Kamāl Al-Dīn Husayn Al-Khorezmī and His Unfinished Persian
Transkript
Kamāl Al-Dīn Husayn Al-Khorezmī and His Unfinished Persian
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 KEMÂLEDDÎN HÜSEYİN HAREZMÎ VE YARIM KALMIŞ FARSÇA MESNEVÎ ŞERHİ Kamāl Al-Dīn Husayn Al-Khorezmī and Hıs Unfınıshed Persıan Masnavī Commentary Süleyman GÖKBULUT∗ ÖZET: Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (ö. 672/1273)’nin Mesnevî adlı Farsça eserinin çeşitli dillerde yapılmış pek çok şerhi bulunmaktadır. Bunların bir kısmı yarım bazıları da tam şerhlerdir. Mevlânâ’nın mesajının diğer kültür ve coğrafyalara ulaşmasında söz konusu şerhlerin önemli bir rol oynadığı inkâr edilemez. Bu makalede, hicri IX., milâdî XV. asrın ilk yarısında yaşamış Kübrevî meşâyihinden Kemâleddîn Hüseyin Harezmî (ö. 839/1435-36) tarafından yazılan Cevâhiru’l-Esrâr ve Zevâhiru’l-Envâr adlı Farsça şerh ele alınacaktır. Timurlular devrinin önemli sûfîlerinden biri olan Harezmî’yi bu şerhi yazmaya sevk eden iki sebep vardır: Birincisi, şârihin çocukluk çağlarından beri Mevlânâ’ya olan sevgisidir. Diğeri ise Gıyâsüddîn Ebu’l-Feth Şah Melik Bahâdır (ö. 829/1425-26)’ın oğlu Harzemşâh-ı A’zam Nâsıruddîn Ebu’lMenâkıb Şehzâde İbrahim Sultan (ö. ?)’ın ondan bir Mesnevî şerhi yazmasını istemesidir. Cevâhiru’l-Esrâr, İran kültür muhitinde yapılmış ilk kapsamlı Mesnevî şerhi olarak kabul edilebilir. Fakat Harezmî ömrü vefâ etmediği için Mesnevî’nin sadece ilk üç cildini açıklayabilmiştir. Harezmî’nin şerhindeki hâkim bakış açısı Şeyh-i Ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arabî (ö. 638/1240) ve Sadreddîn Konevî (ö. 673/1274) ve Dâvûd el-Kayserî (ö. 751/1350) gibi takipçilerinin ――――――――― ∗ Yrd. Doç. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi. 37 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği görüşleridir. Bu yönüyle o, Ekberî geleneğin etkisi altındadır. Burada öncelikle şârih hakkında bilgi verilip, daha sonra onun Mevlânâ ve eseri ile ilgili düşüncelerine, niçin böyle bir şerh kaleme aldığına ve nihâyet şerhin içeriğine ve şerhte takip edilen usûle ilişkin bazı konulara değinilecektir. ANAHTAR KELİMELER: Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevî, Kemâleddîn Hüseyin Harezmî, Cevâhiru’l-Esrâr ve Zevâhiru’l-Envâr. ABSTRACT: There are many commentaries on Masnavī of Mawlānā Jalāl al-Dīn alRūmī (d. 672/1273) in various languages. Some of them are incomplete and others are complete. It can not be denied that these commentaries play an important role in achieving of Mawlānā’s message to other cultures and geographies. In this article, the Persian commentary named as Cavāhir al-Asrār u Zavāhir al-Anvār written by Kubrawī Sheikh Kamāl al-Dīn Husayn alKhorezmī who lived in the first half of the IX/XV. century will be discussed. There are two reasons that prompted al-Khorezmī, one of the major sufis of Timurid State, to write this commentary: First, commentator’s love of Mawlānā since childhood. The other is the wish of Gıyās al-Dīn Abu al-Fath Shah Malik Bahādır (d. 829/1425-26)’s son Khorezmshah al-A’zam Nāsır alDīn Abu al-Manākıb Shahzāde İbrāhīm Sultān (d. ?). Cavāhir al-Asrār can be considered as the first comprehensive commentary on Masnavī in Iranian cultural environment. However, due to the death of