Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies Cilt:4 Sayı:7 Kış 2013
Transkript
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies Cilt:4 Sayı:7 Kış 2013
Sahibi: Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği adına Mehmet Veysî DÖRTBUDAK Editör: Prof. Dr. Mustafa YILDIRIM Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Gürol PEHLİVAN Yabancı Dil Danışmanları Prof. Dr. Metin EKİCİ Mehmet Nuri ERDEM Emine ERSÖZ Sanat Danışmanı Özkan BİRİM Teknik Sorumlu Ramazan ÇELİK Yazışma Adresi 5527 sok. No: 41/11 Uncubozköy / MANİSA Elmek: medar.mevlana@gmail.com Tibyan Yayıncılık Basım Yayım Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. 1145/1 Sok. No: 55/A Yenişehir – İzmir Tel: 0232 459 77 78 - 0532 424 94 91 e-posta: tibyanyayincilik@gmail.com - web: www.tibyanyayincilik.com Kültür Bakanlığı Sertifika No: 16613 Eylül – 2013 SÛFÎ ARAŞTIRMALARI SUFI STUDIES Sûfî Araştırmalaarı - Sufi Studies Cilt/Volume: 4 Sayı/Issue: 7 Kış/Winter 2013 ISSN 2146-1449 MANİSA Yılda iki sayı yayımlanan uluslararası hakemli bir dergidir. Sûfî Araştırmaları-Sufi Studies Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği'nin yayın organıdır. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 YAYIN KURULU Esin ÇELEBİ BAYRU (Uluslararası Mevlânâ Vakfı II. Başkanı) Prof. Dr. Rahmi KARAKUŞ (Sakarya Üniversitesi) Prof. Dr. Himmet KONUR (Dokuz Eylül Üniversitesi) Doç. Dr. Cahit TELCİ (Celal Bayar Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Nuri ŞİMŞEKLER (Selçuk Üniversitesi Mevlânâ Araş. Ens. Md.) BİLİM KURULU Prof. Dr. Namık AÇIKGÖZ (Muğla Üniversitesi) Prof. Dr. Mehmet AKKUŞ (Ankara Üniversitesi) Prof. Dr. Rami AYAS (Dokuz Eylül Üniversitesi) Prof. Dr. Osman BİLEN (Dokuz Eylül Üniversitesi) Prof. Dr. İlhan GENÇ (Dokuz Eylül Üniversitesi) Prof. Dr. Turan GÖKÇE (Ege Üniversitesi) Prof. Dr. Gürer GÜLSEVİN (Ege Üniversitesi) Prof. Dr. Ayşe İLKER (Celal Bayar Üniversitesi) Prof. Dr. Alimcan İNAYET (Ege Üniversitesi) Prof. Dr. Mustafa KARA (Uludağ Üniversitesi) Prof. Dr. Adnan KARAİSMAİLOĞLU (KırıkkaleÜniversitesi) Prof. Dr. Zeki KAYMAZ (Ege Üniversitesi) Prof. Dr. Bilal KEMİKLİ (Uludağ Üniversitesi) Prof. Dr. Yusuf Ziya KESKİN (Harran Üniversitesi) Prof. Dr. Atabey KILIÇ (Erciyes Üniversitesi) Prof. Dr. Mahmut Erol KILIÇ (Marmara Üniversitesi) Prof. Dr. Aynur KOÇAK (Yıldız Teknik Üniversitesi) Prof. Dr. Amin ODEH (University of Al-i Beyt, Ürdün) Prof. Dr. Ahmet ÖGKE (Akdeniz Üniversitesi) Prof. Dr. Kazım SARIKAVAK (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Naseem Ahmad SHAH (University of Kashmir, Hindistan) Prof. Dr. Elfine SIBGATULLİNA (Alabuga Devlet Pedegoji Üniversitesi, Rusya Fed.) Prof. Dr. Ahmet Hakkı TURABİ (Marmara Üniversitesi) Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN (Ege Üniversitesi) Prof. Dr. Ayşe ÜSTÜN (Uşak Üniversitesi) Prof. Dr. Emine YENİTERZİ (Mevlânâ Üniversitesi) Doç. Dr. Safi ARPAGUŞ (Marmara Üniversitesi) Doç. Dr. Ziya AVŞAR (Bozok Üniversitesi) Doç. Dr. Gülgün ERİŞEN YAZICI (Onsekiz Mart Üniversitesi) Doç. Dr. Mehmet KIRBIYIK (Selçuk Üniversitesi) Doç. Dr. Mustafa SARI (Mevlânâ Üniversitesi) Doç. Dr. Ömer Faruk TEBER (Onsekiz Mart Üniversitesi) Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Doç. Dr. Fatih USLUER (TOBB Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Gül GÜLER (Harran Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Mustafa GÜLER (Harran Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Sezai KÜÇÜK (Sakarya Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Furkan ÖZTÜRK (Akdeniz Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. A. Yılmaz SOYYER (Süleyman Demirel Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Mustafa TATÇI (Gazi Üniversitesi) Yurtdışı Temsilcileri Prof. Dr. Amin ODEH (Ürdün) Prof. Dr. Naseem Ahmad SHAH (Hindistan) Prof. Dr. Elfine SIBGATULLİNA (Rusya Federasyonu) Dr. Seema ARİF (Pakistan) Dr. Güzel TYUMOVA (Tataristan) Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 İÇİNDEKİLER EDİTÖRDEN... ......................................................................................... IX Prof. Dr. Mustafa YILDIRIM “BİLEN SUSAR, BİLMEYEN KONUŞUR”: YAVUZ TURGUL’DA DOĞU DÜŞÜNCESİ .............................................................. 1 “He Who Knows Does Not Speak, He Who Does Not Know Speaks”: Eastern Thought Of Yavuz Turgul Oğuzhan ERSÜMER ŞÂİR BİR SÛFİ YA DA ÂŞIKLARIN SULTANI: İBNÜ’L-FÂRIZ ............ 21 A Sufi Poet or Sultan of Lovers: İbnu’l-Farız Betül İZMİRLİ SEYYİD NİZAMOĞLU’NUN MÜRŞİD VE MÜRİD’LER HAKKINDAKİ MANZUMELERİ .............................................................. 35 Seyyid Nizamoğlu’s Poets About Mürid and Mürşids Erdem Can ÖZTÜRK AKTARMA: TEZKİRE-İ MAKÂMÂT .............................................................................. 59 Çorumlu Edhem Baba-zâde Ali İzzet Efendi Aktaran: Mehmed Veysî DÖRTBUDAK TANITMA: Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî. Vefeyât-ı Ayvansarâyi (İncelemeTenkitli Metin), Hazırlayan: Ramazan Ekinci, İzmir, 2012, LXIII+180s., ISBN:978-605-4638-19-2. .......................................................... 91 Mehmet Yunus YAZICI VII Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği VIII Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 EDİTÖRDEN Prof. Dr. Mustafa YILDIRIM Bu sayıda tasavvufî bir şiiri paylaşmak istiyorum. Bilebildiğim kadarıyla tasavvuf çevrelerine ulaştıralamamış bir şiir. Şiirin adı “Kendi Dilinden Tahir Karagöz”. Tahir Karagöz, 1918-1994 yılları arasında yaşamış bir gönül insanı. Kendisini tanıma imkânım olmadı. Manisa’daki sohbetlerde sıkça adı geçerdi. Sözünü ettiğim şiiri vefatından çok kısa bir süre önce yazmış, Manisa’daki dostu Bursalı Hafız Fahri’ye ulaştırması için bir ahbabına emanet etmiş. Vefatından kısa bir süre sonra yerine ulaşan emanet, gönül dostlarının sohbetlerinde sıkça okunur oldu. Her bir mısraı tasavvufi anlamlarla yüklü ve duru bir Türkçe ile yazılmış olan bu şiiri, dergimize değer katacağı düşüncesiyle siz okuyucularımızla paylaşmak istedim. KENDİ DİLİNDEN TAHİR KARAGÖZ Şikâyet etmedim felekten asla, Seyrettim âlemi rıza içinde. Lügatimde yer etmedi bir dava, Yaşadım dünyasız dünyâ içinde Ezel diyarından evvelce geldim; Semada hükmettim yerde serildim. Apansız kendimi bir elde buldum; Mecnûn oluverdim dünyâ içinde. Sırça sarayları yıktım elimle, Kâinata otağ kurdum halimle, Sırrımı söyledim amma dilimle, Mahremiyyet durur halâ içimde. Dairemi çizdim oturdum dostlar, Dört mevsim içinde bana bahar var. Neş’emde esiyor deli bir rüzgâr, IX Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gurbette yazılan sevdâ içinde. Vuslatım ben dostlar, hem hasretim ben, Kendi varlığımda bir devletim ben, Tepeden tırnağa muhabbetim ben, Bıraktım âlemi riyâ içinde. Hepiniz bensiniz, sizde ben varım; Bu aşka verildi namusum ârım. Ebediyyen sevmek oldu şiârım, Yanıp yakılmakla safâ içinde. Ölmeden ölenler bilirmiş Hakk’ı Çalınsın ufkumda bu güzel şarkı, İstemem sevgiden başka bir duygu, Gerisi bir bir yalan rüyâ içinde. Bilirim pek yüce sizde değerim, Ki, vefa ile yaktınız ciğerim. Durmaz gözlerimde bu yaş söylerim. Rızamı ateşten duâ içinde. Ne şeyhim kimseye ne pîrim dostlar! Ne de kul olmakta mâhirim dostlar! O’nun fakiriyim Tahir’im dostlar! Gözüm yok dünya ve ukbâ içinde. Vesselam dünyâ bu dünyâ içinde. Bu sayımızdaki teşekkür duygularımızın muhatapları, öncelikle Oğuzhan ERSÜMER, Betül İZMİRLİ, Erdem Can ÖZTÜRK, Mehmet Yunus YAZICI ve Mehmed Veysî DÖRTBUDAK kardeşlerimdir. Gürol PEHLİVAN kardeşim ise şükran duygularımızın daimi muhatabı. Cümlesinin gönlü şâd olsun. Yüreğinizden aşk eksik olmasın. X Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 “BİLEN SUSAR, BİLMEYEN KONUŞUR”: YAVUZ TURGUL’DA DOĞU DÜŞÜNCESİ∗ “He Who Knows Does Not Speak, He Who Does Not Know Speaks”: Eastern Thought Of Yavuz Turgul Oğuzhan ERSÜMER∗∗ ÖZET Yavuz Turgul, kendisini Doğulu bir sinemacı olarak tanımlar. Buna karşın, Turgul’un filmleri yoğun biçimde toplumbilimsel (“Batı ekseninde”) bir okumaya tabi tutulmuştur. Bu çalışma, Yavuz Turgul Sineması’nı keşfetmek yolunda bakış açısını değiştirerek, yüzünü Doğu’ya çeviriyor. Yavuz Turgul, dünyayı, her ne kadar zıtlıkları kendi içinde taşıyan tek bir varlık olarak tahayyül etmeye yatkınsa da, sık sık Doğu ve Batı diyerek ikiye ayırır. Ona göre bilenler Batı, sezenler ise Doğu’nun ruhunu temsil ederler. Yavuz Turgul ile yapılan söyleşiler incelendiğinde, yönetmenin; söyleyenin değil, ancak “görenin gördüğü” elle tutulmayan mistik bir dünya ile iç içe olduğu anlaşılmaktadır. Turgul bu söyleşilerde farkındalık, kendiliğindenlik, bilgelik, şaman davulu, Vahdet-i Vücud, Tao ve Zen Budizm’inden söz açar. Doğu düşüncesi altında topladığı Lao Tzu, Buda, Hallac-ı Mansur, İbn’ül Arabi, İhvan-ı Safa, Yunus Emre ve Şeyh Bedrettin’in isimlerini anar. Yavuz Turgul’un, Doğu’dan ne anladığına odaklanılan bu çalışmada da; yönetmenin, Doğu düşüncesi perspektifi içinde telaffuz, işaret veya ima ettikleri bütünlüklü biçimde bir araya toplanarak, filmleriyle bağlantılar kurulmaya çabalanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Yavuz Turgul, Şamanizm, Tao, Zen Budizm, Vahdet-i Vücud ――――――――― ∗ ∗∗ 1. Uluslararası Altın Koza Sinema Kongresi’nde sunulmuş, bildiri kitapçığında yayınlanmıştır ve söz konusu bildiri kitapçığında, hatalı basım nedeniyle yer almayan dipnotlar metinin bu son haline (bazı küçük düzeltmelerle birlikte) eklenmiştir (‘Bilen Susar, Bilmeyen Konuşur’: Yavuz Turgul’da Doğu Düşüncesi, 1.Uluslararası Altın Koza Sinema Kongresi 21-24 Eylül 2011, haz. Emel Yuvayapan, Adana: Adana Büyükşehir Belediyesi Altın Koza Yayınları, No: 83, 2011, s.86-96.). Yrd.Doç.Dr., Akdeniz Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema ve Televizyon Bölümü. 1 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği ABSTRACT Yavuz Turgul defines himself as an easterner cinematographer. Despite that, Turgul's films are mostly subjected to sociological (“West centered”) readings. This paper transforms it's point of view in order to explore the cinema of Yavuz Turgul, and directs it's attention towards the East. Yavuz Turgul; despite that he is inclined towards perceiving the world as a single entity that contains opposites within, abruptly divides the world in two as the East and the West. Those who know represent the West and those who rely on intuition represent the East according to him. When interviews made with Yavuz Turgul are examined, it is understood that the director is in relation with an intangible mystical world that not the talker but “the seer” sees. Turgul mentions awareness, spontaneity, wisdom, shaman drum, Unity of the Body, Tao and Zen Buddhism in these interviews. He reminisces to Lao Tzu, Buddha, Hallac-ı Mansur, İbn’ül Arabi, İhvan-ı Safa, Yunus Emre and Sheikh Bedrettin whom he gathers Eastern idea. The focus of the paper is on Yavuz Turgul's particular comprehension of the East; articulations, directions and allusions of the director in an Eastern idea perspective are gathered and relations respective to his films are studied. Keywords: Yavuz Turgul, Shamanism, Tao, Zen Buddhism, Unity of the Body GİRİŞ Yavuz Turgul, Doğu ve Batı arasında bir yerde dursa da, kendisini Doğulu bir sinemacı olarak tanımlar.1 Buna karşın, Turgul’un filmleri yoğun biçimde toplumbilimsel (“Batı ekseninde”) bir okumaya tabi tutulmuş; akademisyenler ve sinema eleştirmenleri sıklıkla, yönetmenin filmlerinde “toplumsal değişim”i tartışmıştır. Bu çalışmalarda, Turgul’un filmlerinin Türkiye’de yaşanan belirli toplumsal değişim dönemlerinin izlerini başarıyla yansıttığı tespit edilse de, yönetmenin değişim karşısındaki insanı ele alış biçimi, geniş bir uzlaşma ve olumsuz bir vurguyla muhafazakar, nostaljik ve romantik bulunmuştur.2 Bir başka deyişle, moderniteye direnç göstermek, “geçmiş değerlerin taşıyıcısı olmak”3 veya “geçmişe takılıp kalmak”4 hükmüyle kimi zaman handiyse suçlu ilan edilmiştir. Bu çalışma, Yavuz Turgul Sineması’nı keşfetmek yolunda bakış açısını değiştirerek, yüzünü zaman ve suç anlayışı farklı Doğu’ya çeviriyor. Yavuz Turgul, dünyayı zıtlıkları kendi içinde taşıyan tek bir varlık olarak tahayyül etmeye yatkındır, ancak onu sık sık Doğu ve Batı diyerek ikiye ayırır.5 Turgul’a göre bilenler Batı, sezenler Doğu’nun ruhunu temsil ederler. Yönetmen, aklının erişemediği noktalara ulaşabilmek için, bilme noktasından sezme noktasına geçmeye çalışmış; senaryolarını düzenlerken olay ve kişileri klasik dramatik yapı ile test etmekle birlikte, onları ortaya çıkarma ve onlara (işin simyası olarak tanımladığı) ruh katma aşamasında ――――――――― 1 2 3 4 5 2 Gamze Akdemir, “Doğu kültürünün insanıyım”, Cumhuriyet, 21 Nisan 2002, s.14.; Övgü Gökçe (edit.), “Has yapıt sizde çözme isteği uyandırır.”, Sinema Söyleşileri - Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2002, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2006, s.5.; Pınar T. Gürmen, Türk Sineması’nın Ustalarından Sinema Dersleri, İstanbul: İnkılap Yayınevi, 2006, s.134. Meral Gündoğdu, “Sinemamızda Bir Dönem Kapanırken…”, 25. Kare, sayı: 18: 1997, s.9-14. Âla Sivas vd., “Yavuz Turgul ile Görüşme”, Yavuz Turgul Sinemasını Keşfetmek, 2011, s.230. Gökçe İspi, “Yavuz Turgul Sinemasında Değişim Teması”, Türk Film Araştırmalarında Yeni Yönelimler, sayı: 4, 2004, s.149-156. Sadık Battal, Asıl Film Şimdi Başlıyor, Ankara: Vadi Yayınları, 2006, s.299. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 sezgisel yaklaşımı kullanmıştır.6 Damda koşan iki hayali insandan Eşkıya’yı, Tarlabaşı’nda kavga ederek yürüyen iki kişiden Muhsin Bey’i ve fizyoterapistte sıra beklerken bir resimden Av Mevsimi’ni canlandırmaya başlaması bu bakımdan dikkate değerdir.7 Belki gerçekte, yönetmenin baktığı yerde Eşkıya, Muhsin Bey ya da Av Mevsimi yoktur, fakat Turgul’un bakışında, her şeyin Doğu’ya özgü bir “gölge oyunu” olma ihtimali vardır. Özellikle, Yavuz Turgul ile yapılan söyleşiler incelendiğinde, yönetmenin; söyleyenin değil, ancak “görenin gördüğü”, elle tutulmayan mistik bir dünya ile iç içe olduğu anlaşılmaktadır. Turgul’un “modernite direnci” bu perspektiften daha iyi kavranabilir. Bir söyleşide “…moderniteye de eleştirel bir yaklaşımınız var. Bu açıdan anlattığınız hikayelerde yine de romantik bir bakış açısı yok mu?” sorusuna yönetmenin verdiği cevap sözü edilen kavrayışı güçlendirici niteliktedir: “Moderniteyi eleştirmek başka bir şey. Rilke de moderniteyi eleştiriyor”.8 Turgul’a göre modernite kategorize edici ve tektipleştirici bir mantığa sahiptir. Onun ortaya çıkardığı birey ise, hiç de arkasında durulur bir insanlık hali sunmaz.9 Rilke, modern çağı, geçici nesnelerle kaplı olan, “anlatılır’ın çağı” olarak tanımlıyordu. Ona göre insanın yücelişi, nesnelerle kurulacak doğru ve yoğun içsel bağ ile yüreklerdeki saklı ezginin açığa çıkarılması ve böylece “anlatılmaz olan”a ulaşılması sayesinde gerçekleşebilirdi.10 Yavuz Turgul’un, kendisini çok etkilediğini söylediği “Bilen susar, bilmeyen konuşur.”11 ifadesi de, onun anlatılmaz olan’a duyduğu güçlü eğilimle birlikte düşünülmelidir.12 Turgul söyleşilerinde; farkındalık, kendiliğindenlik, bilgelik, şaman davulu, Vahdet-i Vücud, Tao ve Zen Budizm’inden söz açar. Geniş bir coğrafyaya yayılmış olsalar da “Doğu düşüncesi” paydasına aldığı Lao Tzu, Buda, Hallac-ı Mansur, İhvan-ı Safa, İbn’ül Arabi, Kındi, Yunus Emre ve Şeyh Bedrettin’in isimlerini anar.13 Biz de, Yavuz Turgul’un Doğu düşüncesi perspektifi içinde telaffuz, işaret ve ima ettiklerinden yola çıkarak, yönetmenin dünyasına –kendi yönettiği filmlere de başvurarak - yeniden bakmaya çalışacağız. Çalışmanın temel amacı, Turgul’un verdiği referanslara rağmen hakkında oldukça az şey söylenen “Doğu düşüncesi”nin yönetmeni ne denli belirlediğini olabildiğince ortaya koymak olacaktır. ――――――――― 6 7 8 9 10 11 12 13 Nuriye Akman, “Nuriye ile Akılda Kalan”, TRT Haber Televizyonu, 4. Program, 2010, http://www.nuriyeakman.net/nuriye-akman-ile-akilda-kalan-8-temmuz-2010-yavuz-turgul (06.07.2011) Âla Sivas vd. age, s.220; Ali D. Uslu, “Söyleyecek sözüm yok, çekecek filmlerim var”, Cumhuriyet Dergi, 28 Kasım 2010, http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=194818 (11.07.2011) Sivas vd. age, s.230-231. Sivas vd. age, s.231. Funda Kızıler, “Rilke'nin Duino Ağıtları Üzerine Bir ‘Yakın Okuma’ ”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 5, Sayı:1, 2005, s.37. Battal, age, s.300. Sözün kaynağı Lao Tzu’dur. “Tao Te Ching” adlı kitapta “Bilen konuşmaz, konuşan bilmez” şeklinde karşımıza çıkar. Bkz. Lao Tzu, Tao Te Ching - Yol ve Erdemin Kitabı, çev. Osman Yener, İkinci Baskı, İstanbul: Anahtar Kitaplar, 2007, s.74. Dadak vd. “Gönül Yarası Hesaplaşmaların Filmi”, Altyazı, sayı: 37, 2005, s.53. 3 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gelenek ve Evrensel Bir Hakikat Arayışı Yavuz Turgul, Doğu ile ilişkisini kendi ağzından şöyle açıklamaktadır: “Doğu toplumunun insanı olduğuma inanıyorum. Batılılaşma süreci üzerinde çok tartışılması gereken bir konu. Doğu, insan karakteri, düşünme biçimi, masalları, felsefesi, her şeyiyle benim içinde var olduğum coğrafyayı oluşturan temel düşünce. Filmlerimde şarkılar, o felsefenin yansıması gelenekler, duygular, davranış biçimleri şeklinde dışa vuruyor.”14 İbrahim Türk, Turgul’un sözünü ettiği düşünceyi bir dönem oldukça yerinde bir saptamayla gündeme getirmiştir. Türk’e göre Turgul’un sinemasındaki anahtar kavramlardan asıl olanı tüm izleklerinin altını dolduran ‘gelenek’ kavramıdır. Şöyle devam eder: “Burada gelenekten kastedilen, çoğunlukla tespit edildiği gibi, Yeşilçam’la olan bağının ötesine uzanır gibidir. Daha kadim olan, insan yaşamını her yönüyle kuşatan evrensel bir hakikat arayışının sürdürülmesi anlamındaki gelenek, kalıcı değerlerin peşindeki Turgul sinemasında alttan alta kendini duyurur.”15 Bu saptamanın bir fantazi olmadığını Turgul’un şu beyanı aracılığıyla anlamak mümkündür: “Ben şimdi Mevleviler’i araştırdığım zaman bunların Zen Budizm veya Taoculuk ile etkileşimlerini öğrenmek istiyorum. Hindistan’dan çıkan düşüncelerin Asya kavimlerini nasıl etkilediğini incelemek istiyorum. Çünkü onlar Anadolu’ya geldikleri zaman Budist felsefeyi içlerinde taşımışlar. Şaman düşüncesinin bu noktada etkisi nedir? Bunlar üzerinde çalışmak, kafa yormak, bunlarla ilgili filmler yapmak, kendi dünyamı anlatmak benim için birincil derecede önemli hale geliyor. Ancak o zaman sanat üzerine bir şeyler öğrenmeye başlayacağım.”16 Turgul’un, evrensel hakikat arayışı olarak ifade edilen ülküsünün merkez noktası daha çok doğuya ait gördüğü ve sık sık “bu topraklar” olarak özetlenen Türkiye’dir. Ona göre bu toprakları tanımak sanatçılığa soyunanların asli görevidir. Görev tanımını şöyle açıklar: İslam felsefesi’ni, Vahdet-i Vücud’u, İbn’ül Arabi ile Lao Tzu’nun yollarının nasıl kesiştiğini bilmek ve araştırmak, bunun yanında geleneksel seyirliklerin peşine düşmek, meddahın ruhunu çağırmak, şaman davulunu çalmak… Fakat Turgul’a göre ne yazık ki buna tam ters yönde duran biçimde, Batı düşüncesinin verileri üzerinden konuşup tartışmakta ve eserler üretmekteyizdir.17 Turgul, Doğu düşüncesini temel meseleleri arasına yerleştiren, kültürde süreklilik ve birlik fikrini savunan Kemal Tahir, Cemil Meriç ve Ahmed Hamdi Tan――――――――― 14 15 16 17 4 Akdemir, Doğu kültürü, s.14 İbrahim Türk, “Geleneğin Arayışında Yavuz Turgul Sineması”, 2005, http://www.filmlerim.com/makale/2959/gelenegin-arayisinda-yavuz-turgul-sinemasi (07.07.2011) Gürmen, T. Pınar, “Yavuz Turgul’dan Sinema Dersleri – Yavuz Turgul”, Popüler Sinema, sayı: 78, 2001, s.97. Gürmen, age, 2006, s.135-137. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 pınar gibi isimleri basılacak asıl zemin olarak belirler.18 Kemal Tahir’in Batı kültürü karşısında aldığı pozisyon ile Turgul’unki açık bir ortaklık göstermektedir. Tahir’e göre Batılılaşma, bizim Doğuyla olan tarihsel bağımızı, yaşatıcı ilintimizi kesmiş, bizi içinden çıkamayacağımız bir çukura düşürmüştür. Kökleriyle buluşamayan toplumlar da er-geç çürümeye mahkumdurlar.19 Turgul ile Tahir arasındaki bir başka bağ ise, Doğu düşüncesinin de karakteristiklerinden biri olan, parçadan çok bütüne yönelmeleridir. “Türkiyenin Ruhunu Aramak” adlı kitapta Kemal Tahir için şöyle denmektedir: “Kemal Tahir deyince bir alana hapsolmak yanlış. Ancak her alana dair kalem oynatmak Kemal Tahir’i anlamanın yolunu açar. Tarih, sosyoloji, felsefe, iktisat, edebiyat ve hattâ psikoloji –hani o Türk insanının şuuraltını anlamak gerek sözü– folklor ve bilumum sosyal bilim dalı konularına odaklanmakla Kemal Tahir’in anlaşılmasının yolu açılabilir.”20 Ne Avrupalı ne Asyalı, “Avrasyalı”21 olarak tanımlanan Cemil Meriç, kendisiyle, belki Turgul ile de benzer ümitleri taşıyan Tagore için “Bu Ülke” adlı kitabında şöyle der: “Doğu sonsuzu kucaklayan düşüncesini armağan edecekti insanlığa; Batı tekniğini. Biri ruhtu, öteki madde. İki medeniyetin kucaklaşması Asyalı şairin en büyük emeli, en muhteşem ümidiydi.”22 Meriç, “Işık Doğudan Gelir” adlı kitabında ise Percy Sheley’nin bir oyunda (Prometheus Unbound) Promete’nin aşığının isminin Asya oluşunu, modern düşüncenin aslına dönüş hamlesi, manevi ve fikri birlik özleyişi olarak yorumlar. Ona göre bu birlik fikri küredeki bütün insanları birbirine çeken zihni bir çabadır. Durdurulmaz bir itkiyle “Soylarımızın, sanatlarımızın, medeniyetlerimizin ve dinimizin beşiği olan Asya’da alınyazılarımızın anahtarını aramaktayız. Zira varlıkların başlangıçlarını anlamadan ne gelişmelerini kestirebiliriz ne amaçlarını.”23 Burada, Turgul’un evrensel hakikat arayışıyla Cemil Meriç’inki arasındaki ortaklıklar görülebilmektedir. Tanpınar ise, Huzur romanının içinden “Mâzi’yi ihmal edersek, hayâtımızda ecnebî bir cisim gibi bizi rahatsız eder, terkîbin içine ister istemez sokacağız. O, kendisinden gelmemiz lâzım gelen bir şeydir. Bir devam fikrine vehim de olsa muhtâcız.” şeklinde konuşmuştur.24 Tanpınar’a göre varlığımız bir oluşun parçasıdır ve mâzi bugünde olduğu gibi gelecek zamanlarda da hayatımızı şekillendirmektedir. Bu oluş zincirini tanımak zorunluluktur.25 Ona göre kültürümüz tarihsellik uzamında bir ‘devam ve bütünlük fikrine’ dayanmaktadır, ancak ――――――――― 18 19 20 21 22 23 24 25 Dadak vd. age, s.53. Kurtuluş Kayalı (edit.), Bir Kemal Tahir Kitabı - Türkiye’nin Ruhunu Aramak, İstanbul: İthaki Yayınları, 2010, s.72 Kayalı, age, s.8. Ümit M. Yazan, “Bir Avrasya Düşünürü: Cemil Meriç”, Doğu Batı, sayı: 2, 1998, s.187. Cemil Meriç, Bu Ülke, Dördüncü Baskı, İstanbul: Ötüken Yayınları, 1979, s.190. Cemil Meriç, Işık Doğudan Gelir, Üçüncü Baskı, İstanbul: İletişim Yayınları, 2010, s.191. Aktaran Beşir Ayvazoğlu, Geçmişi Yeniden Kurmak, İstanbul: Kubbealtı Neşriatı, 1987, s.11. Ayvazoğlu, age, s.11-12. 5 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Tanzimat’tan sonra bu ‘devam ve bütünlük’ yitirilmiştir.26 Yavuz Turgul için bu bütünlüğün yitirilmesinin sonuçlarından biri, insanı kaçışsız bir kontrol altında tuttuğunu söylediği Batı dünyasına tabi olmaktır. Oysa ona göre “Biz her zaman çok iyi bir yerde duruyoruz ama köklerimizden gelecek olan her şey kesilmiş. Başka yerden besleniyoruz. Beslendiğimiz her yer bize Batı’yı gösteriyor.”27 En Doğru Yol: Farkındalık ve Sezgisellik Görecelik ve belirsizlik gibi kuramları ayrı bir kefeye koyduğu anlaşılan Turgul, varlıkları tanımlarla daraltan pozitivist Batı düşüncesini kabullenmekte zorluk çektiğini söyler28 ve bilimsel bilginin ispatlarla ilerleyen yapısına karşı Doğu düşüncesini öne çıkarır.29 Yavuz Turgul’un ifadesiyle; “Doğulu bilgeler, ustalar, rahipler söylemez, konuşmaz, fikir beyan etmez, tavsiyede bulunmaz. ‘Bu doğrudur, bu yanlıştır’ anlamında bir yaklaşımları yoktur.”30 Sık sık Zen hikayelerine başvuran, Zen okçuları ve ressamlarından örnekler veren Turgul için “Zen demek, farkındalık demek. Farkındalık; evreni, onun küçük bir parçası olan dünyayı, onun içinde varolan sayısız bitkiyi, böceği, insanı, sesleri, tarafsız bir şekilde bütün bunları içine çekebilecek ve bütün bunları anlayabilecek sezgisel gücü geliştirmekle ilgili bir şey.”31 Yönetmene göre, hakikati, an’ın gerçekliğini, günlük hayatın içinde yaşanmakta olanı bütünlüklü biçimde görebilmek, yani bu tür bir farkındalık daha çok Doğuya ait bir sezgidir. Turgul, bu farkındalık hali için “Ben mümkün olduğu kadar bunun değişik alanlardan akarak bana gelmesini talep ettim.” der.32 Ona göre bu hissi anlayabilmek için ancak meditatif düzeyde bomboş bir alan içine sıçramak gereklidir ki, orada evrenin bütün şeyleri kavranabilsin.33 İyi bir sanat yapıtının üretim biçimi için de Turgul, Zen ve Tao pratiklerini temel modeller olarak sunar: “… oturulup, ölçülüp, biçilerek yapılmış bir şeyden ziyade, bir anda!.. Mesela Zen yazılarına bakıyorsun, adam yazıyı yazdığı zaman başına oturuyor, elindeki fırçayı mürekkebe batırdıktan sonra duruyor, hiçbir şey düşünmüyor, hiçbir şey tasarlamadan başlıyor ve elleri, vücudu onu nereye götürecekse bir seferde yapıyor resmi. Doğunun kaligrafik biçeminden bahsediyorum burada. Çin’de, Japonya’da vardır daha çok ve bunlar Zen ve Taocuların yaptığı bir şeydir. Zen okçuları var. Zen okçuları oklarını attıkları zaman nişan almıyorlar. Ruhuyla, bütün her şeyiyle hedefe bağlanıyor, hedefle bütünleşiyor (…) neredeyse kendisi hedef oluyor ve ――――――――― 26 27 28 29 30 31 32 33 6 Hilmi Yavuz, Osmanlılık, Kültür ve Kimlik, İkinci Baskı, İstanbul: Boyut Kitapları, 1998, s.51. Sivas vd. Yavuz Turgul, s.231-232. Ali Cengizkan, “Yavuz Turgul İle Sokaklar, Meydanlar, Setler ve Kadrajlar Üzerine Söyleşi”, XXI. Mimarlık Kültürü, sayı: 8-10, 2001, s.37. Battal, age, s.301. Battal, age, s.313. Battal, age, s.301. Battal, age, s.303. Battal, age s.313. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 kafasının içindeki hedefe atacağım ve bunu burada vuracağım, bunun mekanik hesapları budur anlamındaki bütün kaygıları, endişeleri, istekleri yok ediyor. Birden kalkıyor, geriyor yayı, fırlatıyor oku, vuruyor hedefi”.34 Turgul’un sözleri, Zen Budacılığın Batıda tanınmasını sağlayan Daisetsu T. Suzuki’nin “Yay ile Ok Atış Sanatında Zen” adlı kitaptaki yorumlarıyla biraz daha anlaşılır kılınabilir: ‘Yay ile ok atmanın gerçekten ustası olabilmek için, teknik bilgi yeterli değildir. Teknik aşılmalıdır. Tüm nesnelerin bütünlüğünü ve kişiliğini kavrayan bir iç sezi ile şuurun ötesine geçmek gerekir. Bu kavrayış metafizik dilde, varlığın oluş ve oluşun varlık olduğuna dair bir iç sezgisel kavrayıştır.’ Suzuki’ye göre okçu bu oluş içinde gerekli seviyeye erişmişse, düşünse de düşünmez artık. Yağan yağmur gibi, dalgalar gibi, yıldızlar gibi, yapraklar gibi düşünür. Gerçekte o, yağmurdur, denizdir, yıldızdır, yapraktır.35 Turgul da, bir söyleşisinde, Zen araştırmacısı Suzuki gibi, Batı’nın Aristo’ya dayalı mantığı yerine yine Doğu’dan yana tavır koyar: Batı’nın içinde karşıtlıkların ve zıtlıkların yer aldığı felsefi düşünce sistemine, her şeyi ikileştirilmiş zıtlıklar, zıtlıkları karşı karşıya rakip olarak koyan düşünce biçimine (düalizm) karşılık, dünyayı zıtlıkları kendi içinde taşıyan tek bir varlık olarak gören doğu düşüncesini savunur.36 Mesela ona göre, doğru denilen şey de; neden ve sonuçların bize yaptırmış olduğu eylemlerdir, “o eylemlerin değişik görüşler tarafından değerlendirilmesidir; o kadar! Nasrettin Hoca’nın ‘sen de haklısın’ hikâyesi doğru denen şeyin apaçık ortada durmadığını, tek bir doğrunun olamayacağını anlatır tam da.”37 Turgul başka bir söyleşisinde, doğrunun tek bir şekilde varlık göstermeyişi ile ilgili olarak Alev Alatlı’ya gönderme yapar ve ışığın hem dalga hem parçacık olarak hareketi sayesinde ‘A ya da A değil’ kalıbını nasıl aştığından sözeder.38 Turgul’un referansının takibi sonucunda, Alatlı’nın Budizm, Zen ve Taoculuk’u ‘hem hem de’ dinleri olarak tanımladığı görülür. Yazara göre Buda, Aristo’dan iki yüz yıl önce siyah-beyaz, ya-yada karşıtlık dünyasını delmiş, sahici dünyada geçerli olan ve ying yang ile sembolize edilen ‘hem hem de’ mantığına ulaşmıştır.39 Buda’nın ulaştığı düşünce tarzı ile Turgul’un ilişkisinin derecesi, kendisine yöneltilen ‘Neden Buda, ama Hz. Muhammed değil?’ benzeri bir soruya verdiği cevaptan hayli anlaşılmaktadır. Turgul’a göre Buda kesin kurallar empoze etmemektedir. Şöyle söyler: “Buda’nın yolu bence en doğru yoldur, orta yolu Buda işaret eder.”40 ――――――――― 34 35 36 37 38 39 40 Battal, age, s.305-306. Eugene Herrigel, Yay ile Ok Atış Sanatında Zen, çev. Sedat Umman, İstanbul: Ruh ve Madde Yayınları, 1994, s.9-10. Battal, age, s.299-300. Battal, age, s.299-305. Cengizkan, age, s.37. Alev Alatlı, “‘Doğu-Batı’ İç Boş Bir Tasnif ”, Doğu Batı, sayı: 2, 1998, s.87. Nuriye Akman, age, 2010. 7 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Doğu Düşüncesi ve Ego Yavuz Turgul filmlerinde bir şeyin yokluğu bizi onun ego ve Doğu düşüncesiyle ilişkisine yönlendirir: “Benim hiçbir filmimde ‘Bu bir Yavuz Turgul filmidir’ yazmaz. Hayatta en nefret ettiğim şeylerden biridir. Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’nde ‘Bu bir Haşmet Asilkan filmi olacaktır’ denmesi bunun parodisidir. Bir böbürlenme hali hissederim bu cümlede”41 diyen Turgul’a göre, yönetmenlik ego üzerine kuruludur ve sanat alanındakiler egosu şişkin insanlardır. Bir işe imza koymak da böyle bir halin ürünüdür.42 Kişisel hayatında, egosuyla mücadele edebilmek için Aikido’dan yardım aldığını belirten Turgul, bu sporla ilgili şunları söyler: “Aikido’yu sadece bir spor olarak görmüyorum. Doğu sporları başka anlamlar ifade ediyor. Doğu kültüründe zıtlıklar eşsiz bir uyum içindedir”.43 Egonun kendisini nasıl harap ettiğini, başarıların nasıl hiçbir işe yaramadığını öğrendiğini, Aikido’yla uyumu ve dinginliği yaşadığını dile getiren yönetmene göre, kendisini başarılı veya başarısız ilan eden eleştirilerin yarattığı acılardan tamamen kurtulmak mümkün değilse de Aikido oldukça işe yaramaktadır.44 Varlık Birliği Yavuz Turgul’un zihni bir Doğu düşüncesi karakteristiği olarak evrenin tümüne yönelir. İnsanın, evrenin sırları karşısında acz içinde olduğunu söylemesi, Einstein’ın tüm çabasına rağmen Birleşik Alan Teorisi’ne; makro ve mikro evrenin ortak yasalarına, yani bir anlamda herşeyin bilgisine ulaşamamasını konu etmesi belki biraz da bunun göstergesidir.45 Ok atıcısı ile hedefi arasındaki ikiliği ortadan kaldıran tasavvur, ‘hem hem de’ mantığı veya meditatif yöntemle evrenin bütün şeylerinin (hakikat) kavranabileceği anlayışı da birlik fikrinin, tüme yönelişin tezahürleri gibidir. Bu noktada, Turgul’un Vahdet-i Vücud’u, Varlık Birliği’ni bilmek ve araştırmayı görev ilan ettiğini hatırlayıp, telaffuz ettiği birçok ismin de bu fikrin en önemli temsilcileri arasında olduğuna dikkat çekelim: Lao Tzu, Buda, Hallac-ı Mansur, İbn’ül Arabi, Yunus Emre, Şeyh Bedrettin, İhvan-ı Safa (hatta Rilke)… Onuncu yüzyıl ikinci yarısı Basra’da kurulan İhvan-ı Safa örneğin, evrenin tüm bilgisini biraraya getirmek, dinin yerini tutabilecek bir tabiat felsefesi kurmak gibi bir niyetle yola çıkmış mistik bir felsefe topluluğudur. Hem Aristo, Platon ve Pisagor’un düşüncelerini kullanmaları hem de kamil insan anlayışları nedeniyle ――――――――― 41 42 43 44 45 8 Aktaran Alin Taşçıyan, “Sinema Yazarlarından Görüşler: Yavuz Turgul”, Yavuz Turgul Sinemasını Keşfetmek, 2011, s.199. Aslı Çakır, “Yavuz Ne Diyorsa O!”, Milliyet, 1 Haziran 2004, http://www.milliyet.com.tr/2004/06/01/pazar/axpaz02.html (11.07.2011) Arna, Sibel, “İlk defa çalıştığım oyuncuları baştan uyarırım. Benim setim biraz çetindir göğüsleyeceksen gel!” (Yavuz Turgul ile görüşme), Hürriyet, 16 Ocak 2005, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/01/16/585528.asp (10.07.2011) Arna, İlk defa çalıştığım, 2005. Sivas vd. age, s. 234. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 Doğu ve Batıyı birleştiren bir özellik gösterirler.46 Hakikatin tek olduğunu, hiç kimseye veya hiçbir dine ait olmadığını, ancak ona, belli aşamalardan geçen insanların ulaşabileceğini savunurlar. İhvan için felsefe, insanın mümkün olduğunca Tanrı’ya benzemesidir. Hint ve Çin kaynaklarından da yararlandıkları bilinen İhvan-ı Safa’nın kozmoloji alanındaki risaleleri genel olarak tasavvuf düşüncesini ve özelde İbn-ül Arabi’yi etkilemiştir.47 Asıl adı “Tasavvuf ve Taoizm’deki Felsefi Anahtar Kavramların Karşılaştırmalı Bir İncelemesi – İbn’ül Arabi ve Lao Tzu, Çuang-Tzu” olan iki ciltlik kitaptaki bilgilere dayanarak da söyleyemek mümkündür ki şamanizm48, Lao Tzu (Taoizm) ve İbn’ül Arabi (Tasavvuf)’nin Varlık Birliği tasarımında49 çok önemli benzerlikler bulunmaktadır. T.İzutsu’nun bu çalışması, Turgul’un Yunus Emre’nin bir kitabında rastladığı bir dörtlüğünün Lao Tzu’nun “Bilen susar, bilmeyen konuşur.” sözüne benzerliği karşısında duyduğu hayreti de açıklamaktadır.50 Turgul, Türk sinemasında Hallac-ı Mansur ve Şeyh Bedrettin’in filmlerini arar. “Hala Bedrettin’in filmini yapamadık.” diye yakınır.51 Bedrettin, aşkın bir Tanrı’nın varlığını gerektiren Vahdet-i Vücud yerine vahdet-i mevcut düşüncesini savunuyor görünür. Şöyle karşılaştıralım... Abdülbaki Gölpınarlı’nın tanımıyla Vahdet-i Vücud: “…her şeyde Tanrının kudretini, kuvvetini, lûtfunu, tek sözle varlığını, birliğini sıfatlarının tecellisini görmek, her şeyin, onun varlığıyla kaaim olduğunu, fakat bütün varlıkların, onun ezeli ve ebedi varlığına nazaran bir gölgeden, bir seraptan başka bir şey olmadığını kabul etmek”tir.52 Şeyh Bedrettin için ise “…doğa ve Tanrı aynı şeydir. Farklılıkların, çelişkilerin ve karşıtlıkların ortadan kalktığı mutlak varlık, birlik olarak Tanrı, çokluk olarak da doğa ya da evrendir. Mutlak varlık madde ve ruh biçimlerinde ortaya çıkar. Bunları birbirinden ayırmak olanaksızdır. Bedrettin ruh ve maddeyi eş düzeyde görmesiyle mutasavvıflardan ayrılır.”53 Hallac-ı Mansur’u da Turgul şöyle işaret eder: “Erol Akyavaş’ın ölümünden sonra yapılan retrospektif sergisine gittiğim zaman gözümden yaş geldi. Yaşadığı serüveni resimlerle izliyorsunuz. Batı’dan yola çıkmış, yürümüş, kendi coğrafyasını, ――――――――― 46 47 48 49 50 51 52 53 “Ahlak bakımından kâmil bir insan: ‘Doğu İranlı olacak, imanca Arap, terbiyece Iraklı yani Babilli, bir Yahudi kadar ferasetli, ahlakça bir İsa müridi, Suriyeli bir keşiş kadar âbid, bilgice Yunanlı, esrara nüfuz etmekte Hintli. Fakat bilhassa bütün manevi hayatında bir Sufî.’ ” Aktaran Meriç, age, s.76. Meriç, age, s.50-90. Toshihiko İzutsu, Tao-Culuk’daki Anahtar Kavramlar – İbn Arabi ile Lao Tzu ve Çuang-Tzu’nun Mukayesesi, çev. Ahmed Yüksel Özeme, Üçüncü Baskı, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2011, s.11-41. İzutsu, age, s.12. Battal, age, s.299. Gürmen, age, 2006, s.136. Abdülkadir Gölpınarlı, 100 Soruda Tasavvuf, İstanbul: Gerçek Yayınları, 1969, s.49. “Şeyh Bedrettin”, Ana Britannica, Üçüncü Cilt, İstanbul: Ana Yayıncılık, 1987, s.515-516. 9 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği düşünce yapısını, inançlarını, insanını bulmuş. Üzerine kafa yormuş. Sanatını, keşfettikleri üzerine kurmaya başlamış. Hallac-ı Mansur’a varmış. Mansur’un filmi nerede?.”54 Ben Hakk’ım (En-el Hak) diyen Mansur, Louis Massignon’un aktardığına göre ilk Türk mutasavvıflarından Ahmed Yesevi’yi derinden etkilemiş; Yesevi, Bektaşi tarikatı kurucularına “hallac’ın darağacına” tapınma üzerine kurulu bir sırra erme ritüeli aktarmıştır.55 Öğretisini yaymak üzere Hint topraklarına, Türkistan’a ve Çin sınırına kadar gitmiş olan Mansur, sadece sufilerin değil halkın da Allah’a ulaşabileceğini savunmuştur.56 Turgul Mansur’da, evrensel bir hakikat olarak geleneğin halkalarından birini bulmuş gibidir… Buda’ya da, İslam peygamberi Muhammed’e de şiir yazan57, Turgul’un “Duino Ağıtları”nı okuyun, dünyanın gelmiş geçmiş en muhteşem şairlerinden biri”58 dediği Rainer Maria Rilke ise Varlık Birliği noktasında, saydığımız diğer isimlerden hiç de geri kalır değildir. Turan Oflazoğlu konuyu şöyle açıklar: “Salt ozan olmak istediği, şiiriyle varlığın tümünü kucaklamaya çalıştığı, daha azına razı olmadığı için, ister istemez peygamberce, ya da ermiş edasıyla göründüğü olmuş, sözleri, kutsal kitaplardaki sözleri andırmıştır. Ama peygamberlerle ermişler de sık sık ozanca konuşmuşlardır. Belki de, bütüne tutkuyla yönelmenin kaçınılmaz sonucu oluyor bu”59 ve “Mistiklerin çoğu, denize karışmayı özleyen bir damla gibi ararlar Tanrıyı’yı, bir an önce Tanrı’da yitmeye can atarlar. Gerçi bizim mistiklerden Yunus, ‘Bir katreyim illa ki ummana benim umman’ derken Rilke’ye yaklaşır, ama o da, ‘Denizi içine almaya çalışan bir damlayım ben’ demiyor, ‘Bu iş çoktan oldu bitti, daha doğrusu, ta baştan beri böyle, deniz bende, Tanrı bende demek istiyor.’ (…) Rilke’deyse bunun tam tersi görülür. O, Tanrı’ya komşuluk etme, sonlu varlığını sonsuzla bağlantıya sokarak kendini sürekli aşma çabasındadır; ama hep kendisi kalmak ister o…’ ”60 Filmlerin Belirişi: Kendiliğinden ve Tasarlanmış Yavuz Turgul’un filmlerden beklediği ya da onlarda en çok değer verdiği şeylerden biri kendiliğindenliktir. Turgul için kendiliğindenliğin göze görünmeyen bir ruhu vardır. Tasarlanmışlık, ürkütücüdür.61 Bir filmi başarılı kılan da, onun tarif ――――――――― 54 55 56 57 58 59 60 61 10 Gürmen, age, 2006, s.137. Louis Massignon, İslam’ın Mistik Şehidi - Hallac-Mansur’un Çilesi, çev. İsmet Birkan, Ankara: Ardıç Yayınları, Birinci Cilt, 2006, s.83. Henry Corbin, İslam Felsefesi Tarihi - Başlangıçtan İbni Rüşd’ün Ölümüne, çev. Hüsrev Hatemi, İstanbul: İletişim Yayınları, Birinci Cilt, 2004, s.346. Rainer M. Rilke, Seçilmiş Şiirler & Duino Ağıtları, çev. Turan Oflazoğlu, Üçüncü Baskı, İstanbul: İz Yayınları, 2007, s.105-106. Sivas vd. age, s.230. Rilke, age, s.10. Rilke, age, s.20. Cengizkan, age s.37-38. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 edilemeyen havasıdır.62 Bu açıdan Turgul, bilgiyle hareket etmek yerine öğrendiklerini, bildiklerini unutmayı tercih ettiğini ifade eder. Ne zaman bilgiyle yola çıksa sorun yaşamıştır.63 “Ben akıl fikirden ziyade, sezgi, esen rüzgar, burnuma gelen bir koku, tenime değen bir şeylerden hareket ederek bir şeyler oluşturmaya gayret eden birisiyim.” der. Ona göre hikayeyi örgütlemek için işin içine akıl girecektir ama simya da onun içinde olmalıdır. Simya, işin ruhunu oluşturan büyülü alandır.64 Bir anlamda, anlatılmaz olan. Turgul, Picasso’nun “Ben resim yaparken, ne yapacağımı bilmeden başlarım. Ve o, bana gelir.” ifadesinden büyük haz duyar. Benzer başlangıçları aşağı yukarı tüm filmlerinde yaşadığı bilinen yönetmene göre bu yaratım anı ‘çok müthiş, olağanüstü bir an’dır.65 Bu hali “yaratıcı kıvılcım” olarak adlandıran Turgul, verilerin onu kimi zaman yanılgıya da sürüklediğini düşünerek “algılama” dediği yola başvurmayı yeğler. Kendisini çok iyi gözleyip eleştirmesi ve insanlarda kendisinden parçaların olduğunu hissetmesinin düzgün, bütünsel bir görüş sağlayabildiğini, bu gözlemleri son derece hakiki bulunan film karakterlerini yaratırken kullanabildiğini dile getirir.66 Yine, filmleri üzerinde düşünürken, “sezgilerimin, ruhumun ortaya çıkıp, aklımın erişemediği noktalara doğru ulaşması için çalışıyorum.” diyecektir.67 Turgul’un sözleri bir Kung fu filmi repliği gibi algılanabilir, çünkü açıkça o kültürün, Uzak Doğu kültürünün izlerini taşımaktadır. Turgul, sinema yaparken doğu kültürüne özgü sezgisel düşünme yöntemleri uygulasa da, akli ve tasarlanmış olandan pek uzak olmadığı, henüz Arzu film döneminde Ertem Eğilmez ile birlikte klasik anlatı şemalarıyla çalıştığı bilinmektedir.68 Akli olanın bir uzantısı olarak - Fahriye Abla’yı çektiği dönemde - bazı Batılı sinemacılar için “Tekniği çok iyi kavramışlar. Bizim de tekniği çok iyi kavramamız lazım. Bu tekniğin alt yapısı da Batı’ya ait.”69 diyecektir. Yavuz Turgul, Doğu ile Batı yaklaşımlarını birleştirir fakat, yine de, düşünce dünyasını dışa vuran bir gösterge olarak, örneğin oyuncularının birbirlerine göre durumunu tanımlarken “ying yang” kavramını kullanmayı tercih ettiğinin altını çizelim.70 Örneğin, Muhsin Bey filminde, Muhsin Bey’in Ali Nazik’le ilişkisi Turgul’a göre, “iki zıt karakterin bir ――――――――― 62 63 64 65 66 67 68 69 70 Sedef Bayburtluoğlu, 1980 Sonrası Türk Sineması ve Yavuz Turgul, İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2005, s.78. Gürmen, age, 2006, s.118. Nuriye Akman, age, 2010. Cengizkan, age, s.33. Cengizkan, age, s.36. Gürmen, age, 2006, s.122. Âla Sivas, “Arzu Filmde Bir Senaryo Yazarı”, Yavuz Turgul Sinemasını Keşfetmek, 2011, 41; Evren S. Yüksel, Yavuz Turgul Sineması, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2003, s.54-95. İsimsiz, “Senaryo Yazarlığında Yönetmenliğe Yavuz Turgul: Önce Hepimizin Çok İyi Teknik Öğrenmesi Lazım”, Videosinema, sayı: 6, 1984, s.93. Soner Yalçın, “Bir Soner Yalçın Belgeseli ‘Oradaydım’: ‘Muhsin Bey’ ”, CNNTürk, 2007, http://video.cnnturk.com/2009/programlar/7/15/yavuz-turgul (09.07.2011) 11 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği arada yaşama mecburiyetini ortaya koymanın, daha doğrusu birbiri içinde erimenin” ilişkisidir.71 Turgul Filmlerinde Doğu Düşüncesi İlk filmi Fahriye Abla’nın feminist okumaları karşısında Yavuz Turgul’un aldığı tavır da dikkat çekicidir. Fahriye karakterinin kadın bağımsızlığının bir simgesi olup olmadığı sorulduğunda Turgul, konuyu feminist açıdan değerlendirmediğini ifade eder ve şöyle açıklar: “Kadın tek başına bir varlık değil. Her iki cins birbirine bağımlıdır. Birbiriyle çelişki içindedir. Birbiriyle vardır. Biri olmadan diğeri olamaz.”72 Her ne kadar çelişki sözcüğü diyalektik kavramını çağrıştırıyor olsa da – yönetmenin feminist yaklaşımı reddedişini de göz önüne alarak- burada sözü edilenin doğucul bütünlük fikrine daha yakın olduğu anlaşılmaktadır. Bunun dışında, bir bakıma aşk ile rasyonel aklı birleştiren bir yolculuğun anlatıldığı Fahriye Abla’da göze çarpan; kahve falları, cinler, periler, doğulu bir koca ve aşıkların buluşma yeri olan, gizemli ışıklandırması ile bir Büyülü Ev’dir. Muhsin Bey sisler içinde bir rüya ile başlar, doğrusu, bir rüya ile de biter. Filmde Ali Nazik’e Muhsin Bey tarafından söylenen “Senin kendi türkülerin yok mu, onları söyle; o zaman içten okursun, o zaman güzel okursun.” cümlesi, Turgul’un sinemayı öz kaynaklara dayandırarak yapma fikrinin müzik açısından dile gelişi gibidir… Bu noktada, Muhsin Bey filmi, görücüye ilk çıktığında sadece üç gün gösterimde kalabilmiş, ancak daha sonra oldukça başarılı bir geleceği olmuştur.73 Yavuz Turgul’un bu durum hakkındaki yorumuna bir bakalım: “…bir filmin kaderi var” ve eğer belirli değerlere sahipse önüne kimse geçemiyor.74 Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, sinemayla birlikte, genel olarak kültür ve toplum bazında geleneğin sürekliliğini talep eder. Turgul bir bakıma, Haşmet Asilkan karakteri aracılığıyla “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” demektedir. Asilkan’ın, olduğunun ötesinde, kendi kültürünün dışında bir film yapmaya çalıştığı ancak yanlış ‘yolda’ olduğu, bir sahnede şöyle gündeme gelir: Haşmet Asilkan’ın, “Allahım yardım et bana, çok güzel bir film yapmak istiyorum” dediği bir sırada, filmde geleneği temsil eden Nihat, “Allahın elinden sanıldığı kadar çok şey gelmez.” şeklinde karşılık verir. Gölge Oyunu yönetmenin Doğu felsefesine, Doğu düşüncesine en sadık kaldığı filmidir, diyebiliriz. Turgul’a göre Gölge Oyunu gerçekle, hakikatle ilgilidir.75 ――――――――― 71 72 73 74 75 12 İsmail Sancak, “Bir Filmin Hikayesi – Muhsin Bey”, TRT Belgeseli, 2003, http://www.youtube.com/watch?v=6x_oHI7pnbU&feature=BFa&list=FL_Iu46iK0XXQ&inde x=5 (08.07.2011) İsimsiz, age, 1984, s.93. Bayburtluoğlu, age, s.81. İsmail Sancak, age, 2003. Necati Sönmez, “Aslolan Çatışma” (Yavuz Turgul ile söyleşi), Popüler Sinema, sayı: 22, 1996, s.70. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 Varlığa yönelik, varlığı sorgulayan bir filmdir.76 Film, dünyanın görüntüsünün gerçekliği üzerine düşünür. Turgul filmlerinin karakteristiğine uyan bir biçimde, Platon’un mağara metaforu ve Doğulu gölge oyununun birleşmesi bakımından hem Batı hem de Doğu’yu kapsar. Birlik fikri, “ilahi aşk”, ying yang, mistik deneyim, görünenin ardındaki hakikat gibi unsurları bünyesinde toplar. Turgul meselesini şöyle özetlemektedir: “Buradaki ‘gölge’ bir metafor. Hem doğu hem batı için bu tür anlamlar taşıyor ve ben sevgi, aşk ve birlik anlamında kullandım, çünkü serüvenin sonunda aşk fikrine uzak iki farklı kişinin aşkı kurması ve kötülükle yaşayan kişinin kötülükleri aşması söz konusu. Aslında o iki komedyen tek komedyen, tek insan parçalanmış halde. Biri ruhunun karanlık tarafını, diğeri aydınlık tarafını temsil etmekte tek bir insanın. İkisinin bu elle tutulamayan, gözle görülemeyen, ‘ilahi aşk’ diye adlandırabileceğimiz noktada birleşmeleri ve onun karşıtı olan şeyin de ortadan yok olması söz konusu burada, çünkü hakikaten elle tutulur değil o, ancak yaşayan bilir onu, gören görür anlamında, biraz doğulu, doğu düşüncesine yakın bir fikri var. ”77 Sadık Yalsızuçanlar’a göre Gölge Oyunu; ‘hayalin gölgesi’ (zıll-i hayal) ifadesiyle İbn’ül Arabi’nin de dikkat çektiği, varolanın bir hayal olduğu fikrine dayalı metafiziksel bir boyuta sahiptir.78 Buna göre evren Tanrı’nın yarattığı bir hayaldir, insan gölge oyununda bir hayalin gölgesini izlemektedir. Böylece gölge oyunu Tanrının düzenini ortaya koyan bir sembol, bir ibret perdesidir.79 Ayşe Şasa’nın bakışıysa farklıdır. Ona göre Gölge Oyunu, İslami ya da tasavvufi temalar işleyen filmler içine değil, metafizik temalar işleyen filmler arasına yerleşir.80 Bu tezin bize daha akla yakın geldiğini belirtelim. Eşkıya’nın belirgin özellikleri arasında değişim temasının yanı sıra mistik boyutundan da sözedilir.81 Filmin yönetmeninin görüşüne göreyse Eşkıya “doğu mistisizmini de kendi içinde taşıyan ama batı realitesini de gözden kaçırmayan” bir film olmuştur.82 Uygar Şirin’e göre Eşkıya’nın temelinde masalsı anlatım, Doğulu tema ve aşk vardır (Baran ve Keje arasındaki aşkı da birbiri içinde erimeye tutkulu Doğu karakterleri olarak görüyoruz). Şirin, malumu ilan etmek pahasına burada Doğu’nun Türkiye’nin değil, Dünya’nın doğusu olduğunu ifade eder.83 Attila Dorsay’a göre ise “Eşkıya hiç şüphe yok ki gerçekçi bir film değil. Bir tür masal, bir tür modern masal”dır. Seyirci (bazı eleştirmenlerin aksine) “öykünün içerdiği kimi ――――――――― 76 77 78 79 80 81 82 83 Övgü Gökçe (edit.), “Has yapıt sizde çözme isteği uyandırır.”, Sinema Söyleşileri - Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2002, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2006, s.7. Gökçe, age, s.7. Sadık Yalsızuçanlar, “Hayal Âleminde Bir Gezi”, Dünyanın Orta Yeri Sinema, 2008, s.18. İbn Arabi, “Hayal Perdesi – Zıll-i Hayal”, Dünyanın Orta Yeri Sinema, 2008, s.43-44. Ayşe Şasa, “Söyleşiler” TÜRSAK Sinema Yıllığı ’93, (ilk yayın tarihi: 20 Ekim 1993, Zaman), 1994, s.119. Uygar Şirin, “Doğulu Aşk Masalı”, Popüler Sinema Eşkıya Özel Sayısı, 1997, s.26. Battal, age, s.296. Şirin, age, s.26. 13 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği ‘mantık hataları’nı, olayları Aristo mantığıyla değil, bir masalın kendine özgü mantığı içinde” değerlendirmeyi başarmıştır.84 Yavuz Turgul 1997 yılında yaptığı bir söyleşide, Doğu düşüncesi’nin özellikle ön planda olduğu bir sahne üzerinde hiç durulmadığı için sitemlidir. Bu, Uğur Yücel’in canlandırdığı Cumali karakterinin ölüm sahnesidir. Oysa Turgul’a göre filmin bütün özü buradadır.85 Sahnede olup bitenlere yeniden bakalım: Ne Emel düşünmüştür vurulacağını, ne de Cumali onu vuracağını. Her şey birden bire olmuştur. Çünkü Turgul’a göre sadece nedenler ve sonuçlar vardır. Her şey hangi yollarla geleceği tam olarak bilinmeyen neden ve sonuçların ard arda akışına bağlıdır. Cumali, “Ben şimdi cehenneme gideceğim değil mi?” diye sorar. Baran’dan, “Kimin nereye gittiğini kim bilir?” diye bir cevap alır. Ardından Baran, oğlu gibi gördüğü Cumali’nin ölmekte oluşu karşısında yaşadığı duygusallık sonucunda çözülür ve artık Cumali’nin nereye gideceği konusunda biraz daha emin konuşur: Cumali korkmamalıdır, önce toprağa gidecek, sonra toprak olacaktır. Ardından sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyecek ve özüne ulaşacaktır. Çiçeğin özüne bir arı konacak, belki – belki iki kez söylenir, ki olacaklar ‘belirsizdir’ - o arı Baran olacak, böylece “birlik”e ulaşılacaktır. Muhtemelen bu, Hindistan’dan çıkan ve Budist felsefeyi şamanizmin bedeninde taşıyarak “bu topraklar”a dek gelen tasavvurlardan biridir. Turgul, Gönül Yarası için “Kadercilik ile akıl çatışması filmde esas”tır der.86 Buradaki esas, akli ve görünür olan ile görünmez olanın egemenliği arasındaki ilişkidir. Bir gazeteye, “Hayatımızın akışı kimin elinde? Bu akışa yön veren bir irade var mı, biz mi hayatımıza yön veririz, hayat mı bize? (…) İnanca karşı bilimsel akıl. Hayatı bunlardan hangisi yönetiyor? Yoksa bütün bunların dışında başka bir şey mi var? Yoksa hayat sadece seçimlerimizden, nedenlerden ve sonuçlardan mı ibaret? Kim bilir?”87 şeklinde konuşan Turgul’un, Gönül Yarası’nda Dünya’nın kızı Melek’in geleceğinin nasıl olacağı hakkındaki diyalogta tartıştığı budur… Filmde Halil, iyi ve kötüyle bir bütün oluşturur; Av Mevsimi’nde “kızım yaptıklarımı duymasın” diyen Battal’da da Turgul aynı şeyi amaçlar. Turgul’un sanki, olayları Tanrı’nın gözüyle görmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Kendisi de zaten, iyi ve kötü ikiliğini aşan “her şey insana aittir” düşüncesiyle, nedenler ve sonuçların mecbur bıraktığı bir insan davranışının peşinde olduğunu söyler.88 Dünya’nın kızına masal anlattığı, tartışmalara yol açan dolunay sahnesi ise film bir masal havasına bürünsün diyedir Turgul’a göre ve masal anlatırken ayın büyüklüğünün değişip değişemeyeceği “tamamen nasıl baktığınıza bağlı”dır.89 Bu “bakış açısı” söylemi, aklımıza Turgul’un ――――――――― 84 85 86 87 88 89 14 Atilla Dorsay, “Bir Başarının Anatomisi…”, Popüler Sinema Eşkıya Özel Sayısı, 1997, s.31. Yavuz Turgul, “Damlardan yola çıktım”, Popüler Sinema Eşkıya Özel Sayısı, 1997, s.50. İsimsiz, “Kadercilik ve akıl çarpışıyor”, 4 Ocak 2005, Radikal, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&ArticleID=733616&Da te=25.06.2011&CategoryID=113 (08.07.2011) İsimsiz, age, 2005. Sivas vd. age, s.215. Dadak vd. age, s.52. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 doğru anlayışını getirmektedir; doğru birden fazladır ve “bakış açısı”na göre yeni bir konum almaktadır. Turgul, “işin özü”nü Av Mevsimi’nde bir miktar daha açıklar: “Tek bir noktadan bakarsanız tek bir şey görürsünüz. O gördüğünüz şey sizi sonuca götürecek şey midir yoksa gerçekle aranıza giren bir engel midir?” Turgul’a göre, Av Mevsimi’nde sezenler ve bilenler vardır. Senaryoyu yazarken kendisini filmdeki seri katiller hakkında yüksek lisans tezi yapan Hasan olarak mı düşündüğü sorulduğunda, Turgul, bilenler değil de sezenler tarafına yakın olduğundan Şener Şen’in oynadığı Ferman karakterine daha çok benzediğini söyler.90 Çünkü filmde Hasan rasyoneldir, aklen, Türkiye’deki seri katil olgusunun neden Batı’daki ölçüde ortaya çıkmadığını araştırır, oysa bir sahnede anlaşılır ki hem İdris hem Ferman bunun için tez yapmaya gerek olmadığını kendiliğinden bilmektedirler. İdris’in lakabı Deli’dir. Eylemlerindeki fevrilik bize, onun daha çok ekipteki irrasyonel tarafı temsil ettiğini gösterir. Turgul’un yakın durduğu Ferman ise tıpkı Buda gibi, dengenin karşılığıdır. Filmde, Pamuk adındaki genç kızın kesik elinin bulunduğu yerde, Ferman’ın cinayet üzerindeki gizemi çözmek için sergilediği davranış biçimi ve bu sahnenin yönetmen tarafından sunuluşu ilginçtir: Ferman ekipteki insanlardan ayrılır ve ormanın içinde tek başına iken bir tür odaklanma ya da trans haline geçer. Artık doğanın sesi çok net biçimde duyulmaktadır. Ağır ağır etrafa bakar ve ormanı dinler. Başını yavaşça göğe kaldırır, onunla birlikte kamera da yukarı doğru hareket eder. Bir sonraki çekimde Ferman’ın yüzüne geçiş yapıldığında kurbanın yani Pamuk’un sözlerini duymaya başlarız. Anlatımın ortaya koyduğu şey, sanki bu konuşmayı Ferman’ın aracılığıyla duyduğumuzdur. Sanki Ferman ‘ruhuyla, bütün her şeyiyle hedefe bağlanmış, hedefle bütünleşmiş, hatta hedefin kendi olmuştur.’ Şimdi kurban nerede olduğuna, başına neler geldiğine dair ipuçları vermeye başlamıştır… Turgul, filmdeki derdinin “parçalanan bir ruhu anlatmak” olduğunu söylemiştir.91 Mircea Eliade’den aktarılan şu bölüm Ferman’ın filmdeki temel işlevlerinden birini açıklar gibidir: “…şaman trans tekniğine ve yeteneğine sahip bir “ekstaz uzmanı”dır. Şaman trans durumuna girdiğinde, ruhunun bedeninden ayrıldığına inanılır. Şamanın ruhu gökyüzüne uçup (…) bedenine geri döner. Örneğin, bir hastanın ruhunu bedenine geri getirebilir;92 ölülerin ruhlarını tanrılara götüren de odur.”93 Av Mevsimi’nde Ferman, bir anlamda Pamuk ile ‘birlik’ noktasında buluşmuş; ruhlar alemi ile dünya arasındaki sınırları kaldırarak katilin bulunmasına yardımcı olmuştur. 94 ――――――――― 90 91 92 93 94 Nuriye Akman, age, 2010. Sivas vd. age, s.216. Çetin Sarıkartal da, Gölge Oyunu filminde ölü bir kuşu dokunuşuyla dirilten Kumru’nun bir yandan ermiş, belki bir melek, diğer yandan bir şamana benzetilebileceğini söyler. Çetin Sarıkartal, “Kim Seyreder, Kim Bilir: Gölge Oyunu Filminde Seyir-Anlatı İlişkisi”, Türk Film Araştırmalarında Yeni Yönelimler, sayı: 6, 2007, s.154. Ahmet Güngören, Reklamcı ve Şaman, İstanbul: Patika Yayınları, 1995, s.54-55. Av Mevsimi’nin ilk dakikalarında cinayet masasında verdiği derste “sürekli suç potansiyeli olan kişileri hissetmeye çalışacaksınız” diyen Ferman’ın biraz daha aşırılaşmış versiyonunu Hong Kong 15 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği SONUÇ Bu çalışmada, Yavuz Turgul’a göre “Doğu düşüncesi nedir?” ve “Doğu düşüncesi onu ne derece meşgul etmektedir?” sorusuna bir cevap aradık. Turgul, bir bilim adamı ya da filozof değil; senaryo yazarı ve yönetmendir. Bu yüzden onda gerçek anlamda sistemli bir felsefi görüşle karşılaşmayı ummadık. Zaten o da, “Doğuya dair, kendime dair bir sinema dili keşfedebilmek adına yaptığım araştırmalar bunlar. İyidir, kötüdür, onu tartışmıyorum.” diyor.95 Bunun yanında, çeşitli örnek ve bağlantılar aracılığıyla yönetmenin; söyleşi konularında, yaptığı sporda, serbest okumalarında, ‘yaratıcı kıvılcım’ında, “Bir Yavuz Turgul Filmi” demeyişinde, film içeriklerinde, bitmiş bir filmin seyircisiyle buluşma olasılığını bağladığı kanuniyetlerde ve daha birçok yönden, hayatının önemli bir kısmını kaplayacak düzeyde “Doğu düşüncesi” ile ilişki içinde olduğunu da ortaya koyduk. Turgul’un dünyasından anladığımız, onun Doğu düşüncesiyle dirsek temasındaki “hakikat arayışı”nın, teorik bir yakıştırmanın ötesinde olduğudur. Bu arayışında sistemli olmasa dahi, Turgul’da belirli bir bakış açısı çerçevesinde takip edilen bir yolun izlerini görmekteyiz. Bunun, Ayşe Şasa’yı doğrulayan bir biçimde, metafizik veya mistik bir yol olduğunu söylemek mümkündür. En doğru yolun orta yol, Buda’nın yolu olduğu yönündeki beyanını kabul ettiğimizde, gerçekte başka türlü bir sonuç beklemek de yanlış olur. Zaten, nedenler ve sonuçların şekil verdiği bir dünya tasarımına sahip olan Turgul’un, cennet ve cehennem gibi zıtlık üreten yapılara da belli bir mesafeden yaklaştığı bilinmektedir.96 Konuya bir de filminden örnekle bakalım. Av Mevsimi’nin sonunda Pamuk, ölüler diyarından şöyle seslenir: “İyilik de bitti, kötülük de. Aşk da bitti, nefret de. Ne güzellik kaldı, ne çirkinlik. Eza da bitti, cefa da. Yaramız artık kanamıyor, ciğerimiz dağlanmıyor. Biz beyazlara büründük, biz gölgesiz kaldık.” Bu diyar ne cennete ne cehenneme benzemektedir. Turgul için, sadece Cumali değil Pamuk’un da nereye gitmeyeceği belli gibidir. Yavuz Turgul’da, ‘bir geleneğin devamı olarak hakikat’ fikrinin temel boyutlarından birinin (Batıni yorumu sanki biraz daha ağır basan) Varlık Birliği olduğunu kavrıyoruz. Sanıyoruz, Turgul’da, geleneğin bir yüzü kolay görünür yüzdür, yani anlatılır olan kısım; bunlar Meddah’tır, Karagöz’dür, Ortaoyunu’dur vb. Ancak diğer yüzünde; gerilere, köklere doğru gidildikçe, anlatılmaz olanın alanına girilmeye başlanır. Bu, hem kaynağın doğasından, hem de Tanzimat’tan bu yana, kesintiye uğramış kültürümüzün geçmiş bağlarını unutmaya başlamasından böyledir. Kaynaklar Orta Asya Türkleri için önce Şamanizm’dir; Hint’te Budizm, Çin’de Tao, Japonya’da Zen Budizm, sonra Orta Doğu’da İslamiyet ve diğerleridir… Turgul 95 96 16 yapımı Mad Detective (Çılgın Dedektif, Johnnie To & Ka-Fai Wai, 2007) filminde bulmak mümkündür. Filmde dedektif Bun, sezgileri son derece güçlü, insanların iç kişiliklerini görebilen bir polis dedektifidir. Bir seri katili yakalayabilmek için katilin öldürdüğü kişilerden birinin mezarına girip kendi üzerini toprakla örter ve ölen kişinin neler yaşamış olabileceğini sezmeye çalışır; sonuçta bu tür yöntemlerle katile ulaşmayı başarır. Gökçe, age, s.25. Battal, age, s.300. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 tüm bu büyük komşu coğrafya ve kültürleri merak etmiş, bunları yerli olanda, Anadolu’da birleştirmeyi denemiştir. Bir yazısında Tamer Baran, Eşkıya filmi için, “Batılılaşma yolunda bunca ilerlemişken, aslında hep Doğulu kaldığımızı düşündürüyor.” der ve Turgul’un, bu filmle, yerli filmi yeniden kurduğunu iddia eder.97 Doğululuk ve Batılılık meselesinin çözümü sanatçımızın en büyük sorunu ya da en büyük keşfi olacaktır diye düşünen ve “tam Türkiyeli” bir sanatın özlemini duyan Turgul’un98, filmlerinde, geleneğin kolay görünür yanı ile bilenin sustuğu, o anlatılmaz olan diğer yanını bir vücutta ne derece eritebildiği tartışma konusudur; bunun yanında, yeni düşünceler üretebilmek adına gerçekten de tartışma konusu olmalıdır. Geçmişe bu yüzden ihtiyacımız var. Gelecekle bağlantı kurmak, varolana yeni bir gözle bakabilmek için. KAYNAKÇA AKDEMİR, Gamze, “Doğu kültürünün insanıyım”, Cumhuriyet, 21 Nisan 2002, s.14. AKMAN, Nuriye, “Nuriye ile Akılda Kalan”, TRT Haber Televizyonu, 4. Program, 2010, http://www.nuriyeakman.net/nuriye-akman-ile-akilda-kalan-8temmuz-2010-yavuz-turgul (06.07.2011) ALATLI, Alev, “‘Doğu-Batı’ İç Boş Bir Tasnif ”, Doğu Batı, sayı: 2, 1998. ARABİ, İbn, “Hayal Perdesi – Zıll-i Hayal”, Dünyanın Orta Yeri Sinema, 2008. ARNA, Sibel, “İlk defa çalıştığım oyuncuları baştan uyarırım. Benim setim biraz çetindir göğüsleyeceksen gel!” (Yavuz Turgul ile görüşme), Hürriyet, 16 Ocak 2005, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/01/16/585528.asp (10.07.2011) AYVAZOĞLU, Beşir, Geçmişi Yeniden Kurmak, İstanbul: Kubbealtı Neşriatı, 1987. BARAN, Tamer, “ ‘Eşkıya’ Bize Bizi Anımsatıyor”, Antrakt, sayı: 62, İstanbul: LeYa Yayınları, 1997. BATTAL, Sadık, Asıl Film Şimdi Başlıyor, Ankara: Vadi Yayınları, 2006. BAYBURTLUOĞLU, Sedef, 1980 Sonrası Türk Sineması ve Yavuz Turgul, İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2005. CENGİZKAN, Ali, “Yavuz Turgul İle Sokaklar, Meydanlar, Setler ve Kadrajlar Üzerine Söyleşi”, XXI. Mimarlık Kültürü, sayı: 8-10, 2001. ――――――――― 97 98 Tamer Baran, “ ‘Eşkıya’ Bize Bizi Anımsatıyor”, Antrakt, sayı: 62, İstanbul: LeYa Yayınları, 1997, s.24-25. Battal, age, s.317. 17 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği CORBİN, Henry, İslam Felsefesi Tarihi - Başlangıçtan İbni Rüşd’ün Ölümüne, çev. Hüsrev Hatemi, İstanbul: İletişim Yayınları, Birinci Cilt, 2004. ÇAKIR, Aslı, “Yavuz Ne Diyorsa O!”, Milliyet, 1 Haziran http://www.milliyet.com.tr/2004/06/01/pazar/axpaz02.html (11.07.2011) 2004, DADAK, Zeynep, Göl, Berke, “Gönül Yarası Hesaplaşmaların Filmi”, Altyazı, sayı: 37, 2005. DORSAY, Atilla, “Bir Başarının Anatomisi…”, Popüler Sinema, Eşkıya Özel Sayısı, 1997. GÖKÇE, Övgü (edit.), “Has yapıt sizde çözme isteği uyandırır.”, Sinema Söyleşileri Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2002, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2006. GÖLPINARLI, Abdülkadir, 100 Soruda Tasavvuf, İstanbul: Gerçek Yayınları, 1969. GÜNDOĞDU, Meral, “Sinemamızda Bir Dönem Kapanırken…”, 25. Kare, sayı: 18: 1997. GÜNGÖREN, Ahmet, Reklamcı ve Şaman, İstanbul: Patika Yayınları, 1995. GÜRMEN, T. Pınar, “Yavuz Turgul’dan Sinema Dersleri – Yavuz Turgul”, Popüler Sinema, sayı: 78, 2001. GÜRMEN, T. Pınar, Türk Sineması’nın Ustalarından Sinema Dersleri, İstanbul: İnkılap Yayınevi, 2006. HERRİGEL, Eugene, Yay ile Ok Atış Sanatında Zen, çev. Sedat Umman, İstanbul: Ruh ve Madde Yayınları, 1994. İSİMSİZ, “Senaryo Yazarlığında Yönetmenliğe Yavuz Turgul: Önce Hepimizin Çok İyi Teknik Öğrenmesi Lazım”, Videosinema, sayı: 6, 1984. İSİMSİZ, “Kadercilik ve akıl çarpışıyor”, 4 Ocak 2005, Radikal, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3& ArticleID=733616&Date=25.06.2011&CategoryID=113 (08.07.2011) İSPİ, Gökçe, “Yavuz Turgul Sinemasında Değişim Teması”, Türk Film Araştırmalarında Yeni Yönelimler, sayı: 4, 2004.. İZUTSU, Toshihiko, Tao-Culuk’daki Anahtar Kavramlar – İbn Arabi ile Lao Tzu ve Çuang-Tzu’nun Mukayesesi, çev. Ahmed Yüksel Özeme, Üçüncü Baskı, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2011. KAYALI, Kurtuluş (edit.), Bir Kemal Tahir Kitabı - Türkiye’nin Ruhunu Aramak, İstanbul: İthaki Yayınları, 2010. KIZILER, Funda, “Rilke'nin Duino Ağıtları Üzerine Bir ‘Yakın Okuma’ ”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 5, Sayı:1, 2005. 18 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 MASSİGNON, Louis, İslam’ın Mistik Şehidi - Hallac-Mansur’un Çilesi, çev. İsmet Birkan, Ankara: Ardıç Yayınları, Birinci Cilt, 2006. MERİÇ, Cemil, Bu Ülke, Dördüncü Baskı, İstanbul: Ötüken Yayınları, 1979. MERİÇ, Cemil, Işık Doğudan Gelir, Üçüncü Baskı, İstanbul: İletişim Yayınları, 2010. RİLKE, M. Rainer, Seçilmiş Şiirler & Duino Ağıtları, çev. Turan Oflazoğlu, Üçüncü Baskı, İstanbul: İz Yayınları, 2007. SANCAK, İsmail, “Bir Filmin Hikayesi – Muhsin Bey”, TRT Belgeseli, 2003, http://www.youtube.com/watch?v=6x_oHI7pnbU&feature=BFa&list=F L_Iu46iK0XXQ&index=5 (08.07.2011) SARIKARTAL, Çetin, “Kim Seyreder, Kim Bilir: Gölge Oyunu Filminde SeyirAnlatı İlişkisi”, Türk Film Araştırmalarında Yeni Yönelimler, sayı: 6, 2007. SİVAS, Âla, Hepkon, Zeliha, “Yavuz Turgul ile Görüşme”, Yavuz Turgul Sinemasını Keşfetmek, 2011. SİVAS, Âla, “Arzu Filmde Bir Senaryo Yazarı”, Yavuz Turgul Sinemasını Keşfetmek, 2011. SÖNMEZ, Necati, “Aslolan Çatışma” (Yavuz Turgul ile söyleşi), Popüler Sinema, sayı: 22, 1996. ŞASA, Ayşe, “Söyleşiler” TÜRSAK Sinema Yıllığı ’93, (ilk yayın tarihi: 20 Ekim 1993, Zaman), 1994. “Şeyh Bedrettin”, Ana Britannica, Cilt: 3, İstanbul: Ana Yayıncılık, 1987, s.515516. ŞİRİN, Uygar, “Doğulu Aşk Masalı”, Popüler Sinema Eşkıya Özel Sayısı, 1997. TAŞÇIYAN, Alin, “Sinema Yazarlarından Görüşler: Yavuz Turgul”, Yavuz Turgul Sinemasını Keşfetmek, 2011. TURGUL, Yavuz, “Damlardan yola çıktım”, Popüler Sinema Eşkıya Özel Sayısı, 1997. TÜRK, İbrahim, “Geleneğin Arayışında Yavuz Turgul Sineması”, 2005, http://www.filmlerim.com/makale/2959/gelenegin-arayisinda-yavuzturgul-sinemasi (07.07.2011) TZU, Lao, Tao Te Ching - Yol ve Erdemin Kitabı, çev. Osman Yener, İkinci Baskı, İstanbul: Anahtar Kitaplar, 2007. USLU, D. Ali, , “Söyleyecek sözüm yok, çekecek filmlerim var”, Cumhuriyet Dergi, 28 Kasım 2010, http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=194818 (11.07.2011) YALÇIN, Soner, “Bir Soner Yalçın Belgeseli ‘Oradaydım’: ‘Muhsin Bey’ ”, CNNTürk, 2007, 19 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği http://video.cnnturk.com/2009/programlar/7/15/yavuz-turgul (09.07.2011) YALSIZUÇANLAR, Sadık, “Hayal Âleminde Bir Gezi”, Dünyanın Orta Yeri Sinema, 2008. YAVUZ, Hilmi, Osmanlılık, Kültür ve Kimlik, İkinci Baskı, İstanbul: Boyut Kitapları, 1998. YAZAN, M. Ümit, “Bir Avrasya Düşünürü: Cemil Meriç”, Doğu Batı, sayı: 2, 1998. YÜKSEL, S. Evren, Yavuz Turgul Sineması, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2003. 20 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 ŞÂİR BİR SÛFİ YA DA ÂŞIKLARIN SULTANI: İBNÜ’L-FÂRIZ A Sufi Poet or Sultan of Lovers: İbnu’l-Farız Betül İZMİRLİ∗ ÖZET Tarîkatlar dönemi ve felsefî tasavvufu da içine alan bir devirde yaşayan İbnü’l-Fârız, döneminin dikkate değer simaları arasında yer almaktadır. Aslen Şam’lı olup, Mısır’da doğmuş ve yetişmiştir. Şer’î ilimleri tahsil ettikten sonra tasavvufa yönelmiştir. Şahsiyeti, düşüncesi ve eserleriyle tasavvuf uzmanları yanında edebiyatçıların da dikkatini çekmiştir. Coşkun tasavvufî kimliği, yazdığı ve terennüm ettiği kasîdelerinde ifâdesini bulmuştur. Bu nedenle döneminde kendisine “sultânu’l-âşıkîn (âşıkların sultanı) lakabı verilmiştir. Özellikle tasavvufî düşüncesinin bir aynası olan Dîvânı’nda yer alan şiirler, mecâz ve söz sanatlarının ardındaki hakîkati yansıtmaktadır. Dîvân incelendiğinde “Allah aşkı, muhabbet, vahdet, âşıkların halleri” gibi mevzûlar dikkati çekmektedir. Şiirleri bugün de sûfîler tarafından ezbere okunmaktadır. Ve bazı şiirleri ilâhî şeklinde bestelenmiştir. Muâsırı olan birçok şâir içerisinde haklı şöhreti günden güne yayılmıştır. Dîvân’ı birçok defa farklı dönemlerde şerh edilmiştir. Bazı kasîdeleri ayrıca önemli şerhlere konu olmuştur. Dolayısıyla İbnü’l-Fârız, hem edebî hem de tasavvufî çalışmalarda eserleri ve düşüncesiyle yer almıştır. Taraftarları ve sevenleri daha fazla olmakla birlikte, kuvvetli muhâlifleri de olmuştur. Şâir Sûfî İbnü’l-Fârız ve eserleri, Osmanlı Dönemi tasavvuf düşüncesinde de ilgi görmüştür. Bugün de akademik alanda birçok esere konu olmaya devam etmektedir. Görüşleri ve şiirleri üzerine yapılan çalışmalara ilâveten bu makalede, ana hatlarıyla hayatı ve bazı tasavvufî düşünceleri, şiirleri ve dîvânı ışığında işlenerek, istifâdeye sunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Şâir, dîvân, et-Tâiyye, el-Hamriyye, İlâhî aşk ABSTRACT Ibnu’l-Fâriz, who lives in a period that includes the sects’ period and philosophical mysticism, was one of the outstanding persons in his time. He was from Damascus but he was born and grown in Egypt. After studying the Shari’a studies he turned to mysticism (tasavvuf). Besides mystic ――――――――― ∗ Arş. Gör., Dokuz Eylül betul.izmirli@deu.edu.tr Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Tasavvuf Anabilim Dalı, 21 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği researchers, he was also given worth attention with his personality, his thoughts and his works by litterateur. His enthusiastic identity has appeared in his written and oral Qasida’s. Thus, he was called “Sultanu’l Aşıkîn” (the king of lovers) in his time. Especially in his ‘divan’ which is a mirror of his mystical thought, his poets demonstrate the reality behind the metaphors, and the figures of speech. . In his ‘Divan’, the topics; “the love of Allah, affection, oneness, the states of lovers” were significant. His poems are still being memorised by Sufi’s and some of them are composed as divine music. His fame and reputation were spread among the poets in his time. His ‘Divan’ were interpreted many times and also some of his qasida’s became a subject of these interpretations. Therefore, İbnü’l-Fariz took as a subject an important place in many studies in both literature and mysticism. He had a number of supporters and fans although there were some opponents. As a poet and Sufi, he and his works were the subject of many researches in Ottoman era too and today, they still continue to do research on him. In this paper, his life and some of his mystical thoughts generally, will be studied and presented to the reader with the consideration of his poets and his ‘divan’, in addition to other works on his views and poets. Key Words: Poem, Divan, Et-Taiyya, El-Hamriyya, Divine Love GİRİŞ İslâm dünyasında hicrî altıncı yüzyıl, tarîkatların tekevvün etmeye başladığı dönemdir. Tasavvufî düşüncenin önemli simaları bu dönemde yaşamıştır. Hallâc-ı Mansûr’dan (ö.309/921) sonra devam eden ve İbn Arabî’nin (ö. 638/1240) öncülüğünü yaptığı felsefî tasavvufun temsilcileri arasında Endülüs’de İbn Seb’în (667/1267-8); Meşrık’da İbnü’l-Fârız (ö. 632/1235) önde gelen şahsiyetler arasında zikredilmektedir.99 Bu makaleye konu olan şâir sûfî İbnü’l-Fârız, küçük yaşlardan itibâren iyi bir eğitim almış ve zamanla tasavvufa olan eğilimi nedeniyle bu yolda ilerleme çabasıyla beldeler kat ederken, aynı zamanda devrinin önemli şâirleri arasına dâhil olmuştur. O, yazdığı şiirlerle Arapça tasavvuf edebiyatında şaheserler meydana getirirken, bir yandan da varlık, insan, aşk, muhabbetullah, vahdet gibi tasavvufun derin mevzûları arasında yer alan konulara temas etmiş ve oldukça dikkat çekmiştir. Şiirlerinde mecâzî aşk ve hakikî aşkı mezc eden İbnü’l-Fârız, ilk bakışta mecâzî aşka ağırlık vermiş gibi görünse de aslında nihâî olarak hakîkî aşk yâni muhabbetullahı kastetmiştir.100 Dîvânı incelendiğinde şiirlerindeki derin ve uçsuz bucaksız anlam yoğunluğu hemen fark edilmektedir. Öyle ki kasideleri yüzlerce sayfa kaplayan şerhlere konu olmuştur. ――――――――― 99 100 22 Hülya Küçük, Tasavvuf Tarihine Giriş, Konya: Nükte Kitap, 2004, s. 27. Bkz. Dîvânlar ve şerhleri (Divân, Daru’l-Kalem Matbaası,Beyrut; Divân-ı İbnü’l-Fârız, Derviş elCüveydi tahkîki, Beyrut; Divân, el-Mektebetu’s-Segafe baskısı, Beyrut v.b..) Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 1.Doğumu ve Yetişmesi Aslen Hama(Şam)lı olup101, Mısır/Kâhire’de 576/1181 yılında doğmuştur.102 Asıl adı Ebû Hafs Ömer b. El-Hasan Ali b. El-Mürşid’dir.103 İbnü’l-Fârız künyesiyle bilinen şairdir. Babası mahkemede, kadınların eşlerinden almaları gereken miras ve nafakayı tesbit işiyle uğraştığından “Fârız” diye bilindiği için104, İbnü’lFârız diye meşhûr olmuştu. Yaşadığı dönemde “şâirlerin sancağının taşıyıcısı” ve “sevenlerin ve âşıkların sultanı” gibi lakablarla anılan İbnu’l-Fârız için ibnu’l-Imâd “şâirlerin efendisi”demişti.105 Babası Ali b. Mürşid Hama’dan göç edip Kâhire’ye yerleşti ve Eyyubî Hükümdarı el-Melikü’l-Azîz tarafından nâiblik görevine tayin edildi. Zâhid bir kişi olan Ali b. Mürşid, kendisine teklif edilen kâdı’l-kudatlık görevini kabul etmeyip Ezher Câmi’nde inzivâya çekilerek ibâdetle meşgul oldu, ayrıca pek çok kişinin katıldığı sohbet toplantıları yaptı.106 İlim ve irfân sahibi olan Ali b. Mürşid, Mısır’ın ileri gelenleriyle görüşmüş ve bu sayede şöhreti günden güne artmıştı. Oğlu Ömer İbnu’l-Fârız da böyle bir ortamda yetişti.107 İlk bilgileri babasından aldı. Şâfii fıkhı, dil ve edebiyat dersleri gördü.108 İbnul-Fârız, yaşadığı dönemde ardı ardına gelen Haçlı saldırılarının geride bıraktığı toplumsal ve iktisadî yıkımlara ilaveten, iç çekişmelere, önce Cengiz Han ve sonra Hülagû’nun komutanlığında Abbasî hilafetini yıkan ve onlara ait çoğu tarihi eseri yok eden dış arzu ve mücadelelere şâhit oldu. 2.Tasavvufî Hayâtı, Vefâtı ve Kişiliği Genç yaşta tasavvufa yönelmiş, babasından izin alarak Müsta’zafin vadisindeki Mukattam dağında harap halde bulunan bir mescidde kendisini ibâdet ve tefekküre vermişti. Çileli bir hayâtı tercih etmesine rağmen tasavvufta istediği noktaya gelemediğini düşünen İbn’ül-Fârız, bir gün medreseye giderken Şeyh Bakkal diye tanınan bir kişinin abdest alırken adabına uymadığını görerek onu uyardı. Aslında bir velî olan ve melâmet için adabına uymayan Şeyh Bakkal, ona fetih ve feyzin kendisine Mısır’da değil Mekke’de geleceğini, hemen oraya gitmesi gerektiğini söyledi. İbnü’l-Fârız bunun üzerine Mekke’ye gitti. Mekke çevresindeki dağlarda ve çöllerde çile çıkarmaya başladı. Mekke’de iken 628’de Avârifü’l-Maârif müellifi Sühreverdî(ö.632/1234-5) ile görüştü. Bir gün iç dünyasında, “hemen Mısır’a dön ve ――――――――― 101 102 103 104 105 106 107 108 İbn Hallikan, Vefayâtu’l-A’yân, Tahkîk: İhsân Abbâs, Beyrut, Dâr-ı Sadır Matbaası, 1970, 3. cilt, s. 454; Dîvân-ı İbnü’l-Fârız, Haz. Ömer Faruk et-Tabba’, Beyrut: Daru’l-Kalem Matbaası, s.5. İbn Hallikan, Vefayâtu’l-A’yân, s. 455. İbn Kesîr, El-Bidâye ve’n-Nihâye, Tahkik: Abdullah b Abdu’l-Muhsin et-Türkiy, Hicr matbaası, 1998, 17. bölüm, s. 222; Vefayâtu’l-A’yân, s. 454. İbn Hallikan, age s. 456; İbn Kesîr, El-Bidâye, s. 222. Dîvân-ı İbnü’l-Fârız, s. 5. Süleyman Uludağ, “İbnü’l-Farız”, DİA, 21, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2000, s. 40. Dîvân, s. 5. Uludağ , agmad., s. 40. 23 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği cenâze namazımda hazır ol.” diyen bir ses işitince Hicaz’dan ayrılarak Kâhire’ye döndü. Bu sırada ölüm döşeğinde olan Şeyh Bakkal’ı ziyaret etti ve ardından cenâze namazında bulundu. Son yıllarını Kâhire’de Ezher Câmi’nde vaaz ve sohbetle geçiren İbnü’l-Fârız 632/1235’de vefat etti. Mukattam dağının eteğindeki Karafe’de Arız diye bilinen mescidin yanında toprağa verildi. Ölüm yıldönümünde ve Cuma günleri kabri ziyaret edilip, şiirlerinin ilâhî şeklinde okunması gelenek olmuştur. Mısır’da halk ve sultanlar kendisine ilgi göstermiştir. Mısır Eyyubî hükümdarları Selâhaddîn, el-Melikü’l-Azîz, el-Melikü’l-Âdil ve el-Melikü’l-Kâmil dönemlerinde yaşayan İbnu’l-Fârız, bunlardan saygı görmüştür.109 Halvet ya da uzlet için inzivâya çekilmediği zamanlarda, halkla yüce bir edeb ve yumuşak bir mizacla bir araya geliyordu. Mutedîl sûfiliğiyle, güzel temsîliyle, çehresinin yumuşaklığıyla, beyanının açıklığıyla meşhur oldu.110 İbn Hallikan, Vefayâtu’l-A’yân adlı eserinde İbnü’l-Fârız’dan “Onun sâlih, hayırlı işleri bol olan, Mekke’ye mücâvir, sohbeti tatlı, ictimaî ilişkilerinde övülen (saygın) bir adam olduğunu duydum. Bazı arkadaşları bana, bir gün onun Beyt-el-Harîrî’de halvette olduğu sırada terennüm ettiğini ve makamlar sahibi olduğunu bildirdiler…” şeklinde bahseder.111 Oğlu Şeyh Kemaleddîn Muhammed, babasının nâzik, hoşsohbet, ifadesi düzgün ve eliaçık bir kişi olduğunu, sohbet meclislerine gelenlerin kendisini derin bir saygıyla dinlediklerini, pek çok kerâmetinin görüldüğünü, semaa çok önem verdiğini söyler. Yine oğlunun anlattıklarına göre İbnü’l-Fârız son derece hassas ruhludur. Her güzel şeyin arkasında ilâhî güzelliği görür ve bu güzellikler onu derinden etkiler. Özellikle duyduğu seslerin, nağmelerin ve şiirlerin tesirinde kalır, Nil nehri kenarında çamaşır yıkayanların okuduğu bir beyitten, bir cenâzede söylenen ağıttan, bekçilerin çaldıkları çanlardan bile etkilenir ve coşar. Oğlu Kemâleddîn, bir defasında babasının kalkıp raks ettiğini, bu sırada çok büyük vecd halleri gösterdiğini, sonra kendinden geçip yere düştüğünü, kendine gelince de duyduğu bir beyitten etkilendiği için bu hâli yaşadığını söylediğini kaydeder.112 3.Şiirleri Işığında Tasavvufî Fikirleri İbnü’l-Fârız’ın şiirlerindeki en belirgin özellik, ister tevriye ile ister açıkça olsun, “sevgi, aşk, muhabbet, şevk,..” gibi birçok tasavvuf kavramının beyitlerde yer almasıdır. Dîvânında “ilâhî muhabbet” mevzuuna çokça yer vermiştir.113 Tasavvuf literatüründe Allah aşkı ve Allah sevgisi üzerinde genişçe duran ilk sûfî Râbiatu’l――――――――― 109 110 111 112 113 24 Uludağ, agmad., s. 40- 41. Dîvân, s.8. İbn Hallikan, age, s. 455. Uludağ, agmad. s. 41. Bkz. Divân’ı ve şerhleri. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 Adeviyye(ö.185/801) olarak kabul edilir. Konu, İbnü’l-Fârız, İbn Arabî(ö.638/1240) ve Mevlanâ(ö.673/1273) ile zirveye ulaşmıştır.114 İbnü’l-Fârız’ın şiirleri Arap edebiyatında tasavvufî şiirin en güzel örneklerindendir. Şiirlerinde genellikle ilahî aşkı beşerî aşk şeklinde ifâde eden, mecazlara, kinâyelere ve genel olarak edebî sanatlara geniş yer veren, “Hamriyye” kasidesinde şarabı ilahî aşkın simgesi olarak tasvir eden İbnü’l-Fârız, Arap şiirinde sembolizmin önemli bir temsilcisidir.115: سكرنا بھا من قبل أن يخلق الكرم شربنا على ذكر الحبيب مدامة 116 “Habîbi zikrederek şarap içtik. Ve onunla henüz asma yaratılmazdan önce, sarhoş olduk.” و لو ال سناھا ما تصورھا الوھم 117 و لو ال شذاھا ما اھتديت لحانھا “Onun güzel kokusu olmasaydı, meyhanesine yol almazdım. Nûru olmasaydı, vehm/zihin onu tasavvur et(e)mezdi.” İbnü’l-Fârız şiirleriyle hakiki yani ilâhî aşkı terennüm etmiştir: و فيك لباسي البؤس اسبغ نعمة و منك شقايى بل باليى منة “Senin vuslatından benim mahrum olmam, aşk ve muhabbette benim belâm belki de benim için büyük bir nimettir. ( اريد وصالھا و يريد ھجرى فاترك ما اريد لما يريدBen ona kavuşmayı istiyorum, o benim ayrılığımı istiyor, ben kendi isteğimi onun isteği uğruna terk ediyorum.) Senin sevginde meşakkat ve fakr elbisesi nimetin en büyüğüdür. Zirâ o belâ yakınlık sebeplerinin ve uzaklık sebeplerinin zevâlidir. O halde hakikî vuslata sebep olan bir şey, zâhiren sıkıntı ise de nimetin en yücesidir…118 ――――――――― 114 115 116 117 118 Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarîkatlar Tarihi, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2003.s. 133; Bir diğer yoruma göre ise, Ahmed el-Gazalî’den (520/1126) sonra aşk yolunu takip eden Senai, Ruzbihan Baklî, Attâr ve Fahreddin Irakî gibi mutasavvıfların rehberi olan Ahmed el-Gazalî’nin aşk anlayışı Mevlana ve İbnü’l-Fârız’da en yüksek seviyesine ulaşır. Bkz. Necmettin Bardakçı, Sosyo-Kültürel Hayatta Tasavvuf, İstanbul: Rağbet Yayınları, 2005, s. 127. Uludağ, agmad., s. 42. مدامةkelimesini bazı şârihler “ilahî mârifet” olarak açıklarken (bkz. Dîvân-ı İbnü’l-Fârız, Haz. Ömer Faruk et-Tabba, s. 147), kelime genelde “şarap” şeklinde îzâh edilmiştir. Bkz. Kemal Paşazade’nin Kasîde-i Hamriyye Şerhi. Dîvân, Kāfiyetü’l-mîm, s. 147; Bu kasîdenin girişinde yer alan kısa not şöyledir: Bu kasîde, Husnu’l-Burînî ve Abdul Ganiy en-Nâblusî’nin yapmış oldukları şerhlere istinaden İbnü’l-Fârız’ın divânında geçtiği gibi- sufî ıstılahına dayanır. Ve onlar (sufiler) ( خمرةşarap) terimiyle O’nun isimlerini ve vasıflarını anlatırlar. Onunla, Allah’ın kalpleri/basîretleri üzre mârifet ya da şevk ve muhabbetten istediği şeyi isterler. Onun tâbirinde “Habîb”, Hz. Rasûl (s.a.v.) için kullanılmıştır. Ve onunla Hâlık’ın kendisini(zatını) kastederler. Çünkü Allah Teâlâ yaratandır ve onun yaratması muhabbetten neş’et etmiştir. Sevmek sûretiyle yaratan Allah; dost, sevgili, istenen ve isteyendir. (aynı yer). İsmail Rusûhî Ankaravî, Osmanlı Tasavvuf Düşüncesi- Makâsıd-ı Aliyye fi Şerhi’t-Tâiyye, Haz. Mehmet Demirci, İstanbul: Vefa Yayınları, 2007, s. 85 (49. beyit). 25 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Şiirleri, Bâyezid-i Bistamî’nin sözleri ve Attâr’ın şiirleri gibi ilahî aşkı yansıtır. Mutlak cemâlin etkisiyle kendinden geçen şâir, her şeyi sevgilisi olarak görür119: به دق عن ادراك عين بصيرة و معنى وراء الحسن فيك شھدته “Bilinen güzellik çirkinliğin zıddıdır. İşte o bilinen güzelliğin ötesinde olan mutlak güzellik ve manâ-yı muhakkak hakkı için ki ben onu senin zâtında müşâhede eyledim. Bu öyle bir güzellik ki baş gözüne ve basîret gözüne gizlidir. İdrâk aleti iki türlüdür. Biri gözdür ki, hey’etleri, renkleri ve duyumlanabilir şekilleri idrâk eder. Öteki de ruhtur ki, kuvve-i vahime ile cüz’iyyâtı ve akıl kuvvetiyle de külliyatı, basit nûranî varlıkları ve latîf nurları idrâk eder. İşte bu ikincisine basîret derler. Cenâb-ı Hak ehadiyyet itibariyle bu iki idrâkdan da münezzeh ve mukaddestir…120 Fenâ halinin etkisiyle ikiliği kaldırarak mutlak varlığın O olduğunu vurgular: و ھيئتھا إذ واحد نحن ھيئتى فوصفي إذ لم تدع باثنين وصفھا “Aradan gayriyet ve ikilik kalkıp tam vahdet ve birlik hâsıl olup da benim vasfım ikilik ve başkalıkla çağrılmadığı zaman o Hazret’in vasfıdır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in hadîsi bu manayı ifade eder: ( من ذا الذي يقرض ﷲBakara, 2/245) “Allah’a kim ödünç verir?” ( يد ﷲ فوق أيديھمFetih, 48/10) “Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir.” v.b. âyetlerde olduğu gibi. Hadîslerde de şu ifadeler yer alır: “ ان ﷲ خلق ادم على صورتهŞüphesiz Allah Âdem’i kendi sûretinde yarattı.” (Buhari, isti’zan, 1; Müslim, birr, 115), مرضت فلم “ تعدني و استطعمتك فلم تطعمنيHastalandım beni ziyaret etmedin, yiyecek istedim vermedin.” (Ahmed b. Hanbel, II, 404.)… Buna benzer hadîslerin nihâyeti yoktur…121 Manevî halinin etkisiyle ittihad122dan da söz ettiği olmuştur: نوادر عن عاد المحبين شذت افاد اتخاذي حبھا التحادنا “İttihad ve yegânelikten ötürü o Hazret’in sevgisini ittihâz eylemem(almam, kabul etmem) âşıkların âdetleri dışında nice nâdir işleri ifâde etti. Bu yüce tâife arsında “ittihad”dan murâd, iki zâtın bir zât olması demek değildir. Zâhir ehline göre ise bu böyledir. Aslında bu şekildeki “ittihâd” bâtıldır…123 Şeyh Bakkal’ın kınanmak için abdest alırken yıkanan organların sırasını değiştirmesi, İbnü’l-Fârız’ın sûfîlerin kıyafetlerini kullanmaması, güzel elbiseler giymesi, şöhretten kaçması gibi örnekler onun melâmet eğitimli bir sûfî olduğunu gösterir124: اذا رضيت عني كرام عشيرتي فمن شاء فليغضب سواك فال اذى ――――――――― 119 120 121 122 123 124 26 Uludağ, agmad., s. 41. İsmail Rusûhî Ankaravî, age., s. 103-4 (75. beyit). Ankaravî, age., s. 200-1( 215. beyit). اتحاد: İki ayrı şeyin tek ve bir olması anlamında, Arapça bir kelimedir.Vahdet-i vücûd. Hak olan vücûd-i mutlakı müşâhede etmek…(Bkz. Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ethem Cebecioğlu, İstanbul: Ağaç Kitabevi Yayınları, 2009, s. 328.) Ankaravî , age., s. 166 (165. beyit). Uludağ, agmad., s. 41. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 “Şekil düşkünleri benim kavmim olmayıp, bana düşmanlık göstererek senin sevgin uğrunda bana cefa etmeyi iyi ve makbul bir iş saydıklarına göre, artık ey hakikî mahbûp senden başka kim isterse gazâb eylesin; yeter ki şekillerin ve âdetlerin dışına çıkıp melâmet ve harâbat rütbesine yükseldiğimden dolayı, aşîretimin tevhîd ve irfân ehli olan ileri gelenleri benden râzı olsunlar…125 İbnü’l-Fârız, sûfîleri muhabbetullah yolundaki âşıklar olarak tasvîr eder: و كان قبلي بلي في الحب أعالمي نشرت في موكب العشاق أعالمي “Sancaklarımı âşıkların kafilesinde açtım. Ve benden önce ileri gelenlerimiz muhabbet konusunda sınanıyordu.” Ve kendisi de “sultânu’l-âşıkîn”(âşıkların sultanı) olarak onların öncüsüdür: حتى وجدت ملوك العشق خدامي 126 و سرت فيه و لم أبرح بدولته “Kāfilede yol aldım ve onun devletinde olmaya devam ettim. Öyle ki, meşhur âşıkları (aşk krallarını) hizmetçilerim olarak buldum.” 4.Dîvânı İbnü’l-Fârız’ın çağdaşı olan önemli şairlerden Mısır edibleri arasında İbn Kalâkıs, İbn Senâ el-Melik, İbn Şemsi’l-Hilâfe ve Bahâuddîn Zuheyr; Şam ediblerinden İbn Sinân el-Hafâciy, İbn es-Seâtiy ve Sadru’d-dîn el-Basrî; Irak edibleri arasındaysa et-Tuğraî, ibn et-Teâvizî ve Husâmu’d-dîn el-Hacirî vardır. Bütün bu meşhur şairler arasında İbnü’l-Fârız’ın eleştirmenler ve araştırmacılar nezdinde, şâirlikteki konumu ve şiirinin üstünlüğü bakımından seçkin bir yeri bulunmaktaydı. İbnü’l-Fârız’a eserlerinde sıkça yer veren Reynold A. Nicholson onun şiiri hakkında şunları söyler: “Üslûbu ve sözcükleri kullanma şekli, ilahî ilhamın ilk meyvelerinden ziyâde, titiz bir sanatçının meydana getirdiği en iyi mücevherini akıllara getirir. 127 Onun karmaşık dizeleri okunurken, insan bunların nasıl olup da vecd içinde yazılabilmiş olduğuna şaşar. Gerek biçim gerekse içerik bakımından bu şiirler mükemmelen Arapçadır. Kelime oyunlarında, cinaslarda, tasğîratta (küçültmeler) olduğu gibi mutlak aşkını, mâşuku Leylâ ya da Selma gibi eski Arap şiirinin kadın kahramanlarının adlarıyla çağıran İslâm öncesi geleneklerden alınmış tâbirlerle dile getirmesiyle de Araplar’ın zevkini yansıtır.128 “Şezerâtü’z-zeheb” adlı eserin sahibi İbnu’l-İmâd el-Hanbelî İbnü’l-Fârız’ın dîvânı hakkında “İbnü’l-Fârız’ın divânı şiir olarak en önemli divânlardan, bilgelik ve saygınlık açısından en nefislerinden ve kalplere tesiri bakımından en hızlı ve etkililerindendir.” der. ――――――――― 125 126 127 128 Ankaravî , age., s. 107-8 (81. beyit). Divân, s. 156. Reynold Alleyne Nicholson, Studies In Islamic Mystıcısm, Cambridge: University Press, 1967, s. 167. Annemarie Schimmel, İslam’ın Mistik Boyutları, İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2012, s. 292. 