1 PHENOMENOLOGY A method of philosophical enquiry developed

Transkript

1 PHENOMENOLOGY A method of philosophical enquiry developed
PHENOMENOLOGY
A method of philosophical enquiry developed by Edmund Husserl (1859-1938),
modified by Martin Heidegger (1889-1976), and reinterpreted in France by, among others,
Marcel, Ricœur and, notably, Sartre and Merleau-Ponty.
Phenomenology investigates the ground and constitution of meaning. It involves an
intuitive and reflective scrutiny of the sense-giving acts of consciousness prior to their
conceptual elaboration, and a description of phenomena in the various modes in which they
are present to consciousness. The complementary relationship of consciousness and its objects
implies that things are as they appear to us: being and appearing coincide. Phenomenology
argues against the view that there are hidden ‘things-in-themselves’ which lie beyond
phenomena; it attempts to transcend the opposition between the idealist reduction of the world
to the knowledge we have of it and the realist postulate that the external world exists
independently of the activity of the mind. The emphasis is upon the ‘intentionality’ of
consciousness: i.e., the fact that consciousness is always consciousness of something, is
directed towards its objects in acts not only of perception and cognition, identification and
synthesis, but also of willing, desiring, imagining, etc. The goal of Husserl's investigation, to
be sharply differentiated from that of traditional psychology, was to elucidate, through an
‘eidetic reduction’, the essential structures of our acts of consciousness. A necessary prior step
was to eliminate, following the example of Descartes, all presuppositions and prejudices,
whether philosophical, scientific, or naïve, concerning the world and our knowledge of it. A
more radical and controversial aspect of Husserl's method involved a reinterpretation of the
cogito whereby belief in and judgements concerning the factual existence of phenomena are
suspended, thus revealing, as the only certainty to survive this ‘phenomenological reduction’,
the activity of the ‘transcendental Ego’ as the absolute source of knowledge.
This apparent return to idealism was called into question by Heidegger and by the
phenomenologists of the French school. Heidegger reflected not upon ‘pure’ consciousness
but upon man's ‘being-in-the-world’ and upon human existence in terms of its temporality and
historicity; he described such categories of experience as anxiety and authenticity, and his
ultimate aim, in an ambitious move towards ontology, was to elucidate the meaning of Being
itself. Sartre argued against Husserl that the Ego is a secondary construct, an object for
consciousness rather than a subject within consciousness; for Merleau-Ponty the inherence in
the world of the embodied subject is the primordial and irreducible experience.
1
However, the French existential phenomenologists drew selectively upon the theories
of both Husserl and Heidegger [see Existentialism]. In his early works Sartre explored the
structures of emotion and imagination. For him our emotions are ways of ‘intending’ the
world as hateful, hostile, or sympathetic: we unreflectively experience our emotions as though
they were objective qualities of the world (Esquisse d'une théorie des émotions, 1939). The
act of imagining, in that it exemplifies our freedom and our ability to envisage what is not the
case, is the paradigm of consciousness in its powers of projection, negation, and sense-giving
detachment from the real (L'Imaginaire, 1940). In L'Être et le néant (1943) the translucent
activity of consciousness or being-for-itself creates a meaningful world against the
undifferentiated, opaque background of being-in-itself. Merleau-Ponty, while convinced that
Husserl's ‘reductions’ fail to capture the richness of concrete phenomena, was impressed by
the apparent primacy of the ‘life-world’ in his later thought. Implicitly critical of Sartre's
dualistic ontology and of his apparent insistence on the translucency of consciousness,
Merleau-Ponty argued that the body is the subject of pre-reflective intentionality, perception,
and action. The body-subject and the world are complementary, the world offering a store of
potential meanings which may be realized by the intentional acts of embodied consciousness.
