telgraf 451 - Telgraf Gazetesi – Londra
Transkript
telgraf 451 - Telgraf Gazetesi – Londra
UCFL Yeni Yönetimini Belirledi Sayfa 2 Otobüs Şoförlerinin Grevi Ulaşımı Felç Etti Berkin’in babası: “Çocuğum O Esnada Ekmek Almaya Gitmişti” Sayfa 7 Sayfa 16 telgraf.co.uk Carşamba, 14/01/2015 Sayı HAFTALIK HABER GAZETESİ 451 İki Ay İçerisinde 12 Bin Ameliyat İptal Edildi Sağlık hizmetindeki kriz büyümeye devam ediyor. Geçen hafta, hastanelerin acil hizmetlerinde bekleme saatlerinin son 10 yılın en kötü seviyesinde olduğunun ortaya çıkmasıyla, çok sayıda hastanenin acil bölümünün de ‘özel durum’ ilan ettikleri görüldü. Özel durum ilan eden hastanelerde artan talebe cevap olamadıkları ve planlanan ameliyatları iptal edip ya da ek destek çağırmak zorunda kaldıkları görüldü. Açıklanan son rakamlara göre, 3 Kasım 2014 ve 4 Ocak 2015 arası, İngiltere’de planlanan 12,345 ameliyat iptal edildi- bu bir önceki seneye göre %32 artış anlamına geliyor. Doktorlar, fıtık gibi ameliyatların son anda iptal edilmelerinin hasta için büyük sıkıntı ve üzüntüye yol açtığını açıkladılar. Mayıs ayındaki genel seçimler yaklaştıkça NHS (Ulusal Sağlık Hizmeti) içerisinde büyüyen kriz, iktidardaki Muhafazakar Parti için oy kaybı anlamına geliyor. İşçi Parti geçtiğimiz haftalarda yayımladığı bir raporda, Muhafazakar Parti’nin tekrar hükümetin başına gelmesinin NHS’in mevcut yapısının bitmesi anlamına geleceği belirtildi. İşçi Parti genel başkanı Ed Milliband NHS’teki kriz ile ilgili başbakan Cameron’u suçlayarak, krizin sebebinin Muhafazakar parti hükümeti olduğunu ifade etti. Milliband ayrıca, başbakanın NHS’teki krizi görmezlikten geldiğini belirterek, tek çıkış yolunun bu hükümetten ve başbakandan kurtulmak olduğunu ifade etti. İptal edilen ameliyatlar arasında katarakt gibi göz ameliyatlarının olması, özellikle yaşlılarda görmeyi ciddi oranda etkileyen sorunun düzeltilmesinin gecikmesi depresyon ya da düşmeye bağlantılı kırıklara yol açabileceğinin uyarısı yapıldı. Gölge sağlık bakanı Andy Burnham, ‘‘Acil servislerdeki kriz derinleşiyor ve NHS’in diğer hizmetlerini de etkilemeye başlıyor. Acil servislerdeki krizin etkisini, NHS’in her bölümündeki hastalara artık hissettiriliyor. Haberin devamı sayfa 5’te. Yüzlerce Seveni Ezgi’yi Gözyaşları ile Uğurladı Ölümüyle, başta ailesi olmak üzere sevenlerini yasa boğan, Kingston Üniversitesi Eczacılık bölümü öğrencisi, 18 yaşındaki Ezgi Serçe, yüzlerce seveni tarafından son yolculuğuna uğurlandı... Haberin devamı Sayfa 12’de ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 2 UCFL Yeni Yönetimini Belirledi HAFTALIK HABER GAZETESI ROJNAMEYA NÛÇEYAN A HEFTANE Editör Alaettin Sinayiç editor@telgrafnews.com Muhabirler Esra Türk Erem Kansoy haber@telgrafnews.com Grafiker Yüksel Adıgüzel grafiker@telgrafnews.com Yayın Sahibi Tel News Ltd. Adres 33 Dalston Lane London, E8 3DF Telefon 0207 9230 838 0742 9481 490 United Communities for Labour (İşçi partili birleşik topluluklar) 10 Ocak Cumartesi günü yaptığı kongrede yeni yönetimini belirledi. Web www.telgraf.co.uk Reklam reklam@telgrafnews.com Edmonton’da bulunan Labour Party ofisinde gerçekleştirilen kongrede yapılan bir dakikalık saygı duruşundan sonra, divan seçimi yapıldı. Yapılan divan seçiminden sonra açılış konuşmasını Haringey belediyesi meclis üyesi Makbule Güneş yaptı. Güneş yaptığı konuşmada İngiltere’de yaşayan farklı toplumların o ülkenin siyaseti içerisinde yer alması gerektiğini ve politik yaşam içerisinde daha aktif bir düzeyde olmasının önemine değindi. Güneş’in yaptığı açılış konuşmasından sonra UCFL’in dönemsel faaliyet ve mali raporu yönetim kurulu üyesi Bektaş Yavuz tarafından okundu. Raporların oylanıp kabulünden sonra UCFL yönetim kurulu üyesi Bülent Ekinci bir konuşma yaptı. Ekinci, Türkiye’deki mevcut siyasal duruma değindikten sonra şunları belirtti; ‘‘Yaşadığımız ülkenin politik yaşamında söz sahibi olmak çok önemli. Ayrıca çocuklarımıza nasıl bir gelecek hazırlamak istiyoruz, bunun için neler yapmalıyız, bu noktada sürekli bir çaba ve çalışma içinde olmamız gerekir.’’^’ Soru ve görüşleriniz: director@telgrafnews.com BÜYÜK REKLAM KAMPANYASI Kürt ve Türk toplumuna ulaşmanın en iyi yolu Tüm reklamlarınızda %30 indirim Tüm seri ilanlarınız ÜCRETSİZ www.telgraf.co.uk reklam@telgrafnews.com 07429481490 | 02079230838 Yapılan konuşmalardan sonra seçimlere geçildi. Yapılan seçimlerde UCFL’in yeni yönetim kuruluna şu isimler seçildi; Bektaş Yavuz, Birsen Demirel, Bülent Ekinci, Cuma Kepez, Erdal Doğan, Gülseren Şahin, Güner Aydin, Nimet Polat Sayar, Nurrulah Turan. Yedek üyeler olarak ta Ali Fırat ve Ali Taşyurdu seçildi. Seçilen yeni yönetim kurulu yapacağı ilk toplantıda kendi arasında görev dağılımı yapacak. Geçen haftaki sayımızın tarih bölümündeki yıl ibaresi 2014 olarak yalnış yazılmıştı. Tüm okurlarımızdan bu tekniki hata yüzünden özür diliyoruz. ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 3 ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 4 Acil Servis ve Alternatifleri ÖZLEM BOZTEPE Hastanelerin acil servislerinde yaşanan büyük sorunlar son birkaç haftada, ulusal medya yanı sıra, gazetemizde de yer verilmişti. NHS 111 Sorun ne? Muhafazakar partinin son birkaç yıldır sağlık sistemine uyguladığı değişiklikler, birçok hastaneyi finansal zorluklara yitti. Bu zararı kapatmak için, birçok hastane yönetimi, yürütmesi oldukça pahalı olan acil servis bölümlerini kapattı. Bu, finansal sıkıntısı olmasına rağmen, acil servisleri açık olan bölgedeki diğer hastanelerin yükünü daha çok ağırlaştırdı. Bu sıkıntı, normalinde mahalle/aile doktorunu görmeye giden hastalar geçtiğimiz birkaç hafta Noel ve yeni yıl tatili çerçevesinde kapalı olan mahalle doktorlarına değil de acil servise gidince birçok acil servis çıkılmaz bir duruma girdi. Birçok sağlık yetkilileri, haber manşetleri ve politikacı bu ciddi konuya dikkati çekip çözüm bulmak için çaba veriyor. Ben şu an bir tıp fakültesi öğrencisiyim. Benim okuduğum tıp fakültede dekan, öğrencilere mesaj yollayıp son sınıftaki öğrencileri gönüllü ve bedava olarak, çevre hastanelerdeki acil servislerde çalışmaya ve diğer doktorlara yardımcı olmaya davet etti. Ara tatillerde çalıştığım hasta bakıcısı iye verir, gerekirse de size acil randevu verip, belirli bir hastaneye gitmenize yardımcı olur. ‘Minor Injuries Unit’/ ‘Walk -in Centres’ – Ufak kazalar bölümü Bu acil servis gibi gidilip, aynı günde sağlık sorununuza bakılır, fakat tek farkı ufak sorunlara bakılması, yani genelde mahalle doktoruna gidilen sorunlar veya hayati olamayan kazalar için gidilir. Tek sorun, bu her bölgede olmayan bir servistiryaşadığınız bölgeye en yakın olanını internette bulabilirsiniz. işimde de sorunun altından çıkmak için, diğer bölümlerde çalışan, hemşire, fizyoterapist gibi işçileri, acil serviste çalışmaya yönlendiriyorlardı. Bu birçok hastanede kullanılan bir yöntem oldu. Hepimiz payımıza düşeni yaparsak gerçekten acil, ölüm veya kalım, olan hastalar hayatını kaybetmeden daha çabuk sağlık görevlileri tarafından görülebilirler. Size düşen pay ne? İlk başta sağlık sorununuzun gerçekten acil olduğuna karar vermek olacaktır. Acil sorun, çabuk müdahale edilmezse canınızın veya vücudunuzun ciddi zarara geleceği demektir. Eğer sorununuz acil değilse, size aşağıda sunduğumuz acil servisi dışındaki alternatifleri deneyin. Aile/mahalle doktoru (GP) Birçok mahalle doktoru aynı gün veya birkaç gün içinde randevu verebiliyor. Birçoğu sabahları, ‘walk-in’, randevusuz klinikler sunuyor. Bunun yanı sıra sağlık sorununuz ciddi ise resepsiyondaki işçilerle konuşup durumunuzu anlatırsanız ya daha çabuk randevu verebilirler veya doktor/ hemşireyle konuşup onların sizi aramasına veya tavsiyelerini size ulaşmasında yardımcı olurlar. Eğer sorununuz akşam veya hafta sonu olduysa- yani mahalle doktorun kapalı olduğu saatte- mahalle doktorunuzu arayın. Kapalı saatlerde telefona telesekreter mesajı geçer ve bu mesajı dinleyip acil durumlarda aranması gerekilen numarayı alıp arayın. Bu numaraya normalinde doktor cevap verir ve sizin mahalle doktorunuzdaki dosyalarınıza girebilme yetkisi vardır. Bu doktor sizinle telefonda konuşup gerekirse telefonda tavs- Bu bir telefon servisidir ve adında belirlendiği gibi 24 saat arana bilinecek bedava bir hattır. Telefonda sadece 111 arayın. Telefona cevap veren normalinde hemşirelerdir ve sizden sorununuzu anlatmanızı isteyecektir ve ona göre tavsiye verir. Eğer gerekirse, bir doktorun sizi telefonda aramasına yardımcı olacaktır veya size acil servise gitmenize tavsiye edecektir. Bu çok iyi ve faydalı bir servistir. Eczaneler Bu birçok kişi tarafından unutulan veya ciddiye alınmayan bir servis olsa da, unutmayın ki eczacılar ilaçların neden ve nasıl kullanılacağı hakkında üniversite eğitimi almışlardır. Bunun yanı sıra reçetesiz, eczanede alabileceğimiz, antibiyotik dahil, birçok ilaç var ve bunlar çoğu kez doktor reçetesinden daha ucuz satılıyorlar. Size tavsiyem, eczaneye gittiğinizde eczacıyla konuşmak istediğinizi belirleyin, sorununuzu anlatın ve herhangi bir ilaç kullandıysanız onu da söyleyin ve eczacıdan ilaç tavsiyesi isteyiniz. Eczacı size gereken ilacı verir ve gerekirse doktora görünmenizi tavsiye edecektir. ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 5 Hemşirenin Durumunda İyileşme Royal Free hastanesinden yapılan açıklamada Britanya’nın ilk Ebola virüsü taşıyan hastasının durumunun iyiye doğru gittiği açıklandı. Geçtiğimiz hafta bunun tam tersi bir açıklama yapılmış ve hastanın durumunun kritik olduğu söylenmişti. Baş sayfadaki haberin devamı.. Burnham, iptal edilen ameliyatların sayılarının artması, ameliyat bekleyenlerin sayısının, son altı yılın en yüksek seviyede olmasının büyük etkisi olduğunu da belirtti. The Guardian gazetesinin haberine göre, Muhafazakar Parti, 2010 senesinde iktidara geldiğinden bu yana, mahalle doktorunun hastaneye sevk ettiği ve 18 hafta içerisinde randevu almaları gereken insanların sayısı 2.57 milyondan 3.2 milyona yükseldi. NHS’in kurallarına göre, ameliyatları iptal edilen hastalar, ihtiyaçlarının devam ettiği durumda, 28 gün içerisinde ameliyatlarının gerçekleşmesi gerekiyor. Ameliyatlar daha acil vakaların ortaya çıkmasından dolayı iptal edilebiliyorlar. Sağlık krizi büyüdükçe siyasi kriz de büyüyor. İşçi Parti lideri, Ed Miliband’ın BBC gazetecisi Nick Robinson’a, NHS’i seçim silahı olarak kullanmak istediğini söylediği öne sürüldü. Başbakan ve Muhafazakar Parti lideri David Cameron, konuyla ilgili, Miliband hakkında şöyle konuştu: ‘‘NHS bir silah değildir. Ailelerimize bakabilmemizin, yaşlılarımıza bakabilmemizin, hastalarımıza bakabilmemizin bir yöntemidir. Belki ayağa kalkabildiğinde, NHS’yi silah olarak kullanmak istediğini inkar eder- söyleyecek iğrenç bir şeydir.’’ Buna yanıt olarak, Miliband, ‘‘İğrenç olan şeyi ben ona söyleyeyim. Halka, bir Başbakanın NHS’yi kendisine teslim etmeye güvenebileceğini söyleyip, o güvene ihanet etmesidir. NHS içerisindeki krizi görmemezlikten geliyor. Bu kriz onun sayesinde oldu. O yüzden, insanlar biliyorlar ki, NHS içerisindeki krizden kurtulmak istiyorlarsa bu Başbakandan kurtulmaları gerekiyor,’’ dedi. Öte yandan, Muhafazakar Parti, iktidarını sarsacak sağlık hizmetlerindeki bu kriz hakkında sessiz kalmayı tercih ediyor. Cameron, NHS’e çok fazla yatırım yapıldığını ve tarihindeki en fazla doktor ve hemşirenin çalıştığını iddia ederek, yaşanan sorunların artan nüfustan kaynaklandığını savunuyor. Sorunun kapasite sorunu olduğuna dahil çok anlaşmazlık yok. Fakat, kapasite sorununun nasıl çözüleceğine dair ayrışmalar çok fazla. Bir çok sağlık görevlisi ve yöneticisi genel seçim sonucunda seçilecek hükümetin NHS’e çok daha fazla maddi yatırım yapması gerektiğinin fikrinde. Fakat, Muhafazakar Parti gereken yatırımın yapıldığını iddia etmeye devam ediyor. Batı Afrika’daki Sierra Leone’da Ebola virüsüne yakalanan ve Londra’da tedavi gören alınan sağlık çalışanı Pauline Cafferkey’in (39) sağlık durumunun iyiye gittiği açıklandı. Sağlık çalışanın tedavi gördüğü Royal Free Hastanesi’nden yapılan açıklamada, “Ebola hastasında iyileşme belirtileri gözlemleniyor.” denildi. Hastane, sağlık çalışanının tedavisinin karantina servisinde uzman doktorlarla devam ettiğini belirtti. Sağlık Bakanı Jeremy Hunt ise resmi Twitter adresinden, Royal Free Hastanesi çalışanlarından aldığı haberden memnuniyetini paylaşarak, “Dualarım ve düşüncelerim hemşire Pauline Cafferkey ve ailesi ile.” diye yazdı. Batı Afrika’da “Save the Children” adlı yardım kuruluşunda çalışan 39 yaşındaki Pauline Cafferkey, Aralık ayında,Ebola teşhisiyle İskoçya’nın Glasgow şehrinden İngiltere’nin başkenti Londra’ya tedavi edilmek üzere getirilmişti. Londra’daki Royal Free Hastanesi’nde tedavisi devam eden hemşirenin geçen hafta sağlık durumunun kritik olduğu açıklanmıştı. 6 ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 7 Otobüs Şoförlerinin Grevi Ulaşımı Felç Etti Eğitim Köşesi OKTAY ŞAHBAZ Urswick Ortaokulu Bilgisayar Bölüm Başkanı oktyshbz@googlemail.com İnterneti kullanarak ders yapmak Maaş eşitsizliğine karşı bir günlük iş bırakma eylemi yapan otobüs şoförlerin grevi milyonlarca Londralıyı etkiledi. Londra’da özelleştirilmiş 18 otobüs şirketinde 20 bin çalışan grev gerçekleştirdi. Grev nedeniyle toplu taşımacılık felç olurken, şehrin en kalabalık bazı caddeleri ise otobüssüzlüğün tenhalığını yaşadı. Londra 13 Ocak Salı günü otobüs grevi vardı. Londra çapında 18 otobüs işletmesinde 20 bin çalışan greve katıldı. Grev nedeniyle sabahın erken saatlerinden itibaren sadece nöbetçi otobüsler çalışırken, toplu taşımacılığın yükünü yer altı ve yer üstü trenleri kaldırdı. Az gelen otobüsler iş başlama ve iş çıkış saatlerinde deyim yerindeyse tıklım tıklım sefer yaparken, yer altı ve yer üstü trenler girişleri de kalabalılıktan dolayı gecikmeli seferler gerçekleştirildi. Londra’nın en kalabalık caddeleri ise bugün otobüslüğün tenhalığına sahne oldu. Taksiler dışında normal trafiğe de kapalı olan ünlü Oxford caddesi en tenha günlerinden birini yaşadı. 1987’lerden itibaren başlayan özelleştirme furyasının sonucunda Avrupa’nın en pahalı şehir içi yolculuğu Londra’da yaşanıyor. Ancak buna karşılık şoför ve otobüs çalışanları ise Avrupa’nın en az ücretini alıyor. Ayrıca aynı işi yapan şoför ve diğer çalışanlar arasında şirketten şirkete neredeyse saat ücreti olarak 3 sterline kadar fark oluşuyor. Stresli ve ağır çalışma koşullarına rağmen oto- büs şoförleri neredeyse asgari ücrete yakın ücret alıyor. İngiltere genelinde asgari saat ücreti 6.50 sterlin. Ancak Londra’da yaşamın pahalılığından kaynaklı olarak 9.15 sterlinlik bir Londra Yaşam Ücreti uygulanıyor. Otobüs şoförlerinin ücreti ise 9.30 sterlinden 12.34 sterline kadar değişkenlik içinde uygulanıyor. Otobüs şirketlerinde sendika üyesi 27 bin çalışan bulunuyor. Bu çelişkiye UNITE sendikası Londra bölge temsilcisi Wayne King, şöyle dikkat çekiyor: “Yolcular Londra’da tek ücret veriyorlar ancak aynı işi yapmasına rağmen otobüs çalışanlarına şirketine göre 80 çeşit ücret uygulanıyor.” UNITE sendikası gerçekleştirdiği grevle ücretler arasındaki bu farkların verilen en üst düzeyi esas alacak şekilde kaldırılmasını istiyor. Sendika daha önce 28 Aralık’ta 24 saatlik bir grev gerçekleştirmişti. 6 Ocak’ta yapacağı grevi ise otobüs şirketlerinin görüşmeye hazırız talebi üzerine ertelenmişti. Ancak özelleştirmenin kaymağını yiyen otobüs şirketleri yine bildiğini okuduğu için bugün yeni bir 24 saatlik uyarı grevi gerçekleştirildi. Enflasyon Yüzde 0.5’e Geriledi İngiltere’de enflasyon 2000 yılından beri en düşük seviyesini gördü. İngiltere Ulusal İstatistik Kurumu’nun Londra’da yaptığı açıklamaya göre tüketici fiyatlarında büyüme oranı, Kasım’da yüzde 1’den Aralık’ta yüzde 0.5’e geriledi. Ailelerin en çok şikayet ettikleri konuların başında gelir internet kullanımı. Bir çok aile çocuklarının internette çok zaman harcadıklarını ve bunun yüzünden yüzlerini bile görmediklerini söylerler. Yada bir çok aile çocuklarının oturup ders çalışmadığını ve daha çok internet üzerinden ders yapmasından şikayet eder. Bazılarımızda bazen “Bu nasıl ders çalışma diye” söyleniriz. Bu haftalık bu yazımızda bu konuda ailelerin ve öğrencilerin yaşadıkları sorunlara bakıp neler yapıla bilineceği konusunda bilgiler vermeye çalışacağım, umarım yardımcı olur. Ders yapan bir öğrencinin bilgi kaynakları vardır. Bundan 10-15 yıl önce bu bilgi kaynakları daha çok kitaplar, ansiklopediler, broşürler, gazeteler veya magazinler olarak geçiyordu. Fakat son dönemlerde özelliklede hızlı internetin gelişmesinden sonra öğrenciler hatta ve hatta öğretmenler için en temel bilgi kaynağı internet oldu. Bugün bir tuşa basarak bir çok bilgiye ulaşabiliyor bir çok şeyi öğrenebiliyoruz. Fakat dikkate almadığımız en temel nokta ise internetteki bilgilerin doğruluğu ve güncelliği. İnternetti kullanan öğrencilerin en az dikkat ettikleri noktalardan biri bu olurken diğer nokta ise internet gibi bir kaynağın ders veya bir proje için nasıl kullanıla bilineceği. Bir çok öğrenci interneti kaynak olarak kullanmayı oradaki bilgiyi doğrudan alıp kendi dersi gibi sunmak olarak algılıyor. Yani, İngilizce haliyle internetten Copy + Paste yapmak, bu bir çok öğrencinin kolaya kaçarak yaptığı yanlışlardan bir tanesi. Bir öğrencinin interneti bir kaynak olarak kullanmasında hiç bir sakınca yok. Fakat İnterneti kullanırken dikkat etmesi ve uyması gereken belli temel noktalar var. Bu temel noktalar okullarda öğretmenler tarafında sıkça söylenmesine rağmen bir çok öğrenci halen dikkate almayıp kendi bildiğini yapmaya devam ediyor. Bu noktaları öğretmenler kadar ailelerinde çocukları ile paylaşması önemli. Peki bu noktalar neler? 1. İnternette bulduğunuz bir bilginin kaynağı önemli. Özel şirket mi? Kamuya ait bir kurum mu? Bu önemli, çünkü bilgiyi bulduğunuz bir sitenin kime ait olduğu bilginin taraflı mı, tarafsız mı olduğunu belirleyecektir. 2. İnternette bulduğunuz bir bilginin doğruluğunu kontrol edin. Burada söylemek ve vurgulamak istediğim nokta, internette bulduğunuz bir bilgiyi başka siteler ile karşılaştırın. Hatta yapabiliyorsanız iki yada üç siteye bakın ve farklı mı aynı mı görecekseniz. Böylelikle gönül rahatlığıyla kullanabilirsiniz. 3. Bilginin yada sitenin güncelliği önemli. İnternette bulduğunuz sitenin ne zaman güncelleştirildiğine bakın. Aradığınız bilgiye göre ne kadar güncel bir siteye güveneceğinize siz karar vereceksiniz. 4. Bilgiyi doğru bir şekilde kullanma. Bir çok öğrenci internette bulduğu bilgiyi olduğu gibi kendi bilgisiymiş gibi defterine yada kâğıda kopyalıyor. Daha sonra bunu kendi yapmış gibi öğretmene veriyor – ve büyük olasılıkla ceza alıyor. Çünkü bu yapılan bir başkasının çalışmasını kopyalamaktan başka bir şey değil. Bulduğu bilgiyi kendi anladığı gibi kendi diliyle yazması onun anladığını gösterecektir ve doğru olanda bu olacaktır. 5. Aileler internet kullanımını sınırlamalı. Bir çocuğun interneti ne kadar kullandığını velisi belirlemesi gerekiyor. Bir öğrenciye ders için 1 yada en fazla 1.5 saat yeterlidir. Bu anlamda aile gereken sınırlamaları getirip harfiyen uygulamak zorundadır. Aksi takdirde internet bağımlılığı gibi gereksiz bir sorun ile karşı karşıya olabilir. Çocuklarımız bir daha odalarına çıkıp internetten ders yapmak istediklerinde yukarda belirttiğimiz noktaları hatırlayalım ve çocuğumuz ile bunları paylaşalım. Bu hem sizin için hem de çocuğunuz için faydalı olacaktır. ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 8 Yeni Güvenlik Tedbirleri Fransa-İngiltere WhatsApp’ın Yasaklanmasını Sınırındaki Güvenlik Kapsayacak mı? Önlemleri Artırıldı Dünya genelinde artan terör saldırıları korkusu tüm Avrupa ülkelerini yeni güvenlik önlemleri almaya iterken, Britanya’da alınan önlemler tartışılmaya devam ediyor. Alınacak yeni tedbirlerden kapsamı genişletilmeye devam ediyor. Başbakan David Cameron Salı günü yaptığı konuşmada Watsupp gibi uygulamaların yasaklanabileceği sinyalini verdi. Tüm dünyada en çok kullanılan mesajlaşma uygulamalarından birisi olan Whatsapp, ve benzeri uygulamalar Britanya’da yasaklanma tehlikesiyle karşı karşıya. Salı günü bu konuyla ilgili konuşan başbakan David Cameron, yukarıda saydığımız mesajlaşma uygulamaları gibi şifreli mesajlaşma uygulamalarını yasaklamak istediğini açıkladı. Cameron, bu yasağa sebep olarak ise, bu mesajlaşma uygulamalarında iki kişi arasında geçen konuşmaları gerektiğinde istihbarat yetkililerinin görememesi gösteriliyor. Cameron’a göre söz konusu mesajlaşma uygulamalarının mesaj içeriklerini kriptolu bir biçimde tutması ve gerektiğinde istihbarat yetkilileriyle paylaşmamaları terörist gruplar için hayli ilgi çekici olabilir. Cameron hükümeti, diğer Birleşik Krallığa yönelik olası terör eylemlerini engellemek amacıyla güvenlik önlemleri bir süredir artırılmıştı. Paris’te yaşanan saldırılardan sonra bu önlemler daha üst düzeye yükseltildi. taraftan telekom operatörlerinin ve ISS’lerin kullanıcıların online aktiviteleri ve mesajlarıyla ilgili daha fazla kayıt tutmasını zorunlu hale getirecek bir düzenleme üzerinde çalışıyor. Cameron’ın halihazırda yüz milyonlarca kişi tarafından kullanılan Whatsapp ya da Snapchat’i nasıl engelleyebileceği ise merak konusu. Cameron bu yıl yapılacak genel seçimlerden sonra eyleme geçmeyi hedefliyor. Diğer taraftan Başbakan Cameron’ın Paris’teki ifade özgürlüğü yürüyüşünden hemen sonra bu açıklamaları yapması, birçok kişi tarafından ‘ironik’ olarak tanımlanıyor. Watsupp uygulamasının yanında Apple uygulaması olan imessage te yasaklanma tehlikesi ile karşı karşıya. Öte yandan konuyla ilgili olarak adı geçen uygulamaların yetkililerinden henüz bir açıklama gelmedi. İçişleri Bakanı Theresa May, Fransa’nın başkenti Paris’te mizah dergisi Charlie Hebdo’ya düzenlenen silahlı saldırının ardından İngiltere-Fransa sınırında güvenlik önlemlerinin artırıldığını söyledi. Paris’te yaşanan gelişmelere ilişkin İngiliz hükümetinin acil kabine toplantısı “Cobra”ya başkanlık eden May, Sky News televizyon kanalına yaptığı değerlendirmede, “İngiltere sınırında bulunan güvenlik, polis ve diğer organizasyonlar, Fransa’dan ve Avrupa’nın farklı bölgelerinden gelen yolcu, araç ve mallara yönelik denetimlerini yoğunlaştırdı. Bu durum belirli bir istihbarata ya da plana cevaben değil. Fakat bu önlemler yürürlükte” ifadelerini kullandı. İngiltere›de terör tehdidinin geçen yılın ağustos ayında Ortak Terörizm Analiz Merkezi (JTAC) tarafından «ciddi» seviyesinden «çok ciddi» seviyeye yükseltildiğini hatırlatan May, «Bu, bir terörist saldırının olmasının büyük ihtimalle mümkün olduğu anlamına geliyor. Herkesten tedbirli olmalarını istiyo- rum» dedi. Başbakanlıktan yapılan açıklamada da İngiltere›nin terör tehdidi seviyesinde herhangi bir değişiklik yapılmadığı, fakat bir kısım tedbirin uygulanmasına karar verildiği bildirildi. Açıklamada, Fr ansa’dan İngiltere’ye geçiş yapılabilecek Calais limanı ve Gara du Nord tren istasyonunda özel araç ve kamyonlara yönelik aramaların artırılacağı kaydedildi. Başbakan David Cameron geçen hafta Almanya Başbakanı Angela Merkel ile yaptığı ortak basın toplantısında Paris’teki saldırının ifade özgürlüğü ve demokrasi gibi değerlere yapılmış bir saldırı olduğunu belirterek, bu saldırının İngiltere›deki terör saldırılarından farklı olduğunu ifade etmişti. Cameron, “İngiliz istihbarat kuruluşları MI5 ve MI6, beni ve Merkel’i, son gelişmelere ilişkin bilgilendirdi. Nasıl tepki vereceğimiz konusunda ve neler yapılması gerektiğine bakacağız. Hepimiz ihtiyatlı olmalıyız” diye konuşmuştu. ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 9 Artan Saldırılardan Sonra, Museviler Güvenlik Önlemlerini Artırdı Haber: Sven Kaeuler Üç hafta önce Londra’nın Hackney bölgesinde, 26 Yahudi’nin evleri ve arabaları ırkçı sloganlarla işaretlendi. Bu ilk olay değil, daha önce başlayan bir trendin takibi. İngiltere’de yaşayan 260 bin Yahudi’nin %60 Londra’da yaşıyor. Bu da dünyada yaşayan en büyük beşinci Musevi toplumuna denk geliyor. Londra’da antisemitizm saldırıları iki katına yükseldi. Londra’da sadece bir yıl içerisinde Musevi karşıtı saldırılar iki kat arttı. Bu saldırıların yükseldiği dönemde İsrail Filistin’e saldırıyordu. Ve bu süreç içerisinde onlarca olay yaşandı. 2014 yılında Musevi toplumuna karşı 166 tane saldırı gerçekleştirildi. 2013 yılında 60 tane saldırı yaşanmıştı. Yapılan 166 saldırının 40 tanesi Hackney bölgesinde yapıldı. Bu sayı 2013’te 14 olarak kayıtlara geçmişti. Kendi güvenliklerini sağlamaya çalışıyorlar. Musevi toplumu kapalı bir toplum olarak bilinir. Orto- doks Musevi toplumu kendi kuralları doğrultusunda yaşamaya çalışıyorlar. Kendi okulları ve hastaneleri var. Bunun yanı sıra 2008 de kurulan Shomrim (İbranice nöbetçi anlamına geliyor) güvenlik örgütü kuruldu ve bu örgüt Yahudilerin yoğun yaşadığı bölgelerde toplumun güvenliğini sağlamak için nö- bet tutuyorlar. Bu örgüt ilk olarak 1980 yıllarda ABD’de kurulmuştu. Musevi toplumunun farklı bir kültüre sahip olması ve dil sorunu yaşamasından kaynaklı bu örgüt İngiliz polisine onlarla iletişime geçme noktasında yardım ediyor. Paris’te yaşanan katliamdan sonra güvenlik seviyesi artırıldı Paris’te Charli Hebdo saldırısı ve ardından Yahudi marketine saldırıdan sonra Shomrim örgütünün güvenliği arttıracağı ifade ediliyor. İngiliz polislerinin Yahudi bölgesindeki güvenlik devriyelerinin arttığı da gözlemlendi. 10 ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 Su Kesesi Kısa Filminin Galası Yapıldı Londra’da yaşayan Rosa Shevin’in ‘Su Kesesi’ adlı ilk kısa filminin galası yapıldı. 11 Ocak Pazar günü Dalston’da bulunan Rio sinemasında yapılan galaya filmin ekibi ile birlikte çok sayıda kişi katıldı. Filmin yönetmeni Rosa Shevin’in yaptığı açılış konuşmasından sonra filmin gösterimi yapıldı. Gösterimin ardından filmin yönetmeni Rosa Shevin, yapımcısı Havard Helle ve başrol oyuncusu Mizgin Müjde Arslan izleyicilerin sorularını yanıtladı. Yönetmen Rosa Shevin’in yaptığı konuşmada filmi kendi kardeşinin gerçek hikayesinden yola çıkarak yazdığını ve çektiğini söyledikten sonra şunları be- lirtti: “Bu filmi daha iyi bir dünya yaratmak için, yaşamlarını feda etmeyi göze alan cesur yüreklere ve her an kapıdan girecekmiş gibi onları bekleyenlere -geride kalanlara- ithaf ediyorum. Umarım bekleyenler sevdiklerine en kısa zamanda sevgi ve coşkuyla sarılırlar.” Yönetmen Shevin son olarak filmde emeği geçen herkese teşekkür ederek konuşmasını sonlandırdıktan sonra üzerinde çalıştıkları yeni bir filmin de olduğunu duyurdu. 11 ALTYAZILI DİYALOGLAR MIZGIN MÜJDE ARSLAN blueartsfilm@gmail.com SENARYODA KARAKTER VE BIRDMAN Filmlerden bahsetmeye başladığımızda karakterlerden konuşmaya başlarız. “Taxi Driver” filminde Travis, Yılmaz Güney’in “Umut” filminde Faytoncu Cabbar, Kış Uykusu filminde Aydın, filme adını da veren Forest Gump ya da Amelie; “Baba” filminde Don Vito Corleone, “There will be blood” (Kan Dökülecek) filminde Daniel Plainview sinema tarihinde izin bırakan önemli karakterlerden bazılarıdır. Karakterleri severiz, bazen kızarız, onlarla durumları açıklarız, onlara yaşayan birer insan gibi atıfta buluruz. Güçlü karakterlerin yazılabilmesi için iyi yan karakterlerin de yazılması gerekir. Yan karakterler ne işe yarar? Bunu derste anlatmak için genelde kendimden örnek veririm, “ben uzun muyum” diye sorarım, çoğunlukla, “orta” ya da “kısa” gibi cevaplar alırım ama aslında hiçbiri değilimdir çünkü “uzun”, “kısa” ya da “orta” boylu olduğum yanımdaki kişinin boyuyla bağlantılıdır. Yanımda kısa biri varsa uzun, yanımda ciddi biri varsa komik, yanımda daha uysal biri varsa çılgın sayılırım. Yan karakterin filmdeki işlevi de bir bakıma böyledir. Bu yüzden kimi ana akım sinema filmlerinde ya da televizyon dizilerinde şu formüle sıklıkla başvurulur: bir komik şişman, bir gözlüklü zeki adam ve bir yakışıklı kahraman arkadaş olurlar. Kuşkusuz bu iki yan karakter yakışıklı, güçlü ve kurtarıcı ana karakterin özelliklerini güçlendirsin diyedir. Hafızanızı biraz zorlarsanız, kahramanın arkadaşlarını düşündüğünüzde buna benzer örnekleri rahatlıkla çoğaltabilirsiniz. Yan karakterlerin bir diğer işlevi de çatışmayı oluşturmasıdır. Gerek bir filmin analizinde, gerek yazdığınız senaryolarda yan karakterler mevzusuna önem vermek gerekiyor. Bazı durumlarda farklı karakterler birbirlerine olan zıtlığı, bazen de bir kişinin farklı yönlerinin yansımaları gibidirler. İngiltere sinemalarında vizyonda olan, Venedik Film Festivali’nin bu sene açılış filmi olarak gösterilen ‘Birdman or The Unexpected Virtue of Ignorance Film’ filminin karakterlerinden örnek vermek istiyorum. Film, geçen gün açıklanan Altın Küre Ödülleri’nde en iyi senaryonun yanı sıra başrol oyuncusu Michael Keaton’a da En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandırdı. Filmin yönetmenliği, “Paramparça Aşklar Köpekler” (2000) filminden bu yana başarılı filmlere imza atan Meksikalı sinemacı Alejandro G. Iñárritu’ya ait. Senaryosu bir yana, film ‘dili’yle daha ilk sahneden farklılığını gösteriyor, çünkü filmin büyük bir bölümü, Broadway’deki bir tiyatronun içinde karakter takibinin, plan sekans çekimi etrafında geçiyor. Uzun plan film sevenlerin özellikle görmesi gereken bir film. (Benzer bir deneme olan Hitchcock’un “Rope” filmi de tavsiye edilir.) Film dili bir yana, filmin ana karakter ve yan karakterlerinden söz etmek istiyorum. Her biri işlevleriyle özenle seçilmiş önemli karakterler var filmde. Filmin başrolünde daha önce yaptığı gişe filmleriyle ün yakalayan, 25 yıl önce canlandırdığı Birdman karakterinin ünüyle simgeleşen ve Broadway’da işlettiği tiyatrosuyla geçmişi ve bugünüyle çarpışma halinde olan 60’lı yaşlarda Riggan var. Filmin anlatıcısı da o. Riggan’ın iç sesinden hesaplaşmasını film boyunca duyuyoruz. Filmin dramatik dengesi, tiyatro oyununun baş oyuncusunun provalar esnasında yaralanması ve yerine birinin gereksinimiyle bozuluyor. Oyunun iki kadın oyuncunun önerisiyle Mike Shiner (Edward Norton) bu rol için çağrılıyor. Mike’in karakteri ve tabi ki Edward Norton’un performansı filme önemli bir ivme kazandırıyor. Mike ve Riggan ikisi de şöhreti yaşamış, modası geçmiş iki oyuncudur ancak aralarında önemli bir fark vardır: Mike bu durumla hoşnutken, hala avantajlarını kullanırken; Riggan ise bu şöhretin onu hayatını mahvettiğini düşünmektedir ve Birdman’ın hayali gölgesiyle kavga halindedir. Özellikle kızıyla kuramadığı iletişim, aralarındaki soğuk ilişki bunun en görünür tarafıdır, sanki hep istediği iyi baba olma hayali sırf Birdman’in ününün şımarık davranışları yüzünden yok olmuştur. Üstelik filmde Mike, Riggan’ın kızı Sam ile yakınlaşır, bu yakınlaşma Riggan’ın öfkesinin daha da büyümesine yol açar. Mike gördüğü her kadınla flörtleşirken, Jiggan tiyatroda oyuncu sevgilisi, eski eşi ve kızı dahil hayatındaki tüm kadınlarla sorun yaşar. Filmin en önemli sahnelerinden birisinde Mike ve Riggan karşılıkla dövüşür, Mike’ın üzerinde genel kişiliğini anlatacak şekilde sadece alt iç çamaşırı vardır. Michael Keaton’ın filmde canlandırdığı Riggan karakteri, oyuncunun Batman filmindeki rolüyle benzerlik taşıyor. Batman, Birdman olur ama Keaton’in canlandırdığı Riggan karakteri, sinemaseverlerin en iyi film karakterleri listesine girecek mi göreceğiz. ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 12 Yüzlerce Seveni Ezgi’yi Gözyaşları ile Uğurladı Ölümüyle, başta ailesi olmak üzere sevenlerini yasa boğan, Kingston Üniversitesi Eczacılık bölümü öğrencisi, 18 yaşındaki Ezgi Serçe, yüzlerce seveni tarafından son yolculuğuna uğurlandı. Yoğun kalabalıktan kaynaklı zaman zaman izdihamın yaşandığı cenaze töreninde göz yaşları sel oldu. 5 Ocak Pazartesi sabahı Kingston’da kaldığı öğrenci evinde cansız bedeni bulunan genç kız için Cumartesi günü, saat 11’de Cemevi’nde bir cenaze töreni düzenlendi. Yaşamını yitiren Ezgi Serçe’yi tanıyan tanımayan yüzlerce kişinin geldiği Cemevi dolunca çok sayıda kişi dışarıda bekledi. Alevi geleneklerine göre Cemevi’nde yapılan cenaze törenden sonra, genç kız, defnedilmek üzere Enfield Mezarlığına götürüldü. Enfield mezarlığında da yapılan kısa törenden sonra, genç kız toprağa verildi. Ezgi’nin sevenleri gözyaşları içinde mezarına bıraktıkları çok sayıda çiçekle son kere vedalaştı . Acılı günlerinde, dostlarının yalnız bırakmadığı Anne ve baba, İsmet ve Canan Serçe, uzun bir süre genç kızlarının mezarından ayrılmak istemediler. Genç kızın yakın ailesi ve arkadaşları tören boyunca güçlükle ayakta durdular. Aile mezarlıktan döndükten sonra Cemevi’nde taziyeleri kabul ettiler. ‘EZGİ, HERKESİN BİR TANESİYDİ’ Başarılı bir öğrenci olan genç kızın, kız kardeşi Esin, ve kuzenleri Goncagül ve Esra, hayat dolu bir insan olduğunu ve her zaman başkalarının mutluluğunu kendinden önce düşündüğünü söylediler. Esin, Goncagül ve Esra, Ezgi’yi şöyle anlattılar: ‘‘Her zaman mutlu ve hayata bağlı birisiydi. Yapa- cak, görecek yeni ne varsa yapmak isterdi ve ayarlayıp bizi de götürürdü- macerayı çok severdi. Ezgi herkesin bir tanesiydi. Arkadaş olarak her zaman nasihat verirdi bize ve mutlu olmamızı isterdi. Başkalarını mutlu etmeyi severdi. Her konuda sorunluluk üstenirdi- bir şey planlanması gerektiğinde öncülük yapardı ve her konuda herkesin ona karşı güveni çoktu. ‘‘Hem ablalık hem de gerektiğinde annelik ve babalık da yapardı. Şakalaşmayı çok severdi, hatta hepimiz için bir takma isimi vardı.’’ OTOPSİ SONUCU HENÜZ AÇIKLANMADI Kingston Üniversitesi Eczacılık bölümü birinci sınıf öğrencisi, Ezgi Serçe, Pazartesi sabahı, kaldığı öğrenci evinde ölü bulunmuştu. Pazar gecesi telefonlarına cevap vermeyen Ezgi Serçe’nin durumundan şüphelenen aile Kingston’da bulunan eve gitti. Evin kapısı kırıldıktan sonra içeri giren polisler, genç kızın cansız bedeniyle karşılaştı. Serçe ve Konca ailelerinin taziyeleri kabul ettikleri Cemevinde hafta boyunca, binlerce kişinin ziyaret etmesiyle dolup taştı. Henüz ölüm sebebinin bilinmediği Ezgi, yapılacak coroner (adli tıp) incelemesinden sonra netlik kazanacak. ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 13 Paris’te On Binler Üç Kürt Kadın Devrimci İçin Yürüdü Fransa’nın başkenti Paris’te on binlerce kişi, PKK kurucularından Sakine Cansız, KNK Paris Temsilcisi Fidan Doğan ve Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez’in katledilişini yıl dönümünde protesto etti. “Suskunluğunuz suçluluğunuzdandır” sloganıyla yapılan anma etkinliğinde, başta Kürt kurumları, Türkiye Sosyalist hareketler, Fransız Komünist Partisi, Sol Parti gibi kurumlarının yanı sıra, anarşist, feminist, gruplarının katıldığı yürüyüşte, HATİCE GÜDEN h.guden-tlgrf@hotmail.com Rosa’nın “Ya Barbarlık, Ya Sosyalizm!” şiarı hala güncel!.. PKK’nin kurucularından Sakine Cansız (Sara), KNK Paris Temsilcisi Fidan Doğan (Rojbin), Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez’in (Ronahi) katledilmesinin yıldönümü dolayısıyla on binlerce Kürt, başkent Paris’te buluştu. Başta Fransa ve Almanya olmak üzere, İsviçre, Hollanda, Belçika gibi Avrupa’nın birçok ülkesinde yaşayan binlerce Kürdistanlı ve dostları, 3 devrimci Kürt kadının katliamının 2’nci dönümü dolayısıyla yapılacak anma yürüyüşüne katılmak için sabahın erken saatlerinde Gare du Nord’da toplandı. Kürtler, yaklaşık iki saatlik bir yürüyüşün ardından mitingin yapılacağı Stalingrand girişinde güvenlik gerekçesiyle polis tarafından durduruldu. Bir süre bekletilen Kürtler daha güvenlik sorunlarının çözülmesinin ardından miting alına bırakıldı. Miting, Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez ve Charlie Hebdo dergisi çalışanlarının anısına yapılan saygı duruşuyla başladı. Özgürce “2 yıl önce 3 Kürt kadını Sara, Rojbîn ve Ronahî bugün ise Charlie Hebdo” pankartı taşınırken, sık sık katillerin bulunması talebiyle sloganlar atıldı. ‘FRANSA KATLİAMLARI AÇIĞA ÇIKARMALIDIR’ Stanlingrand alanındaki miting Fransa Demokratik Kürt Konseyi Eşbaşkanı Şükran Akdoğan’ın konuşmasıyla başladı. Akdoğan, 2 yıl önce Paris’te katledilen Kürt kadınlarının faillerinin bulunmadığına değinerek, Fransız hükümetinin adil davranmaya çağırdı. 7 Ocak’ta Charlie Hebdo dergisinde yapılan katliamı da kınayan Akdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “9 Ocak katliamı ile 7 Ocak katliamını yapan aynı zihniyettir. Bu katliamları kınıyoruz. Fransa devleti bir an önce bu katliamları açığa çıkarmalıdır.” 15 Ocak 1919 yılında Alman devleti tarafından, yoldaşı Karl Liebknecht ile birlikte katledilen Rosa Luxemburg; “Ya barbarlık ya sosyalizm” demişti yüzyıl kadar önce. Ya barbarlık yolunda devrimsiz kalış; toplumsal çürüyüş, dağılış ve yok oluş. Ya sosyalizm yolunda devrimlerle ilerleyiş; toplumsal özgürleşme, insanileşme ve kurtuluş. Bu ikilem, toplumsal gelişimin bugüne evirilen güncel sınıf mücadeleleri bakımından sürekli doğrulanan ve geçerliliğini koruyan bir belirlenimdir. Son yıllarda, özellikle de Şengal katliamında daha da görünür hale gelen ve geçtiğimiz hafta Paris’in göbeğinde bir kez daha yaşanan katliamlarla sosyalist bir dünyanın yokluğu koşullarında barbarlığın nasıl gelişebildiğine tanık oluyoruz. Politik kültür, dünya görüşü ve “uygarlık değerleri” açısından emperyalist güçler ile dinci, gerici, faşist güçlerin aynı kimliği taşıdıklarına bir kez daha tanık oluyoruz. DAİŞ çetelerinin kafa kesmesi ve bunu medya yoluyla bir propaganda aracı olarak kullanması dışında, uyguladığı yöntemler bakımından emperyalist devletlerle benzerliği, Ebu Garip zindanında uygulanan vahşet resimleri ile hafızalardadır. 1965 yılında Endonezya’da CIA tarafından organize edilerek kafaları kesilen binlerce komünistin sokaklarda sergilenmesi ile hafızalardadır... Keza, iki yıl önce 9 Ocak tarihinde Paris’in göbeğinde yaşanan katliamın sorumlularını bilen ve hala yargı önüne çıkarmayan Fransız burjuvazisinin, Charlie Hebdo katliamına da davetiye çıkardığı açık değilmidir?.. Defalarca tehdit almış, ilerici bir mizah dergisi olan Charlie Hebdo’nun Paris’in merkezinde böylesine kapsamlı bir katliamla susturulmaya çalışılması, katillerin bu olanağı yakalayabilmeleri Fransız devletinin dolaylı suç ortaklığına işaret etmez mi?.. Kapitalistler, devrimci hareketleri tasfiye etmek, kendi egemenliklerini sağlamlaştırmak amacıyla olmadık yöntemleri devreye koyarlarken, karşıdevrimci kuvvetlerin böylesine at koşturabilmeleri düşündürücüdür!.. Gerici ayaklanmalar, darbe, suikast, terör, dinsel kışkırtmalar, ekonomik ve politik oyalamalar, sabotajlar, ideolojik yanılsatma taktikleri vb. emperyalizmin çağımızda izlediği en önemli stratejidir. Ve her türlü yöntem, emperyalist gericilik çıkarlarına hizmet ettiği sürece “meşru”dur. Kobanê’ye yönelik sürdürülen savaş, Gazze’de İsrail’in uyguladığı vahşet, Libya’ya yönelik saldırı hazırlıkları, Irak, Suriye, Afganistan, Somali, Sudan’a yağdırılan bombalarla bir bütünlük arz eder. Emperyalist güçlerin DAİŞ çeteleri veya Nijerya’da terör estiren çeteler bu güçlerin izlediği stratejiden bağımsız ele alınamaz. İnanılmaz boyutta yıkıcı silahlarla donanmış bu emperyalist sistemin egemenliklerini, etki alanlarını korumak, savunmak için başvurmayacağı hiçbir yöntem yoktur. DAİŞ çeteleri tarafından kafası kesilen insanlar sadece kapitalist barbarlığın aynasıdır. Bu saldırgan emperyalist güçler, askeri müdahale ve saldırganlıklarını “halkı koruma” maskesi altında sistematik bir şekilde devreye koymaya devam ettirmektedirler. Emperyalist güçlerin, 1. emperyalist paylaşım savaşını başlatmadan bir yıl önce Rosa Luxemburg, emperyalist ülkelerin hızlı bir şekilde karada, denizde ve havada artan silahlanma yarışına dikkat çekmişti. Avrupa ve Afrika’yı da kapsayacak olan ve bir dizi kanlı savaş zinciri oluşturacak bir dönemde olduğumuzu, küçük bir kıvılcımın bir yangına dönüşeceğine işaret ederek; ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm demişti. 102 yıl önce karakterize edilen dönemin benzerini yaşadığımızı belirtmek durumundayız. Bu bir abartma değil. Geçen yüzyıl içinde iki dünya savaşı, bir dizi bölgesel savaş, devrim ve karşı-devrime yol açan tekelci kapitalizmin yasaları hala geçerliliğini korumaktadır. Kapitalizm, milyarlarca insanın sefaleti üzerinden insanlık tarihinin hiç yaşamadığı kadar bir zenginlik yaratmış, buna karşın; Dünya Bankası’nın verilerine göre 3,2 milyar insan, günde iki dolarla yaşamını idame ettirmek zorunda kalmaktadır. Savaşlar, ekonomik krizler, doğanın tahrip edilmesi, açlık, yoksulluk, işsizlik, evsizlik, manevi-ahlaki düşkünleşme, kadın bedeni ticareti, cinsiyet ayrımcılığı, milliyetçi-ırkçı bataklık, dinsel-mezhepsel kışkırtıcılık, vb. kapitalizmin genelleştirdiği toplumsal hastalıklar derinleşiyor... Rosa’nın barbarlık olarak tanımladığı; kapitalist pazarın ve kapitalist toplumsal sisteminin ürettiği ve insanlığa dayattığı karanlık bir gelecektir. Sosyalizm ise; insanlığın umududur. Barbarlık düzeninden kurtuluşudur!.. 96 yıl önce ölümsüzleşen “Devrim Kartalı” Rosa’nın anıları ve fikirleri yol göstericimiz olsun!.. 14 ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 15 Paris Katliamı Dünyayı Ayağa Kaldırdı Fransa’nın başkenti Paris’te 12 kişinin ölümü ile ile sonuçlanan Cahrlie Hedbo dergisine yönelik saldırı dünya gündemine bomba gibi düştü. 7 Ocak’ta gerçekleşen olaydan iki gün sonra saldırganlar Paris yakınlarında bir matbaada ölü olarak ele geçirildiler. Haber Foto: Erem Kansoy Ülkenin en köklü mizah dergisi Charlie Hebdo’ya düzenlenen kalaşnikoflu saldırı ile dünya basını kameralarını Paris’e çevirdi. Görgü tanıklarına göre, önce siyah kapşonlu üç kişi kalaşnikoflarla dergi binasına girdi ve çalışanların üzerine ateş açtı. Şüpheliler saldırının ardından olay yerinden uzaklaştı. Yıllardır tehdit edilen dergi ve karikatüristleri 7/24 polis tarafından korunuyordu. İlk olarak dergi bürosunu basan saldırganlar burada 2’si polis 11 kişiyi katletti. Daha sonra siyah bir araçla olay yerinden uzaklaşan saldırganlar yolda bir sivili ezdiler. Arabayla çarptıkları kişinin de hayatını kaybetmesiyle ölü sayısı 12’ye yükseldi. 10 Gazeteci, 3 Polis, 4 Rehine, 3 Saldırgan yaşamını yitirdi Charlie Hebdo saldırısını gerçekleştiren Cherif ve Said Kouachi kardeşler öldürüldü. Kardeşlerin rehin tuttuğu kişi ise sağ olarak kurtarıldı. Öte yandan saldırganların öldürüldüğü aynı saatlerde eş zamanlı olarak Paris’teki bir Musevi markette yaşanan rehine olayında da saldırgan ile birlikte 4 rehine de yaşamını yitirdi. Böylece Paris’te Charlie Hebdo saldırısıyla başlayan olayların bilançosu 3 saldırgan ile birlikte 20 ölü olarak kayıtlara geçti... Milyonlarca Kişi Alanlara Çıktı Paris geçtiğimiz Pazar tarihi anlara sahne oldu. Charlie Hebdo dergisi katliamı ve ardından yapılan saldırılar protesto edildi. Cumhuriyet Meydanı’ndan başlayan ve hala devam eden yürüyüşe yaklaşık bir buçuk milyondan fazla kişinin katıldığı açıklandı. Yürüyüşe katılan 50’ye yakın devlet ve hükümet başkanı kol kola yürüyerek birlik mesajı verdi. Meydanda her yaştan her milliyetten katılımcı vardı. İfade özgürlüğünü sembolize eden kalemler ve ‘Ben Charlie’yim’ afişleri taşındı. Birçok ülkenin ve topluluğun bayrağı dalgalandı. Cuma günkü market saldırısında 4 Yahudi, saldırgan Amedi Coulibaly tarafından öldürülmüştü. Cemaatin temsilcileri Hollande’ın Yahudi okulları ve sinagoglarda ekstra güvenlik önlemleri alınacağına dair kendisine söz verdiğini söyledi. Cumhuriyet Meydanı’nda kalabalık artarken Hollande yürüyüşe katılmaya gelen dünya liderlerini sarayın girişinde karşıladı. 12’si Charlie Hebdo katliamında olmak üzere 17 kişinin öldüğü 3 gün süren şiddet dalgasında yaşananların ardından Fransa ile dayanışmak için Paris’e gelen liderler arasında Başbakan Ahmet Davutoğlu, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Britanya Başbakanı David Cameron, İtalya Başbakanı Matteo Renzi, İspanya Başbakanı Mariano Rahoy, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu vardı. Toplamda 50’ye yakın ülkenin devlet ve hükümet başkanı yürüyüşe iştirak etti. Dünya genelinde aktivist grupların, liderlerin yürüyüşe katılmasına da olan tepkisi gecikmedi. Sosyal medyada çeşitli fotoğraflar ve yorumlar yayınlandı. Liderler kol kola girerek kortejin en önünde yürüdü. Olayla İlgili Aranan Kadın Türkiye Üzerinden Suriye’ye Geçti Paris’te Musevilere ait markete yönelik yapaılan rehine olayında öldürülen Amedy Coulibaly’nin kız arkadaşı Hayat Boumeddiene, Fransa’nın en çok aranan ismi durumunda. Boumeddiene’nin 2 Ocak’ta Türkiye’ye gittiği ve 8 Ocak’ta Daiş’e katılmak üzere Suriye’ye geçtiği resmi makamlar tarafından da doğrulandı. Charlie Hedbo katliamını araştıran polis şefi intihar etti Charlie Hebdo dergisine yapılan ve 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıyı araştırmakla görevlendirilen 45 yaşındaki başkomiser Helric Fredou’in intihar ettiği duyuruldu. France 3 TV kanalının iddiasına göre Fredou, geçtiğimiz çarşamba günü kendisini vurdu. Helric Fredou’in ölü bulunmasının ardından, arkadaşları intihar edecek kadar sorunu olmadığını, ölümünün şüpheli olduğunu belirtmişti. Yaşanan olaydan sonra ülke genelinde Müslüman kesimlere dönük saldırılar artarken, Müslümanların ve Musevilerin yoğun yaşadığı bölgelerde güvenlik önlemleri iki katına çıkarıldı. Charlie Hedbo, Saldırı Sonrası İlk Sayısında Muhammed’in Karikatürüyle Çıkıyor Kapakta, gözü yaşlı Muhammed Peygamber büyük harflerle “JE SUİS CHARLİE” (BEN CHARLİE’YİM) yazılı bir dövizi tutuyor, üstte ise yine büyük harflerle “TOUT EST PARDONNE” (HER ŞEY AFFEDİLDİ) yazıyor. ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 16 Berkin’in babası: “Çocuğum O Esnada Ekmek Almaya Gitmişti” Haber/Fotoğraf: Erem Kansoy Gezi direnişi sürecinde Türk polisi tarafından öldürülen 14 yaşındaki Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan Londra’da konuşmacı olarak katıldığı panelde “Berkin’i tanıyarak bilerek vurdular, Berkin Taksim’e gidiyordu biliyorum, ama çocuğum vurulduğu esnada ekmek almaya gitmişti.” dedi. Britanya Alevi federasyonu tarafından Pazar (1201-215) günü Londra’nın Dalston bölgesinde bulunan binasında, gerçekleştirilen ‘Gezi’den Günümüze’ konulu panele, gezi direnişi döneminde polis tarafından öldürülen 14 yaşındaki Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan konuşmacı olarak katıldı. Britanya Alevi Federasyonu (BAF) Başkanı İsrafil Erbil’in de konuşmacı olduğu panele çok sayıda kişi katıldı. Berkin Elvan’ın öldürüldüğü dönemde Londra’da dünyaya gelen ve Berkin adı verilen küçük çocuğu kucağına alan Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan duygusal anlar yaşadı. Panelde konuşan Sami Elvan şunları kaydetti, “Beni avlamışlar, bizi terörle mücadeleye çağırmışlar!” “Bana bir telefon gelmişti ilk önce, oğlunuzla birlikte İstanbul Valiliğine gelirseniz sizi bazı konularda aydınlatacağız dediler. Benim O güne kadar devlet kapısında hiç işim olmamıştı. O gün ben valiliğe gidiyorum diye gerçekten beni avlamışlar, bizi terörle mücadeleye çağırmışlar. İşte bu yüzden Berkin’i tanıyorlar, o yüzden bilerek vurdular diyoruz. Oraya gittiğimizde sorulan abuk subuk sorulara Berkin en ufak bir cevap bile vermedi. Berkin’i tanıyarak bilerek vurdular, Berkin Taksim’e gidiyordu biliyorum ama çocuğum vurulduğu esnada ekmek almaya gitmişti.” “Hiç bir zaman çocuğumun yanında ağlamadım!” Sami Elvan, “hastahanede Berkin’in yanına girdiğimizde ona sizlerin sevgisini, aşkını anlatırdım. Yanında güçlü durmaya çalışırdım sizlerin mesajlarını iletirdim, dayanamayacağım zamanlarda yanından çıkardım, hiç bir zaman çocuğumun yanında ağlamadım.” İfadelerini de kullandı. “Orada her türlü devletin parmağı var!” “Bizim mahallemiz Okmaydanı mahallesi, nasıl anlatılır bilmiyorum ama orada her türlü devletin parmağı vardır. Orayı karıştırmak için oradaki insanları dağıtmak adına oradaki ranttan çıkar sağlamak adına mahallemizde çok baskılar var, herkes bunu biliyor İstanbul denince ilk akla gelen Okmeydanı’dır herhalde, onun için devlet Berkin’i de tanıyor beni de tanıyor. Okmeydanı’nda kim oturuyorsa devlet biliyor.” “Adım adım bizi takip ettiler.” “Hastahane süreci boyunca da 269 gün bizi takip ettiler. Fotoğraflarımızı videolarımızı çektiler, bunların bilincindeydik farkındaydık. Bizim haber alamadığımız durumlarda hastahanede Berkin’in durumunu bizden daha iyi biliyorlardı. Cumhurbaşkanı Berkin’i kaybedeceğimizin son dakikası beni aradı ve ne yapalım diye sordu, bende ne diyeyim ki son dakika aradı.” Panelde konuşmasına devam ederken gözyaşlarını tutamayan Sami Elvan salondakilere duygusal anlar yaşattı. Programda, Gezi olayları ile ilgili birde kısa video gösterimi yapılmasının ardından panel devam etti. Salonda, “Berkin’in hesabı sorulacak! On beşinde bir fidan Berkin Elvan!” şeklinde sloganlar atıldı. “Bizi yuhalattı, bize terörist dedi!” “Biliyorsunuz dönemin Başbakanı Erdoğan, Gezi süreci boyunca ve Berkin Hastaneye girdikten sonra hep bizimle uğraştı. Antep konuşmasında eşimle ve benimle ilgili konuştu, bizi yuhalattı bize terörist dedi, neymiş biz katil demişiz, hırsız demişiz, şimdi ben soruyorum kendisine, emri ben verdim dedi, benim polislerim destan yazdı dedi, bunu kendisi söyledi. “Sen katilsin çünkü emri sen verdin, baş katil sensin.” “Yatak odamıza kadar karışan kaç çocuk yapacağımıza karar veren, kendine kurban isteyen, bunları söyleyen Başbakan bizi terörist ilan etti, neymiş çocuğumun annesi ona katil demiş, çocuğumu sen öldürdün Erdoğan demiş, Berkin’in annesi yalan söylemiyor ki. Sen dedin benim polislerim destan yazdı, o zaman senin polisin vurdu Berkin’i, sen katilsin çünkü emri sen verdin, baş katil sensin.” Ailece zor zamanlar yaşadıklarını ve çocuklarını kaybetmenin acısını gün geçtikçe artarak yaşadıklarını ifade eden baba Sami Elvan teşekkürlerini sunarak konuşmasını tamamladı. Katılımcılardan birinin, “yasal yollardan size yardımcı olacak yada sizi destekleyecek bir grup, birileri var mı?” sorusuna Sami Elvan, “Berkin’in dosyası tüm Türkiye’nin çocuklarının dosyası, o konuda destek var. Bütün hukukçular ve Avrupa’daki destekçilerimizin Berkin’in davasını dört gözle beklediklerini biliyorum. Biz Türkiye’de adalet beklemiyoruz, istiyoruz ki katillerin yüzü ortaya çıksın, aslında yüzü ortada. Ama biz biraz daha dünya kamuoyu da tanısın diye adalet yoluyla mücadele ediyoruz. Ethem’in katillerine nasıl plaket verdilerse herhalde bunlara da plaket verirler. Türkiye’de de adalet gelecek ama biraz zor görünüyor bizlerde zoru aşmalıyız.” Şeklinde yanıtladı. Londra’da bulunan bazı dernek ve kurumların yetkililerinin yaptığı kısa konuşmaların ardından düzenlenen panel son buldu. ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 17 ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 18 Cinayete Teşebbüsten Meriç 15 yıl, ‘Birmingham’a Ayanoğlu İse 12 Yıl Hapis Yatacak Müslüman Olmayan Giremez’ Sözü İçin Özür Fox TV’de katıldığı bir analiz programında Fransa olaylarını değerlendirirken Birmingham’ı “Müslüman olmayanların giremediği bir şehir” olarak tanımlayan ABD’li sözde terör uzmanı, yoğun tepkiler alınca yaptığı açıklamalar Mayıs ayında West Green Road’ta yaşanan silahlı çatışmadan kaynaklı tutuklanan ve geçtiğimiz hafta mahkeme tarafından cinayete teşebbüsten suçlu bulunan Sedat Meriç ve Oktay Ayanoğlu’nun yatacağı hapis cezaları belli oldu. Old Bailey mahkemesi tarafından suçlu bulunan sanıklardan Sedat Meriç 15 yıl, Oktay Ayanoğlu ise 12 yıl hapis yatacak. West Green Road’da gerçekleşen olayda Ulusal Suç Biriminin (National Crime Agency) memurları ve zanlılar arasında silahlı çatışma yaşanmıştı. Meriç ve Ayanoğlu cinayete teşebbüs ve silah taşımaktan yargılanıyorlardı. 