festivalden - Tiyatro Dergisi
Transkript
festivalden - Tiyatro Dergisi
ay cep Tiyatro... Tiyatro... Sayı: 4 MAYIS/1991 ÜCRETSİZDİR FESTİVAL ÖZEL SAYISI Mayıs ayında İstanbul renkli bir Tiyatro Şöleni yaşayacak. Uluslararası 3.İstanbul Tiyatro Festivali, Bakırköy Belediyesi 1.Uluslararası Gençlik Tiyatro Şenliği, Kağıthane Belediyesi Amatör Tiyatro Şenliği, M.Eğitim Vakfı-Hürriyet Gazetesi'nin İstanbul Liselerarası Tiyatro Şenliği bütün ay boyunca, yerli yabancı birçok oyunu değişik biçim ve yorumlarla İstanbul sahnelerine taşıyacak. Ayrıca ITI (Uluslararası Tiyatro Enstitüsü)'nin iki yılda bir yapılan kongresi bu yıl. 26 Mayıs 1 Haziran arasında, yabancı 300-400 delegenin katılımı ile İstanbul'da gerçekleşecek. İstanbul Şehir Tiyatrolarının 7.Gençlik Günleri, İstanbul Opera ve Balesinin 1.Gençlik Günleri de, Mayıs ayında çeşitli sahne sanatlarının gösterimi ile devam edecek. Bütün bu etkinlikleri dergimize sığdırmak olanaksızdı. Biz, ağırlığı Uluslararası 3. İstanbııl Tiyatro Festivali'ne vermek yolunu seçtik. Derginin sayfa adedini bu defa 48'e çıkarıyor ve dergiyi daha nitelikli kâğıda, iç sayfalan da renkli olarak basıyoruz. Dergi, 32 sayfa ve 3.hamur kâğıtla yayıma başladığında bu köşede, Yazı İşleri Müdürümüz Mustafa Demirkanlı "... dergimiz önümüzdeki aylarda daha kalın, kuşe kapak, belki de birinci hamur olarak çıkmanın yollarını bulacaktır: amaçlıyoruz, umul ediyoruz." diye yazmıştı. Böylece dergimiz yaşamının 4. ayında, amaçladığı bu hedeflere yaklaşmış oluyor. Bunun nedeni ise, tiyatrocu dostlarımız ve okurlarımızın dergiye gösterdikleri ilgi, bizleri özendirme ve cesaretlendirmeleridir. Katkılarını esirgemeyen bütün kişi ve kurumlara, tiyatro sanatı adına, teşekkür etmek istiyorum. Dergimiz. Haziran-Temmuz ve Ağustos-Eylül aylarında, ikişer aylık sayılar halinde çıkacak, Ekim ayından başlayarak, tekrar aylık düzenine geçecektir. Yeni tiyatrolu günlerde buluşmak üzere... Sevgilerle... pe cy a Sahibi ve Yayın Yönetmeni: Boyut Yayınevi Tic. ve San.Ltd.Şti. adına T. Yılmaz ÖĞÜT Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa DEMİRKANLI Danışma Kurulu: • Orhan ALKAYA • Rutkay AZİZ • Tuncer CÜCENOĞLU • Genco ERKAL • Fikret İLKİZ • Yılmaz ONAY • Işık YENERSU Bu Sayıda Katkısı Olanlar: • Ufuk AKBAHARER • Kâzım AKSAR • Hayati ASILYAZICI • Musa AYDOĞDU • Metin BALAY • Orhan DURU • Dikna ERDEN • Ferda ERDOĞAN • Işıl KASAPOĞLU • Zihni KÜÇÜMEN • Ertuğrul KÜRKÇÜ • Özdemir NUTKU • Özlem ÖĞÜT • Seçkin SELVİ • TİYAP • Rengin UZ • Zeynep ÜSKÜL • Ayşegül YÜKSEL Teknik Yönetmen: Sinan ŞANLIER Kapak Tasarımı: Yücel TANYERİ Reklam ve Halkla İlişkiler: Kemal DEMİRKANLI Adres: Oba Sok. No:9/l Cihangir-İstanbul Tel: (9-1) 149 87 37-38 Fax: (9-1) 149 02 18 Ankara Temsilcisi: Koray ERGUN Ankara Büro: Ihlamur Sok No:7 Yenişehir Tel: (9-4) 125 02 56 İzmir Temsilcisi: Ali Rıza ÖZBİLGİÇ İzmir Büro: 155. Sok. 5/A Hatay Tel: 9-51-43 01 39 Samsun Temsicisi: M.Kaya ODABAŞI Samsun Büro: İstiklal Cad.64/5 Tel: 9-36-12 25 12 Ofset hazırlık: Tem Yapım • 149 87 37 Basıldığı Yer: Gelişim Yayınları A.Ş. • 169 66 80 Merhaba T. Yılmaz Öğüt 4 HABERLER oyunları bir kitapta toplanıp Çağıltı Yayınları tarafından yayımlandı. Yeşil Gece, Reşat Nuri Güntekin'in aynı adlı romanın dan oyunlaştırılan ve "Laiklik" konusunu işleyen bir oyun. Cücenoğlu, Kumarbazlar'da ise Gogol'un aynı adlı bir perdelik farsından yola çıkarak, oyun kahramanların aslından çok farklı kişiler, tiyatro yazan ve aktör yapmış ayrıca oyunu iki perde olarak yazmış. Tiyatro yapabilme için çete kurup para elde etmek isteyen iki tiyatrocunun se rüveni Kumarbazlar.. • AVNİ DİLLİGİL ÖDÜLLERİ İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ŞEHİR TİYATROLARININ KAMYON TİYATROSU. pe cy a İzmir Büyükşehir Belediyesi "Şehir Tiyatroları", Özdemir Nutkunun yönetiminde 24 Nisan 1991 Çarşamba günü Konak Meydanı'nda, Ülkü Ayvaz'ın Yaşasın Gökku şağı adlı çocuk oyunuyla tiyatro yaşamına girdi. Ülkemizin bu ilk kamyon tiyatrosu, HER AN, HER YERDE TİYAT RO! sloganıyla Nisan sonundan itibaren İzmir'in uzak semtlerine, civar ilçe ve köylerine tiyatroyu halkın ayağına götürmeye başladı. Özdemir Nutku'nun deyişiyle, Kam yon Tiyatro, "bugüne dek tiyatroya gidememiş çocukları mıza da hizmet verecek!". Aynı zamanda "sokak tiyatrosu" aracı olarak da kullanılacak olan kamyonun, kapaklan açı lınca 6.5 m. x 6.5 m.lik bir sahnesi, çeşitli amaçlarla kulla nılacak bir balkonu ile iki makyaj odası var. Aracın elektri ği onunla birlikte gezen bir elektronik kamyonun jeneratörlerinden sağlanıyor. Dışarıdan küçük görünen, ama kapakları açılınca yeterince oyun alanına sahip olan bu Kamyon Tiyatro İzmir'de büyük ilgi gördü. İlk gösterisini Konak Meydanında yüzlerce küçük se yircinin önünde düzenleyen Kamyon Tiyatro, 27-28 Nisan günlerinde Salihli'deki Çocuk Şenliğine katıldı ve Salihli dışında, Durasallı ile Kavaklıdere köylerinde de temsiller verdi. Daha sonra İzmir'in çeşitli banliyölerinde turne prog ramı hazırlayan Kamyon Tiyatro'ya olan talep gün geçtikçe daha da artmaktadır. Muğla, Dalaman, Denizli, Aydın, Bergama'dan sürekli istek gelmektedir. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin bu girişimi İzmir ve Ege Bölgesinde büyük bir ilgi uyandırmıştır. İzmir Şehir Tiyatroları "Çocuk Bölümü"nün ilk oyunu olan Ülkü Ayvaz'ın "Yaşasın Gökkuşağı" adlı yapıtı, 1987 yılında Büyük Millet Meclisi'nin "Çocuk Oyunları Yarışması"nda birincilik ödülü kazanmıştı. Oyun, totaliter rejim lerdeki insanların özvarlığını yok eden tekdüze ve kişilikle ri silen toplum düzenini eleştiren bir masal. "Tiyatro... Tiyatro Dergisi" olarak Türkiye'nin bu ilk KAMYON TİYATRO'suna başarılar diliyoruz. Avni Dilligil Ödülleri, jüri üyeleri Hayati Asılyazıcı, H. Şevket Ataseven, Hami Çağdaş, Yaşar İlksavaş, Seçkin Selvi, Kami Suveren, Dikmen Gürün Uçarer ve başka Nüzhet Birsel tarafından şu şekilde dağıtıldı: Başarılı yerli yazar: (Bulunamadı). Başarılı yapım: (Bulunamadı). Başarılı çeviri: Gencay Gürün (Çılgın Sonbahar). Başarılı yönetmen: Oben Güney (Görüşme-Kutlami Çağrı). Başarılı kadın oyuncu: Nevra Serezli (Çılgın Sonbi har) ve Aliye Uzunatağan (Bay Hiç). Başarılı erkek oyuncu: Zafer Ergin (Yüzyüze). Başarılı yardımcı kadın oyuncu: Jüride Kural (KA Kardeşleri). Başarılı yardımcı erkek oyuncu: Taner Birsel(Dan ton'ün Ölümü). Başarılı dekor, kostüm: Naz Erayda(Faustofeles, B Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü). Başarılı ışık: Önder Arık(Danton'un Ölümü). Jüri onur ödülü: Müşfik Kenter. Jüri özel ödülü: Kafesten Bir Kuş Uçtu. Jüri özendirme ödülü: Kerem Kurdoğlu. • TUNCER CÜCENOĞLU'NUN 3 OYUNU 1 KİTAPTA... Tiyatro Yazarları Derneği Genel Sekreteri yazar Tuncer Cücenoğlu'nun daha önce birçok tiyatroda oynanmış ve kitap halinde basılmış KADINCIKLAR adlı oyunu ile hiç oynanmamış YEŞİL GECE ve KUMARBAZLAR adlı BULUNMAZ TİYATRO TÜM ŞENLİKLERE KATILMAK İSTİYOR Bulunmaz Tiyatro her pazar Ümraniye Kültür Merke zinde repertuarındaki oyunları dönüşümlü olarak sergileni yor; kendi sahneleri olan Nazım Hikmet Sahnesinde ise ti yatro eğitimi yapıyor. Bu arada Anadolu turneleri sürüyor. Topluluk tüm şenlik ve festivallerden çağrı gelirse gösterilere katılmayı kabul etmeyi ilke olarak benimsedik lerini açıklıyor. Topluluk çağrı aldığı İstanbul Şehir Tiyat rosu Gençlik Günleri ve Altındağ Belediyesi Tiyatro Şenli ğine katılıyor. 5 HABERLER (Uluslararası Amatör Tiyatrolar Birliği) Kongresine katı lacak. Bu yılki şenlikte, Kağıthane Belediye Tiyatrosu, Fatih Halkevi Tiyatro Kolu, Trakya Tıp Sahnesi, ESEK, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Tiyatro Topluluğu, Ortaköy Halk Sahnesi, İTÜ Amatör Tiyatro Topluluğu, İstanbul Li sesi Oyuncuları, Sarıyer H.E.M Tiyatro Kolu, Marmara Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Tiyatro Kulübü, İstan bul Sahnesi, Bursa Ekim Tiyatrosu, Çağdaş Oyuncular ka tılıyor. Şenlikte ayrıca çocuk oyunları da sergilenecek. (Yer: Gültepe Tiyatro Salonu, -Karakol yanıSorumlu: Lale Ulutepe, Tel. 1733233, fax:1731930) • ALMANYA'DA TÜRK TİYATROM TOPLULUĞUNUN ETKİNLİKLERİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİNİN TİYATRO ÇALIŞMALARI ÇEVRE KÖYLERDE DE SERGİLENECEK pe cy a Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü, öğretim yılının başından beri çalıştıkları Haşmet Zeybek'in "Düğün ya da Davul" adlı oyununu 27 Mart'ta Üniversite Kampüsünde sergiledikten sonra kent merkezinde de halka sundu lar. Topluluk bu oyunu Tarsus, ODTÜ Şenliği ve Ege Üni versitesi Şenliğine de götürüyor. Topluluğun programında, köy seyirlik oyunu biçiminde sergiledikleri bu oyunu köylere götürmek de var. Topluluk, oyundan sonra, seyircilerin tiyatroya bakış açısını, kültürel birikimini beklentilerini saptamak üzere "Seyirci Araştır maları" yapıyor. Köydeki gösterilerde de bu araştırmalar sürecek. Araştırmaların ilginç sonuçlarını ve yapılacak de ğerlendirmeleri, bölüm okutmanı Sayın Nurhan Tekerek yayınlanmak üzere dergimize gönderecek; biz de bu bilgi leri ilerki sayılarımızda okurlarımıza ileteceğiz. Uzun yıllardır Almanya'nın Berlin kentinde sahnesini Türk ve Alman seyircilere açmakta olan TİYATROM adlı Türk tiyatrosu Berlin Parlamentosundan aldığı parasal des tekle etkinliklerini sürdürmekte. TİYATROM'da Mayıs/91 ayında Slawomir Mrozek'in POLİSLER adlı oyunu ile BİR DELİNİN GÜNLÜĞÜ adlı oyunu Türkçe olarak sergilenecek. Slavomir Mrozek, 2. Dünya Savaşı sonrası Avru pa'sında en çok sergilenen yazarlardan biri. POLİSLER oyunu Türkiye'de de daha önce sahneye konmuş ve hemen yasaklanmıştı. Oyunda, siyasi polisin tutuklayacak insan bulamadığı bir ülkede, polisin içine düştüğü durumun kara mizahı yapılmakta. Selçuk Sazak'ın yönettiği oyunda B. Eren, A. Cansever, T. Kalender, Y. Arman, L. Beceren ve İ. Üner oynuyor. Gogol'un BİR DELİNİN GÜNLÜĞÜ adlı tek kişilik ünlü oyununu ise Alex Novak yönetmiş. Sunan; Erhan Yener. Bu prodüksiyon Türkiye'de de sahnelenmişti. (Adres, TİYATROM, Alte Jakopstr. 12, 1000 Berlin 61. Tel:030-652020) • ANKARA-GENÇLİK PARKI'NDA 1200 KİŞİLİK TİYATRO Ankara Büyükşehir Belediyesi, Gençlik Parkı içindeki Açıkhava Tiyatrosunu yeniden çağdaş mimari bir yapıya kavuşturuyor. Halen 700 kişilik olan yer sayısı 1200'e çıka rılıyor; sahne 15 m. boyunda 12 m. derinlikte düzenlenip üstü çelik konstrüksiyonla örtülecek ve yeni bir ses düzeni kurulacak. Sahne arkasında da soyunma, makyaj odaları, duşlar ve dekor depoları inşa edilecek. Tiyatro'nun Haziran ayı içinde açılması bekleniyor. • AMATÖR TİYATROLAR İÇİN KAĞITHANE BELEDİYESİ, 2. BAHARA MERHABA ŞENLİĞİNİ DÜZENLEDİ. Kağıthane Belediyesi Gültepe'de yaptığı ve hizmete aç tığı salonda, Amatör Tiyatrolar Çevresi (AÇT) ile ortakla şa olarak 20 kadar amatör tiyatronun katıldığı 2. Bahara Merhaba Şenliğini 29 Nisan'da başlattı. Şenlik 18 Mayıs'a kadar tiyatro gösterileri, çocuk oyunları, panellerle sürecek. AÇT, 1981'den beri süregelen etkinliklerini, ülke dışına uluslararası düzeye yaymak amacı ile de bu yıl 29 Haziran6 Temmuz arasında Norveç'te yapılacak olan 20. IATA • AÇOK'TA GENÇLİK OYUNU AÇOK, çalışmalarını mevsim başından beri Ümraniye Kültür Merkezinde sürdürüyor. Bu sahnede çocuk oyunları oynayan AÇOK topluluğu Beni Anlayan Yok adlı gençlik oyununu da Mayıs ayında bu sahnede ve 30 Mayıs'ta Şehir Tiyatrolarının düzenlediği 7.Gençlik Günleri'nde sergileye cek. HABERLER Fesitval'de 6 Tiyatro Attis neden yok? Barış, dostluk ve sanat rumladı. Gerekçelerini kendilerinden öğren mek istediğimiz Attis'in yönetmeni Terzopoulos'u aradığımızda Atina'da bula madık. Bu günlerde başlayan Patnas Festivali'nin koordinatörlüğünü üstlen miş olduğu için Patnas'daymış. Tiyatro Attis'in Festivale katılma maları hakkındaki görüşlerini sorduğu muz Festival Komitesi herhangi bir yorum yapmayacaklarını belirtti. TürkYunan Dostluk Derneği Başkanı Ekrem Akurgal ise; "Şehzadebaşın'daki elim olay hakkında daha önce gazetelerde üzüntülerimizi dile getirmiştik. Bu tür olaylar dünyanın heryerinde oluyor. Bu tip olaylar bize karşı olduğu zaman mü- pe cy a Tiyatro Festivali'ne katılacağı ilan edilmiş olan Yunanistan'ın Tiyatro Attis topluluğu bu yıl İstanbul'a gelmiyor. Geçen yıl festivalde Evripidis'in Bakkhalar'ını sergileyen ve büyük ilgi gören Theodoros Terzopulos'un yönet tiği Tiyatro Attis bu yılki festivale ka tılmayacağını bildirdi. Festival komite sine katılmama gerekçesini bildirmeyen topluluk, Yunanistan'da dağıttığı basın bildirisinde "onlarca Yunanlı aileyi ölüm acısına boğan trajik İstanbul oto büs yangını olayının kararı almaya neden olduğu"nu belirtiyor. Atina'da yayınlanan Eleftherotipia gazetesi Attis'in kararını sanatsal du yarlılığın sonucu; Ta Nea gazetesi ise trajik olayın sanata etkisi olarak yo sebbiplerinin Yunan halkını temsil etti ğini düşünmüyoruz. Geçen hafta Ankara'da Theodorakis'in Zorba The Greek adlı eseri daki kalarca ayakta alkışlandı. Tiyatro Attis'de İstanbul Tiyatro Festivalinde oynayabilseydi eminimki aynı sevgiyi gö recekti. Yunanlı turistlerin nasıl bir sevgi ve muhabbetle karşılandıklarının sonsuz örnekleri var." diyerek duygu ve düşün celerini açıkladı. Tiyatro Attis, Patnas yerine İstan bul'a gelseydi, Heiner Miller'in Medeamaterial'ini oynayacak ayrıca festival etkinlikleri içinde Heiner Miller, Wolfgang Storch, Thedoros Terzopulos ve oyuncularının yer aldığı bir tiyatro atölyesi açacaktı. Sanat evrenseldir. Halklar arasında ki barış dostluk ve sevginin bir kanıtı olan bu tür uluslararası festivallerin önemi, her ülke insanın oyunlarını kendi dillerinde oynamaları, insanların bu oyunları izlemek için tiyatro salonlarına koşmaları ve oyunların sonunda tüken meyen alkışları ile ortaya çıkmıyor mu? Bu nedenle biz dostça, Tiyatro Attis İstanbul'a gelseydi de Heiner Mil ler'in Medeamaterial'ini izleyebilseydik diyoruz. 7 HABERLER Oyun, iki komşu ülkenin sınırında geçiyor; sınırın, bir birini anlayan iki insanın dostluğunu engelleyemeyeceği anlatılıyor. Duvarların yıkıldığı, sınırların kaldırıldığı gü nümüzde, insanlar arasındaki mevcut sınırın aslında hoşgö rüsüzlük olduğu vurgulanıyor. Oyunda Uğur İşbilir, Erkan Kalkan, Oğuz Ural, Bülent Düzgünoğlu, Hakan Şahin, Göngör Varlı, Ferhat Karaçak ve Turgut Denizer oynuyor. • PİR SULTAN ABDAL AVRUPA'DA Ankara Birlik Tiyatrosu'nun şimdiye dek 12'ye varan mahkeme kararı ile oynadığı Pir Sultan Abdal adlı oyunu 1 Mayıs'tan başlayarak Avrupa'da Viyana, Münih, Hannover, Hamburg, Zürih, Frigburg, Stuttgard, Brüksel, Londra ve Paris kentlerinde sergilenecek. • İSTANBUL LİSELERARASI TİYATRO ŞENLİĞİ Biga Belediyesi, Kültür ve Sanat merkezi olarak 1000 kişilik salon yaptırdı. Belediye Başkanının verdiği bilgiye göre, burada tiyatro, film, opera ve bale gösterileri ile ser giler, paneller ve açık oturumlar düzenlenecek. Salonun açılışı, 4 Mayıs günü Nokta Tiyatrosunun "En Büyük Megalomon, Başka Büyük Yok" adlı müzikli kabareyi oynaması ile yapılacak. •ANKARA'DA " DEVLET TİYATROLARI ANKARA TİYATRO ŞENLİĞİ" Devlet Tiyatroları'nın 6 merkezinden birer oyununun katılımı ile 3. Ankara Tiyatro Şenliği, 2 Mayıs- 15 Mayıs arasında Ankara'da yapılacak. Şenlikteki oyunlar: Ankara D.T.: Yüzyüze (Yeni Sahne), 2-3 Mayıs Adana D.T. : 72. Koğuş (Büyük Tiyatro), 4-5 Mayıs Bursa D.T. : Kördöğüşü (Küçük Tiyatro), 7-8 Mayıs İzmir D.T. : Bir Ümit İçin (Şinasi Sahnesi), 9-10 Mayıs Diyarbakır D.T. : İbiş'in Rüyası (Şinasi Sahnesi), 11-12 Mayıs Trabzon D.T. : Müfettiş (Küçük Tiyatro), 14-15 Mayıs cy a Milli Eğitim Vakfı'nın Hürriyet Gazetesi ile birlikte dü zenlediği, 11. İstanbul Liselerarası Tiyatro Şenliği, 4 Mayıs-5 Haziran arasında 52 lisenin katılımı ile yapılacak. Şenlik sonunda 10 lise, "Övgü Ödülü" alacak. "Şenlik Büyük Ödülü" de 2 topluluğa verilecek. İstanbul ve Anadolu yakasında iki grup olarak yapılan ya rışmanın jürisi Devlet Tiyatrosu sanatçılarından oluşuyor. • BİGA BELEDİYESİ 1000 KİŞİLİK SALON İNŞA ETTİ. Ö Z E L TİYATROLAR T U R N E D E pe Tiyatroların Nisan ayında başlayan turneleri Mayıs ayında da devam ediyor. Aşağıda, tiyatroların Mayıs-Haziran turnele rini veriyoruz. KUZGUNCUK SAHNESİ AÇILMADAN KAPANDI Salih Kalyon'un tiyatrosunu (AÇT) yeniden Kuzgun cuk Sahnesi'nde açacağını geçen sayımızda bildirmiştik. Kuzguncuk'ta Cengiz Bektaş tarafından inşa edilen bu yeni salon, Salih Kalyon'la aralarındaki anlaşmazlık nedeni ile, 23 Nisan Çocuk Bayramı'nda AÇT'ye kapatıldı. Fotoğraf çocukların bu olaya tepkilerini yansıtıyor. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE MUHSİN ERTUĞRUL ANILDI Tiyatromuzun ustası Muhsin Ertuğrul, ölümünün 12. yıldönümünde, 2 Nisan'da Zincirlikuyu'daki mezarı başın da anıldı. Törene eşi Handan Ertuğrul ve yakınları ile İstanbul Şehir Tiyatroları adına sahne müdürü Münir Kutluğ katıldı. Törende büyük Usta'nın tiyatromuzun yapılanması ve çağdaşlaşması için yaptığı unutulmaz hizmetleri anlatıldı. • Enis Fosforoğlu Tiyatrosu: Kıbrıs, GAP yöresi, Adana, Mersin, Alanya, İzmit, Zonguldak. • Tevfik Gelenbe Tiyatrosu: Bolu, Nevşehir, Mersin, Elazığ, Malatya, Diyarbakır. • Cihat Tamer-Ercan Yazgan Tiyatrosu: 16 Mayıs'a kadar Ankara(Batı Sineması); 1-10 Haziran, Karadeniz Bölgesi • Hadi Çaman-Yeditepe Oyuncuları:: 13 Mayıs; Bursa, 21 Mayıs-9 Haziran; Ankara (AST Salonu). • Nokta Tiyatrosu: Keşan, Çan, Biga, Ayvalık, Edremit, Salihli, Selçuk, Aydın, Muğla, Denizli, Alanya, Adana, Mersin, Tarsus, Antakya, Elazığ, Malatya, Tokat, Amasya, Çorum. •AST: 2-25 Mayıs, Samsun, Diyarbakır, Antep, Antakya, İsken denin, Adana, Mersin, İzmir. • Dostlar Tiyatrosu: 1-18 Mayıs; Ankara (AST Salonu), 13 Mayıs; Samsun (Konak Sineması). • Dormen Tiyatrosu: 2 Haziran'a kadar, Ankara (Gölbaşı Sineması). • Nisa Serezli-Tolga Aşkıner Tiyatrosu: 20 Mayıs'a kadar, Ankara (T.A.D. Salonu). • Bulunmaz Tiyatro: 15-16 Mayıs; Zonguldak, 31 Mayıs; Antakya, 1-8 Hazi ran; Ağrı, Patnos, 10-15 Haziran; Ankara ve ilçeleri. •Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu: 11 Mayıs'a kadar, İzmir. • Ortaoyuncular: 17 Mayıs-17 Haziran, Ankara (Kızılırmak Sineması). FESTİVALDEN 8 Rustaveli Tiyatrosunun Brecht yorumu üzerine Brecht'e tutunmak, suya tutunmak Metin Balay'ın oyunun yorumu üzerine incelemesini; Gürcü Tiyatrosunu yakın dan tanıyan ve Yönetmen R.Sturua'nın yirmibeş yıllık dostu olan Hayati Asılyazıcı'nın Gürcü Tiyatrosu ve R.Sturua üzerine yazısını; oyunun yazarı B.Brecht'in bu oyununa ait anılarından arkadaşımız tiyatro yönetmeni ve oyun yazarı Yılmaz Onay'ın derlemesini sunu yoruz. Metin Balay Daha 1938 yılında Brecht, gerçekçi liğin Balzac gibi yazmak olduğunu söy leyenlere karşı şöyle diyordu: "Balzac'a tutunun önerisi şu öğüde benziyor: Suya tutunun!" Son yıllarda artık ülkemizde de izle me şansını elde etmeye başladığımız modern Brecht yorumlan, aynı sözün artık Brecht için de söylenmeye başlan dığını gösteriyor. Geçen yıl izlediğimiz Theater A.D.Ruhr'un Üç Kuruş luk Operası'ndan sonra Rustaveli Tiyatrosu'nun Kafkas Tebeşir Dairesi de böylesi bir çalışma. Zaman giderek daha büyük bir hızla akıyor, dünya giderek daha baş döndürücü bir hızla deği şiyor. Bu nesnel değişim lerin içinde insanda gi derek daha büyük ve daha derin sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Belki daha doğru bir de yişle bazı eski sorulan yanıtlayabilmek giderek daha da zorlaşıyor. Brecht' in "Kafkas Tebe şir Dairesi"de böylesi bir sorunun üzerinde duru yor: "Bir çocuğun anası onu doğuran mıdır, yoksa onu besleyip bü yüten, ona emek harca yan mı?" Bu soru bütün öyküyü içine alan çerçe veyle de, yani oyun için de oyunun yardımıyla sorun bir üretim aracı üzerindeki mülkiyetin kullanımla belirlenmesi ne dönüşüyor. Ama oyun sadece pe cy a F estivale katılmakta olan Gürcistan'ın Tiflis kentin deki Rustaveli Tiyatrosu, Brecht'in Kafkas Tebeşir Dairesi'ni değişik bir yo rumla sunacak. Gürcü Ti yatrosu, eğitici yanları, toplumsal eleşti rileri çok olan, gerçek bir "Ulusal Tiyatro" yapısına sahip ve kökleri Yunan Tiyatrosuna yaşıt denebilecek bir tiyatro... Rustaveli Tiyatrosu, Gürcistan'da ti yatro dalında eğitim veren Rustaveli Ti yatro Akademisi'ne sahip bir kuruluş. Bu akademide, Rustaveli'nin ünlü sanat çıları öğretim üyeliği yapmakta. Tiyat ronun 1500 kişilik bir salonu ve 300 ki şilik bir kadrosu bulunuyor. Tiyatronun Genel Sanat Yönetmeni Robert Sturua'nın sahneye koyduğu Kaf kas Tebeşir Dairesi, 50 kişilik bir kadro ile oynanıyor. Aşağıda bu oyunu video kaydından izlemiş olan arkadaşımız bundan mı söz ediyor. Kesinlikle hayır! Hatta analık davası Brecht'in deyimiyle sadece ve sadece gerilim yaratmak için bir motif olarak kullanılıyor, mülkiyet meselesi çözüme ulaştıktan sonra oyun içinde oyunun başlaması da bunun bir göstergesi. Peki başka nelerin üzerinde duruyor? Brecht'in hemen hemen tüm oyunlarında olduğu gibi büyük, tarihsel ve politik olayların, gelişmelerin sokak taki insanın yaşamını nasıl etkilediğin den söz ediyor. Burada Rustaveli Tiyatrosu'nun ye niliği, hiç eskimemiş üstelik yeni tanım lar arayan dünyamızda belki de daha da önem kazanmış bulunan bu içeriği yorumlayış tarzından kaynaklanıyor. Brecht'in Halk ozanı günümüzün bir Sirk Sunucusu'na dönüşüyor. Ama gerek oyun içinde oyunun, gerekse de çerçeveyi oluşturan ön oyunun kişileri birer masal kahramanı gerçekliği kaza nıyor. Masal kahramanı oluyorlar ama masalsı olmuyorlar. Çünkü dürtüleri ve yönelişleri son derece gerçekçi. İşte Rustaveli Tiyatrosu gerçek olan la, kurgusal, yapıntı olanın birleşimin den Brecht için kendince böyle yeni bir tarz oluşturuyor. Masalla gerçek, şiirle günlük konuşma, fantaziyle sıradan olan, duygusallıkla mantıksallık birbirle rini yabancılaştırarak yan yana varolu yorlar. Bu arada folklorik olmadan yerel halk danslarını beceriyle kullanı yorlar. Galiba sırları da geleneksel form ları kullanmada politik tercih yapmaları, geleneksel olandan özellikle bir estetik yaratmaya yönelmemeleri. Ama böylece çok modern bir estetik yaratmış oluyor lar aslında. Dekorun ve müziğin bu yaratıya kat kılarının ne denli büyük olduğunu ancak dile getirebilirim, yoksa bir değerlendir me yapmak uzmanlığım değil. Ama oyunculuk konusunda, özellikle de böyle yeni bir Brechtçi oyunculuk dili açısından tüm oyuncular bize iyi bir ders sunuyorlar. Brecht'in oyunculuk üzerine yazdığı kuramsal yazılarını oku yup da bunun nasıl olabileceğini düşü nenler ve bir türlü gözlerinin önünde canlandıramayanlar için Rustaveli Tiyat rosu canlı bir örnek sergiliyor. Oyuncu lar, rahat, esnek... En gergin anlarda bile rollerini göstere göstere oynuyorlar. Böylece Brecht'in sözünü ettiği Galile'nin ünlü bakış açısı'nın insan davra nışları ve tutumları alanına nasıl aktarıl dığını somut olarak görüyor ve yaşıyoruz. Oyunculukta her ayrıntının inceden inceye yapılmış bir tasarımın ürünü olduğu açıkça belli oluyor. Klasik kalıpçılara göre hiç de Brechtiyen denemeyecek bu çalışma, Balzac için söylediklerinin kendisi için de doğru olduğunu ortaya koyuyor: Brecht'e tutunmak, suya tutunmak de mektir. Yalnız suyun nereye aktığını kestirmek kolay değil... Bu konuda ancak deneyler yapmak mümkün. Rusta veli Tiyatrosu'nun yaptığı da çok değerli bir deney. • cy a pe 10 FESTİVALDEN Brecht'ten birkaç not "Duygu satamayan A d a m " Yılmaz ONAY Yönetmene dair... tışma neredeymiş, gerilim neredeymiş, et, can neredeymiş, vs. vs. Hamlet'teki karmaşık ve cesur yapı özelliğini anlatmaya çalıştım, nafile... Winge ile ara baya binerlerken konuşuyorlardı: 'Hiç bir zaman başarı kazanamayacak bu adam. Hiç bir duygu yaratamıyor, öz deşleşmeye bile vardıramıyor. Bundan da bir kuram çıkarıyor sonra. Manyak bu, daha da beter olacak.' " Brecht'in "manyak"lığı, "başarı kazanamadığı", "daha da beter oldu ğu" ortada, değil mi? Festivalde Brecht'in oyununu izleyeceğiz, kırkbeş yıl sonra.. Ya öteki "sanat satıcı ları?"... Onlar neredeler? 6.6.44. -"Dün öğleden sonra Kaf kas Tebeşir Dairesi'ni bitirip Rainer'e gönderdim." 12.6.44. -"Gorelik gene tutturdu, 'bir dramda gerilim olmalı, doruk ol- cy a Brecht ve Kafkas Tebeşir Dairesi oyununa ilişkin olarak izleyicilerin ve okurların zaten bildikleri pek çok şeye burada birkaç satırla katkı sağ lamak pek mümkün değil. Ama oyu nun yazılış süreci içinde Brecht'in "Çalışma Günlüğü"nden bazı notları aktarmak ilginç olabilir sanıyorum. Örneğin 1943 Kasım ortası ile 1944 Mart ortası arasında, Broadway ile Tebeşir Dairesi üstüne kontrat yapıl dığını, çalışmanın başladığını ve "bir kaç yeni pantolon satın aldığını" be lirtiyor. 28.5.44. -"Sanki Tunguz steplerine oyun yazıyorsun. Gorelik geldi, pek önem verdiği Auerbach adlı Amerikalı bir yapımcı-yazarla birlikte. Winge, Kafkas Tebeşir Dairesi'nin aksiyonunu anlattı. Gorelik, işin özünü sordu, sonra yapıyı eleştirmeye kalktılar. Ça- Robert Sturua'ya uzaktan bakıyorum pe Hayati ASIL YAZICI Gürcistan'ın Akademik Dram Ti yatrosu olan Rustaveli Tiyatrosu, bütün Sovyet tiyatroları arasında önde gelen topluluklardan biridir. Sovyet tiyatro yönetmenlerinin doruk adlarından biri de Tiflis'teki Rustave li Tiyatrosu'nun Genel Sanat Yönet meni Robert Sturua'dır. Gürcis tan'ın, Sovyetler Birliği'nin ışık saçan sanatçılarındandır. Gürcü Tiyatrosu'nu aydınlatan, yaptığı yorumlarla insan düşüncesinin boyutunu genişle ten, oyuncuları yaratıcı yöntemle ha zırlayan Robert Sturua, olağanüstü bir sanatçıdır. Oyuncuyu etkiler, onu yaratıya yöneltir, araştırıcıdır. Sahne sanatının araştırıcılığını, tiyatro ile yaşamın akışını keskin bireşimle (sen tezle), yapıtın içeriğine göre kimi zaman tipleştirmeleri ve yaşam çö zümlemelerini bütün yönleriyle sah nelediği oyunlarda büyük bir yetkin lik ve ustalıkla kullanır. Sürekli yükselen estetik anlayışı oyunların ey leminde (aksiyonunda) şiirsel gerçek çiliğe dönüşür. Robert Sturua'yı ilk kez 1967 yı lında Tiflis'teki Şota Rustaveli Tiyat- rosu'nda ilk sahnelediği Hanuma adlı müzikli oyunundaki çok başarılı ça lışması ile tanıdım. Eski bir Gürcü oyunu olan "Hanuma", Sturua'nın biçeminde olağanüstü bir çıkış nokta sıydı. Böylece, ilk denemesi onu kısa sürede tanıtmaya yetti. Böyle bir ba şarıyı gösterdiğinde yaşı yirmi dört ya da yirmi beşti. Oyundan sonra, Robert Sturua ve oyuncularla görüştüm. Tiyatronun Genç Sanat Yönetmeni Arçil Çıkhartişvili'ydi. Sovyetlere ve Gürcistan'a tiyatro araştırmaları yapmak için gel miştim. Rustaveli Tiyatrosu İdari İşler yönetmeni Dorian Kitia'nın yakın ilgisi ile her oyunun bitiminde yönetmen ve oyuncularla bir araya geliyorduk. Oyun çalışmalarını, Rus taveli Tiyatrosu'nda sahnelenecek yeni oyunların provalarını izliyor dum. Bitişik binada Rustaveli Tiyatro Akademisi'nde çok köklü bir eğitim sürdürülmekteydi. Anılan akademiye sürekli gitmeye başladım. Gürcü Ti yatrosu'nun biçemini (üslubunu) an lamakta zorlandığımı söyleyemem. Haberli geldiğimden çok iyi bir malı, özdeşleşme olmalı' diye. Oyuna duygusal olarak kendini kaptırmazsa bir şey anlayamazmış. Birine kendini kaptırdın mı daha da anlayamaz olur sun, diye tartışmaya girdim, ama duvar la konuşuyorum sanki. 'Hikâyeyi sat mak' saplantısından ayırmak olanaksız onu ve tabiî duygu satmak, şok satmak saplantısından da..." 15.8.44. -"Almanlar hâlâ savaşıyor, çünkü egemen sınıf hâlâ egemen." 1.9.44. -"Kafkas Tebeşir Daire si'nin ön oyununu ve son oyununu ye niden yazdım. Tuhaf; kaygı ve huzursuzluk insa nın omuzlarını nasıl öne düşürüyormuş. Normal zamanda onları dik tutan ne?" Brecht de, öteki sürgün Almanlar gibi, ABD'de düşman yabancılar sayı lıyordu ve akşamları 20.00'den sonra evinde olmak zorundaydı. Gezmesi izne bağlıydı, vb. Sonunda bilindiği gibi sorguya da çekildi. Oysa bugün önümüzde Brecht'in insanlığa malolmuş yapıtları duruyor. Bu değerli yapıtlardan birini İs tanbul'da sahneleyecek olan Rustaveli tiyatro topluluğuna başarılar diliyo rum. • repertuvar uygulamasından yararla nıyordum. Robert Sturua ile sürekli bir araya gelip, tiyatro üstüne tartışı yorduk. Tanıdıkça bu gencin çok ni teliklere sahip olduğunu anlıyordum. Tiflis'in tüm atak sanatçıları ile iyi ar kadaştı. Onları tanımaya başladıkça, Sturua'yı ayrı bir yere koyuyordum. Resim, müzik, heykel dalının genç ye teneklerini bulup tanıştırıyordu beni. Birgün Gürcü, birgün Yunan ya da başka bir ülkenin yazarını Gürcü Ti yatrosu ile tanıyordum. Robert Stu rua'nın büyük yeteneği, her oyuna yansıyordu. En çok onun çalışmaları nı gördüm. 1968 yılında, ilk kez Rustaveli Ti yatrosu'nun konuğu olarak Tif lis'teydim. Üç hafta boyunca, hergün ayrı bir oyun gördüm. Moskova, Le ningrad'da ünlü yönetmenlerin oyun larını izlemiştim. Bunların en genciy di Robert Sturua. Yaptığı işler, sahnelediği oyunlar uluslararası dü zeydeydi. Bütün çalışmalarını görüyor, güçlü yorumlarını izliyordum. Ulusal oyunlara çok önem veriyordu. Yunan tragedya ve komedyası üstüne yeni değerlendirmeler yapıyordu. Bir Shakespeare tutkunu idi. Geniş repertuvarı ile, bu denli genç yaşta ünlü yö netmenlerle yaşıyordu. 1969'da Rustaveli Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliğine getirildi. Başarıları bunu gerektiriyordu. • pe cy a FESTİVALDEN 12 Royal National Theatre Oyun : Tartuffe Yazarı: Fransız Tiyatro : İngiliz Yönetmen ve oyuncular : Hintli 'Kültürler karşılıklı birbirlerini beslemişlerdir" a Jatinder Verma Jatinder Verma İngiltere'ye 1968'de geldi. York ve Sussex Üni versitelerinde tarih öğrenimi gör dükten sonra 1976'da İngiltere'nin önde gelen Asya tiyatrosu toplulu ğunun (Tara Arts) kurucuları arasın da yer aldı. Topluluk çoğunu pe İ arasındaki benzerlikten söz edili yor; Hint müziği, dansı, yaşam biçi mi oyuna değişik bir yorum getiri yor. Aşağıda, oyunun Hintli yönetme ni Jatender Verma'nın İngiltere'deki tiyatro yaşamını kısaca anlatan bir yazıyı ve kendisi ile yapılmış bir rö portajı sunuyoruz. cy ngiltere'nin ünlü tiyatro toplu luğu Royal National Theatre (NT), yönetmeni ve tüm oyun cularının hintli olduğu bir ekiple, Moliere'in fars türün deki ünlü oyunu Tartuffe'ü, Hindis tan tarihi ve yaşamına uyarlanmış bir prodüksiyonla sunuyor. Oyunu, Hint asıllı yönetmen Jatinder Verma Hint tarihi, sanatı ve tiyatrosundan izler taşıyan bir bi çimde sahneye uygulamış. Molie re'in Fransa'da 17 yüzyılda M.Louis döneminde geçen oyunu, 17 yüzyıl Hindistan'ına aktarılmış. Oyunda, 17.Yüzyılda Hindu ve Sih'leri ortadan kaldırmak için uğ raşan Moğol İmparatoru Aurangzeb'in davranışları ile Fransa'da Protestanlara yapılan davranışlar Verma'nın yazdığı ya da uyarladığı 40'ı aşkın oyun sahneye koymuştur. Genellikle Asyalıların deneyimleri üzerine kurulan oyunlar arasında Gandhi'nin Londra'daki yaşamını konu alan Salt of Life (Yaşamın Tuzu); Newham'daki işsiz Asyalı gençlerin öyküsünü dile getiren Chilli in You Eyes (Gözlerindeki Kırmızı Biber) ile 4.yüzyıl Sanskrit klasiği The Broken Thigh (Kırık Kalça) ve Gogol'ün Müfettiş'i sayı labilir. Söyleşi Son üç oyununuzda: Hint ve Av rupa tiyatrolarını kaynaştırma ya da keşfetmeye girişerek Avrupa kla- ı13 FESTİVALDEN Ben Avrupa edebiyatıyla yetiştim. Hint tiyatrosunu benim için ilgi çekici kılan burada metnin, sözün, hareket, kostüm ve makyajla birlikte oluşan büyük bütünün parçaların dan biri olması. Kültürler her zaman birbirlerinden karşılıklı beslenmiştir. Örneğin Gogol'e esin kaynağı olan Rus Kukla Tiyatrosuyla Kuzey ve Hindistan'daki benzer gelenekler ırasında bağ vardır. Aynı şekilde Moliere'in çokça dayandığı italyan popüler comtnedia dell'arte'siyle batı Hindistan'ın bhavai halk tiyatrosu arasında büyük benzerlikler bulunur. Avrupa ile Hindistan arasindaki bağıntıları keşfedilme olanağı aklımı çeliyor ve beni büyülü yor... ve benim bugün İngiltere'deki yaşamımın gerçek anlamı da burada. Dolayısıyla Avrupa metinleri üzerinde çalışmakta kendine özgü )ir şey yok, bu bir kaçınılmazlık. La Tartuffe ve Mürai "Komedyanın görevi, insanları eğlendirerek düzeltmektir." (Tartuffe'ün yasaklanması dolayısıyla, Molieretn XIV. Louis'ye yazdığı mektuptarı) Zihni K Ü Ç Ü M E N Bilindiği üzere asıl adı Jean Baptiste Poquelin olan Moliere'in (1622-1673) Tartuffe adlı oyunu yazması ve oynaması o dönemde büyük tepkilere yol açmıştı. Versailles Sarayında ilk üç perdesi oyna nan Tartuffe, Saint Sacrement adlı gizli bir dini topluluğun baskısıyla Fransa Kralı XIV.Louis tarafından yasaklandı. Kralın ileri sürdüğü ge rekçe şudur: "Oyununuzdaki sahte dindar ile gerçek dindarlar arasında öyle benzerlikler var ki gerçek din darlar da bundan gocunabilir. Bu nedenle Kral, o sayın uyruklarını düşünerek, oyundan alacağı hazdan kendini mahrum etmeye karar ver miştir." İnsanları dinsizlikle suçlayıp mal, mülk ve miraslarına el koyan sahte dindarlara Tartuffe oyunu ağır bir darbe indirdi ve oyun skandala neden oldu. Sürekli olarak gös terilebilmesi ancak 1669'da gerçek leşebilen oyunun ana teması şudur: Tartuffe adında sahte bir sofu, Paris'te saygın bir adamın, Orgon'un evine yerleşir. Onun saflı ğından yararlanarak, ailesi dahil, her şeyine el koymaya çalışırken maskesi düşürülür. Oyun ilk olarak dilimize Ahmet Vefik Paşa tarafından manzum ola rak çevrildi ve onun kurduğu Bursa Tiyatro'sunda oynandı (1879-1882). Tartuffe rolü de bir Molla'ya yeril di. (Bkz. M.And, Tanzimat ve İstib dat Döneminde Türk Tiyatrosu, s. 179) Komedi, 5 Fasıl ve 85 sayfa olmak üzere 1880'li yıllarda eski harflerle basıldı. İkinci baskısı ise 1933'de Kanaat Kütüphanesi tara fından yapıldı. 