Untitled - Bahçeşehir Üniversitesi
Transkript
Untitled - Bahçeşehir Üniversitesi
ÖNSÖZ Dr. Cengiz Aktar ‘Bana hektar değil, komşu lâzım’ Bu sözler tarım sübvansiyonunu kontrol etmek üzere çiftliğine gelen AB’li kayıt memuruna bir Fransız çiftçisinin yakınması. Sanayi devriminden bu yana Avrupa’nın yok olan tarım nüfusunun, boşalan kırsalının, şişen kentlerinin veciz ve acıklı bir ifadesi. Ancak eğer bugünkü yaklaşımla ilerlersek Türkiye’nin on yıla kalmadan içinde bulunacağı durum da bu. “Türk tarımının dönüşümünde organik tarım seçeneği’ şiarıyla 19-20 Ekim 2007 tarihinde Bahçeşehir’de düzenlenen 1. Organik Tarım Kongresi ile, sadece organik tarımın öneminin farkındalığını arttırmak amaçlanmadı. Kongre yaşam biçimimizden, üretim, ticaret ve tüketim şeklimizden kaynaklanan bir dizi meseleyi tartışmak için bir fırsattı. Daha önce farklı kentlerde benzer çalışmalar yapıldı. Bu kongrenin farkı sadece akademik dünyayı değil, organik tarımla haşır neşir olan üreticiyi, tüketiciyi, tüccarı, gönüllü toplum kuruluşlarını, bürokrasiyi, uluslararası kuruluşları ve dünyamızın gidişatından endişeli vatandaşı bir araya getirmesiydi. İki gün boyunca üç yüzün üzerinde katılımcı interaktif bir ortamda deneyimlerini, kaygılarını ve çözüm önerilerini paylaştı. Antalya, Bursa, Erzurum, İzmir, Konya, Samsun tarım fakültelerinden akademisyenlerin, Bulgaristan, Fransa, Hollanda, İsrail, İngiltere, Japonya, Polonya, Romanya’dan ve diğer yanda Avrupa Komisyonu, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası’ndan uzmanların sunduğu 44 tebliğde bu tarım biçiminin dünyamızın bekâsı, kırsal kalkınma, istihdam yaratma, katma değer yaratma açılarından önemi uzun uzadıya tartışıldı. Kurumsal ve akademik yetersizlikler, genetik değişikliğe uğramış tohumlar gibi etkenler detaylandırıldı, çözümler arandı. Açış konuşmasını yapan Tarım Bakanı Sayın Mehdi Eker’in ‘her şey aslına rücû eder’ diyerek dünyamızın vahim gidişatını ve çözüm arayışlarını tasvir eden ifadesi toplantının hatırlarda kalan veciz sözlerinden biriydi. Katılımcılar gelecekte de benzeri toplantılar görmeyi arzu ederken, yenilenmiş bir ilginin sadece organik tarımda değil tarımda da gerekli olduğunu seslendirdiler. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalık Yaratmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Proje Başlığı Proje No Ülke Proje koordinatörü E-mail Rapor Başlığı Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalık Yaratmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türkiye Dr. Cengiz Aktar caktar@hotmail.com Organik Tarım 1. Türkiye Kongresi Raporu Rapor tarihi 7 Aralık 2007 Raporlama dönemi Ekim 2007 – Kasım 2007 Yazarlar Dr. Cengiz Aktar Damien Dessane Rana Birden Barış Baykan Cansın Arslan Melike Hemmami Derya Uzun Ermelinda Kanushi Burcu Arık Akyüz Dosya adı Organik Tarım 1. Türkiye Kongresi Raporu - 071207 (TR) Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalık Yaratmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 4 TEŞEKKÜR Projenin koordinatörü, projede yer alanlar ve Bahçeşehir Üniversitesi, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker’e, kongrede hazır bulunması, tartışmalara etkin katılımı ve Türkiye’de gıda üretiminin kültürel önemine değinen konuşmasında Bakanlığının genelde çevre dostu tarıma özelde ise organik tarıma desteğini yinelemesi sebebiyle minnetardır. Projenin mali kaynağının büyük bölümünü sağlayan Avrupa Komisyonu’na şükranlarımızı sunarız. Ayrıca Avrupa Komisyonu temsilcisi Sayın Ulrike Hauer’in açılış konuşması, Avrupa Birliği’nin, Katılım Öncesi Mali Yardım Araçları (IPA) vasıtasıyla organik tarımın gelişmesine destek sağlamaya hazır olduğunu açıkça hatırlattı. Bahçeşehir Üniversitesi konferans salonu ve çalıştay odaları gibi toplantı olanaklarını sağladı. Üniversite ayrıca ses ve görüntü kaydına olduğu gibi ses, ışık ve projeksiyon malzemelerinin hazırlanmasına da personel desteği verdi. Bir Türk sivil toplum kuruluşu olan Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Buğday, kongrenin birinci gününde organik öğlen yemeğini ve aksamında tekneyle Boğaz turunda akşam yemeğini tedarik etti. İkinci gün katılımcılara başarılı bir Buğday Projesi olan % 100 Ekolojik Pazar’dan organik ürünlerle hazırlanan öğle yemeği sunuldu. Bunun yanı sıra Buğday kongrenin hazırlıkları sırasındaki kavramsal çalışmalarda da etkindi. « Türkiye için Organik Tarım » Avrupa Birliği Projesi ve takım lideri Christopher Stopes, resmi partnerlerimiz olan Avalon Vakfı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve IEEP’ ye (Avrupa Çevre Politikaları Enstitüsü) ek olarak organizasyon ve içerik için önemli yardımlar sağladı. Calyon (Credit Agricole Grubu) etkinliği incelikle destekledi. Radikal Gazetesi, Açık Radyo ve televizyon için TRT basın sponsorlarıydı. Rana Birden kongreyi konuşmacıların ve katılımcıların beklentilerini karşılayan bir organizasyon ile donattı. Etkinliği hazırlarken ve onun projenin çerçevesi ve misyonuna uymasını temin etmek için geceli gündüzlü çalıştı. Organik tarım projeleri danışmanı Damien Dessane web sayfası için güncellemeleri hazırladı. Her bir sunuştan kapsamlı notlar tutan ve sonuçlarını elinizdeki bu raporu yazmak için kullanan 8 çalıştayın raportörünün eşgüdümünü sağladı. Konuşmacıların sunuşları katılımcılar tarafından takdir edildi. Toplamda Türkiye ve Avrupa’nın farklı yerlerinden gelen 48 konuşmacı organik tarımın karşı karşıya olduğu fırsatlar ve sorunlar üzerine kendi görüşlerini ve tavsiyelerini sundular. Türkiye’de ilk defa sivil toplum, akademisyenler, hükümet yetkilileri ve organik sektörün temsilcileri Türkiye’de organik gıda ve tarım hakkındaki beklentilerini ve hayal kırıklıklarını açıkça tartışabildiler. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 5 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ TEŞEKKÜR ŞEKİLLER VE FOTOĞRAFLAR 1. ÖZET .............................................................................................................................9 2. GİRİŞ ...........................................................................................................................12 3. Açılış Oturumu:19 Ekim Cuma: ....................................................................................14 3.1. Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü ..........................14 3.2. Cengiz Aktar, kongre koordinatörü .......................................................................14 3.3. Levent Erkan, “Türkiye için Organik Tarım Projesi, DeLeeuw International .........14 3.4. Ulrike Hauer, Ekonomik İşler danışmanı, Ankara’daki AB Komisyonu delegesi ...15 3.5. Mehdi Eker Tarım ve Köy İşleri Bakanı ................................................................15 4. Türkiye’nin Zenginliği ..................................................................................................16 4.1. Türkiye’nin Yabani Biyoçeşitliliği – Dr. Güven Eken ...........................................16 4.2. Kendiliğinden Organik, ilk değerlendirme - Alper Güzel & Kürşat Demiryürek ....18 4.3. Mayınlı arazilerin organik tarıma dönüştürülmesi - Şeref Oğuz .............................19 4.4. Türkiye’nin yabani hasat potansiyeli - Mehmet Gökmen ........................................20 4.5. Muğla’nın yerli meyve mirası Füsun Ertuğ............................................................20 5. Fırsatlar ........................................................................................................................21 5.1. Sürdürülebilirlik Çalıştayı .....................................................................................21 5.1.1. İklim değişikliği ve Organik Tarım’da enerjinin etkin kullanımı, Damien Dessane 21 5.1.2. Küresel Isınmayla Mücadelede Ekosistem Yaklaşımıyla Tarımda Sürdürülebilir Kaynak Kullanımı, Huriye Kara .............................................................22 5.1.3. Organik Tarım Türkiye’yi doyurabilir mi? Yonca Demir ...............................23 5.1.4. Yüksek doğal değeri olan tarım ve Organik Tarım : Biyoçeşitlilik Sözleşmesi hedeflerine ulaşmanın temel öğeleri, Tamsin Cooper ....................................................24 5.1.5. Sürdürülebilirlik Çalıştayı özeti .....................................................................25 5.2. Kırsal Kalkınma ....................................................................................................26 5.2.1. Türkiye’de tarım reformu, Dünya Bankası bakışı; - Halil Agah .....................26 5.2.2. Ta-Tu-Ta - Güneşin Aydemir, .......................................................................26 5.2.3. Türkiye’den altı iyi örnek - Şebnem Eraş .......................................................27 5.2.4. Zeytincilik Sektöründe Organik Tarım ve Kırsal Kalkınma - Evren Güldoğan 27 5.2.5. Kırsal Kalkınma çalıştayı özeti ......................................................................28 5.3. Pazarlar .................................................................................................................28 5.3.1. Küresel Organik tarım pazarları - – Doç. Dr. Mehmet Arda ...........................28 5.3.2. AB’nin Organik Tarım pazarına uyum - Dr. Nisa Mencet ..............................29 5.3.3. Gelişmekte olan ülkelerin organik ürün ticareti ve standartların önemi – Dr. Ulrich Hoffmann...........................................................................................................29 5.3.4. Türk pazarlarının uyumlaştırılması - Doç. Dr. Naim Deniz ............................30 5.3.5. %100 Ekolojik pazar deneyimi - Batur Şehirlioğlu ........................................31 5.3.6. Pazarlar çalıştayı özeti ...................................................................................31 5.4. İstihdam ................................................................................................................32 5.4.1. Organik Tarımın Kırsal Topluluklar ve İstihdam için Yararları, İngiltere örneği - Michael Green ...........................................................................................................32 5.4.2. Organik Tarımın İstihdam Yaratma Potansiyeli Üzerine bir Değerlendirme Gökçeada Örneği - Figen Ceylan, Gökhan Kılınç..........................................................32 5.4.3. AB’ye Tarımsal Uyum ve Kırsal Nüfusun Değişimi - Zeynep Çelen Kuru.....33 Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 6 5.4.4. Organik Tarimda istihdam: Pirinç’te Osmancık-Kızılırmak karşılaştırması – Satoru Nokano ..............................................................................................................34 5.4.5. İstihdam Çalıştayı özeti .................................................................................35 6. Sorunlara çözüm arayışları 20 Ekim Cumartesi .............................................................36 6.1. V –Dışsal Etkenler ................................................................................................36 6.1.1. GDO’lar Organik Tarım ile birada olabilir mi? Polonya örneği, Jadviga Lopata 36 6.1.2. AB müktesebatına uyumun küçük üretime etkisi – Romanya örneği; Raluca Barbu 37 6.1.3. Organik Tarımda zararlıların yönetimi, Celal Tuncer .....................................38 6.1.4. Köy çeşitlerinin kayıt altına alınması ve organik tarım açısından önemi, Hasan Çelen 39 6.1.5. Dış Etkenler çalıştayı özeti ............................................................................39 6.2. Kaynak Optimizasyonu .........................................................................................40 6.2.1. Su kullanimi bilinci ve organik tarim – Prof. Dr. Mehmet Ali Ul ...................40 6.2.2. Tarımsal üretim kavramında optimizasyon ve organik tarım - Prof. Dr. Ediz Ulusoy, 41 6.2.3. Seracilikta konvensiyonel/organik karsilastirilmasi - Sezgin Uzun.................42 6.2.4. Türkiye’de organik hayvancılık sürdürülebilir mi? - Faik Kantar & İbrahim Ak 43 6.2.5. Türkiye’de içmesuyu baraj havzalarında organik tarım ve Samsun (Çakmak baraj havzası) örneği - Yrd. Doç. Dr. Ali Kemal AYAN, Dr. Mustafa GÜLER, Yrd. Doç. Dr. İsmail SEZER .........................................................................................................44 6.2.6. Kaynakların optimizasyonu çalıştayı özeti .....................................................46 6.3. Kurumsal Gelişme ................................................................................................47 6.3.1. Türkiye’de ve AB’de Organik Tarım mevzuatının son durumu- Müfit Engiz, TÜGEM, TKİB, Ankara ...............................................................................................47 6.3.2. Türkiye ve AB’nin Organik Tarım mevzuatının karşılaştırılması- Çağrı Bağtur, (Türkiye için organik tarım projesi) ..............................................................................48 6.3.3. AB’nin mevcut ve müstakbel kırsal kalkınma ve organik tarım yönetmelikleri, Türkiye’nin uyumuna etkileri. Dr. Kai Bauer, Avrupa Komisyonu, Ankara ..................49 6.3.4. Teşvikleri organik tarıma yönlendirmek? Mark Redman................................50 6.3.5. Organik tarıma hükümet desteği, Bulgaristan örneği, Viara Stefanove, Tarım ve Orman Bakanlığı, Sofya ...........................................................................................51 6.3.6. Kırsal Gelişme çalıştayı özeti ........................................................................51 6.4. Kapasite İnşası ......................................................................................................52 6.4.1. AB’de doğal değeri yüksek tarım sistemleri ve Türkiye - Melike Hemmami..52 6.4.2. Organik Tarım ve Anadolu’nun kırsal yaşam bilgisi - Solmaz Karabaşa ........54 6.4.3. Paydaşların eşgüdüm ve etkileşimi,- Victor Ananias......................................57 6.4.4. Varşova Tarım Üniversitesi - Sylwia Żakowska-Biemans..............................58 6.4.5. Kapasite inşası çalıştayı özeti ........................................................................61 7. Gelecek için stratejiler ..................................................................................................63 7.1. Küresel sorunlara yerel çareler, İngiliz ve Leh deneyimleri - Julian Rose ..............63 7.2. Türkiye’de organik seçeneği geliştirmek - Christopher Stopes...............................63 7.3. Organik Tarım Değerleri – Martien Lankester .......................................................65 7.4. Geleceğin tohumları, Türkiye’de organik tarım - Victor Ananias..........................65 8. Sonsöz ..........................................................................................................................68 Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 7 ŞEKİLLER,TABLOLAR VE FOTOĞRAFLAR Fotoğraf 1 Bahçeşehir Üniversitesi’ndeki Genel Oturum 9 Fotoğraf 2 Basın toplantısı. Soldan sağa Christopher Stopes, Levent Erkan, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker ve Cengiz Aktar 10 Fotoğraf 3 : % 100 Ekolojik Pazar ziyareti İstanbul 10 Şekil 1: 3 Ekolojik zondan - Kıtasal (yeşil), Asya (pembe), Akdeniz (kahverengi) oluşan Avrasya kıtasını gösteren harita Güven Eken (2007) 16 Şekil 2 : Tarımsal politikalar yüzünden su kaynağının tükenme döngüsü – Güven Eken (2007) 17 Şekil 3: Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları (Kahverengi bölgeler) – Doğa Derneği (2006) 17 Şekil 4 : Çevre dostu tarımın yoğunlaşma düzeyi - Johannsen et. Al. (2005) 18 Tablo 1: Organik tarımın Türkiye’nin bölgelerine göre dağılımı – Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı (2007) 19 Tablo 2: Kimyasal kullanımının Türkiye’nin bölgelerine göre dağılımı - Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı(2007) 19 Fotoğraf 4 : Turgut Pekpak tarafından gösterilen Mazi’nin (Bodrum) kırmızı armudu (solda). Dokuzçam köyünden “Can” eriğini kataloglarken ( ortada). Mehmet Canözü Datça’da bir badem ağacını asılarken (sağda) – Füsün Ertuğ (2006) 20 Şekil 5: Çevre, Enerji, Tarım ilişkileri ve Enerji verimliliğinin tanımı – Damien Dessane (2007) 22 Şekil 6: Ekosistemlerin etkileşimi: Doğa, Endüstri, Tarım – Huriye Kara (1999) 23 Şekil 7: Yoğunluk derecesi ve Yüksek Doğal Değerli Tarım ve yoğun tarımın bioçeşitliliği – Tamsin Cooper (2007) 25 Tablo 3: Tarımsal arazinin paylaşımı ve 2004 yılında dünyada organik ürünlerin satışı – Arda (2004) 28 Tablo 4: AB’de (25) organik üretimin göstergeleri – Mencet (2005) 29 Şekil 8 Organik Sertifikasyon Kuruluşları için Uluslararası Şartlar sistemi–Hoffman (2007) 30 Tablo 5: Türkiye’de organik ürünlerin toplama ve üretim alanlarının gelişimi – Deniz (2007) 30 Fotoğraf 5 : % 100 Ekolojik Pazarın logosu ve sponsorları (solda), Cumartesileri kurulan pazardan bir görüntü (sağda) – Buğday (2007) 31 Tablo 6 : Tarımda istihdam - Figen Ceylan,Gökhan Kılınç (2006) 33 Fotoğraf 6 : AB tarımsal uyum projesi için köy toplantısı – Buğday (2005) 34 Şekil 9: Doğal Tarımın ideal dengesi Satoru Nokano (2006) 35 Fotoğraf 7: X: Polonyalı köylüler GDOsuz bölge logosunu gösterirken - Jadwiga Lopata (2006) 36 Fotoğraf 8: : Romanyalı bir köylü - Raluca Barbu (2007) 37 Fotoğraf 9: Zararlı popülasyonun izleme (solda) pheremone tuzakları (ortada) kuş uzaklaştırıcı.(sağda) Celal Tuncer (2007) 38 Tablo 7: Organik ve geleneksel olarak yetiştirilen ürünlerde besin içerikleri – S. Uzun (2006) 43 Tablo 8: Türkiye’de organik hayvancılık verileri – Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı (2006) 44 Tablo 9: Tarım Bakanlığı Tarafından Yıllar İtibariyle Yapılan Çalışmalar 45 Fotoğraf 10: Samsun bölgesi ve tipik dağ evi– Ayan (2007) 46 Şekil 10: Türk Organik Tarım mevzuatı tarihinde dönüm noktaları- Mufit Engiz (2007) 47 Şekil 11: Türkiye’de organik tarım üzerine çalışan kurumlar Mufit Engiz (2007) 47 Tablo 10: Organik Tarım konusunda AB Mevzuatı - Çağrı Bağatur (2007) 48 Tablo 11: Türkiye’deki Organik Tarım mevzuatı - Çağrı Bağatur (2007) 49 Tablo 12: Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı vasıtasıyla Türkiye’ye mali destek (milyon Avro) – Kai Bauer (2007) 50 Tablo 13: Varşova Üniversitesi Programları – Zakowska (2007) 59 Tablo 14: Varşova Üniversitesi deney istasyonu teçhizat ve olanaklar Zakowska (2007) 60 Şekil 12 : Organik tarim tanıtım kampanyasından posterler – TKB (2005) 64 Şekil 13: “Türkiye için Organik Tarım” projesinin amaçları – Christopher Stopes (2006). 65 Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 “Memleketimizde devletin temeli tarımdır. Tüketici olmak iyi değildir, üretici olalım” “Memlekette topraksız bırakılmamalıdır. Küçük, büyük bütün çiftçilerin iş vasıflarını arttırmak, yenileştirmek ve korumak tedbirlerini, vakit geçirilmeden alınmalıdır.” Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 8 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 9 1. ÖZET “Türkiye’nin organik tarım potansiyelinin büyümesi için farkındalığı arttırmak” projesi (DG ELARG/MEDTQ/12–02/022) Türkiye’deki organik tarım potansiyeli etrafındaki tartışmayı pekiştirmek için AB Komisyonu tarafından desteklenmektedir. Bu bir yıllık projenin bir parçası Bahçeşehir Üniversitesi’nde 19–20 Ekim 2007’de düzenlenecek olan toplantı ve atölyelerdir. Bu rapor bu etkinliğin içeriğini ve sonuçlarını özetlemektedir. Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği başlıklı kongre ilk defa paydaşları (üreticiler, sertifika kuruluşları, izleyiciler ve perakendeciler), sivil toplumu ( Stklar, dernekler ve bireyler) hükümet örgütlerini (araştırma, kredi, akreditasyon ve supervizyon) Bakan ve delegasyonu dâhil olmak üzere Tarım ve Köyişleri Bakanlığını ve de ATÜT (Alternatif Tarımsal Üretim Teknikleri) departmanını ve AB delegasyonunu bir araya getirdi. (300’den fazla katılımcı) Fotoğraf 1 Bahçeşehir Üniversitesi’ndeki Genel Oturum Kongre, Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’ın organik tarımın çevreyi koruması ve insanlar için daha sağlıklı olmasıyla bir “barış üreten bir silah” olduğunu hatırlatan hoş geldiniz konuşması ile açıldı. Kongre koordinatörü Cengiz Aktar kırsal göçün zararını azaltmak için organik tarım aracılığıyla kırsal istihdam yaratılmasının öneminin altını çizdi. Sektöre hukuki, kurumsal ve teknik destek için çalışan“Türkiye için Organik Tarım” AB projesi yürütücüsü DeLeeuw International başkanı Levent Erkan tüketicinin farkındalığının arttırılmasını vurguladı ve kongrenin bu doğrultuda bir adım olduğunu söyledi. AB Delegasyonun Ekonomik İşler danışmanı Ulrike Hauer çevre dostu tarıma ve özellikle organik tarıma AB Katılım öncesi Mali Yardım Aracının (IPA, yıllık 500 milyon Avro) ve Kırsal Kalkınma bileşeninin ( yıllık 166 milyon Avro) kuvvetli desteğini belirtti. Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker, Türk Devleti’nin organik tarımın çok ( doğal koruma, bilgi muhafaza ve istihdam başta olmak üzere) yönlü işlevselliği hakkındaki olumlu görüşünü beyan etti. Bakan, tarımın bir ülkenin kültürü için öneminin altını çizdi. Bugün gıda güvenliğini (dünyada açlık çeken 850 milyon insan), çevresel kaygıları (özellikle küresel ısınma, kirletilmiş topraklar ve dünya bioçeşitliliğinin üçte birini temsil eden Türkiye Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 10 bioçeşitliliği) ve gıda teminatını (nitrat ve pestisitlerin ürünlere bulaşması) dengelemeye çalışan hassas bir tercih var. Türkiye’nin seksenli yıllarda sadece 10 bin ton olan organik ürün üretimi ve ihracatı bugün hâlihazırda 460 bin tondur. Hükümet çevre dostu tarımı su koruma programları üzerinden, organik çiftçileri de tarla desteği (hektar başına ayrıca 30 YTL) ve faiz oranlarında indirimle destekliyor. Bakan konuşmasını bir Türk atasözü ile bitirdi: “Yaşadığımız sürece lezzetli gıdaya ihtiyacımız var”. Fotoğraf 2 Basın toplantısı. Soldan sağa Christopher Stopes, Levent Erkan, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker ve Cengiz Aktar Kongrenin açılışının ardından uzmanlardan oluşan tartışmacı grubu Organik tarımda Türkiye’nin Zenginliklerinden konuştular. Yemek arasında Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Buğday organik malzemelerden oluşan ve konuşmacılar ve katılımcılar tarafından beğenilen bir yemek sundu. Aradan sonra katılımcılar ve konuşmacılar birinci günün öğleden sonrasında (Sorunlara çözüm arayışları) paralel olarak düzenlenmiş çalıştay oturumlarında dört, ikinci günün sabahında ( Fırsatlar) ise başka dört konuyu tartıştılar. Cuma akşamı Boğaz’da düzenlenen tekne gezisinde 50 katılımcı Buğday Derneği’nce hazırlanan organik akşam yemeğinin ve manzaranın tadını çıkardı. Cumartesi öğlen yemeği arasında katılımcılar Şişli % 100 Ekolojik pazarını (Buğday Derneği’nin projesi) ziyaret ettiler ve yemeklerini orada yediler. Fotoğraf 3 : % 100 Ekolojik Pazar ziyareti İstanbul Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 11 Son olarak kongre, Türkiye’de organik tarımın gelişmesinde Gelecek için Stratejiler üzerine dört önemli konuşma ile kapandı. Uluslararası Polonya Kırsalını Koruma Koalisyonu’ndan Sir Julian Rose, ilham verici söylevinde dinleyicilere “Yakınlık İlkesini” diğer bir deyişle yerel bilgi ve kaynakların yerel tüketicilere enerji verimliliği yüksek ürünler sağlayacak biçimde kullanımını anlattı. Türkiye gerçekten sürdürülebilir bir gelecek aramak için “arka bahçesinde bulunan çözümleri” araştırmalı ve üzerinde çalışmalı. Türkiye için Organik Tarım AB projesi takım lideri Christopher Stopes Türkiye’deki zengin bioçeşitliliği ve kültürel farklılığı korumanın öneminin altını çizdi ve organik tarımın bu amaç için bir araç olabileceğini belirtti. Hollanda’dan Avalon Vakfı adlı STK’nın direktörü Martien Lankester, öğle arasında Buğday Derneği’nin Şişli’deki %100 Ekolojik Pazarını ziyaret sırasında etkilendiğini söyledi ve organik tarımın temsil ettiği altı değeri sıraladı: Besleyici, algısal, ekolojik, kültürel, sosyal ve etik (hayvan refahı). Son olarak 80’li yıllardan beri Türkiye’deki organik hareketin öncülerinden biri olan Victor Ananias, sektörün şimdiki durumunu ve gelecekteki gelişmesini düşünmek ve tartışmak için organik hareketin temsilcilerini ve destekleyicilerini ilk defa bir araya getiren “Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği” kongresinin başarısının altını çizdi. “Kongredeki herkes başkalarından tohumlar aldı ve onlardan meyve elde etmek için evlerine götürecekler.” Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 12 2. GİRİŞ Sistematik olarak anımsanmış fakat hiçbir zaman gerçekleştirilmemiş olan Türk tarımının dönüşümü, ülkenin dünya ekonomisiyle bütünleşmesi ve Avrupa Birliği (AB) adaylığı açısından kaçınılmaz bir öncelik haline gelmiştir. Bugünlerde Türk tarımı ekonomik olarak verimsizdir1, modern öncesi sosyal davranışları ve ilişkileri teşvik etmektedir ve yeniliklerden yoksundur. Tarımsal modernizasyon, bugün, sürdürülebilir uygulamaların geliştirilmesi, sağlığın daha iyi değerlendirilmesi, kültürel açıdan sahici ürünler ve tüketici ve üretici arasında adil ilişkiler anlamına gelmektedir. Organik Tarım (OT) ve sertifikalı organik ürünler toplumun bugünlerde karşılaştığı sorunlara çözüm alternatiflerinden biridir. Üstelik sektör dünyanın bir çok ülkesinde uygulanabilirliğini kanıtlamıştır. AB, sektörün yararlarını artan bir şekilde göz önüne almaktadır: Azaltılmış yerel ekolojik etkiler, küresel ısınmaya daha az katkı, daha iyi ürün katma değeri, çiftçilerin sağlığına daha az zarar, kırsal kalkınmaya daha iyi uyum2,( böylece kırdan kente göçü azaltıyor), daha çok çiftlik dışı faaliyet, iyileştirilmiş çiftçi gelirleri, sağlık açısından daha yüksek kalite, tat ve güven, gelişmiş izlenebilirlik ve tüketiciyle üretici arasında azaltılmış aracılar. Türkiye, toprakları büyük oranda kirlenmediği, biyoçeşitlilik ve tarımsal çeşitlilik zenginliği, bitki sağlığı problemlerinin azlığı ve sentetik girdilere henüz bağımlı olmayan pek çok çiftçisiyle iyi kalitede organik ürün yetiştirecek büyük bir potansiyele sahiptir. Ayrıca aday üye olarak Türkiye organik mevzuatı, sertifikasyonu ve denetleme sistemini iyileştirerek organik etiketin güvenirliliği ve adilliğini sağlayacak ve AB ülkeleriyle değiş tokuşu kolaylaştıracak AB’ye uyum sürecini yaşamaktadır . Uyumlaştırma, eski ve yeni aday ülkelerin deneyimlerinden yararlanarak Kırsal Kalkınma politikalarını uygulamanın da bir yoludur.3 Ancak bu potansiyeli gerçekleştirmek için eksiksiz bir “Eylem Planı” tasarlanmalıdır. Kaliteli eğitimler, tavsiye hizmetleri ( yeni ve pazara yönelik bir çevrede uygun toplama teknikleri, yeni zirai teknikler, pazar uygulamalarının iyileştirilmesine dair tavsiyeler çiftçilere destek açısından çok önemlidir), organik tarım üzerine araştırma, çiftçi gelirlerinin iyileştirilmesi, üretici örgütlerine destek, dönüşüm desteği, organik ürünlerin tüketicilere tanıtılması, net bir sertifikasyon ve etiketleme sistemi, tüketiciler kadar üreticiler için de eğitim ve bilgilendirme ve pazar yenilikleri bu planda yer almalıdır. Eğer Türkiye potansiyelini akıllıca kullanırsa başlıca yerel ve uluslararası organik gıda tedarikçisi olabilir. Bu farkındalık yaratma alıştırmasının bir parçası “Türkiye’de Organik Tarım” kongresidir. Kendi çapında bir ilk olan kongre organik sektör paydaşlarını, tarımsal ve sosyal uzmanları, ekonomistleri, sivil toplum doğa ve ekolojik yasam tarzı uzmanlarını ve hükümet yetkililerini aşağıdaki amaçları tartışmak üzere bir araya getirmiştir. 1 OECD’nin 2004’te yayınlanan Türkiye raporunda şöyle denilmektedir : Tarımda % 30’un üzerinde işgücü kullanılmasına rağmen, sektör Türkiye’nin GSYH’yesine katkısı sadece % 12’dir ki bu çok düşük bir verimliliği gostermektedir. (…) Türkiye emek yoğun verimini, meyve sebze gibi yüksek katma değerli tarımsal ürünleri geliştirecek çok elverişli doğal koşullara sahiptir.” 2 Soil Association’ın çalışması, İngiltere’de organik çiftliklerin organik olmayan holdinglerden % 32 daha fazla iş sağladını gösterdi. (http://www.soilassociation.org/organicworks). 3 Addressing the specific needs of organic farming in the new EU Member States by the Rural Development Programmes 2007-2013”, A. Slabe, A. M. Häring and A. Hrabalova on http://www.orgprints.org/. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 13 • Organik Tarımda Türkiye’nin zenginliklerini ve zayıf yönlerini belirlemek • Sürdürülebilir organik sektörün gelişmesini sağlayacak araçları ve yolları araştırmak • Organik sektörün karşılaştığı zorlukları ve tehlikeleri deneyimlerden öğrenmek • AB adaylığının sunduğu fırsatları değerlendirmek. Bu rapor, kongre sunumlarının en çarpıcı argüman, veri ve olgularını özetlemektedir. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 14 3. Açılış Oturumu:19 Ekim Cuma: 3.1. Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan dinleyicilere Türkiye dâhil gelişmiş ülkelerde tarımın ekonomik bir öncelik olmamasına rağmen gıda üretiminin kültür ve toplumların yaşamı için öncelikli olduğunu hatırlattı. Organik Tarım “Barış üreten bir silahtır” çünkü çevreye daha az zarar verir ve çiftçiler ve tüketiciler için daha sağlıklıdır. Bütün bu nedenlerden ötürü organik tarım tartışmanın konusu olmalıdır ve gelişmesi desteklenmelidir. Türkiye gıda ihtiyaçlarında kendine yeterli olmayı başarabilmiştir. Yine de tarım sektöründe çoğunlukla kırsal nüfus tarafından karşılaşılan ekolojik, ekonomik ve sosyal problemler dikkate alınmamıştır. Kimyasal girdilere bağlı kalmamayı bilinçli olarak tercih eden yepyeni bir tarım anlayışının tam zamanıdır. Aslında, organik tarım konvansiyonel tekniklere alternatifler öneriyor ve üstelik toprak verimliliğini tarım sisteminin merkezine koyuyor. Toprağın sağlığı ve verimliliği toprağın organik maddesine dayanır ki bu bitkilere besin sağlayan toprak ekosisteminin temelidir. Organik çiftlik kimyasal bağımlı değil, biyolojik bağımlıdır. Gıda üretmenin modern bir tarzıdır. 3.2. Cengiz Aktar, kongre koordinatörü Kongre koordinatörü Cengiz Aktar, istihdam yaratmada ve sürdürmede organik tarımın önemini anlattı. Kırsal göç Türkiye’de gerçek bir problemdir. Şehirler kırsal kesimden gelen artan sayıda göçmene ev sahipliği yapacak kapasiteye sahip değildir. Örneğin İstanbul her gün 500 kişiyi daha barındırmaktadır. Birçok ülkede tarım sektörü eski moda sayılmakta ve karar vericiler fiyatların genelde düşük olması ve istihdam olanaklarının daha iyi mekanizasyonla azalmasından dolayı tarımın ekonomik olarak önemli bir etkinlik olmadığı düşünmektedir. Aktar, ilaveten gezegenimizde toprağın, suyun ve havanın tehlikede olduğunu ve çevreyi korumanın bu yüzden insanlığın hayatta kalması için tek yol olduğunu nihayet anladığımızı belirtti. 3.3. Levent Erkan, “Türkiye için Organik Tarım Projesi, DeLeeuw International Ankara’da bulunan DeLeeuw International danışmanlık ajansının direktörü Levent Erkan, Eylül 2006’da başlayan ve Kasım 2007 sonunda İngiltere’den Prens Charles’ın ziyaretiyle sona erecek olan AB destekli Türkiye için Organik Tarım Projesi’nin amaçlarını açıkladı. Türk ve Avrupalı danışmanlık ajanslarının konsorsiyumu tarafından yürütülen proje, yararlanıcısı olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na Türkiye’de organik tarımın denetimini, kanunlaştırılmasını ve kurumsallaşmasını güçlendirmek için araçları sağlamayı ve en az Avrupalı üye devletlerdeki kadar iyi bir sistem önermeyi içeriyor. Geçen 14 ayda önemli başarılar gerçekleştirildi ve Alternatif Tarımsal Üretim Teknikleri (ATÜT) departmanı ile işbirliği, bütün ekip ve birim koordinatörleri Müfit Engiz ve Fatma Mamak sayesinde verimli geçti. Bununla birlikte Türkiye’de organik tarım sektörü bir tüketici farkındalık meselesidir. Bu yüzden DeLeeuw International Türkiye’de organik tarıma vakfedilmiş ilk kongreye onurla ve umutla katılmaktadır. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 15 3.4. Ulrike Hauer, Ekonomik İşler danışmanı, Ankara’daki AB Komisyonu delegesi Ankara’daki AB Komisyon delegasyonu ekonomik işler danışmanı Ulrike Hauer çevre dostu tarıma ve özellikle organik tarıma AB Katılım öncesi mali aracının (IPA, yıllık 500 milyon Euro) ve Kırsal Kalkınma bileşeninin (yıllık 166 milyon Euro) kuvvetli desteğini belirtti. Sivil toplumun organik ürünler ve organik tarım üretimi hakkındaki farkındalığı arttırmak için düzenlenen bu kongre, AB Komisyonu Genişlemeden sorumlu Genel Müdürlüğü tarafından desteklenen bir projenin parçasıdır. Doğrusu istenirse Avrupa Birliği’ne giriş düşünüldüğünde Türkiye’de organik tarım, çevresel (özellikle kirlenmenin azaltılması ve hayvan refahı) sosyal (çiftçiler ve tüketicilerin sağlığı, kırsal kesimde istihdam) ekonomik ( 2 rakamlı pazar büyümesi, kırsal kalkınma) nedenlerle gündemdedir. Türkiye ile Birlik arasındaki ekonomik alışverişi kolaylaştırmak çabası içinde yasamaya ilişkin uyumlaştırma, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın 2004’te organik ürünler ile ilgili Türk mevzuatını çıkardığından bu yana gerçekleştirilmiştir. Türkiye’deki tarım sektörü diğer ekonomik sektörlerle karşılaştırıldığında yüksek düzeyde bir uyum göstermektedir. Bu yıl, organik ürünler ve etiketleme üzerine Avrupa mevzuatı gözden geçirildi, bu gözden geçirme 30’dan fazla değişiklikten sonra çok teknik bir hal alan mevzuatın aydınlatılması fırsatı oldu. Yeni mevzuat tüketiciler nezdinde daha ulaşılabilir hale geldi. 3.5. Mehdi Eker Tarım ve Köy İşleri Bakanı Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Türk Devleti’nin organik tarımın çok yönlü (doğal koruma, bilgi muhafaza ve istihdam basta olmak üzere) işlevselliği hakkındaki olumlu görüşünü beyan etti. Bakan tarımın bir ülkenin kültürü için öneminin altını çizdi. Bugün gıda güvenliğini (dünyada açlık çeken 850 milyon insan) çevresel kaygıları (özellikle küresel ısınma, kirletilmiş topraklar ve dünya bioçeşitliliğinin üçte birini temsil eden Türkiye bioçeşitliliği) ve gıda teminatını (nitrat ve pestisitlerin ürünlere bulaşması) dengelemeye çalışan hassas bir tercih var. 19 yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu kötü ekonomik durumu yüzünden “Avrupa’nın hasta adamı” sayılıyordu. Bu dönemde, batı devletlerinin birçoğu tarımlarını modernize etmeye başladılar. Maalesef, burada, zirai bir reform imkânı olmadı ve günümüzdeki toprak mülkiyetine ve zayıf modernizasyona gelindi. Bugün organik tarım gibi yeni çeşit tarımların gelişmesindeki gecikme bu yüzdendir. Bu sektör Portekiz’de tarım alanlarının % 5’ini İsviçre’de % 14’ünü oluştururken Türkiye’de bu oran sadece % 1’dir. Türkiye’nin seksenli yıllarda sadece 10 bin ton olan organik ürün üretimi ve ihracatı bugün hâlihazırda 460 bin tondur. Organik ürünler için pazar dünya çapında 40 milyar $ olarak değerlendirilmektedir ve özellikle AB ülkelerinden Türk organik ürünlerine talep artmaktadır. Sektör 600 bin şirketten ve dünya çapında organik tarıma dönüştürülmüş 50 milyon hektardan oluşmaktadır (200 bin hektarı Türkiye’de). Hükümet çevre dostu tarımı su koruma programları üzerinden, organik çiftçileri de tarla desteği (hektar başına ayrıca 30 YTL) ve faiz oranlarında indirimle destekliyor. Aslında Türkiye’de su ve toprak kirliliğini azaltmak için teşvik var. (Zirai kimyasalların kullanımı yılda 3,2 milyon ton). Türkiye, dünya bioçeşitliliğinin üçte birini barındırıyor ve Türk yemek kültürü için tat ve ürünün durumu çok önemli. Organik ürünler için pazar giderek cazip hale geliyor ve organik sektörün Türkiye’de gelişmesiyle birlikte ilginç istihdam olanakları var. Bakan konuşmasını bir Türk atasözü ile bitirdi: “Yaşadığımız sürece lezzetli gıdaya ihtiyacımız var”. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 16 4. Türkiye’nin Zenginliği 4.1. Türkiye’nin Yabani Biyoçeşitliliği – Dr. Güven Eken Türkiye doğasını koruma için çalışan Doğa Derneği’nden Dr. Güven Eken haritalar ve resimler kullanarak Türkiye’nin, Avro-Sibirya, Akdeniz ve Iran-Türk gibi üç ekolojik bölgenin kesiştiği bir coğrafi konumda olmasının yarattığı doğal zenginliği gösterdi.( Bakınız aşağıdaki şekil) Bu eşsiz bileşim Türkiye’nin dünya bioçeşitliliğinin 34 sıcak noktasının4 üçüne ev sahipliği yapmasının ve kaybolabilecek kırılgan bir biogenetik çeşitliliği barındırmasının temel sebeplerinden biri. Hiç bir şey yapılmazsa tür çeşitliliğinin yarısı özellikle uygun olmayan su politikalarına bağlı olarak yok olabilir. Şekil 1: 3 Ekolojik zondan - Kıtasal (yeşil), Asya (pembe), Akdeniz (kahverengi) oluşan Avrasya kıtasını gösteren harita Güven Eken (2007) Türkiye, coğrafi konumundan dolayı her yıl Palaearktik Batı’dan Afrika’ya giden milyonlarca göçmen kuşun uçuş güzergahındadır. Ülkede bulunan 9000 bitki türünün üçte biri Türkiye’ye endemiktir ve bu Türkiye’yi ılımlı bölgedeki ülkelerin en zengin florasına sahip yapar. (Örneğin; buğday, arpa, nohut, mercimek, kiraz, armut, kayısı, kestane, çamfıstığı,vb). Türkiye florası ayrıca ticari açıdan önemli bir çok kerestelik türünü, tıbbi, aromatik, endüstriyel ve süs bitkisini kapsamaktadır. Bitkilerin ve hayvanların evcilleştirilmesi bölgede gerçekleştirildiğinden genetik kaynakları ölçülemez ekonomik değere sahip ürün çesitlerini besleyen, örneğin özel hastalığa dirençlilik- çok çeşitli yerel türler vardır. Türkiye’nin orta bölgeleri kapalı bir havza olarak ifade edilebilir. Aslında, Türkiye peyzajı iki sıradağ tarafından sınırlanmıştır. Biri Karadeniz kıyılarına (Kuzey) diğeri Ege ve Akdeniz kıyısındadır (Batı ve Güney). Ülkenin ortasında Anadolu platosu ve bir çok göl yer alır (Tuz Gölü en büyüğüdür). Su kaynakları genelde bu geniş havzada toplanmıştır. Maalesef, sulama başta olmak üzere su kaynakları üzerindeki artan baskı yeraltı sularının ve göllerin tükenmesine yol açıyor. Artan su talepleriyle baş etmek için geniş su projeleri hazırlanıyor. Fakat bu projelerin yüksek çevre maliyetleri var ve ironik olarak su kaynaklarının tükenmesine daha da katkı yapıyorlar. ( Bakınız aşağıdaki şekil) 4 Conservation International web sitesi: http://www.biodiversityhotspots.org Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 17 Şekil 2 : Tarımsal politikalar yüzünden su kaynağının tükenme döngüsü – Güven Eken (2007) Türkiye’de biyoçesitlilik ağırlıklı olarak su mevcudiyetine ve nehir vadilerinin doğal oluşumuna bağlıdır. Aşağıdaki şekilde görüldüğü üzere Önemli Doğa Alanları (ODA biyoçesitliliğin korunması için küresel anlamda önemli alanların seçilmesinde evrensel standartlara dayanan bir yöntem) Türkiye’de doğal sucul sistemlerle ile güçlü biçimde ilişkili. Türkiye 305 ODA’ya ev sahipliği yapıyor. Bu alanlar 20 milyon hektar (Türkiye yüzölçümünün yaklaşık %26’sı) civarında bir alanı kaplıyor ve % 80’i yasal koruma statüsünden yoksun. Şekil 3: Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları (Kahverengi bölgeler) – Doğa Derneği (2006) Doğal kaynakların kullanımının ve Türkiye’nin biyoçeşitliliğini korumanın sürdürülebilirliğini etkileyen temel sorunlar şunlardır: (i) Çevre yönetimi için zayıf kapasite (ii) Turizmin gelişmesi, kültürel mirasın yönetimi ve su kaynaklarının kullanımı gibi paralel sektörler arası koordinasyonun yokluğu (iii) Türkiye biyoçeşitliliğinin öneminin ve etkili koruma inisiyatifleri için acil ihtiyacın kavranmasında toplumsal farkındalığın olmaması: Bu problemleri kendi ellerimizle yarattık, Türkiye’ye geri dönülemez zararlar vermelerini önlemek bize düşüyor. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 18 4.2. Kendiliğinden Organik, ilk değerlendirme - Alper Güzel & Kürşat Demiryürek 19 Mayıs Üniversitesi’nden Alper Güzel ve Kürşat Demiryürek, Yeşil Devrim’in derin etkisi olmayan, organik tarıma daha kolayca dönüştürülebilecek “kendiliğinden organik” olan bölgelerin tanımlanması üzerine yaptıkları bir araştırmanın sonuçlarını sundu. Konuşmacı bir IFPRI (2002) raporundan alıntıyla söyle dedi: Yeşil Devrim, en kötü noktasında eşitsizliği arttırdı, mutlak yoksulluğu kötüleştirdi ve çevresel tahribata neden oldu. Kendiliğinden organik terimi (Johannsen et. al. 2005) modern tarım girdilerine ulaşımı olmayan alternatif yokluğundan organik olan küçük çaplı üreticilere gönderme yapmaktadır. Aşağıdaki şekil değişik tipte tarımların yoğunluk ve çevresel-sosyal etkilerinin düzeyini gösteriyor. Şekil 4 : Çevre dostu tarımın yoğunlaşma düzeyi - Johannsen et. Al. (2005) Alper Güzel ve Kürşat Demiryürek Türkiye’de hangi alanların “kendiliğinden organik” kriterine uyduğunu değerlendiren bir metodoloji tasarladılar. İlk olarak, gerekli teknolojinin ve uzantı servislerin ve pazarın var olduğu uygun bölgeleri (aşağıdaki ilk tabloya bakınız) belirlemek için Türkiye’de organik tarım yapılan arazilerin oranı üzerine bir data kullandılar. İkinci olarak çiftçilerin potansiyel olarak nerelerde organik tarım yaptıklarını belirlemek için kimyasal kullanımı üzerine data kullandılar. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 Total Area (ha) Regions Organik area (ha) 19 (%) Ege 3,034,197 76,087.51 2.51 Akdeniz 2,594,764 30,936.94 1.19 Güney Doğu 3,347,911 21,773.67 0.65 Doğu Anadolu 2,966,458 18,306.08 0.62 Karadeniz 3,114,084 9,561.73 0.31 Marmara 2,603,327 2,801.24 0.11 İç Anadolu 8,946,149 2,667.34 0.03 26,606,890 162,134.51 0.61 Total Tablo 1: Organik tarımın Türkiye’nin bölgelerine göre dağılımı – Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı (2007) Share of Organic Agriculture Area (%) Herbicides and Pesticides (kg/ha) Share (%) Fertilizer use (kg/ha) Ege 46.93 3.02 21.16 443.21 12.86 Akdeniz 19.08 3.74 22.38 667.82 16.57 Regions Share (%) Güney Doğu 13.43 1.08 8.32 396.61 12.70 Doğu Anadolu 11.29 0.85 5.80 143.23 4.06 Karadeniz 5.90 1.41 10.12 388.61 11.57 Marmara 1.73 2.52 15.15 665.17 16.56 İç Anadolu 1.65 0.83 17.08 299.91 25.66 100.00 1.63 100.00 392.95 100.00 Total Tablo 2: Kimyasal kullanımının Türkiye’nin bölgelerine göre dağılımı - Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı(2007) Değerlendirmelerinin sonucu MUŞ, AĞRI, BİTLİS, HAKKARİ, VAN, ARDAHAN, GÜMÜŞHANE, IĞDIR, BAYBURT illerinin “kendiliğinden organik” tanımına en uygun yerler olduğunu gösterdi. Konuşmacı, bu bölgelerde organik tarım sertifikasyonunun kolayca elde edilebileceğini ve üreticilerin organik ürünler için tüketicinin ödediği artı fiyattan yararlanabileceğini öne surdu. Fakir çitçilerin sahip oldukları zenginliklere: • Yoğun kimyasal kullanımından muaf arazilere • İşgücü fazlalığına • Üretim sisteminin geleneksel bilgisine dayanarak iyileştirilmiş gelir ve standartlara ulaşabileceklerini belirtti. 4.3. Mayınlı arazilerin organik tarıma dönüştürülmesi - Şeref Oğuz Gazeteci Şeref Oğuz Türkiye- Suriye sınırında bulunan ve 1950’li yıllarda Adnan Menderes hükümeti zamanında kaçakçılığı önlemek için mayınlanmış 600 kilometrelik bölgenin organik tarıma dönüstürülebileceği örneğini anlattı. Bu arazi 50 yıldır ekilmemiş bu yüzden organik tarım için dönüştürülmesi çok hızlı olacaktır. Bölge ekonomik kalkınma fırsatlarına ihtiyaç duymaktadır ve bu arazi devletin malıdır. Bu yüzden sadece Türk hükümetinin onayı ve isteğiyle bu durum çözülebilir ve bölgenin insanları kendi ekonomik kalkınmaları için çevre ile dost bir yöntem ile üretime başlayabilirler. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 20 4.4. Türkiye’nin yabani hasat potansiyeli - Mehmet Gökmen Buğday Derneği’nden Mehmet Gökmen sertifikalı Türk yabani ürünlerin (aromatik ve tıbbi bitkiler olduğu kadar mantarlar ve meyveler) yıllık 1 milyar $ olarak hesaplanan potansiyelinden söz etti. 4.5. Muğla’nın yerli meyve mirası Füsun Ertuğ Türk etnobotanikçi Füsun Ertuğ, meyve ağaçları çeşitlerinin etkileyici biyoçeşitliliğinden bahsetti ve Türkiye’nin Güneybatısındaki 10 ilçeyi kapsayan “Muğla’nın Meyve Mirası” projesini sundu. Proje 29 değişik meyve türü ve 400 çeşit üzerine çalışıyor. Projenin amacı, katılımcı bir yaklaşımla bu yerel çeşitlerin kullanımını ve faydalarını belirlemek. Bu iş hükümet tarafından kurulmuş araştırma enstitülerince de yapılıyordu ama yerel geleneksel çeşitlerin araştırılmasına ayrılan fonlar maalesef giderek azaldı. Ayrıca yerel çeşitler, hükümet kuruluşları tarafından temelde genetik materyal kaynağı olarak değerlendiriliyor ve yerel isimleri, tatları gibi kültürel bağları ve yerel beslenmedeki rolü, daha az su ve hayvan gübresi kullanması, pestisit veya herbisit kullanmaması gibi avantajları göz ardı ediyor. Türkiye’nin başlıca bitki kaynağı alanlarından ve önde gelen turizm merkezi olarak turizm sektörünün ihtiyaçlarının araziye ve kaynaklara aşırı baskı uyguladığı Muğla ili, sadece değerli bir genetik materyal ve tarımsal biyoçesitlilik kaynağı olarak değil aynı zamanda kültürel bir mirası temsil eden geleneksel çeşitlerin bir envanterini çıkarmak için pilot bölge seçildi. İlin dağlık arazisi ve küçük aile çiftliklerinin çokluğu limon, üzüm, incir, badem ve zeytinin aralarında olduğu ekonomik öneme sahip tarımsal ürünlerin bulunduğu Muğla’nın tarımsal çeşitliliğinin yüksek kalması anlamına geliyor. Projenin hazırlık çalışması 2006 yılında başladı ve Nisan 2007’de beş kadın5 tarafından Meyve Mirası Çalışma Grubu’nun kurulmasıyla hızla yol aldı. ANG Vakfı’nın (Ali Nihat Gökyiğit Vakfı) desteğiyle saha çalışması Muğla’nın on iki ilçesinden onunu kapsayarak geçtiğimiz altı ayda devam etti. Fotoğraf 4 : Turgut Pekpak tarafından gösterilen Mazi’nin (Bodrum) kırmızı armudu (solda). Dokuzçam köyünden “Can” eriğini kataloglarken ( ortada). Mehmet Canözü Datça’da bir badem ağacını asılarken (sağda) – Füsün Ertuğ (2006) 5 Mary Işın, Esin Işın, Elisabeth Tüzün, Neşe Bilgin, and Füsun Ertuğ Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 21 UNDP-GEF-SGP ve diğer kuruluşların (ANG ve Türk Kültürel Vakfı) projeyi desteklemesiyle saha araştırmasına ve 2007 Aralık ayından başlayarak gelecek yıl için projenin amaçları doğrultusunda diğer etkinliklere devam edilmesi; yerel meyve çeşitlerinin ve ekolojik tarımsal faaliyetlerin kataloglanması; yerinde ve kendi alanı dışında uygulanabilir koruma yöntemlerinin tanımlanması ve muhtemel pazarların araştırılması planlanmıştır. Buna ek olarak 2008 eğitim yılında eğitsel bir program başlatılacaktır. Kırsal kalkınmaya destek için ürünlere pazar yaratmaya yarayacak bu etkin adımlar atılmadan önce yerel meyve çeşitlerinin envanterini tamamlamak, muhtemel üretim fazlası olan üreticileri belirlemek ve yerel halkın görüşlerine başvurmak gereklidir. Ertuğ’un sunumundan sonra Tarım ve Köy İşleri Bakanı sözü aldı ve hükümetin araştırma kapasitesini yeniden yapılandırdığını ve çiftçilerin yeni meyvelikler açmak için destek olarak hektar başına 300 YTL destek alabileceklerini belirtti. Çesitlerin tektiplesmesi sorununun ve geleneksel genetik çeşitlililiğin kaybının Bakanlık için de endişe kaynağı olduğunu belirtti. Örnek olarak geçen yıl Türkiye’nin 2,5 milyon ton elma ürettiğini ve maalesef az bir kısmının ihraç edildiğini çünkü Avrupa’nın ticari standartlarında yeterlilik kazanamadıklarını belirtti. Bakan pazarın maalesef çoğu kez yerel/geleneksel meyve çeşitlerine elverişli olmadığını sözlerine ekledi. 5. Fırsatlar 5.1. Sürdürülebilirlik Çalıştayı 5.1.1. İklim değişikliği ve Organik Tarım’da enerjinin etkin kullanımı, Damien Dessane Sürdürülebilirlik çalıştayının ilk sunuşunda “ Türkiye için Organik Tarım Projesi’nden Damien Dessane iklim değişikliği ile konvansiyonel ve organik gıda ve tarım sistemlerinin enerji verimliliği arasındaki ilişkiyi inceledi. Önce Endüstri Devriminden bu yana sıcaklık ve seragazı artışını örneklerle açıkladı ve gözüken anormalliğin döngüsel olamayacağını çünkü sıcaklıkların hiç bu kadar yüksek olmadığını belirtti. Global seragazlarının sektörlerce paylaşımını irdeleyerek tarımın küresel ısınmaya katkısını – ki bu dünyadaki toplam seragazının %15’i ve tüm besin zinciri hesaba katıldığında ise % 20’si – inceledi. Ardından dört değişik ülkeden dört çalışmayı kullanarak organik tarımın konvansiyonel tarım ile karşılaştırıldığında küresel ısınmaya nasıl ve neden daha az katkı yaptığını ve daha enerji verimli olduğunu açıkladı. Organik Tarım, konvansiyonel tarım ile karşılaştırıldığında ortaya çıkan yararların nedenleri şunlardır: Fosil yakıtların azaltılmış kullanımı, daha çok yenilenebilir enerji kullanımı, toprak metan oksitlenmesinde artış, hasat/budama kalıntılarının yakılmaması, daha az ulaşım, toprağın karbon tutma kapasitesinin artması. Enerji etkinliği ve çevresel etkiler arasındaki ilişki aşağıdaki şemada gösterilmiştir. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 22 Energy/Environment/Agriculture relations CO2 CH4 N2O Non-renewable energy: 86% Energy Environment Renewable energies : 13% ? Fuel Fertilizers Carbon Sequestration US Electricity Agro-biodiversity Nutrient export Contamination Landscape Transport AgroFuel Agriculture Maximize: inside arrows Minimize: BLUE arrows Ratio orange arrow/red arrow= Energy Efficiency Şekil 5: Çevre, Enerji, Tarım ilişkileri ve Enerji verimliliğinin tanımı – Damien Dessane (2007) Son olarak konuşmacı FAO’nun (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) “ Organik Tarım tarımsal eko-sistemlerin sadece iklim değişikliğinin etkilerine daha iyi uyum sağlamasını mümkün kılmaz ayrıca tarımsal seragazları salımını da yüksek oranda azaltma potansiyeline sahiptir”6 diyen son raporuna (2007) referans vererek sunumunu tamamladı. 5.1.2. Küresel Isınmayla Mücadelede Ekosistem Yaklaşımıyla Tarımda Sürdürülebilir Kaynak Kullanımı, Huriye Kara Sürdürülebilirlik çalıştayının ikinci sunumunda Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nden Huriye Kara tarımda sürdürülebilir kaynak kullanımından küresel ısınma ile mücadelede nasıl yararlanabileceği konusunu işledi. Doğal eko-sistemler uzun sürede oluşmuş dengesi insan eliye bozulmuştur ve sorun, insan ihtiyacı adı altında madde, enerji ve canlının sistemlerin kaldıramayacağı hızda yer değiştirmesinden kaynaklanmaktadır. Tarım eko-sistemleri dünya karasının % 40’ a yakın bir kısmını kontrol etmektedir ve ekolojik anlamda üretici olan doğal sistemlerle parazit olan insan yerleşimleri ve endüstri arasında köprü rolündedir. (Bkz. Aşağıdaki şekil) 6 “Organic Agriculture and food security” (Organik Tarım ve gıda güvenliği ) Konferansı raporu 3-5 Mayıs 2007. ftp://ftp.fao.org/docrep/fao/meeting/012/ah950e.pdf Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 TARIM EKOSİSTEMLERİ (KÖPRÜ) ÜRETİCİ-KÖPRÜ İNTERAKSİYONU 23 DOĞAL EKOSİSTEMLER (ÜRETİCİ) ÜRETİCİ+KÖPRÜ+PARAZİT İNTERAKSİYONU KÖPRÜ-PARAZİT İNTERAKSİYONU ÜRETİCİ-PARAZİT İNTERAKSİYONU ENDÜSTRİYEL-METROPOLİTAN EKOSİSTEMLER (PARAZİT) Şekil 6: Ekosistemlerin etkileşimi: Doğa, Endüstri, Tarım – Huriye Kara (1999) Geçtiğimiz yüzyılın özellikle son çeyreğinden itibaren üç tarım sistemi de (Modern Tarım, Yeşil Devrim Tarımı, Çeşitlilik Gösteren, Riske Açık Tarım) farklı yönlerden tıkanma göstermiş ve sürdürülebilirliklerini kaybetmiştir. Tarımsal faaliyetlerin öncelikle sürdürülebilmesi akabinde sağlıklı ürünler verebilmesi için doğal ekosistemlerin temel destekleri vermesi şarttır. Sürdürülebilirlikte uzun vade hedef alınmalı, organik tarımın sürdürülebilirlik kuralları denge ve uyum, akıllı kullanıcılık, adalet-hakkaniyet, biyolojik çeşitlilik, geleneksel bilgi, kendine yetme prensibi, iklime ve coğrafyaya uygunluk ve entegre çiftlik yönetimi – uygulamaya konulmalıdır. Aksi takdirde organik tarım ekonomiye kurban verilir. Kendisi sürdürülemez durumda olan toprak, su, hava ve canlının tarımı sürdürmesi düşünülemez. Ekolojik sistem yaklaşımı bütünü görebilmek, enerjinin madde ve canlıdan ayrı düşünülemeyeceğinin bilincinde olmak demektir. Bu anlamda dünyaya ekonomik değil ekolojik perspektiften bakılması gerekir. Ekosistem yaklaşımıyla kaynakların adil ve akıllıca yönetilmesiyle sağlıklı ve sürdürülebilir gıda arzını sağlarken küresel ısınma ve dolayısıyla iklim değişimine de çözüm üretme yönündeki çabalara da katkı sağlanır. 5.1.3. Organik Tarım Türkiye’yi doyurabilir mi? Yonca Demir Bilgi Üniversitesi’nden Yonca Demir sunumunda Organik Tarım Türkiye’yi doyurabilir mi? sorusuna yanıt aradı. Demir, konvansiyonel tarımın yarattığı sorunlara ve organik tarımın tanımı konusundaki tartışmalara değindikten sonra dünyadaki açlık problemine konvansiyonel/ organik tarım karşılaştırması üzerinden yaklaştı. Konvansiyonel tarım Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 24 yöntemlerinin kullanıldığı günümüzde bile dünyada açlık söz konusudur. Açlığın sebebleri sosyo-ekonomiktir. Bu bağlamda organik tarım açlık sorunun sebebi olmamakla birlikte çözümünün bir parçası olabilir. Demir, Doğrusal Programlama ( Linear Programming- LP) adı verilen ve finans, tıp, ulaştırma, tarım gibi birçok alanda uygulanan matematiksel bu teknik ile Organik Tarım Türkiye’yi doyurabilir mi sorusunu bir model ile cevaplamaya çalışıyor. Kurulan bu model çiftlik düzeyinde değildir, düzeyden muaftır. Konvansiyonel ve organik tarım sistemlerinin bir karşılaştırması değildir. Nerede hangi ürün yetiştirmek gerekeceği sorusuna cevap aranmaktadır. Gıda ve besinlerde eksiklik veya fazlalık olup olmayacağı ve tarım dışı arazileri dönüştürmek gerekip gerekmeyeceği incelenecektir. Demir’in önerdiği LP modelin çerçevesinde ayrıca varsayılıyor ki Türkiye’deki bütün ekilebilir alan organik tarıma tahsis edilmiş olsun ve bireylerin alım gücü sorunu olmasın. Sayısal veri toplama aşamasında olan bu çalışmada Türkiye halkını sadece organik yiyeceklerle beslemeye yetecek kadar ekilebilir alanı olup olmadığının belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma ayrıca bütün dünya için çözüm çerçevesinde bölgesel modellerin oyun kuramı veya büyük ölçekli doğrusal programlama kullanılarak birleştirilmesine ve fiyat belirlenmesine doğru evrilebilir. 5.1.4. Yüksek doğal değeri olan tarım ve Organik Tarım : Biyoçeşitlilik Sözleşmesi hedeflerine ulaşmanın temel öğeleri, Tamsin Cooper Çalıştayın son sunumunda Institute for European Environmental Policy’den Tamsin Cooper organik tarımın ve yüksek doğal değeri olan tarımın bioçeşitliliğin korunmasına olan katkısı üzerinde durdu. Avrupa Topluluğu ve üye ülkeler Bioçeşitlilik Sözleşmesi’ni onayladılar ve AB’nin Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi çerçevesinde bioçeşitlilik kaybının 2010 itibariyle durdurulması taahhüdünü benimsediler. Yaygın kanıtlar bu hedefin ulaşılmasının mümkün olmadığını gösteriyor zira çiftlik alanı kuşlarının ve kelebeklerin de dahil olduğu birçok türün popülasyonları azalmaya devam ediyor. Bu kayıplar üretim uygulamalarının yoğunlaşmasına, girdi kullanımının artmasına, arazilerin tektipleşmesine ve arazi terkine atfedilmekte. Bu negatif etkilere rağmen, yine de bazı tarım sistemleri ve onlarla ilişkili yönetim uygulamaları bioçeşitlilik için faydalı olma potansiyeline sahip. Bunlar organik tarım ve yüksek doğal değeri olan tarım. Dr. Cooper organik tarım ve yüksek doğal değeri olan tarımın bioçeşitlilik değeri üzerine kanıtlar sundu ve bioçeşitliliği destekleyici özelliklerini ele aldı. (Bkz. Aşağıdaki şekil) Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 25 Şekil 7: Yoğunluk derecesi ve Yüksek Doğal Değerli Tarım ve yoğun tarımın bioçeşitliliği – Tamsin Cooper (2007) Sonrasında var olan AB tarım politikaları önlemlerinin bu sistemleri ve desteklediği bioçeşitliliği sürdürmeye yeterli olup olmayacağını sordu. Cooper, organik tarım ve yüksek doğal değeri olan tarım için gelecek politika seçenekleri değerlendirilmesi ve bioçeşitlilik amaçlarına merkezi bir yer verilen iyileştirilmiş bir Ortak Tarım Politikası stratejisi ele alınması gerektiğini ifade etti. Dr. Cooper bioçeşitliliğin kaybolmasını durdurmak için daha fazla harekete geçilmesi çağrısı yaptı. Organik tarım ve yüksek doğal değeri olan tarım sistemlerinde Kırsal Kalkınma politikalarının hedeflenmesinin iyileştirilmesi, organik ve yüksek doğal değeri olan tarım ürünleri pazarlarının teşvik edilmesi ve bioçeşitliliğin organik tarım standartlarına eklemlenmesi gibi önerilerde bulundu. 5.1.5. Sürdürülebilirlik Çalıştayı özeti Organik Tarımın daha enerji verimli olduğu, küresel ısınmaya daha az katkı yaptığı ve organik çiftliklerin sıcaklık artışlarına daha iyi uyum sağlayabildiği değişik deneylerle kanıtlandı. (Bakınız 5.1.1) Bu tarım çeşidi doğal, sosyal-ekonomik ve tarımsal sistemler arasındaki dengeyi güvence altına alır. (Bakınız 5.1.2) Birçokları organik tarımın dünyayı besleyecek yeterli üretimi sağlayamayacağını düşünse de ( Dünya Gıda ve Tarım Örgütü iyi kullanılsa ve dağıtılsa şu anki üretimin 12 milyar kişiyi besleyebileceğini belirtse de) Dr. Yonca Demir Türkiye’de organik tarımın uygulanabilirliğini değerlendiren matematiksel bir model üzerine çalışıyor. (Bakınız 5.1.3) Yoğun tarım ve organik tarımın çevresel-sosyal yararları arasındaki ödünleşme araştırılmalıdır. Aslında bazı alanlar yoğun tarıma bağlı çevresel zararların veya arazi terkine dayalı sosyal-çevresel tehditler altında. Avrupa’da bu tehditler Doğal Değeri Yüksek tarım arazisi projesi ile ele alınıyor. (Bakınız 5.1.4) Dr. Tamsin Cooper Doğal Değeri Yüksek tarım arazilerinde organik tarımının önemini hatırlattı. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 26 5.2. Kırsal Kalkınma 5.2.1. Türkiye’de tarım reformu, Dünya Bankası bakışı; - Halil Agah Halil Agah, bu oturumda genel olarak Dünya Bankasının Türkiye’ye verdiği hibeler ve desteklerden bahsetti. Bu hibeler özellikle kırsal kesimlerde tarımsal gelişimi sağlamak amacıyla hazırlanan projeler için verilmiştir. Bu projeler, çoğunlukla tarım ofisleri tarafından yönetilmektedir. Bahsi geçen ilk ve en önemli projelerden biri olan Tarım Reform Uygulama Projesi (ARIP) uygulamaya 2000’lerin başında konmuştur ve amacı tarımsal girdi desteklerinin azaltılması ve onun yerine doğrudan gelir desteğinin artırılmasıdır. 2005 yılında Dünya Bankası hem özel sektör hem de devlet sektöründeki yatırımları desteklemek amacıyla iki proje başlatmıştır. 70 milyon YTL’lik doğrudan destek verilirken 150 milyon YTL’lik yatırım da desteklenmiştir. Tarımsal gelişmeyi sağlayan projelerin amaçları kısaca şöyledir: 1-) Tarım Bakanlığı ve Tarım Köy İşleri desteğinin finanse edilmesi 2-) Tarımsal alternatifleri değerlendiren çifçilere destek sağlamak 3-) Tarımsal satış kooperatifleriyle ilgili yasanın kooperatif geliştirme programlarıyla uygulanmasına yardımcı olmak 4-) Proje destek hizmeti vermek Dünya Bankası’nın bir yıl içinde verdiği finansal destek, destek verinen ülkenin gayri safi milli hasılasının %1’inden fazla olmalıdır. 2007 yılında, Türkiye’ye verilen destek 5 milyar dolardır. Bu yılda, Türkiye’nin gayri safi milli hasılası ise 400 milyar dolardır. Bu da desteğin öngörülen seviyede olduğunu gösterir 5.2.2. Ta-Tu-Ta - Güneşin Aydemir, Bu sunumda genel olarak TaTuTa deneyiminden bahsedildi. TaTuTa, ekolojik tarım çiftliklerinde, turizm ve bilgi, iş gücü, tecrübe takası anlamına gelmektedir. TaTuTa, açıkça göründüğü üzere, insan doğa ve kültürün korunması ve ön plana çıkarılmasını sağlayan bir ekolojik turizm biçimidir. TaTuTa projesiyle ziyaretçiler, yerel halka ve yerele mali katkı getirir. Amacı şöyledir: Ekolojik kırsal turizm, doğayı koruma, kırsal kalkınma ve ek gelir kaynağı sağlamak. İnce bir nokta olarak, turizm ana motivasyon kaynağı olduğunda, kültür ve doğa geri planda kalmaktadır. TaTuTa projesi; bazı organik üreticiler, bu ürünlerin tüccarları, danışmanlar, devlet enstitüleri ve yerel otoriteler tarafından desteklenmektedir. Projenin önemli getirileri kısaca şu şekildedir: Sosyal etkileşim, doğayla uyumlu yaşam biçimleri ve doğanın korunması için eğitim ve bilinç oluşturma, ek gelir, alternatif pazar sağlamak. Bu proje son birkaç yılda o kadar hızlı büyümüştür ki, artık rezervasyon işleri, GençTur seyahat acentasına verilmiştir. TaTuTa projesiyle ilgili bazı veriler şöyle: • • • • • • • 13 değişik ülkeden toplam 900 geceleme / 738 geceleme gönüllülere ait! En çok Marmara bölgesindeki çiftliklere ziyaret talebi Daha çok kadın ziyaretçi (%70) 25 yaşın altında ziyaretçi (%50) / 25-35 yaş arası (%40) / çocuk, 55 yaş üstü (%10) Yabancı ülkelerden gelen ziyaretçiler (%50) Yaklaşık 40 yeni çiftlik başvurusu 6 adet akademik tezin konusu, örnek çalışması Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 27 5.2.3. Türkiye’den altı iyi örnek - Şebnem Eraş Buğday Derneği üyesi Şebnem Eraş, sunumunda ülkemizden altı iyi örnek hakkında bilgi vermiştir. Bu uygulamaların bazıları, Türkiye’nin her yerinden bireysel girişimcilerin fikir ve destekleriyle sağlanmıştır. 1-) Kuşadası – Kirazlı Köyü: Kirazlı Köyü’nde ilk örgütlenme, Kirazlı Köyü Sulama Kooperatifi ile, 2000 yılında başladı. Ardından başlangıçta 8-10 kişi olan Kirazlı Köyü Ekolojik Yaşam Derneği kuruldu, üye sayısı 40-50’ye çıktı. Bu üyelerin tamamı, öncü köylülerden oluşmaktaydı. 2-) Manisa – Tekelioğlu Köyü: Manisa, Tekelioğlu köylüler, Rapuzel Organik Tarım Ürünleri ve Gıda Ticaret LTD ŞTİ ‘yi kurdular ve başarılı bir pazarlama modeli oluşturdular. Buradaki köylüler 1986’da, muhtarlığın belirlediği arazide örnek ürün yetiştirerek ilk sertifikalı organik üretime geçtiler. 3-) Fethiye – Yanıklar Köyü: Burada, organik üreticilerin örgütlenme girişimleri Ahmet Kizen ve Sürdürülebilir Tarım – Çiftçi Yardımlaşma Derneği’nin de desteğiyle 2001 yılında başladı. İlk yıl, tüm ücretler vakıf tarafından karşılanmış, geçiş dönemindeyse ürünler, şehir merkezinde, belirlenen yerlerde halka satılmış, yerel basın ve televizyonlarda tanıtımlar yapılmış, bunun sonucunda diğer çiftçiler de organik üretime geçiş konusunda cesratlendirilmiştir. 4-) Samsun – Terme Organik Fındık Üreticileri Birliği: Terme’nin Çamlıca Köyü’nde, 1990’lı yıllarda özel bir yabancı şirket için, ekolojik fındık üretimine başlandı. 1996 yılından sonra, maddi zorluklar nedeniyle üretici mağdur olmaya başlayınca 2004’te muhtar Mehmet Özmen’in öncülüğünde, 30 üretici bağımsız ekolojik sertifikalarını çıkartıp, birlik tüzüğünü hazırlamaya başladılar ve 15.01.2005 ‘te Terme Organik Fındık Üreticileri Birliği kuruldu. 5-) Samsun – Ekolojik Girişimi Burada, Samsun Ekolojik Tarım Planlama ve Koordinasyon Kurulu oluşturuldu. Ekolojik halk pazarı ve fuar kuruldu. Ekolojik tarıma dayalı sanayi bölgesi oluşturuldu. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşları açıldı. Danışmanlık hizmeti sağlandı. 6-) Erzurum Doğu Anadolu Tarımsal Üreticiler ve Besiciler Birliği: 2004’te 300 kişi ile başlayan üretici sayısı, şu an 3000lere ulaşmış durumdadır. Çiftçilerin organik tarıma geçişinin başlangıç ve ara masrafları İstanbul Halk Ekmek A.Ş tarafından karşılanmıştır ve üreticilerin sertifika süreçleri tamamlanmıştır. Organik Tarım Projesi kapsamında başlatılan proje, üretilen organik buğdayların İstanbul Halk Ekmek tarafından doğrudan satın alınması ile uygulanmaktadır. 5.2.4. Zeytincilik Sektöründe Organik Tarım ve Kırsal Kalkınma - Evren Güldoğan Konuşmacı, organik tarım sektörünü, zeytincilik sektörü üzerinden sundu. Öncelikle, dünya’da ve Türkiye’de zeytincilikle ilgili bilgi verdi. Bu bilgilere göre, Türkiye dünyada en büyük 5. zeytin üreticisidir. Organik tarım seçeneğinin avantajlarını, organik talebin yüksekliği, sektördeki rekabet ortamına uyum, tarımın çokişlevliliği ve kırsal kalkınma olarak sıralayabiliriz. Organik tarıma dönüşümde karşılaşılan zorluklar ise; pazarlama zorlukları, yerel önderler, mevcut mevzuat, yetersiz destek olarak sıralanabilir. Küçükkuyu deneyimi, organik tarıma geçişte başarılı bir örnek teşkil etmektedir. Bu başarının arkasında, Çanakkale’nin bir ilçesi olan Küçükkuyu’nun coğrafi özellikleri, üreticilerin yaklaşımı, üretim planlaması (mutabakat, eğitim ve ar-ge desteği) ve en önemlisi, bölgedeki örgütlenmeyi sağlayan TARİŞ yatmaktadır. Sonuçta, organik tarımın dönüşüm süreci zorlu olmasına karşın, Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 28 avantajları çok fazladır. Bu bir işletmecilik meselesi olarak değerlendirilmeli, kamu politikaları bunları dikkate alarak tasarlanmalıdır. 5.2.5. Kırsal Kalkınma çalıştayı özeti Kırsal Kalkınma Türkiye’nin siyasi gündeminde kilit bir öneme haizdir. Gerçekten de kırsal göç Türkiye’nin başlıca kentlerini her geçen gün yeni sakinlerle doldurmaktadır. İstanbul’un nüfusu kırsal göçle her yıl % 10 oranında artıyor. Kırsal kesimden göçenler kentin güvenli olmayan konutlarına yerleşip, sosyal ve ekonomik sorunlar yaşıyorlar. Bu yüzden Türkiye’nin kırsal nüfusu giderek yaşlanmakta ve ekonomik bir kalkınmadan yoksun kalmaktadır. ARIP Dünya Bankası Tarım Reformu Uygulama Projesi, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ile birlikte çözümler bulmayı hedeflemektedir. (Bakınız 5.2.1) Türk sivil toplum kuruluşları ve özel sektör de kırsal kalkınmaya çözümler bulmak için çalışıyorlar. Buğday Derneği Ta-Tu-Ta : Organik Çiftliklerde Ekotarım Turizmi ve Gönüllü Bilgi ve Beceri Alışverişi adlı ekotarım turizmi projesini başlattı. Bu proje Türk çiftçilerinin turist ağırlamalarına (bu sayede gelirlerini arttırmalarına) ve ziyaretçileriyle birlikte bir ağ içerisinde deneyimlerini değiş tokuş etmelerine izin veriyor (Bakınız 5.2.2.). Buğday Derneği’nin bir diğer üyesi Türkiye’de ekolojik tarımın en iyi altı örneğini sundu (Bakınız 5.2.3). Zeytinyağı üreten özel şirket Tariş Ege kıyılarında organik zeytin satın almaya ve işlemeye başladı. (Bakınız 5.2.4) Kamu, stk ve özel sektör Türk kırsalında çevre dostu girişimlerle geliri arttırma çabalarında rekabet etmemeli fakat deneyimlerini paylaşmalı ve aynı hedef için birlikte çalışmalılar. Bu hedefte Türk kırsal kesiminin ve işgücünün sürdürülebilir kalkınmasıdır. 5.3. Pazarlar 5.3.1. Küresel Organik tarım pazarları - – Doç. Dr. Mehmet Arda Galatasaray Üniversitesi’nden ekonomist Mehmet Arda organik tarım ürünleri küresel pazarının arz ve talep yönlerindeki en son gelişmelerin bir incelemesini aktardı. Aşağıdaki tabloyla üretimin durumunu ve 2004 yılında dünyada organik ürünlerin satışını gösterdi. Bu tabloda organik tarımın ve gıdanın dünya çapında büyüyen önemini görebiliyoruz. Arazinin neredeyse % 10’u yürürlükte olan üç mevzuattan (EU, NOP, JAS) birine göre ekilmiş ve yetkili kuruluşlar tarafından sertifikalandırılmış. Artış oranı % Hacim milyar $ Global 9 28 Avrupa 5 14 Almanya 12 4 Birleşik Krallık 10 2 Kuzey Amerika 14 13 Japonya 1/2 Tablo 3: Tarımsal arazinin paylaşımı ve 2004 yılında dünyada organik ürünlerin satışı – Arda (2004) Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 29 Organik ürünler pazarı hızla büyümektedir. Pazarın büyümesi endüstrileşmiş gıda üretimi çağında “özel” ürünlere olan talebe yetişen arza dayalıdır (ABD’de tarımsal arazinin %70’i kimyasal ilaçlara maruz kalmış ve ürünlerin %55’inin genetiği değiştirilmiştir). Tüketiciler temiz, tatlı ve hoş ürünler istiyor. Çevre dostu bir tüketim talebi kırsal bölgelerde daha yüksek ve adil bir işgücü taleplerini de karşılıyor. 5.3.2. AB’nin Organik Tarım pazarına uyum - Dr. Nisa Mencet Antalya’daki Akdeniz Üniversitesi’nden Dr. Nisa Mencet AB’de ve Türkiye’deki organik pazarın durumunu sundu. Mencet, AB ve birçok gelişmiş ülkenin organik gıdanın hem üreticisi hem tüketicisi olduğunu söyledi. Bu ülkelerde organik ürünler için talep o kadar yüksek ki yerel üretim ihtiyacı karşılayamıyor (Bakınız aşağıdaki tablo) Bu yüzden organik ürün tedarikindeki açık kısım komsu ülkelerden karşılanıyor. Sonuç olarak Türkiye organik gıda pazarına uyum sağlamak için çalıştı ve 2004 yılında Organik Tarım Kanun ve Yönetmeliği (TR- 5262) yürürlüğe girdi. Türkiye sınırları içinde organik ürünlerin tüketimini arttırmalı ve üretimini geliştirmelidir. AB (25) Toplam Organik Tarım Alanı Organik Tarım Alanı Payı : % 3,06 AB (25)Toplam Organik İşletme Sayısı Organik İşletme Payı : 6 115 465 ha : 141 013 adet : % 1.6 Ortalama Organik İşletme Büyüklüğü : 28,4 ha Tablo 4: AB’de (25) organik üretimin göstergeleri – Mencet (2005) Türkiye’de gıda üretimi pazarı toplamda 23 milyar $ ve bunun 3 ila 5 milyon dolarını 179 değişik ürünle organik sektör oluşturuyor (Mencet, 2007) . Organik ürünler ortalama % 30-40 daha pahalılar. Yine de bu ürünler ülkede açık hava pazarları restoranları, kutu satışları ve hatta süpermarketlerde de organik satışların gelişmesiyle giderek popülerleşiyor. 5.3.3. Gelişmekte olan ülkelerin organik ürün ticareti ve standartların önemi – Dr. Ulrich Hoffmann Cenevre’deki (İsviçre) Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’ndan Dr. Ulrich Hoffmann en son analitik çalışmalardan kilit bulguları ve FAO (BM Gıda ve Tarım Örgütü), IFOAM (Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu) ve UNCTAD’ın Uluslararası Organik Tarım Uyumlaştırma ve Eşdeğerlik Çalışma Grubu arasındaki paydaş diyalogunu anlattı. Organik ticaret son on yılda dünya çapında hızla artmaktadır (yılda % 15-20). Yüzün üzerinde ülkenin sertifikalı organik ürün ihraç etmesi, özel ve kamusal sertifikasyon kuruluşlarının çoğalması (2007’de 400’ün üzerinde) Uluslararası Uyumlaştırma Çalışma Grubu’nu ve Organik Sertifikasyon Kuruluşları için Uluslararası Şartlar’ın kabul edilmesini gerekli hale getirdi. Hoffmann, IROCB’nin sertifikasyon kuruluşlarının organik isletmecilerin üçüncü şahıs sertifikasyonunu tutarlı ve güvenilir biçimde yapmasını temin ettiğini belirtti. Hükümetler IROCB’yi henüz tanınmamış yabancı sertifikasyon kuruluşlarını denetlemek için kullanıyor. Yerel sertifikasyon kuruluşları ulusal şartlar bazında denetleniyor. (Bakınız aşağıdaki şekil) Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 30 Şekil 8 Organik Sertifikasyon Kuruluşları için Uluslararası Şartlar sistemi–Hoffman (2007) 1991 yılında organik ürünlerin % 7’si süpermarketlerde % 93’u yeşil dükkanlarda, çiftçi pazarlarında ve doğrudan satılıyorken 2003’te % 50’den fazlası süpermarketlerde satıldı. Bu nedenle organik çiftçiler süpermarketlere girebilmek için organik sertifikasyona ek olarak Global GAP (öncesinde EuroGAP) veya Davis Fresh Technologies (USGAP eşdeğeri) sertifikasyonlarına ihtiyaç duydular. Bu da organik çiftçiler için fazladan bürokratik ve finansal yük getirdi. 5.3.4. Türk pazarlarının uyumlaştırılması - Doç. Dr. Naim Deniz Bahçeşehir Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Doç. Dr. Naim Deniz, Türkiye’de organik mal üretimi ve ihracının 1994 yılında yabancı pazarlardan gelen taleplerle başladığını ve o günden bu yana geliştiğini ifade etti (Bakınız aşağıdaki tablo). Toplama Üretim alanı Üretim Yıllar Ürünler Birimler alanı (ha) (ha) miktarı (t) 2002 150 12428 32462 89827 310125 2003 179 14798 40253 113621 323981 2004 174 12806 100975 209573 378803 2005 205 14401 110677 203811 421934 2006 203 14256 92514 192789 458095 Tablo 5: Türkiye’de organik ürünlerin toplama ve üretim alanlarının gelişimi – Deniz (2007) Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ile Ege İhracatçı Birlikleri Organik ürünlerle ilgili veri toplayan kurumlardır. Türkiye’de tarımsal ve hayvansal organik ürünlerin üretiminde devamlı bir artış söz konusudur. Bu ülkenin üretim için uygun bir bölge olduğunu gösterir. Bu olumlu resime rağmen organik ürün ihracatı 1998-2006 arası teknik nedenler, üretim ve kredi sorunları yüzünden sert şekilde düştü. Pazar koşullarına baktığımızda hem yerel hem de yabancı Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 31 şirketleri görebiliyoruz. Organik ihracatı arttırmak için AB mevzuatı ayrıntılı bilinmeli, üreticiler için bazı teşvikler sağlanmalı ve en önemlisi de üreticiler eğitilmelidir. Naim Deniz “Türkiye büyük potansiyelini kullanırsa dünya organik ürünler talebinin % 10’unu karşılayabilir’ dedi. 5.3.5. %100 Ekolojik pazar deneyimi - Batur Şehirlioğlu Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nden Batur Şehirlioğlu, Buğday Derneği’nin girişimleri ve Şişli Belediyesi’nin desteğiyle ekolojik ürünler sektörünü geliştirmek ve bu ürünlerin üretim ve tüketimini arttırmak için 2006 yılında başlatılan projeyi anlattı. Ekolojik Pazar simdi çok popüler ve tüketiciler yüksek ürün kalitesinden ve ortamdan yararlanıyorlar. (Bakınız alttaki resim) Fotoğraf 5 : % 100 Ekolojik Pazarın logosu ve sponsorları (solda), Cumartesileri kurulan pazardan bir görüntü (sağda) – Buğday (2007) Pazar kuruluşunun ilk yılını Haziran 2007’de kutladı. Satıcıların sayısı giderek artıyor. Pazarın açılışında, 17 Haziran 2006’da 49 satıcı vardı. İlk yılın sonunda 103, bugün (Ekim 2007’de) ise 127 satıcısı var. Pazarda her Cumartesi 7 ton civarında ürün yaklaşık 600 ila 900 civarında üreticiye satılıyor. Pazar, ürün fiyatlarını minimum ve maksimum fiyat limiti arasında belirlediği için de başarılı. Organik ürünlerin fiyatları konvansiyonel ürün fiyatlarının altına düşmüyor (Buğday Derneği’nce denetleniyor). Organik ürünlerin fiyatı hiçbir zaman kontrol edilen konvansiyonel ürün fiyatının iki katından fazla olmuyor. Bu limitler tüketiciye adil bir fiyat garantisi sağlıyor. “Şimdi, diye ekliyor Şehirlioğlu, “bu başarılı deneyimi yeni işbirliklerine dönüştürmenin ve yasal temeli hazırlamanın zamanı” 5.3.6. Pazarlar çalıştayı özeti Bu çalıştay küresel ölçekte organik ürünler pazarı, AB’ye uyum koşulları ve Türk yerel pazarları hakkındadır. Dr. Mehmet Arda organik arazilerin küresel oranını (% 9) organik ürünlerin satışı hacmini (28 milyar $). Organik gibi özel ürünlere olan talebin Türkiye’de de artıyor (Bakınız 5.3.1). Dr. Mencet ayrıca 170’den fazla ürün çeşidinin satıldığı ve ihraç edildiği Türkiye’de organik üretimin gelişmesini vurguladı ve AB mevzuatı ile yasamaya ilişkin düzenleme için uyum çabasına dikkat çekti. Dr. Naim Deniz AB ile uyumun altını çizdi ve Türkiye’nin organik ürünleri tedarik etme potansiyelini belirtti. Deniz ‘ Türkiye büyük potansiyelini kullanırsa dünya organik ürünler talebinin % 10’unu karşılayabilir’ dedi. Organik ürün piyasasının gelişmesi ve ithalat ihracat hacminin artmasıyla, sertifikasyon kuruluşlarının denetiminde ulusal sistem kadar uluslararası uyum da gerekli olmuştur. Bu iki ön koşul uluslar arası yasal uyumlaştırma için ITF adı altındaki FAO-IFOAM-UNCTAD konsorsiyumu ve hükümet yabancı sertifikasyon kuruluşlarının hükümet tarafından denetimi Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 32 için IROCB tarafından ele alınıyor. (Bakınız 5.3.3). Buğday Derneği’nden Batur Şehirlioğlu başarılı bir Türk organik pazarın gelişimi örneğini anlattı. Pazar bir yaşında ve İstanbul’da her Cumartesi artan sayıda müşteriyi çekiyor. Pazarda her haftasonu 7 ton civarında organik gıda satılıyor. 5.4. İstihdam 5.4.1. Organik Tarımın Kırsal Topluluklar ve İstihdam için Yararları, İngiltere örneği - Michael Green Soil Association’dan Michael Green sunumuna İngiltere’de çiftçi sayısındaki düşüşe ilişkin bilgi vererek başladı. İngiltere’de son 52 yılda çiftçi sayısında %79’luk bir düşüş yaşandığını, çiftlikler içinse son 47 yılda % 40’lık bir düşüş olduğunu vurguladı. Buna neden olan en önemli faktörleri sıralamak gerekirse bunlar kırsalın daha tecrit edilmiş bölgelerde kalmış olmaları ve çiftçilerin yaşlılık oranının yüksek oluşu olarak ifade edildi. Green, ayrıca kurumunun organik sektöre ilişkin hazırlamış olduğu raporun7 sonucuna göre organik tarımın yeni iş olanakları yarattığını, kırsaldaki ekonomiyi canlandırdığı ve daha genç nesillerin tarım alanında çalışmalarını yüreklendirdiğini belirtmiştir. Organik çiftçiler organik olmayan meslektaşlarından ortalama yedi yaş daha gençler. Green’in, sunumunda organik tarımda neden istihdamın daha yüksek olduğu konusunda (İngiltere’de, genelde organik tarım organik olmayana göre % 32 daha fazla iş sağlıyor.) karma sistemlerin daha çeşitli oluşu, ürün rotasyonu ihtiyacı, daha küçük ölçekte alanlarda tarım yapılıyor olması, toprak yönetimi, yaygın hayvancılık ve habitatların korunması gibi konu ve faaliyetler nedeniyle kimyasal gerektiren uygulamaların el emeği ile yer değiştirmesinden dolayı yapılması gereken işlerin çoğalması gibi faktörleri sıraladı. Green, Türkiye’nin gelecek için 2 seçeneği olduğunu düşünüyor. Türkiye’nin diğer ülkelere göre el emeği potansiyeli çok daha yüksek durumda ve bunu kullanma şansı var. Sanayileşme alanına ağırlık vererek daha az iş gücüne neden olmak ve hızlı kentleşme sürecine devam etmek veya Türkiye organik tarım sektörünü geliştirerek tecrübenin korunmasını, değer artışı sağlanmasını ve kaynaklarını korumaya katkı sağlamayı tercih edebilir. Bu uygulamaların yaygınlaştırılması Türkiye’nin doğa ve biyolojik çeşitliliğinin korunması açısından da önemli bir adım olacaktır. 5.4.2. Organik Tarımın İstihdam Yaratma Potansiyeli Üzerine Değerlendirme - Gökçeada Örneği - Figen Ceylan, Gökhan Kılınç bir Ceylan ve Kılınç sunumlarına kısa bir film gösterimi ile başladılar. Filmde dünyada istihdam sorunundan kaynaklı problemlere, sanayileşmenin yarattığı kirlenme ve doğanın tahribine, küresel ısınma gibi sorunlara değinilmiştir. Filmden sonra konuşmacılar, organik tarımın istihdam yaratmadaki potansiyelini sorguladılar. Organik tarım uygulamalarında kimyasal gübre ve ilaç kullanılmamasından doğan mekanik mücadelenin daha fazla kol gücüne ihtiyaç duyulmasını sağlaması, aynı şekilde ekim ve hasat dönemlerinde insan gücü ihtiyacını yaratmaktadır. Ancak sadece tarlada değil sertifikasyon süreçleri ve pazarlamanın yapılması gibi alanlarda da istihdam yaratmaktadır. Ceylan ve Kılınç’ın araştırmaları kapsamında gerçekleştirdikleri SWOT analizi sonuçlarına göre ise 7 www.soilassociation.org/organicworks Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 33 organik tarımın güçlü yönleri şunlardır: Nüfus fazlasını kırsalda tutarak kırsalda kalkınma etkisinin arttırılması, bölgeler arasında gözlenen gelişmişlik farkının azaltılmasına yönelik faaliyetleri teşvik etmesi, Türkiye’de hala var olan zengin biyolojik çeşitliliğin ve doğal kaynaklara uygunluğu nedeniyle organik tarımın desteklenmesinin verimliliğin artışına bağlı olarak da gelir ve ücret artışına katkı sağlaması. Organik tarımın zayıf yönleri ise çiftçiliğin köylülükle eşleştirilmesi ve genelde eğitim seviyesinin düşük olması, çiftçiler arasındaki örgütlenmenin yetersizliği, süreç içinde ara teknik elemanların yetersiz kalışıdır. Ceylan ve Kılınç, araştırmalarına uygulamadaki örneklerden bir tanesi olarak Gökçeada’yı ele almışlardır. Ada halkı tarafından ekolojik ada olması hedeflenen Gökçeada, Türkiye’nin en büyük ve anakaradan en uzak adası özelliğine taşımaktadır. Ada halkı bugün tamamen organik olabilmek adına dışardan kimyasal girdiyi yasaklamak istiyor ve ekoturizm faaliyetlerini geliştirmeye çalışıyor. Adada organik zeytinyağı, organik bal, şaraplık ve sofralık uzum, organik meyve sebze yetiştiriciliğine organik hayvancılık faaliyetlerine de başlanmış. Tablo 6 : Tarımda istihdam - Figen Ceylan,Gökhan Kılınç (2006) Bu faaliyetlerden doğan girişimin örneklerinden biri olan Gökçeada Birlik A.Ş. 1992 yılında 152 ortakla kurulmuş. Bu birlik içerisinde 120 sertifikalı zeytinyağı üreticisi yer almaktadır. Başka bir girişim olan Elta işletmesi de adada organik üretim yapmıyor olsaydı bu %30 daha az istihdam anlamına gelecekti. Elta’nın ihtiyaç duyduğu istihdam özellikle organik ilaçlama, budama, bakım gibi emek yoğun çalışmalar nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Bir diğer işletme ise Etis Ekolojik tarım ürünleri işletmesi 1999’da organik tarım çalışmalarına başlamış ve 600 dekar alanda faaliyet göstermiştir. Bağcılık tarımı yürüten işletme özellikle yabancı otlarla mekanik mücadelede yoğun olarak dönemsel tarım işçisi kullanıyor. Bu sayede %75 daha fazla kadın işçinin, ilaçlama ve budama alalarında ise %25 daha fazla erkek istihdamını sağlıyorlar. 5.4.3. AB’ye Tarımsal Uyum ve Kırsal Nüfusun Değişimi - Zeynep Çelen Kuru Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği “Avrupa Birliği Uyum Sürecinde Kırsal Nüfusun Katılımı ve Değişimi” projesini 2005-2006 yıllarında yürütmüş, proje sürecince 13 farklı noktada köy kahvesi toplantıları gerçekleştirilmiştir. (Bakınız alttaki fotoğraf). Proje sonucunda 2 sayı çiftçi gazetesi ve bir bilgilendirme kitapçığı hazırlanarak basılmış kırsalda dağıtımı sağlanmıştır. Son olarak Kasım 2006 tarihinde Samsun ilinde geniş bir çiftçi bilgilendirme kongresi düzenlenmiştir. Projede yapılan görüşmelerde alınan cevaplardan çıkan sonuçlara göre kırsalda tarımla uğraşmanın artık ikinci sınıf bir meslek olarak görüldüğü ifade edilmiştir. Kırsaldan şehirlere doğru göç artmış, geçim sıkıntısının varlığı ve Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 34 tarım alanında üretilen ürünlerin garantisi olmayışı gibi cevaplarla karşılaşılmıştır. Kırsalda organik üretim yapan çiftçilerin genelde küçük ölçekli çiftçilerden oluştuğunu ancak pazar güvencesinin sağlanarak iyi örnekler oluşturduklarında organik tarımın da doğal olarak gelişeceğine inandıklarını söylemişlerdir. Fotoğraf 6 : AB tarımsal uyum projesi için köy toplantısı – Buğday (2005) Kırsalda organik tarım üretimi altyapısını oluştururken yaşanan sıkıntılar konusunda ise organik tarım için oluşturulan destek ve fonlar konusunda bilginin yayılmaması ve başvuru ve diğer prosedürler hakkındaki deneyimsizlik sıkıntıları yaşanmaktadır. Kırsaldakiler organik tarımın özellikle bazı ürün çeşitlerinde daha fazla istihdam gerektirdiğini düşünüyorlar ve buna verdikleri örneklerden bir tanesi çeltik tarımının organik olarak yapılması halinde daha fazla kişinin istihdam edilmesi gereksinimi. Ancak pazar güvencesi olmayan bir sistemde üretici daha fazla istihdam gerektiren bir tarım yöntemini kullanma konusundan uzaklaşmaktadır. Görüşmelerin sonucunda ortaya çıkan değerlendirmeye göre kırsalda yaşamın devam etmesi için pazar güvencesinin oluşturulması konusunda yapılan çalışmalar desteklenmeli, konunun felsefi ve ahlaki boyutu göz önüne alınarak sadece organik tarım değil kırsal kalkınma konusunun bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir. 5.4.4. Organik Tarimda istihdam: karşılaştırması – Satoru Nokano Pirinç’te Osmancık-Kızılırmak 1882–1955 yılları arasında Mokichi Okada tarafından geliştirilen doğal tarım yönteminin felsefesinde doğanın bizlere herşeyi öğrettiği yatmaktadır. Doğal tarımın prensibi doğaya saygı ve uyum sağlamaktır. Shumei doğal tarımı doğaya derinden saygı duyan ve doğaya uyum sağlayan bir tarım yöntemidir. Doğal tarımda TAİHİ yani yaprak ve otlardan oluşan kompost dışında herhangi bir şey kullanılmamaktadır. Bu yönteme göre toprağa saygı, sevgi verilip temiz ve saf tutulursa gücü artacaktır. Doğal tarım saf toprak ve saf tohum kullanılarak yapılmaktadır, sevgi ve minnet duyguları ile birleşerek sağlıklı bitkiler yetiştirileceğine inanmaktadırlar (Bakınız alttaki şekil). Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 35 Şekil 9: Doğal Tarımın ideal dengesi Satoru Nokano (2006) Shumei International, doğal tarım yöntemlerinin yayılması amacıyla Türkiye’de pilot bir bölgede bir proje yürütmeye başlamıştır. Bu proje 2 yıl önce Bafra’da başlatılmıştır. Ekim, Japonya’da uygulanan yöntemlerle gerçekleştirilmiş. Bu sene kuraklık ve serpme yöntemi kullanılması nedeniyle yabancı otlarda çoğalma yaşanmıştır. Proje kapsamında alanda tüketici eğitimi verilmiş ve Samsun’dan tüketicilerin alana inmeleri sağlanmış. Bu etkinliğe çocuklar da katkı vermiş ve yabancı otların toplanmasına destek vermişlerdir. Samsun’da ayrıca beslenme seminerleri de verilmiştir. 5.4.5. İstihdam Çalıştayı özeti Kırsal bölgeler, endüstrinin ve hizmetlerin büyük kentlere yakın yerlerde gelişmesinden muzdariptir. Bu ekonomik gelişimin sonucu gelişmiş ve geçiş ekonomisi ülkelerinin kırsalında istihdam krizidir. Soil Association’dan Michael Green İngiltere’de tarım işçilerinde 52 yılda % 79, çiftlik sayılarında 47 yılda % 40 düşüş yaşandığını ifade etti (Bakınız 5.2.4).Organik tarım daha emek yoğundur ve yerel, iyi ücretlendirilmiş ve yerinden edilme riski düşük iş fırsatları yaratıyor. Diğer üç konuşmacı yüksek katma değerli ürünler yaratmak için Türkiye’de organik tarımın katılımcı gelişmesine ilişkin çalışmalarını ve projelerini sundular. Shumei Association’dan Satoru Nokano doğal tarım kavramını açıkladı (Bakınız 5.4.4). Buğday Derneği’nden Zeynep Çelen Kuru katılımcıları AB uyum sürecinde Çiftçileri bilgilendirme AB projesi hakkında bilgi sundu (Bakınız 5.4.3). İstihdam oturumunun en önemli yanı Figen Ceylan ve Gökhan Kılınç’ın Türkiye’de organik tarım sektöründe istihdam olanakları üzerine yaptıkları video ve Gökçeada’da ortalama konvansiyonel bir şirketten % 30 daha fazla kişi çalıştıran Elta-Ada organik şirketinin anlatılmasıydı. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 36 6. Sorunlara çözüm arayışları 20 Ekim Cumartesi 6.1. V –Dışsal Etkenler 6.1.1. GDO’lar Organik Tarım ile birada olabilir mi? Polonya örneği, Jadviga Lopata Kasım 2007’de 18 ülkeden 41 örgütün katılımıyla kurulmuş olan International Coalition to Protect the Polish Countryside’dan (ICPPC) Jadviga Lopata genetiği değiştirilmiş organizmaları durdurma amaçlı Polonya çapında yaptıkları kampanyasını sundu. Polonya’da hala bir buçuk milyondan fazla küçük – çoğunlukla köylü- çiftlik bulunmakta ve Batı Avrupa için model olabilecek kendi kendini geçindirebilen bir tarım şekli uygulanmakta. Toprağın bu uzun vadeli ekolojik işletim şeklinden ortaya çıkan biyoçeşitlilik Avrupa’nın en farklısı ve bu yüzden birçok nadir tohum ve bitki çeşidi hala dolaşımda. ICPPC genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) tarıma girmesinin Leh gıdasına ve çevresine bir tehdit olduğunu ileri sürdü. GDOlar yerleşmelerine izin verilirse hızlı bir şekilde bitkiye ve gıda zincirine bulaşıp yerel çeşitlerin geri çağırılamaz bir şekilde kirlenmesine yol açacak. Batı Avrupa’da GDOsuz bölgeler yaratan hareketten esinlenen ICPPC, kampanyasına her bölgedeki illere ait yönetimleri hedefleyerek başladı. Strateji, hem gdoların istilasını durduracak hem de kamuoyunda tehlike hakkında farkındalık yaratacak pratik ve sembolik bir eylem olarak her bölgede GDOsuz alanlar yaratmaktı. Şubat 2006 itibariyle bütün 16 il kendilerini GDOsuz bölge olarak ilan etmişlerdi. Fotoğraf 7: X: Polonyalı köylüler GDOsuz bölge logosunu gösterirken - Jadwiga Lopata (2006) Şimdiki Polonya hükümeti GDO tohumların ithalini ve ekimini yasakladı. Ayrıca 2008 itibariyle genetiği değiştirilmis hayvan yemlerinin ithalini de yasaklayan bir yasa geçirdi. ICPPC, Avrupa Komisyonu’nun üye ülkeleri GDOların konvansiyonel ve organik mahsulden belirlenmiş uzaklıklarda ekimine izin verecek ‘biraradalık – coexistence- kurallarını Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 37 getirmeye zorlamasından endişeli. Lopata gdo ekinler ile organik ekinlerin bir aradalığının mümkün olmadığı olgusu üzerinde durdu. Polen rüzgârla, arıyla ve insan vasıtasıyla uzağa yayılabilir. Başlıca bulaşma problemleri hâlihazırda Katalonya da meydana geldi ki bu bir aradalığın mümkün olmadığını ispatlıyor. ABD’de ve Kanada’da da problem büyük boyutlara ulaştı. 