manevi temelli sosyal hizmet - Manevî Temelli Sosyal Hizmetler
Transkript
manevi temelli sosyal hizmet - Manevî Temelli Sosyal Hizmetler
E‐Dergi @ ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisi Cilt: 1Sayı:1Ay:OcakYıl: 2015 MANEVİTEMELLİ SOSYALHİZMET Akademik E-Dergi www.manevisosyalhizmet.com SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 ISSN KültürveTurizmBakanlığı’nabaşvuruyapıldı. YayınTürü UlusalSüreliYayın YayınDili Türkçe YayınlanmaBiçimi AltıAydaBir Editör ZekiKARATAŞ İletişimBilgileri RecepTayyipErdoğanÜniversitesi İktisadiveİdariBilimlerFakültesiSosyalHizmetBölümü FenerMah.RİZE E‐Posta:zekikaratas@gmail.com Web:www.manevisosyalhizmet.com 1 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 İÇİNDEKİLER ManeviTemelliSosyalHizmetYaklaşımı SayfaNo 3‐15 OsmanlıDevleti’ndeKorunmayaMuhtaçÇocuklaraYönelikSosyal 16‐31 HizmetUygulamaları KüreselDüzeydeMakroSosyalHizmetUygulamaları 32‐47 KitapÖzeti:DinHayattanÇıkar 48‐61 SosyalBilimlerdeNitelAraştırmaYöntemleri 62‐80 2 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 MANEVİTEMELLİSOSYALHİZMETYAKLAŞIMI ZekiKARATAŞ 1.GİRİŞ Bu bölümde sosyal hizmetin ne olduğu, hangi temeller üzerine bina edildiği, uygulama ilkelerinin neler olduğu konularına kısaca değinilecek, sonraki bölümlerde ise “Manevi TemelliSosyalHizmet”inmümkünolupolmadığıüzerindedurulacaktır. Sosyal hizmet, genel olarak bireylerin, ailelerin, grupların ve toplumların sosyal işlevselliklerinin güçlendirilmesi ve gerektiğinde yeniden yapılandırılması amacıyla yürütülenmeslekiçalışmalarbütünüdür.Sosyalhizmetinmeslekietkinlikodağı,“çevresi içinde bireydir.” Sosyal hizmet, birey ile sosyal çevresi arasında etkileşimler sürecinde ortaya çıkan ve onların sosyal işlevselliklerini olumsuz yönde etkileyen sorunları ve farklıyaşamdurumlarınıdeğerlendiren,elealanvemüdahaleyetkisiolanbirmeslektir. Sosyal hizmet mesleği; bireyin karar verme özgürlüğünü kendi yararına kullanması açısından bilinçlenmesine aracılık eder. Öte yandan bireyin yaşadığı çevrenin değişen sosyo‐ekonomik koşullarına ve değerlerine uyum sağlayarak toplumda verimli hale gelmesiiçingerekliolandeğişmeninortayaçıkmasınıamaçlar.Buaçıdansosyalhizmet, gerekli müdahaleyi yapabilecek bilgi, yöntem ve beceriyle donanmış ve bu tür müdahalelereyetkisiolanbirmeslektir. Birbilimvemeslekolaraksosyalhizmet;korunmaihtiyacıolançocuklar,gençler,engelli bireyler,yoksulbireyler,organikyadaruhsalkronikhastalığıolanbireyler,bubireylerin aileleri, travma yaşamış bireyler, suça sürüklenen çocuklar, gençler, bakıma ve korunmaya muhtaç yaşlılar, yoksul aileler vb. gibi ihtiyaç ve risk gruplarına yönelik bilimselveprofesyonelçalışmalaryaparvekendikontrolleridışındayadakendilerinden kaynaklanan nedenlerle böyle sorunlarla karşılaşan bireyleri yaşadıkları sosyal çevrelerindefarklımeslekiyaklaşımlarlamikro,mezzovemakrodüzeylerdeelealır. Sosyalhizmetinprofesyonelamaçlarıvardır.Buamaçlar;koruyucu‐önleyici,destekleyici, eğitici‐geliştirici‐değiştirici, tedavi ve rehabilite edici amaçlardır. Sosyal hizmet uzmanlarınınmeslekirolleriiseplanlayıcı,bağlantıkurucu,savunucu,izleyici,harekete geçirici, hızlandırıcı, öğretici, eğitici, toplumu bilgilendirici, araştırmacı, destekleyici ve tedaviedicivb.gibirollerdir. ÖğretimGörevlisi,RecepTayyipErdoğanÜniversitesiİİBFSosyalHizmetBölümü 3 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Sosyalhizmetteuygulamasüreci;müracaatçılarınpsiko‐sosyaldurumlarınınincelenmesi ve değerlendirilmesi, müracaatçının ve sosyal çevresinin değerlendirilmesi, müracaatçının sorun ve gereksinimlerine yönelik toplumsal kaynakların değerlendirilmesi,belirlenmesivehareketegeçirilmesigibiboyutlariçermektedir.1 Sosyal sorunların topluma yönelik tahrip edici sonuçları ortaya çıkmaya başladığında, çözüme yönelik önlem alma çalışmaları başlatılmaktadır. Sosyal sorunların çözümüne yönelikyapılanhukuksaldüzenlemeleryadoğrudan,yadadolaylıolaraksosyalhizmet uygulamasını bir zorunluluk olarak ortaya koymaktadır. Sosyal sorunların çözümünde ise uzun yıllar, yaygın bir şekilde medikal yaklaşım ya da sorun çözme yaklaşımı kullanılmıştır.Medikalyaklaşımisesadece“patoloji”ileilgilenmektesorununnedenleri veortayaçıkaracağısosyaletkileriüzerindedurmamaktaydı.2Sosyalhizmetanlayışında ise,sorununortayaçıkmasınanedenolanetkenleremüdahaleederek,koruyucuönleyici önlemleri almak daha önemli hale gelmiştir. Bu sayede sorunun birey ya da ailede oluşturacağı yıkımların tedavi edilmesi için harcanacak kaynak ve zaman israfı da önlenmiş olur. Bu nedenle sosyal hizmet literatüründe şimdilerde üzerinde önemle durulan güçler perspektifi (strenghts perspective), problem ve patolojilerden ziyade insanların güçleri ve kaynaklarının sosyal hizmette yardım sürecinin odağı olması gerektiğinivurgulamaktadır.3 Sosyal hizmet mesleği, uyguladığı bütüncül yaklaşım gereği sorunu, sorun sahibinden yalıtılmış olarak ele alamaz. İnceleme ve teşhis aşamalarında olduğu kadar, planlama, uygulama ve değerlendirme aşamalarında da sorun gibi, sorun sahibi üzerinde odaklaşmak gereklidir. Çünkü sosyal hizmetin esas görevi belli bir sorunu çözmekten çok, o sorunu ortaya çıkaran koşulları yok etmeye çalışmak ve sorun sahibine sorun çözmenin yollarını göstermektir. Böylece sorunun kendisi kadar sorunu ortaya çıkaran koşullarvesorunsahibidesosyalhizmetinodaknoktasıolmalıdır.4 1 Işıl Bulut. Sosyal Hizmet Uygulamaları El Kitabı, Ankara: Başkent Üniversitesi S.B.F. Sosyal HizmetlerBölümü,2006,s.3‐4. 2ÇiğdemArıkan.SosyalModelÇerçevesindeÖzürlülüğeYaklaşım,UfkunÖtesiBilimDergisi,C.2,S. 1,2002,s.12. 3VeliDuyanvd..SosyalHizmetiTanımakveAnlamak,Ankara:ÖncüBasımevi,2008,s.61. 4EmreKongar.SosyalÇalışmayaGiriş,Ankara:SabevYayınları,2007,s.67. 4 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 2.SOSYALBİLİMLERDEPARADİGMADEĞİŞİMİ Pozitivist/akılcı bilim paradigması 18. ve 19. yüzyıl boyunca fen bilimlerine ve sosyal bilimlere hâkim olmuştur. Pozitivist bilim adamları tabiatı ve toplumu determinist bir yaklaşımla ele almışlar, ampirik incelemelere tabi tutmuşlar ve elde ettikleri sonuçları değişmez evrensel değerler olarak ilan etmişlerdir. Ancak bu anlayış 20. yüzyılın başlarındanitibarendeğişmeyebaşlamıştır. Kuantum teorisinin kurucularından Albert Einstein ve Niels Bohr ile birlikte ve modern fiziğin devlerinden biri olan Heisenberg, yüzyılımızın ilk otuz yılında fizikçilerin atomların yapısı ve atom‐altı fenomenlerin tabiatını keşfettiklerinde karşılaştıkları benzersiz çıkmazı anlatır ve analiz eder. Bu keşif, fizikçileri dünya görüşlerinin temellerini yerle bir eden ve yepyeni şekillerde düşünmeye zorlayan garip ve umulmadık bir gerçeklikletemasageçirdi.Gözlemlediklerimaddidünyaartık,çoksayıda bağımsıznesnelerdenkurulubirmakineolarakdeğil,dahaçokbölünmez bir bütün içinde insan gözlemcinin temel bir yere sahip olduğu bir ilişkilerağıolarakgörünüyordu.Atomikfenomenlerindoğasınıkavrama mücadelelerinde bilim adamları, temel kavramlarının, dillerinin ve tüm düşünmebiçimlerininbuyenigerçekliğitanımlamayauygundüşmediğini içlerisızlayarakfarkettiler.5 İnsanın kâinata ve eşyaya bakışında köklü değişiklikler meydana getiren fizikteki yeni gelişmeler, bilimin kutsallığının savunulduğu geleneksel düşünceleri esaslı biçimde sarsmıştır.Buyenisüreçleberabermekaniktikdünyagörüşüyerineholistik(bütüncül) birdünyagörüşüseslendirilmeyebaşlanmıştır.Yirminciyüzyıldayaygınhalegelmişolan kâinatın gerçekte anlamsız olduğu ve insan yaşamının sonuçta hiçbir hedefi olmadığı inancıBatı’dahalageçerliolsabileDoğutoplumlarındasuniyaşamaalanlarıdışındapek dekabulgörmemiştir. Batılıların niçin insan‐yönelimli değil de, madde yönelimli tabiat araştırması yaptıkları daayrıcasorulmasıgerekensorulararasındadır.Tabiatıyalnızcazenginhammaddelerin kaynağı görüp, onu sonuna kadar kullanılması gereken bir meta olarak değerlendiren batı insanı ekolojik dengeleri altüst etmiştir. Amerikan ekonomisinin, dünyanın temel kaynaklarındanyüzdekırkınıdünyanüfusunun yüzde altısınıbeslemekiçinkullanması namuslucabirhareketolmasagerek.Toplumuntopyekunçalışmaya,kareldeetmeyeve maddi tüketime yönelmesi değerlerin yitirilmeye başlandığının göstergesidir. Kutsallık 5FiritjofCapra.YeniBirDüşünce.İstanbul:İzYayıncılık,1996,s.15. 5 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 atfedilen değerlerin yön değiştirmesiyle ‘ulus‐devlet’lerin hayat tarzları dinin yerini doldurmuş, parayı yücelten insanların da duaları yalnızca daha fazla kar elde etmeye yönelmiştir. BuanlamsızlıksorununeticesindeBatılıinsanbirarayışıneşiğinegelmiştir.J.DWalters bu özlemi şöyle dile getirmektedir. “Düşünce şeklimizde bir devrim yapmak günümüzün ihtiyacıdır.Şayetfikridevrimlermevcutsistemlerindışınaçıkmayıgerektiriyorsaozaman var olan diğer sistemlerin neler olduğuna bakmalıyız. Belki onlarda yeni istikametlerin ipuçlarını yakalayabiliriz.”6 Birçok hakikat arayıcısı yola koyulmuştur bile. Çünkü felsefenin kavramsal hapishanesi maddeyi tarif edebildiği halde, manevi (spiritual) alanda etkisiz kalmaktadır. F.Capra; altmışlı yıllar ile yetmişli yılların başında bilincin çok‐katlı düzeylerini keşfetmeye başladığında, bu keşifler için gereken çatının Doğulu manevigeleneklerdeolduğunufarketmiştir.7 16 y.y.’ da Batı dünyası dini referans çevresinden bilimsel olana, zirai üretimbiçimlerindensınaîolana,kırsalyerleşimdenşehiryerleşimineve cemaatyaşantısındanbireyyaşantısınageçmiştir.Viktoryençağdaderin, mahrem, güdü yönelimli ve potansiyel olarak tehlikeli olan benlik kavramı devletin benlikler üzerindeki denetimini meşrulaştırıyordu. Viktoryen kişiler para biriktirmeyi, cinsi ve saldırgan dürtülerini denetlemeyidüsturedinirken,İkinciDünyaSavaşı’ndansonraBatılıinsan para harcamaya ve dürtülerini serbest bırakmaya başlamıştı. Çağdaş batılıbenlikboşturziraaile,cemaatvegelenekleirtibatınıkaybetmiştir. Bu benlik çağının yabancılaşma ve parçalanmasına karşı durabilmek için, tüketim malzemeleri, kaloriler, yeni yaşantılar, politikacılar, romantik sevgililer ve empatik terapistler tarafından doldurulmayı arzulamaktadır.8 Daha fazla özgürlük adına çıkılan yolda insanın biyo‐psiko‐sosyal yapısına yabancılaşması bir takım soruları da beraberinde getirecektir. Mevcut bilim hangi alanları eksik bıraktı da, yabancılaşma ve ahlaki karmaşa sorunları yaşanır oldu? Enformasyonunyaygınolduğubirçağdainsanaklınınürünüolanbilgilerniçininsanlığa mutluluk getirme noktasında yeterli olamamıştır? Haritasız bir şehri dolaşmanın 6J.DonaldWalters.ModernDüşünceninKrizi.İstanbul:İnsanYayınları,1995,s.77. 7Capra,a.g.e.,s.103. 8KemalSayar.PsikiyatriVeKültür.İstanbul:İnsanYayınları,2000,ss.80‐81. 6 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 güçlüğünü yaşayanlar bilir. Haritasız yapılan bir gezinti aynı yerleri defalarca dönüp dolaşmaktan ibarettir. Bu vaziyetteki bir insanın danışma ihtiyacı ya da rehber bulma arayışı kaçınılmaz olacaktır. Bu noktada “II. Aydınlanmacılar” adı verilen pusulasız gezginlerin sönük cep fenerlerinin, hakikatin büyüsünü çözmeye yetip yetmeyeceği merak konusudur. Ancak gelinen nokta sevindiricidir. Zira hayatın anlamı, insanın bu dünyadaki varoluş nedeni ve ölüm gerçeğinin açıklanması tüm insanlığın ortak arzusudur. E.Schrödinger, “bilimin insanlığa en büyük bağışı, ‘Bizler kimiz? Nereden geliyoruzvenereyegideceğiz?’gibidehşetlisorularıncevabınıbulmakyadaenazından akılları bu konularda rahatlatmak olacaktır” der.9 Gerçeklik tek ve sabit olduğu halde, insanın onu yorumlama biçimi değişeceğine göre gelecekte insanlığı çok daha güzel gelişmelerbeklemektedir. XXI. yüzyılda bilimin yeni şekliyle insanın bireysel ve sosyal hayatına yansımaları gelişereksürecektir.Bilimdekibuparadigmadeğişimininençoketkileyeceğiyapılardan bir tanesi de kuşkusuz sosyal bilimlerdir. Bilginin doğasındaki değişimler sosyal bilim yöntemlerinin yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmıştır. Sosyal bilimlerin fonksiyonu determinist bir yaklaşımla toplumsal olayları açıklamaya çalışmak mı olmalıdır, yoksa sürekli değişen sosyal yapıyı açıklayıcı bir yaklaşımla yorumlayacak yöntemlermigeliştirmelidir?Busorununcevabı açıktır:Neden‐sonuçilişkisiiçerisinde toplumsal olayları açıklamak ve genel yargılara ulaşmak günümüzde geçerliliğini yitirmiştir.Artıktoplumsalalandakiolayveolgularailişkintekbirgerçeklikyadatekbir doğruyoktur.Çoklugerçeklikler;farklıveçeşitlialgılarsözkonusudur.10 Danah Zohar, Aklı Yeniden Kurmak adlı eserinde manevi boyutu ‘en derin değerlerimiz’ olarakbetimlemektedir.Denilebilirkiinsan,akıl,kalp,ruhgibiüçboyutunyanyanaya da üst üste gelmesiyle değil, bunların bir DNA sarmalı gibi hem iç içe hem de birbirini kuşatıyor olması durumunda bütünde insandır. Eğer bu üç boyut, sarmal olarak benlik bütünlüğünde, birbiri üzerinde çok farklı ve çelişkili içerikler oluşturmadan çalışabiliyorsa bu tür insanların “dengeli”, “kendini gerçekleştirmiş” insan olarak değerlendirilmesi gerekir. Dengeli yetiştirilmemiş insanlarda bu üç boyuttan birinin ya da ikisinin diğerine ya da diğerlerine nazaran daha baskın (dominant) olması, benlik boyutundan“çarpıkinsanı”oluşturmaktadır.11 9MetinKarabaşoğlu.BiliminÖtekiYüzü.İstanbul:KarakalemYayınları,1997,s.144. 10 Ali Yıldırım ve Hasan Şimşek. Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, Ankara: Seçkin Yayıncılık,2008,s.30. 11AytaçAçıkalın.“FikriHürİrfanıHürNesillerİçin.”Eğitim‐BilimDergisi,S.26,2000,s.13. 7 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Moderniteye göre insan hayatı, atomları belirli özel kombinezonlarının birözelliğindenbaşkabirşeydeğildir.Buise,Shakespeare’inHamlet’inin harflerin özel kombinezonundan başka bir şey olmadığını iddia etmek gibidir.12 Sunulan sayısız insan tanımı insanın bütünlüğünü ifade etmekten çok uzak ve bazen gülünçtür. Schumacher bu gülünç durumu biraz da mizahi açıdan ele alarak şöyle ifade eder: “İnsan, lüzumsuzca büyükbirbeynesahipçokzekibirhayvanveyaaletyapanbirhayvanve sadece çıplak bir maymun. Kuşkusuz, bu tanımları neşe içinde kullananlar kendilerini de tanımalarına dâhil ediyorlardır ve böyle yapmaları büsbütün şüphesiz değildir. Diğerleri için ahmakça bir şeydir bu, tıpkı bir köpeği havlayan bir bitki veya koşan bir lahana olarak tanımlamakgibi.Moderndünyanınvahşileşmesinehiçbirşey,bilimadına insanın‘çıplakmaymun’gibiyanlışvealçaltıcıtanımlamalarındandaha fazlayardımcıolamaz.13 Batıdayaşananparadigmadeğişimiyleberaber,insan‐doğavetanrıilişkilerinieksenalan geleneksel kozmolojiden kopuş süreci başlamıştır. İnsan ile doğa arasındaki dengenin bozulduğunu pek çok kimse kabul etmekle birlikte, bu dengesizliğin, insanla tanrı arasındakiuyumunbozulmasındankaynaklandığınıherkesfarketmişdeğildir.14İnsanın tabiatahükmetmearzusuylaonubilinçsizcetüketmesi,tamiredilemezküreselısınmave çevre sorunlarını beraberinde getirmiştir. Bugün modernitenin doğuş merkezi olan Avrupa’da15türmemelihayvanın%42’si,400kuştürünün%18’i,102çeşitsürüngenin %45’i, 200 çeşit balığın %53’ü ve 11.000 bitki türünün %22’si tehdit altındadır. Ekonomik ve teknolojik gelişme, bir yandan yoksulluk ve sefaletin çaresi olarak düşünülürken, bugün alternatif düşünce çevreleri bizzat bu iki yapısal faktörü ekolojik dengesizliğinanakaynaklarıarasındasaymaktadır.15 Pozitivist ve materyalist bilim anlayışı gereği tabiata hükmetmeye çalışan insanoğlu, insanı ve tabiatı yalnızca maddeye indirgeyerek anlam boyutunu görmezden gelmiştir. Daha çok hammadde elde etme hırsıyla dünyanın kaynakları hoyratça kullanılmış, 12E.F.Schumacher.AklıkarışıklarİçinKılavuz,İstanbul:İzyayıncılık,1992,s.39. 13Schumacher,a.g.e.,s.42. 14SeyyidHüseyinNasr.İnsanVeTabiat.İstanbul:YeryüzüYayınları,1983,s.18. 15 Kadir Canatan. “Ekolojik Krizin Paragmatik Arka Planı ve Said Nursi’nin Kozmoloji Öğretisi.” Kur’an’ıAnlamadaÇağdaşBirYaklaşım:Risale‐iNurÖrneğiUluslararasıSempozyum(20‐22Eylül 1998),NesilBasımYayın,İstanbul,s.609. 8 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 küresel savaşlarla birlikte milyonlarca masum insanın hayatı acımasızca sona erdirilmiştir.Yirmibirinciyüzyıldagelinennoktada,mutlubirazınlığınrahatçayaşaması uğruna dünya genelinin barış ve huzuru bozulmuş ve fiziksel çevre sorumsuzca tahrip edilmiştir. Ancak insanoğlu hayatın ve tabiatın anlamını sorgulayarak, tahribatını tamir etmeninyollarınıaraştırmayabaşlamıştır. 3.MANEVİTEMELLİSOSYALHİZMETYAKLAŞIMIİHTİYACI Manevi sosyal hizmet yaklaşımına geçmeden önce “maneviyat” kavramının taşıdığı anlam üzerinde durmakta yarar görüyoruz. Lügat anlamına baktığımızda maneviyat, maddiolmayanyanifizikötesiâlemeaitolanözelliklerveruhyadaduygugücüanlamına gelmektedir.16 Başka bir tanımda maneviyat; “maddenin arka planı, onun anlam boyutudur. Soyut kavramlar somut olgulara anlam katar. Bildiğimiz her şeyi, her cismi soyut kavramlarla oluştururuz. Soyut ve sembolik düşünce, her şeyin gerçek doğasını ortaya çıkarır.”17 Elkins ve arkadaşlarının geliştirdiği oldukça geniş içerikli maneviyat tanımınınöğeleriarasında,transandantal(bilinçötesi‐metafizik)boyut,hayatınamacıve anlamı, hayattaki temel misyon, hayatın kutsallığı, maddi değerler, diğerkamlık ve idealizm yer almaktadır.18 İnsan hayatını anlamlandırırken, yaşama amaçlarını ortaya koyarken sıklıkla manevi kavramlara başvurmaktadır. Ancak maneviyat kavramı, duyularımızla algılanması güç geniş bir alanı tanımladığından herkesin zihninde öznel açıdanfarklıçağrışımlaroluşturmasıdanormalkarşılanmalıdır. “Dolayısıyla bireyin, yaşamın anlamını ve amacını yakaladığı yer onun manevi alanıdır. Bu alan inanılan üstün güç ile kurulan öznel ve gizil ilişki ya da bireyin doğayla, sanatla, müzikle, ailesiyle, sosyal çevresiyle kurduğu,değerveinançatfettiğibirilişkideolabilir.”19 Manevi sosyal hizmet müdahalesi yaklaşımı; pozitivist ve seküler bir anlayışla sunulan sosyalhizmetmüdahalesininmeslekidisiplineuygunbirşekildemaneviyatlabağlantısı kurularak,sorunlarlabaşaçıkmadaetkiliolacağıdüşünülenmanevidestekkaynaklarının müracaatçının yararına sunmayı amaçlayan yeni bir yaklaşım tarzıdır. Aydınlanma 16FeritDevelioğlu.OsmanlıcaTürkçeAnsiklopedikLügat,1993:AydınKitabeviYayınları,Ankara, s.579. 17NevzatTarhan.İnançPsikolojisi.İstanbul:TimaşYayınları,2009,s.23. 18 D. N. Elkins ve Diğerleri. “Toward a Humanistic‐Phenomenogical Spirituality: Definition, Description,andMeasurement”,JournalofHumanisticPsychology,1988’dennaklenTarıkTuncay, “KronikHastalıklarlaBaşetmedeTinsellik”,SağlıkveToplumDergisi,17(2),s.14. 19TarıkTuncay.“KronikHastalıklarlaBaşetmedeTinsellik.”,SağlıkveToplumDergisi,17(2),s.15. 9 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 felsefesininsosyalbilimlereyansımasısonucuinsanıvetoplumufenbilimlerindeolduğu gibi determinist ve ampirik açıdan ele alan modern bilim adamları ‐metafizik alana ait olması nedeniyle‐ insanın manevi yönünü ele almayı bilimsel bulmamışlardır. Postmodern dönemde ise sosyal sorunların giderek karmaşıklaşmaya başlaması ve sorunların temelinde insanın psikolojik varlığının etkili olduğunun anlaşılması insanı yenidentanımlamayızorunlukılmıştır. Buçerçevedebazıdavranışvesosyalbilimakademisyenleribireyi,“manevideneyimler yaşayan insani bir varlık” değil, tam aksine “insani deneyimler yaşayan manevi bir varlık” olarak açıklamışlardır. Maneviyat bireyin varoluşunun anlamını açıklar. Dolayısıylabireyin,yaşamınanlamınıveamacınıyakaladığıyeronunmanevialanıdır.Bu alan inanılan üstün güç ile kurulan öznel ve gizil ilişki ya da bireyin doğayla, sanatla, müzikle,ailesiyle,sosyalçevresiilekurduğu,değerveinançatfettiğibirilişkideolabilir. Kuşkusuzbunlarıntoplamıbireyinyaşamınıanlamlandırmasınısağlayanunsurlarolarak görülebilir.20 Sosyalhizmetlerkavramı2828sayılıSHÇEKKanunu’nda;“kişiveailelerinkendibünyeve çevre şartlarından doğan veya kontrolleri dışında oluşan maddi, manevi ve sosyal yoksunluklarının giderilmesine ve ihtiyaçlarının karşılanmasına, sosyal sorunlarının önlenmesiveçözümlenmesineyardımcıolunmasınıvehayatstandartlarınıniyileştirilmesi ve yükseltilmesini amaçlayan sistemli ve programlı hizmetler bütünü” olarak tanımlanmaktadır.21 Tanımda vurgulanan “manevi yoksunluk” yardıma muhtaç insanlar açısından bakıldığında giderilmesi gereken önemli bir gereksinime işaret etmektedir. Sosyal risklerle başa çıkmaya çalışan yoksul aileler, özellikle korunma ihtiyacı olan çocuklar, bakıma muhtaç özürlüler, yaşlılar, kronik hastalar, şiddete uğrayankadınlarvehükümlüleriçindebulunduklarıumutsuzlukveçaresizliknedeniyle manevi desteğe daha çok ihtiyaç duymaktadırlar. Kaza sonrası özürlü olan 23’ü erkek, 6’sı kadın 29 genç üzerinde yapılan bir araştırmada başa çıkma ile maneviyat arasında olumlu bir ilişki tespit edilmiştir. Bu araştırmaya göre özürlü gençler arasında sakat kalmayla ilgili kanaatin Tanrı ile ilgili düşünüldüğü görülmüştür. Niçin ben sorusuna getirdikleri en genel cevap dini içerikli olup Tanrı’nın iradesinin bir parçası olarak değerlendirilmiştir.22Dezavantajlıbireyvegruplarınsorunlarınaçözümbulmayaçalışan sosyalhizmetmesleğitoplumsalkaynaklarınbuinsanlarınyararınaorganizeedilmesinin 20Tuncay,a.g.e.,s.14. 212828SayılıSHÇEKKanunu,www.shcek.gov.tr(01.09.2009). 22NaciKula.BedenselEngellilikveDiniBaşaÇıkma,İstanbul:DemYayınları,2005,s.114. 10 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 yanında,varolannegatifduygularındankurtulmalarıiçindepotansiyelmanevigüçlerini hareketegeçirmeyeçalışmalıdır. Ülkemizde Sosyal Hizmetler Müdürlüklerine başvuruda bulunan yardıma muhtaç insanlar maddi sorunlarının yanında, manevi ihtiyaçlarını da dile getirmektedirler. Müracaatçılar sorunlarını anlatırlarken; yaşadıkları psikolojik baskı nedeniyle hayatı anlamlandırmada güçlük çektiklerini, hayat olayları ile başa çıkmada tükenmişlik duygusuveumutsuzlukyaşadıklarınısıklıkladilegetirirler.Sosyalhizmetmesleğininbir amacıda;birey,grupve topluluklarınkendidinamiklerini,güçlerinihareketegeçirerek kendi kaderini tayin etmesine yardımcı olmaktır.23 İnsanların manevi değerleri olumlu bir şekilde kanalize edilebilirse, sorunlarının çözümü için gerekli olan motivasyon da sağlanmışolur.Özelliklesosyalriskleremaruzkalmışbireylermanevidesteğedahaçok ihtiyaç duymaktadırlar. Manevi sosyal hizmet alanında aktif görev alan aktörler, kişiye, ailesine ve topluma manevi danışmanlık ve rehberlik hizmetlerinde bulunarak, bireyin sorunlarınakatkısunacakşekildemanevigelişimisağlamalıdır.24 4.MANEVİDESTEKBİRİMİİHTİYACI Sosyal risk altında olan bireylerin yaşamlarında ihtiyaç duydukları değişimi gerçekleştirebilmeleriiçinmanevidesteğeihtiyaçlarıvardır.Aynızamandatoplumdavar olan manevi değerlerin sosyal hizmet talep eden müracaatçı kitlesinin yararına yönlendirilebilmesi için de manevi örgütlenme çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çiftyönlüihtiyacınvarlığıSosyalHizmetlerMüdürlüklerinde“ManeviDestekBirimi”nin oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır. Yoksul ve yardıma muhtaç insanlarla, manevi değerleri nedeniyle yardımda bulunmak isteyen hayırseverler arasında ilkeli ve ölçülü bağlar kurulması ancak profesyonel bir bakış açısıyla mümkündür. Sosyal yardım alanında duygusal gerekçelerle yapılan faaliyetler, bir merkezden idare edilmezse istismaraaçıkhalegelmektedir.SosyalHizmetMüdürlükleribünyesindekurulacakolan Manevi Destek Birimi sayesinde; dini, manevi duygular vasıtasıyla yapılan sosyal yardımlarıneşgüdümüvekoordinasyonusağlanabilir. Sosyal hizmet müdahalesi uygulamalarında halkın gönüllü katkı ve katılımını sağlamak önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle bakıma ve yardıma muhtaç bireyler söz konusu olduğunda,toplumunmaneviduyarlılığıüstdüzeyeçıkmaktadır.Ancakbupotansiyeliyi yönetilemediğizamankaynakisrafınanedenolunmakta,bazendemuhtaçkesimezarar 23AzizŞeker.SosyalÇalışmaMesleği,Ankara:SabevYayınları,2008,s.95. 24 Ali Seyyar. “İslami Değerler Açısından Manevi Sosyal Hizmetler”, Manevi SosyalHizmetler, Ed. AliSeyyar,İstanbul:RağbetYayınları,2008,s.50. 