2007 Temmuz Sayı

Transkript

2007 Temmuz Sayı
2007-07 TEMMUZ SAYI: 463 FiYATI: 3.5 YTL
Ne Mutlu Barýþ Yapýcýlarýna
Quantum: Evrenin en küçük parçacýklarý ile ilgilenen kuram
ÝÇÝNDEKÝLER
Aylýk Kültürel ve
Siyasi Dergi
Cilt: 39 Sayý:463 Temmuz 2007
Onur Baþkaný:
Dr. Refet Kayserilioðlu
Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna
Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:
Ayþegül Kayserilioðlu
Ruhlar Âlemiyle
Herkes Ýrtibattadýr ............................... 2
Dr. Refet Kayserilioðlu
Ne Mutlu Barýþ Yapýcýlarýna - III ......... 7
Ahmet Kayserilioðlu
“Kur’an Verileri Açýsýndan
Laiklik” ............................................... 16
Güngör Özyiðit
Yazý Ýþleri Müdürü:
Güngör Özyiðit
Andrew’un Mucizesi
(Son Bir Kez) ........................................ 22
Yayýn Kurulu:
Güngör Özyiðit
Nelda Bayraktar
Özenç Kayserilioðlu
Hale Ürkmezgil
John Edwards/Arýn Ýnan
Hep Neden Trajedi
(Çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý) ................. 25
Carol Bowman/Nelda Bayraktar
Haberleþme Sorumlusu ve
Okur/Abone Ýliþkileri:
Kazým Erdemoðlu
0212 252 85 85
Faks: 02122491828
P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul
Evrenin En Küçük Parçalarý
Ýle Ýlgilenen Kuram: Quantum
Haluk Berkmen’le Söyleþi ....................... 29
Yönetim Yeri:
Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1
Cihangir/Ýstanbul
Ege’nin Sularý .................................... 38
Baský:
Ýnkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ.
Sanat ................................................ 42
Çobançeþme Mah. Sanayi Cad.
Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul
Fiyatý: 3.5 YTL
Yýllýk Abone: 40 YTL
Yurt Dýþý: 50 YTL
Nihal Gürsoy
Nihal Gürsoy
Özer Baysaling
SEVGÝ DÜNYASI
Sevgili Dostlar
Milletçe çok önemli bir karar vereceðiz.
Doðrusu seçeneklerimizin kýsýtlýlýðý karþýsýnda diyecek pek
bir söz yok ama gene de birþeyler düþünebilir, yapabiliriz.
Acaba konuþup ettikten sonra iþ seçime gelince idealist
olmakla siyasetçi olmayý birbirinden kesin çizgilerle
ayýrdýðýmýz için mi, böylesine çýkarcý ve güdük insanlarý
seçmek için karþýmýzda bulmaya mahkûm olup böylesine kötü
yönetiliyoruz; yoksa biz çoðunluðu öyle insanlardan ibaret
bir ülke haline mi geldik, getirildik. Ayný daha önceki
zamanlarda olduðu gibi, bunlar gitsin de kim gelirse gelsin
deyip denemiþ býrakmýþ olduklarýmýza mý sarýlacaðýz yoksa
her birimiz iç sesimizi ve kendi aklýmýzý dinleyerek mi karar
vereceðiz. Aday listelerini okurken ve dinlerken sizlerin de
içiniz daraldý mý, eski isimleri, saçmalýklarla örülmüþ eski
günleri hatýrlayarak... Yok mu onunla övünüp þeref duyacaðýmýz, yürekli, adil bir insan? “Kahramanlara ihtiyacýmýz
yok” denebilir belki, aksine kahramanlara her zaman ihtiyaç
vardýr ve olacaktýr. Ýyi ve hayýrlý yollar, ancak kendini
adamýþ korkusuzlarýn ýþýðýyla aydýnlanabilirler.
Kendini adamýþ insan kimse ile pazarlýða, hesaba
giriþmeden, kimseyle çatýþmadan yalnýz doðruluk için, doðru
olan için mücadele eder ve baþarýr. Böyle insanlar çýkarmýþ
bir ülkeyiz biz, þimdi yenisini bekliyoruz, umuyoruz.
En Derin Sevgilerimizle
SEVGÝ DÜNYASI
1
ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR
Kaliteli medyum,
kaliteli bir topluluk
ister. Üstün bir varlýk
basit þahsi sorularla
uðraþmak istemez.
Ýnsanlýða faydalý olacak bilgiler vermek
ister.
Ruhlar
Âlemiyle
Herkes
Ýrtibattadýr...
Dr. Refet Kayserilioðlu
SEVGÝ DÜNYASI
Erdem - Ruhlarla
ancak medyumlar vasýtasýyla irtibata geçildiðini
biliyoruz. Acaba
medyumlarý nasýl tanýyacaðýz ve kimler medyum
olabilir?
Özden - Evet ruhî irtibatlar medyumlar vasýtasýyla olur. Medyumlar
hassas bir bünyeye sahip
olan ve aldýklarý tesirleri
bize söz, yazý, þekil,
resim, hareket halinde
nakleden kimselerdir. Bir
þahýs hassas bir bünyeye
sahip olsa ve gelen tesirleri de alsa, fakat bunlarý
ifade edip etrafýna
nakledemese o þahsa
medyum diyemeyiz.
Çünkü medyum tesirleri
nakleden bir vasýtalýk
görevi yapmaktadýr.
Erdem - Acaba
medyumlarý nasýl tanýyacaðýz?
Özden - Medyumlarý
tanýmak ancak celse denemeleri yaparak olur.
Çünkü medyumluk
sadece bir kabiliyet iþi
deðil, ayný zamanda bir
irtibat iþidir. Kabiliyeti
vardýr, bünye itibariyle
tesirleri alýp nakletmeye
uygundur fakat irtibatý
yoktur. Bu sebeple
medyum deðildir. Hattâ
3
eskiden medyumluk yapmýþ, sonradan irtibatýný
kaybetmiþ kimseler
vardýr. Çünkü bir varlýðýn bilhassa üstün bir
varlýðýn bir medyumla
irtibatý maksatsýz, rasgele
bir iþ deðildir. Bir gayeye baðlýdýr. Bu gaye
gerçekleþince irtibatýn
devamý için de sebep
kalmaz.
Erdem - Ama ömrü
boyunca medyumluk
edenler olduðu gibi, her
toplantýda birçok
medyumlar var. Demek
ki medyumluk pek o
kadar nadir bir þey deðil.
Özden - Ömür boyunca vazifesi bitmemiþ
medyumlar olabilir. Her
yerde birçok medyumlar
da bulunabilir. Fakat
büyük bilgi medyumlarý
nadirdir. Çünkü burada
gerek medyumun
tekâmül durumu, bilgi
kapasitesi, gerekse o
medyumun bulunduðu
topluluðun seviyesi,
alâkasýnýn kalitesi v.s.
mühim roller oynamaktadýr. Birçok topluluklarda konu, kiþisel meselelerden ve merak tatmininden öteye geçememektedir. Kaliteli medyum,
kaliteli bir topluluk
ister. Üstün bir varlýk
basit dereceli kiþisel
sorularla uðraþmak
istemez. Ýnsanlýða faydalý olacak bilgiler vermek ister. Bunun için
de bilgilere vasýtalýk
edecek medyumu ve
onun bulunduðu topluluðun içindeki her
kiþiyi bütün
cepheleriyle ince ince
tetkik eder. Ondan
sonra bilgi vermeye
baþlar.
Erdem - Medyumluða
kabiliyeti olan kiþiler
nasýl tanýnýr?..
Özden - Böyle þahýslar
genellikle hassas, alýngan
kimselerdir. Müziðe
karþý ilgileri ve kabiliyetleri fazladýr. Önsezileri
yüksek olan bu kiþilerin
gördükleri rüyalar genellikle gerçekleþir.
Erdem - Ruhlar
medyumlarýn dýþýnda
diðer insanlara da bilgi
ve tesir gönderebilirler
mi?
Özden - Dostum,
herkes ruh âlemiyle
devamlý irtibat
halindedir. Bu irtibatýn
kesildiði bir saniye bile
yoktur. Hem de her
þahýs birçok varlýkla
veya plânla birden irtibat
SEVGÝ DÜNYASI
4
halindedir. Bu irtibatlar
olmasa insanlarýn dünyada tekâmülleri güç deðil,
imkânsýz olur.
Erdem - Ama nasýl
olur, eðer herkes irtibatta
olsa bunu herkesin
bilmesi, hiç deðilse hissetmesi gerekmez mi?
Özden - Hayýr gerekmez. Biz dünyadan,
etrafýmýzdan ve hattâ
kendi bedenimizden bile
devamlý tesirler alýp
veriyoruz, fakat bunlarýn
bir çoðundan haberimiz
bile yok. Karaciðerinizin
çalýþmasýndan, böbreklerinizin kaný süzdüðünden haberiniz var mý? Þu
odada bir saat iþliyor.
Ben söyleyinceye kadar
tiktaklarýnýn farkýnda mý
idiniz? Halbuki kulaðýnýz
bunlarý duyuyordu. Gene
bu odada binlerce radyo
dalgasý var, ama radyo
olmayýnca onlarýn farkýnda deðiliz. Yani biz
çevremizden ve bedenimizden devamlý tesirler
alýr veririz de bunun
farkýnda olmayýz.
Erdem - Peki, çevremizden farkýnda olmadan
tesirler aldýðýmýzý kabul
edelim; fakat bu, ruhlardan da farkýnda olmadan
tesir aldýðýmýzý ispat
etmez ki...
Özden - Ruhlarla
devamlý irtibatta bulunduðumuzu gösteren bir
takým ipuçlarý ve deliller
vardýr. Gerçekleþen
rüyalarýmýz bir irtibatý
gösterir. Rüyada ölmüþ
dost veya akrabalarýmýzla
Ektoplazmik varlýk görüntüleri. Resimler Ýskoçya’da Glasgow’un güney batýsýnda Darnley isimli
bölgede, paranormal aktiviteleri araþtýrma programý içinde þahitler önünde çekilmiþtir.
G. Brady 30 Kasým 2003
SEVGÝ DÜNYASI
görüþüp onlarýn durumlarý ve eksik býraktýklarý
iþler hakkýnda bilgi alanlarýmýz olur. Hiç sebep
yokken ölmüþ bir dostumuzu hatýrlamamýz ve
onu hasretle anmamýz,
ondan o esnada tesir
aldýðýmýzý gösterir. Sonra
mantýki zaruretler, insanlarýn baþý boþ ve himayesiz olmadýklarýný gösterir.
Öyle olsa idi, kötü niyetlerin ve kötü tesirlerin
bizi helâk etmesi, dünya
nizamýný alt üst etmesi
iþten bile deðildi. Ama
böyle olmuyor. Ruhi
gerçekleri kavrarken
sezgi kabiliyetlerimizi
geliþtirmek ve ufak
delillerden büyük neticeleri çýkarmaya alýþmak
lâzýmdýr. Ruhi gerçekler
maddi hadiseler gibi
apaçýk olsa ve duyularýmýza veya âletlerimize çarpsa idi, insanlýðýn
asýrlar boyu ruh vardýr,
yoktur münakaþasýna
lüzum kalýr mýydý? Bu
gerçekleri kavramak ne
yapalým ki bir tekâmül,
formasyon ve gayret
iþidir.
Erdem - Belki bu
söyledikleriniz doðru,
fakat bir türlü ruhlarýn
her insanla devamlý irtibat halinde olmasýný
5
aklým almýyor.
Özden - Aklýnýzýn
almamasý meseleyi
maddi þekillere ve kalýplara sokmak istemenizden ileri geliyor, sanýrým.
Hipnotizmayý biliyorsunuz, derin hipnoz
esnasýnda bir þahýs
birçok þeyler konuþur,
fakat uyandýðý zaman
hiçbirini hatýrlayamaz.
Çünkü o esnada alýp
verdiði tesirler beden
þuuruna (baðlý þuura)
geçmemiþtir, ruhi þuurla
alâkalýdýr.
Erdem - Ruhlarýn
devamlý insanlarla
alâkasý nasýl olabilir?..
Özden - Bakýnýz burada daha iyi bir þekilde
imgeleme yapabilmeniz
için size þöyle bir misal
vereceðim: Bir taraftan
bakýnca þeffaf, öbür
tarafýndan bakýnca ayna
olan bir cins cam vardýr.
Hattâ böyle gözlükler de
vardýr. Þimdi yan yana
bulunan iki büyük salonun ortasýna böyle bir
ayna-camý duvar gibi
çekelim ve iki salonun
birbiriyle iliþiðini keselim. Bu salonlardan cam
gibi þeffaf görünen
tarafýna ilimde ve fende
ilerlemiþ olan insanlarý
koyalým. Ayna görünen
salona da ilkel durumda
olan zavallý insanlarý
koyalým. Fakat bu ilkel
insanlarý içeri sokmadan
küçük bir ameliyatla tek
kulaklarýna ufak telsiz
alýcýlarýný iyice yerleþtirelim. Yani meselâ
sol kulaklarý bu telsiz
alýcýlarýyla týkanmýþ
olsun; birbirini yalnýz sað
kulaklarýyla duyabilsinler. Birinci, cam görünen
salondaki ileri insanlarýn
elinde de her türlü telsiz
alýcý ve verici cihazý,
ilkel insanlarýn konuþtuklarýný ve hattâ düþündüklerini alan âletler bulunsun. Böyle þartlarda
bulunan ilkel insanlarýn
çevreleriyle ilgilerini
kesip o büyük salona
hapsetsek, sadece
gýdalarýný dýþarýdan
versek, ne gibi bir
durumla karþýlaþýrýz?!..
Ýleri insanlar, geri
insanlarýn bütün hareketlerini gayet kolaylýkla
görebilecekler, onlarý
rahatlýkla gözetleyip
ellerindeki geliþmiþ vasýtalarla onlara hitap edebilecekler, ya hepsinin
duyabileceði veya,
içlerinden birinin veya
birkaçýnýn duyabileceði
þekilde, çeþitli kuvvet ve
karakterde bilgiler, fikir-
SEVGÝ DÜNYASI
6
ler ve emirler göndereceklerdir. Ýlkel ya da
henüz geliþmemiþ insanlar bu seslerin nereden ve
nasýl geldiðini bir türlü
anlayamadan etrafý
araþtýracaklar, fakat
karþýlarýnda duvarlarla
bir de büyük ayna görecekler. Fakat aynanýn
arkasýnda bir takým kimselerin kendilerini sürekli
olarak gözetleyip durduklarýndan ve bu hitaplarýn da onlardan
geldiðinden tamamen
habersiz olacaklardýr.
Hele o varlýklarýn kendi
davranýþ, alâka, çalýþmalarýna v.s. göre dil
deðiþtirecekleri akýl-
larýnýn kenarýndan bile
geçmeyecektir.
Zamanla onlar bu hitaplara alýþarak onlarýn
kaynaðýný araþtýrmaktan
vazgeçecekler ve onlara
ya hürmet edip uyacaklar
ya da telsizli kulaklarýný
týkayýp bildikleri gibi
davranmaya devam edeceklerdir. Bir kýsmý da
telsizden gelen emirleri
ve bilgileri kendi
düþünceleri gibi benimseyip her þeyi inkâr edecektir. Bu örneði
dünyaya uygularsak,
ayna görünen taraf
dünyamýzý, ayna
gökyüzünü, cam gibi þeffaf görünen taraf öbür
dünyayý, oradaki ileri
kimseleri, kademe
kademe yükselen vazifeli
varlýklarý, ikinci salondaki ilkel ya da henüz
geliþmemiþ kiþiler ise ne
yazýk ki, dünyadaki
insanlarý temsil edecektir.
Bu örnek üzerinde
iyice düþünürseniz
dünyamýzýn ve insanlarýn
gerçek durumlarý hakkýnda bir takým deðerli
sezgilere varabilirsiniz.
Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog
NE MUTLU BARIÞ
YAPICILARINA - III
8
ÇÖMEZ AMA,
UYDUM AKILLI DEÐÝL!..
‘Kuantum Elektrodinamiði’ konusundaki buluþlarýyla Nobel Fizik Ödülü kazanan Amerikalý ünlü bilim adamý Richard
Feynman, 25 yaþýnda doktorasýný yeni
tamamlamýþ deneyimsiz bir delikanlý
iken, ilk atom bombasýnýn yapýlmasýnýn
planlandýðý ‘Manhattan Projesi’ için Los
Alamos'a çaðrýlanlar arasýndaydý. Orada
dünyanýn en büyük fizikçileri, matematikçileri, kimyacýlarý arasýnda o sadece bir
çömezdir, o günlerde... Ama Danimarka'da o büyüklerden de büyük olan, þimdi
bile fizik ders kitaplarýnda adý sürekli
tekrarlanan bir yýldýz bilim adamý vardýr:
Niels Bohr. Çömez delikanlýmýz, bu yýldýzla Los Alamos'u ziyaretindeki ilk
karþýlaþmalarýný þöyle anlatýr:
"Oðluyla Danimarka'dan geliyorlardý ve
ikisi de son derece ünlü fizikçilerdi.
Baþýmýzdaki aðýr toplar için bile Bohr bir
ilâhtý.
“Ýlk geldiðinde toplantýdaydýk ve herkes
onu görmek istiyordu. Oda çok kalabalýktý ve bombayla ilgili problemler tartýþýlýyordu. Ben arkada köþede bir yerlerdeydim. Geldi, gitti ve ben onu sadece bir
sürü kafa arasýndan þöyle bir görebildim.
Bir kez daha geleceði günün sabahýnda
bir telefon aldým.”
"Alo Feynman?"
"Evet"
"Ben Jim Bohr" Bu onun oðluydu:
"Babam ve ben sizinle görüþmek istiyorduk!.."
"Benimle mi?! Ben, Feynman!.. Ben
sadece ..."
"Biliyoruz. Saat sekizde iyi mi?"
Böyle sabahýn sekizinde, daha kimseler
uyanmadan, buluþacaðýmýz yere gittim.
SEVGÝ DÜNYASI
Teknik bölgedeki ofislerden birine girdik.
"Bombayý nasýl daha verimli hale getirebiliriz diye düþünüyorduk da, þöyle bir
fikir
düþündük
diye
anlatmaya
baþladýlar..."
Ben: "Hayýr, bu yürümez, olmaz!"
Onlar: "Peki ya þöyle, ya da böyle..."
Ben: "Bu, kulaða daha iyi geliyor, fakat
bunun da þöyle kötü bir yönü var" dedim.
Bu þekilde yaklaþýk iki saat sürdü tartýþmamýz. Bir sürü fikir üzerinde ileri geri,
öte beri konuþtuk durduk. Sonunda Büyük
Bohr:
"Tamam" dedi "Sanýrým artýk aðýr
toplarý içeri çaðýrabiliriz" Diðerlerini de
içeriye çaðýrýp, onlarla da tartýþmaya
baþladýlar.
"Oðul Bohr, olanlarý bana sonraki yýllarda açýkladý. O ilk geliþinde Bohr, oðluna: "Þu arka köþedeki adamýn kim olduðunu öðren. Benden korkmayan ve delice
fikir ileri sürdüðümde itiraz edip bana
karþý duracak tek kiþi o. Bir dahaki tartýþmayý her þeye: "Evet!.." diyenlerle yapmayacaðýz. Onun adýný öðren, önce onunla görüþeceðiz."
"Her zaman böyle sersemdim iþte.
Hiçbir zaman kiminle konuþtuðumu
düþünmezdim. Benim için aslolan gerçekti. Kötü bir fikir duyduðumda kim
söylerse söylesin onun kötü olduðunu
söylerdim. Ýyiyse iyi, kötüyse kötü!.."
KOMÜNÝSTLER 8-6 GALÝP
Dünyamýz ‘Evet efendim’cilerle öyle
dolu ve gerçeði, sadece gerçeði arayanlar
öyle az ki, Bohr bile aðýr toplarý býrakýp
bu gerçekçi delikanlýyla görüþmeyi öne
alýyor. Ýleriki yýllarda Feynman da zaten,
uydum akýllý olmayýp farklý düþünceler
üretebilmesinin sayesinde, ona Nobel
SEVGÝ DÜNYASI
kazandýran Kuantum fiziðindeki teorisine
ve diðer buluþlarýna imza atabilmiþti ya!..
Þu geçirdiðimiz elli yýlda, böyle gerçekçi, sadece doðrunun peþinden giden;
macera düþkünlerine pabuç býrakmayan
bir avuç insan hiç yaþamasaydý; belki
bugünlere bile ulaþamadan hepimiz silinip gidecektik yeryüzünden.
Þimdi her gün üstüste kötü haberlerle
sarsýlýp duruyor, gelecekten ümidimizi
kesiyoruz. Baþýmýzý kuma gömüp, gerçeklere dayanmayan sahte bir iyimserlikle bu çýlgýn gidiþi hayra yoracak deðiliz
elbet. Ancak iki büyük nükleer gücün
Amerika Birleþik Devletleri ile Sovyet
Rusya'nýn son elli yýldaki amansýz soðuk
savaþ döneminde, kýþkýrtýcý savaþ þahinlerinin, silah tacirlerinin aralýksýz karþý
koymalarýna ve entrikalarýna raðmen;
yüreði barýþ için çarpan gerçekçi iyi
insanlarýn sayesinde
nükleer bir savaþa kalkýþmamýþ olduklarýný
da, geleceðe bir ümit
olarak sürekli belleðimizde tutmalýyýz. Þu
anda yaþar kalmamýzý
saðlayan o son elli yýldaki çabalarý kýsaca
tekrar hatýrlayalým:
O günler söz konusu
olunca kuþkusuz ki ilk
hatýrýmýza gelen, Bertrand Russell olacak.
Hepimizi nükleer savaþ tehlikesine karþý ilk
uyaran o idi. Ýngiliz
matematikçisi ve filozofu Bertrand
Russell ayný zamanda yaman bir eylem
adamýydý. ABD Baþkaný Kennedy ve
Sovyet Rusya lideri Kruþçev'i mektuplarýyla uyaran ‘Savaþ Mahkemeleri’
9
kuran ve hattâ 1960'larda 90'nýný aþmýþ
yaþýnda ‘nükleer denemelerin durdurulmasý’ için sokak eylemlerine elebaþýlýk
edip hýzýný alamayýp Majeste'nin sarayýna
dalarak hapislere düþen Lord da bizzat
Russell'ýn ta kendisidir. Onun 1950'de
Nobel Edebiyat ödülünü almasý nedeniyle
yapýlan 13 dizilik televizyon sohbetinde
nükleer tehlikeyle ilgili uyarýlarý, bugün
de güncelliðini korumaktadýr:
Wyatt: Böyle bir savaþta taraflarýn
hiçbiri zafer kazanamaz mý demek istiyorsunuz?
Russell: Evet. Hiçbir taraf için zafer
olmaz. Ama zafere yeni bir anlam verirseniz o baþka. Demek istiyorum ki savaþýn
sonunda Batý cephesinde altý, Rusya'da
dört, Çin'de dört kiþi kalýr. O zaman biri
ötekinden iki fazla olur. Tabii buna zafer
diyebilirseniz?!..
Wyatt: Hidrojen bombasýnýn bambaþka
bir silah olduðu su götürmez. Sadece daha
zorlu deðil, büsbütün baþka bir araç bu.
Russell: Evet, ama insanlar her þeye
öyle ürkütücü bir çabuklukla alýþýyorlar
10
ki!.. Hiroþima ve Nagazaki'ye atom bombasý atýldýðý zaman dünya dehþete
kapýlmýþtý: Ne korkunç bir þey bu, diyordu herkes. Oysa þimdi atom bombasýna
taktik bir silah gözüyle bakýlýyor... Fakat
dünyanýn bugünkü durumuna bakýlýrsa
yalnýz nükleer silahlar deðil, onlar kadar
zararlý olabilecek biyolojik ve kimyasal
silahlar, bütün bunlar hesaba katýlýrsa
savaþlarý önleyemezsek insan soyunun
günleri sayýlýdýr. Gerçek olan bu... Benim
görebildiðim bir tek çare var. Önemli
savaþ silahlarýný tekelinde bulunduracak
bir ‘Dünya Devleti’nin kurulmasý. Bu
devletin elinde öyle bir güç olacak ki, baþ
kaldýracak hiçbir devletin gücü ona yetmeyecek!..
BOMBA ANKARA'YA MI,
ÝSTANBUL'A MI?..
Russell iyi niyetli çabalarýný aralýksýz
sürdürürken, soðuk savaþ ayrý bir kulvarda, artan bir hýzla týrmanýþa geçmiþti.
1962'de Sovyet Rusya'nýn, ABD'nin arka
bahçesi Küba'ya nükleer füze rampalarý
yerleþtirmesi, iki süper güç arasýnda her
an nükleer bir çatýþmaya dönüþebilecek
amansýz bir diplomatik savaþ trafiðine
neden olmuþtu. Saniyelerin bile önem
kazandýðý, bilinçli kiþilerin nefeslerini tuttuðu o trajik saatlerde, her zamanki gibi,
sokaktaki adamýn günlük dertlerinin
ötesinde bir kaygýsý yoktu. Hele Türkiye'de yaþayan bizlerin korkacak neyimiz
vardý ki?!.. Acaba öyle mi, yoksa tam tersi
mi? Kýsa süre sonra anlaþýldý ki topun tam
aðzýnda olan biz deðil miymiþiz? Satranç
tahtasýnda meðer Küba'nýn karþýsýnda
Ruslar, bizi öne sürmüþler. Bunu Baþkan
Kennedy'nin kardeþi Robert Kennedy'nin
anýlarýnda dehþetle okuduk. ABD'nin
SEVGÝ DÜNYASI
Küba'ya olasý bir atomik hücumu
karþýsýnda onlar da ayný þeyi Türkiye'ye
yapacaklarýný söylemiþler. O dönemin
Baþbakaný Ýsmet Ýnönü'nün damadý Metin
Toker, olaylarýn yakýn tanýðý bir gazeteci
olarak sonradan þunlarý yazýyordu:
"Nükleer bir harp patlarsa bunun
Hiroþima'sýnýn Ýstanbul veya Ankara olacaðý açýktý... Ýstanbul ve Ankara'nýn böyle
bir âfetten en az zararla nasýl kurtulacaðý
o günler ciddi ciddi düþünüldü..."
Amerikan ve Rus politikacýlarýnýn
soðukkanlý ve saðduyulu davranmalarýnda, Russell ve benzeri düþünürlerin ne
kadar katkýsý oldu acaba?!.. Belki de
bizler, onlar sayesinde hayatta kaldýk.
1970'de 98 yaþýnda dünyamýzý terk eden
Russell'ý, Bedri Koraman ‘Þen ola savaþ,
þen ola’ karikatürüyle anmýþtý.
YA RUSYA,
MAO'NUN ÝZÝNDEN GÝTSEYDÝ?!..
1957 Moskova Konferansýnda Kýzýl Çin
Lideri Mao, aynen þunlarý söylüyordu:
"Gelecekte cereyan edecek bir savaþta
dünya nüfusunun üçte biri ölebilir. Atom
bombasý kullanýlýrsa bu rakam abartýlý
deðildir. Fakat saðduyulu düþünürsek üçte
biri deðil, insanlýðýn yarýsý dahi yok olsa,
bunu trajedi olarak kabul etmek gerekmez!.."
Doktriner gözlükle, kör bir ihtirasla
bakýnca bir çýrpýda milyarlarý ölüme göndermek ne kadar kolay oluyor. Ýnsan
gözüyle bakýnca, sevdiklerimizin týrnaðýnýn incinmesinden bile rahatsýz oluruz.
Bir anneannenin bir televizyon dizisinde
kaçýrýlan küçük yavru için senaristlere
basýn aracýlýðýyla yalvarýþýný hiç unutamam: "Ne olur" diye yazýyordu gözü yaþlý
anneanne: "Ne olur bu yavru, kaçýranlarýn
SEVGÝ DÜNYASI
elinden hemen kurtarýlsýn. Gözümün önüne hep torunum geliyor, diziyi seyretmeye
dayanamýyorum!.."
Kýzýl Çin liderleri; Rusya'nýn, Amerika
ile ‘Barýþ içinde birlikte yaþama’ siyasetine karþý çýkarak, uluorta nükleer savaþ
kýþkýrtýcýlýðý yapýyor ve Rusya'yý komünizme ihanetle suçluyorlardý. 1963 yýlý
ortalarýnda dünya kamuoyuna açýklanan
karþýlýklý mektuplaþmalarýnda Çinlilerin
sözleri okuyanlarý dehþete düþürüyor, öte
yandan Rusya'nýn Çinli þahinlere karþý,
sorumluluklarýnýn tam farkýnda olarak,
dünyanýn selâmeti için düþmanla bile
iþbirliði yapacaklarýný açýklýkla dile
getirdikleri aþaðýdaki sözleri, barýþseveri
sevince boðuyordu:
"... Emperyalizmin tabiatý deðiþmemiþ
ve savaþ tehlikesi önlenmiþ olmamakla
beraber, çaðdaþ þartlar içinde, ana kalesi
sosyalist devletlerin kudretli topluluðu
olan barýþçý güçler ortak çabalarýyla, yeni
bir dünya savaþýný önleyebilirler. Biz
savaþý yürütme araçlarýndaki köklü ve
nitel deðiþmeyi ve bunun sonucu olarak
muhtemel bir savaþýn âkýbetini de soðukkanlýlýkla deðerlendiriyoruz. Yüzyýlýmýzýn ortasýnda yaratýlmýþ olan nükleer roket
silahlarý savaþ konusundaki eski görüþleri
deðiþtirmiþtir. Bu silahlar tasavvur edilemez bir yýkýcý güce sahiptir. Sadece bir
tek güçlü termonükleer bombanýn (Hidrojen bombasý) patlama gücünün, Birinci
ve Ýkinci Dünya Savaþlarý da içinde
olmak üzere, önceki bütün savaþlar boyunca kullanýlmýþ tüm cephanelerin patlama gücünden fazla olduðunu söylemek
yeter. Üstelik bu bombalardan binlercesi
biriktirilmiþ bulunmaktadýr!.."
Mao'dan ve ‘Dörtlü Çete’den sonra
yönetime gelen liderlerin savaþ çýðýrtkanlýðý yapmayýp, ekonomiye önem verme-
11
leri, göz kamaþtýrýcý kalkýnma baþarýlarý
kazanmalarý dünyamýza rahat bir nefes
aldýrdý. Dileriz, böyle devam eder.
Dünyanýn dörtte birlik nüfusuna sahip bu
koca ülkenin, tekrar gözü kara macera
düþkünlerinin eline düþmesi, hepimiz için
tam bir kâbus olur.
BÝLGÝDEN DOÐAN KORKU
Rusya'da ‘Hidrojen Bombasýnýn Babasý’ diye anýlan ünlü bilim adamý
Saharov da týpký Bertrand Russell gibi,
gönlü insanlýk için çarpan ve baskýlara
aldýrmadan doðru bildiðini söylemekten,
uyarýlar yapmaktan geri durmayan bir
eylem adamýydý. Ýcat ettiði Hidrojen
Bombasý'nýn zararlarýný ondan iyi kim
bilebilir ki?!.. Onun þu sözlerini hep hatýrlamalýyýz:
"Termonükleer bombalar belli baþlý üç
nedenden dolayý insanlýðýn varlýðýný
tehlikeye düþürmektedir: Büyük yýkýcý
güçleri, kýtalararasý güdümlü füzelerin
nispeten ucuza mal olmasý, yoðun bir füze
saldýrýsýna karþý hemen hemen hiçbir savunma imkânýnýn bulunmamasý... Dünya
yüzünde hiçbir canlý yaratýk býrakmayacak kadar nükleer silâhýn daha þimdiden
elimizde olduðunu görmekteyiz. Uygarlýðýmýzý batýp gitmekten kurtaracak tek
yol, düþünce özgürlüðü ile elele yürüyecek dünya ölçüsünde bir iþbirliði; bunun
yanýsýra da doðmacýlýktan ve yönetici
sýnýflarýn gizli çýkarlarýna yarayan baskýlardan arýnmýþ, yüksek ahlâki deðerdeki
emek ve sosyalizm düþünceleridir. Her
çeþit yaklaþma, tartýþma ve uzlaþmayý reddeden, ideolojilerine baðnazlýkla, aþýrýlýkla baðlý olan kiþilerle iþbirliði yapýlamayacaðý açýktýr. Nasýl ki faþistler, ýrkçýlar,
militaristler, Stalinciler ve Mao'cu dema-
12
goglarla da herhangi bir iþbirliði söz
konusu olamaz!.."
SAGAN'IN ABD VE
SOVYET RUSYADA
YAYINLANAN MAKALESÝ
Dünya çapýnda yýkým olmadan bugünlere gelebildik. Ama tehlike geçmiþ deðil.
Durduðu yerde hepimizi bekliyor. Bir
milyon tane Hiroþima'yý yok edecek nükleer silahlarýn yýðýldýðý, dehþet dengesi
içinde yolunu bulmaya çalýþan yeryüzünde, Russell'ýn, Saharov'un peþinden
giden bilginler, uyarýlarýný tekrarlayýp
duruyorlar. Bunlardan biri olan ve 62
yaþýndayken on yýl önce kaybettiðimiz
ABD'li astronom ve biyolog Carl Sagan'ýn
sözleri geçerliðini aynen sürdürüyor. Carl
Sagan'ýn, ABD'de Reagan, Sovyet
Rusya'da ise Gorbaçov'un baþta olduðu
soðuk savaþýn son yýllarýnda, emsalsiz bir
iþbirliði sonucunda her iki ülkede eþ
zamanlý olarak Parade ve Ogonyok dergilerinde yayýmlanan uzun makalesindeki
þu tespitleri unutulmayacak bilgilerle
dolu:
"ABD ile Sovyetler Birliði'nin öncülük
ettiði silâhlanma yarýþý yüzünden, gezegenimiz bugün 60 bin nükleer silâhla
mayýnlanmýþtýr. Bu, her iki ulusu da yok
etmeye, uygarlýðýmýzý tehlikeye atmaya
ve belki de insanoðlunun bir milyon yýllýk
yaþamýný sona erdirmeye yetecek sayýnýn
çok üstündedir... Savaþ için dünyada her
yýl bir trilyon dolar harcanmaktadýr. Belki
de ileri de kötü niyetli uzaylýlarýn bile
dünyaya saldýrmak için özenecekleri bir
nedenleri olmayacak. Bir süre sabredip
bizim kendi kendimizi yok etmemizi beklemelerinin daha kolay bir yol olacaðýný
düþünecekler.
SEVGÝ DÜNYASI
"Tabii ki her iki tarafta da ulusal politikalarýn yarattýðý tehlikeleri gören,
yaþamýn sürdürülmesi ve ahlâki ilkelerden dolayý yanlýþlarýn düzeltilmesini
isteyen iyi ve dürüst insanlar vardýr. Ama
ayný zamanda yine her iki tarafta, ulusal
propaganda araçlarýnýn bilinçli olarak
körüklediði nefret ve korku içinde, karþý
tarafýn kurtarýlmayý hak etmediðine
inanan, çatýþmadan yana olan insanlar da
vardýr. Ýki tarafýn sertlik yanlýlarý birbirlerini kýþkýrtýrlar. Güvenirliklerini ve güçlerini birbirlerine borçludurlar. Birbirlerine muhtaç olduklarýndan ölümcül bir
kucaklaþmayla birbirlerine kenetlenirler...
En büyük örnek Hitler Almanya'sýdýr.
Nazi Partisi liderlerinden Rudolf Hess'in
30 Haziran 1934 tarihinde yaptýðý bir
konuþmanýn bir bölümü þöyledir: "Her
türlü eleþtirinin dýþýnda olan bir kiþi vardýr
ve o da Führer'dir (Hitler). Çünkü herkes
hisseder ve bilir ki o her zaman haklýdýr
ve hep haklý olacaktýr. Bizim Nasyonal
Sosyalizmimiz Führer'e olan eleþtirisiz
sadakatimiz ve teslimiyetimizle perçinlenmiþtir." Bu gibi kör inançlarýn liderlere saðladýðý kolaylýk Hitler'in þu sözlerinde açýkça belli: "Halkýn düþünmemesi iktidarda olanlar için ne büyük
þanstýr!.."
"... Gelin bilgilerimizi paylaþalým.
Kapitalizm ve sosyalizm bir yüzyýldýr
aþýrma yoluyla birbirinden yöntemler ve
kurumlar kaptý. Ne ABD, ne de Sovyetler
Birliði "gerçek" ve "erdem" üzerinde
tekele sahiptir. Ülkelerimizin iþbirliði
içinde rekabet etmesini istiyorum. 1970'li
yýllarda nükleer silahlanma yarýþýný
dizginlemede ve bazý ortak çalýþmalarda
dikkat çekici baþarýlar saðladýk: Çiçek
hastalýðýnýn dünya çapýnda ortadan
kaldýrýlmasý, Güney Afrika'nýn nükleer
SEVGÝ DÜNYASI
silahlarý geliþtirmesinin önlenmesi,
Apollo-Soyuz ortak insanlý uzay uçuþlarý
bunlardan bazýlarý. Artýk daha iyi iþler
yapabiliriz. Gelin büyük hedefli ve geniþ
ufuklu bazý ortak projelerle iþe baþlayalým: Özellikle Etiyopya gibi ülkelerdeki
açlýðýn giderilmesi, kullandýðýmýz teknolojinin ürünü olan uzun vadeli çevre
felâketlerinin tanýmlanýp ortadan kaldýrýlmasý; geleceðimizi güvence altýna alacak
yeni enerji kaynaklarý, örneðin füzyon fiziði çalýþmalarýnda iþbirliði, Mars'ýn ortaklaþa keþfi gibi..."
REHBER VARLIKLAR DA
AYNI TONDA KONUÞUYOR
Yeryüzündeki bu ‘çýplak uyarýcý’larýn
yanýsýra, dünyanýn her tarafýnda gittikçe
artan bir tempoda Ruhsal Rehberlerden
alýnan bilgilerde de insanlýðýn bu topyekûn yokoluþ tehlikesine karþý sürekli
aydýnlatýldýðýný görüyoruz. Ýþte "Bizim
Celselerimiz"den unutmamamýz gereken
13
çarpýcý uyarýlar:
*Siz en mühim þeyi unutup, en küçük
þeyle uðraþýyorsunuz. Dostluðu, iyiliði bir
yana býraktýnýz!.. Ýyi olun, dost olun
baþkalarýna da zararýnýz olmasýn. Kendi
kavganýzdan baþkalarýna da zararlý oluyorsunuz, olacaksýnýz. Korkuyorlar zararlý
olacaðýnýz için. Siz öldürücü, mahvedici
kuvvetleri bulmakta mahirsiniz. Bunlarý
iyilikte kullananlarý endiþeye düþürüyorsunuz. Siz birbirinizi yok etmek isterken
kâinatý düþünmediniz.
*Suçlarýnýzý örttünüz. Kararlarý yanýlttýnýz. Akrep gibi kendinizi zehirlediniz.
Akrebin yaptýðýnda bir hayýr var. O, neslinin devamý için yapar. Siz ise her þeyi
mahvedeceksiniz.
* Ýyi olmak, iyiliði býrakmak, kötü ile
dost olmak, ona iyiliði öðretmek hayýrlarýn en iyisidir. Çalýþýn, düþünün,
araþtýrýn. Etrafýnýzda size verilmiþ o kadar
çok þey var ki sizin için hayýrlý; onlarý
görmüyorsunuz. Dertlerinizi onlarla
giderebilirsiniz; kavga etmekle deðil.
Onlarý bulun. Birbirinizi sevmek, sizi birbirinize yaklaþtýrýr, sizi bir yapar. Bir
düþünen, bir þeyi arzulayan, bir þeyi
isteyen kafalar ona çabuk ulaþýrlar.
SEVGÝ DÜNYASI'ný daha önceleri
baþka isimlerle de olsa 47 yýldan beri
aralýksýz yayýnlýyoruz. Baþlangýcýndan
beri Silver Birch isimli Rehber Varlýðýn
bilgilerini aktardýðýmýzý eski okuyucularýmýz hatýrlayacaklardýr. Ýngiltere'deki
bir gruba 50 yýldan fazla sürede bilgiler
veren Silver Birch de geçmiþte 1960'lý yýllarda dünyamýzýn yaþayacaðý zor yýllardan; bizim þimdi "Ýndigo Çocuklar"
dediðimiz yeni bir neslin yapacaðý
hizmetlerden ve bu üstün çabalar sonucunda ulaþýlacak “iyilerin dünyasýndan”
“melekût âleminden” þöyle bahsediyordu:
14
"Þimdi buhranýn ortasýndasýnýz. Bir
doðumdan önce çok aðrý ve sancý olur.
Yeni düzenin doðuþu için de bir hayli
ýstýrap çekilecektir. Hattâ o yeni düzen
geldiði zaman bile sancýlar ve acýlar bir
süre daha devam edecektir.
"Fakat dünyanýza bir tohum ekildi, o
büyüyecektir. Yüksek makamlarý dolduran kiþilerin onu yok etmek yolundaki
SEVGÝ DÜNYASI
"Dünyanýzýn gelecekte alacaðý durum
ve þekli görmemize bizden yukarýda,
üstün olanlar tarafýndan bir çoðumuza
izin verildi. Ýþte biz hassas ve alýcý
yetenekteki kiþilere bu geleceðin tablosunu aktarmaya ve onlarýn böylece hayýrlý iþlerini sürdürmelerine ilham ve gayret
vermeye çalýþýyoruz...
“Bir gün öyle bir nesil gelecek!.. Bütün
politikanýn, dinin, fennin ve bilginin, tek
bir bütünün parçalarý olduðunu fark eden
yeni bir soy!..
"Ýþte o zaman ýstýrap, acý, keder, korku,
matem ve hüzün dünyanýzdan sürgün
edilecek ve orasý tebessümlerin, þen kahkahalarýn diyarý olacak. Þimdilerde dünyanýza gelebilecek en büyük öðretmen, en
büyük yol gösterici, ancak baþkalarýnýn
derdini ve acýsýný ortadan kaldýrmak için,
baþkalarýnýn hayatýný kolaylaþtýrmak için
çalýþan kimse olacak!.."
DÜNYADAKÝ HER ÇOCUÐA
BÝR BÝLGÝSAYAR
uðraþlarý ve didinmeleri boþa gidecektir.
Çok zaman önce söylenmiþti: "Göklerde
olduðu gibi yerde de O'nun buyruklarý
hüküm sürecektir." Ýþte bu gerçekleþecektir.
"Pek büyük deðiþiklikler olacak.
Parçalanmalar, daðýlmalar anî ve þiddetli
deðiþmeler... Sizin 'karanlýk' ve 'zorluk'
diye düþündüðünüz þeyler olacak ve siz
þöyle diyeceksiniz: "Her þey daha kötüye
gidiyor".Fakat daima bütün bunlarýn
arkasýnda dünyanýn tekâmülünü gerçekleþtirmekte olan bir kuvvet gizlidir.
Rehber Varlýklarýn 40 yýl önceki bu sözlerini anýmsadýktan sonra tekrar katý gerçeklerle dolu dünyamýza dönüp ayaðýmýzý sýkýca topraða basalým. Madem ki
gerçekçi olacaðýz, sadece kötülükleri
görme paranoyasýna kapýlýp, olumlu
geliþmeleri gözden kaçýrma mazohizmine
de düþmemeliyiz. Yakýnlarda 98 yaþýnda
iken kaybettiðimiz Yönetim Guru'su Peter
Drucker ‘Yeni Gerçekler’ kitabýnda
ABD'de kendisinin ‘Üçüncü Sektör’ diye
adlandýrdýðý, kâr amacý gütmeyen gönüllü
hizmetler görevlilerinden çok söz eder. 90
milyon kiþinin, yani her ergin iki Amerikalýdan birinin karþýlýksýz gönüllü olarak
hizmet ettiði bu üçüncü sektörde tüm
toplumsal dertlere çareler bulan, iþbirliði
yapan, planlar hazýrlayan ve sýký bir orga-
SEVGÝ DÜNYASI
nizasyon altýnda hummalý bir çalýþmaya
kendini adayan kiþiler istihdam edilmektedir. Böyle bir gönüllü sözleþmeye imza
atan kiþi, maaþlý çalýþtýðý iþindeki gibi
ayný disiplin ve organizasyona uymak zorundadýr. Böylece yýlda 150 milyar dolarlýk bir katma deðer, karþýlýksýz olarak
vatandaþlarýn hizmetine sunulmaktadýr.
Ýnsanlarýn içinde potansiyel olarak
öylece bekleyen iyilik duygularý bir kez
harekete geçirilince ne güzellikler sergilendiðinin açýk bir örneðidir bu!..
Bunun bir baþka örneðini de yakýn tarihlerde oðlumdan öðrendim. Birkaç ay
önce heyecanla yanýma gelen oðlum:
"Baba, çok yeni bir gerçeði öðrendim. O
günden beri coþku içindeyim" diye söze
baþlamýþtý. Boðaziçi Üniversitesi'nde
‘matematiksel fizik’ doktorasýný yeni
veren oðlumu, fizikteki bir yeni buluþun
ancak böyle coþturabileceðini sanýyordum. Meðer bu büyük sevinci, 2005 yýlýnda adým atýlan, dünyadaki tüm çocuklarý
bilgisayar ve internetle tanýþtýracak, kâr
amacý gütmeyen bir büyük projenin
tamamlanma aþamasýna gelmesi imiþ.
Bana bu projeyi kýsaca anlatýnca:
"Yarabbi, dünyamýzda ne hayýrlý, ne bilgili, ne çalýþkan insanlar; neler düþünüyor
ve neler üretiyorlar!.." diye coþkusunu
aynen paylaþmýþtým. Bu konuda internetten aldýðým bilgiler özetle þöyle:
Giriþimin adý: OLPC. ‘Her çocuða bir
diz üstü bilgisayarý (Laptop)’ anlamýndaki
‘One Laptop Per Child’in baþ harflerinden oluþuyor. ABD'deki ünlü MÝT
(Massachusetts Institute of Technology)
üniversitesinin ‘Medya Laboratuarýnca"’
planlanan ve OLPC Vakfýnýn giriþimi ile
Tayvan'lý Quanta, firmasýnca çok deðiþik
bir laptop üretilecek üzerine bir kâr konmadan, yani maliyetine dünyadaki her
öðrenciye ulaþtýrýlacak. Rahatça taþýn-
15
abilsin diye iri bir defter ebadýnda, kablosuz, su geçirmez klavyeli ve hattâ hiç
elektriði olmayan yerlerde kullanýlabilsin
diye, çevrilecek bir kolla mekanik olarak
enerji üretebilecek tasarýmda. Kolayca
internet aðýna girebilsinler diye baþka bir
sisteme gerek duymadan cihazlar birbirlerini etkileyerek aða dahil olabiliyorlar.
Bilgisayarlar kapalýyken bile bu iþlevi
görebilecek. Böylece dünyadaki her öðrenci bilgiye kolayca ulaþabilecek, tasarýmlar yapabilecek ve birbirleriyle haberleþebilecek. Bilgisayarlar bir milyonluk
paketler halinde doðrudan ülkelerin
eðitim bakanlýklarýna satýlýp, bu yolla
öðrencilerin eline ulaþtýrýlacak. Þimdiden
Nijerya, Brezilya, Arjantin, Tayland ile ön
görüþmeler tamamlanmýþ durumda. Þu
anda fiyatý 175 dolar ama, gelecek yýllarda talep arttýkça fiyatýn 100, hattâ 50
dolara bile düþmesi bekleniyor. Bir pilot
çalýþma olarak Uruguay'ýn bir kasabasýnda 160 kiþilik öðrenci grubuna sunulmuþ
bile. Önümüzdeki yýl esas satýþlar baþlayacak. Türkiye'miz de olumlu cevabýný
bildirmiþ durumda.
Yakýn gelecekte tüm dünya çocuklarýnýn
bütün bilgilere kolayca ulaþtýðýný, birbirleriyle haberleþerek elde ettikleri sonuçlarla geçmiþi sorguladýklarýný ve yeni bir
aydýnlanma dönemi baþlattýklarýný görmek ne heyecan verici olacak.
Çoðu indigo olan bu YENÝ NESÝL
çocuklarý, þimdiden iyi yetiþtirerek o
güzel günlerde en büyük yararý saðlamalarý da biz büyüklere, anne babalara,
öðretmenlere düþüyor.
Gelecek sayýda: Kutsal Kitaplarýn ve
Rehber Varlýklarýn bildirileri ýþýðýnda gözden geçireceðimiz: ‘Yaþayacaðýmýz Büyük Günler’de bu yeni nesil çocuklarýn
hizmeti dünyamýza çok ýþýklar saçacak.
Ama þimdi top, biz büyüklerin ayaðýnda!..
SEVGÝ DÜNYASI
“Kur’an Verileri
Açýsýndan Laiklik”
Psikolog Güngör Özyiðit
SEVGÝ DÜNYASI
17
Lâiklik, Cumhuriyet ve Demokrasi gibi dýþ dünyada nesnesi olmayan soyut kavramlar, iyice irdelenip doðru
tanýmlanmadýðýnda kafalarda karýþýklýk yaratýr. Deðiþik
bakýþ açýlarýndan yapýlan yorumlar ise bu karýþýklýðý ve
bulanýklýðý büsbütün artýrýr. Lâikliðin yanlýþ yorum ve
uygulanmalarý, toplumu iyice germiþ, aslýnda hýsým olmasý
gereken toplumsal kesimleri hasým haline getirmiþtir.
Böylece gelenekle modern yaþam,
dinle devlet arasýnda yaratýlan yapay
bir gerilimle toplum lâik-anti lâik diye
iki kampa ayrýlmýþtýr. Gerçekte
düþünce ve inanýþ özgürlüðünün, farklý
seçeneklerin birlikte barýþ içinde yaþamasýnýn güvencesi olan lâiklik, kavga
konusu yapýlmak istenmiþtir. Bunda
dinci yobazlarla, lâikçi baðnazlarýn
tutumlarý birinci derecede rol
oynamýþtýr.
Bugün devletle dini barýþtýracak,
geleneksel görüþle modern yaþamý uzlaþtýrýp bütünleþtirecek þekilde lâikliðin
doðru bir yorumu ve tanýmý zorunlu
hale gelmiþtir. Ýþte "Kur'an Verileri
Açýcýsýndan LÂÝKLÝK" tam da bu
ihtiyacý karþýlayan ve çözüm getiren bir
kitaptýr.
Kitabýn yazarý Prof. Dr. Yaþar Nuri
Öztürk, hem din bilgini, hem hukukçu,
hem de siyasetçi kimliði ve birikimiyle
bu zor iþin üstesinden gelmeyi baþarmýþtýr. Kitap lâikliði her yönüyle irdelemekte ve çözümü apaçýk bir þekilde
gözler önüne sermektedir.
LÂÝKLÝK
Kitap öncelikle lâikliðin sözlük
karþýlýðýný vermektedir: "Dinsel hukuktan ve dinsel etkilerden baðýmsýz
yönetsel veya siyasal sistem."
Kiþi inanç konusunda tamamen
özgürdür. Lâiklik bireyin iç dünyasýna
karýþmaz, karýþamaz. Nitekim Ord.
Prof. Dr. Ali Fuat Baþgil "Din ve
Lâiklik" kitabýnda bu konuya açýklýk
getirmiþtir:
"Ýnsan iþ ve iliþkiler hayatýnda lâik
olur, yani iþin ve iliþkilerin devletçe
konan kanunlarýna göre hareket eder de
diðer yandan, bireysel ve özel hayatýnda dindar olarak yaþar. Lâiklik sadece
devlet faaliyetlerine ve kamu faaliyetleri alanýna ait bir prensiptir. Ferdin
özel hayatý, ailesi, sevdikleri, çevresi
bunun dýþýnda kalýr..."
Mýsýrlý düþünür Ebu Zeyd ise lâikliðin, dini gerçek yapýsýyla anlamak
için kaçýnýlmaz olduðunu vurgulamakta, lâikliði Ýslâm adýna eleþtirmenin
bilim ve dinle baðdaþmadýðýný, siyaset
18
adýna bir saptýrma olduðunu öne sürmektedir. Ebu Zeyd'e göre, Ýslâm,
belirgin bir biçimde lâik karakterli bir
dindir.
Burada insanýn aklýna þöyle bir soru
geliyor: Dinci söylem niye lâikliði din
dýþý ilan ediyor? Ebu Zeyd, bu kurnazlýðý da iki nedene baðlýyor: "Birincisi
lâikliðin, dinci söylemin baþlýca etkileme araçlarýndan birisini elinden
çekip almasý, ikincisi ise dinci
söylemin mutlak ve mükemmel
gerçeðe sadece kendisinin sahip
olduðunu öne sürerek taþýdýðý 'kutsal
otorite'yi boþa çýkarmasýdýr..."
Diðer yandan lâikliðin "din ile devlet
iþlerinin ayrýlmasýdýr" þeklindeki tanýmý
eksik, hatalý ve hattâ tehlikeli olmuþtur.
SEVGÝ DÜNYASI
Bu taným yüzünden lâiklik, devlet ve
hukuk düzeni ile ilgili bir tavýr ve yöntem olmaktan çýkarýlýp, bir ideoloji ve
bazen de din gibi algýlanmýþtýr. Ve
dinci siyaset odaklarý bunu kullanarak
toplumu "ya lâiklik, ya Ýslâm" ikilemi
ile karþý karþýya getirmiþtir.
Mýsýrlý düþünür Ebu Zeyd, bu konuya
da deðinerek þunlarý yazýyor: "Lâiklik,
özü itibariyle, dinin gerçekçi yorumu
ve bilimsel olarak anlaþýlmasýndan
baþka bir þey deðildir. Onu kabul
etmeyenlerin yaydýklarý gibi, dini
toplumdan ve hayattan soyutlayan bir
þey deðildir." Suheyb Bin eþ-Þeyh,
"Lâik dünyada Ýslâm" kitabýnda konuya
daha bir açýklýk kazandýrýr:
"Lâiklik, devlet ile din iliþkilerini
istikrara kavuþturmak için konmuþ
bir kuraldýr. Bu kuralýn yeni bir din
yaratmak gibi bir hedefi olamaz...
Lâiklik bir yandan, kamu otoritesinin inançlar karþýsýnda yapýcý
tarafsýzlýðýndan baþka bir þey deðildir; öte yandan da ifade ve ibadet
özgürlüðünün hukuksal güvencesidir. Ýki yüz yýllýk tarihi boyunca
lâiklik ideoloji ile karýþtýrýldý..."
DÜNYA - ÂHÝRET,
RUH - MADDE
BÝRLÝKTELÝÐÝ
Lâikliðin Anglo-Sakson dilindeki
karþýlýðý sekülarite, yani dünyacýlýk
veya çaðdaþlýk. Bu durum da dinci
siyasetçiler ve Batý'lý oryantalistler,
özellikle Schimmel tarafýndan þöyle
deðerlendirilmiþtir: "Ýslâm'da dünyevi alan yoktur. Her þey, ama her
SEVGÝ DÜNYASI
þey din kurallarý olarak belirlenmiþtir.
Dinsel-dünyasal ayrýmý yapmak Allah'ý
dýþlamak, dinin dýþýna çýkmaktýr."
Oysa Kur'an birlik ilkesi gereði ruhmadde, dünya-âhiret, madde-mânâ birlikteliðini esas alýr. Ne ruhu dýþlar, ne
de maddeyi. Kur'an için beden, bedene
iliþkin hazlar çirkin ve kaçýnýlasý
deðildir. Bedenin tek yanlý olarak putlaþtýrýlmasý, hayatýn biricik gayesi
haline getirilmesidir yanlýþ olan. Kur'an
hem dünya hem âhirete, ikisine birden
gerekli önemi vermesini ister insandan
ve der ki: "Allah'ýn sana verdikleri
içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da
nasibini unutma!.." (Kassas, 77)
Sayýn Öztürk'ün çok güzel belirttiði
gibi Fatiha Suresi'nin "Yalnýz sana
ibadet eder, yalnýz senden yardým dileriz!.." yakarýþýnda bile, ibadet sözündeki
uhrevî olanla, yardým sözündeki dünyevi taraf esrarlý bir biçimde birleþtirilmiþtir.
TAKVA NEYÝN ÖLÇÜSÜ
Ruhsal olgunluklarýn, dinsel yetkinliklerin insana kazandýrdýðý niteliðin
din dilinde adý takva'dýr. Kur'an bu
ilkeyi çok açýk bir þekilde koymuþtur:
"Allah katýnda en deðerliniz, takvada
en ileri olanýnýzdýr." (Hucurât, 13) Yani
takva, insanlar arasý iliþkilerde,
kamusal alanda bir üstünlük ölçüsü
deðildir. Ancak insanla-Allah arasý
iliþkilerde bir deðer ölçüsüdür. Bu
ilkeyi Kuran'ýn dýþýna taþýyýp, "En
üstün insan, takvada en ileri olandýr"
demek insanlýðý din sýnýfýnýn hegemonyasý altýna almaktýr.
19
Böyle bakýldýðýnda lâiklik, Kuran’a
aykýrý olmak bir yana, onun insan hayatýna getirmek istediði deðerleri
koruyan ve yücelten bir ilkedir. Çünkü
dinin, resmi egemenlik aracý yapýlmasýnýn önünü kesmektedir.
Eðer takva, kamusal alanda bir üstünlük ölçüsü sayýlýrsa, bunun arkasýndan
riyakârlýk, ikrah denen baský, zorlama,
aldatma ile birlikte þiddet ve terör gelir.
Tarih bunu defalarca doðrulamýþtýr.
Bugün de görülen odur.
EGEMENLÝK VE LÂÝKLÝK
Egemenlik ontolojik ve kozmolojik
anlamda elbet ki Allah'a aittir. Yaratan,
yöneten, koruyan, evreni çekip çeviren
O'dur. Altta da üstte de saltanat
O'nundur. Önde de sonda da O'nun
emri geçerlidir. Ne var ki, Kur'an açýk
ve seçik olarak insana hakimiyet yetkisi verildiðini bildirmektedir. Öncelikle
peygamberlere, sonra bütün insanlara
bu hak verilmiþtir: "Þu bir gerçek ki
Allah size, emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi, insanlar arasýnda
hükmedince de adaletle hükmetmenizi
emrediyor..." (Nisa, 58)
Kuran’a bakýldýðýnda, insana
hakimiyet (egemenlik) yetkisinin verildiði kesindir. Ancak bu yetkinin
adaletli bir þekilde, Allah'ýn indirdiði ve
gösterdiði evrensel ilkeler çerçevesinde
olmasý istenmektedir.
Mutlak anlamda hüküm Allah'a aittir.
Ancak hükümde insanýn da bir nasibi
vardýr. Ýnsan bu nasibini kullanýrken,
Allah için hareket etmeli, yani adaleti
gözetmeli, haddi aþmamalýdýr.
20
Allah somut bir varlýk olmadýðýndan,
kitlelerin yönetimi ve adalet daðýtýmý için
somut bir egemen güce ihtiyaç vardýr.
Kur'an egemen gücü, insan olmaktan
çýkarmýþtýr. Egemen güç, hukukun
ilkeleridir. Ve bunu uygulayan hukuk
devletidir.
Bugünün modern dünyasýnda sulta,
artýk kiþinin veya kiþilerin deðildir.
Hükümet edenler, sulta'nýn sahibi
deðildir. Hükümet edenler, sulta'nýn
sahibi deðil, emanet taþýyan
görevlileridir. Sulta'nýn sahibi tüzel kiþilik olan devlet olsa bile, sonuçta egemen
olan hukukun ilkeleridir. Böyle bir hukuk
devletinin olmazsa olmazlarýndan biri de
lâikliktir.
AKLIN ÖNE ÇIKARILMASI
O halde Allah'ýn indirdiði ve gösterdiði
nedir? Kuran’a göre bu ilke temelli kaynaklar þunlardýr: 1- Akýl 2- Vahiy 3Yaratýlýþ kanunlarý (sûnnetullah, kader)
4- Bilim 5- Mârûf (ortak evrensel insanlýk deðerleri)
Kur'an aklýn kullanýlmasýný ýsrarla istemekte ve "Aklýný iþletmeyenler üzerine
pislik yaðar" (Yunus, 100) demektedir.
Akýl vahiyden önce gelir. Ve insan vahyi,
aklý sayesinde anlar. O nedenle aklý
olmayanýn dini de yoktur. Akýl tüm
insanlarda ortak olan tanrýsal bir
cevherdir.
Kur'an dilinin ölümsüz ustalarýndan
Isfahanlý Râgýb, bu konuda þu muhteþem
satýrlarý yazmýþtýr:
"Allah'ýn insanlara iki resulü vardýr: 1Ýçten dýþa olan (bâtýn) resul, 2- Dýþtan içe
olan (zâhir) resul.
Bunlardan birincisi akýl, ikincisi
peygamberdir. Hiçbir insan, bâtýn
SEVGÝ DÜNYASI
resulden, yani akýldan gereðince yararlanmayý öne almadan zâhir (görünen)
resule yol bulamaz. Bâtýn resul (akýl),
zâhir resulün (peygamber) çaðrýsýnýn
saðlýk ve geçerliliðini bilmede esastýr.
Eðer bâtýn resul (akýl) olmazsa zâhir
resulün (peygamber) sözünün kanýtlýðý
ve baðlayýcýlýðý olmaz. Bu böyle olduðu
içindir ki Allah, kendisinin birliðinde ve
peygamberlerin doðruluðunda kuþkuya
düþenleri akla gönderir. Baþka bir deyiþle, onlarý peygamberlerin söylediklerinin doðruluðu ve tutarlýlýðý konusunda akla baþvurmaya çaðýrýr. Akýl komutandýr, din asker. Akýl olmasa din geçerli
ve kalýcý olmaz. Elbette ki din olmayýnca
da akýl þaþkýn halde kalýr. Bu ikisinin birleþip kucaklaþmasý ise nur üzerine nurdur. Nur sûresindeki "nur üstüne nur"
(Nur, 35) ifadesi iþte bunu göstermektedir."
Büyük fýkýh öncülerinden biri olan
Kadý Abdülcebbar, tüm Müslüman
düþünürlerince tekrarlanan þu ilkeyi
belirliyor:
"Akýl ile vahyin kaynaðý birdir,
Allah'týr; dolayýsýyla bu ikisi çeliþip
çatýþmaz. Eðer çatýþýr gibi bir görünüm
ortaya çýkarsa, akýl esas alýnýr, vahyin
verileri akla uygun hale getirilmek üzere
tevil edilir."
Bütün bu akýlcý yaklaþýmlar, devrimci
Mâlikî fakîhý Necmuddin et-Tûfî
(ölüm.1376) tarafýndan bir hukuk sistemine dönüþtürülerek ilkeleþtirilmiþtir:
"Muamelâtta hükümler maslahata
(kamu menfaatine) göre belirlenir; bu
alanda dinin verileri birer örnektir; tüm
zamanlarý baðlamaz..."
Sayýn Öztürk, konuyu þöyle baðlar:
"Ýslâm dünyasýnda, Tûfî'nin fikirlerini
ilk kez hayata geçirme onuru, Türkiye
SEVGÝ DÜNYASI
Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa
Kemal Atatürk'e nasip oldu. Bu nasiplenmenin omurgasýnda lâiklik ilkesinin yer
aldýðýný söylemek ise bir vicdan borcudur. Ve bir gerçekçiliktir."
PEYGAMBERLÝÐÝN
BÝTÝÞÝNÝN ANLAMI
Kuran’a göre, peygamberlik Hz.
Muhammed'le son bulmuþtur. Bunun ne
anlama geldiðini Ýslâm tarihinde ilk kez
Muhammed Ýkbal doðru bir þekilde
deðerlendirerek þunu söylemiþtir:
"Peygamberliðin bitirilmesinin anlamý,
insanlýðýn artýk kendini kendi kuvvetleriyle yönlendirecek bir tekâmül
düzeyine gelmiþ olmasýdýr."
Yani kitleleri Allah adýna yönetecek,
yönlendirecek kiþiler devri, son peygamber Hz. Muhammed'le bitmiþtir. Bu ayný
zamanda þu demektir ki, yönetim erkinin
arkasýnda tanrýsal ve kutsal dayanak
gören anlayýþ, yönetim biçimlerinden
biri olan teokrasi dönemi bitmiþtir.
Kur'an hiçbir devlet þeklinden söz
etmez. Her toplum, zamana ve
ihtiyaçlarýna göre dileðini, uygun
gördüðü bir devlet þeklini seçebilir.
Burada önemli olan devlet þekli deðil,
yönetimde egemen olmasý gereken ilkelerdir. Kuran’da bu ilkeler açýk olarak
verilmiþtir. Bunlarýn en önemlileri bey'at,
þûra, adalet, ehliyet ve emanete saygý,
kamu kaynaklarýnýn talan edilmemesi,
baský ve manipülasyonun (ikrahýn)
dýþlanmasý, emeðe saygý olarak sayýlabilir.
YÖNETÝMDE TEMEL ÝLKELER
Kuran'a göre hukuk devletinin, yöne-
21
tim erkinin dayanaðý bey'at ve þûra'dýr.
Seçimle deðil, Allah'ýn seçip atamasý ile
gelen Peygamber'i bile kitleyi yönetirken
þûra ve bey'at'a uymaya çaðýrmýþtýr
Kur'an. Bey'at ve þûra ile þahýs hegomanyasýnýn, hanedan despotizminin, oligarþinin, sýnýf despotizminin ve
teokrasinin, Allah adýna yönetim yaftasýyla insana zulmün önü kesilmiþtir.
Yönetim erki Allah adýna deðil,
yönetme yetkisi veren toplum adýna kullanýlýr. Yönetenler Allah'ýn deðil
toplumun vekilidir. Kanunlarýn çýkarýlmasý "Allah adýna" deðil, yönetilen
toplum adýna olacaktýr.
Yönetimin temel ilkelerinden biri olan
bey'at, toplumun yöneticilere onay vermesi, yani sosyal mukaveledir. Þûra ise
yönetenlerle yönetilenlerin konuþup
danýþarak, birbirlerini karþýlýklý olarak
denetlemeleridir.
Günümüz dünyasýnda buna 'hukuk
devleti' denmektedir. Ve bu devletin
iþlemesinin güvencesi de lâiklik ilkesidir.
Lâiklik ilkesinin korunmasýndaki en
büyük güvence ise, Ýslâm'ýn gerçeðinin
ortaya çýkarýlmasý ve halka öðretilmesidir. Bu konuda Atatürk, çaðýn en büyük
din bilginlerinden Elmalýlý Muhammed
Hamdi Yazýr'a Kur'an tercüme ve tefsirini yaptýrarak ilk adýmý atmýþtýr. Gerisi
getirilmediði içindir ki, bugün bu durumdayýz.
Bir kesim halk "din elden gidiyor"
diye karþýlýk veriyor. Neyin elden gittiðini bilmiyorum ama, her iki kavram da
ayaða düþmüþ durumda.
Ýþte Prof. Dr. Yaþar Öztürk, bu kitabýyla her iki kavramý da alýp yerli yerine
oturtuyor ve Türk Toplumuna, hattâ
Ýslâm dünyasýný yepyeni bir barýþ projesi
sunuyor. Deðerlendirilmesi dileði ile...
SEVGÝ DÜNYASI
22
Psiþik Medyum, öte alemdeki
sevdiklerimizle konuþuyor
Andrew’un Mucizesi
John Edwards/Çeviri: Arýn Ýnan “SON BÝR KEZ” adlý kitaptan
Geçen ay, medyumumuz John Edwards, trans okumasý
için kendisine ilk kez gelen bir rahip ve rahibe ile ilgili
deneyimlerini bizlerle paylaþmýþtý. Ruhsal irtibat konusuna
pek de sýcak bakmayan kilisenin mensuplarý olan bu kiþilerin Edwards'a gelmeleri oldukça þaþýrtýcý olmuþtu.
Ancak bunlar sýra dýþý kiþilerdi ve ruhsal irtibat iþine ve
medyumluða diðerlerinden farklý bakýyorlardý.
1994 yazýnda adý June Castonguay
olan bir kadýn bana trans okumasý için
gelmiþti. Kýrk yaþlarýndaydý ve iki
çocuk annesiydi. Düzenli olarak
medyumlarý ziyaret ettiðini söyledi
bana. Niyeti, öte alemle irtibat kurmaktan ziyade ilgi duyduðu alanda genel
bir psiþik okuma yaptýrmaktý. Benim
açýmdan ise o yalnýzca bir müþteriydi.
Bu kadýnla birazdan yaþayacaðým
tecrübenin bana hayat ve ölüm, acý ve
teselli, sevgi ve yaþam gücü hakkýnda
neler öðreteceðinden henüz habersizdim. Ayrýca bu deneyimin benim
henüz tanýþmadýðým birçok insanýn
hayatlarýný nasýl deðiþtireceðini de
bilmiyordum.
Trans okumasý sýrasýnda bana kendisine ait olan bir eþyayý vermesini
söyledim. Bileziðini verdi. Gözlerimi
kapadým ve öte alemdeki dostlarýn en
güzel enerjileriyle bizimle irtibat kurmalarýný diledim. Gelen ilk mesaj:
"Tony" ismiydi. Bu isim, sanki bir
baba'yý çaðrýþtýrýyordu. June, Tony
adýnda bir arkadaþý olduðunu söyledi.
Peki niye ýsrarla bir baba figürü veriliyordu? Sonra bana adý Christopher
olan bir baþka isim söylendi. June:
"Tony'nin gerçekten de adý Christopher
olan bir oðlu var ve bu kiþinin diðer
oðlunun adý da týpký kendisi gibi Tony"
dedi.
"Bana kötü bir araba kazasý gösteri-
SEVGÝ DÜNYASI
liyor. Bunun senin için bir anlamý var
mý?" diye sordum.
"Hayýr hiç bir anlamý yok" dedi June.
"Emin misin? Ýyi düþün. Çünkü bana
senin de orada olduðun söyleniyor.
Sanki bu kazanýn þahidi gibiymiþsin.
Bana bisiklet kullanan bir erkek çocuk
imajý veriliyor" dedim.
June'ýn gözlerinde ani bir ýþýldama
oldu. "Aman Allahým, evet!. Geçen
hafta oldu bu olay. Aslýnda ben sokakta
yürüyordum ve kazanýn nasýl olduðunu
görmedim ama bisikletini sürerken bir
arabanýn çarpmasý neticesinde genç bir
çocuðun hayatýný kaybettiðini duydum"
dedi.
"Ýþte o çocuk þimdi burada ve kendisinin Tony olduðunu söylüyor"
dedim.
Bu garip baðlantý nedeniyle oldukça
þaþýran ve sarsýlan June, eþiyle beraber
Tony ve karýsýný alýp bir hafta önce
Cuma günü sinemaya gitmeye karar
verdiklerini ancak arkadaþlarýnýn evine
yirmi beþ dakikalýk mesafedeyken bir
çocuðun bisiklet kazasý geçirerek
öldüðünü iþittiðini, Tony'nin iki
çocuðunun (Christopher ve Tony) kaza
mahalline kazayý görmek için gittiklerini anlattý. Aslýnda kazanýn doðrudan
þahidi deðildi ama görünen oydu ki öte
aleme geçmiþ olan bu çocuk kendisi
gibi düþünmüyordu.
"Bu çocuk anne ve babasýna kendisinin iyi durumda olduðunu bildirmenizi istiyor. Bu tarz þeyler her
zaman olmaz bu nedenle önemli
olduðunu düþünüyorum. Onlara evlatlarýnýn öte alemde gayet iyi durumda
olduðunu söylemeniz gerekiyor. Bana
23
beyaz bir gül imajý gönderiyor. Bu, bir
doðum günü anlamýna geliyor. Bu imaj
söylediklerinin doðru olduðunu ailesine
kanýtlayacaktýr. Bana Anthony ismini
söylüyor ve yaklaþan bir doðum
gününü haber veriyor" dedim.
Bu, o ana deðin karþýlaþtýðým en
güçlü ruhlardan birisiydi. June'un trans
okumasýna dahil olarak diðer varlýklarýn önüne geçmesi bunun en güzel
iþaretiydi. June bunu gayet ciddiye aldý
ancak çocuðun ailesini bile tanýmýyordu. Dahasý onlara bunu nasýl ve ne þekilde söyleyeceðini bile bilemiyordu.
Trans okumasý bittikten sonra June
yanýmdan ayrýldý. Bu olaydan bir sonraki kýþa kadar yeniden haberim
olmadý.
Andrew Miracolo annesi Mary ve
babasý Tony ile birlikte Long Island'da
yaþayan on altý yaþýnda genç bir çocuktu. Andy arkadaþlarý tarafýndan oldukça
sevilen parlak bir gençti. Ona Andrew
24
yerine Drosky derlerdi.
Andrew ile kardeþi Matthew birbirlerini çok severlerdi. Okulun hokey
takýmýnda birlikte oynamýþlar ve 1994
yýlýnýn kýþýnda þampiyonluk kupasýný
birlikte havaya kaldýrmýþlardý. Anneleri
ve babalarý öðretmendi. 15 Haziran
1994 Cuma günü Miracolo'larýn
huzurlu hayatý elim bir kaza nedeniyle
alt üst olmuþtu.
Andrew babasýnýn bisikletine binerek
gezintiye çýkmýþ, annesi ve babasý ise
arabalarýyla alýþveriþe gitmiþlerdi.
Yarým saat sonra bir el Mary'nin omzuna dokunmuþtu. Bu Matthew idi.
Yanýnda bir polis memuru vardý.
Mary'in aklýna ilk gelen þey Andrew'un
yanlýþ bir þey yapmýþ olduðu idi. Ancak
Matthew böyle bir þeyin olmadýðýný,
abisine bir arabanýn çarptýðýný
söylemiþti. Mary oðlunun öleceðini o
an hissetmiþti.
Mary'nin duygularýndan böylesine
emin olmasýnýn bir nedeni vardý. Ýki
öðretmen arkadaþý da çocuklarýný buna
benzer kazalar neticesinde kaybetmiþlerdi. Onlarýn acý haberlerini aldýðý
gün kendi kendine: "Ayný þey benim
baþýma da gelebilir" diye düþünmüþ ve
o günden beri de bu korkuyla yaþamaya devam etmiþti.
Andy'ye genç bir haným sürücü çarpmýþtý. Baþýndan ciddi þekilde darbe
alan Andrew'ün iç organlarýnda da
yaralanmalar meydana gelmiþti.
Mary ruhsal rehberlerinin aslýnda
kendisini bu elim kazaya önceden
hazýrlamaya çalýþtýklarýný hatýrladýðýný
anlatmýþtý. Hayatýnýn deðiþeceðini
aslýnda Noel'de fark etmiþti. "Iþýkla
SEVGÝ DÜNYASI
Sarýlmak " isimli kitapta herkesin
dünyada bulunuþ nedeninin sevmek ve
sevmeye mecbur olmak olduðunu okumuþtu. Kendisinin de yýllarca konuþmadýðý bir abisi vardý ve: "Kendi
aðabeyimi bile daha tam sevemez iken,
nasýl olur da diðer insanlarý seveceðim"
dedikten sonra abisiyle barýþmaya karar
vermiþti. Oðlu Andrew'un ölümünden
bir gün önce henüz dört yaþýnda iken
kanserden ölen abisinin oðlunun
mezarýný ziyaret etmiþti. Hastanede
Andy'nin yanýnda bekleþirken birisi
ona oðlunu nereye gömmek istediklerini sordu. Ona abisinin oðlunun
mezarýnýn yanýnda bulunan yeri iþaret
etmiþti.
Andy'nin babasý Tony, Andy ile
ölmeden bir kaç ay önce araba kullanmayý öðrenmesiyle ilgili konuþmuþlar
ancak Andy babasýna: "Babacýðým, ben
asla araba kullanmayý öðrenemeyeceðim çünkü ben fazla yaþamayacaðým" demiþti. Aslýnda bu tarz konuþmalarý hep yapardý ve genellikle de
aðlardý.
Rehber varlýklarýn aileyi bu denli
hazýrlamýþ olmalarýna raðmen Andy'nin
trajik ölümü aileyi derinden sarsmýþtý.
Mary'nin tek dileði (mümkün olamayacaðýný bilse bile) oðlunun öte alemden
kendilerine iyi olduðuna dair bir mektup yollamasýydý.
June Castonguay'a bir yaz gecesinde
arkadaþlarýyla sinemaya gittiði günden
dört gün sonra, bir medyum kanalýyla
gelen mesaj, hiç tanýmadýðý insanlara
ölmüþ olan oðullarýnýn iyi durumda
olduðunu bildirmesi gerektiðini
söylemiþti.
SEVGÝ DÜNYASI
25
ÇOCUKLARIN GEÇMÝÞ YAÞAMLARI
Neden
Hep
Trajedi?..
Carol Bowman'ýn,
"Children's Past Lives"
Kitabýndan Çeviren: Nelda Bayraktar
Geçen ay, yazarýmýz Carol Bowman Dr. Woolger'ýn bir çýrpýda okuyuverdiði kitabý sayesinde ilginç bilgilere ulaþmýþtý. Dr. Woolger da týpký
Dr. Fiore gibi ilk baþlarda geçmiþ yaþamlarýn iyileþtirici gücüyle
ilgilenmiþ olan bir terapistti. Ayrýca terapistliðini bile aþacak derecede
derin ve mükemmel bilgiye sahip olan Dr. Woolger, meslektaþlarýndan
birisinin kendisi üzerinde uyguladýðý regresyon denemesi sayesinde
uzun süredir rahatsýz olduðu yanarak ölme ve iþkence korkusundan kurtulduktan sonra önünde yepyeni bir kapýnýn açýldýðýný görmüþtü.
Hastalarýna da ayný metodu uygulayarak þifa bulmalarýný saðlayan Dr.
Woolger, uzun bir liste haline getirilebilecek derecede fobi çeþidi tespit
etmiþti.
Dr. Woolger'ýn tespit ettiklerine göre, bu hayatlarýnda boyun ya da omuz
aðrýsý çeken kiþiler geçmiþ hayatlarýna döndürüldükleri zaman boðularak ya
da asýlarak öldürülmüþ olan kiþiler olarak karþýmýza çýkabiliyorlardý. Týpký
bunun gibi baðýrsaklarýnda sorun yaþayan kiþiler geçmiþ hayatlarýnda karný
deþilerek öldürülmüþ olanlar, zayýf akciðerlere sahip olanlar ya da alerji
sorunlarý yaþayanlar ise gaz odalarýnda ya da aþýrý duman nedeniyle hayatlarýný kaybetmiþ kiþiler olabiliyorlardý.
Dr. Woolger, kendisine hiç dinmeyen baþ aðrýlarý nedeniyle gelmiþ olan
hastalarýný geçmiþ hayatlarýna döndürdüðünde o dönemde asla kabul edilemeyecek akli seçimler yapmýþ olduklarýný tespit etmiþti. Týpký bunun gibi kendisine yoðun sýrt ve bel aðrýlarýyla gelen kiþiler ise geçmiþ hayatlarýnda
SEVGÝ DÜNYASI
26
oldukça fazla suçluluk
duygusu çekmiþlerdi.
Ölüm anýnda
hissedilen duygular ve
zihinden geçen
düþünceler ruhta derin
izler býrakarak kiþinin
bir sonraki yaþamýnda
hayattan beklentilerini,
motivasyonlarýný ve
dünyayý nasýl
algýladýðýný bile etkileyebilmektedir.
Örneðin bir kiþi:
"Dünya asla emin bir
yer deðildir" diye
düþünüyorsa, bu onun
geçmiþ hayatýnda hiç
beklemediði bir anda bir
saldýrý neticesinde hayatýný kaybetmiþ
olduðunu gösterebilir.
"Ben yeterince iyi ve
deðerli bir insan deðilim" düþüncesinin
temelinde ise geçmiþ
hayatta yaþanýlmýþ olan
ciddi bir baþarýsýzlýk
yatabilir. "Hepsi benim
suçum" diyen bir kiþi
hayati derecede önemli
bir hata iþlemiþ olabilir.
Anatasý yanýnda olduðu
halde bir kaza neticesinde hayatýný kaybeden bir çocuk bu hayatýnda: "Beni yeterince
koruyamýyorsun"
düþüncesi geliþtirebilir.
Bu hayata devredilen
yalnýzca ölüm deneyimleri deðildir. Ölüm
dýþýnda insanlarý en çok
etkileyen þeylerden
birisi anne ve babadan
ayrýlma ve terk
edilmedir. Geçmiþte
savaþlar, kýtlýk tehlikesi
SEVGÝ DÜNYASI
ya da esaret nedeniyle
anne ve babasýndan
zorla ayrýlmýþ çocuklar
olmuþtur.
Ölüm düþüncesi, bu
þekilde acý deneyim
yaþamýþ olanlarýn zihnine vaktinden önce
çöreklenir ve daha sonraki hayatlarýnda
karþýlarýna güvensizlik
ya da aþýrý sahiplenme
duygusu þeklinde ortaya
çýkar.
Kiþisel iliþkilerde
yaþanan sorunlarýn ve
aile içi kavgalarýn
temelinde ise geçmiþ
yaþamla ilgili senaryolar
yatabilir.
Kiþiler çeþitli hayatlar
yaþayarak eksiklerini
tamamlamak için
uðraþýrlar. Farklý cinsiyetlerde ve rollerde
dünyaya gelmemizin ve
her geliþimizde nefretten sevgiye kadar olan
tüm duygularý deneyimlememizin nedeni
budur.
Dr. Woolger'ýn kitabý
geçmiþ hayatlarýndan
oldukça aðýr yüklerle bu
hayata gelmiþ olan
hastalarýn sorunlarýndan
kurtularak ciddi þekilde
iyileþmeleriyle ilgiliydi.
27
Ancak, Dr.
Woolger'ýn kitabýnda
beni rahatsýz eden
bir þey vardý.
Kitapta anlatýlanlar
oldukça kanlýydý ve
þiddet içeriyordu.
Tecavüz, cinayet,
intihar, iþkence, kaza
ya da bir doðal
felaket neticesinde
kaybedilen hayatlarla uðraþmak Dr.
Woolger için eminim
kolay olmamýþtý.
Peki karþýsýna neden
hep trajedi çýkmýþtý?
Belki de böylesine
trajediler geçmiþ
yüzyýllarda daha
fazla yaþanmýþtý ve
geçmiþ yaþamla
ilgili regresyon denemeleri, tarihin
karanlýk ve meçhul
köþelerine ýþýk
tutarak onlarýn sansürsüz bir þekilde
ifade edilmelerine
hizmet etmiþti.
Dr. Woolger'in denemelerinde geçmiþ hayatla ilgili ortaya çýkan
kanlý sahnelerin bir
nedeni daha vardý o da
doktora gelen hastalarýn
hayatlarýný mahvedecek
derecede problemlere
sahip olmalarýydý. Öyle
ki bu sorunlarýn klasik
psikoloji yöntemleriyle
tedavi edilmeleri neredeyse imkânsýzdý. Böylesine ciddi bir sorunun
geçmiþ yaþamla baðlantýsý elbet ki vahþice bir
ölüm ya da ruhta iz
býrakan bir travma olacaktý. Kiþinin geçmiþ
hayatýndaki ölümü ne
kadar ani ve korkunç
ise, bu hayatýnda geçireceði travma da o kadar
büyük olabiliyordu.
Ýþte bu içgörü Dr.
Woolger'ýn trajedi ve
acýyla dolu olan
vakalarýnýn tüm insan
hayatlarý için geçerli
olmadýðýný anlamama
yardýmcý oldu. Dr.
Wambach, geçmiþ hayatlarýn yüzde altmýþ
ikisinin huzur dolu
ölümlerle neticelendiðini tespit etmiþti. Dr.
Woolger'ýn bulgularý ise,
geriye kalan yüzde otuz
SEVGÝ DÜNYASI
28
sekiz'i temsil eden
ekstrem vakalarý yansýtýyordu.
Dr. Wambach huzur
dolu mutlu geçmiþ
yaþamlarýn daha sonraki
hayatlara bilgelik,
deðerler, yetenekler,
sevgi dolu iliþkiler
olarak yansýdýðýný
göstermiþti. Dr. Fiore de
bunun kanýtlarýný bulmuþtu.
Ancak elbet ki bir
insaný terapi odasýna
getiren neden geçmiþ
hayatýnda yaþadýðý mutluluklar deðil, yaþadýðý
trajik hayatlar oluyordu.
Týpký Dr. Wambach’ýn
dediði gibi "Hastalarýn
mutlu bir þekilde
yaþamýþ olduklarý
geçmiþ hayatlarýna
odaklanmalarý bizim
için daha deðerlidir
çünkü hasta olaný tedavi
edebilmek için saðlýklý
olaný incelemek gerekir"
Ayný prensibin çocuklarýn geçmiþ yaþam
anýlarý için de geçerli
olduðuna inanýyorum.
Bunlarýn çoðunun bir
sonraki hayatlarýnda
onlara problem yaratmayacak derecede iyi
ve güzel olduklarýný
biliyorum. Ancak, Sarah
ve Chase'in vakalarý
bana çocuklarýn da
Eskiden kocanýz
olan birisi bu
hayatýnýzda çok
sevdiðiniz bir
kýzýnýz olabilir ya
da çok sadýk bir
arkadaþýnýz bu
hayatýnýzda anneniz olabilir.
Genel olarak
konuþmak
gerekirse,
geçmiþte olumlu
bir iliþki yaþanmýþ
ise, bu yeni hayata da yansýr.
Roller deðiþse
bile deðiþmeyen
tek þey sevginin
kendisidir.
geçmiþ hayatlarýnda
yaþadýklarý travmalarýn
izlerini týpký yetiþkinler
gibi bu hayatlarýna
taþýyabileceklerini
öðretti.
PSÝKOLOJÝNÝN
ÇERÇEVESÝNÝ
GENÝÞLETMEK
Dr. Woolger birçok
sorunun geçmiþ yaþamlarýndaki köklerine inilerek tedavi edilebilecekleri gerçeðinin dýþýnda,
uyguladýðý yöntemin
aslýnda klasik psikoterapinin bir uzantýsý
olduðunu da göstermiþti. Bunun için
dinamiklerini ve
ilkelerini tek tek ortaya
koyduðu kitabýnda Batý
psikolojisinin geçmiþ
yaþamlara nasýl uygulanabileceðini anlatmýþtý.
Woolger, Carl
Jung'un: "Yaþamda
deneyimlenen bir yenilgiden kompleks bir
problem doðabilir"
sözünden oldukça etkilenerek: "Hangi
yaþam?" diye sormuþ ve
Jung'un bu sözlerini:
"Yaþamlarýmýzda deneyimlediðimiz bir yenilgiden kompleks bir problem doðabilir" þeklinde
deðiþtirmiþti.
Evrenin En Küçük Parçalarý ile
Ýlgilenen Kuram, Quantum...
Haluk Berkmen’le Söyleþi
Nihal Gürsoy
30
Nihal Gürsoy - Kuantum, kelime
olarak ne anlama gelmektedir?
Kuantum fiziðinin bilimsel
özgeçmiþini kýsaca özetleyebilir
misiniz?
Haluk Berkmen - Kuantum sözü
Almanca olup "miktar" demektir.
Bu sözü ileri sürmüþ olan fizikçi Max
Planck enerjinin bölünemez en küçük
miktarý anlamýnda "kvant" sözünü
seçmiþtir. 1900 yýlýnda Max Planck
bir elektromagnetik dalganýn frekansýnýn, yani dalganýn saniyedeki
salýným sayýsýnýn o dalganýn enerjisi
ile doðru orantýlý olduðunu ileri sürmüþtür. Her elektromagnetik dalga
türü için ayný olan bu sabit katsayý h
harfiyle gösterildi ve adýna Planck
sabiti dendi. Þu halde, basit bir ifade
þeklinde her dalganýn aktarabildiði en
küçük enerji miktarý E = hf (f dalganýn frekansý) denklemiyle belirtilir.
Bu denklem sayesinde Einstein
fotoelektrik olayý açýklayabilmiþtir.
Bilindiði gibi fotoseller ýþýk ile
çalýþan ve mekanik bir sistemi
harekete geçiren aygýtlardýr.
SEVGÝ DÜNYASI
Akademisyen ve yazar Doç.
Dr. Haluk Berkmen 1942 yýlýnda
Ýstanbul’da doðdu. 1966 yýlýnda
Ýstanbul Üniversitesi Fen
Fakültesi, Fizik-Matematik
Bölümünden mezun oldu.
Doktorasýný 1970 yýlýnda Ýsveç,
Lund Üniversitesi, Teorik Fizik
Kürsüsü, Nükleer ve Atom
Enerjisi alanýnda yaptý. 1970 1980 yýllarý arasýnda ODTÜ
Fizik Bölümünde öðretim
üyeliðinde bulundu ve 1979’da
Yüksek Enerji Fiziði dalýnda
Teorik Fizik Doçenti oldu. 1980
ile 2002 yýllarý arasýnda
Viyana’daki Uluslararasý Atom
Enerjisi Ajansýnda çeþitli görevleri oldu. 30 Eylül 2002 tarihinde Birleþmiþ Milletler
IAEA’dan emekli olup Ýstanbul’a döndü. Yerli ve yabancý
birçok dergide çeþitli konularda
20 kadar makalesi yayýnlanmýþtýr. Ayrýca yayýnlanmýþ
üniversite seviyesinde Fizik ders
kitabý bulunmaktadýr. Ýngilizce,
Fransýzca, Almanca, Ýsveççe
bilen Haluk Berkmen evli, 2
çocuk babasý, 3 torun dedesidir.
Þu anda belli bir görevi
olmayýp deðiþik konularda konferanslar vermekte ve makaleler
yayýnlamaktadýr.
SEVGÝ DÜNYASI
Yýllar içinde bu varsayýmdan
baþlayan Kuantum fiziði, oldukça
karmaþýk bir matematik kurama
dönüþmüþtür. Günümüzde en küçük
doða yapýlarý olan atomlarý ve atomaltý parçacýklarýný açýklayabilmek ve
aralarýndaki etkileþimleri hesaplayabilmek için bu kuram oldukça baþarýlý
olmakta ve kuramýn öngörüleri
deneylerle onaylanmaktadýr.
Nihal Gürsoy - Kuantum fiziði ile
metafizik arasýnda baðlantý var mýdýr?
Haluk Berkmen - Fizik bilimi
doða olaylarý ve doða nesneleri ile
ilgilenir. Metafizik ise doða üstü veya
doða ötesi, ölçülemeyen hattâ varlýðý
maddesel olmayan varlýklarla
ilgilenir. Metafiziðin ilgilendiði temel
konular arasýnda Tanrý var mýdýr?
Ýnsanýn yeryüzünde varoluþunun bir
anlamý var mýdýr? Nereden geliyoruz
ve ölünce nereye gideceðiz? Ölümden sonra
yaþam var mýdýr? gibi
sorular bulunur.
Her kültür belli bir
zaman diliminde bu
sorularý yanýtlamaya
çalýþmýþtýr. Eskiden
mitoslar, destanlar ve
çeþitli dini yaklaþýmlar
bu sorularýn yanýtlarý ile
ilgilendiler. Hemen her
eski kültürün bir
yaradýlýþ destaný
olduðunu biliyoruz.
Günümüzde ise bu
sorularýn yanýtlarýný din
31
kitaplarýnda deðil, bilim kuramlarýnýn
yorumlarýnda arýyoruz. Bu bakýmdan,
Kuantum kuramýnýn yorumu
Metafizik alanýna kadar uzanýr.
Çünkü, evrenin en küçük parçalarý ile
ilgilenen bu kuram noktanýn sonsuzluðunu anlamaya baþlamýþtýr.
Varlýðýn sonsuz bir enerji alaný
olduðunu ve bu alanda oluþan her
nesnenin bir tür enerji olduðu görüþü,
bilimin metafiziðe yapmýþ olduðu
önemli bir katkýdýr.
Nihal Gürsoy - Kuantum fiziðinin,
klasik fizikten farký nedir?
Haluk Berkmen - Kuantum
kuramý klasik fiziðin uzam ve zaman
tanýmýný temelden deðiþtirmiþtir.
Klasik fiziðe göre uzam sabit ve nesnelerden baðýmsýz bir sahne gibidir.
Tüm olaylar bu sahnede cereyan eder
ama sahneyi etkilemek mümkün
32
deðildir. Modern bilimler olan
Görelilik ve Kuantum kuramlarýna
göre ise, nesne ile sahne sürekli etkileþir. Her ikisinin özü enerji olup biri
diðerini deðiþtirir hattâ üretir. Þu
halde sabit ve mutlak ve birbirlerinden baðýmsýz uzam ile zaman
yerine göreli ve deðiþken, birbirlerine
baðlý uzam-zaman yapýsýndan söz
edebiliriz.
Ayrýca, Kuantum kuramý temel bir
belirsizlikten söz eder. Klasik fiziðin
determinizm (belirlilik) yaklaþýmý
yerine olaylarda belirsizlik ve
olasýlýk bulunduðunu kabul eder. Þu
halde belirsizlik doðada bulunan
temel bir özellik olmaktadýr. Bu yönü
de günümüzün insanlarýna oldukça
cazip gelmekte, gündelik yaþam
deneyimleri ile örtüþmektedir.
Ancak belirsizlik ile tesadüfü
karýþtýrmamak gerekir. Belirsizlik
doðadaki karmaþýk yapýnýn sonucudur. Tesadüf ise kargaþa ile iliþkilidir.
aralarýndaki önemli fark, karmaþada
temel bir yasa bulunuþu, kargaþada
ise bulunmayýþýdýr. Doða olaylarý karmaþýktýr ama kargaþýk deðildir. Bu
konuya ilerde biraz daha açýklýk
getireceðim.
Klasik fizikte bulunan determinizm
nesnellikle el ele gider. Yani, nesnelerin birbirlerinden baðýmsýz olduklarý ve her bir nesnenin çevresinden
yalýtýlarak incelenebileceði inancý ve
görüþü vardýr. Oysa ki, Kuantum
Fiziðinde nesneler birer enerji dalgasý
olduklarýndan, sýnýrlarý kesin hatlarla
SEVGÝ DÜNYASI
belirlenmiþ varlýklar deðildirler.
Çevreleri ile enerjetik boyutta etkileþme gücüne ve yetisine sahiptirler.
Kuantum kuramýnýn bakýþ açýsýna
göre klasik anlamda "nesnellik"
(baðýmsýz nesne kavramý) kaybolmaktadýr. Yerine bütünsel bir etkileþim ve evrende sýçramalarla
deðiþim kavramlarý ileri sürülmektedir.
Kuantum Kuramýný klasik fizikten
ayýran bir diðer nokta, bu modern
kuramda gözlenen ile gözleyenin birbirlerinden baðýmsýz olmadýklarý
görüþüdür. Bu görüþ nesnelerin dalgasal giriþimler yapabilme yetileri ile
yakýndan iliþkilidir. Yani, nesneler,
canlý veya cansýz olsunlar, birbirlerini
etkileyip deðiþtirebilirler. Bu bakýmdan, her nesnede tümel etkileþme
yeteneðinin bulunduðunu ve bu
yeteneðin sadece canlýlara ait
olmadýðýný söylenebiliriz.
Nihal Gürsoy - Kuantum fiziði
zamaný ve mekâný nasýl açýklýyor?
Haluk Berkmen - Öncelikle
zaman kavramýný ele alayým.
Kuantum kuramýnda sürekli zaman
yerine süreksiz an önemlidir. Bizler
sürekli zaman içinde varlýðýmýzý
sürdürürüz. An kavramý noktaya benzer. Nasýl ki noktanýn boyutu yoksa
an'ýn da boyutu yoktur. Zaman ise
anlarýn zammý (anlarýn artýþý) olmaktadýr. Sonlu zaman süresi içine sonsuz
sayýda an sýðdýrabiliriz. Ýþte noktanýn
sonsuzluðu ile anýn sonsuzluðu bu
açýdan bakýldýðýnda birbirine benzer.
SEVGÝ DÜNYASI
Kuantum kuramý için her olay bir
anda oluþur ve o anýn fotoðrafý çekilebilir. Zamanda karþýlaþtýðýmýz
sürekli durum aynen hareketli bir
filmin tek tek fotoðraflardan oluþmuþ
olmasýna benzer. Fotoðraflar çok hýzlý
bir þekilde gözümüzün önünden
geçtiklerinde hareketli bir olay görüntüsü oluþur. Ayný durum alternatif
akýmla çalýþan elektrik ampullerinden
çýkan ýþýk için de söz konusudur.
Ampul saniyede 60 kere yanýp söner
ama bize sürekli ýþýk saçýyormuþ gibi
görünür.
Ýþte, Kuantum
kuramýnýn hem zaman
hem uzay anlayýþý bu
örneklere benzer. Uzayzaman alaný sürekli olmak
yerine çok kýsa anlýk
aralýklarla var olup yok
olmaktadýr. Bu durum
nefes alýp vermeye benzer. Temelde
kesikli olan bu yapý bizim algýlamadaki yetersizliðimiz yüzünden
sürekli gibi görünmektedir.
Nasýl ki enerji kesikli küçük
paketler halinde bir nesneden diðerine aktarýlýyorsa, uzay ve zaman da
enerji gibi kesikli bir özelliðe sahiptir.
Bu bakýmdan hareket de kesikli kýsa
adýmlarla geliþir. Madde dediðimiz
nesnel yapýlar da kesikli enerji paketlerinden baþka bir þey deðildirler.
Maddenin dalgasal özelliði evrendeki
bu keskili açýlýp kapanma özelliði ile
yakýndan iliþkilidir.
Bu durumu anlayabilmek için sað-
33
daki çizime bakalým. Her bir foton
(ýþýk parçacýðý) bir enerji paketi olup
bir diðer fotona tren vagonlarýn baðlandýðý gibi baðlýdýr. Fotonlarý
bölmek mümkün deðildir. Onlarýn
birleþme noktalarý, aynen vagonlarýn
baðlantý noktalarý gibi, kopmaya hazýr
süreksizlik noktalarýdýr. O baðlantý
noktalarýnda enerji yok olmakta ve
aniden yeniden oluþmaktadýr. Ýþte,
Kuantum kuramýndaki ve dolayýsýyla
doðadaki temel süreksizlik özelliði,
nedenselliði de etkilemektedir.
Sürekli bir sebep-sonuç
iliþkisi yoksa olaylar ve
olgular belirsizlik içerirler.
Kuantum kuramýndaki
belirsizliðin ve doðadaki
karmaþýk yapýnýn nedeni
de uzay ve zamandaki
süreksizlik ve kesikliliktir.
Nihal Gürsoy - Yok
olup yeniden oluþunca, nesneler bir
önceki hallerini nasýl hatýrlýyorlar?
Haluk Berkmen - Nesneler ve tüm
evren bir var olup bir yok olurken
eski halini aynen tekrarlamýyor. Ayný
durum evrende bulunan tüm nesneler
için de geçerlidir. Eðer aynen tekrar
olsaydý asla ne deðiþim, ne geliþim ne
de hareket olabilirdi. Evrende her
varlýk hareket halinde olduðuna göre
bir önceki halini bir miktar unutmuþ
ve yeni bir farkýndalýkla yeniden
oluþmuþ demektir.
Nesnelerin eski hallerini tümüyle
unutmayýþlarýnýn nedeni yok
olmadýklarý, sadece farklý bir evren
34
boyutuna kýsa bir an için geçmiþ
olmalarýndan dolayýdýr. Þu kadarýný
bilelim ki bizim içinde yaþadýðýmýz
evren tek gerçeklik, tek var olan
evren deðildir. Varlýk evrenler arasýnda gidip gelmek yetisine sahiptir. Bu
gidip gelmelere biz deðiþim adýný
veriyoruz.
Nihal Gürsoy - Bu deðiþim insanda
da yeni bir farkýndalýða neden oluyor
mu?
Haluk Berkmen - Deðiþimi iki
farklý açýdan inceleyebiliriz. A)
Fiziksel deðiþim. Biraz önce sözünü
ettiðim harekete ve fiziksel deðiþime
yol açar. Türlerin geliþimi ve doðadaki evrim bu tür fiziksel deðiþimin
sonucudur. Canlýlarýn fiziksel olarak
büyümeleri de fiziksel deðiþim
sayesinde olmaktadýr. Ancak, enerji
hep artmayýp azalma da gösterdiðinden, veya daha doðru bir ifade ile
enerji þekil deðiþtirdiðinden, büyümenin sonucu ölüm ve fiziksel daðýlma olmaktadýr. B) Farkýndalýk
deðiþimi. Ýkinci tür deðiþim olan bilinçte ve farkýndalýkta meydana gelen
deðiþim sadece insanlara özel bir
durumdur. Eðer deðiþim farkýndalýðýn
artýþý þeklinde ortaya çýkarsa, insan
olgun ve bilge bir kiþilik kazanarak
geliþir. Aksi taktirde artan sadece
onun bilgisi olur. Bilgi artýþý her
zaman farkýndalýk artýþýna neden olacak diye bir kural yoktur. Pek çok bilgili insan vardýr ki farkýndalýklarý ve
dolayýsýyla bilgelikleri oldukça
kýsýtlýdýr.
SEVGÝ DÜNYASI
Nihal Gürsoy - Evrendeki tümel ve
bütünsel iliþki nasýl saðlanýyor?
Haluk Berkmen - Evrenin bir
bütün olarak nefes alýp-verir gibi bir
var olup bir yok olduðunu söyledim.
Buna neden olan evrenin de bir canlý
gibi beslenip büyüme gereksiniminde
oluþundan dolayýdýr. Bir canlýda nasýl
ki sinir aðlarý varsa ve dýþtan gelen
bir etkiye tepki gösterebiliyorsa, ayný
þekilde evrende her bölgeyi diðer her
bölgeye baðlayan enerji aðý bulunmaktadýr. Bu að içinde bilgileri bir
noktadan diðerine ulaþtýran parçacýklar (dalgalar) ýþýktan hýzlý hareket
eden Takiyon adlý parçacýklardýr.
Biz Takiyonlarý deneysel olarak
göremiyorsak, nedeni tüm geliþtireceðimiz aletlerin ýþýktan yavaþ
hareket eden parçacýklardan oluþacaklarý ve asla ýþýktan hýzlý hareket
eden parçacýklarla etkileþime giremeyecekleri içindir. Dolayýsýyla en az
iki (belki de ikiden fazla) farklý evren
söz konusu olmaktadýr. Biri ýþýktan
yavaþ hareket eden gözlenen evren,
diðeri ise ýþýktan hýzlý hareket eden
gözlenemeyen evren. Bu iki evren içiçedirler ve birbirlerine muhtaçtýrlar.
Ýki evreni baðlayan hudut parçacýklar
ýþýk özelliðine sahip elektromagnetik
dalgalardýr.
Tüm elektromagnetik dalgalar ýþýk
hýzýnda hareket ederler. Bu bakýmdan
iki evren arasýnda bað oluþtururlar.
Yukarýdaki resimde süreksizlik noktasýnda enerji yok oluyormuþ gibi
görünse de aslýnda diðer evrene geçiþ
SEVGÝ DÜNYASI
yapmakta ve anýnda tekrar geri
gelmektedir. Bu duruma "Kuantum
Flüktüasyonlarý" (Kuantum
titreþimleri) denir ve evrende bulunan
temel belirsizliði de yaratan bu
titreþimlerdir.
Nihal Gürsoy - Ýnsan isterse,
evrensel enerjiyi harekete geçirebilir
ve bunu kullanabilir mi?
Haluk Berkmen - Evet,
mümkündür. Burada "istek" çok
önemlidir. Ýnsan istemedikçe ona
hiçbir kapý açýlmaz. Önce ilgi, sonra
istek ve nihayet yöntem ve eylem
gereklidir. Evrensel enerjiye ilgi duymak birinci adýmdýr. Daha sonra
istemeden istemek gerekir. Bunun
anlamý isteðin asla bencil bir ego tatmini içermemesi gerektiðidir.
Daha sonra bu isteðin kendiliðinden
etkin olmasýný saðlamak için belli bir
yöntem izlemek gerekir. Bu yönteme
çeþitli isimler verilmiþtir. Reiki, BioEnerji ile Þifa metodlarý ve benzeri
yöntemler örnek olarak gösterilebilir.
Yöntem geliþip olgunlaþýnca da
eyleme geçmek mümkündür. Fakat
azýcýk bilgi sahibi olup derhal þifa
uygulamak bazen fayda yerine zarar
dahi getirebilir. Bu bakýmdan her
konuda olduðu gibi, uzman
olmadýkça harekete geçmek hatalýdýr.
Sorumluluk içermeyen eylem zararlý
eylemdir.
Nihal Gürsoy - Paralel evrenler
teorisi ile paranormal olaylar arasýnda, kuantum fiziði bir baðlantý
kuruyor mu? Kýsaca açýklayabilir
35
misiniz?
Haluk Berkmen - Paralel evrenlerin varlýðýndan söz ettim. Ancak, bu
paralel evrenler yan-yana duran farklý
evrenler olmak yerine iç-içe geçmiþ
evrenler olarak düþünülmeleri gerekir.
Her insan kendi baþýna bir küçük
evrendir. Ama, insanlar baðýmsýz
adalar olmak yerine birbirleri ile etkileþen ve birbirlerine muhtaç olan
varlýklardýr.
Ayný durum makro evren için de
söz konusudur. Mikro evren olan
insan makro evrenle etkileþebilir.
Çünkü, biri diðerinden ayrý olmayýp
iç içedir. Bu duruma varlýðýn
Holografik ve Bütüncül yapýsý da
diyebiliriz. Paranormal olay adýný
verdiðimiz olaylar aslýnda Takiyonlar
sayesinde bizden hem zaman hem de
uzam olarak ayrý olan kiþi ve olaylar
hakkýnda bilgi edinmekten ibarettir.
Takiyonlarý deneysel olarak kanýtlayamadýðýmýz için onlarýn var olduklarýna inanmakta güçlük çekiyoruz.
Ama, fizik biliminin dünyasýnda
36
Takiyonlar ile ilgili pek çok yayýn
yapýlmakta, deneysel olmasa da
kuramsal olarak varlýklarý kabul
edilmektedir.
Kuantum fiziðine göre ýþýktan hýzlý
hareket eden parçacýklarýn var
olmalarýna hiçbir engel yoktur. Çünkü
hareket zaman içinde olmayýp an
içinde gerçekleþtiðinden, anlýk sýçramalarla ýþýktan hýzlý hareket etmek
pekala mümkündür. Paranormal
deneyimler de anlýk sezgiler halinde
ortaya çýkar. Asla düþüncenin ve
mantýk kullanan rasyonel aklýn ürünü
deðildirler.
Einstein'ýn geliþtirmiþ olduðu
Görelilik kuramýnda dahi ýþýktan hýzlý
hareket eden parçacýklara izin verilmektedir. Tek fark þudur ki, bu
parçacýklarýn kütleleri gerçel (reel)
olmayýp sanal olmaktadýrlar. Bu
SEVGÝ DÜNYASI
bakýmdan gerçel parçacýklarla etkileþime girmeleri mümkün olmayýp
gözlenmeleri de þimdilik mümkün
deðildir. Ama, insanlar için neyin
mümkün
olup neyin
mümkün
olmadýðýný
kesin
olarak
söylemek
bugünkü
bilgimizi
aþmaktadýr.
Belki de
ilerde bu
parçacýklarýn varlýðý
deneysel
olarak
kanýtlanacaktýr.
Nihal Gürsoy - Ýnsanlýk, Kuantum
fiziðinin yeni bir anlayýþý getirdiði
bilgisini idrak etmiþ midir? Bilim
dünyasýnda ve gündelik yaþamýmýzda
elde edilen sonuçlarý hayata geçirebildik mi?
Haluk Berkmen - Kuantum fiziðinin anlayýþýný ve felsefesini insanlýða kabul ettirmek zaman alacaktýr.
Çünkü okullarda hâlâ klasik Newton
fiziði temel bir gerçeklik olarak
öðretiliyor. Ancak, Kuantum
kuramýnýn felsefi açýlýmlarýný ve
saðladýðý yeni anlayýþlarý insanlara
aktarmak gerektiði görüþündeyim.
Bunun için de öncelikle fizik bilimi
SEVGÝ DÜNYASI
ile uðraþan bilim adamlarýnýn felsefi
konulara ilgi duymalarý ve sonra da
yaþamlarýna uygulayýp farkýndalýklarýný arttýrmalarý gerekir.
Bu konuda yayýnlar arttýkça ve
belgesel filmler yapýldýkça bilgi de
geniþ halk kitlelerine ulaþacaktýr. Bu
konuyu uzman olmayan kiþilerin ele
almasý, egolarýn güçlenip bencilliðe
dönüþmesine neden olabilmektedir.
Amaç, karþýlýksýz, beklentisiz bilgi
daðýtarak karþýlýklý etkileþmeden
oluþan farkýndalýðýn artýþýný saðlamaktýr.
Kuantum fiziðinin bütüncül ve iç
içe olan varlýk anlayýþý bizi bencil
yapmak yerine daha mütevazý ve
çevremize saygýlý yapmalýdýr. Çünkü,
bilmeliyiz ki, çevremiz ile biz bir
bütünüz. Ona vereceðimiz her türlü
zarar kendimize de verilmiþ zarar
demektir. Þu halde ne istersek isteyelim, hem kendi hayrýmýza hem de
bütünün hayrýna olmasý gerektiðini
asla unutmayalým. Tek yönlü
saðlanan maddi çýkar asla bütünün
hayrýna olamaz.
Nihal Gürsoy - Kuantum fiziði,
insanlýðýn geliþimine hangi yönlerden
hizmet edebilir?
Haluk Berkmen - Kuantum fiziði
bize þu noktalarda yardýmcý olabilir:
a. Evrende bütünsel bir enerji aðý
vardýr ve insan da bu aðýn bir
düðümü gibidir. Düðüme her yönden
anýnda bilgi ulaþabilir. Ancak, buna
hazýr olmak ve kendini belli bir yöntemle yetiþtirmek gerekir.
37
b. Enerji aðýnda hiçbir nokta baðýmsýz deðildir. Bu bakýmdan her hareketimizin ve kararýmýzýn sorumluluk
duygusu içinde gerçekleþmesi gerekir.
c. Enerji sonsuza kadar ayný durumda kalamaz. Çevre ile etkileþtiði için
dönüþmek zorundadýr. Bu dönüþümün
farkýndalýða doðru yönelmesi için
egonun isteklerine ve tutkularýna gem
vurarak, bencillik içeren davranýþlardan kaçýnmak, mümkünse tümüyle
onlardan kurtulmak, gerekir.
ç) Enerji daima daha suptil ve az
yoðun enerjiye doðru dönüþerek
hareket eder. Bu bakýmdan yoðun
olan madde -canlý veya cansýzkaçýnýlmaz olarak daðýlacak ve
sonuçta ölüm gerçekleþecektir.
Ancak, suptil enerji tümüyle yok
olmaz. Varlýðýný bir baþka evren
gerçekliðinde sürdürür. Bunun bilgisi
bize öteki dünya dediðimiz, yaþam
sonrasý alem hakkýnda sezgisel de
olsa bir miktar fikir vermektedir.
Eskilerin bir sözü vardýr: "Ölmeden önce ölmen gerek". Bu sözün
anlamý "suptil enerji boyutuna daha
bu alemde yaþarken ulaþ". Maddi
çýkar ve kiþisel fayda peþinde koþmak
yerine bütünün çýkarýný düþün
bütünün hayrýný iste, o yönde eylem
yap. Sufi inancýnda "Bu dünyada ol,
fakat bu dünyadan olma" denir.
Yani, bu dünyadan kopmadan buradaki görevin ne ise onu hakkýyla yap
ama bu nesnel (materyal) ve çýkarcý
dünyanýn aleti olma, denmek istenmektedir. 8 Haziran 2007 Ýstanbul.
SEVGÝ DÜNYASI
38
ege’nin sularý
Funda Ceyhan, Ýç Mimar ve Feng Shui Uzmaný
Dün kuþ seslerinin resmini çekmek
istedim. Çünkü Þirince'deydim.
Artemis'in Þirince'yi bolca gören
güzel bahçesinden yeþil tepelere baktým. Fotoðraf makinem ile birkaç
güzel kare yakaladým. Harika kuþ
cývýltýlarý içinde uzun zamandýr yapamadýðým bir aðaç altý sohbetine ortak
oldum. Þehrin kirlenmiþ enerjilerinden uzakta, oralarda biraz da Chi
sarhoþu olmak çok güzeldi.
Bu arada ben de Ýzmirliyim. Ege'yi
SEVGÝ DÜNYASI
ve Ýzmir çevresini çok severim.
Ege'nin kendine has çok özel enerjisi
tarih boyunca kendine pek çok uygarlýðý mahkum etmiþtir. Ege Kentleri
sanki Feng Shui'yi bilircesine özel
yerleþim
þekilleri ile
büyülü
ortamlar
yaratmýþ ve
hâlâ bugünün
Ege sakinlerini ve tüm
dünyayý
ayaðýna
getirmeye
devam
etmektedir.
Ayný gün
Þirince'den
önce de gittiðim Efes ve
Meryem Ana
ziyaretleri
sýrasýnda,
Efes halkýnýn
seçimlerindeki haklýlýðý
bugünün turistleri taþýyan
otobüs
Mordoðan, Ýzmir
gürültüleri
arasýnda bile
sezebildim. Doða öylesine nazik ve
güzel ki...
Eski eserleri, yýllarýn eskitemediði,
otlarýn bile aralarýna girerken
düþünceli davrandýðý þehir kalýn-
39
týlarýný insanoðlu bir çýrpýda kendi adý
ile iþaretleyivermiþ.
Yanýnda kelimeler ile döküldüðü
yeri kolayca terk etmeyecek türden
kalemler ile dolaþan gezginler, isimlerini kazýmýþlar, yýllarýn yalnýzca
nefesi ve yaðmuru ile dokunduðu
taþlara... Ýçim burkuldu. Kendi insanýma kýzdým. Hattâ kalemi üretene
bile..
Yedi uyuyanlar maðarasýna da týrmandým. Sanki orada yüz yýllarca
kendileri uyumuþçasýna ismini
mezarlara kazýyan insanýma ne diyebilirim?.. Gelecek yýllara ne kadarýnýn
daha kalacaðýný düþünüp, ne kötüyüz
dedim, ne kötüyüz!..
Sonra emek verdiðim Feng Shui'yi
düþündüm. Bugünün þehirlerinin,
Efes'ten ne kadar farklý olduðunu ve
neyi yanlýþ yaptýðýmýzý.
Kadim þehirlerin uzun yüzyýllar
boyunca yükselerek ve tarihe adýný
yazarak varolabilmesinin en önemli
sebeplerinden biri doðru konumlanmýþ olmalarýdýr. Eðer bilgisayar oyunlarýnda þehir kurmak için oyun
oynayanlarýnýz var ise, göl, kuyu, su
birikintisi ya da aðaç yerleþtirmediðinizde uygarlýðýn refah
düzeyinin yerlerde süründüðünü ve
hastalýklarýn ortaya çýktýðýný
görürsünüz. Bu elbette bir oyun
abartmasýdýr. Ancak baþarýlý bir sembolizmdir.
Bugünün mutsuz þehirleri yerleþim
yerlerinde kendi yarattýklarý
keþmekeþin sýkýntýlarýný yaþamaktalar.
40
Mesela tam da yeri gelmiþken hemen
anlatayým. Þu anda otel odamda
yazýmý yazmaktayým. Ve yüksek katlardan birinde olmama raðmen dilini
bilmediðim bir adam, otel cephesi
temizliði için boþluða kendini sarkýtmýþ durumda temizlik yapmakta. Ve
sabah saat 08:00... Doðrusu sabah
sakinliði içinde, açýk balkon kapýmdan içeri sýzan kuþ sesleri arasýnda
baþlamýþtý her þey. Bize temizlik
operasyonu haber vermeyen otel
yönetimini kutlamak ile birlikte
uykusunun ortasýnda yataðýndan
doðrulup bana "ne oluyor" diye soran
eþimin yüzünü görmenizi isterdim.
Tabii bu arada kapýmýzý niye kili-
SEVGÝ DÜNYASI
tlediðimizi de bir kez daha düþünmüþ
oldum. Belki biz de artýk balkondan
girip çýkabiliriz, herkes gibi...
Artýk temizlikçi arkadaþlar gittiklerine göre biz yazýmýza dönelim.
Su ile tepelerin buluþtuðu, içinden
nehir akan ya da göl bulunan þehir
kompleksleri her zaman özel bir yere
sahip olmuþtur. Suyun tazeleyici ve
bereket getirici doðasý aslýnda, bu
anlamda toprak altýndaki yolculuðu
ile iliþkilidir. Kendini topraðýn
üzerindeki bereketi ile saklayamayan
su birikintileri, toprak altýndaki geçiþlerinde ya da yeraltý gölcüklerinden
toprak üstündekileri besler.
Kurak bir bölgede bir aðaç
Þirince,
Aydýn
SEVGÝ DÜNYASI
topluluðu gördüðünüzde, aðaçlarýn
hemen altýnda bir su birikintisi
olduðunu tahmin edebilirsiniz. Kendi
içsel kanunlarý ile, yüzeyinin yapýsýný
belirleyen Gaia, uygun gördüðü yerde
damarlarýnda akan suyu bize gösterir
ve nefes alýnabilecek özel alanlarý
iþaretler.
Nüfus yoðunluklarý, topraktan ve
yaþamdan beklenti deðiþkenleri
herkesi ayný þeye önem vermekten
uzak tutmaktadýr. Kimi için bir su ya
da deniz kenarý yaþamý çok önemli
iken, kimi sudan oldukça uzak bölgelerde yaþam geliþtirir. Onun için bu
yeterlidir.
Tüm bunlarýn sonunda söylemem
gereken önemli þey, dýþ halkalara
doðru geniþlemek zorunda olan,
büyüyen kentlerin doðru þekilde konumlandýrýlmýþ su kaynaklarý ile
doðrudan, verimli ve bakýmlý bir þekilde beslenmesi gerekliliðidir. Bunu
baþaramayan þehirler, sýk sýk hastalanan bir insan gibi ya da bir türlü
hastalýktan kurtulamayanlar gibi,
saðlýksýz bir þekilde var olmaya ve
içinde yaþayanlarý da ayný saðlýksýzlýða ve mutsuzluða mahkum etmeye
devam eder.
Dünkü ve bugün de devam edecek
olan Ege gezim, bana çok þey hatýrlattý. Kendi tarihini koruyamayan
insanlarýmý kýnadým. Beni kazýklamaya çalýþan Faytoncuyu bu ülkenin
beslediðini söyledim durdum
kendime. Kýzgýnlýklarý, mutluluklarý,
el emekleri, aþklarý, umutlarý ile koca
Alsancak, Ýzmir
bir tarihin Efes'i bildiðini ve ne çok
insanýn bu topraklarý arzuladýðýný
düþünüp, kendimi þanslý saydým.
Atatürk'üme teþekkür ettim. Caným
ülkemin bu güzel deðerlerini yeterince kollamayan insanlara söylendim
durdum.
Sevmek için ne çok sebebimiz
olduðunu ve bunlarýn ne kadar azýný
uyguladýðýmýzý düþünüp, otel odama
daha çok þey yapmayý hedefleyerek
döndüm.
Feng Shui'yi bu yüzden seviyorum.
Gaia'nýn kalp atýþý ile ayný ritimde
giden ve onu hiç üzmeyen bu disiplini, bu yaþama sanatýný sevmemek
elde deðil. Sanki tüm Ege, Feng Shui
uygulanmýþ þehirler ile dolu. Kýyýlara
yaklaþtýðýnýzda gözlerinizi kapatýp
içinize çektiðiniz nefes size neler
olup bittiðini hatýrlatacaktýr. Bu yaz
Ege'yi gelin görün. Denize girmek
için deðil, onu koklamak için... Kuþ
seslerini duymak ve Chi'yi tutmak
için. Ege'nin Feng Shui'sini görün...
SANAT
Özer Baysaling
"Ey müzik:
Sensin öðreten bize;
Kulaklarýmýzla
görmeyi,
Ve yüreklerimizle
iþitmeyi!."
Halil Cibran.
SANAT TUTKUSU
Gençlik yýllarýmda, sahne tozu
koklamýþtým. Komisinden, ýþýkçýsýna,
müzisyeninden, okuyucusuna ve
organizatörüne kadar herkes sahne
sanatýnýn baðýmlýsýydý. Bir gün
sahneden uzak olsalar kahrolurlardý.
New York'ta "Radio City" ile
Broadway Tiyatrolarý ve ayrýca
dünyanýn ünlü þov sahnelerini
dolaþtým. Sanata saygýyý, insanlarýn
bir eseri sergilemek için gösterdikleri
uðraþýya hayran kaldým. Sahne
SEVGÝ DÜNYASI
arkasýnda yerleri süpürenlerin bile çoðu,
sanata baðýmlý yaþlý kiþilerdi ve oralardan kopamamýþlardý.
Bir zamanlar Amerika’nýn en meþhur
lokallerinden olan "Metropole Cafe" nin
sahibi ihtiyar Joe ile tanýþtým. Yaþý seksenlerde olduðu halde ve zamanýn acýmasýzlýðýnda göðsü çýplak kýzlarýn
çalýþtýðý kulübünde, hâlâ eski günlerdeki
sanat heyecanýný hatýrlayarak teselli bulmaya çalýþýyordu.
Bir oyunu sergilemek, görsel bir eser
yaratmak, hisleri kelimelerle ve notalarla
ifade edebilmek... Her insana nasip
olmayan ne muhteþem ve saygýn
duygudur.
Benim için tarifi mümkün deðildir
müzikten, þiirden, resimden, heykelden,
mimariden velhasýl sanat eseri deðeri
olan her þeyden aldýðým zevki ve
doyumsuz hazzý anlatabilmek. Ýnsan
oðlunun yarattýðý eserde, "Bir damla
suda, bir sema parçasý" misali; bir notada, figürde, kelimede velhasýl sanat olan
her þeyde insanlarla ve kainatla bütünleþme!..
SANATIN ANLAMI
Sanatýn tarifini tam anlamýyla açýklamak zordur. Bir tarifiyle; bazý
düþüncelerin, amaçlarýn, durumlarýn ya
da olaylarýn, beceri ve düþ gücü kullanýlarak ifade edilmesi, veya baþkalarýna iletilmesine yönelik yaratýcý insan
etkinliði olarak açýklanabilir.
Bir baþka açýlýmla; insanla, nesnel
gerçeklik arasýndaki estetiksel iliþkidir.
Keza; yöntemleri, kurallarý, beceri ve
yetenek ilgisi, estetik yönü, bölgelere
göre deðerlendirilmesi, bölümleri (ede-
43
biyat, müzik, resim, heykel vs...)
açýlarýndan da deðiþik tarifleri yapýlabilir.
Sonuçta sanat; insanoðlunun gerçekleþtirdiði ürünlerin, doðanýn ürünlerine
oranla belirlenmesini saðlayan, teknik
ustalýk ile duyular aracýlýðýyla
algýladýðýmýz nesneleri, bir beðeni
yargýsýna göre seçip kademeleþtirmeye
yönelen, özel duygu arasýndaki ayrýlmanýn sonuçlarýdýr. Bu yüzden sanat,
sanatý öðrenip uygulamak ve sanatçý
olmak; teknik, bilgi, anlatým, yargý,
nesne, istek, yaratýcý güç, kabiliyet ve
çalýþmayý da içeren geniþ bir alandýr.
Felsefede ise; sanatýn bilinçaltý duygu
ve düþüncelerin ürünü mü yoksa nesnel
gerçekliðin insan bilicinde, estetiksel
imgeler halinde yansýmasý veya bunlarýn
karýþýmý mý olduðu tartýþýlmaktadýr.
Tarihi incelemede, ilk çaðlarda ilkel
insanlarýn avlarýný yakalamak ve bu
eylemi kolaylaþtýrmak için, hayvan postlarý giyerek onlarýn taklidini yapmasý ve
birtakým ilkel aletler geliþtirmesi,
sanatýn ilk öncülüðünü baþlatmýþtýr.
Daha sonra sanat insanlarý geçmiþ ve
gelecekle birleþtirmiþ, ayrý din, dil, ýrktan olan insanlarýn ortak noktasý olmuþtur.
Sanat baþka bir açýdan; insanýn kendini
ifade etmesi ve evreni yorumlamasýdýr.
Sanat bölümleri toplumun yetkinleþmesini saðlar. Akýl ve duygular
geliþirken, estetik heyecanlar yaratýr.
Ýnsanlar arasýndaki iliþkiler de sanatla
kolaylaþýr ve geliþir.
Genelde sanat ve zanaat birbirine çok
yakýn olduðundan karýþtýrýlmaktadýr.
Zanaat, sanat yöntemleri ile yapýlmakla
44
beraber, yarar amacý taþýyan nesnelerin
üretilmesidir. "Güzel Sanatlar" þeklinde
sýnýflandýrýlan sanat ise, daha özgün
üslup ve yapý farklarý gösteren ve
seyredilmek için üretilen tek yapýtlardýr. Güzel sanatlar da daha sonra,
nesneler üretilerek yapýlan sanat dallarýna "Görsel Sanatlar" ve anlatýmsal
(dilsel) olanlara da "Özgür Sanatlar"
vs. olarak ayrýlmýþtýr.
SANATIN ÝÞLEVLERÝ
a) Sanatýn iletiþimsel iþlevi vardýr:
Sanat insanlarý duygu, düþünce ve
özlem alýþveriþinde birleþtirir. Ýnsanlar
baþka insanlarýn manevi dünyalarýný
kendi dünyalarýnda hissedebilirler.
b) Sanatýn aydýnlatýcý ve yapýcý iþlevi:
Sanat yaþam üzerinde belirli bir bilgi
gerektirdiðinden, insanlara bu yönüyle
de yansýr.
c) Sanatýn eðitimsel iþlevi: Sanat
SEVGÝ DÜNYASI
insanlarýn dünyaya sanatçý gözüyle
bakmasýný saðlayarak, dünya
görüþünün kalitesini arttýrýr.
d) Sanatýn haz verme iþlevi: Sanattaki
estetik deðerler kiþilere heyecan, sevinç
ve haz gibi duygular verir ve geliþtirir.
Dinler, diller, ýrklar insanlarý birbirinden ayrýlýða götürürken, ayrý ayrý
kiþiler tarafýndan, etki alanlarý ve yerleri ayrý üretilen sanat eserleri dünya
insanlarýný birleþtiriyor ve ortak haz ve
heyecanlar vererek müþterek bir kültür
oluþumuna vesile oluyor. Toplum bu
sayede yetkinleþiyor. Akýl ve duygular
geliþirken, estetik heyecanlar artýyor.
Uygar toplumlar sanata verdiði deðerle
ölçülüyor. Çetin Altan'ýn sözündeki
gibi; "Bundan asýrlar evvel Efes'te
yapýlan sanat gösterilerini dahi anlayamayan ülke ziyan zebil olmaya
mahkûmdur!.."
Atatürk'ün sanat hakkýndaki birkaç
sözüne de deðinirsek: "Bir
millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz... Sanatsýz
kalan bir milletin hayat
damarlarýndan biri kopmuþtur... Hayat müziktir.
Musikisiz insan hayatý
olmaz... Güzel sanatlarý
ihmal eden dini biz kabul
etmeyiz... Ýnsan yüksek,
temiz, derin duygularla
yaþar. Bunlarý duyabilen ve
diðer insanlara duyurabilen
þairdir..."
Sanatçý olmak için sadece
akýl ve beceri yetmiyor. His
ve fikirlerin baþka insanlar-
SEVGÝ DÜNYASI
dan farklý ifade edilebilme özelliði de
gerekiyor. Bu güç dehayý (Genio,
Genie) oluþturuyor. Bu deha zamanla
sanatkarý, kullandýðý imkânlarýn ve
vasýtalarýn hem efendisi hem de esiri
yapýyor. Ancak bunu sanatçýnýn
yaþadýðý ortamdan aldýðý fikirler, akýmlar ve kültür de etkileyerek, sanat
eserinde þekilleniyor.
Fransýz þairi Jean Cocteau; "Onsuz
edilemeyen bir þeydir þiir, ama neden
onsuz edilemez bir bilsem.." diyerek
þiirin ve þiirselliðin ve hattâ sanatýn
kavramlarla açýklanmasýnýn zorluðunu
ne güzel dile getirmiþ.
Güzellik bakanýn gözündedir...
Sanatla bir nevi görmeyi, duymayý ve
hissetmeyi öðreniyoruz.
SANATTA SÝMGELER ve ÞÝÝR
Simge ve simgecilik çok geniþ çaplý
bir duygu ve düþünceyi kýsa kelime ve
sembollerle, dolaylý þekilde ifade edebilme sanatýdýr. Bir ufak resim, þema
ve benzeri eser çok geniþ anlamý kapsayabilir. Konuyu kuvvetlendirir.
Þiirler ve veciz sözler de, dile getirilmesi çok zor ve sayfalar dolduracak
sezgi ve izlenimleri, derin duygularý,
dolaylý biçimde kýsa ve öz olarak
aksettirirler. Varoluþun gizemini ve
sonsuz derinliklerini duyumsatarak,
okuyana daha derin, anlamlý, özgür ve
geniþ düþünce olanaðý saðlarlar.
Þiirlerde bu yüzden özgün bir anlayýþ,
müziksel bir uyum, bilgi ve normal
ifade araçlarýndan daha üstün bir etkileyiþ vardýr. Düþüncelere duyumsal bir
biçim vererek düþ gücü çalýþtýrýr.
Gerçeklik ve tinsel duygusallýk arasýn-
45
da sanatsal köprüler kurarlar. Sezgi ve
içgüdülerle anlaþýlabilecek gerçekleri,
sanatsal ve simgesel bir biçimde
aktarýrlar. Bu yüzden þiirler; bir olayý,
ya da bir duygu ve düþünceyi yoðunlaþmýþ ve sýradanlýktan uzaklaþmýþ
biçimde ifade etme sanatýdýr.
Görsellikle ilgili simgeler de derin
düþünceler içerir. Örneðin bir kurukafa
simgesi, kiþisel yorumlara göre;
doðum, ölüm, yaþam, fani dünya, insan
vs. hakkýnda ciltler dolusu ne geniþ
kapsamlý düþünceler çaðrýþtýrýr. Gül, ay,
yunus ve daha nice simge üzerinde çok
anlamlý düþünceler üretebiliriz.
Ýnsan; gerçeklik, duygusallýk ve
gizemleri bu sanatsal ifadelerin algýlamasýnda, kendi özgür düþüncelerinin
sonsuz derinliklerinde hissedebilir ve
deðerlendirmeye çalýþabilirse, sanatýn
etkileyiciliðiyle sýradanlýktan kurtulup,
ayrýcalýklý insan olabilmenin mutluluðunu yaþayabilir.
Genelde izleyici, sanatçýnýn kendini
ifade etmeye çalýþtýðý; nota, söz, þekil,
cisim, sunum vs. üzerindeki hünerleriyle alakadar olur. Oysa daha önemlisi, sanatçýnýn düþünce ve ruhunda
yaþattýðý özü yakalayabilmektir. Sanat
eseriyle, izleyicinin düþünce ve ruhu
arasýnda ne kadar etkileþim varsa o
derece haz alýnýr.
Sonuçta sanatla ortaya çýkan þey;
akýl, bilim, bilgelik, estetik, düþünce ve
kültür alanlarýnda, idealin ve güzelin
insanda gerçekleþmesidir. Onun için
sanat, insanla birlikte geliþecek, deðiþecek, devam edecek ve toplumlar farklý
da olsa, insanlar sanatta birleþtiði için,
sanat eseri karþýsýnda duyacaklarý haz
46
ve heyecan, nerede olunursa olunsun
benzer olacaktýr.
KATEDRALLERDEKÝ
KOROLAR
Soðuk bir kýþ günü, Paris'te Sacre
Coeur Kilisesini geziyordum...
Kalabalýk bir çocuk korosu, katedralde
hiç anlamadýðým dilde ve bir baþka
dinde, hep bir aðýzdan þarkýlar söylüyorlardý... Bilmediðim bir âlemden
yansýyor gibi, derin, hüzünlü ve gizemli seslerin, ruhumun derinliklerine
inerek, tüm varlýðýmý sardýðýný hissettim... Ýnsanlarýn ruhlarý sanki müzikle
dile geliyordu...
O an; "Tanrým! Müzik ne etkileyici
bir kudret!.. Sanat ne evrensel ve birleþtirici!.." diye düþündüm.
Bir dünya yarýþmasý sebebiyle gittiðim Sevilla'da da böyle olmuþtu.
Ýspanyol idareci dostum beni oranýn
meþhur katedraline götürmüþtü.
Endülüs Araplarýyla, Katolik Ýspanyol'larýn (Arap, Gotik, Rönesans)
deðiþik kültürünü yansýtan Sevilla harika bir þehirdi. Ýnsan sokak baþlarýndan,
bir Arap atlý veya bir Þövalye çýkacakmýþ gibi hissediyordu... Çok yakýnýmýzdaki arenada, sanki matador boðayý
kýlýçlýyor ve bütün Sevilla "Oleee" diye
haykýrýyordu.
Gittiðimiz Katedral muhteþem bir
sanat eseriydi. Ýçi çok büyük ve loþtu.
Duvarlarda muhteþem tablolar ve
etrafta da özellikle Castilla ve Aragon
Kral ve Kraliçesinin fildiþi ile bezenmiþ harika heykelleri bulunuyordu...
Ortada, çok yüksek olan tavandan,
borularý yere kadar uzanan bir org
SEVGÝ DÜNYASI
vardý. Buradaki org, dünyanýn en
büyük ikinci orguymuþ.
Katedralin ortasýnda özel bir
bölmede, onlarca genç kýz ve erkek,
rahibeler ve rahipler, dini giysileri
içinde, org eþliðinde klasik müzik
parçalarý ve dini ilâhiler okuyorlardý.
Zaman zaman Latince bir konuþma
araya giriyor, sonra dalga dalga yayýlan
fýrtýna gibi, koronun sesi yükseliyor,
akabinde huzurlu bir kumsalda son
buluyormuþçasýna yavaþlýyordu.
Müziðin naðmeleri devam ettikçe,
görünmeyen bir âlemden gelen sesler
misali, benliðimi etkiliyor ve doða üstü
bir mitin kanatlarý gibi beni sarýyordu.
Kendimi Yahya Kemal'in; "Bir kuytu
manastýrdaki, dualar gibi gamlý" hissettim... O an sanki yüzlerce yýl gerilere
gittim... Tanrýyý ararcasýna gökyüzünde
sonsuzluklarda dolaþtým...
Türk ve Müslüman olduðum halde,
dilini ve dinini bilmediðim bu deðiþik
yerlerde, beni etkileyen; insanlarý daha
iyi anlamaya, hissetmeye sebep olan ve
evrensel duyguyu yaratan müthiþ
kudret sanattý!..
Ýspanyol arkadaþým da Türkiye'ye
geldiði zaman, camileri gezdirdiðimde,
mimariye hayran kalmýþ, eþsiz mozaikler ve vitraylarla süslü dekor içinde, o
hüzünlü loþlukta, hep birlikte dua ve
ilâhiler okunurken aðlamýþtý.
Çeþitli yerlerdeki sanat heyecanlarým:
Topkapý Sarayýnda, Louvre Müzesinde,
San Francisko'nun kýyýsýndaki sanat
galerilerinde, Venedik'te ve dünyadaki
bütün þehirlerin meydanlarýndaki
heykellerde, konserlerde ve ayinlerde
eriþilmez heyecanlarý yaratarak, bana
SEVGÝ DÜNYASI
çeþitli duygular veren sanat...
Louvre Müzesinin resim bölümündeki Leonardo da Vinci, Raffaello,
Coulbert, Corat, Rubens, Rembrandt ve
diðer ressamlarýn tablolarý, sanki canlanarak beni geçmiþin derinliklerine ve
renkli bir dünyaya götürüp yaþatýyor
gibiydiler.
Ya Ýstanbul!.. Atmýþ beþ yýlýmýn
geçtiði, her santiminde hem kendi
yaþanmýþlýklarýmýn hem de binlerce
yýllýk tarihin, iki din, iki imparatorluk
ve daha da nice yaþanmýþlýklarýn ve
sanatýn izlerini taþýyan anýtlarý, surlarý,
saraylarý, medreseleri, hamamlarý,
bedestenleri vs. ile Ýstanbul'um... Ve
daha nice tarih ve sanat kokusuyla
bütünleþtiðim ülke ve þehirler...
Geçtiðimiz yaz Didim'de Kehanet
tanrýsý Apollon Tapýnaðýný gezdik.
Adeta büyülenerek kaldým. Birçok tarihi mekanda hissettiðim, evvelce orada
yaþamýþ olabileceðim duygusuna
kapýldým...
Efes Harabelerinde de ayni duygularý
hissettim. Sanki Efes'te asýrlar
öncesinde, binlerce kiþiyle birlikte, bir
kadýn sanatçýnýn dansýný seyrediyordum... Dans, dansçýnýn bedeninden
fýþkýrýyor ve onun acýlarýný, isyanlarýný
ve zevki yansýtýyordu... Her dönüþü
tanrýya yükseliþti sanki!..
Esasýnda tüm memleketimiz ve özellikle, "Ýonia" yani Anadolu'muzun bu
bölümü, eþsiz bir tarih ve sanat hazinesiydi...
Müzik namelerindeki hissettiklerim:
Türk Klasik ve Sanat Müziklerini dinlemekten büyük haz duyarým. III.
Selim, Dede Efendi, Hacý Arif Bey vs.
47
eserlerini dinlerken Osmanlý
Saraylarýnýn çeþitli mekânlarýnda meþk
edildiðini hissederim. Birlikte
çalýþtýðýmýz Þ. Ayhan Özýþýk, Selâhattin
Ýnal, Erköse ve daha nice dev bestekârlarýn eserlerinde de, gizli kalmýþ aþklarýn þarkýya dökülmüþ namelerini ve
onlarýn acý veren hikayelerini yaþarým.
Akþamüstleri fasýl dinlerken mest
olurum. Ayni fasýllarý birlikte meþk
ettiðimiz, þimdi yokluklarýyla beni
acýlar içinde býrakýp ahrete göç etmiþ
olan annemi, babamý, kardeþimi hatýrlar, içimde derin bir sýzýyla, tarifsiz bir
hüzün duyarým. "Evvel giden ahbaba
48
selam olsun erenler" i onlar için söylerim. Onlarý hep sevdim ve bu fasýllarda
da hatýrlayacaðým.
Evvelki sene Bodrum Gümüþlük'te,
600 senelik Eklasia isimli eski bir
kilisede, bir dizi klasik piyano resitalleri yapýldý. Kaktüsler arasýndaki taþ
yapý doðal haliyle býrakýlmýþtý. O otantik mekanda kendinizi asýrlar evvelinde
sanýrdýnýz. Körfeze bakan manzara
harikaydý. Etrafta ateþ böcekleri yanýp
sönüyor, diðer böcekler ötüþüyor, çiçek
kokularý rayihalarýyla insaný mest ediyorlardý... Ýdil Biret bu ortamda
Bethoven'in 9. senfonisini çalýyordu.
Ne büyüleyiciydi.
Gene Turgutreis Marinasýnda tertiplenen sanat festivalinde soprano "Don't
cry for me Argentina - Benim için aðlama Arjantin" i söylüyordu. Sanki tüm
Arjantin'le birlikte ben de aðlýyordum...
Klasik Batý Müziði bana, eski devirlerin aristokrasi ve burjuvazisinin
Avrupa'daki görkemli saray ve salonlarýný anýmsatýr. Soylu ve zenginlerle
bir konçerto dinlediðimi, yahut kendimi kat kat tuvaletleri içindeki bir
prensesle dans ediyor düþlerim. Klasik
Batý Müziðinin büyük bestecilerinin,
harika sanat yapýtlarýný dinlerken,
bazen sonsuz bir huzur, bazen büyük
bir heyecan ve coþku duyarým.
Operalardaki giriþ parçalarý (uvertür)
ve korodan çok etkilenirim. Korolar
genelde, oyunun özündeki kamu vicdaný ve ana fikri yansýtýr. Örneðin;
Bethoven, Mozart, Verdi, Wagner,
Puccini, Debussy ve Ravel gibi ünlü
SEVGÝ DÜNYASI
opera bestecilerinin müziklerinde, her
eserin kendi konularý içindeki aþklarýn,
tutsaklýklarýn ve trajedilerin hüzünlü
anlamýný ruhumda taþýrým.
Akþam geç saatler, caz müziðinin
benimle bütünleþtiði zamandýr. Hele bir
duble de viski olursa, kendimi çok
uzak diyarlarda, gökdelen bir otelin
roof'unda, gece manzarasýna karþý,
zenci bir dilberle birlikte, heyecanlý bir
alemde düþlerim... Vücudumun her
yaný ve kalbim cazýn ritmiyle titreþir.
Saksofon, trompet, bateri, piyano ve
kontrbas harika bir uyum içinde, gece
boyu sürecek coþkulu bir aþk
serüveninin, müziðe dönüþmüþ sesleridir sanki...
Türküler beni buram buram
Anadolu'mun baðrýna götürür. O
yörelerin çileli insanlarýnýn yanýk
baðýrlarýyla bütünleþir, bazen de coþkulu bir oyun havasýnda "harmandalý"
olup "haydaaaa" diye kükrerim.
"Tam tam" da Afrika, "Sambada"
Brezilya, "Fadoda" Portekiz, "ya lelli"
de Arap, duyduðum bütün müzik türlerinde o bölgenin insanýnýn duygularýný taþýr, onlar gibi hissederim. Cibran'ýn mýsralarýndaki gibi müziði "kulaklarýmla görüp, yüreðimle iþitirim".
"Eserler yaþarlar... Bu yüzden eser
býrakanlar da hiç ölmezler... Müzikte
naðme, resimde renk, þiir ve yazýda
duygu ve düþünce, heykelde cisim,
mimaride bina, velhasýl her eserde
deðiþik þekilde, estetikle var olan sanat;
yaþamýmýzý süslesin ve manevi
dünyamýzý hep aydýnlatsýn!.."