Barış Gündemi
Transkript
Barış Gündemi
Barış Gündemi Uluslararası Barış Konferansı sonuç metni: “Halklar Ortadoğu’da oynanan oyunu bozmalıdır” Barış Gündemi § sayfa 9 BARIŞ DERNEĞİ BÜLTENİ / ARALIK 2012 Antakya’da Barış Konferansı: Savaşa Geçit Yok! Barış Derneği’nin çağrısıyla ve Dünya Barış Konseyi üyesi barış örgütlerinin, aydın ve sanatçıların katılımıyla düzenlenen Uluslararası Barış Konferansı, 24 Kasım’da Antakya’da gerçekleştirildi. Konuşmacıların üç ayrı oturumda farklı konulardaki görüşlerini dile getirdikleri konferansa gösterilen yoğun ilgi AKP’nin Suriye savaşı sürerken Antakya halkının barış özlemini bir kez daha gözler önüne sermesi açısından özellikle dikkat çekiciydi. Etkinliğin açılış konuşmasını Türkiye Barış Derneği adına Zuhal Okuyan ve Dünya Barış Konseyi Yürütme Kurulu Sekreteri Iraklis Tsavdaridis yaptı. İlk olarak Filistin halkına dayanışma duygularını ileten Tsavdaridis, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için verilen mücadeleyi desteklediklerini ifade etti. Filistin’e yönelik saldırının bir insanlık suçu olduğunu belirten Tsavdaridis, ABD’nin ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu destekçilerinin Suriye’ye yönelik emperyalist saldırılarını kınadıklarını söyledi. Barış ve Yumuşama Konseyi Genel Başkanı -EEDYE) ve Çetin Veysal (Mersin Üniversitesi Öğretim Üyesi) söz aldılar. “Suriye Halkıyla Dayanışma” başlıklı ilk oturumun moderatörlüğünü Zuhal Okuyan yaptı. Bu oturumda Abdullah Korkmazhan (Kıbrıs Barış Konseyi), Debasish Chakraborty (Tüm Hindistan Barış ve Dayanışma Örgütü - AIPSO), Marc-Antoon de Schryver (Belçika Özgürlük için Uluslararası Eylem – INTAL) ve Nasri Barguti (Filistin Barış ve Dayanışma Komitesi – PCPS) konuyla ilgili görüşlerini dile getirdiler. Konferans kapsamında düzenlenen son oturumun konusu ise “Antakya ve Barış Mücadelesi” oldu. Zeynep Beşpınar moderatörlüğünde gerçekleşen oturumda Refik Eryılmaz (Hatay Milletvekili), Hilmi Yarayıcı (Sanatçı) ve Ömer Ödemiş (Gazeteci) Antakya’da gerçekleşen eylem ve etkinlikler konusunda sunumlarda bulundu. Üç oturumun ardından kapanış konuşmasını yapmak üzere Barış Derneği Koordinatörü ve TKP MK üyesi Aydemir Güler kürsüye geldi. Güler konuşmasını “Biz Türkler, Araplar, Kürtleriz, Aleviler, Sünnileriz, Ermenileriz, Rumlarız… AKP bunları birbirine düşürmek istiyor. Ortak düşmanımız var bunu hatırlamalıyız. Emperyalizme karşı kol kola girmeliyiz. Çare halkımızdır.” sözleriyle bitirdi. Kaya Güvenç moderatörlüğündeki ikinci oturumda konuşmacılar “Bölge Nereye Gidiyor” konusunda sunumlarda bulundu. Bu oturumda konuşmacı olarak İlhan Cihaner (CHP Denizli Milletvekili ve Sosyalistlerin Meclisi üyesi), Christos Kourtellaris (Kıbrıs Barış Konseyi Genel Sekreteri), Stavros Tassos (Yunanistan 1 Barış Gündemi Antakya Barış Konferansının ardından Aydemir Güler’le söyleşi Emperyalizme karşı mücadeleye çağırıyoruz... Barış Derneği’nin Hatay veya Çukurova’da bir çalışması yoktu. Antakya’da nasıl gerçekleştirdiniz Barış Konferansını? Konferansın nasıl gerçekleştirildiği, somut politik mücadelede doğru sorunun ortaya konmasıyla ilgilidir. Doğru soru “ne yapabiliriz” değil “ne yapmak lazım” olmalı. 2012 yılında belki dünyada barış ve anti-emperyalist mücadele gündeminin odaklandığı belli başlı yerlerden biri Antakya. Dolayısıyla öncesine sonrasına bakmadan, orada olmalıydık. Ama bölgede derneğin şubesi yok, yapılanması yok... Bu bir yere kadar doğru. Formel olarak Barış Derneği’nin merkezi İstanbul’da, tek şubesi de İzmir’de. Ancak formel olmayan bir konu var. Barış mücadelesi hiçbir zaman soyut bir insanseverlik, barışseverlik ekseninde yürütülemez. Hele bugün böyle bir yaklaşımı savaşın güçleri öpüp başlarına koyacaklardır. Barış mücadelesinin özü anti-emperyalizm. Bu Türkiye’de Barış Derneği’ni, dünyada Dünya Barış Konseyi’ni başkalarından ayırt eden nokta. Bunları neden anlatıyorum? Bizim olanaklarımızın ve perspektifimizin resmi dernek yapılanmasıyla ölçülmesi ve sınırlandırılması yanlış olur. Barış Derneği genel olarak anti-emperyalist mücadeledeki tüm birikimin üstünde yükselmek, her tür olanaktan yararlanmak durumundadır. Eğer derneğin çalışma alanı olarak spesifik, kendine özgü, başka başlıklarla kesişmeyen, kapalı bir alandan söz ediyor olsaydık, bu tür etkileşimler dışsal olurdu. Dernek başkalarından en fazla destek görür, yardım alırdı; o kadar. Ama bizim konumuz farklı. Barış Derneği Antakya konferansını hazırlarken anti-emperyalist nitelikli bütün kesimlerle beraber çalışma yeteneğine ve özgüvenine sahip davrandı. Kim bu kesimler? Derneğin kurulmasında ve sürdürülmesinde ana inisiyatifin adresi olan TKP’nin bölge örgütlerinden başlayarak, savaş tehdidine karşı mücadele eden sosyaldemokrat bir belediyeye kadar. Bunlar savaş rüzgarlarından canı yanan insanlardır, meslek örgütleridir, halkın duyarlılıklarını temsil etme gayretinde olan milletvekilleridir. Barış Derneği bunların bütününün oluşturduğu birikimi harekete geçirdi ve ortaya etkili bir konferans çıktı. Bu, yakın zamanda derneğin Çukurova-Hatay bölgesinde üye kazanmayacağı, kendisini yapılandırmayacağı anlamına gelmiyor. Tersine ortaya çıkan birikim ve olanaklar o kadar geniş ki, bu yönde birtakım adımlar atmaksınız kurulan bağları süreklileştirmemiz mümkün olamaz. Yakın zamanda dernek bir temsilcilik oluşturacak bölgede. Uluslararası bir konferans düzenlendi. Bunun özgün katkısı nedir? Abartmıyorum, Hatay’da savaş karşıtlığı halkın ortak paydası. Bu genel yaklaşımın kimi gelişmeler üstünde belirli etkileri olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin çete faaliyetlerinin sınırın Hatay kesiminde biraz daha kamufle edilmesinin ve doğuya kaydırılmasının önemli bir nedeni bence budur. Kuşkusuz bir başka ve stratejik neden daha var. AKP hükümetinin bir Kürt iç savaşını körükleme taktiği. Ama Hatay halkının tepkisinin de payı var, dediğim gibi. Bu kadar yaygın bir yaklaşımın daha fazla sonuç üretmesi gerekir. Halkın kanaati, tepkisi siyasete güçlü bir biçimde taşınmadığı sürece sınırlı kalmaya mahkumdur. Ben hem konferans hem şenlikte yaptığım konuşmalarda bizim biricik dayanağımızın halk olduğunu samimiyetle dile getirdim. Ama bunu halk dalkavukluğundan da ayırmaya çalıştım. Barış için yaptığımız toplantılar, sözcük anlamıyla bir konferans veya bir şenlikten ibaret değildi. Bizim toplantılarımız halka yönelik bir örgütlenme çağrısı ve çalışmasıydı. Bizim mevcut durumu yansıtmanın ötesine geçmemiz, gücü arttırmamız, yeniden üretmemiz şart. Birinci kaygımız buydu. Uluslararası boyuta gelirsem; konuklarımız Hataylılara, onlarla aynı düşünce ve duygular içinde olduklarını ilettiler. Söylenenler derinlikliydi, ama bunun ötesinde sadece bu mesaj bile çok değerlidir. Antakya halkı barış mücadelesinde kendini zaman zaman yalnız hissetmiş olabilir. Sonuç olarak türlü çeşit demagojik suçlamaya maruz kalmak ve ısrarla sansür edilmek kolay değil. Uluslararası toplantı bu açıdan anlam kattı. Ama sansür devam etti... Antakya hariç! Burası yerel basının geleneğinin güçlü olduğu bir kent. Aslında bütün il böyle... Yerel basın, hükümet baskısına teslim olmuş veya “embedded”, iliştirilmiş gazeteciler dışında çoğunlukla manşetteydi etkinliğimiz. Ben sansürü bir yerden sonra çok önemsemiyorum. Mızrak çuvala sığmaz derler; mühim olan, çuvala sığmayacak, üstü örtülemeyecek bir etkinlik düzeyine ulaşmaktır. Bu çabaya sınıfsal karakteri, siyasal tercihleri, somut çıkar ilişkileri çok belirgin hale gelen anaakım medyadan destek gelmemiş... Gelmez tabii... Antakya’dan çıkarsak; Barış Derneği bir süredir pek ses vermiyor veya düşük tempolu bir çalışma sergiliyordu. Nasıl sürecek? Antakya’da gördüğünüz gibi sürecek. Nasıl barış mücadelesi, anti-emperyalist mücadelenin, dahası ve aynı anlama gelmek üzere, sınıflar mücadelesinin bir parçası olarak kavranmalıysa, sınıflar mücadelesinde bizim cephenin kısmi geri çekilmeleri Barış Derneği’ni de etkiliyor. Beraber yükselmek ve beraber gerilemek biraz kaçınılmaz. Sosyalizmin alanı özellikle 2011 seçimlerinde bir süreliğine daralma yaşadı. Bu gerilemeyi durdurmadan, tek başına Barış Derneği ile direnilemezdi. Ama şimdi durum farklılaşıyor. AKP’nin kurduğu rejimin o kadar da sağlam olmadığı, hatta fiyaskoya gittiği çıplak gözle 2 görülüyor. Fiyasko en çok övündükleri başlıkta, yeni-Osmanlı cenahında ve somut olarak Suriye’de yaşandı. Diğer yandan geride kalan yıllarda barış mücadelesi dendiğinde, emperyalizmden söz etmeyi modası geçmiş bir tutum sayan, barışı kültür ve hümanizm bağlamında ele alan eğilimler baskındı. Bu tür hareketler, kültür ve hümanizmin somut hayatla bağlantılandırılması güç kategoriler olmaları nedeniyle, dönüp dolaşıp büyük güçler arası denklemlere yoğunlaşır. Barış kültürünün yeşermesi için AB veya BM’ye misyon yüklenir... Her neyse, söz konusu akım Irak savaşı günlerinde hayli güçlüydü. Sonrasında alanı boşalttı. Bu tablo Barış Derneği’ne görev yüklüyor. Diğer yandan biz de yeniden güç biriktiriyoruz, organize oluyoruz. Barış Derneği memleketin en önemli sorunu olan Kürt sorunuyla ilgilenmemekle eleştiriliyor mu? İşin kolayına kaçmadan Barış Derneği’nin belgelerine, açıklamalarına bakan, ilgisizlik eleştirisinin haksızlık olduğunu görür. Ama Barış Derneği Kürt sorununu faaliyetinin merkezine veya en önemli yerine koymuyor. Kuşkusuz ölümlere, çatışmalara karşıyız ve silahların susması temel talebimiz. Sözlük anlamı itibariyle Kürt başlığı elbette bir savaş-barış sorunu. Ancak politik içeriği itibariyle, jeopolitik fonksiyonları itibariyle Kürt başlığının anti-emperyalist mücadelenin altında konumlandırılması güç. Örneğin Suriye’deki karmaşada, Kürt siyaseti kendisi için, Kürt ulusu için olanaklar görüyor. Biz ise emperyalizmin bölgeyi yeniden yapılandırma doğrultusunda terör ve şiddet yoluyla bir ülkeye ve onun halklarına saldırısını görüyoruz. Sorun bu açı farkındadır, yoksa bizim ilgisizliğimizde değil. Antakya gündemi, daha doğrusu Suriye gündemi nasıl sürecek dernek açısından? Bu aşamada Barış Derneği “çağrıcı bir odak”tır. Anti-emperyalist mücadelenin kitlelerle buluşabildiği kritik yerlerden biri Hatay, onun da gündemi Suriye savaşı. Anti-emperyalist mücadelenin ilerici aydınların enerjisine özellikle ihtiyaç duyduğu alan da bu. Kuşkusuz Barış Derneği Filistin’den Kıbrıs’a, Kürt sorunundan Kafkaslara, nükleer silahlanmaya kadar bir dizi başlıkla ilgilenmek, görüş oluşturmak, tutum almak, etkinlik düzenlemek durumunda. Suriye’nin öncelikli önemi açık. Bu önemin bir bileşeni de aydın aklının kitlelerle buluşma potansiyeli. Barış Derneği savaş düşkünlerini teşhir eder... Ama sadece teşhir etmek bizi heyecanlandırmaya yetmez, çünkü bunun ötesi var: Biz savaşların önlenebileceğine inanıyoruz. Mücadelenin bu kadar büyük ürünleri ortaya çıkartabileceğine inanıyoruz. Dolayısıyla Barış Derneği katkı koymaya, üretmeye çağırıyor, sınıf mücadelesinin parçası, sosyalizm mücadelesinin kardeşi bir örgütlenme yaratmayı hedefliyor. Barış Gündemi Antakya’dan bir kez daha barışın sesi yükseldi Uluslararası Barış Konferansı Iraklis Tsavdaridis (Dünya Barış Konseyi Yürütme Kurulu Sekreteri) “Dünya halkları her seferinde daha fazla ders çıkarıyor” nasıl bir demokrasi peşinde olabilir?” “Arap Baharı sürecinin geldiği nokta, bölge kaynaklarının çok uluslu şirketlerin kontrolüne geçmesi ve bunu sağlamak üzere dinci gerici yapıların emperyalizmin desteği ile iktidara taşınması değilse nedir?” Bugün ABD, NATO, AB ve onların bölgesel işbirlikçisi olan Türkiye’nin öncelikli hedefi Suriye’dir, ancak sırada İran bulunmaktadır. Batı basını aylardır her gün pek çok kurmaca haberle, Suriye’deki “muhalif güçler” ile hükümet güçlerinin çatışmalarını yansıtmakta, muhalif güçleri “özgürlük savaşçıları” ya da “devrimciler” olarak sunmaktadır. Suriye halkının refah ve mutluluğundan, demokrasi ve insan haklarından yanaymışlar gibi bir izlenim yaratmaya çalışmaktadırlar. Gerçekler her gün çarpıtılmakta, dünya halklarına göz göre göre yalan söylenmektedir. Dünya Barış Konseyi olarak, ABD, NATO ve AB’nin propaganda aygıtı olarak çalışanlara sormak istiyoruz: “Amaç Ortadoğu’ya demokrasi getirilmesi midir?” “Ortadoğu, dünyanın doğal gaz ve petrol rezervleri açısından en zengin bölgesi değil midir?” “Büyük Ortadoğu Projesi, emperyalist güçlerin bu kaynaklar üzerindeki kontrolünü artırmaya dönük olarak bölgede kendi tahakkümünde yönetimler kurmalarını gerektirmiyor mu?” “Yoksa onların demokrasiden anladığı geçen yıl Bahreyn’i ilhak etmiş olan Suudi Arabistan modeli midir?” “Filistin’de yaşananları, kimin saldırgan kimin mağdur olduğunu doğru tanımlayamayanlar, Stavros Tassos (Yunanistan Barış ve Yumuşama Konseyi Genel Başkanı) “Emperyalist planları durdurmaya kararlıyız” Zuhal Okuyan “Buraya Antakya halkının yalnız olmadığını anlatmak için de geldik” Bugün burada bölgemizin ve dünyanın güncel ve önemli, önemli olduğu kadar da anlamsız bir sorunu yüzünden toplanmış bulunuyoruz: Suriye’ye yönelik planlanan haksız ve saldırgan savaş. Bölgemizde bir çatışma bitmeden diğeri başlıyor, Gazze saldırısı gibi. Biz Barış Derneği olarak sadece barışı savunmuyoruz. Emperyalizme, emperyalizmin oluşturduğu insanlık dışı durumların hepsine de karşı çıkıyoruz. Biz biliyoruz ki insanın insanı sömürdüğü, eşitsizliklerin olduğu bir dünyada savaş kışkırtıcıları da, savaş zenginleri de hep olacaktır. Barıştan yanayız ama bu ‘barış’ sessiz kalacağız anlamına gelmiyor. Bu sorular çoğaltılabilir, 1991’den bu yana emperyalizm tüm dünyada büyük bir saldırı yürütüyor ve bu, dünyadaki güç dengesini değiştirdi. Barıştan yana güçler yine de hareketliydi: Yugoslavya, ardından Irak, sonra Libya, şimdi Suriye, ileride İran...Dünya halkları her seferinde daha fazla ders çıkarıyor, yanılsamalar giderek ortadan kalkıyor. Evet, biz Suriye’de savaşa karşıyız, Suriye’nin Türkiye’yi tehdit ettiğine inanmadığımız gibi Suriye halkının kendi sorunu olan iç meselelerinin dışarıdan paralı askerlerle çözümünü, hele bu askerlerin ülkemizden geçişini kabul edemeyiz. Bizlere, barış isteyenlere Esat taraftarları diyorlar. Barış isteyenlerin Esatçı olup olmamak diye bir sorunu olamaz; savaşı biz istemiyoruz ki bu konuda savunma durumunda olalım. Tam tersine bizi suçlayanlara siz Amerikancı mısınız, El Kaideci misiniz diye bizim sormamız gerek! Burada vurgulamamız gereken bir gerçek de var: tüm karşı propaganda ve medyanın beyin yıkamasına