bosnıa herzegovına dayton anlaşması sonrası tür
Transkript
bosnıa herzegovına dayton anlaşması sonrası tür
Genel olarak Balkanlar tarihsel ve kültürel DAYTON ANLAŞMASI SONRASI TÜRK DIŞ bağlar nedeniyle Türk POLİTİKASINDA SÜREKLİLİK VE İSTİKRAR: dış politikasında BOSNA HERSEK devamlılığın bulunduğu bir bölge olarak önem verilmesi Anahtar Kelimeler: Bosna Hersek, Türkiye, Dayton Anlaşması, Türk dış gereken bir politikası, istikrar ve devamlılık konumdadır. Due to her historical and cultural ties with the Balkans, the CONTINUITY AND STABILITY IN TURKISH FOREIGN POLICY AFTER THE DAYTON AGREEMENT: BOSNIA HERZEGOVINA continuity of Turkish foreign policy in this region is of outmost significance. Key Words: Bosnia and Herzegovina, Turkey, Dayton Agreement, Turkish foreign policy, stability and continuity STRATEJİK ARAŞTIRMA VE ETÜT MERKEZİ Stratejik Araştırmalar, 9(16) Ocak 2011 117-150 ISSN: 1303 – 698X Sibel AKGÜN* *Yrd.Doç.Dr. Sakarya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Elmek: sgulcan@sakarya.edu.tr 177 Bu makale sadece yazarın görüşlerini yansıtır. Türk Silahlı Kuvvetleri ve/veya Yayın Kurulunun görüşlerini temsil etmez. Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek Öz Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Soğuk Savaş’n bitmesinin ardından Yugoslavya’nın da dağılması beraberinde, Balkanlar’da kanlı çatışmalar yaşanmasına neden olmuştur. Türkiye, Soğuk Savaş sonrası bütünüyle değişen ve istikrarsız bir ortam olan bu coğrafyada yeni bir dış politika oluşturabilmek için çeşitli risklerle karşı karşıya kalmıştır. Genel olarak Balkanlar tarihsel ve kültürel bağlar nedeniyle Türk dış politikasında devamlılığın bulunduğu bir bölge olarak önem verilmesi gereken bir konumdadır. Özel olarak ise Balkanlar’ın eski hâkimi Osmanlı Devleti’nin mirasçısı olan Türkiye, 500 yıl Osmanlı hâkimiyeti altında kalan Bosna Hersek’e de bu kapsamda özel ilgi duymuştur. 1992-1995 arasında kanlı bir savaşın yaşandığı Bosna Hersek’te savaşı sonlandıran Dayton Anlaşması sonrası arzu edilen siyasi istikrarın bir türlü gerçekleşmemesi nedeniyle Türkiye’nin Bosna Hersek politikası da bu siyasi istikrar arayışları doğrultusunda sürmüştür. Bu çalışmanın amacı, Dayton sonrası Türkiye’nin Bosna Hersek politikası güncel gelişmelerle birlikte değerlendirilerek geleceğe dönük olarak bu politikanın nasıl devam etmesi gerektiğini irdelemektir. Abstract The breakup of the Soviet Union and the end of the Cold War, together with the disintegration of Yugoslavia, witnessed a series of bloody conflicts in the Balkans. In the light of enormous changes and instability that took place throughout the Balkans after the Cold War, Turkey came face to face with various risks in forming a new foreign policy for this region. Due to her historical and cultural ties with the Balkans, the continuity of Turkish foreign policy in this region is of outmost significance. Turkey, as the successor of the Ottoman State that was the previous dominant force in the Balkans has, within this context, a special interest in Bosnia and Herzegovina that was under Ottoman rule for 500 years. After the Dayton Agreement which concluded the war that took place between 1992 and 1995 in Bosnia and Herzegovina, the non-attainment of political stability there led Turkey to continue to seek ways to attain this in her foreign policy towards Bosnia and Herzegovina. This study will assess this foreign policy together with daily developments and will consider how this future-oriented policy should continue. 118 SAD 9(16) 2011 Sibel AKGÜN Bosna Hersek’in Tarihi1 Bosna Hersek, 51.129 km2 yüz ölçümüne ve 2008 yılı itibarıyla 4.590.000 nüfusa (% 48 Boşnak, %37 Sırp, %14,3 Hırvat) sahip bir devlettir. Bosna Hersek, 51.129 km2 yüz ölçümüne ve 2008 yılı itibarıyla 4.590.000 nüfusa (% 48 Boşnak, %37 Sırp, % 14,3 Hırvat) sahip bir devlettir. Güneydoğu Avrupa’da, Balkan yarımadasında bulunan ülkenin komşuları kuzey ve batıda Hırvatistan, doğuda Sırbistan, güneyde Karadağ’dır. Ülkenin Neum’dan Neumklek’e uzanan 20 km uzunluğunda sahil şeridi vardır. Ülke topraklarının büyük bir bölümü eski Yugoslavya’nın ana kara bölümünde bulunmaktadır (http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/ infoCountryPage/setimes/resource_centre/countrie s/bih?country=BiH#geographyPeople ). Bosna adı ilk kez MÖ 958 yılında Bizans İmparatoru Konstantin Porfirogenitius’un yazılarında Bosona olarak geçmektedir. Bu ülkede yaşayanların hemen hepsi VI. ya da VII. yüzyılda Kafkaslar bölgesinden gelmiş Slavlardır. Modern Arnavut dilinin kökeni olan Hint-Avrupa dili konuşmaktadırlar. Erken dönem Bosna’nın yani Slavların gelişinden ülkenin bağımsız ilk hükümdarı olan Kulin Ban Hükümdarlığı’nın ilk yılı olan 1180 yılına kadar olan dönem karışıktır (Bumazovic, 1998: 20- 21). Bosna’nın Osmanlı Devleti’nin bir parçası olduğu 1463 yılına kadar süren Kulin Ban dönemi genellikle bağımsızlık ve refah dönemi olarak görülmektedir. Bosna Krallığı 1463’te Osmanlı Devleti tarafından fethedildikten sonra Bogomil2 inancına sahip olan Bosna Kilisesinin mensupları kendilerinkine çok benzer olan Müslümanlığa, sağladığı ayrıcalıklar da göz önüne alınarak dönüş yapmıştır. Osmanlı Bosnası’nda ortaya çıkan büyük şehirlerin çoğu, kurumları dâhil ağırlıklı olarak Müslüman’dır. 1683 Viyana yenilgisinden sonra Balkanlar’da Osmanlı Boşnakların etnik köken olarak Avar Türklerinden geldiği de ileri sürülmektedir. Boşnaklar da köken olarak Hırvat ve Sırplardan ayrı bir millet olduklarını ileri sürmektedir (Malcolm, 1994: 5). 2 Bogomil dininin esasını tanrı- şeytan inancı teşkil etmektedir. Bogomil dini, kendi kendine yönelme, tanrı ile kul arasında hiçbir aracı kurumu kabul etmeme temeline dayanmaktadır (Kapetanovic, 2001: 184). 1 SAD 9(16) 2011 119 Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek Tito döneminde ilk kez 1964 yılında ayrı bir Boşnak kimliği ve kendi geleceğini belirleme hakkı tanınan Boşnaklar, 1974 Anayasası’nda Yugoslavya’nın kurucu unsurlarından biri olarak tanımlanmıştır. Devleti’nin egemenliği sarsılmaya ve uluslararası durumu zayıflamaya başlayınca Fransa, Büyük Britanya, Avusturya Macaristan Monarşisi ve Çarlık Rusyası Ortodoks ve Katolik kiliselerini korumaya başlamıştır. 1875’ten itibaren özellikle Bosna’nın yerli Ortodoks kesimlerinin yaşadığı yerlerde Sırbistan ve Rusya tarafından desteklenen ayaklanmalar başlamıştır. Çatışmalar yaklaşık üç yıl sürmüş ve 1878 yazının başında toplanan Berlin Kongresi ile Bosna Hersek, ülkede kalıcı bir barış için zorunlu bazı reformlar gerçekleştirilene kadar Avusturya Macaristan’ın yönetimine bırakılmıştır (http:// www.balkanskidom.com/showthread.php?t=117). 1908 yılında Avusturya Macaristan tarafından ilhak edilen ülke, 1918’de oluşturulan Yugoslavya (SırpSloven-Hırvat) Krallığı’na dâhil olduktan sonra, 1928’de birkaç parçaya bölünmüştür. İkinci Dünya Savaşı başında (6 Nisan 1941) Almanya tarafından işgal edilen Yugoslavya’yı savaş sonunda Maraşel Josip Tito’nun partizanları işgalden kurtararak komünist bir rejim kurmuşlar ve Bosna Hersek dâhil Yugoslavya, (Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Sancak, Makedonya ve Karadağ) komünist partisinin yönetimi altına girmiştir (age.). Tito döneminde ilk kez 1964 yılında ayrı bir Boşnak kimliği ve kendi geleceğini belirleme hakkı tanınan Boşnaklar, 1974 Anayasası’nda Yugoslavya’nın kurucu unsurlarından biri olarak tanımlanmıştır. Tito’nun 1980’de ölümünden sonra sosyalist ekonomik sistemin bozuk işleyişi de eklenince önce Sırbistan daha sonra Hırvatistan’ın aşırı milliyetçi politikaları ülkedeki gerilimlerin iyice artmasına neden olmuştur. 28 Haziran 1989’da Ortodokslarca kutlanan Aziz Vitus gününde yüz binlerce Sırp’ın Kosova’nın başkenti Priştine’nin dışındaki Gazimestan savaş alanında Kosova Savaşı’nın 600’üncü yılını kutlamak için toplanması Yugoslavya’nın dağılması için son kıvılcım olmuştur (Banac, 2001: 322- 324). 1980’ler boyunca yükselen Sırp milliyetçiliği ve giderek ayrılıkçı bir nitelik kazanan Sloven ve Hırvat milliyetçiliği, çok uluslu Yugoslavya’nın geri 120 SAD 9(16) 2011 Sibel AKGÜN dönülemez bir biçimde dağılmasına neden olmuştur. 1990’da altı cumhuriyette yapılan serbest seçimlerde Sırbistan ve Karadağ dışındaki tüm cumhuriyetlerde milliyetçi partiler kazanmıştır. Eylül 1990’da Sırbistan’ın bağımsızlık ilan etmek isteyen cumhuriyetlere karşı gösterdiği şiddetli tepki ve Yugoslavya Federasyonu içindeki konumunu güçlendirmek için yaptığı hamleler (Kosova ve Voyvodino’nun özerkliğini kaldırması, Kosova Arnavutları üzerindeki baskılarını arttırması, Slovenya ve Hırvatistan yönetimleri ile çelişmesi gibi) hem Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlıklarını ilan etmesini hızlandırmış hem de bölgedeki Sırp milliyetçiliğini güçlendirmiştir (Kut, 2001: 322). Bosna Hersek’i yapay bir cumhuriyet olarak gören Sırplar, işgalden sonra Boşnakların ayrı bir ulus olmadığı iddiası ile “etnik temizliğe” girişmişlerdir. Slovenya ve Hırvatistan’ın 25 Haziran 1991’de Yugoslavya’dan ayrılması ile önce Almanya daha sonra AT (Avrupa Topluluğu) tarafından tanınmasından sonra Sırbistan ve 1990’ların sonuna kadar ona fiilen bağlı Karadağ’dan oluşan bir federasyon içinde kalmak istemeyen Bosna Hersek ve Makedonya da ayrılma yoluna gitmiştir. Bosna Hersek’te 29 Şubat 1992’de yapılan referandumda % 66 oranında bağımsızlık yönünde oy kullanılmıştır. Bosnalı Sırplar ise aynı zamanda başkent olarak kabul ettikleri Pale’de RS (Sırp Cumhuriyeti’ni Republica Srpska)’yi ilan etmişlerdir. 6 Nisan 1992’de AT’nin, 7 Nisan 1992’de ABD (Amerika Birleşik Devletleri)’nin Bosna Hersek’i tanımasının ardından Sırplardan oluşan federal ordunun desteği ile Bosna toprakları işgal edilmiştir. Zaten savaş hazırlığında olan Sırplar kısa sürede Bosna topraklarının %70’ini ele geçirmiştir (Uzgel, 2001: 493- 495). Bosna Hersek’i Tito döneminin Yugoslavyası’nda denge arayışlarından kaynaklanan yapay bir cumhuriyet olarak gören Sırplar, işgalden sonra Boşnakların ayrı bir ulus olmadığı iddiası ile “etnik temizliğe” girişmişlerdir. Bu arada Hırvatlar da ağırlıklı olarak yaşadıkları ülkenin batı kesimini Hırvatistan’la birleştirmek için savaşa dâhil olmuşlardır. “Büyük Sırbistan ile “Büyük Hırvatistan” oluşturma projesi yüzünden savaş üç buçuk yıl sürmüştür. Savaş henüz Bosna Hersek’e sıçramadan Hırvatistan’daki SAD 9(16) 2011 121 Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek 1990’lı yılların başında Batılı devletler Yugoslavya bunalımı karşısında etkili bir politika izleyememiştir. çatışmalar sırasında kurulmuş olan UNPROFOR (BMBirleşmiş Milletler Barış Gücü) bu ülkeye kaydırılmıştır. Savaş sürerken uluslararası toplum nezdinde barış planları da (Londra Konferansı, Vance-Owen Planı, Owen-Stoltenberg Planı gibi) gündeme gelmiştir. Savaş sürerken ve görüşmeler devam ederken Mayıs 1993’te BM tarafından Saraybosna, Tuzla, Zepa, Gorazde, Bihac ve Srebrenica kentlerinin güvenli bölgeler ilan edilmesi de başarısız olmuştur. 1994 yazında Fransa, İngiltere, Almanya, ABD ve Rusya’dan oluşan (Daha sonra İtalya da katılmıştır.) Temas Grubu Sırplara % 49, Boşnak ve Hırvatlara % 51 oranında toprak veren bir plan önermiştir. Savaşın gidişini ABD ve Türkiye’nin girişimleri ile Boşnaklarla Hırvatların Mart 1994’te bir federasyon kurmaları değiştirmiştir. Sırbistan yönetimi de ekonomik ambargo yüzünden anlaşmaya yanaşmayan Bosnalı Sırplara yardımı azaltmıştır. ABD’nin Ağustos 1995’te hava operasyonları düzenlemesi ve diplomatik baskıların artması nedeniyle Sırplar gerilemeye başlamıştır (agm.: 495). 1990’lı yılların başında Batılı devletler Yugoslavya bunalımı karşısında etkili bir politika izleyememiş ve bunun doğrudan bir sonucu olarak ABD ve Avrupa devletleri Bosna Hersek Savaşı’nın başlangıcında olayları yönlendirme bakımından kayıtsız kalmışlardır. Bosna savaşında Sırpların belirgin siyasi tutumlarının olduğunu reddeden Batılı devletler, savaşı salt askerî bir çatışma ve iç savaş olarak algılamıştır. Bu nedenle diplomatik kanallar yolu ile birçok kez toplanan konferanslar ve yapılan planlara rağmen 30 Ağustos 1995 tarihinde durumunun vahametinin devam etmesi gerçeği karşısında NATO (Kuzey Atlantik İttifak Paktı) öncülüğünde hava operasyonu yapılmıştır. Bir yandan NATO öncülüğündeki bu harekât diğer yandan Boşnak-Hırvat güçlerinin karşı saldırıları sonucu Sırpların toprak kaybetmesi sonucu Sırbistan Hükûmeti barışı kabul etmek zorunda kalmıştır (agm.: 495). 122 SAD 9(16) 2011 Sibel AKGÜN Savaş sona erdiğinde yaklaşık 150.000’den3 fazla insan ölmüş, 2 milyon insan evsiz kalmıştır. Bosna Hersek’te barış için tarafların masaya oturması ve müzakereler, 21 Kasım 1995’te ABD’nin Ohio eyaletinin Dayton kasabasındaki Wright Patterson askerî üssünde başlamış ve anlaşma 14 Aralık 1995’te Paris’te imzalanmıştır (Bumazoviç, 1998: 3235). Dayton Anlaşması’na göre, Bosna Hersek’in serbest demokratik seçimlerle yönetilen demokratik bir devlet olduğu vurgulanmıştır. 14 Aralık 1995’te imzalanan Dayton Anlaşması’na göre, Bosna Hersek’in siyasal yapısına bakıldığında ülkenin yasalar güvencesinde, serbest demokratik seçimlerle yönetilen demokratik bir devlet olduğu vurgulanmıştır. Bosnalı Müslümanlardan ve Hırvatlardan oluşan Bosna Hersek Federasyonu ve Bosna Hersekli Sırplardan oluşan Bosna Sırp Cumhuriyeti’nin dışında Bosna Hersek’in kuzeydoğusunda yer alan Brcko, Dayton Anlaşması ve Bosna Hersek’in siyasi yapılandırmasına göre özerk bir yönetimdir ve ne Federasyona ne de Bosna Sırp Cumhuriyeti’ne bağlıdır. (http://www.balkantimes.com/ html2/t urkish/ country_info_bosnia.htm). Bosna Hersek Anayasasının giriş kısmında devletin kurucu milletleri olarak Boşnaklar, Hırvatlar ve Sırplar yer almaktadır. Bosna Hersek ve yönetim birimleri kişilerin, malların, hizmetlerin ve sermayenin tüm ülke topraklarında dolaşım özgürlüğünü engellemeyecek ve piyasa ekonomisi desteklenecektir. Yönetim birimleri arasındaki sınırlarda kontrol olmayacak ve tüm yönetim birimleri yurttaşları aynı zamanda Bosna Hersek yurttaşı olacaktır. Yönetim Birimleri komşu devletlerle Bosna Hersek’in hükümranlığı ve toprak bütünlüğü ile tutarlı bir biçimde özel paralel ilişkiler kurma hakkına sahiptir. Her yönetim biriminin Parlamenterler Meclisinin oluru ile devletlerle ve uluslararası örgütlerle antlaşma ve anlaşmalara girme hakkı vardır (Bumazovic, 1998: 37- 39). 3 Bazı kaynaklara göre bu sayı 215.000 civarındadır (Bk. Bumazovic, 1998: 33, İzzetbegoviç, 2003: 207). SAD 9(16) 2011 123 Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek Savaşı sonlandıran Dayton Anlaşması’ndan sonra Bosna Hersek’te istenen istikrar bir türlü sağlanamamıştır. Bosna Savaşı’nı sona erdiren Dayton Anlaşması, kurduğu idari yapılanma içinde etnik çizgilere göre şekillenen iki entite, on kanton ve bir özerk bölge ile Bosna Hersek’teki etnik bölünmüşlüğü yasallaştırmıştır. Buna bağlı olarak, Dayton Anlaşması’nın bir eki niteliğinde olan Bosna Hersek Anayasası’ndaki bazı maddeler yüzünden, devlet çapındaki kurumlar yeterince işlevsel olamamaktadır. Örneğin Anayasa’nın 4’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasında, Bosna Hersek Meclisinde bir kararın alınabilmesi için, her iki entiteden gelen milletvekillerinin belli yüzdesinin o karara onay vermesi şart koşulmaktadır. İşte bu sebepten dolayı, Bosna Hersek’in devlet düzeyindeki Meclisinde tıkanıklıklar bulunmakta ve farklı etnik grupların temsilcilerinin çok az konuda uzlaşabiliyor olmaları yüzünden daha köklü reform kararları alınamamaktadır. Diğer taraftan Anayasa Bosna Hersek vatandaşlarına değil âdeta entitelere üstünlüğü tanıdığı için 4’üncü ve 5’inci maddelerinde temel insan haklarını bile ihlal eden ifadeler bulunmaktadır. Genel olarak Bosna Hersek’te var olan iki entitenin kurumları, devlet düzeyindeki kurumlardan daha güçlüdür (http://www.avim. org.tr /bultentekli.php?haberid=16628-). Savaşı sonlandıran Dayton Anlaşması’ndan sonra Bosna Hersek’te istenen istikrar bir türlü sağlanamamıştır. Siyasi otoritedeki boşluk nedeniyle siyasi istikrarın sağlanması uzun zaman alacak gibi gözükmektedir. Sırplar, ortak devlet fikrini benimsememekle birlikte anlaşmayı Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti’nin varlığının devamı için bir kalkan olarak gören bir yaklaşım içindedir. Sırp Cumhuriyeti’yle Sırbistan özel paralel ilişkiler kurmaya devam etmektedir (http://www.crisisweb.org/ home/index.cfm?id=15248I=1). Boşnak Hırvat Federasyonu’nun Bosna Hersek’te barışın yeniden tesis edilmesindeki önemi Federasyon Anlaşması’nın girişinde çok net bir biçimde ifade edilmiştir ancak federasyonun iki halktan teşkil eden bir topluluk mu yoksa siyasi iki 124 SAD 9(16) 2011 Sibel AKGÜN birliğin bir araya gelerek oluşturdukları bir oluşum mu olduğu tam olarak anlaşılamamıştır. Burada taraflar arasında ciddi anlaşmazlıklar mevcuttur. Hırvatlar, Dayton ile Sırpların statüsüne benzer bir statüye kavuşamamış olmanın hayal kırıklığını yaşarken anlaşmanın Hırvatlara ait üçüncü bir yönetim birimini de öngörecek biçimde revizyonundan yana tavır almaktadırlar (Alkan, 2002: 46-47). Bugün gerçekte Bosna Hersek’te üç etnik entite, üç ayrı ordu, üç ayrı polis gücü ve entitelerin durumuna bağlı çalışan bir Millî Hükûmet vardır. Boşnak Hırvat Federasyonu’nda mevcut yasaların uygulanması sırasında ya da yeni bir yasa hazırlanırken her iki grubun etnik temsilcileri arasında mutabakat sağlanmasında güçlükler ortaya çıkmakta, dolayısıyla idari ve siyasi mekanizma verimli çalışmamaktadır. Bosna Hırvatları kendi devlet yapılarını federal yapıya göre şekillendirerek, Hırvatistan’la yakın ilişkiye girmişlerdir ve federasyonun güneyinde Bosna Hersek diye adlandırılan bölgeyi federasyon topraklarında olmasına rağmen Hırvatistan’ın bir parçası olarak gördüklerinden tüm resmî binaları Hırvatistan bayrağı taşımaktadır. Boşnaklar ise Dayton’ın ortak kurumlara tanıdığı yetkiyi azami ölçüde yorumlamak anlayışı içindedirler. Böylece Hırvat ve Sırpların yoğun oldukları bölgelerde sahip oldukları hareket alanlarını daraltabileceklerini düşünmektedirler (http://www.crisisweb.org/home/ index.cfm?id=15248I=1m). Bugün gerçekte Bosna Hersek’te üç etnik entite, üç ayrı ordu, üç ayrı polis gücü ve entitelerin durumuna