23 Mayıs 2014 tarihinde Meriç ve Ayanoğlu bir bilardo salonuna silahla ateş açmış, olay yerinde bulunan Ulusal Suç Birimi olaya müdahale edince saldırganlar ile memurlar arasında çatışma çıkmıştı. Mermileri biten saldırganlardan Sedat Meriç olay yerinde teslim olmuştu. Olayda kimse yaralanmamış olsa da saldırganlar cinayete teşebbüsten suçlu bulunmuşlardı. Steven Emerson’un sözleri sosyal medyada alay konusu oldu, «Fox News gerçekleri” anlamına gelen #FoxNewsFacts etiketi ile hakkında en çok konuşulanlar listesine girdi. Gelişen tepkilerden sonra, Emerson, sözlerini «Korkunç bir hata» olarak niteleyerek özür diledi. Ayrıca Birmingham Çocuk Hastanesi’ne bağış yapmayı öneren Emerson “Birmingham hakkındaki sözlerim tamamen yanlıştı” diye konuştu. Birmingham şehri yönetimi özrü memnuniyetle karşıladıklarını söylerken, Emerson’un yayında sarf ettiği sözlerinin bir temeli olmadığını da vurguladı. İnanmayanların sayısı Müslümanlar kadar 2011 yılında Birmingham’da yapılan nüfus sayımına göre şehrin neredeyse 1 milyon 100 bin olan nüfusunun çoğunluğunu Hristiyanlar oluşturuyor. Birminghamlıların kendilerini hangi dinden ifade ettiklerine göre oluşturulan verilere göre Hrısitiyanların sayısı neredeyse 500 bin iken, Müslümanların sayısı 234 binde. Şehirde diğer dinlere mensup birçok kişi de yaşarken, herhangi bir dine inanmadığını söyleyenlerin sayısı ise 206 bin. ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 19 Sadece Paris’te İnsan Olmak... Aladdin Sinayiç Dünya, bir haftadır Paris’te yaşanan katliamı konuşuyor. Bu katliamı protesto etmek için milyonlarca insan alanlara indi, dünya liderlerinin birçoğu Paris’te yapılan anmaya katıldı. Dünya televizyonları Paris’ten bir haftadır canlı yayınlar yapıyor, dünya gazeteleri Paris olayını bir haftadır manşetlerden indirmedi. Bunlar çok güzel gelişmeler, dünyanın terör karşısında ayağa kalkması kadar güzel bir şey olamaz elbette. Ancak bunu yaparken biraz dürüst olmak gerekiyor. İnsan olacaksak, sürekli insan olacağız. Paris’te insan olup, Nijerya’da vicdanımızı kör etmeyeceğiz. Dünya liderleri Paris’te kol kola girip terörü lanetleme gibi sahtekarlıklarla bizi kandıramazlar artık, çünkü her birisinin nasıl bir bataklığı yönettiklerini çok iyi biliyoruz. O yönettikleri bataklıklarda oluşan sineklerin dünyanın başına nasıl bela olduğunu da çok iyi biliyoruz. O sahtekarların her birisinin kendi ülkelerinde, veya müdahale ettikleri uzak diyarlarda nasıl terör estirdiklerini ve kaç bin cana mal olduklarını da çok iyi biliyoruz. Keşke Charlie Hebdo’nın o cesur kalemleri yaşıyor olsaydı da bu sahtekarların karikatürünü çizselerdi. Uzaklarda bir kenttir Baga... Britanya’nın eski sömürgesi olan Nijerya’nın Borno eyaletine bağlı bir kasaba. 3 Ocak’ta Boko Haram’ın yeni bir vahşetine sahne oldu Baga. Gelen bilgilere göre 2 bin civarında insan, çoğu yakılarak vahşice katledildi. Dünyanın vardığı ahlaksız ve çürümüş seviye bu olmalı artık. Kimin acısı daha büyük? Hadi yarıştıralım acılarımızı. Yarıştıralım ki acılarımızın karşılıklı büyüklüğü ortaya çıksın. Bu ne şimdi demeyin? Acı acıdır, katliam katliamdır, bunun büyüğü ve küçüğü arasında ayırım yapmayalım demeyin sakın. Demeyin çünkü, koca bir boş laf ve yalandan başka bişey olmaz sizin dediğiniz şey! Paris’te katledilen 17 kişiye ağlayan dünya, Baga’daki 2 bin kişiye ağlamıyorsa, ağlamayı bırak bahsini bile yapmıyorsa, o dünya çürümüştür artık. Afrika ve Ortadoğu’daki ölümler çok normal geliyor artık hepimize. Buradaki ölümlere alıştırıldık. Suriye ve Irak gibi ülkelerde bir gün yüzden az insan ölse veya bir intihar saldırısı gerçekleşmese, yalnış giden bir şey olduğu hissine kapılırız. Böyle saçma bir duruma varmışız. ‘Irak’ta intihar saldırısı: 82 ölü’, ‘Pakistan’da bombalı saldırı: 54 ölü’ gibi haberleri tıklama ihtiyacı bile duymuyoruz artık. Çok sıradan bir haber gibi geliyor. Bu çok korkunç bir durum. O kol kola giren sahtekar dünya liderlerinin hiçbirisi Paris için gösterdiği duyarlılığı Baga veya Ortadoğu’nun bir ülkesi için göstermedi. En acısı da Nijerya’nın devlet başkanı Goodluck Jonathan bile Paris için taziye dileklerini sunarken kendi ülkesinde aynı barbar zihniyet tarafından katledilen vatandaşları için tek kelime etmedi. Bahsederse bu yıl yapılacak seçimlerde puan kaybedecek, ülkede hakimiyetinin olmadığı açığa çıkacak. Ve bu sahtekar devlet başkanı şöyle diyor eski bir konuşmasında; “Dünyanın en zengin 25 kişisi arasına girmiş işadamımız var… Özel uçak sahipliğinde dünyada ilk 10’a gireriz… Bize dünyanın en yoksul ilk beş ülkesinden biri olduğumuz söyleniyor. Ama sorunumuz yoksulluk değil, zenginliğin dağılımı.” Petrol zengini ülkede nüfusun yaklaşık yüzde 70’inin, yoksulluk sınırının altında, yani günde 1 dolar 25 cent’ten az bir gelirle yaşadığından, günde 2 doların altında gelirle yaşayanların oranının yüzde 85 olduğundan bahsetmiyor devlet başkanı. Yüreğimiz bir yandan Şengal’deki Ezidilere ağlarken, bir yandan da Kobane’deki kahraman direnişçiler için çarpmayı ihmal etmez. Bir yandan Nijerya’da 10 yaşındaki kız çocuğunu intihar bombacısı yapan zihniyeti lanetlerken, bir yandan da Türkiye’de 6 yaşındaki kız çocuğunu ‘karı’ yapan zihniyetin suratına tükürmeyi unutmayız. Paris’te katledilen cesur kalemlere ağlarken, Baga’da yakılan mazlumlar için de aynı gözlerle ağlarız. İnsan olmanın gereği budur. Daiş’in, El kaide’nin, Boko Haram’ın barbarlığına karşı tek ses olma, Emperyalist güçlerin sahtekarlıklarına karşı birlikte mücadele etme zamanıdır... Bunu yapamazsak sadece Paris’te insan oluruz, o da sadece Paris’in bir bölgesinde. Paris’in göbeğinde yine böyle gündüz vakti bir gün üç Kürt kadın devrimci kalleşçe katledilirken yine hepiniz sessiz kalmıştınız... 20 ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 21 17 Yıldır Edmonton Milletvekili Olan Andy Love Yeniden Aday Olmayacak Görevinden ayrılma kararını kolay vermediğini ifade eden Love, web sayfasında yayınladığı demeçte şunları söyledi: ‘‘Bu verdiğim en zor karar oldu, ama inanıyorum ki- bir sonraki genel seçimin 2020 senesinde olacağını ve benim 70’li yaşlarda olacağımı göz önünde bulundurursakbaşkasının Edmonton’ı temsil etmesine fırsat vermem için en doğru zamandır. Toplumumuzun yoğun olarak yaşadığı Edmonton bölgesinde, 1997 yılından itibaren milletvekili olarak bölge halkını temsil eden Andy Love, Mayıs ayında gerçekleşecek genel seçimlerinde tekrar aday olmayacağını açıkladı. Pazartesi günü yapılan açıklamada Love’ın yeni bir adaya yer vermek için istifa edeceği belirtildi. ‘‘Bölgeyi bu kadar uzun bir süre temsil edebilmek benim için büyük bir gurur ve ayrıcalık oldu, ve seneler içerisinde insanların bana gösterdiği arkadaşlık, destek ve dayanışma için minnettarım. ‘‘Ama, Edmonton daha beni görmeye devam edecek. Edmonton halkının hayatlarını geliştirmek için katkılarım olmaya devam edecek. İşçi Parti lideri Ed Miliband, Love’ın her zaman Edmonton halkını öncelikli tuttuğunu ve hizmetlerinden dolayı teşekkür ettiğini belirtti. Edmonton milletvekili koltuğunun, diğer genel seçimlerde de olduğu gibi, bu genel seçimde de açık ara İşçi Parti tarafından kazanılacağına kesin gözüyle bakılıyor. Seçimlere kısa bir süre kaldığından dolayı İşçi Parti en kısa zamanda bir aday belirlemek için çalışmalarına başlayacaktır. Edmonton bölgesinin bağlı olduğu Enfield belediyesinde Kürt, Türk ve Kıbrıslı Türk, İşçi Parti’li, 11 encümen ve çok sayıda parti üyesi olması, toplumuzun siyasi temsilcilerinin aday belirleme konusunda kilit olacakları görülüyor. 22 ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 Türkü Art Cafe Yeni Yerinde Hizmete Açıldı Aileniz ve arkadaşlarınızla sıcak atmosferinde eğlenebileceğiniz yeni bir mekan, Türkü Art Cafe hizmete açıldı. Her hafta sonu düzenli olarak canlı türkü dinletisini müşterilerine sunmaya, yeni mekanında Cumartesi günü yaptığı kalabalık açılış ile, Türkü Art Cafe gün içerisindede her kesimden insanın zaman geçirebileceği ve çalışmalarını yürütebileceği bir sanat merkezi niteliğide taşıyor. Sabah,öğlen ve akşam yemeklerini taze bulabileceğiniz ve güleryüzlü servis alabileceğiniz Türkü Art Cafe, Soner Çeki yönetiminde hizmete açıldı. Taze ve birbirinden lezzetli sıcak ve soğuk meze çeşitleri, yöresel mutfağı ve Mezopotamya’nın eşsiz lezzetleri ile oldukça temiz ve müşteri memnuniyeti odaklı hizmet açılan Türkü Art Cafe özellikle hafta sonları düzenlenecek canlı müzik gecelerinde gençlerin yine ilgi odağı olacak. Sektörde deneyimli yöneticilerin çalıştırdığı Cafe, profesyonel hizmeti ile fark yaratmaya hazırlanıyor. Düzenlenen açılış gecesinde canlı müzik dinletisi ile salonu dolduran misafirler gönüllerince eğlenirken nezih bir atmosferde de sohbet etme imkanı buldular. Yüzlerin güldüğü açılış gecesinde konuklar memnuniyetlerini dile getirdi. Sevdikleriniz ile sıcak bir atmosferde nezih bir gece geçirmek istiyorsanız, 77, Bounces Road, Edmonton, London, N9 8LD adresinde Türkü Art Cafe’yi ziyaret edebilir veya 02088032828 numaralı telefondan daha fazla bilgi edinerek rezervasyon yaptırabilirsiniz. 23 24 ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 25 Bellona: Marka Kalitesinin Güçlü Yönetim ile Buluştuğu Yer Mobilya sektörünün ünlü markalarından Bellona, yeni yılda müşterilerine daha kaliteli hizmet vermek için çalışmalarına devam ediyor. Bellona, Enfield ve Lewisham’da bulunan mağazalarıyla müşterilerine satış sonrası hizmet kalitesi, marka güveni, yüksek standartta ürün ve uygun fiyat garantisi vermeye devam ediyor. denin insan sağlığına ve çevreye zararsız olduğunu anlattı: ‘‘Bellona ürünlerinde kullanılan maddeler güvenlidir. Örneğim, kanepelerin üzerinde yatılıyor o yüzden sağlıklı olmaları çok önemli.’’ Demirci, döşeklerin bel sağlığını ve omurgayı desteklediğini ve yay sistemlerinin kişinin tercih ve bel sağlığının gerektiği yönde temin edildiğini belirtti. Bellona’nın probiyotik halı çeşitleri bulunmakta. Probiyotik halılar toz ve bakteri barındırmaz ve alerjik etkiyi azaltarak, özellikle astım hastalarına yardımcı olur. Çocuklar için eğlenceli ve aynı zamanda kullanışlı ürünler Özgür Demirci, Süleyman Hayırlı, Ersin Altundal yönetiminde, Bellona müşterilerine marka kalitesi yanı sıra yüksek standartta müşteri hizmeti ve rekabetli fiyatlar sunuyor. Bellona ve Demirci Perde yöneticilerinden Özgür Demirci ile Bellona’da sundukları ürünler, müşteri hizmetleri ve 2015’e dahil hedeflerini konuştuk. de önemli. Demirci grup olarak yaklaşık 25 senelik bir deneyimimiz var. Demirci Perde hizmetimizle toplum içerisinde iyi biliniyoruz. Güvenilir bir firma ve yönetim olduğumuz için müşterilerimiz gönül rahatlığıyla bize paralarını veriyorlar. Markamızı titizlikle yönetiyoruz.’’ ‘‘Bir senede üç yıl ileri gideceğiz,’’ Yeni evlenecek çiftler, yeni ev alacaklar, evini yeniden döşemek isteyenler, Bellona’ya gelerek son moda ve çeşitli mobilya ve halı satın alıp, Demirci Perde’de perde alarak, Demirci Grubun tam kapsamlı hizmetinden yararlanabilirsiniz. Bellona ve Demirci Perde’den aynı zamanda alışveriş yapan müşterilere her türlü kolaylık sağlanıyor ve uygun fiyat sunulabiliyor. 2015’e güçlü bir giriş yapan Bellona müşterilerini memnun etmeye devam ediyor. Bu yıl da, önceki yıllar olduğu gibi, kampanyaları ve son moda ev mobilyaları ile fark yaratmaya devam edecek. Demirci, 2015’in Bellona için büyük bir yıl olacağını belirterek, ‘‘Bir senede üç yıl ileri gideceğiz,’’ dedi. ‘‘Farkımız markamızın kalitesi.’’ Bellona’nın dünya standartlarında mobilya ürettiğini ve marka bilincinin tüketici için önemli olduğunu ifade eden Demirci, bu marka güvenini her yönüyle müşterilerine yansıttıklarını ifade etti. Bellona markasının kalitesi ile İngiltere mobilya satışında birinciliği hedefliyor. Müşteriye satış esnasında ve satış sonrasında verdikleri hizmetten gurur duyan Demirci, başarılarında, Demirci Perde ile, Demirci Grup olarak 25 yıllık deneyimlerinin büyük önemi olduğunu belirtti: ‘‘Markayı İngiltere’ye getirip yönetmek Bellona ve Demirci Perde ile Baştan Aşağı Evinizi Döşeyin Çocuklar için özel koleksiyonların bulunduğu Bellona’da, çocuklarınız için hayal dünyalarını süsleyen bir oda döşeyip, aynı zamanda çok işlevli ve sağlıklı mobilya seçebilirsiniz. Çocukların mobilya takımları, kullanışlı çalışma masalarını dahil edip, oynama alanlarına yer veriyorlar: dolap, masa ve yatak takımları dahil. Demirci, çocukların mobilyalarında da özellikle sağlığın ön planda olduğunu belirtti: ‘‘Çocuklarımız canlarımız, o yüzden hem hayal dünyalarını süsleyen ürünlerin olması hem de sağlıklı ürünler olmaları önemli.’’ Koltuklara uygun halılar Koltuk takımlarına uygun halı bulmanın, zorluğunun farkına varan Bellona, koltuk takımlarına uygun halılar üretmeye başladı, böylece başka bir yerde halı arama derdi de kalmadı. Lewisham mağazasında halı showroom’ü bulunuyor. Fakat, Enfield’de katalogdan seçip sipariş edilebiliniyor. Bellona Garantisi Bellona’da uzun vade kullanma garantisi bulunan birçok ürün mevcut. İki ve 10 yıl arası değişen garantiler, müşteriye ürün satın aldıkları üründe gönül rahatlığı sağlıyor. Döşeklerin yaylarında 10 Bellona’nın her ürününün, her yıl garanti bulunuyor. Bellona Ürün Kalitesi bir parça ve maddesinin Bellona tarafından fabrikalarında üretildiğini belirten Demirci, bu verimliliğin kalite ve fiyata yansıdığını ifade etti. Önce Sağlık Mobilya satın alırken, toplumumuz için, kuşkusuz, fiyatın önemli olduğunu fakat, bunun yanında dikkat edilmesi gereken başka unsurların da olduğunu anlatan Demirci, özellikle satın alınan ürünlerin sağlık olup olmadığına dikkat edilmesi gerektiğinin vurgusunu yaptı. Demirci, Bellona mobilya ve halılarının anti kanserojen ve anti bakteriyel olduklarını ve üretimde kullanılan boyalar dahil, her mad- Demirci marka kalitelerini ve garantilerini şöyle anlattı: ‘‘Marka kalitesi çok önemli. Bir koltuk takımı aldığınızda, ikinci gün çökmesini istemezsiniz. Ucuz alınan bir ürün daha sonra çok daha pahalıya mahal olabilir. O yüzden, ürünün sadece fiyatına bakmayın. Tabii ki fiyatı önemli ama kaliteli ve sağlıklı bir ürün olması önemli. Mobilya ile gelen garanti de bu noktada çok önemli, ürünlerimizde iki ve 10 yıl arası garanti bulunmakta.’’ İngiltere’nin her yerine delivery hizmeti sunan Bellona, aynı zamanda, 36 aya kadar, faizsiz taksit imkanı sağlıyor. ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 26 Biber gazı: Savaşta yasak, 11 Ocak 2015, itibariyle İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde “Biber Gazı Yasaklansın Tıbbî Sempozyumu” düzenlendi. Hekim örgütlerinden sivil toplum kuruluşlarına pek çok katılımcı biber gazı kullanımının çeşitli veçhelerini anlattı, biber gazından ölüm ve yaralanmaları ayrıntılı raporlarla inceledi, biber gazının hak mücadelelerinde ve barışçıl gösterilerde yoğun kullanımını eleştirdi ve “biber gazı yasaklansın” sonucuna vardı. Halbuki Türkiye, bırakın biber gazı kullanımını hafifletmeyi, stoklarını maksimum seviyeye çıkarmaya hazırlanıyor. Uluslararası Af Örgütü’nün haberine ve protesto çağrısı yaptığı kampanyaya göre Türkiye, bu ay Güney Kore’den 1.9 milyon adet gibi bir rekor seviyede biber gazı kartuşu ve biber gazı ithalatı yapacak. Biber gazı Türkiye’de toplumsal gösterileri bastırmak için sıklıkla kullanılan bir araç haline geldi. Yakın zamanda da IŞİD saldırısından kaçıp Türkiye’ye sığınmaya çalışan Kobaneli Kürt mültecilere karşı kullanıldığına şahit olduk. Suriye’de savaşan taraflardan herhangi birinin göz yaşartıcı gaz kullandığı kanıtlanmış olsaydı, bu, Kimyasal Silah Sözleşmesi’ne göre savaş suçu sayılacaktı. Ancak onlarca ölüm ve ağır yaralanma vakasına yol açan biber gazının ne Kobane sınırında ne de Gezi eylemlerinde kullanımı suç kapsamına sokuluyor. Ayrıca Güney Kore’den yapılacak ithalat haberleri de gösteriyor ki, bu hızla büyüyen bir pazar. Kullanımı savaşta yasak, savaş karşıtı sivil bir eylemde serbest olan biber gazıyla ilgili bu çelişkili durumu, yasal çerçeveyi ve bu gazın ekonomi-politiğini “Göz Yaşartıcı Gaz: Barışçıl bir Zehirin Oluşumu” adlı kitabı bu sene yayınlanacak olan Bournemouth Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Anna Feigenbaum ile konuştuk, Feigenbaum’un terminolojik tercihinden dolayı metinde “biber gazı” yerine “göz yaşartıcı gaz” ifadesini koruduk. 1997 tarihli Kimyasal Silah Sözleşmesi’ne göre göz yaşartıcı gazın savaşta kullanımı yasak, ancak barış zamanında toplumsal gösterileri bastırmak ya da dağıtmak için kullanılabiliyor. Sizce bu durumun nasıl bir açıklaması var? Göz yaşartıcı gazın bu tür kullanımı nasıl meşrulaştı? Anna Feigenbaum: Göz yaşartıcı gazın savaş sırasında kullanımının yasak olmasının nedeni, silah gibi saldırı amaçlı tasarlanmamış olması. Kimyasal Silah Sözleşmesi, Lahey Görüşmeleri gibi metinlerden uyarlanan Cenevre Sözleşmesi’nin modern bir versiyonu. Bu farklı farklı sözleşmelerin amacı kimyasal bir savaşı ya da bir savaş sırasında kimyasalların saldırı amaçlı kullanılmasını engellemekti. Bu meseleyi daha iyi anlamak için I. Dünya Savaşı’na bakabiliriz. Göz yaşartıcı gazlar, genellikle ağır silahlar ya da diğer tür kimyasallar kullanılmadan önce askerlerin siperlerin arkasından çıkmalarını sağlamak amacıyla kullanılıyordu. Aynı şekilde Vietnam Savaşı’nda da bu tür bir kullanıma şahit olduk. Göz yaşartıcı gaz kullanılarak sığınaklara saklanmış olan Vietnamlıların dışarı çıkmaları sağlanıyor, ardından ya daha ağır kimyasal silahlar kullanılıyor, ya ateş açılıyor ya da bomba atılıyordu. Göz yaşartıcı gazın savaş sırasında kullanımının yasaklanmasının ardında işte bu tür örnekler yatıyor. Ancak I. Dünya Savaşı ile aynı dönemde göz yaşartıcı gazın toplumsal gösterileri kontrol etmek amacıyla kullanılmaya başlandığını da görüyoruz. Yani 1993 yılında Kimyasal Silah Sözleşmesi yazıldığı sırada durup dururken “Göz yaşartıcı gazı neden toplumsal eylemleri bastırmak için kullanmayalım ki” demediler. Bunlar, tersine, aynı dönemlerde birbiriyle iç içe geçmiş ve paralel gelişmelerin bir parçası. Bu dönemde artık ticarî bir göz yaşartıcı gaz pazarının oluşmaya başladığını görüyoruz. Her ne kadar son yıllarda aşırı kullanımı nedeniyle daha çok gündemimize oturmuş olsa da, bu gazın eylemlerde kullanımı aslında çok daha eskilere gidiyor. Örneğin 1960’larda DR. ANNA FEIGENBAUM Kuzey İrlanda’da ve 1980’lerde Filistin’de kullanıldığını biliyoruz. İlk ne zaman nasıl kullanılmaya başlandığına dair kayıtlar var mı? O dönemde ne tür tepkilere yol açmıştı? Göz yaşartıcı gazın belgelenmiş en eski kullanımına I. Dünya Savaşı’ndan önce Fransa’da rastlanıyor. Ancak üzerine kapsamlı bir çalışma yapabilmemizi ya da o dönem nasıl bir tepki yarattığını anlayabilmemizi sağlayacak kaynaklar maalesef mevcut değil. Asıl belgelenmeye başlandığı dönem I. Dünya Savaşı sonrası, yani 1920’ler. Bu dönemde kimyasal silahların savaş dışında diğer kullanım alanları tartışılmaya başlanıyor. Bu, temelde ekonomik bir tartışma. Asıl meselenin göz yaşartıcı gaz pazarından para kazanmak olduğunu söyleyebiliriz. Göz yaşartıcı gaz 1920’ler ve ‘30’lar boyunca sendikal eylemleri ve grevleri bastırmak için kullanılıyor. O dönemde çok büyük bir tepkiyle karşılanıyor ve bununla ilgili Senato’da soruşturma başlatılıyor. Son yıllarda gösterilerde ve ardındaki süreçte yaşananlara benzer bir durum oluştuğunu söyleyebiliriz. Göz yaşartıcı gaz ayrıca sömürgelerdeki isyanları bastırmak için de yoğun bir şekilde kullanılıyor. Bu bağlamda 1920’lerde bir sömürge silahı olduğunu söyleyebiliriz. Bu da göz yaşartıcı gazın küresel tarihinin önemli bir parçası. Göz yaşartıcı gazın Arap Baharının ardından daha fazla konuşulmaya başlanmasının nedeni, kısmen aşırı kullanımı ile ilgili. Bölgedeki ayaklanmaların, gösterilerin devam edeceği korkusu göz yaşartıcı gaz pazarının birden büyük bir sıçrama yaşamasına neden oldu. Piyasaya ve sektördeki çalışmalara bakıldığında, hükümetlerin ortaya çıkacak olası ayaklanmaları bastırmak için göz yaşartıcı gaz gibi “öldürücü olmayan silahlara” yatırım yapmaları gerektiği konusunda bir lobi faaliyeti olduğunu görüyoruz. Göz yaşartıcı gaz “öldürücü olmayan silah” olarak sınıflandırılıyor. Ancak Türkiye ve Bahreyn gibi birçok ülkede bu nedenle çok sayıda ölüm vakası yaşandı. Birçok gösterici gaz kapsülünün başlarına isabet etmesi sonucu ya da gaza maruz kalmalarının ardından kalp krizi ve solunum rahatsızlığı gibi nedenlerle hayatını kaybetti. Aynı şekilde Türkiye’de onlarca kişi gözünü kaybetti. Göz yaşartıcı gaz bu kadar ölüm ve ağır yaralanma vakasına neden olmuşken sizce hâlâ öldürücü olmayan silahlar arasında sayılabilir mi? Sanırım bu NATO tarafından yapılan bir sınıflandırma. “Öldürücü olmayan silahlar”, ölüme sebebiyet verme ihtimali düşük silahlar için kullanılan bir tanımlama. Bazen “öldürücü olmayan silahlar” ya da “daha az öldürücü olan silahlar” gibi ifadelerin birbirlerinin yerine geçecek şekilde kullanılabildiğini görüyoruz. Ancak bu tür silahlarla ilgili yapılan reklamları düzenleyen bir standart bile mevcut değil. Dolayısıyla mesela Türkiye’de ölümlere yol açan gazların bir kısmını üreten Brezilya merkezli Condor Non-Lethal Technologies şirketi “öldürücü olmayan silah” ifadesini hâlâ adında kullanabiliyor. Hükümetler ya da uluslararası kuruluşların açıklamalarına bakıldığında genellikle göz yaşartıcı gaz nedeniyle yaşanan ölümlerin “aşırı ya da yanlış kullanıma” bağlandığını görüyoruz. Bu tür açıklamalar tartışmayı göz yaşartıcı gazın kullanılıp kullanılmamasından kullanılma biçimine kaydırıyor. Yani protokoller, kılavuzlar ya da düzenlemeler olsa sorun çözülecekmiş gibi bir algı var. Sizce göz yaşartıcı gazın kullanımı ile ilgili katı kuralların olması ölümcül olayları engelleyebilir mi? Göz yaşartıcı gazın kullanımı ile ilgili kılavuzlar ve eğitimler halihazırda mevcut. Ancak bence temel sorun tarihsel arka planında yatıyor. Göz yaşartıcı gaz kasıtlı olarak kaos yaratmak amacıyla tasarlanmış bir silah, ki bunun yeterince belgelendirildiği söylenebilir. İlk üretildiğinde insanlara çığlık attıracak ölçüde acı verecek bir silah olarak pazarlandı. Herhangi bir kolektif gösteri ya da ayaklanmanın ruhunu bozacağı ve dağıtacağı için “mermiden daha etkili” bir silah olarak sunuldu. Prosedürler ya da kılavuzlar olursa gaz kullanımının kaosa neden olmayacağı ya da toplumsal gösterileri engellemeyeceği gibi bir yaklaşım konuyu çarpıtıyor. Ben, sorunun eğitimle çözülebileceği gibi bir yaklaşımın bilinçli olarak yanıltıcı olduğunu ve tarihsel olayların da bunu çürütebileceğini düşünüyorum. İkinci sorun, göz yaşartıcı gazın kullanımıyla ilgili eğitimlerin son derece sınırlı senaryolar üzerinden hazırlanması. Bu tür eğitimler hiçbir şekilde gerçeği yansıtmıyor. Eğitimlerde göz yaşartıcı gaz şaka ya da gülünecek bir şey ha- line geliyor; eğitim alanlar birbirlerine küçük şakalar yapıyorlar. Bu tür bir deneyimin sokakta yaşanan gerçeklikle uzaktan yakından alâkası yok. Sokaktaki gerçek deneyim ile eğitimlerdeki simülasyonlar birbirinden tamamen kopuk. Ayrıca uygulamaya baktığımızda bir gösteri olduğunda çoğunlukla bu konuda eğitim almamış polislerin görevlendirildiğini görüyoruz. Çoğunlukla görevlendirilmeden önce hızlıca, gelişigüzel bir eğitim alıyorlar ya da hiç eğitim almıyorlar. Dolayısıyla, eğitimin göz yaşartıcı gaz nedeniyle yaşanan yaralanmaları ya da ölümleri durduracağına inansak bile, sokağa çıkan polislerin bir kısmının bu silahları daha önce hiç kullanmamış olması ya da hiç eğitim almamış olması gibi bir sorun da çıkabiliyor karşımıza. Bu da birçok soruna yol açmaya devam edecek bir durum. Biraz da göz yaşartıcı gazın sağlık üzerindeki etkilerine bakalım: Türkiye’de sağlık alanındaki meslek kuruluşları göz yaşartıcı gazın sağlığa etkileri konusunda raporlar yayınladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Türkiye’ye karşı açılan bir davada özgürlüğü sınırlanmış kişilere karşı göz yaşartıcı gaz kullanımının Sözleşme’nin 3. maddesini ihlale varabileceğine hükmetmişti. Bu konuda küresel düzeyde yapılmış bir çalışma var mı? Bir fikir birliği olduğunu söyleyebilir miyiz? Dünya Sağlık Örgütü’nün bazı yayınlarında göz yaşartıcı gazın etkilerine yer veriliyor, ancak bu konuda küresel çapta herhangi bir çalışma yapılmadı. Ülke bazında çok sayıda sağlık raporları yayınlandı. Başta Türkiye olmak üzere son yıllarda birçok ülkede benzer kuruluşlar raporlar yayınladı. Venezüella Sağlık Örgütü, Britanya ve Amerika’daki benzer kuruluşlar raporlar hazırladı. Hatırladığım kadarıyla uluslararası bir sağlık örgütü de göz yaşartıcı gazla ilgili çalışma yaptı, ama küresel bir politikanın benimsenmesini sağlayabilecek çapta değil. Bu, kısmen konuyla ilgili yaşanan siyasî baskılar nedeniyle, kısmen de devletlerin böyle çalışmalara itibar etmemesinden kaynaklanıyor. Göz yaşartıcı gazın yanısıra, sağlık üzerinde olumsuz etkisi olabilecek benzer başka birçok şeyle ilgili yapılmış küresel çalışma da çok az. Bunun önünde tabii bürokratik engeller de var. Son yıllarda gösterilerde yaşanan artış göz yaşartıcı gaz sektöründe bir patlama yaşanmasına ve kâr oranlarının giderek artmasına neden oldu. Örneğin Türkiye son 12 yıl içinde 21.3 milyon dolar değerinde 628 ton göz yaşartıcı gaz ithal etti. Yaşanan ölümcül vakalara rağmen göz yaşartıcı gaz ticaretinde herhangi bir düzenleme ya da sınırlama yok. Bu tür bir düzenleme eksikliğinin sonuçları ne olabilir? Bunun bir nedeni, bu tür ticarî sözleşmelerin birçoğunun hükümet onayı gerektirmemesi. Göz yaşartıcı gaz üreten bir şirket doğrudan polis birimlerine satış yapabiliyor. Durum böyle olunca, meselenin insan hakları boyutu tamamen göz ardı edilebiliyor. Politika düzeyinde atılacak ilk adımlardan biri, göz yaşartıcı gazın doğrudan satışına izin verilmemesi olabilir. Bu şekilde en azından muhatabınız şirketlerden ziyade doğrudan hükümet olur. Göz yaşartıcı gazın devlet politikalarında nasıl yer bulduğuyla ilgili yeterince belge var. Kimyasal Silah Sözleşmesi de artık yaygın bir şekilde biliniyor. İnsanların göz yaşartıcı gazın savaşta kullanımının yasak olduğunu, ancak gösterileri dağıtmak için kullanılabildiğini bilmesi çok iyi. Ancak daha az farkında olduğumuz ya da daha az tartışılan mevzu, göz yaşartıcı gazın ekonomi-politiği, kapitalist ilişkiler içindeki yeri, onun etrafındaki kâr ve çıkar ilişkileri. Meselenin bu yönünü dikkate almadan “Polis ya da devlet neden şiddeti tırmandırmaya çalışıyor?” gibi soruları cevaplamamız çok zor. Polis birimleri intihar oranının ve psikolojik sağlık sorunlarının çok yüksek olduğu yerler. Böyle bir ortam içinde çalışmanın polisin çıkarına olmadığı kesin. Nasıl göstericiler polis şiddetine karşı farklı savunma stratejileri geliştiriyorsa, aynı şekilde bu sektördeki şirketler de göstericilere karşı yeni taktiklerle ortaya çıkıyor. Sizin de çalışmalarınızda bahsettiğiniz gibi, örneğin göstericilerin kapsülleri alıp tekrar polise fırlatmalarına karşı geliştirilen “zıplayan gaz bombaları” ya da göstericileri işaretlemek amacıyla geliştirilen “boyalı tazyikli su” gibi maddeler söz konusu. Şirketler de çatışmaların adeta bir tarafı gibi. Evet, kesinlikle. Polis istihbaratı nasıl eylemlerle ilgili bilgi topluyorsa, onlar da göstericilerin taktiklerini yakından izliyor, bilgi topluyor. Şirketler bu tür eylemleri ve süreçleri çok yakından takip ediyor. Sektördeki gelişmelerle ilgili haberlerin yapıldığı bir bültene aboneyim. Bu tür bültenlerde göstericiler tarafından hazırlanan bildirilerin incelendiğini görebilirsiniz. Göstericiler polisin taktiklerine karşı nasıl yeni mücadele yolları geliştiriyorlarsa, şirketler de gösterici taktiklerine karşı farklı teknolojiler üretiyor. Ardından göstericiler yeni mücadele yolları buluyorlar. Haliyle mesele biraz kedi-fare oyununa dönüşüyor. Göz yaşartıcı gaz sektöründe de yaşanan bu. Sizce gösterileri bastırmak için, göz yaşartıcı gaza giderek daha fazla başvurulmasının ardında yatan nedenler nedir? Genelleme yapacak olursak, göz yaşartıcı gaz ucuz. Ve ayrıca ortamı ya da atmosferi kontrol altına alan teknolojilerden biri. Haliyle toplumsal gösterilerin kontrolünde kullanılabilecek oldukça etkin ve uygun maliyetli bir araç. Tazyikli su ya da plastik mermi gibi araçlar ortam kontrolü sağlayabilecek silahlar değil. Bunlar, tersine, lineer silahlar ve sadece hedef alanındaki kişilere karşı kullanılabilir. Bu da oldukça küçük bir alan. Teknolojik anlamda söyleyecek olursak, göz yaşartıcı gaz uygun maliyetli ve etkin bir toplumsal gösterileri kontrol etme aracı. ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 27 barışta serbest Peki neden göz yaşartıcı gaz bazı ülkelerde daha yoğun ve yaygın bir şekilde kullanılırken bazılarında daha farklı yöntemler tercih ediliyor? Bazı ülkelerde eylemlerde göz yaşartıcı gazın kullanılmamasının nedeni, çoğunlukla medyanın olayın üstüne gitmesiyle ve toplumsal tepkiyle ilgili. Örneğin 1969 yılında Kuzey İrlanda’da Bogside ayaklanmasında göz yaşartıcı gazın kullanılmasının ardından hükümete yönelik büyük bir tepki ve baskı oluşmuştu. Aynı şekilde 1980’lerde kullanıldığında da medya hükümetin üstüne gitti ve yine büyük bir toplumsal tepki oluştu. Britanya’da polis bir tür göz yaşartıcı gaz olan CS gazı taşıyor yanında. Aslında sık kullandıklarını da söyleyebiliriz, ancak kullanımının yol açtığı olayların kapsamlı bir şekilde belgelendirildiğini söylemek zor. Bu konuda polise yapılan şikâyetlerle ilgili yaptığım araştırmaya göre, geçen sene Britanya’da CS gazı nedeniyle üç ölüm vakası yaşandı. Biber gazı nedeniyle yaşanan ölümlerde genellikle arka planda tetikleyici başka etmenler vardı. Örneğin kişi alkol ya da uyuşturucunun etkisinde oluyor ya da sinir krizi geçiriyor. Biber gazı paniğe yol açtığı için mevcut bir rahatsızlığı tetikleyebiliyor ya da bunu şiddetlendiriyor. Tabii sonuçta biber gazı kullanılmamış olsaydı, ölümler de yaşanmayacaktı. Britanya’da konuyla ilgili yeterince tartışma olmamasının ve ölüm vakalarının sayısının az olmasının kısmî nedenleri bunlar. Tabii burada daha çok tek tek bireylerden bahsediyoruz, bir meydanda kitlesel olarak gaza maruz kalan yüzlerce insandan değil. Göz yaşartıcı gazın dünyadaki kullanımıyla ilgili bir haritalama çalışması yapıyorsunuz. Bu çalışmanın ardından vardığınız genel sonuçları paylaşır mısınız? Bu çalışmaya 2013 yılında başladık ve bir yıllık süreyi inceledik. Medya taraması yaparak dünya genelinde kitlelere karşı göz yaşartıcı gazın kullanıldığı ülkeleri belirlemeye çalıştık. Eylemlerde göz yaşartıcı gazın kullanımıyla ilgili dünya gündemine oturan ülkeler daha çok Türkiye, Amerika, bazı Avrupa ülkeleri ve ayrıca Brezilya, Venezüella, Şili gibi yerlerdi. Ama bu çalışmaya başladığımızda yaptığımız ilk tespitlerden biri, göz yaşartıcı gazın Doğu Afrika ülkelerinde oldukça fazla kullanıldığıydı. Göz yaşartıcı gazın Afrika ülkelerinde nasıl bir siyasî baskı aracı olarak kullanıldığına dair yeterince tartışma yapıldığını söylemek mümkün değil. Ben bunu oldukça ilginç buluyorum. Tabii bu durum kısmen Afrika kıtasının çoğunlukla bir bütün gibi görülmesinden ve kıtadaki ülkelerin tek başlarına pek ele alınmıyor olmasından kaynaklanıyor. Ancak sektör, bu bölgenin en hızla büyüyen pazarlardan biri olduğunun gayet farkında. Buralarda güvenlik görevlileri için yoğun eğitim programları düzenleniyor. Batı ülkeleri Doğu Afrika ülkelerine gidip polise ya da askere toplumsal gösterilerde göz yaşartıcı gaz kullanımı konusunda eğitim veriyor. Örneğin yakın zamanda ABD ordusu Filipin polisine bu konuda bir eğitim verdi. Bu tür gelişmeleri takip ettiğinizde göz yaşartıcı gaz kullanımının neden hızla arttığını, neden yaygınlaştığını ya da neden bir ülkede diğerinden daha fazla kullanıldığını daha iyi anlayabiliyorsunuz. Bağlantıları görüyorsunuz ve bunun çoğunlukla kâr arayışıyla ilgili olduğunu fark ediyorsunuz. Eylemlerde polisin göz yaşartıcı gaz silahlarını nasıl kullandıklarını izleyince insan kendisini bir bilgisayar oyununun ortasında gibi hissediyor. Gerçek silahla nişan alır gibi, gaz kapsülü silahlarını bir göstericiye doğrultuyorlar ve ateş ediyorlar. Bu tür silahların kullanımıyla göstericiler ve polis arasındaki mesafe artıyor, ilişkilenme biçimleri değişiyor. Bu durumun toplumsal gösterileri ciddi bir şekilde dönüştürdüğünü söyleyebilir miyiz? Bu konuyla ilgili iki noktaya vurgu yapabiliriz. Polisin göstericilerle çok yakın mesafede olmasına gerek kalmayacak araçlarla donatılması konusunda uzun bir süredir bir arayış vardı. Yüz sene öncesine kadar gidiyor bu. Arkasında yatan mantık ya da öne sürdükleri neden, polislerin güvenliğini sağlayabilmek. Göstericilerle doğrudan temasta olmamaları halinde daha güvende olacakları düşünülüyor. Ama tabii bu aynı zamanda daha az hesap verebilir hale gelmelerine neden oluyor. Çoğunlukla sıkılan plastik merminin kim tarafından nereden sıkıldığı ya da gazı hangi polisin attığını tespit etmek güçleşebiliyor. Ayrıca, ordunun ya da polisin bu konudaki eğitimlerinde video oyunları ya da simülasyonlar kullanılması, genellikle karşılarındakini insan gibi görmemelerine neden oluyor. Bu şekilde eğitimlerdeki senaryo ve sokaktaki gerçek durum arasındaki boşluk daha da büyüyor ve sokaklar adeta o simülasyonların, senaryoların bir uzantısı haline geliyor. Mesela Ferguson eylemleri sırasında kullanılan göz yaşartıcı gazı üreten şirket, göstericilerin görüntülerini, bizzat gazın nasıl kullanılacağını, nasıl hedef alınacağını gösteren eğitimlerde kullanıyor. Bu, tabii ki sokaktaki göstericilerin algılanma biçimini de değiştiriyor. Polisin karşısındaki insanları sivil olarak değil de, düşman ya da savaşçı gibi görecek şekilde eğitim alması bu bilgiyi sokağa da aktarmalarına ve sokaktaki göstericilere böyle davranmalarına yol açıyor. Bu nedenle tabii ki eğitimler ya da protokollere bakmak zorundayız. Bu sistemi yaratan ve sürdüren kısmen bu tür uygulamalar. Eylemlerde göz yaşartıcı gazın kullanılması büyük bir kaosa yol açıyor ve bu kaos ortamı da çoğunlukla daha fazla şiddetin yaşanmasına neden oluyor. Bunun bir tür şiddet sarmalına yol açtığını söylemek mümkün. Yol açtığı ağır sonuçlar nedeniyle göz yaşartıcı gazın kullanımının yasaklanması için yerel ve küresel kampanyalar başlatıldı. Siz bu gazın yasaklanması çağrısı konusunda ne düşünüyorsunuz? Amerika merkezli ve dünyanın her yerinden büyük destek alan Facing Tear Gas kampanyası bu konuda gündemi belirleyen girişimlerden biri oldu. Yerel ve ulusal birçok grup da çok iyi işler yapıyor. Göz yaşartıcı gazın yasaklanıp yasaklanmaması konusuna gelince, kamu tarafından böyle bir karar verilmeden önce şeffaf ve hesap verilebilir bir sisteme ihtiyacımız var. Ayrıca bu konuda nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda belli bir anlayışın oluşabilmesi gerekiyor. Sanırım benim her şeyden önce çağrıda bulunacağım şeyler şunlar: Polis kurumları ve şirketler arasındaki doğrudan ticarî anlaşmalara son verilmesi ve yapılan bütün anlaşmaların bilgisinin kamusal alanda erişilebilir olması gerekiyor. Ayrıca göz yaşartıcı gazın sağlığa etkilerinin küresel ölçekte incelenmeli ve araştırma sonuçları paylaşılmalı. Göz yaşartıcı gazın uzun vadede sağlık üzerindeki etkileriyle ilgili araştırma yapılmalı. Bu konudaki bilgimiz oldukça sınırlı ve halkın bu tür kimyasal gazların kullanımının yasaklanıp yasaklanmaması gerektiğini tartışabilmesi için her şeyden önce bu bilgi boşluklarının doldurulması lâzım. Son zamanlarda ağırlıklı olarak güvenlik teknolojileri ve toplumsal gösterilerin kontrolü üzerine çalışıyorsunuz. “Göz Yaşartıcı Gaz” adlı kitabınız da çok yakın zamanda çıkıyor galiba. Kitabın içeriğini kısaca aktarabilir misiniz? Kitabın başarmasını istediğim üç şey var. Birincisi, toplumsal gösterilerin kontrolü amacıyla alınan araçların ticareti ve güvenlik görevlilerinin eğitimi konusunda şeffaf ve hesap verilebilir bir sisteme ihtiyacımız var. Bunlar gizli ya da dışarıya kapalı bir şekilde yapılabilecek şeyler değil. Polis kurumu halkın vergisiyle finanse ediliyor. Bu tür bir bilginin kamusal alanda erişilebilir olmaması kabul edilemez. İkincisi, göz yaşartıcı gazla ilgili yasal çerçeve ve kamu politikaları. Savaşta kullanılamayan bir şeyin toplumsal gösterilerin kontrolünde nasıl kullanılabildiği meselesine eğilmemiz gerekiyor. Buna öncelikle şu nedenle itiraz etmeliyiz: Polisin göz yaşartıcı gazları kullanma biçiminin kendisi, savaş sırasında kullanımının yasaklanma nedenleriyle aynı. Polis bir kalabalığı dağıtmak için göz yaşartıcı gaz kullanıp plastik mermi sıktığında, savaş durumu ile arasındaki tek fark merminin plastik olması. Hükümetlerin göz yaşartıcı gazın kullanımının yasal çerçevesini yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Üçüncü olarak, bilimin kâr amacıyla nasıl kötüye kullanıldığını ifşa etmemiz gerekiyor. Neden göz yaşartıcı gazla ilgili tıbbî çalışmalar engelleniyor, desteklenmiyor ve neden hükümetler bu tür çalışmaları görmezden gelmeye devam ediyor? Genelleyecek olursak, eğer bir hükümet tıbbî bir çalışmayı görmezden gelmeye çalışıyorsa, bu demektir ki birileri bundan kazanç sağlıyor, sigara ve ilaç endüstrisinde olduğu gibi. Göz yaşartıcı gazın da benzer bir tarihi var. Söyleşi: Yeşim Yaprak Yıldız Kaynak: birdirbir.org 28 ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 29 Sudoku Zor Sudoku Basit KARİKATÜRLER ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 30 SERi iLANLAR İlanlarınızı reklam@telgrafnews.com adresine gönderebilirsiniz Bu sayfada 1 kutu ilan £10 0742 948 1490 İlanlarınızı Pazartesi günü saat 16.00’ya kadar gönderebilirsiniz. YETER CLEANİNG GOOD LUCK ŞOFÖR OKULU Kısa sürede fazla para harcamadan ehliyet almak, güvenli sürücü olmak için vitesli & otamatik direksiyon dersleri verilir. İşyerleri ve Evler itina ile temizlenir. 07803506942 07909539577 Erken test günü alınır Ali 07723921216 Sağlıklı ve zinde bir vücuda sahip olmak için henüz gec değil, özel ve grup dersleri ile kendinizi yeniden kesfetme zamanı. Deniz Dogrusoz Personal Trainer 07455947693 www.deniz-personal-tranining.com ALTUN CLEANING SERVICES 07427424619 Ufuk Kaya 07405891522 MEM Painting and Decoration El sanatları kursu verilir Takı, Mosaic, geleneksel el sanatları. Her türlü boya ve dekorasyon işi itina ile yapılır. Hurdar Sinop Tel:07448 654 828 07984 513 968 TOPCU MOBILE CAR MECHANIC Her türlü araba tamiri işleriniz yapılır REPAIRS SERVICING DIAGNOSTICS PRE-MOT/FAILURES AHMET TOPCU 07415106521 07405756462 Horizon Books Kitap Satış Temsilcisi Hurdar Hand Crafts Özel Türkçe Dersi Türkçe diksiyon ve gramer dersleri verilir. Diren Yalçın 07504 662756 Mahmut Söylemez BALINZA LAUNDRY & CLEANING SERVICES Her türlü çamaşır yıkama işi yapılır. Evden alıp eve teslim servisimiz mevcuttur. One 2 One English for children and adults 07428336181 OREL BOOKKEEPING & ADMIN 07768282295 sunaorel@hotmail.com Yıldız Adıgüzel Qualified English Language Teacher SATS, GCSE, A LEVEL, ESOL, IELTS & BUSINESS ENGLISH For more information and Free consultation: t 0753 4491 623 e yildizadiguzel@hotmail.co.uk ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015 SERi iLANLAR İlanlarınızı reklam@telgrafnews.com adresine gönderebilirsiniz 31 Bu sayfada 1 kutu ilan £30 0742 948 1490 İlanlarınızı Pazartesi günü saat 16.00’ya kadar gönderebilirsiniz. Stoke Newington’da Satılık Restoran Süper Ocakbaşı Senelik Kira: £17,000 Senelik Rates: £8,000 Haftalık Taking: £12,000-£12,500 Ciddi Alıcılar Arasın İrtibat: Ali 07456 634 334 Sinema Atölyesi Yazar-Yönetmen Mizgin Müjde Arslan yönetiminde temel sinema, kısa film yapım atölyesi 5’er kişilik sınıflarda Blue Arts’ın Stoke Newington’daki stüdyosunda devam etmektedir. Haftaiçi akşam ve haftasonu sınıfları, Londra dışında yaşayanlar için de Skype üzeri özel ders seçeneği bulunmaktadır. Daha fazla bilgi için: 07947 890 579 www.blueartscourses.com O.B PHOTOGRAPHY Düğün, Sünnet, Nişan, Özel Parti ve Organizasyonlarınızda Fotoğraf Çekimi Yapılır. 0744 6894 480 SOUTHBURY LAUNDRETTE Self Service Laundry Service Wash İroning Service 020 8804 3725 467 Southbury Road, Enfield EN3 4HX Located between Tesco and Southbury station ÇARŞEM, 14 RÊBENDAN 2015 9 Yek Ji Stêrkên Helbesta Kurdî; Şêx Riza Ev 105 sal in ku Şêx Riza Talebanî koça xwe ya dawîn kiriye lê helbestên wî yên hîcvî hê jî wekî ku duh hatibin nivîsandin xwedî bandor in. Talebanî di helbestên xwe de berê tîrên xwe dide rayedarên zilimkar Helbestkarê mezin ê kurd Şêx Rizayê Talebanî di sala 1835’an de li Kerkûkê ku wan deman di bin desthilatdariya Osmaniyan de bi awayekî xweser bû ji dayik dibe. Dewleta Osmaniyan ji ber fikrên netewperweriya ku di nav gelên Ewropayê de belav bûye wan deman tengaviyan dijî. Bere bere ji Trakyayê tê derxistin. Osmaniyên ku di şerên li Balkanan de têk diçin û li aliyê din jî li Kirimê ji aliyê rûsan ve têk diçin zêdetir xwe dikişînin qalikên xwe. Di wan deman de ji bo ku gelên misilman di bin kontrola xwe de bihêlin propogandaya umetbûna îslamê dikin. Lê ligel van hewldanan jî nikarin rûyê xwe yê rastîn veşêrin û di serî de kurd gelek civakên din jî nerazîbûnên xwe bi serhildanên herêmî destnîşan dikin. HELBESTKARIYA WÎ Şêx Rizayê Talebanî di helbestên xwe yên hîcîv de gotin û peyvên herî mustehcen bi kar aniye. Çi mirovên hikûmetê bin û çi jî mirovên wî bi xwe bin, kê neheqî li dijî wî an jî li dij gel kiribe, Şêx Riza bi hîcvên xwe, bi rexneyên xwe çûye ser wan. Şêx Rizayê Talebanî kurê Şêx Evdirrehman Talebanî ye, di 1835’an de li hêla Kerkûkê li Qirixê hatiye dinyayê. Pêşî li ber destê bavê xwe xwendiye. Paşê ji bo xwendine çûye Kerkûk, Koye û Silêmaniyê. Şêx Riza di 1860’î de diçe Helebê, paşê diçe Stenbolê. Du salan li Stenbolê dimîne, pîştre vedigere Kerkûkê. Piştî ku bavê wî dimire ji Kerkûkê diçe Koyê cem apê xwe Şêx Xefûr. Qaşo apê wî soz daye wî ku keça xwe bide Şêx Riza, lê paşê nadê. Şêx Riza jî li ser vê yekê diqehire ji Koyê diçe Kerkukê û dest pê dike helbestan li ser apê xwe dinivîse. HELBESTÊN HÎCVÎ Şêx Riza di 1866’an de diçe Erziromê û di wir re jî diçe Stenbolê. Çi li Stenbolê be û çi jî li derdorên padîşah be, di demeke kurt de nav û dengê wî belav dibe. Şêx Riza nêzî heşt salan li Stenbolê dimîne. Paşê di 1874’an de vedigere Kerkûkê. Piştre ji karbidestên Kerkûkê û ji hin malbatên mezin û şêx û axayên Kerkûkê diqehire, ji Kerkûkê bar dike diçe li Bexdayê bi cih dibe. Heta ji bo vê yekê di helbestek xwe de wiha dibêje: Bem hale ger def’eytir biçime Kerkûk Me’lûm e be merdî neriwawe le serim tûk. Helbestkarê gewre di helbestên xwe de zêdetir zimanekî mustehcen û hîcvî bi kar tîne ku wê demê zêdetir bala rayedaran dikişîne. Rayedar ji bo ku nebin yek ji kirdeyê helbestên wî yên hîcvî car caran xwe ji ser riya wî jî averê dikin. Dîsa di rêzeke helbesteka xwe de, ji Şêx Hesen re wiha dibejê: Bo kerî îlan-î herb kird legel min Şêx Hesen Seyrîken yaran çi gobendêkî gêrra em kere. Helbestkar dekên xwe li hev didin HELBESTKAR Şêx Riza, Şukrî Fezlî û Cemîl Siddîq Zehawî çi bi erebî û çi bi kurdî gelek hîcîv li ser hev nivîsîne. Tê gotin ku Şêx Riza wisa li ser wan nivîsiye ku Jiyana Melayê Batê bû kurtefilm Hunermendên Navenda Çand û Hunerê ya Feqiyê Teyran, jiyana Meleyê Batê yê ku bi “Mewlûda kurdî” û destana “Zembilfiroşê” ve tê nasîn kirin kurtefîlm. êdî herdu helbestvan jî ji ber Şêx Riza pes kirine. Mesela Şêx Riza di rêzekê de ji bo Şukrî Fezlî wiha dibêje: Pûre Şukrî besiye ba netgêm û şemet leq nekem/Dayke kêrxurut hewaley sûrî ser ecleq nekem./ Kone hîzî sarî Bexda lêm heram bê şaîr î Ger kuzî xuşkit wekû eywanî/ Kesra şeq nekem. Dîsa di helbestek xwe de henekên xwe bi hin şaîran dike û wiha dibêje: Çunkî şa’îr zor bûwe lem ‘esre da Bote heşrî nêreker lem hucre da. Şêx Rizayê Talebanî di sala 1910’an de di 74 saliya xwe de li Bexdayê wefat dike. Wî li Bexdayê nêzîkî gora (mezelê) Şêx Evdilqadirê Geylanî vedişêrin. Şêx Rizayê Talebanî bi kurdî, farisî, erebî û tirkî helbest nivîsîne. Helbestên wî wekî dîwan cara pêşîn di 1935’an de li Bexdayê hatiye çapkirin. Çavkanî: A.Welat kêşana wê beriya meheke hat destpêkirin Bîlal Çîftçî girt ser milê xwe. Di kurtefîlmê de tenê demên dawî yên Melayê Batê ku di nav wêjeya kurdan de xwedî cihek girîng e û bi destana zembilfiroş û mewlûda kurdî tê nasîn tê vegotin. Navê kurtefilmê jî “Ji Çiriya Paşê û pê de” ye û ev nav jî ji serenavê helbesteke Melayê Batê hatiye girtin. Di kurtefilmê de nêzîkê 20 kes dilîzin û kêşana kurtefilmê jî li Medreseya Meydanê ya ku ji aliyê Mîr Îbrahîm ve hat çêkirin, tê kirin. Dîsa kurtefilîm li gundê Marînûs û çiyayê Katoyê hat kişandin. Kurtefilm a ku ev nêzîkê saleke amadekariyên wê tên kirin wê 20 deqîqe be û tenê çend beşên wê mane, ew jî dê biharê were kişandin. Melayê Batê kî ye? Ji bo ku nirxên dîrokî yên kurdan winda nebin û bigihîjin nifşên nû kar ku xebatên girîng tên kirin. Xebatkarên Navenda Çand û Hunerê ya Feqiyê Teyran a Colemêrgê ku di warê huner û çanda kurdan de xebatên girîng dimeşînin niha jî kurtefilma nivîskarê navdar ê kurdan Melayê Batê ji aliyê xebatkarên beşa şanoyê ve tê amade kirin. Nivîskar û derhêneriyê kurtefilma ku Der barê jiyana Melayê Batê de kêm agahî hene. Melayê Batê ango Melayê Huseynê Bateyî ji gundê Batê ye. Tê gotin ku Batê li bajarê Miksê ligel Mîrê Miksê xwendiye. Dîwan, Mewlûda Kurdî û Destana Zembilfiroş berhemên wî yên tên zanîn in. Di 66 saliya xwe de ji dinê koç kiriye û li gundê Batê hatiye veşartin. ÇARŞEM, 14 RÊBENDAN 2015 8 Tirkiye û Îran Xwe Xwediyên Malê Dibînin mane. Lewre bi dîtina min divê daxwaz bê kirin ku biçin. Ger neçûn jî Herêma Kurdistanê yan jî Bexda dikare daxwaza qanûnî li ser asta neteweyî û civata asayîşa navneteweyî tomar bike. Dewletek hatiye û hêza xwe ya leşkerî li welatekî din daniye, bêyî gel û berpirsên navçeyê razî bin. Her wiha bêyî ku pêwîst bike li wan deran bin. Divê daxwaz ji wan bê kirin ku biçin derve. Siyasetmedar Dr. Mehmûd Osman ragihand ku dem hatiye ku kurd li her çar parçeyên Kurdistanê xwediyên hêzeke leşkerî ya neteweyî bin û ev tişt anî ziman: “Ger di navbera hêzên Şengalê de peymanek hebûya, operasyon wê serkeftîtir bûya.” Siyasetmedar û parlamentere kurd ê berê yê parlamentoya Iraqê Dr. Mehmud Osman di hevpeyvînek bi RojNewsê re rexne li rêveberiya Herêma Federal a Kurdistanê kir û got ku nikaribûne şerê li dijî DAIŞ’ê baş binirxînin. Der barê baregehên leşkerî yên Îran û Tirkiye- yê yên li Herêma Federal a Kurdistanê de jî Dr. Mehmud Osman wiha got: “Armanca wan dagirkirin e û gelek zirarên wê hene. Herêma Federal a Kurdistanê di vî warî de giraniya xwe winda kiriye.” -Niha operasyona rizgarkirina Şengalê bi beşdariya gelek hêzên kurd berdewam dike. Bi dîtina we tu peymanek fermî di navbera hêzan de heye? Îran dibêje me Hewlêr û Bexdayê rizgar kiriye pêşmerge li hemberî DAIŞ’ê radiwestin lê YPG/YPJ û yên din alîkariya wan dikin. Bi giştî ev şer bûye şerekî neteweyî. Şer bi awayekî ku DAIŞ hatiye û êrîşê kurdan dike, kurd li hemû parçeyan li dij radiwestin. Di heman demê de li Tirkiyeyê pirsgirêk kurdan bi dewletê re heye, lewrea Tirkiye li aliyê DAIŞ’ê ye. Ji ber vê yekê bi dîtina min ger çarçoveyeke neteweyî ya leşkerî hebûya wê baştir bûya. Lê ger çarçoveyeke siyasî ya neteweyî hebûya, wê demê wê baştir bûya. Ji ber ku heta çarçoveyeke siyasî ya neteweyî nebe, tiştên der barê pêngavên neteweyî yên der barê leşkerî de ne hêsan e ku werin bicihkirin. -Hûn di wê baweriyê de ne ku heta Mûsil neyê paqijkirin, Şengal, Mexmûr û heta Tu peymanek di navbera hêzên Duhok jî aram nabe? ku tevli operasyona rizgarkirina Şengalê bûne de nîne. Bi dîtina min ev xirab e. Pêwîst bû destpêkê bi hev re planek çêkirana. Bi vî awayî wê baştir bûya û di ragihandinan de jî bi navê Hêzên Rizgarkirina Şengalê operasyon hatibûna binavkirin. Bêguman hejmara hêzên pêşmergeyan ên li Şengalê ji hemû hêzan zêdetir e lê li wir hêzen din jî hene. Hêzên wekî YPG, HPG û gelek kesên dilxwaz jî hene û pêwendiya wan bi tu hêzan re nîne. Lewre bi dîtina min ger bi hev re bûna, dê serkeftîtir bûya. Pêwîst e li Kurdistanê hêzeke neteweyî hebe Pêwîst e li Kurdistanê hêzeke neteweyî hebe. Ji ber ku ev şerê bi DAIŞ’ê rûdidin, li başûr û rojavayê Kurdistanê derket. Hêzên hemû parçeyên Kurdistanê di nav de beşdar bûne û di şer de bi hev re xwîna xwe rijandine. Ji ber vê yekê hebûna hêzeke di çarçoveyeke neteweyî de karekî baş e ji bo em bikarin li dijî DAIŞ’ê bi serkeftî xwe biparêzin. Tirkiye alîkariya DAIŞ’ê dike Ger ji destpêkê ve peymanek hebûya, wê operasyona Şengalê baştir derbas bûbûya. Niha li Kobanê zêdetir YPG/YPJ bi rûbirûbûnê li hemberî DAIŞ’ê Kobanê diparêzin lê di heman demê de pêşmerge alîkariya wan dikin. Li başûr jî Berê û niha jî pêşmergeyan şerekî bi qehremanî meşandine. Pêşmerge, YPG/YPJ, kurdên Rojhilat û gelekên din şehîd û birîndar dane. Lê ji ber ku çekên giran tunene, DAIŞ nêzî wan e. Mînak: Şer dikin û DAIŞ’ê derdixin. Dîsa DAIŞ êrîş dike û şer dest pê dike. Lewre heta navendên DAIŞ’ê li Mûsil, Telafer, Şengal û navçeyên din bimîne, DAIŞ wê êrîş bike. Ji ber vê yekê ger navendên sereke nemînin, wê demê em dikarin navçeyên xwe ji şer û kuştinan dûr bixin. Ji metirsiyan dûr bixin û ji bo di nava ewlekariyê de bijîn. Tirkiye ne dostê kurdan e Destpêkê, Şengalê û cihên din dagir bikin, hêzên kurd amadekariyên xwe kiribûn lê ne li benda wê yekê bûn DAIŞ êrîşî wan bike. Bi baweriya wan êrîş li dijî Bexdayê hilweşandina rejîma Malikî ne. Bêguman bi dîtina min ev ne rast bû û şîroveyeke şaş bû. Pêwîst bû di nava amadekariyan de bûna û zanîbûna DAIŞ dikare êrîşî Kurdistanê jî bike. Dema ku Mûsil ket, Telafer û cihên din hatin dagirkirin. DAIŞ heta Tigrîtê çû û piştre vegeriya Kurdistanê. Rast e DAIŞ zêdetir li dijî şiîtiyê ye û deshilatdariya wan e lê li dijî Kurdistanê ye. Ji ber ku kurd sekûler û netewî ne. Piştre jî Tirkiye li pişt DAIŞ’ê ye. Tirkiye ne dostê kurdan e û ev yek diyar e. Ji ber vê yekê pêwîst bû rêveberiya kurd hê zêdetir di şîroveyên xwe de li bendê bûya ku DAIŞ wê êrîşî me bike -Serokê Herêma Kurdistanê nameyek ji bo hevgirtina pêşmergeyan ji wezareta pêşmergeyan re şand. Lê çend aliyên siyasî nerazîbûn nîşan dan. Dîtina we çi ye? Berê jî gelek caran hewldanên bi vî awayî çêbûn. Ger ev bê kirin, karekî baş e. Ji 2006’an heta niha gelek biryar hatine dayîn û gelek civîn hatine lidarxistin. Gelek caran YNK û PDK civiyane û biryar dane karên bi vî awayî bikin. Ji ber ku hêzên wan ên leşkerî hene lê heta niha nehatine cîbicîkirin û tenê gotin bûn. Ez ditirsim vê carê jî neyê cîbicîkirin. Ji ber ku berî ew daxuyanî were dayîn, pêwîst bû di navbera partiyên ku çekdar û pêşmerge hene de peyman li ser wê yekê hatibûya kirin ku pêşmerge çawa hev bigirin. Piştre biryar hatibûya dayîn. Ji ber niha gengaz e serokê Herêma Kurdistanê biryarê bide lê aliyê din heye û dibêjin, em ji vê yekê nehatine agahdarkirin û girîng nabînin. Ji ber vê bi baweriya min ne hêsan e ku ev mesele bi biryarê bê cîbicîkirin. Ji bilî vê yekê ne tenê pêşmerge hene, asayîş, darayî, wezareta navxweyî û siyaseta me ya derve heye. Pêwîst e ev jî hev bigirin û hemû girêdayî hikûmetê bin. Ji ber ev 9 sal e gelek biryar di vê der barê de hatine dayîn lê nehatine bicihanîn -Navendên leşkerî yên Tirkiyeyê li Başûr hene. Ji bo rakirina wan 470’ê hezar îmze hatin komkirin. Hûn der barê vê mijarê de çi dibêjin? Wateya hebûna wan navendan, tê wateya dagirkirinê û xaka me dagir kirine. Rast e di dema birakujiyê de hatibûn lê bi neheqî li wir in. Gelek caran hemû aliyan daxwaz kirin ku ew hêz li vir nemînin lê neçûn. Amerîka jî pişta Tirkiyeyê girtiye ne ya kurdan. Lewre heta niha li vê navçeyê mane. Berê jî hikûmet, parlamento û me jî daxwaz kir ku gelek îmze ji bo vê mijarê hatine komkirin; lê her ew hêz li vir Ji bo Îranê jî heman tişt e. Her çendî ku Îran hatiye û li dijî DAIŞ’ê alîkariya xelkê kiriye jî hatine radigihînin dibêjin, me Hewlêr û Bexda rizgar kiriye, ger ne ji me bûya wê hikûmeta Hewlêrê çûbûya û van gotinan dikin. Ev tê wê wateyê ku dest li karûbarên Iraqê werdidin. Tu giraniyeke Iraqê nameye. Tu giraniya Herêma Kurdistanê jî nemaye. Di demek ku ew dibêjin, ger ne ji ber me bûya, Hewlêr niha hatibû kontrolkirin. Rast e ev tişt tune ne, ji ber wê yekê bi dîtina min awayê hatina wan destlêwerdan e. Ger hikûmeta Iraqê yan hikûmeta Herêma Kurdistanê bi fermî daxwaz kiribin ku alîkariya wan bikin, ev tiştekî asayî ye. Lê agahdariya min ji wê yekê nîne ku hikûmeta Iraqê yan jî ya Herêma Kurdistanê daxwazeke fermî kiribin. Dibe ku partiyek an jî aliyekê daxwaz kiribe. Ev karekî nebaş e û siberojê wê zerarekî mezin bigihîne me. Ji ber wê ew tên û ligel hêzên dilxwaz ên şîiyan û hinek kesên din ku ligel wan tên navçeyekê rizgar dikin. Dema DAIŞ nema, wê demê di navbera kurd û şîiyan de dibe pirsgirêk. -Piştî peymana navbera Hewlêr û Bexdayê, niha ev pirsgirêk di kîjan astê de ne? Ev çend sal e têkiliyên navbera Hewlêr û Bexdayê de xirab bûne. Sedema wê jî pêwendiyên hikûmeta Malikî ya ligel hikûmeta Herêma Kurdistanê bûn. Gelek nakokî hebûn lê bi hatina Ebadî re ew pêwendî hinekê baştir bûn. Peymanek hatiye çêkirin, di dema xwe de serokwezîrê Herêma Kurdistanê çû Bexdayê. Piştî vê hinek peymanên din jî hatin kirin û divê guftûgoyên din jî werin kirin. Ji ber pirsgirêk ne tenê petrol e, pirsgirêka xakê, madeya 140 û pêşmergeyan heye. Pirsgirêka wê yekê heye ku divê li Iraqê petrol û gaz qanûnî bibin. Ji bo van tiştek nehatiye kirin. Heyeteke leşkerî li ser daxwaza Amerîkayê çû Bexdayê. Ji ber ku Amerîka dixwaza hemahengî di navbera Bexda û Hewlêrê de ji bo şerê li dijî DAIŞ’ê û bi taybetî jî girtina Mûsilê de hebe. Lê bi dîtina min divê guftûgoyên cidî li ser asta bilind bê kirin. Hêvîdar im hêdî- hêdî biçin û bigihin encamekê. Her çendî em nikarin heta niha zêde keêfxweş bin, her wiha hêviya me heye ku hewl bê dayîn .-Herî dawî ji bo yekitiyê divê çi bê kirin? Ez daxwaz ji hemû serok, kesên biryar di destên wan de û hemû partiyên her çar parçeyên Kurdistanê dikim ku hev bigirin û xwediyê helwestekê bin. Hemû bi hev re şer dikin û xwîna zarokên me tevlihev bûye. Divê li bakur, başûr, rojhilat û rojavayê Kurdistanê hewl bê dayîn û ew jî vê rewşê wekî derfetekê bibînin. Rewşa navneteweyî niha ji bo kurdan guncaw e û gelek behsa kurdan tê kirin. Em neteweyek in û mafê me yê çarenûsê heye. Her wiha em pirsgirêkên xwe yên ligel Bexda, Îran û Tirkiyeyê çareser bikin û hemû bi hev re bi stratejiyekê kar bikin. Lewre ez daxwaza hevgirtinê dikim. Ez daxwaz dikim ku di asta wê xebata pêşmerge û şervanan de bin. Divê alî yekgirtî û xwediyên yek helwestê bin, ne li dijî hev bin û êrîşî hev nekin da ku bikarin pirsgirêka kurd a mezin bûye, ber bi pêş ve bibin. Her wiha di asta derve de piştgiriya hev bigirin û li hundir jî hev bigirin. Dem hatiye hêzeke neteweyî bê avakirin Niha li Şengal, Kerkûk, Kobanê û cihên din hêzên YPG/YPJ, pêşmerge û gerîlayên HPG’ê di eniyekê de li dijî DAIŞ’ê şer dikin. Gelo dema wê yekê nehatiye hêzeke leşkerî ya neteweyî bê avakirin? Bêguman dema wê yekê hatiye ku hêzeke leşkerî ya neteweyî bê avakirin lê divê berî vê yekê Kongreya Neteweyî bê lidarxistin. Gelek caran Kongreya Neteweyî hat lidarxistin. Me di sala 1970’an de hewl da ku ev kongre were lidarxistin ango berî 45 salan. Cara yekemîn li Beyrûdê, piştre li Belçîka, piştre li Fransayê û her wiha li Kurdistanê jî hewldan çêbûn. Lê hewldan bi ser neketin. Du sedemên serneketina wê jî hene. Ya yekemîn nakokiyên hizban in. Ya duyemîn jî siyaseta dagirkeran. Bi taybetî jî Îran û Tirkiye. Herî dawî hemû partî ligel hev kom bûn lê dîsa bi ser neketin. Ger Kongreya Neteweyî bê lidarxistin, wê bernameyeke neteweyî ji bo stratejiya neteweyî, parastin û êrîşan hebe. Piştre dikarin li ser vî bingehî hêzekî leşkerî ya neteweyî û hevbeş hebe, ji bo parastin û êrîşan. Ango em hewl bidin çarçoveyeke xebatên me yên neteweyî hebe. Wekî çarçoveyeke leşkerî, ligel wê leşkerî û hemû karên din dikarin werin kirin. Lê ji ber ku heta niha çarçoveyeke neteweyî û siyasî nîne, tiştên din bi hêsanî nikarin werin cîbicîkirin. Peywend KURDÎ ÇARŞEM, 14 RÊBENDAN 2015 7 10 zarokên Sûriyeyî ‘Bi 5 kîlometreyan ez li ser cesedan meşiyam’ ji ber sermayê mirin Li kampên penaberan yên Lubnanê 10 zarokên Sûriyeyî ji ber sermayê jiyana xwe ji dest dan. Hate hînbûn ku li kampên penaberan ên Lubnanê 10 zarokên Sûriyeyî ji ber sermayê mirine. Ev gahî ji aliyê UNICEF’ê ve hat piştrastkirin. UNICEF’ê da zanîn ku îhtîmala ku hejmara zarokên miribin zêdebe heye. Bi mîlyonan zarokên ji ber şer koçber bûne ji ber sermayê di bin tehdîdê de ne. Nexweşxaneyên herêmê jî da zanîn ku bi zarokên penaber re pirsgêkên tenduristiyê yên wekê qelsbûna bêhndanê û îltîhabê hene. Li herêmê germahiya hewayê heta -11 dereceyî dikeve. Beşeke mezin a penaberên Sûriyeyî ku koçî Lubnanê kirin û li Newala Bekaa û çun Iraqê di bin şert û mercên zehmet de dijîn. Ji ber şert û mercên hewayî pirsgirêkên tenduristiyê yên cidî tên jiyîn. Li Krowatyayê yekem car jinek bû serokdewlet Li Krowatyayê, di hilbijartinên duh ên serokdewletiyê de namzeta mûxalefeta rastgir Kolînda Grabar-Kîtarovîc bi ser ket. GrabarKîtarovîc, di dîroka welêt de bû yekem jina bû serokdewlet. Li gorî encamên destpêkê yên tûra duyemîn a hilbijartinan ku duh bi şev ji aliyê Desteya Hilbijartinê ya Krowatyayê ve hat aşkerakirin, Grabar-Kîtarovîc a 46 salî, nêzî rêjeya ji sedî 50,5 a dengan stend û bi ser ket. Grabar-Kîtarovîc bi vî rengî nehişt namzetê Partiya Sosyal Demokrat (SDP) a li desthilatdariyê ye Ivo Josîpavîc, cara duyemîn bê hilbijartin. Namzeta Yekîtiya Demokrat a Krowatên Mûxafazakar (HDZ) Kolînda Grabar-Kîtarovîc di navbera salên 2003-2005’an de weke Wezîra Entegrasyona Ewropayê ketibû nava hikûmetê. Di navbera salên 2005-2008’an de bû yekemîn Wezîra Karên Derve ya Krowatya. Garbar-Kîtarovîc ji aliyê HDZ û partiyên din ên rastgir ên li mûxalefetê ve dihat destekkirin. Li Pakîstanê li hember Şîiyan çalakiya xwekujî Li bajarê Rawalpîndî yê nêzî bajarê Îslamabad ê Pakîstanê, Şîiyên jidayikbûna Hz. Muhammed pîroz dikirin rastî êrîşa xwekujî hatin. Çalakvanekî xwekuj ê êrîşî huseyniya Îbn Razevî ya li Rawalpîndî kir, di dema îbadetê de bombeyên li ser xwe teqand. Di encama teqînê de 16 kesan jiyana xwe ji dest da 8 kes jî birîndar bûn. Ajansa nûçeyan a Ehlîbeyt bal kişand ku îxtimal heye çalakî ji aliyê Selefiyan ve hatibe kirin. Li Trablus du çalakiyên xwekujî Li bajarê Trablus ê Lîbya li hember taxeke Elewiyan du êrîş pêk hatin, herî kêm 7 kesan jiyana xwe ji dest da, 20 kes jî birîndar bûn. Li bajarê Trablus ê Lîbya li hember semteke ku piranî Elewî lê dijîn, bi awayekî hemwext du bombe teqiyan. Di encama teqînê de 7 kes mirin, 20 kes jî birîndar bûn. Ajansa fermî ya Lîbya, aşkera kir ku li Trablus li hember qehwexaneyê êrîşa xwekujî pêk hatiye. Êrîş li hember Taxa Cabal Mohsen a piranî Elewî lê dijîn pêk hat. Hat diyarkirin ku êrîşa duyemîn dema ekîbên tenduristiyê mudaxeleyî kesên di êrîşa yekemîn de birîndar bibûn dikirin pêk hatiye. Rêxisina Efûyê ya Navneteweyî da xuyakirin, ku di rojên dawî de zêdeyî 2 hezar kes ji aliyê Boko Haram ve hatine qetilkirin. Hat ragihandin, ku piraniya qurbanan zarok, jin û extiyarên nedikarîbûn bireviyan e. Li gorî agahiyan, hînê bi sedan cenaze li erdê ne û pevçûn jî li herêma sînorê Çadê dewam dike. Berdevkê komeke parastina sivîl a li herêmê Mûhammed Abba Gave got, “Komkujiya ji aliyê terorîstên Boko Haram ve hat kirin, gelekî mezin e û li herêmê ti carî nehatiye dîtin.” Rojnameya Fransayê Liberation cih da serpêhatiya masîgir û milîsekî parastina cewherî Yanaye Grama, ku ji komkujiya 3’ê Çileyê ya li bajarê Bagayê bi saxî filitî. Grema yê xwe di nava dîwarekî û mala cîranê xwe de veşart, bi sala guliyên dara “neem”ê ve hat parastin. Grema got, “Min bi tenê dengê çekan, teqînan û ‘Allaû ekber’ ên endamên Boko Haramê dibihîst.” Grema anî ziman ku hin ji endamên Boko Haramê li cihê bazarê yê Baga, ku 700 metre dûrî cihê wî xwe lê veşartî bû, kamp çêkiribûn û bi şev ronahiya jeneratorên wan didît, dengê çepik û kenên wan dihat wî. BI PÊNC KÎLOMETREYAN EZ LI SER CESEDAN MEŞIYAM Roja Duşemê, bi kêmbûna hejmara şervanên li dewriyê digeriyan, firsenda revê da masîgir. Grema wiha diaxive: “Roja Sêşemê dest bi talankirina cihê bazarê û hemû malên li bajêr kirin. Saet li derdora 18:00, cihê bazarê û xanî şewitandin. Berî xwe bigihînin min, min biryar da ku dem dema revê ye. Saet li derdora 19:30’î, ji cihê min xwe lê veşartibû derketim û ber bi aliyê dijberê dengê Îslamiyan ve çûm. Şev bû û kesî ez nedidît.” Grema anî ziman ku di dema revê de wî mezinahiya hovîtiya Boko Haram dîtiye û got, “Heta ez gihaştim gundê Malam Karantî yê hat valakirin û şewitandin, bi pênc kîlometreyan ez li ser cesedan meşiyam.” Grema dûre li şivanekî rast hat û diyar kir ku şivan jê re gotiye, ku ji bo xwe ji Li Fransa tedbîrên yekemîn: guhdarkirin, înternet, leşker Li Fransayê piştî êrîşên 7-9’ê Çileyê tedbîrên ewlekariyê yên awerte hatin girtin. Di nav tedbîrên yekemîn de, bihêzkirina çavdêriya înternetê û pergala guhdarkirinê û bi hezaran leşker heye. Serokwezîr Manuel Valls, piştî meşa duh a bi mîlyonan ku ji BFM-TV re axivî got ku wê alarma ewlekariyê di asta herî jor de dewam bikin. Ji 7’ê Çileyê ve ji derveyî hêzên polîsan bi hezaran leşker li ser wezîfeyê ne. Valls got ku wê pergala guhdarkirinê bihêz bikin, her wiha tecrîdkirina girtiyên Boko Haram rizgar bike divê ber bi aliyê rojava ve biçe. Grema yê lezand, vê carê di rê de li çar jinên ji komkujiyê rizgar bûn, rast hat. Yek ji van xwedî bebek bû û bebeka wê li ser pişta wê bû. Ji ber ku jin hêdî dimeşiyan Grema ji wan veqetiya û bi tenê meşa xwe dewam kir. Di sibeha Çarşemê de xwe gihand gundê Kekno yê 65 kîlometre dûrî cihê jê reviya. Bi otobusê derbasî gundê Maîdûgûrî bû û got, “Ez hînê mînetdarê wî şivanê extiyar im. Pêşniyarên wî jiyana min rizgar kir.” Li gorî hejmarên fermî, ji ber êrîşan ji bajarê Baga û wargehên li nêzî Gola Çadê 20 hezar kes neçar man ji malên xwe birevin. Hin ji van derbasî Çadê bûn. Baga ne cara yekê ye rastî êrîşê tê. Di Nîsana 2013’an de, di êrîşekê de nêzî 200 kesî jiyana xwe ji dest dabûn. Vê Şemiyê, hêzên Boko Haram li berxwedaneke xurt rast nehatin. Ev hêzên ku li her cihên jê derbas dibin komkujiyê dikin, Baregeha hêza ji gelek neteweyan a bi îdîaya yekkirina leşkerên Nîjerya û Çadê ye, xistibû destê xwe. Li herêmê herî kêm 16 bajar û gund hatin wêrankirin. Îslamgir ên radîkal ên di girtîgehê de wê zêdetir bikin. Hikûmet li hember gotinên nefretê hewl dide çavdêriya înternetê pêş bixe. Serokwezîr Valls got, “Êdî ez naxwazim bi rêya înternetê ev gotinên nefretê yên tirsnak bên bikaranîn.” Valls diyar kir ku di pêvajoya şopandinê ya failên 7’ê Çileyê êrîşa li hember Charlie Hebdo pêk anîn de valatiyan rû da û got: “Li ser esasê nîqaşan û li gor asta neteweyî di çarçoveya parlamentoyê de bersivek pêwîst e.” Li Kamerûnê derb li Boko Netanyahû banga ‘vegerin Haram hat xistin: 143 mirî malê’ li Yahûdiyên li EwroBoko Haram a bi komkujiyên xwe yên li Nîjeryayê tê naskirin, di êrîşeke xwe ya li hemberî Kamerûnê de herî kêm 143 endamên payê kir xwe winda kir. Di daxuyaniya artêşa Nîjeryayê de jî hat îdîakirin Îsraîlê, piştî komkujiyên 7-9’ê Çileyê yên li Parîsê bang li ku hejmara mirovên li bajarê Baga hatine qetilkirin ne 2 hezar e, 150 ye. Wezîrê Enformasyonê yê Kamerûnê û Berdevkê Hikûmetê Îsa Çîroma Bakarî daxuyaniyek da û diyar kir ku terorîstên Boko Haram êrîşêk berfireh birine ser bajarê Kolofata yê li ser sînorê Nîjeryayê. Bakarî diyar kir ku di şerê navbera yekîneyên artêşê û endamên Boko Haram de herî kêm 143 êrîşkar hatine kuştin û endamekî artêşê jiyana xwe ji dest daye. ARTÊŞA NÎJERYA: LI BAGA 150 KESÎ JIYANA XWE JI DEST DAN Li aliyê din, der barê hejmara mirovên di komkujiya li bajarê Baga ya 3’ê Çileyê de Boko Haramê kir, daxuyaniyên ji hev cuda tên. Di daxuyaniya artêşa Nîjeryayê de hat ragihandin ku li bajarê Baga û derdora wê, ku hînê di bin dagirkeriy Boko Haram de ye, ji hemû aliyan herî kêm 150 kesî di şer de jiyana xwe ji dest dane. Berdevkê Artêşê Chrîs Olûkolade anî ziman, ku operasyona leşkeran a ji bo rizgarkirina bajarê Baga ji destê Boko Haram dewam dike. Olûkolade diyar kir ku li gorî agahiyên di destê wan de, hejmara mirovên di komkujî û pevçûnên li herêmê de ne 2 hezar e, derdora 150 kes e. Berdevk ragihand ku bi hezaran şêniyên bajêr ên xwestin ji komkujiyê rizgar bibin, reviyane. Rastiyeke tê zanîne, ku artêşa Nîjeryayê hejmara mirovên di şer û êrîşan de jiyana xwe ji dest didin, kêm diweşîne. NAMZETÊN XIRISTIYAN Û MISILMAN WÊ JI BO SEROKATIYA DEWLETÊ LI BER XWE BIDIN Li Nîjeryayê ku herêmên wê yên bakur bi giranî ji Misilmanan pêk tê, ji sala 2009’an û vir ve ji ber êrîşên rêxistina Boko Haram bi deh hezaran kesî jiyana xwe ji dest dane. Bi tenê par zêdeyî 10 hezar kes di êrîşan de jiyana xwe ji dest dan. Li Nîjeryayê di hilbijartinên serokatiya dewletê ya 14’ê Sibatê de wê Serokdewlet Goodluck Jonathan ku Xiristiyaneke û Mûhammadû Bûharî yê bi xwe leşkerekî Misilman e, li ber xwe bidin. Li Nîjeryaya xwedî 175 mîlyon nifûsî, herêmên Bakur bi giranî ji Misilmanan, herêmên Başûr jî bi giranî ji Xiristiyanan pêk tê. Yahûdiyên li Ewropayê kir ku li welatê xwe vegerin. Serokwezîr Netanyahû ji Yahûdiyên li Ewropayê re axivî û got, “Îsraîl hêlîna we ye.” Li Parîsê, 4 muşteriyên li kargeheke Yahûdiyan jî di nav de, di 4 rojan de 17 kesan jiyana xwe ji dest dabûn. Yahûdiyên ku di çalakiya dîlgirtinê ya li Porte de Vincennes a Parîsê bûn hedef, ji Îsraîlê bangek wergirtin. Serokwezîr Benyamîn Netanyahû di peyameke kurt a bi rêya Twitterê weşand de, di serî de Yahûdiyên li Fransayê bang li tevahiya Yahûdiyên li welatiyên Ewropayê dijîn kir ku koçî Îsraîlê bikin. Netanyahû der barê çalakiya bi xwîn dîlgirtina li Porte de Vincennes de got, “Îsraîl mala we ye” û banga vegera li ‘mala xwe’ li Yahûdiyan kir. Netanyahû di peyama xwe de got, “Ez bang li hemû Yahûdiyên li Fransa û welatên li Ewropayê dikim: Îsraîl ne tenê cihekî ku hûn bi tenê ji bo dûa bikin berê xwe didinê; Dewleta Îsraîlê mala we ye.” Netanyahû îdîa kir ku eger ‘welatên cîhanê di hişmendiyeke hevpar de necivin’ wê êrîşên terorîstî yên mîna li Fransayê dewam bikin. Li gorî medya Îsraîlê, ji aliyê Netanyahû ve vê hefteyê di navbera wezaretan de komîteyek hat avakirin û ev komîte wê kar û barên ji bo teşwîka koça Yahûdiyên li welatên Ewropayê ber bi Îsraîlê binirxîne. VALLS: CIHÊ YAHÛDIYAN FRANSA YE Li aliyê din, Fransayê bersiv da banga Netanyahû. Serokwezîr Manûel Valls ê beşdarî merasîma bîranîna yên di çalakiya dîlgirtinê ya li Porte de Vincennesê hatin qetilkirin bû, anî ziman ku welatê rastî yê Yahûdiyên li welatê wan dijîn, Fransa ye. Valls anî ziman ku ji ber êrîşên salên dawî yên li Fransayê Yahûdî di nava tirsê de ne û got, “Em îro hemû Charlîe ne, em hemû polîs in, em hemû Yahûdiyê Fransayê ne.” Valls got, “Yahûdî nebe Fransa ne Fransa ye” û destnîşan kir ku Fransa welatê Yahûdiyên li welatê wan dijîn e. ÇARŞEM, 14 RÊBENDAN 2015 6 Li Parîsê meşa dîrokî: Bi milyonan daketin qadan Roja Yekşemş li Parîsê bi armanca şermezarkirina êrîşên ku 7-9’ê Çileyê li Parîsê pêk hatin û di encamê de 17 kes hatin qetilkirin, meşeke dîrokî hate lidarxistin. Ev meşa bi beşdariya zêdetirî milyonek kesî pêk hat, ji gelek aliyan ve yekemîn e. Bi hezaran kes tevlî meşa bi navê “Meşa Komarê” ya ku ji aliyê Partiya Komunîst, Partiya Sosyalîst, hêzên Keskan û demokratîk ve hate lidarxistin, bûn. Bi milyonan kes qadên Bastille, Nation, Republique, Voltaire yên Parîsê tijî kirin û komkujjiya Charlie Hebdo şermezar kirin. Di saetên piştî nîvro de Qada Republique tijî bû û cih lê nema. Beriya meş destpê bike, dawiya meşê gihişt Qada Nation. Di trafîkên elektronîk ên bajêr de dirûşima “Em hemû Charlie Hebdo ne” hatin bihckirin. Di serî de ji Elmanya, Îngilîstan, Belçîka, Rûsya, Spanya, Îtalya, Danîmarka, bi giştî ji welat û dewletan rayedar tevlî meşê bûn. Sersaxî li Koşka Elîsseyê ji aliyê Serokkomar François Hollande ve hatin qebûlkirin. Xizmên qûrbaniyên komkujiyê di destpêka meşê de cih girtin û piştî wan siyasetmedar, sendîkavan û berpirsên olî cihê xwe girtin. Li pişt wan jî girse hebû. Di meşê de pênûseke mezin ku li ser “Natirsim” hatibû nivîsandin, hate hilgirtin. Li gorî agahiyên organîzatoran dane nêzî 1.3 heta 1.5 milyon kes tevlî meşê bûn. KURD JÎ TEVLÎ MEŞÊ BÛN Piştî banga rêxistinên Kurdan ên li Fransayê û Fermandariya YPG’ê ya Kobanê Kurd jî bi awayekî girseyî tevlî meşê bûn. Kurdistaniyan di meşê de pankartên “2 Sal berê Sakîne, Fîdan, Leyla û Îro jî Charlie Hebdo” û posterê edîtorê kovarê Stephane Charbonnier’ hilgirtin. Di meşê de nûnerên Misilmanan jî tevlî meşê bûn. Di meşê de Konseya Herêmî ya Olî ya Misilmanî bang li hemû Misilmanan kiribû ku bi awayekî girseyî tevlî meşê bibin. Her wiha, Ermenî, Cihû û gel û baweriyên cuda yên li Fransayê bi girseyî tevlî çalakiyê bûn. JI HERÊMÊN DERVEYÊ PARÎSÊ ZÊDETIRÎ 700 HEZAR KES MEŞIYAN Li herêmên din ên li derveyî Parîsê jî bi beşdariya bi hezaran kesî meşên girseyî hatin lidarxistin. Li bajarê Lyonê 200 hezar kes tevlî meşê bûn. Ji ber girseya zêde şebekeya telefonan qut bû. Li bajarê Bordeauxê jî 100 hezar, li Marsîlya û Rennes 60 hezar, li SaintEtiennne 60 hezar û li bjarê Perpignan jî jî 40 hezar kes tevlî meşê bûn. TEDBÎRÊN XURT HATIN GIRTIN Di meşa girseyî ya li Parîsê de 5 hezar û 500 polîs û cendirme hatin wezîfedarkirin. Ji van 2 hezar û 220 kes ji bo ewlehiya meşê hatin wezîfedarkirin. 150 polîsên sivîl ji bo parastina kesayetên navdar, hatin wezîfekirin. Her wiha 20 ekîb li hemberî kesên bi guman hatin wezîfedarkirin û li ser avahiyên derdorê gelek segvan hatin bicihkirin. Serokkomarê Fransa François Hollande di axaftina beriya meşê kir de, got ku Parîs wê bibe paytexta hemû cîhanê. Wezîrê Derve yê Franse Laurent Fabius jî got: “Wê bi bi rastî jî bibe meşa azadiyên cîhanê.” Sala 1990’ê meşeke mezin a li dijî nîjadperestiyê li Fransayê pêk hat. Wê demê Serokkomarê Fransa François Mitterand ê sosyalîst tevlî meşê bibû. Ji wê rojê û vir ve cara yekem e ku Serokkomarê Fransa tevlî meşekê bibe. JI CÎHANÊ 56 RAYEDAR TEVLÎ MEŞÊ BÛN, HEMÛ LI OTOBÛSAN HATIN SIWARKIRIN Îro ji welatên cîhanê jî ji 44 dewletan serokên dewlet û hikûmetan, bi giştî 56 rayedar tevlî meşê bûn. Ji rêxistinên navneteweyî 12 rêveber û ji saziyên Ewropayê jî hemû serok amade bûn. Hemû rêveber û rayedar li otobûsan hatin siwarkirin. Di nava kesên tevlî meşê bûn de Serokwezîr Elmanya Angela Merkel, Wezîrê Edaletê yê DYA Eric Holder, Qral û Qralîçeya Urdinê, Wezîrê Derve yê Rûsya Sergey Lavrov, Serokwezîrê Tirk Ahmet Davutoglu, Serokwezîrê Îsraîl Benyamin Netanyahu, Serokê Rêveberiya Filistînê Mehmûd Ebas, Serokwezîrê Tûnisê Mehdî Cûma jî hebûn. Rêxistinên ku mafê çapemeniyê û azadiya ramanê diparêzin nerazîbûn nîşanî tevlîbûna rayedarên welatên ku destekê didin DAIŞê dan. Rêxistina Rojnamevanên Sînornenas RSF da zanîn ku rêberên welatên ku zextê li çapemeniyê dikin jî tevlî meşê bûne. RSF’ê welatên weke Misir, Rûsya, Tirkiye, Cezayir û Mîrîtiyên Yekgirtî yên Ereban weke mînak nîşan dan. LI BRUKSELÊ 15 HEZAR KES MEŞIYAN Li welatên din jî bi armanca piştgiriyê meş hatin lidarxistin. Li paytexta Belçîka Brukselê jî 15 hezar kes li dijî nefretê meşiyan. Di meşê de pankartên “Je suis Charlie” hatin hilgirtin. Piştî êrîşa li dijî Charlîe Hebdo êrîşên li dijî Misilmanan zêde bûn Li Fransayê hefteya buhrî roja Çarşemê komkujiyek pêk hat û 17 rojnameger jiyana xwe ji dest da û 3 êrîşkar jî di bûyeran de mirin. Piştî komkujiyê êrîş û tehdîdên li ser Misilimanan zêde bûn. Mala Şopandinê ya Dij Îslamê ya girêdayî Konseya Misilmanan a Fransayê (CFCM) daxuyaniyek da û da zanîn ku piştî komkujiya li hember Charlîe Hebdo herî kêm 50 êrîş li dijî Misilmanan çêbûne. Li gorî agahiyên ku CFCM û Wezareta Karên Hundir a Fransayê daye, 21 êrîşên fizîkî ku çek jî hatine bikaranîn pêk hatine û di 33 bûyeran de li Misilimanan tehdîd û dijûn hatine kirin. Abdullah Zekrî li ser navê CFCM’ê daxuyanî da û da zanîn ku di 6 rojên dawî de êrîşên dij Misilmanan li Fransayê derketiye asta herî jor. Zekrî got ku di 9 mehên destpêkê yên sala 2014’an de hejmara êrîşên li dij Misilmanan 110 bû û daxwaz kir ku tedbîrên ewlehiyê bên girtin. Piştî komujiya Charlîe Hebdo ji ber êrîşên li djî komên olî û îbadetxaneyan Wezareta Karên Hundir gelek tedbîr girtin. Wezîr Bernard Cazeneuve, da zanîn ku walitiyekê ji bo cihên Yahudî û Misilimanan bên parastin wê koordînasyonên yekîneyê peywirdar bikin. Wezareta Parastinê jî li gel tedbîrên polîs û cendermeyan nêzî 10 hezar leşkeran dike nava tevgerê. Leşker li gel gelek saziyan wê warên olî biparêzin. Nûnerên CFCM’ê Abdullah Zekrî jî got ku tedbîrên ku hikûmet digire têr nake û Mizgehfa Parîsê ya Mezin ku li Fransayê sembola Îslamî ye divê bi taybet bê parastin. ÇARŞEM, 14 RÊBENDAN 2015 95 ÇARŞEM, 14 RÊBENDAN 2015 4 ‘Bangên me li ber çavan negirtin’ Hevseroka Giştî ya HDP’ê Fîgen Yuksekdag di civîna koma partiya xwe de axivî û diyar kir ku pirsgirêka HDP’ê ya benda hilbijartinê tineye û wiha got: “Hikûmet bi xala bendê ya destûra bingehîn a faşîst dixwaze desthildatdariya xwe biparêze. Pêvajoyeke bi pirsgirêk dijî. Hebûna wan bi pirsgirêk e.” wiha got: “Hikûmet li şûna dest bi muzakereyan bike êrîşî me dike. Xeta li dijî pêvajoyê bi înat dimeşîn e. Îro hê pêşnûmeya Birêz Ocalan pêşkêş kirî nehatiye erêkirin û muzakereyan destpênekiriye. Nêzîkahiya hikûmetê ya taloqkirinê li ber me radiweste.” ‘GIRTIYÊN NEXWEŞ TERKÎ MIRINÊ DIKIN’ Yuksekdag bilêv kir ku girtiyên nexweş di girtîgehan de terkî mirinê hatine kirin û qasidê aştiyê Lutfu Taş di girtîgehê de terkî mirinê kirin û wiha axaftina xwe berdewam kir: “Li vî welatî xetekî siyasî ya wisa heye hêviya aştiyê digire û terkî mirinê dike. Gel di pêvajoya çareseriyê de samîmiyet û bawerbûna xwe dixwaze bibîne.” Hevseroka Giştî ya HDP’ê Fîgen Yuksekdag di civîna partiya xwe de axivî û kesên li Parîsê hatin qetilkirin bîranîn û dest bi axaftina xwe kir. Di salona civînê de wêneyên Parlamenterê HDP’ê Murat Bozlak ê ku çend roj berê jiyana xwe ji dest da danîn ser maseyan. Yuksekdag diyar kir ku ew êşa gelê Fransayê di dilê xwe de hîs dike û komkujiya Parîsê berdewamiya komkujiyan e û hê kujerên 3 jinên Kurd nehatine dîtin û wiha got: “2 salin em dibêjin bila dewlet Fransa û Tirkiyeyê belgeyên di destê xwe de aşkera bikin û cînayetê zelal bikin. Hikûmeta AKP’ê sûcê komkujiya Parîsê diavêje ser paralelê. Heke kujerên 3 jinên Kurd hatiban dîtin îro ev komkujî nedihate jiyîn.” ‘BANGÊN ME LI BER ÇAVAN NEGIRTIN’ Yuksekdag anî ziman ku li Kobanê, Kerkûk, Mûsil û kantonên Rojava hişmendiya bi navê DAIŞ êrîşî gelan dike. Yuksekdag da zanîn ku divê hemû gel li hemberî van çeteyên fasîşt û komkujer têkoşîna hevpar bidin meşandin. Yuksekdag bilêv kir ku çeteyên DAIŞ’ê ji bo hemû cîhan û Tirkiyeyê gef in û wiha axivî: “Me got piştevaniya bi gelê Kobanê re dîrokî ye. Bangên me kirin li ber çavan negirtin.” ‘YA DAVUTOGLU KIR DURÛTÎ YE’ Yuksekdag wiha axaftina xwe berdewam kir: “Davutoglu kesên tevlî meşa şermezarkirina komkujiya Parîsê bûn weke koma mirovên bi hêrs nirxand. Tenê gelên Rojava ji qirkirinê re derbas nekirin di heman demê de hemû cîhan û Tirkiyeyê ev gef mezin kirin. Îro li Kobanê be sibê li Parîs, Ewropa û bajarên Tirkiyeyê jî dibe pêk bê. Heke îro Stenbolê bombe biteqin sedema vê yekê piştgiriya siyasî ya didin çeteyan e.” Yuksekdag bilêv kir ku di berxwedana Kobanê ya 6-8’ê Cotmehê de bangek kirin û AKP’ê gelê derketin kolanan hedef girtin. Yuksekdag bang kirin ji bo neyên van rojan kirin û wiha axivî: “Ji ber ku hikûmetê ev yek fêm nekir bi operasyonên siyasî bersiv dan. Davutoglu îro diçe tevlî meşa Parîsê dibe. Lê kesên li Tirkiyeyê dimeşin jî rastî êrîşa polîsan tên. Navê vê yekê durûtî ye.” Yuksekdag bal kişand ser pêvajoya qetilkirina 3 jinên Kurd destpê kir û wiha pêde çû: “Hê suîqest û komplo neyên zelalkirin behsa pêvajoya aştî û çareseriyê nayê kirin. Ji ber vê yêkê divê kiryarên 3 jinên Kurd bên dîtin. Peywira hikûmetê ya sereke ev e.” Yuksekdag da zanîn ku pêvajoya çareserî û muzakereyê rojava sereke ya Tirkiyeyê û Di teqîna Efrînê de 5 kesan jiyana xwe ji dest da Li ser benda kontrolê ya gundê Qitmê ya navçeya Şera ya Efrînê teqînek pêk hat. Di encama teqînê de 3 şervanên YPG’ê û 2 welatiyên sivîl jiyana xwe ji dest dan. Her wiha 3 kesên din jî birîndar bûn. Îro saet di 15.35’an de benda kontrolê ya gundê Qitmê ya navçeya Şera ya Efrînê rastî êrîşa bi tirimpêla bombebarkirî hat. Li gorî agahiyên hatine bidestxistin di encama teqînê de 3 şervanên YPG’ê û 2 welatiyên sivîl jiyana xwe jidest dan û 3 kesên din jî birîndar bûne. Birîndar rakirin nexweşxaneya Avrîn a bajarê Efrînê. Tê payîn ku di saetên pêş de derbarê bûyerê de dax- uyanî bê dayîn û nasnameya kesên jiyana xwe ji dest dane bê diyar kirin. Hêzên Asayîşê berê xwe dan cihê bûyerê û lêkolîn dane destpêkirin. Di encama destpêkê ya lêkolînê de hate diyarkirin ku tirimpêla hatiye teqandin karta Reqqayê li ser bû. Hêjaye gotinê ku roja 28’ê kanûnê de heman benda kontorlê ya Qitmê rastî êrîşa xwekujî hatibû û di encama teqîna wê rojê de 4 şervanên YPG/YPJ’ê û 2 zarokan jiyana xwe ji dest dan û 11 birîndar bibûn. ‘BÛYERÊN CIZÎRÊ JI AKP’Ê CUDA PÊK NAYÊN’ Yuksekdag bal kişand ser bûyerên Cizîrê jî û da zanîn ku peywira provokasyonan ji holê rake ya hikûmetê ye û divê hikûmet peywira xwe bi cih bîne û wiha axivî: “Mirinên pêk hatin weke karê rêxistina paralel û li hemberî pêvajoya çareseriyê darbe bi nav dikin. Bûyerên li Cizîrê pêk tên ji hikûmeta AKP’ê cuda pêk nayên. Lîstikên li Cizîrê astengiya li pêşiya aştî û çareseriyê ye.” ‘DIVÊ ZIMANÊ AŞTIYÊ BÊ BIKARANÎN’ Yuksekdag bal kişand ser binçavkirin û girtinan û wiha got: “Ji holê rakirina van pirsgirêkan peywira desthilatdariya siyasî ye. Divê zimanê çareseriyê bê bikaranîn û li ser daxwazên gel yên demokratîk xeteke siyasî bê avakirin. Em dixwazin ji bo muzakereyan gavên şênber bên avêtin û divê zimanê aştiyê bê bi kar anîn.” Yuksekdag diyar kir ku piştguhkirina daxwazên demokratîk ve ‘ewlehiya cemaweriyê’ pêk nayê. ‘YÊN NEGUHERIN WÊ BIRIZIN’ Yuksekdag bilêv kir ku Tirkiye di pêvajoyeke dîrokî re derbas dibe û wiha pê de çû: “Beriya 12 salan desthilatdariya bi îdiaya guhertinê ket rê, niha bersivê nade dax- wazên guhertinê û felç bûye. Ya ku kevn dibe dirize, yên ku neguherin wê birizin. Em ê di sala 2015’an de bi piştgiriya gelên Tirkiyeyê di guhertinê de serkevin. Ji ber vê yekê ye ku nûnerên desthilatdariya siyasî şaşomaşo bûne. Analîzên ku gelê wê HDP benda hilbijartinê derbas bike, an neke dikin. Hîn daneyan derdixin. Hûn nikarin têkoşîna HDP’ê bipîvin. Ne matematîk ne jî aqilê we têra vê nake.” ‘PIRSGIRÊK Û PÊVAJOYA HEBÛNÊ DIJÎN’ Yuksekdag da zanîn ku pirsgirêka HDP’ê ya bendê nîne û wiha axivî: “Pirsgirêka desthilatdariyê ya benda hilbijartinê heye. Bi destûra bingehîn a faşîst ve dixwazin desthilatdariya xwe biparêzin. Pirsgirêk û pêvajoya hebûnê dijîn, hebûna wan bi pirsgrirêk e. Bi benda hilbijartinê hebûna xwe ya siyasî didomînin. Pirsgirêka ya me benda hilbijartinê nîne, em vê wekî berpirsyariya xwe nabînin. Bi vê zîhniyeta kevn ve darbe li paş nayên hiştin, bi vî rengî guhertin pêk nayên. Me li hember gelên Tirkiyeyê rola guhertinê girt ser xwe. Em ê di hilbijartinên 2015’an de benda hilbijartinê derbas bikin û wateya wê ya destûra bingehîn ji holê rakin û serobino bikin. Em ê wê bendê hilweşînin, wê desthilatdariya siyasî û yên bendê diparêzin di bin enkazê de bimînin.” Fîgen Yuksekdag bilêv kir ku ger HDP benda hilbijartinê derbas bike diz nikarin bibin serdest û wiha got: “Ger HDP bendê derbas bike diz nikarin bibin serdest, wê aştî pêk were, komkujiyê ronî bikin û demokrasî bigihêje wateya xwe ya rast.” ‘HES HEM XWEZAYÊ Û HEM JÎ MIROVAN DIKUJIN’ Yuksekdag 3 karkerên ku li Trabzonê jiyana xwe ji dest dane bi bîr anî û gotinên xwe wiha bi dawî kir: “HES hem xwezayê û hem jî mirov dikujin. Ji ber polîtîkayên îktîdar û sermayeyê hem xweza û hem jî mirov tên qetilkirin. Em dikarin dijminên karker û xwezayê têk bibin. Em ê ligel ked û kedkaran bin. Karkerên Metalê amadekariya grevê dikin, em wan silav dikin.” ÇARŞEM, 14 RÊBENDAN 2015 3 Greva Ajokarên Otobûsan Çûn û Hatin Felç Kir Berdewama nûçeya rûpelê pêşîn Li paytexta Fransa Parîsê bi deh hezaran kes, di salvegera qetilkirina yek ji damezrînera PKK’ê Sakîne Cansiz, Nûnera KNK’ê ya Parîsê Fîdan Dogan û endama Tevgera Ciwanan Leyla Şaylemez komkujiyê şermezar kirin. Di mîtîngê bi dirûşma, “Bêdengiya we sûcdariya we ye” pêk tê, di serî de saziyên Kurdan, tevgerên sosyalîst ên Tirkiyeyî, Partiya Komunîst a Fransa, Partiya Çep û hwd. komên anarşîst û femînîst jî amade ne. Di mîtîngê de pankarta, “Berî niha bi du salan 3 jinên Kurd Sara, Rojbîn û Ronahî îro jî Charlie Hebdo” hat hilgirtin, dirûşmên ji bo qatil bên girtin hatin berzkirin. ‘DIVÊ FRANSA KOMKUJIYAN DERXE HOLÊ’ Mîtînga li qada Stanlingrad, bi axaftina Hevseroka Konseya Kurd a Demokratîk a Fransa Şukran Akdogan destpê kir. Akdogan diyar kir ku failên jinên Kurd ên berî niha bi du salan hatin qetilkirin nehatine dîtin û bang li hikûmeta Fransa kir ku bi adil tevbigere. Akdogan, komkujiya li hember kovara Charlie Hebdo jî şermezar kir û axaftina xwe wiha domand, “Zîhniyeta ku komkujiya 9’ê Çileyê û komkujiya 7’ê Çileyê pêk anî heman zîhniyet e. Divê dewleta Fransa demldest vê komkujiyê aşkera bike.” Jiber newekheviya di nav maaşên ajaokaran de, endamên sendîqaya Unite roja Sêşemê dev ji kar berdan. Greva ajokaran bandora xwe li milyonan Londonî kir. Endamên sendîqaya Unite yên di 18 kompanyayên taybet de kar dikinç jiber ku din av maaşên wan de newekhevî heye rojekî dev ji kar berdan. Grevê saet 4´ê sibehê dest pêkir û heta roja Çarşemê berdewam kir. Endamên sendîqayê dixwazin ku wekhevî di nav maaşên wan de hebe û yên ku saetê £9.30 distînin derxin £12.34´an. Gelek kesên ku nikarîn otobûsan bi kar bîninç bere xwe dan trênan û metroyan. Jiber vê yekê di saetên sibehê û yê êvarê de îzdîhamek mezin derket holê. Keça Ciwan bi Gul û Hêsiran Hat Oxir Kirin Ezgî Serçe ya 18 salî ya ku 5 Rêbendanê jiyana xwe wenda kiribû roja Şemiyê hat defn kirin. Xwendekara zanîngeha Kingstonê ya beşa tibê Ezgî Serçe bi awayekî hîna nayê zanîn Pêncê Rebendanê jiyana xwe ji dest dabû. Malbat û hezkiriyên Ezgi ya 18 salî tevlî merasîma cenaze ya roja Şemiyê li goristana Enfieldê hatî kirin bûn. Berî goristanê li MalaCemê jî merasîmek hat li dar xistin. Di dema defn kirina keça ciwan ya li goristana Enfieldê de dê û bavê Ezgî kêliyên zehmet derbas kirin û nexwestin ku ji mezelê keça xwe ciwan veqetin. Malbata keça ciwan bi alîkariya dost û hevalên xwe li ser linga diman. Tê îddîakirin ku Ezgi bi xwe dawî li jiyana xwe aniye lê nayê zanîn bê serdemê vê yeke çi ye. Hîna encamên fermî yê otopsiya Ezgî nehatine aşkere kirin. ÇARŞEM, 14 RÊBENDAN 2015 2 Xaçepirs Gotinên Pêşiyan Bersiva Hefteya Borî HÊVÎ Hêleke min diqutife ji sermê Çiya keleheke asê, rê asê,dem asê Hêviya min kulîlka binê berfê Ha bel bû ha bel bibê Û berf tê Tê Tê..! Wê vebe rengo rengo Piştî taveke xwêjinkî keskesor Sihareke rûbihar e hêviya min Tîrêj-bişirîn rojeke gulî-sor Ha hilat ha hiltê Û berf tê Tê Tê..! Bibare berfê Li ber xwe bide kulîlkê, Tu ji vê axê yî, ez ji vê axê..! Bibare berfê Li ber xwe bide kulîlkê Berf li hêlekê, tu li hêlekê Hêviya min jî bihar e Arjen Arî Diza ji dizan dizî, erd û esman lê pirsî Ez dibêjim ewr tune, tu dibejî wê baran be Ez li ezmana lê digeriyam, li erdê ket destê min Yek heye, bi sedî, sed heye, ne bi yekî telgraf.co.uk Çarşem, 14/01/2015 Jibo Sê Şoreşgerên Jin Li Parîsê Deh Hezaran Kurd Kom Bûn Li paytexta Fransa Parîsê bi deh hezaran kes, di salvegera qetilkirina yek ji damezrînera PKK’ê Sakîne Cansiz, Nûnera KNK’ê ya Parîsê Fîdan Dogan û endama Tevgera Ciwanan Leyla Şaylemez komkujiyê şermezar kirin. Sayı ROJNAMEYA HEFTEYÎ 451 Keça Ciwan bi Gul û Hêsiran Hat Oxir Kirin Rûpel 3 Bi wesîleya salvegera qetilkirina yek ji damezrînera PKK’ê Sakîne Cansiz (Sara), Nûnera KNK’ê ya Parîsê Fîdan Dogan (Rojbîn) û endama Tevgera Ciwanan Leyla Şaylemez (Ronahî) bi deh hezaran kes li paytext Parîsê kom bûn. Di serî de ji Fransa û Elmanya ji welatên wek Brîtanya, Swîsre, Hollanda, Belçîka yên Ewropa bi hezaran Kurdistanî û dostên wan bi wesîleya duyemîn salvegera komkujiya sê jinên şoreşger danê sibehê ji bo tevlî meşa bîranînê bibin, li Gare du Nord kom bûn. Piştî meşa du saetan pêşiya Kurdistaniyan û dostên wan di ketina qada Stalingrand de bi sedema ewlekariyê ji aliyê polîsan ve hat girtin. Kurdên demekê hatin rawestandin piştî pirsgirêka ewlekariyê hat çareserkirin derbasî qadê bûn. Mîtîng ji bo bîranîna Sakîne Cansiz, Fîdan Dogan, Leyla Şaylemez û xebatkarên kovara Charlie Hebdo bi rêzgirtinê destpê kir… Berdewama nûçeyê Rûpel 3 Greva Ajokarên Otobûsan Çûn û Hatin Felç Kir Rûpel 3 Tirkiye û Îran Xwe Xwediyên Malê Dibînin Rûpel 8