rağmen bu ülkede yaşayanlar dost Suriye’nin düşman olduğuna ikna edilemedi. şimleri var. Muhtemelen Fransa, Katar, Türkiye ve İsrail gibi ülkelerin de aralarında bulunduğu bir gücün Suriye’ye müdahale için harekete geçebileceğini düşünüyoruz. Yunanistan’ın, özellikle topraklarındaki NATO ve AB üslerini kullandırarak emperyalist planlara dahil olmasını önlemeye kararlıyız. Bölgedeki tüm halkları emperyalizme karşı mücadeleye çağırıyoruz. Bugün tüm dünya görülmemiş bir kapitalist krizden geçiyor. Görülmemiş çelişkinin çetin sonuçları emperyalist saldırganlığın artmasını, emperyalist rekabetin yoğunlaşmasını sağlıyor. Bu planlara Yunanistan da dahil oluyor. Yunanistan askerlerinin işgal altındaki ülkelerde askerlerini tutması her yıl 5 milyar dolara mal oluyor. Dünyanın en çok silah satın alan 5. ülkesi. Emperyalizm Suriye’ye her yoldan müdahale etmeye çalışıyor, benzer şekilde İran da hedef altında. Önce Suriye’ye ve ardından da İran’a saldırmayı planlıyor. Bölgedeki saldırı Kürtler de düşünüldüğünde daha önemli hale geliyor. Dünya halkları emperyalizme karşı birleşmeli ve birlikte hareket etmelidir. İsrail’in saldırıları sürüyor, askeri müdahale giri3 Barış Gündemi Abdullah Korkmazhan (Kıbrıs Barış Konseyi) “Emperyalizme karşı ortak mücadeleyi geliştirebildiğimiz oranda, özgürlüğe, barışa ve bağımsızlığa yürüyebileceğiz” ABD çıkarları doğrultusunda belirlenmektedir. Suriye’ye olası bir askeri saldırı özellikle nükleer silahlarında kullanılabilme ihtimali düşünüldüğünde tüm bölge için geriye dönüşü olmayacak büyük bir yıkım getirecektir. Dolayısı ile Suriye’ye emperyalist saldırıya karşıyız. Bölgemizde yeni bir savaş istemiyoruz. Suriye, Filistin ve tüm Ortadoğu halkları ile emperyalizme karşı ortak mücadeleyi geliştirebildiğimiz oranda, özgürlüğe, barışa ve bağımsızlığa yürüyebileceğiz Geçmişte Irak’ı, Afganistan’ı, yakın zamanda Libya’yı işgal eden emperyalizm, şimdi hedefine Suriye ve ardından İran’ı koymuştur. Emperyalizmin ilgilendiği demokrasi ve insan haklarının tesis edilmesi değil, zengin enerji kaynaklarının ve bölgenin denetimini sağlamaktır. El-Kaide, Müslüman Kardeşler gibi gerici örgütlerden ve Katar, Suudi Arabistan, Çeçenistan, Libya gibi ülkelerden getirilen militanlar, Türkiye’de oluşturulan kamplarda eğitilmekteler, silahlandırılmaktalar, finanse edilmekteler ve Suriye’ye sızarak cinayetler işlemektedirler. Şu an Suriye’deki çatışmalarda muhalif olduğu iddia edilen silahlı grupların %90’ı başka ülkelerden getirilen paralı askerlerdir. Ağabey rolünü üstlenen ABD ve diğer emperyalistler farklı bir harita çizerek bu dünyayı yeni baştan yaratma çabasında. Bu, halkları yok etme operasyonu. AKP hem buna destek Savaş tamtamlarının çaldığı Ortadoğu coğrafyasında yaşayan Türk, Arap, Kürt halklarını birbirine boğazlatılmalarına, mezhep ve inanç temelinde ayrıştırılmalarına, emperyalistlerin ve siyonistlerin bölgeyi talan etmelerine ve giderek tüm insanlığı acı ve gözyaşına boğacak gelişmelere karşı, ülkemizdeki siyasi iktidarın paralı katillere lojistik destek sağladığı, kentimiz güzel Antakya’yı buna alet ettiği bugün düzenlemekte olduğunuz barış konferansını, 72 millete bir nazarla bakan, tarihin her döneminde insanı kutsal bilen Alevi yurttaşlar olarak selamlıyor, başarı dileklerimizle tüm barışseverleri muhabbetle kucaklıyoruz. Alevi Bektaşi Federasyonu Alevi Kültür Dernekleri Antakya Şubesi Yönetimi Dr. Şefik Zan AKP hükümeti bu kirli oyunda başrolü üstleniyor. AKP’nin izlediği dış politika Türkiye halkının değil, Hilmi Yarayıcı (Sanatçı) “Bu katillere defolun demek görevimiz” Konferans Destek Mesajları veriyor hem de ülkedeki ilericileri hedef alıyor. Ülkede Alevileri ve Kürtleri hedef alıyor. Yeşilpınar’da söylediğimiz gibi bu savaştan mağdur olan herkese kapımız açık, ama Apaydın Kampı başka şeylerin yaşandığını ortaya koydu. Vicdan ve din üzerinden yapılanların neler olduğunu biliyoruz. Kafa kesen ve bunun için para alanlar bizim memleketimizde rahatça dolaşıyor. Bu katillere ‘topraklarımızdan defolun’ demek bizim görevimizdir. ‘Bunlara ev vermeyin’ demek bizim görevimizdir. Bu çağrı dolayısıyla bizim Baasçı olduğumuzu söylediler. Kafa kesenlere karşı çıktığımız için. Bu savaş bizim savaşımız değil, bizim ödediğimiz vergi savaşa bütçe olarak ayrılamaz. ABD taşeronlarıyla birlikte her türlü saldırıya zemin hazırlıyor. Yaz aylarında 3 ay Hatay’da kaldım. Burada yaratılmak istenen Alevi düşmanlığıydı. Doktorlara ‘Alevi misin’ soruları, ‘hepinizin kafasını keseceğiz’ tehditleri, taksiye binildiğinde bile ‘parasını Erdoğan verecek’ söylemleri… Bunların hepsi burada yaşandı. 4 Portekizli tüm barışseverler ve savaş karşıtları adına toplantınızı en içten dayanışma duygularımızla selamlıyoruz. Suriye’nin bütünlüğünün ve Suriye halklarının egemenlik haklarının tehdit altında olduğu günlerden geçiyoruz. Türkiye hükümeti süreçte önemli ve aktif bir saldırgan rol üstlenmişken, böylesi bir toplantının Antakya’da gerçekleştirilmesi, barış adına oldukça önemli bir karşı duruştur. Yaşasın halklar arası barış, dayanışma ve kardeşlik Portekiz Barış Konseyi Ortadoğu’da yaşanan tehlikeli gelişmelere karşı Antakya’da bir araya gelen barış yanlılarını içten duygularla selamlıyoruz. Suriye ve Filistin’de yaşananların yanı sıra, ülkemiz İran da tehdit altında bulunmaktadır. Ülkemize dönük herhangi bir dış müdahale girişiminin emperyalizmin bölgede çok daha geniş bir hakimiyet kurmak için hayata geçireceği askeri müdahalenin ilk adımı olduğunu vurguluyor, tüm bölge halklarını oyuna gelmemeleri için uyarıyoruz. İran Barış, Dayanışma ve Demokrasiyi Savunma Örgütü Debasish Chakraborty (Tüm Hindistan Barış ve Dayanışma Örgütü) “Libya, Yugoslavya ve Irak’takinin aynısı” Suriye’nin birçok emperyalizm destekçisi ülke tarafından ciddi bir saldırı altında olduğunu belirten Hindistan’dan Debasish Chakraborty, ABD’nin Libya, Yugoslavya, Irak’ta olanları Suriye’de de yapmak istediğini ifade etti. Suriye’de silahlı gruplara batı ülkeleri ve destekçileri eliyle silah taşındığını belirten Chakraborty, Suriyeli silahlı gruplara lojistik desteğin, askeri eğitimin verildiğini söyledi. Barış Gündemi Aydın ve sanatçılarından Barış Konferansı’na destek Doğayla insan ilişkisini güzelleştirmeyi, toplumdaki baskı ve eşitsizliklerin kaldırılarak yaşamı zenginleştirmeyi amaç edinmesi gereken aydın ve sanatçılar olarak, doğayı tahrip eden ve insanı yok eden savaşlara her zaman karşı olmak zorundayız. İlhan Cihaner (Denizli Milletvekili) “Filistin’e ağlayıp Suriye’ye saldırmak ikiyüzlülük” Türkiye’nin bu saldırılara destek vermesi öncesinde mülteci kampı hazırlıklarına başlanması, olası müdahalenin meşruluğu için Angelina Jolie’nin ziyareti, Akçakale’de gerçekleşen patlama, kendi ülkemizdeki mülteci kampına milletvekillerinin girilmesinin engellenmesi, Suriye sınırındaki mayınlı arazinin temizlenmesi için geçirilen yasa… Bunların hepsi bugün yaşananların, olası askeri müdahalenin parçası olarak değerlendirilebilir. Bunlara karşın toplumdaki savaş karşıtlığı birçok kamuoyu araştırmasında ortaya çıkmış durumda. AKP hükümeti bu savaşın Türkiye’nin savaşı olduğunu belirtse de savaşı toplum nezdinde meşrulaştıramamıştır. Suriye