al-Khorezmī, only the first three volumes of Masnavī could be explained. The dominant perspective in the commentary of Khorezmī is the opinions of Sheikh Akbar Muhyiddīn Ibn al-Arabī (d. 638/1240) and his followers like Sadr al-Dīn Konevī (d. 673/1274) and Dāvūd al-Kaysarī (d. 751/1350). Here firstly it will be given an information about the commentator; later, some of the issues related to his ideas about Mawlānā and Masnavī and why he wrote such a book and finally the content of commentary and the procedure followed in this commentary will be dealt with. KEY WORDS: Mawlānā Jalāl al-Dīn al-Rūmī, Masnavī, Kamāl al-Dīn Husayn al-Khorezmī, Cavāhir al-Asrār u Zavāhir al-Anvār. I. GİRİŞ Tasavvuf tarihinde çokça okunan, anlaşılmaya çalışılan ve üzerine şerhler yazılan özellikle iki büyük eserden söz edilebilir. Bunlardan birincisi Muhyiddîn İbnü’l-Arabî (ö. 638/1240)’nin Fusûsü’l-Hikem’i, diğeri Mevlânâ 38 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 Celâleddîn Rûmî (ö. 672/1273)’nin Mesnevî’sidir.1 İlki Arapça nesir, ikincisi Farsça şiir tarzında kaleme alınan bu eserlerin ikisi de tasavvufî düşünceyi farklı üsluplarla ele almakla birlikte esasında aynı hakîkatlerden bahsetmektedirler. Bu iki kitabın ortak bir yönü de, derinlemesine bir tasavvufî tecrübe ve bilgiye sahip olmadan anlaşılmalarının zorluğudur. Bundan dolayı hem Fusûs hem de Mesnevî üzerine çeşitli asırlarda, Türk, İran ve Hint topraklarında, Türkçe, Farsça, Arapça ve Urduca gibi farklı dillerde şerhler telif edilmiştir. Bu şerhlere artık Batı dillerinde yapılanları da eklememiz gerekmektedir. Burada öncelikle Kemâleddîn Hüseyin Harezmî’nin hayatı ve eserleri hakkında kısa bir bilgi verip, onun Mevlânâ ve Mesnevî ile ilgili düşüncelerine, Cevâhiru’l-Esrâr ve Zevâhiru’l-Envâr’ı telif sebebine ve nihâyet şerhin içeriğine ilişkin bazı konulara değinmeye çalışacağız. II. MESNEVÎ ŞÂRİHİ KEMÂLEDDÎN HÜSEYİN HAREZMÎ Cevâhiru’l-Esrâr ve Zevâhiru’l-Envâr adlı Mesnevî şerhinin sahibi olan Kemâleddîn Hüseyin b. Hasan el-Harezmî (ö. 839/1435-36), Kübreviyye tarîkatı meşâhiyinden Hâce Ebu’l-Vefâ (ö. 835/1432)’nın hem zâhirî ilimlerde öğrencisi hem de halifesidir.2 Aynı zamanda o, Kübreviyye’nin Baba Kemâl Cendî (ö. 672/1273) kolunun da Harezm’deki son şeyhidir.3 Timurlular Devleti (771/1370-913/1507) zamanında yaşayan Harezmî, yazdığı bir gazelde tenzih anlayışına aykırı ifadeler kullandığı gerekçesiyle Herat Hanefîleri tarafından tekfîr edilmiştir. Bu gazelin matla’ beyti şöyledir: “Ey Allah’ım! Bütün âlemde bâtın olan da zâhir olan da sensin. Âşığın gönül derdi de sensin, onun asıl dermânı da sensin.” ――――――――― 1 2 3 Mesnevî ve şerhleri hakkında bkz. İsa Çelik, “Mevlânâ’nın Mesnevî’sinin Tercüme ve Şerhleri”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Erzurum, 2002, Sayı: 19, s. 71-93; İsa Çelik, “Mesnevî-i Manevî”, Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 14, Ocak-Haziran 2005, s. 661-696. Kaynakların anlatımına göre Ebu’l-Vefâ, evliyânın büyüklerinden, zâhirî ve bâtınî ilimlerde behre sâhibi bir sûfî idi. Huy ve ahlâkının güzelliğinden dolayı Harezm halkı onu meleğe benzetiyor ve “pîr-i ferişte” diye isimlendiriyordu. İlm-i edvâr ve musikîyi de bilen Ebu’l-Vefâ’nın bu hususta bir risâlesi olduğu rivâyet edilmektedir. Bkz. Ali Şir