Kar uğruna doğanın talanına dur diyelim!
Transkript
Kar uğruna doğanın talanına dur diyelim!
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Eylül 2012 • Fiyatı: 1,00 TL Ülkelerimiz Hidro Elektrik Santralleri çöplüğüne dönüştürülüyor! Kar uğruna doğanın talanına dur diyelim! Kıdem tazminatı fonu rafa kalktı, şimdilik… Hey Tekstil’de Direniş Sürüyor Tunus Dersleri Güvercin Anıldı Frito Lay büyüyor, işçiler işten atılıyor! Akkuyu’da Nükleer Enerji Karşıtları... Emekçiler Torba'ya Girmeyecek! Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ Kıdem tazminatı fonu rafa kalktı, şimdilik… 2 Hükümetin Ulusal Strateji Belgesi’nde ve programında yer alan kıdem tazminatının fona dönüştürülmesi şimdilik rafa kalktı. 18 Ağustos’ta bir açıklama yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba kanı Faru k Çeli k K ıdem Tazminatı Fonu ile ilgili düzenlemenin şu anda gündemlerinde olmadığını söyledi. Ancak ilginç olan şey Kıdem Tazminatı Fonu ile ilgili ilk açıklamanın hükümetten değil, Türk-İş Genel Sekreteri ve Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak’tan gelmiş olmasıydı. Pevrul Kavlak Twitter üzerinden yaptığı açıklamada Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile görüştüğünü ve Bakanın son yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında Kıdem Tazminatı Fonunun gündemden kaldırılmasının kararlaştırıldığını aktardığını açıkladı. Daha sonra bir açıklama yapan Bakan Faruk Çelik bunu doğruladı. Kavlak Twitter hesabında “kararlı mücadelelerinin” sonuç verdiğini belirterek “İşçilerimizin başına çorap örmek isteyenlere rağmen gündemden çıktı. Bu sendikal mücadelemiz açısından bir dönüm noktasıdır. Sendikalar artık çok daha güçlü bir biçimde yollarına devam edecektir.” açıklamasında bulundu. Kavlak’a ve Türk-İş’e sormak gerekiyor; “kararlı mücadele” adına neler yaptılar? Bizim gördüğümüz kadarıyla kıdem tazminatı uygulamasının fona dönüştürülmesini “grev sebebi sayarız” açıklaması dışında hiç bir şey! Elbette bunun dışında kapalı kapılar ardında görüşmeler ve pazarlıklar olabilir tabi ki. Bunları açıklarlarsa “kararlı mücadelelerinden” haberdar oluruz. Gerçek şu ki işçi sınıfının en büyük konfederasyonları olan ne Türk-İş, ne de DİSK kıdem tazminatı uygulamasının fona dönüştürülmesi konusunda yeterli müdahalede bulunmadılar, istekleri ve güçleri itibariyle de böyle bir müdahalede bulunabilecek durumda değiller. Çünkü soruna sadece anda sendikalı olan ve kıdem tazminatının şimdiki biçiminden yararlanabilen işçilerin çıkarları açısından yaklaşıyorlar. Oysa sendikalı olmayan ve kıdem tazminatını alamayan milyonlarca işçi kıdem tazminatının fona devredilmesinden yana. Bu nedenle işçi sınıfının genel çıkarlarını savunma görevi olan sendikalar mücadelelerini fona karşı çıkmak üzerinden değil, fonun hak kaybı yaratmayacak bir biçimde olması yönünde yürütmelidirler. İşte bu nedenle Türk-İş’in “kararlı mücadelesi” ve DİSK’in karşı çıkışı sadece sendikalı işçiler açısından değil, işçi sınıfının çıkarları açısından yanlış bir hat izlemektedir. (Kıdem tazminatı fonu üzerine daha önce birkaç yazı ile görüşlerimizi açıklamıştık. İlgilenen okurlar Yeni İşçi Dünyasının 2012’de yayınlanan eski sayılarına bakabilirler.) Be nedenle de Pevrul Kavlak’ın “Bu sendikal mücadelemiz açısından bir dönüm noktasıdır. Sendikalar artık çok daha güçlü bir biçimde yollarına devam edecektir.” açıklaması birçok açıdan yanlış ve gerçeği yansıtmamaktadır. Öncelikle bu açıklama sendikasız çalışan milyonlarca işçiyi ve çıkarlarını görmemektedir. Kıdem Tazminatı Fonu Ulusal Strateji Belgesi’nde ve hükümet programında vardır, bunlarda bir değişiklik yoktur, fon şimdilik gündemden kalkmıştır. Bu yüzden dönüm noktası olan bir şey yoktur. Fonun gündemden şimdilik te olsa kalkması hiçbir sendikayı “artık daha güçlü” vb. yapmaz. Çünkü sendikasız işçilerin çıkarına değildir. Çünkü bu yeni durum sendikaların mücadelesi ve basıncı ile alınmamış, hükümetin andaki durumuna göre alınmıştır. Nedenleri daha da uzatmak mümkün… Gelelim kıdem tazminatı fonunun şimdilik gündemden düşmesine. Kıdem Tazminatı Fonu yasası ile ilgili taslak metin hükümetin isteğinden bağımsız olarak basına sızdırılmıştı. Taslak üzerinden de bir dizi tartışma yürütülmüş ve eylemler düzenlenmişti. Bu süreçte Bakan Faruk Çelik “Kanaatime göre bunlar, kıdem tazminatının, kıdem tazminatı fonuna dönüştürülmesiyle ilgili sağlıklı ve düzenli bir çalışma yürütülmesi sürecini tıkamaya dönük açıklamalar” diye tepki göstermiş ve taslağın basına yansımasından rahatsız olduğunu belli etmişti. Konunun gündemden kalkması ile ilgili de Bakan Çelik “Konu sosyal taraflarla konuşulmadığı halde farklı değerlendirmeler yapıldı. Kamuoyunda farklı değerlendirmeler oldu. (…) Kıdem tazminatı fonuyla ilgili yasa taslağı medyada yer alınca 'Üçlü Danışma Kurulu'nda bu konuyu ele almıştık. Toplu İş İlişkileri Yasası çıkmadan bu konu gündeme gelmeyecek" açıklamalarında bulundu. Ayrıca Bakan Çelik yaptığı açıklamada kıdem tazminatının kıdem fonuna dönüştürülmesinin hükümet programında yer aldığını, ancak bu yönde bir adım atmadan önce sosyal taraf larla uzlaşma sağlanacağını söyledi. Bakanlığın şu an gündeminde Toplu İş İlişkileri Yasası'nın bulunduğunu belirten Çelik "Bakanlık olarak Üçlü Danışma Kurulu'nda sosyal taraf larla uzlaşmadığımız hiçbir konu gündemimizde yok. Dolayısıyla şu an için kıdem tazminatı gündemimizde değil." dedi. Bu açıklamalara göre hükümet cephesinde sorun açıktır. Taslağın sızdırılması ile birlikte tartışmaların başlamış olması hem hükümeti hem de sendikaları zor durumda bırakmıştır. Hükümet süreci yönlendirememiş, sendikalar da işçilerde oluşan rahatsızlığı giderebilmek için açıklamalarda bulunmak zorunda kalmış ve bazı eylemler gerçekleştirmişlerdir. Oysa taslağın basına sızdırılmasından önce, yani işçilerin bu konuda bilgisi olmadan önce sendikaların da içinde yer aldığı Üçlü Danışma Kurulu’nda taslak ele alınmış olsaydı süreç böyle işlemeyecekti. Bakan Çelik açıkça “Toplu İş İlişkileri Yasası çıkmadan bu konu gündeme gelmeyecek” demektedir. Yani fon aslında gündemden kalkmamış, şimdilik ertelenmiştir. Toplu İş İlişkileri çıktıktan ve ortam biraz soğutulduktan sonra fon yeniden gündeme gelecektir. Bu dönem olmasa da seçimden sonra olacaktır. İşte bu nedenle de Pevrul Kavlak’ın zafer kazanılmış gibi yaptığı açıklama pek bir işe yaramamaktadır. Bakan Çelik’in açıklamalarına göre de sanki her yasa “sosyal taraflarla” uzlaşma içerisinde çıkarılıyormuş gibi. Mesela THY’de grevin yasaklanması kararını THY işçileri ile uzlaşarak mı aldılar? Evet yer yer işçileri kandırarak sendika bürokratları ile uzlaşma temelinde kararlar alınıyordur. Ama buna uzlaşma değil kandırma denir. Hükümetin bu konudaki açıklamalarının hiç te samimi olmadığı ortadadır. Toplu İş İlişkileri yasası Bir süredir tartışılan ve hala mecliste bek leyen Toplu İş İlişkileri yasası hakkında da açıklama yapan Faruk Çelik Toplu İş İlişkileri yasasının çıkmadığı için sorunlar yaşandığını söyledi. Sendikaların yetki taleplerine cevap veremediklerini ve bu nedenle toplu sözleşme yapılamadığını söyleyen Çelik “Bakanlığımızdan sendikaların 904 yetki talebi var. Bunlara cevap veremiyoruz. Toplu İş İlişkileri Yasası çıkmadığı için de sendika istatistiklerini yayınlayamıyoruz. Eğer mevcut yasa ile istatistikleri yayınlasak 51 sendikadan 42'si yetkisini kaybediyor. Yalnızca 9 sendika kalıyor." dedi. Bu nedenle yasanın çok acilen Meclis'ten geçmesi gerektiğini anlatan Bakan Çelik, sendikalara Başbakan ve siyasi partilerle görüşerek Meclis'in olağanüstü toplanması ve yasanın çıkarılması önerisini götürmelerini söylediğini belirtti. Meclis tatilde, böyle bir toplantı yapmadı. Yasa hala bekliyor. Bu nedenle sendikalara yetki gelmediği için Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerine başlanamıyor. Toplu İş Sözleşmesi yapabilmek için sendikanın yetkili olduğunun tespit edilmesi gerekiyor. Bu yetki de önceki yıllarda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın kayıtlarına göre düzenlenen işkolları istatistiklerine göre belirleniyordu. Ancak 2009 yılında Hükümet çıkardığı bir yasa ile artık yetkili sendikanın belirlenmesinde ve işkolları istatistiklerinin düzenlenmesinde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtlarının esas alınaca- ğını kararlaştırdı. Bu düzenlemeye rağmen de SGK kayıtlarına göre istatistikler yayınlanmadı, dolayısıyla da sendikaların yetkileri belirlenmedi. Yani aslında krizin nedeni Hükümetin kendisi. Çünkü gerekli altyapı hazırlığı yapılmadan istatistiklerin SGK kayıtlarına göre çıkarılması kararlaştırıldı, ancak bu istatistikler bir türlü çıkarılamadı. Şimdi de bu düğümün çözülmesi için Toplu İş İlişkileri yasasının çıkması bekleniyor. Hükümet bu işi ağırdan alıyor. 2012 başından beri bekletilen yasa bir türlü meclisten çıkarılamadı. Böylece yüzbinlerce işçi Toplu İş Sözleşmesi yapamıyor. Tabi ki bu işin bir tarafı… Toplu İş İlişkileri yasası çıktığında da sendikaların yetkileri tartışması başlayacaktır. 29.08.2012 1 Ey lü l 1939, H it le r Almanya’sının Polonya’ya saldırdığı ve İkinci Dünya Savaşı’nın resmen başladığı gün olarak kabul edilmektedir. 1 Eylül, “Dünya Barış Günü” olarak kabul edildiği günden bu yana, her 1 Eylül’de savaşa karşı eylemler yapılmakta ve barış istemleri dile getirilmektedir. Tüm dünyada her 1 Eylül’de, kitleler barış taleplerini dile getirirken, egemen sınıfların temsilcileri de kitlelerin bu taleplerini kendi siyasetlerine alet etmeye çalışmaktadırlar. Burjuvazinin temsilcileri, kendilerini barış yanlıları olarak göstermektedirler. Gerçekte onlar “barış”tan bahsederken savaşı kışkırtmakta, planlamakta ve sürdürmektedirler! Irak, Afganistan, Kürdistan ve dünyanın değişik bölgelerinde şu veya bu boyutta savaşlar sürüyor. Suriye’de yaşanılan iç savaş giderek tırmanıyor. 1 Eylül 2012’de, tüm dünyada, Kuzey Kürdistan, Antakya, (Arabistan) ve Türkiye’de sokaklara çıkan, alanları dolduran kitleler barış istemlerini dile getirerek, yürüyen savaşlara karşı çıktılar. 1 Eylü l Cu ma r tesi g ü nü, İstanbul Kadıköy’de de bir miting ve yürüyüş gerçekleştirildi. K a d ı köy Te p e Nau t i lu s , Haydarpaşa Numune Hastanesi önünde toplanan, siyasi parti, demokratik kitle örgütü, devrimci dergilerden oluşan bileşenler Kadıköy meydanına yürüdü. Tepe Naut i lu s kolu nd a n; İstanbul Tabip Odası, KESK İstanbul Şubeler Platformu, DİSK İstanbul Temsilciliği, TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu, İHD İstanbul Şubesi, ÖDP, Halkevleri, TKP 1920, UİD-DER, BDSP, Mücadele Birliği, Köz, Alınteri, İşçi Mücadele Derneği, De v r i mc i Prole t a r ya , ÖSP yürüdü. Haydarpaşa Numune Hastanesi kolundan; Halkların Demokratik Kong resi bi leşen ler i (BDP, EDP, EMEP, ESP, SDP, SODAP, Kaldıraç, Partizan, Söz ve Eylem, Komünist Zemin) yürüdü. Direnişte bulunan işçiler de yürüyüşte yerlerini aldılar. DHL Lojistik depoları önünde direnişlerini sürdüren TÜMTİS üyesi işçiler, Hava-İş Sendikası üyesi THY işçileri ve direnişçi Hey Tekstil işçileri pankartlarıyla yürüyüşe katıldı. Yeni Dünya İçin Çağrı dergisi olarak Tepe Nautilus kolunda yürüdük. “Gerçek barış devrimle gelir!” pankartı, YDİ Çağrı f lamaları, Yeni Dünya Gençliği flamaları taşıdık. Attığımız gür sloganlarımızla, gerçek barışın devrim ile geleceğini haykırdık. Miting alanında yayın satışı yaptık. Yeni Dünya Gençliği’nin çıkardığı 1 Eylül bildirisini dağıttık. Devrimci Parti ve Örgütlerin Enternasyonal Koordinasyonu olan ICOR’u kortejimizde temsil ettik. Taşıdığımız ICOR flamaları yanında, attığımız enternasyonal sloganlarla işçilerin birliğine, halkların kardeşliğine vurgu yaptık. Mitingde sa natçı Hi l mi Yarayıcı, İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu, İHD İstanbul Şube Başkanı Ümit Efe, ÖDP İstanbul Şube Başkanı Avni Gündoğdu, Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, TKP 1920 adına Yusuf Türkoğlu, BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş birer konuşma yaptı. Grup Emeğe Ezgi, Bandista ve Agire Jiyan mitingde sahne aldı. Kapitalist sistem içinde barış olacağını savunanlara şunu hatırlatmak istiyoruz: Savaşların, haklı ve haksız savaşların tümünün son bulması, savaşın kaynağı, üreticisi ve yol arkadaşı olan kapitalist sistemin yerle bir edilip tüm dünyada burjuvazinin iktidarına son verilmesiyle, sosyalist-komünist bir dünyanın kurulmasıyla mümkündür. Bu bilinçle 1 Eylül 2012’de de barış için mücadeleyi kapitalist– emperyalist sisteme karşı devrim için mücadeleye tabi kılarak devrim mücadelesini yükseltmeye, işçileri emekçileri kurtuluşları için mücadeleyi komünistler önderliğinde kendi ellerine almaya çağırıyoruz! 01.09.2012 Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ “Gerçek Barış Devrimle Gelir!” 3 Ülkelerimiz HES Çöplüğüne Dönüştürülüyor Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ HES Nedir? 4 Hidroelektrik Enerji Santrali, suyun gücünden faydalanarak elektrik üreten santrallerdir. Hes’lerde esas olan, suyu belli bir yükseklikten düşürerek, suyun potansiyel enerjisini, kinetik enerjiye çevirmek, bu kinetik enerji ile bir türbini döndürerek, türbinin bağlı olduğu bir jeneratörde ise bu kinetik enerjiyi elektrik enerjisine çevirmektir. Kısaca Hes’ler suyun gücünden yararlanılarak elektrik üreten santrallerdir. Su’dan elde edilen enerji temiz enerjidir. Su’dan elde edilen enerji yenilebilir bir enerji kaynağıdır. Su’dan elde edilen enerjinin temiz olması, yenilebilir enerji olması ve doğaya en az zarar verecek şekilde kullanılması anlamına gelir. Su, ancak kaynakları yenilenebiliyorsa ve yenilenebilirlik sınırları içerisinde kullanılıyorsa yaşayabilir. İnsan yaşamının vazgeçilmez öğesi sudur. Tüketimin merkezde durduğu kapitalizm, her şey de olduğu gibi suyu da günümüzde piyasa mantığı içinde metalaşan bir değer olarak görülmektedir. Bu durum su kaynaklarına vahşice saldırılmasına neden olmaktadır. Asıl amaç suyun kullanım hakkını elde etmek, suyu ticarileştirmek ve ondan azami kârı elde etmektir. Enerji üretimi özel sektöre devredilirken, üretici şirketlere devlette bile olmayan kamulaştırma yetkileri verildi. Çevre Yasası ve ilgili yönetmelikler, çevreyi korumak yerine kirliliği düzenlemeye çalışıyor. İşletmeci firmaların binlerce dolara danışmanlarına hazırlattıkları raporlara, resmi kurumlardan hemen izinler veriliyor. Özelleştirme furyasına bağlı olarak, akarsular, dereler satılmakta ve Hes’lerden elde edilen elektrik yüksek fiyatla bölge insanına satılmaktadır. Bölge insanının yaşam hakkını elinden alıp göçe zorluyorlar. Hes’leri inşa edenler, gariban köylünün arazilerini yok pahasına kamulaştırmaktadır. Plansızca kurulan Hes’ler çevreye ve doğaya zarar veriyor. Türk hâkim sınıfları ülkelerimizi Hes çöplüğüne dönüştürüyor. Hes’lerin faaliyete geçmesiyle, vadiler ve dereler ardı ardına kurumaya başladı. Bu durum, yeni bir tehlikenin başlangıcı oldu. Yıllardır gürül gürül akan dereler kurudu. Santraller devreye girdikçe dereler yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Bu da çevreye ve doğal yaşam alanlarına geri dönüşümsüz zararlar veriyor. Ülkelerimizde pek çok dere ve akarsu yataklarına kurulan Hes’lerin birkaçı dışındakinin debileri akış hızları ve su hacimleri çok yüksek değildir. Bu da Hes’lerden yeterli verim alınmasının önündeki bir engel olarak karşımıza çıkmaktadır. Başta Doğu Karadeniz olmak üzere, ülkelerimizin dört bir yanında Hes faaliyetleri sürmektedir. Bu bölgeye gösterilen ilginin temelinde yatan su debilerinin ve su hacminin yüksek olması, kapitalist zararın minimum olmasındandır. 2000’e yaklaşan sayıda Hes projesi bulunmaktadır. Hes’ler su potansiyelinin fazla olduğu Doğu Karadeniz’de yoğunlaşmıştır. Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın resmi verilerine göre Karadeniz Bölgesi’nden şu an 54 Hes işletilirken, lisans verilen 115 Hes projesi ise inşaat halinde bulunuyor. Mevcut işletilen ve inşaat halinde olan Hes’lerin yanı sıra bakanlık tarafından 67 Hes projesine de gerekli olan lisanslar verilerek inşaat aşamasına hazır halde bulunuyor. Karadeniz Bölgesi’nde işletilen, inşaat halinde olan ve lisans süreci tamamlanan 236 Hes var. Çevresel Etki Değerlendirme süreci tamamlanan 290 Hes projesi de bakanlığın gündeminde bulunuyor. Buna göre, Karadeniz’deki mevcut Hes’ler ve gündemde olan projelerle Hes’lerin toplam sayısı yaklaşık 10 kat artarak 54’ten 516’ya çıkacak. Hes’ler tümüyle kâr hırsına terk edilerek piyasalaştırılan enerji sektörü içinde, sular ve dereler 49 yıllık anlaşmalarla özel sektöre devrediliyor. Kâr hırsının temel alınması sonucu Hes’ler ciddi ekolojik sosyal tahribat yaşanmasına neden oluyor. Özelleştirme uygulamalarının 1984 yılında başladığı enerji sektörü, 2001 yılında çıkarılan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile tamamen piyasanın kontrolüne girmiştir. Bu tarihten sonra, her şey şirketlerin insafına bırakılmış, enerji şirketlerinin plansız ve denetimsiz azgın kâr hırslarına terk edilmiştir. Yüksek kârlılık vaat eden, tahsilât garantili hale getirilen elektrik piyasası, kâr arayışındaki sermaye grupları için cazip bir alan oluşturuyor. HES’lerin Çevreye Verdiği Zararlar Su ile oluşmuş doğal yaşam alanları yıkıma uğramaktadır. Binlerce bitki türü yok olmakta, kısıtlı tarım arazileri büyük zarar görmektedir. Milyarlarca yılda oluşan doğal hayat dev şirketlerin daha fazla kâr etme hırsı yüzünden kısa zamanda yok olacaktır. Hes’lerin elektrik iletim hatları nedeni ile oluşacak elektrik ve manyetik alanların çevre ve insan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olacaktır. Hidroelektrik santraldeki su alma yapısı ya da çelik su borusunun geçtiği yerlerde kayma olmaması için duvar yapılmaktadır. Betonarme yapılar ile yol inşası için gerekli kum, çakıl akarsu yatağından ve orman alanlarında açılan taş ocaklarından elde edilmektedir. Akarsu yatağından kum, çakıl çıkarılması sonucu suyun bulanıklığı artar, çözünmüş oksijen miktarı azalır ve organik atıkların parçalanmasını sağlayan mikroorganizmaların aktiviteleri yavaşlar. Kum ve çakıl elde etmek için orman alanında taş ocakları açılması ya da hidroelektrik santral çevresindeki ağaçların kesilerek yol açılması nedeniyle orman alanları tahribatı yapılmaktadır. Ayrıca taş ocaklarında patlayıcı kullanılması, yeryüzü katmanının ve suyun akışını geciktiren yer altı kayaçlarının tahribatına neden olmakta, patlamalar bölgede yaşayan canlıları yerinden etmektedir. Akarsuların doğal akış ve yapısının değiştirilmesi ile su kalitesi bozulacağı ve su miktarı azalacağı için, mikroorganizmalardan balıklara kadar suda yaşayan tüm canlıların, hayvanlardan tarım ürünlerine kadar, karada yaşayan tüm canlıların yaşamı tehlikeye girmekte, doğal yaşam ortamları yok olan bazı türlerin nesli tükenmektedir. Akışına müdahale edilen akarsular, kıyılardaki deltalarına tortu taşıyamamakta, buna bağlı olarak tortularla taşınan besin maddeleri de deltalardaki ve denizlerdeki canlılara ulaşamamaktadır. Ayrıca deniz kıyısı kara yönünde ilerleyerek deltaların erimesine neden olmaktadır. Besin maddelerine ulaşamayan canlılar yaşamlarını sürdürememekte, suyun aşındırıcı etkisi tarım faaliyetleri başta olmak üzere deltadaki tüm geçim kaynaklarını tehdit etmektedir. Hidroelektrik santral suyu havzanın irtifası yüksek noktalarında tutarak, havzanın aşağı kesimlerine olan su akışını azaltmaktadır. Bu durumda, havzanın orta kesimindeki yeraltı suları aşırı derecede azalmakta ve bazı durumlarda sulak alanlar tümüyle kurumaktadır. Ülkelerimizde son 40 yıl içerisinde toplam sulak alanların yaklaşık yarısı olan bir alan 3 milyon hektar sulak alan ekolojik özelli- Çevre bilinci ve hareketi gelişiyor Hes’lerin yapıldığı alanlarda yöre halkında gelecek kaygısının oluşmasına yol açıyor. Çünkü suyun denetiminin başkasında olduğu bir yaşam, insanlar tarafından tepkiyle karşılanıyor. Suyun ticarileşmesine bağlı olarak, kırsal alanlar tasfiye edilerek kapitalist sömürüye açılması planlanıyor. Akdeniz’den Munzur’a, Fırtına Vadisi’nden Hasankeyf ’e kadar ülkelerimizin dört bir yanında HES’lere yönelik mücadele gelişiyor. Çevre mücadelesinin