Stratejik Rekabet - KASEM – Kadim Stratejiler Encümeni Merkezi
Transkript
Stratejik Rekabet - KASEM – Kadim Stratejiler Encümeni Merkezi
StratejikRekabet Strategic&Rivalry Mart2016Sayı:1Cilt:1Ücretsiz AylıkTefekkürDergisi AnayasaYargısınınMeşruiyeti FatihÖztürk PKK–DAEŞÇaprazAteşinden Kurtulmak RahimeEdibali EmperyalistGüçlerKarşısındaİki Ülke:KoreveOsmanlı AbdurrahmanFatihŞendil SergeyLavrovveGünümüzRus SiyasetindekiYeri HalimTaşkaya StratejikAçıdanTürkiye’nin DoğalAlanıveTabiiİmkân Sahaları AliArslan GiritPolitikasıŞimdideKıbrıs’ta BüşraÇakmak SosyalMedyaveİstihbarat KenanÇabuk Çin’inKuzeyKore’yeYardımları HakkındaGenelBir Değerlendirme EyüpSarıtaş STRATEJİKREKABET–MART2016 Sahibi:KadimStratejiler EncümeniMerkeziadına AliArslan Editör:KenanÇabuk EditörYrd.:RahimeEdibali SorumluYazıİşleriMüdürü: GökçeEser YayınKurulu Prof.Dr.AliArslan Prof.Dr.HalilBal Prof.Dr.HalilToker Yrd.Doç.Dr.FatihÖztürk YönetimMerkezi KadimStratejilerEncümeni MerkeziDerneği(KASEM) SümerMah.9.Sok.Özgöller Sitesi,A-1,D:9 Zeytinburnu/İSTANBUL www.kasem.org ISSN: Sayı1,Cilt1,Mart2016 YerelSüreliYayın YayınTarihi:15Mart2016 GrafikTasarım:DuyguMedya KADİMARAŞTIRMALAR ENCÜMENİMERKEZİyayınıdır. Budergideyeralan yazılardakideğerlendirmeler, aksibelirtilmedikçeKASEM’in kurumsalgörüşünü yansıtmamaktadır. ©2016KASEM–Bütün FaaliyetlerGönüllülükEsasına Göredir. Dergideki tüm yazıların telif hakları Kadim AraştırmalarEncümeniMerkeziDerneğiKASEM’eait olup,5846sayılıFikir veSanatEserleriKanununun uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak makulalıntılarveyararlanmadışındahiçbirşekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden yayınlanamaz. Yazılara telif ücreti ödenmez. Yayın kuruluyazılardadeğişiklikyapabilir. DeğerliOkuyucularımız… Yayın hayatına başladığımız bu ilk sayımızda sizlerisaygıylaselamlıyoruz.“StratejikRekabet”, adının basit anlamı gibi; gayemiz, dünyada rekabethalindeolanstratejilerisizeaktarmaktır. Logomuzdaki şekil ve isimlerin yazılışlarının bir anlamı bulunmaktadır. “Stratejik” yazsının ince olmasıvenaringörünmesi,stratejininyoğunbir beyinfırtınasısonrasıdetaycıvekıvrakolmasını simgelemektedir. “Rekabet” yazımızın da kalın ve sert görünümlü olması, dünyadaki kural koyanaktörlerinrekabetlerininçoksertgeçtiğini sizlereanlatmaktadır.Ortadakiçiftyönlüokise yayınkurulumuzveKadimAraştırmalarStrateji Merkezi’ndekiaraştırmacıvehocalarımızıngeniş bakışaçısınısimgelemektedir.İlksayımızdasize birçok farklı konuda bir yazılarımızı beğeninize sunuyoruz. Bu yazılarımızın çok azı daha önce başka yerlerde yayınlanmıştır. Fakat çoğunluğumuzun yazıları burada ilk defa yayınlanmaktadır. Eğer yazılarımızı ve güncel olaylar hakkındaki farklı bakış açılarını görmek isterseniz, www.kasem.org adresini ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca dergi ile ilgili herhangi bir şikâyet veya istekte bulunmak isterseniz bize hem sosyal medyadan hem de mail adreslerimizdenulaşabilirsiniz. Derginin yapımında emeği geçen bütün arkadaşlaraveyazarlarımızateşekkürediyorum. Stratejik Rekabet çıktığı bu yolda her ayın ortasında siz okurlarına yeni ufuklar açmayı hedeflemektedir. Teşekkürler… Editör KenanÇABUK 1 STRATEJİKREKABET–MART2016 StratejikAçıdan Türkiye’ninDoğal AlanıveTabiiİmkân Sahaları Prof.Dr.AliArslan G İstanbulÜniversitesi ünümüz şartlarında yaptığımız sınıflamalarda Türkiye güç bakımından işbirliği yapılmaya değer görülen bir konumda iken, kabiliyet ve etkinlik bakımından da taktiksel bir devlet olarak kabul etmek zaruretindekalmaktayız.AncakTürkiye, jeopolitik, tarihi, misyon, milletdaş ve dindaşları tarafından tasvip dolayısıyla bazen dikkate alınan devlet, bazı olaylarda stratejik bir güç veya zaman zaman süper bir güç gibi tavır ortaya koyabilmektedir. Bazı zamanlarda ise Türkiye en iptidai bir devletlerle aynı şekilde davranarak bir tepkisel devlet niteliğine dönüşmektedir. Bu çelişkili tavırlar sergilenmesinde Türkiye’yi yönetenlerin liderlik vasfı veya vukufiyetlerinin seviyesi etkin olmaktadır. Bunun sebebi daha çok tek bakış açısına sahip olunması veya tek pencereden bakılmasının etkisi olduğu anlaşılmaktadır. Bundan dolayı Türkiye’denstratejikbirdevletyaklaşımı beklemek belki de imkânsızdır. Bunun yerine Türkiye’yi tepkisel ve basit taktiksel tavırlardan uzaklaşmasını sağlayarak bütün imkânlarını aynı anda göremebecerisiniulaşmışbiryönetimve kadrolarıihtiyacıvardır. Türkiye’ye doğal olarak yetenek ve imkanverendörtgenelanabaşlığı;Milli İrtibatSahası,AkrabaAlanı,DiniSahave İnsaniSahaolaraksıralayabiliriz.Birbiri ile çelişkili gibi görülen bu başlıklar esasında görünüşte bazı zıddiyetleri hatıra getirse de esasında iç içe girmiş/bir birine yaslanmış büyük kubbeyi sağlamlaştırmak için oluşturulanyarımkubbelerdir. MilliİrtibatSahası Tarihi süreçte çeşitli stratejiler dolayısıyla her boy ayrı bir millet gibi takdim edilse de esasında Türk kökenlilerin tamamını Türk kabul edilmelidir. Milli saha olarak kastettiğimiz bir ırk ve milletin dünya üzerinde yaşama sahasıdır. Alan yerine daha genişliği ifade eden sahanın kullanılması bazı milletlerin bölge ve kıtaları aşması dolayısıyladır. Bir alan dışında büyük bir sahada yaşamaları bakımındanbelkieniyiörnekTürklerdir. TürkkökenliolupbugünBM’yeüyeolan devletler; Türkiye, Azerbaycan, Özbekistan,Kazakistan,Türkmenistanve Kırgızistan’dır. Çok az ülke tarafından tanınanKKTC’niunutmamakgerekir. Bunlar dışında bulundukları ülkelerin anayasalarınagöreözerkcumhuriyetve bölgeler mevcut olup bunları şu şekilde sıralayabiliriz. Rusya Federasyonu içinde; Türk kökenli cumhuriyetler olarak bilinen Tataristan, Başkırdistan, Çuvaş, Saha-Yakutistan, Altay, Hakasya, Tuva, özerk cumhuriyetleri yanında Türklerin de yoğun olarak bulunduğu Karaçay-Çerkes, Kabardey-Balkar Dağıstan, Kırım cumhuriyetleri mevcuttur. Bunun yanında Rusya Federasyonu’nun Doğu Avrupa ve Asya kesimlerindedoğrudanMoskova’yabağlı olan özerk okrug, oblast ve kraylarda Türk kökenlilerin oranı ciddi bir kesafettedir.ÇinHalkCumhuriyetiiçinde resmi adıyla Şincan-Uygur Cumhuriyet yaniDoğuTürkistanileMoldovyaiçinde Gaguzözerkbölgesinideanmakgerekir. Ülkelerin kanunlarına göre bir özerk yapıları olmasa da Türklerin yoğun olduğu devletler şunlardır. İran’ın nüfusunun en azından yarısı Türk kökenli Azeri, Türkmen ve Kaşgaylar oluşturmaktadır. Tacikistan ve 2 STRATEJİKREKABET–MART2016 Afganistan Türklerden ayrı düşünülemeyen bağımsız cumhuriyetlerdir. Bunlar dışında eski Osmanlı toprakları olan Irak, Suriye, Yunanistan, Makedonya, Kosova, Bulgaristan, Romanya’da Türkler yaşamayadevametmektedirler. Türklerin 1960 sonrasında yaşamaya başladıkları başta Almanya, Fransa, İngiltere ve sair Batılı ülkeler yanında Avustralyagibiülkelerdahilbütündünya ülkelerindeki Türkleri de unutmamak gerekir. Ana hatları ile Türk kökenlilerin yaşadıkları alanları yan yana koyduğumuzda Akdeniz’den Bering Boğazına kadar Doğu Avrupa ve Asya kıtasının yarısı Türk kökenlilerin yaşadıkları sahayı içermektedir. Dünyanın her yerine yayılmaya devam eden Türkleri de bunu kattığımızda dünyada en dağınık yaşayan milletin Türklerolduğunusöyleyebiliriz. Türklerle hısımlık ve kültürel akraba olan Moğol, Babür Devleti’nin varisleri olan Pakistan ve Hindistan’da yaşayan Müslümanlar ile Fin-Ugur kökenli milletleri de unutmamak gerekir. II.DünyaSavaşınakadardünyadabüyük birsömürgehâkimiyetikuranİngilizlerin dil ve kültür olarak büyük etki bırakmalarınarağmenbugünyayıldıkları alan esas itibariyle ABD ve Kanada’nın bir kısmı ile Avustralya ve Yeni Zelanda’dır. Fransa’nın Kanada’nın QuebeckısmıharicinceciddibirFransız nüfusu dünyada yoktur. İspanya ve Portekiz dilleri birçok ülkede konuşulsa bile bu dilleri konuşanlarla İspanyol ve Portekizlerin ırki bağları çok zayıftır. ABD’nin ırki özelliğini kullanması zaten mümkündeğildir.Bununiçingüçveeski İngiliz hatta Batı Medeniyeti nüfuzunu kullanarak eksikliğini gidermeye çalışmaktadır. ABD’nin yaptığı esasında 16. Yüzyıldan beri Batıların kullandığı güçveHıristiyanlıkrengideverilmişolan Batı Medeniyeti’nin dünyada bir hâkimiyetvasıtasıolarakkullanılmasıdır. Rusların, Rusya Federasyonu içindeki yaşadıkları alan sınırlı olduğu gibi etrafındaki ülkelerden sadece Ukrayna ve Belarus’ta ciddi Rus nüfusu ve akrabalıkilişkisivardır. Türk kökenli devletler içinde nüfus, nüfuzvestratejikolarakTürkiyeenöne çıkmaktadır. Dünya’da ise Türkiye gibi millet sahasına sahib olan başka bir milletyoktur.AyrıcaTürklerkendimillet sahasında 250 milyon civarında nüfuslarıyla herkesin dikkate almakta olduğuveyaalacağıbirpotansiyeldir. AkrabaAlanı1 Buradaakrabaolarakadlandırdıklarımız köken itibariyle Türk olmayan, zamanla Türkler dışında değerlendirilen veya kendilerini öyle kabul edenlerin tamamınıkastedilmektedir. Türkiye Türkleri, başka milletlerle akrabalık tesis etmiş nadir bir gruptur. Bunun oluşmasında İslam Medeniyeti’nin son temsilcisi konumunda olan Osmanlı Devleti’nin dışlayıcı ve ayrıştırıcı olmayan tavrının etkili olduğunu söyleyebiliriz. Anadolu havzasıvecivarındabaşısıkışanlarınson sığınak yeri olarak buraya göç etmelerinin de bunda büyük rolü olmuştur. Akraba Alanı Anadolu’nun havzası veya birinci derecede etki alanı olarak ifade edilmesi de mümkündür. Anadolu havzası akrabalar yuvası demekte bir sakınca yoktur. Anadolu’nun içi ile çevresinin iç içe geçtiği kadar birbiriyle ilişkili başka bir coğrafya dünyada yoktur. Birkaç örnekle bununla ne kastettiğimiziizahedelim. 1 Akraba Topluluklar kavramı 1992’de Dışişleri Bakanlığına bağlı TİKA’da Eğitim Danışmanı olarak görev yaptığım sırada Türkiye’ye okumak için gelen ve gelmek isteyen fakat Türk kökenli olmayanlara imkan sağlanması için tarafımdan ifade edilmiş ve daha sonra yaygınlaşarak kullanılmıştır. 3 STRATEJİKREKABET–MART2016 Kürtler tarihi olarak daha ziyade bugünkü Kuzey Irak civarında yaşarlarken, Safevi-Osmanlı rekabeti dönemde başlamak üzere Güneydoğu Anadolu istikametinde yukarıya doğru hareket ettikleri gibi, Birinci Dünya Savaşı sırasında Rus ve Ermenilerin baskısı karşısında önemli miktardaki Kürt Van’dan başlamak üzere batı istikametinde can havliyle kaçmak zorunda kalmıştı. Bugün Türkiye, Irak, Suriye ve İran’da yaşayan Kürtlerle Türklerin yaptıkları evliliklerin oranı neredeyse yarıya ulaşmıştır. Yani Kürtlerin en fazla akraba olduğu millet Türklerdir. Bölgede yaşayan bazı Türklerin Kürtleştiği bazı Kürtlerin de Türkleştiği de dikkate alınması gereken birhusustur. Ruslarıngüneyedoğruilerlerkenilkönce Nogay ve Tatar daha sonraları ise Kafkasya’daki Ermeniler hariç bütün milletlerin önemli bir kısmını Osmanlı Devleti topraklarına sürdüğü bilinen bir gerçektir. Bu gün Kafkasya’da yaşayan bütün milletlerin akrabaları Türkiye’de yaşamaktadır. Hatta bazılarının Türkiye’deki sayısı Kafkasya’dakinden fazladır.Çerkez,Kabardey,İnguş,Çeçen, Dağıstan halklar ve Gürcüler bugün Türkiye’de yaşamaktadır. Bu milletler geldikleri yerlerdeki millettaşları ile yakın ilişki içinde veya onlara özlem duydukları gibi, birçoğu da Türklerle evlilikyoluylaakrabaolmuşlardır. Hunlardan itibaren Türklerin yaşadığı Balkanlar Osmanlı idaresi döneminde Türklerinyoğunyaşadığıyerlerdenbirisi olmuştu. Osmanlı Devleti’nin idaresi sona erdiği yerlerden sadece Türkler değil Boşnak ve Arnavutlar da Anadolu’yu doğru göçe zorlanmış veya kendi iradeleri ile buraya gelmişlerdi. ÖzelikleBoşnakveArnavutlarlaTürkler asırlardan beri evlilik yoluyla akraba olmuşlardı. Balkanlarda kalan Türkler BoşnakveArnavutlararasındayaşamaya başlamış önemli bir kısmı da Boşnaklaşmış veya Arnavutlaşmıştır. Bugün Türkiye’de yaşayan Boşnak ve Arnavutların da Türklerle önemli miktarda evlilik yaptıkları bilinen bir gerçektir. Kısacası bugün Bosna-Hersek, Sırbistan ve Karadağ’da yaşayan Boşnaklar ile Arnavutluk, Kosova, Karadağ, Makedonya ve Yunanistan’da yaşayan Arnavutların kendi milletleri dışındakiakrabalarıTürklerdir. Irak ve Suriye’de yaşayan Türkler ile Araplar arasında evlilikler eskiden beri yapıla gelmektedir. Türkiye’de yaşayan Araplarla Türkler arasında da evlilikler oldukçayaygındır.Halep,Hama,Humus, Lâskîye hatta Şam’da yaşayan ciddi orandaki Türklerle Araplar arasında yakın zamana kadar ilişkiler çok iyi olmuş ve evlilikler yapılmıştı. Hatta Suriye’de sadece Arapça konuşan TürklerolduğugibiTürkiye’dedeArapça bilmeyenAraplarmevcuttur. Türkiye’de yaşayan farklı milletlerin birbirleri ile akrabalıkları dolayısıyla, Türkiye’de Türkler azınlıktadırlar şeklinde bazen kastı aşan vukufiyetsiz yorumlar bile yapılmaktadır. Türkiye’de yaşayan Türkler ile Türklerin akrabası diğer milletlerin Kafkas, Balkan ve Ön Asya’nın Türkiye’ye bitişik kısımlarında yaşayanlarmilletlerarasındakiakrabalık bağları dünyanın hiçbir yerinde mevcut değildir. Bu bölgelerdeki her türlü gelişme, ırk gözetmeden Türkiye yönetimini ister istemez ilgilendirmektedir. Böyle bir akrabalık ilişkisinin bulunduğu başka bir örnek dünyada yoktur. Bundan dolayı Türkiye’yisiyasisınırlarlasınırlamakçok zor bir hadisedir. Bu akrabalık aynı zamandaortakbüyükbirkültüralanıda oluşturmaktadır. Kısacası Anadolu havzası siyasi sınırların kontrol edemeyeceği kadar birbiriyle ilişkili, birbirinebağlıbirakrabalaryurdudur. DinselSaha Din insanların bireysel hayatları için önemli olduğu gibi, devletlerin ya kendi dâhilisistemleri,sosyalyapılarıiçinçok 4 STRATEJİKREKABET–MART2016 önemli ya da devletlerin ittifak, işbirliği veya nüfuz alanlarını belirlemede ciddi bir etkiye sahiptir. Dünya’daki güçlü ve stratejik devletler dini sahayı hiçbir zamanihmaletmezler. Müslümanlar İslamiyet’in getirdiği ilkeler doğrultusunda bir ortak yaşam alanı ve İslam Medeniyeti oluşturmuşlardı. Hatta bazı dönemlerde İslamMedeniyetihavzasısiyasiolarakta büyük birliktelikler, Emevi-Abbasi, Selçuklu, Osmanlı gibi, kurmuşlardı. Bu büyük siyasi yapıların etrafında aynı siyasi alanla uyumlu nüfuz veya kader birliğiyapanbölgelerveyasiyasiyapılar daortayaçıkmıştı. Türkler dini sahada da çok önemli tabii imkânlara sahiptir. Türklerin neredeyse tamamına yakını Müslüman olmaları ve son 1000 sene İslam dünyasında güçlü devletlerin büyük çoğunluğu Türkler tarafından kurulması dolayısıyla, Türklerle İslam Dünyası ile özellikle Osmanlı döneminde neredeyse özdeşleşmişti.TarihivekültüreletkiÖn Asya, Balkan, Kuzey Afrika, Kafkasya TürkistanveBabürlerinhâkimiyetindeki HindyarımadasındaTürkleridariolarak öncü iken sadece Güney-doğu Asya’da idari varlıkları yoktu. Buralarda da sömürgecilerden nefret dolayısıyla Osmanlı’yabirmuhabbetoluşmuştu. 15.yüzyıldanitibarenemperyalistBatılı devletler sırasıyla Portekiz, İspanya, Fransa, Hollanda, İngiltere kademeli olarakİslamdünyasınıişgalveyakontrol altına aldılar. Doğru olana en basit bir şekilde, Müslümanlar tahakkümü altına girdikleriİngiliz,Rus,Fransız,İtalyangibi devletlertarafındanparçalarıayrılmıştır. Siyasi ve beşeri parçalanmayı tamamlamak için I. Dünya Savaşı öncesinde İngiltere ve Fransa’nın kendilerinebağlıbirerHalifelikmerkezi oluşturmak için ciddi caba harcadıkları da bilinmektedir. 20. Yüzyılda tekrar bağımsızlıklarını kazanmaya başlasalar da Müslümanlar Kapitalist Batı Medeniyeti ve ona mensup güçlü devletlerindoğrudanveyadolaylıolarak yönetim veya yönlendirmesi altında kalmayadevametmektedirler. Bugün Sömürgecilerin elinden belli oranda kurtularak bağımsızlığını kazanan ve İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye olan 58 ülke mevcuttur. Nüfusunun ciddi bir oranı Müslüman olan içlerinde RusyaFederasyonudahil5ülkegözlemci statüsünde olup, 150 milyondan fazla Müslümanın yaşadığı Hindistan ise ret edilmiştir.Bugünçoğunluğudünyanınen önemlistratejikbölgelerinde1,5milyarı aşkınMüslümanyaşamaktadır.Ancakbu Müslümanlar daha önce birlikte yaşadıkları ve İslam çerçevesinde oluşturdukları hayat ve birlikte hareket etmeyi bugün güçlü Batılı devletler yüzünden gerçekleştirmekte çok büyük sıkıntıçekmektedirler.Fakatbirbirineve eskigünlereolanözlem,dinivekültürel iştiyak, imkânların artması, birbirleri hakkındabilgisahibiolmalarilehepsinin benzer mağduriyetlerin bulunmasından dolayı büyük bir işbirliği imkânı ortaya çıkmaktadır. GeçmişteİslamMedeniyetiçerçevesinde oluşan ortak yaşam alanını kendilerine göredizaynedenBatılıgüçlertarafından kullanıldı.Fakatartıkeskisikadarrahat hareket etmekte zorlanmaya başladılar. Bugün İslam Medeniyeti örtük olmasına rağmen kültürel canlılık, İslam’ın birleştiricivasfıdolayısıylaMüslümanlar işbirliğine müştaktır. Çünkü İslamiyet alanı aynı zamanda İslam Medeniyet alanıdır. Batılı kurumlarda ve Hristiyan ülkelerle birlikte faaliyet gösteren Türk asker-sivil herkese dünyanın her yerindeki Müslümanlar tarafından özel muamele edilmesi Türklerden beklentilerideizahetmektedir.Siyasive iktisadigücüfazlaolmasabilebazençok küçük gayretlerle ciddi oluşumlar meydana getirilebilmektedir. Buna en güzelörnek;tambirbaşarıeldeedilmese de; askeri, siyasi ve iktisadi bir güce dayanmadanoluşturulanD8’dir.Bugüce dayanmadan doğal bir şekilde kendi 5 STRATEJİKREKABET–MART2016 bölgesi dışında Endonezya, Nijerya gibi ülkeleridebiriktisadi-siyasialandaaynı örgüt çatısında birleştirmeye öncülük etmesi Türkiye’nin İslam Dünyası’ndaki nüfuzunu ve kendisinden beklentileri açıkçaizahetmektedir. İslam Dünyası’nda Afrika, Ön Asya, Kafkasya, Türkistan ve Rusya Federasyon, bütün Güneydoğu Asya ülkelerinin tamamında, özellikle halk nazarında en itibarlı veya kısa sürede itibar elde edebilecek tek ülke Türkiye’dir. Bu da zaten İslam Dünyası’nın demektir. Müslümanların ihtiyacı var, halklar işbirliğini kabule hazırvecevapverebilecekolanlarçokaz olduğundan İslam Dünyasında Türkiye doğal beklenen bir lidere olarak algılanmaktaveumulmaktadır. İslam dünyasında başka bir ülke bu umuda muhatap değildir. En önemli diğer adaylar Mısır, İran, Özbekistan, Endonezya’dır. Arapların bile ümit kestiği Mısır, İslam dünyasında değil ancakAraplarınyaşadığıbazıkısımlarda etkiliolabilir.