11. OLAĞAN GENEL KURUL ÇALIŞMA RAPORU - Sosyal-İş
Transkript
11. OLAĞAN GENEL KURUL ÇALIŞMA RAPORU - Sosyal-İş
11. OLAĞAN GENEL KURUL ÇALIŞMA RAPORU 20-21 Aralık 2003 Ankara GENEL YÖNETİM KURULU GENEL BAŞKAN : ÖZCAN KESGEÇ GENEL SEKRETER : TAMER ATIŞ YÖNETİM KURULU ