SOSYAL BILIMLERDE ELEŞTIREL YAKLAŞıM
Transkript
SOSYAL BILIMLERDE ELEŞTIREL YAKLAŞıM
S O S Y A L BILIMLERDE ELEŞTIREL YAKLAŞıM AYDIN Özet Sosyal bilimlerde kavram öğretimine felsefî açıdan yaklaşan bu makale, bir yandan Türk eğitim sisteminde kavram öğretiminde göze çarpan eleştirmekte, (rasyonalist) ve yandan da, kavram geleneğe dayanarak kavramların deneyci evrimi temelinde yeni bir kuramsal yaklaşım geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle, makalede, örneklik teşkil etmesi amacıyla sınıf bölümleri öğrencilerine önerilmek üzere hazırlanmış kimi yapıtlardaki kavram realizmine ve anakronizme yer veren pasajlar analitik bir biçimde çözümlenmiş, kavram realizmi ve anakronizme düşmeyi önlemek kavram konusunda yeni bir strateji önerilmiştir. Anahtar Kelimeler: Sosyal bilimler, kavram öğretimi, anakronizm, kavram realizmi. Abstract the context. of concepts has trends observed the the development of a and of and the the content related to the teaching of concepts. for recommendation to concept realism and * a the Turkish education theoretical approach on the this article, passages Key of the of concepts depending on the has been put social sciences to prevent teacher have been analysed and a novel strategy with concept realism and anachronism. Social sciences, teaching of consept, anachronism, concept realism, Mayıs Üniversitesi. Sinop Eğitim Öğretim Doç. Dr. düşüncesinin tarihsel evrimine bakıldığında, onun temelde kavramlar üretme, üretilen kavramların zenginleştirme ve kavramlar arasında olduğu görülür. Bu haliyle gerek kurma süreci ait mitolojik, gerek ortaçağa ait metafizik ve gerekse modern döneme ait bilimsel düşünce, nitelikleri üretme, üretilen kavramlar arasında olsa da, yeni kavramlar kurma, kavramların yaratma süreci olarak karşımıza dönüşümler Kavramlar arası dönüşümler yaratma etkinliği, her kurma ve kavramların dönemde, üretim biçimi, kültürel koşullanmışlık, bilgi birikiminin göreceli doğası, sahip olunan araçlar ve genel kabul gören paradigmalar (kültürel-düşünsel çerçeveler) gibi değişkenlere bağlı olarak farklılık gös terir. Ancak bu farklılığı kavramak ve kavramlar arası kültürel ve düşünsel evrimine koşut olarak ve kavramların meydana gelen değişimlerin farkına varmak, hiç de kolay gözükmemektedir. Öyle görünüyor ki, tarihsel süreçte kavramların meydana gelen değişimin ve dönüşümün kavranmasına engel oluşturan, eleştiriye açık, biri kuramsal diğeri eylemsel olmak üzere temel neden vardır ve bu neden de, belli bir felsefî anlayışın ürünüdür. ve rasyonalist felsefeden beslenen ve genel kavramların bilgisinden zihninden ve bir biçimde varolduğunu, tümellerin, onların bilincine vara cak, bilgisine sahip olacak zihinlerin hiç var olmaması halinde bile var olacağını savunan kavram realizmi; edimsel ve kültürel koşullanmışlığın bir ürünü olan öznel ya da toplumsal deneyimleri geçmişe yansıtmak, geçmişe değerleri ve çerçevesi bakmak, bir diğer deyişle anakronizme felsefeden beslenen kavram realizmi, bir yandan kavramları, bireylerin düşüncesinden nesnel bir gerçeklik olarak algılamaya ve onların bireylerden bağımsız varlıklarının savlamaya neden olurken, diğer yandan onların birlikte kavramların saltık değişmeden kaldığı ve düşüncesinin benimsenmesine yol açmakta ve böylece onları Edimsel ve kültürel koşullanmışlığa öznel ve toplumsal deneyimleri geçmişe yansıtmak, geçmişe bugünün çerçevesi kavramlara bakmak, bir yüklenen deyişle anakronizm yapmak anlamların geçmişte de bugünden ve basit bir analoji farklı olamayacağı varsayımıyla, onlara yüklenen bugünkü anlamı, geçmişe yansıtmaya neden Bu nedene bağlı olarak gündeme ve kavramların olarak evriminin görülmesini zorlaştırılan hataların örneklerini, gerek felsefe tarihi gerek sosyal bilimler gerekse doğa bilimleri alanında gözlemlemek olasıdır. Bu hatayı gözlemlediğimiz kadarıyla daha çok düşüncesinin biricik dayandığı Platon göksel tümdengelim olarak, yöntemini gibi düşünürler, ve rasyonalist ve ve matematiğin benimsemektedirler. yapısı Onlarca kavramlar, 1992:199 ve zihninde doğuştan mevcutturlar. Deneyim, sadece göksel kaynaklı-ussal hakikatlerin anımsanmasında bir tüm bilgisi, göksel kaynaklı ussal adeta değişmez, sahip Jnsanın tümdengelimle çıkarsanan bilgilerdir. Bu haliyle ussal sahip kavramlar ve ve gelişimden uzaktır; çünkü onlar saltıktır. Anakronizme dayalı hata türü kimi daha çok, ve rasyonalist (yorumbilimcilerde) ve kimi postmodern düşünürlerde kendini gösterir ve onlar kavramların tarihsel anlamlarını ve tarihsel süreçte evrimi dikkate almadan olanak sağladıkları anlamlarını tümüyle yorumcu öznenin algılayışına ve sezgisine Söz postmodernistlerin yorum gan bir şeydir; çok biçimli, 196 açığa vuran E. Gellner, kay dönük ve özneldir; gerçeğe anlamını veren özne göre, gerçek özneye bağlıdır, özne gerçeğe değil" (Gellner, adeta nesnel onların (Fay, 43) diyerek, metni ve metnin oluştuğu koşulları hiçe sayarak, kavramlara yüklenen tarihsel koşullu anlamları tümüyle öznelleştirmektedir. Bu tutumlarıyla kimi postyorumcu öznenin kendi deneyimlerini ve yaşantılarını, özellikle tarihsel koşullu çalışmalarda, geçmişte edilmiş kavramlara ve o kavramlarla oluşturulmuş metne yansıtmasına, kavramların dönemde aynı evrimini görmezden geldikleri onların her ve anlama sahipmiş gibi bir algının oluşmasına zemin hazırlamış olmaktadırlar (Aydın, 2006: 37-39). 2.Türk Eğitim Sisteminde Kavram Öğretimi: İdealist ve Rasyonalist Gözlemlediğimiz kadarıyla, Türk eğitim sisteminde, kavram öğretiminde felsefî açıdan ve rasyonalist geleneğin gözlem zira bir etkisi vardır. Bu gözlem öznel bir ve ortaöğretimde yük sek öğretimde araştırma görevlisi ve öğretim üyesi olarak çalıştığımız yıllarda, hem kimi hem de kimi öğretim görevlisi ve öğretim ve öğret kavramları ve genellemeleri donuk, saltık gerçeklikler biçiminde algıladıklarını gözlemlediğimizi söyleye biliriz. Aslında anılan durumun oluşmasında, gerek ve orta öğretimde gerekse sitede ders kitabı olarak hazırlanan materyallerin ve kimi bilgi eksiklerinin etkili olduğu sürülebilir, Savımızı daha nesnel hale getirmek, Türk eğitim sisteminde kavram realizminin ve anakronizmin kökenlerini ve eleştirisinin zorunluluğunu göstermek amacıyla bölümü hazırlanmış yardımcı ders kitabı niteliğindeki yapıtlardan alıntıladığımız dört örnek üzerinde durmak Üzerinde durmak örnek, mikrop kavramıyla Hipokrates tarafından bulunduğunu savunmaktadır. ve anılan kavramın defa Sınıf Öğretmenliği bölümlerinde Uygarlık Tarihi derslerinde yardımcı ders kitabı olarak öğrencilere önerilmek üzere hazırlanan yapıtta Muhammet Şahin şu açıklamayı yapmaktadır: hastalıkların mikroplardan lerini atmıştır" (Şahin, geldiğini sürerek modern tıbbın temel 40). Mikrop kavramının mikroskobun bulunmasından sonra ortaya çıktığını bilmeyen ancak bir bilim bunu göremeyecek kadar dikkatsiz ya da en hafif deyişle, anakro nizm konusunda duyarsız gözüküyor, Bu altında öyle görünüyor ki, bu gün sahip tüm kavramların her dönemde bulunduğu ve aynı sahip bugün bizim paradigmamızda geçerli olan bilgilerin geçmiş paradigmalarda da aynen geçerli olduğu düşüncesi yatmaktadır, Kuşkusuz Hipokrdtes, tıp alanında önemli bir ve yeminiyle Ancak onun çalıştığı paradigma, bizim paradigmadan köklü bir biçimde ayrılmaktadır; bunun ana nedeni dönemsel farklılıktır, Nitekim Hipokrates'e göre ya dg onun paradigmada, hastalık kavramı, vücutta bulunan ve mizacı belirleyen dört sıvının, yani kan, balgam, sarı safra ve kara safranın kaynaklanmaktadır. Sağlıklılık anılan sıvıların denge halidir, dört kuramı, beraberinde kuru, yaş, ve sıcak gibi dört nitelik kuramının da gelişmesine neden olmuş; her bir kuramına bağlı olarak geliştirilen dört sıvı bir sıvı ve nitelikle doktorun görevi anılan kök ler, sıvılar ve nitelikler arasında bozulan dengeyi yeniden eski haline getirmek olarak belir Üzerinde durmak örnek, yine Sınıf bölümü hazırlanmış yardımcı ders kitaplarından birine ait. Türk Tarihi ve Kültürü adını taşıyan yapıtın Türklerde adlı bölümünü yazan tarihçisi Yahya Akyüz şu açıklamayı yapmaktadır: Sina, hangi sınıf ve statüde olursa olsun, her böylece demokratik bir görüş sürmüştür. Sina, meslek eğitimine çok önem vermiştir. Sina, belirtmiştir. 4- okul Sina, sürmüştür. kendi yaşıt ve arkadaşlarıyla eğitilmesinin önemini tanıması, onun yetenek ve kabiliyetlerini fark etmesi böylece, bireysel farklılıkların göz önünde tutulmasını miştir. Sina, masını zevk ve Sina, önemli genel ve mesleki özgü bir faaliyet birini dile getirmiştir. göz önünde tutul söylemiş, böylece, yeni Sina, deneye, gözleme, nedenleri araştırmaya dayanan bir önermiştir. Sina, çocuk üzerindeki baskıların olumsuz sonuçlarına alanında günümüz verilerine uygun görüşler Şu halde ca Batı'da Akyüz, öğretim çekmiş ve disiplin sürmüştür, Sina'nın XVIII. yüzyılda Batı'da yeni akımını başlatan J. J. etkilemiş olduğu düşünülebilir. Onun eserleri Latince'ye çevrilip yüzyıllar bu pekâlâ mümkün görünmektedir" (Akyüz, 350; eğitim anlayışını değerlendiren anılan ciddi bir anakronizm ve Sînâ'yı modern bir eğitim kavramı açısından gibi sunmaktadır. MAKALE bakılırsa, bireysel farklılık, oyun demokrasi, meslekî öğretim, deney ve gözleme dayalı öğretim, nedenleri araştıran bir eğitim ve hoşgörüye dayalı baskıcı olmayan bir gibi, modern düşünür lerin savunduğu bir anlayışı savunmuştur ve bu açıdan anlayışlarını etkilemiştir. Bu deyişler eğitim kavramının modern süreçteki evrimini hiçe saydığı gibi, demokrasi, bireysel farklılık, deney ve gözlem, doğal neden gibi ortaçağda çok da önemsenmeyen kavramları ortaçağda çok önemseniyormuş gibi göstermekte dir. Akyüz'ün anılan okuyan bir Sînâ'nın yaşadığı çağda, modern okulların olduğu, hatta meslek okullarının diğerlerinden ayrıldığı, kurumsallaşmış bir öğretimsel yapının öğrencilerin birey olarak ve kabiliyetlerine göre yetiştirilmeye çalışıldığı, ceza yöntemine hiç yer verilmediğini düşünebilir günkü eğitim sistemimize bakarak ortaçağda yaşamaya heveslenebilir. bu Oysa Sînâ'nın yaşadığı çağda Sünniler arasında Medrese teşkilatı henüz yeni yapılanmaktadır ve meslek eğitimi veren bir kurum da bulunmamaktadır. Meslek eğitimi, Osmanlı'nın son dönemlerine değin devam ettiği gibi, salt usta çırak ve dayanmaktadır. Ayrıca, Sînâ'da bireysel farklılık kavramı, en azından bu gün bizim eğitimde kul anlamda bulunmamaktadır, Yine Sînâ, Fârâbî gibi düşünürler, Platon'u örnek alarak demokrasiyi eleştirmişler, birey kavramından kul (abd) kavramından söz etmişlerdir. Özellikle yaşamının sonlarına doğru tasavvufî bir yaşam biçimini dünyadan uzaklaşmayı ve felsefeye yönelen Sînâ, benimsemiş ve tanrısal aydınlanmaya dayanan, bu yönelmeyi ve ahlaksal yaşamı önemseyen bir eğitim yöntemi önermiştir. Onca bilgi, dış dünyanın araştırılmasından çok, bireyin dünyadan uzaklaşması, ussal cu elde edilmektedir (Fârâbî, cebraille aynı sayılan Sînâ, Sînâ, Aristoteles ve onun Yeni esine sonu ve o, öncüsü Fârâbî gibi yorumcularının etkisiyle tüm bilgiyi 2005: 246; Aydın, 30-33). Nitekim şöyle tedir: şeylerin, kıyastaki orta terim bellidir. Orta terim şöyle mey dana gelir: Ya çabuk kavrayışla oluşur ki, böyle bir durumda, tanrısal ussal esin (hads), orta terimi nefse fırlatır. Bu nefsin sahip olduğu yeteneği etkin akıldan adıyla cebrailden- etkilenmesi sebebiyledir. Ya da orta terim bir (mürşit) meydana Gerçekte bu konuyu her sorunun tanrısal ussal esinle (hads) 1990: 27-35; Sînâ'nın eğitim anlayışına anılan deyişleri akılla kurma ya da etkin akılla bakıldığında, onun eğitimi ya etkin kurmuş bir takım deneyimlerini diğer paylaşması olarak algıladığını söyleyebiliriz, Bu açıdan onun deney (tecrübetecârib) kavramına yüklediği anlam, Akyüz'ün sanısının aksine modern dönemde olduğu gibi deney yapmak değil, yönelerek, dünyadan el etek çekmek ve mistik deneyim ler yaşamaktır, Ayrıca gerek Fârâbî, gerekse gibi Aristocuları, Akyüz'ün gibi doğal bir nedenden de söz etmezler. Bu konuda da Yeni Platoncu geleneği anılan düşünürler, nedenler nedeni olarak görürler ve nedenler olarak da, ayrık akıllar, dindeki adıyla melekleri kabul ederler. Onların sudurcu (türümcü) evren kurgusunda, cansız olan hiçbir nesnenin etkin bir gücü yoktur, dolayısıyla, evren deki hangi olayın ardına düşersek düşelim, karşımız önce ayrık akıllar, onun ardından da Tanrı çıkar (Aydın, 2002: 36 yapıtlarının Latince'ye Tüm bu olgular salt kimi bilgisine dayanarak Batı'daki da onun etkisinin aydınlanma sürmenin ve mistisizme yönelmiş bir filozofun yani Sînâ'nın, Emile adlı yapıtında ortaçağ kökenli geleneksel eğitim anlayışını eleştirerek uygun bir eğitim 2003: vd.) geliştiren J. J. etk söylemenin ne kadar gerçekten uzak bir düşünce olduğu anlaşılacaktır. Yukarıdaki değerlendirmelerden de gesini anlamlandırmak gibi, eğer herhangi bir düşünürün diz onun yaşadığı çağa uzanmak ve yaşadığı dönemin çerçevesi çerçeve hareket etmek ve onu anılan ele almak gerekmektedir, Aksi halde, Yahya Akyüz gibi derin bir anakronizm açmazı düşmemiz bile değildir, Akyüz'ün anakronizm deyişlerinin Sınıf Öğretmenliği bölümü hazırlanmış kimi yapıtlarda aynen aktarılması (Fidan ve Erdem, 1989: 25-26; henüz eleştirel bakışın ve kuşku 2005: 223), alanında yeterince bir göster gesi olarak değerlendirilebileceğinin altını çizmek gerekir. Üzerinde duracağımız üçüncü örnek, öncekiler gibi Sınıf yardımcı ders kitabı olarak hazırlanmış bölümleri Okullarında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ve Öğretim Yöntemleri adlı yapıtın, Kur'an'ın ışık bazı bilim dalları adlı bölümün den alınmıştır. Bir akademisyen olan yapıtın yazarı Mustafa şöyle demektedir: her şeyin aslının su olduğu Kerimde şöyle açıklanmaktadır: edenler, gökler ve yer bitişik bir halde bizim onları birbirinden ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de. (Enbiya Suresi, Başka ayetlerde de, daha sonra su kütlesinin büyük bir gaz kütlesi haline gaz kütlesinin de parçalanarak, günde yedi gök olarak ve semanın kandillerle (yıldızlarla) (Fussilet Suresi, anlatılmaktadır" (Öcal, 2004: Öcal, her şeyden önce, dinle bilim kavramını birbirine karıştırmakta; onların yöntem, konu alanı ve amaçları açısından birbirinden farklı etkinlikler Konumuz açısından ait onun kavramını Kur'an ayetlerine göz ardı etmek en temel yanlış, modern döneme Kur'an'ın oluştuğu yedinci yüzyıllar da gaz kütlesi kavramının bulunmadığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Ancak o, bir anakronizmle ya anlamına gelen bilimle bir manevrayla Kur'an'da geçen ve sözcüğünü, ve olarak yorumlamakta ve onun modern göstermeye çalışmaktadır. Kur'an'ın bilimsel bir mucize olduğunu göstermeyi erekleyen anılan kavramsal saptırma, son dönemlerde sık sık gündeme ve projesiyle birleştirilmeye çalışılmaktadır 12 Bu kimi simgesel kopartılıp, gerçek anlamının dışına çekilmekte; böylece modern dönem bilimsel bulguların var değerler alanında da gösterilmeye çalışılmaktadır. Aynı anlayışın, laiklik, demokrasi, hakları gibi modern kavram ların Kur'an'da var olduğunun gösterilmeye çalışıldığı görülmektedir (Aydın, Kuşkusuz anılan yöntem, anakronizm yanında, bilimi ve değerleri dinin güdümüne sokmak gibi başka olumsuz sonuçlara da yol açabilecek niteliktedir. Bu özde ortaçağın temel mantığını salık veren her türden bilgi ve değeri kutsal kitapta aramayı davetiye Bilgi ve değerleri kutsal kitapla görmek, dinamik olan bilgi ve değeri onları kutsallaştırmak ve değişim ve gelişimin önüne engeller çıkarmak anlamına gelmektedir. Üzerinde duracağımız son örnek, Vatandaşlık ve kitabı olarak kaleme alınmış bir Hakları dersleri yardımcı ders Özde yapıt oldukça bilimsel bir anlayışla kaleme alınmış ve aydınlatıcı bilgiler Ancak yine de kavram realizmi ve anakro nizmden tam anlamıyla kurtulabilmiş değildir. Yapıtın yazarı, anakronizm ve kavramların algılanışında çelişkiler yaratan deyişleri şöyledir: toplumu, tüm siyasal ve dinsel açıdan karşın, gene de eşitlikçi bir topluluktu. Hindu kast sistemine benzer bir sisteme de, batının Hıristiyan toplumlarındaki soylu sınıfın ayrıcalıklarına da hiçbir zaman yer vermemişti" (Doğan, 2003: 167). devletinde yurttaşlar, ana toplanırdı. ile ehli kitaptan oluşan Gayrimüslimler, yani Hıristiyanlar Museviler, olarak grup yurttaş eşit Her şeyden önce devlet hizmetine girmek Müslüman olmak temel koşuldu. Gayrimüslim yurttaşlar ayrıca devleti kendilerini koruduğu ayrı bir vergi de öderlerdi, Yaşamlarında Müslümanları rahatsız etmemeye özen göstermek zorunda Bu eşitsizlik yüzyıla kadar, dünyada hiç de dikkat çekici Batı, Hıristiyan mezhepleri arasında bir hoşgörüye dahi ancak XVII, yüzyılda erişti. dinlere hoşgörü o tarihten sonra bile yoktu. Osmanlı devletinde yukarıda anılan eşitsizlik bir yana, gayrimüslim milyonlarca yurttaşa dinsel hoşgörü tanınmış, onların özel hukuklarına hiç karışılmamış, cemaatler halinde örgütlenmelerine ver Kendilerine adil Osmanlı söz eden bir dile getirilen anılan söylemler, Osmanlı toplumunu diğer toplumlarla karşılaştırmalı bir bağlamda ele alsa da, yer yer bir olarak sunmakta; yine karşılaştırmalı bir bağlamda Osmanlı'nın ve gayrimüslimler bağlamında bakışta anılan hiçbir sorunun bakışla kavramların evrimi söz etmektedir. düşünülebilir. Ancak konu analitik bir taşındığında, bir toplum, hoşgörü, adalet, gibi kavramların yerli yerine oturtulmadığı görülecektir. Kuşkusuz, Doğan'ın da dediği gibi, Osmanlı toplumu diğer dinler konusunda nispeten hoşgörü sahibidir; ancak bunun bedeli onun da belirttiği gibi ek kelle vergisi ödemektir, Zira Osmanlı'da da uygu lanan hukukuna göre, dünya, ve (dâr'ul- MAKALE harb) diye ayrılır ve savaş yurdunda yaşayanların, eğer karşılarındaki devleti güçlüyse üç seçenekleri vardır. Bunlar, ya Müslüman olup kurtuluşa ermek ya cizye öde meye zorlanmak ya da bu karşıya bırakılan kitab reddederlerse savaşı göze almaktır. Bu koşullarla karşı Gayrimüslimler, cizye vergisi ödemeyi kabul ederlerse toplumunda varlıklarını sürdürürler. Fakat Müslümanlarla aynı hakka kesinlikle sahip ola mazlar, Giyim kuşamları, oturdukları evler ve zorunludur. Söz yüksek yapma hakları sadece Müslümanlardan ayrılmaları Osmanlı'da Gayrimüslimlerin evlerini daha gibi binek olarak ata binme hakları da yoktur; onlar binek olarak kullanabilirler, Tanzimat Fermanına karşı çıkan anılan fermanın Gayrimüslimlerin hak ve özgürlükler açısından Müslümanlarla eşitlenme sine karşı çıkmışlardır. Hatta anılan durum halk arasında kimi öykülerin anlatılmasına ve yaygınlaşmasına neden olmuştur. Bu öykülerin en şöhretlisi, bir Gayrimüslime kadının karşısına çıkarılan ederek, kadının, Tanzimat Fermanını gavura gavur denilmeyecek bunu bilmiyor öyküdür. anılan deyişleri, yer yer diyerek Gayrimüslim lendirmekte, ancak adalet dediğinden söz eden gönderme yapsa da adil Osmanlı kavramıyla adil olarak nite eşitlik kavramı arasındaki kavramının geçirdiği evrimi göz ardı bağı ve adalet Zira adalet, Müslümanlar bağlamında ele alındığında dahi mirasta kadına erkeğin yarısını veren, köleye köle, cariyeye cariye, özgüre özgür, gayrimüslime gayrimüslim gibi davranılmasını salık veren bir adalettir ve kökeninde eşitlik unsuru barındırmamaktadır, Bir deyişle yaşayan Müslüman ve gayrimüslimler arasında belli bir hiyerarşi kuran, onların hukuksal hak ve özgürlüklerini statülerine göre tanımlayan bir adalettir. Bu adalet sisteminde, söz gelimi kadın erkeğin yarısı miras almakta, köle bir suç ona özgüre verilen cezanın yarısı verilmekte, sayılmaktadır kadının şahitliği bir eş Oysa bunlar bugünkü adalet anlayışımıza göre oldukça geridir, Yine Osmanlı'da soylu sınıfın bir söylemi de gerçeği yansıtma maktadır; zira yönetsel erkin sadece ait oluşu ve soylarının kutsanması ve saray çevresine dayanan ayrıcalıklar açıkça bir soylu sınıfın varlığına etmekte dir. Tüm bunlara ek olarak Doğan'ın yer yer reaya kavramını kullanmasına Osmanlı'da söz etmesi de, anakronizm Osmanlı'da yurttaş kavramının, dillendirilmeye olarak yüzyılda Batılı etkilerle bilinmektedir. Osmanlı, zira Kemal gibi içinde yaşayanları yurttaş reaya ya da teba'a olarak görmüştür ve bunların modern yurttaşlık kavramıyla hiçbir yoktur. Sınıf Öğretmenliği bölümü hazırlanmış yardımcı kaynak kitaplardan anılan bilgileri ve bu bilgilere yönelik tartışmaları sizinle niçin paylaşıyoruz? Bunun temel nedeni, anılan örnekler ışığında Sınıf öğrettiğimiz sorunsalına dikkat ve gerek olacak ve orta öğretimimizi tartışmaya açmanın zamanının öğretimine ciddi bir bilimsel yöntemin benimsememiz gerekse yüksek ve göstermektir, MAKALE Öğretimine Yeni Bir Yaklaşım: Deneysel Temeli ve Evrim Bilimsel zorunlu olarak deneyci geleneğe gönderme yapar ve bu gelenek, D. Hume'un da ettiği gibi, ne türden 62) ve olsun, deneyimden türetil- deneyimleri zenginleştikçe kavramların evirildiğini ve geliştiğini; hatta bilim felsefecisi T Kuhn'un deyişiyle, dönüşümlere olarak kavramsal tümüyle altüst kendine özgü yeni kavramlar ürettiğini"( Kuhn, her dönemin 79 vd.) onaylamayı ön koşul olarak kabul etmeyi gerektirir, Bu saptamamız nedensiz, gerekçesiz metafizik bir sav değildir, Gerekçelerimizi sizinle paylaşmak ve bu anlayışımızın neden Türk parçası haline getirilmesi Her şeyden önce kavramlar sisteminin bir gerekçeleriyle göstermek kavramları bir soyutlama süreciyle elde eder ve bu haliyle, ve rasyonalist düşünürlerin savlarının aksine, deneysel temellidir. Bir başka deyişle, ne göksel temellidir ne de değişimden bağımsız saltık John Locke'un deyişiyle zihni doğuştan boş bir levhadır" (Locke, 1992: Onun kimi potansiyellere sahip olması, doğuştan saltık kavramlara sahip olduğu anlamına gelmez. Zira kavramlar, dil öğrenimi ve kültürlenme sürecinde ve genellemelerde olduğu gibi bir tür soyutlama ve tümevarım yöntemiyle elde edilir; çünkü özde onlar da birer genelleme niteliği ların gözleminden kavramdır ve yüzden ve kavramı, tek tek ortak niteliklerine gönderme yapan bir gözlemsel veriler arttıkça orta ve modern çağların kavramının Bu kültürel-düşünsel çerçevelerine göre farklık gösterir. 2. Her kültür, o kültüre mensup bireylerin geçmişten devraldıkları ve bir parça geliştirdik leri ve teknik olanaklarıyla sınırlıdır ve onların kavramlara yükledikleri anlam lar sonul değildir. Söz Socrates'in gen, çoklu zeka, duygusal zeka gibi kavramlar yoktur; bu kavramların kavramının girmesi modern bir olgudur. 