İran,adındaİslamolmasını rağmen etnik ve mezhepsel niteliği dolayısıyla İslam Dünyası’nda lider olamaz.BasraKörfezietrafındabiretkisi olabilir. Özbekistan, Türkistan bölgesinde etkin olma imkânına sahip olmakla beraber İslam Dünyası’nda bir nüfuzu yoktur. Endonezya da Güneydoğu Asya’da bölgesel etki imkânına sahip iken İslam dünyasında bir liderlik imkânınasahipdeğildir. İnsaniSaha 16. yüzyılda Avrupalı Devletlerin sömürgecilikfaaliyetleriiledünyadagüç ilehareketedenbudevletler,insanınsalt bir değer olduğunu kabul eden Doğu/İslam Medeniyetini ve nüfuz alanını ortadan kaldırarak güçlü olanın haklı anlayışını dünyada hâkim kıldılar. Emperyalist anlayışın çeşitli evrelerini yaşayan dünyada insanlar arasındaki eşitlik gittikçe bozulmuş, hatta sadece renklerisiyaholduğuiçinAfrikalılarköle statüsüne indirgenerek Amerika kıtasında iş gücü olarak yüzyıllarca kullanılmışlardır. Diğer bölgelerdeki insanlar da değişik şekil ve tarzlarda ikinci hatta daha aşağı seviyelerde yaşamakmecburiyetindebırakılmışlardı. Bu problem tarihte kalmış bir husus olmayıp, ABD’deki zencilerin resmi olarak kölelikten kurtuluşları 1965 gibi çok yakın bir tarihtir. Fiili kölelik ise bugün Avrupa’da bile ciddi bir problem olduğu ve İngiltere gibi ülkelerde milyonlara ulaştığı basına bile intikal etmektedir. Kapitalist Batı Medeniyetinin bugün en büyük problemlerinden birisi insanlar arasındaki her alandaki eşitsizliktir. Bu eşitsizliği kendi milletleri için bile çözemeyen Batılı devletlerin diğer ülkelerin insanları gerçekten düşündüklerini söylemek çok gerçekçi olmaz. Dünyada hâkim olan Batılı devletlerin anlayış ve kültürel dokuları da bu eşitsizlikleri gidermek için yetersizdir. Türkler kültürel ve medeniyet anlayışı olarak eşitlik konusunda en rahat olan millettir. İnsanların, milletlerin ve devletlerin eşitliği noktasından Batılılar gibiÇindeçokzayıftır.Bunlarıntamamı güç ve menfaat anlayışına dayalı bir kültür ve medeniyeti benimsemiş durumdalar. Sömürgecilik döneminden itibaren dünyada ezilen, horlanan ve bugündeaşağıbirseviyedeAfrika,Asya veAmerikakıtalarındayaşayaninsanları eniyianlayıponlaraulaşabilecekolanda Türklerdir. Türkler millet olarak Asya kökenli, din olarak Müslüman ve kendi yaşam alanlarında diğer din ve milletlerle tarihte ve bugün yaşama becerisini ortaya koymuş oldukları gibi Batı medeniyetinin merkezi olan Avrupalılarla ile uzun bir süre yakın temasta bulunmuşlardır. Günümüzde Batılı kurumlar içinde yer almaktan çekinmeyenvebatılılarınçalışmaşeklini iyi bilen tek ülke de Türkiye’dir. Batı 6 STRATEJİKREKABET–MART2016 Medeniyeti içinde özelikle Batılı ülkelerde Batı toplumunun problemlerini fark eden ve insaniyet damarı ve eşitlik ufku ile hareket edenlere ulaşacak, onlarla çalışma becerisini en iyi ortaya koyabilecek olanlardaTürklerdir. Kısacası kendi millettaş, akraba ve dindaşlarıdışındakilerlebirlikteyaşama ve işbirliği becerisi en yüksek olan da Türklerdir. Sonuç Netice olarak Türkiye Doğal Alanı ve Tabii İmkân Sahaları açılarından dünyadaenşanslıülkedir. Anadolu’nun sahib olduğu Doğal HâkimiyetAlanıveyaTürkiye’ninbugün sahip olduğu Doğal Alan, Türkiye ve etrafındaki birinci derece etki alanını içermektedir. Bu coğrafya beşeri olarak Türklerveakrabalarındanoluşmaktadır. Gerçekten de Türkiye’nin Akraba Alanı; TürkiyevecivarındayaşayanTürklerile Türklerin akrabası diğer milletlerin Kafkas,BalkanveÖnAsya’nınTürkiye’ye bitişik kısımlarında yaşayanlar milletler arasındaki akrabalık bağları dünyanın hiçbir yerinde mevcut değildir. Bu Türkiye’nin büyük sorumluluklar yüklemektedir. Türkiye Doğal Alanı dışında çok geniş coğrafyalardaşanslıbirülkeolupbirçok üçTabiiİmkânSahasınasahiptir. Bunlardan Milli İrtibat Sahası ırk ve millet olarak Türklere dayanmaktadır. ŞöylekianahatlarıileTürkkökenlilerin yaşadıkları alanları yan yana koyduğumuzda Akdeniz’den Bering Boğazına kadar Doğu Avrupa ve Asya kıtasının yarısı Türk kökenlilerin yaşadıkları sahayı içermektedir. Dünyanın her yerine yayılmaya devam eden Türkleri de bunu kattığımızda dünyada en dağınık yaşayan milletin Türkler olduğunu söyleyebiliriz. 250 milyonluk Türk Dünyasının en etkin ülkesiolmaşansıTürkiye’dedir. Tabii İmkân Sahası açısından ikinci önemli madde dinsel alandır. Kuzey Afrika, Arap Dünyası, Türk Dünyası ve Güneydoğu Asya Müslümanlarının hepsiyle iyi ilişkiler kurabilen tek etkin güç olabilecek Müslümanların yaşadığı ülkeTürkiye’dir. TabiiİmkânSahasınoktasındanTürkiye Türklerinin en şanslı oldukları alan İnsani Sahadır. Bugün dünyada en problemli konu olan bu İnsani Sahada kendi millettaş, akraba ve dindaşları dışındakilerlebirlikteyaşamaveişbirliği becerisienyüksekolandaTürklerdir. Türkiye’nin sahip olduğu Doğal Alan stratejik bir devlet gibi hazırlıklar yapılırsa Doğal Hâkimiyet Alanına dönüşebilir. Bunun gerçekleşmesi için Milli İrtibat Sahası, Dini Saha ve İnsani Saha faktörlerinin de gereken katkısını sağlamakşarttır. Türkiye’nindoğalalanınavetabiiimkân sahalarına muhalif olanların stratejilerinde Türkiye’ye yönelik ortak hedefleri; Türkiye içe kapanmalı, doğal alanı kuşatılmalı ve mümkünse parçalanmalıdır. Ayrıca dünyanın her yerinde ve her alanda Türkiye madara edilmeli ve elindeki dört imkânı heder edilmekiçinçalışılmalıdır.Ziraonlariçin, Türkiye küresel güç olma yeteneğine sahip ülke olmasından dolayı sınırlanması ve imkânlarını kullanamamasıgerekenbirdevlettir. Dünyada hiçbir millet ve ülkenin sahip olmadığışekildeTürkiyeDoğalAlanave TabiiİmkânSahalarınasahipikengüçve istidat olarak yaptığımız sınıflamalarda çok yetersiz gruplar içinde yer almaktadır. Esasında Türkiye’ye bu sınıflandırmada üst gruplara geçişler yaparak yer değiştirebilme imkânına sahiptir.Kendigücününfarkınavaranbir Türkiye, stratejik gerçek zemin üzerine kurabilirse,siyasihamleleriniyerindeve zamanında yapabilirse, taktiksel yeteneğini ortaya koyabilirse ve tepkilerini stratejisine göre yapmayı başarabilirse kısa süre içinde dikkate 7 STRATEJİKREKABET–MART2016 alınan ülkeler konumuna; yani Yarı Küresel Güçler arasına dâhil olabilir. Hatta tarihte bazı dönemlerde olduğu gibiKüreselbirdevletolmayolundabile hızlailerleyebilir. Türkiye Doğal Alanı ve Tabii İmkân Sahalarından dolayı oluşan nüfuzunu gücedönüştürmesikolaydır.Ancakkendi imkânlarını başka güçlere kullandırmamalı, kendi imkân ve nüfuzunu imha edeceklerle beraber hareket etmememi, başkalarının strateji ve siyasetlerinin oyuncağı veya tetikçisi olmamalıdır. AnayasaYargısının Meşruiyeti2 Yrd.Doç.Dr.FatihÖztürk İstanbulÜniversitesi A nayasalar, modern demokrasilerde devleti kuran ve kurduğu bu sistemin(rejimin) kuvvetlerini bölen, en önemlisi de kişilerin temel hak ve özgürlüklerini koruyanbelgelerdir.Yasama-yürütmeve yargı olarak oluşturulan kuvvetlerin bu şekildeayrıolarakfaaliyetgöstermesinin sebebi; kuvvetin tek elde toplanmasını engelleyerek, baskıcı ve özgürlükleri engelleyen sistemlerin meydana gelmesini bertaraf etmektir. Genel bir ifadeyle, bugünün dünyasında, halkın yetkili ve etkili olduğu siyasal yapılara demokratiksistemdenilmektedir.Teorik açıdan, son derece makul ve kabul edilebilir olan anayasal demokrasinin karşımıza çıkardığı belli başlı iki sorun dikkat çekicidir: Birincisi yasama gücünün seçilmişlerden alınıp atanmışlara verilmesi(temsili demokrasinin açmazı), diğeri ise yargınınaldığıkararlar.Demokrasilerde seçilmişler dört veya beş yıl içerisinde bireylerin karşısına çıkar ve aldıkları kararların ve yaptıkları icraatların bedelini sandıkta öderler. Oysaki yargı tarafından alınan siyasal kararların hesapverilebilirbiralanıyoktur.Birde bu kararların, aktif ve sık bir şekilde kullanılması, “yargısal aktivizm” denilen uygulamayı gündeme getirmiştir. Yargısal aktivizm; bazen yasama organının etkisizleştirilmesine, yasama kararlarının iptal edilmesine, hatta yargının,yasamaorganınınyerinegeçme durumuna kadar varabilmektedir. Bundan dolayıdır ki yargının verdiği bu kararların demokratik meşruiyeti sorgulanır hale gelmiştir. Ve anayasal demokrasi yani demokratik hukuk devleti, en önemli standartlarından, olmazsa olmazlarından biri olan, “kuvvetler ayrılığı” prensibini yargısal aktivizm ile tahrip edilebilir konuma getirmektedir. Şu da bir gerçektir ki, kontrol ve denge mekanizması(check andbalance)3oluşturulmadankuvvetler ayrılığını uygulamak imkansız gibi gözükmektedir. Modern anlamda, kanunların anayasaya uygunluğunundenetiminin1803yılında ABD Yüksek Mahkeme’sinin(Supreme Court) Marbury v. Madison kararı ile başladığı kabul edilmektedir. Bu 2 Bu yazı, Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar casusluk davası çerçevesinde verdiği karar çerçevesindeyapılantartışmalaraışıktutmasıiçin yazarın2011yılındatamamlamışolduğuve2012 yılındabasılmışolandoktoratezindenderlenerek alınmıştır. Bkz. Karşılaştırmalı Anayasa Yargısında Politik Sorun ve Yargısal Aktivizm Doktrini, (İstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım, 2012). 3Doktrinde,kontrolvedengemekanizması,denge vefrenmekanizmalarıolarakadlandırılmaktadır. Oysaki Amerikan politikası ve hukukunun uygulamaya koyduğu ve geliştirdiği bu kavram, İngilizcedendoğrubirtercümeile“kontrol=check” ve “denge=balance” olarak çevrilmesi daha yerindeolsagerek.SüheylBatum,99SorudaNeden veNasılBirÇağdaşAnayasa,İkinciBaskı,İstanbul, XIILevhaY,2010,86ve87numaralısorular,s.414420. Ayrıca bkz, Hasan Tunç, Karşılaştırmalı AnayasaYargısı:DenetiminKapsamıveOrganları, Ankara,YetkinYay.,1997,s.17. 8 STRATEJİKREKABET–MART2016 denetimin amacı(anayasa yargısı bağlamında),hukukiişlemlerinbirbirine uyumluhalegetirilmesiveenönemliside anayasaya uygun halde olmasıdır.4 Anayasa yargısının esası, anayasanın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine dayanmaktadır.5Ülkemizdekibazıkamu hukukçuları; “üniter yapılı(tekçi) bir devlette anayasa yargısının görev alanının kapsamı, federal yapılı bir devlettekine oranla bir hayli farklı” olacağını ileri sürmekteler ve bu görüşlerini de, “ülkenin siyasi rejiminin dengesi, yarışmacı siyasi sisteminin varlığı, ülkenin yatay kuvvetler ayrılığı sistemi,güçlüyargıbağımsızlığıgeleneği, ve siyasi hürriyetlerin derecesi gibi etkenler”edayandırmaktadırlar.6Ancak Avrupa’daanayasayargısıfikrininkabul görmesi XX. yüzyılın ortalarını bulmaktadır. Anayasaya uygunluk denetimleri, yapılış zamanına göre önleyici(önceden) ve giderici(sonradan) olarak ikiye ayrılmaktadır. Denetim yapanorganaçısından,siyasiorganlarca yapılan ve yargı organlarınca yapılan denetim olarak ikiye ayrılmaktadır. İşleyiş şekline göre yapılan denetim de, defi(itiraz yolu), dava yolu, ve anayasal başvuru(bireysel) olmak üzere üçe ayrılmaktadır.7 Özellikle, Avusturyalı hukukçu Hans Kelsen(1920 Avusturya Anayasası’nın yapımcısı)’in Amerikan sisteminden etkilenerek kaleme aldığı eserin etkisi ve II. Dünya Savaşı’ndaki yaşanan mutlak Alman ve İtalyan faşist uygulamalarının acı tecrübesiyle, çoğunluk iktidarını kontrol(frenleme) adına Avrupa’da arka arkaya anayasa mahkemeleri kurulmuştur. Kelsen modeli, hem Federal Almanya Anayasasını(1949), hem de İtalya Anayasasını(1948) ve de mevcut Alman teorisi ve tecrübesiyle pek çok Batı Avrupa, Latin Amerika devletlerini etkilemiştir.8 Herbert, Avrupa devletlerinin neden Amerikan modelini tercih etmeyip, Avusturya-Alman modeline yönelmelerini şu şekilde izah etmektedir: Avrupa modeli anayasal denetim, parlamentonun üstünlüğü ilkesiveparlamentonunyaptığıkanunve düzenlemeler esasına dayanmaktadır. Kara Avrupası medeni hukuk sistemini takipedenülkelerdekanunladüzenleme esası vardır, yargıcın Anglo-Sakson Hukuk sisteminde olduğu gibi, yasa yapımınakatkısıyoktur.Yargıçlaryasayı takipeder,onunlamücadeleedecekyada değiştirecek bir yapıda örgütlenmemiştir.Buyapılanmada(Kara Avrupası Medeni Hukuk Sistemi) hiyerarşik bir düzen vardır. Bu nedenle anayasal denetimin, yarı-yasa yapmak gibi bir fonksiyonu olduğuna ve normal yargıfaaliyetindenfarklıolduğunakarar verilmiştir.9 Anlaşılan o ki, günümüzde gelinen noktada, anayasal yargının bir gereklilik olduğu, onsuz çoğunluğun azınlığa baskı yapmasının engellenemeyeceği, hukuk devletinde kurallar hiyerarşisinin sağlanamayacağı 4A.g.e.,s.33.İlginçtirki;kanunlarınenüstnorma uygunluğunun denetimi, son iki yüz yılın yani modern dünyanın buluşudur. Fakat bunun öncesinde alt dereceli yargı kararlarının, üst dereceli mahkemeler tarafından ya da yürütme tarafından normlara uygun olup olmadığının denetimi bilinen düzenli hukuk sistemlerinden beri,İslamdünyasındadauygulananbirmodeldi. Şunu da belirtmekte fayda var; tabi ki, al-üst mahkeme kararlarının uygunluğu ile alt-üst normlarınçatışmameselesiayrıkonulardır.Geniş bilgi için bkz., Abdülaziz Bayındır, İslam Muhakeme Hukuku: Osmanlı Devri Uygulaması, İstanbul,İİAVYay.,1986;MehmetAkman,Osmanlı Devleti’ndeCezaYargılaması,İstanbul,ErenYay., 2004;MustafaAvcı,OsmanlıHukukundaSuçlarve Cezalar, İstanbul, Gökkubbe Yay., 2004; Abdullah Demir, Medeni Yargılama Hukuku: Osmanlı Mahkemesi,İzmir,YitikHazineYay.,2010. 5 Bülent Tanör & Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 AnayasasınaGöreTürkAnayasaHukuku,9.Baskı, İstanbul,BetaYay.,2009,s.452. 6Tunç,supra2,s.34. 7A.g.e.,s.56,74,85. 8 Herbert Hausmaninger, Judicial Referral of ConstitutionalQuestionsinAustria,Germany,and Russia, 12 Tulane European and Civil Law Reform(1997),s.25,26ve27. 9A.g.e. 9 STRATEJİKREKABET–MART2016 gibi “a prior”i bir durum ile karşı karşıyayız. Fakat anayasal yargıyı gerçekleştiren mahkeme ya da kurum, aynenyasamadaolduğugibiçoğunluğun tahakkümü ya da azınlığın çoğunluğa hükmetmesi saiki ile hareket ederse, mahkemenin ideolojik kararlarına karşı kontrol ve denge mekanizmasının nasıl oluşturulacağı ciddi bir sorun olarak karşımızaçıkacaktır.Esasında,araştırma konumuzun çıkış noktası da budur. Maalesef, ülkemizde şimdiye kadar yapılan araştırmalarda, özellikle 1961 Anayasasından sonra yasama ve yürütmeye karşı sürekli bir kontrol ve denge mekanizması gerekliliği üzerinde durulmuştur.Oysaki,kendisinehukukun çizdiğisınırlariçindekal/a/mayanyargı için, kontrol ve denge mekanizması üzerindepekdurulmamıştır. Türk Anayasa Mahkemesi, kanunların anayasaya uygunluğunu denetlerken, iptal isteminin reddi ve iptal biçiminde iki farklı karar vermektedir. Anayasaya aykırı kanunların yürürlükten kalkmasını sağlayan iptal kararlarıdır. 