1927-28 tiyatro mevsiminde, ise Tartuffe. S.Rauf ve M.Kemal Küçük tarafından MÜRAİ adıyla pe İngiltere'de Asya tiyatrosu yapmak mümkün mü? Evet. Asya tiyatrosu dediğimde >en oyuncuların tamamının beyaz olmamasını anlamıyorum. Sözünü ettiğim şey metnin kökeni ya da »yunun içeriği de değil. Burada söz konusu olan kullanılan formlar, annede yaratılacak özgün dilden öz ediyorum. Türkiye'de Tartuffe Tartuffe ile ilgilenmenizin nedeni? Tartuffe dinsel iki yüzlülüğü konu alan bir oyun. 1664'te ilk sah teye konulduğunda XIV.Louis tarafından yasaklanmıştı (Moliere oyunu yeniden yazmak zorunda kalmış, daha sonraki bütün Tartuffe baskıları 1669'da yazılan üçüncü yapımı esas almıştır). Oyunun bugün ABD'de ya da dünyanın başka yerlrinde -en bilinen örneğini İngiltede'deki Salman Rushdi olayının oluşturduğu- dinsel temelciliğin yükselişiyle ilişkili olduğu gözle görülebilir. Ayrıca Moliere'in sonradan görme, yükselme hırsı içindeki, Ünümüzün yuppielerini andıran sınıftan insanların ikiyüzlülüklerini ve sergileme amacını güttüğünü düşünüyorum. (*) Nadir Tharani'nin Jatender Verma'yla yaptığı görüşmeden Ertuğrul Kürkçü tarafından çevrilmiştir. uyarlandı ve Darülbedayi'de (İst. Bel. Şehir Tiyatrosu) sergilendi. Oyunu Muhsin Ertuğrul yönetti. "Sahte Sofu'yu Behzat Butak oyna dı. Oyun, aynı tiyatroda V.R. Zobu'nun yönetimi ve B.Butak'ın aynı rolü oynamasıyla 1947'de yi nelendi. 1982-83 mevsiminde, gene V.R.Zobu'nun yönetiminde, bu kez Mürai'yi Dinçer Çekmez oynadı. Mürai1969'da Ankara Meydan Sahnesi'nde de sergilendi, bu sahne de Mürai'yi Zihni Göktay oynadı. cy a siklerini yeniden kurdunuz. Bu yola girmenizin nedenlerini açıklar mısı nız? Tartuffe'ün dilimizdeki ikinci özgün çevirisini Orhan Veli Kanık yaptı. Oyun bu çeviri ile İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda bu güne dek üç kez sergilendi: 1952-53 Yönetmen: Max Meinecke. Tartuffe:H.Kemal Gürmen. 1964-65 Yönetmen: Coşkun Tunçtan. Tartuffe: Toron Karacaoğlu. 1975-76 Yönetmen ve Tartuffe: Mücap Ofluoğlu. Devlet Tiyatrosu ise, Tartuffe'ü ilk kez 1947-48 mevsiminde sahne lemiş, oyunu Nüzhet Şenbay sahne ye koymuş, Tartuffe rolünü de Saim Alpago oynamıştır (Oyun aynı tiyatroda ikinci kez 1980-81 mevsi minde yinelendi. Sahneye koyan: J.L.Martin Barbaz. Tartuffe: Bozkurt Kuruç). Ülkemizde en başarılı Tartuffe yorumları, bizce, M.Meinecke ve J.L.M. Barbaz'ın yorumlarıdır. Fransa'da ise önce L.Jouvet sonra da, R.Planchon'un yorumlan hâlâ aşılmış değildir. Bu yorumlar, örnek Tartuffe yorumları olarak, tiyatro okullarında gösterilir. Bu bakımlar dan şimdi İngiliz'lerin bu yeni yoru mu tiyatro çevrelerince ilgiyle bek lenmektedir. 14 FESTİVALDEN Übü'nün yönetmeniyle söyleşi: "Budalalık zamana bağlı d e ğ i l " Zeynep ÜSKÜL Übü'ye özgün bir biçim getiriyorsu nuz. Bu biçim içinde yeni bir yorum da getiriyor musunuz? Bu yalnız bir biçim zenginliği mi? Übü Baba, geleneksel olarak, armut biçiminde bir mask takan "devasa" bir kişilik olarak sunulmuştur. Biz, onu masksız, d ü n ü n veya bugünün bir insanı olarak sunmayı tercih ettik ve iktidara karşı Übü Baba- Übü Ana çiftinin iliş kisini ayrıcalıklı kılmayı istedik. Ü b ü , Fransız Edebiyatı'nın masalsı bir kişili ğine dönüştü a m a bu aynı zamanda bir komedyen için yorumlanacak harika bir roldür d e . Bu, Lady Macbeth'e çok yakın olan Ü b ü Ana için de geçerlidir. Başlangıçta a m a ç Babette Masson ve Guilhem Pellegrin'i aynı sahnede bu luşturmaktı ama sonunda bu oyunun d e - pe cy katılıyor. Übü, kural tanımayan utanmaz, obur, bayağı, doymak bilmez, iktidar olmak için herşeyi yapan kocaman göv deli, armut kafalı bir adam. Grotesk ti yatro biçiminin önemli. örneklerinden biri olan Übü yazıldığından bugüne güncelliğini yitirmedi. Her zaman tüm ülkelerde birbirinden farklı yorumlarla ortaya çıktı. Bu defa N.A.D. topluluğu yalnız iki kişiyle Übü Ana-Übü Baba, ile oynuyor oyunu. Askerler, halk, saray yö neticileri, konuklar ve diğerleri sebze lerle, meyvelerle, eşyalarla, kuklalarla simgesel olarak sahnede görülecekler. Tabii hepsi Übü Ana ile Übü baba'nın oyuncakları olarak. Bu ilginç gösteriyi oynayan ve uyar layan Guilhem Pellegrin ile Paris'ten fax aracılığıyla arkadaşımız bir görüş me yaptı. Aşağıda bu söyleşiyi ve ülkemizde Übü'yü Üzbik Baba olarak dilimize uyarlayan Orhan Duru'nun oyuna ait yazısını sunuyoruz. a F ransa'dan N.A.D.A. Tiyatro Topluluğu, ülkemizde daha önce iki kez farklı yorumlar la oynanmış olan Alfred Jarry'nin 1896 'da yazdığı Übü adlı oyunu ile festivale ğişik yönlerini daha sonra keşfettik. Alfred Jarry ile bugünün dünyas, arasında nasıl bir bağlantı kurabiliriz? Biçim açısından Alfred Jarry z a m a n ı n d a n ö n c e sürrealist, D a d a hareke tinin ve hatta Absürd Tiyatronun öncü sü oldu. İçerik açısından, budalalık ne yazık ki z a m a n a bağlı değil ve bu oyu n u n başlıca konusudur. (İnsan 1896'dan bu yana çok gelişti mi ve son savaş ger çekten sonuncu m u ? ) Jarry'nin oyunu her zamankinden günceldir. Bu oyun hiçbir yerde hem de her yerde geçiyor diyorsunuz. Bu sözünü: günümüzün modern demokrasi kralları nı da içeriyor mu? Bu, her şeyden ö n c e her tür diktatörl ü k biçimini ve insanların herhangi bir iktidar ya da otorite tarafından öldürül düğü her yeri içerir. Oyunun bu yorumunun günümüı Türk seyircisi tarafından özel olarak al gılanacak yanları olabilir. Ne dersiniz? H e r h a l d e , Türk halkının bu oyunu nasıl algılayacağım öğrenmek bizim için de ilginç olacak. • 15 FESTİVALDEN "Hergün yeni Übü'lük örnekleri ile karşılaşıyoruz" ÜBÜLEŞMEK Orhan DURU T pe cy a oplumumuz ve bu toplu mu yönetenler giderek daha çok Übü'leşiyor. Ya da bana öyle geliyor. Belki de her büyük sanat yapıtının yarattığı bir etki bu. Kendi mizi ya da çevremizi ona benzetiyo ruz ve sık sık benzerlikler buluyoruz. 1873-1907 yıllları arasında yaşamış olan Fransız yazarı Alfred Jarry'nin geriye bıraktığı en ünlü tiyatro yapıtı 'ÜBÜ'de böylesine derinden kavrıyor insanı. Jarry başkalarının da söyledi ği gibi Lautreamont ya da Raimbaud ile bağlaşık olarak düşünülebilir. On ların şiirde yaptıklarını o daha derin den tiyatro alanında gerçekleştirdi. ÜBÜ bizim kuşağı da derinden etkiledi. Bugün de etkilerini sürdürü yor. Son yıllarda serpilen ve gelişen güldürü dergilerinde sık sık übüsel yaklaşım örnekleri görüyorum. Kara göz ve Ortaoyunu geleneğinden gelen toplumumuz ve aydın kesim de Jarry'yi ya da onun başyapıtı 'Übü'yü tanımasa bile yabancılık çekmez. İnsan 'Übü'nün kabalığında, ağzı bo zukluğunda, eşeysel esprilerinde Rabelais'den İtalyan Commedia del Arte'sine, oradan bizim geleneksel gölge oyunumuz Karagöz'e uzanan bir çizgi yakalayabilir kolayca. Türk seyircisi Übü ile ilk kez 1962 yılının Ekim ayında Arena Tiyatrosu'nda karşılaştı. Çeviriyi Asaf Çiğiltepe yapmıştı ve oyunu o koy muştu sahneye. Übü Baba rolünü Ergun Köknar, Übü Ana rolünü Ani Şahnazar oynamıştı. Çiğiltepe'nin daha sonraki yıllardaki tiyatro yaşa mının ve daha pek çok sahne sanatçı sının ilk başarılı sınavı olmuştu bu oyun. Übü'de rol alan kadrodan kimi adları sıralayalım burada: Başar Sa buncu, Mehmet Güleryüz, Tunca Yönder, Ege Ernart, Tolga Aşkıner, Atilla Tokatlı, Tuncer Necmioğlu ve başkaları. Nerdeyse 30 yıl öncesinin bu ti yatro serüveni, devlet dışındaki sanat ağırlıklı özel tiyatronun gelişmesinde ilk başarılı adımlardan biri oldu, ya rattığı tartışmalar ve getirdiği yeni atılımla. Alfred Jarry'nin yaşamı Übü ile başladı ve Übü ile bitti aşırı alkol tut kunluğuyla. Daha okul sıralarında ta sarladığı Übü tipi ile uğraştı hep. Fransızların geleneksel kukla tiyatro su Guignol'la özleştirdi uğraşını. Übü Roi Paris'te ilk olarak sahneye konulduğunda kuklalarla oynandı. Bugünlerde İstanbul'da bir Fransız topluluğu tarafından izleyeceğimiz Übü'de de kuklalardan yararlanıla cak. Bu noktada kendi kişisel Übü maceramı da anlatmak zorundayım. Yıllar önce Jarry ve Übü üzerinde uğraşmaya başladım. Uyarladığım kimi tiyatro yapıtları 'Durdurun Dün yayı İnecek var.' ve 'Sınırdaki Ev' gibi çalışmalarımdan sonra Genco Erkal için bir Übü uyarlaması hazır ladım. Jarry Fransızca'nın gizli ve çevrilmesi güç köşelerinde, argo ve sövgü arasında dolaştığı için bu uyar lamayı yaparken hem Übü'nün adını değiştirme, hem de kendi toplumu muz koşullarına uydurma yolunu seçtim. Böylece ortaya 'Üzbik Baba' çıktı. Genco Erkal'ın unutamayaca ğım katkılarıyla Üzbik Baba iki yıl önce konuldu sahneye. Bir dönem oynadı. Geçenlerde Genco Erkal şunu söyledi bana: "Biz Üzbik Baba'yı biraz erken sahneye koymuşuz. Ne kadar çok şey oluyor bugünlerde Üzbik'lik." Übü'de ilginç olan nokta insanoğ lunun açgözlülüğünü, sömürgenliği ni, zayıflıklarını, korkularını abartılı bir biçimde ortaya koyması. Bu çeşit yaklaşım Grotesque olarak da nite lendirilebilir. Kral Übü ve eşi Übü Ana, benim uyarlamamdaki Üzbik Baba ve Üzbik Ana, ikisi de pis, tem bel, açgözlü, herşeyi isteyen zevksiz, kaba saba, kısacası iğrenç kişiler. Bunların tek düşünceleri başkalarını soymak, yönetimi ele geçirip herkesi hapislere atmak, insanları savaşa sü rükleyip onları kırdırmak ve gene de bir köşeye sıkıştırıldıklarında maz lum görünüp yalvarıp yakarmak. Lüks düşkünlükleri ve aydın düş manlıkları ise gem vurulmaz boyut larda. Ama Jarry'in sıradan insanlara, halka, topluma ya da ezilenlere daha yumuşak baktığı sanılmasın. Übü'de popülizm yok. Übü'de öteki tipler de, halkı temsil edenler de farklı değil. Kısacası bir hanzolar, kırolar, magandalar ortamı. Hergün yeni Übü'lük örnekleri ile karşılaşıyoruz ve bizim Üzbik Baba'nın gelecekteki yeni versiyonu giderek zenginleşiyor. • cy a pe FESTİVALDEN 17 Kent Oyuncularında glastnost sonrası bir oyun İdealist öğretmenle çağdaş gençliğin çatışması Y Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı öğrencileri Hakan Gerçek ve Aslı Oyken ile, ortaya yeni bir oyun çıkarmak için uğraşı yorlar. Arkadaşımız kendisi ile önü müzdeki sezona da kalacak, festiva lin bu yeni oyunu ve oyundaki roller üzerine konuştu. Rengin UZ Siz, birinci tiyatro festivaline, uzun süre yasaklanmış bir Sovyet oyunu olan, Aleksander Galin'in "Şafak Yıldızları" ile katıldınız. Bu yıl yine yasaklanmış bir Sovyet pe cy a ıldız Kenter ve öğrenci leri, Tiyatro Festivali için, Sovyetler Birli ği'nde, "Perestroyka"ya kadar yasaklanan, Sov yet kadın yazarı Ludmila Razumovskaya'nın "Sevgili Yelena Sergeyevna" adlı oyununu hazırlıyor. "Sevgili Yelena Sergeyevna", 60'lı yılların idealist eğitimini almış, belli bir kültür ve inançla ye tişmiş matematik öğretmeni ile lise son sınıf öğrencileri arasında geçi yor... Yıldız Kenter, İstanbul Üniversi tesi Devlet Konservatuarında öğ rencileri Ziya Kürküt, Bora Seçkin, oyunu "Sevgili Yelena Sergeyevna"yı oynuyorsunuz. Bu oyunu hiç tanımıyoruz. Biraz bilgi verir misi niz? Sevgili Yelena Sergeyevna, "Böyle Sovyet öğrencisi olamaz" gerekçesi ile yasaklanmış bir oyun. Lise son sınıftan dört öğrenci, öğret menlerinin doğum gününü kutlamak üzere onun evine gelirler. Öğrenci ler, öğretmenlerinden yazılı kağıtla rının bulunduğu kasanın anahtarını isterler. Kadın anahtarı vermemekte diretir.. Oyunda, bugünkü gençliğin bazı değer yargılarını hiçe saymala rı çok çarpıcı bir biçimde işlenmiş. Aslında oyunda çok çarpıcı bir top lum eleştirisi de var. Sevgili Yelena Sergeyevna'yı çok evrensel boyutlu buluyorum. Siz kendi rolünüz ve oyundaki dört öğrenci karakteri için ne diye ceksiniz? Benim oynadığım Matematik Öğretmeni Yelena Sergeyevna, 60'lı yıllarda yetişmiş, belli inançla rı, daha doğrusu kalıplaşmış inanç ları olan, dürüst, olumlu bir kadın; idealist bir kuşaktan geliyor. Öğren cileri, kendisi ile alay ediyor ve ona pe cy a FESTİVALDEN "Antigone" diyorlar. Oyunun so nunda kadın, kendini insan olarak da hoca olarak da yetersiz buluyor; çocuklarda iyi bir taraf olduğunu da görüyor. Ludmila Razumovskaya'nın oyununda dört enfes karakter var. Lelya'nın, yani kızın, tek istedi ği daha iyi bir yaşam, diplomat olmak isteyen Valodya'nın aslında nota ihtiyacı yok, o yalnızca gücünü kanıtlamak istiyor; kibar görünüşü ne rağmen, içlerinde en diabolik 19 olanı da o. Kızın nişanlısı Paşa, cesur görünmeye çalışıyor ama as lında korkuyor, oluşmamış bir kişi liği var. Vitya, Ziraat Fakültesine girmek istiyor, içkici, zayıf, toplu mun döküntüsü denen türden. Dört öğrenci kişiliği de çok zor roller.. Siz de 36 yıldır- konservatuarda hocalık yapıyorsunuz. Acaba, oyun da canlandırdığınız öğretmen tipi ile benzerlikleriniz var mı ? Ben herşeyden önce oyuncu- Çevirmen oyunun yazarını anlatıyor: PERESTROYKA İLE GELEN ÖZGÜRLÜK Rengin UZ gerçekleşecektir' düşüncesi ile oyun yazmaya devam etti... Gerçek oyun yazarlığı, 1978'de kaleme aldığı, üç kuşaktan, üç kadını anlattığı Aynı Çatı Altında oyunu ile başladı. Sansür kurulunun oyunlarını yasaklarken hep 'Sen tiyatro yazarı değil, eleştirmensin' gerekçesini gös termesi üzerine, kendini Moskova Üniversitesi Tiyatro Yazarlığı Yüksek Okulu'nda buldu. Okuldan mezun olduktan sonra, 1980 yılında, dönemin Kültür Bakan lığına başvurup, bir anlaşma imzala dı. Bakanlık, kendisinden, Sovyet gençliğinin sorunlarını yansıtan bir oyun yazmasını istedi. Böylece, Lud mila Razumovskaya'nın, Kültür Ba kanlığında tam bir şok yaratacak Sevgili Yelena Sergeyevna oyunu doğdu... Sansür, oyuna 'Ülkemizde pe cy a "Sevgili Yelena Sergeyevna"nm 1948 doğumlu Sovyet kadın yazarı Ludmila Razumovskaya, oyunu Türkçeleştiren Belgi Paksoy'un dostu. İki yıl önce tanışmışlar ve kısa sürede arkadaş olmuşlar. Sözü, Belgi Paksoy'a bırakmadan önce, Razumovskaya'nın yaşam öy küsüne bir göz atalım... Yazar, Sov yetler Birliği'nin Baltık Cumhuriyet'lerinden Letonya'nın başkenti Riga'da doğdu. Küçük yaşta babasını kaybettikten sonra, annesi ve annean nesi ile birlikte, Leningrad'ın kasaba ve banliyölerinde yaşadı. Yıllar sonra, Sovyetler Birliği'nin sanat merkezi Leningrad'a taşınabildiler. Birinci eşinden bir kızı olan Ludmila'nm ikinci eşi, tiyatro yönetmeni. Aslında tiyatro oyuncusu olmak isteyen yazar, 1974'de, Leningrad Üniversitesi Ti yatro Fakültesi Tiyatro Eleştir menliği bölümünden mezun oldu... Bundan sonraki gelişmeleri, Kent Oyuncularının iki yıl önce Festivalde sergilediği Aleksander Galin'in "Şafak Yıldızları"nı da dilimize kazandıran Belgi Paksoy'dan dinliyoruz: "Ludmila Razumovskaya, tiyatro eleştirilerini yaparken, oyun yazmaya başladı. Yazdığı ilk oyun olan Aile, 1976-77 ti yatro sezonunda repertuara alındı. Sosyal yaşamın geçtiği dar boğazın aile bireylerini nasıl etkilediğini anlatan bu oyunu övgü aldı. Ancak sansür kurumları tarafından yasaklan dı. İşte bu olaydan sonra Lud mila 'Yazar-tiyatro buluşması ergeç yum, hocalığım oyunculuğumdan sonra başladı. Cari Ebert ve Nuret tin Sevin, benim hoca olmamı iste diler. Ben Yelena Sergeyevna'yı çok iyi anlıyorum, ama olaya daha doruktan, daha objektif bakabiliyo rum. Onun inançlarından gelen belli kalıplar var. Kadın "Ben kağıtları değiştirmem, kasanın anahtarını vermem" diyor, ben de böyle yapar dım. • böyle bir gençlik yok' diyerek kesin likle karşı çıktı ve tabii oynanmasına izin verilmedi. Yazar, oyununda acı bir toplum eleştirisi yapıyor; tarih önünde, geleceğe yönelik bazı ön yar gılar taşıyan bir toplumun eleştirisi bu... Oyun, tekste ufak tefek değişik lik yapılarak, kaçamak olarak önce Riga'da, sonra Leningrad'da oynan dı. Oyunla ilgili açık oturumlar, pa neller düzenlendi. Bir süre sonra Sov yetler Birliği'nin tüm Cumhuriyet'lerinde oynanmaya baş landı. İşte o zaman sansür kurulu yal nız Sevgili Yelena Sergeyevna'ya değil, yazarın diğer tüm oyunlarının da sergilenmesine yasak koydu. Lud mila yazarlıktan da menedildi. Top raksız Bahçe adlı oyunu provadan kaldırıldı. O da, çağdaş meslektaşları gibi, Sovyetlerin yasaklı yazarlar, ya da siyah bantlı yazarlar kuşağına girdi. Perestroyka'dan sonra, Sevgili Yelena Sergeyevna tüm Sovyetler'de oynadı, büyük yankı uyandırdı. Cum huriyetler kendi tiyatroları ile bu oyunu Avrupa turnelerine götürdü ler. Oyun birçok dile çevrildi. 1986'da Eldar Rizonov tarafından filme alındı ama oyunu kadar başarılı olamadı. Son olarak çağdaş bir yorumla Medeayı yazan Ludmila'nm en çok istediği, bu rolü tiyatroda kendinin oynaması " L.Razumovskaya (solda), çevirmen Belgi Paksoy' cy a pe FESTİVALDEN 21 Kent oyuncularında Baydur'un yeni oyunu"Maskeli Süvari" Üretimsiz insanların bunalımı K Rengin UZ Müşfik bey, siz Memet Bay dur'un ülkemizde sergilenen ilk oyunu olan "Limon" u sahneye koy dunuz. Sizin Baydur'u çok sevdiğini zi biliyorum. Nasıl tanıştınız anlatır mısınız? Adalet Ağaoğlu, sekiz, dokuz yıl önce Mehmet Baydur'un Limon oyununu okumuş, oyunu bizim ti yatroya vermesini söylemiş. Bir süre buluşamadık, sonra bir araya gelebildik ve çok eski tanış çıktık. Memet'in babası Suat Nazif benim basketbol koçumdu. Memet o sıra lar bebekti herhalde. Limon bizim tiyatronun kadrosuna uygun olmadı ğı için, oyunu Devlet Tiyatrosuna verdi. Ben de oyunu orada sahneye koydum. Limon Ankara Sanat Ku rumunun en iyi oyun ve en iyi yö netmen ödülünü kazandı. Memet, her zaman yazdığı oyunları önce bana verir. Siz, iki yıl önce, yine İstanbul Ti yatro Festivalinde Baydur'un "Yal pe cy a ent Oyuncuları, 3. Uluslararası İstanbul Festivaline iki oyunla katılıyor. Müşfik Kenter ve arkadaşları, fes tivalde, Memet Baydur'un Maskeli Süvari adlı oyununu sergileyecek. Memet Boydur yirmi yıldır yazı yazıyor... Dört yıl kaldığı KenyaNairobi'de Goethe Institute'ün, Sinema-Video bölümünü yönetti. Kenya Institute of Mass Communication'da Sinema Tarihi dersleri verdi... Baydur'un ilk oyunu Limon 1984-85 sezonunda, İstanbul Devlet Tiyatrosunda, Müşfik Kenter'in reji si ile oynandı. Sonra, İstanbul Şehir Tiyatrosu yazarın Cumhuriyet Kı zı, İstanbul Devlet Tiyatrosu Yan gın Yerinde Orkideleri sergiledi. Müşfik Kenter, Uluslararası 1 .İstanbul Tiyatro Festivalinde, Memet Baydur'un Yalnızlığın Oyuncakları adlı üç kişilik oyununu sergilemişti. Bu kez, aynı yazarın Maskeli Süvari'sini hem sahneye koyuyor, hem Maskeli Süvari rolü nü üstleniyor. nızlığın Oyuncakları"nı sergiledi niz. Kendilerini yalnızlığa hapset miş üç insanın hikayesi, seyirciyi pek sarmadı, oyun ne yazık ki pek seyirci bulamadı.. "Yalnızlığın Oyuncakları", benim de çok sevdiğim, Memet Baydur'un da "en iyi oyunum" dedi ği bir oyundu. Toplumun, nasıl bir baskı altına alınıp, nasıl yaşlandırıldığını, nasıl tepkisiz hale getirildiği ni anlatıyordu. Seyirciye bu çok ağır geldi... Memet Baydur'da, bir tiyatro ya zarı olarak sizi çeken özellik nedir? Memet Baydur, oyun kişilerini çok güzel konuşturuyor. Dialoglar çok sağlam, esprileri düzeyli. Ayrı ca ben yalnız Baydur'un değil, genç oyun yazarlarının oyunlarının oy nanması gerektiğine inanıyorum. Siz, sahneye koyduğunuz, oyna dığınız oyunların içeriğinden söz et meyi sevmiyorsunuz, yine de, "Ti yatro Tiyatro" Dergisi okurları için "Maskeli Süvari"den ve kadrodan biraz söz eder misiniz? Maskeli Süvari yazarın daha hafif bir oyunu. İnsanların, kendi kendilerine iç hesaplaşması gibi birşey... Tabii bunlar, belli bir yaşam düzeyine gelmiş insanlar... Maskeli Süvari antik bir açıkhava tiyatrosu nun barında geçiyor, yukardan sü rekli opera sesleri geliyor. Oyun, ikisi kadın, üç arkadaş, bir barmen ve Maskeli Süvari arasında geçiyor. Hiç bir üretimde bulunmayan bu in sanlar, bunun sıkıntısını da duyu yor, bu nedenle Maskeli Süvariyi biraz da kendileri yaratıyorlar... Oyunda, benden ve Kadriye'den başka, konservatuardan öğrencim olan, daha önce Yalnızlığın Oyun caklarında birlikte oynadığımız Hakan Gerçek ile karısı Çiçek, bir de Devlet Tiyatrosundan bu oyun için kadromuza katılan konuk oyun cu Zekai Müftüoğlu var. Zekai ile, yıllar önce "Cyrano de Bergerac" oyununda da yine birlikte olmuştuk. Uluslararası Tiyatro Festivali nin bu yıl üçüncüsü gerçekleşiyor, siz Festivale iki kez, bizden aynı oyun yazarının oyunu ile katılıyor sunuz. Bu bir rastlantı mı ? Festivalde yerli oyun oynamak gereğine inanıyorum. Üstelik bu yıl, Uluslararası ITI Kongresi nedeniy le, yabancı birçok yazar, tiyatro adamı Türkiye'de olacağı için, onla ra bizden bir oyun sergilemek daha hoş. • a cy pe FESTİVALDEN 23 Yazarından "Maskeli Süvari" " M i z a h Duygusunu sitirmemiş seyirciye merhaba." Festivalde, Kent oyuncularının oynayacağı Maskeli Süvari adlı oyunun yazarı Memet Baydur'la Maskeli Süvari ve diğer oyunları üzerine Madrid'ten fax aracılığı ile yapmış olduğumuz görüşmeyi sunu yoruz. Özlem ÖĞÜT pe cy a Sayın Memet Baydur, "Maskeli Süvari" adlı oyununuz ilk kez sahne leniyor. Yayımlanmadığı için de, se yirci oyunla Festival süresi içinde ilk kez tanışacak. Sizden, yeni oyununuzun ana te ması ya da aktarmak iste diği mesajı hakkında bilgi alabilir miyiz? Oyun, evrensel an lamda bir karakteristik yapıya mı sahip? Maskeli Süvari, "sanat-seviciler" üstüne yazılmış bir oyun olacak tı. Eğlenerek, öfkelene rek, hüzünlenerek bu in sanları anlamaya, çözmeye çalışan bir oyun yazmak istiyordum. Ya zarken ayrımına vardım ki, sanat-seviciler üstüne olduğu kadar, başka şey ler üstüne de bir oyun çı kıyordu ortaya. Çocuklu ğumun kitaplarına, kahramanlarına gönder meler, selamlar, şapka çı karmalar var oyunun içinde.. Üç Silahşörler, Cyrano de Bergerac, Zorro, Pekos Bill, Fantoma, Mandrake, Ten ten ilk aklıma gelenler. Bu gönder melere bakarak oyunun, sizin deyiminizle "evrensel anlamda bir karakteristik yapısı" olduğunu söy lemek, zorlama ve özenti olur gibi me geliyor. Maskeli Süvari de, bütün diğer oyunlarım gibi, yerel ol mayan bir temayı, dünyanın herhan gi bir yerinde geçebilecek bir olayı, ancak Türkçe yazan birinin yapabi leceği şekilde anlatıyor. Oyunda "Maskeli Süvari" bir simge mi? Maskeli Süvari bir simge değil. Daha çok bir imge olduğu söylene bilir. Uç bin yıldır olup biten herşeyi anımsayacak kadar güçlü bir bel leği olan ve bu zaman parçasının hesabını hem kendinden, hem çev resinden, yoluna çıkan insanlardan soran birisi, ancak imgesel olanla anlatılabilir artık günümüzde ne yazık ki.. Oyunlarınızı yurt dışında yazı yorsunuz. Ülkemizdeki olaylara uzaktan bakan biri olarak yaratım da zorluk çektiğinizi düşündüğünüz oluyor mu? İlk oyunum Limon'u yazarken de (Ankara'da, 1981 yılında), son oyunlarım olan Vladimir Komarov'u ve Düdüklüde Kıymalı Bamya'yı yazarken de (Madrid'de, 1991 yılında), ülkemize uzaktan bakan biri olarak da, ülkemize çok yakından bakan birisi olarak da, ha yatımda hiçbir gün, hiçbir dönemde "yaratımda zorluk çekmedim". Yaz dığım herşeyi çabuk, kolay ve ara lıksız çalışarak yazdım, zorlanma dan. Hem benim tek ve asıl ülkem, memleketim Türkiye'dir. Dil her zaman, her yerde benimle beraber di. Böyle olunca, oyunları Adıya man'da ya da Afrika'da, Nazilli'de ya da Paris'te yazmak önemli olmu yor. Seçtiğiniz konuyu, nasıl bir dille anlattığınız belirliyor oyunların özünü. Dil ideolojiyi de belirliyor böylece. Oğuz Atay'ın, Can Yücel'in, Edip Cansever'in, Sait Faik'in, Melih Cevdet Anday'ın dil lerini düşünün bir. Oyunlarınız yurt dışında da oy nanıyor mu, veya oynanması ve ya yımlanması için bağlantılar var mı? Kadın İstasyonu adlı oyunum bu yıl Marsilya'da Toursky tiyatrosunda Richard Martin ekibi tarafın dan sahnelecek. Yangın Yerinde Orkideler yine bu yıl İngiltere'de yayınlanı yor, oynanması ihtimali var. Vladimir Komarov ise, Alber Saban tarafından İspanyolcaya çevrildi. Valencia ve Lizbon'da iki ayrı tiyatroda inceleniyor. Kadın İstasyonu önümüz deki yıl, Richard Martin Ti yatrosu ile Barselona, Na poli, Kartaca ve Patras'da oynanacak. Beni asıl ilgi lendiren, oyunlarımızın Türkçe oynanması. Oyun ilk kez sahneye çı kacağından doğal olarak, üzerine yazılmış yazı ve eleştiriler bulunmuyor. Oyuna gidecek seyirciye dergimiz aracılığı ile ulaş tırmak istediğiniz bir sözü nüz var mı ? Mizah duygusunu yitirmemiş, ciddi ciddi ve kıkır kıkır gülmesini bilen, trajik olanın gü lünçlüğünü de göz önünden eksik etmeyen, gerçekleri halının altına süpürttürmeyen seyirciye merha ba.. 24 AYIN KONUSU Festival üzerine Cevat Çapanla söyleşi "Festival heyecan verici bir olaya dönüştürülmeli" Ş pe cy imdiye kadar sezon içinde İstan bul'da oynayan oyunların festi vale girememesi ieklinde bir kural vardı, bu festivalde o kırıl mış. Ben iyi olmuş diyorum, da raltıcı oluyordu. Daha önce bir-iki kişi lik oyunlar geliyordu şimdi ansamble getirebilir olmuş. Evet, onun üzerinde duruldu. Benim de katıldığım danışma kurallarındaki toplantılarda genel eğilim festivalin ni teliğini yükseltmek uluslararası bir ti yatro festivali olmasını sağlamak. Aslın da bazı tiyatroların programları dolu ve getiremiyoruz. Sanıyorum, bu kez ağır basan toplu luk Gürcistan'dan gelen Rustavelli Tiyatro'su. Bu tiyatronun son yıllarda hem Kafkas Tebeşir Dairesi oyunuyla hem de Kral Lear oyunuyla Avrupa'da ve Amerika'da çok başarı kazanmış bir topluluk. Böyle bir topluluğun Türki ye'de Brecht'i oynaması, Kafkas Tebe şir Dairesini oynaması, sanıyorum ki ti yatro olayı sayılabilir. O bakımdan festivalin böyle bir ağırlığı var. İkinci önemli topluluk İngiltere Ulu sal Tiyatrosu'nun Tartuffe'le katılması ilginç bir katılım bu. Londra'daki İngiliz Ulusal Tiyatrosu bir Fransız eserle, Moliere'in Tartuffe'siyle katılıyor, ama Tartuffe çevirisiyle değil, bir uyarlamasıyla katılıyor. Yani bu oyunu bir kere Asyalı oyuncular oynuyor. Büyük Bri tanya'da sanat konusunda şöyle bir poli tika izleniyor son 5-10 yıldır. Özellikle Londra, Birmingham gibi büyük şehir lerde sayıları azımsanmayacak etnik gruplar var. Zaten Hintliler, Pakistanlı lar eskiden beri oralarda çok sayıda. Hem merkezi yönetim, hem yerel yöne timler bu etnik grupların kültür etkin liklerini yapmaları için para desteği sağ lıyorlar. Bu artık Ulusal Tiyatroda bir Asyalı grubun orada oyun oynaması, turneye çıkmasına kadar varmış, bu bence önemli bir aşama. Fransa'dan kim geliyor? Üçüncü yabancı topluluk da Fran sa'dan geliyor. Benim elimde çok somut bilgiler yok Fransa'dan gelen haberler iyi prodüksiyon olduğuna dair. UBU'nun da Türkiye'de hem bilinen hem de önemli bir oyun olması yönün den sanıyorum olumlu bir özellik festi val için. Yerli topluluklar için ne söyleyecek a Yılmaz ONAY siniz? Yerli toplulukların da nitelikleri üzerinde önemle duruldu. İlk defa festi valde göreceğimiz oyunlar var. Bunlar dan biri Müfettiş. Nazım Hikmet'in İvan İvanoviç'in Bakırköy Belediye Ti yatrosu hazırlıyor. Her ikisi doğrudan festival için yapılan prodüksiyonlar. Bunlar festivali canlı ve heyecanlı kıla bilecek katılımlar. Bunun dışında da Kenter Tiyatrosu da iki yeni oyunla ka tılıyor. Biri Memet Baydur'un oyunu Maskeli Süvari, Sevgili Yelena Sergeyevna adlı oyun ise Sovyet yapıtı. Ankara'dan AST, Gorki'nin Ayakta kımı Arasında oyunuyla katılıyor. Gene Ankara'dan Devlet Tiyatrosu Ka festen Bir Kuş Uçtu ve Şeytan Çel mesi ile geliyor. Bu festivalin bir yeniliği de amatör tiyatrolar gibi işe başlayan hatta amatör tiyatro olarak varlığını sürdüren Bilsak Tiyatro Atölyesi'nin İşte Baş İşte Gövde, İşte Kanatlar oyununu progra mına alması. Bu oyunun çok dar biryerde oynanmış olması, 25 kişilik bir sa londa oynanması yüzünden festival programına alınıp daha geniş seyirci kit lesine ulaştırılması amaçlandı. İşte belki daha önceki kural olsaydı, İstanbul'da oynandığı için giremeyecek ti. Evet, böyle bir seçim benzer tiyatro kuruluşları için de bir çeşit yüreklendir me sayılabiliyor. Festivalde gerçekleşe ceğini umduğumuz başka bir önemli olay yaşanacaktı ama sanıyorum bu ger çekleşmeyecek. Havel'in gelmesi söz konusuydu. Şeytan Çelmesi geliyor Devlet Tiyatrosu'ndan, buradan da Genco Erkal'ın oynadığı Buruk Ezgi oynayacak. Böyle genel bir bakışla fes tivalin çok değişik türde oyunlarla karşı mıza çıkacağı geniş, zengin bir yelpa zesi var. Bunların arasında klasikler de var . Modern klasikler diyelim Brecht gibi, Gorki gibi Jarry gibi, daha eski klasikler var Moliere'in Tartuffe'ü gibi. Bu bakımdan da ilginç bir yanı var festi valin. Zaten klasiklerin sürekli değişik yo rumlarla oynanması zenginliğine bir şe kilde kavuşmamızı bekliyorduk. Devlet Tiyatroları, Şehir Tiyatroları bunu bir ölçüde yapıyorlardı. Biz önce hem ko miteye hem festivalimizin yöneticilerine bu hızlı gelişmeleri için teşekkür edelim Bu festival İstanbul Film Festivalinin boyutunda olamaz, ama üç yabancı top luluk değil de 15-20 yabancı topluluk gelemez mi? Karşılaştığınız zorluklar nedir ve neden buna ulaşılamıyor? Bir kere, film festivalinin programı nın zengin olmasını sağlamak para açı sından çok güç değil. Yani gösterilmesi ni istiyor o filmleri yapan şirketler onlar için bir reklam oluyor, festivalin yarış malı bir festival olmasının da bir payı var. Festivalin 10 yıllık bir geçmişi ol ması festivali dünya festi valler bağla mında önemli bir festival ha line getiriyor. İstanbul Film Festivali dün yada önemse nen bir film festivali. Ti yatro Festivali ise Uluslara rası bir Tiyat ro Festivali olmasına rağ men henüz uluslararası önemini ka nıtlamış değil, bunun neden leri var. Bir kere çok daha güç koşullar da gerçekleşi yor. Böyle bir festivali ger çekleştirmek çok daha pa halı, ayrıca böyle bir fes tivale devletin katkısı şimdi lik çok fazla olmuyor. Zaten sanıyo rum şimdi devletin poli tikası da sanat ve kültür et kinliklerinde bir çeşit sponsor desteğini sağlamak. İs tanbul Festivali,yani Haziranda başla yan sanat festivali, o da uluslararası önemi olan bir festival ve o çok daha büyük destek sağlayabiliyor, devletin katkısı daha büyük oluyor, ayrıca çok daha fazla sponsor bulabiliyor, bankalar o konuda daha büyük yardımcı oluyor lar. Tiyatro Festivalinin müzik ağırlıklı İstanbul Festivali ya da gençliğin çok desteklediği Film Festivalinin yanında o 25 AYIN KONUSU a Geçmiş iki yıla oranla bu gelişmeleri gözönüne alarak bundan sonraki yıllar daki hızı düşünürsek herhalde uluslara rası toplulukların davetinde daha önem li, hızlı gelişmeler olacak diyebiliriz. Öyle sanıyorum. Şöyle bir olumlu gelişme de var. Memet Baydur Madrit'te oturuyor, eşinin orada görevli ol ması yüzünden oradaki tiyatro çevrele riyle olan ilişkilerinde çok olumlu gelişmeler sağlayabilmiş. Akdenizliler Tiyatrolar Birliğinde Yönetim Kuruluna girmiş, onlarla bir takım yakın bağları var. Akdeniz ülkelerindeki tiyatro festi vallerinde Türk topluluklarının katılma sı böylece sağlanabiliyor. Buradan bir takım yakınlıklar doğuyor. İstanbul Ti yatro Festivaline katılmak isteyen tiyat ro topluluklarının sayısı da artıyor. Bu yüzden Fransa'dan gelmek isteyenler var, sanıyorum Memet Baydur'un oyu nunu Marsilya'da oynayacak bir tiyatro topluluğu var, onlar gelmek istiyorlar gelecek yıl. İspanya'dan topluluklar ge lebilir. Ayrıca İtalya'dan, öbür Akdeniz ülkelerinden, Kuzey Afrika'daki bazı ül kelerden tiyatro toplulukları gelebilir. Sanıyorum gelecek yıl herhalde Yunanistanda katılabilir. Bu arada Sovyetler'den de gelmek isteyen başka toplu luklar var. Örneğin Perm diye bir şehirden Sovyetlerden gelmek isteyen bir tiyatro topluluğu var. İki kişilik bir oyunla gelmek istiyorlar, ama onlardan önce Gürcistan'dan gelen toplulukta an laşma yapıldığı için o topluluk henüz bir bağlantı sağlayamadı. Çekoslovakya, Macaristan, Polonya gibi ülkelerde de çok ilginç tiyatro toplulukları var ve sa nıyorum bu ülkelerden de gelecek festi vallerde çok pahalı olmayan, daha ucuz tiyatro toplulukları getirmek mümkün cy kadar büyük bir şansı yok şimdilik. Bunda tiyatronun geçirdiği genel bunalı mın da payı olabilir. Festivalin tiyatro mevsiminin sonuna gelmesinin payı ola bilir. Gerçekten çok heyecan verici bir olay haline getirmek lazım bu festivaliki hem seyircisinden büyük bir destek görsün hem de seyircinin gösterdiği bu büyük ilgiyi desteklemek gereğini duy sun bankalar, para sahipleri, büyük ser maye. Bunun sağlanması gerekiyor. Tiyatro canlı olduğu için zorluklan var. Size bir örnek vereyim. Bu festivale Rus tiyatrosunun gelmesi söz konusuy du, daha önce Türkiye'ye gelmiş olan bir tiyatro topluluğu bu. Türkiye'de çok sevilen, başarılı bir tiyatro topluluğu. Bu topluluğun bir ya da iki oyunla gelmesi sözkonusuydu. Festival komi tesi çok istek liydi bu tiyat ronun gelmesi için. Ama o ti yatrodaki çalı şanların iste dikleri ücretler çok olmuş, o tiyatronun bu raya gelmesi nin maliyeti o kadar yüksekti ki gelemezdi. O tiyatroyu ge tiremedik bu festivale. pe Atina'dan Attis Tiyatro su gelecekti, il ginç bir oyun la, onlar da bu otobüs yangını olayını bahane ederek gelme diler. Belki kendileri bu kararı verme diler ama ora daki kamu oyunun baskısı yüzünden gele mediler. Oysa tam tersi olabilirdi. O gerginliği yumuşatabilirl erdi. Sanatın böyle bir gücü olduğunu göstermeleri gerekir sanatçıların. Bu çeşit yapay bir gerginlik çıktığı zaman sanatçıların bunların çok sanat dışı, ya ratıcılık dışı engelleme olduğunu düşü nüp onu yumuşatmak için fazla bir çaba göstermeleri yerinde olurdu. Hatırlar mısınız, daha önceleri İs tanbul Gençlik Festivali sırasında Kıb rıs gerginliğinin en alevli yıllarıydı ama Yunan Gençlik Toplulukları gelirdi. olur sanıyorum; çünkü o ülkelerden ti yatro topluluğu getirmek daha kolay. Gelen yabancı toplulukların Festi val süresince kalmaları ve birbirleriyle kontakt kurmaları planlanıyor mu? Bu yıl Eleştirmenler Birliği şöyle bir karar aldı. Üç ya da dört söyleşi top lantısı yapacak. Bunlardan biri Memet Baydur'un 25 Mayıstaki oyunundan sonra yapılacak, o oyunla ve genel ola rak festivalle ilgili bir söyleşi olacak. Daha sonra 31 Mayısta saat 11'de AKM'nin fuayesinde bir söyleşi olacak. 2 Haziran Taksim Tiyatrosu'nun fuaye sinde saat 18'de bir söyleşi olacak. 5 Haziran'da da AKM'nin fuayesinde saat ll'de bir genel değerlendirme toplantısı olacak. Bu festivalin bir zenginleştiren iki olay daha var. ITI'nın kongresinin burada yapılması, bu vesileyle dünyanın birçok yerinden ITI'nın temsilcileri bu rada bulunacak ve onların tiyatroyla il gili çalışmaları olacak, tiyatroyla ilgili bildiriler okunacak, bir doğaçlama sean sı olacak. Ayrıca Uluslararası Eleştir menler Birliği'nin yönetim kurulu top lantısı da yapılacak. 15 kadar değişik ülkeden eleştirmenler gelecek. Onlar da festivali zenginleştiren bir katılım sağla yacaklar sanıyorum. Okuma tiyatrosu dediğimiz kalemi festival bünyesi içine bir şekilde sokma düşüncesi var mı? Bu öneri festival komitesinin toplan tılarında dile getirildi ve olumlu karşı landı. Hatta Rutkay Aziz bir öneriyle de okuma tiyatrosunun festivalin kapsa mında yer almasını önerdi. Aslında böyle birşey olabilir. Belki de böyle ayrı okuma seanslarının düzenlenmesini sağ layabilecek bir hazırlığı yoktu festival komitesinin. • ITI'nın 2 4 . Dünya Kongresi İstanbul'da yapılıyor Bilindiği gibi, merkezi Paris'te bu lunan ve 1948 yılı Haziran ayında ku rulmuş olan Milletlerarası Tiyatro Enstitisünün (kısaltılmış adı ITI) 24. Dünya Kongresi bu yıl yurdumuzda yapılıyor. 60 ülkeden 300 - 400 tiyatro adamının katılacağı kongre 26. Mayıs 1991 günü AKM Salonlarında yapıla cak açılış ile başlayacak ve 1 Haziran 1991 günü Rumelihisarın'daki Türk Günü gösterileriyle sona erecek. Uzmanlık alanlarındaki komisyon çalışmaları ve genel kurul toplantıla rının yanısıra Türkiye'den Ayşegül Yüksel, Özdemir Nutku, Sevda Şener, Metin And, İlber Oltaylı, Ayşin Can dan tarafından İngilizce bildirilerinin sunulacağı Türkiye Kültürler Kuşağı konulu Colloquium, Cevat Çapan'ın başkanlığında, 30 Mayıs'da Swiss otelde gerçekleştirilecek. Dikna Erden Kongre dolayısiyle NTC'nin dü zenlediği doğaçlama atölye çalışmala rı bu yılki kongrenin ağırlığını oluş turmakta. Çetin İpekkaya'nın Genel koordinatörlüğünü üstlendiği çalış malar AKM'deki 5 atölyede 18 Mayıs - 31 Mayıs arasında yapılacak. Türki ye'den 15, diğer ülkelerden 40 sanat çının katıldığı çalışmaları Tunus'tan Muhammed Driss, Kore'den Jeong Ok Kim, Fransa'dan Pierre Debauche, Japonya'dan Akiko Hattori, Shigeyuki Toshima ve Türkiye'den Çetin İpekkaya yönetecekler. Yunus Emre'nin yaşam ve ozanlı ğının temel konu olarak ele alındığı özel atölye çalışmasının ise Etlen Stewart yönetiyor. 31 Mayıs 1991 Cuma günü sergilenecek doğaçlama gösteri lerinden başka kongre boyunca çeşitli etkinliklere de yer verilecek. • a pe cy FESTİVALDEN 27 Bilsak Tiyatro Atölyesi "Umuda açılan kapılar" pe cy Seçkin SELVİ Gerçekten yabancılaşıyor muyuz hep birlikte, yoksa daha mı yakınlaşıyoruz bazı kavramlara, bazı davra nışlara?.. Bir yığın ölümü yaşamış olanlar için ne kadar da aşina görüntüler, konuşmalar. Kuşkusuz aşina olma yan yanlan da var. Örneğin, o kla sik ölü evi sahnesinin vazgeçilmez aksesuarı olan "hanımefendinin di zindeki battaniye" yok. Oysa soylu luğun damıttığı bir ince yas belirtisi dir, ancak "bey" öldükten sonra başköşedeki koltuğa oturmayı hak gören hanımefendinin dizlerindeki battaniye. Ve kapıdan her yeni gire ne "Aaah, sizi ne kadar severdi" ile başlayan ve mutlak avutulmayı bek leyen minik bir dövünme. Bunlar o cumbalı odada yok. Zira orada "ha nımefendi" yok. İki kadın var yal nızca. Biri emektar bir gündelikçi, can yoldaşı, alttan alta hem baştan çıkarıcı, hem rakip. Öteki ölenin ka a D ört genç insanın yedi aylık bir dramaturji ça lışması ve sahne, dekor, giysi tasarımı sonunda ortaya çıkan, yazar Sevim Burak'ın, İşte Baş İşte Gövde İşte Kanatlar adlı oyunu iki mevsimdir BİLSAK'ta oynandı. Genç bir grubun bu özgün tiyatro çalışmasını, Seçkin Selvi'nin Milli yet Sanat Dergisinde çıkan yazısın dan aldığımız bir bölümle tanıtıyo- Sevim'in sırtında o uzun, vişne çürüğü ya da siyah kadife ev giysi lerinden biri var. Yüzükleri, yüzük leri, yüzükleri, bilezikleri ve gümüş kolyeleri. Ömer mavi helezonlara buladığı fırçasını tualin önüne bıra kıyor. Sohbete dalıyoruz. Cihan gir'deki evdeyiz sanki. Evet, Cihan gir'de bir evdeyiz gerçekten, cumba sı ve eteği dantelli patiska perdeleri, cumba boyunca uzanan sediri, eski çerçeveler yerleşti rilmiş aynalarıyla bir Cihangir evi. Yoksa bir Kuzgun cuk evi mi?.. Cumbalı odada iki kadın. Bir de ölü. Öyle upuzun yatıyor beyaz çar şafın altında. Oda nın öteki ucunda yaklaşık yirmi kişi. Camus'nün "Ya bancı"sı o iki kadın mı, odanın karşı kıyısında otu ran yirmi kişi mi?.. rısı, ama dengi dengine bir evlilik değil onlarınki. "Evlatlık" gelmiş o eve. "Evini temiz tutar, ocağına ten cere vurur, temiz pak bakarsın, adam da nikahına alır seni. Ölünce de parası pulu kalır," demişler getir mişler. Adı Melek. Kuşkusuz ger çek adı değil. Biz çok hassasızdır ya ad değiştirme konularında, evlatlık alınca kol gibi bileklerini kesip ka fasını kazıttıktan sonraki ilk iş, o ya kışıksız Güllü, Yeter, Dursune, Gül süm adını değiştirip "Neşe", "Aynur", "Suna" gibilerden bir ad takmaktır. Gerekçesi de hazırdır, "Yavrum, bugüne kadar yüzün gül memiş, adın Neşe olsun ki, sen de hep neşeli ol." Melek ile Nivart'ın ölünün yattığı odada konuştukları, yaşadıkları, dalga dalga bu çağrı şımları getiriyor. Kibarca, kendileri ne öğretildiği biçimde yemeğe baş layıp sonunda bileklerine kadar tabağın içine gömülerek avuç avuç yemek yemeleri. Konu komşunun taşıdığı yemekler midir bunlar, günün birinde tatmayı umarak yaşam boyu sürdürülmüş bir özlem mutfağının ürünleri midir, gidenin bıraktıklarını silip süpürmek midir, saygıdan çok korku duyulan bir ki şinin baskısından bir anda kurtuluvermenin özgürlüğünü yaşamak mıdır, bilinmez. Ama nedeni ne olursa olsun, çeşitlemelerini her ce naze evinde gördüğümüz bir yemek düzeni bu. a cy pe FESTİVALDEN 29 Bakırköy Belediye Tiyatrosundan Nazım Hikmet Bürokrasiden çıkan insanlar cy Zeynep ÜSKÜL piyesin geçtiği mekan ya da ülke belli oluyor. Ama tabii bu piyesin evrensel olmasını engelleyen bir şey değil. Zaten zannediyorum ki Nazım Hikmet de sadece Sovyetler Birliği'ni ve oradaki insanları eleştinmek için yazmadı. Piyesi biraz daha derin, daha dikkatli okuyunca bu alt metin ortaya çıkıyor. Nazım Hikmet'in yazmak istediği daha mutlu yaşamak için bir organizasyo nu yaratan insanların zamanla o or ganizasyonun esiri olmaları. Bütün problem Sovyetler Birliği'ni eleştir mekten çıkıp, sistemi uygulayan in sanlara yöneltmek. Bu yüzden de biz bu piyeste insanı hedef aldık, bütün dirimselliğiyle, cinselliğiyle, bütün boyutlarıyla, psikolojisiyle, sosyal bir varlık olmasıyla. İvan İvanoviç diye yarlığı yok luğu tartışılan biri var, İvan İvano viç bürokrasinin ruhu , ecinnisi gibi bir şey. Binlerce yıldır geleneği olan bürokrasi İvan İvanoviç gibi bir felsefe üretmiş. Bu felsefenin içinde ne var? Bu felsefe insana varıncava a B akırköy Belediye Ti yatrosu , İstanbul Ti yatro Festivaline Nazım Hikmet Ran'ın İvan İvanoviç Var Mıydı Yok Muydu adlı oyunuyla ka tılıyor. Oyunun yönetmenliğini Ke nan Işık reji asistanlığını Ali Düşenkalkar, kostümlerini Gönül Sipahioğlu, dekoratörlüğünü ise Cem Köroğlu yapıyor. Kenan Işık'la ti yatronun salonunda bir prova ara sında arkadaşımız yaptığı söyleşiyi sunuyoruz.. pe İvan İvanoviç Var Mıydı Yok Muydu Sovyetler Birliği 'nde geçen ama her yerde de geçebilen bir oyun. Siz bunu günümüze nasıl uyarladınız? Sovyetler Birliği'nde mi geçiyor yoksa mekan belirsiz mi? Piyesteki isimler Petrof, Lucia, İvan İvanoviç olunca ister istemez kadar kurallarını saptamış, taşlaş mış, fosilleşmiş kurallar bunlar. Bu kuralları yapan çatan ruh, zihniyet İvan İvanoviç. Bunun örnekleri dünya edebiyatında çok vardır: Faust, Mefisto ikilemi, bu tarz iki lemler zaten insanoğlunun varlığın dan beri olan ikilemler. Bu piyes şu ya da bu toplulukta geçiyor olabilir ama, şu ya da bu sistemde, toplum da geçiyor olması pek fazla bir şeyi değiştirmiyor. O sistemdeki insanın kimliği çok önemli, yani demokrat sistemlerde ve de öteki sistemlerde insanlar nasıl? Bu çok önemli. Siz nasıl bir yorum getirdiniz oyuna? Piyesteki bu temayı, sahnede ha rekete dönüştürmeye bir konsept içerisinde gayret ediyorum, başka bir şey yapılamaz. Teknik bir takım şeyler var tabii, tüm piyeslerde oldu ğu gibi. Bu piyes aşağı yukarı 1955'de yazılmış. 1955'te yazılması na rağmen çok çağdaş bir biçim kul lanılmış. Biz de bu üslubu genişlet tik, buna uygun bir dramatürji çalışması yaptık. Bu dramatürji ça lışması içerisinde, piyes okunduğu zaman pek görülmeyen bazı şeyler daha net ortaya çıktı. Bu genç kadroyla çalışmak sizin için nasıl bir deneyim oldu? Bakırköy Belediye Tiyatrosu ku ruluşunda bir yenilik var, bir alter natif olma isteği var. Alternatif ti yatrolara her zaman ihtiyaç vardır. Kurumlaşmış köklü tiyatrolar var dır, onlar köklü tiyatro anlayışıyla tiyatro yaparlar; bir de geleceğin ti yatrosunu oluşturacak olan bir genç grup vardır. Tiyatro yeniliğe açık bir sanattır. Tiyatro bugünden yarına değişmek, yenileşmek ihtiyacında olan bir sanattır. Tiyatro asla tutucu olamaz. Tiyatroda sahneye çıkılır ve bir estetik anlayış içinde insanoğluna olan biten durum hakkında bir takım yorumlar sunulur. Bu genç kadro bu anlayışı biraz sarsabilir, değiştirebi lir. Türkiye'de böyle tiyatrolar da var. Örneğin Bilsak Tiyatro Atöl yesi son bir kaç yıldır bu tarz çalış malar yapıyor. Birlikte bu piyesi hazırladığım arkadaşlar çok genç, sahne bakımın dan söylüyorum çok deneyimsiz, ya bir ya ikinci oyunlarını oynayan genç oyuncular bunlar. Onlarla bu piyesi çalışmak benim için çok yön lendirici, heveslendirici oldu. Oyunla hazırlamayı düşündüğü- a pe cy 31 FESTİVALDEN nüz dekor arasında nasıl bir uyum olacak? Nazım Hikmet oyunu çok keskin bir eleştiri, aynı zamanda çok hoş bir eleştiri olarak yazmış. Altına bir dalga geçme döşemiş. Bana sorarsa nız, biz bunu dekora da yansıtabilirsek, seyirciye de geçecek . Bürokrasinin fosilleşmişliğini dekorun içinde de bulabilirsiniz Ama biz isteriz ki arka plana 150200 tane yanan petrol kuyusu izleni mini da uyandıralım insanda. Çünkü savaş önemli, savaşa karar veren in sanlar kimler?Kim imza atıyor, kim atmıyor.Dünya bugünden yarına de- ğişirkin hep olumlu değişmesi lazım. Geleceğinin daha olumlu oluşması adına sanatçılar sanatsal üretime yönelirler, bu insanda bir iç güdüdür zaten. Özellikle sanatçılar bu kaygıyı her zaman taşımışlardır. Erimiş bitmiş ve biraz tedirgin edici atmosfer ama yaşamayan bir atmosfer olacak.Dosyalar sanki 1000 yıldır hiç ellenmemiş gibi duracak.Bir hoparlör, yeni açmaya ça lışan bir bitki, bir bürokrat masası. Nesnelerin birbirleriyle uyumsuz luğu Nazım Hikmet'in metnin altına döşediği ironiyi yansıtacaklar.Bu kasketli ve hasır şapkalı tipinin ça- Nazım Üzerine en iyisi" a "Yolda ölmek Yılmaz ONAY "15 Nisan 1955. Nazım bugün, yine Mayakovski'nin anısına, bu kez Aktörler Evi'nde bir konuşma daha yaptı. Coşkuyla karşıladılar onu. Şöyle dedi: '...1951 yılında Mosko va'ya geldiğimde, ertesi gün tiyatro ya gidip Mayakovski'nin bir oyunu nu görmek istedim. Fakat yirmi yıldır artık Mayakovski'nin oynan madığını söylediler bana. Maya kovski'nin oyun yazarlığı çetindir; fakat Sovyet tiyatrosu nasıl onsuz yapabilir?" Aynı soruyu ben şimdi kendimi ze sormak istiyorum: "Türk tiyatro su nasıl hâlâ Nazım'sız yapabilir?" Fevralski, bir anısında şunları anlatıyor: "Oyunun (Ferhat ile Şirin) açılış gösterisinde şöyle bir olay oldu. Gösterinin bitiminde Nazım ve ben, salon fuayesinden geçiyorduk. Biri genç, biri yaşlı iki kadın yanına gelerek Türkçe konuş maya başladılar onunla. Kadınlarla birlikte olan bir adam, bir kıyıda du rarak kadınlarla Nazım'ın bu görüş mesini açık bir hoşnutsuzlukla izli yordu. Konuşma bittikten sonra Nazım, her üçünün de Türk elçilik lerinde çalıştığını söyledi. Oyun, iki kadının öylesine hoşlarına gitmiş ki, Türkiye'de yasa dışı ilân edilen biri olmasına karşın, yazara o sevinçleri- pe cy A.Fevralski, Nazım'dan Anıları'nın 29 Nisan 1954 günlü notunda şöyle yazmış: "Nazım 24 Mayısta Dünya Barış Konseyinin Berlin'deki oturumuna hazırlanıyor. Ve genel likle çok yolculuk yapmak niyetin de: 'Yolda ölmek en iyisi' diyor." Geçirdiği enfarktüsün ardından sürekli göğüs ağrılarının sıkıntısı içinde çalışıyor Nazım: "Kendimi hiç bir zaman bu kadar kötü hisset medim. Sevgili elde edilemez oldu ğunda daha şiddetle sevilir; çalışa madığı zaman da insan özellikle çalışmak istiyor ve kafada bir yığın düşünce oluyor. Yine de çok yazı yorum, ama bunları daktiloya çek mek gerek. Bu ise güç bir şey. Solu ğum tıkanıyor." Ve yazdığı, tasarladığı, üstünde çalıştığı şeyle rin çoğu sahne için. Yani Nazım, bizde bilinsin bilinmesin, kabul edilsin edilmesin, tiyatroya çok önem vermiş ve çok değerli yapıtlar sunmuş bir yazarımız. Bizim bu gerçeği tanıyıp tanımamamız, onun değil bizim sorunumuz olmalı. Fevralski'nin anılarının büyük çoğunluğu da Nazım'ın oyun yazar lığı, oyunları, sahnelenişleri üstüne düşünceleri, yani tiyatro dünyası üs tüne. (Cem Yay. 1979. Çev. A.Behramoğlu). tışması gibi. İvanlar gibi. İvanların biri otoriteyi temsil ediyorsa öteki o çok köklü aristokrasiyi simgeliyor. Cansız nesnelerin içinde de bir can lılık var, bir hareket var, bir kımıltı, bir yaşam. Oyunu da çok severek hazırlı yorsunuz anladığım kadarıyla. Aslında dışarda pek oyun yapma heveslisi değilim. Devlet Tiyatrosu'nda alıştığım bir atmosfer var ve o nisbeten daha rahat bir imkan sağ lıyor. Tanımadığınız insanlarla ne yapacağınız belli olmuyor. Fakat bu arkadaşlar çok genç ve birlikte bir şey üretmeye yatkınlar. • ni bildirmekten kendilerini alama mışlar." Bu festivalde Nazım'dan bir oyunun daha sahnelenmesi çok se vindirici. "İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu?" oyunu, Nazım hayattayken sık sık oynanmış. Çe koslovakya'da, Polonya'da, adlar ve ayrıntılar yerel koşullara uyarlan mış. Hatta Demokratik Almanya'da oyunun adı bile değişik: "Meier Kimdir?" Bunları, özellikle bu oyu nun asal esprisinin bugün ters anla şılması kaygısına karşı belirtmek is tiyorum. "Filip Filipçek Var mıydı Yok muydu?" adıyla oyunu Çekoslovak ya'da oynanırken Nazım oyunlarının topluca yayınlandığı kitapla ilgilen mekteydi. Kalp rahatsızlığı ona ancak bir yıl daha ömür bırakmıştı. 1963'te, yolda değil belki ama, yaz maya yetişemediği pek çok eser yo lunda ve ulusunun, ülkesinin özlemi içinde öldü. "Son zamanlarda kor kunç bir eğilim duyuyorum yalınlı ğa", diyordu, "Tiyatroda, insanı görmeye engel olan her şey sinirlen diriyor beni.. İnsan, insanlardan uzaklaştıkça tumturaklılığa, karışık lığa, uydurmasyona kayar.. Çağdaş kapitalist devletin elinde çok güçlü ajitasyon aygıtı var. Ve belli bir dö nemde bu aygıt halkı etkileyebilir. Hitler için böyle olmuştu bu, şimdi de bu çağdaş Amerika'da olduğu gibi. 'Halk' kavramı fiziksel emeğin üstünlüğüyle bağımlı bir şey". Batı gezisinden dönüşünde söy lediği bir iki tümceyle bitirmek isti yorum yazıyı: "Korkunç can sıkıcı oralar. Her insan ayrı yaşıyor; çev ren hep düşmanla dolu sanki." Nazım'ın oyunlarının repertuvarlarımızı doldurarak yükselteceği günlerin umuduyla... • 32 FESTİVALDEN İstanbul Şehir Tiyatrosunda Gogol Müfettiş'in prova notları Işıl K A S A P O Ğ L U a E sahneye bölünmüş. Her sahne başlı ba şına bir olay. Bir bütünlüğün içine sığ dırmamız gereken 52 ayrı küçük oyun. 52 ayrı mizansen. 52 ayrı durum. 52 ayrı hareket. Yıllardan beri hep duyar dım Müfettiş'i sahnelemenin zorluğu n u , ama masada okurken bir türlü anla yamazdım nedenlerini. Şimdi anlıyo rum. Oyunun festivalde çıkmasının daha uygun olduğu bildirildi. Müfettiş Mayıs-Haziran'da yapılacak İstanbul Tiyatro Festivali'nde sergilenecek. Bu karara hem seviniyor hem üzülüyoruz. Festivalde oynamak iyi. Değişik bir se yirci, belki de uluslararası bir seyirciyle çalışmamızı gösterme olanağı var. M a r t - İlk Günler Her sahneyi ayrı çalışıyoruz. Sahne d e , ayakta çalışmalarımız, çözümleri miz bittikten sonra masaya oturuyor, teksti, mizansenlerimizi tartışıyoruz. Prova zamanımızın uzunluğu nedeniyle her oyuncu sadece kendi sahnesi için tiyatroya ge liyor. Bu da diğer sahne leri görmesini engelli yor. Oyunu dışarıdan tamamıyla görebilen tek kişi benim. Zaten yönet menin en büyük görevi de bu değil mi? Oyuncu ne verebilirse yönetmen de bu verilerle çalışabilir ancak. Tersi de geçerli elbette. Yönetmen ne ve riyor ki oyuncular vere bilsin? Burada yönetme nin görevleri daha da açıklık kazanıyor. Yö netmen şurdan girburdan çık' t a n ç o k oyunculan içine atabile ceği bir dünya yaratmak la görevli. Oyuncu ola rak yaratabileceklerini sonuna kadar sö mürmek. G e r e k t i ğ i n d e provoke ederek daha ileri gitmelerini sağla mak. pe cy kim, K a s ı m , Aralık 1 9 9 0 : Üç aydır İstanbul'dayım. Müfettiş projemin sonucu hâlâ belli değil. Üç ay önce başlaması gereken provalar bir takım küçük detaylar nedeniyle bir türlü başlayamıyor. 15 Ocak Gereken onay geldi. Gogol'ün Müfettiş'i Şehir Tiyatroları Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde Mart 1991'de seyirci karşısına çıkacak. 17 Ocak Oyuncu arkadaşlarımla ilk tanış m a m . 32 kişilik ekibimizde daha önce çalışma fırsatı bulduğum sadece iki kişi var. Şehir Tiyatroları'nda distribüsyon yapabilmek için bir çok faktörü gözön ü n e almak gerekiyor. Müfettiş için çok iyi bir ekip kurulabildi. Sevinçli yim. Şubat - İkinci Yarı Müfettiş beş perde ve tam elli iki M a r t - İkinci Yarı Dekor, kostüm konu sunda bir hayli yol aldık. Başta dekor için düşün- düğümüz baskı makinesinden teknik olanaklar yüzünden vazgeçtik. Üç duvarın da oyun boyunca daralacağı ve sonunda bütün oyunculan or kestra çukuruna döken bir dekor söz konusuydu. Gerçekleştiremedik. Bir rüşvetçi evinden yola çıkmaya karar verdik. Bir d e p o , binlerce eşyayla dolu bir d e p o . Kostümler için "Sırtına altın eyer taksan da eşşek gene eşşektir" ata sözü çok yardımcı oldu bize. Kostüm lerimiz şeffaf. Ne giyerlerse giysinler içlerinin pisliği ortada. İyi ışıklandırabilirsek yorumumuza çok uygun bir dünya yaratabileceğimiz kostümleri mizle. Kaymakam ve Müfettiş rolleri nin tekstleri çok uzun. Savaş'ın da Toron ağabeyin de tekst ezberlemek için verdikleri çaba olağanüstü. Müzik konusunda da epey ilerledik. Direkt müzik kullanıyoruz. Hatta daha da ileri giderek oyuncularla orkestra elemanlarıasında bir alışveriş yaratmaya ça balıyoruz. N i s a n - İlk Günler Çok az zaman kaldı. Ekibimizin bir bölümü Mayıs ayı içinde Azerbeycan'a Lüküs Hayat t u r n e y e gidiyor. Ç o k zorlanacağız. Hepimiz için geçerli gün oyunun seyirci karşısına çıkacağı 3 H a ziran. D a h a önce oyunun çıkması hemen h e m e n imkansız. N i s a n - İkinci Yarı Dekorumuzun ilk parçalan geldi. Kullanmaya başladık. Bir prova sıra sında ne kadar çok malzeme gelirse o kadar fazla çalışma imkanı doğuyor. Kullanılmayan, süs dekorları sevmiyo rum. Dekor bir oyuncu gibi oynamalı. Dekor da, müzik t e , kostüm d e , ışık da benim birer oyuncum. Ekibin diğer ele manları gibi onları da sonuna kadar sömürebilmeliyim... Uğraşıyorum. Mayıs yaklaşıyor. T ü m arkadaşları mın ç a l ı ş m a l a r ı n a hayranım. Sürekli birbirlerinden etkileniyorlar. Tiyatroda da güzel olan bu değil mi zaten. Sahne üstündeki iletişim çok önemli. Birisi oynayınca diğerleri de o n a yetişmek için daha iyi oynuyor. Bu bir diğerini etkiliyor... vs..vs... Herşey birbirine o kadar bağlı ki... Başka hiçbir sanat da lında görülemeyecek bir birliktelikten doğuyor tiyatro. Her elemanın birbirle rine gizli zincirlerle bağlı olduğu elele bir sanat. Tiyatro yapabildiğim için çok se vinçliyim. M a y ı s - İ l k günler Azerbeycan turnesi başladı. Şehir Tiyatroları'nda son oyunlar da bitti. Festivale oyun hazırlayan bizler "biz bize" kaldık. Bütün ekibe bir hafta tatil verdik. Provalara yeniden 13 Mayıs'ta başlayacağız. Oyunumuz daha çıkmadı. Oyunu muz 3 Haziran günü çıkacak seyircile rin karşısına. Oyun hakkında söylene cekleri de onlar söyleyecekler. FESTİVALDEN 33 Gogol üzerine "Palto"dan çıkan gerçekçilik Fikret İLKİZ alay etmiştir. Buna rağmen, Çar oyundan sonra "Herkes oyundan ge rekli hissesini aldı, ben de herkesten çok tabii" diyerek oyunu hoşgörü ile karşılamış ve bütün bakanlarına oyunu görmelerini önermişti. Oyunda taşralı memurlar kor kuyla bekledikleri için, şık giyimli bir gevezeyi müfettiş zannetmişler dir. Yönetimdeki tüm kokuşmuşluk lar ve aksaklıkları ortaya çıkmasın diye müfettişe ziyafetler çekmişler dir. Gogol taşralı memurlara korku salan böyle bir müfettiş tipini çizer ken, rüşvet alıp vermenin tirajikomik yanlarını günümüze kadar ustalıkla taşımıştır. Gözyaşı ile kah kahayı "Müfettiş"te buluşturan Gogol, gerçek müfettişin çıkagel mesi ile taşralı memurların yaşadığı korku ve şaşkınlığı anlatırken, yoz laşmış bürokrasinin yönetime ege men olan kokuşmuşluğunu iğneleyi ci dili ile eleştirmiştir. Gerici basın ve bürokrasi, Müfettiş'in oynanmasından dolayı, pe cy a 31 Mart 1809'da doğan Gogol, orta halli bir toprak sahibinin oğlu dur. Palto adlı öyküsünde; büyük bir özveriyle aldığı şık paltosu çalı nınca üzüntüden ölen küçük bir me murun, "küçük insan"ın, trajedisini "büyük" ayrıntıları ile işlediğinde, Dostoyevski, tüm Rus gerçekçileri nin "Gogol'un paltosu altından" çıktığını söylemişti.. Asıl ünü 1842 yılında yayınlanan Ölü Canlar'dır. Büyük bir bölümü Roma'da yazılan bu eserde, sertlik düzeni ve devlet yönetimindeki adaletsizlikleriyle fe odal Rusya anlatılıyordu. Gogol'un toplu yapıtlarının ilk basımı da aynı yıl gerçekleştirilmiştir. Puşkin onun ilk kitabı için "İşte sevinç, açık yü reklilik, içtenlik taşıyan, özentisiz, duygu, şiir dolu bir ses" demişti. Büyük yazarın en önemli eserle rinden olan Ölü Canlar'dan başka, yaşamında büyük önem taşıyan, 27 yaşındayken yazdığı Müfettiş'te Gogol, Çar I.Nikolay döneminin yozlaşmış bürokrasisi ile acımasızca Gogol'a aşırı tepki gösterince, Gogol Rusya'dan ayrılmak zorunda kaldı. 1842 yılına kadar Roma'da yaşadı. Dinsel eğilimlerine uygun ortam bulduğu için de, Tanrı'nın ona verdiği büyük yeteneği yalnızca güldürme yoluyla kullanmanın doğru olmadığını, Ruslar'a kötü bir dünyada doğru yolu göstermekle gö revli olduğunu ve yeteneğini bu yönde de kullanması gerektiğine inanmaya başladı. Bu nedenle baş yapıtı sayılan Ölü Canlar'ı barte'nin İlahi Komedyası tarzında sürdürmeye karar verdi. Böyle bir kurtarıcılık görevini üstlendi. Dine daha çok bağlandı; çileci bir yaşam biçimini seçti. 1848'de Filistin'e gi derek kutsal topraklan ziyaret etti. Moskova'ya yerleştiğinde bağnaz bir rahibin etkisi altına girmişti. Onun emriyle de, Ölü Canların ta mamlandığı sanılan ikinci bölümü nün el yazmalarını yaktı. Ve yarı çıl gın bir halde 4 Mart 1852'de öldü. Yaşamının ve düşüncelerinin bu denli garip ve kararsız yönlerine karşılık, Gogol'un Müfettiş, Ölü Canlar, Palto gibi yapıtlarından yola çıkılarak Rus Edebiyatı'nda "doğal okulun" ilkeleri bulunabilmiştir. Romantik veya "gösterişli" okuldan ayrılış Gogol ile başlamış tır. Gogol, dünyaya Rusya'yı doğal lığı ve kendi yüzüyle gösteren ilk yazardır. Gerçeklik içinde yatan "yergideki kahkahayı" oya gibi işle yen Gogol için dünya coşkulu bir sahne olabilmiştir. • 34 FESTİVALDEN Ankara Sanat Tiyatrosu: Ayaktakımı Arasında "Sanatımızda tekrar insana dönüş" pe cy 28 yıllık yaşamı içinde, AST'ın Maksim GORKİ 'nin yapıtlarıyla önemli bir yakınlığı oldu. Buradan başlayalım... AST'ın 28 yıllık yaşamında Gorki AST'ın sahnesine sık sık indi. 1970 öncesine baktığımızda, benim AST'ta olmadığım dönemler, eski arkadaşlardan duyduğum kadarı ile, son derece düzeyli bir çalışma olan Küçük Burjuvalar oynanmış. 1968 yıllarının AST dergilerini karıştırır- sak Ayak Takımı Arasında'nın sık sık gündeme getirildiğini görü rüz. 1974 yılında AST'ta, Gorki'nin romanından Brecht'in tiyatroya uyarladığı Ana oyununu görürüz. 1980'den sonra, Gorki'nin oyunun dan Peter Stein'ın yaptığı dramatik çalışma metninden ortaya çıkan Yaz Misafirleri var. Yaz Misafirleri'nden sonra Sonuncular adlı oyunu sahneledik. Ve bu yıl da Ayak Takımı Arasında... 1991'in Türkiye'sinde Ayak Takı mı Arasında sence nereye oturuyor? Giderek Batı tiyatrosu yeni tek niklerle göz boyamacılığı temel aldı ğı bir sanat anlayışının çürümeleri içinde iken ve böylece insanın kendi öz varlığı kaybolurken, sanatımızda tekrar "insan"a dönmenin ve bunun sanat politikamız olarak belirlenme sinin gerekliliğine inandım. Olaya böyle baktığımızda, Gorki kadar insan'ı tartışan, insanı derinlemesine yakalayan, dünya planında çok az yazar var sanırım. Ataol Behramoğlu'nun deyişiyle, oyundakiler diptekiler'dir. Çok farklı yerlerden gel a A nkara Sanat Tiyatrosu'nun Ocak/91'den beri, Ankara'da kendi sahnesinde oynadığı Gorki'nin Ayak Takımı Arasında adlı oyununu, dergimizin birinci sayısında, oyunun yönetmeni Kazım Akşar'la yaptığımız bir söyle şi ile tanıtmıştık. Bu sayımızda, AST'a yaklaşık yirmi yıllık emeği geçen ve bu oyunda "Aktör'ü oyna yan AST'ın Genel Sanat Yönetmeni, Rutkay AZİZ'le Orhan Alkaya'nın oyun ve AST üzerine yaptıkları söy leşiyi sunuyoruz. miş o dipteki insanlar sonuçta bir insan arıyorlardı. Ben de tiyatro sahnesinde, kaybolan bu insan öğe sinin sanatsal sıcaklığını Gorki'de nasıl buluruz, nasıl gündeme getiri riz düşüncesinden yola çıktık ve bu oyunu seçtik. AST ekip tiyatrosu geleneğini koruma konusunda daima direnç göstermiştir. Bu oyunda da bu görü lüyor mu sence? Son yıllarda AST sahnesindeki oyunlara şöyle bir baktığımızda, eserdeki rollerin oyuncularıyla bu luştuğu ve takım oyunculuğunun dü zeyini böyle yükselten bir çalışma mız olmamıştı. Bu açıdan büyük bir mutluluk duyuyorum. Başka bir se vindirici yön de, oyundaki 17 kişilik kadro içindeki 7 arkadaşımızın bizim kurslarımızdan yetişmiş staj yerlerimiz olması. Amatör tiyatro kursu açma gerekliliğine 1973 yılın da karar vermiştik. Bu kararı alır ken, bizlerin de bir gün tükenebileceğimizi, bunun da AST'ın tükenişi olabileceğini düşünmüş ve ne yapıp edip yeni insanların yetişmesine emek vermeyi kararlaştırmıştık. Bu, o günden beri AST'ta devam etti. Ama üzülerek söyleyeyim, AST sa lonunda, ekonomik nedenlerle, tiyat ro saatleri dışında sinema oynuyor; bu nedenle sahne boş kalmadığından bu yeni insanların yetişmesinde du raksamaya girdik; bu bugünden yarı na bizi üzüyor. Gelecekte belki de AST sahnesinin yanı sıra, bir atölye de, yeni insanları AST'a ve Türk ti yatrosuna kazandırmak için eğitim den geçirmeyi planlıyoruz. Bunu, salt AST'ın çıkarı adına değil, Türk tiyatrosunun kazanımı adına söylüyo rum. Ayak Takımı Arasın da seyirciden nasıl bir tepki aldı? AST'ın 318 koltuğu var. Ankara'da 67 oyun oynadık. Oyun bu sürede yaklaşık 300 kişilik bir seyirci ortalaması yaka ladı. Ankara'da haftada 6 oyun oynadıktan sonra, boş günlerde İzmit, Ada pazarı, Kartal, Eskişehir, Balıkesir, Bursa gibi turne yaptığımız yerler de oldu. Her yerde um duğumuzun ötesinde bir seyirci kitlesi ile buluş manın onurunu yaşa dık. a pe cy FESTİVALDEN 36 Yönetmen oyunu ve kendini anlatıyor Traji-komiği aradım ve sosyal olayları hatta devrimi anla tırken bile asık suratlı olmaya bence pek gerek yok. Bu nedenle ben yaşam koşullarının zor olduğu bu ortamda trajedi-komiği vermeye çalıştım, ters leme yoluyla izleyiciyi düşünmeye sevketmek önemliydi benim için... Sonuçta da seyirci AST'ın salo nundan hep gülümseyerek ve tabii biraz da gözleri dolarak ayrıldı; biz de bunu istiyorduk zaten... *** 1953 yılında Burhaniye'de doğ dum. İlk, orta ve lise öğrenimimi An kara'da tamamladım. Lise'den sonra, ailemin izin vermemesi nedeni ile Konservatuara girmedim, bir yıl bir bankada memur olarak çalıştım. Asla memur olamayacağımı öğrenince, bir yıl sonra Konservatuar sınavlarına girip kazandım, beş yıl sonra da Yük sek Bölüm'den mezun oldum. Devlet Tiyatrosu'nda birçok oyun da oynadım. Oyunculuğun yanı sıra yönetmenlikle de ilgilenmek istiyor dum. İlk denemem Bilge Eranus'un cy a İnsan psikolojisine ve çok yakın ve sıcak bakan bir ülke edebiyatına, Rus edebiyatına, çok ilgi ve sempati duyuyorum. Bu nedenle, Dostoyevski'nin Beyaz Geceler adlı romanını oyunlaştırdım ve Devlet Tiyatrosu'nda sahneye koydum. Gorki'nin Ayak Takımı Arasında adlı oyunu büyük bir keyifle sahneledim. Ayak Takımı Arasında'daki tip ler, kendi ördükleri küçük yalan ağları içinde hırsları, sevgileri ile; küçük mutluluklar arkasına saklanıp gülüm semeleri ile dip'te yaşayan insanlar. 1900 yılların başlarındaki Rusya'nın panoramasını bu tipler oldukça etkili olarak çizmekte. Biliyorsunuz bu yüz yılın başında Rusya'da büyük toplum sal, sosyal olaylar yaşanmıştır. Dün yanın tonlarca sorunu altında hiçbir şey yapmadan sürüngen gibi yaşayan bu insanların yaşamın keyifli yanları na gülümseyerek bakabildiklerini gös termek istedim. Oyunu asık suratlı, sı kıntılı bir atmosferde sergilemekten hep kaçındım; çok önemli toplumsal Kazım AKŞAR Maksim Gorki yazarlığı; pe "Açık bırakılan f i n a l ve seyirciyi düşünmeye zorlamak" Toplumcu gerçekçilik yönteminin kurucusu olan Maksim Gorki, zorlu geçen çocukluk yıllarını, Nijni Novgorod'a büyük babasının evinde, babasız olarak yaşadı.' 1877-79 yıllarında okula gitti, ardından annesinin ölümü üzerine 1879'da, 'yabancı insanlar arasında' yaşam kavgasına girdi (Ekmeğimi Ka zanırken). Gorki bu yollarda, ayak işle rine koşturma, bulaşıkçılık, çıraklık, fırın işçiliği, liman işçiliği, bekçilik, bahçıvanlık, gibi çeşitli işlere girip çıktı; sonra Kazan'da halkçıdevrimci'lerle ilişkisi oldu, 1888'de tu tuklandı, salıverildikten sonra da polis takibinden kurtulamadı. Gorki'nin 1900'lerde dram ve tiyat ro ilgisini, Çehov ve Moskova Sanat Tiyatrosu destekledi. İlk dönemin eser lerinde Gorki, 1905 burjuvademokratik devrim öncesindeki Rus toplumundan kesitler vermektedir; oyunlarda temel konu devrimdir. Sınıf lar, toplumsal kesimler ve tek tek kişi ler, Rusya'nın yazgısını belirlemedeki etkinlikleriyle sınavdan geçirilir. Oyun yazan olarak dünya çapında ki ününe Gorki, Ayak Takımı Arasın da oyunu ile kavuştu. Çoğunlukla yan lış olarak doğalcı (natüralist), bir «çevre» oyunu gibi yorumlanan bu oyunuyla, modern toplumun temel so runlarının ortaya getirildiği bir toplum sal felsefî eser yarattı; Aşk, kıskançlık ve ölüm kaynaklı geleneksel çatışma nın yerini bu oyunda, yaşamın anlamı üstüne, acıma duygusunun yalanı ve hakikat üstüne açılan tartışma aldı. Bu tartışma, toplumun iyileştirilmesi için çaba verirken temel yapıda hiçbir deği şiklik öngörmeyen tüm toplumsal ütop yalarla ve tüm bireyci, anarşist başkal dırı ve özgürlük tasarımlarıyla bir hesaplaşmadır. Zorunlu devrimci çö- Misafir adlı oyunu oldu. "Bilgi-görgü" hakkını kullanarak bir yıllığına İngiltere'ye gittim. Natio nal Theatre'de Peter Hall'ın yönettiği oyunları provadan sonuna kadar izle dim. Bu tiyatroda yönetmenlerin devam ettiği Studio'da, Workshop çalışmalarına katıldım. Yurda döndükten sonra, sırasıyla Ayyar Hamza, Leonce ile Lena, Beyaz Geceler ve Ayak Takımı Ara sında oyunlarını yönettim. Halen Devlet Tiyatrosu sanatçısıyım ve Ankara Dil-Tarih, Coğrafya Fakültesi Tiyatro Oyunculuk Bölü münde öğretim görevlisi olarak çalış maktayım. • zümler oyunda gösterilmemiştir, bitiş açık bırakılmıştır, seyirci sonradan bu yönde daha ötesini düşünmeye zorlan maktadır. Çehov'un ardından Gorki, dram bi çimini daha ileriye doğru geliştirdi, yeni, modern bir dram tarzı yarattı. Gorki, birey ile toplum arasındaki çe lişmeleri artık aşk ve mülkiyet çerçeve sinde dönen özel yaşam ortamında değil, gerçekliğin çelişkilerinin insan üzerindeki dolaysız etkileri içinde orta ya getirdi, açık dram biçimiyle yakınlık kurdu. Hatta Gorki, daha sonraki dram larında hem geniş bir tarihsel tabloya ve hem de tarihin psikolojik dramdaki izdüşümüyle yansıtılmasına ulaştı. Gorki'nin dili, titiz, incelikli, yoğun dü şünsel, zenginlikli, özdeyişsel ve sim gesel tarzda bir dildir. Onun oyunların daki yeni gerçeklik alanları, yeni devrimci fikirler, daha yüksek tiyatrosal gereklilikleri de ortaya getirmiştir. Bu oyunlar, düşünen ve siyasal bağlılık duyan oyuncular ister, yani ifade bi çimleri ister. Gorki'nin oyunlarının ilk oynanışları, batıda da, sahne doğalcılı ğından, derin bir gerçekçi tiyatro sana tına geçişi belirlemiştir... (Thealer Lexikon'dan özetlenerek akta rılmıştır.) a pe cy a cy pe 39 FESTİVALDEN Devlet tiyatrosundan: Kefesten bir kuş uçtu "Kişisel özgürlük mücadelesi pe Bu oyunun film olarak çok başa rılı olması, oyunu sahnelerken sizi bir stres altına soktu mu? Filmin başarısı, izleyicilerin oyundan bek lentilerini nasıl etkileyebilir? Sanmıyorum. Oyunu sahneler ken filmden hiç yararlanmadım. Çok bilinen bir film. Belki de bu ne denle insanlar film izlemek istiyor. Umarım, insanlar filmini gördükleri için oyuna gelmemezlik etmezler. a Günseli ÖNAL Bence oyunun teksti, filmden çok daha güçlü ve önemli bir çalışma. Ben, film hakkında konuşmuyorum. Film filmdir. Büyük başarı elde etti ğini hepimiz biliyoruz. Fakat oyun çok daha güçlü. Bürokrasinin ve güç kullanmaktan zevk alan bürok ratların insanların kişilikleri üzerine yaptığı baskı, sanırım oyunda film den daha güçlü vurgulanıyor. Oyunda, filmden farklı noktalar bulacak mı izleyici? İzleyiciyi bekle yen sürprizler var mı? Evet, oyun filmden daha deği şik. Sanırım filmden daha şaşırtıcı, daha çarpıcı ve daha dramatik. Bu oyunu daha önce de sergile miş miydiniz? Bu oyun İngiltere'de hiç sahne lenmedi. Ben daha önce sahneleme dim. Oyunla ilgili çalışmaları ta mamlayana değin de filmini izlemedim. Oyunu okuduğumda, "Kafesten Bir Kuş Uçtu"nun, bürok rasinin kişilikler üzerine yaptığı baskıyı ele alması nedeniyle çok önemli bir oyun olduğunu gördüm. Çünkü, bu tür baskılar sadece bir ül cy N isan sayımızda K.Kessey- D. Wassermann'ın Kafesten Bir Kuş Uç tu adlı oyunundaki başrolü oynayan D. T. Genel Müdürü Bozkurt Kuruç'la yaptığımız görüşmeyi yayımlamıştık. Bu sayıda, oyunun İngiliz yönetneni B.Coleman'la yapılmış ve Cumhuriyet Gazetesinde 10.11.90 günü yayımlanmış söyleşiden bir bölüm sunuyoruz. kede değil, her ülkede oluyor. Oyunu nasıl sahneye koyacağıma karar vermeden de filmi izlemek, filmin etkisinde kalmak istemedim. Oyunun filminden daha çarpıcı ve şaşırtıcı olduğunu söylediniz. Benzerlikler neler? Karakterlerin çoğu aynı fakat oyunda filmden daha fazla karakter var. Kadro değişik. Çünkü şu anda zenci bir oyuncumuz yok. Bu ne denle oyuncu kadromuz değişik olmak zorundaydı. Oyunculara zenci görünümü verebilirdik. Fakat bunu tercih etmedim. Çünkü bu çok Amerikanvari olurdu. Mc Murphy karakterini nasıl yo rumladınız? Mc Murphy, kısıtlamalara, ku rallara karşı kişisel özgürlüğü için mücadele ediyor. Oyundaki Mc Murphy karakteri ni yorumlarken, Ankara'da "Ameri kan Tiyatrosu" üzerine bir seminer veren San Francisco Amerikan Konservatuarı Tiyatro Bölümü ho calarından Prof. Arthur Ballet'in, "Amerikalıların karakter yapısı hak kında genellikle iki yaygın kavram bulunduğunu" söylediğini anımsa tan Coleman şöyle diyor: "Bunlardan birincisi, delidolu ve her yerde rağbet gören, kovboy tipi nin simgesi olan "dışa dönük" Ame rikalı. Diğeri ise, sakin ve hassas "içe dönük" Amerikalı tipi. Bu Amerikan dramı da bu kalıplara uygun iki değişik yapının, karşılıklı olarak birbirlerini nasıl etkiledikleri ni sergiliyor. Mc Murphy'nin "dışa dönük" karakteri canlandırdığı bu oyunda, hem özgün ro mancının, hem de sahneye adapte eden yazarın, bu kavramları vurgulamada hayli ileri gittiğini görüyo ruz. Yazarlar, mekan ola rak seçtikleri akıl hastane sinde, demode ve basmakalıp fikirlere daima meydan okuyan, "dışa dönük" Mc Murphy'nin hasta diye kapatıldığı bu yerde, nasıl büyük bir asiye dönüştüğünü göster mektedirler. Aslında, Mc Murphy'nin sorguladığı gibi, "deli kimdir", "akıllı kimdir" ve "bu yargıları belirleyen kimdir", akıl hastanesindekiler, aslında biz dışardakilerden daha mı az akıllıdır? • cy a pe FESTİVALDEN 41 Devlet Tiyatrosu: Havel'den Şeytan Çelmesi " Y a z a r ı n görevi yönlendirmek değil uyarmaktır" U Musa AYDOĞDU Ama bunlara öyle değişik biçimlerde bakıyor ki, bu çelişkiler ister istemez oyunu somut olmaktan çıkarıp soyut ve absürd bir biçime sokuyor. Örne ğin Şeytan Çelmesi... Havel'in bu oyunu, öteki oyunla rından biraz daha farklı gibi geldi bana, Absürd sanki derinlere çekil miş, çok daha gizlide kalmış... Evet evet, bu oyun ötekilerden farklı. Benim en çok sevdiğim, en çağdaş oyunu bu. Çünkü Havel soyut tiyatro içinde değil, soyut tiyatro O'nda başka bir biçim ve anlam kaza nıyor. Nitekim öteki absürd yazarlar da farkında bunun. Bu yüzden Miller ve Becket'in O'na yazıp adadıkları oyunları var. Yani biçim olarak, içerik olarak çok çağdaş bir oyun bu. Benim ilgimi çeken de bu. Düşünün bir; bu oyundaki ana fikir; totaliter bir baskı nın üst düzey ku rumları ve üst düzey kişileri üze rindeki değişimi anlatmak olmasına rağmen, oyunda bu konuya ilişkin ne bir tartışmaya ne de bir konuşmaya rast lamak mümkün değil. Ama burada ki kurum ve kişile rin nasıl bir yozlaş ma içinde oldukları o kadar güzel veri liyor ki; ister iste mez seyirciler de bu yozlaşmanın içine çekiliyor. cy a luslararası 3.İstanbul Tiyatro Festivaline An kara'dan katılan oyun lardan biri de, Devlet Tiyatroları'nın sahnelediği Şeytan Çelmesi. Halen Çekoslo vakya Devlet Başkanı olan Vaclav Havel'in yazdığı bu oyunun yönetme ni Semih Sergen. Aşağıda yönetmenle oyun üzerine yapılan söyleşiyi sunu yoruz. pe Havel, ülkemizde özellikle son yıl larda popüler olan ve "absürd tiyatro"ya yeni ve kendine özgü bir biçim getiren bir yazar. Bu konu için ne der siniz? Bence oyuna başlamadan önce Havel'den sözetmek gerekir. O diyor ki; "Seyircinin, içerdiği gerçeklikle kolayca özdeşleşebileceği, ama yine de belli bir yapaylığı ve sahteliği se zebileceği, dengesini bıçağın ucunda bulabileceği diyaloglar yazmak hoşu ma gidiyor." O'nun sanata ilişkin gö rüşlerini açıklayan bu cümle bence çok önemli! Demek ki tiyatronun iyi bir yapısı olacak, gerçekliği olacak, beni içerisine alacak ama sürükleyip götürmeyecek, tiyatroda olduğumu unutturmayacak ve zaman zaman buna güvenme diye de uyaracak! Ben böyle anlıyorum Havel'i. Havel "absürd tiyatro"ya yeni bir dil yeni bir biçim getiren yazar olarak tanımlanıyor. O, Becket, İenesco, Pinter, Arden vb. absürd yazarlardan farklı bir biçimde değerlendiriliyor; hatta "Havel absürdü" gibi çok iddialı bir deyimle de tanımlanıyor..." Evet. Sizin de belirttiğiniz gibi, Havel'in absürdüyle diğerlerininki çok başka. Çünkü onlar kelimeden yola çıkarak, insandan yola çıkarak, bir takım rutinlerden, gündelik yaşam dan kaynaklanarak, tarihsel gerçekler den, gelişmelerden yorum getirmişler dir. Oysa Havel, olayı ve kelimeleri anlamlarının dışında kullanmıyor. Sanırım Havel'in farklılığı ve ustalığı da bura dan ortaya çıkıyor? Evet evet. Oyun bizdeki Tübitak vb. bir bilim kurulu şunda, hem de ül kenin en saygın bir bilim kuruluşunda geçiyor. Koskoca bu bilim kuruluşunda bilimin dışında herşey konuşuluyor ve tartışılıyor ama böyle hep boş şeyler. O zaman diyorsunuz ki; kardeşim böylesi bir kurum, böylesi bir sistem çökmez de kim çöker, ne çöker? İşte Havel'in us talığı burada! Biliyorsunuz, oyun bo yunca dıştan bakıldığında herşey sa pasağlam ayakta; ne bir yıkıntı var, ne de bir çöküntü. Yani fiili bir şey yok. Oysa çoktan çökmüş. Bu oyunda altını çizdiğiniz ana düşünce bir sistemin çökmesi miydi? Hayır. Doğrusunu isterseniz bu beni hiç ilgilendirmedi; beni özündeki tiyatro ilgilendirdi. Çünkü benim dü şündüğüm tiyatroda mutlak yarar un suru ön plandadır. Dolayısıyla bunda ilgimi çeken kişilik sapmasıdır. Yani kişinin kendisinin de farkına varmadı ğı, çarkın içine giripte zamanla kişili ğini yitirmesi olayı çok etkiledi beni. Bu benim için çok önemli. Ama yine de bunun altını çizerek göstermedim. Çok istediğim halde yapmadım. Havel "Bir tiyatro yazarının görevi yönlendirmek değil, uyarmaktır" diyor. "Yol göstermek politikacının işidir" diye de vurguluyor. Yani hiç bir zaman ey okuyucu ya da seyirci sen benim gibi düşüneceksin demiyor. FESTİVALDEN 42 Dostlar Tiyatrosundan Merhaba ve Buruk Ezgi B MERHABA pe cy u yıl yapılacak olan Uluslararası 3. İstanbul Tiyatro Festivali'nin daha önce yapılanlardan ve daha sonra yapılacak lardan ayrı bir özelliği var. Festival'in yer aldığı tarihlerde İstan bul'da iki önemli uluslararası tiyatro toplantısı düzenlendi. Bunlardan biri Türkiye Eleştirmenler Birliği'nin girişimi ile yapılacak olan Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği'nin Yönetim Kurulu Toplan tısı. Bu toplantıya çeşitli ülkelerden onbeş önemli tiyatro adamı katılı yor. İkincisi ise Unesco'ya bağlı Uluslararası Tiyatro Enstitüsü'nün iki yılda bir değişik bir ülkenin ev sahipliğiyle gerçekleştirilen Genel Kongresi. Uluslararası Tiyatro Ens titüsü Türkiye Milli Merkezi'nin dü zenlediği bu Kongre'ye 500 dolayın da ünlü tiyatro adamının katılması bekleniyor. Kongre'ye çağrılı onur konuklarından biri de Çekoslovak ya'nın yeni devlet başkanı, ünlü yazar Vaclav Havel. Böylece Türki ye'nin tarihinde ilk kez, Türk tiyatrosu'nun ürünlerini, Türk tiyatrocuları nın ulaştıkları çizgiyi, Türk tiyatrosuna özgü yazarlık, sahnele me ve oyunculuk özelliklerini bütün dünyaya tanıtmak için eşi bulunmaz bir fırsat ele geçirilmiş oluyor. a Ayşegül YÜKSEL Usta Yazarlardan, İronik İnsan Manzaraları... "Merhaba", Genco Erkal'ın dramaturjisini yaptığı, sahnelediği, müzik ve projeksiyon kullanımıyla sunduğu tek kişilik bir gösteri. Daha önce yurt dışında da sergilen miş olan bu çalışmada Nazım Hik met, Aziz Nesin, Haldun Taner ve Bertolt Brecht'in yapıtlarından alı nan bölümler "düşüncede bütünleyi ci" olmayı amaçlayan bir anlayışla birleştirilmiş. Erkal, çağdaş bir meddah kişiliğiyle sunduğu oyunun kurgusunu yaparken sürekli bir gül dürü düzeni oluşturmaktan özellikle kaçınmış. Güldürücü bölümleri daha ağır başlı bölümlerin izleme siyle, her bölümün bir önceki bölü mün "yadırgatıcısı" olma işlevini görmesi sağlanıyor. Oyunu "Merha ba" diyerek başlatıp "Selam" diye rek noktalayan Erkal, bir kılıktan çıkıp bir başka kılığa büründüğü öteki bölümlerde yer yer epikgöstermeci, yer yer de dramatik bir anlatıma başvuruyor. "Merhaba"da, üç tersinleme us tası Nesin, Taner ve Brecht'in şair, şarkı, skeç ve düzyazı parçaları çok hızlı geçişlerle birbirini izlerken, Nazım Hikmet'in şiirleri kimi zaman diğer parçalarla yanyana içice yer alıyor, kimi zaman da gös terinin özel bölümlerini oluşturuyor. "Merhaba" da, "insan"ın toplum içindeki konumu çeşitli boyutlarıyla irdeleniyor: Aldanan, aldatan, ezi len, ezen, sevgiye, barışa, ya da nef rete, savaşa yönelen, gerçekleri göğüsleyen ya da yalanlarla avunan "insan" görüntülerinin tersinleyici (ironik) bir yaklaşımla bir araya getirilişiyle yansıtılan toplumsal düze nin çarpıklığı aşama aşama dile ge tiriliyor. BURUK EZGİ Baskı rejimlerinde aydınların kıstırılmışlığı... Vaclav Havel'in Buruk Ezgi 'si, gerek içerik gerekse biçim bağla mında yüzyılımızın tiyatrosuna yeni özellikler getirmiş çeşitli büyük ya zarların katkısının, olgun ve yaratıcı bir yaklaşımla değerlendirildiği vu rucu bir yapıt. Havel bu oyununda, Beckett ve Pinter'in tiyatroda bir anlatım tekniğine dönüştürdüğü "yi neleme" öğesini, Pinter'in tüm oyunlarında kullandığı "sorgulama" tekniğini ustalıkla değerlendirirken, Ionesco'nun tüm yapıtlarında uygu ladığı, "dil"i inşanı tutsak eden yaman bir baskı aracı olarak kullan ma yöntemini benimsiyor. "Buruk Ezgi"de, "dil", bireyin kimliğini ve kendisi hakkındaki düşüncelerini başkalarının "klişe" anlatımlarıyla FESTİVALDEN rince değil, en yakınındaki kişilerin de zorlayıcı tutumu karşısında bu rolü oynamak durumunda kalan Le opold, ince bir kara gülmece anlayı şıyla, trajikomik boyutta çizilmiş. cy a belirleyen amansız bir canavar ola rak dikiliyor karşımıza. Buruk Ezgi'de üç ayrı izlek (tema) içice işleniyor. Oyun ilk düz lemde, baskı rejiminin düşünce öz gürlüğünü kısıtladığı bir politik or tamda, gözaltı, sorgulama, tutuklama süreçleriyle yüzyüze gelen aydın bireyin yaşadığı karaba sanın öyküsü. Daha genel bir an lamda ise çağdaş dünyanın gücünü yitirerek edilgen bir konuma gelen bireyin açmazları sergileniyor. Havel, Kafka-Beckett-Pinter çizgi sinde gelişen, "bireyin kıstırılmışlığı" olgusunu düşünsel ve duygusal düzeyde özdeşleşebileceğimiz bir yaklaşımla kotarıyor. Oyunda işle nen üçüncü izlek ise, toplumsalpolitik-ekonomik bunalımlar içinde bocalayan toplumların, "umut ışığı" olarak görülen bireylerden "kahra man" yaratma ve bu "kahraman"lara grotesk bir sorumluluk duygusu yükleme eğilimi. "Buruk Ezgi"nin başkişisi olan, bilim adamı-yazar Leopold işte bu tür bir "kahraman". Yalnızca toplumun çeşitli kesimle Havel'in kara gülmecesi gerçekçi ve uyumsuz tiyatro anlatımlarını aynı söylem düzleminde buluşturu yor. • Havel'in oyun yazarlığı üzerine pe Usta bir sistem eleştiricisi Orhan ALKAYA Son yirmi yılın büyük bölümünü hapishanelerde geçiren uzman mu halif Vaclav Havel ülkesinde iktida ra. Türkiye'de tiyatro çevrelerinde de gündeme geldi. Oysa Havel böyle bir politik ilgiye gereksinmiyecek kadar önemli bir oyun yazarı dır. Geç olsa da oyunlarının yayın lanması, sahnelenmesi çok güzel. Havel programatik bir yazar ve oyunlarında benzer temaları işliyor; kullandığı karakter figürleri büyük paralellikler gösteriyor. Şeytan Çel mesi, Buruk Ezgi ve Bildirim de adeta içice geçmiş büyük yakınlık ları olan 3 oyun. Buruk Ezgi iktidarla muhalefe tin kesiştiği bir noktayı, birey üze rinde otorite kurma ve bireye mis yon yükleme temasını işliyor. Şeytan Çelmesi ise, bilimsel nes nelliği ve bilimsel düşüncenin sınır lan üzerine bir sorgulama. Üç oyun da zengin yan temalarla beslenerek gelişiyor. , Buruk Ezgi'nin kahramanı Dok tor Leopold Kopriva toplumsal ma rifetin simgesi haline getirilmiştir. (bu yanıyla Haveli de düşündürür). Ama konumunu sorgulamış ve so nunda kendine yabancılaşma noktasına varmıştır. Hiçbir yaratıcı söz ve düşünce üretemeyecek duruma gel diğinde, tepki duyduğu yönlendir meler zincirinin istemlerine uygun davranacak ve bunu kendi bireysel davranışı sanacaktır. Şeytan Çelmesinin Doktor Henry Foustka (bu ad açıkça Faust'a gönderme yapar) ise, bir bilim kurumunda çalışırken simya ve büyüye ilgi duyucak, bu yöneliş lerini örtbas etmek için bir aldatma caya giriştiği sirada aldatıldığını farkedecektir. V. Havel, gerek dilin anlamsal kalıplarını ve buyurgan yapılanma sına düzenlediği usta işi saldırılarla, gerek getirdiği sistem eleştirisiyle, gerek yabancılaşmış bireyin arka planını irdelemesiyle, güçlü ve sati rik bir eleştiri üretiyor. Bunu, Brecht oyunlarında görülen mate matik kusursuzlukta bir kurguyla yapıyor üstelik. Günümüz tiyatro edebiyatının en zeki, en ilginç yazar-Ianndan biri Havel. (*) Cumhuriyet Kitap'ın 2 Mart 1990 tarihli sayısından, kısaltılarak alınmıştır. 44 FESTİVALDEN Bakırköy Belediyesi 1 .Uluslararası Gençlik Tiyatro Festivali 1 pe cy 956 Yazında Türkiye Milli Talebe Federasyonu ilk kez uluslararası tiyatro şenliği düzenlemiştir. Her yıl gittik çe gelişen, daha çok sayıda yabancı topluluğun ilgisini çeken bu Şenlik 1968 yılına kadar süregel miştir. Sözkonusu Uluslararası Şenlik'in en büyük katkılarından biri karşılıklı kültür alışverişinin gençler arasında olumlu sonuçlar ortaya çı karmasıdır. Ayrıca, gençlik tiyatro larının sayıları ve çalışmaları artmış nitelik yönünden daha olumlu uygu lamalar yaşamıştır. 1960'lı yıllar Türk Tiyatrosunun nitel ve nicel en verimli dönemi olup gerek yeni ti yatroların kurulmasında, gerekse genç oyuncu ve yönetmenlerin ye tişmesinde Şenliğin katkıları şüphe siz yadsınamaz. Bu deneylerin ışığında, Bakır köy Belediye Tiyatroları, Tiyatro Akademileri'nin kültürel alışverişle rini ve genç tiyatrocuların birlikteli ğini sağlamak amacı ile 1-12 Hazi ran tarihleri arasında 1. Uluslararası Tiyatro Gençlik Festivali'ni düzenlemektedir. Festival'e Avusturya'dan Viyana Müzik ve Güzel Sanatlar Yükseko kulu (Max Reinhardt Seminar) Jura Seyfer'in yazıp Nikolaus Windiscn Spoerk'in yönettiği Vıneta isimli oyunla katılıyor. Oyunun dekorları nı dünyaca ünlü dekoratör Josef Sveboda gerçekleştirmiş. Hollanda'dan Amsterdam Güzel Sanatlar Yüksekokulu Moliere'in yazıp D.Arthur Opstaole Afa Welcher'un yönettiği Scapın ile tek kişi lik bir kabare gösterisi olan Blues'a Çağrı isimli oyunlarla katılıyor. İngiltere'den Londra Guilehall Müzik ve Tiyatro Okulu W. Shakespeare'in yazıp Jane Collinmes'in yö nettiği Beğendiğiniz Gibi isimli a Zeliha BERKSOY Amsterdam Güzel Sanatlar Yüksekokulu Moliere'den Scapin İsviçre'den Zürih Tiyatro Akade misi W. Shakespeare'in yazıp Urs Schaub'un yönettiği Bir Yazdönümü Gecesi Rüyası isimli oyunla ka tılıyor. Topluluk ayrıca Teme Oyunculuk Çalışmaları konulu bir workshop yapacak. Macaristan'dan Budapeşte Dev let Tiyatrosu Gençlik Grubu M Mihlay'in yazıp Csekonai Vitez'ir yönettiği Dul Bayan Karnyo Ve İki Serseri isimli oyunla katılacak. Sovyetler Birliği'nden Moskova Krasnaya Presaya Tiyatrosu Çehov'un yazıp Jury Kenexen ko'nun yönettiği Üç Kızkardeş ya da Martı isimli oyunların biri ile Azerbeycan'dan Yuğ Tiyatro Stüdyosu Şehriyar'ın yazıp Vagıp İbrahimoğlu'nun yönettiği Selan adlı oyun ile, Buta Kukla Tiyatrosu ise Arşırı Mal Alan adlı oyun ile katılıyor. Ülkemizden ise, İstanbul Üni versitesi Devlet Konservatuarı Ti yatro Bölümü, Goldeni'nin yazıp Yıldız Kenter'in yönettiği Yalancı, Mimar Sinan Üniversitesi Dev let Konservatuarı Tiyatro Bölümü Turan Oflazoğlu'nun yazıp Zelihi Berksoy ile Okan Bayülgen'in yö nettiği III.Selim, Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bö lümü W. Shakespeare'in yazıp Andre Jarnecki'nin yönettiği Bir Yazdönümü Gecesi Rüyası, Hacettepe Üniversitesi Devle Konservatuarı Tiyatro Bölümü B Brecht'in yazıp Andre Jarnecki'niı yönettiği Üç Kuruşluk Opera ile Aristofanes'in yazıp Leyla Barutan'ın yönettiği Kuşlar, Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne ve Görüntü Sanatları Bö lümü Çehov'un yazıp Özdemir Nutku'nun yönettiği Kül Atında ki Kor isimli oyunlar ile katıla caklar. Gösteriler Ses Tiyatrosu, Ka raca Tiyatrosu, A.Naşit Kültü Merkezi, Aziz Nesin Sahnesi ve Cemal Reşit Rey Konser Salo nu'nda Workshoplar ise Yıldız Saray Tiyatrosu'nda yapılacaktır Zamana ekilen kültür ve sanat tohumlarının yeni sürgüm olan "1. Uluslararası Tiyatro Gençlik Festivali "nin ülke Ti yatrosuna yeni ufuklar kazandı racağı inancı ile tüm tiyatro se venlere iyi seyirler diliyorum.. • 45 FESTİVALDEN Gençlik Festivali'nden bir oyun Kül Altındaki Kor "Burjuva evliliğinin anatomisi" Özdemir Nutku Çekhov sahnelemenin önlenemeyen çekimi Deneme topluluğumuzun bu yıl sahnelediği Kül Altındaki Kor yeni bir düzenlemedir. Yazarın Kuğunun Şarkısı adlı oyunu arasına, onun üç tek bölümlük oyunu organik bir bi çimde kurgulanmıştır. Bunlar alaca ğını istemeye gelen bir adamın evin dul hanımına evlenme teklifi yapma sına değin gelişen Ayı, bir küçük bur juva düğününü gösteren Düğün ve evli bir küçük adamın buruk yaşamı nı özetleyen Sayfiye'de Yaz'dır. Bu tek bölümlük oyunlar Kuğunun Şar kısındaki yaşlı aktörün anıları olarak kurgulanmıştır. Bunlar gerekli yerler de birer geriye, anılara dönüş olarak ele alınmıştır. Her üç oyun bir burju va evliliğinin üç evresini gösterir; evleme teklifi, düğün ve evlilikten sonra... Oyunumuz tiyatralliği vurgula mak için çıplak sahnede oynanmakta- pe cy akırköy Belediyesi'nin düzenlemiş olduğu Uluslararası Tiyatro Gençlik Şenliği 'ni Zelihe Berksoy'un yazısı ile tanıtmaya çalıştık. Dergimizin diğer bölümlerini İstanbul Tiyatro Festivali'ne ayırdığımızdan Bakırköy Beledi yesi'nin bu şenliğini yeteri kadar tanıtamamanın üzüntüsünü taşıyoruz. Tiyatro Gençlik Şenliği'ne katılan ülkemiz üniversitelerinden Dokuz Eylül Ünevirsitesi'nin oyunundan söz ederek bu şenliğe katılacak olan bütün genç toplulukları sevgi ile se lamlamak istedik. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin Tiyatro Bölü mü Başkanı Prof. Özdemir Nutku'nun yönettiği Kül Altındaki Kor adlı Çekhov'un dört oyunundan derlenmiş bu çalışmayı,. yönetmenin, dramaturgi ve dekor çalışması yapan grupların kısa anlatımları ile tanıtıyoruz. a B dır. Kulis perdeleri ve frizler kalk mış, sahnenin gizli bırakılan yerleri seyircinin gözleri önüne serilmiştir. Arkada kostüm, manken ve aksesuvarları taşıyan raflar, kalörifer panel leri, dört bir yanda ışıldaklar, kablo lar, iki yanda hopörlörler, vb... Oyun başladığında sahne bir temsil sonra sındaki dağınıklığı, yalnızlığı içinde dir ve yaşlı aktörümüz Svetlovidov sahnede sızmıştır. • Oyunun Dramaturgisi üzerine Cekhov'un tek perdelik dört oyu nunun organik bir düzen içinde hazır landığı Kül Altındaki Kor adlı kolaj çalışma, oyunların belli bölümlerinin birbirine eklenmesi ile oluşturuldu. Yaşlanmış bir aktörün yalnızlığı nı anlatan Kuğunun Şarkısı, taşra ilişkilerini ele alan Ayı, insanlararası kopuk ilişkileri veren Düğün ve er keğin evlilik sonrası konumunu anla tan Sayfiye'de Yaz, Çekhov mantığı ile birleştirilice ortaya Kül Altındaki Kor adlı bir kolaj çıktı. Ana kanevayı oluşturan Kuğunun Şarkısı'ndaki yaşlı aktörün, geçmişini ve anılarını hatırlaması, Ayı, Düğün ve Sayfi ye'de Yaz adlı oyunlarla gerçekleşti rilmiş oldu. Bazı bölümlerin dramati ze edilerek canlandırılması da uygulanan bir başka yenilikti. Oyun, bir aktörün insan olarak yaşamını irdelerken; yaşanan düzen içinde insanın kendisine ve çevresine nasıl yabancılaştığını anlatmayı amaç edinir. Bu amacı da Çekhov'un gözle ri ile izlediğimiz insanlarla gerçekleş tirmeye çalıştık. • Deniz Turhan- Özlem Turan Oyunun dekor tasarımı Özdemir Nutku'nun yönettiği, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel sanatlar Fakültesi Sahne- Görüntü Sanatları Bölümü Tiyatro Anasanat dalı öğrencilerinin sahnelediği Cekhov'un "Kül Altındaki Kor" adlı oyunundan bir sahne. Dekor tasarımı, aktörün yaşamına giren kişilikleri göstermeci nitelikte sahneye getiren stilize büyük raflar üzerinde yoğunlaştı. Bu raflara yerle şen, eşyalar arasında kalmış karakter ler, anılma sıraları geldiğinde raflar dan inip yaşlı aktörün hayalinde yaşam kazanıyorlar. Bu yorumda, Mobilyalar dönemin otantik stilini yansıtmadı. Fakat bir yaşam kesiti sunan atmosfere yardım cı olmasına çalıştık. • Ayşen Doğan - Zuhal Soy F E S T İ V A I. GÜN/SAAT OYUN ADI P R O G R A M I TİYATRO SALON pe cy a 19.5.91-20.30 Kefesten Bir Kuş Uçtu Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi 20.5.91-20.30 Kefesten Bir Kuş Uçtu Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi 21.5.91-20.30 İşte Baş, İşte Gövde Bilsak Tiyatro Atölyesi Muhsin Ertuğrul Sahnesi 22.5.91-20.30 İşte Baş, İşte Gövde Bilsak Tiyatro Atölyesi Muhsin Ertuğrul Sahnesi 23.5.91-20.30 Maskeli Süvari Kent Oyuncuları Kenter Tiyatrosu 23.5.91-20.30 Kefesten Bir Kuş Uçtu Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi 24.5.91-20.30 Kefesten Bir Kuş Uçtu Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi 24.5.91-20.30 Maskeli Süvari Kent Oyuncuları Kenter Tiyatrosu 24.5.91-20.30 Şeytan Çelmesi Devlet Tiyatrosu A.K.M. Büyük S. 25.5.91-20.30 Şeytan Çelmesi Devlet Tiyatrosu A.K.M. Büyük S. 25.5.91-20.30 Kefesten Bir Kuş Uçtu Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi 25.5.91-15.30 Maskeli Süvari Kent Oyuncuları Kenter Tiyatrosu 25.5.91-20.30 Buruk Ezgi Dostlar Tiyatrosu A.K.M. Oda Tiyatrosu 26.5.91-15.30 Buruk Ezgi Dostlar Tiyatrosu A.K.M. Oda Tiyatrosu 26.5.91-15.30 Maskeli Süvari Kent Oyuncuları Kenter Tiyatrosu 28.5.91-20.30 Tartuffe Royal National Theatre Taksim Sahnesi 29.5.91-20.30 Tartuffe Royal National Theatre Taksim Sahnesi 29.5.91-18.00/20.30 Ayaktakımı Arasında AST Muhsin Ertuğrul Sahnesi 30.5.91-20.30 Tartuffe Royal National Theatre Taksim Sahnesi 30.5.91-20.30 Sevgili Yelena Sergeyevna Kent Oyuncuları Kenter Tiyatrosu 30.5.91-20.30 Ayaktakımı Arasında AST Muhsin Ertuğrul Sahnesi 31.5.91-18.00/20.30 Ayaktakımı Arasında AST Muhsin Ertuğrul Sahnesi 31.5.91-20.30 Sevgili Yelena Sergeyevna Kent Oyuncuları Kenter Tiyatrosu 31.5.91-20.30 İvan İvanoviç Bakırköy Belediye T. Taksim Sahnesi 31.5.91-20.30 Merhaba Dostlar Tiyatrosu A.K.M. Konser Salonu 01.6.91-20.30 Merhaba Dostlar Tiyatrosu A.K.M. Konser Salonu 01.6.91-15.30 Sevgili Yelena Sergeyevna Kent Oyuncuları Kenter Tiyatrosu 01.6.91-20.30 Kafkas Tebeşir Dairesi Rustaveli Tiyatrosu A.K.M Büyük S. 01.6.91-20.30 İvan İvanoviç Bakırköy Belediye T. Taksim Sahnesi 02.6.91-20.30 Kafkas Tebeşir Dairesi Rustaveli Tiyatrosu A.K.M Büyük S, 02.6.91-20.30 İvan İvanoviç Bakırköy Belediye T. Taksim Sahnesi 03.6.91-20.30 Müfettiş İstanbul Şehir Tiyatrosu Muhsin Ertuğrul Sahnesi 04.6.91-20.30 Müfettiş İstanbul Şehir Tiyatrosu Muhsin Ertuğrul Sahnesi 04.6.91-20.30 Übü N.A.D.A (Fransa) Taksim Sahnesi 05.6.91-20.30 Übü N.A.D.A (Fransa) Taksim Sahnesi 05.6.91-15.30/20.30 Müfettiş İstanbul Şehir Tiyatrosu Muhsin Ertuğrul Sahnesi BİLET FİYATLARI: TAM: 25.000 TL.-20.00 TL.-15.00 TL. ÖĞRENCİ: En düşük ücret kademesinden %50 indirim Festival Komitesi Açıklaması Uluslararası 3. İstanbul Tiyatro Festivali düzen leme komitesi adına Koza GÖKBUGET'in 3 Mayıs günü yaptığı basın toplantısında 19. Mayıs-5. Hazi ran arasında yapılacak festivale, yurt dışından 4 top luluğun (sonradan, Yunanistan'ın gelmeyeceği öğre nildi), yurt içinden 9 farklı tiyatro topluluğunun 14 ayrı oyunla katılacaklarını söyledi. Vaclav Havel'in, çok az bir olasılıkla, Devlet Tiyatrosu'nun oynayacağı Şeytan Çelmesi oyununa geleceğini bildirdi. Dostlar Tiyatrosu'nun sunacağı Merhaba adlı oyunun Türkçe, İngilizce, Fransızca ve İspanyolca ile önceden oynanan oyundan farklı yorumla oynanacağını, diğer bütün oyunların kendi orjinal dilleri ile sergileneceğini ve bu yıl anında çe viri (simultane çeviri) yapılmayacağını, oyundan önce kısa bir özet (sinopsis) dağıtılacağını açıkladı. Yabancı toplulukların oyun gününden iki gün önce gelip oyundan bir önceki gün prova yapacakla rını bildirdi. • . | a pe cy a cy pe