Nevâî, Mecâlisü’n-Nefâis, haz. Ali Asğar Hikmet, Kitâbhâne-i Menûçherî, y.y., 1363, s. 9; Emin Ahmed Râzî, Heft İklîm, haz. Seyyid Muhammed Rızâ Tâhirî, İntişârât-ı Surûş, Tahran 1378, III, 1504-1505. Bu kolun tarihî serüveni hakkında detaylı bilgi için bkz. Devin DeWeese, “Baba Kamal Jandi and the Kubravî Tradition among the Turks of Central Asia”, Der Islam, Cilt: 71, Sayı: 1, 1994, s. 58-94 39 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Sünnî esaslara sıkı sıkıya bağlı olan Şahruh (ö. 850/1447) çıkan söylentilerden şüphelenerek şeyhi sorgulatmak üzere Herat’a çağırmış; dînî konularda muhâkeme edilen Harezmî, bilgili bir kişi olduğu için yöneltilen suçlamalara tatmin edici cevaplar vermiş ve memleketine dönmüştür.4 Devletşah (ö. 900/1494-95) onu, Şahruh devrindeki ünlü şeyhler, âlimler ve şâirler arasında zikrederken5; Ali Şir Nevâî (ö. 906/1501), ahlâk ve vasıflarının bâtın ilmindeki konumuna yakışmadığını söyleyerek Harezmî’yi tenkit etmiştir.6 Dolayısıyla Nevâî’ye göre, onun sorguya çekilmesinde yazdığı gazel kadar, kişiliğinin de etken olduğunu söyleyebiliriz. Halbuki Târîh-i Râkım yazarı, Harezmî’yi “Mustafâ’nın şeriat yolunun yolcusu, nebevî sünnet seccâdesinin mâliki” diye nitelendirerek, onun hakkında övgü dolu sözler söylemektedir.7 Kemâleddîn Hüseyin Harezmî’nin, Mesnevî’nin ilk üç cildini Farsça olarak şerhettiği Cevâhiru’l-Esrâr ve Zevâhiru’l-Envâr’ın yanında, el-Maksadü’l-Aksâ Fî Tercümeti’l-Müstaksâ8, Künûzü’l-Hakāik Fî Rumûzi’d-Dakāik, Nüzhetü’l-Müllâk Fî Hey’eti’l-Eflâk, Dîvân-ı Eş’âr, Esâsü’l-Kavâid Fî Usûli’l-Fevâid, Yenbû’u’l-Esrâr Fî Nasâihi’l-Ebrâr (Nasîhatnâme-i Şâhî) gibi eserleri de vardır. Bûsîrî (ö. 695/1296)’nin Kasîdetü’l-Bürde’sine Çağatay Türkçesi’yle yazdığı şerh ise meşhurdur.9 ――――――――― 4 5 6 7 8 9 40 Ali Şir Nevâî, Mecâlisü’n-Nefâis, s. 9; Muhammed Hüseynî Hândmîr, Habîbü’s-Siyer, haz. Celâleddîn Hümâyî, İntişârât-ı Hıyâm, Tahran 1380, IV, 9; İsmail Aka, Timurlular Devleti Tarihi, Berikan Yay., Ankara 2010, s. 157-158. İlgili gazel için bk. Harezmî, Cevâhiru’l-Esrâr ve Zevâhiru’l-Envâr, haz. Muhammed Cevâd Şerîat, İntişârât-ı Esâtîr, Tahran 1384, II, 389; Hüseyin b. Mansûr Hallâc, Dîvân-ı Mansûr-ı Hallâc, haz. Dâvûd Şîrâzî, İntişârât-ı Kitâbhâne-i Senâî, Tahran 1964, s. 138. (Aslında Harezmî’ye ait olan bu Dîvân’ın İran’da Hallâc’a isnâd edilerek basıldığı bilinmektedir.) Devletşah Semerkandî, Tezkire-i Devletşah, İntişârât-ı Pedîde, Tahran 1338, s. 256. Ali Şir Nevâî, Mecâlisü’n-Nefâis, s. 9. Bkz. Mîr Seyyid Şerîf Râkım Semerkandî, Târîh-i Râkım, haz. Menuçher Sütûde, İntişârât-ı Edebî ve Târîhî-yi Mevkufât-ı Mahmud Afşar, Tahran 1380, s. 50. Kâtib Çelebi, bu eserin, Azîz Nesefî’nin el-Maksadü’l-Aksâ adlı kitabının tercümesi olduğunu söylemektedir. Bkz. Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zünûn, nşr. M. Şerefeddin Yaltkaya, Maârif Matbaası, İstanbul 1941, II, 1805-1806. Fakat bu bilgi yanlıştır. Çünkü sözü edilen eser, elMüstaksâ Fî Şerhi’l-Müctelâ adlı Arapça bir peygamberler tarihinin tercümesidir. Arapça orijinali bulunmayan bu kitap, DeWeese’in iddiasına göre muhtemelen VI/XII. asrın ikinci yarısında Abdüsselam b. Muhammed el-Enderesfânî tarafından Harezm’de kaleme alınmıştır. Bkz. Devin DeWeese, The Kashf al-Huda of Kamal ad-Din Husayn Khorezmi: A Fifteenth Century Sufi Commentary on The Qasidat al-Burdah in Khorezmian Turkic (Text Edition, Translation and Historical Introduction), Yayınlanmamış Doktora Tezi, Indiana University, 1985, s. 229. Harezmî’nin eserleriyle ilgili bkz. Ali Şir Nevâî, Mecâlisü’n-Nefâis, s. 9; Hândmîr, Habîbü’sSiyer, IV, 9; E. Ahmed Râzî, Heft İklîm, III, 1505-1506; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn, Esmâü’l-Müellifîn ve Âsâru’l-Musannifîn, haz. Rifat Bilge-İbnü’l-Emîn Mahmud, MEB Yay., İstanbul 1951, I, 315; Devin DeWeese, The Kashf al-Huda, ss. 217-236; Rıza Kurtuluş, “Kemâleddîn-i Harezmî”, DİA, XXV, 233. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 Harezmî, 839/1435-36 yılında Özbekler’in Harezm’e saldırıları esnasında şehîd olmuştur. Onun kabri mürşidi Hâce Ebu’l-Vefâ’nın ayakucundadır.10 Şârihin tasavvuftaki silsilesini şöyle gösterebiliriz: Necmeddîn Kübrâ (ö. 618/1221) Baba Kemâl Cendî (ö. 672/1273) Mevlânâ Ahmed (ö. ?) Bahâeddîn Kübrâ (ö. ?) Dânişmend Mevlânâ (ö. ?) Hâce Ebu’l-Fütûh (ö. ?) Hâce Ebu’l-Vefâ (ö. 835/1432) Kemâleddîn Hüseyin Harezmî (ö. 839/1435-36)11 III. KEMÂLEDDÎN HÜSEYİN HAREZMÎ’NİN MEVLÂNÂ VE MESNEVÎ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ Kemâleddîn-i Harezmî’ye göre Mevlânâ Celâleddîn’in tasavvufî silsilesi hem babası hem de Şems-i Tebrîzî (ö. 645/1247) kanalıyla Kübreviyye tarîkatının kurucusu Şeyh Necmeddîn Kübrâ’ya ulaşmaktadır. Zîrâ Harezmî, her ne kadar şüpheli olsa da, Sultânü’l-Ulemâ Behâeddîn Veled (ö. 628/1231)’i Şeyh Kübrâ’nın halifesi olarak kabul etmektedir. O, Sultânü’l-Ulemâ’nın gençlik yıllarında ilim tahsilini bitirdikten sonra babasından telkîn-i zikir aldığını; daha sonra ise Necmeddîn Kübrâ’nın sohbetlerine katıldığını, riyâzet ve mücâhedelerle en yüksek derecelere ulaştığını, Belh’te ikamet ettiğini, halka ders ve fetvâlar verdiğini, tâliblere ise hakîkatleri ve ma’rifetleri keşfetmeleri konusunda rehberlik yaptığını kaydetmektedir.12 Kemâleddîn-i Harezmî, Şems-i Tebrîzî’nin de bir süre Necmeddîn Kübrâ’nın halifelerinden Baba Kemâl Cendî’nin hânkāhında konaklayıp tasavvufî terbiye gördüğüne dair bir rivâyet13 aktarmakta; dolayısıyla onun da ――――――――― 10 11 12 13 Hândmîr, Habîbü’s-Siyer, IV, 9; Semerkandî, Târîh-i Râkım, s. 50. Şârihin kendi silsilesinde yer alan bu şeyhler hakkındaki ifâdeleri için bkz. Harezmî, Cevâhir, I, 101-103. Şârihin, Bahâeddîn Veled’in hayat hikâyesini anlattığı yerler için bkz. Harezmî, Cevâhiru’lEsrâr, I, 96-101. Bahâ Veled ile Şeyh Kübrâ arasındaki mânevî ilişki hakkında öne sürülen iddialar ve bunlara ilişkin bir değerlendirme için bkz. Gökbulut, Necmeddîn-i Kübrâ, Hayatı, Eserleri, Görüşleri, İnsan Yay., İstanbul 2010, s. 189-194. Rivâyete göre hâdise şöyle gerçekleşmiştir: Hazret-i Tâcü’l-Ma’şûkîn Şeyh Şemseddîn etTebrîzî ticâret maksadıyla diyar diyar dolaşıp gönül ehli kişilerle sohbetlerde bulundu. Deşt tarafından Türkistan’a giderken yolda bir soyguncu sürüsünün saldırısına uğradı. Sonra Baba Kemâl’in dergâhına sığındı. Ondan zikir alıp halvete oturdu. Bu sırada 41 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Kübreviyye tarîkatıyla ilişkili olduğunu benimsemektedir. Harezmî’nin böyle bir kanaat taşımasında kendisinin de Kübrevî olmasının payı büyüktür. Harezmî kendisiyle Mevlânâ arasında böyle