savaşının müzmin bir savaşa dönüşmesi, NATO’nun saldırısı daha fazla gündeme geldi. NATO kapsamında bir müdahaleyle ilgili gerekli girişimler yapılıyor. NATO müdahalelerinin tarihine bakıldığında gelen sözde demokratikleşmeleri hepimiz biliyoruz. NATO ile beraber Türkiye’deki hükümet üzerinde de kuşku bulutları artmış durumda. Mezhep savaşlarının yanında bir de petrol savaşı temennisinde bulunan Başbakan’ın amacı açıktır. Başbakan Sünni eksenli bir müdahale arayışındadır. Bu, kanlı savaşlara gebedir. Suriye için ateşkes ciddi biçimde düşünülmelidir. Çatışma müzmin bir hal almıştır, Filistin’de yapılan ateşkes Suriye için de gündeme gelmeli. İsrail konusunda hükümetin gözyaşı dökmesi, Suriye için yaptıkları ise iki yüzlülüktür. Düşmanlarının çocuklarını sevemeyenler, başkalarının çocuklarını da sevemez. Suriye’de bir cinayet olan çatışmalar hepimizin eline bulaşmış durumda. Refik Eryılmaz (Hatay Milletvekili) “Paralı militanlar Türkiye’den giriyor” Olayların daha en başında Suriye’ye gittik ve oradaki temaslarımızın ardından, yaşananların emperyalist bir oyun olduğunu raporlaştırdık. O zaman bizi Baasçı ilan ettiler ama sonunda haklı çıktık. Suriye halkı Erdoğan’ın politikalarının tam karşısında yer alıyor. Suriye devleti insanlık suçu işliyor diyorlar ama Suriye’de hemen her evde emperyalizmin desteklediği insanların öldürdüğü insanlar var. Suriye’de Devlet Başkanı Esad ve devlet yetkilileri ile görüştük, on binlerce askerin öldüğü belirtiliyor. Şam’da kaldık, Şam’da çatışmaya rastlamadık, Lazkiye’de 2 gün kaldık, orada da çatışma yok. Çatışmalar Türkiye sınırlarında yaşanıyor. Türkiye, Suriye’ye savaş açmış durumda. Paralı militanlar Türkiye’den giriyor. Erdoğan’ın amacı Suriye’de Müslüman Kardeşlerin iktidara gelmesi, bu sayede Erdoğan etkinliğini arttıracağını düşünüyor. Temel politika bu, Erdoğan, din ve mezhep eksenli bir politika yürütüyor. Esad, ‘Suriye’deki çatışma muhaliflerle bizim aramızda bir çatışma olsaydı bunu müzakere ile çözmeye çalışırdık ama bu emperyalizmin, dinci örgütlerle birlikte Suriye’ye açtığı bir savaştır ve biz onlarla savaşıyoruz’ diyor. 5 Petrol, su başta olmak üzere zengin enerji kaynaklarına sahip ülkemizin içinde bulunduğu Ortadoğu coğrafyasını, kendileri için “dikensiz gül bahçesi”ne çevirmek isteyen ABD başta olmak üzere tüm emperyalist devletlerin, bölgemizi savaş cehennemine çevirecek dayatmalarda bulundukları tehlikeli bir süreçten geçiyoruz. En son olarak Suriye ve Filistin’de gerçekleştirilen ölümle tehdit edip sıtmaya razı etme politikası karşısında, Ortadoğu ülkelerinde yaşayan halkların ilerici aydın ve sanatçıları olarak, daha çok ayağa kalkıp onların savaş tekerine çomak sokmamız gerekmektedir. Bu açıdan Dünya Barış Konseyi’nin desteğiyle Türkiye Barış Derneği’nin Antakya’da düzenlediği “Barış Konferansı”nı önemsiyor ve bölge barışına katkıda bulunacağı inancıyla selamlıyoruz. Bundan yüzyıl önce İngiliz ve Fransız emperyalizminin bölgemizde yürüttüğü savaş-işgal ve sömürü dayatmasına karşı bir araya gelen Türk-Arap-Kürt halklarının yurtseverlerinin, özellikle Lazkiyeli Şeyh Salih’le Antakyalı Nuri Aydın Konuralp’in dayanışarak Fransız işgalcilerinin bölgemizden kovulmasında büyük rol oynadıklarını biliyoruz. Yüzyıl sonra, bu kez başını ABD’nin çektiği ve ne yazık ki ülkemizin savaş kışkırtıcısı olarak kullanıldığı günümüzde, tarihte barışa önemli katkılarda bulunmuş Antakya halkının, savaş baronlarının çanlarına ot tıkamak için Türk-Arap-Kürt haklarının kardeşliği temelinde mücadele etmelerinin çok değerli olduğunu düşünüyoruz. Hataylı savaş karşıtı tüm aydın ve sanatçıların bu amaçla ortak hareket etmelerini vurguluyor; tüm barışseverleri Barış Konferansı’nda alınacak kararlara destek vermeye çağırıyoruz. Arif Berberoğlu (Şair-çevirmen), Arif Okay (Araştırmacı-Yazar), Bedran Cebiroğlu (Şair), Kubilay Aksay (Gazeteci – Yazar), Mehmet Aksoy (Heykeltıraş), Mehmet Altınöz (Öykücü), Mehmet Oflazoğlu (Fotoğraf Sanatçısı), Murat Altınöz (Şair – Gazeteci), Müslüm Kabadayı (Eğitimci - Yazar), Musa Artar (Eğitimci – Yazar), Nevruz Uğur (Şair), Sadullah Çağlar (Yazar), Yusuf Recepoğlu (Tiyatrocu), Duran Aydın (Şair), Metin Yılmaz (Müzisyen – Şair), Ferhat Zidani (Şair), Duran Yaşar (Eğitimci – Yazar), Semir Aslanyürek (Yönetmen), Mustafa Akyürek (Eğitimci – Şair) Barış Gündemi Çetin Veysal (Mersin Üniversitesi) ‘Bölge felakete sürükleniyor’ Marc Antoon De Schryver (Belçika Özgürlük için Uluslararası Eylem ) “Emperyalizmin ‘insani müdahale’ yalanını deşifre etmeliyiz” “Antakya’da gerçekleştirilen Barış Konferansı’nı Belçika’da yürüttüğümüz barış mücadelesi açısından önemsiyoruz. Emperyalizme karşı direnen Suriye halkı ile dayanışmanın yolu bizim için olup bitenlerin gerçek yüzünü Belçikalılara aktarmak ve harekete geçmelerini sağlamak olacaktır. Emperyalizme karşı yürütülecek mücadele de tıpkı emperyalizmin kendisi gibi dünya ölçeğinde örgütlü olmayı gerektirmektedir. “İnsani müdahale” adı altında meşrulaştırılmaya çalışan, yakın geçmişte Libya’da uygulandığı gibi şimdi de Suriye’de hayata geçirilmek istenen emperyalist saldırının deşifre edilmesini, önümüzdeki en acil görev olarak görüyoruz.” Yaşanacak bir dünya ya da hayatın kurgulanmasının olanakları ve temelleri için nereden başlamalı, ne yapmalı soruları ve bunlara verilecek yanıtlar, hem şimdi ve burada gerçekleştirilebilecek barış zeminine hem de ebedi barış için atılacak adımlara ışık tutabilir. “Barış, insanlığın ortak mirasıdır”. Pax romana ve pax americana’nın imparatorluk ve egemenliği yerine, paylaşım ve dayanışmanın temele konulduğu pax humana öne çıkarılmalıdır. Biz barış istiyoruz, yolu mezarlıklardan geçmeyen bir barış istiyoruz. İnsanın insanı sömürmediği bir yaşamı şu anda kuramayız belki ama ateşkes ve toplumsal uzlaşı ile adım atmalıyız. ABD ve İsrail her yere saldırma gücünü kendinde gördüğü sürece barış olanaksız görünüyor. Bu ülkeler kendi aralarında savaşmıyor, başka ülkelere savaş açıyor ve savaş sanayini geliştiriyor. Christos Kurtellaris (Kıbrıs Barış Konseyi Genel Sekreteri) “Konferansımız bölgesel barış için önemli bir adım” Barış Derneği’nin Antakya’da düzenlediği konferansın, özellikle de içinden geçtiğimiz süreçte bölgesel barışın sağlanması yolunda önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz. Bu bize, yapılan işin Suriye halkı ile barış içinde yaşamak isteyen yerel halklar açısından, onlara kendilerini ifade etme olanağı sunmak açısından ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Bilindiği gibi AKP hükümeti, bölgede daha fazla söz sahibi olmak adına, NATO ve AB’nin emperyalist planlarının önemli bir aktörü olma niyetindedir. Suriye’de yaşananlar emperyalist müdahaleden başka bir şey değildir. Bu nedenle, dünyanın farklı bölgelerinde barış mücadelesi yürüten güçler olarak Suriye’ye yönelik emperyalist girişimlerin karşısında durma kararlılığımızı şu günlerde, Türkiye’de ve Antakya’da ortaya koymuş olmamız değer taşımaktadır. 