11 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 verici faaliyetlere dönüşebilmektedir. Toplumda var olan gönüllü manevi destek motivasyonunu sistemli hizmet sunumuna dönüştürebilmek için organizasyonu sağlayacak güvenilir bir birime ihtiyaç duyulmaktadır. Sosyal devlet anlayışı gereği İl düzeyindeyerinegetirilmesigerekensosyalhizmetuygulamalarınıyürütmekleyükümlü olanSosyalHizmetMüdürlükleritoplumunmaneviduyarlılıklarını,ihtiyacıolanbireyler vegruplaryararınayönlendirebilir. Küreselleşmenin etkisiyle toplumların yaşadığı kültürel değişim, ahlaki değerlerin zayıflamasına neden olmaktadır. Aileler çocukları ile yaşadıkları çatışmalar ya da eşler arası anlaşmazlıklar nedeniyle psiko‐sosyal desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Ailesinden yeterli ilgiyi göremeyen çocuklar ve gençler zararlı madde kullanımına yönelmekte ve sokakları mesken tutmaya başlamaktadırlar. Son zamanlarda ülke gündemimizi meşgul edensokakçocukları,maddebağımlığı,kapkaçgibisosyalsorunlarıntemelnedenlerine bakıldığında; manevi destek mekanizmalarının yetersiz kaldığı görülmektedir. Aileye yönelik sosyal hizmet müdahalesi uygulanırken ailelerin ihtiyaç duyduğu manevi desteğin sağlanması konusunda da sosyal hizmet disiplini açısından yeni yaklaşım modelleri geliştirilmesi gerekmektedir. Ailelerin temel düzeyde yaşadıkları yoksulluk artıkbirekonomikolguolmaktançıkmış,sosyalvesiyasiyansımalarıiletoplumazarar verecekbirmahiyetebürünmüştür.25 Sosyal hizmet uygulamalarının temel hedeflerinden bir tanesi de birey, grup ve toplumun manevi ihtiyaçlarına çözüm bulmaktır. Sosyal Hizmetler Müdürlükleri bünyesinde kurulacak Manevi Destek Birimi, birey ve ailenin manevi yoksunluklarını giderecek eğitim, rehberlik ve danışmanlık programları geliştirerek, uygulanmasını sağlamalıdır. 5.SONUÇ Sosyal bilimlerde yaşanan paradigma değişimi, gerçekliğin basit olmadığına aksine her sistemin kendine özgü özellikler taşıyan karmaşık bir yapısının olduğuna vurgu yapmaktadır. Mekaniktik evren görüşü yerini holografik evren görüşüne terk etmiştir. Evrendeherşeybirbiriileilintilidir,herparçabütününbilgisinitaşır.Pozitivistanlayışta nesnellikbirzorunlulukolarakgörülürken,yenibilimanlayışındagözlemcininbelirlibir bakış açısına sahip katılımcı olduğu kabul edilmektedir. “Epistemoloji anlamında, 25UğurÖzdemir.“ToplumsalGelişmeveDeğişmeSürecindeBugünveGelecekteSosyalHizmete DuyulanİhtiyaçveSosyalHizmettenBeklenenler”,SosyalHizmetSempozyumu:ToplumsalGelişme veDeğişmeSürecindeSosyalHizmet(16‐18ekim1996),H.Ü.SosyalHizmetlerY.O.,Ankara,2001, s.42 12 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 pozitivist,akılcıvemodernistgörüşlerbilgininkeşfedildiğiveortayaçıkarıldığınıöngören “esasici” (essentialist) bir bilgi tanımını savunurken, pozitivizm ötesi ve akılcılık ötesi paradigmalar bilginin keşfedilme yerine yorumlandığını, ortaya çıkarılma yerine oluşturulduğunu(consructed)varsayar.”26 DünyadaveÜlkemizdeetkinsosyalhizmetsunumuyapabilmesiiçinsosyalbilimlerdeki paradigma değişimi ışığında, multidsipliner bir anlayışla yeni sosyal hizmet müdahale modelleri geliştirmesi ve sosyal devlet anlayışına uygun yapısal düzenlemeler gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Mevcut bürokratik yapı, değişen sosyal sorunlara ve ihtiyaçlara etkin müdahale edilmesini geciktirmekte, insan kaynağı ve donanım yetersizliğinedeniylemüracaatçılaraniteliklisosyalhizmetsunulamamaktadır.Ailedeki sosyal riskleri bütün yönleri ile ele alacak, maneviyatı güçlendirici, rehabilite edici, koruyucuveönleyicihizmetlerinbiranöncedevreyegirmesigerekmektedir. Toplumsalyapınınhızlıbirşekildedeğişimeuğramasıailelerüzerindemaneviyıkımlara neden olmaktadır. Kent kültüründe manevi destek unsurlarının giderek zayıflaması nedeniyle sosyal hizmetlere duyulan ihtiyaç bir kat daha artmaktadır. Sosyal Hizmetler Müdürlükleri bünyesinde Manevi Destek Birimi oluşturularak birey, aile, grup ve toplumun manevi ihtiyaçları ve sorunları konusunda yeni hizmet modelleri geliştirilmelidir. Sosyal hizmet uygulamalarına gönüllülerin katılımının sağlanması ve toplumun manevi değerlerinden kaynaklanan yardımseverlik duygularının doğru yönlendirilebilmesi için yeni yapısal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Sosyal yardım alanında dağınık olan uygulamalar kaynak israfına neden olmakta, beklenen sosyal değişim de sağlanamamaktadır.Yoksullukkültürününmaneviyozlaşmaylabirleşmesisonucubaşta büyükşehirlerolmaküzeretoplumsaldayanışmaduygularınazararverecekistenmeyen eylemler ortaya çıkabilmektedir. Yoksul kitlelerle, toplumsal kaynakların buluşacağı tampon mekânların ve güvenli platformların oluşturulması için manevi sosyal hizmet yaklaşımınaihtiyaçduyulmaktadır. Sosyal refah imkânlarının toplumun geneline yaygınlaştırılamaması pek çok kesimin marjinalleşmesine ve dışlanmasına neden olmuştur. Sosyal dışlanma sorunuyla karşı karşıyakalanriskgrubuinsanlar,insanonurunayakışmayanyaşamkoşullarıilemaddi manevi destekten yoksun bir şekilde tek başına mücadele etmek zorunda bırakılmışlardır. Göç nedeniyle milyonlarca insan kent yaşamına ve modern topluma uyum sağlama, işsizlikle başa çıkma gibi bir dizi sorunla uğraşmaktadırlar. Geleneksel 26Yıldırımvd.,a.g.e.,s.29. 13 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 dayanışma mekanizmalarından da yaralanamayan bu insanlar ruhsal, sosyal ve ekonomikaçıdandesteğeihtiyaçduymaktadırlar.Herkesiçinasgaribiryaşamstandardı sağlamak sosyal devletin önemli bir görevidir. Sosyal hizmet müdahalesi de birey ve ailenin yaşam kalitesini arttırarak, kendi kendilerine yeterli duruma gelmelerini hedefler.Yapısaldeğişimeuğrayansosyalsorunlarınkarşısında,yerelözelliklerdikkate alınarakyenisosyalhizmetmodelleriüretilmelidir. Sosyal sorunların yıkıcı etkilerinin önüne geçilebilmek için; Sosyal Hizmet Müdürlüklerinde insana bütüncül açıdan yaklaşan ve onun maddi manevi tüm gereksinimlerineduyarlıolan,ailemerkezlimanevitemellisosyalhizmetanlayışının uygulanmasıgerekmektedir. KAYNAKÇA Ali Seyyar. “İslami Değerler Açısından Manevi Sosyal Hizmetler”, Manevi Sosyal Hizmetler,Ed.AliSeyyar,İstanbul:RağbetYayınları,2008,ss.13‐51. Ali Yıldırım ve Hasan Şimşek. Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, Ankara: SeçkinYayıncılık,2008. AytaçAçıkalın.“FikriHürİrfanıHürNesillerİçin.”Eğitim‐BilimDergisi,S.26,2000. AzizŞeker.SosyalÇalışmaMesleği,Ankara:SabevYayınları,2008. Çiğdem Arıkan. “Sosyal Model Çerçevesinde Özürlülüğe Yaklaşım”, Ufkun Ötesi Bilim Dergisi,C.2,S.1,2002,ss.11‐25. D.N.ElkinsveDiğerleri.“TowardaHumanistic‐PhenomenogicalSpirituality:Definition, Description, and Measurement”, Journal of Humanistic Psychology, 1988, 28(4), ss. 5‐18’den naklen Tarık Tuncay, “Kronik Hastalıklarla Başetmede Tinsellik”, SağlıkveToplumDergisi,17(2),s.13‐20. E.F.Schumacher.AklıkarışıklarİçinKılavuz,İstanbul:İzyayıncılık,1992. EmreKongar.SosyalÇalışmayaGiriş,Ankara:SabevYayınları,2007. Ferit Develioğlu. Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, 1993: Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara. FiritjofCapra.YeniBirDüşünce.İstanbul:İzYayıncılık,1996. Işıl Bulut. Sosyal Hizmet Uygulamaları El Kitabı, Ankara: Başkent Üniversitesi S.B.F. SosyalHizmetlerBölümü,2006. J.DonaldWalters.ModernDüşünceninKrizi.İstanbul:İnsanYayınları,1995. 14 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Kadir Canatan. “Ekolojik Krizin Paragmatik Arka Planı ve Said Nursi’nin Kozmoloji Öğretisi.”Kur’an’ıAnlamadaÇağdaşBirYaklaşım:Risale‐iNurÖrneğiUluslararası Sempozyum(20‐22Eylül1998),NesilBasımYayın,İstanbul,ss.607‐622. KemalSayar.PsikiyatriVeKültür.İstanbul:İnsanYayınları,2000. MetinKarabaşoğlu.BiliminÖtekiYüzü.İstanbul:KarakalemYayınları,1997. NaciKula.BedenselEngellilikveDiniBaşaÇıkma,İstanbul:DemYayınları,2005. NevzatTarhan.İnançPsikolojisi,İstanbul:TimaşYayınları,2009. SeyyidHüseyinNasr.İnsanVeTabiat,İstanbul:YeryüzüYayınları,1983. Tarık Tuncay. “Kronik Hastalıklarla Başetmede Tinsellik.”, Sağlık ve Toplum Dergisi, 17(2),s.13‐20. Uğur Özdemir. “Toplumsal Gelişme ve Değişme Sürecinde Bugün ve Gelecekte Sosyal Hizmete Duyulan İhtiyaç ve Sosyal Hizmetten Beklenenler”, Sosyal Hizmet Sempozyumu:ToplumsalGelişmeveDeğişmeSürecindeSosyalHizmet(16‐18ekim 1996),H.Ü.SosyalHizmetlerY.O.,Ankara,2001,ss.35‐47. VeliDuyanvd..SosyalHizmetiTanımakveAnlamak,Ankara:ÖncüBasımevi,2008. 2828SayılıSHÇEKKanunu,www.shcek.gov.tr(01.09.2009). 15 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 SosyalHizmetTarihi OSMANLIDEVLETİ’NDEKORUNMAYAMUHTAÇÇOCUKLARAYÖNELİKSOSYAL HİZMETUYGULAMALARI ZekiKARATAŞ Giriş Toplumların geleceğinin inşasında önemli bir unsur olan çocuklar, tarih boyunca ilgi odağı olmuştur. Çocukların iyi bir eğitim sisteminden geçirilmesi, beden ve ruh sağlıklarının korunması Devletlerin kültür ve medeniyet değerlerinin geliştirilerek geleceğetaşınmasındaönemlibiryertutmaktadır.Ayrıcabirülkeningelişmişlikdüzeyi insan kaynağının kalitesiyle ölçülür. Çocukların çağın gereklerine göre donanımlı bir şekildeyetiştirilmelerideoülkenininsankaynağınınsağlamolmasınınteminatıdır.Aynı şekilde çocukların sorunlu olması da, o ülkenin geleceği açısından tehlikeli sonuçlar doğurabilmektedir.BunedenleinsanmerkezlibirmedeniyetinuygulayıcısıolanOsmanlı Devletidebünyesindebarındırdığıçocuklarınihtiyaçvesorunlarınaduyarsızkalmamış, geliştirdiği ve tatbik ettiği bir takım sistemlerle çocukların sağlıklı kişilik gelişimlerini sağlamayaçalışmıştır. Tarihboyuncasavaşlar,salgınhastalıklar,tabiafetler,göçveyoksullukgibidurumlarda en çok zarar gören kesim çocuklar olmuştur. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Balkanlar’da, Ortadoğu’da, Kafkaslarda ardı ardına yaşanan savaşlar kadınların dul ve çocukların yetim kalmasına neden olmuştur. Savaş sonrası kaybedilen topraklardan İmparatorluğun Büyükşehirlerine göçler başlamış, şehirlerde yoksul ve kimsesiz çocuk sayısında artışlar görülmeye başlamıştır. Bu durum karşısında Osmanlı’da uzun yıllar hayırlı hizmetlerde bulunmuş Vakıfların imkânları yetersiz kalmış ve Devlet eliyle yeni kurumlaraçmaihtiyacıhâsılolmuştur.II.Mahmut’untahtaçıkmasıveTanzimatFermanı ile birlikte modernleşme sürecini başlatan Osmanlı Devleti, çocukların korunması konusunda da Cumhuriyet Dönemi’ne ışık tutacak örnek çalışmaları başarı ile uygulamıştır. Çocuklar savunmasız oldukları için tarihin her döneminde olduğu gibi, günümüzde de hertürlüihmalveistismaramaruzkalabilmektedir.İhmalveistismariseçocuklarınhem bedensel, hem de ruhsal gelişimleri üzerinde onarılması mümkün olmayan travmalara neden olmaktadır. Çocukların maruz kaldıkları bu olumsuz durumlar karşısında Devletler bir dizi yasal tedbirlerle çocukların haklarının korunması yönünde önlemler ÖğretimGörevlisi,RecepTayyipErdoğanÜniversitesiİ.İ.B.F.SosyalHizmetBölümü. 16 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 almışlardır. Tarihi süreç içerisinde ortaya çıkan gerek uluslararası, gerekse iç hukuk düzenlemelerisayesindegünümüzdekimodernçocukkorumasistemioluşmuştur.Olaya Ülkemizaçısındanbakacakolursak;Cumhuriyet’inilanıilebaşlayıpgelişerekgünümüze kadar gelen çocuk refahı alanında Osmanlı Döneminde gerçekleştirilen güzel uygulamaların izlerini görmek mümkündür. Osmanlı Devleti’nin çöküş dönemi olarak ifade edilen 19. yüzyılda sosyal hizmetler adına yapılan uygulamaları gördükçe, Osmanlı’nıninsanmerkezlibirmedeniyetitemsiletmeninmanevimesuliyetinihakkıyla ifa ettiğine şahit olmaktayız. Elbette uygulamada yetersizlikler ve eksiklikler olabilir, ancak o dönemin ağır şartları göz önüne alındığında yapılanların hiç de azımsanacak işlerolmadığınırahatlıklasöyleyebiliriz. Bu çalışmamızda Osmanlı’dan Cumhuriyet Dönemi’ne kadar “korunmaya muhtaç çocuklar” alanında ortaya çıkan kurumsal yapılanmalar ve yasal düzenlemeler özet olarakincelenecektir. OsmanlıDevleti’ndeÇocuklarınKorunması Osmanlı Devleti bir vakıf medeniyetiydi. Sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya büyük önem veren Osmanlı Devleti’nde vakıflar; dinî, sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve askerî alanlarda hizmetler veriyordu.1 Vakıf kelime anlamı itibariyle “bir şeyi daimi olarakdurdurmak”demektir.Terimanlamıyla;“birmalımülkiyettençıkarıpçıkarlarını müebbeden bir hayır işine tahsis ederek saklamak” şeklinde ifade edilmektedir. Ancak vakfınkelimeanlamındaki‘durdurmak’fiilinişumanadaanlamakgerekir:Birmalıalım‐ satımdan alıkoyup (durdurup) menfaatini devamlı olarak fakirlere tayin etmek. Bir başka deyişle, bir malın‐mülkün alım‐satımından doğan faydasını, ona sahip olan açısındandurdurmakve onaihtiyacıolanbaşkalarınadevamlıolaraktahsisetmek.2Bu anlamıylavakıflarözellikletoplumdayardımamuhtaçdurumdaolankadın,çocuk,yaşlı ve özürlülere yönelik önemli hizmetler ifa etmekteydi. 18. yüzyıl sonlarında yalnızca İstanbul’daki vakıf imarethanelerinde her gün 30.000 fakire yemek ikram ediliyordu.3 19. yüzyılın başına kadar merkezi idarenin sistemli bir müdahalesine maruz kalmayan vakıflar,sisteminyozlaşmasıgerekçesiyle,özellikleII.Mahmutdönemindemüdahalelere maruz kalmış ve 1826 yılında kurulan Evkaf‐ı Hümayun Nezareti’ne bağlanmaya ve idareleri de memurlara bırakılmaya başlanmıştır.4 Vakıfların merkezi otoritenin 1İbrahimSarıçamveSeyfettinErşahin,İslamMedeniyetTarihi.Ankara:T.D.V.Yayınları,2007,s.223. 2MustafaArmağan,GeriGelEyOsmanlı,İstanbul:UfukKitap,2007,s.269–270. 3SarıçamveErşahin,s.229 4MehmetÖ.Alkan,“SivilToplumKuruluşlarınınHukuksalÇerçevesi1839‐1945”,Tanzimat’tanGünümüze İstanbul’daSTK’lar,A.N.Yücekök,İ.Turan,M.Ö.Alkan(Edt.),İstanbul:TarihVakfıYayını,1998,s.61‐62. 17 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 kontrolüne girmesi ile birlikte, hareket alanları kısıtlanmış ve yoksullara yönelik hizmetlerDevleteliyleyapılmayabaşlanmıştır. 19. yüzyılda Avrupa Devletleri’nin sanayi inkılâbı sonrası kent nüfuslarının artması nedeniyle oluşan sosyal sorunlarla Osmanlı Devleti henüz tanışmamıştır. Ancak yoksulluk, savaşlar ve göç gibi nedenlerle yetim kalan çocukların korunması için bazı müesseselerin kurularak tedbirler alındığı anlaşılmaktadır. Bütün geleneksel toplumlardaolduğugibiOsmanlıtoplumundadaçocuklaröncelikleaileiçindekorunur; özel olarak korunmaya ihtiyaç duyduğunda ise yine geniş aile çevresine öncelik verilirdi.5 Tanzimat dönemi modernleşme sürecinin başlangıcı olduğundan, devletin çocuklar için koruyucu önlemler almaya başladığı görülmektedir.6 Makalemiz boyunca Ülkemiz adına modern çocuk koruma sisteminin ilk örnekleri olan bu tedbirleri ve müesseselerielealmayaçalışacağız. İlkÇocukRehabilitasyonMerkezi:NişÇocukIslahhaneleri Bir yarısı Türkçe, diğer yarısı ise Bulgarca olarak yayınlanan Osmanlı’nın ilk vilayet gazetesi Tuna’nın 17 Ekim 1866 Çarşamba günü çıkmış olan 114. sayısında Niş Islahhaneleri hakkında geniş bir habere yer verilmiştir. Haberde şu bilgiler bulunmaktadır:TunaVilayetiValisiolarakgörevyapmaktaolanMidhatPaşatarafından, Niş Eyaleti’nde yönetici olarak bulunduğu sırada, bir kısım mahalli memur ve bölgenin hamiyetsahibikişilerininmaddikatkılarıylaNişmerkezindeayrımyapılmaksızıngerek MüslümanvegerekseHıristiyanNişliailelerlemuhacir(Çerkez)çocuklarındanyetimve öksüz olup kendilerine bakacak diğer yakınları bulunmayanlarla, yakınları olmakla birlikte bakımları ve yetiştirilmeleri için dilekçe ile müracaat edilenlerin kabul edildiği Islahhane isimli bir kurum oluşturulmuştu. Bu Islahhanede bir müdür ile İslam ve Hıristiyan yeteri kadar öğretmen ve çocuklara meslek öğretecek ustalar görevlendirilmişlerdi.4–15yaşlarıarasındaMüslüman‐Hıristiyan ayırımı yapılmaksızın 201 öğrenciye hizmet veren Islahhanede okuma‐yazma öğretiminin yanında sanat eğitimi de verilmiştir. 1863 yılı başlarında kurulan Niş Islahhanesi açılıştan iki buçuk senelik bir süre geçtiğinde burada kalan çocuklar okuma‐yazma yanında terzilik öğrenmiş “potur ve setreden” ibaret olan jandarma askeri kıyafetleriyle her çeşit “kundura, çizme ve potin” dikip hazırlamayı öğrenmişlerdir.7 Günümüzdeki endüstri meslek liselerine benzer bir eğitim veren Islahhane, yetim çocukların koruma ve bakımlarınınsağlanmasıbakımındandayetiştirmeyurtlarınabenzetilebilir.Kimsesizve 5İlberOrtaylı,OsmanlıToplumundaAile,İstanbul:PanYayıncılık,2000,s.111. 6AbdullahKaratay,CumhuriyetDönemiKorunmayaMuhtaçÇocuklaraİlişkinPolitikanınOluşumu,Marmara ÜniversitesiS.B.E.(BasılmamışDoktoraTezi),İstanbul:2007,s.101. 7NesimiYazıcı,“NişIslahhanesi’ndenHaberVar”,KültürDergisi,Sayı:12(Sonbahar2008),s.27. 18 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 korunmaya muhtaç çocuklara yönelik ilk sistemli kurumsal girişim olan Islahhaneler dahasonraRusçukveSofya’dadaaçılmıştır.MithatPaşa’nınoğluAliHaydarbabasının hatıralarını derlediği eserde bu müesseselere niçin Islahhane isminin verildiğini şöyle izah etmiştir: Yeni açılan bu kuruma isim bulma amacıyla Kur’an‐ı Kerim’den tefe’ül edilmesi uygun bulunmuş, neticede 34. sayfanın başındaki Bakara Suresi’nin 220. ayeti (“Sana yetimlerden soruyorlar, de ki: Onların işlerini düzeltmek hayırlıdır.”) çıkmış ve buradaki‘ıslah’kelimesiokulaisimolarakverilmiştir.8 Osmanlı’da kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocuklara ilişkin ilk yatılı kurum deneyimi olan bu ıslahhaneler, gerçek anlamda bir yetimhane ya da ‘eytamhane’ olarak değil, Müslüman ve Hıristiyan kimsesiz çocukların ‘tahsil ve terbiyelerine bakmak, sanat öğretmek için’ oluşturulan bir tür ‘sanayi mektebidir’ aynı zamanda. Midhat Paşa’nın sanayi mektebi deneyimi II. Abdülhamit tarafından kabul görmüş, benzeri kurumlar diğer eyaletlerde de kurulmuştur. Hatta Midhat Paşa tarafından ‘ıslahhaneler’ için hazırlanan Islahhaneler Nizamnamesi’nin 1903 yılında İstanbul’da kurulacak olan ‘Darülhayr‐i Ali’ adlı kimsesiz Müslüman yetimler ‘darüleytamının’ işletilmesine kaynaklıkettiğibelirtilmektedir.9 Midhat Paşa ‘ıslahhaneleri’ kurarken bölgede bulunan imkânlardan yararlanmasını bilmiştir.BukurumlarıaçarkenbölgedebulunanPolonyalıveMacarmültecilerinbilgive deneyiminden de yararlanmış; bu kişiler arasında bulunan mühendis ve teknisyenler ‘ıslahhane’lerde öğretmenlik yapmışlardır. Sonuç olarak Midhat Paşa’nın erken modern dönem ‘ıslahhane’ deneyiminin hem yoksul ve kimsesiz Müslüman ve Hıristiyan çocukların mesleki eğitimi anlamında sanayi mektebi görevi alması, hem de kimsesiz korunmaya muhtaç çocukların barındırılması anlamında işlev görmesi, korunmaya muhtaççocuklarayönelikdahasonraortayaçıkacak‘yetimhane’yada‘darüleytamların’ şekilalmasındaönemlibirmodelolmuştur.10 Mithat Paşa Niş Islahhanesi’nde farklı etnik kökenden çocukları bir araya getirerek, ileride ortaya çıkacak milliyetçilik akımlarının etkisini azaltmaya hedeflemiş olmalıdır. Ayrıca ıslahhanelerde iş ve uğraşı atölyeleri açılarak, kimsesiz çocukların hem meslek sahibiyapılmaları,hemdemeşguliyettedavisiyoluylasosyalleşmelerihedeflenmiştir.Bu anlayışvemodelingünümüzdesokakçocuklarıileyapılançalışmalardauygulandığıgöz önüne alındığında Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılda sosyal alanda önemli ilerlemeler kaydettiğiniifadeedebiliriz. 8Yazıcı,s.31. 9Karatay,s.112 10Karatay,s.112. 19 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 EğitimveBakımKurumu:Darüşşafaka Adı “şefkat yurdu” anlamına gelen Darüşşafaka, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde bir derneğin himayesinde ve bir sivil oluşumun öncülüğünde kurulan ilk parasız özel okuldur.KurulduğuzamankitamadıDarüşşafakatü’l‐İslâmiyye’dir.Devletdesteğinide kazanmış olan bu okulun temeli, açılmasına ön ayak olan Cemiyet‐i Tedrîsiyye‐i İslâmiyye’nin kurulmasıyla atılmıştır.11 Darüşşafaka’nın kuruluşundaki ilk amaç, Cemiyet‐i Tedrîsiye‐i İslâmiye’nin Kapalıçarşı önündeki esnaf çıraklarını eğitmektir. Bu sebeple cemiyete, Kapalıçarşı civarında Örücüler Kapısı’nda bir okul tahsis edilmiş, akabinde bu binanın onarımına başlanmıştır. Mektebin yeri için, Beyazıt Meydanı yakınında bulunan Simkeşhane’nin yanındaki Valide Mektebi ayrılmıştır. Binanın ve eğitimaraçlarınınhazırlanmasıilebirlikte1865yılındaderslerebaşlanmıştır.12 Kuruluşuyla birlikte ilk nizamnamesini de hazırlayan Cemiyet, gayesini öncelikli olarak öksüz ve kimsesiz çocuklar olmak üzere, sınıf ayırt etmeksizin bütün çocukların dinî bilgiler, her türlü evrakı kısa zamanda okuyup yazmayı öğretmek için eğitim verileceği ve derslerin esnafa kolaylık olsun diye çarşının açılışından iş zamanının gelişine kadar olacağını bildirmiştir. Söz konusu bu eğitimlerden herhangi bir ücret alınmamasının yanında ihtiyacı olanların eğitim masrafları da karşılanmıştır. Bunun yanında, başarılı olupeğitimedevamedebilecekleredemaddidesteksağlanmıştır. İlk yıl için 54 öğrenci alınan okulda eğitim 8 yıl olarak belirlenmiştir. İbtidaî‐İdâdî ve Rüşdiye olarak belirlenen sınıflar doğrultusunda eğitimin ilk altı yılı İbtidai‐İdadi‐ Rüşdiyeye,sonikiyılise“Âli”kısmatahsisedilmişti.Bunaekolaraksonsınıf,Telgrafve Fen Mektebi adıyla da eğitim vermiştir. İlk öğretmenler, çoğunlukla asker kökenli veya İstanbulluaydınlardanoluşmaktaydıvetamamenfahriolarakgörevyapmaktaydılar. Darüşşafaka mektebi öğrenci kabulünü bir nizamname ile düzenlemiş ve bazı şartları haizolanöğrencilerokulakabuledilmiştir.Öğrencilerdearananşartlarşöyledir: 1.10yaşındanaşağı,12yaşındanyukarıolmamak, 2.Ana–babaveyayalnızbirindenmahrumolmak(imtihandaeşitpuanalırsaanası‐babası olmayanaöncelikverilir), 3. İlk mekteplerin en az dördüncü sınıfına kadar okumuş olmak veya o derece tahsil gördüğüimtihanneticesindesabitolmak, 11AylinKoç,“ÖksüzveYetimleriçinKurulmuşBirEğitimKurumu:Darüşşafaka”,SavaşÇocukları ÖksüzveYetimler,İstanbul2003,s.183. 12AynurSoydan,“DarüşşafakaTarihindenKesitler”,YakınDönemTürkiyeAraştırmalarıDergisi, İstanbul2003,Sayı:3,s.251. 20 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 4.Herhangibirhastalığıolmamakvebünyesitahsileuygunolmak, 5.Müslümanevladıolmakveailesinamuserbabındanolmak. Nizamnamede ayrıca öğrencilerin her türlü masraflarının cemiyet tarafından karşılanması, bir idare, bir de eğitim kurulu oluşturulması, mektebin ve talebelerin durumuile yakındanilgilenmeküzerebirmüdür,birdemüdîretayinedilmesinekarar verilmiştir. Ayrıca, öğrencilerin askeriyede ve devlet dairelerinde çalışabilmeleri için eğitilmelerinevedegeceleriokuldakalabilmelerineimkânverilmiştir.Mektepbinasıiki taraflı yapılarak kız öğrencilerin de alınması düşünülmüş fakat bazı sakıncalar ileri sürülerekkızöğrencialınmasındanvazgeçilmiştir.13 Darüşşafakalıların mesleklerine ve fiilen yaptıkları islere bakıldığında, bunların büyük çoğunluğunundevletkadrolarınıoluşturduğugörülür.Mezunlarınküçükbirkısmıkendi hesabına veya özel sektörde çalışmaktadır. Hükümet, Düyûn‐ı Umûmiyye İdaresi’nin muhalefetine karsın gümrük sisteminde reformlar gerçekleştirmek üzere çalışmalara girişmiş, reformların uygulanmasında bürokratlara düsen payın önemini düşünerek seçkin bir kadrolaşmaya gitmiştir. Darüşşafakalılar bu kadrolaşma içinde de yoğun olarakyeralmışlardır.14 Günümüzle kıyaslandığında; yetiştirme yurtlarında bakım ve korunma altında bulunup da 18 yaşını tamamlayan gençler de özel yasal düzenlemeyle devlet kadrolarında kendilerine ayrılan kontenjan sayesinde işe yerleştirilmektedirler. Korunmaya muhtaç çocukların toplumsal yaşama uyum sağlamalarında önemli bir unsur olan iş ve statü sahibi olma imkanının Osmanlı Devleti’nde de sağlanmış olması, örnek bir uygulama olaraktarihtekiyerinialmıştır. YetimlerinHaklarınınKorunması:EytamKeseleriveEmval‐iEytamNezareti Osmanlı’da yetimlerin korunması için alınan tedbirler ve oluşturulan vakıflar bir tarafa bırakıldığında, onlar için meydana getirilen en ciddi örgütlenmenin, vasilik görevinin uygulanmaya konulması ve eytam keselerinin kurulması olduğu belirtilebilir. Osmanlı toplumunda, yetimlerin miras yoluyla kalan menkul ve gayrimenkul malların vasileri tarafından işletilmesi ve sermayenin kontrol altına alınarak elde edilen gelirin bu şahısların ihtiyaçlarının karşılanması için harcanması, reşit olduklarında ise mallarının kendilerineteslimedilmesiiçinoluşturulankurumlara,eytamkeseleriadıverilmekteydi. 13A.Soydan,a.g.m.,s.257. 14HakanAytekin,1914‐1924YıllarıArasındaKorunmayaMuhtaçÇocuklarVeEğitimleri,Marmara ÜniversitesiTürkiyatAraştırmalarıEnstitüsü(BasılmamışYüksekLisansTezi),İstanbul2006,S.22. 