1982 Anayasasının 153. maddesi gereğince, iptal gerekçesi Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra, kanun yürürlükten kalkmaktadır. Ülkemizde 1961 yılında kurulan Anayasa Mahkemesi bazı zamanlar yasama organınınişleviniyerinegetirecekkadar ileriye giderek asıl amacının dışına çıkmıştır. Zira anayasa mahkemeleri özellikletemelhakveözgürlükler,azınlık haklarınınkorunmasıgibientemelsiyasi konulardakiyasaldeğişiklikleringözden geçirilmesi ve korunması üzerine inşa edilmiş yapılanmalardır. Asli görevi siyasaliktidarlarınveyasamaorganının kararlarının anayasaya uygunluğuna denetlemektir. Böylece doğal olarak siyasal kararlara bakarlar ve bu konularda tamamen tarafsız olmak işin doğasınaaykırıdır. Türk anayasa yargısında ise “yargısal aktivitizmdoktrini”(judicialactivism)ile Anayasa Mahkemesi önüne gelen konulardamümkünolduğunca,yetkisini geniş tutma çabasındadır. Amerikan Yüksek Mahkemesi kendi yetkisini kısıtlama eğiliminde olmasına karşılık, Türk Anayasa Mahkemesi(AYM) ise yetkisinigenişletmeeğilimindedir.1961 ve 1982 Anayasalarındaki yoruma açık, sübjektifveideolojikhükümler,yargısal aktivizme çok müsaittir. Hatta, Anayasa Mahkemesibukararlarındaokadarileri gitmiştir ki, 1993 yılında verdiği bir kararla, yürürlüğü durdurma yetkisine sahip olduğunu belirtmiştir. Oysa ki, ne 1961 ne de 1982 Anayasası böyle bir yetki tanımamıştır. Genel olarak Türk AYM; özelleştirme, sosyal alandaki hükümet tasarrufları, yürütmenin durdurulması ve anayasa değişikliklerinin denetlenmesi konularında yargısal aktivizmde bulunmuştur. Türk AYM, diğer devlet elitleri gibi, kendisini devletin muhafızı ve üst bir vesayet makamı olarak görmüş; kısmî, özel ve gelip geçici menfaatlerin fırsatçı temsilcileri olarak telâkki ettiği seçilmiş siyasîelitleredaimaşüpheilebakmıştır. AYM'nin jüristokratik yargısal aktivizmi ve buna karşı demokratik tepkiler şu şekilde özetlenebilir: 1961 Anayasası döneminde, AYM 61 Anayasası'ndaki boşluktan faydalanarak Anayasa değişikliklerini iptal etmiş ve bu değişiklikleri gerek şekil, gerekse esas yönünden denetleyebileceği sonucuna varmıştır. Bu karara tepki olarak 1971 Anayasa değişiklikleriyle, AYM'nin anayasa değişikliklerini denetleme yetkisi, “Anayasada gösterilen şekil şartlarına uygunluğunu denetler” hükmüylesınırlandırıldı.AYM,1971'deki hükümlererağmen,yargısalaktivizmine devam etti ve 1975, 1976, 1977 yıllarındadörtanayasadeğişikliğinidaha iptaletti.Gerekçelerdedeğişikliklerşekil kuralı olarak yorumlanıyordu. Buna tepki olarak 1982 Anayasası'nda şekil denetiminin muhtevası tanımlanarak sınırlandırıldı. Ancak, başörtüsüyle ilgili 10 STRATEJİKREKABET–MART2016 son anayasa değişikliğinde, başvuruyu yetkisizlik sebebiyle reddetmeyerek dosyayı yine esastan incelemeye alan AYM'nin,yargısalaktivizminiAnayasa'ya aykırı olarak devam ettirme eğiliminde olduğu görülüyor. AYM, siyasî partilerin kapatılması konusunda da tipik bir jüristokratik yaklaşımla “yargıçlar hükümetini”ilânetti.1986'da3270sayılı Kanunla değiştirilen Siyasî Partiler Kanunu'nun 103. ve 101. maddelerine göre,partikapatmayolunagidilebilmesi için, önce parti yasaklarına aykırı eylemlerde bulunan kişilerin bu eylemlerinden dolayı hüküm giymeleri ve Başsavcı'nın istemine rağmen partiden çıkarılmamaları gerekiyordu. AYM, RP(Refah Partisi)'nin kapatılması davasında,öncebukanunhükmünüiptal etmiş, daha sonra da bu iptal hükmüne dayanarak kapatma kararını vermiştir. İdeolojik nitelendirilebilecek bu iptal kararından sonra, seçilmişler 12.8.1999 tarihli ve 4495 sayılı Kanunla, Siyasî Partiler Kanunu'nun 101. ve 103. maddeleriniyenidendeğiştirerek“odak olma” durumunu tanımlamıştır. Ancak bu defa da AYM, FP(Fazilet Partisi)'nin kapatmadavasında,öncebukanunuiptal ederekFP'yikapatmıştır.Bununüzerine, siyasî elit 2001 Anayasa değişikliğiyle, iptal edilen kanunun 103. maddesinin ikinci fıkrasını aynı şekilde Anayasa'nın 69. maddesine koymuştur. Ayrıca, AYM'nin 367 davasındaki tutumu (Cumhurbaşkanlığı seçimindeki oturum yeter sayısı), yargısal aktivizm tabiriyle de açıklanamayacak olan siyasî bir yaklaşımgibigözükmektedir.Bunailâve olarak, AYM'nin kendisine 'yürütmeyi durdurma yetkisi' icat etmesi, yürütmenin Kanun Hükmünde Kararnameçıkarmayetkisinidayanaksız şekilde sınırlandırması, sıkıyönetim ve olağanüstü hâl kararnamelerini Anayasaya aykırı olarak denetim kapsamına alması da, bu jüristokratik yargısalaktivizmintezahürleridir. AYM, genel olarak hukukun ve anayasanın temel ilkelerini, Anayasa ve SiyasîPartilerKanunuhükümleriniaşırı birkatılıklayorumlayaraksiyasetvemillî irade alanını büyük ölçüde daraltma eğilimindedir. Eylül 2010 Anayasa değişikliği referandumu ile Yüksek Mahkeme’nin üye sayısı arttırılmıştır. TürkAYM,AmerikanYüksekMahkemesi (Supreme Court) gibi kendisini sınırlamayı kabul etmediğinden, siyasi iktidar halk oylaması (referandumda oylamayakatılanların%58’ikabul,%42 ret oyu kullanmıştır) ile Başkan Roosevelt’in yapmak istediğini gerçekleştirmişgözükmektedir. Anayasa mahkemeleri, halkın oyu ile iktidara gelen parlamentoların yasama işlemlerini denetlemektedir. Diğer bir ifadeyle,iktidarlarkendilerineinanıpoy veren çoğunluğun politik görüşleri doğrultusunda kendi politikalarını gerçekleştirmek adına parlamentoya gelirler. Dokuz kişilik bir mahkemenin yeri geldiğinde bunun önünde bir engel olarak durması, anayasal demokraside izahızorbirdurumgibigözükmektedir. Şayet, iktidar partilerinin mevcut anayasal demokraside yapacakları mahkeme tarafından engellenecekse, özellikle ideolojik hareket eden bir yüksek yargı varsa, iktidar olmanın ve seçimlere gitmenin mantığını açıklamak gerçekten içinden çıkılması çetrefilli bir tablo ortaya koymaktadır. Tabi ki, anayasal yargının; temel hak ve özgürlüklerin,azınlıklarınkorunmasıve de hukuk devletinin prensiplerinin sağlanması adına yapıldığı belirtilmektedir. Bunlar kabul edilebilir gerekçelerdir. Peki, gerçekten iktidar hukuka uygun karar alıyor ve yüksek yargı hukukun dışına çıkıp iptal kararı veriyorsa, halkın temsilcilerini salt hukukibirprensipiledeğilde,ideolojik kaygılarla durduran böyle bir yargıya kimdurdiyecektir?Demokrasiyipopüler kılan, onun halk egemenliğine dayanan bir sistem olmasıdır. Fakat Türk AYM 11 STRATEJİKREKABET–MART2016 kararlarında olduğu gibi, yüksek yargı halka rağmen, en azından onun seçtiklerine karşı, bir kararlar silsilesi devam ettiriyorsa, ortada halk yönetiminden değil, yargıçlar yönetiminden bahsetmek yerinde olacaktır. Bu sistem, karar alma gücünü atanmışlardan ve statükodan alıyorsa, o ülkede demokrasi ciddi anlamda tehdit altında demektir. Görünen o ki; Avrupa’da yargının doğuş sebebi olan aristokrasininkorunması,Türkiyedeise statüko ve elitlerin korunması şeklinde yerinialmıştır. Türk anayasa yargısında ise “yargısal aktivitizmdoktrini”(judicialactivism)ile Anayasa Mahkemesi önüne gelen konulardamümkünolduğunca,yetkisini geniş tutma çabasındadır. Amerikan Yüksek Mahkemesi kendi yetkisini kısıtlama eğiliminde olmasına karşılık, Türk Anayasa Mahkemesi (AYM) ise yetkisinigenişletmeeğilimindedir.1961 ve 1982 Anayasalarındaki yoruma açık, subjektifveideolojikhükümler,yargısal aktivizme çok müsaittir. Hatta, Anayasa Mahkemesibukararlarındaokadarileri gitmiştir ki, 1993 yılında verdiği bir kararla, yürürlüğü durdurma yetkisine sahip olduğunu belirtmiştir. Oysa ki, ne 1961 ne de 1982 Anayasası böyle bir yetki tanımamıştır. Genel olarak Türk AYM, -özelleştirme, sosyal alandaki hükümet tasarrufları, yürütmenin durdurulması ve anayasa değişikliklerinin denetlenmesi konularında yargısal aktivizmde bulunmuştur. Anayasal yargı denetimi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle Hitler’in Yahudi Soykırımı ve İtalya’nın faşizm uygulamalarından sonra, azınlıkları koruma adına kötü niyetli çoğunluğun iradesinifrenlemeadınasiyasivehukuki elitlerce düşünülmüş bir model olarak daha çok ön plana çıkarılmıştır. Bunun öncesinde ki, AYM ve Yüksek Mahkeme uygulamaları daha çok, kanunların anayasalara uygunluğunu denetleyen mekanizma olarak anlaşılmaktaydı. 1980’lere gelindiğinde anayasal sisteme sahip olan gelişmiş ülkelerde anayasal yargı denetimi ciddi manada eleştiriler almaya ve sorgulanmaya başlanmıştır.10 1990’larda ise, Sovyet Rusya’nın yıkılmasıyla yeni anayasacılık hareketleri başlamıştır. Bir nevi birliğe üye olmanın ön şartı olarak AB’nin, Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinden hukuk devleti anlayışına sahip bir demokratik sisteme sahip olmadan görüşmelerin başlamayacağını belirtmesiüzerine,bahsigeçenülkelerde AYMkurmafuryasıbaşlamıştır.Yerleşik anayasal demokrasi kültürü olmayan veyazayıfolanülkelerdeolduğugibi,bu yüksek mahkemeler pek çok yargısal aktivizm içeren kararlara imza atmışlardır.2000’liyıllardaise,anayasal yargıdenetimiyapanAYM’leriveYüksek Mahkemelerin daha çok toplumların elitlerini koruyan kararlar verdiği düşüncesi gündeme gelmiştir. Bunun neticesinde katılımcı(müzakereci)çoğunlukçu demokrasi(deliberativepluralist) ve anayasal yargı denetimi kavramları sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır.11 Özellikle, ABD Yüksek Mahkemesi’nin Kongre’nin çıkarmış olduğu yasaları Anayasaya her aykırı 10BuhusustaABD’deçıkarılanyayınlarınçokluğu dikkat çekici olmuştur. Örnek olarak bkz., John Hart Ely, Democracy and Distrust: A Theory of Judicial Review, Cambridge, HUP, 1980 ve Christopher Wolfe, The Rise of Modern Judicial Review: From Constitutional Interpretation to Judge-MadeLaw,NewYork,BasicBooksInc,1986. Bu iki yazar ABD Yüksek Mahkemesi’nin yorum yoluylayargısalaktivizmdebulunabileceğiniifade etmişlerdir. Başka bir yazar ise, Yüksek Mahkeme’nin vereceği kararlarda sınırlanmasını yani yargısal kısıntıyı(judicial restraint) savunmuştur.Bkz.,JesseH.Choper,JudicialReview and the National Political Process: A Functional ReconsiderationoftheRoleoftheSupremeCourt, Chicago,TheUniversityofChicagoPress,1980. 11 Örnek kitap için bkz., Christopher F. Zurn, Deliberative Democracy and the Institutions of Judicial Review, Cambridge, CUP, 2007; İrlanda’daki yargısal aktivizm için bkz., David 12 STRATEJİKREKABET–MART2016 buluşunda anayasal yargı denetimine karşı, ABD’de ciddi bir direnç oluşmaya başlamıştır.12 Aslında bu durum en net olarak, “New Deal” yasaları Anayasa’ya aykırı bulunmaya başlandığında ortaya çıkmıştır. Oysa ki, anayasal yargı denetiminin doğduğu ve dünyanın değişikülkelerineörnekolduğuABD’de, halk anayasal yargı denetimine alışıktı. Hatta, Yüksek Mahkeme’yi hak ve özgürlüklerin koruyucusu olarak görüyordu.Teoride,Marburyv.Madison davasıyla bilinen politik sorun doktrini, dahasonrakibazıdavalardauygulanmış, fakat1930’luyıllaragelindiğindeBaşkan Roosevelt’in1936seçiminikazanmasıyla Yüksek Mahkeme’nin geri adım atması sonucuABDanayasahukukundadoktrin Mahkeme kararlarında daha sıklıkla ve netolarakgörülmeyebaşlanmıştır. Anayasal yargı denetiminde sınırlama araçlarındanbiriolarakkullanılanpolitik sorun doktrini, mahfuz alanların siyasi alan olduğunu ve o konuda çözüm üretmesi gereken merciin mahkeme değil, diğer kuvvetlerin olduğu esasına dayanır. Doktrinin, zayıf görülebilecek yanlarından biri, bu mahfuz alanları tespit edenin çoğu zaman mahkemeler olduğu gerçeğidir. Elbette, yasa yada anayasa hükmü varsa, Türk hukukunda yasama kısıntısı denilen durum, bu durumda yasama, mahkemelerin giremeyeceği alanı belirlemiş oluyor. Fakat, bu her zaman bu kadar net gerçekleşmemektedir. Diğer bir ihtimal olan, Türk hukukunda yargı kısıntısı dediğimiz durumun yani mahkemenin kendisini kısıtlayarak mahfuz alanı belirlemesi durumudur. Politik sorun doktrinininuygulaması,dahaçokAngloSaxon hukukuna mensup ülkelerde karşımızaçıkmaktadır.Bununnedenide, yasamanın parlamentoların üstünlüğü ilkesinin anayasa hukukunda temel taşlardan biri olarak kabul edilmiş olmasıdır. Her ne kadar, yeni anayasacılık hareketleriyle bu durumun bazıAnglo-Saxonhukukunaaitülkelerde sarsılmışolduğuiddiaedilsede,yinede buülkelerinparlamentolarındasonsözü söylemeyetkisidevametmektedir.13 Anayasayargısınınortayaçıkışınınbelki de en önemli sebeplerinden birisi, her insanoğlu gibi sonu gelmez arzulara sahip siyasi iktidarların sınırlanması düşüncesidir. Politik sorun doktrininin ortayaçıkışsebebide,gücününfarkında olan ve kendisini sınırlama eğiliminde olmayan, sınırlarını aşan yargıyı frenlemek içindir. Doktrin, hem yargısal gücü sınırlamakta hem de dengelemektedir. Politik sorun doktriniyle ilgili genel kabul gören görüşlerden birisi de: Hakim Frankfurter’in dediği gibi, hukuki meseleyi çözecek bir standart geliştirilemiyorsa, o konu politik bir sorundurvemahkemelerinbudavaların esasınabakmamasıgerekir.Sontahlilde, ABD anayasa yargısında politik sorun doktrinin kabulü ve uygulamasıyla ilgili tam bir yeknesaklık olduğunu söylemek zordur. Zaten hukukun tabiatı da bunu gerektirmektedir. Fakat yukarıda belirttiğimiz alanlarda, genel olarak doktrin ve mahkemeler politik sorun doktrini olduğunu kabul etmektedirler. Sonuçta, federal yargı kararlarıyla ilgili değişiklik yapma yetkisi, üçte iki oy çokluğu sağlanmasıyla Kongre’ye aittir. Zorolsada,anayasayorumundayineson sözhalkıntemsilcilerinindir. Gwynn Morgan, A Judgment Too Far?: Judicial Activism&TheConstitution,Cork,CorkUniversity Press,2001;Anayasalyargıdenetimininbürokrasi ve katılımcı demokrasi arasındaki ilişki için bkz., Marc Hertogh & Simon Halliday, Judicial Review and Bureaucratic Impact: International and Interdisciplinary Perspectives, Cambridge, CUP, 2004. 12 Barry Friedman, The Importance of Being Positive: The Nature and Function of Judicial Review, 72 University of Cincinnati L. R., 2004, s. 1257-1303. 13İlginçbirçalışmaolarakbkz,BriceDickson,ed., JudicialActivisminCommonLawSupremeCourts, NewYork,OUP,2007. 13 STRATEJİKREKABET–MART2016 Netice olarak; güçlü demokrasilerin Birleşik Krallık, İskandinav ülkeleri ve Hollanda’da olduğu gibi anayasal yargı denetimi olmadan da yaşayabileceği bilinmektedir. Anayasal yargı denetimininolduğuülkelerdeiseyasama ve yürütmenin daha hızlı ve etkili hareket ederek anayasal demokrasiyi işletebilmesininyollarındanbiride“dava görülemezlik” teorisidir. Siyasi kuvvetleremahfuzalanoluşturulmasının sebebi, ayrıcalık ya da insan haklarının ihlallerini örtbas etmek değil, aksine siyasal sistemin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak içindir. Devleti yöneten kuvvetlerden birinin diğerine hakem olma noktasında elbette üstünlüğü olması gerekecektir. Aksi takdirde, problemlerin çözümünde anayasanın yorumunda son sözü söyleyecek bir mercii olmalıdır. Bu da olsa olsa halk ya da halkın temsilcileri olacaktır. Kesinlikle, bu makam yargı olmamalıdır.Politiksorundoktrinidebu amaca hizmet etmek için ortaya çıkmış bir uygulamadır. Siyasi iktidarlar anayasal yargı denetimiyle sınırlandırılabildiği bir sistemde, hayli hayli yargısal iktidarda politik sorun doktriniyle sınırlandırılabilir. Seçimle iş başına gelmemiş ve hesap verme sorumluluğu olmayan on yedi beş yüz ellidenbüyükdeğildir. Ran Hirschl, inanılanın aksine modern dünyada ki anayasacılık hareketleri sonucu yargısal denetimin etkisini arttırmasıyla ortaya çıkan jüristokratik yapının halkın ekonomik çıkarlarına ya da dağıtıcı adalete veya sosyal yardım haklarınayardımcıolmadığını,dahaçok toplumun elit tabakasının menfaatlerini koruduğunu ifade etmesi ciddiye alınması gereken bir gözlemdir. Hirschl, hernekadarKanada,İsrail,YeniZelanda veGüneyAfrikaörneklerindenyolaçıksa da, genel olarak bu gözlemin Türkiye, Merkezi ve Doğu Avrupa ülkeleri, hatta dünyanın hemen hemen her yerindeki anayasacılık hareketlerinde, elitlerin büyük bir etkisi ve kontrolü olduğu gerçeği ile bizleri yüzleştirmekte ve bu durumu kabule zorlamaktadır. Hirschl, yeni anayasacılığın siyasetin yargısallaştırıldığı anlamına geldiğini ifadeetmektedir.Hirschl’inbudurumun iyi ya da kötü olduğu konusunda bir tercih yapamadığı gözlemlenmektedir. Kanaatimizce, kendisinin incelemiş olduğu ülke örneklerine bakarak, özellikle son yıllardaki çalışmalarında Mısır, İsrail ve Türkiye gibi ülkeleri kullanmış olması, Hirschl’i kendisinin tespit etmiş olduğu “yeni anayasacılık hareketlerinin elitlerce dizayn edilmesi” yanlışlığınadüşmektenkurtaramamışve net bir şekilde yeni anayasacılık hareketlerinin topluma kazandırılması gerektiğini belirtememiştir. Çünkü, Hirschl gibi düşünen Kanadalı hukukçular genelde elitist bir anayasacılık hareketine kaymış ve anayasanın anlamı ve yorumu konusunda son sözü Yüksek Mahkeme’nin söylemesi gerektiği kanaatindedirler. Aksi takdirde eşcinsellerin hakları, dini okullara yapılan kamu yardımlarında ayrımcılık halkın gözünde kabul edilebilecek gibi gözüken kararlar değildir. Günümüz Kanada’sında sosyal hayatta ve üniversitede eşcinseller aleyhine konuşmak mümkün değildir, hatta ayrımcılık yasağı nedeniyle çok ciddi hapis ve para cezalarıyla insanlar cezalandırılmaktadır. Fakat son tahlilde Hirschl’in teorisi son yıllardaki anayasacılık hareketlerinin sebeplerini ve sonuçlarını kavramamıza büyük bir katkı sağlamakta ve bize anayasanın anlamı ve yorumu hakkında son sözü milletin söylemesi gerektiği noktasına götürenistatikselverilervearaştırmalar sunmaktadır. Mark Tushnet, anayasal yargı denetiminin son yıllarda meşruiyetinin sarsılmasına neden olmuş önde gelen yazarlardan birisidir. Tushnet, anayasaların mahkemelerden uzak 14 STRATEJİKREKABET–MART2016 tutulmasını savunmaktadır. Bu nedenle yenibiranayasahukukuoluşturulmasını, bunun adının da popülist anayasa hukuku olması gerektiğini ifade etmektedir.Popülistanayasahukukunun içeriğinin de toplumdaki sıradan insanların politik platformlardaki tartışmalarvebutartışmalardaetkilirol alan siyasi liderlerin fikir ve hareketleriyle oluşacağını belirtmektedir. Burada şunu görmekteyiz;evetdünyanınheryerinde anayasa hukukunun problemleri genel olarak aynı gözükmekte, fakat çözüm olarak toplumdan topluma farklılıklar arz edecektir. Tushnet’in anayasanın mahkemeden uzak tutulması fikrinin genel itibariyle kabul edilebilir olduğu, ama popülist anayasa hukukunun içeriğinin oluşturulmasının günümüz Türkiyegerçekleriyleörtüşmediğiapaçık ortadadır.Türkiyeşartlarında,buyolşu an için ancak referandumlarla ve yakın bir gelecekte de umudumuz o ki, yeni sivil anayasada yer alırsa halk girişimleriyle sağlanabilecektir. Tushnet’de tıpkı Lipkin gibi anayasanın yorumuveanlamıkonusundasonsözün mahkemelere değil, politik kuvvetlere ait olmasını istemektedir. Bu noktada, hakveözgürlüklerinkoruyucusunhalkın kendisinin olduğunu, hakimlerin olmadığınıiddiaetmektedir.Aslında,bu fikir