manevî bir yakınlık kurduktan sonra zaten çocukluğundan beri hayranı olduğu bu zât hakkında övgü dolu ifadeler kullanmaktadır. Mesela o, “Efendimiz ve şeyhimiz Celâlü’l-Hak ve’dDîn er-Rûmî (ks), her ne kadar zaman itibariyle sonraki tabakanın meşâyihinden ise de derecesinin yüceliği ve Allah Teâlâ hakkındaki marifeti yönünden daha önceki meşâyihten üstündür.” der. Yine Harezmî’ye göre Mevlânâ, kendi devrinin kutbu’l-aktâbı, Muhammedî velâyetin mazharı, nebevî ilimlerin ve ahlâkın vârisidir.14 Harezmî, Mesnevî’nin de bütün manevî sırları içinde barındıran bir kitap olduğunu söyledikten sonra Mevlânâ’nın Mesnevî’nin dîbâcesinde eserini tanıtmak için kullandığı ifadeleri aynen tekrarlar: “Bu kitap dinin usûlünün usûlüdür, yakîne vuslat sırlarını keşfetmenin vasıtasıdır...”15 IV. HAREZMÎ NİÇİN BİR MESNEVÎ ŞERHİ YAZMIŞTIR? Mesnevî’nin ilk Farsça şerhinin Hint topraklarında Ahmed-i Rûmî (ö. 725/1325) diye bilinen bir Anadolu sûfîsi tarafından Dekāiku’l-Hakāik ve Rekāiku’t-Tarâik ismiyle kaleme alındığı söylenmektedir. Bu eser seksen bölüme ayrılmış olup, her fasıl bir âyet veya hadis ile başlamakta, daha sonra konuyla ilgili Mesnevî beyitleri sıralanmaktadır.16 Bundan yaklaşık bir asır sonra Harezmli bir Kübrevî şeyhinin telif ettiği Cevâhiru’l-Esrâr ve Zevâhiru’l-Envâr ise – her ne kadar yarım kalmışsa da- o zamana kadar yapılmış en kapsamlı Farsça şerhtir. 14 15 16 42 Fahreddîn Irâkî de şeyhi Zekeriyya Mültânî’nin tavsiyesi üzerine Baba Kemâl’in yanına geldi. Irâkî yaşadığı mânevî tecrübeleri şiir ve güzel sözlerle ifâde edebiliyordu. Fakat Şems oldukça suskundu. Bir müddet sonra Cendî, Şems’e, “Oğlum Şems, Fahreddîn’in dile getirdiği hakîkatler ve sırlar hiç senin gönlüne gelmiyor mu?” deyince, Şems, “Sultânım, ben ondan daha çok manâlar müşâhede ediyorum. Fakat o, ilmî ıstılahlara, ibârelere ve gizli olan sırları güzelce ifâde etmeye alışıktır. Ben buna muktedir değilim” diye cevap verdi. O anda Cendî, Şems-i Tebrîzî’ye, “Ey Şems, sana öyle bir sohbet ehli nasip olacak ki evvelki ve sonraki ilimleri ve hakîkatleri senin nâmına izhâr edecek. Hikmet pınarları onun gönlünden senin diline akacak” müjdesini verdi. Bir müddet daha onun yanında kalan Şems, şeyhin işâreti üzerine Rûm’a doğru yola çıktı. Bkz. Harezmî, Cevâhiru’l-Esrâr, I, 103-105; Mahmud Cemâleddîn el-Hulvî, Lemezât-ı Hulviyye ez Lemezât-ı Ulviyye, haz. M. Serhan Tayşi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay., İstanbul 1993, s. 294. Harezmî, Cevâhiru’l-Esrâr, I, 14. Harezmî, Cevâhiru’l-Esrâr, I, 14-15. Franklin Lewis, Mevlânâ, Geçmiş ve Şimdi, Doğu ve Batı, çev. Gül Çağalı Güven-Hamide Koyukan, Kabalcı Yay, İstanbul 2010, s. 529-530; Semih Ceyhan, İsmail Ankaravî ve Mesnevî Şerhi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005, s. 4. Tahsin Yazıcı, eserin bir Mesnevî şerhi özelliği taşımadığını belirtmektedir. Bk. Tahsin Yazıcı, “Ahmed-i Rûmî”, DİA, II, 131. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 Şârih Harezmî’nin “Kitabın telif sebebi” başlığı altında anlattığına göre onun, çocukluk günlerinden beri Mevlânâ’nın Mesnevî’sine karşı özel bir ilgisi ve muhabbeti vardı.17 Devamlı bir şekilde Mesnevî’nin beyitlerini okur, yazar, ezberler ve onlar üzerinde düşünüp sırlarını keşfetmeye çalışırdı. Gençlik çağına gelince çeşitli şehirlerdeki insanlar Mesnevî’nin kendilerine müşkül gelen beyitlerini ona sormaya başladılar. O da gücü yettiğince bu sorulara cevap veriyor, bu konuda bazı mektuplar kaleme alıyordu. Derken marifet sırlarına vâkıf bir grupla beraber Mesnevî’nin çeşitli kısımlarının üzerinde konuşup yorumlar yapmaya başladılar. Gruptakiler ondan, bu anlattıklarını yazıya geçirmesi konusunda çok ısrarcı oluyorlardı. Bu ısrarlar neticesinde Künûzü’l-Hakāik Fî Rumûzi’d-Dakāik18 adında, Mesnevî’nin bazı meselelerini ihtivâ eden nazmen telif edilmiş bir kitap ortaya çıktı. Anlaşılan o ki Harezmî’nin çevresindeki insanlar bununla yetinmemişlerdi ve ondan Mesnevî’nin bütününü içeren bir şerh yazmasını istiyorlardı. Fakat o, gaybî bir işâret vâki olmadan böyle ağır ve uzun bir işe girişmek istemiyordu. Allah’a bu hususta bir yol göstermesi için niyâzda bulundu. Beklediği müjde kendisine mürşidi Hâce Ebu'l-Vefâ tarafından verildi. Hâce ona şöyle dedi: “Rüyamda Mevlevî’yi senin şeklinde ve hey’etinde Mesnevî’nin müşküllerini hallederken gördüm. Senin bu işe sarılman ve onu tamamlamaya girişmen gerekir.” Harezmî’yi bu şerhi yazmaya sevk eden diğer bir sebep de Gıyâsüddîn Ebu’l-Feth Şah Melik Bahâdır (ö. 829/1425-26)’ın oğlu Harzemşâh-ı A’zam Nâsıruddîn Ebu’l-Menâkıb Şehzâde İbrahim Sultan (ö. ?)’ın ona bir mektup göndererek bir Mesnevî şerhi yazmasını talep etmesidir. Çünkü zikredilen kişi de bir Mevlânâ âşığıdır. Harezmî için artık bu iş kaçınılmaz hale gelmiştir. Zîrâ hem ilâhî bir işaret hem de yaşadığı bölgenin emîrinin talebi söz konusudur. Bunun üzerine o da şerhe girişir ve eserine Cevâhiru’l-Esrâr ve Zevâhiru’l-Envâr adını verir.19 ――――――――― 17 18 19 Lewis’in iddiasına göre bu ilgi ona şeyhi Hâce Ebu’l-Vefâ’dan geçmiştir. Çünkü Ebu’lVefâ’nın da Mevlânâ’nın eserlerine büyük bir hayranlığı vardı. Bkz. Franklin Lewis, Mevlânâ, s. 530. Bu eser, Harezmî’nin Mesnevî üzerine yaptığı ilk şerhidir, fakat diğeri kadar meşhur olamamıştır. Künûzü’l-Hakāik, Mesnevî öğretileri temelinde sûfî doktrini sistematik bir şekilde açıklamaya hasredilmiş önemli bir eserdir. Şârih bu kitabını, İslâm’ın beş esasından mülhem olarak beş bâb halinde kaleme almıştır. Bkz. Devin DeWeese, The Kashf al-Huda, s. 223-224. Harezmî’nin şerhi telif sebebini anlattığı yerler için bk. Harezmî, Cevâhir, I, 17-21. 43 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Yukarıda adı geçen Gıyâsüddîn Şah Melik, Timur (ö. 807/1405)’un ölümünden sonra Özbekler’in işgal ettikleri Harezm’i 816/1413 yılı başlarında yeniden ele geçirince Şahruh tarafından buranın vâlisi olarak atanmış ve ölümüne kadar bu görevini sürdürmüştür.20 Bu vâli, yaşadığı dönem boyunca Harezmî’nin hâmisi olmuştur. Aralarında sıkı bir ilişki söz konusudur. Hattâ Harezmî’nin Şah Melik tarafından birkaç defa diplomatik görevle çeşitli bölgelere gönderildiği bilinmektedir. Şah Melik’in vefâtından sonra oğlu Nâsıruddîn İbrahim onun yerine geçmiştir.21 Anlaşılan o ki Harezmî’nin bu vâliyle de ilişkileri yolundadır. Zîrâ o, eserinde ondan övgüyle söz etmekte ve âdeta şerhi onun hatırına kaleme aldığını ihsâs ettirmektedir. V. CEVÂHİRU’L-ESRÂR VE ZEVÂHİRU’L-ENVÂR HAKKINDA Şârih, Mesnevî’nin beyitlerini açıklamaya başlamadan önce on adet makale, yani fasıl/mukaddime kaleme almıştır. Harezmî’nin bundan