27 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Divânı çok sayıda kişi tarafından şerhedilmiştir. En meşhur şârihler arasında Eşşeyh Husnu Burînî (v.1024/1615), Şeyh Abdul Ğaniy en-Nâblusî(v. 1143/1730) ve Reşid b. Ğâlib (v. 1289/1872) bulunmaktadır. Bunlara, kendilerini “Kasîdetü’t- Tâiyye” ve özellikle de “el-Kübra” üzerinde tahlîl ve şerhlere vakfedenler de ilave edilmelidir. es-Serrâc el-Hindî, Şemsu’l-Besâtî ve Celal el-Kazvinî, ayrıca daha sonraki yıllarda el-Kaşânî, el-Ferganî ve Kayserî onlar arasındadır.129 Dîvânındaki önde gelen kasîdeler arasında et-Tâiyye ( )ﻗﻠﱯ ﳛﺪﺛﲏ ﺑﺎٔﻧﻚ ﻣﺘﻠﻔﻲve elHamriyye ( )ﴍﺑﻨﺎ ﻋﲆ ذﻛﺮ اﳊﺒﻴﺐbulunmaktadır. Dîvândaki en önemli şiir daha çok “el-Kasîdetü’t-tâiyye” veya “et-Tâiyyetü’lkübra” olarak bilinen kasîdedir. İbnü’l-Fârız bu kasîdeye önce “Enfesü’l-cenân ve nefaisü’l-cinân”, ardından “Levâihu’l-cenân ve revâihu’l-cinân” adını vermiş, daha sonra rüyada gördüğü Hz. Peygamber’in işâreti üzere “Nazmü’s-sülûk”(Yolculuğun Düzeni)130 diye isimlendirmiştir. 750 beyitten fazla olan bu kasîde şâirin bir tür mânevî yolculuğunun ve rûhî mirâcının tasvîridir. Şâir bu kasîdesinde Allah ile sürekli birlik durumunda olan ve “ittihâd” makamına ulaşmış olan bir sûfi düzeyinde konuşmaktadır. Kasîdenin başlarında gerçek veya hayâlî bir mürîdine hitâb ederek, mânevî yolculuğunun ilk zamanlarında, kemâl derecesine ulaşmak için çektiği sıkıntı ve zorlukları zikretmekte; kederini ilâhî sevgiliye söylemek sûretiyle nasıl yok ettiğini açıklamaktadır.131 Kimi bölümler, örneğin vecd anında duyulardaki değişikliğin tasvîr edilmesi gibi tasavvuf psikolojisi için özel bir ilgi konusu oluşturur: Aslında bir olduğumuzdan emin oldum, Sahv-ı vuslat (kavuşmanın ayıklığı), mefhumu hicranı (ayrılık kavramı) geri getirdi; Tüm varlığım, konuşacak bir dil, görecek bir göz, işitecek bir kulak ve tutacak bir eldi.132 Tâiyye’nin önemli şerhleri şunlardır: -Dâvud-i Kayserî, Şerhu’l-Kasîdeti’t-ta’iyye -Abdürrezzak el-Kâşânî, Keşfü Vücuhi’l-ğur fi şerhi Nazmi’d-dür -Saidüddîn el-Ferganî, Meşâriku’d-derârî İbnü’l-Fârız’ın ikinci önemli şiiri “el-Kasîdetü’l-hamriyye” olarak da bilinen “el-Kasîdetü’l-mimiyye”dir. Bu kısa kasîdede şâir ilâhî aşkı bâde tarzında tasvir eder.133 Onun muhteşem Hamriyye-Şarap Kasidesi, üzüm yaratılmazdan önce ruh――――――――― 129 130 131 132 133 28 Divan, s. 8- 9. Annemarie Schimmel, Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, Çev. Ekrem Demirli, İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2004, s. 96-7. R. A. Nicholson, Tasavvufun Menşei Problemi, Çev. Abdullah Kartal, İstanbul: İz Yayınları, 2004, s. 129. Annemarie Schimmel, İslamın Mistik Boyutları, s. 294. Uludağ, agmad., s. 41. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 ların içerek sarhoş oldukları ve böylece doğru yolu bulup, dinçleştikleri aşk şarâbını tasvîr etmektedir; bu şarap, sağırı işitip, hastayı sıhhatli yapmaktadır.134 El-Kasîdetü’l-hamriyye’nin önemli şerhleri şöyle sıralanabilir: Davud-i Kayserî, Şerhu’l-Kasîdeti’l-mimiyye Seyyid Ali Hamedanî, Meşâribu’l-ezvâk Abdurrahman-ı Câmî, Levami’u envari’l-keşf ve’ş-şühud ala kulubi erbabi’z-zevk ve’l-cud Her iki kasîde çeşitli dillere çevrilmiş ve üzerlerine birçok şerh yazılmıştır. İbnü’l-Fârız’ın bazı şiirleri Türkçe’ye çevrilip açıklanmıştır. İsmâil Rusûhî Ankaravî “Tâiyye” ve “Hamriyye” kasîdelerini şerhetmiştir. Ankaravî’nin etTâiyyetü’l-Kübrâ’ya yaptığı şerhin adı “Makâsıd-ı Aliyye fî Şerhi’t-Tâiyye” adını taşımaktadır. Devrinin Osmanlı Türkçesi ile yazılmıştır. İstanbul Süleymâniye Kütüphanesi’nde sekiz adet yazma nüshası vardır.135 Mehmed Nâzım da “Yâiyye”, “Mimiyye” ve “Raiyye” kasîdelerini Türkçe’ye çevirip açıklamıştır.136 İbnü’l-Fârız’ın Divânı’nın en eski ilk üç nüshası Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi’ndedir. (nr. 7838)137 Şarkiyatçılar İbnü’l-Fârız’ın şiirlerine büyük ilgi göstermişlerdir. William Jones, Reynold Alleyne Nicholson, Arthur Arberry, Hammer bunlardan bazılarıdır. Mesela bunlardan Nicholson, İbnü’l-Fârız’ın Allah ile ittisâl durumunu ifade etmek için, panteistik bir dil kullandığını ve tenzîhten çok teşbîhe yer verdiğini belirtir. Delil olarak da et-Tâiyyetü’l-kübra’dan şu beyitleri138 gösterir: -Biz iki kişi olarak anılmadığımızda, benim vasfım, onun vasfıdır. Biz bir olduğumuzdan, onun görünüşü, benim görünüşümdür. -Şayet o çağrılsaydı, cevap veren ben olurdum, Eğer çağrılan ben olsaydım, beni çağırana cevap veren, o olurdu.139 Öte yandan Nicholson, “Şâirin gerçekte her şeyin fâilinin Allah olduğunu savunan ehl-i sünnetin İslâmî tevhîd inancının dışına çıktığını söylemek zordur. Ehl-i sünnetin tevhîd doktrini, Allah’ı fâil ve irâde sahibi bir zât (şahsî yaratıcı irâde- personal creative will) olarak ――――――――― 134 135 136 137 138 139 Annemarie Schimmel, Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, s. 148. Mehmet Demirci, Tarihten Günümüze Tasavvuf Kültürü, İstanbul: Vefa Yayınları, 2009, s. 478. Kitabın tam künyesi şöyledir: Mehmed Nâzım, İbn-i Fârıd'in Yaiyye Mimiyye ve Raiyye Kasidelerinin Şerhi. İstanbul: Şems Matbaası, 1328. 159 s. Uludağ, agmad., s. 41. et-Tâiyyetü’l-kübra, 215-216. beyitler. R. A. Nicholson, Tasavvufun Menşei Problemi, s. 134. 29 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği tasvîr etmekle panteizmden kurtulmuştur..” diyerek, bu fikrine yine aynı kasîdeden şu beyitleri140 delil getirir: -Her canlının hayatı, benim hayatımdandır. Her mürîd nefs, benim isteğime uyar. -Her konuşan, benim sözümü söyler. Her bakan, benim gözümle bakar.141 5.Muârızları ve Muhibleri İbnü’l-Fârız’ın ilâhî aşkı üstün bir sanat gücüyle ifâde eden şiirleri zâhir ulemâsını rahatsız etmiş, ancak bu durum onun saygı görmesine engel olmamış, ölümünden sonra da saygıyla anılmıştır. Ona en ağır tenkitler İbn Teymiyye (ö. 728/1328) tarafından yöneltilmiştir. İbn Teymiyye’ye göre ittihâd akîdesinin canlı bir ifâdesi olan “Nazmü’s-sülûk”, “domuz etinden daha pistir.”142 Ona göre Hulûliye143 ve ittihâdiye iki kısımdır: 1.Hulûl ve ittihâdı bazı eşya ile sınırlayanlar 2.Hulûl ve ittihâdı köpek ve domuzlara varıncaya kadar bütün varlıklara teşmîl edenler Hristiyanlıktaki Mesih inancını ve İslâmdaki Gāliye144’yi birinci gruba misal olarak verdikten sonra ikinci grubun müntesiblerini şöyle sıralamaktadır: Cehmiye, İttihâdiye, İbn Arabî ve arkadaşları, İbn Seb’în, İbnü’l-Fârız, Tilimsanî, Bulyanî.145 İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye adlı eserinde İbnu’l-Fârız için “Tâiyye derleyicisi/yazarıdır. Sülûkünde ittihâda tâbi olan mutasavvıflar zümresindendir.” ifâdelerini kullanırken, “ittihâd” ( )االتحادiçin vermiş olduğu hâşiyede “Aslında ilhâd ()اإللحاد/dinden çıkmadır. Ve ittihâd, asrımızda vahdet-i vücûd olarak bilinir. Sapıtma ve dalâletten Allah’a sığınırız.” der. Ve ardından, “şeyhimiz Ebu Abdullah ez-Zehebî “Mîzân” adlı eserinde ondan yergiyle söz etmiştir.” diye ilâve eder.146 Adı geçen Mizanu’l-İ’tidâl adlı eserinde ez-Zehebî İbnu’l-Fârız’la ilgili “Şiirinde açıkça ittihâdla bağırır. Bu büyük bir imtihândır. Onun şiirleri konusunda dikkat et, düşün taşın, acele etme. Ama sûfilere iyi zan besle. Onlar sûfilik görünüşüyle, bu elbise ve felsefi ――――――――― 140 141 142 143 144 145 146 30 et-Tâiyyetü’l-kübra, 639-640. beyitler. Tasavvufun Menşei Problemi, s. 135. Uludağ, agmad., s. 42. حلولية: Allah’ın tecessüm ettiğine yani insanın vücuduna girip insan şeklinde göründüğüne inanan mezhep. Bkz. İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, , Kubbealtı Neşriyatı: İstanbul, c. 2, 2006. Şii olan veya Şiilik iddiasında bulunan bazı bātıl mezheplerin çok aşırı giden müfrit zümreleri. Bkz. İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, , Kubbealtı Neşriyatı: İstanbul, c. 1, 2006. Mustafa Kara, Dervişin Hayatı Sûfînin Kelâmı, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2005, s. 185. el-Bidâye, s. 222. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 ibâreler altında, kendini gizleyen yılanlar olabilir. Bu, sana nasîhatımdı..” cümlelerini sarfeder.147 İbn Haldûn, İbnu’l-Fârız’ın kasîdelerini yok edilmesi gereken zararlı eserler arasında zikreder.148 İbn Haldûn hem “Şifâu’s-sâil”, hem de “Mukaddime”’de felsefî mâhiyetteki tasavvufu tesîs ve inkişâf ettiren mutasavvıfları iki sınıfa ayırmış ve bu konuda aynen İbn Hatib’i takip etmiştir. Bunlardan ilkine tecellî, mezâhir, esmâ ve hadarât sahipleri(vahdet-i vücûd) demiştir. Bunun temsilcileri olarak da İbnü’lFârız’ı, İbn Berrecan’ı, İbn Kasî’yi, Bunî’yi, İbn Arabî’yi ve İbn Sudkin’i göstermiştir. Yani vahdet-i vücûda inananları ayrı bir sınıf olarak görmüş ve buna, “Feylesufiyü’l-işaret, garib rey” adını vermiştir. İkincisine vahdet-i mutlak taraftarları, demiştir. İbn Dıhak’ı (Dehhak), İbn Seb’în’i ve Şüşteri’yi bu sınıfa dâhil etmiştir.149 İbnü’l-Fârız’a en ağır suçlamaları Burhâneddîn el-Bikaî “el-Muârız fî tekfiri İbni’l-Fârız” adlı eserinde yapmıştır. Bikaî burada kırk âlimin onun kâfir, mülhid ve zındık olduğuna dair fetvâlarını nakleder. Bununla birlikte İbnü’l-Fârız’ın taraftarları ve savunucuları, muhâliflerinden çoktur. Eyyubî sultanları, devlet adamları, âlimler ve halk kendisine saygı göstermiştir. Mutasavvıflarla edebiyatçılar da kendisini yüceltmişlerdir. Osmanlılar Mısır’ı ele geçirince Kur’ân okutmaya başladıkları yedi merkezden biri İbnü’l-Fârız’ın mescidi olmuştur.150 Osmanlı dönemi şeyh ve müelliflerden olan ve İbn Arabî ve vahdet-i vücûd düşüncesine eserlerinde yer veren İsmâil Hakkı Bursevî, “Vâridât-ı Hakkıyye” adlı eserinde İbnü’l-Fârız’ı “Tâiyye” müellifi olarak niteler ve Bâyezid Bistâmî gibi, heybet makāmının tesirinde kalarak, namaz kılmaya güç yetiremediği bir andan bahseder.151 Elmalılı Hamdi Yazır, İnsan Sûresi 21. âyette geçen “şarâb-ı tahûr”152 ifadesini açıklarken İbnü’l-Fârız’ın şu beytine yer verir: جبال حنين ما سقوني لغنت سقوني و قالوا ال تغن و لو سقوا “Bana içirdiler de ‘şarkı söyleme’ dediler. Hâlbuki bana içirdiklerini Huneyn dağlarına içirseler onlar bile şarkı söylerlerdi.”153 ――――――――― 147 148 149 150 151 152 ez-Zehebî, Mîzânu’l-İ’tidâl, Tahkîk: Ali Muhammed el-Bicâvî, Dâru’l-Mârife: Beyrut, 3. Cilt, s. 214-15. Uludağ, agmad., s. 42. İbn Haldûn, Tasavvufun Mâhiyeti-Şifâu’s-Sâil, Haz. Süleyman Uludağ, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1998, s. 30-31. Uludağ, agmad., s. 42. İsmail Hakkı Bursevî, Vâridât-ı Hakkıyye, BEEK (Bursa Eski Eserler Ktp.,), Genel, no: 86, vr. 131a. ٌ س ُخضْ ٌر َوإِ ْستَ ْب َر ض ٍة َو َسقَاھُ ْم َربﱡھُ ْم َش َرابًا طَھُورًا او َر ِم ْن فِ ﱠ ٍ عَالِيَھُ ْم ثِيَابُ ُس ْن ُد ِ ق ۖ َو ُحلﱡوا أَ َس 31 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği 6. İbnü’l-Fârız’la İlgili Bazı Çalışmalar Günümüzde İbnü’l-Fârız üzerine yapılan çalışmalar devam etmektedir. Türkiye’de ve dünyada yapılan çalışmalardan bazıları şöyledir: • • • • • • • • • • 153 154 155 32 İbnü'l-Fârız ve'l-hubbü'l-ilâhî./Muhammed Mustafa Hilmi.- Kahire: Lecnetü’t-Telif ve’t-Terceme ve’n-Neşr, 1945/1364. 326 s. Tâiyyetu Amir b. Amir el-Basri = Taiyyetu Amir b. Basri. / İzzeddin Ebû Fazl Amr b. Amr Basri ; neşr ve tahkik Abdülkadir Mağribi. - Dımaşk : Institut Français de Damas [el-Ma’hedü’l-Fransi bi-Dımaşk], 1948/1367. 103 s. ; 24 cm. Müellif; Amir b. Amir el-Basri’nin Taiyye adlı kasidesini mutasavvıf İbnü’l-Farız’in kasidesiyle karşılaştırarak metnini şerh ve tahkik etmiş, eser L. Massignon’un mukaddimesiyle birlikte Beyrut’ta basılmıştır. Cilâü'l-Gamız fî Şerhi Divani'l-Fârız / Emin Huri. - 2. bs. - Beyrut: Mektebetü'l-Câmia, 1888. 226 s. ; 22 cm. Meşârikü'd-Derari[‘i’z-Züfer fi Keşfi Haka’ikı Nazmi’d-Dürer] : şerhu Tâiyye İbn Fârız. / Saideddin Said Ferganî. - Meşhed: Encümeni Felsefe ve İrfan, 1987. 811 s. ; 24 cm. es-Sufiyye fî Şi’ri İbni’l-Fârız. / Ebü'l-Kâsım Şerefeddin Ömer b. Ali b. Mürşid İbnü'l-Farız, 632/1234; şrh. Abdülganî b. İsmail b. Abdülganî ed-Dımaşki Nablusi; tahkik Hamid Abbud. -- [y.y.] : Matbaatu Zeyd b. Sabit, 1988. 375 s. ; 24 cm İbnü’l-Fârız. / Ma’ruf Züreyk. -- Dımaşk: Dâru Üsâme, 1990/1410. 247 s. ; 26 cm.154 Kemal Paşazade’nin Kasîde-i Hamriyye Şerhi (Edisyon Kritik ve Tahlil)/ haz. Himmet Konur, 1992 (Yüksek Lisans).—Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı (Danışman: Doç. Dr. Mehmet Demirci). İbnü’l-Fârız: İlahî Aşk Şairi ( شاعر الحب اإللھي,)ابن الفارض/ Yusuf Sâmi, Dâru’l-Yenâbi, Amman-Urdun, 1994. Âşıkların Sultanı Ömer İbnü’l-Fârız( عمر بن الفارض سلطان )العاشقين/Me’mûn Ğarib, ed-Dâru’l-Arabiyye, Kahire, 2001.155 Osmanlı Tasavvuf Düşüncesi Makasıd-ı Aliyye fi Şerhi’t-taiyye: İbnü’lFârız’ın Kasîde-i Tâiyyesi ve Şerhi. / İsmail Rusûhi Ankaravî, 1041/1631; haz. Mehmet Demirci. - İstanbul: Vefa Yayınları, 2007. 482 s. ; 24 cm Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili Tefsiri, Ankara: Akçağ Yayınları, 2010, c., IX, s. 236. http://ktp.isam.org.tr/18.12.2012 http://library.ju.edu.jo/18.12.2012 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies • • SAYI 7 Mehmed Nâzım Paşa’nın İbn Fârız Tercümesi ve Şerhi (Metin ve İnceleme) / haz. Fatih Güllüce.—2008, 150 yp; 28 cm. (Yüksek Lisans).-Marmara Üniversitesi İlahiyat Anabilim Dalı Tasavvuf Bilim Dalı (Danışman: Doç Dr. Süleyman Derin) Abdülganî en-Nâblusî Şerhi Bağlamında İbnü'l-Fârız'ın Kasîde-i Tâiyye'sinde Seyr u Sülûk / haz. Zeliha Öteleş.-- [t. y.]. (Doktoradevam etmekte).-- Marmara Üniversitesi İlahiyat Anabilim Dalı Tasavvuf Bilim Dalı (Danışman: Prof. Dr. Mustafa Tahralı)156 SONUÇ İbnü’l-Fârız yaşadığı dönemde ve bugün, fikirleri ve şiiriyle şâir bir sûfî olarak zikredilmiştir. İbn Arabî ve Mevlânâ çizgisinde olan İbnü’l-Fârız, yazdığı kasîdelerde genelde ilâhî aşkı anlatmak istemiştir. Arap ve tasavvuf edebiyatının en güzel eserlerinden biri olan Dîvân’ı birçok kere şerh edilmiştir. En meşhûr şârihler arasında Eşşeyh Husnu Burînî (v.1024/1615), Şeyh Abdul Ğaniy en-Nâblusî(v. 1143/1730) ve Reşid b. Ğâlib (v. 1289/1872) bulunmaktadır. Dîvânı yanında yaklaşık 760 beyitten oluşan “et-Tâiyye” ve 41 beyitten oluşan “Hamriyye” gibi bazı kasîdeleri ayrıca şerh edilmiştir. Döneminde halk ve yöneticiler, daha sonra mutasavvıflar ve âlimler nezdinde gâyet değerli bir konumda olsa da, ağır eleştirilerde bulunan muârızları da yok değildir. İbn Teymiyye ve İbn Haldûn gibi âlimler bir kısım eserlerinde, İbnü’lFârız’ın fikirlerini ifrât olarak algılayıp kendisine ciddî tenkitler yöneltmişlerdir. Bununla birlikte mutasavvıflar, yerli ve yabancı ilim adamları, Dâvud-i Kayserî, Abdurrahmân-ı Câmî, İsmâil Hakkı Bursevî, İsmâil Rusûhî Ankaravî gibi birtakım müelliflerce ilgi görmüş, şiirleri birçok dile çevrilmiştir. İbnü’l-Fârız’la ilgili yapılan tasavvufî ve edebî çalışmalar hâlen devâm etmektedir. KAYNAKÇA Ankaravî, İsmail Rusûhî, Osmanlı Tasavvuf Düşüncesi- Makâsıd-ı Aliyye fî Şerhi’t-Tâiyye, haz. Mehmet DEMİRCİ, İstanbul: Vefa Yayınları, 2007. AYVERDİ, İlhan, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Neşriyatı: İstanbul, 2006. BARDAKÇI, Necmettin, Sosyo-Kültürel Hayatta Tasavvuf, İstanbul: Rağbet Yayınları, 2005. Bursevî, İsmail Hakkı, Vâridât-ı Hakkıyye, BEEK (Bursa Eski Eserler Kütüphanesi), Genel, no. 86. ――――――――― 156 http://ktp.isam.org.tr/18.12.2012 33 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği CEBECİOĞLU, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, İstanbul: Ağaç Kitabevi Yayınları, 2009. DEMİRCİ, Mehmet, Tarihten Günümüze Tasavvuf Kültürü, İstanbul: Vefa Yayınları, 2009. Divan-ı İbnü’l-Fârız, Haz. Ömer Faruk et-TABBÂ’, Beyrut: Dâru’l-Kalem Matbaası. ez-Zehebî, Mîzânu’l-İ’tidâl, Tahkîk: Ali Muhammed el-BİCÂVÎ, Dâru’l-Mârife: Beyrut. İbn Haldûn, Tasavufun Mahiyeti-Şifâu’s-Sâil, Haz. Süleyman ULUDAĞ, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1998. İbn Hallikan, Vefayâtu’l-A’yân, Tahkîk: İhsân ABBÂS, Beyrut, Dâr-ı Sadır Matbaası, 1970. İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Tahkik: Abdullah b. Abdu’l-Muhsin et-TÜRKİY, Hicr matbaası, 1998. KARA, Mustafa, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2003. KARA, Mustafa, Dervişin Hayatı Sûfînin Kelâmı, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2005. KÜÇÜK, Hülya, Tasavvuf Tarihine Giriş, Konya: Nükte Kitap, 2004. NİCHOLSON, R. A., Tasavvufun Menşei Problemi, Çev. Abdullah KARTAL, İstanbul: İz Yayınları, 2004 SCHİMMEL, Annemarie, Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, , Çev. Ekrem DEMİRLİ, İstanbul: Kabalcı Yay., 2004. SCHİMMEL, Annemarie, İslam’ın Mistik Boyutları, İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2012. ULUDAĞ, Süleyman, “İbnü’l-Fârız”, DİA, 21, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2000. YAZIR, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili Tefsiri, Ankara: Akçağ Yayınları, 2010. http://ktp.isam.org.tr/18.12.2012 http://library.ju.edu.jo/18.12.2012 34 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 SEYYİD NİZAMOĞLU’NUN MÜRŞİD VE MÜRİD’LER HAKKINDAKİ MANZUMELERİ Seyyid Nizamoğlu’s Poets About Mürid and Mürşids Erdem Can ÖZTÜRK∗ ÖZET Kaynaklarda Seyyid Nizamoğlu ve Seyfullah Kasım Efendi isimleriyle kaydedilmiş olan şair, Şeyh Seyyid Nizameddin Ahmed Efendi’nin oğludur. Seyyid Nizamoğlu, İbrahim Ümmî Sinan’dan ders almış ve Halvetîlik tarikatının Sinânî kolunda, Silivrikapı’da bir tekkenin şeyhliğine kadar ilerlemiştir. 1601 yılında vefat eden Seyid Nizamoğlu bu tekkenin haziresine defnedilmiştir. Küçük yaşta ilk eğitimini babasından almaya başlayıp ömrünü tasavvuf yolunda geçirmiş olan Seyyid Nizamoğlu, vahdet-i vücud, Ehl-i Beyt ve on iki imam muhabbeti ile İlâhî aşk ekseninde pek çok şiir kaleme almıştır. Şiirlerinde sanat yapmak gayesinden ziyade müridlerine tavsiyelerde bulunmak ve onları irşad etmek maksadı göze çarpar. Bu sebeple manzumelerini sade bir dille kaleme almış; halkın çoğunluğunun anlayacağı külfetsiz bir dil kullanmayı tercih etmiştir. Seyyid Nizamoğlu’nun çalışmamıza esas aldığımız manzumeleri, Manisa İl Halk Kütüphanesi’nde HMK 05836/07 numarada kayıtlı bir mecmuanın içinde yer almaktadır. Bu mecmuada, söz konusu edilecek şiirlerden başka tasavvuf ve tarikat âdâbına dair çeşitli manzum ve mensur metinler de yer almaktadır. Seyyid Nizamoğlu’nun dinî mahiyetteki bazı şiirleri, tasavvufî mektuplar, fetva örnekleri, Aziz Mahmud Hüdaî’nin ölümüne düşürülen bir tarih ve sonda yer alan Kitâb-ı Edeb-nâme başlıklı manzum metin, mecmuada yer alan önemli bazı bölümlerdendir. Bu çalışmada, Seyyid Nizamoğlu’nun söz konusu mecmuada yer alan, hem müridlere hem de kendisi gibi mürşid olanlara çeşitli tavsiyelerde bulunduğu üç manzume şekil ve muhteva yönünden incelenmiş; son olarak söz konusu şiirler yeni harflere çevrilerek sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Seyyid Nizamoğlu, Halvetiyye, Manzume-i Mürşid, mürid, tasavvuf. ――――――――― ∗ Arş. Gör., Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. 35 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği ABSTRACT The poet is recorded in the name of Seyyid Nizamoğlu and Seyfullah Kasım Efendi in written records. He is the son of Seyh Nizammeddin Ahmet Efendi. Seyyid Nizamoğlu was trained by İbrahim ÜmmîSinan. He was a member of Halvetî tariqat and he moved ahead in the tariqat's Sinânî branch and he became the seyh of a dervish lodge in Silivrikapı. He died in 1601 and was buried in the graveyard of this dervish lodge. İn his early years of childhood he was trained by his father and he spent his life for the sake of sufism. He wrote many poems about Ehl-i Beyt(the family of prophet Muhammad),the twelve imams and the divine love. Rather than artistry he is mostly interested in advising his dervishs and guiding them in his poetry. For this reason he used a clean and spare language which can be understood by the most of the people. Seyyid nizamoğlu's verse which are the base of our work are registered Manisa Public Library in the number of HMK05836/07.In the registered periodical there are diffrent texts about tariqat and sufism.İn addition there are also religous poems,sufic epistles,examples of fetwa, a dieth date of Aziz Mahmut Hüdaî and a verse text which is titled as Kitâb-ı Edebname in the periodical. The three verses of Seyyid Nizamoğlu in the periodical are the base of our work.ın these verses he advises his dervishs and the head of the dervish order. Key Words: Seyyid Nizamoğlu, Halvetiyye, Manzume-i Mürşid, mürîd, sufism. GİRİŞ İslâmî ilimlerin özü olarak nitelendirilen tasavvuf, gerek kelime kökü, gerekse terim olarak farklı yorumlanmalara müsait ve genellikle de farklı şekillerde yorumlanmış bâtınî bir ilimdir. Diğer dinî ilimler gibi tasavvufun da kaynağının Kur’an ve sünnet olduğu şüphesizdir. Bununla birlikte tasavvuf, diğer dinî ilimlerden farklı olarak mistik bir yapı arz eder. Bu da onun amacı ve işleyiş sistemiyle alâkalıdır. Tasavvufun farklı yorumları tarikatları doğurmuş, aynı amaca farklı yollar, metotlarla ulaşmayı amaçlayan pek çok tarikat vücuda gelmiştir.157 Fenâfi’llâh’a ulaşmak yolunda farklı metotlar deneyen her bir tarikat, kendi mürşid ve müridini yetiştirmiştir. Bu çalışmanın esasını Seyyid Nizamoğlu’nun “mürşid” ve “mürîd”i tarif edip onlara nasihat veren üç manzumesi teşkil etmektedir. Bu sebeple ilk önce söz konusu iki terim hakkında kısaca bilgi verilip daha sonra manzumelerin incelemesine geçilecektir. Mürşid, kelime olarak sözlükte “irşad eden, doğru yolu gösteren; tarikat pîri, şeyhi; gafletten uyandıran”158 anlamlarına gelmektedir. Tasavvufî bir ıstılah ――――――――― 157 158 36 Ayrıntılı bilgi için bkz. Reşat Öngören, “Tasavvuf”, TDVİA, İstanbul: 2011, C. 40, s. 119-126; H. Kâmil Yılmaz, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2010; Abdülbaki Gölpınarlı, Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatler, İstanbul: İnkılap Yayınları, 1997; Mustafa Aşkar, Tasavvuf Tarihi Literatürü, İstanbul: İz Yayınları, 2006. Şemseddin Sâmî, Kāmûs-ı Türkî, İstanbul: 1317 [1899], s. 1324; Muallim Nâcî, Lugat-ı Nâcî, İstanbul: ts., s. 750; Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara: Aydın Kitabevi, 1999, s. 877. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 olarak ise tarikat lideri, şeyh, post-nişîn mânâlarını ifade etmektedir. Mürşidin İlâhî ahlâkla ahlâklanmış ve en azından fenâ makamına ulaşmış olması şarttır.159 “Mürîd” kelimesi sözlükte “bir şeyhe bağlı olan kimse”160 olarak açıklanmıştır. Tasavvufî bir terim olarak ise Allah’a kavuşmayı arzu eden, bir şeyhe (mürşide) bağlanan kişidir. Tasavvufî olgunlaşmasın dört aşaması vardır ve mürid bunların ikincisidir. Bunlar sırayla: 1. Tâlib, 2. Mürîd, 3. Mutasavvıf, 4. Sûfî’dir.161 Bir tarikatın şeyhi olan mürşid, müridlerini irşad etmek, onları gafletten uyandırmak, kötü yoldan sakındırıp hak yola sevk etmekle mükelleftir. Bunu nasıl yapacağını ise tâliblikten şeyhlik makamına gelinceye kadar kat‘ ettiği tasavvuf yolunda bizzat yaşayarak öğrenmiştir. Mürid ise henüz yolun başında olmakla birlikte vazife ve mükellefiyetlerini hem mürşidinden, hem de aynı yolda birlikte ilerlediği, kendinden daha önde olan diğer sufilerden öğrenmektedir. Yaşayarak öğrenilen tecrübelerin yanında şeyhlerin yazdıkları risaleler, didaktik mesneviler, manzumeler ve benzeri eserler de yol gösterici, öğretici bir işlev üstlenmiştir. Bu çalışmaya Nizamoğlu’nun hem mürşid hem de mürid için yazdığı birer manzume esas teşkil etmiş olup; şairin hayatı ve eserleriyle ilgili kısa bilgiler verildikten sonra söz konusu manzumeler incelenecek, son olarak da metinleri sunulacaktır. Seyyid Seyfullah Kasım Nâm-ı Diğer Seyyid Nizamoğlu Silivrikapı tekkesi şeyhi Seyyid Nizameddin Ahmed Efendi’nin oğludur. İstanbul’da dünyaya gelmiş olup doğum tarihi belli değildir. 16. asrın başlarında doğduğu tahmin edilen Seyyid Nizamoğlu, Halvetiyye tarikatının Sinaniyye kolunun kurucusu İbrahim Ümmî Sinan’dan ders alıp seyr ü sülûkünü tamamlamış ve H. 1010 Muharrem’inde (M. 1601 Temmuz) İstanbul’daki vefatına kadar Silivrikapı Emirler Tekkesi’nde irşad faaliyetlerini sürdürmüştür. Vefatından sonra bu tekkenin haziresine defnedilmiştir. İlâhî aşk, ehl-i beyt sevgisi ve on iki imama bağlılık konularını şiirlerinde sıkça mevzubahis eden Nizamoğlu’nun manzum eserleri bir külliyat hâlinde İstanbul’da H. 1288 / M. 1871-1872 ve H. 1326 / M. 1908-1909 yıllarında basılmıştır.162 Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî’nin Vefeyât-ı Ayvansarâyî isimli biyografik eserinde Nizamoğlu ile ilgili şu bilgiler yer almaktadır: ――――――――― 159 160 161 162 Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, İstanbul: Anka Yayınları, 2005, s. 455. Muallim Nâcî, Lugat-ı Nâci, İstanbul: ts., s. 754; Şemseddin Sâmî, Kāmûs-ı Türkî, İstanbul: 1317 [1899], s. 1329; Ferit Devellioğlu, a.g.e., s. 876. Ethem Cebecioğlu, a.g.e., İstanbul: Anka Yayınları, 2005, s. 454. Seyyid Nizamoğlu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Necdet Tosun, “Seyyid Nizamoğlu”, TDVİA, İstanbul: 2009, C. 37, s. 73-74. 37 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği “Şey∆ Şey∆ Seyyid Seyfu’lläh Efendi æuddise Sirruhu Şey∆ Seyyid Seyfu’lläh æäsım Efendi, pederi Seyyid Ni®ämü’d-dìn Efendi Silivriøapısı ∆äricinde müstaøil türbede medfùndur. Vefätına o˚lu mezbùr Seyfì Efendi bu mu´annaú tärì∆i demişdir: /0123م256ى8ز:;<=@?ا2ABىاو8D@E Çıødı ortaya ecel bozdı ni®äm-ı úälemi 957 [1550-1551] (Ni®äm laf®ından ecel ≈esäbı i∆räc oluna, tamäm tärì∆ olur.) Kendileri Dä∆il-i Sùr’da zäviyesinde säkin iken 2@BTU02@1:Vاyä mef∆are’l-evliyä 1010 [1601-1602] tärì∆inde intiøäl-i därü’l-cemäl eyleyip müstaøil türbede medfùndur. Müretteb dìvänı vardır. Bu naút-ı şerìf anlardandır: Cemìú-i derdlere dermän Mu≈ammed Cihän ten gibi aña cän Mu≈ammed Günehkär ümmetüñe øıl şefäúat Suõäl itdügi dem ˚ufrän Mu≈ammed Maøämında ≈älen nesli bäøìdir.”163 Aynı şekilde Bursalı Mehmed Tâhir’in (1278-1344/1861-1925) Nizamoğlu hakkında verdiği bilgiler de yukarıdaki hükümleri desteklemektedir: “Seyyid Seyfullâh Kâsım Efendi, Silivrikapısı hâricinde medfûn, kibâr-ı meşâyihden Seyyid Nizâmeddin hazretlerinin mahdûm-ı ‘âlîleri olup sâbıku’tterceme İbrâhîm Ümmî Sinân hazretlerinin ehass-ı hulefâsından ve zümre-i ‘âşıkînden bir zât-ı ‘âlîdir. Mi‘râcü’l-mü’minîn, Silsile-i Tarîkat, Silsile-i Nesebiyye, Câmi‘ü’l-ma‘ârif, Etvâr-ı Seb‘a, Şeref-i Siyâdet, Ma‘denü’l-ma‘ârif, Esrârü’l-‘ârifîn, Seyr-i Sülûk, Dîvân isimlerindeki âsâr-ı ‘ârifânelerini hâvî olup cümlesi bir yerde matbû‘ olan külliyâtlarıyla Miftâh-ı Vahdet-i Vücûd ve Tâc-nâme nâmındaki eser-i mensûrları matbû‘dur. æa◊ä’-i ~aøø veYä mef∆are’l-evliyä terkîblerinin delâlet etdiği 1010 târîhinde irtihâl eylediler. Kabr-i ‘âlîleri mevlidleri olan İstanbul’da Silivrikapısı civârında Emîrler mahallesindedir.”164 Lugât-ı Târihiyye ve Coğrafiyye’de ise hakkında daha kısa bir bilgi bulunmaktadır: “Seyyid Nizam hazretlerinin mahdûmudur. Ümmî Sinân hazretlerinden ahz-ı feyz ü hilâfet eyledi. Kerâmeti menkūl ve dîvânı makbûldür. Vefâtı H. 1010 ――――――――― 163 164 38 Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Ayvansarâyî, (haz. Ramazan Ekinci) Tibyan Yayıncılık, İzmir 2012, s. 12. Bursalı Mehmed Tâhir,Osmanlı Müellifleri I-II-III, İstanbul: 1333-1342 [1915-1923], C. 1, s. 81. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 ve M. 1601 târîhinde olup medfen ü zâviyesi Dersa‘âdet’de Silivrikapusı dâhilindedir.”165 Sicill-i Osmânî yazarı, “Şeyh Ebâ Alî Seyfu’llah Kāsım Efendi” hakkında şu kısa bilgiyi verir: “Ümmî Sinân halîfesi bir şâir-i pâkîze-edâdır. Sultan Murâd-ı Sâlis asrı ricâlinden kâmil bir şeyh idi. ‘Nizâm oğlu’ ve ‘Seyfî’ mahlası-ı şi‘ridir. Dîvânı vardır.”166 Tuhfe-i Nâilî’de de hemen hemen aynı bilgiler kayıtlıdır: “Şeyh Seyyid Seyfullâh Kāsım Efendi, Şeyh Seyyid Nizâmeddin Efendi’nin oğludur. Pederi ismine izâfetle Seyyîd Nizâmoğlu denmekle meşhûrdur. Vefâtı H. 1010 Muharrem – 1601. Silivrikapısı dâhilinde, Emirler mahallesinde medfûndur. æa◊ä’-i ~aøø cümlesi vefâtına târihdir.”167 ESERLERİ Burada Seyyid Nizamoğlu’nun eserlerinin muhtevalarına kısaca temas edilecek ve bunların halk arasında ne kadar okunup yayıldığının anlaşılması için tespit edilen bazı nüshalarının künyeleri verilecektir. Mi‘râcü’l-mü’minîn: Eserde abdest alırken yapılması gerekenlerden bahsedilmiştir. Bursalı Mehmed Tahir’in Silsile-i Tarîkat, Silsile-i Nesebiyye olarak zikrettiği iki eser Mi‘râcü’l-mü‘minîn’in sonunda yer almaktadır.168 Câmi‘ü’l-ma‘ârif: Seyyid Nizamoğlu’nun baş tarafında esmâ-i hüsnâyı açıklayan; sonunda ise tarikatın esaslarını anlatan manzumeler bulunan eseridir.169 Şeref-i Siyâdet: Seyyidlik ve Ehl-i Beyti konu edinen eseridir. Seyyidlere saygı gösterilmemesi ve Ehl-i Beytin uğradığı zulümler eserin temelini teşkil etmektedir.170Şeref-i Siyâdet’in pekçok nüshası mevcuttur.171 ――――――――― 165 166 167 168 169 170 171 Ahmet Rifat, Lugât-ı Tarihiyye ve Coğrafiyye, İstanbul 1300, C. 4, s. 102-103. Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî yâhud Tezkire-i Meşâhîr-i Osmâniyye, İstanbul ts. C. 4, s. 559. Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî I-II, Ankara: 2001, C. I, s.464. Ayrıca bkz. Müstakîm-zâde Süleyman Sa‘deddîn Efendi, Mecelletü’n-Nisâb, Ankara: K.B. Yayınları, 2000, v. 266a-266b. Eserin bazı yazma nüshaları şunlardır: Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB407/2, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 8313/1, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı O. Ergin 1561/3, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı O. Ergin 1729, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı O. Ergin 1947, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 1773/4, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 3501/01. Bir nüshası Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 3501/2 numarada kayıtlıdır. Bkz. Semra Özyürek, Risâle-i Şeref-i Siyâdet: Edisyonkritik, Yayımlanmamış YL Tezi. (Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü 1999). Eserin bazı yazma nüshaları şunlardır:Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 159/1, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 324/1, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 324/2, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 3111, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 3958/2, Ankara Millî Kütüpha- 39 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Ma‘denü’l-ma‘ârif: Türlü ayet ve hadislerin tasavvufî yönden şerhidir.172 Esrârü’l-‘ârifîn: Şeref-i Siyâdet’e benzer bir muhtevaya sahip eser, Ehl-i Beyti ve Hz. Peygamber’i sevmekle ilgili hadislerden meydana gelmektedir.173 Seyr-i Sülûk: Devriye türündeki manzumelerden oluşan eseridir. Dîvân:174200 civarında gazel, 3 murabba, 3 müseddes, 8 terci-i bend, 1 terkib-i bend, 2 mesnevi, 5 kıta, 17 beyit ve hece ile yazılmış 52 manzumeden oluşmaktadır.175 172 173 174 175 40 ne 06 Mil Yz A 5295, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 8313/2, Arnavutluk Devlet Arşivleri Tiran 143, Berlin Devlet Ktp. Hs. Or. Oct. 840, Berlin Devlet Ktp. Ms. Or. Oct. 2585, Berlin Devlet Ktp. Ms. Or. Oct. 3484, İngiltere Millî Kütüphanesi Or. 11168, İst. Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı O. 27/17, İst. Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı Osman Ergin TY1144, İst. Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı Osman Ergin TY1182/1, İst. Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 1776/3, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 1773/7, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 3501/4, Mısır Millî Kütüphanesi Talat 32, Mısır Millî Kütüphanesi Talat 56, Mısır Millî Kütüphanesi Talat 71, Mısır Millî Kütüphanesi Talat 116, Mısır Millî Kütüphanesi S. 7882, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 980, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 994, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1019, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1058/8, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi O.27/17. Eserin bazı yazma nüshaları şunlardır:Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 407/1, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 4444/1, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 8313/5, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 292/1, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 357/2, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 567, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 941/4, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 1773/8, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 3501/5, İstanbul Millet Kütüphanesi 34 Ali Emîrî Manzum 905, Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi Y-268/1, Vatikan Kütüphanesi Vat. Turco. 297, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1058/4. Eserin bazı yazma nüshaları şunlardır:Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 324/5, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 8313/7, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 941/5, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 3501/6, Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi Y-268/2, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1058/5. Bağdatlı İsmail Paşa, Îzâhu’l-meknûn fi’z-zeyl ‘alâ Keşfi’z-zunûn ‘an esâmi’l-kütüb ve’l-fünûn, haz. Şerefettin Yaltkaya, Kilisli Rifat Bilge, C. 1,İstanbul: Millî Eğitim Basımevi 1945, s. 509. Mehmet Yaman, Seyyid Nizamoğlu Hayatı-Eserleri Divanı, İstanbul: Can Yayınları, 1976. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Ktp. Nadir Eserler Bölümü, Millet, Selim Ağa, Süleymaniye ve gibi bazı İstanbul kitaplıklarında bulunan yedi yazma nüshasının tavsifi için bk. İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Kataloğu, İstanbul 1959, C. 2, s. 221-223. Divan’ın bazı nüshaları ise şunlardır: Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 324/6, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A2852, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 2853, Hüseyin Kocabaş Kitaplığı 326, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 565/2, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 635/2, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 1619/1, (Üsküdar) Hacı Selim Ağa Kütüphanesi 80, (Üsküdar) Hacı Selim Ağa Kütüphanesi 83, (Üsküdar) Hacı Selim Ağa Kütüphanesi 84, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi No. T.211, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 3501/7, Mısır Millî Kütüphanesi Talat 16, Mısır Millî Kütüphanesi Talat 18, Mısır Millî Kütüphanesi Talat 4293, İstanbul Millet Kütüphanesi Ali Emîrî EfendiManzum Eserler 218, İstanbul Millet Kütüphanesi Ali Emîrî Efendi Manzum Eserler 798, Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi 3331, Vatikan Kütüphanesi Vat. Turco. 249, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 162/3, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1058/1, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1105. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 Câmi‘ü’l-ma‘ârif (Mensur): Seyyid Nizam, Merkez Efendi, Emir Efendi, İbrahim Ümmî Sinan gibi devrin önemli mutasavvıflarının hayat ve kerametlerini anlatan bir eserdir.176 Tâc-nâme: Tarikat tacları ve taclardaki sembollerin mânâları üzerine yazılmış bir eserdir.177 Miftâh-ı Vahdet-i Vücûd: Vahdet-i vücûd konusu üzerine bina edilmiş bir eserdir. Eserin Seyyid Nizamoğlu’na mı yoksa babasına mı ait olduğu netlik kazanmamıştır.178 Bilal Kemikli tarafından bu eser hakkında bir makale yayımlanmıştır.179 Seyyid Nizamoğlu’nun bu çalışmaya esas olan üç manzumesi, Manisa Yazma Eserler Kütüphanesi’nde Manzûme-i Mürşid adıyla kayıtlı bir mecmuada yer almaktadır. Tamamının metnini hazırlayıp neşretmeyi planladığımız; içerisinde tarikat ve tasavvuf âdâbına dair çeşitli manzum-mensur metinlerin bulunduğu mecmua hakkında kısaca bilgi vermek faydalı olacaktır: 234 varaktan ibaret mecmuanın tamamı dinî-tasavvufî metinleri ihtiva etmektedir. Tarikat-tasavvuf âdâbına dair metinler, fıkhî sorular, mürid ve mürşidlere tavsiyeler, mürşidlerin birbirlerine gönderdikleri bazı mektup suretleri mecmuanın muhtevasını oluşturmaktadır. Eserde pek çok bölüm bulunup bunların çoğunun kimin tarafından yazıldığına ve yazılış tarihine dair bir kayda rastlanmamaktadır. Mecmuada yer alan bazı bölüm başlıkları şu şekildedir: Risâle-i Makāmât-ı Evliyâ, Risâle-i Vilâdet, Risâle-i Feyz-i Kudsiyye, Merhûm u Mağfûr Gerbeşli ‘Abdî Efendi Risâlesi, Fetvâ, Na‘t-ı Nebî, Matla‘-ı Risâlet, Ahvâl-i Enbiyâ, Beyân-ı Ta‘dîl-i Erkân vb. Mecmuanın sonundaysa “Edeb-nâme”180 başlıklı bir bölüm yer almakta ve burada evden çıkma, sokakta yürüme, cami, hamam, alış-veriş, yanına birini çağır――――――――― 176 177 178 179 180 Bazı yazma nüshaları şunlardır:Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 409/3, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 1905/1, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 565/1, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1058/2. Bazı yazma nüshaları şunlardır:Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 409/2, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 5994/5, Ankara Millî Kütüphane06 Mil Yz FB 5404/2, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 8313/3, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 887/4, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 910/7, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 1008/2, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 1773/5, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1058/3, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1058/6. Seyyid Nizamoğlu’nun eserleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Necdet Tosun, a.g.m., TDVİA, İstanbul: 2009, C. 37, s. 73-74. Bilal Kemikli, “Sûfî Şâir Seyyid Seyfullâh’ın Vahdet-i Vücûd’a Dâir Risâlesi: Miftâh-ı Vahdet-i Vücûd”, Kubbealtı Akademi Mecmuası 30, s. 3 (2001) s. 84-93. Bazı yazmaları şunlardır:Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 2196/4, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 3410/2, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 313/1, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 1415, Konya Mevlana Müzesi Türkçe Yazmalar 1648/7, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 788/1, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1058/7. Bkz. İsmail Avcı, III. Uluslararası TDE Öğrenci Kongresi Bildirileri, İstanbul: 2012, C. 1, s. 575-588. 41 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği ma vs. edepleri manzum olarak anlatılmaktadır. Mecmua bu manzumeyle son bulmaktadır. a) Şekil Hususiyetleri Mürşid hakkında yazılmış olan ilk manzume, eserin 94b numaralı yaprağında başlayıp 95a numaralı yaprağında sona ermektedir. Toplam 34 beyitten ibaret olan metin, mesnevi nazım şekli ve aruzun “mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün” kalıbıyla kaleme alınmıştır. Manzumenin ilk iki beytinde bir kafiye kusuru göze çarpmaktadır: Gel ey daúvä-yı irşäd eyleyenler Özin şey∆ligi edä eyleyenler Bu mısralarda “eyleyenler” kelimesi redif olup kafiyeye rastlanmamaktadır. Müstensih hatası olduğunu kuvvetle muhtemel gördüğümüz bu kusuru tamir etmek üzere ikinci mısradaki “edâ” kelimesi yerine “isnâd” kelimesi getirilirse, hem vezin hatası giderilmiş olacak, hem de mısra daha manalı hâle gelecektir. İkinci beyitte ise seslendirmeleri yakın olan “t” ve “d” harfleri revî olmakla birlikte klasik usulün gerektirdiği kafiye oluşturma şartını sağlamamaktadır: Gerekdür şey∆ olan kişiye elbet Yigirmi fiúl ile ola muøayyed Aruz vezninin genel itibariyle başarılı bir şekilde uygulandığı bu manzumenin 15. beytinin ikinci mısrasında veznin aksadığı görülmektedir: Mürìdüè mälına baømaya hergiz İde çüft ü ziräúatdan perhìz 22. beyitte ise Fe‘ûlün tefilesinin temini için ba∆ìl olma kelimesinde hem imâle hem de zihâf yapılması gerekmektedir (ba/∆ìl olma > ba/∆i lolma). Bu durum aruzda kusur kabul edilen tasarruflardandır: On üçinci keremdür ˚äfil olma Mürìdüèe kerem øıl ba∆ìl olma Ayrıca şiirde pek çok kez umumiyetle Türkçe kelimelerde imâle’ye başvurulduğu görülmektedir. Mürid hakkında yazılmış olan ikinci manzume, eserin 95a numaralı yaprağında başlayıp 96a numaralı yaprağında sona ermektedir. Toplam 37 beyit olan şiir, bir önceki manzume gibi mesnevi nazım şekli ve “mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün” kalıbıyla kaleme alınmıştır. Yine pek çok imâle yapılmış ve sade bir dille kaleme alınmış bu manzumenin de 15. beytinde bir öncekine benzer bir vezin kusuru göze çarpmaktadır: 42 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 Sekizinci bahädır ola dervìş Ki nefs ü şey≠än aèa itmeye iş İkinci mısrada mefâ‘îlün tefilesinin temini için vasl ve zihâf yapılması gerekmektedir. Hz. Ali’nin veciz bir sözünün tercümesi olan son manzume,181 eserin 96a numaralı yaprağında başlayıp 96b numaralı yaprağında sona ermektedir. 15 beyitten ibaret olan manzume, diğerleri gibi mesnevi nazım şekli ve mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün kalıbıyla yazılmıştır. Mahlas bulunmayan bu manzumenin bir başlığı da yoktur. Bir önceki şiirden kırmızı renkli cetvelle ayrılmıştır. İlk manzumede “Seyyid Seyfi”, ikincide “Seyyid Nizamoğlu” mahlaslarını kullanan şair, son manzumede mahlas kullanmamıştır. Söz konusu manzumelerden sonuncusunda mahlas bulunmaması, metnin eksik olabileceği ihtimalini akla getirmektedir. Manzumelerde yer alan iki zihâf ve çok sayıda imâle, bunların yazıldığı dönemdeki aruz kusurlarını yansıtmaktadır. Bu imâlelerin özellikle Türkçe kelime ve eklerde yapıldığı görülmektedir. b) Muhtevası Seyyid Nizamoğlu’nun mürşidlere hitaben nazm eylediği ilk manzumede tasavvufî rehberlerde bulunması gereken fiiller 20 madde altında açıklanmıştır: 1.İtikad sahibi olmak, yani İslâm’ın esaslarına tam bir sadakatle inanmak, bunları gönülden tasdik etmek; bununla birlikte Ehl-i sünnet ve’l-cemâ‘at anlayışına da sıkıca bağlı bulunmak, mürşidin ilk vasıfları olmalıdır. 2.Mürşid ilm-i bâtın’ı anlamalı, kendisine anlatılan rüyaları dikkatle dinlemeli, şeyhlerin ifade etmediği âfâkî yorumlar yapmaktan sakınmalıdır. 3.Mürşid kâmil akıl sahibi olmalı, müridlerine güzel nasihatlerde bulunmalıdır. 4.Mürşid cömert olmalı, eğer varsa malını müridleriyle paylaşmaktan çekinmemelidir. 5.Bütün dünya karşısında cesaretli olmalıdır. Tek başına kalsa da korkmamalı, doğru bildiğini söylemekten sakınmamalıdır. Gönülden yüce Allah’a sığınmalıdır. 6.Şehvet düşkünü olmamalıdır. Eğer kendini utandıracak iş yapmaktan korkuyorsa, kadınlardan sakınmalıdır. 7.Dünya malına karşı hırslı olmamalıdır. 8.Müridlerine şefkatle davranmalı, onlara hizmetleri esnasında güçlük çıkarmamalıdır. 9.Mürşidin yumuşak huylu ve nazik olması gerekir. ――――――――― 181 Bkz. Âdem Ceyhan, Türk Edebiyatında Hazret-i Ali Vecizeleri, Ankara: Öncü kitap, 2006, s. 502. 43 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği 10.Müridlerinin kusurlarını affetmelidir. 11.İyi huylu olmalı; müridlerine buna göre davranmalıdır. 12.Müridlerinin bir ihtiyacı olduğunda bunu anlayıp bencilce davranmaktan kaçınmalıdır. 13.Kerem sahibi olmalı ve müridlerine o şekilde muamele etmelidir. Velâyetten ne gibi sıfatları varsa, bunlar onda ortaya çıkmalıdır. 14.Kemâle ermek için tevekkül sahibi olmalıdır. 15.Her an Allah’ın hükmüne razı ve teslim olmalıdır. Müridleri inkârcı olsa da üzülmemeli; bütün dünya müridi olsa da sevinmemelidir. 16.Kendisine her ne sıkıntı gelirse gelsin, kazaya rıza göstermeli, Allah’a şükretmelidir. 17.Vakar sahibi, ağırbaşlı ve edeb sahibi olmalıdır. Sözlerini ağır ve düşünerek söylemeli, sözünün arkasında durmalıdır. 18.Sükûnet sahibi olup acele hareket etmekten sakınmalıdır. 19.Sabit-kadem olmalı, neye niyet ettiyse sonuna kadar o yönde ilerlemelidir. 20.Son olarak mürşid heybetli olmalıdır ki müridleri onun heybetinden ötürü kendine bağlı olsunlar. Şair, şiirinin sonunda “Her kim ki bu kaidelere uyarsa, mürşidlik onun hakkı olur ve o Hakk’a ulaşır” mânâsındaki beyitle sözlerini tamamlamaktadır. İkinci manzumede, gerek erkek gerekse kadın, sadakat sahibi müridlere hitab eden Seyyid Nizamoğlu, yine 20 madde ile müridin özelliklerini saymaktadır: 1.Mürid tevbe ile seyr ü sülûke girmeli ve bu yola dair tüm düşünceleri zihnine tam anlamıyla kabul ettirmeli, bütün şüphelerden zihnini arındırmalıdır. 2.Mürid, zühd ve takva sahibi olmalıdır. Yani bütün nefsanî arzulardan nefsini arındırmalı, dünyaya rağbet etmemelidir. Büyük, küçük bütün günahlardan da dikkatle sakınmalıdır. 3.Mürid mücerred olmalı; aile kurma sevdasına kapılmamalıdır. 4.Ehl-i sünnet ve’l-cemâ‘at inancından ayrılmamalı, bid‘atlardan sakınmalıdır. 5.Gönül gözünün açık olması için takva sahibi olup haram yememelidir. Namazının makbul olması için farz ve sünnetleri gözetmelidir. 6.Mürid, sabır sahibi olmalıdır. Bütün vird ve ibadetlerde şeyhinin emirlerine tabi olmalıdır. 7.Nefsin isteklerine uymamak için bütün gücüyle çabalamalı; tevhidi gece gündüz tekrar etmelidir. 8.Mürid, bahadır ve cesur olmalıdır. Mürşid gibi o da doğru bildiğini söylemekten çekinmemeli, dünya ehlinden korkmamalıdır. 9.Mürid cimri olmamalı; canını, malını Allah yolunda harcamaktan çekinmemelidir. 10.Cömert olmalıdır. Çünkü mutluluğun kaynağı cömertliktir. 11.Mürid iftira ve yalandan son derecede kaçınmalı, bunlara asla yaklaşmamalıdır. 44 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 12.Derviş bâtın ilmini, kendini, vasıflarını gönül aynasını hakkıyla bilmelidir. 13.Duayı terk etmemelidir. Şeyhinin önünde mütevazı ve saygılı olmalıdır. 14.Gönlünden ağyarı (mâsivâyı, kini, nefreti, gayrıyı vs.) atmalıdır. 15.Mürid kınanmaktan korkmamalı, kendisini ayıplayanların sözlerinden üzüntü duymamalıdır. Bütün dünya halkı müridin dostu da olsa düşmanı da olsa bunda ne övünecek, ne de üzülecek bir şey vardır. Mürid kendini vuslata adamalıdır. 16.Başta bir kez ikrar verdiği şeyhi asla inkâr etmemelidir, çünkü bu inkâr onun iman ve ibadetlerini mahvedebilir. 17.Edebe riayet etmelidir. Şeyhine karşı edebde kusur etmemeli; ne zaman şeyhinin huzuruna varsa, onu Hz. Peygamber ile birlikte gibi düşünmelidir. Sözlerini buna göre saygı ve edeple söylemelidir. 18.Mürid kibre kapılmamalıdır. Zira kibir onu Allah’tan uzaklaştırır. 19.Şeyhinin her zaman ve her yerde olduğuna, kendisini her an gözetim altında tuttuğuna inanıp tek başına bile olsa buna göre hareket etmelidir. 20.Kendini Allah’a teslim etmeli, İlâhî takdir ve kazaya rıza göstermelidir. Cennet de olsa kızgın ateş de olsa rıza ile Hakk’a teslim olmalıdır. Son beyitte “Eğer Seyyid Nizamoğlu aradan çıkarsan, işte o zaman Yaratan bilinir” denilerek manzumeye son verilmektedir. Üzerinde duracağımız son manzume ise herhangi bir başlığı bulunmayıp üç türlü sünnetin tavsiye edildiği 15 beyitlik bir metindir. Bu manzumede Hz. Ali’ye nisbet edilen bir söz tercüme edilmiştir. Bu sözün tercümesi, Türk Edebiyatında Hazret-i Ali Vecizeleri isimli eserde şu şekilde kaydedilmiştir: “Allah’ın sünneti Resulullâh’ın sünneti ve evliyanın sünnetine tabi olun. (Allah’ın, Resulullâh’ın ve evliyanın sünnetini haiz olmayanlar, hiç bir şeyi haiz değildir.) ‘Allah’ın sünneti nedir?’ denildi. ‘Sırrı saklamak’ dedi. ‘Resulullâh’ın sünnedi nedir?’ denildi. ‘İnsanlarla dostça geçinmek’ dedi. ‘Evliyanın sünneti nedir?’ denildi. ‘Halkın eziyetine tahammül etmektir’ dedi.”182 Allah’ın sünneti insanların kusurlarını örtmek ve gizlemektir. Peygamberlerin sünneti insanların yüzüne gülmek, onlara güler yüzle muamele etmektir. Evliyanın sünneti ise kötülük gördüklerine bile iyilikle muamele edip kötülükten sakınmaktır. Hz. Ali’nin sözüne aykırı davrananların kalbi temiz değildir. Onun düşmanına kin tutan ise dini sadakatle tasdik eden kişidir. Manzumelerin muhtevalarına topluca bakıldığında üçünün de hemen hemen aynı manaları taşıdığı görülmektedir. Tasavvuf yoluna girmiş mürid de şeyhlik makamına yükselmiş mürşid de şeriat ve tarikatin kendisine zorunlu kıldığı emirlere uymak; tavır, zikir, ibadet ve davranışlarını bunlara göre düzenlemekle mükelleftir. ――――――――― 182 Âdem Ceyhan, Türk Edebiyatında Hazret-i Ali Vecizeleri, Ankara: Öncü kitap, 2006, s. 502. 45 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği SONUÇ Seyyid Nizamoğlu’nun yukarıda şekil ve muhteva özellikleri üzerinde durulan manzumelerine bakıldığında açık bir şekilde amacının sanat yapmak değil, mürid ve mürşidlere tavsiyelerde bulunmak olduğu; yani şiirlerini didaktik bir amaçla kaleme aldığı görülmektedir. Bu sebeple şiirlerde konuşma diline yakın bir üslup kullanılmış; tasavvuf ve tarikat ıstılahları dışında külfetli, anlaşılması güç kelimeler kullanılmamıştır. Terim olarak kullanılan kelimeler de sonraki beyitlerle açıklanmış ve herkesin anlayacağı bir üslupla şiirler meydana getirmiştir. Bununla birlikte vezin konusunda kusur kabul edilen iki husus göz ardı edilirse; imalelerin fazlaca kullanılmasına rağmen böylesine sade bir dille yazılmış manzumeler için vezin kullanımının başarılı olduğu söylenebilir. Şairin hem mürşid, hem de müridlere Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’a bağlılığı telkin edişi ve şart koşması, onun tuttuğu itikadî yolu göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Seyyid Nizamoğlu’nun mürşid ve müridler için ileri sürdüğü dinî, ahlâkî ve tasavvufî fiiller ve vasıflar, rahatça denebilir ki, umumiyetle İslâm esaslarına uygunluk arz etmektedir. Ancak müridlere mücerredliği, yani evlenmeyip bekâr kalmayı, şeyhin önünde yüzünü yerlere sürmeyi, bütün yalnızlıklarda şeyhiniorada bulunuyormuş gibi görmeyi telkin edişi, İslâm esasları bakımından tenkit edilebilir. METİN183: [94b] Seyyid Ni®äm O˚l O˚lı ˚lı Seyyid Seyfì ~a◊retlerinüè ~a◊retlerinüè KelämKeläm-ı DürDürbärlarıdur ki Mürşid Olanlara úÁmil Olmaø Läzımdur [Seyyid Nizamoğlu Seyyid Seyfi hazretlerinin inci saçan sözleridir ki mürşidlerin bu sözlere göre iş yapması gereklidir.] [Mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün] 1 Gel ey daúvä-yı irşäd eyleyenler Özin şey∆ligi edä eyleyenler [Ey mürşidlik iddiasında bulunan ve kendisine şeyhlik isnad eden kişiler, gelin (dinleyin)!..] Gerekdür şey∆ olan kişiye elbet Yigirmi fiúl ile ola muøayyed [Şeyh olan kişinin şu yirmi fiile ehemmiyet vermesi gerekir.] Birisi iútiøäd olmaø gerekdür ~aø’ı iørär ile bulmaø gerekdür ――――――――― 183 46 Beyitlerin kısaca nesre çevirileri hemen altlarında köşeli parantez içerisinde italik olarak verilmiştir. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 [Birincisi, itikad sahibi olmak, yani iman ve İslâm esaslarına inanmak; Allah’ı ikrar ile bulmak gerekir. ] Cemìú-i Ehl-i sünnet ve’l-cemäúat Æarìøı üzre olmaødur saúädet [Mutluluk, bütün işlerde Hz. Peygamber ve arkadaşlarının gittiği yolda gitmek, (Sünnet ve cemaat ehli yolunu tutmaktır).] 5 İkinci úilm-i bä≠ın aèlamaødur Dinilen väøıúayı dièlemekdür [İkincisi bâtınî ilmi anlamak ve kendisine anlatılan rüyayı, hadiseyi dinlemektir.] ™aøınup itmeyüp äfäøi taúbìr Meşäyi∆ itmemişdür anı taørìr [Fakat rüya veya hadiseleri, şeyhlerin kabul ve ifade etmediği havai bir şekilde yorumlamaktan sakınmalıdır.] Üçünci úaøl-ı kämil ola ˚äyet İde dervìşlere bir ∆oş na´ì≈at [Üçüncüsü, kâmil akıl sahibi olmak ve dervişlere güzelce nasihat etmektir.] Se∆ävetdür anuè dördinci ≈äli Vire dervìşlere varısa mäli [Mürşidin dördüncü hâli, cömert olmak ve -varsa- malını dervişlere vermektir.] Beşincisi şecìú olmaø gerekdür Bu cümleden şecäúat yegirekdür [Beşincisi cesur olması gerekir. Bu cümleden (sayılan sıfatların hepsinden) cesaret daha iyidir.] 10 Cihän ∆aløı eger cemú olsa cümle Gelüp üstine anuè itse ≈amle [Eğer bütün dünya halkı bir araya gelse ve onun üstüne hücum etse...] ™ı˚ına ~a◊ret-i ~aøø’a derùnì Cihända olmaya kimse zebùnı [İçten yüce Allah’a sığınmalı; dünyada hiç kimse karşısında âciz ve zayıf olmamalıdır.] Anuè altıncısı olmaya şehvet Ki şehvetden gelür cümle nedämet 47 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği [Fiillerin altıncısı, şehvet sahibi olmamalıdır. Çünkü bütün pişmanlıklar şehvetten meydana gelir.] ~atun ≠äõifesinden key ´aøına Dilerse u˚ramaya ≠aún oøına [Eğer ayıplanma ve kınanma okuna uğramamak isterse, kadın kısmından çok sakınmalıdır.] Yedinci itmeye dünyäya ülfet Meger kim olsa ˚äyetde ◊arùret [Yedincisi, dünya nimet ve rahatına alışmamalı; ancak zaruri miktarla yetinmelidir.] 15 Mürìdüè mäline baømaya hergiz İde çüft ü ziräúatdan [o] perhìz [Mürşid, asla müridinin malına meyletmemeli ve çift, ziraat gibi işlerden de el çekmelidir.] Sekizinci ide mürìde şeføat Aèa göstermeye ∆ıdmetde za≈met [Müridlerine şefkatli davranmalı; onlara yapmaları gereken işlerde zorluk çıkarmamalıdır.] Æoøuzıncı ≈alìm olmaø gerekdür Mürìdine selìm olmaø gerekdür [Dokuzuncusu, müridlerine karşı halim, selim (yumuşak huylu) olması gerekir.] Onıncı úafv ide dervìşlerinden Günäh ´ädır olursa işlerinden [95a] [Onuncusu, dervişlerin işlerinden bir günah çıkarsa, onu affetmelidir.] Gerekdür on birinci ≈üsn-i ∆ulødan Ki ∆alø ile mürìdler ola ∆alødan [On birincisi, mürşidin iyi huylu olması gerekir. Çünkü insanlarla müridler Allah’ın yarattığı varlıklardandır.] 20 On ikinci mürìdüè i≈tiyäcı Var iken bir işe aèla duúäcı [On ikincisi, ey duacı, şunu anla: Müridinin bir işe ihtiyacı olduğunda, ] Ol işi kendüèe çekme ≈aŸer øıl Bu maøùle olanlardan güŸer øıl 48 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 [Sakın o işi kendine çekme (kendi lehine kullanma); bu tür olan şeylerden geç! (Söylenen şekilde davrananlardan uzak dur!)] On üçinci keremdür ˚äfil olma Mürìdüèe kerem øıl ba∆ìl olma [On üçüncüsü, kerem sahibi olmaktır, gafil olma! Müridine iyilik et; cimri olma!] Veläyetden ne kim varısa sende ßuhùr itmek gerekdür senden anda [Sende velilik adına ne varsa, bunların onda (müritlerinde de) ortaya çıkması gerekir.] Tevekkül eyle on dördinci ≈älde Tevekkül ehli olurlar kemälde [On dördüncüsü, tevekkül etmektir. Tevekkül edenler, kemâl (olgunluk derecesin)de olurlar.] 25 Gerekdür on beşinci ≈äli teslìm Rı◊ä-yı ~aøø’a rä◊ì ola däõim [On beşinci hâli, Allah’a teslimiyet ve Cenab-ı Hakk’ın rızasına (takdirine) daima razı olmalıdır.] Mürìdler münkir olsa yimeye ˚am Mürìd olursa úälem olma ∆urrem [Müridleri kendisini inkâr edici olsa üzülmemeli; bütün dünya müridi olursa sevinmemelidir…] On altıncı rı◊ä vire øa◊äya Ne mi≈net gelse şükr ide `udä’ya [On altıncısı, İlâhî hüküm ve takdire razı olmalı; başına ne zahmet, meşakkat gelirse gelsin, Allah’a şükretmekten geri kalmamalıdır.] Gerekdür on yedincisi vaøärı Ola durmaøda oturmaøda úärı [On yedincisi, mürşid ağırbaşlı olmalı; otururken, kalkarken edepli davranmalıdır.] ™aøın gel yiynicek itme özüèi A˚ırca söyle söylerseè sözüèi [(Ey şeyh) sakın kendini hafifmeşrep etme! Eğer söylersen, sözünü ağır ağır söyle!] 30 Vefä itmek gerekdür úahde däõim Gerekdür ola iørärında øäõim 49 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği [Verilen sözde her zaman durmalıdır. İkrârında, kabul ve ifadesinde sebatlı olması gerekir.] Gerekdür on sekizinci sükùnet Ki taúcìl itmeden gelür nedämet [On sekizincisi, sakin olmak lâzımdır. Çünkü pişmanlık, acele ettirme ve çabuklaştırmadan gelir.] Anuè §äbit øademdür on ≠oøuzı Neye úahd itse döndürmeye rùyı184 [On dokuzuncusu, kararında sabit olmak, ayak diremek ve verdiği sözden yüz çevirmemek, dönmemektir.] Yigirmincisi heybet gerek anda Mürìdler heybetinden ola bende [Heybetli olmalıdır ki müridleri heybetinden dolayı ona bağlı olsun.] 34 Ceväbuè kim ki Seyyid Seyfi ≠utdı Meşì∆at ≈aøkı oldı ~aøø’a yetdi [Seyyid Seyfi’nin sözlerini kim tutarsa, şeyhlik onun hakkı olur ve o kişi Cenab-ı Hakk’a ulaşır.] MürìdMürìd-i ™ädıø ~aøøında Buyurılmışdur [Sadık müritler hakkında buyurulan sözlerdir.] [Mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün] 1 Mürìdüm mürşide diyen kişiler Gerek erkek ola gerek dişiler [Bir “mürşide müridim” diyen kişiler, gerek erkek, gerekse kadın olsun,] Yigirmi dürlü fiúl olursa sizde Mürìd oldı dirüz sizleri biz de185 [Eğer sizde şu yirmi çeşit fiil olursa, biz de sizi “mürid oldu” diye kabul ederiz.] Birisi tevbe vü teløìndür anuè Ki tevbe ile tä øurtula cänuè ――――――――― 184 185 50 Metinde -büyük bir ihtimalle müstensih yanlışlından ötürü- “rûyı” yazılmış olmakla birlikte bunun yerine “yüzi” tercih edilirse, kafiye kusuru giderilmiş olur. Bu kelime “bizde” şeklinde de okunup yazılabilir. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 [O fiillerden birisi, tevbe ve telkindir. Çünkü canın tevbe ile kurtulur.] İkinci zühd ü taøvå ile úämil Olanlar oldı dervìşlikde kämil [95b] [İkincisi, zühd ve takva ile amel edenler, yani nefsinin meşru olmayan istek ve zevklerinden sakınarak, Allah korkusuyla Onun yasak ettiği şeylerden kaçınarak iş yapanlar, dervişlikte kâmil (olgun) olurlar.] 5 Ki yaúnì mäl ü man´ıbda ne kim var æamu olara mìrä§ ide ey yär [Yani ey dost, mal ve mevki adına ne varsa, hepsini onlara miras etmelidir.] Üçincisi mücerred olagör var úIyän ola saèa şol gizlü esrär [Üçüncüsü, her şeyden vaz geçerek Allah’a yönelmeye, evlenmemeye bak ki, şu gizli sırlar sana açılsın...] Ma≈abbet eyleme ehl ü úıyäle Düşürmeye seni özge ∆ayäle [Aile ve çoluk-çocuk sevgisine gönlünü kaptırma ki bunlar seni (Hak yoldan ayırıp) başka hayallere düşürmesin...] Budur dördinci olma ehl-i bidúat Olagör ehl-i sünnet ve’l-cemäúat [Dördüncüsü şudur: Hz. Peygamber zamanından sonra İslâm dininde meydana çıkan şeylere (âdet, inanç, pratik, ritüel vs.) taraftar olma! Ehl-i Sünent ve’l-cemaat olmaya; Hz. Peygamber ve onun sahabelerinin gittiği yoldan gitmeye bak!] Beşinci ehl-i taøväda olagör ~aräm yime ki göèlüè olmaya kör [Beşincisi, takva sahibi olmaya, Allah korkusuyla günahlardan kaçınmaya bak! Haram yeme ki gönlün kör olmasın!] 10 Ne kim varısa sünnetle feräõi◊ Riúäyetle ´alätuè ola cäõiz [Sünnet ve farzlardan ne varsa, onları gözetmeli ki namazın kabul olsun.] ™abırdur bilmiş ol altıncı menzil ™abır itmekdedür ne var ise bil [Bilmiş ol ki, altıncı konak, sabırdır. Yine bil ki, her ne varsa, sabretmektedir…] ™abır øıl za≈metile bu cihända Saúädetler bulasın o cihända 51 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği [Bu dünyada zahmetlere sabret ki, öbür âlemde saadetler bulasın.] Eger tev≈ìd eger evräd úibädet Ne kim şey∆üè didi eyle i≠äúat [Şeyhin, gerek tevhid, gerekse ibadet ve evrâd (belirli zamanlarda okunması gereken dualar) adına sana ne derse, ona itaat et!] Yedinci cehd gerek geldikce elden æoma her rùz u şeb tev≈ìdi elden [Yedincisi, elden geldiği kadar gayret etmek lâzım; her gün ve gece tevhidi elden (dilden) bırakma!] 15 Sekizinci bahädır ola dervìş Ki nefs ü şey≠än aèa itmeye iş [Derviş bahadır, kuvvetli ve cesur olmalı ki nefsi ve şeytanı ona kötülük etmesin.] Yoluè üstinde vardur biè ≈arämì Bahädırlıø gerekdürür tamämì [Yolun üzerinde bin harami vardır… (Hak yolunu tutanın önüne nice yol kesici engeller çıkar). Bütün bunlara karşı koymak için yiğitlik ve kahramanlık lâzımdır.] Æoøuzıncı ba∆ìl olmaya zinhär İde cänın ≠arìø-ı ~aøø’a ì§är [Dokuzuncusu, asla cimri olmamalı ve canını Allah yoluna cömertçe vermelidir.] Onıncısı se∆ävetdür se∆ävet Se∆ävetden bulunur hep saúädet [Onuncusu, cömertliktir, cömertlik… Bütün mutluluklar, cömertlik sayesinde bulunur.] Gerekdür on birinci iftirädan Be-˚äyetde ≈aŸer ide yalandan [On birincisi, iftira etmekten ve yalan söylemekten son derece sakınmaktır.] 20 On ikincisi bilmek úilm-i bä≠ın Ki yaúnì kendünüè bilmek ´ıfätın [On ikincisi, bâtın (tasavvuf) ilmini öğrenmek, yani kendinin sıfatlarını bilmektir.] Na®ar ide göèül äyìnesine Ki väøıf ola dil gencìnesine [Kendi gönül aynasına baksın, kalb hazinesine vâkıf olsun!..] On üçinci niyäz ehli olagör Yüzüèi şey∆ öèünde yirlere sür 52 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 [On üçüncüsü, Allah’a yalvarıp yakarıcı olmaya bak! Şeyh önünde yüzünü yerlere sür (ona karşı saygılı ve mütevazı ol)!] Gerekdür saèa on dördinci ey yär Göèül şehrinde hìç øalmaya a˚yär [Ey dost, on dördüncü olarak senin gönül şehrinde Allah’tan başka hiç bir şeyi bırakmaman (masivayı içinden çıkarman) gerekir.] Yüri var on beşinc’olur melämet Seni Ÿemm itse bir olma melälet [Haydi (yolunda) yürü, on beşincisi kınanmaktır. Bir kimse seni kötülese, ayıplasa, üzülme…] 25 Cihän ∆aløı eger düşmän olursa Eger dost olma˚a úälem gelürse [96a] [Eğer bütün dünya halkı sana düşman olursa veya herkes dost olmaya gelirse,] Ne semür ne arıøla sen bu ≈äle Yüri sen göèlüèi va´l it vi´äle [Sen bu hâlden dolayı ne şişmanla, ne de zayıfla (Yani ne sevin, ne de üzül)! Yürü, sen gönlünü (Allah’a) kavuşmaya ulaştır!..] On altıncısı şey∆e olma inkär Ki zìrä virmiş olduè evvel iørär [On altıncısı, şeyhine karşı inkârcı olma. Çünkü başta ona ikrar vermiş; onu mürşid olarak kabul etmiştin…] Bu inkärıla ìmänsız gidersin Cemìúi úömrüèi hep ma≈v idersin [Bu inkârla (ahirete) imansız gidersin. Bütün ömrünü, hayatın boyunca yaptığın iyilik ve ibadetleri hep mahvedersin...] Edebdür on yedincisini aèla Edeb bäbını benden ya∆şı aèla [On yedincisi edebdir, al, kabul et! Edeb konusunu benden iyice dinleyip anla!] 30 æaçan şey∆üè ≈u◊ùrına varasın ~abìbu’lläh’ı şey∆üèle bilesin [Ne zaman şeyhinin huzuruna gidersen, Allah’ın sevgili elçisi Hz. Peygamber’i şeyhinle berabermiş gibi bilesin!] Aèa taú®ìm ü tekrìm eylemekde Edeble söyle sözi söyledükde 53 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği [Ona hürmet et ve onu ağırla. Söz söylediğinde edeple söyle.] Budur on sekizinc’olma tekebbür Tekebbürlük seni ~aøø’dan ider dùr [On sekizincisi, kibirli olma. Çünkü kibir seni Allah’tan uzaklaştırır.] Budur on ≠oøuzıncı ey biräder Ki şey∆ ile ≠olupdur göre her yer [Ey kardeş, on dokuzuncusu her yerin şeyhiyle dolu olduğunu bilmektir.] æamu ≈alvetde şey∆in göre ≈ä◊ır Ki her ≈älde bile kendüye nä®ır [Bütün yalnızlıklarda şeyhini orada bulunuyormuş gibi görmeli; her hâl ü kârda onun kendini gördüğünü bilmelidir.] 35 Yigirminci diyem ben dièle gözsüz İdesin kendüèi Alläh’a tefvì◊ [Ey gözsüz, yirmincisini söyleyeyim de dinle: Görmeyen kimsenin kendini yanındaki rehbere teslim ettiği gibi, sen de kendini Allah’a teslim et!..] Rı◊ä-yı ~aøø’a rä◊ì ol yüri var Gerek Cennet gerek olsun gerek när [Sana cenneti de ateşi de uygun görse, haydi, Allah’ın hükmüne razı ol, yürü!] 37 Eger Seyyid Ni®ämì o˚l’aradan Çıøarsan bilinür ol vaøt Yaradan [Seyyid Nizamoğlu, eğer sen aradan çıkarsan, işte o zaman Yaratan bilinir...] [Hz. Ali’nin Bir Sözünün Tercümesi]186 [Mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün] 1 Sizüè üstüèüze olsuè va´iyyet Diyeyüm ≠utıcaø üç dürlü sünnet [Size tutulması gereken üç çeşit sünnet söyleyeyim. Bunlar size vasiyetim olsun.] Anuè birisi Taèrı sünnetidür Æutar ol kim Mu≈ammed ümmetidür ――――――――― 186 54 Bu başlık aslî metinde bulunmayıp tarafımızdan şiirin muhtevası göz önünde bulundurularak konulmuştur. Metinde bu manzume cetvelle ayrılmıştır. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 [Onun birisi, Allah’ın sünnetidir. Hz. Muhammed’in ümmeti olan bu sünneti tutar.] Bilüè ikinci sünnet enbiyänuè Da∆i üçünci sünnet evliyänuè [İkincisi peygamberlerin sünneti, üçüncüsü ise evliyanın sünnetidir.] Didi Selmän kim ey genc-i kerämet Nedür ~aøø sünneti ey pür-veläyet [Selman dedi ki “Ey keramet hazinesi, ey velî, Allah’ın sünneti nedir?] 5 Didi Şäh sünneti Selmän `udä’nuè Kim örter úaybını mìr ü gedänuè [Hz. Ali dedi ki “Ey Selman, Allah’ın sünneti, ister amir, isterse fakir olsun, herkesin kusurlarını örtmektir.] æaçan seyr eyleyesin göricek úayb `udä sünnet’olur anuè ile ˚ayb [Kusur gördüğünde onu (örtmeyip) seyrettiğin zaman, bu davranışınla Allah’ın sünneti kaybolur…] Didi Selmän yine ey nùr-ı Ra≈män Nebìler sünneti øan˚ıdur ey cän [Selman yine dedi ki “Ey Allah’ın nuru, ey can, peygamberlerin sünneti nedir?”] Didi ∆oşlu˚ıla itmek müdärä Dirilmek ∆alø içinde äşikärä [96b] [Hz. Ali cevaben dedi ki: “Halka güler yüz göstermek, insanlar arasında dostça davranmaktır.] Müdärä bil nebìler sünnetidür Dutan gerçek Mu≈ammed ümmetidür [Bil ki, güler yüz göstermek ve insanlara dostça davranmak, peygamberlerin sünnetidir. Bu yolu tutan, Hz. Muhammed’in gerçek ümmetidir.] 10 Didiler sünneti ne evliyänuè Didi ol ~aøø emìni enbiyänuè [“Velileirn sünneti nedir?” dediler. O Allah’ın güvenilir kulu ve peygamberlerin emîni dedi ki] O sünnet ≈od ola pes evliyäya Bu ∆alaødan iriş cevr ü beläya 55 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği [“Evliyanın sünneti, insanlardan kendisine dokunan eziyet ve belâya...] Ta≈ammül eyleyüp ´abr eylemekdür Yavuz diyene eyü söylemekdür [Tahammül ve sabretmektir. Kötü söyleyene iyi söylemektir.] Veläyet ehlinüè sünneti oldur Cefä idenlere eylügi boldur [Velilerin sünneti budur; kendilerine eziyet edenlere onların iyiliği çoktur…] úAlì’nüè sözine iden ∆iläfı Degül ol mül≈idüè bil øalbi ´äfì [Hz. Ali’nin sözlerine muhalefet eden, mülhid(dinsiz)dir. Bil ki, o imansızın kalbi temiz değildir.] 15 Odur ta´dìø iden ´ıdøile dìne úAlì’nüè düşmenine duta kìne [Hz. Ali’nin düşmanlarına kin besleyen kimse, dini sadakatle tasdik eden, odur.] KAYNAKÇA Ahmet Rifat, Lugât-ı Târihiyye ve Coğrafiyye, İstanbul 1299-1300 (1882-1883). AŞKAR, Mustafa, Tasavvuf Tarihi Literatürü, İstanbul: İz Yayınları, 2006. AVCI, İsmail III. Uluslararası TDE Öğrenci Kongresi Bildirileri, İstanbul: 2012, C. 1, s. 575-588. Bağdatlı İsmail Paşa, Îzâhu’l-meknûn fi’z-zeyl ‘alâ Keşfi’z-zunûn ‘an esâmi’l-kütüb ve’lfünûn, haz. Şerefettin Yaltkaya, Kilisli Rifat BİLGE, C. 1,İstanbul: Millî Eğitim Basımevi 1945. Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri I-III, İstanbul: 1333-1342 [1915-1923]. CEBECİOĞLU, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, İstanbul: Anka Yayınları, 2005. CEYHAN, Âdem, Türk Edebiyatında Hazret-i Ali Vecizeleri, Ankara: Öncü Kitap, 2006. DEVELLİOĞLU, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara: Aydın Kitabevi, 1999. GÖLPINARLI, Abdülbaki, Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatler, İstanbul: İnkılâp Yayınları, 1997. 56 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Ayvansarâyî, (haz. Ramazan EKİNCİ), İzmir: Tibyan Yayıncılık, 2012. İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Kataloğu, I-IV, İstanbul 1947-76. KEMİKLİ, Bilal, “Sûfî Şâir Seyyid Seyfullâh’ın Vahdet-i Vücûd’a Dâir Risâlesi: Miftâh-ı Vahdet-i Vücûd”, Kubbealtı Akademi Mecmuası30, s. 3 (2001) s. 8493. Manzûme-i Mürşid, Manisa Yazma Eserler Kütüphanesi, MHK 05836/07, vr. 94b96b. Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî yâhud Tezkire-i Meşâhîr-i Osmâniyye, I-IV, 1308[1315](1890-1897). Muallim Nâcî, Lugat-ı Nâcî, İstanbul: ts. Müstakîm-zâde Süleyman Sa‘deddîn Efendi, Mecelletü’n-Nisâb, Ankara: K.B. Yayınları, 2000, v. 266a-266b. Müstakîm-zâde Süleyman Sa‘deddîn, Mecelletü’n-nisâb fi’n-niseb ve’l-kunâ ve’l-elkāb, Süleymaniye Ktp. Hâlet Efendi bl. nu. 628. ÖNGÖREN, Reşat, “Tasavvuf”, TDVİA, İstanbul: 2011, C. 40, s. 119-126. ÖZMEN, İsmail, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, I-V, Ankara 1998. ÖZYÜREK, Semra, Risâle-i Şeref-i Siyâdet: Edisyon kritik, Yayımlanmamış YL Tezi. (Marmara Üniversitesi 1999) Şemseddin Sâmî, Kāmûs-ı Türkî, İstanbul: 1317 [1899]. TOSUN, Necdet, “Seyyid Nizamoğlu”, TDVİA, İstanbul: 2009, C. 37, s. 73-74. TUMAN, Mehmed Nâil, Tuhfe-i NâilîI-II, (nşr. C. KURNAZ, M. TATÇI), Ankara: 2001. ULUDAĞ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2002. YAMAN, Mehmet, Seyyid Nizamoğlu Hayatı-Eserleri Divanı, İstanbul: 1976, Can Yayınları. YILMAZ, H. Kâmil, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2010. 57 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 TEZKİRETEZKİRE-İ MAKÂMÂT Çorumlu Edhem BabaBaba-zâde Ali İzzet Efendi Aktaran: Mehmed Veysî DÖRTBUDAK* Elwamdülillahille¿¿i xaleqa’l-lavw ü ve’l-qalem ve >alleme’l-insâne mâlem ya>lem. Ve’ś-śalâtü ve’s-selâmü >alâ xayre xalkihi seyyidinâ Muwammedin ¢awibü’l-mi>râc fî dâci’®-®ulem ve >alâ âlihi ve aśwâbihi ¿evi’lhimem ecma>in. Emmâ ba>d Bu faqir müvelliden Axısxa ve muva§§anen Çorum qasabasında Şeyh Eyyub Mawallesinde tariq-i Nakşî-i Üveysiye meşâyixânından Edhem Baba-zâde >İzzet nam pür-taqsir ğaferellâhü ve li vâlideyhi ve lil mü’minîne fı§r-ı §ab<-ı >âcizî Enbiyâ-yı >izâm ve evliyâ-ı fixâm wa½erâtına ke¤ret-i muwabbet ve vefret-i rağbetim olduğu cihetle iki yüz elli beş tarixinde ilâ’l-ân be hesabi’-l qadr seyâhat ve geşt ü gü¿âr eylediğim memâlik-i İslâmiyede enbiyâ-yı <i®amdan Erğani sancağında Ha½ret-i Žülküfl <Aleyhisselâm merqad-i şerifleriyle Tarsus’da Ważret-i Loqman ve Danyal >Aleyhisselâm maqâm-ı laŧîflerini ve a¢wâb-ı kiramdan Dersa>âdet’de Ważret-i Xâlid bin Zeyd ve Ca’fer ve Âl-i Beyt’den Qayseri’de Zeyne’l->âbidîn ve tâbiinden Sivas’da >Abdülvehhâb Ğâzi Rađiyallahü >anhüm ważerâtıyla evliyâ-yı kiramdan belde-i mezkûrelerde ve bilâd-ı sâirede nice zevât-ı rawimehümullâh meqaabir ve maqamâtlarını ziyâret müyesser olduğu gibi bi wamdillâhi te>âlâ elŧâf-ı ilâhîden olaraq sâye-i >inâyet vâye-i cihandârîde xı¿met-i müftexire-i ferrâşiyet-i Ravża-i Muţahhara-i Cenâb-ı Nebeviyye bâ berât-ı >âlî-şân nâil olunup xıdmet-i va®îfe-i mu>ayyenemiz daxi ol maqâm-ı mübârek mücâvirlerinden bir ¿ât ţarafından bi’l-vekâle rü’yet ve Îqâsına muvaffaqiyet-i >âcizânem olduğu walde Çorum qażasında defîn-i xâk-ı >ıţırnâk olan a¢wâb-ı ――――――――― * Öğr. Gör., Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. 59 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği kirâm ve evliyâ-ı ¿evi’l-iwtirâm ważerâtınıñ meqâbir ve maqâmât-ı şerîfleri vaqt be vaqt ziyâret olunaraq mütevellî ve muta¢arrıfları yedlerinde bulunan berât ve vaqfiyelerinde muţâla>ası ve ba>żen daxi mess-i erbâb-ı vuqûf ¿evât-ı ¤iqât ¢awîwatü’l-kelimâtdan suâl ile müşârün ileyhüm ważerâtınıñ nâm ve elqâb-ı şöhretleri ve beyne’l-ahâlî mütevâtir olan â¤âr ve xâ¢iyyet ve menâqıblarına >alâ qadari’l-imkân kesb-i iţţilâ> eyledigim cihetle işbu risâlede nâm ve maqâm-ı mübârekleriniñ cem>-i telfîfine müst>înen billâh şürû> edip (‰ìjÔÛa Ýça åß aìäîÈnbÏ ‰ìßüa óÏ ámŠîzm a‡a)1 wadî¤-i şerîfi mâ-sadaqına ma®hariyetle mümtâz olan e>izze-i müşârün ileyhüm ważerâtınıñ waqq-ı faqîrîde ve waqq-ı ewaqq-ı ümmet-i Muwammedîde enfâs-ı qudsiye ve rûwaniye-i laţîfeleri füyûżâtını isticlâb ve istişfâ> ümîdinde bulundum. “Ve Te¿kire-i Maqâmât” nâmıyla tevsîm eyledim. Rabbimiz te>âlâ ve teqaddes ważretleri şevketlü qudretlü pâdişâh-ı >âlem-penâh efendimiz ważretlerini serîr-i saltanat ve tawt-ı >âlî-baxt-ı hümâyûnlarında müebbed buyurmasıyla beldemizi ve bilâd-ı islâmiyeyi âfât-ı semâviyye ve fiten-i arżiyyeden mawfû® ve ümmet-i Muwammedi dâreynde emîn ve sâlim buyursun. Âmin. Ve minallâhi’t-tevfîq ve hüve ni>amü’r-refîq. ŠÜHEYB İBNİBN-İ SİNAN RÛMÎ ve > UBEYD GÂZÎ Rađiyallâhü Anh Ważerâtı me>an aśwâb-ı hidâyet-meâbdan olduqları beyne’l-xavâś ve’l->avâm meşhûr ve müsellem-i enâm olarak qaśabaya çeyrek sa>at mesâfede Xıđırlıq nam mevqi>-i mübârek ve mawall-i mürtefi>de defîn-i xâk-i >ı§ır-nâk olduqları türbe-i mu>a§§araları ve nezdinde bulunan câmi>-i şerîf ve zâviyeleri mülûk-i Selçûqıyye §araflarından binâ ve inşâ buyurulduqdan soñra li ecli’z-ziyâre âyende ve revendeye ta>âmiye olmaq üzre civârında bulunan arâżiden kifâyet miqdârı arazi-i ma>lûme ile Qaraca Qaryesi mâlikânesi vaqf ve taxśîś buyrulduğu gibi Devlet-i >Osmâniye (óÛa éÜÛa áçbÔia òßbîÔÛa âìí)2 ważerâtı ŧaraflarından daxi civar qaśabada bulunan xâś-ı hümâyûn wâśılâtından maq§û>an elli keyl-i Çorumî ve şehrîye üç yüz ğuruş türbedârlıq važîfesi taxśîś buyrulduğu walde mürûr-ı ezmân ile câmi>-i şerîf ve zâviye ve türbe-i mu>a§§araları müşrif –i xarâb olduğu >atebe-i felek şehinşâh-ı cihân >Abdülwamid Xân ważretlerine bâ mażbaŧa ve inhâ >arż kılındığında müceddeden binâ ve inşâ olunmak üzre yüz elli biñ ğuruş iwsan buyurularak bir ŧarz-ı nevîn câmi>-i şerîf ile ve bir türbe-i maxśûśa ve zâviyeleri mücedden binâ ve inşâ olunmağla kadîmen ziyâret-gâh-ı xavaś ve >avâm olarak eyyâm-ı mübâreke ve evqât-ı sâirede ziyâret edenler ber-murâd ve vâśıl-ı merâm olduqları ma>rûf ve meşhûr ――――――――― 1 2 60 İ®a tawayyare fî umûri fe’ste<înû min ehli’l-kubûr: Bir işte kararsız kaldığınız zaman ukbâya göçmüş mânâ ehlinden yardım isteyiniz. Ebqâhümu’llâhü ilâ yevmi’l-qıyâme: Allah onları kıyâmete kadar pâyidâr etsin. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 olmasıyla qurben ve bu>den qasaba ve qura ahalisinden züvvâr-ı keŝîre tevârüd ederek ziyâretleriyle teberrük ve istişfâ ederler >ale’l-xuśûś xayır niyet üzerine olan bir maqśûd wuśûlüyçün qırq śabaw >ale’s-sewer xulûs ile ziyâretine devam edenleriñ ber-murâd olduqları mücerrebdür. Müşârün ileyh Süheyb bin Sinan-ı Rûmî Ważretleriniñ künyesi Ebû Yawyâ olup kendisi belde-i Muśul’da tevellüd birle śabâvetinde Rûm ŧarafına esir olarak Rum’da neş’et etmesinden Rûmî laqabıyla mülaqqab olmuş ve Mekke’de âzâd ve îmân-ı fıŧriyesini ižhâr edenleriñ otuz yedincisi olarak şeref-i sowbet-i ważret-i Peyğamberî’ye nâiliyetle sefer ve ważerlerde xıdmet ve ma>iyyet-i nebeviyyeden bir an münfekk olmayıp ba>dehü xulefâ-yı râşidîn rađiya’llâhü >anhüm ecma>în ważerâtınıñ eyyâm-ı xilâfetlerinde daxi emirleri vechile vukû> bulan ğazevâtda cihâd ederek waqq-ı >âlîlerinde õbÌnia éÐã ôŠ’íåß bäÛaåßë éÜÛañb™Šß 3âyet-i kerîmesi inzâl buyurulduğu gibi vaśf-ı >âlîsinde é–ÈíáÛ éÜÛa Ñ‚íáÛ ìÛ kîè• †jÈÛa áÈã4 ve “Ben >Arabıñ Śüheyb ile Süleymen daxi Rum ve Farsın sâbıqûnundanız” buyurularaq şan ve şeref ve mertebeleri cümleye i>lân olduğu cihetle Ważret-i >Ömerü’lFârûq rađiya’llâhü >anh mecrûw olduğunda Cenâb-ı >Oŝmân-ı zi’n-nûreyn rađiya’llâhü >anh ważretlerine Xilâfet muqarrer oluncaya degin miwrâb-ı nebevîde bi’l-cümle aśwâb-ı Kirâm ważerâtına emr-i Fârûq rađiya’llâhü >anh ile imâmet eyleyip ve Ważret-i Fârûq rađiya’llâhü >anhiñ cenâzeleri namazını daxi edâ etdikten soñra Ważret-i Wasan rađiya’llâhü >anh efendimiz xilâfeti Mu>aviye rađiya’llâhü >anh’a fâriğ olduğunda müşârün ileyh ważretleriniñ emriyle Mu>aviye rađiya’llâhü >anh’iñ nezdinde iqâmet etmekde iken ânıñ ŧarafından Qos§an§iniyye fetwine gönderilmiş ve yetmiş yaşında iken irtiwâl-i dâr-ı beqâ buyurduqları kütüb-i ewâdîŝ ve siyerde muśarrawdır. Qaldı ki Çorum qażasında medfûn olduqları daxi Târix-i >Âlî denmekle şöhret şi>âr olan Künhü’l-Axbâr nâm târîx-i belâğat ittisâmda Muś§afa bin >Abdülmevlâ el-Boluvî taśrîx buyurduqları gibi Xâtimetü’l-Muwaddiŝîn Yusuf Bawrî selemehü’l-Bârî ważretleri daxi fetw-i Qos§an§iniyye için vilâyet-i Anqara §arîqi ile gider iken veyâxud gelir iken meźkûr Çorum qaśabasında defîn-i xâk-ı >ı§ır-nâk olduqlarını beyan buyurmuşlardır. Nažm: “ >Alemdâr-ı Resûlullâh Śüheyb-i Rûmi’dir nâmı Faxirlensün bu źât ile Çorum’uñ xâś ile >âmı” ――――――――― 3 4 “Ve mine’n-nâsi men yeşrî nefsehübtiğâe merøâti’llâh: Fakat öyle kimseler de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için canını verir” Kur’an: Bakara, 2/207. Ni<me’l <abdü Suheybun lev lemyexâfi’llâhe lem ya<¢îhi 61 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği MA>DÎMA>DÎ-İ KERB ĞÂZÎ Rađiyallâhü Anh Müşârün ileyh ważretleri kibâr-ı aśwâb-ı kiramdan yine Xıđırlıq nam mawall-i mübârekiñ ğarben zeylinde axşabdan mebni türbe-i maxśûśunda medfûn olup qadîmen mer>îyü’l-icrâ olduğu üzre >âdet-i züvvâr ol emrde müşârün ileyh Ğâzi Ma>dî-i Kerb rađiya’llâhü >anh’i ziyâret etdikden soñra Śüheyb >Ubeyd rađiya’llâhü >anhümâ ważerâtını ziyâret etmek üzre cereyân edegelmişdir. “ >İLÂVE” Müşârün ileyh ważretleri diyâr-ı Yemen’de Zübeyd vilâyetinden olduğu walde fetw-i Mekke’den sonra Zübeyd elçisi ile Medîne-i Münevvere’ye gelip qabûl-i şeref-i îmân etmekle ol ważret daxi Mu>âviye rađiya’llâhü >anh ŧarafından Anqara §arîqi ile Qos§an§iniyye’ye fetwe gideriken ve >alâ rivâyet >avdet eder iken ziyâret olunduğu maqâm-ı mübârekde şehîden vefât eylediği elsine-i >avam ve xavaśda teşâhür etmişdir. Ve Müftî-i esbaq Wacı >Ali Efendi merwûmuñ Şerw-i Telxîś-i Taftazânî’de beyan olunduğu üzre é–ÈíáÛ éÜÛa Ñ‚máÛ ìÛ kîè• †jÈÛa áÈã xaber-i siwwat-i eŝeriniñ tercümesini wâvî qaśîde-i belîğasında qadîmen mu>tâd olan keyfiyet-i ziyâreti beyân waqqında kâfî olmağla ba>żı ebyâtı teberrüken bu maqamda źikr olunur: İbtidâ züvvârına şar§-ı edeb Mültecâ-yı evveli Ma>dî-i Kerb Śoñra bâlâdan qılar feyżi ŧaleb Ni>amü’l->abd Ğâzî Śüheyb a†‹a†ŠméãŠ×…ìjãó•bÇa‰ëa†änÐ× SA>D BİN VAQQÂŚ VAQQÂŚ Rađiyallâhü <Anh Müşârün ileyh ważretleri kibâr-ı aśwâb-ı kiramdan ve >aşere-i mübeşşereden olduğu gibi aślen bir kimesne waqqında śudûru rivâyet olunmayan óiaë óßa Úa†Ï †È bí â‰a5 xaber-i śiwwat-eŝeriniñ mażmûnunda beyân olunan fażîlet ve şerâfeti wâiz ve wâvî olduğu walde Çiriş Mahallesinde Bozacı oğlu xânesi wavlusunda bulunan kadîm türbesini bu kere redif-i muqaddem ŧaburunuñ kâtibi Muśŧafa Efendi güzelce inşâ ve iwyâ etmiş olmağla Efendi-i mümâ ileyhiñ axşabdan binâ eylediği türbe-i maxśûśasında medfûndur. Ba>żı erbâb-ı vüqûfuñ ifâdesine nažaran Amasya ve Canik sancaqlarında zâviyesine ――――――――― 5 62 İrmi yâ Sa<de fedâke ümmî ve ebî Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 meşrû§a vaqfı var ise de her naśıl ise mürûr-ı zamân ile ba>żı müteğallibe dest-i xisârında qalaraq elân axź ü istifâdesine muvaffaq olunmadığından bir gûnâ îrâdı olmayıp ŧaraf-ı züvvâr ve ehl-i xayrdan i>âneten olunan fütûwât ve žuhûrât ile idâre olunup felc >illetine mübtelâ olanlar bir gece gömleklerini türbe-i şerîfe vaż> edip śabâwı ilbâs olduqlarında şifâ-yâb olduqları mücerrebdir. Ba>żı siyer-i mu>teberde müşârün ileyh ważretleriniñ Medine-i Münevvere’de vefât eyledigi taśrîw ve beyân olunduğu gibi Ğazve-i Uwud’da sinn-i sa>âdet-i nebevîyeyi müşârün ileyhiñ birâderi >Uqbe bin Vaqqaś-ı mel>ûn şehîd edip ol wavâlîden merqûmun Rum bilâdına firâr eylemesine mebnî müşârün ileyh ważretleri ol mel>ûnı axź ü girift ile i>dâm etmek üzre Rum bilâdını teftîş ve tawarrî etmekde iken vefât eyledigi daxi ba>żı tevârîxde beyân olunmasıyla be rây-ı teftiş Çorum qaśabasına gelip gitmesi daxi câiz olmasına mebni Çorum’da müşârün ileyhiñ bir maqamı veyâ waqîqaten merqad-i mu>a§§arası olması daxi iwtimâlden ğayr-ı ba>îddir. Nažm: Sebû-yı meyle ibrîq-i vużû’ bir xâkdan ammâ Ne wikmetdir bilinmez biri śâliw biri fâsıqdır LENDÛWA SUL¥ SUL¥AN Rawmetullâhi >Aleyh Kibâr-ı tâbi>în şecî> ve dilîrânından ve Muwammed Wanefî ważretleriniñ muśâwiblerinden olduğu walde Wacı Kemal Mawallesinde vâqi> şehrâhda axşabdan mebnî türbe-i maxśûśunda medfûn olup vaqfı olmadığından aśwâb-ı xayrât ŧaraflarından olunan i>âne ve îqâd-ı qanâdil ve ramażân-ı şerîfde ba>de’ž-žuhr wâfıžlara Qur’ân-ı Kerîm tilâvet etdirilerek idâre ve isti>ânet edilir. Derilmek6 >illetine mübtelâ olanlar ziyâretile şifâ-yâb olduqları mücerrebdir. XOCA YUSUF BAWRİ EFENDİ Rađ Rađiyallâhü Anh Anh Müşârün ileyh ważretleri vâśıl-ı ilâ’llâh >ulemâ-yı müteşerri>în ve muwaddiŝînden olup şâriw-i qâmûs ve İwyâ-yı >Ulûm śâwibi olan Şeyx Murtażâ Ważretlerinden me’źûn ve müstaxlef ve >an aśl Vezirköprüsü Qaśabasından olduğu walde Çorum qażasında tava§§un ve teehhül birle tedrîs ve neşr-i >ulûm ederek lâ yü>add ve lâ yüwśâ bir nice źevât-ı sütûde-simât kendisinden müstefîd olmuşlardır. Müşârün ileyh ważretleri ŧurfe-gû ve wâżır cevab bir źât-ı >âlî-qadr olmağla nice wikmet-âmîz maqâlât ve kemâlât ve kerâmâtı bey――――――――― 6 Konuşmaktan dolayı dili dolaşmak. 63 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği ne’l-ahâlî meşhûr ve mütevâtirdir ve kendisinden istimâ> olunduğuna nažaran şeyxi Seyyid Murtażâ ważretlerinin xıdmetinde iken muwabbet-i cenân-ı nebeviyyeye nâil olmuş cinnî §âifesinden bir źât ile görüşdürülmüş olduğu cihetle tâb>înden olduğu anlaşılır. 1245 târîxinde vefât ederek Ğâzi Ma>dî-i Kerb ważretleriniñ qadem-i sa>âdetleri ittisalinde Tilâmîź-i xâślarından merwûm Derviş Mewmed Paşanıñ bina ve inşâ etdirdigi kârgîr türbe-i maxśûśasında medfundur. Ziyâretiyle teberrük olunduğu gibi ümmümm-i śıbyân7 >illetine uğrayan çocuqlara türbesiniñ §oprağından içirildikde şifâ-yâb olduqları mücerrebdir. >İlm-i wadîŝden Şifâ-ı Şerîf üzerine bir cild şerw-i latîf daxi te’lîf buyurmuş olmağla mü§âla>a edenler ne derece śâwib-kemâl olduğuna vâqıf olacaqları nümâyân ve müstebân olur. SEYYİD >OŜ >OŜMAN EFENDİ Rawmetu’llâhi >aleyh Xoşabcı-zâde denmekle meşhûr olduğu walde >aśrınıñ >ulemâ-yı müteverri>în ve ehl-i kemâlinden olup 1186 târîxinde vefât ederek Câmi>-i Kebîr-i Şerîfiñ şarq ciheti maqberesinde pencere öñünde medfûndur. Cümle-i kerâmâtından olaraq laqlaq quşlarınıñ eyyâm-ı >avdet ve >azîmetlerinde be rây-ı ziyâret >Aźab Awmed Mawallesi’nde vâqi> xânesine nüzûl edip ba>dehü mawall-i me’vâ ve maqśadlarına gitdikleri müşâhede edenlerden mesmû>atla mervîdir. Ve el-yevm sül’âlesi tasarrufunda olan xâne-i meźkûrda oŧurduğu oŧasında maqâmı mevcûd ve mu>ayyen olmağla anda münkirât vuqû>undan iwtirâz olunmaqdadır. KARA MÜFTÜ Rawmetu’llâhi >aleyhiñ ism-i şerîfi >Abdülqâdir olduğu ve ecille-i Naqşibendiyye xulefâsından bulunduğu walde muwibb ve muśâwibleriyle Çorum’da vâqi> Câmi>-i Kebîr’de kâin Liwye-i Sa>âdet-i Nebevî pîşgâhında icrâ-yı âyîn-i Naqşibendiyye ve xatm-i xâcegân-ı Śıddîqıyye etmekdeler iken bir gece wasbe’l-beşeriye Müftî-i mümâ ileyh ważretleri >âdet-i qadîmelerine muxâlif olaraq vaqt ü zamânında gelemeyüp ancaq muśâwibleri gelip meşğûliyetlerinde iken müezzin efendi ol gece teśâdüfî olaraq eźan vaqtinden evvel gelip bir direk arqasında ixtifâ ederek bunların ol vechile cem>iyetlerin aśla görmediginden bunlar kimlerdir ve cem>iyetleriniñ sebeb ve sırr-ı wikmeti nedir deyü tefekkür eder iken muśâwiblerden birisi Qara Müfti wâlâ gelemedi şol arada ixtifâ eden müeźźin efendi gitsin anı çağırıp getirsin dedikde birisi daxi ey müeźźin efendi git Müfti Abdülqâdir Efendi’yi çağırıp buraya getir demesi üzerine hemen ――――――――― 7 64 Çocuklarda olan havale rahatsızlığı. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 müeźźin efendi sür>atle gidip daqq-ı bâb etdikde ol ważret §aşrada daqq-ı bâb eden müeźźin efendiyi görmediği walde ey müeźźin efendi geliyorum diyerek qapusından çıqıp beraberce câmi>-i şerif qapusına geldiginde babuçlarını eline almaq bahânesiyle yüzün müeźźin Efendiye çevirip aña xiŧâben bu esrârı bir kimesneye fâş eder iseñ żarar görürsüñ deyü tenbîh eyledigi walde her naśılsa vâlidesi anı endîşe ve tefekkür içinde görüp suâl ve ibrâm eylemesi üzerine vaq>ayı xaber verip keşf-i esrâr eyledigi >aqîbinde vefâtı vuqû> bulduğu vâlidesinden istimâ> edenlerden vâśıl-ı derece-i şöhret ve tevâtür olmasıyla müşârün ileyh >Abdülqâdir Efendi qırq sene bilâ fâśıla xıdmet-i celîle-i fetvâ-yı şerîfede Îfâ-yı wüsn-i xıdmet ve >ilm-i âdâbdan Velediyye Risâlesi üzerine bir şerw-i laŧîf tertîb ve te’lîf buyurduqdan soñra 1201 Târîxinde vuqû>-ı vefâtıyla Śüheyb-i Rûmî ważretleriniñ pîşgâhında vâqi> Qabristân-ı Kebîr’de defn olunmağla qabr-i şerîfi ziyâretgâh-ı xavâś ü >avâmdır. BEGLER ÇELEBİ ÇELEBİ BİN WACI ÇELEBİ ÇELEBİ Rawmetu’llâhi >aleyh Şeyx Elvan Çelebi ważretleriniñ aqrabâsından olduğu walde >Oŝmancıq qażasında bir câmi>-i şerif ve Çorum qażasında bir medrese ve bir zâviye ve bir xanqâh-ı Naqşibendiyye binâ ve inşâ eyledigi gibi Ważret-i Faxr-i Risâlet Efendimiziñ dördüncü >alemdârıolan Śüheyb-i Rûmî rađiya’llâhü >anhü’l-bârî ważretleriniñ türbe-i mu>aŧŧaralarını daxi müceddeden binâ edip âyende ve revendeye ŧa>âmiye olmak üzere Bügdiz8 ve Xorasan ve Kılıcviran9 ve Buruni10 karyeleri mâlikânelerini vaqf ve taxśiś etdikten soñra Vaśiyeti üzerine vefâtı vuqû>unda Śüheyb-i Rûmî Hażretleriniñ türbe-i mu>aŧŧaraları civârında defn olunarak elân qabr-i şerîfi ziyâretgâh-ı >avâm ve xavaśdır. Cümle-i keremâtından birisi qabr-i şerîf-i müşerref xarâb olduğundan ta>mîri için mi>mâr naśb ve ta>yîn olunan Aŧalı oğlu Wüseyin nâm kimesne baş ŧarafına bir direk dikmesini mütevellisi tecvîz etmeyip ol direk qaldırılmasını emr eylemesine cevâben ben üstâd neccârım dikmiş olduğum diregi qaldırmam zîra qaldırmaq üstâdlığa noqśâniyet verir dedigi gece merqûmun rü’yâsında müşârün ileyh merqûm Wüseyin’iñ boğazını śıqıp ey nâ-bekâr diregi benim başım üzerine niçin diktiñ deyü taxvîf etmesine mebnî >ale’ś-śabâw ol diregi oradan qaldırdıqdan soñra ol diregi qaldırdığınıñ sebebinden su’âl edenlere vaq>ayı xaber vermesi üzerine i>mâd etdikden soñra kendisi daxi vefat etmişdir. ――――――――― 8 9 10 Büğdüz Kılıçören Burunköy 65 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği >ABDÜLCEBBÂR DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh ERŻURUMÎ SULŦ SULŦAN denmekle müştehir ve >Abdülqâdir Geylânî evlâdından olduğu qayden mütebeyyin ve žâhir olaraq qaśabaya çâr-yek sa>at mesâfede kendi çiftligi derûnunda axşabdan mebnî türbe-i maxśûśunda medfundur. Vaqfı olmadığından ekŝeriya ve >ale’l-xuśûś evvel bahâr ve yaz mevsimlerinde keŝretle tevârüd eden züvvâr ŧarafından teberrüken edilen i>âne ve zebw-i qarâbîn ile idâre olunur. Yılancıq ve göz ağrısı ve sâir çıbanlar için süd getirilip türbesinde kâin çanaqlara vaż> ile sürüldükde şifâ-yâb olduğu mücerrebdir. >ARAB DEDE Rahmetu’llâhi >aleyhiñ ism-i şerîfi ESVEDESVED-İ YEMENÎ tesmiye qılındığı ma>rûf olduğu walde cenûben qaśaba ittiśâlinde axşabdan mebnî türbe-i maxśûśuna medfûn olmağla qadîmen >âdet-i ehl-i belde olduğu üzre wüccâc-ı źevi’l-ibtihâc cânib-i Wicâz-ı mağfiret-ŧırâza >azîmet eylediklerinde ahâli türbe-i laŧîfesi nezdine cem> olunaraq du>â olunduğundan ekŝeriya beher kes maqśadına muvâśalat ve ekŝeriya sâlimen >avdet eyledikleri cihetle e>izze-i kirâmdan olduğu añlaşılır. Müşârün ileyh ważretleri Zile’niñ cânib-i şarqîsinde defîn-i xâk-ı >ıŧırnâk olan Şeyx Nuśret hażretleriniñ xulefâsından olup rüfeqâsıyla eŝnâ-yı sülûklarında her biri muxtelifü’l-elvân ŧaş bulup getirmelerini şeyxleri emr eylemesi üzerine anlar daxi birer ŧaş getirip wużûruna >arż ve taqdîm eylediklerinde ol ŧaşların her birini bir ŧarafa atdıqdan soñra anlara xiŧâben bu ŧaşları qanğı şehirde bulursañız ol şehre sizi xalîfe naśb ve ta>yîn eyledim orada tavaŧŧun ve iqâmet ediñiz deyü fermân eylemesiyle müşârün ileyh >Arab Dede Çorum şehrinde ŧaşını bulmağla anda tavaŧŧun ve iqâmet ve terbiye-i mürîdân ve irşâd-ı ahâlî-i İslâmiyâna sa>y ü ğayret ve beźl-i himmet buyurduğu el-yevm şeyxi Nuśret Zâviyesinde mevcûd olan velâyetnâmede muwarrer olduğu müşâhede olunmağla tebrrüken bu mawalle qayd ve >ilâve olunmuşdur. PİR SA>İD BABA Rawmetu’llâhi >aleyh Depecik Mawallesinde kâin Zincirli Quyu nezdinde axşabdan mebnî türbe-i maxśûśunda medfundur. Malı sirqat olunanlar türbesinde Cenâb-ı Waqqa du>â ve ilticâ eylediklerinde mâl-ı mesrûqlarını bulduqları mücerrebdir. 66 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 ŞEYX MEWMED ŞEVQİ VE EDHEM BABA Rawmetu’llâhi >aleyhümâ Şeyx Eyyub Mawallesi’nde ŧarîq-i Naqşî-i Üveysî meşâyixinden olduqları walde Çorum Mütesellimi >Abdüllaŧif Efendi’nin binâ etdirdigi axşabdan mebnî türbe-i maxśûślarında medfun olup mümâ ileyh Edhem Baba 1270 târîxinde vefat etmekle göz ağrısından ziyâret ile ve sıtma için dâiresinde vâqi> quyu śuyundan iğtisâl ile xalâś olunduğu mücerrebdir. ŞEYX EYYUB SUL¥ SUL¥AN Rawmetu’llâhi >aleyh Kendi nâmıyla benâm olan mahalde vâqi> qabristan derûnunda medfundur. Śabî çocuqlarıñ keŝret üzre bükâlarında bir miqdar şa>îr getirilip qabr-i şerîfi üzerine śaçılıp ol çocuq üzerine yatırıldıqda bi iźn-i Xudâ rawat olduğu mücerrebdir. Müşârün ileyh fi’l-aśl Çorum qaśabası tüccâr-ı mu>teberânından olmağla li ecli’t-ticâre İzmir’e >azîmetlerinde anda bir mürşid-i kâmilden istixlâf etdiginde nezdinde mevcûd olan sermâyesini deryâya ilqâ etmekle şeyxi ŧarafından emr olunmağla imtisâlen lilemr sermâyesini deñize ilqâ etdikden soñra qaśaba-i meźkûreye xalîfe naśb ve ta>yîn buyurulup memlekete vüśûlünde anda olan >Abdülbâqî Paşa Câmi>-i Şerîfi śofasında iki rek>at namaz qıldıqdan soñra xânesine źehâb ve düxûlü emr olunmağla emr-i >âlî vechile >amel ve wareket ederek ol câmi>-i şerîf śofasında îfâ-yı śalât etdikden soñra śol ŧarafında deryâya ilqâ eyledigi sermâyesini tamâmıyle wâżır bulduğunu bi’ź-źât kendisi hülefâsına naql ü beyân buyurduğu efvâh-ı enâmdan şöhret bulmağla qabr-i şerîfi ziyâret-gâh-ı xavâś ü >avâmdır ŞEYX KEREM ISSI Rawmetu’llâhi >aleyhiñ ism-i şerîfleri el-Wâc Musŧafa olup 1119 senesi Rebî>ü’l-âxiriniñ üçüncü günü yevm-i iŝneynde vuqû>-ı vefâtıyla qaśabanıñ ğarb cihetinde kâin Ulu Mezar nâmında olan Qabristân-ı Kebîr derûnunda medfundur. Ve Müşârün ileyh ważretleriniñ Şeyx Eyyub Mawallesinde vâqi> >Ömer Dede oğlu xânesinde kendi iqâmet eyledigi oŧasında maqâmı mevcûd olduğu gibi papuçları Veli Paşazâde wıfžında olmağla ağzı ve gözü egilen kimesneler mürâca>at ederek mess etdiklerinde bi iźni’llâh şifâ-yâb oldukları mücerrebdir. Müşârün ileyhiñ xalîfesi >Elvan Çelebi qaryesi ahalisinden Xalil Efendi daxi 1169 senesi rebî>ü’l-âxiriniñ yigirmi üçüncü günü vefâtiyle nezd-i >âlîlerine defn olunmuşdur. 67 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği ŞEYX SEYYİD YAWY EFENDİ Rawmetu’llâhi >aleyh Ulu Mezar nam qabristanıñ qurbünde >Ali oğlu Musŧafa xânesine muttaśıl olduğu walde yol üzerinde medfundur. Meme ve gögüslerinde >illet peydâ olan mürżi>a xâtunlara qabriniñ ŧoprağı sürüldükde bi iźni’llâh şifâ-yâb olduğu mücerrebdir. QARA >ALİ >ALİ-ZÂDE >ABDURRAWMAN EFENDİ EFENDİ Rawmetu’llâhi >aleyh Süleyman Feyżî Paşa ważretleriniñ Çorum qaśabasında inşâsına muvaffaq olduğu kütübxânesiniñ evvel wâfıž-ı kütübü olduğu gibi du>âsından istimdâd olunur bir źât-ı >âlî-qadr olduğu walde vuqû>-ı vefâtında vaśiyeti üzerine Câmi>-i Kebîr qurbünde vâqi> qabristanıñ cânib-i yesârına defn olunmağla ziyâret-gâh-ı xâś ü >avâmdır. Müşârün ileyh Çorum a>lem >ulemâsından olup cennet-mekân Şehid Sulŧan Selim Xan ważretleriniñ üstâd-ı ekremi olup Dersa>âdet’de Eyüb Sulŧan Qabristân-ı Kebîrinde yol üzerinde vâqi> türbesinde defin-i xâk-ı >ıŧır-nâk olan Çorumî Dâmad-zâde Ebû Bekir Edîb Efendi ważretleriniñ nažm ü inşâd buyurduğu qaśîde-i belîğasına bir şerw-i laŧîf daxi te’lîf buyurmuşdur. QARA İSMÂ>İ SMÂ>İL EFENDİ EFENDİ Rawmetu’llâhi >aleyh Qırqlar denmekle ma>rûf medrese-i münîfeniñ evvel müderrisi ve ŧarîq-i Naqşibendî xulefâsından olduğu walde tefsîr-i şerif okudur iken Sûre-i A>râf’a geldiginde ŧalebe ve mürîdine xiŧâben yâ hû A>râf’da qalalım deyü vefâtına işâret buyurduğu günüñ axşamında ba>de’l->işâ vefat buyurup Tok Dede nâm civârında vâqi> qabristân-ı kebîriñ cânib-i ğarbine defn olunmağla qabr-i şerîfi mawall-i ziyâret-i >avâm ü xavâśdır. SADULLÂH ŚÂFÎ ŚÂFÎ Rawmetu’llâhi >aleyh Tut Dede civarında Qabristân-ı Kebir nihâyetinde medfun olmağla ziyâret-gâh-ı xavâśdır. Ğâyet sûzişli ğazel ve qa¢îdeleri wâvî mükemmel Dîvânı vardır. WÂCER DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh Şeyx Eyyub Mawallesi’nde Çavuş oğlu Xânesinde medfundur. 68 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 QADRÎ BABA Rawmetu’llâhi >aleyh Şeyx Eyyub Mahallesi’nde Qara >Alemdâr oğlu xânesinde medfun olmağla orası selefden ŧarîq-i Qâdirî Dergâhı olduğu ba>żı evraqda görülmüşdür. AKKUŞ DEDE Rawmetu’llâhıñ aśl-ı ism-i >ilmîsi nâ ma>lûm olmağla Şeyx Eyyub Mawallesi’nde Qayış oğlu xânesinde medfundur. BEYAN DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh’in daxi ismi nâ ma>lûm olmağla meźkûr Ulu Mezar nam kabristan derûnunda medfundur. SANCAQDAR DEDE Rawmetu’llâhi >aleyhiñ daxi ismi ğayr-ı ma>lûm olup Sancaqdar Mawallesi’nde Cigeroğlu xânesinde medfundur. ĞARİBCE DEDE Rawmetu’llâhi >aleyhiñ daxi ismi gayr-i ma>lûm olduğu walde Qandistan Mawallesi’nde Debbağxâne Yolu üzerinde xâne itti¢âlinde medfundur. DİGER Ol mawalde isi nâ- ma>lûm bir źât Ŧonbuş-zâde Konağında türbe-i max¢û¢unda bir źât daxi karşısında kâin xânede medfundur. ŞEYX >ABDÜLWAMÎD Rawmetu’llâhi >aleyh Pazar Mawallesi’niñ Câmi>-i Şerîfi itti¢âlinde Wamîd Ocağı nam mawalde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfundur. ¡ağîr ve kebîr uyxusunu ğayb eden kimesne dâiresinde vâqi> quyunuñ ¢uyundan içdiginde rawatla uyqu wâ¢ıl olduğu mücerrebdir. 69 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği ŹEYNÎ DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh Buñ11 Dede denmekle meşhûr Sûq-ı Sulŧânîde Ölçek-zâde hanesiniñ divar derûnunda medfundur. Vâqı>a-i mükeddere ile mużŧarib olanlar îqâd-ı şem> ve ziyâret etdiklerinde feraw-yâb olduqlar mücerrebdir. ŞEYX MEHMED BABA VE BİRÂDERİ WACI HÂFI© Rawmetu’llâhi >aleyhümâ Penbe >Ömer denmekle meşhûr olduğu walde ŧarîq-i Naqşî-i Üveysîden merwûm Turwal Şeyxi Wacı Mu¢ŧafa Efendi Ważretleriniñ ecell xulefâsından keşfi ®âhir kerâmâtı mütevâtir bir źât olup bu kere Mevlevîxâne ittixâź olunan maqâmıñ mescid-i şerîfi sawasında medfûn olduqları gibi münîb-i xâ¢larından diger altı źât daxi dâiresinde medfunlardır. Müşârün ileyh Turwal Şeyxi Wacı Mu¢ŧafa Efendi ważretleri mümâ ileyh Mehmed Baba’yı Çorum qa¢abasına xalîfe na¢b ü ta>yin buyurduğu eŝnâda aña xiŧâben oğlum memleketiñe vardığıñda xâneni wafr edesin bu ŧarîq-i >âlîden bir źât-ı >ulyâ cesedi ®uhûr eder orasını mawall-i icrâ-yı âyîn ittixâź edesin deyü emr buyurması üzerine memlekete vü¢ûlünde imtiŝâlen lil-emr xânesini wafr etdikde waqîqaten bir źât-ı >ulyâ cesedi ®uhûr etmekle ol mawalliñ ilerisinde olan qıble cânibini mawall-i icrâ-yı âyîn ittixâźiyle mescid binâ edip ol cesediñ üzerine daxi türbe ve >alâmet-i fâriqa-i ŧarîq-i Naqşibendiye resmi i>mâl olunmuş ise de muaxxaren esbaq Çorum müftisi Mewmed Wilmî Efendi’niñ ta>mir eylediginde mi>mârı Mevlevî olduğu wasebiyle Mevlevî >alâmet-i fâriqası olmaq üzre ser-i sa>âdetlerine alçı kirecinden uzunca külah şeklinde ta¢vîr eylemişdir. WACI >ALİ BABA Rawmetu’llâhi >aleyhiñ kendisi Şerbetcizâde denmekle ma>rûf olduğu walde elân Mevlevî Dergâhı ittixâź olan mârü’ź-źikr wanqâh-ı Naqşibendiye-i Üveysiye pîşgâhında medfun olup sâbıqan źikr olunan Yusuf Bawri Ważretleriniñ ecell-i xulefâsından olmasıyla wâl-i ixtiżârında üzerine türbe inşâ olunmaması xu¢û¢unu va¢iyyet eylemişken vefâtında ı¢ğâ olunmayaraq çend def>a kâgir türbe inşâ eylediklerinde min ŧarafi’llâh münhedim olmağla muaxxaran dört qâime üzerine qar ve yağmurdan siper olmaq üzre eŧrâfı küşâde ve saqfı ol qâime üzerlerinde mesdûd olaraq bir ŧarz-ı nevîn qulbe i>mâl olunmuşdur. ――――――――― 11 70 “sıkıntı” anlamında. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 ŞEYX ZEYNEDDİN VE PÎRÎ BABA Rawmetu’llâhi >aleyhümâdan Şeyx Zeyneddin ważretleri vaqfiyesinde görüldügüne nażaran Ważret-i Üveyse’l-Qarânî evlâdından olup qa¢abanıñ şarq cihetinde kâ’in Samsun Caddesi nezdinde vâqi> qabristân-ı kebîrde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfûn olup wayat ve memâtlarında xıdmetinde bulunan Pîrî Baba daxî vefâtı vuqû>unda yanlarına defn olunmuş xaylice müsteğallât-ı vaqfiyesi var ise de el ân mütevellîsi ŧarafından bedel-i idâre olunur. Türbe-i meźkûrede mu¢allâ-yı max¢û¢ olaraq ¢alât-ı cum>a ve >îdeyn iqâme olunur Ekŝeriya baş ağrısı için ziyâret edenler şifâ-yâb olduqları mücerrebdir. TUT DEDE Rawmetu’llâhi >aleyhiñ ismi teşâhür etmemiş ise de ba>żı eŧrafda Derviş Mawmud tesmiye olunduğu görülmekle ekŝeriya firâşında tebevvül eden ¢ıbyan ile baŧî’-i tekellüm olan ¢ıbyanlar re’s-i mübâreki cânibinde merkûz olan müdevver wacere bağlanıp yarım sa>at miqdârı mekŝ olunduqda bir daxi firaşlarına tebvvül etmedikleri gibi tekellümlerine qudret geldigi mücerreb olduğundan îqâd-ı şem> ve ziyâretle teberrük ve isti>âne olunur. MU¡Ŧ MU¡ŦAFA ©ARÎF EFENDİ Rawmetu’llâhi >aleyh Qurtzâde Za>îm Wacı Süleyman Ağa Medresesi’niñ evvel müderrisi ve Xadim Müftisi Mehmed EfendiMerwûmuñ birinci xalîfesi olduğu walde müftî-i müşârün ileyhiñ müteveffâ vâlide-i muwteremelerine ba>żı cihetden waqq-ı >abd ta>alluq etdigi wasebiyle qabrinde >aźâb olunduğu ve istiwlâli xu¢û¢u daxi ol waqqıñ ¢âwibi kimler olduğunu istixrâc ve ma>rifete mütevaqqıf ve muwtac bulunduğu cihetle xalîfe-i mümâ ileyh ®arîf Efendi’niñ >uwdesine iwâle ve tefvîż buyurduğundan mümâ ileyhiñ daxi quvve-i qudsiyesiniñ istikmâli wasebiyle ¢âwib-i waqqıñ kimler olduğunu keşf ®âhire ixrâc ile üstâźına >arż etmesi üzerine ol ważret daxi waq ¢âwibini bulup ta>alluq eden waqqını vâlide-i muwteremesine welal etdirmesiyle >aźâb-ı qabrden istixl⢠eylediklerini mümâ ileyhden me’źûn ve müstaxlef olanları ixbârât-ı ¢âdıqalarından istimâ> olınaraq ma>lûm-ı enâm ve qabr-i şerifleri Tut Dede qabristân-ı kebîri cânib-i yemininde ziyâret-gâh-ı xav⢠ve >avâm olmuşdur. 71 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği EBÛ İSWAQ SULŦ SULŦAN Rawmetu’llâh Wacı İswaq Mawallesi’nde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfundur. Vaż>-ı wamliñ teshîli içün ziyâretle isti>âne olunduqda âsân vecihle wamlden xala¢ olduqları gibi ğâibiñ gelmesi için ziyâretle tevessül olunduqda ber-murâd olduqları mücerrebdir. Na®m: 12 ŠàÔÛaë ÕzaìiaëózšÛaà‘ bènvèiëbîã†ÛaÖŠ’mòqýq ¡ARILIQ DEDE Rawmetu’llâhi >aleyhiñ ismi nâ ma>lûm olduğu walde Narlıoğlu Mahallesi’nde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup ¢arılıq >illetine mübtelâ olanlar îqâd-ı şem> ile ziyâret ve nezdinde vâqi> quyunuñ ¢uyu ile iğtisâl ile teberrük ve isti>ânet eylediklerinde şifâ-yâb olduqları mücerrebdir. XOCA AWMED VE HOCA YUSUF Rawmetu’llâhi >aleyhümâ Mîr Awmed Mawallesi’nde Qırqlar nâm medreseniñ câmi>-i şerîfi ittisâlinde axşabdan türbe-i max¢û¢larında medfûn olup wabs-i maŧar için istiqâ murad olunduğunda ve rîw-i >â¢ıf ve zelzele ve çekirge ve sâir envâ>-ı ibtilâ zuhûrunda ziyâret edenleriñ du>â ve ilticâ ile isti>âne olunur. ¡OFÎ MEWMED EFENDİ Rawmetu’llâhi >aleyh Debbağxâne civârında Medrese Mawallesi’nde Mu®affer Paşa Câmi>-i Şerîfiniñ garbî penceresi öñünde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfûndur. Selefde orası ŧarîq-i Xalveti Dergâhı olduğu ba>żı evrâq-ı mu>teberede görülmüşdür. Xâtimetü’l-muwaddiŝîn Yusuf Bawri ważretleriniñ bi ŧarîqi’l-mükâşefe kesb-i vuqûf ve iŧŧilâ> edip xaber verdigi üzre Müşârün ileyh ważretleri Çorum qa¢abasında qırq sene quŧbiyet maqâmında ta¢arruf eyledigi mümâ ileyhiñ me’źûn ve müstaxleflerinden mevŝûqan istimâ> olunmuşdur. ――――――――― 12 72 £elâ¤eten tüşrikü fi’d-dünyâ ve behcetühâ // Şemsü’d-Duhâ ve Ebû İswaq ve’l-Qamer: Üç şey vardır ki dünyayı aydınlatır ve o dünyanın ışığıdır, parlaklığıdır; biri kuşluk vakti güneş, biri Ebû İshak ve diğeri de aydır. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 ÇÖPLİ BEG VE SECÂ>ADDİN PAŞA Rawmetu’llâhi >aleyhümâ ümerâ-yı ğuzât-ı >i®âmdan olaraq Çöpli Mawallesi’nde Wallâc oğlu xânesinde medfûndurlar. Müsteğallât-ı vaqfiyesi mawall-i meźkûrda binâ-kerdesi olan mescid-i şerîfi imâmetine ve evlâdı zâviyesinde iŧ>âm-ı ŧa>âm etmesine meşrûŧa olduğu walde el-yevm mütevellîleri idâre ederler. AXİ MÜSTEŞÂR Rawmetu’llâhi >aleyh ¡ağrıcı Mawallesi’nde Ğâzî Dede oğlu xânesinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup bir miqdar müsteğallât-ı vaqfiyesi var ise de el ân türbedârı ŧarafından bedel-i idâre olunur. Müşârün ileyhiñ türbedârı wavlısında xelâ wafr ederken tâmü’l-vücûd bir źât daxi ®uhûr ederek üzerine axşabdan müceddeden bir türbe inşâ eylemişlerdir. Zamân-ı tekellümü wulûl edip de tekellüm edemeyen ¢abîler ve soñradan dili ŧutulan kimesneler neźr ile ziyâret etdiklerinde bi iźni’llâh şifâ-yâb olduqları mücerrebdir. SÜLEYMÂN ĞÂZÎ VE İBRÂHİM ĞÂZÎ Rawmetu’llâhi >aleyhümâ Qarakeçili Mawallesi Câmi>-i Şerîfiniñ miwrâbı cihetinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢larında medfundurlar. Yürümege muqtedir olmayan ¢abî çocuqları ziyâret etdirdiklerinde heman yürüdükleri mücerrebdir. ¡AFER DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh Yavrı Ŧurna Mawallesi’nde eŝnâ-yı râhda axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfundur. Diger isimleri nâ ma>lûm dört nefer zevât-ı sütûde-simât daxi başqa başqa türbe-i max¢û¢larında medfunlardır. GÜL BABA BABA Rawmetu’llâhi >aleyhiñ ismi nâ ma>lûm olduğu walde Wacı Receb Mawallesi’nde Wacı Mu¢ŧafa xânesinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup wayvânâtıñ memelerinde >illet olduğunda qabri ŧoprağı ¢u ile ŧılâ’ olunduqda şifâ-yâb olduqları mücerrebdir. 73 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği WACI RECEB Rawmetu’llâhi >aleyh nâmı ile be-nâm olan mawalde kâin Ŧaş Mekteb’iñ qıble ciheti itti¢âlinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfundur. WACI YUSUF Rawmetu’llâhi >aleyh nâmıyla be-nâm olan mawalde Xıra Xalil oğlu xânesinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup diger ismi nâ ma>lûm bir źât daxi Qaymaq Xalil oğlu xânesinde medfundur. CİMDİRİCİ DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh Qubbeli Mawallesi’nde Aq Mewmed oğlu xânesinde mu¢anna> ¢okı ŧaşı ta>bîr olunur ŧaşdan ma>mûl bulqur dibegi tawtinde medfun olup yürümege muqtedir olmayan çocuqlar getirilip meźkûr ŧaş dibegiñ ¢uyundan ğasl olunduqlarında yürüdükleri mücerrebdir. BÜBER BABA Rawmetu’llâhi >aleyhiñ ismi >Ömer olmağla ŧarîq-i Rifâ>î meşâyixinden olup Şeyxler Mawallesi’nde kâin zâviyesinde İsimleri nâ ma>lûm iki źât daxi medfun olduğu walde kendisi daxi zâviyesinde medfun olup el-yevm erkân-ı Rifâ>î icrâ olunur. >ARAB XOCA Rawmetu’llâhi >aleyh Wükûmet Qonağında Tevqifxâne wavlısında medfundur. BAYRAM DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh Defterdâr Medresesi divarı arqasında medfundur. XAN DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh Câmi>-i Kebîr civârında Enbiyâ oğlu Wafı® xânesinde axşabdan mebni türbe-i max¢û¢unda medfundur. Burnu qanı keŝretle 74 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 cereyân eylediginde îqâd-ı şem>le ziyâret olunup türbesinde bir parça kiremid üzerine qan aqınca heman qaŧ> olunduğu mücerrebdir. ŞEYX >ARAB Rawmetu’llâhi >aleyh ¡ofular Mawallesi’nde Wacı >Abdurrawmanzâde xânesinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup ishâl ve istisqâ için ziyâret edenler şifâ-yâb olduqları mücerrebdir. ŞAHMARÂN DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh ¡ağrıcı Mawallesinde Wacı Qabaqcı xânesinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup ¢abî çocuqlarıñ qarnında yara ve şiş peydâ olduğunda ziyâret edenler şifâ-yâb olduqları mücerrebdir. Diger isimleri nâ ma>lûm üç zâtıñ daxi birisi İpek Ağası oğlu ve birisi daxi Şab Oğlu xânelerinde türbe-i max¢û¢larında medfundırlar >ARAB BABA Rawmetu’llâhi >aleyh Nurullâh Mawallesi’nde Qadir oğlu xânesinde medfun olup ¢abî çocuqlar wavâle veyâ xayalâta dûçâr olduqlarında ziyâret etdirildikde şifâ-yâb olduqları mücerrebdir. KEYYÂLÎ VELÎ DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh Ŧarîq-i Naqşibendî ecell xulefâsından olduğu walde zencircilik ¢an>atıyla daxi meşğûl olduğu eŝnâda wâ¢ılât-ı >öşrünü bi’ź-źât kendileri keyl edip cânib-i mîrîye edâ ve teslîm eylediginden Keyyâlî va¢fıyla mev¢ûf olup sülâlesinden birkaç vâli ve müfti daxi ®uhûr ederek vâlilerden Büyük Wacı Wasan Ağa xan ve dükkân ve degirmen binâ eyledigi gibi müftilerden Wacı Mewmed Efendi medrese binâ etmekle muaxxaran ol >aqarâtı medrese-i meźkûre ile Câmi>-i Kebîriñ minâresinde ramażân-ı şerîfde fişenk endâxtına ve câmi>-i meźkûruñ xelâsında dâima şem>-i ruğan îqâdına vaqf etmekle el ân Ölçekzâde Xanı ve Ölçekzâde Medresesi denmekle ma>rûf olup Velî-i müşârün ileyhiñ xırqa ve tâcı el-yevm evladlarında mevcûd olduğu cihetle ziyâret olunduğu gibi kendisi daxi çiftlik mezarı qabristanında medfun olmağla ekŝeri rical ve nisvân ziyâret ederek >inda’llâh maq¢ûdlarına nâil olmaq üzre tevessül eyledikleri meşhûrdur. 75 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği GÜLŞENÎ WACI MEWMED EFENDİ EFENDİ Rawmetu’llâhi >aleyh Burhan Ketxüdâ Mawallesi’nde Wammal oğlu xânesinde medfundur. >ARAB DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh Burhan Ketxüdâ Mawallesi’nde >Abdioğlu xânesinde medfun olup olup sıtma için qabri yanında kuşburnu çalısı dalından ŧaş ile ba¢dıranlar şifâ-yâb olduqları mücerrebdir. QAPAQLI DEDE Rawmetu’llâhi >aleyhiñ ismi nâ ma>lûm olduğu walde Çilingir oğlu xânesinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfundur. ECÎR DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh Qal>a-i xâqânî qapusınıñ qarşısında xâneler ittisâlinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfundur. Göz ağrısıyçün ziyâret edenlerin xal⢠olduqları mücerrebdir. PENÂHÎ SULŦ SULŦAN Rawmetu’llâh Şarqıyân Mawallesi’nde Wacı >Abdurrawman Qonağında medfun olmağla orası selefde Rifâ>î Dergâhı olduğu ba>żı muwarrerâtda görülmüşdür. >ARAB >ABDÜLKERÎM BABA Rawmetu’llâhi >aleyh Sancaqdar Mahallesi’nde Ŧimâroğlu xânesinde medfun olup diger ismi nâ ma>lûm bir źât daxi Welvacıoğlu xânesinde medfundur. SEFER BABA Rawmetu’llâh ism-i >âlîleri Mewmed olaraq ŧarîq-i Naqşibendîden terbiye görmüş ehl-i tecrîd ve târik-i dünyâ bir źât-ı >âlî-sımât olduğu walde 1256 târîxinde vefât ederek Xıđırlıq nâm mevqi>-i mübârekede kâin ¡üheyb-i Rûmî rađiya’llâhü >anhü’l-bârî ważretleriniñ türbe-i mu>aŧŧaraları cânib-i ğarbîsinde medfun olup vefâtından taxmînen altmış sene soñra qabriniñ ta>mîri eŝnâsında 76 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 qażâen eline qazma i¢âbet edip vücûdu zinde olanlar gibi qan eŝerini görenlerden rivâyet olunmaqdadır. Müşârün ileyh ważretleri birâderi ile ¢owbeti eŝnâsında Xıżır >aleyhi’sselâm anların ma>îşetlerini tevsî> eylemek üzre ziyâretine geldigini beyân eyledigine cevâben ma>îşetleriniñ kifâyeti cihetle ziyâdesini qabûl eylemedigini birâderi naql eyledigi vâ¢ıl-ı mertebe-i tevâtür ve şöhret olmuşdur. WACI KEYVAN >Uŧarid yıldızı ma>nasına olan Keyvan’dan13 terxîm veya ğalaŧ olduğu walde Rawmetu’llâhi >aleyh kendi nâmıyla be nâm olan mawalde Qara Ŧopaq xânesi derûnunda medfun olup diger ismi nâ ma>lûm bir źât daxi Uncu Mawmud’uñ xânesinde medfundur. >AŹAB AWMED VE ARAB DEDE Rawmetu’llâhi >aleyhümâ namlarıyla be nâm olan mawallenin qabristanı kenarında axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢larında medfunlardır. WACI KEMÂL Rawmetu’llâhi >aleyh nâmıyla be nâm olan mawallede Wançerli oğlu xânesinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfundur. >ÎSA XALÎFE Rawmetu’llâhi >aleyh nâmıyla be nâm olan mawallenin câmi>-i şerîfi itti¢âlinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup îqâd-ı qanâdil ile ziyâretinden teberrük olunduğu gibi gece yanığı için ziyâret edenler xal⢠olduqları mücerrebdir. DİGER İsimleri nâ ma>lûm bir źât ¡aqallı >Oŝman ve bir źât daxi Qađı Çırağı nâm kimesne xânelerinde medfunlardır. ――――――――― 13 Yazar Keyvan için Utarid dese de bu kelime Zuhal (Satürn) yıldızı anlamındadır. 77 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği ÜMÎD XALÎFE Rawmetu’llâhi >aleyh nâmıyla be nâm olan mawalleniñ mescid-i şerîfi mawfelinde medfundur. Mümâ ileyh daxi Zile’de medfun Şeyx Nu¢ret ważretleriniñ Xulefâsından olup şeyx-i müşârün ileyhiñ remy eyledigi wacer-i ma>rûf ol mawalleye i¢âbet eyledigine mebnî orayı mawall-i iqâmet buyurduqları müşârün ileyhiñ velâyetnâmesinde görülmekle teberrüken qayd olunmuşdur. BABA ¥ÂHİR Rawmetu’llâhi >aleyh daxi >İsa Xalîfe Mawallesi’nde Cerîd oğlu Wâfı® xânesinde medfun olup ¢abî çocuqların a>żâlarında ru>âf >illeti ve çatılmaq peydâ olduğunda ziyâret etdirilip qabri ŧoprağından sürüldükde şifâ-yâb olduqlarından Ça§ Ça§ılmaq De Dede nâmıyla meşhûr olmuşdur. BURHAN ĞÂZÎ Rawmetu’llâhi >aleyh Atcı >Ali Ŝânî Mawallesi’nde Zileli Wâfı® Efendi Xânesi derûnunda türbe-i max¢û¢unda medfun olup diger bir źât daxi Qalaycı ¡atılmış xânesinde medfundur. XORASANÎ >ABDÜRREZZÂQ SUL¥AN Rawmetu’llâhi >aleyh Çaqır mawallesi’nde ¥ayyibli oğlu xânesinde medfundur. RÛWÎ SULŦ SULŦAN Rawmetu’llâhi >aleyh Ciriş Mawallesi’nde Kecelioğlu xânesinde medfun olup geceleri ŧabl ¢adâsı istimâ> olunduğu mervîdir. Diger. İsmi nâ ma>lûm bir zât daxi Baba Xan xânesinde medfundur. SANCI DEDE Rawmetu’llâhi >aleyhiñ ismi nâ ma>lûm olduğu walde Şeyxler Mawallesi’nde >Âşıq oğlu xânesinde ve diger bir źât daxi Serdar Oğlu xânesinde medfundurlar. 78 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 ÜMMÜ GÜLSÜM Rawmetu’llâhi >aleyha Emir Awmed Mawallesi’nde Qız >Oŝman oğlu xânesinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢da medfundur. WÜSEYİN ĞÂZÎ Rawmetu’llâhi >aleyh Câmi>-i Kebîr Mawallesi’nde >Arab oğlu Bekir xânesinde medfundur. MEŞHED DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh qa¢abanıñ ğarben xâricinde tarla arasında medfundur. Qaw§ ü ğalâ’ ve def>-i beliyyât için ziyâret ve zebw-i qurbân ile isti>ânet olunduqda âŝârı müşâhede olunmuşdur. BEYÂNBEYÂN-I ESÂMÎESÂMÎ-İ E>İZZEE>İZZE-İ KİRÂM DER QURÂQURÂ-YI QAŻÂ >ALİ BABA Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben bir sa>at mesâfede Yadgin14 karyesi kabristanında medfundur. QILIÇ BABA Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben bir buçuq sa>at mesâfede Qaraca qaryesinde mebnî türbe-i max¢û¢unda medfundur. ¡ARIQLI DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh meźkûr Qaraca qaryesiniñ qabristanında tepe üzerinde medfundur. ekŝeriya wabs-i maŧar vuqû>unda ziyâreti ile istiqâ olunduqda âŝârı müşâhede olunduğu mücerrebdir. QANBER DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben bir buçuq sa>at mesâfede Qarapıñar qaryesi qabristanında medfundur. ――――――――― 14 Yaydiğin 79 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği MEWMED DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben iki sa>at mesâfede Öyük15 qaryesi nezdinde medfundur. HU BABA VE MEWMED DEDE Rawmetu’llâhi >aleyhümâ cenûben iki sa>at mesâfede ¡arŧa qaryesi derûnunda medfunlardır. YOĞUN PELİD BABA Rawmetu’llâhi >aleyh şarqî cenûbî cihetinden üç sa>at mesâfede Yoğun Pelid Qaryesi’nde medfundur. QUŞ TİMUR BABA Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben üç buçuq sa>at mesâfede Saray Qaryesi derûnunda diger isimleri nâ ma>lûm olduğu walde iki źât daxi başqa başqa qabirlerinde medfunlardır. AXİ’LYAS Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben iki sa>at mesâfede nâmıyla be nâm olan qaryede ahâlisi velîme cem>iyetlerinde sâir qaryeler gibi ŧabl çaldıracaq olduqlarında bir mu¢îbet vuqû bulduğundan terk eylemişlerdir. ABDAL ATA VE ERDİBİLÎ Rawmetu’llâhi >aleyhümâ cenûben üç buçuq sa>at mesâfede Yaqacıq nâm-ı diger Abdal Ata Qaryesinde diger iki źât-ı >âlî-sımâtla kâgir ve awcârdan mebnî câmi>-i şerîfe mutta¢ıl ğâyet munta®am türbe-i max¢û¢larında medfunlar olduğu walde müşârün ileyh Abdal Ata e>izze-i kirâmdan olduğu cihetle selâŧîn-i >i®âm ŧaraflarından pek çoq müsteğallât-ı mevqûfesi olaraq mütevellîsi ve zâviyedârları ma>rifetleriyle bedelen idâre olunur. Qa¢aba ve civardan lede’liwtiyâc ziyâretle isti>âne eylediklerinde nâil-i merâm olduqları mücerrebdir. ――――――――― 15 80 Höyük Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 VELÎVELÎ-İ RÛM Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben üç buçuq sa>at mesâfede Qılıçviran16 qaryesiniñ mescid-i şerîfi itti¢âlinde Çınarlıq arasında medfun olup ekŝeriyâ yaŧalaq >illetine mübtelâ olanlar ziyâret eylediklerinde şifâ-yâb olduqları mücerrebdir. WASAN DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh meźkûr Qılıcveran Qaryesi’niñ fevqınde eşcar arasında medfundur. QARAGÖZ DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben dört sa>at mesâfede Dörtdepe nâm cebel-i mustaŧil źirvesinde medfundur. HAZEREDDİ HAZEREDDİN Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben iki buçuq sa>at mesâfede nâmıyla be nâm olan qaryeniñ mektebi sawasında medfundur. NÛRÎ BABA Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben üç buçuq sa>at mesâfede Bozboğa Qaryesi nezdinde medfundur. ¡ARI ŞEYX BABA Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben üç buçuq sa>atmesâfede nâmıyla be nâm olan karyede medfundur. GÖCEN DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben dört sa>at mesâfede Ovacıq Karyesi’nde medfundur. ――――――――― 16 Kılıçören 81 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği DÎVÂNÎ BABA Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben dört sa>at mesâfede Dîvân-ı Kebîr17 Qaryesi’inde wavuż kenarında diger bir źât daxi nezdinde medfundur. GÜLCEZ DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben beş sa>at mesâfede nâmıyla be nâm olan qaryede18 medfundur. ŞEYX >ÂŞIQ Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben altı sa>at mesâfede Örücek qaryesi civârında kâgir ve awcârdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup muqaddemâ müsteğallât ve mevqûfesi var ise de merbû§-ı bedel olduğu walde muta¢arrıfları qaw§-ı sâbıqda celâ-yı va§an edip wâlâ >avdet etmediklerinden muvaqqaten xazîne-mânde olmuşlardır. WASAN BALIM SUL¥AN Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben altı sa>at mesâfede Qızıl Geçid ve nâm-ı diger Balım Karyesi’inde awcardan ma>mul kâgir qubbe derûnunda zevcesi ve oğullarıyla berâber olduqları walde me>an ve müctemi>an medfunlardır. ŞEYX İSMÂ>ÎL Rawmetu’llâhi >aleyh meźkûr Balım Qaryesi kenârında medfundur. Müşrün ileyh ŧarîq-i Xalvetî meşâyix-i >i®âmından olduğu evrâq-ı maqberde görülmüşdür. XORASÂNÎ BABA Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben beş sa>at mesâfede Tarwan Karyesi civârında medfundur. ――――――――― 17 18 82 Büyükdivan Gülücek Köyü Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 BABA MEWMED Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben beş sa>at mesâfede Xaŧib Karyesi’inde awcardan mebni kârgir qubbe derûnunda türbe-i max¢û¢unda medfun olup müşârün ileyh daxi e>izze-i kirâmdan olduğu cihetle xaylice müsteğallât-ı mevqûfesi var ise de el-ân mütevellîsi ŧarafından bedelen idâre olunur. ABDAL BODI Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben ğarb cihetinde beş buçuq sa>at mesâfede nâmıyla be nâm qarye19 civârında nübû> eden mâ-ı leźîź fevqınde medfun olup müşârün ileyh daxi e>izze-i kirâmdan olduğu cihetle waylice merbûŧ-ı bedel müsteğallât-ı mevqûfesi olmağla qa¢abada muqîm mütevellisi ŧarafından zâviyesinde xıdmet-i lâzımesi bedelen idâre ve îfâ olunur. WAMDİ BEG Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben ğarb cihetinde beş sa>at mesâfede nâmıyla be nâm olan qaryede20 medfun olduğu walde ümerâ-yı ğuzât-ı >i®âmdan olduğu cihetle waylice müsteğallât-ı mevqûfesi merbûŧ-ı bedel olduğundan mütevellîsi qa¢abada muqîm olup zâviyesinde xıdmet-i lâzımesi bedelen îfâ olunur. ŞEYX ¡ADREDDİN Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben iki sa>at mesâfede Wacı Paşa Qaryesi’inde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup wayâtında iqâmet eyledigi o§asınıñ divarı ve wâ¢ılât-ı zira>iyesini idxâl ve idxâr eyledigi axşabdan ma>mul anbarı el-yevm mevcûd ve müsta>meldir. ¥âife-i nisvân wâmile olup olmayacağını tecrübe için bir >aded elmayı türbesi üzerine vaż> edip ferdâsı gün dişlenmiş görürlerse hâmil olacağı üzerine temenni ve du>â ile qaviyyen i>timâd ve rabŧ-ı qalb ederler. Müşârün ileyh Wacı Bektâş Velî ważretleriniñ xulefâsından olduğu ve Wacı Bektâş Velî ważretleri daxi Şeyx >Abdülqâdir Geylânî ważretleriniñ maxdûm-ı >âlîleri Seyyid İbrâhim >Abdülqâdir ważretleriniñ kerîme-i muwteremeleri Sa>îde Xâtun binti Seyyid İbrâhim’iñ veled-i mükerremleri olduğu Zile’de medfun Şeyx Nu¢ret ważretleriniñ velâyetnâmesinde muwarrer ――――――――― 19 20 Abdalbodu Köyü Hamdiköy 83 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği bulunduğu görülmekle teberrüken qayd olunmuşdur (Neseb-i Wacı Bektâş Velî hüve ibn-i Seyide Sa>îde Xatun binti Seyyid İbrâhim bin Seyyid >Abülqâdir Geylânî Quddise sırrıhu) min Velâyetnâme-i Nu¢reddin ez-Zilevî NUW BABA Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben yedi sa>at mesâfede Urlı §ağı nam cebel-i musta§iliñ zirvesinde medfundur. QUŞCI DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben bir sa>at mesâfede ¡alquşa21 Qaryesi’inde medfundur. QIRQLAR Rawmetu’llâhi >aleyhim ważerâtınıñ isimleri nâ ma>lûm olduğu walde garben iki sa>at mesâfede Dîvân-ı ¡ağîr22 Qaryesi civarında depe üzerinde medfunlardır. ¡AB¡ABÂ-XÂN SULŦ SULŦAN Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben iki sa>at mesâfede A>lemîn23 Qaryesi nezdinde bir quyu ve bir çeşme olmağla cereyan ve inqıŧâ>ı keŝret ve qıllet-i maŧara mebnî olmayaraq be wikmet-i Xudâ ba>żı sâlda nâgehânî ve bağteten bir qaŧre ¢u qalmaz derecede qa§> olunur ve ba>żı sâlda bir degirmanlıq ¢u cereyân edip tawtinde olan bâğ bostan ve tarlaların seqâ ederler Müşârün ileyh her walde e>izze-i kirâmdan olduğu cihetle ziyâretiyle isti>âne ve teberrük edenler nâil-i merâm olduqları mücerrebdir. BELİZ DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben bir sa>at mesâfede nâmıyla be nâm olan qarye24 medfundur. ――――――――― 21 22 23 24 84 Pınarcık Küçük Divan Altınbaş (Elemin) Metinde geçen kelime “Beliz” diye okunmakta. Ethem erkoç söz konusu çalışmasında “Buluz” şeklinde okumuş. Beliz veya Buluz adlı bir köye rastlayamadık. “Belpınar” veya “Belören” köyü olabilir. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 ¥ÛR ÇELEBİ Rawmetu’llâhi >aleyh Seyyid Murad sülâle ve evlâdından olup bir sa>at mesâfede Çam Degirmanı nezdinde medfun olmağla selefde qabri üzerinde awcârdan mebni kârgîr qubbe olduğuna nezdinde mu¢anna> ŧaşlardan istidlâl olunur. Müşârün ileyhiñ xaylice müsteğallât-ı mevqûfesi var ise de merbû§-ı bedel olduğundan mütevellîsi ŧarafından xıdmet-i lâzımesi bedelen îfâ olunur. Eyyâm-ı baharda ekŝeriyâ nisvân §âifesi ziyâretine gidip nezdinde vâqi> quyu ¢uyu ile ğasl edip teberrük eylerler. XANÇER MAWMUD Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben bir buçuq sa>at mesâfede Deliler25 Qaryesi’iniñ ortasında diger isimleri nâ ma>lûm başqa başqa iki žât daxi medfunlardır. ¡ARI DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben üç sa>at mesâfede Çuqur Veran26 Qaryesi’inde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢da medfundur. Y HÛ DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben beş sa>at mesâfede Acı Pıñar Qaryesi üstünde Çamlıq arasında medfundur. AĞCA DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben dört sa>at mesâfede Köse Ŧağı nâm cebel-i mustaţiliñ zirvesinde medfundur. ŞEYX XORASANÎ Rawmetu’llâhi >aleyh ğarbenaltı sa>at mesâfede İşençay27 Qaryesi nezdinde Qışlacıq nâmmawalde kebîr ardıç ağaçları arasında medfundur. ――――――――― 25 26 27 Köyün adı bir ara “Bahçeli” diye değiştirilse de daha sonra yine “Deliler” kullanılmıştır. Çukurören Esençay 85 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği SEYYİD MURAD VE WASAN ÇELEBİ Rawmetu’llâhi >aleyhümâ ğarben üç sa>at mesâfede Ovacıq nâm-ı diger Seyyid Murad’dan ğalaţ Seydim28 Qaryesi câmi>-i şerîfi ittisâlinde awcârdan mebnî kârgîr qubbe derûnunda zevcesi ve ¢ağîr maxdûmu ile beraber medfun olup kebîr oğlu Wasan Çelebi daxi nezdinde kâin qıblevî kârgîr türbe-i max¢û¢unda medfundur. Müşârün ileyh ważretleri e>izze-i kirâmdan olduğu wasebiyle merbûŧ-ı bedel xaylice müsteğallât-ı mevqûfesi olmağla mütevellîsi ŧarafından bedelen idâre olunur. Qa¢aba ve civârında keŝretli züvvâr gelerek ziyâretiyle tevessül eylediklerinde nâil-i merâm olduqları mücerrebdir. SELMAN ÇELEBİ Rahmetu’llâhi >aleyh Seyyid Murad sülâlesinden olaraq garben iki buçuq mesâfede Saraylı Qaryesi’nde çam ağacı tawtinde medfun olmağla göz ağrısına meźkûr çamdan bir miqdar axz olunup ve mesw ve duxânını sürme ittxâžıyla gözüne çekenler şifâ-yâb olduqları mücerrebdir. MURAD DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh garben on sa>at mesâfede Qızıl Viran29 Qaryesi’nde depe üzerinde medfundur. AYAS DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh garben şimal cihetinden dört sa>at mesâfede nâmıyla be nâm30 olan Qaryede medfundur. WELVACI BABA Rawmetu’llâhi >aleyh garben şimal cihetinde dört buçuq sa>at mesâfede Şeyx Wamza Qaryesi’niñ fevqınde ŧarîq üzerinde medfundur. ŞEYX WAMZA Rawmetu’llâhi >aleyh garben şimal cihetinde dört buçuq sa>at mesâfede nâmıyla be nâm qarye civarında axşabdan mebni türbe-i max¢û¢unda medfundur ――――――――― 28 29 30 86 “Seydimçakallı” köyü olsa gerek. “Kızılpınar” köyü olsa gerek Ayaz Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 SECÂ>ADDİN SULŦ SULŦAN Rawmetu’llâhi >aleyh garben şimal cihetinden dört buçuq sa>at mesâfede Çanaq Qaryesi civarında medfundur. ¡ARUQLI DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh şimâlen üç sa>at mesâfede Çorum Viran Qaryesi’nde depe üzerinde medfundur. DEDE MEŞ MEŞE Rawmetu’llâhi >aleyh şimâlen altı sa>at mesâfede Yavı Qaryesi’nde medfundur. AWMED DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh şimalen altı sa>at mesâfede Laçin-i ¡ağîr Qaryesi’nde qarşı cebel źirvesinde axşabdan mebni türbe-i max¢û¢unda medfundur. SİRAC BABA Rawmetu’llâhi >aleyh iki sa>at mesâfede Egerci nam cebeliñ zirvesinde medfundur. SERBÎN DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh şimâlen iki sa>at mesâfede nâmıyla be nâm31 olan qaryede yol üzerinde medfundur. Ekŝeriyâ göz ağrısı ve >ilel-i sâire için ziyâret edenler şifâ-yâb olduqları mücerrebdir. YEDİ ABDALLAR ABDALLAR Rawmetu’llâhi >aleyhim şimalen bir sa>at mesâfede Buved32 Qaryesi’niñ yolu üzerinde axşabdan mebni türbe-i max¢û¢larında medfunlardır. ――――――――― 31 32 Serpin Buvet 87 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği EMİR BABA Rawmetu’llâhi >aleyh meźkûr Buved Qaryesi’nde axşabdan mebni türbei max¢û¢ında medfundur. WAYDERÎ BABA Rawmetu’llâhi >aleyh şarqan altı sa>at mesâfede ¡arı Qaryesi’nde medfundur. Wabs-i maŧar için be râ-yı istisqâ’ ziyâret olunduqda âŝârı müşâhede olunmuşdur. BOYRAZ DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh şarqan beş sa>at mesâfede Eskice Qaryesi’nde medfundur. XARDAGÜL SUL SULŦAN Rawmetu’llâhi >aleyh şarqan beşbuçuq sa>at mesâfede Farzand33 Qaryesi câmi>-i şerîfi pîş-gâhında axşabdan mebni türbe-i max¢û¢ında medfundur. NAZLI BABA Rawmetu’llâhi >aleyh meźkûr Farzan Qaryesi civarında medfundur. İN>ÂM ÇELEBİ Rawmetu’llâhi >aleyh şarqan dört sa>at mesâfede Ulu Pınar nâm mevqi>de medfundur. Bir miqdar merbût-ı bedel müsteğallât-ı mevqûfesi olmağla qa¢abada küşâd olan zâviyesi xıdmeti mütevellîsi ŧarafından bedelen idâre olunur. GEVHER SÂLİK34 Rawmetu’llâhi >aleyh şarqan üç buçuq sa>at mesâfede nâmıyla be nâm35 qaryede axşabdan mebni türbe-i max¢û¢da medfundur. ――――――――― 33 34 35 88 Metinde “Fevzende” yazılmıştır. AncakEthem Erkoç “Farzand” diye okumuştur. Sayın Erkoç’un yöreden olması ve Bir sonraki zat Nazlı Baba’da da farzand şeklind yazıldığı için bu şekilde okumayı tercih ettik. Halk arasında “Gevher Sâlih” Kutluca. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 XALİL DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh meźkûr Gevher SâlikQaryesi’nde ¡olaq oğlu xânesinde axşabdan mebni türbe-i max¢û¢da medfun olup diger isimleri nâ ma>lûm dört źevât daxi cevânib-i qaryede medfunlardır. ¡ARI BABA Rawmetu’llâhi >aleyh şarqan üç sa>at mesâfede Walıca36 Qaryesi’nde medfundur. Evlad >arzu edenler ziyaretle tevssül ve ilticâ’-ı ilâ’llâh eyledikde ber-murâd olduqları mücerrebdir. QARA BABA Rawmetu’llâhi >aleyh şarqan bir buçuq sa>at mesâfede >Aliki Qaryesi’nde axşabdan mebni türbe-i max¢û¢unda medfun olup ŧaşdan ma>mul esb egeri türbesinde el ân mevcûd olmağla züvvâr teberrüken râkib ve merkûb olurlar. ĞARÎB DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh şarqan üç sa>at mesâfede Wacı Mûsa Qaryesi’nde medfundur. QANDİL BABA Rawmetu’llâhi >aleyh Şarqan bir sa>at mesâfede Qandil Qaya nam depeniñ zirvesinde ŧaş iwâŧa olunmuş mevqi>de wücre içinde a>żâsınñ kemükleri mevcûd olmağla el ân ziyâret olunur. Mümâ ileyhiñ kemikleri ol wücre derûnunda vaż> olunması daxi orasını defîne vardır ®annıyla ba>żı kimesneler wafr edip bir şey’ bulamadıqları walde tekrar defn etmeyerek ol mevqi>e vaż> edip firar etmişlerdir deyû efvâh-ı >avâmdan istimâ> olunmuşdur. ĞÂZÎLER Rawmetu’llâhi >aleyhim cenûben üç sa>at mesâfede Saray Qaryesi civârında tepe üzerinde beş zevâtdan >ibâretolduqları walde medfunlardır. ――――――――― 36 Çalıca olması gerek. 89 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği XAL¡ DEDE Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben üç buçuq sa>at mesâfede Büğdüz Qaryesi civârında Ala Qavaq nam mawalde medfun olup ıstma için nezdinde vâqi> çeşmeden iğtisâl eylediklerinde xal⢠olduqları mücerrebdir. “QIŢ>A” İki cihanda ta¢arruf ehlidir rûw-ı velî Demeñüz bir mürdedir anda nice dermân ola Rûw şemşîr-i Xudâdır ten ğılâf olmuş aña Daxi iyce kâr eder bir tîğ kim >üryân ola XÂTİME İşbu risâle-i >âcizîde nâm-ı nâmîleriye muwarrer źevât-ı sütûde-simât ważerâtınıñ ba>żısı a¢wâb-ı >i®âm ve tâbi>înden olup ba>żısı daxi e>izze-i kirâm ve guzât-ı fixâmdan olaraq qa¢aba ve qurada merâqid ve türbe-i şerîfeleri mevcûd ve âŝâr xâ¢iyet ve kerâmetleri meşhûr olmağla ewyânen ziyâretleriyle teberrük olunduğu walde müşârün ileyhüm ważerâtınıñ ba>żısı Çorum ahalîsinden ise de ekŝerîsi nereli ve ne ŧaraf ahâlisinden ve ne sebeple Çorum’a teşrîf ve qanğı târixde vürûd etmeleriyle müddet-i iqâmet ve memâtlarınıñ ekŝeriyâ beyân ve tawrîrine dâir tetebbu> ve sa>y olunmuş ise de bir gûnâ qayd ve ixbâra dest-res olunmayaraq heman beyân-ı ahâlî-i meşhûr olan esâmî ve şöhretleriyle tawrîr qılınmağla ekseriyâ merqad-i şerîfleriniñ re’s ve >alâmetler ile rûwânî ve rü’yâlarda görüldükleri awvâle na®aran ekŝeriniñ >Arabistan ve Buxara ve Xorasan ţarafları ahalisinden olduqlarına istidlâl olunur. bjÔÈÛa óÏ áènÇbБ !aŠí bîã†ÛaóÏáèààç!aÞbäíë åîߨa åîÈàua 37 oàm â ――――――――― 37 90 Yessiru’llâhü şefâ<atühüm fi’l-<uqbâ ve yenâlu’llâhü himemehüm fi’d-dünyâ. Ecma<în, âmin.: Onların şefâatlerini Allah ahrette kolay kılsın, dünyada da onların himmetlerinin tamamını bize ulaştırsın. Âmin, ecmain. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî. Vefeyât-ı Ayvansarâyi(İnceleme-Tenkitli Metin), Hazırlayan: Ramazan Ekinci, İzmir, 2012, LXIII+180s., ISBN:978-605-4638-19-2. Mehmet Yunus YAZICI∗ Klasik Türk Edebiyâtı alanında ilmi çalışmalar yapılırken eseri vücûda getiren edebî şahsiyet hakkında mümkün olduğunca eksiksiz bir biyografi hazırlamak adeta iğne ile kuyu kazmaya benzer. Her türlü bilgi, belge, tarihi vesika, eser vb. titizlikle taranmalı ve incelemeye dâhil edilmelidir. Edebiyâtımızda da tezkireler, şakâyık ve zeylleri, nazire mecmuaları, salnâmeler gibi eserlerin yanında vefeyâtnâmeler de araştırmalarımızı kolaylaştıran ve tarihi, edebî şahsiyetleri tanımamızı sağlayan önemli eserlerdir. XVIII. yüzyılda yaşamış olan ve biyografik eserleriyle tanınan Hâfız Hüseyin Ayvânsarâyi’nin Vefeyât-ı Ayvâsarâyi isimli eseri genç araştırmacılarımızdan olan Ramazan Ekinci tarafından incelenerek yayınlandı. Tanıtımını yapacağımız eser araştırmacının yüksek lisans tezinin gözden geçirilmiş ve genişletilmiş hali olup eserin editörlüğünü Prof. Dr. Âdem Ceyhan yapmıştır. Vefeyât-ı Ayvansarâyî’nin tenkitli metni hazırlanılırken eserin bilinen dört nüshası da araştırmaya dâhil edilmiştir. Kitap girişin akabinde iki bölüm, sonuç ve transkripsiyonlu metinden mürekkep. Eserin giriş bölümünde vefeyât-nâme kavramı işlendikten sonra, Türk edebiyâtı ve kültüründe vefeyât-nâmeler hakkında tasnif yapılarak mâlumât verilmiştir. Böylece hem şehir, hem de şahıs vefeyâtnâmeleri ve bunlarla ilgili yapılan akademik çalışmalar hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Daha sonra ilk bölümde müellifin hayâtı, edebî şahsiyeti ve eserleri hakkındaki çalışma sunulmuştur. Eserlerinin yurt içi ve dışındaki bilinen nüshalarının yekünü, telif ve tertip ettiği eserlerinin muhteviyatı hakkında tanıtım, hayatı hakkındaki tarihi bilgiler bu bölümü kapsıyor. İkinci bölümde ise müstakil olarak eser hakkında inceleme mevcut. Vefeyâtın adı hakkındaki tartışma ve nüshalardaki kayıtlı tarihler belirtilmiştir. Ten――――――――― ∗ Celâl Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eski Türk Edebiyâtı Yüksek Lisans Öğrencisi. 91 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği kitli metne dâhil olan nüshalar tanıtılıp değerlendirilmiş ve esere kaynaklık eden eserler ve alıntılar ilave edilmiştir. İkinci bölümün sonunda ise eser genel bir değerlendirilmeye tabi tutulup dil ve üslup özellikleri ile ilgili inceleme yazılarak, sonuç bölümünde eserin kültürümüz açısından ehemmiyeti vurgulanmıştır. Bu bölümün nihayetinden sonra eserin transkripsiyonlu-tenkitli metni dipnotlar ve açıklamalarla birlikte okuyucuya sunulmuştur. Kullanımın kolaylaşması için şahıs, eser ve yer adlarının toplu indeksi de kitabın sonunda mevcut. Söz konusu çalışma özellikle mutasavvıf şairler hakkındaki biyografik bilgiler açısından oldukça önemli. Eser müellifi vefeyânameyi yazarken silsile, görevlendirildiği tekke, ölüm tarihi ve şiirinden örnekleri mümkün olduğunca zikretmiştir. Örneğin hakkında çalışmada bulunduğum mutasavvıf şairlerden ve Bayramîlik hakkında en önemli risalelerden biri olan “İrşad-nâme” müellifi Hakikizâde Şeyh Osman Efendi hakkında tezkirelerin hiçbirinde bir bilgiye rastlayamamış, sadece Müstakimzâde’nin Mecelletü’n Nisâb adlı eserinde bilgi kırıntılarına tesâdüf etmiştim. Ayvansarâyî eserinde Müstakimzâde’den daha kapsamlı bir şekilde biyografik malumâtı eserinde zikretmiş olduğunu gördüm. Kitap hakkında fikir vermesi açısından da ilgili bölümü örnek olarak verebiliriz: Hâkîkî-zâde Şeyh Osmân Efendi Kuddise Sirruhu Eş-Şeyh Osmân Efendi Hakîkî-zâde, İstanbul’da dünyâya gelip Ümmî Sinân’ın halîfesi olan Seyyid Nizâm-zâde Seyfu’llâh Efendi’nin halîfesidir. Egrikapı dâhilinde vâki’ kendi hânesi tarîk-i meşâyihına meşrûta zâviye edip anda sâkin iken ﻛﻠﻤﺔ اﻟﺘﻘﻮىkelimetü’t-takvâ 1037 târîhinde rıhlet edip zâviyesi mezâristânına defn olunmuştur. Âsârından müretteb dîvânı olup ez-cümle bu güfte anların eserleridir: Bülbül-i şûrîdeyim gülden nasîbüm var benüm Sanmanuz bî-hûdeyim gülden nasîbüm var benüm (S. 19-20). Eserin dikkat çeken bir başka özelliği bir tasavvuf şiiri antolojisi hüviyetini taşıması. Birçok mutasavvıf şairden nakledilen şiirler tekke edebiyâtının zengin bakiyesine kapı açıyor. Ramazan Ekinci’nin bu çalışması edebiyat, tasavvuf, tarih gibi sosyal disiplinler ile ilgilenen araştırmacılar için kaynak niteliğinde. 92 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 SÛFÎ ARAŞTIRMALARI-SUFI STUDIES DERGİSİ YAYIN İLKELERİ GENEL İLKELER 1. Sûfî Araştırmaları-Sufi Studies Dergisi, hakemli bir dergi olup yılda altışar aylık dönemler hâlinde iki sayı olarak yayımlanır. 2. Sûfî Araştırmaları-Sufi Studies Dergisinde, Tasavvuf ile ilgili bilimsel makaleler, röportajlar, çeviriler, tanıtım yazıları vb. çalışmalara yer verilmektedir. 3. Yazının Sûfî Araştırmaları-Sufi Studies Dergisine gönderilmesi, yayımı için başvuru olarak kabul edilir. Yazılar için telif ücreti ödenmez. 4. Sûfî Araştırmaları-Sufi Studies Dergisinde yayımlanan yazıların içerikleriyle ilgili her türlü yasal sorumluluk, yazarına aittir. 5. Sûfî Araştırmaları-Sufi Studies Dergisi, gönderilen yazılarda düzeltme yapmak, yazıları yayımlamak ya da yayımlamamak hakkına sahiptir. 6. Yayım dili Türkiye Türkçesi olmakla birlikte, gerekli ve uygun görüldüğü durumlarda, diğer Türk lehçeleri, İngilizce, Almanca, Fransızca, Arapça, Farsça ve Rusça yazılara da yer verilmesi mümkündür. 7. Makalenin başında 200 kelimeyi aşmayacak biçimde Türkçe özet, 3-5 kelimelik anahtar kelimeler; İngilizce başlık, İngilizce özet ve İngilizce anahtar kelimelere yer verilmelidir. 8. Yazının başlığının altında yazar adı, unvanı, görev yaptığı kurum ve kendisine ulaşılabilecek e-posta adresi gibi bilgilere yer verilmelidir. 9. Dergiye gönderilen yazıların daha önce başka bir yerde yayımlanmamış olması gerekmektedir. Kitap hâlinde yayımlanmamış sempozyum bildirilerinin yayımı ise, bu durumun belirtilmesi şartıyla mümkündür. 10. Yazılar, mutlaka Yazım Kılavuz unda belirtilen formatta gönderilmelidir. Bu formatta gönderilmeyen yazılar değerlendirmeye alınmayacaktır. 93 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği YAZIM KILAVUZU SAYFA DÜZENİ 1. Yazılar, Microsoft Word programında yazılmalı ve sayfa yapıları aşağıdaki gibi düzenlenmelidir: Kağıt Boyutu A4 Dikey Üst Kenar Boşluk 5,4 cm Alt Kenar Boşluk 5,4 cm Sol Kenar Boşluk 4,5 cm Sağ Kenar Boşluk 4,5 cm Yazı Tipi Garamond Yazı Tipi Stili Normal Boyutu (normal metin) 11 Boyutu (dipnot metni) 9 Paragraf Aralığı 6 nk Satır Aralığı Tek (1) 2.Özel bir yazı tipi (font) kullanılmış yazılarda, kullanılan yazı tipi de, yazıyla birlikte gönderilmelidir. 3.Yazılarda sayfa numarası, üst bilgi ve alt bilgi gibi ayrıntılara yer verilmemelidir. 4.Makale içerisindeki başlıkların her bir kelimesinin sadece ilk harfleri büyük yazılmalı, başka hiç bir biçimlendirmeye, yer verilmemelidir. 5. İmlâ ve noktalama açısından, makalenin ya da konunun zorunlu kıldığı özel durumlar dışında, Türk Dil Kurumunun imlâ Kılavuzu esas alınmalıdır. 6. Metinlerde dipnot ve kaynakça bölümleri için, Dipnotlar sayfa altında sıralı numara sistemine göre düzenlenmeli ve aşağıda belirtilen kaynak gösterme usullerine uyulmalıdır: a. Kitap: Basılmış eser; yazar-yazarların ad ve soyadı, eser adı (italik), çeviri ise çevirenin, tahkikli ise tahkik edenin, sadeleştirme ise sadeleştirenin, edisyon ise editörün veya hazırlayanın, yayınevi, kaçıncı baskı olduğu, baskı yeri ve tarihi, cildi, sayfası. Tek yazarlı Mahmut Erol Kılıç, Sûfi ve Şiir Osmanlı Tasavvuf Şiirinin Poetikası, İstanbul: İnsan Yayınları, 2008, s. 20. Çok yazarlı Gülbün Mesera vd., A. Süheyl Ünver Bibliyografyası, İstanbul: İşaret Yayınları, 1998, s. 50. (Kaynakça kısmında hazırlayanların hepsi yazılmalıdır) 94 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 Derleme M. Öcal Oğuz (edit.), Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Ankara: Grafiker Yayıncılık, 2004. Çeviri William C. Chittick, Tasavvuf Kısa Bir Giriş, çev. Turan Koç, İstanbul: İz Yayıncılık, 2006, s. 10. b. Tez örnek: Barihuda Tanrıkorur, Türkiye Mevlevîhanelerinin Mimari Özellikleri, c. 1 -Metin-, Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, 2000, s. 51. c. Yazma eser: Yazar adı, eser adı (italik), kütüphanesi, varsa kütüphane bölümü, kayıt numarası, varak numarası. Örnek: Mehmed Emin Tokadî, Şerh-i Kelimât-ı Hâcegân, Millet Ktp., Ali EmîrîŞer‘iyye, no: 832, vr. 18a. d. Hadis kitaplarında, ilgili eserin hadis alanında meshur olan referans yöntemi kullanılmalıdır. Örnek: Buharî, es-Sahîh, İman 1. e. Makale: Yazar adı soyadı, makale adı (tırnak içinde), dergi veya eser adı (italik), çeviri ise çevirenin adı, cildi/ sayı numarası (tarihi), sayfası. Telif makale örnek Ahmet Yaşar Ocak, “Babaîler İsyanından Kızılbaşlığa: Anadolu’da İslam Heterodok-sisinin Doğuş ve Gelişim Tarihine Kısa Bir Bakış, Belleten, LXIV/239 (Nisan 2000), Ankara: Türk Tarih Kurumu, s. 147. Çeviri makale örnek Wilferd Madelung, “Zeydilik ve Tasavvuf”, çev. Salih Çift, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 9/9 (2000), Bursa: Uludag Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, s. 233. f. Basılmış sempozyum bildirileri: Yazar adı soyadı, bildiri adı (tırnak içinde), sempozyum kitabının adı (italik), Basım yeri: Yayınevi, basım tarihi, sayfası. Basılmış bildiri örnek Ahmet Ögke, “Yiğitbaşı Velî’nin Tasavvuf Anlayışının Temel Özellikleri”, Manisalı Yiğitbaşı Velî Ahmed Şemseddîn-i Marmaravî Sempozyumu 26 Nisan 2008 Bildiriler, haz. Mehmed Veysî Dörtbudak, Gürol Pehlivan, Manisa: Yiğitbaş Vakfı Yayınları, 2009, s. 63. g. Basılmış ansiklopedi maddeleri: Yazar adı soyadı, madde adı (tırnak içinde), ansiklopedinin adı veya kısaltması (italik), cilt numarası, basım yeri: Yayınevi, basım tarihi, sayfası. Basılmış ansiklopedi maddesi örnek: Tahsin Yazıcı, “Derviş”, DİA, 9, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1994, s. 189. 95 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği h. Kitapta bölüm: Yazar adı soyadı, bölüm adı (tırnak içinde), kitabın adı (italik), editör adı, basım yeri: yayınevi, basım tarihi, sayfası. Metin Ekici, “Araştırma Yöntemleri”, Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, ed. M. Öcal Oğuz, Ankara: Grafiker Yayınları, 2004, s. 100. ı. Dipnotlarda kullanılan kaynak ilk geçtigi yerde yukarıdaki şekilde tam künye ile verilmelidir. İkinci defa gösterilen aynı kaynaklar için; yazarın soyadı veya meşhur adı, eserin kısa adı, birden çok cilt varsa cildi ve sayfa numarası yazılır. Örnek: Kuşeyrî, er-Risale, s. 21. i. Arapça eser isimlerinde, birinci kelimenin ve özel isimlerin baş harfleri büyük, diğerleri küçük harflerle yazılmalıdır. Farsça, İngilizce, vb. diğer yabancı dillerdeki ve Osmanlı Türkçesi ile yazılan eser adlarının her kelimesinin baş harfleri büyük olmalıdır. j. Birden çok yazarı ve hazırlayanı olan eserlerde her şahıs isminden sonra virgül konmalıdır. k. Ayetler italik karakterle yazılmalı, referansı (sure adı, sure no/ayet no) sırasına göre verilmelidir. Örnek: El-Bakara, 2/10. l. İnternet kaynaklarında yararlanıldığı tarih belirtilmelidir. Örnek: http://www.freeminds.org/ts3/km368.tif (05.05.2008) m.Dipnot referans numaraları noktalama işaretlerinden sonra konulmalıdır. 7. Makalenin sonunda kaynakça verilmelidir. 96 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 7 ARTICLE SUBMISSON 1.Journal of Sufi Studies is a peer-reviewed semi-annual international periodical. 2. The content of Journal of Sufi Studies includes academic articles, reviews, translations, interviews and the like in the field of Islamic mysticism. 3. When sent to Journal of Sufi Studies, an article is presumed submitted. There will be no payment of royalties. Author of a published article bears legal responsibilities. 4.Editors of Journal of Sufi Studies have the right to determine whether to publish an article or to reject it. They also may correct mistakes in an article. 5. The publication is in Turkish, but when it is necessary, articles in Turkic dialects, English, German, French, Arabic, Persian, and Russian can be published. 6.A 200-word summary and key words should be attached. 7. Author of an article must include his/her title, institute, and contact information. 8.The article has to be published for the first time. A symposium paper can be accepted if not published before. 9.Articles must be typed in the format below, otherwise they will be rejected. STYLE GUIDELINES 1. Articles must be typed with Microsoft Word in the format below. Page size A4 Portrait Margins Top 5.4 cm Bottom 5.4 cm Left 4.5 cm Right 4.5 cm Font Garamond Style Normal Font size Body text 11 Footnotes 9 Space between paragraphs 6 nk Line Space Single (1) 2. If special characters are used, the fonts must be sent, too. 3. There must be no page numbers, footers, or headers. 97 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği 4. Headings must be typed in ‘Title Case’ with no other formatting. 5. Reference Format and Examples: a. Book: Author’s Last Name, First name initial. Title of the book. City of Publication: Publishing Company, year of publication, pages. b. Thesis Author’s Last Name, First name initial. Title of the thesis. City of university: Institute/University, year, pages. c. Manuscript Author’s Name. Title of the book. Library, cataloguing number, pages. d. Hadith Collections Sample: al-Bukhari, al-Sahih, Faith 1. e. Journal Author’s Last Name, First name initial. “Title of the article.” Title of the magazine, volume number, (issue number), pages. f. Published symposium paper Author’s Last Name, First name initial. “Title of the paper.” Symposium, City of Publication: Publishing Company, year of publication, pages. g. Encyclopedia entry Author’s Last Name, First name initial. “Title of the entry.” Encyclopedia, Volume, City of Publication: Publishing Company, year of publication, pages. h. Section of a book Author’s Last Name, First name initial. “Title of the section.” Title of the book, editor’s name, City of Publication: Publishing Company, year of publication, pages. 98