6 Ömer Ödemiş (Gazeteci) “AKP bu savaşta taraftır” Sahada çalışan bir gazeteci olarak Antakya sokaklarına dikkat çektik, Apaydın Kampı dedik, biz deşifre ettikçe AKP başka yöntemler geliştirmeye başladı. Geçen haftalarda sınırın sıfır noktasında kurulan kampı gözler önüne serdik. Kel Dağı’nın dibinde Suriyeli muhalifler sınırı geçiyor, bizim askerlerimiz seyrediyor. Bu savaşa AKP tam bir taraf olmuştur. Türkiye küresel cihatçıların Suriye’ye açtığı savaşın açık bir tarafıdır. Geçen haftada Suriye’deydim. Suriye’de hiçbir zaman etnik bir çatışma olmamış. Mevcut rejimi halk desteklemeseydi mevcut iktidar ayakta kalamazdı. 14 kentin tümünün denetimi Suriye devletinde. Sadece sızıp eylemler yapıyorlar. Kontrollerinde tek bir bölge yok. Türkiye sınırına kaçıyorlar. Bu hat üzerinde çatışıyorlar. Hama ve Humus’ta çok küçük bölgelerde saldırı yapıyorlar, Lazkiye’de yoklar. İntihar eylemleri yapıyorlar. Barış sağlanana kadar mücadele edeceğiz. Barış Gündemi Aydemir Güler (Barış Derneği) “AKP’nin Suriye politikası halkın duvarına çarpmıştır” AKP iktidarının Suriye macerası bitmez. Olağanüstü bir yatırım yaptılar ve giderek daha fazla risk alarak bastırmaya devam edecekler. Aslında önce emperyalizm Türkiye’yi arkadan itti. Açık işgal pratiklerinin yıpratıcılığını deneyip görmüşlerdi. Şimdi ise oraya buraya bulaşmaya dünden meraklı bir taşeron bulmuşlardı. AKP hükümetine faturanın büyük kısmını yükleyebilirlerdi. Ancak AKP de üstlendiği riski azaltmak için peşi sıra emperyalistleri bataklığa çekmeye dönük bir stratejiyle hareket etti. Uluslararası faktörler de buna eklenince ortaya ciddi bir faz farkı çıktı ve AKP boşa düştü. Sürecin başında Ortadoğu halklarının hamisi görünümü veren AKP uzun olmayan bir sürecin sonunda taşeron, yayılmacı, terörist konumundadır. Ankara’nın Suriye politikası sadece uluslararası etkenlere değil, bir de halkın duvarına çarptı. AKP seçmeninin yarısının savaş politikalarına karşı çıktığı anlaşılıyor. Biz büyük güçler arası dengeleri etkileyemeyiz, büyük güçlerin arasında nasıl pazarlıklar döndüğünü bilemeyiz. Bizim dayanağımız halktır. Savaşı engelleyecek biricik süpergüç olarak biz halkı biliriz. Örgütlü bir halkın direnişine rağmen hareket edebilecek bir silah bugüne dek icat edilmedi. Lakin biz halk dalkavuğu değiliz. Örgütsüz olmayan halkın sürü olduğunu, hiçbir biçimde bir gücü temsil etmeyeceğini biliriz. Dolayısıyla Barış Derneği bu faaliyetleri, yeterince örgütlü olmayan halkımızı örgütlenmeye teşvik etmek için düzenliyor. Kendiliğinden durumunda barıştan yana konum alan kitlelerin örgütlü mücadeleye katılması durumunda her şeyin değişeceğine emin olabiliriz. Büyük Barış Şenliği Antakya’da 24-25 Kasım tarihleri arasında düzenlenen Uluslararası Barış Konferansı’nın ikinci günü, Kapalı Spor salonunda gerçekleştirilen büyük barış şenliği ile devam etti. Binlerce Antakyalı’nın katıldığı etkinlikte açılış konuşmasını TKP MK üyesi Aydemir Güler yaparken, daha sonra CHP Antakya milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu söz aldı. Konuşmaların ardından etkinlik sanatçılar İlkay Akkaya ve Hilmi Yarayıcı’nın coşkulu konserleri ile devam etti. Salonda bulunan Antakyalılar sık sık “kahrolsun savaş”, “Katil ABD işbirlikçi AKP”, “Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez” sloganlarını attılar. Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay Milletvekili) “Arap Baharı denilen süreç küresel güçlerin entrikalarıdır.” ABD ve Avrupa birliği son üç dört senedir büyük bir ekonomik kriz ile uğraşıyorlar. Bu devletler krizden çıkmak için kendilerine iki yol belirlediler. Çok miktarda silah satmak ya da yeni sömürü alanları oluşturmak. Aslında Büyük Ortadoğu Projesi, küresel güçlerin dünya zenginliklerini paylaşma mücadelesinin bir diğer adıdır. 7 Barış Gündemi Uluslararası Barış Konferansı Katılımcısı Nasri Barguti ile söyleşi ‘Kazanan direniş, kaybeden Erdoğan oldu’ Uluslararası Barış Konferansı’nın konuklarından Nasri Barguti Filistin Barış Derneği ve Filistin Halk Partisi üyesi. Barguti ile yapılan bu söyleşi soL Gazetesi’nin 26 Kasım 2012 tarihinde yayınlanan güncel ekinden alınmıştır. İsrail yine Gazze’ye saldırdı... Savaşı kim kazandı? Savaşın gerçek kazananı direniş oldu, direniş hattı oldu. Bu işin görüşmelerle, diyalogla değil direnişle çözülebileceği bir kez daha görüldü. Sadece silahlı direniş olmak zorunda da değil bu. İsrail’i direnerek tüketmenin birçok yolu var. Ekonomik olarak yıpratabilirsiniz örneğin. Ama kesin olan, direnmek gerekliliği. tümüyle kopacaklardı. Kopsalar, Mısır ekonomik krize girecekti ve bu, Müslüman Kardeşler iktidarının anında yıkılması anlamına gelirdi. Tüm gelecekleri biterdi. Peki Hamas Filistin’in içinde nasıl açıkladı bu çelişkili durumu? Vallahi açıklamakta çok zorlandılar. Hamas’a yakın medyayı sürekli takip ettim. Belli ki oradakiler, Mısır’ın İsrail’le arabuluculuk yapacağını beklemiyordu. Bu gelişme yaşanınca zora düştüler. Mısır hiçbir şey yapmadı. Evet, elçilerini çektiler falan. İyi de, Hüsnü Mübarek de bunun aynısını yapıyordu! Bu çelişkinin başka bir boyutu daha var. Hamas stratejik iktidarı ellerinde tutmaları imkansız. Suriye’deki rejim devrilirse, yaşanacak olan şey kanlı bir iç savaştır. Çünkü Suriye çok farklı bir ülke. Gazze’ye dönelim. Türkiye’nin tepkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Erdoğan bence bu savaşın en büyük kaybedeni oldu. Erdoğan Ortadoğu halklarının gözünde prestij elde etmeye çalışıyordu. İsrail’i kınadığı o ilk zamanlar bunu başardı da. Sizce samimi miydi? İnsanlar samimi buldular. Bilirsin, kitleler duygusal hareket ederler. Uzun yıllar baskı ve Peki Gazze’deki silahlı direniş içinde güçler dengesi nasıl? Silahlı mücadele verenler Hamas’tan ibaret değil herhalde? Hayır, hayır. Hamas en büyük güç. İkinci büyük güç ise İslami Cihad. İslami Cihad, daha önce yürütülen “barış görüşmeleri”ne hiçbir zaman katılmadı. Tek yolun silahlı direnişten geçtiğini düşünüyorlar. Hamas’ın tam tersi bu tutum, Hamas hep pazarlıkları zorladı. Peki devrimci güçler? Devrimci güçler de var, başta Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC). FHKC, İsrail’e düzenlenen son askeri operasyonların da arkasındaki güçtü. Saldırı sonrası ortaya çıkan uluslararası tepkiler için ne düşünüyorsunuz? ABD veya Batı değil kastettiğim; Türkiye, Mısır, Arap krallıkları... Nasıl değerlendiriyorsunuz tepkilerini? Arap krallıklarının tepkilerine elbette şaşırmadık. Bu her zamanki, alışıldık tepkileri. Bence asıl ilginç olan, “Arap Baharı” sürecinden geçen ülkelerin tavrı oldu: Mısır, Tunus, Libya. Mısır’ın direnişin yanında yer alacağını düşünen kesimler vardı. Üstelik unutmayın, Mısır’da “Arap Baharı” Müslüman Kardeşler’i iktidara getirdi ve Hamas, Müslüman Kardeşler’in Filistin kolu. Mısır’ın direnişe arka çıkmak yerine İsrail’le arabuluculuk rolüne soyunması, bu kesimleri büyük hayal kırıklığına uğrattı. İsrail, Müslüman Kardeşler’in örgütüne, Hamas’a saldırdı, ama Müslüman Kardeşler kendisine yapılan saldırının yatıştırıcısı, Batı destekli arabulucusu oldu. Nasıl değerlendirmeli bu tabloyu? Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesi, ABD’nin hamlesiydi. ABD yaptı bunu. Ve Müslüman Kardeşler iktidara gelir gelmez, Mısır’ın ABD’ye kıyamet kadar borcu olduğunu fark ettiler. Başka sebepler bir yana, ekonomik nedenlerden dolayı da ABD’den bağımsız davranamazlardı. Ya ABD’nin bölge politikasına uygun bir hatta ilerleyecekler, ya da bundan olarak Suriye tarafından destekleniyordu. Şimdi kendi örgütleri, Suriye’ye karşı silahlı muhalefetin parçası. Evet bu da büyük bir çelişki. Bunu nasıl açıklıyor Hamas medyası Filistin’de? Hamas, Suriye desteği konusunda çok netti. Gazze’deki Başbakan, İsmail Haniye, Suriye’nin kendilerine silah dahil her türlü yardımı yaptığını resmen açıkladı. Suriye’deki muhalefet konusunda ise büyük bir sessizliğe büründüler, yalnızca Halid Meşal konuştu. O da Suriye’nin kendilerine desteğini kabul etti, ama “Biz Suriye devletinin yanında olamayız” dedi. Muhalefete açık bir destek dile getiremediler. İyi ama, Suriye’de saldıran da kendi örgütleri? Evet bu doğru, ama siyasi dengeler Hamas’ı zor bir durumda bırakıyor. Yine de şunu söyleyebilirim. Suriye’de Müslüman Kardeşler’in iktidara geleceğine inanıyorlar. Müslüman Kardeşler’in silahlı saldırılar yoluyla Suriye’de iktidarı ele geçirmesini bekliyorlar. Oysa bu büyük, çok büyük bir yanlış. Suriye’de iktidar devrilirse, daha önceki örneklerden çok farklı bir örneğe tanık olacağız. Suriye’de muhalefet iktidara falan gelemez, 8 işgal altında kaldığında, örgütsüz yığınlar bir kahraman arayışı içerisine girerler, bir “büyük kurtarıcı” bulmaya çalışırlar. Erdoğan tam da buna oynadı ve başardı. Doğru zamanda doğru yerdeydi. Ancak giderek Araplar Erdoğan’ın sadece kendilerini değil, kendi halkını bile koruyamadığını, hatta sattığını fark etti. Gazze’ye yardım filosuna saldırıdan bahsediyorsunuz herhalde? Evet, o gemiye saldırı. İsrail’i cezalandıracak bir adam yerine, İsrail’le işbirliğine devam edecek bir adam olduğunu sonraki süreçte herkes fark etti. O güvertede canını veren vatandaşlarına sahip çıkamayan bir lider, Arap halklarına nasıl sahip çıksın ki? Şu an etkisi çok düşük yani? Çok düşük. Üstelik, Gazze savaşında kim arabuluculuk yaptı? Mursi. Erdoğan o süreçten dışlandı. ABD, AKP yerine Müslüman Kardeşler’e güveneceğini açıkça göstermiş oldu. Peki Erdoğan’ın ne kozu var? Elinde sadece Suriye kartı kaldı. Şimdi orayı kanırtıyorlar. Türkiye’nin Suriye’ye karşı yürüttüğü savaşa mutlaka karşı durmak gerek. Barış Gündemi Uluslararası Barış Konferansı Sonuç Metni Türkiye’nin Antakya kentinde Barış Derneği’nin evsahipliğinde ve Dünya Barış Konseyi’nin desteğiyle toplanan Uluslararası Barış Konferansı, Ortadoğu’da yaşanan süreçlerin bölge ve dünya barışını ağır bir tehdit altına soktuğunu saptamakta ve bütün bölge halklarını barış için omuz omuza vermeye, savaş tehdidinin kaynağı olan emperyalizme karşı dayanışmaya çağırır. Hatay ilinin sınırdaş olduğu Suriye’ye karşı uygulanan politikalar suçtur. Bu suçun adı emperyalizm güdümündeki uluslararası terörizmden başka bir şey değildir. Konferansımız Suriye’nin siyasal geleceğini belirleme hakkına sahip biricik gücün Suriye halkının kendisi olduğunun altını çizmekte ve bu ülkeye yönelik dış destekli askeri müdahaleleri şiddetle kınamaktadır. Hatay ve Şanlıurfa illeri sınırlarının içine düşen, Türkiye vatandaşlarının ölümüne ve yaralanmasına yol açan bombaların Suriye hükümetince ve kasıtlı olarak atıldığını gösterir herhangi bir kanıt kamuoyuna sunulmamıştır. Bu gerekçeyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komşu ülke Suriye’yi bombalaması kabul edilemez. Bombardımanın pratikte Suriye hükümet güçlerine karşı çarpışan Özgür Suriye Ordusu çetelerine açık ve doğrudan destek anlamına geldiği bellidir. Teröristlere hareket serbestisi sağlayan TSK’nın bu saldırıları derhal son bulmalıdır. Türkiye resmen ilan etmeksizin girdiği bu savaştan çıkmalıdır. Türkiye’ye sığınan ve sayıları artmakta olan yüz binden fazla insanın önemli bir bölümü, savaş ortamından kaçmak zorunda sivillerdir, bir kısmı Türkiye vatandaşlarının akrabasıdır. Bu insanların gerginliklerde araç olarak kullanılmasına son verilmesi, kampların uluslararası kurallara uygun biçimde sınır bölgesinden uzağa taşınması, yaşam koşullarının insanileştirilmesi acil bir gerekliliktir. Diğer yandan sayıları on binlerle hesap edilen ve çeşitli ülkelerden toplanmış silahlı çetelerin faaliyetine engel olunması ve haklarında kovuşturma açılması gerekmektedir. Türkiye’nin Diyarbakır’daki NATO üssü bağlamında tartışılan Türkiye’ye patriot füzeleri yerleştirilmesi girişimi iptal edilmelidir. Yine NATO projesi kapsamında Malatya’nın Kürecik ilçesine kurulan ve ülkemizi hedef haline getiren füze kalkanı devre dışı bırakılmalıdır. Defalarca Ortadoğu operasyonlarında kullanılmış olan Adana İncirlik’teki NATO üssü kapatılmalıdır. Bölgenin diğer patlama noktası ise Filistin’dir. Filistin topraklarını on yıllardır işgal altında tutan, bölen ırkçı ve dinci İsrail devleti, Gazze’de akan kanın baş sorumlusudur. Filistin sorununun, sığınmacıların yurtlarına dönüş hakkı ve İsrail hapishanelerindeki siyasal tutsakların salıverilmeleri talebi saklı olmak kaydıyla, ilgili BM Genel Kurul kararları zemininde, 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin Devletinin kurulması yoluyla çözülmesini savunan Konferansımız, bugün İsrail saldırısının derhal durdurulmasını talep etmekte, Filistin halkıyla dayanışmasını ilan etmektedir. Dış müdahale masum yurttaşlara yönelik terör eylemleri yoluyla geniş kitleleri sindirmeyi amaçlamaktadır. Acımasız örneklerine her gün çoğalan bu politikaların sorumluları emperyalist ABD, AB, NATO, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan gibi bölge devletleridir. Türkiye’de toplanan Konferansımız AKP hükümeti’nden Suriye’nin içişlerine müdahaleye son vermesini talep etmektedir. Konferansımız terörist saldırıların yoğunluğuna karşın emperyalizme ve gericiliğe boyun eğmeyen Suriye halkının yanında olduğunu ilan eder. Türkiye-Suriye sınırının terörist unsurların sızmasına karşı kontrol altına alınmasını, silahlı geçişinin engellemesini, hükümetin teröristleri destekleme, silahlandırma, finanse etme, barındırma politikasını terk etmesini talep ediyoruz. hız verilmesinin bir tuzak olduğunu, bu yolla tehlikenin yalnızca yakınlaştırılacağını ve büyütüleceğini saptamaktadır. Emperyalizm bölgede bir kez daha elini açık işgal yoluyla kirletmek yerine, taşeron kullanmayı tercih etmektedir. Yangın, bu amaçla kullanılan ülkeleri de tehdit etmektedir. AKP’nin Suriye’ye yönelik saldırgan bir dış politika izlemesi, bölge halkları tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Din ekseninde yeni bir Ortadoğu yaratma projesi dinler ve mezhepler arasında gerilimleri körüklemektedir. Bölgede yürütülen kapitalist yapılanma, laik devletlerin tasfiyesini, yerine emperyalizmle barışık İslamcı iktidarların kurulmasını hedeflemektedir. Konferansımız bölge halklarını bu oyunu bozmaya çağırır. Antakya Uluslararası Barış Konferansı, savaş tehlikesi gerekçesiyle bölgenin silahlanmasına 9 Suriye ile savaşa ikna edilmeye çalışılan Türkiye kamuoyu ise İsrail’in saldırılarına büyük bir öfke duymaktadır. Barıştan yana olan tüm güçler adına İsrail’in saldırgan politikalarını kınıyor, direnen Filistin halkının yanında olduğumuz bir kez daha ilan ediyoruz. Antakya’da buluşan barış örgütleri ve barışseverler, bir bütün olarak Türkiye halkının ve özel olarak Hataylıların izlenen savaş politikalarını