Öykü İsmi TAŞKÖPRÜ`DE BİR AŞK ÖYKÜSÜ
Transkript
Öykü İsmi TAŞKÖPRÜ`DE BİR AŞK ÖYKÜSÜ
Öykü İsmi TAŞKÖPRÜ’DE BİR AŞK ÖYKÜSÜ: AŞKIN SİLUETİ1 Tema: Taşköprü, Kozan, Aşk. Öyküyü Gönderen: Serhat Efe UZUNAĞAÇ Rivayet odur ki Kozan Kralının dünyalar güzeli bir kızı varmış. Yolu Kozan Kalesi’ne düşen herkes kızın güzelliğini duyarmış ama hiç kimseler bu güzel kızı göremezmiş. Anlatılanlardan çok etkilenen bir delikanlı gizlice bir mektup yazıp kıza ulaştırmış ve kızdan cevap beklemeye başlamış. Aradan günler, haftalar geçmiş ve bir gün genç kız bir mektup yazmış. “Genç adam sizin kim olduğunuzu bilmiyorum, sizin hakkınızda hiçbir fikrim yok ve sizinle tanışmama gerek de yok, fakat yazdığınız mektup çok içten yazılmış.” demiş. Tabi genç delikanlı hemen ikinci mektubu yazmış, bir cevap bir mektup derken aradan yıllar geçmiş. Kız, genci çok merak ettiğini ve onunla âşıkları kavuşturan Taşköprü’de buluşmak istediğini mektubuna yazmış. Gencin kendisini tanıması için de elinde mavi bir gül olacağını mektubuna eklemiş. Genç adam buluşma yerine erkenden gelip beklemeye başlamış. Bakmış ki köprü üzerinden çok güzel bir kız geliyor. O kadar güzelmiş ki kızın güneş yüzüne hayran olmuş ve yakınına sokulmak için de nerdeyse yerlerde sürünmüş. Kız gence yavaş yavaş yaklaşmış ve bir tebessüm edip yanından geçip gitmiş. Kızın arkasındansa yaşlı bir kadın elinde mavi bir gül ile geliyormuş. Genç adam geçip giden o güzel kıza ‘gitme’ diye, gelen yaşlı kadına ise yalvararak bakıyormuş. Sonra kelimelerine âşık olduğu kadına gitmeyi istemiş ve yaşlı kadına doğru yürümeye başlamış. Yaşlı kadının yanına gelince elini uzatıp “Merhaba!” demiş ve kendini tanıtmış. Yaşlı kadın konuşmaya başlamış: “Evladım senin kim olduğunu bilmiyorum. Köprünün başında genç bir bayan elindeki gülü bana verdi ve yürümemi istedi.” demiş ve biraz önce gencin yanından geçen güzel kızı göstermiş. Genç oğlan arkasını döndüğünde o dünya güzeli kızın kollarını açmış ona gülümsediğini görmüş. Çok heyecanlanmış, elleri bacakları titrer olmuş. Köprünün tam ortasına gelip birbirlerine sarılmışlar ve o an hayat onlar için durmuş. Çünkü ikisinin de kalbi atmaz olmuş. Zaman geçtikten sonra insanlar yaklaşmışlar ve iki aşığın öldüğü anlaşılmış. Adana halkı bu iki aşığı birbirinden ayırmamış ve birlikte gömmüşler. Anlatılanlara göre yılın ilk dolunayında Ay ışığı Taşköprü’ye yansıdığında Seyhan Nehri’nin sularına mavi bir siluet yansırmış. İki aşığın birbirine sarıldığı silüetini de sadece gerçek âşıklar görürmüş. Eğer siz de gerçekten âşıksanız, bir dolunay gecesi Taşköprü üzerinden Seyhan’ın sularına dikkatli bir şekilde bakıp iki aşığın yansıyan siluetini görebilirsiniz. Vesselam… Adana Markasının Öyküleri Yarışması’nda Birincilik Ödülü’ne layık görülmüştür. Telif ve yayın hakkı Adana Ticaret Odası’na aittir. İzinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır. 1 Öykü İsmi SAAT KULESİNİN ÖYKÜSÜ2 Tema: Büyüksaat, Atatürk. Öyküyü Gönderen: Selahattin KALLİ Bundan yıllar önce Akdeniz’in kıyı kentlerinden Adana’da bir saatçi yaşarmış. Bu saatçi bir gece rüyasında sarı saçlı bir çocuk görmüş. Çocuk ona bir yerleri işaret etmiş ve ondan bir saat yapmasını istemiş. Saatçi sabah kalktığında gördüğü rüyanın etkisi ile çocuğun tarif ettiği yere gitmiş ve etrafa bakınıp sarı saçlı çocuğu aramaya koyulmuş. Bu arada başka birisi de oralarda birisini arıyormuş gibi dolanıyormuş ve aradığını bulmanın verdiği rahatlık ile saatçinin yanına yaklaşmış ve ona ‘İşte o saati tam buraya yapacaksın.’ demiş. Saatçi hayretler içerisinde olup biteni anlamaya çalışıyormuş. Adam söze girmiş hemen. Saatçinin o gece gördüğü rüyayı, sarı çocuğun ondan istediklerini tek tek anlatmış. Saatçinin merakı giderek daha da artıyormuş. Sonunda dayanamayıp ‘Kimsin be adam? Benim rüyamdakileri bu kadar iyi nasıl bilebiliyorsun?’ diye meraklı bir şekilde sormuş. Adam ‘Ben buraların beyiyim. Dün gece sen o rüyayı görürken ben de senin tam arkandaydım ve olup biteni izliyordum.’ demiş. Saatçi, ‘Ben bu saati yapacak olanım. Peki sen ne yapacaksın?’ diye sormuş beye. Bey ‘Sen bu saatin ustasısın. Ben ise bu saati sana yaptıracak olanım.’ diyerek saatin tüm masraflarını üstlendiğini söylemiş. Saat yapımına başlanmış ve kısa bir zaman sonra da saat bitmiş ama bu işin sırrını ne saatçi ne de bey anlayabilmişler. Zaman aktıkça saatçi ile bey yaşlanmışlar. Aradan yıllar geçmiş ve bir gün Adana’ya sarı saçlı bir paşa gelmiş. Bu paşa bir milletin Anka misali küllerinden doğmasını sağlayan Mustafa Kemal Atatürk’müş. Adana’da halkın sevinç gösterileri ile karşılaşan paşa çok mutlu olmuş ve şehrin meydanındaki saat kulesinin altında, halka bir konuşma yapmış. Konuşmasının sonunda saat kulesini yapanı ve yaptıranı sormuş. Her ikisi de artık yaşlanmış olan saatçi ile bey ‘Biziz!’ diye çıkmışlar. İşte o gün sarı çocuk, yıllar önce yerini işaretlediği saatin dibinde, saatçi ve beyden saatin öyküsünü dinlemiş. Öyküyü dinledikten sonra sarı saçlı adam, yüzünde hafif bir tebessümle her ikisine de teşekkür edip ayrılmış. Saatin yapımının üzerinden yıllar geçtikten sonra gerçeğin farkına o an varan saatçi ve bey ise kendi kendilerine ‘Biz 1881 de bir saat yapmadık. Bu milletin zamanını deştirecek bir yiğidin zamanının geldiğini bu halka haber verdik. Ne mutlu ki saatin sahibi bu gün geldi.’ deyip sevinmişler ve sohbet ederek evlerine gitmişler. Adana Markasının Öyküleri Yarışması’nda İkincilik Ödülü’ne layık görülmüştür. Telif ve yayın hakkı Adana Ticaret Odası’na aittir. İzinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır. 2 Öykü İsmi BİR KARATAŞ ÖYKÜSÜ: DÜŞTEKİ SAHİL3 Tema: Karataş. Öyküyü Gönderen: Bıçkın TEMEL Adana'nın Karataş ilçesinde gerçekleşen bu hadisenin asırlar öncesine dayandığı söylenir. Bölgenin iklim ve coğrafi yapısı gözetildiğinde Karataş'taki balıkçılığın gelişmesine ilham veren balıkların bu öyküsü, denizcilik anlayışının ön planda olmasının mı yoksa denizin içerisindeki gizemin yansıması mıdır bilinmez... İlkbaharda Adana'ya gelen, şehrin güzelliklerini, tarihi yapısını inceleyen bir gezginler grubunun yolu Karataş'a düşüyor. İlçenin antik ve huzur verici yapısı nedeniyle bu gezginler grubundan bir çift burada yazlık ev kiralıyor. Bu çift, bir yandan Karataş sahilini ve bölgede bulunun tarihi yerleri gezip dinlenirken bir yandan da yörenin meşhur balıklarıyla kendilerine bir lezzet şöleni yaşatıyor. Yaşları epey ileri olan çiftin belli başlı eklem ve romatizma sıkıntıları, yürüme problemleri bulunuyor. Bir gece, bayan turist rüyasında, dolunay vaktinde, deniz kıyısında inanılmaz ışıklar yayan gümüş renkli bir balık kafilesi görüyor. Balıklara yaklaşan bayan turist onlara dokunmaya çalıştığı sırada gençleştiğini ve yirmili yaşlarına döndüğünü fark ediyor. Uyandığında bunu eşine izah etmeye ise çekiniyor. Bir süre sonra, dolunayın çıktığı bir gece yarısı, sahilde yürüyüş yapan çift denizde bir şeyin parıldadığını fark ediyor. Gördükleri şeyi önce ayın yansıması sanan çift bu parıltının gitgide kendilerine yaklaştığını görüyor. Bayan turist adeta geceyi aydınlatan bu ışığın rüyasındaki o balık sürüsüne ait olduğunu anımsıyor ve denize doğru yöneliyor. Eşiyle birlikte bunun gümüş balıklar olduğunu anlıyor ve onlara dokunmaya çalışıyorlar. Balıklar çiftin etrafında dönünce ışık bulutu çifti sarıyor. Bir süre sonra ışık bulutu kaybolduğunda gümüş balıklar yok oluyor. Bayan turist bu durumu bir gece önce rüyasında gördüğünü eşine anlatıyor. Bu inanılmaz olayın şaşkınlığıyla eve dönen çift hemen uyuyor. Sabah olduğunda erkek turistin çığlığıyla uyanıyorlar. Eşinin tamamen değişerek gençlik yıllarına döndüğünü gören adam dehşete kapılarak eşini uyandırıyor. Şaşkınlığını üzerinden atan adam kendisinin de gençlik yıllarına döndüğünü fark ediyor. Çift hemen evden çıkıp ilçe halkına durumu anlatıyor, fakat kimseyi kendilerine inandıramıyorlar. Hiç kimse onların önceden yaşlı bir çift olduğuna inanmıyor. Çift bunun üzerine eve dönüş yolunu tutarak Karataş denizinden gelen bu sırrın gizemini çözmeye karar veriyor. Bir tekne alıp denize açılıyor ve bir daha da geri dönmüyorlar. Rivayetlere göre hala yaşadıkları ve geri dönecekleri söylenen çift belki de bir gün gümüş balıklar eşliğinde Karataş sahiline döner KİM BİLİR...... Adana Markasının Öyküleri Yarışması’nda Üçüncülük Ödülü’ne layık görülmüştür. Telif ve yayın hakkı Adana Ticaret Odası’na aittir. İzinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır. 3 Öykü İsmi LEYLEKLER ve KIRLANGIÇLAR ÜZERİNE BİR ADANA ÖYKÜSÜ4 Tema: Adana, Aşlamacı, Leylek ve Kırlangıç. Öyküyü Gönderen: Ramazan SARIBOĞA Küçüksaat’ten Büyüksaat’e doğru yürürken acıktığımı hissettim. Kazancılar Çarşısı’nda bir kebapçıya uğradım. Kebabın yanında bol yeşillik, ezme, çoban ve soğan salatası geldi. Şalgam suyunun ilk yudumu, boğazımdan geçerken dilimde keskin bir tat bıraktı. Yemekten sonra yol üstündeki şekerlemeciden biraz portakallı lokum aldım. Ulu Camii’nin yanındaki parkta asırlık hurma ağaçlarının altında oturarak lokumlarından birer birer yedim. Ramazanoğlu Konağı’nın zarafetine dalmışken Büyük Saat’ten gelen gonk sesi ile irkildim. Saat iki olmuştu. Eski Kız Lisesi’nin önünden geçerek Taşköprü’ye doğru yürüdüm. Seyhan Nehri ile bütünleşen parktaki ağaçların kartpostalları andıran güzelliklerini biraz seyrettim. Bir leylek, gökyüzünden süzülerek alçaldı, Yüreğir tarafına geçerek tarihi fabrika bacasındaki yuvasına kondu. Bir türlü üniversite tercihime karar verememiş, karar vermeme iyi gelir diye yürüyüşe çıkmıştım; ama hala bir türlü karar verememiştim. Herkes farklı bir şey söylüyordu ve bu yüzden aklım çok karışıktı. Sabancı Merkez Camii’nden müzeye doğru yöneldim. Müzeden çıktıktan sonra Merkez Park’ta biraz soluklanmak için oturdum. Susamıştım, seyyar aşlamacıdan bir bardak aşlama aldım. Aşlamayı, diğer adıyla meyan kökü şerbetini içmeye başladım. Aşlamacı, elimdeki üniversitelerin tanıtım kitapçığına baktı. Sonra havada daire çizen leyleklere bakarak anlatmaya başladı: “Buralarda anlatılan bir öyküdür: Afrika’da kırlangıçlar, Çukurova’ya bir haberci göndermiş : “ Git de bir bak bakalım, Çukurova’ya ilkbahar gelmiş mi?” Ekinlerin boy vermiş olduğunu gören kırlangıç müjdeyi vermek için hemen dönmüş. Dönüşte kırlangıç, haberci leylek ile Akdeniz semalarında karşılaşmış. “ Kırlangıç kardeş, Çukurova’da ekinler olmuş mu?” diye sormuş leylek. Kırlangıç heyecanla: “ Sen ne diyorsun, bahar çoktan gelmiş bile, ekinler diz boyu olmuş!” demiş. Bunu duyan haberci leylek, sürüsüne müjdeyi vermek için yarı yoldan dönmüş. Müjdeyi alan leylekler kanat çırparak, uzun bir yolculuktan sonra, Çukurova’ya gelmiş, ama ne görsün; ekinler daha yeni filizleniyor. ‘Hani Çukurova’ya bahar gelmiş, ekinler diz boyu olmuştu?’ diye kızmış leylekler, haberci leyleğe” Kırlangıç aslında yalan söylememişti; çünkü ekinler kırlangıcın dizi boyu uzamıştı. Leyleklerin dizi boyu uzaması için biraz daha zaman gerekliydi. “Sen, sen ol, başka kişilerin koşullarına göre tercihlerini belirleme.” dedi aşlamacı, bilgece. Bu öykü beni kendime getirdi; artık içim aydınlık ve huzurluydu.... Adana Markasının Öyküleri Yarışması’nda Mansiyon Ödülü’ne layık görülmüştür. Telif ve yayın hakkı Adana Ticaret Odası’na aittir. İzinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır. 4 Öykü İsmi GİRNE KÖPRÜSÜNÜN ÖYKÜSÜ: KENNEDY KÖPRÜSÜ5 Tema: Girne Köprüsü, J.F. Kennedy. Öyküyü Gönderen: Emel METİN Adana’nın iki merkez ilçesini birbirine bağlayan Seyhan Nehri üzerindeki Girne Köprüsü’nün adı bazı haritalarda Kennedy Köprüsü olarak geçmektedir. Henüz 1968 olayları yaşanmamış ve İncirlik’teki Nato üssünde bulunan Amerikalı askerler, rahatlıkla şehirde dolaşmaktadır; hatta askerlerden bazıları şehir merkezinde kiraladıkları evlerde oturmaktadırlar. Bu nedenle ABD ile münasebette bulunan Adana’nın ekonomisinde önemli artışlar görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nin Başkanı JF Kennedy, suikast sonucu hayatını kaybettiğinde, bahsi geçen köprüye Kennedy adı verilmek istenir; ancak Kennedy hayatta iken, Kıbrıs meselesinde Rum yanlısı politikalar gütmüş olması nedeniyle isim önerisi, Adanalıların itirazı ile karşılaşır. Kıbrıs’a atfen, köprünün adı Girne olarak değiştirilir. Bu sefer de başka bir tartışma konusu çıkmıştır: Neden Türkçe bir isim değil de Rumca olan ‘Girne’ ismi köprüye verilmektedir? Tartışmalar bir sonuç getirmese de köprünün adı Girne olarak kalmıştır. Hala kullanılmakta olan dünyanın en eski köprüsü Taşköprü ile Demirköprü arasında kentin en meşgul köprüsüdür Girne Köprüsü. Adana Markasının Öyküleri Yarışması’nda Mansiyon Ödülü’ne layık görülmüştür. Telif ve yayın hakkı Adana Ticaret Odası’na aittir. İzinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır. 5