bağlı çalışan bir Millî Hükûmet vardır. Bosna Hersek Meclisinde gerekli yasama işlevi sürekli olarak milliyetçiler tarafından engellenmektedir. Tüm bunlara ilave olarak Dayton Anlaşması’na göre anlaşmanın uygulanmasından sorumlu olan Yüksek Temsilcilik (OHR)4 makamı çok başlılığın artmasına 4 Dayton Anlaşması OHR’ye yedi görev yüklemiştir: Bunlar: 1- Anlaşma’nın uygulanmasını denetlemek, 2- Anlaşmanın taraflarıyla yakın ilişki hâlinde olmak ve tarafların şikâyetlerini denetlemek, 3- Ülkedeki sivil örgütlerin faaliyetlerini denetlemek ve koordine etmek, 4- Anlaşmanın sivil konularına ilişkin uygulamalarında ortaya çıkan sorunları çözmek, 5Ülkeye iktisadi bağışta bulunan örgütlerin ve devletlerin toplantılarına katılmak, 6- Anlaşmanın uygulanışı ve ülkenin durumu hakkında düzenli olarak BM, AB, ABD ve Rusya Federasyonu’na bilgi vermek, 7- BM Uluslararası Polis Gücüne yardımcı olmak, tavsiyelerde bulunmak (http://www.ohr.int/ohr-info/gen-info/default.asp?content_id=38612). SAD 9(16) 2011 125 Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek Bosna Hersek Dayton Anlaşması sonrası uluslararası camia tarafından kurum, kuruluş ve birliklere katılmak için teşvik edilmiş ve bu yolla ülkede istikrar sağlanmaya çalışılmıştır. neden olmuştur. Dayton Anlaşması’na göre Yüksek Temsilciliğin görevleri kısıtlı idi ve uluslararası misyondaki sivil veya yerel askerî aktörler ile yerel anayasal çerçeve üzerinde doğrudan bir otoritesi yoktu. 9 Aralık 1997 tarihinde Bonn’da toplanan PIC (Barışı Uygulama Konseyi), Yüksek Temsilciliğine geniş yetkiler vermiştir. PIC, Yüksek Temsilciliğine “Devlet kurumlarının Anlaşma’yı uygulamakta başarısız olduğu konularda yasa empoze etme ve Anlaşma’yı veya uygulama koşullarını ihlal eden kişilere karşı harekete geçebilmek için geçici önlemler alabilmesi için daha fazla yetki” vermiştir. Bonn yetkileri denilen bu yetkilerle mevcut yasaların uygulanmasında veya yeni kanun ve yönetmeliklerin hazırlanması sırasında karşılaşılan güçlükler Yüksek Temsilcinin her iki tarafa baskısı sonucunda aşılmaya çalışılmıştır. Bosna Hersek’te Yüksek Temsilci siyasileri görevden almak da dâhil çok geniş yetkilerle donatılmıştır ve bu durum ülkede aynı zamanda çok başlılığı arttırmıştır. Yüksek Temsilci 56 ülkeden oluşan PIC tarafından atanmakta ve BM Güvenlik Konseyi kararı ile onaylanmaktadır (Baskın, 2003: 162- 165). Bosna Hersek Dayton Anlaşması sonrası uluslararası camia tarafından kurum, kuruluş ve birliklere katılmak için teşvik edilmiş ve bu yolla ülkede istikrarın sağlanmaya çalışılmıştır. Bu amaçla ilk olarak ülke 25 Aralık 2005’te AB (Avrupa Birliği) ile katılım ve ortaklık görüşmelerine başlamış ve SSA (İstikrar ve Katılım Anlaşması ) 16 Haziran 2008’de imzalanmıştır. Ancak AB Bosna Hersek’i SSA’yı imzalamakla birlikte yapılması gereken reformlar ve Anayasa değişiklikleri konusunda sürekli uyarmaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden biri AB’nin Bosna Hersek’te polis reformu yapılması şartının yerine getirilmemesidir. Söz konusu polis reformu ile ilgili anlaşma tüm Bosna Hersekli liderler tarafından 2005 yılında kabul edilmesine ve parlamentolardan geçmesine rağmen, Bosna Sırp Cumhuriyeti’nde anlaşma uygulamaya konulmamaktadır. Yani Sırp Cumhuriyeti polisin yetkilerini merkeze devretmeyi kabul etmemektedir. Yine de Yüksek Temsilci Valentin Inzko 20 Kasım 126 SAD 9(16) 2011 Sibel AKGÜN Bosna Hersek, 22 Mayıs 1992 tarihinden beri BM, 24 Nisan 2002 tarihinden beri Avrupa Konseyi üyesidir. 2009’da yaptığı açıklamada, Bosna Hersek'in 2010’un Temmuz ayında AB ülkelerine tam serbest vize uygulamasına geçeceği ve 2014 yılında da bloka katılacağını söylemiştir. Daha sonrasında Avrupa Parlamentosu üyesi ve Güneydoğu Avrupa Komisyonu Başkanı Yelko Kacin, Bosna Hersek ve Arnavutluk vatandaşlarının, 1 Ocak 2011’den itibaren AB’ye vizesiz seyahat edebileceklerini açıklamıştır. Ancak bu açıklamalar bile ülkenin geleceği konusunda uluslararası toplumun (AB’nin) attığı adımların ne kadar ileriyi öngörebilir olduğu konusunda kuşku yaratmaktadır. Çünkü AB, 15 Haziran 2009 tarihi itibari ile Sırbistan vatandaşlarına serbest dolaşım hakkı vermiştir. Böylece Saraybosna yerine Belgrad’a gözlerini dikmiş olan Sırplar için Bosna Hersek’in AB üyeliği çok fazla anlam ifade etmemektedir. Keza Bosnalı Hırvatlar içinde AB üyeliğine çok fazla yaklaşmış olan Hırvatistan’ın çifte vatandaşlığı Bosna Hersek vatandaşlığından daha fazla anlam ifade etmektedir (http://www. setimes.com/cocoon/ setimes/xhtml/tr/features/ setimes/newsbriefs/2009/11/22/nb-03, http:// www. milliyet.com.tr/bosna-hersek-ve-arnavutluk-a-ab-yevizesizgecis/dunya/sondakika/28.09.2010/1294725/ default.htm). Bosna Hersek, 22 Mayıs 1992 tarihinden beri BM, 24 Nisan 2002 tarihinden beri Avrupa Konseyi üyesidir. Bosna Hersek aynı zamanda 1 Ocak 2010’dan 2011 yılına kadar BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliğine seçilmiştir. Bosna Hersek, Kasım 2006’da NATO tarafından BİO (Barış İçin Ortaklık) üyesi yapılmıştır. Bosna Hersek ayrıca 4 Aralık 2008’de ABD-Adriyatik Tüzüğü’ne katılmıştır. ABD-Adriyatik Tüzüğü, NATO üyeliği yönündeki çabalarını hızlandırmak için birlikte çalışan Adriyatik bölgesi ülkelerinin yer aldığı bir birliktir. Tüzük, Arnavutluk, Hırvatistan, Makedonya ve ABD tarafından 2003 yılında kurulmuştur. Bosna Hersek’in Adriyatik Tüzüğü’ne katılması, NATO üyeliğine giden yolda önemli bir adım olmuştur. Bosna Hersek aynı zamanda İttifaka katılmak isteyen ülkelerin hazırlıklarını yönlendirmek için önerilen MAP (Üyelik Eylem Planına)’a katılmak istemektedir ancak henüz kabul edilmemiştir SAD 9(16) 2011 127 Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek (http://www.un.org/sc/members.asp, http://www. setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/seti mes/features/2009/11/20/feature-02). Bosna-Hersek devletinin AB ve NATO’ya entegrasyonunu hızlandırmak amacıyla uluslararası toplumun anayasa değişikliği konusunda yoğun çabaları olmuştur. Bosna Hersek devletinin yeniden bütünleşmesi, kurumlarının daha işlevsel hâle gelmesi ve AB ve NATO’ya entegrasyonu hızlandırma amacı ile uluslararası toplumun anayasa değişikliği konusunda son yıllarda yoğun çabaları olmuştur. Ancak entitelerden devlet düzeyindeki kurumlara daha çok yetkinin devredilmesine ilişkin girişimlere Bosnalı Sırpların entitesi olan Sırp Cumhuriyeti baştan beri karşı çıkmıştır. Sırp Cumhuriyeti yetkilileri ABD ve AB’nin Ekim 2009’da Bosna Hersek’te anayasa değişikliğine ilişkin başlattıkları Butmir5 görüşmelerinin tıkanmasına sebebiyet vermiştir. Butmir görüşmeleri kapsamında Bosnalı politikacılardan 26 sayfalık anayasa değişikliğine ilişkin bir belgeyi desteklemeleri istenmiştir. Ancak bugüne kadar bu konuda atılan olumlu bir adım olmamıştır (http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/ features/setimes/features/2009/11/20/feature-02). Yine en son 10 Şubat 2010’da Sırp Cumhuriyeti Parlamentosu ulusal meselelerle ilgili referandum düzenlemesine olanak sağlayan bir yasayı geçirmiştir. Yasa, Sırp Cumhuriyeti vatandaşlarının ulusal konularda referandum düzenlemesine olanak sağlamasına karşın sadece oylama prosedürü ve referandum düzenleme şekli gibi birkaç teknik konuyu kapsamıştır. Yasada referandumun ne zaman düzenlenebileceği veya hangi soruların sorulacağı belirtilmemiştir. Sırp Cumhuriyeti Parlamentosu, uluslararası toplumun uyarılarına kulak asmayarak taraflarla ilgili bir bağımsızlık referandumunun önünü açabilecek bir yasayı kabul ederek Bosna Hersek'te istikrarı daha da bozmuştur (http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/ features/setimes/features/2010/02/12/feature-01). Butmir görüşmeleri, 21 Ekim 2009’da EUFOR’un Saraybosna yakınlarındaki Camp Butmir karargâhında üst düzey AB ve ABD yetkilileri ile önde gelen Boşnak-Hırvat ve Sırp partililerinin liderlerinin anayasa değişikliği konusunda bir araya geldikleri görüşmelerdir. 