kararlılıkla reddettiğini gözlemlemektedir. Konferansımız savaş rüzgarlarından ekonomik çöküntü, işsizlik, göç riski, ölüm, yaralanma gibi ağır zararlar gören bölge insanlarının barıştan yana tutumlarında yalnız olmadıklarını açıkça göstermiştir. Yaşasın barış, yaşasın halkların kardeşliği! Kahrolsun savaş, kahrolsun emperyalizm ve gericilik! Barış Gündemi Dünya Barış Konseyi Asamblesi bu yıl toplandı Dünya Barış Konseyi’nin dört yılda bir toplanan genel kurulu veya “asamblesi” geçtiğimiz Temmuz ayında Nepal’in başkenti Katmandu’da gerçekleştirildi. Nepal Barış Konseyi’nin evsahipliğinde yapılan toplantıya Ortadoğu’daki gelişmeler ve özellikle Suriye damga vurdu. Gerek tarihsel konumu gerekse bugünkü politik tercihi itibariyle, barış mücadelesini emperyalizme karşı mücadele ile anlamlandıran Dünya Barış Konseyi daha önce çeşitli vesilelerle Ortadoğu’da emperyalizmin inisiyatif almasını protesto etmişti. Konsey bu yıl içinde, Dünya Demokratik Gençlik Federasyonuyla birlikte Suriye’ye bir inceleme heyeti göndermişti. Türkiye’den Barış Derneği’nin de katıldığı bu heyet Suriye’de çeşitli yetkililerle temaslarda bulunmuş, emperyalizmin ve gericiliğin tehdidi altındaki Suriye halkıyla dayanışmasını göstermişti. Ancak genel yaklaşımı açık olmakla birlikte Dünya Barış Konseyinin bu geniş toplantısında farklı bir tez de ortaya atılabildi. Konseyin Fransa ve Almanya’dan üye örgütlerin temsilcileri bu farklı yaklaşımı yer yer dile getirdiler. Buna göre Suriye’deki olaylar Baas rejimi yüzünden patlak vermişti. Kıbrıs’tan çağrı: “Halklar Kardeştir, Emperyalizm Ortak Düşmandır” AB’ye Nobel Barış Ödülü verilmesine, Dünya Barış Konseyi’nden tepki Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’tan barış hareketlerinin her yıl ortaklaşa düzenlediği üçlü barış toplantısı bu yıl da “Halklar Kardeştir, Emperyalizm Ortak Düşmandır” sloganıyla 20-24 Eylül tarihleri arasında Nicosia’da gerçekleşti. Türkiye Barış Derneği, Yunanistan Uluslararası Yumuşama ve Barış Komitesi ve Kıbrıs Barış Konseyi’nin ortak çabalarıyla gerçekleşen bu toplantılar, üç hareketin emperyalizmin işlettiği süreçlere barış cephesinden müdahalesi ve üç hareketin ortak bir duruş kazanabilmesi amacını taşıyor. Dünya Barış Konseyi’ne üye örgütler, Avrupa Birliği’ne Nobel Barış ödülü verilmesine tepki göstererek, ortak imzalı bir açıklama yaptı. Açıklamada, AB’nin 1999 yılından bu yana silahlı güç olarak davrandığı belirtilirken, AB’nin aktif silahlı müdahalesinin özellikle Yugoslavya’nın dağılmasında ve ardından yaşanan kanlı süreçteki rolü hatırlatıldı. Üçlü buluşmanın ilk günü, ev sahibi Kıbrıs’ta yıllardır sürdürülen emperyalist müdahalelerin simgesi olan Britanya Yüksek Amirliği’ne yapılan protesto yürüyüşü ile başladı. Başta Kıbrıs Barış Konseyi olmak üzere tüm dünyadan barış hareketleri, Kıbrıs’taki bu üslerin emperyalizmin ada üzerindeki kirli oyunlarının ürünü olduğunu ve kaldırılması gerektiğini söylüyordu. AKEL’in de bir heyetle destek verdiği yürüyüşün ardından yapılan açıklamada da emperyalist NATO planlarında Kıbrıs’ın direkt ya da dolaylı biçimde yer almaması gerektiği söylendi ve Kıbrıs Devleti’nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini yaralayan üslerin varlığının derhal sonlandırılması talep edildi. DBK liderliği değişmedi Genel Kurul Konsey yönetiminin değişmeden korunmasını kararlaştırdı. Buna göre DBK başkanlığına Brezilya’dan Socorro Gomez, genel sekreterliğe Yunanistan’dan Thanassis Pafilis yeniden seçildiler. Yürütme Kurulu sekreteri de önceki dönemde olduğu gibi yine Yunanistan’dan Iraklis Tsavdaridis. Türkiye’den Barış Derneği de Yürütme Kurulu üyesi. Ortak barış iradesini güçlendirmek için düzenlenen etkinlikler, Nicosia’da düzenlenen bir panelle ve Birleşik Kıbrıs Partisi’nin ev sahipliğinde adanın kuzeyinde yapılan bir toplantıyla devam etti. Birleşik Kıbrıs Partisi de uzun zamandır Türkiye’deki barış hareketleri ile dayanışmanın yollarını arıyor. Bu yıl ise tüm bu başlıklara ek olarak yapılan toplantıların gündemine, Suriye ve bölgedeki diğer halklara yapılan saldırgan müdahaleler ağırlığını koydu. Buluşmanın son günü yapılan üçlü toplantının temel gündemi de bu eksenle yine Suriye’ydi. Toplantıda yapılan tartışmalar sonucu yayınlanan sonuç deklarasyonu Suriye’deki çatışmaların ana sebebinin başta ABD olmak üzere emperyalistlerin arzuladıkları “Yeni Ortadoğu Düzeni’ni” yaratmak olduğunu söylüyor ve Türkiye’yi, NATO’yu , bazı Arap ülkelerini ve AB ülkelerini de bu süreçte sorumlu gösteriyor. Deklarasyon, Türkiye’deki barış hareketlerine desteğini gönderirken, Filistin halkı ve İsrail içerisindeki barışçıl kuvvetlerle de birlikteliğini tekrarlıyor ve bölgemizin halklarını emperyalist oyunları alaşağı etmek, büyük sermaye ve temsilcilerine karşı durmak, NATO, AB ve IMF gibi emperyalist örgütlere karşı durmak için birlikteliğini güçlendirmeye davet ediyor. 20-23 Temmuz tarihlerinde düzenlenen Dünya Asamblesi’nin siyasi sonuç metninde emperyalist saldırganlığın artışına dikkat çekiliyor, yeryüzünün çatışma noktalarına ilişkin Konsey’in anti-emperyalist pozisyonu formüle ediliyor, somut olarak NATO’nun kapatılması talebi gündeme getirilirken nükleer silahların bütünüyle yasaklanması isteniyor. Emperyalizmin halkları birbirine düşürerek güç kazandığı bu süreçte bu toplantılar yalnızlaşmamanın ve teslim olmamanın güçlü bir örneğini oluşturmakta. Süreçlere emperyalistlerin değil sömürülen halkların gözünden bakan ve emekçi halklara karşı yapılan planları bozma iradesi taşıyan bu toplantılar tüm barışseverlerin ilgisini ve desteğini hak etmekte. Asamblenin siyasi sonuç bildirgesinde karşıdevrimci çeteler ve bunları destekleyen dış güçler açıkça mahkum edildi. Dünya Barış Konseyi Asamblesi Yürütme Kurulu toplantısı, Genel Kurul, Bölge toplantıları ve tartışma panellerinden oluşacak biçimde organize edilmişti. Yürütme Kurulu toplantısı Konseyin liderliğinin Yunanistan Komitesine geçtiği sıra önceki merkezin bulunduğu Fransa’dan devralınamayan ve o dönemden beri belirsiz kalmaya devam eden tarihsel arşiv sorununun çözümünü sağladı. Fransız Barış Hareketi arşivi Dünya Barış Konseyi’nin merkezine teslim etme sözünü verdi. 