maksadı, şerhi okuyacak kişilere ilâhî sırların gizli kalmaması ve buradaki yüce hakîkatlerin ve hikmetlerin tam bir şekilde anlaşılabilmesidir.22 Şerhin başındaki söz konusu on makalede Hz. Ali (ö. 40/661)’den başlayıp Necmeddîn Kübrâ’ya kadar gelen Kübrevî silsilesindeki şahısların hayat hikâyelerinden, bazı tasavvufî kavramlardan, farklı meşreb ve özelliklerdeki sûfîlerden, hazerât-ı zâtiyye, hazerât-ı hamse ve âlemlerden, ilâhî isim ve sıfatlardan, mebde’ ve meâddan, rûhun hakîkatinden ve çeşitli mertebelerinden, usûl-i aşereden23, en sonunda da muhabbetin hakîkati ve kısımlarından bahsedilmektedir. Harezmî bu hususları kaleme alırken Necmeddîn Kübrâ, İbnü’lArabî, Sadreddîn Konevî (ö. 673/1274), Fahreddîn Irâkî (ö. 688/1289) ve Dâvûd-ı Kayserî (ö. 751/1350) gibi büyük sûfîlerin eserlerinden ve görüşlerinden bolca yararlanmıştır.24 Bu makalelerden sonra Mesnevî’yi şerh etmeye başlayan Harezmî, muhtemelen şehîd edilmesi nedeniyle bu şerhini tamamlayamamıştır. Fakat buna rağmen onun eseri edebiyat ve tasavvuf çevrelerinde tanınan ve çokça zikredilen bir şerh olmayı başarmıştır. ――――――――― 20 21 22 23 24 44 İsmail Aka, Timurlular Devleti Tarihi, s. 78. Devin DeWeese, The Kashf al-Huda, s. 128-129, 204-206. Harezmî, Cevâhiru’l-Esrâr, I, 21. Harezmî dokuzuncu makalede, Necmeddîn Kübrâ’ya ait olan Usûlü’l-Aşere adlı Arapça yazılmış olan risâleyi, Usûlü’l-Vüsûl diye isimlendirerek Farsça şerh etmiştir. Bkz. Harezmî, Cevâhiru’l-Esrâr, I, 173-191. On adet makale için bkz. Harezmî, Cevâhiru’l-Esrâr, I, 25-212. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 Harezmî’nin şerhini yazmaya ne zaman başladığı tam bilinmemekle birlikte, ikinci defterin şerhi Ramazan 833/1430 ile 834/1431 tarihleri arasında kaleme alınmıştır.25 Bütün bunlardan sonra, Harezmî’nin şerhinde nasıl bir usûl takip ettiğine dair bazı hususları belirtmek istiyoruz. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz: a. Harezmî’nin şerhindeki hâkim bakış açısı İbnü’l-Arabî ve takipçilerinin görüşleridir. Bu yönüyle o, Ekberî geleneğin etkisi altındadır. b. Şârih, Mesnevî beyitlerini bazen teker teker ama çoğu kez iki-üç veya daha fazla beyti birden şerh etmektedir. Arada atladığı beyitler de bulunmaktadır. Dolayısıyla o, geleneksel şerh yöntemine uyarak beyitleri tertip sırasıyla açıklamaz. c. Şerhte etimolojik ve gramatik bilgiler ve tahliller neredeyse hiç yoktur. Şârih beyitlerin manâsı üzerinde yoğunlaşmakta ve metnin bize ne söylemek istediğini açıklamaya çalışmaktadır. d. Şâirlik vasfının da bulunmasından dolayı Harezmî’nin eserlerinin genelde çok sanatlı, secîli ve cinaslı olduğu bilinmektedir. Onun bu edebî uslûbu şerhte de açıkça görülmektedir. e. Şârih beyitleri açıklarken, çoğunlukla kendi şiirlerini, bazen de başka şâirlere ait beyit ve rubâileri kullanmaktadır. Ayrıca onun, Mesnevî’yi Mesnevî’den veya Dîvân-ı Kebîr’den seçtiği birtakım beyitlerle açıkladığına da şahit olmaktayız. f. Şârihin âyet ve hadislerin yanısıra Hz. Ali, Yahya b. Muâz er-Râzî (ö. 258/871), Bâyezîd-i Bistâmî (ö. 261/874), Hallâc-ı Mansûr (ö. 309/922) ve Şeyh Şiblî (ö. 334/945) gibi din ve tasavvuf büyüklerinden de sık sık alıntılar yaptığı görülmektedir. VI. SONUÇ Mevlânâ’nın Mesnevî’si yazıldığı dönemden itibaren tasavvuf düşüncesini etkileyen ve besleyen en önemli eserlerden biri olmuştur. Farklı dillere çevrilip şerh edilmesi bütün dünyada onun şöhretini arttırmıştır. Dolayısıyla ehl-i sûfiyyeden olsun ya da olmasın hemen hemen hiç kimse bu esere kayıtsız kalamamıştır. Harezmî’nin ömrü vefâ etmediği için ne yazık ki bitiremediği Cevâhiru’l-Esrâr ve Zevâhiru’l-Envâr isimli Farsça şerhi, İran coğrafyasında yazılan ――――――――― 25 Devin DeWeese, The Kashf al-Huda, s. 220. 