3. Kavramların dönemden döneme ve kültürden kültüre az ya da çok farklılaşır. Söz gelimi, köleci bir toplumsal yapıya sahip Sümerlilerin adalet kavramı, aynı suçu lerinde köleyle özgüre aynı yaptırımı uygulamayı ya da vermez, Onların adalet kavramı köleye köle, özgüre (Tanilli, aynı hakları vermeyi salık gibi davranmayı salık verir 69), Yine Eski Yunan'ın demokrasisi, kölelere ve kadınlara oy vermeyi yasak lar (Şenel, Oysa anılan her kavramımıza terstir tutum da bizim bugünkü adalet ve demokrasi 1993: 4. Sosyo-kültürel ve düşünsel devrimlerin yaşandığı dönmeler, bir önceki dönemden köklü kopuşu ve bu kopuş kavramların anlamlarını tümden etkileyebilir. Bu durum bir önceki dönemde olmayan yeni kavramların ortaya çıkmasına hazırlayabilir. Çünkü yeni durumu önceki kavramlar açıklamakta zorluk çekebilir. Söz gelimi, devrimi, sistemine son ve bir sisteme geçmemizi kavramlarımızı ve algılayışımızı kökten (Yıldırım, 81), Aynı değişim, Einstein'ın zaman ve mekanı göreceli sayan kuramı de geçerlidir, sisteminde her şey anlayışı kavramların özüne otururken, Kopernicus devrimi ve Einstein'ın kavramlarından devrimsel kopuşu, mutlakçı zaman ve mekan evren sıradan bir varlık düşüncesinin benimsenmesine neden olmuştur, Bugünkü çevre duyarlılığı, hayvan hak ları vb, bu bakış açısının birer ürünüdür. 5, Aynı dönemde yaşayan, farklı sınıflara ya da gruplara ait bireyler, aynı kavramlar karşısında farklı tutumlar benimseyebilir ve onlara farklı anlamlar yükleyebilir, Sözgelimi, kapitalist bir toplumda bir adalet kavramının ekonomik durumlarının daha hale getirilmesini, bir sermaye sahibi haklarını ve sermayenin önündeki engellerin kaldırılmasını ve daha çok kazanacak koşulların oluşturulması anlayışını doldurabilir, 6. Kavramların farklı gruplar arasında tez, antitez ve sentez yöntemiyle evirilebilir. Sözgelimi, adalet kavramına her ve sermaye sahiplerinin anlam çarpışarak sınıfta yeni bir anlayışta birleşebilir kavram da hem belli uyarılar mesi niçin titiz davranmamız gerektiği konusun hem de kavram belli bir stratejinin etmektedir. Bu strateji, olması beklenen yurttaşı, bilim ve düşün belli bir bilim felsefesi paradigmasını göstermeyi ve bu par adigmaya üretken bir birey olarak katılmayı salık vermektedir. Burada kullanılan terimi önem taşımaktadır; zira kavramsal bir temele dayanan bilgi salt olgu değil, aynı zamanda üretilen bir olgudur. Bilgi belirleme, yeni kavramlar üretme ve kavramlar arası likle deneysel temelli bilimlerde, bir tür genelleme ve kavramların kurma süreciyse, özel ve rasyonalist felsefeden beslenen kavram kavramları donuklaştırdığı, kavramları saltık gerçek saydığı için, gelişimin ve yeni bilgi üretiminin ve var olan bilgiden kuşku duymanın önüne set çekmektedir. Kavramlar, deneysel temelli olduklarına göre tümevarımla elde ediliyor demektir ve tümevarım, David Hume'dan bu yana bilim felsefecilerinin sıkça kavramların tüm bireyleri gözlemleme olmasına neden sürdüğü düşünceyi daima gelir. Söz daima koşullu ve olasıdır; sınırlıdır ve genel önermeler 67vd.) kavramsal bağlama kavram eleştiriye ve gelişime açık Kuşkusuz bu durum, kavramların anlamına olmadığı 571-573), Bu nedenle, özellikle deneysel temelli kavramların ların gibi belli bir türe özgü gelimi, söyleyebiliriz. daima gelişime ve evrime açık olduğu evrenle, toplumsal yaşamla olarak tüm kavramlar, şu an kullandığımız paradigma, bilgi araçlarımız ve ve her yeni gelişme bu kavramlarımızın yeni Öğrencinin anılan bilgiye sahip oluşu, yeni araçlar bulduğunda, kendisine MAKALE öğretilen kavramların zenginleştirme ve yeni kavramlar üretme becerisine ve olanağına sahip olduğunu, her kavramın değişime açık bulunduğunu ve bu anlamda kendisinin yeni olanaklarla daha öte kavramlar üretebileceği ya da var olan kavramların zenginleştirebileceği anlayışını kavramasını Böylesi bir bakış açısı, kavramların özde bir üretim sürecinin ürünü olduğunu ve her bireyin gözleminin kavramların geliştirilmesi, zenginleştirilmesi ve evirilmesi açısından önem taşıdığının görülmesini sağlayabilir, Bu, bilimin yanlışlama mantığının sürekli gelişim, doğrulama ve kazanması ve öğrenciye bunun kazandırılması açısından da önemli bir katkı sağlayabilir, Kavramların göreceli doğasıyla deneyim ve sahip olunan araçların olduğunu kavrayan öğrenci, her dönemde paradigmaların ve bilgi edinme araçlarının farklılaştığını kavradığı anlamın kendi her dönemin kavramlara yüklediği ve teknik koşullarıyla sınırlı olduğunu bilir ve özellikle tarihsel nitelikli araştırmalarda kavram realizmi ve anakronizm tehlikesinden kendisini koruyabilir. Böylelikle kavramlara ve kavramlar arası süreç dayanan bilimin statik değil, dinamik bir sezebilir. ve Türk eğitim