10 Açıklamada, AB’nin son yirmi yıldır, önemli bir siyasi-askeri müdahale gücü olarak NATO ile eşgüdüm içinde hareket ettiği ifade edildi. NATO ve NATO üyesi ülkelerin, Yugoslavya, Irak, Afganistan, Libya ve son olarak da Suriye’nin de aralarında bulunduğu bir dizi ülkenin egemenlik haklarını yok sayan müdahalelerinin AB tarafından desteklendiğine dikkat çekildi. AB’nin çoğu kez, BM tarafından benimsenen “bağımsız ülkelerin iç ilişkilerine karışmama” yönündeki ilkeleri çiğnediği, dahası uluslararası ilişkilerin militarize edilmesi, insan haklarının ve uluslararası hukukun ihlali anlamına gelen icraatlarda bulunduğu vurgulandı. AB’nin sicilinde yer alan hafızalardan çıkmayacak insanlık suçları arasında “CIA uçuşları” olarak anılan, adam kaçırma ve işkence uygulamalarının da bulunduğu hatırlatıldı. Bu şartlar altında, daha önce Barack Obama’nın şimdi de AB’nin uluslararası barış ve uzlaşıya katkılarından dolayı ödüle layık görülmesinin kabul edilemez olduğuna işaret edilerek, Avrupa’da barışın, İkinci Dünya Savaşı’nda halkların zaferiyle kazanıldığı, barışın yükseltilmesinin de güçlü ve kararlı kitlesel mücadelelerle sağlandığı ifade edildi. Son olarak, AB’nin, dayandığı zeminin ve işleyiş ilkelerinin barış mücadelesinin birikimini yansıtan, ülkelerin “egemenlik hakkının gözetilmesi”, “sınır bütünlüğünün dokunulmazlığı”, “iç işlerine müdahale edilmemesi”, “anlaşmazlıkların barışçıl yollardan çözülmesi” gibi 1975 Helsinki Konferansının temel ilkeleri ve ruhuyla hiçbir biçimde uyuşmadığına değinildi. Barış Gündemi Barış Derneği’nde Basın Açıklaması: Topraklarımızda NATO Füzesi İstemiyoruz • • • • • Türkiye’nin füzelerle kendini savunmasına ihtiyaç yok Suriye Türkiye’yi tehdit etmiyor Patriot yerleştirme fikri Suriye hava sahasına yeni bir müdahale aracıdır ve gayrı meşrudur Bu adım Türkiye’nin yeni NATO askerlerine açılması demektir NATO füzeleri yarın başka komşularımıza yönelecektir Suriye’de iç çatışmaları destekleyen ve Türkiye-Suriye ilişkilerini savaşın eşiğine getiren AKP hükümeti, şimdi de bölge halklarının tümünü savaşa bir adım daha yaklaştırarak, Suriye sınırında Patriot füzeleri konuşlandırmaya hazırlanıyor. AKP hükümeti ve NATO Genel Sekreteri Rasmussen bu adımın “Türkiye’yi Suriye’den gelecek bir saldırıya karşı korumak” için olduğunu ileri sürüyor. Oysa, Türkiye Suriye tarafından tehdit edilmemektedir. Aksine Türkiye Suriye’yi tehdit etmektedir ve bir risk varsa bu ancak AKP’nin izlediği saldırgan politikaların sonucu doğmaktadır. Türkiye’nin NATO’dan füze talep etmesinin ardındaki niyet açıktır. Suriye’de rejim değişikliği isteyen güçler, ülkede her türden saldırıları gerçekleştiren ve aralarında El Kaide üyelerinin de bulunduğu çeteleri desteklemektedir. Şimdi sınıra füze yerleştirme girişiminin amacı bellidir ve herkesçe bilinmektedir. Muhalefet uzun zamandır uçuşa yasak bölge talep etmektedir. Bu uygulama hayata geçerse Suriye devleti, çetelere karşı hava sahasını kullanamayacaktır. Uçuşa yasak bölge uygulamasını BM’de kabul ettiremeyen NATO üyeleri sınıra Patriot füzelerini konuşlandırarak, uçuşa yasak bölgeyi fiilen oluşturmayı hedeflemektedir. Füzelerin yerleştirilmesiyle, Suriye devleti ve halkı açıkça tehdit edilmekte, sınıra yaklaşacak uçakların hedef alınacağı mesajı verilmektedir. Bu uygulama emperyalizmin maşası gerici çetelere hareket kolaylığı sağlayacak, NATO üyelerinin, muhalefetin resmi temsilcisi olarak tanıdığı Suriye Ulusal Koalisyonu’nun Suriye’de yerleşmesinin de önünü açacaktır. Suriye halkını hiçbir biçimde temsil etmeyen ve emperyalist devletler tarafından bir araya getirilen bu oluşumun (SUKO) savaş istediği açıktır. Füzelerin yerleştirilmesiyle, Suriye devleti ve halkı açıkça tehdit edilmekte, sınıra yaklaşacak uçakların hedef alınacağı mesajı verilmektedir. Bu uygulama emperyalizmin maşası gerici çetelere hareket kolaylığı sağlayacak, NATO üyelerinin, muhalefetin resmi temsilcisi olarak tanıdığı Suriye Ulusal Koalisyonu’nun Suriye’de yerleşmesinin de önünü açacaktır. Sırtını patriotlara dayayan SUKO’nun güçlenmesi, yalnızca Suriye halkına değil, tüm bölge halklarına yönelik savaş tehlikesinin yükselmesi demektir. Geçtiğimiz günlerdeki gelişmelerin gösterdiği gibi Suriye’ye karşı atılan her adım İsrail’in elini güçlendirmektedir. Bu da başta Filistin olmak üzere tüm bölge halkları için yıkım anlamına gelmektedir. Füzeler aynı zamanda diğer bölge ülkelerini de tehdit edebilecek niteliktedir. İran üzerindeki baskısını her geçen gün artıran ABD bu füzeleri gerektiğinde kolaylıkla İran’a yöneltme olanağına kavuşmaktadır. Rusya ve İran hava sahalarını gözetleyen Malatya Kürecik’teki radar üssü kurulduğunda, Türkiye’de yalnızca füze savunma sisteminin radar ayağının bulunacağı, füze sistemlerinin yer almayacağı iddia edilmişti. Şimdi yerleştirilmesi gündeme gelen füzeler Malatya Kürecik’teki sistemle birlikte düşünüldüğünde bölgesel bir füze savunma sistemini oluşturabilecektir. Böylece Türkiye toprakları Rusya ve İran’a dönük yeni tehditlere ev sahipliği yapar hale getirilmektedir. Barış Derneği olarak AKP hükümetinden Suriye sınırına NATO füzesi yerleştirme kararını derhal geri almasını ve Suriye’ye dönük düşmanca politikalarına son vermesini talep ediyoruz. 21 Kasım 2012 Barış Derneği 11 Barış Gündemi Barış Mücadelesi Nereden Nereye? Emperyalizmin Suriye’ye yönelik saldırgan politikalarına karşı sesini yükselten barış hareketi ülkemizde ve dünyada köklü bir geçmişe sahip. Bağımsızlık mücadelesi veren halklarla dayanışmayı ve emperyalizme karşı mücadeleyi temel ilke edinen Dünya Barış Konseyi, 1949 yılında kuruldu. Bu gelişmeyi ülkemizde, 14 Temmuz 1950 tarihinde Türk Barışseverler Cemiyeti’nin Behice Boran önderliğinde kurulması izledi. Kuruluştan sadece 11 gün sonra, Adnan Menderes başbakanlığındaki Demokrat Parti hükümeti Kore’ye asker gönderme kararı aldı. Meclis kararı olmaksızın alınan bu karar, Türk Barışseverler Cemiyeti tarafından “Kore Nere” başlıklı barış bildirisiyle protesto edildi. Bu olaydan sonra Behice Boran dahil cemiyetin bir çok üyesi tutuklandı. Haklarındaki iddia, “hükümetin aldığı kararı tenkit etmek, milli mukavemeti kırıcı ve askeri isyana teşvik edici beyanname neşretmek” suçunu işlemekti. 1970’lerde yükselen sol hareketten güç alan barış mücadelesi, emekli Büyükelçi Mahmut Dikerdem öncülüğünde Barış Komitesi Derneği ile yoluna devam etti. 1974 Kıbrıs müdahalesine karşı duran Barış Komitesi Derneği, taksime alternatif olarak “birleşik ve sosyalist bir Kıbrıs”ı savundu. Dernek 1979’da Dünya Barış Konseyi’ne kabul edildi. Barış Derneği için hazırlanmıştır. Adres: Ali Suavi Sokağı , No: 7 Bahariye - İstanbul 12 Eylül darbesi ile kesintiye uğrayan barış mücadelesi 2000’li yıllara gelindiğinde eski etkisini tekrar kazanmaya başladı. 2003 yılında kurulan Barış Derneği, Türkiye barış mücadelesinin birikimine yaslandı. Bugün Barış Derneği, Nâzım Hikmet, Behice Boran, Mahmut Dikerdem ve diğer barış emektarlarının yarattığı geleneği sürdürüyor. Barış Derneği olarak, ülkemizde barış mücadelesi tarihi boyunca, Kore savaşına asker gönderilmesine, Kıbrıs müdahalesine, Irak işgaline nasıl karşı çıktıysak bugün de aynı şekilde Suriye’ye yönelik müdahaleye, İsrail’in Filistin’e dönük saldırılarına, ülkemizin NATO füzelerinin üssü olmasına karşı çıkıyoruz. Doğası gereği anti-emperyalist olan barış mücadelesi için tek güç halklardır. Barış kavramının içeriksizleştirildiği, savaşın kanıksandığı bir coğrafyada faaliyetlerini sürdüren Barış Derneği, son olarak Suriye’ye yönelik emperyalist müdahalaye karşı tutum aldı. 24-25 Kasım tarihlerinde Hatay’da düzenlenen Uluslararası Barış Konferansı ve Barış Şenliği etkinliği Türkiye halkının barış mücadelesini yalnız bırakmayacağını gösterdi. Barış Derneği eşit ve özgür bir ülkede yaşamanın teminatı olarak, barışın dünya çapında tesis edilmesini görüyor. Dünyamızı ve ülkemizi tehdit eden emperyalist savaş politikalarına karşı sözümüzü söylemeye, bu topraklarda barış bilincinin kök salması için mücadelemize devam edeceğiz. Yaşasın barış, yaşasın halkların kardeşliği Baskı: Kayhan Matbaası Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi C Blok No:244 Zeytinburnu - İstanbul