Tam Metin - Sosyal Bilimler Dergisi
Transkript
Tam Metin - Sosyal Bilimler Dergisi
Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 252-259 H. Nurgül BEGİÇ1 KÜLTÜREL SÜREKLİLİKTE ÜRETİM VE AKTARMA MEKÂNLARI; GELENEKSEL KEÇE ATÖLYELERİ Özet İnsanoğlu tarihsel yaşamın başlangıcında ihtiyaçlarını kendi kendine karşılamak zorunda kalmıştır. Toplumların gelişmesi ile birlikte ihtiyaçlar çeşitlenmiştir. Bu ihtiyaçları karşılamak üzere istekli ve yetenekli olan kişiler üretime daha fazla zaman ayırarak ustalaşmışlardır. Bu bağlamda ihtiyaçlara göre şekillenen üretimler için belli meslek dallarının kurulması ve bir düzen içerisinde sürdürülmesi ihtiyacı doğmuştur. Böylece her üretim alanının kendine özgü üretim ortamı gerektirmesi, atölye (işlik) kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu anlamda atölyeler, her toplumda kendine özgü yaşam biçimine uygun ihtiyaçları karşılamak üzere gelişme gösteren, daha çok beden gücüne dayalı olarak kısıtlı sayıda üretim yapılabilen mekânlardır. Toplumsal yaşamdaki işlevlerinin sürekliliğine bağlı olarak bazı atölyeler zaman içerisinde geleneksel özelliği olan üretim mekânları hüviyetini kazanmışlardır. Atölyelerde bir taraftan üretim yapılırken diğer taraftan üretimin gelecek kuşaklarca sürdürülebilmesi için geleneğin aktarılması sağlanmıştır. Bu bağlamda Orta Asya’dan Anadolu’ya devam eden tarihlerinde Türkler de kendilerine özgü yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayacak ürünleri üreten meslek dallarını ve bunların faaliyetlerinin sürdürüldüğü atölyeleri kurmuşlardır. Toplumdan işlevsellikleri nedeniyle uzun yıllar talep gören atölyeler zaman içerisinde geleneksel özelliklerini kazanmışlardır. Bu bağlamda keçe atölyeleri geleneğin üretim ve aktarma mekânları olarak kültürel miras içerisinde yerini almıştır. Bu çalışmada Türk tarihi boyunca geleneksel keçe atölyelerinin değişimleri ve değişimin nedenleri incelenecektir. Anahtar kelimeler: kültürel zenginlik, geleneksel üretim, zanaat, atölyeler, Keçecilik. 1 Yrd. Doç. Dr., Çankırı Karatekin Ünversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi ABD., begicnurgul@gmail.com Kültürel Süreklilikte Üretim ve Aktarma Mekânları; Geleneksel Keçe Atölyeleri THE PLACES OF PRODUCTION AND TRANSFER IN CULTURAL CONTINUITY; TRADITIONAL FELTMAKING WORKSHOPS Abstract From the beginning of the history, humankind have been obliged to fulfil his own needs. With the development of the societies, these needs became diversified. To fulfil these needs, those who were willing and talented had become masters by spending more time on production. In this context, for the products which were shaped according to the needs, emergence of certain professions and maintenance of these professions in an order were required. Thus, every field of production had required a particular place of production and this caused workshops (atelier) to emerge. In this sense, workshops are the places which made progress in every society to fulfil the needs of their specific life-style; and the places where the limited number of production can be made-based mostly on physical strength. Depending on the continuity of their function in the social life, some workshops had gained the identity of “a place of production which has traditional characteristics”. In the workshops, not only the production was made, but also the transfer of the tradition to the next generations had been provided for the continuity of the production. In this context, during their history from Central Asia to Anatolia, Turks had established the fields of professions which would product the productions to fulfil their needs, and the workshops in which these activities would be continued. Workshops which had been demanded by the society for many years thanks to their functionalities, gained their traditional characteristics in time. In this context, felting workshops had their places among the cultural heritages, as the places of production and transfering of the tradition. In this study,changes in traditional felting workshops during the Turkish history and the reasons of these changes will be analysed. Key Words: cultural wealth, traditional production, craft, workshops, feltmaking. GİRİŞ Toplumla birlikte yaşayan gelenekler, canlı ve uyumlu yapılarıyla süreklilik kazanmışlardır. Gelenekler her dönemde yeniden yaratılır ve diğer kuşaklara aktarılır. Özdemir’e göre; geleneği yaratan, gelenek aktörleridir. Gelenek aktörlerini de yaratan, gelenektir. Gelenek aktörü, gelenek adlı belleği yeni bağlama aktarmakla kalmaz, geleneği yeni ortama uygun olarak yeniden yaratır. Bu süreçte gelenek aktörü kimliği de yeniden oluşturulur (2012: 352). Gelenekler canlılıklarını, eski dönemden aldıkları değerleri yaşanılan dönemde yeniden yorumlayarak uygulamalarından kazanırlar. Öğüt Eker’e göre; toplumların ihtiyaçlarına göre değişen, gelişen veya parçalanarak yeni sentezler oluşturan gelenekler, milletlerin ihtiyaçlarına göre gelişme gösterir (2007: 228). Gelenekler kuşaktan kuşağa aktarılarak süreklilik kazanırlar. Bu aktarımlar, zaman içerisinde günün şartlarına ve teknolojik gelişmelere uyum gösterirler. Gelenekler yaşamımızın her alanında var olan görgü ve bilgiyle birlikte bütünleşerek geleneksel sanatların devamlılığını sağlamaktadır. Geleneksel el sanatlarımızdan olan Keçecilik, Türklerin tarihi ile başlayıp günün şartlarına göre değişime uğrayarak sürdürülebilirliği sağlanmıştır. “Türkiye’de bilimsel ve SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık 2015, s. 252-259 253 H. Nurgül Begiç teknolojik gelişmeler bağlamında kırsal bölge insanın yaşam tarzı ve üretim biçimi değişmiştir” (Özdemir, 2001: 126). Bu değişim yaşam içinde işlevselliğini koruyan Keçecilik sanatının devam etmesine, talep edilmeyenlerin ise yok olmasına neden olmuştur. Geleneksel el sanatlarının üretim yerleri bu işe özgü yapılmış mekânlardır. Toplumların gelişmesi, ticaret ve ekonominin seyrine göre bu mekânlar da gelişim göstermiştir. Türk kültür tarihinin Orta Asya’dan başlayan ve Anadolu topraklarına yönelen seyrinde geleneksel keçe sanatının icra ortamında da değişimler yaşanmıştır. Tarihsel süreçte, ilk Türk topluluklarının konar-göçer yaşam sürmeleri ve hayvancılıkla geçimlerini sağlamaları nedeniyle, besledikleri koyunların yününden faydalanarak ihtiyaçları olan keçe ürünleri yapmışlardır. “Göçebe Hun toplumunda kadınlar ve kızlar zamanlarını keçe yaygı yapımında, halı, kilim ve kumaş gibi ihtiyaçlarını karşılamak için geçirirlerdi” (Salman, 2002: 4,211). Sabit evleri olmaması nedeniyle bu dönemde keçe ürünlerin açık havada yapıldığı kuvvetle muhtemeldir. “Hun topluluklarında bütün kadın ve kızların büyük zamanlarını keçe yaygı yaparak veya tezgâh başında halı dokuyarak geçirirlerdi. Esvap ve çeşitli kışlık eşyaların dokumaları çadırın içinde yapılır, yapağı ve yünün boyanması ile keçe yapımı sadece sıcak aylarda ve açık havada olurdu” (Diyarbekirli, 1972: 47). Göçebe yaşayan Hun topluluklarında atölye sistemi henüz gelişmemişti ve ihtiyaç olan keçe ürünler aile bireyleri tarafından iş bölümü yapılarak üretilmekteydi. Göktürkler, dokuma ve deri tabaklamasını bilirlerdi. Yönetim göçebe toplulukların elindeydi. Yerleşime uygun alanlarda şehirler kurulmaya başlanmıştı. Bu şehirlerde hayvancılığın gelişmesine bağlı olarak deri ürünlerin, dokumaların, yünlerin işlenmesi, boyanması ve ürün haline getirilmelerinin atölyelerde yapıldığı zannedilmektedir. Yerleşik yaşama geçen toplulukların el sanatları üzerine atölye kurdukları ve halkın ihtiyaçlarını karşıladıkları bilinmektedir. “Derilerin önemli bir bölümü göçebe Türklerden tarım bölgelerine (kurban için hayvanlar ve sürü halindeki hayvanlar) gittiği biliniyor. Türkler, yerleşmiş nüfuslar tarafından sonradan tabaklanan işlenmemiş deriyi satın alırlardı” (Baratova, 2002: 2,95). Bu bilgiler, büyük miktardaki derilerin atölye ortamında tabaklanarak göçebe topluluklar tarafından satın alındığını göstermektedir. “840 yılında Kırgız yenilgisinden sonra eski yurtları olan Ötüken’i bırakıp güneye inen ve bilhassa Turfan bölgesine yerleşen Uygurlar artık tamamen yerleşik hayata geçmişlerdi. Buradaki Uygurları ziraatçi, ticaretle uğraşan insanlar olarak görmekteyiz (İzgi, 2014: 33). Uygurlar’ın savaşlar nedeniyle dağılan bazı kollarının eski yurtlarını terketmeleri ve yeni yurtlarında yerleşik yaşama geçmeleri ticaretin ve üretimin de değişimine neden olmuştur. “Bütün Eski Çağ Uygur kasabaları askeri garnizonlar için konaklama alanları idi. Savaşlarda şehrin dışında yaşayan göçebe kabileler tarafından sığınak olarak kullanılabiliyorlardı. Aynı zamanda alana kazılmış demir mucur, buğday değirmeninin kalıntıları, değirmen taşları ve taş ocaklarından da anlaşılabileceği gibi, gelişen tarımın, yerleşik hayatın, el sanatları ve ticaretin merkezleri idiler” (Kamalov, 2002: 4,103). Orta Asya’da Uygur döneminde halkın yerleşik düzene geçişi ile birlikte el sanatlarını icra eden atölyelerin kurulduğu ve meslekleştiği görülmektedir. Türklerin Orta Asya’dan göç ederek Anadolu’ya yerleşmeleriyle birlikte, geldikleri yerlerde mesleklerini icra eden ustalar aynı işlerini yeni yerlerinde yapmaya başlamışlardır. Böylece her mesleğin üretim ve pazarlama faaliyetleri bu işe özgü mekânlarda yapılmıştır. Bu SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 252-259 254 Kültürel Süreklilikte Üretim ve Aktarma Mekânları; Geleneksel Keçe Atölyeleri mekânlara “atölye” veya “işlik” denilmektedir. Atölye, “İçinde sanatsal üretim ve el işçiliği düzeyinde imalat yapılan mekân” (Sözen ve Tanyeli, 1994: 30) olarak tanımlanır. İktisadi kavram olarak “Zanaatkarlık; işin bölümlere ayrılmadığı, işin tamamının aynı iş biriminde yapıldığı, ustalık, çıraklık ve kalfalık biçiminde nitelikli emek kullanımıyla örgütlendiği küçük ölçekli ve sipariş üzerine yapılan üretimi anlatmak için kullanılmaktadır” (Emiroğlu vd., 2006: 1005). Bu tanımdan hareketle Atölyeler, üretimin başından sonuna kadar bölümlere ayrılmadan ustalık, kalfalık ve çıraklık şeklinde yapılaşan bir sistemde öğrenilmiş nitelikli bilginin kullanılarak emek yoğun esaslı küçük ölçekli ve sipariş üzerine üretimin gerçekleştirildiği mekânlar olarak tanımlanabilir. Kapalı pazar ekonomisinin geçerli olduğu dönemler için en uygun üretim biçimi olan atölye esaslı üretim sınırlı sayıda talep ve sınırlı sayıda üretim esasına dayanır. Bu bağlamda keçe ürünlerin üretildiği atölyeler de kurulmuştur. Geleneksel keçe sanatının sürdürüldüğü atölyeler üretim, öğretim, satış, pazarlama, depolama ve sergileme olmak üzere tüm mesleki faaliyetlerin sürdürüldüğü mekânlardır. Daha çok beden gücüyle üretim yapan zanaat erbabının üretim yaptığı veya sanatçıların faaliyetlerini sürdürdüğü yer olarak bilinen atölyeler, keçecilik faaliyetlerinin de sürdürüldüğü ve bir sonraki kuşağa aktarıldığı icra ortamlarıdır. Türklerin Anadolu topraklarında yaşamını sürdürmesi ve kalıcı bir yerleşim sağlaması, güçlü bir ekonomik sistem kurmasını gerektirmiştir. Bu bağlamda “Ahi Teşkilatı’nın beylikler döneminden itibaren Türk toplumunun zanaatkârlık geleneği içinde önemli bir kurum olduğu bilinmektedir. Ahiliği benimsemiş loncalar, Osmanlı üretiminin temel kurumu olarak XVIII. yüzyıl sonuna kadar ekonomik hayatta yer almıştır” (Ortaylı, 2007: 107). Kent ve kasabalarda Ahilik teşkilatı içinde yapılaşarak aynı faaliyeti sürdürenler zaman içerisinde çarşılar içerisindeki sokak ve arastalarda bir araya gelmişlerdir. Anadolu’da yerleşik düzene geçişle birlikte çarşılar oluşmuş, toplumsal ve ekonomik faaliyetlerin birçoğu bu alanlarda yaşanmıştır. “Osmanlı şehrinin kalbi, büyük tüccarların bulunduğu ve devletlerarası ticaretin döndüğü ana pazar, bedestendir. Genelde bedesten hanlarla çevrilidir ve büyük camilerin civarındadır. İki taraflı dükkânların bulunduğu sokaklar şehrin merkezinden mahallere uzanırlar. Zanaatkârların, meslek erbabının dükkânlarının olduğu yan sokaklar ana sokaklara bağlanırlar” (Karpat, 2002: 50). Kentlerde genellikle her esnafın kendi adıyla anılan bir çarşısı bulunmaktadır. Günümüzde de birçok kentin eski ticari alanında o dönemdeki mesleklerin adını sürdüren çarşı, arasta, bedesten, sokak ismiyle anılan yerler bulunmaktadır. Anadolu’da Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde atölyeler kent ve kasabalarda ticari hayatın sürdüğü çarşılarda toplu halde yapılanmıştır. Klasik keçeci dükkânı genellikle 3-3,5 m. cepheli, birbirine bitişik iki katlı, derinlemesine ince uzun planlıdır. Hamamda pişirme geleneği olan soğuk iklime sahip merkezlerde dükkânın önü kapalıdır. Bu tür dükkânların cephesinde, kapı ile, yerden bir metre yükseklikte bir veya iki pencere vardır. Pencereler çoğu zaman açık olup, arkasında bir kişinin oturabileceği genişlikte bir sedir bulunmaktadır. Bu sedirde dükkânın ustası oturur ve işlerini yönetirken yünlerin ayıklanması işlemini yapar. Alışveriş iyi havalarda dükkânın önünde yapılır. Hamamda pişirme geleneği olmayan ve ılıman iklime sahip merkezlerde ise, dükkânın önü bütünüyle açıktır. Hamamda pişirme geleneği olan merkezlerde dükkânlar loş ve nemli olup toprak tabanlı kârgir yapılardır. Toprak taban iki yılda bir defa kazılarak bol su ile ıslatılıp çiğnenir ve mala ile düzeltilerek sert ve düzgün zemin elde edilir. Tabanın toprak yapılmasının sebebi toprağın SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık 2015, s. 252-259 255 H. Nurgül Begiç yumuşak olması, soğuğu daha az geçirmesi ve kalıba dökülen suyun fazlasını emmesidir. Hamamda pişirme geleneği olmayan merkezlerde ise, taban tahta döşelidir. Ancak, zaman içinde dövme ve pişirme makinelerinin kullanımının yaygınlaşması sonucunda toprak ve tabanlar yerini beton zemine bırakmışlardır (Seyirci ve Topbaş, 1999: 581-582). Geleneğin sürdürüldüğü keçe atölyelerinin çoğu metruk yapılardır. Güneş görmeyen, sadece sokak cephesinden ışık alan, tek cephesinde boydan penceresi ve kapısı olan loş, dikdörtgen, toprak veya ahşap zeminli, ağıl ve koyun kokusunun hissedildiği dükkânlardır. Keçe atölyeleri yaz kış devamlı açıktır. Atölyeler yazın serin, kışın ise soba yanmasına rağmen soğuk ve nemlidir. Atölyelerin duvarında hallaç ve yayı ile yünlerin tartılmasında kullanılan kantar asılıdır. Duvarın bir yanında yün atma (süme) makinası, diğer bir yanda ise tepme makinası bulunmaktadır. Köşede ufak tefek aletler de bulunur; bunlar başlıklar için tahta kalıplar, sabun, ibrik ve hasır kalıplardır. Konya’da “Eski Buğday Pazarı civarında bulunan Gevraki Han, birbirine benzer sokaklardan meydana gelmiştir. Sokaklar gibi dükkânlar da birbirinin benzeridir…Yaklaşık 60 m2. Büyüklüğünde olan dükkânın tavanı oldukça yüksek, tavana yakın çakılmış çivilerde, yere kadar uzanan işlenmiş keçeler asılıdır” (Eker, 2008: 72). Eski dönemlere ait geleneksel keçe atölyeleri hakkında yapılan araştırmalarda sadece üretim faaliyetinin yapılmadığı, ustaların yanında çalışan çırak ve kalfalara öğretildiği, sergileme, pazarlama, satış, depolama olmak üzere birçok görevi yerine getiren mekânlar olduğu görülür. Bu özellikleri ile atölyeler aynı zamanda geleneği gelecek kuşaklara aktarma özelliklerini de kazanmışlardır. Dönemin şartlarına uygun malzemelerle inşa edilen atölyelerin büyüklüğü ve planı ihtiyaçları karşılayabilecek şekildedir. Atölyelerin kapı ve pencereleri iklim şartlarına göre şekillenmiştir. Zemin döşemeleri önceleri toprak iken, daha sonra makineleşme ile birlikte betondan yapılmıştır. Oğuz’a göre; XXI. yüzyıldan geriye doğru baktığımız zaman üç yüzyıla yayılan macerasında, ürünün her zaman üretim, üreten ve üretim yerinin önünde geldiği görülmüştür. UNESCO somut olmayan kültürel mirasın korunması sözleşme metinleri insanı ve insanın kültür ürettiği mekânı öne çıkardığı sözleşme metinlerinden daha kolay görülecektir. Ürün her şeyin temeliydi ve adeta ürün ortaya çıkmak için insanları araç olarak kullanıyordu. İnsanlar bu geçişin sadece basit bir köprüsü idi. Ancak süreç bu görüşü doğrulamadı. Üreten ve üretim yeri yok olunca üretimin durduğu yani ürünün ortaya çıkmadığı ve bunun kültürel süreklilik ve çeşitlilik açısından vahim bir sonuç olduğu kanıtlanmış oldu…Eğer, UNESCO yaklaşımlarını ve kültür üretiminin bir bağlamı olduğu fikrini doğru buluyorsak, folklorun ürün dışındaki yönlerine dikkat çekmek durumundayız. Folklorun üretildiği yerler olarak kültürel mekânlar bu bakımdan son derece önemli hale gelmektedir. Kültür aktarımında ustalar ve mekânların önemi, kentleşme, teknolojik gelişme, küreselleşme gibi olguların kültürel süreklilik ve çeşitlilik konusundaki olumsuz etkileri nedeniyle daha da öne çıkmaktadır” (2007: 30-31). Bu görüşlerden hareketle, geleneksel keçe üretimin yapıldığı atölyelerin kültürel belleğin sürdürülebilirliği açısından önemi UNESCO tarafından da vurgulanmaktadır. Oğuz’a göre; UNESCO, sürdürülebilir kalkınma süreçlerine eklemlenmeyen bir korumayı gerçekçi görmemektedir. Yani eski kültürleri eski bağlamlarda üretmeye devam etmek ne mümkündür ne de gereklidir. Kısacası, modern insanı eski kültür üretmeye zorlayarak kültürlerin sürekliliğinin ve çeşitliliğinin sağlanması olmaz bir hayâlden başka bir şey değildir (2007: 32). Bu düşünceden hareketle, eski dönemin şartlarında oluşan atölyelerde yine eski SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 252-259 256 Kültürel Süreklilikte Üretim ve Aktarma Mekânları; Geleneksel Keçe Atölyeleri ürünleri üretmeye çalışmak kültürel sürekliliğe katkı sağlamayacaktır. Değişen şartlar, teknolojik gelişmeler ve yaşam biçimleri geleneği yaşatmak için günümüz ihtiyaçlarını karşılayacak yeni ürünlerin tasarlanıp üretilmesini ve bu üretimin yine günümüz değişen şartlarına uygun atölyelerde yapılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda geleneksel keçe atölyeleri az da olsa talebi olan geleneksel ürünleri üretmeye devam ederken, sürekliliğin sağlanabilmesi için eğitimin de sürdürüldüğü modern atölyelerde yeni keçe tasarımlar yapılarak keçenin kullanılabileceği yeni alanlar bulunması doğru bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. 2000’li yılların başından itibaren yeniden gündeme gelmeye başlayan Keçecilik sanatı, atölyelerin bir bir kapanarak geleneğin yok olmakla karşı karşıya kalma tehlikesi karşısında sürdürme gayretlerini öne çıkarmıştır. Elbette öncelikle geleneksel mekânların kapanmasını ve üretimin durmasını engellemek en akılcı çözüm olarak görülebilir. Bu bağlamda çeşitli desteklerle geleneksel atölyelerin çalışmasını sağlamak gerekecektir. Ancak, kentlileşen insanın değişen ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak geleneksel keçe üretimin sürdürülmesi mümkün değildir. Bu durumda öncelikle yeni ihtiyaçların araştırılıp üretileceği üretim mekânlarının oluşturulması gerekecektir. Bu bağlamda yeni atölyeler kurulmalı ve yeni ihtiyaçları karşılayacak üretimler buralarda yapılmalıdır. Özellikle toplumun dönem ihtiyaçlarına uygun tasarım ve üretim yapan atölyeler bu iş için uygun yerlerdir. Üniversitelerde tekstil, giyim kuşam alanında tasarım ve üretim yapan bölümlerde araştırma ve eğitim amaçlı atölyeler kurulmalıdır. Diğer taraftan halk eğitim merkezleri ile yerel yönetimlerce açılan ticari kazanç amaçlı meslek kazandırma veya hayat boyu öğrenme amacı güden hobi amaçlı benzer nitelikli kurslar için oluşturulan atölyeler dönemin getirdiği şartlara uygun üretim yapan mekânlar olacaktır. Diğer taraftan, “el sanatını dar gelirli grupların işsizlik sorunu çerçevesinde ele almamalı, konuyu ulusal kalıtın küresele sunulması, kültürün turizmle ilişkilendirmesi yaklaşımıyla planlanmalıdır. El sanatları, bu yaklaşım çerçevesinde yorumlanarak, yeniden biçimlendirilerek ve uygulamalı müzelerde doğal ortamlar yaratılarak üretilmelidir” (Oğuz, 2013: 55). Bu bağlamda Uygulamalı Halk Kültürü Müzeleri içinde oluşturulacak keçe atölyeleri hedeflenen amaca ulaşmada önemli mekânlar olacaktır. SONUÇ Önceleri küçük topluluklar kendi ihtiyaçlarını karşılamak için keçe üretirken, toplumsal yaşam ve iktisadi hayatın gelişmesiyle keçe, ekonomik bir değere dönüşmüş ve üretenlerin geçimlerini sağlayan bir meslek dalı haline gelmiştir. Bu gelişmeye bağlı olarak her meslek gibi keçecilik de kendi ihtiyaçlarına özgü atölyesini oluşturmuştur. Zaman içerisinde atölyeler kasaba ve kentlerin ticari merkezlerinde toplu halde çarşı içlerinde bir sokakta veya bir bedesten içinde faaliyet göstermişlerdir. Atölyeler, kültürel zenginliklerin üretilerek yaşatıldığı ve sonraki kuşaklara aktarılarak sürdürülmesine aracılık eden mekânlardır. Anadolu kentlerindeki geleneksel atölyeler genellikle tek katlı, taş, tuğla veya ahşap malzemeden kârgir sistemle basit şekilde inşa edilmiştir. Atölyeler, üretimle birlikte geleneği gelecek nesillere aktaran, pazarlama, satış ve depolama faaliyetlerinin bir arada sürdürüldüğü mekânlardır. Sanayi ve teknolojinin gelişmesi ve değişen yaşam biçimi ile birlikte çeşitlenen ihtiyaçlar geleneksel keçe atölyelerinin ürettiği ürünlere olan talebin azalmasına ve buna bağlı SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık 2015, s. 252-259 257 H. Nurgül Begiç olarak atölyelerin kapanmasına neden olmuştur. Günümüzde Anadolu’da sınırlı sayıda geleneksel keçe atölyesi faaliyetini sürdürmeye çalışmaktadır. 2000’li yılların başından itibaren keçenin kullanım alanları ile ilgili yeni arayış çalışmaları, küreselleşmenin getirdiği tek tiplilik kaygıları ile kaybolmakta olan geleneksel değerlerin korunması ihtiyacı dikkatleri yeniden bu alana çevirmiştir. Keçenin günün şartlarına uygun ihtiyaçları karşılayacak üretim arayışlarına girilmesi, yeni tasarım ve uygulamalarla işlevsellik alanının genişletilmesi keçenin yeni atölye ortamlarında üretilmesini gerektirmiştir. Bu bağlamda üniversiteler ve diğer eğitim kurumlarında eğitim ve öğretim amaçlı atölyelerin kurulmasına neden olmuştur. Diğer el sanatları gibi, Geleneksel Türk Keçecilik Sanatı’nın farklı bir yaklaşımla yorumlanması ve yeniden üretilmesi günümüzde önem kazanmaktadır. Keçecilik sanatının kültür turizmi aracılığıyla dünyaya tanıtılması bağlamında Uygulamalı Halk Kültürü Müzeleri kurulmalı ve bu kapsamda yorumlanıp, biçimlendirilerek uygun atölye ortamında yeniden üretilmesi sağlanmalıdır. KAYNAKLAR BARATOVA, L. S. (2002). Orta Asya'daki Türk Kağanlığı (M.S. 600-800). H. C. Güzel, K. Çiçek ve S. Koca (Ed.). Türkler Ansiklopedisi. (c.2. s.89-96). Ankara: Yeni Türkiye Yayınları. DİYARBEKİRLİ, N. (1972). Hun Sanatı. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları. EKER. R, (2008). Konya’da Esnaf Manzaraları. Nüve Kültür Merkezi Yayınları: 61 Konya: Çınar Ofset. EMİROĞLU, K., Danışoğlu, B., Berberoğlu, B., (2006), Ekonomi Sözlüğü, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları. İZGİ, Ö. (2014). Orta Asya Türk Tarihi Araştırmaları. Türk Tarih Kurumu. İstanbul: Tor Ofset. KAMALOV, A. (2002). Göçebe Uygur Kültürü. H. C. Güzel, K. Çiçek ve S. Koca (Ed.). Türkler Ansiklopedisi. (c.4. s. 100-104). Ankara: Yeni Türkiye Yayınarı. KARPAT, K. H. (2002). Osmanlı Modernleşmesi - Toplum, Kuramsal Değişim ve Nüfus. (A. Zorlu Dorukan, K. Durukan, Çev.). İstanbul: İmge Yayınevi. OĞUZ, M. Ö. (2007). Folklor ve Kültürel Mekân. Milli Folklor. 10(76), 30-32. OĞUZ, M. Ö. (2013). Küreselleşme ve Uygulamalı Halk Bilimi. Ankara: Akçağ Yayınları. ORTAYLI, İ. (2007). Osmanlı Barışı, 3. Baskı, İstanbul: Timaş Yayınları. ÖĞÜT EKER, G. (2007). Gelenek Haline Gelen Modernite. Edebiyat ve Dil Yazıları/ Mustafa İsen’e Armağan. s.221-229. ÖZDEMİR, N. (2001). Bilim ve Teknolojideki Gelişmelerin Köy Seyirlik Oyunlarına Etkisi. Milli Folklor Dergisi. 7(51), 119-129. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 252-259 258 Kültürel Süreklilikte Üretim ve Aktarma Mekânları; Geleneksel Keçe Atölyeleri SALMAN, F. (2002). Başlangıcından Türkiye Selçuklularına Kadar TürklerdeTekstil ve Dokumacılık Sanatı. H.C.Güzel, K.Çiçek ve S. Koca (Ed). Türkler Ansiklopedisi. (c. 4. 208-214). Ankara: Yeni Türkiye Yayınları. SEYİRCİ, M. Topbaş, A. (1999). Anadolu’da Keçecilik. Erdem Dergisi, Halı Özel Sayısı, Cilt:10, sayı:30. Atatürk Kültür Merkezi Yayınları. Ankara: Dumat Ofset. (s. 577-597) SÖZEN, M., Tanyeli, U.(1994). Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitabevi. 259 SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık 2015, s. 252-259