gelişmesinin bir nedeni de doğanın talan edilmesi ve yaşam temellerinin yok edilmesinin sonuçlarının görülüyor olmasıdır. Sosyal paylaşım ağları, köy dernekleri, platform tarzında örgütlenen bu yapılar içinde, Derelerin Kardeşliği Platformu, Munzur Koruma Kurulu, Suyun Tic a r i le ş t i r i l me s i ne Hay ı r Platformu, Karadeniz İsyandadır Plat for mu, Nü k leer Ka rşıt ı Platform, Ege Çevre ve Kültür Platformu’nun da olduğu çevre örgütleri ön plana çıkıyor. Türkiye Çevre Hareketi, çok sayıda miting, eylem, panel ve sempozyumla son yıllarda artan bir dinamizmle büyümeye devam ederken, hareketin taleplerinde daha güçlü bir antikapitalist vurgu öne çıkamıyor. Gelişen çev re hareketinin önemli bir bölümü, sınıf mücadelesinden uzak duruyor. Avrupa Birliği fonları ile çevre hareketi kendisine bir alan yaratıyor. Kapitalizmin çirkin yüzü çevrecilik makyajıyla örtülmeye çalışılıyor. Çevre hareketinin önemli bir bölümü kendisini reformist taleplerle sınırlıyor ve çevre kirliliğinin sistemin bir yansıması olduğunu görmüyor. Çevre hareketi, aynı zamanda mücadelenin sivri oklarını kapitalizme yöneltmek zorundadır. Doğayı talan eden ve ekolojik dengeyi bozan sistemdir. Kapitalizm yaşadığımız gezegeni felakete doğru sürüklüyor. Kapitalizmden insanlığa yönelen tehlike, sermayenin tercihleriyle insanlığın kurtuluşu tercihi arasında bir seçim yapmayı zorunlu hale getiriyor. Bu anlamda çevre mücadelesi, aynı zamanda kapitalizme karşı yönelmelidir. bilinmiyordu. Şimdi halk barajların ne olduğunu daha açık görebiliyor. Her sene yapılan Doğa ve Kültür Festivali bu olayın ciddiyetini daha da artırıyor. Dersim‘de 12. Munzur Kültür ve Doğa Festivalinde çevreciler, Peri Çayı üzerinde yapımı süren Pempelik Barajını protesto etmek amacıyla baraj şantiyesine gitti. Şantiye sahasında bulunan iş makineleri yakıldı. 12. Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nin son gününde Seyit Rıza Meydanı’nda DEDEF ve Eğitim Sen Ekoloji Komisyonu tarafından“Dersim Coğrafyası; 9 baraj, 23 HES, 63 maden, 10 bin 557 mayın” konulu forum düzenlendi. Forumun ardından binlerce kişinin katıldığı çevre yürüyüşü yapıldı. Artvin’in Arhavi ilçesine Bağlı Konaklı, Kemerköprü köylüleri Hes’e karşı verdikleri mücadeleyi sürdürüyor. İki köyü ayıran dereye kurulacak Hes’e karşı mücadele eden köylüler, kurdukları Hes çadırı ile mücadelelerine devam ediyor. Köylüler, İki köyü ayıran dereye kurulacak olan Hes’in vadilerini, köylerini, çaylarını, fındıklarını, tarım ürünlerini yok edeceğini, köylerinin yaşanmaz bir yer haline geleceğini kendi pratiklerinde görüyor. Ne Yapılmalı? Çevre sorunu bugün yakıcı bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Hâkim sınıfların çevre alanında yarattığı tahribatın sonuçları görülüyor. Doğanın talan edilmesi, yaşam temellerinin yok edilmesinin sonuçlarını insanlar görüyor ve yaşıyor. Kapitalizmin sınır tanımayan kâr hırsı, doğayı kirleten yapısı ekolojik dengeleri bozmaktadır. Kapitalizmin insanı sömüren ve yoksullaştıran karakteri, çevre için de geçerlidir. Kâr etme adına, çevreyi de yoksullaştırmakta ve sömürmektedir. Ülkelerimizde egemen sınıflar varlığını koruduğu sürece, doğanın talanı ve yaşam temellerinin yok edilmesi katlanarak sürecektir. Doğanın talanına dur demek için, çevre mücadelesi hâkim sınıfların egemenliğine karşı mücadele olarak yürütülmek zorundadır. Çevre hareketi içerisinde yer almak ve çevre hareketine doğru görüşlerin taşınması komünistlerin görevidir. Çevrenin korunması uğruna mücadele, devrimci mücadelenin günümüzdeki temel görevlerinden biridir. Komünistler, çevrenin korunması mücadelesinin en ön saflarında yer alıp, bu mücadeleyi devrimci kanallara aktarma görevine sahiptir. 22 Ağustos 2012 Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ ğini yitirmiş durumdadır. Baraj gölündeki suyun bir miktarının buharlaşmasıyla su içerisindeki tuz miktarı, diğer minerallerin artmasıyla yine karşılaşlılıyor. Yine akarsudan göle geçişte çözülmüş oksijenin az olmasına bağlı olarak, gölde otrifikasyon süreci (su ekosisteminin ölümü) başlayabiliyor. Çözülmüş oksijen olmadığında göldeki besin maddeleri, aynı zamanda bunlar kirletici maddeler, mikroorganizmalar tarafından doğal olarak bunların temizlenmesi, arıtılması sağlanmadığından kirleticilerin artarak otrifikasyon süreci ve bunun uzun vadede göldeki tüm canlıların, yaşamını yitirmesi anlamına geliyor. Baraj gölünün yüzey alanı itibariyle nehre göre daha geniş olması ve buharlaşmanın artmasıyla bölge ikliminde değişim gözlenmektedir. Havadaki nem oranı artmakta ve hava hareketleri değişmekte, sıcaklık, yağış, rüzgâr olayları farklılaşmaktadır. Ayrıca bölgede yapılan ağaç kesimleri de iklimsel değişikliklere diğer bir sebep olarak gösterilebilinir. Su ile taşınan toprak ve besin azaldığı için tarım toprakları yeterince beslenememektedir. Ayrıca sulama amacıyla uygulanan projeler bilinçsiz uygulandığından, akarsu ile taşınan besin maddelerin arınması ve tuzluluk yüzünden toprak veriminin azalmasına ve verimli tarım arazilerinin kaybedilmesine sebep olmaktadır. Sonuçta sular kuruyacak, nem azalacak ve ortamdaki canlılar yok olma tehlikesiyle karşılaşacaktır. Hidroelektrik santraller birçok insanın yaşamını sürdürdüğü vadilerden göç etmelerine neden olmaktadır. Artvin örneğinde olduğu gibi santrallerin yapılmasıyla birlikte yörede yaşanan susuzluk nedeniyle halk bölgeden göç ederken, insansızlaştırılan yörede madencilik faaliyetleri hız kazanmaktadır. Hidroelektrik santrallerin bulunduğu bölgede yaşayan tüm canlılara sağladığı yararla kıyaslanamayacak ölçüde zarar vermekte, suların kuruması, doğal yaşam ortamlarının yok olması gibi telafisi mümkün olmayan etkiler bırakmaktadır. Çevre bilincinin gelişmesi ve doğanın talan edilmesine karşı yapılan eylemlere kolluk güçleri saldırıyor. Erzurum’un Tortum İlçesi’ne bağlı Bağbaşı, Serdarlı ve Pehlivanlı beldeleri, Dikmen, Uzunkavak köylerinden geçen Ödük Çayı üzerinde 3 ayrı Hes kurulması planlanıyor. Ağustos 2011’de yöre halkı yapılacak olan Hes inşaatları için uzun süre iş makinelerinin çalışmasına izin vermemişti. Ödük Vadisinde „canımızı veririz, suyumuzu vermeyiz“ diyerek sık sık eylem yapan köylü kadınlara kolluk güçleri saldırmıştı. Eyleme katılan bazı kadınlara verilen 250’şer liralık para cezasının yanında o dönemde 17 yaşında olan Leyla Yalçınkaya’ya da mahkeme tarafından, Hes’in çalışma alanında bulunmama ve eyleme katılanlarla görüşmeme cezası vermişti! 16 -17 Te m m u z 2 01 2 ‘ d e Trabzon'un ilçesi Çaykara'da bulunan Karaçam-Köknar köylüleri, kendi topraklarında çalışma yapan Hes şantiyesini bastı. Jandarma Hes' e karşı olan 250'e yakın köylüyü kuşatma altına aldı. Kimlik tespiti yapılarak köye giriş çıkışlar kapatıldı. Kimlik tespitinden sonra 70 kişilik bir grup Çaykara'daki karakola götürüldü. Gözaltına alınan köylüler, karakolun önünde bulunan futbol sahasında bekletildi. Bu bekleyiş gece geç saatlere kadar sürdü. Sonunda yaklaşık 70 kişilik gruptan 5 kişi gözaltına alınarak, savcılığa sevk edildi. Tüm baskı ve tehditlere karşı köylüler, Hes karşıtı mücadelelerine devam edeceklerini belirterek yaşananlara tepkilerini sürdürdüler. Köylüler kolluk güçlerinin Hes şirketinin taşeronunun yanında yer aldığını öne sürerek „bölgede yaşayan bütün canlıları, gelecekte yok edecek bu girişimlerin önüne geçmek için yöre halkı elinden gelen her türlü mücadeleyi yapıyor. Bu nedenle biz köylüler tarihinin hiçbir döneminde yaşamadığımız yoğun baskılarla karşılaşıyoruz. Trabzon’daki kolluk güçleri yasal sınırları aşan ve adeta yerel taşeronların bir güvenlik ekibi ve sözcüsü gibi davranmaktadır.“ açıklamasını yaptılar. Munzur Vadisi ve çevresinde yapılmak istenen barajlara karşı mücadele gelişiyor. Dersim halkı barajları istemiyor. Dersim’de planlanan Hidro Elektrik Santralleri tamamlandığında, çevre ilçelerle olan bağlantılar kopacak ve Dersim bir ada olacak. Barajların kapakları tutulduktan sonra, halkta bir farkındalık gelişti. İlk önce barajların çevreye vereceği zarar ve barajların ne olduğu fazla 5 BEDAŞ DİRENİŞİNİN 72. GÜNÜNDE İŞÇİLERE DESTEK ZİYARETİ Direnişin başladığı ilk günden bu yana mücadelelerini kararlılıkla sürdüren, işten atılan BEDAŞ işçilerini 72. gününde Yeni İşçi Dünyası olarak destek ziyaretinde bulunduk. İşten atılan işçilerin BEDAŞ ile yaptığı görüşmelerde; BEDAŞ’ın yeni ihale süreciyle birlikte işçileri işe geri alacağı sözünü vermiş, fakat işçilerin bu sözlere güveni yok. Yeni ihale sürecinde eğer aynı taşeron firma ihaleyi kazanır ise işçilerin işe girmesi zorlaşacak. Çünkü eski taşeron firma sendikalı ve örgütlü işçilerle çalışmak istemiyor. İşçilerle yaptığımız sohbette yeni ihale sürecinde eski taşeron firmanın ihaleyi kazanma olasılığının yüksek olduğunu söylediler. İşçiler yasal haklarını kullanarak işe geri alınma davası açmışlar, fakat adli tatilden kaynaklı mahkeme süreci henüz başlamış değil. İşçiler ile yaptığımızın genel sohbet sonrası tek tek işçiler ile röportajlar yaptık. Murat: Direnişimizin başından itibaren düzenli olarak Cuma eylemleri yapıyoruz. 114 kişi olarak direnişimizi kararlılıkla sürdürüyoruz. Çadırda nöbetleşe kalıyoruz. Direniş başından itibaren işe geri alınan olmadı. BEDAŞ bir keresinde sendika temsilcisi dışında işçileri işe geri alacağını söylemişti, fakat biz bunu kabul etmiyoruz. İşten atılan tüm arkadaşlarımız işe geri alınmalıdır. Çadırımızın bulunduğu yerde esnaftan destek geliyor. Çevreden insanların yaklaşımı olumlu. Cengiz: Direnişi kendi cephemden değerlendirdiğimde bir kararlılık görüyorum ve işe geri alınana kadar direnişim/direnişimiz devam edecektir. Cuma eylemlerimiz devam ediyor, arkadaşlarımız bir keresinde köprü eylemi yaptı vb. Bir keresinde sendika başkanımız taşeron firma ile yaptığı görüşmede barkod okuma cihazlarımızı vermek için BEDAŞ binasına girmek istedik, fakat polis engeliyle karşılaştık. O gün arbede yaşandı ve bazı arkadaşlarımız yaralanmıştı. Biz hala BEDAŞ işçisiyiz ve binaya girme hakkımız vardır. Hacı Ömer Yazıcı: Yaklaşık on yıllık BEDAŞ işçisiydim. Sabah dokuz akşam dört-beşe kadar ayakta ve adım adım yürüyorduk. Belli bir bölgemiz olmadığı için her gün ayrı bölgede çalışıyorduk. Kemerburgaz’ın köylerine kadar gitmişliğim vardır. Bunca yıllık emeğe rağmen bir çırpıda işten atıldık. Fakat işimizi geri alana kadar direneceğiz. Direnişimizin zorlu süreçlerine girmiş bulunmaktayız yeni bir sendika olmamızdan kaynaklı direnişte olan işçilere ayrılmış bir fon yok. Maddi olanaklar yüzünden işçi arkadaşlarımızdan bazıları çalışıyor. Direnişi somut olarak sürdüren 35 kişi var. Diğer arkadaşlarımız geçici işlerde çalışıyorlar. Ama Cuma eylemlerine düzenli katılıyorlar. Önümüzdeki süreçte örnek olarak Eylül ayına kadar işe geri alınmazsak bir Ankara yürüyüşü düzenlemeyi düşünüyoruz. Direniş ziyareti sırasında Yeni İşçi Dünyası’nın Temmuz sayısı dağıtıldı. Yaşasın sınıf Dayanışması! Direne Direne Kazanacağız! 10 Ağustos 2012 Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ Hey Tekstil’de Direniş Sürüyor 6 Hey Tekstil’de, birikmiş alacakları ve tazminatları ödenmeden 9 Şubat’ta 420 işçi kapı önüne konuldu. 6 ay boyunca direnen işçiler çeşitli eylemler gerçekleştirdiler. 16 Temmuz’da bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda Direniş Komitesi ve direnişi sürdüren işçilerin çoğunluğu direnişi bitirme kararı aldı. Bu kararı doğru bulmayan işçiler direnişi sürdürüyor. Direnişin 182. gününde, Hey Tekstil önünde kurdukları çadırda direnişlerini sürdüren işçileri ziyaret ettik. Direnen işçiler adına Vural Küçükoğlu şu bilgileri verdi: “16 Temmuz’dan önce de Direniş Komitesi tarafından direniş bitirilmek istendi. “Ramazan geliyor, Ramazan’da kimse gelmez” gerekçesi ile. İşçilerin karşı çıkması ile o zaman bunu yapamadılar. Direnişi bitirip Emek Yaz Kampına giden Direniş Komitesinden arkadaşlar, İzmir’de bizim adımıza Billur tuz, Micha işçilerini ziyaret ediyor. Direnişi bitiren, bırakanların direnişi sürdürenler adına direnen işçileri ziyaret etmelerini yanlış buluyoruz. Bu konu ile ilgili bir haber 28 Temmuz tarihinde Evrensel gazetesinde yayınlandı. 3 Ağustos’ta Direniş Komitesi kamuoyuna bir basın açıklaması yayımladı. Bu açıklamada kimi çarpıtmalar var. Bunları belirtmek istiyorum. “Direniş boyunca birçok şey kaybetmiş olabiliriz, işimizden, evimizden, çocuklarımızdan ayrı kalmış olabiliriz. Ama kazandığımız bir şey var; işçilerin birliği ve sınıf dayanışması! Şimdi her yerde bu birliği sağlamak için çaba göstereceğiz!” Arkadaşlar açıklamada bunu söylüyor. Soruyorum: Kazanım olmadan direnişi bitiren anlayış, işçilerin birliğini nasıl sağlayacak? Direniş Komitesinden iki arkadaş 7 Haziran’da direnişi bıraktı. Bu arkadaşların hiçbir şey olmamış gibi basın açıklamasının altına imza atmaları yanlıştır.” Dayanışma kasasında biriken paranın kendilerine verilmemesini, 7 Temmuz’da yapılan toplantıda dağıtılmasını eleştiren Küçükoğlu; “hangi kurumun bize ne kadar destek verdiğini bilmiyoruz. Eğer söylendiği gibi hesapların tutulduğu bir defter varsa, bu defterin bize verilmesini talep ediyoruz.” Direniş Komitesinin açıklamasında geçen; “Kamuoyuna daha önce bir açıklama yapmadık, çünkü direnişe devam etmek isteyen 7 arkadaş bizden açıklama yapmamamızı, direnişi devam ettirmek istediklerini ve saygı duyulmasını istediler.” Tespiti hakkında, Vural Küçükoğlu böyle bir taleplerinin olmadığını, açıklamadaki bilginin doğru olmadığını belirtti. Açıklamada geçen, “Bundan sonraki mücadelemiz bir yandan hukuk yoluyla, diğer yandan da dönemsel eylem ve açıklamalarla devam edecektir.” Tavrını da yanlış bulan Küçükoğlu; “direnişi bırakanların direniş adına konuşma, eylemler, açıklama yapma hakkı yoktur. Açıklamada direnişi 7 kişinin sürdürdüğü söyleniyor. Biz 7 kişi değil 15 kişiyiz.” Dedi. Vural Küçükoğlu hakları için direndiklerini, sınıf dayanışmasından yana, haklıdan yana olan- ların, tüm emek dostlarının dayanışmalarını beklediklerini ifade etti. 09.08.2012 Ek: Direnişi sürdüren işçilerin açıklamasını, direnişi bitiren Direniş Komitesinin açıklamasını okurlarımızın bilgisine sunuyoruz. Ek 1: Direnişi sürdüren işçilerin açıklaması: 23 Temmuz tarihli evrensel gazetesinde HEY Tekstil işçilerini konu alan bir reklam haberi yayımlandı. Reklam diyoruz çünkü; yazı direnişten ziyade Evrensel Gazetesi, Hayat TV ve özellikle de yaz kampını konu alan çerçevede yazılmış. İşçiler de burada dikkat çekmek amacı ile figüran olarak kullanılmış. Tabi ilgi ile karşılanması için tatile götürdüklerinin aslında HEY Tekstil önünde direnen arkadaşlarını yalnız bırakıp, EMEP ile birlikte direnişi bitiren komitedekiler olduğunu yazmayıp küçük bir reklam hilesi yapmayı da ihmal etmemişler. Yazı aynen şöyle başlıyor; ‘’EMEP yaz kampının misafirleri arasında hakları için direnen HEY tekstil işçileri de var’’ Bu nedir şimdi? İşçiler kampta mı direniyor? Yoksa kamp, HEY Tekstil'in önünde mi yapılıyor? Kamptakiler direnişteki HEY tekstil işçileri ise peki HEY tekstilin önünde direnenler kim? İkitelli'den Ege Sahillerine bir EMEP direniş klasiği! Yazının ilerleyen bölümlerinde direnişteki arkadaşlarına sırtlarını dönen komitedekilerin sözlerine yer verilmiş. Bakın Melek Sönmez onu kampta en çok neyin mutlu ettiğini nasıl anlatmış. ‘’Beni kampta en mutlu eden olay direnişte olan Billur Tuz ve Micha işçilerini ziyaretimiz oldu bu ziyaret bana denize girmek veya yaptığımız başka işlerden daha iyi geldi.’’ Direnmenin ne olduğunu bilmeyenler, direnişe sırtını döndüğünü de unutur olmuşlar. Aynen aktarıyoruz: Kamptan 1 gün sonra yapılacak kaz dağları gezisine değinen Sönmez, AKP hükümetinin Kaz dağlarına saldırılarının olduğunu anlatıyor.‘’Hükümet her yere saldırıyor. Sinop’ta Ordu’da HES’ler kurulmak isteniyor.’’ E birde Karadeniz turuna çıkın tam olsun! EMEP İstanbul İl Yöneticisi Arife Onat, yazının sonun da kampın hem direnişin daha iyi ilerlemesi hem de direnişteki kazanımların ve tecrübelerin aktarılması açısında olumlu olduğunu dile getirmiş. Birincisi kamp ve HEY tekstil direnişi arasında hiçbir bağ yoktur. İkincisi 6 ay’ı geride bırakan direnişte bir kazanım olmamıştır. Üçüncüsü bu süreçten biz HEY Tekstil işçilerinin edindiği tecrübe EMEP’in işçileri kendi grup çıkarları için nasıl kullandığıdır. EMEP’in kendi grup çıkarlarından başka hiçbir şeye değer vermediğini işçiler tecrübeleri ile öğrendiler. Bizim kimsenin kampına, tatiline bir şey dediğimiz yok. Ama direnenleri hiçe sayıp bir de artık direniş ile alakası kalmamış kişileri direnenler onlarmış gibi konuşturmaya da EMEP’in hakkı yok. Zaman artık çok hızlı akıyor yatsıya kadar bile yanmıyor. Sınıfı dilinden düşürmeyen EMEP’in Ege sahillerinden attığı yalanlar İkitelli'de ki HEY Tekstil direniş çadırına çarpıyor. Siz kaçıp gitmiş olsanız da burada direniş sürüyor. Herkes ne olduğunu biliyor. Siz şaşaalı laf lar ile insanları oyalamaya çalışacağınıza sendika ve kurumların direniş için verdikleri paraları kime, nasıl dağıttığınızı açıklayın! 16 Temmuz günü direnişin nasıl bitirildiğini, direnmek isteyen bizlerin önüne nasıl geçmeye çalıştığınızı anlatın. En önemlisi ne sizin ne de komitenizin direniş ile bir ilgisi kalmamıştır. Bunları yazın çünkü; HEY Tekstil direnişinde ki gerçekler direniş çadırının içinde işçilerin olduğu yerdedir. Ege sahillerinde ya da Kaz dağlarında değil. Direnişteki HEY Tekstil işçileri Ek 2: Direnişi bırakan Direniş Komitesinin açıklaması BASINA VE KAMUOYUNA Biz Hey Tekstil işçileri olarak, bilindiği üzere 9 Şubat’ta ücretlerimiz ve tazminatlarımız için direnişe başlamıştık. Öncelikle 6 aylık direnişimiz boyunca birçok kurumdan, sendikadan, siyasi partiden; hem maddi hem manevi olarak çok büyük destekler aldık. Bu kurumlar dayanışmamızı ve mücadelemizi büyütmek için yanımızda oldular. Daha dün fabrikada çalışırken “tek başına olduğumuzu” düşünen biz işçiler, direnişle birlikte aslında yalnız olmadığımızı, tek olmadığımızı anladık. Bu dayanışma bizi direniş boyunca en kötü koşulda bile birbirimize bağladı. Biz işçiler, direniş boyunca, bize verilen desteklerle ayakta durmaya çalıştık. Öte taraftan yaşamak için gerekli ihtiyaçlarımızı karşılamak giderek zorlaştı ve çalışmak zorunda kalan arkadaşlarımızın sayısı giderek artmaya başladı. Bu nedenle pek çok işçi arkadaşımız çalışmak zorunda olduğunu ifade etmiş ve direnişten ayrılmıştır. Direniş boyunca çalmadığımız kapı kalmadı. Zaten malumunuz; hükümet de bu konuda işçilere destek olmamış, hep patronları kollamış ve bu sorunun çözümü için tek bir adım dahi atmamıştır. Gelinen yerde direnişi mevcut haliyle sürdürmek olanaksız hale gelmiştir. Bütün direniş sürecini tartışmak ve konuşmak için 16 Temmuz’da 35 işçi arkadaşımızla yaptığımız toplantıda 29 işçi direnişi bitirme kararı almış, 7 kişi de devam etmek istemiştir. Biz Direniş Komitesi olarak, 29 arka- daşımızla birlikte 16 Temmuz’da yapılan toplantı ile direnişi bitirdik. Bundan sonraki mücadelemiz bir yandan hukuk yoluyla, diğer yandan da dönemsel eylem ve açıklamalarla devam edecektir. Bir kez daha direnişimize ve hak alma mücadelemize destek veren tüm işçi dostlarına, emek ve demokrasi güçlerine teşekkür ediyoruz. Direniş için bize verilen ses düzeni vb araçları aldığımız kurumlara teslim ettik. Kamuoyuna daha önce bir açıklama yapmadık, çünkü direnişe devam etmek isteyen 7 arkadaş bizden açıklama yapmamamızı, direnişi devam ettirmek istediklerini ve saygı duyulmasını istediler. Biz işçi arkadaşlar olarak bunu kabul ettik ve kamuoyuna herhangi bir açıklama yapmadık. Ancak daha sonra yapılan kimi açıklamalar bize bir şeyi daha öğretti; bu iş böyle olmuyormuş! Birkaç dergide ve internet ortamını kullanarak yapılan yalan yanlış açıklamalarda söylenenler, sadece Komiteye değil yaşam koşullarından dolayı çalışmak zorunda kalan tüm işçi arkadaşlarımıza yapılmış bir saygısızlıktır. Yapılan karalamalar, aynı zamanda bu zor direniş boyunca yanımızda olan bütün kurumlara karşı da yapılmış bir saygısızlıktır. Yaptığımız bu açıklama, hakkımızda yapılan açıklamalara bir cevap değil, direnişimiz boyunca bize destek veren sendikalara, emek dostu basına ve kurumlara olan sorumluluğumuzdandır. Direnişimizi bitirdikten sonra davet edildiğimiz Emek Yaz Kampı’na gittik, daha gelecek arkadaşlar da olacaktı ancak Ramazan nedeni ile gelemedi- Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ H E Y ! E M E P, D İ R E N İŞ BURADA! 7 ler. Kampa katılan işçiler olarak İzmir’de bulunan direnişteki Billur Tuz ve Micha işçilerini ziyaret ederek onların yanında olduk. Bundan sonra da olmaya devam edeceğiz. Ama gelin görün ki, biz işçiler hakkında yalan yanlış yazanlar bu kampa katılmamızı da sorun etti. Buradan kamuoyuna sesleniyoruz; kimse işten atılan işçileri grupçu heveslerine malzeme yapmasın. Çünkü bunlar, aylardır direnmiş ve işten atılmış biz işçilere yarar değil zarar vermektedir. Biz onurumuzla, şerefimizle direndik. Bu kara çalmalar; bizi aylardır açlık ve zulümle terbiye etmek isteyen Hey Tekstil patronlarının ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramaz. Biz direnişimizi devam ettirebilmek için bir bütçe oluşturduk. Direniş boyunca tüm harcamalarımızı bütçemizden karşıladık, bütçemize giren her miktarı ve hangi kurumdan geldiğini toplantılarda işçi arkadaşlarımızla paylaştık. Direnişimizi 16 Temmuz’da bitirirken kalan bütçemizi tüm işçi arkadaşlara imza atarak eşit şekilde dağıttık. Tüm gelir ve giderlerimiz kasa defterine işlenmiştir. Tüm bunlar mevcuttur. Destek veren tüm dostlara ve kurumlara olan sorumluluğumuzun bir gereği olarak bu bilgiyi paylaşıyoruz. Direnişimizi ve irademizle aldığımız kararları hiçe sayan, işçilerin birliğine zarar veren bu ve benzeri tartışmalar, bundan sonra bizim için bağlayıcı değildir. Bizden çalınmış haklarımızı almak için hukuk mücadelemizi sürdüreceğiz. Ve her ortamda Hey patronlarının, ona destek veren hükümetin bize yaptıklarını an- latmaya devam edeceğiz. Direniş boyunca birçok şey kaybetmiş olabiliriz, işimizden, evimizden, çocuklarımızdan ayrı kalmış olabiliriz. Ama kazandığımız bir şey var; işçilerin birliği ve sınıf dayanışması! Şimdi her yerde bu birliği sağlamak için çaba göstereceğiz! Yaşasın İşçilerin Birliği! 3 Ağustos 2012 Yaşasın Sınıf Dayanışması! HEY TEK STİL İŞÇİLER İ DİRENİŞ KOMİTESİ DHL işçileri işlerini geri istiyor Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ DHL’de, TÜMTİS Sendikasına üye oldukları için işten çıkartılan 28 işçi, işlerine geri dönmek için mücadelelerini sürdürüyor. İşçiler konuyla ilgili taleplerini dile getirmek için DHL Lojistik 2 nolu depo önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Esenyurt Meydanında toplanan işçiler, Esenyurt‘ta bulunan DHL deposu önüne kadar yürüdü. TÜMTİS 1 No'lu Şube Başkanı Ersin Türkmen, yaptığı açıklamada, DHL yönetiminin sendikalı işçiler üzerindeki istifa baskısının devam ettiğini söyledi. Patronun, işçilere istifa etmeleri durumunda yüzde 6 olan zammın yüzde 1520'ye çıkarılacağını söylediğini aktaran Türkmen, "Ücret zammı rüşveti ile işçileri satın alamadıklarında işçileri çıkarmakla tehdit ediyor." dedi. Türkmen, bugüne kadar 28 sendika üyesi işçinin işten çıkarıldığını hatırlattı. DHL patronunun, Esenyurt, Kocaeli, Gebze'den işçileri topla- 8 yıp şirket merkezinin bulunduğu Beykoz'a götürerek "ikna edebildiği" işçileri notere götürdüğünü ve istifa ettirdiğini söyleyen Türkmen, "İşveren öylesine bir baskı uyguluyor ki; istifa ettirilen işçilerden bir kısmı sendika üyesi bile değil. Üstelik istifa masraflarını da işveren karşılıyor" diye konuştu. DHL yönetiminin bu tavrına sessiz kalmayacaklarını dile getiren Türkmen, şöyle konuştu: "Açlık sınırının çok altında bir ücretle, her türlü güvenceden yoksun ve yasal çalışma sürelerinin çok üzerinde işçi çalıştırılmasına karşı işçilerin sendikalaşma mü- cadelesinin önderliğini yapmaya, bu onurlu mücadeleyi kazanana kadar direnmeye devam edeceğiz. Üstelik bu mücadelede uluslararası sendika federasyonları ITF, ETF, UNI ile birlikteyiz. Şimdiden uluslararası bir kampanya başlamıştır. Uluslararası bir imza kampanyası ile başlayan dayanışma eylemleri giderek üretimi de etkileyen eylemlere dönüşecektir." İşçilerin işbaşı yaptırılmasını, işçiler üzerindeki baskının sonlandırılmasını ve toplu sözleşme masasına oturulmasını isteyen Türkmen, destek beklediklerini dile getirdi. Hava-İş üyeleri adına konuşan Deniz Erol ise TÜMTİS üyesi işçilerin direnişlerinde yanlarında olacaklarını belirtti. Basın açıklaması; "DHL işçisi yanlız değildir!, THY işçisi yalnız değildir!, Yaşasın sınıf dayanışması!, Direne direne kazanacağız!" sloganları ile son buldu. 15.08.2012 Tez Koop-İş Sendikası Yöneticileri Kipa İşçileriyle Bir Aradaydı Tesco Kipa’da 10 yıldır örg üt len me ç a l ışması y ü r üten Tez Koop-İş Sendikası, Yargıtay’daki yetki davasının lehte sonuçlanmasıyla bir başarıya imza attı. Şimdi sıra TİS görüşmelerine geldi. Tez Koop-İş Sendikası’nın örgütlenmiş olduğu tüm Kipa’larda TİS görüşmeleri için harıl harıl bir çalışma yürütülüyor. 1 Ağustos akşamı, Tez Koop-İş Adana Şubesi yöneticileri, Başkan Hülya Özcan, Halil İbrahim Bebe ve Genel Merkez’den Genel Örgütlenme Uzmanı Muhlis Karslı Mersin’de Mersin Kipa işçileriyle bir araya geldiler. Görüşmede işçilerin sorunları üzerine konuşuldu. TİS süreci hakkında bilgi verildi ve işçilerin talepleri üzerinde duruldu. Genel olarak işçilerin talepleri vardiya sisteminin yeniden düzenlenmesi, fazla mesailerin düzenlenmesi, sosyal yardımlar vb. hakkında idi. Kuşkusuz ileriki süreçte işçilerin talepleri daha da somutlaşacaktır. Sendika yöneticileri konuşmalarında birlik ve beraberliğin önemine vurgu yaptılar. Başkan Hülya Özcan, konuşmasını “Herkes ister ama herkes başaramaz. Başarmanın yolu yüzde yüz örgütlülükten geçer. Birlikte mücadele edip birlikte başaracağız.” diyerek sonlandırdı. Konuşmaların ardından Tesco Kipa’da 10 yıldır süren örgütlenme mücadelesini konu alan bir sinevizyon gösterimi yapıldı ve toplantı sonlandırıldı. Bizde İşçilerle sohbet etme şansı yakaladık ve Yeni İşçi Dünyası gazetemizin son sayısını dağıttık. 02.08.2012 Yeni İşçi Dünyası/Mersin Tesco Kipa’da Sendikalaşma Mücadelesi Başarıya Ulaştı Tez Koop İş Sendikasının Tesco Kipa’da 2003 yılından bu yana sürdürdüğü sendikalaşma mücadelesi başarıya ulaştı. Bu başarıya imza atan, yılmadan direnen Kipa işçilerini ve sendikalarını kutluyor, Tez Koop İş Sendikasının konu hakkında yaptığı açıklamayı yayımlıyoruz. Yeni İşçi Dünyası ketlerinden biri olarak yerini aldı. Bu başarı TEZ-KOOP-İŞ çatısı altında mücadele eden TESCO KİPA işçilerinindir. Şimdi yeni bir mücadele dönemi olan TESCO KİPA işçilerinin daha iyi şartlarda yaşamını sürdürmesinin aracı olacak Toplu 24.07.2012 YAŞASIN İŞÇİ SINIFININ ÖRGÜTLÜ SENDİK AL MÜCADELESİ! TEZ KOOP İŞ SENDİKASI Turgutlu’da direniş çadırı Birleşik Metal-İş Sendikasının örgütlenme çalışması yürüttüğü Manisa Turgutlu’ da bulunan FCMP TR Metal fabrikasında 21 işçi işten atıldı. İşveren krizi bahane ederek sendikaya üyesi 21 işçiyi işten attı. İşten atılan işçiler Birleşik Metal-İş Sendikası öncülüğünde 2 Ağustos Perşembe günü fabrika önünde direniş çadırı kurarak mücadele etmeye başladılar. Birleşik Metal-İş Sendikası yaptığı basın açıklaması ile emekten yana olan herkesi bu direnişe destek olmaya çağırdı. Anayasal bir hak olan sendi- Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ TESCO KİPA’da 2003 yılından bu yana süren sendikal mücadelemiz, bugün açıklanan Yargıtay kararı ile başarıya ulaştı. Yargı TEZ-KOOP-İŞ Sendikasının TESCO KİPA’larda yetkili sendika olduğunu perçinledi. Zafer örgütlenen, direnen ve yılmayan KİPA işçisinin oldu. Türkiye TESCO KİPA örgütlenme çalışması, dünya işçi hareketinde önemli örgütlenme hare- İş Sözleşme süreci başlıyor. Toplu iş sözleşme masasında, haklarımızı savunmak ve geliştirmek üzere bugün dünden daha çok birlikte olmaya ihtiyacımız var. Daha başarılı, daha güçlü olmak için TESCO KİPA’da çalışan işçi arkadaşlarımızı üye olmaya ve aramıza katılmaya davet ediyoruz. Bugünlere ulaşmamızda mücadeleye katkı veren üyelerimizi, gelmiş geçmiş tüm yöneticilerimizi, sendikamız çalışanlarını ve bütün sınıf dostlarımızı sevincimize katılmaya çağırıyor, teşekkür ediyoruz. 9 kalaşma hemen hemen işveren tarafından türlü dalaverelerle engellenmeye çalışılıyor. İşçilerin sendika üyesi olması nedeniyle işten atılması kanunlarda açıkça suç olarak tanımlanmaktadır. Ancak işverenler başka gerekçeler öne sürerek işçilerin örgütlenmelerini engellemeye çalışıyor, devlet ise buna göz yumuyor, kimi zaman da çanak tutuyor. İşçi sınıfı daha fazla örgütlenme ve mücadele etme ile bu tür saldırı- lara yanıt verebilir. İşçi sınıfı buna yapabilecek güçtedir. Yeter ki gücünün farkına varsın. Birleşik Metal-İş Sendikası yaptığı açıklamada; FCMP TR Metal fabrikasında 9 Ağustos’ta bir kısım sendika üyesinin işbaşı yaptığı, diğer üyelerinin işbaşı yaptırılmaları için görüşmelerin devam ettiği, fabrika önüne başlatılan eylemin, direnişe katılan üyelerin ortak kararıyla 9 Ağustos’ta kaldırıldığını açıkladı. 10.08.2012 Hukuk Köşesi Bu bölümde iş yasalarına göre açıklamalarda bulunmaktayız. Burjuva devletlerde yasalar patronlar ve sermaye yararına yapılır. İşçi sınıfı haklarını almak ve bu haklarını genişletmek için tüm yol ve araçlarla mücadele yürütmelidir. Bunlardan birisi de hiç kuşkusuz Hukuk mücadelesidir. Bu nedenle mücadele yürüten işçi sınıfı yasaları bilmek zorundadır. 2821 sayılı Sendikalar Kanunu – IX Üyelik Teminatları Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ 2821 sayılı Sendikalar Kanununu madde madde incelemeye devam ediyoruz. Ancak İkinci Bölümde yer alan “Konfederasyon ve Uluslararası Kuruluş Üyeliği” ile ilgili düzenlemeleri içeren 26, 27 ve 28. maddeleri sendika genel merkezlerini ilgilendirdiği için geçiyoruz. Önemsiz olduğu için değil, bu bilgiye işçi sınıfının büyük çoğunluğunun anda ihtiyacı olmadığı için. Bu yüzden Üçüncü Bölüm ile devam ediyoruz. Kanunun üçüncü bölümünde Teminatlar başlığı altında yöneticilerin, temsilci ve sendika üyelerinin üyelikleri ilgili teminatlar açıklanmaktadır. 10 Yöneticiler: Sendika, şube ve konfederasyonların yönetim kademelerinde görev almak üzere çalıştığı işyerinden ayrılan işçiler, bu görevleri herhangi bir nedenle sona erdiğinde eski işyerlerine dönebilirler. İşveren geri dönmek isteyen işçiyi en geç bir ay içerisinde eski işlerine ve uygun olan diğer bir işe almak zorundadır. Bu durumda işçinin eski kıdem hakkı ve ücreti saklıdır. Eğer isterse işçi yöneticilik görevi sona erdikten sonraki üç ay içerisinde kıdem tazminatı hakkını kullanarak işten tamamen ayrılabilir. Ancak yasa yöneticilerin “görevleri ile ilgili fiillerinden dolayı hüküm giymiş olanlar bu haktan yararlanamazlar” diyerek devrimci sendika yöneticilerinin bu hakkını sınırlamaktadır. Temsilciler: İşyeri temsilcileri hakkında da bazı teminatlar bulunmaktadır. Yasaya göre işveren, işyeri sendika temsilcisinin yazılı rızası olmadıkça çalıştığı işyerini değiştiremez veya yaptığı işte esaslı bir değişiklik yapamaz. Yazılı rıza olmadan yapılan değişiklikler geçersiz sayılmaktadır. Bu nedenle temsilci bu değişikliklere uymak zorunda değildir. Ayrıca işveren işyeri temsilcisini temsilcilik faaliyetlerinden dolayı işten çıkaramaz. Bu durumda işyeri temsilcisine sendika faaliyetleri konusunda gerekli izinleri vermek zorundadır. İşveren temsilciyi işten çıkardığında İş Kanununun 21. maddesi uyarınca işçinin en az bir yıllık ücreti tutarında tazminat ödemek zorunda kalır. İşçiler: Yasadaki diğer bir teminat ise pratikte hemen hemen hiç uygulanmayan içi boş bir teminattır. Bu konudaki gerçek teminat sadece ve sadece sınıfın mücadelesidir. Yasaya göre bir işçinin işe alınması belli bir sendikaya üye olması veya olmaması, istifa etmesi vb. şartına bağlı tutulamaz. Toplu iş sözleşmelerine ve hizmet sözleşmelerine de bu tür maddeler konamaz. İşveren, bir sendikaya üye olan işçilerle üye olmayan veya iki farklı sendikaya üye olan işçiler arasında, işin sevk ve dağıtımında, işçilerin mesleki ilerlemelerinde, ücret, ikramiye ve primlerinde, sosyal yardım ve disiplin hükümlerinde veya benzeri diğer konularda farklı, eşitsiz uygulamalar yapamaz. Bu nedenlerle hiçbir işçinin işine son veremez. Bunun tek istisnası Toplu İş Sözleşmelerinde yer alan ücret, ikramiye, prim ve paraya ilişkin diğer sosyal yardımlardır. İşçiler iş saatleri dışında veya işverenin rızası?? ile iş saatleri içinde sendika veya konfederasyonların faaliyetlerine katılmalarından dolayı işten çıkarılamaz veya herhangi bir nedenle farklı muameleye tabi tutulamazlar. İşten çıkarma dışında, bu hükümlere uymayan işverenler işçinin bir yıllık ücret tutarından az olmamak kaydıyla tazminat ödemeye mahkûm olurlar. Sendika üyeliği veya sendikal faaliyetlerden dolayı işten çıkarma durumundan ise ayrıca İş Kanununun fesih ile ilgili maddeleri uygulanır ve işveren işçinin bir yıllık ücret tutarından az olmamak kaydıyla ek bir tazminat ödemeye mahkûm olur. (2821 sayılı Sendikalar Kanunu 29., 30. ve 31. maddeler) scikosesi@gmail.com adresine sorularınızı gönderebilirsiniz. Enerji-Sen Üyesi Tedaş İşçileri Adliye Önünde basın Açıklaması Yaptı Direnişteki 160. gününe varan Tedaş işçileri, adliye önünde basın açıklaması yaparak işlerine geri dönebilmek için adalet taleplerini dile getirdiler. İşçilerin açmış oldukları işe iade davasının duruşması öncesinde, adliye önünde yapılan basın açıklamasına çeşitli sendikalardan da destek vardı. “Hukuksuz atılmaların yasadışı kesilen cezaların direk tepelerinde ölen arkadaşlarımızın hesabını soracağız!” yazılı pankart açan işçiler sık sık “İş ekmek yoksa barışta yok!”, “Tedaş’ta direniş kazanacak!”, “Yaşasın sınıf dayanışması”, “Direne direne kazanacağız!” vb. sloganlar attılar. İlk olarak söz alan Adana KESK Dönem Sözcüsü Sinan Tunç şunları söyledi: “Tedaş işçisi arkadaşlarımız 5 ayı aşkın süredir direniyorlar. Önce maaşlarını alamamanın mağduriyetini, sonra işten atılmanın mağduriyetini yaşadılar. Arkadaşlarımız bu kavurucu sıcaklarda sokakta direnmek, polisle köşe kapmaca oynamak sevdalısı değillerdir. Tek istekleri işlerine geri dönüp evlerine ekmek götürebilmektir. Kamu emekçileri olarak Tedaş işçilerinin yanındayız.” Ardından, DİSK Çukurova Bölge Temsilcisi Kemal Aslan da söz alarak Tedaş işçilerine destek olmaya devam edeceklerini, direnen işçilerin kazanacağını söyledi. Son olarak söz alan ve basın açıklamasını okuyan Enerji-Sen Genel Başkanı Kamil Kartal ise hali hazırda Bedaş’ta da benzer bir sürecin yaşandığını, örgütlülüklerinin önünün kesilmek istendiğini ifade etti. Basın açıklamasında şunlar söylendi: “Geçirdiğimiz 160 günlük süreç içerisinde her ulaştığımız yetkili derdimizi, derdimizi her anlattıklarımız bizlere haklılığımızı anlattı ve çözüm için söz verdi. Başta Başbakan Recep T. Erdoğan, Adana Valisi ve Adana Emniyet Müdürü söz verdiler, çözeceğiz dediler ama yalan söylediler. 160 gündür Adana’nın kavurucu sıcağında direnen işçileri görmezden geldiler. Her sabah direniş çadırının önünden makam aracı ile geçen Adana’nın çakma büyükşehir başkanı görmedi. Her Cuma Adanalıya şirin görünmek için Cuma namazına giden, işçilerin ödediği vergilerle alınan klimalı makam aracında gezen vali görmedi. Adana Emniyet Müdürü kendi emrindeki memurlara, kadınları, çocukları dövdürdüğünde, yasal sendikayı yasadışı ilan ettiklerinde günah çıkarmak istercesine bizi gördü, çözüm için söz verdi ama çözmedi. … Taşeronu bu topraklardan atıncaya kadar üretenlerin söz yetki karar hakkına sahip oluncaya dek karanlığa meydan okuyacağız. Çünkü biliyoruz ki biz haklıyız, biz kazanacağız.” 14 Ağustos 2012 Yeni İşçi Dünyası/Adana Tek Gıda-İş Sendikasının örgütlenme çalışması yürüttüğü Frito Lay’ın Tarsus işyerinden 3 işçi işten atıldı. Tek Gıda-İş Sendikasının yaptığı açıklamaya göre Tarsus fabrikası yöneticilerinin sendikal örgütlenmede öncülük yapan 3 işçiyi, diğer işçilere baskı yaptıklarını iddia ederek işten çıkardılar. İşten çıkarma öncesinde 16 Temmuz’da fabrika yöneticileri “fabrikaya müfettişler geldi, soruşturma var. Soruşturma bitinceye kadar idari izinlisiniz” diyerek 3 işçiyi izne çıkardılar. Bunun üzerine işyerinde çalı- şan diğer işçiler Frito Lay’ın tepe yönetimine ulaşabildikleri direkt bir hat üzerinden Tarsus yöneticilerini şikayet etmişler. İşçiler sendikal örgütlenmeden dolayı baskı gördüklerini bildirmişler. Sendika tarafından kim oldukları bilinmeyen müfettişler 15 gün boyunca işyerinde inceleme yapmışlar. Bu süreç sonunda izne çıkarılan işçiler diğer işçilere baskı yaptıkları iddiası ile kıdem ve ihbar tazminatları ödenmeden işten çıkarıldılar. Konu üzerine Tek Gıda-İş Sendikası “Biz sendika olarak işten atılan arkadaşlarımızın sonuna kadar arkalarında olup onların işe dönmelerini sağlamak için ikili görüşmeler ve hukuk çerçevesinde mücadelemizi vermeye devam edeceğiz. (…) Arkadaşlarımızın işe iadesini bekliyoruz, aksi halde bizim de sendika olarak üretimden gelen gücümüzü ve birlikteliğimizi kullanarak karara alıp uygulayacağımız eylemleri uygulamaya koymaktan geri kalmayacağız.” açıklamasında bulunuldu. Kocaeli’nin Suadiye ve Mersin’in Tarsus ilçelerinde 2 fabrikası bulunan Frito Lay, Doritos, Lay's, Cheetos, Ruffles ve Çerezza marka cipslerin ve Rocco marka sakızın üretimini yapıyor. Frito Lay işçilerin sendikalaşması sürecinde 2010 yılı sonunda da Suadiye fabrikasından 20 işçiyi işten atmıştı. Tüm dünyanın patronlarının en çok korktuğu şey işçilerin birleşmesi ve örgütlenmesidir. Çünkü birleşen ve örgütlenen işçi sınıfı hakları için çetin bir mücadele yürütür. Bu yüzden patronlar işçilerin örgütlenme çabalarını engellemek için ellerinden geleni yaparlar. Buna verilecek tek cevap, dil, din, ırk ve kültür gözetmeksizin örgütlenmek ve mücadele etmektir. 02.08.2012 Yeni İşçi Dünyası/Adana Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ Frito Lay büyüyor, işçiler işten atılıyor! 11 Madenlerde cinayet sürüyor! DİSK’e bağlı Devrimci Maden A ra ma ve İşlet me İşçi leri Sendikası’nın (Dev Maden-Sen) yaptığı açıklama madenlerde iş cinayetlerinin hız kesmeden sürdüğünü gösterdi. Dev Maden-Sen’in açıkladığı rapora göre Temmuz dönemi içerisinde 11 ayrı olayda 8 maden işçisi hayatını kaybetti, 14 işçi yaralandı. Madenlerde peş peşe gelen ve onlarca işçinin ölümü ile sonuçlanan “kazalardan” sonra hükümet yetkilileri açıklamalar yapmış ve yeni bir “iş güvenliği” yasasına ihtiyaç olduğunu vurgulamışlardı. Bu açıklamalardan sonra yine işçi sağlığı ve güvenliğini değil, iş sağlığı ve güvenliğini liklerle güncellendi. Ancak daha esas alan bir kanun yürürlüğe önce de olduğu gibi bu yasa yine girdi, daha doğrusu bazı değişik- işçi cinayetlerini durduramadı. Devletin “kader” diyerek “güzel öldü”klerini açıkladığı maden işçileri Temmuz ayında da ölmeye devam ettiler. Doğru ya ölüm “bu işin doğasında” vardı ne de olsa… Oysa biz biliyoruz ki “kazalar” ve ölüm madenciliğin doğasında yok. Ama kapitalizmin doğasında var. Bu ölümleri normal saymak ve “fire” olarak görmek burjuvazinin doğasında var. Çünkü kapitalizmin gökdelenleri insan emeğinin köleleştirilmesinin ve işçi cesetlerinin üzerinde yükselmektedir. Bu gökdelenler de kapitalist cinayet şebekesinin kodamanları olan burjuvalar yarattıkları kan ve gözyaşı dolu dünyayı seyrederler. Kapitalizm işçi sınıfı önderliği çöp tenekesine atılan kadar tekrarlayacağız: Kapitalizm cinayet, burjuvazi katildir! 08.08.2012 Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ Yayınlanan rapordaki iş cinayetlerinin listesi şöyle: 12 1 Temmuz: Diyarba k ır'ın Çermik ilçesi Kuyu köyü mevkiinde faaliyet gösteren Asenka mermer işletmesine ait ocakta iş makinesi ile gerçekleşen kazada Ferit Topdemir (54) hayatını kaybetti. 5 Te m mu z : D e n i z l i ’n i n Acıpaya m İ lçesi ne ba ğ l ı Karaismailler Köyü yakınlarında, özel sektöre ait bir krom ocağında meydana gelen göçükte, İlyas Gün (25) ile Nazmi Kaplan (34) arkadaşları tarafından ağır yaralı olarak kurtarıldı. 7 Temmuz: Zong u ldak 'ın Gelik beldesi Dereiçi mevkiinde özel sektöre ait maden ocağında gaz sıkışması sonucu oluşan grizu patlamasında işçilerden Hüsnü Çetin (48), Mustafa Hasıl (21), Ahmet Bekar (40) ve Bilal Kocaoğlu (50) yaralandı. 