6.1.2. AB müktesebatına uyumun küçük üretime etkisi – Romanya örneği; Raluca Barbu WWF Romanya’dan Raluca Barbu sunumunda AB müktesebatına uyumun küçük çaplı tarıma etkisini Romanya örneğinde inceledi. Barbu ilk olarak Romanya’da küçük çaplı tarımı anlattı. 4 milyona yakın küçük çapta çiftlik var ve bunların ortalama büyüklüğü 5 hektardan az. Çifçiler görece yaşlı, 50 ila 70 yaş arasındalar. Çiftçilik 9 milyon hektar üzerinde yapılıyor ve bu Avrupa Birliği’ne girildiğinde 7 milyon hektara düşmüş. Kırsal nüfus 12, 751 köyde yaşayan 10 milyon kişiden oluşuyor. Küçük çaplı tarım geleneksel bir tarım ve çiftçilik az girdi ve düşük seviyede mekanizasyon ile yapılıyor. Yüksek oranda işçilik kullanılıyor ve toprak çok parçalı. Bu kısa özetten sonra Barbu önemli soruyu soruyor. Tarımdaki pazarlıklar Romanya çiftçisine ne getirdi? Fotoğraf 8: : Romanyalı bir köylü - Raluca Barbu (2007) Barbu 4 milyar dolar civarındaki mali yardımdan ve bu dolaysız ödeme için seçilebilirlik koşulunun en az 1 hektar toprağa sahip olmaktan oluştuğundan bahsetti. Yeni kotalar uygulamaya sokuldu. Küçük çiftçiler öncekinden daha az süt üretebilecekler. Hijyen koşulları herkese uygulanmakta ve bu küçük üreticileri tehdit ediyor. Yeni oluşturulan kurumlar yeni yasama önlemleri getirdi. Tarımın Avrupa şartlarına uyumlaştırılması sürecinin büyük bölümü çiftçileri hazırlayacak yardımcı önlemler alınmadan gerçekleştirildi. Küçük ölçekli üreticiler pazarda yer bulabilmek için tarlalarını sürme kavgası veriyorlar ve onlar için çok az önlem var. SAPARD gibi programlar küçük çiftçinin değil büyük çiftçilerin ihtiyaçlarına hitap ediyor. Barbu, küçük ölçekli tarımda üreticilerin çok fazla yardıma ve desteğe ihtiyacı olduğunu ve sadece hükümetin değil enstitülerin, hükümet dışı sivil toplum kuruluşlarının ve özel sektörden inisiyatiflerin de bu sürece katılması gerektiğini vurgulayarak sunumunu tamamladı. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 38 6.1.3. Organik Tarımda zararlıların yönetimi, Celal Tuncer Dış etkiler çalıştayının üçüncü sunumunda Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Celal Tuncer “Organik Tarımda Zararlıların Yönetimi” başlıklı bildirisini sundu. Tarımsal üretimde sulama, gübreleme, planlama ile beraber mücadelenin de önemli bir yer tuttuğunu ifade ederek sözlerine başladı. Tarımda her türlü mücadeleye rağmen ürün kaybı dünya ortalamasının %33 olduğunu belirtti. Bu kaybın % 13’u böceklerden, % 11’ini hastalıklardan, % 9,5’ i de yabancı otlardan kaynaklanmakta. Türkiye ortalaması ise %50’lere ulaşıyor. Mücadele yöntemleri açısından geleneksel tarımı ve organik tarımı karşılaştıran Tuncer organik tarımın ilaçlı mücadeleyi kullanmayarak çiftçinin elindeki 100 araçtan yaklaşık 99’unu aldığını ve çiftçinin buna hazırlıksız yakalandığını söyledi. Çevreye ve sağlığa yan etkileri düşük, doğal denge ve sürdürülebilirliğe yüksek katkıları olan organik tarım geleneksel tarım ile karşılaştırıldığında ekonomik zarar seviyesi daha düşüktür. Türkiye’de organik tarımda zararlılarla mücadelede teknik bilgiye, preparata ve ilaca ihtiyaç vardır. Zararlılarla mücadele yöntemleri geliştirilmesinde bugüne kadar daha çok yurtdışına bağımlı kalınmış, mücadelede kullanılan ürünlerin Türkiye’de henüz bir arz değeri yok ve arz talep dengesi oluşmamış. Tuncer çiftçilere zararlı yönetiminde şu uyarılarda bulunuyor. • Ürünü gururla pazarla. • Zararlı varsa gerekli ve izin verilen mücadele yöntemlerini uygula. • Ekonomik zarar seviyesine dikkat (İyileştirici önlemler) • Zararlı sorunları gelişmeden önlem al.( Koruyucu önlemler) • Muhtemel zararlı sorunlarını tanımla, gelişmelerini izle kayıtlarını tut. Tuncer ayrıca Koruyucu yöntemleri de üç baslık altında inceledi. • Yasal mücadele • Kültürel önlemler • Fiziksel mücadele Çiftçinin zararlılarla mücadelesinde iyileştirici yöntemler de kullanılabilir. Mekaniksel, biyoteknik, biyolojik, ilaçlı mücadele gibi (Bakınız aşağıdaki fotoğraflar) Fotoğraf 9: Zararlı popülasyonun izleme (solda) pheremone tuzakları (ortada) kuş uzaklaştırıcı.(sağda) Celal Tuncer (2007) Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 39 Tuncer son olarak organik ürün yetiştiricilerinin, böcek ve hastalıklardan kaynaklanan sorunlarla genel olarak daha az karşılaştıklarını söyledi. Bunun nedenleri de şöyle açıkladı. Bitki ve böcek çeşitliliği organik işletmelerdeki karmaşık ekosistem içinde daha zengin olarak bulunur. Faydalı böcek sayısı artar, bitki çeşitliliği zararlıların kültür bitkisini bulmasını zorlaştırır. Yavaş çözünen kompost tipindeki organik gübrelerle gübrelenen bitkiler yüksek çözünürlükteki gübre kullanılmış bitkilere oranla hastalık ve zararlılara daha dayanıklıdır. 6.1.4. Köy çeşitlerinin kayıt altına alınması ve organik tarım açısından önemi, Hasan Çelen Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü’nden Hasan Çelen sunumuna köy çeşitlerinin kayıt altına alınması ve bunun organik tarım açısından önemini incelediği sunumuna çeşit tanımlamanın, kayıt altına almanın ve gelecek nesillere aktarmanın tarımın başlıca mekanizması olduğunu belirterek başladı. Çelen bir çeşidi tanımlamanın üç unsurdan oluştuğunu açıkladı 1) Çeşidin en az bir karakteristiği diğer çeşitlerden ayrılması ( Farklılık) 2) Çeşidin çoğaltılması sırasında, çoğaltma yöntemine bağlı olarak beklenen varyasyonun dışındaki diğer özellikleri yönünden yeterince homojen olması.(Yeknesaklık- Türde aynılık) 3) Çeşidin tekrarlanan üretimlerden tüm özellikleri yönünden değişmeden kalması (Durulmuşluk) Bu üç unsurdan oluşan ve FYD testleri adı verilen testlerinin yapılması ile çeşit kayıt altına alınabilir. Bir çeşidi tanımlarken ekonomik değeri mevcut çeşitlere eşit veya avanatajlı olmalı. Köy çeşitlerinin ıslahında zor olan nokta bu, çeşitlerin pazarda rekabet etme sansı yok. Ama diğer yandan biyoçeşitlilik açısından ve gen kaynaklarının korunması yönünden köy çeşitlerinin kayıt altına alınması gereklidir. Doğal ıslah ile günümüze gelen çeşitler hastalıklara, zararlılara ve tabi koşullara dayanıklılığı ile ön plana çıkmaktadır. Türkiye Kasım 2007’de UPOV’a (International Union for the protection of new varieties of plants - Yeni Bitki Çeşitlerini Koruma Uluslararası Birliği) üye olacak. Kendi yaratmadığımız bütün türlerde royalty (telif) ücreti vermek ve ıslahatçı şirketlere pay ödemek durumunda kalacağız. Kayıt altına alma önemli bir süreç ve gelişmiş ülkelerde bu sistem iyi işletiliyor. Avrupa Birliği’nde sertifikalı tohum oranı % 70 iken Türkiye’de bu oran % 30’dur. Kayıt sistemine destek vermemiz, köy çeşitlerini kayıt altına almamız gerekir ki ileride modern çeşitler ortaya çıkarsa kaynağı bizde diyebilelim. Köy çeşitlerinin organik tarıma aktarılması, kavanoz çeşitleri denilen araştırma çeşitlerinin organik tarım ortamında kullanılmasının avantajlı avantajsız yönlerinin ortaya çıkarılması ve köy çeşitlerinin organik tarımda rekabet ettirilmesinin sağlanması bu bağlamda önemlidir. 6.1.5. Dış Etkenler çalıştayı özeti Dış Etkenler çalıştayı organik tarıma yönelik tehditleri (özellikle GDO’lar, Bakınız 6.1.1) ve organik tarımın gelişmesine yarayacak tarımsal tekniklerin tartışılması için bir fırsat oldu. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’ndan Hasan Çelen, tohumları kayıt altına almanın ve organik çiftçilere uygun tohumlar sağlamak için Türk çeşitlerinin araştırılmasının önemini anlattı.(Bakınız 6.1.4) WWF’ ten Raluca Barbu Romanya örneğinde AB’ye üye olmanın bir dış etken olduğunu söyledi. Gerçekten de AB fonları kurumsal inşayı güvence altına alsa da yasamaya dair uyumlaştırmada teçhizat tedariki ve desteklerde çiftçiler çoğu kez desteklenmedi. Küçük çiftlikler için daha çok bürokrasi ve daha az destek vardı. (Çiftlikler 1 Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 40 hektardan büyükler ise destek alabiliyorlar,bakınız 6.1.2) Konya Selçuk Üniversitesi’nden Dr. Celal Tuncer % 13 dünya ortalaması kayba yol açan ürünlerdeki zararlı problemi ile başa çıkmak için organik tarımda kullanılabilecek teknikleri sundu. Dr.Tuncer organik çiftçilere ürünlerindeki zararlı seviyesini izlemelerini ve dirençli bitki çeşitleri dikmek, zararlıların doğal düşmanlarını tercih etmek ve uygun bitki beslenmesini sağlamak gibi önleyici önlemler almalarını tavsiye etti (Bakiniz 6.1.3) 6.2. Kaynak Optimizasyonu 6.2.1. Su kullanimi bilinci ve organik tarim – Prof. Dr. Mehmet Ali Ul “Su kullanımı bilinci ve organik tarım” başlıklı çalışmayı sunan Prof. Dr. Mehmet Ali Ul, ilk olarak, yeryüzündeki tatlı su kaynaklarının kullanımındaki artışın, nüfusun artmasıyla birlikte, özellikle tarım sektöründe görüldüğünden bahsetmiştir. Bu soruna yönelik olarak ilk düşünülen ‘birim alandan daha fazla verim elde etme’ yönteminde yapılan hataların ve yöntemin olumsuz sonuçları üzerinde durmuştur. Sunumda, bütün bu sorunlara yönelik olarak, bilinçlenen toplumların organik tarım uygulamalarına önem vermeye başladığı ve organik tarımda suyun bilinçli kullanımının büyük önemde olduğu vurgulanmıştır. Genel kapsamda, dünyadaki su kaynakları miktarı, kullanımı ve su döngüsü hakkında bilgi verilmiştir. Bazı ülkelerle birlikte, su kaynakları miktarı rakamlarla gösterilen Türkiye’nin de su azlığı yaşayan bir ülke olduğu görülmüştür. Genel bilgilerle birlikte, tatlı su kaynaklarının sektörel kullanımı -tarım, endüstri, kentsel kullanım- Akdeniz havzası üzerinde, güney ve kuzey Akdeniz ülkelerinin karşılaştırılmalı örneğiyle gösterilmiş ve tatlı su kullanımında tarım sektörünün Akdeniz havzasında geniş yer tuttuğu görülmüştür. Ayrıca, su kaynaklarının sorunlarıyla ilgili temel bazı noktalar belirlenmiş, bu sorunlar irdelenmiştir. Su kaynakları havzalarının korunmasına ilişkin ise, sürdürülebilirlik ve entegre havza yönetiminden ayrıntılı olarak bahsedilmiştir ve bu yöntemlerin olumlu sonuçları üzerinde durulmuştur.(16/22) Organik tarımda sulama konusunda, sulamanın anlamı ve amacı anlatılmıştır. Bu bağlamda; Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın Organik Tarım Yönetmeliği; Organik bitkisel üretimde sulama uygulamalarında göz önüne alınacak esasları içeren Madde 13 ve IFOAM (International Federation of Organic Agriculture Movements)’ın organik tarımda sulama uygulamalarına ilişkin getirdiği bazı temel standartlar incelenmiştir. Ardından; organik tarımda damla sulamanın su tasarrufu imkânı verme ve hastalıkları önleme gibi birçok faydası anlatılmıştır. Burada damla sulama yönteminin, sıvı gübrenin bitki köklerine verilmesini de sağlayabildiği belirtilmiştir. Suyun kalitesinin de organik tarımda önemli bir etken olduğu, ancak suyun kalitesinin bir standardı olmadığı, daha ziyade kimyasal atıklar gibi kirlililik yükü taşıyan suların kesinlikle olmaması gerektiği vurgulanmıştır. Bununla birlikte, bitkilerle arıtılmış atık suların ve su hasadı tekniklerinin organik tarımda kullanılma olanakları açıklanmıştır. Hatta sulamada gerekli olan enerjinin yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilebileceğine dikkat çekilmiştir. Son olarak, Türkiye, Avrupa Birliği, ABD (NOP), Japonya (NAS)’nın organik üretim standartlarının sulama ile ilgili hükümlerinin karşılaştırılmasına yer verilmiştir. Sunum, suyun bilinçli kullanımı konusunda, su kullanan bütün kitlelerin ilgili olması ve çözüme katlı sağlaması önerisiyle bitirilmiştir. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 41 6.2.2. Tarımsal üretim kavramında optimizasyon ve organik tarım - Prof. Dr. Ediz Ulusoy, Prof. Ulusoy, ilk olarak tarımsal üretim ve doğal denge başlığı altında, tarımsal üretim girdileri ve çıktılarının doğal dengeye etkisi üzerinde durmuştur. Bu konuda, Ulusoy, bitki ve hayvan türlerinden doğal değişim ve dönüşüme en çok uyum sağlayanlarının kalıcı olduğunu söyledi. Hatta insanların bu doğal değişim ve dönüşümü daha uygun üretim koşulları oluşturmak için yönlendirdiğine, örneğin; insanların iklim koşullarından kurtulmak için seralarda üretim yaptığına dikkat çekmiştir. İkinci olarak, tarımsal üretim hedefleri karşılaştırılmış, hedefler arası geçişlerden bahsedilmiştir: • Tarımsal üretimde kendi kendine yetebilme, • Tarımsal üretim kaynaklarının korunması, • Maliyetin düşürülmesi ve • Kalitenin artırılması Kendi kendine yetebilme hedefi özellikle 2. dünya savaşı sonrası ön plan çıkmış, bütün girdiler yüksek verim ve üretime yönelik manipüle edilmeye çalışılmıştır. 1950–60 arası pek çok proje tarımda entansifleşme üzerine yoğunlaşmıştır. Daha sonra toprağın verimsizleşmesi, kaynakların kuruması gibi bazı yanlışların olduğu fark edilmiş, hedef tarımsal üretim kaynaklarının korunması şeklinde değişmiştir. Daha az su, kanaatkâr tohum gibi alternatifler düşünülmeye başlanmıştır. Bazı ülkelerde ürünlerin yığılması, bazı ülkelerde üretimin yapılamaması nedeniyle ticaretin artması sonucu maliyet kavramı gündeme gelmiştir. Şimdiye kadar işin ekonomisi üzerinde durulmamışken, maliyet kavramıyla birlikte, tarımsal üretimde çıktı-girdi oranı ve rekabet üstünlüğü tartışılmaya başlanmıştır. Daha sonra, kalite söz konusu olmaya başlamıştır, burada önemli olanı ise Prof. Ulusoy, kalitenin tanımının yapılabilmesi şeklinde tanımlamıştır. Kalite dediğimiz şey, kalite-fiyat çerçevesinde, ürünün görünümü mü, içeriği mi, insan ve çevre sağlığıyla ilişkisi mi? Ulusoy’a göre; bunlar düşünüldüğünde bir tanıma varılmalı ve aldatıcıcı faktörlere dikkat edilmelidir. Bütün bu hedefler bir araya geldiğinde ise ortaya çevreyle uyumlu ve giderleri azaltıcı kaliteli tarımsal üretim hedefi ortaya çıkıyor. Ancak, bu hedefle birlikte makro ve mikro ekonomik düzeyde çelişkiler ortaya çıkıyor, örneğin devletin ve çiftçinin çıkarları aynı olmayabiliyor. Ulusoy’un üzerinde durduğu diğer bir konu ise, çiftçilerin istekleri olmuştur. Bu istekler, Ulusoy’a göre, değişik işletme şekil ve büyüklüklerinde organize olabilen, rekabet gücü yüksek, piyasa isteklerine yönelik, doğal dengeleri bozmayan bir tarımsal yapı ve toplumun saygı gösterdiği, yaptığı işten mutluluk duyan bir çiftçi kesimi olmaktır. Ulusoy bu noktada bir de eleştiri getirmiştir. Buna göre, bazı salt ekonomik açıdan düşünenler tarım kesiminin gelirlerimizi yuttuğunu söylüyor, hâlbuki tarım kesimine yapılan destek azalmakta olmasına rağmen Türk ihracatının yüzde 45’ini tarım ürünleri ve tarımsal üretime dayanan sanayi ürünleri oluşturmaktadır. Son olarak, Ulusoy, tarımsal üretimde planlamasında etkili faktörleri anlatmıştır. İlk olarak Ulusoy, tarımsal üretimde planlamanın tanımını yapmıştır. Bu planlamada, doğal etmenler, sosyal değerler, ekonomik kurallar/kuralsızlıklar, etik değerlerin önemli olduğu söylenmiştir. Ulusoy tüm bu etkenlere sunumda açıklık getirmiştir. Net gelir maksimizasyonunun, yani gelir artışının hala bir amaç olduğunu belirten Ulusoy, organik tarımda da bunun göz önünde tutularak düşünülmesi gerektiğini söylemiştir. Organik tarımın maliyetinin yüksek olmasına rağmen, çevreye katkılarının çok büyük hesaplanamayacak katkılar olduğunu ancak uzun vadede düşünülerek değerlendirilebilecek katkılar olduğunu belirtmiştir. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 42 6.2.3. Seracilikta konvensiyonel/organik karsilastirilmasi - Sezgin Uzun Prof. Dr. Sezgin Uzun tarafından yapılan bu sunumun teması seracılıkta konvansiyonelorganik karşılaştırmasıdır. Prof. Dr. Sezgin Uzun öncelikle organik tarımın tanımını yaparak sunumuna başlamıştır. Buna göre, organik tarım, biyoçeşitliliği, biyolojik döngüyü ve toprak biyolojik aktivitesini teşvik eden üretim sistemi olarak tanımlanmıştır. Bu genel tanımdan sonra, organik seracılığın dünya genelinde son on beş yılda hızlı bir artış gösterdiği ifade edilmiştir. Daha sonra, sertifikalandırılmış organik seracılık ile geleneksel yöntemlerle yapılan seracılık arasında genel olarak bitki besleme uygulamaları ve hastalık ve zararlıların kontrolünde uygulanan yöntemler bakımından farklılıklar bulunduğu dile getirilmiştir. Bitki besleme konusunda, genel olarak seralarda bitki yetiştiriciliğinde açık arazi uygulamalarına göre daha yüksek miktarlarda besin elementine ihtiyaç duyulduğu ve seralarda organik yetiştiriciliği geliştirmek için bitkilere optimum düzeyde besin maddesi sağlanması gerektiği vurgulanmıştır. Organik seracılıkta bitkilere besin maddesi sağlamada kompost yapımı tekniklerinin önem kazandığı belirtilmiştir. Değişik bitki artıklarından kompostlama yoluyla bitki için uygun ortam yaratıldığı ifade edilmiştir. Ayrıca, organik seracılıkta sebze yetiştiriciliğinde ortaya çıkabilecek besin maddesi eksikliği belirtileri ve alınması gereken tedbirler sıralanmıştır. Örneğin, bor elementi eksikliği durumunda belirtiler- ince, eski yaralı ve mat görünümlü olması- özellikle kabukta kendini gösterir. Kompostlama tekniği yanında, organik seracılıkta bitki beslemede kullanılan diğer bir metodun da baklagiller ve karabuğday gibi yeşil gübre bitkileri ekmek olduğuna işaret edilmiştir. Organik seracılıkta diğer önemli bir uygulamanın da seralarda ürün döngüsünün uygulanması olduğu belirtilmiştir. Bu uygulamaya göre bir ürün iki yıl ararda aynı yetiştirme alanında yer almamalıdır. Daha sonra, organik seracılıkta bitki-çevre şartları ilişkilerinin önemi anlatılmıştır. Bu anlamda ‘Seralarda tabiatı suçlayamazsınız’ sözü organik seracılıkta bitki-çevre şartları ilişkisinin önemini göstermektedir. Konvensiyonel seracılıkta gerektiğinde her türlü bitki koruma ilacından belirli ölçülerde faydalanılabilmektedir. Organik seracılıkta ise önce koruyuculuk ön plana çıkmalıdır. Organik seracılıkta bitki koruma yöntemleri açıklanmış ve organik seracılıkta hastalık ve zararlı kontrolünde kullanılan maddelerin isimleri verilmiştir. Azadarachtin, Beauvaria bassiana, B.t. israeliensis bunlardan birkaçıdır. Organik seracılıkta bitki hastalıklarını azaltıcı koruyucu tedbirler sıralanmıştır. Hastalıkları baskı altına almak için sera içi atmosferinin kontrol altına alınması gerekir. Sera içerisinde nem ne kadar yüksek olursa, hastalıkların ortaya çıkış sıklığı o kadar yüksek olacaktır. Sonuç alınamadığı takdirde son çare olarak organik orijinli ve organik tarımda kullanılmasına izin verilen ilaçların kullanılmasına gerek duyulduğu dile getirilmiştir. Organik yolla yetiştirilen ürünlerin her şeyden önce sadece güvenli olmakla kalmayıp besleyici özelliklere de sahip olduğu vurgulanmıştır. Örneğin, organik ürünler konvensiyonel ürünlerden %27 daha fazla C vitamini içermektedir. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 43 Besin maddesi Ortalama % Farkları Organik ürün Konvensiyonel ürün C-Vitamini Demir Magnezyum Fosfor Nitratlar +27.0% +21.1% +29.3% +13.6% -15.1% % 100 % 100 % 100 % 100 % 100 % 127 % 121.1 % 129.3 % 136.0 - % 115.1 Tablo 7: Organik ve geleneksel olarak yetiştirilen ürünlerde besin içerikleri – S. Uzun (2006) Araştırmaların organik metodlarla yetiştirilen ürünlerin, konvensiyonel olarak yetiştirilen ürünlerden daha fazla besin maddesi içerdiğini gösterdiği ifade edilmiştir. Organik domateslerde % 500 daha fazla Kalsiyum bulunması buna örnek olarak verilmiştir. Sonuç olarak organik seracılıkta başarılı olabilmenin önkoşulları sıralanmış ve organik seracılığın konvensiyonel tarım karşısındaki avantajları anlatılmıştır. Örneğin, kullanılan girdilerin üretici, şahıs ya da firmalara ucuz ve kolay yollardan temini üretimin desteklenmesi bakımından önemlidir. Organik seracılıkta organik yetiştirme metotlarını yerine getirmeye bağlı olarak verim de artmış olacaktır. 6.2.4. Türkiye’de organik hayvancılık sürdürülebilir mi? - Faik Kantar & İbrahim Ak Kaynakların optimizasyonu atölyesinde Prof. Dr. İbrahim Ak ve Prof. Dr. Faik Kantar tarafından yapılan bu sunumun teması Türkiye’de organik hayvancılığın sürdürülebilir olup olmadığıdır. Bu bağlamda, öncelikle, Türkiye’de hayvancılığın genel durumu ile ilgili bir çerçeve çizilmiştir. Türkiye’nin sanayileşme yolunda olan bir tarım ülkesi olduğu vurgulanmış ve hayvan varlığının yüksek ama hayvan veriminin düşük olduğu belirtilmiştir. Örneğin, 2006 yılında 25.616.912 olan toplam koyun sayısına karşılık 2005 yılı toplam hayvansal üretimi 12,390 tondur. Bunun yanında, Türkiye’nin doğal mera alanlarının uygun olması gibi coğrafi nedenlerden dolayı organik hayvancılık potansiyelinin yüksek olduğu ifade edilmiştir. Türkiye’de hayvancılığın durumuna ilişkin olarak söylenenler arasında en çarpıcı olanı “hayvancılık konusunda uzun vadeli belirgin bir politika yoktur” cümlesi olmuştur. Daha sonra hayvancılığın genel yapısı ele alınmıştır. Bu çerçevede, hayvancılığın Türkiye’de genelde geleneksel, kendi kendine yeterliliği benimseyen, karma ve kapalı sistem bir üretim modeli benimsediği belirtilmiş ve kanatlı yetiştiriciliğinde tamamen entansif üretim yapıldığı vurgulanmıştır. Bu genel çerçeve çizildikten sonra, Türkiye’de organik hayvancılıkla ilgili veriler dile getirilmiştir. Bu önemli noktalara değinildikten sonra, organik hayvancılıkta doğal otlatma alanlarının büyük önem taşıdığı ve bu bağlamda Türkiye’nin toplam alanının %17’sini çayır mera alanlarının oluşturduğu vurgulanmıştır. Türkiye’de düşük verimli olan çayır meraların veriminin arttırılması için gerekli önlemler sıralanmıştır. Bunun akabinde; arıcılık, koyun ve keçi yetiştiriciliği, sığırcılık ve tavukçuluk alanlarında organik üretimin düşük olduğu ancak organik üretim potansiyelinin yüksek olduğu ifade edilmiştir. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 44 Tablo 8: Türkiye’de organik hayvancılık verileri – Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı (2006) Daha sonra, turizm ve organik hayvancılık ilişkisine dikkat çekilmiş ve organik hayvancılık bölgelerinin eko-agro turizm açısından önemli olduğu ifade edilmiştir. Organik hayvancılığın gelişmesinin Türkiye’de yaratacağı olumlu sonuçlardan bahsedilmiştir. Bunlar, yerel markaların oluşması, üreticinin gelir düzeyinin artması, köyden kente göçün ve çarpık kentleşmenin önlenmesi, eko-agro turizmin gelişmesi ve kırsal kalkınmaya destek olması şeklinde sıralanmıştır. Organik hayvancılığın geliştirilmesine yönelik çözüm önerileri ifade edilmiştir. Bu çözüm önerileri; organik hayvancılıkta iç pazar talebinin arttırılması, üretim ve tüketimin paralel olması gerektiği ve dış pazara yönelik olarak da araştırmalar yapılması gerektiği şeklinde özetlenmiştir. Sonuç olarak; Türkiye’nin organik hayvancılık potansiyelinin yüksek olduğu, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinin organik hayvancılık için elverişli olduğu ifade edilmiş, organik tarım ve hayvancılığın başta bebekler ve çocuklar olmak üzere insanlarımızın daha sağlıklı beslenmesine yardımcı olduğu vurgulanmıştır. 6.2.5. Türkiye’de içmesuyu baraj havzalarında organik tarım ve Samsun (Çakmak baraj havzası) örneği - Yrd. Doç. Dr. Ali Kemal AYAN, Dr. Mustafa GÜLER, Yrd. Doç. Dr. İsmail SEZER Bu sunuma Yrd. Dr. Ali Kemal Ayan, su havzalarında organik tarıma ilişkin olarak, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2003 yılında imzaladıkları BARAJ HAVZALARINDA ORGANİK TARIM UYGULAMALARININ YAYGINLAŞTIRILMASINA İLİŞKİN İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜNDEN bahsederek başlamıştır. Sunumda, tarım bakanlığı tarafından içme suyu baraj havzalarında yürütülen organik tarım çalışmaları, 2003–2007 yıllarına göre harita üzerinde gösterilmiştir. Yine, tablo üzerinde 2003–07 arasında tarım bakanlığının bu konuda verdiği eğitimler, organik tarıma yönelen çiftçiler, organik tarım yapılan alanlar rakamlarla gösterilmiştir. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 45 YIL Eğitim Sayısı Eğitim Alan Organik Tarıma Organik Tarım Yapılan Çiftçi Sayısı Yönlenen Çiftçi Alan 2004 147 1885 152 18112,7 da 2005 100 1691 457 22954,61 da 670 Kovan 2006 85 1221 204 16952, 3 da 670 Kovan 505 25 251,1475 2007 Eylül Ayı İtibariyle 35 Tablo 9: Tarım Bakanlığı Tarafından Yıllar İtibariyle Yapılan Çalışmalar Kocaeli ve Samsun’daki içme suyu baraj havzalarında, AB destekli organik çalışmalar yürütülmektedir. Projenin tam adı: Samsun içme suyu (Çakmak) baraj havzasında kirliliğe neden olan konvansiyonel tarım faaliyetlerinden ekolojik tarıma geçiş eğitimi projesi’dir. Verilen bilgilere göre, Samsun’un içme suyunun yeri, Samsun’un kuzeybatısında, Samsun Çarşamba arasında bir alandadır. Bu içme suyu yaklaşık 1 milyon insanın ihtiyacını karşılamaktadır. İçme suyu baraj havzasının koruma alanları hakkında da bilgi verilmiştir. Mutlak koruma alanı -ki burada hiçbir tarım faaliyeti yapılamaz-, ardından kısa mesafeli ve orta mesafeli koruma alanı -ki buralarda sadece organik tarım yapılabilir-, ve ardından uzun mesafeli koruma alanı gelir. havza alanının toprak yapısında yapılan incelemelere göre, 4150 hektarlık alandan 2370 hektarında tarım yapılabilmektedir. Ve bu incelenen alanda fındık, buğday, mısır, tütün sebze üretilebilmektedir. Bu projenin amacı insan ve çevre sağlığını, biyolojik çeşitliliği koruyarak ekolojik bütüne saygılı bir üretim bilinci geliştirmeye katkıda bulunmaktır. Hedef kitle ise, Baraj Havzasında 4 yerleşim biriminde (Güldere, Koldere, Gökçeçakmak, Esençay) 80 önder çiftçi ve Havzadaki diğer köylerdeki insanlar ve Samsun İçme suyunu kullanan toplam 800.000 insandır. Bu havzada yapılan çalışmalar sonucunda aktarılan diğer bilgiler şunlardır: Bu havza başındaki insanlar araştırılmış, ancak suyun başındaki insanların bu sudan yararlanmıyor olması dikkat çekmiştir. Akabinde, her hafta sonu bu köylere gidilip, buradaki insanlara 5 konuda(organik tarla bitkileri, organik bahçe bitkileri üretimi, organik hayvansal üretim, ekolojik tarım turizmi, organik tarımın genel ilkeleri) eğitim verilmiştir. Verilen bu eğitim, TÜTEV Samsun şubesi ile birlikte ziraat mühendisleri, veterinerler gibi Ayan’ın sunumda saydığı önemli alanlardaki insanların desteğiyle birlikte verilmiştir. İlkbaharla birlikte arazi çalışmalarına başlayan ekip, bölge insanlarının çiftliklerini gezip, deneyimlerini paylaşmışlardır. Hatta bu gezilere organik tarımla ilgili, işadamları, üniversite hocaları gibi önemli gruplar da katılmıştır. Son olarak, bu ekip, tema gibi önemli grupların katılımlarıyla ekoloji ve su paneli yapmıştır, ve seksen tane sertifika vermiştir. Hatta bu sertifikaların ücretini T.C. Samsun il özel idaresi karşılamıştır. Bu insanların bir araya gelmesiyle oluşan diğer dikkat çekici gelişme Çarşamba organik fındık üreticileri birliğinin kurulması olmuştur. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 46 Fotoğraf 10: Samsun bölgesi ve tipik dağ evi– Ayan (2007) Sonuç olarak, proje öncesi ve sonrasına bakıldığında, öncesinde 16 çiftçi organik tarımla uğraşırken, sonrasında bu rakamın 180 olduğu görülmüştür. Proje esnasındaki diğer dikkat çekici nokta, özel sektörün ilgisinin bu alana çekilmiş olmasıdır. Ekosam, Yeşilküre, Ekoland, Karden gibi firmalarla sözleşmeli tarım başlamıştır. Basın da bu gelişmeleri izlemiştir. Ayan, bu noktada basından görüntüleri ve haberleri izleyicilere sunmuştur ve sunumu, havza çevresinden güzel fotoğrafları göstererek ve projenin sloganı olan “suya ihanetin sulhu yoktur” sözüyle bitirmiştir. Ayrıca, projenin sahibi Türkiye Teknik Elemanlar Vakfına teşekkür edilmiştir. 6.2.6. Kaynakların optimizasyonu çalıştayı özeti Prof. Dr. Mehmet Ali Ul, tarımsal amaçlar için yüksek su tutma kapasitesini ayrıntılarıyla anlattı ve organik tarımda sulamanın düzenlendiğinin ve damla sulamanın teşvik edildiğinin altını çizdi. (Bakınız 6.2.1) Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, TUTEV ve 19 Mayıs Üniversitesi tarafından uygulanan içme suyu barajı (Çakmak, Samsun) çevreye saygili bir bilinç yaratma projesi. Bu proje çiftcileri çevre sularını korumak için organik uygulamalara hazırlıyor (Bakınız 6.2.5) Organik tarımda kaynakların optimizasyonu 4 amacı en yüksek düzeye çıkarmaktır (1) Kendine yeterlilik (2) Kaynakların korunması (3) Üretim maliyetinde düşüş (4) Ürünlerin kalitesinde artış (Bakınız 6.2.2) Araştırmalar, organik seracılığın (Prof. Dr. Sezgin Uzun) konvansiyonel ürünlerle karşılaştırıldığında kompostlama, yeşil gübre, rotasyon ve pestisitlerin sınırlı kullanımına bağlı olarak besin değeri daha yüksek ürünler verdiğini gösteriyor (Bakınız 6.2.3). Prof. Dr. İbrahim Ak ve Prof. Dr. Faik Kantar organik hayvancılık üretiminin verimliliğini Türkiye’nin yüksek biogenetik çeşitliliğini kullanarak geliştirmede damızlık potansiyelinin büyüklüğü ve cinslerin yerel koşullara uyumu üzerine vardıkları sonuçları açıkladılar. (Bakınız 6.2.4) Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 47 6.3. Kurumsal Gelişme 6.3.1. Türkiye’de ve AB’de Organik Tarım mevzuatının son durumu- Müfit Engiz, TÜGEM, TKİB, Ankara Müfit Engiz, Aternatif Tarım Üretim Teknikleri (ATÜT) ile ilgili sunumunda, AB’ye adaptasyon sürecinde bu konuyla ilgili, Türk mevzuatının gelişim sürecinden bahsetti. Öncelikle, organik ürünler konusunda, Türk mevzuatının gelişimini analiz etti. Türkiye’de organik tarımın 27 yıldır var olduğunu belirterek, bu süreci 3 bölüme ayırdı. Birincisi, organik tarımın yararlarının öğrenilmesi, ikincisi; organik ürünlerle ilgili Türk mevzuatının yaratılması ve geliştirilmesi, üçüncü bölüm ise; ATÜT’ün ve OTUYK’nin kurulması ve bunların mevcut mevzuatı geliştirme yönünde çabalarının olduğu dönem. Şekil 10: Türk Organik Tarım mevzuatı tarihinde dönüm noktaları- Mufit Engiz (2007) Müfit Engiz 3 Aralık 2004’te yapılan bu mevzuattan sonra ATÜT’ün Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın desteğiyle büyük adımlar atıldığını belirtti.Engiz Türkiye’de organik tarım ile ilgilenen kurumların yapısını açıkladı (Bakınız alttaki şekil). Şekil 11: Türkiye’de organik tarım üzerine çalışan kurumlar Mufit Engiz (2007) Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 48 Müfit Engiz ayrıca, yasal olarak organik tarım yapmak isteyen bir çiftçinin, uygulaması gereken süreci de anlattı. Buna göre; organik ürünlerinin, bir otorite tarafından onaylanmış olması gerekiyor. Müfit Engiz’in üzerinde durduğu başka bir konu ise, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nca üretimin şeklini ve ürünün kalitesini denetleyecek olan müfettişler için hazırlanan eğitimler oldu. Sözü geçen eğitimciler, akademisyenlerden, uzmanlardan ya da komite üyelerinden oluşmakta. 2004-2006 yılları arasında 46’dan fazla müfettiş, 13469 üretici ve 538 teknik eleman eğitildi. Bu eğitimler, organik çiftçilerin ve müfettişlerin sayısını artırarak olumlu etkilerini ortaya koydu. Son olarak konuşmacı, organik tarım konusunda Türkiye ve AB mevzuatının uyum sürecinden kısaca bahsetti ve birçok benzer ve hatta aynı hükümlerin varlığından bahsetti. Ayrıca, Ocak 2003’te Türkiye’nin organik ürün ihracatı için Üçüncü Ülke Listesine (Third Country List) başvurmasının önemini de ekledi. 6.3.2. Türkiye ve AB’nin Organik Tarım mevzuatının karşılaştırılmasıÇağrı Bağtur, (Türkiye için organik tarım projesi) Türkiye’de organik tarım konusunda profesyonel hukuk danışmanı olan konuşmacı, sunumunda Türkiye’deki mevcut mevzuat ile AB’nin eski ve yeni mevzuatları analiz etti.AB mevzuatında organik tarım canlı türlerinin daha geniş alanda var olması, en iyi çevre uygulamaları, doğal kaynakların korunması, hayvan varlık standartlarının uygulanması, tüketicinin talebini karşılayan dönemsel ve doğal ürünlerin kombinasyonu ile genel tarım yönetimi olarak açıklanmaktadır. Türkiye’deki organik tarım mevzuatının gelişmesi için AB mevzuatı ile karşılaştırması eksik yerleri görmek ve tamamlamak açısından iyi bir yöntemdir. Böylelikle uyum sürecinde Türkiye’deki düzenlemeleri gözden geçirmek mümkün olacaktır. Aşağıdaki tablolarda bu konudaki AB ve Türkiye’deki mevzuat süreci konuşmacı tarafından ayrı ayrı özetlenmiştir. Düzenleme Konu Uygulanma Tarihi 2092/91 Organik üretim düzenlemeleri ve Tarım ürünleri ve Haziran 1991 yiyeceklerin belirtilmesi 94/92, 3457/92 Üçüncü Ülkeler ‘den ürün ihracat kuralları Aralık-Ocak1992 207/93 Düzeltme Tanımı Eylül1993 1935/93 Lisans kurallarının gelişimi Ağustos 1995 1804/991 Hayvan Mevzuatı Ağustos 1995 1708/01 İthalat Kuralları Eylül 2001 223/03 Hayvan yemi mevzuatı Şubat 2003 1452/03 Tohumlama Mevzuatı Mart 2003 392/04 Organik çalışmaları toplama mevzuatı Mart 2004 Tablo 10: Organik Tarım konusunda AB Mevzuatı - Çağrı Bağatur (2007) Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 Düzenleme Konu Uygulanma Tarihi No 22145 Organik Bitki ve Hayvan üretimi düzenlemesi 18.12.1994 No 25841 Organik Tarımın Prensipleri ve Uygulamaları 11.07.2002 hakkında düzenleme (REIOF) Kanun 5262 No Organik Tarım Kanunu 49 03.12.2004 Tablo 11: Türkiye’deki Organik Tarım mevzuatı - Çağrı Bağatur (2007) Akademisyenler ve hukukçular tarafından geliştirilen yeni usuller Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından, hukuki yollarla desteklenmektedir. İki mevzuat arasındaki eksiklikler, uygulamadaki boşlukların doldurulması açısından ayrım çözümleme metodu ile belirlenmiştir.. Değişiklik gerektiren konular, organik üretim yapma kuralları, kontrol sistemi ve ticaret gibi başlıklar içermektedir. Son olarak konuşmacı, konuların detaylı bir şekilde düzenlenmesinin gerektiğini, bunun daha yüksek kaliteli ürünler ve daha verimli üretim sistemi sağlayacağını ve sonuç olarak düzenlemelerin, Türkiye’nin Üçüncü Ülkeler’e kabul sürecine daha iyi bir ortam hazırlayacağını belirtti. 6.3.3. AB’nin mevcut ve müstakbel kırsal kalkınma ve organik tarım yönetmelikleri, Türkiye’nin uyumuna etkileri. Dr. Kai Bauer, Avrupa Komisyonu, Ankara Avrupa Komisyonu delegasyonundan Dr. Kai Bauer Türkiye ve AB otoritelerinin, organik tarım konusunda, devamlı çalışmalarının önemini vurguladı. Konuşmacı AB organik tarım mevzuatının gelişimini anlattı ve ana değişiklikler ile değişiklik yapılmayan alanları açıkladı. Mevzuatta değişiklik yapılan alanlar şunlardır: İçerik, market şeffaflığı, tarım, organik üretim tanım ve hedefleri, etiketleme, ithalat. Ana değişiklikler, yapısalken teknik standartlar büyük ölçüde aynı kaldı. Buna bir örnek olarak AB mevzuatında genetik olarak değiştirilmiş organizma (GMO) ve türlerinin kullanımı yasak olması gösterilebilir. Düzenlemelerde tarım ilaçları ve gelecek faaliyetleri konusunda açıklık ve denetim konusundaki mevzuatı uygulama zorunluluğu bulunmakta ve üye ülkeler artmasına rağmen, sertifikasyon konusunda değişiklik yapılmamaktadır. Düzenleme sürecinde karşılaşılan problemler, zamanında hazır olmakta çekilen zorluk ve yeni alanlarda (Su Ürünleri, Şarap ve yiyecek) çalışma gibi sorunlardır. Konuşmacı, organik tarımın, AB kırsal kalkınma politakasina 3 ana alanda tamamen entegre olduğunu belirtti. Bu alanlar; rekabet, çevre, yaşam şartları ve çeşitlenme olarak 3’e ayrılıyor. Dr. Kai Bauer’e gore Türkiye’nin kabul sürecinde Türk hükümeti ve AB arasındaki işbirliği çabaları, Türkiye’deki organik sektörün gelişiminde oldukça önemli bir yere sahiptir.Kabul süreci Ekim 2005’de başlamıştır ve tarım için AB, günümüze kadar Türkiye’ye kabul öncesinde 15 projede kullanılmak üzere 166 milyon euro vermiştir. Bunun 1.2 milyon euro’su, Türkiye’ye organik tarım projesi için verilmiştir. Kabul öncesi yardım (IPA) 5 bölümden oluşmaktadır: Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 50 1-) Geçiş süresince yardım ve kurum yapısı 2-) Bölgesel ve sınırötesi iş birliği 3-) Bölgesel Kalkınma 4-) İnsan kaynakları gelişimi 5-) IPARD = IPA Kırsal Kalkınma 2007 sonunda 20.7 milyon euro olan yardım, 2010 sonunda 131.3 milyon euro’ya ulaşacaktır. IPARD hedefleri arasında, ortak tarım politikası çerçevesinde topluluk müktesebatısının uygulanmasına ve aday ülkenin istikrarlı kırsal kalkınmaya katkıda bulunmak mevcuttur. Dr. Bauer’e göre Türkiye, organik tarımda, iç ve dış markette büyük bir potansiyele sahiptir. Türkiye’deki organik tarım kanunu AB düzenlemeleriyle oldukça uygundur. Düzenlemenin standartlarına ulaşmak kolay değildir ancak ulaşıldığı takdirde Türkiye tarım, gıda sektörü ve tüketiciler uluslararası rekabetten yararlanacaklardır. Tablo 12: Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı vasıtasıyla Türkiye’ye mali destek (milyon Avro) – Kai Bauer (2007) 6.3.4. Teşvikleri organik tarıma yönlendirmek? Mark Redman Avrupa Ortak Tarım politikası uzmanı olan ve geçtiğimiz yıllarda AB’ye kabulu tamamlanmış Doğu Avrupa ülkeleri için çalışan konuşmacı Mark Redman, şu anda Türkiye’de AB’ye kabul öncesi dönemde uyum sürecinde projeler üzerinde çalışmaktadır. Konuşmacı, sunumunda ülkemizde organik tarım konusunda şu ana kadar belirgin bir çalışma yapılmadığını belirtti. O’na göre kuruluş, geçiş dönemi ve organik üretim konusunda projeler yapılmıştır ancak yeterli olmamıştır. AB’nin organik tarıma en büyük finans desteği Ortak Tarım Projesi kapsamında gerçekleştirilmektedir. 2007-2013 periodunda, Türkiye’ye kırsal kalkınma konusunu da içeren Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 51 IPA ile, müzakere sürecinde büyük fon sağlandı. IPARD’la hemen hemen aynı amca sahip ancak AB üyeleri için olan kurum EAFRD 4 amaç taşıyor denebilir. Bunlar: • Tarım ve orman rekabet gücü • Çevre ve kırsal kesimi geliştirme • Kırsal ekonominin hayat kalitesi ve çeşitlendirilmesi • Bölge odaklı aşağıdan yukarıya ve yerel ortaklıklar Konuşmacı son olarak kırsal kalkınma konusunda şu önerilerde bulundu: Organik sektöre siyasi destek > kaynak ayırma Organik sektörün durumunu ve gelişimi için öneceliklerini anlama Sektör gelişimi için stratejik çalışma > organik faaliyet planı, sektöre destek verenlere tam danışma 6.3.5. Organik tarıma hükümet desteği, Bulgaristan örneği, Viara Stefanove, Tarım ve Orman Bakanlığı, Sofya Bulgaristan Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan, konuşmacı Viara Stefanova, devletin desteğiyle organik tarımın gelişimini anlattı. Konuşmasına ülkenin AB kabulunden önceki dönemiyle başladı: Bulgaristan mevzuatı AB mevzuatına uygun hale getirilmiş, yönetimde yeni bir yapı oluşturulmuş ve bakanlık tarafından 6 müfettiş belirlenmiştir. %0,2’si kullanılmış olan 15000 hektarlık organik tarım alanı belirlenmiştir ve 65000 hektar ise organik tarım için yabani bitkilerin toplanması amacıyla onaylanmıştır. Konuşmacıya göre, Bulgaristan ve Türkiye coğrafi konumları, pazar erişimleri, ürünler ve kırsal ekonomi yönlerinden kıyaslanabilecek iki ülkedir. Bulgaristan’ın organik Tarım Faaliyet Planı’nın olgunlaşma adımları Türkiye için bir örnek teşkil edebilir. Planın Bakanlar Kurulu’nda Mart 2007’de kabul edilmesinden sonra, uygulanması için 2007-2013 periodunda %50’si AB’den, kalanı Bulgaristan Devleti tarafından olmak üzere plana 83 milyon euro fon sağlanmıştır. Planın ana hedefleri aşağıda sıralanmıştır: • Organik ürünler için iç pazar gelişmelidir. • UAA’nın %8’i 2013’e gelindiğinde organik üretim yöntemleriyle yönetilmelidir. • 2007’de etkili hukuk çalışması ve oraganik tarıma destek sağlanmalıdır. • Organik tarım alanındaki bilimsel araştırmalar 2010 itibariyle eğitim, danışma gibi uygulamalara yöneltilmelidir. • Organik ürünlerin kontrol ve onaylanması için etkili bir sistem kurulmalıdır. Viara Stefanova’ya gore organik sektör Bulgaristan kurumları tarafından desteklenmelidir çünkü oraganik tarım, kırsal kalkınma için yeni bir bakış açısı sağlarken hem tüketici hem üretici hem de çevresel sağlık sorunlarını azaltacaktır. 6.3.6. Kırsal Gelişme çalıştayı özeti Kurumlar, her ülkede organik tarımın gelişmesinde çok önemli rol oynar. Organik tarım geleneksel ve/veya modern tarım uygulamalarına dayalı olduğundan sosyal/çevresel ve kırsal kalkınmada büyük faydalar sağlar ve belirli bir düzende yürür. Ayrıca organik ürünlerin dış ticaret konusunda uluslararası kabulu bulunmalıdır. Sektör, araştırma-geliştirme, tutum ve ödenekler, denetim, mevzuat uyumu, denklik, gümrük kodu konularında yerel ve milli kurumlar tarafından desteklenmelidir. Türkiye, AB’ye uyum sürecinde IPARD programıyla büyük bir fırsat yakalamıştır. Bulgaristan örneği organik sektörün desteklenmesi konusunda kurumlara büyük ilham verebilir. Ilk konuşmacı Müfit Engiz kurumsal desteğin tarihinden ve Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 52 bu süreçte karşılaşılan zorluklardan bahsetmiştir. Çağrı Bağatur ise AB ve Türkiye mevzuatının karşılaştırmasını yapmış ve yasal uyum konusunda gerekenleri anlatmıştır. Dr. Kai Bauer ise kırsal kalkınma için organik tarıma verilmesi gereken büyük desteğin önemini ve yeni AB düzenlemeleriyle yasal mevzuat düzenlemesinin gereğini hatırlatmıştır. 6.4. Kapasite İnşası 6.4.1. AB’de doğal değeri yüksek tarım sistemleri ve Türkiye - Melike Hemmami Güneşin Aydemir, katılımcıları selamlayarak çalıştayda, ‘organik tarım camiasının kapasitesi nasıl artırılabilir, bu başlık altında neler konuşabilir, başlığa neler eklenebilir’ sorularına yanıt aranacağını belirtti. Çalıştay konukları katılımcılara tanıtıldı ve ilk sunumu yapmak üzere Buğday Derneği proje sorumlusu Melike Hemmami söz aldı. Melike Hemmami, Avrupa Birliği’nin Ortak Tarım Politikası’nı (OTP) özetleyerek konuşmasına başladı. OTP’nin daha yoğun bir üretime odaklanılması, gıda ve hayat standartlarının yükseltilmesi amacı taşıdığını katılımcılarla paylaştı. Süreç içinde değişiklik ihtiyacının oluştuğunu ve ihtiyaçlar arasında doğayı korumaya yönelik mevzuat geliştirilmesinin de bulunduğunu açıkladı. Bahsedilen değişiklikler üç eksende ele alındı. • Eksen I – Tarım ve ormancılığın rekabet edebilirliği • Eksen II - Sürdürülebilir arazi yönetimi • Eksen III – Kırsal çeşitlilik ve hayat kalitesi Doğa dostu tarımın Eksen II altında ele alındığı, tarımın yoğun olmadığı ve ulaşımın zor olduğu alanların belirlendiği açıklandı. Doğa dostu tarımı teşvik etmek amacıyla önlemler geliştirildiği ve tüm üye devletlerin bu önlemlere uymasının zorunlu olduğu belirtildi. Sunumda doğa dostu tarımın hedefleri arasında (1) Modern tarımın doğaya verdiği zararı azaltmak, (2) Doğayı ve işlenen arazileri korumak, (3) Organik tarımın teşviki, (4) Tarım arazilerindeki biyolojik çeşitliliğin korunması, (5) Doğal değeri yüksek tarım alanlarının belirlenmesi ve korunması, (6) Çayır ve meraların korunması, (7) Bozulmuş sulakalan ve diğer habitatların restorasyonu, (8) Etkin su kullanımı ve (9) Erozyonun önlenmesi gösterildi. Hedeflere bakıldığında, bunların, yoğun tarım uygulamalarının bozduğu alanların iyileştirilmesine yönelik çabalar olduğunun açıkça anlaşıldığının altı çizildi. Hemmami, sunumuna yürütmekte olduğu “Türkiye için Ulusal Doğa Dostu Tarım Programı Geliştirilmesi Destek Projesi” ile devam etti. Ocak 2006 tarihinde başlatılan, BBI Matra’nın (Hollanda) finansal desteğiyle, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, Avrupa Çevre Politikaları Enstitüsü (IEEP) ve Avalon Vakfı işbirliğinde yürütülen projenin Haziran 2008 tarihinde tamamlanması hedeflenmekte. Türkiye için başarılı bir uygulama örneği oluşturma amacını taşıyan proje, farklı ülkelerde yaşanan deneyimler ve süreçler konusunda uluslararası uzmanlardan teknik destek alarak ilerlemekte. Projenin üç aşaması bulunmakta: DDTP - I. Aşama (İlk 6 ay) • Hazırlık toplantıları • Doğa dostu tarım çalışma grubunun kurulması • Türkiye için doğa dostu tarım kılavuzunun hazırlanması • Uluslararası atölye çalışması (20 Haziran) Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 • 53 Çalışma grubunun “başlangıç” toplantısı (21/22 Haziran) Projenin ilk aşamasında konuyla ilgili uzmanlara ve ilgili taraflara ziyaretler gerçekleştirildi, projenin amaçları anlatıldı. Bu ziyaretler sonucunda projeye katkıda bulunabilecek kişiler ve kuruluşlar belirlendi. Çalışma grubu oluşturuldu ve grup Samsun – Ladik Gölü ve Seyfe Gölü’nü projenin pilot alanları olarak belirledi. Pilot alanlarla ilgili çalışmalara hızla başlandı, durum analizi yapıldı ve sorunlar belirlendi. Bu çalışmalar sırasında On Dokuz Mayıs ve Ankara Üniversitesi uzmanlarıyla çalışıldı. Bu süre ağırlıklı olarak teknik çalışmalarla geçti. Bu nedenle, pilot alanlarda yaşayan yöre halkından katılım olmadı. Teknik çalışmalar sırasında alanların öncelikleri belirlendi ve ne tür teşvik paketleri oluşturulabileceği tartışılmaya başlandı. Paketler, pilot alanlarda yaşayan çiftçilerin doğrudan başvurabileceği ve doğa dostu tarım alanlarının korunması için ödeme alabileceği paketler olarak düşünüldü. Hemmami, bu açıklamalara örnek olması açısından çiftçilerin organik tarıma geçiş sürecinde karşılaşabilecekleri verim düşüklüğünün sübvanse edilmesine yönelik teşvik paketleri oluşturulabileceğini paylaştı. DDTP – II. AŞAMA (12 ay - Pilot doğa dostu tarım tasarılarının geliştirilmesi) • Çalışma grubu ve alt grupların toplantıları • Uluslararası uzmanlar tarafından gerçekleştirilecek olan teknik destekler • Birbirine tezat 2 pilot alanın tanımlanması ve analizi • 2 pilot alan için doğa dostu tarım tasarılarının geliştirilmesi • Pilot alanlarda edinilen tecrübelerin paylaşımı ve analizi için atölye çalışmaları DDTP – III. Aşama (12 Ay - Ulusal Doğa Dostu Tarım Taslak Programı) • Çalışma grubu toplantıları • Uluslararası teknik uzman desteği • Türkiye’nin DDTP potansiyelinin analizinin yapılması • Türkiye için ulusal doğa dostu tarım önceliklerinin tanımlanması • AB kılavuzlarına göre Ulusal Doğa Dostu Tarım Programının (UDDTP) “içsel mantığının” geliştirilmesi • Alt ölçütlerin seçimi ve geliştirilmesi • Yönetim gereksiniminin belirlenmesi • Ödeme hesaplamalarının yapılması • Kapanış atölyesinin düzenlenmesi ve Ulusal Doğa Dostu Tarım Programının basımı Melike Hemmami, konuşmasını proje sonunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na sunulabilecek bir Ulusal Doğa Dostu Tarım Taslak Programı oluşturulmasını hedeflediklerini, bunu 2,5 senedir birlikte çalışan çalışma grubu ile birlikte yapmayı ve Ulusal Doğa Dostu Tarım Programı yürürlüğe girdiğinde grup olarak destek sağlamayı istediklerini belirterek tamamladı. Güneşin Aydemir, kongrenin birinci günü meyve mirası ile ilgili yapılan sunuma değinerek yerel çeşit ve ırkların önemini vurguladı. Avrupa’da doğa dostu tarım programının altında yerel çeşit ve ırkların da destek kapsamına alındığını belirtti. Doğa Dostu Tarım Programı’nda Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 54 biyolojik çeşitliliğinin ayrı bir başlık altında ele alındığını belirtti. Özellikle yaban hayvanları için yaşam alanlarının korunması da destek kapsamında ele alınmakta. Örneğin sadece yaban kuşlarının yemesi için tohum parası verildiği belirtildi. Anadolu için ne tür teşvikler olabileceğinin tartışılması gerektiği paylaşıldı ve AB programının Türkiye koşullarında yorumlanması gerektiği vurgulandı. Katılımcılardan Füsun Ertuğ’un organik tarımda en sorunlu alanlardan birinin su politikaları olduğunu açıklaması ve doğa dostu tarım programında bu konuya da değinilmesini beklediklerini söylemesinin ardından Hemmami, suyun etkili kullanılmasının DDTP altında ele alındığını paylaştı. Güneşin Aydemir de DDTP’nin ele aldığı konulardan biri olan biyolojik çeşitliliğin altında tarımsal biyolojik çeşitlilik olduğunu, suyun korunmasına yönelik bir uygulama olan damlama sulama maliyetinin bu başlık altında ele alındığını belirtti. Türkiye’de ise bu uygulamanın henüz başlamadığını, alt yapı tartışmalarının devam ettiğini açıkladı. ÇATAK projelerinden bahsederek Seyfe Gölü’nde damlama sulamayla meyve bahçesi kurmak isteyen bir çiftçinin desteklendiğini söyledi. DDTP projesin çalışma grubunda ÇATAK ekibinin de yer aldığını belirtti. Hemmami toprak erozyonu için canlı çitlerin oluşturulmasının da DDTP ile çok uyumlu olduğunu, bunun yanı sıra yerel ırkların üretilmesinin de desteklendiğini paylaştı. 6.4.2. Organik Tarım ve Anadolu’nun kırsal yaşam bilgisi - Solmaz Karabaşa İkinci konuk Solmaz Karabaşa, konulara kültür açısından bakacağını belirterek sunumuna başladı. Konuyu bir sosyal bilimci olarak ele aldığını açıkladı ve organik tarımı diğerlerinden ayıran özelliğinin sürdürülebilirliği olduğunu vurguladı. Sürdürülebilirlik nedeniyle organik tarım ve geleneksel kültür arasında sıkı ilişkilerin bulunduğunu belirtti. Sunumda da organik tarım ve geleneksel kültür arasındaki sürdürülebilirlik açısından önemli ilişkilere dikkat çekildi. Karabaşa organik tarımı doğaya zarar vermeyen bir faaliyet olarak tanımlayarak, bir yandan bu faaliyetin sürekliliğini olanaklı kılarken diğer yandan da doğayı koruyarak yeryüzündeki yaşamın sürdürülebilir kılınabileceğini belirtti. Geleneksel kültür içindeki tarım yöntemlerinin organik tarım için hazır verilere sahip olduğunu ve amacın sürdürülebilirlik olması durumunda sadece üretim faaliyetine odaklanmanın yetersiz kaldığını paylaştı. Bu noktada ise geleneksel yaşam biçimlerinin yani kültürün esas öneminin ortaya çıktığı açıklandı. Katılımcıların konuyu daha iyi anlayabilmeleri için çeşitli kültür tanımları paylaşıldı. Tarımcıların biyolojik ‘üretim’ olarak algıladığı kültürün, kültürbilimcilere göre hayatın bütün yönlerini kapsayan bir ‘yaşam biçimi’ olduğu belirtildi. Karabaşa kültür açıklamasını aşağıdaki cümlelerle ifade etti: “Kültür, insanın doğaya uyum sağlama aracıdır. Bu sebeple “doğanın yarattıklarına karşılık insanoğlunun yarattığı her şey” diye de tanımlanır. Böylece her farklı coğrafyada farklı bir yaşam biçimi yani kültür şekillenmiştir. Buradan bakınca; siyasi sebeplerle korktuğumuz farklılıklarımızın da aslında zenginliklerimiz olduğunu anlayabiliriz. Kültürün yüzlerce tanımı vardır. Tylor’a göre kültür: “bir toplumun üyesi olarak insanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek-görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alışkanlıkları içine alan karmaşık bir bütündür.” Bu tanımda da görüldüğü gibi kültür bütünlüklü bir yapıdır. Yani gelişigüzel toplanmış gelenekler değil de örüntülü sistemlerdir. Kültür içinde adetler, kurumlar Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 55 birbirleriyle ilişkilidir. Bunlardan biri değişirse diğeri de değişir. Bu sebeple geleneksel kültürlerde bazen bütün içinden tek bir unsuru çıkarıp ele almak yerine kültürel bütüne bakmak gerekir.” Bu açıklamaların ardından geleneksel kültür içinden tarımın çekilip, salt ekonomik bir uğraş olarak değerlendirilemeyeceği belirtildi. Karabaşa konuşmasına “Geleneksel kültürlerde tarım ekonomik bir faaliyetten ziyade hayatın her alanına etki eden bir niteliktedir. Böyle yerlerde tarım bir yaşam biçimidir, hatta topluluk da -örneğin ülkemizdeki göçer hayvancılıkla uğraşan ‘yörük’ler gibi- adını buradan alır. Türkiye’de tarımsal faaliyetle özdeşleşen köylerde yaşayan yerel halk da “çiftinen koyun, öteyanı oyun (Mustafapaşa/Ürgüp/Nevşehir) gibi bir söylemle ‘yaşamın tarım demek olduğunu’ bizzat dile getirmektedir.” açıklamalarıyla devam etti. Türkiye’de, gittikçe azalmakla birlikte günümüzde bile neredeyse nüfusun yarısına yakınının yaşandığı kırsal, idari yapılanma gereği köyler, kasabalar şeklinde bir örgütlenmeye sahip olduğunu belirten Karabaşa, köylerin temel geçim biçimini, ziraat ve hayvancılığın karma olarak yapıldığı tarımsal faaliyetlerin oluşturduğunu paylaştı. Bu sebeple köylülüğün, tarım temelli bir yaşam biçimini anlatır hale geldiğini söyledi. Tarımsal faaliyetin sadece bir geçim uğraşısı değil, üstüne bütün bir yaşamın örüldüğü temel niteliğinde olduğunu vurguladı. Günümüzde Türkiye’de kırsal nüfusun dörtte üçünün tarım dışı istihdamdan elde edilmiş gelir olmaksızın ayakta durmayı başaramadığının söylenmekte olduğunu (Sönmez, 2000:9) açıklayarak desteğe ihtiyaçları olduğunun aşikâr olduğunu paylaştı. Karabaşa, kalkınma projeleriyle köylüleri yaşam biçimlerinde/kültürlerinde değişime sebep olacak yeni pratiklere zorlamak yerine, kültürel olarak “bilinen” ve doğayla uyumlu yaşam biçimlerinin devamlılığının teşvik edilmesinin daha kolay ve yararlı olacağını belirtti ve bunun için her şeyden önce uygun politikaların belirlenmesinin önemine dikkati çekti. Karabaşa, tarımın ‘yaşam biçimi’ olarak kültürel bir bütünlük oluşturuşu üzerinde ısrarla durmasını, tarımın sürdürülebilirlik açısından sahip olduğu niteliklere bağladı. Alan çalışmalarından edindiği verilerden yola çıkarak yaptığı kaba bir değerlendirmeyle, birkaçını şu şekilde sıraladı: • Yerel özellikler taşır. Bilindiği gibi kültür insanın bulunduğu doğal çevresine uyarlanma aracıdır. Bu sebeple de yerel özelliklere uygun bir kültür biçimlenmiştir. • Küçük ölçek. Yerleşim birimleri küçük, üretim küçük vb. • Kendine yeterlik. İhtiyaçlar mümkün olduğunca mevcut yerel imkanlarla giderilir. Dışa bağımlılık azdır. • Atık üretmeme. Bütün ihtiyaçlar yerel olanaklarla giderildiği için ekosistemde geri dönüşmeyen bir girdi yoktur. • Ortak Yerel Bilgi. Yaşama ilişkin her şey, örneğin tarımsal faaliyet; ekinin ne zaman, hangi tavda, nasıl ekileceği vb. gibi deneyimlenmiş bilgi üzerine kuruludur. Sözlü olan bu bilgi herkese açıktır ve kültürlenme yoluyla gelecek nesillere aktarılır. • Bütünsellik. Her bir kültürel unsur, diğerleriyle eklemlenmiş durumdadır. Dolayısıyla da ekonomik göstergelere yansımayan ve kültürel bütün içinde önemli birçok faydalı unsur vardır. • Moral Gücü: Gerek yoğun işgücü gerektiren harman, çapa gibi tarla işlerinde, gerek ev yapımında gerekse de doğum, evlenme, ölüm gibi toplumsal olaylar yardımlaşma içinde gerçekleştirilir, bu açıdan topluluk içinde “mahrumiyet” söz konusu değildir. • Boş zaman. Gereğinden fazla çalışmak zorunda olmayan insan daha mutludur. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 56 Bu açıklamalardan yola çıkarak Lâdik geleneksel tarımı üzerinden konuyu aşağıdaki cümlelerle özetledi: “Lâdik’teki geleneksel tarım öncelikle kendi ihtiyaçlarını karşılamaya dönük yani geçimliktir. Yüksek rakım ve mevcut engebeli arazi yapısı büyük ölçekli tarımsal faaliyet izin vermez. Tahıl ürünleri dışında pancar, mısır ve ot en önemli ürünlerdir. Bunlar içinde pancar özellikle satış için ekilir. Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi; ekip biçme ve hayvan beslemenin birlikte yapıldığı karma bir tarım faaliyeti vardır. Beslenen hayvanlar arasında koyun (Lâdik koyunu), sığır (yerli cins), manda ve kümes hayvanları (özellikle kaz) vardır. Ekilen ürünler hem insanların hem de hayvanların beslenme ihtiyaçlarını karşılar. Gölün kıyısındaki çayırlık, yazları hayvanlar yüksek yaylalara gönderilerek korunur ve böylece hayvanlar için kışlık ot ihtiyacını gidermede önemli bir kaynak olarak değerlendirilir. Hayvanların etinden, sütünden, gücünden, gübresinden, yününden yararlanılır. Bölgedeki çayırlık arazinin sürülmesinde özellikle mandanın çok iyi olduğu söylenmektedir. Yerel özellikler tarımsal faaliyetle birlikte kültürel sistemin diğer unsurlarını da etkiler. Rakımın yüksekliği nedeniyle çok fazla sebzenin yetiştirilmediği Lâdik’te baharda çıkan otlar mutfakta önemli bir yer tutar. (Bu şekilde giderilen sebze ihtiyacının ekonomik olarak önemi dikkate alınmaz.) Aynı şekilde ikilimin zorluğu nedeniyle her türlü meyvenin yetişemeyişi yüzünden yabani meyvelerden de ekşi ve pekmezler yapılmaktadır. Ekşi yazın sıcağında orak tarlasında çalışılırken tercih edilen bir yiyecektir. Dahası sıcaktan kaynaklanan rahatsızlıklarda hem insanlar hem de hayvanlar için tedavi edici olarak da kullanılmaktadır. Yetişen sebzeler arasında en önemlileri fasulye ve patatestir ve bunlar lezzetleri nedeniyle bölgede ün yapmıştır. Fasulyenin Lâdik mutfağında önemini gösteren bir unsur da etsiz olduğu için “yavan dolma” adı verilen sarma içinde kullanılmasıdır. Yüksek rakımlı Lâdik’in soğuğu da sert olmaktadır. Bu sebeple de Lâdik’te yorgan ve yataklar geleneksel olarak yünden ve kalın yapılmaktadır. Lâdik’in bu arazi koşullarında en iyi yetişen ürünlerden biri de genniktir. Gennik kümes hayvanı beslemek için ekilir. Lâdik’te özellikle kaz besiciliği vardır ve kaz Lâdik mutfağının önemli unsurlarından biridir. Önemli misafirlere kaz kesilir, şehirdeki akrabalara kaz hediye gönderilir.” Tarımın geleneksel mimariyi şekillendirmesine örnek olarak Lâdik’te yapılan evler verildi ve evlerin alt katının hayvanlar için, üst katının insanlar için yapıldığı açıklandı. Derinlikli bir çalışma ile tarımsal faaliyetin kültürün manevi yönlerine yansımasını ortaya koymanın mümkün olduğu belirtildi. Karabaşa, Lâdik’ten çeşitli örnekler vererek ne demek istediğini daha detaylı açıkladı. Lâdik tarımının binlerce yıldır deneyimlenerek kuşaktan kuşağa aktarılan geleneksel bilgiye dayalı olduğunu söyledi ve aşağıdaki örnekleri vererek açıkladı: Ekip-biçme: Ekin (güzlük) ekmek için belli “fırsat dönemleri” vardır. İlk fırsat ekim ayı, sonraki fırsat karakış fırsatıdır. Bu fırsat dönemlerinde, toprak üstüne örümcek ağ gererse, toprak ekim tavında demektir. Mısır herk (nadas) yerine geçer. (Verimi arttırır) “Hıdrellez yakın, meyve çiçeğini sakın” Halk takvimi: Ekolojik koşullar, tarımda dikkat edilmesi gereken belli dönemleri hatırlatır nitelikte bir halk takvimi oluşturmuştur. Örneğin April beşi sayılı soğuklardandır. April beşinde öküz [soğuktan] ölmüş, yüzerken [çok sıcak olmuş] gölgeye çekmişler. Ağustosun onbeşi yaz, onbeşi kıştır, o yüzden; “anıza bastım kara bastım” denir. Ağaç sonbaharda yaprak dökerken, dalında yaprak çok kalırsa kar çok yağar, sadece dallarının ucunda kalırsa kar dağların tepesine yağar. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 57 Halk veterinerliği: Hayvan hastalanınca (hava vurunca), ekşi çalkaması içirilir. Karabaşa, geleneksel tarım pratikleri, organik tarım için yararlı bilgiler içerdiğini yineleyerek amacın sürdürülebilirlik olması durumunda tarımın kültürel bağlamı içinde değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Böylece geleneksel kültürden örnek alınarak kendine yeterli, doğaya zarar vermeyen haliyle sürdürülebilir bir hayat tarzı oluşturmanın mümkün olacağını açıkladı. Kültürün insanın uyarlanma aracı olduğunu vurguladı ve insanların bu şekilde kutuplarda da, çölde de bir yaşam kurabildiğini belirtti. Karabaşa katılımcılardan bunun tersini yani kültürel çeşitliliğin sona erdiği bir tek tipleşmeyi düşünmelerini isteyerek kutuplarda Lâdiklilerinki gibi bir hayat sürdürülebilir mi sorusunu sordu. Ekonomistlerin bakış açısından geleneksel yaşam biçimleri “ilerleme”nin karşısında “durağan hal” olarak görülebileceğini, oysa doğal dünyanın en temel ve en şık ilkesine yani kendine yeterliliğe ancak bu şekilde ulaşılabildiğini belirtti. Solmaz Karabaşa’nın konuşmasının ardından katılımcılarla kültür içerisinde her konunun detaylı dantel gibi birbirine bağlı bir örgü içerisinde olduğu paylaşıldı. Kültürün bütününe bakmak gerektiğinin altı çizildi. İçinden sadece bir öğesini almak sadece tarımın düzeltilmesi olarak bakarsak bütündeki elemanların geri planda bırakılmış olacağı belirtildi. Katılımcılardan gelen sorular doğrultusunda Melike Hemmami söz alarak DDTP’nın yöre insanını işin içine katmasının önemli olduğunu, program içerisinde yer alacak paketler belirlenirken yerel ihtiyaçlara göre şekillenmesinin olmazsa olmaz olduğun vurguladı. Katılımcılar arasından Esin Işıl da organik tarımda kullanılan birçok yöntemin geleneksel tarım yöntemleri ile uyumlu olduğunu belirtti. Güneşin Aydemir, Ladik Gölü gibi birçok alanda geleneksel yaşam biçiminin neslinin tükendiğini belirtti. Gençlerin bu alanlarda kalmak istemediklerine dikkati çekerek yaşam biçiminin nasıl devam ettirilebileceği üzerinde konuşulması gerektiğini açıkladı. Karabaşa, Aydemir’in değerlendirmesine katıldığını belirtti ve geleneksel yaşam biçimlerinin korunabilmesi için küreselleşme nedeniyle ortaya çıkan yeni ihtiyaçların da yok sayılmaması gerektiğini belirtti. Kültürel bütünlüğe dikkat edilerek bölgeye ilişkin programlar oluşturulabileceğini paylaştı. Bir yandan da Lâdik’i örnek vererek burada yapılan iyi bir uygulamanın yaygınlaştırılması sırasında bundan Ladik’lilerin mutlaka faydalanması gerektiğini açıkladı. Güneşin Aydemir, üçüncü konuşmacı olan Viktor Ananias’ı davet etti ve Ananias’ın konuşmasında organik tarımla ilgilenen çevrelerin yaptığı çalışmaları, organik tarımda eşgüdümün nasıl olması gerektiği ile ilgili görüşlerini paylaşacağını belirtti. 6.4.3. Paydaşların eşgüdüm ve etkileşimi,- Victor Ananias Viktor Ananias konuşmasına ekolojik tarım yönetmeliğinin çok kısıtlı olduğunu söyleyerek başladı. Önce ekolojik tarım sorgulamak gerektiğini, ekolojik tarımın bazı durumlarda konvansiyonel tarım kadar zarar verebileceğini belirtti. Örnek olarak geniş alanlarda dikilen sultaniye üzümlerini verdi ve bu tür uygulamaların tarımsal çeşitliliği azaltarak monokültürlülüğe yol açığını paylaştı. Doğa Dostu Tarım Programının hedeflendiği gibi sosyal bağları güçlendirecek birbirine yakınlaştıracak araç olabilmesi için ekolojik tarım paydaşlarının önce birbirini gönülden selamlaması gerektiğini belirtti. Organik tarım üretiminin paraya dayandırılmaması gerektiğine inandığını söyleyen Ananias, sadece ekonomik kaygılar güdüldüğü takdirde silah ticaretinden farkı olmayacağını açıkladı. Silah ticaretinin haklı parayı ortadan kaldırdığını belirten Ananias, ekolojik tarımda da bunun Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 58 olduğunu paylaştı. Örnek olarak, Suriye’den gelen ilaçlı üzümlerin Türkiye’de sertifikalanarak AB’ye gönderildiği ve bunun sonucunda Türkiye’nin yurtdışı organik tarım pazarının neredeyse bitme aşamasına geldiği durumu verdi. Sertifikayı veren kuruluşun kapatıldığını ama ekolojik tarım çabalarına verilen zararın kapanamadığını paylaştı. Bu örnekten yola çıkarak organik tarımın paydaşları arasından kimlerin olacağı sorusunu katılımcılara yöneltti. Kendi hayalindeki paydaşların Suriye’deki üreticiler ya da sertifika kuruluşları olmadığını ailesini beslemek için en sağlıklı ürünleri toprağında yetiştirip sofrasına koyan insanların gerçek paydaşlar olduğunu belirtti. Diğer paydaşlar arasında ise orta-büyük ölçekli üretim yapan çiftçiler olduğunu açıkladı. Bu noktada AB’ne üye olmanın getireceği avantaj olarak sadece para getirisinin ele alınmasından yanlışlığa dikkati çekti. Paydaşlar arasında üreticilerin oluşturduğu kooperatifler ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın da yer aldığını söyledi. Kooperatiflerin önemine örnek olarak Telme Birliği’ni gösteren Ananias, bu birliğin sorunları hep birlikte çözdüğünü ve üyelerin birlikte hareket ettiklerini belirtti. Paydaş arasında yer alabilecek olan tüccarların geçirdiği olumsuz değişimden bahsetti ve ekolojik tarım ticaretini yapacak insanların belli bir ahlak düzeyinde olması gerektiğini vurguladı. Eski amanların ahlaklı ve dürüst tüccarlarının son derece azaldığını belirtti. Paydaşlar arasında en geniş kitlenin halk olduğunu açıkladı. Tüketicinin en önemli değil ama en belirleyici paydaş olduğunu belirtti. Ananias, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin İstanbul-Feriköy’de kurduğu ekolojik pazarın beklenenin üzerinde bir süredir devam ettiğini ve pazara gelen ürün çeşitliliğinin arttığını söyledi. Gelen tüketicinin “bakın size destek oluyorum” anlayışından kendisini kurtarması gerektiğine bunun yerini şükran duygusunun geçmesinin önemini paylaştı. Tüketici ve üretici arasında karşılıklı şükran duygusunun olması durumunda geri kalan diğer paydaşlarının sorumluluklarını mutlaka yerine getireceğini belirtti. Ananias konuşmasını organik tarımın en belirleyici paydaşının tüketiciler olduğunu, paranın etrafında değil insan ve yaşam sevgisinin etrafında oluşturulacak uygulamaların önemli ve gerekli olduğunu yineleyerek tamamladı. 6.4.4. Varşova Tarım Üniversitesi - Sylwia Żakowska-Biemans Çalıştayın son sunumu, eski adı Tarım Üniversitesi olan ve 200 yıllık bir geçmişe sahip Varşova Yaşam Bilimleri Üniversitesi’nden Dr. Sylwia Żakowska-Biemans tarafından yapıldı. Dr. Żakowska-Biemans, konuşmasına Polonya hakkında genel kültür bilgileri vererek başladı. 23 Eylül 1816 yılında Agronomi Enstitüsü olarak kurulan Üniversite’de lisans öğreniminin yanı sıra yüksek lisans ve doktora düzeyinde de eğitim veriliyor. 12 fakülte, 12 fakülte içi birim ve 6 fakülteler arası çalışma programı bulunan Yaşam Bilimleri Üniversitesi’nde, tarım, temel bilimler ve beslenme, biyoteknoloji, ekonomi ve insan bilimleri, çevre koruma, mühendislik ve teknoloji, sürdürülebilir ve kırsal kalkınma konuları ile ilgili alanlarda bilimsel araştırmalar yapılmakta. Fakülte Tarım ve Biyoloji Fakülteler arası programları Biyoteknoloji Veterinerlik Çevre koruma Çalışma alanları Tarım ve Gıda Ürünleri Bilimleri Tarım ve Orman Mühendisliği Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 Orman Şehir Tarımı ve Peyzaj Mühendisliği Mühendislik ve Çevre Bilimleri Orman ürünleri teknolojisi Hayvan Bilimleri Tarımsal Ekonomi Gıda teknolojisi Beslenme ve Tüketici Bilimleri Üretim Mühendisliği Sosyal Bilimler 59 Bölgesel planlama Bilgisayar ve Ekonometri Tarım Hayvan Bilimleri Ürün Bilimleri Biyoloji Turizm ve Rekreasyon Biyoteknoloji İnşaat Mühendisliği Bilgisayar Bilgisayar ve Ekonometri Yüksek Lisans Programları Tarıma dayalı gıda işletmeleri Tarıma işletmeleri yönetimi Diyetetik Ekonomi Çevre Mühendisliği Çevre Koruma Finans ve Bankacılık Gıda Teknolojisi ve Beslenme Ormancılık Şehir Tarımı Peyzaj Mimarlığı Lojistik İşletme ve Pazarlama İşletme ve Üretim Mühendisliği Pedagoji Bölgesel Planlama ve İşletme Sosyoloji Turizm ve Rekreasyon Veterinerlik Orman Ürünleri Teknolojisi Tablo 13: Varşova Üniversitesi Programları – Zakowska (2007) Bütün fakülteleri ve fakülte birimleri tek bir kampüste bulunan, Varşova’nın içerisinde konumlanan Üniversite sadece öğrencilerine değil isteyen halka açık programlar ve etkinlikler düzenliyor. Günümüz ekonomisi ve politik ilişkileri göz önünde bulunduran, geleceğe yönelik planlar yapan Üniversite, AB’ye üye olan ve olmayan birçok ülke ile işbirlikleri yapmakta ve bu ülkelerdeki tarıma dayalı çalışmalardan ilham almakta. Üniversitenin, Avrupa Üniversite Derneği (EUA), Uluslararası Üniversiteler Derneği (IAU), Uluslararası Üniversite Başkanları Derneği (IAUP), Avrupa Yaşam Bilimleri Üniversiteleri Derneği (ICA), Yaşam Bilimleri Avrupa Ligi (ELLS) ve uluslararası alanda saygınlığa sahip birçok uluslararası dernek ve kurumlara üyeliği bulunmakta. Tarımla ilgili son derece geniş bir alanda deneye dayalı araştırmalar yapan üniversitenin araştırma istasyonları ve özellikleri aşağıdaki tabloda yer almakta. Bitki Genetiği, Yetiştirme ve Biyoteknoloji Deneysel Alan İstasyonu – Varşova/Wolica 8,5 ha deneysel araştırma alanı Deneysel seralar Kimyasal analiz laboratuarları Tohum depolama odası Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 At Çiftliği Varşova/Wolica – Şehir Tarımı Deneysel Alan İstasyonu – Varşova/Wilanów Rogów Ormancılık Araştırmaları İstasyonu Żelazna Tarım Deneyleri İstasyonu Wilanów-Obory Tarım Deneyleri İstasyonu Skierniewice Tarım Deneyleri İstasyonu 60 Düşük ısı deposu Eğitim odaları Bu istasyon aracılığı ile bitki yetiştirenler, tohum şirketleri ve üretim şirketleri ile yakın ilişkiler kurulmakta 50 özel at odası 2 operasyon odası 4 laboratuar Atlar için hastane Engelli çocuklar için terapi Elma Bilimi ve Temel Doğa Bilimleri Sebze ve Tıbbi Bitkiler Şehir Tarımı Süs bitkileri Meyve yetiştirenler ve üretme işletmeler ile yakın ilişkiler kurulmakta Arboretum Orman Fidanlık Av Üretme Merkezi Doğa-Orman Eğitim Merkezi Cips için patates üretimi, havuç, bezelye, mısır, tahıl üretimi Tarım alanı, havuzlar, çayırlar, orman alanı mevcut Balık havuzları Büyükbaş hayvan yetiştiriciliği Sera Buğday, patates, mısır, sebze üretimi Sığır, tavuk, domuz yetiştiriciliği Meyve bahçeleri Veteriner kliniği Sulama sistemler, Kombine biçme olanakları Meteoroloji istasyonu Tarım alanları Kombine biçme olanakları Organik tarım ve gıda Tablo 14: Varşova Üniversitesi deney istasyonu teçhizat ve olanaklar Zakowska (2007) Üniversitenin deneysel araştırma istasyonları ile ilgili bilgilerin ardından Beslenme ve Tüketici Bilimleri Fakültesi ile ilgili daha detaylı bilgiler verildi. 1987 yılında kurulan Fakülte, bünyesinde “Gıda üretiminde ekolojik yöntemleri” araştıran bir birim barındırıyor. Burası, organik tarımın ve gıdanın çeşitli alanları ile ilgili yüksek öğrenim seviyesinde çalışan ilk ve özgün birim olma özelliği taşıyor. Çiftçi birlikleri ile bu konuda yakından çalışılıyor. Fakülte, günümüzde, organik gıda üretimi, tüketici ve pazarlama konuları ile ilgili kurslara odaklanarak organik gıda konusunda uzmanlaşma imkânı vermekte. Fakülte, 6 EU RTD FP projesi gibi çeşitli ulusal ve uluslararası organik tarım araştırmalarında aktif olarak çalışmakta. Fakülte üyeleri organik tarım alanında çeşitli etkinliklerde görevli olarak çalışmakta. Üyeler, AB üyelik sürecinde organik tarımla ilgili kurumsal yapıların geliştirilmesinde uzmanlık rolü oynadılar. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 61 Varşova Yaşam Bilimleri Üniversitesi, 200 yılında başladıkları ve 2009 yılına kadar devam edecek olan “Organik Gıda ve Tarım Kampanya Promosyonu” çalışmasına devam etmekte. Çalışmanın detayları www.rolnictwoekologiczne.org.pl adresinden takip edilebilir. Tarım ve Biyoloji Fakültesi de 2005 yılından itibaren organik tarım konusunda uzmanlaşmakta. Öğrencilerine 3 yıllık organik tarım lisansı olanağı vermekte olan fakültenin Agroekoloji ve yenilenebilir enerji kaynakları konusunda iki yıllık yüksek lisans programı da bulunmakta. Dr. Żakowska-Biemans’ın sunumunu tamamlamasının ardından Güneşin Aydemir, bir tarım ülkesi olarak bilinen Türkiye’nin bu tür bir üniversiteye ihtiyacının oldukça aşikâr olmasına ve organik tarım konusunda çalışan az sayıda ziraat mühendisi bulunmasına dikkati çekti. Aydemir, organik tarımla ilgili bir kürsünün bile bulunmadığını belirterek organik tarım yapan çiftçilerin akademik olarak desteklenmelerinin önemli olduğunu katılımcılarla paylaştı. AB’ne giriş sürecinden tam 10 yıl önce biyoteknoloji ve çevre koruma bölümlerinin kurulmasının ve sağlık - gıda bağlantılı, tüketici bilinciyle ilgili olan bölümlerin olmasının takdire şayan olduğunun üstünü çizdi. Dr. Żakowska-Biemans, katılımcılardan gelen sorular doğrultusunda üniversite ve çalışmaları ile ilgili biraz daha detaylı bilgiler verdi. Tam sayı verememekle birlikte öğrencilerinin yaklaşık %20’sinin kırsal alanlardan geldiğini, bununla birlikte kırsal alanlara ilginin de oldukça yüksek olduğunu belirtti. Kırsal alanlardaki gençlerin eğitim alarak kendi bölgelerine dönmelerini teşvik ettiklerini, çeşitli programlar ve tanıtımlar sayesinde üniversiteye ilginin arttığını açıkladı. Polonya’da geleneksel tarımla ilgili çalışma ve araştırmaların yaygın olmadığını, çok az üniversitenin sosyoloji alanında çalışmalar sunduğunu belirtti. Tüketici ve üretici arasında derin araştırmaların yaygınlaştığını, bu konunun oldukça önemsendiğini paylaştı. Tüketici ve üretici arasındaki ilişkinin güçlenmesine yönelik “kutu” projesi gibi çeşitli çalışmalara başladıklarını ama bu konuda henüz yeni olduklarını açıkladı. Üniversitede, Socrates ve Erasmus gibi programlar aracılığıyla öğrenci değişimleri de olabilmekte. Türkiye’de Akdeniz Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi ile değişim işbirlikleri anlaşmaları bulunmakta. Burs olanakları olmamasına karşın üniversite harcı oldukça düşük tutuluyor. Veterinerlik Fakültesi İngilizce eğitim imkânı da sunmakta. Üniversitede yapılan araştırmalar çeşitli şirketlerle işbirliğinde ve ihtiyacı dikkate alarak gerçekleştirilmekte. Üniversite laboratuarları şirketler tarafından da kullanılabiliyor. Soruların yanıtlanmasının ardından oturum devam eden sunumlarla ilgili bilgi verilerek oturum başkanı tarafından kapandı. 6.4.5. Kapasite inşası çalıştayı özeti Türkiye’de çevre dostu tarımı ve organik tarımı geliştirmek, Victor Ananias’ın ifade ettiği gibi paydaşlar arası daha iyi bir işbirliği için organik sektörün yapısını ve ağını pekiştirecek araçlara ve yeteneğe sahip deneyimler üzerine inşa edilecek politikaları ve paydaşların ağını gerektirmektedir (Bakınız 6.4.3). Organik sektörün gelişimi için kapasite inşası Polonya’daki Varşova Üniversitesi örneğinde olduğu gibi eğitim ve araştırma sistemini destekleyerek başlamalıdır. (Bakınız 6.4.4) Melike Hemmami 2006 Haziran ayında BBI Matra’nın (Hollanda) finansal desteğiyle, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, Avrupa Çevre Politikaları Enstitüsü (IEEP) ve Avalon Vakfı işbirliğiyle başlatılan “Doğa Dostu Tarım Programı Geliştirilmesi Destek Projesi”ni (DDTP) sundu. Bu proje Türkiye’nin bölgelerine en uygun Tarımsal-çevresel şemayı belirlemeyi amaçlıyor (Bakınız 6.4.1). Kültür Bakanlığı’ndan Solmaz Karabaşa’nın tarımsal-çevresel şemaların kültürel özellikleri dikkate Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 62 alması gerektiğini çünkü tarımın insanların kültürünün bir parçası olduğu ve çalışma yaşamlarını, sağlığını, barınmasını, peyzajını ve gıdasını derinden etkilediğini belirtti. (Bakınız 6.4.2) Karabaşa Anadolu’nun kültürel zemininin sağlam olduğunu vurguladı. Nitekim tarımsal kalkınma kendine yeterlilik ilkesini anlamalı ve halkın kültürünü de içine katmalıdır. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 63 7. Gelecek için stratejiler 7.1. Küresel sorunlara yerel çareler, İngiliz ve Leh deneyimleri - Julian Rose Uluslararası Polonya Kırsalını Koruma Koalisyonu’ndan Sir Julian Rose, ilham verici söylevinde dinleyicilere “Yakınlık İlkesini” diğer bir deyişle yerel bilgi ve kaynakların yerel tüketicilere enerji verimliliği yüksek ürünler sağlayacak biçimde kullanımını anlattı. Türkiye gerçekten sürdürülebilir bir gelecek arıyorsa “arka bahçesinde bulunan çözümleri” araştırmalı ve üzerinde çalışmalıdır. 7.2. Türkiye’de organik seçeneği geliştirmek - Christopher Stopes Türkiye için Organik Tarım AB projesi8 takim lideri Christopher Stopes, Türkiye’deki zengin bioçeşitliliğin ve kültürel farklılığın, gıda güvenliğinin, çiftçilerin güvenliğinin, havanın, suyun ve toprağın kalitesinin ve kırsal yaşamın, karar alıcılarla organik sektörün paydaşlarını buluşturan birlikte planlanmış organik hareket planı doğrultusunda korunmasının önemini vurguladı. Organik tarımı Türkiye tarımının dönüşümünde bir seçenek olarak değerlendirmek üretim yöntemleri ve tüketim alışkanlıklarının yeniden düşünülmesini gerektiren bir paradigma değişikliğidir. Organik tarım bir paket Azot - Fosfor – Potasyum gübresini organik gübre ile değiştirmek anlamına gelmez. Organik üretim, toprak organik maddeleri yaratarak, baklagillerde ürün rotasyonlarıyla ve biyolojik süreçleri teşvik ederek uzun vadede toprak verimliliğini hedefler. Türkiye dünya organik pamuğunun yarısını sağlıyor ve fındık, meyveler, sebzeler, otlar ve bir çok başka organik ürünün de başlıca sağlayıcısıdır. Türkiye’nin tarımsal arazisinin % 0.6 ‘sında 14.000 organik üretici tarım yapmaktadır ve üreticiler gelişmiş ticari iştiraklere girmişlerdir. Organik sektörde kooperatifler ve üretici grupları bir çok küçük organik üreticiye pazara yönelik yol göstererek gelişmiştir. Türkiye’deki organik ürünlerin yerel pazarı hala çok küçük olmasına rağmen ( yıllık 10 milyon Avro – 16 milyon YTL civarı) organik çiftçilerin pazarları, doğrudan satış ve süpermarkette satışlar artmaktadır. Türkiye’nin organik üretiminin % 85’ten fazlası ihraç ediliyor ki bu rakam yıllık 50 milyon Avro (61 milyon YTL) değerinde ve Türkiye’nin bütün gıda ihracının %0.8’ine denk düşüyor. Türkiye’de organik gıda ve tarımın yeni gündemi değişik siyasi ve pratik alanlar üzerinden ilişkiler yaratmaktır. Organik tarım politikası gıdadan ve tarımdan daha fazlası hakkında olmalıdır. Şimdi Türkiye’de organik seçeneği mümkün olduğu kadar ileriye götürme fırsatı var. Hem hükümette hem iş dünyasında elverişli bir bağlam var. Teknolojik açıdan gelişmiş ve iş merkezli bir Türkiye, yaratıcı ve anlamlı politikalar geliştirmekte ve uygulamakta etkili olduğunu kanıtladı. Organik tarım çok fonksiyonlu, çevre ve insan sağlığının korunmasında olduğu gibi kırsal kalkınma için de etkili bir araç olarak değerlendirilmektedir. Organik tarımın ve gıdanın ‘kamusal mallara” yaygın katkısı, organik fırsatın tamamıyla işletilebilmesi için yüksek oranda bir bütünleşme öngören bir organik politikası gerektirmektedir. Bir kaç kilit tema söz konusu: İklim değişikliği, kırsal istihdam, insan sağlını (çiftlik çalışanı ve tüketici için) 8 Projenin web sayfasına şu adresten ulaşılabilinir : www. organicagricultureturkey.net Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 64 pestisit risklerinden korumak, biyoçeşitliliği korumak ve geliştirmek, nitrojen gübrelerden ve pestisitlerden kaynaklanan kirliliği azaltmak, gıda kalitesini geliştirmek, adil ticaret koşulları, üreticileri tüketicilerle buluşturmak, kültürel gelenek ve değerleri korumak. Bu yararları gerçekleştirmek hükümet kuruluşlarıyla fakat daha önemlisi Türkiye toplumunda sürdürülebilir gıda ve tarım ile ilgilenenlerle sıkı ilişkiler kurmayı gerektirilir. Organiğin önemli bir katkı yapabileceğini ve yapacağını anlayan bu insanları güçlendirmemiz ve beslememiz gerekir. Yine bu yararları gerçek kılmak ilkokul öğrencisinden (okullarda ne öğreniyorlar ve ne yiyorlar) tüketicisine, gençlere ve ayni şekilde yaslılara kadar her düzeyden kişilerle etkili iletişime geçmeliyiz. Neden organik sorusuna cevap verirken net bir mesaj esastır. Kilit nokta Türkiye’de organik tarım pazarını arttırmak olmalı ki yararları Türk üreticiler tarafından görülebilsin. Güçlü bir yerel pazarın gelişmesi sürdürülebilir organik tarım sistemlerinin yerleşmesine yardımcı olacaktır ve bu baklagil bazlı otlak ve hayvan yemine ( yonca, kaba yonca vs.) dayanan hayvancılık ürünlerinde (et, süt, peynir, yumurta) talebe yol açarak gerçekleştirilebilir. Türk tarımının geleneksel özelliği ve organik tarım için sürdürülebilir döngülerinin kilit özelliği olarak korunmalıdır. Türkiye’de organik ürünlerin kontrolü ve sertifikasyonu yüksek standartta gerçekleştirildi. Organik üretim kanunu ve etiketleme Türk Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı (TKB) tarafından dikkatle incelenmektedir ve 2004 kanununa devamlı olarak ekler yapılmaktadır. Devlet organik çiftçileri hektar başına 30 YTL destek ve borçlanmada %60 faiz indirimi vasıtasıyla desteklemektedir. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın organik ürünleri (aşağıdaki şekile bakınız) teşvik eden « Neden Organik » kampanyası bu ürünlerin çevre ve sağlık açısından yararlarını açıkça belirtiyor. Avrupa Birliği’nde hiçbir hükümet böyle bir kampanya yürütmedi. Şekil 12 : Organik tarim tanıtım kampanyasından posterler – TKB (2005) “Türkiye için Organik Tarım” projesi Haziran 2006’da başladı ve organik sektörün kurumsal desteğine, gelişmesine ve tanıtılmasına katkı yapıyor. AB destekli bu projenin aşağıda özetlenmiş 5 amacı var. Pilot projeler Düzce (sebze), Kütahya (nohut), İzmir (salatalık), Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 65 Adana (zeytin ve turunçgil) ve Erzurum’da (bal) yürütüldü. Pilot projeler, Türk ve uluslararası tarimbilimcilerin teknik desteği ile Türkiye’nin uygun bölgelerinde organik ürünler için fırsatları temsil ediyor. Şekil 13: “Türkiye için Organik Tarım” projesinin amaçları – Christopher Stopes (2006). Hazırlanmakta olan Türk Organik Gıda ve Tarım Eylem Planı, organik gıda ve tarımda Türkiye’nin büyük başarısının üzerine kurulan net ve gerçekleştirilebilir amaçlar etrafında bir hareketin çerçevesini sunuyor. Üzerinde anlaşmaya varıldığında planı gerçekleştirmek , bütün çevre, sağlık ve kültürel yararlarıyla Türkiye’nin organik gıda ve tarımda lider olmasına yardım edecek. 7.3. Organik Tarım Değerleri – Martien Lankester Avalon Vakfı (Hollanda) direktörü Martien Lankester, öğle arasında Buğday Derneği’nin Şişli’deki %100 ekolojik pazarını ziyaret sırasında çok etkilendiğini söyledi ve organik tarımın temsil ettiği altı değeri sıraladı: Besleyici, algısal,ekolojik, kültürel, sosyal ve etik (hayvan refahı). Türkiye’nin bu değerleri muhafaza etmekte önereceği çok şey olduğunu ekledi. Lankester Türk gıda zincirinin neyse ki güçlü üretici-tüketici bağlarına izin verdiğini açıkladı. Yine de süpermarket dağıtımının artmasıyla ve tüketim alışkanlıklarındaki değişimle bu bağ riske girebilir. Organik sektörün Türkiye’de gelişmesi toplumun isteğine ve hükümetin sadece en ucuz urunu değil anlamlı ürünleri de değerlendirmesine bağlıdır. 7.4. Geleceğin tohumları, Türkiye’de organik tarım - Victor Ananias 80’li yillardan beri Türkiye’de organik hareketin öncülerinden biri olan Victor Ananias sektörün şimdiki durumunu ve gelecekteki gelişmesini düşünmek ve tartışmak için organik hareketin temsilcilerini ve destekleyicilerini ilk defa bir araya getiren “Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği” kongresinin başarısının altını çizdi. “Kongredeki herkes başkalarından tohumlar aldı ve onlardan meyve elde etmek için evlerine götürecekler.” Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 66 8. Sonsöz Günümüz dünyasında yaygın kabul görmüş varsayımların yanlışlığı artık her gün kanıtlanıyor. Bunlardan ikisi özellikle endişe verici: “Tarım geri, iptidaî bir faaliyettir. İllâki yapılacaksa yoğun bir biçimde ve insansız yapılmalıdır” ve “Hava, su ve toprak sonsuzdur. Tepe tepe kullanılabilir.” İklimsel açıdan bizi bekleyen kıyametsel günler bu iki yanlışın bir anlamda ifşası. Girdi bazlı organik üretim ve doğa dostu tarım biçimleri de bu iki yanlıştan kurtuluşun en değerli çarelerinden biri. Şu anki üretim, tüketim ve var olma biçimlerimizin panzehirlerinden biri. Gelişmiş ülkeler sanayi devrimi sonrasında kaybettikleri kırsal yaşam sanatını yeniden keşfetmek için epeyidir arayış içerisinde. Zaten bizim buralar da dâhil endüstriyel devrim safhasını daha tam anlamıyla tamamlamamış olan memleketlere duydukları ilginin nedeni biraz da bu arayış değil mi? Bu arayış, iklim değişikliğinin getirdiği kaygılarla son zamanlarda ayyuka çıkmış durumda. İşte bu çerçevede AB hızla üretim ve tüketim modellerini gözden geçiriyor. Organik çiftçilik, çevre dostu tarım ve biyoçeşitlilik, bu arayışların temel taşları. Çevre bilinci, tarıma ve kırsala verilen malî desteklerin artık neredeyse tek kıstası olma yolunda. Kongre sırasında pek çok sunum bu hususa dikkat çekti. Tarım lobilerinden kurtulmak, konvansiyonel üretim metodlarını ve yüzyıllardır birikmiş su ve toprak kirliliğini yok saymak elbette kolay değil, ama yön belli. Halbuki AB’ye üye olma yolunda olan ülkelerden istenen uyum çalışmaları tarımda tamamen AB’nin şu sırada kurtulmak istediği paradigmadan esinleniyor. AB bir yanda savaş sonrasında kurduğu ve o zamanların koşullarına binaen düşünülen aşırı prodüktivist ‘yeşil devrim’ yaklaşımını terketmeye ve sonuçlarından kurtulmaya çalışıyor. Diğer yanda üye olacak ülkelere o yaklaşımın sonuçlarından olan kırsal nüfusun azaltılmasını ve salt rekabetçi mantığı dayatıyor.Raporda ileri sürüldüğü şekilde Polonya ve Romanya örneklerinde açıkça görüldü. Türkiye’ye gelince ülkemizin biyoçeşitlilik ve tarımsal hafıza anlamında eşsiz bir hazinenin üstünde oturduğu bir çok sunum tarafından belirtildi Halbuki, bu zenginliğe rağmen gelişmiş ülkelere körü körüne özenmek ve onların yaptıkları tüm yanlışları tekrar etmek tarımı ve kırsalı yok edecektir. Türkiye’nin yadsınamaz zenginlikleri vardır. Toprakları büyük oranda kirlenmediği, biyoçeşitlilik ve tarımsal çeşitlilik zenginliği, bitki sağlığı problemlerinin azlığı ve sentetik girdilere henüz bağımlı olmayan pek çok çiftçisiyle iyi kalitede organik ürün yetiştirecek büyük bir potansiyele sahiptir. Ayrıca aday üye olarak Türkiye organik mevzuatı, sertifikasyonu ve denetleme sistemini iyileştirerek organik etiketin güvenirliliği ve adilliğini sağlayacak ve AB ülkeleriyle değiş tokuşu kolaylaştıracak AB topluluk müktesebatına uyum sürecini yaşamaktadır. Uyumlaştırma, Avrupa Birliği üye ülkelerinin deneyimlerinden yararlanarak Kırsal Kalkınma politikalarını uygulamanın da bir yoludur. Ancak bu potansiyeli gerçekleştirmek için eksiksiz bir “Eylem Planı” tasarlanmalıdır. Kaliteli eğitimler, danışma hizmetleri ( yeni ve pazara yönelik bir çevrede uygun toplama teknikleri, yeni zirai teknikler, pazar uygulamalarının iyileştirilmesine dair tavsiyeler çiftçilere destek açısından çok önemlidir), organik tarım üzerine araştırma, çiftçi gelirlerinin iyileştirilmesi, üretici örgütlerine destek, dönüşüm desteği, organik ürünlerin tüketicilere tanıtılması, net bir sertifikasyon ve etiketleme sistemi, tüketiciler kadar üreticiler için de eğitim ve bilgilendirme ve pazar yenilikleri bu planda yer almalıdır. Tarım Bakanlığı’nın çabaları bu faaliyetler için iyi bir başlangıçtır. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022 Türk Tarımının Dönüşümünde Organik Tarım Seçeneği 19-20 Ekim 2007 67 Burada yapılacak iş bellidir. Türkiye büyük potansiyelini kullanırsa başlıca yerel ve uluslararası organik gıda sağlayıcısı olabilir. Türkiye bu yönde ilerleyerek kırsal nüfusun azalmasını engeller, organik çiftçilerin tatmin edici gelirler kazanmasını sağlar ve en önemlisi çevresini korur. AB kurumlarını ve Türk tarımının dönüşümü için çalışan uluslararası kuruluşları, Türk tarımına olan yaklaşımlarını bu politika doğrultusunda yeniden değerlendirmeye iknâ etmek gerekiyor. Kongre bu yeni yaklaşımın savunulması için yeterince argüman sağladı. Türkiye’nin Organik Tarım Potansiyeli Konusunda Farkındalığı Arttırmak DG ELARG/MEDTQ/12-02/022