çokta yanlış değildir. Özellikle Amerikananayasahukukuçerçevesinde düşünüldüğündeenazındanyakıntarihli olan Bush davası ile çalınan bir seçim gerçeğikarşımızdadurmaktadır.Geçmiş tarihli ise Dredd, Koramatsu, Dennis davaları bu görüşe haklılık kazandırmaktadır. Tushnet, anayasaların “ince anayasa” yaniTürkanayasahukukundakitabiriyle çerçeve anayasa formatında hazırlanmasıgerektiğini,bununpopülist anayasa hukukunun gereği olduğunu ve ince anayasanın da makul şekilde yorumlanması, Amerikan Özgürlükler veya Haklar Bildirgesine ve Amerikan Anayasası’nın giriş kısmının da anayasanın anlam ve yorumunda ölçü norm olarak kullanılması gerektiğini ifade etmektedir. Bu görüşleri, Türk anayasa hukukuna uyarlayacak olursak, yeni hazırlanan sivil anayasanın kazuistik yöntemle değil, çerçeve anayasaolarakhazırlanmasıgerektiğive girişinde evrensel insan haklarının korunmasıyla ilgili ifadelerin yer almasınınisabetliolacağıkanaatindeyiz. Tushnet’in doktrininin özü; yargının üstünlüğüne yer vermemiş olmasında yatmaktadır. Tushnet, yukarıda örnek olarak verdiğimiz davaları göstererek, hakveözgürlüklerinkorunmasında,salt anayasal yargı denetimine güvenilemeyeceğini ifade etmektedir. Tushnet, sonuçta anayasal yargı denetiminin amacı iyi ve adil bir yönetime sahip olmak içindir, der. Ve sorusunu da sorar. Anayasal yargı denetimiileyoksaonsuzmudahaiyibir yönetime sahip olunacaktır? Tushnet, haklıolarakanayasalyargıdenetiminden faydalanacak olan halk ise, bu kurumda azami derecede halkın faydasına olacak şekilde düzenlenmelidir. Bu noktadan bakıldığında, Türk AYM’nin halka rağmen üretmiş olduğu laiklik kararlarının toplumun bir avuç seçkinci kadrolarınınmenfaatiiçinolduğu,yoksa halkınçıkarlarıiçinolmadığıortadadır. Tushnet, bir adım daha ileri giderek, anayasal yargı denetimine gerek olmadığını, hak ve özgürlüklerin mahkemelerce korunabileceğini iddia etmektedir. Tushnet’in bu fikrine katılmamakla beraber, yani prensipte anayasal yargı denetimine evet diyoruz, fakatyüksekmahkemelerinanayasaların anlam ve yorumu konusunda son sözü söylemesine hayır diyoruz. Çünkü son sözü mahkemeler söylemeye başladığı zaman bunun sınırının olmadığı eğilimini,özellikleTürkAYM’ninpekçok kararından bilmekteyiz. Zaten, son sözü söylemeyüksekmahkemelereaitolduğu zaman, yargısal aktivizm de başlamış 15 STRATEJİKREKABET–MART2016 olmaktadır. Prensipte, pozitif yargısal aktivizm kararlarını kabul etmekle birlikte, bu durumda da mahkemelerin kimindeğeryargılarınagörekarvereceği sorununuortayaçıkardığını,bunedenle yargısal aktivizmin pozitif olsa dahi yapılmaması gerektiği kanaatindeyiz. Yüksek mahkemelerin anayasal yargı denetiminde durum tespiti yapıp son sözü siyasi kuvvetlere hatta halka bırakılmasının daha doğru olacağını düşünmekteyiz. BirİdealYargısalDenetimModeli Denemesi Kanaatimizce, bir anayasal yargı denetimimodelindeşuölçünormlaryer almalıdır. 1. Anayasal yargı denetiminin amacı devleti veya sistemi korumak olmamalı. Yani militan demokrasi için anayasal yargı denetimi yapılmadığı, daha iyi bir yönetim ve daha adil hak dağıtımı için yapıldığıanayasadayeralmalıdır. 2.Anayasalyargıdenetiminde“abstract” yani itiraz yolu(defi) ile denetim olmamalı, aksine 2010 referandumuyla kabul edilmiş olan bireysel başvuru yoluyla denetim yapılmalıdır. Bunda da Amerikan anayasa hukukunda olduğu gibi bireyin ya da grubun zarar görmüş olmasışartıaranmalıdır. 3. Anayasa Mahkemesi kararları, TBMM’deki milletvekillerinden 1/5’nin oyuyla halkın önüne referandum oylaması olarak getirilebilmelidir. Böyle birkural,halkilesiyasetçilerarasındaki ilişkiyi arttıracak ve demokratik diyalog zeminine de katkı sağlayacaktır. Bu kural, aynı zamanda anayasanın anlam ve yorumu konusunda son sözün halka ait olduğunun da bilinmesini pekiştirecektir. 4. Cumhurbaşkanı’nın bu noktadan sonra halkın oyuyla seçileceğinden hareketle, yasaları referanduma sunabilmesi kabul edilmeli, ama AYM önündeitirazyoluyladavaaçmasıimkanı sağlanmaması gerekir. Bu kuralın, parlamenter demokrasimizde yasamanın yürütmeden daha güçlü olabileceği anlayışını yerleştirmesi açısından önemli faydaları olacağını düşünmekteyiz. 5. Son olarak da TBMM’nin salt çoğunlukla alacağı bir kararla AYM kararlarınıazamiolarakdörtyılsüreyle askıyaalabileceği(seçimlerdörtyıldabir yapıldığından)vebuaskıyaalmakararın ardından yapılan seçimlerden sonra TBMM’ce yeniden tekrarlanabileceği kuralı da olmalıdır. Bu sayede, AYM ile TBMM arasında demokratik diyalog başlamış olacaktır. Çünkü askıya alma kararından sonra, aynı parti yeni dönemde tekrar iktidar olursa ve aynı yasayıgeçirirseAYMbuseferiptalkararı vermeye pek yanaşmayacaktır. İptal kararı verecek olursa, bunun da büyük birihtimalleaskıyaalınacağınıbilecektir. Veyahutaynıpartiseçimikazanmışolup, fakat yaptığı yasal düzenlemeden sonra pekçokinsanınAYM’yemağdursıfatıyla bireysel başvuru yaptığını görünce yeni biryasaldüzenlemeyledurumudüzeltip, askıyaaldığıkarardaısraretmeyecektir. Şayet ısrar ederse, bu sefer TBMM’deki 1/5 milletvekilinin başvurusuyla, ilgili düzenleme referandumda halkın önüne getirilebilecektir. Diğer bir ihtimalde, seçimiiktidarpartisindenbaşkabirparti kazandığıtakdirde,askıyaalmakararını kaldırabilecektir. Fakat halk iktidarı teslimettiğibupartiilebukonudaaynı kanaattte değilse, Cumhurbaşkanı’nın girişimiyle veya TBMM’nin girişimiyle yeni yasanın da referanduma sunulmasınısağlayabilecektir. Son olarak da, Türkiye nüfusunun % 10’nunelektronikimzasıyla(elbettekialt yapısı kurulduktan sonra) halk girişimi olarak AYM kararını referanduma sunmayı reddeden Cumhurbaşkanı, TBMM’ye karşı halkın temsilcilerinden de öte son sözü söyleyen mercii olduğunu bir kez daha göstermek gerekir. Bu sayede insanlarımızın siyasete ve yönetime aktif katkısı da sağlanmışolacaktır. 16 STRATEJİKREKABET–MART2016 Çin’inKuzeyKore’ye YardımlarıHakkında GenelBir Değerlendirme Doç.Dr.EyüpSarıtaş İstanbulÜniversitesi D ünyanın en kapalı rejimlerinden birisi olan Kuzey Kore hakkında sağlıklı analiz yapmak bir hayli zordur.Siyasiveekonomikbakımlardan tamanlamıylabirkapalıkutuyuandıran bu ülkenin her bakımdan en büyük destekçisi Çin Halk Cumhuriyeti’dir. 2000’li yıllardan itibaren Çin’in ekonomikalandaeldeettiğibüyükatılım de değişmesi sayesinde Doğu Asya kıtasında ağırlığı bu bölge ile birlikte gücüartanÇinsayesindeKuzeyKore’nin durumudolaylıolarakdahagüçlenmiştir. Çin bu bölgede Amerika, Japonya ve Güney Kore’nin siyasi, askeri ve ekonomik bakımlardan güçlenip kendisinikuşatılmışolarakhissetmesiyle birlikte Kuzey Kore rejimine yardımlarınıartırmıştır.Çinhernekadar uluslararası hukuku hiçe sayan Kuzey Kore’nin nükleer denemeler gerçekleştirmedeısrarcıtavrıilebölgeve dünya barışını tehdit etmeye devam etmesi nedeniyle bu ülkeyi destekleme konusunda zaman zaman tereddüt etmiştir. Doğu Asya’da kendisine karşı önemli bir tampon bölge durumundaki Kuzey Kore’yi koruyup kollama çizgisindenönemliölçüdesapamamıştır. Biz bu çalışmamızda, kuruluşundan itibarenkendisinidiplomatikanlamdailk taşıyanülkelerinbaşındayeralanKuzey Kore’ye ekonomik ve kültürel alanlarda yaptığı yardımları değerlendirmeye gayret edeceğiz. Büyük oranda ekonomik alanlarda gerçekleştirilen bu yardımlarıbizÇincemateryallerışığında inceleyeceğiz. Giriş ÇinileKuzeyKorearasındakiilişkilerÇin diplomasisinin önemli yapı taşlarından birisini oluşturmaktadır. Aynı devlet yönetimsistemibenimsemeleriveortak tehdit unsuruna karşı mücadele etmek durumundakalmalarınedeniyleikiülke arasındaki ilişkileri anlaşılması zor, geleceğikolaytahminedilemeyenvebu ilişkileri arzu edilen bir şekilde devam ettirmesioldukçazorkılmıştır.Şüphesiz burada sözü edilen olumsuz koşulların kaynağınıKuzeyKore’ninmevcutkapalı yapısı uluslararası hukuk kurallarını tanımaztutumuoluşturmaktadır.Çinile Kuzey Kore arasındaki yakın ilişkiler devam ederken ülke arasında 90’lı yıllarınortalarındaönemlibirdiplomatik kriz baş göstermiştir. Şöyle ki, 1992 yılının Ağustos ayında Çin’in Güney Kore’yi resmen tanıması Kuzey Kore’de büyükbirtepkiilekarşılanmışveKuzey Kore hükümeti, mütekabiliyet ilkesi kapsamında 1995 yılından sonra Kuzey Kore hükümeti Tayvan ile ticari ilişkilerini artırmıştır. Bununla da yetinmeyerekertesiyılınhaziranayında Kuzey Kore’nin Dış Ticaret Komisyon yardımcısını resmi bir ziyaret için Tayvan’a göndermiştir. Çin bu ziyareti protestoederekmemnuniyetsizliğinidile getirmiştir.14 Kuzey Kore’nin ortaya koyduğu anlaşılmaz tutumuna rağmen Çin görünüşte her zaman bu ülkeyi destekliyor gibi görünse de, Kore Yarımadası’na barışın ve istikrarın korunmasını ve yarımadayı oluşturan her iki tarafa da sorunların barışçı yollarla çözülmesini her fırsatta dile 14YuHongyang-BaDianjun,“LunZhongChao FonksiyonuÜzerine)”,LiaodongXueyuan GuanxiJiZhongguodeZuoyong(论中朝关系及 Xuebao(辽东学院学报:LiaodongEnstitüsü Dergisi),2012Sayı10,s.32. 中国的作用:ÇinKuzeyKoreİlişkileriveÇin’in 17 STRATEJİKREKABET–MART2016 getirmiştir. Çin iki Kore devleti arasındaki bu politik duruşu ve sorunların çözümüne dair dileklerini ifade ederken, sözü edilen sorunların çözümünün dışarıdan gelecek baskı ve etkilerinKabuledilemeyeceğinidedaima dile getirmiştir. Bu açıdan bakıldığında, Çin’inkuzeyKorepolitikasının,buülkeyi aşırılığa kaçmasını önlemeye gayret ederekbölgedebirtürdengeleyiciunsur görevinigörmektedir.15 Kuzey Kore dünyanın en kapalı ülkesi durumunda olması nedeniyle bu ülkeye dairtahminlerdebulunmakçoğuzaman zor olmuştur. Silahsızlanma anlaşmalarına ilgi duymaması, uzun menzilli balistik füze denemeleri ve nükleer denemeler gibi bölge ve dünya barışı ve istikrarını tehdit eden uygulamalara devam etme ısrarındaki tutumlarına rağmen Çin’in Kuzey Kore politikasında genel olarak önemli bir değişiklik görülmemektedir. Dolayısıyla Çin’in güvenlik politikalarında, tampon bölge durumundaki devlet olma özelliği nedeniyle oldukça önemli bir yeri olan Kuzey Kore’nin silahsızlandırılması ilk bakıştaÇin’inaleyhineolsada,Çin’inbu karara varmasında 16. Parti Kongresi’nde almış olduğu yeni ilkeler büyük etkide bulunmuştur. Irak’ın yanında Çin Komünist Partisinde yaşanan değişim kendisini Kore sorununda da göstermiştir. Çin’in kurulmasındanbugünekadargeçensure içindePekinyönetimininKoresorununa karşı tavrı açık ve daimi olmuştur. Çin herzamanKuzeyKore’yidestekleyerek, hiç bir zaman bu ülkenin resmi açıklamalarınıeleştirmemiştir.16 Çin ile Kuzey Kore arasındaki ilişkilerin niteliğinekısacadeğindiktensonarsözü edilenülkeninakademicamiasınınKore Araştırmalarına nasıl baktıkları ve bu alana dair araştırmaların durumu hakkında kısaca bilgi vermek faydalı olacaktır. Gerek yakın komşuluk ve gerekse Çin diplomasisinde Kuzey Kore’nin önemli bir işgal etmesi, Çin’in Kuzey Kore’ye dair araştırmalara önem vermesineyolaçanetkenlerdenbirisidir. Her ne kadar Koreliler Çin’e en yakın komşu olsalar ve Çin kaynakları Korelilere dair eski dönemlere ait kayıtlariçersedemodernanlamdaKore Araştırmaları olarak bilinen bilimsel çalışma alanı Çin’de değil batı ülkelerinde başlatılmıştır. Yeni Çin devletininkurulmasıyla,diğerbirdeyişle 40’lı yılların sonunda Çin’de Yanbian Üniversitesi’nde ve Pekin Üniversitesi’nin Doğu Dilleri ve Edebiyatları bölümü bünyesinde Kore DiliveEdebiyatıAnabilimDalı,Koreoloji alanındaki bilimsel araştırmalar başlatılmıştır.Bualanlailgiliolarakdaha sistemlideveciddiçalışmalariseÇin’in Açılma Politikasının başlamasından sonraki dönemde oldukça yavaş bir tempoileilerlemiştir.17 Yukarıda verilen bilgilerden de anlaşılacağı üzere, Çin’in Kuzey Kore’ye verdiği önem, Kore araştırmalarına verdiğiönemdençokdahaöncekiyıllara kadar uzanmaktadır. Resmi adı “Kuzey KoreDemokratikHalkCumhuriyetiolan bu devletin Çin ile diplomatik ilişki kurarak resmi ilişkilerin başladığı yıllardan itibaren belli başlı noktalara değinmek, asıl konumuz olan Çin’in bu ülkeye yaptığı ve halen devam etmekte olan yardımların içeriği ve mahiyetini dahaanlamakmümkündür. 15XieYixian,ZhongguoWaijiaoShı(中国外交 史:ÇinDiplomasiTarihi),HenanHalkYayınevi, Zhengzhou2004,s.106. 16BarışAdıbelli,PAXSINICAÇin’inDünya Düzeni,IQKültürSanatYayıncılık,İstanbul2009, s.202-203. 17LiDechun,“HanguoxueHeZhongguode Hanguoxue(韩国学和中国韩国学:Kore AraştırmalarıveÇin’deKoreAraştırmaları), DongjiangXuekan(东疆学刊:Dongjiang Mecmuası),2006,Sayı7,s.13. 18 STRATEJİKREKABET–MART2016 Çin Halk Cumhuriyeti 1 Ekim 1949 yılındakurulduktansonrailkdiplomatik ilişkikuranülkelerdenbirisiKuzeyKore olmuştur. Kuzey Kore’yi sözü edilen yıllarda hızla Çin’in tarafına iten etken,SoğukSavaşdönemininetkisiile Amerika ve diğer batılı ülkelere karşı cepheaşabilmekiçinSovyetlerBirliğiile birlikte Doğu Bloğunu oluşturan Çin’e yakınlaşmaktan başka çaresinin kalmamasıdır. Soğuk Savaş şartlarının kuvvetle hissedildiği bu yıllarda Kuzey Kore ile Çin arasında çok yakın ilişkiler başlamıştır. Şöyle ki 6 Haziran 1950 yılındaKoreYarımadası’ndasavaşpatlak verince Birleşmiş Milletlerin çatısı altında yarımadaya askeri harekât başlatan Amerika Birleşik Devletleri ile mücadele eden Kuzey Kore arasındaki çarpışmalar Çin-Kuzey Kore sınırına kadaruzanmıştır.ŞüphesizbudurumÇin için de çok ciddi tehdit oluşturmaya başlamış ve böylece Çin yeni oluşan bu tehdit ortamına, sınırlarını koruyarak Kuzey Kore’ye askeri alanda yardımcı olmak şeklinde tavır sergilemiştir. Böylece iki ülke orduları bir kaç yıl boyunca cephede yardımlaşarak Amerika Birleşik Devletleri’nin başını çektiği Batı Bloğunun savaşı kazanmasına engel olmuştur. 27 Temmuz 1953 tarihinde taraflar arasındaateşkesanlaşmasısağlanmışve 38. kuzey enleminden başlamak üzere bir sınır çizilerek Kore Yarımadası iki kısmaayrılmıştır.18 Yukarıda da sözü edildiği üzere, araştırmacılar oldukça kapalı bir sistemleyönetilenKuzeyKore’ninkendi dinamikleri,diplomasisivebölgeülkeleri ile dünyaya nasıl baktıkları hakkında birinci elden materyallere sahip bulunmamaktadırlar. Bu durumda izlenebilecek tutarlı yol, bu ülkenin en yakın müttefiki, komşusu ve büyük ağabeyi durumundaki Çin ile Rusya Federasyonu’nda yayınlanan araştırma sonuçlarından yola çıkarak değerlendirmelerde bulunmaktır. Türkiye ile Kuzey Kore arasında diplomatik ilişkilerin bulunmaması nedeniyle bu ülkeye gidip araştırma imkânlarına şimdilik sahip değiliz. Çok nadirdeolsabüyükgüçlüklerlebuülkeyi ziyaret etme şansını yakalayan Türk gazetecileri de doğal olarak bu ülkeye dair sadece sınırlı bilgiler verebilmektedir. Her ne kadar Türkiye’deki bazı stratejik alanlarda araştırmayapankurumlarzamanzaman KuzeyKore’yedairraporlaryayınlasalar da, bu yorumlar oldukça sınırlı ve yüzeysel kalmaktadırlar. Dolayısıyla biz, elimizdeki Çince materyaller ışığında Çin’in Kuzey Kore’ye yaptığı yardımları değerlendirmeyegayretedeceğiz. Kuzey Kore’nin pek çok bakımdan en yoğun ilişkilerde bulunduğu ülkelerin başında Çin’in bulunması nedeniyle bu çalışmamızı Çin uzmanlarının çalışmalarına dayandırdık. Dolayısıyla, Çin’in Kuzey Kore’ye yardımları konusunda İngilizce, Almanca ya da Fransızca materyallerine dayanarak araştırmayapsaydık,ortayakoyacağımız ürün pek de orijinal sayılmazdı. Dolayısıyla biz Rus diline vakıf bulunmamamız ve çeyrek asırdan bu yana Çin araştırmaları ile meşgul olmamızdan dolayı Çince malzemeler ışığında, soğuk savaş döneminden itibarenÇin-KuzeyKoreyakınlaşmasıve buyakınlaşmadankaynaklananÇin’inbu ülkeye yardımları ve bu yardımların niteliği,çeşitlerivesonuçlarıüzerinebir analizetmeyegayretettik. 18PangZhen-YangXinyu,CongTongmengDao TarihiGelişimi),ChongqingShehuiWenxue Huoban:Zhong-ChaoGuanxideLishiYanbian(从 Xuebao(重庆社会文学学报:Chongqing SosyalBilimler-EdebiyatDergisi),2008Sayı3,s. 84. 同盟到伙伴:中朝关系的历史演变: İttifaktanOrtaklığa:ÇinKuzeyKoreİlişkilerinin 19 STRATEJİKREKABET–MART2016 A. Çin’in Kuzey Kore’ye Yardım EtmesininAltındaYatanDinamikler 1Ekim1949yılındakurulduktanbeşgün sonra (06.10.1949) Çin ile Kuzey Kore arasında diplomatik ilişkiler resmen başlamış, 25 Haziran 1950 yılında ise Kore Savaşı patlak vermiştir. Aynı yılın Eylül ayının 15’inde Kuzey Kore’deki ilerleyişi üzerine halk ve ordu ülkenin kuzey taraflarına doğru çekilmek zorunda kalmış ve bunun üzerine dönemin Kuzey Kore lideri Kim İl Sung Çin Halk Gönüllü ordusunun yardımını talep etmiş ve bu talep Çin tarafından kabul edilmiştir. Yardıma gelen Çin askeri kuvvetleri sayesinde savaşın gidişatı Kuzey Kore lehinde değişmeye başlamıştır.19 Bu çalışmamızdaki amacımız Kore Savaşı’nınseyrinianalizetmekolmadığı için, konumuz olan Çin Halk CumhuriyetininKuzeyKore’yeyardımını incelemeye başlayabiliriz. Çin’in Kuzey Kore’ye büyük oranda ekonomik yardımlardan oluşan yardımların temelinde yatan nedenlerin başında, kendisiiçinbüyükittifakgücüoluşturan ve aynı ideolojik devlet yönetme sisteminipaylaşanbirdevletileişbirliği yapma arzusudur. Çünkü sözünü ettiğimiz yıllarda bilindiği üzere dünyadakidevletler“DoğuBloku”adıda verilen Demir Perde Ülkeleri ve “Hür Dünya” olarak da bilinen Batı bloğu olmaküzerebaşlıcaikigrubaayrılılardı. Daha sonra sırası geldikçe açıklanacağı üzere Çin’in Kuzey Kore’ye 50’li yılların başından itibaren istikrarlı bir şekilde sürdürdüğübuülkeyeyaptığıyardımlar, Kuzey Kore’den kaynaklanan bir takım sebepler nedeniyle bazı duraksamalara uğramışsa da dişe dokunur bir değişikliğeuğramamıştır. 1953 yılında savaş sona erdikten sonra hiçvakitkaybetmekistemeyenÇinKuzey Kore ekonomisini eski haline getirtip yeniden yapılandırmak amacıyla bu ülkeyeyardımetmekararınıalmıştır.Bu kapsamda iki ülke arasında ilk olarak 1953 yılının Kasım ayında taraflar EkonomikveKültürelİşbirliğiAnlaşması imzalamış, bunu 11 Temmuz 1961 yılında Çin-Kuzey Kore Dostluk ve Karşılıklı İşbirliği Anlaşması takip etmiştir.20 ÇinhernekadarKuzeyKore’yeözellikle ekonomik yardımları yapmak üzere hazırlıklara 1953 yılında başlamış olsa da,buyardımteklifiÇin’inkendiiradesi ile başlatılmıştır. Oysa dönemin Kuzey KorelideriKinİlSung31Temmuz1953 tarihinde ekonomik bakımdan yardım temin etmek üzere ilk olarak Sovyetler Birliği’nemüracaatetmiştir.Ülkesindeki SovyetlerBirliğiBüyükelçiliğiaracılığıile yapılan bu başvuruda Kin İl Sung, yazılı mesajında, savaştan büyük kayıplarla çıktıklarını ve özellikle sanayi alanında eski durumlarına kavuşabilmek için Sovyetler Birliğinin yardımına ihtiyaç duyduklarını tüm ayrıntıları ile birlikte açıklamıştır. Aynı gün Kuzey Kore Hükümeti resmi yollardan bir yazı göndererek Sovyetler Birliği tarafının sanayi alanlarındaki ekonominin canlandırılmasıvesanayisektörününen fazla önem arz eden alanlar konusunda planlamalar yapmaları için 62 uzman gönderilmesini talep etmiştir. Bunun üzerine Sovyetler Birliği tarafı Kuzey Kore Hükümeti’ne 1 milyar rublelik bir nakdi yardımda bulunmayı kabul etmiştir.21 İleriki zamanlarda her ne 19YuWeimin,“SulianYuZhongChaoGuanxi 20YuHongyang-BaDianjun,“LunZhongChao (1945-1958)(苏联于中朝关系(1945-1958): SovyetlerBirliğiveÇinKuzeyKoreİlişkileri1945- Guanxi,a.g.m.,s.31. 21ShenZhihua-DongJie,“ZhongSuYuanzhuYu 1958)”,LengZhanGuojiLishiYanjiu(冷战国际 历史研究:SoğukSavaşUluslararasıTarih Araştırmaları),2013,Sayı16,s.11. ChaoxianZhanHouJingjiChongJian(中苏援助 欲朝鲜战后经济重建:Çin-SovyetlerBirliği YardımlarıveKuzeyKoreSavaşıonrası 20 STRATEJİKREKABET–MART2016 kadar Sovyetler Birliği Kuzey Kore hükümetine diğer alanlarda dayardım etmeyedevametmişolsada,Çin’iyaptığı yardımlar kadar sürekli ve kalıcı olmamıştır. Aşağıda da açıklanacağı üzere, sadece Sovyetler Birliği değil, Bulgaristan, Çekoslovakya, Arnavutluk ve Doğu Almanya gibi Doğu Bloğuna mensup ülkelerden de Kuzey Kore’ye imkânları nispetinde çeşitli yardımlar yapmışlardır. Kuzey Kore’nin Kuzeydoğu Asya bölgesindeki konumu Çin açısından çok büyük bir önem arz etmektedir. Zira KuzeyKorebubölgedebüyükbiraskeri güç bulunduran Amerika Birleşik Devletleri, Güney Kore ve Japonya’ya karşı Çin’in askeri karakol görevini görmektedir. Çinli Kuzey Kore uzmanı ShengDingli’yegöre,busayededirkiÇin kuzeydoğu sınırında tutması gereken askeri gücünü Tayvan’ın bağımsızlığını önlemek amacıyla kullanmaktadır.22 Biz Sheng Dingli’nin fu fikrine tamamen katılmıyoruz, zira Çin’in kuzeydoğu sınırlarının güvenliği ile Tayvan’ın bağımsızlığı arasında bağlantı kurmak aklapekmantıklıgelmemektedir.Çünkü Tayvan’ın bağımsızlığını önleyen unsurlar arasında sadece birisi Çin’in askeri gücüdür. Diğer taraftan Çin’in Kore savaşının bitiminden bu yana 50 yıldan fazla bir süredir Kuzey Kore’ye yardımları,kısavadedegeridönüşüolan ekonomik yardımlar olarak bakılmamalıdır. Çünkü Kuzey Kore’ye Çin tarafından yapılan ve özellikle son yıllardamiktarlarımilyardolarlarlaifade edilen bu yardımlar, Çin’e uzun vadede kendi güvenliğinin sağlanması için yaptığı yatırımlar olarak kabul etmek gerekir. B.KuzeyKore’yiYardımTalepEtmeye YöneltenEtmenler Kuzey Kore devleti düşman kardeşleri olan Güney Kore ile uzunca bir süre savaşıp, oluşturduğu son derece kapalı yönetimsistemikurarakkendikabuğuna çekildikten sonra yerle bir edilmiş şehirleri, üretim merkezleri ve akla gelebilecek pek çok yapılarına ve adeta ortadan kaldırılmıştır. Ekonomik kaynaklarıyla kendi ayakları üzerinde duramayacağını çok net olarak anladığından, ideolojik olarak kendine yakın olan Sovyetler Birliği ve büyük ağabeyidurumundakiÇingibiülkelerden dışyardımtalebindebulunmakzorunda kalmıştır. Daha sonra da yeri geldikçe açıklanacağı üzere bu ülke ilk dış yardımları zamanın Sovyetler Birliği’nden talep etmiş ve önemli miktardaekonomikyardımteminetmeyi başarmıştır. Bu arada Sovyetler Birliği’nin etkisi altındaki aynı rejimle yönetilen Doğu Almanya, Arnavutluk, Çekoslovakya, Polonya ve Bulgaristan gibi demir perde ülkelerinin de Kuzey Kore’ye yaptıkları yardımlar unutulmamalıdır. Burada açıklamaya çalıştığımız Kuzey Kore’nin dış yardım talebinin ekonomik bakımdan dışa bağımlı olmasından kaynaklanan nedendir. Bu ülkeyi dış yardım talep etmeye zorlayan diğer önemli neden de siyasi içeriklinedendir.DüşmankardeşiGüney Kore’yebaştaAmerikaBirleşikDevletleri olmak üzere, Japonya ve birçok NATO ülkeleri ittifakla yardım etmişler ve Kuzey Kore yönetimi de savaş sırasında ve sonrasında Komünist sistemle yönetilen ülkelere yanaşmak zorunda kalmıştır.DolayısıylaKuzeyKoreherne kadar Sovyetler Birliği ve Çin gibi iki yakın komşu ve ittifak ettiği iki büyük dosta sahip olsa da, güvenliğini, kendi varlığını devam ettirebildiği sürece EkonomininYenidenYapılandırılması)”, 22ShengDingli,“NorthKorea’sStrategic YanhuangChunqiu(炎黄春秋),2011,Sayı6,s.1. SignificancetoChina”,ChinaSecurity,Autumn 2006,p.20. 21 STRATEJİKREKABET–MART2016 sağlayabileceği sağlam ortak dostlara duyduğu ihtiyaç nedeniyle sözünü ettiğimiz iki büyük komşu devletten yardımtalebindebulunmuştur. DoğuAsyabölgesininenkapalıKomünist devleti olan Kuzey Kore, bu bölgede kendisini sadık ve müttefik bir ülke olarak kabul eden Çin karşısında bir bakıma avantajlı bir durumdadır. Zira her ne kadar Çin özellikle nükleer konusundaKuzeyKore’yieleştirsevebu konuda Birleşmiş Milletler de batılı ülkelerlebirlikteolumsuzoykullansada, Kuzey Kore, Çin’in kendisi hiçbir zaman göz ardı etmeyeceğinin bilincindedir. Dolayısıyla Çin’e yakın komşuluk, müttefiklik ve aynı siyasi ideoloji ile yönetiliyor olmak Kuzey Kore’ye diplomasi ve ekonomik aşanlarda Çin’in yardımıolarakyansımaktadır. ÜçyıldanfazlabirsüredevamedenKore Savaşı Kuzey Kore tarafında çok zarar verdiği yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır. 1954 yılının Mart ayında, Pyonyang’taki Rus Büyükelçiliği yetkilileri Kuzey Kore Merkezi İstatistik Kurumukayıtlarınadayanarakyazdıkları bir raporda üç yıllık savaş süresince Kuzey Kore’nin nüfusu yaklaşık olarak 120.000 kişi azalmış, ayrıca 60.000 askeri de esir düşmüştür. Bu da bize gösteriyor ki, ülke işgücü bakımından büyük bir yıkım yaşamıştır. Ekonomiye ilişkin direkt zarar ise 420 milyar Kore Won’u,diğerbirifadeile1.400.000Ruble tutarındadır. Bunlardan başka 9000 civarında sanayi tesisi ve binası, 5000 okul,1000hastane,263Operavesinema salonu ve buna benzer kültürel hayata ilişkin merkezler tamamen tahrip olmuştur.23 C.EkonomikYardımlar Her ne kadar uluslararası platformlarda dostluklarvedüşmanlıklargeçiciolarak görülse de her ülkenin çizgisini değiştirmek istemeyeceği ya da değiştiremeyeceği politika alanları bulunmaktadır. İşte Çin ile Kuzey Kore arasındaki ilişkiler de bu kapsamda değerlendirilebilir. 1953 yılında Kore Savaşı’nın sona ermesini takip eden süreçtekurulanKuzeyKore’yeÇin’inher fırsatta yaptığı yardımlar ve gösterdiği desteklerin temelinde yukarıda da ifade edildiği üzere, yakın komşuluk, siyasi bakımdan ortak kadere sahip olma ve Kuzey Kore’nin Çin bakımından bölgedeki en önemli ileri karakol durumundaolmasıdır. Kuzey Kore lideri Kim İl Sung, savaş sonrasıilkyardımıSovyetlerBirliği’nden talep etmiş ve oradan ümit ettiği miktarda yardım alamamış olacak ki, o yıllarda Çin’e pek sıcak bakmamasına rağmen,Çin’denteminettiğiyardımların niteliğiveniceliği,Sovyetlerdenaldıkları yardımlardan çok daha fazla olmuştur. Kore Savaşı’nın sora ermesinin arkasından Çin 1953, 1961 ve 1985 yıllarında Kuzey Kore ile imzaladığı anlaşmalar çerçevesinde bu ülkeye büyük miktarlarda yardımlarda bulunmuştur. 1962 yılının Ekim ayıda Çin-Hindistan Savaşı sırasında Kuzey KoreHükümeti,Hindistan’ıişgalciolarak tanıdığını bildirerek Çin’e destek vermiştir.24 1994 yılında Kuzey Kore lideriKimİlSung’unölmesininardından kiülkearasındakisiyasiveticariilişkiler normaledönmüştür. Çin’in Kuzey Kore’ye ekonomik bakımdan gerçekleştirdiği yardım şekillerini iki grupta toplamak mümkündür: 23 Shen Zhihua-Dong Jie, “Chaoxian Zhanhou Chongjian Yu Zhongguo de Jingji Yuanzhu 1954- 1954-1960)”,ZhonggongDangShiYanjiu(中共党 1960(朝 鲜 战 后 重 建 与中 国 的 援 助:Kuzey Kore Savaşından Sonra Ülkenin Yeniden Yapılandırılması ve Çin’in Ekonomik Yardımları 史 研 究: Çin Komünist Partisi Tarihi Araştırmaları),2011,Sayı3,s.49-50. 24YuHongyang-BaDianjun,“LunZhongChao Guanxi,a.g.m.,s.31. 22 STRATEJİKREKABET–MART2016 a)ÇinKuzeyKore’nindoğalfelaketlerya daekonomikkrizlernedeniyleacilolarak ihtiyaçduymasısebebiyleağırlıklıolarak gıda maddelerinden oluşan hibe şeklindeki yardımlar. Yukarıda da ifade edildiği üzere, Çin Kuzey Kore’ye karşılıksız ya da hibe olarak yaptığı yardımların büyük kısmını tahıllar oluşturmaktadır. Dönemin Kuzey Kore lideri Kim İl Sung buyıllardaoldukçauzunsayılabilecekbir süre(2 hafta) ziyarette bulunduğu Pekin’de iken Çinli yetkililerle yaptığı görüşmelerde karşı taraftan yardım talebinde bulunması üzerine Çin tarafı Çin-Kuzey Kore Ekonomik ve Kültürel İşbirliği Anlaşması’nın imzalanmasını önermiş.Buanlaşmakapsamında19501953 yılları arasında Çin Kuzey Kore’ye tamamı hibe olmak üzere toplam 7 trilyon 290 milyar Yuan’lik yardımda bulunmuştur ki, bunun bir kısmı gizli tutulmuş olup teknolojik yardımı, diğer birkısmıdaçeşitlialanlarsakullanılmak üzeremateryalyardımıidi.25 90’lı yıllardan bu yana doğal afetler ve diğer sorunların etkisiyle bu ülkedeki tahıl üretim rekoltesinin çok ciddi oranlarda düşmesi nedeniyle diğer ülkelerle birlikte Çin de Kuzey Kore’ye büyük tahıl yardımında bulunmuştur.26 Kim İl Sung’un ölümünden sonra iki ülke arasındaki ilişkiler normale dönmesinin etkisiyle Çin 1995-1996 yılları arasında Kuzey Kore’ye 400.000 ton tahıl yardımında bulunmuş,1996-2000yıllarınıkapsayan dönemdeise500.000tongıda,1.200.000 ton akaryakıt, 1.500.000 ton ağırlığında kömür yardımı yapmıştır. Bu yardımların yarısı hibe, diğer yarısı da geri ödemeli olarak gerçekleştirilen yardımlardır.27 b)Çin’inKuzeyKoreileticariilişkilerini yoğunlaştırarak dolaylı olarak gerçekleştirdiği yardımlar. Yaklaşık olarak yarım asır boyunca devam eden Soğuk Savaş döneminde Kuzey Kore ile kaderbirliğiyapanÇinbuülkeyeyüksek derecede önem vermiş, Soğuk Savaş döneminin sona ermesinden sonra da, Çin tarafı bu ülkeye karşı önem vermemekle kalmamış, Kuzey Kore’nin diplomatik alanda da kazanımlar elde etmesine gayret etmiştir. Soğuk Savaş sonraki Çin ile Kuzey Kore arasındaki ticareti iki safhada incelemek mümkündür: 2005-2008YıllarıArasındakiDönem: Bu aşamada faaliyet hakkında hükümetler öncülük eder, bunun arkasından şirketler faaliyete iştirak ederdi. Soğuk savaş sonraki ticaretin yönteminde görülen bir diğer değişiklik de, artık eski kurallara göre standart yöntem değil, sınır şehirlerindeki şehirlerdeyapılmayabaşlanmıştır.2005 yılınınkimayındaÇinDevletBaşkanıHu Jingtao,KuzeyKoretarafınındavetiyebu ülkeyegitmişvegörüşmelersonuncunda taraflar arasındaki ticaretin geliştirilmesine yönelik olarak bazı anlaşmalar imzalanmıştır. 2005 yılı ortalarında ticaret hacmi 1.800.000.000 Dolar iken, bu rakam 2008 yılı ortalarında 2.780.000.000 dolara yükselmiştir.28 25ShenZhihua-DongJie,“ChaoxianZhanhou 27YuHongyang-BaDianjun,“LunZhongChao Chongjian,a.g.m.,s.50. 26SongGuoyou,“ZhongguoDuiChaoxiandeJingji YingxiangliFenxi(中国对朝鲜的经济影响 Guanxi,a.g.m.,s.32. 28ManHaifeng,XinShiqiZhongChaoGuanxı DingweiYuZhongChaoBianjingquJıngjıHezuo 力:Çin’inKuzeyKore’yeEkonomikBakımdan EtkilerininGücüneDairBirAnaliz)”,Hanguo YanjiuLuncong(韩国研究论丛:Kore AraştırmalarıHakkındaYazılar),2007,Issue16, p.92. 区经济合作发展:YeniDönemdeÇin-Kuzey KoreİlişkilerindePozisyonBelirlenmesiveÇinKuzeyKoreSınırTicariİşbirliğininGelişmesi), LiaodongXueyuanXuebao(辽东学院学报: Fazhan(新时期中朝关系定位与中朝边境 23 STRATEJİKREKABET–MART2016 Çin’inAçılmaPolitikası’nınuygulanmaya başlamasıyla iki ülke arasındaki ticari faaliyetlerin yönteminde ciddi değişiklikler meydana gelmiştir. Daha önceleri iki taraf arasındaki planlamış ticaretsözkonusuiken,açılmapolitikası döneminde Pazar ekonomisi yöntemi tercihedilmeyebaşlanmıştır. İkiülkearasındakiticaret1992yılından itibaren artmaya başlamış, 1993 yılına gelindiğindetaraflararasındakiticaretin hacmi899.000.000Dolar’aulaşmış,1999 yılındahernekadarbuyöndekirakamlar düşse de (370.000.000 Dolar), 21. yüzyıla girildiğinde Kuzey Kore ile Çin arasındaki ticari faaliyetler kısmen yükselişe geçmiştir. İki ülke arasındaki ticaret hacminin artırılamamasının başlıca nedeni ticaret yapmak için ortamın uygun olmamasıdır. Öyle ki, bu ülkedefaaliyetgösterenÇinşirketlerinin sayısı 500’den fazla iken son yıllarda şirketsayısı200civarınadüşmüştür.Bu şirketler arasında ticari faaliyetleri iyi olanların sayısı da son derece sınırlıdır. Bunun nedeni ise siyasi alanlardaki engellerdir. Kuzey Kore’nin politikalarındagörülensıkdeğişiklikÇin şirketlerinin faaliyetlerini de doğal olarak etkilemektedir. Ayrıca karşı tarafınişbirliğikonusundahassas,siyasi alanlardaki güçlü istekleri taraflar arasındaki ticaretin gelişmesini önleyen unsurlardanbazılarıdır.29 2010 Ağustos Ayından Günümüze KadarOlanDönem: Bu aşamaya dâhil olan ticari ilişkilerin özelliği hükümetlerin ticari faaliyetlerin başlamasına öncülük edip sektör temsilcilerinin faaliyetlere direkt olarak dâhil olmalarıdır. Tüm bu ticari faaliyetler Pazar ekonomisi yöntemi ile yapılmaktaolupkarşılıklıyararilkesinin göz önünde tutulmasıdır. 2010 yılının Ağustos ayında Kuzey Kore lideri Çin’i resmi olarak ziyaret ettiğinde iki ülke arasındaki ticari işbirliğinin güçlendirilmesiüzerindedurulmuşveiki ülke arasında 16 alanda işbirliği yapma kararınavarmışlardır. Taraflar arasında varılan bu son ticaret anlaşmasıistenensonucuvermiştir.Zira 2009 yılında 1.100.000.000 Dolar olan ticaret hacmi Ocak-Ekim 2010 arasında 8.700.000.000 Dolara yükselmiştir. Bu derece yüksek bir ticaret hacminin başlıcanedeni,büyükekonomiksorunlar yaşayan Kuzey Kore tarafının ticari mallara karşı duyduğu ihtiyaç ve ticari bakımdan gereksinim duyduğu desteklerdir. Son yıllarda Çin Kuzey Kore’de büyük miktarlarda bulunan kömür,madenaramavelimaninşaetme gibi sektörlere büyük yatırımlar yapmaktadır. Çin’in bu gibi faaliyetleri Kuzey Kore’den gerçekleştirdiği ihracat mallarının miktarının artmasına yol açarken, Kuzey Kore’nin açık Pazar dünyasına girmesini de kolaylaştırması bakımındançokönemsenmelidir.30 Kurulduğundan bu yana kapalı sistem devlet yönetimi yönetimini benimseyen ve hür dünya ile hemen hemen hiçbir ilişkiyegirmeyenKuzeyKore’nindevam ettirmeyiistediğimevcutsisteminiartık daha fazla sürdüremeyeceği çok açıktır. ÇünküDoğuAsya’dakendisineekonomik alanlarlabirliktesiyasiplatformlardada enbüyükyardımıvedesteğisağlayanÇin yavaş yavaş ekonomisinin daha sağlıklı hale gelmesi ve dünya ile entegre olabilmek için Kuzey Kore’nin serbest Pazar ekonomisine girmesini dolaylı LiaodongÜniversitesiDergisi),2011,Sayı6,s. 121. 29JinZhe,“XinJieduanZhong-ChaoJingmao HezuodeXinTedianJiXinSilu(新阶段中朝经 贸合作的新特点及新思路:Çin-KuzeyKore ArasındakiTicariİşbirliğininYeniSafhasının ÖzellikleriveKavramsalDüşünceler)”,Dangdai Yatai(当代亚太:AsyaPasifik),2010,Sayı6,s. 148-149. 30ManHaifeng,XinShiqiZhongChaoGuanxı,s. 121-122. 24 STRATEJİKREKABET–MART2016 yollardandaolsaalıştırmayabaşlamıştır. Çinbukararlıyoldaistikrarlıbirşekilde devam ettiği takdirde, Kuzey Kore ekonomisi daha da düzlüğe çıkacak ve ekonomikfaaliyetlersayesindedünyaile dahadauyumlahalegelecektir.Belkide bu sayede Doğu Asya bölgesini tehdit eden bir unsur olmaktan çıkacaktır. Bu bakımdan Çin’in Kuzey Kore ile olan ticari ilişkilerinin gelişmesi yolundaki yardımları ve yatırımları çok önemsenmelidir. D.KültürelYardımlar ÇinileKuzeyKorearasındakiekonomik ve siyasi alanlardaki yakınlıklar kaçınılmaz olarak kültürel ilişkilere de yansımaktadır. Çin’in öncelikli ülke durumundakiKuzeyKoregeçenyüzyılın ortalarındanitibarenyetişmişelemanve öğrencilerinidahaçokÇin’egöndermeyi tercihetmektedir.KuzeyKore’ninÇin’in doğal uzantısı olması nedeniyle de çok eski dönemlerden itibaren Korelilerle Çinliler arasında kültürel ilişkiler eksik olmamıştır. Bazı Çinli araştırmacılar Çinliler ile Koreliler arasında çok uzun süre devam eden kültürel ilişkiler nedeniyle Çin kültürünün Kore kültürünü derin bir şekilde etkilediğini vurgulamaktadırlar.ÇinkültürününAsya medeniyetindeki yerinin ne kadar etkili olduğu dikkate alındığında bu görüşü kabul etmekte fayda vardır. Fakat iki milletarasındakanbağınınbulunduğuna dair görüşlerin ne denli tutarlı olup olmadığı tartışmaya açık bir konu gibi durmaktadır.31 YapılanbiraraştırmadaKuzeyKore’den Çin’eöğrenimgörmeküzereilkolarak25 Haziran1950tarihindeyılında5öğrenci gönderilmiştir.32 Arada birkaç yıl geçtikten sonra Kuzey Kore’den Çin’e gönderilme işinin anlaşmalar çerçevesindegönderilmeyebaşlanmıştır. Zira 1953 yılında Kuzey Koreli Öğrencilerin Çin’in Yüksek dereceli Okullarda Öğrenim Görmelerine İlişkin Anlaşma imzalanmıştır.33 Bu anlaşmayı iki ülke arasında 7 Ekim 1961 yılında imzalanan Çin-Kuzey Kore Dostluk, İşbirliği ve Yardımlaşma Anlaşması’nda da iki millet arasındaki kan birliği ilişkisindenbahsedilmektedir.34 Çin’in Kuzey Kore’ye sağladığı yardımların büyük çoğunluğu yukarıda yazılanlardan da anlaşılacağı üzere ekonomik alanlarda geçekleştirilmiştir. Bunun yanında kültürel konuları içeren yardımlar da söz konusudur. Çin bu ülkeye bu bağlamda sağladığı yardımlar insan gücü yetiştirme ve araştırmalar yapmak üzere yetişmiş elemanlar burs vermektedir. Başka ülkelerden çeşitli iş kollarının yetişmiş ara eleman gücü ile üretim sektöründe büyük bir boşluğu dolduran, teknik insan gücünün staj yapmak üzere kendi ülkesine çağırmak, soğuk savaş dönemi sonrası Sosyalist ülkelerinekonomikveteknikalanlardaki işbirliğini geliştirmede önemli bir yöntem idi. Bu bakımdan Kuzey Kore 31ZhangZengxiang,“XiantanGudaiZhongguoDui 33ZhangLu,“LaiHuaLiuxueshengJiaoyuZhengce ChaoxiandeYingxiang(浅谈古代中国对朝鲜 Shuping(来华留学生教育政策述评:Çin’e GelenYabancıÖğrencilerinEğitimiHakkındaki PolitikalarHakkındaBirDeğerlendirme)”,Pingjia 的影响:Eski’inKuzeyKore’yeTesirleriÜzerine BazıMülahazalar)”,DongjiangXuekan(东疆学 刊:DongjiangMecmuası),2004,Sayı7,s.87. 32ShiGuangting-YangJunying,“XinZhongguoDui WaiHanyuJiaoxue40NianDaShıji(新中国对 外汉语教学40年大事记:YeniÇin’in YabancılaraÇinceÖğretimineDairÖnemli Kayıtlar)”,ShijieHanyuJiaoxue(世界汉语教学 :DünyaÇinceÖğrenimi),1990,Sayı2,s.98. andGuanli(评价与管理:Değerlendirmeve Yönetim),2005,Sayı12,s.71. 34MaJing-QuanHong,“LengZhanShiqide ZhonChaoGuanxi(冷战时期的中朝关系: SoğukSavaşDönemiZamanındaÇin-KuzeyKore İlişkileri)”,DangdaiShi,ChaoxianHanguoYanjiu (朝鲜韩国研究:KuzeyKore,GüneyKore Araştırmaları),2012Sayı12,s.423. 25 STRATEJİKREKABET–MART2016 Çin’in ekonomik ve teknik işbirliği geliştirmeye yönelik ilk işbirliği anlaşması yaptığı ülkelerin başında gelmektedir. Bu kapsamda 50’li yılların başı ile 60’lı yılların ortalarına kadar Kuzey Kore hükümetleri üretim sektöründe staj yapmak üzere çok sayıdaki elemanını Çin’e göndermiştir. Çin’e daha iyi bir şekilde yetiştirmek üzereelemangönderilmedenönce,Kore savaşızamanındabuülkenin10.000’den fazla mağdur olmuş çocukların beslenmesi ve bakılması projesi gerçekleştirilmiş, savaşın bitiminden sonraki dönemlerde ise Kuzey Kore’nin isteği üzerine, sözü edilen çocukların yaklaşık olarak 2500 tanesi öğrenim görmek ve çeşitli sanat dallarında yetiştirilmeküzereÇin’debırakılmıştır.35 1960’lı yıllarda Rusya ile ilişkileri bozulan Çin Sosyalist sistemle yönetilmekte olan 3. Dünya ülkelerine insangücüyetiştirmekapsamındabüyük yardımlaryapmıştır.Çindevletistatistik Kurumu’nun istatistik verilerine göre 1963 yılının ikinci yarısında aralarında Kuzey Kore’nin elemanlarının da bulunduğu bazı ülke vatandaşlarından 378 tanesinin Çin’e gelerek staj yapmaları sağlanmış ve bu yabancı elemanların203tanesieğitimgördükleri okullardan mezun oldukları için ülkelerinegeridönmüşlerdir. ÇinözellikleKuzeyKore’yeyaptığıinsan gücü yetiştirme yardımı o kadar fazla olmuşturki,10Mayıs1967tarihindebu ülkeye bu kapsamda verdiği yardımı durdurmakzorundakalmıştır.ÇünküÇin sözü ettiğimiz ülkenin öğrencileri ve teknikelemanlarıiçinçokfazlamiktarda harcama yapması nedeniyle ileri boyutlarda zarar görmeye başlamıştır. Çinhükümetininilgilibirimleriöğrenim görmekte olan tüm Kuzey Koreli öğrencilerinin eğitim faaliyetlerine son verildiğiduyurularak,stajyapmaktaolan teknik elemanların stajlarını kısa sürelerle başka iş kollarında yapmalarının sağlanacağına karar verilmiştir.36 SONUÇ Günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti’nin siyasiveekonomikalanlardakiortağıve müttefiki durumundaki Kuzey Kore, dünyanın en kapalı olma özelliğini sürdürmegayretindedir.KoreSavaşı’nın sona ermesinden itibaren siyasi, askeri, insaniveekonomikbakımlardanenfazla yardımlarını gördüğü Çin ile olan yakın ilişkilerini genel itibariyle istikrarlı bir şekildedevamettirmektedir.Şüphesiziki ülke arasındaki istikrarlı ilişkiler Kuzey Kore’nin uyumlu tutumundan değil, Çin’in gayret ve çabaları sayesinde günümüze kadar getirilebilmiştir. Çin’in 1992 yılında Güney Kore ile diplomatik ilişi kurduktan sonra Kuzey Kore ile arasında çıkan krizi yumuşak ve sorunsuz bir şekilde çözmesi, süreci ne kadar başarılı bir şekilde yönettiğinin kanıtıdır. KuzeyKoreileolanilişkilerindesiyasive ekonomikunsurlarınsıkısıkıyabirbirine bağlıolduğununtambilinceolanÇin,20 yüzyılınikinciyarısındanbuyanaKuzey Kore’ye yaptığı yardımlar ve her zaman açığa vurduğu siyasi destek ve yardımların ürünlerini haklı olarak almakistemektedir.Nükleerdenemeleri yapma konusunda ısrarcı olması, uluslararası denetim organlarına karşı yeterince şeffaf olmaması ve düşman kardeşiGüneyKore’yekarşıolumsuzve 35DongJie,“DuiZaiJingChaoxianShexishengde İzlenenPolitikadakiDeğişiklikler)”,Huadong LishiKaocha:JibenZhuangkuangJiZhengce SifanDaxueXuebao(华东师范学报:Huadong EğitimÜniversitesiDergisi),2011,Sayı6,s.50. 36DongJie,“DuiZaiJingChaoxianShexisheng,a. g.m.S.51. Bianhua(对京朝鲜实习生的历史考察:基 本状况及政策变化:Pekin’eKuzeyKore’den StajyapmakÜzereGönderilenÖğrenciler HakkındatarihiBirİnceleme:GenelDurumve 26 STRATEJİKREKABET–MART2016 uzlaşmaztavırlarınedeniyleAsyabölgesi ve dünya barışını tehdit eden Kuzey Kore’yikarşıÇin’in,diğerbatıülkeleriile fikirbirliğiiçindebulunaraktavrınıbelli etmesi emeklerinin karşılığını almak istemesinde ne kadar haklı olduğunu ortayakoymaktadır. Her bakımdan Çin’in yardımlarına muhtaç bir halde bulunan Kuzey Kore’nin önünde sonunda Çin’in isteklerineboyuneğerekAsya’nınsorun çıkaran ülkesi olmaktan vazgeçeceğine inanmaktabirsakıncaolmayacaktır,zira herhangi bir ilişkide her daim yardım alan bir taraf gün gelecek mutlaka emir almayadaalışacaktır.Geneldedünyanın çeşitli yerlerindeki mevcut sorunlar konusunda varlığını çok fazla belli etmeyen Çin, Kuzey Kore sorunu söz konusu olduğunda diplomatik ve ekonomik ağırlığını uzun bir zamana yaysadayeterinceortayakoyduğunave ortavadedeKuzeyKore’yiDoğuAsya’nın sorunsuzülkelerkategorisinekatacağına inanmaktaherhangibirsakıncayoktur. Yarımasırdanfazladırsüredirhibe,geri ödemeli ve yoğun ticari ilişkiler girerek Kuzey Kore’ye devasa boyutlarda ekonomik yardımlarda bulunan Çin bu suretle sözü edilen ülkede daha ileri boyutlardabaşgösterebilecekekonomik krizin çıkmasına da büyük katkılarda bulunmaktadır. PKK–DAEŞÇapraz AteşindenKurtulmak RahimeEdibali E KASEMUzmanı l Kaide, Eş Şebab, Boko Haram, DAEŞgibiterörörgütlerininortaya çıkış amaçları olan “hilafeti getirme” iddialarının ne kadar gerçekçi olup olmadığını irdeledikten sonra Türkiye-ABDortakharekâtkararınınne anlamageldiğinielealacağım. Terör Örgütlerinin Mesnetsiz İddiaları DAEŞ halifeliğini ilan etti, ne olacak o zaman? DAEŞ ABD’yi yenecek, AB’yi yenecek, ondan sonra hilafet gelecek… Öyle mi? Peki hangi ülkeye hilafet gelecek? Zaman zaman etkin devletler de hilafet mekanizmasını kullanmaya çalıştılar. İngiltere’nindeRusya’nındaABD’ninde birhilafetarzusuvar.Büyükdevletlerbu sembolmakamıkullanmakistiyorlar.Bu da aslında İslam dünyasındaki çok başlılığıyanianarşiyiarttırıyor. İslamDünyasıfikren,ahlakenvekültürel olarak bir araya gelmeli ki sonra o makamlarınismikonsun,biranlamifade etsin… İslam Dünyası günümüzde maalesef dünyanın fakir topluluklardan, birbirlerine karşı sevgisiz, saygısız… BugünbirIrak’taSuriye’deİslamdevleti kurduklarını söyleyenlerin Irak’taki etkisine?Suriye’dekietkisine? DAEŞNasılDoğdu? Önce DAEŞ’in nasıl El Kaide’den türediğinihatırlayalım;2006’daElKaide tarafından yönetilen bir grup Irak’ta İslami devlet kurduklarını ilan ettiler. Grup önceleri El Kaide’ye bağlı iken, ABD’ninAnbar‘adüzenlediğiharekâttan sonragüçleriiyicezayıfladı.2010’daABD hava harekâtı grubunun iki lideri olan Ebu Ömer El Bağdadi ve Ebu Eyyub El Mari’yiöldürdüktensonra,DAEŞörgütü öncekiningölgesioldu. 2011’de ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle Irak Başkanı Nuri el Maliki’nin bölgesel polislerinin gruba yaşama imkânı tanıması ve Suriye’deki sivil savaşın örgüte kuvvetini toparlama imkânı sağlaması DAEŞ’ın bugünkü konumuna gelmesineyardımetti. DAEŞ, 2012’lerin ortasında ABD istihbaratı ve eğitim kuvvetleri tarafından(bazıdurumlardahavadesteği de dahil olmak üzere) Arap Yarımadası’nda El Kaide tarafından kullanılan toprakları yeniden istila 27 STRATEJİKREKABET–MART2016 etmeyi başardı. Nisan ayında grup, Yemen’in beşinci büyük şehri olan Mukalla’yı ve Hadramut civarındaki başkent Sanaa’yı ele geçirdi. Bu esnada Libya’dadaEnsarElŞeria,MücahitŞura Konseyi ve DAEŞ; laik, milliyetçi ve kabilecikuvvetlerlesavaşıyorlardı. Derme çatma birliklerin nasıl eğitim aldıklarını merak edersek, Rakka’daki eylemci Ebu Muhammed’e kulak verebiliriz. Ona göre DAEŞ savaş deneyimi olan Çeçen, Özbek, Cezayirli 4000 savaşçıdan oluşuyor. Irak ve Suriye’dekieğitimalanlarıneğitimi30ila 50 gün arasında değişiyor. Her grup önceleri,sözdeşeriateğitimiylebaşlıyor, eğitime…37 DAEŞ’iBekleyenAkıbetNe? Askeri uzmanlara göre, DAEŞ de nihai olarakArapYarımadası’ndakiTaliban,Eş Şabab, El Kaide ve Magrip’deki El Kaide ile aynı stratejiyi kullanacaktır. Grup toprakkazançlarınıbirtarafabırakarak, amorf şekline geri dönecek, terörist faaliyetlerde bulunacaktır. Eğer DAEŞ bulunduğukonumunumuhafazaederve uydurma halifesini muhafaza etmeye devamederse,yokedilecektir. Tabiibuöngörülereşusorularaçısından bakmakdamümkün;UsameBinLaden’in öldürülmesindensonraterörfaaliyetleri artıp,şiddetlendimi?“Tıpkıbirkanserli hücrenin iyi alınamaması halinde tüm bünyeye sirayet etmesi gibi. Terör faaliyetlerinde liderin öldürülmesi de başarılı olmazsa terör faaliyetleri daha daartıp,hızlanabilirmi?Örgütünliderini öldürmek, örgütün kaynaklarını kurutmadanfaydalıolurmu?” Bu yoruma ilave edilecek bir diğer ihtimal ise, DAEŞ’in parçalanması, parçalarınbirbiriylesavaştırılmasıdır… ABD’nin Terörle Mücadele Stratejisi Belirsiz Geçtiğimizyaz2014’teABD’ninOrtadoğu Özel Kuvvetlerinden sorumlu General Michael Nagata, DAEŞ için “hareketi anlamıyoruzveanlayıncayakadardaonu yenemeyeceğiz”demişti.Nagata,aslında Amerikan dış politikasının halet-i pür mealiniortayakoyuyordu. Suriye’nin önemli bir kısmı ve Irak, DAEŞ’e mağlup oldu. Yemen anarşinin içine gark oldu. Teröristler, Libya’da üs kurdular. Boko Haram Nijerya’da, Nijer’de ve Kamerun’da terörist faaliyetlerde bulunuyor. Stratejisizlik kısa vadede başarısızlığı beraberinde getirdi. Gerçekten de ABD bürokratlarının Ön Asya’daki aşırılıkla ilgili pozisyonunu, kansere benzetiliyor(BAE’nin ABD büyükelçisi tarafından). Bu şartlar, MısırlıCumhurbaşkanıAdül-fettahelSisi tarafından, “İslami düşüncenin ana kaynaklarında reform yapılması” çağrılarının yapılmasına sebebiyet veriyor. ABD’nin “İslami reformu” desteklemesinin, 1950’lerde CIA tarafındankomünizmekarşıdüşüncenin desteklenmesinebenzetiliyor.ZiraSoğuk savaş dönemi boyunca, ABD antikomünist düşünürleri, Marksizm’in etkisinibertarafetmeküzeredestekledi. 1950’lerdeBerlin’dekiKültürelÖzgürlük Kongresi, komünist olmayan solu desteklemek üzere CIA tarafından fonlanıyordu.Öndegelendüşünürlerden BertrandRussell,KarlJaspersveJacques Maritain bu amaca hizmet ediyorlardı. Arthur Koestler gibi önceleri komünist olan pek çok kongre üyesi de otoriter rejimin tehlikelerinden bahsediyorlardı.38 37http://www.ibtimes.com/inside-caliphate- 38https://www.foreignaffairs.com/articles/2015- army-isiss-special-forces-military-unit-foreignfighters-1995134,SonErişim:13.07.2015. 06-16/problem-heaven,SonErişim:26.06.2015. 28 STRATEJİKREKABET–MART2016 “Radikal İslam” Teriminin Yerine “ViolentExtremism” Obama, geçtiğimiz Eylül ayında DAEŞ’in “İslami olmadığı” konusunda ısrar ettiktenbiraysonra,BMGenelKurulu’na “İslam’ın barış öğrettiğini” söyledi. Yine geçtiğimiz Kasım ayında, Obama Amerikan sağlık çalışanı Peter Kassig’in öldürülmesi olayında öldürenler için “şeytan”kelimesinikullandıama“radikal İslam” terimini kullanmayı reddetti. Daha sonra da “radikal İslam” kelimesi Beyaz Saray’da duyulmadı, onun yerine “vahşet aşırılığı” “violent extremism” terimikullanılmayabaşlandı. Tüm bu tabloların ardında İslam’a nasıl muamele edileceği konusundaki tartışmalar yatıyordu. ABD’nin önde gelen “think thank” kurumlarından CFR’ye göre Obama terörle mücadelede çareyi“İslamreformunda”bulabilir.39 İngiltere Başkanı David Cameron’un “İslami teröre” karşı önlemleri sıkılaştırdığı açıklaması, İslam dinine yapılanaşikârbühtaniken;ABDBaşkanı Obama’nın niyetinin samimiyetine de inanmak Obama’nın Müslüman Başkan olduğuna inanan saf Vanlı vatandaşlarımızın kurban kesmelerine benzeyecektir. İslam Dünyasına Musallat Olan İlk Terörist Eylem: “Hz. Osman’ın Şehadeti” Terörün İslam’la asla bağdaşmadığına, İslam Dünyası’na musallat olan ilk terörist hareketin Hz. Osman’ın kanlı şahadetiileortayaçıktığını,belkiterörist faaliyetlere itibar edenlerin Hariciler olduğunu hatırda bulundurmamız, oryantalist tasnif tuzağına düşmemek için önemli bir bilgidir. Oryantalistlerin anlamadığı ve/veya anlamanın işlerine gelmediği diğer bir husus ise şeriat konusudur.40 Mesela önemli araştırma kurumlarından olan Pew Research Center’ın 2013’te yaptığı bir araştırma, Mısır, Irak, Ürdün, Fas ve Filistin topraklarındakilerin çoğunluğunun topraklarında şeriat kurallarının hüküm sürmesini arzuladıklarını ortaya koyuyor. Oryantalistler şeriatın ve amacının ne olduğunu, kaynaklarının, sınırlarınınneolduğunubilmedikleriiçin kendilerine zarar veren bir yapı olarak gördükleri şeriatı neden istediklerini de anlayamıyorlar. Sorular Şeriat isteyen DAEŞ aslında ne istiyor? Kimin için ne kadar büyük bir tehdit oluşturuyor? Nasıl durdurulabilir? Soruları Amerika’nın Arap Baharı ile başlattığı kaosla ortaya çıkan terörist faaliyetlerin öngörülemeyerek kontroldençıkmasınınardındansorulan sorular…41 ABD yönetimi, çabalarının yöneleceği hedefi tayin edemedi. Bu küresel bir terör müdür, yoksa “İslami terör” müdür? Veya bu terörün kökenleri, açlıktan, Suudiler’in fonlamasından, ABD dış politikasının geçmiştekihatalarındanveyabunlardan tamamen başka bir kaynaktan mı besleniyor?ABDhaberlerindenvedünya raporlarındanokuduğumuzkadarıylabu konunun tartışıldığı toplantılardan bu soruların cevaplarına net bir cevap çıkmadı.42 Tennessee askeri üssüne düzenlenen üçlü saldırının ardından iyice sıkışan ABD Başkanı Obama’ya yöneltilen sorulararasındaşunlaroldukçailginç:43 –NedenSuriye’dekiDAEŞ’ekarşıgünlük yoğunbombardımanyapmıyorsunuz? Obama Yönetimi, Pentagon’un içindeki ve dışındaki pek çok askeri danışmanın 39https://www.foreignaffairs.com/articles/2015- 06-16/problem-heaven,SonErişim:26.06.2015. 40https://www.foreignaffairs.com/articles/weste rn-europe/2015-04-20/calvin-caliphate, Son Erişim:26.06.2015 41https://www.foreignaffairs.com/articles/middl e-east/2015-02-06/new-new-jihadist-thing,Son Erişim:26.06.2015. 42https://www.foreignaffairs.com/articles/201506-16/problem-heaven,SonErişim:26.06.2015. 43CNNInternational,16.07.2015. 29 STRATEJİKREKABET–MART2016 tavsiyelerini kulak ardı ediyor. Beyaz Saray’a,özelkuvvetlerininöncephelerde bulunmasını istemediği8 eleştirileri de yöneltiliyor. Obama ise bu eleştirilere DAEŞ’e karşı 5000 hava hareketinin düzenlendiğinivebinlercegrupüyesinin öldürüldüğünü açıklayarak cevap 44 veriyor. Türkiye’yeYöneltilenÇifteTehdit 2011’den beri Türk Ordusu’nun Suriye’ye müdahale edeceği spekülasyonları yapılıyordu. Ankara, Suriye sınırındaki kargaşadan ülkesini korumak için BM’den ve Batılı müttefiklerinden Suriye’de bir tampon bölge ve uçuşa yasak hava alanı oluşturmasınıistiyor. ErdoğanHükümetiise,ABD’nindehava harekâtı desteği verdiği Suriyeli Kürtlerin DAEŞ’in ilerlemesini kesmeleriniumdu.AncakPYDlideriSalih Müslim bu yardımı vermeyi 45 reddetti. ÖSO(Özgür Suriye Ordusu) PKK’yakatıldığınıaçıkladı. Geçtiğimiz aralık ayında DAEŞ, ÖSO’ya karşıTOWfüzelerikullandığınıgösteren fotoğraflarını yayınladı. ABD, ÖSO’ya bazen DAEŞ’ın da eline geçen bir sürü TOW füzeleri verdi. TOW füzeleri, Palmira ve Hasakah’da, ÖSO ile yapılan çatışma sırasında ele geçirildi. Idlib bölgesinde ayrıca hala El Kaide’nin bir kolu da TOW füzelerini kullanıyor. Geçtiğimizekimayında,ÖSOElNusrave Ahrar El Şam, El Kaide’yi Suriye’nin güney kısımlarında TOW füzeleri ile desteklediler. Çeçen gruplar da Kafkas Emirliğinin ve El Kaide’nin Suriye kolu olarakkendilerinigördükleriiçinDAEŞ’i destekliyorlar.46 SuruçKatliamınınArdından Türkiye, DAEŞ’in Suruç’ta yaptığı katliamın ardından, İsrail’in kendi ülkelerinde Hamas’ın saldırılarından korunmak üzere yaptıkları duvarabenzerbirduvarısınırımızainşa etme kararı aldı.47 ABD’nin ve AB’nin DAEŞ’ekarşıYPG’yisilahlandırmalarının, DAEŞ’eyaracağınıdahaönceuluslararası kamuoyuna anlatıp, bu ülkeleri ikna edemediğimizegöre,Türkiye’ninABDile ortak harekât yapma kararının sonuç getirmesini ummak durumundayız. Bu suretle umarım Türkiye maruz kaldığı PKK–DEAŞ çapraz ateşinin birinden böylecekurtulabilir.48 SosyalMedyave İstihbarat KenanÇabuk D KASEMUzmanı ünyanınbirnumaralımedyaaracı olarak kullanılan “sosyal medya” aslında internet üzerinden ilk karşılıklı etkileşim mecralarıyla başladı. Yani forumlar, chat ortamları vs. Sosyal medya kişinin kendini saklayabildiği ve sadecekendisininbildiği;yüzyüzedeğil ekrandan ekrana iletişim kurduğu bir ortamdır. Bu sebeple kişisel özgürlüklerin sanal dünyada uçsuz bucaksız olduğunu varsayarak kendini sistem için sıkışmış hisseden toplumun birnevikaçışyeridir.Bilgisayar,telefon, tabletekranlarınınkişiselalanolduğuve başkasının görmemesi için elimizden 44http://foreignpolicy.com/2015/07/06/5- 46http://www.thedailybeast.com/articles/2015/ questions-obama-should-have-been-asked-aboutthe-islamic-state-fight-but-wasnt/,SonErişim: 13.07.2015. 45http://thehill.com/blogs/flooraction/senate/246995-gop-hawks-obamas-isisstrategy-not-working,SonErişim:13.07.2015. 06/28/turkey-plans-to-send-troops-into-syriawidening-the-war.html,SonErişim:29.06.2015. 47http://www.nbcnews.com/storyline/isisterror/how-do-you-keep-isis-out-israel-buildingfence-alongn386366?cid=sm_tw&hootPostID=56088fdfdfa01 350474ef4f4db790ad9,SonErişim:13.07.2015. 48NTV,23.07.2015. 30 STRATEJİKREKABET–MART2016 geleni yaptığımız, haklarla değil de megabayt, gigabayt, fotoğraf, yorum, beğenivetakipçilerleölçülebilenbiralan sosyalmedya… Sosyal medya hayatımızın en önemli parçası haline geldi. Artık insanlar gündemi haber kanallarından değil de sosyal medya mecralarından takip etmektedirler. Peki, bu kadar geniş ağa sahip, bu kadar geniş alana sahip bu sistem gerçekten faydalı mı yoksa bazı kurumlara hizmet mi etmektedir? İlk olarak sosyal medya mecralarının mantığından ve kuruluş amaçlarından bahsetmek gerekir. İnsanlarının birbirleriyletanışıpyeniinsanlarlavakit geçirmesi ve birbirleriyle haberleşmesi amacıyla kurulan bir sanal ortamdır. Reklam ve tanıtım amacı daha sonra eklenmiştir. Fakat birden çok popülerleşen, televizyonlarda haberlere çıkarakherkesinburayaüyeolmasınıve buradaolanbitendenhaberdarolmasını istemeleri tamamıyla istihbarat örgütlerinin bir çalışmasıdır. İstihbarat örgütlerinin kişiler hakkında bilgi toplayarakbunlarıdosyalaması(fişleme) vebununiçinpersonelayırmasıciddibir bütçe gerektirmektedir. Fakat sosyal medyamecralarındainsanlarınhattaüye olmayan kişilerin bile fotoğraflarda etiketlenerek bilgileri kolaylıkla depolanmaktadır. Milyarlarca insan sosyal medya mecralarında sürekli paylaşımda bulunmaktadır. Bir kişi arkadaşlarıyla çektiği bir fotoğrafı herkesin ismini yazarak bu mecralarda paylaşabilmektedir. Buradan alınabilecek istihbarat kimin kiminle temasta olduğu ve nerelere gittiği bilgisidir. Unutmamak gerekir ki günümüzdevegelecekyıllardaendeğerli şeybilgiolacaktır.Artıkülkelerbirbirine bilgi satacaklardır. Sosyal medya üzerinden alınan bilgiler mükemmel bir istihbarat sağlamaktadır. Bir diğer konuda sosyal medya mecralarında insanların beğendikleri veya paylaştıkları resim, video, bilgi gibi istihbaratî bilgiler üzerinden kişi analizinin çok kolay bir şekilde yapılabilmesidir. Yapılan analizlerle kişinin genel karakteri ve sınırları ve zaafları ortaya konmaktadır. İstihbarat birimleri bu konudaki uzmanları ile sürekli sosyal medya mecralarını izlemekte ve buradan bilgi depolamaktadırlar. Özellikle psikolog, sosyolog ve antropologlar bu alanda istihbarat birimlerinde uzman olarak çalışmaktadırlar. Sosyal medyanın mecralarından sadece kişisel olarak toplum genelinden bir ölçümleme yaparak toplumsal duygu yükünün seviyesini de ölçmek mümkündür.Antropologlarınbukonuda istihbaratbirimlerineçokkatkısağladığı görülebilmektedir. İnsanların mecralarda duygu ve düşüncelerini belirtmelerini isteyen sosyal medya mecraları buradaki anahtar kelimelerin ölçülmesi ile bölge, şehir, özel bir grup veya bir kurumun duygusal yükünü ölçmek çok kolaydır. Buradaki bilgilerin değerliliği uluslararası istihbarat ağlarında çok değerlidir; Özellikle stratejik konumu yüksek olan ülkelerdeki toplumlarda. Bu sisteme en güzel örnek de “Arap Baharı”dır. Günümüzde ve gelecekte de bunun gibi birçoksenaryoortayakonacaktır. Sosyal medyanın hızı ve gelişmişliği insanlara çok cazip ve cezbedici görünebilir. Ama genel algının geldiği nokta insanların kendi özel bilgilerini farkında olmadan bu sanal dünyaya teslim etmeleridir. Facebook ve Twitter gibifirmalarınarkasındaCIAgibibüyük istihbarat teşkilatlarının olduğu gibi birçok haber çıkmaktadır. Tabi ki de birebir bu alanda çalışan istihbarat ajanları olmayabilir ama mutlaka bir işbirliği içinde oldukları kesindir. Washington Post gazetesinin haberine göre ABD’nin istihbarat örgütü CIA’nin bütçesi 52.6 milyar dolardır. Bu kadar büyük bütçenin sadece 11.6 milyar dolarlık kısmı bilgi toplamak 31 STRATEJİKREKABET–MART2016 üzerinedir.49 Bu harcanan paranın büyüklüğüveyeriolarakdabirnumaralı kaynak internet olmaktadır. Öncelikli olarak da sosyal medya mecralarıdır. Çünkübukadarçokinsanınbukadarçok değerli bilgisine ulaşmak istihbarat teşkilatları için paha biçilemez değerdedir. SergeyLavrovve GünümüzRus SiyasetindekiRolü Araş.Gör.HalimTaşkaya İstanbulÜniversitesi S ergey Viktoroviç Lavrov, 21 Mart 1950’de SSCB’nin Moskova kentinde Ermeni bir baba ve Rus kökenlibirannedendünyayageldi.1972 yılındaMoskovaSSCBDışişleriBakanlığı Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden mezun olan Lavrov, mesleğinin ilk yıllarına1972yılındaSSCB’ninSriLanka büyükelçiliğindediplomatolarakbaşladı. 1976-81 yılları arası SSCB Dışişleri Bakanlığı Uluslararası organizasyonlar dairesinde görev aldı. 1981-88 yılları arasındadaSSCBBMdaimitemsilciliği1. sekreteriolarakgörevyaptı.1988yılında SSCB’ye geri dönen Lavrov basamakları hızla tırmanarak önce 1988-90 yılları arasında SSCB Dışişleri Bakanlığı Uluslararası ekonomik ilişkiler dairesi başkanyardımcılığıgörevini,dahasonra 1990-92 yılları arasında Rusya Dışişleri Bakanlığı Küresel problemler ve uluslararasıteşkilatlardairesibaşkanlığı görevini yürüttü. 1992-94 yılları arasında Rusya Dışişleri Bakan yardımcılığı görevini yürüten Lavrov, 1994-2004yıllarıarasıRusya’nınBM’de daimitemsilcisiolarakgörevyaptı.50Bu makam,Rusya’nınBMGüvenlikKonseyi beşdaimîüyesindenbiriolduğuveveto yetkisine sahip olduğu düşünüldüğünde çok büyük önem arz etmektedir. Bu dönemLavrov’unhemRushemdedünya siyasetinde varlığını hissettirerek tanınmasınısağlamıştır.Sonolarak2004 yılında Rusya Dışişleri Bakanlığı görevine atanan Lavrov, Mart 2004’ten beri Dışişleri Bakanlığı görevini sürdürmektedir. Lavrov, Rusça, İngilizce, Fransızca ve Singalaca dillerini iyi derecede bilmektedir.SingalacadiliniSriLanka’da görevyaptığıyıllardaöğrenmiştir. Siyaset alanında zamanla başarılı bir diplomat ve yetenekli bir müzakereci olarak itibar kazanan Lavrov “dünyanın en zorlu dışişleri bakanı” olarak tanınmaktadırvelâkabı“BayHayır”dır.51 Uyguladığı siyaset ile ilgili olarak Amerika’nın BM Büyükelçisi John Negroponte ; “Lavrov’un değişmez iki amacı vardır: Rusya’nın ihtişamını artıracak şekilde veto yetkisini kullanmakvehernezamanmümkünseo zaman Amerikalıları bozguna uğratmak. Lavrov’un ahlâkı Rus devletinin kendisidir” şeklinde düşüncelerini dile getirmektedir. Rus dış politikasının devletlerarası realitelere ve bölge coğrafyasının imkânlarına göre biçimlendirilmesinde büyük etkisi bulunan Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Cumhurbaşkanı Putin ve Bakanlar Kurulu düzeyindeki diğer yetkililerle yakın çalışmalarda bulunmakta ve dış politikayı birlikte belirlemektedirler. Kabine içerisinde en etkili bakan pozisyonunda bulunan Lavrov’un birçok bakan arkadaşının aksinePutinileeskiyedayananderinbir 49http://www.washingtonpost.com/wp- 51PeterOborne,“SergeyLavrov:AnEssentialNew srv/special/national/black-budget/,SonErişim Tarihi:15.04.2014. 50HannahThoburn,RusyaSiyasetiniAnlama Klavuzu(Rapor),SETA2015,s.19. Voice Has Emerged In International Affairs”, The Telegraph,11Ekim2013. 32 STRATEJİKREKABET–MART2016 dostluğu olmamasına rağmen on iki yıldır Rus dış politikasının başında bulunması kendisine duyulan güvenin bir göstergesidir. Tabi ki bunda Rusya’nın son yıllarda uyguladığı yayılmacı siyasetinde büyük bir etkisi olduğukanaatindeyiz. Lavrov,Kırım’ınilhakı,Donestkmeselesi ve Suriye krizinde uyguladığı üstün diplomasi ile Rusya’nın kazanımlarını elde tutmasında etkin rol oynamıştır. ÖzelliklemevkidaşıABDDışişleribakanı JohnKerryilesıksıkbirarayagelerekiki ülke arasında meselelerin diplomatik yolla hızlı bir şekilde çözüme kavuşmasınaönayakolmuştur. Rusya’nın geleneksel yayılmacı siyaset anlayışınıgünümüzsiyasiortamınagöre modernize eden Lavrov, istenilen hedeflere ulaşmak için öncelikli olarak diplomasi yolunu kullanarak pragmatist politikalar uygulamaktadır. Ortak çıkar mantığı ile hareket eden Lavrov, Rusya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyidaimiüyeliğihakkınıkullanarak SuriyeKrizinemüdahilolmuştur.Ayrıca İran’a uygulanan ambargonun kaldırılması yönünde olumlu tavır göstererek ileriki zamanlarda oluşacak ticaret ağına zemin hazırlamıştır. Yeni oluşan bu konjönktürde Suriye krizinde Rusya ile İran’ın Esed’i desteklemesi bu yakınlaşmasının tesadüf olmadığını da bizeaçıkçagöstermektedir. Lavrov, Akdeniz ve Ön Asya’nın Rusya Devleti’nin geleceği açısından hayati önemesahipolduğununfarkındahareket etmektedir. Lavrov, Rusya’nın Ön Asya’daki tek askeri üssü olan Suriye’deki Tartus deniz üssüne çok önem vermekte ve Suriye’deki Esed rejimininyıkılmasınınRusya’nınbölgede varolanteküssünükaybetmesianlamına geldiğini çok iyi bildiğinden dolayı buradaki filoyu her geçen gün daha da güçlendirmektedir. Bu amaca hizmet etmesi amacıyla da Suriye iç savaşında rejime bu üsten özellikle savaş uçağı olmak üzere her türlü askeri yardım yapılmaktadır. Ayrıca Rusya ile Şam yönetimi arasındaki silah, uçak, tank ve askeri malzeme ihracatı Rusya’nın Suriye’de bulunmasının en önemli etkenlerinden biridir. Esed Rejiminin düşmesi ve muhaliflerin idareyi ele geçirmesi durumunda Rusya, Suriye üzerindeki stratejik üstünlüğünü, bölgedeki varlığını ve silah pazarını kaybedeceğini bildiğinden dolayı Cenevre’de Esed’li idarenin devamı yönünde kulis çalışmaları yapmaktadır. Rusya’nın bölgedeki varlığını Esed’in geleceğine bağlayan Lavrov geçen ay düzenlediği yıllık basın toplantısında dünya kamuoyunu Şam yönetiminin devam etmesi konusunda ikna etmek amacıyla önemli açıklamalar yapmıştır. Suriye petrollerinin cazibesinin de Rusya’nın Suriye ile ikili ilişkilerinde önemverdiğikonulardanbirisiolduğunu daunutmamakgerekir. Sonuç olarak siyaset yolunda basamakları birer birer çıkan Sergey Lavrov, Rusya Devletinin son yıllarda dünya kamuoyuna sunduğu önemli devlet adamlarından biri olmuştur. Rus siyasi hayatına 2000’li yılların başından itibaren damga vurmaya başlayan Lavrov, günümüz Rus politikaları açısından hayati bir yere sahiptir. V. Putin ile birlikte ABD ile ciddi bir çatışmayagirmedenhattabirçokalanda işbirliğiyaparakRusyaFederasyonunun güçlükalmasına çalışmaktadır. 33 STRATEJİKREKABET–MART2016 GiritPolitikası ŞimdideKıbrıs’ta BüşraÇakmak O KASEMUzmanı smanlı, topraklarının çoğunu diplomasi oyunlarıyla kaybetmiştir. Osmanlı Devleti, 1897’de Yunanistan’a savaş açarak, bir aygibikısasüredeYunanordusunakarşı zafer kazanmıştır. Osmanlı ordusu Atina’ya girecekken, Rus Çarı II. Nikolay’ın isteği ve İngiltere’nin baskısıyla II. Abdülhamit Osmanlı ordusunu durdurmuş, Osmanlı Devleti bu savaştan toprak alamadığı gibi savaş tazminatı dahi alamamıştır. Aksine Girit’teki nüfuzunu kaybetmiştir. Bu fiili durumneticesinde1910’daGiritMeclisi, Yunanistan’la birleşme kararı alarak, Girit onca açılıma rağmen 1913’de Osmanlınınelindençıkmıştır.Dışgüçler ve Yunanistan’ın tarihte Girit’te uyguladıkları politikanın benzerini bugünKıbrısiçinuygulamaktadır. 55 yıldır Kıbrıslı Rumlar her vesile ile Türkiye’nin garantörlüğünü kaldırmaya çalışıyorlar. Yüz sene evvel Girit’te uyguladıkları senaryoyu Kıbrıs’ta da, bu seferdahaçağdaşyöntemlerleuygulayıp adayı Yunanistan’a bağlamanın yollarını aramaktadırlar.BuaşamadaTürkiye’nin fiiliveetkin,yaniaskerimüdahalehakkı daolamayacağından,AB’ninbüyümeyen bebeği Yunan hayalini gerçekleşmesine fırsattanınacaktır. Makarios’tan beri başa gelen tüm Rum liderlerin hepsinde Türkiye’nin taviz vermesiniistemişveENOSİSdüşüncesini savunmuşlardır. Kafalarında da iki tane sabitleşmiş fikir ve hedef vardır. Birincisi, Kıbrıslı Türklerle eşit haklara dayalı bir devletin kurulmasına yol açacak bir anlaşmaya imza atmamak ve kendilerince tarihlerine vatan haini olarak geçmemektir. İkincisi, sadece politikentrikalarlaveAvrupa’nındesteği ile aynen Girit’te olduğu gibi, kâğıt üstünde adanın tümünü ele geçirip Yunanistan ile birleşme politikasını gerçekleştirmektir. Diğer taraftan BM’nin Kıbrıs’ta yaptığı araştırmaları sonucu,1963-1974yıllarıiçindeKıbrıslı Türklerin yaşadığı soykırımın sadece maddizararıbugününparasıile6milyar Euro’dur. GKRY’nin isteği, Kıbrıslı Türklerin tarihte yaşadığı bu maddi ve manevizararıunutupçözümümitleriile müzakeresürecinedevametmesidir. Tarihe baktığımızda 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Kıbrıslı Türklerin ortaklık payının yüzde 30 olması bir tesadüf değildir. Dönemin başbakanı Adnan Menderes ve Dış İşleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun ileriyi görerek bilinçli bir şekilde ortaya koyduğu Yunanistan ve İngiltere’ye kabul ettirdikleri çok kritik ve çok teknik bir yüzdeliktir. Genel anlayışa göre yüzde 30’unaltındakibirnüfusoranı,“azınlık” olarakkabuledilmektedir.Kıbrıs’ta1960 yılında kurulması kararlaştırılan “Kıbrıs Cumhuriyeti” adlı devlette Kıbrıslı Türklerinazınlıkmuamelesigörmelerini önlemek amacı ile Türkiye’nin isteği üzerineanayasayakonmuşbirorandır. Günümüzde müzakere sürecinde Rumlar, 1974 sonrasında adaya gelen Türk nüfusunun tekrar Anadolu’ya dönmesini ve kurulacak yeni devletteki Rum nüfusunun yüzde 82, Türk nüfusunun da yüzde 18 olmasını istemektedir. Amaçları da Kıbrıslı Türkleri“Azınlık”olaraklanseetmekve azınlıkhaklarınamahkûmetmektir.Eğer Sayın Cumhurbaşkanı Rumların bu teklifini kabul ederse, nüfusla birlikte, topraklarda azalacak ve de müzakerelerin sonunda Referanduma gidilecekse, daha işin başından Referandum oyları 39 bin HAYIR ve 1 EVETilebaşlayacaktır. III. Cumhurbaşkanı Eroğlu, “Hiç kimse benim vatandaşlarımı, şunlar gidecek, bunlara kalacak şeklinde ikiye ayıramaz ve bölemez. KKTC halkı bir bütündür ve tümüdehiçbirayırımyapılmaksızınyeni 34 STRATEJİKREKABET–MART2016 kurulacak devletin vatandaşları olacaktır” düşüncesindeydi ve bu düşüncesini de onlarca kez gerek müzakeremasasında,gereksedemedya önünde dile getirmişti. “Hiçbir KKTC vatandaşı geri gitmeyecek, mülkiyet konusunuTakasveTazminatileçözüp,hiç kimse de mülkünden de olmayacak” duruşunu ve düşüncesini sürdürmüştü. Aynı politikanın bu dönemde de devam etmesişarttır. Adaya, AB veya NATO’nun garantör olması durumunda, sürdürülmekte olan müzakerelerin sonucunda kurulması düşünülen “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti” de, Kıbrıslı Rumlar nüfus çoğunluğuna güvenip, Kıbrıslı Türklere aynen 1963, 1964, 1967 ve 1974 yıllarındayaptıklarıgibisilahlısaldırıda bulunabilir. Sonunda da “Bu onların iç meselesidir”diyerekherhangibirşekilde çatışmaya müdahale etmeyeceklerdir. Garantörlüklerin kaldırılması demek Türkiye’nin, Zürich’te 11 Şubat 1959’da imzaladığı anlaşmadan feragat etmesini istemeleridir. Kıbrıslı Türklerin önce hile ile adadan çıkarılması planını yapan, sonrasında bunun uzun vadeli bir plan olduğunu düşünerek,silahlayoketmeyeçalışanve Kıbrıslı Türkleri eziyetlerle önce devlet dairelerinden,sonracumhuriyettenatan, nüfus politikalarıyla Kıbrıslı Türkleri azınlık sayısına indirgeyerek adanın hakimi olan Rumlar, Türkiye’nin garantörlük haklarından feragat etmesini isterken, Kıbrıslı Türkler ve TürkiyehalaRumlarilebirdevletaltında birleşmenin çözüm olacağı hayaline kapılmamalıdır. Şimdisonmüzakeresürecindeelealınan başlıklarabaktığımızdaisealtıanabaşlık üzerinde detaylı ve yoğun müzakereler yürütülüyor. 