sistemi, kavramları salt bir olgu değil, aynı zamanda üretilen bir olgu olarak algılatmayı arzuluyor, bilimin kavramsal bir temelde gerek birik erek gerekse yer yer köklü devrimlerle bir süreç olduğunu göstermek var olanın belli bir bağlamda var olduğu" hareketle, bilimin dayandığı her kavramın açıdan her kavramın temel koşul olarak kabul etmesi ve öğretmesi gerekmektedir. Aynı durum, değerlere kavram değerlerin olduğunu; bu yeni gözlemlerle değişime ve gelişime açık olduğunu; bu gözlem sürecine herkesin değerlere sınırlı ve kavramlar geçerlidir ve her birey yeni durumlar ekleme ve hatta tüm kavram ve devrimsel dönüşümler yaratma olanağına sahiptir. Bu özgürlük, son suz bir olanağı ve herkes bu özgürlüğü kullanırken sınırlılıklarını ve katkılarının sonul gerçeği yansıtmayacağını bilmelidir. Öyle görünüyor ki, nesnel davranmak, kavram realizminden ve anakronizmden kaçınmak, eleştiri bilgi ve değere gerekçeli olduğu sürece sınırsız olduğunu kabul etmek, her kavramın açık olduğunu benimsemek ve her bireyin bu sürece katılma hakkının olduğunu kabul etmek, her dönemin bilgi ve değere kavramlarının bir sonraki döneme göre görece eksik olduğunun bil incinde olmak, kavramsal bir zemine dayanan bilgi ve temel üretiminde dinamizm Değişmeyen, saltık hiçbir kavram yoktur; yeter ki duyarlılığımızı ve araçlarımızı geliştirelim ve kendimize güvenelim. Kavramsal bir temele dayanan bilgi ve değer üretmenin temel koşulu, kuşku duymak, bilgi ve değerlere kavramların doğru kavramların öncede değil, sonrada ve sonraki süreçlerde, özellikle zenginleştirmede, yeni kavramlar üretmede öğretmeni olmaya aday böylesi bir bakış açısı sunulduğunda, hem Tanzimat'tan beri sıkça yapıldığı gibi, Batı'dan bilgi ve manın önüne geçilecek, hem de ve olarak kavramlar aktar Türk gençlerinin bilgi yeni kavramlar üretmelerinin ve sahip oldukları kavramların zenginleştirmelerinin önündeki kimi engeller nispeten kaldırılmış olacaktır. w MAKALE 1 Burada sizinle, öğretmenliğin sırasında, öğrencilerle yaşadığım bir olayı paylaşmak olay, Ankara'nın Kazan bir lisesinde geçen ve tutumum yüzünden tehdit edilmeye varan bir olay. Olayın özü, Osmanlı döneminde, 18. yüzyılların sonuna değin, (Mısır) ve dünyanın en önde gelen köle pazarının olduğunu söylememle Öğrenciler, hep bir ağızdan, tarih ders kitaplarından öğrendikleri bilgilere dayandrak, Osmanlının hakları konusunda çok olduğunu, bu nedenle benim söylediklerimin gerçeği yansıtmadığını sürdüler. Bu olay üzerine, onlara, haklan kavramının modern bir kavram olduğunu anlatmaya çalıştım. Bir öğrencinin hakları kavramını hatırlatması üzerine, onlara şunu söyledim: haklarından değil, kul haklarından söz eder; onun söz kul haklan, bugün hakları kavramına karşılık gelmez, sadece onun önsel, evirilmemiş bir halidir; çünkü bağlam gereği mayan, müşrik, kitap ehli, köle, cariye, özgür gibi kategorilere Söz gelimi, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, der; kitap ehlini, önce davet eder, kabul etmezse, cizye vermeye çağırır, bunu da kabul etmezse onunla savaşmayı emreder. Yine, cizye vermeyi kabul eden kitap ehlini Müslümanlardan ayırmaya özen gösterir; sözgelimi, Osmanlıda uygulandığı gibi, Müslüman ata binerse onun hakkı eşeğe binmektir; cariyeye özgüre uygulanan cezanın yarısını vermeyi önerir; kadına yarısı miras verir; kadının bir eş sayar, (dinden dönen) öldürülmesini salık verir Bu söylemim, okulda, çağdışı saymak, Osmanlı devletini karalamak ve ve kültür açısından eleştirmek olarak algılandı ve şikayet konusu oldu. milli eğitim müdürü aklı başında birisi olmasaydı, ceza almama bile neden olabilirdi, Ancak, bilime söyleyen milli müdürünün bu olayla olarak bana nasihati oldukça "Sen musun, neden başını belaya sokuyorsun; milli eğitimin onayladığı kitapları öğrenciler okut ve geç. Bu ülkeyi sen mi öldürülen düşünürleri görmüyor musun?" Beni anladı mı bilmiyorum, ama ona, öğrencilere hakları kavramı örneğinde, kavramların nasıl evirildiğini göstermeye çalıştığımı söyledim, Bu yöntemle onları kavramları ve anakronizm düşme tehlikesinden korumaya çalıştığımı belirttim ve bilimin korkuya değil, cesarete ve dayandığını ekledim. 