde güç uygulanmaktadır. Saç belli güç uygulanımına karşı dirençlidir. Saçı şekle sokmak için tek follikül başına 100 grama kadar güç sürekli uygulanabilir. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Tekrarlayan ve uzun traksiyon saça zarar verdiği gibi; ek olarak sıklıkla frontal sınırda, sıkı atkuyruğunda kulak çevresinde ve zencilerde ise deriye çok yakın sıkı örmeye bağlı bütün saçlı deride kalıcı saç kaybı oluşabilir. Bu tür alopesi ayrıca çocukluktan beri sıkı örgüleri olan çocuklarda da önemli bir sorundur. Tekrarlayan ve uzun süren traksiyonel uygulamalarda ek olarak çeşitli saç şaftı hasarları da oluşur. Kozmetik uygulamaların saça temas sıklıkları ve birlikte uygulanımları: Yıkamak, taramak, bağlamak gibi rutin yaptığımız davranışlar başta olmak üzere saçlarımıza uyguladığımız her şey, saçın fiziksel ve/veya mekanik özelliklerinde geçici veya kalıcı hasarlanmalara neden olur. Fön gibi sıcak şekillendirme uygulamaları, beyazlatma işlemi, boya, perma, düzleştirme gibi diğer kozmetik uygulamalar; saç spreyi, köpük, jöle gibi saç kozmetiklerinin teması; soğukgüneş- rüzgar-klorlu havuz suyu gibi çevresel etmenler ve; sıkı bağlama gibi dış faktörler ile birlikte değerlendirildiğinde saçların yıpranmamaları mümkün değildir. Bu faktörlerin tek veya birlikte temas etmelerine ve temas sıklığına göre saç kökten uca doğru progresif olarak dejenere olur. Bu nedenler ile hasarlanmayı en aza indirmek için basit önlemleri Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 prensip edinmeliyiz. Özellikle kadınların en sık yaptıkları hatalardan biri, aynı anda hasarlandırıcı birçok işlemi saçlarına uygulamaktır: Boyatma işleminde kısa süre sonra beğenilmeme nedeni ile tekrar boyatma, perma ve boyama işleminin birlikte kullanılması, perma ya da boya işleminden hemen sonra fön uygulanması, sık sık elektrikli düzleştiricilerin kullanılması gibi... Bir diğer faktör klorlu havuz suyu ile temasdır. Eğer saçlarına perma, beyazlatma ya da boyama işlemlerini uygulatmışsa hasarlanma daha da fazla ortaya çıkar. Klorlu su içeren havuzda yüzen bir kişinin, saçlarını havuz suyuna temas ettirmeyecek şekilde bone ile koruması, hasarlanmayı azaltacak basit bir yöntemdir. Bu örnekler arttırılabilir. Hasarlanma sadece saç telinde gözlenmemektedir; aynı zamanda boya, perma, düzleştirme gibi işlemlerde kimyasal maddelerin saçlı deriye teması ile saçlı deri hasarlanarak saç folikülünü atrofiye uğratabilir. Sonucunda hem saçlar hasarlanmış görünümdedir ve hem de alopesi gelişir. Saçlarda görülen hasarlanma bulguları Saçın dış kısmını üst üste dizilen 66 hücrelerden oluşan kutikula oluşturur. Sağlıklı saçta kutikulanın pürüzsüz bir görünümü vardır; ışık yansımasını ve saçın kayganlığını sağlar. Kutikula hasarı dışında kozmetiklere bağlı fiziksel ve kimyasal saç hasarlarının ana bulguları trikoklazis, trikoptilozis ve trikoşizistir. Hasarlandırıcı uygulamanın şiddeti ve sıklığına göre tek veya birkaç bulgu bir arada olabilir. Kozmetik uygulamalara bağlı saç şaft değişiklikleri aşağıdadır: Trikoklazis G Trikoptilozis G Trikoşizis G Distorsiyon (beyazlatma veya perma yapılan saçlarda sık) G Trikoreksiz nodoza G Kabarcıklı saç şaftı G Keçeleşme G Peripilar keratin kılıfı G 1. Trikoklazis: Saç şaftının ortopedide yaş ağaç denilen kırık şekline benzer hasarlanma şeklidir. Saç şaftının transver fraktürü oluşur, kısmen ıntakt kutikula ile sarmalanmıştır. Kutikula, korteks ve sülfür içeriği normaldir. 2. Trikoptilozis: Saç şaftının longutidunal ayrışmasına verilen isimdir. Makroskopik olarak ‘çatal uçlar’ şeklinde gözlenir. Deneysel olarak normal saçın aşırı taranması ile oluşturulabilir. 3. Trikoşizis: Kutilula ve korteks boyunca saç şaftının transvers fraktürüdür. Bu fraktür kutiküler hücrelerinin kaybı ile beraberdir. Muhtemelen yüksek sülfür içeren matriks protein içeriğinin azalması ile fraktür oluşur. Benzer azalma ekzokutikulada ve kutiküler hücrelerde de gözlenir. 4. Trikoreksiz nodoza: Konjenital trikoreksiz nodoza proksimalde, kozmetiklere bağlı olan ise sıklıkla saçların uçlarında yerleşir. Ancak sıkı kıvırcık saçlarda şiddetli fiziksel veya kimyasal uygulamalar nedeni ile proksimal bölgede de gözlenebilir. Trikoreksiz nodoza beyaz nodüller şeklinde görülüir. Saçlar bu yerden koparlar, bu nedenle de saçlar uzunlu kısalı düzensiz görünümdedir. Ayrıca trikoreksiz nodoza oluşumuna neden olan hasarlandırıcı uygulamanın etkileri nedeni ile saç kuru, kaba ve başka hasarlara da sahip olabilir. 5. Kabarcıklı saç şaftı (Buble hair): Mikroskopik olarak saş şaftında baloncuklar veya kaviteler; elektron mikroskopik olarak da geniş kaviteler veya ‘ İsviçre peyniri’ şeklinde gözlenir. Sıcak fön makinası, elektrikli bigudiler veya klorlu havuz suyu teması ile ortaya çıkar. Nazik bir saç bakımı ile iyileşir. 6. Keçeleşme: İrreversibl olan karışmaya verilen isimdir. Asıl nedeni bilinmemektedir. Bu durumun temelinde işlem sırasındaki elektrostatik çekim, visköz sıvı kaynaşması gibi çeşitli faktörler suçlanmıştır. Keçeleşme yün ve tekstil endüstrisinde kullanılan bir fiziksel fenomendir. Fiberler likit ortamda beraberce karıştırılırsa ve fazla friksiyon kuvvetine maruz bırakılırsa keçeleşme oluşur. İnsanda kutiküler patern hayvanlardan daha pürüzsüz olduğu için, keçeleşmenin insan saçında daha az olduğuna inanılır. Saç yıkandığında su çekerse kıvrılıp bükülebilir ve dolaşma ihtimali artar. Dolaşmayı keçeleşmenin takip ettiğine inanılır. Keçeleşme çok uzun saçlarda gözlenir. Saçların longutidunal ayrışması ve ödemlenmesi de kolaylaştırıcı faktördür. Keçeleşmenin azaltılması için uzun saçların bir leğen içinde rotasyon hareketinin minimal olacak şekilde yıkama yapılmasını ve uçlarındaki kırıkların keçeleşmeyi başlatması ya da arttırmaması için de düzenli kesilmesi önerilmektedir. Ani ve korkutucu olan keçeleşme bazen şampuanlama sırasında bile oluşabilir. Şampuanlamaya bağlı matlaşma uzun saçlı kadınlarda gözlenir. Sıklıkla katyonik şampuanlar ile yıkama sırasında gelişir. Şampuan birikiminden oluşan viskos sıvı da saçın birbirine yapışmasını sağlayabilir. Nemlendirici şampuanlar ile saç kremleri (amfoterik yüzey maddeleri) Ph düşük olduğunda katyonik madde gibi davranabilir ve böylece keçeleşme reaksiyonuna neden olabilir. Etkin bir tedavisi yoktur, etkilenmiş saçın kesilmesi en uygun yaklaşımdır. Yeni uzayan saçlar sağlıklıdır. Tetikleyici faktörlerden sakınılmalıdır. 7. Peripilar keratin kılıfı: Saçı çevreleyen keratinize kitlelerdir, yakından bakmadan pedikülozis kapitisin ovakapsüllerine benzer. Saç spreyi ve traksiyonla birlikte olan saç şekillendirmelerinde oluşurlar. Şampuanla kolayca temizlenmezler, uzun bir fırçalama gerekir. Ancak bu fırçalamaların da saçlarda başka hasarlanmalara neden olacağı unutulmamalıdır. 67 Fön gibi sıcak şekillendirme uygulamaları, beyazlatma işlemi, boya, perma, düzleştirme gibi diğer kozmetik uygulamalar; saç spreyi, köpük, jöle gibi saç kozmetiklerinin teması; soğukgüneş- rüzgar-klorlu havuz suyu gibi çevresel etmenler ve; sıkı bağlama gibi dış faktörler ile birlikte değerlendirildiğinde saçların yıpranmamaları mümkün değildir. Bu faktörlerin tek veya birlikte temas etmelerine ve temas sıklığına göre saç kökten uca doğru progresif olarak dejenere olur. Bu nedenler ile hasarlanmayı en aza indirmek için basit önlemleri prensip edinmeliyiz. Sonuç olarak, saçlarımıza eğer gereken özeni göstermezsek, arzu ettiğimiz güzel görünümlerinden mahrum kalacağımızı unutmamalıyız. Tarama, bağlama, yıkama gibi rutin uygulamaların bile itina ile yapılması gereklidir. Sık teması olan fön, sıcak bigudi uygulama gibi işlemler ve çevresel faktörlerin hasarlandırıcı etkileri de hatırda tutulmalıdır. Kimyasal maddeler ile yapılan perma, boyama, beyazlatma, düzleştirme gibi işlemlerin oldukça hasar veren uygulamalar olduğu unutulmamalıdır. Ana kural her bir işlem öncesinde saçlarımızda oluşacak olan değişiklikleri hatırlamak ve birkez daha düşünmek olmalıdır. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 DOÇ. DR. METİN AKINCI ANEAH El Cerrahisi Birim Sorumlusu REPLANTASYON VE EL CERRAHİSİ Replantasyon (veya reimplantasyon) tamamiyle kopmuş ve hasta ile bağlantısı kalmamış vücut parçalarının yerine dikilerek canlılığının tekrar kazandırılmasıdır. Ampute parça parmak, kol, bacak, kulak, burun, penis veya veya bir doku parçası olabilir. Revaskülarizasyon vücutla bağlantısı mevcut ancak dolaşımı olmayan kısmi ampute parçanın yerine dikilmesidir. Başarılı bir revaskülarizasyon için replantasyonda kullanılan yöntemlerin aynısı kullanılır. Ülkemizde ampute uzuv için gösterilen ilginin kısmi amputasyonlar için gösterilmediğini görüyoruz. Hastanın kopmuş bir elle hastane hastane dolaştığı haberlerini buna örnek gösterebiliriz. Halbuki revaskülari zasyon gerektiren kısmen ampute uzuvlar bana göre çok daha ilgi ve alaka gerektirmektedir. Replantasyon gerektiren hastalar bunların yapıldığı merkezlere kısa bir sürede ulaştırılırken revaskülarizasyon gerektiren kısmi amputasyonlar yetersiz değerlendirilebilmekte, soğutma sağlanmadan ulaştırılmakta, bazen medikolegal nedenlerle anjiografi gibi tetkikler sırasında oyalanabilmektedir. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Ülkemizde parmak ucu amputasyonlarının sevk ve cerrahisinde görülen seferberlik ve özeni, daha büyük uzuvları ilgilendiren ve ateşli silahla yaralanma, trafik kazası, tarım makinesi yaralanması gibi ezici-avulsiyon travmalar ile oluşan ve daha fazla sayıdaki uzuv kısmi amputasyonların sevk ve cerrahisinde görmediğimi söylemek isterim. Replantasyon ve El Cerrahisi Ülkemizde yeni kabul gören El Cerrahi yan dalı daha önce Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi içinde bir bölüm veya bir kısım Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanlarının (ülkemizde ilk replantasyon uygulamaları İstanbul Fransız Pasteur Hastanesinde uygulanmış olup kurucusu ve yardımcısı birer Genel Cerrahi Uzmanıdır) özel olarak ilgi duyarak kendini yetiştirip El Cerrahisi uyguladığı bir ilgi alanından ibaret idi. Bunun için ülkemizde ve çoğu zaman yurt dışında kurslar, fellow olarak çalışmalar, laboratuvarda mikrocerrahi uygulamalı eğitiminden geçmek gerekiyordu. (Laboratuarda ratlar üzerinde femoral arter anastomozunda 8/10 oranda başarılı olanlar mikrocerrahiyi insan üzerinde uygulayabilirler). Ülkemizde replantasyon ile El Cerrahisi eş 68 anlamlı gibi kullanılmakta ise de replantasyon, El Cerrahi yan dalının mikrocerrahi ilgi alanında kalan yöntemlerden yalnızca biridir. El Cerrahisi ve mikrocerrahinin neredeyse tamamı konjenital el anomalileri, brakial pleksus yaralanmaları ve sinir nakilleri, elde felçler ve tendon nakilleri, tendon ve sinir tamir ve greftleri, elde yanık kontraktürleri ve deformiteler, yaralanma sekelleri ve Volkmann kontraktürleri, kırıklar gibi birçok elektif cerrahi yanında doku defektleri ve yaralanmalarıda içeren acil işlemleri içerir. Replantasyon ve revaskülarizasyon yalnızca küçük bir kısmı olsa da her el cerrahının replantasyon ve revaskülarizasyonla ilgilenmediğini de belirtmek isterim. Bunun nedenleri; 1. Replantasyon işleminin diğerlerine göre çok daha fazla tecrübe ve teknik gerektirmesi. 2. Replantasyonu başaracak yetişmiş uzman sayısının azlığı. Birden fazla uzmanın oluşturduğu ekipleri kapsayan merkezler İzmir veya İstanbul gibi şehirlerde çok az sayıda mevcut olup özel merkez halindedir. 3. Replantasyon ve revaskülarizasyon işlemi gerektiren vakaların hangi gün ve saatte geleceğinin belirsizliği. 4. Gündüz gelen fazla sayıdaki elektif hastaların talebinin karşılanması gerekliliği nedeniyle çalışma yoğunluğu. 5. Acil şartlarda cerrahi için hastane ekip, malzeme ve ameliyathanesinin hazırsızlığı veya temel hazırlıkların elektif koşullara göre karşılaşılan güçlükler. 6. Kazazedenin çevresinde sorunların dile getirilmesi gereken yakınlarının yokluğu. 7. Tedavi ve takip için gece veya tatil günlerini harcayarak (kongre dönemlerinde büyük merkezlerde uzmanların kalmadığını ve kongre katılımında bulunmadığından dolayı nöbetçi kalmanın ileride kariyeri için bir dezavantaj olduğunu da belirtmek isterim) replantasyonu başaranlar için daha kolay olan elektif cerrahi yapanlara göre bir avantajının bulunmaması. Başarılı replantasyonlar sonrası amputasyon sayısı artmakta ve o kişi daha fazla çalışmaktadır. 8. Mikrocerrahi işlem için kullanılan malzemelerin pahalılığı, çabuk yıpranması ve özenli bir bakım gerektirmesi. 9. Replantasyon işlemi ve sonrası takip ve bakımlar için gereken ekibin tam oturmamış olması, örn. eğitimli ameliyathane teknisyeni, eğitimli ameliyathane hemşiresi, dolaşım takip eden kat hemşireleri, bu alanda eğitimli fizyoterapistler ve cihaz atölye ve teknisyenleri gibi. Bu zorlukların zamanla düzeleceği ümidi taşımaktayım. Ampute uzuvların korunması ve nakli İşyeri, ev, trafik kazaları ve tarımsal araçlardan kaynaklanan kazalar, tartışma veya terör sırasında silah kullanımı, deprem veya doğal afetler sırasında amputasyon yaşanabilir. İşyeri güvenliği ile kaza tedbirlerinin arttırılması, robot makineler, daha eğitimli işçi ve teknisyenlerin çalıştırılmasıyla işyeri kazalarının sayısı azalırken daha emniyetli araçlar, trafikte denetim, yol yapımındaki ileri teknoloji gibi önlemler ile de trafik kazalarının sayısı zamanla azalmaktadır. Bunun yanında trafikte artan araç sayısı ve daha hızlı ulaşım, işyerlerinde ise daha ucuz ve daha seri üretim nedeniyle iş yoğunluğunun artması, artan günlük streslerden kaynaklanan yorgunluk, uykusuzluk ve dalgınlık gibi nedenlerle kazaların şiddet ve hasarın boyutunu büyümektedir. Sonuçta daha geniş ve daha hasarlınmış uzuv kopmaları nedeniyle giderek tedavisi daha güç sorunlarla karşılaşmaktayız. Kazazedelerin tedavi uygulanan merkezlere daha sistemli ve erken ulaştırılması, ilk yardımda bilinçlenme, tıbbi malzemelerinin üretimi teknolojisindeki ilerlemeler ve cerrahi yöntemlerdeki yenilikler bu tür sorunların tedavisini daha da başarılı kılmaktadır. 69 Kaza anından itibaren dikkat edilmesi gereken işlemler aşağıdaki şekilde özetlenmektedir: Kaza Yerinde Uygulanacaklar 1. Kaza alanından, tezgah veya makineden emniyetli bir şekilde kazazedeyi uzaklaştırılıp sakin ve emniyetli bir yere yatırdıktan sonra ilk yardım uygulayınız. 2. Kaza yerine en yakın sağlık birimine haber veriniz ve ulaştırılması için gerekli ambulans ve tıp elemanlarını çağırınız. Kazazedenin başından ayrılınmayınız. 3. Bulunan ampute parçanın temiz koşullarla alınınp steril serumla yıkandıktan sonra serum emdirilmiş steril gazlı bez ile sarılıp su geçirmez kuru bir torbaya koyunuz. 4. Ampute güdük yarası mümkünse bolca steril serumla yıkanmalıdır. Ancak kanamayı arttırıyorsa bu işlemden vaz geçilebilir. 5. Kan kaybı miktarını bir yere not ediniz. 6. Yaranın üst tarafına lastik veya bez sarılarak uygulanan turnikeleme yöntemi en sık yapılan yanlışlardandır. Atardamarlarda kan akışı durdurulmadan toplardamarlarındaki kan akışını durduracağından bu işlem kanamayı arttırır. Ayrıca turnike genellikle bağlı bırakılarak unutulma riski taşır. Bol miktarda steril gaz bez ve bandaj ile yara sıkıca sarılmalı ve kol-bacak yüksekte tutulmalıdır. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Kopan parça steril serum emdirilmiş gazlı Su geçirmez ve kuru bir naylon bezle sarılır torbaya konulur İçi buzlu su olu olan bir kapla taşınır İçi buzlu su dolu bir torba ile de taşınabilir. Yara yukarısından ana damarlara elle 3. Ampute güdüğün bol serum ile Dolaşımı yine de düzelmemiş ve uzuv baskı yapmak da kanamayı azaltabilir. yıkanması ve tekrar baskılı kompreslerle ısınmamışsa aynı yöntemlerle soğutma Kanama yine de kontrol altına alınamazsa sarılır. işlemi uygulanmalıdır, ancak dolaşım üst tarafa takılan bir tansiyon aleti turnike 4. Kanamanın durudurulması için mevcut ise soğutma işlemi gerekmeyebilir. gibi kullanılabilir ancak süresi 1,5 saati damarların yakalanması, bağlanması ve 7. Kopan parça serum ile yıkandıktan aşmamalıdır. koterizasyonu (dağlanması) gibi işlemler sonra, serum emdirilmiş steril gazlı bez 7. Hastaya yeme ve içme yasaklanmalıdır. kesinlikle uygulanmamalıdır. veya kompres ile sarıldıktan sonra su Hiç bir şekilde sigara içirttirilmemeli ve 5. Hastanın tansiyonunu takip etmek geçirmez kuru bir torbaya atıldıktan sonra kazazedenin yanında sigara içilmemelidir. kaydı ile ağrı kesici uygulanabilir ancak buzlu suya(suyun 4 derecede sabit 8. Hastanın ilk nakli sırasında damar doğru olan kesin tedavi edilecek merkeze kalmasını sağlar) konulur. Yolda erriyen yolunun açılması, tetanoz önlemleri ve varıncaya dek ağrı kesicilerin buzlar yenileriyle takviye edilir. Ancak antibiyotikler uygulanmalıdır. verilmemesidir. (Hastanın dalgınlık kopan parçanın doğrudan buza teması ile durumunun kazadan mı verilen ilaçtan mı donmasına engel olunmalıdır. Kuru buz kaynaklandığı değerlendirilemeyecektir, bu hiçbir şekilde kullanılmamalıdır. da anestezisti güç durumda bırakabilir) 8. Replantasyon uygulamaya hazır en Yara bölgesine herhangibir lokal anestezik yakın merkez ile görüşülür. Bir merkezle uygulanmamalıdır. iletişim kazazedenin birçok merkezi 6. Kısmi amputasyonlarda (tam dolanmak sureti ile zaman kaybını kopmamış kol/bacaktan tam ayrılmamış önleyeceği gibi, hastanenin ve yaralanmalar) uzuv düzgünleştirilerek bir mikrocerrahların hazırlanması için de atel ile tesbit edilmelidir, yanlızca bu işlem fırsat vermektedir. İlk Yardım Merkezinde Uygulanacaklar 1. Yukarıda açıklanan konuların kontrolü ve eksiklerin tamamlanır. 2. Şok ile mücadele, hastaya serum ve antibiyotiklerin uygulanması, sonda takılması vb. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 uzvun dolaşımını düzeltebilir. 70 1 Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012 DOÇ. DR. MÜGE ÖZCAN ANEAH 1. KBB Kl. Şef Yrd. Obstruktif Uyku Apne Sendromu Uyku, uygun duyusal ya da başka uyaranlarla geri döndürülebilen, geçici bir bilinçsizlik halidir. Uyku sadece organizmanın dinlenmesini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda vücudu yaşama hazırlayan bir yenilenme sürecidir. Doğumdan itibaren insanların büyüme, gelişme, öğrenmesini sağlamakta olan uyku, vücudu ertesi güne sağlıklı olarak başlaması için restore eder. Normal uyku iki evreden oluşur: REM uykusu ve non-REM uykusu. REM uykusu hızlı göz hareketlerinin görüldüğü, rüya görülen uyku bölümüdür. Non REM uykusu ise, ikiye ayrılır: Yüzeysel uyku ve derin uyku. Dinlendirici uyku, non REM derin uykusudur. Uyku bozuklukları şu şekilde sınıflandırılır 1-İnsomniler 2-Uykuda solunum bozuklukları 3-Solunum bozukluğuna bağlı olmayan hipersomniler 4-Sirkadyen ritim uyku bozuklukları 5-Parasomniler 6-Uyku ile ilişkili hareket bozuklukları 7-İzole semptomlar, normal varyantlar, çözümlenmemiş konular Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 8-Diğer uyku bozuklukları geceleri nefesinin durduğunu söyler. Bu makalenin konusu olan obstruktif uyku apnesi sendromu (OUAS), uykuda solunum bozuklukları sınıfına giren bir hastalıktır. Apneler sonucunda ortaya çıkan arousallar ve uykunun bölünmesi nedeniyle, hastalarda genellikle gündüz aşırı uykululuk hali görülür. Gündüz uyuklamaları daha çok hasta istirahat halindeyken ortaya çıkar (kitap okurken, televizyon seyrederken vb). Ancak bazı hastalar yemek yerken, biriyle konuşurken ve araba sürerken de uykuya dalabilir. Bu durum daha çok ağır OUAS’ı olan hastalarda görülür ve trafik kazalarıyla sonuçlanabilir. Tanım OUAS, uyku sırasında üst solunum yolunun tekrarlayan şekilde tam (apne) veya kısmi (hipopne) olarak tıkanması ile karakterize bir hastalıktır. Bu olaylar genellikle kan oksijen saturasyonunda düşmeye neden olur ve arousal (mikro uyanıklık) ile sonuçlanır. Apne, solunumun 10 saniye veya daha fazla durmasına verilen addır. Uyku apnesi sırasında, solunum çabası olursa buna obstruktif apne, solunum çabası olmazsa santral apne, başta solunum çabası yokken sonradan solunum çabası ortaya çıkarsa, mikst apne denir. Hipopne, uyku sırasında solunum amplitüdünün %50 azalması ve kan oksijen satürasyonunda %3 veya daha fazla düşme olarak tanımlanır. Solunum olayları genellikle yüzeyel non REM uykusunda ve REM uykusunda ortaya çıkar. Apneler arasında hastada genellikle horlama vardır. Hastaların eşleri genellikle horlamadan rahatsızdır ve hastanın 72 Epidemiyoloji OUAS her iki cinste, tüm ırk, yaş ve sosyoekonomik düzey ve etnik gruplarda görülebilen bir hastalıktır ve prevalansı %1-5 arasında değişmektedir. Hastalık orta yaşlı ve kilolu erkeklerde daha sık görülmektedir. Yapılan bir çalışmada ABD’de orta yaşlı, beden kitle indeksi (BKİ) 30 civarında olan orta yaşlı erkeklerde prevalans %24 olarak bildirilmiştir. OUAS için diğer risk faktörleri boyun çevresinin erkeklerde 43 cm, kadınlarda 38 cm’den kalın olması, santral obezite, sigara ve alkol kullanımı, genetik faktörler ve hipotiroidi ve akromegali gibi eşlik eden bazı hastalıklardır. OUAS ile İlişkili Hastalıklar OUAS’ın hipertansiyon için bir risk faktörüdür. Uykudaki solunum durmaları sırasında ortaya çıkan sempatik aktivasyon, hipertansiyona zemin hazırlar. OUAS’ın koroner arter hastalığı ile de ilişkili olduğu bilinmektedir. Hastalık inme gibi çok ciddi hastalıklara da zemin hazırlar, bu nedenle tanısı ve tedavisi büyük önem taşır. Tanı Hastanın hikayesi, mümkünse eşi yanındayken alınmalıdır. En sık yakınmalar olan horlama ve uyku sırasında solunum durması hikayesi genellikle hastanın eşinden alınır, zira hastanın kendisi bu durumdan haberdar olmaz. Hastaya gündüz aşırı uyku hali olup olmadığı da sorulmalıdır. Horlama, tanıklı apne ve gündüz aşırı uykululuk halinin varlığı hekime OUAS’ı düşündürmelidir. Hikayede eşlik edebilecek hastalıklar da mutlaka sorgulanmalıdır. Eşlik eden hastalık varsa, hastanın bunlar için tedavi alıp almadığı sorulur. Muayeneye hastanın boyu, kilosu be boyun çevresi ölçülerek başlanır. BKİ hesaplanır. OUAS’a üst solunum yolundaki bir anatomik anomali yol açabileceğinden (septum deviasyonu, nazal polipozis, alerjik rinit, adenoid hipertrofisi, tonsil hipertrofisi; burun, nazofarinks ve orofarinks tümörleri, larinksle ilgili patolojiler), her hastanın ayrıntılı bir Kulak Burun Boğaz muayenesi mutlaka yapılmalıdır. Daha sonra sistemik muayeneye yapılır. saturasyonu, hastanın yatış pozisyonu, horlama ve videosunun kaydedildiği bir tanı yöntemidir. PSG, uyku laboratuarında yapılır. PSG ile yukarıda sayılan parametreler kaydedilerek hastanın uyku değerlendirmesi yapılır ve uyku sırasında solunumsal ve kardivasküler parametreleri incelenir. OUAS hastalarında genellikle yüzeyel non REM uykusu artar, derin non REM uykusu ve REM uykusu azalır. Hastada sık arousallar ortaya çıkar. Sık obstruktif veya mikst apneler veya hipopneler görülür. Uyku sırasında ortaya çıkan apne ve hipopne sayısının saat olarak uyku süresine bölünmesi ile “apne hipopne indeksi” (AHİ) bulunur. AHİ 5’ten büyükse ve hastada gündüz aşırı uykululuk hali varsa veya AHİ 15’ten büyükse gündüz aşırı uykululuk hali aranmaksızın, hastaya OUAS tanısı konur. Tanı konulduktan sonra, hastalığın şiddeti belirlenir: Hafif OUAS: AHİ: 5-15 arasındadır. Orta şiddette OUAS: AHİ: 15-30 arasındadır. Ağır OUAS: AHİ> 30’dur. Ayrıca pozisyonel OUAS’ta, hasta sadece sırtüstü yattığında apne / hipopneleri olurken, REM bağımlı OUAS’ta hastanın sadece REM uykusunda apne / hipopneleri olur. Tedavi Hastaya tanı konulduktan sonra hastalığın Polisomnografide apneler. A: Obstruktif apne; B: Santral apne; C: Mikst apne (1: Solunum kaydı; 2:Toraks solunum çabası; 3: Karın solunum çabası; 4: Horlama).leşme oranı, tur. Bu hayvan alet kullanmayı, yeni alet yapmayı becerebilmektedir. önemi ve hangi hastalıklara neden olabileceği anlatılarak, mutlaka tedavi edilmesi gerektiği söylenmelidir. Çünkü genellikle hastaları eşleri muayeneye getirmekte ve hastaların büyük çoğunluğu hasta olduklarının farkında olmamaktadır. OUAS tedavisi hastaya özeldir. Hasta için uygun tedaviyi seçerken, hastanın beklentileri, hasta ile ilgili faktörler, eşlik eden hastalıklar, OUAS’ın şiddeti ve hasta ile doktorun tercihi önemlidir. Hastalığın tedavisi planlanırken bu faktörler göz önünde bulundurulmalı ve yapılacak tedavinin kar-zarar oranı hasta ile tartışılmalıdır. OUAS tedavisinde uygulanan yöntemler şunlardır 1. Genel önlemler G Sigara ve alkolün bırakılması Polisomnografi. (EEG kanalları: C3A2, C4A1, O1A2, O2A2; Elektrookülografi kanalları: REOG, LEOG; Elektromyografi kanalları: Çene EMG, sağbacak, solbacak; Solunum: Kanül; Karın ve toraks solunum çabası: Thorax, abdomen; Elektrokardiografi: EKG; Oksijen saturasyonu: Saturasyon; Yatış pozisyonu: Pozisyon; Horlama : Mikrofon). OUAS’ın kesin tanısı tüm gece polisomnografi ile konulur. Polisomnografi (PSG), uyku sırasında elektroensefalografi, elektrookülografi, elektrokardiografi, elektromiyografi, solunum, göğüs ve karında solunum hareketleri, oksijen 73 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 verilerek, üst havayolundaki kollapsın ve dolayısı ile apnelerin önlenmesi esasına dayanır (14). PAP tedavileri daha çok ağır OUAS’lı ve eşlik eden hastalıkları olan hastalarda tercih edilmektedir. En sık kullanılan PAP cihazı, sürekli pozitif havayolu basıncı veren CPAP aletidir. Bir başka PAP cihazı ile BPAP’tır (bilevel pozitif havayolu basıncı); bu cihaz inspiryumda yüksek, ekspiryumda ise düşük bir pozitif basınç uygular. PAP tedavileri ağır OUAS’ta tercik edilen tedavilerdir. Orta OUAS’lı hastalarda da eşlik eden hastalık varsa, tedavi seçeneği olabilir. PAP tedavisindeki en önemli sorun tedaviye uyumdur. Hastaların %50’ye varan kısmı bu tedaviyi tolere edememektedir. Bu hastalara diğer tedavi yöntemleri uygulanır. Uyku laboratuarında PSG için hazırlanan hasta. G Kilo vermek Uygun yatış pozisyonu G Eşlik eden hastalıkların tedavisi 2. Cerrahi tedavi G Buruna yönelik cerrahiler G Nazofarinkse yönelik cerrahiler (adenoidektomi) G Orofarinkse yönelik cerrahiler G Hipofarinkse yönelik cerrahiler G Maksiller / mandibuler ilerletme ameliyatları G Trakeotomi 3. Pozitif havayolu basıncı (PAP) tedavileri 4. Ağız içi araç tedavisi 5. Medikal tedavi G OUAS’ı olan tüm hastalara, hastalığın şiddetinden bağımsız olarak sigara ve alkolü bırakmaları ve eğer obezlerse kilo vermeleri önerilmelidir. Eğer hastalık supin pozisyonda ortaya çıkıyorsa, hastanın sırtüstü yatmasını önleyecek bazı önlemler alınabilir. Cerrahi tedaviler, OUAS’a neden olabilecek anatomik bozukluğu olan hastalarda yapılır. Bu anomaliler Kulak Burun Boğaz muayenesi ve gerek görülürse, sefalometri, bilgisayarlı Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme ile belirlenir. Cerrahi tedavilerden septoplasti, adenoidektomi, tonsillektomi, ve yumuşak damak cerrahileri daha çok hafif / orta OUAS’ı olan hastalarda tercih edilir. Bu cerrahilerin başarıları değişkendir. Hipofarinkse yönelik cerrahiler, maksiller / mandibuler ilerletme ameliyatları ve trakeotomi ise ağır OUAS’lı hastalarda uygulanır. Çok seviyeli cerrahi olarak adlandırılan, aynı anda hem orofarinks hem hipofarinkse yönelik cerrahiler uygun hastalarda başarıyla uygulanabilir. OUAS tedavisinde en başarılı cerrahi tedavi, üst havayolunu by-pass eden trakeotomidir, ancak hastada ortaya çıkardığı morbiditeler nedeniyle sık uygulanmaz. Maksiller / mandibuler ilerletme ameliyatları da OUAS tedavisinde trakeotomiden sonra en başarılı olan operasyondur, ancak hastanın yüz şeklinde değişikliğe neden olması ve operasyonun morbiditesi nedeniyle hastalar tarafından kabul edilmesi zordur. Pozitif havayolu basıncı (PAP) tedavileri, hastaya uyku sırasında bir maske yardımıyla nazal pozitif basınçlı hava 74 Ağız içi araçlar retrolingual darlığı olan hastalarda mandibulayı öne çekerek, retrolingual havayolunu açan araçlardır. Bu konuda özelleşmiş diş hekimleri tarafından uygulanırlar. Hafif OUAS hastalarında önerilen bir tedavi yöntemidir. OUAS’ın medikal tedavisinde solunumu artıran (medroksiprogesteron, asetozolamid, teofilin, nikotin, nalokson, karbon dioksit), REM uykusunu baskılayan (protriptililn, klonidin, selektif serotonin gerialım inhibitörleri), sempatik ton ve baroreseptör aktivitesini azaltan (metoprolol, alazapril), ventilasyonu stabilize eden (sabeluzol), ve üst havayolu kaslarını selektif olarak aktive eden (striknin, paroksetin, trazodon, L-triptofan) ilaçlar kullanılmışsa, da bunların kullanımı yaygın değildir. Sonuç OUAS üst solunum yolundaki kollapsa bağlı olarak uykuda solunum durması ile karakterize bir hastalıktır. Ciddi komorbitileri nedeniyle mutlaka tedavisi gerekir ve tedavi hastaya özel olarak düzenlenir. OP. DR. AHMET UÇANER ANEAH 1. Ortopedi Kl. Şefi Hastanelerin Fizik Yapısının Hastalara, Çalışanlara Etkileri 1-) Hastalar, yakınları neler ister, neler bekler. Hastane çalışanları hizmet sunarken nasıl bir ortam isterler? Hastalar, yakınları, hastane çalışanları koşulların fiziki mekanların düzgün olması en büyük arzularıdır. 2-) Hasta ve yakınları hastane kapısından girişinden itibaren, çalışanlarından; yardımcı personelinden, hizmetlisinden, hemşirelerinden, doktorlarından kendilerine, sıkıntılarına iyi bir çözüm bulmalarını beklerler. Hastane girişinden itibaren gerek acil, gerek normal poliklinik, muayene odaları, yatarak tedavide, servis odaları girişim alanları, gerekse amelyathanelerin fiziki mekanların güzel, düzgün olması hastayı, yakınlarını ve çalışanları mutlu edecektir. 3-) Bu koşulları sağlamak için öncelikle hastaneler nerede olmalıdır? Hastaneler gürültüden uzak yerlerde, insan sağlığını olumsuz etkileyen kurumlardan ırak, ulaşımı kolay , park yeri düzgün olan , girişi çıkışı düzenli olan yerlerde olmalıdır. 4-) Hastaneye atılan ilk adımdan itibaren poliklinik hizmetleri açısından ortamın önce mekanik havalanmasının, giriş çıkışının, sedye ve tekerlekli sandalyelerin yeterli olmasının, bekleme bankolarının olması, ortamın aydınlık olması hastaya güven verir, çalışanlara ise huzur verir, germez. Polikliniklerdeki sıralama sisteminin bilgisayarlı bir ortamda olması hastaya ve yakınlarına gerekli hizmetin sunulması için bir güven ortamı oluşturacaktır. Hastaya sunulan bu hizmet, hemşiresi ile sekreteri ile doktorları insanları mutlu edecektir. Poliklinikte muayene ortamının temiz düzenli olması kayıtların bilgisayar ortamında yapılması güveni sağlayacaktır. Gerekli olan tetkiklerin, röntgenlerin, MRI, tomografilerin v.s hastanede içinde olması, ulaşımının kolay olması yorucu olmaması, çabuk olması, gerekiyorsa asansörlerin hızlı ve ulaşılabilir olması ne kadar önemlidir! Çabuk olması hastanın ve yakınlarının moralini ne kadar yüksek tutacaktır. Çalışanların ulaşabileceği, hastaların ve yakınlarının kullanabileceği tuvaletler ne kadar çok rahatlatıcı olacaktır. 75 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 seviyede olmasının moralleri ne kadar yüksek tutacağını, o moralle daha güzel bir hizmet sunacağını varın birde siz düşünün. Çalışanlara teknolojik olarak donatımı yapılan eğitim alanlarının varlığı eğiticileri ve eğitilenleri ne kadar mutlu edecektir. Çalışanların görevlerini yaparken, arada bir kahvesini –çayını içeceği bir mekanlarının olması çalışma azmini artırmayacaktır da ne yapacaktır. Hastaların çalışanların böyle bir ortamdan sonra muayenesinin bitirildiği, evine yada yatması gerektiğine karar verildiği bir ortamın sağlanmasının gönüllere ne kadar huzur verdiği yadsınamaz. Hastanın ilgili servise götürüldüğü, görevlinin temiz bir yoldan, çalışan bir asansörden yada merdivenden sakin bir odaya, lavabosu, tuvaleti, komidini olan, eşyalarını yerleştirdiği odanın içinde bir dolabı olan, ortalıkta döküntünün olmadığı bir hasta odasının olması kişilere ne kadar mutluluk verecektir. Hastayla ilgilenecek hemşirelerin asistanların, uzmanların olduğu çalışma odalarının rahat genişlikte olduğu bir ortamın olması çalışanları germeyecektir. Gerginlik olmaz ise hastaya hizmetin güzelliğini düşünmek çok hoş olacaktır herhalde. Amelyathanelerde, ulaşım için düzgün sedyeler, tekerlekli sandalye, temiz ameliyat kıyafetleri, premedikasyonu havalandırması olan odaları ile teknolojisi yüksek çalışan ameliyat masaları, lambaları ile hastaya faydalı olmak yönünden anestezi ve cerrahi ekibine ne kadar mutluluk verecektir; Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Çalışanlarımızın hastaneye gelişinde güvenilir bir araç park yeri olması, aracından inip görev yerine ulaşması onu baştan germeyecektir herhalde. varın bir de siz düşünün. Ameliyattan sonra postoperatif bakımı olan, eczane gereksinimlerinin giderildiği reanimasyon ünitelerinin olduğu çok amaçlı pozisyonlarının verilebildiği hasta sedye ve karyolaların var olması, monitörleri ile hasta başı bakım üniteleri, elektirik ünitelerinin olduğu ve de çalıştığı, lavabolarının çalıştığı bir ortamın sağlanması mutluluğu tartışılmaz olur herhalde. Hastaların veya yakınlarının acile girişindeki yönlendirmeleri ile gece aydınlatmanın, ışıklı yön tabelaları ile ulaşımın ne kadar önemli olduğunu, bir dakikanın hasta için ne kadar önemli olduğunu düşünmek iyi olacaktır herhalde. Serviste hastaların yiyeceklerinin temiz bir ofisten geçerek dağıtıldığı, servis arabalarının çalıştığı, hastaya yatağında yemek masası ile yemek hizmetinin sunulduğu bir servis ortamı ne kadar mutluluk vericidir. Ya hizmet sunanların yemeklerinin hazırlandığı, sunulduğu, sunulma şeklinin hijyenik tepsilerle olduğu, bulaşıklarının toplandığı temizlendiği makinaların olduğu bir ortam, çalışma azmini ne kadar artıracaktır. Yemekhanelerin, çalışan personelin (yardımcı hizmetlisinden hemşiresinden doktorundan ) sandalyesi masasından örtüsünden ışıklandırmasından havalanmasından temizliğin çok yüksek Acile giren karşılama araçlarının yeterli alanın olduğu, ilgili kişilerin tartışmadan hizmet sunduğunu bir de siz düşünün. Acilin içinde gereken her bölümde yardımcı personeli olan, asansörü çalışan, sedyesi tekerlekli sandalyeleri olan, ilk bakımının yapıldığı odaları, muayene edildiği alanları olan, tedavinin planlandığı acilin içinde başka yere gitmeden tetkiklerin yapıldığı, grafilerin çekildiği, tanı konduğu ilgili servise veya gözleme gönderildiğini düşündüğümüzde çok kaliteli bir hizmet için ilk adımın atılması çok yerinde bir husustur. Böyle tam tekmil bir ortamda hizmet verenler, mutlu güler yüzlü olurlar. Hizmet alanlar rahat ederler. Mutlu huzurlu nice güzel ortamlara. 76 S. A. AZİZOĞLU Atatürk'ten günümüze Afganistan'a sağlık yardımı KABİL TÜRK ASKER HASTANESİ Afganistan'da Emanullah Han döneminde modern bir cumhuriyet kurulması düşüncesi oluştuğu tarihlerde Türkiye Cumhuriyeti'nin de ilk temelleri atılıyordu. Atatürk, halkıyla birlikte kurtuluş savaşı verdiği yıllarda doğudan, Afganlardan gelen yardım isteğine kulaklarını tıkamadı. Ankara Garı'na inip de “eli yüzü düzgün görünenlerin, okuma yazma bilenlerin” anında devlet memuriyetine atıldığı yıllarda Atatürk, Afganistan'a yardım amacıyla içinde mühendis, doktor ve diğer teknik elemanların bulunduğu bir heyet gönderiyor. Bu heyetin oradaki çalışmaları, yaptıkları ve bıraktıkları eserler günümüze kadar ulaşmış. Nasıl mı? Şöyle: Taciklerle, Peştunlarla, Özbeklerle, Türkmenlerle, yani “karanlıkların başkenti” Kabil'de yaşayan kimle konuşursanız bunu görebilirsiniz. Afgan halkı o kadar çok şeyden yoksun ki... Ve bunun sonucu olarak da eğitimsiz. Ama Türkiye'nin, Türklerin kendilerine geçmişte yaptığı yardımları unutmayanlar da var. Afganistan'da üç gece iki gün kaldık. Sokakta “ben Türküm” dediğinizde gözleri parlayan insanların arasından “Atatürk” diyenlere tanık olduk. Kabil'in dışındaki bir Tacik köyüne konuk olduk, bize, “Türklere”, gösterilen ilgiden Belçikalılar, Kanadalılar neredeyse rahatsız oluyorlar. Afganistan, bulaşıcı hastalıklara karşı pratik önlemleriyle bilinen Türk Silahlı Kuvvetleri'ni bile çaresiz bırakmış görünüyor. Kışla'daki duşun lavabosunun üzerinde “dikkat dişlerinizi fırçalamayın su bakterilidir” yazısı duruyor. 77 Ancak Mehmetçiğin de yapacak fazla bir şeyinin olmadığını Kabil'in içine yönelince çok net bir şekilde anlıyorsunuz. Önce ülkede su kaynaklarının çok büyük bir bölümü kirlenmiş, bunu öğreniyorsunuz. Öyle ki, Amerikalılar duş sularını bile dışarıdan getiriyorlar. Temiz su için ileri bir arıtma sisteminin kurulması gerekiyor, böyle bir sistemin bu ülkede çalıştırılma şansı, bu konuda teknik bilgimiz yok ama çok zor geldi bize... Hijyenin bu boyutta olduğu Afganistan'da sağlık sorunu tarif edilemeyecek boyutlarda. Şöyle özetleyebiliriz, ülkede tam donanımlı hastane yok. Evet özeti bu kadar hastalanırsanız ölümle karşı karşıyasınız. Ama bu tehlike, anlamı olan insanlar için geçerli. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 Doktor yok, hastane yok, ilaç yok. Bu ülkeye gitmeden önce birisi bize durumu bu şekilde anlatsaydı, algılamakta güçlük çekeceğimizi de kabul edelim... Ülkede örgütlü bir yapılanma olmadığı için ne tür hastalıkların görüldüğü, sıklığı gibi bilgiler elde etmek imkansız. Yalnızca dışarıdan bu ülkeye gidip hasta olanlara ilişkin bilgiler mevcut. Biz Afganistan'daki Türklerden elde ettiğimiz bilgileri aktaralım. Mehmetçik, zamanla Afganistan şartlarına uyum sağlamış. Ancak arada uyum sağlamakta güçlük çekenler de çıkıyor. Türk Büyükelçiliğinde çalışan bir polisin barsak enfeksiyonu kaptığı ve uçakla Türkiye'ye getirilmek zorunda kalındığı bilgilerini aldık. Ancak Mehmetçiğin “oryantasyonu” tam. Kabil'e Türkiye'den giden gazetecileri Tacik köyüne götüren asker, subay ve astsubaylar, ikram edilenlerin tadına bakmakta, bizleri de teşvik etmekte sakınca görmediler. Yiyeceklerin tadına bakan gazetecilerin bazılarında ufak tefek rahatsızlıklar görüldü ama askerlerimize hiçbir şey olmadı. Yani tam uyum sağlanmış… Her an mikrop kapılabilecek bir ortamda Mehmetçiğin yararlanabileceği sağlık hizmetlerinde bir sorun yok. Bütün kışlalarda askeri doktor bulunduğu gibi, acil durumlar için de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin her türlü olanağı devreye giriyor. Ancak bir nokta dikkati çekiyor. Doğan Kışlası’ndaki Hastane… Burası Mehmetçiğin ihtiyaçlarının yanı sıra Afgan halkına da hizmet veriyor. Günde ortalama 200 Afganlı burada muayene oluyor. Öyle ki Kabil’de halka açık hastane diyebileceğiniz tek yer burası. Doğan Kışlası’na vardığımızda manzara çok ilgi çekiciydi. Hastanenin hemşireleri adeta Afganlılar için “beyaz melek” gibi görünüyordur herhalde. Hasta burkalı kadınlar, yaşlı Afganlar Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 78 sırada muayene olmak için bekliyorlar. Ancak ayakta değiller ve oturarak sıralarını bekliyorlar. Alnına dokunduğumuzda ateşinin olduğu hemen anlaşılan çocuk ablasının kucağında muayene olmayı bekliyor. İnsan o küçücük çocuğu o koşullarda görünce, bir de anne baba olunca tanrıya şükrediyor açıkçası. İnsanların kendilerini daha kötü koşullarla kıyaslaması akıllıca değil, ancak sahip olduklarının farkına varması açısından da önemli herhalde. Ülkesini her fırsatta eleştiren, var olanı beğenmeyen hastanelerdeki karmaşadan şikayet edenlere Kabil’e günübirlik tur düzenlemek yararlı olabilir. Mehmetçik Doğan Kışlası’nda her şeyi düşünmüş. Afganistan’da konuşulan bütün dilleri, üstüne Türkçeyi de bilen tercümanlar var. Bunlar hastaların muayenesine yardımcı oluyorlar. Afganistan’daki muhafazakarlığı anlatmaya gerek yok. Bu ortamda kadınların erkek doktorlara muayene olmaları da bir hayli zor. Ancak Doğan Kışlası’ndaki hekimleri büyük bölümü kadın. Kadınlar hem kadınları hem erkekleri muayene edebiliyorlar. Hekimlerin kadın olması olağanüstü bir avantaj sağlıyor. Ve adeta Kabil’deki Afgan kadınların gidebileceği tek hastane Türk birliğindeki hastane özelliğini kazanıyor. muayene etmeleri ne kadar mümkün olur, kendi güvenlikleri açısından durum nasıl olur, açıkçası bilinmez. Ama Türk askeri hekimleri Kabil’de karınca kararınca önemli işler yapıyorlar. Afganlılar, yaşlı, kadın, çocuk muayene edilip tetkikleri yapıldıktan sonra mevcut olanaklara göre ilaçları da anında sağlanıyor. İlaçların üzerindeki kullanma bilgileri Latin ve Arap harfleriyle yazılmış durumda. Kışlaya muayeneye gelenler işleri bitince isterlerse Mehmetçikle aynı karavanadan yemeklerini de yiyip evlerine dönebiliyorlar. Kabil’de görevli komutanlar, halka sağlık hizmeti verilmesini çok önemsiyorlar. Komutanlardan birisi, “Bu bizim için çok önemli, her gün ortalama 200 kişi sağlık hizmeti alıyor. Bizim burada bulunma niyetimizin açık göstergesi. Halk da bundan memnun” değerlendirmesini yapıyor. Mehmetçiğin Afganistan’da yaptığı birçok iş var. Cami yapıyor, okul yapıyor, her türlü kurs açıyor, fabrika olarak adlandırılabilecek tek yeri, Türk-Afgan Dostluk Dikimevi’nin işletilmesine büyük katkı veriyor, askeri lise kuruyor, askerlik eğitimi veriyor. Ancak Kabil’deki halka açık hastane kelimenin tam anlamıyla “can kurtarıyor”. Yapılanları görünce Atatürk tarafından gönderilenler tarafından kurulan hastaneyi sorduk. Atatürk Çocuk Hastanesi… Hastane halen faal durumda çalışıyormuş. Öyle ki çalışmalarına hiç ara vermemiş. Rus işgalinde de, sonrasında da, Taliban döneminde de, günümüzde de… Türk halkının dost, kardeş Afgan halkına imkanları ölçüsünde sunmaya çalıştığı sağlık hizmetlerini düşünce 1900’lerin başından günümüze durum şöyle özetlenebilir: Geçtiğimiz yüzyılın başlarında bu ülkedeki ilk hastanelerden birinin kurulmasına vesile olmuşuz. Şimdi ise halka açık, halkın muayene olabileceği tek hastaneyi halkın hizmetine sunmuşuz. Bu ülkede askeri bulunan ülkelerin halka bu düzeyde sağlık hizmeti sağlamaları söz konusu bile olamıyor. Amerikalıların daha iyi olanakları var tabii. Ancak, sokaklarda gezen Amerikan araçları halkla ve diğer araçlarla aralarına önde 50 metre arkada 50 metre mesafe koyuyorlar. Bu mesafeyi ihlal edene ateş açıyorlar. Biz gitmeden önce bu mesafeyi ihlal ettiği gerekçesiyle bir imamın öldürüldüğü bilgisini aldık. Durum böyleyken Amerikalı hekimlerin halkı 79 Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 YASİN YARDIMCI EBU BEKİR MUHAMMED BİN ZEKERİYA RAZİ Ortak konusu insan ve yaşam olan tıp ve felsefe ile ilgili çok şey yazılmış ve okunmuştur. İlkçağlardan başlayan Tıp ve Felsefe birlikteliği ilk filozofların hekim, hâkim, din adamı olmaları ile devam etmiş, zamanla bilimlerin anası olan felsefenin gelişip kendi içinde kendi disiplinlerini de oluşturması sonucu tıp ile yollarının ayrılır gibi olduğu fikri oluşmuştur. Oysa ortak alanları insan olan Tıp ve Felsefe insanlık durduğu sürece hep birlikte, hep insan için var olacaklardır. Bundan yola çıkarak hazırladığımız dizide tıp tarihinin önemli isimlerine yer vermeye gayret edeceğiz. EBU BEKİR MUHAMMED BİN ZEKERİYA RAZİ Asıl adı Muhammed bin Zekeriya olan Ebu Bekir el Razi Rey kentinde İS 864 yılında doğmuş ve yine aynı kentte İ.S. 925 yılında ölmüştür. Fizik, felsefe, tıp, kimya alanlarında eserler vermiştir. Türk ve Acem olduğu konusunda tartışmalar olan Ebu Bekir el Razi, doğduğu şehir olan Rey'de felsefe, matematik, doğa bilimleri ve astronomi eğitimi yaptıktan sonra Bağdat ve başka İslam şehirlerinde öğrenimini tamamladı. Daha sonradan da Tıp öğrenimi gördü. Rey ve Bağdat hastanelerinde başhekim olarak çalışan Razi'nin eserlerinin hemen hemen hepsi Latinceye çevrilmiştir. Tıp alanında yazdığı el-Havi adlı ansiklopedi 17. yüzyıla kadar en önemli başvuru kaynağı olmuştur. İlk göz ameliyatı, sülfürik asitin keşfi, alkol ve tıpta kullanımı (Antisepsi'nin keşfi), suçiçeği ve kızamığın ilmi esaslarla birbirinden ayrılması, modern kimya ile kimya mühendisliğinin arasındaki geçişin kurulması, allerjik astım üzerine yazılan ilk makale gibi birçok çalışmayla tanınır. Ebu Bekir el Razi'nin önemi İslam dünyası içinde ilk defa doğa felsefesini savunan kişi olmasıdır. İS 750 yılından sonra Türk ve Pers kültürlerinin katılmasıyla kozmopolit bir hal alan İslam her alanda ilerleme kaydetmeye başlanmıştır. Bu dönemde birçok İslam şehrinde büyük kütüphaneler kurulmuştur. Bunlar aynı zamanda araştırma merkezleriydi. Antik çağa ait birçok kitabın çevirileri yapılmıştır. Antik çağda Thales'le başlayıp gelişen doğa felsefesinin İskenderiye kütüphanesinin yakılmasıyla kesintiye uğramasından sonra İslam uygarlığı içinde tekrar doğuşu Ebu Bekir el Razi ile olmuştur. Bunun yanı sıra Aristoteles ve idealizm felsefesinin takipçisi 80 Farabi'yi ve idealizm ve doğa felsefesini birleştirmeye çalışan İbni Sina'yı önemli isimler arasında sayabiliriz. Ebu Bekir el Razi İslam içindeki önemli akımlarla çatışmaya girmiş ve İslam uygarlığı içinde Thales benzeri bir gelenek kuramamıştır. Daha sonraları Moğol istilası ve Haçlı seferlerinin sonucu olarak bu gelişme durmuştur. Bilhassa Moğol istilası bu elde edilen gelişmelere büyük darbe vurmuştur. Sadece Sivas kütüphanesinin yakılmasında 250.000 kitap yok olmuştur. Bu dönemde İslam uygarlığının en önemli başarısı Budistlerden aldıkları rakamlarla antik dönem eserlerden elde ettikleri geometriyi sentezleyerek analitik geometri ve cebiri geliştirmeleridir. İspanya'daki Endülüs uygarlığı aracılığıyla bilhassa İbni Rüşd ve diğer bilim adamlarının eserlerinin Latinceye çevrilmesi Bertrand Russell'ın deyimiyle Avrupa uygarlığının doğuşu olmuştur. Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010 1 Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012 1 Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012