1. Güç Paylaşımı ve Yönetim: Federal devletteyönetiminhangiesaslarüzerine kurulacağı ve idarenin taraflar arasında nasılpaylaşılacağı; 2. AB Üyeliği: Kuzeyin AB üyeliği ile oluşacakyenişartlaraadapteedilmesi; 3. Ekonomi: Ortak ekonomi politikalarınınbelirlenmesi; 4. Mülkiyet: Mülkiyet rejiminin AB müktesebatıylauyumluhâlegetirilmesi; 5. Toprak: Türk tarafından eski mülk sahibi olan Rumlara bırakılacak topraklar; 6. Garantörlük: Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlük haklarının yenidendüzenlenipdüzenlenmeyeceği. Müzakerelerin ana başlıklarından olmamakla birlikte, halen yerleşime kapalıolanaskeribirbölgedurumundaki Maraş’ın Rum tarafına iadesi ve yerleşimeaçılmasıbugünensıktartışılan konulardanbiridir.GerekGKRY,gerekse uluslararası toplumdan Türkiye’ye bu yönde bir jest yapması için öneriler gelmektedir. Örneğin Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komitesi, Türkiye’yegüvenartırıcıönlemlerolarak Kıbrıs’tanaskerleriniçekmesiveMaraş’ı BM’ye devretmesi yönünde çağrıda bulunmuştur. AkıncıveAnastasiadisİsviçre’ninDavos kasabasında bu yıl 46’ncısı düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) ikinci gününde “Kıbrıs’ı Birleştirmek” başlıklı özel oturumda bir araya gelmişlerdir. Anastasiadis, Ada’daki sorunların çözümüne ilişkin görüşmelerin “adayı saran umut iklimi” çerçevesinde çözülmesi yolunda birlikte çalışmaya devam edeceklerini vurgulamıştır. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğe olduğu kadar Avrupa değerleri ve ilkelerine dayalı iki kesimli bir federasyonyönetiminisavunmaktadır. Türkiyeiçinburadaönemliolan,Kıbrıslı Türklerin yıllar boyu maruz kaldıkları çiftestandartveayrımcılıktantamamen kurtulmaları, kendilerini içeride ve devletlerarası alanda güvende hissedecekleri ve kimliklerini uzun süre muhafaza edebilecekleri kalıcı bir siyasi çözümekavuşmalarıdır.Bugünvarılacak 35 STRATEJİKREKABET–MART2016 olası bir çözümün yeni komplikasyonlara,gerginliklereveoldubittilere yol açmaması için federal veya başka türlü bir yapı olsun Türklerin siyasi, sosyal ve ekonomik olarak kendi kendilerineayaktakalabilecekbirdevlet yapısı içerisinde yaşamalarının sağlanmasıesastır. EmperyalistGüçler KarşısındaİkiÜlke: KoreveOsmanlı Araş.Gör.A.FatihŞendil NevşehirHacıBektaşVeliÜniversitesi 19. yüzyıl Kore ve Osmanlı için oldukça bunalımlı bir yüzyıl olmuştur. Büyük devletlerin sömürgeci amelleri karşısında bir o yana bir bu yana savrulan iki ülkenin kaderi de sonunda bu devletler tarafından işgal edilmek olmuştur. Osmanlı’da daha erken başlayan batılılaşma süreci Kore’de birkaçnesilsonragerçekleşmiştir.Fakat karşılaşılan sorunlar ile batılılaşma ve sömürgecigüçlerekarşıdurmasüreçleri iki ülkede de oldukça benzerlik göstermektedir. Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı sonrasında emperyalist güçlerce işgal edilmesi, Kore’nin de Japon işgali sürecine denk gelmektedir. Türkiye de Kore de bu güçlerekarşıaynıseneyani1919yılında bağımsızlık mücadelesine başlamışlardır. Fakat iki ülkenin elde ettiğisonuçlarfarklıolmuştur.Bununen büyük sebebi Japonya ve İngiltere’nin I. Dünya Savaşı’ndan çıktıktan sonraki farklı durumlarıdır. İngiltere savaş sonunda yıpranmış bir vaziyette iken Japonya savaşın ana merkezine uzak olduğu ve sürekli hammadde sağladığı için ekonomisini ciddi anlamda büyütmüştü. Japonya’nın II. Dünya Savaşı’nda yenilmesinden sonra Kore özgürlüğüne kavuşmuştur. Savaş sonrasında Kore’de 1945’de ABD önderliğinde geçici hükümetinkurulmasıileTürkiye’deçok partili hayata geçiş aynı yıllara rastlamaktadır. Nitekim iki ülkenin yolu Kore Savaşı’nda kesişmiş ve bu kesişme Türkiye’ye NATO üyeliğini getirmiştir. SoğukSavaşileberaberbölünenKore’de batılılaşmaveBatıBloğunaentegrasyon Güney Kore ile devam etmiştir. Soğuk Savaş’ıngetirdiğibaskıyıllarıTürkiye’yi de Güney Kore’yi de askeri darbeler döneminesokmuştur. Kore’de Batılılaşma hareketi Osmanlı’ya göre daha geç başlamıştır. Osmanlı’da batılılaşmanın 1789’da tahta geçen III. Selim ile başladığı, Tanzimat ve Meşrutiyet ile hızlandığı bilinmektedir. 19. yüzyılın sonlarında Kore’yi yönetmekte olan Coson hanedanı batılı misyonerler ve sömürgecilerin politikaları sonucunda Kore’de münzevi bir siyaset takip etmekteydi. Fakat Japonya’nın Amerika ile olan ilişkileri neticesinde Kore ve Japonya arasında limanların kullanımı ile alakalı 1876’da Kanghwa Antlaşması yapılmıştır. Bu antlaşma sonrasında Kore, Japon ve Amerikan gemilerine Busan, Inchon ve Wonsan limanlarını serbestlik içinde kullandıracağını taahhüt etmiştir. Ekonomik antlaşmalar sonucu küçük Kore şehirleri Japon tüccarlarla hızla büyümüştür. Bu antlaşma yabancı kaynaklarda “Opening of Korea” yani Kore’nin açılması olarak geçmektedir. Osmanlı’daisebusüreçdemiryoluinşası ve yabancı müteşebbislerin Osmanlı Topraklarına girmesi ile başlamış Duyun-ı Umumiye ile zirve noktasına ulaşmıştır. 1890’larda feodal düzene karşı ayaklanançiftçileribastırmakiçinCoson hanedanı Japonya ile işbirliği yapmıştır. Bu durum Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya 36 STRATEJİKREKABET–MART2016 karşı Osmanlı’nın İngilizler ile işbirliği yapması ile kıyaslanabilir. İki ülke de doğru tabirle çareyi cellatlarında aramaktaydı. Kore’nin Japonya ile işbirliği yapması devlet yöneticileri arasındakötükarşılanmıştır.Japonya’nın Kore işlerine müdahalesi ve Kore siyasetinde etkinliğini arttırması Coson hanedanına karşı kamuoyu oluşmasına sebep olmuştur. Bunun sonucu olarak devletricalindenbazıkimselerRusyaile yakınlaşma kurmuşlardır. Bu kişilerden başı Kraliçe Min çekmektedir. Kraliçe MinKoreüzerindeartanJaponbaskısını Rusya ile yakınlaşarak engellemeye çalışmıştır. Fakat Kraliçen Min, 1895 Kasım’ında Japon ajanlarınca öldürülmüştür. 1894-1895’te Çin ile savaştan zaferle çıkan Japonya bölgede giderek gücünü arttırmaktaydı. Kuzey kesimlere doğru yayılan Japonya, Rusya için bir tehdit oluşturmaya başlamıştı. Uzakdoğu’da Çin’in Japonya tarafından yenilmesinin birsonucuolarakJaponyaveRusyaçıkar çatışmasına girmiştir. Osmanlı 19. yüzyılınikinciyarısındaİngiltere-Fransa ile Rusya arasındaki çıkar çatışmasını kullanarak hayatta kalmaya çalışırken KoredeÇin-RusyaileJaponyaarasındaki çıkarçatışmasınıkullanmayaçalışmıştır. Durum böyle olunca da bazı devlet adamları Rusya’nın yanında yer alırken bazıları Japon batılılaşması Meji’nin (hanedanının) örnek alınması için Japonya’nın yanında yer alma düşüncesindeydi. Kore’ninkine benzer “denge politikası” Osmanlı’daenyoğunşekilde19.Yüzyılda hissedilmiştir. 19. Yüzyılın ilk yarısında Bab-ı Ali, Fransa’nın Mısır isyanına müzaheret etmesi üzerine Ruslara yakınlaşarak 1833’te Hünkâr İskelesi antlaşmasını imzalamıştır. Öte yandan Tanzimat’ın mimarı Mustafa Reşit Paşa İngiliz yanlısı bir politika izleyerek İngiltere’yi Mısır’a ve Rusya’ya karşı kullanmaya çalışmıştır. İngilizler, Mısır isyanını bastırmada yardım etmelerine karşılık Baltalimanı Antlaşması’nı imzalamışlardır. Bu antlaşma ile Osmanlı, İngiltere için açık bir pazar halinedönüşmüştür. Bu süreçte Kore tam olarak sömürgeleştirilirken Osmanlı bir yarısömürgeülkehalinegelmiştir.19yüzyıl boyunca demiryolu yapımı ve yabancı sermayeninmadençıkartmasanayineel atması, önce Osmanlı Bankası’nın ardından da Duyun-ı Umumiye’nin kurulması Osmanlı’yı yarı-sömürge haline dönüştüğünün somut göstergeleridir. I. Dünya Savaşı öncesi Osmanlı demiryollarına en fazla yatırımı yapan %48’likpaylaFransaidi.Almanya%41,4 ve İngiltere %10,6’sını yapmıştır. Osmanlı’da batılı devletlerin demiryolu inşası ve ülkenin sömürgeleştirilmesi arasında doğru orantılı bir bağ bulunmaktadır. Benzer bir durum Kore’de yaşanmaktadır. Kore’nin sömürgeleştirilmesinde Kore limanlarınınbaştaJaponlarolmaküzere Amerika ve Avrupalılarca kullanılması söz konusudur. 1895’te 7 bin Japon Kore’de ikamet ederken, 1896’ta bu rakam10bine,1904’teRus-Japonsavaşı öncesi 40 binlere ulaşmıştır. Japonlar, küçük bir balıkçı şehri olan Busan’ı önemli bir ticaret merkez limanı haline dönüştürmek amacı ile bu şehri inşa etmişlerdir. Bunu yine artan nüfus üzerindentakipedebilmekteyiz.1882’de 1800JaponBusan’dayaşarkenburakam 1897’de 5.500’e ulaşmıştır. Günümüzde de Busan Kore’nin en büyük liman şehridir. 1897’de toplam Japon nüfusu Kore nüfusunun %14,4’ünü oluşturmaktaydı. UlaşımileilgiliOsmanlı’dadaKore’dede dışgüçlerinyaptığıbuyatırımlarülkenin kaynaklarını daha rahat elde edebilmek ve stratejik bölgelerini daha rahat kullanmak adına yapılmıştı. Günümüz Türk demiryollarının önemli bir kısmı Osmanlı döneminde yapılmıştır. Toplamda8.619kilometreyapılanhattın 37 STRATEJİKREKABET–MART2016 Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde 4.136 kilometrelik kısmı kalmıştır. Günümüzde (2010) Türkiye’nin toplam demiryolu ağı uzunluğu 11.940 kilometredir.Yanigörüldüğügibisadece 19. Yüzyılda o dönemin teknolojisi ile inşa edilen demiryolu günümüzdeki demiryolunun1/3’ündenfazlasınıteşkil etmektedir. Bu durum Kore’de liman şehirleri için de aynen geçerlidir. Günümüzde Kore’de Dünya çapında ticari hacmi bulunan liman şehirleri, Japonsömürgecilertarafındankurulmuş ancak yıllar sonra Koreli yerli sermaye bulimanlarıkullanabilmiştir. 1905 yılında Japon-Rus savaşından Japonya’nın galip çıkması Doğu Asya’da Japon hâkimiyetinin kuvvetlenmesine yolaçmıştır.BuJaponhâkimiyetiÇin’den Kamboçya’yakadargenişbircoğrafyaya uzanmıştır. Kore üzerinde doğrudan Japon egemenliğine karşı temel engellerden biri Rusya idi. Rusya’nın Japonya’ya yenilmesini müteakip bu engelortadankalkmıştır. 1905 yılında Japonya’nın Rusya’yı yenmesinin hemen ardından Japonya Kore ile Eul-sa Koruma Antlaşmasını imzaladı. Bu antlaşmaya ile Japonya Coson’un (Kore’nin o dönemki hükümeti) toprak bütünlüğünün ve diplomatik ilişkilerinin kendi himayesi altına olduğunu ilan etti. Yani Japonya, Kore’yi kendi bölgesi olarak gördüğünü ve özerk bir yapıda kendisine bağlı olduğunu ilan etti. Aynı yıl Kore’ye 16.000 Japon askeri yerleştirildi. Bu askerlerHanyang’aveKore’ninmuhtelif yerlerine yerleştirildiler. Kore’de sömürge yönetime zemin hazırlayacak olan Genel İdare Dairesi açıldı. Bu daireye Japon memurlar yerleştirildi. Kore’nin idaresinin Japon kontrolüne geçmesibudairetarafındansağlandı. Kore’de1905yılındakurulanGenelİdare Dairesi Osmanlı’da 1881’de kurulan Duyun-ı Umumiye ile benzerlikler göstermektedir. Osmanlı’nın tuzdan, balıktan,tütündenvealkoldengelentüm vergileri toplayan bu dairede de Kore’deki Genel İdare Dairesi gibi sömürgeci güçlerin memurları istihdam olunmuştu.GenelİdareDairesi,Koretam manası ile sömürge haline dönüşmeden doğru tabirle “yarı-sömürge” iken kurulmuş bir dairedir. Duyun-ı Umumiye’de tam olarak böyle idi. Osmanlı’yı yatalak hale getiren ancak öldürmeyen bir idare idi. Bu iki kurum emperyalist güçlerin sömürmek istedikleri ülkelerin içlerine nüfuz etmeleri hususunda ve çalışma prensipleri konusunda benzerlik göstermektedir. Nitekim Genel İdare Dairesi ilerleyen yıllarda Genel Hükümetedönüşecektir. Sonunda sayıları giderek artan Japon asker ve jandarmalar Kore Sarayı’nı kuşatarak Kral Sungjon’a İlhak Antlaşmasını 22 Ağustos 1910’da zorla imzalatmışlardır. Bu antlaşma ile Kore resmen Japon sömürgesine dönüşmüştür. Kore’nin tüm topraklarınınJaponya’yailhakedildiğine dair imzalanan bu antlaşma sonucunda “Genel İdare Dairesi” “Genel Hükümet”e çevrildi.BuantlaşmaileKore1945yılına kadarJaponsömürgesiolarakkalmıştır. 1910 yılından sonra Osmanlı Kore’den pek farklı bir durum arz etmemekte idi. Koretammanasıilebağımlıhalegelirken Türkmilletiiçindeoldukçasıkıntılıyıllar başlamıştı. Osmanlı Devleti, 1910 ile beraber on seneden uzun bir savaş dönemine girmiştir. Önce 1911’de Trablusgarb’ta İtalyanlara karşı, 191213’te Balkanlarda Rusların kışkırttığı Balkan milletleri ile ve sonunda Osmanlı’yı çökertecek olan 1914’te I. Dünya Savaşı’nda o anda farklı niyeti olan Almanya hariç tüm emperyalist batılı güçlere karşı yaşam mücadelesi vermiştir. Sonunda Batılı yayılmacı güçler karşısında savaş üzerine savaş veren Osmanlı 1920’de Sevr Antlaşma taslağı ile tıpkı Kore’nin Japonya tarafından ilhak edildiği gibi İtilaf 38 STRATEJİKREKABET–MART2016 Devletleri tarafından parçalanmak istenmişveişgallerbaşlamıştı. Türk milletinin şansı Milli Mücadele’yi başlatması ve Mustafa Kemal gibi bir lideri kendi içerisinden çıkartabilmesidir.MilliMücadeleruhuile Türk milleti yeniden toparlanmış, kendisi için ölüm olan Sevr Antlaşma taslağına reddetmiş ve kurtuluş mücadelesi için adeta küllerinden bir kere daha doğmuştur. 1919 Mayıs’ında Samsun’a ayak basan Atatürk’ün kurtuluşmücadelesidiğertümsömürge halkları tarafından heyecanla karşılanmıştır. Bu mücadele “Çin’den Hindiçine,KaraAfrika’yakadarsömürge veya yarı sömürge idaresi altında yaşayan Konfüçyüsçü, Brahman, Hıristiyan veya putperest yüz milyonlarca insana sevinç ve ilham kaynağıolmuştur”. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ayak bastığı sene yani 1919’da Kore’de de sömürge yönetimine karşı büyük bir direniş örgütlenmekte idi. Yaklaşık on senedirJaponya’nınfiiliişgalisonucunda yurt dışına sürülen Koreli aktivistler Japonya’ya karşı kuvvetli bir milliyetçiliğin yükselmesine ön ayak olmuştu. Japonlarla antlaşma imzalayan Kral Kojong’un ölümü, 14 maddelik Wilsonilkelerininilanıvebuilkelerinbir maddesi olan toplumların kendi kaderlerinibelirleyebilmesimaddesigibi gelişmelerdeKorelilerinayaklanmasına kapı aralayan bazı gelişmeler olmuştur. Japonlara karşı sömürge yönetimi boyunca en büyük isyan olan bu toplumsalhareketinilkkıvılcımıbaşkent Seul’de Pagoda Parkı’nda ateşlenmiştir. Bu hareket 1 Mart ayaklanması olarak tarihe geçmiştir. Çoğu toplumsal hareketin başlangıcı gibi 1 Mart ayaklanması da öğrencilerin bu parkta Kore Halkı Bağımsızlık Bildirgesi’ni okuması ile başladı. Zincirleme olarak ayaklanmalarülkeninheryanınasıçradı. Tüm ülkede Kore’nin bağımsızlığı için toplamda iki milyon insan ayaklanmış, 1500’den fazla gösteri düzenlenmiştir. Bu gösteriler sırasında 7.509 insan öldürülmüş, 15.849’u yaralanmış ve 46.303’ütutuklanmıştır. Kore’de bir ayaklanma ve karşı koyma bilinci oluştuysa da bu Japon işgaline karşı koymaya yeterli değildi. Üstelik ABD dahil İtilaf Devletleri Japonların DoğuAsya’dakibufaaliyetlerineciddibir engelleme yapmamaktaydılar. I. Dünya Savaşı’ndan zaferle çıkan Japonya, Çin üzerindeki hâkimiyetini daha da arttırmıştı. Japonya, Savaş ile Avrupa’da oluşanekonomikboşluğuçokiyigörmüş ve bu boşluğu doldurmayı bilmiştir. Savaş yılları Japonya’yı dünya gemi ticaretinde 3. sıraya yükseltmiştir ve 1914-1919 yılları arasında endüstriyel üretim ve maden alanında %10 büyümüştür. Tam olarak bu noktada Türkiye ve Kore’nin kaderi ayrılmaktadır. Türk Ordusu İzmir’i Yunan işgalinden kurtardıktanveMilliMücadele’ninaskeri kanadınıbaşarıiletamamladıktansonra Çanakkale’ye yönelmiş ve oradan İstanbul’daki İtilaf Devletleri güçlerini tehdit etmeye başlamıştır. Bu durum İngiltere’debirkrizenedenolmuştur.Bu kriz tarihte “Chanak Chrises” yani Çanakkale krizi olarak ele alınmıştır. Fransa, Osmanlı’nın Doğu topraklarının paylaşılmasında İngiltere ile tam bir antlaşmaya varamadığı ve 1921’de Mustafa Kemal önderliğindeki Ankara Hükümeti ile Ankara Antlaşması’nı imzaladığıiçintekrardansavaşagirmeyi gözealamamıştır.İngiltere’deisesavaşın getirdiği ağır ekonomik yaptırımlardan dolayı parlamentoda tekrardan savaşa girmek istemeyen kesim ağır basmış ve 1922 Ekim’inde David Lloyd George ve kabinesi istifa etmek zorunda kalmıştır. Mustafa Kemal zaten yıpranmış olan İtilaf Devletleri arasındaki anlaşmazlığı değerlendirmiş ve bu devletleri tekrardanmasayaoturtmayıbaşarmıştır. Ancak yukarıda da bahsettiğimiz gibi Kore’yi sömürgeleştirmek isteyen 39 STRATEJİKREKABET–MART2016 JaponyaI.DünyaSavaşı’naoldukçauzak bir coğrafyada olduğundan zayıflamak şöyle dursun, savaştan daha da güçlenerekçıkmıştır. 1 Mart 1919 Kore bağımsızlık ayaklanması Türkiye’ninki ile mukayese edildiğindeKoreadınaüzücübirşekilde başarısızolmuştur.FakatKorelileradına nisbi bir başarı elde edilmiş, Japonlar sömürgeyönetiminigöstermelikdeolsa “yumuşatmak” zorunda kalmışlardır. Öldürülen binlerce Koreliden sonra Japon jandarmasının yerini yerel polis almıştır,Japonöğretmenlervememurlar askeri üniformaları yerine sivil giyinmeye başlamışlardır. Koreli memurlarla Japon memurlar isyan öncesi aynı maaşı alamıyorken bağımsızlık mücadelesi sonrası aynı dairedevepozisyondaçalışanmemurlar aynımaaşıalmayabaşlamışlardır.Buve bunungibibirdizideğişiklikKorelilerin mücadelesi sonunda Japonlardan zorla alınmıştır.Busebeptenisyanıntamamen başarısız olduğunu söylemek haksızlık olur. Fakat Koreliler Türkiye’nin elde ettiği gibi bir müzakere şansını elde edememişler ve bağımsızlıklarına kavuşamamışlardır. Sonuçolarakikiülkebenzersüreçlerden geçip farklı sonuçlar elde etmişlerdir. Bunda başta Japonya ve İngiltere’nin I. Dünya Savaşı sonrası vaziyetleri etkili olmuştur. 1919-1945 arası iki ülke için tamamen farklı zamanlar olmuştur. II. Dünya Savaşı sonrası ise bu iki ülkenin kaderi yine kesişmiş ve Rusya Amerika arasındakutuplaraayrılanDünya’dayer arayışınagirmişlerdir.BusüreçteYemen, Almanya,Vietnam,Koregibibazıülkeler bölünürken Türkiye, Yunanistan, İtalya gibi ülkeler ciddi baskı altında Batı Bloğuna yanaşma zorunluluğu hissetmişlerdir. Soğuk Savaş’ta Kore ve Türkiye gelecek yazılarımızda incelenecektir. 40