Among those acts are those of the artist and the writer. Hence the close affinity
between phenomenology and the ‘worlds’ revealed in art and literature, made visible in
Sartre's creative writing, in Merleau-Ponty's reflections on painting, and in the literary
criticism of, for instance, Georges Poulet and Jean-Pierre Richard. For them the latent patterns
of meaning of those imaginary worlds lie beneath their superficial structure at a preconceptual level of sensation, image, and spatial and temporal configuration: it is the task of
the critic to make those patterns manifest.
2
FENOMENOLOJĐ
Fenomenoloji Nedir?
Fenomen kişinin kendini ve dış dünyayı kendine özgü bir biçimde algılayan kişinin
öznel yaşantısına verilen isimdir. Bireyin davranışını biçimlendiren en önemli etken, onun
kendini ve çevreyi o andaki anlamlandırış biçimi başka bir deyişle bireyin o andaki
fenomenidir.
Fenomenoloji, özü görüleme yöntemidir. "Felsefe, felsefelerden değil, şeylerden,
fenomenlerden hareket etmeli; şeylere, fenomenlere dönmelidir" sözüyle ünlenen Edmund
Husserl (1859-1938) tarafından geliştirilmiş olan felsefe görüşüdür. 20. yüzyılın ilk
çeyreğinde görülen bilimlerdeki ve düşüncedeki genel bunalım içinde doğup gelişen bir
felsefe akımıdır. Husserlci fenomenoloji, bu bağlamda, metafiziği sona erdirerek somut
yaşantıya dönmek ve böylece tıkanmış olan felsefeye yeni bir başlangıç yapmak iddiasıyla
ortaya çıkmıştır. Kısacası, bütünüyle dünya fenomenini konu olarak alıp, tasvirsel bir biçimde
araştırmaya ve incelemeye girişen Husserl, bir yandan Platon, Descartes, Kant, Hegel,
Janet...vb. gibi kendisinden öncekilerden etkilenmiş; öte yandan da Heidegger, Hartmann,
Scheler, Sartrc . vb. gibi kendisinden sonrakileri de etkilemiştir.
Fenomenoloji, genel felsefe akımlarında olduğu gibi özne-nesne ilişkisini konu edinir.
Nesneyi, en genel anlamda öznenin dış dünya ile kurduğu ilişkilerinde algıladığı,
deneyimlediği şey'ler olarak görmesiyle pozitivizm ve ampirizm'le aynı noktada dursa da,
temelde fenomonoloji bu iki felsefe akımına karşı çıkar. Bu karşı çıkış en başta, tek tek
nesnelerin ele alınması konusunda ortaya çıkar. Tek tek nesneler, Fenomenolojiye göre, belirli
genel yasalara bağlı şeyler değil, varlıkları yalnız rastlantı kavramıyla açıklanabilir olan
şeylerdir. Ayrıca, dolaysız olarak verilmiş olanı betimlemeye dayalı bir yöntem olmasıyla
ilkin doğa bilimini dışta bırakır ve böylece her iki teorik eğilimi yadsır.
Fenomenoloji, yaygın olarak kullanılan deyişle, öz'lerin araştırılması konusudur.
Çünkü bütün sorunlar sonunda özlerin betimlenmesi sorununa geri götürülebilir. Ancak, bu
noktada ayrımı belirginleştirmek gerekir; Fenomonoloji, öz’lerin bilimi değil, öz’ü görüleyen
Bilinç’in bilimidir aslında. Algının ya da bilincin özü'nün betimlenmesi sorunu,
fenomenolojinin konusudur.
3
Fenomenolojik bakışa göre, gerçekliğin kendiliği diye bir şey olamaz. Çünkü
gerçeklik, her zaman kendine yönelmiş bir Bilinç tarafından bilinen bir gerçekliktir. Yani
kendisine yönelen bilinç tarafından görülen, algılanan ve bilincine varılan bir şeydir. Öyle ise,
dünya deneyimlerimizin tamamı, bilinç tarafından kurulmuştur, en somut algılardan en soyut
matematik formüllerine kadar. Bu nedenle fenomenoloji, Bilinç'in sistematik incelemesini
hedefler. Hareket noktası olarak belli bir epistemolojiye dayanma düşüncesinden uzak durur.
Fenomenoloji fenomenleri ve bilincin verilerini inceleyerek fenomenin içindeki özü
yakalamaya çalışır.
Fenomenoloji felsefesinin temeli, bilincin dolaysız verilerine geri dönmek ve onları
açıklamaktır. Yani felsefede özneden yola çıkar. Öznenin temeli, ona göre bilinçtir.
Husserl'e göre önemli olan, bilincin kendisi ve bu bilincin doğrudan ve aracısız bir
şekilde tecrübe ettiği özlerdir. Buna göre öz, fenomenin içindedir ve bilinç bu özü sezgi
yoluyla yakalayabilir ve kavrayabilir. Yani öz, fenomenlerin doğrudan ve aracısız bir sezgi
yoluyla kavranan içeriğidir. Öz, bir nesneyi, başka bir şey değil de kendisi yapan özelliktir,
anlamdır. Bir fenomenin özüne ulaşabilmek için onun özüne ait olmayan tüm rastlantısal
özelliklerin ve ilgisiz görüşlerin bir kenara atılması, "parantez içine alınması" gerekir. Çünkü
varlıkları belirleyen birtakım önemsiz özellikler değil, onları meydana getiren asıl
özelliklerdir, özdür. Bunları ise yalnızca bilinç açığa çıkarabilir. Buna göre fenomenolojik
yöntem, duyularımızla ve olguların ötesinde; bu fenomen, olay ve olguların özlerini kavrama
çabasıdır.
Duyuların sağladığı bütün verilerden hatta dış dünyanın varlığından bile vazgeçerek
sadece bilinç ve onun karşısındaki özün incelenmesi fenomenolojinin amacı ve metodudur.
Bu metot, ampirik (duyularımızla ve deneylerimizle bildiğimiz) olayların ve olguların
ötesinde bunların özlerini (mahiyetlerini), yani sadece düşüncemizdeki varlıklarını kavramak
çabasıdır. Bu özlerin, zihin sezgisiyle doğrudan doğruya kavranması ve bütün ayrıntıları
içinde tasvir edilmesidir. Fenomenoloji, bu metotla, bütün varlık alanlarının ve bilimlerin
araştırma konularının temelinde bulunan özleri inceleyip ortaya koyarak bir çeşit «bilimlerin
bilimi» niteliğine ulaşmak istiyordu.
4
Fenomenoloji Nasıl Bir Yöntem Kullanır?
Fenomenoloji bir felsefi sistem değil, şeyler'in içinde gizli öz'ün bilgisine
ulaşmaya çalışan bir yöntem olarak ileri sürülmüştür. Bu yöntem temelde askılama ve
parantez içine almaya dayanır.1
Đnceleme nesnesi doğrudan nesnel realite değil fakat insanın bu realite ile ilişkiye
girerken kullandığı bilinç sürecidir. Bu süreç doğal bilimler ile aynı yöntem kullanılarak
kavranamaz; ve bu sürece ilişkin bilgiler tüm benzer durumlar için yasalar halinde
genellenemez. Bilimsel yöntem insan bilincinin dışında inceleme nesnesinin olduğunu
varsayar. Oysa toplumsal düşüncenin inceleme nesnesi olan, ve insan bilincini yapılandıran
yaşam dünyası, insan için dışsal, dışarıda değildir. Bilinç sürecinin irdelenmesini önemli
kılan gerçek budur. Askılama, bilinç süreci de kullanılan temel kavramların, şeylerin kendi
tekillikleri için de değerlendirilmesini anlatır. Şey'lere ilişkin kavramlar parantez içine alınır,
tanımlayan alışılmış yargılardan ya da geleneksel şey tanımlarından,
geleneksel bilinç
biçimlerinin yüklemelerinden arındırılarak irdelenir.
Husserl'e göre üç çeşit "parantez içine alma" vardır:
a) Tarih ile ilgili parantez içine alına: Günlük yaşantı, toplumsal çevre, bilim, din vb.
aracılığıyla nesneler üzerinde elde ettiğimiz her türlü düşünce, konu, kavram bir yana
bırakılmalı ve böylece önyargılardan bütünüyle arınmış olarak fenomene yaklaşılmalıdır.
b) Varoluşla ilgili parantez içine alına: Ele alınıp incelenen nesnenin gerçekte var olup
olmadığını bir tarafa bırakmalıdır. Ancak bu dış dünyanın fenomenler dünyasının varoluşunu
reddetmek anlamına gelmez;
c) Đde ile ilgili parantez içine alma: Husserl'de Đde, özü sezinlemede verilmiş olan salt öz
anlamına gelir. Düşünülebilen en büyük parantez içine alma budur. Uzay ve zaman ile ilgili
belirlenimler bakımından nesnede bulunan şeyleri parantez içine almak durumundayız. Yani
bütün imkanları ve rastlantısıyla gerçek dünyayı, yaratıcı benin kendisini de öyle geriye
götürmeliyiz ki, en sonunda salt ben veya aşkın bilinç kalsın. Böylece fenomenoloji, arınmış
bilinçte, salt sezgiyle bulduğu her fenomeni araştırabilsin. Bu şekilde elde edilecek özler
zaman ve uzaydan bağımsızlaşırlar, rastlantıdan kurtulurlar, kısaca mutlak olurlar. Yani bu
1
Soloman, Robert C, (1972) From Rationalism to Existentialism, Landon: Herper and Row, 143-150
5
özler, idealar kesin ve genel geçer bir bilimin temelini oluştururlar; felsefe de böylece kesin
bir bilim olur.
Husserl bilincin her zaman niyetli bir şekilde “bir şeye yöneltilmiş bilinç” olduğunu
söylemiştir.
Fenomenolojik yöntem önce bilinçte bulunan nesnenin “verili” bir nesne olduğunu
yani gerçek dünyadaki varlığı ne denli tartışmalı olsa da bilinçteki varlığının tartışmasız bir
gerçek olarak ortada olduğunu kabul eder.
Husserl'in biçimlendirdiği fenomenolojik yöntem;
1. Đlk adım fenomenolojik indirgeme ya da epokhe'dir. Epokhe zihinsel edimlerin, bu
edimlerle ya da dünyadaki nesnelerin var oluşuyla ilgili kavram ve ön kabullerden bağımsız
betimlenmesini, olanaklı kılar. Fenomenoloji, Psikolojinin tersine zihinsel edimlerin
nedenlerini, sonuçlarını ve bu edimlere eşlik eden fiziksel unsurları dikkate almaz. Ama bu
süreçte nesneler bütünüyle ortadan kalkmaz. Çünkü incelenen nesne her zaman gerçek bir
varlık olmayabilir, ejderhaların varlığın inanabilir ya da pembe fareler düşlenebilir, nesne
gerçek
dışı
olabilir.
Dolayısıyla
zihinsel
edimlerin
betimlenmesi,
nesnelerin
de
betimlenmesini içerir. Ama bu nesnelerin var oldukları varsayılmaksızın yalnızca birer
fenomen olarak betimlenir
2. Bu ön kabul sonrasındaki ikinci aşamada “fenomenolojik indirgeme yöntemi” ile
nesnenin duysal algılarımızdan ileri gelen somut nitelikleri, diğer nesnelerle ilişkileri
“parantez içine alınarak” fiili olarak dıştalanır. Daha geniş kapsamlı bir indirgeme ile nesne
kültürel anlamından (töresel, bilimsel, sanatsal, dinsel, hukuki vb.) soyutlanır.
3. Üçüncü aşamada öznede benliğini paranteze alarak; nesne ile aynı dünyayı paylaşan
öznelliğini tüm önyargılarını, değerlendirmelerini askıya alır. “Eidetik yöntem” (eidos:salt
öz) denilen bu yöntem ile sonuçta nesnelerin bilinçteki "ide"lerine, (aşkın ve içkin) salt
özlerine ulaşılmış olur. Bu aşamada bir nesnenin eidosunu (Yunanca da biçim) sezebilmeye,
nesneyi olasılıklar ve rastlantılar dışındaki değişmez öz yapısı içinde kavramaya verir;
böylece yalnızca belirli bir zihinsel edinimin değil onunla karşılaştırılabilir her türlü edimin
eidosu sezilebilir. Örneğin görülen her nesnenin bir rengi, uzamı ve biçimi olmalıdır. Eidetik
6
indirgeme yalnızca duyusal akıl ve nesnelerin incelenmesinde değil, matematiksel nesnelerin,
değerlerin,
ruhsal
durumların
ve
arzuların
incelenmesinde
de
kullanılabilir.
Böylece, hem özne hem de nesne askıya alınmış ve hem rastlantısal olgular
dünyasından hem de bilinci yönlendiren öznel yargılardan kurtulunmuş olunur ki sonuçta
rastlantısal dış görünümleri bir yana bırakılarak dünyanın öz'ü ortaya konulabilsin. Salt öz'e
ancak bu şekilde varılabilecektir.
Fenomenolojik yöntem nesnelerin bilinişi sırasında bu nesnelerin kurulduğu ya da inşa
edildiği süreçleri de dikkate alır. Örneğin bir ağacın görülmesi sırasında, ağacın değişik
zamanlarda, değişik açılardan ve uzaklıklardan görülmesiyle çok çeşitli görsel deneyimler
edinilir ama görülen şey gene tek bir kalıcı nesne olarak algılanır.
Özetle fenomenoloji;
•
Şeylerin bizim dışımızda var olduğunu değil, bilinçte kurulduğunu öne sürer.
•
Fenomenoloji, şeylerin zaman-mekan içinde varoluşlarıyla ilgilenmez, bilince gerçek
görünen gerçektir.
•
Husserl’e göre, nesneler, zihni ilişkiler ve edimler yoluyla nesneler olarak inşa
edilmektedirler. Diğer bir deyişle, nesnelerin dış dünyada bizden bağımsız olarak var
olduğu reddedilir.
•
Deneyim dışında kalan veya bilince içkin olmayan her şey dışlanır, görmezlikten
gelinir veya paranteze alınır, dış dünya yalnızca bilincin içeriklerine indirgenir.
•
Nesneler, kendinde şeyler değildir, bilinç tarafından koyutlanan ya da ‘yönelinen/niyet
edilen’ şeylerdir.
•
Bilinç, dünyanın pasif biçimde kaydedilmesinden ibaret değildir, aktif biçimde onu
kurar ya da ona ‘yönelir’. Đnsan bilinci bizzat gerçekliği kurandır.
•
Fenomenoloji, insan öznesini merkezileştirir. Özne, anlamın kökeni ve kaynağıdır.
Her şeyi insan bilinci alanına sevk etmek suretiyle aşkın bir özne tasarlayan, zihin ile
dışsal gerçekliği zihinde bir araya getirir.
7
KAYNAKÇA
Erbaş, Hayriye. (1992). Sosyolojide Fenomenoloji, A.Ü. D.T.C.F. Araştırma
Dergisi, 14, 1-2, 159-167.
Husserl, Edmund. (2010). Fenomenoloji Üzerine Beş Ders. (Çev. Harun
Tepe). Đstanbul: Bilgesu Yayıncılık
Öktem, Ülker. (2005). Fenomenloji ve Edmund Husserl’de Apaçıklık
Problemi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi. 45,1, 27-55.
Solomon, Robert C. (1972). From Rationalism to Existentialism, London:
Herper and Row.
West,
David.
(1998).
Kıta
Avrupası
Felsefesine
Giriş-Husserl
ve
Fenomenoloji. (Çev. Ahmet Cevizci). Erişim Tarihi.(16.12.2011).
http://www.turkcebilgi.org/bilim/felsefe/fenomenoloji-nedir-32976_3.html
Erişim Tarihi.(16.12.2011).
8