2 Öğrencilerle yaşadığım deneyimin bir öğretmenlerle de kaydetmeliyim. menlerle deneyimim, odasında adalet kavramının tartışıldığı bir ortamda, bir hak ettikleri biçiminde yönetilirler; dönmedikçe, adalet sağlanamayacaktır" deyişi üzer ine, adalet kavramının her dönemde adalet kavramının da dönemine özgü olduğunu ve köleci toplumsal yapıyla bulunduğunu yaşadım. Söyleşinin genel seyri "üretim biçimine göre adalet kavramını farklılaştığını; Islamın adalet kavramın da dönemine özgü olduğunu; bu nedenle kadına erkeğin yarısı kabul ettiğini, erkekleri kadınlar üzerinde yönetici olarak ben imsediğini; şahitlikte kadını erkeğin yarısı köle ve cariyelerle özgür buna rağmen bu uygulamaları adalet olarak algıladığını anlatmaya çalıştım. Hatta feodal ve sanay ileşmiş toplumlarda adalet kavramının var olduğunu ama her dönemde farklı anlamlar yüklendiğini" göstermeye çalıştım. Öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu, benimle merhabalaşmayı kesti ve tüm söylediklerim beni karalamak yayılmaya 3 4 üyelerinin daha bilgili oldukları varsayılır; bu normaldir; zira mastır ve doktora süreci, kavramların evrimine kimi verileri görmeyi üyeliğim sırasında karşılaştığım olay, çekim yasasının önce Sînâ tarafından bulunduğund Sava göre Sînâ yersel ve sel nesneler arasındaki tartışırken cazibe kavramını kullanmış ve asırlarca önce çekim yasasını bulmuş" şeklindeydi. Anılan üyesi, ne Arapça biliyordu ne de okumuştu. Ona, Aristoteles'in, doğal eğilim kavramından söz ettim ve Yeni Platoncu felsefe geleneğine bağlı ve atılan taşın neden yere doğru düştüğünü açıklarken, tıpkı Aristoteles gibi, doğal yerine dönme eğilimi taşıması yüzünden bu hareketin oluştuğunu; yine ateşin yukarıya doğru hareketinin kendi yerini bulma olarak söylemeye çalıştım. Sina'nın cazibe terimini kul lanıp bilmiyorum, ama kullanıyorsa, bunun anlamının onun dönemi ve kültürü açısından bakıldığında, doğal anlamına söyledim, Daha sonra cazibe yani kavramını Onu edememiş olmalıyım, aynı bilgiyi öğrencilerle MAKALE KAYNAKÇA — Yahya (2004-a). Türklerde Eğitim, Türk Tarihi ve Kültürü. — Akyüz, Yahya. (2004-b). Türk — Aydın, Hasan, Tarihi Yayıncılık. 2004. Ankara: Postmodern A Yayıncılık. Bilim ve Ütopya Dergisi, — Aydın, Hasan. (2002). Düşüncesinde Neden Kavramı ve Nedensellik. — Aydın, Hasan. Düşünce — Aydın, Hasan. (2005-b). Düşünce Bilgi Kuramı. Ankara: ve Bilim, Ankara: Naturel — Aydın, Hasan. (2006), Eleştirel Aklın Analizleri ve Stratejik Araştırmalar — Dağ, Mehmet. (1990). Dergisi, Sayı: Postmodernizm, Temel Dayanakları ve Felsefesi, Politika cilt: I, sayı: I, Copyright: International Association of Educators (INASED). Notes on Avıcenna's Epistemology, Atatürk Supreme Council for Culture, and Atatürk Culture Center of the International Symposium on No: Series of Acts of Fârâbî, and Sînâ (Ankara No: Acts Ankara: TTK Yayınları. — Dağ, Mehmet, (2004), ABD Kaynaklı Bir — — Fay, (2001). Türkmen). — Gellner, (1989). Eğitim Bilimine Giriş. Ankara: Sînâ. (1912). Kitâb — Sînâ. (1970). Ayrıntı (Çeviren: Yayınları. ve Us. Ankara: Ümit Yayınları. (Çeviren: Bülent Zihni Üzerine Bir Evrim). — Kuhn, Haklarının Kültürel Beyrut, (Yayına Hazırlayan: F. M. (1994), Postmodernizm David. (1986), Yayınları. (Çeviren: (Essay Concerning the MEB Kahire, (Yayına Hazırlayan: Kurdî). De Yayına Hazırlayan: F. Rahman, Oxford: (1995). Bilimsel Devrimlerin — Hakları Sosyal Bilimler Felsefesi (Çokkültürlü Bir Yaklaşım). — Fidan, Nurettin ve Erdem, — Bilim ve Gelecek Dergisi, Sayı: 4. (2003). Modern Toplumda Vatandaşlık Demokrasi ve Temelleri). Ankara: PegemA Yayıncılık, — Fârâbî. (1964). es-Siyâset — Islamileştirme. Bilal. (1995). Alan Yayıncılık, (Çeviren: Nilüfer Bilgi Teorisi, — Locke, John. (1992). Press. MEB Anlığı Üzerine Bir Deneme (An Essay Concerning Understanding). Ara Yayıncılık. (Çeviren: Vehbi — Mustafa. (2004). Okullarında Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi ve — Platon. Devlet. — Platon. Menon, — Popper, Kari Remzi Kitabevi. (Çeviren: Sabahattin Düşünce M, Ali Cimboz). Remzi Kitabevi. (Çeviren: Adnan Bilim ve Eleştiri. Daha — Reichenbah, Yöntemleri. Bir Dünya (1978). Probality and YKY, (Çeviren: An Introdoction to Aka). lnquiry. Editör: J. York: Alfred A Knof. — Rousseau, J. (2003). Emile (Bir Çocuk Büyüyor), Selis (Yayına Hazırlayan: Ülkü — Sartori, Giovanni. (1993). Demokrasi Teorisine Geri Dönüş. Ankara: Demokrasi (Çevirenler: Tuncer Karamustafaoğlu ve Mehmet Turhan), — Şahin, Muhammet. (2002). Uygarlık Tarihi, Ankara: Gündüz — ve Yayıncılık. Mustafa. (2005), Eğitimin Tarihsel Temelleri, Giriş. Editör: Kadir Keskin PegemA Yayıncılık. — Şenel, — (1968). Eski Yunanda Siyasal Düşünce. Ankara: Sevinç Matbaası. Server. Yüzyılların ve Mirası Tarihine Giriş). (1996), — Yıldırım, Cemal. Bilim Cem YKY. (çeviren: Oruç Remzi Kitabevi Ankara: