Rio De Janeiro - OsmanAtasoy.org
Transkript
Rio De Janeiro - OsmanAtasoy.org
UZAKLAR II UZAKLARII Dünyanın ucuna yolculuk... Osman Atasoy www.osmanatasoy.org Dünyanın en büyük plajlarından biri olan Copacabana, her gün binlerce kişiyi ağırlıyor. Rio De Janeiro Frio Burnu’nu bordalarken Sibel havuzluktan sesleniyor. “Osman, hava birden soğudu…” Nasıl olur, iki saat önce güvertede terliyordum… 182 EKİM 2010 EKİM 2010 183 UZAKLAR II K amaradan yukarı çıkıyorum. Etraf zifiri karanlık… Uzaklar II hafif bir rüzgârla Brezilya sahillerinin açığından güneye doğru iniyor. Saat gece yarısını çoktan geçmiş olmalı. Sibel montuna sıkı sıkı sarılmış vardiyasının bitmesini bekliyor. İki saat öncesine göre hava sıcaklığında belirgin bir azalma var. Dün okuduğumuz kılavuz kitapta bu yöreye özgü bir fenomenden bahsediliyordu. Antarktika’dan gelen dip akıntısının bir kolu Cabo Frio civarında su yüzüne çıkıyormuş. Bu yüzden civarda hava çok soğuk oluyormuş. Demek ki bahsedilen bölgenin içinden geçiyoruz. Burnu bordalıktan sonra batıya dönüyoruz. Güneye doğru inen Brezilya anakarası bu noktadan itibaren 250 mil içeri giriyor. Bir saat sonra hava sıcaklığı yeniden normale dönüyor. Artık Rio de Janeiro’ya giden gemilerin yolu üzerindeyiz. Gece boyunca etrafımızdan dev yolcu gemilerinin, şileplerin, balıkçı teknelerinin, yedek çeken römorkörlerin ışıkları eksik olmuyor. Bir yelkenli tekne aksi istikamete doğru yanımızdan geçiyor. Beyaz üstünde kırmızı fener gösteren trollerin, bacasından alev püskürten petrol platformlarının açığından geçiyoruz. COPACABANA Gün doğarken Pai ve Mae adacıklarının açığına varıyoruz. İleriye doğru baktığımızda Rio de Janeiro’nun siluetini görüyoruz. Sabah pusunun altında belli belirsiz seçilen yüksek tepeler biz yaklaştıkça berraklaşıyor. Doğrudan limana girmek yerine körfezin ağzındaki Copacabana Plajı’na doğru yol veriyoruz. Kulüpteki denizcilerden bu kısa süreli fırtınalarda rüzgârın 50 knot’ın üzerine çıktığını, içinde çakan dikey şimşeklerden dolayı adına ‘mavi kravatlı adam’, “Akaju” dendiğini öğreniyoruz. Plajın önüne varınca yelkenleri indirip tekneyi durduruyoruz. Baş üstüne yürüyorum. Okyanus soluğanları Uzaklar II’yi iki yana doğru sallarken çarmıh tellerine tutunup sahile bakıyorum. Önümüzde beyaz kumlu upuzun bir plaj uzanıyor. Kumların üzeri sabahın erken saatleri olmasına rağmen denize giren, güneşlenen, top oynayan kadın, erkek her yaştan insanla dolu… Plaja çakılı rengârenk güneş şemsiyelerinin arkasında yüksek ağaçlarla çevrili bir kordon, onun arkasında da birbirine bitişik beyaz apartmanların oluşturduğu bir bina duvarı yer alıyor. Daha ilerdeyse deve hörgücüne benzeyen yuvarlak zirveli tepeler göz alabildiğine uzanıyor. Yıllardır hayalini kurduğum, şiirsel adları bile beni heyecanlandıran, Ipanema, Copacabana sahillerine nihayet kendi teknemle geldim. Hayallerime uymayan tek şey altımızdaki çamurlu su kıvamındaki deniz… Ağaç dalları, yapraklar, plastik bardaklar, alüminyum içecek kutuları, kullanılmış prezervatifler ve daha bir sürü ıvır zıvırın, çöpün içinde ve üzerinde yüzdüğü kahverengi su düşlediğim okyanus şehri tanımıyla pek bağdaşmıyor. Ne yapalım, varsın o kadar kusur da olsun! MAVİ KRAVATLI ADAM Etrafındaki tepelere ve düzlüklere Rio de Janeiro’nun kurulu olduğu Guanabara Körfezi’ne girip doğuya doğru yolumuza devam ediyoruz. Benim karaya vurmuş bir balinaya, Sibel’in ise denizaltıya benzettiği kayalık bir adacığı iskelede bırakıp demirleyeceğimiz Juruyuba Koyu’na giriyoruz. Hilal biçimindeki koyun güneyindeki Clube Naval Charitas adlı yat kulübünün açığına demirlerken şehrin arkasındaki tepelerin üzerinde kara bulutlar birikmeye başlıyor. Akşama kalmadan şimşekli bir bora hışımla üzerimize bindiriyor. Neyse ki uzun sürmüyor. Yarım saat geçmeden ortalık gene süt liman oluyor. Daha sonra kulüpteki denizcilerden bu kısa süreli fırtınalarda rüzgârın 50 knot’ın üzerine çıktığını, içinde çakan dikey şimşeklerden dolayı adına ‘mavi kravatlı adam’, “Akaju” dendiğini öğreniyoruz. Kulübün iskelesine bağlı tekneler arasındaki 12 metrelik, Samba adlı bir yelkenli dikkatimizi çekiyor. Gözümüze donanımıyla, sac gövdesiyle diğerlerinden farklı görünüyor. Sahipleriyle tanışınca yanılmadığımızı anlıyoruz. Susy ve Renato çifti yıllar önce çıktıkları dünya seyahatinde Türkiye’ye de uğramışlar. Güney sahillerimizde üç ay geçirmişler. Kahvelerimizi içerken Susy anlatıyor: “Ülkenizde gördüğümüz ilgiyi hâlâ unutamıyoruz. Siz buraya gelen ilk Türk teknesisiniz. Şimdi sıra bizde…” Kaldığımız sürece her türlü işimizle ilgileniyor, arabalarıyla pazardan, nalburdan aldığımız eşyaları tekneye taşımamıza yardım ediyorlar. Osman Atasoy Uzaklar II’den ufuktaki Rio de Janeiro sahillerine bakıyor. 184 EKİM 2010 UZAKLAR II Rio de Janeiro’ya tepeden bakan Sugar Loaf seyir tepesinden bir kare. BÜROKRASİ Diğer Güney Amerika ülkelerinde olduğu gibi Brezilya’da da görevliler bürokrasiye düşkün. Giriş işlemlerini yapmak için gümrük, liman kaptanlığı, sağlık ve karantina başkanlığı, pasaport polisi gibi resmi dairelere gitmek gerekiyor. Bu daireler genellikle birbirinden uzak yerlerde oluyor. Bazen otobüse binip şehrin bir ucundan diğer ucuna gitmemiz gerekiyor. Kimi zaman sabah başladığımız formaliteler akşam daireler kapanmadan zar zor tamamlanıyor. Rio’nun bunaltıcı havası ikimizi de çok rahatsız ediyor. Nemli ortamda sıcağı daha fazla hissediyoruz. En küçük bir işi yaparken bile sucuk gibi terliyoruz. Teknenin üzerinde kıçtan başa kadar yürüsek dahi yoruluyoruz. Devamlı halsizlik çekiyoruz. Kıpırdamaya bile enerjimiz yok, ama bir sürü işi halletmek zorundayız. SICAKTAN KAÇIŞ Brezilya’ya girişimizi daha önce Salvador Bahia’da yaptırmıştık. Ancak bu yeterli olmuyormuş. Aynı işlemleri burada da yaptırmamız gerekiyormuş. Koltuğumuzun altında evrak çantası yollara düşüyoruz. Sokaklarda herkes üzerinde bir şort, atlet dolaşıyor. Ayaklarında parmak arası tokyolar… Ancak resmi dairelere bu kıyafetle girilmiyor. Kadınların şortla 186 EKİM 2010 Botofago Koyu, Rio’nun tarihi ve turistik merkezinin tam ortası. Bir yanımızda teleferikle çıkılan Sugar Loaf adlı seyir tepesi, diğer tarafta tüm kenti kucaklayan İsa heykeliyle Corcovado Dağı. Daha önce Türkiye’ye gelen Brezilyalı denizciler Susy ve Renato. girmesine göz yumuluyor, fakat erkeklerin mutlaka pantolon giymesi gerekiyor. Bense sıcak havada pantolonla dolaşamıyorum. Neyse ki bu duruma bir çare bulmayı başarıyoruz. İstendiğinde şort olan bir pantolonum var. Diz kapağının üzerindeki fermuarı açınca şort haline dönüşüyor. Tekneden çıkarken pantolon paçalarını çıkarıp çantaya koyuyoruz. Yola şortla devam ediyorum. Resmi dairenin kapısında duruyoruz. Sibel eğilip paçalarımı fermuarlıyor. Pantolon olan şortumla içeri girip işlemleri hallediyoruz. Çıkışta kapıda gene duruyoruz. Sibel bu kez paçaları söküyor, pantolon tekrar şort oluyor. Her resmi dairenin girişinde ve çıkışında aynı işlemi tekrarlıyoruz. Gelip geçenlerin bazıları şaşkın bakışlarla ne yaptığımızı anlamaya çalışıyorlar. Bu bakışlar biraz rahatsız ediyor. Ancak şehirde dolaşırken rahat ediyoruz. RİO’NUN KALBİ Kanarya Adaları’ndan beri marinaya girmemiştik. Demir alıp kulübün iskelesinde birkaç gün geçiriyoruz. Tatlı suyu bulunca Sibel birikmiş çamaşırlardan yastık ve minder kılıflarına kadar teknedeki yıkanabilir tüm malzemeyi bol sabunlu sularla yıkıyor. İşimiz bitince kulüpten ayrılıp 3.5 mil batıdaki Botofago koyuna demirliyoruz. Burası Rio’nun tarihi ve turistik merkezinin tam ortası. Şehrin kalbi… Bir yanımızda teleferikle çıkılan Sugar Loaf adlı seyir tepesi, UZAKLAR II Kentin her yerinde bulunan spor salonları sayesinde plajlar ve sokaklar üçgen vücutlu erkeklerle dolu. Rio’nun simgesi İsa heykeli, kollarını açmış şehri izliyor. Yanımızdaki Mest adlı, karabatakların mesken tuttuğu yelkenliye uzun zamandır kimsenin uğramadığı anlaşılıyordu. Gurcataya tüneyen kuşların bıraktığı dışkılar güverteyi beyaza boyamıştı. diğer tarafta Corcovado Dağı. Hz. İsa’nın dev bir heykeli Rio’nun, hatta neredeyse tüm Brezilya’nın simgesi haline gelmiş olan Corcovado’nun zirvesinde kollarını iki yana açmış, altındaki şehri ve günahkâr kullarını izliyor. Yanımızdaki Mest adlı, karabatakların mesken tuttuğu yelkenliye uzun zamandır kimsenin uğramadığı anlaşılıyordu. Gurcatalara tüneyen kuşların bıraktığı dışkılar güverteyi boydan boya beyaza boyamış. Baş bodoslamanın kenarında yeşil yapraklı, ince Ipanema’daki kordon boyunda yürüyüş yapan Brezilyalılar. 188 EKİM 2010 dallı bir bitkinin büyüdüğünü görünce çok şaşırıyoruz. Ancak daha sonra üzerinde rüzgârın taşıdığı tohumlardan dallar yeşermiş, çiçekler açmış başka tekneler de görüyoruz. Yağmurun eksik olmadığı Rio’da tabiat o kadar zengin ki, bitkilerin gelişmesi neredeyse gözle izlenebiliyor. Sadece sahiplerinin uzun zamandır uğramadığı tekneler değil, denizin ortasındaki yoz kayalıklar bile kısa sürede yeşeriyor. Dallarından sarmaşıklar sarkan dev ağaçlarla dolu şehrin sokaklarında dolaşırken buradaki belediye görevlilerinin şehri yeşillendirmek gibi işlerle uğraşmak yerine, cangılın şehre daha fazla yayılmasını önlemeye çalıştıklarını düşünüyoruz. PLAJ KÜLTÜRÜ İklimin her daim ılıman olması plaj kültürünü şehir hayatının önemli bir parçası haline getirmiş. Bir sürü insan sabahtan akşama kadar zamanın önemli bir kısmını plajlarda geçiriyor. Kumsalda güneşlenen tangalı sinyoritaların arasında Hint horozu gibi kabararak dolaşan erkeklerin neredeyse tamamı üçgen vücutlu. Bizim gibi göbeklilere pek rastlanmıyor. Bu adamların hepsi doğuştan böyle olamaz. Şehri dolaşırken cevabını buluyoruz. Vücut geliştirme salonları… Kordon boyundan ara sokaklara kadar her köşe başında karşımıza çıkan vücut geliştirme salonları plaj kültürüne lojistik destek sağlayan önemli bir sektör olmuş. Plaj erkekleri burada üretiliyor! MBY
Benzer belgeler
Her köşe başında karşımıza bir başka buzul
oturduğumuzu görüyoruz. Demirlerken fark etmemişiz, koyun içi sahile doğru aniden sığlaşıyormuş. Teknenin başı derin suda olmasına rağmen kıçı kuma saplanmış. Gel-git tablosuna göre sular iki saat ...
DetaylıEski bir cezaevi kolonisi olan Anchieta`da
Kaşıdıkça kaşınıyor, insan kendine engel olamıyor. Kaşıması da acayip zevkli! Özellikle bir bez parçası veya saç fırçasıyla çok güzel kaşınıyor. Bir müddet sonra orası yara oluyor. Enfeksiyon kapma...
Detaylı