11 Temmuz: Zonguldak 'ın Asma Ma ha l lesi Fabri ka Sokak'ta bulunan Soma Kömür İşletmesi'nde kaynakçı olarak çalışan S.G, çalışırken gözüne demir çapağı kaçması sonucu yaralandı. 1 3 Te m m u z : K ü t a h y a Tavşanlı’da, Türkiye Kömür İşletmeleri (TK İ) Genel Müdü rlü ğ ü 'ne ba ğ l ı G a r p L i ny it ler i İşle t me si (GL İ) Mü e s s e s e s i 'n i n B o z b e l e n Köyü’ndeki kömür eleme tesislerinde meydana gelen kazada Cengiz Oruç (45) yaralandı. Oruç, kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. 14 Temmuz: Yozgat'ın Sorgun İlçesi’nde Savana Madencilik tarafından işletilen linyit oca- ğında, havalandırma bölümünde meydana gelen göçükte Ömer Kılıçer adlı işçi öldü, yaralı olarak kurtarılan Saffettin Barış (46), Yalçın Cura (26), Aydın Aydoğdu (25), Ömer Yiğit (34) ve Cumhur Yılmaz Sorgun Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. 17 Temmuz: Manisa'nın Soma İlçesi'ne bağlı Yağcıllı Köyü'nde, özel sektöre ait linyit ocağında çalışan 32 yaşındaki Arif Dalaklı, evinden çıkıp servise yetişmek isterken yolda geçirdiği kazada yaşamını yitirdi. 21 Temmuz: Edirne’nin Keşan İlçesine bağlı Yenimuhacir Beldesi 'nde Öz arsla n Taşocağı'nda dinamit patlatılması sırasında parçalanan taşların altında kalarak ağır yaralanan ateşlemeci Bekir Doğan (50) yaşa- mını yitirdi. 24 Tem mu z: Z ong u ld a k merkeze bağlı Elvanpazarcık Beldesi'nde İnce Madencilik şirketine ait taşkömürü ocağında, üretim noktasına ahşap merdivenden inerken ayağı kayarak 70 metre aşağı yuvarlanan işçi Satılmış Çamlı yaşamını yitirdi. 30 Temmuz: Hatay'ın Amanos dağlarındaki krom madeninde göçük altında kalan Musa Ersin (28) kaldırıldığı hastanede öldü. 31 Temmuz: Şırnak ’a bağlı Cizre İlçesi Kurtuluş Köyü’nde özel sektör tarafından işletilen kum ocağında meydana gelen toprak kaymasında kumların altında kalan 17 yaşındaki İlhan Sansak yaşamını yitirirken 7 yaşındaki Abdurrahim Tümer, yaralı olarak kurtarıldı. Bir cinayet daha! Mersin/Tarsus’ta tarım işçilerini balık istifi gibi taşıyan kamyonet devrildi ve 2 tarım işçisi cinayete kurban gitti, 14 tarım işçisi yaralı olarak kurtuldu. Şoför kayıplara karıştı. Kavaklı Mahallesinde meydana gelen kazada Tarsus’a bağlı Çöplü köyüne işçileri götüren Nurettin Çoban idaresindeki 33 PV 139 plakalı kamyonet yol kenarındaki sulama kanaletine çarparak devrildi. 17 yaşındaki Şehriban Oktay ile 16 yaşındaki kardeşi Mustafa Oktay adlı tarım işçileri burjuvazinin bu seferki cinayetinin kurbanı oldular. Yaralanan diğer işçiler ise Tarsus Devlet Hastanesine kaldırıldılar. Kazadan kurtulan diğer tarım işçilerinin anlatımlarına göre aracın altında kalan ve sağ olan Şehriban Oktay jandarmanın savcının gelmesini beklemesi nedeniyle hayatını kaybetti. Eğer erken müdahale edilebilseydi kurtulabilirdi. Ayrıca olay yerine çok sayıda jandarma gelmesine rağmen sadece bir ambulans gelmesi de işçilerin tepkisine neden oldu. Bazı yaralılar yakınları tarafından özel araçlarla hastaneye götürüldüler. Gün geçmiyor ki burjuvazinin kaza adı altındaki yeni bir cinayetiyle karşılaşmayalım. En çok işçi sınıfının en güvencesiz ve örgütsüz kesimini oluşturan tarım işçileri bu cinayetlerde hayatlarını kaybediyorlar. Her olay hayatlarını sürdürebilmek için üç kuruşa çalıştırılan ve genellikle kamyon kasalarında taşınan birkaç tarım işçisinin hayatına mal oluyor. Bu cinayetlerin sorumlusu burjuvazinin devletidir. Çünkü ne trafik polisi, Çalışma Bakanlığı, ne tarım müdürlükleri ne de maliyesiyle devlet bu duruma müdahale etmiyor. İstenirse basit önlemlerle bu tür olaylar son derece aza indirilebilir. Kapitalizm cinayet, burjuvazi katildir! 04.08.2012 Yeni İşçi Dünyası/Adana Akkuyu’da Nükleer Enerji Karşıtları Eylem Yaptı olmasına, ülkemizde nükleer silahların üretilmesine, siyasi baskı sonucunda kurulmak istenen başta Akkuyu nükleer santrali olmak üzere hiçbir nükleer santralinin yapılmasına izin vermeyeceğiz. Akkuyu'da ve Mersin'de halk nükleer santrallere karşıdır. Halkın iradesine rağmen nükleer santraller kurulamaz. Hükümeti, ülkemizde planlanan tüm nükleer santral projelerinden vazgeçmeye çağırıyoruz." dedi. Sabahat Arslan, konuşmasının ardından CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’ya söz verdi. Atıcı; Başbakanın “Bizim Akkuyu’da nükleer santral yapmamız sadece enerji için değildir” nılan malzemeyi üreten nükleer santrallere hayır demek için toplandık. Nükleer santraller tarih boyunca milyonlarca insanın ölmesine ve sakat yaşamasına, ekolojik dengenin bozulmasına ve hesaplanamayan milyarlarca para değerinin heba olmasına neden olmuştur. Nükleer santrallerin insanlığa verdiği ekonomik ve sosyal zararlarının korkunç boyutlarını Çernobil ve Fukuşimada gördük. Nükleer santrallerde üretilen nükleer silahların özellikle Ortadoğu da halkların öldürülmesinde kullanılması acımasızlığının da bilincindeyiz" diye konuştu. Türkiye'de nükleer santralin kurulmasına dönük tüm argümanların bilim dışı olduğunu vurgulayan Arslan, şunları söyledi: "Türkiye'nin kurulum, üretim, işletim ve güvenlik maliyetleri çok yüksek olan, atık sorunu çözülemeyen ve tüm dünyada elektrik üretim yöntemi olarak terk edilen nükleer santrallere ihtiyacı yoktur. Türkiye'nin bugün içine düşürüldüğü dışa bağımlılıktan kurtulması için yine dışa bağımlı, pahalı ve güvenliksiz olan nükleer santrallere değil, kamusal planlamaya ve yerli kaynaklarını değerlendirmeye ihtiyacı vardır. Akkuyu NGS, son zamanlarda yayınladığı akkuyu nükleer santralinin üç boyutlu maketinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki zararlarını anlatmayarak kamuoyunu yanıltılmıştır. Hükümetin yapmış olduğu yasa ve yönetmelikler, insanların nükleer santral kurulumuna ikna edilmek için 'Nükleer teknoloji ve istihdam hayali' ile kandırıldığını görüyoruz. Yasaya göre dışarıdan personel alınacaktır. Nükleer teknoloji getirilmesi değil, ülkemizin nükleer çöplük yapılması söz konusudur. Nükleer santraller yaşamı bitirir. Yaşadığımız topraklarımızı terk etmemek, işimizi, aşımızı sağlığımızı ve geleceğimizi korumak için bizler, ülkemizin nükleer çöplük sözlerinin ne anlama geldiğini sordu. Atıcı, amacın nükleer silah üretimi olduğunu kaydederek nükleer santrallere ve nükleer silahlara karşı olduklarını söyledi. BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü de Akkuyu’daki tepkilerin ve yükselen seslerin sadece Mersin’le sınırlı kalmayacağını belirterek, “meselenin nükleer santralin yarattığı zararlar olduğunu ve sorunun yerel değil tüm Türkiye ve dünya sorunu olduğuna” dikkat çekti. YDİ Çağrı/Mersin 06.08.2012 Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ Mersin'in Gülnar ilçesi'ne bağlı, Büyükeceli beldesinde yapılması planlanan Akkuyu nükleer santrali, nükleer enerji karşıtları tarafından 5 Ağustos’ta protesto edildi. Türkiye'nin değişik illerinden gelip Büyükeceli beldesinde ana yolda toplanan Nük leer Karşıtı Platform, Eğitim Sen, SES, Mersin Tabip Odası, Adana Tabip Odası, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partilerin katıldığı eyleme, aralarında CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kü rkç ü, A kden i z B ele d iye Başkanı Mehmet Fazıl Türk de destek verdi. Yüzlerce kişi Mersin Akkuyu’da nükleer santral yapılmasına, Hiroşima katliamının yıldönümünde bir kez daha hayır dedi. Nükleer karşıtları, ana yoldan yürüyerek yolu bir süre trafiğe kapattı. Yaklaşık 3 kilometrelik mesafeyi sloganlar atarak yürüyen Nükleer karşıtları “kapitalizm öldürür, Nükleer süründürür! Nükleer Santral istemiyoruz! Nükleere inat yaşasın hayat!”… sloganları attı. Türkiye’nin dört bir yanından insanların da katıldığı eylemde, yürüyerek santralın yapılacağı alanın girişine gelen kalabalık, demir kapıyı zorlayarak açmaya çalıştı. Mersin Nükleer Karşıtı Platform Dönem sözcüsü Sabahat Arslan, yaptığı basın açıklamasında, “bu günün tarihe kara leke olarak geçen, emperyalizmin bir insanlık ayıbı olan ve 500 bin kişinin ölümüne neden olan Hiroşime ve Nagazakiye atılan atom bombalarının yıldönümü nedeni ile ölen insanları saygıyla anmak için toplandıklarını” kaydetti. Masum insanların üzerine bomba atan ABD'yi lanetlediklerini ifade eden Arslan, "Atom bombalarının yapımında kulla- 13 DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ Katliam Bile Grevi Durduramadı 14 Güney Afrika'nın başkenti Johannesburg'un kuzeyinde yer alan Londra merkezli Lonmin Platin Madeninde 10 Ağustos'tan bu yana grevde olan işçilere yönelik 34 işçinin polis kurşunuyla katledildiği bir katliam gerçekleşti. Dünyanın dört bir yanında yankı uyandıran bu katliama rağmen, işçilerin ve ailelerinin hak arama mücadelesi sürüyor. Maden işçileri ve katledilen işçilerin aileleri, Güney Afrika hükümetine ve polislere "Mücadeleyi olaydan önce çıkan çatışmalarda ise 2'si polis 10 kişi ölmüştü. Polis saldırısında sağ ka lmayı başaran işçiler ile katled i len ve yara la na n işçilerin aileleri, katliamın hemen arkasında grev a la n ı nd a yen iden bir araya geldi. Bir haftadır zam talebiyle grevde olan maden işçileri, bu sefer 34 arkadaşının katillerinin yargılanması talebiyle sokaklara çıktılar."Eşlerimizi, oğullarımızı vurmaktan vazgeçin", "Grev haktır", "Hakkımızı alana kadar sürdürüyoruz" mesajı verdi. 16 Ağustos Perşembe günü, Londra merkezli Lomnin Platin Madeninde polisin grev yapan madencilere ateş açması sonucu 34 madenci hayatını kaybetmiş, 78 madenci yaralanmış, yaklaşık 250 kişi de gözaltına alınmıştı. Bu grevdeyiz" yazılı dövizler taşınan eylemde "Suçumuz neydi" adlı bir de şarkı söylendi. İşçiler ve aileler, katliam sonrasında "Şimdi sorumlu arama zamanı değil" diyen polis şefi Mangwashi Victoria Phiyega'nın da istifasını istedi. Eylemde yapılan açıklamada işçiler şöyle konuştu: "Bizi dövebilir, öldürebilir, tekmeleyebilir, üzerimizde tepinebilirler. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, haklarımızı almadan işimize geri dönmeyeceğiz" Lonmin şirketine ait madendeki isyanın diğer madenlere de sıçradığını belirten miningweb. com internet sitesi, en az iki madende daha işçilerin ücret artışı talebiyle iş bıraktığını duyurdu. 