21 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Bu sisteme eytam kesesi adının verilmesinin nedeni, yetimlerin miras olarak kalan paralarının, bu paraların işletimine dair evrakın, gayrimenkullere ait belgelerin ve benzerivesikalarınkumaştanyapılmışbirtorbaveyaçantaanlamındaolanbirkesenin içine konmasındandır. Yetimler reşit olduklarında bu keseler feshedilmekte ve miras olarakkalanmallarkendilerineşahitlerhuzurundateslimedilmektedir.15 Tanzimat modernleşmesinin çocuk alanındaki tezahürlerinden biri de yetim kalmış çocukların mallarının korunmasını hedefleyen ‘Eytam İdaresi’nin kurulmasıdır. Yetim çocukların mallarını ve paralarını koruma 19. yüzyıl öncesinde şer’i işler arasında sayılmakla birlikte, bu işlerin modern devletin görev ve denetim alanına dâhil edilmesi 1851 yılında çıkarılan Eytam Nizamnamesi ile mümkün olabilmiştir. Bu nizamname ile yetimmallarınabakacakteşkilatanlamınagelenEmval‐iEytamNezaretikurulmuştur.Bu teşkilat Tanzimat döneminde çocukların mallarını ve diğer haklarını korumak amacıyla oluşturulan ilk kurumdur. Ayrıca bu kurumla birlikte köylerde babası ölen ve yetim kalan her çocuğun Eytam İdaresi’ne bildirilmesi zorunluluğu getirilmiştir. Bunun yanında çocuğun haklarının korunması amacıyla vesayet kurumu oluşturulmuş; babası ölen çocuğa varsa öncelikle annesinin o da yoksa diğer bir akrabası vasi olarak atanmıştır.Nizamname,ölenkişilerveyetimkalançocuklarlailgilibilgilerinbuteşkilata verilmesi zorunluluğunu da getirmiştir. Bu şekilde tespit edilen yetimlerin mal ve paralarının tespiti ve sayımı, korunması ve nemalandırılması Nezaretin görevleri arasındasayılmıştır.GörüldüğügibiTanzimatdönemindekorunmayamuhtaççocukların haklarınınkorunmasınailişkingenelniteliktevemerkeziidareninmüdahalesiniöngören birdiziyasaldüzenlemeyapılmıştır.16 SokakÇocuklarınınBarındırılması:Darülaceze,Darülhayr‐iAlî I. Meşrutiyet (1876–1908) dönemi kentsel nüfusun savaşlar nedeniyle denetimsiz artması,yoksulkentselnüfusundevletinhazırolmadığıbir‘asayiş’sorunuolarakortaya çıkması nedeni ile genel olarak yoksullara yönelik ve özel olarak muhtaç ve kimsesiz çocuklara yönelik kurumsal yardım yapılanmasını tetiklemiştir. Savaş nedeniyle büyük kentlere yönelik göç ilk olarak 1683 II. Viyana Bozgunu ile başlamış olmakla birlikte, 1877 Osmanlı‐Rus Savası sonucu İstanbul’a akın eden göç çok daha geniş kapsamlı ve kalıcıetkilerbırakmıştır: “1877Osmanlı–RusSavası’ndansonraRumeli’denbinlercekişininİstanbul’agöç etmesi kentin yaşam düzenini büyük ölçüde etkilemişti. İlk göçmen kafilesi 15CaferÇiftçi,“OsmanlıDevleti’ndeYetimKeseleri”,KültürDergisi,Sayı:12(Sonbahar2008),s.47. 16“Eytamİdaresi”,TürkAnsiklopedisi,CiltXVI,1968,Ankara:M.E.B.,s.56. 22 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Temmuz1877’degelmişbunuOcak1878’denitibarengünde10.000kişiyevaran büyükgöçlerizlemişti.Göçmenlerinbarındırılması,doyurulması,hastalarıntedavi edilmesibüyüksorunolmuşbuişleriçin‘İdare‐iUmumiye‐iMuhacirinKomisyonu’ kurulmuştu. Göçmenler bu komisyon denetiminde geçici olarak cami, medrese, tekke,okul,hanhattasaraylara,bunlaryetmeyinceuygunkonaklara,yalılarave evlere yerleştirilmişti. Temmuz 1877‐Eylül 1879 arasında İstanbul’a 387.804 göçmen gelmiş, bakacak kimsesi ve geliri olmayan dul kadınlarla yetim ve öksüz çocuklar, Gülhane’deki Kırmızı Kışla’da açılan Muhacirin Dul ve Eytamhanesi’ne yerleştirilmişti. Hasta olanlar ise yine buradaki Muhacirin Hastanesi’nde tedavi edilmekteydi. Göçmenlerin azalması nedeniyle Muhacirin Komisyonu’nun lağvedilmesiüzerine15Ocak1894tarihindebukurumlarŞehremaneti’negeçmiş ve Temmuz 1894’te Dulhane’deki kadınlar ve küçük çocuklar Darülaceze’ye nakledilmiştir.”17 Görüldüğügibi,savaşlarnedeniylebaşlayankentselasayişsorunuvekimsesizliksorunu karşısında düzensiz de olsa, barındırma kurumları oluşturma çabalarında bir artış vardır. Bu da Midhat Paşa ile başlayan ‘kimsesiz çocuklar’ı korumaya yönelik merkezi devletinsorumluluküstlenmesivebakımkurumlarıoluşturmasıgeleneğininsürdüğünü göstermektedir.18 Osmanlı tarihindeki en önemli sosyal kurumların başında gelen Darülaceze’nin ortayaçıkmasınıngerisindeİstanbul’undüzeninibozan‘serseri’vedilencilerindisipline edilmesiveböylecedüzeninsağlanmasıihtiyacıyatmaktadır.Darülacezekapsamvetür olarak ilk defa devlet tarafından planlanmış ve hizmete açılmış bir kurumdur. Darülaceze’nin açılmasına zemin hazırlayan 30 Mart 1890 tarihli Meclis‐i Vükela’da dilencilervediğergruplarlailgilişukararlaralınmıştır: (…)dilencilerdenİstanbulluvetaşralıolanlarıntespitedilmesi;hastakimsesizve çalışamayacak durumda olanların listesinin hazırlanması, taşradan işi gücü ve sanatıolmayıpdaİstanbul’agelmekisteyenlerinbundanböylememleketlerinden salıverilmemeleri; işe güce yaramayanlar ile kimsesiz çocuklara bulundukları yerin belediyesi tarafından bakılması, çalışabilecek durumda olanların yol yapımında ve diğer imalat işlerinde çalıştırılarak geçimlerinin sağlanması için vilayetleretebligatyapılmasınınDahiliyeNezaretineyazılması...”19 17NuranYıldırım,İstanbulDarülacezeMüessesesi,İstanbul:DarülacezeVakfıYayını,1996,s.8. 18Karatay,s.114. 19NuranYıldırım,İstanbulDarülacezeMüessesesiTarihi,İstanbul:DarülacezeVakfıYayını,1997,s.15–22. 23 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Sokaklarda yaşayan ve halkı rahatsız eden İstanbullu ya da muhacirlerden kendisini geçindirmeyegücükudretiolmayanlar,erkekyadabayanlar,ZaptiyeNezaretitarafından görevlendirilen polislerce bu şahısların adı, şöhreti, ikametgâhları, durumu, sahip çıkacakkimsesibulunupbulunmadığıetraflıcaaraştırıldıktansonra,jurnalleriylebirlikte Darülaceze’ye gönderilirdi. Ancak Darülaceze’ye gelip istifade etmek isteyen kişiler kendisine bakamayacak kadar maddiyattan yoksun olduğunu, hasta ve yaşlı olduğunu ilmühaberiyle veya güvenilir birinin şahitliğinin akabinde Darülaceze daimî heyetinin araştırmasındansonraacezeolarakDarülaceze’yekabuledilirdi.20 Aceze olarak kabul edilen şahıslar, erkekler ve kadınlar için ayrı ayrı karantina koğuşlarına alınarak bulaşıcı hastalığı olup olmadığı kontrol edildikten ve hastalık taşımadığı anlaşıldıktan sonra eski elbiseleri yakılıp, temizlendikten ve yeni elbiseler giydirildikten sonra acezeler için ayrılan koğuşlara alınırdı. Bu zaman zarfında Darülaceze’yeyenigelenacezeadaylarınınhiçkimseiletemasınaizinverilmemekteydi. Sağlık kontrolleri neticesinde, cüzzam hastası olanlar Darülaceze’ye alınmayarak Üsküdar’daki cüzzamhaneye, deli olduğu anlaşılanlar, bimarhaneye konulup, frengi hastasıolduğuanlaşılanlariseDarülaceze’deözelbirkoğuştabakılmaktaydı.21 Darülaceze bir yandan şehirdeki dilencilerin tutulduğu bir merkez olmakla birlikte; “hastaneleri,sütçocuklarıiçinkreşi,yetimleriçineytamhanesiilebirlikteküllibirmüessese olarakdüşünülmüşolmanınyanısıra,aynızamandasahipolduğuatölyelerlebirtüriş‐evi, Osmanlıca tabiriyle darüssaydır da.” Darülaceze bu niteliği ile günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Darülaceze kent yoksullarından sadece dilenciler değil; kimsesiz genç, özürlü,yaşlıveterkbebekleredebakımhizmetiveren;hattabarındırdığıbazıatölyeleri ile 19. yüzyıl batı modelleri olarak ‘çalışma evleri’ gibi kurumlardan esinlenilerek oluşturulanbirkurumdur.22 II.Abdülhamiddönemikentselsosyalsorunolarak‘sokakçocukları’ileilgilioluşturulan enönemlikurumolanDarülhayr‐iAli’ninniteliği;hangigerekçelerle,hangiçocuklariçin kurulduğu konusunda bazı belirsizlikler vardır. Esas olarak Müslüman kimsesiz çocukların barındırılması eğitimi ve meslek sahibi kılınması için II. Abdülhamit’in kurduğuvarsayılanDarülhayr‐iAli’ninkuruluşunungerisinde,1890’lıyıllardakiErmeni olaylarıvebuolaylardanartakalanbinlercesavaşyetiminin bakımınınuluslararasıbir 20HakanAytekin,1914–1924YıllarıArasındaKorunmayaMuhtaçÇocuklarVeEğitimleri,Marmara ÜniversitesiTürkiyatAraştırmalarıEnstitüsü(BasılmamışYüksekLisansTezi),İstanbul2006,S.28‐29. 21Aytekin,s.29. 22Karatay,s.119–120. 24 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 sorun haline gelme potansiyeline karsı önlem alma düşüncesi yatmaktadır.23 Nadir Özbekbudurumusöyleaçıklamaktadır: “3 Nisan 1899 tarihinde Dâhilîye Nezareti tarafından Abdülhamid’e sunulan bir raporda bu durum açıkça ifade edilmektedir. “Bikes kalan Ermeni fukara‐i Etfal’ininiskânveiaşevetalimveterbiyelerimaksadıylaPalu veÇünkeş’detesis olunanyerlerhükümetçeseddolunduğundanetfal‐imerkumeniniaşeveterbiyesi niyet‐i hayriye‐i insaniyetkârane müsteza olduğu cihetle bunlara hükümet‐i seniyyece bakıldığı takdirde bir şey denilemeyeceği Almanya ve İngiltere sefaretleri tarafından ifade kılınmış ve tebaa–i Devleti‐i Aliyye’den bivaye ve muhtac‐ıhimayeolanErmeniçocuklarınınumur‐ıiskamveterbiyelerininecanibe bırakılmayıphükümet‐iseniyyecederuhteedilmişbilvücudemüteziolmaklaetfal‐i merkumeden hakikate fakir ve bikes olanların miktarıyle bunların ne suretle ve nerede iskân ve infak ve talim edilmeleri lazım geleceğinin vilayetlerde bilmuhaberekararlaştırıl[ması]…”24 Darülhayr‐i Ali, II. Abdülhamid tarafından (kuruluşunda Ermeni çocukların korunması gayesideyeralmaktaydı)Müslümanyetimvekimsesizçocuklariçinkurulanilkkurum olmakla birlikte, çeşitli vilayetlere dağılan ıslahhanelerin de birer darüleytam işlevleri olduğubilinmektedir.25 YetimlerYurdu:Darüleytamlar(1914) BalkanSavaşları(1912–1913)sonrasındaİstanbul’agöçedenbüyükgöçmenkitlelerinin yerleştirilmesi, istihdamı, iaşesi ve çocuklarının eğitimi dönemin iktidarı için büyük bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Bu sorunlardan en acili olarak çocukların eğitimi için ‘İskân‐i Asayiş ve Muhacirin Müdüriyeti’ duruma el koyup çözmeye çabalamıştır. Bu amaçla bütün sanayi okullarına yazı gönderilerek sanayi mekteplerinin kaç yetim öğrenciyi alabilecekleri sorulmuş; ancak Muhacirin Müdüriyeti kabul edilmesi istenen şehit yetimlerinin, sanayi mekteplerinin toplam öğrenci sayısının %30'undan az olmamasışartınıdabelirterekbirçokçocuğuneğitimedevamlarısağlanabilmiştir.26 Savaş yetimlerinin bir diğer sorunu da barınma ihtiyaçlarının giderilmesiydi. Ancak savaşlar sonucu başta İstanbul olmak üzere kentlere göç eden nüfusun barındırılması 23NadirÖzbek,“İkinciAbdülhamidveKimsesizÇocuklar:Darülhayr‐iAli,”TarihveToplum,S.182,Şubat 1999,s.11. 24Özbek,s.13. 25Karatay,s.121. 26EbubekirSofuoglu,“OsmanlıDevletindeYetimlerİçinAlınanBazıTedbirler,”SavasÇocukları‐Öksüzlerve Yetimleriçinde,(edt.)EmineGürsoy‐NaskaliveAylinKoç,(kendiyayınları),İstanbul:UmutKağıtçılık,2003, s.49 25 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 ciddi bir sorun teşkil ettiğinden, bu sorun zamanla ciddi bir asayiş sorunu haline de dönüşmeyebaşladı. “1877–78 Osmanlı‐Rus Harbi, Balkan Savaşları, 1.Dünya Savaşı olmak üzere birçok savaşa giren Osmanlı’da verilen şehitlerle yetimlerin sayısı hayli artmıştı. Yetimlerinsayısının,diğeryetimlerlebirlikte100.000olduğundanbahsediliyordu. 100.000 yetimden ancak 10.000'i eytamhanelerde barındırılabiliyor, diğerlerine imkân sunulamıyordu. Kalan 90.000'in hepsi açıkta değildi ama açıkta kalan yetimlerin çokluğu dikkat çekiciydi. (…)Yetimlerin çokluğu ve çoğunun eytamhanelerde barındırılamaması mecliste tartışılırken, açıkta kaldıklarından bahsediliyordu. Yetimlerin çokluğuna karşılık, devletin elinde yetimleri barındırabilecek65eytamhanevardıveburadabarınanyetimler11.680kişiydi.”27 Yetimhanelereyerleştirilemeyenveaileleritarafındanbakılamayançocuklardahasonra sokakta çalışan çocuklar ve dilenen çocuklar olarak kentsel asayişle ilgili sorunların kaynağıolmayabaşladı.Tekbaşınasivilinisiyatiflerinbaşedemeyeceğiçaptabir‘savaş yetimleri, kimsesizler ve korunmaya muhtaç çocuklar’ kitlesi ortaya çıkmıştır. Bu nedenle dönemin iktidarı olan İttihat ve Terakki Yönetimi, bütçesini doğrudan devletin karşıladığı ve yönetimini devlet adına partiye bağlı bir genel müdürlük seklinde düzenlediğiyaygın‘yetimhaneler’(darüleytamlar)örgütlenmesinegirişmekdurumunda kalmıştır.28 Darüleytamlar’a kabul edilebilmek için öncelikle şehit çocuğu yahut anadan ya da babadan mahrum olmak şarttı. Annesi vefat etmiş, babası askere alınmış ve iaşesini temin edecek kimsesi bulunmayan çocuklar veya ana‐babasından birisi olmayıp, diğeri dedelivekötürümolanlaryahutçocuğunihtiyaçlarınıkarşılayamayacakkadarihtiyarya dahastaolanlarileharpnedeniyleçokfakirdüşüp,devlettarafındangeçimisağlananlar kabul edilmekteydi. Darüleytam’a girecek çocuklar için önce Darüleytam idarelerince tanzimedilenmatbutahkîk‐ihüviyetvarakasıusulünegöredoldurularakilgilibirimlerce tasdik edilir ve mektep idaresine teslim edilirdi. Akabinde çocuğun sağlık durumu Darüleytamtabibitarafındankontroledilip,sağlıklıolduğutespitedildiktensonraçocuk Darüleytam’a alınırdı. Darüleytam’da okuyan çocuklar ilgi ve yeteneklerine göre sınıflandırılarak,kabiliyetligörüldüklerialandaeğitimalmalarısağlanırdı.29 1916’dakabuledilenkanunlarla,Dârüleytâmlaragelirbulunmakistendiisede,birnetice alınamadı.İttihatveTerakkiPartisininkötüidaresidolayısıyla,sahipsizkalançocukların 27Sofuoglu,s.53‐54 28Karatay,s.138‐139. 29Aytekin,s.70. 26 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 pekçoğu,açlıkvesefalettenhayatını kaybetti.1918’desavaşınbitmesivemütârekenin imzaedilmesindensonraİstanbul’agelenİtilafdevletlerinin,okulbinalarınayerleşmesi sonucu, binlerce çocuk tekrar açıkta kaldı. Bunlardan bir kısmı, boş saraylara yerleştirilirken bir kısmı da İstanbul dışındaki vilayetlerde, kapatılan okullara yerleştirildiler. Kalan öğrenciler, İstanbul’da toplanıp, Şehir Yatı Mektebi adıyla Özel İdare'ye devredildiler. Bu öğrencilerden yetenekli olanlar, 1927’de Dârüşşafaka’ya alındılar.Kısabirsüresonra,Dârüleytâmtamamenkaldırıldı.30 KurtuluşSavaşıYıllarıveKazımKarabekir’inÇalışmaları Savaş koşulları nedeni ile devletin doğrudan çocukları koruma işlerinde sorumluluk aldığı diğer çalışmalar ise Kazım Karabekir’in Doğu Cephesi komutanı iken yaptığı çalışmalardır. Kazım Karabekir askeri bir kişilik olarak daha çok Kurtuluş Savası dönemindeki Doğu cephesi komutanı olarak başarılı bir sima olarak bilinmektedir. Karabekirdoğudabulunduğusüreceyalnızaskerivesiyasialandadeğil,eğitimsahasında da çok büyük hizmetler yapmıştır. Ermenilerce katledilen ailelerin yetim yavrularına gerçekbirbabaolmuş4.000erkek2.000kızevladısefalettenkurtarmışvevatanafaydalı mesleksahibibireylerhalinegetirmiştir.31"Hayatımdabanazevkverenhaylibaşarılarım vardır: En zevklisi binlerce bakımsız çocuğun hayat ve geleceğini kurtarmak olmuştur" diyenKazımKarabekir,çocuklarıneğitimininyanısırahalkıneğitimiiledeuğraşmıştır. Erzurum ve Sarıkamış’ta okullar kurmuştur. Oysa özellikle savaş döneminde Doğu illerindeçocuklarayönelikdoğrudanbirçokçalışmalaryaptığıgibi,savaşsonrasındada konunun takipçisi olarak ilgisini sürdürmüştür. Kişi olarak Kazım Karabekir’in korunmayamuhtaççocuklarayönelikilgisinintemelindeiseailesindendevraldığıkişilik özelliklerinindeönemlibirrolaldığıgörülmektedir.Budurumukendisisöyleaçıklıyor: “Yoksullara yardım zevki bende pek küçük yaşlarımda yer etmiştir. Memleketimizinbirçokyerleriniberaberdolaştığımveküçükyaşımdakaybettiğim babamdan da, sonraları anamdan da yoksul çocuklara yardımı ve hele bayram günlerindeonlaraçamaşır,elbise,harçlıkverereksevindirmekâdetinigörmüşveo vicdan hazzını bir düzeye tatmıştım. Ailemizin himayesinde birçok kimsesiz çocuklarıyetiştirmiştir.Ben1905sonundagenelkurmayyüzbaşılığıileManastır'a kıta hizmetini (staj) yapmaya gittiğim zaman bakımsız çocuklara bu aile geleneğini devam ettirdim. Vazife icabı sık sık köylerde dolaşırdım. Köy mekteplerindefakirçocuklaradefter,kalem,mendilgibihediyelergötürdüm.”32 30http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/Dar%C3%BCleytam(02.01.2009) 31http://www.kazimkarabekirvakfi.org.tr/(02.01.2009) 32KazımKarabekir,ÇocukDavamız1,İstanbul:EmreYayınları,1995,s.9. 27 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Karabekir’in ailesinden aldığı terbiye ve alışkanlıklarla başlayan çocuk ilgisi zamanla daha sistemli ve uzun süreli bir ilişkiye dönüşmüştür. Her gittiği yerde okulları ziyaret ederek ve bakımsız çocuklara çeşitli yardımlar sağlıyordu. Çoğu kez de okulların genel durumu, ihtiyaçları ve daha çok çocukların beslenmeleri ile ilgileniyordu. Ayrıca gittiği yerlerde eğer varsa yurtlarını (darüleytamları) ziyaret etmeye özen gösteriyor ve yiyecekhususundakieksikliklerineordununimkânlarıylayardımediyordu.Ziyaretedip çeşitli yardımlar sağladığı yurtlara Diyarbakır, Tekirdağ, Erzurum yetim yurtları sayılabilir. Ancak idealinin ‘çocuklar kasabası’ kurmak ve burada bakımsız çocuklardan bakımlı bir ‘çocuk ordusu’ oluşturarak burada doğrudan bir eğitici olarak görev almak olduğunu belirtmektedir. Bu idealini gerçekleştirmede de Erzurum ve Sarıkamış’ta başarılı olduğunu belirtmektedir.33 Kazım Karabekir Ordu kanalıyla yaptığı bu çalışmalarını da ‘devlet koruması’ olarak nitelemektedir.34 1919 yılında Trabzon'a ve buradaki işlerini bitirdikten sonra 3 Mayıs'ta Erzurum'a geçen Karabekir yollarda perişan çok sayıda çocuk gördüğünü ve bu durum üzerine yardım çalışmalarına Erzurum’da başladığını belirtmektedir. Bir yandan askeri görevini yürüten Karabekir böylece ideali olan ‘çocuklar ordusu’nu kurma çalışmalarına başlamış oluyordu. Bu amaçla24Mayıs1335(1919)’daErzurumDarüleytamından(yetimleryurdu)ilkolarak yaşı12'denyukarıolanlardan33çocukalarakmevcutikikolorduluk‘sanayitakımları’na vererek çocukları ordu hizmetine almaya başladı. Ayrıca terhis dolayısı ile boşalan kadroları Erzurum’dan yeni gelenlerle doldurmaya başladı. Bu çocukları bir asker gibi yedirmeye,giydirmeyevebedenterbiyesiyaptırmayabaşladı.Buçocuklargününyarısın da okuma yazmaya, yarısın da ayrıldığı sanayi şubesine göre terzi, kunduracı, saraç çıraklığınabaşladılar.BuçalışmalarınıresmileştirmekiçindeİstanbulhükümetiHarbiye Nezareti’ne resmen yazan Kazım Karabekir, bu yöntemin yaygınlaştırılmasını da teklif etmişveHarbiyeNezaretibuteklifikabuletmiştir.35Butalebeiseikigerekçesunuyordu: TerhislernedeniylebirliklerinsanayimekteplerindeyüzlercebosyerolmasıveDoğu’da yüzlercebakımsızçocuğunölümemahkûmbirhaldeşehirlerdesefilbirhaldedolaşıyor olması.36 KazımKarabekir’inçocuklarayönelikçalışmalarısadeceçocukordusuyadakasabasıile sınırlı kalmamıştır. Bizzat kurulmasına ön ayak olduğu ya da desteklediği çok sayıda kurum vardır. Örneğin Erzurum’da sanayi mektebi ve ‘Leyli Eytam İptidai Mektebi’, ‘Erzurum Ana Mektebi’ ve ‘İş Ocağı’ bunlar arasındadır. Bu okullardan mezun olan 33Karabekir,s.10 34Karabekir,s.11–12 35NuriKöstüklü,“KâzımKarabekir’inAçtığıOkullar,”BelgelerleTürkTarihiDergisi,Sayı5, Temmuz1985,İstanbul,s.31. 36Karabekir,s.15‐16. 28 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 çocuklar belli bir yas sonrasında ordu’nun emrine alınmaktadır.37 Kazım Karabekir’in sanayi mektebi ya da çocuk ordusu gibi çözümleri esas olarak erkek çocuklarına yönelikti. Kız çocuklarına yönelik ise sistemli bir çaba içinde değildi. Ferhunde Özbay Kazım Karabekir’in ‘Çocuk Davamız’ kitabında kimsesiz kız çocuklarına ilişkin çalışmalarınıüçnoktadatopladığınıbelirtmektedir: “1. Kimsesiz kız çocuklarının arasında yaşları uygun olanlar, Karabekir’in açtığı okullarıbitirenkimsesizerkekçocuklarlaevlendirilmektedir. 2.Kızlarınbirbölümüebevedikişkurslarınagönderilerekköyleredağıtılmıştır. 3.Ancakdahaküçükleraileleredağıtılmaktadır.” Görüldüğü gibi olağandışı bir konjonktürde, savaş koşullarında kimsesiz kalmış çocuklara yönelik ciddi çalışmalar yapmış olan Kazım Karabekir, o dönemde yaşanan savaşmağduriyetininçocuklarüzerindekiolumsuzetkisinibirnebzeolsunhafifletmiştir. Sonuç Osmanlı Devleti, 19. yüzyılda yoğun savaşlar dönemini yasamış ve Avrupa’da, Balkanlarda, Kafkaslarda, Ortadoğu ve Afrika’da pek çok toprak kaybetmiştir. Savaşlar nedeniyle çocuklar yetim ve öksüz kalmış, başta İstanbul olmak üzere Rumeli ve Anadolu’yagöçlerbaşlamıştır.Şehirleregelengöçmenlerbarınma,beslenme,sağlıkgibi temelproblemlerlekarşılaşmışlar,budurumdadilenciliğinvesuçoranlarınınartmasını tetiklemiştir. Özellikle çocukların korunmaya muhtaç duruma düşmesi Devletin tedbir almasını zorunlu hale getirmiştir. Osmanlı’nın Gelişme Dönemi’nde hayırseverler ve gönüllü kimselerin katkıları ile oluşturulan vakıflar sayesinde sosyal sorumluluk duygusu ile yürütülen hizmetler yetersiz kalınca kurumsal yapılanmalara ihtiyaç duyulmuş ve zamanın devlet yöneticileri de şartlara uygun Kuruluşların açılmasını sağlamışlardır.ÖzellikleII.Abdulhamid’ingayretleriilekurulankışlatipiyatılıbakımve eğitim kurumları Cumhuriyet Dönemi Türkiyesi’nin çocuk koruma sisteminin oluşmasınadakaynaklıketmiştir.Günümüzdebilekorunmayamuhtaççocuklarınbakım ve korunma altında bulundukları kuruluşlar olan Çocuk Yuvaları ve Yetiştirme Yurtları Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi toplu yaşam modelinin uygulandığı, koşulları iyileştirilmişvestandartlarıyükseltilmişkışlatipibinalardahizmetvermektedir.Ancak 21. yüzyılda toplu yaşam modeli yerine, müstakil ev ortamı ya da apartmanlarda diğer ailelerle birlikte yaşama imkânı sağlanan Sevgi Evleri ve Çocuk Evleri modelleri uygulanmaya başlamıştır. Korunmaya muhtaç çocuklar alanında son iki yüz yılda 37Köstüklü,s.31ve34. 29 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 edinilen bakım, koruma ve eğitim tecrübesi sonucunda oluşan ortak kanaat şudur: “Çocuklarınensağlıklıkişilikgelişimiancakaileortamındasağlanabilmektedir.” Çocuk, bir toplumun gelecek tasavvurudur ve medeniyet idealidir. Çocuklarına hak ettikleri imkânları sunamayan ve yetersizlikler nedeniyle onları mağdur eden milletler sağlıklıbirmedeniyetinşaedemezler.Bunedenleülkelerinuyguladıklarıçocukkoruma veadaletsistemleriçocukruhunauygunkurgulanmalıveuygulanmalıdır.Evrenselçocuk hakları ilkeleriyle kültürel değerlerimize ait güzel örnekleri birleştirilerek köklü medeniyetgeleneğimizeyakışırbirsisteminşaetmeliyiz. Kaynaklar AbdullahKaratay,CumhuriyetDönemiKorunmayaMuhtaçÇocuklaraİlişkinPolitikanın Oluşumu,MarmaraÜniversitesiS.B.E.(BasılmamışDoktoraTezi),İstanbul:2007. Aylin Koç, “Öksüz ve Yetimler için Kurulmuş Bir Eğitim Kurumu: Darüşşafaka”, Savaş ÇocuklarıÖksüzveYetimler,İstanbul2003. Aynur Soydan, “Darüşşafaka Tarihinden Kesitler”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları Dergisi,İstanbul2003,Sayı:3. Cafer Çiftçi, “Osmanlı Devleti’nde Yetim Keseleri”, Kültür Dergisi, Sayı:12 (Sonbahar 2008). Ebubekir Sofuoğlu, “Osmanlı Devletinde Yetimler İçin Alınan Bazı Tedbirler,” Savas Çocukları‐ÖksüzlerveYetimleriçinde,(edt.)EmineGürsoy‐NaskaliveAylinKoç, (kendiyayınları),İstanbul:UmutKağıtçılık,2003. “Eytamİdaresi”,TürkAnsiklopedisi,CiltXVI,1968,Ankara:M.E.B. Hakan Aytekin, 1914‐1924 Yılları Arasında Korunmaya Muhtaç Çocuklar Ve Eğitimleri, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü (Basılmamış Yüksek LisansTezi),İstanbul2006. İbrahim Sarıçam ve Seyfettin Erşahin, İslam Medeniyet Tarihi. Ankara: T.D.V. Yayınları, 2007. İlberOrtaylı,OsmanlıToplumundaAile,İstanbul:PanYayıncılık,2000. KazımKarabekir,ÇocukDavamız1,İstanbul:EmreYayınları,1995. MustafaArmağan,GeriGelEyOsmanlı,İstanbul:UfukKitap,2007. 30 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Mehmet Ö. Alkan, “Sivil Toplum Kuruluşlarının Hukuksal Çerçevesi 1839‐1945″, Tanzimat’tan Günümüze İstanbul’da STK’lar, A.N. Yücekök, İ. Turan, M.