Mercanada

Transkript

Mercanada
edito
De¤erli Hekimlerimiz ve Eczac›lar›m›z
Mercanada dergimizin yeni say›s›nda yine dopdolu bir içerikle karfl›n›zday›z.
Yeni say›m›zda hekim röportaj›, sa¤l›k köflesi ve sualt› gezisinden sonra oyuncu Haluk Bilginer
ile yazar Ece Temelkuran’›n sohbetlerine kulak verece¤iz. Ard›ndan Enis Batur’un
kütüphanesine ve Huysuz Virjin ad›yla da tan›d›¤›m›z Seyfi Dursuno¤lu’nun mutfa¤›na konuk
olaca¤›z. Biri yabanc›, biri Türk iki genç yazarla söyleflilere de yer verdi¤imiz fantastik edebiyat
ve bilimkurgu konulu dosyam›z›n yan› s›ra, Türk sinemas›n›n son uzay filmi Gora’yla ilgili ilginç
bir görüfle göz ataca¤›z.
Kültür-sanat her zaman oldu¤u gibi bu say›da da Mercanada dergisinin merkezinde. Bulmaca
ve satranç sayfalar› da küçük beyin egzersizlerinden hofllananlar için birebir.
Önümüzdeki aylarda yepyeni Mercanada’larda buluflmak üzere...
Sayg›lar›m›zla.
Kültür Sanat ve Medikal Haber Dergisi Y›l:2 Say› 6
Mustafa Nevzat ‹laç Sanayi A.fi.’nin
t›p camias›na sundu¤u bir kültür hizmetidir.
Epsilon Yay›nc›l›k Hizmetleri
Tic. ve San. Ltd. fiti. ad›na
‹mtiyaz Sahibi
Grafik Uygulama
Film - Grafik
Hülya Bilgin Ç›¤
Ömer Yenici
‹dari Müdür
Ebru Grafik ve Matbaac›l›k A.fi.
Türbedar Sk. No:8 Ca¤alo¤lu/‹stanbul
Tel: 0212 520 85 21
Erol fiahnac›
Genel Yay›n Yönetmeni
Gülenay Börekçi
Yaz› ‹flleri Müdürü (sorumlu)
Meltem Erkmen Kapucuo¤lu
Editör
Esen Tezel
Grafik Tasar›m
Sevil Ürel
Sat›fl Koordinatörü
Abdül Vardar
Reklam
Arzu Tuna 0 212 244 82 82 /125
atuna@epsilonyayinevi.com
Bask›
FSF Matbaac›l›k & Reklam Hizmetleri
‹kitelli Organize San. Böl. Eskoop Sanayi
Sitesi Turgut Özal Cd. C-4 190-192-194
‹kitelli/‹stanbul Tel: 549 52 52 pbx
Adres
Osmanl› Sk. Osmanl› ‹fl Merkezi
No: 24/4-5 80090 Taksim/‹stanbul
Tel: 0212 244 82 82 pbx Faks: 252 47 29
Web: www.epsilonyayinevi.com
e-mail: mercanada@epsilonyayinevi.com
1
içindekiler
4
10
4 . . . . . . . Röportaj: Prof. Dr.Yaflar Karaaslan kortikosteroid tedavisini anlatt› 22
6 . . . . . . . Sa¤l›k: Kortikosteroidler
10 . . . . . . . Akvaryum: Ali Kabafl’tan sualt› foto¤rafç›l›¤›n›n püf noktalar›
14 . . . . . . . Röportaj: Bir oyuncu ve bir yazar: Haluk Bilginer-Ece Temelkuran
20 . . . . . . . Kütüphane: Enis Batur’un kitapl›¤›
22 . . . . . . . Mutfakta: Huysuz Virjin’den kaygana
25 . . . . . . . Sinema: Bulutlar› Beklerken
26 . . . . . . . Sinema: Türkler bir kez daha uzayda
28 . . . . . . . Söylefli: Dante Kulübü’ne hoflgeldiniz
31 . . . . . . . Fantastik: Yeni ve cesur dünyalar
32 . . . . . . . Bilimkurgu: Gelece¤in de¤iflen kurgusu
34 . . . . . . . Söylefli: Ado’yla uygarl›k üzerine
38 . . . . . . . ‹nternet: Sanal dünyada sanat turu
42 . . . . . . . Çizgi roman: Baltal› ilah: Zagor
44 . . . . . . . ‹catlar: ‹fl yaflam›n› kolaylaflt›ran cihazlar
46 . . . . . . . Kitap
52 . . . . . . . Ödüllü bulmaca
54 . . . . . . . Satranç
56 . . . . . . . Astroloji: 2005 y›l›nda burçlar
26
14
2
42
röportaj
Ak›lc› kortikosteroid kullan›m›
Hemen her branfltan tüm hekimlerin kulland›¤› vazgeçilmez ilaçlardan
olan kortikosteroidleri bir romatolog olan Prof. Dr. Yaflar Karaaslan anlatt›.
Prof. Dr. Karaaslan’a göre bu ilaçlar iltihabi romatizmal hastal›klar›, akci¤er,
böbrek, beyin ve kalp gibi iç organ tutulumlar›nda hayat kurtar›c› olabiliyorlar.
Kortikosteroidler hemen hemen her
branfltan tüm hekimlerin kulland›¤›
vazgeçilmez ilaçlar. Bir romatolog
olarak tedavi flemalar›n›zda hangi
durumlarda kortikosteroid kullan›yorsunuz?
Kortikosteroidler romatizmal hastal›klar›n tedavisinde en yayg›n kullan›lan
ilaçlardand›r. Özellikle romatoid artrit,
vaskülitler, kolajen doku hastal›klar› ve
polimiyaljia romatika gibi iltihabi romatizmal hastal›klar›n tedavisinde çok
önemli bir yere sahiptirler. ‹ltihabi romatizmal hastal›klar›, akci¤er, böbrek,
beyin ve kalp gibi iç organ tutulumlar›nda kortikosteroidler hayat kurtar›c›
etki gösterirler.
Kortikosteroid kullan›m›nda hastan›n tedaviye uyumu ne kadar önemli? Bu alandaki gözlemlerinizden
bahseder misiniz?
Kortikosteroid kullan›m›nda hastan›n
tedaviye uyumu son derece önemlidir.
Kortikosteroidlerin hekimin önerdi¤i
saatte ve dozda al›nmas› ve tedavinin
aniden kesilmemesi gerekir. Klinik pratikte maalesef hastalar›n s›kl›kla etraftan duyduklar› yanl›fl bilgilerle tedaviyi
aksatt›klar›n› veya kestiklerini gözlemliyoruz. Tedavinin bu flekilde kesilmesi
hastal›¤›n alevlenmesine ve ilerlemesine yol açabilir. Hastalar›n tedaviye
uyumlar›n› art›rmak için hastalara kortikosteroid tedavisi hakk›nda bilgi verilmesi gerekir. Ben kendi klinik uygulamamda tedavi plan›n›, ilac› hangi saatte ve hangi dozda alaca¤›n› ve nas›l
azaltaca¤›n› ayr›nt›l› bir flekilde yazarak hastaya veriyorum.
Ülkemizde özellikle büyük hastanelerin bulunmad›¤› periferdeki bölge4
lerde, kortikosteroid tedavisinin bilimsellikten çok uzak flekilde yap›ld›¤›na flahit oluyoruz. Sizin bu konuda gözlemleriniz nelerdir?
Kortikosteroidler son derece etkili ilaçlar olmalar›na karfl›n iyi bilinen bir çok
yan etkiye de sahiptirler. Bu nedenle
ak›lc› bir flekilde kullan›lmalar› çok
önemlidir. Ülkemizde bazen kortikosteroidlerin yanl›fl kullan›ld›¤›n› gözlüyoruz. Örne¤in osteoartritli hastalara depo steroid yap›lmas›, romatoid artritte
DMARD dedi¤imiz hastal›¤› bask›lay›c›
ilaçlar olmadan tek bafl›na yüksek dozda kortikosteroid kullan›lmas›, romatizmal a¤r›lar› olan hastalara do¤ru tan›
konmadan özellikle depo steroid enjeksiyonu yap›lmas› veya hastal›k bask›land›ktan sonra kortikosteroid dozunun azalt›lmadan yüksek dozda devam edilmesi gibi yanl›fl kullan›mlarla
karfl›lafl›yoruz.
Günümüzde çok çabuk benimsenen
yeni ilaçlar›n, ölümcül yan etkilerinden dolay› tüm dünyada yasakland›¤›na tan›k oluyoruz. Kortikosteroidler oldukça eski ilaçlar, sürpriz bir
yan etkileri olmamas›na ra¤men bilinçli kullan›lmad›klar›nda yan etkileri kaç›n›lmaz. Bilinçli kortikosteroid
kullan›m› konusunda hekim ve hastaya düflen görevler neler olabilir?
Kortikosteroidler 50 y›l› aflk›n bir süredir t›bb›n hemen her branfl›nda yayg›n
olarak kullan›lmaktad›rlar ve yan etkileri çok iyi bilinmektedir. Kortikosteroidlere ba¤l› yan etkileri azaltmak için klinik kullan›mlar›nda baz› konulara dikkat edilmesi gerekir. Bunlardan bafll›calar› flunlard›r.
1. Kortikosteroid tedavi endikasyonu
olmayan durumlarda kullan›lmamalar›
gerekir.
2. Kortikosteroidlerin uygun endikas-
yonda etkili olan en düflük dozda ve
sürede kullan›lmalar› gerekir. Bu ilaçlar›n gerekenden daha yüksek dozda ve
sürede kullan›lmalar› yan etkileri art›r›r.
3. Kortikosteroid tedavi bafllanacak
hastalara hastal›¤›n do¤as›, kortikosteroid tedavinin gereklili¤i, olas› yan etkileri, yan etkileri azaltmak için al›nmas›
gereken önlemler ve tedavinin düzenli
kullan›lmas›n›n önemi gibi konularda
yeterli bilgi verilmelidir. Hastalara yeterli bilgi verilmesi, hem hastan›n tedaviye uyumunu art›r›r, hem de yan etkileri azalt›r.
4. Kortikosteroidlere klinik yan›t al›n›nca veya yüzde fliflme gibi yan etkiler
ortaya ç›kmaya bafllan›nca doz yeniden gözden geçirilerek azalt›lmal›d›r.
5. Düflük doz kortikosteroid tedavisinin
yeterli olabilece¤i geç bafllang›çl› RA,
polimiyaljiya romatika veya allerji gibi
durumlarda da gereksiz yüksek doz
tedaviden sak›n›lmal›d›r.
6. Kortikosteroidler, adrenal yetmezlik
için yerine koyma tedavisi ve akut durumlar d›fl›nda, sabahlar› erken saatte
günde tek doz olarak verilmelidir.
7. Kortikosteroidler, hasta a¤›zdan alabiliyorsa oral yoldan verilmelidir. A¤›zdan alabilen hastalarda parenteral tedavinin oral tedaviye hiç bir üstünlü¤ü
yoktur.
8. Kortikosteroid tedavi bafllanan hastalara, kilo al›m›n› önlemek ve metabolik yan etkileri azaltmak için baz› diyet
önerilerinde bulunulmal›d›r. Bu diyet
önerilerinin bafll›calar› flunlard›r:
a. Bol s›v› al›nmas›
b. Afl›r› kalori al›m›ndan sak›n›lmas›
c. Rafine karbonhidrat al›m›n›n azalt›lmas›
d. Afl›r› tuz al›m›ndan sak›n›lmas›
e. Bol posal› g›dalar›n tercih edilmesi
f. Kalsiyum takviyesi için, süt ve süt
ürünleri al›m›n›n art›r›lmas›
g. Kat› ya¤ ve kolesterol al›m›n›n azalt›lmas›
h. Potasyumdan zengin g›dalar›n al›m›n›n art›r›lmas›
9. Özellikle yüksek doz kortikosteroid
verilen hastalarda metabolik yan etkiler aç›s›ndan vücut a¤›rl›¤›, kan bas›n-
Prof. Dr. Yaflar Karaaslan
1962 y›l›nda Ayd›n'da do¤du. 1979 y›l›nda Ayd›n Lisesi’nden mezun oldu. Ayn› y›l Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi’ne bafllay›p 1985 y›l›nda mezun oldu. 1985-1986 y›llar›nda Bursa Büyükflehir
Belediyesi'nde zorunlu hizmetini yapt›. 1987-1991 y›llar›nda Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç
Hastal›klar› Anabilim Dal›'nda uzmanl›k e¤itimi ald›. 1991 y›l›nda iç hastal›klar› uzman› oldu. 1992 y›l›nda
Genelkurmay Baflkanl›¤›'nda k›sa dönem askerlik yapt›. 1991-1994 y›llar›nda ayn› fakültede romatoloji
yan dal uzmanl›k e¤itimi gördü ve 1994 y›l›nda romatoloji uzman› oldu. 1994-1996 y›llar›nda Gazi Üniversitesi T›p Fakültesi'nde Acil Servis flefi olarak çal›flt›. 1994 y›l›nda Doçent ünvan›n› ald›. 1996-2003
y›llar› aras›nda Fatih Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal› ve Romatoloji Bilim Dal›
baflkan› olarak çal›flt›. 2000 y›l›nda Profesör oldu. Temmuz 2003’ten bu yana Ankara Numune E¤itim ve
Araflt›rma Hastanesi’nde Romatoloji Klini¤i fiefi olarak çal›flmaktad›r.
Yurt içi veya yurt d›fl›nda yay›mlanm›fl 150’yi aflk›n bilimsel makalesi ve 160 civar›nda sitasyonu vard›r.
‹laç ve Tedavi Dergisi, Romatoloji Bülteni, A¤r› Serisi, Olgu Serisi ve Romatoloji Gündemi dergilerinde
yay›n kurulu üyesi veya editör olarak çal›flm›flt›r. On adet kitaba editörlük yapm›flt›r. Halen ‹ç
Hastal›klar›-Progres ve Olgu Serisi isimli süreli yay›nlar›n editörlü¤ünü yürütmektedir. Evli ve 2 çocuk
sahibidir.
c›, kan flekeri ve lipid profili yak›ndan
izlenmelidir. Bu parametrelerden herhangi birinde bir bozulma varsa kortikosteroid dozu yeniden gözden
geçirilmeli ve diyet, oral antidiyabetik,
statin veya antihipertansif tedavi bafllanmas› gibi uygun önlemler al›nmal›d›r.
10. Kronik tedavide miyopati ve osteoporoz geliflimini önlemek için hastalara düzenli egzersiz yapmalar›
önerilmelidir.
Halk›m›zda kortizon kullan›m›n›n
yan etkilerinden ve özellikle kilo ald›rmas›ndan kaynaklanan bir çekince mevcut. Böyle bir durumda hastalar›n›za nas›l yaklafl›yorsunuz?
Bu yan etki baz› hastalarda gerçekten
önemli bir problem oluflturabiliyor. Bu
yan etkiyi en aza indirmek için hastalara bu ilaçlar› bafllarken baz›
uyar›lar›n yap›lmas› yararl› olur. Hastalara kortizon kullan›rken özellikle tuzlu, unlu, flekerli yani kalorisi yüksek
g›dalardan ve kat› ya¤lardan sak›nmalar›, bol s›v› almalar› ve yüksek
kalorili rafine karbohidratlar yerine
düflük kalorili sebze ve meyve ile süt
ve süt ürünlerini tercih etmeleri önerilmelidir.
Yo¤un çal›flma temponuzdan f›rsat
buldu¤unuz zamanlarda neler yapmay› seviyorsunuz?
Son y›llarda kendime ay›rabildi¤im
zaman gerçekten çok azald›. F›rsat
bulunca okumay›, sinema, tiyatro ve
konserlere gitmeyi, gezmeyi, foto¤raf
çekmeyi ve yazmay› seviyorum.
5
sa¤l›k
Kortikosteroidler
‹lk olarak 1948 y›l›nda Mayo Clinic’de artrit hastalar›n›n tedavisi için kullan›lan kortikosteroidlerin etkileyici baflar›s› bu
hastalar için bir tedavi bulundu¤unu düflündürmüfltür. Daha
sonra uzun süreli kullan›mlar›nda istenmeyen etkilerinin gözlenmesi, steroidlerin, hem doktorlar hem de hastalar aras›nda korkutan ilaç (scare-oids) olarak an›lmas›na neden olmufltur. Bununla birlikte kortikosteroidler, uygun k›lavuzlar
do¤rultusunda kullan›ld›klar›nda oldukça güçlü, etkili ve güvenli ilaçlard›r.
Dermatoloji, romatoloji, immunoloji ve onkoloji gibi çok genifl
organ sistemleri ve uzmanl›k alanlar›nda kullan›lan kortikosteroidler; eklem, kas ve damar içine enjekte edilebilmeleri,
oral ve topikal uygulanabilmeleri ve pek çok ilaçla birlikte
kullan›labilmeleri aç›s›ndan da oldukça kullan›fll›d›r (1,2).
Yan etkilerin azalt›lmas›na ve daha uzun süreli tedavi sa¤lamaya yönelik olarak, 1964’den itibaren kullan›lan intramusküler pulse uygulamas› (3), 1971 y›l›nda renal transplantasyonda rejeksiyonun engellenmesi için intravenöz yolla da
uygulamas› ile yeni bir kullan›m flekline de sahip olmufltur
(4). Yüksek dozlarla ve uzun aral›klarla uygulanan intravenöz pulse tedavisi, k›sa sürede glomerülonefrit (5), sistemik
lupus eritematozus (6) ve romatizmal artirit (7) hastalar›nda
da kullan›lmaya bafllanm›flt›r.
Etkili ve güçlü bir tedavi seçene¤i olmas› nedeniyle, kortikosteroidler için sürekli yeni kullan›m alanlar› do¤maya devam etmektedir. Graves hastal›¤›nda görülen oftalmopati,
Pneumocystis carinii’ye ba¤l› solunum problemlerinde, ciddi alkolik hepatit, tekrarlayan ensefalopati, viral krup, Haemophillus influenza ve Mycobacterium tuberculosis’e ba¤l› ensefalopati ve subakut tiroidit durumlar›nda hastanede
kal›fl süresini ve mortaliteyi azalmak için kullan›mlar› bunlardan baz›lar›d›r (2).
Hekimler taraf›ndan yap›sal ve fizyolojik özellikleri anlafl›ld›¤›nda ve uygun ilaç seçildi¤inde, uygunsuz ve problemli
kullan›mlar rahatl›kla ortadan kald›r›labilmektedir.
KORT‹KOSTERO‹DLER‹N ETK‹LER‹
Kortikosteroidler, adrenal bezlerden do¤al olarak salg›lanan
mineralokortikoidler (aldesteron) ve glukokortikoidlerin (kortizol) etkilerini taklit eden ilaçlard›r. Mineralokortikoidler renin
anjiotensin sistemini etkileyerek, su ve s›v› dengesinin korunmas› sa¤larlar. Sal›n›m›, pituiter bezlerden salg›lanan
ACTH (adenokortikotropik hormon) taraf›ndan regüle edilen
glukokortikoidler ise antiinflamatuar etkilerinin yan›nda karbohidrat, ya¤ ve protein metabolizmas›n›n düzenlenmesi ve
immunojenik etkilere neden olurlar (8).
Tablo.1. Glukokortikosteroidlerin etkinlikleri
Antiinflammatuar
Mineralokortikoid
Etki
Aktivite
Ekivalan Doz
(mg)
K›sa Etkili ( 8-12 saat)
Hidrokortison
Kortison
1
2
20
0.8
2
25
4
1
5
K›sa Etkili ( 8-12 saat)
Prednison
Prednisolon
4
1
5
Deflazakort
~4
0
6
Fluokortolon
5
0
5
Metilprednisolon
5
0
4
Triamsinolon
5
0
4
10
0
2
0.60- 0.75
Uzun Etkili (36-72 saat)
Parametason
Betametason
20-30
0
Deksametason
20-30
0
0.75
Tabloda, çeflitli kortikosteroidlerin antiinflamatuar etki ve mineralokortikoid aktivitelerinin, hidrokortisonunkine oran› verilmifltir. Son sütünda ise ayn› etkiyi
sa¤lamak için gerekli olan ekivalan eflde¤er dozlar verilmifltir.
6
Tablo 2. sistemlere göre olas› yan etkiler ve önlemleri
Sistemler
Yan etki
Sodyum retansiyonu
Dikkat edilmesi gerekenler/önlemler
Konjestif kalp yetmezli¤i ve hipertansiyonda
dikkatli kullan›lmal›d›r.
S›v› elektrolit da¤›l›m›
Ödem
Tuz al›m›n› azalt›n›z.
Artm›fl potasyum at›l›m›
Potasyum deste¤i gerekebilir
Artm›fl kalsiyum at›l›m›
menopozal dönem) kalsiyum deste¤i gerekli
Gastrik iritasyon
Yemeklerle beraber al›nmal›d›r
Bulant›/kusma, kilo kayb›/al›m›,
Bu riskler doz art›fl› ve tedavinin uzamas› ile artar.
abdominal distansiyon, peptik
Anti ülser tedavi sadece yüksek doz uzun dönem
ülser, ülseratif özefajit, pankreatit
tedavi alacak hastalara önerilmelidir. Hemoraji
Osteoporoz riski olan hastalarda (özellikle post
olabilir.
Gastrointestinal
veya perforasyon riski olanlarda kullan›lmamal› ya
da dikkatli olunmal›d›r.
Hiperkortizolizim (Cushingoid durum),
sekonder adrenal yetmezlik
Endokrin
Amenore ve postmenomozal kanama
Düflük dozlarda uzun süreli kullan›ma ba¤l›
gibi menstrual problemler
‹nsipit diabet geliflimi
Glukoz intolerans›, hiperglisemi
Sol ventrikül duvar rüpütürü olas›l›g›ndan dolay›,
Hipertansiyon
miyokardial infarktüs öyküsü olanlarda dikkatli
olunmal›d›r.
Kardiovasküler
Göz
Tromboembolism
Nadiren kan koagülasyonunda artma
Tromboflebit ve konjestif kalp
bildirildi¤inden tromboembolik bozuklu¤u
yetmezli¤inde artma
olanlarda dikkatli olunmal›d›r.
Posterior kapsüller katarakt
Uzam›fl kullan›m intraoküler bas›nç art›fl›na ve ya
Glokom
oküler sinir hasar›na neden olabilir
Gözde sekonder viral ve fungal infeksiyonlar
Oküler herpes simplex bulunan hastalarda kornea
perforasyonu olabilir.
Kas a¤r›s› veya güçsüzlük, kas kitle kayb›,
patolojik omurga ve uzun kemik kompresyon
Kas ‹skelet
k›r›klar›, kemik protein matriksinde atrofi, femur
ve humerus bafllar›nda aseptik nekroz.
Osteoporoz riski olan hastalarda dikkatli olunmal›,
yarar-zarar oran› iyi de¤erlendirilmelidir. Yafll›k,
zihinsel gerilik ve kötü beslenme koflullar›nda bu
risk artmaktad›r. kalsiyum deste¤i gerekli olabilir
Konvülziyon veya psikiyatrik bozukluklar› olanlarda dikkatli olunmal›d›r. Altta yatan psikiyatrik
Nöropsikiyatrik
Bafla¤r›s›, vertigo, nöbet, artm›fl motor aktivite,
bozuklukda artma gözlenebilir. Steroid iliflkili
insomnia, ruh hali de¤ifliklikleri, psikoz.
psikoz 15-30. günlerde ortaya ç›kar. Steroid
kullan›m›na devam edilecekse tedavi edilebilir.
Geri çekilmeye ba¤l› olarak pseudotumor cevab›
bildirilmifltir.
Sistemik fungal enfeksiyonu olan hastalarda kon-
Di¤er
‹nfeksiyona yatk›nl›¤›n artmas›, infeksiyon
semptomlar›n›n maskelenmesi.
tredikedir (Amfoterisin B ye ba¤l› ilaç reaksiyonlar›n›n engellenmesi için kullan›m hariç). Tedavi
s›ras›nda canl› afl› kullan›lmamal›d›r. Deri testlerinde yan›tlar bask›lanabilir.
7
sa¤l›k
Fizyolojik olarak, sabahlar› yaklafl›k 20 mg/gün düzeyinde
üretilen kortizol stresle befl kat›na kadar artabilir. Böylece
artm›fl kortizol bireyin, infeksiyon, travma, cerrahi ve duygusal stresle bafla ç›kmas›n› sa¤lar. Stres ortadan kalkt›¤›nda
ise normale döner.
Hidrokortizon gibi k›sa etkili kortikosteroidler en az etkin
olanlard›r. Hidrokortizona göre prednizon ve metil prednizolon gibi orta etkili olanlar 4 – 5 kat, deksametazon gibi uzun
etkili olanlar ise 25 kat daha etkindirler. Kortikosteroidler
hem mineralokortikoid hormonlar›n›n hem de glukokortikoid
hormonlar›n özelliklerine sahiptirler. Yine de, fludrokortizon
s›kl›kla mineralokortikoid aktivitesi, kortison, prednizon,
prednizolon ve metil prednizolon ise glukokortikoid aktivitleri için tercih edilirler (8,9) (tablo.1.).
Kaynaklar
1. MICROMEDEX(R) Healthcare Series Vol. 123 expires
3/2005
2. Zoorob R J, Cender D. A: Different Look At Corticosteroids,
AAFP, August, 1998; Vol. 58
No. 2, 443-452
3. Zuckner J, Uddin J, Ramsey RH: Intramuscular Adminstration Of
Steroids In The Treatment Of Rheumotoid Arthritis. Ann Rheum Dis
1964; 23: 456-462.
4. Bell P, Calman K, Wood R et al: Reversal Of Acute Clinical And
Experimental Organ Rejection Using Large Doses Of Intravenous
Prednisolone. Lancet 1971; 1: 876-880
5. Oredugba O et al: Pulse Methylprendisolone Therapy In Idiopathic Rapid Progressive Glomerulonephritis. Ann Int Med 19980; 92:
504-506
6. Cathcart ES et al: Beneficial Effects of Methylprednisolone “Pul-
YAN ETK‹LER VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER
Özellikle yüksek dozda uzun dönem kullan›lan steroidlerin
istenen etkileri ile istenmeyen etkileri ço¤u zaman paraleldir.
Bu durum ço¤u zaman, hedeflenen etkinin ihtiyaçtan fazla
oluflmaya bafllamas› sonucu meydana gelmektedir. Bir baflka neden ise hasta için uygun kortikosteroidin seçilmemifl
olmas›d›r. ‹stenmeyen etkileri engellemek için baz› küçük
önlemler al›narak, minimal yan etki ile maksimum yarar sa¤lamak mümkündür (8,10,11,12) (Tablo.2.).
K›sa dönem ve düflük doz uygulamalar›nda yan etki nadiren
gözlemlenir. Uzun dönem ve yüksek doz kullan›mlar›nda, dozun iki kat›na ç›kar›l›p birer gün arayla verildi¤i “gün afl›r› tedavi” uygulamas› düflülmelidir. Bu uygulama endojen kortikosteroidlerin sirkadiyen ritmiyle uyumlu olmas› nedeniyle istenen
terapötik düzeyde etki olufltururken yan etkileri minimalize
eder (11). Bu uygulama için sadece orta etkili kortikosteroidler uygundur ve doz, terapötik etki için yeterli olan en düflük
düzeyde tutulmal›d›r. Hastan›n durumu düzeldi¤inde, adrenal fonksiyonlar›n normale dönmesine izin vermek için, ilaç,
yavafl yavafl dozu azalt›larak kesilmelidir (13) (tablo.3).
se” Therapy In The Diffuse Proliferative Lupus Nephritis. Lancet
1976; 1: 163-166
7. Williams IA, Baylis EM, Shipley ME: A Double Blind Placebocontrolled Trial Of Methylprednisolone Pulse Therapy In Active
Rheumotoid Diease. Lancet 1982; 2: 237-240
8. Drug facts and comparisons. St. Louis: Facts and Comparisons,
1997:122-123
9. US.PDI’01/ G &G’s 1996
10. McEvoy GK, Litvak K, Welsh OH, eds. AHFS Drug Information.
Bethesda, Md.: American Society of Health-Systems Pharmacists,
1996: 2216-2224.
11. Gregerman RI. Metabolic and endocrine problems. In: Barker
LR, ed. Principles of ambulatory medicine. Baltimore: Williams &
Wilkins, 1991: 986-989.
12.
American College of Rheumatology. Task Force on Os-
teoporosis Guidelines. Recommendations for the prevention and
treatment of glucocorticoid-induced osteoporosis. Arthritis Rheum
1996; 39: 1791-1801.
13. Kountz DS, Clark CL. Safely withdrawing patients from chronic
glucocorticoid therapy. Am Fam Physician 1997; 55: 521-525.
Tablo 3. Tedavinin sonland›r›lmas›
Kortikosteroidlerde seviyeli doz azaltma yöntemleri ve geri çekilme semptomlar›
Seviyeli doz azalman›n amac›
Önerilen doz azaltma yöntemleri
H›zl› ilaç kesmeye ba¤l› adrenal
yetmezlik semptomlar›
8
Alta yatan hastal›¤›n alevlenmesine izin vermeden, normal pituiter-adrenal yan›tl›l›¤› geri
döndürerek, endojen kortikosteroid salg›lamas›n› sa¤lamak.
Bir y›l ve üzerinde tedavi görmüfl hastalarda doz azaltma 2 ay veya daha uzun sürede
gerçeklefltirilmelidir.
Dozaj, kullan›m süresi ve sistemik hastal›k riski de göz önünde bulundurularak dozaj 5 mg
prednison ekivalan eflde¤erine ulaflana kadar her 3-7 günde bir 2.5-5 mg azalt›l›r. Daha
sonra HPA aks›n›n normale dönüp dönmedi¤ini anlamak için yükleme testi yap›l›r.
Sonuçlara ve hastan›n durumuna göre, tedavi kesilir yada daha yavafl doz azaltma
düflünülebilir.
Bafla¤r›s›, sersemlik, bay›lma, güçsüzlük, letherji, miyalji, eklem a¤r›s›, dispne, ortostatik
hipotansiyon, bulant›, kusma, anoreksi, kilo kayb›, atefl, hipoglisemi, deride deskuamasyon
E¤er doz düzenlemesi yap›lmas›na karfl›n semptomlar devam ediyorsa baflka bir neden
düflünülmelidir.
akvaryum
Röportaj: A. Selcen Güçhan Özhan, Foto¤raflar: Ali Kabafl
“Sualt›nda kendinizi
hür hissedeceksiniz”
Sualt›nda foto¤raf çekmek
hiç de zor de¤il. Profesyonel
olarak çal›flmayacaksan›z
pahal› bir hobi de de¤il. ‹lk
ihtiyac›n›z olan fleyler
yar›-profesyonel bir
kamera, sualt› koruma kab›,
dal›fl brövesi ve size
sualt›nda efllik edecek bir
arkadafl. Ali Kabafl’la kendi
sualt› maceras›n› ve sualt›
foto¤rafç›l›¤›n›n püf
noktalar›n› konufltuk.
Foto¤raf çekmeye nas›l bafllad›n›z?
Yedi yafl›mdayken, bir aile dostumuz bana Lubitel marka bir
foto¤raf makinesi hediye etti. Foto¤raf ilgimin yan› s›ra, süper 8 mm filmle de ilgilendim. Üniversite y›llar›mda renkli
banyo ve bask› için karanl›k odam vard›. 1997 y›l›nda, üniversitedeyken dal›fl brövemi ald›ktan hemen sonra sualt› foto¤rafç›l›¤›na bafllad›m.
Sualt› foto¤rafç›l›¤›n›n zor taraflar› var m›?