34 Maden işçisinin Güney Afrika polisi tarafından kurşuna dizilerek katledilmesinin ardından iki yeni madende daha işçiler ücret artışları talebiyle iş bırakırken, işçi katliamının Güney Afrika'nın yakın tarihinde bir kırılma yaratmasının mümkün olduğu ifade ediliyor. Grev ve eylemlerinin kararlılıkla sürdürdüklerini bildiren madenciler, Devlet Başkanı Jacob Zuma'nın polislere madencileri vurma emri verdiğini belirtiyor. Madencilerin bu açıklamasına karşı Zuma, "Burada neler olup bittiğini tüm açıklığıyla ortaya çıkarmak zorundayız. Bu yüzden olayı araştıracak bir komisyon kurulması yetkisini verdim. Komisyon gerçekleri ortaya çıkaracaktır" açıklaması yaptı. Şu anda ayda 484 dolar ile 605 dolar arasında maaş alan madenciler, ücretlerinin ayda bin 500 dolara yükseltilmesini talep ediyor. Madencilerin çok büyük bir oranı siyah ve oldukça zor koşullarda yaşıyor. Madencilik endüstrisinde daha yüksek görevlerde çalışan hem beyaz hem de siyah Afrikalılar ise oldukça lüks hayatlar sürüyor. Güney Afrika'da insanca yaşayabilmek için greve giden madencilerin katledilmesinden günler sonra ilk kez resmi özür geldi. Ülkenin Savunma Bakanı, madencilerden af diledi. Yüzlerce kişinin anma etkinliğinde çıplak ayaklarla geleneksel ritüeli gerçekleştirdikten sonra 34 madencinin katledildiği alanı gezen Bakan Nosiviwe Noluthando Mapisa-Nqakula, tüm madencilerden özür diledi. Madenin önünde toplanan işçiler, Savunma Bakanı'na, Devlet Başkanı Jacob Zuma'ya karşı öfkelerinin büyük olduğunu dile getirdi. Güney Afrika'daki mahkemeler, 34 arkadaşlarının polis tarafından öldürülmesine yol açmakla suçlayıp tutukladığı 270 madenciyi serbest bırakmaya başladı. Irk ayrımı rejiminden kalma bir yasaya dayanarak yöneltilen suçlamalar, kamuoyundan yükselen yoğun itirazlar üzerine yumuşatıldı. Madencilerin 100'ü 4 Eylül’de serbest bırakıldı. Geri kalanıysa 6 Eylül Perşembe günü serbest bırakılacak. Madencilerin öldürülmesi olayıyla ilgili polis soruşturması sürdüğünden, henüz hakkında resmi suçlama getirilen bir polis bulunmuyor. Polisler ellerinde büyük bıçaklarla kendilerine doğru yürüyen protestoculardan ürkerek savunma amacıyla ateş açtıklarını söylüyor. Maden sahibi Londra merkezli Lonmin şirketi hala grevin yasadışı olduğunu söylüyor, ancak işe dönmeyenleri atma tehdidinden vazgeçti. Devlet savcıları, gözaltındaki madencilere karşı suçlamayı ırk ayrımı rejimi dönemindeki "ortak amaç" doktrinine başvurarak yapmıştı. Grevde olan madencilerinden birisi, ‘biz çok çalışıyoruz, makineleri kullanıyoruz ama çocuklarımızı okula gönderecek paramız yok. Paramızı istiyoruz. Buraya polis göndermelerine gerek yok. Biz kimseyle kavga etmiyoruz. Biz hakkımızı arıyoruz’ diyordu. Maden işletmelerinin sahibi Londra merkezli Lonmin şirketi katliamın ardından, ‘grevin 1500 ons platin üretimini engelleyeceğini’ söylemiş ve yine şirketin hisselerinin borsada yüzde 1.3 değer kaybetmesinden dolayı duyduğu üzüntüyü dile getirmiştir. İşte bu tablo acımasız kapitalist piyasa düzeninin acı bir tablosudur. Grev yasaklayıp, yürüyen grev ve direnişlere zor ve katliamlara Almanya'da Grev Nedeniyle 190 Uçuş İptal Edildi Almanya’nın resmi havayolları şirketi Lufthansa işçileri, yüzde 5 zam talepleri için greve gitti. Grev nedeniyle Lufthansa, ülkenin en büyük havaalanı olan Frankfurt bağlantılı 190 uçuşu iptal etmek zorunda kaldı. Yaklaşık 19 bin Lufthansa çalışanı 3 yıldır ücret zammı alamıyor. Bununla birlikte Lufthansa 3 bin 500 çalışanını kapının önüne koymaya hazırlanıyor. Daha fazla kar elde edebilmek için sözleşmeli geçici eleman almaya çalışıyor. Havayolları kabine ekipleri sendikası UFO tarafından başlatılan grev ülkenin birçok havaalanında etkili oldu. En büyük katılımın olduğu Frankfurt’un yanı sıra, başkent Berlin’deki Tegel Havaalanında kabine işçileri sabah erken saatlerde greve başladı. 11 saat sürecek olan greve saat 11.00’da Münih Havaalanında da başlatılacak. UFO sendikası, uzun bir süredir maaşlar ve çalışma koşulları konusunda Lufthansa Havayolları ile anlaşmazlık içerisinde. Kabine personeli maaşlarına son üç yıldır zam yapılmadığını söyleyen sendika, maaşların Ocak ayından başlamak üzere 15 aylığına yüzde 5 arttırılmasını talep ediyor. Sendika ayrıca Lufthansa’dan Berlin’de olduğu gibi geçici işçi çalıştırmayacakları yönünde garanti istiyor. Lufthansa Havayolları, sendikanın talebine karşı yaptığı son teklifte maaşların yüzde 3,5 artırılmasını kabul etti. Ancak bu sendika tarafından yeterli görülmeyerek, greve gidilmesine neden oldu. Lufthansa'da kabin görevlisi olarak 19 bin kişi çalışıyor. UFO sendikası bu işçilerin üçte ikisini temsil ediyor. Zambia’da İsyan Eden Maden İşçileri Çinli Şefi Öldürdü… Zambia’da Çin merkezli küresel bir madencilik tekeline ait maden ocağında isyan eden maden işçileri Çinli bir vardiya şefini öldürdüler. Çatışmada bir diğer Çinli şef yaralandı. Tüm Afrika’da olduğu gibi, Zambia’da da çoğu küresel tekellere ait maden ocaklarında, 18 Lübnan: Taşeron Enerji İşçisi İsyanda Lübnan’da günlük sözleşmelerle çalıştırılan 1000 taşeron elektrik işçisi şirket merkezini işgal etti. İşçiler ödenmeyen maaşları için 90 gündür grevde olmalarına karşın olumlu bir yanıt alamamıştı Lübnan’ın kamu elektrik şirketi Lübnan Elektrik’in (Electricité du Liban) genel merkezi 30 Temmuz'da, güne Lübnan’ın dört bir yanından gelen 1000 taşeron işçinin işgaliyle başladı. Şirket binasının içi işçiler tarafından işgal edilirken, kapıda ise binaya girememekten şikayet eden yönetim kademesi personeli vardı. Taşeron İşçiler ve Tahsilatçılar Takip Komitesi’nin kararı ile eyleme geçen taşeron işçiler, şirket binasının bütün kapılarını demir zincirlerle bağladı ve dört girişin önünü de lastik yakarak kapadı. Çatışmanın şiddetlenmesine yol açan gelişme, tahsilat işinin şirket dışına çıkarılmasıyla gerçekleşti. Çünkü, böylece grevdeki işçilerin patronlarla pazarlıkta ellerinde tuttuğu önemli bir koz ortadan kaldırılıyor. Beş aydır geciktirilen maaşları için grevde olan işçiler tahsilat hizmetini bir koz olarak kullanabiliyordu. Bunun üzerine işçiler “Madem siz bizim maaşlarımızı çekmeceye attınız, biz de sizin şirketinizi kapatıyoruz” diyerek işgal eylemini başlattı. Maaşlarının ödenmesini ve hileli günlük sözleşmelerin yerine kalıcı sözleşme yapılmasını isteyen işçiler talepleri karşılanmadan eylemi bitirmeyeceklerini belirtiyor. Eylem nedeniyle bugüne kadar enerji işçilerinin mücadelesine mesafeli duran Lübnan sendikal bürokrasisi de harekete geçmek zorunda kaldı. Ancak işçiler bugüne kadar kendilerini yalnız bırakan konfederasyonlara tepkili. Öte yandan işgal nedeniyle Lübnan elektrik şebekesinin kontrolünü acil durum merkezlerinden yürüten EDL kesintilerin gündeme gelebileceğini, bunun sorumluluğunun da işçilere ait olduğunu söylüyor. Ancak işçiler bir sorumlu varsa onun da, taleplerini kabul etmeyen şirket olduğunu belirtiyor. İspanya’da Demiryolu Çalışanları Grevde İspanya’da hükümetin demiryolu ulaşımındaki özelleştirme planlarını protesto eden çalışanlar 24 saatlik grev başlattı. Sendikaların destek verdiği grevde vatandaşlar bir tren istasyonunun önünde toplanarak hükümet karşıtı sloganlar attı. Grev nedeniyle ülke genelinde tren seferleri gecikmeli olarak yapıldı. Eylemcilerden bazıları hükümete karşı şu tepkiyi veriyor; “Hayatımda hiç ticari alanda ulaşımın bu kadar minium seviyeye düştüğünü görmemiştim. Şu anda ticari ulaşımın en düşük seviyelerini görüyoruz. Bu, sağcı partilerle faşist Rajoy hükümetinin duruşundan kaynaklanıyor.” “Bence hükümetin kesintilere en üstten başlaması gerekiyor. O zaman daha farklı tepki gösterirdik.” Özelleştirme nedeniyle 100 bin kişinin işini kaybedebileceği uyarısında bulunan sendikalar önümüzdeki yıl yapılması beklenen özelleştirme programı öncesi yeniden genel grev çağrısında bulunacaklarını açıkladı. Kaynak:Etha, Sendika.Org 05.09.2012 Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ varan şiddet kullanmak kapitalistlerin kullandıkları ilk olay değil, son da olmayacaktır. Güney Afrika’da grevi yasaklayan, sonrasında kırmak için katliama varan yollara başvuran zihniyete bu ülkede pek de yabancı değiliz. En son THY işçilerinin grevini yasaklayan zihniyetle, Güney Afrika’da grevi yasaklayan zihniyet arasında ortaklık vardır. Güney Afrika’da ve dünyanın her yerinde bu vahşi sömürü düzeni olan kapitalizme son verildiğinde madenler ve tüm zenginlikler bir avuç sömürücü zalimin elinden alındığında, o zaman işçiler de çocuklarını okula gönderebilecek ve emeğinin gerçek karşılığını alacaktır. Bu ancak Kapitalist sistemin şiddete dayalı bir devrimle alaşağı edilmesi ile mümkündür. saate varan çalışma saatleri, resmi asgari ücretin yarısı düzeyinde ücretler ve ücret kesme cezaları, sendika ve örgütlenme yasakları, işçi sağlığı ve güvenliğinin esamisinin okunmaması, işçilere dönük ırkçı aşağılamalar, sınıf kinini ve çatışmalarını büyütüyor. Çin emper ya list burjuvazisi, dünya çapında olduğu gibi Afrika’da hammadde kaynaklarına büyüyen yatırımlar yapıyor. Afrika’da yalnız madencilik alanındaki yatırımları 1 milyar doları geçmiş durumda. Şirket madenleri satın alıyor, işçilere ise Çin’dekinin de çok altında kölece çalışma koşullarını dayatıyor. Çin merkezli madencilik tekellerinin para-militer güçleri ile maden işçileri arasındaki kanlı çatışmalar ilk kez yaşanmıyor. 2 yıl önce de Çinli yöneticiler, başkaldıran maden işçilerine ateş açtırmış, 13 işçiyi katletmişlerdi. Afrika’da küresel tekellerin el koyduğu maden ve tarım tekellerinde, işçi isyanları ve direnişe geçen işçilere doğrudan ateş açılması, ölümlerle sonuçlanan sert sınıf çatışmaları, giderek yaygınlaşıyor. 15 Suriye yangın yeri, ne emperyalist müdahale, ne de faşist Esad rejimi, kurtuluş işçilerin, köylülerin demokratik halk devriminde! Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi Aziz Özer Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Metin Yoksu • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: mail@yid.ydicagri.org • web: www.yid.ydicagri.org YDİ ÇAĞRI Sayı 159’nin İşçi Özel Sayısı • Eylül 2012 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli