declan Ganley
Transkript
declan Ganley
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI T.C. MALİYE BAKANLIĞI SAYI 16 BÜLTEN HAZİRAN 2008 BU SAYIDA: OECD Bakanlar Konseyi Toplantısı OECD BAKANLAR KONSEYİ TOPLANTISI 2 4-5 Haziran 2008 tarihlerinde Paris’te, OECD Bakanlar Konseyi Toplantısı düzenlenmiştir. Maliye Bakanımız Sayın Kemal UNAKITAN’ın başkanlığında 10. YILINDA AVRUPA EKONOMİK VE PARASAL BİRLİĞİ 4 AVUSTURYA: ÜLKE PROFİLİ 6 Dışişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası temsilcilerinden oluşan bir heyet ile toplantıya katılım sağlanmıştır. Her yıl düzenlenmekte olan toplantı OECD’ye üye ülkelerin bakanları, ECOFIN BAKANLAR KONSEYİ: TÜRKİYE’NİN 2007 YILI KATILIM ÖNCESİ EKONOMİK PROGRAMININ DEĞERLENDİRİLMESİ 9 AVRUPAYA KARŞI İRLANDA 11 uluslararası kuruluş temsilcileri ile üye olmayan bazı ülke bakanlarının katılım sağladığı geniş bir platformdur. OECD’ye üye 30 ülkenin yanı sıra, OECD ile tam üyelik müzakereleri devam eden Rusya, Şili, İsrail, Estonya ve Slovenya ile önümüzdeki yıllarda bu kuruluşla tam üyelik müzakerelerine başlayacak Güney Afrika, Çin, Hindistan, Brezilya ve Endonezya'nın ilgili bakanlarının da katılım sağladığı bu yılki Bakanlar Konseyi Toplantısına Fransa Ekonomi, Sanayi ve İstihdam Bakanı Christine LAGARDE başkanlık etmiştir. Mevcut küresel ekonomik durum, iklim değişikliğinin ekonomik boyutu, yapısal reformların ekonomi politiği, kamu serveti fonları (sovereign wealth funds), büyüme ve refah önündeki engeller ve çok taraflı ticaret sistemi konuları toplantının temel gündem maddelerini oluşturmuştur. AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN OECD BAKANLAR KONSEYİ TOPLANTISI SELCEN YILDIRIM AB Uzman Yardımcısı 4-5 Haziran 2008 tarihlerinde Paris’te düzenlenen OECD Bakanlar Konseyi Toplantısı’nda bir araya gelen üye ve aday ülkelerin bakanları, “sosyal yardım, reform ve iklim değişikliğinin ekonomik boyutu” konu başlığı altında küresel ekonomik durum, iklim değişikliğinin ekonomik boyutu, yapısal reformların ekonomi politiği, çok taraflı ticaret sistemi, kamu serveti fonları ve büyüme ve refah önündeki engeller gibi önemli konuları görüşmüşler, mevcut ekonomik durum içerisinde bu konuların birbirleriyle olan bağlantıları ve gelecek için yapılması gereken çalışmalar konusunda bilgi alışverişinde bulunmuşlardır. Küresel Ekonomik Durum Küresel ekonomiyi vuran şok dalgalar ve bu dalgalara nasıl tepki verileceğini görüşen bakanlar, genel performansın beklenenden daha iyi olduğunu ancak beklenen iyileşmeyi hızlandırmak için daha sıkı bir işbirliğinin sürekliliğini gerekli görmüşlerdir. Finansal piyasalar açısından Mart ayından bu yana durum iyileşme göstermiştir ancak kredi şartları hala yatırımları sınırlandırmaktadır. Emtia fiyatlarındaki yükseliş ana enflasyonu yukarı çekmiştir fakat yakın gelecekte daha fazla yükselmesi beklenmemektedir. Konut piyasalarında devam eden soğumalar ile birlikte çoğu OECD ülkesinin gösterdiği esneklik uygulanan yapısal reformlara ve son yıllarda takip edilen makroekonomik politikalara bağlıdır. Bakanlar, emtia fiyatlarını şişiren önemli diğer bir faktörün yükselen piyasa ekonomilerindeki hızlı büyüme olduğunu ve OECD ülkelerinde talebi destekleyici faaliyetlerin kaynağını oluşturduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca, gıda, petrol ve emtia fiyatlarındaki yükselişin sosyal ve ekonomik etkilerinin yakından takibi konusunda anlaşmışlardır. İklim Değişikliğin Ekonomik Boyutu Bakanlar, iklim değişikliğinin küresel ekonominin karşısında önemli bir engel oluşturduğunu ve acil bir eylem politikasının gerektiğini ortak bir dille bildirmişlerdir. Bakanlara göre, her ülke ulusal şartlara bağlı olarak kendi politika karmasını oluşturmalıdır. Vergiler ve karbon ticaret planı, mali teşvikler, sübvansiyonların kaldırılması, kredi garantileri ve çevresel mal ve hizmetler üzerindeki tarifelerin kaldırılması gibi piyasa araçlarının iklim değişikliği için önemli olduğunu gözlemleyen bakanlar, bu mekanizmaların, özellikle temiz teknoloji, düzenleyici araçlar, standartlar ve sektörel yaklaşımlarla tamamlanması gerektiğini dile getirmişlerdir. Bu yaklaşımda, iddialı ve makul bir uluslararası anlaşma sağlayabilmek için ortak ancak farklılaştırılmış sorumlulukların ilkelerini tespit etmek önem arz etmektedir. Bu sebeple, ülkeler arasında maliyetlerin paylaşımı için finansman mekanizmalarının oluşturulması ve uluslararası desteğin inşa edilmesi gerekmektedir. Eylem maliyetlerini düşük tutmak için bu tür mekanizmalar hem sektör hem de ülke bazında büyük sera gazı üreticilerinin hepsini kapsamalıdır. İklim değişikliği ve ulusal politikalar üzerinde 2012 sonrası oluşturulacak etkin bir uluslararası çerçeve, yeniliği teşvik ederek düşük-karbon teknolojileri ve uygulamalarının (özellikle enerji verimliliği, karbon tutma ve saklama teknolojileri, yenilenebilirler ve nükleer enerji) geliştirilmesi, yerleştirilmesi ve yaygınlaştırılmasına katkıda bulunacaktır. Bu teknolojilerin özellikle gelişmekte olan ülkelerde yaygınlaştırılması hızlandırılmalıdır. OECD, bu kapsamda 20 yıllık tecrübesiyle iklim değişikliği üzerinde ekonomik analizler üreterek uluslararası çalışmalarda önemli bir rol üstlenmektedir. Bu çerçevede, geniş bir faaliyet alanından kaynaklanan sera gazı emisyonlarını azaltmak, büyük üreticilerin iklim değişikliğinin farklı sektör ve bölgeler üzerindeki etkilerini anlamasını sağlamak ve uluslararası eylemde yer almalarını teşvik edecek ortak faydaları analiz etmek, rekabet, karbon sızması, finansman, teknolojik gelişme ve teknoloji transferi konusunda alternatif politikaların etkilerini değerlendirmek, bu politikaların özel sektöre nasıl bir güvenlik sağlayacağını ve aynı zamanda nasıl esnek kalacağını irdelemek, iklim değişikliğine uyum ve azaltım politikalarının ekonomik maliyeti ve faydası üzerinde analizler yapmak için ulusal ve uluslararası politika seçenekleri kıyaslanmalı 2 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN ve analiz edilmelidir. Yapısal Reformların Ekonomi Politiği Bakanlar, dengeli bir reform paketinin kamu tarafından benimsenmesinde ve özel çıkar gruplarının direncini aşmada yardımcı olduğunu belirtmişlerdir. Özellikle reformların anlaşılırlığını artırmada doğrudan açıklayıcı bir mesaj büyük önem taşımaktadır. Reform yapılırken izlenecek yaklaşım ise ülkenin yapısına bağlı olmakla beraber politik çoğunluğun ötesinde geniş koalisyonların kurulması başarılı uygulamalara aracı olmaktadır. Bu çerçevede, OECD’nin kanıta dayalı kıyaslamalı analiz ve emsal taraması gibi metotlar aracılığıyla yapısal reformların oluşturulması ve uygulanmasına eskiden beri yaptığı katkı büyük değer taşımaktadır. Çok Taraflı Ticaret Sistemi Arjantin, Hong Kong, Çin, BIS (Uluslararası Ödemeler Bankası), EFTA, IMF, Dünya Bankası ve DTÖ temsilcilerinin yer aldığı bu görüşmede, çok taraflı ticaret müzakereleri ve geleceğe ait öncelikler hakkında tartışılmıştır. Tarım ve sanayi ürün/hizmetlerinde piyasaların daha açık hale getirilmesinin önemi üzerinde durulmuş; DTÖ’nün Doha müzakerelerinin hızlı, iddialı ve dengeli bir şekilde sonuçlandırılması yönünde talepler yinelenmiştir. Özellikle, mevcut ekonomik belirsizlikle beraber piyasaların türbülansta olduğu bir ortamda uluslararası ticaret, küresel büyüme ve gelişmeye büyük katkıda bulunacaktır ve uzun vadede yoksulluğun azaltılması ve iklim değişikliği gibi küresel engellere karşılık daha iyi cevap verilmesine yardımcı olacaktır. Ayrıca, yüksek gıda fiyatlarından kaynaklanan problemler, küresel arz ve talep dengesinin sağlanarak piyasa potansiyelinden daha iyi yararlanılması yoluyla hafifletilebilecektir. Açık piyasalar ve uluslararası ticaretten çıkacak sonuçların daha iyi anlaşılabilmesi ve ticaretin daha çok serbestleştirilmesi için somut bir adımın atılması yönünde ciddi bir ihtiyaç bulunmaktadır. Bu kapsamda, bakanlar OECD’nin açık piyasaların küresel büyümeye, güvenliğe ve refaha yaptığı önemli katkıyı taraflara anlatarak aktif bir şekilde rol almasını beklemektedirler. Tarifeler düşerken, yurtiçi hedeflerin uluslararası ticarete engel oluşturmadan elde edilebilmesi için tarife dışı tedbirlerin iyi tespit edilmesi gerekmektedir. Kamu Serveti Fonları (KSF)∗ KSF’ler yeni finansal arenada önemli bir oyuncu haline gelmiştir. Bakanlar, KSF’lerin ana ve ev sahibi ülkeye getirdiği faydaları olumlu karşılarken; yabancı yatırımın önündeki korumacı engellerin büyümeye zarar verdiği konusunda ortak tutum sergilemişlerdir. Bakanlar Yatırım Komitesi tarafından KSF’ler hakkında çıkarılan raporun ulusal güvenliğe ait çıkarların korunması yanında yatırımlar için piyasa açıklığının artırılması ve korunması konusunda ülkelere sunduğu rehberlik görevini memnuniyetle karşılamışlardır. Bakanlar ayrıca, ulusal politikadaki gelişmelerin OECD tarafından gözetimi dahil yatırımların bağımsızlaştırılması üzerinde yapılacak çalışmanın bir an önce gerçekleşmesini beklediklerini dile getirmişlerdir. Büyüme ve Refah Önündeki Engeller Bu kısımda bakanlar, gıda fiyatları enflasyonu ve bu enflasyonun alternatif yakıtlar, iklim değişikliği, gelir dağılımı ve büyüme ile bağlantısının da yer aldığı politikaya engel oluşturan konular üzerinde odaklanmıştır. OECD’nin gıda fiyatları üzerine yaptığı çalışmanın tavsiyelerini ve sunduğu analizi olumlu karşılayan bakanlar, ülkelerin demografik özelliklerinin ekonomik ve sosyal performansları ile rekabet edebilirliği üzerindeki etkileri hakkında çalışma yapması için teşvik edici bir yaklaşım sergilemişlerdir. Bakanlara göre, küresel tarımın arz tarafını güçlendirmek maksadıyla özellikle az gelişmiş ülkelerdeki verimliliğin ve yatırımların artmasını teşvik etmek için daha fazla çaba harcanması gerekmektedir. Korumacılık politikasıyla sübvansiyon uygulamaları ise fiyatlar üzerinde potansiyel bozucu etkilere sahiptir. Bu sebeple bakanlar, tarım alanında bilgi, eğitim ve yetenek gelişimine olan ihtiyacın altını çizmişlerdir. ∗ Kamu serveti fonları, devletin hisse senedi, tahvil ve diğer finansal araçlardan oluşan finansal varlıklarına denir. KSF’ler, özellikle petrol zengini Körfez ülkeleri (BAE, Kuveyt, Katar) ya da Çin ve Singapur gibi ihracat zengini ülkelerin bütçe fazlalarını en iyi şekilde yönetebilmek ve gelecek nesiller için parayı değerlendirebilmek için oluşturdukları fonlardır. 2007 yılında toplam varlıkların 3.3 trilyon dolar olduğu tahmin edilmektedir. KAYNAK: www.oecd.org 3 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN 10. YILINDA AVRUPA EKONOMİK VE PARASAL BİRLİĞİ NİHAL SAMSUN KARABACAK AB Uzmanı AB liderleri 2 Mayıs 1998 tarihinde tek para birimi euro’ya geçiş konusunda tarihi bir karar almıştır. Bu karar her ne kadar ekonomik nitelikli olsa da, Avrupa vatandaşlarına ve dünyanın geri kalanına siyasi bir mesaj da vererek Avrupa’nın bu tür kararlı adımlar atabileceğini göstermiştir. Bretton Woods’dan beri en önemli parasal reform olan Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) hem Avrupa ekonomi tarihini hem de küresel ekonomiyi değiştiren bir adım olmuştur. Bu yazıda, ekonomik ve parasal birliğin elde ettiği başarılar ve başarısızlıklar, Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan “Ekonomik ve Parasal Birliğin 10 yılı” başlıklı rapor ışığında ele alınacaktır. karşılayamamıştır. Özellikle üretkenlik artışı ve çıktılar, diğer gelişmiş ekonomilerin gerisinde kalmış, gelir ve refah dağılımının adil olmadığına dair endişeler artmıştır. Küreselleşme giderek artmakta ve doğal kaynaklar hızla azalmaktadır. İklim değişikliği ve yaşlanan nüfus da ekonomik büyümeyi engellemektedir. Aynı zamanda, euro alanının genişlemesi ekonomiye dinamizm katsa da, EPB içerisinde çeşitliliği artırarak uyum kapasitesini artırma ihtiyacını daha güçlü bir hale getirmektedir. Ekonomik ve parasal birliğin son aşaması, tek para birimi olan euro’nun kullanılmaya başlanması ile tamamlanmıştır. 1 Ocak 1999 tarihi itibariyle kaydi para olarak kullanılmaya başlanan euro, 1 Ocak 2002 tarihi itibariyle on iki üye devlette ulusal paraların yerini almıştır. Maastricht kriterlerini sağlayarak euro’ya geçiş yapan bu ülkeler, Almanya, Avusturya, Belçika, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İtalya, Lüksemburg, Portekiz ve Yunanistan’dır. İngiltere ve Danimarka ise kriterleri karşıladıkları halde dışarıda kalma haklarını kullanmışlardır. İlerleyen yıllarda Slovenya, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Malta da euro’ya dahil olan ülkeler arasında yerlerini almıştır. Merkezi Frankfurt’ta Avrupa Merkez Bankası da 1 Haziran 1998’de kurulmuş olup, 1 Ocak 1999 tarihi ile çalışmalarına başlamıştır. Euro, dünyanın ikinci uluslararası para birimi olarak dünya piyasalarında yerini almıştır. İçeride de tek para politikası ile birlikte ulusal ama koordineli maliye politikası, makroekonomik istikrarı tetiklemiştir. Para politikasının sahibi Avrupa Merkez Bankası da, kısa sürede kredibilite kazanmıştır. Uzun vadeli enflasyon beklentileri karşılanmış, 1970 ve 80lerde %10’lara varan enflasyon oranları, son 10 yılda %2 civarlarında seyretmeye başlamıştır. Nominal faiz oranları da, 1980lerde %12 ve 90lardaki %9 oranlarında iken, euro ile birlikte ortalama %5’lere inmiştir. Bununla birlikte, enflasyon oranları özellikle akaryakıt ve ürün fiyatları ve finansal piyasalardaki çalkantılar yüzünden son dönemde bir miktar artmıştır. 10 yıllık bir mazisi olan euro, Avrupa Komisyonu’nun deyimiyle dillere destan bir başarı sergilemektedir. Tek para birimi, Avrupa’nın sembolü olmuş ve Avrupa vatandaşlarının gözünde Avrupa entegrasyonunun en olumlu sonuçlarından biri haline gelmiştir. EPB, makroekonomik istikrarın korunmasını, sınır-ötesi ticaretin, finansal entegrasyonun ve yatırımların artmasını sağlamıştır. Ancak euro her ne kadar bir başarı hikayesi olsa da, başlardaki bazı beklentileri İlk olarak, EPB’nin ilk 10 yılında elde edilen başarılara bakıldığında; İstikrar ve Büyüme Paktı ile sağlamlaştırılan bütçe disiplini de güçlü bir hal almıştır. Maliye politikaları EPB içerisinde makroekonomik istikrarı desteklemiş ve son yıllardaki mali konsolidasyon sonucunda, bütçe açıkları 2007’de GSYİH’nın %0,6’larına kadar düşmüştür. EPB, ekonomik ve finansal entegrasyonu da güçlendirmiştir. Döviz kuru riskinin ortadan kalkması ve sınır-ötesi işlem maliyetlerinin düşmesi ile birlikte, Tek Pazar ve ürün piyasalarının entegrasyonu gelişmiştir. Euro alanı GSYİH’sının üçte birini bu ülkeler arasındaki ticaret oluşturmaktadır. GSYİH’nın üçte biri ise bu ülkeler arasındaki doğrudan yabancı yatırıma işaret etmektedir. Yani tahminler artışın üçte ikisinin tek para 4 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN biriminden kaynaklandığını göstermektedir. Euro finansal piyasaların entegrasyonu için de güçlü bir araç olmuştur. Euro alanındaki bankalararası para piyasaları tamamen entegre olmuştur. Sınır ötesi bankacılık işlemleri de 1999’dan bu yana önemli bir artış sergilemiştir. EPB, euro alanındaki ülkelerin olumsuz dış etkilere karşı dayanıklılığını da artırmaktadır. Bugün bir keza daha, euro alanındaki ülkeler mevcut küresel finansal çalkalanmalardan korunmaktadır. Enflasyon beklentilerinin sabitlenmesi, Lizbon Stratejisi kapsamında gerçekleştirilen reformlar ve bütçe disiplini bu direncin artmasına katkıda bulunmuştur. Euro alanı aynı zamanda hem Avrupa hem de dünya ekonomisi için bir istikrar alanı haline gelmiştir. Euro’nun artan uluslararası statüsü ve euro alanı ekonomisinin genişliği sayesinde, EPB kapsamındaki ekonomi politikalarının küresel etkileri gittikçe artmaktadır. Euro alanı, pozitif dış dengeleri, güvenilir makroekonomik çerçeveye sahip olması ve güçlü mali sistemi ile, çalkantılı zamanlarda bile küresel ekonominin düzenli bir şekilde gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Euro alanı güçlü bir ekonomi yönetimi yapısı geliştirmiştir. Her ne kadar ekonomi politikasına ilişkin temel sorumluluklar ulusal düzeyde kalsa da, EPB’ye dahil üye ülkeler, EPB’nin etkin bir şekilde işleyebilmesi için güçlü kamu maliyesinin ve esnek ama entegre olmuş ürün, işgücü ve finansal piyasaların ne kadar önemli olduğunun bilincindedir. Tüm bu olumlu gelişmeler, euro alanındaki ülkelerde 10 yılda 16 milyon yeni iş yaratılmasına katkıda bulunmuştur. Tek para biriminin yürürlüğe girmesinden bu yana istihdam yaklaşık %15 artmış, işsizlik ise %7 seviyelerine gerilemiştir. Bu gelişmeler, Büyüme ve İstihdam için Lizbon Stratejisi kapsamında gerçekleştirilen işgücü piyasası ve sosyal güvenlik sistemi reformlarının, EPB kapsamındaki koordinasyon ve gözetim mekanizmasının ve ücretlerdeki modernizasyon çalışmalarının bir eseridir. EPB’nin ilk 10 yılına bakıldığında genel olarak oldukça olumlu bir tablo görülmektedir. Bununla birlikte, tüm beklentiler de karşılanabilmiş değildir. Şöyle ki; Yıllık %2’lik oranıyla, potansiyel büyüme düşük seviyelerde kalmaktadır. Diğer yandan, enflasyon ve birim işgücü maliyeti konusunda üye ülkeler arasında önemli farklılıklar devam etmektedir. Euro her ne kadar uluslararası piyasada önemli bir yer edinmiş olsa da, açık bir uluslararası stratejinin olmaması ve uluslararası arenada güçlü bir sese sahip olmaması gittikçe küreselleşen dünyada euro alanının etkisiz kalmasına sebep olmaktadır. Son olarak, euro’nun kamuoyundaki imajı da EPB’nin başarılı ekonomik performansını tam anlamıyla yansıtamamaktadır. Avrupa Komisyonu, bunların üstesinden gelebilmek için üç sütunlu bir gündem önermektedir. İç gündemi oluşturan ilk sütun kapsamında maliye politikaları koordinasyonunun ve gözetim prosedürlerinin derinleştirilmesi, makroekonomik gözetim mekanizmasının maliye politikasının da ilerisine taşınması ve EPB içerisindeki politika koordinasyonunda yapısal reformların daha iyi entegre edilmesi amaçlanmaktadır. Dış gündemi oluşturan ikinci sütun, küresel ekonomi yönetiminde euro alanının rolünü artırmayı hedeflemektedir. Üçüncü gündem de, EPB içerisinde daha etkin bir ekonomik yönetişim sistemine işaret etmektedir. Tüm gündemlerin uygulanabilmesi için, siyasi kararlılık şarttır. Bunun için de, ilgili tüm tarafların aktif katılımı gerekecektir. Üye ülkelerin ekonomi ve bütçe politikaları her ne kadar ulusal düzeyde olsa da, ortak çıkarları etkilediğinden, daha iyi bir şekilde koordine 1 edilmeleri önem taşımaktadır . 1 European Commission, EMU@10-Successes and Challenges after 10 Years of Economic and Monetary Union, erişim adresi: http://ec.europa.eu/economy_finance/emu10/reports_en.htm 5 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AVUSTURYA: ÜLKE PROFİLİ ORHAN ELÇİ AB Uzman Yardımcısı I. TARİHİ ÖZET 1. Başlangıç: Noricum’dan Ostarichi’ye Tuna Nehri ve Alp bölgesinde kurulan ilk devlet Noricum Kelt Krallığıdır. Bu Krallığının büyük bir bölümü, Hıristiyanlık ile birlikte Roma İmparatorluğuna dahil olmuştur. Roma İmparatorluğunun yıkılmasının ardından bu bölge Germen kavimlerinin ve Doğudan gelen Hunlar ve Avarların istilasına uğramıştır. 6. yüzyılın başlarında bölgeye Bavyeralılar yerleşmiştir. Charlemagne döneminde ise Bavyerlılara ait olan bu bölge Frank Krallığına dönüştürülmüştür. 976 yılında Babenbergler bu bölgenin bir kısmını ele geçirmiştir ve bu bölge 1156 yılında Dükalık olmuştur. Ostarrichi (Österreich: Avusturya) ismi ilk kez Freisng Piskoposunun düzenlemiş olduğu bir belgede geçmektedir. Babenberglerin ardından 1282 yılında bölgeye Habsburglar hakim olmuştur. Habsburglar, krallıklarını stratejik evlilikler ve birleşmeler üzerine kurmuşlardır. 15. yüzyılın ortalarından itibaren Kutsal Roma İmparatorluğu tacını Habsburg Kralları giymiştir. 2. 600 Yıllık Habsburg Yönetimi İmparator I. Maximilian Habsburglara ait toprakları tek bir taç altında birleştirmiştir. Ancak 1522 yılında Habsburg Hanedanlığı, V. Charles yönetimi altında İspanyol ve I. Ferdinand yönetimi altında Avusturya olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Bir miras anlaşması ile Bohemya ve Macaristan Hanedanlığa katılmıştır. 17. yüzyıl sonu ve 18. yüzyıl başında Osmanlı kuşatmasının geri çevrilmesinin ardından Avusturya yükselişe geçmiştir. 1740 yılında VI. Charles’ın ölümüyle birlikte tahta geçecek erkek kalmamış ve VI. Charles’ın kızı Maria Theresa kocası ile birlikte Habsburg-Lorraine Hanedanlığını kurmuştur. Maria Theresa, oğlu II. Joseph ile birlikte merkezi yönetim, zorunlu eğitim, köleliğin kaldırılması, kilise ve manastırların reformu gibi yenilikler ile 18. yüzyılda modern bir devletin temellerini atmıştır. 1804 yılında (I. Francis ismi ile) tahta geçen II. Francis imparatorluk tacından feragat ederek Kutsal Roma İmparatorluğunu sona erdirmiş ve Germen prensler Rhine Konfederasyonunu kurmuşlardır. Napoleon’un Leipzig’te yenilgiye uğratılmasının ardından (Battle of Nations) 1814 yılında Viyana Kongresi ile yeni bir Avrupa düzeni oluşturulmuştur. Avusturya, Germen Konfederasyonunun sürekli liderliğini almıştır. 1850li yıllarda ulus-devlet çağrısı yükselmeye başlamıştır. 3. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu 1866 yılında Prusya ile yapılan savaştan Avusturya yenilgi ile ayrılmıştır. Böylece Germen Konfederasyonu feshedilmiş ve Almanya, Prusya yönetimi altında yeniden düzenlenmiş, Avusturya bu düzenlemenin dışında kalmıştır. 1867 yılında da Macaristan ikili devlet modeli çerçevesinde eşit üye haline gelmiştir. 1907 yılında İmparatorluk konseyine ilk doğrudan genel seçimler yapılmıştır. I. Dünya Savaşı ile birlikte İmparatorluk, ulusal devletlere bölünmüş ve Avusturya’da Cumhuriyet ilan edilmiştir. 4. Birinci Cumhuriyet 1920 yılında Anayasanın imzalanmasının ardından ilk Cumhuriyet kurulmuştur. Doğrudan seçim yöntemine geçilmesi ile birlikte Cumhurbaşkanının pozisyonu güçlendirilmiştir. 1929 Dünya Ekonomik Buhranının ardından işsizlikteki aşırı artışlar, kutuplaşmış ideolojik kamplar ve orduya bağlı olmayan askeri örgütlenmeler (çeteler) kurulmasına yol açmıştır. 1933 yılında Avusturya’da demokrasi kesintiye uğramıştır. 1934 yılında iç savaş patlak vermiş, sosyal demokrat hareket bastırılmıştır. Temmuz ayında da Başbakan Dolfuss, nasyonel sosyalistlerce düzenlenen darbe ile öldürülmüştür. 5. Nazi Diktatörlüğü 12 Mart 1938’de Hitler’in birlikleri Avusturya’yı işgal etmiştir. 13 Mart 1938’de de Avusturya, Büyük Almanya’ya dahil olmuş ve bu durum 10 Nisan’da yapılan referandum ile yasallaştırılmıştır. 27 Nisan 1945’te ise Karl Renner başkanlığındaki geçici hükümet, henüz II. Dünya Savaşı sona ermeden bağımsızlık ilan etmiş ve 2. Cumhuriyet dönemine geçilmiştir. 6. İkinci Cumhuriyet Avusturya 1945 yılında müttefik birliklerce 6 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN özgürleştirilmiş ve Sovyet, İngiliz, Fransız ve Amerikan olmak üzere 4 işgal bölgesine ayrılmıştır. 25 Kasım 1945’te ilk demokratik seçimler yapılmıştır. Takip eden 10 yıl Marshall Planı çerçevesinde ekonomik yeniden yapılanma ve egemenliğin geri kazanılması çabaları ile geçmiştir. 15 Nisan 1955’te Moskova’da, Avusturya bir Antlaşma (State Treaty) imzalama vaadi almıştır. 15 Mayıs 1955’te ise 4 işgalci ülkenin Dışişleri Bakanları Viyana Belvedere Sarayı’nda Avusturya Devlet Antlaşması’nı imzalamışlardır. 26 Ekim 1955 tarihinde son yabancı askerin Avusturya topraklarını terk etmesinin ardından Ulusal Konsey kalıcı tarafsızlık anayasal kanunu onaylanmıştır (Sovyet talebi). Avusturya, 1995 yılında Avrupa Birliği’ne üye olmuştur. II.YÖNETİM, POLİTİK SİSTEM VE ANAYASA 4. Avusturya Anayasa Hukukunun Temel Kaynakları • • • • • • • • • Federal Anayasa (1920, değişiklik için 2/3 çoğunluk, her türlü norm eklenebilir) Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Konvansiyonu Vatandaşlık Genel Hakları Temel Kanunu Kişisel Özgürlüğün Korunması Anayasal Kanunu Avusturya’nın Tarafsızlığı Anayasal Kanunu Avusturya’nın AB’ye Katılım Anayasal Kanunu St Germain ve Viyana Devlet Antlaşmaları Nükleer Olmayan Avusturya Anayasal Kanunu Çevrenin Kapsamlı Korunması Anayasal Kanunu 5. Avusturya Anayasasının Temel İlkeleri Demokrasi, Cumhuriyet, Federasyon, Hukukun Üstünlüğü, Güçler Ayrılığı, Temel Haklar (Bu ilkelerin değiştirilmesi için 2/3 çoğunluk ve halk oylaması gerekmektedir). 1. Yönetim EYALETLER 9 Adet FEDERASYON Cunhurbaşkanı Eyalet Meclisi Eyaletler Meclisi Ulusal Meclisi 2. Siyasi Partiler ve 2006 Seçimleri III. AVUSTURYA’DA SOSYAL GÜVENLİK Avusturya Sosyal Demokrat Partisi (SPÖ) 68 Sandalye Avusturya Halk Partisi (ÖVP) 66 Yeşiller(G) 21 Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ)21 Avusturya Geleceği Birlik Partisi (BZÖ) 7 Temel Aktörler Devlet, İşveren Örgütleri (Ekonomi Odası ve Avusturya Sanayi Federasyonu) ve İşçi Örgütleridir (Ticaret Odaları Konfederasyonu, İşçi Sendikaları). Toplam kamu sosyal harcamaları 2005 yılı verilerine göre GSYİH’nin %28,8’i kadardır. Finansmanın %37,9’u işveren katkısı, %27,4’ü bireysel (işçiler ve kendi hesabına çalışanlar) katkı, %34,6’sı vergi ve benzeri kamu gelirleri ve %1,6’sı diğer kaynaklardan oluşmaktadır. 3. Çıkar Grupları ve Sosyal Ortaklık Federal Ticaret Odası ve 9 adet Eyalet Ticaret Odası Federal İşçi Sendikası ve 9 adet Eyalet İşçi Sendikası 9 Adet Tarım Odası ve 9 adet Tarım İşçileri Sendikası (Yönetim birimi Viyana’dadır) Avusturya İşçi Birlikleri Federasyonu Avusturyalı Sanayiciler Birliği IV. EKONOMİK GÖRÜNÜM Yüzölçümü: 84.000 km 2 Nüfus: 8.334.000 (Ocak 2008) 7 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN 2005 2030 2050 Sektörlere göre Milli Gelir (%) 8.233 8.852 8.990 Birincil (Tarım, maden,) 0-14 yaş % 16 14,2 13,6 İkincil (İmalat, inşaat,…) 32,0 29,8 29,7 15-59 yaş % 62 55,2 52,7 Üçüncül (hizmet) 63,1 67,4 68,1 59+ % 22 30,6 33,7 Nüfus Toplam (1000 kişi) GSYİH: 273 Milyar € (2007) Kişi Başı GSYİH: 32.800 € Büyüme Oranı: %2,4 İstihdam: 4.028.000 (2007) İşsizlik: % 4 (AB tanımı) % 6,4 (Ulusal tanım) 1988 1997 2006 4,9 2,8 2,2 İhracat: 114,2 milyar € (2006 yılına göre % 10,1 artış) İthalat: 113,8 milyar € (2006 yılına göre % 9,2 artış) Dış Ticaret Dengesi: 0,4milyar Kamu Kesimi: GELİRLER Milyar € 1976 1985 1995 2005 Toplam 24,4 % 51,8 % 88,2 % 118,1 % KDV 8,7 36 16,2 31 24,5 28 35,5 30 Gelir Vergisi 5,7 23 12,6 24 20,4 23 31,3 27 Sosyal Güvenlik 6,8 28 15,8 31 30,1 34 39,5 33 GİDERLER Milyar € 1976 1985 1995 2005 Toplam 26,4 % 54,9 % 98,4 % 121,9 % Kamu Hizmeti 6,1 23 12,2 22 22,0 22 22,9 19 Sübvansiyonlar 1,6 6 3,2 6 4,8 5 8,3 7 Sosyal Güvenlik 10,3 39 22,2 40 41,2 42 58,3 48 Gayrisafi Yatırım 2,6 10 3,5 6 5,3 5 2,8 2 V. TÜRKİYE-AVUSTURYA İKİLİ İLİŞKİLERİ Türkiye’nin, ilk çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasını imzaladığı ülke olan Avusturya ile Anlaşma Adı İmza Tarihi Ekonomik ve Teknik İşbirliği Protokolü 09.10.1954 Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşması 03.11.1970 Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması 16.09.1988 Anlaşması KEK Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zaptı 24.06.1996 KEK III.. Dönem Toplantısı Mutabakat Zaptı 13.11.2000 KEK IV. Dönem Toplantısı Mutabakat Zaptı 09.10.2003 KEK V. Dönem Toplantısı Mutabakat Zaptı 10.10.2005 İhracat 2008 Ocak 2007 2006 2005 2004 80.667.000$ 843.752.000$ 709.855.000$ 659.097.000$ 561.041.000$ İthalat 2008 Ocak 2007 2006 2005 2004 ekonomik ve ticari ilişkilerine ilişkin bilgiler aşağıdaki tablolarda yer almaktadır. 2001 yılı Mayıs ayında revize edilen anlaşma 28 Mart 2008 tarihinde Viyana’da imzalanmıştır. İmza Yeri RG Tarihi Viyana 04.04.1956 Viyana 01.08.1973 Ankara 10.02.1991 Ankara Viyana Ankara Viyana 04.08.1997 25.02.2001 18.03.2004 105.571.000$ 1.351.490.000$ 1.077.182.000$ 940.056.000$ 1.071.813.000$ KAYNAKLAR: Joint Vienna Institute, 15th Applied Economic Policy Course, Course Material www.tuik.gov.tr www.dtm.gov.tr 8 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN ECOFIN BAKANLAR KONSEYİ: TÜRKİYE’NİN 2007 YILI KATILIM ÖNCESİ EKONOMİK PROGRAMININ DEĞERLENDİRİLMESİ IŞIL DEĞERLİ AB Uzman Yardımcısı 14 Mayıs 2008 tarihinde, Avrupa Birliği (AB) Ekonomi ve Maliye Bakanları, Komisyon aday ülke temsilcileri, Avrupa Merkez Bankası ve aday ülkelerin temsilcileri onuncu ekonomi politikası diyalogunda için bir araya gelmişlerdir. Toplantı, 26/27 Kasım 2000 tarihlerindeki ECOFIN (Ekonomi ve Maliye Bakanları Konseyi) Konsey Kararı çerçevesinde, ekonomi ve maliye politikaları alanlarında diyalogun geliştirilmesi amacıyla düzenlenmiştir. Bakanlar Hırvatistan, Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya ve Türkiye’nin 2007 yılı Katılım Öncesi Ekonomik Programlarındaki ekonomi politikalarını olumlu bulmuşlar ve aday ülkelerin ekonomilerini istikrara kavuşturma ve ekonomilerinin dönüşümünü sağlamada kaydettikleri başarıları değerlendirmişlerdir. Aşağıda, ECOFIN’de Türkiye ile ilgili yapılan değerlendirmelere yer verilmiştir. Türkiye’nin 2008-2010 yılları için hazırlamış olduğu Katılım Öncesi Ekonomik Program (KEP) makroekonomik gelişmeleri, maliye politikasını ve yapısal reformları ele alarak tutarlı ve sağlam bir orta vadeli çerçeve sunmayı amaçlayan kapsamlı bir ekonomi politikası niteliğindedir. Türkiye ekonomisi, 2007 yılında ABD’de yaşanan mortgage krizinin ardından, önemli mali piyasa dalgalanmalarıyla karşı karşıya kalmıştır. Kriz, Türkiye’de borsanın artmasına, döviz kurunda dalgalanmalara ve enflasyonist baskılara neden olmuştur. Ayrıca, vergilerin toplanmasındaki aksaklıklar ve seçimler nedeniyle artan harcamalar 2007’nin ilk yarısında mali disiplinin bozulmasına neden olmuştur. Yetkili otoriteler sıkı maliye ve para politikalarını kararlılıkla uygulayarak, bu duruma doğru reaksiyon vermişlerdir. Böylece, Programda yer alan makroekonomik beklentiler, açıklanan politika karması ve dış faktörlerin sabit kalması varsayımı çerçevesinde inandırıcı ve makul görünmektedir. Ancak, enflasyon ve büyümeye ilişkin beklentiler bozulmuştur. Son dönemde küresel piyasalarda yaşanan finansal kriz ve mali piyasalardaki bölünmeler makroekonomik çerçeveyi riske sokmuştur. Türkiye’nin dış finansmana önemli ölçüde bağlı olması, ülkeyi küresel likidite darlığına ve güven ortamının bozulmasına karşı iyice kırılgan hale getirmektedir. Yine de son yıllarda makroekonomik koşullarda sağlanan önemli iyileşmeler ve birçok alanda yapılan kurumsal reformlar olmadan risklerin boyutunun çok daha büyük olacağı sanılmaktadır. Programda yer alan mali disiplin ve istikrar odaklı para politikası uygulamaları, dış dengesizliklerden kaynaklanan sorunlarla mücadele etmede uygun bulunmaktadır. Kamu harcamalarında hedeflenen düşüş gerekliyken, program bazı konularda biraz belirsiz kalmış ve mali ve yapısal önlemler ile bunların bütçedeki etkileri konusunda yeterince açıklama sunmamıştır. Uzun dönemde ortaya çıkabilecek dengesizliklerden kaçınmak için, uzun dönemdeki mali sürdürülebilirliğin daha kesin bir şekilde izlenmesi uygun olacaktır. Yeni sosyal güvenlik sistemi, daha genel bir ifadeyle, emeklilik ve sağlık sistemlerinin orta ve uzun vadeli maliyetleri daha dikkatli bir şekilde takip edilmelidir. Ayrıca, Türkiye’de bölgeler arası farklılıklar göz önüne alındığında, altyapı yatırımlarının az gelişmiş bölgelerde artırılmasına ihtiyaç olduğu ortaya çıkmaktadır. KEP’in yapısal reform gündemi, işgücü piyasası, enerji sektörü, sosyal güvenlik reformları ve özelleştirme alanlarını da kapsayacak şekilde oldukça geniş yelpazede birçok önlemi içermektedir. KEP, Türkiye’nin rekabetçi baskı ve piyasa güçleriyle başa çıkabilme kapasitesini artırmak için sarf ettiği çabaları büyük ölçüde desteklemektedir. Ancak, taslak planların zamanında uygulanması üzerine odaklanılması büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, ekonominin dönüştürülmesi sürecinde, özellikle yeni iş yaratılmasını desteklemek ve devlet yardımlarının izlenmesini iyileştirmek amacıyla kapsamlı işgücü piyasası reformlarına daha çok önem verilmelidir. Son dönemde yasalaştırılan ve devam eden emeklilik reformu, mali sürdürülebilirliğin güvenceye alınması ve işgücü piyasasındaki katılıkların azaltılması açısından hayati öneme sahiptir. Türkiye’yi yatırımcılar için daha çekici hale getirmek amacıyla yeni reformlar yapılmaya devam edilmelidir. Araştırma-geliştirme ve yeni 9 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN fikirlerin geliştirilmesi alanlarında söz konusu olan reform planlarının daha açık bir şekilde sunumu KEP için faydalı olacaktır. Programın reform gündemi, mali senaryo ile büyük ölçüde uyumlu ve son İlerleme Raporunda ve Katılım Ortaklığı Belgesinde bahsedilen ülkenin AB’ye katılım perspektifi çerçevesindeki reform gereksinimleriyle bağlantılıdır. Sonuç olarak, Bakanlar Türkiye ekonomisinin istikrara kavuşturulması amacıyla son yıllarda kaydedilen gelişmeleri olumlu bulmuşlardır. Ancak, son dönemde küresel finans piyasalarında yaşanan kriz, Türkiye ekonomisinin makroekonomik çerçevesini büyük ölçüde risklere açık hale getirmekte ve bu durum, özellikle menkul kıymetler borsası artışı, döviz kuru dalgalanması ve büyüme ile enflasyon beklentilerinin zayıflamasından kaynaklanmaktadır. Bakanlar, Türk otoritelerini olası risklere karşı ihtiyatlı kalmaya davet etmekte ve sıkı maliye ve para politikalarının devam ettirilmesi için telkinde bulunmaktadır. Türkiye’nin yapısal reform gündemine kararlılıkla devam etmesi, ülkenin yüksek cari açığı göz önünde bulundurulduğunda, yatırımcıların güvenini korumak açısından oldukça önemlidir. Toplantıda, üç aday ülke için (Hırvatistan, Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya ve Türkiye) yapılan genel değerlendirme şöyledir: Genel olarak, aday ülkelerin KEP’leri güçlü ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi hedef alan inandırıcı bir orta vadeli makroekonomik ve mali çerçeve sunmaktadır. Gelir seviyesindeki iyileşmelerin devam etmesi için yüksek büyümenin devam ettirilmesi gerekmektedir. Aday ülkelerin, reformlarına kararlılıkla devam etmeleri, uygun yapısal reformlarla destekledikleri makroekonomik istikrarı ve mali konsolidasyonu sağlama çalışmaları onlar açısından oldukça önemlidir. Son dönemde kürsel piyasalarda yaşanan finansal krize, küresel büyüme beklentilerinin düşmesine ve artan hammadde ve gıda fiyatlarına bağlı enflasyonist baskılara rağmen, aday ülkeler makroekonomik istikrar ve mali konsolidasyon alanlarında sağladıkları başarıları güvence altına almak amacıya ihtiyatlı kalmaya devam etmelidirler. Bazı aday ülkelerdeki kredi artışı ve yüksek cari açık orta vadede sorunlar yaşanmasına neden olabilir. Yapısal açıdan, yabancı ülkelerle rekabet edebilirliği hızlandırmak ve sürdürülebilir büyüme hızını güvenceye almak amacıyla reformların hızla devam etmesi büyük önem taşımaktadır. Özellikle özelleştirme, yatırımların teşvik edilmesi amacıyla iş ortamının iyileştirilmesi, idari kapasitenin artırılması, işgücü piyasasında reformların yapılması ve kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına alma çalışmalarının yoğunlaştırılması alanlarında sorunlar yaşanmaya devam etmektedir. Ayrıca, emeklilik ve sağlık sistemlerine dayanan kamu maliyesinin sürdürülebilirliğine ilişkin uzun dönemli zorluklar göz önünde bulundurulmalıdır. Görece olarak yüksek olan işsizlik oranları yapısal reformlara olan acil ihtiyacı ortaya koymaktadır. Bakanlar, Ekonomi Politikası Komitesini aday ülkelerdeki yapısal politikalar üzerine yaptıkları çalışmayı güncellemeye davet etmiş ve Komiteden gelecek yıl düzenlenecek olan bakanlar toplantısında bu konuda bir rapor sunmasını istemişlerdir. Bakanlar, aday ülkeler için Mayıs 2003’te kabul edilen ve aday ülkelerin çabalarını yoğunlaştırması gereken altı öncelikli alan ortaya koyan Ekonomik, Parasal ve Finansal istatistikler konusundaki Eylem Planının uygulanması konusunda da gelişme olduğunu kaydetmişlerdir. Eylem Planının aday ülkelerdeki istatistik otoriteleri için en öncelikli alan olduğunun önemini vurgulanmıştır. Aday ülkeler ESA95 kurallarına uyumlarını artırmalıdır. Aday ülkelerin, istatistik otoritelerinin bu eylem planının gereklerini yerine getirmek için yeterli kaynağa sahip olduklarını güvence altına alması önemlidir. Ekonomik ve Finansal Komiteden, 2009 yılı için istatistik konusundaki Eylem Planının uygulanmasını konu alan ve 2008 raporunda tanımlanan belirli alanlardaki gelişmeleri değerlendiren güncel bir rapor hazırlaması istenmiştir. Son olarak, Bakanlar, aday ülkelerin, orta vadeli ekonomik programlarını güvenceye almak için uyguladıkları makroekonomik, bütçesel ve yapısal politikaları Ekonomi ve Finans Komitesi, Ekonomi Politikası Komitesi ve Komisyonun desteğiyle izlemeye devam edeceklerinin altını çizmişlerdir. Bakanlar, 2009 yılında diyaloglarını devam ettirmek için tekrar toplanacaklardır. KAYNAK: http://www.mf.gov.si/ 10 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AVRUPAYA KARŞI İRLANDA∗ YONCA SAKA TUTULMAZ AB Uzman Yardımcısı Avrupa Birliği, 13 Haziran Cuma günü İrlanda’nın, Avrupa Birliği’nin gücünü konsolide etmek ve artan bürokrasisini daha verimli hale getirmek için müzakere edilen Lizbon Antlaşması’nı halkoylaması ile reddetmesinden sonra yeni bir politik kaos içine girmiş durumda. Avrupa, sıradan vatandaşların tutkulu desteğine sahip değildir” demekte, “bu vatandaşlar karşılarında patronluk taslayan bir Brüksel görmüşler ve Fransa, Hollanda ve İrlanda da hükümetlerine ve Avrupa Birliği’ne bir tekme savurma şansını ele geçirince bunu kullanmışlardır” ifadesini kullanmıştır. Antlaşma’nın %46.6’ya karşı %53.4 oyla reddedilmesi, İrlandalı seçmenlerin AB’ye karşı duydukları korku üzerine odaklanan organize kampanyanın bir sonucu olarak gerçekleşmiştir. Bütün faydalarına karşın, birçok insan Birliğin ayrıksı, demokratik olmayan ve daha da küçük bir kesimin yasaları yapmaya ve Birlik haklarının geleceğini belirlemeye meyleden bir yapıda olduğunu düşünmektedir. Kalabalık ve karmaşık olan Lizbon Antlaşması, Anayasal Antlaşmanın Fransa ve Hollanda yenilgilerine bir cevap olarak ortaya çıkmıştır ve eğer yürürlüğe girerse, Birliğe tam zamanlı bir başkanlık uygulaması ve AB kalkınma hedeflerini gerçekleştirecek yeni bir dış politika şefi uygulaması getirecektir. Antlaşma ayrıca AB’nin idari organı olan AB Komisyonu üyelerinin sayılarını rotasyona tabi tutarak azaltacaktır. Bu durum oylama prosedürünü, daha az kararın oy çokluğuyla alınması yönünde değiştirecektir. İrlandalıların Birlik nüfusunun yüzde birinden daha az olan yaklaşık 4,5 milyonluk bir kesimi oluşturmasına rağmen, Perşembe günü gerçekleşen ve sonuçları Cuma günü duyurulan oylama büyük yankılar uyandırmıştır. Yürürlüğe girmesi için Antlaşma’nın AB üyesi 27 ülkenin tamamı tarafından onaylanması gerekmektedir. Bu durumda İrlanda gibi küçük bir ülke olsa da bir üye ülkenin bile Antlaşma’yı kabul etmemesi bütün süreci dondurma potansiyeli taşımaktadır. Cuma günkü hayal kırıklığını takiben diğer AB üyesi ülkeler, Lizbon Antlaşması’nın yürürlüğe girmesi için ısrar edeceklerini ve konuyu, gelecek hafta Brüksel’de gerçekleştirilecek bir AB liderleri zirvesinde tartışacaklarını ifade etmişlerdir. Ancak bu girişim başarısız olursa, Birlik, Antlaşma’nın amaçladığı hızlı büyüme hedefini gerçekleştirmek ve 2004 yılında Birliğe katılan 12 üyeyi kurumsal olarak Birlikle uyumlaştırmak için bir başka yol bulmak zorunda kalacaktır. Aynı zamanda Birliğin günlük yaşamları üzerindeki etkisi kadar, birçok sıradan Avrupalının kendini Birliğe yabancı hissettiği ve Birliğin işleyişi konusunda kafalarının karışık olduğu gerçeği de bir kez daha üzerinde anlaşılması gereken bir husustur. İngiltere Parlamentosu üyesi ve Avrupa eski bakanı olan Denis MacShane, “Bir fikir olarak İrlanda, kanunlarıyla belirlenmiş olduğu için, Antlaşma’yı referanduma götüren tek ülkedir. Diğer 26 üye ülke Antlaşma’yı parlamentolarında onaylayacaklardır. İrlanda’da referandumdan olumsuz sonuç çıkması, Antlaşma’nın kabulü yönünde çalışan ana partileri ve birçok iş grubu için tam bir yenilgi olmuştur. Referandumda hayır oyu için çalışan grubun başını, Antlaşma’nın İrlanda’nın güç kaybına sebep olduğunu ileri süren işadamı Declan Ganley çekmektedir. Antlaşma aleyhinde Libertas grubunu oluşturan Ganley, oylama sonucunun İrlanda Başbakanı Brian Cowen’ın Antlaşma’yı daha iyi şartlarda müzakere etmesine olanak vereceğini ifade etmiştir. Bir mülakatında, “Biz daha demokratik bir Avrupa istiyoruz. Eğer bir başkanlık ve dışişleri bakanlığı makamı olacaksa, bu insanların seçimle belirlenmesi gerekir” demektedir. London School of Economics and Political Sciences’da öğretim üyesi olan Michael Bruter, Libertas grubu ve Antlaşma’ya karşı olan diğer grupların kampanyalarını, oy verenlerin kafalarının karışıklığına, hükümet hakkındaki düş kırıklığına ve her sene Avrupa’da yapılan yasaların %85’ini gerçekleştiren Birlik kurumlarına yabancılaşma üzerine inşa ettiklerini ifade etmektedir. “Bu bir ön-Avrupa ülkesi çalışmasıdır ancak İrlandalılar 11 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Antlaşma’yı, Antlaşmaya neden ihtiyaç duyulduğunu ve neleri değiştireceğini anlamadılar. Sadece Avrupa’ya açık bir çek vermek istememektedirler”. İrlanda 1980’lerin sonlarında, Avrupa’dan gelen milyar dolarlar sayesinde ülkeyi yalıtılmış ve güçsüz bir tarım ekonomisinden, düşük kurumlar vergisi oranlarıyla Avrupa’nın enerji santrali ve dünyanın en büyük farmasötik bitkiler merkezine dönüştürmeyi başarmıştır. Ancak Avrupa Birliği’nin parasından yıllarca faydalanmış olmasına rağmen İrlanda şimdi Birliğe yeni katılan daha fakir ülkeleri finanse etmek durumunda kalmıştır. İrlanda Antlaşma’yı bugüne kadar reddeden tek ülkedir. Şimdiye kadar on sekiz ülke Antlaşma’yı onaylamış ve gözler şimdi bu ve diğer ülkelerin ne yapacağına odaklanmıştır. Bu ülkelerden biri olan İngiltere, Antlaşma’nın parlamentoda onaylanması sürecine devam edileceğini açıkladı. Ancak İrlanda’daki olumsuz durumun, İngiltere’deki anti-Avrupa havasını da bir miktar güçlendireceği kaygısı mevcuttur. Antlaşma’ya karşı olan ve Antlaşma’nın 2005 yılında başarısızlığa uğrayan Anayasanın değiştirilmiş bir versiyonu olduğunu ileri süren Open Europe’ın Direktörü Neil O’Brien, bu sonucun, ulaşılamaz ve kibirli politik elit gruba karşı sıradan Avrupalı vatandaşların büyük bir zaferi olduğunu ifade etmiştir. Avrupa Parlamentosu üyesi ve Liberal Demokrat Parti anayasal işler sözcüsü Andrew Duff, İrlanda halk oylaması sonucunun İrlanda ve AB için bir “trajedi” olduğunu belirtmiş, Anayasanın ortaya çıkardığı problemlerin bu Antlaşma’da da yer aldığını eklemiştir. Eğer bu gelişmelerin sonucu Birliğin, AB kurumlarının işleyişini düzenleyen ilk çabalardan olan Nice Antlaşması’nı tekrar tartışmaktan öteye geçmeyecekse, İrlanda’daki oylama sonucunun ne İrlanda’ya, ne de AB’ye bir faydası olmayacaktır. * Sarah Lyall and Stephen Castle’ın International Herald Tribune’deki 13 Haziran 2008 tarihli yazısından çevrilmiştir. AB iki fasıl başlığını daha onayladı Avrupa Birliği Daimi Temsilciler Komitesi (COREPER), Türkiye’yle “şirketler hukuku” ve “fikri mülkiyet hukuku” başlıklarında müzakereye geçilmesini onayladı. Bu iki başlıkta fiili müzakerelere, 17 Haziran’da Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın katılımıyla Lüksemburg’da toplanacak olan Hükümetlerarası Konferans’ta (HAK) başlandı. Türkiye, 3 Ekim 2005’ten bu yana açtığı başlık sayısını HAK’ta 8’e yükseltti. Müzakereye Türkiye’yle aynı anda başlayan Hırvatistan’ın açtığı başlık sayısı ise 18. Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan ve müzakerelerin yavaşlamasında önemli rol oynayan Fransa, 1 Temmuz’da AB Dönem Başkanı oluyor. “Tarafsız” olduğunu gösterme çabası içine girmesi beklenen Fransa döneminde de Türkiye’nin en az iki başlık açması bekleniyor. Kaynak: http://www.eu2008.si 12 T.C. MALİYE BAKANLIĞI AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI İlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA Telefon: (312) 415 23 38- 415 23 41 Faks: (312) 417 11 72 e-posta: ab@maliye.gov.tr http://www.maliye-abdid.gov.tr/ © 2008 T.C. Maliye Bakanlığı Tüm hakları saklıdır.