Ö. Alkan (Edt.),İstanbul:TarihVakfıYayını,1998. Nadir Özbek, “İkinci Abdülhamid ve Kimsesiz Çocuklar: Darülhayr‐i Ali,” Tarih ve Toplum,S.182,Şubat1999. NesimiYazıcı,“NişIslahhanesi’ndenHaberVar”,KültürDergisi,Sayı:12(Sonbahar2008). NuranYıldırım,İstanbulDarülacezeMüessesesi,İstanbul:DarülacezeVakfıYayını,1996. NuranYıldırım,İstanbulDarülacezeMüessesesiTarihi,İstanbul:DarülacezeVakfıYayını, 1997. NuriKöstüklü,“KâzımKarabekir’inAçtığıOkullar,”BelgelerleTürkTarihiDergisi,Sayı5, Temmuz1985,İstanbul. http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/Darüleytam(02.01.2009) http://www.kazimkarabekirvakfi.org.tr/(02.01.2009) 31 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 KÜRESELDÜZEYDEMAKROSOSYALHİZMETUYGULAMALARI ZekiKarataş Giriş Küresel düzeyde sosyal hizmet uygulamalarına geçmeden önce, dünyada neden sosyal hizmetmüdahalesineihtiyaçduyulduğunagenelhatlarıylagözatmakyerindeolacaktır. Küreselleşmeyle birlikte küçük bir köy haline gelen dünyamızda yoksulluk, gelir bağlamında giderek azalma eğilimi gösterse de hala büyük boyutlarda yaşanmaktadır. Ayrıcayoksulluksadecegeliryoksulluğuolarakdeğil,insaniyoksullukolarakdabirçok kişiyi etkilemektedir. Dünya’nın pek çok yerinde insanlar gelir azlığından ziyade temel sağlıkimkânlarınaulaşamama,sağlıklıiçmesuyunasahipolamamaveyetersizbeslenme gibisorunlarlakarşıkarşıyadırlar. • Dünyanın yarısı, yaklaşık 3 milyar insan, günlük 2 doların altında bir gelirle yaşamaktadır. • Dünyanın en yoksul 48 ülkesinin gayr‐i safi milli hasılası dünyanın en zengin 3 insanınınservetlerinintoplamındandahaaz. •Yaklaşık1milyarinsan21.yüzyılabirkitabıokuyamadanyadaisminibileyazamadan girdi. •Dünyadaheryılsilahlaraharcananparanın%1’indendahaazıilebütünçocuklarokula gidebilirlerdi. • Dünyanın en zengin ülkesi, endüstrileşmiş ülkeler içinde zengin‐yoksul arasındaki farkınenbüyükolduğuülkedir. •Gelişmişülkelerdekinüfusun%20’sidünyadakimalların%86’sınıtüketmektedir. •Birkaçyüzmilyarderinservetidünyanınenyoksul2,5milyarinsanınkineeşittir. • UNICEF verilerine göre, dünyada yoksulluk yüzünden her gün 30 bin çocuk hayatını kaybetmektedir. •Dünyadaki2,2milyarçocuğun1milyarıyoksuldur. •Dünyadatemeleğitimhakkındanyoksunolançocuksayısı121milyondur. • Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan 1,1 milyon insan yeterli suya, 2,6 milyon insan da temelsağlıkhizmetlerineulaşamamaktadır. ÖğretimGörevlisi,RecepTayyipErdoğanÜniversitesiİ.İ.B.F.SosyalHizmetBölümü. 32 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 •Dünyanüfusununyalnızca%12’sisuyun%85’inikullanıyorvebu%12üçüncüdünya ülkelerindeyaşamıyor. Bahsedilen bu rakamlar dünya çapındaki eşitsizliğin ve yoksulluğun ne kadar büyük boyutlardayaşandığınıaçıkbirşekildeanlatmaktadır.Elbettekigerekgeliryoksulluğu, gerekse insani yoksulluk az gelişmiş ülkelerde diğer ülkelere nazaran çok daha yaygın olarak görülmekte ve yoksulluğun etkileri de az gelişmiş ülkelerde çok daha yıkıcı olmaktadır. Ancak üzerinde durulması gereken nokta ülkelerin hangi kriterlere göre az gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler olarak sınıflandırıldığıdır (Brueggemann, 2006,s.458). Günümüzde yoksulluk yadsınamaz bir gerçeklik olarak varlığını sürdürmektedir. Her geçen gün dünya üzerinde daha çok kişi yoksulluğun yarattığı olumsuzluklardan etkilenmektedir.2004yılıitibariyledünyadayaklaşıkherbeşkişidenbirigünlük1dolar gelire sahip ve dünya nüfusunun neredeyse yarısı günde 2 doların altında bir gelirle yaşamınıdevamettirmeyeçalışmaktadır.BudurumGüneyAsya’daveSahraaltıAfrika’da çokdahayıkıcıboyutlaraulaşmışbulunmaktadır. Dünya nüfusunun dörtte üçlük bir kısmını oluşturan azgelişmiş ülkeler önemli bir kalkınmasorunuylakarşıkarşıyabulunmaktadır.Busorunakarşı,özelliklesonelliyılda gösterilen ilgiye karşın bu ülkelerle sanayileşmiş ülkeler arasında büyük refah farklılıklarının bulunduğu, bu ülkelerde yaşayan milyonlarca insanın hâlâ yeterli beslenme, sağlık, eğitim gibi olanaklardan yoksun olduğu, işsizlik ve yoksulluk gibi sorunlarlakarşıkarşıyakaldığıgörülmektedir. Küreselleşme bu bağlamda yadsınamaz bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Ancakönemliolanküreselleşmeninnasılolupdabütünülkeleriolumluveyaolumsuzbir şekildeetkilediğidir.1980’liyıllardansonraküreselleşmeninbudenligüçkazanmasının enönemlinedeni;UluslararasıParaFonu,DünyaBankasıveDünya TicaretÖrgütügibi uluslararası kurumların uyguladığı politikalar ve uygulanan bu politikaların sonucunda çok uluslu şirketlerin etkinliğinin küresel çapta önemli ölçüde artmış olmasıdır. IMF, DünyaBankasıveDTÖgibikurumlarınuyguladığıpolitikalarıngelişmişülkelerinlehine olarak onları daha da güçlendirdiği ve az gelişmiş ülkeler üzerinde önemli bir baskı unsuruoluşturduğugünümüzdeaçıkçagörülebilmektedir(Brueggemann,2006). UluslararasıSosyalHizmetlerinTarihi Bilimsel sosyal hizmetlerin ortaya çıkışı 1800’lerin sonlarına rastlamaktadır. Dinsel ve insancılyaklaşımlarlaelealınanhizmetlerdeeğitilmişelemanlaraduyulanihtiyaçsosyal hizmetin meslekleşmesini sağlamıştır. Yardımsever toplum gönüllülerin çalışması 33 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 zamanla alanda belirli nitelikte eğitim almış sosyal hizmet elemanlarına yerini bırakmıştır.İlktemsilcilerdahaçoktoplumliderleri,dingörevlileriarasındançıkmıştır. Bu rolleri üstlenen hayırseverlerin organize çalışmaları mesleğin felsefesinin yerleşmesindeetkiliolmuştur(Pierson,2012,s.11). Sosyal hizmet uygulamaları olarak nitelendirilebilecek toplumsal gelişim programları, başlangıçta kilise faaliyetleri olarak düzenlenmiştir. Özellikle Batılı ülkeler sömürgeleştirdikleri ülkelerdeki insanların asgari düzeyde yaşam şartlarının oluşması için yardım organizasyonları düzenlemişlerdir.Daha çok misyonerlik faaliyetleri olarak gerçekleştirilen bu yardım organizasyonları yerel aktörlerin de devreye girmesi ile birlikteyerinisiviltoplumkuruluşlarınabırakmıştır(Brueggemann,2006,s.458). Sosyal sorun yaşayan insanlara daha çok sosyo‐ekonomik destek sağlayan ilk sosyal hizmet sunucuları, gönüllüler ve kilise temsilcileridir. Batı’da sosyal hizmetin öncüleri, muhtaçlara sadaka veren vatandaşlar ile eski çağlardan beri bilinmekte olan kiliselere bağlı hayırseverlik örgütleridir (Friedlander, 1966, s. 583). 1800’lü yıllar henüz başlamadan, Katolik kilisesinin en önemli hayırsever yardım etkinliği aktörlerinden birisiFransa’dabulunanPapazVincentdePoul’dür.Aristokratkadınlararasındakurmuş olduğu ‘Hayırsever Kadınlar’ adlı dernek ile yoksulların evlerine gidilerek giyecek ve yiyecek dağıtılmaktaydı. 1633 tarihinde hasta ve engellilerin bakımı için hemşirelik mesleğinigeliştirmekamacıilePapazVincentdiğerbirdernekkurmuşvebununadına ‘Hayırsever Kızlar’ demiştir. Buderneğin üyeleri köylü kızları arasından hayır işlerinde çalışmak isteyenler eğitilerek hemşire olmakta idiler. Böylece eğitim görmüş bu hemşireler sosyal çalışma mesleğinin öncüleri olmuşlardır. Papaz Vincent’in fikirleri sadece Fransa’nın Katolik çevrelerinde değil, başka memleketlerde de ilgi ile takip edilerekuygulanmıştır(Friedlander,1966,s.16). İlk sosyal refah örgütlenmesi kurumu 1820’de John Griscom tarafından kurulan Yoksulluğu Önleme Derneği’ydi. Bu derneğin amaçları yoksulların yaşam koşullarını ve alışkanlıklarını araştırmak, yoksul bireylerin kendi kendilerine yardımcı olabileceği planlar önermek, onları tasarruf etmeye ve ekonomik davranmaya cesaretlendirmekti. Buamaçlarayönelikolarakdernek,yoksullaraevziyaretlerigerçekleştirmişti.1800’lerin ikinci yarısında işsizler, yoksullara, hastalara, fiziksel ve zihinsel engellilere, yetimlere yardım etmek üzere büyük kentlerde oldukça çok sayıda dini yardım kuruluşları kuruldu. Bu nedenle, bir İngiliz buluşu Hayırseverlik Örgütlenme Cemiyeti (Charity Organization Society‐COS) çok sayıda Amerikan kent sakininin dikkatini çekti. 1877’de BufalloveNewYork’tabaştaolmaküzereCOSbirçokkenttehızlabenimsendi(Zastrow, 2013, s. 2‐3). Eğitilmiş eleman ihtiyacının karşılanması için atılan ilk adım, 1873’de 34 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Londra’da hayır derneklerinde çalışanlar için düzenlenen konferanslar olmuş, bunu 1898’de New York’da açılan yaz okulu izlemiş ve 1899’da Amsterdam’da ilk sosyal çalışma(sosyalhizmet)okuluaçılmıştır(Kut,1988,s.4). COS hareketi ile eş zamanlı olarak 1800’lerin sonunda “yerleşim evleri” kuruldu. Bu yerleşimevlerindenilki1884’teLondra’dakurulanToynbeeHall’dur.Kısasüreçerisinde birçokbaşkayerleşimeviçalışanlarınınçoğugenellikleortaveüstsınıftanbürokratların kızlarıydı. Dost ziyaretçilerin aksine bunlar, yoksul bölgelerde yaşadılar ve eğitim merkezlerinde yoksulların ahlaki yaşamlarını nasıl sürdürecekleri ve koşullarını nasıl iyileştireceklerikonularındagöreveğilimlibiryaklaşımsergilediler.Yoksullarınbarınak, sağlı ve yaşama koşullarını iyileştirme yollarını aradılar, çevre yerleşim yerlerinde oturanlar için iş buldular, İngilizce öğrettiler, hijyen konusunda eğitim verdiler ve mesleki beceriler kazandırdılar. Yerleşim evi hareketinde en dikkat çekici önder, Chicago’dakiHullHouse’danJaneAdams’tır(Zastrow,2013,s.3). Aslında sosyal çalışma mesleği, sosyal refah kurumunun işlevsellik kazanmasının bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. Sosyal refaha ilişkin ilk sosyal düzenlemeler 1601’de İngiltere’de Kraliçe I. Elizabeth zamanında çıkarılan ‘Yoksullar Yasası’ ile gerçekleştirilmiştir (Kut, 1988, s. 7). Yardımlar artık kurulu idarenin sorumluluğuna geçmiştir.Başkabirifadeyegöreise;ulusalgelirinartmasısonunda,Batıülkelerinde,bu gelirinartmasısırasındameydanagelensosyalveekonomikyaralarısarmakiçinsosyal refah hizmetleri geliştirilmiştir (Kongar, 1972, s. 185). Sosyal çalışma mesleği, sanayi zemini üzerinde üç temel esas üzerine oturmuştur. Bu esaslar, insan hakları, toplumsal değişim ve mesleki bilgidir. Bu üç esas üzerinde meslek becerisini ortaya koyar, deneyimini paylaşır. İnsandan alır; insana verir. Kendisini bu değişken yapıya göre, ulaşmak istediği amaca göre sürekli yeniden biçimlendirir. Bunları yaptıkça mesleki olma özelliği kazanır, sistematik hale gelir, bilimsel disipline dönüşür. Bu şekilde toplumdaişleviartar,yaygınlaşırvevazgeçilmezhalegelir(Tomanbay,2007,s.199). Batıtoplumlarınıntarihselbirikimleriveözgürlükmücadeleleriiçindeşekillenensosyal hizmetmesleğiAsya,Afrikaveazgelişmişülkelerdekısmiolaraketkialanıbulmuştur.Bu ülkeler de her ne kadar kendi özgüllüklerini oluşturma konusunda yeterli bir çaba sergilememiş olsalar da Batı’ya endeksli olarak sosyal hizmetlere duyarsız kalmamışlardır. Azgelişmiş ülkelerde sosyal hizmet kalkınma unsurları içerisinde değerlendirilmiştir. Bu durum sosyal hizmetin mesleki gelişiminin önemli engellerle karşılaşmasınazeminhazırlamıştır. 35 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 SosyalHizmetEğitimininGelişimi Meslek anlamında sosyal hizmet 19. yüzyıl hümanist hareketlerinden doğmuş ve yoksullarınkötükoşullarınıdüzeltmeye,kanunlarlasosyalreformyapmayayönelmiştir. Sosyal hizmet alanında özel bir eğitim ihtiyacı duyulduğunda bu tarz eğitimi ilk ortaya koyan 1893’de Pittsfield’den (Massachusetts) Anna L. Dawes idi. 1873’de Londra’da Oktavia Hill tarafından hayır derneklerinde çalışan gönüllüler için düzenlenen konferanslar ilk adımdır. Bu kişi Chicago’da toplanan Hayırseverlik, Islah ve Yardım Dernekleri Milletlerarası Kongresi’nde okul fikrini ortaya atmıştır. 1897’de Mary Richmond ise Pratik Yardım İçin eğitim okulunun kurulması ile ilgili bir plan yaparak 1898yılındaNewYork’dailksosyalhizmetkursunuaçmıştır(Leighninger,2008,s.11). Hayırseverlik örgütü gruplarının gösterdikleri ihtiyaç üzerine sosyal hizmet alanında profesyonel eğitim programları başlatılmıştır. Altı haftalık kurs programı altı aya çıkarılarak New York’da ilk sosyal hizmet okulunun temeli oluşturulmuştur. Bu okul 1940yılındaColumbiaÜniversitesiilebirleştirilmiştir. Hayırseverlik örgütlerinin diğer bir özelliği de, üyelerinin hem kendileri ve hem de halkın bilgisi için derneklerin etkinlikleri ile yoksul halkın sosyal ve sağlık kurumları hakkında güvenilir bilgi toplama isteğiydi. Bunun sonucunda 1891 yılında New York’ta Charities Review adlı bir dergi yayınlandı; bu dergi 1910 yılında diğer ilgili dergilerle birleşerek The Survey adı altında başlıca profesyonel bir dergi oldu. Aynı dergi 1952 yılınakadardevamedereksosyalçalışmaalanındakuramsalvepratikgelişmelerebüyük yararlar sağlamıştır (Friedlander, 1966, s. 104,583). Sosyal hizmet okulu olarak açıkça tanımlananilkokul(InstituteforSocialWorkTrainning)iseHollanda,Amsterdam’daki bir grup sosyal reformcu tarafından 1899’da kuruldu. Enstitü iki tam yıl kuramsal ve uygulamalı derslerden oluşan bir programla kendilerini hayır işlerine adayan kişilere eğitimvermeyebaşladı.1904vebunuizleyenyıllardaAlmanya,İsviçre,İngiltere’deyeni sosyalçalışmaokullarıaçılmış,1910yılındabeşülkedekisosyalçalışmaokulusayısı14’ü bulmuştur.ÜlkelerarasındayayılanbuokullardahasonraLatinAmerika’yasıçramışve 1920’deŞili’de(Santiago)ilksosyalhizmetokulufaaliyetegeçmiştir(Pierson,2012). Asya kıtasında ise sosyal hizmet eğitiminin öncülüğünü Tata Enstitüsü ile Hindistan yapmıştır. Asya’da; Hindistan Bombay’da (1936), Afrika’da; Güney Afrika (1924) ve Mısır’da (1936) ilk sosyal çalışma okulları açılmıştır. Böylece söz konusu ülkelerde meslekieğitim,sosyalhizmetlerdegörevalacaklariçinbirönkoşulolarakkabuledilmiş, dahasonraeğitimkurumlarınınülkedenülkeyekıta’dankıta’yayaygınlıkgöstermesiyle sosyalçalışmamesleğievrenselbirnitelikkazanmıştır(Kut,1988). 36 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 UluslararasıSosyalHizmetOkullarıDerneği(IASSW)dünyanınheryerindesosyalhizmet eğitimi için bilinen bir merkezdir. Dünya çağında sosyal hizmet eğitimini ve yüksek kaliteli eğitim programlarının gelişimini özendirir. 1929’da kurulmuştur. ABD’deki SosyalHizmetEğitimKonseyigibiulusalderneklereüyelikaçıktıve100ülkedentoplam olarak450’ninüzerindeokulüyedir(Zastrow,2013,s.29). Sosyalhizmeteğitimprogramlarıülkedenülkeyedeğişir;bellibenzerliklerpaylaşırlarve aynı zamanda dikkat çeken farklılıklara da sahiptirler. Örneğin ABD gibi bazı ülkeler, genellikle insan davranışını çözümlemek üzere “çevresi içinde insan” modelini kullanırlar, oysa İsveç gibi diğer ülkeler hala büyük ölçüde mekanik modeli kullanmaktadırlar(Zastrow,2013,s.29). Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonu (IFSW) 50’den fazla mesleki derneğinüyeolduğubirörgüttür.ISFW’ninamaçlarışöyleaçıklanmıştır:“Federasyonun amaçları profesyonel standartları, eğitim ve etiği içeren bir meslek olarak sosyal hizmeti teşvik etmek; politika geliştirilmesinde ulusal sosyal hizmet derneklerinin katkılarını desteklemek; çeşitli ülkelerde sosyal hizmet uzmanları arasındaki iletişimi özendirmek ve mesleğingörüşlerinievrenselolarakhükümetlerarasıörgütleresunmaktır.Fedarasyonun çalışmalarındanönemlibirbölümünü,dünyanınçeşitliyerlerindekipolitikmahkumolarak alıkonansosyalhizmetuzmanlarıiçininsanhaklarısavunuculuğunusağlamakolmuştur.” (Zastrow,2013,s.29) Dünyanınherülkesindeinsanlaryoksulluk,ruhsalhastalık,suç,boşanma,aileiçişiddet, evlilik dışı doğumlar, ensest, madde bağımlılığı, yabancılaşma, AIDS, tecavüz, işsizlik, terörizm, fiziksel‐zihinsel engeller, aşırı nüfus artışı, ırkçılık gibi pek çok sorun yaşamaktadırlar. Sosyal hizmet politika yapıcıları ve onların her ülkede destekçileri, diğer ülkelerin bu sorunlarla nasıl mücadele ettiğini araştırarak ve çözümleyerek, daha etkin programları ve hizmet dağıtım sistemlerini belirlemeyi öğrenebilirler. Gerçekten busorunlardanbazılarıyalnızcakoordineedilmişuluslararasıçabalarlaçözümlenebilir. Sosyal hizmet uzmanları gelecekte sosyal sorunları çözümleme ve bu sorunlarla mücadele etmede uluslararası bir bakış açısına yoğun olarak ihtiyaç duyacaklardır (Zastrow,2013,s.29). Sosyal hizmet uzmanları için bazı uluslararası kuruluşlarda iş bulma fırsatları bulunmaktadır. UNESCO ve UNICEF göçmen çalışması yapılan görev pozisyonları için sosyal hizmet uzmanlarını görevlendirmektedirler. Diğer ülkelerdeki bazı devlet birimlerivebazıözelkurumlardanışmanlıkyapmaküzereABD’lerindekisosyalhizmet uzmanlarıyla anlaşma imzalamaktadırlar. Bazı özel ulusal veya uluslararası kurumlar “Katolik Hayırseverlik Kurumu, Dünya Çapında Uyum Kurumu, Kızılhaç” uluslararası 37 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 programlarında sosyal hizmet uzmanlarını görevlendirmektedirler (Zastrow, 2013, s. 29). SosyalRefahPolitikalarınıEtkileyenUluslararasıOrganizasyonlar BirleşmişMilletler Birleşmiş Milletler Örgütü ya da kısaca Birleşmiş Milletler (BM), 24 Ekim 1945'te kurulmuşdünyabarışını,güvenliğinikorumakveülkelerarasındaekonomik,toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan uluslararası bir örgüttür. Birleşmiş Milletler kendini “adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş” olarak tanımlamaktadır. Uluslararası İlişkilerde, kuvvet kullanılmasını evrensel düzeyde yasaklayan ilk antlaşma Birleşmiş Milletler Antlaşması'dır. Örgütün, kurulduğu yıllarda 51 olan üye sayısı, şu an itibariyle üyeliği kaldırılan Vatikan ve değiştirilen Çin Halk Cumhuriyeti,sonkatılanüyeGüneySudandâhil193'eulaşmıştır.ÖrgütünyönetimiNew York'ta bulunan genel merkezinden yürütülür ve üye ülkelerle her yıl düzenli olarak yapılantoplantılaryinebugenelmerkezdegerçekleştirilir(Adams,2002,s.13). Birleşmiş Milletler fikri ilk olarak, II. Dünya Savaşı'nın bitiminde savaşın galibi ülkeler tarafından, ülkeler arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırarak ileride meydana gelebilecek ve kendi güvenliklerini tehdit edebilecek bir savaşın önüne geçebilmek amacıyla ortaya atılmıştır. Örgüt yapısının halen bu amacı koruduğunu BM Güvenlik Konseyi'ninvarlığıveçalışmalarıylaortayakoymuştur.GüvenlikKonseyionbeşülkeden oluşmakta olup, bu üyelerden beşi daimi üye statüsündedir ve mutlak veto yetkisine sahiptir. Bu ülkeler ABD, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşik Krallık ve Fransa'dır. Güvenlik Konseyinin karar alabilmesi için 9/15 oranı gerekli olup, daimi üyelerden herhangibirisininaksiyöndeoykullanmamasıgereklidir.BMiçtihatlarınagöreGüvenlik Konseyi karar alırken veto yetkisine sahip üyelerden biri veya birkaçının oylamaya katılmaması bu üyelerin kararı veto ettiği anlamına gelmektedir. Ayrıca daimi üyelerin çekimserkalmalarıdaaynısonucuvermektedir(Brueggemann,2006,s.460‐461). Dünya çapında artan yoksulluk, Birleşmiş Milletler'in insan hakları gündemine de taşınmışvebukonudabirdizibildiri,kararveraporyayınlanmıştır.Örneğin,Birleşmiş Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı'nda (Viyana, 1993) aşırı yoksulluk ve toplumsal dışlanmanın insan onurunu ihlal ettiği görüşü kabul edilmiştir. 1996'da ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, "İnsan Hakları ve Aşırı Yoksulluk" başlığı altında bir karar alarak, aşırı yoksulluğun insan haklarından tam ve etkin yararlanmayı engellediğini ve bazı durumlarda yaşam hakkına tehdit oluşturduğunu belirlemiştir. 38 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Yoksulluk sorununu Birleşmiş Milletler'in insan hakları gündemine dahil eden bu gibi örnekler, Birleşmiş Milletler'in aynı zamanda sermayenin çıkarları ile de bütünleşme sürecinegirdiğidikkatealındığında,ilkbakıştabirparadoksgibigörünmektedir.Nevar ki, Dünya Bankası'nın da gerçekte yoksulluğu arttıracak yeni stratejilerini “yoksullukla mücadele” adıyla sunması gibi, Birleşmiş Milletler'in insan hakları gündemine giren “yoksulluk bir insan hakları ihlalidir” yaklaşımı da, eğer bir paradoks değilse, son analizdeyeni“yoksulluklamücadele”stratejilerine“insanhakları”söylemiylemeşruiyet kazandırmaktadır. Bir yandan sermaye çıkarları ile bütünleşip dünyanın bir avuç şirketininyörüngesinegirerken,öteyandanresmibelgelerdebiçimselolarak“yoksullara insanhakları”bahşetmeninhiçbirinandırıcılığıyoktur.Eğeryoksullukbirinsanhakları ihlali ise, bu ihlali derinleştirecek değil, ortadan kaldıracak samimi politikaların geliştirilmesiveuygulanmasıgereklidir.Kuşkusuz,BirleşmişMilletler'iniçindetümüyle homojenleşmiş bir politik tutumdan söz etmek gerçekçi olmaz. Bu örgüte üye olan devletler, farklı çıkarların politikasını gütmektedir. Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler'de de sermayenin ideolojik üstünlüğü tartışmasızdır. Yoksulluk sorununu gündemealanbirdizibelgenin,aynızamanda“serbest”piyasakurallarınauyulmasınıön görmesi, bu durumun bir göstergesidir. Bu “serbest”, dizginlerinden kurtarılmış piyasa, bugünkü yoksulluğun da temel nedenidir. Yoksulluğu ortaya çıkaran nedenlere değinmeksizinonubirsorunolarakinsanhaklarıgündeminetaşıyangirişimleriyiniyetli olsabile,sermayeninsözde“yoksulluklamücadele”stratejilerineeklemlenmesiveonun ideolojikhegemonyasıaltındaezilmesikaçınılmazdır. KüreselEkonomininAktörleri:IMFveDünyaBankası UluslararasıParaFonu(IMF),II.DünyaSavaşı’nınAvrupa’dayolaçtığıyıkımıhafifletmek ve dünyayı ekonomik bunalımlardan kurtarmak için 1944 yılının Temmuz ayında New HampshireeyaletininBrettonWoodskasabasındayapılanBirleşmişMilletler(BM)Para veMaliyeKonferansı’nınsonucundaortayaçıkmıştır.IMF’ninkurulduğudönemdedünya küresel bir bunalım olan 1929 krizinden henüz çıkmıştı.1930’larda yaşanan kriz esnasında dünyada işsizlik eşi görülmemiş rakamlara ulaşmış, Amerika’nın iş gücünün yaklaşıkdörttebiriişsizkalmıştır.BudönemdesorunJ.M.Keynes’insunduğureçeteile çözüme kavuşturulmuştur. Ona göre temeldeki sorun talep yetersizliğidir ve devlet yürüttüğü politikalar ile toplam talebi teşvik etmelidir. Keynes’in analizinin dayandığı modeller sonradan eleştirilip düzeltilse de piyasa güçlerinin neden ekonomiyi hemen tam istihdama ulaştıracak kadar hızlı çalışmadığını daha iyi anlamayı sağlamıştır ve alınantemelderslergünümüzdedegeçerliliğinikorumaktadır.BubağlamdaIMF’ninen önemli görevi, küresel bir bunalımın bir daha ortaya çıkmasını önlemek olarak 39 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 belirlenmiştir. IMF bu görevi, küresel toplam talebi korumak için üstüne düşeni yapmayan ve kendi ekonomilerinin çökmesine engel olamayan ülkelere uluslararası baskı uygulayarak yerine getirecektir. Gerektiğinde ise, ekonomik çöküşle karşı karşıya kalan ve toplam talebi kendi kaynaklarıyla canlandıramayan ülkelere likidite sağlayacaktır.(Stiglitz,2002,s.33) Küreselekonomininyönetimi,düzenveadaletarasındakiuzlaştırmakonusundagerilimi de beraberinde getirmektedir. Her bir ekonomik düzenin adalet ile ilgili olarak belirli iddialarıbulunmaktadır;serbestpazarkapitalizmigirişimciliğiveçokçalışmayıönplana çıkarırken, merkezi plan ekonomileri ise yoksulun ve şartları uygun olmayanların korunmasını vurgulamaktadır. Aynı şekilde uluslararası düzeydeki tartışmalar düzen, adaletvehükümetlerinrolükonusunaodaklanmaktadır.Küreselleşenekonomidedüzeni kurmakgittikçekarmaşıkhalegelmektedir.Çünküuluslararasısermaye,yatırım,malve hizmetler, bilgi ve kollektif organizasyonlar niceliksel ve hız açısından artış göstermektedir. Küresel ekonomiyi yönetmek, 21. yüzyılda daha önce olmadığı kadar kırılgan ve istikrarsız olmasından dolayı kolay olmamaktadır. Örneğin 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’ne yapılmış olan terörist saldırının ekonomik sonuçları bunu açıkça göstermektedir; borsa düşüşe geçmiş, ulusal havayolu şirketleri iflasla karşı karşıya gelmiş, politikacılar küresel ekonomiyi etkili olarak nasıl yönetecekleri konusundaki şüpheleri giderme ile uğraşmak zorunda kalmışlardır. Yine, Eylül 2001’den önce, 1990’larda Tayland’daki kriz Rusya’da finansal krizin ortaya çıkmasına neden olmuş, bunu yansıması ise hızlı bir şekilde Connecticut, Greenwich’de ortaya çıkmıştır. Küreselleşen ekonomi içerisinde adaletin sağlanmasının gerekliliği hem zor hem de karmaşık bir durum sergilemektedir. Devletin sınırları, uluslararası konularda daha az koruyucu tampon görevi görmeye başlamıştır. Örneğin yoksulluk, uluslararası düzeye rağmen bazı ülkelerde daha çok hissedilir olmasından dolayı küresel ekonominin yönetiminingündemindekitemelkonuolmaktadır. IMF ve Dünya Bankası’nın işleyişi de bu değişiklikleri yansıtmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’ndansonraortayaçıkmışolanbukuruluşlar,BMAntlaşmasının2.maddesinin7. bendi olan ” işbu antlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletlere herhangi bir devletin kendi iç yetki alanına giren konulara müdahale yetkisi vermediği gibi, üyeleri de bu türden konuları işbu antlaşma uyarınca bir çözüme bağlamaya zorlayamaz” ilkesini kapsayan bir anlayışı ilke edinmiş iken, son yıllarda, IMF ve Dünya Bankası, devletler arasındaki etkisinden ziyade, ülke içerisinde çok sayıda insan, grup ve faaliyetleri etkileyenbirprogramvepolitikabenimsemiştir.IMFveDünyaBankası;hukukireform, rüşvetveortakyönetimalanlarındaçalışmalarınısürdürmektedir. 40 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Birçok gelişmekte olan ülke, IMF ve Dünya Bankası’nın bu yeni rolünün, ulusal hükümetlerin rolü ve sorumluluğunu azaltma yönündeki tehlikeleri ile yüz yüze gelmektedir. Küreselleşmenin hükümetin yetkilerini aşındırması sorunlu bir durum sergilemektedir. Gelişmekte olan ülkeler, kendilerinden kaynaklanmayan negatif ekonomik şoklarla yüz yüze gelmektedir. Bu krizler içerisinde birçok gelişmekte olan ülke,IMFveDünyaBankası’nınyardımınaihtiyaçduymayabaşlamıştır.Buyardımlarise, birnevizorlamaileortayaçıkmaktadır.Bunaekolarak,ülkelerinkendiekonomilerive toplumlarında köklü değişiklikleri içeren reformları gerektirmektedir. Bu nedenlerle dünyaülkelerinin2/3’siIMFveDünyaBankası’nınbuuygulamalarından dahaöncehiç olmadığıkadarderinetkilenmektedir. IMF ve Dünya Bankası’nın uygulamaları eleştirel bir bakış açısıyla incelendiğinde hem düzen ve hem de adaleti sağlamak açısından etkisinin kötü olduğu görülmektedir. Eleştirilenhususlar;bukuruluşlarınliberalleşmeveözelleşmeyönündekireçetelerinin, devlet içerisindeki eşitsizlikleri daha çok arttırdığı ve gelişmiş ülkelerin kendi sanayilerini koruma ve istikrarsızlıklarının saldırılarına daha açık hale getirilmiş olmasıdır. Yine, IMF ve Dünya Bankası’nın güçlü endüstrileşmiş ülkelerin çıkarlarını yansıtmalarıveküreseleşitsizliğidahaçokarttırdığınayönelikeleştirileryapılmaktadır. IMFveDünyaBankasıkendiiçselyapılarıveyöntemleriaçısındandaeleştirilmektedir. Bu kuruluşlar kime karşı sorumludurlar? Örneğin IMF bu açıdan incelendiğinde; her üyenin Fon’daki ağırlığı kendi kotasının (kota; üye ülkenin GSMH’si, dış ticareti ve sermaye hareketlerinin büyüklüğü ile belirlenmektedir ve beş yılda bir gözden geçirilmektedir) büyüklüğü ile belirlenmektedir. G7 ülkelerinin kota toplamı, bütün kotaların %50’sine eşittir; bu nedenle oy hakkı ağırlığının yarısı bu ülkelerde bulunmaktadır. Buna diğer AB ülkeleri de eklendiğinde bu oran % 60’a ulaşmaktadır. Yani bu durumda ABD, Japonya, AB ve Kanada oy ağırlığının 2/3 payına sahip görülmektedir, geri kalan ülkelerin pay oranı ise azınlıkta kalmaktadır. Payı az olan ülkelerin birlikte hareket etme olanağı olmadığından alınan kararlarda etkin olmaları güç olmaktadır. Bu tablo, IMF’in niçin merkez ülkelerin sermayelerinin, şirketlerinin çıkarlarınıyansıtanpolitikalarısavunduğunuaçıkçagöstermektedir(McDonald,2006,s. 199). Gelişmekteolanülkeler,içyadadışortamdakiolumsuzluklarnedeniyleborçparabulma sıkıntısına düşüldüğünde IMF’den, taleplerini karşılamak suretiyle borç alabilmektedir. Eğer istenilen kredi, bu ülkenin kotasının % 25’ini oluşturan dilimi kadar ise ülkeye şartlardayatılmamakta,durumunudüzeltmetaahhüdündebulunmasıyeterliolmaktadır. Ancak, bunu aşan tutarlarda bir kredi talebi olursa stand‐by (destekleme) anlaşması gereğince IMF tarafından ileri sürülen şartları kabul etmesi gerekmektedir. Bunlar; 41 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 enflasyonundüşmesi,ekonominindaralması,faizhadlerininyükselmesiiçinparaarzının kısılması ve iç talebi düşürmek için ücret ve maaşların düşürülmesi, tarım fiyatlarının reel anlamda düşürülmesini sağlayacak önlemlerdir. Bunlara küreselleşme dünyasına uyum sağlama üzere serbestleştirici ve özelleştirmeyi hızlandırıcı şartlar da eklenmektedir. Dünya Bankası ise, başlangıçta gelişmekte olan ülkelere proje kredileri vermekte iken, ancak 1980’lerde dış borçlarını ödeyemez duruma düşünce, IMF ile birlikte çalışmaya başlamışvekredialangelişmekteolanülkelereserbestleştirmekapsamınınunsurlarını koşulolarakilerisürmeyebaşlamıştır.Budurumgelişmekteolanülkelerdenbüyüktepki almıştır.Örneğin1994yılındasiviltoplumörgütlerininprotestosuilekarşılaşmıştır.Bu eleştirilere karşılık olarak yayımlarında, toplumda refahın yaygınlık derecesi ya da yoksulluk kıstasları gibi konulara ilişkin değerlendirmelere yer vermesine rağmen uygulamalarındabundanötesinegeçememişolduğugörülmektedir. Sonuç olarak Dünya Felsefe Kongresi’nde Dünya sorunlarına yönelik sunulan bildiriler konuya açıklık getirmektedir; ''Uluslararası Hukukun Geleceği'' başlıklı bir konuşma yapan, Habermas, yenidünya düzeninde bugün için asıl sorunun, ‘uluslararası adaletin mümkün olup olmadığı’ndan çok ‘uluslararası hukukun bu tür bir adaleti sağlamaya uygunolupolmadığıdır’demiştir.‘Uluslararasıhukukunartıkönemivarmı?’sorusunun da tartışılması gerektiğini belirten Habermas, ‘Küresel olarak dünyaya egemen olan bir süper gücün, kendi ahlaki argümanlarını uluslararası hukukun yerine geçirdiği bir dönemde, uluslararası ilişkilerin anayasallaştırılması projelerine mi bağlı kalmalıyız?’ diye sormuştur. Uluslararası çatışmaların görüntüsünün de değiştiğini anlatan Habermas, artık ‘suçlu devletler’, ‘başarısız devletler’ ve ‘uluslararası terorizm’ gibi üç yeni kavramın ortaya çıktığını vurgulamıştır. Yine, Ganalı felsefeci Kwasi Wiredu, ‘biçimsel demokrasi yerine, bir uzlaşma sistemi geliştirilmeli. Herkesin söz hakkının olacağı ve haklı olduğunda sözünün kabul edileceği bir sistem oluşturulmalı’ demiştir. Çözüm için tek yolun diyalog olduğunu vurgulayan Wiredu; ‘diyalog yalnızca karşılıklı konuşma değildir, konuşmanın geliştirici olması gerekir… Tarihsel deneyimlerin önemi de ancak bu tür diyalogla ortaya çıkar ve gelecek için sağlam yollar döşer’ demiştir. Ganalı felsefeci, bugün dünyanın başlıca sorununun ne olduğu sorusunu ‘iç içe geçmiş, ama ayrı ayrı da çözümlenebilecek iki sorun vardır. Birincisi, hem ulusal, hem de uluslararası boyutlarda şiddet sorunudur. Ötekiyse yoksulluk, açlık sorunu. Dünyayı kaplayanmaddieşitliksizliklerhaksızgüçveiktidardağılımınıntemelidir,daimaşiddete başvurularak sürdürülür. Ve elbette şiddete şiddetle karşı konuluyor’ şeklinde yanıtlamıştır. İoanna Kuçuradi ise, küresel problemleri iki kategoriye ayırmaktadır; bir bütün olarak günümüz insanlığının ulaştığı uygarlık düzeyine rağmen, aynı insanlığın 42 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 önemli bir kısmının çektiği sıkıntılar, çağca ulaştığımız değer bilgisiyle bakıldığında çağımızın 'ayıpları' ve günümüz dünyasının, farkına varmadan girdiği bazı çıkmazlarını çağımızın olguları olarak yorumlamakta ve bu problemlerin en önemlilerinin ise yoksulluk ve terörizm olduğunu vurgulamakta, dünya problemlerinin ise; yaşanılan sıkıntı ve çıkmazlar karşısında düşünülen çözüm yolları olduğunu, bunların içinde en önemlisinin de insan haklarının korunmasının olduğunu belirtmektedir. Küreselleşme temelindeuluslararasıdüzenanlayışındaçözümise;insanibireyiaraçolarakdeğil,amaç olarakgörebilmedekendinigöstermektedir(Tekel,2013,s.12‐15). KüreselToplumunSosyalSorunlarıveSosyalHizmet 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı ve 1929 yılında talep yetersizliğinden doğan BüyükBuhranolarakadlandırılanekonomikkriz,gelişmevekalkınmasürecinisekteye uğratmıştır. II. Dünya Savaşı sonuna kadar ticari ve ekonomik ilişkiler en alt seviyede kalmışveancaksavaşınbitmesiyletekrarcanlanmıştır.II.DünyaSavaşısonrasıdönem talep yanlı politikaların uygulamaya konması neticesinde ücretlerin artması ve sosyal devlet anlayışının benimsenmesiyle kapitalizm ve küreselleşmenin getirdiği olumsuzlukların çok fazla hissedilmediği bir dönemdir. Ancak 1970’li yıllarda kapitalizmin krize girmesiyle birlikte uygulamaya konan neo‐liberal politikalar, küreselleşmesürecininhızkazanmasınaveetkialanınıngenişlemesinenedenolmuştur. Bubağlamdaküreselleşmeyikapitalizmdenayrıdüşünmekmümkündeğildir. “Küreselleşme kavramı, yeryüzü medeniyetleri ve ekonomilerinin, kendi niteliklerini ve öz çıkarlarını koruyacak biçimde, bireysel ve toplumsal refahları yükseltmek amacı ile bir araya geldikleri, görüntüsü ve imajını yaratıyor olmakla beraber, küreselleşme olgusu ile yaşanan fiili bir durum değildir. (…) gerçekte yaşanan, hâkim merkez sermayenin sıkışan kar hadlerini yükseltebilmek için, kendisine yeni üretim ve tüketim merkezleri oluşturabilmekamacıylayeryüzünükaplamasıhadisesidir”(Önder,2001,s.61). Az sanayileşmiş toplumlarda, insanların temel gereksinimleri daha doğrudan ve resmi olmayan yollarla karşılanmaktadır. ABD’de bile 150 yıldan daha az bir süre önce, Amerikalılar geniş aileleriyle ve yakın akrabalarıyla birlikte çiftliklerde veya küçük kasabalardayaşamaktaydılar.Maddiyadadiğerihtiyaçlarortayaçıkarsaakrabalar,kilise ve komşular “bir yardım eli uzatmak için” oradaydılar. Sorunlar görünür ve kişiseldi; toplumdaki herkes diğer herkesi tanırdı. Bir ihtiyaç ortaya çıktığında güçlüğü azaltmak içinkaynaklarlabirlikteellerindennegelirseyapacaklarıgarantiyealınırdı.Örneğineğer gereksinim maddi ise dükkan sahibi veya bankacı gibi kişisel tanıdıklar genellikle gerekenparayıtoplamakiçinyeterliydi(Zastrow,2013,s.38). 43 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Açıkça şimdi farklı bir çağda yaşamaktayız. Teknolojimiz, ekonomik temelimiz, sosyal desenlerimizveyaşambiçimlerimizbelirginbiçimdedeğişmektedir.Ticari,endüstriyel, siyasi,eğitimselvedinikurumlarımızdüşündürücübiçimdegenişlemektevedahagayri şahsibirhalegelmektedir.Çoğunluklakomşularımızıbiletanımadığımız,ailelerimizden ve akrabalarımızdan uzak, geniş kentsel toplumlarda yaşama eğilimindeyiz. Daha hareketli olduk ve yaşadığımız topluma ilişkin köklerimiz ve bilgimiz daha az. Mesleki açıdan uzmanlaştık ve diğerlerinden daha bağımsız hale geldik ve sonuç olarak yaşamımızdaki temel unsurlar üzerindeki kontrolümüz azaldı. Hızla değişen toplumumuz, önceki sosyal hastalıkları şiddetlendirmek ve artan sayıda evsiz insan, yükselensuçoranları,tekrarlananenerjikrizleri,terörveçevremizintahribatıgibiyeni sorunlar oluşması için üretici bir zemindir. Artık sosyal refah ihtiyaçlarını karşılamada kırsal‐sınırbölgesiyöntemlerigeçerliolmamaktadır(Zastrow,2013,s.39). Sosyal politikalar aracılığıyla gerçekleştirilecek makro düzeydeki sosyal hizmet müdahalesi uygulamalarıyla küreselleşmenin bireyler ve aileler üzerinde oluşturduğu olumsuz etkilerin en aza indirilmesi hedeflenmektedir. Bu anlamda topluluk örgütlenmesi önemli bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Topluluk örgütlenmesinin amacı, yerel topluluğun kendi sağlık, refah ve dinlenme ihtiyaçlarını karşılamak için gösterdiği çabaları değerlendirme, planlama ve koordine etmede topluluğu uyarmak ve topluluk üyelerine yardım etmektir. Belki de bir topluluk örgütlenmesinin etkinliklerini kesin olarak tanımlamak olası değildir. Fakat bu gibi etkinlikler muhtemelen vatandaş katılımını teşvik etmeyi ve cesaretlendirmeyi, kurumlar veya gruplar arasındaki çabaları koordine etmeyi, genel ilişkileri yerine getirmeyi,eğitimvermeyi,araştırmalaryürütmeyi,planlamayıvereferansbirkişiolmayı kapsar. Bir topluluk örgütleyicisi topluluk çalışmasını uyarma ve cesaretlendirmede katılımcıgörevigörür(Zastrow,2013,s.12). Bu gibi uzmanların görev aldığı kurum merkezleri topluluk refah konseylerini, sosyal planlama kurumlarını, sağlık planlama konseylerini ve topluluk eylem kurumlarını kapsar.Toplulukörgütlenmesikavramıbazımerkezlerdeplanlama,programgeliştirme ve makro uygulama gibi başlıklarla icra edilmektedir. Barker topluluk örgütlenmesi kavramınışöyletanımlamıştır:“Sosyalproblemlerleuğraşmak,planlıkollektifhareketler yoluylasosyalrefahıgüçlendirmekiçinaynıcoğrafibölgelerdenveyaortakçıkarlarıolan insan toplulukları, bireyler veya gruplara yardımcı olmak üzere, sosyal hizmet uzmanları ve diğer profesyoneller tarafından kullanılan bir müdahale sürecidir. Yöntemler problem alanının tanımını, nedenlerin analizini, planları formüle etmeyi, strateji geliştirmeyi, gereklikaynaklarıhareketegeçirmeyi,toplulukliderlerinibelirlemeyi,birarayagetirmeyi 44 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 ve çabalarını kolaylaştırmak için bunlar arasındaki ilişkileri özendirmeyi kapsar” (Zastrow,2013,s.12). Toplumkalkınmasıiseküçüktopluluklarıniçindebulunduklarıekonomik,toplumsalve kültürel koşulları iyileştirmek amacıyla giriştikleri çabaların devletin bu konudaki çabalarıyla birleştirilmesi, bu toplulukların ulusun bütünüyle kaynaşması, ulusal kalkınmaçabalarınatambiçimdekatkıdabulunmalarınınsağlanmasısürecidir.Toplum kalkınmasının önemli bir yönü toplumsal bütünleşmeyi sağlamak üzere ana toplumla küçük topluluklar arasında gerekli ilişkiyi kurmaktır. Ufak ufak yerel toplulukların çabalarını ulusal amaçlara yöneltmek, kalkınmaya katkıda bulunmalarını, kalkınmanın sonuçlarından bunların da yararlanmalarını sağlamak amacı ağır basmaktadır (Geray, 1991,s.101‐104). Sonuçolaraktoplumkalkınmasıgerikalmışyerelvegenelanlamdakitoplumlarınhızla gelişmişlik düzeyine ulaşabilmeleri amacıyla, insansal, doğal ve özdeksel kaynaklarının devletin katkısı ve desteğiyle bir araya getirilerek örgütlendirilmesi ve işletilmesi yoludur. Toplum kalkınması programlarında sosyal çalışma mesleği toplumla çalışma yönteminikullanaraketkinrolalır(Tomanbay,1999,s.265).Sosyalhizmetlertoplumun demokratikleşmesi, kalkınması ve toplum katılımını geliştirmesi için düzenleyici bir güçtür. SosyalHizmetinGeleceği Geleceğin yönelimi ve sosyal hizmetin doğası büyük ölçüde teknolojik ilerlemelerle belirlenecektir. Son yetmiş yılda gerçekleşen gelişmeler hayat tarzlarımızda çarpıcı değişikliklere neden oldu: Kara ve hava ulaşımı, nükleer güç, televizyon, bilgisayar, doğum kontrol yöntemleri, otomatizasyon, alış‐veriş merkezleri, tıptaki gelişmeler, bilgisayar ve internet… Teknolojik buluşlarla sosyal refah programlarındaki değişim arasındaki ilişki genelde şu formatı izler: Teknolojik ilerlemeler, yaşam tarzımızdaki değişimleribesler;yaşamtarzındakideğişimler,gelecektekisosyal,finansal,sağlıksalve eğlence ihtiyaçlarındaki değişimleri etkiler; ve sonraki değişimler de, büyük oranda sosyalhizmetprogramındatalepedilendeğişimleribelirler(Zastrow,2013,s.63). Ne tür teknolojik buluşların ortaya çıkacağını ve bu ilerlemelerin yaşam tarzımızı nasıl etkileyeceğini önceden kestirmek büyük ölçüde spekülatiftir. İlerlemenin bir kısmı ön görüldü;diğergezegenlereuzayseyahati,düşünebilenbilgisayarlar,zekayıarttırmakiçin kapasitesi geliştirilen beyinler, yaşlanmaya son verilmesi, kanserin çoğu türünü önleyecek aşılar, yapay kalp ve böbrek, HIV virüsünü yok eden aşılar, kalp ve diğer ameliyatları gerçekleştiren robotlar, depresyon ve felci tedavi etmek için beyne verilen 45 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 küçük elektrik şokları, hava ve iklim kontrolü gibi. Şu an için uygarlık tarihindeki herhangi bir zamandan daha çok bilim insanı teknolojik araştırma ve geliştirme çalışmalarına dahil olmuş durumda olduğundan, yeni teknolojik buluşlar muhtemel ki geçmiştekinden daha hızlı bir biçimde ortaya çıkacaktır. Halihazırda büyük bir sorun olanbuhızlıyaşamtarzınapsikolojikolarakuyumsağlamadurumugelecekyıllardada insanlarınmaruzkalacağıengüçuyumsorunlarındanbiriolmayadevamedecektir.Aynı zamanda çevreciler, aşırı nüfus; enerji kaynaklarının tükenmesi, küresel ısınma, zehirli kimyasalların aşırı kullanımı, kitlesel açlık‐yetersiz beslenme durumu ve hayat kalitesinde ciddi düşüşler gibi faktörlerden dolayı uygarlığımızın çok ciddi bir tehlike altında olduğunu ön görüyorlar. Geleceğin ne getireceğini önceden kesin olarak bilmek mümkündeğildir.Envahimhatanında,sorunlarıgörmezdengelenbirtutumtakınarak, geleceği planlama ve kontrol etme adına hiçbir çaba göstermemek olacağı söylenebilir. Sosyal refah için gelecekteki anahtar mesele ailedeki değişimler olacaktır. Ne zaman parçalanmışbirailevarsa,genelolarakihtiyaçduyulanşeysosyalhizmetlerolmaktadır. Ailelerin ihtiyaçları değiştiği oranda, buna uygun biçimde sosyal hizmetlerin de değişmesigereklidir(Zastrow,2013,s.64). Kaynakça Adams,R.(2002).SocialPolicyforSocialWork.NewYork:Palgrave. Brueggemann,W.(2006).ThePracticeofMacroSocialWork.Belmont,Canada:Thomson Brokks/Cole. Friedlander,A.(1966).SosyalRefahHizmetlerineBaşlangıç.(R.Taşçıoğlu,Çev.)Ankara: SSYB. Geray,C.(1991).Türkiye'deveAlmanya'daSosyalHizmetler:HalkEğitimiveToplum Kalkınması.Ankara:SelviYayınları. Kongar,E.(1972).SosyalÇalışmayaGiriş.Ankara:SosyalBilimlerDerneği. Kut,S.(1988).SosyalHizmetMesleği.Ankara:SHYO. Leighninger,L.(2008).TheComprehensiveHandbookofSocialWorkandSocialWelfare: TheHistoryofSocialWorkandSocialWelfare(Cilt1).(B.White,Dü.)USANew Jersey:JohnWiley&Sons. McDonald,C.(2006).ChallengingSocialWork:TheInstitutionalContextofPractice.New York:PalgraveMacmillan. 46 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Önder,İ.(2001).KüreselleşmeveUlusDevlet:KüreselleşmeveUlusalEkonomilerAçısından EgemenlikSorunu.İstanbul:YıldızteknikÜniversitesiStratejikAraştırmalar Merkezi. Pierson,J.(2012).UnderstandingSocialWork:HistoryandContex.USA,NewYork:Mc GrawHillOpenUniversityPress. Stiglitz,J.E.(2002).KüreselleşmeBüyükHayalKırıklığı.(A.Taşçıoğlu,&D.Vural,Çev.) İstanbul:PlanByayınları. Şeker,A.(2010).KüreselleşmeveSosyalDevlet.Ankara:SABEV. Şeker,A.(2004).KüreselleşenDünya'daGeleceğinSosyalHizmeti.Ankara:SABEV. Tekel,S.(2013).KüreselleşmeUluslararasıDüzenveAdalet.Mayıs22,2013tarihinde www.sosyalhizmetuzmani.org: www.sosyalhizmetuzmani.org/kuresellesmesosyaldevlet.docadresindenalındı Tomanbay,İ.(1999).SosyalÇalışmaSözlüğü.Ankara:SelviYayınları. Tomanbay,İ.(2007).SosyalOlmak.Ankara:SABEV. Zastrow,C.(2013).SosyalHizmeteGiriş.Ankara:NikaYayınevi. 47 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 KitapÖzeti DİNHAYATTANÇIKAR ZekiKarataş Tayfun Atay, Din Hayattan Çıkar: Antropolojik Denemeler (4. Baskı), İstanbul: İletişimYayınları,2012. AnkaraÜniversitesiDilveTarih‐CoğrafyaFakültesiHalkbilimBölümüEtnolojiAnabilim Dalı’nda öğretim üyesi olan yazar Tayfun Atay, sosyal antropoloji üzerine dersler vermektevearaştırmalaryapmaktadır. Giriş Antropolojik denemeler şeklinde kaleme alına “Din Hayattan Çıkar” adlı kitap beş ana bölümdenoluşmaktadır.KitabıngirişkısmındaTürkiye’dedininneolduğunailişkindin dışı yapılan tanımlamalarda en çok Karl Marx’ın ‘din bir afyondur’ sözüne gönderme yapıldığı vurgulanmıştır. Yazara göre; Marx’ın dine ‘halkın afyonu’ demesi ideolojik bir yaklaşımdan ziyade sosyolojik bir mahiyet taşımaktadır. Marx acı, sefalet ve yoksulluk içindeki halkın çaresizliğini teskin etmek için dine yöneldiğine vurgu yapmaktadır. 1840’lı yıllarda hızla modernleşen Avrupa’da dinin toplum nezdindeki konumu bu tanıma uymaktaydı. Modernleşmeyle birlikte dine bakış açısı da değişerek, en son noktada Nietzsche ‘Tanrı öldü’ diyerek dinin birey ve toplumsal yaşam üzerindeki etkisininortadankalktığınıilanetmiştir.Weber‘dünyanınbüyüsününbozulduğunu’ifade ederek dinin insan hayatını belirleme, biçimlendirme etkisinin zayıfladığını vurgulamıştır.Böylecelaiklikakımıylabirliktedinbireyselyaşamahapsedilerekkamusal alanınvetoplumyaşamınındışınaitilmişoldu.Ancakmodernhayatınyıprattığıinsanlar, yeniden maneviyat arayışı içine girerek dine dönüş yapmaktadırlar. Yeniden insanların gündeminealdıklarındininkültürdenkültüredeğişenbiçimiveanlamıolduğunavurgu yapanyazar,dinikitaptandeğilinsanlardanöğrenmegayretitaşıdığınıbelirtmektedir. DinveAntropoloji İngilizce’de‘religion’sözcüğüyleifadeedilendin,Latince‘religare’yani‘sıkıcabağlanmak’ kökündengelmektedir.Dinyoluylainsan,hayatınıngidişatındaetkilisaydığıdeğerlibir şeyesıkıcabağlanır.Bağlanmaksınırlayıcıolsada,bireyinyaşamınıanlamlandırmasıve onadayanmagücüvermesibakımındandingereklibirunsurdur. ÖğretimGörevlisi,RecepTayyipErdoğanÜniversitesiİ.İ.B.F.SosyalHizmetBölümü 48 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Antropolojiliteratüründedin;“tabiatüstüvarlıklarvegüçlereilişkinzihinseltutumlarve davranışörüntüleri”olaraktanımlanmaktadır.“Zihinseltutumlar”kavramıyladinininanç boyutuna, “davranış örüntüleri” kavramıyla da dinin ibadet boyutuna vurgu yapılmaktadır. Tabiatüstü tabiriyle de gözlemlenemeyen, deneysel olmayan ve açıklanamayan bir alanın varlığına işaret edilmektedir. Bu anlamda din bilinmeyenle ilişkikurmamekanizması,yanibağdır. Antropolojikaçıdanbakıldığındayeryüzündedindenensöylemvepratiğerastlanmayan bir topluluk ya da halk yoktur. Dünya üzerinde ilkel kabilelerden modern organize devletlere kadar her düzeyde topluluklarda tabiatüstü güçlerle temasa geçmeyi amaçlayan törenlere, ruh ya da benzeri varlıklara ve ölümden sonra yaşama ilişkin inançlara rastlanmaktadır. Aynı zamanda dinsel inanca karşı çıkış da her toplum ve kültürdeotayaçıkmaktadır. İnsanlar bilim ve teknoloji yoluyla sorunlarıyla baş etmenin yollarını keşfetseler de, bilinemeyenvekontroledilemeyenlerinvarlığıkorkuvekaygıyanedenolmaktadır.Akıl yoluyla denetlenemeyen olaylar ve gelişmelerin neden olduğu kaygı durumlarının üstesinden gelmek için dinsel pratiklere başvurulur. Bu anlamda din, insanların yaşamındabilimveteknolojinindolduramadığıboşluğutamamlayıcımahiyettebirişleve sahiptir. Din “nereden geldik, nereye gidiyoruz, bu dünyada vazifemiz nedir” gibi zor sorulara cevap üreten yapısı nedeniyle insanların yaşamı ve evreni anlamlandırma çabalarına destek olur. Dini bu çerçevede, insan varoluşuna anlam katan bir kültür sistemi olarak değerlendiren Clifford Geertz, oldukça kapsamlı bir din tanımı yapar: “Genel bir varoluş düzenine ilişkin kavramlaştırmalar formülleştirerek insanlarda güçlü, yaygınveuzunsüreliruhhallerivemotivasyonlaroluşturanvebukavramsallaştırmaları bir gerçeklik halesine bürüyerek söz konusu hallerin ve motivasyonların eşsiz bir şekilde gerçekmişgibigörünmesineyolaçansimgelersistemi.” Din hayata ve insana dair anlam haritası sunmanın yanında, toplumsal denetim mekanizması işlevi de görmektedir. Uygun ve doğru davranış reçetesi sunan din toplumsalolarakkabuledilentutumvedavranışlarıteşvikedip,uygunolmayanlarıhoş karşılamayarak bir ahlaki sistem öngörmektedir. Dinsel törenler insanların ortak kimliklerini ifade etmelerine fırsat vermesi nedeniyle, mensuplarının aidiyet hissetmelerinisağlamaktadır. İdeolojiOlarakDin Dinin bireyin yaşamına anlam katma işlevinin yanında dünyevi‐siyasal süreçlerde, iktidar mücadelelerinde, toplumsal çatışmalarda da gündeme gelmesi onun bir başka 49 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 boyutuna bakmayı gerektirmektedir. Avrupa’nın tarihine baktığımızda, Osmanlı’daki isyanları incelediğimizde dinin etkisiyle yaşanan çatışmalara şahit oluruz. Bu noktada din, toplumsal patlamaların, yoksulluğa isyanın veya zenginliğe hıncın ateşleyicisi olan bir ‘ideolojik’ işlevle karşımıza çıkar. Bu özelliği nedeniyle Marx dini, ‘ideolojinin ilk biçimi’olaraktanımlamıştır. İdeolojik bir söylem olarak işlerlik kazandığında din hem yönetenler için bir dayanak, hem de yönetilenler için bir sığınak olmaktadır. Marx’ın da vurguladığı gibi din bir yandansömürüvesınıfçelişkilerinikamufleedenbirsöylem,öteyandandaezilenlerin ve yoksulların sefalete katlanmasını sağlayan bir afyon (müsekkin) olarak işlev görür. Ancak sol‐sosyalist ve ateist zihniyete sahip çevreler Marx’ın “din afyondur” sözünü gerekçe göstererek dini tamamen dışlayan bir yaklaşım geliştirmişlerdir. Bu yaklaşım Marx’ın hakkıyla anlaşılmadığını göstermektedir. Çünkü Marx dini çok önemsemiş, ciddiye almış, üzerinde kafa yormuştur. Marx’a göre mücadele edilmesi gereken din değil,onuvaredenvekaçınılmazkılanyaşamkoşullarıyaniekonomiksistemdir.Sömürü düzenindeinsandinesarılmasındaneyapsın.ÖzetleMarx’ın‘halkınafyonu’nitelemesini halkıuyuşturananlamındanziyade,‘teskineden’,dünyayatahammületmeyisağlayanbir rahatlatıcıolarakanlamakgerekir. DinAntropolojisi Sosyo‐kültürel antropolojinin bir alt dalı olan din antropolojisi, antropolojik yaklaşımla dini ve onunla ilişkili toplumsal kurumları inceler. Teolojik perspektifin öznesi insan‐ üstü etkenler kabul edilir. Din antropolojisinin öznesi ise insandır. Bu nedenle din antropolojisiherhangibirdininüstünlüğüneyadadeğersizliğinevurguyapmaz,insanın dininetkisiylegünlükyaşamındaneleryaptığıüzerindedurur. Antropolojiveİslam İslam toplumları üzerine yapılan antropolojik incelemelerde iki farklı yönelimden söz edilebilir.Bunlardanbirincisi‘İslamantropolojisi’(theantropologyofİslam),ikincisiise ‘İslamiantropoloji’(Islamicantropology)başlıklarıylaifadeedilmektedir.Buayrımtemel olarak‘nasılbirantropolojiyapılması’gerektiğidüşüncesiyleortayaçıkmıştır.ÇünküBatı antropolojisinin İslam toplumlarına bakışında eksiklik ve yetersizlik olduğu kanaati oluşmuştur. İslam,diğerOrtadoğukökenliikidindenfarklıolarakzenginbirahlaki,hukukivesosyo‐ politiksöylemgeleneğivepratiklerçeşitliliğisergilemektedir.İslamdinininfıkıh,kelam, tasavvuf gibi ana akımlarının yanında mezhepler gibi dini kurumsallaştıran unsurların varlığı insan topluluğunun pratiklerini şekillendirme açısından zengin bir zemin 50 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 oluşturmuştur.İslamadınaşekillenenbutoplumsalpratiklerkarşımızatarihsel,coğrafi ve kültürel dinamiklerden beslenen farklı, çeşitli hatta birbirine karşıt dışavurumlar çıkarmıştır. Hatta tek bir toplumda bile birbirinden farklı Müslüman anlayışı ve pratiği oluşabilmektedir.İslam’ınArapYarımadasıdışındagenişbircoğrafyayayayılmasıdaha çokbubölgelerdevarolaninançmotiflerininİslamtarafındaniçselleştirilmesisayesinde mümkünolmuştur. Günümüzde İslam dünyasına İran İslam Devrimi’nin (1979) de etkisiyle ‘köktendincilik’ kavramsallaştırması ekseninde yaklaşılmaktadır. Köktendincilik İslam’la birlikte anılmaya başlanınca insanların zihninde önyargılı ve olumsuz bir imaj oluşmuştur. Hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük, şiddet ve saldırganlıkla eşdeğer tutulan bu imaj nedeniyle, İslam’ın çeşitliliği ve zenginliği göz ardı edilerek sorunlu bir antropolojik bakışgeliştirilmiştir. İslamAntropolojisiterimiilkolarak1970’lerdeMısır’lıantropologAbdulHamidEl‐Zein tarafından ifade edilmiştir. El‐Zein Fas’tan Endonezya’ya uzanan geniş coğrafyada gerçekleştirilenantropolojikçalışmalarıİslamiilimlersüzgecindengeçirereksorgulamış veyorumlamıştır.El‐Zeindeğerlendirmesindeantropolojikçalışmalarınevrenselİslam’ı tanımlama iddiasında olduklarını, ancak her birinin diğerinden farklı bir betimleme sunmasınedeniyleİslam’ınçoğulculuğunavezenginliğinevurguyaptıklarınıbelirtmiştir. El‐Zein antropolojiyi Doğu ve Batı dünyalarının entelektüel geleneklerini kapsamına alarakaşabilecekfelsefivesosyalbirçalışmadisiplinihalinegetirmeyeçalışmıştır. İslamiantropolojibaşlığıaltındatoplanançalışmalarınanaamacı,antropolojiyiİslam’ın ideal ilke ve öğretileri ile uyumlu İslami bir çerçeveye yerleştirmeye çalışmaktır. Antropolojinin bir bilim olarak Batı‐Hıristiyan geleneğinde doğup şekillendiği varsayımıyla hareket eden Müslüman bilim insanları, bu bilimin daha çok Batı’nın sömürgeci politikalarına hizmet ettiğini düşünmektedirler. Dolayısıyla Müslüman toplumların kültürlerini incelemek üzere İslami perspektifi taşıyan yeni bir antropoloji anlayışınaihtiyaçduyulmuştur. İngilizMüslümanM.WynDavies’egöreyapılmasıgereken;İslammedeniyetininsorunlar hakkında İslami düşünce yeteneğini yeniden kazanması ve Batılı aydınlanma paradigması tarafından yüzyıllarca baskı altında tutulan kendine has bilim yapma yollarınıyenidenhayatageçirmesidir. TürkiyeÇözümlemeleri:CumhuriyetveDin İmparatorluktan Cumhuriyete geçerken ulus devletin inşası aşamasında en fazla müdahaleye maruz kalan din, bu baskı ve zorlama karşısında toplumsal zeminde farklı 51 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 bir konum almak zorunda kalmıştır. Cumhuriyetin kurucu kadrosu her ne kadar dini topyekûn ortadan kaldırma niyeti taşıması da reformist bir anlayışla Türkiye Müslümanlığıoluşturmaçabasıiçindeolmuşlardır.AyrıcaCumhuriyetrejimidinisiyasal vetoplumsaldüzlemlerindışında,yalnızcabirvicdanmeselesişeklindedeğerlendirerek kişisel plana indirgemek istemiştir. Dini tezahürlerin kamusal alanda yasaklanması ve kişivicdanınahapsedilmekistenmesi,dininTürktoplumundavarolanetkisiningözardı edilmesinenedenolmuştur.Dolayısıyladinsosyolojikbirperspektiftenbileelealınmaya uygun bulunmamıştır. Bu nedenle Türkiye’de hâkim entelektüel ve akademik gelenek içerisinde yer alanlar uzun süre din konusunu bilimsel‐analitik incelemeye tabi tutmaktan kaçınmışlardır. Bu durum özellikle sosyal bilimleri, resmi ideoloji ile ‘malul’ olma durumunda bırakmıştır. Durkheim, Freud, Hegel, Marx, Weber gibi Batılı sosyal bilimciler ise din olgusunu, dinsel düşünce ve davranışları önemsemişler, bu konuya ilişkinsonderecekapsamlıvezenginkuramsalyaklaşımlarsunmuşlardır. Türksosyalbilimcilerinpekçoğundadinebakışateizmdendeöte‘anti‐teizm’damgasını taşır. Bu aydınların nazarında din bir ‘anomali’dir. Dolayısıyla dini olgulara ve oluşumlara rejime nasıl zarar verecekleri, hangi şer güçlerden beslendikleri ve kendilerinenasılçıkarsağladıklarıaçısındanyaklaşılmıştır.“Hâlbukiböylebirçevreyiele alırken, bu çevrenin kendi İslami kimliğini nasıl inşa ettiği, kendisini diğer İslami oluşumlardan nasıl ve ne derece ayırt ettiği, cemaat içi rekabet ve çatışma süreçlerinin nasıl seyrettiği, birbirine rakip İslami yorumların nasıl hayata geçirildiği, İslam’ın kim tarafından kimler için ve kimlere karşı tanımlandığı/temsil edildiği vb. türde sorular üretilereksosyalbilimmetodolojisiyleelealınmasıbeklenirdi.ModernBatıtoplumlarında din, dünyevi süreçler içerisinde ve toplumun ürünü olarak kavranıp bilimsel inceleme ve irdelemelere alabildiğine açılırken, modern Türkiye’de tam aksi yönde bir gelişmeye ivme kazandırılarakdiniböylesibirincelemekonusuyapmaimkânlarınınönüne‘resmiideolojik’ bir set çekilmiştir. Sonuçta din bilimin ‘konusu’ değil, ancak ‘hasmı’ olarak ele alınabilmiştir.” Din denilince Cumhuriyet dönemi aydını olarak nitelendirilen kesimin zihninde kara sakallı,yeşilsarıklıürkütücüçehreliadamlar,karaçarşaflıkadınlar,sahtekar/istismarcı hocalar canlanmaktadır. Bu sığ bakış açısıyla din gibi karmaşık ve çok boyutlu bir olgunun anlaşılması mümkün değildir. Türk sosyal bilimcilerin önde gelen, saygın isimlerinden Niyazi Berkes’in şu sözleri, bu zihniyet yapılanmasını ve ruh halini iyi sergiler: “Kemalizm sallanmaya başlayınca, bunların hepsi birer birer mezarlarından kalkar gibi hortladılar. Hem de geçmişlerindeki görünüşlerinden daha kaba, daha ilkel, dahaçirkingörünüşlerle.Kemalizmdevrimibunlarınhepsiniyendiği,yuvalarınıyokettiği 52 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 halde, meğer ne bereketli kökleri varmış! Sıcağı gören haşereler gibi birer birer kımıldamağa,kalkınmağabaşladılar.”1 Bu hâkim atmosfer nedeniyle dinin inanç ve pratik boyutu önyargılardan ve önkoşullardan uzak bir biçimde özellikle akademik camiada inceleme ve araştırma konusu yapılamamıştır. Oysa birbiri ile uzlaşma içinde olmayan, karşıt görüşlerdeki insanların medeni bir zeminde birbirlerini anlama temelinde buluşmaları gerekirdi. Bu olmadığı takdirde inancı sahiplenenlerle inancı küçümseyenler arasındaki sağırlar diyaloğu,laikTürkiyeCumhuriyeti’ninenayırtedicivasıflarındanvesorunlarındanbiri olmayısürdürecektir. KültürveDin Toplumiçindekianlamlısimgelerbütünüolaraktanımlanankültürünsunumu,yayımıve içselleştirilmesi politik bir süreç içinde gerçekleşmektedir. Cumhuriyet’in kuruluşunda etkin olan siyasi anlayış bir dizi reform ve yeni yapısal düzenlemeler sağlamış ancak bunlar toplum nezdinde beklenen kabulü görmemiştir. Çok milletli, çok kültürlü Osmanlı‐İslam kimliğine dayalı bir imparatorluk bakiyesinden, Türklüğe vurgu yapan ‘modern’ ve homojen bir ulus inşası hedeflenmiştir. Bu amaçla tarikatlar, tekkeler, medreseler, mektepler gibi İslami kurumlar etkisizleştirilerek, doğan boşluk halkevleri, Türk ocakları ve köy enstitüleriyle kapatılmaya çalışılmıştır. Yeni Türkiye’de bireylerin kültürlerinideğiştirmedeenetkinrolveişlev,resmiokullarvebuokullarınöğretmenleri tarafındanyerinegetirilmiştir. 1923‐1950 arasındaki tek partili dönemde resmi ideoloji tarafından halkın kültürel dönüşümü hedeflenmesine rağmen, bu dönüşüm şehirli üst ve orta sınıflarla sınırlı kalmış kırsal kesimde kalıcı ve istenen düzeyde etki oluşturamamıştır. 1950’den sonra demokrasiye geçiş yapılmış ve o dönemin iktidar partisi DP Batı liberalizmini benimsemesine rağmen Kemalist laik CHP’ye karşı zafer elde etmesi nedeniyle laiklik karşıtıİslamyanlısıbiroluşumolarakalgılanmıştır.DemokratParti’ninonyıllıkiktidarı ile Türkiye demokrasi deneyimi yaşamış ve insanlar artık siyasal sürecin bir parçası halinegelmiştir.BudurumCumhuriyet’ikuranvedevletkurumunutemsiledenaktörleri olup bitenler karşısında ipleri elinden kaçırma endişesine sürüklemiştir. Bu nedenle 1960darbesiilelaikçizgidensapmagösterenhalkavesiyasetegözdağıverilmiştir. 1980’lerden sonra toplumun kültürel değerlerinde kapsamlı ve niteliksel bir değişme başlamıştır.Kırdankentegöçartmış,ulaşım,iletişimveeğitimimkânlarınıngelişmesiyle 1NiyaziBerkes(1975).TürkDüşünündeBatıSorunu,Ankara:BilgiYayınevi. 53 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 birliktemuhafazakârkültürgörünürhalegelmiştir.Özeltelevizyonkanallarınınartması kitlesel dönüşümü hızlandırmış, İslami sosyo‐politik ve kültürel taleplerin önünü açılmıştır. 2000’lere gelindiğinde Türkiye’de vücut bulmuş kitle kültürünün bir parçası haline gelen İslam’ın, özellikle sistem açısından bu ‘terbiyelenmiş’ haliyle kamusal görünülürlükkazanmasıdışlayıcıveyoksayıcıbirlaisizmdeısraredençevrelerirahatsız etmiştir. MedyatikTürkiye’deDinveTesettür 1979 İran İslam Devrimi’nden sonra, siyasal İslam gündeme gelmesiyle birlikte dinin ideolojik boyutu ön plana çıktı. Bir kültür ve kimlik olarak Müslümanlığı tanımlayan, ayırt eden, biçimleyen söylemler, ritüeller ve simgeler İslam’ın bu siyasal yükselişini destekleme yolunda seferber edildiler. Başörtüsü de Cumhuriyet rejimi tarafından bir siyasalsimgeolarak algılandığı andanitibarensorunolarak görülmeye başlandı.İslami duyarlılıklara ağırlık veren siyasi iktidarlar dahi uzun yıllar bu sorunu çözmeyi başaramadılar.Vetürbankonusuadetabirbağımlıdeğişkenolarakgündemdekalmaya devametti. Sosyolojik açıdan bakıldığında ise başörtüsünün anlamının değiştiğine şahit olunmaktadır.Başlangıçtadinselveyasiyasalbirsimgeolarakgörülenbaşörtüsügiderek kozmetik bir aksesuara dönüşmüştür. Tüketim kültürünün etkisiyle dinsel semboller ticari faaliyet alanı olmaya başlamıştır. Örneğin oruç tutmayanlar için kaygı ve endişe zamanıolanRamazanAyıartıkbirpanayırhavasınabürünmüş,oruçsuzlariçindeçekici halegelmiştir.Tekbir,ihlas,vahdetgibidinselkavramlarbirerşirketveholdingismine dönüşmüştür. Tesettür Müslüman kadının Allah’ın emrini yerine getirmek üzere işlenen bir hayır olmaktan öteye geçerek serbest rekabet şartları gereği reklam malzemesi haline gelmiştir.İççamaşırdefilelerisunan mankenlerbirandatesettürdefilelerindegörünür olmaya başlamışlardır. Dünyanın pazara, hayatın da podyuma dönüştüğü bir çağda, doymakbilmezgösteriveimajendüstrisininhepyeni,alışılmadık,dokunulmadıkbirtema arayışınınyenihedefibirsüredirtesettürlükadınolmuştur.DolayısıylaTürkiye’debüyük şehirlerden taşraya doğru yayılan güzellik ve kozmetik endüstrisi kendisine bakir bir alan bulmuştur. Giderek sayıları artan tesettürlü bayanlar, ‘müminler ordusu’nun neferleriolmakyerine,güzelliksalonlarınınmüdavimleriolmuştur. ŞerifMardinveDin Şerif Mardin Türkiye’de dine yönelik bilimsel, entelektüel ve akademik ilginin yeni, değişikveaykırıbiraçılımkazanmasındailktohumuatmışisimdir.Ancakbuaykırıçıkış 54 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 pozitivist‐laikkesimtarafındanonunötekileştirilmesinenedenolmuştur.ŞerifMardin’in en dikkat çekici özelliği, akademik performansını sergilediği dönemde dünyada hâkim kuramsaleğilimveyönelimlerigüncelliğiyledikkatealıp,bunlarıyerel‐ulusaltemeldeki çözümlemelerinde işlerliğe sokabilmiş olmasıdır. Örneğin Din ve İdeoloji kitabında Fransız yapısal antropolojisinin ilk ve neredeyse tek ismi C. Lévi‐Strauss ile Amerikan simgeci‐yorumcu antropolojisinin öncü ismi Clifford Geertz, Mardin’in Türkiye’de dinin tarihsel önemiyle kültürel ve siyasal rolüne ilişkin çözümlemelerinin kuramsal alt yapısında önemli yer tutar. Said Nursi kitabında, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir numaralı ‘anti‐kahramanı’nı sosyo‐tarihsel bağlamda çözümlerken, İngiliz simgesel antropolojisinin çığır açıcı ismi Viktor Turner’in kuramsal ve kavramsal dağarcığından beslenir. Şerif Hoca Said Nursi üzerinden Osmanlı’dan Türkiye’ye yaşanan siyasal, toplumsal ve kültürel değişme ve süreklilikler ile bunların insanların anlam ve değer dünyasındayolaçtığısarsılmavekırılmalarıçözümlemiştir. Şerif Mardin ideolojik anlamda bir muhafazakar modernisttir. Sosyolojik çözümlemelerinde Marx’tan dikkat çekici ölçüde yararlanmış, onun görüşlerini önemsemiş ama Marksist olmamıştır. Şerif Mardin Türkiye’deki Kemalist, pozitivist, jakobenmodernistlerlemodernlikortakpaydasındabuluşur,ancakonunmodernizminin muhafazakar vasfı onu bu cenah açısından bir ‘içerideki öteki’ yapar. Şerif Mardin’in savunduğu muhafazakar modernizm anlayışına göre; ‘gelenek olmadan, modernlik olmaz.’ Türkiye’de resmi, makbul ve cari modernizm çizgisi ise geleneğe rağmen veya karşı, yani ‘geleneksiz’ modernleşme anlayışını savunur. Bu tepeden inmeci, radikal modernleşme anlayışıdır. Özetle Şerif Mardin ‘gelenekçi’ olmayan, ama gelenekle yol almaktanyanaolanbirmuhafazakarmodernisttir. Şerif Mardin’in Din ve İdeoloji kitabının, Türkiye’de dine ve onunla ilişkili kültürel, toplumsal ve siyasal olgu ve sorunlara tarihsel süreklilik içerisinde bakan ilk çalışma olduğu söylenebilir. Şerif Mardin’e göre “din, bir dünyayı anlama ve kendini o dünyada belirli bir yere yerleştirme modeli olarak fonksiyon görmektedir.” Şerif Hoca, Marx ve Ferud’un din sosyolojisi alanında öne sürdükleri fikirlerinde dine ‘işlevsel’ bir değer verdiklerindenbahsetmiştir. Kitabın dördüncü bölümünde Osmanlı toplumunu Batı toplumundan ayıran özellikleri vurgulayan Şerif Mardin Osmanlı‐İslam toplumunun üç özelliğine dikkat çekmiştir: a) İktidar dağılımının egemen biçimi olarak ‘statü’, b) ‘sivil toplum’ yokluğu, c) kültür yapısındaki‘ikilibölümlenme’…Tümbuözellikleriasılotayaçıkaranetken‘patrimonyal devlet’ yapısıdır. “Batı’daki patrimonyalizm ve feodalizm ilkelerinden Türkiye’de en ağır basan ilke patrimonyalizm olmuştur. Daha ileri giderek kuruluşundan az sonra, 55 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 patrimonyalbürokrasiçizgilerininOsmanlıdevletininenayırtediciyönüolarakbelirdiği” söylenebilir. Devletin toprak üzerinde etkili kontrolü, tüm arazinin sahibinin padişah olması ve tebaaya sadece kullanım hakkının verilmesi, rekabetin piyasa yerine devlet katında nüfuz elde etme amacıyla kullanılması, devlet memurlarının statülerini kullanarak çıkar elde etmeye yönelmesi gibi özellikler Mardin’e göre, Osmanlı patrimonyalizminin etkinliğini ve gücünü, Weber terminolojisiyle ‘hükmetme (herrschaft)’ilkesiningeçerliliğiniortayakoymaktadır. Osmanlı toplumunu Batı toplumundan ayırt eden bir diğer özellik ise sivil toplumun yokluğudur. Birey ile devlet arasında tampon görevi gören ikincil yapıların olmayışı toplumsal zümreleri devlete bağımlı hale getirmektedir. Ayrıca Osmanlı’da siyasal bakımdan hükmedenlerle hükmedilenlerin arasındaki fark, ‘saray kültürü’ ve ‘taşra kültürü’ olarak nitelendirilebilecek birbirine yabancı ve ikili bir kültürel yapının oluşmasına neden olmuştur. Osmanlı İmparatorluğunda kökleşen bu yapılar Cumhuriyet’le birlikte form değiştirerek sürdürülmüştür. Mardin Osmanlı’dan devralınanbutemelözelliklerişuşekildesıralar:1)Hükmetmeyönelimi,2)Statüdeğeri, 3) Arpalık sistemi, 4) Halk kültürü ‐ Aydın kültürü ikiliği… Osmanlı İmparatorluğu’nun ‘yapı’sı tasfiye edilmiş ancak ‘yapısal özellikleri’ Cumhuriyet’in yönetici kadroları tarafındandevralınmıştır. Şeriat‐TarikatİkiliğineGüncelBirBakış Kesin ve net olmamakla birlikte tasavvuf (sufiler) ve fıkıh (alimler) arasında dinsel açıdanbellikavrayışlarayadadininbelliboyutlarınaöncelikverilmesindenkaynaklanan bir farklılaşma bulunmaktadır. Ulema daha çok dinin toplumsal boyutu üzerine odaklanarak, Müslümanların topluluk halinde nasıl yaşamaları gerektiği konusunu merkeze almışlar, sufi mistikler ise dinin bireysel yönlerine ağırlık vererek Müslümanların Allah’ın zatını nasıl hissedecekleri konusuna yoğunlaşmışlardır. Tarihi süreçte ulemanın formel ve hukuksal ağırlıklı ‘şeriat’ İslam’ı ile sufilerin mistik İslam’ı arasındazamanzamançatışmayaşanmıştır.Gazali’denortalamayüzyılsonra,İbniArabi tasavvufiçevrelerceŞeyh‐iEkberilanedilirkendöneminulemasınınpekçoğutarafından Şeyh‐i Ekfer olarak isimlendirilmiş; kendisi de buna mukabil ulemayı, ‘ümmetin firavunları’olaraknitelemektengeridurmamıştır. Asılçekişmeİslamîbilgininkaynağınıneolduğuvebunabağlıolarakdiniotoriteninkim olacağı konularındaki ihtilafta yatmaktadır. Tarikata bağlı müritler bilginin kaynağı olarak şeyhlerini görürler, bilginin doğrudan Kitap’tan kazanılmasına ikinci derecede önem atfederler. İmamlar için durum böyle değildir. Onlar gücünü fıkıh, kelam, akaid, 56 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 tefsir, hadis gibi şer’i ilimlerde uzmanlaşmış olmaktan alırlar ve bu otoritenin kendilerineyüklemişolduğumisyonukullanırlar. Gelenek‐ModernlikGerilimi Modernleşmesüreciningiderekhızkazandığıgünümüzde,gelenekseldeğerlerinetkisini kaybettiğivetoplumdabozulmalarınmeydanageldiğidüşüncesiyaygınbirşekildekabul görmektedir. Ancak bir taraftan da geleneğin modernleşerek farklı biçimlerde varlığını sürdürdüğünüdemüşahedeetmekteyiz. BeyşehirGölüçevresindekırsalyerleşmelerdegerçekleştirilmişsosyalantropolojikalan araştırmasında geleneksellik‐modernlik ikilemine dair veriler ortaya konulmuştur. İnceleme yapılan köy ve kasabalarda yazılı kaynaklara dayanmayan fakat yaşam biçimi ve kültürel değerlere yansıyan dinselliğin hala varlığını hissettirdiği görülmüştür. Modernleşmesüreciylebirliktekentleşmeve medyanın enücraköşelerekadarulaşmış olmasınedeniyledininetkisininmerkezibirkonumdaolmadığısöylenebilir. Köylüler Kıyak Dede adlı bir şahsın mezarı olarak bilinen yere kutsallık atfetmekte bayramlarda ve sair kutsal günlerde burayı ziyaret ederek toplu halde dualar etmekte, dilektebulunmaktadırlar.BumekandaRomaBizansdönemineaitkalıntılarınbulunması özellikle eğitimli kişiler tarafından bu mekanın İslamiliğinin sorgulanmasına neden olmuştur. Bu nedenle köye dışarıdan gelen eğitimli kimseler kendi dedelerinin yattığı mezarlıktaduaedilmesigerektiğifikriniönesürmüşler,budurumaköyünyaşlılarıkarşı çıkarak köyün geleneğini bozmaya hakları olmadığını ifade etmiştir. Bu husus modernleşme sürecinin etkilerinin hissedilmesiyle birlikte İslam dünyasında kitabiliği, püritenliği ve bireyselliği ön plana çıkaran İslami modernizm akımının geleneğe dayalı yerel‐yöresel inanç ve pratiklere karşı gelem dinamiğine özgü bir örnek teşkil etmektedir. Özellikle eğitim ve iletişim olanaklarının kitleselleşmesi, ulaşım ve seyahat fırsatlarının artmasıyla nüfusun hareketlenmesi dinsel geleneği temsil eden önderlerin otoritesini giderek zayıflatmış, buna paralel olarak insanların doğru İslam’ı belirleme yolundakişiselarayışlarınıarttırmıştır. Evrimcilik‐YaratılışçılıkKutuplaşması Darwin’in 1859’da yayınladığı Türlerin Kökeni adlı eserden sonra insanın yaratılışı konusundaözellikledinselinancıntemsilcileritarafındaneleştiriyetabitutulmuştur.19. yüzyıldan itibaren tartışılan evrim hipotezi, insanın maymundan mı geldiği yoksa Tanrı’nın suretinden mi yaratıldığı konusunda Batı dünyasında ve Türkiye’de sürekli gündeminikorumuştur. 57 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Evrim evrenin, dünyanın, yaşamın, insanın ve insanlığın (kültürün) nasıl varolduğu sorusunu yanıtlama yolunda geliştirilmiş bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım iki temel önermeye dayanır: 1) Varlıklar sürekli bir değişim ve çeşitlenme dinamiği sergiler, 2) varlıklararasındailişkiyeveyakökenortaklığınaişaretedenbirbağmevcuttur. Evrimdeninceaklagelen18.ve19.yüzyılınüçbüyükdoğabilimcisiLamark,Haeckelve Darwin’in orijinal yapıtlarında evrim sözcüğü kullanılmamıştır. Darwin “değişiklik geçirerek üreme”den, Lamarck “transformizm”den, Haeckel de “transmutasyon kuramı”ndan söz etmiştir. Esasen evrim sözcüğünü bilindik anlamıyla İngilizce’de kullanıma sokan, sosyolog Spencer’dir. Viktorya Çağı’nın bu tipik temsilcisi ve savunucusuiçinevrim,tümgelişmeyiveilerlemeyiaçıklayananakanundur. Darwin’indahikendindenüstünsaydığıSpencer,genellikleDarwin’eatıflazikredilen“en uygun olanın ayakta kalması” deyişinin de gerçek sahibidir. Bu laissez‐faire (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) liberali, Batı uygarlığını ve onun merkezi noktasını oluşturan Viktorya İngiltere’sini uygarlık merdiveninin en tepesine yerleştiren evrimci kültürelmatriksinbirürünüdür. Evrim düşüncesine karşı çıkan dinci‐yaratılışçı çevrelerin sıklıkla Darwin’in kuramı ile Marksizm arasında ilişkiyi materyalizm ortak paydasından hareketle kurmaya çalıştıkları görülür. Ancak Darwin’in evrim teorisini oluştururken sosyalist bir kavrayıştan esinlendiğine dair herhangi bir emare bulunmadığı gibi Marx üzerinde de doğrudanbirDarwinetkisiyoktur.ÇünküdoğalseçimkuramınıgeliştirirkenDarwin’in doğrudanetkilendiğiMalthusiçinMarxdüşünselplandabirdüşmandır. Günümüzde Darwin övgüyle sövgü arasında çatışmacı ideolojik‐politik dinamikler doğrultusundaadetabirsavaşmalzemesiolmuştur.HalbukiDarwin,evrimigözlemlemiş amatamanlamıylaaçıklayamamıştır.O,türlerinolduklarıgibiyaratılmayıp,değişerekve çeşitlenerek bugünkü özelliklerini kazandıklarını saptadı. Malthus’un nüfus ilkesinden hareketle çevreye başarılı şekilde uyum sağlayanların hayatta kalıp diğerlerinin eleneceğini yani doğal seçime uğrayacaklarını söyledi. Ancak türün üyeleri arasındaki farklılıkların kökenini, nasıl oluştuğunu doğru olarak açıklayamadı. Lamarck’ın mesafe katettiğiyoldabirazdahaileriyeyürüdü,amayolunsonunavaramadı. Yaratılıçılık, en genel anlamda her şeyin başlangıcını doğaüstü referansla açıklayan görüşlere karşılık gelir. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam açısından yaratılışçılık, tek bir Tanrı’nıniçerisindekiherşeylebirlikteevreniyarattığıgörüşündentemellenir.İncil’inilk kitabı Genesis (Tekvin) “başlangıçta Tanrı cenneti ve dünyayı yarattı” cümlesine yer verir. Evrime karşı yaratılışçılık tezinin öne sürülmesinin temel nedeni bu teoriyi araç olarakkullananlarınöğrencilerietkileyerekTanrıinancınızayıflatacağıveateistbirnesil 58 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 yetişmesine hizmet edeceği gerçeğidir. Bu nedenle ABD başta olmak üzere pek çok ülkedeDarwinizm’lemücadeleedenfikirvedüşünceakımlarımeydanagelmiştir. HalifeliğinKaldırılması Cumhuriyet reformları arasında, halifeliğin kaldırılmasının ayırt edici vasfı, bu tasarrufun ülke dışındaki İslam dünyasında yankı ve izlere yol açmış olmasıdır. Türkiye’ninyaptığımedeniyettercihisonucuparçasıolduğuİslamgeleneğinireddettiği, hatta bu geleneğe zarar verdiğini savunanlar tarafından yapılan değerlendirme; halifeliğinkaldırılmasınınMüslümanhalklarınbirliğiyolundakiümitlerinkesinbiçimde söndürüldüğüşeklindedir.Üstelikbugirişimİttihad‐ıİslam’aençokmuhtaçolunanbir zaman diliminde gerçekleştirilmiştir. Bu iddianın karşısında konumlananlar tarafından, Halifeliğin son dönem Osmanlı siyasal gelişmeleri dikkate alındığında Müslümanlar açısından bağlayıcılığının kalmadığı, sembolik bir kurum olduğu ve çağa ayak uyduramadığıvurgulanmaktadır. BirinciDünyaSavaşı’ndaOsmanlıİmparatorluğu’nunyenilgisi;modernvelaikbirulus‐ devlet projesine işlerlik kazandırma amacındaki Atatürk’ün gözünde halifeliğin geçmiş ile olan ilişkisi ve bununla bağlantılı biçimde Türk etnisitesi temelinde şekillenen bir ulusçulukideolojisiylePanislamizmarasındakiuyuşmazlıkhalifeliğinkaldırılmasıfikrini olgunlaştıran ve bu tarihi karar zemin hazırlayan başlıca etmenler olarak kaydedilir. Cumhuriyet’in ilanından sonra halifelik muhalif unsurların yoğunlaştığı bir çekim merkezi olma riski taşımaktaydı. Bu nedenle Cumhuriyet’i kuran kadronun böyle bir seçeneğiortadankaldırmasıgerekiyordu. İranİslamDevrimi İran İslam Devrimi (1978‐1979) 20. yüzyılın son çeyreğine damgasını vuran en önemli sosyo‐politik dönüşüm hareketlerinden birisidir. Bu devrimle birlikte İslami fundamentalizm nosyonu dünya genelinde yaygın bir kullanım alanına sahip olmuştur. İran’dadevrimcihareketumulmadıkbiçimdebaşladı,hızlageliştivepekdebeklenmedik birsonucavardı.ErkenaşamalarındabirmutlakmonarkolanŞah’akarşı,diniolanların yanı sıra Marksist, liberal ve milliyetçi grupları da içeren geniş bir koalisyon biçiminde beliren devrimci ayaklanma, İran toplumunun siyasal ve toplumsal özgünlükleri, bir karizmatikliderinyetkinliği,diğergruplarınyetersizliğigibibellikoşullarınbirleşmesine bağlıolarakdevriminenateşligünlerindedini‐radikalbirkimliğiniktidarıkazanmasıyla sonuçlandı.Böylesiradikalbirhareketikayıtsızkoşulsuzdesteklemeyenedenolangüçlü gerekçelerolmalıydı. 59 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 İkinciDünyaSavaşısonrasıNaziyanlısıRızaŞahPehleviİngilizlerveRuslartarafından iktidardan alındı ve yerine oğlu Muhammed Rıza Şah 21 yaşında tahta geçirildi (1941‐ 1979). Muhammet Rıza Şah, İran’ı Batı etkisine açarak ABD’ne bağımlı hale getirmiştir. Şah otoritesini yerleştirmeye çalışırken İran içinde Farisi olmayan topluluklardan Azeriler ve Kürtler ulusçuluk temelinde kriz meydana getirmişlerdir. Özerklik talebiyle harekete geçen etnik unsurlar diplomatik girişimlerle bastırılmıştır. 1951’de İran başbakanı olan Dr. Muhammed Musaddık ulusalcı bir politika izleyerek kendi liderliğinde ‘Ulusal Cephe’ hareketi etrafında taraftar toplamış ve ülkenin petrol endüstrisinin millileştirilmesi için çaba harcamış ve bunu başarmıştır. Çıkarlarının sarsıldığını fark eden İngilizler ABD’nin de desteğiyle Musaddık’ı devirmek için planlar yaptılarve1953’tebunamuvaffakoldular. Musaddık’ın devrilmesinden sonra Şah kendi otoritesini sağlamlaştırmak için ‘Saray Diktatörlüğü’ denilen dönemi (1953‐1977) başlatmış oldu. Bu dönemde farklı dünya görüşünden dini liderler SAVAK adı verilen yeni kurulmuş istihbarat örgütünün sistematikbaskısıaltınaalındıvehertürlüdemokratiksiyasiörgütlenmeveetkinlikler yasaklandı. Rejim ayrıca basın üzerinde sıkı bir sansür uyguladı ve Şah ailesini, askeriyeyi ve Amerikalıları eleştirmesi yasaklandı. Gerekçe olarak da Komünist Rusya tehlikesi gösteriliyordu. Sonuçta 1950’lerin sonuna doğru Şah’ın mutlakçı yönetimi sorgulanamaz,sınırlanamazvekarşıçıkılamaz(muhalefetedilemez)birhalalmıştır. Şah otoritesini sürdürmek bir takım ekonomik reformlar yapmayı planladı. Petrol ve tarım alanında yapılması planlanan düzenlemeler çıkarları zedelenen grupların itirazlarınanedenoldu.Ayrıcatarımdamakineleşmeyegidilmesiemekgücüyoğunolan kırsalkesimdeyaşayaninsanlarıkentleregöçetmeyezorladı.Petrolüretimindekiartışa rağmenyabancıbaskısınedeniylerefahıngenişhalkkitlelerineyayılamamasıtoplumda huzursuzluğa yol açtı. İthal ürünlere yönelik harcamalardaki artış, kalabalık şehirler doğru büyük bir nüfus artışı, toplumun hemen her düzeyinde kendisini gösteren bozulma, gelir dağılımındaki adaletsizlikler muhalefetin itiraz seslerinin yükselmesini zeminhazırladı. 1978‐79’dagerçekleşendevrim,Şahrejimininkarşısındayeralanpekçokmuhalifgrup arasından radikal bir dini oluşumun iktidarı ele geçirmesiyle sonuçlandı. Devrim öncesinde pek çok insan Şiî din adamlarının iktidar mücadelesine katılarak onu ele geçirmekiçinısrarlıolacağınıdüşünmemekteydi.Devrimdensonradinadamlarınınasli işlerine dönerek iktidarın seküler kesimlere bırakılacağı bekleniyordu ancak durum böyleolmadı.AyetullahHumeyni’ninkarizmatikkişiliğiöncülüğündeiktidaratalipolan din adamları otoriteyi ellerine alarak İran İslam Devleti’ni oluşturmuşlardır. İran’da Şiî 60 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 din adamları diğer İslam ülkelerinden farklı olarak zengin vakıf arazilerine sahipti ve birtakımvergidenetiminiellerindetuttuklarıiçinekonomiközerkliklerinisağlamışlardı. Budurumonlaradevlettenbağımsızbirkonumkazandırıyordu. SonuçolarakŞiîulemaŞahkarşıtıpekçokgrubunyaptığıgibiinsanlarınsadecesosyo‐ ekonomik sorunlarına çözümler önermedi, aynı zamanda ahlaki ve manevi boyutlarına da seslendi. İran insanına onurlu ve saygın bir yaşam vadetti. Dış güçlerin etkisinden bunalmışhalkınkendiülkelerininrefahındanadilbirşekildeyararlanacaklarınıvadetti. Buitibarla,İranİslamDevrimi’nin,dünyanınBatımerkezlibirmodernleştirilmezihniyet ve pratiğine tabi kılınma sürecine Batılı olmayan bir ülkeden çıkmış en radikal tepki olarakokunmasımümkündür. MüslümanKardeşler(İhvan’ül‐Müslimin)Cemiyeti İhvan’ül‐Müslimin Cemiyeti bir ilkokul öğretmeni Hasan el‐Benna tarafından 1928 yılında Mısır’ın İsmailiye şehrinde kuruldu. Başlangıçta dinsel canlanmayı, ahlaki ve toplumsalreformoluşturmayıhedefleyendernekdahasonrasiyasal‐dinselbirharekete dönüşmüştür.Hareketinsiyasallaşmasında1936yılındaimzalananİngiliz‐Mısırkarşılıklı savunma ve ittifak anlaşmasına karşı ülkede yükselen militan direnişin ve 1936‐37’de Filistinli Arapların İngiliz manda yönetimine ve Siyonist genişlemeye karşı başlattıkları silahlıayaklanmanınbüyüketkisiolduğusöylenebilir. Hasanel‐Bennakenditakipçileriarasındanbazılarınıseçerektebliğciolarakyetiştirdive mesajınıyaymaküzerehalkınarasınagönderdi.Cemiyetmerkezindeveaçtığışubelerde halkın okuma‐yazama öğrenmesine, hastalara ve yaşlılara yönelik sosyal iyileştirme çalışmalarına ağırlık verdi. Şirket kurarak iktisadi gelişmeye de ağırlık veren cemiyet, Kahire’de toplumun üst tabakalarıyla buluşma ve onları etkileme imkânı buldu. Sayısal olarak örgütün büyüklüğü hakkında kesin rakamlar olmamakla birlikte 1950’lerde örgütün şube sayısının 1500, etkin üye sayısının da 1 milyondan fazla olduğu tahmin edilmiştir.ÖrgütünMısırdışındapekçokİslamülkesindeşubesibulunmaktadır. Hasan el‐Benna Hanbeli mezhebine mensup bir alim olarak, dinsel inanç ve pratiğin başlangıçtaki en saf ve katışıksız haline döndürülmesinin bir ihtiyaç olduğunu savunmuştur. Peygamber ve Dört Halife Devri’ne dönüşü savunan El‐Benna, İbn Teymiyye’ye dayandırılan ‘Selefilik’ anlayışını benimsemiştir. Hasan el‐Benna İslami yönetimsistemininözdedemokratikolduğuveİslam’ınmoderndünyanıntümsorunve rahatsızlıklarınadoyurucucevapveçarelersunabileceğigörüşündeydi. 61 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 SOSYALBİLİMLERDENİTELARAŞTIRMAYÖNTEMLERİ ZekiKARATAŞ ÖZET Bumakaledearaştırmayöntemlerindennitelaraştırmamodeliüzerindedurulacaktır.Nitel araştırma yöntemi, sosyal bilimlerde son yıllarda gittikçe tercih edilen bir yöntem haline gelmiştir.İnsanvetoplumundeğişkenbiryapıda olmasınedeniylebualanlailgiliolguve olayları incelerken genelleme yapmaktan çok, anlamaya çalışmanın daha önemli olduğu görülmüştür. Başta fen bilimlerinde yaşanan paradigma değişimi sosyal bilimleri de etkilemiş ve gerçekliğin tek bir bakış açısıyla bütünüyle kavranamayacağı anlaşılmıştır. Özellikle sosyal olguların kendine özgü boyutlarıyla bütüncül bir şekilde ele alınarak araştırılmasıgerektiğivurgusu,nitelyönteminönplanaçıkmasınanedenolmuştur. AnahtarSözcükler:Araştırmayöntemi,nitelaraştırma,yorumlayıcıyaklaşım,anlayıcı yaklaşım,sosyalbilimler. GİRİŞ Pozitivist, rasyonel bilim paradigması 18.‐19. yüzyıl boyunca fen bilimlerine ve sosyal bilimlere hâkim olmuştur. Pozitivist bilim adamları tabiatı ve toplumu determinist bir yaklaşımla ele almışlar, ampirik incelemelere tabi tutmuşlar ve elde ettikleri sonuçları değişmez evrensel değerler olarak ilan etmişlerdir. Ancak bu anlayış 20. yüzyılın başlarındanitibarendeğişmeyebaşlamıştır.ÖzellikleünlüfizikçiEinstein’ınortayaattığı “görelilik kuramı” ve Heisenberg’in “belirsizlik ilkesi” sonucu Newton’un mekanistik evrengörüşünedayanannesnellikveindirgemecilikanlayışısorgulanmayabaşlanmışve bilimin salt nesnel bilgi üretme süreci olmadığı vurgulanmıştır (Yıldırım ve Şimşek, 2008:27). Biyo‐psiko‐sosyo‐kültürel özelliklere sahip manevi boyutu olan insanı, tek bir bilim dalının bakış açısıyla anlamak ve açıklamaya çalışmak yeterli olmamaktadır. Aynı zamanda insanın düşünce ve davranışları da durağan olmayıp, sürekli değişkenlik arz etmektedir.Dolayısıylakarmaşıkvekompleksilişkilerağıiçerisindeyaşamınısürdüren insanı anlamak için bütüncül bir bakış açısına ihtiyaç duyulmaktadır. “Herhangi bir olguya ilişkin bütüncül anlayış ancak çoklu bakış açıları yoluyla elde edilebilir.” (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 28). Mekanik anlayış; insan davranışını parçalara ayırarak ve bu ÖğretimGörörevlisi,RecepTayyipErdoğanÜniversitesiİ.İ.B.F.SosyalHizmetBölümü 62 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 parçalarıayrıntılıbirşekildeinceleyerekbütünühakkındakesinbilgiyeulaşılabileceğini ön görmekteydi. Bu nedenle psikoloji disiplini yirminci yüzyıl boyunca laboratuvar çalışmaları ve deneysel yöntemlerle insan ruhunu bilişsel ve davranışsal boyutuyla incelemişvegenellemeleryapmıştır.Döneminhâkimpsikolojiakımlarındanpsikanalitik ve davranışçı ekol, ruhsal ve psişik fenomenleri fizik biliminin ölçütleriyle değerlendirilemediği için, bilimsel araştırmanın konusu olarak görmemiştir (Capra, 1992: 196). İnsanın hastalıklı, eksik ve sorunlu yönlerine vurgu yapan psikanaliz yaklaşımının aksine, yirminci yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan hümanist psikoloji insanın güçlü ve sağlıklı yönlerinin geliştirilmesine vurgu yapmıştır. Günümüzde ise psikanaliz, davranışçı ve hümanist yaklaşımın yanında transpersonel (benötesi) psikolojiden dördüncü güç olarak söz edilmektedir. Kendini gerçekleştirmenin insanın enüsthedefiolduğunubelirtenvehümanistpsikolojininkurucusukabuledilenAbraham Maslow hayatının son yıllarında, insanın doruk deneyimler yoluyla daha büyük bir bütünlük içerisinde benliğinin ötesine geçerek kendini aşabileceğinden (self‐ transandance) söz etmiştir (Ayten, 2012: 150). Dolayısıyla manevi donanımlara sahip insanıninanç,değer,düşüncevedavranışlarınıiçindeşekillendiğitoplumsalvekültürel boyutu dikkate almadan anlamaya ve açıklamaya çalışmak doğru bir yaklaşım olmayacaktır.Anlamayı veyorumlamayıkolaylaştırannitelyöntem,esnekyapısıgereği araştırmacıyaderinlemesinekeşifyapmaolanağısağlamaktadır. NitelAraştırmanınTemelÖzellikleri Nitel araştırmayı, “gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri toplama tekniklerinin kullanıldığı, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve bütüncül bir biçimdeortayakonmasınayöneliknitelbirsürecinizlendiğiaraştırma”olaraktanımlamak mümkündür(YıldırımveŞimşek,2008,s.39).Nitelaraştırma,disiplinlerarasıbütüncül birbakışaçısınıesasalarak,araştırmaprobleminiyorumlayıcıbiryaklaşımlaincelemeyi benimseyenbiryöntemdir.Üzerindearaştırmayapılanolguveolaylarkendibağlamında ele alınarak, insanların onlara yükledikleri anlamlar açısından yorumlanır (Altunışık ve Diğerleri,2010:302). Nitel araştırma, insanın kendi sırlarını çözmek ve kendi çabasıyla biçimlendirdiği toplumsalsistemlerinderinliklerinikeşfetmeküzeregeliştirdiğibilgiüretmeyollarından birisidir (Özdemir, 2010: 326). Nitel yöntemle tasarlanmış araştırmalarda ele alınan konuhakkındaderinbirkavrayışaulaşmaçabasıvardır.Buyönüylearaştırmacıbirkaşif gibi hareket ederek ilave sorularla gerçekliğin izini sürer ve muhatabının öznel bakış açısınaönemverir. 63 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Nitelaraştırmalardadeterministyaklaşımönplandatutulmazveolaylararasındaneden‐ sonuç ilişkisi kurulmaz. Sayısal verilere ve istatistiklere daha az yer verilirken sözlü ve nitelanalizleredahaçokvurguyapılır.Nitelaraştırmacılarolaylarınvebağlamlarındilini kullanır,olaylarıbağlamıiçerisindeinceler.Sorunları,içerisindeoluşupgeliştiğideğerler sisteminden yalıtarak analiz etmez, durumlara egemen olan ilişkiler ağını kendi doğal ortamında yorumlamaya veya bunların anlamlarını ortaya çıkarmaya çalışır (Neuman, 2012:224). Nitelaraştırmadaçoğunluklaüçtürveritoplanır: 1.Çevreyleilgiliveri;araştırmanınyapıldığıçevreninpsiko‐sosyal,kültürel,demografik vefizikselözelliklerineilişkindir. 2. Süreçle ilgi veri; araştırma süresince neler olup bittiği ve bu olanların araştırma grubununasıletkilediğineilişkindir. 3. Algılara ilişkin veriler ise; araştırma grubuna dâhil olan bireylerin süreç hakkında düşündüklerineilişkindir(YıldırımveŞimşek,2008:40). Bu üç tür veriyi toplamak için araştırmacı en yaygın olarak üç tür yöntem kullanır; görüşme, gözlem ve yazılı materyallerin incelenmesidir. Nitel yöntemlerden en sık kullanılanı görüşmedir. Görüşme, insanların bakış açılarını, öznel deneyimlerini, duygularını, değerlerini ve algılarını ortaya koymada kullanılan oldukça güçlü bir yöntemdir. Görüşme sürecinin, gözlem ve yazılı dokümanlardan elde edilen verilerle desteklenmesi araştırmanın geçerliliğini ve güvenilirliğini arttırmaktadır (Yıldırım ve Şimşek,2008:40‐41). Nitel araştırma yöntemi, araştırmanın tasarlanması ve gerçekleştirilmesinde araştırmacıya esneklik sağlamaktadır. Araştırmanın her aşamasında duruma göre yeni yöntem ve yaklaşımlar geliştirme, araştırmanın kurgusunda değişiklikler yapma nitel araştırmanın özünü oluşturmaktadır. Nitel araştırmaların bir özelliği de keşfedici olmalarıdır. Keşfedici özelliğe sahip araştırmalar, üzerinde az çalışılmış konuları aydınlatmadaoldukçakullanışlıveyararlıdır(Neuman,2012:228). Tablo1:NicelveNitelAraştırmaYöntemlerininKarşılaştırılması NicelAraştırmaYöntemleri NitelAraştırmaYöntemleri Varsayım •gerçekliknesneldir •gerçeklikoluşturulur 64 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 •asılolanyöntem •asılolandurum •değişkenlerveilişkileriölçülebilir •değişkenilişkileriniölçmekzor •araştırmacıdışarıda •araştırmacıkatılımcı Amaç •genelleme •derinlemesinetanımlama •tahmin •yorumlama •nedensellikaçıklama •aktörlerinbakışınıanlama Yaklaşım •kuramvehipotezilebaşlar •kuramvehipotezilesonlanır •deney‐uygulama‐kontrol •bütünlükiçinde‐doğal •standardizeveritoplamaaraçları •araştırmacınınkendisininveritoplama kullanma aracıolması •parçalarınanalizi •örüntüleriortayaçıkarma •uzlaşmavenormarayışı •çoklulukvefarklılıkarayışı •verininsayısalgösterimi •verininzenginlikvederinliğinde tanımlanması AraştırmacıRolü •olayveolgudışı,yansız,nesnel •olay‐olgularadahil,öznel,empatik (Kaynak:YıldırımveŞimşek,2008:49) Niteliksel araştırmalar, katılımcılardan alınan görüşlerin derinlemesine anlaşılmasına yardım ederken, niceliksel araştırmalar bu görüşlerin ölçülmesine yarar. Yapısı gereği niteliksel araştırmalar objektif, ölçülebilir davranış ve tutumlarla değil, duygusal ve kavramsal cevaplarla ilgilenir, nicel araştırmalara “duygu” ve “doku” ekler. Niteliksel araştırmalar“neden”sorusunucevaplarken,nicelikselaraştırmalargenellikle“kaçtane” ya da “ne sıklıkla” gibi sorulara cevap arar. Karmaşık yapısından dolayı sosyal olguları önceden tahmin etmek güç olduğu için niteliksel araştırma keşifle ilgilenir. Niceliksel araştırmada ise süreç en ince ayrıntısıyla belirlendiğinden araştırmacı kanıt bulma peşindedir. Analiz açısından bakılırsa, niteliksel araştırma yorumlayıcı, niceliksel araştırma ise tanımlayıcıdır. Niteliksel araştırmalarda olasılıklı örnekleme yapılmadan 65 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 genellikle az sayıda kişiyle çalışılır ve kesin sonuçlara varma ya da sonuçların topluma genellenmesikaygısıgüdülmez(YıldırımveŞimşek,2008:48‐65). Nitel araştırma esnek yapısı nedeniyle araştırma tasarımının oluşturulması ve araştırmanıngerçekleştirilmesisürecindekolaylıksağlar.Durumagörearaştırmanınher aşamasında yeni yöntem ve yaklaşımların geliştirilmesine ve araştırma deseninde değişikler yapılmasına olanak verir. Çünkü sosyal olgular ve olaylar içinde geliştiği ortamlardan bağımsız olarak gerçekleşmezler ve sürekli değişim geçirirler (Yıldırım ve Şimşek,2008:52). NitelAraştırmaYaklaşımları Nitelaraştırmalarınyorumlamacı,postmodernveanlamacıbilimfelsefesitemelindeçok farklıuygulamaalanıbulunmaktadır.Özelliklekültüranalizleri,olgubilim(fenomenoloji) ve durum çalışmaları, kuram oluşturma ve eylem araştırmaları şeklindeki çalışmalarda nitelbiraraştırmageleneğininbenimsenmesiüzerindearaştırmayapılankonununkendi bağlamında derinlemesine daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır (Yıldırım ve Şimşek, 2008:69;SönmezveG.Alacapınar,2011:78). Gelenekselolarakgörüşme,gözlem,dokümanincelemeveodakgrupçalışmasınıiçeren nitel araştırma yöntemleri araştırdıkları merkezi temaya göre farklılık gösterebilmektedir. Örneğin grup kültürünü açıklama amacındaki araştırmalarda etnografya yöntemleri tercih edilebilirken, bireyler arası sembolik etkileşimle oluşan anlamlarsemboliketkileşimkuramınınvarsayımlarıdoğrultusundaincelenebilmektedir. Araştırılan konunun bütüncül olarak ele alınabilmesi için tek bir disiplini esas almak yerine disiplinlerarası yöntemin kullanılması anlamayı kolaylaştırmaktadır (Özhan Dedeoğlu,2002:84). Tablo2.NitelAraştırmaPerspektifleri Perspektif DisiplinerKökleri MerkeziSoru Etnografya Antropoloji Buinsangrubununkültürünedir? Fenomenoloji Felsefe Buinsanlariçinbuolgununyapıve deneyimininözünedir? Heuristik HumanistikPsikoloji Buolgudabenimdeneyimimimve buolguyuyaşayandiğerlerinin gerçekdeneyimlerinedir? 66 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Etnometodoloji Sosyoloji İnsanlar,sosyalolarakkabul edilebilirşekildedavranabilmekiçin günlükfaaliyetlerinenasılanlam vermektedirler? Sembolik SosyalPsikoloji Etkileşimcilik İnsanlararasıkarşılıklıetkileşimde hangisembollerveanlamlar oluşmaktadır? EkolojikPsikoloji Ekoloji,Psikoloji Bireylerspesifikçevrelerdespesifik davranışlardabulunarakamaçlarını nasılgerçekleştirmeye çalışmaktadırlar? SistemTeorisi İnterdisipliner Busistembirbütünolarakniçinve nasılfonksiyongöstermektedir? KaosTeorisi; TeorikFizik,Doğal Düzensizolgunun(varsa)altında DoğrusalOlmayan Bilimler yatandüzennedir? Teoloji,Felsefe Birinsandavranışınınyadaürünün Dinamikler Hermeneustik üretilmesininaltındayatanve anlamlarınıyorumlamayıolanaklı kılankoşullarnelerdir? Yönelimsel İdeolojiler,Politik BuolgudaXideolojikperspektifi (Orientational),Nitel ekonomi kendininasılbellietmektedir? Kaynak:(Patton,1990:88’denaktaran;ÖzhanDedeoğlu,2002:85). NitelAraştırmanınTemelAşamaları Nitel araştırma yapan araştırmacı üç temel konuyu dikkate almalıdır. Öncelikle araştırmayatemeloluşturacakkuramsalçerçeveaçıkbirşekildeoluşturulmalıdır.İkinci olarakaraştırmacısistematik,yapılabilirveesnekbiraraştırmastratejisioluşturmalıdır. Üçüncü önemli bir konu ise yapılan araştırmanın okuyucunun anlayabileceği tutarlı ve anlamlıbirraporadönüştürülmesidir(YıldırımveŞimşek,2008:84). 67 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Sistematikvetutarlıbirsürecintakipedilmesiaçısındannitelaraştırmanınşuaşamalar gözetilerekplanlanmasıgerekmektedir: Şekil1.NitelAraştırmaSürecininAdımları KURAM Kaynak:(Neuman,2012:23). AraştırmaProblemininBelirlenmesi Araştırma yapılacak alanla ilgili literatür taraması yapılarak, uygulamada yaşanan sorunlarınnelerolduğutespitedilerekvearaştırmacınınkendideneyimlerigözönünde bulundurularak bir araştırma konusu yada sorunu tespit edilir. Araştırma sorunu belirlenirken önem ve yapılabilirlik ölçütleri dikkate alınmalıdır. Problemin doğru belirlenmesidiğeraşamalarıdoğrudanetkileyeceğiiçinyeterliönaraştırmayapılmalıdır (YıldırımveŞimşek,2008:85). KuramsalÇerçeveninOluşturulması Kuramsal çerçevenin oluşturulması problemle ilgili boyutların tanımlanmasında, elde edilen bilgi demetlerinin aralarındaki ilişkilerin saptanmasında ve verilerin analiz edilmesi aşamasında kullanılacak temaların seçiminde etkili olmaktadır (Yıldırım ve Şimşek,2008:86).Araştırmanınamacınauygunyürütülmesi,konuyailişkinkavramların doğruanlaşılmasıilemümkünolacağındanilgililiteratüreksiksiztaranmalıdır. AraştırmaSorularınınYazılması Araştırma sorusu araştırma konusunun soru cümlesine dönüştürülmüş biçimidir. Araştırma sorusu belirlenirken kuramsal çerçevede elde edilen bilgilerden yararlanılır. 68 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Aynızamandaaraştırmasorusudakuramsalçerçeveninsınırlarınıoluşturur.Bunedenle araştırma sorularının belirlenmesi ve literatür taraması birçok araştırmada eş zamanlı yürüyenvebirbirinisüreklietkileyenikisüreçtir(YıldırımveŞimşek,2008:86). AraştırmaEvrenveÖrneklemininBelirlenmesi Nitel araştırmada seçilen konuyla ilgili doğrudan birinci elden verilerin toplanması gerektiğinden,çalışılacakalanlailgiliönbilgileredinilmelivealanyakındantanınmalıdır. Nitel araştırmalarda, araştırma probleminin özelliğine ve araştırmacının sahip olduğu kaynakların sınırlılığına göre örneklemin genişliği belirlenmelidir (Yıldırım ve Şimşek, 2008:87). AraştırmacınınRolününBelirlenmesi Nitel araştırmalarda araştırmacı bizzat çalışma sahasına giden, birey ve toplumla doğrudantemaskuranveolupbitenolaylarıyaşayankişidir.Eğeraraştırmacıkatılımcı birroloynuyorsabunuaçıkçabelirtmeli,mümkünoldukçakendivarsayımlarınınveön yargılarınınveritoplamaveanalizsürecinietkilememsinedikkatetmelidir(Yıldırımve Şimşek,2008:88). VeriToplamaAraçlarınınGeliştirilmesi Nitel araştırmalarda yaygın olarak gözlem, görüşme, odak grup görüşmesi ve doküman inceleme yöntemleri kullanılmaktadır. Nitel araştırmada verilerin geçerliliği ve ulaşılan sonuçların doğruluğu önemli olduğu için araştırmacı konusuna ve hedef kitlenin özelliğine göre birden çok araştırma metodundan yararlanabilmektedir (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 88). Örneğin değerlerin stresle başa çıkmada etkisinin araştırıldığı bir çalışmadayarıyapılandırılmışbirgörüşmeformununyanındagözlemvekişininsağlıkla ilgilibilgilerininincelenmesigibimetotlardakullanılmalıdır. VerilerinToplanması Araştırmacı veri toplama araçlarını belirledikten sonra verileri toplamaya başlar. Nitel araştırmalardayapılandırılmışgörüşmesürecininyanındagözlemvedokümaninceleme gibi yöntemler de kullanılmaktadır. Görüşme sürecinde soruların açık ve anlaşılır bir şekildekatılımcıyayöneltilmesivegereklidurumlardaeksorularlaaraştırılankonunun derinleştirilmesisağlanmalıdır.Katılımcınınsözelifadelerigözlemvedokümaninceleme yöntemleri kullanılarak doğrulanmalıdır. Birden çok veri toplama yönteminin kullanılmasıeldeedilenbulgularıngeçerliğivegüvenirliğiniartırmaaçısındanönemlidir (YıldırımveŞimşek,2008:89). 69 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 VerilerinAnalizEdilmesiveYorumlanması Araştırmasürecisonundaeldeedilenverilerbetimselveiçerikanalizinetabitutulurlar. Betimsel analiz, derinlemesine analiz gerektirmeyen verilerin işlenmesinde kullanılırken, içerik analizi elde edilen verilerin daha yakından incelenmesini ve bu verileriaçıklayankavramvetemalaraulaşılmasınıgerektirir(YıldırımveŞimşek,2008: 89). Betimsel analizle görüşme yapılan bireyleri tanıtıcı bulgular değerlendirilir, içerik analizi yoluyla veriler tanımlanmaya çalışılır; birbirine benzediği ve birbiri ile ilişkisi olduğu tespit edilen veriler belirli kavramlar ve temalar çerçevesinde bir araya getirilerek yorumlanır. İçerik analiziyle katılımcıların görüşlerinin içerikleri sistematik olarak tanımlanmaktadır (Altunışık ve Diğerleri, 2010: 322). Nitel araştırmalarda araştırmanıngenelyaklaşımlarınındışındaaraştırmacınınamacınagörefarklıverianaliz planıgeliştirmeihtiyacıdaortayaçıkabilmektedir. SonuçlarınSınıflandırılmasıveAnalitikGenellemelereUlaşılması Sosyalolaylarınyapısıgereğinitelaraştırmasonucueldeedilenbulgularıngenellenmesi zordur.Çünküyaşamdabellibirzaman,mekanvesosyo‐kültürelbağlamdagerçekleşen olaylar durağan olmayıp sürekli bir değişim içindedir. Ayrıca nitel araştırmalarda örneklemevrenitemsiledecekbüyüklükteseçilmediğiiçinistatistikselaçıdangenelleme yapılması da doğru değildir. Nitel araştırma sonucu elde edilen bulgular incelenen konunun derinlemesine keşfedilmesini sağlayacağından, sosyal olayların anlaşılmasına katkısunmaktadır.Eldeedilensonuçlaruygulayıcılaradeneyimvebakışaçısıkazandırır. Örneğin yetiştirme yurdunda bakım ve korunma altında bulunan çocukların uyum sorunlarının nedenlerine ilişkin yapılan nitel bir araştırma sonucunda sosyal çalışmacıların,buçocuklarlailgilimeslekiçalışmayapmakuralveilkeleriniöğrenmeleri güçtür. Ancak bu çocuklara yönelik sosyal hizmet müdahalesi uygularken kullanabilecekleri bazı öneriler, deneyimler ve bakış açıları elde etmiş olurlar (Yıldırım veŞimşek,2008:90‐91). NitelAraştırmadaÖrneklem Nitel araştırmada en sık kullanılan veri toplama yöntemlerinin görüşme ve gözlem olması nedeniyle büyük bir örneklem grubuyla çalışmak hem zaman, hem de maliyet açısındanmümkünolamamaktadır.Ayrıcaörneklemgrubununbüyükolması,gözlemve görüşmeyoluylaeldeedilengenişçaplıverilerinanalizindezorluklaryaşanmasınaneden olacaktır. Bu nedenle nitel araştırmalarda genelleme kaygısı güdülmeksizin mümkün olduğunca evrende olması muhtemel bütün çeşitliliği, zenginliği, farklılığı ve aykırılığı temsiledecekbütüncülbirresimeldeedilmeyeçalışılır. 