OKU
Transkript
OKU
YAŞAYAN ANAYASA İNSAN HAKLARI; “İDEAL” Mİ, “POLİTİK ARAÇ” MI? Ar. Gör. Ersoy Kontacı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı ◊ Türkiye, 1948’den beri üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nce, 1996 yılından başlayarak insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti alanında yakın izlemeye alınmış ve bu konularda denetime tabi tutulması gereken ülkelerden biri olarak kabul edilmişti. 26 Şubat 2004’teyse, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) üyesi Mady Delvaux Stehres ve Luc Van Den Brande tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin artık denetim mekanizmalarına tabi tutulmasının gerekli olmadığını savunan bir rapor açıklandı ve söz konusu rapor, Türkiye’de büyük yankı uyandırdı. ◊ Normal olarak 2003 yılının Eylül ayında açıklanması gereken rapor, Murat Mercan başkanlığındaki AKPM Türk heyetinin çabaları sonucunda, “uygulamaları görmek üzere” 2004 yılının Şubat ayı sonuna kadar bekletilmişti. Basında yer alan haberlere göre, bu süreçte Türkiye’de gözlenen olumlu gelişmelerin, raporun Türkiye’nin lehine çıkmasında büyük katkısı oldu1. 3 Mart’ta yapılan toplantıda Denetim Komitesi’ne sunulan ve kabul edilen rapor, Nisan ayı sonunda Strasbourg’daki nihai oylamada da kabul edildiği takdirde kesinleşecek. Politik çevrelerde, Nisan ayındaki oylamanın da olumlu sonuçlanacağı kanısı hakim ve bu durum, Türkiye’nin uluslararası insan hakları ve demokrasi karnesine olumlu katkıları olacak bir süreç olarak değerlendirilmekte. ◊ Bununla birlikte, 2004 yılı başından beri çeşitli kuruluşlar tarafından açıklanan ve Türkiye’ye dair yorumlar içeren raporlar, yukarıda bahsedilen raporla sınırlı değil. Gerçekten, geçtiğimiz iki ay zarfında açıklanan dört önemli rapor (ABD Dışişleri Bakanlığı İnsan Hakları Uygulamaları Raporu ile Freedom House, Amnesty Internatonal ve Human Rights Watch örgütlerinin açıkladıkları insan hakları raporları), bu konularda önemli değerlendirmeler içermekte. ◊ Söz konusu raporlara baktığımızda, Türkiye’de Avrupa Birliği’ne adaylık çerçevesinde yaşanan olumlu dönüşümlere dikkat çekildiğini, ancak genel havanın yine de Türkiye’nin kötü bir sicile sahip olduğu yönünde oluştuğunu söylemek mümkün görünmektedir. Ancak bu genel çerçeve dahi, bu raporlar arasında bir yeksenaklık olduğu anlamında gelememektedir. ◊ Gerçekten, örneğin “Freedom House” örgütü tarafından hazırlanan raporda, Türkiye’nin puanı, siyasi hakların kullanımı konusunda 4’ten 3’e; toplumsal (sivil) özgürlüklerin kullanımı konusunda ise 5’ten 4’e yükseltilmiş olsa da, ülkenin genel özgürlük durumu hakkında “kısmen özgür” nitelemesinin kullanımının devam ettiğini görülmektedir. Yine raporda, ekonomik alanda Türkiye’nin 2001 yılında yaşadığı krizini etkilerinin devam ettiğine; siyasî alanda ise cezaevi koşullarından siyasal-dinsel özgürlüklere kadar bir çok alanda sorunların sürdüğüne dikkat çekilmektedir2. ◊ “Human Rigths Watch” örgütünün hazırladığı raporda ise Türkiye, “Bürokrasiden, yargıdan ve askeri kesimden gelen güçlü direnişe rağmen; kamuoyunda hakim olan değişim taleplerinin, güçlenen sivil toplum yapısının ve Avrupa Birliği üyeliğinin etkisiyle olumlu yönde değişen bir ülke” olarak tanımlanmakta, ancak raporun ilerleyen sayfalarında yine, güvenlik güçlerinin işkence ve kötü muamelelerine, halen tutuklu bulunan eski DEP milletvekilleri bağlamında ifade özgürlüğü sorununa ve Doğu-Güneydoğu Anadolu’da boşaltılan köylere geri dönüşlerin mümkün olmadığına değinilmekte ve olumlu adım olarak sadece idam cezasının kaldırılmasından bahsedilmektedir3. 