5 128 SAD 9(16) 2011 Sibel AKGÜN Anayasa ve Bosna Hersek’teki kurumlarla ilgili ve esasen Dayton Anlaşması’nı revize etmeyi amaçlayan ABABD eksenli girişimler ilerlememektedir. Anayasa ve Bosna Hersek’teki kurumlarla ilgili (yargıpolis reformu gibi) ve esasen Dayton Anlaşması’nı revize etmeyi amaçlayan AB-ABD eksenli girişimler ilerlememektedir. Bunda Bosnalı Sırpların anayasa değişikliğini öngören paketi reddetmeleri önemli rol oynamaktadır. Aynı zamanda Boşnaklar ve Hırvatlar da bu paketten memnun değillerdir. Bosnalı Sırplar yeni düzenlemelerin Bosna Hersek Merkezi Hükûmetini güçlendirirken Sırpların mevcut pozisyonunun Dayton gerisine düşeceği ve yönetimdeki paylarının zayıflayacağı düşüncesindedirler. Bosnalı Hırvatlar ise Sırpların ülkeyi bölünmeye götürmesinden endişelidir. Yani Hırvatlar ülke bölünecekse ülke topraklarının geri kalan yarısında Boşnaklarla birlikte kalmaktansa tamamen ayrılmayı (Üçlü Federasyon) ya da bağımsızlaşmayı tercih etmektedir. Nitekim Bosnalı Sırpların hedefinde de Sırbistan ile birleşmek ya da Kosova gibi bağımsızlığını ilan etmek bulunmaktadır. Sırpların mevcut sistemi işlevsiz kılmakta diretmesi ve Anayasa değişikliği paketine itiraz etmeleri ile Hırvatların mevcut sistem tıkanıklığının giderilmesi konusunda umutlarının bulunmamasının altında ayrılıkçı düşüncenin etkisi büyüktür (http://www. turksam. org/tr/a1915.html). Yine de taraflar uluslararası toplum nezdinde doğabilecek tepkilerden dolayı kesin bir adım atmayı göze alamamakta ve beklemede kalmaktadır. AB’nin Bosna Hersek politikasında kesin adımlar atmaktan kaçınması ve yukarıda belirtildiği gibi vize uygulamasından Bosna’yı muaf tutması ülkenin istikrarsızlığına istikrarsızlık katmaktadır. PIC İcra Kurulu en son 19 Kasım 2009’da yaptığı toplantıda Yüksek Temsilciliğin bir AB Özel Temsilciliğe dönüştürülmesi konusuna olumlu bakmamakta hatta Yüksek Temsilciliğin varlığı sürdüğü müddetçe Bosna Hersek’in AB üyeliğinin dikkate alınmayacağını vurgulamaktadır (http://www. setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/seti mes/newsbriefs/2009/11/20/nb-04). SAD 9(16) 2011 129 Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek Bosna’da savaşı sonlandıran Dayton Anlaşması sonrası ülkede uluslararası toplumun arzu ettiği istikrar bir türlü sağlanamamıştır. En son AB’nin dış politika sorumlusu Catherine Ashton’un BM’ye sunduğu raporda, Bosna Hersek’in siyasi istikrarının kötüye gittiği ve bu kötüye gidişin temelinde etnik düşmanlığın yattığı belirtilmiştir. Raporda, Sırp Cumhuriyeti’nin Dayton Anlaşması’nı “açıkça çiğnediği” ve Yüksek Temsilci Inzko’nun otoritesine meydan okuduğu belirtilmiştir. Ashton raporda, Sırp Cumhuriyeti’nin Bosna Hersek’in bütünlüğüne meydan okuyarak açıkça ayrılmaktan söz ettiği ve ülkede tek olumlu durumun güvenlik olduğu belirtmiştir. Raporda ayrıca siyasi liderler arasındaki iletişimin azalması ve Sırp Cumhuriyeti’nden gelen bölücü açıklamalar eleştirilmekte ve Boşnak-Hırvat Federasyonu içindeki etnik anlaşmazlıkların arttığına dikkat çekilmektedir (http://www.setimes.com/cocoon/ setimes/xhtml/ tr/features/setimes/features/2010/03/25/feature-01). Görüldüğü gibi Bosna’da savaşı sonlandıran Dayton Anlaşması sonrası ülkede uluslararası toplumun arzu ettiği istikrar bir türlü sağlanamamıştır. Bosna Hersek’te Boşnak, Sırp ve Hırvat entitelerini bir araya getirip bütünleştirmekten uzak kalan Dayton süreci, yönetim şekli ve taraflardan özellikle Sırp Cumhuriyeti’nin pozisyonu nedeniyle siyasi entegrasyonu sağlama konusunda sınıfta kalmıştır. Son dönemlerde uluslararası toplum Bosna Anayasası’nın reforme edilmesi ve böylece ülkede istikrarın sağlanması konusunda adımlar atmıştır. Ancak bu süreçte Sırp Cumhuriyeti’nin isteksizliği nedeniyle şimdilik akamete uğramış gözükmektedir. Üstelik Bosna’nın uluslararası kurum, kuruluş ve birliklere katılması için anayasa revizyonunun ve yönetim birimlerindeki yasa değişikliklerinin zorunlu görülmesi de gerekmektedir. Bu da tarafların kesin adımlar atmaktan kaçınmasına ve sürecin sürüncemede kalmasına neden olmaktadır. Böylece Bosna Hersek’te mevcut durumun beklemede olduğunu söylemek doğru olacaktır. 130 SAD 9(16) 2011 Sibel AKGÜN Türk Dış Politikasında Bosna Hersek Türkiye, Osmanlı Devleti zamanında elinden çıkmış olan Bosna Hersek’te Cumhuriyet döneminde de genel Balkan politikası doğrultusunda bölgenin istikrarına öncelik vermiştir. Balkanlar, Avrupa’nın güneyinde hem geçmişte hem de günümüzde göç, ulaşım ve ticaret yollarının geçiş güzergâhında bulunan bir bölgedir. Bölge aynı zamanda Soğuk Savaş sonrası Sovyetler’in dağılması ile birlikte Orta Doğu ve Kafkasya bölgeleri enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara taşınması üzerinde doğrudan etkili olan bir konumdadır. Balkanlar sahip olduğu coğrafi konuma rağmen, tarihî gelişmeler sonucunda karmaşık bir etnik çoğunluğa, dil ve kültür farklılıklarına sahiptir. Bu farklılıklar bölge içi ve bölge dışı güçler açısından (Rusya, AB, ABD, İran ve bölge ülkelerinden Hırvatistan, Sırbistan, Yunanistan gibi) kullanılmaya uygun bir zemin de oluşturmaktadır (Gürkan, 1997: 261-264 ). Türkiye açısından bu bölge, Batıya açılan yol üzerindedir. Aynı zamanda bölge Türkiye’nin batı sınırı doğrultusundaki güvenlik parametreleri açısından da (Batı Trakya, Marmara ve Ege kıyıları) önemlidir. Yukarıda değinildiği gibi bölge Türkiye içinde Orta Doğu ve Kafkaslar bölgesinin deniz ve kara ulaşımı noktasında etkin bir noktada bulunmaktadır. Sosyal ve kültürel açıdan da bölgede Müslüman-Türkler bulunmaktadır. Bosna Hersek, Türk dış politikasının Balkan coğrafyası içinde kısa ve orta dönemde güvenlik ve istikrara önem verdiği ülkelerden biridir. Türkiye, Osmanlı Devleti zamanında elinden çıkmış olan Bosna Hersek’te Cumhuriyet döneminde de genel Balkan politikası doğrultusunda bölgenin öncelik vermiştir. Soğuk Savaş istikrarına döneminde ülkenin bağlı olduğu Yugoslavya ile olan ilişkilerini belirli bir düzeyde tutan Türkiye, Tito döneminde olduğu gibi Tito sonrası da 1990’lara kadar bu düzeyi devam ettirmiştir. Yugoslavya’nın 1980’ler boyunca yaşadığı siyasi ve ekonomik sorunlara karşı iki ülke liderlerinin karşılıklı ziyaretleri dışında Türkiye-Yugoslavya ilişkilerinde dikkat çekici bir gelişme yaşanmamıştır. Türkiye, 1980’ler boyunca Yugoslavya’nın yaşadığı iç sorunlara SAD 9(16) 2011 131 Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek rağmen geleneksel olarak ülkenin bütünlüğüne yönelik bir politika takip etmiştir. Türkiye, Soğuk Savaş döneminde Yugoslavya’da yaşananları yakından takip etmiştir. Türkiye, kuruluşundan itibaren genel olarak izlediği itidalli dış politikasına rağmen yine de Soğuk savaş döneminde Yugoslavya’da yaşananları takip etmiştir. Türkiye, Yugoslavya bunalımının yaşandığı 1990’larda hiçbir eski Yugoslavya Cumhuriyeti’ni kopmaya teşvik etmemiş, ancak ülkenin dağılmasının artık kaçınılmaz olduğunu gördüğü zaman, 6 Şubat 1992’de ayrım yapmadan Hırvatistan, Slovenya, Bosna Hersek ve Makedonya’yı tanımış ve bu ülkelerle 22 Ağustos 1992’de diplomatik ilişkilerini resmen başlatmıştır. Türkiye, aynı şekilde Bosna Hersek’i Bosna Parlamentosunun bağımsızlık ilanından hemen sonra ve Boşnakların bağımsızlık referandumunda oy kullanmalarından önce, 6 Şubat 1992’de tanımıştır (Ülger, 2004: 241). Bosna Savaşı’nın çıkmasının ardından Ankara, diplomatik ve askeri çabasını savaşı sona erdirme üzerine yoğunlaştırmıştır. Bosna Savaşı sırasında Boşnakları korumak amacıyla Türkiye’nin uluslararası toplumdan bağımsız olarak girişimlerde bulunabileceğine dair spekülasyonlara yer verilmişse de, Türkiye sürekli BM ve AGİT şemsiyesi altında örgütlenen çok taraflı girişimlerden yana olmuştur. Bosna Savaşı’nda Boşnakların aleyhine çifte standartların uygulandığını her ne kadar dile getirmişse de, Türkiye pratikte duruma bağımsız olarak müdahale etmemiş ve bütün adımları uluslararası topluluğun adımları ile uyumlu bir şekilde atmıştır. Hatta Türkiye’de kamuoyunda Boşnaklara yardım edilmesi gerektiği ve Batılı devletlerin pasif kaldığı konusunda güçlü bir tutum oluşmasına rağmen pratik olarak duruma bağımsız olarak müdahale etmekten kaçınılmış ve atılacak bütün adımların uluslararası toplum ile uyumlu olmasına dikkat edilmiştir (http://www.avim.org.tr/bultentekli.php? haberid=16628-). 132 SAD 9(16) 2011 Sibel AKGÜN Türkiye tek taraflı olarak Bosna’da tek başına askerî bir harekâta girmeyi istememiş, ama buradaki her türlü uluslararası harekâta etkin olarak katılmıştır. SAD 9(16) 2011 Türkiye’nin Bosna Savaşı’nda uyguladığı politikanın temel argümanı, Sırp ve Hırvatların izlediği saldırgan tutum ve bu tutumun uluslararası toplumun kararıyla engellenmesi idi. Başlangıçtan beri Türkiye erken ve inandırıcı kuvvet tehdidinin gerekli olduğunu ileri sürmüş ve uluslararası askerî harekâtın zaruri olduğunu savunmuştur. Türkiye, BM’nin taraflara uyguladığı silah ambargosunu, mağdur taraf olan Boşnakların cezalandırılması olarak görmüş ve uluslararası toplumun özellikle Sırplara karşı etkili kuvvet tehdidinde bulunması ve Bosna’ya uygulanan silah ambargosunun kaldırılmasını savunmuştur. Bu amaçla Türkiye İKÖ (İslam Konferansı Örgütü)’nün Boşnaklara yardım etmesini sağlamış, 1993’te Boşnaklar ve Hırvatlar arasında ateşkes sağlanması ve 1994’te BoşnakHırvat Federasyonu kurulması için arabuluculuk girişiminde bulunmuştur ( Kut, 2002: 113 ). Türkiye tek taraflı olarak Bosna’da yukarıda belirtildiği gibi tek başına askerî bir harekâta girmeyi istememiş, ama buradaki her türlü uluslararası harekâta etkin olarak katılmıştır. Örneğin, Türk fırkateyn ve denizaltıları BM’nin silah ambargosunun uygulanmasını sağlamak için NATO-BAB (Batı Avrupa Birliği) tarafından Adriyatik denizinde düzenlenen Sharp Guard Harekâtı’na katılmıştır. 18 Türk F- 16’sı 1993’te Bosna Hersek üzerindeki “uçuşa yasak” bölgeyi izlemek ve denetlemek için yapılan Deny Flight Harekâtı’na iştirak etmiştir. Yine Bosna Hersek'te insani yardım harekâtı için emniyetli bölgeler tesisi ve korunması maksadıyla UNPROFOR’a katılım için Türkiye’nin talebi 22 Mart 1994'te BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmıştır. Türkiye 04 Ağustos 199320 Aralık 1995 tarihleri arasında 1400 kişiden oluşan alay seviyesinde bir görev kuvveti ile UNPROFOR'a iştirak etmiştir. Dayton Anlaşması’nın uygulanması görevinin NATO'ya verilmesi üzerine UNPROFOR'a tahsisli Türk Barış Gücü takviye edilerek tugay seviyesine çıkarılmış ve 20 Aralık 1995'ten itibaren IFOR (NATO Barışı Uygulama Gücü)'a tahsis edilmiştir. 20 Aralık 1996 tarihinde IFOR görevini tamamlayarak yerini SFOR (NATO İstikrar Gücü )'a 133 Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek bırakmış ve Türk Tugayı da SFOR'a tahsis edilmiştir. Daha sonra yapılan indirimler kapsamında Türk Tugayı tabur seviyesine düşürülmüştür. SFOR görevi, 2 Aralık 2004 tarihinden itibaren AB Kuvveti, EUFOR (Avrupa Birliği İstikrar Gücü)'a devredilmiştir. AB liderliğinde 2 Aralık 2004 tarihinden beri icra edilen ALTHEA harekâtına Türk Silahlı Kuvvetleri, toplam 255 kişiden oluşan personel ile katkı sağlamaya devam etmektedir. Türk Birliği, Saraybosna’da konuşludur (http://www.tsk.tr/4_ULUSLARARASI_ILISKILER/4_6_Tu rkiyenin_Barisi_Destekleme_Harekatina_Katkilari/ko nular/Turk_Silahli_%20Kuvvetlerinin_Barisi_Desteklem e_Harekatina_Katkilari.htm ). Türkiye, Bosna Hersek’te barışı koruma operasyonlarının önemli bir unsuru olan sivil polis faaliyetlerine de katkılarda bulunmuştur. Türkiye, Bosna Hersek’te barışı koruma operasyonlarının önemli bir unsuru olan sivil polis faaliyetlerine de katkılarda bulunmuştur. Türkiye, Bosna Hersek’te Dayton Anlaşması’nın uygulanmasına yardımcı olmak ve barış sürecinde toplumsal düzenin sağlanmasına katkıda bulunmak üzere oluşturulan UNIPTF (BM Uluslararası Polis Gücü)’ye 101 personeli ile katkıda bulunmuştur. Türkiye, 1 Ocak 2003’ten itibaren UNIPTF’in yerini alan EUPR (AB Polis Gücü)’de de 31 personelini görevlendirmiştir. Türkiye’nin EUPR’de hâlen görev yapan sekiz personeli bulunmaktadır (http://www.egm. gov.tr/daire.disiliskiler.asp). Tüm bu askerî çabaların yanı sıra Türkiye Bosna Savaşı sırasında Boşnaklara insani, maddi ve teknik olarak da hükümet ve hükûmet dışı yardım yapmıştır. Örneğin, 1992-1995 yılları arasında tahminen 100.000 kişi Bosna’dan Türkiye’ye sığınmıştır. Dayton Anlaşması’nın imzalanmasından sonra da Türkiye ABD ile birlikte Boşnak Hırvat Federasyonu ordusunun eğitim sorumluluğunu üstlenmiştir (http://www.tsk.tr/4_ULUSLARARASI_ ILISKILER/4_6_Turkiyenin_Barisi_Destekleme_Harekati na_Katkilari/konular/Turk_Silahli_%20Kuvvetlerinin_B arisi_Destekleme_Harekatina_Katkilari.htm). Türkiye, Bosna savaşında siyasi olarak da önemli bir rol oynamıştır. Türkiye 1992 başında başlayan ve 1995 sonuna kadar süren Bosna Savaşı’nda Sırp 134 SAD 9(16) 2011 Sibel AKGÜN saldırılarını durdurmak için önde gelen Batılı devletlerle ikili düzeydeki temasların yanı sıra NATO, BM, AGİT ve İKÖ çerçevesinde girişimlerde bulunmuştur. Türkiye’nin girişimleri savaşı sona erdirmese de savaş, ABD önderliğinde NATO tarafından yapılan askerî harekât ile son bulmuştur. Türk dış politikasında karar alıcılar ve askerî organlar siyasi ve toplumsal olarak ortak bir tutum sergileyerek tutarlı bir politika takip etmiştir. Türkiye 2009 yılı itibarıyla 45 milyon avro ile Avusturya, Slovenya ve Almanya’nın ardından Bosna’da dördüncü en büyük dış yatırım yapan ülke olmuştur. SAD 9(16) 2011 Türkiye, Dayton Anlaşması’nı savaşı sona erdirdiği için memnuniyetle karşılamıştır. Ancak bu anlaşmanın Bosna’daki kırılgan yapıdan dolayı sağlam temeller üzerinde olmadığının da farkında olmuştur. Türkiye, Dayton Anlaşması sonrası Bosna Hersek’teki durumu takip etmeye devam etmişse de diplomatik ve siyasi olarak konu aciliyetini kaybetmiştir. Ancak Türkiye ekonomik olarak Bosna Hersek ile ticari ve ekonomik olarak ilişkilerine devam etmiştir. Türkiye’nin Bosna Hersek’e 2000 yılında 26 milyon olan ihracat ve 7 milyon dolar olan ithalatı 2007 yılında 359 milyon dolar ihracat ve 18 milyon dolar ithalat rakamına ulaşmıştır. Bosna Hersek Dış Yatırım Destekleme Dairesinin yaptığı açıklamaya göre Türkiye 2009 yılı itibarıyla 45 milyon avro ile Avusturya, Slovenya ve Almanya’nın ardından Bosna’da dördüncü en büyük dış yatırım yapan ülke olmuştur. Türk iş adamları aynı zamanda Bosna Hersek’te müteahhitlik hizmetleri vermektedir. Bu kapsamda Bosna savaşında yıkılan tarihi Mostar Köprüsü Türk müteahhitler tarafından onarılmıştır. Türkiye ile Bosna Hersek arasında ticaret, yatırım, çifte vergilendirme, sosyal güvenlik, gümrük, veterinerlik ve uluslararası kara yolu taşımacılığında da karşılıklı anlaşmalar ve protokoller imzalanmıştır (http://www.mfa.gov.tr/turkiye_bosna-herseksiyasi-iliskileri-tr.mfa, http://www.mfa.gov.tr /turkiye_bosna-hersek-ticari-ve-ekonomik-iliskileritr.mfa,http://www.setimes. com/cocoon/setimes/ xhtml/tr/features/setimes/ features/2010/01/20/ feature-02). 135 Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek Dayton sonrası Bosna Hersek’te üç etnik grup arasında ihtilaflar devam etmiş ve ülkede üniter bir yapı oluşturulmasına katkıda bulunmak amacıyla yapılan anayasa görüşmelerinden herhangi bir sonuç alınamamıştır. Türkiye de Bosna Hersek’in istikrarlı ve bölgesinde barışçıl bir durumda bulunmasını sağlamak amacıyla bu sürece destek olmaya çalışmıştır. Türkiye, 2009 yılının sonlarına doğru güncel gelişmeleri değerlendirmek ve Bosna Hersek’in uluslararası ilişkilerine katkıda bulunmak amacıyla Bosna Hersek ve Sırbistan ile Üçlü Danışma Toplantıları gerçekleştirmeye başlamıştır. Türkiye, bu amaçla 2009 yılının sonlarına doğru Balkanlar’la ilgili güncel gelişmeleri değerlendirmek ve Bosna Hersek’in uluslararası alandaki ilişkilerine katkıda bulunmak amacıyla Bosna Hersek ve Sırbistan ile birlikte Dışişleri Bakanları düzeyinde Üçlü Danışma Toplantıları gerçekleştirmeye başlamıştır. Bugüne kadar altı kere toplanan Danışma Toplantılarının ilki 10 Ekim 2009’da İstanbul’da Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İş Birliği Süreci Dışişleri Bakanları Gayriresmî Toplantısında, ikincisi 8 Kasım 2009’da İstanbul’daki İSEDAK (İslam Konferansı Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İş Birliği Daimi Komitesi) Zirve Toplantısı’nda gerçekleşmiştir. 8 Kasımda gerçekleşen toplantıda her ay buluşma konusunda karar alınmıştır. Böylece Türkiye, Bosna Hersek ve Sırbistan Dışişleri Bakanları üçüncü kez 14 Aralık 2009’da Saraybosna’da Medeniyetler İttifakı Güneydoğu Avrupa Stratejisi Bakanlar Toplantısında bir araya gelmişlerdir. Görüşmeler 15 Ocak 2010’da Belgrad’da devam etmiştir. Son toplantılar 9 Şubat 2010 tarihinde Ankara’da ve 24 Nisan 2010’da İstanbul’da gerçekleşmiştir. 9 Şubatta yapılan toplantıda ilk defa Sırbistan ile Bosna Hersek arasında 2007’den beri yaşanan diplomatik anlaşmazlık çözüme kavuşmuş ve Sırbistan Bosna Hersek’in Belgrad’a atadığı büyükelçiyi kabul ettiğini bildirmiştir (http:// www.mfa.gov.tr/no_-29_-6-subat-2010_-9-subat2010-tarihinde-ankara_da-duzenlenecek-olanturkiye-bosna-hersek-sirbistan-uclu-danismatoplantisi.tr.mfa,http://www.setimes.com/cocoon/s etimes/xhtml/tr/features/setimes/features/2010/02/ 10/feature-02- 10.02.2010 ). 136 SAD 9(16) 2011 Sibel AKGÜN Türkiye, Bosna Hersek’in uluslararası ve bölgesel örgütlere üyeliği için de destek olmaktadır. Böylece, Türkiye Dayton Anlaşması sonrası Bosna Hersek’te yaşanan siyasi sorunlardan dolayı Balkanlar’daki anlaşmazlıkları diplomatik yollardan çözmek ve bölgesel barışı korumak için üçlü diplomatik toplantılar düzenlemeye başlamıştır. Hatta bu amaçla Sırbistan ve Bosna Hersek arasında arabuluculuk yapmış ve iki ülke arasında üç yıldır süren bir soruna çözüm bulmuştur. Bu toplantıların diğer bir önemli yanı Türkiye’nin bölge ülkeleri arasında güven artırımına ihtiyaç duyulduğu dönemlerde sadece Bosna Hersek ile değil Sırbistan ile de temaslarda bulunmakta olmasıdır. Ankara hem Bosna Hersek’in farkı etnik grupları, hem de Bosna Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan arasında güven artırmayı hedeflemektedir. Böyle bir güven ortamının ise tarafları yeni anayasanın ilkeleri üzerine uzlaştırmada yardımcı olacağına inanılmaktadır. Yukarıda bahsedildiği gibi tarafların arasındaki uyuşmazlıklar dikkate alındığında bu toplantılar sadece Bosna Hersek’teki reform sürecine ve ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasına değil aynı zamanda bölgenin güvenliği ile istikrarına da katkıda bulunmayı sağlamak amaçlı olmaktadır. Türkiye, Bosna Hersek’in uluslararası ve bölgesel örgütlere üyeliği için de destek olmaktadır. Bu amaçla Bosna Hersek’te gündemde olan Anayasa reformuyla ilgili Butmir Görüşmelerinin başladığı 2009’un Ekim ayında, Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Saraybosna'yı ziyaret etmiştir. Davutoğlu, Boşnak toplumu temsilcileri tarafından sıcak bir şekilde karşılanmış ve Bosna Hersek Yüksek Temsilcisi Valentin Inzko'nun da aralarında yer aldığı diğer devlet adamları ve siyasilerle temaslarda bulunmuştur. Bu görüşmelerde Davutoğlu, Bosna Hersek’e egemen bir ülke olarak AB üyelik yolunda güçlü bir destek vermiştir. Bakan ayrıca, AB üyeliğine ilişkin reformlara ve ülkenin mevcut anayasasının revize edilmesine duyulan ihtiyaç hakkında açıklamalarda da bulunmuştur. Bu yorumlar, başta siyasiler tarafından olmak üzere olumlu algılanmış ve Bosna Hersek'in egemen bir devlet olarak geleceğine verilmiş güçlü bir SAD 9(16) 2011 137 Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek desteğin işareti olarak görülmüştür (http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr /features/setimes/features/2010/01/20/feature-02). Aslında Türkiye’nin Butmir Görüşmelerine arabulucu olarak davet edilmemiş olması Ankara’yı rahatsız etmiş ve söz konusu görüşmelere ön ayak olacak şekilde Türkiye’nin Bosna Hersek’e yönelik kendi diplomatik atağını başlatmasına neden olmuştur. Türkiye, 3-4 Aralık 2009’da Brüksel’de düzenlenen NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda, Bosna-Hersek'e Üyelik Eylem Planı verilmesi için diplomatik çaba göstermiştir. Türkiye, bu kapsamda 3-4 Aralık 2009’da Brüksel’de düzenlenen NATO Dışişleri Bakanları toplantısında, Bosna Hersek'e MAP (Üyelik Eylem Planı) verilmesi için diplomatik çaba göstermiştir. Türkiye'nin girişimiyle Bosna Hersek'in MAP başvurusunu tartışmak için düzenlenen gayri resmi toplantı düzenlemiştir. Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, toplantıda Bosna Hersek'te barış ve istikrarın devamı için MAP'ın büyük önem taşıdığını vurgulayarak NATO'nun bu konuda ahlaki sorumluluğu olduğunu belirtmiştir. 1990'lı yıllarda bu kadar trajedi yaşayan bir ülkenin yalnız bırakılmaması gerektiğini kaydeden Davutoğlu, AB'nin Sırbistan, Karadağ ve Makedonya'ya vize muafiyeti getirirken Bosna Hersek'i dışlamasının da bu ülkenin dışlanmışlık duygusunu arttırdığını ifade etmiştir (http://www.haberturk.com/haber.asp? id=190650&cat=180&dt=2009/12/03). Türkiye aynı zamanda Dayton Anlaşması’nın yönetiminde sorumlu olan Yüksek Temsilciye siyasi yönlendirmede bulunan Barışı Uygulama Konseyi Yönlendirme Kurulunda yer almaktadır. Sırbistan’ın Bosnalı Sırplar, Hırvatistan’ın Bosnalı Hırvatlar üzerinde etkili olarak gerekli reformları gerçekleştirmek, olmazsa yanlarında olmak politikalarını Türkiye’nin de son dönemde aktif rol oynamaya çalıştığı Bosna Hersek’te yürüttüğü görülmektedir. Aslında Boşnak liderler bölgede siyasi olarak daha zayıf olan taraf olarak Anayasa’da yapılması istenen reformlara karşı çıkmamakta ve merkezî yönetimi güçlendirecek değişikliklere olumlu bakmaktadır. Bu anlamda son dönemde Türkiye’nin misyonu aslında Boşnaklar 138 SAD 9(16) 2011 Sibel AKGÜN üzerinde değil taraflarla temas hâlinde olarak etkili olma yönündedir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 25-27 Ekim 2009 tarihinde Belgrad’a yaptığı ziyaret ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun liderliğinde gerçekleştirilen Üçlü Danışma Toplantılarını bu kapsamda değerlendirmek gerekmektedir (http://www.tccb.gov.tr/sayfa/ etkinlikler/yurtdisi/detay/?d=haber50). Balkanlar coğrafyası Türkiye’nin siyasi, toplumsal ve insani olarak önem verdiği bir yerdir. Görüldüğü gibi Balkanlar coğrafyası Türkiye’nin siyasi, toplumsal ve insani olarak önem verdiği bir yerdir. Bosna Hersek’te bu coğrafyada Türkiye’nin dikkatle takip ettiği ve gerekli olması durumunda desteğini ve ilgisini göstermekten çekinmediği bir ülkedir. 1990 sonrası Bosna Hersek’te yaşanan trajedide Türkiye aktif olarak olumlu anlamda bir rol oynamış ve Boşnakların yanında olduğunu göstermiştir. Bosna trajedisini sonlandıran Dayton Anlaşması sonrası da ülkeye olan ilgisinde bir azalma olmamasına rağmen sorunun gündemden düşmesi nedeniyle ivme düşüklüğü yaşanmıştır. 2000’ler sonrası Bosna Hersek’in uluslararası platformlara üyeliğinin gündeme gelmesi ile birlikte ülkenin içine girdiği süreçte (anayasa değişikliği gibi) yaşanan problemler nedeniyle Türkiye tekrar ilgisini bu alana yönlendirmiştir. Tabii bu süreçte 2007 sonrası Dışişleri Bakanı olan ve akademisyen yönü ile Türkiye’nin yakından ilişki içinde olduğu bölgelerle doğrudan ilgilenmesi konusunda tezleri bulunan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun6 da bireysel girişimleri önemlidir. Ancak Türk dış politikasının genel çizgisi kişilere göre değil kurumsal olarak değerlendirilmesi gerektiğinden son dönemde Türkiye’nin Bosna Hersek ile olan ilişkisinde güncel ve uluslararası gelişmelerin etkisinin de rolü olduğu söylemek daha doğru bir yaklaşımdır. Ahmet Davutoğlu’nun dış politika analizleri için bk. (Davutoğlu, 2005). 6 SAD 9(16) 2011 139 Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek Sonuç: Bosna Hersek’in Geleceğinde Politikasının Tutumu Nasıl Olmalıdır? Türk Dış Türk dış politikasının değişmeyen özelliklerinden biri Batı’ya yönelik olmasıdır. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Yurtta sulh dünyada sulh” ilkesine dayalı barışçı bir dış politika izlemekte olan Türkiye, komşu ve bölge ülkeleri ile kurulduğu tarihten bu yana ikili ve çok taraflı ilişkilerle barışçıl ve saygılı bir biçimde dış politikasının yönünü belirleme taraftarı olmuştur. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından tarihî, kültürel ve toplumsal bağları olan Balkan ülkeleri ile de birçok barış ve dostluk anlaşmaları (1934’te Balkan Antantı, 1953’te Balkan Paktı, 1954’te Balkan İttifakı gibi) imzalanmıştır. Türkiye’nin bir Balkan ülkesi olan Bosna Hersek ile arasında da derin tarihî, kültürel ve toplumsal bağlar mevcuttur. Türkiye’nin bir Balkan ülkesi olan Bosna Hersek ile arasında da derin tarihi, kültürel ve toplumsal bağlar mevcuttur. Ayrıca genel olarak bölgenin özel olarak ise Bosna Hersek’in istikrarı Türkiye’nin batı sınırlarının ve enerji güzergâhlarının güvenliğinden dolayı da Türk dış politikasında önemlidir. Türkiye, Dayton Anlaşması sonrası Bosna Hersek için ülkenin toprak bütünlüğü, egemenliği ve bağımsızlığının korunması konusunda her türlü desteği vermeye hazır olmuştur. Ayrıca Türkiye, Bosna Hersek’in Avrupa-Amerika kökenli uluslararası örgütlerle iş birliği çabalarını yakından takip etmekte ve desteklemektedir. Bosna Hersek’in AB ve NATO’ya katılımlarını olumlu bir gelişme olarak değerlendiren Türkiye, bölgesel iş birliğinin hayati önemde olduğu görüşündedir. Türkiye, Balkanlar’da olduğu gibi Bosna Hersek’te de etnik ve azınlık sorunlarının ancak diyalog yolu ile çözümlenebileceği görüşündedir. Böylece bölgesel iş birliği bir yandan güvenliğe katkı sağlayacak, diğer yandan ise bölgenin ekonomik kalkınmasına yardımcı olacaktır. Türkiye, Bosna Hersek dış politikasında hem 1990 sonrası yaşanan Bosna Hersek Savaşı’nda hem de Dayton sonrası bugüne kadar ülkenin yaşadığı 140 SAD 9(16) 2011 Sibel AKGÜN Türkiye, kısa dönemde Bosna Hersek’te Hırvatlar ve Sırpların varlığını da göz önüne alarak Boşnaklar ile olan ilişkilerinde ülkenin toprak bütünlüğünden yana tavır koyarak itidalli dış politikasını devam ettirmelidir. siyasi sorunlar karşısında uluslararası alanda etkin olmaya çalışan ama başat belirleyiciliği olmayan bir politika takip etmiştir. Türkiye, bundan sonra da Bosna Hersek için ikili ve çok taraflı diplomasiyi kullanarak sorunlara çözüm bulmayı hedefleyen politikasını devam ettirmelidir. Sadece Bosna Hersek değil geniş anlamda Balkan coğrafyasında sorun olmaya aday pek çok durum vardır ve Türkiye tarihî ve kültürel bağları olan bu coğrafyadaki ülkelerle ilişkilerinde her zaman yakından ilgili ama doğrudan müdahaleci olmayan bir tutum sergilemelidir. Bunun yolu da uluslararası örgütlerle ve diğer bölgesel-küresel güçlerle mümkün olduğunca iş birliği içinde ve diyalog kanallarını açıkta tutarak mümkün gözükmektedir. Türkiye, kısa dönemde mevcut koşullarda Bosna Hersek’te diğer iki milletin (Hırvatlar ve Sırplar) varlığını da göz önüne alarak Boşnaklar ile olan ilişkilerinde ülkenin toprak bütünlüğünden yana tavır koyarak itidalli dış politikasını devam ettirmelidir. Türkiye, ayrıca son dönemde sadece Bosna Hersek’e yönelik değil Sırbistan ve Hırvatistan’a yönelik olarak da olumlu adımlar atmaktadır ve bu adımları devam ettirmelidir. Özel olarak Boşnaklarla özellikle ekonomik ve kültürel olarak ilişkiler artarak devam ettirilmelidir. Ancak yine de orta ve uzun vadede ileride yaşanabilecek muhtemel bir Bosna Hersek sorununda Boşnakların Tito döneminden beri kurucu millet olarak tanımlanmaları ve kendi kaderini tayin etme haklarının bulunması da göz ardı edilmemelidir. Bu bağlamda Türkiye Boşnakların ileriki dönemler için Bosna Hersek’in geleceği konusunda alacağı kararlara saygı duymalı ve arkasında olmalıdır. Bu konuda Boşnakların efsane lideri Aliya İzzetbegoviç’in söyledikleri önemlidir. İzzetbegoviç, hatıratında Bosna Savaşı’nda Amerika, Türkiye, Almanya, İran gibi ülkelerin Bosna’yı siyasi çıkar alanı olarak görüp görmedikleri sorusunu şu şekilde cevaplamıştır: “… Biz bağımsız olarak hareket ettik SAD 9(16) 2011 141 Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek ama bize yardım eden, tehlikelerden koruyacak kimseyi reddetmedik…”( İzzetbegoviç, 2003: 524). Türk dış politikasında tarihi, kültürel, toplumsal ve coğrafi olarak önemli bir konumda bulunan Bosna Hersek için bugüne kadar izlenen politikalar tutarlı ve gerçekçi gözükmektedir. İzzetbegoviç, Bosna Hersek’in ve Türkiye’nin geleceği ile ilişkileri konusunda ise geleceğe ışık tutan şu sözleri söylemiştir: “Bosna’yı bir Avrupa ülkesi olarak görüyorum. Geleceğini Avrupa ailesinin bir üyesi olmasında görüyorum. Ancak bizim kimlik sorunumuzu çözmemiz gerekiyor. Avrupa’ya olan aidiyetimiz bizim fiziki olarak varlığımızı sürdürmememizi sağlar. Ama diğer taraftan manevi varlığımızı yok edebilir... Türkiye’nin de benzer sorunlarla karşı karşıya olduğunu düşünüyorum. Türkiye de hem Avrupa ile entegrasyona girmek istiyor hem de kimliğini korumak zorunda. Aynen Türkiye gibi Bosna Hersek’in de Doğu ile Batı arasında köprü olması gerektiğini düşünüyorum. Bosna iki güçlü kaynağa, Batı kültürü ile doğu geleneğine yaslanmak zorunda…”(İzzetbegoviç, 2005: 253). Türk Dış Politikasında tarihi, kültürel, toplumsal ve coğrafi olarak önemli bir konumda bulunan Bosna Hersek için bugüne kadar izlenen politikalar tutarlı ve gerçekçi gözükmektedir. Türkiye, tarihsel bağlarla bağlı olduğu bu ülkeye karşı dönem dönem azalıp artmakla birlikte ilgisini ve desteğini devam ettirmiştir. Dış politikasında saldırgan ve yayılmacı olmayan, başka bir ülkenin iç işlerine karışmama ilkesini benimseyen Türkiye, Bosna Hersek için de bu politikalarını devam ettirmiştir. Ayrıca Bosna Hersek’in içinde bulunduğu karışık ve istikrarsız durum için taraflar arasında yakınlaştırıcı bir tutum sergilemiştir. Bu yapıcı tutumun devam ettirilmesi önemlidir ama diğer taraftan bu makalede ifade edilmeye çalışıldığı gibi tarafların kendi iradeleri ile ilgili net duruşlar sergileyeceği noktada Türkiye de Boşnaklara her platformda destek olmalı ve arkasında durmalıdır. Tarihî bağların güçlü olduğu Boşnaklar için Bosna Hersek Cumhuriyeti’nde haklarının korunması önemlidir. Türkiye de sınırları dışında bulunan bu halkın eğilimlerini ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak bölgesel rekabet alanı olan bu coğrafyada iş birliği içinde hareket etmeli 142 SAD 9(16) 2011 Sibel AKGÜN ama gerekirse son noktada Boşnakların haklı ve meşru zeminlerde alacağı kararlarda yanında bulunmalıdır. Geniş Özet 90’ların başından itibaren Yugoslavya merkezli olarak yaşanan dağılma, aynı zamanda Soğuk Savaşın bitimini de beraberinde getirmiş ve Bosna Hersek bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmıştır. Balkanlar tarih boyunca etnik ve dinî olarak homojen olmayan yapısı ile bölgesel güçlerin rekabet alanında olan bir bölge olmuştur. Bosna Hersek’te bu coğrafyanın içinde bulunan bir ülke olarak bu rekabetten etkilenmiştir. Yaklaşık 400 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalan ülke, Osmanlı egemenliğinin bitmesinin ardından parçalı yapısını bugüne kadar devam ettirmiştir. Soğuk Savaş dönemi boyunca Batı ve Doğu bloku arasında Doğu bloku içinde bulunan ülke, 80’lerin başından itibaren yaşanmaya başlayan süreçle birlikte yepyeni sorunları da beraberinde getirecek olan bir sürece girmiştir. 90’ların başından itibaren Yugoslavya merkezli olarak yaşanan dağılma, aynı zamanda Soğuk Savaşın bitimini de beraberinde getirmiş ve Bosna Hersek bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmıştır. Ne var ki bu bağımsızlık Sırp milliyetçiliği nedeniyle ülkenin dört yıl boyunca kanlı bir savaş yaşamasını da beraberinde getirmiş ve çok etnik yapılı olan ülkenin unsurlarından biri olan Boşnaklar için âdeta bir yıkım olmuştur. Bosna Savaşı 21 Kasım 1995 tarihinde ABD’de imzalanan Dayton Anlaşması ile sona erdirilmiştir. Dayton Anlaşması başlangıçta çatışmaları sona erdirmesinin yanı sıra uzun vadede federasyonlar arasında iş birliğinin artması ve böylece Bosna’nın çok etnik yapılı demokratik bir devlet olmasının önünü açabilecek bir anlaşma olarak tasarlanmıştır. Ancak ülkeye bugüne kadar istikrar ve huzur getirmemiş olan bu Anlaşma, en azından kan dökülmesine son vermiştir. Dayton Anlaşması’nın Bosna Hersek’te istikrar getirememesinin en önemli nedeni Anlaşma’nın üç etnik yapı ve iki ayrı varlık olarak ortaya çıkardığı entitelerde (Boşnak-Hırvat Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti) yarattığı durumdur. Anlaşma ile Bosna Hersek Cumhuriyeti bir yandan on kantona SAD 9(16) 2011 143 Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek bölünmüş Boşnak-Hırvat Federasyonu ve diğer yandan Sırp Cumhuriyeti’nden oluşmuştur. Her yapının hükûmetleri, parlamentoları, farklı yasaları, polis sistemleri, eğitim politikaları ve sınırlı uluslararası öznelliği bulunmaktadır. İki yapılı bu sistemin işleyişinde karar mekanizması zayıf bir merkezi hükûmete bağlanmıştır. Üstelik Dayton ile birlikte oluşturulan Yüksek Temsilcilik makamı tüm siyasileri görevden alma başta olmak birçok konuda üzere merkezî hükûmetin üstünde bir konumdadır. Bosna Hersek’te Dayton sonrası oluşan gevşek siyasi yapı zamanla sorunları da beraberinde getirmiştir. Özellikle iki yapılı bu sistem içinde yönetim birimlerine verilen veto hakkının Sırp Cumhuriyeti tarafından sürekli olarak kullanılması Bosna Hersek’te arzu edilen istikrarın önündeki en büyük engel olmuştur. Türk dış politikasında Osmanlı Devleti ile olan geçmişi nedeniyle önemli bir konumda olan Bosna Hersek, tarihî, kültürel ve insani olarak her zaman Türkiye’nin gündeminde olmuştur. Bu yapı zamanla uluslararası toplum nezdinde Anlaşma’nın yeniden gözden geçirilmesi için bir ihtiyacın doğmasına neden olmuştur. Ülkenin ve siyasi sistemin yeniden yapılandırılması ve taraflar üzerinde baskı oluşturmak amacı ile uluslararası toplum bu yönde (özellikle ABD ve AB) çaba harcamaktadır. Ancak ABD’nin NATO’yu, AB’nin üyelik kartını kullandığı ve bu kartlarla Bosna Hersek’te tarafları anayasa ve reformlar konusunda uzlaşmaya zorladığı görülmektedir. Aynı zamanda Sırpların ve Hırvatların Bosna’da etnik olarak en büyük grubu oluşturan Boşnaklara daha fazla yetki verileceği endişesinden dolayı reformlara sıcak bakmamaları söz konusudur. Sırp Cumhuriyeti’nin merkezî hükûmeti güçlendirmek için alınan kararlara karşı çıkması (anayasa, yargı ve polis reformu gibi), Boşnak-Hırvat Federasyonu içinde de ayrılığın belirginleşme yoluna doğru gitmesi her geçen gün umutları azaltmaktadır. Türk dış politikasında Osmanlı Devleti ile olan geçmişi nedeniyle önemli bir konumda olan Bosna Hersek, tarihî, kültürel ve insani olarak her zaman Türkiye’nin gündeminde olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sonrası Balkan coğrafyasında yapılan ittifak ve paktlarla ilişkiler 144 SAD 9(16) 2011 Sibel AKGÜN Türkiye’nin Bosna Hersek’in AB ve NATO’ya üyeliği için devreye girmesi Boşnakların haklarının korunması açısından önemlidir. belirli bir seviyede tutulmaya çalışılmıştır. Soğuk Savaş döneminde Batı bloku içinde yer alan Türkiye, Yugoslavya’nın bütünlüğü dikkate alan bir politika takip etmiştir. 80’ler boyunca bölgede yaşanan gelişmeler karşısında dikkatli davranan Türkiye, 90’ların başında yaşanan dağılma sürecinde ise dağılmanın taraflarca kararlı bir biçimde gerçekleştirilmesi nedeniyle bağımsızlığını ilan eden devletleri tanımıştır. Ancak dağılma sürecinin sancılı bir biçimde sona ermesi beraberinde Bosna Hersek başta olmak üzere bölgede büyük yıkımlara neden olacak savaşlara neden olmuştur. 1992 yılının başında başlayan Bosna Savaşı sırasında aktif olarak Boşnaklardan yana olan ve uluslararası girişimlerle savaşı sonlandırmak için çaba sarf eden Türkiye’nin tutumu, haklı olarak Sırp saldırganlığının engellenmesi yönünde olmuştur. Türkiye savaş sırasında diplomatik çabalarla uluslararası toplumun harekete geçmesini hedeflemiştir. Ayrıca oluşturulan BM Barış Gücüne kuvvet vererek ve yapılan hava operasyonlarında NATO’ya destek olarak savaşın sonlandırılması ve ülkede barışın sağlanması için katkıda bulunmuştur. Savaş sonrası Bosna Hersek ile askerî, ticari, kültürel ve insani ilişkilerini devam ettiren Türkiye, Bosna Hersek’in uluslararası kurum ve kuruluşlara üyeliği ile anayasa reformlarının gündeme gelmeye başladığı 2000 sonrası yine aktif bir politika izlemeye başlamıştır. Türkiye’nin Bosna Hersek’in AB ve NATO’ya üyeliği için devreye girmesi aynı zamanda bölgedeki barış ve istikrarın bozulmaması için olduğu kadar Boşnakların haklarının korunması açısından da önemlidir. Türkiye Dayton sonrası pamuk ipliğine bağlı olarak varlığını devam ettiren ülkenin önemli bir etnik grubu olan ve tarihsel bağlarının bulunduğu Boşnaklar ile diğer etnik grupların iş birliği için de çaba göstermekte ve bu gibi amaçla “Üçlü Danışma Toplantıları” mekanizmalar geliştirmektedir. Böylece Türkiye Boşnaklarla olan ilişkilerinde ekonomik ve kültürel bağları, siyasi ve toplumsal olarak bütünleştirmekte bu bütünleşmeye uluslararası kurum ve kuruluşlara SAD 9(16) 2011 145 Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek üyelik için desteğini de katmaktadır. Böylece Türk dış politikasının önemli alanlarından biri olan Balkan coğrafyasında güvenlik, istikrar ve barış için katkıda bulunmaktadır. Türkiye, bundan sonra da Bosna Hersek’te Boşnakların haklarının korunması ve geliştirilmesi için çalışmalarına devam etmelidir. Türk dış politikasının temeli olan itidal ve barış, Bosna Hersek için de yol gösterici ve kılavuz niteliğindedir. Türkiye, bunu yaparken ülkenin içinde bulunduğu koşulları ve tarafların pozisyonlarını iyi değerlendirmeli, taraflar arasında uzlaştırıcı rol oynamaya devam etmelidir. Ancak son noktada Boşnakların haklı ve meşru zeminlerde alacağı kararlarda yanında olmalı ve desteklemelidir. Extended Summary The disintegration of Yugoslavia beginning in the early 1990s also signaled the end of the Cold War and saw Bosnia and Herzegovina emerge as a separate state. Throughout history the Balkans has been a region that has had neither ethnic nor religious homogeneity and which has seen numerous rivalries among regional powers. Bosnia and Herzegovina, as a country within this region, has also been affected by this unrelenting rivalry. Under Ottoman dominance for nearly 400 years, she has retained her fragmented structure to this day, long after Ottoman dominance ceased to exist. As part of the Eastern block between East and West during the Cold War, Bosnia and Herzegovina entered a new phase in her history together with the many problems it entailed, commencing in the early 1980s. The disintegration of Yugoslavia that began in the early 1990s also signaled the end of the Cold War and saw Bosnia and Herzegovina emerge as a separate state. This independence, however, led to a bloody war lasting four years due to Serbian nationalist ambitions. The Bosnians, as one group in this multiethnic country, were subject to destruction. The war came to an end on 23 November 1995 with the signing of the Dayton Accord in the United States; aside from ending the fighting, the Dayton Accord envisaged an 146 SAD 9(16) 2011 Sibel AKGÜN increase in cooperation among the federations and an opening to create a democratic multiethnic state in Bosnia-Herzegovina. This Accord, however, aside from putting an end to the bloodshed, did not bring stability and calm to this troubled country. Dayton Accord divided the Bosnia and Herzegovina Republic into ten cantons under the Bosnia-Croatian Federation. The most important reason why the Dayton Accord has not provided stability to Bosnia and Herzegovina was the creation of three separate ethnic groups and two separate entities, namely, the Bosnian-Croatian Federation and the Serbian Republic. The Accord divided the Bosnia and Herzegovina Republic into ten cantons under the Bosnia-Croatian Federation and at the same time created an area from the Serbian Republic itself. Each of these entities has different governments, parliaments, laws, security systems, educational policies and what can be described as limited international policies. The decision-taking mechanism in this two-structured system arrangement was attached to a weak central government. Furthermore, the establishment of a High Representative position created with the Dayton Accord, in addition to replacing all politicians in various positions, became a higher status than the central government on many issues. This loose political arrangement, formed after the Dayton Accord, in time brought with it a whole set of new problems. In particular, the continuous use of the veto power given to this twostructured system by the Serbian Republic has been the largest obstacle to the peace desired in Bosnia-Herzegovina. This arrangement led the international community to review this Accord and in rebuilding the country and its political system, pressure was exerted in particular by the United States and the European Union. It appears, however, that the United States by using the NATO card and the European Union, with its membership card, is pressuring the sides in Bosnia-Herzegovina on the issues of a constitution and reforms. In addition, the Serbians and SAD 9(16) 2011 147 Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek Croatians are not in favor of reforms that they consider will provide more authority to Bosnians, even though the Bosnians make up the largest ethnic group. The opposition by the Serbian Republic to decisions strengthening the central government, such as a constitution as well as, judiciary and security reforms, dims hopes with every passing day that marked separation is taking hold in the Bosnian-Croat Federation. 148 SAD 9(16) 2011 Sibel AKGÜN Kaynaklar/References Banac, Ivo (1997),” Sırbistan’da Milliyetçilik”, Yeni Balkanlar Eski Sorunlar, Haz. Kemali Saybaşılı-Gencer Özcan, Bağlam Yay, İstanbul, ss.87-117. Baskın, Mark (2003), “Post Conflict Administration International Affairs, Volume 79, Number 1, ss.161-170. and Reconstruction”, Bumazovic, Tufik (1998), “Bosna Hersek: Ekonomik Faktörler ve Siyasal İstikrarın Önündeki Engeller”, Avrasya Etütleri, Sayı: 14, Yaz-Sonbahar, ss. 8-46. Davutoğlu, Ahmet ( 2005 ), Stratejik Derinlik, Küre Yay., İstanbul. Gürkan, İhsan (1997), “Jeopolitik ve Stratejik Yönleriyle Balkanlar ve Türkiye”, Balkanlar, OBİV Vakfı Yay., İstanbul, ss.261-264. http: // www.crisisweb.org/ home/index.cfm?id=15248I=1 ( Erişim Tarihi: 24 Mart 2004). http://www.avim.org.tr/bultentekli.php?haberid=16628- “Erhan Türbedar, “Bosna Açılımının Geleceği” (Erişim Tarihi: 27 Şubat 2010). http://www.balkanskidom.com/showthread.php?t=117, “Bosna Hersek Tarihçesi” (Erişim Tarihi: 10 Mart 2010). http://www.egm.gov.tr/daire.disiliskiler.asp, “Dışilişkiler Dairesi Başkanlığı” (Erişim Tarihi: 10 Aralık 2009). http://www.haberturk.com/haber.asp?id=190650&cat=180&dt=2009/12/03,“NATO' ya Bosna Baskısı” (Erişim Tarihi: 15 Aralık 2009). http://www.mfa.gov.tr/no_-29_-6-subat-2010_-9-subat-2010-tarihinde-ankara_daduzenlenecek-olan-turkiye-bosna-hersek-sirbistan-uclu-danisma-toplantisi.tr.mfa“No: 29, 6 Şubat 2010, 9 Şubat 2010 tarihinde Ankara’da Düzenlenecek olan Türkiye-Bosna-Hersek-Sırbistan Üçlü Danışma Toplantısı Hk.” (Erişim Tarihi: 15 Şubat 2010).. http://www.mfa.gov.tr/turkiye_bosna-hersek-siyasi-iliskileri-tr.mfa, “Türkiye, BosnaHersek Siyasi İlişkileri” (Erişim Tarihi: 12 Şubat 2010). http://www.mfa.gov.tr/turkiye_bosna-hersek-ticari-ve-ekonomik-iliskileri-tr.mfa, “Türkiye, Bosna- Hersek Ticari ve Ekonomik İlişkileri” (Erişim Tarihi: 12 Şubat 2010). http://www.milliyet.com.tr/bosna-hersek-ve-arnavutluk-a-abyevizesizgecis/dunya/sondakika/28.09.2010/1294725/default.htm,” Bosna Hersek ve Arnavutluk’a, AB’ye Vizesiz Geçiş” (Erişim Tarihi: 15 Ekim 2010). http://www.ohr.int/ohr-info/gen-info/default.asp?content_id=38612 10 Şubat 2010). (Erişim Tarihi: http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/features/2010 /01/20/feature-02 (Erişim Tarihi: 22 Ocak 2010). http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/features/2010 /02/10/feature-02 (Erişim Tarihi: 10 Şubat 2010). http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/features/2010 /02/12/feature-01, “SC Tartışmalı Referandum Yasasını Geçirdi” (Erişim Tarihi: 12 Şubat 2010). SAD 9(16) 2011 149 Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/features/2009 /11/20/feature-02, “ABD’den BH ve Karadağ’a NATO MAP Konusunda Destek” (Erişim Tarihi: 2 Kasım 2009). http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/features/2010 /03/25/feature-01, “Ashton: BH‘nin Başı Dertte” (Erişim Tarihi: 27 Mart 2010). http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/newsbriefs/20 09/11/20/nb-04, “BH, YTD'nin kapatılma şartlarını yerine getiremedi” (Erişim Tarihi: 11 Ocak 2010). http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/newsbriefs/20 09/11/22/nb-03. “ Inzko: BH Temmuz Ayında Serbest Vize Uygulamasına Geçebilir” (Erişim Tarihi: 22 Aralık 2009). http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/infoCountryPage/setimes/reso urce_centre/countries/bih?country=BiH#geographyPeople, “BH Ülke Bilgileri” (Erişim Tarihi: 5 Mart 2010). http://www.tccb.gov.tr/sayfa/etkinlikler/yurtdisi/detay/?d=haber50 (Erşim Tarihi: 13 Mart 2010). http://www.tsk.tr/4_ULUSLARARASI_ILISKILER/4_6_Turkiyenin_Barisi_Destekleme_Hare katina_Katkilari/konular/Turk_Silahli_%20Kuvvetlerinin_Barisi_Destekleme_Harekati na_Katkilari.htm, 1“ Türk Silahlı Kuvvetlerinin Barışı Destekleme Harekâtına Katkıları” (Erişim Tarihi: 23 Şubat 2010). http://www.turksam.org/tr/a1915.html. “Gözde Kılıç Yaşın, Bosna Hersek Zirvesi: Üçlü Danışma Toplantısı”(Erişim Tarihi: 15 Şubat 2010). http://www.un.org/sc/members.asp ,“ Membership in 2010” (Erişim Tarihi: 10 Mart 2010). İzzetbegoviç, Aliya ( 2005 ), Konuşmalar, Klasik Yay., İstanbul. İzzetbegoviç, Aliya (2003), Tarihe Tanıklığım, Klasik Yay., İstanbul. Kapetanovic, Amer (2001), ”Bosna Hersek’in On Yıllık Dış Politika Tecbüresi”, Balkan Diplomasisi, Der. Ömer E. Lütem-Birgül Demirtaş Coşkun,Asam Yay, Ankara, ss. 183-205. Kut, Şule (2001), “Yugoslavya Bunalımı ve Türkiye’nin Bosna Hersek ve Makedonya Politikası: 1990-1993”, Türk Dış Politikasının Analizi, Der: Faruk Sönmezoğlu, Der Yay., İstanbul, ss.321-43. Kut, Şule, (2002) “Türkiye’nin Balkanlar Politikası”, Türkiye’nin Yeni Dünyası, Der: Alan Makovsky- Sabri Sayarı, İstanbul, ss.101-124. Malcolm, Noel (1994), Bosnia, Newyork Universty Press, New York. Uzgel,İlhan (2001), “Balkanlarla İlişkiler”, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Ed. Baskın Oran, İletişim Yay., İstanbul, ss.481523. Ülger, İrfan Kaya (2004), “Balkan Gelişmeleri ve Türkiye: 1990’lı Yıllar”, Türk Dış Politikası, Der. İdris Bal, İstanbul, ss.229-245. 150 SAD 9(16) 2011