Sualt› foto¤rafç›l›¤›n›n bana en zor gelen yan›, ekipman›n
çok titiz bir flekilde bak›m›n›n yap›lmas›. Her birkaç dal›fltan
sonra bütün contalar›n tek tek temizlenip silikonlanmas›, pillerin tam flarjl› olmas›n›n sa¤lanmas›, su geçirmezli¤in test
edilmesi gibi... Ekipman›n zarar görmemesi ve gezinin ziyan
olmamas› için çok disiplinli olmak gerek. Çekimde ise zor
olan, canl›lar› bir avc› sabr›yla ve ustal›¤›yla kamerayla yakalamak...
Neden contalar› silikonlamak gerekiyor?
Asl›nda kullan›lan, silikon ya¤›d›r. Do¤ru silikonlama çok
önemli, çünkü contalar kolay kayar. Ya¤, suyu önlemez ama
suyun bas›nc›yla contan›n hareketini sa¤lar.
Sualt› dünyas›n›n sessizli¤i çal›flmay› kolaylaflt›r›yor mu?
Sualt›nda, ayak bast›¤›m›z dünyadan çok farkl› ve de¤iflik etkenler var. Ak›nt›, so¤uk, a¤›rl›ks›zl›k, yükselme, alçalma, ›fl›k
ve renk fark›, bas›nç, vücuttaki de¤ifliklikler ve bunlarla gelen tehlikeler gibi... Sessizlik ise görüfl konsantrasyonunu
artt›r›yor ama dalma arkadafl›yla veya asistanla iletiflimi zorlaflt›r›yor. Emniyet aç›s›ndan en az iki kifli dalmak gerekiyor.
Bazen grup halinde dal›yoruz ama herkes ikiflerli gruplar halinde kendi yoluna gidiyor.
Derinlikte nas›l hissediyorsunuz?
A¤›rl›ks›z bir flekilde uzayda yüzer gibi. Biraz da uçar gibi…
Yani oldukça hür hissediyorum. Baflka bir dünyada oldu¤umu anl›yorum.
Sualt› foto¤rafç›l›¤› için nerelere gittiniz, neleri foto¤raflad›n›z?
Marmara’dan Güneybat› sahillerine kadar canl› ve tarihi eser
foto¤raflad›m. Pasifik'te, Mikronezya'da bulunan Palau Adalar› ve K›z›ldeniz'de bat›k ve canl› çekimleri yapt›m. Tarihi
eserlerde genellikle bat›klardan kalma, tarih öncesi çanak
çömlek foto¤raflar› çekebiliyorduk. Eskiden daha serbest
dal›n›yordu ama art›k çok bat›k olan yerlere yan›n›zda Bakanl›k’tan birisi olmadan dalmak yasak. Ben de art›k sadece
sportif amaçl› dal›fl yap›yorum veya özel projeler çekiyorum.
Çekim yapt›¤›n›z bölgelerdeki canl› floras› ne durumdayd›?
Yurdumuzda da 1970'lerin sonundan beri gözle görülür bir
canl› azalmas› yaflan›yor. Mesela Palau Adalar› bol köpekbal›¤› ve en fazla canl› çeflidi bulunduran yerlerden biri olmas› dolay›s›yla çok verimliydi. K›z›ldeniz ise hem canl›, hem
de bat›klar›yla çok doyurucu. Örne¤in heykelt›rafl Kemal Tufan'› Kafl'ta sualt›nda mermer köpekbal›¤› heykelini yaparken çektim. Sanatsal bir faaliyete gece sulat› çekimini kat›n11
akvaryum
ca, ortaya ilginç sonuçlar ç›kt›.
“EL‹ KAMERA TUTAN HERKES YAPAB‹L‹R”
Sualt›nda tehlikeli olaylar atlatt›¤›n›z olmuyor mu?
Sualt›, sükunet, keyif ve disiplin gerektirdi¤i için "olay" olarak
nitelendirece¤im tecrübelerin olmamas›n› tercih ederim. Birden karfl›n›za ç›kan bir köpekbal›¤› veya manta, beklenen
keyifli durumlar oldu¤u için olaydan saym›yorum. Mesela
Palau'da bir Trigger bal›¤›n›n sald›r›s›na u¤rad›m. 40-50 cm
boyundaki bu bal›k, yumurtalar›n› korumak için, yaklaflan her
fleye son sürat bir torpil gibi çarp›yor. Sonradan söylediklerine göre baz› dalg›çlar›n kulaklar›n› ›s›r›p kopartt›¤› da olurmufl. Yine Palau’da baflka bir olay daha yaflad›m; Peleliu
Express adl› yerde ak›nt› o kadar kuvvetliydi ki, dal›fl botundan atlad›ktan sonra adan›n etraf›ndaki platoyu bafltan sona
son sürat katettikten sonra mecburi tafl›d›¤›m kancam› taka12
madan kendimi aç›k okyanusta dibe giden ak›nt›n›n içinde
buldum. Tecrübeyle yukar› palet ç›kt›m. Daha az tecrübeli iki
dalg›ç kendilerini k›rk metreye sürüklenirken bulmufllard›.
Nitrox'la dald›klar› için de ölümcül olabilirdi.
Nitrox nedir?
Suyun alt›nda belli bir seviyede, belli sürelerde kal›nca kandaki azot artar, vurgunun sebebi budur. Nitrox tüpe fazla oksijen konuluyor. Böylece kandaki nitrojen seviyesinin artmas›n› engelleyerek vurgun riskini önlüyor. Tabii nitrox tüple
dald›¤›n›zda belli bir derinli¤e inmemeniz gerekiyor, çünkü o
zaman da oksijen zehirlenmesi olabiliyor.
Hangi ifl gruplar› sualt› foto¤raf›na ihtiyaç duyuyor? Yoksa sualt› foto¤rafç›l›¤› sadece bir hobi mi?
Sualt› foto¤raf›na ihtiyaç duyan ana ifl gruplar›, sualt›yla ilgili yay›n yapan kurulufllar, seyahat flirketleri ve bilim kurumlar›. Dünyada sadece sualt› foto¤rafç›l›¤›yla geçinen insan sa-
y›s› parmakla gösterilebilir. Sualt› foto¤raf› için kullan›m›n s›n›rl› olmas›ndan ve pazarda büyük rekabet bulunmas›ndan
dolay› sualt› foto¤rafç›l›¤›n›n pahal› bir hobi oldu¤unu söyleyebilirim. Öncelikle seyahat para gerektiriyor, foto¤raf ekipman› da pahal›. Tabii sadece hobi amaçl› yap›lacaksa, yar›
profesyonel makineler de, onlara uygun sualt› kaplar› da daha ucuz. Hobi olarak yapars›n›z, keyif al›rs›n›z ama foto¤raf
kalitesi profesyonel olmaz.
Sualt› foto¤rafç›l›¤› manzara, seyahat, do¤a foto¤rafç›l›¤›na göre daha m› zor?
Her alan›n kendine göre kolayl›¤› ve zorlu¤u var ama sualt›
foto¤rafç›l›¤› manzara, seyahat ve do¤a foto¤rafç›l›¤›na k›yasla çok farkl›d›r. Öncelikle bulunulan ortam çok farkl›. Çok
yo¤un mavi ve tuzlu bir s›v› içinde kuvvetli ak›nt›ya karfl›, bir
bal›¤›n avantajlar›na sahip olmadan ve mercanlara zarar
vermeden durmaya çal›fl›rken flafl, netlik, enstantane, diyafram ve kompozisyon ayarlar›n›z› mümkün oldu¤u kadar çabuk yapt›ktan sonra bal›k hala kaçmam›flsa foto¤raf›n›z› çekiyorsunuz. Tabii çekimlerde baflar› yüzdesi tecrübeyle art›yor.
Eli foto¤raf makinesi tutan herkes sualt›nda da foto¤raf
çekebilir mi?
Dal›yorsa, çekebilir. Sualt› kab› olan basit bir dijital foto¤raf
makinesiyle art›k çok fazla e¤itim gerekmeden foto¤raf çekilebiliyor. Sonuçlar profesyonel bir sistemle elde edilenler kadar iyi olmaz ama bir bafllang›çt›r.
Sualt› foto¤raf› çekmek için neler gerekir? Her makine
sualt› kameras›na çevrilebilir mi?
Minimum gereksinim, basit bir kamera ve sualt› kab›. Sualt›
için su s›zd›rmaz makineler de var. Her alanda oldu¤u gibi
burada da dijital makinelerin avantaj› var; 36 pozdan sonra
filmin bitmemesi, çekimi an›nda kontrol etmek gibi... Dezavantaj› ise dijital teknolojinin h›zl› geliflmesi. Dijital bir makine, bir-iki y›l içinde demode olabiliyor. Özel sualt› kab›n›n
kameradan daha pahal› oldu¤unu da hesaba katarsak, dijital makineyle sualt› foto¤rafç›l›¤›n›n pahal› bir yat›r›m oldu¤unu görürüz. Tabii yine de, yapaca¤›m ve profesyonel olarak yat›r›m yapaca¤›m diyorsan›z, ihtiyac›n›z filmli veya dijital bir SLR kamera, sualt› k›l›f› ve bir veya iki adet harici sualt› flafl›d›r.
Bir makinenin sualt› kameras›na çevrilmesi için, o model
için yap›lm›fl sualt› kab›n›n olmas› gerekir. Birçok firma popüler kameralar için sualt› kab› (housing) yapm›flt›r. Kaplar
makinelerden daha pahal› oldu¤u için kaba göre kamera almak bazen daha kolay olur. Türkiye'de dal›fl malzemesi satan ma¤azalar arac›l›¤›yla malzeme temin edilebilir. Size
uygun ekipman için en kapsaml› araflt›rma arac› ise internettir.
Sualt›nda foto¤raf çekmenin püf noktalar› nelerdir?
Kara foto¤rafç›l›¤› bilgilerinin d›fl›nda mavi suyun ›fl›¤a, renge etkisini ve tabii ›fl›kta flaflla pozlamay› iyi bilmek gerekir.
Bunlar›n d›fl›nda h›zl› davranmak ve hatalar› azaltmak için
ekipmana hakim olmak flart.
Sualt›nda korunman›z gereken ise zehirli ve dikenli olan deniz hayvanlar›. Tropik bölgelerde cildin tam kapal› olmas›na
dikkat etmeli. Çünkü atefl mercan› gibi zarars›z görünen
canl›lar ufak bir sürtünmeyle çok ac› verir. Ayr›ca kamera ve
aksesuvarlar›n ba¤l› olmas› gerekir, yoksa elden kay›nca derinlerde kayboluverir. Kameray› tafl›rken enerji ve hava harcamas›n› azaltmak için vücuda yak›n tutup suya sürtünmeyi
azaltmakta fayda var. Bota girip ç›karken ekipmana özellikle
dikkat etmek laz›m. Vücut dengesini ve yüzerli¤i iyi ayarlamay› ve dal›fl arkadafl›n›z› da gözden kaybetmemeyi söylememe gerek yok.
Ali Kabafl kimdir?
“Foto¤raf çekmeye genellikle yaln›z giderim. Çekimlerimde konsantrasyonumun bozulmamas› ve konuyla bütünlü¤ümün da¤›lmamas› çok önemli,” diyen Ali Kabafl’›n foto¤raf serüveni çok erken yafllarda bafllay›p Amerika’daki e¤itimi süresince de devam etti. Worcester Polytechnic Institute’da iflletme mühendisli¤i e¤itimi alan Kabafl, iflletme master’›n› da Columbia Üniversitesi’nde tamamlad›. Princeton’da, Johnson Atelier’de bronz döküm e¤itimi
ald›, Urart’ta yöneticilik yapt›. Sualt› foto¤raflar› onun ilgi ve uzmanl›k alanlar›ndan sadece bir tanesi. Dijital teknolojilerde uzman olan Kabafl, Michael
Grecco, Seth Resnick ve Linde Waidhofer gibi foto¤rafç›lardan ders ald›. British Airways, Lufthansa Havayollar›, The Guardian, Le Monde Diplomatique,
Maison Française, MSNBC, National Geographic Adventure, The Sunday Telegraph, DDF, TC. Kültür ve Turizm Bakanl›¤›, müflterileri aras›nda. Rodale’s
Scuba Diving ve Sport Diver dergileri ise sualt› foto¤raflar›n› kullanan önemli kurulufllar.
13
röportaj
Foto¤raflar: Eren Aytu¤
Bir oyuncu
Yeni dizisiyle ekranlara ve filmleriyle sinema salonlar›na konuk olan oyuncu
Haluk Bilginer ve bir süre önce ç›kan iki kitab›yla ad›ndan söz ettiren yazar
Ece Temelkuran bir araya gelince kelimenin mecaz ve düz anlamlar›yla
gerçekten de “içeriden” ve “d›flar›dan” konufltular.
Ece Temelkuran: ‹nsan oyuncu olmaya nas›l karar verir?
Nas›l bir duygu, nas›l bir temel motivasyon vard› sizin seçiminizde? Ama do¤rusunu isterseniz böyle ifllerde seçmeye inanm›yorum. Yazar olunur mu? Oyuncu olmaya
da karar verilmez herhalde. Herhalde insan bir gün bilir.
Haluk Bilginer: Ben bilinçli olarak on alt› yafl›mdan beri biliyordum oyuncu olaca¤›m›. Küçükken de gayet nefleli, mukallit bir çocuktum. Ama on alt› yafl›mda oyunculuk mesle¤ini seçmeye karar verdim. Sahnede olmay› çok sevdim, orada mutlu oldum.
E.T.: Görünmek, kendinizi baflkalar›na göstermek miydi
sizi mutlu eden? Oyuncu olmak böyle bir fley çünkü. ‹zleyiciye muhtaç bir meslek sizinki. Görünmeye sevdal›
m›s›n›z mesela?
H.B.: Hay›r. ‹zleyiciyle kurdu¤um etkilenme ve etkileme iliflkisini çok sevdim. Benim için her ikisi de çok önemli galiba.
Tiyatroda izleyici beni etkiliyor. Tiyatroda ald›¤›m hazz› kamera karfl›s›nda alm›yorum, tiyatrodaki gibi olam›yor asla.
Dizginler sizin elinizde de¤il. ‹zleyiciyle iliflkiniz do¤rudan
14
de¤il, dolayl›, çünkü arada rejisör var. Onun anlatmak istedi¤i fleyin bir arac›s›n›z. Üstelik bir sinema filminde oynamak
için ille oyuncu olmak da gerekmiyor. Ay›larla bile film çektiler, çok da güzel oldu. Oyuncu olmayan insanlar›n sinema
filmlerinde baflar›l› oldu¤u çok görülmüfltür. Ama oyuncu olmayan insan›n sahnede baflar›l› oldu¤u tarihte hiç görülmemifltir. Benim hep söyledi¤im bir sözdür, art›k anonim oldu:
Oyunculu¤un er meydan› tiyatro sahnesidir.
E.T.: Bu er meydanlar›nda afl›n›yor insan asl›nda. Hangi
“sahnede” olursan›z olun, heyecan› korumak zorlafl›yor
zaman geçtikçe. ‹nsan›n etkilendi¤i fleylerin say›s› azal›yor. Gençken sertleflmek zannetti¤i bir so¤ukkanl›l›¤a
sahip oluyor insan. Peki siz, bu kadar deneyimden sonra
en son ne zaman gerçekten etkilendiniz?
H.B.: Ben sahneye ç›kt›¤›m her gece etkiliyor ve etkileniyorum zaten. Çok da hofluma gidiyor, çünkü insan› insana insanla anlatan tek sanat dal› tiyatro. Bazen öyle anlar oluyor
ki oyunlarda, izleyiciyle aran›zdaki iliflki neredeyse elle tutulur bir hal al›yor. Ufac›k bir fley yapsan›z izleyicinin ne tepki
ve bir yazar
verece¤ini sanki biliyorsunuz. Büyü gibi bir fley. ‹zleyiciyle
oyuncu aras›ndaki iliflki çok mahrem bir iliflki. ‹flinizi iyi yap›yorsan›z, sahnede çekinmeden utanmadan ruhunuzu soyuyorsunuz. Ruhunuzu soymak çok kolay ifl de¤ildir. Bir striptizci yaln›zca vücudunu soyar. Ancak ruhunuzu soydu¤unuzda bafll›yor o çok mahrem iliflki. Onun için tiyatro çok
özel, onun için kimilerinin dedi¤i gibi suya yaz› yazmak de¤il, tersine an› yaratan bir sanat dal›. Sahnede iyi bir fley yap›yorsam ben, öyle bir soru iflareti tak›yorum ki sizin beyin
k›vr›mlar›n›za, y›llarca ç›km›yor. Evet, sinema kal›c›, yüz y›l
sonra bile izlenebiliyor. Tiyatro bir gece iki saatte yaflan›yor,
bitiyor. Tiyatro arkaiktir diyenlere hep flu örne¤i veriyorum:
Seviflmek de arkaik. ‹yi ki de arkaik. Seviflmenin modas›
geçti mi ki, tiyatronunki geçsin.
E.T.: Geçti asl›nda!
H.B.: Sahi mi? Ben fark›na de¤ilim. Demode bir adam›m. Peki, siz yazarken yazd›¤›n›z fleyle aran›zda mahrem bir iliflki
oluflmuyor mu? Sonra siz onu çekinmeden, al oku, diye baflkalar›na veriyorsunuz.
E.T.: ‹flin bu k›sm› beni rahats›z ediyor biraz. Rahats›zl›k
de¤il de tedirginlik duyuyorum asl›nda. Yüzümüz biraz
da kader gibi, onu tafl›mak zorunday›z. Sanat yapmad›¤›n›z, sahneye ç›kmad›¤›n›z zaman da o yüzü göstermek
istemedi¤iniz zaman da sokakta insanlar o yüzü görüyor. Yüzünüzün tan›n›yor olmas›ndan tedirginlik duymuyor musunuz?
H.B.: Maalesef bu bir mesleki yan etki. Bu öyle bir ifl ki, insanlar sizi seyrediyor ve -bu her ne demekse- “meflhur” oluyorsunuz. Meflhur olur olmaz da “anonim” olmak istiyorsunuz. Herkes meflhur olabilir, ben anonim olmay› özlüyorum.
Geçenlerde film çekerken, yard›mc› oyunculardan biri gelip
“Haluk Abi, bu köprüden geçen herkes seni tan›yor, ne güzel bir duygu!” dedi. “Bu önemli bir fley de¤il,” dedim, “seri
katilleri de tan›yorlar.” Ben sadece herkes taraf›ndan sevilmemi sa¤layan bir ifl yapt›¤›m için meflhurum. Televizyonda
ifl yap›yorsan›z tan›n›rs›n›z. Herkesin oturma odas›nda var
olan bir fley çünkü. Orada meflhur olmak çok kolay.
E.T.: Özellikle Türkiye’de, sokaklarda bofl bofl dolaflma
hakk›n›z› da elinizden al›yorlar ünlü olunca. Bofl bofl dolaflma, bofl bofl bakma, giderek de bofl kalma hakk› gasp
ediliyor. Ki yaz›p çizen, insanlara bakan kiflinin en fazla
beslendi¤i yerdir o boflluk. Siz insanlara bakacakken, insanlar size bak›yor. Görünme iflin esas› haline gelince de
yazacaklar› tükeniyor insan›n.
H.B.: Ünlüyseniz, dünyan›n her yerinde böyle. Sokaklarda
yürürken ünlü olmadan önce davrand›¤›n›z gibi davranam›yorsunuz. Marketlerde rahat rahat al›flverifl yapam›yorsunuz.
Diyelim ki peynir stand›n›n önünde yar›m saat geçirmek istiyorum, mümkün de¤il. “Allah allah, bu adam ne yap›yor” bak›fllar›yla karfl›lafl›yorsunuz ister istemez. Ünlü olmak çok
önemli de¤il. Bu mesle¤i yapmak çok güzel bir fley de, meflhur olmak o kadar güzel de¤il. Hay›r, biri gelip “Tebrik ederim çok iyi bir ifl ç›karm›fls›n›z,” dedi¤inde elbette güzel; ama
meflhur olan bir insan›n hayat›ndaki her fleyi bilme hakk› olmamal› kimsenin. Orada röntgencilik bafll›yor.
E.T: Bilinen yüze kendini feda edifl hali sanki. Hayranl›k
iliflkisi Türkiye’deki haliyle, bir kurtar›c›yla buluflma gibi
yaflan›yor. Tap›nma hareketleri bunlar; göründü¤ü için
kutsal olandan bir parça koparma giriflimi sanki. Kâbe’ler ilan ediyorlar insanlar kendilerine, Kudüs’ler...
Oralardaki kutsal tafllara yüz sürer gibi bir iliflki kuruyorlar televizyonda görünenle. Görünen “var” çünkü. Kendisi de var olmak için görünenle bir iliflkiye girmesi gerekiyor. Belki de içgüdüsel bir var olma eylemi “hayranlar›n”
yapt›¤›.
H.B.: Sirkteki, hayvanat bahçesindeki maymunlar› gösterir
gibi bir fley. Ben rastl›yorum; “Bak amcaya, bak!” diyor
adam. Sen orada yokmuflsun gibi, önce bir merhaba de, nas›ls›n›z de. Ama hay›r, do¤rudan çocu¤uyla iliflki kurup sana
bir nesne muamelesi yap›yor. Eskiden yazarl›k daha anonim
bir fleydi ama art›k siz de tan›n›yorsunuz, yüzünüz görünüyor. Siz yazarken herkes sizi tan›s›n diye yazm›yorsunuz ki,
mesle¤inize de ters düflen bir fley asl›nda. Benimki bunun
tam tersi. Ben, “Beni izleyin” diyorum.
E.T.: Herhalde sizin için olmas› gereken bu. ‹flin tabiat›
yani. Ama yaz› yazan insanlar da bu “sahneye” dahil edildi epeydir. San›r›m bu, bir endüstrinin oluflum aflamas›ndaki sanc›lar›. Henüz popüler olanla hakiki edebiyat (ya
15
röportaj
da yaz›) ayr›lmad›. Bir kere, bunlar›n tüketicileri henüz
ayr›flmad›¤› için sunufl biçimleri henüz birbirinden farkl›
hale gelemedi. Bu yüzden yaz›yorsan›z, popüler olmak
zorundas›n›z. Görünmek zorundas›n›z. Yok say›lmamak
için daha fazla görünmek! Kalabal›klar mahrem sevmiyor çünkü. Genç bir kad›n olunca daha da tuhaf. “A¤›r
yazar” olacaksan gülmeyeceksin mesela; çok satacaksan da kesintisiz güleceksin! Bizim tezgah›n numaralar›
da bunlar iflte.
H.B: Asl›nda yazar›n yüz olarak ünlü olmas› mesle¤ine de
ters bir durum. Bu ancak magazinleflmifl bir dünyada mümkündür. Magazin dünyan›n her yerinde var, ama magazin
her fley de¤il. Sadece Türkiye’de her fleyi kapsayan bir fleye dönüflüyor. Bu sizi nas›l etkiliyor, devreye otosansür giriyor mu?
E.T.: Yazd›klar›ma de¤il de, hayat›ma otosansür uyguluyorum. ‹nsanlar›n kafas›nda “yazar gibi durmak” diye
abuk subuk bir fley var.
H.B.: Sanatç› duruflu gibi bir fley. “Sanatç› bize örnek olsun,”
diyorlar, yahu sanatç› sana neden örnek olsun? Sanatç› bir
fley üretiyor, sen git kendine baflka bir örnek bul. Sen git oy
verdi¤in adamlar›, kad›nlar› örnek al. Ben sanat üretiyorum.
Ne yapaca¤›z, Jean Genet’ye sanatç› demeyecek miyiz yani? Bukowski’yi ne yapaca¤›z; Picasso’yu, Dali’yi ne yapaca¤›z? “Sanatç› duruflu”nun anlam›n› bile bilmiyorum ben, ne
demek oldu¤unu anlam›yorum.
E.T.: Bugünlerde flu demek: Genet yaflasayd›, vazelin
16
reklam›na ç›kmak zorunda kal›rd› mesela! Neyse... Neden Türkiye’de yafl›yorsunuz? Burada yaflanmamas› gerekti¤ini savunur gibi oldum, öyle anlafl›lmas›n. Yurtd›fl›nda da bir kariyeriniz var, neden Türkiye’de yaflamay›
seçtiniz?
H.B.: Eskiden ‹ngiltere’de yafl›yordum. 1987’deki ilk iflim,
TRT’ye çekilen Gecenin Öteki Yüzü’ydü. O dizinin çekimleri
s›ras›nda Zuhal’e âfl›k oldum. O ‹ngiltere’ye gelemeyece¤i
için benim Türkiye’ye gelmem flartt›. Ben de seve seve geldim, iyi ki gelmiflim. Buraya geldikten sonra yapt›¤›m ifller
beni çok mutlu etti. Hâlâ ‹ngiltere’de yafl›yor olsayd›m, Oyun
Atölyesi’ni infla etmek gibi ö¤retici bir tecrübeye asla sahip
olamayacakt›m. Çünkü oradaki oyuncular›n salon derdi yok.
Ama bu dert benim için zorunlu bir keyif oldu. Buray› biz öfkeyle infla ettik, öfke de bir enerjidir. Ama ayn› fleyi ‹ngiltere’de yaflayamazd›m. ‹yi ki Türkiye’de tiyatro yapm›fl›m.
Amerika ve ‹ngiltere’yle, dolay›s›yla Hollywood’la ba¤lant›m
sürüyor. Arada bir gidiyorum, televizyon ve sinemaya ifller
yap›yorum. Orada yapamayaca¤›m tek fley tiyatro, çünkü tiyatro yapabilmek için buradan en az alt› sekiz ay uzak kalmak gerekiyor. Bu süre içerisinde, ben orada tiyatro yapmaya gidiyorum, demek de tuhaf. Orada tiyatro yapmamak çok
da büyük bir kay›p de¤il çünkü biz Türkiye’de, ‹ngiltere’deki
ço¤u tiyatrodan çok daha iyi ifller yap›yoruz.
E.T.: Geçen y›ld› galiba, anafikri “tiyatro izlenmeye de¤mez” olan bir yaz› yüzünden tiyatrocular epey isyan ettiler. Siz de isyan ettiniz mi?
H.B.: Evet, hat›rl›yorum, Perihan Ma¤den yazm›flt› o yaz›y›.
Yirmi üç y›l önceki bir oyundan dem vurarak tiyatroyu sevmedi¤ini, yapay ve arkaik buldu¤unu söylemiflti. Kast etti¤i
kötü tiyatroysa, “kötü tiyatro” hakk›nda sabaha kadar konufluruz Perihan Han›m’la, ona benim de tahammülüm yok.
Onun için s›ra bafl›nda oturuyorum ki gerekti¤inde bir an önce kaçabileyim. Tiyatro konusunda dünyada beflinci ülke
say›lan ‹ngiltere’de bile oyunlardan küfrederek ç›k›yorum. Bu
ne biçim ifl, burada sahneye ç›kmak için sa¤ kolunu verecek
aktörler garsonluk yaparken sizin böyle oynamaya ne hakk›n›z var, herkes replik söylüyor, kimse birbiriyle konuflmuyor,
bu ne biçim tiyatrodur diye. Onlar›n yapt›klar› ay›p, benimki
de¤il. Hangi cüretle National Theatre’da ç›k›p güzelim oyunu berbat edebiliyorsun? Christopher Hampton’un The Cure
isimli çok be¤endi¤im bir oyununa, “iyi bir oyun seyredece¤im” diye sevinerek gitmiflim, baflrol oyuncular›ndan birisi,
sinemada çok iyi aktördür, replik söylüyor sadece. Kimse
birbiriyle iliflkiye girmemifl, bu ne kepazelik! Benim burada
k›zma hakk›m var. Sahneye ç›kmak çok büyük bir iddiad›r, o
iddiay› tafl›yam›yorsan ç›kmayacaks›n sahneye. Beni etkileyemeyecekseniz, bana gerçek insan ruhunu, çeliflkilerini
hissettiremeyecekseniz sahnede ne ifliniz var? Bu bana da
hakaret. Ben saatlerce bekleyip bilet alm›fl›m, evimden kalk›p buraya gelmiflim; sen bana kötü oyun oynayamazs›n.
Böyle bir hakk›n yok. Konuya dönersek, kötü tiyatro konu-
sunda da ayn› fikirdeyim ama tiyatro diye genellersek çok
büyük bir hataya düfleriz. Tiyatrodan do¤an hiçbir sanat
onun yerini alamad›. Arkaik bir sanat hakikaten. ‹nsan› insana anlatan bir fley, di¤eri kamerayla anlat›yor. Orada insan
ç›r›lç›plak ç›k›p “Seni etkileyece¤im,” diyor, etkileyemezse
suç onun. Bu onun sorunu.
E.T.: Böyle bir iddiayla yaflamak gerginlik yaratan bir fley
de¤il mi? Hayat›n› böyle bir iddia üzerine kurmak yani...
‹nsanlar›n hastal›k say›p tedavi ettirdikleri “performans
anksiyetesi” sizin mesle¤iniz oluyor. Hastal›kla yaflamak
dedikleri fley bu herhalde.
H.B.: Her gün aslan›n a¤z›na at›yorsunuz kendinizi. Sahne
çok tehlikeli bir fley. Bütün seyirciler aslan, seyirci olmak için
profesyonel olmak gerekmiyor. Seyirciyi s›navla kap›dan alamazs›n›z. Hem iddias›z ifl olur mu? Sizin “dünyaya kay›t düflmeniz” de ayn› ölçüde iddial› de¤il mi?
E.T.: Hem nas›l bir iddia! Belki sizinkinden de beter. Yazmaktan daha büyük bir iddia olamaz gibi geliyor bana.
“Dünya, dön! ‹nsanl›k, sen devam et! Ben buradan sizin
davran›fllar›n›za bak›yorum! Bak yaz›yorum her fleyi buraya, ona göre!” demek gibi bir fley. Daha büyük bir ego
fliflkinli¤i olamaz bence. Di¤er yandan, bu ego obezli¤inin de bir bedeli var. Mesela seyircilerin size aslan gibi
gelmesinin nedeni herhalde sahneye ç›karken tafl›d›¤›n›z
iddia.
H.B.: Olabilir ama bence herkes aslan olmal›. Hep söylerim;
keflke eski Yunan seyircisi kadar bilinçli olabilsek. Keflke baz› oyunlar yuhalansa. O zaman alk›fl›n de¤eri ortaya ç›kard›;
çünkü biz her fleyi alk›fll›yoruz.
E.T.: “Etkileyece¤im, nefessiz kalacaks›n›z” diye bafll›yorsunuz siz ama bizim iflimizde böyle bir fley söz konusu de¤il. “Ben kendimce bir fley yazd›m, dünya tarihindeki yaz›l› gelene¤i bir yerinden etkileyebilir miyim acaba”
sorusunu soruyor yazar kendine. Belki bunu görmeye
ömrünüz yetmeyebilir; sizin o gece takdir edilmeye ihtiyac›n›z vard›r, seneler sonra anlafl›l›r de¤eri. Biraz daha
sab›rl› olmak gerekiyor burada. Gerçi edebiyatç›lar da
art›k gala gecesi düzenlemeye bafllad› kitaplar› ç›kt›¤›nda. Sizin edebiyatla iliflkiniz nas›l?
H.B.: Özellikle mesle¤im oldu¤u için bol bol oyun okuyorum.
Cevheri olan bin oyun bulabilmek için bir sürü çak›l tafl› ay›klamak zorundas›n›z. Gene de yeterince okudu¤um söylenemez. ‹ngilizce ve Türkçe oyunlar› izleyebiliyorum sadece.
E.T.: Oyun d›fl›nda ne okuyorsunuz?
H.B.: Felsefe okumaya çal›fl›yorum. Son zamanlarda Oruç
Aruoba’y› okumaya bafllad›m. Onu Bahçeflehir Üniversitesi’nde yapaca¤›m›z yüksek lisans program›na hoca olarak
davet etmeyi düflünüyorum. Bir oyuncuya “neden” sorusunu
sordurtmak için çok iyi bir araç felsefe. Oyuncunun da bu
soruyu sormas›, insan› ilgilendiren her fleyle ilgilenmesi gerekiyor. Felsefe, yan›t› olmayan sorulara yan›t bulma çabas›
ve o sorular›n yan›t›n› hiçbir zaman bulamayaca¤›n› da bil-
mektir. Benim hiçbir zaman en iyi oyunumu oynamadan ölece¤imi bilmem gibi. Felsefe, sonu olmayan yolculu¤a ç›kmay› göze alm›fl cesur bir yürektir. Sorar, sadece sorar, bir önce sordu¤unu unutur, bir daha sorar. ‹nsan›n ve oyuncunun,
sanatla u¤raflan herkesin yapmas› gereken fley budur. Sizin
de kitaplar›n›z› ald›m, duruyor. Felsefecilerin de aç›klayamad›¤› bir bela var bafl›m›zda: zaman.
E.T.: Do¤rudur; zamans›zl›¤›n icad›ndan bu yana... Zaman yeniden bulunamad›. Di¤er yandan, burada insan›n
bo¤az›n› s›kan telafl›n göçebe kültüründen de kaynakland›¤›n› düflünüyorum ben. Yerleflik zamandaki yar›n
duygusu yok bu ülkede. Hep göçece¤iz, hep gidece¤iz,
nas›lsa kurduklar›m›z› b›rakaca¤›z ya, o yüzden zaman
bulam›yoruz bir fley kurmaya. Yerleflik kültürlerde baflka
türlü bir zaman duygusu var bence. Misal, ‹ngiltere’de...
Bir gün gidecek misiniz ‹ngiltere’ye temelli?
H.B.: Hay›r, düflünmüyorum. Siz hiç gittiniz mi Londra’ya?
E.T.: Hindistan’a bile gittim ama nedense ‹ngiltere’ye gitmedim. Fakat gelecekte Londra’da yaflayaca¤›ma dair
tuhaf bir his var içimde. Bence kad›nlar rüyalar›nda konuflurlar kendileriyle. Ben de Londra üzerine bir rüya
gördüm y›llar önce. Eski bir evin arka bahçesinde, yan›mda küçük bir limon a¤ac› fidesi, ç›plak ayakla çimlerin üzerindeyim. Minnac›k bir masa var. Masada yaz› yaz›yorum. O rüyadan beri gidece¤imi düflünüyorum. Uzun
y›llar ‹ngiltere’de yaflad›¤›n›za göre ‘80 darbesi s›ras›nda
Türkiye’de de¤ildiniz yani? Nas›l yaflad›n›z darbeyi?
17
röportaj
H.B.: 1980’de ‹ngiliz bir arkadafl›mdan telefonda, sabah›n
alt›s›nda “Paflalar geldi” diye bir fley duydu¤umu hat›rl›yorum. Ne oldu¤unun tam olarak ay›rd›na varamad›m do¤al
olarak.
E.T.: Bizde de küçücük bir radyo vard›, annemle babam
onun bafl›nda sigara içiyorlard›. “Sabaha karfl›” denilen
fleyin ne oldu¤unu o gün anlad›m. Peki sizin Türkiye’deki siyasi hikâyelerle iliflkiniz nas›ld› o dönemlerde, yoksa
tiyatro ve ‹ngiltere meselesiyle mi bo¤uflmaktayd›n›z?
H.B.: O siyasi çalkanma s›ras›nda üniversite ö¤rencisiydim
ben. 1977’nin Haziran’›nda mezun oldum, A¤ustos’ta ‹ngiltere’ye gittim. Sonraki üç y›l› uzaktan takip etmek durumunda
kald›m. Darbeden sonra “Eyvah flimdi ne olacak?!” diye düflündü¤ümü hat›rl›yorum, nitekim çok kötü fleyler oldu. Y›llar
sonra flimdi bile cefas›n› çekiyoruz.
E.T.: Bu durumda, dönemin ajit-prop tiyatrosundan
uzakt›n›z. Ne düflünürsünüz siyasi olarak angaje olmufl
tiyatroya iliflkin?
H.B.: Çok do¤ru bulmuyorum; o tiyatro de¤il zaten, mastürbasyon. Duymak istenilen sözleri hayk›r›r, sol yumruklar› havaya kald›r›r, sonra da alk›fllard›k birbirimizi. Bir an› olarak
kald› akl›m›zda.
E.T.: Sizin için an› olabilir ama kimi insanlar için hâlâ en
gerçek tiyatro o. En “do¤ru” tiyatro... Yaflayan bir biçim
yani.
H.B.: Öyledir mutlaka. Ama bu tarz tiyatrodan, tiyatro tarihine kalm›fl oyun yoktur. “Hakl›s›n›z, yan›n›zday›z arkadafllar,”
demek için bir araçt›r o, tiyatro de¤il.
E.T.: Peki tamam, ajit-prop sevmiyoruz. Ama sizin için bu
kadar m› uzak politikaya tiyatro? Ya da politika tiyatronun neresinde?
H.B.: Hep içinde. Othello oynarken bile politika yap›yorsunuz. Othello’ya bak›fl aç›n›z bile nas›l biri oldu¤unuzu belirler. Sanat mesaj vermez, mesaj verince sanat olmaktan ç›kar. Sanat soru sordurur. Kim bana “Othello iyi ve kötünün
çarp›flmas›d›r, Othello iyidir, Iago kötüdür” dedirtebilir ki? Bu
ne kadar s›¤ bir bak›fl! Sevdi¤i kad›n› bo¤arak öldüren bir
adam›n nesi iyi? Erdem, fazilet nerede? Hatta biz, afifllerde
kullan›lmasa da, Othello’nun alt›na bir parantez açt›k; “Othello ya da bir erdemin anatomisi” diye. Neyin erdemi bu? Nesi itibar, kar›n› bo¤dun yahu!
E.T.: Bugünlerde eskisine oranla daha popüler bir biçimde ‘80 Darbesi’nin, o dönemde Türkiye’de yaflananlar›n
sorgulamas› yap›l›yor. Televizyon dizileri, sinema, genç
köfle yazarlar›... Bir tür gecikmifl anma töreni gibi... Siz
böyle bir projede yer alsayd›n›z, kimi oynamak isterdiniz?
H.B.: Kenan Evren’i. Kahraman oynamaktan çok daha ilginçtir onu oynamak. Oyunun içinde “Asmayal›m da besleyelim mi,” diyeceksin, düflünsene!
E.T.: Kötü, tiyatro için daha iyidir diyorsunuz yani!
H.B.: Bir yazar, “Yafll› diktatörlerle asla tan›flmay›n, onlar› se18
vebilirsiniz,” demifl, kim oldu¤unu hat›rlayam›yorum flu an.
Hitler’i de oynamak isterdim. Kötüyü oynamak daha ilginçtir.
Grafi¤i iniflli ç›k›fll›d›r. Othello’nun nesi iyidir yani; niye hep iyi
olarak gösterilir, anlam›yorum. Iago yüzde yüz hakl› asl›nda,
haks›zl›¤a u¤ram›fl bir adam sadece. fiimdi de ben size bir
fley soray›m. Ünlü olman›z, yazd›klar›n›z› etkiliyor mu?
E.T.: Can›m çok s›k›l›yor ve kendimi e¤lendirmek için bu
ifli yap›yorum. Üzerine para verdiklerinde flafl›r›yorum
bazen. Bu piyasa sizce de çok burjuva de¤il mi?
H.B.: Burjuvazi çok önemli bir kültür, sanat yapmak için burjuva olmak gerekiyor. Ben sabah beflte kalk›p tuvalet de temizledim, iflportac›l›ktan hamall›¤a kadar her fleyi yapt›m.
Art›k çal›flmak zorunda de¤ilim ama. Yapmak istedi¤im fleyi
yap›yorum ve bana para veriliyor. Bundan büyük lüks olamaz.
E.T.: “Yapmadan ölmesem” dedi¤iniz bir fley var m›?
H.B.: Bana y›llar önce, bir milyon dolar›n›z olsa ne yapard›n›z diye bir soru sorulmufltu. Bir tiyatro salonu kurar›m demifltim. San›r›m hayal gücümün k›s›tl›l›¤›ndan kaynaklanan
bir sorun var; paray› baflka nereye harcayaca¤›m› bilemiyorum ben. Bir tiyatro binas› kurarak hayalimi gerçeklefltirdim,
flimdi daha büyü¤ünü kurmak istiyorum.
E.T.: Büyük bir gösteri planl›yor musunuz? Bütün flehre
yay›lm›fl, opera gibi...
H.B.: Hay›r. Evita’lar, büyük müzikaller, Broadway tipi gösteriler beni ilgilendirmiyor. Zaten tiyatroda önceden söylemek
u¤ursuzluktur, ‹ngilizler “break a leg” derler ama bir tasar›m
var.
E.T.: Tiyatronun böyle bat›l inanca dayal›, ilginç ritüelleri
ve kurallar› var san›r›m. Örne¤in demin sözünü etti¤iniz
“break a leg” nereden geliyor?
H. B.: fieytan›n baca¤›n› k›rmaktan: “Break the devil’s leg.”
Türkçede de var ayn› deyim, fleytan›n baca¤›n› k›r da, kazas›z belas›z atlat flu ifli anlam›nda. Tiyatroda asla ›sl›k çal›nmaz, asla “iyi flanslar” denmez, asla Macbeth laf› edilmez.
Bunlar›n hepsinin sebebi var. On yedinci, on sekizinci yüzy›l
tiyatrosunda örne¤in, elektrik olmad›¤› için, sahne teknisyenleri aralar›nda ›sl›kla iletiflim kuruyorlard›. Tiyatroda ›sl›k çald›¤›n zaman kafana pano düflebilir de ondan ›sl›k çalmamak
gerekiyor. Macbeth’de de çok büyü vard›r. Ben de tan›k oldum. New Castle Play House’da biz Macbeth oynad›k. Felaket yaflanmayan bir Macbeth prodüksiyonu hat›rlam›yorum.
Benim oynad›¤›m Macbeth’de baflrolü oynayan çocu¤un
burnu k›r›lm›flt› kavga sahnesinde, bir hafta hastanede yatt›.
Londra’dan baflka bir çocuk ça¤r›ld› ve elinde kitapla oynad› Macbeth’i bir hafta boyunca. Seyircilerden özür dilendi,
isterseniz paran›z› geri verelim dendi, ama yapacak baflka
bir fley yoktu. Her prodüksiyonda bir felaket vard›r, niye bilmiyoruz, ama bunu fark ettikleri için oyunun ad› telaffuz edilmez de “let’s play a scottish play” denir.
E.T.: Eh, biz de bas›na kitaplar›m›z›n ilk bask›da kaç tane
satt›¤›n› söylemeyiz.
kütüphane
Foto¤raflar: Nazif Topçuo¤lu
Enis Batur’un kitapl›¤›
Kütüphanesi üzerine bir söylefli gerçeklefltirmek istedi¤imiz Enis Batur,
h›nz›rca bir fley yaparak, kitapl›¤›n›n yaln›zca kapaklar›n› gösterdi bize.
Neyse ki, foto¤raflarda içindeki kitaplar› göremesek de, kitapl›¤› hakk›nda
sordu¤umuz her sorunun yan›t›n› alabildik.
Kütüphanenizi ne zaman oluflturmaya bafllad›n›z?
Kütüphane say›labilir mi emin de¤ilim, ilk mikroskopik kitapl›¤›m› 1968’de, ortaokul s›ras›nda oluflturmaya bafllad›m. As›l
bir y›l sonra, raflar›m oldu. 1986’da ilk kütüphanem ‘kayboldu’, bugünkü kütüphanemi 1987’de kurmaya koyuldum.
Kendi paran›zla ald›¤›n›z ilk kitap hangisiydi ve çocukken
neler okurdunuz?
Saint-Exupéry’nin Vol de Nuit’sini (Gece Uçuflu), Kad›köy’deki Frenç-Amerikan kitabevinden sat›n alm›flt›m. Okumaya resimli kitaplarla bafllad›m: Pekos Bill ve benzerleri. Ard›ndan
Do¤an Kardefl’in kitaplar›na geçtim. En büyük tutkum ise ansiklopedi okumakt›.
Hiç kitap çald›n›z m›?
Yurtd›fl›nda yaflad›¤›m dönemde. Gelgelelim, daha çok ya-
20
k›n çevremdekilerden yard›m ald›¤›m› (!) söylemeliyim.
fiu anda kütüphanenizde tahminen kaç kitap var?
Bir say›m yapm›fl de¤ilim, ama y›llar›n bana sa¤lad›¤› bir tür
göz ayar›na güven duyacak olursam, yaklafl›k 15 bin kitap olmal› kütüphanemde. Kütüphanemin bir parças› sayd›¤›m
diskotekimde ise, 1200 dolaylar›nda CD var.
Kütüphanenizde a¤›rl›kl› olarak hangi tür kitap var?
En a¤›rl›kl› bölüm fliir kitaplar›, Türk ve dünya fliirinin genifl bir
temsil oran› var raflar›mda. Antik Ça¤, Ortaça¤, Rönesans
dönemi üçlüsüyle oluflmufl ba¤›ms›z, zengince bir bölüm gelir arkadan. Üçüncü bölüm sözlüklerden oluflur. Sonra, s›ras›yla, otobiyografi-günlük-mektup üçlüsü; anlat› kitaplar›; denemeler ve düflünce kitaplar› gelir. Sanat kitaplar› bölümü oldukça genifltir, ama bir k›sm› Fatma Tülin’in atölyesindedir,
buras› bir bak›ma iki kiflinin kütüphane birikimini yans›t›r. Bir
a¤›rl›k noktas› da kent ve yolculuk kitaplar›yla oluflmufltur;
özellikle de ‹stanbul konulu yay›nlarla.
Kütüphanenizde a¤›rl›kl› olarak hangi yazarlar var?
Çok say›da yazar›n bütün yap›tlar› var kitapl›¤›mda, saymakla bitmez. Raflarda en genifl yeri Mallarmé, Dante, Petrarca,
Nietzsche, Da¤larca, Aragon, Massignon tutuyor san›yorum.
Kendi yap›tlar›n›n yan›s›ra, üzerilerine yap›lm›fl çal›flmalar› da
birarada bulundurdu¤um için.
‘Kütüphanemde hiç bulunmaz’ dedi¤iniz bir tür var m›?
Hangi kitaplar› asla okumazs›n›z?
‘Asla’ kategorim yok. Bilimkurgu gibi, yak›nl›k duymad›¤›m
türler var. Güncel kitaplar›n ço¤unu almam, ald›klar›m› da
çarçabuk kütüphanemden uzaklaflt›r›r›m. ‘Kaybolan’ kütüphanenin zengin bir kolunu dergiler olufltururdu, flimdi, birkaç›n› saymazsak, dergileri hemen tasfiye ediyorum.
Kütüphanemde asla bulunmaz, dedi¤iniz yazarlar kimler?
‘Asla’, k›sacas›, burada da geçersiz. Ama, ‘popüler’ kitaplar›n raflar›ma girme oran› düflük, diyebilirim.
Kütüphanenizin en de¤erli kitab› ya da kitaplar›?
Maddi de¤eri kastediyorsan›z, birkaç ‘özel bask›’ kitap var
kütüphanemde. Manevî de¤ere gelince, ayr›m yapmam çok
güç, olsa olsa flunu söyleyebilirim: Yerli ve yabanc›, ‘kiflisel
muamele görmüfl’ kitaplar az de¤il bende - yazar›n ya da sanatç›n›n özgün müdahaleleri olan nüshalar her iki anlamda
da bir servet benim için.
Birine verip de geri alamad›¤›n›z için düflündükçe sinirlendi¤iniz bir kitap var m›?
‹sim ve adres verece¤im: Selim ‹leri bana imzal› bir He (Asaf
Hâlet Çelebi) arma¤an etmiflti; Remzi ‹nanç “Bir bakabilir miyim?” diye sordu, benim kitapl›¤›m herkese aç›kt›r, bir daha
geri gelmedi o kitap, hâlâ can›m› yakan bir örnektir.
Y›llard›r arad›¤›n›z ve bulamad›¤›n›z bir kitap oldu mu?
Çok inatç› bir takipçiyimdir. Ne yap›p edip arad›¤›ma ulafl›r›m. Akl›ma gelen birkaç örne¤i vereyim hemen. John Livingston Lowe’un The Road to Xanadu’sunu iki y›l boyunca
her yerde arad›m ve aratt›m, sonunda fotokopisiyle yetindim.
Bonnefoy’n›n ilk kitab› olan Traité du Pianiste’i, yeniden yay›mlatmad›¤› için bulam›yordum, flairin kendisinden edindim.
Yourcenar’›n yay›n izni vermedi¤i La Mort Conduit L’Attelage’› ise Bibliothèque Nationale’dan elde ettim, fotokopi olarak. Metinler ilgilendirir beni, kitap fetiflizmim yok, ama bir
nüsha bulursam elbette kaç›rmam!
Kitap okumak için tercih etti¤iniz özel saat ve yer var m›?
Çal›flma odamda, çal›flma masamda okurum hep.
Kütüphanenizi en son ne zaman elden geçirdiniz? ‘Art›k
olmasa da olur,’ dedi¤iniz kitaplar hangileriydi?
Geçen ay ‘biraz’ elden geçirdim. Bir kere, flunu belirtmeliyim:
Benim üç ayr› kütüphanem var. Deminden beri ‘as›l kütüphane’mden söz ediyordum, evdeki kitapl›¤›mdan. ‹kinci ve
üçüncü kütüphanem iflyerinde. ‹kinci kütüphanemde yaklafl›k 3 bin kitap var. Bir bölümü, geçici olarak evden büroya
tafl›nanlar. Onlar gider gelirler hep! Bir gereksinmeyi karfl›lamak için hareket ederler. Bir bölümü ise ‘as›l kütüphane’ye
gelmeyecek olanlard›r. Pek çok yay›nevinin protokol listesindeyim, yurtd›fl›ndan ifl gere¤i çok say›da kitap gelir, onlar›n
baz›lar›n› arkadafllar›ma arma¤an ederim, baz›lar›n› Sermet
Çifter Kütüphanesi’ne devrederim, baz›lar›n› da bekletirim.
Üçüncü kütüphanede ise, yay›nc›s› oldu¤um yaklafl›k 2 bin
nüsha duruyor, bir tür arfliv kitapl›¤›. ‹flyerimden ayr›laca¤›m
gün, bu toplam 5 bin kitab›n beflte birini eve tafl›mak durumunda olaca¤›m ya, iflte bu, bir kâbus!
Kitaplar›n›z› hangi kriterlere göre düzenliyorsunuz? (Alfabetik s›ralama, türlere göre, vs.)
En zor soru en sona b›rak›lm›fl. Perec’vâri bir deneme yazmay› gerektirir eksiksiz bir yan›t, bunun yeri buras› de¤il oysa. Y›llar önce, Aby Warburg’un ad›n› olsun duymad›¤›m bir
dönemde, Warburg Kütüphanesi’nin temel felsefesini benimsedim: Kütüphanemde kitaplar, ço¤unlukla, benim onlara atfetti¤im‚ ‘h›s›ml›k derecelerine’ göre yanyana gelmifllerdir.
Ba¤lant›y› ben bilirim, bu yeter. Arad›¤›n›z kitab› sorun, bende varsa hemen yerinden ç›karay›m. Onu siz ararsan›z bulamazs›n›z kolay kolay. H›s›ml›k derecelerini nas›l sapt›yorum?
Yapt›¤›m çal›flmalarla ilgili ba¤lant› denklemlerinden hareket
ederek. Onun için de‚ uçma teknikleriyle ilgili kitaplar, Endülüs’le ilgili olanlar ve Giordano Bruno’nun yap›tlar› yanyana duruyor, buyurun ç›k›n iflin içinden!
21
mutfakta
Röportaj: P›nar Cartier / Foto¤raflar: Uluç Özcü
Deneyimli gazeteci
büyüklerimin anlatt›klar›
anekdotlardan dolay›
epeyce ürkerek
gitmifltim o gün
Çengelköy’e. Bir
yandan, beni tersler mi
acaba, endiflesi, bir
yandan, aman, sak›n
geç kalmayay›m,
gerginli¤i, bir de,
benimle de alay
eder mi, korkusu...
Söylefli bitip de Seyfi
Dursuno¤lu’na bunlar›
itiraf etti¤imde “Ben de
Rita Hayworth’la
röportaja gitseydim,
sizin kadar
heyecanlan›rd›m,”
dedi.
Huysuz’un
mutfa¤›
22
Katina’n›n Elinde Makas› adl›, Huysuz Virjin ile Seyfi Dursuno¤lu’nun
otuz befl y›ll›k aflk›n› anlatan bir söylefli kitab› yay›mland›. Bu kitab›n gelirini E¤itim Gönüllüleri Vakf›’na ba¤›fllad›n›z...
Evet, kendime düflen pay› bu derne¤e
ba¤›fllad›m ben, umar›m uygun yerlere
harcan›r. Hâlâ e¤itim a盤›m›z var, hâlâ elektriksiz, susuz, yolsuz, köprüsüz,
okulsuz köylerimiz var. Bir yandan da
saray gibi, gösteriflli kamu binalar›, camiler var. Cami ibadet yeridir, elbette
olmal›d›r ama o kadar çok say›da birbirinin kopyas› camiler yapana kadar bir
tane güzel, de¤iflik bir fley yapmak daha iyi olur. fiurada bir cami var örne¤in, duvar›n›n dibinden evler bafll›yor,
araya s›k›flm›fl. Oysa ki cami dedi¤in
görkemli bir yere yap›l›r, Mimar Sinan’›n yapt›¤› camiler gibi her taraftan
görülebilir ve etrafa hakim olmal›d›r.
Kitapta “Keflke tiyatroya intisab etseydim” diyorsunuz. Büyük bir tutku
oldu¤u anlafl›l›yor sizin için. Tiyatrocu olsayd›n›z, hangi rolü oynamak
isterdiniz?
Önce bir tiyatrocu olay›m, sonra rol seçerim; ama hangi rol verilirse verilsin,
alt›ndan kalkabilece¤im bir rol seçerdim. Baz› rollerde zorlan›rd›m gibi geliyor bana, örne¤in bir mafya babas› rolü verilse komik olur. Biraz da tabii ki tiyatrocunun görünümüne göre rol seçilir, nas›l ki filmlerde flu, bu role uygun,
bu, bu role uygun de¤il diye ayr›m yap›l›yorsa tiyatro da böyledir. Bütün rolleri becerebilece¤imi zannetmiyorum,
zaten öyle bir deneyimim olmad›, isterdim. fiimdi flimdi hevesleniyorum, Y›lmaz Erdo¤an’›n oyununa gittim, orada
kulise girdim, onlar›n o s›cakl›¤›... Benim çal›flma hayat›mda bu sadece müzikallerde vard›r, müzikallerde odalar›m›z vard›r, rolümüz yoksa oturur konufluruz, o s›cakl›k benim çok hofluma gidiyor. Gazinoda bu yok, herkesin ayr›
odas› vard›r, herkesin burnu befl kar›fl
havadad›r, makyaj›n› yapar, sahneye
ç›kar, k›sacas› o s›cakl›¤› bulamazs›n›z. Ben de bu s›cakl›¤› özledim. Y›lmaz Erdo¤an’a da teklifte bulundum:
“Bana rol verin, ben oynamak istiyorum,” diye. Turnelere filan gideyim istiyorum, genç yafl›mda gideyim ki yaflland›¤›mda içimde ukde kalmas›n.
Belki de bireysellikten, tek bafl›na
bir fleyler yapmaktan biraz s›k›lm›fls›n›zd›r...
Evet, özledi¤im belki de dayan›flmad›r.
Ancak bir yandan da kalabal›¤› fazla
sevmeyen bir insans›n›z san›r›m...
Eviniz s›¤›na¤›n›z gibi biraz, sakin bir
semtte...
Sükûneti ve huzuru seven bir insan›m,
çok kalabal›k bir aileden geliyorum.
Çocuklu¤umda bile, üst katta kendi
odam vard›, hayat›m orada geçerdi.
Kalabal›¤› sevmiyorum. Evimi çok seviyorum. Manzaras›n›n güzelli¤i de bir
taraf›n›n yeflil, di¤er taraf›n›n mavi olmas›ndan kaynaklan›yor benim için;
kimi evler sadece yeflillik görür, kimi
ev yaln›zca denize bakar. Burada ikisi
birden var; orman› da tad›yorum, denizi de...
Evinizi bulmak pek zor olmad›, kime
sorsak biliyordu. Çevre sakinleriyle
aran›z nas›l?
Çevredeki insanlarla aram iyidir, iliflkilerimi terbiye çerçevesinde yürütürüm.
Evimi bilmeleri ahbapl›k etti¤imden de¤il, sadece meraktan, burada, bu evde
bir sanatç› oturdu¤u için.
Hem Huysuz Virjin hem de Seyfi
Dursuno¤lu olmak birçok insana ikili bir yaflamm›fl gibi geliyor...
Evet, öyle geliyor insanlara ama asl›nda hiç ilgisi yok. Bu sadece bir flovdur,
Huysuz Virjin sadece sahnede varolan
bir karakterdir. Örne¤in sahnede Mo¤ol ‹mparatoru’nu oynayacak olsam
evime geldi¤imde de onun gibi yaflamayaca¤›m tabii ki. Bu bir ifl, bir görev,
neticede bir flov; sahnede bafll›yor ve
orada bitiyor. Hatta normal yaflam›mda
çok fazla esprili ve nefleli olmayan, çok
fazla konuflmayan bir insan›md›r. Ama
sahnede bunun tam aksini yapmam
gerekiyor, bu bir mecburiyet. Gri olan
bir taraf› yok, o yaflam bitiyor, bu ya-
kaygana
Seyfi Bey’in bize elleriyle haz›rlad›¤› Kaygana Karadeniz rüzgarlar›yla sofram›za kondu. Rüzgar derken
elbette so¤uklu¤u kast etmiyorum, zira s›cak bir yemek ama on befl dakika gibi k›sa bir sürede haz›r
olunca, hem yeme¤in pratikli¤ini hem de Seyfi Bey’in beceriklili¤ini en iyi betimleyen san›r›m “rüzgar”
oluyor. Marul ve taze so¤an›n yeflil k›s›mlar›yla yapt›¤› bu yemek asl›nda ›spanak veya kara lahanayla
yap›l›yormufl. Ancak ekonomik yemekler haz›rlamay› amaçlayan bir mutfak program›nda Seyfi Bey’in
akl›na malzemeleri de¤ifltirmek gelmifl. Marul ve taze so¤an› do¤ray›p yumurtayla yo¤uruyorsunuz. Seyfi
Bey buna bir de bahçeden toplad›¤› taze naneleri ekledi. Daha sonra tavada k›zd›rd›¤›n›z az miktarda s›v›
ya¤›n üstüne döküp piflince di¤er taraf›n› çeviriyorsunuz. Sonuçta gayet sa¤l›kl›, hafif ve lezzetli bir
sebze yeme¤i ç›k›yor ortaya.
flam bafll›yor.
Bazen birilerine çok sinirlendi¤inizde “Keflke flimdi Virjin olsayd›m da,
haddini bildirseydim,” dedi¤iniz olmuyor mu?
Normal yaflam›mda sinirlendi¤im bir
fley olursa gereken cevab› veriyorum
zaten, Huysuz Virjin olmama gerek
yok. Ancak mümkün oldu¤u kadar
böyle olaylara meydan vermeyecek
flekilde yaflamay› tercih ederim. Sinirlenmeden, daha sakin bir flekilde kendi isteklerimin yap›lmas›n› sa¤lar›m. Bu
da yafl›m›n vermifl oldu¤u bir fley.
Huysuz Virjin olmak güzel mi?
A¤z› çok laf yapan, kibirli, namus düflkünü bir kad›n ama herkes onu bir parça bir yerden hat›rl›yor. Huysuz Virjin
bütün olarak belki yok ama karakterini
parça parça al›rsan›z normal yaflamda
böyle insanlar var, onlara bazen rastl›yorum. Hiç yafl›na uymayacak flekilde
makyaj yapan veya giyinen yafll› kad›nlar var. Ben bu komik yönleri al›p insanlara yans›tmaya çal›fl›yorum.
Huysuz Virjin’e sorsak herkes ona
âfl›k ama gerçekten âfl›k olan oldu
mu?
Çirkin bir kad›n de¤il Huysuz Virjin, bilemiyorum, bana kadar iletilen bir olay
olmad›.
fiov yaparken, seyirciler taraf›ndan
rahats›z edildi¤iniz oldu mu?
Hay›r olmad›; ben hep çok kaliteli yerlerde çal›fl›r›m, öyle fleylerle muhatap
olmamak için. ‹nsan taflk›nl›k yapmak
istese bile, çok lüks bir yerdeyse bu
taflk›nl›¤› yapamaz, kal›b› içinde küçüldü¤ünü hisseder ve kal›r, rahats›z
etmez.
Huysuz Virjin hem halk›n sevdi¤i bir
karakter, hem de ayn› zamanda çok
elit yerlerde sahne al›yor, onu canl›
olarak herkes seyredemiyor... Bunun nedeni ilkeleriniz mi?
Evet, hiç taviz vermem. Çok büyük paralar› bile elimin tersiyle itebilirim çünkü benim gururum ve kendime olan
sayg›m o miktarlardan çok daha fazla.
Bir pazarl›k söz konusu oldu¤unda,
Huysuz Virjin imaj›n›n zedelenmesi
mi sizi endiflelendiriyor?
23
mutfakta
Hay›r, ben makul olan bir fleyi teklif
ederim. “Biz onu vermeyelim de, biraz
indirelim,” gibi bir pazarl›¤a girildi¤inde rahats›z oluyorum: Önce pazarl›k
etmeye kalk›yorlar, olmaz deyince düflünelim diyorlar, sonra aray›p kabul ettiklerini söylediklerinde de ben kabul
etmiyorum. Örne¤in az evvelki telefonda reddettim: Genel kurul toplant›s›nda “Huysuz olsun” karar› al›nm›fl, beni
epeyce bekletip sonunda “tamam” dediler. Ama flimdi organizasyon için biri-
ni bulmalar› gerekecek, onlar için biraz
zor olacak tabii ki... Herhalde Mehmet
Ali’yi (Erbil) ararlar, benim yede¤imi;
ama ona sorsan›z ben onun yede¤iyim.
Ona ne ö¤rettiniz?
Ben bir fley ö¤retmedim. Söylemek gerek, kendisi geldi, bakt›, izledi, ö¤rendi, gitti. Bu ifli yapmak istiyormufl.
Edebiyatla aran›z nas›l?
Bir fliir yazd›m, okumadan önce sak›n
gülmeyin diye ikaz ediyorum ama yine
Huysuz’un uyumu
Bu kadar titiz bir insan›n evinde, çok pasakl› birinin bile cesaret edip evine alamayaca¤›, alsa da kafesinden ç›karamayaca¤› bir muhabbet kuflu serbestçe dolafl›yor! Huysuz! Seyfi Bey bize uzun uzun hayvan sevgisini anlatt›, hayvanlar›n birbirleriyle olan iliflkileri de anlafl›lan hayli ilgisini çekiyor; kediyle
kufllar›n, köpekle kedinin dost olmalar› ona çok hofl geliyormufl. Bazen böyle görüntülere reklam filmlerinde rastl›yormufl ama çok k›sa olduklar› için doya doya bakam›yormufl. Ancak Seyfi Bey’e söylemem
gereken bir fley var: Seyfi Bey, yerlere külleri ben dökmedim! Huysuz kül tablas›n›n üzerinde biraz uçufl
al›flt›rmas› yapt› da...
24
de gülüyorlar. Edebiyatla aram çok iyi
de¤il ama muntazam konuflmay› severim, tabii bu da edebiyatla ilgili bir fley
de¤il. Özellikle edebî olan bir eser okumak için çok çaba sarf etmiyorum, elime geçeni okuyorum.
Neler okuyorsunuz? En çok kimleri seviyorsunuz?
En çok Katina’n›n Elinde Makas› m›yd›
neydi, onu seviyorum. Son zamanlarda
bir fleyler okuyorum dersem yalan olur.
Al›p bafllay›p b›rak›yorum kitaplar›, biraz da gözlerimden kaynaklan›yor bu,
çok çabuk yoruluyorlar. Gözlüklerimi
de¤ifltirmem gerek. Bir de art›k o kadar
çok dizi ve televizyon program› var ki...
Bunlar gazino dünyas›na etki etti¤i gibi, okumay› da engelliyor. Zaten çok
okuyan bir toplum de¤ildik.
Peki o zaman, hangi dizileri izliyorsunuz? Hiçbir diziyi izlemiyorum. Dizileri
hiç be¤enmiyorum, sevmiyorum.
sinema
Reflat Çal›fllar
Turist Ömer’den G.O.R.A.’ya
Türkler ve uzay
Cem Y›lmaz’›n G.O.R.A. filminin vizyona girmesinin ard›ndan Türk sinemas›nda
bilimkurgu, uzay ve uzayl›lar konusu da gündeme geldi. Türkler uzaydan ne
anlar? Türklerin uzaydaki yeri ne? “Türkler” ve “Uzay”, yan yana gelmesi
mümkün olmayan iki kategori mi?.. Reflat Çal›fllar, bu sorular› da kapsayan
çerçevede Türkler’in uzay sevdas›n› toplumsal, kültürel ve politik temellere
dayal› olarak irdeliyor.
G.O.R.A., herkesin bildi¤i gibi, uzayl›lar taraf›ndan kaç›r›lan
bir Türkün öyküsünü anlat›yor. Cem Y›lmaz, bu bir “Türkler
Uzayda” filmi de¤il diye ›srarla belirtse de, filmin temel ald›¤› motif, Türkler ile Uzay aras›ndaki o büyülü ba¤lant›. “Türkler ve Uzay” temas›na, Türk mizah› hep ilgi duydu. Mesela,
Sadri Al›fl›k’›n “Turist Ömer Uzay Yolu’nda” filmi, “Türkler ve
Uzay” temas› üzerine kurulu ilk mizah yap›tlar›ndan biriydi.
Sadri Al›fl›k, Cem Y›lmaz’›n espri tarz›n› de¤il ama serserilikle efendili¤in bir bileflimini içeren oyunculuk tarz›n› kendine
örnek ald›¤› bir isim. Cem Y›lmaz, “mahalle kahvesindeki
esprili abi” imaj› ile seçkin, incelikli, hatta bir anlamda elit mizah› birlefltiren bir kiflilik. Birçok insan onu bir mizah devrimcisi olarak görüyor. Cem Y›lmaz, hem komiklik, hem seviye,
hem de sosyolojik gözlemler aç›s›ndan belki de flimdiye kadar Türkiye’de yap›lm›fl en iyi mizah› yarat›yor. Cem Y›lmaz
26
mizah›n›n Türkiye standartlar› aç›s›ndan çok kaliteli olsa da
dünya standartlar›nda de¤erlendirildi¤inde basit bir “durum
komi¤i”nden ibaret oldu¤unu savunan uyan›k entellere de
ald›rmayal›m. Dünyan›n hiçbir yerinde kimse kimseyi Cem
Y›lmaz’›n bizi güldürdü¤ü kadar güldürmüyor, ayr›ca Cem
Y›lmaz’›n güldürmesi rafine bir güldürme.
B‹R UZAY KOMEDYEN‹ M‹?
Cem Y›lmaz gibi entelektüel birikim ve e¤itim düzeyi konusunda iddial› olmayan, ayr›ca toplumsal kayg›lardan tamamen uzak oldu¤unu söyleyen bir komedyenin bu kadar rafine ve “içerikli” bir mizah üretmesi çok gizemli bir durum.
Cem Y›lmaz’›n mizah›, ondan daha fazla toplumsal kayg›ya
sahip olan Y›lmaz Erdo¤an’dan da, ondan daha kaliteli diplomalara sahip olan Ferhan fiensoy’dan da daha ileri bir
noktada. Acaba Cem Y›lmaz’›n beynine uzaydan espri sinyalleri gönderiliyor olabilir mi? Cem Y›lmaz’›n stand-uplar›n›n
kalitesinin düfltü¤ünden ve neredeyse sadece bir star olarak
konumunu konu alan espriler yapmaya bafllad›¤›ndan yak›nanlar›n say›s› h›zla art›yor. G.O.R.A. filmi, Cem Y›lmaz’›n
bundan sonraki yönünün yukar› m› afla¤› m› oldu¤unu gösterecek. G.O.R.A., herkes taraf›ndan heyecanla beklenen
fleylerin bir balon gibi sönmesinden sadist ve narsist bir
zevk alanlar›n umud ettikleri gibi kötü ç›ksa bile, bunun Cem
Y›lmaz’›n önemini azaltaca¤›n› sanm›yorum.
TÜRK M‹ZAHI GÖ⁄E YÜKSEL‹YOR
“Türkler ve Uzay” temas›, Cem Y›lmaz’›n stand-uplar›n›n da
en baflar›l› bölümlerindendir. Hatta Cem Y›lmaz’›n ilk olarak
bu temayla birlikte stand-upç›l›¤a geçti¤i bile söylenir. Türkler ve Uzay temas› ile ilgili flimdiye kadar çevrilmifl en kaliteli
geyiklerden biri de “Ekfli Sözlük”teki “Jedi Council ve Erman
Toro¤lu” geyi¤idir. Bu geyik, Star Trek adl› uzaydaki uygarl›klar› konu alan dizinin klifleleri ile Erman Toro¤lu - fiansal Büyüka ikilisinin yorumlar›n›n içerdi¤i klifleleri sentezler. Türkler
sözcü¤ü ile uzay sözcü¤ünü yanyana getirmek, komik bir etki yaratmak, hatta mizah›n derinlerine dalmak için yeterli oluyor. Espri, tekrarland›¤› zaman tad› en h›zl› kaçan fleydir,
ama “Türkler ve Uzay” konusu bir istisna teflkil ediyor. Bu konu, Türk mizah›n› daha çok uzun süre meflgul edecek gibi
görünüyor. Yani Türk mizah›n›n istikbalinin göklerde oldu¤unu söyleyebiliriz. Cem Y›lmaz, Nokta dergisine verdi¤i röportajda, “Türkler ve Uzay” temas›ndaki komikli¤in Türkler ve
uzay aras›ndaki uyumsuzlukta yatt›¤›n› belirtiyor. Saptama
do¤ru olmakla birlikte yüzeysel. Türkler sözcü¤ü ile uzay sözcü¤ünden daha büyük uyumsuzluk gösteren sözcükler bulu-
nabilir herhalde. Ama Türkler sözcü¤ünün yan›nda uzay daha komik duran bir sözcük olabilece¤ini sanm›yorum.
TÜRK‹YE BAfiLIBAfiINA B‹R UZAY
Uzay ile Türkler aras›ndaki çeliflkinin tam olarak hangi noktada yatt›¤› üzerine birçok tahmin üretilebilir. Uzay da Türkiye
de asl›nda son derece komplike birer sistem. Bu iki sözcü¤ü
biraraya getirdi¤imizde birbirinden çok farkl› iki sistemi de içiçe geçirmifl oluyoruz. ‹ki kavram aras›ndaki çeliflki belki uzay›n geniflli¤i ve büyüklü¤ü ile Türkiye’de insanlar›n içine s›k›flt›¤› yaflamsal darl›k aras›ndad›r. Ya da, uzay›n karanl›¤›, ciddiyeti ve so¤uklu¤u ile insan›m›z›n laubalili¤i ve v›c›k v›c›kl›¤›
aras›ndad›r belki. Ya da, uzay›n hiçbir ç›kar gütmeden ve ondan bir ç›kar beklenmeden sakin bir flekilde yerinde duruflu
ile insanlar›m›z›n bir ç›kar peflinde k›vr›m k›vr›m, k›p›r k›p›r hareket ediflleri aras›ndad›r. “Türkler ve Uzay” temas› üzerinden
mizah yapmak, Türkleri afla¤›layan bir yaklafl›m olarak da alg›lanmamal›. Türk insan›yla dalga geçmek, onu küçümseyen
bir tavr›n de¤il ona duyulan tuhaf bir sempatinin belirtisi de
olabilir. Peki Türkiye ile uzay aras›nda hiçbir paralellik yok
mudur? Türkiye’de de uzaydaki gibi bir gizem, karanl›k,
derinlik (en az›ndan derin devlet ba¤lam›nda), büyülü bir atmosfer yok mu mesela? Günümüz Türkiye’sinde her fleyin bu
kadar kötü, bu kadar depresif, bu kadar kaotik, bu kadar simgesel, bu kadar sürprizli ve flafl›rt›c› olmas›nda uzay› and›ran
bir mistisizm, bir kozmik boyut yok mu? Ben bir uzayl› olsayd›m ve dünyan›n bir ülkesini gözlemlemek isteseydim, dünyan›n genelindeki birçok kaotik ve flafl›rt›c› fleyin belki de en
abart›l› biçimde gözlemlenebildi¤i yer olan Türkiye’yi seçerdim. Türkiye’yi bana anlatacak rehber olarak da Cem Y›lmaz’›
tercih ederdim..
27
söylefli
Dante Kulübü’ne hoflgeldiniz!
Henüz yirmi yedi yafl›nda olmas›na karfl›n dünyan›n en tan›nm›fl yazarlar›ndan
biri. Ticari aç›dan 2004’e damgas›n› vuran, raflarda yerini ald›¤›ndan bu yana
en çok satanlar listesinden hiç inmeyen bir “ilk” roman›n, Dante Kulübü’nün
yazar›. Edebiyat›n yeni y›ld›z› Matthew Pearl’ü daha yak›ndan tan›man›z için,
kendisiyle yapt›¤›m›z “s›cak” söylefliye davet ediyoruz sizi.
Dante’nin “Cehennem”ini çok satan
bir kitap haline getirdiniz ve hedefi
tam on ikiden vurdunuz. Dikkat çekici pek çok özelli¤iniz var ama herkes çok genç olman›za tak›lm›fl durumda. ‹lk roman›n›z›n yay›mlanmas› ve tam on befl dile çevrilip en çok
satan kitaplar listesinin bafl›na oturmas› sizin için nas›l bir duygu?
Son bir güncelleme yapay›m; kitab›m
art›k otuz ülkede yay›mlanacak ve yirmi befl dile çevrilecek. Dante Kulübü’nü yazmaya bafllad›¤›mda yirmi üç
yafl›ndayd›m, roman yay›mland›¤›ndaysa yirmi yedi. Yay›nc›l›k sektörü
28
Dante Kulübü
Matthew Pearl, çeviren: Dost Körpe
‹thaki Yay›nlar›, 478 s.
hakk›nda çok az fley biliyorum aç›kças›. Roman›m›n bu kadar be¤enilmesinden dolay› gerçekten minnettar›m ve
itiraf etmem gerekirse bu takdir beni
flafl›rtt›. Kitab› bas›lm›fl bir yazar olmay› hayal etmek, kendi yap›t›n›z üzerindeki yetkenizin en üst noktaya ç›kmas›d›r. Asl›nda insanlar böyle düflünmezler, tam tersine inan›rlar. Yap›t›n›z halka aç›ld›¤›nda, art›k kitab›n›z üzerinde
hiçbir kontrolünüz kalmaz, kitab›n›z› kimin okuyaca¤›na karar veremezsiniz.
Dahas›, kitab›n›z›n yabanc› dillere çevrilmesi de de¤iflik bir deneyimdir, hiç
anlamad›¤›n›z ve okuyamad›¤›n›z bir
dilde bas›lmas› tuhaft›r.
Dante’ye olan hayranl›¤›n›z nereden
geliyor? Harvard Üniversitesi ‹ngiliz
ve Amerikan edebiyat› bölümlerinden mezunsunuz, Yale Üniversitesi’nde de hukuk e¤itimi gördünüz.
1998’de Amerikan Dante Derne¤i,
Dante Ödülü’nü size verdi. Dante’ye
olan ilginizin ve roman›n›z›n ç›k›fl
noktas›n›n, edebiyatç› ve hukukçu
kimliklerinizin kesiflmesinden do¤du¤unu söyleyebilir miyiz?
Dante’yi ilk kez Harvard Üniversitesi’ndeyken okumufltum. Daha sonra
ona ve fliirine karfl› büyük bir tutku beslemeye bafllad›m. Hukuk okulundaysa
Dante’yi daha çok düflünmeye, daha
çok merak etmeye bafllad›m; Dante’yle
günümüzdeki suç, fliddet ve cezan›n
iliflkisini düflündüm. San›r›m bu da bana, Dante ve kontrol edilemez fliddet
hakk›nda bir hikâye yazmak için büyük
ilham verdi.
Kitab›n›zda, Dante Kulübü’nün edebiyat dahileri -Henry Wadsworth
Longfellow, Dr. Oliver Wendell Holmes, J. T. Fields, James Russel Lowell- Dante’nin Amerika’da yay›mlanacak ‹lahi Komedya’s›n›n çevirisini
bitirmek ve Dante’nin Amerika’da da
tan›nmas›n› sa¤lamak için bir araya
geliyorlar. Dante Kulübü diye bir
topluluk gerçekten var m›yd›?
Evet, Dante Kulübü’nde arka plan›n tümü gerçektir. Derne¤in üyeleri aras›nda Longfellow, Holmes, Lowell, Fields,
Green ve birkaç kifli daha bulunuyordu. Onlar kendilerini, Dante’yi Amerikal›lar’a tan›tmaya adam›fllard›. Hepsi
birer edebiyat kahraman›yd›, çünkü
yabanc› bir dile ve yaz›na karfl› toplumda yer etmifl önyarg›larla sonuna kadar
savaflm›fllard›. Bu durumdan dolay›
onlara kitab›mda bir yer vermek ve
böylece gerçekten kahraman olduklar›n› göstermek istedim.
Dante Kulübü baz› aç›lardan bir tarihi roman olarak düflünülebilir. Olaylar›n tümü 1865’de, iç savafltan hemen sonra Boston’da geçiyor. Arka
plan› oluflturmak için neden özellikle
bu tarihi ve 19. yüzy›l Boston’unu
Dante Kulübü binas› ve dört üyesi:
Henry Wadsworth Longfellow,
J. T. Fields, Dr. Oliver Wendell Holmes
James Russel Lowell
kullanmay› seçtiniz?
Asl›nda romandaki yer, zaman ve kiflileri gerçek tarihe, gerçek Dante Kulübü’ne dayanarak seçtim. Bununla beraber, romanda iç savafl sonras›n›
özellikle vurgulamak, insanlar›n dikkatini kültüre, edebiyata çekmek istedim.
Böylece halk, savafl›n bu de¤erleri nas›l derinden etkiledi¤i konusunda düflünecek ve bir de¤erlendirme yapacakt›r.
1865’in Boston’unda yaflananlar›
okurlara an›msatmak ve tüm gerçekli¤iyle vermek için ne tür araflt›rmalar yapt›n›z?
Her bir karakter üzerinde gerçekten
çok çal›flt›m, uzun zaman alan bir sürü
araflt›rma yapt›m. O y›llarda yaz›lm›fl
mektuplar›, o y›l›n gazetelerini, dergilerini ve yaflam öykülerini didik didik tarad›m. Tarihi haritalar ve günlükler arac›l›¤›yla de¤iflik yerlerin co¤rafyas›n›
ve tarihini inceledim.
Dante Kulübü’ndeki cinayetler kurmaca ama bir bak›ma da gerçek bir
fliddet hissi veriyor okuyucuya. Dahas›, Nicholas Ray karakteri, Boston’daki Afrika as›ll› ilk Amerikan
polisi olmas› sebebiyle hem kurmaca, hem de gerçekçi bir portre çiziyor. Kurmacan›n ve gerçe¤in dünyas›n› nas›l bu kadar baflar›l› bir flekilde birlefltiriyorsunuz?
Kendime göre flöyle bir kural›m var: Bir
roman ya da hikâyedeki kurmaca karakterlerin tümü gerçek dünyay›, tarihi
mutlaka yans›tmal›d›r; ya da tarihi, yeni
vizyonlar, görüfller için k›flk›rtmal›d›r.
Dante Kulübü’nün yay›mlanmas›yla,
Longfellow’un “Dante’nin Cehennemi” çevirisi konusunu da tekrar gündeme getirdiniz. Bu çeviri ve onun
Amerika için önemi hakk›nda ne düflünüyorsunuz?
Longfellow’un Dante çevirisi, ‹ngiliz dilinde bugün de geçerlili¤ini koruyan en
güvenilir yaz›n çevirisidir. Bu nedenle,
kitab›m bas›ld›¤› ve Longfellow’un çevirisi belirsizlikten kurtar›ld›¤› için çok
heyecanl›yd›m. Amerikan halk›n›n
Dante’yi tan›mas› ve onu okuyup anlayabilmesi aç›s›ndan bu çevirinin ger29
söylefli
çekten tarihi bir önemi vard›r. Dante
hakk›ndaki en muhteflem fley ise, onun
sanat›n›n her ülkede de¤iflik bir tarihi
olmas›.
Dante Kulübü genel olarak Amerika’y›, Boston’daki cinayetleri ele al›yor ama roman›n tam kalbinde ortaça¤ ‹talyan görüflü yat›yor. Bu durumun roman›n›zda bir ironi yaratma
ihtimalini hiç düflündünüz mü?
Asl›nda kendi yaz›m› çözümlemeyi
sevmiyorum. Bununla birlikte, yaz›nda
de¤iflik tatlar› birlefltirmeyi, kültürleraras› kesiflmeler, gerilimler yaratmay›
seviyorum.
Romandaki Dan Teal karakteri, ad›
nedeniyle Dante’nin imgesi olarak
adland›r›labilir, ayn› flekilde baz›
okurlar onu Lucifer olarak da yorumlayabilirler...
Kesinlikle evet! Dante’nin bize, cehennemin Lucifer etraf›nda odakland›¤›n›
gösterdi¤ini hat›rlamal›y›z. Bu düflünce
roman›n kurgusunda yer al›yor. fiiddetten kimi sorumlu tutmal›y›z; flairi mi,
yoksa canavar› m›?
Dante Kulübü’nü nas›l adland›rmak
daha yerinde olur sizce; korku roman› m›, yoksa polisiye mi?
Aç›kças› kitaplara böyle bir k›s›tlama
getirilmesini pek sevmiyorum, bence
bu bizim hayal gücümüzü s›n›rland›r›yor. Okur, her kitab› bireysel olarak
keflfetmeyi seçmeli bence. Bununla
birlikte, kitaplar›n s›n›fland›r›lmas›n›n
yay›nc›lar ve kitap sat›c›lar› için önemli
oldu¤unun da bilincindeyim.
Dante hakk›nda hiçbir fley bilmeyen
biri roman›n›z› okudu¤unda gene
ayn› tad› alabilir mi, yoksa okurun
romandan tat almas› ve onu anlamas› için gerçekten Dante’yle ilgilenmesi mi gerekir?
Roman› okuyan herkesin ayn› zevki
alabilece¤ini rahatl›kla söyleyebilirim.
Yazarken, okurun Dante hakk›nda bir
ön bilgi edinme gereksinimi duymamas›na çok dikkat ettim. Yay›nc›lar, okur
kitlesinin yaln›zca Dante hayranlar›yla
s›n›rl› kalmamas›n› istediler. Buna karfl›l›k, kitab›m›n baz› okurlar› harekete
geçirerek onlar›n Dante’yle ilgilenme30
‹lahi Komedya,
Alighieri Dante
Çeviren: Rekin Teksoy
O¤lak Yay›nlar›
975 sayfa
lerini sa¤lad›¤›n› duydu¤umda gerçekten çok heyecanlan›yorum.
Dante ve idam cezas› hakk›nda pek
çok fley yazd›n›z. Hukuk mezunu bir
kifli olarak Dante’nin ceza görüflü ile
bugünün -temelde Amerika’n›n- ceza görüflü aras›nda benzerlikler var
m› sizce?
Suçlular›n cezaland›r›lmas› konusunda, topluluk için simgeselli¤in peflinden gitti¤imizi söyleyebilirim ço¤u zaman. Bu da, Dante’nin Cehennemi’nin
en önemli yönüdür. Benim hislerime
göre idam, tafl›d›¤› simgeselli¤in tümünü kaybetmifl ve suçlular›n cezas›n›
onda arayanlar için daha az tatmin edici hale gelmifltir. Bunun, Dante’nin çizdi¤i flemaya uydu¤una inan›yorum: kusursuz, tatmin edici bir cezaland›rma
fleklinin olmay›fl›.
Kitab›n›zda olaylar 1865’de geçiyor
ama konular son derece güncel ve
günümüzde ço¤u zaman tan›k oldu-
¤umuz türden. Dante Kulübü ile
dünyan›n flu anki durumu aras›nda
herhangi bir iliflki görüyor musunuz?
Suç konular›, savafl ve kültür, Dante’nin zaman› 19. yüzy›l da dahil olmak
üzere her zaman kendini tekrar etmifltir. Dünyada süregelen olaylarla Dante
Kulübü’ndeki olaylar aras›nda bir ba¤
kurmak istemiyorum ama okuyucular›n
birkaç ba¤ bulaca¤›n› da düflünüyorum.
Hem yazar olarak, hem de kiflisel
gözle bakt›¤›n›zda dünyan›n flu anki
durumu ve gelece¤i hakk›nda ne
düflünüyorsunuz? Bu konuda endifleleriniz var m›?
Benim en büyük kayg›m, gerçeklerle
hiç ilgisi olmayan, genel olarak duygulara ve kötü iletiflime dayanan halk
konuflmalar›na gere¤inden çok izin
vermemizdir. Bu noktada, medya iflini
daha iyi yapmal› ve çeflitli görüfl
aç›lar›n› iletmeye, özellikle gerçekleri
vermeye daha fazla özen göstermelidir.
Yeni projeleriniz ya da üzerinde
çal›flt›¤›n›z bir roman›n›z var m›?
fiimdilerde ikinci roman›m› bitirmeye
çal›fl›yorum. S›r olarak kalmas›n› istiyorum, konusunu anlatmaya pek niyetim yok aç›kças› ama bu kitap için de
edebi tarih ile polisiyenin buluflmas›
diyebiliriz san›r›m. Fakat bu sefer konunun Dante’yle uzaktan yak›ndan ilgisi
yok.
Ya bir sonraki roman›n›z Dante
Kulübü’nün yakalad›¤› baflar›ya
ulaflamazsa? Bunu zaman zaman
düflünerek genç bir yazar olarak
korkuya kap›l›yor musunuz?
Roman yazmak için düzinelerce fikir
var kafamda, bu yüzden herhangi bir
kitaba yo¤unlaflmaktansa uzun bir
kariyer istiyorum. Dante Kulübü’nün
baflar›s› benim için güzel bir sürpriz oldu ama zamanlama, flanss›zl›k gibi birtak›m etkenler de var ki, bunlar yazar›n
kontrolünün d›fl›nda gelifliyor. Gerek
yazarken, gerekse kitab› bitirdikten
sonra bu etkenleri ak›ldan ç›karmamak
gerek.
Deniz Gündo¤an
fantastik kahramanlar
Yeni ve cesur dünyalar
Kendi içlerinde bir dünya yarat›p yaflad›¤›m›z zamana alternatifler sunan
yap›tlar›n sat›fl› her geçen gün art›yor. Bu ilginin nedeni, dünyadan,
düzeninden ve toplumdan bir tür kaç›fl hissi yaratmalar› olabilir mi?
‹ster fantastik edebiyat olsun, ister
kerdir, baz›lar›ysa hayat›n› haraç topla-
çizgi roman, korku ya da tarihi roman,
yarak ve soygunlarla geçirmektedir.
bakt›¤›m›z zaman bu eserlerin ve kah-
Bir flövalye olmayan Sturm Brightbla-
ramanlar›n›n, bir tepki ve özlem sonu-
de, tüm Krynn kuflatma alt›ndayken,
cu ortaya ç›kt›klar›n› görüyoruz. ‹yiyle
kutsal flövalyeli¤i ve unutulan yemini
kötünün, do¤ruyla yanl›fl›n (asla olma-
herkese tekrar hat›rlat›r: “Est Solarus
yacak kadar) net bir flekilde birbirin-
Oth Mithas”, yani “Onurum hayat›md›r.”
den ayr›ld›¤›, güçlü karakterlerin ya-
Strum, yok olmufl, unutulmufl ve daha
flad›¤›, yeni oldu¤u kadar eskiyi and›-
kötüsü kendisinden umut kesilmifl
ran, ilginç ama yine de her zamanki
inançlar› ve flövalyeli¤i tekrar dirilten ki-
umutlar›m›z› bar›nd›ran dünyalar var
fli olur. Hayalleri için, Superman kadar
bu kitaplarda. Sosyal yaflamda e¤ilip
güçlü olmasa da, kalbiyle savafl›r.
bükülmekten b›kt›¤›m›z, hayat›n h›z›y-
Kral Elric gibi hayatta kalmak ve inti-
la nedenleri ve amaçlar› unuttu¤umuz
kam için de¤il, günümüzde de gerçek-
günümüzde, var olmas›n› istedi¤imiz
lefltirilmesi imkans›z görünen idealler
ilke ve davran›fllar› gösterdikleri için il-
için savafl›r ve yaflam›n› yitirir. Ama da-
gi görüyorlar.
ha ilk kitapta ölmesine karfl›n, serinin
Bunlar›n içinde, ne olursa olsun, her zaman
kadim, büyücü halk›n son kral› Elric, kendi
fanatikleri taraf›ndan asla unutulmaz.
iyinin kazanaca¤›n› bize anlatanlardan biri de
krall›¤›ndan sürülür. ‹ntikam için, güçlü ama
Fantastik korku serisi Ravenloft’daki, Lord
çizgi roman. ‹lk ç›kan kahramanlar›ndan birini,
asla güvenilmez kaos tanr›lar›n› yan›na alan
Soth ise Sturm Brightblade’in karanl›k bir ay-
o güçlü adam› hat›rlayal›m. Ad›yla neler yapa-
Elric, kendi krall›¤›n› kuflat›r ve yok eder. Ken-
nadaki aksi gibidir. Gül fiövalyesi’nin lanetle-
bilece¤i zaten o kadar aç›k ki... Superman
disine verilen kötü-güçlü k›l›c› F›rt›nayaratan’a
nifl hikâyesinde, çok eski zamanlarda tutku ve
okuyucular›n gözünde daima üstün insan› ve
ba¤›ml› bir yaflama mahkum olur. Çünkü k›l›ç
zaaflar›na yenik düflen genç ve güçlü savaflç›,
arzu edilen, bar›fl dolu bir dünyay› simgele-
Elric’e güç verir. Onsuz yaflam›na devam ede-
kar›s› olan elf prensesini, ihanet flüphesiyle
mifltir. Ortak yay›mlanan bir maceralar›nda
mez. Güç ve iktidar için her fleyi geride b›rak›r
haks›z yere suçlar ve ölümüne sebep olur. Bu-
Batman’in dedi¤i gibi, Superman asl›nda bir
büyücü kral. Kendinden ödün vererek en bü-
nun için de tanr›lar›n gazab›na u¤rar. Korkunç
“izci çocuk”tur. Bazen insan› sinirlendirecek
yük fedakârl›¤› yapar. Asl›nda her fleye sevdi-
görünüfllü, yar› hayalet bir iblise dönüflür. Ar-
biçimde, sadece iyilik yapmak, yard›m etmek
¤i kad›n› kurtarmak için giriflmifltir ama za-
t›k sonsuz yaflam›nda sadece ac› çekecektir.
için çal›fl›r. Fakat gerçek yaflamdaki böyle
manla, nedenleri unutur. Kaybolur. Elric Des-
Geçti¤i her yerden, dokundu¤u her fleyden
olan tiplerin aksine, Superman’in, kurflunlar›n
tan›, güçlü, bafl›ndan geçen onca olaydan
hayat çekilir. Karanl›k flatosunda, zaman›n
sekti¤i çelik gibi bir vücudu, gezegenleri ye-
sonra, hayatta kalmay› baflaran, korkulan ama
içine hapsedilir ve etraf›nda dönen banfliler*
rinden oynatabilecek gücü ve a¤açta kalan
amac›n› kaybetmifl, baflar› u¤runa erdemlerin-
ona iflledi¤i korkunç suçu sonsuza kadar
kedisi için a¤layan k›z çocu¤u karfl›s›nda bile
den ödün veren ve her fleyin fark›nda olan
hat›rlat›rlar: “Katil” diye ba¤›r›rlar durmadan,
s›zlayan bir kalbi vard›r. Superman’in yere çöp
umutsuz bir adam›n melankolik öyküsüdür.
“sen do¤adaki en saf güzelli¤i, iyilik ve do¤-
atmas› bile düflünülemez. O hep en zor anlar-
Ejderha M›zra¤›’ndaki Sturm Brightblade ise
rulu¤u yok ettin!” Vicdan azab› sonsuzlu¤un
da, uçarak gelir ve kötüleri yakalar. Ne kadar
Superman’in vaat etti¤i bar›fl ve huzur için sa-
içinden yank›lan›r lanetli Soth’un kulaklar›nda.
basit ve s›k›c› ama ne kadar özlenen bir du-
vaflan, farkl› birisidir. Sturm’un tüm atalar›,
Bütün bu karakterler bizi, toplumumuzu, umut-
rum... Zaten o, bu yüzden Superman. Yetmifl
yüzy›llar önce kurulan Solamnia fiövalyele-
lar›m›z› ve suçlar›m›z› anlat›rlar asl›nda. Kaç-
y›ld›r okunuyor ve hayallerimizi yaflat›yor.
ri’dir. Kendilerini düzene ve do¤rulu¤a adam›fl
mak istedi¤imiz dünyalar, kendi hapis-
Yazar Micheal Moorcock, fantastik serisi Elric
tarikat, son yüzy›lda da¤›lm›fl, eski günlerinde-
hanemizden baflka bir yer de¤ildir. Orta Dün-
Destan›’nda, Superman’in aksine günümüz
ki ihtiflam›n› kaybetmifltir.
ya, Yerdeniz ya da Krynn’nin flimdiden ve
dünyas›nda insanlar›n umutsuzlu¤unu anlat›r.
fiövalyelik feshedilmifl, ço¤u verdikleri sözleri
buradan bir farklar› yoktur.
Yüzy›llard›r yaflad›klar› dünyan›n hakimi olan
unutup Krynn’a da¤›lm›flt›r. Baz›lar› paral› as-
Emre Kuzuo¤lu
31
bilimkurgu
Emre Kuzuluo¤lu
Gelece¤in de¤iflen kurgusu
Çocukluk dönemi, insan ölece¤ini anlad›¤› gün sona erer, denir.
Yaflam ve gelecek kayg›s› duyulmaya baflland›¤› zaman, hayatta yeni bir
dönem, alg›da yeni bir boyut aç›l›r.
‹sminden de anlafl›labilece¤i gibi, bilimkurgu (science-fiction), hayal gücü
ile yarat›lan bilim ve yüksek teknolojinin, hikâyenin merkezinde bulundu¤u
edebiyat türüdür. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, ilk bilimkurgu kitaplar› olarak
Aya Yolculuk veya Denizler Alt›nda Yirmibin Fersah gibi çocuk kitaplar›n›
gösterebiliriz. Yay›mland›klar›nda oldukça ses getiren bu eserlerde hikâyeler yine o dönemde geçerken, insanlar›n ancak hayal edebilecekleri
makineler, araçlar anlat›l›yordu. Her ne
kadar çocuklar için yaz›ld›klar› varsay›lsa da, hiç flüphe yok ki teknoloji harikas› Natilus ve aya seyahat edilebilecek bir arac›n var olabilece¤i düflüncesi, yetiflkinleri de büyülemiflti. Zaten
ilerleyen y›llarda bu tarz hikâyelere bilim ve teknolojinin d›fl›nda, yetiflkinlerin
ilgisini daha çok çekecek bir kavram
a¤›rl›¤›n› koymaya bafllad›: gelecek.
Çocukluk dönemi, insan ölece¤ini anlad›¤› gün sona erer, denir. Yaflam ve
gelecek kayg›s› duyulmaya baflland›¤›
zaman, hayatta yeni bir dönem, alg›da
yeni bir boyut aç›l›r. Kifli, akl› ve hareketleriyle art›k kendi duruflunu belirlemeye bafllar. Bunu yaparken de, asla
tatmin edemeyece¤i bir açl›kla her geçen gün hayata daha çok ba¤lan›r.
Severek, nefret ederek, ö¤renerek,
yaratarak ve yok ederek yaflama tutunur. Bir gün yok olup gidece¤i, topra¤a kar›flaca¤› gerçe¤ini düflünmez.
Kendisini nas›l bir gelece¤in bekledi¤ini merak ederek, hatta bu gelece¤i
flekillendirmeye çal›flarak yar›n›n, bir
anlamda ölümsüzlü¤ün peflinde koflar. Fakat zaman içinde hissedilmeyecek kadar k›sa hayat› ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda, gelecekle ilgili sorular› elbette
32
Akrebin Evi, Nancy Farmer
Çeviren: Bar›fl fiannan
Epsilon Yay›nlar›, 368 s.
cevaps›z kalacakt›r.
Yine de merak› ve ölümsüzlü¤e olan
tutkusu, gelece¤i düfllerken “ben orada olaca¤›m” diyemese de “ben orada
olsayd›m...” diyen insano¤luna yeni bir
hayal dünyas›n›n kap›s›n› açm›fl, bu
kap›dan içeriye girenlerin yazd›klar› ise
bilimkurgu edebiyat›na yeni bir yön
vermifltir.
Özellikle 50’li y›llardan sonra hikâyeler
daha çok, hayal edilen ileri teknolojilerin ait olduklar› zamanda, yani “gelecek”te geçmeye bafllad›. Yaz›lan ço¤u
eserde bilim ve teknoloji gelifltikçe ayr›nt›lar›yla anlat›lan yeni dünyalar flekillendi. Frank Herbert, Isaac Asimov gibi isimler yüzy›llar sonra yaflanacak
yeni dünyalar düflledi.
Bu hikâyeler genellikle robotlar, uzay
gemileri, “çok uzak bir galaksinin” bilmedi¤imiz yarat›klar›, karmafl›k teknolojiler ve hayatlar üzerine kuruldu. Birbirinden farkl› eserlerde kullan›lan baz›
ortak kavram, araç ve teknolojilerle bi-
limkurgu, y›llar içinde insanlar›n ortak
bilinciyle flekillenen, inand›klar› bir gelece¤in kitaplara yans›yan görüntüsü
oldu. 90’lardan sonra ise, o güne kadar bilimkurgu edebiyat›nda söz konusu olan gelece¤e bak›flta baz› temel
de¤ifliklikler görülmeye bafllad›. 50’lerde temelleri at›lan “gelece¤in resmi”nin yerini, önceki eserlerle karfl›laflt›r›ld›¤›nda farkl› bak›fl aç›lar›na sahip
yeni kitaplar ald›.
Bu farkl›laflmay› biraz daha detayland›rabilmek için, klasik bilimkurgu romanlar›na verilecek en iyi örneklerden biri
olan Frank Herbert’ in 1965 tarihli (Nebula ve Hugo ödüllerini kazanan) Dune’u ile 2002 y›l›nda yay›mlanan ve birçok ödül alan yeni nesil romanlardan
Akrebin Evi’ni (Nancy Farmer) karfl›laflt›rabiliriz.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, iki kitap
da genel olarak bak›ld›¤›nda dönemlerinin “gelecek” anlay›fl›n› kendilerine
özgü tarzlar›yla gelifltirdiler. Art›k bir efsane haline gelen Dune serisi yetiflkin
ve gençlere hitap ederken, Akrebin Evi
konusuyla ilginç mesajlar vererek, t›pk›
türün ilk örneklerinde oldu¤u gibi çocuklar›n da s›k›lmadan takip edebilecekleri bir hikâye anlat›yor.
Bu kitaplar›n konular›na ve anlat›m biçimlerine bakacak olursak: ‹nsan›n
uzay› keflfe ç›kt›¤›, aya ilk ayak bast›¤›
bir dönemde Frank Herbert, gelece¤i
“uzak galaksilerde” anlatt›. Umudu,
kendisiyle ayn› dönemlerde yazm›fl ço¤u yazar gibi baflka gezegenlere tafl›d›. Gelece¤in Arrakis gezegenini detayl› bir anlat›mla tasvir ederken, bir
baharat çeflidi olan Melanj’a dayal›
farkl› bir ekonomik sistem, uzay gemileri, robotlar, yeni bir düzen ve yeni bir
din kurgulad›.
Akrebin Evi ise yeni dönem bilimkurgularda s›kça rastland›¤› gibi, sanki
art›k evrende yaln›z kald›¤›n› kabullenen insano¤lunun gezegenine hapsoldu¤unu kan›tlamak istercesine
Dünya’da geçiyor. Gelecekte de¤iflen
bir fleyin olmad›¤›n› ve umudun giderek yok oldu¤unu sat›r aralar›ndan f›s›ldayan Farmer, kutuplara ayr›lm›fl
dünyada, o güne kadarki düzenin
(din, devlet politikalar›, uyuflturucu tacirli¤i) devam etti¤i ve art›k ço¤u insan›n buna ald›r›fl etmedi¤i bir yar›n› anlat›yor. Bir zamanlar gezegenler aras›ndaki mesafeyle anlat›lmak istenen
“uzak gelecek”, Akrebin Evi’nde, hiç
eriflilemeyecek o uygarl›k düzeyi ile
betimleniyor. Dune’un kahramanlar›,
baflta Paul Attriedes ve o¤lu Leto olmak üzere üstün insanlar ve ilginç
topluluklard›. Çöl gezegeninde bedevileri and›ran savaflç› Fremenlerin efsanelerinde geçen kurtar›c› ve mesih
olarak karfl›m›za ç›kan baba ve o¤ul,
hikâyenin bafl›ndan itibaren “seçilmifl” olarak gösteriliyorlard›.
Buna karfl›l›k, gelecekte var olacak üstün insan, kurtar›c› gibi kavramlar (veya beklentiler) yeni yap›tlarda yok olmaya bafllad›. Mesela Akrebin Evi’nin
kahraman›, küçük bir klon-çocuk olan
Matt Alacran. Bu karakter, bir suç imparatorlu¤u olan Opium’da, dünyan›n
en tehlikeli adam› olan uyuflturucu tüccar› El Patron’un klan›nda yaflamaktad›r. Fakat bu, Matt’i di¤erlerinden üstün veya farkl› k›lmaz; aksine kitapta
anlat›lan gelecekte klonlar zavall› yarat›klard›r.
Matt’in hikâyesinde, eski-yeni bilimkurgu hikâyeleri aras›ndaki önemli bir ayr›l›k daha vurgulan›yor asl›nda. Herkes
taraf›ndan afla¤›lanan klonlar, insandan çok, hayvan yerine konulup hor
görülüyorlar. Böylece klasik bilimkurgu
romanlar›n›n temel tafllar› olan teknoloji ve bilim, art›k neredeyse s›radanlafl›yor, hatta afla¤›lan›yor. Bir insan yaratman›n mucizesi, heyecan›n› kaybederek yerini s›radan bir kopya yaratman›n
nedensizli¤ine b›rak›yor.
Jules Verne, H.G. Wells ve Edgar Allan Poe
gibi yazarlar›n hikâyelerine yer veren 1920’lerin efsanevi dergisi Amazing Stories
Son dönemde görülen di¤er bir de¤ifliklik ise, büyük güçlerin, üstün varl›klar›n, büyük savafllar›n sürükledi¤i
olaylar›n yerini giderek, insanlar›n çok
da “abart›l› olmayan” olaylar karfl›s›nda kahramanlaflt›klar› basit ama samimi hikâyelere b›rakmas›. Dune’da geçen Bene Geseritt kehanetlerinin ve bilimsel DNA hesaplar›n›n aksine,
Matt’in hikâyesine k›skançl›k, politika
gibi s›radan olaylar yön veriyor. Nas›l
‹mparator Leto kehanette söylendi¤i
gibi tanr›lafl›p dev bir kum solucan›na
dönüfltüyse, Matt de kendi hikâyesinde toplumun gözünde s›radan bir klon
iken bir insan olarak kendini kan›tl›yor
ve sayg› görmeye bafll›yor. Sonuçta
her iki karakterin ulaflt›¤› nokta farkl› da
olsa, ikisi de ayn› hazz› tafl›yor.
Gelece¤in anlat›m tarz› da zaman
içinde de¤iflti. Önceleri “uzak” görülen gelece¤in tasvirlere dayal›, karakterlerle mesafeli, so¤uk bir anlat›m›
vard›. Leto gibi ço¤u bilimkurgu kahraman›, okurla aras›na kendi karizmas›n›n mesafesini koydu. Böylece, do¤ruyu bilen ve yapan, süregeleni de¤ifltiren ama gizemli kalmay› da baflaran
kahramanlar yarat›ld›. Son zamanlarda ise hikâye kahramanlar› daha az
mükemmel, yanl›fllar yapan, bazen
kay›p, bu yüzden de okura daha yak›n
tipler olarak kurgulan›yor. Mesela Akrebin Evi’nde, Matt gerçe¤i ö¤renmeden önce, dünyada kendisini seven
tek kifli olan El Patron’a karfl› büyük
minnet duyar. Adam›n, kendisini sadece daha uzun yaflamak, organlar›ndan yararlanmak için yaratt›¤›ndan
habersizdir. Onun güç ve iktidar üzerine söyledi¤i fleyleri do¤ru kabul
eder, hatta uygular. Yan›l›r ve ac› çeker. Kendisine hayat veren adam›n
gerçek kimli¤ini ö¤rendi¤inde ise akl›
kar›fl›r; do¤ru ile yanl›fl› ay›rt edemez
hale gelir. Nancy Farmer bize uzaktan
imrenerek bakaca¤›m›z bir hikâye ve
buna uygun karakterler de¤il, iyi bildi¤imiz ac›lar› tadan insanlar›n yaflad›¤›
bir gelecek sunuyor. Dune’un ve ayn›
dönem yap›tlar›n temsil etti¤i “görkemli gelecek”, Akrebin Evi’nde yerini
küçük baflar›lar›n kazan›ld›¤› s›k›nt›l›
bir gelece¤e b›rak›yor.
Belki de Dune serisi, Y›ld›z Savafllar›
ve Uzay Yolu gibi klasiklerle oluflan 20.
yüzy›l tasar›m› gelecek, art›k geride
kal›yor. Belki de art›k gelecek, ihtiflam›n› kaybediyor; flimdi için yaflama
savafl› veren insanlara umut vermiyor.
Üstelik galiba bilimkurgu edebiyat› da
giderek ondan umudu kesiyor.
33
söylefli
Uygarl›k iyi bir fleydir
Ado, dünyan›n öteki ucunda yaflayan genç bir Türk yazar›. Timsah›n ‹çinde
adl› öykü kitab› yeni ç›kt›. “Uygarl›¤›n günahlar› vard›r ama bunun alternatifi
onu y›kmak ya da tafl devrine dönmek de¤il, ona günah ç›kartt›rmak, belki
daha düzgün k›yafetler, k›rm›z› pabuçlar almak ya da iyi bir saç t›rafl›
yapmakt›r,” diyor.
Hikâyelerinizin ço¤unu y›llar önce
fiizofrengi'de okumufltum. S›rf o hikâyeleri okumak için fiizofrengi'yi
alanlar vard›. Bunca y›l sonra, üstelik tam da art›k siz Türkiye'de yaflam›yorken, yay›mlanmalar› nas›l oldu? Çünkü genel olarak bizim ülkemizde ömrünü dergilerde tüketmeye
mahkum yaz›lar, fliirler ve hikâyeler
vard›r; hiç yay›mlanmayabilirler de...
‹smini yanl›fl hat›rl›yorsam Tanr› affetsin, eski Yunanda Artemis tap›na¤›n›
yakan ve niye yapt›¤› soruldu¤unda,
“Ünlü olmak için yapt›m,” diyen, terörizmin isim babas› Herostratos da büyük ihtimalle kitab› yay›mlanmad›¤› için
böyle bir ifle kalk›flm›fl bir yazard›...
Ben hayat›mda ne çok flansl› oldum,
ne de çok flanss›z; bafl›ma iyi bir fleyler geldi¤inde bedelini her zaman ödedim. Hayat benimle, belki de hiç güven
vermedi¤imden, hep nakit çal›flt›. As34
l›nda y›llard›r yazmamama ra¤men
bundan kesin olarak vazgeçmifl de¤ildim. Ama benim için aslolan, hayal
kurmakt›. Kuflkusuz yazmad›¤›m y›llarda da hayal kurmaya hiç ara vermedim. Özünde çok tembel bir insan oldu¤umdan ortada ciddi bir neden yoksa, oturup hayallerimi ka¤›da dökmek,
hikâyeye falan dönüfltürmek için bir
gayretim olmad›. Ayr›ca “yazar olma”
ve bunu bir kimlik gibi tafl›ma hevesim
de yoktu. Biraz zorlama ve aptalca durabilir ama hayal kurma ve yazma benim için hakikat ve güzelli¤i araflt›rma
çabas›yd›. Bu dolu ya da bofl iddian›n
verdi¤i güvenle, “hâlihaz›rda yazd›klar›m ve hayalini kurduklar›m yitip gidemez” gibi tuhaf bir güvenle her fleyi
kendi haline b›rakm›flt›m. Kader, diyordum, benimle flakalafl›yor. Ama tabii
günler, aylar geçiyor ve birden çevrenizdeki insanlar› üzerinize kürekle ya-
vafl yavafl toprak atarken buluyorsunuz. Bunu yapmalar›n›n sebebini de
ölünce sizi daha h›zl› gömmek olarak
aç›kl›yorlar. Tembelli¤in verdi¤i keyifle
kitab›n yay›mlanmas›n›n en son ertelenebilece¤i nokta bu noktayd›, o tuhaf
fliirdeki gibi otuz befl yafl›ndayd›m. Yani, büyük ihtimalle sizin de art›k “fiuras› çukur kalm›fl, mezar›n biraz da o taraf›na toprak at›n,” diyerek kendi defninizin yönetmenli¤ini üstlenece¤iniz zamanlar çok uzakta de¤ildi. Dostum Fatih Alt›nöz arac› oldu, hikâyelerimin evrenle ilgili sorular› çözmese de, evrendeki karmaflay› da artt›rmayaca¤›na
inanan biri sorumlulu¤u üstlendi ve kitap yay›mland›.
Sizi tan›d›¤›m ve fiizofrengi dergisiyle ba¤›n›z› bildi¤im için soruyorum, o
derginin önemi neydi?
fiizofrengi’nin psikiyatriye, anti-psikiyatriye ya da “Türkiye’de delili¤in tari-
hinin” not edilmesine olan katk›lar›n› bilemem. O derginin benim için önemi,
ç›karan insanlar›n hepsinin ak›ll› insanlar ve arkadafllar›m olmas›ndan kaynaklan›yor. Hayat›m boyunca hep ak›ll› insanlar›n çevresinde olmaya çal›flt›m. Ak›ll› ve merakl›. Ben zeki yaflam
biçimlerinin beyinlerindeki akl› çalmay›
çok severim, bunu bazen sahiplerinden daha iyi kullanaca¤›ma inan›r›m.
Hikâyeleri yeniden okudu¤umda bir
tür belirlemekte zorland›m. Üstelik
her fleye isim bulma merakl›s› oldu¤um da söylenemez. Siz nas›l adland›r›yorsunuz, okuyucu olarak bu kitapla karfl›laflsayd›n›z ne derdiniz?
Türünü bilmiyorum. Ben birbirinden
çok farkl› görünen fleyler aras›ndaki
ba¤lar› ve benzerlikleri bulmaya çal›fl›r›m. Hayatla ilgili kendimce üç gram
seziye ulaflm›flsam, bunu yazarken incelemeye ve gelifltirmeye çal›fl›r›m. Yazarken bu sezginin, beni yazmaya iten
sezginin çevresinde dönüp dururum
ve bazen içimdeki baflka fleyler kontrolü ele geçirip beni pefllerinden sürükler. Hayat ve evren girifttir, çokkatmanl›d›r. Gerçekli¤in de¤iflik yüzleri,
boyutlar›, ölçekleri, referans noktalar›
var. Ben yazarken bir yandan beni bu
ifle iten ilk sezginin etraf›nda kalmaya
çal›fl›yor, bir yandan da mümkün oldu¤unca çok say›da paralel gerçekli¤i
aktarmay› hedefliyorum.
Kitab›n kapa¤›n›n son derece aç›klay›c› oldu¤unu düflünüyorum ben.
Ön tarafta bir timsah›n sivri diflli a¤z›ndan bafl›n› d›flar› uzatm›fl bir
adam var, puro içiyor ve kafas› epey
kar›fl›k görünüyor. Arkadaysa ön taraftaki flakan›n kimlere yap›ld›¤›n›
görüyoruz; kal›n ve parlak derili,
gövdeleri birbirine dolanm›fl devasa
timsahlar... Biraz öyle bir kitap zaten, birinci tekil flah›s anlat›m›, her
konuda bir fleyler bilen, fizikten de,
psikiyatriden de, baflka fleylerden de
anlayan ve hepsi de ayn› kifliymifl
hissi yaratan kahramanlar, kimi zaman Borgesvari durumlar, “bi’ dakka ya, n’oluyo” dedirten mant›k yürütmeler, Mike Hammer tarz› espriler, biraz pulp, biraz fliir...
Kapak hikâyesi “Timsah›n ‹çinde”,
2003’te bafllay›p bu sene içinde bitirdi¤im ve daha önce yay›mlanmam›fl tek
hikâye. ‹lham›n› ise, uzun y›llar önce;
belgeselde su içmeye gelen zebralar›n
de¤il de onlar› yiyen timsahlar›n taraf›n› tutan bir k›z arkadafl›m vermiflti. Tim-
sahlar›n saçma fiziklerinde muhteflem
bir güzellik ve büyü oldu¤unu ilk o zaman fark ettim... E¤er dünyaya dördüncü kez gelme flans›m olsayd› bir
bilim adam›, teorik fizikçi olmak isterdim. Beni yazmaya iten temel etken
merak. Makro mikro evrenler, insan
beyni, bilinç; bu tür konular beni her
zaman ilgilendirdi. Yazmak bir laboratuvarda yap›lan bir deney gibi ve benim yazma sebebim yazarl›¤› bir meslek, bir kimlik olarak görmekten ziyade,
tamamen insan, toplum ve fiziksel evrene merak›m. Belki hayatta yazarlardan çok bilim adamlar› etkilemifltir beni. Deney için gerekli malzemelerle laboratuvara kapan›p de¤iflik kar›fl›mlar,
kimyasal tepkimeler ve gerekirse tehlikeli patlamalardan sonra yeni bir “fley”
ile ç›kmak istedim d›flar›, daha önce
fark edilmemifl bir “fley” ile. Borges
çok sevdi¤imiz bir insand›r ama ben
yaz›ya bir oyunmufl gibi bakm›yorum.
Hayat›n sadece geçmiflte yaz›lanlar›
okuyarak kavranabilece¤ini, her fleyin
tekrar etti¤ini savunmak evren ve hayatla ilgili büyük keflfin tamamland›¤›na inanmakt›r. Ben buna inanm›yorum.
Evet, belki “güneflin alt›nda yeni bir
fley yok”, ama insanl›k henüz güneflin
alt›ndakilerin hepsini adland›rmad› ve
henüz her fley kitaplarda yerini almad›.
E¤er o gün gelirse ve insanl›k bütün
evrenin kopyas›n› yaz› olarak ç›karabilirse, hepimiz Borges gibi oyunlara giriflebiliriz. (Borges de inanmaz buna
asl›nda.) Mike Hammer fikri flirin duruyor, çünkü mizah kendi varl›¤›n› küçümseyerek afl›p daha “grand” bir varl›kla bütünleflmenin, ona dönüflmenin
bir yoludur benim için. Dahas›, hazc›
bir insan›m ben. Tembel ve hazc›. Merak muhteflem bir itki, ama insan ara
s›ra soluklan›p “merak etmemeyi” de
baflarabilmeli. Çünkü bazen bu merak
etmeme duygusu bizi hedefe daha kolay götürebilir.
‹lk hikâyede, “Biz dört adam ve bir
uçakt›k, hayat ya da yeryüzü diyebiliriz, bizim bu beflli bütünlü¤ümüzden, toplam›m›zdan üç adam ve bir
uçak ç›kard›, geriye ben kald›m. (...)
35
söylefli
fiöyle de diyebilirim, onlar
ölümü araç olarak kullanarak beni d›flar›da b›rakt›klar› yeni bir birlik oluflturdular,” diyor kahraman›n›z. Daha sonra çölde bir
telefon buluyor ama bunun
on bin telefon projesinin
bir parças› olabilece¤ini
keflfedince epey can› s›k›l›yor: “Bu düflünce beni rahats›z etti, bu motifsiz hal›n›n üzerinde nemli yerlere
özlem duyan baflkalar›n›n
olmas›n›n bana bir faydas›
yoktu, bundan öte benim
tekli¤imi zedeleyerek olas›
ölümümde bulabilece¤im
yürek ürpertici duygular›
zedeliyordu.” Bu “ben ve
ötekiler” durumu hikâyelerin ço¤unda var, de¤il mi?
Öteden beri hep benli¤in ne
oldu¤u, fiziksel olarak baflka
bir bedene aktar›labilirli¤i gibi konular› merak etmiflimdir. Ben olmak ya da bir bütünün parças› olmak, baflka
“fleylerle” bütünleflmek ve
sonra kopmak ola¤anüstü
olanaklar ve zevkler tafl›yan
olgular. Bir zamanlar, patentine bile
baflvurmay› düflündü¤üm bir makine
hayal etmifltim: “empati makinesi”. Bu
makine fiziksel olarak gerçeklefltirilebilir iki farkl› benli¤i ortak fayda ve ç›karlar etraf›nda birlefltirecek, birbirlerinin
bedenlerini hissetmelerini sa¤layacak
bir düzenek ve düflünce deneyinden
olufluyordu. Kimbilir, belki bir gün bir
hikâyede daha ayr›nt›l› ve örneklerle
aç›klama flans›m olur. Benlik bizimle
d›fl dünya aras›ndaki s›n›rlar demektir
ve büyük ihtimalle, biny›llar önce hayat›n olufltu¤u o ilk çamur birikintisinde,
bir DNA zincirinin ilk hücre duvar›n› infla etmesiyle bafllam›flt›r. Sonra ona art›k ilk kez hücre diyebiliriz; çünkü hücre, hücre duvar› olan bir fleydir, duvard›r onu hücre yapan. Büyük ihtimalle
di¤er DNA zincirleri ona bakm›fl ve niye böyle bir fleye ihtiyaç duydu¤unu
36
merak etmifllerdir.
‹lk hikâye benim okurken zorland›klar›mdan biri. Neredeyse fiziksel bir
ac› hissetti¤imi bile söyleyebilirim.
Sonunda Hannibal'›n Mason Verger'inden bile beter bir halde kumlar›n dibine inen kahraman›n hayatta
kalma kararl›l›¤› o kadar güçlü ki, insan onun bir süre sonra gerçekten
de yeryüzünün kral› olabilece¤ini
hissediyor. Neyin hikâyesi bu?
Bu hikâye, uçaklar›n›n bak›m›n› düzgün yapmayan ve vücutlar›n›n üçte ikisi su oldu¤u halde yanl›fl seçimler yaparak çöl üzerinde uçmak gibi tehlikeli bir arzuya karfl› koyamayan bir canl›
türünün -insanlar›n- hikâyesidir.
“Venüs'ün Yumuflak Yerleri” ise en
sevdiklerimden biri. Orada da var bu
afl›r› ifltah durumu. Venüs'ün yumuflak zemininde bir insan ancak on bir
saniye yüzeyde kal›r, diyor
ve o on bir saniyede yap›labilecek fleyleri listeliyorsunuz. Sizin hesaplar›n›za
göre flört edilebilir, karfl›l›kl› aflk yaflanabilir, uygun
pozisyonlar aranabilir, intihar edilebilir, k›sa film
çekilebilir, fliir yaz›labilir,
istenirse ve çevrede yeterli say›da “baflkalar›” varsa
k›sa ömürlü bir uygarl›k bile kurulabilir. On bir saniyede ne yap›lamaz?
Muhteflem bir cevab› olsun
isterdim bu sorunun; ne yaz›k ki yok. Ama kesin bir fley
var: On bir saniyede namuslu bir “Long Island ice tea”
ya da “Çetin Altan usulü limonata” haz›rlanamazd›.
Ben asla h›zl› tepkiler veren
biri olmad›m. Süre on bir
gün, ay, y›l, on bir ne olursa
olsun, herhalde onu da on
bir saniye gibi harcar ve yaflard›m. Bir eylemi yapmadan önce eylemden çok, niye o eylemi seçti¤im konusunda düflünürüm ben.
Sizin hikâyelerinizde uygarl›ktan kaçmak isteyenler de, onu
yok etmeyi deneyenler de sonunda
her durumda kendi uygarl›klar›n› kuruyorlar. Uygarl›k koruyucu bir fley
mi, yoksa s›k›c› bir fley mi sizce?
Hayatla ilgili asla anarflist olmad›m ve
buna sempati duymad›m. Kafamdaki
fantezilerde y›k›mla ilgili her tür durumu test etmeme ra¤men gerçek hayat
söz konusu oldu¤unda düzen fikrini
kaosa her zaman ye¤ledim. Uygarl›k
her zaman için iyi bir fleydir. Uygarl›¤›n
günahlar› vard›r ama bunun alternatifi
onu y›kmak ya da tafl devrine dönmek
de¤il, ona günah ç›kartt›rmak, belki
daha düzgün k›yafetler, k›rm›z› pabuçlar almak ya da iyi bir saç t›rafl› yapmakt›r. Uygarl›klar›n en has›, ana rahminde yaflad›¤›m›z uygarl›k ama ne
yaz›k ki oraya geri dönme flans›m›z olsayd› dahi çevre kirlili¤i, gürültü, rahim
tabakas›n›n delinmesi gibi sonuçlar
yaratarak onu da flu içinde yaflad›¤›m›za benzetme ihtimalimiz yüksek olurdu. Ben pozitivist ve modernistim ama
yan›ma böyle birileri gelse, sanki öyle
de¤ilmiflim gibi davran›r›m. Çünkü ayn› fikri tafl›yan iki insan›n yan yana gelmesi baflkalar›n›n rahat›n› kaç›racak
çok tehlikeli sonuçlar do¤urabilir. Tarih
bunun örnekleriyle dolu.
“Hayalet Sinemalar”da çekilmifl ve
çekilecek tüm filmlerin izlenebildi¤i
bir sinema salonu var. Oraya girebilen kimse ç›kam›yor d›flar›, kurtulabilenler de seyrettikleri filmleri ak›llar›nda kald›¤› ölçüde çekmeyi deniyorlar. Yurttafl Kane filan böyle ortaya ç›km›fl mesela. Sizin sinemayla
yak›n iliflkinizi de bildi¤im için sormak isterim, aflk sürüyor mu, sinema hâlâ önemli bir fley mi?
fiu an bir k›sa filmin haz›rl›klar›n› yap›yorum. Bir senaryom var ve hikâyelerdeki gerçeküstü havan›n bir benzerini
görsel olarak da yaratmay› deneyece¤im. Bu da hiç özel efekt kullanmadan
olacak. “Yaz›dan görsel düflünmeye
geçebilir miyim”i test etmek için kamerayla denemeler yapt›m ve sonuçlardan memnun kald›m. Bir iki sahnenin
mekanik zorluklar›n› çözmeye u¤rafl›yorum, onlar› tamamlad›¤›mda profesyonel bir ekiple ve ‹ngilizce olarak bu
filmi çekece¤im. Bu da birkaç ayl›k bir
süre demek, tembelli¤im yüzünden bu
süre uzayabilir de. E¤er bu k›sa film
baflar›l› bulunursa, kafamda uzun metraja uygun, fazla bir yat›r›m gerektirmeyen, tabii ki yine gerçeküstü iflleyece¤im bir konu var. Tabii bunlar› “kader” ile görüflmeden konufluyorum,
ona sayg›m sonsuz ve son karar› o verecektir.
Çin'de yaflamak nas›l bir fley? Oras›
nas›l bir ülke ve oradan buras› nas›l
görünüyor?
Çin deyince akla gelen bisikletler, harap evler, fakirlik gibi görüntülerden
kurtulmak laz›m. Bir keresinde Moda’da bir lokantada biri bana bunu
alayc› bir biçimde sormufltu. Ben de
ona yaflad›¤›m flehrin kenar mahallele-
rinin Moda’ya benzedi¤ini söyledim.
Çin h›zla modernlefliyor ve yaflad›¤›m
flehir Hong Kong, New York gibi bir
gökdelenler flehri. Henüz çok taze bir
flehir oldu¤undan kültürel olarak bu
flehirleri ya da ‹stanbul’u yakalayamasa da, bölgede sermaye birikimi çok
h›zl› ve her anlamda keskin dönüflümler yaflan›yor. Çin’de yaflamak, dolar›n,
Ortado¤u’nun, enflasyonun, seçimlerin
ne oldu¤unu düflünmemek ve çok iyi
yönetilen bir ülkede sadece iflinize yo¤unlaflmak demek. Ülke düzenli büyüdü¤ü için herkesin yar›na korkusuz
bakmas› ve dilencinin bile -herkes yar›n daha çok kazanaca¤›ndan- daha iyi
dilenebilece¤ini bilmesi demek. Gelecekle ilgili en iyi tasar›m› Avrupa Birli¤i
bizi evlatl›k al›p bize para verecek ya
da uzayl›lar kafam›za her gün bir milyar dolar atacak gibi fikirler olan bir ülke buradan çok iyi gözükmüyor. Konufltu¤um her Türk Avrupa’n›n genç
nüfusumuza mutlak ihtiyac› oldu¤u fikrine bas›n taraf›ndan o kadar inand›r›lm›fl ki, Avrupal›lar›n testislerimizin gücüne olan hayranl›¤› ayr› bir fantastik
hikâyenin konusu olabilir.
‹stanbul'un “dünyay› dolaflma aflk›”
ve “h›z tutkusu” da var kitapta. fiehrin bu ifli nas›l baflard›¤›n› isteyen kitaptan ö¤rensin. Ama flunu sormak
istiyorum: Ara s›ra ‹stanbul’a geldi¤inizde, o hikâyenin hiç de o kadar
da fantastik say›lmayabilece¤ini hissediyor musunuz?
O hikâye fantastik de¤il; ‹stanbul’un
kayarak seyahat etmesi fikri. Baflka bir
hikâyede de deprem var. Bunlar büyük
depremden çok önce yaz›lm›fl hikâyelerdir. 1453 “‹stanbul’un Türkleri fethidir”; tersi de¤il. Yak›nlarda Sodom ve
Gomorra’yla ilgili bir BBC belgeseli izledim. Hakikaten kutsal kitaplarda oldu¤u gibi yerden alevler f›flk›rm›fl, seller her taraf› alm›fl, flehirler kilometrelerce kayarak on befl dakika içinde
Ölüdeniz’in dibini boylam›fl. Tabii ki
belgesel bütün bunlar›n bilimsel olarak
nas›l gerçekleflti¤ini aç›kl›yor. Ne yaz›k
ki hikâye yaz›ld›ktan çok sonra deprem
oldu ve ‹stanbul’un bir fay hatt› üzerin-
de oldu¤u keflfedildi. fiimdi bu flehrin
bir s›rr› var ve içimizden hiç kimse bu
s›rr›, flehrin bizden neyi gizledi¤ini tam
olarak bilmiyor. Biz her gece ‹stanbul’la yata¤a giriyoruz ve flehrin yata¤›n alt›nda bir buz k›raca¤› m›, yoksa
bir b›çak m› saklad›¤›n› ve elimizi kolumuzu yata¤a ba¤lad›ktan sonra bize
ne yapmak istedi¤ini bilmiyoruz. Bunu
bir tek kifli biliyor: topra¤› fays›z ve nurlu olsun, rahmetli jeofizikçi Barka. O da
flimdi ö¤rendi ama art›k bize bunu f›s›ldayamayaca¤› bir yerde.
“Eski Anahtarlar›n Sadakati” var bir
de. Bizim bir ruh ça¤›rma partimiz
vard› y›llar önce mesela. Tamamen
unuttu¤um bir fley. fiimdi o günlerde
baflka biriymiflim gibi geliyor bana.
Yani insan sürekli kendini gömüyor,
böyle antikça¤ mezarl›klar› gibiyiz.
Siz hikâyeleri yazd›¤›n›zdan beri de¤ifltiniz mi?
Art›k otuz befl oldum. O meflhur fliiri
hiç sevmedi¤imden bir y›l kaybetmek
pahas›na otuz dört yafltan do¤rudan
otuz alt›ya geçmek isterdim. Çocukluktan beri getirdi¤iniz hayalleri yirmi
beflinizden sonra yavafl yavafl safra
gibi atmaya bafll›yorsunuz. Balonunuz
afla¤› çak›lmas›n diye. Çocukken, büyüyünce her fley olmak istiyorsunuz.
Zaman geçtikçe, “isteme” eyleminin
ötesinde, genetik ve sosyal kaderle ilgili önceden çizilmifl yollar› fark ediyorsunuz. Bu biraz da flunun gibi:
“Asl›nda ormanda yol ikiye ayr›lm›yor.” Otuzunuzdan sonra zihinsel k›vrakl›¤›n›z azal›yor. Ben de bilimle ilgili
düfllerime üzülerek son verdim. Bundan sonra sadece hayal kurmaya yarar›m. O hayaller de eskisi kadar k›ymetli olur mu bilmiyorum. Otuz yafl,
bedenle ilgili ciddi hormonal dönüflümlerin meydana geldi¤i bir yafl olmal›. Ben de bu dönüflümleri daha
çok dinlemeye bafllad›m ve arabesk
bir flark› temas› olarak de¤il de, yine
bilimsel bir merakla “ölüm” ile ilgili
daha fazla düflünmeye bafllad›m.
Çözebilirsem, sonuçlar› herkesle paylaflaca¤›ma söz veriyorum.
Gülenay Börekçi
37
internet
P›nar Cartier
‹nternette sanat turu
‹stanbul Modern Sanat Müzesi’nin kurucular›ndan Haflim Nur Gürel, hayali bir
sanat platformu fikrinden yola ç›k›larak oluflturulan sanalmuze.org’u, Nilgün
Beller ise lebriz.com adl› siteyi anlat›yor.
HAYAL‹ B‹R MÜZE
Sanat› desteklemek amac›yla Eczac›bafl› Holding taraf›ndan kurulan Sanal
Müze, Haflim Nur Gürel yönetiminde
internet ortam›nda yay›nda... “Hayali
Müze, yeri ve sürekli bir personeli olmasa da, en az›ndan bir sanal müze
olarak aç›labilir.” Eczac›bafl› Sanal Müzesi'nin hikâyesi, bu sat›rlar yay›mlan›p
Eczac›bafl› Holding'in üst yönetiminin
dikkatini çekince bafllam›fl. Web sitesi
çal›flmalar›ysa 1998 y›l›n›n Temmuz
ay›nda bafllam›fl ve Ekim 1999’da Eczac›bafl› Sanal Müzesi, "Türkiye'nin ilk
sanal müzesi" olarak hizmete aç›lm›fl. O
zamandan beri her gün güncelleniyor
ve her ay en az iki yeni sergiye yer veriliyor. 2001 y›l›n›n Ekim ay›ndan beri Eczac›bafl› Sanal Müzesi’nde, sanat ö¤rencileri, sanatç›lar, sanat tarihçileri,
sanat e¤itimcileri ve küratörler aras›ndaki iletiflimi gerçeklefltirmek için “Sanal Müze Ofisi” de daha etkili bir biçimde kullan›l›yor. Eczac›bafl› Sanal Müzesi'nin varolufl nedeninin, bu tür bir bilgiyi ve böyle deneyimli bireyleri gün ›fl›¤›na ç›karmak ve onlar› bir araya getirmek oldu¤unu söyleyen müze yöneticileri, “yüzy›l›m›z›n sanat izleyicisinin verdi¤i deste¤i art›raca¤›na; bu deste¤in,
her tür müzenin yaflamas› için temel bir
ihtiyaç oldu¤una ve 21. yüzy›la daha
umutlu bakmam›z› sa¤layaca¤›na” inan›yorlar. Eczac›bafl› Sanal Müzesi'nin
baflar›s›n›n bir göstergesi de, Halkla
‹liflkiler Derne¤i'nin bu müzeye Mart
2004'te verdi¤i "Alt›n Pusula - ‹letiflim
Dal›nda Birincilik" ödülü.
Bu koleksiyonlar› nas›l oluflturuyorsunuz?
38
Yirmi y›l› aflk›n bir süredir oluflturdu¤um özel arflivimden ve befl y›ld›r da
Eczac›bafl› Sanal Müzesi Ofisi’nde
oluflturmaya çal›flt›¤›m›z arflivden yararlan›yoruz. Ayr›ca dan›flma kurulu
üyelerimiz ve di¤er sergi haz›rlayan
küratörlerin de hem imge, hem doküman anlam›nda önemli katk›lar› oluyor.
Materyalleri nas›l sa¤l›yorsunuz?
Belirledi¤imiz kavrama göre, plastik
sanatlarla ilgili dergileri, kitaplar›, koleksiyon ve müzayede kataloglar›n› ve
interneti tarayarak görsel malzemeyi
topluyoruz. Sonra küratör bir yorum
metni ve gerek görürse imgelere iliflkin
aç›klamalar›n metinlerini haz›rl›yor, ayr›
bir bölüme de sanatç› biyografileri konuluyor.
Uluslararas› bir iflbirli¤i de söz konusu mu?
‹letiflim listemizde yurtd›fl›ndan izleyicilerimiz de var. Sitenin d›flar›dan izlen-
di¤inin bir kan›t› olarak, TÜS‹AD’›n Almanya’n›n ça¤dafl Türk sanat› alan›ndaki bir araflt›rmas›n› bizim sitemizden
yararlanarak yapmas› gösterilebilir.
Birlikte çal›flt›¤›n›z isimler?
Dan›flma kurulumuzun üyeleri Levent
Çal›ko¤lu ve Ali Akay. Ayr›ca sanat tarihçisi Burcu Pelvano¤lu’nun da özellikle retrospektif sergiler konusunda
önemli katk›lar› oluyor. Hale Asaf, Mihri Müflfik ve Tematik Heykel Sanat› sergilerinde oldu¤u gibi…
Sitenin yap›m›nda (teknik ekip d›fl›nda) editörler de çal›fl›yor mu? Ekran›n arkas›nda kimler ve nas›l bir organizasyon var?
Ben ve di¤er küratörler sergi fikirlerini
oluflturup görsel malzemeye karar veriyor, metinleri yaz›yoruz. Site iki dilli oldu¤u için metinler, sanatç› biyografileri ve yap›t aç›klamalar› ‹ngilizceye çevriliyor. Hepsi ‹nternet Uygulama Ope-
ratörü Burçin Çakar’a iletiliyor; o da
sergiyi, etkinli¤i, anketi, paneli veya di¤er yenili¤i siteye girerek ileti ile Eczac›bafl› Sanal Müzesi izleyicilerine haber veriyor.
Peki siteye destek veren baflka kurulufllar da var m›?
Dr. Nejat Ferit Eczac›bafl› Vakf› ve Vitra.
Gelecek projeler, sergiler?
S›rada Dr. Nejat Ferit Eczac›bafl› Vakf›
Koleksiyon Sorumlusu Behiye Bobaro¤lu ile birlikte haz›rlad›¤›m›z Toulouse-Lautrec sergisi var; sonra da Burcu Pelvano¤lu’nun haz›rlad›¤› Hüseyin
Zekai Pafla retrospektif sergisi…
TÜYAP Sanat Fuar›’nda yer ald›n›z.
Çocuklarla çeflitli etkinlikler yap›ld›.
Fuar izlenimlerinizi alabilir miyiz?
TÜYAP-Beylikdüzü’nde
üçüncüsü
gerçeklefltirilen “6-14 Yafl Görsel Sanatlar E¤itim Projesi”nin bu y›lki uygulamas›na iliflkin izlenimleri, etkinli¤e
kat›lan Y.T.Ü. Sanat ve Tasar›m Fakültesi Sanat Yönetimi Program› ö¤rencilerinden Neslihan Varol anlatt›. 14. ‹stanbul Sanat Fuar›’nda, Eczac›bafl›
Sanal Müzesi, bu y›l “Burhan Do¤ançay -Gözlem / Yorum / Teknik”, Nuri
‹yem’in “Köylü Kad›nlar”› ve “6-14 Yafl
Görsel Sanat E¤itimi” projesi ile kat›l›mc› olarak yer ald›. 23-31 Ekim 2004
tarihleri aras›ndaki sergi ve e¤itim projesi kan›mca Eczac›bafl› Sanal
Müzesi’nin k›sa vadeli hedeflerine ulaflmas›n› sa¤lad›. Gündelik
yaflama iliflkin imgelerden beslenen, onlar› birer metafora dönüfltüren Burhan Do¤ançay’›n
resimlerinin yer ald›¤› sergi, sanatç›n›n üretim serüveninin bir
özeti olmas›n›n yan› s›ra, sanat
fuar›nda bu yap›tlarla buluflan
ziyaretçilerin kendi yaflamlar›ndan yola ç›karak özdefllik iliflkisi
kurabilecekleri bir buluflma alan› oluflturdu. Müzemiz anlat›n›n,
resimsel dil ile bütünleflti¤i Nuri
‹yem’in “Köylü Kad›nlar”› ile, ziyaretçilerin bir sanat yap›t›n›n
biçim ve içerik aras›ndaki iliflkisel düzleminin flafl›rt›c› unsurlar›yla karfl›laflmalar›na arac› ol-
du. “Kad›n ‹mgeleri” sergisi yedi sanatç›n›n dokuz ça¤dafl yap›t›n› içeriyordu. Sergi, Türk resim sanat›n›n Bat› etkisiyle bafllayan kad›n konulu serüvenine bugünden bakarak bir ara kesit sunuyor, “kad›n” kavram›n› resim
dilinde kuramsal bir boyutta ele al›yordu. Çocuklar›n, sanat yap›tlar›n› görme ve yorumlama kabiliyetlerini güçlendirmek, hayal güçlerini çal›flt›rmak
ve bu yolla kendilerine bir okuma biçimi gelifltirmelerine katk›da bulunmak
amac›yla haz›rlanan “6-14 Yafl Görsel
Sanat E¤itimi” projesi bu y›l üçüncü
kez gerçeklefltirildi. ‹stanbul’daki çeflitli okullardan önemli ölçüde kat›l›m
sa¤land›. Y›ld›z Teknik Üniversitesi’yle
ortaklafla haz›rlanan projede görev
alan e¤itmenler, çocuklarla sergi alan›n› gezerek yap›tlar üzerine konufltular. Çocuklar, tüm fuara hakim olan bir
görüntünün tersine, Eczac›bafl› Sanal
Müzesi’nin sergi alan›nda yap›tlar karfl›s›nda duraksayarak yap›t› anlamaya,
kavramaya çal›flt›lar. Kimi zaman tümevar›m, kimi zaman da tümdengelim
yöntemlerini kulland›lar. Çal›flman›n
ikinci evresinde sergi alan›na yay›larak resim yapt›lar ve çal›flmalar›n› Eczac›bafl› Sanal Müzesi’nin stand›nda
sergilediler. Çocuklar›n yap›tlar hakk›ndaki tespitleri son derece ilginçti.
Burhan Do¤ançay’›n resimleri genel
olarak tüm çocuklarda flafl›rt›c› bir etki
uyand›rd›. Nesne ve gerçekli¤i aras›ndaki iliflkiyi sorgulay›p, nesnenin kendisi ve görüntüsü aras›ndaki iliflkiyi
kavrad›lar. Kendi hayatlar›ndan yola
ç›karak, hayal güçlerini harekete geçirerek resimleri çözümlemeye çal›flt›lar.
Nuri ‹yem’in “Köylü Kad›nlar”›nda, resmin tarif etti¤i kad›nlar›n benzerlik ve
farkl›l›klar› üzerinde ›srarla durdular.
“Kad›n ‹mgeleri” sergisinde, yap›tlar
aras›ndaki iliflkiden hareket ederek
yapt›klar› yorumlar, sanatç›lar›n anlat›m biçimlerinden kifliliklerine kadar
uzan›yordu.
Çal›flman›n ikinci evresinde yapt›klar›
resimlerde kimisi Burhan Do¤ançay’dan etkilenerek kolaj tekni¤ini kulland›, kimisi kopya çal›flt›, kimisi de
ba¤›ms›z... Kimisi resmine bir isim verdi, kimisi “isimsiz” ismini verdi,
kimisi de isim vermedi. Üretimlerin genelinden anlafl›l›yordu
ki, çocuklar sergiden etkilenmifllerdi. Bu y›l kat›l›mc› olan
sanat kurumlar›n›n art›fl göstererek say›lar›n›n 118’e ulaflt›¤›,
kültür ve sanat alan›nda bir
gündem oluflturan ‹stanbul
Sanat Fuar›’nda Eczac›bafl›
Sanal Müzesi, fuar ziyaretçileri
ve çocuklar için baflar›l› bir çal›flma yürüttü. Kültür ve sanat
ortam›nda bugünün ve gelece¤in sanat takipçilerini, sanatseverlerini etkinlefltiren, kat›l›mlar›n› art›ran unsurlar› yaratmak ve bir araya getirmek,
bu ortam›n temel olarak ihtiyaç
duydu¤u önemli geliflmelerdir.
39
internet
SINIRSIZ SANAT
Birkaç saat içinde, ülkedeki tüm sergileri gezip on befl y›ll›k bir birikime ulaflabilir ve istedi¤iniz tabloyu sat›n alabilir misiniz? Lebriz.com sitesinin kurucular›ndan Nilgün Beller anlat›yor.
Lebriz.com’u kurufl amac›n›zdan bafllayal›m isterseniz...
Sanat› s›n›rs›zlaflt›rmak düflüncesiyle
bafllad›k; çünkü bugüne kadar al›fl›lm›fl olan, müzayedelerin salonlarda
yap›lmas›, resimlerin galerilerde sergilenmesiydi. Biz bu al›fl›lm›fl olan› teknolojiyi kullanarak s›n›rs›z bir ortama tafl›may› düflündük ve Lebriz.com’u kurduk. Dördüncü senemize girerken ilk
ve tek oluflumuzdan kaynaklanan bütün anlafl›lma zorluklar›n› arkam›zda b›rakt›k.
Anlafl›lmakta karfl›laflt›¤›n›z zorluklar nelerdi, bunlar› nas›l aflt›n›z?
Lebriz.com internet ortam›nda Türkiye’de örne¤i olmayan bir kurulufl; dünyada baflka emsalleri var tabii. Bunlardan biri de zaten bizim içerik orta¤› oldu¤umuz, dünyan›n bir numaral› sanat
portal› Artnet.com. Tabii ki Artnet.com’un menflei Amerika oldu¤u
için bizim onu aynen kopya etmemiz
söz konusu olamazd›, Türkiye’ye uygun olarak haz›rlad›k. Bu anlamda efli
de¤il, benzeriyiz. Lebriz.com, Artnet.com taraf›ndan çok be¤enildi¤i
için böyle bir içerik ortakl›¤›na gidildi.
Artnet.com’la ortakl›¤›n›z sonucunda neler oldu?
Bir kere, Artnet.com’la ortakl›¤›m›z yabanc›, özellikle Amerikal› sanatseverlerin sitemize giriflini art›rd›. Örne¤in, bireysel site sahipleri hiç ziyaretçi alam›yor, sanki arka odalar›nda sergi açm›fl
gibi oluyor; çünkü bu bireysel giriflimler internet gibi engin bir alanda samanl›kta i¤ne aramaya benziyor. Sanatç›lar da portallarda yer almak zorunda kal›yorlar. Dolay›s›yla, böyle ortakl›klarla, portal portalla birleflerek ziyaretçi say›s›n› art›r›yor. ‹nsanlar bir indeks fleklinde her fleyi görmek istiyor
ve portallar› tercih ediyorlar. Lebriz.com da yoluna bir portal olarak de40
vam ediyor. Burada sanatç›lar çok
önemli; Türkiye’deki bütün sanatç›lar›
yavafl yavafl bünyemizde toplamaya
bafllad›k. Bunun da sanatç›lara çok
büyük bir faydas› var: En yo¤un, en
genifl kitleye tan›t›mlar›n› yapm›fl oluyorlar. Siteye girifllerinde kendilerine
bir sanal katalog yap›l›yor ve bu katalog, yüzbinlerce kifliye ulafl›yor. Ayr›ca
her an güncelleme olana¤› var. Henüz
boyas› kurumam›fl bir tabloyu bile bu
sanal katalo¤a koyabiliyoruz. Benim
bundan önce de yirmi y›ll›k bir galericilik deneyimim var. Eskiden, bast›r›lan
kataloglar ancak bin kifliye ulaflabiliyordu. Tan›t›m için çok önemli bir nokta bu. Biz de sanatç›lara “Siz rahat rahat sanat›n›zla u¤rafl›n, Lebriz.com tan›t›m›n›zla u¤rafl›r,” diyoruz.
Ayr›ca sat›fl da yap›labiliyor...
Evet, sat›fl da yap›labiliyor. Tan›t›m büyük önem kazanm›fl oluyor. Bu, sanatç›lar için çok ekonomik bir çözüm. Bir
de, galeri ortam›nda sergi açarken galerinin hangi sanatç›larla çal›flt›¤› çok
önemli. Her galeri ancak befl ya da on
sanatç›yla çal›flabilir, özellikle karma
sergilerde kiminle birlikte sergilendi¤iniz önem kazan›r. Ancak buras› bir indeks oldu¤u için bütün sanatç›lar birlikte yer al›yor. ‹flte bu noktada eski fikirleri silmeye bafll›yoruz. Burada her
fley ve her kesimden sanatç› var. Dünyan›n ve Türkiye’nin en uç köflelerinden bile insanlar bu sanatç›lar› bir indeks içinde görüp seçebiliyorlar. Burada iyi sanatç›, yeni sanatç› gibi bir ayr›m yok. Ancak aramay› kolaylaflt›rmak
için dokuz ayr› kategoriye ay›rd›k: Sergi adedine göre, sanatç›n›n yafl›na göre, ansiklopedilerde ald›¤› yere, ald›¤›
ödüllere göre seçim yap›labiliyor. Ayr›ca bir de dosyalar k›sm›n› açt›k bu sene. Burada kriterimiz, sanatç›n›n e¤itimi ve açt›¤› sergiler. Tabii ki indeksimiz
de gitgide büyüyor; bugün Türkiye’nin
sanatç›lar›, yar›n bütün dünya sanatç›lar›... Dünyan›n önemli fuarlar›nda da
art›k yer almaya bafllayaca¤›z, çünkü
teknolojik altyap›m›z çok kuvvetli: Sanat kurullar›yla, hukuk servisleriyle,
mali müflavirlikleriyle, her fleyi dünyaya
aç›lmak üzere kurduk. Galerilere de
ayn› flekilde birçok olanak sa¤l›yoruz.
Türkiye’nin koflullar›nda, hatta ‹stanbul’un koflullar›nda galeriler çok çeflitli
semtlerde; her birine gidip sergileri izlemenin zorlu¤unu da biliyoruz ve bütün bu sergileri insanlar›n masalar›na
getiriyoruz. Bize üye olan bütün galeriler sergilerini, oldu¤u gibi Lebriz.com’da gösterebiliyorlar. Diyelim ki,
oturdu¤unuz masadan günün herhangi bir saatinde yirmi-otuz sergiyi ayn›
anda izleyebiliyorsunuz; seçti¤iniz sergiye gidebiliyor veya o galeriyle temas
kurabiliyorsunuz. Bununla da kalm›yor;
bu sergiler, geçmifl sergiler bölümünde arflivleniyor. Sanatç›yla temas kuruluyor ve ressam iki sene önce bitmifl
olan sergisinden de sat›fl yapabiliyor.
‹nternetle en uzak co¤rafi köflelere
eriflebiliyorsunuz...
Daha önce, Güneydo¤u’da sanat çok
eksik diye düflünürdük. Oysa geçen y›l
boyunca yirmi tane eseri Siirt, Bitlis ve
Diyarbak›r’a satt›k. Bu bize çok büyük
bir mutluluk verdi. Bilgisayar›, internet
ba¤lant›s› olmayan insanlar bile internet café’lerden al›flverifl yap›yorlar. Biz
bu hoflluklar› yaflarken, kataloglar›m›zdaki sanatç›lar›m›zla da temasa bafllam›fllar. Bunu b›rak›n, ayn› sanatç› bir
gün içinde hem Güneydo¤u’ya resim
sat›yor, hem de Paris’e...
‹nsan iliflkileri aç›s›ndan teknolojinin
belki de rahats›z edici bir yan› var;
insanla de¤il de, ekran›yla karfl› karfl›ya...
Hem de söz konusu sanat olunca, dokunmak, resmi bire bir yaflamak çok
önemli; fakat bu kadar çok fleyi bir arada görüp takip etmenize olanak yok.
‹stedi¤inizi seçin, gidin veya sat›n al›n.
Be¤enmediniz, iki gün içinde iade
edebilirsiniz. Hissetmek tabii çok ayr›
bir olay ama o kadar büyük kolayl›klar
yaflat›yoruz ki, bu kolayl›klarla biz yine
dokundurmaya ve hissettirmeye çal›fl›yoruz. Sonuçta az da olsa, iletiflim de
Sitede eserleri bulunan
sanatç›lardan örnekler
Avni Arbafl
Turhan Selçuk
Neflet Günal
var. Sizinle ayn› frekansta olan insanlarla bulufltu¤unuz bir ortam var: Lebriz.com. Belki dokunam›yorsunuz ama
orada yer alan hem sanatç›, hem eser,
hem de kifliler hakk›nda bilgi alabiliyorsunuz. Sizinle ayn› frekansta olan insanlara yine ayn› internet sitesi arac›l›¤›yla ulaflabiliyorsunuz. Sanat eserlerinin sunumu ve sat›n al›nmas›, beraberinde daha farkl› bir kültür seviyesini
getiriyor. Bugün sanatç›lar›n ‹stanbul,
Ankara ve ‹zmir’den sonra Türkiye’nin
di¤er yerlerine, Avrupa ve Amerika’ya
ulaflmas›, eserlerinin sanatseverlerle
buluflmas› teknolojiyle sa¤lan›yor. Ama
hepsinin ayn› platformda buluflmas›,
çok ayr› bir fley. Hem bire bir iliflki de
çok fazla kaybolmuyor, telefon da kullan›l›yor. Bu flah›slar› yapt›¤›m›z uzun
telefon konuflmalar›yla da tan›m›fl oluyoruz. ‹stanbul’a yollar› düfltü¤ünde de
tan›fl›yoruz. “Ben ‹stanbul’a geldim ve
sizinle tan›flmak istiyorum,” diyen birçok kifli oluyor. Örne¤in, bizi Amerika’dan takip eden biri ‹stanbul’a geldi
ve ilk dura¤› Lebriz.com oldu.
Fransa’ya da sat›l›yor dediniz, ya da
di¤er d›fl ülkelere... Tablolar› d›flar›
ç›kart›rken zorluk yafl›yor musunuz?
Bu konuda bize sa¤lanan kolayl›klar
var. Birincisi, çok iyi kargo servisleri
var. ‹kincisi, müzeden bir belge al›yoruz. Çünkü bizim sanatç›lar›m›z güncel
sanatç›lar. Yurtd›fl›na ç›kmalar› konusunda bir engel yok. Müzeye götürüyoruz, müze bize bir belge veriyor. Birlikte çal›flt›¤›m›z kargo servisleri var.
Al›c›n›n evine kadar teslim ediyoruz.
Sorun yok. Çünkü internette bu sorunlar›n yaflanmamas› gerek, dünyayla
birleflmek söz konusu.
Bilgi bankas› bölümünüz nas›l iflliyor?
Biz on befl y›l geriye giderek sat›fl müzayedelerindeki tüm sat›fl sonuçlar›n›
bilgi bankam›zda bulunduruyoruz. Bu
süre zarf›nda düzenlenen bütün müzayedelerdeki bütün eserler hakk›nda
bilgi edinmek mümkün. Bu da insanlar›n evlerinde bulundurduklar› eserler
hakk›nda kolayca fikir edinmelerini
sa¤l›yor.
41
çizgi roman
Emre Kuzuo¤lu
Zagor
Baltal› ilah
Karanl›k Darkwood orman›nda yaklafl›k k›rk y›ld›r, tüm kötüler sadece tek bir
fleyden korkuyorlar; elinde baltas›yla üzerlerine “Ahyaaaak!” diye ba¤›rarak
koflan bir ilahtan…
Avrupa’da çizgi roman›n güçlü ekollerinden biri de ‹talya
ekolüdür. Karakterleri, öyküleri ve yazar-çizerleri ile y›llard›r
yeni dünyalar yaratan ‹talyan çizgi roman›, özellikle bir
dönem üretti¤i Amerikal› kahramanlar ile büyük ilgi
görmüfltür.
70’lerde nas›l ‹talyan sinemas›nda popüler olan Spaghetti
Western’ler (düflük bütçeli kovboy filmleri) Amerikan yap›m›
ayn› tür filmlere efl örnekler ç›kartm›fl ise (‹yi, kötü, çirkin, Bir
Avuç dolar için vs.) ‹talyan çizgi romanc›lar da, yaratt›klar›
karakterler ile en az Amerikal› meslektafllar› kadar baflar›l›
bir flekilde, okyanus ötesindeki vahfli bat›y› konu alan hikâyeler kurgulam›fllard›r. Bunlar›n aras›ndan Judas, Teks ve
Tom Braks gibi kahramanlar›n maceralar›n› okurlar y›llar
boyunca takip etmifltir.
Klasik western diyebilece¤imiz bu tarz çizgi romanlardan
bir tanesi vard›r ki, kahraman› ve anlatt›¤› hikâyelerle öteki-
42
lerden ayr›l›r.
Zagor, vahfli bat›n›n ac›mas›zl›¤›n›, Avrupa’n›n zengin kültürü ile bir araya getirip y›llar boyunca okurlara korku, gerilim,
komedi, polisiye hatta bazen aflk temal› say›s›z, heyecan
dolu macera yaflatm›flt›r.
Karanl›k, her türlü tehlikenin kol gezdi¤i Darkwood
orman›nda yerli halk›n Zagor Ten-ay diye ça¤›rd›klar› bu
adam, 70’lerde ‹talyan sinemas›n›n jönlerini and›ran kabar›k
saçlar›, uzun favorileri, bir k›z›lderilinin üzerinde görebilece¤iniz, y›rt›c› kufl desenli k›rm›z› gömle¤i, dar pantolonu,
kemerine ters takt›¤› tabancas› ve tabii savafl baltas›yla,
kovboy ile k›z›lderili aras›nda kalm›fl, beyaz bir yerlidir. Tüm
yöre halk›n›n hem korktu¤u hem de sayg› duydu¤u bir
“Baltal› ‹lah”t›r.
Zagor’un d›fl görünüflündeki bu zenginlik maceralar›na da
yans›r. Di¤er klasik tarz western çizgi romanlar›n aksine
Zagor’da Avrupa kültürünün etkisi oldukça a¤›rd›r.
Darkwood orman› ve çevresinde vahfli bat›dan çok daha
fazlas› vard›r asl›nda. Hikâyelerde vampir, kurtadam gibi
orta Avrupa efsanelerine s›kça rastlan›r. Macar, Alman,
Çekoslovak hatta Türk birçok yan karakter güçlü kiflilikleri ile
hikayelere girip, ç›karlar. Katil bitkiler, dev kurba¤alar, zombiler, satanistler hatta uzayl›lar Baltal› ‹lah’›n savaflt›¤› kötüler
aras›ndad›rlar.
Hikâyeler aksiyon üzerine kuruludur. Bununla beraber,
çözülmesi gereken ipuçlar›, takip edilmesi gereken izler de
Zagor’a polisiye bir hava katar.
Batakl›klar›, akarsular› ve uzun, amazon orman›n› an›msatan
a¤açlar› ile Darkwood orman› Zagor ve arkadafllar›n›n,
mahallenin delikanl›lar› rolünü üstlendikleri bir yer gibidir.
Zagor ve cesur birkaç, kifli her hangi bir otoriteden yetki
almaks›z›n, Darkwood’un koruyuculu¤unu üstlenirler.
Üçka¤›tç› beyazlar›n ve kötü k›z›lderililerin peflinde koflarlar.
Zagor’un Darkwood’un d›fl›na ç›k›p uzak diyarlarda
maceraya at›ld›¤› da olur. Al›flt›¤›m›z, “Süper kahraman
flehrini korur” düflüncesinden farkl› olarak hareket eder.
Bazen okyanuslarda dev ahtapotlarla savafl›r, bazen
Yugoslavya’da bir vampiri avlar.
Genifl çevresine ra¤men Zagor’a herkesten yak›n olan,
onunla her maceraya at›lan ve her yönüyle Zagor’un tam
tersi olan bir karakter vard›r: Çiko Felipe Lopez Martinez
Gonzales… K›sa boylu, fliflman, komik, biraz saf ve korkak
olan bu obur Meksikal›, Zagor’un en yak›n dostudur. Onun
yan›ndan hiç ayr›lmaz. Çiko asl›nda gizem çözerken veya
kavga ederken Zagor’a yard›m etmez ama hep oradad›r.
Ço¤u zaman bafllar›na bela açarak, kendisini küçük düflürecek hareketler yaparak ve “Karamba karambita!” diye
ba¤›rarak hikâyedeki gülünç varl›¤›n› sürdürür. Bazen de
olaylara tan›kl›k edip bir haberci gibi olan biteni anlat›r, ya da
istemeden de olsa Baltal› ‹lah’a yard›m eder.
Birlikte hiç kimseden, hiçbir fleyden sak›nmadan maceradan
maceraya koflarlar. Bu s›rada Çiko’nun tek düflündü¤ü
yemek iken, Zagor, do¤ruluk ve adaletin peflindedir. Di¤er
tüm kahramanlarda oldu¤u gibi adalet duygusu son derece
geliflmifltir. Her maceran›n motivasyonu, ya intikama dayal›
bir adalet, ya da daha önceden karfl›lafl›lm›fl eski bir
düflman›n geri dönüflüdür.
Sergio Bonelli ve Gallieno Feri taraf›ndan yarat›lan Zagor,
1961 y›l›ndan beri Bonelli Yay›nc›l›k taraf›ndan okurlara
sunuluyor. Zagor’un maceralar›n› Türk okurlar› da, 1962’den
beri, yaklafl›k 40 y›ld›r takip ediyor. Arada s›rada kesintiler
olsa da bir yay›n evinin b›rakt›¤› yerden bayra¤› bir di¤eri
al›p, Baltal› ‹lah’›n serüvenlerini bize ulaflt›r›yorlar. Birkaç
kufla¤›n ortak kahraman› olan Zagor’u flimdilerde
Maceraperest Çizgiler ve Lal Kitap yay›nlamaya devam
ediyor. Üstelik ‹talya’daki ç›kan orijinal say›lar› da hemen
hemen ayn› zamanda Türkiye’de de bas›l›yor…
43
icatlar
‹fl yaflam›n› kolaylaflt›ran cihazlar
Günümüz ifl hayat›nda iletiflim her fley anlam›na geliyor. Bu yüzden de
iflyerlerinin, ofislerin en vazgeçilmez araç gereçleri iletiflimle ilgili olanlar. Bu
araç gereçlerin ilk ortaya ç›k›fl› 1874’te Remington marka daktilonun
lansman›yla gerçekleflmifl. O tarihten bu yana da, daktilolar, faks makineleri,
fotokopi makineleri ço¤ald›kça ço¤alm›fl, yenilendikçe yenilenmifl. Ama en
eski, yani ilk olanlar hâlâ de¤erli...
DAKT‹LO
Daktilonun icad›na kadar bütün sözleflmeler ve metinler elle yaz›l›yordu. 1873’te
Christopher Scholes’in icat etti¤i ilk ifllemeli daktilonun klavyesinde tufllar Q harfiyle
bafll›yordu. Daha sonra A harfiyle ve F harfiyle bafllayan klavyeler de yap›ld›. Bugün
dünyada en çok Q ve F klavyeler kullan›l›yor.
SES KAYIT C‹HAZI
1898’de Valdemar Poulsen ilk manyetik ses kay›t cihaz›n› icat etmifl. Bunu yapmaktaki amac›,
sözlü gerçeklefltirilen anlaflmalar› kaydetmek ve böylelikle ileride söz konusu anlaflmayla ilgili
yasal sorunlar ç›kmas›n› önlemekmifl ve tahmin edilece¤i gibi cihaz, tüccarlar›n büyük
ilgisiyle karfl›laflm›fl.
FOTOKOP‹ MAK‹NES‹
Fotokopi makineleri ilk kez 1938 y›l›nda, yani büyük savafl›n hemen öncesinde, siyah mürekkep
içeren bir toz arac›l›¤›yla herhangi bir metnin kopyas›n› ç›karabilen makineler olarak sunuldu.
Yarat›c›s› Amerikal› bir avukat olan Chester Carlson’du. Carlson’un amac›, kendi ifliyle ilgili
belgeleri h›zl› bir flekilde ço¤alt›p ilgili kiflilere gönderebilmekti.
FAKS MAK‹NES‹
Bir metni görüntüleyip telefon hatlar› arac›¤›yla baflka bir yere gönderme fikri ilk kez
1843’te ‹skoçyal› Alexander Bain’in akl›na geldi. Daha sonra faks makinesi, özellikle
gazetelerin fazlas›yla s›k kulland›¤› bir cihaz oldu. Bu sayede, dünyan›n herhangi bir
yerinden h›zla haber ve yaz› al›nabiliyordu ve faks makinesi do¤al olarak en vazgeçilmez
ofis unsurlar›ndan biri oldu.
KEL‹ME ‹fiLEMC‹
Günümüzde ofislerin hemen hepsinde art›k daktilolar›n yerini kelime ifllemciler ald›. Onlar
sayesinde herhangi bir metni kaydetmek, saklamak, üzerinde düzeltme yapmak, de¤ifltirmek kolayl›kla mümkün olabiliyor. ‹lk kelime ifllemci 1964 tarihinde IBM firmas› taraf›ndan
yap›l›p sunuldu. Büyükçe bir masa kadard› ve ekran› yoktu. Günümüzde kullan›lan kelime
ifllemcilerse bildi¤iniz gibi printer’la da desteklenen ve boyutlar› oldukça küçülen kiflisel bilgisayarlar.
44
sinema
Sedat ‹mza
Bulutlar› Beklerken...
Dikkati, anlatandan çok anlat›lana çekecek tevazuyu gösteriyor Yeflim
Ustao¤lu söyleflilerinde. Usta ve naif oyunculuklarla sa¤lam bir öykü yans›yor
beyazperdeden.
Göçme ve göç ettirilme, Anadolu’nun eski bir a¤r›s›... Türkiye tarihinin en son göçe zorlanma örne¤i, Güneydo¤u’da
yafland›. ‹ri puntolarla “terörle savafl”, bölge insan›n› metropollere savurdu. Düfltükleri yerlerde bir kesimce önce k›ro,
maganda oldular; sonra baflka bir kesimce, “öteki” olarak
adland›r›ld›lar. Öteki beriki derken kim olduklar›n› flafl›rd›k.
Daha eski tarihlerdeyse yo¤un olarak Rum ve Ermeni halk›n
yer de¤ifltirmeye zorland›¤›n› görüyoruz. Do¤u’dan ve Güneydo¤u’dan Ermeniler, üç denizin k›y›lar›ndansa Rumlar ya
yer de¤ifltirmeye zorlanm›fl, ya da Yunanistan ve adalar›nda
yaflayan “Türk”lerle mübadele buyrulmufl, de¤ifl tokufl edilmifl. ‹nsan yaflad›¤› yere, o yerin topra¤›na, denizinde yüzen
bal›¤›na benzedi¤i için de ne gidenler dikifl tutturabilmifl
uzun süre, ne de gelenler... Zaten bu nedenle göçün üzerinden bir kuflak geçince bile ilk f›rsatta atayurtlar›na dönmüfl
dönebilen göçzedeler.
Bir önceki filmi Günefle Yolculuk’ta Bat›’ya göç ettirilmifl Do¤ulu bir gençle, saçlar›n› sar›ya boyayarak Do¤u’ya gitmek
zorunda kalan esmer bir Bat›l› gencin (böyle yaz›nca bir iktidar eylemi olarak göç, biraz absürdlefliyor gibi) hikâyesini
anlatm›flt› Yeflim Ustao¤lu. Tireli Mehmet’le Kürt Berzan’›n
yüzü birbirine dönüflüyordu iktidar›n hav› dökülmüfl aynas›nda. Finalde, “Ola¤an-Ötesi Hal” bölgesine Berzan bir tabut
içinde ölü, Mehmet’se sar›fl›n olarak girebiliyordu ancak.
Ustao¤lu, yeni filmi Bulutlar› Beklerken’de göç sonras› insanl›k hallerini anlatmay› sürdürüyor; yaz›s›z tarihe görsel bellek
olmak istercesine. 1916 y›l›n› göçe zorlanma ile ilgili bir eflik
olarak görüyoruz bu filmde. Karadeniz’deki Pontus-Rum kökenli halk›n tarihinin son ve belki de en büyük k›r›lmas›n›n milad› ayn› zamanda bu tarih.
Yaz›l› tarihlerden sa¤l›kl› bilgi edinmek güç. Dönem zorlu,
bombalar patl›yor. Birinci savafl, Tirebolu ve halk› için büyük
y›k›mlar getirmifl. Denize dönük yüzünü Canik da¤s›ralar›n›n
korudu¤u kent, yüzy›llar boyunca suya ve içe-dönük yaflam›fl. Ama savafl s›ras›nda korumas›z taraf›ndan gelmifl y›k›m. Rus, ard›ndan Yunan savafl gemilerinin sald›r›s›... Ve
son olarak, savafl y›llar›n›n hoyratl›¤› içinde göçürülmüfl yöre
halk›. Bön iktidar, baflat tercihini kullanm›fl yine: ekonomi.
Filmde de Ayfle (Eleni) ve kardefli Niko’nun Tirebolu’dan
Mersin’e zorunlu göçleri s›ras›nda ana-babalar›n› karlara göme göme var›fllar› hikâye ediliyordu bir yerde. Sosyal
“göç”ük, birey olarak Ayfle’nin de kiflisel tarihi asl›nda.
Mersin’de bir ailece evlat edinilmifl. Kardefli Niko di¤er yetimlerle birlikte toplanm›fl. Al›nm›fl Ayfle-Eleni’den. Kendini
yeni ailesinin k›z› Selma’ya vakfetmifl. Selma da vefal› ama.
Ana-baba ölünce üvey kardefli Ayfle-Eleni’nin Tirebolu’da
do¤du¤u evi sat›n al›yor; ve orada ölüyor zaten. Ayfle’nin hayata att›¤› tek çengel Selma da gidince, gerisi boflluk. Ayfle
için zaten paçada sürünen gerçeklik darmada¤›n oluyor birden. Sosyalli¤inden soyunuyor. Küçük adam Mehmet, Ayfle’nin hikâyesinin uç verdi¤i yerde duruyor. Bir Mehmet olmasa Ayfle kime, niye anlats›n hikâyesini...
Ayfle-Eleni’nin, kardefli Niko’nun götürülmesi olay›nda gösterdi¤ini düflündü¤ü kay›ts›zl›k, elli y›ll›k bir vicdan muhasebesine dönüflüyor zamanla. Ayfle’nin yar›m as›rl›k cehenneminde vicdan kavram›n› sorguluyoruz. Sahi, neydi vicdan?
Kiflisel vicdan, asl›nda iktidar›n istemedi¤i çocu¤u de¤il mi?
Baflka bir günah›n meyvesi de¤il mi asl›nda bizim evlat edindi¤imiz? Domino etkisiyle y›k›l›yoruz s›ratafllar aras›nda s›ram›z gelince; ama biz bafllatm›yoruz onu. Ayfle de kardeflinin
al›nmas› karfl›s›nda, alanlara duyulacak d›fladönük öfke yerine kendine ac›yarak içedönük vicdan›na gömülüyor.
Üniversite öncesi ö¤renimini Trabzon okullar›nda yapan Ustao¤lu’nun kiflisel deneyimlerinin anekdotlar›yla daha bir
zenginleflmifl film. Duvarlara aceleyle, acemice, yasad›fl›
afifl yap›flt›ran gençler ve akabinde Türkiye klasi¤i Renault
12’li ekip otosunun bant karikatür k›vam›ndaki resmi geçitleri, çocuk gözü naifli¤iyle veriliyor. Ve o naifli¤e dek sinmifl
politik bir figür olarak komünist, Mehmet’in bal›kç› arkadafl›n›n babas› etraf›nda oluflturdu¤u mitik bir siluet olarak ç›k›yor karfl›m›za. Sanki soludu¤umuz hava gibi bilinçli ya da bilinçsiz, bir flekilde bize nüfuz eden bir fley de¤ilmifl gibi bu
aralar meslek erbab› politikac›lar›n meflgalesi say›lan politika konusunda yönetmen pek de utangaç davranm›yor. Ustao¤lu, TV8’e verdi¤i bir röportajda çoktand›r özledi¤im bir
tavr› gösterdi. Spiker, Günefle Yolculuk filminin çok konufluldu¤unu söyledi ve yeni filmi için de benzer ilgiyi bekleyip
beklemedi¤ini sordu. Ustao¤lu itiraz etti buna. Filmin üzerine çarp› koydu¤u sorunun konuflulmas›n›n filmin konuflulmas›ndan daha önemli oldu¤unu söyledi. Öyleyse denebilir ki,
yeni filmle ilgili beklentileri de bu minval üzredir.
Öyle, sonu söylenmeyecek filmlerden de¤il Bulutlar› Beklerken; ama yine de finale yak›n bir anekdot var ki anlatmayay›m, filmi görmeyenler için sürpriz olarak kals›n. Belgesel havas›ndaki ilk sekansta gördü¤ümüz küçük kardefliyle k›z›n
bulutsuz gökyüzünden ya¤an güneflin ayd›nl›¤›ndaki gülüflü
jenerikten önce tekrar as›l› kald› beyazperdede. Bir fley
dü¤ümlendi... G›rtlak k›rk bo¤umdu, k›rk bir oldu.
45
çok satan kitaplar
Türkiye /
Çocuk ve ilk
gençlik
Türkiye /
Edebiyat
Türkiye /
Edebiyat d›fl›
1. Tafl ve Ten
1. Her Tuzlu¤um Var Diyene H›yarla
Yetiflemedim
1. Bu Hayat Sizin
Metin Uca
Epsilon Yay›nevi
2. Hayata Merhaba
Epsilon Yay›nevi
2. Hayvanat Bahçem Dizisi
‹nci Aral
Epsilon Yay›nevi
2. Aflk Köpekliktir
Ahmet Ümit
Do¤an Kitapç›l›k
3.. ‹zmir Büyücüleri
Mara Meimaridi
Literatür Yay›nc›l›k
4. Cemile
Orhan Kemal
Epsilon Yay›nevi
5. Sen Git Aflk Bana Kals›n
Mehmet Coflkundeniz
Neden Kitap
6. Eskici Dükkan›
Orhan Kemal
Epsilon Yay›nevi
7. Ölürsem Beni Seninle Ararlar fiimdi
Cezmi Ersöz
Gendafl Kültür
8. Ete¤imdeki Tafllar
Murathan Mungan
Metis Yay›nlar›
9. Anneannem
Fethiye Çetin
Metis Yay›nlar›
10. Ateflböceklerinin Mevsimi
Maeve Binchy
Do¤an Kitap
11. Gece Sesleri
Ayfle Kulin
Remzi Kitabevi
12. Yank›lar
Danielle Steel
Remzi Kitabevi
13. S›cak Buz
Nora Roberts
Epsilon Yay›nevi
14. ‹yi Dilekler Ülkesi
Hamdi Koç
‹fl Kültür Yay›nlar›
15. Korkma Bu Akflam Gelip Çalmam
Kap›n›
Perihan Ma¤den
Everest Yay›nlar›
Filiz Ak›n
Epsilon Yay›nevi
3. Seni Seviyorum Çünkü ...
Mehmet Coflkundeniz
Neden Kitap
4. Mevlana'dan Alt›n Ö¤ütler
Derleyen: Ziya Elitez
Kozmik Kitaplar
5. Metal F›rt›na
Orkun Uçar/Burak Turna
Timafl Yay›nevi
6. ‹flas Etmenin Yollar›
Erdal Demirk›ran
Kashna Yay›nevi
7. Hâlâ Ciddiyim
Gülse Birsel
Epsilon Yay›nevi
8. Hayata Yön Veren Sözler
Ak›n Al›c›
Epsilon Yay›nevi
9. Mutlulu¤un Anahtar› Küçük fieyler 1
Üstün Dökmen
Sistem Yay›nc›l›k
10. Kendine Yeni Bir Hayat Ismarla
Murat Toktam›flo¤lu
Kapital Yay›nlar›
11. Makyajda Sihirbazl›k Numaralar›
Ayflenur Yaz›c›
Epsilon Yay›nevi
12. Tap›nak fiövalyeleri-Mesih'in Miras›
M.Baigent/R.Leigh/H.Lincoln
Nokta Yay›nlar›
13. Bilinmeyen Atatürk
‹smet Bozda¤
Truva Yay›nlar›
14. Ey Vatan
Osman Pamuko¤lu
‹nk›lâp Yay›nevi
15. Türkleri Anlama K›lavuzu
Zeki Kayhan Coflkun
Birharf Yay›nlar›
Kaynak: Yeni Çizgi Yay›n Da¤›t›m Ltd (11 fiubat 2005 itibariyle)
46
‹pek Ongun
Pelufllu Kitaplar
A&C Kitabevi
3. Sarman Kedi-Dünya Masallar›
Derleyen: Aziz Sivasl›o¤lu
Hobi Yay›nc›l›k
4. Witch-K›r›k Küre-Baykuflun Gölgesi
Lene Kaaberbol
Do¤an Egmont Yay›nc›l›k
5. Ifl›k Difllerini F›rçal›yor 2-Sesli Kitaplar
Pandora E¤itim Gereçleri
6. Peynirimi Kim Kapt›
Spencer Johnson
Epsilon Yay›nevi
7. Sizinkiler-Sihirli De¤nek
Salih Memecan
Mart Ajans
8. Barbie-Muhteflem Karfl›laflma
Do¤an Egmont Yay›nc›l›k
9. Merhaba Dünya
Ayfle Kilimci
Epsilon Yay›nevi
10. Okul Gezisi Ve K›sa Mesaj
Joachim Friedrich
Epsilon Yay›nevi
11. Hayalet X
Kjarttan Poskitt
Timafl Yay›nevi
12. Uzayl›lar, Dünyal›lar, Ufolar
Nick Arnold
Timafl Yay›nevi
13. ‹nan›lmaz Aile-Süper Kahramanlar›n
Dönüflü
Do¤an Kitap
14. ‹ki Çocu¤un Devrialemi
Jean De La Hire
Can Yay›nlar›
15. Winx: E¤len–Süsle
Epsilon Yay›nevi
ABD /
Edebiyat
Almanya /
Edebiyat
‹ngiltere
1. The Da Vinci Code
1. Der Schwarm
1. The Da Vinci Code
Dan Brown, Doubleday
2. The Five People You Meet In Heaven
Frank Schätzing, Kiepenheuer&Witsch
2. Sakrileg
Dan Brown, Lübbe
3. Totenmontag
Dan Brown, Corgi Adult
2. Shopaholic and Sister
Sophie Kinsella, Black Swan
3. The Last Juror
Kathy Reichs, S. Fischer
4. Blaue Wunder
Ildiko von Kürthy, Wunderlich
5. Hectors Reise
François Lelord, Piper
6. Neue Vahr Süd
Sven Regener, Eichborn
7. Das Kind von Noah
Eric-Emmanuel Schmitt Ammann
8. Erinnerung an meine traurigen
Huren Gabriel García Márquez
Kiepenheuer&Witsch
9. Der Turm
Stephen King, Heyne
10. Die Stadt der träumenden
Bücher Walter Moers, Piper
John Grisham, Arrow
4. The Time Traveler's Wife
Audrey Niffenegger, Vintage
5. Angels and Demons
Dan Brown, Atria
6. Deception Point
Dan Brown, Corgi Adult
7. The Narrows
Michael Connelly, Orion
8. Digital Fortress
Dan Brown, Corgi Adult
9. Jamie's Dinners
Jamie Oliver, Michael Joseph
10. Sickened
Julie Gregory, Arrow
Mitch Albom, Hyperion
3. Chainfire,
Terry Goodkind Tor/Tom Doherty
4. State Of Fear
Michael Crichton, Harpercollins
5. By Order Of The President
W. E. B. Griffin, Putnam
6. Unexpected Blessings
Barbara Taylor Bradford, St. Martin's
7. Night Fall
Nelson Demille, Warner
8. Black Wind
C. Cussler/D. Cussler, Putnam
9. Entombed
Linda Fairstein, Scribner
10. A Salty Piece Of Land
Jimmy Buffett, Little Brown
ABD /
Edebiyat d›fl›
Almanya /
Edebiyat d›fl›
Fransa
1. Witness, Amber Frey
Reganbooks/Harpercollins
2. America (The Book)
J. Stewart/ B. Karlin/ D.Javerbaum,
Warner
3. Collapse
Jared Diamond, Viking
4. His Excellency
Joseph J. Ellis, Knopf
5. Eats, Shoots & Leaves
Lynne Truss, Gotham
6. Chronicles: Volume One
Bob Dylan, Simon & Schuster
7. When Will Jesus Bring The Pork Chops?
George Carlin, Hyperion
8. Faithful
Stewart O'nan/Stephen King Scribner
9. Confessions Of An Economic Hit Man
John Perkins, Berrett-Koehler
10. How To Talk To A Liberal (If You Must)
Ann Coulter, Crown Forum
1. Schotts Sammelsurium
Ben Schott, Berlin
2. Mein Rückenbuch
Dietrich Grönemeyer, Zabert Sandmann
3. Die Mächte der Zukunft
Helmut Schmidt, Siedler
4. Schluss mit lustig
Peter Hahne, Johannis
5. Das Methusalem-Komplott
Frank Schirrmacher, Blessing
6. Moppel-Ich
Susanne Fröhlich, W. Krüger
7. Feuerherz
Senait Mehari, Droemer
8. Am Ende der Welt
Klaus Bednarz, Rowohlt Berlin
9. Meines Vaters Land
Wibke Bruhns, Econ
10. Die kalte Schulter und der warme
Händedruck Alan/Barbara Pease,
Ullstein
1. Da Vinci Code Dan Brown, Lattès
2. Histoires Inédites du Petit Nicolas
René Goscinny, IMAV Editions
3. Un pedigree
Patrick Modiano, Gallimard
4. Harry Potter and the Half-Blood Prince
J. K. Rowling, Bloomsbury Eds
5. Code Da Vinci : l'enquête
M. Etchegoin/F. Lenoir
Robert Laffont
6. Les Tuniques
Bleues Lambil/Cauvin, Dupuis
7. Le management pour les nuls, Bob
Nelson/Peter Economy, First
8. Le fabuleux héritage de l'Egypte,
Christiane Desroches-Noblecourt,
Telemaque
9. Ushuaïa, le grand album
Nicolas Hulot, Michel Lafon
10. L'auteur! L'auteur!
D. Lodge/S. V. Mayoux Rivages
Kaynak: ABD (The New York Times), Almanya (Der Spiegel), ‹ngiltere (The Guardian), Fransa (Fnac) (11 fiubat 2005 itibariyle)
47
kitap
Unomastica alla Turca
Unomastica alla Turca ne kadar e¤lenceli bir kurmaca olursa olsun, günümüze yap›lan göndermeleri
okuyunca insan “Olabilirdi de tabii...” deyip sonra da kendine gülüyor.
Konuflma dilimizi gelifltirmek ve Türkçenin kökenini bizlere anlatmak için
üretilen, Uno-mastik sak›z›n› hiç denediniz mi? Her Uno-mastik sak›z ambalaj›n›n üzerinde farkl› bir sözcük bulunuyor. Merak etti¤iniz sözcü¤ü seçip
al›yorsunuz. Aç›yorsunuz paketi; içinden sak›zla birlikte kelimenin etimolojisini de anlatan “pek bir Türkçe” bir
manzume ç›k›yor. Mesela üzerinde
“tavflan” yaz›l› bir Uno-mastik sak›z ald›¤›n›zda, flöyle bir dörtlükle karfl›lafl›yorsunuz: “Burungu ötken zamandaki
asl› tavflangad›r/ Bay›ra sard›r›nca yorulmaz tepiflkendir/ Keflür (bkz. keflür)
gördü mü pek savaflkand›r/ Pefline
(bkz. taz›) taz› düflünce kat› s›v›flkand›r.” Sak›z›n›z› çi¤nerken kelimenin
geçmiflini de ö¤renmifl oluyorsunuz.
Böylece hem beyniniz, hem çeneniz
çal›fl›yor; ki dilin geliflmesi için ikisi de
çok yararl›d›r.
Sak›zlar›n üretici firmas›n›n kurucusu
ve yöneticisi, Argun Afaki. Argun Bey
ilginç kiflili¤i ve engin tarih bilgisiyle,
günümüze dek karanl›kta kalm›fl pek
çok gerçe¤in ortaya ç›kmas›n› sa¤layan biri. Kendisi hayal tafl›n› bulup efsanevi alb›z› tekrar bizim evrenimize
getiriyor ve bozk›r›n, Kazan’›n unutulan
hikâyesi gün ›fl›¤›na ç›k›yor. Ayr›ca,
Uno-mastik sak›zlar›n› haz›rlarken
araflt›rd›¤› tüm kaynaklar› ve sonsuz
paranoyas›n›, Sabetay Zevi’nin takipçilerini ortaya ç›kartmak için kullan›yor
ve yüzy›llard›r Türklere karfl› kurulan
bir komployu da ortaya ç›kart›yor (en
az›ndan öyle san›yor).
Peki bütün bu gizem, korku ve komplo
neden? Çünkü, hepimiz gibi say›n Afaki de biliyor ki, Türk’ün Türk’ten baflka
dostu yoktur! Öyleyse kimdir Türkler?
‹flte Y. Hakan Erdem’in, ismini Unomastik sak›zlardan alan kitab› Uno48
Unomastica
alla Turca
Y. Hakan Erdem
Kanat Kitap, 344 s
mastica alla Turca bu sorunun cevab›n› veriyor. Bize Türklerin farkl› bir tarihini, "etimolojisini" anlat›yor. Hem de sürükleyici bir hikâye biçiminde...
Kitab›n bafl›nda Argun Bey, y›llar önce
yafll› bir sat›c›dan, de¤erinin fark›nda
olmadan ald›¤› hayal tafl›n›n esrar›n›,
yard›mc›s› Tankut Ergun ile çözmeye
çal›fl›rken, birden alevler içinde bir alb›z do¤ar. ‹letiflimde yaflad›klar› baz›
küçük aksakl›klar›n ard›ndan alb›z, Argun Bey ve Tankut’a, Türk tarihinin
bafllad›¤› yer olan Asya'dan ve Tengere Tardu Tigin’den bahseder. Köktürklerin sonuncusu olan bu gözüpek
Türk'ün, nas›l bozk›r›n ba¤r›ndan Kazan’a geldi¤ini, esaretini, nas›l han oldu¤unu, Selcük Hatun ile evlili¤ini ve
“(U)rum'a gidiyoruz” diye koca Hazar'›
nas›l Orta Asya'ya yürüttü¤ünü anlat›r.
Bu asl›nda umudun, sevginin, flans›n,
ihanetin ve dirayetin öyküsüdür. Alb›z›n anlatt›klar› ile biz de yavafl yavafl
yeni bir Asya ve Türk tarihi ile karfl›lafl›r›z. Hiçbir fleyin, hiç kimsenin göründü¤ü gibi olmad›¤›; halklar›n, dinlerin,
insanlar›n birer matruflka bebe¤i gibi
birbirinin içinden ç›kt›¤› bir zamand›r
bu. Her fleyin, herkesin gizledi¤i ikinci
bir kimli¤i vard›r. Herkes birbirinden
korkup rol yapmaktad›r. Hatta o kadar
büyük roller kesilmektedir ki, koskoca
bir millet dahi dininin ne oldu¤unu,
hangi ›rktan geldi¤ini (Hazarlar, Aktürkler, Köktürkler vs.) ya unutmufltur,
ya da unutmufl rolü yapar. Bu ilginç
senaryo içinde Tengere Tardu’ya da,
y›llard›r beklenilen, Kazan'›n kurtar›c›s›
olaca¤›na inan›lan "Mafliah" rolü düfler.
Hikâyenin bafl›ndan beri sadece okurun de¤il, romandaki di¤er pek çok karakterin de "Acaba bu adam deli mi?"
diye düflündü¤ü Tengere Tardu, aflina
oldu¤umuz kahramanlara pek benzemez. Bazen dayak yiyip afla¤›lan›r
(ama ses ç›karmaz), bazen keskin bir
niflanc›, gözüpek bir savaflç› kesilir,
bazen de mucizeler yaratan bir ermifl
olur. Sonunda, insanlar›n delirdi¤ini
düflündükleri bir Han’a dönüflür.
Kitaptaki di¤er bir önemli flah›s ise Dede Korkut’tur. Bu yüce Türk ozan› Unomastica alla Turca'da, Asya’da yaflayan Türk kavimleri aras›nda "bozk›r
dengesi" diye adland›rd›¤›, hassas bir
politika yürütür. Birbirleriyle iyi geçinmeleri için boy boylay›p soy soylar.
Tüm politikac›lar gibi güvenilmez gibi
gözükse de, Tengere Tardu'ya önemli
noktalarda büyük yard›mlar› dokunur.
El alt›ndan Tengere'yi desteklemekten
de vazgeçmez. Ona inan›r.
Asl›nda Tengere Tardu'nun davran›fllar›n› ve kiflili¤ini flekillendiren, bir anlamda çevresinin ondan beklentileridir. Önceleri bir kurtar›c› oldu¤una
inanmaz ama geliflen olaylarla beraber "öyle imifl" gibi davranmaya bafllar.
Sonunda bir kurtar›c›ya da dönüflür.
Ama bu, istenilen kurtar›c› m›d›r?
Unomastica alla Turca ne kadar e¤lenceli bir kurmaca olursa olsun, günümüze yap›lan göndermeleri okuyunca
insan "Olabilirdi de tabii..." deyip sonra
da kendine gülüyor. Kaseli, kodlu, “tarihi” gizemi ortaya ç›kartan kitaplar›n
popüler oldu¤u bir dönemde bu eser,
Türklerin Asya bozk›rlar›ndaki gizli tarihini sunuyor bize.
Emre Kuzuo¤lu
Bellekten kaç›fl
Latife Tekin’in son roman› Unutma Bahçesi, okura bir son ya da bir çözülüfl sunmaks›z›n, farkl› farkl›
okumalar›n kap›s›n› aral›yor.
Unutal›m, hafifleriz. Hat›rlaman›n ac›s›na, boflunal›¤›na bir cevap... Tafl›maya
de¤meyecek anlar› boflaltma zaman›...
Günlük dilimize öylesine s›zan “unut
gitsin”ler, “unut beni”ler bir yana, zaten
kendili¤inden unutmaya yazg›l› haf›za;
ancak bu flekilde yeni an›lara yer aç›yor. Hiçbir zaman çözemeyece¤imiz
s›rlar›yla yaz›ya ilham kayna¤› olmas›ysa hiç flafl›rt›c› de¤il.
Latife Tekin, Unutma Bahçesi’yle haf›zan›n bu yaz›las› s›rlar›n›n üzerine gidiyor ve sadece unutmak isteyenlerin girebildi¤i bir bahçeye ça¤›r›yor bizi. Bu
bahçe, da¤›n ve denizin bulufltu¤u, s›¤›n›lacak ütopik bir cennet gibi görünse de, bir s›¤›nak de¤il, bir bafllang›ç
noktas› daha çok. Eski yaflamlar›n›n
düzeninden, iliflkilerinden, statülerinden kopma cesaretini gösterebilenlerin yeri. Hayallerindeki kaç›fl ülkesinin
e¤lenceli maceralar›n› bulamayan ço¤unluksa, Tebessüm’ün deyifliyle, “dayanamay›p gidiyor” zaten. Bahçede
kalanlarsa, unutmak kadar unutulmay›
da göze alanlar...
Bahçenin sahibi fieref’i, bir zamanlar
yazar oldu¤unu ö¤rendi¤imiz Ferah’›,
bahç›van Cömert’i, Olgun’u, Giray’› ve
di¤erlerini bahçenin en k›demlilerinden
Tebessüm arac›l›¤›yla tan›yoruz. Unutmaya çal›flt›klar› geçmifllerinin ayr›nt›lar›n› ö¤renemesek de, bu durum onlarla yak›nlaflmam›za engel de¤il. Çünkü Latife Tekin her zamanki gibi, uzun
uzun bilgi vermeden ya da kahramanlar›n s›rlar›n› ulu orta döküp saçmadan,
yal›n ve düflündürücü diyaloglarla anlamam›z› sa¤l›yor onlar›. Günlük rutin
ifller, küçük kiflisel uzlaflmazl›klar ve
unutma üzerine sohbetlerle ilerleyen
zaman›n içindeki yegane gerilim ö¤esi
de yine Tebessüm’ün düflüncelerinde
öne ç›k›yor. Cömert’in bahçeye bahç›van olarak gelifliyle birlikte Tebes-
Unutma Bahçesi
Latife Tekin
Everest Yay›nlar›, 294s.
süm’ün bahçede yaflanaca¤›n› sezdi¤i
karmafla, bazen art›p bazen azalan bir
tempoyla roman boyunca akl›m›zda
beliren, neler olacak, sorusunu canl›
tutuyor. Fakat beklenen gerilimi bir
gerçekli¤e ba¤lamaks›z›n okuru her
seferinde bahçenin dinginli¤ine geri
ça¤›r›yor yazar.
Romanda, haf›zan›n kendili¤inden
devreye soktu¤u do¤al bir unutman›n
aksine, bilinçli ve kararl› olarak gerçekleflen bir unutma süreci dikkat çekiyor.
Bilinçli ya da sadece geçmifle de¤il,
gelece¤e de yönelik bir unutman›n
olup olamayaca¤› da bu ilginç hikayenin sorular›ndan biri. Tebessüm, gelecekte yaflamak istemedi¤i anlar›n düflünü kurup onlar› unutmaya çal›fl›yor ki
ona de¤meden geçip gitsinler; ya da
fieref unutamayaca¤› bir fley yaflama
korkusuyla haf›zas›n› yormayacak bir
basitlik ve uzakl›kla yaklafl›yor hayata.
Ve asl›nda romanda hep, cesur olmakla bir tutulan unutufl süreci, cesaret kadar korkular›n›n fark›ndal›¤›n› da istiyor
bahçe sakinlerinden: bir daha geri dö-
nülemeyecek anlar›n ac›s›na ve kay›plar›n bofllu¤una unutarak karfl› koymak... Bu karfl› koyuflsa en basitinden,
savunma sistemimizin bir arac› asl›nda. Unutma bahçesindekilerin düflü de
kolayca unutarak yaflanan ve yeni an›lara s›f›rdan aç›lan bir hayat. “U¤uldas›n unutma rüzgar›... Yoksa yaflad›¤›m
her fleyle nas›l varolabilirim ki, kald›ramam a¤›rl›¤›n› sessizli¤in. Anlayabilsem gelece¤e do¤ru mu esiyor...”
Bahçedekilerin unutma deneyimleri,
en do¤rudan karfl›l›¤›n› do¤ada buluyor. Bu nedenle insanlar› de¤il de, do¤ay› dert orta¤› edinenler baflar›yor
unutmay›. Do¤ayla bar›flamayanlar
unutmaya da direniyor. Gümüfllük’te
yaflamaya bafllayan Latife Tekin, belki
kendi deneyimleriyle de ba¤lant›l› olarak, do¤ayla kurulan mesafeli bir birlikteli¤i anlat›yor yeni roman›nda. Do¤a
karfl›s›nda e¤ilen, onun yabanili¤iyle
bar›flan insanlar bahçedekiler. “Burada yaflamaya karar vermemde, sulad›¤›m a¤açlara ba¤lanmam›n bir etkisi
oldu kuflkusuz. O bölgede yuvalanan
kufllar var sonra. Uçufllar›n› izlerken
vadinin derinli¤ine ve geniflli¤ine, da¤lar›n yüksekli¤ine ürpermeden gözüm
al›flt›. Dünyada kufllar olmasayd› gö¤e
nas›l bakard›k, bunu hiç bilmiyoruz.”
Bahçeye gelenler ve ayr›lanlar, unutmay› baflaranlar ve baflaramayanlarla
usul usul ilerleyen Unutma Bahçesi,
okura bir son ya da bir çözülüfl sunmaks›z›n, farkl› farkl› okumalar›n
kap›s›n› aral›yor. “Her fleyi unutmasak,
hiçbir fley hat›rlam›yor olacakt›k,” diyen
fieref’in sözleriyle, unutma ve hat›rlaman›n kaç›n›lmaz birlikteli¤ini farkediyoruz. Sonras›ysa, Latife Tekin’in
incelikli bir kurgu ve dille akl›m›za getirdi¤i sorulara kal›yor: Yeni bafllang›çlar
için, neleri, nereye kadar unutmal›?
Ceren Ünlü
49
r
kitap
Romansa maceram›z, hüzünlüdür “flark”›m›z
Do¤u ile Bat› aras›nda bir köprüydük co¤rafya derslerinde. Çeviri bir türe gönül verince;
Bat› kad›n, Do¤u erkekse elefltirmenlerin gözünde, romanda da m› arada kald›k? Aynam›z kör, hatta
k›r›k, fiark’›m›z kay›p...
Türküz biz. Çeviri bir türe gönül verdik, bizim de roman›m›z
olsun istedik. “Roman”tik bafllad›k biraz; sonra realist, modern, postmodern olmay› denedik. Kendi öykümüzü anlatt›
Türk roman› y›llarca. “Türk Roman› var m›, yok mu?” tart›flmalar›na inat, bas›lan kitaplar›n kapa¤›na, kitap ad›n›n alt›na “roman” diye yazd›k. Kör Ayna, Kay›p fiark özellikle Türk roman›yla yak›ndan ilgilenenlerin bir solukta okuyaca¤› bir kitap.
Kör Ayna, Kay›p fiark’ta Nurdan Gürbilek pek çok soruya yan›t ar›yor. Okur olarak daha girifl yaz›s›nda, yazar›n kendi
kendine sordu¤u sorular› benimsiyor, kitapta yan›tlar›n› aramak üzere zihnimize yerlefltiriyoruz: Roman okuyan, okuduklar›ndan fazlas›yla etkilenen, yabanc› telkine fazlas›yla aç›k,
kap›lmaya yatk›n, hassas ve hercai “kad›n okur” neden temel
bir figüre dönüflmüfltü ilk romanlarda?... Züppe neden hep
kad›ns› bir figür, bir kad›n-adam olarak anlat›lm›flt›? Ayn› anda hem modernlik iflareti hem de tehlikeli bir k›lavuz olarak
görülen roman›n kad›ns›laflmayla iliflkilendirilmesi neden?...
Daha önemlisi, bütün bunlar yazar›n etkilenme endiflesi hakk›nda ne söylüyor bize?... Kendisi de roman yazan, o halde
yabanc› etkilere aç›k olan yazar›n iç dünyas›nda nas›l bir çat›flmaya yol açm›fl olmal›d›r bu?
Zihnimize yerleflen bu sorularla okumaya bafll›yoruz, Gürbilek’in kitaptaki sekiz yaz›s›ndan ilki “Erkek Yazar, Kad›n
Okur”u.. Gürbilek, Tanzimat roman›nda kad›n okura ›srarla;
okuduklar›ndan afl›r› etkilenen, okuduklar›n› yaflamaya kalkan
bir kimlik verildi¤ini vurguluyor. Bu, yabanc›dan etkilenme
probleminin daha çok okuyan kad›n üzerinden konuflulmufl
olmas›n›n alt›n› çiziyor. Pek çok örnekle bu fikri destekleyen
Gürbilek, Ahmet Mithat, Nabizade Naz›m, Hüseyin Rahmi,
Samipaflazade Sezai’nin eserlerindeki kad›nlardan örneklerle Emma Bovary aras›nda ba¤lant›lar kuruyor. Tanzimat romanlar›ndaki kad›n okurlar›n Monte Kristo’ya, Paul ve Virginie’ye gerçekmifl gibi kap›lmalar›n›n yazarlar taraf›ndan elefltirildi¤ine dikkat çekiyor Gürbilek ve bu noktada akl›m›za bir
soru daha tak›l›yor: Ahmet Mithat de¤il miydi Dürdane Han›m
adl› eserinde, hayat hakk›nda tecrübe sahibi olabilmek için
roman okumak gerekti¤ini vurgulayan? Yani yazar de¤il mi
gerçekle kurmacay› efl göstermeye çal›flan, kendisi de efl
gören? ‹flte Gürbilek’in vurgulad›¤› tam olarak bu. Diyor ki:
Nas›l rüyan›n içeri¤i, rüyada görülenden çok, rüyay› gören
hakk›nda bilgi verirse, romanlarda yutarcas›na roman okuyan, okudu¤u romanlardaki kahramanlara özenen, bu kap›lma yüzünden gerçekle ba¤›n› yitirmifl kad›n›n bu kadar çok
karfl›m›za ç›k›yor olmas› da gerçek kad›nlardan çok, yazar›n
50
Kör Ayna, Kay›p fiark
Nurdan Gürbilek
Metis Yay›nlar›, 242 s.
kendisi hakk›nda, bazen örtük bazen de apaç›k bir biçimde
kad›n okur etraf›nda kümeledi¤i bir dizi endifle hakk›nda fikir
verir. Yani, yazarlar Bat› modeline duyduklar› hayranl›kla kendi kültürlerini kaybetme endiflesini ayn› anda yaflarken bu
travmatik endifle, Gürbilek’in ifadesiyle cinsiyet ayr›m› sayesinde yazar›n uza¤›na, etkilenmeye fazlas›yla aç›k, kudretsiz
bir cinsin alan›na tafl›n›yor.
“Erkek Yazar, Kad›n Okur” alt› bölümden oluflan bir fikir yaz›s›. ‹lk befl bölümü okurken paragraflar›n yan›na kocaman
harflerle “PEK‹ YA B‹HRUZ?” yazan, benim gibi sab›rs›z okurlara yan›t alt›nc› bölümde geliyor. Çünkü alt›nc› bölümde Türk
roman›nda okuduklar›ndan etkilenen erkekler inceleniyor.
Araba Sevdas›’n›n Bihruz’u, Mai ve Siyah’›n Ahmet Cemil’i,
Kiral›k Konak’›n Hakk› Celis’i, Huzur’un Mümtaz’›, Tutunamayanlar’›n Selim’i... Ahmet Mithat’›n, Recaizade Ekrem’in, Hüseyin Rahmi’nin züppelerinin “efemine” züppe olduklar›n›
söyleyen Gürbilek; Ahmet Cemil, Mümtaz ve Selim’in yarat›c›lar›n›n; endiflelerine ra¤men de¤il, endifleleri sayesinde
yazd›klar› için baflar›l› olduklar›n› düflünüyor.
Yazarlar›n kad›na yükledikleri etkilenme probleminin asl›nda
kendi endifleleri oldu¤u sonucuna ulafl›l›nca buradan bir kad›ns›laflma endiflesinin do¤du¤unu görüyoruz. Bir sonraki
yaz› da bu ad› tafl›yor. “Kad›ns›laflma Endiflesi” adl› yaz›s›nda Gürbilek, Tanzimat roman›n›n as›l endiflesi olan “etkilenen
erkek”ten söz ediyor ve yazar›n “Züppe olan ben de¤ilim,
öteki” endiflesiyle sorunu kendinden uza¤a itifline de¤iniyor.
“Do¤u’nun Cinsiyeti” adl› yaz›s›nda ise Gürbilek’in cevap arad›¤› soru flu: “Do¤u nas›l oldu da bir ruh diyar›na, mistik bir
anayurda, ‘imkanlar›n imkan›n› saklayan’ do¤urgan anaya
dönüfltü? Erilli¤in simgesi olarak kabul edilmifl Do¤u’nun diflilik kazanmaya bafllamas›n›n, o geçiflin konu edildi¤i bu yaz›da Jale Parla’ya, Cemil Meriç’e, Peyami Safa’ya, Tanp›nar’a
göndermeler var. “Kurumufl P›nar”, “Kör Ayna, Kay›p fiark”ta
ise Tanp›nar üzerinde yo¤unlaflan Gürbilek, burada ve “Müebbet Çocukluk” adl› yaz›lar›nda bir türlü çocukluktan kurtu-
lamam›fl, yetiflkin olamam›fl “kad›n-adam”lar›n ayna ba¤›ml›l›¤›na de¤iniyor, Halit Ziya ve Tanp›nar’daki ayna ba¤›ml›l›¤› üzerinde duruyor. Zihnimizdeki sorulara bir di¤erini ekliyoruz: “Tanp›nar’›n kahramanlar› neden aynan›n karfl›s›nda, suyun bafl›nda beklemeye mecbur?” Okuyoruz,
düflünüyoruz ve yorum yap›yoruz.
“Anlatabilmeliydim”de Vüsat O. Bener ve O¤uz Atay’›;
“Çiftkalpli Yap›t”ta ise Leyla Erbil’i buluyoruz. Türk roman›n›n hangi dönemiyle ilgileniyorsak onunla ilgili yorumlar
bulabiliyoruz bu kitapta. Berna Moran’dan Jale Parla’ya,
Cemil Meriç’ten Peyami Safa’ya, Tanp›nar’a, Roland Barthes’tan Freud’a kadar pek çok kifliye gönderme yapan Kör
Ayna, Kay›p fiark yer yer yar›m sayfay› bulan aç›klay›c›
dipnotlarla zenginlefltirilmifl.
Gürbilek, modern edebiyat›n aynas›n›n neden “kör”,
fiark’›n›n neden “kay›p” oldu¤unu keflfetmeye ça¤›r›yor
bizleri. Düflünürsek... Evet, endifle ettik; ne Do¤ulu kalabildik, ne Bat›l› olabildik. Çeviri bir türe gönül verince; Bat› kad›n, Do¤u erkekse elefltirmenlerin gözünde; romanda da
m› arada kald›k? Aynam›z kör, hatta k›r›k, fiark’›m›z kay›p...
Bir “çocuk ülke” safl›¤›nda yafl›yoruz belki de.
Zeynep Böncüo¤lu Cand›r
S›n›rlar› aflan bir kad›n
Yirminci Efl
Indu Sunderasan
Çev: Nuran Birand Gözayd›n
Literatür Yay›nc›l›k, 457 s.
Indu Sunderasan, Afgan da¤lar›nda k›l bir çad›rda do¤an
güzeller güzeli Mihrünisa ile Hint-Mo¤ol ‹mparatorlu¤u’nun
güçlü ve yak›fl›kl› hükümdar› Selim’in (Cihangir) büyük aflk›n› kaleme al›yor. Sunderasan, Yirminci Efl roman›nda tan›d›k ve bildik bir konudan yola ç›k›yor ama kulland›¤› dil,
yaratt›¤› üslup ve farkl› dokunufllar›n yan› s›ra, son derece
detayl› araflt›rmalar›yla salt tarihi bir aflk› anlatmakla kalm›yor; tüm zamanlar›n tarihini, kad›nlar›n›, krallar›n›, kraliçelerini, saraylarda dönen entrikalar› da renkli bir biçimde sunuyor. Hindistan tarihinin en efsanevi ve en tart›flmal› kraliçelerinden, Mo¤ol Hükümdarl›¤›’na yön veren en güçlü
kad›nlardan biri olan Mihrünisa, Sunderasan’›n t›ls›ml› parmaklar›nda yüzy›llar sonra tekrar hayat buluyor. Mihrünisa’n›n yaflam›n›n geri kalan›n›n, fiah Cihan’la Mümtaz
Mahal’in aflklar›n›n da anlat›ld›¤› devam niteli¤indeki bir
sonraki kitab›n› yine Literatür Yay›nc›l›k edebiyatseverlerle
buluflturacak.
ödüllü bulmaca
Haz›rlayan: Ersin Tezcan
Oyuk ya da
çukur bir
fleyin en alt
bölümü
Yank›,
akis
Dahi
Eden,yapan, iflleyen
De¤eri, önemi
olmayan, bofl
Süreyya ‘
Duru filmi
7
K›t›r
1
‘
8
‘
‘
Bir gün ad› ‘
Amerikal› bir
manken
Bir soru sözü ‘
Fikir,
düflünce
Jüpiter’in bir ‘
uydusu
Ferit
Edgü’nün bir
öykü kitab›
‘
‹rlanda’n›n ‘
Galce ad›
Yaflken
e¤ilirmifl
‘
Maksim ‘
Gorki’nin
roman›
Bir ay ad›
‘
‘
5
‘
Aktiyumun
simgesi
‘
G. Afkika’n›n ‘
plaka imi
Galyumun
simgesi
Ac›nacak
Ondal›k ‘
durumda
olan, zavall› Lenf dü¤ümleri iltihab›
9
3
Ahilik oca¤›ndan olan kimse
‘
Osmanl›larda ‘
t›mar sahibi
bir s›n›f atl›
asker
Avrupa’da bir‘
ülke
‘
‘
‘
Peru’nun ‘
‹skambilde plaka imi
Elton John’›n
“birli”
bir flark›s›
Asya’da bir ‘
ülke
“Memduh ..”
(yönetmen)
J. London’›n ‘
bir roman›
Popüler bir
mankenimiz
6
‘
Bir kumafl
türü
Sözlük
‘
bilimi
Kal›n ve kaba
kumafl
‘
‘
‘
‘
‘
‘
Okulda renkli Trabzon’un ka¤›tlarla
bir ilçesi
yapt›r›lan
Müzik yaz›s›
çal›flmalar
‘
Shakespeare Yabanc› bir ’in bir kral a¤›rl›k ölçüsü
birimi
karakteri
Namuslu
Ali Özgentürk
’ün son filmi
Tafll›k
yokufl
10
4
Müzikte bir
çalg›
‘
‘
Eski dilde ‘
“susam›fl”
Külhanbeyi,
kabaday›
‘
2
Lütesyumun
simgesi
Gelecek
‘
11
Kullanma
süresi
Anahtar sözcük:
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
Bulmacam›zdaki anahtar sözcü¤ü bulup, yan›t›n› mercanada@mn.com.tr adresine gönderen ilk 7 hekimimize, Epsilon
Yay›nevi’nin alt› kitab› Mustafa Nevzat ‹laç San. A.fi. taraf›ndan arma¤an edilecektir.
Geçen say›n›n çözümü
5
‘
‘
‘
E¤ik olmayan
‹spanyol ‘
sevinç nidas›
Bir ka¤›t
oyunu
‘
3
13
‘
Bertolucci’nin
bir filmi
B
‹
T
E
V
‹
Y
E
Dudak
Tanr›sal ‘
“..
Cummings”
(flair)
fiimdi, flu
anda, henüz
4
D R
5
6
15
E K R E M
7
?
‘
7
P R O F
2
‘
16
Lütesyumun ‘
simgesi
Bir nota
1
‘
52
Anahtar sözcük:
‘
Dr. Mehmet ‹nan - fiark›flla Devlet Hast. fiark›flla/Sivas
17 Eski ve bilin- ‘
meyen bir
tarihi anlat›r
Kas
‘
Dr. Aykut Özaydemir - Verem Savafl Disp. F›nd›kl›, Rize
A
T
U
N
Akci¤eri
dinlerken
hekimin
duydu¤u ses
‘
Dr. Fikret Bildik - Gazi Üniv. T›p Fak. Ankara
⁄
Argoda esrar
‘
Özsu
Yabanc› bir
aktris
2
‘
Dr. Leyla Gümüfllü - Baykent T›p Merkezi, Levent/‹stanbul
“Ti” simgeli ‘
element
Gizli yer,
köfle bucak
11
‹lkel benlik ‘
‹slam öncesi ‘
kabe putu
Nikelin
simgesi
‘
Dr. Sinan Sar› - Gazi Üniv. T›p Fak., Ankara
D
O
Ar›t›mevi ‘
Ayn› biçim- de, sürekli
olarak
Çalg›
P
E S
R A
‹ Z
D
E R
A
O L
6
Japon halk
türküsü
1
‘
Dr. Radife Ünal - Mersin Devlet Hast., Mersin
‘
Gelir
Övünme,
övünç
‘
Dr. Gökhan Cingöz - Dikili Merkez Sa¤l›k Oca¤›, ‹zmir
‘
‘
Bir nota
Gümüflün ‘
simgesi
Süngü
b›ça¤›
Yakan›n ‘
gö¤se inen
devrik bölümü
De¤ifliklik 12
20
Kilosikl ‘
8
(k›saltma)
“... Cooper”
(aktör)
“...Erer”(kad›n‘
karikatürist)
“..Mc Cartney”
(flark›c›)
‘
Ödenti
Geçen ay›n kazananlar›:
19
“.. Celal” (yazar)
‹talya’da bir
kent
9
Savurganl›k
‘
A
10
‘
‘
Mahir
Biraya verilen
bir ad
Sevi
‘
‘
Bir cetvel
Trabzon’un bir ilçesi
A
O
‹
N C ‹ fi ‹ F R
K S
‹
A L
R A M
A G
‹
K L A P A
A
R A F ‹ N
F ‹
S U Y U
L A T
A T
T A N
D ‹ K
U
‹ L A H ‹
E L A N
R E
A E K B E R G
‘
S
L
V ‹
E V
L A
E
S T
P A
‹ D
T ‹
L
S A
‹ T
Bisiklet
‘
D
Suç, kabahat,‘
sorumluluk
Gurbetteki
özler
“...Ayd›n” (yazar)
Bir olumsuzluk öneki
18
Sancak
Y
A
Z
I
T
U
R
A
‘
Bir U¤ur Yücel filmi
Dan Brown
roman›
14
8
9
10
11
K A D R
12
13
14
15
‹
16
U N A T
17
18
19
20
satranç
DÜNYADAN HABERLER
Corus - Wijk aan Zee 2005
Corus Satranç Turnuvas› 14-30 tarihleri aras›nda A,B,C
ve Amatörler olmak üzere 4 ayr› turnuva olarak düzenleniyor. 19 ncu Kategori A turnuvas›nda satranç
dünyas›n›n kremas› oynuyor. GM Viswanathan Anand
IND 2786, GM Veselin Topalov BUL 2757, GM Vladimir
Kramnik RUS 2754, GM Peter Leko HUN 2749, GM
Alexander Morozevich RUS 2741, GM Michael Adams
ENG 2741, GM Peter Svidler RUS 2735, GM Judit Polgar
HUN 2728, GM Alexander Grischuk RUS 2710, GM
Ruslan Ponomariov UKR 2700, GM Ivan Sokolov NED
2685, GM Loek van Wely NED 2679, GM Nigel Short
ENG 2674, GM Lazaro Bruzon CUB 2652.
Satranç tarihinin tart›flmas›z en güçlü kad›n oyuncusu
Macar Judit Polgar 2004 y›l›nda hiç oynamad›, çünkü
yeni anne olman›n tad›n› ç›kar›yordu. Polgar hayranlar›
onun çocuk bak›m› yan› s›ra satranç database’ini açarak
güncel satranç olaylar›n› takip etmesini umuyor. Hintli
Büyükusta Anand bu Süper Büyükusta Turnuvas›n›n
favorisi. Bahisçiler Anand’›n fiampiyon olmas›na bire 2,5
veriyor. ELO derecesi muntazam flekilde yükselen ve
Kasparov ile aras›ndaki fark azalan Anand her zamankinden daha çok motive görünüyor.
Judit Polgar Chorus 2005 Turnuvas›nda
Haz›rlayan: Cem Pekün
SATRANÇ ÖZDEY‹fiLER‹
Güçlü oyuncularla oynamaya çal›fl›n. Onlar hatalar›n›z›
cezaland›racakt›r, böylece hatalar›n›z› tan›maya ve
onlar› daha az yapmay› ö¤renirsiniz.
DAN HEISMAN
Satrançta oyun kaybedince, benim adetim geçmifl hamleleri incelemek ve kayb›ma sebep olan yanl›fl› bulmakt›r.
HINDU RAJAH
Oyunlar›n›z› detayl› flekilde analiz etti¤iniz zaman, gördüklerinizden hofllanmayabilirsiniz.
ALEX YERMOLINSKY
En mükemmel gerçek için savafl asla kazan›lamaz.
Satranç onun için bu kadar büyüleyicidir.
HANS KMOCH
Satranç özünde bir oyun, form olarak bir sanat ve uygulamas›nda bir bilimdir.
BARON TASSIO VON HEYDERBRAND UND DER LASA
Mesele flu ki, satrançta kesin bir do¤ruluk kriteri yoktur.
Satranç çok yönlü bir oyundur!
BENT LARSEN
AYIN ‹LG‹NÇ OYUNU
4 Morozevich,A (2741) - Anand,V (2786) [A46]
Corus A Wijk aan Zee NED (5), 20.01.2005
1.d4 Af6 2.Af3 e6 3.Fg5 c5 4.e3 h6 5.Fh4 cxd4 6.exd4 b6
7.Fxf6 Vxf6 8.g3 Ac6 9.c3 g5 10.Abd2 Fb7 11.Fg2 0-0-0
12.a4 h5 13.a5 Axa5 14.b4 Ac6 15.Ac4 b5 16.0-0 bxc4
17.b5 Ab8 18.Kxa7 d5 19.Ae5 Kd7 20.Va4 Vd8 21.Axc4
dxc4 22.Vxc4+ Vc7 23.Fxb7+ fid8 24.Ve2 Fd6 25.Kfa1
Vxc3 26.d5 Kxb7 27.dxe6 Kxa7 28.Kxa7 fxe6 29.Vxe6
Ve5 30.Ke7 Va1+ 31.Ve1 Vxe1+ 32.Kxe1 Ad7 33.fig2
Ac5 34.Kd1 fid7 35.Kd5 Ae6 36.fif3 Kf8+ 37.fie2 fie7
38.h4 g4 39.Kxh5 Fc5 40.Ke5 Kxf2+ 41.fid3 fif6 0-1
1 SATRANÇ H‹KAYELER‹
4 Morphy satranc›n s›radan bir e¤lenceden fazla bir fley olarak düflünülmemesi gerekti¤ini savunuyordu. Oynad›¤› satranç için ödül paras› almay› red ederdi, hatta ço¤u kez ödül paras›n› yendi¤i rakiplerine pahal› arma¤anlar almak için
kullan›rd›. Belki de bu davran›fl›n› randevulaflt›¤› New Orleans’l› bir yüksek sosyete han›mefendisinin kendisine “sadece bir satranç oyuncusu” ile evlenmeyece¤ini söylemesine borçluydu. Morphy 1869’dan sonra bir daha hiç satranç
oynamad›, 1884 y›l›nda yaln›z bafl›na öldü.
4 Isaac Rice (1850-1915) satranç oyununda sa¤lam olmayan Rice Gambiti’ni bulan adamd›. Rice bir milyonerdi, ilk kauçuk lastik firmas›n›n sahibi, New York’da ilk taksi firmas›n› organize eden kifli, denizalt›n› ilk gelifltiren kimselerden
biriydi. General Dynamics firmas›n› kurdu. Rice Gambit satranç turnuvalar›na $50,000 harcad›.
54
astroloji
Gizem Ersöz
Bu ay gökyüzünde çokça hareket ve zenginlik göze çarp›yor.
Y›ld›zlararas› kesiflmelerin ve buluflmalar›n etkileri son derece belirgin.
Kimi burçlar, bu etkilerden olumlu sonuçlarla ayr›lacak, kimilerininse
birazc›k daha dikkatli olmalar› gerekecek.
KOÇ (21 Mart-20 May›s)
Bugünlerde karfl›laflaca¤›n›z ola¤an sorunlar›n üstünde durmamal› ve arkadafllar›n›za karfl›
agresif tav›rlar sergilememeye dikkat
etmelisiniz. Duygular›n›z› denetim alt›na alman›z gerekiyor. Biraz kat› bir tav›r içinde bulunabilir baz› bask›larla
karfl›laflabilirsiniz.
BO⁄A (21 Nisan-21 May›s)
Bofl hayallerle oyalanarak
zaman kaybetmemelisiniz.
Di¤er yandan her zamanki uyumunuzu
yakalamakta zorlanmayabilir ve iliflkilerinizi sa¤l›kl› bir biçimde sürdürmeyi
baflarabilirsiniz. Biraz daha sakin ve
tedbirli davranman›z gerekiyor. Hemen karar vermeyin. Söylenenleri do¤ru anlay›n.
‹K‹ZLER (22 May›s-21 Haziran)
Uzaklarda bulunan dostlar›n›zla haberleflebilir, uzun zamand›r görmedi¤iniz eski arkadafllar›n›zla karfl›laflabilirsiniz. Alaca¤›n›z bir
haber yüzünden huzursuzluk duyman›z mümkün. Olabileceklerin üzerinde
beklentiler içine girebilirsiniz. Gerçekçi
olman›z gerekiyor.
YENGEÇ (22 Haziran-23 Temmuz)
Biraz daha sakin ve tedbirli
davranman›z gerekiyor. Hemen karar vermeyin. Söylenenleri do¤ru anlay›n. Dostlar›n›z hassasiyetinizi
dengelemenize yard›mc› olabilir ve
motivasyonunuzu yükseltebilirler. Çal›flmalar›n›z› serinkanl›l›kla sürdürebilirseniz, bir süre sonra iflinizden keyif ald›¤›n›z› görebilirsiniz.
56
ASLAN (24 Temmuz-23 A¤ustos)
Bugünlerde kendinizi disiplin
alt›na almaya afl›r› gayret
gösteriyorsunuz, ancak bu çaban›z s›ras›nda karfl›n›za baz› zorlay›c› engeller de ç›kabilir. Bu ay dikkatli olman›z
gereken bir konu da iletiflim. Yaz›flma
ve anlaflmalara yönelik farkl› çal›flmalar
içine girebilirsiniz
BAfiAK (24 A¤ustos-23 Eylül)
Son günlerde ifl yaflam›n›zda
meydana gelen terslikler sizi
endiflelendirmesin, çünkü bu ay sizin
için f›rsatlarla dolu. Birlikte oldu¤unuz
insanla sorunlar›n›z› paylaflmay› ve ona
karfl› daha aç›k olmay› deneyin. Bunun
öteki sorunlar›n›za da iyi gelece¤ini
göreceksiniz.
TERAZ‹ (24 Eylül-23 Ekim)
Bugünlerde birden fazla konuyla ilgilenmeniz gerekebilir. ‹çinizden yükselen istekler giderek
art›yor. Sab›rs›z ve telafll› davranabilir,
büyük istekler içine girebilirsiniz. Erkek
arkadafl ve akrabalar›n›zla aran›zda
sorunlar ç›kabilir, büyütmeyin.
AKREP (24 Ekim-22 Kas›m)
‹steklerinizin artmas› sonucunda gereksiz harcamalarda bulunabilirsiniz. Evinizle ilgilenebilir,
yararl› çal›flmalarda bulunabilirsiniz.
Yaflaman›z muhtemel duygusal patlamalar› iflinize yans›tmamaya dikkat etmelisiniz.
YAY (23 Kas›m-21 Aral›k)
Gelece¤e yönelik olarak fazlas›yla umutlusunuz ve bu konuda hiç de bofl oturuyor say›lmazs›n›z. ‹steklerinizin artmas› sonucunda
gereksiz harcamalarda bulunabilirsiniz. Evinizle ilgilenebilir, yararl› çal›flmalarda bulunabilirsiniz. Yaflaman›z
muhtemel duygusal patlamalar› iflinize
yans›tmamaya dikkat etmelisiniz.
O⁄LAK (22 Aral›k-20 Ocak)
Aceleyle ald›¤›n›z kararlar›
de¤ifltirmeniz gerekebilir. S›rad›fl› kiflilerle görüflmekten zevk alacaks›n›z. Parasal konulara yönelik çal›flmalar›n›zda ufak tefek terslikler olabilir. Çok ilginç tekliflerle karfl›laflabilirsiniz. Ancak karars›zl›k ve gerginlik
yüzünden s›k›nt› duyabilirsiniz.
KOVA (21 Ocak-19 fiubat)
Hayat›n›zda her fleyi istiyorsunuz, bu da sinirli olman›za
yol açabilir. Sizden yaflça büyük
birisiyle tart›flabilirsiniz. Sinirlerinize
hakim olun. Bugünlerde duygusal davran›fllarda bulunman›z mümkün. Bu
nedenle dikkat gerektiren ifller yaparken tedbirli davran›n.
BALIK (20 fiubat-20 Mart)
Gereksiz tart›flmalara girmeyin. Çal›flmalar›n›z› giderek
h›zland›rabilirsiniz. Duygular›n›z› denetim alt›na alman›z gerekiyor. Biraz kat›
bir tav›r içinde bulunabilir, baz› bask›larla karfl›laflabilirsiniz.