1 2 3 Milliyet, 27 Şubat 2004 Raporun tam metni için bkz. http://www.freedomhouse.org/research/freeworld/2003/countryratings/turkey.htm Raporun tam metni için bkz http://hrw.org/english/docs/2003/12/31/turkey7023.htm www.yasayananayasa.ankara.edu.tr 1 YAŞAYAN ANAYASA ◊ “Amnesty International” (Uluslararası Af Örgütü) tarafından hazırlanan 2003 yılı raporu ise, daha önceki yıllara benzer şekilde, en yoğun eleştirilerin yapıldığı ve en sert üslubun kullanıldığı rapor olma özelliğini sürdürmektedir. Bu raporda, F Tipi cezaevlerinden gözaltında yaşanan işkence ve kötü muamelelere, ifade özgürlüğü kısıtlamalarından yargının işleyişindeki aksaklıklara kadar bir çok soruna gönderme yapılmakta ve diğer raporlardan farklı olarak, Türkiye’de atılan olumlu adımların ve yaşanan kısmî iyileşmelerin hiçbirine değinilmemektedir4. ◊ Nihayet, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından açıklanan ve diğerlerine nazaran oldukça kapsamlı olan son rapor; askerin siyasî hayata müdahaleleri, yargı organının dış etkilere açık olması, işkence ve kötü muameleler, gözaltında yaşanan kayıplar, ifade ve basın özgürlüğünün kısıtlanması, kadınların ve çocukları maruz kaldığı şiddet ve ayrımcılık gibi konularda son derece ayrıntılı değerlendirmeler içermektedir. ◊ Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin yukarıda değinilen raporu ile sözünü ettiğimiz diğer raporlar birlikte değerlendirildiğinde, işkence ve kötü muamele gibi Türkiye içinde ve dışında kimsenin şüphe duymadığı bazı satırbaşları dışında, oldukça farklı değerlendirmelerin birarada bulunduğunu görüyoruz. ◊ Bu durum, insan hakları ve demokrasi kavramlarının vazgeçilmez ve tartışılmaz birer özü, asgari gerekleri ve varlık koşulları olduğuna inanan bizleri bile, bu raporların sahibi olan ülke ve örgütlerin konuya yaklaşımlarının ve bakış açısı tercihlerinin, ortaya çıkan sonuçları derinden etkilediğini ve yönlendirmeye açık hale getirdiğini söylemeye götürmektedir. ◊ Bu durum, özellikle ABD’nin Guantanamo Üssü tartışmaları ve uluslararası hukuk karşısındaki konumu dikkate alındığında daha da belirginlik kazanmaktadır. Gerçekten, Türkiye hakkında düzenledikleri raporlar arasında zaman zaman önemli farklılıklar gözlenen bu ülke ve örgütler, yukarıdaki örnekte olduğu gibi, birbirlerinin uygulamaları arasında da tam bir fikir birliğine varamamakta ve “insan hakları” konusu, altında yatan bütün büyük ideallere rağmen, uluslararası güç mücadelelerinin ve politik hesapların bir aygıtı olma pozisyonundan halen sıyrılamamış görünmektedir. ******* 4 Raporun Türkçe tam metni için bkz. http://www.amnesty-turkiye.org/sindex.php3?sindex=vifois1506200303 www.yasayananayasa.ankara.edu.tr 2