70 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Nitel araştırmacılar olasılıklı olmayan amaçlı örneklem yöntemini kullanma eğilimindedirler. Görüşme yapılacak bireylerin seçiminde, evreni temsil etme güçlerinden çok araştırma konusuyla doğrudan ilgili olup olmadıklarına bakılır (Neuman,2012:320;YıldırımveŞimşek,2008:107).Olasılıktemelliörneklemedeevreni temsil edecek geçerlikte ve büyüklükte örneklem seçilmesi nedeniyle genellemeler yapma konusunda önemli yararlar sağlanırken, amaçlı örnekleme zengin bilgiye sahip olduğu düşünülen durumların derinlemesine çalışılmasına imkan verir (Yıldırım ve Şimşek,2008:107). Başlıca amaçlı örnekleme yöntemleri şu şekilde sıralanabilir: aşırı veya aykırı durum örneklemesi, maksimum çeşitlilik örneklemesi, benzeşik örnekleme, tipik durum örneklemesi, kritik durum örneklemesi, kartopu ve zincir örnekleme, ölçüt örnekleme, doğrulayıcı ve yanlışlayıcı örnekleme ve kolay ulaşılabilir durum örneklemesi (Patton, 1990’danaktaran;YıldırımveŞimşek,2008:107). NitelVeriToplamaYöntemleri Nitel yöntemle yapılan araştırmalarda görüşme, gözlem ve doküman inceleme olmak üzereüçgenelveritoplamatekniğibulunmaktadır. Görüşme Görüşme,araştırmayakatılanbireylerinbellibirkonudaduyguvedüşüncelerinianlatma etkinliğiolaraktanımlanmaktadır.Görüşmenintemelamacıbireyiniçdünyasınagirerek onun bakış açısını anlamaya çalışmaktır. Görüşme yoluyla araştırılan konu hakkında bireyin deneyimleri, tutumları, düşünceleri, niyetleri, yorumları, zihinsel algıları ve tepkileri gibi gözlenemeyen bilgilere ulaşılması umut edilir. Yapılandırılmış, yarı yapılandırılmış, yapılandırılmamış ve odak grup görüşmesi şeklinde farklı görüşme teknikleri vardır (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 120; Sönmez ve G. Alacapınar, 2011: 108). Görüşme formu hazırlanırken dikkate alınması gereken ilkeler şöyle sıralanabilir (YıldırımveŞimşek,2008:128): Kolayanlaşılabilirsorularyazılması, Odaksorularhazırlanması, Açıkuçlusorularsorulması, Yönlendirmedenkaçınılması, Çokboyutlutürdensorularhazırlanması, Alternatifsorularvesondalarhazırlanması, Farklıtürdensorularoluşturulması, Sorularınmantıklıbirbiçimdedüzenlenmesi, 71 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Sorularıngeliştirilmesi. Gözlem “Gözlem,herhangibirortamdaveyakurumdaoluşandavranışıayrıntılıolaraktanımamak amacıyla kullanılan bir yöntemdir. Eğer araştırmacı herhangi bir ortamda oluşan bir davranışa ilişkin ayrıntılı, kapsamlı ve zamana yayılmış bir fotoğraf elde etmek istiyorsa gözlemyönteminikullanabilir.”(YıldırımveŞimşek,2008:169). Üzerinde araştırma yapılan olgunun tarafsız ve yansız olarak olduğu gibi gözlenip kaydedilmesi araştırmanın güvenirliği açısından önemlidir. Sosyal bilim araştırmalarında inceleyen de incelenen de insan olacağı için tamamıyla yansız bir gözlem yapmak mümkün değildir. Önemli olan gözlemin kimin tarafından, hangi amaç için, nerede, ne zaman, nasıl bir bakış açısıyla yapıldığı ve ne tür araç‐gereçlerin kullanıldığının belirtilmesidir. Gözlem çeşitleri katılımcı, katılımcı olmayan gözlem ve gizilgözlemolaraküçeayrılır(SönmezveG.Alacapınar,2011:106). Dokümanİncelemesi Araştırmakapsamındaincelenenkonuylailgiliolguveolaylarhakkındabilgiiçerenyazılı belgelerin analiz edilmesiyle veri sağlanmasına döküman incelemesi denilmektedir. Araştırma yapılan alanla ilgili pek çok bilgi görüşme ve gözlem yapmaya gerek kalmaksızın belge inceleme yoluyla elde edilebilir. Bu sayede araştırmacı zaman ve kaynaktasarrufusağlamışolur.Hangidökümanınönemliolduğuveverikaynağıolarak kullanılabileceğine araştırma konusuna bakarak karar vermek gerekir. Örneğin çocuk suçluğu ile ilgili bir araştırmada adli istatistiklere, emniyet verilerine ve sosyal hizmet dosyalarına bakılması yerinde olacaktır (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 188). Araştırma konusuylailgiliraporlar,kitaplar,arşivdosyaları,videove seskayıtları,fotoğraflargibi belgelerözgünlüğükontroledilereksistematikbirşekildeanalizedilmelidir. NitelVeriAnalizi Nitel veri analizinde üç yol önerilmektedir. Birinci olarak, elde edilen verilerin özgün şekline mümkün olduğunca bağlı kalınarak ve gerektiğinde katılımcıların ifadelerinden doğrudan alıntı yapılarak betimsel bir yaklaşımla verilerin sunulmasıdır. İkinci yol ise, veriler betimsel bir yaklaşımla sunulmakla birlikte bazı temalar belirlenerek temalar arasında ilişkiler de kurulur. Üçüncü olarak araştırmacı betimleme ve tematik analizin yanında kendi yorumlarını da kullanarak verileri analiz eder. Aynı araştırmada bu üç yaklaşım bir arada kullanılarak da veri analizi yapılabilmektedir (Yıldırım ve Şimşek, 2008:221). 72 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Creswell (2003: 190‐194) nitel araştırmalarda veri analizinin, araştırmanın başından sonuna kadar devam eden ve araştırmanın diğer aktivitelerinden (örneğin veri toplama veya araştırma sorularını formüle etme gibi) ayrı tutulamayacak bir işlem olduğunu vurgulamaktadır. Creswell, her araştırmanın farklı bir takım özellikler taşıması nedeniyle araştırmacıların genel yaklaşımlarının dışında kendi amaçlarına özgü, spesifik bir veri analiz planı geliştirme ihtiyacı duyduklarını belirtmekte; bununla birlikte ideal bir verianalizinin,organizasyonvehazırlıklabaşlayanveverilerinyorumlanması ile sonuçlanan altı aşamadan oluşan bir süreç olduğunu öne sürmektedir (Creswell,2003’denaktaran;Alptekin,2008:59). Nitel araştırmalarda betimsel ve içerik analizi olmak üzere iki veri analiz süreci bulunmaktadır(YıldırımveŞimşek,2008:223‐230): BetimselAnaliz Bu yaklaşımda amaç görüşme ve gözlem sonucu elde edilen verilerin düzenlenmiş ve yorumlanmış bir şekilde okuyucuya sunulmasıdır. Veriler daha önceden belirlenmiş temalara göre sınıflandırılır, özetlenir ve yorumlanır. Bulgular arasında neden‐sonuç ilişkisikurulurvegerekirseolgulararasındakarşılaştırmalaryapılır.Betimselanalizdört aşamadanoluşur(YıldırımveŞimşek,2008:224): 1.BetimselAnalizİçinBirÇerçeveOluşturma:Araştırmasorularından,araştırmanın kavramsal çerçevesinden ya da görüşme ve/veya gözlemde yer alan boyutlardan yola çıkarak veri analizi için bir çerçeve oluşturulur. Bu çerçeveye göre verilerin hangi temalar altında düzenleneceği ve sunulacağı belirlenir. Eğer daha önceden belirlenmiş bir kavramsal çerçeve yoksa, betimsel analizi kullanmak güçtür. Böyle bir durumda belirlenecektemalar,verikaybınaveyanlışveridüzenlenmesinenedenolabilir. 2. Tematik Çerçeveye Göre Verilerin İşlenmesi: Bu aşamada, daha önce oluşturulan çerçeveyegöreeldeedilenverilerokunurvedüzenlenir.Bunagörebazıverilerdışarıda kalabilir ya da önemli olmayabilir. Ayrıca bu aşamada, daha sonra sonuçlar yazılırken kullanılacakdoğrudanalıntılardaseçilir. 3. Bulguların Tanımlanması: Düzenlenen veriler tanımlanır ve gerekli yerlerde doğrudanalıntılarladesteklenir. 4. Bulguların Yorumlanması: Tanımlanan bulguların açıklanması, ilişkilendirilmesi ve anlamlandırılmasıbuaşamadayapılır. 73 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 İçerikAnalizi İçerik analizinde temel amaç, toplanan verileri açıklamaya yardımcı olacak kavramlara ve ilişkilere ulaşmaktadır. Betimsel analizle özetlenen ve yorumlanan veriler, içerik analiziyle derinlemesine bir işleme tabi tutulur ve yeni kavramlar keşfedilir. İçerik analizinde temelde yapılan işlem, birbirine benzeyen verileri belirli kavramlar ve temalar çerçevesinde bir araya getirmek ve bunları okuyucunun anlayabileceği bir biçimde düzenleyerek yorumlamaktır. İçerik analizinin aşamalarını incelemeden önce kullanılanterimleritanımlamakgerekir(YıldırımveŞimşek,2008:227;Neuman,2012: 663). Tümevarımcı Analiz: Kodlama yoluyla verilerin altında yatan kavramlar ve bu kavramlararasındakiilişkilerortayaçıkarmaktır.Nitelaraştırmadaaraştırmacıtopladığı tanımlayıcı ve ayrıntılı verilerden yola çıkarak incelediği probleme ilişkin ana temaları ortayaçıkarma,topladığıverilerianlamlıbiryapıyakavuşturmayanibuverilerdenyola çıkarak bir kuram oluşturma çabası içindedir. Başka bir deyişle, nitel araştırmalarda tümevarımsal bir yaklaşım söz konusudur. Strauss ve Corbin’e göre incelenen olguya temel oluşturabilecek bir kuramın olmaması durumunda tümevarımcı analiz, yani kodlamayadayalıiçerikanalizigereklidir. Kodlama: Veriler arasına yer alan anlamlı bölümlere (bir sözcük, cümle, paragraf gibi) isim verilmesi sürecidir. Kodlama süreci elde edilen verileri bölümlere ayırmayı, incelemeyi,karşılaştırmayı,kavramlaştırmayıveilişkilendirmeyigerektirir Kavram:Verilerarasındayer alan anlamlıbölümlere(birsözcük,cümle,paragraf gibi) veolaylaraverilenanlamdır.Kavramlartemelanalizbiriminioluşturur. Kategori(Tema):İçerikanalizindeeldeedilenkavramlarınbirbirleriylebelirlibirtema altında sınıflandırılmasıdır. Kavramların incelenmesi sonucunda birbirleriyle olan ilişkileriortayaçıkarılırvebuilişkilerdahaüstdüzeybirtemaileaçıklanır.Kategoriya datemaiçerikanalizindeeldeedilenkavramlardandahasoyutturvegeneldir. İçerik analizinde görüşme, gözlem veya dökümanlar yoluyla elde edilen nitel araştırma verileridörtaşamadaanalizedilir:Verilerinkodlanması,temalarınbulunması,kodların ve temaların düzenlenmesi, bulguların tanımlanması ve yorumlanması (Yıldırım & Şimşek,2008:228‐239). 1.VerilerinKodlanması Buaşamadaaraştırmacı,eldeettiğibilgileriinceleyerek,anlamlıbölümlereayırmayave her bölümün kavramsal olarak ne anlam ifade ettiğini bulmaya çalışır. Bu bölümler bazen bir sözcük, bazen bir cümle ya da paragraf, bazen de bir sayfalık veri olabilir. 74 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Kendi içinde anlamlı bir bölüm oluşturan bu bölümler, araştırmacı tarafından isimlendirilir,diğerbirdeyişlekodlanır(Neuman,2012:668). Verilerinkodlanmasısürecigenelde,araştırmacınınverisetinibirkaçdefaokumasınıve ortayaçıkankodlarüzerindetekrartekrarçalışmasınıgerektirir.Verilerinderinliğineve kapsamınagöreortayaçıkankodlarınsayısıdeğişir. StraussveCorbin(1990)üçtürkodlamabiçimindenbahsetmektedir.Bunlar: Dahaöncedenbelirlenmişkavramlaragöreyapılankodlama, Verilerdençıkarılankavramlaragöreyapılankodlama, Genel bir çerçeve içinde yapılan kodlamadır (Strauss & Corbin, 1990’dan aktaran YıldırımveŞimşek,2008:229‐232). Kodlamanın ne kadar ayrıntılı olması gerektiği önemli bir sorudur. Bu sorunun yanıtı araştırmanın amacına ve niteliğine göre farklılık gösterir. İletişim süreçlerini içeren araştırmalardaçokayrıntılıkodlamayapmakgerekirken,farklıbirkonudakiaraştırmada bukadarayrıntılıkodlamagerekliolmayabilir(YıldırımveŞimşek,2008:233). 2.TemalarınBulunması İlkaşamadaortayaçıkankodlardanyolaçıkarakverileri,geneldüzeydeaçıklayabilenve kodları belirli kategoriler altında toplayabilen temaların bulunması gerekmektedir. Bunun için önce kodlar bir araya getirilir ve incelenip ortak yönler bulunmaya çalışılır. Bubiranlamdatematikkodlamaişlemidir.Tematikkodlamaiçinortayaçıkankodların benzerlik ve farklılıklarının saptanması ve buna göre birbiriyle ilişkili olan kodlar bir arayagetirebilecektürdentemalarınbelirlenmesigerekir. Tematikkodlamayapılırkendikkatedilmesigerekenikiilkesözkonusudur.Bunlarınilki, “içtutarlılığa”ilişkindir.Yani,ortayaçıkantemalarınaltındayeralanverilerinanlamlıbir bütünoluşturupoluşturmadığı,tematikkodlamadagözönünealınmasıgerekenönemli bir ilkedir. İkinci ilke ise, ortaya çıkan temaların tümünün araştırmada elde edilen verileri anlamlı bir biçimde açıklayabilmesine ilişkindir. Yani bu temaların, birbirinden farklıolmaklabirlikte,kendiaralarındaanlamlıbirbütünoluşturmalarıgerekmektedir. Builkedetematikkodlamadadıştutarlılığıyansıtır(YıldırımveŞimşek,2008:237). 3.VerilerinKodlaraveTemalaraGöreDüzenlenmesiveTanımlanması İlk aşamadaki ayrıntılı kodlama ve ikinci aşamadaki tematik kodlama sonucunda, araştırmacıtopladığıverileridüzenleyebileceğibirsistemoluşturur.Üçüncüaşamadaise araştırmacı,busistemegöreeldeedilenverileridüzenlervebuşekildebelirlibulgulara göre verileri tanımlamak ve yorumlamak mümkün olabilir. Verilerin okuyucunun 75 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 anlayabileceği bir dille tanımlanması, açıklanması ve sunulması önemlidir. Bu aşamada araştırmacı kendi görüş ve yorumlarına yer vermez ve toplanan bilgileri işlenmiş bir biçimdeokuyucuyasunar(YıldırımveŞimşek,2008:237‐238). 4.BulgularınYorumlanması Nitel araştırmada araştırmacı, incelenen olguya yakın olduğu ve gerekirse o olguya ilişkin ilk elden deneyimler edindiği için, onun yapacağı yorumlar değerlidir. Toplanan verilerin açıklanmasında ve anlamlandırılmasında yardımcı olabilecek araştırmacının görüşveyorumlarınitelaraştırmadaönemlibiryertutar.Bunedenlearaştırmacıbuson aşamada topladığı verilere anlam kazandırmak ve bulgular arasındaki ilişkileri açıklamak, neden‐sonuç ilişkileri kurmak, bulgulardan birtakım sonuçlar çıkarmak ve elde edilen sonuçların önemine ilişkin açıklamalar yapmak zorundadır (Yıldırım ve Şimşek,2008:238). NitelAraştırmadaGeçerlikVeGüvenirlik Bilimsel araştırmanın en önemli ölçütlerinden biri olarak kabul edilen geçerlik ve güvenirlik, araştırmalarda en yaygın olarak kullanılan iki en önemli ölçüttür. Araştırmalarda kullanılan veri toplama araçlarının, araştırma deseninin ve veri analizinin geçerliği ve güvenirliği çok dikkatli bir şekilde test edilmeli ve sonuçları okuyucuyaraporedilmelidir.Nitelaraştırmayayöneltilenenönemlieleştirilerdenbirisi özelliklegüvenirlikkonusundanicelaraştırmalardaolduğugibiyaygınolarakkullanılan tanımların yöntemlerin ve testlerin olmayışıdır. Bunun için ayrıntılı olarak belirlenmiş tanımlar yöntemler ve istatistiksel testler vardır. Her şeyden önce nitel araştırma daha çok bir olgunun “varlığına ve anlamına” yönelirken, nicel araştırma bir olgunun “ne derece var olduğuna” yönelmektedir. Yani nitel araştırma araştırılan olgu ve olayların niteliğini ön plana çıkarırken nicel araştırma “sayısal özellikleri” ön plana çıkarır (YıldırımveŞimşek,2008:255). NitelAraştırmadaGeçerlik Genel anlamda geçerlik araştırma sonuçlarının doğruluğunu konu edinir. Nitel araştırmada geçerlik araştırmacının ilgilendiği konuyu olabildiğince tarafsız gözlemesidir.Nitelaraştırmadageçerlikölçmearacınınölçmeyiamaçladığıolguyudoğru ölçmesi ile yakından ilişkilidir. Bu durumda toplanan veriler gerçeği yansıtır ve araştırmasonuçlarınıngeçerliğinekatkıdabulunur.Üzerindeçalışılanolguveyakonuyu bir bütün olarak incelemesi, bir fotoğraf oluşturulabilmesi için elde ettiği verileri teyit etmesine yardımcı olacak bazı ek yöntemler (katılımcı teyidi, meslektaş teyidi, uzman incelemesiv.b.)kullanılmasıgerekir(YıldırımveŞimşek,2008:256) 76 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Geçerlikikiyeayrılır: İç geçerlik: Araştırma sonuçlarına ulaşırken izlenen sürecin çalışılan gerçekliği ortaya çıkarmadaki yeterliliğidir. Araştırmacı olarak gözlediğimizi sandığımız olaylar ya da anladığımızı düşündüğümüz olgulara ilişkin yorumlamalarımız gerçek durumu yansıtıyormu?Araştırmabulgularıkendiiçindetutarlıveanlamlımıdır?Bulgularıteyit etmede kullanılan kurallar stratejiler var mı? Açık olmayan olgular ya da olaylar belirlenmiş midir? Bulgular araştırmaya katılan bireyler tarafından gerçekçi bulunmuş mudur? Araştırmacının gerek veri toplama süreçlerinde gerekse verilerin analizi ve yorumlanması süreçlerinde tutarlı olması ve bu tutarlılığı nasıl sağladığını açıklaması beklenmektedir. Araştırmacının sürekli olarak kendisini ve süreci eleştirel bir gözle sorgulamasıvedenetlemesibeklenir.Çalışmadakikontrollerinnasılyapıldığıkonusunda açıklamalarokuyucuyutatminedecekşekildeaçıkvenetolmalıdır(YıldırımveŞimşek, 2008:257‐258). Dışgeçerlik:Eldeedilensonuçlarınbenzergruplarayadaortamlaraaktarılabilirliğidir. Dış geçerlik araştırma sonuçlarının genellenebilirliğine ilişkindir. Eğer bir araştırmanın sonuçları benzer ortamlara ve durumlara genellenebiliyorsa araştırmanın dış geçerliğinin olduğu söylenebilir. Sosyal olayların, içinde bulunan ortama göre değiştiği varsayımından hareketle hiçbir araştırmanın sonuçları başka bir duruma doğrudan genellenemez. Ancak bir dereceye kadar benzetilerek genellenebilir. Nicel araştırmada bugenellemedoğrudanolabilirkennitelaraştırmadagenellemedolaylıolarakyapılabilir. Araştırmacı bazı soruları dikkate almalıdır. Araştırma örnekleminin ortamının ve süreçlerinin özellikleri başka örneklemlerle karşılaştırma yapabilecek düzeyde ayrıntılı olarak tanımlanmış mıdır? Örneklem genellemeye izin verecek ölçüde çeşitlendirilmiş midir?Araştırmasonuçlarıaraştırmasorusuileilgilikuramlarlatutarlımıdır?Araştırma bulguları benzer ortamlarda kolaylıkla test edilebilir mi? Bu ve benzeri sorular araştırmanınsınırlıölçülerdegenellenebilirliğinibelirlemedekullanılabilir. Hernitelaraştırmacınınbusorularıntümünedoğruyanıtlarvermesigüçolabilir.Ancak araştırma sonuçlarının benzer ortamlara genellenebilmesi için araştırmacının okuyucuyu yaptığı çalışmanın tüm aşamaları hakkında ayrıntılı bir şekilde bilgilendirmesigerekmektedir(YıldırımveŞimşek,2008:258‐259). NitelAraştırmadaGüvenirlik Güvenirlik araştırma sonuçlarının tekrar edilebilirliği ile ilgilidir. Bunun anlamı eğer çalışmaikincikezyürütülmüşolsaaynısonuçlarıverirmi?Sosyalbilimaraştırmalarında 77 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 güvenirlik önemli bir problemdir. Çünkü insan davranışları çok değişkendir. Güvenirlik bilimsel çalışmalarda sağlanması gereken ilk koşuldur. Güvenirliği düşük olan bir ölçmenin hiçbir bilimsel değeri olmadığı gibi güvenirliğin yüksek olması da yapılan ölçmenin amaca uygunluğunun (yani geçerli olduğunun) garantisi değildir. “Bir işlemin geçerliolabilmesiiçinöncegüvenilirolmasıgerekir.” Yapılanbirölçmedeüçtürgüvenlikölçütüalınabilir.Bunlar:1.Zamanagöredeğişmezlik (süreklilik),2.Bağımsızgözlemcilerarasıuyum,3.İçtutarlılık. Güvenirlikikiyeayrılır:1.Dışgüvenirlik,2.İçgüvenirlik(YıldırımveŞimşek,2008:259‐ 260) Dış güvenirlik: Araştırma sonuçlarının benzer ortamlarda aynı şekilde elde edilip edilemeyeceğine bakar. Dış güvenirliğin sağlanmasına yönelik araştırmacının öncelikle araştırma sürecindeki kendi konumunu açık hale getirmesi gerekir. Araştırmada veri kaynağı olan bireylerin açık bir biçimde tanımlanması gerekir. Araştırma sürecinde oluşan sosyal ortamların ve süreçlerin tanımlanması gerekir. Elde edilen verilerin analizindekullanılankavramsalçerçeveninvevarsayımlarıntanımlanmasıgerekir.Veri toplamaveanalizyöntemleriileilgiliayrıntılıaçıklamalarınyapılmasıgerekir(Yıldırım veŞimşek,2008:261). İç güvenirlik: Başka araştırmacıların aynı veriyi kullanarak aynı sonuçlara ulaşıp ulaşamayacağınailişkindir.İçgüvenirliğinsağlanmasıiçin; 1.Toplananverilerinönceliklebetimselbiryaklaşımladoğrudansunulmasınailişkindir. 2.Aynıaraştırmayabirdenfazlaaraştırmacınındahiledilmesidir. 3. Özellikle gözlem yoluyla elde edilen bulguların görüşmeler yoluyla teyit edilmesi gerekir. 4.Eldeedilenverilerinanalizindebirbaşkaaraştırmacıyıkullanmaveulaşılansonuçları teyitetmedir. 5. Önceden oluşturulmuş ve ayrıntılı olarak tanımlanmış bir kavramsal çerçeveye bağlı olarakyapılanverianalizideiçgüvenliğizenginleştirenbiretkendir(YıldırımveŞimşek, 2008:263). Özetle; yapılan çalışmada örneklemin yeterli büyüklükte seçilmesi, birden çok araştırmacı ile konunun ele alınması, daha çok kaynak ve görüşe başvurulması, elde edilen verilerin iyi bir şekilde saklanması çalışılan ortamın ve araştırmacının konumunun tam olarak belirtilmesi ve çalışmanın tarafsız bir şekilde yapılması gerekmektedir(YıldırımveŞimşek,2008:274). 78 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Sonuç “Bilimsel sürecin en önemli özelliği bilim insanının herhangi bir sınırlama koymaksızın aklının potansiyelini en uç noktasına kadar kullanmasıdır. Tüm araştırmacıların takip edebileceği ya da takip etmesi gereken standart bir araştırma yöntemi olamaz. Birçok ünlü bilim adamı karşılaştıkları problemleri çözmek ya da bilinmeyeni keşfetmek için farklıvedahaöncedenenmemişyöntemlerkullanmışlardır”(Dalton,1967). Psikoloji, sosyal hizmet, sosyoloji, antropoloji ve eğitim gibi sosyal bilim alanlarında insan ve toplum davranışları incelenmektedir. Bu davranışları sayılarla açıklamak zordur. İnsan ve toplum ait olgu ve olaylar açıklanmaktan çok anlaşılmayı ve keşfedilmeyi bekleyen karmaşık anlamlar dünyasıdır. Dolayısıyla nitel araştırmalar dünyanınsosyalyönüileilgilenirveşusorularayanıtarar:İnsanlarniçinböyledavranır? Kanaatler ve tavır alışlar nasıl oluşur? İnsanlar çevrelerinde olup bitenden nasıl etkilenir?Kültürlerniçinvenasılgelişir?Sosyalgruplararasındakifarklarnelerdir? Nicel araştırma teori ve denence ile başlar (deduktif). Nitel araştırma ise araştırma sonunda kavram ve teoriler oluşturur (induktif). Nitel araştırma kişilerin kanaatleri, tecrübeleri, algıları ve duyguları gibi subjektif verilerle meşgul olur. Nitel araştırma bir sosyal olayı doğal ortamı ve doğal oluşumu içinde tasvir eder. Deneysel nicel araştırmalar gibi olayın değişkenleriyle oynamaz. Nitel araştırma “niçin, nasıl ve ne şekilde”sorularınayanıtarar.Nicelaraştırma“nekadar,nemiktarda,nekadarsıkvene kadar yaygın” sorularına yanıt arar. Nitel araştırma yapanların iyi gözlem yapabilme, insanlarla ılımlı ilişkiler kurabilme, dinleyebilme ve verileri iyi analiz edebilme gibi becerilerininolmasıgerekir. Sonuç olarak, daha çok nicel araştırmalarda söz konusu olan genelleme ve genellenebilirliğin nitel araştırmalarda da söz konusu olduğu bazı araştırmacılar tarafından savunulmaktadır. Önemli olan sonuçların sınırlandırılması ve analitik genellemelere ulaşılmasıdır. Nitel araştırmalarda sosyal olaylar inceleme konusudur. Sosyal olaylar ise duruma, zamana göre değişiklik göstermektedirler. Ayrıca nitel araştırmadaçalışmagrubusözkonusuolduğuiçinyanieverenitemsiledebileceksayıda ve düzeyde kişiyi örnekleme dahil etmek çoğu zaman mümkün olmadığı için, bu araştırmalarda elde edilen bulguların genellenebilmesi güçtür. Bu nedenle nitel araştırmalardaancaksınırlıgenellemeleryapılabilmektedir.Sınırlıgenellemeyapılırken araştırmanın çerçevesi ve sınırlılıkları dikkate alınmalı ve araştırma raporunda bu sınırlılıklarbelirtilmelidir. 79 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Kaynakça Alptekin, K. (2008). Sosyal Hizmet Bakış Açısından Genç Yetişkinlerde İntihar Girişimlerininİncelemesi:BirModelÖnerisi(BasılmamışDoktoraTezi).Ankara: HacettepeÜniversitesiSosyalBilimlerEnstitüsüSosyalHizmetAnabilimDalı. Altunışık, R., Coşkun, R., Bayraktaroğlu, S., & Yıldırım, E. (2010). Sosyal Bilimlerde AraştırmaYöntemleriSPSSUygulamalı(6.Baskı).Sakarya:SakaryaYayıncılık. Ayten, A. (2012). Din Psikolojisi: Dine ve Maneviyata Psikolojik Yaklaşımlar (2. Baskı). İstanbul:İzYayıncılık. Capra,F.(1992).BatıDüşüncesindeDönüşümNoktası(Çev.M.Armağan).İstanbul:İnsan Yayınları. Creswell, J. W. (2003). Research Design: Qualitative, Quantitative, And Mixed Methods Approaches.California:SagePublications. Dalton,M.(1967).SociologistatWork.NewYork:Anchor. Neuman,W.L.(2012).ToplumsalAraştırmaYöntemleri:NicelveNitelYaklaşımlarI‐II.Cilt (5.Basım).İstanbul:YayınOdası. Özdemir,M.(2010).NitelVeriAnalizi:SosyalBilimlerdeYöntembilimSorunsalıÜzerine Bir Çalışma. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 11(1), 323‐ 343. Özhan Dedeoğlu, A. (2002). Tüketici Davranışları Alanında Kalitatif Araştırmaların ÖnemiVeMultidisiplinerYaklaşımlar.D.E.Ü.İ.İ.B.F.Dergisi,17(2),75‐92. Patton, M. Q. (1990). Qualitative Evaluation and Research Methods (2nd Ed.). London: SagePublications. Sönmez, V., & G. Alacapınar, F. (2011). Örneklendirilmiş Bilimsel Araştırma Yöntemleri. Ankara:AnıYayıncılık. Strauss,A.,&Corbin,J.(1990).BasicsofQualitativeResearch:GroundedTheoryProcedurs andTecniques.NewburyPark,C.A.:Sage. Yıldırım,A.,&Şimşek,H.(2008).SosyalBilimlerdeNitelAraştırmaYöntemleri(6.Baskı). Ankara:SeçkinYayıncılık. 80 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Hayat bir nefestir, ALDIĞIN KADAR… Hayat bir kafestir, KALDIĞIN KADAR… Hayat bir hevestir, DALDIĞIN KADAR… Hz. Mevlana 81
Benzer belgeler
Küresel Düzeyde Makro Sosyal Hizmet Uygulamaları
ülkeler de her ne kadar kendi özgüllüklerini oluşturma konusunda yeterli bir çaba sergilememiş olsalar da Batı’ya endeksli olarak sosyal hizmetlere duyarsız kalmamışlardır. Az...
Detaylı