45 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği ilk kapsamlı Mesnevî şerhidir. Bu şerh özellikle, başında yer alan ve tasavvufun çeşitli konularına dair on adet makalesiyle ünlüdür. Cevâhiru’l-Esrâr, kelimelerin ve gramatik tahlillerinin değil de, manânın ve tasavvufî rûhun esas alındığı bir eserdir. Edebî sanatlarla dolu bir dille yazılması ve içinde bolca şiirlerin kullanılması bu şerhin tasavvuf ve edebiyat çevrelerinde tanınmasını sağlamıştır. BİBLİYOGRAFYA AKA, İsmail, Timurlular Devleti Tarihi, Berikan Yay., Ankara 2010. BAĞDATLI İSMAİL PAŞA, Hediyyetü’l-Ârifîn, Esmâü’l-Müellifîn ve Âsâru’lMusannifîn, haz. Rifat Bilge-İbnü’l-Emîn Mahmud, MEB Yay., İstanbul 1951. CEYHAN, Semih, İsmail Ankaravî ve Mesnevî Şerhi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005. ÇELİK, İsa, “Mesnevî-i Manevî”, Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 14, Ocak-Haziran 2005. ______, “Mevlânâ’nın Mesnevî’sinin Tercüme ve Şerhleri”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, sayı: 19, 2002. DEVLETŞAH, Bahtişah Gâzi Semerkandî, Tezkire-i Devletşah, İntişârât-ı Pedîde, Tahran 1338. DEWEESE, Devin A., “Baba Kamal Jandī and the Kubravī Tradition among the Turks of Central Asia”, Der Islam, cilt: 71, sayı: 1, 1994. ______, The Kashf al-Huda of Kamal ad-Din Husayn Khorezmi: A Fifteenth Century Sufi Commentary on The Qasidat al-Burdah in Khorezmian Turkic (Text Edition, Translation and Historical Introduction), Yayınlanmamış Doktora Tezi, Indiana University, 1985. GÖKBULUT, Süleyman, Necmeddîn-i Kübrâ, Hayatı, Eserleri, Görüşleri, İnsan Yay., İstanbul 2010. HALLÂC, Hüseyin b. Mansûr, Dîvân-ı Mansûr-ı Hallâc, haz. Dâvûd Şîrâzî, İntişârât-ı Kitâbhâne-i Senâî, Tahran 1964. HÂNDMÎR, Muhammed Hüseynî, Habîbü’s-Siyer Fî Ahbâri Efrâdi Beşer, haz. Celâleddîn Hümâyî, İntişârât-ı Hıyâm, Tahran 1380. HAREZMÎ, Kemâleddîn Hüseyin, Cevâhiru’l-Esrâr ve Zevâhiru’l-Envâr, haz. Muhammed Cevâd Şerîat, İntişârât-ı Esâtîr, Tahran 1384. 46 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 HULVÎ, Mahmud Cemâleddîn, Lemezât-ı Hulviyye Ez Lemezât-ı Ulviyye, haz. M. Serhan Tayşi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay., İstanbul 1993. KÂTİB ÇELEBİ, Keşfü’z-Zünûn, nşr. M. Şerefeddin Yaltkaya, Maârif Matbaası, İstanbul 1941. KURTULUŞ, Rıza, “Kemâleddîn-i Harezmî”, DİA, Ankara 2002, XXV. LEWIS, Franklin, Mevlânâ, Geçmiş ve Şimdi, Doğu ve Batı, çev. Gül Çağalı GüvenHamide Koyukan, Kabalcı Yay, İstanbul 2010. NEVÂÎ, Ali Şir, Mecâlisü’n-Nefâis, haz. Ali Asğar Hikmet, Kitâbhâne-i Menûçherî, y.y., 1363. RÂZÎ, Emîn Ahmed, Heft İklîm, haz. Seyyid Muhammed Rızâ Tâhirî, İntişârât-ı Surûş, Tahran 1378. SEMERKANDÎ, Mîr Seyyid Şerîf Râkım, Târîh-i Râkım, haz. Menuçher Sütûde, İntişârât-ı Edebî ve Târîhî-yi Mevkufât-ı Mahmud Afşar, Tahran 1380. YAZICI, Tahsin, “Ahmed-i Rûmî”, DİA, İstanbul 1989, II. 47