D.2 - 5237 s. Kanun - Türk Ceza Hukuku Uygulama ve Araştırma
Transkript
D.2 - 5237 s. Kanun - Türk Ceza Hukuku Uygulama ve Araştırma
26.09.2004 tarihli ve 5237 sayılı TÜRK CEZA KANUNU (Resmi Gazete: 12 Ekim 2004/25611) DEĞĠġĠKLĠK YAPAN KANUNLAR: 1) 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanun1 (Resmi Gazete: 31 Mart 2005/25772 Mükerrer). 2) 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanun2 (Resmi Gazete: 8 Temmuz 2005/25879). 3) 1.7.2005 tarihli ve 5378 sayılı Kanun3 (Resmi Gazete: 7 Temmuz 2005/25868). 4) 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun4 (Resmi Gazete: 19 Aralık 2006/26381). 5) 26.2.2008 tarihli ve 5739 sayılı Kanun5 (Resmi Gazete: 1 Mart 2008/26803). 6) 30.4.2008 tarihli ve 5759 sayılı Kanun6 (Resmi Gazete: 8 Mayıs 2008/26870). 7) 25.2.2009 tarihli ve 5841 sayılı Kanun7 (Resmi Gazete: 14 Mart 2009/27169). 8) 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanun8 (Resmi Gazete: 9 Temmuz 2009/27283). 9) 22.7.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanun9 (Resmi Gazete: 25 Temmuz 2010/27652). 10) 8.12.2010 tarihli ve 6086 sayılı Kanun10 (Resmi Gazete: 19 Aralık 2010/27790). TBMM ADALET KOMĠSYONU TARAFINDAN HAZIRLANAN TCK TASARISINA ĠLĠġKĠN RAPOR (Tarih: 3 Ağustos 2004, Esas: 1/593, Karar: 60)11 1 Bu Kanunla, 59, 62, 85, 86, 87, 88, 90, 116, 235 ve 344. maddelerde değiĢiklik yapılmıĢtır. 2 Bu Kanunla, 4, 7, 13, 30, 31, 43, 61, 66, 82, 84, 87, 103, 105, 107, 125, 145, 150, 155, 158, 168, 184, 188, 190, 191, 218, 221, 245, 252, 263, 268, 269, 288, 292, 293, 299, 302, 304 ve 305. maddelerde değiĢiklik yapılmıĢtır. 3 Bu Kanunla, 122. maddede değiĢiklik yapılmıĢtır. 4 Bu Kanunla, 61, 73, 80, 87, 89, 142, 191, 221, 227, 234 ve 245. maddelerde değiĢiklik yapılmıĢtır. 5 Bu Kanunla, 50. maddede değiĢiklik yapılmıĢtır. 6 Bu Kanunla, 301. madde değiĢtirilmiĢtir. 7 Bu Kanunla, 154. maddede değiĢiklik yapılmıĢtır. 8 Bu Kanunla, 13, 55, 165, 254 ve 282. maddelerde değiĢiklik yapılmıĢtır. 9 Bu Kanunla, 79. maddede değiĢiklik yapılmıĢtır. 10 Bu Kanunla, 257. maddede değiĢiklik yapılmıĢtır. 11 TBMM, Dönem 22, Yasama Yılı 2, Sıra Sayısı 664, sh. 224 vd. Söz konusu Sıra Sayısında TBMM Adalet Komisyonunun tanzim ettiği Rapor tarihi yanlıĢlıkla “8.3.2004” olarak yazılmıĢtır. I. Bakanlar Kurulu tarafından 14.4.2003 tarihinde kabul edilerek BaĢbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü’nün 12.5.2003 tarih ve B.02.0.KKG.0.10/101-540/2092 sayılı yazısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi BaĢkanlığına gönderilen Türk Ceza Kanunu Tasarısı (Kısaca, “Hükûmet Tasarısı” veya “Tasarı” olarak anılacaktır) Komisyonumuza havale edilmiĢtir. Söz konusu Tasarı, Komisyonumuzun 28.7.2003 tarih ve 29 uncu birleĢiminde geneli üzerindeki görüĢmelerin tamamlanmasından sonra maddelerin ayrıntılı bir biçimde incelenerek gerekli değiĢiklik ve düzenlemelerin yapılması amacıyla oluĢturulan Alt Komisyona havale edilmiĢtir. OluĢturulan Alt Komisyonun baĢkanlık görevini yürüten Kastamonu Milletvekili Hakkı KÖYLÜ imzasıyla çeĢitli üniversitelerin hukuk fakültelerine yazı yazılarak, Tasarı üzerinde yürütülecek olan çalıĢmalara katılmak üzere ceza hukuku öğretim üyeleri arasından bir temsilci görevlendirilmesi istenmiĢtir. Bunun üzerine, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Doç. Dr. Ġzzet ÖZGENÇ, Ġstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Doç. Dr. Adem SÖZÜER ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Doç. Dr. Ahmet GÖKCEN Alt Komisyon çalıĢmalarına katılmak üzere görevlendirilmiĢtir. 21.10.2003 tarihinde çalıĢmalarına baĢlayan Alt Komisyon Üyesi Milletvekilleri, önce Adalet Bakanlığı bünyesinde söz konusu Tasarıyı hazırlayan Komisyona baĢkanlık eden Ord. Prof. Dr. Sulhi DÖNMEZER ve bu Komisyona üye olarak katılan bazı kiĢilerle Ġstanbul’da bir araya gelerek, Tasarı içeriğine iliĢkin görüĢ alıĢ veriĢinde bulunmuĢtur. Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi Üyesi Keskin KAYLAN, Adalet Bakanlığı bünyesinde söz konusu Tasarıyı hazırlayan Komisyon üyesi olarak, Alt Komisyon çalıĢmalarına düzenli bir Ģekilde katılmıĢtır. Alt Komisyon çalıĢmalarına, Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan SOYASLAN, Adalet Bakanlığı bünyesinde söz konusu Tasarıyı hazırlayan Komisyon üyesi olarak ve Adalet Bakanlığı Yüksek MüĢaviri sıfatıyla mesaisi elverdiği ölçüde zaman zaman katılmıĢtır. Türkiye Barolar Birliği, Alt Komisyon çalıĢmalarında sadece baĢlangıçta temsilci bulundurmuĢtur. Adalet Bakanlığı adına Alt Komisyon çalıĢmalarına Tetkik Hâkimleri Zekeriya YILMAZ ve Yusuf Solmaz BALO, düzenli bir Ģekilde katılmıĢlardır. Bu çalıĢmalar sürecinde, toplumun çeĢitli kesimlerinden kiĢiler, çeĢitli dernek veya vakıf yöneticileri ve özellikle kadın örgütlerinin temsilcileri Tasarının kendi ilgi alanlarına giren hükümlerine iliĢkin görüĢ ve önerilerini yazılı veya sözlü olarak Alt Komisyon üyelerine iletme imkanı bulmuĢtur. Alt Komisyonda görev yapan üniversite temsilcisi öğretim üyeleri tarafından, hukuk fakültelerinde görev yapan diğer ceza hukuku öğretim üyeleri ile, baĢta Yargıtay’da görev yapan çeĢitli Ceza Dairesi Üyeleri, Cumhuriyet savcıları ve tetkik hâkimleri olmak üzere, hâkim, savcı ve avukatlarla görüĢülerek, Tasarının çeĢitli hükümlerine iliĢkin düĢünce, kanaat ve önerilerinin Komisyon çalıĢmalarına yansıması sağlanmıĢtır. Alt Komisyon çalıĢmalarının basına kapalı yürütülmesine rağmen, bu çalıĢmalarda kabul edilen düzenlemeler, basın ve yayın organları tarafından aktüel bir Ģekilde kamuoyunun bilgisine sunulmuĢtur. 12.5.2004 tarihine kadar devam eden Alt Komisyon çalıĢmaları sonucunda Hükûmet Tasarısında büyük ölçüde değiĢiklik yapılarak kabul edilen metin, Yargıtay Ceza Dairelerine ve Cumhuriyet BaĢsavcılığına, Türkiye Barolar Birliği BaĢkanlığına, Türkiye’deki bütün hukuk fakültelerine, baro baĢkanlıklarına, çeĢitli sivil toplum örgütlerine, düĢünür ve yazarlara gönderilmiĢ olup; içeriğine iliĢkin görüĢ, düĢünce ve önerilerin, en geç 28 Haziran 2004 tarihine kadar Komisyonumuza iletilmesi istenmiĢtir. Söz konusu metin, 21-22 Mayıs 2004 tarihlerinde Türkiye Barolar Birliği ile Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesinin ortaklaĢa düzenlediği bilimsel toplantı ile; 25 Mayıs 2004 tarihinde Ġstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Ġstanbul Barosu ile ortaklaĢa düzenlediği çalıĢma toplantısında tartıĢılmıĢ olup; içeriğine iliĢkin olarak her iki toplantıda ileri sürülen eleĢtiri, düĢünce, görüĢ ve öneriler, Alt Komisyon çalıĢmalarını yürüten üye ve akademisyenler tarafından titizlikle takip edilmiĢtir. Alt Komisyon tarafından hazırlanan metnin içeriğine iliĢkin olarak Yargıtay Cumhuriyet BaĢsavcılığı, Yargıtay Ceza Daireleri, Ġstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Türk Tabipler Birliği, Ġstanbul Barosu, Ankara Barosu, Ġzmir Barosu, Diyarbakır Barosu, Malatya Barosu, Türkiye ĠĢçi Sendikaları Konfederasyonu, Hak-ĠĢ Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile bazı hâkim ve Cumhuriyet savcıları tarafından ileri sürülen eleĢtiri, görüĢ, düĢünce ve öneriler, 28 Haziran 2004 tarihine kadar Komisyonumuza ulaĢmıĢtır. Türkiye Barolar Birliği BaĢkanlığının talebi üzerine Prof. Dr. Erdener YURTCAN tarafından Alt Komisyon metninin içeriğine iliĢkin olarak hazırlanan rapor da belirtilen tarihte Komisyonumuza ulaĢmıĢtır. Komisyonumuz, 30 Haziran 2004 tarihinde toplanarak Türk Ceza Kanunu Tasarı üzerinde çalıĢmaya baĢlamıĢtır. Bu toplantıyı 1, 2, 5, 6, 7, 8, 13 ve 14 Temmuz 2004 tarihlerinde yapılan toplantılar izlemiĢtir. Türk Ceza Kanunu Tasarısına iliĢkin Komisyon toplantılarına, Alt Komisyon çalıĢmalarına katılan kiĢilerin yanı sıra, Yargıtay’dan Birinci Ceza Dairesi Üyesi Osman ġĠRĠN, Ġkinci Ceza Dairesi Üyesi Doç. Dr. Ali Rıza ÇINAR, Sekizinci Ceza Dairesi Üyesi Kubilay ÖZKAN, Onuncu Ceza Dairesi Tetkik Hâkimi Ali KINACI, Yargıtay Cumhuriyet Savcıları Doç. Dr. Ġbrahim ġAHBAZ, M. Mahir DURAKOĞLU, Ali PARLAR, Tayyar Cem ERALP, Muzaffer KÖSE, Bahattin AZĠZAĞAOĞLU, H.Atıf ERTEN, Salih Zeki ĠSKENDER, M. Bahattin PARMAKSIZ ve E. Ahsen KOÇ, Ġstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatih Selami MAHMUTOĞLU ve Adalet Bakanlığı Yüksek MüĢaviri Mahmut ÖZBAY katılmıĢlardır. II. Komisyonumuz, Alt Komisyon tarafından hazırlanan metin üzerinden çalıĢmalarına devam etmiĢtir. Bu çalıĢmalarda, söz konusu metnin içeriğine yönelik olarak yapılan bütün eleĢtiri, düĢünce, görüĢ ve öneriler dikkate alınmıĢtır. Alt Komisyon tarafından hazırlanan metnin içeriğinde bu eleĢtiri, düĢünce, görüĢ ve öneriler ıĢığında gerekli değiĢiklikler yapılarak, Türk Ceza Kanunu Tasarısı toplam 346 madde olarak kabul edilmiĢtir. Komisyonumuzun Türk Ceza Kanunu Tasarısına iliĢkin bütün çalıĢmalarındaki redaksiyon görevi, Doç. Dr. Ġzzet ÖZGENÇ tarafından yürütülmüĢtür. Komisyonumuz çalıĢmalarında Hükûmet Tasarısı üzerinde yapılan değiĢikliklerde, münhasıran bir ülke ceza kanunu dikkate alınmamıĢtır. BaĢka bir deyiĢle, ortaya çıkan metin, herhangi bir ülke ceza kanunundan iktibas edilmemiĢtir. Ancak, bu metnin ortaya çıkarılmasında, Ġspanya ile Rusya Federasyonu arasındaki yelpazede yer alan devletlerin ceza kanunlarının ilgili hükümleri hep göz önünde bulundurulmuĢtur. Bu bakımdan Komisyon çalıĢmaları sonucunda ortaya çıkan metin, ceza hukukuna iliĢkin Türk doktrin ve uygulamasının bir ürünü niteliğindedir. Hükûmet Tasarısı üzerinde Komisyonumuz tarafından yürütülen çalıĢmalar sonucunda hazırlanan metinlerde, anlaĢılır bir Türkçe kullanılmıĢtır. Madde metinleri, son derece teknik bir dille ifade edilmiĢtir. Kullanılan kavramlar, farklı anlaĢılmaları önleyecek biçimde ve özenle seçilmiĢtir. Maddelerin yazımında, uygulama açısından son derece kolaylık sağlayacak bir sistematik benimsenmiĢtir. Maddeler fıkralara, fıkralar bentlere, bentler ise alt bentlere bölünmüĢtür. Her fıkranın baĢına parantez içinde fıkra numarası konmuĢtur. Bentler harf sırasına göre sıralanmıĢ ve harflerden sonra parantez kapama iĢaretine yer verilmiĢtir. Buna karĢılık, alt bentler ise, sayıdan sonra nokta konmak suretiyle numaralandırılmıĢtır. Tasarıda yer alan her bir madde kapsamında MADDE BAġLIĞI, MADDE METNĠ ve MADDE GEREKÇESĠne yer verilmiĢtir. MADDE BAġLIĞI VE GEREKÇESĠ, MADDE METNĠNĠN AYRILMAZ BĠR PARÇASINI OLUġTURMAKTADIR. Bu husus, madde hükümlerinin yorumlanması açısından büyük bir önem taĢımaktadır. III. Suç siyaseti, barıĢ esasına dayalı toplum düzeninin devamı için hukuka aykırı fiillerin hangilerinin suç olarak tanımlanması gerektiğinin belirlenmesinde izlenen yolu göstermektedir. Hukuka aykırı herhangi bir fiile suç niteliğini kazandıran koĢullar, izlenen suç siyaseti ile belirlenmektedir. Suç siyaseti ile güdülen amaca ulaĢabilmek için, uyulması gereken ana ilkeler, kusur ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve hümanizm ilkesidir. Kusur ilkesi, ceza yaptırımının, ancak iĢlediği fiilden dolayı kiĢinin kınanabilmesi durumunda uygulanabilmesini ifade eder. Bu ilke, bir yandan iĢlediği fiil dolayısıyla kusurlu olmayan bir kimseye ceza verilemeyeceğini ifade ettiği gibi; diğer yandan faile kusurundan daha ağır bir cezanın uygulanmasını yasaklar. Bu bakımdan, salt netice sorumluluğu, kusur ilkesiyle bağdaĢmamaktadır. Ġyi bir suç siyaseti izlenirken göz önünde bulundurulması gereken ikinci ilke, hukuk devleti ilkesidir. Hukuk devleti ilkesi, hukukun bireylere sağladığı güvenceyi belirtir. Bireylerin özgürlük alanına en derin müdahalelerde bulunan ceza hukukunun kötüye kullanılmasını önleyici önlemlerin yine hukuk düzeni tarafından konulması, hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, belirlilik ilkesi, kıyas yasağı, geçmiĢe uygulama yasağı, hukuk devleti ilkesinin gerekleridir. Devletin hukuka bağlılığının ideal bir biçimde gerçekleĢtirilebilmesi için ceza kanunlarının içerik yönünden nasıl düzenlenmesi gerektiğini, hukuk devleti ilkesi belirler. Bu anlamda, ceza kanununun insana saygı esasına dayanması, iĢkence ve eziyet niteliğini gösteren uygulamaları etkin bir biçimde yasaklaması, insan onuruyla bağdaĢmayan cezalar içermemesi, hâkimlerin keyfi ve duygusal biçimde hüküm vermelerine yol açabilecek kavram ve tanımlara yer vermemesi, ceza ve güvenlik tedbirlerinin uygulanmasında fiilin ağırlığı ve failin tehlikeliliğinin göz önünde bulundurulması, hukuk devleti ilkesinin gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Hümanizm ilkesi, suç siyasetinin üçüncü ana ilkesini oluĢturmaktadır. Bundan amaç, suç iĢleyen insanın yeniden sosyalleĢtirilmesi ve toplumsal sorumluluğa sahip bir birey durumuna getirilmesi hedefinin izlenmesidir. Türk Ceza Kanunun Tasarısı üzerinde Komisyonumuz tarafından yürütülen çalıĢmalarda, suç siyasetinin dayandığı bu temel felsefi ilkeler göz önünde bulundurulmuĢtur. IV. Bireyin sahip bulunduğu hukukî değerlerle, hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması, Tasarı metninde ceza kanununun amacı olarak belirlenmiĢtir. Böylece kanunun özgürlükçü karakteri vurgulanmıĢtır. Bireyin bir hukuk toplumunda yaĢama hakkının gereği olarak, kamu düzeni ve güvenliğinin korunması ile suç iĢlenmesinin önlenmesi, ceza kanunun temel amaçları arasında sayılmıĢtır. Demokratik toplumlarda ceza kanunlarının uygulanması suretiyle kamu gücünün kötüye kullanılmasının önlemek için, ceza hukukunun temel ilkelerinin anayasalarda belirlenmesi yoluna gidilmektedir. Anayasamızda da belirlenen bu ilkelere göre; hangi fiillerin suç oluĢturduğunun kanunda açık bir Ģekilde belirlenmesi gerekir. Bu düĢüncenin bir sonucu olarak, ancak bir kanuni tanımda belirlenen muayyen fiiller, ceza yaptırımını gerekli kılabilir. Bu bakımdan, belirli bir kanuna yollamada bulunmak suretiyle soyut olarak bu kanuna aykırı davranıĢların ceza yaptırımına bağlanması, suçta kanunilik ilkesiyle bağdaĢmamaktadır. Suç tanımlarının redaksiyonunda, bu ilkeye bağlı kalmaya büyük bir özen gösterilmiĢtir. Örneğin, Hükûmet Tasarısında, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda olduğu gibi, dolanlı (hileli) ve taksirli iflas suçlarının sadece yaptırımı belirlenmiĢtir (madde 224). Buna karĢılık, hangi fiil ve davranıĢların bu suçları oluĢturacağı konusunda, herhangi bir belirleme yapılmamıĢtır. Bu konuda, 9.6.1932 tarih ve 2004 sayılı Ġcra ve Ġflas Kanununun 310 ve 311 inci maddelerinde yapılan düzenlemelere yollamada bulunulmuĢtur. Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalarda, ceza hukukunun güvence fonksiyonlarından birini oluĢturan belirlilik ilkesinin gereği olarak, hileli ve taksirli iflas suçlarını hangi fiil ve davranıĢların oluĢturduğu açık ve seçik bir Ģekilde belirlenmiĢtir. Hükûmet Tasarısında, sadece “ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz” hükmüne yer verilmiĢtir. Böylece, klasik ceza hukuku anlayıĢının bir sonucu olan “kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” kuralının kapsamı, büyük ölçüde daraltılmıĢ olmaktadır. Komisyon çalıĢmalarında kabul etilen metinle, söz konusu hükmün, Anayasamızda güvence altına alınan kusura dayalı ceza sorumluluğu ilkesiyle uyumunun sağlanması amaçlanmıĢtır. Ceza kanunuyla, çeĢitli özel suç tanımlarına yer veren diğer kanunlar arasındaki iliĢki, Anayasamızda güvence altına alınan hukuk devleti, adalet ve eĢitlik ilkelerine uygun olarak yeniden belirlenmiĢtir. Tasarının “Tanımlar” maddesinde önemli değiĢiklikler yapılmıĢtır. Örneğin, “çocuk” deyimi, Türkiye’nin de taraf olduğu BirleĢmiĢ Milletler Çocuk Hakları SözleĢmesi hükümlerine uygun olarak tanımlanmıĢtır. Keza, kamu görevlisi kavramının benimsenmesiyle, kimlerin “ceza kanunu uygulamasında memur” sayılacağı konusundaki yersiz ve anlamsız tartıĢmalara, çeĢitli kanunlarda yer verilen kazüistik hükümlere son verilmesi amaçlanmıĢtır. V. Ceza kanununun yer bakımından uygulama alanı belirlenirken, Türkiye’nin egemenlik alanı içinde iĢlenen suçlarla ilgili olarak milletlerarası hukuk uygulamasında non bis in idem kuralına geçerlilik tanınmamıĢtır. Buna karĢılık, yurt dıĢında iĢlenen suçlar bakımından, bu kurala büyük ölçüde geçerlilik tanınmıĢtır. Komisyon çalıĢmalarında, yabancı ülkede verilmiĢ mahkûmiyet kararına bağlı hak yoksunlukları bakımından Hükûmet Tasarısından farklı bir düzenleme yapılmıĢtır. Bu düzenlemede, yabancı bir mahkeme tarafından hükmedilmiĢ olan cezaların doğurduğu hak yoksunlukları bakımından ülkemiz hukukunun dikkate alınması kabul edilmiĢtir. Suçluların geri verilmesi bakımından, milletlerarası ceza hukuku alanındaki geliĢmeler göz önünde bulundurularak, ayrıntılı bir düzenleme yapılmıĢtır. Komisyon çalıĢmalarında yapılan düzenlemeyle, yurt dıĢında iĢlenen suçlar bakımından, suçun iĢlendiği ülke kanununun göz önünde bulundurulması konusunda aranacak koĢullar açık bir Ģekilde belirlenmiĢtir. VI. Hükûmet Tasarısından farklı olarak, Komisyon çalıĢmalarıyla oluĢturulan metinde, suçlar arasındaki “cürüm” ve “kabahat” ayırımı kaldırılmıĢtır. Tasarıda yer alan bazı “kabahat”ler, suç olarak metinde muhafaza edilmiĢtir. Belirtmek gerekir ki, bu ayırımın kaldırılmasının sonucunda, ülkemiz açısından idari yaptırımları gerektiren fiillerle ilgili olarak genel bir düzenleme yapılması gereği ortaya çıkmıĢtır. Ceza sorumluluğunun Ģahsîliği kuralı bağlamında, özel hukuk tüzel kiĢileri hakkında ceza yaptırımının uygulanamayacağı; buna karĢılık, güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara hükmedilebileceği kabul edilmiĢtir. Hükûmet Tasarısında bilinçli taksir kavramına açıkça yer verilmesi karĢısında; Komisyon çalıĢmalarında, olası kast kavramının da kanun metninde tanımlanması gerektiği vurgulanarak, bunun ceza miktarının belirlenmesinde ne ölçüde dikkate alınacağı yönünde düzenleme yapılmıĢtır. Tasarının taksire iliĢkin düzenlemesinde, bu konudaki teorik geliĢmeler de dikkate alınmak suretiyle, değiĢiklik yapılmıĢtır. Bu düzenlemede, taksirin kast gibi haksızlığın manevî unsurunu oluĢturduğu ve bu kavramların salt bir kusurluluk Ģekilleri olmadığı düĢüncesi hâkim olmuĢtur. Ayrıca, yapılan düzenlemeyle, normatif bir kavram olan taksire dayalı kusurluluk durumlarında, kusurun matematiksel oranlar olarak ifadesinden vazgeçilmiĢtir. Netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suçlar bakımından, objektif sorumluluktan vazgeçilerek, kusura dayalı sorumluluk sistemi benimsenmiĢtir. VII. Hükûmet Tasarısının Birinci Kitap, Ġkinci Kısım, “Hukuka Uygunluk Nedenleri” baĢlıklı Üçüncü Bölümü altında yer alan hükümlerin bir çoğunun hukukî niteliği doktrinde tartıĢma konusu olmaya devam etmektedir. Doktrinde bazı görüĢler ve hatta bazı ülke kanunları örneğin zorunluluk hâlini bir hukuka uygunluk nedeni değil, kusurluluğu ortadan kaldıran bir neden olarak kabul etmektedir. Aynı Ģekilde, yetkili merciin emrini yerine getirilmesinin genellikle bir hukuka uygunluk nedeni olduğu kabul edilirken; bazı görüĢler, bu durumda hukuka aykırı ve fakat bağlayıcı emrin bulunduğunu ve dolayısıyla, kusurluluğu ortadan kaldıran bir neden olduğunu ileri sürmektedirler. Keza, doktrin ve uygulamamızda “suça etki eden neden” olarak ifade edilen haksız tahrik, esasında kusurluluğu azaltan sebep olarak değerlendirilmek gerekir. Doktrinde ileri sürülen görüĢler açısından bağlayıcı olmamak için, bu Bölümde söz konusu edilen nedenlerin sonucu göz önünde bulundurulmak suretiyle bir isimlendirmeye gidilmiĢtir. Belirtilen nedenlerle, ilgili Bölüm baĢlığı “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler” olarak değiĢtirilmiĢtir. Kusurluluğu etkileyen nedenlerle bağlantılı olarak yapılan bütün düzenlemelerde, normatif bir kavram olan kusurun iki temel unsurunu oluĢturan kiĢinin algılama yeteneği ile davranıĢlarını yönlendirme yeteneğine vurgu yapılmıĢtır. Komisyon çalıĢmalarında, suça teĢebbüs açısından “tam teĢebbüs” – “eksik teĢebbüs” ayırımı kaldırılmıĢtır. Keza, hazırlık ve icra hareketi ayırımında, objektif ölçüye itibar edilmiĢtir. Gönüllü vazgeçme, bu düzenlemeye paralel olarak suça teĢebbüs kapsamında yeniden düzenlenmiĢtir. Buna karĢılık, etkin piĢmanlık, sadece belirli suçlar bakımından, ilgili suçla bağlantılı olarak cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren Ģahsî sebep olarak düzenlenmiĢtir. Kasten iĢlenen suçların iĢleniĢine iĢtirak eden kiĢilerin sorumluluk statülerinin belirlenmesinde, faillik ve Ģeriklik ayırımına sadık kalınmıĢtır. Bu ayırımda, objektif ölçütler esas alınmıĢtır. Buna göre, kiĢinin suça iĢtirak dolayısıyla sorumluluk statüsünün belirlenmesinde, suçun iĢleniĢine bulunduğu katkının, gerçekleĢtirilen suçun icrası üzerindeki etkisi göz önünde bulundurulacaktır. Ġzlenen suç siyasetinin gereği olarak, kusur yeteneği olmayan çocuk veya akıl hastalarının suçun iĢlenmesinde araç olarak kullanılması ya da azmettirme iliĢkisinde azmettirilenin çocuk olması hâllerinde cezada artırım öngörülmüĢtür. Bu düzenlemede, suçun iĢlenmesinde kullanılmakla bu kiĢilerin de mağdur edildiği düĢüncesi etken olmuĢtur. Birden fazla kiĢinin iĢtiraki bir suçun iĢlenmesini genellikle kolaylaĢtırmaktadır. Ancak, iĢtirake iliĢkin hükümler, iĢlenen suça iliĢkin kanuni tanımda yer alan fiillerin tamamını gerçekleĢtirmeyen, ya da bu tanıma uygun bir davranıĢ gerçekleĢtirmeksizin suçun iĢleniĢine iĢtirak eden suç ortaklarının sorumluluk statülerini belirlemektedir. Bu bakımdan, bir suçun iĢtirak hâlinde iĢlenmesi, iĢtirak statüleri arasında herhangi bir ayırım yapmaksızın, o suçtan dolayı kiĢilere verilecek cezanın artırılması nedeni olarak mütalâa edilemez. Buna rağmen Hükûmet Tasarısında, örneğin hırsızlık (madde 202, 203) ve yağma (madde 207) suçları açısından, bu suçların iĢtirak hâlinde iĢlenmesinin daha ağır cezayı gerektirdiği yönünde düzenleme yapılmıĢtır. Ancak, belirli suçlar bakımından sadece icra hareketlerinin birden fazla kiĢi tarafından birlikte iĢlenmesi, suçun temel Ģekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâl olarak kabul edilebilir. Bu düĢüncelerle, Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalarda, hürriyete karĢı bazı suçların yanı sıra, cinsel saldırı ve yağma gibi suçlarda, icra hareketlerinin birden fazla kiĢi tarafından birlikte gerçekleĢtirilmesi, bu suçların arzettiği özellikler göz önünde bulundurularak, ilgili suçun temel Ģekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsur olarak kabul edilmiĢtir. VIII. Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, “kaç tane fiil varsa o kadar suç, kaç tane suç varsa o kadar ceza vardır” Ģeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiĢtir. Bu istisnalar dıĢında, iĢlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır. Hükmolunan birden fazla aynı veya farklı nitelikteki cezanın ne suretle infaz edileceği sorununun infaz kanununda düzenlenmesi gerektiği düĢüncesiyle; Komisyon çalıĢmalarında, Tasarının “cezaların içtimaı”na iliĢkin hükümlerinin metinden çıkarılması uygun görülmüĢtür. IX. Yaptırım sisteminde önemli değiĢiklikler yapılmıĢtır. Ondokuzuncu yüzyıl ceza hukuku anlayıĢının kalıntısı olan “aslî ceza” ve “fer'î ceza” ayırımı kaldırılmıĢtır. Suç olgusu dolayısıyla uygulanabilen yaptırımlar, ceza ve güvenlik tedbiri olarak belirlenmiĢtir. Suçlar arasındaki “cürüm” ve “kabahat” ayırımı terk edildiği için, Hükûmet Tasarısında hürriyeti bağlayıcı ceza açısından kabul edilen “hapis” ve “hafif hapis” ayırımı da kaldırılmıĢtır. Böylece, temel ceza olarak, hapis cezası benimsenmiĢtir. Hapis cezası, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis, müebbet hapis ve süreli hapis cezası olmak üzere, üçe ayrılmıĢtır. Bu ayırımda, hapis cezasının infaz sureti esas alınmıĢtır. Bu sistemde, bir kiĢinin toplumdan tamamen tasfiyesini öngören bir yaptırım kabul edilmemiĢtir. Bu cezaların ne suretle infaz edileceğinin infaz kanununda düzenlenmesi öngörülmüĢtür. Somut olayda hükmedilen hapis cezasının kısa süreli olması durumunda, etkin ve ülkemiz koĢulları bakımından da uygulanabilirliği olan seçenek yaptırımlar öngörülmüĢtür. Suç iĢlemiĢ olsun veya olmasın, insan kiĢiliğinin geliĢimi, ancak serbest iradeye dayalıdır. DavranıĢların serbestçe belirlenebilme hürriyeti, insan kiĢiliğinin geliĢiminin olmazsa olmaz koĢulunu oluĢturmaktadır. Suç iĢlemiĢ olan bir insanın dahi kiĢiliğini geliĢtirebilmesi için belirli ölçüde davranıĢlarını yönlendirme hürriyetine sahip olması gerekir. Suç iĢleyen kiĢinin mahkûm olduğu cezanın infaz edilmesiyle güdülen yegane amaç kiĢiye gerçekleĢtirdiği haksızlık dolayısıyla etkin bir uyarıda bulunmak ve kiĢinin etkin piĢmanlık duymasını sağlamaktır. Cezaların infazıyla mahkûm gelecekte sosyal sorumluluğa sahip olarak suçsuz bir yaĢantı sürmeye yatkın duruma getirilmelidir. Ancak, bu amaç, bazı suçlular açısından sadece bir cezaya mahkûm olmakla da sağlanmıĢ olabilir. Bu bakımdan, kiĢinin sadece belli bir cezaya mahkûm olmasıyla cezanın uyarı fonksiyonunu gerçekleĢmesi ve failin bu suçtan dolayı etkin piĢmanlık duyması durumunda, artık cezaevi ortamına konmaması gerekir. Kısa süreli hapis cezasına mahkûm olan hükümlülerin cezasının infaz kurumunda çektirilmesi bakımından, cezanın özel önleme fonksiyonu daima kuĢku ile karĢılanmıĢtır. Bu bakımdan, kısa süreli hapis cezasına mahkûm olan kiĢilerin uslandırılmasının, eğitiminin ve resosyalizasyonunun sağlanması için etkin seçenek yaptırımların belirlenmesine büyük bir ihtiyaç bulunmaktadır. Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalar sonucunda belirlenen seçenek yaptırımlar, bu amacı gerçekleĢtirebilecek niteliktedir. Komisyonumuz, yaptırım rejimine iliĢkin olarak ceza kanununda yer alması gereken hükümlerde, bir suç dolayısıyla yapılan yargılama sonucunda karara bağlanabilecek hususları, sınır ve ölçü olarak almıĢtır. Bu bakımdan, Hükûmet Tasarısında yer alan koĢullu salıvermeye ve kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların özel infaz rejimlerine iliĢkin hükümler, metinden çıkarılmıĢtır. Komisyonumuz, Hükûmet Tasarısından farklı olarak ertelemeyi sadece hapis cezası açısından kabul ederek düzenleme yapmıĢtır. Bu düzenlemede, erteleme, bir koĢullu af olmaktan çıkarılıp, ceza infaz kurumu hâline getirilmiĢtir. Suçlar arasındaki “cürüm” ve “kabahat” ayırımının kaldırılması, para cezası bakımından da “ağır para cezası” ve “hafif para cezası” ayırımının terk edilmesi sonucunu doğurmuĢtur. Ancak, bunun sebebiyet verebileceği, bir suç karĢılığında öngörülen ve mahkeme tarafından hükmedilen para cezası ile idari yaptırım olarak uygulanan para cezası arasındaki kavram karıĢıklığını önlemek için, ceza hukuku yaptırımı niteliğindeki para cezasının adı, adli para cezası olarak belirlenmiĢtir. Adli para cezası bakımından gün para cezası sistemi benimsenmiĢtir. Komisyonumuz çalıĢmalarında benimsenen sistemde adli para cezası, kural olarak hapis cezasına seçenek yaptırım Ģeklinde kabul edilmiĢtir. Ancak, özellikle ekonomik çıkar amaçlı suçlarda suçun iĢlenmesiyle bir çıkar elde edildiği kesin olarak öngörülmekle birlikte, bunun miktarının belirlenemediği durumlara özgü olarak hapis cezasının yanı sıra adli para cezası da öngörülmüĢtür. X. Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalarda, güvenlik tedbirleri, Hükûmet Tasarısından farklı olarak, son derece sade bir Ģekilde düzenlemeye tabi tutulmuĢtur. Hükûmet Tasarısında, bir taraftan “fer’i ceza”lara, diğer taraftan da güvenlik tedbirlerine yer verilmiĢtir. Ancak, öngörülen “fer’i ceza”larla güvenlik tedbirleri arasında kabul edilebilir somut bir ölçüt belirlenmemiĢtir. Bu düzenleme 765 sayılı Türk Ceza Kanunundaki erteleme hükümlerinin ortaya çıkardığı sorunların devam etmesine olanak tanıyabilecek nitelikte görüldüğü için; Komisyon çalıĢmalarında, erteleme kurumunun hukukî yapısında değiĢiklik yapıldığı gibi, “fer’i ceza” kavramı terk edilmiĢ ve güvenlik tedbirleri bir sistematik çerçevesinde yeniden düzenlenmiĢtir. ĠĢlediği suç nedeniyle hapis cezasına mahkûm edilen kiĢi, toplumda belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılmaktadır. Ancak, bu yoksunluk, kural olarak, mahkûm olunan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edecektir. Cezanın infazı, kiĢinin iĢlediği suçtan dolayı etkin piĢmanlık duymasını, yeniden topluma kazanılmasını gerektirdiğine göre; cezasını çekmiĢ olan kiĢi artık toplumla barıĢmıĢ, suç iĢlemekle kaybettiği toplumsal güveni geri kazanmıĢ demektir. Bu bakımdan, benimsenen yaptırım sisteminde, belli bir suçu iĢlemekten dolayı cezaya mahkûmiyetin sonucu olarak ömür boyu devam edecek bir hak yoksunluğu söz konusu değildir. Bu düzenlemeyle, Yaptırım Teorisinin verilerine aykırı olarak çeĢitli kanunlarda yer verilen belli bir suçtan mahkûmiyete bağlı hak yoksunluklarını gerektiren kazüistik hükümlerin önüne geçilmesi amaçlanmıĢtır. Hükûmet Tasarısından farklı olarak, bir güvenlik tedbiri niteliğinde kabul edilen müsadere, eĢya müsaderesi ve kazanç müsaderesi Ģeklinde bir ayırıma tabi tutularak düzenlenmiĢtir. Komisyonumuzda kabul edilen bu düzenlemede, Hukuk Toplumunda suçun bir kazanç elde etme yolu olarak görülmemesi ve suç iĢlemek suretiyle kazanç elde edilmesinin önüne geçilmesi gerektiği yönündeki düĢünce hâkim olmuĢtur. Müsadereye iliĢkin genel ve kuĢatıcı bir düzenleme yapıldıktan sonra; gerek ceza kanununda gerek diğer kanunlarda, çeĢitli suç tanımlarıyla bağlantılı olarak özel müsadere hükümlerine yer verilmemelidir. Bu düĢüncelerle, Hükûmet Tasarısının rüĢvet gibi çeĢitli suç tanımlarıyla bağlantılı olarak müsadereyi özel olarak düzenleyen hükümleri metinden çıkarılmıĢtır. Hükûmet Tasarısının Birinci Kitabının BeĢinci Kısmında “Çocuk ve Küçüklere ĠliĢkin Hükümler”e ve bu düzenlemeler kapsamında, “çocuk” ve “küçük” ayırımına yer verilmiĢtir. Keza, bu düzenlemelerde, örneğin hapis cezasından ayrı olarak “çocuklara ve küçüklere özgü hapis cezası” öngörülmüĢtür. Bu Kısımda, Genel Hükümler Kitabında yer alan bazı düzenlemelerle ilgili olarak, örneğin dava veya ceza zamanaĢımı, erteleme ve koĢullu salıverme bakımından çocuklar ve “küçükler”e özgü ayrı hükümlere yer verilmiĢtir. Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalar sonucunda kabul edilen düzenlemelerde, Hükûmet Tasarısının benimsediği bu sistemden vazgeçilmiĢtir. Bununla bağlantılı olarak, suç yoluna sürüklenmiĢ çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin nelerden ibaret olduğu ve bunların ne suretle uygulanacağı hususlarında çocuklarla ilgili kanun içeriğinde düzenleme yapılması uygun görülmüĢtür. Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalarda, fiili iĢlediği sırada akıl hastası olan kiĢiler hakkında öngörülen koruma ve tedavi amaçlı güvenlik tedbirinin bu amaca özgü donanımlı sağlık kuruluĢlarında uygulanması kabul edilmiĢtir. Keza, bu güvenlik tedbiri açısından belli bir süre öngörülmüĢ değildir. Benimsenen sistemde, koruma ve tedavi amaçlı güvenlik tedbiri uygulanmasına, akıl hastasının iyileĢmesine kadar değil, toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalkmasına veya önemli ölçüde azalmasına kadar devam edilecektir. Söz konusu tedavi amaçlı güvenlik tedbiri, suç iĢleyen alkol ya da uyuĢturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kiĢiler açısından da öngörülmüĢtür. Tekerrür, cezanın artırılmasını gerektiren bir neden olarak kabul edilmiĢ değildir. Tekerrür hâlinde suç iĢleyen kiĢi, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kiĢi ve örgüt mensubu suçlu gibi, toplum açısından daha fazla tehlike ifade etmektedir. Bu itibarla, mükerirlerin yanı sıra, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kiĢi ve örgüt mensubu suçlu kiĢiler açısından, bunlara özgü infaz rejimi ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri öngörülmüĢtür. Özel hukuk tüzel kiĢileri hakkında ceza yaptırımı uygulanması uygun görülmemekle beraber, bu tüzel kiĢiliklerin faaliyeti çerçevesinde, bunların yararına olarak suç iĢlenmekte olduğu vakıası karĢısında, bunlarla ilgili olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanabilmesi yönünde düzenleme yapılmıĢtır. XI. Hükûmet Tasarısında bir suça iliĢkin cezanın belirlenmesinde aynı neden birkaç defa dikkate alınabilecek Ģekilde düzenleme yapılmıĢtır. Örneğin temel cezanın belirlenmesinde, baĢka nedenlerin yanı sıra, “failin geçmiĢi, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri, kiĢisel ve sosyal iliĢkileri, fiilden sonraki davranıĢları gibi hususlar” da dikkate alınacaktır (madde 79). Ancak, aynı nedenlerin, “Takdire bağlı hafifletici nedenler” baĢlıklı 33 üncü madde hükmü çerçevesinde cezanın bireyselleĢtirilmesi bağlamında da dikkate alınması gerekmektedir. Hâlbuki, kiĢi hakkında iĢlediği suç nedeniyle ceza belirlenirken bir neden ancak bir defa dikkate alınabilir. Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalarda, cezanın belirlenmesine ve bireyselleĢtirilmesine iliĢkin hükümler, bu düĢünceler çerçevesinde yeniden düzenlenmiĢtir. Bu düzenlemede cezanın belirlenmesinde izlenmesi gereken yöntem, açık ve denetime imkan tanıyacak bir biçimde ortaya konulmuĢtur. Bu düzenlemeye göre, somut olayda ilgili suç tanımında belirlenen cezanın alt ve üst sınırı arasında ceza tayin edilirken, cezanın belirlenmesine iliĢkin madde hükmünde gösterilen ölçütler dikkate alınacaktır. Cezanın belirlenmesine ve bireyselleĢtirilmesine iliĢkin hükümlerle, soyut gerekçeler göstererek cezanın alt veya üst sınırdan belirlenmesi Ģeklindeki yanlıĢ uygulamanın önüne geçilmek amaçlanmıĢtır. XII. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin asıl amacı, suç mağdurunun mağduriyetini gidermek değildir. Ancak, izlenen ceza siyasetiyle, suç mağdurunun uğradığı zararların karĢılanması mümkün kılınabilmektedir. Bu bakımdan, mağdurun korunması amacıyla, örneğin kısa süreli hapis cezası açısından mağdurun uğradığı zararların karĢılanması seçenek yaptırımına yer verildiği gibi, hapis cezasının ertelenebilmesi, mağdurun uğradığı zararların karĢılanması koĢuluna bağlanabilmektedir. Aynı Ģekilde, soruĢturulması ve kovuĢturulması Ģikâyete bağlı suçlarda, Ģikâyetten vazgeçmeden ayrı olarak, uzlaĢma müessesesi kabul edilmiĢtir. ġikâyetten vazgeçme, soyut bir Ģekilde gerçekleĢmektedir. ġikâyetten vazgeçmenin kabulü için, mağdurun uğradığı zararın herhangi bir Ģekilde karĢılanması Ģart olarak aranmamaktadır. Hâlbuki uzlaĢma hâlinde, fail, suçtan zarar gören gerçek kiĢinin veya özel hukuk tüzel kiĢisinin maruz kaldığı zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemeyi veya gidermeyi üstlenmektedir. Failin üstlenmiĢ bulunduğu zararın karĢılanması yönündeki edimi eksiksiz bir Ģekilde yerine getirmesi hâlinde, Cumhuriyet savcısı tarafından kamu davası açılmayacak ya da açılmıĢ olan kamu davasıyla ilgili olarak mahkeme tarafından düĢme kararı verilecektir. Böylece uzlaĢma, suç mağdurunun uğradığı zararların karĢılanmasını mümkün kılınabilmek açısından etkin bir yol olarak öngörülmüĢtür. ÇeĢitli suçlarla bağlantılı olarak kabul edilen etkin piĢmanlık hükümleriyle de, suçun iĢlenmesiyle ortaya çıkan mağduriyetlerin etkilerinin veya ekonomik zararların mümkün olduğunca azaltılması amaçlanmıĢtır. Örneğin, uyuĢturucu veya uyarıcı madde suçlarında, izlenen suç siyasetinin gereği olarak, uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanma fiili suç olarak tanımlanmamıĢtır. Çünkü, uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanmakla kiĢiler aslında kendi sağlıklarını kaybetmektedirler. Bu nedenle, uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanan kiĢiler, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaklardır. Ancak, kullanmak için uyuĢturucu veya uyarıcı maddeyi satın almak veya baĢka surette elde etmek, suç olma özelliğini muhafaza etmektedir. UyuĢturucu veya uyarıcı maddeyi kullanan kiĢinin, bunu kimlerden ve ne suretle elde ettiği yönünde bilgi vermesi ya da hakkında uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması durumunda, bu nedenle cezalandırılmayacaktır. FuhĢa sürüklenen kiĢinin tedavi veya terapiye tabi tutulması da, suç mağdurunun korunması amacına yönelik bir güvenlik tedbiri olarak düĢünülmüĢtür. Komisyon çalıĢmalarında, Hükûmet Tasarısında yer almamakla birlikte, çocukların korunması amacına yönelik baĢka suç tanımları da kabul edilmiĢtir. Örneğin kiĢinin cinsel dokunulmazlığına karĢı suçlar bağlamında, çocukların cinsel istismarı, ayrı bir suç olarak düzenlenmiĢtir. Aynı Ģekilde çocuklara sağlık için tehlike oluĢturabilecek maddelerin verilmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Ġçerik bakımından müstehcen nitelikte olan ürünlerden çocukların etkin bir Ģekilde korunmasına yönelik düzenlemeler yapılmıĢtır. Ayrıca, toplumsal geleceğimiz açısından son derece tehlikeli bir mahiyet taĢıması itibarıyla, çocukların fuhĢa sürüklenmesi fiilleri, etkili ceza yaptırımı altına alınmıĢtır. XIII. Bazı suçlar bağlamında, bunların Tasarı sistematiğindeki yeri itibarıyla, Genel Gerekçede belirtilenin aksine, bireyin korunması ikinci planda kalmıĢtır. Örneğin, kiĢinin cinsel dokunulmazlığına karĢı fiiller, Tasarının Ġkinci Kitabının “Topluma KarĢı Suçlar” baĢlığını taĢıyan Ġkinci Kısmının Altıncı Bölümü altında düzenlenmiĢtir. Buna karĢılık, Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalarda, bu suçlar Ġkinci Kitabın “KiĢilere KarĢı Suçlar” baĢlıklı Birinci Kısmının Sekizinci Bölümünde, içerik ve sistematik bakımından yeniden tanımlanmıĢlardır. Bu yeni düzenlemede, kiĢinin vücut dokunulmazlığı ve özellikle cinsel dokunulmazlığı daha etkin bir Ģekilde koruma altına alınmıĢtır. ĠĢkencenin gizli bir himaye görmesini önlemek ve iĢkenceyi etkin bir Ģekilde önleyebilmek amacıyla, iĢkence suçunun ihmali davranıĢla iĢlenmesi hâline iliĢkin olarak Tasarıya özel bir hüküm konulmuĢtur. ĠĢkence fiilleri, bunu önlemekle yükümlü olan kamu görevlileri tarafından genellikle müsamaha ile karĢılanmakta ve hatta, sarih veya zımni bir Ģekilde teĢvik dahi edilebilmektedir. Bu durumlarda, iĢkenceyi gerçekleĢtiren görevlileri cezalandırma imkanı bulunsa bile, iĢkence yapma hususunda sarih veya zımni bir Ģekilde teĢvikte bulunan amir konumundaki kamu görevlileri, genellikle cezasız kalmaktadır. Bu kiĢilerin cezasız kalmamasını temin amacıyla Tasarı metnine hüküm konulmuĢtur. Ayrıca, iĢkencenin cezalandırılabilmesi için, bunun mutlaka Türkiye’de gerçekleĢmesi, bir Türk vatandaĢı tarafından veya bir Türk vatandaĢına karĢı yapılması da gerekmemektedir. Komisyonumuzda kabul edilen düzenlemelere göre, iĢkencenin kim tarafından, kime karĢı ve nerede yapıldığına bakılmaksızın, failleri Türkiye’de ve Türk kanunlarına istinaden cezalandırılabilecektir. XIV. Hükûmet Tasarısının Özel Hükümler Kitabındaki bir çok hüküm sistematik bakımdan uygun olmayan yerlerde düzenlenmiĢ olması dolayısıyla; Bölüm sistematiklerinin yeniden belirlenmesi sırasında bu hükümlerden bir kısmı bulundukları yerden baĢka Bölüme aktarılmıĢtır. Örneğin, Tasarıda genel olarak görevi kötüye kullanma suçu tanımlandığına ve avukat da bir kamu görevlisi olduğuna göre, Tasarının “Avukatlık görevinin kötüye kullanılması” baĢlıklı 458 inci maddesi hükmü, metinden çıkarılmıĢtır. : Keza, hakaret suçu, Ġkinci Kitap, Birinci Kısım, Sekizinci Bölüm altında düzenlenmiĢ iken; “memura görevinden dolayı hakaret” suçu, Ġkinci Kitabın “Millete, Devlete ve Kamusal BarıĢa KarĢı Suçlar” baĢlıklı Üçüncü Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenmiĢtir. Farklı kısım ve bölümlerde düzenlenen bu hükümler birleĢtirilerek, uygulamada çıkan bir çok sorunu giderebilecek bir Ģekilde aynı bölüm altında düzenlenmiĢlerdir. Yürürlükteki 765 sayılı Türk Ceza Kanununun yansıması olarak Hükûmet Tasarısında yer alan pek çok hüküm, aslında kazüistik bir mahiyet taĢıdığı için, metinden çıkarılmıĢ veya birleĢtirilerek tek hüküm hâline getirilmiĢtir. Örneğin, Tasarının “Can ve malı koruma” baĢlıklı 231 inci maddesi, Genel Hükümler Kitabında yer alan meĢru savunma ve zorunluluk hâline iliĢkin hükümler karĢısında, gereksiz görülerek, metinden çıkarılmıĢtır. Keza, rüĢvet suçuna iliĢkin olarak Tasarının 403, 404, 405 ve 406 ncı maddeleri hükümleri birleĢtirilerek, Suç Teorisinin verilerine uygun olarak ve uygulamayı kolaylaĢtıracak surette tek bir madde altında düzenlenmiĢtir. Tasarının kazüistik bir mahiyet arzeden 419, 420, 421, 422 ve 423 üncü maddeleri hükümleri birleĢtirilerek, tek bir madde altında “Görevi yaptırmamak için direnme” suçu olarak düzenlenmiĢtir. Aynı Ģekilde, Tasarıda yer alan “Genel olarak görevi kötüye kullanma” baĢlıklı 488, “Görevi ihmal” baĢlıklı 491 ve “Keyfi muamele” suçunun tanımlandığı 480 inci madde hükümleri birleĢtirilerek, genel mahiyette ve icrai veya ihmali davranıĢla iĢlenebilen görevi kötüye kullanma suçu olarak tek madde altında düzenlenmiĢtir. XV. Hükûmet Tasarısına 765 sayılı Türk Ceza Kanunundan aktarılan pek çok hüküm, Suç Teorisinin verileriyle bağdaĢmadığı için, metinden çıkarılmıĢtır. Örneğin, Suç Teorisine iliĢkin pek çok sorunu hareketin “nedensellik değeri”ni göz önünde bulundurarak açıklamaya çalıĢan ondokuzuncu yüzyıl ceza hukuku anlayıĢının bir yansıması olarak Tasarı metnine konulmuĢ olan “Bilinmeyen veya beklenilmeyen hâller ve nedenler” baĢlıklı 137 nci madde, metinden çıkarılmıĢtır. Keza, iĢtirake iliĢkin genel nitelikteki hükümler karĢısında, “Failin bilinmemesi” baĢlıklı 232 ve “Kavga” baĢlıklı 233 üncü maddeler, gereksiz görülerek metinden çıkarılmıĢtır. XVI. Hükûmet Tasarısına 765 sayılı Türk Ceza Kanunundan yansıyan örneğin hırsızlık, yağma ve dolandırıcılık suçlarıyla ilgili kazüistik mahiyetteki bazı hükümler sadeleĢtirilmeye çalıĢılmıĢtır. XVII. Komisyonumuz, Hükûmet Tasarısının ihale yolsuzluklarıyla mücadele bakımından içerdiği hükümleri, 765 sayılı Türk Ceza Kanunundaki düzenlemeler gibi, yetersiz bularak, bu husustaki suç tanımlarını yeniden düzenleme yoluna gitmiĢtir. Bu bağlamda, Tasarı metninde ihaleye ve edimin ifasına fesat karıĢtırma olarak iki ayrı suç tanımına yer verilmiĢtir. Söz konusu suçların hangi fiil ve davranıĢlarla oluĢacağı, ayrıntılı bir Ģekilde belirlenmiĢtir. Ayrıca, bu suçların uygulama alanı, kamu ihale mevzuatına tabi olsun veya olmasın, nitelik bakımından kamusal faaliyette bulunan bütün kurum ve kuruluĢların mal veya hizmet alım, satım ve kiralama iĢlemlerini kapsayacak Ģekilde geniĢ tutulmuĢtur. Yine, yolsuzlukla etkin bir Ģekilde mücadele için izlenen suç siyasetinin gereği olarak, kiĢinin haklı bir iĢinin gördürülmesi amacıyla kamu görevlisine menfaat temin etmesi, rüĢvet verme olarak nitelendirilmemiĢtir. Buna karĢılık, yapılan bu yeni düzenlemede, menfaat sağlayan kamu görevlisinin fiili, somut olayın koĢullarına göre, icbar suretiyle irtikap veya genel nitelikte görevi kötüye kullanma suçunu oluĢturacaktır. Böylece, haklı bir iĢinin gördürülmesi amacıyla kamu görevlisine menfaat sağlayan kiĢi mağdur olarak telakki edileceği için, bu fiillerin açığa çıkması büyük ölçüde sağlanmıĢ olacaktır. Ayrıca, rüĢvet suçunun uygulama alanı, nitelik bakımından kamusal faaliyette bulunan bütün kurum ve kuruluĢların görevlilerini kapsayacak Ģekilde geniĢ tutulmuĢtur. XVIII. Hükûmet Tasarısının Ġkinci Kitap, Ġkinci Kısmındaki “Genel Tehlike Yaratan Suçlar” baĢlıklı Birinci Bölüm altında yer alan suç tanımlarında, oluĢturulan tehlikenin sebebiyet verdiği zararlı ağır neticeler açısından da hükümlere yer verilmiĢti. Bu durum, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda olduğu gibi, söz konusu ağır neticelerden sorumluluk ile zarar suçlarından sorumluluk arasında bir karıĢıklığa neden olmaktadır. Örneğin yangın çıkarmak, Hükûmet Tasarısının 234 üncü maddesinde bir tehlike suçu olarak tanımlanmıĢtır. 240 ıncı maddede ise, yangının ölüme sebebiyet vermesi hâli ile ilgili olarak “on yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası” öngörülmüĢtür. Tasarının sisteminde, meydana gelen bu ağır neticeden sorumluluk için failin kusurlu olması Ģart olmadığı gibi, bu netice açısından kast veya taksirle hareket etmesi ve hatta, ölen kiĢi sayısı önemli değildir. Buna karĢılık, Tasarının 136 ncı maddesinde, kasten öldürme suçunun örneğin yangın çıkararak iĢlenmesi hâli ile ilgili olarak ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası öngörülmüĢtür. Komisyon çalıĢmalarında kabul edilen sistemde ise, belirli tehlikelere neden olmak baĢlı baĢına bir suç olarak tanımlandıktan sonra, bu tehlike sonucunda bir zararın meydana gelmesi hâliyle ilgili olarak ayrıca özel hükümlere yer verilmemiĢtir. Bu durumda, meydana gelen netice açısından, kusura dayalı sorumluluk sisteminin benimsendiği netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suça iliĢkin hükümler çerçevesinde sorumluluk yoluna gidilmelidir. Ayrıca, bu gibi olaylarda, farklı neviden fikri içtima hükümleri uygulanarak, fail hakkında tek bir suçtan dolayı cezaya hükmedilmek gerekecektir. XIX. Yürürlükteki 765 sayılı Türk Ceza Kanununun yansıması olarak Hükûmet Tasarısında yer alan kamu güvenine karĢı suçlarda, gerek içerik gerek sistematik bakımdan önemli değiĢiklikler yapılmıĢtır. Özellikle belgede sahtecilik suçuyla bağlantılı olarak Tasarıda yer verilen “bu fiillerden dolayı genel veya özel bir zarar meydana geldiğinde” (madde 279) veya “bu fiilden dolayı genel veya özel bir zarar meydana gelebildiğinde” (madde 284) gibi ifadeler, madde metinlerinden çıkarılmıĢtır. Zira, sahtecilik olgusu gerçekleĢtikten sonra, bir “genel veya özel zarar”ın meydana gelmesini veya gelmesi ihtimalini aramaya artık gerek yoktur. Aslında bu hükümler sahtecilik suçundan dolayı sorumluluktan kurtulmak için kötüye kullanılmaya müsait bir durum oluĢturmaktadır. Keza, sahtecilik olgusu gerçekleĢtikten sonra, uygulamada ayrıca bunun “iğfal kabiliyetini haiz” veya “aldatma yeteneğine sahip” olup olmadığını araĢtırmak da, sahtecilik suçundan dolayı sorumluluktan kurtulmak için bir çıkıĢ yolu olarak görülmektedir. Aldatıcılık özelliği, sahteciliğin özünde var olan bir husustur. Aksi takdirde, sahtecilikten söz etmek mümkün değildir. Resmi belgede sahtecilik suçuyla bağlantılı olarak belgenin asıl, özet veya suret olması bakımından veya bu belgeler arasında, “kimlik belgesi”, “Ģahadetname”, “beyanname”, “zabıtanın teftiĢ ve kontrolüne tabi defter”, “iyi hâl veya yoksulluk belgesi”, ya da sağlık raporu olup olmamasına göre ayırım yapılması, toplumda hukuk güvenliğini sarsan keyfi uygulamalara imkan sağlayan bir durum olarak görüldüğü için; bütün bu ayırımlar, Komisyon çalıĢmaları sonucunda oluĢan metinde terkedilmiĢtir. XX. Komisyon çalıĢmalarında, Hükûmet Tasarısında bulunmayan yeni suç tanımlarına yer verilmiĢtir. Örneğin, insan üzerinde deney fiilleri ilk defa mevzuatımızda suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suç tanımlaması yapılırken, ülkemizde bu konuda kapsamlı bir kanuni düzenlemenin bulunmaması nedeniyle, insan üzerinde bilimsel deney yapılabilmesinin ve tedavi amaçlı denemelerde bulunulabilmesinin Ģartları ayrıca belirlenmiĢtir. Çevrenin kirletilmesi fiilleri, hâlen yürürlükte olan sayılı Çevre Kanununa göre sadece idari yaptırımı gerektirmektedir. Hâlbuki çağdaĢ ceza kanunlarında, ekolojik dengenin bozulmasına neden olması ve çevrede kalıcı etkiler doğurması bakımından bu fiillerin suç olarak tanımlanması yoluna gidilmiĢtir. Yakın tarihlerde ülkemizde yaĢanan kimyasal veya radyoaktif madde atık ve artıklarıyla dolu varillerin yurt dıĢından gelen gemilerle sahillerimize bırakılması ve hatta, bu tür maddelerle yüklü gemilerin karasularımızda kendi hâline terk edilmesi olayları, toplum olarak çevre kirliliğine karĢı duyarlılığımızın artmasına neden olmuĢtur. Bu duyarlılığın sonucu olarak, çevrenin kasten veya taksirle kirletilmesi fiilleri, Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalarda suç olarak tanımlanmıĢtır. Hatta, Komisyonumuzca kabul edilen ceza kanununun yer bakımından uygulama alanına iliĢkin hükümlere göre; çevrenin kasten kirletilmesi suçunun kim tarafından ve nerede iĢlendiğine bakılmaksızın, failleri Türk kanunlarına göre cezalandırılmak üzere Türkiye’de yargılanabilecektir. Bu düzenlemelerin yapılmasında, çevre kirliliğine neden olan fiillerin Türkiye’nin egemenlik alanı dıĢında iĢlenmesine rağmen, hava sirkülasyonları veya denizlerdeki akıntılarla kirliliğin ülkemize de sirayet etmesi ve özellikle, Türkiye’ye komĢu ülkelerdeki eskimiĢ teknolojilerle çalıĢan ve çevre kirliliğini önlemeye yönelik yeterli teknik donanıma sahip bulunmayan atom enerji santrallerinin hâlen faaliyette bulunması, büyük ölçüde etkili olmuĢtur. Ülkemizdeki plansız ĢehirleĢmenin ve kamu arazilerinin iĢgalinin önüne geçebilmek amacıyla, “yapı ruhsatiyesi” olmaksızın veya ruhsata aykırı olarak inĢaat faaliyetinde bulunulması, bu inĢaatlara veya “yapı kullanma izni” alınmamıĢ binalara elektrik, su, telefon veya gaz bağlantısı yapılması suç olarak tanımlanmıĢtır. Komisyon çalıĢmalarında, diğer kanunlarda düzenlenen çeĢitli suçlar, uygulamada karĢılaĢılan sorunları giderebilecek Ģekilde ve Suç Teorisinin verilerine uygun olarak yeniden tanımlanarak Tasarı metnine dahil edilmiĢtir. Hâlen yürürlükte bulunan Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda organ ve doku ticareti açısından öngörülen ceza hükümlerinin yetersiz olması karĢısında, bu konuda daha etkin bir ceza hukuku koruması sağlamak amacıyla, Tasarı metnine yeni hükümler konulmuĢtur. Keza, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklanması amacına yönelik fiiller de Tasarı kapsamında yeni bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Belirtilmelidir ki, hâlen yürürlükte bulunan “Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair” Kanunun “karapara aklama” suçuna iliĢkin hükümleri, Suç Teorisinin verilerine ve genel olarak suç tanımına iliĢkin kanun tekniğine uygun değildir. Ayrıca, “karapara”nın ancak sayılı bir takım suçların iĢlenmesi suretiyle elde edilen ekonomik değerlere inhisar ettirilmesi, kazüistik düzenlemelere özgü sakıncaları taĢımaktadır. Tasarı metninde yer verilen yeni suç tanımı ile, hâlen yürürlükte bulunan Kanundaki “karapara aklama” suçuna iliĢkin aksaklıkların düzeltilmesi amaçlanmıĢtır. Ayrıca belirtilmelidir ki, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklanması suçunun dıĢında Tasarı metninde yer verilen baĢka hükümler de, “Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair” Kanunla güdülen amaçları gerçekleĢtirmeye elveriĢli bir Ģekilde düzenlenmiĢtir. Kazanç müsaderesine iliĢkin madde hükümleri, bu konuda örnek olarak gösterilebilir. XXI. 765 sayılı Tük Ceza Kanununda olduğu gibi, Hükûmet Tasarısının Ġkinci Kitap, Ġkinci Kısım, Dördüncü Bölüm baĢlığı “Kamu düzenine KarĢı Suçlar” olarak belirlenmiĢtir. Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalar sonucunda Bölüm baĢlığı “Kamu BarıĢına KarĢı Suçlar” olarak değiĢtirilmiĢtir. Bu Bölümde tanımlanan suçların büyük bir çoğunluğu somut tehlike suçu olarak tanımlanmıĢtır. Bu itibarla, ilgili suç tanımlarında belirtilen fiillerin iĢlenmesi, cezalandırılabilirlik için yalnız baĢına yeterli değildir. Bunun için, gerçekleĢtirilen fiilin ayrıca somut bir tehlikenin oluĢumuna neden olması gerekir. Somut tehlike suçları bağlamında dikkat edilmesi gereken diğer bir husus, ortaya çıkan tehlikenin gerçekleĢtirilen fiilin eseri olmasıdır. BaĢka bir deyiĢle, oluĢan somut tehlike ile gerçekleĢen fiil arasında nedensellik bağının bulunması gerekir. Söz konusu suçların somut tehlike suçu olarak tanımlanması, düĢünceyi açıklama özgürlüğünün güvencelerinden birini oluĢturmaktadır. Bu Bölümde suç iĢlemek amacıyla örgüt kurma suçu yeniden tanımlanmıĢtır. Cezalandırılabilirlik için, oluĢturulan örgütün iĢlenmesi amaçlanan suçlar bakımından elveriĢli bir yapıya sahip olması gerekir. Her ne kadar ilgili madde metninde örgütün varlığı için asgari üye sayısı belirlenmiĢ ise de; söz konusu suçun oluĢabilmesi için, örgütün gerek hiyerarĢik yapısı, gerek sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları iĢlemeye elveriĢli olması gerekir. Örgüt kavramına iliĢkin olarak bu Bölümde yer alan hükümler, bütün suçlar açısından geçerlidir. Bu bakımdan, söz konusu hükümler, “Devletin Güvenliğine KarĢı Suçlar” ile “Anayasal Düzen ve Bu Düzenin ĠĢleyiĢine KarĢı Suçlar” bağlamında tanımlanan “Silâhlı örgüt” suçu açısından da geçerlidir. Ancak, ilgili düzenlemelerde “Silâhlı örgüt” suçu açısından ek unsurlara yer verilmiĢtir. Bu kapsamda yapılan düzenlemelerle, “Silâhlı örgüt” suçu ile “Suç için anlaĢma” suçu arasındaki ayırıcı ölçütler açık bir Ģekilde belirlenmiĢtir. Ayrıca iĢaret edilmelidir ki, Devletimizin güvenliğine karĢı suç iĢlemek amacıyla oluĢturulmuĢ örgütlerin yabancı devlet yetkilileri tarafından doğrudan veya dolaylı olarak desteklenmesi, Türkiye’ye karĢı hasmane hareket olarak ceza yaptırımı altına alınmıĢtır. XXII. Hükûmet Tasarısının Ġkinci Kitap, Üçüncü Kısım, “Adliyeye KarĢı Suçlar” baĢlıklı Yedinci Bölüm altında düzenlenen suç tanımlarında önemli değiĢiklikler yapılmıĢtır. Günlük hayatta, bir suçla ilgili olarak baĢlatılan soruĢturma ve kovuĢturma sürecinde, adil yargılamayı etkilemeye yönelik beyanlarda bulunulması Ģeklinde olaylara tanık olunmaktadır. Komisyonumuzda kabul edilerek Tasarı metnine konan hükümlerle, özellikle dıĢ kaynaklı bu etkileme giriĢimlerinin önüne geçilmek amaçlanmıĢtır. Keza, bir suçla ilgili olarak baĢlatılan soruĢturma iĢlemleri ile bağlantılı olarak basın ve yayın organlarında çıkan haberlerde, suç Ģüphesi altında olan veya olmayan kiĢilerin suçlu olarak damgalanmalarını sağlayacak Ģekilde görüntülere yer verilmektedir. KiĢiler açısından telafisi imkanı olmayan olumsuz sonuçlar ortaya çıkaran bu fiiller, Komisyonumuzda kabul edilen düzenlemelerle suç olarak tanımlanmıĢtır. Aynı Ģekilde, soruĢturma evresindeki iĢlemlerin gizliliği kural olmakla birlikte, belli olaylarla ilgili olarak baĢlatılan soruĢturmalar kapsamında, dosya içeriğini oluĢturan ve gizli tutulması gereken bilgi veya belgeler, basın ve yayın organlarında tefrika Ģeklinde yayınlanabilmektedir. SoruĢturmanın sağlıklı yürütülebilmesi için, gizlilik kuralını ihlâl eden davranıĢlar, suç olarak tanımlanmıĢtır. Belli bir suçtan dolayı hakkında tutuklama veya hükümlülük kararı verilmiĢ olan kiĢilerin, yakalanmadan serbestçe dolaĢtığına tanık olunabilmektedir. Tasarı metnine, kiĢilerdeki hukuk güvenliğini sarsıcı bir etki doğuran bu davranıĢların önüne geçmeye yönelik hükümler konulmuĢtur. Hukuk toplumunun bireylerinin doğruyu söylemesi esastır. Bu nedenle, söylenen sözün doğruluğuna güvenmek gerekir. Ancak, toplumumuzda belli iliĢkiler bağlamında yalan söylemek ve yalan tanıklık yapmak yönündeki davranıĢlara bir ölçüde müsamaha ile bakılabilmektedir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununun yalan tanıklık suçuyla ilgili olarak öngördüğü yaptırımların yetersizliği de, bu müsamahayı pekiĢtirici bir etki doğurmuĢtur. Bu durum, toplumsal iliĢkilerde söylenen sözler bakımından kiĢilerin birbirlerine güvensizlik duymalarına neden olmaktadır. Bu olumsuz durumun önüne geçebilmek ve tanıklık müessesesine etkinlik kazandırabilmek amacıyla, Hükûmet Tasarısının yalan tanıklık suçu ile ilgili hükümlerinde önemli değiĢiklikler yapılmıĢtır. Hızlı iĢleyen ve adil bir kararla sonuçlanan bir ceza muhakemesi süreci için, suç delillerinin korunması ve bozulmadan elde edilmesi büyük bir önem taĢımaktadır. Bu düĢüncelerle, Komisyonumuzca Tasarı metninde yapılan değiĢikliklerle, suç delillerinin yok edilmesi, gizlenmesi ve değiĢtirilmesi, suçluyu kayırma ve suçu bildirmeme suçları yeniden düzenlenmiĢtir. XXIII. Komisyon çalıĢmaları sonucunda Tasarıda kabul edilen metin, Ġktidar Partisi ile Anamuhalefet Partisinin uzlaĢması sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Bu bakımdan, Tasarı metninde yer alan bazı hükümler, içerikleri bakımından hukukî veya siyasî düĢüncelerle eleĢtiri odağı olabilecek bir nitelik taĢımaktadırlar. BĠRĠNCĠ KĠTAP Genel Hükümler BĠRĠNCĠ KISIM Temel Ġlkeler, Tanımlar ve Uygulama Alanı BĠRĠNCĠ BÖLÜM Temel Ġlkeler ve Tanımlar Ceza Kanununun amacı MADDE 1- (1) Ceza Kanununun amacı; kiĢi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barıĢını korumak, suç iĢlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleĢtirilmesi için, ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiĢtir. GEREKÇE12: Ceza kanunları bireyin hak ve özgürlüklerine derin biçimde müdahale eden yaptırımları içermektedir. Bu nedenledir ki bir ülkedeki ceza kanununa hâkim felsefe, değer ve ilkeler, o ülkedeki siyasî rejimin niteliğini gösterir. Nitekim tarihte ve günümüzde totaliter devletler, ideolojilerini benimsetmek ve rejimi ayakta tutmak için ceza kanunları yoluyla kiĢi hak özgürlüklerini ya geniĢ biçimde sınırlandırmıĢlar ya da ortadan kaldırmıĢlardır. Demokratik hukuk devletleri ise ceza kanunlarının kötüye kullanılmasını önlemek için, bu kanunların temel ilkelerine anayasalarında yer vermektedirler. Yine insanların adaletsiz ve haksız biçimde ceza ve tedbirlere maruz kılınmaması amacıyla baĢta Ġnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesi olmak üzere bir çok uluslararası sözleĢme ve belgede bireyi ceza kanunlarının keyfi uygulanmalarına karĢı güvence altına alan hükümlere yer verilmiĢtir. Bu sözleĢmelere taraf olan ülkemizin Anayasasında da aynı esaslar öngörülmüĢ olduğundan, ceza kanunun amacını tanımlayan maddeyle, bireyin sahip bulunduğu hukukî değerler, hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması ön plâna çıkarılmıĢtır. Böylece kanunun özgürlükçü karakteri vurgulanmakta, bunun yanında bireyin; adalet ve güvenliğin sağlandığı bir toplumda yaĢama hakkının gereği olarak, kamu düzeni ve güvenliğinin korunması ile suç iĢlenmesinin önlenmesi, ceza kanunun temel amaçları arasında sayılmaktadır. Suçta ve cezada kanunîlik ilkesi MADDE 2- (1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden baĢka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz. (2) Ġdarenin düzenleyici iĢlemleriyle suç ve ceza konulamaz. (3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniĢ yorumlanamaz. GEREKÇE13: 12 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 404. Kanunun amacına iliĢkin maddesinde ifade edilen kiĢi hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınabilmesi için, hangi fiillerin suç teĢkil ettiğinin kanunda açık bir Ģekilde belirlenmesi gerekir. Aynı Ģekilde, suç iĢlenmesi dolayısıyla verilecek ceza ve tedbirlerle, cezaya mahkûmiyetin hukukî sonuçları ve bu yaptırımların süre ve miktarlarının da kanunla düzenlenmesi zorunludur. Anayasamızda da ifade edilen ve evrensel nitelikteki “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesinin gereği olarak suçların tanımlanması ve ceza hukuku yaptırımları koyma yetkisine sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi sahiptir. Yine Anayasamıza göre yasama görevi, devredilmesi mümkün olmayan bir yetkidir. Bireyin maddî ve manevî varlığı üzerinde derin etkiler doğuran suç ve cezaların, ancak ulusal iradeyi temsil eden organ tarafından yapılacak kanunla düzenlenebilmesi, kiĢi hak ve özgürlüklerine sağlanan en önemli anayasal garantilerden birini oluĢturmaktadır. Anayasada temel hak ve özgürlükler alanının, kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceğinin öngörülmesi de, bu garantinin bir ifadesidir. KiĢi hak ve özgürlükleri konusunda kanun hükmünde kararname çıkarılmaması bakımından anayasal normla getirilen bu yasağın, idarenin diğer düzenleyici iĢlemleri için de geçerli olduğu kuĢkusuzdur. ĠĢte maddenin ikinci fıkrasındaki düzenlemeyle, Anayasada yer alan emredici normların gereği yerine getirilerek, idarenin düzenleyici iĢlemleriyle bir suç tanımının kapsamının belirlenemeyeceği ve ceza konulamayacağı açıkça düzenlenmiĢ olmaktadır. Yine suçta ve cezada kanunilik ilkesinin doğal bir sonucu olan evrensel ilke niteliğindeki ceza kanunlarının uygulanmasında kıyasa baĢvurulamayacağı, maddenin üçüncü fıkrasında açıkça düzenlenmiĢtir. Böylece ceza kanunlarının bireye güvence sağlama iĢlevinin bir gereği daha yerine getirilmiĢ olmaktadır. Yeni tarihli ceza kanunlarında da kıyas yasağına iliĢkin olarak açık hükümlere yer verilmektedir. Örneğin yeni Fransız Ceza Kanununda bu husus “ceza kanunları dar yorumlanır” biçiminde ifade edilmiĢtir. Kıyas yasağıyla getirilen güvencenin tam anlamıyla uygulanabilmesini mümkün kılmak amacıyla, kıyasa yol açacak Ģekilde yapılacak geniĢ yoruma da baĢvurulamayacağı açıkça ifade edilmiĢtir. Ancak bu hükümle ceza hukukunda geniĢletici yorum tümüyle yasaklanmamakta, sadece bu yorum biçiminin kıyasa yol açacak Ģekilde uygulanmasının önüne geçilmek istenmektedir. Suçlar arasında cürüm ve kabahat ayırımı kaldırıldığı için, Tasarının “Suçlar, cürüm ve kabahattir.” Ģeklindeki ikinci fıkrası metinden çıkarılmıĢtır. Adalet ve kanun önünde eĢitlik ilkesi MADDE 3- (1) Suç iĢleyen kiĢi hakkında iĢlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur. (2) Ceza kanununun uygulamasında kiĢiler arasında, ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düĢünceleri, felsefi inanç, millî veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden, ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz. 13 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 404 vd. GEREKÇE14: Suç iĢlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç iĢleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç iĢleyen kiĢinin bu fiilinden piĢmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir. Yine bireylerin hukuka olan güvenlerinin pekiĢmesi ve cezanın caydırıcılık etkisinin doğru biçimde gösterilebilmesi için de ceza hukukunun temel ilkelerinden olan oranlılık ilkesine uymak gerekir. Madde ile bu hususa ceza kanunda açıkça yer verilerek, ceza kanunun adaletçi bir karaktere sahip olduğu da vurgulanmak istenmiĢtir. GeçmiĢte ve günümüzde, insanın ırk, din, düĢünce veya cinsiyeti nedeniyle uğradığı haksız muamelelerin önlenmesi, insanlık camiasının temel uğraĢlarındandır. Ceza hukuku araçlarıyla yapılan ayrımcılık ise insana yönelik yapılan en zalimane uygulamalardan biridir. Özellikle totaliter rejimlerdeki ayırımcılığın ortaya çıkardığı felaketler insanlık tarihinde unutulamayacak acı izler bırakmıĢtır. ĠĢte bu nedenlerledir ki insan haklarıyla ilgili uluslararası sözleĢmelerde ve Anayasamızda ifade edilen eĢitlik ilkesine yer verilerek, ceza kanunun insancıl niteliğe sahip olduğuna da iĢaret edilmektedir. Ceza kanunlarının düzenlenmesinde ve uygulanmasında bireyler arasında herhangi bir sebeple ayırım yapılmamasının ifade edilmesi, aynı zamanda hukuk devletinin özünü oluĢturan insan onurunun korunmasının ceza kanununda da temel değer olarak benimsenmesi anlamına gelmektedir. Kanunun bağlayıcılığı MADDE 4-15 (1) Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz. AÇIKLAMA: Maddenin “Ancak sakınamayacağı bir hata nedeniyle kanunu bilmediği için meşru sanarak bir suç işleyen kimse cezaen sorumlu olmaz.”Ģeklindeki ikinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla16 madde metninden çıkarılmıĢtır. Madde metninde yapılan bu değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekildedir: “Kusurluluk açısından önemli olan, kişinin, işlediği fiilin hukuken tasvip edilmez bir fiil olduğunun bilincinde olmasıdır. Ancak, işlenen fiilin pozitif hukuk metinlerinde cezalandırılabilir bir fiil olarak, yani suç olarak tanımlanmış olduğunu bilmek gerekmez. Hatta, işlenen fiilin bir haksızlık teşkil ettiğinin bilincinde olduktan sonra; ayrıca cezaya layık bir haksızlık olduğunun bilinip bilinmediğinin araştırılmasına gerek yoktur. 14 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 406. 15 Maddenin ikinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla madde metninden çıkarılmıĢtır (m. 1) (Resmi Gazete: 8 Temmuz 2005/25879). 16 Yeni TCK’nda bu Kanunla yapılan değiĢiklikler, aslında 27.5.2005 tarihli ve 5357 sayılı Kanunla yapılmıĢtı. Ancak, CumhurbaĢkanlığı bu değiĢiklik Kanununu, 3 ve 29 uncu çerçeve maddeleri bakımından bir daha görüĢülmek üzere TBMM BaĢkanlığına iade etmiĢtir. Bunun üzerine, söz konusu değiĢiklik Kanunu, 3 ve 29 uncu çerçeve maddeleri bakımından TBMM’nde bir daha görüĢülmüĢ ve bu maddelerde herhangi bir değiĢiklik yapılmadan 29.6.2005 tarih ve 5377 sayı ile yeniden kanunlaĢmıĢtır. Bu bakımdan, 19. yüzyılda ceza hukukuna hâkim olan "Error iuris nocet" ("kanunu bilmemek mazeret sayılmaz") kuralı, yeni Türk Ceza Kanununda "ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz" şeklinde ifade edilmiştir. Böylece, klasik ceza hukuku anlayışının bir sonucu olan "kanunu bilmemek mazeret sayılmaz" kuralının kapsamı, büyük ölçüde daraltılmış olmaktadır. Ancak, bu kural, Anayasamızla da güvence altına alınan ceza hukukunda kusura dayalı sorumluluk ilkesini bertaraf eder şekilde yorumlanmamalıdır. Kişi, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğunu bilememiş olabilir. Bu durumda, haksızlık oluşturan fiil açısından kişinin kastı varlığını devam ettirir. Ancak, söz konusu hata, kişinin işlediği haksızlık açısından sadece kusurunun belirlenmesinde bir rol oynamaktadır. Bu hatanın kişi açısından kaçınılamaz olması halinde, kişi işlediği fiille ilgili olarak kusurlu telakki edilemez. Bu hata halinin, 30 uncu madde kapsamında değerlendirilmesi gerektiği düşüncesiyle; kanunun bağlayıcılığı hükmünü düzenleyen 4 üncü maddenin ikinci fıkrasının madde metninden çıkarılması gerekmiştir.”17 Özel kanunlarla iliĢki MADDE 5- (1) Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır. GEREKÇE18: Özel ceza kanunlarında ve ceza içeren kanunlarda suç tanımlarına yer verilmesinin yanı sıra, çoğu zaman örneğin teĢebbüs, iĢtirak ve içtima gibi konularda da bu kanunda benimsenen ilkelerle çeliĢen hükümlere yer verilmektedir. Böylece, ceza kanununda benimsenen genel kurallara aykırı uygulamaların yolu açılmakta ve temel ilkeler dolanılmaktadır. Tüm bu sakıncaların önüne geçebilmek bakımından, ayrıca hukuk uygulamasında birliği sağlamak ve hukuk güvenliğini sağlamak için; diğer kanunlarda sadece özel suç tanımlarına yer verilmesi ve bu suçlarla ilgili yaptırımların belirlenmesi ile yetinilmelidir. Buna karĢılık, suç ve yaptırımlarla ilgili olarak bu kanunda belirlenen genel ilkelerin, özel kanunlarda tanımlanan suçlar açısından da uygulanmasının temin edilmesi gerekmektedir. Aksi yöndeki düzenlemelerin hukuk devleti ve eĢitlik ilkelerine aykırılık oluĢturması nedeniyle Hükûmet Tasarısındaki madde metni değiĢtirilmiĢtir. AÇIKLAMA: Ġlgili kanunlarda TCK’nun sistemine uygun gerekli değiĢiklikleri hemen gerçekleĢtirme imkanının olmaması nedeniyle, 11.5.2005 tarihli ve 5349 sayılı Kanunla19 Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna bir geçici madde eklenmiĢtir. Bu maddeye göre; 17 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 1. 18 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 408. 19 Resmi Gazete: 18 Mayıs 2005/25819. “Diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değiĢiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2006 tarihine kadar uygulanır.” Bu hükmün gerekçesinde Ģu açıklamalara yer verilmiĢtir: “765 sayılı Türk Ceza Kanununun 10 uncu maddesindeki "Bu kanundaki hükümler, hususi ceza kanunlarının buna muhalif olmayan mevaddı hakkında da tatbik olunur," hükmü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda, ceza hukuku sistemini belirli bir disiplin altında toplamak amacıyla, 5 inci maddede "Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir. 5 inci maddesindeki hüküm karşısında, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun genel hükümlerine uymayan hükümlerin uygulanma kabiliyeti kalmadığından, söz konusu kanunlarda gerekli değişikliklerin yapılması gerekmektedir. Söz konusu değişiklikler yapılıncaya kadar uygulamada herhangi bir boşluğun doğmaması bakımından 5252 sayılı Kanuna bir geçici madde eklenmesi amacıyla bu madde düzenlenmiştir.”20. Ancak, söz konusu geçici madde metninde yer alan “31 Aralık 2006” ibaresi, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla “ilgili kanunlarda gerekli değiĢikliklerin yapılmasına imkan sağlamak amacıyla” “31 Aralık 2008” olarak değiĢtirilmiĢtir21. Nitekim, yeni Türk Ceza Kanunu ile Kabahatler Kanununun genel hükümlerine uyarlanması amacıyla 21.3.2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu çıkarılmıĢ ve 10.7.2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırılmıĢtır. Diğer kanunlarda yer alan düzenlemelerin yeni Türk Ceza Kanunu ile Kabahatler Kanununun genel hükümlerine uyarlanması amacıyla gerekli yasama çalıĢmaları tamamlanmıĢ ve TBMM Genel Kurulunda 23.1.2008 tarihinde kabul edilen 5728 sayılı Kanun Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiĢtir22. 580 madde ve 3 geçici maddeden ibaret olan bu Kanun ile toplam 153 değiĢik kanunda değiĢiklik yapılmıĢtır23. 20 Bkz. TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 898. TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 5. 22 RG: 8 ġubat 2008/26781. 23 Bu kanunlardan baĢlıcaları Ģunlardır: 1) 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 2) 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve ġuabatı San'atlarının Tarzı Ġcrasına Dair Kanun, 3) 24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, 4) 15/5/1930 tarihli ve 1608 sayılı Umuru Belediyeye Müteallik Ahkâmı Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 Tarih ve 486 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerini Muaddil Kanun, 5) 10/6/1930 tarihli ve 1705 sayılı Ticarette TağĢiĢin Men’i ve Ġhracatın Murakabesi ve Korunması Hakkında Kanun, 6) 24/5/1933 tarihli ve 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanunu, 7) 12/6/1933 tarihli ve 2313 sayılı UyuĢturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun, 8) 2/7/1941 tarihli ve 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun, 9) 16/7/1943 tarihli ve 4473 sayılı Yangın, Yersarsıntısı, Seylap veya Heyelan Sebebiyle Mahkeme ve Adliye Dairelerinde Ziyaa Uğrayan Dosyalar Hakkında Yapılacak Muamelelere Dair Kanun, 10) 10/6/1946 tarihli ve 4922 sayılı Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun, 11) 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı Ġl Ġdaresi Kanunu, 12) 2/3/1950 tarihli ve 5584 sayılı Posta Kanunu, 13) 15/7/1950 tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de Ġkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun, 14) 5/12/1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, 15) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı AteĢli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun, 16) 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, 21 Keza, 20/2/1930 tarihli ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanunda DeğiĢiklik Yapılmasına Dair 24/12/2008 tarihli ve 5827 sayılı Kanunla24, 1560 sayılı Kanundaki suçta ve cezada kanunilik ilkesi ile belirlilik ilkesine aykırı olan hükümler değiĢtirilmiĢ ve söz konusu Kanun hükümlerinin yeni Türk Ceza Kanunu ile Kabahatler Kanununun genel hükümlerine uyarlanması sağlanmıĢtır. 17) 18/12/1953 tarihli ve 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun, 18) 7/3/1954 tarihli ve 6326 sayılı Petrol Kanunu, 19) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu, 20) 15/5/1957 tarihli ve 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu, 21) 9/6/1958 tarihli ve 7126 sayılı Sivil Savunma Kanunu, 22) 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu, 23) 21/12/1959 tarihli ve 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu, 24) 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu, 25) 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, 26) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 27) 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu, 28) 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu, 29) 18/1/1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanunu, 30) 26/6/1973 tarihli ve 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu, 31) 28/7/1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu, 32) 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi TeĢvik Kanunu, 33) 5/5/1983 tarihli ve 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 34) 5/5/1983 tarihli ve 2822 sayılı Toplu ĠĢ SözleĢmesi, Grev ve Lokavt Kanunu, 35) 24/5/1983 tarihli ve 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun, 36) 10/6/1983 tarihli ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu, 37) 23/6/1983 tarihli ve 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu, 38) 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 39) 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri YürüyüĢleri Kanunu, 40) 10/6/1985 tarihli ve 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu, 41) 8/5/1986 tarihli ve 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu, 42) 3/6/1986 tarihli ve 3298 sayılı UyuĢturucu Maddelerle Ġlgili Kanun, 43) 11/1/1989 tarihli ve 3516 sayılı Ölçüler ve Ayar Kanunu, 44) 1/6/1989 tarihli ve 3568 Sayılı Serbest Muhasebecilik Serbest Muhasebeci, Malî MüĢavirlik ve Yeminli Malî MüĢavirlik Kanunu, 45) 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 46) 13/4/1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların KuruluĢ ve Yayınları Hakkında Kanun, 47) 7/12/1994 tarihli ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun, 48) 23/2/1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, 49) 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu, 50) 28/3/2001 tarihli ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu, 51) 18/4/2001 tarihli ve 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu, 52) 1/7/2003 tarihli ve 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu, 53) 10/7/2003 tarihli ve 4925 sayılı Karayolu TaĢıma Kanunu, 54) 4/12/2003 tarihli ve 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu, 55) 15/1/2004 tarihli ve 5070 sayılı Elektronik Ġmza Kanunu, 56) 28/4/2004 tarihli ve 5149 sayılı Spor Müsabakalarında ġiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun, 57) 18/5/2004 tarihli ve 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu, 58) 10/6/2004 tarihli ve 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun, 59) 24/6/2004 tarihli ve 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, 60) 4/11/2004 tarihli ve 5253 sayılı Dernekler Kanunu, 61) 1/12/2004 tarihli ve 5262 sayılı Organik Tarım Kanunu, 62) 10/2/2005 tarihli ve 5300 sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu, 63) 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı Ġl Özel Ġdaresi Kanunu, 64) 7/6/2005 tarihli ve 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek KuruluĢları Kanunu. 24 Resmi Gazete: 30 Aralık 2008/27096). 19/3/1985 tarihli ve 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun”un “karşılıksız çek keşide etme suçu”na iliĢkin hükümleri pek çok yönden hukukun temel prensipleriyle bağdaĢmamaktadır. Uygulaması itibarıyla da ayıplı bir kanun örneği oluĢturan bu Kanunun değiĢtirilmesi amacıyla Adalet Bakanlığı bünyesinde oluĢturulan bir komisyon tarafından hazırlanan metin, 8/5/2009 tarih ve 2010 sayı ile BaĢbakanlık tarafından “Çek Kanununu Tasarısı” olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiĢtir. 31 Aralık 2008 tarihi itibarıyla Türk Ceza Kanununun genel hükümlerinin diğer kanunlardaki bütün suçlar bakımından uygulanmasını emreden 5. maddesi hükmü karĢısında 3167 s. Kanunun uygulanması nedeniyle ortaya çıkan sorunların giderilmesi amacıyla sözkonusun kanun tasarısının bir an önce kanunlaĢması beklenmektedir. Keza yeni bir Karayolları Trafik Kanunu Tasarısı için Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde oluĢturulan komisyon tarafından bir taslak hazırlanmıĢtır. Bu taslak, Bakanlar Kurulu tarafından kanun tasarısı olarak TBMM’ne gönderilmeyi beklemektedir. Ayrıca, 24/6/1995 tarihli ve 551 sayılı “Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”, 24/6/1995 tarihli ve 554 sayılı “Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ve 24/6/1995 tarihli ve 555 sayılı “Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”de yer alan ceza hükümlerinin de yeni Türk Ceza Kanunu ve Kabahatler Kanununun genel hükümlerine uyarlanmasını sağlayacak kanun değiĢikliği yapılması gerekmektedir25. Tanımlar MADDE 6- (1) Ceza kanunlarının uygulanmasında; a) VatandaĢ deyiminden26; fiili iĢlediği sırada Türk vatandaĢı olan kiĢi, b) Çocuk deyiminden; henüz onsekiz yaĢını doldurmamıĢ kiĢi, c) Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kiĢi, d) Yargı görevi yapan deyiminden; yüksek mahkemeler ve adlî, idarî ve askerî mahkemeler üye ve hâkimleri ile, Cumhuriyet savcısı ve avukatlar, e) Gece vakti deyiminden; güneĢin batmasından bir saat sonra baĢlayan ve doğmasından bir saat evvele kadar devam eden zaman süresi27, f) Silâh deyiminden; 25 Bu arada 24/6/1995 tarihli ve 556 sayılı” Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”nin ceza hükümlerini içeren 61/A maddesi, 21/1/2009 tarihli ve 5833 sayılı Kanunla (Resmi Gazete: 28 Ocak 2009/27124) yeni TCK’nın genel hükümlerine uygunluğun sağlanması amacıyla değiĢtirilmiĢtir (m. 3). 26 Madde metninde yer alan “deyiminden” ibaresi, Türkçe dilbilgisi kurallarına aykırıdır. Burada “deyim”, “Öztürkçe” kullanma uğruna, yanlıĢ olarak ibare karĢılığında kullanılmıĢtır. Dönmezer Tasarısından (m. 4) Kanuna aynen geçen bu yanlıĢlığın, “deyiminden” yerine “ibaresinden” ibaresinin konulması suretiyle düzeltilmesi için TBMM Adalet (Alt) Komisyonundaki giriĢimimiz sonuçsuz kalmıĢtır. 27 Bu bent metninde yer alan “zaman süresi” ibaresi, Türkçe dilbilgisi kurallarına aykırıdır. Burada aslında “zaman zarfı” ibaresinin kullanılmalıydı. Dönmezer Tasarısında “Öztürkçe” dil kullanma uğruna, “zaman zarfı” ibaresi yerine yanlıĢ olarak “zaman süresi” kullanılmıĢtır (m. 4). Kanuna aynen geçen bu yanlıĢlığın düzeltilmesi için TBMM Adalet (Alt) Komisyonundaki giriĢimimiz, “ÖztürkçeleĢtirme” cereyanının baskın çıkması dolayısıyla sonuçsuz kalmıĢtır. 1. AteĢli silâhlar, 2. Patlayıcı maddeler, 3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmıĢ her türlü kesici, delici veya bereleyici alet, 4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmıĢ olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elveriĢli diğer Ģeyler, 5. Yakıcı, aĢındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler, g) Basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, iĢitsel ve elektronik kitle iletiĢim aracıyla yapılan yayınlar, h) Ġtiyadi suçlu deyiminden; kasıtlı bir suçun temel Ģeklini ya da daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli Ģekillerini bir yıl içinde ve farklı zamanlarda ikiden fazla iĢleyen kiĢi, i) Suçu meslek edinen kiĢi deyiminden; kısmen de olsa geçimini suçtan elde ettiği kazançla sağlamaya alıĢmıĢ kiĢi, j) Örgüt mensubu suçlu deyiminden; bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek baĢına suç iĢleyen kiĢi, AnlaĢılır. GEREKÇE28: Bu madde metninde, kanunda kullanılan bazı kavramlar tanımlanmaktadır. Ancak, bu maddenin Tasarıdaki sistematiği değiĢtirilmiĢtir. Suçta ve cezada kanunilik ve eĢitlik ilkeleriyle bağdaĢmaması dolayısıyla, “kadın” ve “örgüt” tanımları Tasarı metninden çıkarılmıĢtır. Tekerrüre iliĢkin olarak sistem değiĢikliği yapıldığı için “Aynı türden suç” tanımı ve ayrıca, tanımlanmasına gerek görülmemesi nedeniyle “Cebir ve Ģiddet” tanımı metinden çıkarılmıĢtır. KiĢinin vatandaĢlığının belirlenmesinde 11.2.1964 tarihli ve 403 sayılı Türk VatandaĢlığı Kanununun esas alınacağını belirten tanım, ceza uygulaması itibarıyla önemli olan hususu belirlemektedir. Böylece suçu iĢlediği sırada Türk vatandaĢı iken sonradan uyruğunu değiĢtiren kiĢi suçun unsuru veya kovuĢturma koĢulu bakımından Türk sayılacağı gibi, suçu iĢlediği sırada Türk uyruğuna girmiĢ olan kiĢi de Türk vatandaĢı sayılacaktır. Çifte uyruğu olanlar da, Türk vatandaĢı sayılacaklardır. BirleĢmiĢ Milletler Çocuk Hakları SözleĢmesi hükümleri göz önünde bulundurularak, “Çocuk” deyiminden henüz onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olan kiĢilerin anlaĢılması gerektiğine dair bir tanıma yer verilmiĢtir. 765 sayılı Türk Ceza Kanunundaki “memur” tanımının doğurduğu sakıncaları aynen devam ettirecek nitelikte olan tanım, Tasarı metninden çıkarılarak; memur kavramını da kapsayan “kamu görevlisi” tanımına yer verilmiĢtir. Yapılan yeni tanıma göre, kiĢinin kamu görevlisi sayılması için aranacak yegane ölçüt, gördüğü iĢin bir kamusal faaliyet olmasıdır. Bilindiği üzere, kamusal faaliyet, Anayasa ve kanunlarda belirlenmiĢ olan usullere göre verilmiĢ olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir. Bu faaliyetin 28 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 408 vd. yürütülmesine katılan kiĢilerin maaĢ, ücret veya sair bir maddî karĢılık alıp almamalarının, bu iĢi sürekli, süreli veya geçici olarak yapmalarının bir önemi bulunmamaktadır. Bu bakımdan, örneğin mesleklerinin icrası bağlamında avukat veya noterin kamu görevlisi olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Keza kiĢi, bilirkiĢilik, tercümanlık ve tanıklık faaliyetinin icrası kapsamında bir kamu görevlisidir. Askerlik görevi yapan kiĢiler de kamu görevlisidirler. Bu bakımdan örneğin bir suç vakıasına müdahil olan, bir tutuklu veya hükümlünün naklini gerçekleĢtiren jandarma subay veya erleri de, kamu görevlisidirler. Buna karĢılık, kamusal bir faaliyetin yürütülmesinin ihaleye dayalı olarak özel hukuk kiĢilerince üstlenilmesi durumunda, bu kiĢilerin kamu görevlisi sayılmayacağı açıktır. Tasarı maddesinde yer alan “Yargı görevi yapan” deyimine iliĢkin tanım, avukatları da kapsayacak Ģekilde değiĢtirilmiĢtir. “Gece vakti” ve “silâh” deyimleri, ayrıca açıklamaya gerek bırakmayacak Ģekilde tanımlanmıĢtır. “Basın ve yayın yolu ile” deyimine iliĢkin tanım, sadece kitle iletiĢim araçlarını kapsayacak biçimde değiĢtirilmiĢtir. Tasarıdaki bireysel iletiĢimi de içine alacak Ģekilde ifade edilmiĢ olan tanımın oluĢturduğu sakıncanın giderilmesi için, tanımda değiĢiklik yapılarak “kitle iletiĢim araçları” ifadesine vurgu yapılmıĢtır. Tasarının 45, 46 ve 47. maddelerinde yer alan “Ġtiyadi suçlu”, “Suçu meslek edinen kiĢi” ve “Örgüt mensubu suçlu” deyimlerine iliĢkin tanımlar, bu madde kapsamına alınmıĢtır. ĠKĠNCĠ BÖLÜM Kanunun Uygulama Alanı Zaman bakımından uygulama MADDE 7- (1) ĠĢlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. ĠĢlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuĢsa infazı ve kanunî neticeleri kendiliğinden kalkar. (2) Suçun iĢlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur. (3)29 Hapis cezasının ertelenmesi, koĢullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine iliĢkin hükümler, derhal uygulanır. (4) Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde iĢlenmiĢ olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir. GEREKÇE30: 29 Maddenin üçüncü fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 2). Madde, kanunun zaman bakımından uygulanmasına iliĢkindir. Lehe olan kanunun uygulanacağı kuralı muhafaza edilmiĢtir. Yürürlükteki usul hükümleri, kesinleĢmiĢ hükümler hakkında lehe olan yeni kanunun nasıl uygulanacağını göstermek bakımından yeterli görülmüĢtür. Ġkiden çok kanunun değiĢmesi hâlinde bunlardan hangisi daha lehte ise onun uygulanacağını belirtmek maksadıyla maddenin ikinci fıkrası kaleme alınmıĢtır. Maddenin üçüncü fıkrasında güvenlik tedbirleri hakkında, infaz usul ve uygulamaları yönünden hüküm zamanında yürürlükte olan hükümlerin geçerli olacağı belirtilmiĢ ve böylece, tedbirlerin “iyileĢtirme” iĢlevi vurgulanmıĢtır. Süreli ve geçici kanunların bu madde kapsamı içinde olmamasının, adalet, sosyal yarar ve kanunun etkinliği gereği bulunduğu kabul edildiğinden, son fıkraya metinde yer verilmiĢ ve böylece süreli ve geçici kanunların etkinliğinin ve adaletin sağlanması istenilmiĢtir. Bilindiği gibi bir kısım ceza kanunları, olağanüstü hâlleri ve geçici durumları karĢılamak amacıyla ve dolayısıyla nitelikleri yönünden geçici olarak veya kanun metninde açıkça belirtilen süre kadar yürürlükte kalmak üzere meydana getirilirler. Bu tür kanunların, nitelikleri gereği, yürürlükte bulundukları süre içinde iĢlenmiĢ bütün suçlar hakkında uygulanmaları zorunludur. Aksi takdirde söz konusu kanunların caydırıcı etkileri kalmaz veya azalır. Oysa, çeĢitli nedenlerle suçların failleri ele geçirilememekte ve örneğin iĢtirak hâlinde iĢlenen bir suçta kaçan fail, kanunun uygulama süresi geçtiğinde hiçbir yaptırım ile karĢılaĢmamaktadır. Bu nedenle maddenin son fıkrasıyla, bu maddenin geçici ve süreli kanunlar hakkında uygulanmayacağı hükmü getirilmiĢtir. ZamanaĢımı hükümleri ise, elbette ki, bu suçlar bakımından da geçerlidir. AÇIKLAMA: Maddenin, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilen üçüncü fıkrasının gerekçesi Ģu Ģekildedir: “Yeni Türk Ceza Kanununun benimsediği yaptırım sisteminde amaç hükümlüyü ıslah ederek yeniden topluma kazandırmak, hükümlünün toplum açısından oluşturduğu tehlikeyi azaltmak olduğuna göre, aralarında bir ayırım yapmaksızın, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı bakımından derhal uygulama kuralı benimsenmiştir. Bu kuralı açık bir şekilde ifade edebilmek için, Kanunun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik yapılması gereği hasıl olmuştur. Ancak, bu düzenlemede hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrüre ilişkin hükümler bakımından, bu kuraldan ayrılınmıştır. Kanunun sisteminde bir ceza infaz rejimi olarak kabul edilen hapis cezasının ertelenmesi ile koşullu salıverilme ve mükerrirlere özgü infaz rejimi bakımından, birinci ve ikinci fıkralardaki zaman bakımından uygulama kuralları uygulanacaktır.”31 Yer bakımından uygulama 30 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 410. 31 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 1/2. MADDE 8- (1) Türkiye’de iĢlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır. Fiilin kısmen veya tamamen Türkiye’de iĢlenmesi veya neticenin Türkiye’de gerçekleĢmesi hâlinde suç, Türkiye’de iĢlenmiĢ sayılır. (2) Suç; a) Türk kara ve hava sahaları ile Türk karasularında, b) Açık denizde ve bunun üzerindeki hava sahasında, Türk deniz ve hava araçlarında veya bu araçlarla, c) Türk deniz ve hava savaĢ araçlarında veya bu araçlarla, d) Türkiye’nin kıt’a sahanlığında veya münhasır ekonomik bölgesinde tesis edilmiĢ sabit platformlarda veya bunlara karĢı, ĠĢlendiğinde Türkiye’de iĢlenmiĢ sayılır. GEREKÇE32: Mülkîlik ilkesinden ve ceza kanunlarının millî egemenliğin bir sonucu oldukları kuralından hareketle, Türkiye’de iĢlenen suçlar hakkında sanığın ve mağdurun uyrukluğuna bakılmaksızın Türk kanunlarının uygulanacağı maddede açıkça belirtilmiĢtir. Ayrıca Türk kanunlarının uygulanması bakımından Türk Ülkesinin anlamı açıklanmıĢ ve Türk kara ve hava sahaları ile karasularında iĢlenen suçların Türkiye’de iĢlenmiĢ sayılacakları belirtilmiĢtir. Karasularının anlamı buna iliĢkin Kanuna göre belirlenecektir. Bundan baĢka açık denizlerde ve bu denizlerin üzerindeki hava sahasında her çeĢit Türk deniz ve hava araçlarında veya bu araçlarla iĢlenen suçlarla, askerî deniz ve hava araçlarına özgü olmak kaydıyla, yabancı karasularında veya hava sahalarında iĢlenen suçların Türkiye’de iĢlenmiĢ sayılacakları maddede belirtilmiĢtir. 1 ilâ l0 Mart 1988 tarihlerinde Roma’da toplanan “Denizde Seyrüsefer Güvenliğine KarĢı ĠĢlenen Yasa DıĢı Eylemlerin Önlenmesi Hususundaki Konferans” sonunda Ülkemizin “Deniz Seyrüsefer Güvenliğine KarĢı ĠĢlenen Yasa DıĢı Eylemlerin Önlenmesi” ve “Kıta Sahanlığındaki Sabit Platformların Güvenliğine KarĢı ĠĢlenen Kanuna Aykırı Eylemlerin Önlenmesi”ne iliĢkin protokolü imzalamıĢ bulunması nedeniyle Türkiye’nin kıta sahanlığında veya münhasır ekonomik bölgesinde tesis edilmiĢ sabit platformlarda veya bunlara karĢı iĢlenen suçların da Türk ülkesinde iĢlenmiĢ suç sayılacağına dair olan (d) bendi kaleme alınmıĢtır. Hükûmet Tasarısındaki ilgili maddenin, “Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleĢme hükümleri saklıdır.” Ģeklindeki üçüncü fıkrası hükmü metinden çıkarılmıĢtır. Anayasa hükümleri karĢısında, uluslararası sözleĢmelerin kapsamına giren olaylar açısından uygulama alanı bulacağı kuĢkusuzdur. Bu nedenle, temel bir kanun olan ceza kanununda bu konuda bir hükme yer verilmesi gereksiz görülmüĢtür. Yabancı ülkede hüküm verilmesi MADDE 9- (1) Türkiye’de iĢlediği suçtan dolayı yabancı ülkede hakkında hüküm verilmiĢ olan kimse, Türkiye’de yeniden yargılanır. 32 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 410 vd. GEREKÇE33: Hükûmet Tasarısında, Türkiye’de iĢlediği suçtan dolayı yabancı ülkede hakkında hüküm verilmiĢ olan yabancı ile vatandaĢ arasında yabancı lehine bir ayırım öngörülmüĢtü. Anayasa’da güvence altına alınan eĢitlik ilkesiyle bağdaĢmadığı düĢüncesiyle, madde metninde yapılan değiĢiklikle bu ayırım ortadan kaldırılmıĢtır. Keza, maddenin, “Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleĢme hükümleri saklıdır.” Ģeklindeki ikinci fıkrası hükmü, yukarıdaki maddenin gerekçesinde belirtilen düĢüncelerle, metinden çıkarılmıĢtır. Görev suçları MADDE 10- (1) Yabancı ülkede Türkiye namına memuriyet veya görev üstlenmiĢ olup da bundan dolayı bir suç iĢleyen kimse, bu fiile iliĢkin olarak yabancı ülkede hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiĢ bulunsa bile, Türkiye’de yeniden yargılanır. GEREKÇE34: Maddeyle, yabancı ülkede Türkiye namına memuriyet veya görev yapan kiĢilerin, yabancı memlekette bu memuriyet ve görevlerinden dolayı bir suç iĢlemeleri hâlinde Türkiye’de yargılanacakları belirtilmiĢtir. Bu gibi memur ve görevliler hakkında yabancı ülkede yargılama yapılmıĢ ve hüküm kurulmuĢ olması Türkiye’de suçun türüne, cezanın ağırlığına, suçtan zarar görenin uyruğuna iliĢkin baĢkaca bir koĢul aranmaksızın yeniden yargılama yapılmasına engel değildir. Ancak, bu durumda mahsup iĢlemlerinin uygulanacağı hususunda Ģüphe yoktur. Memuriyet veya görevin sürekli veya geçici olması, Devlet veya herhangi bir kamu kuruluĢu adına yapılmıĢ bulunması arasında fark yoktur. VatandaĢ tarafından iĢlenen suç MADDE 11- (1) Bir Türk vatandaĢı, 13 üncü maddede yazılı suçlar dıĢında, Türk kanunlarına göre aĢağı sınırı bir yıldan az olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede iĢlediği ve kendisi Türkiye’de bulunduğu takdirde, bu suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiĢ olması ve Türkiye’de kovuĢturulabilirliğin bulunması koĢulu ile Türk kanunlarına göre cezalandırılır. (2) Suç, aĢağı sınırı bir yıldan az hapis cezasını gerektirdiğinde yargılama yapılması zarar görenin veya yabancı hükûmetin Ģikâyetine bağlıdır. Bu durumda Ģikâyet, vatandaĢın Türkiye’ye girdiği tarihten itibaren altı ay içinde yapılmalıdır. GEREKÇE35: 33 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 412. 34 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 412. 35 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 412 vd. Türk vatandaĢının yabancı ülkede iĢlemiĢ bulunduğu suçtan dolayı Türkiye’de yargılanabilmesi için belli koĢulların gerçekleĢmesi gerekir. Bu koĢullar, maddenin birinci fıkrasında belirlenmiĢtir. Bunun için, failin Türk vatandaĢı olması ve Türkiye’de bulunması gerekir. Failin Türkiye’de bulunması, bir kovuĢturma Ģartı niteliğindedir. VatandaĢın yurt dıĢında iĢlediği suç dolayısıyla Türkiye’de Türk kanunlarına göre cezalandırılabilmesi için, bu suçun Türkiye’de kovuĢturulabilir bir suç olması gerekir. Bunun belirlenmesinde Türk kanunlarının göz önünde bulundurulması gerektiği muhakkaktır. Yabancı ülkede iĢlenen bu suçla ilgili olarak Türk kanunlarında öngörülen hapis cezasının aĢağı sınırı bir yıldan az değilse, fail hakkında Türkiye’de Türk kanunlarına göre re’sen yargılama yapılacaktır. Türk vatandaĢının yabancı ülkede iĢlemiĢ bulunduğu suçun 13 üncü maddede belirlenen suçlardan olması durumunda bu madde hükmü uygulanmaz. Buna karĢılık, yabancı ülkede iĢlenen bu suçla ilgili olarak Türk kanunlarında öngörülen hapis cezasının aĢağı sınırı bir yıldan az ise, fail hakkında Türkiye’de Türk kanunlarına göre yargılama yapılabilmesi için, zarar gören Ģahsın veya yabancı hükûmetin Ģikâyetinin olması gerekir. Ancak, bunun için, Ģikâyetin, vatandaĢın Türkiye’ye girdiği tarihten itibaren altı ay içinde yapılması gerekir. Türk vatandaĢının yabancı ülkede iĢlediği suçtan dolayı mağdur olan kimse yabancı ise; fail hakkında Türkiye’de Türk kanunlarına göre yargılama yapılabilmesi için, fiilin, iĢlendiği ülke devleti kanununa göre de suç teĢkil etmesi gerekir. Yabancı ülkede iĢlenmiĢ olan suçtan dolayı yurt dıĢında yargılama yapılmıĢ ve hatta hüküm verilmiĢ olabilir. Bu suç dolayısıyla yabancı ülkede yargılama yapılmakta olsa bile, fail hakkında Türkiye’de Türk kanunlarına göre re’sen yargılama yapılacaktır. Buna karĢılık, yurt dıĢında iĢlediği suçtan dolayı Türk vatandaĢı hakkında yabancı ülkede mahkûmiyet veya beraat kararının verilmiĢ olması hâlinde, artık Türkiye’de yeniden yargılama yapılamayacaktır. Hükûmet Tasarısında vatandaĢ tarafından yurt dıĢında iĢlenen suçun hem Türk Kanunlarına göre hem de suçun iĢlendiği ülke kanunlarına göre aĢağı sınırı bir yıldan az olmayan hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren bir suç olması öngörülmüĢtür. Ancak, bir sonraki maddede “yabancı tarafından iĢlenen suç” açısından ise sadece Türk Kanununda öngörülen ceza ölçü alınmıĢtır. Her iki durum açısından uyumu sağlamak için, sadece Türk Kanununda öngörülen cezanın ölçü alınması yönünde madde metninin değiĢtirilmesi uygun bulunmuĢtur. Yabancı tarafından iĢlenen suç MADDE 12- (1) Bir yabancı, 13 üncü maddede yazılı suçlar dıĢında, Türk kanunlarına göre aĢağı sınırı en az bir yıl hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede Türkiye’nin zararına iĢlediği ve kendisi Türkiye’de bulunduğu takdirde, Türk kanunlarına göre cezalandırılır. Yargılama yapılması Adalet Bakanının istemine bağlıdır. (2) Yukarıdaki fıkrada belirtilen suçun bir Türk vatandaĢının veya Türk kanunlarına göre kurulmuĢ özel hukuk tüzel kiĢisinin zararına iĢlenmesi ve failin Türkiye’de bulunması hâlinde, bu suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiĢ olması koĢulu ile suçtan zarar görenin Ģikâyeti üzerine, fail, Türk kanunlarına göre cezalandırılır. (3) Mağdur yabancı ise, aĢağıdaki koĢulların varlığı hâlinde fail, Adalet Bakanının istemi ile yargılanır: a) Suçun, Türk kanunlarına göre aĢağı sınırı üç yıldan az olmayan hapis cezasını gerektirmesi, b) Suçluların geri verilmesi anlaĢmasının bulunmaması veya geri verilme isteminin suçun iĢlendiği ülkenin veya failin uyruğunda bulunduğu devletin hükûmeti tarafından kabul edilmemiĢ olması. (4) Birinci fıkra kapsamına giren suçtan dolayı yabancı mahkemece mahkûm edilen veya herhangi bir nedenle davası veya cezası düĢen veya beraat eden yahut suçu kovuĢturulabilir olmaktan çıkan yabancı hakkında Adalet Bakanının istemi üzerine Türkiye’de yeniden yargılama yapılır. GEREKÇE36: Maddeyle, bir yabancının yabancı ülkede iĢlediği bazı suçlardan dolayı Türkiye’de ne gibi koĢullarla yargılanabileceğine iliĢkin hükümler getirilmiĢtir. Maddede, yabancının yabancı ülkede iĢlediği suç bakımından iki durumu birbirinden ayırarak ayrı esaslara bağlanmıĢtır: Yabancı, 13 üncü maddede yazılı suçlar dıĢında Türk kanunlarına göre aĢağı sınırı bir yıldan az olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçu, yabancı memlekette Türkiye’nin zararına iĢlediği takdirde yabancı ülkede bu suçtan dolayı hakkında hüküm verilmiĢ olsa da Adalet Bakanının istemi ile yargılanacak ve Türk kanunları gereğince ceza görecektir. Bu durumda mahsup hükümlerinin uygulanacağı muhakkaktır. Fiil, bir Türk’ün zararına iĢlendiği takdirde Türkiye’de yargılama yapılması, mağdurun Ģikâyetine ve yabancı ülkede hüküm verilmemiĢ olması koĢuluna bağlanmıĢtır. Yabancının, yabancı ülkede bir yabancıya karĢı suç iĢlemesi hâlinde ise Türkiye’de yargılanması, fiilin cezasının aĢağı sınırının üç yıldan az olmayan hapis cezasını gerektirmesi ve suçluların geri verilmesi iĢleminin gerçekleĢtirilmemesi koĢullarına bağlı tutulmuĢtur. Böylece yabancı ülkede yabancıya karĢı suç iĢlemiĢ bulunan yabancının Türkiye’de yargılanması, iĢlenen suçun daha vahim olması koĢuluna bağlanmıĢtır. Tasarı maddesinin ikinci fıkrasında “… bir Türk’ün” ifadesinden sonra gelmek üzere, “veya Türk kanunlarına göre kurulmuĢ özel hukuk tüzel kiĢisinin” ifadesine yer verilmiĢtir. Bu değiĢiklikle, yabancı tarafından yurt dıĢında Türk Kanunlarına göre kurulmuĢ tüzel kiĢilerin zararına olarak suç iĢlenmesi durumunda da, Türk Kanunlarının uygulanmasına imkan sağlanmıĢtır. Maddenin dördüncü fıkrasına göre; birinci fıkra kapsamına giren suçtan dolayı yabancı mahkemece mahkûm edilen veya herhangi bir nedenle davası veya cezası düĢen veya beraat eden yahut suçu kovuĢturulabilir olmaktan çıkan yabancı hakkında Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye’de yeniden yargılama yapılabilecektir. Diğer suçlar MADDE 13- (1) AĢağıdaki suçların, vatandaĢ veya yabancı tarafından, yabancı ülkede iĢlenmesi hâlinde, Türk kanunları uygulanır. 36 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 414 vd. a) Ġkinci Kitap, Birinci Kısım altında yer alan suçlar, b) Ġkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, BeĢinci, Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Bölümlerde yer alan suçlar, c) ĠĢkence (madde 94, 95), d) Çevrenin kasten kirletilmesi (madde 181), e) UyuĢturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188), uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaĢtırma (madde 190), f) Parada sahtecilik (madde 197), para ve kıymetli damgaları imale yarayan araçların üretimi ve ticareti (madde 200), mühürde sahtecilik (madde 202), g) FuhuĢ (madde 227), h)37 … i) Deniz, demiryolu veya havayolu ulaĢım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması (madde 223, fıkra 2, 3) ya da bu araçlara karĢı iĢlenen zarar verme (madde 152) suçları. (2)38 Ġkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, BeĢinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerde yer alanlar hariç; birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı Türkiye'de yargılama yapılması, Adalet Bakanının talebine bağlıdır. (3)39 Birinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinde yazılı suçlar dolayısıyla yabancı bir ülkede mahkûmiyet veya beraat kararı verilmiĢ olsa bile, Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye’de yargılama yapılır. GEREKÇE40: Madde metninde, belli suçların yabancı bir ülkede iĢlenmesi durumunda, failin Türk vatandaĢı veya yabancı olmasına bakılmaksızın, Türkiye’de Türk kanunlarına göre yargılama yapılacağı hüküm altına alınmıĢtır. Birinci fıkranın (a) bendine göre, Ġkinci Kitap, Birinci Kısım altındaki 1) “Soykırım ve Ġnsanlığa karĢı Suçlar” baĢlıklı Birinci Bölümde, 2) “Göçmen Kaçakçılığı ve Ġnsan Ticareti” baĢlıklı Ġkinci Bölümde yer alan suçlar ile; (b) bendine göre, Ġkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki 1) “Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına KarĢı Suçlar” baĢlıklı Üçüncü Bölümde, 2) “Devletin Güvenliğine KarĢı Suçlar” baĢlıklı Dördüncü Bölümde, 3) “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin ĠĢleyiĢine KarĢı Suçlar” baĢlıklı BeĢinci Bölümde, 37 Bu bent, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla (Resmi Gazete: 9 Temmuz 2009/27283), yürürlükten kaldırılmıĢtır (m. 1). 38 Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla, madde metnine eklenmiĢtir (m. 3). 39 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla maddeye birinci fıkradan sonra gelmek üzere yeni bir fıkra eklenmesinin yanı sıra, fıkra numaraları yeniden teselsül ettirilmiĢtir. Bu nedenle, söz konusu fıkra numarası “2” iken, “3” olarak değiĢtirilmiĢtir (m. 3). 40 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 416 vd. 4) “Millî Savunmaya KarĢı Suçlar” baĢlıklı Altıncı Bölümde, 5) “Devlet Sırlarına KarĢı Suçlar ve Casusluk” baĢlıklı Yedinci Bölümde ve 6) “Yabancı Devletlerle Olan ĠliĢkilere KarĢı Suçlar” baĢlıklı Sekizinci Bölümde yer alan suçlar ile, fıkranın (c), (d), (e), (f), (g), (h) ve (i) bentlerinde sayılan suçlar nerede iĢlenmiĢ olursa olsun, bu nedenle Türkiye’de yargılama yapılarak, Türk vatandaĢı veya yabancı olmasına bakılmaksızın fail hakkında Türk kanunlarına göre cezaya hükmolunur. Yabancı ülkede iĢlenen bu suçlar dolayısıyla failler hakkında Türkiye’de re’sen takibat yapılır. Maddenin ikinci41 fıkrasına göre, bu suçlar dolayısıyla yabancı bir ülkede mahkûmiyet veya beraat kararı verilmiĢ olsa bile, Türkiye’de yeniden yargılama yapılır. Ancak bunun için Adalet Bakanının talepte bulunması gerekir. Yabancı ülkede mahkûm olunan ceza bu ülkede tamamen veya kısmen infaz edilmiĢse; infaz edilen bu ceza miktarının, mahsup hükümlerine göre, Türkiye’de hükmolunan cezadan mahsup edilmesi gerekir. Birinci fıkranın (c), (d), (e), (f), (g), (h) ve (i) bentlerinde sayılan suçların yurt dıĢında iĢlenmesi hâlinde; bu suç dolayısıyla, suçu iĢleyen kiĢinin Türk vatandaĢı veya yabancı olması arasında fark gözetmeksizin, Türkiye’de Türk kanunları uygulanarak yargılama yapılabilecektir. Ancak, (a) ve (b) bentlerinden farklı olarak, bu bentlerde sayılan suçlardan dolayı Türkiye’de yargılama yapılabilmesi için, fail hakkında yabancı ülkede mahkûmiyet veya beraat kararı verilmemiĢ olması gerekir. Türkiye’nin taraf olduğu çeĢitli uluslararası sözleĢmelerde aut dedere aut judiciare/aut punire kuralına yer verilmek suretiyle ilgili sözleĢme kapsamına giren suçlar dolayısıyla ister vatandaĢ olsun ister yabancı olsun faillerin suçun iĢlendiği ülkeye geri verilmesi öngörülmüĢtür. Ancak, bu sözleĢmelerle, çeĢitli hukukî mülahazalarla geri verme yoluna gidilmemesi hâlinde, taraf devletlere yargılama ve cezalandırma yükümlülüğü yüklenmiĢtir. Bu konuda, 1963 yılında imzalanan Uçaklara KarĢı ĠĢlenen Suçlara veya Diğer Fillere ĠliĢkin Tokyo SözleĢmesi, 1970 yılında imzalanan Uçakların Kanun DıĢı Yollarla Ele Geçirilmesinin Önlenmesi hakkındaki La Haye SözleĢmesi, 23 Eylül 1971 tarihli Sivil Havacılığın Güvenliğine KarĢı Kanun DıĢı Eylemlerin Önlenmesine ĠliĢkin Montreal SözleĢmesi, 14 Aralık 1973 tarihli Diplomasi Ajanları da Dahil Olmak Üzere Uluslararası Korunmaya Sahip KiĢilere KarĢı ĠĢlenen Suçların Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair New York SözleĢmesi, UyuĢturucu Maddelere Dair 1961 Tek SözleĢmesi, 21.12.1971 tarihinde Viyana’da imzalanan Psikotrop Maddeler SözleĢmesi ve ayrıca, Avrupa Konseyi’nce 27.01.1977 tarihinde hazırlanan TedhiĢçiliğin Önlenmesine ĠliĢkin Avrupa SözleĢmesi örnek olarak gösterilebilir. AÇIKLAMA: I. 27.5.2005 tarihli ve 5357 sayılı Kanunla yeni TCK’nun 13 üncü maddesine birinci fıkradan sonra gelmek üzere yeni bir fıkra eklenmiĢtir. Ancak, CumhurbaĢkanlığı makamı tarafından söz konusu Kanun bir daha görüĢülmek üzere TBMM BaĢkanlığına iade edilmiĢtir. Bu iade kapsamında CumhurbaĢkanlığı makamının yeniden görüĢülmesini istediği iki 41 Bir önceki dipnotta belirtilen nedenle, söz konusu atfı üçüncü fıkraya yapılmıĢ yollama olarak anlamak gerekir. maddeden biri, TCK’nun 13 üncü maddesine yeni bir fıkra eklenmesine iliĢkin çerçeve 3 üncü maddedir. Bu iade üzerine, söz konusu değiĢiklik Kanunu, TBMM’nde bir daha görüĢülmüĢ ve TCK’nun 13 üncü maddesine yeni bir fıkra eklenmesine iliĢkin çerçeve 3 üncü madde, herhangi bir değiĢiklik yapılmadan 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yeniden kabul edilmiĢtir. TCK’nun 13 üncü maddesine birinci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen bu ikinci fıkranın gerekçesi Ģu Ģekildedir: “Kanunun 13 üncü maddesinde sayılan belli suçlardan dolayı, kim tarafından, nerede ve hatta, kime karşı işlenmiş olursa olsun, Türkiye'de Türk kanunlarına göre yargılama yapılabilecektir. Ancak, bu suçlardan bir kısmıyla ilgili olarak „kamu davasının açılmasında mecburilik kuralı‟nın benimsenmesi, bazı durumlarda politik bir sorun ortaya çıkarabilecek bir mahiyet taşımaktadır. Bu nedenle, madde metnine ikinci fıkra olarak eklenen bu hükümle, maddede yer alan ve birinci fıkranın (b) bendinde sayılanlar dışındaki diğer suçlardan dolayı Türkiye'de yargılama yapılabilmesi Adalet Bakanının talebine bağlı tutulmuştur.”42 II. Ancak, 03/06/2005 tarih ve B.01.0.KKB.01-18/A-8-2005-451 sayılı CumhurbaĢkanlığı tezkeresi ile bu değiĢiklik yerinde görülmeyerek, söz konusu Kanun bir daha görüĢülmek üzere TBMM BaĢkanlığına iade edilmiĢtir. Bu geri gönderme yazısında ileri sürülen gerekçeler Ģunlardır: «İncelenen Yasa'nın 3. maddesiyle, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası'nın 13. maddesine eklenen 2. fıkrada, "(2) İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerde yer alanlar hariç; birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı Türkiye'de yargılama yapılması, Adalet Bakanının talebine bağlıdır.", denilmiş; buna bağlı olarak maddenin (2). fıkrası da (3). fıkra olmuştur. Düzenlemeyle, fıkrada belirtilen ayrıklıklar dışında, yabancı ülkede işlenen, - İkinci Kitap, Birinci Kısım altındaki "Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlar, "Göçmen Kaçakçılığı ve İnsan Ticareti", - İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Sekizinci Bölümde yer alan "Yabancı Devletlerle Olan İlişkilere Karşı Suçlar", - İşkence, çevrenin kasten kirletilmesi, uyuşturucu ya da uyarıcı madde üretim ve ticareti, uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma, parada sahtecilik, para ve kıymetli damgaları imale yarayan araçların üretimi ve ticareti, mühürde sahtecilik, fuhuş, rüşvet, deniz, demiryolu ya da havayolu ulaşım araçlarının kaçırılması, alıkonulması ya da bu araçlara karşı işlenen zarar verme suçları, nedenleriyle, Türk yurttaşı olup olamadığına bakılmaksızın failin Türkiye'de yargılanabilmesi Adalet Bakanı'nın istemine bağlı tutulmuştur. Madde gerekçesinde, Adalet Bakanı'na bu yetkinin verilmesi, sayılan suçlardan bir kısmıyla ilgili olarak "kamu davasının açılmasında zorunluluk kuralı"nın benimsenmesinin, kimi durumlarda politik bir sorun yaratabilecek nitelikte olmasına bağlanmıştır. 42 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 2. Madde gerekçesinden de açıkça anlaşıldığı gibi, fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı failin Türkiye'de yargılanabilmesi Adalet Bakanı'nın takdirine bırakılmıştır. Bu yetkinin yaratacağı sonuca göre, yurt dışında aynı suçu işleyen iki kişiden biri Adalet Bakanı'nın istemi üzerine Türkiye'de yargılanacak, diğeri, istemde bulunulmazsa yargılamadan kurtulabilecektir. Gerek 765 sayılı önceki Türk Ceza Yasası'nın 4., gerek 5237 sayılı Türk Ceza Yasası'nın 13. maddelerinde, Devlet'in yabancı bir ülkede suç işleyen "yurttaşını" cezalandırması, "suç failine göre kişisellik" ilkesi gözönünde tutularak düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerin amacı, yabancı ülkede suç işleyen, ancak kendi ülkesine döndüğü için ve "yurttaşların verilmemesi ilkesi" nedeniyle suçu işlediği ülkede cezalandırılamayan kişinin, kimi koşullarla ülkesinde cezalandırılmasını sağlamaktır. Böylece, nerede işlenirse işlensin hiçbir suç cezasız kalmayacaktır. Bununla birlikte, 765 sayılı önceki Türk Ceza Yasası'nın 6. maddesinde, incelenen Yasa'nın 3. maddesiyle getirilen sistemden farklı biçimde, yabancı ülkede, Türkiye ya da Türk yurttaşının zararına cürüm işleyen "yabancıların" Türkiye'de yargılanabilmesi, diğer koşulların yanında Adalet Bakanı'nın istemine bağlı kılınmış, suçun bir Türk yurttaşınca işlenmesi durumu öngörülmemiştir. Oysa, incelenen Yasa'nın 3. maddesiyle getirilen düzenlemede, Türk-yabancı ayrımı yapılmaksızın, fıkrada belirtilen suçlar nedeniyle Türkiye'de yargılama yapılabilmesi Adalet Bakanı'nın istemine bağlanmıştır. Gerçi, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası'nın 13. maddesinin 2. fıkrasında, yabancı bir ülkede işlediği suç nedeniyle o ülkede yargılanan kişilerin Adalet Bakanı'nın istemiyle Türkiye'de yeniden yargılanabilmelerini olanaklı kılan bir kural vardır. Ancak, bu kural, bir kişinin aynı suçtan ikinci kez yargılanmaması ilkesine karşın, fıkrada sayılan suçların önemi nedeniyle, Devlet'in egemenlik hakkı gözetilerek getirilmiştir. İncelenen Yasa'nın 3. maddesiyle eklenen 2. fıkra kuralında ise, kapsama giren suçları işleyen kişilerin Türkiye'de yargılanmaları Adalet Bakanı'nın istemine bağlı tutulurken, suçun önemi gözönünde bulundurulmadığı gibi, failin ya da faillerin yabancı ülkede yargılanıp yargılanmadıklarına da bakılmamaktadır. Başka bir anlatımla, 5237 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin 2. fıkrasında tanınan istemde bulunma yetkisinin kullanılmaması durumunda, kişi ikinci kez yargılanmamış olacak; buna karşılık, incelenen Yasa ile getirilen 2. fıkradaki istemde bulunma yetkisinin kullanılmaması durumunda ise, kişi hiç yargılanmamış olacaktır. Bu nedenle her iki fıkrada Adalet Bakanı'na tanınan yetkiler arasında önemli fark bulunmaktadır. İncelenen Yasa'yla getirilen, failin yargılanmasını ve cezalandırılmasını Adalet Bakanı'nın, siyasal ve öznel olarak kullanılabilecek biçimde takdirine bırakan düzenlemenin ayrıcalık niteliğinde olduğu ortadadır. Anayasa'nın 2. maddesinde, hukuk devleti ilkesi Türkiye Cumhuriyeti'nin nitelikleri arasında sayılmış; 10. maddesinde de, herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrım gözetilmeksizin yasa önünde eşit olduğu; hiçbir kişiye, aileye, zümreye ya da sınıfa ayrıcalık tanınamayacağı, Devlet organları ve yönetimin tüm işlemlerinde yasa önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorunda oldukları kurala bağlanmıştır. Hukuk devleti, Anayasa Mahkemesi'nin pek çok kararında belirtildiği gibi, insan haklarına dayanan, hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı tutum ve durumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasa koyucunun bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa'nın bulunduğu bilincinde olan devlettir. Hukuk devleti ve eşitlik ilkeleri, hangi nedenle olursa olsun hiç kimsenin hukukun üstünde tutulmamasını, ceza yönünden sorumsuzluk durumlarının belli bir amacın gerçekleşmesini sağlamaya yönelik olarak, suç failleri arasında farklılık yaratmayacak ve sınırlı biçimde getirilmesini gerektirmektedir. Yabancı ülkede işlenmiş olsa da, kimi suçlardan dolayı kişiler için, Adalet Bakanı'nın takdirine dayalı olarak getirilen sorumsuzluk durumunun, hukuka aykırı ayrıcalık olduğu, eşitsizlik yarattığı ve hukuk devletinde bu tür ayrıcalıklara ve eşitsizliklere yer verilemeyeceği açıktır. Bu nedenle, incelenen Yasa'nın 3. maddesiyle yapılan düzenleme hukuk devleti ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmamakta, toplumun adalet duygularını incitecek nitelikte bulunmaktadır.»43. III. TBMM BaĢkanlığına iade edilen bu Kanun TBMM Adalet Komisyonunda yeniden görüĢülmüĢ ve iade nedenlerinden birini oluĢturan bu madde, herhangi bir değiĢiklik yapılmadan aĢağıdaki gerekçeyle aynen kabul edilmiĢtir. “Cumhurbaşkanlığı makamının söz konusu geri gönderme yazısında, 27.5.2005 tarihli ve 5357 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi ile Türk Ceza Kanununun 13 üncü maddesine ikinci fıkra olarak eklenen hükmün Anayasanın hukuk devleti ve eşitlik ilkesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Söz konusu yazıda yer alan gerekçede, Türk Ceza Kanununun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının uygulanmasına getirilen istisna kapsamındaki suçlardan dolayı Türkiye'de yargılama yapılmasının Adalet Bakanı'nın talebine bağlı kılınmasının "yaratacağı sonuca göre, yurt dışında aynı suçu işleyen iki kişiden biri Adalet Bakanı'nın istemi üzerine Türkiye'de yargılanacak, diğeri, istemde bulunulmazsa yargılamadan kurtulabilecektir." değerlendirilmesi yapılmıştır. Böylece bu düzenlemenin sonuç olarak Anayasanın hukuk devleti ve eşitlik ilkelerini ihlal ettiği iddia edilmiştir. Komisyonumuzda yapılan tartışmalarda, çoğunluk görüşü olarak bu değerlendirmenin doğru olmadığı sonucuna varılmıştır. Öncelikle belirtilmek gerekir ki, Türk Ceza Kanununun 13 üncü maddesinde sayılan suçlardan dolayı Türkiye'de soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için failin Türkiye'de bulunması gerekir. Türk Ceza Kanununun, vatandaş veya yabancı tarafından yurt dışında işlenen suçtan dolayı Türkiye'de soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesinin şartlarının belirlendiği 11 ve 12 nci maddelerinde, bu madde hükümlerinin uygulanabilmesi için yurt dışında işlenen suçun 13 üncü maddede belirlenen suçlardan birinin olmaması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Türk Ceza Kanununun 13 üncü maddesinde sayılan ve istisna kapsamına alınan suçlardan dolayı Türkiye'de soruşturma ve kovuşturma yapabilmesi için bu hususta, Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası sözleşmelerden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması gerekir. 43 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 958, sh. 1-3. Ayrıca, bu suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, Türkiye'nin barış esasına dayalı diplomatik ilişkileri olumsuz yönde etkileyecek bir sonuç doğurmaması, Türk milletinin ve bir parçasını oluşturduğu dünya milletler topluluğunun varlığı ve geleceği açısından yararlı olması gerekir. Türk kamu düzeninin korunmasının ötesinde, uluslararası hukukun yanı sıra, diplomatik ve siyasi bir değerlendirmeyi gerektiren bir yönünün olması dolayısıyla, istisna kapsamında belirtilen suçlardan dolayı Türkiye'de soruşturma ve kovuşturma yapılmasının Adalet Bakanının talebine bağlı kılınmasının, eşitsizlik ortaya çıkaracak bir yönü bulunmamaktadır. Kaldı ki Adalet Bakanının bu hususta kullanacağı takdir yetkisi, objektif ölçütlere dayalı olarak kullanılması gereken bir yetkidir. Yurt dışında işlenen suçun, Türk kamu düzenini bozucu bir etkisinin olup olmadığı ve bu suçtan dolayı Türkiye'de soruşturma ve kovuşturma yapılması hususunda uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüğümüzün bulunup bulunmadığı hususları Cumhuriyet savcıları tarafından hukuki bir değerlendirmeyle tespit edilebilecekken; yapılacak olan soruşturma ve kovuşturmanın Türkiye'nin barış esasına dayalı diplomatik ilişkilerini olumsuz yönde etkileyip etkilemeyeceği hususu, diplomatik ve siyasi bir değerlendirmeyi gerekli kılmaktadır. Belirtilen nedenlerle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesine ilişkin 27.5.2005 tarihli ve 5357 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde bir değişiklik yapılmasına gerek görülmeyerek, madde aynen kabul edilmiştir.”44. TCK’nun 13. maddesine birinci fıkradan sonra gelmek üzere yeni bir fıkra eklenmesine iliĢkin söz konusu çerçeve madde, TBMM Genel Kurulunda görüĢülerek, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla aynen kabul edilmiĢtir. Seçimlik cezalarda soruĢturma MADDE 14- (1) 11 ve 12 nci maddelerde belirtilen hâllerde, soruĢturma konusu suçun yer aldığı kanun maddesinde hapis cezası ile adli para cezasından birinin uygulanması seçimlik sayılmıĢ ise soruĢturma veya kovuĢturma açılmaz. GEREKÇE45: 11 ve 12 nci maddelerde suçun hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektirmesi bir soruĢturma koĢulu olarak gösterilmiĢtir. Hapis ve adli para cezasından birinin uygulanması hâkimin takdirine bağlı bulunan seçimlik cezalı fiiller, genellikle vehamet arzetmeyen suçlardan olduklarından, yabancı ülkede iĢlenmeleri hâlinde soruĢturma veya kovuĢturma koĢulunun gerçekleĢmemiĢ sayılacağı maddede belirtilmiĢtir. SoruĢturma koĢulu olan cezanın hesaplanması 44 TBMM Adalet Komisyonunun 24.6.2004 tarihli ve Esas 1/1042, Karar 91 sayılı Raporu (TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 958, sh. 10/11). 45 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 418. MADDE 15- (1) Miktarının soruĢturma koĢulu oluĢturduğu hâllerde ceza, soruĢturma evresinde ileri sürülen kanunî ağırlatıcı nedenlerin aĢağı sınırı ve kanunî hafifletici nedenlerin yukarı sınırı göz önünde bulundurularak hesaplanır. GEREKÇE46: Ceza miktarının soruĢturma koĢulunu oluĢturduğu hâllerde, suçun ilgili olduğu kanun maddesindeki cezaya mı, yoksa iddia çerçevesinde kanunî ağırlaĢtırıcı ve hafifletici nedenler de göz önüne alınmak suretiyle bulunacak olan cezaya mı itibar edileceği hususuna açıklık getirilmesinde uygulama bakımından yarar bulunduğu düĢünülmüĢ ve bu gibi hâllerde, soruĢturma aĢamasında ileri sürülen kanunî ağırlaĢtırıcı nedenlerin aĢağı sınırı ile kanunî hafifletici nedenlerin yukarı sınırı göz önüne alınmak suretiyle soruĢturmaya esas oluĢturacak cezanın hesaplanacağı belirtilmiĢtir. Cezadan mahsup MADDE 16- (1) Nerede iĢlenmiĢ olursa olsun bir suçtan dolayı, yabancı ülkede gözaltında, gözlem altında, tutuklulukta veya hükümlülükte geçen süre, aynı suçtan dolayı Türkiye’de verilecek cezadan mahsup edilir. GEREKÇE47: Maddede, suç nerede iĢlenmiĢ olursa olsun, yabancı ülkede gözaltında, gözlem altında, tutuklulukta veya hükümlülükte geçen sürelerin aynı suçtan dolayı Türkiye’de yapılacak yargılama sonunda verilecek cezadan indirilmesi öngörülmüĢ, böylece adalet esaslarına uyulması sağlanmıĢtır. Hak yoksunlukları MADDE 17- (1) Yukarıdaki maddelerde açıklanan hâllerde mahkeme, yabancı mahkemelerden verilen ve Türk hukuk düzenine aykırı düĢmeyen hükmün, Türk kanunlarına göre bir haktan yoksunluğu gerektirmesi hâlinde, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine Türk kanunlarındaki sonuçlarının geçerli olmasına karar verir. GEREKÇE48: Hükûmet Tasarısının 16 ncı maddesinde yabancı ülkede verilmiĢ mahkûmiyet kararına bağlı hak yoksunluklarının Türkiye’deki etkisi düzenlenmiĢtir. Yürürlükteki kanunun 8. maddesinin tekrarı olan bu hüküm, düzenlemesi itibarıyla adalet esasına göre uygulanabilirliği olan bir hüküm değildir. Gerçekten yabancı bir mahkeme tarafından hükmolunmuĢ olan cezaya, bu kararın verildiği ülke hukukunda bağlanmıĢ olan hak yoksunluklarını esas alan düzenlemeler, 46 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 418. 47 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 418. 48 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 418. sağlıklı bir sonuç vermekten uzaktır. Özellikle her ülkedeki mahkûmiyete bağlı hak yoksunluklarının kapsamının farklı olması çeĢitli sorunlara yol açmaktadır. Nitekim bazı ülkelerde hak yoksunluklarına ayrıca hükmedilmediğinden, bunlar mahkeme kararında belirtilmezler. Bu durum da göstermektedir ki, hak yoksunlukları bakımından yabancı ülke hukukunun esas alınması ülke içinde yeknesak ve adil bir uygulamaya imkan vermemektedir. ĠĢte bu nedenlerledir ki, madde metninde, eĢitlik ilkesi gereği olarak, yabancı bir mahkeme tarafından hükmedilmiĢ olan cezaların, doğurduğu hak yoksunlukları bakımından ülkemiz hukukunun dikkate alınması kabul edilmiĢtir. Geri verme MADDE 18- (1) Yabancı bir ülkede iĢlenen veya iĢlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle hakkında ceza kovuĢturması baĢlatılan veya mahkûmiyet kararı verilmiĢ olan bir yabancı, talep üzerine, kovuĢturmanın yapılabilmesi veya hükmedilen cezanın infazı amacıyla, geri verilebilir. Ancak, geri verme talebine esas teĢkil eden fiil; a) Türk kanunlarına göre suç değilse, b) DüĢünce suçu veya siyasî ya da askerî suç niteliğinde ise, c) Türkiye Devletinin güvenliğine karĢı, Türkiye Devletinin veya bir Türk vatandaĢının ya da Türk kanunlarına göre kurulmuĢ bir tüzel kiĢinin zararına iĢlenmiĢse, d) Türkiye’nin yargılama yetkisine giren bir suç ise, e) ZamanaĢımına veya affa uğramıĢ ise, Geri verme talebi kabul edilmez. (2) Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere, vatandaĢ suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez. (3) KiĢinin, talep eden devlete geri verilmesi hâlinde, ırkı, dini, vatandaĢlığı, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasî görüĢleri nedeniyle kovuĢturulacağına veya cezalandırılacağına ya da iĢkence ve kötü muameleye maruz kalacağına dair kuvvetli Ģüphe sebepleri varsa, talep kabul edilmez. (4) KiĢinin bulunduğu yer ağır ceza mahkemesi, geri verme talebi hakkında bu madde ve Türkiye’nin taraf olduğu ilgili uluslararası sözleĢme hükümlerine göre karar verir. Bu karara karĢı temyiz yoluna baĢvurulabilir. (5) Mahkeme geri verme talebinin kabul edilebilir olduğuna karar verirse, bu kararın yerine getirilip getirilmemesi Bakanlar Kurulunun takdirine bağlıdır. (6) Geri verilmesi istenen kiĢi hakkında koruma tedbirlerine baĢvurulmasına, Türkiye’nin taraf olduğu ilgili uluslararası sözleĢme hükümlerine göre karar verilebilir. (7) Geri verme talebinin kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi hâlinde, ayrıca Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre tutuklama kararı verilebilir veya diğer koruma tedbirlerine baĢvurulabilir. (8) Geri verme hâlinde, kiĢi ancak geri verme kararına dayanak teĢkil eden suçlardan dolayı yargılanabilir veya mahkûm olduğu ceza infaz edilebilir. GEREKÇE49: Geri vermeye iliĢkin koĢullar, Türkiye’nin çeĢitli devletlerle imzalamıĢ bulunduğu iki taraflı sözleĢmeler ile Suçluların Ġadesine Dair Avrupa SözleĢmesinde belirlenmiĢtir. Ancak, buna rağmen geri vermeye iliĢkin asgari Ģartların, iç hukuk düzenlemesi olan kanunla belirlenmesi, uygulamada tek düzeliği sağlama açısından önem taĢımaktadır. Geri verme taleplerinin hangi usul ve esaslara göre yerine getirileceği, sözleĢmelerde genellikle düzenlenmemekte, taraf devletlerin iç hukukuna bırakılmaktadır. KiĢi özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuran geri vermenin usul ve esasına iliĢkin asgari Ģartların kanunla belirlenmesine ihtiyaç vardır. Geri verme yoluna ancak Türkiye’nin egemenlik sahası dıĢında iĢlenmiĢ olan suçlar dolayısıyla gidilebilir. Anayasa’da hüküm altına alındığı üzere, vatandaĢ kural olarak geri verilemez. Ancak, Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler dolayısıyla vatandaĢ da yargılanmak veya mahkûm olduğu cezası infaz edilmek üzere yabancı bir devlete teslim edilebilecektir. Geri vermenin dayanağını teĢkil eden fiilin Türk kanunlarına göre de suç oluĢturması gerekir. Bu itibarla, yabancı bir ülkede iĢlenen veya iĢlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle hakkında ceza kovuĢturması baĢlatılan veya mahkûmiyet kararı verilmiĢ olan bir yabancı, talep üzerine, kovuĢturmanın yapılabilmesi veya hükmedilen cezanın infazı amacıyla, geri verilebilir. Geri vermenin dayanağını teĢkil eden fiilin, düĢünce suçu veya siyasî ya da askerî suç niteliğinde olmaması gerekir. Ancak, belirtmek gerekir ki, ceza kanunlarında esasen suç olarak tanımlanan ve suç oluĢturduğu hususunda bütün insanlığın fikir birliği içinde bulunduğu fiillerin bu istisna kapsamında mütalâa edilmesi mümkün değildir. Suç, yurt dıĢında iĢlenmiĢ olmakla birlikte, Türk Devletinin güvenliğine karĢı, Türk devletinin veya bir Türk vatandaĢının ya da Türk kanunlarına göre kurulmuĢ bir tüzel kiĢinin zararına iĢlenmiĢse, geri verme talebi kabul edilmez. Geri verme talebinin dayanağını oluĢturan suçla ilgili olarak gerek talep eden devlet hukukuna göre gerek Türk hukukuna göre dava ve ceza zamanaĢımının dolmamıĢ olması gerekir. Keza suç, her iki devlette affa uğramamıĢ olmalıdır. Madde metninde hukukumuz açısından yeni bir hükme yer verilmiĢtir: Geri verme hâlinde talep eden devlette kiĢiye iĢkence ve insanlık dıĢı muamele yapılabileceğine dair kuvvetli Ģüphe sebepleri mevcut ise, yani bu konudaki kuĢkunun somut vakıalara dayanması durumunda, talep kabul edilmeyecektir. Geri verme talebiyle ilgili olarak hukukî nitelikte karar verme yetkisinin ağır ceza mahkemesine ait olduğu kabul edilmiĢtir. Mahkemeye, gerek bu maddede gerek ilgili sözleĢme hükümleri çerçevesinde inceleme yaparak, geri verme talebinin kabul edilebilirliği veya reddi yönünde karar verme yetkisi tanınmıĢtır. Mahkemenin kararına karĢı temyiz kanunyoluna baĢvurulabileceği maddede hüküm altına alınmıĢtır. Mahkemenin, geri verme talebinin kabul edilebilir olduğuna karar vermesi durumunda; Bakanlar Kurulu, siyasî gerekçelerle kiĢinin talep eden devlete geri verilmesinden imtina edebilir. Madde metninde ayrıca geri verme sürecinde koruma tedbirlerine ne suretle baĢvurulabileceği düzenlenmiĢtir. 49 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 418 vd. Son fıkrada, geri vermede özellik kuralına yer verilmiĢtir. Yabancı kanunun göz önünde bulundurulması MADDE 19- (1) Türkiye’nin egemenlik alanı dıĢında iĢlenen suçlar dolayısıyla Türkiye’de yargılama yapılırken, Türk kanununa göre verilecek olan ceza, suçun iĢlendiği ülke kanununda öngörülen cezanın üst sınırından fazla olamaz. (2) Ancak suçun; a) Türkiye’nin güvenliğine karĢı veya zararına olarak, b) Türk vatandaĢına karĢı ya da Türk kanunlarına göre kurulmuĢ özel hukuk tüzel kiĢisi zararına olarak, ĠĢlenmesi durumunda, yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz. GEREKÇE50: Türk hâkimi, yargılamak durumunda olduğu somut olayla ilgili olarak ancak Türk kanunlarını uygulamak görev ve yetkisine sahiptir. Bu nedenle, yabancı kanunun doğrudan doğruya yurt içinde uygulanması kabul edilemez. Aksi görüĢ, Devletin hâkimiyet ilkesiyle bağdaĢmadığı ve Anayasaya aykırı olduğu gibi, uygulamada da pek çok güçlüğe ve hatta imkansızlığa sebep olur. Çünkü, yabancı ceza kanununun uygulanması, hem fiilin suç olarak tespitinde ve cezanın tayininde yabancı kanunun ölçü olarak alınması anlamına gelmektedir. Türk hâkiminin yabancı kanunu bu Ģekilde uygulama yükümlülüğü, yukarıda da değinildiği üzere, egemenlik ilkesiyle bağdaĢmadığı gibi, böyle bir yükümlülüğün tam anlamıyla yerine getirilebilmesi de olanaklı değildir. Buna karĢılık, adalet ilkesi gereğince yabancı kanunun göz önünde tutulması mümkündür. Nitekim madde metninde yabancı kanunun göz önünde bulundurulması hususunda bir hükme yer verilmiĢtir. Bu düzenlemeyle öngörülen uygulama Ģöyle olacaktır: Türk hâkimi yargılamakta olduğu olayla ilgili olarak fail hakkında önce Türk kanunlarına göre bir ceza belirleyecektir. Ancak, Türk kanununun uygulanması suretiyle belirlenen somut cezaya yabancı kanunun göz önünde bulundurulması suretiyle bir sınırlama getirilmektedir. Buna göre, Türk kanunlarının uygulanması sonucunda belirlenen ceza açısından, yabancı kanunda yargılama konusu suçla ilgili olarak öngörülen soyut cezanın azami ölçü olarak alınması gerekir. Ancak, iĢaret etmek gerekir ki; Türk hâkimi, yurt dıĢında Türkiye’nin güvenliğine karĢı veya zararına olarak ya da Türk vatandaĢına karĢı veya Türk kanunlarına göre kurulmuĢ özel hukuk tüzel kiĢisi zararına olarak iĢlenen suçlarda münhasıran Türk kanunlarını uygulamak suretiyle hüküm tesis edecek, yani suçun iĢlendiği ülke kanununu göz önünde bulundurmayacaktır. Aynı Ģekilde, Türkiye Devleti tarafından görevli olarak yurt dıĢına gönderilen kiĢilerin bu görevleri dolayısıyla, bu görevleriyle bağlantılı olarak iĢledikleri suçlardan dolayı da ceza belirlenirken yabancı kanun göz önünde bulundurulmayacaktır. 50 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 420 vd. ĠKĠNCĠ KISIM Ceza Sorumluluğunun Esasları BĠRĠNCĠ BÖLÜM Ceza Sorumluluğunun ġahsîliği, Kast ve Taksir Ceza sorumluluğunun Ģahsîliği MADDE 20- (1) Ceza sorumluluğu Ģahsîdir. Kimse baĢkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz. (2) Tüzel kiĢiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır. GEREKÇE51: Tasarının “Suçun faili” baĢlıklı maddesi değiĢtirilmiĢ olup, madde metninde Anayasamıza uygun olarak ceza sorumluluğunun Ģahsîliği kuralı vurgulanmıĢtır. Özel hukuk tüzel kiĢilerinin suç faili sayılıp sayılmaması ile iĢlenen bir suçtan dolayı bunlar hakkında bir yaptırıma hükmedilmesi sorununu birbirinden ayırmak gerekir. Suç ve ceza politikası gereği olarak ancak gerçek kiĢiler suç faili olabilir ve sadece gerçek kiĢiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilir. Bu anlaĢılıĢ, Anayasamızda da güvence altına alınan ceza sorumluluğunun Ģahsîliği kuralının bir gereğidir. Ancak, iĢlenen suç dolayısıyla özel hukuk tüzel kiĢileri hakkında güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara hükmedilebilecektir. “Para cezası”nın uygulamasındaki kolaylık, tüzel kiĢiler hakkında da ceza yaptırımına hükmedilebileceği düĢüncesine haklılık kazandırmaz. Tüzel kiĢiler için ancak idari yaptırım niteliğinde “para cezası” öngörülebilir. Çünkü, idari yaptırımlarla, ceza yaptırımları arasında neden, amaç ve sonuçları bakımından farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin, Ģirket niteliğindeki bir tüzel kiĢinin faaliyeti ile ilgili olarak doğan vergi borcunun zamanında ve tam olarak ödenmemesi dolayısıyla, tüzel kiĢi hakkında da “para cezası” verilebilmektedir. Ancak, bu yaptırımın asıl amacı, verginin zamanında ve eksiksiz olarak ödenmemesi dolayısıyla kamu maliyesinin uğradığı zararın giderilmesi ve vergi düzeninin etkinliğinin sağlanmasıdır. Bu tür yaptırımların bir ceza hukuku yaptırımı olmadığı açıktır. Vergi borcunun gerçeğe uygun bir Ģekilde doğmasının önüne geçebilmek amacıyla sahte belge düzenlenmiĢ olması durumunda ayrıca bu sahteciliği gerçekleĢtiren gerçek kiĢiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilecektir. Bu durumda bile tüzel kiĢi hakkında verilen “para cezası”, bir idari yaptırım olma özelliğini korur. Yapılan bu yeni düzenlemeyle, tüzel kiĢiler hakkında da özellikle “para cezası” bağlamında ceza yaptırımına hükmedilebileceği yönündeki hukukî temelden yoksun anlayıĢın önüne geçilmek amaçlanmıĢtır. Kast 51 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 422. MADDE 21- (1) Suçun oluĢması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleĢtirilmesidir. (2) KiĢinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleĢebileceğini öngörmesine rağmen, fiili iĢlemesi hâlinde, olası kast vardır. Bu hâlde, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir. GEREKÇE52: Kast, kiĢi ile iĢlediği suçun maddî unsurları arasındaki psikolojik bağı ifade etmektedir. Suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleĢtirilmesi, kastın varlığı için zorunludur. Suç tanımında yer almakla birlikte, fiilin ifade ettiği haksızlık üzerinde etkili olmayan koĢulların gerçekleĢtiğinin bilinip bilinmemesi, kastın varlığı açısından önem taĢımamaktadır. Örneğin objektif cezalandırılabilme koĢulunun arandığı suçlarda bu koĢulun veya Ģahsî cezasızlık sebebinin fail tarafından bilinmesi gerekmez. Madde metninde doğrudan kasttan ayrı olarak olası kast da tanımlanmıĢtır. Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleĢebileceği öngörülmesine rağmen, kiĢi fiili iĢlemektedir. Diğer bir deyiĢle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır. Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavĢakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeĢil ıĢık yanan kavĢaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüĢ; fakat, buna rağmen kavĢakta durmamıĢ ve yoluna devam etmiĢtir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleĢebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiĢtir. Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateĢ ettikleri sırada, bir kiĢinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atıĢlardan bir tanesinden çıkan kurĢun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kiĢi yaptığı atıĢlardan çıkan kurĢunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüĢ; fakat, buna rağmen silâhıyla atıĢa devam etmiĢtir. Burada da fail silâhıyla ateĢ ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiĢtir. Verilen bu örneklerde kiĢinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir. Suçun olası kastla iĢlenmesi durumunda temel cezada indirim yapılması öngörülmüĢtür. Kasten iĢlenebilen suçlar, ilke olarak hem doğrudan hem de olası kastla iĢlenebilir. Ancak, kanundaki tanımında “bilerek” ifadesine yer verilmiĢ olan suçlar sadece doğrudan kastla iĢlenebilir. Örneğin iftira suçunda, failin suçsuz olduğunu “bilerek” kiĢiye suç isnad etmesi gerektiğinden, bu suç ancak doğrudan kastla iĢlenebilir. 52 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 424. Taksir MADDE 22- (1) Taksirle iĢlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hâllerde cezalandırılır. (2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranıĢın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleĢtirilmesidir. (3) KiĢinin öngördüğü neticeyi istememesine karĢın, neticenin meydana gelmesi hâlinde bilinçli taksir vardır; bu hâlde taksirli suça iliĢkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır. (4) Taksirle iĢlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir. (5) Birden fazla kiĢinin taksirle iĢlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir. (6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kiĢisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmıĢsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir. GEREKÇE53: Madde metninde taksire iliĢkin hükümlere yer verilmiĢtir. Suçlar, kural olarak kasten iĢlenirler. Ancak, istisnaen taksirle iĢlenen belli fiiller de kanunlarda suç olarak tanımlanmaktadır. Taksirli suçların belirgin özelliği, icrai veya ihmali Ģekilde olabilen iradi hareketin varlığı ve kanunî tanımda yer alan unsurlardan birinin öngörülmemiĢ olmasıdır. Fakat bu öngörmemenin, “gerekli dikkat ve özen” yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla ortaya çıkması gerekir. Çünkü, gerekli dikkat ve özen gösterilmediği için kanunda tanımlanmıĢ olan neticenin gerçekleĢeceği öngörülmemiĢtir. Bu dikkat ve özen yükümlülüğünün belirlenmesinde, failin kiĢisel yetenekleri göz önünde bulundurulmaksızın, objektif esastan hareket edilir. Nitekim toplum hâlinde yaĢamanın güvenli bir biçimde sürdürülebilmesi için, çeĢitli alanlarda kiĢilerin dikkat ve özenli davranmalarıyla ilgili kurallar konmaktadır. ĠnĢaat faaliyeti, sağlık hizmetlerinin yürütülmesi ve trafik düzeniyle ilgili kurallar, dikkat ve özen yükümlülüğüne örnek olarak gösterilebilir. Taksirli suçlarda fail, kendi yetenekleri, algılama gücü, tecrübeleri, bilgi düzeyi ve içinde bulunduğu koĢullar altında, objektif olarak varolan dikkat ve özen yükümlülüğünü öngörebilecek ve yerine getirebilecek durumda olmalıdır. Bütün bu yeteneklere sahip olmasına rağmen bu yükümlülüğe aykırı davranan kiĢi, suç tanımında belirlenen neticenin gerçekleĢmesine neden olması durumunda, taksirli suçtan dolayı kusurlu sayılarak sorumlu tutulacaktır. Taksirle iĢlenen suçlardan dolayı kusurluluk, bir değerlendirmeyle ancak olay hâkimi tarafından yapılabilir. Bu nedenle, taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir. Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif bir değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi 53 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 424 vd. açısından bilirkiĢi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan bir ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmıĢ olup olmadığının belirlenmesi açısından bilirkiĢi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızasının olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkiĢi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda, bilirkiĢinin yapacağı inceleme, iĢin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dıĢında, bilirkiĢi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkiĢilik görevinin sınırını aĢmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder. Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir edecektir. Failin kusurlu bulunması durumunda, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz önünde bulundurmak suretiyle suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir. Birden fazla kiĢinin taksirle iĢlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kiĢinin karĢılıklı olarak iĢledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleĢmiĢ olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiĢ olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluĢumu açısından her kiĢinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir. Aynı Ģekilde birden fazla kiĢinin katılımıyla gerçekleĢtirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kiĢiler müĢtereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta iĢlenen taksirli suçun iĢleniĢi açısından suça iĢtirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iĢtirake iliĢkin hükümleri, kasten iĢlenen suçlarda suçun iĢleniĢine iĢtirak eden kiĢilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kiĢinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kiĢinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kiĢilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz. Bu düĢünceler ıĢığında, Hükûmet Tasarısının “Taksirli suçlarda indirim” baĢlıklı 32. maddesi metinden çıkarılmıĢ ve bunun yerine, 23. maddeye üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere iki fıkra eklenmiĢtir. Maddenin üçüncü fıkrasında, bilinçli taksirin tanımı verilmiĢtir. Bilinçli taksiri basit taksirden ayıran özellik, fiilin neticesinin failce fiilen öngörülmüĢ ve fakat istenmemiĢ olmasıdır. Bilinçli taksir hâlinde hükmedilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Böylece bilinçli taksir, iĢ kazalarını, trafikte meydana gelen taksirli suçları önlemek bakımından caydırıcı etki yapacak ve suçların önlenmesinde yarar sağlayacaktır. Örneğin Ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve ailesi bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraĢları ve hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı Ģekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hâllerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuĢturmaya uğraması ve cezaya mahkûm edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ızdırabı Ģiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düĢmesine neden olmaktadır. Söz konusu fıkraya göre, hâkim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilecektir. Elbette ki hâkim bu husustaki takdirini kullanırken suçlunun ekonomik durumunu, aile yükümlerini, söz gelimi diğer çocukların bakımını göz önünde bulunduracak, ona göre hüküm kuracaktır. Ancak, dikkat edilmelidir ki, bu fıkranın uygulanabilmesi için fiilden dolayı münhasıran failin kiĢisel ve ailevî durumu itibarıyla zararlı netice meydana gelmiĢ bulunmalıdır; böyle bir netice ile birlikte söz konusu durumlara iliĢkin bulunmayan baĢka bir netice de meydana gelmiĢse fıkra uygulanmayacaktır. Fıkrada yazılı suç bilinçli taksir hâlinde iĢlenirse ceza yarıdan üçte birine kadar indirilebilir. Netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suç MADDE 23- (1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya baĢka bir neticenin oluĢumuna sebebiyet vermesi hâlinde, kiĢinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için, bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir. GEREKÇE54: KiĢi suç teĢkil eden bir fiili iĢlerken, kastettiği neticeden daha ağır veya baĢka bir netice gerçekleĢmiĢ olabilir. Bu gibi durumlarda netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suç söz konusudur. Örneğin, basit yaralamada bulunulmak istenirken, kiĢi görme, iĢitme yeteneğini yitirmiĢ olabilir. Yaralama fiili gerçekleĢtirilirken, genellikle bunun sonucunda ağır bir neticenin meydana gelebileceği düĢünülür. Örneğin gözün, kulağın üzerine sert bir biçimde vuran kiĢi, bu yumruk neticesinde mağdurun görme veya iĢitme yeteneğini yitirebileceği olasılığını göz önünde bulundurur. Ağır neticenin ortaya çıkacağının bu Ģekilde öngörüldüğü durumlarda, meydana gelen ağır netice açısından fail olası kastla hareket etmektedir. Buna karĢılık, yaralama fiili sonucunda kiĢinin öngörmediği ağır bir netice de meydana gelmiĢ olabilir. Örneğin canının biraz yanması için mağdurun karın boĢluğuna hafif bir biçimde vurulması hâlinde mağdur inhibisyon sonucu ölebilir. Bu gibi durumlarda ise fail, yaralama fiilini iĢlerken, mağdurun ölebileceğini tahmin etmemiĢ olabilir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununda ve Hükûmet Tasarısının bazı hükümlerinde, kiĢi gerçekleĢtirmeyi kastetmediği böyle neticelerden objektif olarak sorumlu tutulmaktadır. Belirtmek gerekir ki, bu tür sorumluluk, ortaçağ kanonik hukukunun kalıntısı olan “versari in re illicita”, yani hukuka aykırı bir durumda olan bunun bütün neticelerine katlanır anlayıĢının ürünü olup, çağdaĢ ceza hukuku bu anlayıĢı çoktan terk etmiĢtir. Çünkü kusurun aranmadığı objektif sorumluluk hâlleri kusursuz ceza olmaz ilkesiyle açıkça çeliĢmektedir. Ülkemiz ceza hukuku öğretisinde uzun süredir objektif sorumluluk hâllerinin ceza mevzuatından çıkarılması gerektiği ifade edilmektedir. Bu talebin yerine getirilmesi, Anayasada öngörülen kusur ilkesinin zorunlu bir sonucudur. Madde metnindeki düzenlemeyle, meydana gelen ağır netice açısından kiĢinin sorumlu tutulabilmesi için, söz konusu neticeye iliĢkin olarak en azından taksir dolayısıyla kusurlu bulunması gerekmektedir. Bu hükümle, meydana gelen kastedilenden baĢka ve ağır netice açısından sorumluluğun, kusura dayalı bir sorumluluk olması sağlanmak istenmiĢtir. 54 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 428 vd. ĠKĠNCĠ BÖLÜM Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler Kanunun hükmü ve amirin emri MADDE 24- (1) Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez. (2) Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz. (3) Konusu suç teĢkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur. (4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hâllerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur. GEREKÇE55: Hükûmet Tasarısının “Kanunun hükmü ve amirin emri” baĢlıklı 27. maddesinin iki ve üçüncü fıkraları değiĢtirilmiĢtir. HiyerarĢik yapı içinde amirin verdiği emrin hukuka uygun olması hâlinde, verilen bu emrin yerine getirilmesi de hukuka uygun olacaktır. Amirin emri, hukuka aykırı olmasına rağmen, bu emir emredilen açısından bağlayıcı olabilir. Anayasamıza göre; kamu görevlileri, görevlerini ifa ederken amiri durumundaki kiĢilerden aldıkları emirleri hukuka aykırı bulmaları hâlinde, bu emri “yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir”ler. Ancak, emir hukuka aykırı olmakla beraber, amir “emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu hâlde emri yerine getiren sorumlu olmaz” (madde 137, fıkra 1). Bu durumda emri yerine getiren açısından bir hukuka uygunluk nedeni değil, bir sorumsuzluk nedeni söz konusudur. Yerine getirme zorunluluğu, esasen hukuka aykırı olan emri hukuka uygun hâle getirmez. Ancak, hiyerarĢik yapı dolayısıyla, emri yerine getiren sorumlu olmaz. Bu durumda sorumluluk, emri verene aittir. Hükûmet Tasarısındaki hükümde, bu durumda emri verenin de sorumluluktan kurtarılmasına yönelik bir ifadeye yer verilmiĢti. Yapılan değiĢiklikle bu yanlıĢlık düzeltilmiĢtir. Emir, hukuka aykırı olmanın yanı sıra, ayrıca suç da teĢkil edebilir. Anayasamız, konusu suç teĢkil eden emrin yerine getirilmesine “hiçbir surette” izin vermemektedir (madde 137, fıkra 2). Bu durumda emri “yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz”. Maddenin üçüncü fıkrasında yapılan değiĢiklikle Anayasanın söz konusu hükmüyle paralellik sağlanmıĢtır. MeĢru savunma ve zorunluluk hâli MADDE 25- (1) Gerek kendisine ve gerek baĢkasına ait bir hakka yönelmiĢ, gerçekleĢen, gerçekleĢmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koĢullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile iĢlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez. (2) Gerek kendisine gerek baĢkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve baĢka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya baĢkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve 55 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 430. kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koĢulu ile iĢlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez. GEREKÇE56: Maddenin birinci fıkrasında bir hukuka uygunluk nedeni olarak meĢru savunma düzenlenmiĢtir. MeĢru savunma bakımından Tasarı Ģu koĢulları saptamıĢtır: Bir kere her türlü hakka yönelik haksız bir saldırıya karĢı meĢru savunmanın söz konusu olduğu belirtilmiĢ ve böylece kurumun, bazen anlamsız ve sosyal gereklere aykırı düĢecek derecede dar tutulmasının önüne geçilmesi istenilmiĢtir. Esasen, kanunlarımızda mala karĢı saldırılarda da meĢru savunmayı kabul eden hükümlere yer verilmiĢ olması kurumun bu Ģekilde düzenlenmesini gerekli kılmaktadır. Ayrıca, Ģu husus da belirtilmelidir ki, kiĢileri suç iĢlemekten caydıracak en etkin araçlardan birisi, suç iĢlediklerinde karĢılık görebilecekleri endiĢesi olduğundan, meĢru savunma hakkının böylece geniĢletilmesi, kriminolojik yönden caydırıcı etki de yapabilecektir. Ġkinci olarak meĢru savunmanın “haksız saldırı” koĢulu bakımından, “gerçekleĢen haksız saldırı” ile “gerçekleĢmesi muhakkak haksız saldırı” veya “tekrarı muhakkak haksız saldırı” aynı sayılmıĢtır. Böylece kiĢilerin haksız saldırılara karĢı kendilerini korumaları olanağı daha da geniĢletilmiĢ olmaktadır. Savunmanın “saldırı ile orantılı biçimde” olması, yani saldırıyı defedecek ölçüde olması, meĢru savunmanın temel koĢullarından birisi olarak kabul edilmiĢtir. Saldırıya uğrayan kiĢi, ancak bu saldırıyı etkisiz kılacak ölçüde bir davranıĢ gerçekleĢtirdiği takdirde, meĢru savunma hukuka uygunluk nedeninden yararlanacaktır. Maddenin ikinci fıkrasında, kusurluluğu ortadan kaldıran bir neden olarak zorunluluk (zaruret, ıztırar) hâli düzenlenmiĢtir: Zorunluluk hâlinde, kiĢinin, kendisinin veya baĢkasının sahip bulunduğu bir hakka yönelik bir tehlikeyi gidermek amacıyla gerçekleĢtirdiği davranıĢ dolayısıyla, ceza sorumluluğu yoktur. MeĢru savunmadan farklı olarak, zorunluluk hâlinde bir saldırı değil tehlike söz konusudur. Zorunluluk hâlinin kabulü için, kiĢinin tehlikeye bilerek neden olmaması, tehlikeden suç olan bir harekete baĢvurmadan kurtulmanın olanaklı bulunmaması ve tehlikenin ağır ve muhakkak olması da araĢtırılacaktır. Ayrıca, tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan araç arasında “orantılılık ilkesi” kabul edilmiĢtir. Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası MADDE 26- (1) Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez. (2) KiĢinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına iliĢkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde iĢlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez. GEREKÇE57: 56 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 430 vd. Maddenin birinci fıkrasında hakkın kullanılması hukuka uygunluk nedeni düzenlenmiĢtir. Bir hakkı kullanan kimsenin hukuka aykırı bir Ģekilde hareket etmiĢ sayılamayacağı, bilinen bir gerçektir. Bir hak, kanun, tüzük, yönetmelik, genelge gibi nizamlara dayanabilir ve hukuken tanınmıĢ ve düzenlenmiĢ olmak kaydıyla, bir mesleğin icrasından da doğabilir. Burada hakkın doğrudan doğruya kullanılabilir olması aranacaktır. Eğer hak, bir mercie baĢvurarak kullanılabilecekse, artık buradaki hak kapsamında kabul olunmayacaktır. Maddenin ikinci fıkrasında ilgilinin rızası hukuka uygunluk nedeni düzenlenmiĢtir. Söz konusu hukuka uygunluk nedeninin varlığı için, rızanın kiĢinin üzerinde mutlak surette tasarrufta bulunabileceği bir hakka iliĢkin olması gerekir. Keza, kiĢinin bu hakla ilgili olarak rıza açıklamaya ehil olması gerekir. Madde metnindeki “mağdurun rızası” ibaresi “ilgilinin rızası” veya “kiĢinin rızası” olarak değiĢtirilmiĢtir. Ceza sorumluluğunu kaldıran bir sebep olarak rıza, suçun oluĢumu açısından fiilin iĢlenmesinden önce ve en geç iĢlendiği sırada açıklandığında etkili olur. Bu durumda herhangi bir mağduriyet söz konusu olmadığı için, “mağdur” yerine “ilgili” veya “kiĢi” kelimesi tercih edilmiĢtir. Sınırın aĢılması MADDE 27- (1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aĢılması hâlinde, fiil taksirle iĢlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur. (2) MeĢru savunmada sınırın aĢılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaĢtan ileri gelmiĢ ise faile ceza verilmez. GEREKÇE58: Madde ile ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran nedenlerin hepsini kapsamına alacak surette sınırın kast olmaksızın aĢılması hâli düzenlenmiĢtir. Sınır kasten aĢıldığında, örneğin, meĢru savunmada bulunan kiĢi vaki saldırıyı defetmek için saldırganı öldürmenin Ģart olmadığını bile bile ve sırf tecavüze uğramıĢ olması fırsatından yararlanarak saldırganı öldürdüğü takdirde hukuka aykırılığın kalkmayacağı ve failin bu maddedeki herhangi bir ceza indiriminden yararlanamayacağı Ģüphesizdir. Bu nedenle madde sınırın kast olmaksızın aĢılması hâlini kapsamaktadır. Yukarıda verilen örnekte fail, maruz kaldığı saldırı dolayısıyla ve içinde bulunduğu durum itibarıyla esasta gerekli olandan fazla bir savunmada bulunmuĢ olabilir. Sınırın aĢılmasındaki bu taksir kendisinin cezalandırılmasına yol açabilirse de, bunun için iĢlenen suçun taksirle iĢlendiği takdirde de cezalandırılabilen bir fiil olması zorunludur. Demek oluyor ki, bu gibi hâllerde iĢlenen suçun niteliğine bakılacak ve sadece kast bulunduğu takdirde cezalandırılabilen bir suç söz konusu ise faile ceza verilmeyecek buna karĢılık, suç taksirle iĢlendiği takdirde de cezalandırılabilen fiillerden birini oluĢturduğunda, maddede öngörülen biçimde cezadan indirim yapılarak faile taksirli suçtan dolayı ceza verilecektir. 57 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 432. 58 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 432 vd. Bölüm baĢlığına paralel olarak, madde metnindeki “hukuka uygunluk nedenleri” yerine, “ceza sorumluluğunu kaldıran nedenler” ibaresi konulmuĢtur. Maddenin ikinci fıkrasında meĢru savunma hakkına iliĢkin özel bir sınırın aĢılması hâli düzenlenmiĢtir. Buna göre, meĢru savunmada sınırın aĢılması, fail bakımından mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaĢtan ileri gelmiĢ ise, faile ceza verilmeyecektir. Hükûmet Tasarısında, maddenin ikinci fıkrası bütün hukuka uygunluk nedenlerini kapsayacak Ģekilde düzenlenmiĢtir. Oysa heyecan, korku veya telaĢ, ancak meĢru savunma hâlinde söz konusu olabileceği için, fıkra metninin baĢına “meĢru savunmada” ibaresi konulmuĢtur. Cebir ve Ģiddet, korkutma ve tehdit MADDE 28- (1) KarĢı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir ve Ģiddet veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç iĢleyen kimseye ceza verilmez. Bu gibi hâllerde cebir ve Ģiddet, korkutma ve tehdidi kullanan kiĢi suçun faili sayılır. GEREKÇE59: Yapılan değiĢiklikle, madde baĢlığında ve metninde yer alan “ikrah” sözcüğü yerine, korkutma sözcüğü konulmuĢtur. Haksız tahrik MADDE 29- (1) Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya Ģiddetli elemin etkisi altında suç iĢleyen kimseye ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir. GEREKÇE60: Maddede ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak haksız tahrik hâli düzenlenmiĢtir. Haksız tahrikin ana koĢulu, yapılan haksız hareketin fail üzerinde bir hiddet veya Ģiddetli elem meydana getirmesi ve suçun iĢlendiği anda failin bu durumda bu etki altında bulunması olduğundan, madde söz konusu psikolojik hâlleri belirtecek biçimde kaleme alınmıĢtır. Gazap, aslında hiddetlenmeyi ifade eder; Ģedit bir elem deyimi psikolojik bakımdan aslında hareketsizliğe, pasifliğe yöneltici bir ruh hâli ise de, burada söz konusu olan hiddete yönelten bir elemdir. Bu itibarla sadece hiddet sözcüğünün kullanılması bu hâli de kapsar idi. Ancak uygulamada duraksamalara neden olmamak için metinde her iki sözcüğün kullanılması uygun sayılmıĢtır. Hiddet veya Ģiddetli elemin haksız bir fiil sonucu ortaya çıkması gerekir. Maddeye bu ibarenin eklenmesinin amacı, ülkemizde özellikle “töre veya namus cinayeti” olarak 59 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 434. 60 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 434. adlandırılan akraba içi öldürme suçlarında haksız tahrik indiriminin yanlıĢ biçimde uygulanmasının önüne geçmektir. Maddedeki düzenleme nedeniyle bir suçun mağduruna yönelik olarak gerçekleĢtirilen fiiller dolayısıyla fail haksız tahrik indiriminden yararlanamayacaktır. Örneğin cinsel saldırıya maruz kalmıĢ kadına karĢı babanın veya erkek kardeĢin iĢlediği öldürme fiilinde, haksız tahrike dayalı olarak ceza indirimi yapılamayacaktır. Maddedeki haksız fiil terimi, bir davranıĢın hukuk düzenince tasvip edilmediği anlamına gelmektedir. Ancak böyle bir haksız fiili yapan kiĢiye karĢı yönelik fiilin varlığı durumunda maddenin uygulanması söz konusu olabilecektir. Bu düzenlemede ayrıca 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan adi ve ağır tahrik ayırımı kaldırılmıĢtır. Tahrik hâlinde verilecek ceza bakımından aĢağı ve yukarı sınırlar kabul edilmek suretiyle olayın özelliğine göre uygulamada takdir olanağı tanınması amaçlanmıĢtır. Hâkim tahrikin ağırlık derecesine göre yapılacak indirimi saptayabilecektir. Ancak bu inirimin yapılabilmesi için haksız fiilin bir hiddet veya Ģiddetli elem etkisi doğurabilecek ağırlıkta olması gerekir. Bu nedenle böyle bir etkiyi meydana getirebilecek ağırlıkta olmayan haksız fiiller bakımından hükmün uygulanması söz konusu olmayacaktır. Hata MADDE 30- (1) Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiĢ olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâli saklıdır. (2) Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleĢtiği hususunda hataya düĢen kiĢi, bu hatasından yararlanır. (3) Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koĢulların gerçekleĢtiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düĢen kiĢi, bu hatasından yararlanır. (4)61 ĠĢlediği fiilin haksızlık oluĢturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düĢen kiĢi, cezalandırılmaz. GEREKÇE62: Madde metninde çeĢitli hata hâlleri düzenlenmiĢtir. Birinci fıkrada suçun maddî unsurlarında hataya iliĢkin hükme yer verilmiĢtir. Kast, suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleĢtirilmesidir. Bu unsurlara iliĢkin bilgisizlik, eksik veya yanlıĢ bilgi sahibi olunması durumu ise, maddî unsurlarda hata olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Örneğin, kiĢi vestiyerden kendisininki zannederek baĢkasının paltosunu alır. Keza, kiĢi gece karanlığında vahĢi bir hayvan zannıyla hareketli bir cisme ateĢ eder. Ancak, gerçekte bu hareket eden cisim bir insandır ve dolayısıyla; bu insan ölür veya yaralanır. Örnek olarak verilen bu olaylarda failin bilgisi gerçeğe uysaydı; iĢlediği fiil haksızlık teĢkil etmeyecekti. Bu nedenle hata hâlinde kasten iĢlenmiĢ bir suçtan söz etmek mümkün değildir. 61 Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla maddeye eklenmiĢtir (m. 4). 62 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 434 vd. Fıkrada ayrıca, maddî unsurlarda hata hâlinde, taksirle sorumluluğa iliĢkin hükme yer verilmiĢtir. Buna göre, meydana gelen neticeye iliĢkin olarak gerekli dikkat ve özen gösterilmiĢ olsaydı böyle bir netice ile karĢılaĢılmazdı Ģeklinde bir yargıya ulaĢılabiliyorsa; taksirle iĢlenmiĢ bir suç söz konusu olur. Ancak bu durumda neticenin taksirle gerçekleĢtirilmesinin kanunda suç olarak tanımlanmıĢ olması gerekir. Bu nedenle, kendisinin sanarak baĢkasının çantasını alan kiĢinin yanılgısında taksirin varlığı kabul edilse bile; kanunda hırsızlık fiilinin ancak yararlanma kasdıyla iĢlenebileceği belirtildiği için; böyle bir olay dolayısıyla ceza sorumluluğu doğmayacaktır. Buna karĢılık, av hayvanı zannederek gerçekte bir insana ateĢ edip onun ölümüne neden olan kiĢinin bu hatasında taksiri varsa, adam öldürme kanunda taksirle iĢlenen bir suç olarak da tanımlandığı için, böyle bir olayda fail, taksirle adam öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulacaktır. Kastın varlığına engel olan hata, suçun sadece temel Ģekline iliĢkin unsurlar hakkında değil, aynı zamanda failin daha ağır veya hafif ceza ile cezalandırılmasını gerektiren nitelikli unsurları bakımından da ortaya çıkabilir. Ġkinci fıkra ile kiĢinin, suçun nitelikli unsurlarına iliĢkin hatasından yaralanması öngörülmüĢtür. Hükûmet Tasarısının 23. maddesinin birinci fıkrasında 765 sayılı Türk Ceza kanunun 52. maddesinde düzenlemeye paralel olarak Ģahısta hata ve hedefte sapma hâli düzenlenmiĢtir. “ġahısta hata” aslında bir ve ikinci fıkra hükümleri bağlamında düĢünülmesi gereken bir durum olduğu için, bu hususa iliĢkin ayrı bir hükme yer verilmesi gereksiz görülmüĢtür. Keza, hedefte sapma hâli ile ilgili olarak bu madde kapsamında düzenleme yapılmasına gerek görülmemiĢtir. Çünkü hedefte sapma hâlinde bir hata söz konusu değildir. Bu durumda suçların içtimaı hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gereken bir sorun söz konusudur. Nitekim, uygulamada da hedefte sapma, suçların içtimaı ve özellikle fikri içtima bağlamında ele alınmaktadır. Hükûmet Tasarısının 23. maddesinin 3. fıkra veya bendinde düzenlenen “hukuka uygunluk nedenlerinde hata” ile ilgili hüküm, bölüm baĢlığına paralel olarak değiĢtirilmiĢtir. Madde metnindeki “hukuka uygunluk nedenleri” yerine, “ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler” ibaresi konulmuĢtur. Somut olayda söz konusu nedenlere ait koĢulların gerçekleĢtiği hususunda hataya düĢen kiĢi, bu hatasından yararlanabilecektir. Ancak, bunun için hatanın kaçınılmaz olması gerekir. Hatanın kaçınılabilir olması durumunda ise, kiĢi iĢlediği fiilden dolayı sorumlu tutulacak ve fakat bu hata, temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır. AÇIKLAMA: Kanunun 4 üncü maddesinin “Ancak sakınamayacağı bir hata nedeniyle kanunu bilmediği için meşru sanarak bir suç işleyen kimse cezaen sorumlu olmaz.”Ģeklindeki ikinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla madde metninden çıkarılmıĢtır. Buna karĢılık, 30 uncu maddeye dördüncü fıkra olarak “İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz.” hükmü eklenmiĢtir. Madde metnine eklenen bu hükmün gerekçesi Ģu Ģekildedir: “30 uncu maddeye dördüncü fıkra olarak eklenen bu hükümle, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre, kişi, işlediği fiilin hukuken kabul görmez bir davranış olduğunun bilincinde olmalıdır. Kişinin, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğunu bilmesine rağmen, bunun kanunda suç olarak tanımlandığını bilmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Ceza hukuku bakımından sorumluluk için önemli olan, işlenen fiilin haksızlık oluşturduğunun bilinmesidir. Ancak, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususundaki hatasının kaçınılamaz olması hâlinde, kişi kusurlu sayılamaz. Hatanın kaçınılamaz olduğunun belirlenmesinde ise, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre koşulları göz önünde bulundurulur. Hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak ve bu husus, temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.”63 YaĢ küçüklüğü MADDE 31- (1) Fiili iĢlediği sırada oniki yaĢını doldurmamıĢ olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kiĢiler hakkında, ceza kovuĢturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir. (2)64 Fiili iĢlediği sırada oniki yaĢını doldurmuĢ olup da onbeĢ yaĢını doldurmamıĢ olanların iĢlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranıĢlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince geliĢmemiĢ olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kiĢiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. ĠĢlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranıĢlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kiĢiler hakkında suç, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeĢ yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz. (3)65 Fiili iĢlediği sırada onbeĢ yaĢını doldurmuĢ olup da onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olan kiĢiler hakkında suç, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz. GEREKÇE66: KiĢinin, fiziksel geliĢimine paralel olarak, toplumun değer yargılarını, bunların anlam ve içeriğini algılama yeteneği geliĢmektedir. Yine bu geliĢim sürecinde algılama yeteneğinin yanı sıra, ayrıca toplumdaki ölçü davranıĢ kurallarının gerekleri doğrultusunda hareketlerini yönlendirebilme (irade) yeteneği de geliĢmektedir. Suç oluĢturan fiili iĢlediği sırada henüz oniki yaĢını bitirmemiĢ olan çocukların ceza sorumluluğu bulunmamaktadır. Fiili iĢlediği sırada henüz oniki yaĢını bitirmemiĢ olması, çocuk açısından kusurluluğu mutlak surette ortadan kaldıran bir neden olarak kabul edilmiĢtir. Ġzlenen suç ve ceza politikasının gereği olarak, bu gruba giren yaĢ küçüklerinin ceza sorumluluğunun olmadığı normatif olarak kabul edilmiĢtir. Çünkü, bu çocuklar hakkında ceza yaptırımının uygulanması, cezanın özel önleme ve yeniden topluma kazandırma iĢlevi 63 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 2. 64 Bu fıkrada, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢiklik yapılmıĢtır (m. 5). 65 Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 5). 66 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 436 vd. bakımından tamamen ters etki gösterecektir. Hatta, bu çocuklarla ilgili olarak ceza kovuĢturmasına iliĢkin iĢlemlerin yapılması, psikolojik geliĢimleri üzerinde olumsuz etkiler meydana getirebilmektedir. Bu nedenle, suç yoluna sürüklenmiĢ olan bu çocuklarla ilgili olarak, sadece koruyucu ve eğitici nitelikte olan güvenlik tedbirlerine baĢvurulabilir. Çocukluktan gençliğe geçiĢ sürecinde bulunan oniki yaĢını doldurmuĢ ve fakat henüz onbeĢ yaĢının tamamlamamıĢ kiĢiler, genellikle iĢlediği fiilin bir haksızlık oluĢturduğunun bilincinde olmakla beraber, bazı durumlarda fiili iĢlemekten kendini alıkoyamamakta ve bazı davranıĢlar açısından iradesine yeterince hâkim olamamaktadır. Bu nedenle, suç oluĢturan bir fiili iĢlediği sırada oniki yaĢını bitirmiĢ olup da henüz onbeĢ yaĢını bitirmemiĢ olan kiĢilerin, iĢlediği suç açısından davranıĢlarını yönlendirebilme yeteneğine sahip olduğunun belirlenmesi hâlinde, ceza sorumluluğunun olduğu kabul edilmiĢtir. Bu grup yaĢ küçüklerinin ceza sorumluluğunun olup olmadığı, çocuk hâkimi tarafından tespit edilir. Ancak, bu belirlemeden önce, yaĢ küçüğünün içinde bulunduğu aile koĢulları, sosyal ve ekonomik koĢullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kiĢilerce rapor hazırlanması istenir. Çocuk hâkimi, hazırlanan bu raporları, ceza sorumluluğunun belirlenmesiyle ilgili olarak yapacağı değerlendirmede dikkate alır. Kusur yeteneği bulunmayan yaĢ küçüğü hakkında ceza tertibine yer olmadığına karar verilir. Ancak, bu kiĢiler hakkında koruyucu, eğitici ve yeniden topluma kazandırıcı nitelikte güvenlik tedbirlerine hükmedilir. Çocuk hâkimi, iĢlediği suç açısından ceza sorumluluğunun olduğunu kabul ettiği yaĢ küçüğü hakkında ise kural olarak indirilmiĢ cezaya hükmedecektir. Fiili iĢlediği sırada onbeĢ yaĢını doldurmuĢ ve fakat henüz onsekiz yaĢını tamamlamamıĢ gençler, normal koĢullarda, gerçekleĢtirdikleri davranıĢların hukukî anlam ve sonuçlarını kavrama yeteneğine sahip olmakla birlikte; bu kiĢilerin, davranıĢlarını yönlendirme yetenekleri yeterince geliĢmemiĢ olabilmektedir. Bu nedenle, suç yoluna girmiĢ olan gençlerin, iĢledikleri suçlar bağlamında irade yeteneğinin zayıf olduğu normatif olarak kabul edilmiĢtir. AzalmıĢ kusur yeteneğine sahip bulunan gençler hakkında kural olarak indirilmiĢ cezaya hükmedilir. AÇIKLAMA: Maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir. Yapılan bu değiĢiklikle, maddenin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinin baĢındaki “… fiili algılama … yeteneği…” Ģeklindeki yazımdan kaynaklanan “maddi hata düzeltilmiştir. Ayrıca, uygulama ile ilgili olarak başta Yargıtay olmak üzere hâkim ve savcılar tarafından dile getirilen endişeler dolayısıyla, ceza sorumluluğu olan ikinci grup yaş küçükleri ile üçüncü grup yaş küçüklerinin cezalarındaki (ikinci ve üçüncü fıkralarda belirlenen) indirim miktar ve oranlarında değişiklik yapılmıştır.”67 Akıl hastalığı MADDE 32- (1) Akıl hastalığı nedeniyle, iĢlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranıĢlarını yönlendirme yeteneği önemli 67 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 2. derecede azalmıĢ olan kiĢiye ceza verilmez. Ancak, bu kiĢiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur. (2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte iĢlediği fiille ilgili olarak davranıĢlarını yönlendirme yeteneği azalmıĢ olan kiĢiye, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası yerine yirmibeĢ yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koĢuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir. GEREKÇE68: Kusur yeteneğini etkileyen bir neden olan akıl hastalığının varlığı durumunda, kiĢi iĢlemiĢ bulunduğu fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamamakta veya iĢlediği fiille ilgili olarak irade yeteneği önemli ölçüde etkilenmektedir. KiĢi bu durumda kusurlu olamayacağından, hakkında cezaya hükmedilemeyecektir. Ancak, fiili hukuka aykırı niteliğe sahip olduğundan, kiĢi hakkında akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerine baĢvurulacaktır. Ayrıca iĢaret etmek gerekir ki, akıl hastalığı kiĢinin iĢlediği her fiil açısından algılama veya irade yeteneği üzerinde etkili olmayabilir. Örneğin, kleptomani akıl hastası olan kiĢinin hafif değerdeki Ģeylere yönelik olarak iĢlediği hırsızlık suçu açısından irade yeteneğinin olmadığı söylenebilir. Ancak, bu kiĢinin kasten adam öldürme suçunu iĢlemesi durumunda, malûl olduğu akıl hastalığı bu fiille ilgili olarak algılama ya da irade yeteneğini etkilemez. KiĢinin akıl hastası olup olmadığının tespiti ile, hastalığının algılama ve irade yeteneği üzerinde ne gibi etkilerinin olabileceğini, davranıĢlarını ne surette etkilediğini genel olarak belirleme, tıbbî bir konudur. Uzman bilirkiĢi bu hususu ortaya koyduktan sonra, akıl hastası olan kiĢinin somut olay açısından algılama veya irade yeteneğinin olup olmadığını, akıl hastalığının somut olay açısından kiĢinin bu yeteneklerini ne ölçüde etkilediğini normatif olarak belirleme görevi, hâkime aittir. Hükûmet tasarısında akıl hastalığı durumunda kiĢinin kusur yeteneği, akıl hastası hakkında uygulanacak tedbirler ve bunların usulü aynı maddede düzenlenerek, farklı konuları ilgilendiren hükümler tek bir madde içinde yer almaktaydı. Sistematik açıdan hatalı olan bu düzenleme değiĢtirilmiĢtir. Madde metninde sadece akıl hastalığının kusur yeteneğine etkisi düzenlenmiĢ; buna karĢılık, akıl hastaları hakkında uygulanacak güvenlik tedbirlerinin ilgili bölümde düzenlenmesi uygun bulunmuĢtur. Sağır ve dilsizlik MADDE 33- (1) Bu kanunun, fiili iĢlediği sırada oniki yaĢını doldurmamıĢ olan çocuklara iliĢkin hükümleri, onbeĢ yaĢını doldurmamıĢ olan sağır ve dilsizler hakkında; oniki yaĢını doldurmuĢ olup da onbeĢ yaĢını doldurmamıĢ olanlara iliĢkin hükümleri, onbeĢ yaĢını doldurmuĢ olup da onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olan sağır ve dilsizler hakkında; onbeĢ yaĢını doldurmuĢ olup da onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olanlara iliĢkin hükümleri, onsekiz yaĢını doldurmuĢ olup da yirmibir yaĢını doldurmamıĢ olan sağır ve dilsizler hakkında da uygulanır. 68 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 438 vd. GEREKÇE69: ĠĢitme yeteneğine doğuĢtan sahip olmayan veya küçük yaĢta bu yeteneği tamamen yitiren insanın algılama yeteneği yeterince geliĢmez. Sağır ve dilsizin ceza sorumluluğunun belirlenmesinde, suç oluĢturan fiili iĢlediği sıradaki yaĢı, ölçü alınmıĢtır. Böylece, sağır ve dilsizlerle ilgili olarak, yaĢ küçüklerinin sorumluluk rejimine paralel bir düzenleme yapılmıĢtır. Ancak, sağır ve dilsizlerin algılama ve davranıĢlarını yönlendirme yeteneği daha geç geliĢebileceği düĢüncesiyle, ayrı bir yaĢ grubu sınıflandırması yapılmıĢtır. Fiili iĢlediği sırada yirmibir yaĢını doldurmuĢ olan sağır ve dilsizler açısından yaĢın ceza sorumluluğu üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığı kabul edilmiĢtir. Ancak, bu kiĢilerin iĢledikleri fiil açısından algılama veya irade yeteneğinin olup olmadığı yönünde ortaya çıkabilecek sorunla ilgili olarak, akıl hastalarına iliĢkin sorumluluk rejiminin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Geçici nedenler, alkol veya uyuĢturucu madde etkisinde olma MADDE 34- (1) Geçici bir nedenle ya da irade dıĢı alınan alkol veya uyuĢturucu madde etkisiyle, iĢlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranıĢlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmıĢ olan kiĢiye ceza verilmez. (2) Ġradî olarak alınan alkol veya uyuĢturucu madde etkisinde suç iĢleyen kiĢi hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz. GEREKÇE70: KiĢi, gerçekleĢtirdiği davranıĢın hukukî anlam ve sonuçlarını algılama veya davranıĢlarını yönlendirme yeteneğini etkileyen bir nedenin etkisine bilinci olmaksızın veya iradesi dıĢında girmiĢ olabilir. Örneğin, kimyasal madde üretiminin yapıldığı bir tesiste çalıĢan kiĢiler, kimyasal maddelerden yayılan kokunun etkisinde kalarak, geçici bir süre algılama ve irade yeteneğini tümüyle yitirmiĢ olabilir. Bu gibi durumunda, kusur yeteneğinin olduğundan söz edilemez. Yine yatağında bebeğini emzirdiği sırada uykuya dalan anne, uykudayken bebeğin havasızlıktan dolayı ölümüne neden olabilir. Bu durumda ölüm olayının gerçekleĢtiği anda anneye izafe edilecek bir fiil bulunmamaktadır. Yani, uyku hâlinde iken kiĢi hareket yeteneğini yitirmektedir. Ancak, annenin bu ölüm neticesinden dolayı sorumluluğunu belirlerken, uyku hâlindeki davranıĢlarını değil, uykuya geçmeden önceki dönemde gerçekleĢtirdiği davranıĢları göz önünde bulundurmak gerekir. Anne, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak, emzirmek üzere bebeğini yatağına almıĢ ve bu esnada uyuya kalmıĢtır. Aynı Ģekilde, hipnotik telkin altına girmiĢ olan kiĢinin de bu hâldeyken hareket yeteneğinin varlığından söz edilemez. KiĢi, alkol veya uyuĢturucu madde almak kastıyla hareket etmemesine rağmen, yanılarak bu maddeleri almıĢ olabileceği gibi, alkol veya uyuĢturucu madde almaya zorlanmıĢ da olabilir. 69 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 440. 70 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 440. Gerek bilmeyerek gerek zorla alınan alkol veya uyuĢturucu maddenin etkisindeyken iĢlenen suç açısından kiĢinin kusur yeteneği bulunmamaktadır. Ancak, belirtmek gerekir ki, geçici bir neden olarak istemeyerek alkol veya uyuĢturucu madde alınması dolayısıyla failin taksirinin dahi olmaması gerekir. KiĢinin algılama yeteneğini etkileyen sistemik hastalıkları da geçici neden olarak kabul etmek gerekir. Örneğin diyabet, gebelik sonrası ortaya çıkan psikozlar ve üremi gibi hastalıklar, kiĢinin algılama yeteneğini ortadan kaldırabilmektedir. KiĢi, önceden kararlaĢtırdığı suçu iĢlemeye baĢlamadan önce, isteyerek alkol ya da uyuĢturucu veya uyarıcı madde alabilir. Keza, kiĢi herhangi bir suç iĢlemeyi kastetmediği hâlde, isteyerek alkol ya da uyuĢturucu veya uyarıcı madde almıĢ ve bu maddelerin etkisinde iken bir suç iĢlemiĢ olabilir. Bu durumlarda, iĢlediği suç açısından kiĢinin kusur yeteneğinin var olduğu kabul edilir. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Suça TeĢebbüs Suça teĢebbüs MADDE 35- (1) KiĢi, iĢlemeyi kastettiği bir suçu elveriĢli hareketlerle doğrudan doğruya icraya baĢlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teĢebbüsten dolayı sorumlu tutulur. (2) Suça teĢebbüs hâlinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir. GEREKÇE71: Suça teĢebbüste fail suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine rağmen, elinde olmayan nedenlerden dolayı bunu gerçekleĢtirememektedir. Bu durumda ise kiĢiye tamamlanmıĢ suça oranla daha az bir ceza verilmektedir. Ancak teĢebbüs hâlinde karĢılaĢılan en önemli sorunlardan biri, cezanın belirlenmesinde “eksik teĢebbüs” – “tam teĢebbüs” ayrımının esas alınmasıdır. Çünkü, “eksik teĢebbüs” – “tam” teĢebbüs ayırımında her olaya uygulanabilen ve duraksamaya yer bırakmayan objektif bir ölçüt bulunamamaktadır. Bu nedenle suçun tamamlanamadığı durumlarda ceza miktarı belirlenirken, yapılan hareketin ulaĢtığı gerçekleĢme aĢamasından ziyade, fiilin doğurduğu zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınmalıdır. Çünkü bir olayda icra hareketleri bitmemesine rağmen ortaya çıkan zarar veya tehlike, icra hareketlerinin bitmesinden sonra meydana gelen zarar veya tehlikeden daha ağır olabilir. Özellikle silâhla yapılan ve tekrarlanan hareketlerle gerçekleĢtirilmek istenen adam öldürme suçunda bu durum söz konusu olmaktadır. Örneğin tabancasındaki mermilerden sadece birini atıp mağduru yaraladıktan sonra engellenen fail, icra hareketleri bitmediği için adam öldürmeye “eksik teĢebbüs”ten dolayı, buna karĢılık silâhındaki tek kurĢunu atıp mağdura isabet ettiremeyen fail, icra hareketleri bittiği için “tam teĢebbüs”ten 71 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 442 vd. dolayı cezalandırılmaktadır. Görüldüğü üzere 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ve Hükûmet Tasarısında yer alan “eksik teĢebbüs” – “tam teĢebbüs” ayırımı adil olmayan bir cezalandırmanın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu ayırım, sırf hareket suçlarında uygulanamamaktadır. Belirtilen bu sorunların giderilmesi için, yabancı bir çok ceza kanununda olduğu gibi suça teĢebbüste cezanın tespit edilmesinde, “eksik teĢebbüs” – “tam teĢebbüs” ayırımına maddede yer verilmemiĢ, adil ve eĢit bir cezalandırma bakımından, teĢebbüs hareketinin meydana getirdiği zarar veya tehlikenin ağırlığının esas alınması öngörülmüĢtür. Buna göre, suça teĢebbüs durumunda hâkim, önce cezanın belirlenmesindeki ölçülere göre temel cezayı saptayacak; daha sonra, bu konuya iliĢkin hükümdeki sırayı takip ederek teĢebbüs hükmünü uygulayacaktır. Bu hüküm uygulanırken, somut olayda ortaya çıkan zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak, teĢebbüse iliĢkin hükümde belirtilen sınırlar arasında ceza belirlenecektir. Suça teĢebbüs düzenlemesinde getirilen diğer bir yenilik, icra hareketlerinin baĢlangıcına iliĢkindir. Bilindiği üzere icra hareketlerinin ne zaman baĢladığının belirlenmesi kiĢi hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla yakından ilgilidir. Eğer failin kastının Ģüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın baĢlayacağı yolundaki sübjektif ölçüt kabul edilirse, kiĢinin düĢüncesi ve yaĢam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacaktır. Çünkü hazırlık hareketleri aĢamasında da kastın varlığının Ģüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık – icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunu hâline getirmektedir. Diğer bir deyiĢle, suçun icrasıyla ilgisiz davranıĢlar dahi, suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabilecektir. Açıklanan bu nedenlerle, Tasarıdaki “kastı Ģüpheye yer bırakmayacak” ölçütü madde metninden çıkartılmıĢ ve bunun yerine “doğrudan doğruya icraya baĢlama” ölçütü kabul edilmiĢtir. Böylece iĢlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına baĢlanılmıĢ sayılacaktır. Ayrıca belirtilmelidir ki, anayasal düzeni zorla değiĢtirmeye teĢebbüs gibi, teĢebbüs hareketlerinin bağımsız suç tipi olarak düzenlendiği suçlara teĢebbüs mümkün değildir. Suça teĢebbüste kullanılan araç suçun kanuni tanımında öngörülen fiili meydana getirmeye elveriĢli olmalıdır. Ancak elveriĢlilik sadece kullanılan araç bakımından değil, suçun konusu da dahil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunmalıdır. Nitekim uygulamada da elveriĢlilik bu Ģekilde anlaĢılmaktadır. Bu nedenle maddeye, suça teĢebbüsün bu unsurunu tam anlamıyla ifade eden "uygun hareketler"72 kavramı dahil edilmiĢtir. Gönüllü vazgeçme MADDE 36- (1) Fail, suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleĢmesini önlerse, teĢebbüsten dolayı cezalandırılmaz; fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluĢturduğu takdirde, sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır. 72 Her ne kadar, madde gerekçesinde zuhulen “uygun hareketler” ibaresi kullanılmıĢ ise de; madde metninde “elverişli hareketler” ibaresi kullanılmıĢtır. Bu itibarla, madde gerekçesini madde metnine uygun bir Ģekilde anlamak gerekir. GEREKÇE73: Gerek icra hareketleri aĢamasında gerekse icra hareketlerinin bitmesinden sonra, failin suçu tamamlamaktan gönüllü olarak vazgeçmesini teĢvik etmek modern suç politikasının temel araçlarından biridir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununda sadece icra hareketlerinin devamı aĢamasında kabul edilen gönüllü vazgeçme, icra hareketlerinin bittiği ancak neticenin meydana gelmediği olaylar bakımından da öngörülmüĢtür. Böylece suçun icrası sürecindeki bütün aĢamalarda gönüllü vazgeçme mümkün hâle gelmektedir. Ancak icra hareketlerinin bitmesinden sonra gönüllü vazgeçmenin kabulü için, vazgeçenin suçun tamamlanmasını önlemek bakımından ciddi bir çaba göstermesi gerekmektedir. Gönüllü vazgeçme hâlinde kiĢiye ceza verilmemekte, ancak o ana kadar yapılan hareketler ayrıca bir suç oluĢturuyorsa sadece o suçtan sorumlu tutulmaktadır. Suç bütün unsurlarıyla tamamlandıktan sonra örneğin çalınan eĢyanın geri verilmesi veya kaçırılan kiĢinin serbest bırakılması hâllerinde, artık vazgeçme değil etkin piĢmanlık söz konusudur. Bazı suçlarla ilgili olarak yapılan düzenlemeler bağlamında özel hükümler olarak etkin piĢmanlığa yer verilmesinin daha doğru olacağı düĢüncesiyle; Hükûmet Tasarısında “tam teĢebbüs” aĢamasındaki gönüllü vazgeçme karĢılığında kullanılan etkin piĢmanlıkla ilgili hüküm, Tasarı metninden çıkarılmıĢtır. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Suça ĠĢtirak Faillik MADDE 37- (1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleĢtiren kiĢilerden her biri, fail olarak sorumlu olur. (2) Suçun iĢlenmesinde bir baĢkasını araç olarak kullanan kiĢi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun iĢlenmesinde araç olarak kullanan kiĢinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır. GEREKÇE74: 765 sayılı Türk Ceza Kanununda “aslî -” ve “fer'î iĢtirak” ayırımı kabul edilmiĢtir. “Asli iĢtirak”, “aslî maddî iĢtirak” ve “aslî manevî iĢtirak” olarak ikiye ayrılmıĢtır. Bu ayırımda "fiili irtikâp etme" ve "doğrudan doğruya beraber iĢleme", “aslî maddî iĢtirak” Ģekilleri olarak öngörülmüĢtür. Buna karĢılık azmettirme, “aslî manevî fail” olmayı gerektirmektedir. Tek tek sayılmak suretiyle belirlenen "fer'î iĢtirak" hâllerinde ise, cezanın indirilmesi gerekirken, "zorunlu fer’i iĢtirak"in “asli iĢtirak” olarak cezalandırılması öngörülmüĢtür. Bu sistemin en önemli sakıncası, kiĢinin suçun iĢleniĢine katkısının, gerçekleĢtirilen suçun bütünlüğü içersinde değil, ondan bağımsız olarak ele alınmasıdır. Örneğin bir iĢyerinde iĢlenen silâhlı yağma suçunda, dıĢarıda gözcülük yapan kiĢinin fiili yağma suçunun 73 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 444. 74 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 444 vd. bütününden bağımsız olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, gözcülük yapan uygulamada bazen “asli fail” bazen “fer’i fail” olarak sorumlu tutulmaktadır. Bu sistemde, suçun iĢleniĢine iĢtirak eden kiĢilerin çoğu zaman “asli fail” olarak mı yoksa “fer’i fail” olarak mı sorumluluğu gerektirdiği duraksamaya yer vermeyecek bir biçimde saptanamamaktadır. Hâlbuki, örnek olayda gözcülük yapma fiilinin diğer kiĢilerle birlikte iĢlenen yağma suçunun gerçekleĢmesine olan etkisi bir bütün olarak değerlendirildiğinde; gözcülük yapan kiĢinin de diğer suç ortaklarıyla birlikte suçun iĢleniĢi üzerinde ortak hâkimiyet kurduğu sonucuna ulaĢılır. Bu durumda ise gözcülük yapan kiĢinin de fail olarak sorumlu tutulması gerekir. Hükûmet Tasarısında da benimsenen “asli iĢtirak”, “fer'î iĢtirak” ayırımının adil ve eĢit olmayan bir cezalandırmayı sonuçlaması ve uygulamada zorluk ve duraksamalara neden olması dolayısıyla, bu ayrımı esas alan düzenleme tasarıdan çıkarılmıĢtır. Yeni yapılan düzenlemeyle, iĢtirak Ģekilleri, fiilin iĢleniĢi üzerinde kurulan hâkimiyet ölçü alınarak belirlenecektir. Bu sistemde birer sorumluk statüsü olarak öngörülen iĢtirak Ģekilleri ise, faillik, azmettirme ve yardım etmeden ibarettir. Yeniden düzenlenen maddenin birinci fıkrasına göre suçun kanuni tanımında öngörülen fiili gerçekleĢtirilen kiĢi fail olup; suçun birden fazla kiĢi tarafından birlikte iĢlenmesi durumunda, bu kiĢilerin her biri müĢterek fail olarak sorumlu tutulacaklardır. MüĢterek faillikte, birlikte suç iĢleme kararının yanı sıra, fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için, her bir suç ortağı fail statüsündedir. Ortak hâkimiyetin kurulup kurulmadığının saptanmasında suç ortaklarının suçun icrasındaki rolleri ve katkılarının taĢıdığı önem göz önünde bulundurulur. Bu durumda, fiilin icrası veya sonuçsuz kalması ortak faillerden her birinin elinde bulunmaktadır. Örneğin suç ortaklarından birinin cebir veya tehdit kullanarak mağduru etkisiz hâle getirdiği, diğerinin de üzerindeki para ve sair kıymetli eĢyayı aldığı yağma suçunda her iki suç ortağının suçun iĢleniĢine yaptıkları katkı, suçun icrası açısından birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Dolayısıyla, her iki suç ortağı, suçun iĢleniĢi üzerinde ortak bir hâkimiyet kurmaktadır. Suç ortaklarının iĢtirak katkılarının karĢılıklı olarak birbirlerini tamamlamadığı durumlarda da müĢterek faillik mümkündür. Bazı hâllerde failler, her biri suçun kanuni tanımındaki bütün unsurları tek baĢına gerçekleĢtirmek üzere, bir anlaĢmaya varabilir. Örneğin bir kiĢiyi öldürmek için aralarında anlaĢmıĢ olan beĢ kiĢi, amacın gerçekleĢme ihtimalini daha da yükseltmek için, aynı anda mağdurun üzerine ateĢ ederler. AteĢlenen mermilerden bir kısmı mağdura isabet eder, bir kısmı ise etmez. Bu örnek olayda bütün suç ortakları ortak bir suç iĢleme kararına dayanarak birlikte hareket etmektedirler. Bu beĢ suç ortağının ateĢlediği mermilerden sadece bir tanesinin mağdura isabet edip ölümüne neden olması hâlinde dahi, tamamlanmıĢ kasten adam öldürme suçundan dolayı bu kiĢilerden her biri müĢterek fail olarak sorumlu tutulacaktır. MüĢterek faillik bakımından zorunlu diğer bir koĢul, failler arasında birlikte suç iĢleme kararının varlığıdır. Belli bir hareketin icrasına ve neticenin meydana gelmesine iliĢkin olan birlikte suç iĢleme kararı, kast kapsamında düĢünülmelidir. Suç ortaklarının suçun iĢleniĢine iliĢkin kastlarının doğrudan veya olası kast gibi farklılık göstermesinin, müĢterek fail olarak sorumlulukları üzerinde bir etkisi yoktur. Bir suçun failine, onun haberi olmaksızın, tek taraflı iradeyle, suçun iĢlenmesine baĢlamadan önce veya suçun icrası sırasında yardım edilmesi hâlinde, müĢterek fail olarak değil, yardım eden olarak sorumlu tutulmak gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, dolaylı faillik düzenlenmiĢtir. KiĢi suçu bir baĢkasını araç olarak kullanmak suretiyle gerçekleĢtirebilir. Bu durumda dolaylı faillik söz konusudur. Dolaylı faillikte, arka plândaki kiĢi, suçun icraî hareketlerini gerçekleĢtiren Ģahsın ve hareketinin üzerinde hâkimiyet kurmaktadır ve bu hâkimiyet nedeniyle, fail olarak sorumlu tutulmaktadır. Suçun iĢlenmesinde kusur yeteneği olmayan kiĢilerin araç olarak kullanılması durumunda, dolaylı faile verilecek olan cezanın bu nedenle artırılması kabul edilmiĢtir. Zira bu durumda sadece bir suç iĢlenmemekte, kendisini yönlendirme yeteneği olmayan kiĢiler istismar da edilmektedir. Azmettirme MADDE 38- (1) BaĢkasını suç iĢlemeye azmettiren kiĢi, iĢlenen suçun cezası ile cezalandırılır. (2) Üstsoy ve altsoy iliĢkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme hâlinde, azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır. Çocukların suça azmettirilmesi hâlinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy iliĢkisinin varlığı aranmaz. (3) Azmettirenin belli olmaması hâlinde, kim olduğunun ortaya çıkmasını sağlayan fail veya diğer suç ortağı hakkında ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeĢ yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeĢ yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunabilir. Diğer hâllerde verilecek cezada, üçte bir oranında indirim yapılabilir. GEREKÇE75: Azmettirme, belli bir suçu iĢleme hususunda henüz bir fikri olmayan bir kiĢinin baĢkası tarafından bu suçu iĢlemeye karar verdirilmesidir. Ġzlenen suç politikasının gereği olarak, azmettirenin suçun kanundaki cezası ile cezalandırılacağı kabul edilmiĢtir. Maddenin ikinci fıkrasında, üstsoy ve altsoy iliĢkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme hâlinde, azmettirenin cezasının belli bir oranda artırılması uygun görülmüĢtür. Ancak, çocukların suça azmettirilmesi hâlinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy iliĢkisinin varlığı aranmayacaktır. Bu durumlarda azmettirenin cezasında artırım öngörülmesinin hukukî dayanağı, ayrıca, azmettirme olgusunun tek baĢına bir haksızlık ifade etmesidir. Üçüncü fıkrada, ceza soruĢturması ve kovuĢturmasının amacına hizmet eden bir hükme yer verilmiĢtir. Buna göre, azmettirenin belli olmaması hâlinde, kim olduğunun ortaya çıkmasını sağlayan fail veya diğer suç ortağı hakkında verilecek cezada indirim yapılabilecektir. Bu durumda indirim yapılması hususunda hâkim takdir yetkisine sahiptir. Bu hükmün uygulanabilmesi için, kiĢiliğe iliĢkin olarak verilen bilginin maddî gerçeğin ortaya çıkmasını sağlaması gerekir. Yardım etme 75 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 448. MADDE 39- (1) Suçun iĢlenmesine yardım eden kiĢiye, iĢlenen suçun ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, onbeĢ yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez. (2) AĢağıdaki hâllerde kiĢi iĢlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur: a) Suç iĢlemeye teĢvik etmek veya suç iĢleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin iĢlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek, b) Suçun nasıl iĢleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin iĢlenmesinde kullanılan araçları sağlamak, c) Suçun iĢlenmesinden önce veya iĢlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaĢtırmak. GEREKÇE76: Hükûmet Tasarısındaki “fer’î iĢtirak” yerine yardım etme ifadesi benimsenmiĢtir. Ġçerik olarak Tasarının 42. maddesine büyük ölçüde sadık kalınmıĢtır. Ancak, iĢtirake iliĢkin olarak kabul edilen yeni sistemde, “zorunlu fer'î iĢtirak” olarak adlandırılan bir hükme gerek kalmadığından, maddenin ikinci fıkrasındaki bu hususa iliĢkin hüküm metinden çıkarılmıĢtır. Bağlılık kuralı MADDE 40- (1) Suça iĢtirak için, kasten ve hukuka aykırı iĢlenmiĢ bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun iĢleniĢine iĢtirak eden her kiĢi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kiĢisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır. (2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taĢıyan kiĢi fail olabilir. Bu suçların iĢleniĢine iĢtirak eden diğer kiĢiler ise, azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur. (3) Suça iĢtirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için, ilgili suçun en azından teĢebbüs aĢamasına varmıĢ olması gerekir. GEREKÇE77: Bağlılık kuralı, suç ortaklarından bazılarında faillik için aranan Ģartların bulunmaması hâlinde, bu kiĢilerin iĢlenen suçtan sorumluluğunu sağlamaktadır. Böylece; suçun iĢleniĢinde hâkimiyet kuramadığı veya özel faillik niteliğini taĢımadığı için fail olarak sorumlu tutulamayan bir suç ortağı, bağlılık kuralı sayesinde, gerçekleĢen suçtan sorumlu tutulabilmektedir. Bağlılık kuralının gereği olarak, diğer suç ortaklarının azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabilmesi için, failin iĢlediği fiilin kasten iĢlenmesi ve hukuka aykırı olması gerekir ve yeterlidir. Failin bu fiil nedeniyle ayrıca kusurlu olmasına gerek yoktur. Yine, 76 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 448. 77 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 448 vd. cezayı hafifleten veya ortadan kaldıran kiĢisel nedenler, ancak ilgili suç ortağı açısından hukukî sonuç doğururlar. Özel faillik niteliğinin arandığı suçlarda, ancak bu niteliğe sahip olan kiĢiler fail olabilir. Örneğin zimmet suçunun faili ancak kamu görevlisi olabilir. Özel faillik niteliğini taĢımayan kiĢiler, özgü suça iĢtirak etmeleri hâlinde, ancak azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu olur. Sadece özel faillik niteliğine sahip olmak, özgü suçun faili olarak sorumluluk için yeterli olmayabilir. Bunun için, özel faillik niteliğinin yanı sıra, ayrıca fiil üzerinde hâkimiyet kurulması gerekir. Örneğin resmî belgede sahtecilik suçunun iĢleniĢine iĢtirak eden kamu görevlisi kiĢilerin, bu suçun nitelikli Ģekli açısından müĢterek fail olarak sorumlu tutulabilmeleri için, birlikte suç iĢleme kararının yanı sıra, ayrıca belgede sahtecilik fiili üzerinde ortak hâkimiyet kurmaları gerekir. Azmettiren veya yardım eden olarak sorumluluk için, suçun tamamlanmıĢ veya en azından teĢebbüs aĢamasına varmıĢ olması gerekir. Bu sonuç, bağlılık kuralının niceliksel etkisinden çıkarılmaktadır. Hükûmet Tasarısında, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda olduğu gibi, “kiĢisel ağırlatıcı nedenlerin” ve “fiilî ağırlatıcı nedenlerin Ģeriklere uygulanması” hükümlerine yer verilmiĢtir. Bu hükümler, bağlılık kuralının henüz bilinmediği 19. yüzyıl ceza hukuku düĢüncesinin ürünü olarak kanuna konmuĢtur. Bağlılık kuralına metinde yer verildikten sonra, bu hükümlerin korunmasına gerek kalmamıĢtır. Kaldı ki, “ağırlatıcı neden”lerin kiĢisel veya fiilî olarak ayırıma tabi tutulması bilimsel olmadığı için, uygulamada duraksamalara ve çeliĢkili kararlara neden olmaktadır. Belirtilen nedenlerle, Hükûmet Tasarısının 43 ve 44. maddeleri hükümleri metinden çıkarılmıĢtır. ĠĢtirak hâlinde iĢlenen suçlarda gönüllü vazgeçme MADDE 41- (1) ĠĢtirak hâlinde iĢlenen suçlarda, sadece gönüllü vazgeçen suç ortağı, gönüllü vazgeçme hükümlerinden yararlanır. (2) Suçun; a) Gönüllü vazgeçenin gösterdiği gayreti dıĢında baĢka bir sebeple iĢlenmemiĢ olması, b) Gönüllü vazgeçenin bütün gayretine rağmen iĢlenmiĢ olması, hâllerinde de gönüllü vazgeçme hükümleri uygulanır. GEREKÇE78: Maddede, iĢtirak hâlinde iĢlenen bir suçta suç ortaklarından birinin gönüllü vazgeçmesinin ceza sorumluluğu üzerindeki etkisi düzenlenmiĢtir. ĠĢtirak hâlinde iĢlenen suçlarda gönüllü vazgeçme ile ilgili olarak bazı durumlarla karĢı karĢıya gelinebilmektedir. Gönüllü vazgeçen suç ortağı, suçun iĢlenmemesi için elinden gelen bütün gayreti göstermiĢ ve fakat, suç baĢka bir nedenle iĢlenememiĢ olabilir. Bu durumda dahi, gönüllü vazgeçen suç ortağını gönüllü vazgeçme hükümlerinden yararlandırmak gerekecektir. 78 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 450. Keza, gönüllü vazgeçen suç ortağının bütün gayretine rağmen, diğer suç ortakları suçu iĢlemiĢ olabilir. Bu durumda, suçun iĢlenmiĢ olmasına rağmen, gönüllü vazgeçen ve suçun iĢlenmemesi için elinden gelen bütün gayreti gösteren suç ortağının iĢlenen suça iĢtirakten dolayı sorumlu tutulmaması gerekir. Ancak, bu durumda, suç ortağının gönüllü vazgeçme anına kadar gerçekleĢtirdiği fiillerin bağımsız bir suç oluĢturması durumunda, bu suçtan dolayı sorumlu tutulacağı kuĢkusuzdur. BEġĠNCĠ BÖLÜM Suçların Ġçtimaı BileĢik suç MADDE 42- (1) Biri diğerinin unsurunu veya ağırlaĢtırıcı nedenini oluĢturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileĢik suç denir. Bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz. GEREKÇE79: Maddede biri diğerinin unsurunu veya ağırlaĢtırıcı nedenini oluĢturması nedeniyle tek fiil sayılan ve doktrinde bileĢik suç (mürekkep suç) olarak adlandırılan fiilin tanımı yapılmakta ve bu tür suçlarda, suçu oluĢturan araç suçtan dolayı ayrıca ceza verilmeyeceği, dolayısıyla cezaların içtimaı hükümlerinin uygulanmayacağı açıkça belirtilerek bu konuda meydana gelen bir kısım yanlıĢ uygulamaların bundan böyle giderilmesi amacı güdülmektedir. Esasen bu husus Yargıtay’ın son kararıyla da belirlenmiĢtir. Ancak, içtihadın her zaman değiĢmesi olanaklı bulunduğundan durumun bu maddeyle açıklığa kavuĢturulması gerekli görülmüĢtür. Zincirleme suç MADDE 43- (1) Bir suç iĢleme kararının icrası kapsamında, değiĢik zamanlarda bir kiĢiye karĢı aynı suçun birden fazla iĢlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak, bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel Ģekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli Ģekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kiĢi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.80 (2) Aynı suçun birden fazla kiĢiye karĢı tek bir fiille iĢlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır. (3)81 Kasten öldürme, kasten yaralama, iĢkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz. 79 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 450. 80 Son cümle, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla fıkra metnine eklenmiĢtir (m. 6). 81 Fıkra metninde yer alan ve “iĢkence” ibaresinden sonra gelen, “cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı” ibaresi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla metinden çıkarılmıĢtır (m. 6). GEREKÇE82: “Müteselsil suç” yerine zincirleme suç kavramı benimsenmiĢtir. Zincirleme suç hâlinde aynı suçun birden fazla iĢlenmiĢ olması söz konusudur. Ancak, bu suçlar, aynı suç iĢleme kararı kapsamında iĢlenmektedirler, yani, bu suçlar arasında sübjektif bir bağ bulunmaktadır. Bu nedenle, kiĢiye bu suçların her birinden dolayı ayrı ayrı değil, bir ceza verilmekte ve fakat cezanın miktarı artırılmaktadır. Ancak, bu durumda cezanın artırım oranları Tasarıya göre yükseltilmiĢtir. Bir suçun aynı suç iĢleme kararı kapsamında olsa da değiĢik kiĢilere karĢı birden fazla iĢlenmesi hâlinde, zincirleme suç hükümleri uygulanamaz. Buna göre, örneğin, bir otoparkta bulunan otomobillerin camları kırılarak radyo teyplerin çalınması durumunda, her bir kiĢiye ait otomobildeki hırsızlık, bağımsız bir suç olma özelliğini korur ve olayda cezaların içtimaı hükümleri uygulanır. Maddenin ikinci fıkrasında, bir fiille birden fazla kiĢiye karĢı iĢlenen suçlardan dolayı sorumlulukla ilgili bir içtima hükmüne yer verilmiĢtir. Bu hükümle, uygulamamızda karĢılaĢılan tereddütlerin önüne geçilmek amaçlanmıĢtır. Örneğin bir sözle birden fazla kiĢiye sövülmüĢ olması durumunda, her bir mağdur bakımından ayrı sövme suçları değil, bir sövme suçu oluĢur. Ancak, bu durumda suçun cezası birinci fıkrada belirtilen oranlarda artırılır. Maddenin üçüncü fıkrasında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiĢtir. AÇIKLAMA: 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla, maddenin birinci fıkrasına eklenen son cümleye iliĢkin gerekçe Ģu Ģekildedir: «Zincirleme suç hâlinde, aynı suçun birden fazla işlenmiş olması söz konusudur. Ancak, bu suçlar, bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmektedirler, yani, bu suçlar arasında sübjektif bir bağ bulunmaktadır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Zincirleme suç halinde, ortada bir suç değil, birden fazla suç mevcuttur. Zincirleme suçtan söz edebilmek için, aynı suçun müteaddit defa aynı kişiye karşı işlenmesi gerekir. İşlenen suçların mağdurunun aynı kişi olması gerekir. Suçun mağdurunun farklı kişiler olması halinde, zincirleme suç hükümleri uygulanamaz. Rüşvet ve çevrenin kirletilmesi gibi, toplumu oluşturan herkesin mağdur olduğu suçlarda, muayyen bir kişi mağdur olmadığına göre, zincirleme suç hükümlerini öncelikle uygulamak gerekir. Ancak, bu son durumla ilgili olarak hukuk uygulayıcılarında oluşan tereddüdü gidermek amacıyla, 43 üncü maddenin birinci fıkrasına "Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır." şeklinde bir cümle eklenmiştir.»83 Keza, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla, maddenin üçüncü fıkrasındaki “cinsel saldırı” ve “çocukların cinsel istismarı” kavramlarının fıkra metninden çıkarılmasına iliĢkin gerekçe Ģu Ģekildedir: «Zincirleme suç halinde, kişiye bu suçların her birinden dolayı ayrı ayrı değil, bir ceza verilmekte ve fakat ceza artırılmaktadır. Ancak, cinsel saldırı ve çocukların cinsel istismarı suçlarının aynı kişiye karşı müteaddit defa işlenmesi halinde gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerektiği yönündeki düzenleme, başta Yargıtay olmak üzere hâkim ve savcılarda 82 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 450 vd. 83 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 2. ispat sorunu ve ölçüsüz ceza miktarlarının ortaya çıkması bakımından ciddi endişelere neden olmuştur. Bu endişeleri gidermek amacıyla, maddenin üçüncü fıkrasında yer alan "cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı" ibaresi metinden çıkarılmıştır.»84 Fikrî içtima MADDE 44- (1) ĠĢlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluĢmasına sebebiyet veren kiĢi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır. GEREKÇE85: Madde metninde, farklı neviden fikri içtima düzenlenmiĢtir. KiĢi, iĢlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluĢumuna neden olabilir; ancak non bis in idem kuralı gereğince bu fiilden dolayı ancak bir defa cezalandırılabilir. GerçekleĢtirdiği fiilin birden fazla farklı suçun oluĢumuna neden olması durumunda, failin bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suç nedeniyle cezalandırılması yoluna gidilmelidir. Böylece, bir fiilden dolayı kiĢinin birden fazla cezalandırılmasının önüne geçilmek amaçlanmıĢtır. Bir suçun temel ve nitelikli Ģekillerinin dıĢındaki suçlar, fikri içtima uygulamasında farklı suç olarak kabul edilmelidir. Gerek doktrinde gerek uygulamamızda, hedefte sapma durumunda da fikri içtima hükmünün uygulanması gerektiği konusundaki görüĢ hâkimdir. Bu nedenle, kanuni düzenlemede hedefte sapmanın Ģahısta yanılma ile birlikte değerlendirilmesinden vazgeçilmiĢtir. Örneğin bir kiĢiyi yaralamak için fırlatılan sopa, mağduru yaraladıktan sonra veya mağdura isabet etmeden vitrin camına çarparak kırılmasına neden olabilir. Bu durumda, sopa fırlatma fiiliyle hem tamamlanmıĢ veya teĢebbüs aĢamasında kalmıĢ kasten yaralama suçu hem de baĢkasının malına zarar verme suçu iĢlenmiĢ olmaktadır. Aynı Ģekilde, bir kiĢiyi öldürmek için ateĢlenen silâhtan çıkan kurĢun, mağdura isabet etmeden duvara çarpması nedeniyle sekerek bir baĢkasının ölümüne veya yaralanmasına neden olabilir. Bu durumda, hedeflenen kiĢi açısından kasten öldürme suçu teĢebbüs aĢamasında kalmıĢtır; ancak, sekme sonucunda ölümüne veya yaralanmasına neden olunan kiĢi açısından ise, taksirle öldürme veya taksirle yaralama suçu iĢlenmiĢ olmaktadır. Bu gibi durumlarda kiĢi iĢlediği bir fiille birden fazla farklı suçun oluĢumuna neden olmaktadır ve bu suçlardan en ağır cezayı gerektireni ile cezalandırılmasıyla yetinilmelidir. ÜÇÜNCÜ KISIM Yaptırımlar BĠRĠNCĠ BÖLÜM 84 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 2/3. 85 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 452. Cezalar Cezalar MADDE 45- (1) Suç karĢılığında uygulanan yaptırım olarak cezalar, hapis ve adli para cezalarıdır. GEREKÇE86: Kabahatlerin ceza kanunundan çıkarılmasının kabul edilmesi, Tasarıda benimsenen yaptırım sistem ve türlerinin değiĢmesini sonuçlamıĢtır. Suç karĢılığı olarak uygulanabilecek yaptırımlar, ceza ve güvenlik tedbirleri olarak belirlenmiĢtir. Ceza olarak ise sadece hapis ve adli para cezası uygulanacaktır. Böylece cezalar bakımından sade, basit ve uygulanması kolay bir sistem oluĢturulmuĢtur. Bir suç karĢılığında kanunda ceza olarak sadece hapis cezası öngörülebileceği gibi, hapis cezası adli para cezası ile seçenek olarak veya bu cezaların her ikisi birlikte de öngörülebilir. Bu düzenlemeyle, “asli ceza” ve “fer’i ceza” ayırımı kaldırılmıĢtır. Hapis cezaları MADDE 46- (1) Hapis cezaları Ģunlardır: a) AğırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası, b) Müebbet hapis cezası, c) Süreli hapis cezası. GEREKÇE87: Tasarıdaki hapis cezasıyla ilgili ayırım korunmuĢtur. Ancak, dil ve ifade bütünlüğünü sağlayabilmek için, madde metni yeniden formüle edilmiĢtir. Kabahatlerin Tasarıdan çıkarılması nedeniyle “hafif hapis cezası”na metinde yer verilmemiĢtir. AğırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası MADDE 47- (1) AğırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası hükümlünün hayatı boyunca devam eder, kanun ve tüzükte belirtilen sıkı güvenlik rejimine göre çektirilir. GEREKÇE88: 86 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 452. 87 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 454. 88 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 454. Hukuk sistemimizde ölüm cezası kaldırılmıĢtır. Bunun yerine, sıkı güvenlik rejimine göre çektirilecek ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası kabul edilmiĢtir. Sıkı güvenlik rejiminin içeriğinin neler olacağı cezaların infazına iliĢkin kanun ve tüzükte gösterilecektir. Bir cezanın ne suretle infaz edileceğinin ilgili kanun ve tüzükte düzenlenmesi gerektiği düĢüncesiyle, Tasarının bu hükme karĢılık gelen 60. maddesindeki bu cezanın infazına iliĢkin hükümler metinden çıkarılmıĢtır. Müebbet hapis cezası MADDE 48- (1) Müebbet hapis cezası, hükümlünün hayatı boyunca devam eder. GEREKÇE89: Maddeyle, müebbet hapis cezası ayrı bir ceza olarak getirilmekte ve tanımlanmaktadır. Hapis cezasının bir infaz rejimi olan koĢullu salıvermenin ilgili kanun ve tüzükte düzenlenmesi gerektiği düĢüncesiyle, Tasarının bu hükme karĢılık gelen 61. maddesinin ikinci fıkrasındaki koĢullu salıvermeye iliĢkin hüküm metinden çıkarılmıĢtır. Süreli hapis cezası MADDE 49- (1) Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hâllerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz. (2) Hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezasıdır. GEREKÇE90: Madde metninde süreli hapis cezasının alt ve üst sınırları belirtilmiĢtir. Ancak, bir suç tarımına iliĢkin kanuni düzenlemede bunun aksi kabul edilebilecektir. Buna göre, üst sınır kural olarak yirmi yıl olmakla birlikte, bir suç tanımına iliĢkin kanuni düzenlemede bu sınırın üzerine çıkılabilmektedir. Diğer yandan, maddede hapis cezasının, kanunda ayrıca belli edilmeyen durumlarda alt sınırının bir ay olarak kabulü uygun görülmüĢtür. Tasarının bu maddeye tekabül eden 62. maddesi hükmüne eklenen ikinci fıkrada, kısa süreli hapis cezası tanımın yapılmıĢtır. Ancak, kısa süreli hapis cezasının süresinin üst sınırı, iki yıldan bir yıla indirilmiĢtir. Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar 89 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 454. 90 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 454. MADDE 50- (1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kiĢiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu piĢmanlığa ve suçun iĢlenmesindeki özelliklere göre; a) Adli para cezasına, b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine, c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye, d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya, e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç iĢlenmiĢ olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya, f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koĢuluyla kamuya yararlı bir iĢte çalıĢtırılmaya, çevrilebilir. (2) Suç tanımında hapis cezası ile adli para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hâllerde, hapis cezasına hükmedilmiĢse; bu ceza artık adli para cezasına çevrilmez. (3) Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiĢ olmak koĢuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile, fiili iĢlediği tarihte onsekiz yaĢını doldurmamıĢ veya altmıĢbeĢ yaĢını bitirmiĢ bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir. (4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koĢulların varlığı hâlinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adli para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir hâlinde uygulanmaz. (5) Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir. (6)91 Hüküm kesinleĢtikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine baĢlanmaması veya baĢlanıp da devam edilmemesi hâlinde, hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verir ve bu karar derhâl infaz edilir. Bu durumda, beĢinci fıkra hükmü uygulanmaz. (7) Hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememesi durumunda, hükmü veren mahkemece tedbir değiĢtirilir. GEREKÇE92: Belli bir süreyle hapis cezasına mahkûm olmak, cezanın uyarı fonksiyonunu ve kiĢinin etkin piĢmanlık duymasını sağlayabilir. KiĢi, gördüğü eğitim, yaĢadığı sosyal çevre, psiĢik ve 91 Bu fıkrada, 26.2.2008 tarihli ve 5739 sayılı Kanunla değiĢiklik yapılmıĢtır (m. 4) (Resmi Gazete: 1 Mart 2008/26803). 92 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 454 vd. ahlâkî eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taĢıyabilir. Bu kiĢilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barıĢı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir. Ayrıca, kısa süreli hapis cezalarının infaz kurumunda çektirilmesinin doğurduğu sakıncalar nedeniyle, kısa süreli hapis cezasına mahkûm olan kiĢinin infaz kurumuna girmesini önleyecek seçenek yaptırımlara hükmedilmesi gerekebilir. Hakkında seçenek yaptırımlardan birine hükmedilen kiĢinin bu yaptırımın gereklerine uygun hareket etmesi durumunda, bu ceza infaz edilmeyecek ve kiĢi açısından bu cezaya mahkûmiyete bağlı hukukî sonuçlar doğmayacaktır. Ancak, Tasarının 64. maddesinde benimsenen seçenek yaptırımlar esas itibarıyla korunmakla birlikte, bunlara yeni bazı seçenekler eklenmiĢ ve bunun yanında söz konusu yaptırımların etkin biçimde uygulanmasına yönelik ilave düzenlemelerde bulunulmuĢtur. Nitekim, kamunun uğradığı zararın giderilmesi, özellikle bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etme gibi yeni seçenek yaptırımlara yer verilmiĢtir. Getirilen diğer bir yenilikle; ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınması ile belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklama seçenek yaptırımlarına baĢvurulabilmesi, bunların sağladığı hak ve yetkilerin kötüye kullanılması veya gerektirdiği dikkat özen yükümlülüğüne aykırı davranılması koĢuluna bağlanmıĢtır. Böylece, ancak suçun ehliyet ve ruhsatla ya da meslek ve sanatın icrasıyla bağlantılı olması hâlinde, ehliyet ve ruhsatların geri alınması ya da meslek ve sanatın yasaklanması yaptırımına hükmedilebilecektir. Kısa süreli hapis cezasına mahkûm olan kiĢinin cezası, hâkim tarafından uygun görülmesi ve kendisinin de rızasının bulunması hâlinde kamuya yararlı bir iĢte çalıĢtırma tedbirine çevrilecektir. Hükümlünün çalıĢacağı kurumda kadrolu olması ve bir ücret alması da söz konusu değildir. Kısa süreli hapis cezasını gerektiren bir suçu iĢlemiĢ olan ve eğitim derecesi elveriĢli bulunan bir kiĢinin örneğin okuma yazma öğreten bir kursta öğretici olarak görev yapmasına karar verilmesi, bu seçenek yaptırıma örnek olarak gösterilebilir. Doğal olarak, bu tedbirin uygulanma usulü ayrı bir tüzük veya yönetmelikte belirlenecektir. Ġkinci fıkrada, bir kanun maddesinde hapis cezası ile adli para cezasından birinin hâkimin takdirine göre seçimlik ceza olarak uygulanabileceği belirtilmiĢ ve hâkim, takdirini kullanarak hapis cezasına hükmetmiĢ ise artık bu cezayı, maddenin birinci fıkrasını uygulamak suretiyle, adli para cezasına çeviremeyeceği açıklanmıĢtır. Maddenin üçüncü fıkrasında, kısa süreli hapis cezasının adli para cezası veya diğer seçenek tedbirlerden birine çevrilmesi açısından mahkemenin takdir yetkisinin olmadığı hâller belirlenmiĢtir. Bu hâllerde, mahkeme kısa süreli hapis cezasını adli para cezasına veya diğer seçenek tedbirlerden birine çevirecektir. Bunun, için kiĢinin daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiĢ olması ve hükmolunan hapis cezasının otuz günden fazla olmaması gerekir. Keza, daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiĢ olmak koĢuluyla, fiili iĢlediği tarihte onsekiz yaĢını doldurmamıĢ veya altmıĢbeĢ yaĢını bitirmiĢ bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir. Dördüncü fıkrada, taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli olsa da fail hakkında birinci fıkranın (a) bendinin uygulanabileceği belirtilmiĢtir. Ancak bu hükmün “bilinçli taksir” hâlinde uygulanamayacağı açıklanmıĢtır. Maddenin beĢinci fıkrasında, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbire çevrilmesindeki esas amaç göz önünde tutularak, asıl mahkûmiyetin artık çevrilen adli para cezası veya tedbir olduğu belirtilmiĢ, böylece, gerek cezanın ertelenmesi gerek tekerrür açılarından hürriyeti bağlayıcı cezanın yerine verilmiĢ olan para cezasına veya tedbire itibar olunması sağlanmıĢtır. Altıncı fıkrada, kısa süreli hapis cezası yerine hükmolunan adli para cezasının veya tedbirin gereklerinin yerine getirilmemesinin hukukî sonuçları düzenlenmiĢtir. Buna göre, hüküm kesinleĢtikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek yaptırımın gereklerinin yerine getirilmesine baĢlanmaması veya baĢlanıp da devam edilmemesi hâlinde, hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verir ve bu karar derhâl infaz edilir. Bu durumda, uygulamada kısa süreli hapis cezası esas alınacaktır. Yedinci fıkrada ise, hükmolunan tedbire riayet etmek olanaksızlığının meydana çıkması hâlinde mahkemeye, bunun yerine baĢka bir tedbire karar vermek yetkisinin tanınması uygun görülmüĢtür. AÇIKLAMA: TCK’nın 50. maddesinin altıncı fıkrasında, 26.2.2008 tarihli ve 5739 sayılı Kanunla (m. 4) yapılan değiĢiklikle, fıkra metninde yer alan “seçenek yaptırımın” ibaresi, “seçenek tedbirin” olarak değiĢtirilmiĢtir. Aynen kanunlaĢan söz konusu değiĢikliğin gerekçesi, 5739 s. Kanuna iliĢkin Teklifde Ģu Ģekilde açıklanmıĢtır: “Kasten işlenen suçlarda hükmolunan kısa süreli hapis cezasının veya taksirle işlenen suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevrilmesine rağmen bu cezanın süresinde ödenmemesi halinde, mahkemenin tekrar hapis cezasına dönüştürme yönünde karar vermesinin önüne geçmek amacıyla işbu değişiklik yapılmıştır. Bu suretle, hapis cezasından çevrilen adli para cezasının ödenmemesi halinde, bu cezanın infazıyla ilgili olarak 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106 ncı maddesi hükümlerinin uygulanmasına imkan tanınmış olacaktır.”93. Keza, 26.2.2008 tarihli ve 5739 sayılı Kanunla (m. 5), 5275 s. Ġnfaz Kanununun 106. maddesinin dördüncü ve dokuzuncu fıkralarında değiĢiklik yapılmıĢ ve onuncu fıkrası yürürkülten kaldırılmıĢtır. Aynen kanunlaĢan söz konusu değiĢikliğin gerekçesi, 5739 s. Kanuna iliĢkin Teklifte Ģu Ģekilde açıklanmıĢtır: “5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesinin altıncı fıkrasında yapılan değişikliğin zorunlu sonucu olarak, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106 ncı maddesinin dördüncü ve dokuzuncu fıkralarında değişiklik yapılmış ve keza, onuncu fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. Bu suretle, kasten işlenen suçlarda hükmolunan kısa süreli hapis cezasının veya taksirle işlenen suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevrilmesine rağmen bu cezanın süresinde ödenmemesi halinde, bu cezanın infazıyla ilgili olarak 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106 ncı maddesi hükümlerinin uygulanmasına imkan tanınmış olacaktır.”94. Hapis cezasının ertelenmesi MADDE 51- (1) ĠĢlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kiĢinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili iĢlediği sırada 93 TBMM, Dönem: 23, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 116. 94 TBMM, Dönem: 23, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 116. onsekiz yaĢını doldurmamıĢ veya altmıĢbeĢ yaĢını bitirmiĢ olan kiĢiler bakımından, üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için, kiĢinin; a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiĢ olması, b) Suçu iĢledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği piĢmanlık dolayısıyla tekrar suç iĢlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluĢması, gerekir. (2) Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesi koĢuluna bağlı tutulabilir. Bu durumda, koĢul gerçekleĢinceye kadar cezanın infaz kurumunda çektirilmesine devam edilir. KoĢulun yerine getirilmesi hâlinde, hâkim kararıyla hükümlü infaz kurumundan derhâl salıverilir. (3) Cezası ertelenen hükümlü hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere, bir denetim süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı, mahkûm olunan ceza süresinden az olamaz. (4) Denetim süresi içinde; a) Bir meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine, b) Bir meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir baĢkasının gözetimi altında ücret karĢılığında çalıĢtırılmasına, c) Onsekiz yaĢından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine, mahkemece karar verilebilir. (5) Mahkeme, denetim süresi içinde hükümlüye rehberlik edecek bir uzman kiĢiyi görevlendirebilir. Bu kiĢi, kötü alıĢkanlıklardan kurtulmasını ve sorumluluk bilinciyle iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur; eğitim gördüğü kurum yetkilileri veya nezdinde çalıĢtığı kiĢilerle görüĢerek, istiĢarelerde bulunur; hükümlünün davranıĢları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki geliĢme hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir. (6) Mahkeme, hükümlünün kiĢiliğini ve sosyal durumunu göz önünde bulundurarak, denetim süresinin herhangi bir yükümlülük belirlemeden veya uzman kiĢi görevlendirmeden geçirilmesine de karar verebilir. (7) Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç iĢlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi hâlinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilir. (8) Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiĢ sayılır. GEREKÇE95: 95 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 458. Madde metninde ertelemenin hukukî niteliği ve uygulama koĢullarına iliĢkin düzenlemelere yer verilmiĢtir. Bu düzenlemede, erteleme, bir koĢullu af olmaktan çıkarılıp, ceza infaz kurumu hâline getirilmiĢ ve erteleme sadece hapis cezası bakımından öngörülmüĢtür. Ertelemede denetim süresi içersinde hükümlü bakımından söz konusu olabilecek yükümlülükler açısından da bazı yenilikler getirilmiĢtir. Örneğin erteleme sadece mağdurun değil, kamunun uğradığı zararın da tamamen tazmini koĢuluna bağlanabilir hâle getirilmiĢtir. Ayrıca, cezanın ertelenmesi hâlinde denetimli serbesti tedbirinin daha etkin bir Ģekilde uygulanabilmesini sağlamak için Tasarıdaki madde metninde bazı değiĢiklikler yapılmıĢtır. Örneğin denetimli serbesti süresi içinde bir meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine; bir meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir baĢkasının gözetimi altında ücret karĢılığında çalıĢtırılmasına; ya da, onsekiz yaĢından küçük olan hükümlülerin, özellikle bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak amacıyla, barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine karar verilebilir. Getirilen diğer bir yenilik de, denetim süresi içinde hükümlüyle ilgili olarak uzman bir kiĢinin görevlendirilmesidir. Hükümlüye rehberlik edecek bu uzman kiĢi, kötü alıĢkanlıklardan kurtulmasını ve sorumluluk bilinciyle iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur; eğitim gördüğü kurum yetkilileri veya nezdinde çalıĢtığı kiĢilerle görüĢerek, istiĢarelerde bulunur; hükümlünün davranıĢları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki geliĢme hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir. Adli para cezası MADDE 52- (1) Adli para cezası, beĢ günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hâllerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karĢılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir. (2) En az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karĢılığı adli para cezasının miktarı, kiĢinin ekonomik ve diğer Ģahsî hâlleri göz önünde bulundurularak takdir edilir. (3) Kararda, adli para cezasının belirlenmesinde esas alınan tam gün sayısı ile bir gün karĢılığı olarak takdir edilen miktar ayrı ayrı gösterilir. (4) Hâkim, ekonomik ve Ģahsî hâllerini göz önünde bulundurarak, kiĢiye adli para cezasını ödemesi için hükmün kesinleĢme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler hâlinde ödemesine de karar verebilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz. Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi hâlinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği belirtilir. GEREKÇE96: Hâlen yürürlükte olan ve Hükûmet Tasarında da muhafaza edilen, para cezası sistemi, cezadan beklenen amaçları gerçekleĢtirmekten uzak kalmaktadır. Özellikle enflasyon 96 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 458 vd. nedeniyle Türk parasının değerinin düĢmesi karĢısında, para cezalarını artırmak için sık sık yapılan kanun değiĢikleri de, uygulamada çeĢitli sorunlara yol açmaktadır. Bu sorunların giderilmesi için para cezasının miktarının belirlenmesinde “memur maaĢ katsayısı” veya “yeniden değerleme oranı” gibi ölçütlerin dikkate alınması ise, ceza hukuku ilkeleriyle bağdaĢmamaktadır. Diğer yandan, suç iĢleyen kiĢinin ekonomik durumu dikkate alınmadan hükmolunan para cezası, eĢitlik ilkesine aykırı sonuçlar doğurmaktadır. Ödeme gücü olan kiĢi üzerinde etkisi olmayan, ödeme gücü olmayanı ise sonuçta yine infaz kurumuna gönderilmesini sonuçlayan bu sistemden vazgeçilerek; gün para cezası olarak adlandırılan ve günümüzde Almanya, Avusturya Polonya, Ġsveç, Finlandiya, Danimarka ve hatta, Fransa gibi bir çok ülkede uygulanan sisteme geçilmiĢtir. Gün para cezası sisteminin temel amacı, para cezasının kiĢinin ödeme gücüne göre belirlenmesi yoluyla, suç iĢleyen zengin ile fakir arasındaki eĢitsizliği gidermektir. Bunun yanında sistem, uygulaması basit, etkili, saydam ve para cezasından güdülen amaçları yerine getirebilecek özelliktedir. Söz konusu yaptırım adli para cezası olarak ifade edilmiĢtir. Bu suretle söz konusu yaptırımın, idari nitelikteki “para cezası”ndan farklılığına iĢaret edilmek istenmiĢtir. Adli para cezası ilke olarak hapis cezası ile birlikte değil bu cezaya alternatif olarak uygulanacaktır. Buna karĢılık ekonomik kazanç elde etme amacının güdüldüğü belli suçlarda, kanunda ayrıca gösterilmesi koĢuluyla hapis ve adli para cezasına birlikte hükmedilebilecektir. Adli para cezasına hükmederken hâkim önce, suç karĢılığı olarak kanundaki sınırlar arasında gün birimi sayısını saptayacaktır. Toplam gün birimi sayısı belirlenirken hâkim cezanın bireyselleĢtirilmesindeki ölçüleri esas alarak bir sonuca varacaktır. Örneğin yüz gün birimi gibi. Ġkinci aĢamada ise kiĢinin, ekonomik ve diğer Ģahsî hâlleri göz önünde tutularak bir gün biriminin parasal miktarı tayin edilecektir. Bu miktarı hâkim, kiĢinin malvarlığını, bir günde kazandığı veya kazanması gereken gelirini dikkate alarak takdir edecektir. Örneğin elli Türk Lirası gibi. Daha sonra toplam gün birimi sayısı ile bir gün biriminin parasal miktarı çarpılarak, adli para cezasının miktarı tespit edilecektir. Örnekte yüz (gün) ile elli (Türk Lirası) çarpıldığında adli para cezasının miktarı beĢ bin Türk Lirası olarak bulunmaktadır. Hâkim gerektiğinde bu miktarın taksitle ödenmesine karar verebilecek ve bunu taksit sayısı ile birlikte kararında ifade edecektir. Taksitle ödemeye hükmedildiğinde, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi hâlinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği kararda ayrıca belirtilecektir. ĠKĠNCĠ BÖLÜM Güvenlik Tedbirleri Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma MADDE 53- (1) KiĢi, kasten iĢlemiĢ olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak; a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluĢlarca verilen, atamaya veya seçime tâbi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten, b) Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasî hakları kullanmaktan, c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan, d) Vakıf, dernek, sendika, Ģirket, kooperatif ve siyasî parti tüzel kiĢiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan, e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten, yoksun bırakılır. (2) KiĢi, iĢlemiĢ bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz. (3) Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koĢullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir. (4) Kısa süreli hapis cezası ertelenmiĢ veya fiili iĢlediği sırada onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olan kiĢiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz. (5) Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle iĢlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, ayrıca, cezanın infazından sonra iĢlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle iĢlenen suçlar dolayısıyla sadece adli para cezasına mahkûmiyet hâlinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleĢmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adli para cezasının tamamen infazından itibaren iĢlemeye baĢlar. (6) Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla iĢlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleĢmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren iĢlemeye baĢlar. GEREKÇE97: ĠĢlediği suç dolayısıyla toplumda kiĢiye karĢı duyulan güven sarsılmaktadır. Bu nedenle, suçlu kiĢi özellikle güven iliĢkisinin varlığını gerekli kılan belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılmaktadır. Madde metninde, iĢlediği suç dolayısıyla kiĢinin hangi hakları kullanmaktan yoksun bırakılacağı belirlenmiĢtir. Ancak, bu hak yoksunluğu süresiz değildir. Cezalandırılmakla güdülen asıl amaç, iĢlediği suçtan dolayı kiĢinin etkin piĢmanlık duymasını sağlayıp tekrar topluma kazandırılması 97 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 460 vd. olduğuna göre, suça bağlı hak yoksunluklarının da belli bir süreyle sınırlandırılması gerekmiĢtir. Bu nedenle, madde metninde söz konusu hak yoksunluklarının mahkûm olunan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar devam etmesi öngörülmüĢtür. Böylece, kiĢi mahkûm olduğu cezanın infazının gereklerine uygun davranarak bunun tamamlanmasıyla kendisinin tekrar güven duyulan bir kiĢi olduğu konusunda topluma da bir mesaj vermektedir. Bu bakımdan hak yoksunluklarının en geç cezanın infazının tamamlanması aĢamasına kadar devam etmesi, suç ve ceza politikasıyla güdülen amaçlara daha uygun düĢmektedir. Bu sistemde süresiz bir hak yoksunluğu söz konusu olmadığı için, yasaklanmıĢ hakların geri verilmesinden artık söz edilemeyecektir. Maddenin üçüncü fıkrasında mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koĢullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini kullanabileceği belirtilmiĢtir. Ayrıca, dördüncü fıkrada, kısa süreli hapis cezası ertelenmiĢ veya fiili iĢlediği sırada onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olan kiĢiler hakkında mahkûm oldukları cezaya bağlı herhangi bir hak yoksunluğunun doğmadığı hüküm altına alınmıĢtır. Maddenin beĢinci fıkrasında, belli bir hak ve yetkinin kötüye kullanılması suretiyle iĢlenen kasıtlı suçlar dolayısıyla mahkûmiyet hâlinde, mahkûm olunan cezanın infazından sonra da etkili olmak üzere bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına ayrıca hükmedilmesi öngörülmüĢtür. Bu durumda mahkemenin belli bir hak ve yetkiyle ilgili olarak vereceği yasaklama kararı bir güvenlik tedbiri niteliği taĢımaktadır. Altıncı fıkrada, belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla iĢlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, yine güvenlik tedbiri olarak, belli bir süre için bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebileceği öngörülmüĢtür. EĢya müsaderesi MADDE 54- (1) Ġyiniyetli üçüncü kiĢilere ait olmamak koĢuluyla, kasıtlı bir suçun iĢlenmesinde kullanılan veya suçun iĢlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eĢyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun iĢlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eĢya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir. (2) Birinci fıkra kapsamına giren eĢyanın, ortadan kaldırılması, elden çıkarılması, tüketilmesi veya müsaderesinin baĢka bir surette imkansız kılınması hâlinde; bu eĢyanın değeri kadar para tutarının müsaderesine karar verilir. (3) Suçta kullanılan eĢyanın müsadere edilmesinin iĢlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaĢıldığında, müsaderesine hükmedilmeyebilir. (4) Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taĢınması, alım ve satımı suç oluĢturan eĢya, müsadere edilir. (5) Bir Ģeyin sadece bazı kısımlarının müsaderesi gerektiğinde, tümüne zarar verilmeksizin bu kısmı ayırmak olanaklı ise, sadece bu kısmın müsaderesine karar verilir. (6) Birden fazla kiĢinin paydaĢ olduğu eĢya ile ilgili olarak, sadece suça iĢtirak eden kiĢinin payının müsaderesine hükmolunur. GEREKÇE98: Müsadere ve “suç nedeniyle mülkiyetin devlete geçmesi” baĢlığını taĢıyan yaptırımlar Tasarıda “fer’i ceza” olarak düzenlenmiĢtir. Bilindiği üzere müsadere, bir Ģeyin mülkiyetinin devlete geçmesini sonuçlayan bir yaptırımdır. Bu nedenle müsadere yanında “suç nedeniyle mülkiyetin devlete geçmesi” adıyla ayrı bir yaptırım düzenlemesi, bilimsel açıdan doğru olmadığı gibi, kavram karıĢıklığına da yol açabilecektir. Ayrıca, Tasarıda müsadere yaptırımı bir “ceza” olarak öngörülmesine rağmen, “suç dolayısıyla hiç kimse mahkûm edilmese de” müsadereye hükmedilebilmesi kabul edilmiĢtir. Ceza niteliğindeki bir yaptırıma, bir kimsenin mahkûmiyeti olmadan baĢvurulamayacağı açıktır. Belirtilen bu sakıncaların giderilmesi ve müsaderenin Anayasada yer alan mülkiyet hakkını zedelememesi için, suçun iĢlenmesinde kullanılan veya suçun iĢlenmesine tahsis edilen eĢyanın müsaderesine karar verileceği kabul edilmiĢtir. Ancak, bunun için, eĢyanın iyiniyetli üçüncü kiĢilere ait olmaması gerekir. BaĢka bir deyiĢle, kiĢinin suçun iĢlenmesine iĢtirak etmemesi, suçun iĢleniĢinden haberdar olmaması durumunda, sahibi bulunduğu eĢya bir suçun iĢlenmesinde kullanılmıĢ olsa bile, müsadereye hükmedilemeyecektir. Suçun iĢlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanmıĢ olan eĢya ise, suçun icra hareketlerine henüz baĢlanmamıĢ ise, sadece bu nedenle müsadere edilemeyecektir. Ancak bu eĢyanın niteliği itibarıyla kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli olması durumunda müsaderesine hükmedilecektir. Yapılan yeni düzenleme ile getirilen temel değiĢiklik, müsaderenin hukukî niteliğinin bir güvenlik tedbiri olduğunun kabul edilmesidir. ĠĢte bu nedenledir ki, müsadereye hükmedilmesi için bir suçun iĢlenmesi zorunlu olmakla birlikte, bu suçtan dolayı bir kimsenin cezaya mahkûm edilmesi gerekmemektedir. Örneğin suç iĢlenmesinde kullanılan tehlikeli eĢya, bunu kullanan fail çocuk veya akıl hastası olması nedeniyle cezalandırılamasa dahi, müsaderesine hükmedilebilecektir. Ġkinci fıkraya göre, müsadere konusu eĢyanın ortadan kaldırılması, elden çıkarılması, tüketilmesi veya müsaderesinin baĢka bir surette imkansız kılınması hâlinde; bunun değeri kadar para tutarının müsaderesine hükmedilecektir. Üçüncü fıkrada ise, müsaderede orantılılık kuralı kabul edilmiĢtir. Buna göre, suçta kullanılan eĢyanın müsadere edilmesinin iĢlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaĢıldığında, müsaderesine hükmedilmeyecektir. Maddenin dördüncü fıkrasında, yasak olan eĢyanın müsaderesine iliĢkin hükme yer verilmiĢtir. Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taĢınması, alım ve satımı suç oluĢturan eĢyanın, her hâlde müsaderesine hükmolunacaktır. BeĢinci fıkrada, kısmi müsadere; altıncı fıkrada ise, müĢterek veya iĢtirak hâlinde mülkiyete konu olan eĢyanın müsaderesi düzenlenmiĢtir. Kazanç müsaderesi 98 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 462 vd. MADDE 55- (1) Suçun iĢlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluĢturan ya da suçun iĢlenmesi için sağlanan maddî menfaatler ile, bunların değerlendirilmesi veya dönüĢtürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançların müsaderesine karar verilir. Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi için, maddî menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir. (2) Müsadere konusu eĢya veya maddî menfaatlere elkonulamadığı veya bunların merciine teslim edilmediği hâllerde, bunların karĢılığını oluĢturan değerlerin müsaderesine hükmedilir. (3)99 Bu madde kapsamına giren eĢyanın müsadere edilebilmesi için, eĢyayı sonradan iktisap eden kiĢinin 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun iyiniyetin korunmasına iliĢkin hükümlerinden yararlanamıyor olması gerekir. GEREKÇE100: Maddede, suç iĢlemek yoluyla kazanç elde edilmesini engelleyecek etkin bir yaptırım olarak kazanç müsaderesine iliĢkin düzenleme yapılmıĢtır. Bu düzenleme ile güdülen temel amaç, suç iĢlemek yoluyla kazanç elde edilmesinin önüne geçilmesidir. Bu nedenle yeni hükümde kazanç müsaderesi kapsamlı bir biçimde düzenlenmiĢ ve suç iĢlemek suretiyle veya suç iĢlemek dolayısıyla elde edilen ekonomik kazançların müsaderesi olanaklı hâle getirilmiĢtir. Böylece, kazanç müsaderesi, “karapara aklama”, uyuĢturucu veya uyarıcı madde ticareti, dolandırıcılık, kaçakçılık, ihaleye fesat karıĢtırma gibi ekonomik çıkar elde etme amacıyla iĢlenen suçlara karĢı etkin biçimde caydırıcılık özelliği olan bir yaptırım niteliğine kavuĢturulmuĢtur. Bu hükmün uygulanmasında mağdurun ve iyi niyetli üçüncü kiĢilerin hakları korunacak, bunlara ait maddî değerler kazanç müsaderesine tabi tutulmayacaktır. Düzenleme ile getirilen diğer bir yenilik, kaim değerin müsaderesidir. Buna göre, müsadere konusu ekonomik değerin harcama, imha, tüketme gibi hareketlerle müsaderesinin imkansız kılınması hâlinde, karĢılığı para tutarının müsaderesine karar verilecektir. Çocuklara özgü güvenlik tedbirleri MADDE 56- (1) Çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin neler olduğu ve ne suretle uygulanacakları ilgili kanunda gösterilir. GEREKÇE101: Çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin nelerden ibaret olduğu ve bunların ne suretle uygulanacağı hususlarında çocuklarla ilgili kanun içeriğinde düzenleme yapılması uygun görülmüĢtür. 99 Bu fıkra, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 2). 100 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 464. 101 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 464. Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri MADDE 57- (1). Fiili iĢlediği sırada akıl hastası olan kiĢi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar. (2) Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiĢ olan akıl hastası, yerleĢtirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirtilmesi üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir. (3) Sağlık kurulu raporunda, akıl hastalığının ve iĢlenen fiilin niteliğine göre, güvenlik bakımından kiĢinin tıbbî kontrol ve takibinin gerekip gerekmediği, gerekiyor ise, bunun süre ve aralıkları belirtilir. (4) Tıbbî kontrol ve takip, raporda gösterilen süre ve aralıklarla, Cumhuriyet savcılığınca bu kiĢilerin teknik donanımı ve yetkili uzmanı olan sağlık kuruluĢuna gönderilmeleri ile sağlanır. (5) Tıbbî kontrol ve takipte, kiĢinin akıl hastalığı itibarıyla toplum açısından tehlikeliliğinin arttığı anlaĢıldığında, hazırlanan rapora dayanılarak, yeniden koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Bu durumda, bir ve devamı fıkralarda belirlenen iĢlemler tekrarlanır. (6) ĠĢlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranıĢlarını yönlendirme yeteneği azalmıĢ olan kiĢi hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre yerleĢtirildiği yüksek güvenlikli sağlık kuruluĢunda düzenlenen kurul raporu üzerine, mahkûm olduğu hapis cezası, süresi aynı kalmak koĢuluyla, kısmen veya tamamen, mahkeme kararıyla akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir. (7) Suç iĢleyen alkol ya da uyuĢturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kiĢilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol ya da uyuĢturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluĢunda tedavi altına alınmasına karar verilir. Bu kiĢilerin tedavisi, alkol ya da uyuĢturucu veya uyarıcı madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam eder. Bu kiĢiler, yerleĢtirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir. GEREKÇE102: Maddede akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri düzenlenmiĢtir. Buna göre, fiili iĢlediği sırada akıl hastası olan kiĢiler, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar. Akıl hastaları ile ilgili güvenlik tedbiri açısından belli bir süre öngörülmüĢ değildir. Bu nedenle, güvenlik tedbiri, akıl hastasının toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalkmasına veya önemli ölçüde azalmasına kadar uygulanmaya devam edilecektir. Kusur yeteneği tam olarak kalkmamıĢ olmakla birlikte, iĢlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranıĢlarını yönlendirme yeteneği azalmıĢ olan kiĢinin mahkûm olduğu hapis cezasının, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirine çevrilmesine de olanak tanınmıĢtır. Keza, suç iĢleyen alkol ya da uyuĢturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kiĢilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol ya da uyuĢturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık 102 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 464. kuruluĢunda tedavi altına alınması ve bu kiĢilerin tedavisinin, alkol ya da uyuĢturucu veya uyarıcı madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam etmesi öngörülmüĢtür. Bu kiĢiler, yerleĢtirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilecektir. Suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular MADDE 58- (1) Önceden iĢlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleĢtikten sonra yeni bir suçun iĢlenmesi hâlinde, tekerrür hükümleri uygulanır. Bunun için cezanın infaz edilmiĢ olması gerekmez. (2) Tekerrür hükümleri, önceden iĢlenen suçtan dolayı; a) BeĢ yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beĢ yıl, b) BeĢ yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl, geçtikten sonra iĢlenen suçlar dolayısıyla uygulanmaz. (3) Tekerrür hâlinde, sonraki suça iliĢkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adli para cezası öngörülmüĢse, hapis cezasına hükmolunur. (4) Kasıtlı suçlarla taksirli suçlar ve sırf askerî suçlarla diğer suçlar arasında tekerrür hükümleri uygulanmaz. Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık, uyuĢturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile parada veya kıymetli damgada sahtecilik suçları hariç olmak üzere; yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler tekerrüre esas olmaz. (5) Fiili iĢlediği sırada onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olan kiĢilerin iĢlediği suçlar dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz. (6) Tekerrür hâlinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilir. Ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanır. (7) Mahkûmiyet kararında, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı belirtilir. (8) Mükerrirlerin mahkûm olduğu cezanın infazı ile denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması, kanunda gösterilen Ģekilde yapılır. (9) Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kiĢi veya örgüt mensubu suçlu hakkında da uygulanmasına hükmedilir. GEREKÇE103: KiĢinin daha önce iĢlediği suç nedeniyle belli bir cezaya mahkûm edilmiĢ olmasına rağmen suç iĢlemede gösterdiği kararlılıkla toplum açısından tehlikeliliğini ifade eden tekerrür, kiĢi hakkında hükmolunan cezanın infazı sırasında dikkate alınacak bir neden ve hatta, infazdan 103 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 466. sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasının nedeni olarak görülmüĢtür. Bu nedenle, tekerrür dolayısıyla kiĢinin cezasında artırma yapan sistemden vazgeçilmiĢtir. Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için, önceki mahkûmiyetin infaz edilmiĢ olması gerekmemekle birlikte; tekerrüre iliĢkin sürelerin iĢlemeye baĢlaması bakımından önceki mahkûmiyetin infaz edilmiĢ olması aranmıĢ ve böylece Tasarıdan farklı bir düzenleme yapılmıĢtır. Ayrıca, Tasarıya göre yapılan değiĢiklikle, yabancı mahkeme kararlarının tekerrüre etki alanı geniĢletilmiĢtir. Maddenin son fıkrasında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kiĢi veya örgüt mensubu suçlu hakkında da uygulanabileceği öngörülmüĢtür. Sınır dıĢı edilme MADDE 59-104 (1) ĠĢlediği suç nedeniyle hapis cezasına mahkûm edilen yabancı, koĢullu salıverilmeden yararlandıktan ve her halde cezasının infazı tamamlandıktan sonra, durumu, sınır dıĢı iĢlemleriyle ilgili olarak değerlendirilmek üzere derhal ĠçiĢleri Bakanlığına bildirilir. AÇIKLAMA: Bu madde, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla105 (m. 1) değiĢtirilmiĢtir. DeğiĢiklikten önceki madde metni Ģu Ģekilde idi: “(1) İşlediği suç nedeniyle iki yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm edilen yabancının, cezasının infazından sonra derhâl sınır dışı edilmesine de hükmolunur.” Bu maddenin gerekçesinde sınır dıĢı etmenin bir güvenlik tedbiri olduğu vurgulanmıĢtır. 5328 sayılı Kanunun TBMM Genel Kurulundaki görüĢmeleri sırasında verilen önerge üzerine değiĢtirilen bu maddenin değiĢiklik önergesindeki gerekçesi Ģu Ģekildedir: “Yabancının sınır dışı edilmesi konusunda karşılaşılan güçlükler nedeniyle kanun metninde sınır dışı edebilme hususunda ilgili kişinin durumunun değerlendirilebilmesine yönelik olarak İçişleri Bakanlığına takdir yetkisinin tanınmasının daha yerinde olacağı düşüncesiyle işbu önerge verilmiştir.” Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbirleri MADDE 60- (1) Bir kamu kurumunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan özel hukuk tüzel kiĢisinin organ veya temsilcilerinin iĢtirakiyle ve bu iznin verdiği yetkinin kötüye kullanılması suretiyle tüzel kiĢi yararına iĢlenen kasıtlı suçlardan mahkûmiyet hâlinde, iznin iptaline karar verilir. 104 Bu madde, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla (m. 1) (Resmi Gazete: 31 Mart 2005/25772 Mükerrer) değiĢtirilmiĢtir. 105 Resmi Gazete: 31 Mart 2005/25772 Mükerrer. (2) Müsadere hükümleri, yararına iĢlenen suçlarda özel hukuk tüzel kiĢileri hakkında da uygulanır. (3) Yukarıdaki fıkralar hükümlerinin uygulanmasının iĢlenen fiile nazaran daha ağır sonuçlar ortaya çıkarabileceği durumlarda, hâkim bu tedbirlere hükmetmeyebilir. (4) Bu madde hükümleri kanunun ayrıca belirttiği hâllerde uygulanır. GEREKÇE106: Anayasamızda da güvence altına alınan ceza sorumluluğunun Ģahsîliği kuralının gereği olarak sadece gerçek kiĢiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilir. Ancak bu ilke, iĢlenen suç dolayısıyla özel hukuk tüzel kiĢileri hakkında güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara hükmedilmesine engel değildir. Bu nedenle maddede, özel hukuk tüzel kiĢileri hakkında hükmedilebilecek güvenlik tedbirlerinin tür ve koĢulları düzenlenmiĢtir. Maddede öngörülen ilk güvenlik tedbiri, faaliyet izninin iptalidir. Bunun için ilk koĢul özel hukuk tüzel kiĢisine, belirli bir faaliyette bulunabilmesine iliĢkin bir kamu kurumunca verilen bir iznin varlığıdır. Ġkinci koĢul ise, bu iznin sağladığı yetkinin kötüye kullanılması suretiyle tüzel kiĢi yararına kasıtlı bir suç iĢlenilmesidir. Dikkat edilmelidir ki, burada söz konusu olan suç, tüzel kiĢi yararına iĢlenmiĢ herhangi bir suç değildir. ĠĢlenen suçla, verilen iznin kullanılması arasında nedensellik bağı olmalıdır. Ayrıca, özel hukuk tüzel kiĢisinin organ veya temsilcilerinin bu suçun iĢlenmesine iĢtirak etmeleri gerekir. Örneğin uyuĢturucu veya uyarıcı madde ticaretinden elde edilen gelirlere meĢruiyet görüntüsü kazandırmak için bir döviz bürosunun kullanılması hâlinde, bu döviz bürosunu iĢleten özel hukuk tüzel kiĢisinin, döviz bürosu iĢletmek için aldığı izin iptal edilecektir. Yine, ilaç üretmek için izin alınmıĢ olan bir laboratuarda uyuĢturucu veya uyarıcı madde üretimi yapılması durumunda da, aynı sonuç doğacaktır. Özel hukuk tüzel kiĢileri bakımından öngörülen ikinci güvenlik tedbiri ise müsaderedir. Buna göre, tüzel kiĢi yararına iĢlendiği belirlenen suç bakımından, müsadere hükümlerindeki koĢullar da gerçekleĢmiĢ ise, o suçla bağlantılı olan eĢya ve maddî çıkarların müsaderesine hükmedilecektir. Bu hâlde iyi niyetli üçüncü kiĢilerin hakları korunacaktır. Özel hukuk tüzel kiĢileri ile ilgili güvenlik tedbirlerinin uygulanmasında, iĢlenen suç dikkate alındığında, çok ağır sonuçlar doğabilir. Örneğin çok sayıda kiĢi iĢsiz kalabilir veya iyi niyetli üçüncü kiĢiler bakımından telafisi güç kayıplar meydana gelebilir. ĠĢte bu gibi hâllerde mahkeme maddedeki orantılılık ilkesine dayanarak bu güvenlik tedbirlerine hükmetmeyebilecektir. Özel hukuk tüzel kiĢileri hakkında uygulanacak güvenlik tedbirlerine, her suç bakımından değil, kanunda özel olarak belirtilen hâllerde hükmedilebilecektir. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Cezanın Belirlenmesi ve BireyselleĢtirilmesi 106 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 468. Cezanın belirlenmesi MADDE 61- (1) Hâkim, somut olayda; a) Suçun iĢleniĢ biçimini, b) Suçun iĢlenmesinde kullanılan araçları, c) Suçun iĢlendiği zaman ve yeri, d) Suçun konusunun önem ve değerini, e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, g) Failin güttüğü amaç ve saiki, Göz önünde bulundurarak, iĢlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler. (2) Suçun olası kastla ya da bilinçli taksirle iĢlenmesi nedeniyle indirim veya artırım, birinci fıkra hükmüne göre belirlenen ceza üzerinden yapılır. (3) Birinci fıkrada belirtilen hususların suçun unsurunu oluĢturduğu hâllerde, bunlar temel cezanın belirlenmesinde ayrıca göz önünde bulundurulmaz. (4) Bir suçun temel Ģekline nazaran daha ağır veya daha az cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hâllerin gerçekleĢmesi durumunda; temel cezada önce artırma sonra indirme yapılır. (5) Yukarıdaki fıkralara göre belirlenen ceza üzerinden sırasıyla, teĢebbüs, iĢtirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaĢ küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren Ģahsî sebeplere iliĢkin hükümler ile, takdiri indirim nedenleri uygulanarak sonuç ceza belirlenir. (6) Hapis cezasının süresi, gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir. Bir gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmî takvime göre hesap edilir. Hapis cezası için bir günün, adli para cezası için bir Türk Lirasının artakalanı hesaba katılmaz ve bu cezalar infaz edilmez. (7)107 Süreli hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı bu madde hükümlerine göre belirlenen sonuç ceza, otuz yıldan fazla olamaz. (8)108 Adlî para cezası hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleĢtirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adlî para cezası, belirlenen sonuç gün ile kiĢinin bir gün karĢılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur. (9)109 Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya iliĢkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz. (10)110 Kanunda açıkça yazılmıĢ olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiĢtirilebilir. 107 Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla maddeye eklenmiĢtir (m. 7). 108 Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla maddeye eklenmiĢtir (m. 7). 109 Bu fıkra, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla maddeye eklenmiĢtir (m. 1) (Resmi Gazete: 19 Aralık 2006/26381). GEREKÇE111: Maddede cezanın belirlenmesinde izlenecek yöntem düzenlenmiĢtir. Birinci fıkrada, temel cezanın belirlenmesinde hangi hususların göz önünde bulundurulacağı bentler hâlinde gösterilmiĢtir. Maddenin birinci fıkrasında temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacak hususlardan bazıları, özel suç tanımlarında cezanın artırılmasını veya azaltılmasını gerektiren nitelikli unsurlar olarak belirlenmiĢ olabilir. Bu durumda, söz konusu nitelikli unsurlar, birinci fıkraya göre temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınmayacaktır. Bu düĢüncelerle, maddenin ikinci112 fıkrasında mükerrer değerlendirme yasağı vurgulanmıĢtır. Maddenin üçüncü113 fıkrasında, bir suçun temel Ģekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren birden fazla nitelikli unsurunun gerçekleĢmesi hâlinde, temel cezanın en ağır cezayı gerektiren nitelikli unsura göre belirlenmesi gerektiği vurgulanmıĢtır. Suçun temel Ģekline nazaran daha az cezayı gerektiren nitelikli unsurun varlığı hâlinde temel ceza üzerinden indirim yapıldıktan sonra, sırasıyla yapılacak olan artırım ve indirim sebepleri dördüncü114 fıkrada belirlenmiĢtir. Buna göre, sırasıyla teĢebbüs, iĢtirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaĢ küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren Ģahsî sebeplere iliĢkin hükümler ile, takdiri indirim nedenleri uygulanarak sonuç ceza belirlenir. Tekerrür, cezanın ağırlaĢtırılması nedeni olarak görülmediği için, cezanın belirlenmesi açısından Tasarıda benimsenen sıralamada yer alan tekerrür (ibaresi, fıkra metninden) çıkarılmıĢtır. AÇIKLAMA: I. 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla maddeye altıncı fıkradan sonra gelmek üzere eklenen yedi ve sekizinci fıkralar hükümlerinin gerekçesi Ģu Ģekildedir: “Kanunun 49 uncu maddesine göre, aksine hüküm bulunmayan hallerde, süreli hapis cezasının alt sınırı bir ay, üst sınırı ise yirmi yıldır. Bu alt ve üst sınır, ilgili suç tanımındaki temel ceza açısından belirlenmiştir. Bu itibarla, 49 uncu madde hükmü, sonuç ceza bakımından bir sınır oluşturmamaktadır. Başka bir deyişle, somut olayla ilgili olarak belirlenen sonuç ceza yirmi yıldan fazla olabilecektir. Ancak, bu durumda belirlenen sonuç 110 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla maddeye altıncı fıkradan sonra gelmek üzere iki fıkra eklenmesinin yanı sıra, fıkra numaralarının yeniden teselsül ettirilmiĢ olması nedeniyle, “7” olan söz konusu fıkra numarası “9” olarak değiĢtirilmiĢ (m. 7) iken; 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla maddeye dokuzuncu fıkra olarak yeni bir fıkra eklenmiĢ ve bu nedenle söz konusu fıkra numarası tekrar teselsül ettirilerek “10” olarak değiĢtirilmiĢtir (m. 1). 111 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 468 vd. 112 Yeni TCK’nun TBMM Adalet Komisyonundaki hazırlık çalıĢmaları sırasında, maddeye birinci fıkradan sonra gelmek üzere bilahare yeni bir fıkra eklenmesine ve sonraki fıkra numaralarının buna göre teselsül ettirilmesine rağmen, madde gerekçesinde fıkralara yapılan yollamalarda gerekli düzeltmelerin yapılmasında zuhul edilmiĢtir. Bu nedenle gerekçedeki bu yollamayı üçüncü fıkraya yapılmıĢ kabul etmek gerekir. 113 Bir önceki dipnotta açıklanan nedenle, gerekçedeki bu yollamayı dördüncü fıkraya yapılmıĢ kabul etmek gerekir. 114 Ġki önceki dipnotta açıklanan nedenle, gerekçedeki bu yollamayı beĢinci fıkraya yapılmıĢ kabul etmek gerekir. cezaya yine de bir sınırlama gereği bulunmaktadır. Böyle bir sınırlama, müebbet hapis cezasında koşullu salıverilme için infaz kurumunda geçirilmesi gereken asgari süre bakımından önem taşımaktadır. Bu ihtiyaç nedeniyle, 61 inci maddeye eklenen yedinci fıkra ile, hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı belirlenen sonuç cezanın otuz yıldan fazla olamayacağı kabul edilmiştir. Keza, adli para cezasının hesaplanmasında başta Yargıtay olmak üzere hâkim ve savcılarda oluşan tereddüdün giderilmesi amacıyla, söz konusu maddeye yeni bir fıkra eklenmiştir.”115. II. 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla maddeye sekizinci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen dokuzuncu fıkra hükmünün gerekçesi Ģu Ģekildedir: “Adlî para cezasının hapis cezasına seçimlik yaptırım olarak kabul edildiği hallerde, cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi bağlamında mahkeme, önce kişi hakkında hapis cezasına mı yoksa adlî para cezasına mı hükmedeceğini karara bağlar. Bu tercihin yapılmasında sadece suçlunun kişiliği dikkate alınmalıdır. Bu tercih, aslında cezanın bireyselleştirilmesi yöntemlerinden birini oluşturmaktadır. Bu bakımdan söz konusu belirlemede failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususların yanı sıra, ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur. Bu tercih sonucunda mahkemenin kişi hakkında adlî para cezasına hükmetmeyi kararlaştırması halinde, adlî para cezasının hesaplanmasında esas alacağı gün sayısını, hapis cezasının belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi ile ilgili olarak 61 inci maddede öngörülen usul ve sırayı izleyerek belirleyecektir. Bu hesaplamada temel gün belirlenirken, beş gün ile yediyüzotuz gün arasında bir gün mü, yoksa ilgili suç tanımındaki hapis cezasının alt ve üst sınırının mı esas alınacağı konusunda, uygulamada bir tereddüt oluşmuştur. Bu tereddüdün giderilmesi için, işbu fıkra hükmü madde metnine eklenmiştir. Bu hükme göre, adlî para cezasının hesaplanmasına ilişkin temel gün belirlenirken, ilgili suç tanımındaki hapis cezasının alt ve üst sınırının göz önünde bulundurulması gerekir. Aksi takdirde, adlî para cezasının ödenmemesi halinde uygulanacak hapis süresi bakımından dengesiz sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu suretle belirlenen temel gün üzerinden 61 inci maddedeki usul ve sıraya göre artırma veya indirim yapmak suretiyle sonuç gün sayısı belirlenir.”116. Takdiri indirim nedenleri MADDE 62- (1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı hâlinde, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeĢ yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda117 birine kadarı indirilir. 115 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 3. 116 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 2. 117 Bu fıkradaki azami indirim oranı beĢte birken, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla (m. 2) altıda bir olarak değiĢtirilmiĢtir. (2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmiĢi, sosyal iliĢkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranıĢları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir. GEREKÇE118: Takdiri indirim nedenlerinin varlığı durumunda Tasarıda kabul edilen indirim oranlarında kısmen değiĢiklik yapılmıĢtır. Ayrıca, takdiri indirim nedenlerinin neler olabileceği, sınırlı olmamak üzere ve örnekler Ģeklinde belirlenmiĢtir. Bunlar, maddenin ikinci fıkrasında failin geçmiĢi, sosyal iliĢkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranıĢları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar olarak belirlenmiĢlerdir. Bu nedenler, Hükûmet Tasarısında temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecek hususlar arasında gösterilmiĢti. Ancak, yapılan değiĢiklikle, mükerrer değerlendirme yasağı dolayısıyla, bu nedenlerin temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınmaması, sadece takdiri indirim nedenleri olarak göz önünde bulundurulması gereği kabul edilmiĢtir. Mahsup MADDE 63- (1) Hüküm kesinleĢmeden önce gerçekleĢen ve Ģahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün hâller nedeniyle geçirilmiĢ süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir. Adli para cezasına hükmedilmesi durumunda, bir gün yüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirim yapılır. GEREKÇE119: Maddeyle, mahkûmun suç nedeni ile Ģahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran örneğin tutuklama gibi hâller nedeni ile geçirilen sürelerin mahkûmiyetten indirilmesi esası benimsenmiĢtir. Böylece teknik anlamda tutukluluk sayılmamakla beraber Ģahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran tedbirlerin tümünün de tutukluluk gibi mahkûmiyet süresine mahsup edilmesi öngörülmüĢtür. Bu nedenle, madde metninde “hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün hâller” ibaresi kullanılmıĢtır. Maddede “hüküm kesinleĢmeden önce gerçekleĢen” ibaresi yer aldığından hükümlünün mahkûm edildiği suçtan baĢka bir fiilden dolayı yargılama nedeniyle hürriyetinin sınırlanmıĢ olması hâlinde de mahsubun hangi koĢul ile yapılabileceği gösterilmiĢtir. Tasarıdaki maddenin ikinci cümlesinde yapılan değiĢiklikle, adli para cezasına hükmedilmesi durumunda, mahsubun bir gün karĢılığı yüz Türk Lirası sayılmak suretiyle yapılacağı kabul edilmiĢtir. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 118 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 470. 119 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 470. Dava ve Cezanın DüĢürülmesi Sanığın veya hükümlünün ölümü MADDE 64- (1) Sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düĢürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eĢya ve maddî menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir. (2) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiĢ adli para cezalarını ortadan kaldırır. Ancak, müsadereye ve yargılama giderlerine iliĢkin olup ölümden önce kesinleĢmiĢ bulunan hüküm, infaz olunur. GEREKÇE120: Bu maddede yapılan düzenleme ile sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düĢürülmesi hüküm altına alınmıĢtır. Ancak niteliği itibarıyle müsadereye tabi eĢya ve kazanç müsaderesine iliĢkin yargılamaya -sanığın ölümüne rağmen devam edilmesinin mümkün olduğu hâllerde- devam edilip hasıl olan neticeye göre bir karar verilecektir. Hükümlünün ölümü henüz infaz edilmemiĢ hapis ve adli para cezasını ortadan kaldırır. Ancak adli para cezası kısmen veya tamamen infaz edilmiĢ ise artık devletten geri istenemez. Buna karĢılık hükümlünün sağlığında verilmiĢ olup kesinleĢen müsadere ve yargılama giderleri hükümlünün mirasçılarından istenebilir. Af MADDE 65- (1) Genel af hâlinde, kamu davası düĢer, hükmolunan cezalar bütün neticeleri ile birlikte ortadan kalkar. (2) Özel af ile, hapis cezasının infaz kurumunda çektirilmesine son verilebilir veya infaz kurumunda çektirilecek süresi kısaltılabilir ya da adli para cezasına çevrilebilir. (3) Cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunlukları, özel affa rağmen etkisini devam ettirir. GEREKÇE121: Hükûmet Tasarısındaki maddenin ikinci fıkrası değiĢtirilmiĢ ve maddeye üçüncü bir fıkra eklenmiĢtir. Maddenin ikinci fıkrasında özel affın mahiyeti açık bir Ģekilde ortaya konulmuĢtur. Buna göre özel af ile sadece hapis cezasının infaz kurumunda çektirilmesine son verilebileceği, infaz kurumunda çektirilecek sürenin kısaltılabileceği veya para cezasına çevrilebileceği kabul edilmiĢtir. Bu sistemde özel af sadece hapis cezaları açısından kabul edilebilecektir. Maddenin üçüncü fıkrasında, özel affın cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunlukları hakkında herhangi bir etkisinin olmadığı, açık bir Ģekilde vurgulanmıĢtır. 120 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 470 vd. 121 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 472. Dava zamanaĢımı MADDE 66- (1) Kanunda baĢka türlü yazılmıĢ olan hâller dıĢında kamu davası; a) AğırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl, b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeĢ yıl, c) Yirmi yıldan aĢağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl, d) BeĢ yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeĢ yıl, e) BeĢ yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl, geçmesiyle düĢer. (2) Fiili iĢlediği sırada oniki yaĢını doldurmuĢ olup da onbeĢ yaĢını doldurmamıĢ olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeĢ yaĢını doldurmuĢ olup da onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olan kiĢiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davası düĢer. (3) Dava zamanaĢımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurulur. (4) Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik cezaları gerektiren suçlarda zamanaĢımı bakımından hapis cezası esas alınır. (5)122 Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, mahkemece bu husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile iliĢkin zamanaĢımı süresi yeni baĢtan iĢlemeye baĢlar. (6) ZamanaĢımı, tamamlanmıĢ suçlarda suçun iĢlendiği günden, teĢebbüs hâlinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleĢtiği ve zincirleme suçlarda son suçun iĢlendiği günden, çocuklara karĢı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından iĢlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaĢını bitirdiği günden itibaren iĢlemeye baĢlar. (7) Bu Kanunun Ġkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı ağırlaĢtırılmıĢ müebbet veya müebbet veya on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçların yurt dıĢında iĢlenmesi hâlinde dava zamanaĢımı uygulanmaz. GEREKÇE123: Tasarının dava zamanaĢımına iliĢkin düzenlemesi esas itibarıyla muhafaza edilmiĢtir. Ancak, suçlar arasında cürüm ve kabahat ayrımı kaldırılmasına ve çeĢitli ceza yaptırımlarına iliĢkin getirilen yeni hükümlere paralel olarak madde metninin ifade biçiminde bazı değiĢiklikler yapılmıĢtır. 122 Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 8). 123 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 472. Madde metnine yeni bir fıkra olarak, çocuklar açısından fiili iĢlediği sıradaki yaĢı göz önünde bulundurulmak suretiyle ayrı zamanaĢımı sürelerinin belirlenmesine iliĢkin bir hüküm konulmuĢtur. Tasarıda, dava zamanaĢımı süresinin belirlenmesinde ağırlatıcı ve hafifletici nedenler gözetilmeksizin kanunda yer alan cezanın üst sınırının göz önünde bulundurulacağı belirtilmekteydi. Ancak, yapılan değiĢiklikle, dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin de dava zamanaĢımı sürelerinin tespitinde göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde düzenleme yapılmıĢtır. AÇIKLAMA: Maddenin beĢinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir. Yapılan bu değiĢikliğin gerekçesi Ģudur: “Yargılamanın yenilenmesi gibi aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, zamanaşımına açıklık getirmeye yönelik olarak bu fıkra metninde değişiklik yapılmıştır. Bu durumlarda, dava zamanaşımı süresi, tekrar yargılama konusu suç bakımından belirlenecektir. Tekrar yargılama konusu suça ilişkin zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi de, bu husustaki talebin mahkemece kabul edildiği tarih olacaktır. Tekrar yargılama konusu suça ilişkin zamanaşımı süresi bakımından, maddenin birinci fıkrasındaki süreler dikkate alınacaktır. Bu düzenlemeyle güdülen asıl amaç, yeniden yargılama söz konusu olan hallerde, bu nedenle dava zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle yargılamaya son verilmesi yönündeki taleplerin önüne geçmektir.”124. Dava zamanaĢımının durması veya kesilmesi MADDE 67- (1) SoruĢturma ve kovuĢturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiĢ olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaĢımı durur. (2) Bir suçla ilgili olarak; a) ġüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, b) ġüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi, d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkumiyet kararı verilmesi, hâlinde, dava zamanaĢımı kesilir. (3) Dava zamanaĢımı kesildiğinde, zamanaĢımı süresi yeniden iĢlemeye baĢlar. Dava zamanaĢımını kesen birden fazla nedenin bulunması hâlinde, zamanaĢımı süresi son kesme nedeninin gerçekleĢtiği tarihten itibaren yeniden iĢlemeye baĢlar. (4) Kesilme hâlinde, zamanaĢımı süresi ilgili suça iliĢkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar. 124 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 3. GEREKÇE125: Tasarının ilgili madde metni içerik olarak muhafaza edilmiĢtir. Ancak, “kamu davasının açılması” ibaresi yerine, “soruĢturma, kovuĢturma yapılması, kamu davasının açılması” ifadesi benimsenmiĢ ve bu suretle uygulamada çıkan aksaklıkların giderilmesi amaçlanmıĢtır. AÇIKLAMA: Hükümet Tasarısında dava zamanaĢımının kesilmesi hususunda hüküm bulunmamaktaydı. TBMM Genel Kurulunda madde hakkında yapılan görüĢmeler sırasında (14.9.2004), Ġktidar ve Anamuhalefet Partisine mensup Milletvekilleri tarafından, söz konusu maddeye dava zamanaĢımının kesilmesine iliĢkin hükümler ilevesi yönünde bir değiĢiklik önergesi verilmiĢtir. Bu önerge üzerine, Meclis’te Grubu bulunan iki Siyasi Partinin uzlaĢmasıyla, madde son Ģekliyle kabul edilmiĢtir. Bu değiĢikliğin gerekçesi, önerge metninde Ģu Ģekilde ifade edilmiĢtir: “Her ne kadar Tasarı metninde dava zamanaşımı süreleri uzun tutulmuş ise de; Tasarının kanunlaşması hâlinde, bunun yürürlüğe gireceği tarihinden önce işlenmiş ve henüz kesin hükümle sonuçlanmamış olan davaların büyük bir çoğunluğunun zamanaşımına uğraması sonucuyla karşılaşılacaktır. Bu durum, bazı suçlular açısından bir nevi af sonucunu doğuracaktır. Bu sonuç, özellikle, dava zamanaşımı sürelerinin dolma eşiğine yaklaşılmış olan hâlen derdest bütün yolsuzluk ve “banka hortumlama” davalarının sanıkları açısından doğacaktır. Belirtilen nedenlerle, Tasarı metninde dava zamanaşımının kesilmesine ilişkin düzenleme yapılmasına büyük bir ihtiyaç bulunmaktadır.” Ceza zamanaĢımı MADDE 68- (1) Bu maddede yazılı cezalar aĢağıdaki sürelerin geçmesiyle infaz edilmez: a) AğırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezalarında kırk yıl, b) Müebbet hapis cezalarında otuz yıl, c) Yirmi yıl ve daha fazla süreli hapis cezalarında yirmidört yıl, d) BeĢ yıldan fazla hapis cezalarında yirmi yıl, e) BeĢ yıla kadar hapis ve adli para cezalarında on yıl. (2) Fiili iĢlediği sırada oniki yaĢını doldurmuĢ olup da onbeĢ yaĢını doldurmamıĢ olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeĢ yaĢını doldurmuĢ olup da onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olan kiĢiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle ceza infaz edilmez. (3) Bu Kanunun Ġkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı yurt dıĢında iĢlenmiĢ suçlar dolayısıyla verilmiĢ ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis veya müebbet hapis veya on yıldan fazla hapis cezalarında zamanaĢımı uygulanmaz. (4) Türleri baĢka baĢka cezaları içeren hükümler, en ağır ceza için konulan sürenin geçmesiyle infaz edilmez. 125 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 472. (5) Ceza zamanaĢımı, hükmün kesinleĢtiği veya infazın herhangi bir suretle kesintiye uğradığı günden itibaren iĢlemeye baĢlar ve kalan ceza miktarı esas alınarak süre hesaplanır. GEREKÇE126: Tasarıda ceza zamanaĢımı sürelerinin geçmesiyle cezaların “ortadan kalkacağı” belirtilmekteydi. Ancak yapılan değiĢiklikle, ceza zamanaĢımı sürelerinin geçmesinin, cezayı ortadan kaldırmadığı, sadece bir infaz engeli oluĢturduğu kabul edilmiĢtir. Ceza zamanaĢımı ve hak yoksunlukları MADDE 69- (1) Cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunluklarının süresi ceza zamanaĢımı doluncaya kadar devam eder. GEREKÇE127: Madde metninde cezaya bağlı olan veya mahkemenin verdiği hükümde yer alan hak yoksunluklarının süresinin ceza zamanaĢımı doluncaya kadar devam edeceği belirtilmiĢtir. HükmolunmuĢ olan cezanın infazının gecikmesi, bu cezaya bağlı hak yoksunluklarının uygulanmasını engellemeyecektir. Ancak bu suretle doğan hak yoksunluklarının en fazla ceza zamanaĢımı süresi doluncaya kadar devam edeceği maddede hüküm altına alınmıĢtır. Müsaderede zamanaĢımı MADDE 70- (1) Müsadereye iliĢkin hüküm, kesinleĢmeden itibaren yirmi yıl geçtikten sonra infaz edilmez. GEREKÇE128: Bir güvenlik tedbiri olarak öngörülen müsadere açısından ayrı bir zamanaĢımı süresi belirlenmiĢtir. Ceza zamanaĢımının kesilmesi MADDE 71- (1) Mahkûmiyet hükmünün infazı için yetkili merci tarafından hükümlüye kanuna göre yapılan tebligat veya bu maksatla hükümlünün yakalanması ceza zamanaĢımını keser. 126 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 474. 127 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 474. 128 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 474. (2) Bir suçtan dolayı mahkûm olan kimse üst sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç iĢlediği takdirde, ceza zamanaĢımı kesilir. GEREKÇE129: Tasarının ilgili maddesinin ikinci fıkrasında zamanaĢımını kesen mahkûmiyet bakımından değiĢiklik yapılmıĢtır. Tasarıda daha önce iĢlediği bir suçtan mahkûm olan kimsenin zamanaĢımı süresi içinde mahkûm olduğu suç türünden diğer bir suç iĢlediği takdirde ceza zamanaĢımının kesileceği kabul edilmiĢti. Ancak, madde metninde yapılan değiĢiklikle, üst sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç iĢlendiğinde zamanaĢımının kesileceği kabul edilmiĢtir. ZamanaĢımının hesabı ve uygulanması MADDE 72- (1) Dava ve ceza zamanaĢımı süreleri, gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir. Bir gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmî takvime göre hesap edilir. (2) Dava ve ceza zamanaĢımı re’sen uygulanır ve bundan Ģüpheli, sanık ve hükümlü vazgeçemezler. GEREKÇE130: Tasarıdaki madde metni içerik bakımından muhafaza edilmiĢtir. Ancak, atıf sisteminin oluĢturabileceği sakıncaların önüne geçebilmek amacıyla, atıf yapılan madde içeriği metne alınmıĢtır. SoruĢturulması ve kovuĢturulması Ģikâyete bağlı suçlar131 MADDE 73- (1) SoruĢturulması ve kovuĢturulması Ģikâyete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde Ģikâyette bulunmadığı takdirde soruĢturma ve kovuĢturma yapılamaz. (2) ZamanaĢımı süresini geçmemek koĢuluyla bu süre, Ģikâyet hakkı olan kiĢinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden baĢlar. (3) ġikâyet hakkı olan birkaç kiĢiden birisi altı aylık süreyi geçirirse bundan dolayı diğerlerinin hakları düĢmez. (4) KovuĢturma yapılabilmesi Ģikâyete bağlı suçlarda kanunda aksi yazılı olmadıkça suçtan zarar gören kiĢinin vazgeçmesi davayı düĢürür ve hükmün kesinleĢmesinden sonraki vazgeçme cezanın infazına engel olmaz. 129 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 474. 130 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 474. 131 Madde baĢlığında yer alan “, uzlaĢma” ibaresi, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla metinden çıkarılmıĢtır (m. 2). (5) ĠĢtirak hâlinde suç iĢlemiĢ sanıklardan biri hakkındaki Ģikâyetten vazgeçme, diğerlerini de kapsar. (6) Kanunda aksi yazılı olmadıkça, vazgeçme onu kabul etmeyen sanığı etkilemez. (7) Kamu davasının düĢmesi, suçtan zarar gören kiĢinin Ģikâyetten vazgeçmiĢ olmasından ileri gelmiĢ ve vazgeçtiği sırada Ģahsî haklarından da vazgeçtiğini ayrıca açıklamıĢ ise artık hukuk mahkemesinde de dava açamaz. (8)132 Dava veya cezanın düĢmesinin etkisi MADDE 74- (1) Genel af, özel af ve Ģikâyetten vazgeçme, müsadere olunan Ģeylerin veya ödenen adli para cezasının geri alınmasını gerektirmez. (2) Kamu davasının düĢmesi, malların geri alınması ve uğranılan zararın tazmini için açılan Ģahsî hak davasını etkilemez. (3) Cezanın düĢmesi, Ģahsî haklar, tazminat ve yargılama giderlerine iliĢkin hükümleri etkilemez. Ancak, genel af hâlinde yargılama giderleri de istenemez. GEREKÇE133: Tasarıdaki metin içerik olarak muhafaza edilmiĢtir. Ancak, müsadere ve adli para cezası yaptırımlarına iliĢkin hükümler göz önünde bulundurularak, madde metninin ifadesinde değiĢiklik yapılmıĢtır. 132 Maddenin uzlaĢma ile ilgili sekizinci fıkrası, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmıĢtır (m. 45). Yürürlükten kaldırılan fıkra metni Ģu Ģekilde idi: “Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir.” Söz konusu fıkranın yürürlükten kaldırılmasının gerekçesi Ģu Ģekilde açıklanmıĢtır: “Bir usul hukuku müessesesi olan uzlaşma ile ilgili olarak Ceza Muhakemesi Kanununda ayrıntılı düzenlemeler yer almaktadır. Bu nedenle, uzlaşma kapsamına giren suçları belirleyen hükmün de Ceza Muhakemesi Kanununda yer almasının daha doğru olacağından fıkra yürürlükten kaldırılmıştır.” (TBMM, Dönem 22, Yasama Yılı 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 17). Maddede 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklik karĢısında, TBMM Adalet Komisyonu Raporundaki aĢağıya iktibas ettiğimiz gerekçesinin bir anlamı kalmamıĢtır. “Tasarıdaki metin muhafaza edilmiştir. Ancak, sistematik açıdan daha doğru olduğu düşüncesiyle, Hükûmet Tasarısının 39. maddesinin son fıkrasında yer alan uzlaşmaya ilişkin hüküm, bu madde metnine son fıkra olarak ilave edilmiştir.” (TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 474). 133 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 476. Önödeme MADDE 75- (1) UzlaĢma kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, yalnız adli para cezasını gerektiren veya kanun maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı üç ayı aĢmayan suçların faili: a) Adli para cezası maktu ise bu miktarı, değilse aĢağı sınırını, b) Hapis cezasının aĢağı sınırının karĢılığı olarak her gün için yirmi Türk Lirası üzerinden bulunacak miktarı, c) Hapis cezası ile birlikte adli para cezası da öngörülmüĢ ise, hapis cezası için bu fıkranın (b) bendine göre belirlenecek miktar ile adli para cezasının aĢağı sınırını, soruĢturma giderleri ile birlikte, Cumhuriyet savcılığınca yapılacak tebliğ üzerine on gün içinde ödediği takdirde hakkında kamu davası açılmaz. (2) Özel kanun hükümleri gereğince iĢin doğrudan mahkemeye intikal etmesi hâlinde de fail, hâkim tarafından yapılacak bildirim üzerine birinci fıkra hükümlerine göre saptanacak miktardaki parayı yargılama giderleriyle birlikte ödediğinde kamu davası düĢer. (3) Cumhuriyet savcılığınca madde kapsamına giren suç nedeniyle önödeme iĢlemi yapılmadan dava açılması veya dava konusu fiilin niteliğinin değiĢmesi suretiyle madde kapsamına giren bir suça dönüĢmesi hâlinde de yukarıdaki fıkra uygulanır. (4) Suçla ilgili kanun maddesinde yukarı sınırı üç ayı aĢmayan hapis cezası veya adli para cezasından yalnız birinin uygulanabileceği hâllerde ödenmesi gereken miktar, yukarıdaki fıkralara göre adli para cezası esas alınarak belirlenir. (5) Bu madde gereğince kamu davasının açılmaması veya ortadan kaldırılması, kiĢisel hakkın istenmesine, malın geri alınmasına ve müsadereye iliĢkin hükümleri etkilemez. GEREKÇE134: Tasarıdaki metin içerik olarak muhafaza edilmiĢtir. Ancak, adli para cezasına iliĢkin hükümler göz önünde bulundurularak, madde metninin ifadesinde bazı değiĢiklikler yapılmıĢtır. ĠKĠNCĠ KĠTAP Özel Hükümler BĠRĠNCĠ KISIM Uluslararası Suçlar BĠRĠNCĠ BÖLÜM 134 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 476. Soykırım ve Ġnsanlığa KarĢı Suçlar Soykırım MADDE 76- (1) Bir plânın icrası suretiyle, millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karĢı aĢağıdaki fiillerden birinin iĢlenmesi, soykırım suçunu oluĢturur: a) Kasten öldürme, b) KiĢilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme, c) Grubun, tamamen veya kısmen yok edilmesi sonucunu doğuracak koĢullarda yaĢamaya zorlanması, d) Grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik tedbirlerin alınması, e) Gruba ait çocukların bir baĢka gruba zorla nakledilmesi. (2) Soykırım suçu failine ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası verilir. Ancak, soykırım kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır. (3) Bu suçlardan dolayı tüzel kiĢiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur. (4) Bu suçlardan dolayı zamanaĢımı iĢlemez. GEREKÇE135: BirleĢmiĢ Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması SözleĢmesi, BirleĢmiĢ Milletler Genel Kurulunun 9 Aralık 1948 tarihli ve 260 A (III) sayılı Kararıyla onaylanarak imzaya açılmıĢ ve Türkiye bu SözleĢmeye 23.3.1950 tarih ve 5630 sayılı Kanun uyarınca çekince koymaksızın onaylamıĢtır. SözleĢmenin 1 inci maddesinde “SözleĢen taraflar, soykırımın, ister barıĢ ister savaĢ zamanında iĢlenmiĢ olsun, bir devletler hukuku suçu olduğunu tasdik ederler ve bu suçu önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt ederler” ifadesine yer verilmiĢ olup, 3 üncü maddesinde, cezalandırılması gereken fiiller belirtilmekte, 5 inci maddesinde ise taraf devletlerin, SözleĢmenin hükümlerinin yürürlüğe konmasını ve özellikle 3 üncü maddede belirlenen suçları iĢlemekten sanık kiĢiler için etkin cezaların verilmesini sağlamak üzere gerekli kanunları, anayasaları çerçevesinde, yürürlüğe koymaları gereğine iĢaret edilmektedir. Tasarının bu maddesi, SözleĢmenin tanımladığı soykırım fiillerinin cezalandırılmasını öngörmektedir. Jenosit, Nazi Almanyası’nın sekiz milyon kiĢinin ölümüne neden olan II. Dünya SavaĢı sonrasında Amerika BirleĢik Devletleri, Rusya, Ġngiltere ve Fransa tarafından oluĢturulan Nürnberg Mahkemesi Statüsü ve görev alanına giren “insanlığa karĢı iĢlenen suçlar” temel alınarak oluĢturulan ve “insan öldürme” den farklı bir suçtur. Millî, etnik, ırkî ve dinsel bir grubu veya herhangi bir grubu yok etmek maksadı, suçun manevî unsurunu oluĢturmaktadır. Maddî unsur ise, grup azalarının öldürülmesi, grup azalarının bedensel ve aklî melekelerinin ciddî surette haleldar edilmesi, grubun tümü ile veya kısmen yok edilmesini sonuçlayacak nitelikte varlık koĢullarına zorlanması, çocukların zorla baĢka yerlere gönderilmeleridir. 135 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 478 vd. Suçun oluĢması için gerekli maksadın yanında maddî unsurların da bir özellik taĢıması gerekmektedir: Maddî unsurların, oluĢması yönünden, hareketlerin “bir plânın icrası” sonucu gerçekleĢtirilmeleri gerekmektedir. Tasarının bu maddesi, Fransız Ceza Kanununun da yaptığı gibi BirleĢmiĢ Milletlerin 9.12.1948 tarihli SözleĢme metninden ayrılmaktadır: SözleĢme 2 nci maddesinde soykırımı “bir insan grubunun imha niyeti” ile belirlemekte ve böylece sübjektif bir ölçüt kullanmaktadır. Tasarı metninde ise meydana getirilmiĢ “bir plânın icrası suretiyle” denilerek objektif bir ölçüt kullanılmıĢ olmaktadır. Böylece suç giriĢiminin plânlı ve sistematik karakteri vurgulanmıĢ olmaktadır. Kaldı ki, bu koĢul Nürnberg Mahkemesi Statüsünün 6 ncı maddesinde de yer almaktadır. Soykırım suçunun millî, etnik, ırkî veya dinsel veya herhangi bir grubun tamamen veya kısmen ortadan kaldırılması amacıyla iĢlenen bir suç olduğu açıktır. Bu suçun mevzuatımıza dahil edilmesi, 1948 tarihli Jenosit SözleĢmesinden kaynaklanan yükümlülüklerimizin gereğidir. SözleĢme ile maddî ve manevî unsurları açıkça belli olan farklı bir suçu ihdas etme yükümlülüğü getirilmiĢtir. Roma’da düzenlenen diplomatik bir konferans sonucu kabul edilen ve jenosit dahil insanlığa karĢı iĢlenen suçların cezalandırılması amacıyla kurulması öngörülen BirleĢmiĢ Milletler Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü düzenlemelerinde de konu irdelenmiĢ bulunmaktadır. Bu suçlarla ilgili olarak SözleĢmeye taraf ülkelerin bazıları konuyu iç mevzuatlarına sokmuĢlardır: Söz gelimi Fransa 1992 yılında kabul etmiĢ olduğu yeni Ceza Kanununda insanlığa karĢı suçlar baĢlığı altında, soykırım suçunu düzenlemiĢ, konu Avusturya Ceza Kanununun 321 inci maddesinde, Alman Ceza Kanununun 220a maddesinde yer almıĢtır. Maddenin üçüncü fıkrasında bu suçlardan dolayı özel hukuk tüzel kiĢileri hakkında da bunlara özgü güvenlik tedbirine hükmolunacağı; son fıkrada ise, bu tür suçlardan dolayı zamanaĢımının iĢlemeyeceği kabul edilmiĢtir. AÇIKLAMA: Tasarının TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen metninde bu maddenin birinci fıkrasında, “… millî, etnik, ırkî, dinî veya bunlar dışında bir özellikle belirlenen bir grubun …” ifadesi yer almaktaydı. Ancak, TBMM Genel Kurulunda madde hakkında yapılan görüĢmeler sırasında (15.9.2004), Ġktidar ve Anamuhalefet Partisine mensup Milletvekilleri tarafından bir değiĢiklik önergesi verilmiĢtir. Bu önerge üzerine, Meclis’te Grubu bulunan iki Siyasi Partinin uzlaĢmasıyla, birinci fıkrada yer alan “bunlar dışında bir özellikle belirlenen” ifadesi, metinden çıkarılmıĢtır. Söz konusu değiĢiklik önergesinde, bu değiĢiklikle “madde metninin ilgili uluslararası sözleşmelere uyumunun sağlanmasının” amaçlandığı belirtilmiĢtir136. Ayrıca belirtmek gerekir ki; ikinci fıkrada yer alan ikinci cümle, söz konusu değiĢiklik önergesi üzerine metne eklenmiĢtir. Söz konusu önergede, bu değiĢiklikle Kanunda “suçların içtimaı açısından belirlenmiş hükümlerle” uyumun sağlanmasının amaçlandığı belirtilmiĢtir. Bu değiĢiklik önergesine istinaden ayrıca, “Ġnsanlığa KarĢı Suçlar” Ģeklindeki Kısım baĢlığı “Uluslararası Suçlar”, “Soykırım” Ģeklindeki Bölüm baĢlığı ise, “Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlar” olarak değiĢtirilmiĢtir. 136 Bu değiĢikliğin sonucu olarak, söz konusu maddenin Gerekçesinde yer alan aĢağıdaki paragraf, gerekçe metninden çıkarılmıĢtır. “Ayrıca şu hususa da işaret edilmelidir ki, 1948 Sözleşmesinde sadece belirli gruplar yer aldığı hâlde, Tasarı bunlara bütün diğer grupları da eklemek suretiyle, suça daha da genişlik vermiştir.” Ġnsanlığa karĢı suçlar MADDE 77- (1) AĢağıdaki fiillerin, siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karĢı bir plân doğrultusunda sistemli olarak iĢlenmesi, insanlığa karĢı suç oluĢturur: a) Kasten öldürme b) Kasten yaralama, c) ĠĢkence, eziyet veya köleleĢtirme, d) KiĢi hürriyetinden yoksun kılma, e) Bilimsel deneylere tâbi kılma, f) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı, g) Zorla hamile bırakma, h) Zorla fuhĢa sevketme. (2) Birinci fıkranın (a) bendindeki fiilin iĢlenmesi hâlinde, fail hakkında ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına; diğer bentlerde tanımlanan fiillerin iĢlenmesi hâlinde ise, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Ancak, birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır. (3) Bu suçlardan dolayı tüzel kiĢiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur. (4) Bu suçlardan dolayı zamanaĢımı iĢlemez. AÇIKLAMA: Hükümet Tasarının “Ġnsanlığa karĢı suçlar” baĢlıklı 129. maddesi, bazı kavram değiĢiklikleri dıĢında, TBMM Adalet Komisyonu tarafından da kabul edilmiĢti. Bu maddenin TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen birinci fıkrası, Ģu Ģekilde idi: “Bir plân doğrultusunda; siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle nüfusun sivil bir grubuna karşı sürgün etme, tutsaklaştırma, kitlesel biçimde ve sistemli olarak kişilerin öldürülmesi, insanların kaçırıldıktan sonra yok edilmeleri, insanları işkence veya insanlık dışı işlemlere veya bireysel biyolojik deneylere tâbi kılma, cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı, zorla hamile bırakma, zorla fuhşa sevketme fiillerini işleyenlere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.” TBMM Genel Kurulunda madde hakkında yapılan görüĢmeler sırasında (15.9.2004), Ġktidar ve Anamuhalefet Partisine mensup Milletvekilleri tarafından bir değiĢiklik önergesi verilmiĢtir. Bu önerge üzerine, Meclis’te Grubu bulunan her Siyasi Partinin uzlaĢmasıyla, madde son Ģekliyle kabul edilmiĢtir. Gerek Hükümet Tasarısında gerek TBMM Adalet Komisyonunca kabul edilen metinde bu suçun karĢılığında ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası öngörülmüĢtü. TBMM Genel Kurulunda verilen önerge üzerine madde metninde yapılan değiĢiklikle; “insanlığa karĢı suç” olarak kabul edilen bazı fiiller açısından bu cezanın ağır olacağı düĢüncesiyle, maddenin ikinci fıkrasında, söz konusu suçu oluĢturan fiillere göre farklı cezalar benimsenmiĢtir. Ayrıca belirtmek gerekir ki; ikinci fıkrada yer alan ikinci cümle, söz konusu değiĢiklik önergesi üzerine metne eklenmiĢtir. Bu önergede, bu değiĢiklikle Kanunda “suçların içtimaı açısından belirlenmiş hükümlerle” uyumun sağlanmasının amaçlandığı belirtilmiĢtir. TBMM Genel Kurulunda kabul edilen yeni metin karĢısında, Hükümet Tasarısının bu maddeye iliĢkin gerekçesi137 madde metniyle uyumlu olmaktan büyük ölçüde çıkmıĢtır. Örgüt MADDE 78- (1) Yukarıdaki maddelerde yazılı suçları iĢlemek maksadıyla örgüt kuran veya yöneten kiĢi, on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu örgütlere üye olanlara beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Bu suçlardan dolayı tüzel kiĢiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur. (3) Bu suçlardan dolayı zamanaĢımı iĢlemez. GEREKÇE138: Gerek soykırım suçunun gerek insanlığa karĢı suçların örgüt Ģeklindeki bir yapılanmayla da iĢlenmesi hâlinde madde, bu tür suçları iĢlemek amacıyla örgüt kurulmasını ve bu örgütlere katılmayı ayrıca cezalandırmaktadır. Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç iĢlenmiĢ olması hâlinde ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunacağı gözden uzak tutulmamalıdır. AÇIKLAMA: Hükümet Tasarısının 129. maddesinin birinci fıkrasında, yukarıdaki “maddelerde yazılı suçları işlemek veya bunların hazırlık hareketlerini gerçekleştirmek maksadıyla oluşturulmuş bir örgütü kuranlara veya bu tür örgütlere katılanlara on yıldan yirmi yıla kadar hapis” cezası verileceği kabul edilmiĢti. Bu madde metni, TBMM Adalet Komisyonunca esas itibarıyla kabul edilmiĢti. TBMM Genel Kurulunda madde hakkında yapılan görüĢmeler sırasında (15.9.2004), Ġktidar ve Anamuhalefet Partisine mensup Milletvekilleri tarafından, maddenin birinci fıkrasıyla ilgili olarak bir değiĢiklik önergesi verilmiĢtir. Meclis’te Grubu bulunan iki Siyasi Partinin uzlaĢmasıyla, bu önerge kabul kabul edilmiĢtir. Bu değiĢikliğin gerekçesi, önerge metninde Ģu Ģekilde ifade edilmiĢtir: 137 Tasarının TBMM Adalet Komisyonunca da benimsenen gerekçesi Ģu Ģekilde idi: “Maddede, bir planın uygulanması suretiyle ve siyasal, felsefî, ırkî veya dinsel saiklerle nüfusun sivil bir grubuna karĢı, sürgün etme, esir hâline getirme, kitle hâlinde ve sistematik olarak kiĢileri öldürme, insanların kaçırıldıktan sonra yok edilmeleri, iĢkence veya insanlık dıĢı iĢlemlere veya biyolojik deneylere tâbi kılma, zorla hamile bırakma, zorla fuhĢa sevk etme fiillerinin iĢlenmesi insanlığa karĢı suç sayılmıĢtır. Bu madde, Nürnberg Mahkemesi Statüsünün 6 (c) maddesinden esinlenerek kaleme alınmıĢtır. Nitekim yeni Fransız Ceza Kanunu da 212-1 inci maddesi yönünden aynı surette hüküm getirmiĢtir. Dikkat edilmelidir ki, bu maddedeki hareketler bir grubun, grup olarak imha edilmesi amacıyla iĢlenecek olursa soykırım suçuna dönüĢür.” (TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 480). 138 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 480. “Tasarının genel olarak suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme veya üye olma suçuyla uyumlu kılınması için madde metninde değişiklik yapılmasına gerek duyulmuştur.” ĠKĠNCĠ BÖLÜM Göçmen Kaçakçılığı ve Ġnsan Ticareti Göçmen kaçakçılığı MADDE 79- (1) Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollardan; a) Bir yabancıyı ülkeye sokan veya ülkede kalmasına imkan sağlayan, b) Türk vatandaĢı veya yabancının yurt dıĢına çıkmasına imkan sağlayan, KiĢi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Suç, teĢebbüs aĢamasında kalmıĢ olsa dahi, tamamlanmıĢ gibi cezaya hükmolunur.139 (2)140 Suçun, mağdurların; a) Hayatı bakımından bir tehlike oluĢturması, b) Onur kırıcı bir muameleye maruz bırakılarak iĢlenmesi, hâlinde, verilecek ceza yarısından üçte ikisine kadar artırılır. (3)141 Bu suçun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, verilecek cezalar yarı oranında artırılır. (4)142 Bu suçun bir tüzel kiĢinin faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, tüzel kiĢi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. GEREKÇE143: Maddeye, Türkiye tarafından da onaylanan “SınıraĢan Örgütlü Suçlara KarĢı BirleĢmiĢ Milletler SözleĢmesi” ve “SınıraĢan Örgütlü Suçlara KarĢı BirleĢmiĢ Milletler SözleĢmesine Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına KarĢı Protokol” hükümlerinin gereğini yerine getirmek üzere Tasarıda yer verilmiĢtir. Maddî menfaat sağlamak üzere, genellikle suç örgütleri marifetiyle göçmenler baĢka ülkelere kaçırılmakta, yasal olmayan yollarla ülkeye sokulmakta ve bu örgütlerin eline düĢen çaresiz insanlar, büyük ve bazen yaĢam ve beden bütünlükleri bakımından onarılamayan zararlara uğrayabilmektedirler. 139 Bu cümle, 22.7.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanunla (Resmi Gazete: 25 Temmuz 2010/27652) fıkra metnine eklenmiĢtir (m. 6). 140 Bu fıkra, 22.7.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 6). 141 Bu fıkra numarası, 22.7.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanunla (m. 6) yeniden teselsül ettirilmiĢtir. 142 Bu fıkra numarası, 22.7.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanunla (m. 6) yeniden teselsül ettirilmiĢtir. 143 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 480 vd. Maddenin birinci fıkrası göçmen kaçakçılığı suçunu oluĢturan seçimlik hareketler tanımlamaktadır: Tanıma göre, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollarla bir yabancıyı ülkeye sokmak veya ülkede kalmasına imkan sağlamak ya da Türk vatandaĢı veya yabancının ülke dıĢına çıkmasına imkan sağlamak, seçimlik hareketli suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu itibarla, yasal olarak yurda girmiĢ olmakla beraber, Türkiye’de sürekli olarak oturmalarına yetkili mercilerce karar verilmemiĢ yabancıların ülkede kalmalarına imkan sağlamak da, bu suçu oluĢturacaktır. Suçun manevî unsuru, fiilin “doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî bir yarar elde etmek maksadıyla” iĢlenmesidir. Suçun oluĢması için, bu maksadın varlığı gerekli ve yeterlidir; ancak menfaatin elde edilmiĢ olması gerekmez. Bu unsur, suçu örneğin terör maksadıyla bazı kiĢileri ülkeye sokmak fiillerinden ayırmak olanağını vermektedir. Kaldı ki, bu suçta asıl mağdurlar, çaresizlik ve yoksullukları nedeniyle kendilerine bir ekmek kapısı açmak için çırpınan insanlardır. Ġkinci fıkrada, göçmen kaçakçılığı suçunun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, verilecek cezaların yarı oranında artırılması öngörülmüĢtür. Maddenin son fıkrasında, bu suçun bir tüzel kiĢinin faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, tüzel kiĢi hakkında da bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı öngörülmüĢtür. AÇIKLAMA: 79. maddede değiĢiklik yapan 22.7.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanuna iliĢkin 10.11.2009 tarihli ve BaĢbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü B.02.0.KKG.0.10/1011771/4432 sayılı Hükümet Tasarısının Genel Gerekçesinde Ģu açıklamalara yer verilmiĢtir144: “Ülkemiz tarafından da onaylanan Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol hükümlerinin gereği yerine getirilmek üzere, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununa 3/8/2002 tarihli ve 4771 sayılı Kanunun çerçeve 2 nci maddesiyle göçmen kaçakçılığı suçunu düzenleyen 201/a maddesi eklenmiştir. 1/6/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 79 uncu maddesinde de göçmen kaçakçılığı suç olarak düzenlenmiş olup, maddenin yaklaşık dört yıllık uygulaması sonunda bazı sorunlarla karşılaşıldığı gözlemlenmiştir. Ülkemiz hem hedef hem de transit ülke konumunda olmasından dolayı yasa dışı göç hareketlerinin sosyal, ekonomik ve politik etkilerine maruz kalmakta ve uluslararası platformlarda yasa dışı göçle etkin mücadele edilmediği yönünde eleştiriler yapılmaktadır. Tasarıyla, söz konusu 79 uncu maddenin daha etkili uygulanabilmesini temin etmek amacıyla değişiklik yapılması öngörülmektedir.” 79. maddede yapılan değiĢikliğe iliĢkin olarak Tasarının ilgili (4.) madde gereçesinde ayrıca Ģu açıklamalara yer verilmiĢtir145: “Göçmen kaçakçılığı suçunun ülkemiz içerisinde veya kara sularımız kapsamında işlenmesi durumunda, mahkemelerce suçun teşebbüs aşamasında kaldığı kabul 144 TBMM, Dönem: 23, Yasama Yılı: 4, Sıra Sayısı: 526. 145 TBMM, Dönem: 23, Yasama Yılı: 4, Sıra Sayısı: 526. edilmekte ve ceza indirimi yapılmaktadır. Bu durumda, yakalanan şüpheliler çoğunlukla tutuksuz yargılanmakta ve kısa süre içinde yeniden aynı suçu işlemekten dolayı yakalanmaktadırlar. Maddeyle, Türk Ceza Kanununun 79 uncu maddesinin birinci fıkrasına "Suç, teşebbüs aşamasında kalmış olsa dahi, tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur." hükmünün eklenmesiyle, suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde dahi, faillerin bundan dolayı tamamlanmış suç gibi cezalandırılması öngörülmekte ve böylelikle bu suçun işlenmesi halinde faillere en az üç yıl hapis cezası verilmesi sağlanmaktadır. Diğer yandan, söz konusu 79 uncu maddeye ikinci fıkra olarak, suçun, mağdurların; hayatı bakımından bir tehlike oluşturması veya onur kırıcı bir muameleye maruz bırakılarak işlenmesi halinde, verilecek cezanın yarısından üçte ikisine kadar artırılmasını öngören bir fıkra eklenmekte ve diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmektedir. Bu suretle, kaçak göçmenlerin kamyon kasalarında havasız olarak veya küçük kayıklarda kalabalık şekilde taşınması sırasında hayati tehlike oluşması veya ölüm gerçekleşmesi durumunda verilecek cezaların artırılması sağlanmaktadır.” Ġnsan ticareti MADDE 80- (1)146 Zorla çalıĢtırmak, hizmet ettirmek, fuhuĢ yaptırmak veya esarete tâbi kılmak ya da vücut organlarının verilmesini sağlamak maksadıyla, tehdit, baskı, cebir veya Ģiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya kiĢiler üzerindeki denetim olanaklarından veya çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kiĢileri ülkeye sokan, ülke dıĢına çıkaran, tedarik eden, kaçıran, bir yerden baĢka bir yere götüren veya sevk eden ya da barındıran kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası verilir. (2) Birinci fıkrada belirtilen amaçlarla giriĢilen ve suçu oluĢturan fiiller var olduğu takdirde, mağdurun rızası geçersizdir. (3) Onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olanların birinci fıkrada belirtilen maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya barındırılmaları hâllerinde suça ait araç fiillerden hiçbirine baĢvurulmuĢ olmasa da faile birinci fıkrada belirtilen cezalar verilir. (4) Bu suçlardan dolayı tüzel kiĢiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur. GEREKÇE147: 146 Bu fıkra metni, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 3). DeğiĢiklikten önceki fıkra metni Ģu Ģekide idi: “Zorla çalıştırmak veya hizmet ettirmek, esarete veya benzerî uygulamalara tâbi kılmak, vücut organlarının verilmesini sağlamak maksadıyla, tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki denetim olanaklarından veya çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kişileri tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren veya sevk eden, barındıran kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası verilir.” 147 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 482. Maddeye, Türkiye tarafından da onaylanan “SınıraĢan Örgütlü Suçlara KarĢı BirleĢmiĢ Milletler SözleĢmesi” ve “SınıraĢan Örgütlü Suçlara KarĢı BirleĢmiĢ Milletler SözleĢmesi Ek Ġnsan Ticaretinin, Öncelikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına ĠliĢkin Protokol” hükümlerinin gereğini yerine getirmek üzere Tasarıda yer verilmiĢtir. 1990’lı yıllardan itibaren suç örgütlerinin, etkinliklerini sınırlar ötesi alana geniĢleterek, özellikle kadın, çocuk ve insan ticaretini örgütledikleri ve insanları bu uygar dünyada âdeta esarete tâbi kıldıkları görülmektedir. ĠĢte bu nedenle, söz konusu SözleĢme ve Protokolün öngördüğü suçlara hukuk sistemimizde de yer verilmesi uygun görülmüĢtür. Maddenin öngördüğü maddî unsurlar, kadın, çocuk veya diğer insanların tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya barındırılmalarıdır. Ancak bu hareketler kiĢileri zorla çalıĢtırmak, bazı hizmetleri vermeye mecbur kılmak, adı geçenleri esaret veya benzerî uygulamalara tâbi kılmak yahut beden organlarından bazılarının verilmesine razı etmek maksadıyla icra edilecektir. Maddenin birinci fıkrası, söz konusu maksatlarla gerçekleĢtirilecek maddî unsurların belirli araç fiillere baĢvurulması suretiyle gerçekleĢtirilmesini suçun oluĢması bakımından gerekli koĢullar olarak saptamıĢtır. Bu fiiller tehdit, baskı, cebir veya Ģiddet uygulama, nüfuzu kötüye kullanma, kandırma, mağdurların çaresizliklerinden yararlanma veya mağdurlar üzerinde sahip olunan denetim olanaklarından yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle gerçekleĢtirilecektir. Maddenin ikinci fıkrasında, belirtilen amaçları elde etmek üzere giriĢilen ve suçu oluĢturan yardımcı fiiller varsa artık, mağdurun rızasının yok sayılacağı belirtilmiĢtir. Örneğin bir kimsenin organlarını vermek hususundaki rızası, yukarıda belirtilen fiiller sonucunda elde edilmiĢ ise, suçun oluĢması bakımından bu rıza yok sayılacaktır. Maddenin üçüncü fıkrasında onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olanların birinci fıkrada belirtilen maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri yahut barındırılmaları hâlinde, suçu oluĢturan araç fiillerden herhangi birisine baĢvurulmasa da, faile birinci fıkrada belirtilen cezaların verileceği açıklanmıĢtır. Bu suretle onsekiz yaĢını doldurmamıĢ çocukların birinci fıkrada belirtilen maksatlarla maddenin öngördüğü hareketlere konu kılınmaları suçun oluĢmasına olanak verecektir. Maddenin son fıkrasında, bu suçun bir tüzel kiĢinin faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, tüzel kiĢi hakkında da bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı öngörülmüĢtür. AÇIKLAMA: Maddenin birinci fıkrasında, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yapılan değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekildedir: “İnsan ticareti suçunun fuhuş amacıyla yapılabileceği de göz önünde bulundurularak 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 80 inci maddesinde değişiklik” yapılmıĢtır148. ĠKĠNCĠ KISIM 148 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 18. KiĢilere KarĢı Suçlar BĠRĠNCĠ BÖLÜM Hayata KarĢı Suçlar Kasten öldürme MADDE 81- (1) Bir insanı kasten öldüren kiĢi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE149: Maddede kasten öldürme suçunun temel Ģekli tanımlanmıĢtır. Maddede yapılan düzenlemeyle, 765 sayılı Türk Ceza Kanunundan farklı olarak, suçun temel Ģekli açısından müebbet hapis cezası öngörülmüĢtür. Bu düzenlemeyle, kiĢinin hayat hakkına verilen önem vurgulanmıĢtır. Nitelikli hâller MADDE 82- (1) Kasten öldürme suçunun; a) Tasarlayarak, b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek, c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silâh kullanmak suretiyle, d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eĢ veya kardeĢe karĢı, e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kiĢiye karĢı, f) Gebe olduğu bilinen kadına karĢı, g) KiĢinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya iĢlenmesini kolaylaĢtırmak ya da yakalanmamak150 amacıyla, i)151 Bir suçu iĢleyememekten dolayı duyduğu infialle, j)152 Kan gütme saikiyle, 149 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 484. 150 Bu “ya da yakalanmamak” ibaresi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla bent metnine eklenmiĢtir (m. 9). 151 Bu bent, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 9). 152 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla maddeye (h) bendinden sonra gelmek üzere (i) bendi olarak yeni bir bent eklenmesinin yanı sıra, bentler yeniden teselsül ettirilmiĢtir. Bu nedenle, söz konusu bendin baĢındaki harf “i” iken, “j” olarak değiĢtirilmiĢtir (m. 9). k)153 Töre saikiyle, ĠĢlenmesi hâlinde, kiĢi ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE154: Maddede, kasten öldürme suçunun, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasını gerektiren nitelikli hâlleri belirlenmiĢtir. Söz konusu suçun seçimlik olarak belirlenen bu nitelikli Ģekilleri, bentler hâlinde sıralanmıĢtır. (a) bendinde, kasten öldürme suçunun tasarlayarak iĢlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiĢtir. (b) bendinde, öldürme suçunun canavarca hisle veya eziyet çektirerek iĢlenmesi bir nitelikli hâl olarak öngörülmüĢtür. Bent kapsamında iki seçimlik harekete yer verilmiĢtir. KiĢinin acıma hissi olmaksızın bir baĢkasını öldürmesi hâlinde canavarcı hisle öldürme söz konusudur. Canavarca hisle öldürmenin arzettiği özellik, öldürmenin vahĢi bir yöntemle gerçekleĢtirilmesidir. KiĢinin yakılarak, uyurken kulağının içine kızgın yağ dökülerek ya da vücudu parçalanarak öldürülmesi, buna örnek olarak gösterilebilir. Bu bentte yer verilen ikinci seçimlik hareket ise, kiĢiye eziyet çektirilerek öldürülmesidir. Bu durumda, kiĢi hemen değil, belli bir süreç içinde acı çektirilerek öldürülmektedir. Örneğin kiĢiye gözleri çıkarılarak, kulağı ve sair organları kesilerek acı çektirilmekte ve sonuçta öldürülmektedir. (c) bendinde ise, öldürmenin genel tehlike yaratmak ya da tehlikeli araçlar kullanılmak suretiyle iĢlenmesi, bu suçun nitelikli hâli olarak tanımlanmıĢtır. Genel tehlike yaratmak, baĢlı baĢına bir suç oluĢturmaktadır. Genel tehlikeye sebebiyet verme suçunun oluĢabilmesi için ölüm veya yaralama ya da malvarlığına zarar verme gibi bir neticenin meydana gelmesi gereksizdir. Bu nedenle, kasten öldürme suçunun genel tehlike yaratmak suretiyle iĢlenmesi hâlinde, hem genel tehlike yaratma suçu hem de kasten öldürme suçu birlikte gerçekleĢmiĢ olmaktadır. Fikri içtima hükümleri uygulanmak suretiyle bu durumda kiĢiye daha ağır cezayı gerektiren kasten öldürme suçundan dolayı cezaya hükmetmek gerekecektir. Ancak, bu bent hükmüyle söz konusu durum, kasten öldürme suçunun nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir. (d) bendinde ise, kasten öldürme suçunun belli akrabalık iliĢkisi içinde bulunulan kiĢilere yani üstsoy veya altsoydan birine ya da eĢ veya kardeĢe karĢı iĢlenmesi, bu suçun diğer bir nitelikli hâli olarak tanımlanmıĢtır. (e) bendinde, kasten öldürme suçunun çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kiĢiye karĢı iĢlenmesi, bu suç açısından bir nitelikli hâl olarak öngörülmüĢtür. Çocuk olması veya ileri yaĢı, hastalığı, malûllüğü veya ruhî veya fizik güçsüzlüğü nedeniyle kendini korumaktan âciz bir kimseye karĢı fiilin iĢlenmesi, gerek faildeki ahlâkî kötülüğün mefruz çokluğu gerek fiilin icrasındaki kolaylık dolayısıyla, nitelikli hâl sayılmıĢtır. (f) bendinde ise, kasten öldürme suçunun gebe olduğu bilinen kadına karĢı iĢlenmesi bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiĢtir. Suçun gebe kadına karĢı iĢlenmesi hâlinde iki hayata son verilmektedir. Bu nedenle, belirtilen durumda faile daha ağır ceza verilmesi öngörülmüĢtür. Failin söz konusu nitelikli unsur dolayısıyla sorumlu tutulabilmesi için, 153 Bir önceki dipnotta açınlanan nedenle, söz konusu bendin baĢındaki harf, “j” iken, “k” olarak değiĢtirilmiĢtir (5377 s. K, m. 9). 154 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 484 vd. mağdurun gebe olduğunu bilmesi gerekir; yani suçun bu nitelikli unsuru açısından failin doğrudan kastla hareket etmesi gerekir. (g) bendinde, suçun kamu görevlisine karĢı ve görevini yerine getirmesi dolayısıyla iĢlenmesi, bu suçun nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir. Suçun salt kamu görevlisine karĢı ilenmesi yeterli değildir; mağdurun, görevinin gereklerine uygun davranılması dolayısıyla öldürülmesi gerekir. Hatta, kamu görevliliği sıfatı sona ermiĢ olsa bile, kiĢinin kamu görevinin gereklerine uygun davranması dolayısıyla öldürülmesi hâlinde de bu nitelikli unsur oluĢacaktır. (h) bendinde, bu suçun güdülen amaç itibarıyla nitelikli hâline yer verilmiĢtir. ĠĢlenmiĢ olan bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya iĢlenmekte olan bir suçun iĢlenmesini kolaylaĢtırmak amacıyla, kiĢi öldürüldüğünde, amaç suç araç suç iliĢkisi söz konusudur. Suçun bu nitelikli hâlinin oluĢabilmesi için, belirtilen amaçlarla bir kiĢinin öldürülmesi yeterlidir; öldürmek suçuyla amaçlananın gerçekleĢmesi gerekmez. Bu nedenle, örneğin bir banka soygununu gerçekleĢtirebilmek amacıyla öldürme suçunun iĢlenmesi hâlinde, fail hakkında bu nitelikli unsur dolayısıyla cezaya hükmedilecektir. Banka soygununun gerçekleĢmesi hâlinde, failin ayrıca bu suçtan dolayı da cezalandırılması gerekir. BaĢka bir deyiĢle, bu gibi durumlarda gerçek içtima kurallarını uygulamak gerekir. (i)155 bendine göre; yerleĢmiĢ Yargıtay kararlarında da kabul edildiği üzere, kan gütme saikiyle öldürme hâlinde ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmedilmesi, fiilin sadece kan gütme saikine bağlı olarak iĢlenmiĢ olması hâlinde söz konusu olabilecektir. Ancak, belirtilmelidir ki, haksız tahrikin koĢullarının bulunduğu hâllerde, bu bent hükmü uygulanamaz. Nihayet, (j)156 bendine göre; töre saikiyle öldürme hâlinde ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmedilecektir. Ancak, bu hükmün uygulanabilmesi için, somut olayda haksız tahrikin koĢullarının bulunmaması gerekir. AÇIKLAMA: 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla madde metninde yapılan değiĢikliklerin gerekçesi Ģu Ģekildedir: “Kasten öldürme suçunun nitelikli hallerini düzenleyen 82 nci maddenin birinci fıkrasının (h) bendine eklenen "ya da yakalanmamak" ibaresi ile, işlediği suçtan dolayı kaçmakta olan kişinin yakalanmamak için bir başkasını öldürmesi halinde de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasını sağlamak amaçlanmıştır. Keza, bu bentten sonra gelmek üzere Madde metnine eklenen (i) bendi ile, kişinin kasten öldürme suçunu bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle işlemesi halinde de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılması uygun görülmüştür.”157. Kasten öldürmenin ihmali davranıĢla iĢlenmesi 155 Madde metnine ilave edilen bent nedeniyle, söz konusu atfı (j) bendine yapılmıĢ yollama olarak anlamak gerekir. 156 Madde metnine ilave edilen bent nedeniyle, söz konusu atfı (k) bendine yapılmıĢ yollama olarak anlamak gerekir. 157 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 3. MADDE 83- (1) KiĢinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranıĢı gerçekleĢtirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluĢumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranıĢa eĢdeğer olması gerekir. (2) Ġhmali ve icrai davranıĢın eĢdeğer kabul edilebilmesi için, kiĢinin; a) Belli bir icrai davranıĢta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleĢmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması, b) Önceden gerçekleĢtirdiği davranıĢın baĢkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluĢturması, Gerekir. (3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kiĢi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeĢ yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeĢ yıldan yirmi yıla kadar, diğer hâllerde ise on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir. GEREKÇE158: Madde metninde kasten öldürme suçunun ihlâli davranıĢla iĢlenmesi düzenlenmiĢtir. Ġhmal, kiĢiye belli bir icraî davranıĢta bulunma yükümlülüğünün yüklendiği hâllerde, bu yükümlülüğe uygun davranılmamasıdır. Belli bir icraî davranıĢta bulunma yükümlülüğüne aykırı olarak bu davranıĢın gerçekleĢtirilmemesi sonucunda, bir insan ölmüĢ olabilir. Örneğin, bir sağlık kuruluĢunda görev yapan tabip, durumu acil olan bir hastaya müdahale etmez ve sonuçta hasta ölür. Ġhmali davranıĢla sebebiyet verilen ölüm neticesinden dolayı sorumlu tutulabilmek için, neticeyi önlemek hususunda soyut bir ahlâkî yükümlülüğün varlığı yeterli değildir; bu hususta hukukî bir yükümlülüğün varlığı gereklidir. Neticeyi önleme yükümlülüğü, bazı durumlarda koruma ve gözetim yükümlülüğüne dayanmaktadır. Bu yükümlülüğün kaynağı önce kanundur. KiĢilere belli durumlarda belli bir yönde icraî davranıĢta bulunma konusunda kanunla yükümlülük yüklenmektedir. Örneğin velayet iliĢkisinin gereği olarak ana ve babanın çocukları üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunmaktadır. (22.11.2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, madde 335 vd.). Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, baĢlı baĢına bir haksızlık ifade etmektedir. Koruma ve gözetim yükümlülüğünün iradî biçimde üstlenilmesi, neticeyi önleme yükümlülüğünün ikinci bir kaynağını oluĢturmaktadır. Bir baĢka ifadeyle, koruma ve gözetim yükümlülüğü, bir sözleĢme iliĢkisinden kaynaklanabilir. Bu konudaki üçüncü grubu, öngelen tehlikeli fiilden kaynaklanan neticeyi önleme yükümlülüğü oluĢturmaktadır. Örneğin, taksirle bir trafik kazasına neden olan kiĢi, kaza sonucunda yaralanan kiĢilerin bir an önce tedavi edilmelerini sağlama konusunda bir yükümlülük altına girmektedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi sonucunda yaralı kiĢinin ölmesi hâlinde, bu neticeden dolayı kazaya sebebiyet veren kiĢiyi de sorumlu tutmak gerekir. Kasten öldürme suçu gibi, kanunî tanımında belli bir fiilin icrasının yanı sıra bir neticeye de unsur olarak yer verilmiĢ olan suçlarda, söz konusu netice, ihmali bir davranıĢla da 158 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 486 vd. gerçekleĢtirilebilir. Bu itibarla, bir sağlık kuruluĢunda görev yapan tabibin, durumu acil olan bir hastaya müdahale etmemesi sonucunda hastanın ölmesi hâlinde; ihmalî davranıĢla öldürme suçunun iĢlendiğini kabul etmek gerekir. Ancak, ihmalî davranıĢla öldürme suçu, kasten iĢlenebileceği gibi taksirle de iĢlenebilir. Belli bir yönde icraî davranıĢta bulunma yükümlülüğü altında bulunan kiĢi, bu yükümlülüğün gereği olan icraî davranıĢta bulunmaması sonucunda bir insanın ölebileceğini öngörmüĢ ise, olası kastla iĢlenmiĢ olan öldürme suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Buna karĢılık, belli bir yönde icraî davranıĢta bulunma yükümlülüğü altında bulunan kiĢi, bu yükümlülüğe aykırı davrandığının bilincinde olduğu hâlde, bunun sonucunda bir insanın ölebileceğini objektif özen yükümlülüğüne aykırı olarak öngörmemiĢ ise; taksirle iĢlenmiĢ öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulmak gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, kasten öldürme suçunun ihmali davranıĢla iĢlenmesi hâlinde, suçun icrai davranıĢla iĢlenmesine nazaran temel cezada indirim yapılmasına iliĢkin olarak mahkemeye takdir yetkisi tanınmıĢtır. Ġntihara yönlendirme159 MADDE 84- (1) BaĢkasını intihara azmettiren, teĢvik eden, baĢkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da baĢkasının intiharına herhangi bir Ģekilde yardım eden kiĢi, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Ġntiharın gerçekleĢmesi durumunda, kiĢi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3)160 BaĢkalarını intihara alenen teĢvik eden kiĢi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (4) ĠĢlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmemiĢ olan veya ortadan kaldırılan kiĢileri intihara sevk edenlerle, cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kiĢileri intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar. GEREKÇE161: Maddenin birinci fıkrasında bir baĢkasını intihara azmettirme, teĢvik etme, baĢkasının intihar kararını kuvvetlendirme ya da baĢkasının intiharına herhangi bir Ģekilde yardım etme fiilleri, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmaktadır. Canlı türü olarak insan, hayatını sürdürme konusunda bir içgüdüye sahiptir. Ancak, algılama yeteneğinin olmaması nedeniyle veya yakalandığı hastalıktan kaynaklanan acı ve ızdırabın etkisiyle kiĢide hayatını sona erdirmeye yönelik bir eğilim ortaya çıkabilir ve bunu bir irade açıklamasıyla ortaya koyabilir. Belirtmek gerekir ki, kiĢinin bu Ģartlar altında hayatını sona erdirme yönündeki iradesinin hukukî geçerliliği söz konusu değildir. BaĢka bir deyiĢle, belirtilen durumlarda hukuken muteber bir iradeden söz etmek mümkün değildir. 159 “Ġntihar” Ģeklindeki madde baĢlığı, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 10). 160 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle, üçüncü fıkranın “Bu fiilin basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Ģeklindeki ikinci cümlesi metinden çıkarılmıĢtır. (m. 10). 161 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 488 vd. Ahlâken tasvip edilmeyen bir tasarruf olan intihar veya intihara teĢebbüs olgusu, bizatihi cezalandırılabilir bir davranıĢ niteliği taĢımamaktadır. Buna karĢılık, bir baĢkasını intihara azmettiren, teĢvik eden, baĢkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da baĢkasının intiharına herhangi bir Ģekilde yardım eden kiĢinin bu fiilleri cezalandırılabilir niteliktedir. BaĢlı baĢına cezalandırılabilir bir fiil olarak intihara yardım, esas itibarıyla icraî davranıĢla gerçekleĢtirilebilir. Ancak, intiharı önleme konusunda hukukî yükümlülük altında bulunan kiĢinin, bir intihar olgusuyla karĢı karĢıya olmasına rağmen, bu intihar giriĢimini engellememesi, bu giriĢim karĢısında kayıtsız davranması; intihara ihmali davranıĢla yardım olarak nitelendirilmek gerekir. Ancak, bunun için, kiĢinin intiharı önleme konusunda hukukî bir yükümlülüğünün olması gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, intihara teĢvik veya yardım suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâli düzenlenmiĢtir. Ġntihara teĢvik veya yardımın cezalandırılabilmesi için, kiĢinin intihar etmesi Ģart değildir. TeĢvik veya yardım sonucunda intiharın gerçekleĢmesi durumunda, söz konusu fıkraya göre cezanın artırılması gerekmektedir. Üçüncü fıkrada, baĢkalarını intihara alenen teĢvik edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun oluĢabilmesi için, belli bir kiĢinin muhatap alınması gerekmemektedir. Aleniyet için aranan temel ölçüt, fiilin, gerçekleĢtiği koĢullar itibarıyla belirli olmayan ve birden fazla kiĢiler tarafından algılanabilir olmasıdır. Keza, aleniyetin basın ve yayın yoluyla gerçekleşmesi durumunda artırma oranı ayrıca düzenlenmektedir.162 Maddenin son fıkrasında, iĢlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmemiĢ olan veya ortadan kaldırılan kiĢileri intihara sevk edenlerle, cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kiĢileri intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulacağı kabul edilmiĢtir. Aslında, bu durumda kasten öldürme suçu, mağdurun kendisinin araç olarak kullanılması suretiyle, yani dolaylı faillik Ģeklinde iĢlenmektedir. AÇIKLAMA: 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla, madde baĢlığı “Ġntihara yönlendirme” olarak değiĢtirilmiĢ ve üçüncü fıkranın “Bu fiilin basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Ģeklindeki ikinci cümlesi metinden çıkarılmıĢtır. (5377 s. K, m. 10). Bu değiĢikliklerin gerekçesi Ģu Ģekildedir: “Maddenin kenar başlığı, içeriği ile uyumlu hale gelmesi için „İntihara yönlendirme‟ şeklinde değiştirilmiştir. Suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hali de, aleniyetin gerçekleşiş şekillerinden birini oluşturmaktadır. İntihara teşvik suçuyla ilgili olarak aleniyet, bir nitelikli unsur olarak belirlendiği için, söz konusu suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi, bu suç açısından ayrı bir nitelikli unsur olarak görülmemiştir. Belirtilen nedenle, söz konusu değişikliğin yapılması gereği hasıl olmuştur.”163. Taksirle öldürme 162 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle, üçüncü fıkranın “Bu fiilin basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Ģeklindeki ikinci cümlesi metinden çıkarıldığı için, bu cümleye iliĢkin madde gerekçesinin bir anlamı kalmamıĢtır. 163 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 3. MADDE 85- (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kiĢi, iki164 yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kiĢinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kiĢinin yaralanmasına neden olmuĢ ise, kiĢi iki165 yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE166: Madde metninde, taksirle öldürme suçu tanımlanmıĢtır. “Genel Hükümler” baĢlıklı Birinci Kitapta yer alan taksire iliĢkin hükümler, bu suç açısından da geçerlidir. Maddenin ikinci fıkrasına göre; fiilin, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla insanın ölümüyle birlikte, bir veya birden fazla kiĢinin yaralanmasına neden olması hâli, birinci fıkraya göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren neden oluĢturmaktadır. ĠKĠNCĠ BÖLÜM Vücut Dokunulmazlığına KarĢı Suçlar Kasten yaralama MADDE 86- (1) Kasten baĢkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2)167 Kasten yaralama fiilinin kiĢi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun Ģikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. (3)168 Kasten yaralama suçunun; a) Üstsoya, altsoya, eĢe veya kardeĢe karĢı, b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kiĢiye karĢı, c) KiĢinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, 164 Bu fıkradaki cezanın alt sınırı, üç yıl iken, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla (m. 3) yapılan değiĢiklikle, iki yıla indirilmiĢtir. 165 Bu fıkradaki cezanın alt sınırı, üç yıl iken, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla (m. 3) yapılan değiĢiklikle, iki yıla indirilmiĢtir. 166 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 490. 167 Bu fıkra metni, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla (m. 4) 86 ncı maddeye eklenmiĢtir. 5328 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikten önceki metinde bu fıkra 88 inci maddenin birinci fıkrasını oluĢturmaktaydı. 5328 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle üçüncü fıkra olarak teselsül ettirilen nitelikli unsurlara iliĢkin hükmün, basit yaralamalarda da uygulanabilmesini sağlamak amacıyla, takdim tehir niteliğindeki bu değiĢiklik yapılmıĢtır. 168 Bu fıkra numarası 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla (m. 4) yeniden teselsül ettirilmiĢtir. Bu Kanunla, fıkranın önceki metnindeki “"iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur." ibaresi "şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır." Ģeklinde değiĢtirilmiĢtir. d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, e) Silâhla, ĠĢlenmesi hâlinde, Ģikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır. GEREKÇE169: Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun temel Ģekli tanımlanmıĢtır. Madde metninde yapılan değiĢiklikle, Hükûmet Tasarısında benimsenen ve “müessir fiil” karĢılığı olan “etkili eylem” ifadesi terkedilerek, genel olarak yaralama kavramı benimsenmiĢtir. Bu nedenle, kiĢinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranıĢ, yaralama olarak kabul edilmiĢtir. İkinci170 fıkrada ise, kasten yaralama suçunun nitelikli Ģekilleri gösterilmiĢtir. Söz konusu suçun seçimlik olarak belirlenen bu nitelikli Ģekilleri, bentler hâlinde sıralanmıĢtır. Fıkranın (a) bendinde, kasten yaralama suçunun üstsoy veya altsoydan birine ya da eĢ veya kardeĢe karĢı iĢlenmesi, bu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir. Bu kavramlar hakkında açıklama için, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerine iliĢkin hükmün gerekçesine bakılmalıdır. (b) bendine göre, kasten yaralamanın beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kiĢiye karĢı iĢlenmesi, suçun temel Ģekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Bu hususa iliĢkin açıklama için, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerine iliĢkin hükmün gerekçesine bakılmalıdır. Fıkranın (c) bendinde, suçun kiĢinin yerine getirdiği kamu görevi dolayısıyla iĢlenmesi, bir nitelikli hâl olarak öngörülmüĢtür. Bu hususa iliĢkin açıklama için, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerine iliĢkin hükmün gerekçesine bakılmalıdır. Kasten yaralama suçu, kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle de iĢlenebilir. Fıkranın (d) bendinde, bu durum, söz konusu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir. Bunun için kamu görevlisinin zor kullanma yetkisine sahip bulunması gerekmemektedir. Burada önemli olan, kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle, kasten yaralama suçunun iĢlenmesidir. Örneğin bir hâkim veya savcının sanık veya tanığa karĢı kasten yaralama suçunu iĢlemesi hâlinde, bu nitelikli hâlin gerçekleĢtiğini kabul etmek gerekir. Buna karĢılık, zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisi tarafından kasten yaralama suçunun iĢlenmesi hâli, kanunda ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Fıkranın (e) bendinde, kasten yaralama suçunun silâhla iĢlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiĢtir. Silâh deyimi için, Tanımlar baĢlıklı madde hükmüne bakılmalıdır. AÇIKLAMA: Ġkinci fıkra, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla (m. 4) 86 ncı madde metnine eklenmiĢtir. Bu hüküm, 5328 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikten önce, 88 inci maddenin birinci fıkrasını oluĢturmaktaydı. 169 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 490 vd. 170 Önceki iki dipnotta belirtilen nedenle, söz konusu atfı üçüncü fıkraya yapılmıĢ yollama olarak anlamak gerekir. 86 ncı maddede 5328 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle, üçüncü fıkra olarak teselsül ettirilen kasten yaralama suçunun nitelikli unsurlarına iliĢkin hükmün, basit yaralamalarda da uygulanabilmesini sağlamak amaçlanmıĢtır. Eklenen bu hükmün, 88 inci maddenin birinci fıkrası olarak gerekçesi Ģu Ģekildedir: “… kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, faile daha az ceza verilmesi öngörülmüştür. Bu düzenlemeyle, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun benimsediği “kasten müessir fiil”in belli süreyle “mütat iştigallerden mahrumiyeti mucip olma” ölçütü terkedilmiştir. Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olup olmadığını belirlemenin tıp biliminin verilerine göre yapılacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu ölçüye varmayan kasten yaralamalarda soruşturma ve kovuşturmanın yapılabilmesi, mağdurun şikâyetine bağlı kılınmıştır.”171. Neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ yaralama MADDE 87- (1) Kasten yaralama fiili, mağdurun; a) Duyularından veya organlarından birinin iĢlevinin sürekli zayıflamasına, b) KonuĢmasında sürekli zorluğa, c) Yüzünde sabit ize, d) YaĢamını tehlikeye sokan bir duruma, e) Gebe bir kadına karĢı iĢlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına, Neden olmuĢsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, üçüncü172 fıkraya giren hâllerde beĢ yıldan az olamaz. (2) Kasten yaralama fiili, mağdurun; a) ĠyileĢmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine, b) Duyularından veya organlarından birinin iĢlevinin yitirilmesine, c) KonuĢma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, d) Yüzünün sürekli değiĢikliğine, e) Gebe bir kadına karĢı iĢlenip de çocuğunun düĢmesine, Neden olmuĢsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde beĢ yıldan, üçüncü173 fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az olamaz. 171 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 494. 172 Fıkra metninde, 86 ncı maddenin 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikten önceki ikinci fıkrasına atıfda bulunulmaktaydı. 86 ncı maddede yapılan değiĢikliğin gereği olarak fıkra numaraları yeniden teselsül ettirildiği için; 87 nci maddenin birinci fıkrasındaki atıf, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla, buna gore değiĢtirilmiĢtir. (3)174 Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması hâlinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır. (4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiĢse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü175 fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE176: Madde metninde kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâlleri belirlenmiĢtir. Birinci fıkranın (a) bendinde, kasten yaralama suçunun mağdurun duyularından veya organlarından birinin iĢlevinin sürekli zayıflamasına neden olması, bu suçun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâli olarak öngörülmüĢtür. Bunun için duyu veya organlardan birinin iĢlevinin sürekli zayıflamasına neden olunmalıdır. Vücutta çift olarak bulunan organlardan birinin iĢlevini tamamen yitirmesi hâlinde, diğer organ fonksiyon görmeye devam edebilir. Bu durumda dahi, organın iĢlevinin zayıflaması değil, ikinci fıkraya göre iĢlevin yitirilmesi söz konusudur. Çünkü, bent metninde duyu veya organlardan birinin iĢlevinden söz edilmiĢtir. Keza, kasten yaralamanın mağdurun konuĢmasında sürekli zorluğa neden olması, (b) bendinde bu suçun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâli olarak öngörülmüĢtür. Bu hükmün uygulanabilmesi için, konuĢma yeteneğinin tamamen yitirilmesi değil, konuĢma yeteneğinin kullanılmasında güçlükle karĢılaĢılması gerekir. Aksi takdirde ikinci fıkra hükmü uygulanır. Fıkranın (c) bendine göre, kasten yaralama suçunun yüzde sabit ize neden olması, bu suçtan dolayı daha ağır bir ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Burada geçen yüz deyimi, çehre karĢılığında kullanılmıĢtır ve kiĢinin boyun ve kulakları dahil, baĢın ön kısmını ifade eder. Yüzde sabit iz, yaralama sonucu yüzde meydana gelen daimî, sürekli izlerdir. Ancak bu 173 Fıkra metninde, 86 ncı maddenin 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikten önceki ikinci fıkrasına atıfda bulunulmaktaydı. 86 ncı maddede yapılan değiĢikliğin gereği olarak fıkra numaraları yeniden teselsül ettirildiği için; 87 nci maddenin ikinci fıkrasındaki atıf, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla, buna gore değiĢtirilmiĢtir. 174 Fıkra metninde, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla değiĢiklik yapılmıĢtır (m. 4). DeğiĢiklikten önceki fıkra metni Ģu Ģekilde idi: “Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına neden olması hâlinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” 175 Fıkra metninde, 86 ncı maddenin 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikten önceki ikinci fıkrasına atıfda bulunulmaktaydı. 86 ncı maddede yapılan değiĢikliğin gereği olarak fıkra numaraları yeniden teselsül ettirildiği için, 87 nci maddenin dördüncü fıkrasındaki atıf da, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla, buna gore değiĢtirilmiĢtir. 87 nci maddenin dördüncü fıkrasında 86 ncı maddenin sadece birinci ve üçüncü fıkralarına atıfta bulunulmuĢtur. Bu nedenle, kasten yaralama fiilinin iĢlenmesi sonucunda ölüm meydana geldiğinde, neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ suça iliĢkin kuralı (m. 23) göz önünde bulundurarak, 87 nci maddenin dürdüncü fıkrası hükmüne göre cezaya hükmedebilmemiz için, somut olayda kasten yaralamanın temel Ģeklinin (m. 86, f. 1) veya daha ağır cezayı gerektiren niteli Ģekillerinin (m. 86, f. 3) gerçekleĢmesi gerekir. Bu düzenleme karĢısında; somut olayda iĢlenen kasten yaralamanın 86 ncı maddenin ikinci fıkrasına gore cezalandırılmayı gerektirecek ölçüde olmasına rağmen, ölüm sonucunun meydana gelmesi halinde, farklı neviden fikri içtima hükümleri (m. 44) de göz önünde bulundurularak, kiĢi hakkında sadece taksirle öldürme suçundan (m. 85) dolayı cezaya hükmolunması gerekmektedir. 176 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 492 vd. izler yüzün sürekli değiĢikliği hâlinden farklıdır. Sabit iz yüzü değiĢtirmemekte ve mağduru öteden beri tanıyanlarda, kiĢiliği bakımından herhangi bir duraksamaya neden olmamaktadır. Ġkinci fıkrada söz konusu edilen yüzde sürekli değiĢiklik hâlinde ise, bunun tam tersi söz konusudur; yüzüne kezzap atılmıĢ bulunan kiĢinin durumu buna örnek teĢkil eder. Fıkranın (d) bendine göre, kasten yaralamanın kiĢinin hayatını tehlikeye sokan bir duruma neden olması, bu suçtan dolayı daha ağır bir ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Kasten yaralamanın hayati tehlikeye sebebiyet verip vermediğinin tespiti, tıbbi bir değerlendirmeyi gerekli kılmaktadır. Fıkranın (e) bendinde, kasten yaralamanın gebe bir kadına karĢı iĢlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına neden olması hâli düzenlenmiĢtir. Maddenin ikinci fıkrasında, kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ diğer hâlleri belirlenmiĢtir. Fıkranın (a) bendinde kasten yaralama sonucunda mağdurun iyileĢmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesi hâlinde, suçun temel Ģekline nazaran verilecek cezanın artırılması öngörülmüĢtür. (b) bendinde ise, duyu veya organlardan birinin iĢlevinin yitirilmesi hâlinde cezanın artırılması öngörülmüĢtür. ĠĢlevin zayıflamasıyla yitirilmesi arasındaki farka iliĢkin açıklama için birinci fıkranın gerekçesine bakılmalıdır. Fıkranın (c) bendinde, kasten yaralama sonucunda mağdurun konuĢma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolması hâli düzenlenmiĢtir. (d) bendinde yüzünün sürekli değiĢikliğe uğraması hâli öngörülmüĢtür. Bu hususa iliĢkin açıklama için birinci fıkranın gerekçesine bakılmalıdır. Nihayet (e) bendinde, kasten yaralama suçunun gebe bir kadına karĢı iĢlenip de çocuğunun düĢmesine neden olunması hâli düzenlenmiĢtir. Maddenin üçüncü fıkrasında kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına neden olması hâline iliĢkin düzenleme yapılmıĢtır. Bu itibarla, kırığın mağdurun hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, fail hakkında fıkrada belirtilen oranlarda cezaya hükmolunacaktır. Dördüncü fıkrada, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiĢ olması hâline iliĢkin hükme yer verilmiĢtir. Neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ bu kasten yaralama hâllerinde, failin bu ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için, Genel Hükümler Kitabında yer alan netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suçlara iliĢkin hükümler, burada da geçerlidir. AÇIKLAMA: Maddenin üçüncü fıkrasında 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yapılan değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekildedir: “Kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinden birisi kemik kırılmasıdır. 87 nci maddenin üçüncü fıkrasında, maddenin diğer fıkralarından farklı olarak, 86 ncı maddeye göre belirlenen cezanın belli oranda artırılması yönteminden ayrılınmış ve kemik kırılması haline özgü olarak hapis cezasının alt ve üst sınırları müstakillen belirlenmiştir. Bu düzenleme karşısında; örneğin anasına karşı işlediği kasten yaralama suçu sonucunda kol kemiğinin kırılmasına neden olan fail hakkında 87 nci maddenin üçüncü fıkrasındaki makas arasında cezaya hükmederken, mağdurla fail arasındaki üstsoy - altsoy ilişkisinin ne suretle göz önünde bulundurulacağı hususunda uygulamada oluşan tereddütleri gidermek amacıyla işbu değişikliğin yapılmasına gerek duyulmuştur. Ayrıca, uygulamada duyulan tereddütler göz önünde bulundurularak, fıkra metnine kemik çıkığı eklenmiştir. Çünkü çıkıkların da, kemik kırığı gibi kişinin hayat fonksiyonları üzerinde önemli etkisi olmaktadır.”177. Kasten yaralamanın ihmali davranıĢla iĢlenmesi178 MADDE 88- (1) Kasten yaralamanın ihmali davranıĢla iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranıĢla iĢlenmesine iliĢkin koĢullar göz önünde bulundurulur. Taksirle yaralama MADDE 89- (1) Taksirle baĢkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kiĢi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. (2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun; a) Duyularından veya organlarından birinin iĢlevinin sürekli zayıflamasına, b) Vücudunda kemik kırılmasına, c) KonuĢmasında sürekli zorluğa, d) Yüzünde sabit ize, e) YaĢamını tehlikeye sokan bir duruma, f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına, Neden olmuĢsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır. (3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun; a) ĠyileĢmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine, b) Duyularından veya organlarından birinin iĢlevinin yitirilmesine, c) KonuĢma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, d) Yüzünün sürekli değiĢikliğine, e) Gebe bir kadının çocuğunun düĢmesine, Neden olmuĢsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. (4) Fiilin birden fazla kiĢinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. 177 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 2 vd. 178 Maddenin değiĢiklikten önceki birinci fıkrası, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla 86 ncı maddeye ikinci fıkra olarak aktarılınca; madde baĢlığı, “Daha az cezayı gerektiren hâller” iken, birinci fıkra olarak numaralandırılan ikinci fıkra metninin içeriğine uyumunu sağlamak amacıyla, “Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi” Ģeklinde değiĢtirilmiĢtir (m. 6). (5)179 Taksirle yaralama suçunun soruĢturulması ve kovuĢturulması Ģikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle iĢlenmesi halinde Ģikâyet aranmaz. GEREKÇE180: Madde metninde, taksirle yaralama suçu tanımlanmıĢtır. “Genel Hükümler” baĢlıklı Birinci Kitapta yer alan taksire iliĢkin hükümler, bu suç açısından da geçerlidir. Yaralama kavramının içeriği bakımından, kasten yaralama suçuna iliĢkin gerekçeye bakılmalıdır. Maddenin iki ve üçüncü fıkralarında taksirle yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâlleri düzenlenmiĢtir. Bu hususlarla ilgili açıklamalar için, kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerine iliĢkin madde gerekçesine bakılmalıdır. Dördüncü fıkrada, birden fazla kiĢinin yaralanmasına neden olunması hâlinde, verilecek cezanın alt ve üst sınırı belirlenmiĢtir. AÇIKLAMA: 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yapılan değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekildedir: “Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun şikâyetine tabi kılınmıştır. Buna karşılık, 89 uncu maddenin son fıkrasına göre, bilinçli taksirle yaralama halinde, yaralamanın ağırlığı göz önünde bulundurulmaksızın re‟sen soruşturma ve kovuşturma yapılabilecektir. Bu durumda bir çelişkiye düşmemek için, bilinçli taksirle sebebiyet verilen yaralanmanın temel şeklinde ancak mağdurun şikâyeti üzerine soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesini mümkün kılmak amacına yönelik olarak işbu değişiklik yapılmıştır.”181. Ġnsan üzerinde deney MADDE 90- (1) Ġnsan üzerinde bilimsel bir deney yapan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Ġnsan üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için; a) Deneyle ilgili olarak yetkili kurul veya makamlardan gerekli iznin alınmıĢ olması, b) Deneyin öncelikle insan dıĢı deney ortamında veya yeterli sayıda hayvan üzerinde yapılmıĢ olması, 179 Bu fıkra metninde, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla değiĢiklik yapılmıĢtır (m. 5). DeğiĢiklikten önceki fıkra metni Ģu Ģekilde idi: “Bilinçli taksir hâli hariç olmak üzere, bu maddenin kapsamına giren suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.” 180 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 494. 181 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 3. c) Ġnsan dıĢı deney ortamında veya hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucunda ulaĢılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaĢmak açısından bunların insan üzerinde de yapılmasını gerekli kılması, d) Deneyin, insan sağlığı üzerinde öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması, e) Deney sırasında kiĢiye insan onuruyla bağdaĢmayacak ölçüde acı verici yöntemlerin uygulanmaması, f) Deneyle varılmak istenen amacın, bunun kiĢiye yüklediği külfete ve kiĢinin sağlığı üzerindeki tehlikeye göre daha ağır basması, g) Deneyin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak açıklanan rızanın yazılı olması ve herhangi bir menfaat teminine bağlı bulunmaması, Gerekir. (3)182 Çocuklar üzerinde bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için ikinci fıkrada aranan koĢulların yanı sıra; a) Yapılan deneyler sonucunda ulaĢılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaĢmak açısından bunların çocuklar üzerinde de yapılmasını gerekli kılması, b) Rıza açıklama yeteneğine sahip çocuğun kendi rızasının yanı sıra ana ve babasının veya vasisinin yazılı muvafakatinin de alınması, c) Deneyle ilgili izin verecek yetkili kurullarda çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanının bulunması, Gerekir. (4) Hasta olan insan üzerinde rıza olmaksızın tedavi amaçlı denemede bulunan kiĢi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, bilinen tıbbi müdahale yöntemlerinin uygulanmasının sonuç vermeyeceğinin anlaĢılması üzerine, kiĢi üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel yöntemlere uygun tedavi amaçlı deneme, ceza sorumluluğunu gerektirmez. Açıklanan rızanın, denemenin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak yazılı olması ve tedavinin uzman hekim tarafından bir hastane ortamında yapılması gerekir. (5) Birinci fıkrada tanımlanan suçun iĢlenmesi sonucunda mağdurun yaralanması veya ölmesi hâlinde, kasten yaralama veya kasten öldürme suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. (6) Bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kiĢinin faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, tüzel kiĢi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. GEREKÇE183: Tıp biliminin en önemli amacı insan sağlığını korumak ve hastalıklara çare bulmaktır. Bu amaç doğrultusunda tıp, sürekli olarak kendini yenilemektedir. Nihai uygulama alanı insan olan bir disiplindeki geliĢmelerin önü kesilemeyeceği gibi, bu konudaki çalıĢmalar tamamen kontrol dıĢı da bırakılamaz. Bu düĢünceyle madde, sağlıklı ve hasta insanlar üzerinde yapılacak biyotıbbi deney ve denemeleri kural olarak cezalandırmakta; ancak belirli Ģartların bir arada gerçekleĢmesi hâlinde ise, açıklanan rızaya hukukî geçerlilik tanımaktadır. 182 Fıkra metni, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 7). 183 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 496. Düzenlemede “deney” terimi bilimsel çalıĢmanın ilk aĢamalarına yönelik olarak kullanılmıĢtır. “Deneme” ise bilimsel amaçlı deney sonuçlarının; henüz bir kesinliğe varmasa da, hastalığın tedavisi konusunda ulaĢtığı somut bazı faydalarından yola çıkarak hasta bir insana uygulanması iĢlemidir. Her ne kadar yeni bir tedavi metodunun geliĢtirilmesine veya hastanın iyileĢtirilmesine hizmet etse de deney ve denemelerin gerçekleĢtirilmesinde, tıbbi olarak kabul görmüĢ yöntemlere nazaran daha katı Ģartların yerine getirilmesi gerekecektir. Bunun sebebi yöntemin henüz tanınmaması ve tedavi için en doğru metod olduğunun henüz ispatlanmıĢ olmamasıdır. Maddenin birinci fıkrasında, insan üzerinde bilimsel deney yapılması, prensip itibarıyla suç olarak tanımlanmıĢtır. Ġnsanı obje durumuna irca eden hiçbir davranıĢ, hukukî himaye göremez. Ancak, bilimsel deneyin belli koĢullar altında yapılması, fiili hukuka uygun hâle getirecektir. Bu koĢullar, maddenin ikinci fıkrasında bentler hâlinde belirlenmiĢtir. Bu koĢulların somut olayda gerçekleĢip gerçekleĢmediğinin bir denetimi gerekli kıldığı ortadadır. Bu konunun ayrı bir mevzuat çerçevesinde düzenlenmesi gerekmektedir Maddenin üçüncü fıkrasında, çocuklar üzerinde bilimsel deneyin koĢulları belirlenmiĢtir. Dördüncü fıkrada, rıza olmaksızın hasta insanlar üzerinde yapılan tedavi amaçlı denemeler, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu fıkra hükmüne göre, bilimsel deneyin aksine, tedavi amaçlı denemeler ancak hasta insan üzerinde gerçekleĢtirilebilir. Ancak, bunun da hukuka uygun sayılabilmesi için, belirli koĢulların gerçekleĢmesi gerekir. Bu bakımdan aranan birinci koĢul, bilinen tıbbi müdahale yöntemlerinin hasta üzerinde uygulanmasının sonuç vermeyeceğinin anlaĢılmıĢ olmasıdır. Tedaviye yönelik bir denemenin gerçekleĢtirilmesi için bilinen tıbbi müdahale yöntemlerinin tamamının hasta üzerinde uygulanması Ģart koĢulmamaktadır. Bu yöntemlerin sonuçsuz kalacağının anlaĢılması, deneme yapılabilmesi için yeterlidir. Keza, tedavi amaçlı denemelerin bilimsel yöntemlere uygun olarak gerçekleĢtirilmesi gerekir. Bu koĢulların yanı sıra, denemenin hukuken geçerli rızaya dayanması gerekir. Ancak, hukuken geçerli olabilmesi için, açıklanan rızanın, denemenin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak yazılı olması ve tedavinin uzman hekim tarafından bir hastane ortamında yapılması gerekir. Maddenin beĢinci fıkrasına göre, insan üzerinde deney suçunun iĢlenmesi sonucunda mağdurun yaralanması veya ölmesi hâllerinde, kasten yaralama veya kasten öldürme suçlarına iliĢkin hükümler uygulanacaktır. Ancak, hukuka uygunluk açısından aranan koĢullara riayet edilerek insan üzerinde yapılan deney sonucunda belirtilen sonuçların meydana gelmesi hâlinde ceza sorumluluğu cihetine gidilebilmesi için, meydana gelen netice açısından kiĢinin en azından taksir nedeniyle kusurunun bulunması gerekir. Son fıkraya göre, bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kiĢinin faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, tüzel kiĢi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır. Organ veya doku ticareti MADDE 91- (1) Hukuken geçerli rızaya dayalı olmaksızın, kiĢiden organ alan kimse, beĢ yıldan dokuz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun konusunun doku olması hâlinde, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Hukuka aykırı olarak, ölüden organ veya doku alan kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Organ veya doku satın alan, satan, satılmasına aracılık eden kiĢi hakkında, birinci fıkrada belirtilen cezalara hükmolunur. (4) Bir ve üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, sekiz yıldan onbeĢ yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. (5) Hukuka aykırı yollarla elde edilmiĢ olan organ veya dokuyu saklayan, nakleden veya aĢılayan kiĢi, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (6) Belli bir çıkar karĢılığında organ veya doku teminine yönelik olarak ilan veya reklam veren veya yayınlayan kiĢi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (7) Bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kiĢinin faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, tüzel kiĢi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. (8) Birinci fıkrada tanımlanan suçun iĢlenmesi sonucunda mağdurun ölmesi hâlinde, kasten öldürme suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. GEREKÇE184: Madde metninde, hukuka aykırı olarak kiĢilerden organ ve doku alınması ile organ ve doku ticareti fiilleri, suç olarak tanımlanmıĢtır. Birinci fıkraya göre, hukuken geçerli rızaya dayalı olmaksızın, yaĢayan kiĢiden organ veya doku alınması, suç oluĢturmaktadır. Fiili suç olmaktan çıkaran rızanın hukuken geçerli rıza olması gerekir. Açıklanan rızanın hangi koĢullarda hukuken geçerli olacağı ilgili mevzuatta düzenlenmiĢtir. Ġkinci fıkrada ise, ölüden organ veya doku alınması, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu fiili suç olmaktan çıkaran rızanın hangi koĢullarda hukuken geçerli olacağı, yine ilgili mevzuatta düzenlenmiĢtir. Üçüncü fıkrada, organ ve doku ticareti, suç olarak tanımlanmıĢtır. Söz konusu suçun oluĢabilmesi açısından kiĢiden veya ölüden organ veya dokunun, hukuka uygun bir Ģekilde alınmıĢ olup olmamasının önemi yoktur. Burada önemli olan, organ veya dokunun para veya sair bir maddî menfaat karĢılığında tedavüle tabi tutulmasıdır. Bu bakımdan, söz konusu suç, çok failli bir suç niteliği taĢımaktadır. Dördüncü fıkraya göre, bir ila üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, daha ağır cezalara hükmedilecektir. Ancak, bu hüküm, ayrıca suç iĢlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgüte üye olmak suçundan dolayı cezalandırılmaya engel teĢkil etmemektedir. BeĢinci fıkrada, hukuka aykırı yollarla elde edilmiĢ olan organ veya dokunun saklanması, nakledilmesi veya aĢılanması; altıncı fıkrada ise, organ veya doku teminine yönelik olarak ilan veya reklam verilmesi veya yayınlanması, ayrı suçlar olarak tanımlanmıĢtır. Yedinci fıkraya göre, bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kiĢinin faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, tüzel kiĢi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır. Maddenin sekizinci fıkrasında, birinci fıkrada tanımlanan suçun iĢlenmesi sonucunda mağdurun ölmesi hâlinde, kasten öldürme suçuna iliĢkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmiĢtir. Aslında bu durumda netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suç hâli söz konusudur. Ancak, bu 184 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 498. tür fiilleri gerçekleĢtiren kiĢinin meydana gelen ölüm neticesi açısından en azından olası kastla hareket edebileceği düĢünülmüĢtür. Zorunluluk hâli MADDE 92- (1) Organ veya dokularını satan kiĢinin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik koĢullar göz önünde bulundurularak, hakkında verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. GEREKÇE185: Yukarıdaki maddeye göre, organ ve dokunun para veya sair bir maddî menfaat karĢılığında tedavüle tabi tutulması, suç oluĢturmaktadır. KiĢinin kendi organ ve dokuları açısından bu fiilleri iĢlemesi de suç oluĢturmaktadır. Ancak, kiĢinin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik koĢullar göz önünde bulundurularak, hakkında verilecek cezada indirim yapabilmek veya ceza vermekten vazgeçmek hususunda mahkemeye takdir yetkisi tanınmıĢtır. Etkin piĢmanlık MADDE 93- (1) Organ veya dokularını satan kiĢi, resmî makamlar tarafından haber alınmadan önce durumu merciine haber vererek suçluların yakalanmalarını kolaylaĢtırırsa, hakkında cezaya hükmolunmaz. (2) Bu suç haber alındıktan sonra, organ veya dokularını satan kiĢi, gönüllü olarak, suçun meydana çıkmasına ve diğer suçluların yakalanmasına hizmet ve yardım ederse; hakkında verilecek cezanın, yardımın niteliğine göre, dörtte birden yarısına kadarı indirilir. GEREKÇE186: Madde metninde organ veya dokularını satan kiĢi açısından etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ĠĢkence ve Eziyet ĠĢkence MADDE 94- (1) Bir kiĢiye karĢı insan onuruyla bağdaĢmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aĢağılanmasına 185 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 498. 186 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 498. yol açacak davranıĢları gerçekleĢtiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Suçun; a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kiĢiye ya da gebe kadına karĢı, b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karĢı görevi dolayısıyla, ĠĢlenmesi hâlinde, sekiz yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (3) Fiilin cinsel yönden taciz Ģeklinde gerçekleĢmesi hâlinde, on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (4) Bu suçun iĢleniĢine iĢtirak eden diğer kiĢiler de, kamu görevlisi gibi cezalandırılır. (5) Bu suçun ihmali davranıĢla iĢlenmesi hâlinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz. GEREKÇE187: Madde metninde iĢkence suçu tanımlanmıĢtır. Türkiye, taraf olduğu Milletlerarası SözleĢmelerde iĢkencenin yasak olduğunu kabul ederek, iĢkencenin önlenmesiyle ilgili gerekli tedbirleri alma konusunda taahhüt altına girmiĢtir. Türkiye’nin üyesi olduğu BirleĢmiĢ Milletler Genel Kurulunca 10 Aralık 1948 tarihinde ilan edilen “Ġnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin 5. maddesine göre; «Hiç kimse iĢkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tâbi tutulamaz.» Bu uluslararası metinlerden 4 Kasım 1950 tarihli “Ġnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair SözleĢme”nin 3. maddesine göre; «Hiç kimse iĢkenceye, zalimane, gayriinsani yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tâbi tutulamaz.». 10 ġubat 1984 tarihli “ĠĢkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya KarĢı BirleĢmiĢ Milletler SözleĢmesi”nin 1. maddesinde iĢkence kavramı tanımlanmıĢ ve kapsamı belirlenmiĢtir. Buna göre; «“ĠĢkence” terimi, bir Ģahsa veya bir üçüncü Ģahsa, bu Ģahsın veya üçüncü Ģahsın iĢlediği veya iĢlediğinden Ģüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla, bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayırım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir baĢka Ģahsın teĢviki veya rızası veya muvafakatıyla uygulanan fiziki veya manevî ağır acı veya ızdırap veren bir fiil anlamına gelir. Bu yalnızca yasal müeyyidelerin uygulanmasından doğan, tabiatında olan veya arızi olarak husule gelen acı ve ızdırabı içermez.» (f. 1) «Bu madde, konu hakkında daha geniĢ uygulama hükümleri ihtiva eden herhangi uluslararası bir belge veya millî mevzuata halel getirmez.» (f. 2) SözleĢmenin 2. maddesinde, hiçbir hâl ve Ģartta iĢkencenin meĢru ve mazur gösterilemeyeceği hüküm altına alınmıĢtır: «Hiç bir istisnai durum, ne harp hâli ne de bir harp tehdidi, dahili siyasî istikrarsızlık veya herhangi baĢka bir olağanüstü hâl, iĢkencenin uygulanması için gerekçe gösterilemez.» (f. 2) 187 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 500 vd. «Bir üst görevlinin veya bir kamu merciinin emri, iĢkencenin haklılığına gerekçe kabul edilemez.» (f. 3) SözleĢmenin 4. maddesinde taraf devletlere iĢkence fiillerinin suç olarak tanımlanması yönünde bir yükümlülük getirilmiĢtir: «Her Taraf Devlet, tüm iĢkence fiillerinin kendi ceza kanununa göre suç olmasını sağlayacaktır. Aynı Ģekilde, iĢkence yapmaya teĢebbüs ve iĢkenceye iĢtirak veya suç ortaklığı yapan Ģahsın fiili suç sayılacaktır.» (f. 1) ĠĢkence ile ilgili olarak bu SözleĢmede taraf devletlere yüklenen yükümlülüklerin “iĢkence derecesine varmayan diğer zalimane, gayniinsani veya küçültücü muamele veya ceza gibi fiiller” açısından da geçerli olduğu kabul edilmiĢtir (madde 16). Türkiye, ayrıca, 26 Kasım 1987 tarihli “ĠĢkencenin ve Gayriinsani ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa SözleĢmesi”ni onaylamıĢtır. Bu milletlerarası yükümlülüklere paralel olarak Anayasada da iĢkencenin yasak olduğu kabul edilmiĢtir: «Kimseye iĢkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaĢmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.» (madde 17, fıkra 3). «Hiç kimse kendisini ... suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.» (madde 38, fıkra 5). Bu taahhütler karĢısında ve özellikle insan haysiyetinin tecavüzlerden korunması için, iĢkence teĢkil eden fiillerin cezasız kalmaması gerekmektedir. Bu düĢüncelerle, iĢkence fiilleri bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. ĠĢkence suçu ile korunan hukukî değer, karma bir nitelik taĢımaktadır. ĠĢkence teĢkil eden fiiller, bir yandan buna maruz kalan kiĢilerin vücut dokunulmazlığına ve onuruna saldırı niteliği taĢımakta, beden ve ruh sağlığını bozmaktadır. Diğer yandan, iĢkenceye maruz kalan kiĢi, irade serbestisi bertaraf edildiği için ve hatta, algılama yeteneği etkilendiği için, duyduğu acı ve elemin etkisiyle gerçek dıĢı bazı açıklama ve kabullenmelerde bulunabilir. Bu nedenle, belli bir suça iliĢkin ikrar veya sair delil elde etmek için baĢvurulan iĢkence, gerçeğin ortaya çıkarılmasına ve adaletin gerçekleĢmesine engel olucu bir etki de doğurabilir. Böylece iĢkencenin ayrı bir suç olarak ceza yaptırım altına alınması, ceza muhakemesinin maddî gerçeğin ortaya çıkarılmasına yönelik amacının gerçekleĢtirilmesine de hizmet eder. ĠĢkence olarak, bir kiĢiye karĢı insan onuruyla bağdaĢmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aĢağılanmasına yol açacak davranıĢlarda bulunulması gerekir. ĠĢkence teĢkil eden fiiller, aslında kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taĢıyan fiillerdir. Ancak, bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir Ģekilde ve belli bir süreç içinde iĢlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik arzeder bir tarzda iĢlenen iĢkencenin en önemli özelliği, kiĢinin psikolojisi, ruh sağlığı, algılama ve irade yeteneği üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, iĢkencenin bu kapsamda iĢlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiĢtir. Madde metninde, iĢkence suçunun mağduru, sadece suç Ģüphesi altında olan kiĢi ile sınırlı tutulmamıĢtır. Tanık ve hatta bir kamu görevlisi de bu suçun mağduru olabilir. Bu suçun faili bir kamu görevlisi olabilir. ĠĢkence, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle iĢlenmektedir. Ancak, suçun iĢleniĢine kamu görevlisinin yanı sıra diğer kiĢiler de iĢtirak etmiĢ olabilir. Bu gibi durumlarda, kamu görevlisi olmayan kiĢilerin sadece bu nedenle yardım eden olarak sorumlu tutulmalarının önüne geçebilmek amacıyla, maddenin dördüncü fıkrasına bir hüküm konulmuĢtur. Buna göre, bu suçun iĢleniĢine iĢtirak eden diğer kiĢiler de, kamu görevlisi gibi cezalandırılacaklardır. Maddenin ikinci fıkrasında, iĢkence suçunun nitelikli unsurları belirlenmiĢtir. Bu unsurlara iliĢkin açıklama için, kasten yaralama suçunun gerekçesine bakılmalıdır. Üçüncü fıkraya göre, fiilin cinsel yönden taciz Ģeklinde gerçekleĢmesi, suçun temel Ģekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Dikkat edilmelidir ki, bu hükmün uygulanabilmesi için, mağdur üzerinde gerçekleĢtirilen fiillerin cinsel saldırı boyutuna ulaĢmamıĢ olması gerekir. Aksi takdirde, iĢkence suçunun yanı sıra, ayrıca cinsel saldırı suçundan dolayı da cezaya hükmetmek gerekecektir. ĠĢkence suçunun iĢleniĢine kamu görevlisi olmayan kiĢiler de iĢtirak edebilir. Dördüncü fıkra hükmüne göre, bu durumda kami görevlisi olmayan kiĢilerin de kamu görevlisi gibi sorumlu tutulmaları gerekecektir. ĠĢkence suçu, çoğu zaman, amir mevkiindeki kamu görevlilerinin zımni muvafakatiyle gerçekleĢtirilmektedir. BaĢka bir deyiĢle, amir konumundaki kamu görevlisi, kendi gözetim yükümlülüğü altında yürütülmekte olan bir soruĢturma iĢlemi sırasında kiĢilere iĢkence yapıldığını öngörmesine rağmen bu konuda gerekli müdahalede bulunmamak suretiyle iĢkence yapılmasına zımnen rıza göstermiĢ olabilir. Maddenin beĢinci fıkrasına göre; bu gibi durumlarda, amir konumundaki kamu görevlisi, ihmali davranıĢla iĢkence suçunu iĢlemiĢ kabul edilecek ve bu nedenle cezasında indirim yapılmaksızın sorumlu tutulacaktır. Neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ iĢkence MADDE 95- (1) ĠĢkence fiilleri, mağdurun; a) Duyularından veya organlarından birinin iĢlevinin sürekli zayıflamasına, b) KonuĢmasında sürekli zorluğa, c) Yüzünde sabit ize, d) YaĢamını tehlikeye sokan bir duruma, e) Gebe bir kadına karĢı iĢlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına, Neden olmuĢsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, yarı oranında artırılır. (2) ĠĢkence fiilleri, mağdurun; a) ĠyileĢmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine, b) Duyularından veya organlarından birinin iĢlevinin yitirilmesine, c) KonuĢma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, d) Yüzünün sürekli değiĢikliğine, e) Gebe bir kadına karĢı iĢlenip de çocuğunun düĢmesine, Neden olmuĢsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. (3) ĠĢkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması hâlinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre sekiz yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (4) ĠĢkence sonucunda ölüm meydana gelmiĢse, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE188: Madde metninde iĢkence suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâlleri belirlenmiĢtir. Bu hükmün içeriğine iliĢkin açıklamalar için kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerine iliĢkin gerekçeye bakılmalıdır. Eziyet MADDE 96- (1) Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranıĢları gerçekleĢtiren kiĢi hakkında iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Yukarıdaki fıkra kapsamına giren fiillerin; a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kiĢiye ya da gebe kadına karĢı, b) Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eĢe karĢı, ĠĢlenmesi hâlinde, kiĢi hakkında üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE189: Madde metninde eziyet suçu tanımlanmıĢtır. Eziyet olarak, bir kiĢiye karĢı insan onuruyla bağdaĢmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aĢağılanmasına yol açacak davranıĢlarda bulunulması gerekir. Aslında bu fiiller de kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taĢıyabilirler. Ancak, bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir Ģekilde ve belli bir süreç içinde iĢlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik arzeder bir tarzda iĢlenen eziyetin özelliği, iĢkence gibi, kiĢinin psikolojisi ve ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, eziyetin bu kapsamda iĢlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiĢtir. Maddenin ikinci fıkrasında, eziyet suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurları belirlenmiĢtir. Bu unsurlara iliĢkin açıklama için, kasten yaralama suçunun gerekçesine bakılmalıdır. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Koruma, Gözetim, Yardım veya Bildirim Yükümlülüğünün Ġhlâli Terk 188 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 504. 189 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 504. MADDE 97- (1) YaĢı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi hâline terk eden kiĢi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Terk dolayısıyla mağdur bir hastalığa yakalanmıĢ, yaralanmıĢ veya ölmüĢse, neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ suç hükümlerine göre cezaya hükmolunur. GEREKÇE190: Madde metninde terk suçu tanımlanmıĢtır. Suçun konusu, yaĢı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan kimselerdir. Suçun faili ise, bu kimseler üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan kiĢi olabilir. Söz konusu suç, yaĢı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan kimseyi kendi hâline terk etmekle oluĢur. Bu terk olgusu, bir bebeğin cami avlusu gibi belli bir mahalle götürülüp bırakılması gibi icrai davranıĢla gerçekleĢtirilebilir. Keza, bu suç, ihmali davranıĢla da iĢlenebilir. Örneğin ileri yaĢta bulunan veya hasta bir kiĢi ya da bir bebek evde kendi hâline terk edilerek tatile çıkılması hâlinde, koruma ve gözetimden yoksun bırakılabilirler. Maddenin birinci fıkrasında, baĢlı baĢına bu terk olgusu bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Maddenin ikinci fıkrasına göre; terk edilen kiĢinin bir hastalığa yakalanması, yaralanması veya ölmesi hâlinde, neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ suç hükümlerine göre cezaya hükmolunacaktır. Bu durumda dikkat edilmelidir ki, failin meydana gelen ağır ve baĢka neticeden dolayı sorumlu tutulabilmesi için, bu netice açısından en azından taksirinin bulunması gerekir. Fakat, bu madde kapsamında söz konusu edilen terk olgusu hâlinde, meydana gelen netice açısından failin çoğu zaman muhtemel kastla hareket ettiğini göz önünde bulundurmak gerekir. Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi MADDE 98- (1) YaĢı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da baĢka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hâl ve koĢulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen ya da durumu derhâl ilgili makamlara bildirmeyen kiĢi, bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. (2) Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi dolayısıyla kiĢinin ölmesi durumunda, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE191: Madde metninde, yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun konusu, yaĢı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da baĢka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimse olabilir. Suçun faili ise, herkes olabilir. 190 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 504 vd. 191 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 506. Belirtilen durumlarda bulunan bir kimseye karĢı yardım yükümlülüğünün yerine getirilmemesi hâlinde, bu suç oluĢacaktır. Ancak, belirtilen durumlarda bulunan kiĢilere gerekli müdahalenin yapılabilmesine yönelik olarak bir teĢkilatlanmanın olduğu yerlerde, kiĢilerin yardım için giriĢimde bulunmaması suç oluĢturmayacaktır. Ancak, ilgili makamların bu durumdan haberdar olmaması hâlinde, kiĢilerin durumu derhâl ilgili makamlara bildirme yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi de bu madde kapsamında suç olarak tanımlanmıĢtır. Maddenin ikinci fıkrasında, netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suç hâline iliĢkin düzenlemeye yer verilmiĢtir. BEġĠNCĠ BÖLÜM Çocuk DüĢürtme, DüĢürme veya KısırlaĢtırma Çocuk düĢürtme MADDE 99- (1) Rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düĢürten kiĢi, beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Tıbbî zorunluluk bulunmadığı hâlde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftadan fazla olan bir kadının çocuğunu düĢürten kiĢi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu durumda, çocuğunun düĢürtülmesine rıza gösteren kadın hakkında bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur. (3) Birinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuĢsa, kiĢi altı yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, onbeĢ yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (4) Ġkinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuĢsa, kiĢi üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (5) Rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftayı doldurmamıĢ olan bir kadının çocuğunun yetkili olmayan bir kiĢi tarafından düĢürtülmesi hâlinde; iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan diğer fiiller yetkili olmayan bir kiĢi tarafından iĢlendiği takdirde, bu fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılarak hükmolunur. (6) Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde, süresi yirmi haftadan fazla olmamak ve kadının rızası olmak koĢuluyla, gebeliği sona erdirene ceza verilmez. Ancak, bunun için, gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmesi gerekir. GEREKÇE192: 192 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 506 vd. Çocuk düĢürme ve düĢürtme suçları açısından 24.5.1983 tarih(li) ve 2827 sayılı Nüfus Plânlaması Hakkında Kanunda yer alan hükümler göz önünde bulundurulmak suretiyle bir düzenleme yapılmıĢtır. Bu kanunun öngördüğü hükümler, bugünkü toplumsal ihtiyaçları karĢıladığı kanaatinde bulunulduğundan, madde metninin düzenlenmesinde esas alınmıĢtır. Maddenin birinci fıkrasında, hukuken geçerli rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düĢürtülmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Kadının rızasıyla çocuk düĢürme hâlinde ise, gebeliğin on haftayı aĢmamıĢ bulunması koĢulu ile fiil suç oluĢturmayacaktır. Ġkinci fıkraya göre, tıbbî zorunluluk bulunmadığı hâlde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftadan fazla olan bir kadının çocuğunun düĢürtülmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu durumda, çocuğunun düĢürtülmesine rıza gösteren kadın hakkında da ceza öngörülmüĢtür. Buna karĢılık, tıbbî zorunluluk bulunduğu takdirde on haftayı aĢan gebelik hâlinde çocuğun alınmıĢ bulunması, ceza sorumluluğunu gerektirmemektedir. Somut olayda tıbbi zorunluluğun bulunup bulunmadığı, tıp biliminin verilerine göre belirlenecektir. Maddenin üç ve dördüncü fıkralarında, çocuk düĢürtme suçlarının neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâlleri düzenlenmiĢtir. BeĢinci fıkrada; rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftayı doldurmamıĢ olan bir kadının çocuğunun yetkili olmayan bir kiĢi tarafından düĢürtülmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Ayrıca, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların gebeliği sona erdirme konusunda meslek olarak yetkili olmayan kiĢiler tarafından iĢlenmesi, bu suçlardan dolayı verilecek cezanın artırılması sebebini oluĢturmaktadır. Altıncı fıkraya göre, kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde, süresi yirmi haftadan fazla olmamak ve kadının rızası olmak koĢuluyla, gebeliği sona erdirene ceza verilmez. Ancak, bunun için, gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmesi gerekir. Çocuk düĢürme MADDE 100- (1) Gebelik süresi on haftadan fazla olan kadının çocuğunu isteyerek düĢürmesi hâlinde, bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur. GEREKÇE193: Maddede gebeliğin on haftayı aĢmıĢ bulunmasına karĢın, çocuğunu kasten düĢüren kadına verilecek ceza gösterilmektedir. Bu durumda bulunan kadına çocuk düĢürmesini sağlayacak veya bu hususa yarayacak vasıta tedarik eden veya çocuğunu düĢürmesi hususunda onu teĢvik veya tahrik eden kimsenin suça iĢtirakten dolayı cezalandırılacağı açıktır. KısırlaĢtırma 193 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 508. MADDE 101- (1) Bir erkek veya kadını rızası olmaksızın kısırlaĢtıran kimse, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiil, kısırlaĢtırma iĢlemi yapma yetkisi olmayan bir kimse tarafından yapılırsa, ceza üçte bir oranında artırılır. (2) Rızaya dayalı olsa bile, kısırlaĢtırma fiilinin yetkili olmayan bir kiĢi tarafından iĢlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE194: Madde, kiĢiler üzerinde rızaları olmadan kısırlaĢtırma ameliyesini gerçekleĢtiren kimsenin ne suretle cezalandırılacağını göstermektedir. Ġkinci fıkrada, rızaya dayalı olsa bile, kısırlaĢtırma ameliyesini gerçekleĢtirme hususunda meslek ve uzmanlık olarak yetkisi olmayan kimsenin fiili icra etmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. KısırlaĢtırma ameliyesinin kiĢinin ölümüne veya bedensel bir zarara neden olması hâlinde, failin netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suçlara iliĢkin hükümler çerçevesinde sorumluluğu cihetine gidileceğinde kuĢku yoktur. ALTINCI BÖLÜM Cinsel Dokunulmazlığa KarĢı Suçlar Cinsel saldırı MADDE 102- (1) Cinsel davranıĢlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kiĢi, mağdurun Ģikâyeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle iĢlenmesi durumunda, yedi yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eĢe karĢı iĢlenmesi hâlinde, soruĢturma ve kovuĢturmanın yapılması mağdurun Ģikâyetine bağlıdır. (3) Suçun; a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kiĢiye karĢı, b) Kamu görevinin veya hizmet iliĢkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, c) Üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı iliĢkisi içinde bulunan bir kiĢiye karĢı, d) Silâhla veya birden fazla kiĢi tarafından birlikte, ĠĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır. (4) Suçun iĢlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir kullanılması durumunda kiĢi ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı cezalandırılır. 194 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 508. (5) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. (6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE195: Cinsel dokunulmazlık, kiĢilerin vücudu üzerinde cinsel davranıĢlarda bulunulması suretiyle ihlâl edilir. Bu bölümde yer alan suçlarla korunan ortak hukukî değer, kiĢilerin cinsel dokunulmazlığıdır. Bu Bölümde yer alan suçlar, esasen kiĢiye karĢı iĢlenmiĢ olan suçlar olması itibarıyla, Ġkinci Kitabın “KiĢilere KarĢı Suçlar” baĢlıklı Ġkinci Kısım altında düzenlenmiĢlerdir. Maddenin birinci fıkrasında, cinsel saldırı suçunun temel Ģekli tanımlanmıĢtır. Bu suçun oluĢabilmesi için, cinsel arzuları tatmin amacına yönelik davranıĢlarla kiĢinin vücut dokunulmazlığının ihlâl edilmesi gerekir. Suçun temel Ģekline iliĢkin maddî unsuru, kiĢinin vücudu üzerinde gerçekleĢtirilen, cinsel arzuları tatmin amacına yönelik ve fakat cinsel iliĢkiye varmayan cinsel davranıĢlar oluĢturmaktadır. Suçun oluĢması için, gerçekleĢtirilen hareketlerin objektif olarak Ģehevî nitelikte bulunmaları yeterlidir; failin Ģehevi arzularının fiilen tatmin edilmiĢ olması gerekmez. Söz konusu suç, farklı cinsten kiĢiye karĢı iĢlenebileceği gibi, aynı cinsten kiĢiye karĢı da iĢlenebilir. Suçun temel Ģekline iliĢkin olarak soruĢturma ve kovuĢturmanın yapılması, mağdurun Ģikâyetine bağlı tutulmuĢtur. Maddenin ikinci fıkrasında, cinsel saldırının vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleĢtirilmesi, bu suçun nitelikli hâli olarak tanımlanmıĢtır. Suçun bu nitelikli hâli için, vücuda vajinal, anal veya oral yoldan organ veya sair bir cismin ithal edilmesi gerekir. Bu bakımdan vücuda penis ithal edilebileceği gibi, vajinal veya anal yoldan cop gibi sair bir cisim de ithal edilebilir. Bu bakımdan, söz konusu suçun temel Ģeklinin aksine, bu fıkrada tanımlanan nitelikli hâlinin oluĢabilmesi için, gerçekleĢtirilen davranıĢın cinsel arzuların tatmini amacına yönelik olması Ģart değildir. Cinsel saldırı suçunun nitelikli hâlini oluĢturan bu fiiller, eĢe karĢı da iĢlenebilir. Evlilik birliği, eĢlere sadakat yükümlülüğünün yanı sıra, karĢılıklı olarak birbirlerinin cinsel arzularını tatmin yükümlülüğü de yüklemektedir. Buna karĢılık, evlilik birliği içinde bile, cinsel arzuların tatminine yönelik talepler açısından tıbbi ve hukukî sınırların olduğu muhakkaktır. Bu sınırların ihlâli suretiyle eĢ üzerinde gerçekleĢtirilen ve cinsel saldırı suçunun nitelikli hâlini oluĢturan davranıĢlar, ceza yaptırımını gerekli kılmaktadır. Ancak, bu durumda soruĢturma ve kovuĢturmanın yapılması, mağdur eĢin Ģikâyetine bağlı tutulmuĢtur. Üçüncü fıkrada, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurları tanımlanmıĢtır. Buna göre, suçun, a) beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kiĢiye karĢı, b) kamu görevinin veya hizmet iliĢkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, c) üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı iliĢkisi içinde bulunan bir kiĢiye karĢı, d) silâhla veya birden fazla kiĢi tarafından birlikte iĢlenmesi hâlinde, verilecek cezanın belirtilen oranda artırılması gerekmektedir. (d) bendinde, cinsel saldırının birden fazla kiĢi tarafından 195 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 508 vd. birlikte iĢlenmesi, bu suçun icra hareketlerinin müĢterek fail olarak sorumluluğu gerektirecek Ģekilde gerçekleĢtirilmesini ifade etmektedir. Bu bakımdan, söz konusu suçun örneğin bir baĢkası tarafından azmettiren veya yardım eden sıfatıyla iĢtirak ederek iĢlenmesi hâlinde, sadece bu nedenle (d) bendi hükmüne istinaden cezada artırım yapılamayacaktır. Cinsel saldırı suçunun özelliği, bu suçu oluĢturan fiillerin mağdurun iradesi dıĢında gerçekleĢtirilmesidir. Mağdura karĢı cebir veya tehdit ya da hile kullanılabileceği gibi, örneğin bilincinin yitirilmesine neden olmak veya örneğin uyku hâli dolayısıyla bilincinin kapalı olmasından yararlanmak suretiyle de bu suçlar iĢlenebilirler. Maddenin dördüncü fıkrasına göre, bu suçun iĢlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir kullanılması durumunda, ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı cezaya hükmetmek gerekecektir. BeĢ ve altıncı fıkralarda cinsel saldırı suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâlleri düzenlenmiĢtir. Bu itibarla, cinsel saldırı suçunun iĢlenmesi suretiyle mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulmasına neden olunması, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Keza, cinsel saldırı sonucunda mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmolunacaktır. Ancak, bu durumlarda, netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suçlar dolayısıyla sorumluluk için aranan koĢulların gerçekleĢmesi gerekir. Çocukların cinsel istismarı MADDE 103- (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kiĢi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden; a) OnbeĢ yaĢını tamamlamamıĢ veya tamamlamıĢ olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmemiĢ olan çocuklara karĢı gerçekleĢtirilen her türlü cinsel davranıĢ, b) Diğer çocuklara karĢı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen baĢka bir nedene dayalı olarak gerçekleĢtirilen cinsel davranıĢlar, AnlaĢılır. (2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleĢtirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (3)196 Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kiĢiler tarafından ya da hizmet iliĢkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya birden fazla kiĢi tarafından birlikte gerçekleĢtirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karĢı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleĢtirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. 196 Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 12). Yapılan bu değiĢiklikle, cinsel istismarın “birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi” de, söz konusu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsuru olarak kabul edilmiĢtir (TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 3). (5) Cinsel istismar için baĢvurulan cebir ve Ģiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. (6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, onbeĢ yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. (7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE197: Madde metninde çocukların cinsel istismarı fiilleri suç olarak tanımlanmıĢtır. EriĢkin kiĢilere karĢı iĢlenen fiiller açısından cinsel saldırı ifadesi kullanılmasına rağmen, çocuklar açısından cinsel istismar ifadesi kullanılmıĢtır. EriĢkin kiĢilere karĢı gerçekleĢtirilen cinsel davranıĢların kiĢinin rızasına aykırı olması gerekir. Aksi takdirde, yani kiĢinin rızasının bulunması hâlinde, ceza hukuku sorumluluğunu gerektiren davranıĢlardan söz edilemez. EriĢkin kiĢilere karĢı gerçekleĢtirilen cinsel davranıĢlar açısından rızanın varlığı, ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmaktadır. Buna karĢılık, onbeĢ yaĢını tamamlamamıĢ veya tamamlamıĢ olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmemiĢ olan çocuklara karĢı gerçekleĢtirilen cinsel davranıĢlar açısından, rızanın varlığı ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. BaĢka bir deyiĢle, kendisine karĢı gerçekleĢtirilen cinsel davranıĢlar açısından bu çocuğun rıza açıklamasında bulunması, fiili suç olmaktan çıkarmayacak ve kiĢinin ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır. Bu bakımdan, onbeĢ yaĢını tamamlamamıĢ veya tamamlamıĢ olmakla birlikte maruz kaldığı fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmemiĢ olan kiĢilere karĢı gerçekleĢtirilen her türlü cinsel davranıĢ, cinsel istismar olarak kabul edilmiĢtir. OnbeĢ yaĢını tamamlamıĢ ve maruz kaldığı fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmiĢ olan çocuklara karĢı gerçekleĢtirilen cinsel davranıĢların cinsel istismar olarak nitelendirilebilmesi için, bunların cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen baĢka bir nedene dayalı olarak gerçekleĢtirilmesi gerekir. Bu nitelendirme, cinsel saldırı ve cinsel istismar fiilleri açısından ortaya konan ayırım ölçütüne aykırı olmakla birlikte; suçun mağdurunun çocuk olması ve bu fiiller karĢısında direncinin zayıflığı göz önünde bulundurularak, söz konusu fiillerin de bu madde kapsamında suç olarak tanımlanması yoluna gidilmiĢtir. Fıkranın (b) bendinde söz konusu edilen cinsel istismar bakımından, çocuğun iradesinin ortadan kaldırılmıĢ olması değil, “iradeyi etkileyen neden” ifadesi kullanılmıĢtır. Maddenin birinci fıkrasında, cinsel istismar suçunun temel Ģekli açısından ceza yaptırımı belirlenmiĢtir. Ġkinci fıkrada ise, bu suçun iĢleniĢ tarzı itibarıyla nitelikli hâli tanımlanmıĢtır. Buna göre, cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleĢtirilmesi, suçun temel Ģekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Suçun bu nitelikli hâline iliĢkin açıklama için, cinsel saldırı suçunun gerekçesine bakılmalıdır. Üçüncü fıkraya göre; cinsel istismarın çocukla aralarında belli akrabalık iliĢkisi bulunan kiĢiler tarafından, çocuğun vasisi, eğiticisi, öğreticisi, bakıcısı, çocuğa sağlık hizmeti veren, çocuğa karĢı koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan diğer bir kiĢi tarafından veya 197 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 510 vd. hizmet iliĢkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle198 gerçekleĢtirilmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Dördüncü fıkrada, cinsel istismarın, onbeĢ yaĢını tamamlamamıĢ veya tamamlamıĢ olmakla birlikte maruz kaldığı fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmemiĢ olan kiĢilere karĢı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleĢtirilmesi, cezanın artırılmasını gerektiren bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiĢtir. Ancak, bunun için, uygulanan cebrin en fazla kasten yaralama suçunun temel Ģeklini oluĢturacak boyutta olması gerekir. Bu bakımdan, beĢinci fıkraya göre, cinsel istismar için baĢvurulan cebir ve Ģiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanacaktır. Altı ve yedinci fıkralarda söz konusu suçun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâlleri düzenlenmiĢtir. Bu itibarla, söz konusu suçun iĢlenmesi suretiyle mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulmasına neden olunması, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Keza, söz konusu suçun iĢlenmesi sonucunda mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmolunacaktır. Ancak, bu durumlarda, netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suçlar dolayısıyla sorumluluk için aranan koĢulların gerçekleĢmesi gerekir. ReĢit olmayanla cinsel iliĢki MADDE 104- (1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeĢ yaĢını bitirmiĢ olan çocukla cinsel iliĢkide bulunan kiĢi, Ģikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2)199 GEREKÇE200: Madde metninde, reĢit olmayan kiĢiyle cinsel iliĢkide bulunmak, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Cinsel taciz MADDE 105- (1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kiĢi hakkında, mağdurun Ģikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adli para cezasına hükmolunur. 198 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla fıkra metninde yapılan bu değiĢiklikle, cinsel istismarın “birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi” de, söz konusu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsuru olarak kabul edilmiĢtir (TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 3). 199 Maddenin ikinci fıkrası hükmü, Anayasa Mahkemesinin 23.11.2005 tarih ve 103/89 sayılı Kararı (Resmi Gazete: 25 ġubat 2006/26091) ile iptal edilmiĢtir. Bu fıkra metni Ģu Ģekilde idi: “Fail mağdurdan beş yaştan daha büyük ise, şikâyet koşulu aranmaksızın, cezası iki kat artırılır.” 200 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 512. (2)201 Bu fiiller; hiyerarĢi, hizmet veya eğitim ve öğretim iliĢkisinden ya da aile içi iliĢkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı iĢyerinde çalıĢmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak iĢlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; iĢi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmıĢ ise, verilecek ceza bir yıldan az olamaz. GEREKÇE202: Madde metninde cinsel taciz suçu tanımlanmıĢtır. Cinsel taciz, kiĢinin vücut dokunulmazlığının ihlâli niteliği taĢımayan cinsel davranıĢlarla gerçekleĢtirilebilir. Cinsel taciz, cinsel yönden, ahlâk temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmesinden ibarettir. Maddenin ikinci fıkrasında cinsel taciz suçunun nitelikli hâlleri belirlenmiĢtir. Buna göre, hiyerarĢi veya hizmet iliĢkisinden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı iĢyerinde çalıĢmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak kiĢiye karĢı cinsel tacizde bulunulması, suçun temel Ģekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Cinsel taciz suçunun soruĢturulması ve kovuĢturulması, mağdurun Ģikâyetine bağlı tutmuĢtur. AÇIKLAMA: Maddenin üçüncü fıkrası metninde 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla (m. 13) yapılan değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekildedir: “Yapılan değişiklikle, cinsel taciz suçunun eğitim ve öğretim ilişkisinden veya aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi hali, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli unsuru olarak tanımlanmıştır. Ayrıca belirtilmek gerekir ki, cinsel taciz suçunun nitelikli unsurlarının gerçekleştiği durumlarda, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikayetine bağlı değildir.”203. YEDĠNCĠ BÖLÜM Hürriyete KarĢı Suçlar Tehdit MADDE 106- (1) Bir baĢkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleĢtireceğinden bahisle tehdit eden kiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun Ģikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur. (2) Tehdidin; 201 Bu fıkra metni, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 13). 202 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 514. 203 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 3. a) Silâhla, b) KiĢinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel iĢaretlerle, c) Birden fazla kiĢi tarafından birlikte, d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluĢturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, ĠĢlenmesi hâlinde, fail hakkında iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir. GEREKÇE204: Maddeyle, “tehdit” bizatihi suç hâline getirilmiĢ bulunmaktadır. Bilindiği üzere tehdit diğer bazı suçlarda ayrıca unsur olarak öngörülmüĢtür. Burada tehdidin koruduğu hukukî değer, kiĢilerin huzur ve sükunudur; böylece kiĢilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile, insanın kendisine özgü sulh ve sükununa karĢı iĢlenen saldırılar cezalandırılmıĢ olmaktadır. Fakat, tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kiĢinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir. Tehdit, çoğu zaman baĢka bir suçun unsurunu oluĢturmaktadır. Ancak, bu suç tanımında, tehdidin kendisi bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu bakımdan tehdit suçu, genel ve tamamlayıcı bir suçtur. Tehdit hâlinde, gerçekleĢmesi failin isteğinin yerine getirilmemesi kaydına bağlı bir tecavüz, kötülük mağdura bildirilmektedir. Tehdidin konusunu, kiĢinin hayatının veya vücut bütünlüğünün tehlikeye maruz bırakılacağının, suç teĢkil eden belli bir fiilin iĢleneceğinin, genel olarak kuvvet kullanılacağının veya herhangi bir kötülüğün, haksızlığın gerçekleĢtirileceğinin bildirilmesi oluĢturmaktadır. Tehdidin özelliği, kötülüğün gerçekleĢip gerçekleĢmeyeceğinin, tehdit edenin iradesine bağlı olmasıdır. Tehdit konusu kötülüğün gerçekleĢip gerçekleĢmemesi, gerçekten veya en azından görünüĢ itibarıyla failin takdirine bağlıdır. Fakat bu, kötülüğün mutlaka tehdit eden tarafından gerçekleĢtirileceği anlamına gelmez; bir üçüncü kiĢi vasıtasıyla bu kötülüğün gerçekleĢtirileceğinin bildirilmesi ile de, tehditte bulunulabilir. Suçun oluĢması bakımından tehdit konusu kötülüğün gerçekleĢip gerçekleĢmemesi, önemli değildir. Tehdidin objektif olarak ciddî bir mahiyet arzetmesi gerekir. Yani, istenilenin yerine getirilmemesi hâlinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleĢeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır. Sarfedilen sözler, gerçekleĢtirilen davranıĢ muhatap alınan kiĢi üzerinde ciddî bir korku yaratma açısından sonuç almaya elveriĢli, yeterli ve uygun değilse, tehdidin oluĢtuğu ileri sürülemez. Failin söz ve davranıĢlarının muhatabı üzerinde ciddî Ģekilde korku ve endiĢe yaratacak uygunluk ve yeterlilik içerip içermediğinin her somut olayda araĢtırılması gerekir. Objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden tehdidin somut olayda muhatabı üzerinde etkili olması Ģart değildir. KiĢi, fail, objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden söz ve davranıĢlarla mağduru tehdit etmek istemiĢ olmasına rağmen; mağdur, bu söz ve davranıĢları ciddiye almamıĢ olabilir. Bu durumda tehdit yine gerçekleĢmiĢtir. Tehdidin gerçekleĢip gerçekleĢmemesi, muhatabı üzerinde etkili olup olmamasına bağlı tutulmamalıdır. Failin de kendisinin tehdit konusu tecavüzü gerçekleĢtirebilecek imkân ve iktidara sahip olduğu 204 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 514 vd. kanaatini karĢı tarafta uyandırdığını bilmesi gerekir. Mağdurda bu kanaat uyandırıldıktan sonra, failin tehdit konusu tecavüzü gerçekleĢtirebilecek imkan ve iktidara gerçekte sahip olmamasının bir önemi yoktur. Mağdur tehdit konusu tecavüzün ciddî olduğuna hile kullanılmak suretiyle inandırılmıĢ olabilir. Fakat, batıl inançlara dayanılarak bir kötülüğe maruz bırakılabileceği beyanıyla, bir kimse tehdit edilmiĢ olmaz. Tehdit konusu kötülük, mağdura değil de, bir üçüncü Ģahsa yönelik olabilir. Ancak, bu durumda mağdur ile üçüncü kiĢi arasında belli bir akrabalık, yakınlık iliĢkisi mevcut olmalıdır. Tehdit hâlinde kiĢi, tehdit konusu tecavüzün ileride vuku bulacağı beyanıyla korkutularak, belli bir davranıĢta bulunmaya zorlanmaktadır, mecbur edilmektedir. Maddenin birinci fıkrasında yapılan tanımda, tehdidin yöneldiği hukukî değere göre bir ayırım yapılmıĢtır. Buna göre, tehdidin, mağdurun kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleĢtireceğinden bahisle yapılması, söz konusu suçun temel Ģeklini oluĢturmaktadır. Buna karĢılık, tehdidin, mağduru malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle yapılması ise, suçun temel Ģekline göre daha az cezayı gerektirmektedir. Ayrıca, bu suçtan dolayı soruĢturma ve kovuĢturma yapılması, mağdurun Ģikâyetine bağlı kılınmıĢtır. Maddenin ikinci fıkrasında tehdidin daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri gösterilmiĢtir. Bu hâller, tehdidin kapsadığı korkutma gücünün ciddîliği ve yoğunluğu hususunda mağdurda ciddî kaygılar meydana getirmeye elveriĢli durumlardır. Tehdit silâhla icra olunursa bunun ciddîliği hususunda bir korkunun meydana gelmesi çok daha kolay olur. Aynı suretle kendisini tanınmayacak bir hâle getiren kiĢinin veya bir kaç kiĢinin birlikte olarak tehdit icra etmeleri hâlinde meydana gelen korku çok yoğun olur. Ġmzasız bir mektup veya özel iĢaretler kullanarak bir kiĢinin tehdit edilmesi hâlinde de meydana gelen korku bakımından bir duraksama meydana gelmez. Söz gelimi bir kimseye gönderilmiĢ olan imzasız mektup kiĢinin kendisini savunma olanağını gidereceğinden ağır tehdidi oluĢturacaktır. Yine bir kimseye karĢı gönderilmiĢ olan mektuplarda ucundan kan damlayan bıçak resimlerinin yapılması yani böylece özel iĢaret kullanılması korkuyu yoğunlaĢtırabilir. Gizli veya açık, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluĢturdukları tehdit gücünün de, kiĢileri paniğe kapılacak surette korkutabilmesi dolayısıyla, suçun nitelikli hâli olarak sayılması uygun görülmüĢtür. Maddenin üçüncü fıkrasında, tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya mala zarar verme suçunun iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı cezaya hükmedileceği belirtilmiĢtir. KiĢi tehdidinin ciddiliğini vurgulamak için, bir baĢkasını öldürmüĢ veya yaralamıĢ ya da malına zarar vermiĢ olabilir. Bu gibi durumlarda gerçek içtima hükümleri uygulanarak ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmedilmelidir. ġantaj MADDE 107- (1) Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir Ģeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir Ģeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (2)205 Kendisine veya baĢkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kiĢinin Ģeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur. GEREKÇE206: Maddeyle, Ģantaj fiilleri suç hâline getirilmiĢ olmaktadır. ġantajda da kiĢiyi bir Ģeyi yapmaya veya yapmamaya zorlama söz konusudur. Ancak, bu durumda kiĢiye bir kötülük yapılacağından, kiĢinin sahip bulunduğu bir değere saldırıda bulunulacağından bahisle bir zorlama söz konusu değildir. Aksine, kiĢi, hakkı olan veya yükümlü olduğu bir Ģeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle baĢkasını zorlamaktadır. Örneğin, kiĢinin suç iĢlemiĢ olan bir kimseyi ihbar edeceğinden bahisle, kendisine bir menfaat temin etmeye zorlaması hâlinde, Ģantaj suçu oluĢur. ĠĢlenmiĢ olan bir suç vakıası karĢısında ihbarda bulunmak, kiĢiler açısından hem bir haktır hem de bir yükümlülüktür. Aynı Ģekilde, bir gazetecinin, bir siyasî Ģahsîyeti, kendisine muayyen miktar para verdiği takdirde, hakkında ileri sürülen yolsuzluk iddialarını haber konusu yapmayacağından bahisle, menfaat teminine zorlaması hâlinde Ģantaj suçu oluĢur. ġantaj yapılmakla, kiĢi kanuna aykırı bir davranıĢta bulunmaya zorlanmıĢ olabilir. Örneğin belediyede meclis üyesinin, yaptırmıĢ bulunduğu kaçak inĢaatı yıktırması hâlinde belediye meclisinde muhalefetle iĢbirliği yapacağından bahisle belediye baĢkanının bu inĢaatı yıktırmamaya zorlaması; keza, taahhüt iĢleriyle uğraĢan bir kiĢinin, belediye baĢkanını bir yol inĢaatına iliĢkin ihalenin kendilerine verilmemesi hâlinde hakkında rüĢvet suçundan dolayı ihbarda bulunacağından bahisle bu ihaleyi mevzuata aykırı olarak kendisine verdirmeye zorlaması, Ģantaj suçunu oluĢturur. ġantaj yapılmakla, kiĢi yükümlü olmadığı bir davranıĢta bulunmaya zorlanabilir. Örneğin, bir iĢ adamının, kamu oyunda gündemde olan yolsuzluk olaylarıyla ilgili olarak hazırlanan gazete haberinde adından söz etmeme karĢılığında menfaat teminine veya bir kuruluĢa bağıĢta bulunmaya zorlanması hâlinde, Ģantaj suçu oluĢur. ġantaj suçunun oluĢabilmesi için, mağdurun zorlanması yeterlidir. Bu zorlama karĢısında, mağdurun isteneni yapması suçun oluĢması için gerekli değildir. ġantaj suçunun arzettiği özellik, kiĢinin hak veya yükümlülüklerini kötüye kullanarak haksız bir çıkar sağlamaya çalıĢması ya da baĢkasını bir Ģeyi yapmaya veya yapmamaya mecbur etmesidir. AÇIKLAMA: 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla madde metnine eklenen ikinci fıkranın gerekçesi Ģu Ģekildedir: “Kişinin yarar sağlamak maksadıyla bir başkasının şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususları açıklayacağı veya isnat edeceği tehdidinde bulunması halinin tehdit suçuna ilişkin "sair kötülük" kapsamında değerlendirilmesinin daha az cezayı gerektireceği eleştirisi karşısında, madde metnine söz konusu fıkra eklenmiştir.”207 205 Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 14). 206 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 516 vd. 207 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 4. Cebir MADDE 108- (1) Bir Ģeyi yapması veya yapmaması ya da kendisinin yapmasına müsaade etmesi için bir kiĢiye karĢı cebir kullanılması hâlinde, kasten yaralama suçundan verilecek ceza üçte birinden yarısına kadar artırılarak hükmolunur. GEREKÇE208: Madde metninde cebir kullanma suçu tanımlanmıĢtır. Cebir kullanma suçu, aynı zamanda kasten yaralama suçunu oluĢturmaktadır. Ancak, kasten yaralama suçundan farklı olarak, bir Ģeyi yapması veya yapmaması ya da bir Ģeyin yapılmasına müsaade etmesi için kiĢiye karĢı cebir tatbik edilmektedir. Latince karĢılığı "vis compulsiva" olan cebir, kiĢiye karĢı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kiĢinin iradesi ve davranıĢları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir. Cebre maruz kalan kiĢi, bu fiziki gücün meydana getirdiği acının etkisiyle belli bir davranıĢta bulunmaya zorlanmaktadır. Cebir hâlinde kiĢi bir acı hissetmektedir ve bu acının etkisiyle belli bir davranıĢı gerçekleĢtirmeye zorlanmaktadır. Buna karĢılık, tehdit hâlinde, kiĢi bir tecavüzün, kötülüğün ileride meydana geleceği bildirilerek korkutulmaktadır. Bu düzenlemede, cebir kullanma suçuyla ilgili olarak öngörülen ceza, kasten yaralama suçundan dolayı verilecek cezanın belli bir oranda artırılmasından ibarettir. KiĢiyi hürriyetinden yoksun kılma MADDE 109- (1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kiĢiye, bir yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası verilir. (2) KiĢi, fiili iĢlemek için veya iĢlediği sırada, cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (3) Bu suçun; a) Silâhla, b) Birden fazla kiĢi tarafından birlikte, c) KiĢinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, e) Üstsoy, altsoy veya eĢe karĢı, f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kiĢiye karĢı, ĠĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır. 208 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 518. (4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. (5) Suçun cinsel amaçla iĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır. (6) Bu suçun iĢlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. GEREKÇE209: Madde metninde kiĢi hürriyetinden yoksun kılma suçu tanımlanmıĢtır. Bu suç ile korunan hukukî değer, kiĢilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir. KiĢiler, bir yerde kalma ve bir yere gitme konusunda tercihte bulunma serbestisine sahiptirler. Söz konusu suç iĢlenmekle kiĢinin bir yerde kalma ve bir yere gitme hürriyeti ihlâl edilmiĢ olmaktadır. Söz konusu suç, bir kimsenin hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakılmasıyla oluĢmaktadır. Örneğin kiĢinin bir yere kapatılması, bir yerde tutulması veya bir yere götürülmesi veya bir yere gitmekten men olunması fiilleri, bu tanıma göre ceza yaptırımını gerektirmektedir. Maddede geçen hukuka aykırı olarak ibaresi, hukukun izin vermediği hâlleri ifade eder. Örneğin bir suça iliĢkin soruĢturma kapsamında suç Ģüphesi altında bulunan kiĢinin ceza muhakemesi hukukunun gereklerine uygun olarak tutulması, gözaltına alınması veya tutuklanması hâllerinde, fiil hukuka uygundur ve bu suç oluĢmaz. Maddenin ikinci fıkrasında kiĢi hürriyetinden yoksun kılma suçunun cebir, tehdit veya hile kullanılarak iĢlenmesi, bu suç acısından daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli hâl olarak belirlenmiĢtir. Suçun temel Ģekli açısından cebir, tehdit veya hile kullanılmasına gerek yoktur. Örneğin kiĢi içeride uyumakta iken kapının kilitlenmesi hâlinde, söz konusu suçun temel Ģekli gerçekleĢmiĢ olmaktadır. Maddenin üçüncü fıkrasında, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri sayılmıĢtır. Bu nitelikli hâllerden bir kısmı, suçun iĢleniĢ tarzına iliĢkindir. Söz konusu suçun iĢlenmesi bakımından, silâhlı olunması veya kamu görevinin sağladığı nüfuzun kötüye kullanılması, bir kolaylık sağlamaktadır. KiĢi hürriyetinden yoksun kılma suçu, kiĢinin yerine getirdiği kamu görevi dolayısıyla iĢlenmiĢ olabilir. Suçun bu seçimlik nitelikli unsuru için, failin saiki önem taĢımaktadır. Suçun iĢlendiği sırada kiĢi kamu görevlisi sıfatını taĢımayabilir, örneğin emekliye ayrılmıĢ olabilir. Keza, suç, kamu görevlisinin yakınına karĢı da iĢlenebilir. Bir hâkimin verdiği karara tepki olarak oğlunun kaçırılması bu hâle örnek olarak gösterilebilir. Suçun birden fazla kiĢi tarafından birlikte iĢlenmesi de bu fıkra kapsamında bir seçimlik nitelikli unsur olarak kabul edilmiĢtir. Suçun icra hareketlerinin birden fazla kiĢi tarafından birlikte gerçekleĢtirilmesi gerekir. Yani suçun iĢleniĢi acısından müĢterek faillik durumunun varlığı hâlinde, bu nitelikli unsur oluĢur. Ancak, suçun icra hareketlerinin bir kiĢi tarafından gerçekleĢtirilmesine karĢılık, diğer suç ortaklarının azmettiren veya yardım eden olması hâlinde, bu fıkraya göre ceza artırılamaz. 209 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 518 vd. Suçun üstsoy, altsoy veya eĢe karĢı, çocuğa karĢı ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kiĢiye karĢı iĢlenmesi de, üçüncü fıkra hükmüne istinaden cezanın artırılmasını gerektiren mağdurun Ģahsı itibarıyla seçimlik nitelikli unsurlar olarak kabul edilmiĢtir. Maddenin dördüncü fıkrasına göre; bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin güne kadar adli para cezasına hükmedilecektir. Dikkat edilmelidir ki, bu durumda, suçun netice nedeniyle bir ağırlaĢmıĢ hâli söz konusudur. Bu nedenle, failde bu neticeye yönelik kastın bulunması gerekmez. Bu hükmün uygulanabilmesi için, mağdurun ekonomik kaybının önemli miktarda olması gerekir. BeĢinci fıkra hükmüne göre, suçun cinsel amaçla iĢlenmesi, söz konusu suç açısından failin güttüğü amaç itibarıyla ayrı bir nitelikli unsur oluĢturmaktadır. Bu nitelikli unsurun gerçekleĢmesi hâlinde verilecek cezanın ayrıca artırıma tabi tutulması gerekmektedir. Altıncı fıkraya göre, kiĢi hürriyetinden yoksun kılma suçunun iĢlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. Bu itibarla, kasten yaralama suçunun temel Ģeklinin gerçekleĢmesi hâlinde, maddenin ikinci fıkrasına istinaden cezaya hükmedilmelidir. Etkin piĢmanlık MADDE 110- (1) Yukarıdaki maddede tanımlanan suçu iĢleyen kiĢi, bu suç nedeniyle soruĢturmaya baĢlanmadan önce, mağdurun Ģahsına zararı dokunmaksızın, onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakacak olursa cezanın üçte ikisine kadarı indirilir. GEREKÇE210: Madde metninde kiĢiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu açısından etkin piĢmanlık hâli düzenlenmiĢtir. Etkin piĢmanlık için, suç tamamlandıktan sonra, mağdurun güvenli bir yerde serbest bırakılması gerekir. Bunun, kendiliğinden olması, yani herhangi bir zorlama olmadan gerçekleĢmesi gerekir. Ayrıca, etkin piĢmanlığın, bu suç nedeniyle soruĢturmaya baĢlanmadan önce gerçekleĢmesi gerekir. SoruĢturma makamlarının iĢe el koymasından serbest bırakma hâlinde, etkin piĢmanlık hükmünden yararlanılamayacaktır. Etkin piĢmanlıktan yararlanılabilmesi için, hürriyetinden yoksun kılınan mağdurun Ģahsına zarar verilmemelidir. Etkin piĢmanlık hâlinde, kiĢinin cezasında belli bir oranda indirim yapılması gerektiği kabul edilmiĢtir. Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması 210 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 522. MADDE 111- (1) Tehdit, Ģantaj, cebir veya kiĢiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının iĢlenmesi sonucunda yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. GEREKÇE211: Madde metninde, tehdit, Ģantaj, cebir veya kiĢiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının iĢlenmesi sonucunda yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı düzenlenmiĢtir. Eğitim ve öğretimin engellenmesi MADDE 112- (1) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla; a) Devletçe kurulan veya kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerine, b) Öğrencilerin toplu olarak oturdukları binalara veya bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına, Engel olunması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE212: Madde metninde eğitim ve öğretimin engellenmesi suç olarak tanımlanmıĢtır. Kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının faaliyetlerinin engellenmesi MADDE 113- (1) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla, kamu kurumu faaliyetinin yürütülmesine, engel olunması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE213: Madde metninde kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının faaliyetlerinin engellenmesi suç olarak tanımlanmıĢtır. Siyasî hakların kullanılmasının engellenmesi 211 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 522. 212 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 522. 213 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 522. MADDE 114- (1) Bir kimseye karĢı; a) Bir siyasî partiye üye olmaya veya olmamaya, siyasî partinin faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, siyasî partiden veya siyasî parti yönetimindeki görevinden ayrılmaya, b) Seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmamaya veya seçildiği görevden ayrılmaya, Zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla bir siyasî partinin faaliyetlerinin engellenmesi hâlinde, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE214: Madde metninde, siyasî hakların kullanılmasını engelleme fiillerinin bazıları suç olarak tanımlanmıĢtır. Söz konusu suç tanımında çeĢitli seçimlik hareketlere yer verilmiĢtir. Bu hareketlerin suç olarak tanımlanmasıyla, kiĢilerin siyasî hak ve hürriyetleri güvence altına alınmak istenmiĢtir. Maddenin birinci fıkrasının (a) bendine göre, bir kimseye karĢı cebir veya tehdit kullanılarak, bir siyasî partiye üye olmaya veya olmamaya, siyasî partinin faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya ya da siyasî partiden veya siyasî parti yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlanması, suç oluĢturmaktadır. Bu suçun tamamlanmıĢ Ģekline göre cezaya hükmedilebilmesi için, cebir veya tehdide maruz kalan kiĢinin siyasî partiye üye olması veya olmaktan vazgeçmesi, siyasî partinin faaliyetlerine katılması veya katılmaktan vazgeçmesi ya da siyasî partiden veya siyasî parti yönetimindeki görevinden ayrılması gerekmemektedir. Bu amaçlarla, kiĢiye karĢı cebir veya tehdit kullanılması, söz konusu suç tamamlanmıĢ gibi cezalandırılabilmek için yeterlidir. Bu bakımdan söz konusu suç, bir teĢebbüs suçu niteliği taĢımaktadır. Birinci fıkranın (b) bendinde, bir kimseye karĢı cebir veya tehdit kullanılarak, seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmamaya veya seçildiği görevden ayrılmaya zorlanması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu bentte tanımlanan seçimlik hareket açısından da söz konusu suç, bir teĢebbüs suçu niteliği taĢımaktadır. Bu itibarla, söz konusu suçun tamamlanmıĢ Ģekline göre cezaya hükmedilebilmesi için, cebir veya tehdide maruz kalan kiĢinin bu nedenle seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmaktan vazgeçmesi veya seçildiği görevi bırakması gerekmemektedir. Maddenin ikinci fıkrasında cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla bir siyasî partinin faaliyetlerinin engellenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu fıkra hükmüyle, siyasî hakların toplu olarak kullanılmasının engellenmesi ceza yaptırımı altına alınmıĢtır. Bir siyasî partinin faaliyetlerinin cebir veya tehditle ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla engellenmiĢ olması hâlinde, suç tamamlanmıĢ olur. Ġnanç, düĢünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme 214 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 522 vd. MADDE 115- (1) Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düĢünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiĢtirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Dinî ibadet ve ayinlerin toplu olarak yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla, engellenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkraya göre ceza verilir. GEREKÇE215: Madde metninde inanç, düĢünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme suç olarak tanımlanmıĢtır. Konut dokunulmazlığının ihlâli MADDE 116- (1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kiĢi, mağdurun Ģikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2)216 Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dıĢında kalan iĢyerleri ve eklentileri hakkında iĢlenmesi hâlinde, mağdurun Ģikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. (3) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya iĢyerinin birden fazla kiĢi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kiĢilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meĢru bir amaca yönelik olması gerekir. (4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti iĢlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE217: Madde, Anayasanın 21 inci maddesinde güvence altına alınan konut dokunulmazlığını ihlâl fiillerini suç olarak tanımlamaktadır. Konut dokunulmazlığının ihlâli, kiĢinin kendisine özgü barıĢ ve sükununu ve yuvasındaki yaĢamının sulh ve selametle cereyanı için varolması gerekli güvenlik duygusunun sarsılmasını ifade etmektedir. Bireylere karĢı iĢlenen ve aynı zamanda onların muhtaç oldukları güvenlik ve sükunu ihlâl eyleyen bu fiillerin, hürriyete karĢı iĢlenen suçlar arasında bir suç olarak tanımlanması uygun görülmüĢtür. Maddenin birinci fıkrasında konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun temel Ģekli düzenlenmiĢtir. Buna göre; bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak girilmesi 215 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 524. 216 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla, maddenin ikinci ve üçüncü fıkdalarında değiĢiklik yapıldığı gibi, bu fıkralar kendi aralarında takdim tehir edilmiĢtir (m. 8). 217 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 524 vd. veya rıza ile girildikten sonra buradan çıkılmaması konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun temel Ģeklini oluĢturmaktadır. Bu suç, herkes tarafından iĢlenebilir. Bu suç, icraî bir davranıĢla iĢlenebileceği gibi, ihmali davranıĢla da iĢlenebilir. BaĢkasının konutuna veya konutun eklentilerine rıza ile girdikten sonra, çıkmama hâlinde, konut dokunulmazlığı ihmali davranıĢla ihlâl edilmektedir. Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun oluĢabilmesi için, yetkili kiĢinin konuta girme konusunda rızasının olmaması gerekir. Konut sahibinin konuta girildiğinden haberdar olmaması, aynı zamanda rızasının da olmaması anlamına gelir. Bu nedenle, konuta gizlice veya hileyle girilmiĢ olması hâlinde, bu suç oluĢur. Sahibinin rızasına dayalı olarak konuta girildikten sonra, bu rızanın geri alınması hâlinde konutun terk edilmesi gerekir. Aksi takdirde söz konusu suç oluĢur. Belirtilen nedenlerle, konut sahibinin rızasının olmaması, bu suçun bir unsurunu oluĢturmaktadır. Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun hukuka aykırılık vasfını ortadan kaldıran rızanın, hukuken geçerli rıza olması gerekir. KiĢinin konuta girme konusunda rıza açıklamaya yetkili olmasının yanı sıra, açıklanan rızanın da örneğin hile dolayısıyla sakatlanmamıĢ olması gerekir. Maddenin ikinci218 fıkrası, söz konusu suçun hukuka aykırılık vasfını ortadan kaldıran rıza ile ilgili bazı durumlara iliĢkin hükümler içermektedir. Buna göre, evlilik birliğinde aile bireylerinden birinin rızasının olması, söz konusu suça iliĢkin hukuka aykırılık vasfını ortadan kaldırır. Keza, konutun birden fazla kiĢi tarafından ortak kullanılması durumunda bu kiĢilerden birinin konuta girme konusunda rıza göstermesi, fiilin hukuka uygun hâle getirir. Ancak bu hâllerde konuta giriĢin hukuka uygun sayılabilmesi için, rıza açıklamasının meĢru bir amaca yönelik olması gerekir. Bu bakımdan örneğin, konuttaki teknik bir arızanın tamiri için, diğerinin bilgisi olmaksızın, eĢlerden birinin tamircinin konuta girmesine rıza göstermesi hâlinde, bu rıza geçerli bir rıza olarak kabul edilmelidir. Buna karĢılık, eĢlerden birinin bir baĢkasını zina yapmak üzere konuta kabul etmesi durumunda, bu kiĢinin konuta girmesine gösterilen rızanın, geçerli bir rıza olarak kabul edilmesi imkansızdır ve bu durumda diğer eĢe karĢı iĢlenmiĢ konut dokunulmazlığını ihlâl suçu söz konusudur. Maddeye göre, girilen veya çıkılmayan yerin bir konut veya bunun eklentisi olması gerekir. Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun soruĢturma ve kovuĢturması mağdurun Ģikâyetine bağlı kılınmıĢtır. Maddenin üçüncü219 fıkrası suçun konusu bakımından farklı bir hüküm içermektedir. Buna göre, birinci fıkrada tanımlanan fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dıĢında kalan iĢyerleri ve eklentileri hakkında iĢlenmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu fıkranın uygulanmasında, birinci fıkrada söz konusu olan koĢullar aranacaktır. Niteliği itibarıyla açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi alıĢılmıĢ (mutat) olan yerler dıĢında kalan yerlere rıza olmaksızın girilmesi bu suçu oluĢturacaktır. Avukatlık bürosu ve özel muayenehane, bu gibi izinle girilmesi gereken yerlere örnek olarak gösterilebilir. Keza, herkesin herhangi bir koĢulu yerine getirmeksizin girebileceği yerlere, söz gelimi süper marketlere, dükkânlara, mağazalara halka açık olmadıkları zamanlarda, meselâ mesai saatleri dıĢında rıza hilafına girilmesi hâlinde de bu suç oluĢacaktır. Ancak, halka açık oldukları 218 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla, maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları kendi aralarında takdim tehir edildiği için, bu atfı üçüncü fıkraya yapılmıĢ atıf olarak anlamak gerekir. 219 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla, maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları kendi aralarında takdim tehir edildiği için, bu atfı ikinci fıkraya yapılmıĢ atıf olarak anlamak gerekir. sırada girildiği takdirde suç oluĢmayacaktır. Zira hak sahipleri bu gibi yerlere isteyenin girmesi hususunda daha baĢlangıçta rızalarını örtülü olarak açıklamıĢ sayılırlar. Dördüncü fıkrada, bu madde kapsamında tanımlanan suçların cebir veya tehdit kullanılarak ya da gece vakti iĢlenmesi, cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli hâller olarak belirlenmiĢtir. Burada söz konusu olan cebir, kasten yaralama suçunun daha az cezayı gerektiren hâli olarak düĢünülmelidir. Bu nedenle, kullanılan cebir kiĢide basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçünün ötesinde bir etki meydana getirmiĢ ise, hem konut dokunulmazlığını ihlâl suçundan hem de kasten yaralama suçundan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur. ĠĢ ve çalıĢma hürriyetinin ihlâli MADDE 117- (1) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla, iĢ ve çalıĢma hürriyetini ihlâl eden kiĢiye, mağdurun Ģikâyeti hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir. (2) Çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kiĢi veya kiĢileri ücretsiz olarak veya sağladığı hizmet ile açık bir Ģekilde orantısız düĢük bir ücretle çalıĢtıran veya bu durumda bulunan kiĢiyi, insan onuru ile bağdaĢmayacak çalıĢma ve konaklama koĢullarına tâbi kılan kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis veya yüz günden az olmamak üzere adli para cezası verilir. (3) Yukarıdaki fıkrada belirtilen durumlara düĢürmek üzere bir kimseyi tedarik veya sevk veya bir yerden diğer bir yere nakleden kiĢiye de aynı ceza verilir. (4) Cebir veya tehdit kullanarak, iĢçiyi veya iĢverenlerini ücretleri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden baĢka koĢullar altında anlaĢmalar kabulüne zorlayan ya da bir iĢin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden olan kiĢiye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE220: Anayasamızda herkesin dilediği alanda çalıĢma ve sözleĢme hürriyetine sahip bulunduğunu ve özel teĢebbüsler kurmanın serbest olduğunu açıklanmıĢtır. Bu suç tanımı ile, söz konusu temel hürriyetin güvence altına alınması amaçlanmıĢtır. Maddenin birinci fıkrasında, iĢ ve çalıĢma hürriyetinin ihlâli suç olarak tanımlanmıĢtır. Suçun oluĢması için, bu ihlâlin cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla gerçekleĢtirilmesi gerekir. Bu fıkradaki suçun soruĢturma ve kovuĢturması Ģikâyete bağlıdır. Maddenin ikinci fıkrasında belirtilen durumlar içinde bulunan kimseleri rızaları ile de olsa, sömürerek insan onuruna aykırı biçimde ve koĢullar altında çalıĢtırmak suç hâline getirilmiĢ ve böylece Devletin Anayasada belirtilen sosyal devlet olmak niteliğini koruyan ve vurgulayan değerlerden çok önemli birisi ceza himayesi altına alınmıĢtır. ĠĢ ve çalıĢma hürriyetinin kullanılıĢında kiĢilerin insan onuruna uygun koĢullar içinde çalıĢtırılmaları esastır. Demokratik toplum kiĢilerin çaresizliğinin sömürülmesine dayalı bir serbest piyasa sisteminin uygulanmasıyla, elbette ki, bağdaĢamaz. Bu nedenle maddenin ikinci fıkrası kaleme alınmıĢtır. 220 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 526 vd. Ġkinci fıkrada yer alan suç, kiĢilerin çalıĢmalarının sömürülmesini engellemek amacını taĢımaktadır. Kimsesiz, çaresiz veya belirli kiĢilere çeĢitli nedenlerle bağımlı kiĢi, onun bu hâlinden yararlananlar sömürücü kiĢiler tarafından insanlık dıĢı durumları kabule veya bazı koĢullara katlanmaya sevkedilebilmektedir. Bu gibi fiilleri önlemek amacı ile maddenin üçüncü fıkrasında, kiĢileri ikinci fıkrada belirtilen duruma düĢürmek üzere tedarik veya sevk veya bir yerden diğer bir yere nakil fiilleri de suç sayılmıĢtır. KiĢileri, ikinci fıkrada belirlenen hâle düĢürmemek için söz konusu hazırlık hareketlerini cezalandırmak yerindedir. Maddenin dördüncü fıkrasında ayrı bir suç tanımına yer verilmiĢtir. Söz konusu suçun oluĢması için, cebir veya tehdit kullanılarak, iĢçi veya iĢverenlerin ücretleri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden baĢka koĢullar altında anlaĢmalar kabulüne zorlanması ya da bir iĢin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden olunması gerekir. Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi MADDE 118- (1) Bir kimseye karĢı bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla bir sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE221: Madde metninde, sendikel hakların kullanılmasını engelleme fiilleri suç tanımlanmıĢtır. Söz konusu suç tanımında çeĢitli seçimlik hareketlere yer verilmiĢtir. olarak Maddenin birinci fıkrasına göre, bir kimseye karĢı cebir veya tehdit kullanılarak, bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya ya da sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlanması, suç oluĢturmaktadır. Bu suçun tamamlanmıĢ Ģekline göre cezaya hükmedilebilmesi için, cebir veya tehdide maruz kalan kiĢinin sendikaya üye olması veya olmaktan vazgeçmesi, sendikanın faaliyetlerine katılması veya katılmaktan vazgeçmesi ya da sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılması gerekmemektedir. Bu amaçlarla, kiĢiye karĢı cebir veya tehdit kullanılması, söz konusu suç tamamlanmıĢ gibi cezalandırılabilmek için yeterlidir. Bu bakımdan söz konusu suç, bir teĢebbüs suçu niteliği taĢımaktadır. Maddenin ikinci fıkrasında cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla bir sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bir sendikanın faaliyetlerinin cebir veya tehditle ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla engellenmiĢ olması hâlinde, suç tamamlanmıĢ olur. 221 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 528. Ortak hüküm MADDE 119- (1) Eğitim ve öğretimin engellenmesi, kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının faaliyetlerinin engellenmesi, siyasî hakların kullanılmasının engellenmesi, inanç, düĢünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme, konut dokunulmazlığının ihlâli ile iĢ ve çalıĢma hürriyetinin ihlâli suçlarının; a) Silâhla, b) KiĢinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel iĢaretlerle, c) Birden fazla kiĢi tarafından birlikte, d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluĢturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, e) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, ĠĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır. (2) Bu suçların iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. GEREKÇE222: Bu madde, birinci fıkrada sayılan suçlar açısından söz konusu olan ve cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli unsurları göstermektedir. Maddenin birinci fıkrasında, bu nitelikli unsurlar, seçimlik olarak belirlenmiĢlerdir; yani bir olayda bu hâllerden bir veya birkaçının gerçekleĢmiĢ olması durumunda; bu fıkraya göre cezanın artırılması gerekmektedir. Belirtilen nitelikli hâller, söz konusu suçların iĢlenmesi ile varılmak istenen amaç açısından cebir veya tehdidin kapsadığı korkutma gücünün ciddîliği ve yoğunluğu hususunda mağdurda ciddî kaygılar meydana getirmeye elveriĢli durumlardır. Silâhla cebir veya tehditte bulunulması hâlinde, varılmak istenen amaca daha kolay ulaĢılır. Aynı suretle kendisini tanınmayacak bir hâle getiren kiĢinin veya bir kaç kiĢinin birlikte olarak tehdit icra etmeleri hâlinde meydana gelen korku çok yoğun olur. Gizli veya açık, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluĢturdukları korkutucu etkiden yararlanılarak söz konusu suçlar daha kolay bir Ģekilde iĢlenebilirler. Keza, söz konusu suçların iĢlenmesi bakımından kamu görevinin sağladığı nüfuzun kötüye kullanılması, bir kolaylık sağlamaktadır. Maddenin ikinci fıkrasına göre, söz konusu suçların iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. Bu itibarla, kasten yaralama suçunun temel Ģekli, birinci fıkrada sayılan suçların seçimlik hareketlerinden olan cebrin varlığı için gerekli ve yeterli görülmüĢtür. 222 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 528. Haksız arama MADDE 120- (1) Hukuka aykırı olarak bir kimsenin üstünü veya eĢyasını arayan kamu görevlisine üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE223: Madde metninde, bir kimsenin üstünü veya eĢyasının hukuka aykırı olarak aranması, görevi kötüye kullanma suçundan bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu hüküm, 10.12.1948 tarihli BirleĢmiĢ Milletler Ġnsan Hakları Evrensel Bildirisi (madde 12), 4.11.1950 tarihli Ġnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına Dair Avrupa SözleĢmesi (madde 8, fıkra 1) ve Anayasamızın koruduğu özel hayatın gizliliğini belli bir surette ihlâlin yaptırımını oluĢturmaktadır. KiĢilerin üzerinin veya eĢyasının aranması insan haysiyetine bir tecavüz teĢkil ettiği gibi kiĢi dokunulmazlığının bir devamı olan özel hayatın gizliliğine karĢı da bir saldırı oluĢturur. KiĢinin örneğin ceplerinin, el çantasının, bavulunun, özel otomobilinin hukuka aykırı bir surette aranması bu suçu oluĢturacaktır. Bu arama olgusunun yetkisiz olarak girilen konutta gerçekleĢtirilmesi hâlinde, ayrıca konut dokunulmazlığını ihlâl suçu oluĢur ve bu nedenle, gerçek içtima hükümlerine göre sorumluluk cihetine gidilmesi gerekir. Suç failinin bir kamu görevlisi olması gerekmektedir. Bu bakımdan söz konusu suç, bir özgü suç niteliği taĢımaktadır. Metinde geçen “hukuka aykırı olarak” ibaresinden maksat, yürürlükteki mevzuatın izin vermediği hâl demektir. Kanun ve nizamların izin verdiği arama hâllerinde suçun oluĢmayacağı açıktır. Suçun oluĢması için kamu görevlisi, kiĢi hürriyetini, görevini kötüye kullanarak veya yetkisini aĢarak ihlâl etmiĢ olmalıdır. Böylece “hukuka aykırı olarak” sözcükleri görevin kötüye kullanılmasını ve yetkinin aĢılmasını kapsar. Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi MADDE 121- (1) KiĢinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukukî bir neden olmaksızın kabul edilmemesi hâlinde, fail hakkında altı aya kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE224: Madde metninde dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Orijinini Latince “petitum” (talep) kavramı oluĢturan ve Anayasamızda da düzenlenen dilekçe hakkı, bir sübjektif kamusal haktır. Sübjektif haktır; çünkü, bu hak, toplu veya münferiden, ancak bireyler tarafından kullanılabilir. Kamusal bir haktır; çünkü, bu hakkın kullanılmasıyla kiĢiler taleplerini resmi makamlara iletmek olanağını elde etmektedirler. Söz konusu suç tanımıyla, dilekçe hakkının kullanılmasının güvence altına alınması amaçlanmıĢtır. Suçun konusu dilekçedir. Dilekçe, kiĢinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili 223 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 530. 224 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 530. kamu makamlarına yazılı olarak yaptığı baĢvuruyu ifade etmektedir. Kamu makamlarına yöneltilen talebin sözlü olması da mümkündür. Örneğin bir suç vakıasına iliĢkin ihbar veya Ģikâyetin sözlü olarak yapılması hâlinde, bunun tutanağa geçirilmesi gerekmektedir. Salt sözlü baĢvurunun kabul edilmemesi, söz konusu suçu oluĢturmayacaktır. Ancak, baĢvurunun yazılı yapılması hâlinde, bunun hukukî bir neden olmaksızın kabul edilmemesi, söz konusu suçu oluĢturacaktır. Bu ayırımın yapılmasının nedeni, ispat sorunlarının önüne geçmektir. Süreli iĢlemlerde, dilekçenin süresinde verilmesine rağmen, kabulünün geciktirilmesi hâlinde de, bu suç oluĢur. Verilen dilekçenin hukukî bir nedene dayalı olarak kabul edilmemesi hâlinde, kabul etmeme fiili hukuka uygun olduğu için, suç oluĢmayacaktır. Örneğin, bir suç duyurusuna iliĢkin dilekçenin, ilgisiz bir makama verilmeye teĢebbüs edilmesi karĢısında, kabul edilmemesi, söz konusu suçu oluĢturmaz. Ayırımcılık MADDE 122- (1) KiĢiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, özürlülük225, siyasî düĢünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak; a) Bir taĢınır veya taĢınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kiĢinin iĢe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hâllerden birine bağlayan, b) Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arzedilmiĢ bir hizmeti yapmayı reddeden, c) KiĢinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen, Kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir. GEREKÇE226: Madde, insanlar arasında, yürürlükteki kanun ve nizamların izin vermediği ayırımlar yapılarak, bazı kiĢilerin hukukun sağladığı olanaklardan yoksun hâle getirilmelerini cezalandırmaktadır. Madde suçun maddî unsurlarını üç ayrı bentte ayrı ayrı belirtmiĢtir. Bu fiiller, maddede sayılan ayırım nedenlerine dayanılarak bir taĢınır veya taĢınmaz malın satılmaması, devredilmemesi veya bir hizmetin icra olunmaması, hizmetten yararlanmanın engellenmesi, kiĢinin iĢe alınması veya alınmamasının bu ayırım nedenlerine bağlanması, besin maddelerinin verilmemesi, kamuya arzedilmiĢ bir hizmetin yapılmasından kaçınılması, kiĢinin herhangi bir ekonomik faaliyette bulunmasının engellenmesidir. Ancak menfi nitelik arzeden ve ihmal tabiatında bulunan bütün bu hareketler maddenin birinci fıkrasında gösterilen saiklere bağlı olarak gerçekleĢtirilecektir; yukarıda belirtilen olumsuz hareketler, kiĢilere karĢı kökenleri, cinsiyetleri, aile durumları, örf ve âdetleri, kiĢilerin değiĢik felsefî inançları, ayrı bir etnik gruba mensup bulunmaları, farklı ırk, din, mezhep mensubu bulunmaları nedeni ile gerçekleĢtirilmiĢ olacaktır. Yoksa söz gelimi iĢ 225 Bu “özürlülük” ibaresi, 1.7.2005 tarihli ve 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla (m. 41), fıkra metnine eklenmiĢtir (Resmi Gazete: 7 Temmuz 2005/25868). 226 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 530 vd. sahiplerinin beğenmedikleri kiĢileri iĢe almamalarının cezalandırılması söz konusu değildir. Amaç, vatandaĢlar arasında çeĢitli etmenlere dayanan grup mensubiyeti nedeniyle ayrım yaptırmamaktır. Madde böylece aslında millet bireyleri arasında bölücülük yapılmasını önlemek amacını gütmektedir. KiĢilerin huzur ve sükununu bozma MADDE 123- (1) Sırf huzur ve sükununu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı baĢka bir davranıĢta bulunulması hâlinde, mağdurun Ģikâyeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE227: Madde, belirli bağımlı hareketlerle kiĢilerin huzur ve sükûnlarının bozulması hususunda gösterilen çabaları cezalandırmaktadır. Suçun maddî unsuru bir kimseye ısrarla, gece gündüz demeden telefon edilmesi veya ona karĢı ısrarla gürültü yapılmasıdır. Örneğin oturulan apartmanın alt veya üst katında sürekli olarak öteberi çalarak gürültü yapılması gibi. Ancak bu hareketlerin sırf mağdurun huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla yapılması gerekmektedir. Böylece madde, suçun oluĢması için özel bir maksatla hareket edilmesi Ģartını getirmektedir. Dikkat edilmelidir ki, bu suç tanımıyla cezalandırılan fiiller, kiĢiler üzerinde uygulanacak maddî veya cebrî bir müdahale niteliği taĢımamaktadır. Bu suç tanımı ile, kiĢilerin psikolojik, ruhsal sükûn içinde yaĢamak hakkını korunmaktadır. Yapılan etkinlikler sonucu mağdurun dengesi bozulduğu örneğin ruhsal bir teĢevvüĢe uğradığı hâllerde ise, kasten yaralama suçu söz konusu olacaktır. Maddede düzenlenen suçun soruĢturulması ve kovuĢturulması, suçtan zarar görenin Ģikâyetine bağlıdır. HaberleĢmenin engellenmesi MADDE 124- (1) KiĢiler arasındaki haberleĢmenin hukuka aykırı olarak engellenmesi hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur. (2) Kamu kurumları arasındaki haberleĢmeyi hukuka aykırı olarak engelleyen kiĢi, bir yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Her türlü basın ve yayın organının yayınının hukuka aykırı bir Ģekilde engellenmesi hâlinde, ikinci fıkra hükmüne göre cezaya hükmolunur. GEREKÇE228: 227 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 532. Madde metninde haberleĢmenin engellenmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suç tanımı ile, bir anayasal hak olan haberleĢme hürriyeti güvence altına alınmıĢtır. Maddenin birinci fıkrasında, kiĢiler arasındaki haberleĢmenin engellenmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun konusu, belirli kiĢiler arasındaki haberleĢmedir. HaberleĢmenin yapıldığı araç önemli değildir. Bu haberleĢme, örneğin mektupla veya telefonla yapılabilir. HaberleĢmenin engellenmesi, çeĢitli suretlerde gerçekleĢebilir. Örneğin posta kutusundaki mektupların yırtılması, bir kiĢiye gönderilen mektupların ilgilisine verilmeyip çöp kutusuna atılması, telefon hatlarının kesilmesi, oluĢturulan manyetik alanla telefon görüĢmelerinin yapılamaz hâle getirilmesi gibi fiiller, söz konusu suçu oluĢturur. Fıkra metninde, haberleĢmenin engellenmesinin hukuka aykırı olması özellikle vurgulanmıĢtır. Bu bakımdan, örneğin cezaevinde cezası infaz edilen bir hükümlünün haberleĢmesinde olduğu gibi haberleĢme hürriyetine bir kamu görevinin gereği olarak sınırlama getirilmesi hâllerinde, fiil hukuka uygun olduğu için, söz konusu suç oluĢmayacaktır. Maddenin ikinci fıkrasında, kamu kurumları arasındaki haberleĢmenin hukuka aykırı olarak engellenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Üçüncü fıkrada ise, her türlü basın ve yayın organının yayınının hukuka aykırı bir Ģekilde engellenmesi, keza ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Örneğin bir gazete veya derginin dağıtımının ya da belli bir radyo veya televizyon yayınının hukuka aykırı bir Ģekilde engellenmesi, bu suçu oluĢturur. Söz konusu suçun oluĢabilmesi için, yayının engellenmesinin hukuka aykırı olması gerektiği fıkra metninde özellikle vurgulanmıĢtır. Örneğin, bir basın ve yayın aracıyla suç iĢlenmesinin önlenmesi amacıyla veya iĢlenmiĢ olan bir suç nedeniyle, Anayasa ve kanunlarda belirlenen koĢullara ve ayrıca, hukukun genel prensiplerine uygun olarak, koruma veya güvenlik tedbiri uygulanması suretiyle yayının engellenmesi hâlinde, bu suç oluĢmayacaktır. SEKĠZĠNCĠ BÖLÜM ġerefe KarĢı Suçlar Hakaret MADDE 125- (1) Bir kimseye onur, Ģeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden229 veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, Ģeref ve saygınlığına saldıran kiĢi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için, fiilin en az üç kiĢiyle ihtilat ederek iĢlenmesi gerekir. (2) Fiilin mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle iĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur. (3) Hakaret suçunun; 228 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 532 vd. 229 Fıkra metninde geçen “ya da yakıştırmalarda bulunmak” ibaresi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla metinden çıkarılmıĢtır (m. 15). a) Kamu görevlisine karĢı görevinden dolayı, b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düĢünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiĢtirmesinden, yaymaya çalıĢmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı, c) KiĢinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, ĠĢlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. (4)230 Hakaretin alenen iĢlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır. (5)231 Kurul hâlinde çalıĢan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluĢturan üyelere karĢı iĢlenmiĢ sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça iliĢkin madde hükümleri uygulanır. GEREKÇE232: Madde metninde hakaret suçu tanımlanmıĢtır. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukukî değer, kiĢilerin Ģeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır. Bu düzenlemede 765 sayılı Türk Ceza Kanununda benimsenen hakaret ve sövme suçu ayırımı kaldırılmıĢtır. Hakaret suçunun oluĢabilmesi için, kiĢiye somut bir fiil veya olgu isnat edilmelidir. Örneğin, kamu görevlisinin bir kiĢiden bir iĢ karĢılığında belli bir miktar rüĢvet aldığı yönünde isnatta bulunulması durumunda hakaret söz konusudur. KiĢiye isnad olunan somut fiilin gerçek olup olmamasının, hakaret suçunun oluĢması bakımından bir önemi yoktur. Ancak, iddia olunan hususun gerçek olduğunun isbat edildiği durumlarda, fail cezalandırılmayacaktır. Keza, kiĢiye herhangi bir olayla irtibatlandırmadan, soyut olarak yakıĢtırmalarda bulunulması hâlinde de, hakaret suçu oluĢur. Kötü bir niteliği veya huyu ifade eden sözler, somut bir fiil veya olguyla irtibatlandırılmadıkları hâlde, yine de hakaret suçunu oluĢtururlar. Örneğin, bir kimseye “serseri”, “alçak”, “hayvan” denmesi hâlinde, somut fiil isnadı söz konusu değildir. Aynı Ģekilde kiĢiye soyut olarak “hırsız”, “rüĢvetçi”, “sahtekâr”, “fahiĢe” gibi yakıĢtırmalarda bulunulması hâlinde de hakaret suçu oluĢmaktadır. KiĢinin bedenî arızasını ifade etmekle veya kiĢiye bir hastalık izafe etmekle de hakaret suçu iĢlenmiĢ olur. Örneğin, kiĢiye “kör”, “ĢaĢı”, “topal”, “kambur”, “kel” vs. demekle; kiĢiye “psikopat”, “frengili” veya “aidsli” demekle, hakaret suçu iĢlenmiĢ olur. Dikkat edilmelidir ki; davranıĢın kiĢiyi küçük düĢürmeye matuf olarak gerçekleĢtirilmesi gerekir. KiĢiye onu toplum nazarında küçük düĢürmek amacına yönelik olarak belli bir siyasî kanaatin isnad edilmesi hâlinde de hakaret suçu oluĢur. Örneğin, bir kiĢiye “faĢist”, “komünist” veya “mürteci” demekle, hakaret suçu iĢlenmiĢ olur. Bir kiĢiye izafeten söylenen sözün veya bulunulan davranıĢın o kiĢiyi küçük düĢürücü nitelikte olup olmadığını tayin ederken, toplumda hâkim olan telâkkileri, örf ve adetleri göz önünde bulundurmak gerekir. Hakaret suçu, kiĢi muhatap alınarak iĢlenebilir. Bu durumda huzurda hakaret söz konusudur. 230 Fıkra metni, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 15). 231 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla, söz konusu fıkra metnine ikinci cümle eklenmiĢtir (m. 15). 232 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 534 vd. Hakaret suçu, kiĢinin gıyabında da iĢlenebilir. KiĢiye hazır bulunmadığı bir ortamda veya doğrudan muttali olamayacağı bir surette hakaret edilmesi durumunda, gıyapta hakaret söz konusudur. Ancak, gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, fiilin mağdurun gıyabında ve fakat en az üç kiĢiyle ihtilat ederek iĢlenmesi gerekir. Bu kiĢilerin toplu veya dağınık olmalarının suçun oluĢumu üzerinde bir etkisi yoktur. Bir veya iki kiĢiyle ihtilat ederek de mağdura hakaret edilebilir. Bu gibi durumlarda da esasında bir haksızlık gerçekleĢmektedir. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince, gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, mağdurun gıyabında en az üç kiĢiyle ihtilat edilerek, yani en az üç kiĢi muhatap alınarak hakaretin yapılması Ģart olarak aranmıĢtır. Maddenin ikinci fıkrasında, hakaretin mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir mesajla yapılması hâlinde, birinci fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmedileceği kabul edilmiĢtir. Buna göre, kiĢiyi muhatap alan mektup, telgraf, telefon ve benzerî araçlarla yapılan hakaret de, huzurda hakaret olarak cezalandırılmalıdır. Maddenin üçüncü fıkrasında, hakaret suçunun kamu görevlisine karĢı görevinden dolayı iĢlenmesi, bu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir. Keza, hakaret suçunun dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düĢünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiĢtirmesinden, yaymaya çalıĢmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı ya da kiĢinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle iĢlenmesi hâlinde, verilecek cezanın bir yıldan az olamayacağı hüküm altına alınmıĢtır. Maddenin dördüncü fıkrası hakaret suçunun alenen iĢlenmesi, bu suçun bir nitelikli Ģekli olarak kabul edilmiĢtir. Aleniyet için aranan temel ölçüt, fiilin, gerçekleĢtiği koĢullar itibarıyla belirli olmayan ve birden fazla kiĢiler tarafından algılanabilir olmasıdır. Keza, aleniyetin basın ve yayın yoluyla gerçekleĢmesi durumunda artırma oranı ayrıca düzenlenmektedir. Maddenin son fıkrasında, kurul hâlinde çalıĢan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde, suçun kurulu oluĢturan üyelere karĢı iĢlenmiĢ sayılacağı hüküm altına alınmıĢtır. AÇIKLAMA: 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunun esasını oluĢturan TCK’nda değiĢiklik yapılmasına dair Kanun Teklifindeki söz konusu madde metnindeki değiĢikliklere iliĢkin gerekçe Ģu Ģekildedir: “Maddenin birinci fıkrasında yer alan sövme ve yakıştırma ibarelerinin aynı anlama geldiği yönündeki eleştiriler dikkate alınarak "ya da yakıştırmalarda bulunmak" ibaresi madde metninden çıkartılmıştır. Ancak, belirtilmek gerekir ki bu değişiklik, madde gerekçesindeki yakıştırmalarda bulunmaya ilişkin açıklamaların hukuken geçersizliği anlamına gelmemektedir. Suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hali de, aleniyetin gerçekleşiş şekillerinden birini oluşturmaktadır. Hakaret suçuyla ilgili olarak aleniyet, bir nitelikli unsur olarak belirlendiği için, söz konusu suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi, bu suç açısından ayrı bir nitelikli unsur olarak görülmemiştir. Belirtilen nedenle, hakaret suçunun tanımlandığı 125 inci maddenin dördüncü fıkrasında bu yönde değişiklik yapılması gereği hasıl olmuştur. Kanunun 43 üncü maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen aynı neviden fikri içtima halinde, bir fiille aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi söz konusudur. Bunun klasik örneğini, bir fiille birden fazla kişiye hakaret edilmesi oluşturmaktadır. Aynı neviden fikri içtima halinde, bir suç vardır ve fail hakkında bir cezaya hükmolunur. Fakat, bu ceza zincirleme suç açısından belirlenen oranlarda artırılır. Bu kuralın istisnası, yine 43 üncü maddenin üçüncü fıkrasında yer almaktadır. Buna göre, bir fiille birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında, fail gerçek içtima hükümlerine göre cezalandırılacaktır. Kanunun düzenlemesi bu yönde olmakla birlikte, 125 inci maddenin beşinci fıkrası hükmünün, kurul halinde çalışan kamu görevlilerine hakaret edilmesi halinde kurulu oluşturan kamu görevlisi sayısınca hakaret suçunun işlendiği şeklinde yanlış yorumlandığı gözlemlenmiştir. Bu yanlış anlaşılmayı gidermek amacıyla, söz konusu fıkra metnine "Ancak, bu durumda, aynı neviden fikri içtima hükümleri uygulanır." şeklinde bir cümle eklenmiştir.”233. 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunun esasını oluĢturan TCK’nda değiĢiklik yapılmasına dair Kanun Teklifinde maddenin beĢinci fıkrasına eklenmek istenen ikinci cümle “Ancak, bu durumda, aynı neviden fikri içtima hükümleri uygulanır.” Ģeklinde idi. Fakat, TBMM Adalet Komisyonunda yapılan müzakereler sırasında bu cümledeki “aynı neviden fikri içtima hükümleri” ibaresi, “zincirleme suça ilişkin madde hükümleri” olarak değiĢtirilmiĢtir. TBMM Adalet Komisyonunun 16.5.2005 tarihli ve Esas 2/452, Karar 79 sayılı Raporunda bu değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekilde izah edilmiĢtir: “Yeni Türk Ceza Kanununun 43 üncü maddesinin ikinci fıkrasında aynı neviden fikri içtima düzenlenmiştir. Bu durumda, bir fiille aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi söz konusudur. Bunun klasik örneğini, bir fiille birden fazla kişiye hakaret edilmesi oluşturmaktadır. Aynı neviden fikri içtima halinde, bir suç vardır ve fail hakkında bir cezaya hükmolunur. Fakat bu ceza, zincirleme suç açısından belirlenen oranlarda artırılır. Zincirleme suç ile aynı neviden fikri içtima arasındaki tek müştereklik, cezada yapılabilecek artırıma ilişkin oranlarının aynı olmasından ibarettir. Aslında birbirlerinden farklı durumlara ilişkin iki ayrı içtima hükmünün aynı maddede düzenlenmesinin tek nedeni budur. Ancak uygulamada tereddüt doğmasının önüne geçmek amacıyla Teklifle söz konusu maddenin beşinci fıkrasına eklenen son cümlede değişiklik yapılmıştır.”234. Mağdurun belirlenmesi MADDE 126- (1) Hakaret suçunun iĢlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiĢ veya isnat üstü kapalı geçiĢtirilmiĢ olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun Ģahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiĢ ve hem de hakaret açıklanmıĢ sayılır. GEREKÇE235: Hakaret suçunun oluĢabilmesi için mağdurun belli veya belirlenmesinin olanaklı bulunması gereklidir. ĠĢte bu maddeyle suçu iĢleyen tarafından mağdurun kimliğinin açıkça belirtilmediğinde, ne gibi bir durumun varlığı hâlinde ismin belirtilmiĢ ve hakaretin açıklanmıĢ sayılacağına ait ölçü gösterilmektedir. 233 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 4. 234 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 7/8. 235 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 536. Madde, aslında usûl hukuku bakımından ispata yönelik, karineye benzer bir ölçü getirmiĢ bulunmaktadır. Ġsnadın ispatı MADDE 127- (1) Ġsnat edilen ve suç oluĢturan fiilin ispat edilmiĢ olması hâlinde kiĢiye ceza verilmez. Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleĢmiĢ bir mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde, isnat ispatlanmıĢ sayılır. Bunun dıĢındaki hâllerde isnadın ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaĢılmasında kamu yararı bulunmasına veya Ģikâyetçinin ispata razı olmasına bağlıdır. (2) Ġspat edilmiĢ fiilinden söz edilerek kiĢiye hakaret edilmesi hâlinde, cezaya hükmedilir. GEREKÇE236: Madde metninde, kiĢiye somut isnatta bulunulması hâlinde, isnadın ispatı düzenlenmektedir. Anayasamızda da isnadın ispatına iliĢkin özel bir hüküm bulunmaktadır. Anayasamıza göre; kamu görev ve hizmetinde bulunanlara karĢı bu görev ve hizmetin yerine getirilmesiyle ilgili olarak isnatta bulunulması durumunda, isnatta bulunan isnadın doğruluğunu ispat hakkına sahiptir. Bunun dıĢında, kiĢilere somut bir fiil isnadında bulunarak hakaret edilmiĢ olması hâlinde, isnadın doğruluğunun ispat edilebilmesi için iki seçenek koĢuldan birinin gerçekleĢmesi gerekir. Birinci seçenek koĢul, isnadın doğruluğunun ispatında kamu yararı bulunmasıdır. Diğer seçenek koĢul ise, Ģikâyetçinin yani kendisine hakaret edilenin ispata razı olmasıdır. Yine Anayasamıza göre, isnadın doğruluğunun ispat edilmiĢ olması, hakaret suçunun hukuka aykırılığını ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle, hakarette bulunan kiĢi hakkında beraat kararı verilmelidir. Madde metnindeki düzenleme yapılırken, Anayasamızın bu konuda belirlediği kurallar da göz önünde bulundurulmuĢtur. Madde metninde kabul edilen sisteme göre, isnadın doğruluğunun ispat edilebilmesi için, isnadın bir suç vakıasına iliĢkin olması gerekir. Yani kiĢiye belli bir suçu iĢlediğinden bahisle hakaret edilmiĢ olması gerekir. Ayrıca, hakaretin yapıldığı anda isnadın konusunu oluĢturan suç dolayısıyla kiĢi hakkında henüz bir hüküm verilmemiĢ olmalıdır. Bu sistemde, isnadın doğruluğunun ispatı, hakaret suçundan dolayı açılan davanın görüldüğü mahkemede yapılmamaktadır. Hakaret suçunun iĢlendiğinden bahisle açılan davanın görüldüğü mahkeme, yapılan somut vakıa isnadının bir suç oluĢturması durumunda, bu suçun gerçekten iĢlenmiĢ olup olmadığının ortaya çıkarılmasını bekletici mesele kabul ederek, bu nedenle açılmıĢ veya açılacak olan davanın sonucunu beklemelidir. Ġsnadın doğruluğunun ispatı, ancak isnat konusu suç vakıası dolayısıyla açılan ceza davası bağlamında ilgili mahkemede söz konusu edilebilir. Ġsnat konusu suç vakıası dolayısıyla açılan ceza davası sonucunda bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleĢmiĢ bir mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde; isnat ispatlanmıĢ addedilir ve maddenin birinci fıkrası gereğince, hakarette bulunan kiĢiye ceza verilmez. 236 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 536 vd. Ancak, hakarete uğrayan, isnat edilen fiil dolayısıyla hakkında açılan davada kesinleĢmiĢ bir hükümle beraat etmiĢse, isnat ispat edilmemiĢ sayılır ve hakaret eden kiĢi cezalandırılır. Hakarete uğrayan kiĢi hakkında, isnat edilen fiil dolayısıyla takipsizlik kararı veya açılan davada düĢme kararı verilmiĢ olması hâlinde de; isnadın doğruluğu ispat edilmemiĢ sayılacaktır. Maddenin ikinci fıkrasına göre; kesin hükümle sonuçlanmıĢ bir davayla iĢlendiği sabit görülen bir fiilden bahisle kiĢiye hakaret edilmiĢ olması hâlinde, cezaya hükmedilir. Böylece, daha önce iĢlediği bir suçtan dolayı mahkûm edilmiĢ olan kiĢiye, bu suçtan bahisle hakaret edilmiĢ olmasının tasvip edilemez olduğu vurgulanmıĢtır. Hakkında baĢlatılan soruĢturma sonucunda takipsizlik kararı veya açılan davada düĢme, veya beraat kararı verilmiĢ olan kiĢiye, soruĢturma veya kovuĢturma konusu fiilden bahisle hakaret edilmiĢ olması hâlinde, hakaret edenin cezalandırılacağında kuĢku yoktur. Ġddia ve savunma dokunulmazlığı MADDE 128- (1) Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü baĢvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kiĢilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması hâlinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuĢmazlıkla bağlantılı olması gerekir. GEREKÇE237: Madde metninde, bir hukuka uygunluk nedeni olan ve Anayasamızda da güvence altına alınan (madde 36) iddia ve savunma dokunulmazlığı düzenlenmiĢtir. Bir talebin resmi bir makama iletilmesi, dilekçe hakkının kullanılması bağlamında hukuka uygun bir davranıĢtır. Ancak, dilekçe hakkı, dilekçenin içeriğindeki ifadeler açısından baĢlı baĢına bir hukuka uygunluk sebebi olarak mütalâa edilemez. Hukuk Toplumunda yaĢama hakkına sahip olan herkes, toplum barıĢını bozucu nitelik taĢıması dolayısıyla devletten suç iĢlenmesinin önlenmesini ve suçluların cezalandırılmasını talep hakkına sahiptir. Bir suçun iĢlendiğini öğrenen bireyin, bununla ilgili olarak yetkili makamlar nezdinde ihbar veya Ģikâyette bulunma hakkı vardır. GerçekleĢmiĢ bir olayla ilgili olarak bu olayın oluĢumuna neden olan kiĢiler de gösterilmek suretiyle ihbar veya Ģikâyette bulunulması durumunda, hakaret veya iftira suçunun oluĢtuğundan söz edilemez. Çünkü, burada gerçekleĢmiĢ somut olayla ilgili olarak ihbar veya Ģikâyette bulunmak Ģeklinde bir hakkın kullanılması söz konusudur. Ġddia ve savunma hakkının, yargı mercileri veya idarî makamlar nezdinde kullanılması mümkündür. Ġddia ve savunma hakkının kullanılması bağlamında, kiĢiler açısından somut isnat ifade eder nitelikte maddî vakıaların ortaya konulması ya da kiĢilerle ilgili olumsuz değerlendirmelerde bulunulması mümkündür. Bu somut isnatlar veya olumsuz değerlendirmeler, iddia ve savunma hakkının kullanılmasıyla iliĢkilendirilememesi durumunda, hakaret ve hatta iftira suçu oluĢturur. 237 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 538 vd. Ġddia ve savunma kapsamında, kiĢilerle ilgili olarak bulunulan somut isnadların gerçek olması ve yapılan olumsuz değerlendirmelerin somut vakıalara dayanması gerekir. Keza, bulunulan somut isnadların veya yapılan olumsuz değerlendirmelerin uyuĢmazlıkla iliĢkili olması gerekir; ancak, uyuĢmazlığın çözümü açısından faydalı olması aranmamalıdır. Somut uyuĢmazlıkla bağlantılı olmayan isnatlar gerçek olsa bile iddia ve savunma dokunulmazlığının varlığından bahsedilemez. Keza, somut vakıalara dayansa bile, uyuĢmazlıkla alakası olmayan olumsuz değerlendirmeler açısından iddia ve savunma hakkının kullanılması söz konusu değildir. Somut uyuĢmazlıkla ilgili olmakla birlikte iddia ve savunma sınırını aĢan hakareti mutazammın yazı ve sözlerin iddia ve savunma hakkı kapsamında mütalâa edilmesi mümkün değildir. Ancak, bu ifadelerin kullanılmasına müsamaha ile bakılabilir. Çünkü, bu gibi durumlarda iddia ve savunmanın sınırı genellikle öfke ve gazabın etkisiyle aĢılmaktadır. Aslında öfke ve gazap hâli, kusurluluğun bir unsuru olan irade yeteneğini etkileyen bir faktördür ve bu durum, kiĢinin iĢlediği hakaret suçu dolayısıyla kusurunun tespiti bağlamında değerlendirilmelidir. Haksız fiil nedeniyle veya karĢılıklı hakaret MADDE 129- (1) Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. (2) Bu suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak iĢlenmesi hâlinde, kiĢiye ceza verilmez. (3) Hakaret suçunun karĢılıklı olarak iĢlenmesi hâlinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. GEREKÇE238: Madde metninde, hakaret suçundan dolayı cezanın kaldırılması ve azaltılması bakımından üç ayrı duruma iliĢkin hüküm bulunmaktadır. Birinci fıkraya göre, mağdur kendi haksız hareketleriyle hakarete neden olmuĢ ise, haksız hareketinin ağırlığını göz önüne almak suretiyle hâkim, failin cezasını azaltabileceği gibi gerektiğinde tümüyle kaldırabilecektir. Ġkinci fıkraya göre, kiĢi kendisine karĢı iĢlenen kasten yaralama suçuna tepki olarak iĢlediği hakaret suçu dolayısıyla cezalandırılamayacaktır. Üçüncü fıkraya göre, karĢılıklı hakaret hâllerinde hâkim, hangisinin neden olduğunu göz önünde bulundurarak taraflardan her ikisi veya birisi hakkında verilecek cezada indirim yapabileceği gibi, ceza vermekten tamamen sarfınazar da edilebilir. KiĢinin hatırasına hakaret 238 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 540. MADDE 130- (1) Bir kimsenin öldükten sonra hatırasına en az üç kiĢiyle ihtilat ederek hakaret eden kiĢi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Ceza, hakaretin alenen iĢlenmesi hâlinde, altıda biri oranında artırılır. (2) Bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kiĢi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE239: Madde metninde, bir bağımsız suç olarak ölünün hatırasına hakaret suçu düzenlenmiĢtir. Genel olarak hakaret suçu ancak hayatta bulunan kiĢilere karĢı iĢlenebilir. Çünkü, onur ve Ģeref, ancak yaĢayan kiĢiler açısından söz konusudur. Ölen bir kiĢinin ancak hatırasına hakaretten, saygısızlıktan söz edilebilir. Ölen kimsenin hatırasına hakaretin cezalandırılabilmesi için bunun en azından üç kiĢiyle ihtilat ederek iĢlenmesi gerekir. Bu suçun alenen240 iĢlenmesi, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurlar olarak belirlenmiĢtir. Maddenin ikinci fıkrasında, bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kiĢinin cezalandırılması öngörülmüĢtür. SoruĢturma ve kovuĢturma koĢulu MADDE 131- (1) Kamu görevlisine karĢı görevinden dolayı iĢlenen hariç; hakaret suçunun soruĢturulması ve kovuĢturulması, mağdurun Ģikâyetine bağlıdır. (2) Mağdur, Ģikâyet etmeden önce ölürse, veya suç ölmüĢ olan kiĢinin hatırasına karĢı iĢlenmiĢ ise; ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eĢ veya kardeĢleri tarafından Ģikâyette bulunulabilir. GEREKÇE241: Madde ile hakaret suçlarında kovuĢturmanın, mağdurun Ģikâyetine bağlı olduğu hükmü getirilmektedir. Ancak, kamu görevlisine karĢı görevinden dolayı iĢlenen hakaret suçunun soruĢturması ve kovuĢturması Ģikâyete tabi kılınmamıĢtır. Maddenin ikinci fıkrasına göre, mağdur Ģikâyetten önce vefat ederse, ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyunun, eĢ ve kardeĢlerinin Ģikâyette bulunabilecekleri açıklanmıĢ, bunlar dıĢındakilere Ģikâyet hakkı tanınmamıĢtır. ÖlmüĢ olan kiĢinin hatırasına hakaret edilmesi hâlinde de, ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eĢ veya kardeĢleri tarafından Ģikâyette bulunulabilir. 239 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 540. 240 Söz konusu maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yapılan değiĢiklik nedeniyle bu fıkraya iliĢkin gerekçe metninde yer alan “veya basın ve yayın yoluyla” ibaresi metinden çıkarılmıĢtır. 241 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 540. DOKUZUNCU BÖLÜM Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına KarĢı Suçlar HaberleĢmenin gizliliğini ihlâl MADDE 132- (1) KiĢiler arasındaki haberleĢmenin gizliliğini ihlâl eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Bu gizlilik ihlâli haberleĢme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleĢirse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) KiĢiler arasındaki haberleĢme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifĢa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Kendisiyle yapılan haberleĢmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın alenen ifĢa eden kiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. (4) KiĢiler arasındaki haberleĢmelerin içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, ceza yarı oranında artırılır. GEREKÇE242: Madde metninde, tanımlanmaktadır. kiĢiler arasındaki haberleĢmenin gizliliğinin ihlâli suç olarak Söz konusu suç, belirli kiĢiler arasındaki haberleĢmenin içeriğinin öğrenilmesiyle iĢlenmektedir. KiĢiler arasındaki haberleĢmenin ne suretle yapıldığının suçun oluĢumu açısından önemi yoktur. Bu haberleĢme, örneğin mektupla, telefonla, telgrafla, elektronik posta yoluyla yapılabilir. Bu suç açısından önemli olan, haberleĢmenin belirli kiĢiler arasında yapılmasıdır. Söz konusu suçu, bu haberleĢmenin tarafı olmayan kiĢi iĢleyebilir. HaberleĢmenin gizliliğinin sadece dinlemek veya okumak suretiyle ihlâl edilmesi, bu suçun temel Ģeklini oluĢturmaktadır. Ancak, bu gizlilik ihlâlinin, haberleĢme içeriklerinin yanı konuĢulanların veya yazılanların kayda alınması suretiyle yapılması, bu suçun nitelikli Ģekli olarak tanımlanmıĢtır. Örneğin telefon konuĢmalarının ses kayıt cihazıyla kayda alınması hâlinde, suçun bu nitelikli hâli gerçekleĢmektedir. KiĢiler arasındaki haberleĢme içeriklerinin belli bir suça iliĢkin soruĢturma kapsamında Anayasa ve kanunların belirlediği koĢullar çerçevesinde öğrenilmesinin veya kayda alınmasının hukuka uygun olduğu muhakkaktır. Maddenin ikinci fıkrasında, kiĢiler arasındaki haberleĢme içeriklerinin hukuka aykırı olarak ifĢa edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. HaberleĢme içerikleri hukuka uygun bir Ģekilde veya birinci fıkrada tanımlanan suçun iĢlenmesi suretiyle öğrenilmiĢ olabilir. Ġkinci fıkrada tanımlanan suç, haberleĢme içeriklerinin ifĢasıyla, yayılmasıyla, yani yetkisiz kiĢilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluĢur. Fıkra metninde bu ifĢanın hukuka aykırı olması açıkça vurgulanmıĢtır. Bu bakımdan örneğin kiĢiler arasındaki telefon konuĢmalarına iliĢkin kayıtların, savcılık veya mahkemeye verilmesi, duruĢmada açık bir Ģekilde dinlenmesi veya okunması hâlinde, söz konusu suç oluĢmayacaktır. Buna karĢılık, henüz soruĢturma aĢamasında iken, kiĢiler arasındaki konuĢma içeriklerinin, hukuka uygun bir Ģekilde kayda 242 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 542. alınmıĢ olsalar bile, örneğin televizyonlarda veya gazetelerde yayınlanması hâlinde, bu suç oluĢacaktır. Maddenin üçüncü fıkrasında, kiĢinin kendisiyle yapılan haberleĢmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın alenen ifĢa etmek suretiyle haberleĢmenin gizliliğini ihlâl etmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun oluĢabilmesi için, ifĢanın alenen yapılması gerekir. Bu bakımdan, örneğin kiĢi kendisine gönderilen mektubu gönderenin bilgisi ve rızası dıĢında bir baĢkasına okutması hâlinde, bu suç oluĢmayacaktır. Buna karĢılık, mektubun gönderenin bilgisi ve rızası dıĢında alenen okunması, baĢkaları tarafından okunmasını temin için bir yere asılması veya basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, söz konusu suç oluĢacaktır. Dördüncü fıkrada, kiĢiler arasındaki haberleĢmelerin içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, ikinci veya üçüncü fıkralara göre verilecek cezanın belli oranda artırılması öngörülmüĢtür. KiĢiler arasındaki konuĢmaların dinlenmesi ve kayda alınması MADDE 133- (1) KiĢiler arasındaki alenî olmayan konuĢmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kiĢi, iki aydan altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Katıldığı aleni olmayan bir söyleĢiyi, diğer konuĢanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan kiĢi, altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. (3) Yukarıdaki fıkralarda yazılı fiillerden biri iĢlenerek elde edildiği bilinen bilgilerden yarar sağlayan veya bunları baĢkalarına veren veya diğer kiĢilerin bilgi edinmelerini temin eden kiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Bu konuĢmaların basın ve yayın yoluyla yayınlanması hâlinde de, aynı cezaya hükmolunur. GEREKÇE243: Madde metninde, kiĢiler arasındaki aleni olmayan konuĢmaların dinlenmesi ve kayda alınması suç olarak tanımlanmaktadır. Bir arada bulunan kiĢiler arasında yapılan konuĢmanın aleni olmayan konuĢma olarak kabulü için konuĢmanın yapıldığı yerin önemi yoktur. Bu bakımdan, örneğin bir parkta iki kiĢi arasında geçen konuĢmanın baĢkaları tarafından ancak özel gayret gösterilerek duyulabilecek olması hâlinde, aleni olmayan konuĢma söz konusudur. Keza, örneğin bir evde sınırlı sayıda kiĢiler arasında yapılan konuĢma, aleni olmayan bir konuĢmadır. Birinci fıkrada tanımlanan suç, aleni olmayan konuĢmanın bir aletle dinlenmesi veya bir ses alma cihazı ile kayda alınması ile oluĢur. Söz konusu suçu, aleni olmayan konuĢmanın tarafı olmayan kiĢi iĢleyebilir. Suçun oluĢabilmesi için, konuĢmanın taraflarından herhangi birinin rızasının olmaması yeterlidir. Bu bakımdan konuĢmanın taraflarından birinin rızasının olması, fiili suç olmaktan çıkarmayacaktır. Maddenin ikinci fıkrasında, kiĢiler arasındaki aleni olmayan konuĢmaların, söyleĢiye katılan kiĢilerden biri tarafından diğerlerinin rızası olmadan kayda alınması, suç olarak tanımlanmıĢtır. 243 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 542 vd. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların iĢlenmesi suretiyle elde edildiği bilinen244 bilgilerden yarar sağlanması veya bunları baĢkalarına verilmesi veya bunlardan diğer kiĢilerin bilgi edinmelerini temin etmek, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu konuĢma içeriklerinin basın ve yayın yoluyla yayınlanması, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Özel hayatın gizliliğini ihlâl MADDE 134- (1) KiĢilerin özel hayatının gizliliğini ihlâl eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlâl edilmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. (2) KiĢilerin özel hayatına iliĢkin görüntü veya sesleri ifĢa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiilin basın ve yayın yoluyla iĢlenmesi hâlinde, ceza yarı oranında artırılır. GEREKÇE245: Maddenin birinci fıkrasında, metninde özel hayatın gizliliğinin ihlâli suç olarak tanımlanmaktadır. Böylece, gizli yaĢam alanına girerek veya baĢka suretle baĢkaları tarafından görülmesi mümkün olmayan bir özel yaĢam olayının saptanması ve kaydedilmesi cezalandırılmaktadır. Ġkinci fıkrada, böylece elde edilen saptama ve kayıtlardan herhangi bir suretle yarar sağlanması veya bunların baĢkalarına verilmesi veya diğer kimselerin bilgi edinmelerinin temini veya basın ve yayın yoluyla açıklanması suçun ağırlaĢmıĢ Ģeklini oluĢturmaktadır. Maddenin ikinci fıkrasında, kiĢinin özel hayatına iliĢkin görüntü veya seslerin hukuka aykırı olarak ifĢa edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu görüntü veya sesler, örneğin soruĢturma kapsamında hukuka uygun bir Ģekilde kayda alınmıĢ olabileceği gibi, birinci fıkrada tanımlanan suçun iĢlenmesi suretiyle elde edilmiĢ olabilir. Ġkinci fıkrada tanımlanan suç, elde edilmiĢ olan bu ses veya görüntü kayıtlarının ifĢasıyla, yayılmasıyla, yani yetkisiz kiĢilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluĢur. Bu ifĢanın hukuka aykırı olması gerekir. Bu bakımdan özel hayata iliĢkin kayıtların, savcılık veya mahkemeye verilmesi, duruĢmada gösterilmesi ve dinlenmesi hâlinde, söz konusu suç oluĢmayacaktır. ĠfĢanın, basın ve yayın yoluyla yapılması, söz konusu suçun nitelikli unsuru olarak kabul edilmiĢtir. KiĢisel verilerin kaydedilmesi MADDE 135- (1) Hukuka aykırı olarak kiĢisel verileri kaydeden kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir. (2) KiĢilerin siyasî, felsefî veya dinî görüĢlerine, ırkî kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaĢamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına 244 Söz konusu maddenin üçüncü fıkrasında yapılan değiĢiklik nedeniyle, bu fıkraya iliĢkin gerekçe metninde yer alan “veya böylece elde edildiği kabul edilebilecek olan” ibaresi metinden çıkarılmıĢtır. 245 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 544. iliĢkin bilgileri kiĢisel veri olarak kaydeden kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. GEREKÇE246: Çağımızda kiĢilerle ilgili kayıtların bilgisayar ortamlarına geçirilip muhafaza edilmesi uygulamasına bazı kurum ve kuruluĢlar tarafından baĢvurulmaktadır; hastanelerde hastalara, sigorta Ģirketlerinde sigortalılara, bankaların ve kredili alıĢ veriĢ yapılan mağazaların müĢterilerine iliĢkin kayıtlar, böylece tutulmaktadır. Bu bilgilerin amaçları dıĢında kullanılmasından veya herhangi bir Ģekilde üçüncü Ģahısların eline geçerek hukuka aykırı olarak yararlanılmasından dolayı hakkında bilgi toplanan kiĢiler büyük zararlara uğrayabilmektedirler. Bu bakımdan, kiĢilerle ilgili bilgilerin hukuka aykırı olarak kayda alınması suç olarak tanımlanmıĢtır. Suçun konusu, kiĢisel verilerdir. Gerçek kiĢiyle ilgili her türlü bilgi, kiĢisel veri olarak kabul edilmelidir. Söz konusu suç tanımında kiĢisel verilerin bilgisayar ortamında veya kağıt üzerinde kayda alınması arasında bir ayırım gözetilmemiĢtir. Bu bakımdan, söz konusu suç tanımı ile, Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanan Türkiye’nin de 28 Ocak 1981 tarihinde imzalamakla taraf olduğu “KiĢisel Nitelikteki Verilerin Otomatik ĠĢleme Tâbi Tutulması KarĢısında ġahısların Korunmasına Dair SözleĢme”nin ilgili hükümlerine geçerlilik tanınmıĢtır. Bu suçun oluĢabilmesi için, kiĢisel verilerin hukuka aykırı bir Ģekilde kayda alınması gerekir. KiĢinin rızası ile, kendisiyle ilgili bilgilerin kayda alınmasının suç oluĢturmayacağı muhakkaktır. Belirli nitelikteki kiĢisel verilerin kayda alınması kanun hükmünün gereği olarak yapılmaktadır. Bu bakımdan, çeĢitli kamu kurumlarında verilen kamu hizmetinin gereği olarak kiĢilerle ilgili bazı bilgiler ilgili kanun hükümlerine istinaden kayda alınmaktadırlar. Bu durumlarda, söz konusu suç oluĢmayacaktır. Maddenin ikinci fıkrasında, kiĢilerin siyasî, felsefî veya dinî görüĢlerine, ırkî kökenlerine, ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaĢamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına iliĢkin bilgileri kayda almak, suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, bunlardan kiĢilerin ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaĢamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına iliĢkin bilgilerin kayda alınmasına kanunlarda özellikle suçlulukla mücadele bağlamında, suç ve suçluların ortaya çıkarılmasını sağlamak amacıyla belli ölçüde izin verilebilir. Bu durumlarda söz konusu suç oluĢmayacaktır. Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme MADDE 136- (1) KiĢisel verileri, hukuka aykırı olarak bir baĢkasına veren, yayan veya ele geçiren kiĢi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE247: 246 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 544 vd. 247 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 546. Bu madde hükmü ile, hukuka uygun olarak kaydedilmiĢ olsun veya olmasın, kiĢisel verileri hukuka aykırı olarak baĢkalarına vermek, yaymak veya ele geçirmek, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Nitelikli hâller MADDE 137- (1) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların; a) Kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle, b) Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle, ĠĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. GEREKÇE248: Madde metninde bu Bölümde tanımlanan suçların daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren nitelikli hâlleri tanımlanmıĢ bulunmaktadır. Verileri yok etmeme MADDE 138- (1) Kanunların belirlediği sürelerin geçmiĢ olmasına karĢın verileri sistem içinde yok etmekle yükümlü olanlara görevlerini yerine getirmediklerinde altı aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE249: Bu madde hükmü ile, hukuka uygun olarak kaydedilmiĢ olan kiĢisel verilerin kanunların belirlediği sürelerin geçmiĢ olmasına rağmen yok edilmemesi, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. ġikâyet MADDE 139- (1) KiĢisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ve verileri yok etmeme hariç, bu Bölümde yer alan suçların soruĢturulması ve kovuĢturulması Ģikâyete bağlıdır. GEREKÇE250: Madde metninde, bu Bölümde tanımlanan bazı suçlardan dolayı soruĢturma ve kovuĢturma yapılması Ģikâyete bağlı tutulmuĢtur. 248 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 546. 249 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 546. 250 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 546. Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması MADDE 140- (1) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. GEREKÇE251: Madde metninde bu Bölümde tanımlanan suçların iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbirleri uygulanması öngörülmüĢtür. ONUNCU BÖLÜM Malvarlığına KarĢı Suçlar Hırsızlık MADDE 141- (1) Zilyedinin rızası olmadan baĢkasına ait taĢınır bir malı, kendisine veya baĢkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Ekonomik bir değer taĢıyan her türlü enerji de, taĢınır mal sayılır. GEREKÇE252: Madde metninde, hırsızlığın temel Ģekli tanımlanmıĢtır. Buna göre, taĢınır malın alınmasının suç oluĢturabilmesi için, zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Rızanın geçerli olması için bulunması gereken koĢulların varlığı hâlinde zilyedin rızası bir hukuka uygunluk nedeni teĢkil edecek ve suç oluĢmayacaktır. Hırsızlık suçunun oluĢabilmesi için, failin kendisine veya baĢkasına bir yarar sağlamak maksadıyla hareket etmesi yeterli olup, bunun fiilen temini Ģart değildir. Bu yarar, maddî veya manevî olabilir. Almak fiilinden maksat, suçun konusunu oluĢturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eĢya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesidir. Bu tasarruf olanağı ortadan kaldırılınca suç da tamamlanır. Maddenin ikinci fıkrasında, ekonomik bir değer taĢıyan her türlü enerji, taĢınır mal sayılmıĢtır. Buna göre, elektrik enerjisi, gazlar, tabiî veya sun’i buharlar da hırsızlık suçunun konusunu oluĢturabilecektir. 251 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 546. 252 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 546 vd. Nitelikli hırsızlık MADDE 142- (1) Hırsızlık suçunun; a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluĢlarında veya ibadete ayrılmıĢ yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eĢya hakkında, b) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmıĢ olan eĢya hakkında, c) Halkın yararlanmasına sunulmuĢ ulaĢım aracı içinde veya bunların belli varıĢ veya kalkıĢ yerlerinde bulunan eĢya hakkında, d) Bir afet veya genel bir felâketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eĢya hakkında, e) Adet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmıĢ eĢya hakkında, f) Elektrik enerjisi hakkında, ĠĢlenmesi hâlinde, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Suçun; a) KiĢinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanarak, b) Elde veya üstte taĢınan eĢyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle, c) Doğal bir afetin veya sosyal olayların meydana getirdiği korku veya kargaĢadan yararlanarak, d) Haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle, e) BiliĢim sistemlerinin kullanılması suretiyle, f) Tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı hâlde resmî sıfat takınarak, g) Barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyük veya küçük baĢ hayvan hakkında, ĠĢlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Suçun, bu fıkranın (b) bendinde belirtilen surette, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kimseye karĢı iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranına kadar artırılır253. (3) Suçun, sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında ve bunların nakline, iĢlenmesine veya depolanmasına ait tesislerde iĢlenmesi hâlinde, ikinci fıkraya göre cezaya hükmolunur. Bu fiilin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, onbeĢ yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. 253 Söz konusu fıkranın ikinci cümlesi, TBMM Genel Kurulunda verilen bir önerge üzerine metne eklenmiĢtir. Bu değiĢikliğe iliĢkin önerge metninde gerekçe olarak Ģu ifadelere yer verilmiĢtir: “Toplumda „kapkaççılık‟ olarak bilinen surette hırsızlık suçunun örneğin yaşı veya sakat olması nedeniyle beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişilere karşı işlenmesinin daha etkin bir yaptırımla karşılanmasına gerek duyulmuştur.” (4)254 Hırsızlık suçunun iĢlenmesi amacıyla konut dokunulmazlığının ihlâli veya mala zarar verme suçunun iĢlenmesi halinde, bu suçlardan dolayı soruĢturma ve kovuĢturma yapılabilmesi için Ģikayet aranmaz. GEREKÇE255: Maddede, hırsızlık suçunun nitelikli Ģekilleri tanımlanmıĢtır. Bu nitelikli unsurlar, üç fıkra hâlinde tasnif edilmiĢtir. Birinci fıkranın (a) bendine göre; hırsızlık suçunun, kime ait olursa olsun, kamu kurum ve kuruluĢlarında veya ibadete ayrılmıĢ yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eĢya hakkında iĢlenmesi, suçun temel Ģekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. EĢyanın kurum ve kuruluĢ veya ibadet yerine ait bulunması veya buralarda özel muhafaza altına alınmıĢ olması koĢulu aranmamıĢ, görevlilerin veya ibadet edenlerin özel eĢyası hakkında suçun iĢlenmesi hâlinde de bu nitelikli unsurun oluĢacağı kabul edilmiĢtir. Kamu yarar veya hizmetine tahsis edilen eĢyanın bulunduğu yer önemli değildir. Fıkranın (b) bendinde, hırsızlık suçunun herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmıĢ olan eĢya hakkında iĢlenmesi, suçun diğer bir nitelikli Ģekli olarak tanımlanmıĢtır. Bina veya etrafı çevrili eklentilerinde yapılan hırsızlığın cezası artırılırken bu gibi yerlere giriĢ Ģekline önem verilmemiĢtir. Tarlada tarım araçlarının korunması için yapılan kulübelerde iĢlenen hırsızlığın da madde hükmüne girmesi sağlanmıĢtır. Ancak bina tanımına girmeyen bir yerde, örneğin otomobilde bulunan eĢya hakkında muhafaza altına alınma koĢulu aranmıĢ; böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamıĢ bir otomobildeki eĢyanın çalınması hâlinde nitelikli hırsızlık kabul edilmemiĢtir. Fıkranın (c) bendi ile, halkın yararlanmasına sunulmuĢ ulaĢım araçlarında ve bunların belli kalkıĢ ve varıĢ yerlerinde yani istasyonlarda bulunan eĢya korunmaktadır. Bu gibi eĢyanın yolcu veya araç personeline ait bulunması, keza yolcu veya personelin beraberinde bulunması gerekli değildir. Kargo ile nakledilen veya araçtan indirilen yahut yüklenmek üzere hazırlanan eĢya da bu kapsama alınmıĢtır. EĢyanın muhafaza altına alınmıĢ olması koĢulu aranmamıĢtır. Aracın türü önemli değilse de, umuma tahsis edilmiĢ olması zorunludur. Bir vasıtanın umuma tahsis edildiği, bir bedel karĢılığında herkes tarafından kullanılabilir olması ile değil, belirli bir yöne giden yolcuları ve eĢyayı nakletmesiyle anlaĢılır. Fıkranın (d) bendinde, hırsızlık suçunun bir afet veya genel bir felâketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eĢya hakkında iĢlenmesi, bir nitelikli unsur olarak belirlenmiĢtir. Deprem, sel, su baskını, yangın ve savaĢ gibi afet veya genel felâketin sebebiyet verebileceği zararları önlemek, bu afet veya felaketlere maruz kalan insanların ihtiyaçlarını karĢılamak amacıyla hazırlanmıĢ olan eĢya, bu bent kapsamına giren hırsızlık suçunun konusunu oluĢturmaktadır. EĢyanın bulunduğu yer önemli değildir; bunların bina içerisinde veya açıkta depolanmıĢ olması mümkündür. Bunun gibi, eĢyanın afet ve felâket bölgesine gittikten sonra ve henüz afetten zarar görenlere dağıtılmadan önce çalınması hâlinde de bent uygulanacaktır. 254 Bu fıkra, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 6). 255 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 548 vd. Fıkranın (e) bendinde, âdet veya tahsis ve kullanım gereği açığa bırakılmıĢ olan eĢya hakkında hırsızlık suçunun iĢlenmesi, bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiĢtir. Tarlalarda bırakılan tarım araçları, inĢaat yerine yığılan malzeme, bu kapsama giren eĢyaya örnek olarak gösterilebilir. Bunların çalınmalarında kolaylık bulunması, bu nitelikli hâlin kabulünde etken olmuĢtur. Fıkranın (f) bendine göre, hırsızlık suçunun elektrik enerjisi hakkında iĢlenmesi, bir nitelikli hâli oluĢturmaktadır. Suçun temadi hâlinde iĢlenmesi, bu nitelikli hâlin kabulünde etkili olmuĢtur. Maddenin ikinci fıkrasında, hırsızlık suçunun birinci fıkraya nazaran daha ağır cezayı gerektiren nitelikli Ģekilleri düzenlenmiĢtir. Ġkinci fıkranın (a) bendine göre, hırsızlık suçunun kiĢinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanılarak iĢlenmesi, suçun temel Ģekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektirmektedir. Mağdurun trafik kazası geçirmiĢ olması, aklî veya bedensel bir hastalık veya sakatlıkla malul olması, malını koruyamayacak durumda olmasının örneklerini oluĢturmaktadır. Hatta, bir yakınının ölüm haberini almıĢ olmaktan doğan büyük bir üzüntünün neden olduğu bir panik hâlinin de aynı durumu doğurmuĢ bulunması olanaklıdır. KiĢinin örneğin geçirmiĢ bulunduğu kaza sonucunda ölmüĢ olmasından yararlanılarak üzerindeki veya yanındaki eĢya hakkında hırsızlık suçunun iĢlenmiĢ olması da bu bent kapsamında mütalâa edilmiĢtir. Bu bent hükmünün uygulanabilmesi için, kiĢinin malını koruyamayacak duruma fail tarafından getirilmemiĢ olması gerekir. Aksi takdirde, duruma göre, yağma suçunun veya bir baĢka suçu iĢlemek amacıyla kasten öldürme suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Fıkranın (b) bendinde, hırsızlığın elde veya üstte taĢınan eĢyayı çekip almak suretiyle ya da özel bir beceriyle iĢlenmesi hâli öngörülmüĢtür. Yankesicilik veya kiĢisel çeviklik ile iĢlenen hırsızlık hâlleri bendin kapsamına girdiği gibi, bir hayvanı alıĢtırmak suretiyle ve ondan yararlanılarak iĢlenen fiiller hakkında da bendin uygulanması sağlanmıĢtır. Bunun gibi, yoldan giden bir kimsenin çantasını kapıp kaçmak suretiyle iĢlenen hırsızlık da bu bent kapsamında mütalâa edilmiĢtir. Ancak, bu son hâlde, direncini kırma amacıyla kiĢiye karĢı cebir kullanılmamalıdır. Aksi takdirde, yağma suçu oluĢur. Fıkranın (c) bendinde hırsızlık suçunun doğal bir afetin veya sosyal olayların meydana getirdiği korku veya kargaĢadan yararlanarak iĢlenmesi, bir nitelikli unsur olarak belirlenmiĢtir. KiĢinin içinde bulunduğu bazı durumlar, eĢyası üzerindeki koruma ve gözetimini zayıflatabilir ve hatta ortadan kaldırabilir. Bu durumdan yararlanarak hırsızlık suçu kolaylıkla iĢlenebilir. Fıkranın (d) bendinde, hırsızlık suçunun haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle iĢlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiĢtir. Bu nitelikli hâl için önemli olan, hırsızlık suçunun kilit açmak suretiyle iĢlenmesidir. Kilit, haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle açılmıĢ olabilir. Anahtar, hırsızlık veya yağma suretiyle de elde edilmiĢ olabilir. Bu durumda iki suçun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Kilidin, hırsızlığı iĢlemek veya çalınmıĢ malı baĢka yere nakletmek amacı ile açılmıĢ olması gerekir. Kilidin muhkem olması Ģart değildir. Anahtar veya diğer aletlerin, vasıtasız olarak açılması mümkün olmayan bir kilidi açmak için kullanılması lazımdır. Kilidi kırmadan açmaya yarayan her türlü araç, alet sayılır. Sahibinin kilidin üzerinde unuttuğu anahtar çevrilerek kilidin açılması suretiyle hırsızlığın iĢlenmesi ve çalınacak Ģeyin herhangi bir aletle yerinden sökülmesi hâllerinde bu bent uygulanmayacaktır. Fıkranın (e) bendine göre; hırsızlık suçunun biliĢim sistemlerinin kullanılması suretiyle iĢlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsur oluĢturmaktadır. Fıkranın (f) bendinde bir nitelikli hâl olarak hırsızlık suçunun tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı hâlde resmî sıfat takınarak iĢlenmesi öngörülmüĢtür KiĢi, kendisini tanınmayacak hâle getirmekle, yakalanmasını önlemek ve böylece cezasız kalmasını sağlamak amacı gütmektedir. Keza, kiĢinin kamu görevlisi sıfatını takınması suretiyle hırsızlık suçunu iĢlenmesi hâlinde, bu sıfatın verdiği kolaylıktan yararlanma söz konusudur. Fıkranın (g) bendine göre; hırsızlık suçunun barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyük veya küçük baĢ hayvan hakkında iĢlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsur oluĢturmaktadır. Maddenin üçüncü fıkrasında, hırsızlık suçunun sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında ve bunların nakline, iĢlenmesine veya depolanmasına ait tesislerde iĢlenmesi, suçun temel Ģekline göre daha ağır cezayı gerektiren hâl olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, hırsızlık suçunun bu nitelikli Ģeklinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, hapis cezasının yanı sıra adli para cezası öngörülmüĢtür. Çünkü, bu durumda hırsızlık suçunun iĢlenmesi suretiyle uğranılan zararın veya elde edilen yararın miktarını tam olarak belirlemek her zaman mümkün olamamaktadır. AÇIKLAMA: Maddeye, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla eklenen dördüncü fıkranın gerekçesi Ģu Ģekildedir: “„Kaç tane fiil varsa o kadar suç, kaç tane suç varsa o kadar ceza‟ kuralı gereğince, hırsızlık suçunu işlemek için başkasının konutuna girilmesi veya malvarlığına zarar verilmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmetmek gerekir. Ancak, her iki suçun temel şekli, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suç olduğu için; örneğin konut dokunulmazlığını işlemek suretiyle hırsızlık suçunun işlenmesi halinde, konut dokunulmazlığının temel şekli uzlaşma kapsamına girmekte ve fakat, hırsızlık suçu uzlaşma kapsamı dışında kalmakta ve bu durumlarda, uygulamada, hırsızlık suçundan dolayı soruşturmanın bekletilmesi veya ayrı yürütülmesi gibi sorunlarla karşılaşılmaktadır. Belirtilen sakıncanın ortadan kaldırılması amacıyla 5237 sayılı Kanunun 142 nci maddesine (söz konusu dördüncü fıkra) eklenmiştir.”256. Suçun gece vakti iĢlenmesi MADDE 143- (1) Hırsızlık suçunun gece vakti iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte birine kadar artırılır. GEREKÇE257: Madde metninde, hırsızlık suçunun gece vakti iĢlenmesi durumunda cezanın artırılması öngörülmüĢtür. 256 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 18 vd. 257 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 552. Daha az cezayı gerektiren hâller MADDE 144- (1) Hırsızlık suçunun; a) PaydaĢ veya elbirliği ile malik olunan mal üzerinde, b) Bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla, ĠĢlenmesi hâlinde, Ģikâyet üzerine, fail hakkında iki aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur. GEREKÇE258: Madde metninde, hırsızlık suçunun temel Ģekline göre daha az cezayı gerektiren hâlleri tanımlanmıĢtır. (a) bendinde müĢterek veya iĢtirak hâlinde mülkiyete konu olan bir malın çalınması durumu düzenlenmiĢtir. Suçun bu Ģeklinin oluĢması için failin malın hukukî durumunu bilmesi gerekir. Keza, (b) bendinde, hırsızlık suçunun bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla iĢlenmesi, bu suçun temel Ģekline göre daha az cezayı gerektiren bir hâl olarak kabul edilmiĢtir. Bu iki hâlde de soruĢturma ve kovuĢturmanın yapılması, mağdurun Ģikâyetine tabi tutulmuĢtur. Malın değerinin az olması MADDE 145- (1)259 Hırsızlık suçunun konusunu oluĢturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, suçun iĢleniĢ Ģekli ve özellikleri de göz önünde bulundurularak, ceza vermekten de vazgeçilebilir. GEREKÇE260: Madde metninde, hırsızlık suçunun konusunu oluĢturan malın değerinin azlığı nedeniyle cezada indirim yapılması veya ceza vermekten sarfınazar edilmesi konusunda hâkime takdir yetkisi tanınmıĢtır. Kullanma hırsızlığı 258 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 552. 259 Söz konusu madde metni, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 16). 260 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 552. MADDE 146- (1) Hırsızlık suçunun, malın geçici bir süre kullanılıp zilyedine iade edilmek üzere iĢlenmesi hâlinde, Ģikâyet üzerine, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilir. Ancak malın suç iĢlemek için kullanılmıĢ olması hâlinde bu hüküm uygulanmaz. GEREKÇE261: Madde metninde, kullanma hırsızlığı tanımlanmıĢtır. Bu hırsızlık Ģeklinin oluĢması için kiĢi sahibinin rızası olmaksızın malı alırken, bunu belli bir süre kullandıktan sonra iade etmek amacıyla hareket etmesi gerekir. Kullanma hırsızlığında, kullanmanın her hâlde kısa sayılacak bir süre devam etmesi temel koĢuldur. Malın suç iĢlemek için kullanılmıĢ olması hâlinde, bu madde hükmü uygulanamaz, yani hırsızlık suçundan dolayı verilecek cezada indirim yapılamaz. Zorunluluk hâli MADDE 147- (1) Hırsızlık suçunun ağır ve acil bir ihtiyacı karĢılamak için iĢlenmesi hâlinde, olayın özelliğine göre, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. GEREKÇE262: Madde metninde, hırsızlık suçunun ağır ve acil bir ihtiyacı karĢılamak için iĢlenmesi hâlinde, zaruret hâlinin varlığı kabul edilmektedir. Ağır ve acil ihtiyaç, örneğin hasta olan çocuk için ilâç çalınması, açlık nedeni ile gıda maddesi çalınması gibi hâlleri kapsar. Ancak, bu durumda hâkime olayın mahiyetine göre, verilecek cezada indirim yapma veya ceza vermekten sarfınazar etme konusunda takdir yetkisi tanınmıĢtır. Yağma MADDE 148- (1) Bir baĢkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleĢtireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karĢı koymamaya mecbur kılan kiĢi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya baĢkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karĢı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karĢı koymamaya mecbur edilmesi hâlinde de aynı ceza verilir. 261 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 552. 262 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 552 vd. (3) Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır. GEREKÇE263: Madde metninde yağma suçunun temel Ģekli tanımlanmıĢtır. Hırsızlık suçunda olduğu gibi, yağma suçunda da, taĢınır malın alınmasıyla ilgili olarak zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Ancak, hırsızlık suçundan farklı olarak, bu suçun oluĢabilmesi için, mağdurun rızasının, cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçu açısından tehdidin, kiĢiyi, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleĢtireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle yapılması gerekir. Yağma suçu, cebir kullanılarak da iĢlenebilir. Ancak bu cebrin, neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ kasten yaralama boyutuna ulaĢmaması gerekir. Yağma suçunun tamamlanabilmesi için, kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya malın alınmasına karĢı koymamalıdır. Bu bakımdan, kullanılan cebir veya tehdidin, kiĢiyi malı teslim etmeye veya alınmasına ses çıkarmamaya yöneltmeye elveriĢli olması gerekir. Bu nitelikte olmayan bir cebir veya tehdit, sırf mağdurun normalden fazla ürkek olması nedeniyle, malı teslim etmeye veya alınmasına yöneltmiĢse, yağma suçundan söz edilemez ve fiilin hırsızlık olarak nitelendirilmesi gerekir. Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluĢturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eĢya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade eder. Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmıĢ olacağından, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüĢtürür. Örneğin evin içindeki eĢyayı alıp kapıdan çıkarken mal sahibi ile karĢılaĢan hırsız, ona karĢı cebir veya tehdit kullanacak olursa, yağma suçu oluĢur. Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak isteyen kiĢiye karĢı cebir veya tehdide baĢvurulması hâlinde, artık yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluĢmasına neden olur. Bu durumda, gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında senedin yağması düzenlenmiĢtir. Cebir veya tehdit kullanılarak bir kimsenin, kendisini veya baĢkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karĢı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karĢı koymamaya mecbur edilmesi de yağma sayılmıĢtır. Senedin bunu imzalayan için “borç doğurucu” olması gerekir. Bu borç para borcu olabileceği gibi, bir iĢi yapmaya veya yapmamaya, bir taĢınmazını hibe etmeye, kira ile oturulan bir binayı boĢaltmaya, var olan bir borca kefil olmaya da iliĢkin olabilir. Bir alacağı tahsil etmemeye, herhangi bir davayı açmamaya, vasiyetnamesini değiĢtirmemeye yönelik bir vaadi içeren yazılı beyanlar da “borç doğurucu” senet sayılırlar. ġu hâlde mağduru iktisaden değerlendirmeye elveriĢli olan bir hakkını kullanmamasına yol açan her türlü belge, borç doğurucu senet tanımına girer. 263 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 554. Maddenin son fıkrasında, mağdurun herhangi bir vasıta ile kendini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesinin, örneğin uyku ilacı ile uyutulmasının, yağmada cebir sayılacağı açıklanmıĢtır. Nitelikli yağma MADDE 149- (1) Yağma suçunun; a) Silâhla, b) KiĢinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, c) Birden fazla kiĢi tarafından birlikte, d) Yol kesmek suretiyle ya da konut veya iĢyerinde, e) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kiĢiye karĢı,264 f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluĢturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla, h) Gece vaktinde, ĠĢlenmesi hâlinde, fail hakkında on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Yağma suçunun iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. GEREKÇE265: Madde metninde, yağma suçunun nitelikli hâlleri tanımlanmaktadır. Birinci fıkranın (a) bendinde, yağmanın silâhla iĢlenmesi nitelikli bir hâl sayılmıĢtır. Silâhın cebir veya tehdit amaçlı olarak kullanılmasının bir önemi yoktur. Bu bakımdan, silâhın mağdura gösterilmesi veya yöneltilmesi suretiyle tehditte bulunulması ya da cebir aracı olarak kullanılması hâlinde, bu nitelikli unsur dolayısıyla cezaya hükmolunacaktır. Fıkranın (b) bendinde, kiĢinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle yağma suçunu iĢlemesi hâlinde, cezanın artırılacağı hüküm altına alınmıĢtır. Tanınmamak için tedbirler alınması hâlinde de bu bent hükmüne göre cezaya hükmolunacaktır. Tehdidin mektupla yapılması hâlinde, mektubun imzasız olması, korku salmıĢ bir kimsenin ismi ile veya rumuzla yahut sahte imza ile imzalanmıĢ olması, bu duruma iliĢkin örnekleri oluĢturmaktadır. 264 Bu bent hükmü, TBMM Genel Kurulunda verilen bir önerge üzerine metne eklenmiĢtir. Bu değiĢikliğe iliĢkin önerge metninde gerekçe olarak Ģu ifadelere yer verilmiĢtir: “Yağma suçunun örneğin yaşı veya sakat olması nedeniyle beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişilere karşı işlenmesinin daha etkin bir yaptırımla karşılanmasına gerek duyulmuştur.” 265 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 556. Fıkranın (c) bendine göre, yağma suçunun birden fazla kiĢi tarafından birlikte iĢlenmesi, suçun temel Ģekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Bu nitelikli hâlin varlığı için, yağma suçunu iki veya daha fazla kiĢinin müĢterek fail olarak iĢlemesi gerekir. Ġki veya daha fazla kiĢinin suçu birlikte iĢlemesi hâlinde bir iĢtirak iliĢkisi vardır ve bu kiĢilerin hepsi müĢterek faildir. Ancak, yağma suçunun iĢtirak hâlinde iĢlenmesine rağmen, müĢterek faillik iliĢkisinin bulunmadığı durumlarda, örneğin diğer suç ortaklarının azmettiren veya yardım eden olması hâllerinde, bu nitelikli unsur dolayısıyla cezada artırma yapılamayacaktır. Bu hükmün kabulünde, yağma suçunun birden fazla kiĢi tarafından birlikte iĢlenmesinin mağdur üzerinde oluĢturabileceği zorlayıcı etki göz önünde bulundurulmuĢtur. Fıkranın (d) bendinde, yağma suçunun yol kesmek suretiyle ya da konut veya iĢyerinde iĢlenmesi nitelikli bir hâl sayılmıĢtır. Yol kesme hâlinde fiilin doğrudan doğruya mağdura karĢı iĢlenmiĢ olması gerekir; yol kesme süresi kısa veya uzun olabilir. Fıkranın (f)266 bendinde, yağma suçunun var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluĢturdukları korkutucu güçten yararlanılarak iĢlenmesi, suçun temel Ģekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Fıkranın (g) bendine göre, yağma suçunun suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla iĢlenmesi, söz konusu suçun nitelikli unsurunu oluĢturmaktadır. Örgütün suç iĢlemek maksadıyla meydana getirilmiĢ olması gerekir. Bu nitelikli unsurun varlığı için, örgüte yarar elde etmek maksadıyla hareket edilmesi gerekir; ancak, örneğin yağma sonucu elde edilen paranın örgüte aktarılması Ģart değildir. Yarar deyiminin de geniĢ Ģekilde anlaĢılması gerekir. Mağdurun böyle bir örgüte üye olmaya ve aidat ödemeye veya bağıĢta bulunmaya zorlanması hâlinde de, bu bent uygulanır. Fıkranın (h) bendinde, yağma suçunun gece vakti iĢlenmesi hâlinde, failin suçun temel Ģekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılması kabul edilmiĢtir. Zira bu hâlde mağdurun daha Ģiddetli bir korkunun etkisi altına düĢeceği muhakkaktır. Maddenin ikinci fıkrasında, yağma suçunun iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmiĢtir. Daha az cezayı gerektiren hâl MADDE 150- (1) KiĢinin bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması hâlinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. (2) Yağma suçunun konusunu oluĢturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.267 GEREKÇE268: 266 TBMM Genel Kurulunda madde metnine (e) bendi olarak yeni bir hüküm eklenince, diğer bentlerin baĢındaki harfler buna göre teselsül ettirilmiĢtir. 267 Fıkra metnindeki “indirilir” ibaresi 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 17). Madde metninde, yağma suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiĢtir. Bu hükme göre, bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. Böylece, Kanunda, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 308. maddesinde tanımlanan ve “ihkakı hak” veya “kendiliğinden hak alma” diye ifade edilen suç tanımına ayrıca yer verilmemiĢtir. Maddenin ikinci fıkrasında, yağma suçunun konusunu oluĢturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılması gerektiği kabul edilmiĢtir. Mala zarar verme MADDE 151- (1) BaĢkasının taĢınır veya taĢınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yokeden, bozan, kullanılamaz hâle getiren veya kirleten kiĢi, mağdurun Ģikâyeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. (2) Haklı bir neden olmaksızın, sahipli hayvanı öldüren, iĢe yaramayacak hâle getiren veya değerinin azalmasına neden olan kiĢi hakkında yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır. GEREKÇE269: Madde metninde mala zarar verme suçu tanımlanmıĢtır. Suçun konusu, baĢkasının mülkiyetinde bulunan taĢınır veya taĢınmaz maldır. Suç, baĢkasının mülkiyetinde bulunan taĢınır veya taĢınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması, kullanılamaz hâle getirilmesi veya kirletilmesiyle oluĢur. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Bu seçimlik hareketlerden kirletme, örneğin baĢkasına ait binanın duvarına yazı yazmak, afiĢ veya ilan yapıĢtırmak, resim yapmak suretiyle gerçekleĢtirilebilir. Söz konusu suçtan dolayı soruĢturma ve kovuĢturma yapılması mağdurun Ģikâyetine tâbi kılınmıĢtır. Maddenin ikinci fıkrasında, mala zarar verme suçunun konusunun hayvan olması hâline iliĢkin bir hüküm bulunmaktadır. Buna göre; baĢkasına ait bir hayvanın öldürülmesi veya iĢe yaramaz hâle getirilmesi yahut değerinde azalmaya neden olunması hâlinde, birinci fıkra hükmü uygulanacaktır. Suçun oluĢması için, haklı bir nedenin bulunmaması gerekir. Bu bakımdan, vahĢî, yırtıcı, hastalıklı ve baĢı boĢ bırakılmıĢ bir hayvanın öldürülmesi hâlinde faile ceza verilmeyecektir. Mala zarar vermenin nitelikli hâlleri MADDE 152- (1) Mala zarar verme suçunun; a) Kamu kurum ve kuruluĢlarına ait, kamu hizmetine tahsis edilmiĢ veya kamunun yararlanmasına ayrılmıĢ yer, bina, tesis veya diğer eĢya hakkında, 268 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 556 vd. 269 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 558. b) Yangına, sel ve taĢkına, kazaya ve diğer felaketlere karĢı korunmaya tahsis edilmiĢ her türlü eĢya veya tesis hakkında, c) Devlet ormanı statüsündeki yerler hariç, nerede olursa olsun, her türlü dikili ağaç, fidan veya bağ çubuğu hakkında, d) Sulamaya, içme sularının sağlanmasına veya afetlerden korumaya yarayan tesisler hakkında, e) Grev veya lokavt hâllerinde iĢverenlerin veya iĢçilerin veya iĢveren veya iĢçi sendika veya konfederasyonlarının maliki olduğu veya kullanımında olan bina, tesis veya eĢya hakkında, f) Siyasî partilerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının ve üst kuruluĢlarının maliki olduğu veya kullanımında olan bina, tesis veya eĢya hakkında, g) Sona ermiĢ olsa bile, görevinden ötürü öç almak amacıyla bir kamu görevlisinin zararına olarak, ĠĢlenmesi hâlinde, fail hakkında bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Mala zarar verme suçunun a) Yakarak, yakıcı veya patlayıcı madde kullanarak b) Toprak kaymasına, çığ düĢmesine, sel veya taĢkına neden olmak suretiyle, c) Radyasyona maruz bırakarak, nükleer, biyolojik veya kimyasal silâh kullanarak, ĠĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza iki katına kadar artırılır. GEREKÇE270: Madde metninde mala zarar verme suçunun nitelikli hâlleri tanımlanmıĢtır. Verilen zararın büyük bir kitleyi etkilemesi olanaklı bulunan bu hâllerde, nitelikli zarar vermenin varlığı kabul edilmiĢtir. Birinci fıkranın (a) bendinde, mala zarar verme suçunun konusunu, kamu kurum ve kuruluĢlarına ait, kamu hizmetine tahsis edilmiĢ veya kamunun yararlanmasına ayrılmıĢ yer, bina, tesis veya diğer eĢyanın oluĢturması, bu suçun nitelikli unsuru olarak kabul edilmiĢtir. Kamu kurum ve kuruluĢlarına ait bina ve tesislerle, buralarda bulunan veya bu bina ve tesislere ait olan eĢya, örneğin kanalizasyon boru ve mazgalları, kamu hizmetine veya kamunun yararlanmasına tahsis edilmiĢ tesis ve eĢya, bu bent kapsamında değerlendirilmelidir. Keza, trafik iĢaret ve levhalarına zarar veren, bir park yerindeki oturma veya oyun gruplarını tahrip eden kiĢi, bu bent hükmüne göre cezalandırılacaktır. Bu eĢyanın mülkiyetinin kamuya ait olması Ģart değildir. Önemli olan, eĢyanın kamu hizmetine veya kamunun yararlanmasına tahsis edilmiĢ olmasıdır. Aynı Ģekilde, söz konusu fıkranın (b) bendinde, mala zarar verme suçunun, yangına, sel ve taĢkına, kazaya ve diğer felaketlere karĢı korunmaya tahsis edilmiĢ her türlü eĢya veya tesis hakkında iĢlenmesi, mala zarar verme suçunun konu bakımından bir nitelikli unsuru olarak tanımlanmıĢtır. Fıkranın (c) bendine göre, Devlet ormanı statüsündeki yerler hariç, nerede olursa olsun, her türlü dikili ağaç, fidan veya bağ çubuğuna zarar verilmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı 270 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 558 vd. gerektirmektedir. Devlet ormanı statüsündeki yerlerde bulunan ağaç ve fidanlara zarar verilmesi, Orman Kanununda ayrı suçlar olarak tanımlandığı için, bu bent kapsamı dıĢında mütalâa edilmiĢtir. Ağaç, fidan ve bağ çubuklarının sadece dikili olması yeterli görülmüĢ, meyve vermeleri koĢulu aranmamıĢtır. Keza, bunların bulundukları yere de önem verilmemiĢtir. Bu itibarla, kiĢilerin özel mülkünde veya yol kenarlarında, park ve bahçelerde, kamuya ait diğer alanlarda bulunan ağaçların tahrip edilmesi hâlinde, bu bent hükmüne istinaden cezaya hükmedilecektir. Fıkranın (d) bendine göre; mala zarar verme suçunun, sulamaya veya içme sularının sağlanmasına yarayan tesisler hakkında iĢlenmesi, suçun temel Ģekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. (e) bendinde, grev veya lokavt hâllerinde iĢverenlerin veya iĢçilerin veya iĢveren veya iĢçi sendika veya konfederasyonlarının maliki olduğu veya kullanımında olan bina, tesis veya eĢyaya zarar verilmesi, söz konusu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir. Failin greve katılan iĢçi veya lokavt ilân eden iĢveren olması gerekmemektedir: Grevden yana olan ve olmayan iĢçiler arasında çıkan bir arbedede zarar verme suçu iĢlenecek olursa yine bu bent uygulanır. Sendika, konfederasyon veya iĢyeri iĢgalleri sırasında da bina, makine veya baĢka mallara zarar verilecek olursa bu bent uygulanacaktır. Keza, fıkranın (f) bendine göre; mala zarar verme suçunun, siyasî partilerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının ve üst kuruluĢlarının maliki olduğu veya kullanımında olan bina, tesis veya eĢya hakkında, iĢlenmesi, suçun temel Ģekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. (g) bendinde, kamu görevlisinin yerine getirdiği görevle ilgili olarak öç almak maksadıyla malvarlığına zarar verme hâli, nitelikli Ģekil olarak kabul edilmiĢtir. Maddenin ikinci fıkrasında mala zarar verme suçunun çeĢitli suretlerde iĢlenmesi nitelikli unsur olarak belirlenmiĢtir. Buna göre; mala zarar verme suçunun yakarak, yakıcı veya patlayıcı madde kullanarak veya toprak kaymasına, çığ düĢmesine, sel veya taĢkına neden olmak suretiyle ya da radyasyona maruz bırakarak, nükleer, biyolojik veya kimyasal silâh kullanarak iĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki maddeye veya bu maddenin birinci fıkrasına göre verilecek cezanın artırılması gerekmektedir. Bu nitelikli hâllerin kabulünde, mala zarar verme suçunun iĢleniĢ Ģeklinin ortaya çıkardığı tehlikeli durum göz önünde bulundurulmuĢtur. Mala zarar verme suçunun bu nitelikli hâlleri dolayısıyla soruĢturma ve kovuĢturma yapılması, suçun temel Ģeklinin aksine, Ģikâyete bağlı tutulmamıĢtır. Ġbadethanelere ve mezarlıklara zarar verme MADDE 153- (1) Ġbadethanelere, bunların eklentilerine, buralardaki eĢyaya, mezarlara, bunların üzerindeki yapılara, mezarlıklardaki tesislere, mezarlıkların korunmasına yönelik olarak yapılan yapılara yıkmak, bozmak veya kırmak suretiyle zarar veren kiĢi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Birinci fıkrada belirtilen yerleri ve yapıları kirleten kiĢi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. (3) Birinci ve ikinci fıkralardaki fiillerin, ilgili dinî inanıĢı benimseyen toplum kesimini tahkir maksadıyla iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır. GEREKÇE271: Madde metninde, ibadethanelere, bunların eklentilerine, buralardaki eĢyaya, mezarlara, bunların üzerindeki yapılara, mezarlıklardaki tesislere, mezarlıkların korunmasına yönelik olarak yapılan yapılara zarar verme fiilleri bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Söz konusu suçun oluĢması için, bu bina ve tesislere yıkmak, bozmak veya kırmak suretiyle zarar verilmesi gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, ibadethaneleri, bunların eklentilerini, buralardaki eĢyayı, mezarları, bunların üzerindeki yapıları, mezarlıklardaki tesisleri, mezarlıkların korunmasına yönelik olarak yapılan yapıları kirletmek, suç olarak tanımlanmıĢtır. Mezarlıklara atık ve artık bırakmak, ibadethanelerin duvarına yazı yazmak, afiĢ veya ilan yapıĢtırmak, resim yapmak, kirletme fiilinin örneklerini oluĢturmaktadır. Üçüncü fıkraya göre, birinci ve ikinci fıkralardaki fiillerin, ilgili dinî inanıĢı benimseyen toplum kesimini tahkir maksadıyla iĢlenmesi, bu fıkralara göre verilecek cezanın artırılmasını gerektirmektedir. Hakkı olmayan yere tecavüz MADDE 154- (1)272 Bir hakka dayanmaksızın baĢkasına ait taĢınmaz mal veya eklentilerini malikmiĢ gibi tamamen veya kısmen iĢgal eden veya sınırlarını değiĢtiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin Ģikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir. (2) Köy tüzel kiĢiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiĢ bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taĢınmaz malları kısmen veya tamamen zapteden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır. (3) Kamuya veya özel kiĢilere ait suların mecrasını değiĢtiren kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır. GEREKÇE273: Maddeyle, bir hakka dayanmaksızın baĢkasına ait taĢınmaz malın veya eklentilerinin kısmen veya tamamen iĢgal edilmesi, taĢınmazın sınırlarının değiĢtirilmesi veya bozulması yahut herhangi bir suretle hak sahibinin malından kısmen veya tamamen yararlanmasına engel olunması cezalandırılmıĢtır. Maddenin ikinci fıkrasında köy tüzel kiĢiliğine ait olan harman yeri, yol ve sulak gibi taĢınmaz malların kısmen veya tamamen zaptolunması veya bunlara tasarruf edilmesi veya bunların sürüp ekilmesi cezalandırılmıĢtır. Aynı fiiller, öteden beri köylünün ortak 271 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 560. 272 Bu fıkrada 25.2.2009 tarihli ve 5841 sayılı Kanunla (m. 1) değiĢiklik yapılmıĢtır (Resmi Gazete: 14 Mart 2009/27169). 273 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 560 vd. yararlanmasına terkedilmiĢ, bahis konusu yerler hakkında iĢlendiğinde de keza suç oluĢacaktır. Maddenin üçüncü fıkrasında suların mecrasını değiĢtirmek suç hâline getirilmiĢtir. Suların kamuya veya özel kiĢilere ait olması önemli değildir. AÇIKLAMA: Maddenin birinci fıkrasında, 25.2.2009 tarihli ve 5841 sayılı Kanunla değiĢiklik yapılmıĢtır (m. 1)274. DeğiĢiklikten önce madde metni Ģu Ģekilde idi: “(1) Bir hakka dayanmaksızın kamuya veya özel kişilere ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası verilir.” Güveni kötüye kullanma MADDE 155- (1) BaĢkasına ait olup da, muhafaza etmek veya275 belirli bir Ģekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiĢ olan mal üzerinde, kendisinin veya baĢkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dıĢında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkar eden kiĢi, Ģikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır. (2) Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet iliĢkisinin ya da, hangi nedenden doğmuĢ olursa olsun, baĢkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiĢ eĢya hakkında iĢlenmesi hâlinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. GEREKÇE276: Madde metninde güveni kötüye kullanma suçu tanımlanmıĢtır. Söz konusu suçla korunan hukukî değer kiĢilerin mülkiyet hakkıdır. Bu suçla mülkiyetin korunması amaçlanmaktadır. Ancak, söz konusu suçun oluĢabilmesi için eĢya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kiĢi ile lehine zilyedlik tesis edilen kiĢi (fail) arasında bir sözleĢme iliĢkisi mevcuttur. Bu iliĢkinin gereği olarak taraflar arasında mevcut olan güvenin korunması gerekmektedir. Bu mülahazalarla, eĢya üzerinde mevcut sözleĢme iliĢkisiyle bağdaĢmayan kasıtlı tasarruflar, cezai yaptırım altına alınmıĢtır. Güveni kötüye kullanma suçunun konusu, taĢınır veya taĢınmaz maldır. Bu mal üzerinde fail lehine zilyedlik tesis edilmiĢ olmalıdır. Güveni kötüye kullanma suçunda fail, suç konusu malın maliki değildir. Bu nedenle, müĢterek veya iĢtirak hâlinde mülkiyete konu olan mallarla ilgili olarak, müĢterek veya iĢtirak hâlinde malik olanlar birbirlerine karĢı güveni kötüye kullanma suçunu iĢleyemezler. Fail, suç konusu Ģey üzerinde lehine zilyedlik tesis edilmiĢ olan kiĢidir. Ancak, bu zilyedliğin mutlaka malik tarafından tesis edilmesi gerekmez. 274 Resmi Gazete: 14 Mart 2009/27169. 275 Söz konusu maddenin birinci fıkrasındaki “muhafaza etmek veya” ibaresi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 18). 276 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 562. Suçun konusunu oluĢturan mal üzerinde belirli bir Ģekilde kullanmak üzere fail lehine zilyedlik tesisi gerekir. Bu nedenle, güveni kötüye kullanma suçunun oluĢabilmesi için hukuken geçerli bir sözleĢme iliĢkisinin varlığı gereklidir. Bu hukukî iliĢki, örneğin kira sözleĢmesi, ariyet sözleĢmesi, karz sözleĢmesi, vedia sözleĢmesi, istisna sözleĢmesi, vekalet sözleĢmesi, kefalet sözleĢmesi, hizmet sözleĢmesi, rehin sözleĢmesi ile tesis edilmiĢ olabilir. Bu akdi iliĢki, karma veya sui generis bir sözleĢme ile de tesis edilmiĢ olabilir. Örneğin, bir bankada açılan carî hesaba veya bir “özel finans kurumu”nda açılan “katılım ortaklığı hesabı”na iliĢkin sözleĢme ile de bu hukukî iliĢki tesis edilmiĢ olabilir. Keza, örneğin bir anonim Ģirket yönetim kurulu üyeleri ile Ģirket tüzel kiĢiliği arasındaki hukukî iliĢki, hizmet ve/veya vekalet sözleĢmesine dayanmaktadır. Hatta, mülkiyeti muhafaza kaydıyla satın alınmıĢ olan eĢyanın meselâ bir üçüncü kiĢiye satılması durumunda dahi, güveni kötüye kullanma suçunun oluĢtuğu kabul edilmelidir. Bu zilyedlik devri, malik olmayan kiĢiye, aradaki hukukî iliĢkinin niteliğine göre, Ģey üzerinde belli bazı tasarruflarda bulunma hak ve yetkisini vermektedir. Söz konusu suçun oluĢabilmesi için, failin suç konusu mal üzerinde, kendisinin veya baĢkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dıĢında tasarrufta bulunması veya bu devir olgusunu inkar etmesi gerekir. Güveni kötüye kullanma suçunun soruĢturma ve kovuĢturması mağdurun Ģikâyetine bağlı kılınmıĢtır. Söz konusu suçun iĢlenmesi suretiyle bir yarar elde edilebileceği düĢüncesiyle, yaptırım olarak hapis cezasının yanı sıra adlî para cezası da öngörülmüĢtür. Maddenin ikinci fıkrasında güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli hâli düzenlenmiĢtir. Buna göre, söz konusu suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet iliĢkisinin ya da, hangi nedenden doğmuĢ olursa olsun, baĢkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiĢ eĢya hakkında iĢlenmesi hâlinde, failin suçun temel Ģekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılması gerekmektedir. Bedelsiz senedi kullanma MADDE 156- (1) Bedelsiz kalmıĢ bir senedi kullanan kimseye, Ģikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adli para cezası verilir. GEREKÇE277: Madde, borçlusunca ödenmiĢ ve bir suretle elde kalmıĢ senedi, kısmen veya tamamen ödenmemiĢ gibi kullanan, örneğin ödenmesi için icraya baĢvuran veya baĢkasına devreden kimseyi cezalandırmaktadır. Borcun bir bölümü ödenmiĢ ve geri kalan miktar için elinde tuttuğu senedi, tümü veya kalandan fazla miktarı için kullanan sanığın fiilinin de aynı suçu oluĢturacağında kuĢku yoktur. Maddede tanımlanan suçun kovuĢturulması zarar görenin Ģikâyetine bağlı tutulmuĢtur. 277 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 564. Dolandırıcılık MADDE 157- (1) Hileli davranıĢlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya baĢkasının zararına olarak, kendisine veya baĢkasına bir yarar sağlayan kiĢiye bir yıldan beĢ yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası verilir. GEREKÇE278: Madde metninde dolandırıcılık suçu tanımlanmıĢtır. Dolandırıcılık, hileli davranıĢlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya baĢkasının zararına olarak, kiĢinin kendisine veya baĢkasına yarar sağlamasıdır. Bu bakımdan dolandırıcılık suçu, kiĢilerin malvarlığına karĢı iĢlenen bir suçtur. Söz konusu suç tanımı ile, kiĢilerin sahip bulunduğu malvarlığı hakkının korunması amaçlanmıĢtır. Ayrıca, bu suçun iĢleniĢi sırasında hileli davranıĢlar ile kiĢiler aldatılmaktadır. Aldatıcı nitelik taĢıyan hareketlerle, kiĢiler arasındaki iliĢkilerde var olması gereken iyi niyet ve güven ihlâl edilmektedir. Bu suretle kiĢinin irade serbestisi etkilenmekte ve irade özgürlüğü ihlâl edilmektedir. Çok hareketli suç görüntüsü taĢıyan dolandırıcılık suçunun oluĢumu açısından birden fazla fiilin gerçekleĢmesi gerekmektedir. Bu hareketlerden birincisini hile oluĢturmaktadır. Hile, icraî bir davranıĢla gerçekleĢtirilebileceği gibi; karĢı tarafın içine düĢtüğü hatadan, bir konuda yanlıĢ bilgi sahibi olmasından yararlanarak da, yani ihmalî davranıĢla da, gerçekleĢtirilebilir. Ancak, bu durumda kiĢinin, hataya düĢen karĢı tarafı bilgilendirmek konusunda yükümlülüğünün olması gerekir. Hataya düĢen kiĢi ile hukukî iliĢkide bulunulan durumlarda, böyle bir yükümlülük vardır. Ayrıca, muhatabın belli bir husustaki hatası karĢısında kiĢinin ihmalî davranıĢının, örneğin susmasının, bir beyan, açıklama değerini taĢıması gerekir. Dolandırıcılık suçunun oluĢabilmesi için, gerçekleĢtirilen hilenin etkisiyle, bu hileye maruz kalan kiĢinin veya bir üçüncü kiĢinin zararına olarak, fail veya bir baĢkası bir menfaat elde etmelidir. Dolandırıcılık suçu, kasten iĢlenebilen bir suçtur. Burada söz konusu olan kast, dolandırıcılık suçunun maddî unsurlarının hepsinin fail tarafından bilinmesini ifade etmektedir. Bir baĢka ifadeyle, fail gerçekleĢtirdiği davranıĢların hile teĢkil ettiğini, baĢka birini aldatıcı nitelikte olduğunu bilmelidir. Ayrıca, fail, bu hileli davranıĢlar sonucunda bunların etkisiyle, hileye maruz kalan kiĢinin veya baĢkasının malvarlığında bir eksilme meydana geldiğini, zarar gördüğünü ve buna karĢılık, kendisinin veya sair bir kiĢinin malvarlığında bir artma meydana geldiğini bilmelidir. Bu itibarla, fail, mağdurun malvarlığındaki eksilmenin, mağdurun gördüğü zararın kendi hileli davranıĢları sonucunda meydana geldiğini bilmelidir; hile ile zarar arasındaki illiyet bağının varlığının bilincinde olmalıdır. Belirtilen hususlara iliĢkin kast, doğrudan kast olabileceği gibi, olası kast da olabilir. Dolandırıcılık suçunun iĢlenmesi suretiyle elde edilen yararın miktarı çoğu zaman tam olarak belirlenememektedir. Bu gibi durumlar göz önünde bulundurularak, dolandırıcılık suçundan dolayı hapis cezasının yanı sıra ayrıca adlî para cezası öngörülmüĢtür. 278 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 564. Nitelikli dolandırıcılık MADDE 158- (1) Dolandırıcılık suçunun; a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle, b) KiĢinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor Ģartlardan yararlanmak suretiyle, c) KiĢinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle, d) Kamu kurum ve kuruluĢlarının, kamu meslek kuruluĢlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kiĢiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle, e) Kamu kurum ve kuruluĢlarının zararına olarak, f) BiliĢim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle, g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle, h) Tacir veya Ģirket yöneticisi olan ya da Ģirket adına hareket eden kiĢilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında, i) Serbest meslek sahibi kiĢiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle, j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, k) Sigorta bedelini almak maksadıyla, ĠĢlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adlî para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.279 (2) Kamu görevlileriyle iliĢkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir iĢin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, baĢkasından menfaat temin eden kiĢi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. GEREKÇE280: Madde metninde, dolandırıcılık suçunun temel Ģekline göre cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli unsurları belirlenmiĢtir. Birinci fıkranın (a) bendinde, dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle iĢlenmesi, bu suçun temel Ģekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiĢtir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Bu nitelikli unsurun gerçekleĢebilmesi için, dinî inanç ve duygular, aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalıdır. Suçun oluĢabilmesi için, dinî inanç ve duyguların kötüye kullanılması suretiyle gerçekleĢtirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmıĢ olmalıdır. KiĢinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor Ģartlar, baĢkalarına güven duymaya en fazla ihtiyaç duyduğu anlardır. KiĢinin örneğin doğal bir afete veya trafik kazasına maruz 279 Söz konusu maddenin birinci fıkrasının “Ancak” ile baĢlayan bu ikinci cümlesi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 19). 280 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 564 vd. kalmasından ya da hastalığı yüzünden içine düĢtüğü çaresizlikten yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Bu nedenle, birinci fıkranın (b) bendinde, dolandırıcılık suçunun kiĢinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor Ģartlardan yararlanmak suretiyle iĢlenmesi, bu suçun temel Ģekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiĢtir. Keza, kiĢinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Bu nedenle, belirtilen durum birinci fıkranın (c) bendinde, dolandırıcılık suçunun temel Ģekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiĢtir. Birinci fıkranın (d) bendinde, dolandırıcılık suçunun kamu kurum ve kuruluĢlarının, kamu meslek kuruluĢlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kiĢiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle iĢlenmesi, bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiĢtir. Çünkü, kamu kurum veya kuruluĢları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢları, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kiĢilikleri toplumda güven beslenen müesseseler olarak kabul edilmiĢlerdir. Fıkranın (e) bendinde, bu suçun kamu kurum ve kuruluĢlarının zararına olarak iĢlenmesi, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir. Dolandırıcılık suçunun, biliĢim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle iĢlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiĢtir. BiliĢim sistemlerinin ya da birer güven kurumu olan banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması, dolandırıcılık suçunun iĢlenmesi açısından önemli bir kolaylık sağlamaktadır. Banka ve kredi kurumları açısından dikkat edilmesi gereken husus, bu kurumları temsilen, bu kurumlar adına hareket eden kiĢilerin baĢkalarını kolaylıkla aldatabilmeleridir. Aynı Ģekilde, söz konusu fıkranın (g) bendinde, dolandırıcılık suçunun basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle iĢlenmesi bu suç açısından bir nitelikli unsur olarak belirlenmiĢtir. Birinci fıkranın (h) bendinde, ticari faaliyeti meslek olarak icra eden kiĢilerin güvenilirliğini sağlamak amacıyla, dolandırıcılık suçunun tacir veya Ģirket yöneticisi olan ya da Ģirket adına hareket eden kiĢilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında iĢlenmesi, bu suçun temel Ģekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiĢtir. Aynı düĢüncelerle, fıkranın (i) bendinde dolandırıcılık suçunun serbest meslek sahibi kiĢiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle iĢlenmesi, bu suçun nitelikli bir unsuru olarak tanımlanmıĢtır. (j) bendinde, dolandırıcılık suçunun banka veya diğer kredi kurumlarından, esasta tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak amacıyla iĢlenmesi bir nitelikli unsur olarak tanımlanmıĢtır. Banka veya kredi kurumundan bir kredinin temini amacıyla hileli davranıĢlarda bulunulması ve buna dayalı olarak kredi adı altında bir yarar sağlanması durumunda bu nitelikli unsur oluĢacaktır. Kredi kurumu deyiminden banka olmamasına karĢın, kanunen borç para vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaĢılır. (k) bendi, sigorta edenin dolandırılmasına iliĢkindir. Failin sigorta edilen veya sigorta bedelini alacak kimse olması Ģart değildir. Keza, sigorta edilen riskin türü de önemli değildir. Maddenin ikinci fıkrasında, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda bağımsız bir suç olarak tanımlanan “nüfuz ticareti”, dolandırıcılık suçunun bir nitelikli Ģekli olarak tanımlanmıĢtır. Bu hükme göre; kamu görevlileriyle iliĢkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir iĢin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, baĢkasından menfaat temin eden kiĢi, dolandırıcılık suçunun nitelikli Ģeklinden dolayı cezalandırılacaktır. AÇIKLAMA: Maddenin birinci fıkrasına 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla eklenen “Ancak” ile baĢlayan cümleye iliĢkin gerekçe Ģu Ģekildedir: “Maddenin birinci fıkrasında sayılan nitelikli dolandırıcılık hallerinden (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan suçların işlenmesi halinde verilecek hapis cezasının alt sınırının üç yıldan az olamayacağı, yine bu hallerde verilecek adlî para cezasının miktarının suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamayacağı hükme bağlanmaktadır. Bu değişikliğe göre, suçtan elde edilen gelir miktarının belli olması halinde de adli para cezasına hükmedilecektir. Ancak, Kanunun 52 ve 61 inci maddeleri hükümlerine göre hükmedilecek adli para cezasının miktarı, suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamayacaktır. Yapılan değişiklikle madde metnine eklenen hükme göre, suç tanımında belirlenen günün üst sınırından hesaplanan adli para cezasının miktarının, suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olmaması gerekmektedir. Bu itibarla, suçun işlenmesi suretiyle elde edilen menfaatin fazla olması halinde, madde metnindeki adli para cezasının unsurunu oluşturan gün bakımından getirilen sınırlamanın bir önemi kalmayacaktır.”281 Daha az cezayı gerektiren hâl MADDE 159- (1) Dolandırıcılığın, bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla iĢlenmesi hâlinde, Ģikâyet üzerine, altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur. GEREKÇE282: KiĢinin bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla hileye baĢvurmuĢ olması hâlinde de, dolandırıcılık suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Ancak, madde metninde, kiĢinin bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağı tahsil amacı, dolandırıcılık suçunun temel Ģekline göre daha az cezayı gerektiren bir neden olarak kabul edilmiĢtir. Ayrıca, bu nedenle soruĢturma ve kovuĢturma yapılması mağdurun Ģikâyetine bağlanmıĢtır. KaybolmuĢ veya hata sonucu ele geçmiĢ eĢya üzerinde tasarruf MADDE 160- (1) KaybedilmiĢ olması nedeniyle malikinin zilyedliğinden çıkmıĢ olan ya da hata sonucu ele geçirilen eĢya üzerinde, iade etmeksizin veya yetkili mercileri durumdan haberdar etmeksizin, malik gibi tasarrufta bulunan kiĢi, Ģikâyet üzerine, bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. 281 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 4. 282 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 568. GEREKÇE283: KaybedilmiĢ olması nedeniyle sahibinin zilyedliğinden çıkmıĢ olan eĢyayı ele geçiren kiĢi, bunu iade etmek veya yetkili mercileri durumdan haberdar etmek yükümlülüğü altındadır. Aynı yükümlülük, bir Ģeyi hata sonucu ele geçiren kiĢi açısından da söz konusudur. Madde metninde, bu yükümlülüğe aykırı davranarak, eĢya üzerinde malikmiĢ gibi tasarrufta bulunulması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, bu suç nedeniyle soruĢturma ve kovuĢturma, Ģikâyete bağlı tutulmuĢtur. Hileli iflâs MADDE 161- (1) Malvarlığını eksiltmeye yönelik hileli tasarruflarda bulunan kiĢi, bu hileli tasarruflardan önce veya sonra iflâsa karar verilmiĢ olması hâlinde, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Hileli iflâsın varlığı için; a) Alacaklıların alacaklarının teminatı mahiyetinde olan malların kaçırılması, gizlenmesi veya değerinin azalmasına neden olunması, b) Malvarlığını kaçırmaya yönelik tasarruflarının ortaya çıkmasını önlemek için ticari defter, kayıt veya belgelerin gizlenmesi veya yok edilmesi, c) Gerçekte bir alacak ve borç iliĢkisi olmadığı hâlde, sanki böyle bir iliĢki mevcutmuĢ gibi, borçların artmasına neden olacak Ģekilde belge düzenlenmesi, d) Gerçeğe aykırı muhasebe kayıtlarıyla veya sahte bilanço tanzimiyle aktifin olduğundan az gösterilmesi, Gerekir. GEREKÇE284: Madde metninde, bir ticari faaliyet bağlamında malvarlığını eksiltmeye yönelik hileli tasarruflarda bulunan kiĢinin cezalandırılması öngörülmüĢtür. Ancak, kiĢinin bu tasarruflar nedeniyle cezalandırılabilmesi için, iflâsa karar verilmiĢ olması gerekir. Bu nedenle, iflâs olgusunun gerçekleĢmesi, bir objektif cezalandırılabilme Ģartı niteliği taĢımaktadır. Hileli iflâs suçu, seçimlik hareketli bir suçtur. Madde metninde bu seçimlik hareketler belirlenmiĢtir. Bu suçun faili, iflâsa tabi bir borçlu yani, tacir olabilir. Ancak, bir tüzel kiĢinin tacir olması durumunda, tüzel kiĢiliğin organ veya temsilcisi olan, tüzel kiĢi adına tasarrufta bulunan gerçek kiĢiler de suç faili olabileceklerdir. Taksirli iflâs 283 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 568. 284 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 568. MADDE 162- (1) Tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özenin gösterilmemesi dolayısıyla iflâsa sebebiyet veren kiĢi, iflâsa karar verilmiĢ olması hâlinde, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE285: Madde metninde, taksirli iflâs suçu tanımlanmıĢtır. Tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özenin (Türk Ticaret Kanunu, madde 20, fıkra 2) gösterilmemesi yani objektif özen yükümlülüğünün ihlâli dolayısıyla iflâsa sebebiyet verilmesi hâlinde taksirli iflâs söz konusudur. Hileli iflâs suçunda olduğu gibi, kiĢinin taksirli iflâs dolayısıyla cezalandırılabilmesi için, tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özenin gösterilmemesi dolayısıyla iflâsa karar verilmiĢ olması gerekir. Bu nedenle, iflâs olgusunun gerçekleĢmesi, bu suç açısından da bir objektif cezalandırılabilme Ģartı niteliği taĢımaktadır. KarĢılıksız yararlanma MADDE 163- (1) Otomatlar aracılığı ile sunulan ve bedeli ödendiği takdirde yararlanılabilen bir hizmetten ödeme yapmadan yararlanan kiĢi, iki aydan altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. (2) Telefon hatları ile frekanslarından veya elektromanyetik dalgalarla yapılan Ģifreli veya Ģifresiz yayınlardan sahibinin veya zilyedinin rızası olmadan yararlanan kiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE286: Madde metninde karĢılıksız yararlanma suçu tanımlanmıĢtır. Otomatlar aracılığı ile sunulan ve bedeli ödendiği takdirde yararlanılabilen bir hizmetten ödeme yapmadan yararlanmak, karĢılıksız yararlanma suçunu oluĢturmaktadır. Otomatlar aracılığı ile satıĢa sunulan hizmetlerden, otomatın teknik iĢleyiĢini devre dıĢı bırakan müdahalelerle, bedeli ödenmeksizin yararlanılması durumunda, ortada bir taĢınabilir mal bulunmadığı için, hırsızlık suçu oluĢmayacaktır. Örneğin, toplu taĢım sistemlerinde yolcuların geçiĢlerini kontrol eden otomatlara müdahale edilmek suretiyle ücret ödenmeksizin yolculuk yapılması durumunda, karĢılıksız yararlanma suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Burada, bir hilenin varlığından söz edilemez. Çünkü bu durumda herhangi bir kiĢi aldatılmamaktadır. Yapılan müdahale ile bir otomatın teknik iĢleyiĢinin devre dıĢı bırakılması durumunda, bir hilenin varlığından söz edilemez. Çünkü, dolandırıcılık suçu açısından hilenin varlığı için muhatabın mutlaka insan olması gerekir. Keza, baĢkasına ya da kamuya ait telefon Ģebekesinden bedeli ödenmeksizin ve hukuk dıĢı yollarla yararlanılması durumunda, hırsızlık suçu oluĢmaz. Çünkü, ortada taĢınabilir bir mal yoktur. BaĢkasına ya da kamuya ait telefon Ģebekesinden bedeli ödenmeksizin ve hukuk dıĢı yollarla yararlanılması fiili, karĢılıksız yararlanmanın tipik bir örneğini oluĢturmaktadır. 285 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 568. 286 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 568 vd. Kamu veya özel kuruluĢlarca kurulmuĢ bulunan telli ve telsiz telefon hatları ile sistemlerinden veya elektromanyetik dalgalar yolu ile Ģifreli veya Ģifresiz yayın yapan televizyon yayınlarından sahiplerinin veya zilyetlerinin rızası olmadan yararlanılması durumunda da bu suç oluĢur. Bu durumlarda bir mal söz konusu olmadığı için hırsızlık suçunun oluĢtuğundan söz edilemez. ġirket veya kooperatifler hakkında yanlıĢ bilgi MADDE 164- (1) Bir Ģirket veya kooperatifin kurucu, ortak, idareci, müdür veya temsilcileri veya yönetim veya denetim kurulu üyeleri veya tasfiye memuru sıfatını taĢıyanlar, kamuya yaptıkları beyanlarda veya genel kurula sundukları raporlarda veya önerilerde ilgililerin zarara uğramasına neden olabilecek nitelikte gerçeğe aykırı önemli bilgiler verecek veya verdirtecek olurlarsa altı aydan üç yıla kadar hapis veya bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılırlar. GEREKÇE287: Maddeyle, Ģirket veya kooperatifler alanında kamunun veya sözü geçen kuruluĢların genel kurullarının aldatılmalarını önleyecek bir yaptırım getirilmiĢtir. Maddede belirlenen kiĢiler tarafından, kasten yanlıĢ bilgi verilmesi suç hâline getirilmiĢ olmaktadır. “Kamuya yapılan beyanlardan” maksat, basın ve yayın yoluyla veya postayla prospektüsler gönderilerek belirli olmayan kiĢilere hitap edilmesi ve bunlara önemli yanlıĢ bilgiler verilmesidir. Bu tür bilgilerin genel kurula sunulan raporlarda, önerilerde yer alması da suç sayılmaktadır; gerçeğe uymayan bilançolar yapılması, örneğin gerçeğe aykırı kârlardan bahsedilmesi gibi. Ancak bütün bunların yanlıĢ olduğu bilinerek doğru imiĢ gibi gösterilmesi suçun oluĢması için zorunludur. Suçun oluĢması bakımından failde bir kâr sağlama amacının bulunması veya bir zararın meydana gelmesi ise Ģart değildir. Bu suç tanımıyla, Ģirket veya kooperatiflerin idaresinde güven ve iyi niyeti korumak amaçlanmıĢtır. Bu nedenle, Ģirket veya kooperatifin aleyhinde olmak üzere yanlıĢ bilgi verilmesi de bu suçu oluĢturacaktır. Madde, bu tür bilgileri veren veya verdirenleri cezalandırmaktadır. Suçun oluĢması kastın varlığını gerektirmektedir. Maddede yer alan hükümler sermayesi hisse senedine bölünmüĢ kamu iktisadi teĢebbüsleri ve benzerî kurumları da kapsamaktadır. Suç eĢyasının satın alınması veya kabul edilmesi MADDE 165-288 (1) Bir suçun iĢlenmesiyle elde edilen eĢyayı veya diğer malvarlığı değerini, bu suçun iĢlenmesine iĢtirak etmeksizin, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kiĢi, altı aydan üç yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. 287 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 570. 288 Bu madde, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 3). GEREKÇE289: Suç iĢlemek, hukuk toplumunda kiĢiler için bir kazanç kaynağı olamaz. Bu nedenle, suç iĢlemek suretiyle veya suç iĢlemek dolayısıyla elde edilen menfaatlerin piyasada tedavüle konulmasının ve suç iĢlemenin bir menfaat temini açısından cazip bir yol olarak görülmesinin önüne geçilmek istenmiĢtir. Bu mülahazalarladır ki, bir suçun iĢlenmesi suretiyle veya bir suçun iĢlenmesi dolayısıyla elde edilmiĢ olan bir Ģeyin satın alınması ve kabul edilmesi suç olarak tanımlanmıĢtır. Suçun konusunu, ancak ekonomik değeri olan Ģeyler oluĢturabilir. Bu ekonomik değerlerin, daha önce iĢlenmiĢ bir suçtan elde edilmiĢ olması gerekir. Bu suçun, mutlaka malvarlığına karĢı bir suç olması gerekmez. Bu suçtan dolayı daha önce bir mahkûmiyet kararı verilmiĢ olması gerekmez. Daha önce iĢlenmiĢ olan suçtan dolayı failinin kusurlu sayılması veya cezalandırılması gerekmez. Söz konusu suçun cezalandırılabilir olması da gerekli değildir. Bu suç zamanaĢımına uğramıĢ da olabilir. Önce iĢlenmiĢ olan suç, soruĢturması ve kovuĢturulması Ģikâyete bağlı bir suç olabilir. Hatta, bu suçtan dolayı Ģikâyet yoluna baĢvurulmamıĢ veya Ģikâyetten vazgeçilmiĢ olabilir. Bu suç yabancı bir ülkede dahi iĢlenmiĢ olabilir. Bir suçtan doğrudan veya dolaylı olarak elde edilen her türlü ekonomik değer, yani malvarlığı değerleri, bu suçun konusunu oluĢturabilir. Bu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Buna göre; daha önce iĢlenmiĢ olan suçtan elde edilen eĢyanın kabul edilmesi veya satın alınması, söz konusu suçu oluĢturmaktadır. Kabul olgusunun satın alma dıĢında baĢka bir hukukî iĢlemle, örneğin bağıĢ yoluyla gerçekleĢmesi gerekmektedir. Zira, suçtan elde edilen eĢyanın satın alınması diğer bir seçimlik hareketi oluĢturmaktadır. Bu kabul olgusu, örneğin suçtan elde edilen taĢınır veya taĢınmaz eĢyanın kiraya kabul edilmesi veya suçtan hasıl olan paranın ödünç olarak kabul edilmesi Ģeklinde de gerçekleĢebilir. Diğer seçimlik hareket, suçtan elde edilen eĢyanın satın alınmasıdır. Bu nedenle, söz konusu suç, bir çok failli suç türü olan karĢılaĢma suçudur. Bir tarafta, suçtan hasıl olan eĢyayı bağıĢlayan, kiraya veren veya ödünç olarak veren ya da satan kiĢi; diğer tarafta ise, bağıĢ, kiralanan veya ödünç olarak kabul eden ya da satın alan kiĢi bulunmaktadır. EĢyayı satan kiĢi bunun elde edildiği suçu iĢleyen kiĢi ise, ayrıca ödünç olarak verme bağıĢlama ya da satma fiili dolayısıyla cezalandırılmayacaktır. Çok failli suçlarda iĢlenen suç dolayısıyla faillerden birinin cezalandırılabilip cezalandırılmaması, diğer fail(ler)in cezalandırılması üzerinde bir etki doğurmaz. KiĢinin asıl suçun iĢleniĢine iĢtirak etmiĢ olması, bu suç açısından sadece bir Ģahsî cezasızlık sebebi oluĢturmaktadır. Bu suç, doğrudan kastla iĢlenebileceği gibi, olası kastla da iĢlenebilir. Bu nedenle, madde metninde “bilerek” ifadesi kullanılmamıĢtır. Bilgi vermeme MADDE 166- (1) Bir hukukî iliĢkiye dayalı olarak elde ettiği eĢyanın, esasında suç iĢlemek suretiyle veya suç iĢlemek dolayısıyla elde edildiğini öğrenmesine rağmen, suçu takibe yetkili makamlara vakit geçirmeksizin bildirimde bulunmayan kiĢi, altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. 289 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 570 vd. GEREKÇE290: Bir hukukî iliĢkiye dayalı olarak, örneğin satın alınan veya bağıĢ olarak kabul edilen eĢyanın bir suçtan elde edildiğinin daha sonra öğrenilmesi durumunda, suç eĢyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçu oluĢmaz. Zira, kast, fiilin iĢlendiği sırada mevcut olmalıdır. Ancak, eĢyanın, örneğin satın alındıktan veya bağıĢ olarak kabul edildikten sonra, bir suçun iĢlenmesi suretiyle veya iĢlenmesi dolayısıyla elde edildiğinin anlaĢılması durumunda; satın alan veya örneğin bağıĢ olarak kabul eden kiĢi açısından bildirim yükümlülüğü mevcuttur. Bu yükümlülüğe aykırı davranıĢ, madde metninde bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢ bulunmaktadır. ġahsî cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren Ģahsî sebep MADDE 167- (1) Yağma ve nitelikli yağma hariç, bu Bölümde yer alan suçların; a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiĢ eĢlerden birinin, b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın, c) Aynı konutta beraber yaĢayan kardeĢlerden birinin, Zararına olarak iĢlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz. (2) Bu suçların, haklarında ayrılık kararı verilmiĢ olan eĢlerden birinin, aynı konutta beraber yaĢamayan kardeĢlerden birinin, aynı konutta beraber yaĢamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak iĢlenmesi hâlinde; ilgili akraba hakkında Ģikâyet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir. GEREKÇE291: Ġzlenen suç politikası nedeniyle, aralarında belli akrabalık iliĢkisi bulunan kiĢilerin birbirlerinin malvarlığına karĢı iĢlemiĢ bulundukları suçlardan dolayı cezalandırılmamaları kabul edilmiĢtir. Ancak, yağma ve nitelikli yağma suçları açısından bu Ģahsî cezasızlık sebebinden yararlanma kabul edilmemiĢtir. ġahsî cezasızlık sebebinin söz konusu olduğu durumlarda, ilgili kiĢinin sadece cezaî sorumluluğuna gidilemez. ĠĢlenen fiil, suç oluĢturma özelliğini devam ettirmektedir. Maddenin ikinci fıkrasında ise, malvarlığına karĢı iĢlenen ve birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı cezada indirim yapılmasını gerektiren Ģahsî nedenler gösterilmiĢtir. Etkin piĢmanlık 290 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 572. 291 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 572. MADDE 168-292 (1) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflâs, taksirli iflâs ve karĢılıksız yararlanma suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuĢturma baĢlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat piĢmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir. (2) Etkin piĢmanlığın kovuĢturma baĢladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir. (3) Yağma suçundan dolayı etkin piĢmanlık gösteren kiĢiye verilecek cezanın, birinci fıkraya giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde üçte birine kadarı indirilir. (4) Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin piĢmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır. AÇIKLAMA: I. 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmeden önce söz konusu madde metni, Ģu Ģekilde idi: “(1) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık ve karşılıksız yararlanma suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle gidermesi hâlinde; cezası üçte birden üçte ikiye kadar indirilir. Yağma suçunda ise, cezada altıda birden üçte bire kadar indirim yapılır. (2) Kısmen geri verme veya tazmin hâlinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, mağdurun rızası aranır.” Bu madde metninin gerekçesi Ģu Ģekilde idi: “Suç tamamlandıktan sonra kişi pişmanlık gösterebilir. Bu durumda, işlenmiş ve tamamlanmış olan suç işlenmemiş hâle artık döndürülemez. Ancak, suç tamamlandıktan sonra, pişmanlık duyarak, gerçekleştirilen haksızlığın neticeleri mümkün olduğunca ortadan kaldırılabilir. Bu düşüncelerle, etkin pişmanlık; hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık ve karşılıksız yararlanma suçlarında cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebep olarak kabul edilmiştir. Ancak, bunun için bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir. Önce, failin veya suça iştirak eden kişinin bizzat kendisinin pişmanlık göstererek iade veya tazmini gerçekleştirmesi gerekir. Suçun işlenmesiyle kişilerin görmüş bulundukları zararın aynen iade veya mümkün olduğu kadar azaltılmak suretiyle tazmin edilmesi gerekir. Etkin pişmanlığın cezada indirim yapılması sebebi olarak kabul edilebilmesi için, zararın tamamen veya mümkün olduğu kadar aza indirilerek gerçekleştirilmesi gerekir. Kısmen geri verme veya tazminde, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, mağdurun aynen iadeye veya tazmine rıza göstermesi gerekir. Etkin pişmanlığın kovuşturma başlamadan önce, yani işlenen suçtan dolayı kamu davası açılmadan önce gösterilmesi gerekir. 292 Söz konusu madde metni, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 20). Etkin pişmanlık durumunda hâkim maddede belirlenen oranda cezada indirim yapabilir. Bu konuda, hâkime etkin pişmanlığın samimiyetine ve zararın tazmin edilen miktarına göre, takdir yetkisi tanınmıştır. Bu hükümle, işlenen suçun yağma olması hâlinde de, cezada belli oranda indirim yapılması yolu açılmıştır.”293. II. 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunun esasını oluĢturan TCK’nda değiĢiklik yapılmasına dair Kanun Teklifindeki söz konusu madde metni Ģu Ģekilde idi: “(1) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık ve karşılıksız yararlanma suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir. (2) Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir. (3) Yağma suçundan dolayı etkin pişmanlık gösteren kişiye verilecek cezanın, birinci fıkraya giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde, üçte birine kadarı indirilir. (4) Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır. (5) Bu madde hükümlerinin uygulanması halinde, hapis cezası ile birlikte adlî para cezasını gerektiren suçlardan dolayı ayrıca adlî para cezasına hükmolunmaz.”294. Bu metne iliĢkin gerekçe Ģu Ģekilde idi: “Yapılan değişiklikle malvarlığı aleyhine işlenen suçlarla ilgili olarak etkin pişmanlık yeniden düzenlenmiştir. Bu değişikliğe göre, cezada indirim yapılmasını gerektiren etkin pişmanlık sadece soruşturma evresiyle sınırlı tutulmamıştır. Kovuşturma evresinde de hüküm verilinceye kadar etkin pişmanlık gösterilmesi halinde bu nedenle cezada indirim yapılabilecektir. Ayrıca, madde metnine eklenen yeni fıkra hükmüne göre; hapis cezası ile adli para cezasının birlikte yer aldığı suçlarda etkin pişmanlık gösterilmesi halinde adli para cezasına hükmedilmeyecektir. Dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma gibi malvarlığına karşı işlenen çeşitli suç tanımlarında hapis cezası ile birlikte adli para cezası öngörülmüştür. Bu suçlardan dolayı etkin pişmanlık gösterilmesi halinde, sadece hapis cezasına hükmolunacak ve cezada bu madde hükümlerine göre indirim yapılacaktır.”295. III. TBMM Adalet Komisyonunda yapılan müzakereler sırasında madde metni kanunlaĢan Ģekliyle değiĢtirilmiĢtir. TBMM Adalet Komisyonunun 16.5.2005 tarihli ve Esas 2/452, Karar 79 sayılı Raporunda bu değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekilde izah edilmiĢtir: “Türk Ceza Kanununun 168 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "dolandırıcılık" ibaresinden sonra gelmek üzere metne, "hileli iflâs, taksirli iflâs" ibareleri eklenmiştir. Ayrıca, Teklifle madde metnine eklenmek istenen beşinci fıkra etkin pişmanlıkta ceza miktarlarında yukarıdaki fıkralarda öngörülen oranlarda indirim yapılacağı için, ayrıca adlî 293 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 574. 294 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 16. 295 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 4/5. para cezasına hükmedilmemesi yönündeki düzenleme uygun görülmeyerek metinden çıkarılmış”tır296. Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması MADDE 169- (1) Hırsızlık, güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarının iĢlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. GEREKÇE297: Madde metninde, hırsızlık, güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarının iĢlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kiĢiler hakkında da bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı düzenlenmiĢtir. ÜÇÜNCÜ KISIM Topluma KarĢı Suçlar BĠRĠNCĠ BÖLÜM Genel Tehlike Yaratan Suçlar Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması MADDE 170- (1) KiĢilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kiĢilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda; a) Yangın çıkaran, b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düĢmesine, sel veya taĢkına neden olan, c) Silâhla ateĢ eden veya patlayıcı madde kullanan, KiĢi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düĢmesi, sel veya taĢkın tehlikesine neden olan kiĢi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE298: Madde metninde, genel güvenliği kasten tehlikeye sokan fiiller, suç olarak tanımlanmıĢtır. 296 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 8. 297 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 574. 298 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 574 vd. Maddenin birinci fıkrasında, bu suçu oluĢturan seçimlik hareketler, yangın çıkarmak; bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düĢmesine, sel veya taĢkına neden olmak; silâhla ateĢ etmek veya izinsiz patlayıcı madde kullanmak, olarak belirlenmiĢtir. Ancak, bu fiiller dolayısıyla cezaya hükmedebilmek için, kiĢilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından somut bir tehlikenin meydana gelmesi gerekir. Böylece, söz konusu suç, bir somut tehlike suçu olarak tanımlanmıĢtır. Maddenin ikinci fıkrasında ise, bir soyut tehlike suçu tanımına yer verilmiĢtir. Bu hükümde, yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düĢmesi, sel veya taĢkın tehlikesine neden olmak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu fiiller dolayısıyla cezaya hükmedebilmek için, kiĢilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından somut bir tehlikenin meydana gelmesi gerekmemektedir. Bu fiillerin iĢlenmesiyle bir zarar neticesinin meydana gelmesi hâlinde, meydana gelen zarara ve bu zararın meydana gelmesi açısından failin kast veya taksirine göre baĢka suçlar oluĢacaktır. Örneğin, toplumda genel güvenliği tehlikeye sokan bir etki meydana getiren fiiller sonucunda bir veya birkaç kiĢi ölmüĢ veya yaralanmıĢ ya da kiĢiler malvarlığı itibarıyla zarar görmüĢ olabilir. Bu gibi durumlarda, farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması gerekir. Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması MADDE 171- (1) Taksirle; a) Yangına, b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düĢmesine, sel veya taĢkına, Neden olan kiĢi, fiilin baĢkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE299: Madde metninde, genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçunun birinci fıkrasında söz konusu edilen fiillerin taksirle iĢlenmesi de, suç oluĢturmaktadır. Ancak, bu fiiller dolayısıyla cezaya hükmedebilmek için de, kiĢilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından somut bir tehlikenin meydana gelmesi gerekir. Bu fiillerin iĢlenmesiyle bir zarar neticesinin meydana gelmesi hâlinde, meydana gelen zarar neticesi açısından örneğin taksirle öldürme veya taksirle yaralama suçu oluĢabilir. Bu gibi durumlarda, farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması gerekir. Radyasyon yayma 299 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 576. MADDE 172- (1) Bir baĢkasını, sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleĢtirmeye elveriĢli olacak surette, radyasyona tabi tutan kiĢi, üç yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Birinci fıkradaki fiilin belirsiz sayıda kiĢilere karĢı iĢlenmiĢ olması hâlinde, beĢ yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. (3) Bir baĢkasının hayatı, sağlığı veya malvarlığına önemli ölçüde zarar vermeye elveriĢli olacak biçimde radyasyon yayan veya atom çekirdeklerinin parçalanması sürecine etkide bulunan kiĢi, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (4) Radyasyon yayılmasına veya atom çekirdeklerinin parçalanması sürecine, bir laboratuar veya tesisin iĢletilmesi sırasında gerekli dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak neden olan kiĢi, fiilin bir baĢkasının hayatı, sağlığı veya malvarlığına önemli ölçüde zarar vermeye elveriĢli olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE300: Maddenin birinci fıkrasında, belli bir kiĢiyi radyasyona tabi tutmak suçu tanımlanmıĢtır. Bu suçu oluĢturan hareket, bir kiĢiyi radyasyona tabi tutmaktan ibarettir. Ancak, bu suçun oluĢabilmesi için, radyasyona tabi tutulan kiĢinin sağlığını bozmak amacıyla hareket edilmesi gerekir. Keza, bu fiil dolayısıyla cezaya hükmedebilmek için, tabi tutulduğu radyasyon miktarının kiĢinin sağlığını bozmaya elveriĢli olması gerekir. Bu bakımdan, söz konusu suç, bir somut tehlike suçu niteliği taĢımaktadır. Maddenin ikinci fıkrasına göre; bu fiillerin belirsiz sayıda kiĢilere karĢı iĢlenmesi, söz konusu suç açısından daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Bu bakımdan söz konusu hüküm, suçların içtimaına iliĢkin özel bir hüküm niteliğindedir. Üçüncü fıkrada, radyasyon yaymak veya atom çekirdeklerinin parçalanması sürecine etkide bulunmak fiilleri suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, bu fiiller dolayısıyla cezaya hükmedebilmek için, yayılan veya oluĢturulan radyasyonun bir baĢkasının hayatı, sağlığı veya malvarlığına önemli ölçüde zarar vermeye elveriĢli olacak miktarda olması gerekir. Dördüncü fıkrada ise, taksirle gerçekleĢtirilen radyasyon yaymak veya atom çekirdeklerinin parçalanması sürecine etkide bulunmak fiilleri suç olarak tanımlanmıĢtır. Üçüncü fıkra hükmüne iliĢkin gerekçe, bu fıkra açısından da geçerlidir. Atom enerjisi ile patlamaya sebebiyet verme MADDE 173- (1) Atom enerjisini serbest bırakarak bir patlamaya ve bu suretle bir baĢkasının hayatı, sağlığı veya malvarlığı hakkında önemli ölçüde tehlikeye sebebiyet veren kiĢi, beĢ yıldan az olmamak üzere hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Yukarıdaki fıkrada tanımlanan fiilin taksirle iĢlenmesi hâlinde, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE301: 300 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 576. Madde metninde, atom enerjisiyle patlamaya sebep olmak fiili suç hâline getirilmiĢtir. GeniĢ kitleleri tahrip edici kuvvete sahip olan ve ekolojik dengenin uzun yıllar boyunca bozulmasına yol açan atom enerjisiyle patlamaya sebebiyet vermek, müstakil bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Ġkinci fıkrada ise, bu fiilin taksirle iĢlenmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiĢtirmesi MADDE 174- (1) Yetkili makamlardan gerekli izni almaksızın, patlayıcı, yakıcı, aĢındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi imal, ithal veya ihraç eden, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden, muhafaza eden, satan, satın alan veya iĢleyen kiĢi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Yetkili makamların izni olmaksızın, bu fıkra kapsamına giren maddelerin imalinde, iĢlenmesinde veya kullanılmasında gerekli olan malzeme ve teçhizatı ihraç eden kiĢi de aynı ceza ile cezalandırılır. (2) Bu fiillerin suç iĢlemek için teĢkil edilmiĢ bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. (3) Önemsiz tür ve miktarda patlayıcı maddeyi satın alan, kabul eden veya bulunduran kiĢi hakkında, kullanılıĢ amacı gözetilerek, bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE302: Maddenin birinci fıkrası hükmüyle, yetkili makamlardan gerekli izin alınmaksızın, patlayıcı, yakıcı, aĢındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi ülkeye sokmak, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakletmek, muhafaza etmek, satmak, satın almak veya üretmek, suç hâline getirilmiĢtir303. Bu bakımdan söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç niteliği taĢımaktadır. 301 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 578. 302 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 578. 303 Söz konusu maddenin birinci fıkrası, TBMM Genel Kurulunda verilen bir önerge üzerine değiĢtirilmiĢtir. DeğiĢiklikten önceki fıkra metni Ģu Ģekilde idi: “Yetkili makamlardan gerekli izni almaksızın, patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi ülkeye sokan, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden, muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.” Bu fıkra hükmü, TCK Tasarısına iliĢkin Genel Kurul görüĢmeleri sırasında DıĢiĢleri Bakanlığı yetkililerinin TBMM’ne gelerek, özellikle “çift kullanımlı malzeme”ler açısından madde metnine hüküm konması gerektiği yönünde açıklamalarda bulunmaları üzerine, yeniden formüle edilerek önerge haline getirilmiĢtir. Bu değiĢikliğe iliĢkin önerge metninde gerekçe olarak Ģu ifadelere yer verilmiĢtir: “Kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi konusunda Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerine uygun olarak söz konusu maddenin birinci fıkrası hükmünün öneri doğrultusunda değiştirilmesi gerektiği düşünülmüştür. Bu suretle, kitle imha silahlarının yapımında kullanılan örneğin „çift kullanımlı‟ malzeme ve teçhizatın yetkili makamların izni olmaksızın veya iznine aykırı olarak ihracı suç olarak tanımlanmış olacaktır.” Bu değiĢiklik dolayısıyla, söz konusu fıkraya iliĢkin TBMM Adalet Komisyonunca kabul edilen gerekçe, değiĢik fıkra metni ile kısmen uyumsuz hale gelmiĢtir. Bu madde, toplumu genel tehlikelere karĢı korumanın yanı sıra; Uluslararası Nükleer Silâhların Yayılmasının Önlenmesi AndlaĢması ve Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunması Hakkındaki SözleĢme ile Türkiye’nin üstlenmiĢ bulunduğu yükümlülüklerin yerine getirilmesi amacını taĢımaktadır. Maddenin ikinci fıkrasına göre; birinci fıkrada yer alan fiillerin suç iĢlemek için teĢkil edilmiĢ bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi, cezanın artırılması sebebini oluĢturmaktadır. Üçüncü fıkrada, ise, özellikle köy veya kırsal alanda yaĢayan insanların çeĢitli meĢru ihtiyaçlarını karĢılamak amacıyla, önemsiz tür ve miktarda patlayıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması hâlleri göz önünde bulundurularak, hükmedilecek cezada önemli ölçüde indirim yapabilmek hususunda mahkemeye takdir yetkisi tanınmıĢtır. Akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünün ihlâli MADDE 175- (1) Akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünü, baĢkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olabilecek Ģekilde ihmal eden kiĢi, altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE304: Maddede akıl hastası üzerinde bakım ve gözetim yükümlülüğü bulanan kiĢinin bu yükümlülüğünü, baĢkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olabilecek Ģekilde ihmal etmesi, cezalandırılmaktadır. Maddenin düzenlemesinden de anlaĢılacağı üzere fiil somut tehlike suçu niteliğindedir. Suçun oluĢması bakımından bir zarar doğması aranmaz. Suç, bakım ve gözetim yükümlülüğü bulunan kiĢinin bu yükümlülüğünü baĢkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olabilecek Ģekilde ihmal etmesiyle tamamlanır. Bu ihmal neticesinde baĢkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir zarar meydana gelirse, bakım ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan kiĢi, fiilin sebebiyet verdiği netice açısından kast veya taksirine göre cezalandırılacaktır. ĠnĢaat veya yıkımla ilgili emniyet kurallarına uymama MADDE 176- (1) ĠnĢaat veya yıkım faaliyeti sırasında, insan hayatı veya beden bütünlüğü açısından gerekli olan tedbirleri almayan kiĢi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE305: Maddede inĢaat veya yıkım faaliyetinden sorumlu olan kiĢinin bu faaliyet esnasında insan hayatı veya beden bütünlüğü bakımından gerekli tedbirleri almaması cezalandırılmaktadır. Fiil, somut tehlike suçu niteliğindedir. Suç inĢaat veya yıkım faaliyeti esnasında sorumlu kiĢinin, insan hayatı veya beden bütünlüğü açısından gerekli tedbirleri almaması ile birlikte oluĢur. Suçun oluĢması bakımından bir zarar doğması aranmaz. Bu tedbirlerin alınmaması 304 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 578. 305 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 578. sebebiyle bir zarar meydana gelirse; inĢaat veya yıkım faaliyeti sırasında, insan hayatı veya beden bütünlüğü açısından gerekli tedbirleri almayan kiĢi, fiilin sebebiyet verdiği netice açısından kast veya taksirine göre cezalandırılacaktır. Hayvanın tehlike yaratabilecek Ģekilde serbest bırakılması MADDE 177- (1) Gözetimi altında bulunan hayvanı baĢkalarının hayatı veya sağlığı bakımından tehlikeli olabilecek Ģekilde serbest bırakan veya bunların kontrol altına alınmasında ihmal gösteren kiĢi, altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE306: Madde ile kiĢinin gözetimi altında bulunan bir hayvanı baĢkalarının hayatı veya sağlığı bakımından tehlikeli olabilecek Ģekilde serbest bırakması veya bunların kontrol altına alınmasında ihmal göstermesi suç sayılmıĢtır. Fiil somut tehlike suçu niteliğindedir. Suçun oluĢması için bir zarar doğması aranmaz. Suç, kiĢinin gözetimi altında bulunan hayvanın baĢkalarını hayatı veya sağlığı bakımından tehlikeli olabilecek Ģekilde serbest bırakması ile ya da bunların kontrol altına alınmasında ihmal göstermesi ile tamamlanır. Gözetimi altında bulunan hayvanı baĢkalarının hayatı veya sağlığı bakımından tehlikeli olabilecek Ģekilde serbest bırakan veya bunların kontrol altına alınmasında ihmal gösteren kiĢinin, bu fiillerinden dolayı bir zarar meydana gelirse; fiilin sebebiyet verdiği netice açısından kast veya taksirine göre cezalandırılacaktır. ĠĢaret ve engel koymama MADDE 178- (1) Herkesin gelip geçtiği yerlerde yapılmakta olan iĢlerden veya bırakılan eĢyadan doğan tehlikeyi önlemek için gerekli iĢaret veya engelleri koymayan, konulmuĢ olan iĢaret veya engelleri kaldıran ya da bunların yerini değiĢtiren kiĢi, iki aydan altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE307: Madde metninde tanımlanan suç, herkesin gelip geçtiği yerlerde yapılmakta olan iĢlerden veya bırakılan eĢyadan doğan tehlikeyi önlemek için gerekli iĢaret ve engellerin konmaması, konulmuĢ olan iĢaret ve engellerin kaldırılması ya da yerinin değiĢtirilmesi ile oluĢur. Madde metninden de anlaĢılacağı üzere suç seçimlik hareketli bir suçtur. Seçimlik hareketlerden birinin yapılması ile suç oluĢur. Suçun oluĢması için bir zararın doğması aranmaz. Bu suçun iĢlenmesi suretiyle bir zarar meydana gelirse; kiĢi, fiilin sebebiyet verdiği netice dolayısıyla kast veya taksirine göre sorumlu olur. 306 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 578 vd. 307 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 580. Trafik güvenliğini tehlikeye sokma MADDE 179- (1) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaĢımının güven içinde akıĢını sağlamak için konulmuĢ her türlü iĢareti değiĢtirerek, kullanılamaz hâle getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlıĢ iĢaretler vererek, geçiĢ, varıĢ, kalkıĢ veya iniĢ yolları üzerine bir Ģey koyarak ya da teknik iĢletim sistemine müdahale ederek, baĢkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olan kiĢiye bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaĢım araçlarını kiĢilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek Ģekilde sevk ve idare eden kiĢi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Alkol veya uyuĢturucu madde etkisiyle ya da baĢka bir nedenle emniyetli bir Ģekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kiĢi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. GEREKÇE308: Madde metninde, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu tanımlanmıĢtır. Birinci fıkrada tanımlanan suç, kara, deniz, hava veya demiryolu ulaĢımının güven içinde akıĢını sağlamak için konulmuĢ her türlü iĢareti değiĢtirerek, kullanılamaz hâle getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlıĢ iĢaretler vererek, geçiĢ, varıĢ, kalkıĢ veya iniĢ yolları üzerine bir Ģey koyarak ya da teknik iĢletim sistemine müdahale ederek, baĢkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olunması ile oluĢur. Ġkinci fıkrada ise, kara, deniz, hava veya demiryolu ulaĢım araçlarını kiĢilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek Ģekilde sevk ve idare edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun oluĢabilmesi için, aracın, tehlikeli bir Ģekilde sevk ve idare edilmesi gerekir. Aracın sevk ve idaresinin salt trafik düzenine aykırılığı bu suçun oluĢumuna neden olmayacaktır. Bu suçun oluĢabilmesi için, aracın trafik düzenine aykırı olarak ve ayrıca kiĢilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek Ģekilde kullanılması gerekir. Bu suç ayrıca, trafik güvenliği için öngörülmüĢ bakım ve onarımlar yapılmadan aracın trafiğe çıkarılması hâlinde de iĢlenebilir. Ancak bunun için ayrıca, gerekli bakım ve onarımı yapılmamıĢ aracın trafiğe çıkarılması suretiyle kiĢilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı açısından bir tehlikeye neden olunması gerekir. Bu bakımdan söz konusu suç, somut tehlike suçu niteliği taĢımaktadır. Maddenin üçüncü fıkrasında, alkol veya uyuĢturucu madde etkisiyle ya da baĢka bir nedenle emniyetli bir Ģekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kiĢinin cezalandırılması öngörülmüĢtür. Bu bakımdan, örneğin, uzun süre araç kullanmak dolayısıyla yorgun ve uykusuz olan kiĢilerin araç kullanmaya devam etmesi hâlinde de bu suçun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma 308 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 580. MADDE 180- (1) Deniz, hava veya demiryolu ulaĢımında, kiĢilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye taksirle neden olan kimseye üç aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE309: Madde metninde, deniz, hava veya demiryolu ulaĢımında trafik güvenliğini kiĢilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından taksirle tehlikeye sokmak, suç olarak tanımlanmıĢtır. ĠKĠNCĠ BÖLÜM Çevreye KarĢı Suçlar Çevrenin kasten kirletilmesi MADDE 181- (1) Ġlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek Ģekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Atık veya artıkları izinsiz olarak ülkeye sokan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza iki katı kadar artırılır. (4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin, insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiĢtirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla ilgili olarak iĢlenmesi hâlinde, beĢ yıldan az olmamak üzere hapis cezasına ve bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. (5) Bu maddenin iki, üç ve dördüncü fıkrasındaki fiillerden dolayı tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. GEREKÇE310: Madde metninde çevrenin kasten kirletilmesi fiilleri suç olarak tanımlanmıĢtır. Böylece, kiĢilerin sağlıklı bir çevrede yaĢama hakları korunmuĢ olmaktadır. Maddenin birinci fıkrasına göre, bu suç, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten verilmesiyle oluĢur. Ancak, atık ve artıkların ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere uygun olarak doğal ortama bırakılması hâlinde, hukuka aykırı bir davranıĢın varlığından ve dolayısıyla bu suçun oluĢtuğundan söz edilemez. Bu teknik usuller, çevreyi korumaya yönelik kanunlarla belirlenmelidir. Ayrıca, kirletme dolayısıyla ceza yaptırımı uygulanabilmesi için, bunun çevreye zarar verecek boyutta olması gerekir. 309 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 580. 310 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 582. Maddenin ikinci fıkrasında, atık veya artıkların izinsiz olarak ülkeye sokulması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Üçüncü fıkraya göre; bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluĢturan atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi, verilecek cezanın artırılması sebebini oluĢturmaktadır. Atık veya artıkların niteliği bu suçlar açısından daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâl olarak kabul edilmiĢtir. Dördüncü fıkrada ise, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluĢturan atık veya artıkların diğer bir takım özellikleri, bu suçlar açısından daha ağır cezayı gerektiren ayrı bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiĢtir. Bu hükmün uygulanabilmesi için, suç konusu atık ve artıkların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiĢtirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olması gerekir. BeĢinci fıkrada, iki, üç ve dördüncü fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı kabul edilmiĢtir. Çevrenin taksirle kirletilmesi MADDE 182- (1) Çevreye zarar verecek Ģekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya verilmesine taksirle neden olan kiĢi, adli para cezası ile cezalandırılır. Bu atık veya artıkların, toprakta, suda veya havada kalıcı etki bırakması hâlinde, iki aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Ġnsan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiĢtirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya taksirle verilmesine neden olan kiĢi, bir yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE311: Madde metninde çevreyi taksirle kirletme suçu tanımlanmıĢtır. Bu suçun unsurlarına iliĢkin açıklamalarla ilgili olarak, çevreyi kasten kirletme suçunun gerekçesine bakılmalıdır. Gürültüye neden olma MADDE 183- (1) Ġlgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak, baĢka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elveriĢli bir Ģekilde gürültüye neden olan kiĢi, iki aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE312: 311 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 582. 312 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 582. Madde metninde gürültüye neden olma fiili suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, bunun için, gürültünün baĢkalarının sağlığının zarar görmesine elveriĢli olabilecek Ģekilde yüksek olması gerekir. Ġmar kirliliğine neden olma MADDE 184- (1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kiĢi, bir yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Yapı ruhsatiyesi olmadan baĢlatılan inĢaatlar dolayısıyla kurulan Ģantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kiĢi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (3) Yapı kullanma izni alınmamıĢ binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kiĢi iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (4) Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır. (5) KiĢinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar plânına ve ruhsatına uygun hâle getirmesi hâlinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmıĢ olan kamu davası düĢer, mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar. (6)313 Ġkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, 12 Ekim 2004 tarihinden önce yapılmıĢ yapılarla ilgili olarak uygulanmaz. GEREKÇE314: Madde metninde imar mevzuatında belirlenen usul ve koĢullara aykırı olarak inĢa faaliyetinde bulunmak, suç olarak tanımlanmıĢtır. Birinci fıkradaki suç, yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapmak veya yaptırmakla oluĢur. Böylece, sadece binayı inĢa eden yüklenici, taĢeron, usta veya kalfa değil; inĢaatın sahibi de, bu suçtan dolayı fail olarak sorumlu tutulacaktır. Ayrıca, bu tür inĢa faaliyetlerine kontrol ve denetim hizmeti veren teknik kiĢiler de bu suçtan dolayı fail sıfatıyla cezalandırılacaktır. Ġkinci fıkrada; yapı ruhsatiyesi olmadan baĢlatılan inĢaatlar dolayısıyla kurulan Ģantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılması ya da bu hizmetlerden yararlanılmasına müsaade edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır315. 313 Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla maddeye eklenmiĢtir (m. 21). 314 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 582 vd. 315 TBMM Genel Kurulunda madde hakkında yapılan görüĢmeler sırasında (26.9.2004), Ġktidar Partisine mensup Milletvekilleri tarafından, tekrir-i müzakere yöntemiyle, söz konusu maddeile ilgili olarak bir değiĢiklik önergesi verilmiĢtir. Bu önerge üzerine, TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen üçüncü fıkra hükmü, madde metninden çıkarılmıĢtır. Madde metninden çıkarılan hüküm Ģu Ģekilde idi: “Yapı kullanma izni alınmamış binalara elektrik, su, telefon veya gaz bağlantısı yapan veya bu hizmetlerden yararlanılmasına müsaade eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Üçüncü fıkraya göre, yapı kullanma izni alınmamıĢ binalarda herhangi bir sınai316 faaliyetin icrasına müsaade edilmesi, ayrı bir suç oluĢturmaktadır. Dördüncü fıkrada bu madde hükümlerinin uygulanma alanı ile ilgili sınırlama getirilmiĢtir. Bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanabilecektir. Örneğin organize sanayi bölgeleri, özel imar rejimine tabi bölge niteliği taĢımaktadır. Ancak, sınai ürünlerin üretiminin yapıldığı tesisler açısından bu sınırlama kabul edilmemiĢtir. Bu bakımdan, köy sınırları içinde inĢa edilen, sınai ürünlerin üretiminin yapıldığı tesisler açısından da bu madde hükümleri uygulanabilecektir. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Kamunun Sağlığına KarĢı Suçlar Zehirli madde katma MADDE 185- (1) Ġçilecek sulara veya yenilecek veya içilecek veya kullanılacak veya tüketilecek her çeĢit besin veya Ģeylere zehir katarak veya baĢka suretlerle bunları bozarak kiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düĢüren kimseye iki yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Yukarıdaki fıkrada belirtilen fiillerin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak iĢlenmesi hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE317: Maddede, içme sularına, besinlere veya diğer maddelere zehir katarak veya sair suretle bozarak kamunun sağlığını tehlikeye düĢüren kimse cezalandırılmaktadır. Suç konusu olabilecek maddeler tek tek gösterilmemiĢtir; yenilecek ve içilecek her çeĢit besin, tüketilecek her türlü madde, bu suçun konusunu oluĢturabilir. Söz konusu suç, bu besin ve maddelere zehir katılması veya bunların bozulmasını sağlamak suretiyle oluĢur. Gıdaların çeĢitli suretlerde mikroplandırılması da, zehir kavramı içinde mütalâa edilerek, bu madde hükmüne göre cezalandırılmayı gerektirir. Kamu hizmet binaları da dahil, ülkemizdeki binaların büyük bir kısmıyla ilgili olarak henüz yapı kullanma izni alınmamıĢtır. Bu durum, söz konusu fıkra hükmünün madde metninden çıkarılmasında etkili olmuĢtur. Bu hükmün madde metninde muhafazası, bu binalarda elektrik, su, telefon veya gaz gibi hizmetlerden yararlanılmasına müsaade eden herkesin bir anda suçlu konumuna getirecekti. Bu fıkranın metinden çıkarılmasının sonucu olarak, Gerekçe metninde yer alan Ģu paragrafın da bir anlamı kalmamıĢtır: “Üçüncü fıkrada ise, yapı ruhsatiyesine dayalı olarak yapılmış olsun veya olmasın, yapı kullanma izni alınmamış binalara elektrik, su, telefon veya gaz bağlantısı yapılması veya bu hizmetlerden yararlanılmasına müsaade edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.” 316 Madde metninde yapılan değiĢikliğin sonucu olarak Gerekçede yer alan “veya ticari” ifadesi de metinden çıkarılmıĢtır. 317 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 584. Maddeden açıkça anlaĢılacağı üzere, fiil somut bir tehlike suçudur. Madde metninde tanımlanan fiillerin iĢlenmesiyle, kiĢilerin hayatının ve sağlığının tehlikeye düĢürülmesi gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, birinci fıkrada tanımlanan fiillerin taksirle iĢlenmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. BozulmuĢ veya değiĢtirilmiĢ gıda veya ilaçların ticareti MADDE 186- (1) KiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuĢ, değiĢtirilmiĢ her tür yenilecek veya içilecek Ģeyleri veya ilâçları satan, tedarik eden, bulunduran kimseye bir yıldan beĢ yıla kadar hapis ve binbeĢyüz güne kadar adli para cezası verilir. (2) Bu suçun, resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır. GEREKÇE318: Madde metninde, kiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuĢ, değiĢtirilmiĢ her tür yenilecek veya içilecek Ģeylerin veya ilâçların satılması, tedarik edilmesi veya bulundurulması suç olarak tanımlanmıĢtır. Her türlü yenilecek veya içilecek Ģeyler ya da ilaçlar, bu suçun konusunu oluĢtururlar. Ancak, bunların, kiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuĢ veya muhteviyatının değiĢtirilmiĢ olması gerekir. Söz konusu suç, kiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuĢ veya muhteviyatı değiĢtirilmiĢ her tür yenilecek veya içilecek Ģeylerin ya da ilâçların satılması, tedarik edilmesi veya bulundurulması suretiyle iĢlenebilir. Bu bakımdan söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Maddenin ikinci fıkrasında, bu suçun, resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında iĢlenmesi hâlinde, cezanın artırılması öngörülmüĢtür. KiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde ilâç yapma veya satma MADDE 187- (1) KiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde ilaç üreten veya satan kimseye bir yıldan beĢ yıla kadar hapis ve adli para cezası verilir. (2) Bu suçun tabip veya eczacı tarafından ya da resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır. GEREKÇE319: 318 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 584 vd. 319 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 586. Maddede, kiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde ilaç üretilmesi veya satılması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun konusu, ilaçtır. Suç, ilacın kiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde üretilmesi veya satılması ile oluĢur. Tabip tarafından düzenlenen reçetede yazılı ilâç yerine baĢka ilâç vermek suretiyle de, kiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokulabilir ve dolayısıyla, bu suç iĢlenmiĢ olabilir. Ġkinci fıkrada, bu suçun tabip veya eczacı tarafından ya da resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında iĢlenmesi hâlinde, verilecek cezanın artırılması öngörülmüĢtür. UyuĢturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti MADDE 188- (1) UyuĢturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden kiĢi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (2) UyuĢturucu veya uyarıcı madde ihracı fiilinin diğer ülke açısından ithal olarak nitelendirilmesi dolayısıyla bu ülkede yapılan yargılama sonucunda hükmolunan cezanın infaz edilen kısmı, Türkiye’de uyuĢturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yapılacak yargılama sonucunda hükmolunan cezadan mahsup edilir. (3) UyuĢturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satıĢa arz eden, baĢkalarına veren, sevk eden320, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kiĢi, beĢ yıldan onbeĢ yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (4) UyuĢturucu veya uyarıcı321 maddenin eroin, kokain, morfin veya bazmorfin olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (5) Yukarıdaki fıkralarda gösterilen suçların, suç iĢlemek için teĢkil edilmiĢ bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. (6) Üretimi resmi makamların iznine veya satıĢı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuĢturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran her türlü madde açısından da, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır. Ancak, verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.322 (7) UyuĢturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuĢturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmi makamların iznine bağlı olan maddeyi ülkeye ithal eden, imal eden, satan, satın alan, sevk eden 323, nakleden, depolayan veya ihraç eden kiĢi, dört yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (8) Bu maddede tanımlanan suçların tabip, diĢ tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemĢire, diĢ teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, 320 Bu “sevk eden” ibaresi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla fıkra metnine eklenmiĢtir (m. 22). 321 Bu “veya uyarıcı” ibaresi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla fıkra metnine eklenmiĢtir (m. 22). 322 “Ancak” ibaresi ile baĢlayan ikinci cümle, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla fıkra metnine eklenmiĢtir (m. 22). 323 Bu “sevk eden” ibaresi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla fıkra metnine eklenmiĢtir (m. 22). kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iĢtigal eden kiĢi tarafından iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. GEREKÇE324: Bu maddede, uyuĢturucu veya uyarıcı maddelerin imal ve ticareti suçuna iliĢkin hükümler düzenlenmiĢtir. Burada uyuĢturucu veya uyarıcı maddelerin nelerden ibaret bulunduğu tanımlanmadığı gibi, bunların teker teker gösterilmesi yoluna da gidilmemiĢtir. Bunun nedeni, uyuĢturucu veya uyarıcı maddelerin ve aynı etkiyi yapan ilâç ve sentetiklerin kötüye kullanılmalarının yaptırım altına alınarak güçlü bir sosyal savunmanın sağlanmasıdır. Böylece, psikotrop madde olarak, uyuĢturucu veya uyarıcı etkisi yapan ve kiĢilerde bağımlılık meydana getiren bütün maddelerin, bu suçun konusunu oluĢturacağı kabul edilmiĢtir. Maddenin birinci fıkrasında, uyuĢturucu veya uyarıcı maddelerin ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç edilmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suç, bir kazanç elde etmek için iĢlenmektedir. Ancak, çoğu zaman bu suçun iĢlenmesi suretiyle ne kadar kazanç elde edildiği belirlenemediği gibi, elde edilen kazancın müsaderesi de mümkün olamamaktadır. Bu nedenle, söz konusu suçun iĢlenmesi dolayısıyla, hapis cezasının yanı sıra, adlî para cezasına da hükmedilmesi uygun görülmüĢtür. Ġkinci fıkrada, uyuĢturucu veya uyarıcı madde suçlarıyla ilgili olarak bir milletlerarası ceza hukuku kuralına yer verilmiĢtir. Buna göre, uyuĢturucu veya uyarıcı madde ihracı fiilinin diğer ülke açısından ithal olarak nitelendirilmesi dolayısıyla bu ülkede yapılan yargılama sonucunda hükmolunan cezanın infaz edilen kısmı, Türkiye’de uyuĢturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yapılacak yargılama sonucunda hükmolunan cezadan mahsup edilecektir. Türkiye’den yapılan uyuĢturucu veya uyarıcı madde ihracı, karĢı ülke açısından ithal oluĢturmaktadır. Bu ülkede uyuĢturucu veya uyarıcı madde ithali nedeniyle yargılama yapılması veya bir cezaya mahkûm olunması, Türkiye’de uyuĢturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yargılama yapılmasına engel teĢkil etmemektedir. Böylece, uyuĢturucu veya uyarıcı madde imal veya ticareti suçlarıyla ilgili olarak non bis in idem kuralına milletlerarası sahada geçerlilik tanınmamıĢtır. Ancak, Türkiye’den yapılan uyuĢturucu veya uyarıcı madde ihracı karĢı ülke açısından ithal oluĢturduğu için, bu ülkede yapılan yargılama sonucunda mahkûm olunan hapis cezasının kurumda infaz edilen kısmının, Türkiye’de uyuĢturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yapılan yargılama sonucunda mahkûm olunan hapis cezasından mahsup edilmesi gerekmektedir. Üçüncü fıkrada, uyuĢturucu veya uyarıcı madde ticaretine iliĢkin çeĢitli fiiller, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Buna göre; uyuĢturucu veya uyarıcı maddelerin ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satıĢı, satıĢa arzı, baĢkalarına verilmesi325, nakli, depolanması ya da kazanç amacıyla satın alınması, kabul edilmesi veya bulundurulması, bir ve ikinci fıkralara göre ayrı bir suç oluĢturmaktadır. Bu suç dolayısıyla da, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçlarda olduğu gibi, hapis cezasının yanı sıra adlî para cezası öngörülmüĢtür. Maddenin dördüncü fıkrasına göre, uyuĢturucu326 maddenin eroin, kokain, morfin veya bazmorfin olması, bir ve üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların konu bakımından nitelikli unsurunu oluĢturmaktadır ve bu fıkralara göre verilecek cezaların artırılmasını gerektirmektedir. 324 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 586 vd. 325 Fıkra metnine 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla “sevk edilmesi” ibaresi eklenmiĢtir (m. 22). 326 Fıkra metnine 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla “veya uyarıcı” ibaresi eklenmiĢtir (m. 22). BeĢinci fıkraya göre, uyuĢturucu veya uyarıcı madde imal veya ticareti suçlarının suç iĢlemek için teĢkil edilmiĢ bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezaların artırılması gerekmektedir. Dikkat edilmelidir ki, bu durumda, suç iĢlemek amacına yönelik örgüt teĢkil etmekten, kurulmuĢ örgütü yönetmekten, bu örgüte üye olmaktan dolayı ayrıca cezaya hükmedilmelidir. Maddenin altıncı fıkrasında, uyuĢturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarına iliĢkin olarak yukarıdaki fıkralarda yer alan bütün hükümlerin, üretimi resmi makamların iznine veya satıĢı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuĢturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran her türlü madde açısından da uygulanacağı kabul edilmiĢtir. Yedinci fıkraya göre, uyuĢturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuĢturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmi makamların iznine bağlı olan maddenin ülkeye sokulması, imal edilmesi, satılması, satın alınması327, nakledilmesi, depolanmasın veya ihraç edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Dikkat edilmelidir ki, bu suçun konusu, uyuĢturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan maddelerdir ve bunlar uyuĢturucu veya uyarıcı etki doğurmazlar; ancak bu maddelerin ithal ve imalinin resmi makamların iznine bağlı olması gerekir. Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur ve bu seçimlik hareketlerden birinin gerçekleĢmesiyle suç oluĢacaktır. Ancak bunlardan birkaçının bir olayda gerçekleĢmesi hâlinde bir suçun iĢlendiğini kabul etmek gerekir. Maddenin son fıkrasında, bu maddede tanımlanan suçların tabip, diĢ tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemĢire, diĢ teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iĢtigal eden kiĢi tarafından iĢlenmesi, bu suçların kiĢi bakımından nitelikli unsuru olarak kabul edilmiĢtir ve verilecek cezaların bu hükme göre artırılması gerekmektedir. Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması MADDE 189- (1) UyuĢturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarının bir tüzel kiĢinin faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, tüzel kiĢi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. GEREKÇE328: Madde metninde, uyuĢturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarının bir tüzel kiĢinin faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, ilgili tüzel kiĢi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı düzenlenmiĢtir. UyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaĢtırma MADDE 190- (1) UyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaĢtırmak için; a) Özel yer, donanım veya malzeme sağlayan, b) Kullananların yakalanmalarını zorlaĢtıracak önlemler alan, 327 Fıkra metnine 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla “sevk edilmesi” ibaresi eklenmiĢtir (m. 22). 328 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 588. c) Kullanma yöntemleri konusunda baĢkalarına bilgi veren, KiĢi, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2)329 UyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını alenen özendiren veya bu nitelikte yayın yapan kiĢi, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3)330 Bu maddede tanımlanan suçların tabip, diĢ tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemĢire, diĢ teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iĢtigal eden kiĢi tarafından iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. GEREKÇE331: Maddede, uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaĢtırıcı hareketler, suç olarak tanımlanmıĢtır. Birinci fıkranın (a) bendinde, bir kimsenin baĢkasına uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanmasını kolaylaĢtırmak için özel yer, donanım veya malzeme sağlaması cezalandırılmaktadır. Dikkat edilmelidir ki, burada kiĢiye uyuĢturucu veya uyarıcı madde verilmemektedir. Aksi takdirde yukarıdaki maddenin dördüncü fıkrasında tanımlanan suç oluĢur. Bu suç açısından önemli olan, kiĢiye uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanmasını kolaylaĢtırmak için özel yer temin etmek, uyuĢturucu veya uyarıcı madde dıĢında diğer donanım ve malzemeleri temin etmektir. Suçun oluĢması için kendisine kolaylık sağlanan kiĢinin uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanması gerekmemektedir. Fıkranın (b) bendinde, bu suçu oluĢturan ikinci seçimlik hareket tanımlanmıĢtır. Buna göre, uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullananların yakalanmalarını zorlaĢtırıcı önlemler almak, söz konusu suçu oluĢturacaktır. Fıkranın (c) bendine göre, uyuĢturucu veya uyarıcı maddelere iliĢkin kullanma yöntemleri konusunda kiĢilere bilgi verilmesi de bu suçu oluĢturur. Maddenin ikinci332 fıkrasında, bu suçun belli meslek ve sanatı icra eden kiĢiler tarafından iĢlenmesi, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsur olarak tanımlanmıĢtır. Üçüncü333 fıkrada ise, uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanılmasının alenen özendirilmesi veya bu nitelikte yayın yapılması, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Kullanmak için uyuĢturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak 329 Madde metninde 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle üçüncü fıkra ikinci fıkra olarak, ikinci fıkra ise üçüncü fıkra olarak değiĢtirilmiĢtir (m. 23). 330 Madde metninde 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle üçüncü fıkra ikinci fıkra olarak, ikinci fıkra ise üçüncü fıkra olarak değiĢtirilmiĢtir (m. 23). 331 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 588 vd. 332 Madde metninde 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle üçüncü fıkra ikinci fıkra olarak, ikinci fıkra ise üçüncü fıkra olarak değiĢtirilmiĢtir (m. 23). 333 Madde metninde 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle üçüncü fıkra ikinci fıkra olarak, ikinci fıkra ise üçüncü fıkra olarak değiĢtirilmiĢtir (m. 23). MADDE 191-334 (1) Kullanmak için uyuĢturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kiĢi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Bu suçtan dolayı açılan davada mahkeme, birinci fıkraya göre hüküm vermeden önce uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanan kiĢi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuĢturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kiĢi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine karar verebilir. (3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilen kiĢi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kiĢiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kiĢiyi uyuĢturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir, kiĢiye sorumluluk bilincinin geliĢmesine yönelik olarak öğütte bulunur ve yol gösterir; kiĢinin geliĢimi ve davranıĢları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek, hâkime verir. (4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan fazla olamaz. (5) Tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranan kiĢi hakkında açılmıĢ olan davanın düĢmesine karar verilir. Aksi takdirde, davaya devam olunarak hüküm verilir. (6) UyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanan kiĢi, hakkında kullanmak için uyuĢturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı cezaya hükmedildikten sonra da, iki ilâ dördüncü fıkralar hükümlerine göre tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulabilir. Bu durumda, hükmolunan cezanın infazı 334 Madde metni, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 7). DeğiĢiklikten önceki madde metni Ģu Ģekilde idi: “(1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur. (3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek, hâkime verir. (4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan fazla olamaz. (5) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı hükmolunan ceza, ancak tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmaması hâlinde infaz edilir. Kişi etkin pişmanlıktan yararlanmışsa, davaya devam olunarak hakkında cezaya hükmolunur.” ertelenir. Ancak, bunun için kiĢi hakkında bu suç nedeniyle önceden tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmemiĢ olması gerekir. (7) KiĢinin mahkûm olduğu ceza, tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, infaz edilmiĢ sayılır; aksi takdirde, derhal infaz edilir. AÇIKLAMA: 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla değiĢtirilen maddenin gerekçesi Ģu Ģekildedir: “Yeni Türk Ceza Kanununda, izlenen suç siyasetinin gereği olarak, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak değil, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak fiilleri suç olarak tanımlanmıştır. Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, aslında tedaviye ihtiyaç duyan bir kişidir. Bu nedenle, yeni Türk Ceza Kanununun 191 inci maddesinde, kişinin öncelikle tedavi edilmesini ve tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaktan korunmasını sağlamaya yönelik olarak hakkında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasını öngören bir düzenleme yapılmıştır. Ancak, bu düzenlemenin içeriğiyle ilgili olarak uygulamada tereddütlerin oluştuğu gözlemlenmiştir. Bu tereddütleri gidermek amacıyla söz konusu madde metninde değişiklik yapılması gereği hasıl olmuştur. Buna göre, kişinin tedavi olmayı kabul etmesi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak dolayısıyla hakkında cezaya hükmolunmayacaktır. Başka bir deyişle, bu durumda mahkeme, uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi kullanmak için satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında cezaya hükmetmeden tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbirine ya da sadece denetimli serbestlik tedbirine karar verecektir. Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişinin tedaviye ihtiyacının olup olmadığı, tıp biliminin verileri çerçevesinde belirlenebilecek olan bir sorundur. Bu nedenle, mahkeme, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişinin uyuşturucu madde kullanıp kullanmadığını, kullanmakta ise tedaviye ihtiyacının olup olmadığını bilirkişi marifetiyle belirleyecektir. Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişinin ihtiyacı olan tedavinin süresi kanunda belirlenmemiştir. Çünkü tedavi, yalın bir tıbbi olgudur. Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, bu maddenin etkisinden kurtulabilmesi için kendisiyle ilgili olarak uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Kişi tedavi sürecinde ayrıca denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulur. Uygulanan tedavinin olumlu sonuç vermesi ve artık gerek kalmadığı için tedaviye son verilmesi halinde de denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına devam edilir. Tedavinin sona erdiği tarihten itibaren denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına asgari bir yıl süreyle devam olunur. Ancak, mahkeme, toplam üç yılı geçmemek üzere, bu sürenin uzatılmasına karar verebilir. Kişinin hakkında uygulanan denetimli serbestlik tedbirinin de gereklerine uygun davranması halinde, bu süre sonunda, hakkında açılmış olan kamu davası ile ilgili olarak mahkemece düşme kararı verilir. Bunun ifade ettiği anlam şudur: Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçundan dolayı hakkında kamu davası açılmış olan sanıkla ilgili olarak cezaya hükmetmeden tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbirine ya da sadece denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi halinde, açılmış olan kamu davası derdest olmaya devam etmektedir. Kişinin, kendisiyle ilgili olarak uygulanan tedavinin veya denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmaması halinde, açılmış olan davaya devam olunarak hakkında 191. maddenin birinci fıkrası hükmüne istinaden cezaya hükmolunur. Maddenin altıncı fıkrasında, kişi hakkında cezaya hükmolunduktan sonra da tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasının yolu açık tutulmuştur. Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçundan dolayı mahkum edilmiş olan kişinin tedaviyi kabul etmesi ve bununla bağlantılı olarak uygulanan denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, hakkında hükmolunan cezanın infazına başlanmaz. Olumlu sonuç vermesi dolayısıyla uygulanan tedaviye son verilen tarihten itibaren asgari bir yıl, azami üç yıl süreyle devam eden denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, kişi hakkında hükmolunan ceza infaz edilmiş sayılacaktır. Buna karşılık, kişinin kendisiyle ilgili olarak uygulanan tedavinin veya denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmaması halinde, hükmolunan ceza derhal infaz edilir.”335. Etkin piĢmanlık MADDE 192- (1) UyuĢturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarına iĢtirak etmiĢ olan kiĢi, resmî makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve uyuĢturucu veya uyarıcı maddelerin saklandığı veya imal edildiği yerleri merciine haber verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını veya uyuĢturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini sağlaması hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz. (2) Kullanmak için uyuĢturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kiĢi, resmî makamlar tarafından haber alınmadan önce, bu maddeyi kimden, nerede ve ne zaman temin ettiğini merciine haber vererek suçluların yakalanmalarını veya uyuĢturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini kolaylaĢtırırsa, hakkında cezaya hükmolunmaz. (3) Bu suçlar haber alındıktan sonra, gönüllü olarak, suçun meydana çıkmasına ve fail veya diğer suç ortaklarının yakalanmasına hizmet ve yardım eden kiĢi hakkında verilecek ceza, yardımın niteliğine göre dörtte birden yarısına kadarı indirilir. (4) UyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanan kiĢi, hakkında kullanmak için uyuĢturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı soruĢturma baĢlatılmadan önce resmî makamlara baĢvurarak tedavi ettirilmesini isterse, cezaya hükmolunmaz. GEREKÇE336: Maddede, uyuĢturucu veya uyarıcı maddelere iliĢkin suçlar bakımından özel bir piĢmanlık hâli düzenlenmiĢtir. Maddenin birinci fıkrasında uyuĢturucu veya uyarıcı madde imal veya 335 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 3/4. 336 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 590 vd. ticareti suçlarına iliĢkin etkin piĢmanlık hâli düzenlenmiĢtir. Bu düzenlemeye göre etkin piĢmanlığın soruĢturma baĢlamadan önce gösterilmesi gerekir. Etkin piĢmanlık için, kiĢinin, diğer suç ortakları ve uyuĢturucu veya uyarıcı maddelerin saklandığı veya imal edildiği yerler hakkında bilgi vermesi ve verilen bilginin, suç ortaklarının yakalanmasını ya da uyuĢturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini sağlaması gerekir. Bu düzenlemede, etkin piĢmanlık cezanın ortadan kaldırılmasını sağlayan bir Ģahsî sebep olarak kabul edilmiĢtir. Maddenin ikinci fıkrasında, kullanmak için uyuĢturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçu ile ilgili olarak etkin piĢmanlık hâli düzenlenmiĢtir. Burada da etkin piĢmanlığın soruĢturma baĢlamadan önce gösterilmesi gerekir. Etkin piĢmanlık için, kiĢinin, uyuĢturucu veya uyarıcı maddeyi kimden, nerede ve ne zaman temin ettiği hususunda soruĢturma makamlarına bilgi vererek, suçluların yakalanmalarını ya da uyuĢturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini kolaylaĢtırması gerekir. Bu koĢullar altında etkin piĢmanlık gösteren kiĢi hakkında cezaya hükmolunmaması kabul edilmiĢtir. Üçüncü fıkrada, uyuĢturucu veya uyarıcı madde imal veya ticareti ya da kullanmak için satın alınması, kabul edilmesi veya bulundurulması suçları ile ilgili olarak soruĢturma baĢladıktan sonra, etkin piĢmanlık göstererek suçun meydana çıkmasına ve fail veya diğer suç ortaklarının yakalanmasına hizmet ve yardım eden kiĢi hakkında verilecek cezada indirim yapılması öngörülmüĢtür. Ancak, bu bilgi vermenin gönüllü olması gerekir. Etkin piĢmanlıktan yararlanabilmek için, bunun en geç hüküm verilmeden önce gerçekleĢmesi gerekir. Maddenin dördüncü fıkrasında, uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanan kiĢi açısından özel bir etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir. Buna göre, uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanan kiĢi, hakkında kullanmak için uyuĢturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı soruĢturma baĢlamadan önce resmî makamlara baĢvurarak tedavi ettirilmesini isterse, cezalandırılmaz. Zehirli madde imal ve ticareti MADDE 193- (1) Ġçeriğinde zehir bulunan ve üretilmesi, bulundurulması veya satılması izne bağlı olan maddeyi izinsiz olarak üreten, bulunduran, satan veya nakleden kiĢi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE337: Maddede, insan sağlığı için ortaya koyduğu tehlike nedeniyle zehirlerin izinsiz olarak üretilmesi veya ticareti suç hâline getirilmiĢtir. Ġzinsiz üretim veya ticaretten maksat, bu faaliyetlerin gerekli iznin alındığını gösteren belge bulunmadan icra edilmesidir. Sağlık için tehlikeli madde temini MADDE 194- (1) Sağlık için tehlike oluĢturabilecek maddeleri çocuklara, akıl hastalarına veya uçucu madde kullananlara veren veya tüketimine sunan kiĢi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 337 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 592. GEREKÇE338: Madde metninde çocuklara veya akıl hastalarına sağlık için tehlikeli olabilecek maddelerin verilmesi suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun konusu, alkollü içki ve tütün mamülleri gibi, sağlık için tehlikeli olan her çeĢit maddedir. Bu bakımdan, insanda bağımlılık yaratması ve sağlık için tehlikeli olması dolayısıyla tiner gibi kimyasal maddeler de bu suçun konusunu oluĢturur. Ancak, belirtilmelidir ki, bağımlılık etkisi yapan uyuĢturucu veya uyarıcı maddeler açısından, bu Bölümde tanımlanan bu hususa iliĢkin özel suç hükümleri uygulanır. Suç, sağlık için tehlikeli olabilecek maddelerin çocuklara veya akıl hastalarına verilmesiyle, söz konusu maddelerin bu kiĢilerin tüketimine sunulmasıyla oluĢur. Bu bakımdan, söz konusu suça teĢebbüs de tamamlanmıĢ suç gibi cezalandırılmayı gerektirmektedir. Çocukların yanı sıra, onsekiz yaĢını doldurmuĢ olmakla birlikte, akıl hastası olan veya uçucu madde kullanan kiĢiler de bu suçun mağduru olabilirler. BulaĢıcı hastalıklara iliĢkin tedbirlere aykırı davranma MADDE 195- (1) BulaĢıcı hastalıklardan birine yakalanmıĢ veya bu hastalıklardan ölmüĢ kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymayan kiĢi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE339: Maddede, bulaĢıcı hastalıklara yakalanmıĢ veya bu hastalıklardan ölmüĢ bulunan kimselerin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uyulmaması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Böylece kamu sağlığının korunması amacı güdülmektedir. Usulsüz ölü gömülmesi MADDE 196- (1) Ölü gömülmesine ayrılan yerlerden baĢka yerlere ölü gömen veya gömdüren kiĢi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE340: Maddede, ölü gömülmesine ayrılan yerlerden baĢka yerlere ölü gömülmesi veya gömdürülmesi cezalandırılmaktadır. 338 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 592. 339 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 592. 340 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 592. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Kamu Güvenine KarĢı Suçlar Parada sahtecilik MADDE 197- (1) Memlekette veya yabancı ülkelerde kanunen tedavülde bulunan parayı, sahte olarak üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya tedavüle koyan kiĢi, iki yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (2) Sahte parayı bilerek kabul eden kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır. (3) Sahteliğini bilmeden kabul ettiği parayı bu niteliğini bilerek tedavüle koyan kiĢi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE341: Madde metninde parada sahtecilik suçu tanımlanmıĢtır. Suçun konusu paradır. Paranın, madeni veya kağıt para ya da millî veya yabancı para olması arasında fark gözetilmemiĢtir. Suç konusu paranın kanunen tedavülde bulunması gerekir. Bu nedenle, tedavülden kaldırılmıĢ ve örneğin antika özellik taĢıyan paranın sahte olarak üretilmesi, ancak dolandırıcılık suçu bağlamında değerlendirilebilir. Söz konusu suçu oluĢturan seçimlik hareketler, sahte olarak üretme, ülkeye sokma, nakletme, muhafaza etme ve tedavüle koyma olarak belirlenmiĢtir. Sahte paradan söz edebilmek için, üretilen paranın sahteliğinin beĢ duyu organıyla anlaĢılabilir olmaması gerekir. BaĢka bir deyiĢle, tecrübe sahibi olmayan ve parayı özel bir incelemeye tâbi tutmayan bir kimsenin bu parayı gerçek para olarak kabul etmesinin olanaklı bulunması gerekir. Gerçek para olmadığı ilk bakıĢta anlaĢılabilen durumlarda, suçtan söz edilemez. BaĢka bir deyiĢle, para görüntüsü taĢımakla birlikte aldatıcılık özelliği olmayan kağıt veya maden parçası, bu suçun konusunu oluĢturmaz. Bu hususu vurgulamak için uygulamamızda sahte paranın “sürüm yeteneği”nden söz edilmektedir. Maddenin ikinci fıkrasında sahte parayı kabul etmek, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, bu suçun oluĢabilmesi için, kabul edilen paranın sahte olduğunun bilinmesi gerekir; yani bu suç, ancak doğrudan kastla iĢlenebilir. Üçüncü fıkrada ise, sahteliği bilinmeden kabul edilen paranın bu niteliğinin öğrenilmesine rağmen tedavüle konulması, birinci fıkraya göre daha az cezayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiĢtir. Bu durumda, kiĢi sahteliğini bilmeden kabul ettiği parayı, bu özelliğini öğrendikten sonra elinden çıkarmaya çalıĢmaktadır. Paraya eĢit sayılan değerler 341 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 594. MADDE 198- (1) Devlet tarafından ihraç edilip de, hamiline yazılı bonolar, hisse senetleri, tahviller ve kuponlar, yetkili kurumlar tarafından çıkarılmıĢ olup da kanunen tedavül eden senetler, tahviller ve evrak ile millî ziynet altınları, para hükmündedir. GEREKÇE342: Madde metninde paralara eĢit sayılan değerler belirlenmiĢtir. Bu değerler, para değildir, ancak, bunlar da, herhangi bir devir ve ciro iĢlemine ihtiyaç bulunmaksızın, elden ele geçer ve gerektiğinde tediye vasıtası fonksiyonunu görürler; örneğin teminat olarak yatırılmaları olanaklıdır. Hükûmet tarafından ihraç olunan bonolar, hisse senetleri, tahvil ve kuponların bu madde gereğince para gibi sayılmaları için baĢta gelen koĢul, Bakanlar Kurulu kararı uyarınca çıkarılmıĢ ve Devlet Hazinesinin borçlandırılmıĢ olmasıdır. Bu itibarla kamu iktisadî teĢekküllerince ve diğer kamu kurum ve kuruluĢlarınca çıkarılan ve hamile yazılı bulunan bonolar madde kapsamına girmez. Yetkili kurumlar tarafından çıkarılan ve kanunen tedavül eden senetlerin madde kapsamına girebilmesi için, özel bir kanunla, ilgili kuruluĢa kanunen böyle bir yetki verilmesi ve kuruluĢlarca çıkarılan senedin kanunen tedavül etmesi yani kabulünün zorunlu olması gerekir. Bu gibi evrakı kağıt paralardan ayıran husus, kâğıt paraların altınla veya madenî parayla değiĢtirilmesi talep edilmediği hâlde, yetkili kuruluĢlarca çıkarılan bu gibi evrakın ya ibrazında veya belirli bir vadenin gelmesinde madenî veya kağıt para ile değiĢtirilmesinin olanaklı bulunmasıdır. Maddede ayrıca millî ziynet altınlarından söz edilmekle beraber altın paradan ayrıca bahis edilmemiĢtir. Gerçekten, ister millî ister yabancı altın para “para” olmak vasfını muhafaza etmekte yani Ülkemizde veya yabancı ülkede kanunen tedavülde bulunmakta ise, bunun diğer paralardan farkı olmaz. Altının borsalarda değer kazanması veya kaybetmesi yani altın paranın üzerinde yazılı nominal değerinden farklı bir kıymetle tedavül etmesi onun “para” olmak vasfına halel vermez. Buna karĢılık, Ülkemizde alınıp satılmakta olan ziynet altınlar, kanunen tedavül etmediklerinden “para” sayılmadıkları ve fakat bunların taklit veya tağyiri olanaklı bulunduğundan, bunlar hakkında son fıkraya ayrıca hüküm konulmuĢtur. Kıymetli damgada sahtecilik MADDE 199- (1) Kıymetli damgayı sahte olarak üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya tedavüle koyan kiĢi, bir yıldan beĢ yıla kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır. (2) Sahte olarak üretilmiĢ kıymetli damgayı bilerek kabul eden kiĢi, üç aydan bir yıla kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır. (3) Sahteliğini bilmeden kabul ettiği kıymetli damgayı bu niteliğini bilerek tedavüle koyan kiĢi, bir aydan altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (4) Damgalı kağıtlar, damga ve posta pulları ve muayyen bir miktar vergi veya harcın ödendiğini belgelemek amacıyla kullanılan pullar, kıymetli damga sayılır. 342 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 594 vd. GEREKÇE343: Madde metninde kıymetli damgalarda sahtecilik suçu tanımlanmıĢtır. Kıymetli damga esasta, bir vasıtalı verginin veya harcın ödendiğini gösteren belgedir. Özel kanunlar bir takım iĢlemlerin bu gibi damgaları içeren kağıtlar üzerine yazılmasını veya bu iĢlemlerin onaylanması için belirli değerde damga pulunun iĢlemler üzerine yapıĢtırılıp imha olunmasını yahut posta hizmetlerinden yararlanmak isteyen kimsenin, idarece saptanan değerde posta pulunu hizmetin konusunu teĢkil eden mektup veya paket üzerine yapıĢtırmasını zorunlu kılar. Böylece sözü edilen kağıtlarla pullar, bir vergi veya harcın ödendiğini belgeler; bununla beraber kıymetli damgaların, üzerlerinde taĢıdıkları nominal değerle alınıp satıldıkları ve çok kere, bir ödeme vasıtası olarak tedavül ettikleri, ayrıca bu gibi damgaları basmak veya piyasaya sürmek tekelinin de Devlete ait olduğu bilinmektedir. ĠĢte bu iki vasıf, kıymetli damgaları bir vergi veya harcın ödendiğini gösteren bir makbuz olmaktan çıkarmakta ve paraya yaklaĢtırmaktadır. Bu nedenle, kıymetli damgalarda sahtecilik fiilleri, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Suç konusu kıymetli damganın, suç tarihinde kullanılabilir olması gerekir. Kıymetli damganın millî olması koĢulu aranmamıĢ, yabancı kıymetli damgalar da, tıpkı paralar gibi korunmuĢtur. Söz konusu suçu oluĢturan seçimlik hareketler, sahte olarak üretme, ülkeye sokma, nakletme, muhafaza etme ve tedavüle koyma olarak belirlenmiĢtir. Sahte kıymetli damgayı tedavüle koymak, bunu kullanmayı, sarfetmeyi ifade eder. Sahte damga pulunu bir makbuza veya sahte posta pulunu bir zarfa yapıĢtıran kimse, bu pulu elinden çıkarmıĢ yani tedavüle koymuĢ olur. Daha önce kullanılmıĢ olan bir kıymetli damganın, üzerindeki kullanıldığına dair iĢaret silinerek tekrar kullanılması hâlinde de, sahte damgayı tedavüle koymak söz konusudur. Ġkinci fıkrada sahte kıymetli damgayı kabul etmek, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, bu suçun oluĢabilmesi için, kabul edilen kıymetli damganın sahte olduğunun bilinmesi gerekir; yani bu suç, ancak doğrudan kastla iĢlenebilir. Üçüncü fıkrada ise, sahteliği bilinmeden kabul edilen kıymetli damganın bu niteliğinin öğrenilmesine rağmen tedavüle konulması, birinci fıkraya göre daha az cezayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiĢtir. Bu durumda, kiĢi sahteliğini bilmeden kabul ettiği kıymetli damgayı, bu özelliğini öğrendikten sonra elinden çıkarmaya çalıĢmaktadır. Maddenin son fıkrasında kıymetli damga sayılacak damgalı kağıt ve pullar belirlenmiĢtir. Bir değerin pullara eĢit tutulabilmesi için, hem aynı iĢlevi yapması hem de özel bir kanunun bu gibi değerlerin çıkarılmasına izin vermiĢ bulunması gerekir. Bu itibarla, posta kartı, pula eĢit bir değerdir. Ancak, posta pulunun fonksiyonunu yapmayan ve çeĢitli kuruluĢlarca çıkartılıp da, posta pulları yanında zarflara yapıĢtırılan ve esasta pulu çıkaran kuruluĢa bir teberru niteliğinde bulunan pullar bu tanıma girmez; meğer ki özel kanun bu gibi pulları içermeyen zarf veya paketlerin posta hizmetlerinden yararlanamayacaklarını veya bu gibi pulların Devletçe çıkarılan pullara eĢit tutulduğunu belirtmiĢ olsun. Para ve kıymetli damgaları yapmaya yarayan araçlar MADDE 200- (1) Paralarla kıymetli damgaların üretiminde kullanılan alet veya malzemeyi izinsiz olarak üreten, ülkeye sokan, satan, devreden, satın alan, kabul eden 343 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 596. veya muhafaza eden kiĢi, bir yıldan dört yıla kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE344: Para ve kıymetli damgaların sahte olarak üretiminde kullanılan alet veya malzemenin imali, ithali, satılması, devredilmesi, alınması ve muhafaza edilmesi de suç sayılmıĢtır. Esasta sahtecilik suçlarının hazırlık hareketlerini oluĢturan bu gibi fiillerin baĢlı baĢına cezalandırılması, bunlara bir an önce müdahale edilmesindeki zorunluluktan kaynaklanmaktadır. Suçun konusunu oluĢturan alet veya malzemenin, sahte para veya kıymetli damgalarda sahtecilik amacıyla imali, ithali, satılması, devredilmesi, alınması ve muhafaza edilmesi, bu suçu oluĢturacaktır. Bu itibarla, somut olayda belirtilen amacın suçun manevî unsuru bağlamında özellikle araĢtırılması gerekir. Etkin piĢmanlık MADDE 201- (1) Sahte olarak para veya kıymetli damga üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya kabul eden kiĢi, bu para veya kıymetli damgaları tedavüle koymadan ve resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve sahte olarak üretilen para veya kıymetli damgaların üretildiği veya saklandığı yerleri merciine haber verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve sahte olarak üretilen para veya kıymetli damgaların ele geçirilmesini sağlaması hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz. (2) Sahte para veya kıymetli damga üretiminde kullanılan alet ve malzemeyi izinsiz olarak üreten, ülkeye sokan, satan, devreden, satın alan, kabul eden veya muhafaza eden kiĢi, resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve bu malzemenin üretildiği veya saklandığı yerleri ilgili makama haber verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve bu malzemenin ele geçirilmesini sağlaması hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz. GEREKÇE345: Madde metninde etkin piĢmanlık hâli düzenlenmiĢtir. Birinci fıkraya göre, etkin piĢmanlık için, sahte olarak para veya kıymetli damga üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya kabul eden kiĢi, bu para veya damgaları tedavüle koymadan ve resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve sahte olarak üretilen para veya damgaların üretildiği veya saklandığı yerleri merciine haber vermesi ve ayrıca, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve sahte olarak üretilen paranın ele geçirilmesini sağlaması gerekir. Aksi takdirde, etkin piĢmanlıktan yararlanılamaz. Ġkinci fıkrada ise ayrı bir etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir. Buna göre; sahte para veya kıymetli damga üretiminde kullanılan alet ve malzemeyi izinsiz olarak üreten, ülkeye sokan, satan, devreden, satın alan, kabul veya muhafaza eden kiĢinin etkin piĢmanlıktan 344 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 596 vd. 345 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 598. yararlanabilmesi için; resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve bu malzemenin üretildiği veya saklandığı yerleri merciine haber vermesi ve ayrıca, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve bu malzemenin ele geçirilmesini sağlaması gerekir. Mühürde sahtecilik MADDE 202- (1) CumhurbaĢkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi BaĢkanlığı ve BaĢbakanlık tarafından kullanılan mührü sahte olarak üreten veya kullanan kiĢi, iki yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Kamu kurum ve kuruluĢlarınca veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarınca kullanılan onaylayıcı veya belgeleyici mührü sahte olarak üreten veya kullanan kiĢi, bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE346: Madde metninde CumhurbaĢkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi BaĢkanlığı veya BaĢbakanlık tarafından kullanılan mührün sahte olarak üretilmesi veya kullanılması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Anayasamız kanunları yayınlamak görevini CumhurbaĢkanına verdiği gibi, seçimlerin yenilenmesine, Anayasa Mahkemesinde iptal davası açılmasına, uluslararası antlaĢmaların onaylanmasına, Silâhlı Kuvvetlerin kullanılmasına, bireysel özel af çıkarılmasına, bazı görevlere atamalar yapılmasına ve diğer hususlara karar vermek yetkisini de keza CumhurbaĢkanına tanımıĢtır. Bu gibi iĢlemleri içeren belgeler CumhurbaĢkanlığı mührü ile mühürlenebileceğinden, maddede bu mühre de yer verilmiĢtir. ĠĢlemleri belgelemek (tevsik) maksadıyla kullanılan Türkiye Büyük Millet Meclisi BaĢkanlığı ve BaĢbakanlık mühürleri de madde ile korunmuĢtur. Ġkinci fıkrada, kamu kurum ve kuruluĢlarınca veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarınca kullanılan onaylayıcı veya belgeleyici mührün sahte olarak üretilmesi veya kullanılması, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Söz konusu suçlar için, sahte olarak üretmek veya kullanmak olmak üzere, iki seçimlik hareket öngörülmüĢtür. Mühür bozma MADDE 203- (1) Kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir Ģeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluĢ amacına aykırı hareket eden kiĢi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE347: 346 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 598. Madde, esasta bir Ģeyin saklanmasını veya varlığının olduğu gibi muhafazasını sağlamak üzere, kanunun veya yetkili makamların emrine uyularak konulmuĢ mührün kaldırılmasını cezalandırmaktadır. Gerçekten bu gibi hâllerde mührün konulmasının esas nedeni, durumun aynen muhafazasını sağlamaktır. Oysa uygulamada, mühre dokunulmaksızın, durumun değiĢtirilmemesi hususundaki emre aykırı faaliyetlerin sürdürüldüğü görülmektedir. Bu durumu da ceza yaptırımı ile karĢılamak üzere, madde metninde “konuluĢ amacına aykırı hareket eden” kimsenin de aynı yaptırıma tâbi kılınacağı açıklanmıĢtır. Böylece örneğin mühür altına alınan nizamlara aykırı inĢaat faaliyetine mühre dokunmaksızın devam edilmesi, mührün fekki gibi ceza yaptırımına tâbi olacaktır. Resmî belgede sahtecilik MADDE 204- (1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi baĢkalarını aldatacak Ģekilde değiĢtiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kiĢi, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi baĢkalarını aldatacak Ģekilde değiĢtiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır. GEREKÇE348: Maddede, resmi belgede sahtecilik suçu tanımlanmıĢtır. Suçun konusu resmi belgedir. Belge, eski dilimizdeki “evrak” kelimesi karĢılığında kullanılmakta olup, yazılı kağıt anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, yazılı kağıt niteliğinde olmayan Ģey, ispat kuvveti ne olursa olsun, belge niteliği taĢımamaktadır. Kağıt üzerindeki yazının, anlaĢılabilir bir içeriğe sahip olması ve ayrıca, bir irade beyanını ihtiva etmesi gerekir. Bu yazının belli bir kiĢiye veya kiĢilere izafe edilebilir olması gerekir. Ancak, bu kiĢilerin gerçekten mevcut kiĢiler olması gerekmez. Bu itibarla, gerçek veya hayalî belli bir kiĢiye izafe edilemeyen yazılı kağıt, belge niteliği taĢımaz. Kağıt üzerindeki yazının belli bir kiĢiye izafe edilebilmesi için, bu kiĢinin ad ve soyadının kağıda eksiksiz bir Ģekilde yazılması ve kağıdın bu kiĢi tarafından imzalanmıĢ olması Ģart değildir. Ancak, bazı belgeler (örneğin poliçe gibi kambiyo senetleri) açısından, belge üzerinde kiĢinin kendi el yazısı ile imzasının atılmıĢ olması gerekir. Zira, imza, ilgili kambiyo senedinin zorunlu Ģekil Ģartını (kurucu bir unsurunu) oluĢturmaktadır. 347 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 598 vd. 348 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 600 vd. Bir kiĢinin, düzenlediği belgeye baĢkasının adını yazması ve belgeyi imzalaması durumunda da bir belge vardır; ancak, bu belge sahtedir. Belge altında adı yazılan ve adına imza konulan kiĢi, gerçek veya hayali bir kiĢi olabilir. Bunun, belgenin varlığına bir etkisi bulunmamaktadır. Bir belgeden söz edebilmek için, kağıt üzerindeki yazının içeriğinin hukukî bir kıymet taĢıması, hukukî bir hüküm ifade eylemesi, hukukî bir sonuç doğurmaya elveriĢli olması gerekir. Resmi belge, bir kamu görevlisi tarafından görevi gereği olarak düzenlenen yazıyı ifade etmektedir. Bu itibarla, düzenlenen belge ile, kamu görevlisinin ifa ettiği görev arasında bir irtibatın bulunması gerekir. Bu itibarla, bir kamu kurumu ile akdedilen sözleĢme dolayısıyla özel hukuk hükümlerinin uygulama kabiliyetinin olması hâlinde dahi, resmi belge vardır. Çünkü sözleĢme, kamu kurumu adına kamu görevlisi tarafından imzalanmaktadır. Ayrıca belirtilmelidir ki, her ne kadar, belgeden söz edilen durumlarda yazılı bir kağıdın varlığı gerekli ise de; bazı durumlarda belgenin varlığını kabul için, yazının kağıt üzerinde bulunması gerekmez. Bir metal levha üzerine yazı yazılması hâlinde de belgenin varlığını kabul etmek gerekir. Bu itibarla, araç plakaları da resmi belge olarak kabul edilmek gerekir. Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Birinci seçimlik hareket, resmi belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Bu seçimlik hareketle, resmi belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuĢ gibi sahte olarak üretilmektedir. Sahtelikten söz edebilmek için, düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kiĢiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. BaĢka bir deyiĢle, sahteliğin beĢ duyuyla anlaĢılabilir olmaması gerekir. Özel bir incelemeye tâbi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaĢılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmek gerekir. Ġkinci seçimlik hareket, gerçek bir resmi belgeyi baĢkalarını aldatacak Ģekilde değiĢtirmektir. Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan resmi belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak suretiyle değiĢiklik yapılmaktadır. Mevcut olan resmi belge üzerinde sahtecilikten söz edebilmek için, yapılan değiĢikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, resmi belgeyi bozmak suçu oluĢur. Birinci ve ikinci seçimlik hareketle bağlantılı olarak belirtilmek gerekir ki; sahteciliğin, belgenin üzerindeki bilgilerin bir kısmına veya tamamına iliĢkin olmasının, suçun oluĢması açısından bir önemi bulunmamaktadır. Üçüncü seçimlik hareket ise, sahte resmi belgeyi kullanmaktır. Kullanılan sahte belgenin kiĢinin kendisi veya baĢkası tarafından düzenlenmiĢ olmasının bir önemi yoktur. Maddenin ikinci fıkrasında, resmi belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından iĢlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmaktadır. Birinci fıkrada tanımlanan suçtan farklı olarak, bu suçun kamu görevlisi tarafından iĢlenmesinin yanı sıra, suçun konusunu oluĢturan belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belge olması gerekir. Bu bakımdan, resmi belgede sahteciliğin kamu görevlisi tarafından yapılmasına rağmen, düzenlenen sahte resmi belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir belge olmaması hâlinde, bu fıkra hükmü uygulanamaz. Söz konusu suçu oluĢturan hareketler, birinci fıkrada tanımlanan suçu oluĢturan seçimlik hareketlerden ibarettir. Ancak, bu bağlamda özellikle belirtilmelidir ki, kamu görevlisinin gerçeğe aykırı olarak bir olayı kendi huzurunda gerçekleĢmiĢ gibi, bir beyanı kendi huzurunda yapılmıĢ gibi göstererek belge düzenlemesi hâlinde, bu fıkra hükmünde tanımlanan suç oluĢur. Maddenin üçüncü fıkrasında, resmi belgede sahtecilik suçunun konu bakımından nitelikli unsuru belirlenmiĢtir. Buna göre, suçun konusunu oluĢturan resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, cezanın belirlenen oranda artırılması gerekir. Bu hüküm, belgelerde sahtecilik suçları ile delil teorisi arasındaki iliĢki göz önüne alınarak, daha üstün ispat gücüne sahip belgeyi daha fazla korumak ihtiyacını karĢılamaktadır. Ancak, değiĢik yorumlara son vermek maksadıyla bir belgenin böyle bir güce sahip olup olmadığının saptanması için kanunlarda bu hususu belirten bir hüküm bulunması gerekli sayılmıĢtır. Resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek MADDE 205- (1) Gerçek bir resmî belgeyi bozan, yok eden veya gizleyen kiĢi, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun kamu görevlisi tarafından iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. GEREKÇE349: Maddede, resmi belgeyi bozmak, yok etmek ve gizlemek fiilleri, resmi belgede sahtecilik suçundan ayrı bir suç olarak ceza yaptırımı altına alınmıĢtır. Sahtecilik suçu, düzenlenen belgenin veya belgede yapılan değiĢikliğin baĢkasını aldatıcı nitelikte olmasını gerektirir. Bu maddede tanımlanan suçun iĢlenmesi, baĢkasını aldatma özelliği taĢımayabilir. Suçun konusu, hukuken geçerli, yani gerçek bir resmi belgedir. Söz konusu suçu oluĢturan seçimlik hareketler, resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemektir. Gerçek bir resmi belge üzerindeki yazıları örneğin boyamak veya silmek suretiyle okunamaz hâle getirmek, belge üzerindeki resmi koparmak, belgeyi yırtmak, yakmak veya gizlemek fiilleri bu suçu oluĢturur. Dikkat edilmelidir ki; gizleme hâlinde, belge varlığını ve bütünlüğünü muhafaza etmektedir. Gizlenen belge, kiĢilerin nezdinde bulunan resmi belge olabileceği gibi, bir kamu kurum ve kuruluĢunda ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢunda muhafaza edilen belge de olabilir. Gizlemenin, belgenin nezdinde bulunduğu kiĢiye ya da kurum veya kuruluĢa karĢı olması gerekir. Bir belgenin, örneğin bir uyuĢmazlık bağlamında mahkemeden istenmesine karĢılık; gerçeğe aykırı olarak, mevcut olmadığının veya bulunamadığının bildirilmesi hâlinde, bu suç değil, suç delillerini gizleme suçu oluĢur. Bir resmi belgenin, örneğin bir hukukî uyuĢmazlık bağlamında mahkemeden istenmesine karĢılık; gerçeğe aykırı olarak, mevcut olmadığının veya bulunamadığının bildirilmesi hâlinde, bu suç oluĢur. Ancak, bir suça iliĢkin olarak yapılan soruĢturma veya kovuĢturma kapsamında istenen belgelerin verilmemesi hâlinde, resmi belgenin gizlenmesi suçunun değil, suç delillerini gizleme suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Gizleme olgusu, belgenin nezdinde bulunduğu kiĢiden ya da kurum veya kuruluĢtan çalınması suretiyle de gerçekleĢebilir. Ancak bu durumda, hırsızlık suçundan değil, resmi belgenin gizlenmesi suçundan dolayı hüküm tesis edilmelidir. 349 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 602 vd. Bu suç, herhangi bir kiĢi tarafından iĢlenebilir. Resmi belgenin kamu görevlisi tarafından bozulması, yok edilmesi veya gizlenmesi, bu suçun nitelikli Ģekli olarak tanımlanmıĢtır. Bu suç açısından özellik arzeden husus, suçun konusunu oluĢturan belgenin, kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu belge olması gerekmez. Gerçek bir resmi belgenin kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı olarak bozulması, yırtılması, yok edilmesi veya gizlenmesi hâlinde, bu suç oluĢur. Resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan MADDE 206- (1) Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kiĢi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE350: Madde, doktrinde “fikrî sahtecilik” olarak adlandırılan bir suç tipini düzenlemektedir. KiĢi, kendi beyanıyla, sahte bir resmî belgenin düzenlenmesine neden olmak hakkına sahip değildir. KiĢinin açıklamaları üzerine düzenlenen resmî belgenin bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması suçun oluĢması için gereklidir. Aksi takdirde düzenlenen belge, yapılan beyanın doğruluğunu ispat edemeyeceğinden, kiĢi kendi beyanı ile böyle bir belgenin düzenlenmesine etmen olmuĢ sayılamaz ve kendisinin bu madde uyarınca cezalandırılmasının neden ve hikmeti kalmaz. O hâlde bakılacak husus Ģudur: Beyanın doğruluğu düzenlenen resmî belgeyle ispat edilecek ise, madde uygulanacaktır; buna karĢılık beyanı alan memur, beyanın doğruluğunu tahkik edip, buna kanaat getirdikten sonra resmî belgeyi düzenlemek durumunda ise yani resmî belge sadece kiĢinin beyanı üzerine değil de, memurca yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise, bu maddedeki suç oluĢmaz. Nitekim, kiĢiyi çok geniĢ bir surette “doğruyu söylemek”le yükümleyen Ġtalyan Ceza Kanununun 483 üncü maddesi de aynı esası kabul etmiĢ ve Ġtalyan Yargıtayının yerleĢmiĢ içtihadı da bu yönde olmuĢtur. Bu nedenle, gümrük muayene memuruna, belirli bir malı ithal veya ihraç edeceği yolunda yalan beyanda bulunan kiĢi, bu maddedeki suçu iĢlemiĢ olmaz; zira beyanı alan gümrük muayene memuru sırf bu beyanla yetinmeyip, beyanın doğruluğunu incelemekle yükümlüdür. Resmî belge ile doğruluğu ispat edilecek olayların ne olduğu, belgenin niteliğine göre belirir. Hâkime, değiĢik olaylar karĢısında, yalan beyanın niteliğine göre temel cezayı belirlemek bakımından takdir yetkisi sağlamak maksadıyla maddedeki ceza üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası olarak saptanmıĢtır. Özel belgede sahtecilik MADDE 207- (1) Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi baĢkalarını aldatacak Ģekilde değiĢtiren ve kullanan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 350 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 604. (2) Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kiĢi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. GEREKÇE351: Maddede, özel belgede sahtecilik suçu tanımlanmaktadır. Suçun konusu, özel belgedir. Söz konusu suçu oluĢturan hareketlerden biri, özel belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Özel belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuĢ gibi sahte olarak üretilmektedir. Suç, gerçek bir özel belgeyi baĢkalarını aldatacak Ģekilde değiĢtirmek suretiyle de iĢlenebilir. Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan özel belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak suretiyle değiĢiklik yapılmaktadır. Mevcut olan özel belge üzerinde sahtecilikten söz edebilmek için, yapılan değiĢikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, özel belgeyi bozma suçu oluĢur. Söz konusu suçun tamamlanabilmesi için, bu iki seçimlik hareketten birinin gerçekleĢmesinin yanı sıra, düzenlenen sahte belgenin kullanılması gerekir. Suçun oluĢması için, bir unsur olarak kullanmanın gerçekleĢmesi gerekir. Kullanmadan maksat, bu sahte belgenin herhangi bir hukukî iliĢkide veya herhangi bir hukukî iĢlem tesisinde dikkate alınmasını sağlamaya çalıĢmaktır. Maddenin ikinci fıkrasında, baĢkaları tarafından sahte olarak düzenlenmiĢ olan bir özel belgenin kullanılması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun oluĢabilmesi için, kullanan kiĢinin, belgenin sahte olduğunu bilmesi gerekir. Yani bu suç, ancak doğrudan kastla iĢlenebilir. Özel belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek MADDE 208- (1) Gerçek bir özel belgeyi bozan, yok eden veya gizleyen kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE352: Maddede, özel belgeyi bozmak, yok etmek ve gizlemek fiilleri, özel belgede sahtecilik suçundan ayrı bir suç olarak ceza yaptırımı altına alınmıĢtır. Suçun konusu, hukuken geçerli, yani gerçek bir özel belgedir. Söz konusu suçu oluĢturan seçimlik hareketler, özel belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemektir. Gerçek bir özel belge üzerindeki yazıları örneğin boyamak, karalamak veya silmek suretiyle okunamaz hâle getirmek, belgeyi yırtmak, yakmak veya gizlemek fiilleri bu suçu oluĢturur. Gizleme hâlinde, belge varlığını ve bütünlüğünü muhafaza etmektedir. Gizlenen belge, kiĢilerin nezdinde bulunan özel belge olabileceği gibi, özel veya kamuya ait bir kurum veya 351 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 604 vd. 352 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 606. kuruluĢta muhafaza edilen özel belge de olabilir. Noterde muhafaza edilen vasiyetname, bu ikinci hâle örnek teĢkil eder. Bir özel belgenin, örneğin bir uyuĢmazlık bağlamında mahkemeden istenmesine karĢılık; gerçeğe aykırı olarak, mevcut olmadığının veya bulunamadığının bildirilmesi hâlinde, bu suç oluĢur. Ancak, bir suça iliĢkin olarak yapılan soruĢturma veya kovuĢturma kapsamında istenen belgelerin verilmemesi hâlinde, özel belgenin gizlenmesi suçunun değil, suç delillerini gizleme suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Gizleme olgusu, özel belgenin nezdinde bulunduğu kiĢiden ya da kurum veya kuruluĢtan çalınması suretiyle de gerçekleĢebilir. Ancak, bu durumda, hırsızlık suçundan dolayı değil, özel belgenin gizlenmesi suçundan dolayı hüküm tesis edilmelidir. Açığa imzanın kötüye kullanılması MADDE 209- (1) Belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere kendisine teslim olunan imzalı ve kısmen veya tamamen boĢ bir kağıdı, verilme nedeninden farklı bir Ģekilde dolduran kiĢi, Ģikâyet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Ġmzalı ve kısmen veya tamamen boĢ bir kağıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukukî sonuç doğuracak Ģekilde dolduran kiĢi, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılır. GEREKÇE353: Maddeyle, belirli bir tarzda doldurulup kullanılması için verilmiĢ boĢ bir kağıdı, teslim edenin isteğine ve imzalı boĢ kağıdı veriĢ nedenine aykırı olarak dolduran kimse cezalandırılmaktadır. Suçun yapısı Ģu suretle ortaya çıkmaktadır: Bir kiĢi diğerine belirli bir tarzda doldurmak üzere imzalı ve fakat boĢ bir kağıt verecektir; böylece suçun oluĢması için imzanın gerçek olması temel koĢuldur. Ayrıca verilen kağıt hukuken geçerli bir belge oluĢturmayacaktır; suç böylece gerçek bir belgenin tahrif veya tağyiri Ģeklinde iĢlenecek olursa, belgede sahtecilik suçu söz konusu olur. Suçun oluĢması için söz konusu imzalı kağıdın, tevdi ve teslim nedeninden farklı bir Ģekilde doldurulması gereklidir. Suçun soruĢturulması ve kovuĢturulması, Ģikâyete bağlıdır. Ġmzalı boĢ kağıt ancak taraflar arasında belirli bir iliĢki Ģeklinin varlığı hâlinde söz konusu olabileceğinden, kovuĢturmanın Ģikâyete bağlı tutulması uygun görülmüĢtür. Ġkinci fıkrada, imzalı ve kısmen veya tamamen boĢ bir kağıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukukî sonuç doğuracak Ģekilde dolduran kiĢinin, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılması öngörülmüĢtür. Dikkat edilmelidir ki, bu durumda, imzalı kağıt teslim veya tevdi edilmemiĢ, suçlu bunu hukuka aykırı bir suretle ele geçirerek doldurmuĢtur. 353 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 606. Resmi belge hükmünde belgeler MADDE 210- (1) Özel belgede sahtecilik suçunun konusunun, emre veya hamile yazılı kambiyo senedi, emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil veya vasiyetname olması hâlinde, resmi belgede sahtecilik suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. (2) Gerçeğe aykırı belge düzenleyen tabip, diĢ tabibi, eczacı, ebe, hemĢire veya diğer sağlık mesleği mensubu, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Düzenlenen belgenin kiĢiye haksız bir menfaat sağlaması ya da kamunun veya kiĢilerin zararına bir sonuç doğurucu nitelik taĢıması hâlinde, resmi belgede sahtecilik hükümlerine göre cezaya hükmolunur. GEREKÇE354: Madde, ticarî hayatta büyük yer tutan ve basit bir ciro ile veya buna bile gerek görülmeksizin tedavül eden bazı evrakı daha ciddî bir Ģekilde korumak maksadına yöneliktir. Madde ile, sayılan özel belgelerde sahtecilik yapılması hâlinde, resmî belgede sahtecilik suçuna iliĢkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmiĢtir. Burada söz konusu olan, sadece resmi belgede sahtecilik suçuna iliĢkin cezanın uygulanması değildir. Sayılan belgelerde sahtecilik yapılması durumunda, resmi belgede sahtecilik suçuna iliĢkin hükümler bütün olarak uygulanır. Kambiyo senedi veya emtiayı temsil eden evrak, imzalı ve boĢ olarak faile tevdi edilmiĢ olup da, fail, bunu tevdi maksadından farklı bir Ģekilde doldurmuĢsa, o takdirde açığa atılan imzanın, kötüye kullanılmasına iliĢkin yaptırım uygulanacaktır. Çünkü, bu durumda, tevdi edilen kağıt, imzalı ve fakat boĢ olarak verildiği için, henüz belge niteliğini kazanmamıĢtır. Maddede, son zamanlarda tahvillerde de sahtecilik fiillerinin geniĢ ölçüde gerçekleĢtirilmesi ve bu nedenle güvenliğin çok zarara uğraması nedeni ile “her türlü tahviller”de özel himaye altına alınmıĢtır; ayrıca el yazılı vasiyetnamelerde gerçekleĢtirilen sahtecilik dolayısıyla, resmî belgede sahtecilik hükümlerinin uygulanacağı açıklanmıĢtır. Burada söz konusu olan vasiyetname, noter huzurunda yapılmamıĢ olanlardır. Noterin, talep üzerine düzenlediği vasiyetname bir resmî belge olduğundan bu madde kapsamında zikredilmesine gerek yoktur. Burada geçen vasiyetname, ölen kiĢinin meydana getirdiği el yazısı ile yapılmıĢ veya onun beyanı üzerine özel kiĢilerce saptanmıĢ vasiyetnamelerdir. Maddenin ikinci fıkrasında, kamu görevlisi sıfatıyla çalıĢmasalar bile, tabip, diĢ tabibi, eczacı, ebe, hemĢire veya diğer sağlık mesleği mensubu kiĢilerin, görevlerinin gereği olarak gerçeğe aykırı belge düzenlemesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, düzenlenen belgenin kiĢiye haksız bir menfaat sağlaması ya da kamunun veya kiĢilerin zararına bir sonuç doğurucu nitelik taĢıması hâlinde, resmi belgede sahtecilik hükümlerine göre cezaya hükmolunacaktır. Böylece, belirtilen kiĢilerin görevlerinin ifası bağlamında düzenledikleri belgelerin önemi vurgulanmıĢ ve bunlara duyulan güvenin özellikle korunması amaçlanmıĢtır. Daha az cezayı gerektiren hâl 354 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 608. MADDE 211- (1) Bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla belgede sahtecilik suçunun iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza, yarısı oranında indirilir. GEREKÇE355: Madde metninde, resmi veya özel belgede sahtecilik suçunun bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla iĢlenmesi, suçun temel Ģekline göre daha az ceza ile cezalandırılması gereken bir hâl olarak öngörülmüĢtür. Ġçtima MADDE 212- (1) Sahte resmi veya özel belgenin bir baĢka suçun iĢlenmesi sırasında kullanılması hâlinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur. GEREKÇE356: Madde metninde, sahte resmi veya özel belgenin bir baĢka suçun iĢlenmesi sırasında kullanılması hâlinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı kabul edilmiĢtir. Örneğin, sahte belgenin kullanılması sureti ile bir kimse aldatılarak bir yarar elde edilmiĢ olabilir. Bu durumda, hem dolandırıcılık hem de resmi veya özel belgede sahtecilik suçlarına ait cezaların içtima suretiyle verilmesi gerekecektir. Keza, sahte belge düzenlemek suretiyle zimmetin gizlenmeye çalıĢılması hâlinde, hem zimmet suçundan hem de resmi belgede sahtecilik suçundan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacaktır. BEġĠNCĠ BÖLÜM Kamu BarıĢına KarĢı Suçlar Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit MADDE 213- (1) Halk arasında endiĢe, korku ve panik yaratmak amacıyla, hayat, sağlık, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından alenen tehditte bulunan kiĢi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Suçun silâhla iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza, kullanılan silâhın niteliğine göre yarı oranına kadar artırılabilir. GEREKÇE357: 355 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 608. 356 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 608. 357 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 608 vd. Bölüm baĢlığı “Kamu BarıĢına KarĢı Suçlar” olarak belirlenmiĢtir. Kamu barıĢı kavramından, bireyler arasındaki iliĢkilerde hukukun egemen olduğu toplum düzeni anlaĢılmalıdır. Bireylerin taĢıdığı, barıĢ esasına dayalı bir hukuk toplumunda yaĢadıklarına dair duygunun da, kamu barıĢı kavramı içerisinde düĢünülmesi gerekmektedir. Bu kavram, kamu güvenliği kavramından daha geniĢ bir anlam içeriğine sahiptir. Madde ile, ülkenin belli bir bölgesinde yaĢayan halkın hayat, sağlık, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından tehdit edilmesi, suç hâline getirilmiĢtir. Suçun oluĢması için belirli kiĢi veya kiĢilerin değil fakat gayri muayyen kiĢilerden oluĢan kitlelerin tehdide muhatap olması aranır. Tehdidin halkın hayatı, sağlığı, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından bir korku, endiĢe veya panik meydana getirmek amacıyla yapılmıĢ olması gereklidir. EndiĢe, korku ve panik kelimeleri halkta meydana gelecek telaĢ hâlinin değiĢik derecelerde olabileceğini ifade amacıyla kullanılmıĢtır. Suçun oluĢması bakımından bu hâllerin fiilen gerçekleĢmiĢ olması aranmaz. Tehdidin objektif olarak böyle bir hâle sebebiyet verebilecek nitelikte olması yeterlidir. Ġkinci fıkrada, fiilin silâhla iĢlenmesi hâli, silâhın niteliği de dikkate alınarak bir ağırlaĢtırıcı sebep olarak öngörülmüĢtür. Suç iĢlemeye tahrik MADDE 214- (1) Suç iĢlemek için alenen tahrikte bulunan kiĢi, altı aydan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Halkın bir kısmını diğer bir kısmına karĢı silâhlandırarak, birbirini öldürmeye tahrik eden kiĢi, onbeĢ yıldan yirmidört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Tahrik konusu suçların iĢlenmesi hâlinde, tahrik eden kiĢi, bu suçlara azmettiren sıfatıyla cezalandırılır. GEREKÇE358: Maddenin birinci fıkrasında, suç iĢlemeye alenen tahrik fiili, iĢtirak iliĢkisinden bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Burada bir tehlike suçu söz konusu olduğundan, suç iĢlemeye tahrik suçunun tamamlanabilmesi için tahrik konusu suçların iĢlenmesi gerekmemektedir. Suç iĢlemek için tahrik, aslında tahrik konusu suça bir hazırlık hareketi niteliğindedir. Ancak aleni olarak gerçekleĢtirilen bu tür fiillerin, kamu barıĢı açısından ifade ettiği tehlike nedeniyle, zararlı neticenin doğmasını beklemeden ve iĢtirak kurallarından bağımsız olarak ceza yaptırımı altına alınması gerekmiĢtir. Burada önemli olan, belirli olmayan kimselerin suç iĢlemeye tahrik edilmesidir. Eğer muayyen kiĢiler, belli bir suçu iĢlemek için teĢvik veya azmettirilmiĢ ise, meselenin iĢtirak kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, halk kesimlerinin silâhlı Ģekilde birbirlerine karĢı öldürmeye tahrik edilmesi iĢtirak hükümlerinden bağımsız olarak cezalandırılmaktadır. Suç, halkın bir kısmını diğer bir kısmına karĢı silâhlandırarak, birbirini öldürmeye tahrik edilmesiyle oluĢur. Suçun tamamlanabilmesi için öldürmenin ya da fiili saldırının baĢlaması gerekmez. Belirli kiĢilerin öldürülmesinin istenmesi, tahrikin bu doğrultuda yapılmıĢ olması hâlinde; fıkra hükmü uygulanmaz. Bu hâlde de konunun iĢtirak kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir. 358 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 610. Üçüncü fıkra hükmüne göre, tahrik konusu suçların iĢlenmesi hâlinde, tahrikçi bu suçların her birinden dolayı azmettiren sıfatıyla sorumlu olacaktır. Suçu ve suçluyu övme MADDE 215- (1) ĠĢlenmiĢ olan bir suçu veya iĢlemiĢ olduğu suçtan dolayı bir kiĢiyi alenen öven kimse, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE359: Madde metninde suçu veya suçluyu övme suçu tanımı yapılmıĢtır. Buna göre suçun oluĢması için, failin iĢlenmiĢ olan bir suçu veya iĢlemiĢ olduğu bir suçtan dolayı bir kiĢiyi alenen övmesi gerekmektedir. ĠĢlenmiĢ olan bir suçun failini veya kanuna uymayan kiĢiliğini, sırf suç iĢlemesi sebebiyle övme hâli de cezalandırılmaktadır. Suç iĢlemiĢ olan kiĢinin övülmesi hâlinde, aslında bu kiĢi aracılığıyla iĢlenmiĢ olan suç övülmektedir. Halkı kin ve düĢmanlığa tahrik veya aĢağılama MADDE 216- (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düĢmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aĢağılayan kiĢi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aĢağılayan kiĢi, fiilin kamu barıĢını bozmaya elveriĢli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE360: Birinci fıkrada tanımlanan “Halkı kin ve düĢmanlığa tahrik” suçu, hukuk devleti olma standardı yüksek olan birçok ülkenin Ceza Kanunlarında yer almaktadır. Hiçbir devlet, vatandaĢları arasında, muayyen özelliklere sahip bir kesiminin diğer kesimi aleyhine kin ve düĢmanlığa, öç almayı gerektirecek Ģiddetli nefrete yönlendirilmesine seyirci kalamaz. Öte yandan çağdaĢ dünyada, geliĢmenin temel dinamiği olarak düĢünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kabul edilmektedir. Bu bağlamda; kiĢilerin düĢündüklerini hür bir ortamda söyleyebilmeleri, demokratik toplumun varlığı için zaruri sayılan unsurlardandır. Söz konusu suç tanımı, bu düĢünceler dikkate alınarak yapılmıĢtır. Suçu oluĢturan “tahrik”, soyut saygısızlık ve reddin ötesinde, bir halk kesimine karĢı düĢmanca tavırlar gösterilmesini sağlamaya veya bu tür tavırları pekiĢtirmeye objektif olarak elveriĢli olmalıdır. Fail sübjektif olarak da bu amacı gütmeli, halk kesimini kin ve nefrete 359 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 610. 360 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 610 vd. tahrik etmelidir. Bu kapsamda salt yüz çevirme, soyut bir red veya saygısızlık ifade eden bir davranıĢta bulunma veya bu yönde sözler sarfetme, suçun gerçekleĢmesi bakımından yeterli değildir. Fiilin suç teĢkil etmesi için bunların ötesinde, ağır ve yoğun bir tarzda kin ve düĢmanlığa tahrikin var olması gerekir. Failin fiili, adet ve Ģahıs olarak muayyen olmayan toplum kesimi üzerinde kin ve nefret duygularının oluĢumuna veya mevcut duyguların pekiĢmesine etkide bulunmalıdır. Kin, “öç almayı gerektirecek Ģiddetli düĢmanlık hareketlerinin zeminini oluĢturan psikolojik bir hâl”; düĢmanlık ise, “husumet beslenen konuya karĢı düĢünerek, tasarlayarak zarar vermeye, onu mağlup etmeye yönelmiĢ kin duygusu” olarak da tanımlanabilir. ġu hâlde kin ve düĢmanlık; “husumet beslenen konuya karĢı tasarlayarak zarar vermeye, öç almayı gerektirecek Ģiddette nefret duymaya yönelik hareketlerin zemini oluĢturan psikolojik bir hâl” olarak açıklanabilir. Fıkra metninde; fiilin “kamu güvenliğini tehlikeye düĢürecek biçimde”361 yapılması arandığı için, suç; soyut tehlike suçu olmaktan çıkarılmıĢ, somut tehlike suçu hâline getirilmiĢtir. Bu suretle, çağdaĢ hukuktaki soyut tehlike suçlarını azaltma yönündeki eğilim dikkate alınmıĢ, temel hak ve hürriyetlerin kullanım alanı geniĢletilmiĢtir. Bu düzenleme sayesinde "kin ve düĢmanlık" ibaresinin anlamı da dikkate alındığında sadece "Ģiddet içeren ya da Ģiddeti tavsiye eden tahrikler" madde kapsamında değerlendirilebilecektir. Söz konusu suçun oluĢması için, kamu güvenliğinin bozulması tehlikesinin somut olgulara dayalı olarak varlığı gereklidir. Bu tehlike, somut bir tehlikedir. Bu somut tehlikenin gerçekleĢip gerçekleĢmediği belirlenirken failin söz ve davranıĢlarının neden olduğu tehlike neticesine bakılmak gerekir. Hâkim, kullanılan ifadeler dolayısıyla bu tehlikenin gerçekleĢip gerçekleĢmediğini, dayanak noktalarını göstermek suretiyle belirleyecektir. Bu kapsamda, kiĢinin söz ve davranıĢlarının kamu güvenliğini bozma açısından yakın bir tehlike oluĢturduğunun tespit edilmesi gerekir. KiĢinin söz ve davranıĢlarının, halkın bir kesimi üzerinde tahrik konusu fiillerin iĢleneceği hususunda duyulan endiĢeyi haklı kılacak bir etki oluĢturması gerekir. Ġfade özgürlüğü ile bu tip tehlike suçları arasında “açık ve mevcut tehlike” kriterinin var olması gerekir. Buna göre, yapılan konuĢma veya öne sürülen düĢünceler toplum açısından açık ve mevcut bir tehlike oluĢturduğu takdirde yasaklanabilmekte, keza böyle bir tehlikenin varlığı somut olarak, açıkça tespit edilmedikçe söz konusu suçtan dolayı cezalandırma yoluna gidilemez. Maddenin ikinci fıkrasında halkın sosyal sınıf ırk din mezhep cinsiyet veya bölge bakımından farklı bir kesiminin alenen aĢağılanması suç sayılmıĢtır. Suçun oluĢması için fıkrada belirtilen özelliklere sahip ve halkın bir kesimini oluĢturan gayrimuayyen sayıdaki kiĢilerin aĢağılanması, tahkir edilmesi gerekir. Bu fıkrada, kamu barıĢını korumak amacıyla halk kesimlerinin alenen aĢağılanması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Maddenin üçüncü fıkrasında bir halk kesiminin benimsediği dinî değerlerin alenen aĢağılanması, suç hâline getirilmiĢtir. Fiilin cezalandırılabilmesi için, “kamu barıĢını bozmaya elveriĢli” olması gerekir. 361 Gerekçede yer alan bu ifade, TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen fıkra metnine dayanmaktadır. Ancak, TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen fıkra metni, Genel Kurulda verilen bir önerge üzerine değiĢtirilmiĢtir (15.9.2004). DeğiĢiklikten önceki fıkra metni Ģu Ģekilde idi: “Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kamunun güvenliği için tehlikeli tarzda kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Kanunlara uymamaya tahrik MADDE 217- (1) Halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kiĢi, tahrikin kamu barıĢını bozmaya elveriĢli olması hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE362: Bu maddede halkın, kanunlara uymamaya tahrik edilmesi suç hâline getirilmiĢtir. Tahrik fiilinin “kamu barıĢını bozmaya elveriĢli” olması aranarak, bu suçun somut tehlike suçu olduğu vurgulanmıĢtır. Ortak hüküm MADDE 218-363 (1) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar artırılır. Ancak, haber verme sınırlarını aĢmayan ve eleĢtiri amacıyla yapılan düĢünce açıklamaları suç oluĢturmaz. GEREKÇE364: Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların basın yayın yolu ile iĢlenmesi, bu suçlar açısından daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâl olarak kabul edilmiĢtir. Görev sırasında din hizmetlerini kötüye kullanma MADDE 219- (1) Ġmam, hatip, vaiz, rahip, haham gibi dini reislerden biri vazifesini ifa sırasında alenen hükümet idaresini ve devlet kanunlarını ve hükümet icraatını takbih ve tezyif ederse bir aydan bir seneye kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır veya bunlardan birine hükmolunabilir. (2) Yukarıdaki fıkrada gösterilen kimselerden biri iĢbu sıfattan bilistifade hükümetin idaresini ve kanun ve nizam ve emirleri ve dairelerden birine ait olan vazife ve salahiyeti takbih ve tezyife veya halkı kanunlara yahut hükümet emirlerini icraya veya memuru memuriyetinin vazifesi icabına karĢı itaatsizliğe tahrik ve teĢvik edecek olursa üç aydan iki seneye kadar hapse ve adli para cezası ve müebbeden veya muvakkaten bilfiil o vazifeyi icradan ve onun menfaat ve aidatını almaktan memnuiyetine hükümolunur. (3) Kendi sıfatlarından istifade ederek kanunlara veya kanuna göre kazanılmıĢ olan haklara muhalif iĢ ve sözlerde bulunmağa, bir kimseyi icbar ve ikna eden din reis ve memurları hakkında dahi baladaki fıkrada yazılan ceza tertip olunur. 362 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 612. 363 Madde metni, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 25). 364 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 612. (4) Bunlardan biri dini sıfatından istifade ederek, birinci fıkrada yazılı fiillerden baĢka bir cürüm iĢlerse altıda bir miktarı çoğaltılmak Ģartıyla o cürüm için kanunda yazılı olan ceza ile mahkûm olur. (5) ġu kadar ki kanun iĢbu sıfatı esasen nazarı itibara almıĢ ise cezayı çoğaltmağa mahal yoktur. Suç iĢlemek amacıyla örgüt kurma MADDE 220- (1) Kanunun suç saydığı fiilleri iĢlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları iĢlemeye elveriĢli olması hâlinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kiĢi olması gerekir. (2) Suç iĢlemek amacıyla kurulmuĢ olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır. (4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur. (5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır. (6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç iĢleyen kiĢi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı cezalandırılır. (7) Örgüt içindeki hiyerarĢik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kiĢi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. (8) Örgütün veya amacının propagandasını yapan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. GEREKÇE365: Kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin iĢlenmesi amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek ile, bu amaçla kurulmuĢ örgüte üye olmak, iĢlenmesi amaçlananlardan ayrı suçlar olarak tanımlanmıĢtır. Örgüt kurmak, iĢlenmesi amaçlanan suçlar açısından sadece bir araç niteliğindedir. Suç iĢlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye sokmaktadır. Ayrıca belirtilmelidir ki, suç örgütü, amaçlanan suçları iĢlemede bir kolaylık sağlamaktadır. Bu nedenlerle, iĢlenmesi amaçlan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller, ayrı suçlar olarak tanımlanmıĢtır. Bu suç tanımı ile korunan hukukî değer, kamu güvenliği ve barıĢıdır. Kamu güvenliği ve barıĢının bozulması ise, bireyin güvenli, barıĢ içinde yaĢamak hakkını da zedeleyecektir. Bu nedenle söz konusu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasada güvence altına alınmıĢ olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karĢı da korunması amaçlanmaktadır. 365 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 614 vd. Maddenin birinci fıkrasında, suç iĢlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek suçu tanımlanmıĢtır. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Bu seçimlik hareketler, suç iĢlemek için örgüt kurmak veya yönetmektir. Örgüt, soyut bir birleĢme değildir, bünyesinde hiyerarĢik bir iliĢki hâkimdir. Bu hiyerarĢik iliĢki, bazı örgüt yapılanmalarında gevĢek bir nitelik taĢıyabilir. Bu iliĢki dolayısıyla örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Örgütün varlığı için suç iĢlemek amacı etrafındaki fiilî birleĢme yeterlidir. Örgüt, niteliği itibarıyla, devamlılık arzeder. Bu itibarla, kiĢilerin belli bir suçu iĢlemek için bir araya gelmesi hâlinde, örgüt değil, iĢtirak iliĢkisi mevcuttur. ĠĢtirak iliĢkisinden bahsedebilmek için, suç ortakları nezdinde suçun, konu veya mağdur bakımından somutlaĢması gerekir. Buna karĢılık, örgüt yapılanmasında, iĢlenmesi amaçlanan suçların konu veya mağdur itibarıyla somutlaĢtırılması zorunlu değildir. Suç iĢlemek için örgüt kurulması bir somut tehlike suçudur. Her ne kadar en az üç kiĢinin366 belli amaç etrafında suç iĢlemek üzere devamlı surette fiilen birleĢmesi suretiyle örgüt meydana gelebilirse de; kurulan örgüt, güdülen amaç bakımından somut bir tehlike oluĢturmayabilir. Bu nedenle, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları iĢlemeye elveriĢli olması aranmalıdır. Bu bakımdan, örneğin sadece üç kiĢinin bir araya gelmesi, devletin ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik suçları iĢleme açısından somut bir tehlike taĢımayabilir; buna karĢılık, ekonomik çıkar sağlamaya yönelik suçlar açısından elveriĢli olabilir. Bu suç, bir amaç suç niteliği taĢımaktadır. Bu nedenle, söz konusu suç, ancak doğrudan kastla iĢlenebilir. KiĢiler, suç iĢlemek amacıyla bir örgütlenme yapısı içinde bulunmalıdırlar. ĠĢlenmesi amaçlanan suçların türü veya niteliği, sadece bu suç için öngörülmüĢ olan alt ve üst sınırlar arasında somut cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilir. Ġkinci fıkrada, suç iĢlemek amacıyla kurulmuĢ olan örgüte üye olmak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Örgüte üye olmak, fiilî bir katılmadır. Örgüte üye olmak için örgüt yöneticilerinin rızasının varlığına gerek yoktur. Tek taraflı iradeyle de katılmak mümkündür. Üçüncü fıkraya göre, örgütün silâhlı olması, bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların daha ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektiren nitelikli unsurunu oluĢturmaktadır. Suç örgütünün silâhlı olup olmaması veya sahip olunan silâhların cins, nitelik ve miktarı, somut tehlikenin belirlenmesi veya var olan somut tehlikenin ağırlığı bakımından dikkate alınmalıdır. Dördüncü fıkraya göre, örgütün faaliyeti çerçevesinde suç iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunacaktır. Bir veya ikinci fıkrada tanımlanan suçlardan dolayı cezaya hükmedilebilmesi için, ayrıca örgütün amacı çerçevesinde bir suçun iĢlenmesi gerekmez. Örgütün faaliyeti çerçevesinde ayrıca suç iĢlenmesi hâlinde, hem bir veya ikinci fıkrada tanımlanan suçtan hem de amacı oluĢturan suçtan dolayı gerçek içtima kurallarına göre cezaya hükmedilmelidir. 366 TBMM Adalet Alt Komisyonunda kabul edilen madde metninde, örgütü oluĢturabilecek asgari üye sayısı belirlenmemiĢti. Ancak, TBMM Adalet Komisyonunda yapılan müzakereler sırasında örgütü oluĢturabilecek asgari üye sayısının madde metninde belirlenmesi gerektiği yönünde bir irade oluĢmuĢtur. Bu iradeye uygun olarak, söz konusu maddenin birinci fıkrasının sonuna “Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.” cümlesi eklenmiĢtir (TBMM, Adalet Komisyonu Müzakere Tutanakları, tarih 6.7.2004, sh. 71-73). Madde metninde bu yönde bir değiĢiklik yapılmakla birlikte, madde gerekçesinde yer alan “Madde metninde, suç iĢlemek amacına yönelik örgütün varlığı için asgari üye sayısı belirlenmemiĢtir.” Ģeklindeki cümlenin gerekçeden çıkarılması gözden kaçırılmıĢtır. Maddenin beĢinci fıkrasında, örgüt yöneticilerinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılması gerektiği kabul edilmiĢtir. Örgüt yapısı içinde, kendisine suç iĢlemek gibi örgütün amacına uygun bir görev verilen kiĢi bu görevini yerine getirmezse, hemen yerine bir diğeri rahatlıkla ikame edilebilmektedir. Bu nedenle, örgütün yöneticisi konumunda olan kiĢiler, örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak sorumlu tutulmalıdırlar. Altıncı fıkraya göre, örgüte hâkim olan hiyerarĢik iliĢki içinde olmamakla beraber, örgüt adına suç iĢleyen kimsenin örgüt üyesi olarak kabul edilmesi ve bu nedenle de sorumlu tutulması gerekir. Yedinci fıkrada, örgüte hâkim olan hiyerarĢik iliĢki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kiĢinin, örgüt üyesi kabul edilerek cezalandırılması öngörülmüĢtür. Bu nedenle, “örgüte yardım ve yataklık” adıyla ayrı bir suç tanımlaması yapılmamıĢtır. Bu kavram altında söz konusu edilen fiiller, nitelik bakımından örgüte üye olmak dolayısıyla sorumluluğu gerektirmektedir. Maddenin sekizinci fıkrasında, örgütün veya amacının propagandasının yapılması suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu propagandanın basın ve yayın yolu ile iĢlenmesi, suçun temel Ģekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Etkin piĢmanlık MADDE 221- (1) Suç iĢlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle soruĢturmaya baĢlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç iĢlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kurucu veya yöneticiler hakkında cezaya hükmolunmaz. (2) Örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun iĢleniĢine iĢtirak etmeksizin, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz. (3) Örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun iĢleniĢine iĢtirak etmeden yakalanan örgüt üyesinin, piĢmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elveriĢli bilgi vermesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz. (4) Suç iĢlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç iĢleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden367 kiĢinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde iĢlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi hâlinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. KiĢinin bu bilgileri yakalandıktan sonra vermesi hâlinde, hakkında bu suçtan dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim yapılır. (5) Etkin piĢmanlıktan yararlanan kiĢiler hakkında bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur. Denetimli serbestlik tedbirinin süresi üç yıla kadar uzatılabilir. 367 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle, “ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden” ibaresi, fıkra metnine eklenmiĢtir (m. 26). (6)368 KiĢi hakkında, bu maddedeki etkin piĢmanlık hükümleri birden fazla uygulanmaz. GEREKÇE369: Madde metninde, suç iĢlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu amaçla kurulmuĢ örgüte üye olmak suçları ile ilgili olarak etkin piĢmanlık hâli düzenlenmiĢtir. Birinci fıkrada, örgüt kurucu veya yöneticileri ile ilgili etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir. Buna göre; suç iĢlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek dolayısıyla haklarında soruĢturmaya baĢlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç iĢlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kiĢiler hakkında cezaya hükmolunmaz. Ġkinci fıkrada, suç iĢlemek amacıyla kurulmuĢ örgüte üye olan kiĢilerle ilgili etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir. Örgüt üyesinin, etkin piĢmanlık hükmünden yararlanabilmesi için, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun iĢleniĢine iĢtirak etmemiĢ olması ve ayrıca, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi gerekir. Bu koĢulların gerçekleĢmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmayacaktır. Bu koĢullar gerçekleĢtikten sonra, kiĢi hakkında örgüt üyesi olmaktan dolayı soruĢturma baĢlatılmıĢ olmasının veya örgütün faaliyeti çerçevesinde baĢkaları tarafından suç iĢlenmiĢ olmasının, etkin piĢmanlıktan yararlanma açısından bir önemi bulunmamaktadır. Üçüncü fıkrada ise, yakalanan örgüt üyesi ile ilgili etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir. YakalanmıĢ olmasına rağmen, bu fıkrada belirlenen Ģartların gerçekleĢmesi hâlinde örgüt üyesi cezalandırılmayacaktır. Bu Ģartlardan birisi, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun iĢleniĢine iĢtirak etmemiĢ olmak; diğeri ise, örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elveriĢli bilgi vermiĢ olmaktır. Verilen bilginin, örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elveriĢli olup olmadığını takdir yetkisi mahkemeye aittir. KiĢi, suç iĢlemek için kurulmuĢ olan örgütün kurucusu, yöneticisi veya üyesi olmakla birlikte, örgütün ulaĢtığı yapılanma itibarıyla dağılmasını sağlama imkanından yoksun olabilir. Bu durumda bile, söz konusu sıfatları taĢıyan kiĢilerin belli Ģartlarda etkin piĢmanlıktan yararlanması sağlanabilmelidir. Bu düĢüncelerle maddenin dördüncü fıkrası düzenlenmiĢtir. Buna göre, suç iĢlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan kiĢinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde iĢlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi hâlinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmayacaktır. Kurucu, yönetici veya üyenin, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde iĢlenen suçlarla ilgili bilgileri yakalandıktan sonra vermesi hâlinde, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı hakkında verilecek cezada belli oranda indirim yapılması kabul edilmiĢtir. Etkin piĢmanlıktan yararlanarak serbest bırakılan kiĢiler açısından güvenlik ve topluma uyum sorunu yaĢandığı bilinmektedir. Bu nedenle, etkin piĢmanlıktan yararlanan kiĢiler hakkında bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine hükmedilmelidir. Bu bir yıllık süre, kiĢinin serbest bırakıldığı andan itibaren iĢlemeye baĢlar. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması açısından, etkin piĢmanlık nedeniyle kiĢi hakkında cezaya hükmolunmaması ile indirilmiĢ cezaya hükmolunması arasında bir fark gözetilmemiĢtir. Uygulanmasına baĢlanan denetimli 368 Bu fıkra, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 8). 369 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 616 vd. serbestlik tedbirinin süresi hâkim kararıyla uzatılabilecektir. Ancak süre üç yıldan fazla olamaz. AÇIKLAMA: I. 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle, fıkra metnine “ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden” ibaresi eklenmiĢtir (5377 s. K, m. 26). Bu değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekildedir: “Suç işlemek için kurulmuş bir örgütün üyesi olmadığı halde, örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişiler örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı için, bunların da etkin pişmanlık hükümlerinden yararlandırılabilmelerini sağlamak amacıyla, maddenin dördüncü fıkrasında değişiklik yapılması gereği hasıl olmuştur.”370. II. Madde metnine, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla eklenen altıncı fıkranın gerekçesi Ģu Ģekildedir: “5237 sayılı Kanununun 221 inci maddesine bir fıkra eklenmek suretiyle örgütlü suçlulukta, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmaya sınırlama getirilmiştir.”371. ġapka ve Türk harfleri MADDE 222- (1) 25/11/1925 tarihli ve 671 sayılı ġapka Ġktisası Hakkında Kanunla 1/11/1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun koyduğu yasaklara veya yükümlülüklere aykırı hareket edenlere iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir. AÇIKLAMA: 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526. maddesinin ikinci fıkrasındaki suç tanımından ibaret olan bu hüküm, 1987 Öntasarısında da korunmuĢtu (m. 256). Ancak, bu Öntasarıda “kabahat” olarak tanımlanan söz konusu suçun karĢılığında, üç aydan altı aya kadar “hafif hapis” veya “hafif para” cezası öngörülmüĢtü. Aynı düzenleme, 1989 Öntasarısında da benimsenmiĢti (m. 292). Ancak, 1997 Öntasarısında, bu maddeye, söz konusu iki kanunun yanı sıra, “3/12/1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun” da eklenmiĢ ve suçun karĢılığında altı aydan bir yıla kadar hapis ve “ağır para cezası” öngörülmüĢtür (m. 297; 2000 Öntasarısı, m. 297). Böylece söz konusu suç, “kabahat” olmaktan çıkarılarak, “cürüm” hâline getirilmiĢtir. Aynı düzenleme, Hükümet Tasarısında korunmuĢtur (m. 302). TBMM Adalet Alt Komisyonunda, bu suçun cezasının alt sınırı altı aydan üç aya indirilebilmiĢtir (m. 224). TBMM Adalet Komisyonunda bu düzenleme korunmuĢtur (m. 222). TBMM Genel Kurulunda madde hakkında yapılan görüĢmeler sırasında (16.9.2004), Ġktidar ve Anamuhalefet Partisine mensup Milletvekilleri tarafından, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526. maddesinin ikinci fıkrasındaki tanımı esas alan bir değiĢiklik önergesi 370 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 6. 371 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 4. verilmiĢtir. Bu önerge üzerine, Meclis’te Grubu bulunan her iki Siyasi Partinin uzlaĢmasıyla, madde son Ģekliyle kabul edilmiĢtir. ALTINCI BÖLÜM UlaĢım Araçlarına veya Sabit Platformlara KarĢı Suçlar UlaĢım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması MADDE 223- (1) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla kara ulaĢım aracının hareket etmesini engelleyen, bu aracı hareket hâlinde iken durduran veya gitmekte olduğu yerden baĢka yere götüren kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Suçun konusunun deniz veya demiryolu ulaĢım aracı olması hâlinde, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (3) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla hava ulaĢım aracının hareket etmesini engelleyen veya bu aracı gitmekte olduğu yerden baĢka yere götüren kiĢi, beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (4) Bu suçların iĢlenmesi sırasında kiĢilerin hürriyetinin tahdit edilmesi dolayısıyla ayrıca cezaya hükmolunur. (5) Bu suçların iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. GEREKÇE372: Maddenin birinci fıkrası, kara ulaĢım araçlarının hareketlerinin cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla ile ile engellenmesini veya bunların kaçırılmasını cezalandırmaktadır. Suçun maddî unsuru belirtilirken, uygulamada herhangi bir duraksamaya neden olunmaması için kaçırma niteliğinde bulunan hareketlerin teker teker sayılması ve böylece araçların hareket etmesinin engellenmesi, aracın hareket ettirilmemesi, hareket hâlinde bulunanların durdurulması ve gitmekte olduğu yerlerden baĢka yerlere yönlendirilmesi ayrıca açıklanmıĢtır. Maddenin ikinci fıkrasında, suçun konusunun deniz veya demiryolu ulaĢım aracı olması itibarıyla ayrı bir suç tanımına yer verilmiĢtir. Bu suçu oluĢturan hareketler, birinci fıkrada tanımlanan suçun maddî unsuru kapsamındaki hareketlerden ibarettir. Üçüncü fıkrada, Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla hava ulaĢım aracının hareket etmesinin engellenmesi veya bu aracın gitmekte olduğu yerden baĢka yere götürülmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Maddenin dördüncü fıkrasında özel bir içtima hükmüne yer verilmiĢtir. Buna göre; bir, iki ve üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların iĢlenmesi sırasında kiĢilerin hürriyetinin tahdit edilmesi hâlinde, ayrıca bu nedenle cezaya hükmedilmelidir. Bir, iki ve üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların iĢlenebilmesi için, kiĢilerin hürriyetinin tahdit edilmesi gerekmemektedir. 372 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 618 vd. BeĢinci fıkraya göre, bir, iki ve üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. Bu itibarla, kasten yaralama suçunun temel Ģeklinin gerçekleĢmesi hâlinde, sadece bu bir, iki veya üçüncü fıkralara istinaden cezaya hükmedilmelidir. UlaĢım araçlarına zarar verilmesi, mala zarar verme suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli Ģeklini oluĢturduğu için, bu madde kapsamında ayrıca suç olarak tanımlanmamıĢtır. Kıt’a sahanlığında veya münhasır ekonomik bölgedeki sabit platformların iĢgali MADDE 224- (1) Kıt’a sahanlığında veya münhasır ekonomik bölgede kurulmuĢ sabit bir platformu cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla ele geçiren, zapteden veya kontrolü altına alan kiĢi, beĢ yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Bu suçun iĢlenmesi sırasında kiĢilerin hürriyetinin tahdit edilmesi dolayısıyla ayrıca cezaya hükmolunur. (3) Bu suçun iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. GEREKÇE373: Maddenin birinci fıkrasında kıt’a sahanlığında veya münhasır ekonomik bölgede kurulmuĢ sabit bir platformun cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla ele geçirilmesi, zaptedilmesi veya kontrol altına alınması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu tanımlamada, Türkiye’nin de imzalamıĢ bulunduğu “Kıt’a Sahanlığındaki Sabit Platformların Güvenliğine KarĢı Hukuka Aykırı Fiillerin Tenkili Hakkında SözleĢme” hükümleri göz önünde bulundurulmuĢtur. “Sabit bir platform”dan maksat, doğal kaynakların keĢfi veya iĢlenmesi için veya diğer ekonomik maksatlarla daimi olarak deniz yatağına yerleĢtirilmiĢ yapılar veya tesisler veya yapay adacıklardır. Söz konusu tesislerin, kiĢilere karĢı cebir veya tehdit kullanılarak ya da hile ile ele geçirilmesi, zabtı, kontrol altına alınması fiilleri cezalandırılırken temel amaç sabit platformların güvenliğini korumaktır Bu tesislere zarar verilmesi, mala zarar verme suçunun nitelikli Ģeklini oluĢturduğu için, bu madde kapsamında ayrıca suç olarak tanımlanmamıĢtır. Maddenin ikinci fıkrasında özel bir içtima hükmüne yer verilmiĢtir. Buna göre; birinci fıkrada tanımlanan suçun iĢlenmesi sırasında kiĢilerin hürriyetinin tahdit edilmesi hâlinde, ayrıca bu nedenle cezaya hükmedilmelidir. Bu fıkrada tanımlanan suçun iĢlenebilmesi için, kiĢilerin hürriyetinin tahdit edilmesi gerekmemektedir. Üçüncü fıkraya göre, birinci fıkrada tanımlanan suçun iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten 373 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 620. yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. Bu itibarla, kasten yaralama suçunun temel Ģeklinin gerçekleĢmesi hâlinde, sadece birinci fıkraya istinaden cezaya hükmedilmelidir. YEDĠNCĠ BÖLÜM Genel Ahlâka KarĢı Suçlar Hayasızca hareketler MADDE 225- (1) Alenen cinsel iliĢkide bulunan veya teĢhircilik yapan kiĢi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE374: Madde metninde, toplumun sahip bulunduğu ortak edep (ar ve haya) duygularının, edep törelerinin ihlâli, incitilmesi ve her ne suretle olursa olsun edep ve ahlâk temizliğine alenen saldırı niteliği taĢıyan hareketler, tutum ve davranıĢlar ve takınılan durumlar suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu hükme göre, genel olarak edep ve iffete saldırı niteliği taĢıyan davranıĢlar, suç oluĢturmaktadır. Böylece, halkın ar ve haya duygularının, toplumun ortak edep ve ahlâk temizliğinin korunması amaçlanmıĢtır. Bu suretle toplum kültürünün önemli bir kısmını oluĢturan edep, iffet, ar ve haya duyguları, edep töreleri korunmakta ve bu değerlere saldırı niteliği taĢıyan hareketler yasaklanmaktadır. Hayasızca hareketlerin cezalandırıldığı bu suç tanımında, bu kavrama açıklık getirmek amacıyla, “alenen cinsel iliĢkide bulunmak” ve “teĢhircilik” ifadeleri kullanılmıĢtır. Madde metninde geçen cinsel iliĢki, cinsel arzuların tatmini amacına yönelik her türlü davranıĢı ifade etmektedir. TeĢhirciliğin konusu, kiĢinin cinsel organlarından ibaret değildir. Vücut bölgelerinin, madde metniyle korunması amaçlanan hukukî değeri ihlâl niteliğindeki teĢhiri, bu suçun oluĢumuna neden olacaktır. Bu davranıĢların suç oluĢturabilmesi için, alenen gerçekleĢmesi gerekir. Aleniyet için aranan ölçüt, gerçekleĢtiği koĢullar itibarıyla fiilin belirli olmayan ve birden fazla kiĢiler tarafından algılanabilir olmasıdır. Müstehcenlik MADDE 226- (1) a) Bir çocuğa müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünleri veren ya da bunların içeriğini gösteren, okuyan, okutan veya dinleten, b) Bunların içeriklerini çocukların girebileceği veya görebileceği yerlerde ya da alenen gösteren, görülebilecek Ģekilde sergileyen, okuyan, okutan, söyleyen, söyleten, c) Bu ürünleri, içeriğine vakıf olunabilecek Ģekilde satıĢa veya kiraya arzeden, 374 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 620 vd. d) Bu ürünleri, bunların satıĢına mahsus alıĢveriĢ yerleri dıĢında, satıĢa arzeden, satan veya kiraya veren, e) Bu ürünleri, sair mal veya hizmet satıĢları yanında veya dolayısıyla bedelsiz olarak veren veya dağıtan, f) Bu ürünlerin reklamını yapan, KiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır. (2) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri basın ve yayın yolu ile yayınlayan veya yayınlanmasına aracılık eden kiĢi altı aydan üç yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (3) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukları kullanan kiĢi, beĢ yıldan on yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Bu ürünleri ülkeye sokan, çoğaltan, satıĢa arzeden, satan, nakleden, depolayan, ihraç eden, bulunduran ya da baĢkalarının kullanımına sunan kiĢi, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (4) ġiddet kullanılarak, hayvanlarla, ölmüĢ insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranıĢlara iliĢkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünleri üreten, ülkeye sokan, satıĢa arzeden, satan, nakleden, depolayan, baĢkalarının kullanımına sunan veya bulunduran kiĢi, bir yıldan dört yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (5) Üç ve dördüncü fıkralardaki ürünlerin içeriğini basın ve yayın yolu ile yayınlayan veya yayınlanmasına aracılık eden ya da çocukların görmesini, dinlemesini veya okumasını sağlayan kiĢi, altı yıldan on yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (6) Bu suçlardan dolayı, tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. (7) Bu madde hükümleri, bilimsel eserlerle; üçüncü fıkra hariç olmak ve çocuklara ulaĢması engellenmek koĢuluyla, sanatsal ve edebi değeri olan eserler hakkında uygulanmaz. GEREKÇE375: Madde metninde, müstehcenlik ve çocukların bu tür zararlı yayınlara karĢı korunmasına iliĢkin hükümler düzenlenmiĢtir. Normatif (değerlendirilebilir) bir unsur niteliğini taĢıyan müstehcenlik kavramının içeriğinin belirlenmesinde, toplumda egemen olan değer ölçüleri ve yukarıdaki madde gerekçesinde hayasızca hareketler kavramına yönelik olarak yapılan açıklamalar, göz önünde bulundurulmalıdır. Maddenin birinci fıkrasında müstehcenlikle ilgili çeĢitli davranıĢlar, suç olarak tanımlanmıĢtır. Fıkranın (a) bendinde, bir çocuğa müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin verilmesi ya da bunların içeriğinin gösterilmesi, okunması, okutulması veya dinletilmesi; (b) bendinde ise, bunların içeriklerini çocukların girebileceği veya görebileceği yerlerde ya da alenen gösterilmesi, görülebilecek Ģekilde sergilenmesi, okunması, okutulması, söylenmesi veya söyletilmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. 375 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 622 vd. Fıkranın (c) bendine göre, müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin, içeriğine vakıf olunabilecek Ģekilde satıĢa veya kiraya arzedilmesi, suç oluĢturmaktadır. (d) bendine göre, bu ürünler, ancak, bunların satıĢına özgü alıĢveriĢ yerlerinde, eriĢkin kiĢilere satılabilir veya kiraya verilebilir. Bu itibarla, müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin satıĢına mahsus alıĢveriĢ yerleri dıĢında, satıĢa veya kiraya arzedilmesi, satılması veya kiraya verilmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Fıkranın (e) ve (f) bentlerine göre; müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin, sair mal veya hizmet satıĢları yanında veya dolayısıyla bedelsiz olarak baĢkalarına verilmesi veya dağıtılması ya da reklamının yapılması, suç oluĢturacaktır. Seçimlik hareketler olan bu fiillerin iĢlenmesi suretiyle bir kazanç elde edilebileceği için, bu suçun karĢılığında hapis cezasının yanı sıra adlî para cezası da öngörülmüĢtür. Maddenin ikinci fıkrasında, müstehcen görüntü, yazı veya sözlerin basın ve yayın yolu ile yayınlanması veya yayınlanmasına aracılık edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Üçüncü fıkrada, müstehcenliğe karĢı çocukları korumaya yönelik iki ayrı suç tanımına yer verilmiĢtir. Bunlardan birincisi; müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukların kullanılması suretiyle oluĢmaktadır. Ġkinci suçu ise, bu ürünlerin ülkeye sokulması, çoğaltılması, satıĢa arzı, satıĢı, nakli, depolanması, ihracı, bulundurulması ya da baĢkalarının kullanımına sunulması fiillerinden birinin iĢlenmesiyle oluĢmaktadır. Dördüncü fıkraya göre; Ģiddet kullanılarak, hayvanlarla, ölmüĢ insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranıĢlara iliĢkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünlerin üretilmesi, ülkeye sokulması, satıĢa arzı, satıĢı, nakli, depolanması, baĢkalarının kullanımına sunulması veya bulundurulması fiilleri suç oluĢturmaktadır. Bu hükümle, belirtilen içerikte olan ürünler açısından mutlak bir yasak getirilmiĢtir. Maddenin beĢinci fıkrasına göre; üç ve dördüncü fıkralardaki suçların konusunu oluĢturan ve müstehcenlik bakımından mutlak yasak kapsamına giren ürünlerin içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayınlanması, yayınlanmasına aracılık edilmesi ya da çocukların görmesinin, dinlemesinin veya okumasının sağlanması, ayrı bir suç oluĢturmaktadır. Son fıkrada ise, bu madde kapsamında tanımlanan suçlardan dolayı, tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı kabul edilmiĢtir. FuhuĢ MADDE 227- (1) Çocuğu fuhĢa teĢvik eden, bunun yolunu kolaylaĢtıran, bu maksatla tedarik eden veya barındıran ya da çocuğun fuhĢuna aracılık eden kiĢi, dört yıldan on yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Bu suçun iĢleniĢine yönelik hazırlık hareketleri de tamamlanmıĢ suç gibi cezalandırılır. (2) Bir kimseyi fuhĢa teĢvik eden, bunun yolunu kolaylaĢtıran ya da fuhuĢ için aracılık eden veya yer temin eden kiĢi, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. FuhĢa sürüklenen kiĢinin kazancından yararlanılarak kısmen veya tamamen geçimin sağlanması, fuhĢa teĢvik sayılır. (3)376 376 Bu fıkra, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmıĢtır (m. 45). Yürürlükten kaldırılan fıkra metni Ģu Ģekilde idi: (4) Cebir veya tehdit kullanarak, hile ile ya da çaresizliğinden yararlanarak bir kimseyi fuhĢa sevkeden veya fuhuĢ yapmasını sağlayan kiĢi hakkında yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarısından iki katına kadar artırılır. (5) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçların, eĢ, üstsoy, kayın üstsoy, kardeĢ, evlât edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kiĢiler tarafından ya da kamu görevi veya hizmet iliĢkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. (6) Bu suçların, suç iĢlemek amacıyla teĢkil edilmiĢ örgüt faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (7) Bu suçlardan dolayı, tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. (8)377 FuhĢa sürüklenen kiĢi, tedaviye veya psikolojik terapiye tabi tutulabilir. GEREKÇE378: Madde metninde, kiĢilerin ve özellikle çocukların fuhĢa teĢviki, sürüklenmesi fiillerinin hangi koĢullarda suç oluĢturduğu hususunda düzenlemeler yapılmıĢtır. Bu düzenlemeler yapılırken, Türkiye’nin fuhuĢla mücadele ile ilgili olarak milletlerarası sözleĢmelerden kaynaklanan yükümlülükleri göz önünde bulundurulmuĢtur. Türkiye’nin fuhuĢla mücadele konusundaki milletlerarası yükümlülüklerini ihtiva eden anlaĢmalardan 4 Mayıs 1910 tarihinde Paris’te imzalanmıĢ olan “Beyaz Kadın Ticaretinin Zecren Men’ine Dair Milletlerarası SözleĢme”ye göre; «BaĢkasının ihtiraslarını tatmin için, fuhuĢ maksadile, hatta suç kurbanının rızası ile olsa bile, bir kadın yahut küçük bir kızın fuhuĢ için hizmetlerini taahhüt eden (embaucher), böyle birisini kendisile beraber ve kendisinden sonra götüren (entrainer), veya bir yandan diğer bir yere sevkeden (détourner) kimseler, suçun kurucu unsurları çeĢitli ülkelerde iĢlenmiĢ bulunsalar da, cezalandırılırlar.» (madde 1). Keza, «BaĢkasının ihtiraslarını tatmin için, fuhuĢ maksadile, reĢit bir kadın veya kızın cebir ve Ģiddet, tehdit, hile veya nüfuzun kötüye kullanılması ya da diğer herhangi bir cebir aracı ile fuhuĢ için hizmetlerini taahhüt eyleyen (embaucher), böyle birisini kendisile beraber ve kendisinden sonra götüren (entrainer), veya bir yerden diğer bir yere sevkeden (détourner) kimseler, suçun unsurlarını teĢkil eden hareketler çeĢitli memleketlerde iĢlenmiĢ bulunsalar da, cezalandırılırlar.» (madde 2). 30 Eylül 1921 tarihli "Kadın ve Çocuk Ticaretinin Men ve Zecrine Dair Beynelmilel Cenevre Mukavelesi”ne göre, «Yüksek âkit taraflar, hangi cinsiyetten olurlarsa olsunlar, çocuk ticaretile meĢgul Ģahısların araĢtırılması ve tecziyesi için bütün tedbirleri almak hususunda uyuĢmuĢlardır. Bu suç, 1910 Mukavelesinin 1. maddesinde yazılı fiildir.» (madde 1). Keza, «Yüksek âkit taraflar, suçun teĢebbüsünü ve kanunî hudutlar dahilinde, 1910 Mukavelesinin 1 ve 2. maddelerinde ifade olunan hazırlık hareketlerini tecziye eylemek için zaruri bulunan tedbirleri almak hususunda uyuĢmaktadırlar.» (madde 3). Türkiye, bu SözleĢmeleri, Lozan AndlaĢması ile birlikte, Bu AndlaĢmanın 99 ve 100. maddelerinde sayılan milletlerarası anlaĢmalar kapsamında kabul ederek onaylamıĢtır. “Fuhuş amacıyla ülkeye insan sokan veya insanların ülke dışına çıkmasını sağlayan kişi hakkında yukarıdaki fıkralara göre cezaya hükmolunur.” 377 Fıkra metninde, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla değiĢiklik yapılmıĢtır (m.9). 378 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 624 vd. Keza, 11 Ekim 1933 tarihinde “ReĢit Kadın Ticaretinin Men’ine Dair Beynelmilel Cenevre Mukavelesi” hazırlanarak devletlerin imzasına açılmıĢtır. Türkiye, bu SözleĢmenin 15 Nisan 1935 tarih ve 2693 sayılı Kanunla onaylamıĢtır. Bu SözleĢmeye göre; «Bir baĢkasının ihtiraslarını tatmin etmek üzere reĢit bir kadın veya kızı, kendi rızasile olsa bile, baĢka bir memlekette icrayı fuhuĢ maksadile kullanan, sürükleyen veya baĢtan çıkaran kimse, suçun unsurlarını teĢkil eden fiillerin her biri ayrı ayrı memleketlerde yapılmıĢ bulunsa bile, cezalandırılacaktır. TeĢebbüs ve kanunî hudutlar içinde kalmak Ģartile ihzarî fiiller dahi cezalandırılır. ...» (madde 1). Nihayet, 2 Aralık 1949 tarihinde “Ġnsan Ticaretinin ve BaĢkasının FuhĢunu Sömürmenin Ġlgası Hakkında SözleĢme”, BirleĢmiĢ Milletler Genel Kurulunca kabul edilerek üye devletlerin imza ve onayına sunulmuĢtur. Bu SözleĢmenin baĢlangıcında, fuhĢun insan kiĢiliğinin haysiyet ve değeriyle bağdaĢmadığı, toplum, aile ve kiĢinin selametiyle bağdaĢmadığı ve bütün bunları tehlikeye soktuğu ifade edilmiĢtir. Keza, SözleĢmede; rızası olsa bile, bir kimseyi fuhuĢ icrası maksadıyla kullanan, fuhĢa sürükleyen, diğer bir kiĢinin fuhĢunu rızasıyla da olsa sömüren, genelevi iĢleten, iĢlettiren, iĢletilmesine tavassut eden, bu tür faaliyetleri finanse eden kimselerin cezalandırılması gerektiği hüküm altına alınmıĢtır. Bu suçlara teĢebbüs ve hatta, hazırlık hareketlerinin de cezalandırılması öngörülmüĢtür. SözleĢme ayrıca taraf devletlere, fuhĢu bir ticari kazanç aracı olarak yani meslek olarak icrasını ve bunun Ģartlarını düzenleyen yürürlükteki mevzuatının ilga edilmesini de bur yükümlülük olarak tahmil etmektedir.. Maddenin birinci fıkrasında, çocuğu fuhĢa teĢvik etmek, çocuğa fuhĢun yolunu kolaylaĢtırmak, bu maksatla çocuk tedarik etmek veya barındırmak ya da çocuğun fuhĢuna aracılık etmek, suç olarak tanımlanmıĢtır. Hatta, söz konusu milletlerarası sözleĢmelerde de öngörüldüğü gibi, bu suçun iĢleniĢine yönelik hazırlık hareketlerinin de tamamlanmıĢ suç gibi cezalandırılması kabul edilmiĢtir. Bu suçun iĢlenmesi suretiyle bir kazanç elde edilebileceği için, karĢılığında hapis cezasının yanı sıra adlî para cezası da öngörülmüĢtür. Ġkinci fıkraya göre; bir kimseyi fuhĢa teĢvik etmek, bunun yolunu kolaylaĢtırmak ya da fuhuĢ için aracılık etmek veya yer temin etmek, ayrı bir suç oluĢturmaktadır. Bu bağlamda, fuhĢa sürüklenen kiĢinin kazancından yararlanılarak kısmen veya tamamen geçimin sağlanmasının, fuhĢa teĢvik sayılacağı kabul edilmiĢtir. Keza, bu suçun iĢlenmesi suretiyle bir kazanç elde edilebileceği için, karĢılığında hapis cezasının yanı sıra adlî para cezası da öngörülmüĢtür. Üçüncü fıkrada379, fuhuĢ amacıyla ülkeye insan sokulması veya insanların ülke dıĢına çıkmasının sağlanması da suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, bu suç dolayısıyla hükmolunacak cezanın belirlenmesinde, suçun mağdurunun çocuk veya eriĢkin olmasına göre bir ayırım yapılmıĢtır. Bu itibarla, suçun mağdurunun çocuk olması hâlinde, birinci fıkra hükmüne göre; eriĢkin olması hâlinde ise, ikinci fıkra hükmüne göre cezaya hükmolunacaktır. Dördüncü fıkrada ise, cebir, tehdit veya hile ile ya da çaresizliğinden yararlanılarak bir kimsenin fuhĢa sevkedilmesi veya fuhuĢ yapmasının sağlanması, bir, iki ve üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir. BeĢinci fıkraya göre, yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçların, eĢ, üstsoy, kayın üstsoy, kardeĢ, evlât edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kiĢiler tarafından ya da kamu görevi veya hizmet iliĢkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle iĢlenmesi hâlinde, bu fıkralara göre verilecek ceza belli oranda artırılacaktır. 379 Söz konusu üçüncü fıkra hükmü, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırıldığı için, madde gerekçesinin bu fıkraya iliĢkin kısmının artık bir fonksiyonu kalmamıĢtır. Maddenin altıncı fıkrasında, bu suçların, suç iĢlemek amacıyla teĢkil edilmiĢ örgüt faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezanın ayrıca artırılması kabul edilmiĢtir. Dikkat edilmelidir ki, bu ağırlatıcı sebep, suç iĢlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmekten ya da kurulmuĢ olan örgüte üye olmaktan dolayı ayrıca cezalandırılmaya engel teĢkil etmemektedir. Yedinci fıkrada, bu madde kapsamında tanımlanan suçlardan dolayı, tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı kabul edilmiĢtir. Sekizinci fıkrada, fuhĢa sürüklenen kiĢinin, tedavi veya terapiye tabi tutulacağı kabul edilmiĢtir. Bu düzenlemede, fuhuĢ yapan kiĢi açısından ceza yaptırımı değil, özel güvenlik tedbiri öngörülmüĢtür. Zira, fuhuĢ yapan kiĢi, vücudu üzerinde baĢkalarının cinsel davranıĢlarda bulunmasına katlanmaktadır. AÇIKLAMA: I. Maddenin üçüncü fıkrasının 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmasının gerekçesi olarak, Kanunun 80 inci maddesinde yapılan değiĢiklik gösterilmiĢtir380. II. Maddenin sekizinci fıkrasında 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yapılan değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekildedir: “5237 sayılı Kanunun 227 maddesinin sekizinci fıkrasında fuhuş suçunun mağduru konumundaki kişilerin, örneğin bulaşıcı hastalık taşımaları dolayısıyla tedaviye tabi tutulmasının yanı sıra ya da buna ihtiyaç duyulmaması halinde sadece psikolojik terapi uygulanmasını sağlayacak düzenleme” yapılmıĢtır381. Kumar oynanması için yer ve imkan sağlama MADDE 228- (1) Kumar oynanması için yer ve imkan sağlayan kiĢi, bir yıla kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır. (2) Çocukların kumar oynaması için yer ve imkan sağlanması hâlinde, verilecek ceza bir katı oranında artırılır. (3) Bu suçtan dolayı, tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. (4) Ceza Kanununun uygulanmasında kumar, kazanç amacıyla icra edilen ve kar ve zararın talihe bağlı olduğu oyunlardır. GEREKÇE382: Madde metninde kumar oynanması için yer veya baĢka surette imkan sağlanması, suç olarak tanımlanmıĢtır. 380 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 21. 381 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 19. 382 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 628. Bu suça iliĢkin düzenlemede, kumarın sosyal bakımdan ortaya koyduğu büyük tehlike ve doğurması olası facialar göz önüne alınmıĢtır. Söz konusu suçun oluĢabilmesi için, aleniyet Ģartı aranmamıĢtır. Söz konusu suç, baĢkalarının kumar oynaması için yer veya baĢka surette imkan sağlamakla oluĢur. Maddenin ikinci fıkrasında, çocukların kumar oynaması için yer veya baĢka surette imkan sağlanması, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli olarak tanımlanmıĢtır. Üçüncü fıkraya göre, kumar oynanması için yer veya baĢka surette imkan sağlanması suçundan dolayı tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. Maddenin son fıkrasında kumar tanımlanmıĢtır. Buna göre bir oyunun kumar sayılması için iki koĢul aranacaktır: Birincisi oyunun kazanç kastı ile icra edilmesi, ikincisi ise kâr ve zararın talihe bağlı olmasıdır. Bu tanım karĢısında, kazanç kastı olmaksızın, dostlar arasında eğlenmek üzere oyun oynanmasına imkan sağlanması, bu suçu oluĢturmaz. Dilencilik MADDE 229- (1) Çocukları, beden veya ruh bakımından kendini idare edemeyecek durumda bulunan kimseleri dilencilikte araç olarak kullanan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Bu suçun üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımları ya da eĢ tarafından iĢlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır. (3) Bu suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde iĢlenmiĢ olması hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır. GEREKÇE383: Çocukları, fiziksel veya zihinsel engellileri dilencilikte araç olarak kullanmak suretiyle baĢkalarının diğerkamlık ve acıma duyguları istismar edilmekte ve haksız kazançlar elde edilebilmektedir. Bu durumun kiĢilerdeki kimsesizlere, yoksullara yardım etme yönündeki hasletlerin zayıflamasına yol açtığı, bilinen bir gerçektir. Bu düĢüncelerle, Çocukların, fiziksel veya zihinsel engellilerin dilencilikte araç olarak kullanılması, suç olarak tanımlanmıĢtır. SEKĠZĠNCĠ BÖLÜM Aile Düzenine KarĢı Suçlar Birden çok evlilik, hileli evlenme, dinsel tören MADDE 230- (1) Evli olmasına rağmen, baĢkasıyla evlenme iĢlemi yaptıran kiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 383 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 628. (2) Kendisi evli olmamakla birlikte, evli olduğunu bildiği bir kimse ile evlilik iĢlemi yaptıran kiĢi de, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (3) Gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir baĢkasıyla evlenme iĢlemi yaptıran kiĢi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (4) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı zamanaĢımı, evlenmenin iptali kararının kesinleĢtiği tarihten itibaren iĢlemeye baĢlar. (5) Aralarında evlenme olmaksızın, evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar hakkında iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir. Ancak, medenî nikâh yapıldığında kamu davası ve hükmedilen ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar. (6) Evlenme akdinin kanuna göre yapılmıĢ olduğunu gösteren belgeyi görmeden bir evlenme için dinsel tören yapan kimse hakkında iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE384: Maddenin birinci fıkrası, birden çok evlenme fiilini suç hâline getirmiĢtir. Suçun faili kadın veya erkek olabilir. Bu fiilin suç olarak tanımlanmasıyla, aile düzeninin korunması amaçlanmıĢtır. Suçun oluĢması için, evli olan kimsenin kanuna ve usulüne uygun olarak ikinci bir nikâh iĢlemi yaptırmıĢ bulunması gerekir. Birinci evliliğin Türkiye’de veya yabancı bir ülkede yapılmıĢ olmasının önemi yoktur. Birinci evlilik ölüm, boĢanma veya iptal suretiyle ortadan kalkmadığı sürece ikinci evlilik suç teĢkil edecektir. Birinci evliliğin iptalinin olanaklı bulunması hâlinde de iptal hükmü kesinleĢmediği sürece ikinci evlilik, suç teĢkil edecektir. Suçun oluĢabilmesi için, kiĢinin kasten hareket etmesi gerekir. Taksirle ikinci evliliğin gerçekleĢmiĢ bulunması hâlinde fiil suç olmaz. Ġkinci fıkraya göre, evli olduğu hâlde ikinci defa evlenen kiĢinin durumunu bilerek onunla evlenen kimse de birinci fıkra gereğince cezalandırılacaktır. Bu hâlde suçun oluĢması için failin, kendisinin evli olması gerekmez ve fakat evlendiği kiĢinin esasen evli bulunduğunu bilmesi yeterlidir. Taksir, suçun oluĢması için yeterli değildir. Birinci evlenme yurt dıĢında yapılmıĢ olsa da suç oluĢacaktır. Maddenin üçüncü fıkrasında, gerçek kiĢiliğin saklanması suretiyle baĢkasıyla evlenme iĢlemi yaptırılması cezalandırılmaktadır. Suç, failin gerçek kimliğini saklayarak kendisini bir baĢka kimse gibi göstermesi ve bu suretle evlenme iĢlemlerini yapılması ile oluĢur. Dördüncü fıkrada, yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı zamanaĢımının evlenmenin iptali kararının kesinleĢtiği tarihten itibaren baĢlayacağı hükmü getirilmiĢtir. Ġptal davası uzun sürebileceğinden, burada zamanaĢımının baĢlangıcını özel biçimde belirleyen bir hükmün getirilmesi yerinde görülmüĢtür. Maddenin beĢinci fıkrasında, resmî nikâh bulunmadan evlenmenin dinsel töreninin yaptırılmasının cezalandırılacağı hususundaki hükme yer verilmiĢtir. Böylece Anayasanın 174 üncü maddesinin (4) numaralı bendi vurgulanmıĢ olmaktadır. Ancak, medenî nikâhın yapılması durumunda kamu davası ve hükmedilen cezanın bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılacağı hükme bağlanarak, resmî nikâhın yapılmasını teĢvik edici bir hüküm 384 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 628 vd. getirilmiĢtir. Hâlen, insanların fiilen ve uzun süreler, nikâhsız olarak yaĢadıkları ve bunun suç oluĢturmadığı düĢünülecek olursa, böyle bir hükmün yerinde olduğu kabul edilmelidir. Son fıkrada ise, evlenme akdinin kanuna göre yapılmıĢ olduğunu gösteren belgeyi görmeden bir evlenme için dinsel tören yapan kimsenin cezalandırılması öngörülmüĢtür. Çocuğun soybağını değiĢtirme MADDE 231- (1) Bir çocuğun soybağını değiĢtiren veya gizleyen kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Özen yükümlülüğüne aykırı davranarak, sağlık kurumundaki bir çocuğun baĢka bir çocukla karıĢmasına neden olan kiĢi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE385: Madde, bir çocuğun soybağının değiĢtirilmesini veya gizlenmesini suç hâline getirmiĢtir. Bu netice, yetkili mercilere gerekli bilgileri vermemek veya yanlıĢ bilgiler vermek suretiyle gerçekleĢtirilecektir. KiĢilerin aileleriyle olan iliĢkileri, doğum, evlât edinme, tanıma veya babalığa hükmolunması yolları ile hukuken oluĢur. Doğumla meydana gelen iliĢkinin maddede belirtilen suretlerle değiĢtirilmesi suç hâline getirilmiĢtir. Suçun oluĢması için failde, çocuğu soybağını değiĢtirme veya gizleme kastının varlığı esastır. Maddenin ikinci fıkrasında ise, bu fiillerin taksirle iĢlenmesi suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun, sağlık kurumu bünyesinde kurum görevlileri tarafından iĢlenebileceğinin gözden uzak tutulmaması gerekir. Kötü muamele MADDE 232- (1) Aynı konutta birlikte yaĢadığı kiĢilerden birine karĢı kötü muamelede bulunan kimse, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Ġdaresi altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek veya sanat öğretmekle yükümlü olduğu kiĢi üzerinde, sahibi bulunduğu terbiye hakkından doğan disiplin yetkisini kötüye kullanan kiĢiye, bir yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE386: Madde, aynı konutta birlikte yaĢayan kiĢilerden birine kötü muamelede bulunulmasını cezalandırmaktadır. Ancak, her türlü kötü muamele, suçun oluĢmasını olanaklı kılmaz. Kötü muamelenin merhamet, acıma ve Ģefkatle bağdaĢmayacak nitelikte bulunması gereklidir. Ancak, bu 385 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 630. 386 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 630 vd. muamele biçimi kiĢide basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçünün ötesinde bir etki meydana getirmiĢ ise, artık kasten yaralama suçundan dolayı cezaya hükmedilmelidir. Yarı aç veya susuz bırakma, uyku uyutmamak, zor koĢullarda çalıĢmaya mecbur etmek gibi hareketleri kötü muameleye örnek olarak vermek olanaklıdır. Maddenin ikinci fıkrasında faille mağdur arasında belirli iliĢkiden kaynaklanan disiplin yetkisinin kötüye kullanılması ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Dikkat edilmelidir ki, söz konusu disiplin yetkisinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleĢtirilen davranıĢın kiĢide basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçünün ötesinde bir etki meydana getirmemiĢ olması gerekir. Aksi takdirde, kasten yaralama suçundan dolayı cezaya hükmedilmelidir. Keza, hakaret oluĢturan fiiller, bu disiplin yetkisi kapsamına girmedikleri gibi, kötü muamele suçu olarak değil, hakaret suçundan dolayı cezalandırılmayı gerektirir. KiĢilerin idareleri altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek veya san’atı öğretmekle yükümlü olduğu kimseler üzerinde terbiye etmek, eğitmek görevi dolayısıyla belirli disiplin yetkilerine sahip bulunmaları gerekir; aksi takdirde görev yerine getirilmez. Disiplin yetkisi eğitim hakkının doğal bir sonucudur ve bu yetki olmadan söz konusu hak kullanılamaz. Disiplin yetkisinin sınırı ise maddede gösterilmiĢtir. Disiplin yetkisi kiĢinin bedensel ve ruhsal sağlığının bozulmasına neden olmayacak veya bir tehlikeye maruz kalmasını sonuçlamayacak derecede kullanılabilecektir. Aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlâli MADDE 233- (1) Aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünü yerine getirmeyen kiĢi, Ģikâyet üzerine, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Hamile olduğunu bildiği eĢini veya sürekli birlikte yaĢadığı ve kendisinden gebe kalmıĢ bulunduğunu bildiği evli olmayan bir kadını çaresiz durumda terk eden kimseye, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. (3) Velâyet hakları kaldırılmıĢ olsa da, itiyadî sarhoĢluk, uyuĢturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılması ya da onur kırıcı tavır ve hareketlerin sonucu maddî ve manevî özen noksanlığı nedeniyle çocuklarının ahlâk, güvenlik ve sağlığını ağır Ģekilde tehlikeye sokan ana veya baba, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE387: Maddenin birinci fıkrasında, aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünü yerine getirilmemesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun oluĢması için terk olgusunun gerçekleĢmemesi gerekir. Aksi takdirde, terk suçu oluĢur. Aile hukukundan kaynaklanan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünün kapsamını, Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre belirlemek gerekir. Bu suçtan dolayı soruĢturma ve kovuĢturma yapılması, Ģikâyete tabi tutulmuĢtur. 387 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 632. Maddenin ikinci fıkrasında ise, evli olsun veya olmasın gebe olan eĢini veya sürekli birlikte yaĢadığı ve kendisinden gebe kalmıĢ kadını çaresiz durumda terk eden yani ona her türlü yardımı yapmaksızın ortada bırakan kiĢi cezalandırılmaktadır. Üçüncü fıkra, doktrinde manevî terk olarak tanımlanan ailenin terki suçunu cezalandırmaktadır. Suç, itiyadî sarhoĢluk, uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanma ya da onur kırıcı yaĢayıĢ tarzı nedeni ile özen noksanı veya kusurundan dolayı çocukların ahlâk, güvenlik ve sağlıklarının ağır Ģekilde tehlikeyle karĢı karĢıya kalmasına neden olmaktır. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması MADDE 234- (1) Velayet yetkisi elinden alınmıĢ olan ana veya babanın ya da üçüncü derece dahil kan hısmının, onaltı yaĢını bitirmemiĢ bir çocuğu veli, vasi veya bakım ve gözetimi altında bulunan kimsenin yanından cebir veya tehdit kullanmaksızın kaçırması veya alıkoyması hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Fiil cebir veya tehdit kullanılarak iĢlenmiĢ ya da çocuk henüz oniki yaĢını bitirmemiĢ ise ceza bir katı oranında artırılır. (3)388 Kanuni temsilcisinin bilgisi veya rızası dıĢında evi terk eden çocuğu, rızasıyla da olsa, ailesini veya yetkili makamları durumdan haberdar etmeksizin yanında tutan kiĢi, Ģikâyet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE389: Maddenin birinci fıkrasında, velayet yetkisi elinden alınmıĢ olan ana veya babanın ya da üçüncü derece dahil kan hısmının, onaltı yaĢını bitirmemiĢ bir çocuğu veli, vasi veya bakım ve gözetimi altında bulunan kimsenin yanından cebir veya tehdit kullanmaksızın kaçırması veya alıkoyması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Böylece bu maddeyle çocuk üzerindeki velâyet veya vesayet hakları korunmaktadır. Söz konusu suç, onbeş390 yaĢını bitirmemiĢ olan çocuğun kaçırılması veya alıkonulması suretiyle gerçekleĢir. Ancak, bunun için cebir veya tehdit kullanılmasına gerek yoktur. Ayrıca, çocuğun velayet yetkisi elinden alınmıĢ olan ana veya baba ya da üçüncü derece dahil kan hısmı tarafından kaçırılmıĢ veya alıkonulmuĢ olması gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, söz konusu suçun nitelikli hâlleri belirlenmiĢtir. Buna göre, kaçırma veya alıkoyma fiillerinin cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle iĢlenmesi hâlinde faile daha ağır ceza verilecektir. Keza, kaçırılan çocuğun oniki yaĢını bitirmemiĢ olması hâlinde de ceza artırılacaktır. AÇIKLAMA: 388 Bu fıkra, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 10). 389 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 632. 390 Bu maddenin Hükümet Tasarısındaki karĢılığı olan 336 ncı madde metnine göre, suçun konusunu oluĢturan çocuğun “onbeş yaşını bitirmemiş” bir çocuk olması gerekmekteydi. Ancak, TBMM Adalet Alt Komisyonunda yapılan çalıĢmalar sırasında madde metnindeki “onbeĢ” ibaresi “onaltı” olarak değiĢtirildiği halde; zuhul eseri olarak, madde gerekçesindeki “onbeĢ” ibaresi değiĢtirilmeden kalmıĢtır. Bu itibarla, madde gerekçesinde yer alan “onbeĢ” ibaresi onaltı olarak anlaĢılmalıdır. Maddeye, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla eklenen üçüncü fıkranın gerekçesi Ģu Ģekildedir: “22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 339 uncu maddesinin dördüncü fıkrasına göre, “Çocuk, ana ve babasının rızası dışında evi terk edemez ve yasal sebep olmaksızın onlardan alınamaz.” Bu hükümle, yaşı ne olursa olsun, çocuğa ana ve babasının bilgisi veya rızası dışında evi terk etmeme hususunda bir yükümlülük yüklenmiştir. Bu hükmü, ana ve babasının bilgisi ve rızası dışında evi terk eden çocuğu yanında bulunduran kişiye çocuğun ana ve babasını veya yetkili makamları durumdan haberdar etmek yönünde bir yükümlülük yüklemek suretiyle tamamlamak gerekir. Çocuğun evi terk etmesinin ana ve babada büyük bir tedirginlik oluşturduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Belirtilen gerekçelerle, Türk Ceza Kanununun, “Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması” başlıklı 234 üncü maddesine, kanuni temsilcisinin bilgisi veya rızası dışında evi terk eden çocuğu rızasıyla da olsa yanında tutan kişiye çocuğun ailesini veya yetkili makamları durumdan haberdar etmek yönünde bir yükümlülük yükleyen ve bu yükümlülüğe aykırı davranışı suç olarak tanımlayan bir fıkra eklenmiştir.”391. DOKUZUNCU BÖLÜM Ekonomi, Sanayi ve Ticarete ĠliĢkin Suçlar Ġhaleye fesat karıĢtırma MADDE 235- (1) Kamu kurum veya kuruluĢları adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara iliĢkin ihaleler ile yapım ihalelerine392 fesat karıĢtıran kiĢi, beĢ yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) AĢağıdaki hâllerde ihaleye fesat karıĢtırılmıĢ sayılır: a) Hileli davranıĢlarla; 1. Ġhaleye katılma yeterliğine veya koĢullarına sahip olan kiĢilerin ihaleye veya ihale sürecindeki iĢlemlere katılmalarını engellemek, 2. Ġhaleye katılma yeterliğine veya koĢullarına sahip olmayan kiĢilerin ihaleye katılmasını sağlamak, 3. Teklif edilen malları, Ģartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olduğu hâlde, sahip olmadığından bahisle değerlendirme dıĢı bırakmak, 4. Teklif edilen malları, Ģartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olmadığı hâlde, sahip olduğundan bahisle değerlendirmeye almak, b) Tekliflerle ilgili olup da, ihale mevzuatına veya Ģartnamelere göre gizli tutulması gereken bilgilere baĢkalarının ulaĢmasını sağlamak, 391 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 4. 392 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla, maddenin birinci fıkrasındaki "ihalelere" ibaresi, "ihaleler ile yapım ihalelerine" Ģeklinde değiĢtirilmiĢtir (m. 9). c) Cebir veya tehdit kullanmak suretiyle ya da hukuka aykırı diğer davranıĢlarla, ihaleye katılma yeterliğine veya koĢullarına sahip olan kiĢilerin ihaleye, ihale sürecindeki iĢlemlere katılmalarını engellemek, d) Ġhaleye katılmak isteyen veya katılan kiĢilerin ihale Ģartlarını ve özellikle fiyatı etkilemek için aralarında açık veya gizli anlaĢma yapmaları. (3) Ġhaleye fesat karıĢtırma sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluĢu açısından bir zarar meydana gelmiĢ ise, ceza yarı oranında artırılır. Zararın meydana gelmiĢ olduğu sabit olmakla birlikte miktarının belirlenememiĢ olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını engellemez. (4) Ġhaleye fesat karıĢtırma dolayısıyla menfaat temin eden görevli kiĢiler, ayrıca bu nedenle ilgili suç hükmüne göre cezalandırılırlar. (5) Yukarıdaki fıkralar hükümleri, kamu kurum veya kuruluĢları aracılığı ile yapılan artırma veya eksiltmeler ile, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢları, kamu kurum veya kuruluĢlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının iĢtirakiyle kurulmuĢ Ģirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalıĢan dernekler veya kooperatifler adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara fesat karıĢtırılması hâlinde de uygulanır. GEREKÇE393: Madde metninde ihaleye fesat karıĢtırma suçu tanımlanmıĢtır. Bu hükümle korunmak istenen hukukî değer, kamusal faaliyetlerin dürüstlük ilkesine uygun olarak yürütüldüğüne dair ve özellikle, kamu adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımı gibi ihale iĢlemlerinin yapılmasıyla ilgili olarak, kamu görevlilerine duyulan güvendir. Suçun konusu, mal veya hizmet alım veya satımına iliĢkin ihale ya da kiralama ihalesidir. Ġhalenin konusunun, suçun oluĢması açısından bir önemi yoktur. Ġhaleye fesat karıĢtırma suçunun oluĢabilmesi için, yapılan ihalenin 4734 sayılı Kamu Ġhale Kanunu veya 2886 sayılı Devlet Ġhale Kanunu hükümlerine tabi bir ihale olması Ģart değildir. Söz konusu suçun oluĢabilmesi için önemli olan, yapılan ihalenin kamu kurum veya kuruluĢları adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara iliĢkin ihale olmasıdır. Kamu adına yapılan satım ve kiraya verme iĢlemlerinde bedel artırım esası; buna karĢılık mal veya hizmet alımları ve kiralama gibi iĢlemlerde ise, bedel eksiltme esası kabul edilmiĢtir. Buna göre, artırmalarda tahmin olunan bedelden aĢağı olmamak üzere, teklif olunan bedellerin en yükseği; eksiltmelerde ise, tahmin olunan bedelden fazla olmamak üzere, teklif olunan bedellerden tercihe layık görüleni bulunup; iĢ, o teklifi verenin üzerine bırakılmaktadır. En çok artıranın veya eksiltenin icabını kabul mahiyetindeki irade bildirimi ve bu iradenin oluĢumunu sağlayan Ģartlar esas alınmak suretiyle sözleĢme imzalanmasına kadarki idari iĢlemlerin tümü, ihale sürecini oluĢturmaktadır. SözleĢmenin imzalanması ile birlikte ihale süreci de sona ermektedir. Suç, ihaleye fesat karıĢtırmakla oluĢur. Hangi hareketlerin ihaleye fesat karıĢtırma niteliğinde olduğu, maddenin ikinci fıkrasında tek tek sayılmıĢtır. Fıkranın (a) bendinde hileli davranıĢlarla ihaleye fesat karıĢtırma hâlleri belirlenmiĢtir. Bu fiillerden herhangi birinin hileli davranıĢlarla gerçekleĢmesi gerekir ki, ihaleye fesat karıĢtırmadan söz edilebilsin. Bu fiiller sırasıyla Ģöyledir: 393 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 632 vd. 1. ihaleye katılma yeterliğine veya koĢullarına sahip olan kiĢilerin ihaleye veya ihale sürecindeki iĢlemlere katılmalarını engellemek, 2. ihaleye katılma yeterliğine veya koĢullarına sahip olmayan kiĢilerin ihaleye katılmasını sağlamak, 3. teklif edilen malları, Ģartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olduğu hâlde, sahip olmadığından bahisle değerlendirme dıĢı bırakmak, 4. teklif edilen malları, Ģartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olmadığı hâlde, sahip olduğundan bahisle değerlendirmeye almak. Bu fiiller yeterli açıklıkta tanımlandığı için, ayrıca izaha gerek görülmemiĢtir. Fıkranın (b) bendine göre, ihale sürecinde, tekliflerle ilgili olup da, ihale mevzuatına veya Ģartnamelere göre gizli tutulması gereken bilgilere baĢkalarının ulaĢmasını sağlamak, ihaleye fesat karıĢtırma suçunu oluĢturur. Aslında bu durumda hile yoktur. Ancak, gizli kalması gereken bilgilerin baĢkalarının bilgisine sunulması, ihalenin objektif ve serbest rekabet Ģartlarında yapılmasını engeller. Fıkranın (c) bendinde, cebir veya tehdit kullanmak suretiyle ya da hukuka aykırı diğer davranıĢlarla, ihaleye katılma yeterliğine veya koĢullarına sahip olan kiĢilerin ihaleye veya ihale sürecindeki iĢlemlere katılmalarını engellemek, ihaleye fesat karıĢtırma olarak kabul edilmiĢtir. Ġsteklilerin ihalenin gün veya saatinde, ihalenin yapılacağı yer konusunda yanıltılması ve bu suretle teklif veya pazarlık için öngörülen süreyi geçirmesi, bu fiillere iliĢkin örnek oluĢturmaktadır. Fıkranın (d) bendine göre, ihaleye katılmak isteyen veya katılan kiĢilerin ihale Ģartlarını ve özellikle fiyatı etkilemek için aralarında açık veya gizli anlaĢma yapmaları, ihaleye fesat karıĢtırma suçunu oluĢturmaktadır. Çünkü bu fiiller, ihalenin objektif ve serbest rekabet Ģartlarında yapılmasını engeller. Bütün bu seçimlik hareketlerden herhangi birinin veya birkaçının gerçekleĢtirilmesi durumunda, ihaleye fesat karıĢtırma suçu iĢlenmiĢ olur. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, ihaleye fesat karıĢtırma suçunun oluĢabilmesi için, ilgili kurum veya kuruluĢun herhangi bir zarar görmesi gerekmemektedir. Bu bakımdan, ihaleye fesat karıĢtırma sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluĢu açısından bir zarar meydana gelmiĢ olması, bu suçun nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir. Ancak, bu nitelikli hâl dolayısıyla cezanın artırılabilmesi için, zararın meydana gelmiĢ olması yeterlidir, meydana gelen zararın miktarının tam olarak belirlenmesine gerek bulunmamaktadır. Dördüncü fıkraya göre, ihaleye fesat karıĢtırma suçunun oluĢabilmesi için, kamu görevlilerinin ve sair kiĢilerin bir menfaat temin etmiĢ olmaları da gerekli değildir. Aksi takdirde, yani ihaleye fesat karıĢtırma dolayısıyla menfaat temin edilmiĢ olması hâlinde, ayrıca bu nedenle ilgili suç hükmüne göre ceza sorumluluğu cihetine gidilir. Maddenin beĢinci fıkrasında ihaleye fesat karıĢtırma suçunun uygulama alanı geniĢletilmiĢtir. Buna göre; yukarıdaki fıkralar hükümleri, kamu kurum veya kuruluĢları aracılığı ile yapılan artırma veya eksiltmeler ile, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢları, kamu kurum veya kuruluĢlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının iĢtirakiyle kurulmuĢ Ģirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalıĢan dernekler veya kooperatifler adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara fesat karıĢtırılması hâlinde de uygulanacaktır. Edimin ifasına fesat karıĢtırma MADDE 236- (1) Kamu kurum veya kuruluĢları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢları, bunların iĢtirakiyle kurulmuĢ Ģirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalıĢan dernekler ya da kooperatiflere karĢı taahhüt altına girilen edimin ifasına fesat karıĢtıran kiĢi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) AĢağıdaki fiillerin hileli olarak yapılması hâlinde, edimin ifasına fesat karıĢtırılmıĢ sayılır: a) Ġhale kararında veya sözleĢmede evsafı belirtilen maldan baĢka bir malın teslim veya kabul edilmesi, b) Ġhale kararında veya sözleĢmede belirtilen miktardan eksik malın teslim veya kabul edilmesi, c) Edimin ihale kararında veya sözleĢmede belirtilen sürede ifa edilmemesine rağmen, süresinde ifa edilmiĢ gibi kabul edilmesi, d) Yapım ihalelerinde eserin veya kullanılan malzemenin Ģartname veya sözleĢmesinde belirlenen Ģartlara, miktar veya niteliklere uygun olmamasına rağmen, kabul edilmesi, e) Hizmet niteliğindeki edimin, ihale kararında veya sözleĢmede belirtilen Ģartlara göre verilmemesine veya eksik verilmesine rağmen, verilmiĢ gibi kabul edilmesi. (3) Edimin ifasına fesat karıĢtırma dolayısıyla menfaat temin eden görevli kiĢiler, ayrıca bu nedenle ilgili suç hükmüne göre cezalandırılırlar. GEREKÇE394: Bu maddede, edimin ifasına fesat karıĢtırma suçu tanımlanmıĢtır. SözleĢmenin imzalanmasıyla ihale süreci sona ermekte ve edimin ifası süreci baĢlamaktadır. Bu süreçte edimin ifasına fesat karıĢtırılması bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Söz konusu suç, kamu kurum veya kuruluĢları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢları, bunların iĢtirakiyle kurulmuĢ Ģirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalıĢan dernekler ya da kooperatiflere karĢı taahhüt altına girilen edimin ifasına fesat karıĢtırmak suretiyle iĢlenebilir. Bu bakımdan söz konusu suçun uygulama alanı sadece kamu kurum veya kuruluĢlarına karĢı giriĢilen taahhütlerin yerine getirilmesiyle sınırlı tutulmamıĢtır. Maddenin ikinci fıkrasında, edimin ifasına fesat karıĢtırma niteliğindeki hareketler sayılmıĢtır. Sayılan bütün bu hareketlerin ortak özelliği hileli davranıĢlar olmasıdır. Fıkra metninde beĢ bent olarak sayılan bu seçimlik hareketler yeterli açıklıkta tanımlandığı için, ayrıca izaha gerek görülmemiĢtir. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, edimin ifasına fesat karıĢtırma suçunun oluĢabilmesi için, kamu görevlilerinin ve sair kiĢilerin bir menfaat temin etmiĢ olmaları gerekli değildir. Aksi takdirde, yani edimin ifasına fesat karıĢtırma dolayısıyla menfaat temin edilmiĢ olması hâlinde, ayrıca bu nedenle ilgili suç hükmüne göre ceza sorumluluğu cihetine gidilir. 394 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 636. Fiyatları etkileme MADDE 237- (1) ĠĢçi ücretlerinin veya besin veya malların değerlerinin artıp eksilmesi sonucunu doğurabilecek bir Ģekilde ve bu maksatla yalan haber veya havadis yayan veya sair hileli yollara baĢvuran kimseye üç aydan iki yıla kadar hapis ve adli para cezası verilir. (2) Fiil sonucu besin veya malların değerleri veya iĢçi ücretleri artıp eksildiği takdirde ceza üçte biri oranında artırılır. (3) Fail, ruhsatlı simsar veya borsa tellalı ise ceza ayrıca sekizde bir oranında artırılır. GEREKÇE395: Madde, esasta iĢçi ücretlerinin veya besinler veya baĢka malların değerlerinin artıp eksilmesini sağlamak maksadıyla yalan haber veya havadis yayınlanmasını veya aynı maksatla diğer bir takım hileli yollara baĢvurulmasını cezalandırmaktadır. Böylece maddenin esasta korumak istediği hukukî yarar, serbest rekabet koĢulları çerçevesinde fiyatların belirlenmesini ihlâl edici hareketleri engellemektir. Borsalarda kabul edilen belge ve senetler hakkında sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek yalan, yanlıĢ, yanıltıcı, mesnetsiz bilgi verme, haber yayma, yorum yapma gibi fiiller 28.7.1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun “Cezaî sorumluluk” baĢlıklı 47 nci maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde cezalandırıldığı için kıymetli evrakın fiyatlarını etkileme konusunda ayrıca hüküm düzenlenmemiĢtir. Birinci fıkrada yer alan suçun maddî unsuru yalan haber veya havadis yayınlamak ve baĢka hileli yollara baĢvurmaktır. Fail, yalan haber veya havadisleri, iĢçi ücretlerinin, besin veya malların değerlerinin yapay olarak düĢmesini veya artmasını sağlamak maksadıyla yaymıĢ bulunmalıdır. Hileli yollara da aynı maksatla baĢvurulmuĢ olmalıdır. Fiil bir tehlike suçunu oluĢturduğundan, suçun tamamlanması için neticenin meydana gelmesi gerekmemektedir. Maddî unsuru oluĢturan hareketlerin yapılması ve tehlikenin ortaya çıkması suçun tamamlanması için yeterlidir. Maddenin ikinci fıkrasında, failin elde etmek istediği neticenin meydana gelmesi hâlinde cezanın artırılacağı açıklanmakta ve hareketle beraber neticenin meydana gelmesi, bir netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâl sayılmaktadır. Maddenin son fıkrasında ise, failin ruhsatlı simsar veya borsa tellalı olması, yani sıfatı, hakkında hükmedilecek cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli unsur sayılmıĢtır. ġüphesiz ki, maddenin son fıkrasında geçen borsa tellalı 28/7/1981 tarihli ve 2499 sayılı Kanunun kapsamı dıĢında kalan borsa tellallığını ifade etmektedir. Kamuya gerekli Ģeylerin yokluğuna neden olma MADDE 238- (1) Taahhüt ettiği iĢi yerine getirmeyerek, kamu kurum ve kuruluĢları veya kamu hizmeti veya genel bir felâketin önlenmesi için zorunlu eĢya veya besinlerin 395 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 636 vd. ortadan kalkmasına veya önemli ölçüde azalmasına neden olan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası verilir. GEREKÇE396: Madde, taahhüt olunan iĢin yapılmaması suretiyle kamu kurum ve kuruluĢları veya kamu hizmeti veyahut genel bir felâketin önlenmesi için zorunlu eĢya veya gıda maddelerinin ortadan kalkmasına veya bu sonucu doğuracak derecede azalmasına neden olunmasını suç hâline getirmiĢ bulunmaktadır. Suçun maddî unsuru, taahhüt olunan iĢin yapılmamasıdır. Elbette ki, bu yapmamanın kasta bağlı bulunması suçun oluĢması için gereklidir. Suçun oluĢması için herhangi bir taahhüdün yerine getirilmemesi söz konusu olmayıp, taahhüdün konusunun resmî daire veya kamu hizmeti veya genel bir felâketin önlenmesi için gerekli besin ve baĢka eĢya olması gerekmektedir. Failin, kamu idaresine karĢı maddede belirtilen erzak veya eĢyayı sağlama hususunda taahhüt altına girmiĢ bulunması yeterli olup, bu iĢi meslek edinmesi gerekmez. Taahhüdün, failin elinde olmayan mücbir nedenler dolayısıyla yerine getirilmemesi hâlinde fiilin, kusurun ortadan kalkması dolayısıyla, cezalandırılmayacağı açıktır. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müĢteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması MADDE 239- (1) Sıfat veya görevi, meslek veya sanatı gereği vakıf olduğu ticari sır, bankacılık sırrı veya müĢteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgeleri yetkisiz kiĢilere veren veya ifĢa eden kiĢi, Ģikâyet üzerine, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Bu bilgi veya belgelerin, hukuka aykırı yolla elde eden kiĢiler tarafından yetkisiz kiĢilere verilmesi veya ifĢa edilmesi hâlinde de, bu fıkraya göre cezaya hükmolunur. (2) Birinci fıkra hükümleri, fennî keĢif ve buluĢları veya sınaî uygulamaya iliĢkin bilgiler hakkında da uygulanır. (3) Bu sırlar, Türkiye’de oturmayan bir yabancıya veya onun memurlarına açıklandığı takdirde, faile verilecek ceza üçte biri oranında artırılır. Bu hâlde Ģikâyet koĢulu aranmaz. (4) Cebir veya tehdit kullanarak bir kimseyi bu madde kapsamına giren bilgi veya belgeleri açıklamaya mecbur kılan kiĢi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. GEREKÇE397: Maddenin birinci fıkrasında ticari sır, bankacılık sırrı veya müĢteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin yetkisiz kiĢilere verilmesi veya ifĢa edilmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bir 396 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 638. 397 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 638 vd. bilgi veya belgenin bu nitelikte olup olmadığı, ilgili kanunda belirlenen bu hususa iliĢkin ölçütler göz önünde bulundurularak hâkim tarafından belirlenir. Maddenin ikinci fıkrasında, fennî keĢif ve buluĢlar ile sınaî uygulamaya iliĢkin bilgiler koruma altına alınmıĢtır. Genel anlamda fennî veya sınaî sır, sanayicinin iĢletmesinin yararı gereği gizli tutmak istediği hususlardır. Üçüncü fıkrada, sırrın Türkiye’de oturmayan bir yabancıya veya memurlarına açıklanması hâlinde daha ağır ceza öngörülmüĢtür. Maddenin dördüncü fıkrasında, bir kimsenin cebir veya tehditle bu madde kapsamına giren bir sırrı açıklamaya mecbur edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Mal veya hizmet satımından kaçınma MADDE 240- (1) Beli bir mal veya hizmeti satmaktan kaçınarak kamu için acil bir ihtiyacın ortaya çıkmasına neden olan kiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE398: Madde metninde, belli bir mal veya hizmeti satmaktan kaçınmak fiili suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, bu suçtan dolayı failin cezalandırılabilmesi için, belli bir mal veya hizmeti satmaktan kaçınmak suretiyle kamu için acil bir ihtiyacın ortaya çıkması gerekir. Böylece, kamu için acil bir ihtiyacın ortaya çıkması, söz konusu suçun bir objektif cezalandırılabilme Ģartını oluĢturmaktadır. Örneğin, özel hukuk tüzel kiĢileri eliyle verilen sağlık hizmetlerini aksatarak, belli bir güzergahta toplu taĢımacılık hizmetini durdurarak, ekmek gibi temel ihtiyaç maddelerinin üretimini durdurarak, akaryakıt satıĢını durdurarak kamu için acil bir ihtiyacın ortaya çıkmasına neden olunabilir. Tefecilik MADDE 241- (1) Kazanç elde etmek amacıyla baĢkasına ödünç para veren kiĢi, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE399: Madde metninde tefecilik fiili suç olarak tanımlanmıĢtır. Faiz veya baĢka bir namla da olsa kazanç elde etmek amacıyla baĢkasına ödünç para verilmesi, tefecilik suçunu oluĢturur. Tefecilik suçu, iktisadi hayatımızda, “senet kırdırma” denen usulle de iĢlenebilir. Örneğin henüz vadesi gelmemiĢ bir bononun vadesinden önce baĢkasına verilerek karĢılığında bono üzerinde yazılı meblağdan daha az bir paranın alınması durumunda tefecilik suçu oluĢur. Çünkü, bu durumda bononun el değiĢtirmesi, kiĢiler arasında doğmuĢ olan bir alacak borç 398 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 640. 399 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 640. iliĢkisine dayanmamaktadır. Ġfade yerinde ise, bu durumlarda, birer ödeme aracı olan bononun veya çekin kendisi satılmakta ve satın alınmaktadır. Ġzlenen suç politikası gereğince, kazanç elde etmek amacıyla baĢkasına ödünç para veren kiĢi cezalandırılmaktadır. Buna karĢılık, ödünç para alan kiĢi cezalandırılmamaktadır. Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması MADDE 242- (1) Bu Bölümde yer alan suçların iĢlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. GEREKÇE400: Madde metninde, bu Bölümde yer alan suçların iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında da bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı öngörülmüĢtür. Ancak, bunun için, tüzel kiĢi lehine haksız bir yararın sağlanması gerekir. ONUNCU BÖLÜM BiliĢim Alanında Suçlar BiliĢim sistemine girme MADDE 243- (1) Bir biliĢim sisteminin bütününe veya bir kısmına, hukuka aykırı olarak giren ve orada kalmaya devam eden kimseye bir yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir. (2) Yukarıdaki fıkrada tanımlanan fiillerin bedeli karĢılığı yararlanılabilen sistemler hakkında iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilir. (3) Bu fiil nedeniyle sistemin içerdiği veriler yok olur veya değiĢirse, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE401: BiliĢim sistemlerine karĢı suçların düzenlendiği Bölümde402 yer alan bu maddede biliĢim sistemine girme fiili suç olarak tanımlanmıĢtır. BiliĢim sisteminden maksat, verileri toplayıp yerleĢtirdikten sonra bunları otomatik iĢlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. 400 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 640. 401 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 640 vd. 402 Bu Bölüm baĢlığı, TBMM Adalet Komisyonunda “BiliĢim Sistemlerine KarĢı Suçlar” olarak kabul edilmiĢti. Ancak, TBMM Genel Kurulunda verilen bir önerge üzerine, Bölüm baĢlığı, Hükümet Tasarısında olduğu gibi, “BiliĢim Alanında Suçlar” olarak değiĢtirilmiĢtir. Maddenin birinci fıkrasında bir biliĢim sisteminin bütününe veya bir kısmına, hukuka aykırı olarak girmek veya403 orada kalmaya devam etmek fiili suç hâline getirilmiĢtir. Sisteme, hukuka aykırı olarak giren kiĢinin belirli verileri elde etmek amacıyla hareket etmiĢ bulunmasının önemi yoktur. Sisteme, doğal olarak, haksız ve kasten girilmiĢ olması suçun oluĢması için yeterlidir. Ġkinci fıkraya göre, birinci fıkrada tanımlanan fiillerin bedeli karĢılığı yararlanılabilen sistemler hakkında iĢlenmesi, bu suç açısından daha az ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Üçüncü fıkrada, bu suçun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâli düzenlenmiĢtir. Birinci fıkrada tanımlanan suçun iĢlenmesi nedeniyle sistemin içerdiği verilerin yok olması veya değiĢmesi hâlinde failin, suçun temel Ģekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılması öngörülmüĢtür. Dikkat edilmelidir ki, bu hükmün uygulanabilmesi için, failin verileri yok etmek veya değiĢtirmek kastıyla hareket etmemesi gerekir. Sistem içindeki bütün soyut unsurlar, fıkrada geçen “veri” teriminin kapsamındadır. Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiĢtirme MADDE 244- (1) Bir biliĢim sisteminin iĢleyiĢini engelleyen veya bozan kiĢi, bir yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Bir biliĢim sistemindeki verileri bozan, yok eden, değiĢtiren veya eriĢilmez kılan, sisteme veri yerleĢtiren, var olan verileri baĢka bir yere gönderen kiĢi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Bu fiillerin bir banka veya kredi kurumuna ya da bir kamu kurum veya kuruluĢuna ait biliĢim sistemi üzerinde iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. (4) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiillerin iĢlenmesi suretiyle kiĢinin kendisinin veya baĢkasının yararına haksız bir çıkar sağlamasının baĢka bir suç oluĢturmaması hâlinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. GEREKÇE404: 403 Fıkra metninde TBMM Genel Kurulunda yapılan değiĢiklikle buradaki “veya” bağlacı “ve” olarak değiĢtirilmiĢtir. 404 Bu maddenin bir ve ikinci fıkraları, TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen metinde aĢağıdaki Ģekilde birinci fıkra olarak düzenlenmiĢti. “Bir bilişim sisteminin işleyişini engelleyen, bozan, sisteme hukuka aykırı olarak veri yerleştiren, var olan verileri başka bir yere gönderen, erişilmez kılan, değiştiren, yok eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.” Ancak, TBMM Genel Kurulunda verilen bir önerge üzerine bu fıkra metni değiĢtirilerek; suçun konusunun “bir bilişim sisteminin işleyişi” veya “bir bilişim sistemindeki veriler” olmasına göre bir ayırım yapılarak iki fıkra halinde düzenleme yapılmıĢtır. Redaksiyonları arasında bir farklılık bulunmakla birlikte, bu Ģekilde bir ayırım gerek Hükümet Tasarısında (m. 347), gerek TBMM Adalet Alt Komisyonunda (m. 246) kabul edilen metinde benimsenmiĢti. Bu ayırıma paralel olarak, her iki fıkradaki ceza miktarları arasında da bir derecelendirme yapılmıĢtır. Üçüncü405 fıkrada, bu fiillerin bir banka veya kredi kurumuna ya da bir kamu kurum veya kuruluĢuna ait biliĢim sistemi hakkında iĢlenmesi hâlinde, verilecek cezanın artırılması öngörülmüĢtür. Dördüncü fıkrada ise, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin iĢlenmesi suretiyle kiĢinin kendisine veya baĢkasına yarar sağlaması, ceza yaptırımı altına alınmıĢtır. Ancak, bu fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmedilebilmesi için, fiilin daha ağır cezayı gerektiren baĢka bir suç oluĢturmaması gerekir. Bu bakımdan, fiilin örneğin dolandırıcılık, hırsızlık, güveni kötüye kullanma veya zimmet suçunu oluĢturması hâlinde, bu fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmedilmeyecektir. Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması MADDE 245-406 (1) BaĢkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kiĢinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya baĢkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (2) BaĢkalarına ait banka hesaplarıyla iliĢkilendirilerek sahte banka veya kredi kartı üreten, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kiĢi üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (3) Sahte oluĢturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya baĢkasına yarar sağlayan kiĢi, fiil daha ağır cezayı gerektiren baĢka bir suç oluĢturmadığı takdirde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (4) Birinci fıkrada yer alan suçun; a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiĢ eĢlerden birinin, b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın, c) Aynı konutta beraber yaĢayan kardeĢlerden birinin, Zararına olarak iĢlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz. (5)407 Birinci fıkra kapsamına giren fiillerle ilgili olarak bu Kanunun malvarlığına karĢı suçlara iliĢkin etkin piĢmanlık hükümleri uygulanır. Madde metninde yapılan bu değiĢiklik karĢısında, Hükümet Tasarısından mülhem birinci fıkraya iliĢkin gerekçe, geçerliliğini yitirmiĢ bulunmaktadır. Maddenin ikinci fıkrasında ise, biliĢim sistemindeki verilerin bozulması, yok edilmesi, değiĢtirilmesi, eriĢilmez kılınması, sisteme veri yerleĢtirilmesi, var olan verilerin baĢka bir yere gönderilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmaktadır. Ancak bu davranıĢların biliĢim sisteminin iĢleyiĢini engellememesi veya bozmaması gerekir. Aksi takdirde, birinci fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmetmek gerekir. 405 Maddenin birinci fıkrasının iki fıkra halinde değiĢtirilmesi nedeniyle, fıkra numaraları buna göre teselsül ettirilmiĢtir. 406 Ġlk dört fıkradan ibaret olan madde metni, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 27). 407 Bu fıkra, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 11). AÇIKLAMA: I. 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikten önce madde metni Ģu Ģekilde idi: “(1) Başkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ve adli para cezası ile cezalandırılır. (2) Sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilikyapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayan kişi, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, dört yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Bu maddenin gerekçesi Ģu Ģekilde idi: “Madde, banka veya kredi kartlarının hukuka aykırı olarak kullanılması suretiyle bankaların veya kredi sahiplerinin zarara sokulmasını, bu yolla çıkar sağlanmasını önlemek ve failleri cezalandırmak amacıyla kaleme alınmıştır. Banka kartı, bankanın kurduğu sisteme hukuka uygun olarak girmeyi sağlamaktadır. Bu kart, saptanan ve kart sahibince bilinen bir numara marifetiyle, banka görevlisinin yardımı olmadan, kart sahibinin kendi hesabından para çekmesini sağlamaktadır. Kredi kartları ise, banka ile kendisine kart verilen kişi arasında yapılmış bir sözleşme gereğince, kişinin bankanın belirli koşullarla sağladığı kredi olanağını kullanmasını sağlayan araçtır. İşte bu kartların kötüye kullanılmaları, söz konusu maddede suç olarak tanımlanmıştır. Maddeye göre, aşağıdaki şekillerde gerçekleştirilen hareketler bu suçu oluşturmaktadır: 1. Başkasına ait bir banka veya kredi kartının, her ne suretle olursa olsun ele geçirilmesinden sonra, sahibinin rızası bulunmaksızın kullanılması veya kullandırttırılması ve bu suretle failin kendisine veya başkasına haksız yarar sağlaması. 2. Aynı fiilin, aynı koşullarla sahibine verilmesi gereken bir banka veya kredi kartının bunu elinde bulunduran kimse tarafından kullanılması veya kullandırttırılması; söz gelimi kartı sahibine vermekle görevli banka memurunun kartı kendi veya başkası yararına kullanması. Aslında hırsızlık, dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma ve sahtecilik suçlarının ratio legis‟lerinin tümünü de içeren bu fiillerin, duraksamaları ve içtihat farklılıklarını önlemek amacıyla, bağımsız suç hâline getirilmeleri uygun görülmüştür. Maddenin ikinci fıkrasına göre; birinci fıkrada belirtilen fiillerin, oluşturulmuş sahte bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Ancak, bu fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmedilebilmesi için, fiilin daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmaması gerekir.”408. 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunun esasını oluĢturan TCK’nda DeğiĢiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinde, 408 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 642. “Türk Ceza Kanununun 245 inci maddesine üçüncü fıkra olarak eklenen hükümle, birinci fıkrada tanımlanan suçun belli akrabalık ilişkisi içinde bulunan kişilere karşı işlenmesi haliyle ilgili olarak bir şahsi cezasızlık sebebi kabul edilmiştir.” 409 gerekçesi ile, madde metnine sadece üçüncü fıkra eklenmesi önerilmekte idi. Ancak, Teklifin söz konusu maddesine iliĢkin olarak TBMM Adalet Komisyonunda yapılan müzakereler sonucunda, kanunlaĢan Ģekliyle; a) Maddenin birinci fıkrasındaki adlî para cezasının üst sınırı beĢbin güne çıkarılmıĢtır. b) BaĢkalarına ait banka hesaplarıyla iliĢkilendirilerek üretilen sahte banka veya kredi kartlarının ticari amaçlı olarak piyasaya sürülmesi karĢısında, bu fiilleri yaptırıma bağlamak amacıyla, madde metninde ikinci fıkra olarak yeni bir suç tanımı yapılmıĢtır. c) Üçüncü fıkra olarak teselsül ettirilen ikinci fıkradaki hapis cezasının üst sınırı sekiz yıla çıkarılmıĢ ve bu suç nedeniyle hapis cezasının yanı sıra beĢbin güne kadar adlî para cezası verilmesi öngörülmüĢtür. d) Teklifle madde metnine eklenmesi öngörülen yeni fıkra, dördüncü fıkra olarak teselsül ettirilmiĢtir410. II. Maddeye, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla eklenen beĢinci fıkranın gerekçesi Ģu Ģekildedir: “Maddenin birinci fıkrasına giren fiillerle başkasına ait banka kartı veya kredi kartının hukuka aykırı olarak kullanılması suretiyle haksız bir menfaat elde edilmiş olması halinde malvarlığına karşı işlenen suçlara ilişkin etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına imkan tanımak suretiyle Anayasanın eşitlik ilkesini güvence altına alan 10 uncu maddesine uygun bir düzenleme yapılması amaçlanmıştır.”411. Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması MADDE 246- (1) Bu Bölümde yer alan suçların iĢlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. GEREKÇE412: Madde metninde, bu Bölümde yer alan suçların iĢlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kiĢiler hakkında da bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı düzenlenmiĢtir. 409 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 6. 410 TBMM Adalet Komisyonunun 16.5.2005 tarihli ve Esas 2/452, Karar 79 sayılı Raporu (TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 8). 411 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 4. 412 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 642. DÖRDÜNCÜ KISIM Millete ve Devlete KarĢı Suçlar ve Son Hükümler BĠRĠNCĠ BÖLÜM Kamu Ġdaresinin Güvenilirliğine ve ĠĢleyiĢine KarĢı Suçlar Zimmet MADDE 247- (1) Görevi nedeniyle zilyedliği kendisine devredilmiĢ olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya baĢkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi, beĢ yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranıĢlarla iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. (3) Zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilebilir. GEREKÇE413: Kamu görevlisi, bu görevi dolayısıyla zilyedliği kendisine devredilmiĢ olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu mallar üzerinde ancak görevinin gerektirdiği Ģekilde tasarrufta bulunabilir. Madde metninde, kamu görevlisinin bu mallar üzerinde görevinin gerekleriyle bağdaĢmayan bir surette tasarrufta bulunması, bu malları kendisinin veya baĢkasının zimmetine geçirmesi suç olarak tanımlanmıĢtır. Zimmet suçunun konusu, taĢınır veya taĢınmaz maldır. Bu malın zilyedliğinin kamu görevlisine devredilmiĢ olması veya kamu görevlisinin bu mal üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğünün bulunması gerekir. Bu malın mülkiyetinin devlete, herhangi bir kamu kurumuna ya da herhangi bir kiĢiye ait olması arasında fark bulunmamaktadır. Zimmet suçunun oluĢabilmesi için, suç konusu malın zimmete geçirilmesi gerekir. Zimmete geçirme, suç konusu mal üzerinde malikmiĢ gibi tasarrufta bulunmayı ifade eder. Bu tasarruflar, suç konusu Ģeyin mal edinilmesi, amacı dıĢında kullanılması, tüketilmesi Ģeklinde olabileceği gibi, bir baĢkasına satılması, verilmesi Ģeklinde de gerçekleĢebilir. Zimmete geçirme olgusu, icraî bir davranıĢla gerçekleĢebileceği gibi, ihmalî bir davranıĢla da gerçekleĢtirilebilir. Zimmet suçunun oluĢabilmesi için, suç konusu malın kamu görevlisinin Ģahsının veya bir baĢkasının zimmetine geçirilmiĢ olması arasında fark bulunmamaktadır. Zimmet suçunun faili, kamu görevlisidir. KiĢinin kamu görevlisi olup olmadığını belirlerken, ifa ettiği görevin niteliği göz önünde bulundurulmak gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranıĢlarla iĢlenmesi hâlinde, verilecek cezanın artırılması öngörülmüĢtür. Zimmet suçunda, suç konusu mal kamu görevlisinin zilyedliğinde veya koruma ve gözetim sorumluluğunda olduğu için, bunun zimmete geçirilmesi için herhangi bir kiĢinin aldatılmıĢ olması gerekmez. Burada hile, sadece zimmet olgusunun sonradan anlaĢılmasının önüne 413 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 644. geçilmek amacıyla gerçekleĢtirilmektedir. Bu bakımdan, zimmet suçundaki hile, suçun delillerini gizlemeye yönelik bir davranıĢtır. Maddenin son fıkrasında, kullanma zimmetine iliĢkin hükme yer verilmiĢtir. Bu hükümde, zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere iĢlenmesi hâlinde, verilecek cezada indirim yapılması öngörülmüĢtür. Suç konusu mal üzerinde malikin bulunabileceği tasarruflarla zimmet olgusu ortaya çıktığına göre; kullanmanın malikin bulunabileceği tasarruf niteliğinde olup olmadığına bakmak gerekir. Bu nedenle, her bir kullanmanın, ilgili somut olayın koĢulları göz önünde bulundurularak yapılacak bir değerlendirmeyle, zimmeti oluĢturup oluĢturmadığının belirlenmesi gerekir. Bu bakımdan, kullanmanın salt belli bir süreyle sınırlı olması, zimmetin oluĢumuna engel değildir. Etkin piĢmanlık MADDE 248- (1) SoruĢturma baĢlamadan önce, zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte ikisi indirilir. (2) KovuĢturma baĢlamadan önce, gönüllü olarak, zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi hâlinde, verilecek cezanın yarısı indirilir. Etkin piĢmanlığın hükümden önce gerçekleĢmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte biri indirilir. GEREKÇE414: Maddede zimmet suçunda etkin piĢmanlık hâline iliĢkin hükme yer verilmiĢtir. Zimmet suçunda etkin piĢmanlık hâli, sadece cezada indirim yapılmasını gerektiren neden olarak kabul edilmiĢtir. Ancak, cezada yapılacak olan indirim oranları, etkin piĢmanlığın gösterildiği zamana göre belirlenmiĢtir. Maddenin birinci fıkrasına göre, zimmet suçundan dolayı soruĢturmaya baĢlanmadan önce, durumu soruĢturmaya yetkili makamlara haber vererek, zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte ikisi indirilir. Etkin piĢmanlığın soruĢturma baĢlatıldıktan sonra ve fakat henüz kamu davası açılmadan önce gösterilmesi de mümkündür. Bu durumda, zimmetine geçirdiği malı aynen iade eden veya uğranılan zararı tamamen tazmin eden kiĢiye verilecek cezanın yarısı indirilir. Ancak, bunun için, aynen iade veya tazminin gönüllü olması gerekir. Etkin piĢmanlığın ilk hükmün verilmesinden önce gerçekleĢmesi hâlinde ise, verilecek cezanın üçte biri indirilmesi gerekmektedir. Daha az cezayı gerektiren hâl 414 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 644 vd. MADDE 249- (1) Zimmet suçunun konusunu oluĢturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir. GEREKÇE415: Suç konusu malın değerinin az olması durumunda da zimmet suçu oluĢur. Ancak, bu durumlarda zimmet suçundan dolayı verilecek cezada belli bir oranda indirim öngörülmüĢtür. Söz konusu madde metninde bu indirimin oranı belirlenmiĢtir. Zimmete geçirilen malın değerinin çok az olması durumunda, bu tasarruf, hoĢgörüyle karĢılanabilir. Suç konusu malın değerinin çok düĢük olmasına rağmen, bunun zimmete geçirilmesi bir haksızlık oluĢturmakla beraber, fiilin ifade ettiği haksızlık muhtevası cezaya layık, cezayı gerektirici boyutta olmayabilir. Kullanma zimmeti de bazı durumlarda, gerek süre gerek biçim bakımından hoĢgörüyle karĢılanabilir. Ġrtikâp MADDE 250- (1) Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya baĢkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleĢtirdiği hileli davranıĢlarla, kendisine veya baĢkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Ġkinci fıkrada tanımlanan suçun kiĢinin hatasından yararlanarak iĢlenmiĢ olması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE416: Madde metninde çeĢitli Ģekillerde gerçekleĢtirilen irtikâp fiilleri suç olarak tanımlanmıĢtır. Ġrtikabın varlığı için, kamu görevlisinin kiĢilerden kendisine veya baĢkasına yarar sağlaması gerekir. Ancak, bu yarar sağlama olgusu çeĢitli Ģekillerde gerçekleĢebilir. Madde metninde bu yararlanma olgusunun gerçekleĢtiriliĢ Ģekilleri göz önünde bulundurularak suç tanımlaması yapılmıĢtır. Maddenin birinci fıkrasında icbar suretiyle irtikâp suçu tanımlanmıĢtır. Ġcbar suretiyle irtikâp suçunun oluĢabilmesi için; kamu görevlisinin, bir baĢkasını kendisine veya baĢkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya icbar etmesi gerekir. Bu icbarın, yürütülen görevin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleĢtirilmiĢ olması gerekir. Ancak, bu icbarın, yağma suçunun oluĢumuna neden olan cebir veya tehdit boyutuna varmaması gerekir. Aksi takdirde, gerçekleĢen suç, icbar suretiyle irtikâp değil, gasp suçu olur. Ġcbar teĢkil eden fiillerin etkisinde kalan kiĢi, hukuka aykırı olduğunu bilmesine rağmen, karĢılaĢabileceği daha ağır zararların önüne geçebilmek için, bu baskının etkisiyle, kamu görevlisinin Ģahsına veya gösterdiği üçüncü kiĢiye bir yarar sağlamaktadır. 415 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 646. 416 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 646. Yarar vaadinde bulunulması hâlinde de, kamu görevlisinin tamamlanmıĢ icbar suretiyle irtikâp suçundan dolayı sorumlu tutulması gerekmektedir. Bu durumda aslında icbar suretiyle irtikâp suçu henüz tamamlanmamıĢtır; ancak, izlenen suç politikası gereğince, failin tamamlanmıĢ suçun cezası ile cezalandırılması öngörülmüĢtür. Maddenin ikinci fıkrasında ikna suretiyle irtikâp suçu tanımlanmıĢtır. Ġkna suretiyle irtikâp suçunun oluĢabilmesi için; kamu görevlisinin, hileli davranıĢlarla bir kimseyi kendisine veya baĢkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya ikna etmesi gerekir. Ġkna suretiyle irtikâp suçunu oluĢturan hileli davranıĢların da kiĢinin yerine getirdiği kamu görevinin sağladığı güven kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleĢtirilmesi gerekir. Ġkna suretiyle irtikâp suçunu oluĢturan hilenin icraî veya ihmali davranıĢla gerçekleĢtirilmesi mümkündür. Bu bakımdan, hatadan yararlanmak suretiyle irtikâp, ikna suretiyle irtikâp suçunun sadece bir iĢleniĢ Ģeklinden ibarettir. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bu durumda ikna suretiyle irtikâp suçunun cezasında indirim yapılması gerekmektedir. Denetim görevinin ihmali MADDE 251- (1) Zimmet veya irtikâp suçunun iĢlenmesine kasten göz yuman denetimle yükümlü kamu görevlisi, iĢlenen suçun müĢterek faili olarak sorumlu tutulur. (2) Denetim görevini ihmal ederek, zimmet veya irtikâp suçunun iĢlenmesine imkan sağlayan kamu görevlisi, üç aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE417: Madde metninde denetim görevinin ihmali, ceza yaptırımına bağlanmıĢtır. Birinci fıkrada zimmet veya irtikâp suçunun iĢlenmesine kasten göz yuman kamu görevlisinin, iĢlenen suçun müĢterek faili olarak sorumlu tutulacağı hüküm altına alınmıĢtır. Bu durumda, kamu görevlisi, zimmet veya irtikâp suçunun iĢlendiğinden haberdardır ve buna rağmen denetim görevini kasten ihmal etmektedir. Buna karĢılık, denetimle yükümlü kamu görevlisinin bu görevini ihmal etmesinden yararlanılarak zimmet veya irtikâp suçunu iĢlenmesi hâlinde; kamu görevlisinin, denetim görevini kasten ihmal etmesi dolayısıyla, ceza hukuku bakımından sorumluluğu kabul edilmiĢtir. Bu durumda, kamu görevlisinin zimmet veya irtikâp suçu açısından kastı yoktur. Ancak, denetim görevini kasten ihmal etmektedir. Maddenin ikinci fıkrasında, denetim görevinin kasten ihmal edilmiĢ olması, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. RüĢvet MADDE 252- (1) RüĢvet alan kamu görevlisi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. RüĢvet veren kiĢi de, kamu görevlisi gibi cezalandırılır. RüĢvet konusunda anlaĢmaya varılması hâlinde, suç tamamlanmıĢ gibi cezaya hükmolunur. 417 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 646 vd. (2) RüĢvet alan veya bu konuda anlaĢmaya varan kiĢinin, yargı görevi yapan, hakem, bilirkiĢi, noter veya yeminli mali müĢavir olması hâlinde, birinci fıkraya göre verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır. (3) RüĢvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir iĢi yapması veya yapmaması için kiĢiyle vardığı anlaĢma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır. (4) Birinci fıkra hükmü, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢları, kamu kurum veya kuruluĢlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının iĢtirakiyle kurulmuĢ Ģirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalıĢan dernekler, kooperatifler ya da halka açık anonim Ģirketlerle hukukî iliĢki tesisinde veya tesis edilmiĢ hukukî iliĢkinin devamı sürecinde, bu tüzel kiĢiler adına hareket eden kiĢilere görevinin gereklerine aykırı olarak yarar sağlanması hâlinde de uygulanır. (5)418 Yabancı bir ülkede seçilmiĢ veya atanmıĢ olan, yasama veya idarî veya adlî bir görevi yürüten kamu kurum veya kuruluĢlarının, yapılanma Ģekli ve görev alanı ne olursa olsun, devletler, hükümetler veya diğer uluslararası kamusal örgütler tarafından kurulan uluslararası örgütlerin görevlilerine veya aynı ülkede uluslararası nitelikte görevleri yerine getirenlere, uluslararası ticarî iĢlemler nedeniyle, bir iĢin yapılması veya yapılmaması veya haksız bir yararın elde edilmesi veya muhafazası amacıyla, doğrudan veya dolaylı olarak yarar teklif veya vaat edilmesi veya verilmesi de rüĢvet sayılır. GEREKÇE419: Kamu hizmetlerinin gerek eĢitlik gerek liyakatlilik açısından adalet ilkelerine uygun yürütüldüğü, kamu görevlilerinin rüĢvet kabul etmez ve “satın alınamaz” oldukları hususunda toplumda hâkim olan güvenin, inancın sarsılmaması gerekir. RüĢvete iliĢkin suç tanımı, bu güveni korumayı amaçlamıĢtır. Ġzlenen suç siyaseti gereğince, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir iĢi yapması veya yapmaması amacıyla kiĢiyle vardığı anlaĢma çerçevesinde bir yarar sağlaması, rüĢvet olarak tanımlanmıĢtır. RüĢvet suçunun oluĢabilmesi için, kamu görevlisinin elde ettiği menfaatin belli bir amaca yönelik olması gerekir. BaĢka bir ifadeyle, haksız menfaatin, hukukî olmayan bir iĢin yapılması ya da yapılmaması amacıyla temin edilmiĢ olması gerekir. Buna karĢılık, izlenen suç siyaseti gereğince, haklı bir iĢin gördürülmesi amacıyla kamu görevlisine menfaat temininin, rüĢvet suçunu oluĢturmayacağı kabul edilmiĢtir. Çünkü, bu gibi durumlarda, menfaati temin eden kiĢi, iĢinin en azından zamanında yapılmayacağı konusunda bir endiĢeyle hareket etmektedir. Bu nedenle, haklı bir iĢin gördürülmesi amacına yönelik olarak menfaat sağlanması hâlinde, icbar suretiyle irtikâp suçunu oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. RüĢvet suçu, menfaatin kamu görevlisi tarafından temin edildiği anda tamamlanmıĢ olur. Ancak, izlenen suç siyaseti gereği olarak, rüĢvet suçunun kamu görevlisi ile iĢ sahibi arasında belli bir iĢin yapılması veya yapılmaması amacına yönelik menfaat teminini öngören bir anlaĢmanın yapılması durumunda dahi rüĢvet suçu tamamlanmıĢ gibi cezaya hükmedilecektir. RüĢvet suçu, bir karĢılaĢma suçudur; bu nedenle, çok failli bir suçtur. Bir tarafta, rüĢvet veren; diğer tarafta ise rüĢvet alan kamu görevlisi yer almaktadır. RüĢvet veren ve alan, aynı amacın 418 BeĢinci fıkra metni, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 28). 419 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 648 vd. gerçekleĢmesini hedeflemektedirler. Bu itibarla, veren ve alan açısından rüĢvet suçu tek bir suçtur. Söz konusu suç, menfaatin temin edildiği anda tamamlanmıĢ bulunmaktadır. Menfaat temin edilinceye kadar suça iĢtirak mümkündür. Bu nedenle, söz konusu suç tanımı kapsamında “rüĢvete aracılık eden” kavramına yer verilmemiĢtir. RüĢvet suçunun oluĢabilmesi için amaçlanan Ģeyin yapılmasına veya yapılmamasına gerek yoktur. RüĢvet suçunun oluĢabilmesi için, amaçlanan Ģeyin kamu görevlisinin görevine giren bir iĢ olması gerekir. Kamu görevlisinin görevine girmeyen bir iĢin yapılması amacıyla menfaat temini hâlinde, rüĢvet suçu oluĢmaz. RüĢvet alan kiĢinin kamu görevlisi olması gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, bu kiĢinin yargı görevi yapan, hakem, bilirkiĢi, noter veya yeminli mali müĢavir olması hâlinde, cezanın artırılması öngörülmüĢtür. Maddenin dördüncü fıkrasında rüĢvet suçunun uygulama alanı, sadece kamu görevlisine rüĢvet verilmesiyle sınırlı tutulmayıp, geniĢletilmiĢtir. Buna göre, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢları, kamu kurum veya kuruluĢlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının iĢtirakiyle kurulmuĢ Ģirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalıĢan dernekler, kooperatifler ya da halka açık anonim Ģirketlerle hukukî iliĢki tesisinde veya tesis edilmiĢ hukukî iliĢkinin devamı sürecinde, bu tüzel kiĢiler adına hareket eden kiĢilere görevinin gereklerine aykırı olarak yarar sağlanması hâlinde de rüĢvet suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. Fıkra metninde sayılan tüzel kiĢiler adına hareket eden kiĢilere, görevlerinin gereklerine aykırı olarak sağlanan yararlar da, rüĢvet olarak nitelendirilmiĢtir. Maddenin beĢinci fıkrası, 17 Aralık 1997 tarihinde, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu otuz ülke tarafından Paris’te imzalanmıĢ ve Ekonomik ĠĢbirliği ve GeliĢme TeĢkilâtı (OECD) üyesi 10 ülkenin onay belgelerini tevdi etmeleri ile 15 ġubat 1999 tarihinde yürürlüğe girmiĢ bulunan “Uluslararası Ticarî ĠĢlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen RüĢvetin Önlenmesi SözleĢmesi” hükümlerinin uygulanmasına imkan tanınmıĢtır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1.2.2000 tarih ve 4518 sayılı Kanunla söz konusu SözleĢmenin onaylanmasını ülkemiz açısından uygun bulmuĢtur. Bakanlar Kurulu’nun 9.3.2000 tarih ve 2000/385 sayılı Kararı ile SözleĢme onaylanmıĢtır. BeĢinci fıkra hükmüyle, rüĢvet suçuna yeni bir içerik kazandırılarak, “yabancı kamu görevlisi”ne rüĢvet verilmesi ceza yaptırımı altına alınmaya çalıĢılmıĢtır. Burada söz konusu olan “yabancı kamu görevlileri”nin “yabancı bir ülkede seçilmiĢ veya atanmıĢ olan, yasama veya idarî veya adlî bir görevi yürüten kamu kurum veya kuruluĢlarının memur veya görevlileri” olması gerekir. Keza, “yabancı bir ... ülkede uluslararası nitelikte görevleri yerine getirenler” de “yabancı kamu görevlisi” addedilmiĢlerdir. Bu kiĢilere “uluslararası ticari iĢlemler nedeniyle, bir iĢin yapılması veya yapılmaması veya haksız bir menfaatin elde edilmesi veya muhafazası amacıyla” maddî bir menfaat temin edilmiĢ ve hatta bu yönde vaadde bulunulmuĢ olması da, rüĢvet olarak nitelendirilmiĢtir. Bu anlamda rüĢvetten söz edebilmek için, “yabancı kamu görevlisi”ne “uluslararası ticari iĢlemler nedeniyle” maddî menfaat temin veya vaadinde bulunulmalıdır. Keza, “yabancı kamu görevlisi”ne “bir iĢin yapılması veya yapılmaması veya haksız bir menfaatin elde edilmesi veya muhafazası amacıyla” maddî bir menfaat temin edilmiĢ ve hatta bu yönde vaadde bulunulmuĢ olması hâlinde de rüĢvet söz konusu olacaktır. Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması MADDE 253- (1) RüĢvet suçunun iĢlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. GEREKÇE420: Madde metninde, rüĢvet suçunun iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında da bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı düzenlenmiĢtir. Ancak, bunun için rüĢvet suçunun iĢlenmesiyle tüzel kiĢi lehine haksız bir yararın sağlanması gerekir. Etkin piĢmanlık MADDE 254- (1) RüĢvet alan kiĢinin, soruĢturma baĢlamadan önce, rüĢvet konusu Ģeyi soruĢturmaya yetkili makamlara aynen teslim etmesi hâlinde, hakkında rüĢvet suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. RüĢvet alma konusunda baĢkasıyla anlaĢan kamu görevlisinin soruĢturma baĢlamadan önce durumu yetkili makamlara haber vermesi hâlinde de hakkında bu suçtan dolayı cezaya hükmolunmaz. (2) RüĢvet veren veya bu konuda kamu görevlisiyle anlaĢmaya varan kiĢinin, soruĢturma baĢlamadan önce, piĢmanlık duyarak durumdan soruĢturma makamlarını haberdar etmesi hâlinde, hakkında rüĢvet suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz; verdiği rüĢvet de, kamu görevlisinden alınarak kendisine iade edilir. (3) RüĢvet suçuna iĢtirak eden diğer kiĢilerin, soruĢturma baĢlamadan önce, piĢmanlık duyarak durumdan soruĢturma makamlarını haberdar etmesi hâlinde, hakkında bu suçtan dolayı cezaya hükmolunmaz. (4)421 Bu madde hükümleri, yabancı kamu görevlilerine rüĢvet veren kiĢilere uygulanmaz. GEREKÇE422: Maddede rüĢvet suçunda etkin piĢmanlık hâline iliĢkin hükme yer verilmiĢtir. Cezayı ortadan kaldıran bir Ģahsî sebep hâlini düzenleyen bu hükümden yararlanabilmesi için; kamu görevlisinin, rüĢvet suçundan dolayı hakkında soruĢturmaya baĢlanmadan önce, durumu soruĢturmaya yetkili makamlara haber vererek, rüĢvet konusu Ģeyi aynen teslim etmesi gerekir. Keza, rüĢvet alma konusunda baĢkasıyla anlaĢan kamu görevlisinin soruĢturma baĢlamadan önce durumu yetkili makamlara haber vermesi hâlinde de hakkında bu suçtan dolayı cezaya hükmolunmayacaktır. Etkin piĢmanlıktan yararlanılabilmesi için kamu görevlisi hakkında, idarî de olsa, herhangi bir soruĢturmaya giriĢilmemiĢ bulunulması gerekir. 420 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 650. 421 Bu fıkra, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 4). 422 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 650 vd. Etkin piĢmanlık, bu suç açısından cezayı ortadan kaldıran Ģahsî sebeptir. Yani, Ģartları gerçekleĢmiĢse, sadece cezaya hükmedilmez. Ancak, iĢlenmiĢ olan suç, iĢlenmemiĢ duruma irca edilemeyeceği için, rüĢvet konusu Ģeyin müsadere edilmesi gerekir. RüĢvet anlaĢmasının yapılmıĢ olmasına rağmen, kamu görevlisi, anlaĢmayla kabul edilen rüĢvet konusu menfaati temin etmeden önce de etkin piĢmanlık gösterebilir. Bu durumda, rüĢvet konusu menfaat kamu görevlisi tarafından henüz temin edilmediği için, artık teslimden ve müsadereden söz edilemez. RüĢvet veren kiĢinin de, bu nedenle henüz soruĢturma baĢlatılmadan önce etkin piĢmanlık duyarak durumdan soruĢturma makamlarını haberdar etmesi hâlinde, hakkında bu suçtan dolayı cezaya hükmedilmez. RüĢvet olaylarının açıklığa kavuĢturulabilmesini temin için, bu durumda, kamu görevlisine rüĢvet olarak verdiği Ģey alınarak kendisine iade edilir. Yani, bu durumda, rüĢvet suçu tamamlanmıĢ olmasına rağmen, rüĢvet konusu menfaatin müsaderesine hükmedilmeyecektir. Maddenin üçüncü fıkrasında, rüĢvet suçuna iĢtirak eden diğer kiĢilerin, bu nedenle soruĢturma baĢlamadan önce, durumdan soruĢturma makamlarını haberdar etmeleri hâlinde, cezalandırılmayacakları hususu hüküm altına alınmıĢtır. Yetkili olmadığı bir iĢ için yarar sağlama MADDE 255- (1) Görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir iĢi yapabileceği veya yaptırabileceği kanaatini uyandırarak yarar sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan beĢ yıla kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE423: Kamu görevlisinin görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir iĢi yapabileceği veya yaptırabileceğinden bahisle kiĢiden menfaat temin etmesi, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun oluĢabilmesi için, menfaati temin eden kiĢinin, yapılmasını arzuladığı iĢin kamu görevlisinin görevine girmediğini ve bu hususta yetkisi olmadığını bilmesi gerekir. Ancak, kamu görevlisi, özel iliĢkileri nedeniyle bu konuda yetkili olan kiĢilere iĢi yaptırabileceğine veya herhangi bir Ģekilde iĢi yapabileceğine inandırarak menfaat temin etmektedir. ġayet kamu görevlisi, görülmesi istenen iĢ konusunda kendisi esasen görevli ve yetkili olmadığı hâlde, görevli ve yetkili olduğundan ve iĢi yapacağından bahisle kiĢiyi yanıltarak menfaat temin etmiĢ ise, artık bu suçun değil, dolandırıcılık suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Bu madde kapsamına giren olaylarda kiĢi, kamu görevlisine sağladığı menfaatin haksız bir menfaat olduğunu bilmektedir. KiĢi, yasal olan veya olmayan bir iĢinin görülmesi amacına yönelik olarak kamu görevlisine bir menfaat temin etmektedir. Söz konusu suç, kamu görevlisinin, görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir iĢi yapacağı veya yaptıracağı kanaatini uyandırarak menfaat sağlamasıyla tamamlanmıĢ olur. Bu durumda, söz konusu suçun oluĢumu açısından, menfaati sağlayan kiĢinin iĢinin görülüp görülmediğini araĢtırmaya gerek yoktur. 423 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 652. Bu suç, çok failli bir suçtur. ĠĢinin gördürülmesini isteyen ve bu amaçla kamu görevlisine menfaat temin eden kiĢi de aslında hukuka aykırı bir zemindedir. Bu itibarla, hem kamu görevlisi hem de iĢinin gördürülmesini isteyen ve bu amaçla kamu görevlisine menfaat temin eden kiĢi söz konusu suçun failidirler. Söz konusu suçun oluĢabilmesi için kamu görevlisinin görevi baĢında bulunması da gerekmez. Görev mahalli dıĢında da bu suç oluĢabilir. Bu suç açısından önemli olan, haksız menfaati temin eden kiĢinin bir kamu görevlisi olması ve aslında görevine girmediği bilinen bir iĢi özel bağlantıları nedeniyle yapabileceğinden söz ederek kiĢilerden haksız bir menfaat temin etmesidir. Kamu görevlisinin, görülmesi istenen iĢ konusunda kendisi esasen görevli ve yetkili olmadığı hâlde, görevli ve yetkili olduğundan ve iĢi yapacağından bahisle kiĢiyi yanıltarak menfaat temin etmiĢ olması hâlinde ise, dolandırıcılık suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Zor kullanma yetkisine iliĢkin sınırın aĢılması MADDE 256- (1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kiĢilere karĢı görevinin gerektirdiği ölçünün dıĢında kuvvet kullanması hâlinde, kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. GEREKÇE424: Bazı kamu görevlileri, görevlerinin gereği olarak zor kullanma yetkisiyle donatılmıĢlardır. Örneğin emniyet görevlileri, suç Ģüphesi altında bulunan kiĢiyi yakalamak yetkisiyle donatılmıĢtır. Yakalanan kiĢi, gerekli soruĢturma iĢlemlerinin yapılabilmesi için, emniyet görevlisinin görevinin gereği olarak ve mevzuattan kaynaklanan talimatlarına uygun davranmak yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülüğe aykırı davranan kiĢinin örneğin hâkim veya savcı huzuruna çıkarılmamak için direnmesi hâlinde, emniyet görevlilerinin zor kullanarak bu kiĢiyi hâkim veya savcı huzuruna çıkarabilirler. Keza, bir meydanda hukuka uygun olmayan, örneğin gece yarısı gösteri yürüyüĢü yapmak isteyen kiĢilerin, dağılmaları hususunda çağrıda bulunan emniyet görevlilerinin bu çağrısına rağmen, dağılmasını sağlamak amacıyla kuvvet kullanılabilir. Kullanılan zorun, birinci örnekte suç Ģüphesi altında bulunan kiĢinin hâkim veya savcı huzuruna çıkmamak konusundaki direncini kırmaya yetecek ölçüde, ikinci örnekte ise hukuka aykırı gösteri yürüyüĢü yapan kiĢilerin dağılmasını sağlamaya yetecek ölçüde olması gerekir. Bu ölçünün dıĢında kuvvet kullanılması durumunda, bunun ceza sorumluluğunu gerektireceği muhakkaktır. Örneğin hukuka aykırı gösteri yürüyüĢü yapan kiĢilerin dağılmamakta direnmenin ötesinde, kamu görevlilerine karĢı bir saldırıda bulunmamalarına rağmen, bu kiĢilere karĢı vücutlarının yaralanmasını sonuçlayacak Ģekilde silâh kullanılması hâlinde, emniyet görevlileri açısından artık hukuka uygun bir davranıĢın varlığından söz edilemez. Bu durumda, zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlilerinin, kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümlere göre cezalandırılması gerekmektedir. Ancak, bunun için, emniyet görevlisinin kasten hareket etmesi gerekir. Aksi takdirde, sorunun hukuka uygunluk sebeplerinde sınırın aĢılmasına iliĢkin hükümler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. 424 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 654. Görevi kötüye kullanma MADDE 257-425 (1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dıĢında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kiĢilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kiĢilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dıĢında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kiĢilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kiĢilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Ġrtikâp suçunu oluĢturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kiĢilerden kendisine veya bir baĢkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE426: Bir kamu göreviyle görevlendirilen kiĢi, bu kamu faaliyetinin yürütülmesi sırasında, görevinin gerekli kıldığı yükümlülüklere uygun hareket etmek zorundadırlar. Öyle ki; kamu faaliyetlerinin gerek eĢitlik gerek liyakatlilik açısından adalet ilkelerine uygun yürütüldüğü hususunda toplumda hâkim olan güvenin, inancın sarsılmaması gerekir. Bu yükümlülükle bağdaĢmayan davranıĢlar, belli koĢullar altında suç olarak tanımlanmıĢtır. Görevi kötüye kullanma suçu, bu bakımdan genel, tali ve tamamlayıcı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Görevi kötüye kullanma suçunun oluĢabilmesi için, gerçekleĢtirilen fiilin, kamu görevlisinin görevi alanına giren bir hususla ilgili olması gerekir. Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaĢmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranıĢın belli koĢulları taĢıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunun oluĢturabileceği kabul edilmiĢtir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranıĢın, kiĢilerin mağduriyetini sonuçlamıĢ olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kiĢilere haksız bir kazanç sağlamıĢ olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluĢabilecektir. Görevin gereklerine aykırı davranıĢın, kiĢinin mağduriyetine neden olması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniĢ bir anlama sahiptir. Örneğin kiĢi, tabi tutulduğu sınavda baĢarılı olmasına rağmen, baĢarısız gösterilmiĢ olabilir. Bir imar plânı uygulamasında, belli bir parsel, sahibine duyulan husumet dolayısıyla, plân tekniğine aykırı olarak, yeĢil alan olarak gösterilmiĢ olabilir. KiĢinin, kamusal bir finans kaynağından yararlanması için gerekli Ģartları taĢıdığı hâlde, yararlanması engellenmiĢ olabilir. KiĢinin, belli bir sınai veya ticari faaliyetle ilgili olarak gerekli izin koĢullarını taĢıdığı hâlde, bu faaliyeti engellenmiĢ olabilir. Haklı olan iĢin görülmesinden sonra kiĢilerden yarar sağlanması da, görevi kötüye kullanma suçunu oluĢturur. Çünkü, bu yarar, kamu görevlisi sıfatını taĢıması ve iĢi görmüĢ olması dolayısıyla kiĢiye sağlanmaktadır. Bu gibi durumlarda, kiĢiler hakkının teslim edilmesi 425 Bu maddede, 8.12.2010 tarihli ve 6086 sayılı Kanunla değiĢiklik yapılmıĢtır (Resmi Gazete: 19 Aralık 2010/27790). 426 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 654 vd. konusunda en azından bir kaygıyla hareket etmektedirler. Kamu görevlisine yarar sağlanması görünüĢte rızaya dayalı olsa bile; kamusal görevlerin eĢitlik ve liyakat esasına göre yürütüldüğü hususunda taĢınan kaygı dolayısıyla, burada da bir mağduriyetin varlığını kabul etmek gerekir. Görevin gereklerine aykırı davranıĢ dolayısıyla, kamu açısından bir zarar meydana gelmiĢ olabilir. Örneğin orman alanında veya kamu arazisinin iĢgaliyle yapılan iĢyeri veya konutlara elektrik, su, gaz, telefon ve yol gibi alt yapı hizmetleri götürülmekle, görevin gereklerine aykırı davranılmıĢ olabilir. Görevin gereklerine aykırı davranmak suretiyle kiĢilere haksız bir kazanç sağlanmıĢ olabilir. Örneğin kiĢi, kamusal bir finans kaynağından yararlanması için gerekli Ģartları taĢımadığı hâlde, yararlandırılmıĢ olabilir. KiĢiye, belli bir sınai veya ticari faaliyetle ilgili olarak gerekli izin koĢullarını taĢımadığı hâlde, bu faaliyetin icrasına yönelik olarak izin verilmiĢ olabilir. Bir imar plânı uygulamasında, belli bir parsel üzerinde, plân tekniğine veya imar plânına aykırı olarak yapılaĢmaya imkan sağlanmıĢ olabilir. Böylece, Ġtalyan hukukunun etkisiyle gerek doktrinimizde gerek Yargıtay’ın kimi kararlarında kabul gören sübjektif sınırlama ölçütü terkedilmiĢtir. Görevi kötüye kullanma suçunun oluĢabilmesi için, görevin gereklerine aykırı davranıĢın mutlaka icrai davranıĢ olması gerekmemektedir. Görevin gereklerine aykırı davranıĢın, ihmalî bir hareket olması hâlinde de, görevi kötüye kullanma suçu oluĢabilecektir. Görevi kötüye kullanma suçunun icrai veya ihmali davranıĢla iĢlenmesinin sadece ceza miktarı üzerinde bir etkisi olabilecektir. Bu düzenlemeyle, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer verilen keyfi muamele, görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal suçları ayırımından vazgeçilmiĢtir. Görevin gereklerine aykırı davranıĢ sonucunda, bir insan ölmüĢ veya yaralanmıĢ olabilir. Bu durumda; kamu görevlisinin görevinin gereği olan belli bir icraî davranıĢta bulunmak yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemesi dolayısıyla, görevi kötüye kullanma suçunun oluĢtuğunda kuĢku yoktur. Ancak, bu durumda aynı zamanda ihmalî davranıĢla öldürme veya yaralama suçu oluĢmaktadır. Görevi kötüye kullanma suçu, genel, tali ve tamamlayıcı bir suç tipidir. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranıĢın baĢka bir suçu oluĢturmadığı hâllerde, kamu görevlisini bu suça istinaden cezalandırmak gerekir. Buna karĢılık, görevle bağlantılı yükümlülüğün ihmali sonucunda Ģayet bir kiĢi ölmüĢ veya yaralanmıĢ ise, kiĢi artık görevi kötüye kullanma suçundan dolayı cezalandırılamaz. Bu durumda, ihmalî davranıĢla iĢlenmiĢ öldürme veya yaralama suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Maddenin üçüncü fıkrasına göre; kamu görevlisinin, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kiĢilerden kendisine veya bir baĢkasına çıkar sağlaması, bazı hâllerde görevi kötüye kullanma suçunu oluĢturacaktır. Ancak, bunun için, fiilin icbar suretiyle irtikâp suçunu oluĢturmaması gerekir. Kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir iĢi yapması veya yapmaması için, kiĢiyle vardığı anlaĢma çerçevesinde bir yarar sağlaması, rüĢvet suçunu oluĢturacaktır. Buna karĢılık, kamu görevlisinin, görevinin gereklerine uygun davranmak amacıyla kiĢilerden menfaat temin etmesi durumunda ise, rüĢvet suçu değil, kural olarak icbar suretiyle irtikâp suçu oluĢur. Ancak, somut olayda, kiĢinin menfaat sağlama yönünde icbar edildiği yönünde somut dayanak noktalarının bulunmaması durumunda, fiilin görevi kötüye kullanma olarak değerlendirilerek cezaya hükmedilecektir. AÇIKLAMA: 257. maddede değiĢiklik yapan 8.122010 tarihli ve 6086 sayılı Kanuna iliĢkin Teklifin Gerekçesinde Ģu açıklamalara yer verilmiĢtir427: “Türk Ceza Kanununun 257 nci maddesinde düzenlenmiş olan görevi kötüye kullanma suçu ile mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 228, 230 ve 240 ıncı maddelerinde düzenlenen suçlar tek bir madde altında toplanmıştır.Mevcut düzenlemede görevi kötüye kullanma suçu, genel ve tamamlayıcı bir suç tipi olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın başka bir suçu oluşturmadığı hallerde söz konusu suç olacaktır. Mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunundaki düzenlemelerden farklı olarak, bu suçun oluşabilmesi için, objektif cezalandırılabilme şartı olarak, görevin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması gerekmektedir. Ancak, maddenin birinci ve ikinci fıkralarında “kazanç” ibaresi kullanılması, suçun oluşumu bakımından kişilere sağlananın sadece “ekonomik” bir kazanç olarak algılanmasına sebebiyet vermiştir. Halbuki söz konusu suç, görevin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle kişilere ekonomik olarak ölçülemeyen bir menfaat sağlanması halinde de oluşur. Bu nedenle, söz konusu fıkralarda yer alan “kazanç” ibaresi, “menfaat” olarak değiştirilmiştir. Ayrıca, pek çok ülke ceza kanunlarında genel, tali ve tamamlayıcı bir suç olarak görevi kötüye kullanma suçuna yer verilmemiştir. Yeni Türk Ceza Kanununda ise, izlenen suç siyaseti gereğince, genel, tali ve tamamlayıcı bir suç olarak, görevi kötüye kullanma suçu tanımına yer verilmiştir. Ancak, bu suç için öngörülen ceza miktarları yüksek olmuştur. Aynı Bölümde yer alan suçlar arasındaki dengeyi sağlamak için, bu suça ilişkin ceza miktarlarında indirim yapılması gereği ortaya çıkmıştır. Buna karşılık, üçüncü fıkrada ise, görevi kötüye kullanma suçunun nitelikli haliyle ilgili olarak hapis cezasının miktarı aynen muhafaza edilmiş ve ayrıca, adli para cezası öngörülmüştür.” Göreve iliĢkin sırrın açıklanması MADDE 258- (1) Görevi nedeniyle kendisine verilen veya aynı nedenle bilgi edindiği ve gizli kalması gereken belgeleri, kararları ve emirleri ve diğer tebligatı açıklayan veya yayınlayan veya ne suretle olursa olsun baĢkalarının bilgi edinmesini kolaylaĢtıran kamu görevlisine, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Kamu görevlisi sıfatı sona erdikten sonra, birinci fıkrada yazılı fiilleri iĢleyen kimseye de aynı ceza verilir. GEREKÇE428: Maddede, kamu görevine iliĢkin sırrın ifĢası cezalandırılmaktadır. Söz konusu suç, gizli kalması gereken hususları açıklamak, yayınlamak veya ne suretle olursa olsun bunlardan baĢkasının bilgi edinmelerini kolaylaĢtırmak suretiyle oluĢacaktır. Suçun faili, bir kamu görevlisi olacaktır. Suçun konusu, ifa edilen kamu göreviyle ilgili olan ve gizli tutulması yani sır olarak saklanması gereken bilgilerdir. 427 TBMM, Dönem: 23, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 565. 428 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 658. Kamu görevlisinin, ifa ettiği göreve iliĢkin sırları bu görevi sona erdikten sonra da açıklamaması gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, söz konusu yükümlülüğe aykırı davranıĢlar ceza yaptırımı altına almıĢtır. Kamu görevlisinin ticareti MADDE 259- (1) Yürüttüğü görevin sağladığı nüfuzdan yararlanarak, bir baĢkasına mal veya hizmet satmaya çalıĢan kamu görevlisi, altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE429: Madde metninde kamu görevlilerinin ticareti suçu tanımlanmıĢtır. Bu hükümle, görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle baĢkalarına mal veya hizmet satmaya çalıĢan kamu görevlisinin cezalandırılması öngörülmüĢtür. Suçun tamamlanması için, mal veya hizmetin satılmıĢ olması gerekmemektedir. Söz konusu suç tanımıyla amaçlanan, bir kamusal faaliyetin yürütülmesine katılan veya bir kamu hizmetinden yararlanan kiĢilerin, kamu görevlisinin görevinin gereklerine uygun iĢlem tesis edilmeyeceği yönünde bir endiĢeyle kendilerini sunulan mal veya hizmeti satınalmak mecburiyetinde hissetmelerinin önüne geçmektir. Kamu görevinin terki veya yapılmaması MADDE 260- (1) Hukuka aykırı olarak ve toplu biçimde, görevlerini terk eden, görevlerine gelmeyen, görevlerini geçici de olsa kısmen veya tamamen yapmayan veya yavaĢlatan kamu görevlilerinin her biri hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. Kamu görevlisi sayısının üçten fazla olmaması hâlinde cezaya hükmolunmaz. (2) Kamu görevlilerinin mesleki ve sosyal hakları ile ilgili olarak, hizmeti aksatmayacak biçimde, geçici ve kısa süreli iĢ bırakmaları veya yavaĢlatmaları hâlinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza da verilmeyebilir. GEREKÇE430: Madde metninde, kamu görevlilerinin toplu olarak görevlerini terk etmesi, görevlerine gelmemesi, görevlerini geçici de olsa kısmen veya tamamen yapmaması veya yavaĢlatması suç olarak tanımlanmıĢtır. Bir hizmetin kamu adına yürütülmesine karar verilmesi, bu hizmetin düzenli ve aksamaksızın yürütülmesini gerektirir. Madde metniyle bir kamu hizmetinin aksamasına neden olacak toplu hareketler ceza yaptırımı altına alınmıĢtır. 429 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 658. 430 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 658. Söz konusu suçun oluĢabilmesi için maddede belirtilen hareketlerin toplu olarak gerçekleĢtirilmesi gerekir. Söz konusu hareketlerin toplu olarak yapıldığının kabulü için, en az dört kiĢinin birlikte hareket etmiĢ olması gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, görevin toplu olarak ve kısa bir süre için terkinin kamu hizmetinin yürütülmesi açısından oluĢturduğu haksızlığın azlığı göz önünde bulundurularak, verilecek cezada indirim yapma veya ceza vermeme konusunda mahkemeye takdir yetkisi tanınmıĢtır. Ancak, bu takdir yetkisinin kullanılabilmesi için, görevin kısa bir süre terkinin hizmeti aksatmaması ve münhasıran kamu görevlilerinin mesleki ve sosyal hakları ile ilgili taleplerini ifade amacıyla yapılması gerekir. KiĢilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf MADDE 261- (1) Ġlgili kanunlarda belirlenen koĢullara aykırı olduğunu bilerek, kiĢilerin taĢınır veya taĢınmaz malları üzerinde, karĢılık ödenmek suretiyle de olsa, zorla tasarrufta bulunan kamu görevlisi, fiil daha ağır cezayı gerektiren bir suç oluĢturmadığı takdirde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE431: Madde metninde, kamu görevlilerinin maddede gösterilen fiilleri icra suretiyle kiĢilerin taĢınır veya taĢınmaz malları üzerindeki tasarruf haklarını ortadan kaldırmaları veya sınırlandırmaları suç olarak tanımlanmaktadır. Madde, aynı zamanda kamulaĢtırma hususundaki kurallara uymadan kiĢilerin mallarına elkonulmasını da cezalandırmaktadır. Kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi MADDE 262- (1) Bir kamu görevini, kanun ve nizamlara aykırı olarak yerine getirmeye teĢebbüs eden veya terk emri kendisine bildirilmiĢ olduğu hâlde görevi sürdüren kimseye üç aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE432: Madde metninde, bir kamu görevinin hukuka aykırı bir Ģekilde üstlenilmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Söz konusu suç, hukuka aykırı olarak, kamu görevini yerine getirmeye teĢebbüs etmek veya bu görevden ayrılması kendisine bildirilmiĢ olduğu hâlde, görevi sürdürmeye çalıĢmak suretiyle oluĢmaktadır. Suçun oluĢması için göz önünde bulundurulması gereken husus, kiĢinin kamu görevinin verdiği yetkileri kullanmaya teĢebbüs etmesidir. Kanuna aykırı eğitim kurumu 431 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 658. 432 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 660. MADDE 263-433 (1) Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açan veya iĢleten kiĢi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. AÇIKLAMA: 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunun esasını oluĢturan TCK’nda DeğiĢiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin TBMM Genel Kurulundaki görüĢmeleri sırasında verilen bir önerge kabul edilerek madde metni kanunlaĢan Ģekliyle değiĢtirilerek kabul edilmiĢtir. Bi değiĢiklikle ilgili önergede yer alan gerekçe Ģu Ģekildedir: “Kurumsal bir faaliyet olarak eğitim ve öğretim, devlet eliyle verilebileceği gibi, kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak ve bu iznin koşulları çerçevesinde özel hukuk kişileri eliyle de verilebilir. Özel hukuk kişileri eliyle kurum faaliyeti olarak verilen eğitim ve öğretimin devletin denetim ve kontrolü altında olması gerekir. Kurumsal bir faaliyet olarak eğitim ve öğretimin özel hukuk kişileri eliyle verilebilmesini sağlamaya yönelik olarak kanunlarda yapılan düzenlemelerde öngörülmüş olan koşulların varlığı halinde, yürütülen faaliyetin hukuka aykırı bir yönünün bulunmayacağı açıktır. İçerik bakımından hukuka aykırı olmayan ve suç teşkil etmeyen hususları öğretmeye yönelik kişisel faaliyetler, ceza hukuku sorumluluğunu gerektirmez. Ancak, kurumsal nitelikteki bir eğitim ve öğretim faaliyetinin, kanuna aykırı olarak okul veya dershane açmak veya işletmek suretiyle yürütülmesi, suç olarak tanımlanmıştır. Suçta kanunilik ilkesinin gereği olarak, bu suç tanımında “kanuna” ibaresinin yanı sıra ayrıca “tüzük veya yönetmeliklere” ibaresine yer verilmemiştir. Bu bakımdan, kurumsal nitelikte eğitim ve öğretim faaliyetinde bulunmak amacına yönelik okul veya dershane açılmasının suç oluşturabilmesi için, bunun açılış veya işletiliş koşulları bakımından kanuna aykırı olması gerekir. Başka bir deyişle, ancak kanunla belirlenen koşullara aykırı olmasına rağmen bir okul veya dershanenin açılması veya işletilmesi, söz konusu suçu oluşturacaktır. Söz konusu suç, kurumsal nitelikte eğitim ve öğretim faaliyetinin yürütüldüğü okul veya dershanenin kanuna aykırı olarak açılması veya işletilmesiyle oluşur. Suçun oluşabilmesi için açılan veya işletilen okul veya dershanede kurumsal nitelikte eğitim ve öğretim faaliyetinin yürütülmesi gerekir. Eğitim ve öğretim faaliyetinin kurumsal nitelikte olabilmesi için; bunun, bina, malzeme ve personel alt yapısı itibarıyla süreklilik arzetmesi, meydana gelen yapılanmada belli bir program çerçevesinde, belli kurallara uygun olarak yürütülmesi ve ayrıca, aranan koşulların varlığı halinde isteyen herkese açık bir faaliyet olması gerekir. Eğitimin neye yönelik olduğu önemli değildir. Öğretilenlerin içerik bakımından suç oluşturması durumunda, kanundaki ilgili suç tanımına göre cezaya hükmolunacağı için; orantılılık ilkesinin gereği olarak, bu maddede tanımlanan suça ilişkin ceza yaptırımının miktarı değiştirilmiştir.”434 Özel iĢaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma 433 Madde metni, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 29). 434 26.5.2005 günü verilen ve TBMM Genel Kurulu tarafından aynı gün saat 17.20’de kabul edilen önerge metni. MADDE 264- (1) Bir rütbe veya kamu görevinin veya mesleğin, resmî elbisesini yetkisi olmaksızın alenen ve baĢkalarını yanıltacak Ģekilde giyen veya hakkı olmayan niĢan veya madalyaları takan kimseye üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Elbisenin sağlayacağı kolaylık ve olanaklardan yararlanarak bir suç iĢlenirse, yalnız bu fiilden ötürü yukarıdaki fıkrada belirtilen cezalar üçte biri oranında artırılarak hükmolunur. GEREKÇE435: Maddenin birinci fıkrasında, bir rütbe ya da kamu görevinin veya mesleğin resmî elbisesini yetkisi olmadan alenen ve baĢkalarını yanıltacak Ģekilde giymek veya hakkı olmadığı hâlde belirli niĢan veya madalyaları takmak suç olarak tanımlanmıĢtır. Elbisenin ait olduğu kamu görevine iliĢkin iĢlerin yapılmasına teĢebbüs edilmesi, ayrı bir suç oluĢturur. Bu durumda ayrıca yukarıdaki madde hükmüne göre cezaya hükmetmek gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, haksız olarak giyilen elbisenin sağlayacağı kolaylık ve olanaklardan yararlanılarak suç iĢlenmesi hâlinde, elbise giymeye ait cezanın artırılacağı açıklanmıĢtır. Böylece hem haksız elbise giymenin cezası artırılacak ve hem de iĢlenen suçtan dolayı ceza verilecektir. Görevi yaptırmamak için direnme MADDE 265- (1) Kamu görevlisine karĢı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kiĢi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Suçun yargı görevi yapan kiĢilere karĢı iĢlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (3) Suçun, kiĢinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kiĢi tarafından birlikte iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır. (4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluĢturdukları korkutucu güçten yararlanılarak iĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (5) Bu suçun iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. GEREKÇE436: Madde metninde, görevini yaptırmamak için kamu görevlisine direnme fiilleri suç olarak tanımlanmıĢtır. Birinci fıkrada, kamu görevlisine karĢı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanılması hâlinde verilecek ceza belirlenmiĢtir. Bu suçun oluĢması için kullanılan cebrin kasten yaralama suçunun temel Ģekli veya daha az cezayı gerektiren hâli kapsamında 435 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 660. 436 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 660. değerlendirilebilecek boyutta olması gerekir. Aksi takdirde, dördüncü fıkra hükmüne göre uygulama yapmak gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında ise, direnilen kamu görevlisinin yargı görevi yapan kiĢi olması, bu suç açısından daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsur olarak kabul edilmiĢtir. Üçüncü fıkraya göre, suçun, kiĢinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kiĢi tarafından birlikte iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza artırılacaktır. Keza, dördüncü fıkrada, suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluĢturdukları korkutucu güçten yararlanılarak iĢlenmesi hâli, cezanın artırılması sebebi olarak kabul edilmiĢtir. Son fıkraya göre, bu suçun iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanacaktır. AÇIKLAMA: 6.10.1983 tarihli ve 2911 sayılı “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu”nun 32 veya 33. maddelerinde 22.7.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüĢünün dağıtılması amacıyla yapılan ihtara veya zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederek direnme suçu, TCK’nın 265. maddesindeki suç tanımı dikkate alınmak suretiyle yeniden tanımlanmıĢtır: Direnme MADDE 32– Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüĢlerine katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçu, toplantı ve gösteri yürüyüĢünü tertip edenlerin iĢlemesi halinde, bu fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında artırılarak hükmolunur. Ġhtara ve zor kullanmaya rağmen kolluk görevlilerine karĢı cebir veya tehdit kullanılarak direnilmesi halinde, ayrıca 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 265 inci maddesinde tanımlanan suçtan dolayı da cezaya hükmolunur. 23 üncü maddede yazılı hallerden biri gerçekleĢmeden veya 24 üncü madde hükmü yerine getirilmeden yetki sınırı aĢılarak toplantı veya gösteri yürüyüĢlerinin dağıtılması halinde, yukarıdaki fıkralarda yazılı fiilleri iĢleyenlere verilecek cezalar, dörttebire kadar indirilerek uygulanabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. MADDE 33 – Toplantı ve gösteri yürüyüĢlerine 23 üncü maddenin (b) bendinde sayılan silah veya araçları taĢıyarak katılanlar, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Silah veya aracın ateĢli silah ya da patlayıcı veya yakıcı madde olması durumunda, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. Silah veya aracın bulundurulmasının suç oluĢturması halinde, ayrıca bu suçtan dolayı da ilgili hakkında kanun hükümlerine göre cezaya hükmolunur. Toplantı ve gösteri yürüyüĢünün kanuna aykırı olması halinde ve dağılmamak için direnildiği takdirde, ayrıca 32 nci madde hükümlerine göre cezaya hükmolunur. Kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta kullanma MADDE 266- (1) Görevi gereği olarak elinde bulundurduğu araç ve gereçleri bir suçun iĢlenmesi sırasında kullanan kamu görevlisi hakkında, ilgili suçun tanımında kamu görevlisi sıfatı esasen göz önünde bulundurulmamıĢ ise, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır. GEREKÇE437: Madde metninde, kamu görevlisinin görevi gereği olarak elinde bulundurduğu araç ve gereçleri bir suçun iĢlenmesi sırasında kullanması, ilgili suç açısından daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiĢtir. Ancak, bunun için, kanunda kamu görevlisi sıfatının ilgili suçun bir unsuru olarak öngörülmemiĢ olması gerekir. ĠKĠNCĠ BÖLÜM Adliyeye KarĢı Suçlar Ġftira MADDE 267- (1) Yetkili makamlara ihbar veya Ģikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, iĢlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruĢturma ve kovuĢturma baĢlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kiĢi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması hâlinde, ceza yarı oranında artırılır. (3) Yüklenen fiili iĢlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuĢturmaya yer olmadığına dair karar verilmiĢ mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dıĢında baĢka bir koruma tedbiri uygulanmıĢsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (4) Yüklenen fiili iĢlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuĢturmaya yer olmadığına dair karar verilmiĢ olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması hâlinde; iftira eden, ayrıca kiĢiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna iliĢkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur. (5) Mağdurun ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; süreli hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur. (6) Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına baĢlanmıĢ ise, beĢinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır. (7) Ġftira sonucunda mağdur hakkında hapis cezası dıĢında adli veya idari bir yaptırım uygulanmıĢsa; iftira eden kiĢi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (8) Ġftira suçundan dolayı dava zamanaĢımı, mağdurun fiili iĢlemediğinin sabit olduğu tarihten baĢlar. 437 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 660. (9) Basın ve yayın yoluyla iĢlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararı, aynı veya eĢdeğerde basın ve yayın organıyla ilan olunur. Ġlan masrafı, hükümlüden tahsil edilir. GEREKÇE438: Madde metninde, iftira suçu tanımlanmıĢtır. Ġftira, hakkında soruĢturma ve kovuĢturma baĢlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesiyle oluĢur. Ġftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluĢturabilir. Bu fiilin suç oluĢturması Ģart değildir. Disiplin yaptırımını veya baĢka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de bu suçun konusunu oluĢturabilir. Bu isnadın yetkili makamlara ihbar veya Ģikâyette bulunmak suretiyle ya da basın ve yayın yoluyla yapılması gerekir. KiĢiye karĢı suç isnadı ihbar veya Ģikâyet suretiyle yapılmıĢ olabilir. Dolayısıyla, ihbar veya Ģikâyetin yapılabileceği her makam nezdinde yapılan isnadla iftira suçu iĢlenebilir. BaĢlatılmıĢ olan hukuk veya ceza muhakemesi sürecinde davanın tarafı, sanık veya tanık konumundaki kiĢiler de, bulundukları beyanlarla iftira suçunu iĢleyebilirler. Gazete veya diğer kitle iletiĢim araçlarında yayın yapılması suretiyle bir kiĢiye suç isnadında bulunulması hâlinde de iftira suçu oluĢur. Cumhuriyet savcıları, kamu adına re'sen soruĢturulabilen suçlarla ilgili olarak yayınlanan haberleri ihbar kabul ederek, soruĢturma baĢlatmaktadırlar. Bu bakımdan, basın ve yayın yolu ile bir kiĢiye gerçeğe aykırı olarak hukuka aykırı fiil isnad edilmesi hâlinde, iftira suçu oluĢur. KiĢiye isnad edilen fiil hiç iĢlenmemiĢ olabileceği gibi, kendisine isnatta bulunulan kiĢi tarafından iĢlenmemiĢ olabilir. KiĢi suç teĢkil eden bir fiili iĢlemiĢtir. Fakat bu suça iliĢkin ihbar veya Ģikâyette bulunan, fiile, suç olarak niteliğini değiĢtirecek bazı eklemelerde bulunmuĢ olabilir. ġöyle ki; fiil, sahibinin bilgisi ve rızası dıĢında malını almaktan ibarettir. Ancak, bildirimde bulunan, bunun cebir veya tehditle iĢlendiği iddiasında bulunmuĢtur. Bu ilâve unsurlar açısından iftira suçu oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Ġsnadın belli bir kiĢiye yönelik olması gerekir. Bu kiĢinin ismi açıkça belirtilmese bile, yapılacak bir araĢtırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterlidir. Ġftira suçunun oluĢabilmesi için, kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kiĢinin bu fiili iĢlemediğinin bilinmesi gerekir. Bu bakımdan, söz konusu suç, ancak doğrudan kastla iĢlenebilir. BaĢka bir deyiĢle iftira suçu muhtemel kastla iĢlenemez. Bu suçun oluĢabilmesi için, ayrıca, kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kiĢi hakkında soruĢturma ve kovuĢturma baĢlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla hareket edilmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı gereklidir. Maddenin ikinci fıkrasına göre, iftira konusunu oluĢturan haksız fiilin maddî eser ve delillerinin uydurulması hâlinde, verilecek cezanın belli oranda artırılması gerekmektedir. Maddenin üç ila yedinci fıkralarında, iftira sonucu meydana gelen neticelere göre fail hakkındaki cezanın ne surette tertip edileceği gösterilmektedir. 438 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 662 vd. Sekizinci fıkrada, iftira suçunda zamanaĢımı bakımından sürenin hangi tarihten itibaren baĢlayacağı hususunda özel bir hüküm yer almaktadır. Ġsnat edilen suç dolayısıyla yapılan kovuĢturma sonucu hükmün kesinleĢmesiyle, iftiranın sabit olabileceği ve dolayısıyla takibata giriĢileceği aĢikâr olduğundan böyle bir hükme olan zorunluluk meydandadır. Maddenin son fıkrasında, basın ve yayın yoluyla iĢlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararının, aynı veya eĢdeğerde basın ve yayın organıyla ilan olunması ve ilan masrafının hükümlüden tahsil edilmesi gerektiği hüküm altına alınmıĢtır. BaĢkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması MADDE 268- (1) ĠĢlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruĢturma ve kovuĢturma yapılmasını engellemek amacıyla, baĢkasına439 ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna iliĢkin hükümlere göre cezalandırılır. GEREKÇE440: Madde metninde iftira suçunun özel bir iĢleniĢ biçimi hakkında düzenleme yapılmıĢtır. Etkin piĢmanlık MADDE 269- (1) Ġftira edenin, mağdur hakkında adli veya idari soruĢturma baĢlamadan önce, iftirasından dönmesi hâlinde, hakkında iftira suçundan dolayı verilecek cezanın beĢte dördü indirilir. (2) Mağdur hakkında kovuĢturma baĢlamadan önce, iftiradan dönme hâlinde, iftira suçundan dolayı verilecek cezanın dörtte üçü indirilir. (3) Etkin piĢmanlığın; a) Mağdur hakkında hükümden önce gerçekleĢmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte ikisi, b) Mağdurun mahkûmiyetinden sonra gerçekleĢmesi hâlinde, verilecek cezanın yarısı, c) Hükmolunan cezanın infazına baĢlanması hâlinde, verilecek cezanın üçte biri, Ġndirilebilir. (4) Ġftiranın konusunu oluĢturan münhasıran idari yaptırım uygulanmasını gerektiren fiil dolayısıyla; a) Ġdari yaptırıma karar verilmeden önce etkin piĢmanlıkta bulunulması hâlinde, verilecek cezanın yarısı, b) Ġdari yaptırım uygulandıktan sonra etkin piĢmanlıkta bulunulması hâlinde, verilecek cezanın üçte biri, Ġndirilebilir. 439 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle madde metnindeki bir yazım hatası düzeltilmiĢtir (m. 30). 440 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 664. (5)441 Basın ve yayın yoluyla yapılan iftiradan dolayı etkin piĢmanlık hükümlerinden yararlanılabilmesi için, bunun aynı yöntemle yayınlanması gerekir. GEREKÇE442: Madde metninde iftira suçu açısından etkin piĢmanlıkla ilgili düzenleme yapılmıĢtır. AÇIKLAMA: 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmeden önce, maddenin beĢinci fıkrası Ģu Ģekilde idi: “İftira suçunun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, bu madde hükümleri uygulanmaz.” 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunun esasını oluĢturan TCK’nda DeğiĢiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin TBMM Adalet Komisyonundaki müzakereleri sırasında soz konusu fıkra metninde yapılan değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekildedir: “… basın ve yayın yoluyla iftirada bulunulması halinde de etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesine imkân sağlamak amacıyla, Türk Ceza Kanununun 269 uncu maddesinin beşinci fıkrasında değişiklik” yapılmıĢtır443. Suç üstlenme MADDE 270- (1) Yetkili makamlara, gerçeğe aykırı olarak, suçu iĢlediğini veya suça katıldığını bildiren kimseye iki yıla kadar hapis cezası verilir. Bu suçun, üstsoy, altsoy, eĢ veya kardeĢi cezadan kurtarmak amacıyla iĢlenmesi hâlinde; verilecek cezanın dörtte üçü indirilebileceği gibi, tamamen de kaldırılabilir. GEREKÇE444: Madde metninde suç üstlenme suçu tanımlanmıĢtır. KiĢi, gerçekte hiç iĢlenmemiĢ veya baĢkası tarafından iĢlenmiĢ olan bir suçu kendisinin iĢlediğinden bahisle, bildirimde bulunmuĢ olabilir. Bu durumda, suç üstlenme suçu oluĢur. Madde metnine göre; bu suçun belli akrabalık iliĢkisi içinde bulunulan kiĢilerin cezadan kurtulması amacıyla iĢlenmesi hâlinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. Suç uydurma 441 Maddenin beĢinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 31). 442 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 664. 443 TBMM Adalet Komisyonunun 16.5.2005 tarihli ve Esas 2/452, Karar 79 sayılı Raporu (TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 9). 444 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 664. MADDE 271- (1) ĠĢlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili makamlara iĢlenmiĢ gibi ihbar eden ya da iĢlenmeyen bir suçun delil veya emarelerini soruĢturma yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran kimseye üç yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE445: Madde, suç uydurma hâlini cezalandırmaktadır. Bu suretle adlî makamları gereksiz olarak iĢgal etmek veya yanlıĢ yollara yönlendirerek gereksiz yere uğraĢtırmak cezalandırılmıĢ olmaktadır. Yalan tanıklık MADDE 272- (1) Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle baĢlatılan bir soruĢturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kiĢi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kiĢi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. (3) Üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruĢturma veya kovuĢturması kapsamında yalan tanıklık yapan kiĢi hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (4) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kiĢi ile ilgili olarak gözaltına alma ve tutuklama dıĢında baĢka bir koruma tedbiri uygulanmıĢsa, yüklenen fiili iĢlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuĢturmaya yer olmadığına dair karar verilmiĢ olması koĢuluyla, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (5) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kiĢinin göz altına alınması veya tutuklanması hâlinde; yüklenen fiili iĢlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuĢturmaya yer olmadığına dair karar verilmiĢ olması koĢuluyla; yalan tanıklık yapan kiĢi, ayrıca kiĢiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna iliĢkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur. (6) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; süreli hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur. (7) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazına baĢlanmıĢ ise, altıncı fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır. (8) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kiĢi hakkında hapis cezası dıĢında adli veya idari bir yaptırım uygulanmıĢsa; yalan tanıklıkta bulunan kiĢi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE446: 445 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 664. Madde metninde yalan tanıklık suçu tanımlanmıĢtır. Birinci fıkraya göre, hukuka aykırı bir fiil nedeniyle baĢlatılan bir soruĢturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kiĢi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması, bu suçun temel Ģeklini oluĢturmaktadır. Suçun temel Ģekli açısından tanık dinlemeye yetkili kiĢi veya kurulun yemin verdirmeye yetkisinin olmaması gerekir. Ġkinci fıkraya göre ise, yalan tanıklık suçunun mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kiĢi veya kurul önünde iĢlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Suçun maddî unsuru yalan söylemek veya tanıklığın konusunu oluĢturan hususlar hakkındaki bilgiyi, bilerek, kısmen veya tamamen saklamaktır. Yalan söylemek deyimi, tabiî olarak gerçeği inkar etmeyi de kapsamaktadır. Tanık, tanıklığının konusunu oluĢturan hususlar hakkındaki bilgisini veya gördüğünü tam olarak açıklamakla yükümlüdür. Üçüncü fıkraya göre; kanuni tanımında üst sınırı üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruĢturma veya kovuĢturması kapsamında yalan tanıklık yapılması, suçun temel Ģekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Maddenin dört ila sekizinci fıkralarında yalan tanıklık sonucu meydana gelen neticelere göre fail hakkındaki cezanın ne surette tertip edileceği gösterilmektedir. ġahsî cezasızlık veya cezanın azaltılmasını gerektiren sebepler MADDE 273- (1) KiĢinin; a) Kendisinin, üstsoy, altsoy, eĢ veya kardeĢinin soruĢturma ve kovuĢturmaya uğramasına neden olabilecek bir hususla ilgili olarak yalan tanıklıkta bulunması, b) Tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen, bu hakkı kendisine hatırlatılmadan gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapması, Hâlinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. (2) Birinci fıkra hükmü, özel hukuk uyuĢmazlıkları kapsamında yapılan yalan tanıklık hâllerinde uygulanmaz. GEREKÇE447: Madde metninde yalan tanıklık suçu ile ilgili Ģahsî cezasızlık veya cezanın azaltılmasını gerektiren sebepler hakkında düzenleme yapılmıĢtır. Birinci fıkraya göre; belli akrabalık iliĢkisi içinde bulunulan kiĢiler aleyhine yalan tanıklık yapılması hâlinde ya da tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen bu hakkı kendisine hatırlatılmadan gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kiĢi hakkında verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. Maddenin ikinci fıkrasında ise, birinci fıkrada düzenlenen Ģahsî cezasızlık veya cezanın azaltılmasını gerektiren sebeplere iliĢkin hükmün özel hukuk uyuĢmazlıkları bağlamında yapılan yalan tanıklık hâllerinde uygulanmayacağı kabul edilmiĢtir. 446 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 664 vd. 447 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 666. Etkin piĢmanlık MADDE 274- (1) Aleyhine tanıklık yapılan kiĢi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden veya hükümden önce gerçeğin söylenmesi hâlinde, cezaya hükmolunmaz. (2) Aleyhine tanıklık yapılan kiĢi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeğin söylenmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte ikisinden yarısına kadarı indirilebilir. (3) Aleyhine tanıklık yapılan kiĢi hakkında verilen mahkûmiyet kararı kesinleĢmeden önce gerçeğin söylenmesi hâlinde, verilecek cezanın yarısından üçte birine kadarı indirilebilir. GEREKÇE448: Madde metninde, yalan tanıklıkla ilgili etkin piĢmanlık düzenlenmiĢtir. Yalan yere yemin MADDE 275- (1) Hukuk davalarında yalan yere yemin eden davacı veya davalıya bir yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Dava hakkında hüküm verilmeden önce gerçeğin söylenmesi hâlinde, cezaya hükmolunmaz. (3) Hükmün icraya konulmasından veya kesinleĢmesinden önce gerçeğin söylenmesi hâlinde, verilecek cezanın yarısı indirilir. GEREKÇE449: Madde, hukuk davalarında taraflara kanuna uygun olarak ve sübut vasıtası oluĢturmak üzere yöneltilen yeminin yalan yere icrasını cezalandırmaktadır. Suçun oluĢması, teklifin kanunî Ģekil ve koĢullara uygun olmasına ve yemin önerilmesinin kanunen olanaksız bir konuya iliĢkin bulunmamasına bağlıdır. Dava hakkında hüküm verilmeden yalan yere yeminden dönülmesi hâlinde, fail hakkında cezaya hükmolunmayacaktır. Buna karĢılık, hükmün icraya konulmasından veya kesinleĢmesinden önce gerçeğin söylenmesi hâlinde ise, verilecek cezada belli oranda indirim yapılması öngörülmüĢtür. Gerçeğe aykırı bilirkiĢilik veya tercümanlık MADDE 276- (1) Yargı mercileri veya suçtan dolayı kanunen soruĢturma yapmak veya yemin altında tanık dinlemek yetkisine sahip bulunan kiĢi veya kurul tarafından 448 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 666. 449 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 666. görevlendirilen bilirkiĢinin gerçeğe aykırı mütalâada bulunması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Birinci fıkrada belirtilen kiĢi veya kurullar tarafından görevlendirilen tercümanın ifade veya belgeleri gerçeğe aykırı olarak tercüme etmesi hâlinde, birinci fıkra hükmü uygulanır. GEREKÇE450: Madde, bilirkiĢi ve tercümanların kasten gerçeği yanlıĢ olarak yansıtmalarını, yanlıĢ tercüme yapmalarını cezalandırmaktadır. BilirkiĢinin, kendi bilgi ve değerlendirmesine göre vereceği mütalâanın sadece hatalı olması, kastın bulunmaması hâlinde suç oluĢturmayacaktır. Yargı görevi yapanı etkileme MADDE 277- (1) Bir davanın taraflarından birinin veya bir kaçının veya sanıkların veya davaya katılanların, mağdurların leh veya aleyhinde, yargı görevi yapanlara emir veren veya baskı yapan veya nüfuz icra eden veya her ne suretle olursa olsun adı geçenleri hukuka aykırı olarak etkilemeye teĢebbüs eden kimseye iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir. TeĢebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde verilecek ceza altı aydan iki yıla kadardır. GEREKÇE451: Madde, bir davada taraflardan birinin veya bir kaçının ve sanıkların, katılanların veya mağdurların leh veya aleyhine yargı görevi yapanlara emir vermeyi veya baskı yapmayı veya nüfuz icra etmeyi veya yargı görevleri yapanları ne suretle olursa olsun etkilemeye teĢebbüs etmeyi cezalandırmaktadır. Emir verildiği, baskı yapıldığı veya nüfuz icra edildiği veya etki yapılmasına giriĢildiği anda cürüm tamamlanmıĢ olur. Suç, herhangi bir yargı görevi yapana karĢı iĢlenebilir. TeĢebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde faile daha az ceza verilmesi öngörülmüĢtür. Burada iltimastan maksat, hatıra binaen ricada bulunmaktır. Suçu bildirmeme MADDE 278- (1) ĠĢlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kiĢi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) ĠĢlenmiĢ olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması hâlen mümkün bulunan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kiĢi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. 450 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 668. 451 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 668. (3) Mağdurun onbeĢ yaĢını bitirmemiĢ bir çocuk, bedensel veya ruhsal bakımdan özürlü olan ya da hamileliği nedeniyle kendisini savunamayacak durumda bulunan kimse olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılır. GEREKÇE452: BarıĢ esasına dayalı Hukuk Toplumunda yaĢama hakkına sahip olan herkes, toplum barıĢını bozucu nitelik taĢıması dolayısıyla devletten suç iĢlenmesinin önlenmesini ve suçluların cezalandırılmasını talep hakkına sahiptir. Suç teĢkil eden bir fiilin iĢlendiğini öğrenen bireyin, bununla ilgili olarak yetkili makamlar nezdinde bildirimde bulunma hakkı vardır. Bu bakımdan, belli bir suç vakıasıyla ilgili olarak bildirimde bulunmak, hukuka uygunluk nedeni olarak bir hakkın kullanılmasından ibarettir. Suçluların cezalandırılmasını devletten istemek, kiĢi açısından bir hak olduğu gibi; herhangi bir suç olgusunun gerçekleĢtiğini öğrenen kiĢinin durumu suçu takibe yetkili makamlara bildirmesi, aynı zamanda bir yükümlülüktür. Bu itibarla, herhangi bir suç olgusunun gerçekleĢtiğini öğrenmesine rağmen durumun suçu takibe yetkili makamlara bildirilmemesi, genel olarak haksız bir davranıĢtır. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince sadece belli suçların bildirilmemesi veya sadece belli kiĢilerin bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Madde metninde belli suçlar açısından bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu maddeye göre, suçu bildirmeme suçunun oluĢabilmesi için henüz icrası devam etmekte olan bir suçun varlığı gereklidir. Örneğin, bir kimsenin kaçırılarak belli bir yerde tutulduğunun bilinmesine rağmen, durumdan yetkili makamların haberdar edilmemesi; keza, mütemadi suç niteliği taĢıyan elektrik hırsızlığının iĢlendiğinden haberdar olunmasına rağmen, durumun yetkili makamlara bildirilmemesi, bu suçu oluĢturacaktır. Ġcrası tamamlanmıĢ olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması hâlen mümkün bulunan bir suçun yetkili makamlara bildirilmemesi hâlinde de bu suç oluĢur. Örneğin icrası tamamlanmıĢ olan bir hırsızlık sonucunda elde edilmiĢ olan malların bir depoda saklandığının bilinmesine rağmen, durumdan yetkili makamların haberdar edilmemesi, bu suçu oluĢturacaktır. Maddenin üçüncü fıkrasına göre; bir ve ikinci fıkralar kapsamına giren suçun mağdurunun onbeĢ yaĢını bitirmemiĢ bir çocuk, bedensel veya ruhsal bakımdan özürlü olan ya da hamileliği nedeniyle kendisini savunamayacak durumda bulunan kimse olması hâlinde, ceza belli oranda artırılacaktır. Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi MADDE 279- (1) Kamu adına soruĢturma ve kovuĢturmayı gerektiren bir suçun iĢlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de, yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 452 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 668. (2) Suçun, adlî kolluk görevini yapan kiĢi tarafından iĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. GEREKÇE453: Kamu görevlileri, görevlerini yaptıkları sırada ve göreve iliĢkin olarak bir suçun iĢlendiğini öğrendiklerinde bunu yetkili makamlara bildirmekle yükümlüdürler. Madde metninde, bu yükümlülüğe aykırı davranıĢ, suç olarak tanımlanmaktadır. Suçun maddî unsuru, bildirimde bulunmak hususunda ihmalde bulunmak veya gecikme göstermektir. Ancak, bu suçun oluĢabilmesi için, bildirim konusu suçun kamu görevlisinin yürüttüğü görevle bağlantılı olması gerekir. ĠĢlenen suçun görevle bağlantısının olmaması durumunda, ihbarla ilgili genel kurallar geçerlidir. Maddenin ikinci fıkrasında, failin adlî kolluk görevini yapan memurlardan oluĢu ağırlaĢtırıcı neden sayılmıĢtır. Sağlık mesleği mensuplarının suçu bildirmemesi MADDE 280- (1) Görevini yaptığı sırada bir suçun iĢlendiği yönünde bir belirti ile karĢılaĢmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta gecikme gösteren sağlık mesleği mensubu, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Sağlık mesleği mensubu deyiminden, tabip, diĢ tabibi, eczacı, ebe, hemĢire ve sağlık hizmeti veren diğer kiĢiler anlaĢılır. GEREKÇE454: Madde, mesleklerini icra ettikleri sırada tabip, diĢ tabibi, eczacı, ebe, hemĢire ve sağlık hizmeti veren diğer kiĢilerin öğrendikleri suçları ihbar yükümlülüklerini getirmiĢ bulunmaktadır. Söz konusu ihbar yükümlülüğü, madde metninde sayılan sağlık mesleği mensupları ile sınırlı değildir. Örneğin, bir tıbbi tahlil laboratuarında görev yapan kiĢiler açısından da mevcuttur. Devlet eliyle iĢletilen sağlık kuruluĢlarında görev yapan sağlık mesleği mensupları, kamu görevlisi sıfatını taĢımaktadırlar. Bu kiĢilerin suçu bildirme yükümlülüğüne aykırı davranmaları hâlinde, yukarıdaki madde hükmü uygulanacaktır. Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiĢtirme MADDE 281- (1) Gerçeğin meydana çıkmasını engellemek amacıyla, bir suçun delillerini yok eden, silen, gizleyen, değiĢtiren veya bozan kiĢi, altı aydan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kendi iĢlediği veya iĢleniĢine iĢtirak ettiği suçla ilgili olarak kiĢiye bu fıkra hükmüne göre ceza verilmez. 453 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 670. 454 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 670. (2) Bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. (3) ĠliĢkin olduğu suç nedeniyle hüküm verilmezden önce gizlenen delilleri mahkemeye teslim eden kiĢi hakkında bu maddede tanımlanan suç nedeniyle verilecek cezanın beĢte dördü indirilir. GEREKÇE455: Ceza muhakemesinin amacı, maddî gerçeğin araĢtırılması ve bu suretle adil bir yargıya varılmasıdır. Maddî gerçeğin araĢtırılıp ortaya çıkarılması ve bu suretle adil bir yargıya varılması, suç Ģüphesi altında bulunan kiĢinin dahi esasta menfaatine bir husustur. Çünkü insan Ģahsîyetinin tekâmülü, ancak hakikat ve adaletle mümkün olabilecektir. Yargı kararlarının gerçeğe uygunluğu, hukuk devletinin ve adil yargılanma hakkının vazgeçilmez Ģartıdır. Yargı kararları, gerçeğe uygunluğu ölçüsünde kamu vicdanında kabul görür ve otorite sağlar. Bir yargılama faaliyeti sırasında sunulan ve baĢvurulan delillerin ve hangi sıfatla olursa olsun verilen bilgilerin gerçeğe uygun olması gerekir. Bu bakımdan, iĢlenmiĢ olan bir suçla ilgili delil ve eserlerin yok edilmesi, değiĢtirilmesi veya gizlenmesi, maddî gerçeğin ortaya çıkarılmasını ve sonuçta ceza adaletinin gerçekleĢmesini engelleyecektir. Bu mülahazalarla, madde metninde, daha önce iĢlenmiĢ olan bir suçun delil ve eserlerinin yok edilmesi, silinmesi, gizlenmesi, değiĢtirilmesi veya bozulması, iĢlenen suçtan bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun konusunu, daha önce iĢlenmiĢ olan bir suçun delil ve eserleri oluĢturmaktadır. Bir suçtan elde edilmiĢ olan eĢyayı da, suçun eser ve delili olarak kabul etmek gerekir. Bu itibarla, söz konusu suç, önceden iĢlenmiĢ bir suçun varlığını gerekli kılmaktadır. Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Bu seçimlik hareketler, suçun delil ve eserlerinin yok edilmesi, silinmesi, gizlenmesi, değiĢtirilmesi veya bozulmasından ibarettir. Bu suçun oluĢabilmesi için, failin gerçeğin meydana çıkarılmasını engellemek amacıyla hareket etmesi gerekir. Ancak, fıkra metninde bir Ģahsî cezasızlık sebebine yer verilmiĢtir. Buna göre, kiĢiye kendi iĢlediği veya iĢleniĢine iĢtirak ettiği suçun delillerini yok etmesi, gizlemesi veya değiĢtirmesi dolayısıyla ayrıca ceza verilmez. Maddenin ikinci fıkrasına göre, bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak iĢlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Üçüncü fıkrada ise, etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir. Buna göre, iliĢkin olduğu suç nedeniyle hüküm verilmezden önce gizlenen delilleri mahkemeye teslim eden kiĢi hakkında verilecek cezada indirim yapılacaktır. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama MADDE 282- (1)456 Alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini, yurt dıĢına çıkaran veya bunların gayrimeĢru 455 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 670 vd. 456 Bu fıkrada, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla değiĢiklik yapılmıĢtır (m. 5). kaynağını gizlemek veya meĢru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, çeĢitli iĢlemlere tâbi tutan kiĢi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (2)457 Birinci fıkradaki suçun iĢlenmesine iĢtirak etmeksizin, bu suçun konusunu oluĢturan malvarlığı değerini, bu özelliğini bilerek satın alan, kabul eden, bulunduran veya kullanan kiĢi iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3)458 Bu suçun, kamu görevlisi tarafından veya belli bir meslek sahibi kiĢi tarafından bu mesleğin icrası sırasında iĢlenmesi hâlinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır. (4)459 Bu suçun, suç iĢlemek için teĢkil edilmiĢ bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır. (5)460 Bu suçun iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. (6)461 Bu suç nedeniyle kovuĢturma baĢlamadan önce, suç konusu malvarlığı değerlerinin ele geçirilmesini sağlayan veya bulunduğu yeri yetkili makamlara haber vererek ele geçirilmesini kolaylaĢtıran kiĢi hakkında bu maddede tanımlanan suç nedeniyle cezaya hükmolunmaz. GEREKÇE462: Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerine meĢruiyet görüntüsü verilerek ekonomik sisteme sokulması, suç iĢlemenin kazanç elde etme açısından cazip bir yol olarak görülmesine neden olmaktadır. Suç iĢlemek suretiyle veya dolayısıyla elde edilmiĢ olan ekonomik değerlerin meĢruiyet görüntüsü kazandırılarak ekonomik sisteme sokulması, aynı zamanda suç delillerinin değiĢtirilmesi, gizlenmesi ve dolayısıyla, suçlunun kayrılması sonucunu doğurmaktadır. Bu düĢüncelerle, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin, yurt dıĢına transfer edilmesi veya bunların gayrimeĢru kaynağını gizlemek ve meĢru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeĢitli iĢlemlere tabi tutulması, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun konusunu suçtan kaynaklanan malvarlığı değerleri oluĢturmaktadır. Bu malvarlığı değerlerinin elde edildiği suçun türü veya mahiyeti önemli değildir. Önemli olan, bu suçun konusunu oluĢturan ekonomik değerlerin, baĢka bir suçun iĢlenmesi suretiyle veya dolayısıyla elde edilmiĢ olmasıdır. Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Birinci seçimlik hareket, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin yurt dıĢına transfer edilmesidir. Bu seçimlik hareketin gerçekleĢtiriliĢi sırasında, yurt dıĢına transfer edilen malvarlığı değerlerinin suçtan 457 Bu fıkra, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 5). 458 Bu fıkra numarası, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla yeniden teselsül ettirilmiĢtir (m. 5). 459 Bu fıkra numarası, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla yeniden teselsül ettirilmiĢtir (m. 5). 460 Bu fıkra numarası, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla yeniden teselsül ettirilmiĢtir (m. 5). 461 Bu fıkra numarası, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla yeniden teselsül ettirilmiĢtir (m. 5). 462 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 672. elde edilmiĢ olduğunun bilinmesi gerekir. BaĢka bir deyiĢle, bu seçimlik hareket açısından kastın varlığı yeterlidir. Ġkinci seçimlik hareket ise, serbest hareket olarak belirlenmiĢtir. Bu hareketler açısından önemli olan, bunların gerçekleĢtiriliĢi sırasında güdülen amaçtır. BaĢka bir deyiĢle, suçtan elde edilen malvarlığı değerlerinin, gayrimeĢru kaynağını gizlemek ve meĢru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeĢitli iĢlemlere tabi tutulması gerekir. Bu iĢlemler, değiĢik Ģekillerde gerçekleĢebilir. Örneğin, yurt dıĢında iĢlenmiĢ olan bir suçtan kaynaklanan gelirin, meĢru yolla elde edilmiĢ bir para görüntüsüyle yabancı sermayeyi teĢvik mevzuatı çerçevesinde ülkeye sokulması hâlinde de bu suçun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Maddenin ikinci463 fıkrasında bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli düzenlenmiĢtir. Buna göre, söz konusu suçun kamu görevlisi tarafından görevini yaparken ve görevinin sağladığı kolaylıktan yararlanarak ya da belli bir meslek sahibi kiĢi tarafından mesleğinin icrası sırasında ve sağladığı kolaylıktan yararlanarak iĢlenmesi hâlinde, ceza artırılacaktır. Üçüncü464 fıkrada, bu suçun, suç iĢlemek için teĢkil edilmiĢ bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza belli oranda artırılması öngörülmüĢtür. Ancak, belirtilmelidir ki, bu suçtan dolayı verilecek artırılmıĢ ceza, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı ayrıca cezalandırılmaya engel teĢkil etmemektedir. Dördüncü465 fıkraya göre, bu suçun iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır. Maddenin beşinci466 fıkrasında bu suçla ilgili etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir. Buna göre, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini gizleme nedeniyle kovuĢturma baĢlamadan önce, bu malvarlığı değerlerinin ele geçirilmesini sağlayan veya bulunduğu yeri yetkili makamlara haber vererek ele geçirilmesini kolaylaĢtıran kiĢi hakkında bu suç nedeniyle cezaya hükmolunmayacaktır. Suçluyu kayırma MADDE 283- (1) Suç iĢleyen bir kiĢiye, araĢtırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için, imkan sağlayan kimse, altı aydan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. 463 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla bu maddeye ikinci fıkra olarak yeni bir fıkra eklenmiĢ ve diğer fıkra numaralarının buna göre yeniden teselsül ettirilmiĢ olması nedeniyle, bu atfı yeniden teselsül ettirilen üçüncü fıkraya yapılmıĢ bir atıf olarak anlamak gerekir. 464 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla bu maddeye ikinci fıkra olarak yeni bir fıkra eklenmiĢ ve diğer fıkra numaralarının buna göre yeniden teselsül ettirilmiĢ olması nedeniyle, bu atfı yeniden teselsül ettirilen dördüncü fıkraya yapılmıĢ bir atıf olarak anlamak gerekir. 465 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla bu maddeye ikinci fıkra olarak yeni bir fıkra eklenmiĢ ve diğer fıkra numaralarının buna göre yeniden teselsül ettirilmiĢ olması nedeniyle, bu atfı yeniden teselsül ettirilen beĢinci fıkraya yapılmıĢ bir atıf olarak anlamak gerekir. 466 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla bu maddeye ikinci fıkra olarak yeni bir fıkra eklenmiĢ ve diğer fıkra numaralarının buna göre yeniden teselsül ettirilmiĢ olması nedeniyle, bu atfı yeniden teselsül ettirilen altıncı fıkraya yapılmıĢ bir atıf olarak anlamak gerekir. (3) Bu suçun, üstsoy, altsoy, eĢ, kardeĢ veya diğer suç ortağı tarafından iĢlenmesi hâlinde, cezaya hükmolunmaz. GEREKÇE467: Madde metninde, iĢlenmiĢ olan bir suçun failine, suçun iĢleniĢine herhangi bir Ģekilde iĢtirak etmeksizin, yardımda bulunulması cezaî müeyyide altına alınmıĢtır. Bununla güdülen amaç, suç iĢlendikten sonra failin herhangi bir Ģekilde yardım görmesini engellemektir. Bu suretle ceza adaletinin gerçekleĢtirilmesi amaçlanmıĢtır. Ceza muhakemesinin amacını oluĢturan maddî gerçeğin araĢtırılıp ortaya çıkarılması ve bu suretle adil bir yargıya varılması, suç Ģüphesi altında bulunan kiĢinin dahi esasta menfaatine bir husustur. Çünkü insan Ģahsîyetinin tekâmülü, ancak hakikat ve adaletle mümkün olabilecektir. Maddî gerçeğin tespitine dayalı olarak mahkemece hükmolunan ceza veya tedbirin infazı, suçlu kiĢinin iĢlediği suçtan dolayı içinde bulunduğu kusurluluk durumundan ibra olmasını, yani yeniden topluma kazandırılmasını sağlayacaktır. Bu bakımdan, suç Ģüphesi altında bulunan kiĢinin yargılanmasının veya hükümlü kiĢinin mahkûm olduğu cezanın veya tedbirin infazının engellenmesi, ceza adaletinin gerçekleĢmesini engelleyecektir. Bu suçun konusu, daha önce iĢlenmiĢ olan bir suçun iĢleniĢine herhangi bir Ģekilde iĢtirak etmiĢ olan bir kiĢidir. Kayrılan kiĢi, önceki suçun faili veya Ģeriki olabilir. Bu kiĢi, önceden iĢlenen bir suçtan mahkûm olmuĢ bir kiĢi olabileceği gibi, sadece Ģüpheli veya sanık olması nedeniyle aranan bir kiĢi de olabilir. Sanık veya mahkûm olan kimsenin saklanmasına yönelik her hareket, bu suçun oluĢmasını sağlayacaktır. Sanık veya mahkûmun belli bir yerde saklanmasının temin edilmesinden baĢka; bu kiĢi, soruĢturmanın veya infazın engellenmesi amacıyla örneğin bir baĢka ülkeye kaçırılmıĢ olabilir. Bu tür fiilleri de söz konusu suç kapsamında değerlendirmek gerekir. Belirtmek gerekir ki, hakkında tutuklama veya mahkûmiyet kararı verilen kiĢinin bir yerde barınmasını temin etme durumunda dahi, bu suçun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Bu suçun oluĢabilmesi için, kayrılan kiĢinin araĢtırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması amacıyla hareket edilmesi gerekir. Böyle bir amaç güdülmemekle beraber, kiĢinin insani mülahazalarla bazı ihtiyaçlarının karĢılanmıĢ olması durumunda, söz konusu suç oluĢmayacaktır. Bu suçun faili herkes olabilir. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince, kayırma suçundan dolayı cezalandırılabilmesi için, kiĢinin önceden iĢlenmiĢ olan suça herhangi bir Ģekilde iĢtirak etmemiĢ olması aranmıĢtır. Keza, kayırma suçunun konusunu belli akrabalık iliĢkisi içinde bulunan kiĢilerin oluĢturması hâlinde de cezaya hükmedilmeyecektir. KiĢinin önceden iĢlenmiĢ olan asıl suça fail veya Ģerik olarak iĢtirak etmiĢ olması veya suçun konusunu oluĢturan kiĢilerle belli akrabalık iliĢkisi içinde bulunması, bu suç açısından sadece bir Ģahsî cezasızlık sebebi oluĢturmaktadır. ġahsî cezasızlık sebebinin bulunduğu hâllerde iĢlenen fiil suç ve dolayısıyla haksızlık oluĢturma özelliğini muhafaza etmektedir. Ancak, kiĢinin ceza hukuku açısından sorumluluğu cihetine gidilmemektedir. Tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme 467 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 674. MADDE 284- (1) Hakkında tutuklama kararı verilmiĢ olan veya hükümlü bir kiĢinin bulunduğu yeri bildiği hâlde yetkili makamlara bildirmeyen kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) ĠĢlenmiĢ olan bir suça iliĢkin delil ve eserlerin baĢkaları tarafından saklandığı yeri bildiği hâlde yetkili makamlara bildirmeyen kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (3) Bu suçların kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. (4) Bu suçların, üstsoy, altsoy, eĢ veya kardeĢ tarafından iĢlenmesi hâlinde, cezaya hükmolunmaz. GEREKÇE468: Madde metninde, hakkında tutuklama kararı verilmiĢ olan veya hükümlü bir kiĢinin bulunduğu yerin ihbar edilmemesi, suçu ihbar etmemekten bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Belli bir suçun iĢlenmiĢ olması dolayısıyla baĢlatılan soruĢturma ve kovuĢturma kapsamında bu suçu iĢlediğinden bahisle hakkında tutuklama kararı verilmiĢ olan bir kiĢinin bulunduğu veya saklandığı yerin yetkili makamlara bildirilmemesi, suç oluĢturacaktır. Bunun için, bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyen kiĢinin, soruĢturma ve kovuĢturma konusu yapılan suç dolayısıyla Ģüpheli bulunan Ģahıs hakkında tutuklama kararının verilmiĢ olduğunu veya kesinleĢmiĢ bir yargı kararıyla belli bir cezaya mahkûm olmuĢ olan Ģahsın bu cezasının infazı amacıyla arandığını ve nerede bulunduğunu tereddütsüz bir Ģekilde bilmelidir. BaĢka bir deyiĢle, söz konusu suçu ancak doğrudan kastla iĢlenebilir. Maddenin ikinci fıkrasına göre, iĢlenmiĢ olan bir suça iliĢkin delil ve eserlerin baĢkaları tarafından saklandığı yerin bilinmesine rağmen, yetkili makamların durumdan haberdar edilmemesi, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Birinci fıkrada tanımlanan suç gibi, bu suç da, ancak doğrudan kastla iĢlenebilir. Bu suçların faili herkes olabilir. Ancak, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiĢtirme suçunun faili olan kiĢi, bu maddede tanımlanan suçtan dolayı cezalandırılamaz. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bu suçların kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak iĢlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Dördüncü fıkraya göre, birinci ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların, belli akrabalık iliĢkisi içinde bulunan kiĢiler lehine olarak iĢlenmesi hâlinde, cezaya hükmedilmeyecektir. KiĢinin önceden iĢlenmiĢ olan asıl suçun fail veya Ģerik ile belli akrabalık iliĢkisi içinde bulunması, bu suç açısından sadece bir Ģahsî cezasızlık sebebi oluĢturmaktadır. Gizliliğin ihlâli MADDE 285- (1) SoruĢturmanın gizliliğini alenen ihlâl eden kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, soruĢturma aĢamasında alınan ve kanun 468 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 674 vd. hükmü gereğince gizli tutulması gereken kararların ve bunların gereği olarak yapılan iĢlemlerin gizliliğinin ihlâli açısından aleniyetin gerçekleĢmesi aranmaz. (2) Kanuna göre kapalı yapılması gereken veya kapalı yapılmasına karar verilen duruĢmadaki açıklama veya görüntülerin gizliliğini alenen ihlâl eden kiĢi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır. Ancak, bu suçun oluĢması için, tanığın korunmasına iliĢkin olarak alınan gizlilik kararına aykırılık açısından aleniyetin gerçekleĢmesi aranmaz. (3) Bu suçların basın ve yayın yoluyla iĢlenmesi hâlinde, ceza yarı oranında artırılır. (4) SoruĢturma ve kovuĢturma evresinde kiĢilerin suçlu olarak damgalanmalarını sağlayacak Ģekilde görüntülerinin yayınlanması hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE469: Hukukun genel kurallarından birisi, soruĢturmanın gizliliğidir. SoruĢturma evresinin içeriği ve sınırları, bu evrenin ne suretle cereyan edeceği, aktörleri ve yetkileri kanunla saptanmıĢtır. SoruĢturma evresi genel olarak ve esas itibarıyla kamuya karĢı gizli biçimde cereyan eder. SoruĢturma evresinin gizliliği, bir defa ceza adaletinin doğruluk, dürüstlük, gerçeğe ulaĢma ilkelerine uyulması için bir zorunluluktur. Ancak, her Ģeyden önce suçsuzluk karinesinin sağlam tutulabilmesi yönünden de vazgeçilemez niteliktedir. Aksi takdirde, bizde ve yabancı ülkelerde örneklerine rastlandığı üzere yargısız infazlar sonucu insanlar ıstıraplara sürüklenmekte ve suçsuzluk karinesi böylece lafta kalmaktadır. Usul kanunları, soruĢturma evresinde tarafların ve özellikle Ģüphelinin ve avukatının yetkilerini belirtmektedir. Avukat, soruĢturma dosyasını incelemek olanağına sahiptir. Avukat adalete hizmet eden bir mesleğin mensubu olarak dosyadan elde ettiği bilgileri kanunun verdiği olanaklar çerçevesinde sadece müvekkilini savunması için kullanacak, bunları yayınlamak, örneğin medyaya vermek gibi fiillere giriĢemeyecektir. Ancak, elbette ki, soruĢturması yapılan suçlar hakkında, halkın bilgi sahibi olmak ihtiyacı da vardır. Medya bu suçlar hakkında bilgilenerek halkın bilgi edinmek ihtiyacını karĢılamak görevindedir. Medya mensupları, bu konularda doğru haber elde edemediklerinde öteden beriden devĢirilen ve çok kere yanlıĢ olan bilgileri halka yansıtmakta ve insanların en temel hakkı olan suçsuzluk karinesi böylece ihlâl edilmektedir; soruĢturma da zarar görmekte ve delillerin yok edilmesi hususunda, elbette ki istemeden Ģüphelilere yardım sağlanmıĢ olmaktadır. Bu maddede, soruĢturma evresinde yapılıp alenî olmayan gizli iĢlemlerin, yani ceza usulüne iliĢkin kanunların netice ve içeriklerinin gizli olduğunu belirttiği iĢlem içeriklerinin yetkisiz kiĢilerce öğrenilmesinin sağlanması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, bu nedenle cezaya hükmedilebilmesi için, bilgilendirmenin alenen gerçekleĢtirilmesi gerekir. SoruĢturma aĢamasında alınan bazı kararların, örneğin telefon dinleme konusunda alınmıĢ hâkim kararının ve buna dayalı olarak yapılan dinleme iĢleminin kanun gereğince gizli tutulması gerekmektedir. Bu gizliliğin ihlâli, alınan kararın uygulanmasını engelleyecektir. Bu nedenle, belirtilen kararların ve bunların uygulanmasına iliĢkin iĢlemlerin gizliliğinin açıklanması açısından aleniyet koĢulu aranmayacaktır. Maddenin ikinci fıkrasına göre, kanun gereği olarak kapalı yapılması gereken veya kapalı yapılmasına karar verilen duruĢmadaki açıklama veya görüntülerin gizliliğinin ihlâli de, suç 469 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 676 vd. oluĢturmaktadır. Bu nedenle cezaya hükmedilebilmesi için, birinci fıkrada olduğu gibi, gizlilik ihlâlinin alenen gerçekleĢmesi gerekir. SoruĢturma evresi gibi kovuĢturma evresinde, tanığın korunmasına iliĢkin olarak kimlik bilgilerinin gizli tutulması gerektiği hususundaki karar alınabilir. Alınan bu kararlara iliĢkin gizliliğin ihlâlinin suç oluĢturabilmesi için, aleniyet koĢulu aranmayacaktır. Üçüncü fıkraya göre, bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla iĢlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Maddenin dördüncü fıkrasında, soruĢturma ve kovuĢturma evresinde kiĢilerin suçlu olarak damgalanmalarını sağlayacak Ģekilde görüntülerinin yayınlanması, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Ses veya görüntülerin kayda alınması MADDE 286- (1) SoruĢturma ve kovuĢturma iĢlemleri sırasındaki ses veya görüntüleri yetkisiz olarak kayda alan veya nakleden kiĢi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE470: Madde metninde, soruĢturma ve kovuĢturma evrelerindeki iĢlemlerin yapılıĢı sırasındaki ses ve görüntülerin yetkisiz olarak kayda alınması veya nakledilmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Hâkim veya savcı tarafından uygun görülmesi durumunda, kayıt alma iĢleminin yapılmasının suç oluĢturmayacağı muhakkaktır. Bu nedenle, madde metninde bu kayıt ve nakletme iĢlemlerinin “yetkisiz olarak” yapılmasının, söz konusu suçu oluĢturacağı kabul edilmiĢtir. Genital muayene MADDE 287- (1) Yetkili hâkim ve savcı kararı olmaksızın, kiĢiyi genital muayeneye gönderen veya bu muayeneyi yapan fail hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur471. 470 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 678. 471 TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen metin Ģu Ģekilde idi: “Yetkili hâkim ve savcı kararı olmaksızın, kişinin genital muayeneye gönderilmesi hâlinde, fail hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” TBMM Genel Kurulunda madde hakkında yapılan görüĢmeler sırasında, Ġktidar ve Anamuhalefet Partisine mensup Milletvekilleri tarafından, maddenin birinci fıkrasıyla ilgili olarak bir değiĢiklik önergesi verilmiĢtir. Bu önerge üzerine, Meclis’te Grubu bulunan her iki Siyasi Partinin uzlaĢmasıyla, madde son Ģekliyle kabul edilmiĢtir. Bu değiĢikliğin gerekçesi, önerge metninde Ģu Ģekilde ifade edilmiĢtir: “Tasarıda kişilerin beden bütünlüğü ve bireyin ruhsal sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olan genital muayenenin ancak yetkili hakim ve savcı kararıyla yapılacağı hükme bağlanmış ve böyle bir karar olmaksızın genital muayeneye gönderme suç olarak düzenlenmiştir. Ancak madde metninde muayeneyi yapan bakımından bir açıklık olmadığı ve bu husus tereddüt yaratacağından, metne „miayeneyi yapan‟ sözcükleri eklenmiştir.” (2) BulaĢıcı hastalıklar dolayısıyla kamu sağlığını korumak amacıyla kanun ve tüzüklerde öngörülen hükümlere uygun olarak yapılan muayeneler açısından yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz. GEREKÇE472: Madde metninde hukuka aykırı biçimde genital muayene yapılması, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Adil yargılamayı etkilemeye teĢebbüs MADDE 288-473 (1) Bir olayla ilgili olarak baĢlatılan soruĢturma veya kovuĢturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar, savcı, hâkim, mahkeme, bilirkiĢi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kiĢi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE474: Madde, kesin bir yargı kararı verilmeden önce tanıkların beyanlarını veya bilirkiĢi mütalâalarını ve hüküm ve kararları etkilemek amacıyla baskıcı ve kötü niyetli yayınlar yapılmasını ve bunların açıklanmasını cezalandırmaktadır. Adalet cihazının yansızlığını sadece iktidarlara karĢı koruyucu güvenceler yeterli değildir; kamuoyunda, “kapıları tutanların” etkisinden de adaleti kurtarmak ve sükûnetle çalıĢılmasını sağlamak gereklidir. Kitle iletiĢim araçlarıyla yürütülen ve “yargısız infaz” olarak tanımlanan uygulamalar dolayısıyla, bu hükme Tasarı metninde yer verilmiĢtir. Muhafaza görevini kötüye kullanma MADDE 289- (1) Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle elkonulmuĢ olan mal üzerinde teslim amacı dıĢında tasarrufta bulunan kiĢi, üç aydan iki yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. KiĢinin bu malın sahibi olması hâlinde, verilecek ceza yarı oranında indirilir. (2) Birinci fıkrada tanımlanan suçun konusunu oluĢturan eĢyayı kovuĢturma baĢlamadan önce geri veren veya bunun mümkün olmaması hâlinde bedelini ödeyen kiĢi hakkında verilecek cezaların beĢte dördü indirilir. (3) Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle elkonulmuĢ olan malın dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı 472 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 678. 473 Maddenin, “Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.” Ģeklindeki ikinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla metinden çıkarılmıĢtır (m. 32). 474 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 678. davranması nedeniyle kaybolmasına veya bozulmasına neden olan kiĢi, adli para cezası ile cezalandırılır. (4) Bir suça iliĢkin soruĢturma veya kovuĢturma kapsamında elkonulan eĢyayı amacı dıĢında kullanan kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE475: Madde metninde tanımlanan suç, esas itibarıyla güveni kötüye kullanma suçunun özel bir Ģeklini oluĢturmaktadır. Ancak, malın kiĢiye özel bir görevin gereği olarak teslim edilmiĢ ve kiĢinin bunları olduğu gibi muhafaza ile ödevlendirilmiĢ olması nedeniyle, fiil aynı zamanda bir görevin kötüye kullanılmasını da ifade etmektedir. Birinci fıkraya göre, suçun konusunu oluĢturan mal üzerinde teslim amacı dıĢında tasarrufta bulunulması, bu suçu oluĢturacaktır. Teslim amacı muhafaza olduğuna göre, suçun konusunu oluĢturan malın örneğin satılması, baĢkasına verilmesi gibi, bu amaçla bağdaĢmayan davranıĢlar, söz konusu suçun oluĢumuna neden olacaktır. Bu bakımdan, söz konusu suç, serbest hareketli suç görüntüsü arzetmektedir. Failin suç konusu eĢyanın sahibi olması, cezanın indirilmesini gerektiren bir neden olarak kabul edilmiĢtir. Maddenin ikinci fıkrasında bu suçla ilgili olarak etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir. Bu suçun konusunu oluĢturan eĢyanın kovuĢturma baĢlamadan önce geri verilmesi veya bunun mümkün olmaması hâlinde bedelinin ödenmesi, etkin piĢmanlığı gösteren kiĢi açısından cezada indirim yapılmasını gerektiren bir Ģahsî sebep olarak kabul edilmiĢtir. Üçüncü fıkrada ise, birinci fıkranın konusunu oluĢturan eĢya ile ilgili olarak bir taksirli suç tanımına yer verilmiĢtir. Bu eĢyanın kendisine teslim edilen kiĢinin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle kaybolmasına veya bozulmasına neden olması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Dördüncü fıkrada, ayrı bir suç tanımlaması yapılmıĢtır. Bir suça iliĢkin soruĢturma veya kovuĢturma kapsamında elkonulan eĢyanın amacı dıĢında kullanılması, bu suçu oluĢturacaktır. Resmen teslim olunan mala elkonulması ve bozulması MADDE 290- (1) Hükmen hak sahiplerine teslim edilen taĢınmaz mallara tekrar elkoyan kimseye üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Muhafaza edilmek üzere baĢkasına resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle elkonulmuĢ olan taĢınır malın bu kiĢinin elinden rızası dıĢında alınması hâlinde hırsızlık, cebren alınması hâlinde yağma, hileyle alınması hâlinde dolandırıcılık, tahrip edilmesi hâlinde mala zarar verme suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. KiĢinin bu malın sahibi olması hâlinde, verilecek cezanın yarısından dörtte üçüne kadarı indirilir. GEREKÇE476: 475 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 678 vd. 476 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 680. Maddenin birinci fıkrasında, hükmen hak sahiplerine teslim edilen taĢınmaz mallara tekrar elkonulması suç olarak tanımlanmıĢtır. Ġkinci fıkrada ise, muhafaza edilmek üzere baĢkasına resmen teslim edilen taĢınır malların alınması veya tahrip edilmesini veya ortadan kaldırılması hâlinde, nasıl cezaya hükmedileceği belirtilmiĢtir. Keza, bu fıkrada, kiĢinin bu malın sahibi olması hâlinde verilecek cezada yapılacak olan indirim oranı belirlenmiĢtir. BaĢkası yerine ceza infaz kurumuna veya tutukevine girme MADDE 291- (1) Kendisini, bir hükümlünün veya tutuklunun yerine koyarak ceza infaz kurumuna veya tutukevine giren kimseye altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE477: Madde, kendisini hükümlü veya tutuklunun yerine koyarak, onun yerine ceza infaz kurumuna veya tutukevine girmeyi cezalandırmaktadır. Hükümlü veya tutuklunun kaçması MADDE 292-478 (1) Tutukevinden, ceza infaz kurumundan veya gözetimi altında bulunduğu görevlilerin elinden kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Bu suçun, cebir veya tehdit kullanılarak iĢlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (3) Bu suçun, silâhlı olarak ya da birden çok tutuklu veya hükümlü tarafından birlikte iĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir katına kadar artırılır. (4) Bu suçun iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin veya kasten öldürme suçunun gerçekleĢmesi ya da eĢyaya zarar verilmesi durumunda, ayrıca bu suçlara iliĢkin hükümlere göre cezaya hükmolunur. (5) Bu maddede yazılı hükümler, ceza infaz kurumu dıĢında çalıĢtırılan hükümlüler ile hapis cezası adli para cezasından çevrilmiĢ olanlar hakkında da uygulanır. AÇIKLAMA: Söz konusu maddenin TBMM Genel Kurulunda görüĢülmesi sırasında, Ġktidar ve Anamuhalefet Partisine mensup Milletvekilleri tarafından bir değiĢiklik önergesi verilmiĢtir. Bu önerge üzerine, Meclis’te Grubu bulunan her iki Siyasi Partinin uzlaĢmasıyla, Türk Ceza Kanunun Tasarısının TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen “Gözaltına alınanın veya tutuklunun kaçması” baĢlıklı 292 nci maddesi ile “Hükümlünün kaçması” baĢlıklı 293 üncü 477 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 680. 478 Maddenin altıncı fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla metinden çıkarılmıĢtır (m. 33). maddeleri hükümleri birleĢtirilerek, 292 nci madde olarak düzenlenmiĢ ve diğer madde numaraları da buna göre teselsül ettirilmiĢtir. Etkin piĢmanlık MADDE 293- (1)479 Tutuklu veya hükümlünün, kaçtıktan sonra, etkin piĢmanlık göstererek kendiliğinden teslim olması hâlinde, kaçtığı günden itibaren teslimin gerçekleĢtiği güne kadar geçen süre dikkate alınarak, verilecek cezanın altıda beĢinden altıda birine kadarı indirilir. Ancak, kaçma süresinin altı ayı geçmesi hâlinde cezada indirim yapılmaz. GEREKÇE480: Madde metninde, gözaltına alınan481, tutuklu veya hükümlüler açısından etkin piĢmanlık düzenlenmiĢtir. Etkin piĢmanlık hükmünün uygulanabilmesi için, teslim olgusunun “kendiliğinden” gerçekleĢmesi gerekir. Yani teslim olgusu serbest irade ürünü olmadığı takdirde, etkin piĢmanlık hükmünden yararlanılamayacaktır. Kaçmaya imkan sağlama MADDE 294- (1) Gözaltına alınanın veya tutuklunun kaçmasını sağlayan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Hükümlünün kaçmasını sağlayan kiĢi, çekilecek olan hapis cezasının süresine göre, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, hükümlünün cezası; a) Müebbet hapis cezası ise, beĢ yıldan sekiz yıla, b) AğırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası ise, sekiz yıldan oniki yıla, Kadar hapis cezasına hükmolunur. (3) Bu suçların, cebir veya tehdit kullanılarak iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır. (4) Kaçması sağlanan kiĢi sayısının birden fazla olması hâlinde, bu sayı göz önünde bulundurularak, verilecek ceza üçte birden bir katına kadar artırılır. (5) Bu suçların, gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün muhafaza veya nakli ile görevli kiĢiler tarafından iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza, üçte biri oranında artırılır. (6) Bu suçların, üstsoy, altsoy, eĢ veya kardeĢ tarafından iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında indirilir. 479 “Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda Türk Ceza Kanununun görüşmeleri sırasında 292 nci maddesinde yapılan değişikliğe uyumun sağlanması amacıyla, 293 üncü maddenin birinci fıkrasının başında yer alan "Gözaltına alınan," ibaresi, (29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla –m. 34–) metinden çıkarılmıştır” (TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 6). 480 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 682. 481 “Gözaltına alınan” ibaresi 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla madde metninden çıkarıldığı için, gerekçede yer alan “gözaltına alınan” ibaresinin bir anlamı kalmamıĢtır. (7) Bu suçların iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin veya kasten öldürme suçunun gerçekleĢmesi ya da eĢyaya zarar verilmesi durumunda, ayrıca bu suçlara iliĢkin hükümlere göre cezaya hükmolunur. (8) Gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün, muhafaza veya nakli ile görevli kiĢinin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmasından yararlanarak kaçması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. GEREKÇE482: Maddenin birinci fıkrasında, gözaltına alınanın veya tutuklunun kaçmasını sağlamak, suç olarak tanımlanmıĢtır. Ġkinci fıkrasında ise, hükümlünün kaçmasını sağlamak fiili ceza yaptırımı altına alınmıĢ ve failin ne suretle cezalandırılacağı gösterilmiĢtir. Söz konusu suçlar, kaçmaya imkan sağlamakla oluĢur. Ancak, suçun tamamlanabilmesi için, kaçmanın gerçekleĢmesi gerekir. Örneğin, suçluya yol göstermek, talimat vermek, kılık ve kıyafet değiĢtirmesini sağlamak gibi kaçmanın kolaylıkla gerçekleĢmesini olanaklı kılacak hareketleri yapmakla bu suç oluĢur. Aslında bu fiiller, gözaltına alınanın, tutuklunun veya hükümlünün kaçması suçlarına iĢtirak niteliği taĢımaktadır. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince, bunların bağımsız suç olarak tanımlanması gereği duyulmuĢtur. Üçüncü fıkraya göre, bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların, cebir veya tehdit kullanılarak iĢlenmesi, bu suçların daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurunu oluĢturmaktadır. Bu nitelikli unsur bağlamında söz konusu olan cebir, kasten yaralama suçunun temel Ģeklini oluĢturur. Yedinci fıkraya göre; Ģayet bu suçların iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâlleri veya ölüm gerçekleĢmiĢ ya da eĢyaya zarar verilmiĢ ise; ayrıca bu suçlara iliĢkin hükümlere göre cezaya hükmolunacaktır. Maddenin dördüncü fıkrasında, özel bir içtima hükmüne yer verilmiĢtir. Buna göre, kaçması sağlanan kiĢi sayısının birden fazla olması hâlinde, faile bir ceza verilecektir; ancak, bu ceza artırılacaktır. Maddenin bir ve ikinci fıkralarında tanımlanan suçların faili herkes olabilir. Ancak, beĢinci fıkrada, bu suçların gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün muhafaza veya nakli ile görevli kiĢiler tarafından iĢlenmesi, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâl olarak kabul edilmiĢtir. Altıncı fıkrada, failin, gözaltına alınmıĢ kiĢi, tutuklu veya hükümlünün fıkrada belirtilen derecede akrabasından olması hâlinde verilecek cezanın indirileceği açıklanmıĢtır. Maddenin son fıkrasında ise, gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün, bunların muhafaza veya nakli ile görevli kiĢinin taksirli fiilinden yararlanarak kaçması hâlinde, faile, bu taksirli hareketinden dolayı verilecek ceza gösterilmektedir. Burada söz konusu olan fiil sadece taksirli bir hareketten ibaret bulunduğundan, artık ceza tertibi itibarıyla hükümlü hakkında verilmiĢ olan cezaların göz önünde bulundurulmasının bir anlam taĢımayacağı sonucuna varılmıĢ ve failin taksire dayalı kusuruna göre cezanın altı ayla üç yıl arasında hâkim tarafından saptanması uygun sayılmıĢtır. Muhafızın görevini kötüye kullanması 482 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 682 vd. MADDE 295- (1) Gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün muhafaza veya nakli ile görevli kiĢilerin, görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmeleri hâlinde, görevi kötüye kullanma suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. (2) Muhafaza veya nakli ile görevli olan kimse, görevinin gereklerine aykırı olarak, gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün bulunduğu yerden geçici bir süreyle uzaklaĢmasına izin verirse; altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün bu fırsattan yararlanarak kaçması hâlinde, kaçmaya kasten imkan sağlama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. GEREKÇE483: Maddenin birinci fıkrasında, hükümlü, tutuklu veya gözaltına alınanın muhafaza veya nakli ile görevli kiĢilerin görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmeleri hâliyle ilgili olarak, görevi kötüye kullanma suçuna atıfda bulunulmuĢ ve bu suça iliĢkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmiĢtir. Bu kiĢilerin görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmeleri, baĢka bağımsız bir suçu oluĢturmadığı takdirde, genel nitelikteki görevi kötüye kullanma suçuna iliĢkin hükümler uygulanacaktır. Ancak, görevin gereklerine aykırı davranıĢın, ceza yaptırımını gerektirebilmesi için, görevi kötüye kullanma suçuna iliĢkin maddede aranan diğer koĢulların da somut olayda gerçekleĢmesi gerekir. Ġkinci fıkrada ise, gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün bulunduğu yerden geçici bir süreyle uzaklaĢmasına müsaade edilmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun faili, gözaltına alınan veya tutuklu veya hükümlünün muhafazası veya nakli hususunda görevli olan kimsedir. Suçun maddî unsuru gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün kanunen bulunmasına cevaz verilmiĢ olan yerden uzaklaĢmasına müsaade edilmesidir. Bu kiĢiler, ceza infaz kurumunda, tutukevinde, hastanede veya karakolda bulunabilir. Bunların, söz konusu yerlerden, muhafaza veya nakil ile yükümlü olanların izinleri ile uzaklaĢmaları hâlinde suç oluĢacaktır. Suçun tamamlanması için hükümlü, tutuklu veya gözaltına alınanın kaçmasına ihtiyaç yoktur. Ancak, bu izin sonucu kaçmanın gerçekleĢmesi hâlinde, üçüncü fıkraya göre, kaçmaya kasten imkan sağlama suçuna iliĢkin hükümler uygulanacaktır. Hükümlü veya tutukluların ayaklanması MADDE 296- (1) Hükümlü veya tutukluların toplu olarak ayaklanması hâlinde, her biri hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Hükümlü veya tutuklu sayısının üçten fazla olmaması hâlinde, bu suçtan dolayı cezaya hükmedilmez. (2) Ayaklanma sırasında baĢka suçların islenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlara iliĢkin hükümlere göre cezaya hükmolunur. GEREKÇE484: Madde metninde hükümlü veya tutukluların ayaklanması suçu tanımlanmıĢtır. 483 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 684. 484 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 684. Ġnfaz kurumuna veya tutukevine yasak eĢya sokmak MADDE 297- (1) Ġnfaz kurumuna veya tutukevine silâh, uyuĢturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleĢme aracı sokan veya bulunduran kiĢi, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun konusunu oluĢturan eĢyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluĢturduğu takdirde; fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır. (2) Birinci fıkrada sayılanların dıĢında kalıp da, yetkili makamlar tarafından infaz kurumuna veya tutukevine sokulması yasaklanmıĢ bulunan eĢyayı, bu yasağı bilerek, infaz kurumuna veya tutukevine sokan veya bulunduran ya da kullanan kiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların hükümlü veya tutukluların muhafazasıyla görevli kiĢiler tarafından iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır. (4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluĢturan eĢyayı yanında bulunduran veya kullanan hükümlü veya tutuklu, bunu kimden ve ne suretle elde ettiği hususunda bilgi verirse, verilecek ceza yarı oranında indirilir. GEREKÇE485: Madde metninde bazı eĢyaların yetkisiz olarak ceza infaz kurumlarına sokulması veya bulundurulması, suç hâline getirilmiĢtir. Birinci fıkrada, infaz kurumu veya tutukevine sokulan veya bulundurulan eĢyanın silâh, uyuĢturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleĢme aracı olması hâlinde verilecek ceza belirlenmiĢtir. Ancak, bunlardan silâhın, uyuĢturucu veya uyarıcı maddenin temin edilmesi ya da bulundurulması esasen suç teĢkil etmektedir. Bu durumda fikri içtima hükümlerine göre fail daha ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılacaktır. Ancak, bu Ģekilde belirlenen ceza, fıkrada belirtilen oranda artırılacaktır. Ġkinci fıkrada ise, uyuĢturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleĢme aracı dıĢında kalıp da, kanuna uygun olarak yasaklanmıĢ olan her türlü eĢya, araç, gereç veya malzemeleri ceza infaz kurumları ve tutukevlerine sokanlar hakkında uygulanacak cezalar öngörülmüĢtür. Ancak, bu suçun oluĢabilmesi için, suç konusu eĢyanın infaz kurumuna veya tutukevine sokulmasının mevzuat çerçevesinde yasaklanmıĢ olduğunun fail tarafından bilinmesi gerekir. Yani bu suç, ancak doğrudan kastla iĢlenebilir. Maddenin üçüncü fıkrasında, ceza infaz kurumu veya tutukevine yasak eĢya sokma suçlarının tutuklu veya hükümlülerin muhafazasıyla görevli kiĢiler tarafından iĢlenmesi, bu suçlar açısından daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsur olarak kabul edilmiĢtir. Dördüncü fıkrada ise, suç konusu yasak eĢyayı infaz kurumu veya tutukevinde bulunduran kiĢiler açısından bir etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir. Hak kullanımını ve beslenmeyi engelleme 485 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 684 vd. MADDE 298- (1) Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutukluların haberleĢmelerini, ziyaretçileriyle görüĢmelerini, iyileĢtirme ve eğitim programları çerçevesinde eğitim ve spor, meslek kazandırma ve iĢyurdu çalıĢmaları ile diğer sosyal ve kültürel faaliyetlere katılmalarını, kurum tabibince muayene ve tedavi edilmelerini, müdafi veya avukat tayin etmelerini, bunlarla görüĢmelerini, mahkemelere veya Cumhuriyet BaĢsavcılıklarına gitmelerini, kurum görevlileri ile görüĢmelerini, salıverilenlerin kurum dıĢına çıkmalarını her ne suretle olursa olsun engelleyenler, hükümlü ve tutukluları bu fiillere teĢvik edenler, bu yolda talimat verenler, mevzuatın hükümlü ve tutuklulara tanıdığı sair her türlü görüĢme ve temas olanağını engelleyenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılırlar. (2) Hükümlü ve tutukluların beslenmesini engelleyenler hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir. Hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna teĢvik veya ikna edilmeleri ya da bu yolda kendilerine talimat verilmesi de beslenmenin engellenmesi sayılır. (3) Beslenmenin engellenmesi nedeniyle kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinden biri veya ölüm meydana gelmiĢ ise, ayrıca kasten yaralama veya kasten öldürme suçlarına iliĢkin hükümlere göre cezaya hükmolunur. GEREKÇE486: Bu maddeyle, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutukluların haberleĢmesini, ziyaretçileriyle görüĢmesini, iyileĢtirme ve eğitim programları çerçevesinde eğitim ve spor, meslek kazandırma ve iĢyurdu çalıĢmaları ile diğer sosyal ve kültürel faaliyetlere katılmalarını, kurum tabibince muayene ve tedavilerini, avukat atamalarını veya bunlarla görüĢmelerini, mahkemelere veya Cumhuriyet baĢsavcılıklarına gitmelerini, kurum görevlileriyle görüĢmelerini veya salıverilenlerin kurum dıĢına çıkmalarını her ne suretle olursa olsun engelleyenler, hükümlü ve tutukluları bu fiillere teĢvik edenler, bu yolda talimat verenler ile mevzuatın hükümlü ve tutuklulara tanıdığı her türlü görüĢme ve temas olanaklarını engelleyenler hakkında verilecek hapis cezası belirlenmiĢtir. Hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna ikna veya teĢvik edilmeleri veya bu yolda kendilerine talimat verilmesinin de, beslenmesinin engellenmesi sayılacağı ifade edilerek, beslenmeyi engelleyenler hakkında uygulanacak hürriyeti bağlayıcı cezalar belirtilmiĢtir. Maddenin üçüncü fıkrasında, beslenmenin engellenmesi nedeniyle kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinden biri veya ölüm meydana gelmiĢ ise, ayrıca kasten yaralama veya kasten öldürme suçlarına iliĢkin hükümlere göre cezaya hükmolunacağı kabul edilmiĢtir. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına KarĢı Suçlar CumhurbaĢkanına hakaret 486 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 686. MADDE 299- (1) CumhurbaĢkanına hakaret eden kiĢi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2)487 Suçun alenen iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır. (3) Bu suçtan dolayı kovuĢturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır. GEREKÇE488: CumhurbaĢkanının Devleti temsil etmesi ve Anayasada belirtilen görev ve yetkileri göz önüne alınarak onun kiĢiliğine yöneltilen hareketin bir bakıma Devlet kuvvetleri aleyhine cürümlerden sayılması gerektiği düĢüncesinden hareketle bu madde kaleme alınmıĢ ve CumhurbaĢkanına karĢı hakaret müstakil bir suç hâline getirilmiĢtir. Maddenin ikinci fıkrasında, cumhurbaĢkanına hakaretin alenen ya da basın ve yayın yoluyla iĢlenmesi, bu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir. Üçüncü fıkraya göre, bu suçtan dolayı kovuĢturma yapılması, Adalet Bakanının iznini gerektirmektedir. Hakaret suçlarının niteliği gereği, suçun böylece bir kovuĢturma koĢuluna bağlanmasının uygun olacağı düĢünülmüĢtür. Devletin egemenlik alametlerini aĢağılama MADDE 300- (1) Türk Bayrağını yırtarak, yakarak veya sair surette ve alenen aĢağılayan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu hüküm, Anayasa’da belirlenen beyaz ay yıldızlı al bayrak özelliklerini taĢıyan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik alameti olarak kullanılan her türlü iĢaret hakkında uygulanır. (2) Ġstiklal MarĢını alenen aĢağılayan kiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Bu maddede tanımlanan suçların yabancı bir ülkede bir Türk vatandaĢı tarafından iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır. GEREKÇE489: Madde metninde, Türk Bayrağını alenen tahkir fiili cezalandırılmaktadır. Suçun konusu Türk Bayrağıdır. Türk Bayrağından maksat, Anayasanın 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında belirtildiği üzere “Ģekli kanununda belirtilen beyaz ay yıldızlı al bayraktır”. Ancak, Türk Bayrağının yanı sıra, Anayasa’da belirlenen beyaz ay yıldızlı al bayrak özelliklerini taĢıyan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik alameti olarak kullanılan her türlü iĢaretin de bu suçun konusunu oluĢturacağı kabul edilmiĢtir. 487 Maddenin, “Verilecek ceza, suçun alenen işlenmesi hâlinde, altıda biri; basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, üçte biri oranında artırılır.” Ģeklindeki ikinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 35). 488 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 686. 489 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 686 vd. Suçun maddî unsuru, bayrağın aĢağılanmasıdır. Bu aĢağılama çeĢitli suretlerde gerçekleĢtirilebilir. Madde metninde yer verilen “yırtarak”, “yakarak” kelimeleri, tahkirin gerçekleĢtiriliĢ suretleri ile ilgili örnekleri oluĢturmaktadır. Maddenin ikinci fıkrasında, millî hâkimiyet alameti olan Ġstiklal MarĢının alenen aĢağılanması, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Maddenin üçüncü fıkrasında, bu suçların Türk vatandaĢı tarafından yabancı bir ülkede iĢlenmesi ağırlaĢtırıcı neden olarak kabul edilmiĢtir. Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aĢağılama MADDE 301–490 (1) Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aĢağılayan kiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Devletin askerî veya emniyet teĢkilatını alenen aĢağılayan kiĢi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır. 490 Söz konusu madde, 30.4.2008 tarihli ve 5759 sayılı Kanunla (Resmi Gazete: 8 Mayıs 2008/26870) değiĢtirilmiĢtir. DeğiĢiklikten önceki madde metni Ģu Ģekilde idi: “Türklüğü, Cumhuriyeti, Devletin kurum ve organlarını aşağılama MADDE 301- (1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır. (4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.” Bu maddenin gerekçesi Ģu Ģekilde idi: “Maddenin birinci fıkrasında, Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılamak, suç olarak tanımlanmıştır. Maddede geçen Türklük deyiminden maksat, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasınlar Türklere has müşterek kültürün ortaya çıkardığı ortak varlık anlaşılır. Bu varlık Türk Milleti kavramından geniştir ve Türkiye dışında yaşayan ve aynı kültürün iştirakçileri olan toplumları da kapsar. Cumhuriyet deyiminden, Türkiye Cumhuriyeti Devleti anlaşılmalıdır. Suçun maddî unsuru aşağılamaktır. Bu aşağılamanın alenen gerçekleşmesi gerekir. Aşağılamak, suçun konusunu oluşturan değerlere duyulan saygınlığı azaltmaya yönelik davranışlardan ibarettir. Maddenin ikinci fıkrasında, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılamak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu hüküm karşısında, örneğin iktidarın tahkir ve tezyifi hâlinde fiilin Hükûmete yönelik bulunduğu hususunda duraksanmayacak işaret ve alâmetler varsa, fiilin Hükûmete yönelik olduğu kabul edilecektir. Üçüncü fıkrada bu suçun konusu, işlendiği yer ve faili bakımından daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli hâli kabul edilmiştir. Buna göre, Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi hâlinde, ceza artırılacaktır.” (3) EleĢtiri amacıyla yapılan düĢünce açıklamaları suç oluĢturmaz. (4) Bu suçtan dolayı soruĢturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır. AÇIKLAMA: Söz konusu maddede 30.4.2008 tarihli ve 5759 sayılı Kanunla (Resmi Gazete: 8 Mayıs 2008/26870) değiĢiklik yapılmasına dair Kanun Teklifinin gerekçesinde Ģu açıklamalar yer almaktadır: “Maddenin birinci fıkrasında, Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılamak suçu tanımlanmış ve üç yıl olan cezanın üst sınırı, iki yıl olarak değiştirilmiştir. Birinci fıkrada yer alan "Türklük" ibaresi, "Türk Milleti" olarak değiştirilmiştir. Millet, geçmişten beri bir arada yaşamış, şimdi de bir arada yaşama inancında, istek ve kararında olan; aynı vatana sahip; aralarında kültür, tarih ve ülkü birliği olan insanların oluşturduğu toplumdur. Bir toplumun millet olma özelliğini taşıyabilmesi için, üzerinde hayat sürdürebileceği vatanının bulunması; bireyleri arasında kültür ve tarih birliği ile aynı devlet çatısı altında yaşama arzusunu ifade eden ülkü birliğinin bulunması gerekir. Madde metninde kullanılan Türk Milleti ibaresinden anlaşılması gereken budur. Keza, birinci fıkradaki "Cumhuriyeti" ibaresi "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" olarak değiştirilmiştir. Aşağılamak, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan "tahkir ve tezyif" kavramı karşılığında kullanılmıştır. Hakaret, ancak gerçek kişilere karşı işlenebilen bir suç olduğu için, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda çeşitli suç tanımlarında kurum veya kuruluşlarla ilgili olarak "aşağılama" kavramına yer verilmiştir. Zayıf düşürmek anlamına gelen "tezyif" sözcüğüne suç tanımında ayrıca yer verilmemiştir. Suçun konusunu oluşturan değerlerin toplum nezdindeki saygınlığını zedeleyici söz ve fiillerle işlenebilen aşağılamanın suç oluşturabilmesi için, alenen gerçekleşmesi gerekir. Bu bakımdan aleniyet, söz konusu suçun bir unsurunu oluşturmaktadır. Suçun konusunu oluşturan değerlerden sadece birinin, Türk vatandaşlarınca yabancı bir ülkede aşağılanmasının cezada artırım sebebi sayılması, suç ve ceza siyaseti ile eşitlik ilkesi bakımından uygun bulunmadığından, mevcut maddenin üçüncü fıkrası değişiklik metnine alınmamıştır. Maddenin üçüncü fıkrasında, söz konusu suçla bağlantılı olarak, eleştiri hakkının kullanıldığı durumlarda fiilin suç oluşturmayacağı hüküm altına alınarak, hakkın icrası hukuka uygunluk nedeninin özel bir şekline yer verilmiştir. Eleştiri hakkı, kişinin belli bir vakıa hakkındaki düşüncesini açıklama hürriyetinin kullanılmasından ibarettir. Anayasamızda güvence altına alınan ifade özgürlüğünün doğal sonucu olarak, eleştiri hakkının kullanılması suretiyle açıklanan düşünceler suç oluşturmaz. Yargıtay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında da belirtildiği üzere, ağır, sert veya incitici nitelikte de olsa, eleştiri hakkı kullanıldığında kişiye yaptırım uygulanamayacağı, çoğulcu demokrasilerin vazgeçilmez bir gereğidir. Türkiye'nin de yargı yetkisini kabul ettiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin pek çok kararında vurgulandığı üzere, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 10 uncu maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birini oluşturur. Bu özgürlük, bireylerin şahsiyetini tekamül ettirmesinin ve dolayısıyla, demokratik toplumun gelişmesinin temel koşuludur. İfade özgürlüğü, 10 uncu maddenin ikinci fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen haber ve düşünceler bakımından değil, aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haber ve düşünceler bakımından da söz konusudur. İfade özgürlüğü bu kapsamıyla, demokratik toplumun olmazsa olmaz unsurları olan çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin gereğidir. Bunlar olmaksızın demokratik toplumdan söz edilemez. Ancak, hiç kuşku yok ki, ifade özgürlüğü mutlak ve sınırsız değildir. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine taraf olan devletlerde kanun koyucu, düşünceyi açıklama özgürlüğünü, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve Sözleşmenin 10 uncu maddesinin ruhuna aykırı olmamak koşuluyla, sınırlandırabilir. Ancak bu suretle belirlenen sınırı aşan açıklamaları suç olarak tanımlanabilir. Ayrıca belirtilmelidir ki, yüksek mahkeme içtihatlarında da açıkça ifade edildiği gibi, bir yazı veya konuşmanın suç unsuru teşkil edip etmediği, yazı veya konuşma bütünlüğü içerisinde değerlendirilmelidir. Bu nedenle, bir yazı veya konuşma içerisinde yer alan sadece belirli sözcük ve ifadelerden hareketle değerlendirme yapılmamalıdır. Değerlendirme, yazı ve konuşmanın bir bütün olarak göz önünde bulundurulması suretiyle yapılmalıdır. Eleştiri bağlamında göz önünde bulundurulması gereken diğer bir husus ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Devletin yargı organları ile askeri veya emniyet teşkilatında görev yapan kamu görevlilerinin eleştirilmesini bu kurumların saygınlığını zedeleyici davranış olarak değerlendirilmemesi gerekir. Keza, bu kurumlarda görev yapan kişilere hakaret edilmesi halinde bu madde hükümlerinin değil, Türk Ceza Kanununun kamu görevlisine hakaret suçuna ilişkin hükümlerinin göz önünde bulundurulacağı aşikârdır. Maddenin dördüncü fıkrasında; bu maddedeki suçtan dolayı kovuşturma yapılması, partiler üstü ve yansız bir kişi olan Cumhurbaşkanının iznine bağlı kılınmıştır. Cumhurbaşkanının izni, bu suç bakımından bir kovuşturma koşulu olarak kabul edilmiştir. "İzin verme" veya "İzin vermeme" yetkisini kullanırken Cumhurbaşkanının, yargının alanına girmemeye veya yargıya müdahale anlamına gelecek değerlendirmeler yapmamaya özen göstereceği; sadece somut olayda dava açılması (açık duruşma yapılması ve olası bir hükümlülük kararı), kamunun/ülkenin yararına mı yoksa zararına mıdır? değerlendirmesini yapacağı ve sonuçta hangi cevap ağır basarsa ona göre karar vereceği aşikârdır.”491. 301. maddeyi değiĢtiren 30.4.2008 tarihli ve 5759 sayılı Kanuna iliĢkin Kanun Teklifinde bu suçtan dolayı “kovuşturma yapılması, Cumhurbaşkanının iznine bağlıdır.” hükmüne yer verilmiĢti. Ancak, Teklifin TBMM Adalet Komisyonunda müzakereleri sırasında, maddenin dördüncü fıkrası, “Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.” Ģeklinde değiĢtirilmiĢ ve bu Ģekliyle madde metni kanunlaĢmıĢtır492. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Devletin Güvenliğine KarĢı Suçlar 491 TBMM, Dönem: 23 Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 215. 492 TBMM, Dönem: 23 Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 215. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak MADDE 302- (1)493 Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil iĢleyen kimse, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Bu suçun iĢlenmesi sırasında baĢka suçların iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur. (3) Bu maddede tanımlanan suçların iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. GEREKÇE494: Madde, Devletin ülkesine, egemenliğine ve birliğine karĢı cürümlerden en ağırını cezalandırmaktadır; korunan hukukî yarar Devletin ülkesinin bütünlüğü ve egemenliğidir. Söz konusu suç, serbest hareketli bir suçtur. Bu suçun oluĢabilmesi için belli amaca yönelik fiillerin iĢlenmesi gerekir. Bu amaç, madde metninde, 1. Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak, 2. Devletin birliğini bozmak, 3. Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak, 4. Devletin bağımsızlığını zayıflatmak olarak belirlenmiĢtir. Söz konusu suçun oluĢabilmesi için, iĢlenen fiilin bu amaçları gerçekleĢtirmeye elveriĢli olması gerekir. Bu bakımdan, fiillerin söz konusu neticeleri yaratabilecek nitelikte bulunması, suçun oluĢması için Ģarttır. Devletin birliğini bozmak, topraklarının bir kısmını veya tamamını baĢka bir devletin egemenliği altına koymak, topraklarından bir kısmını Devlet egemenliğinden ayırmak, Devletin bağımsızlığını azaltmak sonuçlarını doğurması mümkün bulunmayan bir fiil suçun maddî unsurunu oluĢturmayacaktır. Fiilin bu niteliği taĢıyıp taĢımadığı ise olayların özelliğine göre takdir edilecektir. Bu fiillerin, cebrî nitelikli olması gerekir. Maddede ayrıca “yönelik cebrî fiiller” denilmesi gereksiz (lüzumsuz, zait) sayılmıĢtır; zira maddede belirtilen maksatlar çerçevesinde, fiillerin kendisinin nitelikleri gereği cebrî olması icap ettiği aĢikârdır. Suçun oluĢabilmesi için, maddede yazılı hedeflerin gerçekleĢmiĢ bulunmasına ihtiyaç yoktur. Belirtilen amaçlara yönelik fiillerin iĢlenmiĢ bulunması yeterlidir. Bu suçun iĢlenmesi sırasında örneğin kiĢiler öldürülmüĢ, kasten yaralanmıĢ ya da kiĢilerin veya kamu mallarına zarar verilmiĢ olabilir. Maddenin ikinci fıkrasında, bu suçlardan dolayı da ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiĢtir. 493 Maddenin, birinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 36). 494 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 688 vd. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir ve ikinci fıkrada yer alan suçların iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır. DüĢmanla iĢbirliği yapmak MADDE 303- (1) Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile savaĢ hâlinde olan devletin ordusunda hizmet kabul eden, düĢman devletin yanında Türkiye Cumhuriyeti Devletine karĢı silâhlı mücadeleye giren vatandaĢ, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. (2) DüĢman devlet ordusunda herhangi bir komuta görevi üstlenen vatandaĢ, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların iĢlenmesi sırasında baĢka suçların iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur. (4) SavaĢ zamanında düĢman devlet toprağında bulunup da bu devlet ordusunda hizmete alınmak mecburiyetinde kalan vatandaĢ hakkında, bu nedenle cezaya hükmolunmaz. GEREKÇE495: Madde metninde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile savaĢ hâlinde olan devletin ordusunda hizmet kabul etme veya düĢman devletin yanında Türkiye Cumhuriyeti Devletine karĢı silâhlı mücadeleye girmek suç olarak tanımlanmaktadır. Bu suçun faili ancak vatandaĢ olabilir. Uluslararası askerî ittifaklar nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti Devletinin savaĢ hâlinde bulunduğu devlet ile aralarında savaĢ için ittifak veya iĢtirak olan bir diğer devletin ordusunda hizmet kabul eden vatandaĢın, Türkiye Devleti ile savaĢ hâlinde bulunan devlet ordusunda hizmet kabul etmiĢ gibi sayılması gerekecektir. Ġkinci fıkrada, düĢman devlet ordusunda herhangi bir komuta görevi üstlenilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun oluĢabilmesi için, düĢman devletle savaĢ hâlinde olunması gerekmemektedir. Henüz savaĢ hâlinde olmamakla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti Devletine karĢı hasmane hareketlerde bulunan devlet, düĢman devlet olarak kabul edilmelidir. Bu suçun faili de ancak vatandaĢ olabilir. Bu suçun oluĢması açısından dikkat edilecek husus, düĢman devlet ordusunda, dolaylı da olsa, yönetme ve idareye etkili olma Ģeklinde bir görevin üstlenilmiĢ olmasıdır. Bir veya ikinci fıkrada tanımlanan suçların iĢlenmesi sırasında örneğin kiĢiler öldürülmüĢ, kasten yaralanmıĢ ya da kiĢilerin veya kamu mallarına zarar verilmiĢ olabilir. Maddenin üçüncü fıkrasında, bu suçlardan dolayı da ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiĢtir. SavaĢtan evvel yabancı devlet topraklarında bulunup da, o devlet kanunlarının yüklediği bir hizmeti kabul etmek zorunda kalmıĢ bulunanların cezalandırılamayacakları maddenin dördüncü fıkrasında açıklanmıĢtır. Gerçekten zorunlu olarak bir Ģeyi yapmaya zorlanan kimsenin bundan dolayı sorumlu tutulmaması, ceza hukukunda geçerli sübjektif sorumluluk ilkesinin gereğidir. 495 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 690. Devlete karĢı savaĢa tahrik MADDE 304- (1)496 Türkiye Cumhuriyeti Devletine karĢı savaĢ açması veya hasmane hareketlerde bulunması için yabancı devlet yetkililerini tahrik eden veya bu amaca yönelik olarak yabancı devlet yetkilileri ile iĢbirliği yapan kiĢi, on yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Bu madde uygulamasında, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin güvenliğine karĢı suç iĢlemek üzere oluĢturulmuĢ örgütlerin doğrudan veya dolaylı olarak desteklenmesi, hasmane hareket olarak kabul edilir. (3) Bu maddede tanımlanan suçun iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. GEREKÇE497: Maddenin koruduğu hukukî yarar, esas itibarıyla, Türkiye bakımından dıĢ barıĢın korunmasıdır. Bu itibarla, yabancı bir devletin Türkiye’ye savaĢ açması veya hasmane hareketlerde bulunması için yabancı devlet yetkililerinin tahrik edilmesi veya bu maksada yönelik olarak yabancı devlet yetkilileri ile iĢbirliği yapılması, birinci fıkrada belirtilen suçu oluĢturmaktadır. Fıkrada geçen “hasmane hareket”, barıĢ iliĢkileriyle bağdaĢması olanağı bulunmayan fiil ve hareketleri ifade etmektedir. Böylece hasmane hareket, düĢmanca tutumu ifade eder ve hatta savaĢ nedeni olabilir. Söz konusu suçun failinin vatandaĢ olabileceği gibi, yabancı da olabilir. Bu suçun özellikle yabancı devlet yetkilileri ile iĢbirliği yapmak suretiyle iĢlenmesi açısından, yabancı devlet vatandaĢı olan, yabancı devlet yetkilileri, yabancı devlet adına görev yapan örneğin bir bakan, milletvekili veya diplomat, fail olabilecektir. Bu bakımdan örneğin Türkiye devletine karĢı hasmane hareketlerde bulunmak amacına yönelik olarak Türk vatandaĢlarıyla iĢbirliği yapan yabancı devlet yetkilileri, Türkiye’de bu suç nedeniyle cezalandırılabilecektir. Bu fıkrada yazılı suçun tamamlanması için, Türkiye açısından savaĢın gerçekleĢmiĢ bulunmasına ihtiyaç yoktur. Tahrik fiilinin basın ve yayın yolu ile işlenmesi, bu suç açısından daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir498. Maddenin ikinci fıkrasında hasmane hareket kavramı açısından önemli bir hükme yer verilmiĢtir. Buna göre; Türkiye’nin güvenliğine karĢı suç iĢlemek üzere oluĢturulmuĢ örgütlerin doğrudan veya dolaylı olarak desteklenmesi, hasmane hareket olarak kabul edilecektir. Böylece, belirtilen özellikleri taĢıyan suç örgütlerinin desteklemek için yabancı devlet yetkililerinin tahrik edilmesi veya bu yönde yabancı devlet yetkilileri ile iĢbirliği yapılması, birinci fıkrada tanımlanan suçu oluĢturacaktır. Maddenin üçüncü fıkrasında, bu suçun iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı kabul edilmiĢtir. 496 Maddenin birinci fıkrasının “Tahrik fiilinin basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.” Ģeklindeki ikinci cümlesi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla metinden çıkarılmıĢtır (m. 37). 497 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 690 vd. 498 Maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla metinden çıkarıldığı için, gerekçenin bu paragrafının bir anlamı kalmamıĢtır. Temel millî yararlara karĢı faaliyette bulunmak için yarar sağlama499 MADDE 305- (1)500 Temel millî yararlara karĢı fiillerde bulunmak maksadıyla veya bu nedenle, yabancı kiĢi veya kuruluĢlardan doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kendisi veya baĢkası için maddi yarar sağlayan vatandaĢa ya da Türkiye'de bulunan yabancıya, üç yıldan on yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası verilir. Yarar sağlayan veya vaat eden kiĢi hakkında da aynı cezaya hükmolunur. (2)501 Fiilin savaĢ sırasında iĢlenmiĢ olması hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. (3) Suç savaĢ hâli dıĢında iĢlendiği takdirde, bu nedenle kovuĢturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlıdır. (4) Temel millî yararlar deyiminden; bağımsızlık, toprak bütünlüğü, millî güvenlik ve cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel nitelikleri anlaĢılır. GEREKÇE502: Madde, genel olarak temel millî yararları korumakta ve bunlara karĢı fiillerde bulunmak üzere yarar elde edilmesini cezalandırmaktadır. “Temel millî yarar” kavramının gerek içerik gerek kapsamı itibarıyla çok geniĢ olabileceği bilinmektedir. Bu bakımdan maddenin son fıkrası kısıtlayıcı bir ölçüt olarak kaleme alınmıĢtır. Bu nedenle, “kanunsuz suç olmaz” ilkesini kabul etmiĢ bulunan Türk ceza hukuku sisteminde “temel millî yarar”a karĢı eylemde bulunma maksadının belirlenmesi bazen duraksamalara neden olabilir. Ancak maddenin son fıkrası duraksamaların giderilmesine olanak verecek niteliktedir. Suçun maddî unsuru, para gibi bir yarar kabul etmektir. Ancak bu kabulün belirli temel millî yararlara karĢı eylemlerde bulunmak amacıyla veya bu nedenle gerçekleĢmesi gereklidir. Sağlanan yararı kabul etmek suçun tamamlanması için yeterlidir; ayrıca fiilen temel millî yararlara karĢı eylemde bulunmuĢ olmak, suçun oluĢması için zorunlu değildir. Madde, failde kastın ötesinde belli bir amacın varlığını aramaktadır: Maddî unsur, temel millî yararlara karĢı eylemlerde bulunmak amacıyla gerçekleĢtirilecektir. Yukarıda açıklandığı üzere madde, genel olarak, temel millî yararlara karĢı eylemleri cezalandırmaktadır. Bu itibarla kanunda temel millî yararların ihlâli ayrıca özel hükümlerle korunmuĢ bulunduğu hâllerde o hükümlerin uygulanması gerekecektir. Maddenin ikinci fıkrasında suçun savaĢ sırasında iĢlenmiĢ olması, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâl sayılmıĢtır. Esasen savaĢ sırasında “temel millî yarar”ın saptanmasında hiçbir zorluk da bulunmaz; zira artık ölçü vardır: SavaĢ çabalarını ve zaferin kazanılmasını engelleyici her fiil temel millî yararlara karĢı sayılmak gerekecektir. Keza, bu fıkraya göre, basın ve yayın yoluyla propaganda yapmak üzere para veya yarar veya vaat kabul edilmiĢ ise ceza artırılacaktır: Para, yarar veya vaat kabulü suretiyle bugün Türk 499 Maddenin baĢlığı, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 38). 500 Maddenin birinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 38). 501 Maddenin ikinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 38). 502 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 692 vd. askerinin Kıbrıs’tan çekilmesi veya bu konuda Türkiye aleyhine bir çözüm yolunun kabulü için veya sırf Türkiye’ye zarar vermek maksadıyla, tarihsel gerçeklere aykırı olarak, Birinci Dünya SavaĢı sonrasında Ermenilerin soykırıma uğradıklarının basın ve yayın yoluyla propagandasının yapılması gibi. Maddenin üçüncü fıkrası, “temel millî yarar” kavramının belirlenmesindeki tereddütleri gidermek ve gereksiz kovuĢturmalara yer bırakmamak için, suçun kovuĢturulmasını barıĢ zamanında Adalet Bakanının iznine bağlamıĢtır. Maddenin son fıkrası, temel millî yararlardan nelerin anlaĢılması gerektiğini göstermektedir. Bu fıkra, Fransız Ceza Kanunundan esinlenilerek kaleme alınmıĢtır. Fransız Kanunu, belirttiği bazı suçların temel millî yararlara iliĢkin bulunmasını suçun unsuru saymıĢ ve bu nedenle temel millî yararların neler olduğunu tanımlamıĢtır. Böylece Fransız Kanunu temel millî yararlara yönelik her hareketi suç saymamakta, bazı suçların cezalandırılması için bu yararlara zarar olasılığını aramakla ve bu nedenle temel millî yararların ne olduğunu tanımlamaktadır. Bu madde ise, söz konusu kavramı, son fıkrasındaki tanımın çerçevesinde sınırlandırmakta ve bu değerlere karĢı harekette bulunmak için yarar sağlanmasını suç saymaktadır. Yabancı devlet aleyhine asker toplama MADDE 306- (1) Türkiye Devletini savaĢ tehlikesi ile karĢı karĢıya bırakacak Ģekilde, yetkisiz olarak, yabancı bir devlete karĢı asker toplayan veya diğer hasmane hareketlerde bulunan kimseye beĢ yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil sonucu savaĢ meydana gelirse faile müebbet hapis cezası verilir. (3) Fiil, sadece yabancı devletle siyasal iliĢkileri bozacak veya Türkiye Devleti veya Türk vatandaĢlarını misilleme tehlikesi ile karĢı karĢıya bırakacak nitelikte ise faile iki yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. (4) Siyasal iliĢki kesilir veya misilleme meydana gelirse üç yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (5) Bu maddede yer alan suçun kovuĢturulması Adalet Bakanının iznine bağlıdır. (6) Bu madde hükümleri, fiili savaĢ hâlinde ülke topraklarının tamamını veya bir kısmını iĢgal eden yabancı devlet kuvvetlerine karĢı meĢru müdafaa amaçlı direniĢ hareketleri hakkında uygulanmaz. GEREKÇE503: Madde, Türkiye’yi savaĢ tehlikesiyle karĢı karĢıya bırakacak fiilleri önlemek ve böylece Türkiye bakımından dıĢ barıĢı korumak amacını gütmekte ve barıĢa karĢı iĢlenen özel bir suç meydana getirilmiĢ olmaktadır. Birinci fıkrada yer alan birinci seçimlik hareket, Ülkede yabancı bir devlete karĢı asker toplamaktır; diğeri ise, yabancı devlete karĢı hasmane hareketlerde bulunmaktır. Asker toplama fiilinin Türkiye Devletini savaĢ tehlikesiyle karĢı karĢıya bırakacak Ģekilde olması gerekir. Böyle bir tehlikenin bulunmadığı hâllerde suç oluĢmaz. Söz gelimi Güney 503 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 694. Amerika’daki bir ülkede muharip sıfatını almıĢ bulunan ihtilalcilere yardım maksadıyla yabancı devlete karĢı asker toplanılması hâlinde, Türkiye bakımından bir savaĢ tehlikesi ortaya çıkmayacağından, suçun oluĢtuğundan söz edilmeyeceği gibi, toplanan asker sayısının çok az olması hâlinde de suç oluĢmayacaktır. Suçun oluĢabilmesi için, asker toplama hususunda Türkiye Hükûmetinin onamının bulunmaması gerekir. Ġkinci ilâ dördüncü fıkralarda, asker toplama veya hasmane hareketlerde bulunma fiillerinin meydana getirebilecekleri neticelere göre faillere ayrı ayrı cezalar verileceği belirtilmiĢtir. Bu hâllerden birincisi asker toplama veya hasmane hareketler neticesinde savaĢın meydana gelmesidir. Ġkinci hâl, suçun sadece maddî unsurunu oluĢturan fiillerin siyasal iliĢkileri bozacak veya Devleti veya Türk vatandaĢlarını misillemelere karĢı bırakacak nitelikte olmasıdır. Bu hâlde belirtilen biçimde bir tehlikenin ortaya çıkması yeterlidir. Üçüncü hâl ise, fiilen iliĢkilerin kesilmesi veya misillemelerin gerçekleĢmesidir. Her üç hâlde de neticenin gerçekleĢmesi yeterli olup failde sonuçlara yönelik bir kastın bulunması gerekmez. Maddenin beĢinci fıkrası ile, bu maddede yazılı suçların kovuĢturulması Adalet Bakanının iznine bağlanmıĢtır. Son fıkraya göre; bu madde hükümleri, fiili savaĢ hâlinde ülke topraklarının tamamını veya bir kısmını iĢgal eden yabancı devlet kuvvetlerine karĢı meĢru müdafaa amaçlı direniĢ hareketleri hakkında uygulanmayacaktır. Böylece, millî direniĢ hareketlerinin hukuka uygun olduğu, kanun metniyle vurgulanmıĢ olmaktadır. Askerî tesisleri tahrip ve düĢman askerî hareketleri yararına anlaĢma MADDE 307- (1) Devletin silâhlı kuvvetlerine ait olan veya hizmetine verilmiĢ bulunan kara, deniz ve hava ulaĢım araçlarını, yolları, müesseseleri, depoları ve diğer askerî tesisleri, bunlar henüz tamamlanmamıĢ bulunsalar bile, kısmen veya tamamen tahrip eden veya geçici bir süre için olsa bile kullanılmayacak hâle getiren kiĢiye, altı yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Suçun; a) Türkiye ile savaĢ hâlinde bulunan bir devletin çıkarı için iĢlenmiĢ olması, b) Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ kudret ve yeteneğini veya askerî hareketlerini tehlikeye koymuĢ olması, Hâlinde, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmolunur. (3) Tahrip veya kullanılamaz hâle gelme, birinci fıkrada belirtilen bina, tesis veya eĢyayı elinde bulunduran veya korumak ve gözetlemekle yükümlü olan kimsenin taksiri sonucunda meydana gelmiĢ veya bu nedenle suçun iĢlenmesi kolaylaĢmıĢ ise, bu kiĢi hakkında bir yıldan beĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (4) SavaĢ zamanında Türkiye Devleti zararına olmak üzere, düĢman askerî hareketlerini kolaylaĢtırmak veya Türkiye Devletinin askerî hareketlerine zarar vermek maksadıyla yabancıyla anlaĢan veya anlaĢma olmasa da aynı sonuçları meydana getirmeye yönelik fiilleri iĢleyen kiĢiye on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası verilir. (5) Dördüncü fıkrada tanımlanan fiil sonucunda, düĢman askerî hareketleri fiilen kolaylaĢmıĢ veya Türk Devletinin askerî hareketleri zarar görmüĢ ise faile ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası verilir. (6) Dört ve beĢinci fıkralarda yazılı suçları iĢleyen kimse ile anlaĢan yabancıya da aynı ceza verilir. (7) Yukarıdaki fıkralarda yazılı fiillerin Türkiye Devleti ile aralarında savaĢ için ittifak veya iĢtirak olan devlet zararına olarak Türkiye’de iĢlenmesi hâlinde de, bu madde hükümleri uygulanır. GEREKÇE504: Bu madde ile; a) askerî tesislerin tahribi, b) savaĢ zamanında düĢman askerî hareketlerini kolaylaĢtırma ve bu suçlarla ilgili diğer fiiller cezalandırılmaktadır. Maddenin birinci fıkrasında Devletin silâhlı kuvvetlerine ait veya bu kuvvetlerin hizmetine verilmiĢ kara, deniz ve hava ulaĢım araçlarının, yolların, müesseselerin, depoların, diğer askerî tesislerin kısmen veya tamamen tahribi veya kullanılmayacak hâle getirilmesi suç hâline getirilmiĢtir. Bu fıkrada tanımlanan suç, mala zarar verme suçunun özel bir Ģeklini oluĢturmaktadır. Ġkinci fıkrada ise, suçun ağırlaĢtırıcı nedenleri gösterilmiĢtir. Üçüncü fıkrada, bu tesislere zarar vermeye taksirle neden olma ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Maddenin dördüncü fıkrasında ise korunan yarar, savaĢ zamanında Türkiye Devletinin askerî hareketlerine zarar verici fiilleri engellemek ve böylece Devletin savaĢ çabalarını korumaktır. Bu fıkrada tanımlanan suçun maddî unsuru, yabancıyla anlaĢmak veya anlaĢma olmasa da bu maksada yönelik fiilleri iĢlemektir. Maddî unsuru oluĢturan iki hareketten birisinin Türkiye Devletinin zararına olmak üzere düĢman hareketlerini kolaylaĢtırmak veya Türkiye Devletinin hareketlerine zarar vermek maksadıyla yapılmıĢ bulunması gerekmektedir. O hâlde bu maksatla anlaĢma yapmak suçun oluĢması için yeterlidir. AnlaĢma sonucu düĢman askerî hareketleri fiilen kolaylaĢmıĢ veya Türkiye Devletinin askerî hareketleri zarar görmüĢ ise ceza artırılarak verilecektir. AnlaĢma olmadan bu neticeleri meydana getirmeye yönelik fiillerin iĢlenmesi hâlinde de, suçun oluĢması için, söz konusu neticelerin meydana gelmesine ihtiyaç yoktur. Bu hâlde de neticenin meydana gelmiĢ olması beĢinci fıkra hükmünce, ağırlaĢtırıcı neden sayılacaktır. Suçun faili vatandaĢ veya yabancı olabilir. Fiil, anlaĢma maddî unsurunun gerçekleĢmesi suretiyle iĢlendiği takdirde çok failli bir suç teĢkil edecektir. Bununla birlikte her türlü duraksamayı gidermek için, maddenin altıncı fıkrasında anlaĢan yabancıya da aynı cezanın verileceği belirtilmiĢtir. Maddenin son fıkrasına göre, bu maddede tanımlanan suçların Türkiye Devleti ile aralarında savaĢ için ittifak veya iĢtirak olan devlet zararına olarak Türkiye’de iĢlenmesi hâlinde de, bu madde hükümleri uygulanacaktır. 504 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 696. DüĢman devlete maddî ve malî yardım MADDE 308- (1) Türkiye Cumhuriyeti Devletinin savaĢ hâlinde olduğu devlete, savaĢta Türkiye Cumhuriyeti Devletinin aleyhine kullanılabilecek her türlü eĢyayı karĢılıklı veya karĢılıksız, doğrudan veya dolaylı olarak veren vatandaĢ, beĢ yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu hüküm, Türkiye’de oturan yabancı hakkında da uygulanır. (2) SavaĢ zamanında, düĢman devlet yararına yapılan borçlanmalara veya her ne nedenle olursa olsun ödemelere katılan veya bunlara iliĢkin iĢlemleri kolaylaĢtıran vatandaĢa veya Türkiye’de oturan yabancıya aynı ceza verilir. (3) SavaĢtan evvel baĢlamıĢ olsa bile, birinci fıkrada yazılı hâller dıĢında, nerede bulunursa bulunsun düĢman devlet vatandaĢıyla veya düĢman devlet topraklarında oturan diğer kimselerle Türkiye Devleti zararına veya düĢman devletin savaĢ gücüne olumlu etki yapacak nitelikte doğrudan doğruya veya dolaylı olarak ticaret yapan vatandaĢa veya Türkiye’de oturan yabancıya iki yıldan beĢ yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası verilir. (4) Yukarıdaki fıkralarda yazılı fiillerin düĢman devletle aralarında savaĢ için ittifak veya iĢtirak olan devlet yararına iĢlenmesi hâlinde de, bu madde hükümleri uygulanır. GEREKÇE505: Madde, savaĢ hâlinde vatandaĢın veya Türkiye’deki yabancıların, düĢmanla her türlü ticarî veya iktisadî iliĢkilerde bulunmalarını yasaklamakta ve böylece Devletin savaĢ çabalarına, ne suretle olursa olsun, engel olunmamasını sağlamak amacını gütmektedir. Maddenin birinci fıkrasında yazılı suçun maddî unsuru, savaĢ zamanında düĢman devlete savaĢta Türkiye Cumhuriyeti Devletinin aleyhine kullanılabilecek her türlü eĢyanın verilmesidir. Bu Ģeylerin verilmesi ister doğrudan doğruya olsun isterse bunları veren kiĢinin kendisini saklayarak dolaylı bir yolu seçmesi suretiyle gerçekleĢsin, suç oluĢacaktır. Maddenin ikinci fıkrası ise, düĢman devlet lehine malî kolaylıklar sağlanması fiillerini suç hâline getirmektedir. Suçun maddî unsuru, düĢman devlet yararına yapılan borçlanmalara veya her ne nedenle olursa olsun ödemelere katılmak veya bunlara iliĢkin iĢlemleri kolaylaĢtırmaktır. Demek oluyor ki, ikinci fıkrada yer alan suç seçimlik hareketlidir. Üçüncü fıkrada, düĢman devlet vatandaĢıyla veya düĢman devlet topraklarında oturan diğer kimselerle ticaret yapılmasını cezalandırmaktadır. Ancak suçun oluĢması bazı koĢullara bağlanmıĢtır. Ticaretin doğrudan doğruya veya dolaylı olmasının önemi yoktur. Her iki hâlde de fiil suç oluĢturur. Her üç fıkrada yazılı suç, nerede oturursa otursun vatandaĢ tarafından iĢlenebildiği hâlde, ancak Türkiye’de oturan yabancı tarafından bu suçlar iĢlenebilir. Dolayısıyla maddede yer alan fiilleri dıĢarıda iĢleyen yabancılar hakkında madde uygulanmayacaktır. Ticarî ve malî iliĢkiler ve yardım faaliyetleri savaĢtan önce baĢlamıĢ bulunsa bile, savaĢ sırasında sürdürüldüğü takdirde, suç gerçekleĢmiĢ olacaktır. 505 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 696. Maddenin son fıkrasına göre, bu maddede tanımlanan suçların düĢman devletle aralarında savaĢ için ittifak veya iĢtirak olan devlet yararına iĢlenmesi hâlinde de, bu madde hükümleri uygulanacaktır. BEġĠNCĠ BÖLÜM Anayasal Düzene ve Bu Düzenin ĠĢleyiĢine KarĢı Suçlar Anayasayı ihlâl MADDE 309- (1) Cebir ve Ģiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine baĢka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teĢebbüs edenler ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar. (2) Bu suçun iĢlenmesi sırasında baĢka suçların iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur. (3) Bu maddede tanımlanan suçların iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. GEREKÇE506: Anayasanın BaĢlangıç Kısmında aynen “Millet iradesinin mutlak üstünlüğü; egemenliğin kayıtsız Ģartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiç bir kiĢi ve kuruluĢun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiĢ hukuk dıĢına çıkamayacağı; Hiç bir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevî değerlerini, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karĢısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının Devlet iĢlerine ve politikaya kesinlikle karıĢtırılamayacağı;” Ģeklindeki ifade ile siyasal iktidarın kuruluĢ ve iĢleyiĢine egemen olması gereken ilkeler gösterilmiĢ bulunmaktadır. Siyasal iktidarın kuruluĢu ve iĢleyiĢine egemen olan bu ilkeleri içeren kuralların bütünü, Anayasal düzeni teĢkil etmektedir. Bu madde ile korunmak istenen hukukî yarar, Anayasa düzenine egemen olan ilkelerdir. Madde ile korunmak istenen hukukî yararın niteliği dikkate alınarak, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzen” ibaresi kullanılmıĢ, böylece korunmak istenen hukukî yarara açıklık getirilmiĢtir. Maddede tanımlanan suçun oluĢabilmesi için, cebir veya tehdit kullanarak Anayasal düzenin değiĢtirilmesine teĢebbüs edilmesi gerekir. Bu nedenle, cebir ve tehdit bu suçun unsurunu oluĢturmaktadır. Cebir ve tehdit kavramlarının hukukî anlam ve içeriği, bilinen bir husustur. Bu nedenle, Anayasal düzenin değiĢtirilmesine yönelik teĢebbüsün ancak cebir veya tehdit kullanılarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleĢtirilmesi gerekir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 146. maddesinin kaynağını oluĢturan 1889 Ġtalyan Ceza Kanununun 118. maddesi, 146. maddede olduğu gibi, cebir (“Violentemente”) unsurunu 506 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 698. taĢımaktaydı. Ancak, 1930 faĢist Ġtalyan Ceza Kanunu’nun aynı konuyu düzenleyen 283. maddesinde, suç tanımından cebir unsuru çıkarılmıĢtı. FaĢizmin etkisiyle kaleme alınan bu 283. madde, bilahare 11.11.1947 tarihinde yeniden değiĢtirilerek; suç tanımında tekrar cebir unsuruna yer verilmiĢtir. Maddede, maddî unsur olarak “teĢebbüs edenler” ibaresi kullanılmıĢ olduğundan, Anayasanın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen üzerine baĢka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teĢebbüs edilmesi, cezalandırma için yeterlidir. Suç hem idare edenler hem de idare edilenler tarafından iĢlenebileceğinden teĢebbüste aranılacak elveriĢlilik, suçun iĢleniĢ biçimi ve özellikle suçun bir tehlike suçu olduğu dikkate alınarak, kullanılan cebir veya tehdidin neticeyi elde etmeye elveriĢli olup olmadığının hâkim tarafından takdir edilmesi gerekir. CumhurbaĢkanına suikast ve fiilî saldırı MADDE 310- (1) CumhurbaĢkanına suikastte bulunan kiĢi, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. Bu fiile teĢebbüs edilmesi hâlinde de, suç tamamlanmıĢ gibi cezaya hükmolunur. (2) CumhurbaĢkanına karĢı diğer fiili saldırılarda bulunan kimse hakkında, ilgili suça iliĢkin ceza yarı oranında artırılarak hükmolunur. Ancak, bu suretle verilecek ceza beĢ yıldan az olamaz. GEREKÇE507: Madde metninde, CumhurbaĢkanına karĢı suikastte bulunulması, kasten öldürme suçuna nazaran özel bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Hatta, bu suça teĢebbüs, tamamlanmıĢ suç gibi cezalandırılmaktadır. Bizim mevzuat geleneğimizde CumhurbaĢkanlığı veya Devlet BaĢkanlığı gibi, Devletin en yüksek makamını iĢgal eden zatın “öldürülmesi” gibi bir sözcüğe kanunda da yer vermemek için bu hususta öteden beri kullanılmasına alıĢılmıĢ “suikast” sözcüğü tercih edilmiĢtir. Bilindiği gibi suikast Devlet büyüğünü veya önemli bir kiĢiyi plânlı tarzda öldürmeyi ifade ederse de burada kasten öldürmeyi belirtmek amacıyla kullanılmıĢtır. Maddenin ikinci fıkrasında, CumhurbaĢkanının Ģahsına karĢı baĢka bütün fiilî saldırılar, yani hakaret dıĢında kalan tüm hareketler, cezalandırılmaktadır. “Fiilî saldırılar” terimine bütün saldırılar girmektedir. CumhurbaĢkanının Ģahsına karĢı iĢlenen suçlar dolayısıyla ilgili suç tanımına göre verilecek ceza yarı oranında artırılarak hükmolunacaktır. Ancak, bu durumda belirlenecek cezaya alt sınır getirilmiĢtir. Yasama organına karĢı suç MADDE 311- (1) Cebir ve Ģiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini kısmen veya tamamen 507 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 700. yapmasını engellemeye teĢebbüs edenler ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasıyla cezalandırılırlar. (2) Bu suçun iĢlenmesi sırasında baĢka suçların iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur. GEREKÇE508: Anayasyı ihlâl suçu, Anayasa düzenine hâkim olan ilke ve sistemleri koruma amacını güderken; bu madde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik unsurunun oluĢturduğu üç güçten birini ve yasama gücünü oluĢturan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Anayasa kurallarına uygun bir biçimde görevlerini yerine getirebilmesi yeteneğini korumaktadır. Anayasa düzenini ortadan kaldırma veya bu düzen yerine baĢka bir düzen getirme veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önleme amacını gerçekleĢtirmek için Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelen saldırılar, Anayasayı ihlâl suçunu oluĢturur. Bu madde kapsamında tanımlanan suç, bu amaçlar dıĢında Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasaya uygun bir Ģekilde görevlerini yerine getirmesini engelleme hâllerinde oluĢacaktır. Bu maddeyle de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerinin engellenmesine yönelik teĢebbüse ait icra hareketleri, tam suç gibi cezalandırılmaktadır. TeĢebbüs hareketlerinin ne gibi nitelik taĢıması gerektiği hususunda Anayasayı ihlâl suçunun gerekçesine bakılmalıdır. Maddede tanımlanan suçun oluĢabilmesi için, cebir veya tehdide baĢvurulması gerekir. Bu nedenle, cebir ve tehdit, bu suçun seçimlik unsurunu oluĢturmaktadır. Cebir ve tehdit kavramlarının hukukî anlam ve içeriği hakkında Anayasayı ihlâl suçunun gerekçesine bakılmalıdır. Bu suçun iĢlenmesi sırasında kiĢiler öldürülmüĢ, kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâlleri gerçekleĢmiĢ ya da kiĢilerin veya kamu mallarına zarar verilmiĢ olabilir. Maddenin ikinci fıkrasında, bu suçlardan dolayı da ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiĢtir. Hükûmete karĢı suç MADDE 312- (1) Cebir ve Ģiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teĢebbüs eden kimseye ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası verilir. (2) Bu suçun iĢlenmesi sırasında baĢka suçların iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur. GEREKÇE509: Madde metninde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik unsurunun oluĢtuğu üç güçten yönetim gücünü temsil eden Hükûmetin ortadan kaldırılmasına veya böyle olmamakla birlikte görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teĢebbüs edilmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suç tanımında da, Anayasa düzeninin temel organlarından biri olan 508 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 700. 509 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 700. Hükûmetin ortadan kaldırılmasına veya görevlerinin engellenmesine yönelik teĢebbüse ait icra hareketlerini tam suç gibi cezalandırılmaktadır. Maddenin uygulamasına iliĢkin diğer hususlar için Anayasayı ihlâl ve Yasama organına karĢı suça iliĢkin maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karĢı silâhlı isyan MADDE 313- (1) Halkı, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karĢı silâhlı bir isyana tahrik eden kimseye onbeĢ yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir. Ġsyan gerçekleĢtiğinde, tahrik eden kiĢi hakkında yirmi yıldan yirmibeĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karĢı silâhlı isyanı idare eden kiĢi, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. Ġsyana katılan diğer kiĢilere altı yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir. (3) Bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların, Devletin savaĢ hâlinde olmasının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle iĢlenmesi hâlinde, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmolunur. (4) Bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların iĢlenmesi sırasında baĢka suçların iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur. GEREKÇE510: Madde metninde halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karĢı silâhlı isyana tahrik, suç olarak tanımlanmaktadır. Silâhlı isyan, Devlet otoritesini yok etmek amacını ifade eder. Suçun oluĢması bakımından önemli olan husus, halkı “silâhlı olarak” maddî bir fiile kıĢkırtmaktır. Suçun oluĢması için, isyana tahrik fiili yeterlidir; isyanın gerçekleĢmesi Ģart değildir. Zira maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, yapılan kıĢkırtma sonucu isyanın gerçekleĢmesi hâlinde buna katılanlara ve isyanı idare edenlere verilmesi gerekli cezalar ayrıca gösterilmiĢtir. Ġkinci fıkraya göre, isyana kıĢkırtan ayrıca buna katılmıĢ veya isyanı idare etmiĢ ise, artık sadece katılma veya idare etmeden dolayı ceza verilmesi gerekecektir. Maddenin üçüncü fıkrasında, halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karĢı silâhlı isyana tahrik veya silâhlı isyan suçlarının, Devletin savaĢ hâlinde olmasının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza belirlenmiĢtir. Silâhlı isyan suçunun iĢlenmesi sırasında kiĢiler öldürülmüĢ, yaralanmıĢ ya da kiĢilerin veya kamu mallarına zarar verilmiĢ olabilir. Maddenin dördüncü fıkrasında, bu suçlardan dolayı da ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiĢtir. Silâhlı örgüt 510 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 702. MADDE 314- (1) Bu Kısmın Dördüncü ve BeĢinci Bölümlerinde yer alan suçları iĢlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kiĢi, on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir. (3) Suç iĢlemek amacıyla örgüt kurma suçuna iliĢkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır. GEREKÇE511: Maddenin birinci fıkrasında, bu fıkra kapsamına giren suçları iĢlemek amacıyla silâhlı örgüt kurmak veya yönetmek, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Ġkinci fıkrada ise, bu nitelikleri taĢıyan örgüte üye olmak, ayrı bir suç olarak yaptırım altına alınmıĢtır. Maddede geçen temel kavram örgüttür. Dikkat edilmelidir ki, genel olarak suç iĢlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu örgüte üye olmak, kanunda yaptırım altına alınmıĢ olmasına rağmen; bu maddede, iĢlenmesi amaçlanan suçlar bakımından bir sınırlama getirilmiĢtir. Keza, her iki suç arasında örgütün niteliği bakımından da farklılık bulunmaktadır. Bu madde kapsamına giren örgütün silâhlı olması gerekmektedir. BaĢka bir deyiĢle, silâh, bu suçun bir unsurunu oluĢturmaktadır. Ancak, örgütün bütün mensuplarının silâhlı olmaları zorunlu değildir; hedeflenen suçların iĢlenmesini sağlayabilecek derecede olmak üzere bazı üyelerin silâhlı olmaları, suçun oluĢması için yeterlidir. Her hâlde silâh sayısının suçun oluĢması bakımından yeterli olup olmadığının takdiri de hâkime aittir. Maddenin üçüncü fıkrasında, suç iĢlemek amacıyla örgüt kurma suçuna iliĢkin diğer hükümlerin, bu suç açısından da aynen uygulanacağı kabul edilmiĢtir. Bu suça iliĢkin diğer hususlar hakkında, suç iĢlemek amacıyla örgüt kurmak suçuna iliĢkin madde gerekçesi ile bu suçla bağlantılı etkin piĢmanlık hükmünün gerekçesine bakılmalıdır. Silâh sağlama MADDE 315- (1) Yukarıdaki maddede tanımlanan örgütlerin faaliyetlerinde kullanılmak maksadıyla bunların amaçlarını bilerek, bu örgütlere üretmek, satın almak veya ülkeye sokmak suretiyle silâh temin eden, nakleden veya depolayan kiĢi, on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE512: Madde metninde, silâhlı örgüt suçu kapsamına giren örgütlerin faaliyetlerinde kullanılmak üzere silâh, cephane veya benzerî maddelerin sağlanmasını, imal veya icat veya bunların naklini veya bu maddelerin hazırlanmasını veya bu maksatla yabancı memleketlerden Türkiye’ye söz konusu maddelerin sokulmasını veya saklanması ve taĢınmasını ayrıca cezalandırmaktadır. Suçun manevî unsuru, söz konusu fiillerin, örgütlerin amaçları bilinerek gerçekleĢtirilmesidir. 511 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 702. 512 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 702. Söz konusu maddelerin kullanılması suretiyle ve örgütün faaliyeti çerçevesinde çeĢitli suçların iĢlenmesi hâlinde; bu silâh ve cephaneyi temin eden kiĢiler, aslında bu suçların iĢleniĢine yardım eden olarak sorumlu tutulmaları gerekir. Ancak, söz konusu fiiller bu madde kapsamında müstakil bir suç olarak tanımlandığı için, sadece bu suçtan dolayı cezaya hükmetmek gerekecektir. Suç için anlaĢma MADDE 316- (1) Bu Kısmın Dördüncü ve BeĢinci Bölümlerinde yer alan suçlardan herhangi birini elveriĢli vasıtalarla iĢlemek üzere iki veya daha fazla kiĢi, maddî olgularla belirlenen bir biçimde anlaĢırlarsa, suçların ağırlık derecesine göre, üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Amaçlanan suç iĢlenmeden veya anlaĢma dolayısıyla soruĢturmaya baĢlanmadan önce bu ittifaktan çekilenlere ceza verilmez. GEREKÇE513: Madde, Devletin ülkesine, egemenliğine, birliğine ve Anayasa düzenine karĢı suçlardan herhangi birini iĢlemek üzere gerçekleĢtirilecek birleĢmeleri önlemek maksadıyla caydırıcı bir tehlike suçunu meydana getirmiĢ bulunmaktadır. Bu maddede yer alan suç sadece bir anlaĢmanın gerçekleĢtirilmesiyle oluĢmaktadır. AnlaĢmadan maksat, iki veya daha fazla kiĢinin madde metninde gösterildiği üzere, maddî olgularla belirlenen bir biçimde, bir irade birleĢmesine varmıĢ olmalarıdır. Suçun iĢlenmesinde kullanılacak vasıtalar hakkında da anlaĢmanın gerçekleĢmesi gereklidir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 171 inci maddesinde “gizlice ittifak” sözcükleri kullanılmıĢtır. Gizlice sözcüğü Kaynak Kanunda yoktur ve anlamsızdır. Bu nedenle yeniden meydana getirilen suç tanımında bu kelimeye yer verilmemiĢtir. AnlaĢmanın açıkça yapılmıĢ bulunması hâlinde fiilin suç teĢkil etmemesinin anlamı olamaz. AnlaĢma konularından birisini oluĢturan “elveriĢli vasıta”dan suçun iĢlenmesinde kolaylık sağlayan her türlü gereçleri anlamak gereklidir. Ancak suçun iĢlenmesinde anlaĢanların, vasıtayı da saptamıĢ olmaları gerekir. Maddede yer alan anlaĢmanın “maddî olgularla belirlenen bir biçimde olması” ibaresi, suçun oluĢtuğunu kabul edebilmek için bulunması gerekli delillerin niteliğine iĢaret etmektedir. Bir suçun iĢlenmesi için sadece anlaĢmaya varmak, anlaĢma konusu suç açısından bir hazırlık hareketidir. Eğer anlaĢma konusu suçun icrasına baĢlanmamıĢsa, bu anlaĢma dolayısıyla iĢtirak ve teĢebbüs hükümlerinden hareketle cezaya hükmedilemeyecektir. Ancak, bu madde kapsamına giren suçlar açısından farklı bir yol izlenmiĢtir. Madde kapsamına giren suçların iĢlenmesi hususunda anlaĢmaya varılması, bu suçlardan bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu madde kapsamına giren suçların icrasına baĢlanmamıĢ olsa bile, bu suçları iĢlemeye yönelik bir hazırlık hareketi mahiyetindeki anlaĢma dolayısıyla cezaya hükmedilebilecektir. 513 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 704. AnlaĢmaya varanların sayı bakımından yeterli olup olmadıkları, anlaĢanların toplumda iĢgal ettikleri yer, kiĢilikleri, temsil ettikleri güç bakımlarından neticeyi alabilecek durumda olup olmadıkları hâkim tarafından takdir edilecek ve saptanacaktır. Maddenin ikinci fıkrası ile cezasızlığı sonuçlayan bir etkin piĢmanlık hâli getirilmiĢtir: ĠĢlenmesi kararlaĢtırılan suçun icra hareketlerine geçilmesinden önce ve soruĢturmaya baĢlamadan ittifaktan yani anlaĢmadan çekilme hâlinde, çekilene ceza verilmeyecektir. Ancak, soruĢturmaya baĢlandıktan sonra anlaĢmadan çekilme hâlinde, bu etkin piĢmanlık hükmü uygulanamayacaktır. ALTINCI BÖLÜM Millî Savunmaya KarĢı Suçlar Askerî komutanlıkların gasbı MADDE 317- (1) Kanunen yetkili olmadıkları veya Devlet tarafından memur edilmedikleri hâlde, bir asker kıtasının veya donanmasının veya savaĢ gemisinin veya savaĢ hava filosunun veya bir kale veya müstahkem mevkiin veya bir askerî üssün veya tesisin, bir liman veya Ģehrin komutasını alanlara müebbet hapis cezası verilir. (2) Kanunen yetkili olmaları veya Devlet tarafından görevlendirilmeleri suretiyle yukarıda gösterilen yerlerin komutanı bulunanlardan, yetkili makamlarca komutanlığı terk etmeleri için verilen emirlere uymayanlara da aynı ceza verilir. GEREKÇE514: Madde metninde gösterilen yerlerin komutanlıklarını yetkisiz gasbedenleri veya makamların emir ve izniyle iĢgal ettikleri komutanlıkları terk etmeleri için verilen emirlere uymayanları cezalandırmakta ve böylece memuriyetin gaspı suçları bakımından özel bir hâli kabul etmiĢ bulunmaktadır. Ancak bu hâlde millî savunma bakımından özel ve vahim tehlike meydana geleceğinden suç, “Millî Savunmaya KarĢı Suçlar” Bölümü içine alınmıĢtır. Böylece söz konusu suç ile korunan hukukî yarar, Ülkenin savunmasıdır. Halkı askerlikten soğutma MADDE 318- (1) Halkı, askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teĢvik veya telkinde bulunanlara veya propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, basın ve yayın yolu ile iĢlenirse ceza yarısı oranında artırılır. GEREKÇE515: 514 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 704. 515 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 706. Madde, halkı askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte, teĢvik veya telkinde bulunmayı veya propaganda yapmayı cezalandırmaktadır. Vatanın düĢman güçlerine karĢı korunması bakımından her Türk vatandaĢının askerlik hizmetini severek ve isteyerek yerine getirmesi Ģarttır. Esasen askerlik hizmetine yönelik duygu, vatandaĢlığın zorunlu gereği olan vatana sadakat borcunun bir parçasını oluĢturur. Söz konusu duyguyu tahrip etmek veya zayıflatmak maksadıyla vatandaĢları askerlik hizmetlerinden soğutma yolunda teĢvik veya telkinlerde bulunmayı veya propagandayı suç hâline getirmek suretiyle madde, millî savunmayı koruma amacını gütmektedir. Telkin ve teĢvikin veya propagandanın askerî hizmetten soğutacak kuvvette olması koĢulu ile söz, yazı, iĢaret, küçültücü imgeler veya bunların benzerleri marifetiyle yapılması suç oluĢturacaktır. TeĢvik veya telkin geniĢ sayıda kiĢilere yönelik olmayan fesatçı fiil olduğu hâlde propaganda çok daha geniĢ ve önceden belirli olmayan gruplara yönelik etkin telkin ve teĢvikleri ifade etmektedir. Maddenin son fıkrasına göre, fiilin basın ve yayın yoluyla iĢlenmesi, ağırlaĢtırıcı nedendir. Askerleri itaatsizliğe teĢvik MADDE 319- (1) Askerleri veya askerî idareye bağlı olarak görev yapan diğer kiĢileri kanunlara karĢı itaatsizliğe veya yeminlerini bozmaya veya askerî disiplini veya askerlik hizmetine iliĢkin görevlerini ihlâle yönelten ve tahrik edenler ile kanunlara, yeminlere veya disiplin veya diğer görevlere aykırı hareketleri askerler önünde öven veya iyi gördüğünü söyleyen kimselere, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, alenî olarak iĢlenmiĢse iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası verilir. (3) Fiil, savaĢ zamanında iĢlenmiĢ ise ceza bir katı oranında artırılır. GEREKÇE516: Silâhlı kuvvetlerin vatan savunması bakımından kanunlar çerçevesindeki görevlerini gereğince yerine getirebilmeleri için, mensuplarının kanunlara itaat etmeleri ve yeminlerine sadık kalmaları, askerî disiplini sıkı bir Ģekilde muhafaza etmeleri zorunluluğuna iliĢkin toplum yararını korumak amacıyla bu madde getirilmiĢ bulunulmaktadır. Maddede bu maksatla iki suç yer almaktadır. Her iki suçun faili asker veya sivil olabilir. Bu suçlarla, millî savunma ile ilgili toplum yararı ihlâl edilmiĢ olmaktadır. Askerler veya askerî idareye bağlı olarak görev yapan diğer kiĢiler ise suçun konusunu teĢkil etmektedirler. Madde kapsamında iki suç tanımına yer verilmiĢtir. Bunlardan birincisi, askerleri veya askerî idareye bağlı olarak çalıĢan sivilleri kanunlara itaatsizliğe, yeminlerini bozmaya veya askerî disiplini ihlâle, askerlik hizmetine iliĢkin görevlerini keza ihmale yöneltmek veya tahrik etmektir. Fıkrada yer alan ikinci suç ise, sözü geçen yöneltme ve tahrik konularını askerlerin önünde övmek veya bunları iyi gördüğünü söylemektir. Her iki fiil de bir tehlike suçu oluĢturduklarından yöneltme, tahrik veya övme veya iyi gördüğünü söyleme, suçun oluĢması için yeterlidir. Doğal olarak, her tehlike suçunda olduğu gibi, maddenin yorumunda somut tehlike olasılığının varlığı araĢtırılmalıdır. Ayrıca fiilen bir itaatsizlik neticesinin meydana gelmiĢ bulunması gerekli değildir. 516 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 706. Maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında her iki suça ait ortak ağırlaĢtırıcı nedenler gösterilmiĢtir. Ġkinci fıkradan anlaĢılacağı üzere suçun oluĢması için bir tek kiĢiye yönelik tahrik yeterlidir. Yabancı hizmetine asker yazma, yazılma MADDE 320- (1) Hükûmetin izni olmaksızın bir yabancı veya yabancı Devlet hizmetinde veya bunların lehinde çalıĢmak üzere Ülke içinde vatandaĢlardan asker yazan veya vatandaĢları silâhlandıran kimseye üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Asker yazılanlar veya silâhlandırılanlar arasından asker veya askerlik çağında olanlar varsa ceza üçte biri oranında artırılır. (3) Birinci fıkradaki hizmeti kabul eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE517: Ülkede ne nedenle olursa olsun vatandaĢlardan asker toplamak veya vatandaĢları silâhlandırmak, Devletin tekelinde olan bir iĢtir. Ancak Hükûmetin izniyle vatandaĢlar arasında bir yabancı veya yabancı devletin hizmetinde veya lehinde çalıĢmak üzere, asker toplamak veya vatandaĢları silâhlandırmak olanaklıdır. ĠĢte madde, Hükûmetin müsaadesi olmadan Ülkede vatandaĢlar arasında asker yazmayı veya bunları silâhlandırmayı cezalandırarak Devletin söz konusu yarar ve tekelini korumaktadır. Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu seçimlik hareketlerden birincisi, asker yazmaktır. Asker yazmak, kiĢilere bir taahhütname imzalatmak, bu maksatla para veya baĢka Ģeyler vermek, yararlar sağlamak gibi Ģekillerle gerçekleĢtirilebilir. Ġkinci seçimlik hareket ise, vatandaĢları yabancı veya yabancı devlet hizmet veya lehinde kullanmak üzere silâhlandırmaktır yani onlara silâh vermektir. Suç seçimlik hareketli olduğundan asker yazılanlara silâh da tevdii hâlinde faile ayrıca bir ceza verilmeyecektir. Maddenin ikinci fıkrasında, asker yazılanlar veya silâhlandırılanların asker olmaları veya askerlik çağında bulunmaları hâlinde cezanın artırılacağı açıklanmıĢtır. Maddenin sonuncu fıkrası, Hükûmetin izni olmadan kendilerine teklif edilen hizmeti kabul etmiĢ yani asker yazılmıĢ veya silâh almıĢ olan kiĢileri ayrıca cezalandırmaktadır. Birinci fıkradaki suçun maddî unsuru asker yazmak veya silâhlandırmak olduğu için, hizmet kabul eden veya silâhlanan kiĢi bu suçun Ģeriki sayılmaz. Bu nedenle, adı geçenlerin fiillerini ayrı bir hüküm ile ayrıca suç hâline getirmek uygun sayılmıĢtır. SavaĢ zamanında emirlere uymama 517 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 706. MADDE 321- (1) SavaĢ zamanında Devletin yetkili makam ve mercilerinin emir veya kararlarına bilerek aykırı harekette bulunan kimseye bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE518: Madde, savaĢ zamanında Devletin yetkili makam ve mercilerinin emir ve kararlarına bilerek aykırı harekette bulunulmasını cezalandırmaktadır. SavaĢ zamanında herkesin yetkili makam ve mercilerin emir ve kararlarına uymalarını gerektiren zorunluluk çok açıktır. Esasen yetkili makam ve merciin emir ve kararının söz konusu olabilmesi için bunların kanuna uygun bulunmaları gerekir. SavaĢ zamanında yükümlülükler MADDE 322- (1) SavaĢ zamanında, Devletin silâhlı kuvvetlerinin veya halkın ihtiyaçları için Devlet veya bir kamu kuruluĢu veya kamu hizmetleri yapan veya kamu ihtiyaçlarını sağlayan bir kuruluĢ ile iĢ yapmak veya eĢya vermek üzere yaptıkları sözleĢmedeki yükümlülükleri kısmen veya tamamen yerine getirmeyen kimseye üç yıldan on yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası verilir. (2) Yükümlülüklerin kısmen veya tamamen yerine getirilmemesi taksirden ileri gelmiĢse, cezanın dörtte üçüne kadarı indirilebilir. (3) Yükümlülüğün kısmen veya tamamen yerine getirilmemesine asıl yükümlüler ile aralarında sözleĢme bulunan aracılar veya bunların temsilcileri neden olmuĢsa, bunlar hakkında da aynı cezalar uygulanır. (4) SavaĢ zamanında yükümlülüklerin yerine getirilmesinde hile yapan yukarıdaki fıkralarda yazılı kiĢilere on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası verilir. GEREKÇE519: Madde, savaĢ zamanında silâhlı kuvvetlerin veya halkın ihtiyaçları için kamu kurum veya kuruluĢlarıyla sözleĢme yaparak iĢ veya mal verme taahhüdünde bulunanların, yükümlülüklerini kısmen de olsa yerine getirmemelerini cezalandırmaktadır. Taahhüdün yerine getirilmemesi taksirli bir fiilden meydana gelmiĢ ise ceza yarıya kadar indirilmekte ve böylece taksirli bir suç meydana getirilmiĢ olmaktadır. Ancak taahhütte bulunanın kast veya taksir derecesinde hiçbir kusuru yok ise, taahhüdün yerine getirilmemesi, örneğin mücbir nedene dayanmakta ise ceza verilmeyecektir; verilecek olan Ģeylerin baĢkalarınca imha olunması gibi. Maddenin üçüncü fıkrası, taahhüdün yerine getirilmemesine aracıların, örneğin taĢeronların neden olduğu hâllerde aracıların da aynı suretle cezalandırılacaklarını hüküm altına almıĢ bulunmaktadır. 518 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 708. 519 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 708. Maddenin son fıkrasında hile yapan müteahhitlerin fiillerinin daha ağır cezayla karĢılanması öngörülmektedir. SavaĢta yalan haber yayma MADDE 323- (1) SavaĢ sırasında kamunun endiĢe ve heyecan duymasına neden olacak veya hâlkın maneviyatını sarsacak veya düĢman karĢısında ülkenin direncini azaltacak Ģekilde asılsız veya abartılmıĢ veya özel maksada dayalı havadis veya haber yayan veya nakleden veya temel millî yararlara zarar verebilecek herhangi bir faaliyette bulunan kimseye beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Eğer fiil; a) Propagandayla, b) Askerlere yönelik olarak, c) Bir yabancı ile anlaĢma neticesi, ĠĢlenmiĢse, verilecek ceza on yıldan yirmi yıla kadar hapistir. (3) Fiil, düĢmanla anlaĢma neticesi iĢlenmiĢse müebbet hapis cezası verilir. (4) SavaĢ zamanında düĢman karĢısında milletin direncini tehlikeyle karĢı karĢıya bırakacak Ģekilde yabancı paraların değerini düĢürmeye veya itibarı amme kağıtlarının değeri üzerinde etki yapmaya yönelik hareketlerde bulunan kimseye beĢ yıldan on yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adli para cezası verilir. (5) Dördüncü fıkrada yazılı fiil, bir yabancı ile anlaĢma sonucu iĢlenmiĢse ceza yarısı; düĢmanla anlaĢma sonucu iĢlenmiĢ ise bir katı oranında artırılır. GEREKÇE520: Madde, savaĢ sırasında belirli koĢullarla ve maksatlarla yalan haber veya havadis yaymayı ve temel millî yararlara zarar verebilecek herhangi bir faaliyette bulunmayı cezalandırmaktadır. Böylece madde iki ayrı suçu içermektedir; ikisinin de korumak amacını güttüğü hukukî yarar, savaĢ sırasında halkın manevîyatını bozacak etkileri gidermek, önlemektir. Birinci fıkrada tanımlanan suçun oluĢabilmesi için, fiilin savaĢ sırasında iĢlenmesi gerekir. Fiil, asılsız, abartılmıĢ veya özel maksada dayalı havadis veya haberler yaymak, bunları aktarmaktır. Maddede geçen “havadis ve haber” kelimeleri eĢ anlamlı olmakla birlikte soyut habere göre havadis daha ziyade ilgi çekici bir haber anlamını taĢır. Haber ise bir olay üzerine edinilen bilgi demektir. Basın ve yayın marifetiyle verilen bilgilere de haber denilir. “Yayma ve nakletme”, haber ve havadislerin her türlü vasıtayla, değiĢik çevrelerin bilgisine (ıttılaına) ulaĢtırılması ve duyurulması demektir. “Özel maksada dayalı havadis ve haber” ise, aslında doğru bir haberin olumsuz etki yapacak surette yayılıp nakledilmesini ifade eder; haberin taraf tutucu Ģekilde verilmesi gibi. “Aslı olmayan havadis ve haber” uydurulmuĢ haber demektir. “AbartılmıĢ havadis ve haberden” maksat aslında doğru olan bir haberin, insanları olumsuz etkileyecek biçimde büyütülerek sunulmasıdır. 520 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 708. Haber veya havadisin, kamunun endiĢe duymasına neden olacak veya halkın maneviyatını bozacak veya Ülkenin düĢman karĢısında direncini azaltacak nitelikte olması gereklidir. Birinci fıkrada yer alan diğer seçimlik hareket, “temel millî yararlara zarar verebilecek herhangi bir faaliyette bulunmaktır. SavaĢ sırasında Ülkenin çabalarını, etkinliğini zayıflatan ve milletin zafere ulaĢmasını zorlaĢtıracak nitelikte bulunan her türlü faaliyetin temel millî yararlara zarar verebilecek nitelikte olduğunu kabul etmek gerekir. Söz konusu suç, bir tehlike suçudur. Maddenin ikinci fıkrasında, birinci fıkrada yer alan suça ait üç ağırlaĢtırıcı nedene yer verilmiĢtir. Bunlardan birincisi propagandayla iĢlenmesi, ikincisi askerlere yönelik olarak iĢlenmesi, üçüncüsü ise bir yabancı ile anlaĢarak bu fiilin iĢlenmesidir. Propagandadan maksat yalan haber ve havadislerin veya temel millî yararlara zarar verecek faaliyetlerin insanları güçlü biçimde etki altında bırakacak nitelikteki araçlarla iĢlenmiĢ bulunmasıdır. Haber ve havadislerin askerler arasında yayılıp nakledilmesi veya temel millî yararlara zarar verebilecek hareketlerin keza askerlere yöneltilmesi bir ağırlaĢtırıcı neden teĢkil etmektedir. Fiilin yabancı ile anlaĢma neticesi iĢlenmesi de bir ağırlaĢtırıcı nedendir. Maddenin üçüncü fıkrasına göre fiilin düĢmanla anlaĢma neticesi iĢlenmesi hâlinde ceza artırılmaktadır. Maddenin dördüncü fıkrasında ekonomik sabotaj niteliğindeki hareketler cezalandırılmaktadır. Bu fıkrada yazılı suçun maddî unsuru yabancı paraların değerini düĢürmeye ve itibarı amme kağıtlarının değeri üzerinde etki yapmaya yönelik her türlü hareketlerde bulunmaktır. Söz konusu hareketlerin suç oluĢturması için, bu fiillerin savaĢ zamanında iĢlenmesi ve milletin direncini tehlikeye düĢürecek Ģekilde olması gerekir. Suç serbest hareketlidir. BeĢinci fıkraya göre, dördüncü fıkrada yazılı fiillerin yabancı ile veya düĢmanla anlaĢma sonucu iĢlenmesi bir ağırlaĢtırıcı neden oluĢturmaktadır. Seferberlikle ilgili görevin ihmali MADDE 324- (1) Sulh zamanında seferberlikle ilgili görevlerini ihmal eden veya geciktiren kamu görevlisine altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE521: Maddenin 4/11/1983 tarihli ve 2941 sayılı Seferberlik ve SavaĢ Hâli Kanunu ile birlikte incelenip uygulanması gerekir. Maddede, sulh zamanında seferberliğe ait görevlerini ihmal eden veya geciktiren kamu görevlisine bu ihmalin karĢılığı verilecek ceza gösterilmiĢtir. DüĢmandan unvan ve benzerî payeler kabulü MADDE 325- (1) Türkiye ile savaĢ hâlinde bulunan bir devletten akademik derece veya Ģeref, unvan, niĢan ve diğer fahri rütbe veya bunlara ait maaĢ veya baĢka yararlar kabul eden vatandaĢa bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. 521 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 710. GEREKÇE522: Madde, Türkiye ile savaĢ hâlinde bulunan düĢman bir devletten herhangi bir akademik derece veya Ģeref, unvan, niĢan ve sair fahri rütbe veya bunlara ait maaĢ almayı veya baĢka yararlar kabul etmeyi ihanet sayan bir görüĢten hareketle bunları alan veya kabul edenleri cezalandırmaktadır. YEDĠNCĠ BÖLÜM Devlet Sırlarına KarĢı Suçlar ve Casusluk Devletin güvenliğine iliĢkin belgeler MADDE 326- (1) Devletin güvenliğine veya iç veya dıĢ siyasal yararlarına iliĢkin belge veya vesikaları kısmen veya tamamen yok eden, tahrip eden veya bunlar üzerinde sahtecilik yapan veya geçici de olsa, bunları tahsis olundukları yerden baĢka bir yerde kullanan, hileyle alan veya çalan kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Yukarıdaki yazılı fiiller, savaĢ sırasında iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye koymuĢ ise müebbet hapis cezası verilir. GEREKÇE523: Madde, Devletin güvenliğine veya iç veya dıĢ siyasal yararlarına iliĢkin belge veya vesikaların yok edilmesi, tahribi, bunlar üzerinde sahtecilik yapılması veya bunların tahsis olundukları yerden baĢka bir yerde kullanılmaları, hileyle alınmaları veya çalınmaları fiillerini cezalandırmaktadır. Böylece maddenin koruduğu hukukî değer, Ülkenin savunmasıdır. “Devletin güvenliği” kavramı, Devletin varlığının korunması, tehlikeyle karĢı karĢıya bırakılmaması demektir. Devletin varlığını tehlikeye düĢürebilecek nitelikteki fiiller Devletin güvenliğini ihlâl eder. “Devletin iç ve dıĢ yararları” ibaresine gelince; bir büyük örgütlenme olarak Devletin elbette ki, yararları ile güvenliği arasında da sıkı bir iliĢki vardır. Yararlarını koruyamayan Devletin güvenliği de tehlikeye düĢebilir. Madde, Devlet yararları arasında “siyasal” olanları göz önüne almıĢ bulunmakta; bu nedenle, ekonomik, kültürel ve benzerî nitelikteki yararlara iliĢkin belge veya vesikalar, bu suçun konusunu oluĢturmamaktadır. Söz gelimi Devletin dıĢ iliĢkilerinin iyi tarzda sürdürülmesi hususundaki yarar gibi. Suçun oluĢması için belge veya vesikaların bir sırrı içermesi hususunda zorunluluk yoktur. Zira madde belgenin içerdiği sırrı değil bizatihi Devletin güvenliği veya siyasal yararları ile ilgili olan belge veya vesikaları korumaktadır. Ancak fiillerin iĢlendiği sırada Devletin güvenliği veya siyasal yararlarıyla olan ilgisinin devam etmiĢ bulunması gerekir. Söz gelimi tarihi belge veya vesikalar hâlen bu niteliği korumuyorlarsa, onlar hakkında bu maddenin uygulanması söz konusu olmaz. 522 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 710. 523 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 710. Maddede yazılı olan “belge” sözcüğü her türlü evrak ve vesikaları kapsamaktadır. Resmî belge, genellikle hukukî iĢlemlerin doğruluğunu belirtme yetkisine sahip makam tarafından usulüne göre düzenlenmiĢ veya onaylanmıĢ yazılar, Devlet memurlarınca görev gereği gerçekleĢtirilen iĢlemleri taĢıyan resmî defter ve dosyalar, askerî plân ve haritalar ve bir olayın gerçeğe uygunluğunu gösteren her türlü yazılardır. Güvenilen, doğrulanan her türlü belge anlamındadır. Maddenin ikinci fıkrası, suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâllerini göstermektedir. Buna göre, birinci fıkrada yazılı fiiller, savaĢ etkinliğini veya askerî hareketleri tehlikeye koymuĢ ise ceza artırılacaktır. Devletin güvenliğine iliĢkin bilgileri temin etme MADDE 327- (1) Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri temin eden kimseye üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, savaĢ sırasında iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye koymuĢsa müebbet hapis cezası verilir. GEREKÇE524: Maddeyle, Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları gereği, niteliği bakımından gizli kalması gerekli bilgilerin temin edilmesi cezalandırılmaktadır. Maddenin koruduğu yarar, millî savunmadır. Maddenin uygulanmasında dikkat edilmesi gerekli husus temin edilen bilgilerin Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları gereği gizli kalmasının zorunlu olmasıdır. Demek oluyor ki, bilgi sır niteliğinde olacaktır. Eğer bilgi, temin olunduğu sırada sır olma vasfını kaybetmiĢ ise, söz gelimi temin edilmeden önce açıklanmıĢ veya herkes tarafından bilinen bir husus hâline gelmiĢ ise, artık sır olmaktan çıkacağından, bunun temininden dolayı faile ceza verilemeyecektir. Sırdan maksat, yetkili bulunmayan kiĢilerin hakkında bilgi sahibi olmaları hâlinde “Devletin güvenliğinin, millî varlığının, bütünlüğünün, anayasal düzeninin veya iç veya dıĢ siyasal yararlarının tehlikeye düĢebileceği bilgiler”dir. Ancak, vurgulamak gerekir ki, suç olgusuna iliĢkin bilgi ve belgeler, bir hukuk toplumunda hiçbir surette devlet sırrı olarak koruma altına alınamaz. Maddede geçen “temin” kelimesi gizli kalması gereken bilgilerin öğrenilmesi için çaba göstermek, bu hususta vasıtalara baĢvurma gereğini ifade etmektedir. Bilgilerin böylece temini yani öğrenilmesiyle suç oluĢur; bu suçun oluĢabilmesi için bunların açıklanmasına gerek yoktur. Elde edilen bilgilerin, ilgili mevzuat hükümlerine göre Devletin güvenliği yahut iç ve dıĢ siyasal yararlarının gizli kalmasını gerektirdiği bir bilgi olup olmadığının belirlenmesi gerekir. 524 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 712. Siyasal veya askerî casusluk MADDE 328- (1) Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin eden kimseye onbeĢ yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil; a) Türkiye ile savaĢ hâlinde bulunan bir devletin yararına iĢlenmiĢse, b) SavaĢ sırasında iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye sokmuĢsa, Fail, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. GEREKÇE525: Madde, Devletin güvenliğine veya iç veya dıĢ siyasal yararlarına iliĢkin belge ya da vesika içeriklerindeki bilgilerin “siyasal veya askerî casusluk” maksadıyla temin edilmesini cezalandırmaktadır. Siyasal casusluktan maksat, yabancı bir devlet yararına, Türkiye Devletinin veya vatandaĢlarının veya Türkiye’de oturmakta, ikâmet etmekte olanların zararına olarak bilgilerin toplanması demektir; kamu sağlığına iliĢkin, malî veya milletin maneviyatına iliĢkin gizli kalması gereken bütün bilgiler casusluğun kapsamı içindedir. Askerî casusluktan maksat ise, yabancı devlet yararına ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti zararına askerî bilgilerin toplanmasıdır. Suçun maddî unsuru, bilgilerin temin edilmesidir. Maddî unsuru oluĢturan hareket, esasen var olan bilgilerin ele geçirilmesi yani bu maksatla çaba gösterilerek teminidir. Suçun oluĢması için failde kastın yanı sıra, özel bir maksadın varlığı aranacaktır. Bilgilerin siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temini gerekmektedir. Suçun konusunu oluĢturan bilgilerin, “nitelikleri itibarıyla” gizli kalması gerekli bilgiler olmalıdır. VatandaĢların haber alma, aydınlanma haklarını saklı tutmak için “bilgilerin nitelikleri itibarıyla” gizli kalmaları zorunluluğuna iĢaret edilmiĢtir. Gizliliği gerekli kılan husus Devletin güvenliği veya iç ve dıĢ siyasal yararlarıdır. Bu itibarla bilgilerin, Devletin güvenliği veya iç ve dıĢ siyasal yararları ile yakından ilgili bulunma ve bunların elde edilmelerinin söz konusu değerleri tehlikeye sokabilecek nitelikte olması gereklidir. Maddenin ikinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde suçun nitelikli hâlleri gösterilmiĢtir. Bunlardan birincisi fiilin Türkiye ile savaĢ hâlinde bulunan bir devlet yararına iĢlenmesi yani failde Türkiye ile savaĢ hâlinde olan bir devlet yararına iĢ görme amacının varlığıdır. Ġkinci nitelikli hâl ise, fiilin Devletin savaĢ hazırlıkları veya savaĢ etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye sokmuĢ bulunması veya fiilin savaĢ sırasında iĢlenmiĢ olmasıdır. “Devletin savaĢ etkinliği” ibaresi Devletin savaĢ bakımından bütün güç, kudret ve yeteneklerini, olanaklarını kapsamaktadır. 525 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 712. Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına iliĢkin bilgileri açıklama MADDE 329- (1) Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklayan kimseye beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, savaĢ zamanında iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye koymuĢsa, faile on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası verilir. (3) Fiil, failin taksiri sonucu meydana gelmiĢ ise birinci fıkrada yazılı olan hâlde, faile altı aydan iki yıla, ikinci fıkrada yazılı hâllerden birinin varlığı hâlinde ise üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE526: Madde, Devletin güvenliği veya iç ve dıĢ siyasal yararları gereği niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgilerin açıklanmasını cezalandırmakta ve böylece ülke güvenliğini ve yararlarını korumaktadır. Suçun maddî unsuru olan “açıklama”, yukarıda nitelikleri gösterilen Devlet sırlarının bir veya birden fazla kiĢiye her ne suretle olursa olsun bildirilmesini, naklini belirtmektedir. Ġkinci fıkrada gösterilen, suça ait nitelikli unsurlar hakkında yukarıdaki maddenin ikinci fıkrasının gerekçesine bakılmalıdır. Maddenin üçüncü fıkrasında, failin taksiri sonucu fiilin iĢlenmesine neden olunması hâli cezalandırılmakta ve bu hâllerde birinci ve ikinci fıkraların ihlâl edilmiĢ olabileceği öngörülerek, ayrı ayrı yaptırım konulmaktadır. Bu fıkrayla cezalandırılan fiil, taksir sonucu Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararlarının gizli kalmasını gerektirdiği bilgilerin, bunları açıklayan kimsenin eline geçmiĢ olmasıdır. Gizli kalması gereken bilgileri açıklama MADDE 330- (1) Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askerî casusluk maksadıyla açıklayan kimseye müebbet hapis cezası verilir. (2) Fiil, savaĢ zamanında iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karĢı karĢıya bırakmıĢ ise, faile ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası verilir. GEREKÇE527: Madde, Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgilerin, özel bir maksatla yani siyasal veya askerî casusluk için açıklanmasını cezalandırmaktadır. “Siyasal veya askerî casusluk” maksadı ve söz konusu 526 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 714. 527 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 714. suçun nitelikli hâlleri hakkında açıklamalar için yukarıdaki maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır. Uluslararası casusluk MADDE 331- (1) Yabancı bir devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri, diğer bir yabancı devlet lehine siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin eden vatandaĢa veya bunu Türkiye’de temin etmiĢ bulunan yabancıya bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE528: Devletin ülkesinde iki yabancı devletin birbirine karĢı casusluk faaliyetlerini icra etmeleri, yabancı devletler üzerinde olumsuz etki yaparak, uluslararası iliĢkilerin bozulmasına neden olabileceğinden, bu fiillerin de nitelikleri itibarıyla cezalandırılması uygun görülmüĢ ve böylece uluslararası casusluk cezalandırılmıĢtır. Maddenin koruduğu hukukî yarar, Türkiye’nin uluslararası itibarıdır. Askerî yasak bölgelere girme MADDE 332- (1) Devletin askerî yararı gereği girilmesi yasaklanmıĢ olan yerlere, gizlice veya hile ile girenlere iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, savaĢ zamanında iĢlenirse faile üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE529: Bu madde, Devletin askerî yararlarını korumaktadır. Maddede, askerî yarar gereği yasaklanan yerlere “gizlice” veya “hile” ile girilmesi cezalandırılmaktadır. Taksirle, yanlıĢlıkla girmek suç olmayacaktır. Gizlice girmek; denetim ve korumaya iliĢkin her türlü tedbirler giderilerek yasaklanan yere girilmesi anlamındadır. Hile ile girmek ise, girmek için aldatıcı vasıtalar kullanmak demektir. Sahte kimlik kullanma, askerî elbise giymek gibi. Girilen yerin “Devletin askerî yararı” gereği yasaklanmıĢ yerlerden olması gerekir. Bir askerî tesis inĢaatında kiĢilerin güvenliğini sağlamak maksadıyla konulmuĢ giriĢ yasağının ihlâli bu suçu oluĢturamaz. Çünkü, bu durumdaki yasaklama, askerî yarar gereği değildir. Devletin askerî yararı gereği girilmesi yasaklanmıĢ yerler, askerî yarar nedeniyle girilmesi yasaklanmıĢ kara, deniz ve hava bölgelerini kapsamaktadır. 528 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 714. 529 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 716. Maddenin son fıkrasındaki hüküm, fiilin savaĢ zamanında iĢlenmesini bir ağırlaĢtırıcı neden saymıĢ bulunmaktadır. Devlet sırlarından yararlanma, Devlet hizmetlerinde sadakatsizlik MADDE 333- (1) Görevi dolayısıyla öğrendiği ve Devletin güvenliğinin gizli kalmasını gerektirdiği fenni keĢif veya yeni buluĢları veya sınaî yenilikleri kendisinin veya baĢkasının yararına kullanan veya kullanılmasını sağlayan kiĢi, beĢ yıldan on yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (2) Fiil, Türkiye ile savaĢ hâlinde bulunan bir devletin yararına iĢlenir veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye sokacak olursa, faile müebbet hapis cezası verilir. (3) Türkiye Devleti tarafından yabancı bir memlekette Devlete ait belirli bir iĢi görmek için görevlendirilen kimse, bu görevi sadakatle yerine getirmediği ve bu fiilden dolayı zarar meydana gelebildiği takdirde faile beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir. (4) Bu maddede tanımlanan suçların iĢleneceğini haber alıp da, bunları zamanında yetkililere ihbar etmeyenlere, suç teĢebbüs derecesinde kalmıĢ olsa bile altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE530: Madde, birinci fıkrasında Devletin güvenliğinin gizli kalmasını gerektirdiği fennî keĢif veya yeni buluĢları veya sınaî yenilikleri görevi dolayısıyla öğrenip de, kendisinin veya baĢkasının yararına kullanmayı veya kullanılmasını sağlamayı cezalandırmaktadır. Böylece birinci fıkra aslında Devletin güvenliği açısından gizli kalması gerekli fennî ve sınaî sırların açıklanmasını önlemek amacını gütmektedir. Suçun faili kamu görevlisi olabilir. Suçun maddî unsuru, fennî keĢif veya yeni buluĢları veya sınaî yenilikleri kendisi veya baĢkası yararına kullanmak veya kullanılmasını sağlamaktır. Maddenin ikinci fıkrasında, suça ait ağırlaĢtırıcı nedenler gösterilmiĢtir. Maddenin üçüncü fıkrasında, ayrı bir suç yer almıĢ bulunmaktadır; korunmak istenen yarar Türkiye tarafından yabancı bir memlekette Devlete ait belirli bir iĢi görmeye memur edilen kimsenin bu görevi sadakatle yerine getirmesinin teminidir. Görevin sadakatle yerine getirilmemesi, yani Devlete karĢı görevde gösterilmesi gerekli özen ve itina dıĢında ihmal ile icrası bu suçu meydana getirecektir. Ancak suçun oluĢabilmesi için, sadakatle yerine getirilmemiĢ görev dolayısıyla zarar meydana gelebilmesi olasılığının ortaya çıkması gereklidir. Zarar gelebilmesi olasılığı bir cezalandırılabilme koĢulunu oluĢturduğundan failde buna yönelik bir kastın bulunması gerekmez. Esasen suç ihmal niteliğindedir; zira görev sadakatle yani tam olarak yerine getirilmemekte, ihmalde bulunulmaktadır. Maddenin dördüncü fıkrasında, herkes için bir ihbar yükümlülüğü getirilmiĢ bulunulmaktadır. Birden üçe kadar olan fıkralarda yer alan suçların iĢleneceğini haber alan her vatandaĢın bunu yetkililere ihbar etmesi yükümlülüğü getirilmiĢtir. Asıl fiil teĢebbüs derecesinde kalmıĢ olsa bile ihbarda bulunmayan hakkında yine de cezaya hükmedilecektir. 530 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 716. Yasaklanan bilgileri temin MADDE 334- (1) Yetkili makamların kanun ve düzenleyici iĢlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri temin eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karĢı karĢıya bırakmıĢ ise faile beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE531: Madde, yetkili makamlarca kanun veya düzenleyici iĢlemlerin verdiği yetkiye dayanarak, açıklanması yasaklanan ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgilerin temin edilmesini cezalandırmaktadır. Böylece yetkili makamların kanun ve düzenleyici iĢlemlere göre açıklanmasını yasaklayabilecekleri bilgilerin temin edilmesi suç hâline getirilmiĢ olmaktadır. Suçun oluĢması için kanun ve düzenleyici iĢlemlerin yetkili makamlara o konudaki bilgilerin açıklanmasını yasaklamak yetkisini vermiĢ bulunması gerekir ve bu bilgilerin niteliği bakımından gizli kalmasının gerekliliği zorunlu olmalıdır. Yoksa resmî makamın her istediği bilginin açıklanmasını yasaklamak yetkisi, demokratik bir düzende kabul olunamaz. VatandaĢın haber almak hak ve hürriyetinin kısıtlanması, ancak Anayasanın olanaklı kıldığı hâllerde kabul edilebilir. Hangi yetkili makamın hangi bilgileri yasaklayabileceği hususu, mevzuat tarafından belirtilmektedir. Demokratik bir toplumda iĢlemlerin halkın gözü önünde cereyanı temel ilkedir; böyle olunca devlet makamlarının, keyfî olarak, istedikleri bilginin açıklanmasını yasaklayabilecekleri kabul olunamaz. Ġkinci fıkrada suçun nitelikli hâlleri gösterilmiĢtir. Yasaklanan bilgilerin casusluk maksadıyla temini MADDE 335- (1) Yetkili makamların kanun ve düzenleyici iĢlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin eden kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, Türkiye ile savaĢ hâlinde bulunan bir devletin yararına iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karĢı karĢıya bırakmıĢ ise faile ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası verilir. GEREKÇE532: 531 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 716. 532 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 718. Madde, yetkili makamların kanun ve düzenleyici iĢlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgilerin siyasal ve askerî casusluk maksadıyla teminini cezalandırmaktadır. Maddenin ikinci fıkrasında bu suça iliĢkin nitelikli hâller gösterilmiĢtir. Yasaklanan bilgileri açıklama MADDE 336- (1) Yetkili makamların kanun ve düzenleyici iĢlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri açıklayan kimseye üç yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, savaĢ zamanında iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye sokmuĢ ise faile on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası verilir. (3) Fiil, failin taksiri sonucu meydana gelmiĢ ise, birinci fıkrada yazılı olan hâlde faile altı aydan iki yıla, ikinci fıkrada yazılı hâlde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE533: Madde metninde, yetkili makamların kanun ve düzenleyici iĢlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgilerin açıklanması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu maddede geçen kavramlar hakkında yukarıdaki maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır. Yasaklanan bilgileri siyasal veya askerî casusluk maksadıyla açıklama MADDE 337- (1) Yetkili makamların kanun ve düzenleyici iĢlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askerî casusluk maksadıyla açıklayan kimseye on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, savaĢ zamanında iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karĢı karĢıya bırakmıĢ ise ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası verilir. GEREKÇE534: Madde metninde, yetkili makamların kanun ve düzenleyici iĢlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgilerin siyasal veya askerî casusluk maksadıyla açıklanması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu maddede geçen kavramlar hakkında yukarıdaki maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır. 533 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 718. 534 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 718. Taksir sonucu casusluk fiillerinin iĢlenmesi MADDE 338- (1) Bu Bölümde tanımlanan suçların iĢlenmesi, ilgili kiĢilerin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmaları sonucu mümkün olmuĢ veya kolaylaĢmıĢ ise, taksirle davranan faile altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, savaĢ sırasında iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karĢı karĢıya bırakmıĢ ise, taksirle davranan faile üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE535: Maddenin birinci fıkrası, Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararlarının gizli kalmasını gerektirdiği veya yetkili makamlarca duyurulması veya yayınlanması yasak olan bilgilerin, bunları ellerinde bulunduran görevlilerin taksirli davranıĢları sonucu baĢkaları tarafından elde edilmesi veya elde edilmesinin kolaylaĢtırılmıĢ olmasını cezalandırmakta ve böylece ilgilileri daha ziyade dikkat göstermeye yöneltmek amacını gütmektedir. Ġkinci fıkrada ise, bu suçun nitelikli hâlleri gösterilmiĢtir. Devlet güvenliği ile ilgili belgeleri elinde bulundurma MADDE 339- (1) Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken bilgileri veya yetkili makamların açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken hususları elde etmeye yarayan ve elde bulundurulması için kabul edilebilir bir neden gösterilemeyen belgelerle veya bu nitelikteki herhangi bir Ģeyle yakalanan kimseye bir yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, savaĢ zamanında iĢlenirse faile üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. GEREKÇE536: Madde ile, Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken bilgileri veya yetkili makamların açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken hususları temine yarayan ve elde bulundurulması için kabul edilebilir bir neden gösterilemeyen belgelerle veya bu nitelikteki herhangi bir Ģeyle yakalanan kimsenin cezalandırılacağı hüküm altına alınmıĢ bulunmaktadır. Belirtilen bilgilerin elde edilmesiyle ilgili madde gerekçelerinde açıklandığı üzere temin etme unsurunun oluĢması için belirli bir kısım çabalarda bulunma, vasıtalar kullanma gereğine iĢaret edilmiĢtir. ĠĢte bu madde, söz konusu bilgilerin teminine yarayan belgelerin elde bulundurulmasını ayrı bir suç saymaktadır. Söz konusu belgeleri elde bulunduran kiĢi bu bakımdan geçerli ve kabul edilebilir nedenler gösterebildiği takdirde suç oluĢmuĢ sayılmayacaktır. 535 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 718. 536 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 718. Maddenin ikinci fıkrası, bu suretle yakalanmanın savaĢ zamanında gerçekleĢmesi hâlinde cezayı ağırlaĢtırmaktadır. SEKĠZĠNCĠ BÖLÜM Yabancı Devletlerle Olan ĠliĢkilere KarĢı Suçlar Yabancı devlet baĢkanına karĢı suç MADDE 340- (1) Yabancı devletlerden birinin baĢkanına karĢı bir suç iĢleyen kiĢiye verilecek ceza, sekizde biri oranında artırılır. Suçun müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmolunur. (2) Fiil, soruĢturulması ve kovuĢturulması Ģikâyete bağlı suçlardan ise, soruĢturma ve kovuĢturma yabancı devletin Ģikâyetine bağlıdır. GEREKÇE537: Madde metninde, yabancı devlet baĢkanlarına yönelik olarak iĢlenen suçlardan dolayı verilecek cezanın artırılarak hükmedilmesi öngörülmüĢtür. Ancak, bunun için, karĢılıklılık koĢulunun aranması gerekir. Söz konusu yabancı devletin Türkiye tarafından tanınmıĢ bulunması, doğal olarak, temel koĢuldur. Maddenin ikinci fıkrasında, soruĢturulması ve kovuĢturulması Ģikâyete bağlı suçlardan dolayı Ģikâyet hakkının, ilgili yabancı devlet hükûmeti tarafından kullanılabileceği öngörülmüĢtür. Yabancı devlet bayrağına karĢı hakaret MADDE 341- (1) Resmen çekilmiĢ olan yabancı devlet bayrağını veya diğer egemenlik alametlerini alenen tahkir eden kimseye üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Bu suçtan dolayı soruĢturma ve kovuĢturma yapılması, ilgili devletin Ģikâyetine bağlıdır. GEREKÇE538: Maddenin amacı, Devletin uluslararası iliĢkilerini korumaktır. Bu nedenle, resmen çekilmiĢ olan yabancı devlet bayrağının veya diğer egemenlik alametinin tahkiri cezalandırılmaktadır. “Resmen çekilmiĢ olan bayrak” ibaresinden, gerek yabancı devlet ve gerek Türk kamu hukuku ve kanunlarına uygun olarak bayrağın direğe asılmıĢ olması anlaĢılacaktır. Bu itibarla yabancı devlet vatandaĢının astığı bayrak veya diğer egemenlik alâmetlerinin tahkiri, örneğin bayrak yakılması, bayrak resmen yani resmî görevlilerce asılmadığı için suç olmayacaktır. Maddenin ikinci fıkrası soruĢturma ve kovuĢturmayı ilgili devletin Ģikâyetine bağlı kılmıĢtır. 537 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 720. 538 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 720. Yabancı devlet temsilcilerine karĢı suç MADDE 342- (1) Türkiye Cumhuriyetinde sürekli veya geçici olarak görevlendirilmiĢ yabancı devlet temsilcileri ile bunların diplomasi memurları veya uluslararası kuruluĢların temsilcileri ile bunların diplomatik ayrıcalık ve bağıĢıklık tanınan memurları, kendilerine karĢı görevlerinden dolayı iĢlenen suçlar bakımından, kamu görevlisi kabul edilerek; suç iĢleyen kiĢiler hakkında, bu kanunun ilgili hükümlerine göre cezaya hükmolunur. (2) ĠĢlenen suç hakaret ise, soruĢturma ve kovuĢturma yapılması, mağdurun Ģikâyetine bağlıdır. GEREKÇE539: Madde, Türkiye’de görevli yabancı devlet temsilcilerine veya diplomasi memurlarına veya uluslararası kuruluĢların temsilcileri ile bunların diplomatik ayrıcalık ve bağıĢıklık tanınan memurlarına karĢı görevlerinden dolayı herhangi bir suç iĢlenmesi hâlinde, kanunda o suça özgü cezanın uygulanacağı hükmünü getirmiĢ bulunmaktadır. Böylece, Türkiye’deki memurlara karĢı görevlerinden dolayı iĢlenecek ve yabancılar bakımından da iĢlenmesi olanaklı suçlardan dolayı aynı maddeler hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiĢ olmaktadır. KarĢılıklılık koĢulu MADDE 343- (1) Bu Bölümde yazılı hükümlerin uygulanması, karĢılıklılık koĢuluna bağlıdır. GEREKÇE540: Madde, bu Bölümde yer alan hükümlerin uygulanmasını, mağdurun mensubu olduğu devlet kanununca da aynı esasların Türkiye bakımından kabul edilmiĢ bulunmasına yani karĢılıklılık kuralına bağlamıĢ bulunmaktadır. DOKUZUNCU BÖLÜM Son Hükümler Yürürlük MADDE 344- (1) Bu Kanunun; a) “Ġmar kirliliğine neden olma” baĢlıklı 184 üncü maddesi, yayımı tarihinde, 539 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 720. 540 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 720. b) “Çevrenin kasten kirletilmesi” baĢlıklı 181 inci maddesinin birinci fıkrası ile, “Çevrenin taksirle kirletilmesi” baĢlıklı 182 nci maddesinin birinci fıkrası, yayımı tarihinden itibaren iki yıl sonra, c) Diğer hükümleri, 1 Haziran 2005541 tarihinde, Yürürlüğe girer. GEREKÇE542: Tasarının kanunlaĢması halinde yürürlük tarihinin bir yıl gibi ileri bir tarihe bırakılması, uygulama açısından ciddi sorunlara yol açacaktır. Bu zaman zarfında iĢlerin bekletilmesi gibi bir fiili durum ortaya çıkacaktır. Bu bakımdan Kanunun yürürlük tarihinin mümkün olduğunca kısa tutulmasında fayda görülmüĢtür. Ancak, ülkemizdeki plânsız kentleĢme ve kaçak yapılaĢmanın ciddi bir sorun haline gelmesi dolayısıyla, Tasarının “Ġmar kirliliğine neden olma” baĢlıklı 184 üncü maddesi hükümlerinin Kanunun yayımı ile derhâl yürürlüğe girmesi uygun görülmüĢtür. Buna karĢılık, özellikle yerel yönetimler ve sınai tesisler açısından bir alt yapı hazırlığının yapılabilmesi için zamana ihtiyaç bulunması dolayısıyla, “Çevrenin kasten kirletilmesi” baĢlıklı 181 inci maddesinin birinci fıkrası ile, “Çevrenin taksirle kirletilmesi” baĢlıklı 182 nci maddesinin birinci fıkrası hükümlerinin, Kanunun yayımı tarihinden itibaren iki yıl sonraya bırakılmasını, diğer maddelerinin ise 1 Nisan 2005543 tarihinde yürürlüğe girmesini sağlamak amacıyla, Türk Ceza Kanunun Tasarısının 344 üncü maddesi değiĢtirilerek kabul edilmiĢtir. Yürütme MADDE 345- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. 541 Yeni Türk Ceza Kanununun, 344 üncü maddede belirtilen istisnalar dıĢında, 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmüĢtü. Kanunun 5 inci maddesi hükmü karĢısında; diğer kanunlardaki ceza hukukuna iliĢkin hükümlerin yeni TCK’nun Genel Hükümler Kitabındaki düzenlemelere uygunluğunun sağlanması gerekmekteydi. Ancak, 1 Nisan 2005 tarihine kadar bu değiĢiklikler yetiriĢtirilememiĢtir. Bu nedenle, çeĢitli suçlardan dolayı bu suçları iĢleyen kiĢilerin cezasız kalmaması için, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla TCK’nun yürürlük tarihi 1 Haziran 2005 olarak değiĢtirilmiĢtir (5328 s. K, geçici madde 1, bent c). 542 TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664’e 1 inci ek. 543 Madde metninde yapılan değiĢiklik itibarıyla, gerekçedeki bu tarihi 1 Haziran 2005 olarak anlamak gerekir.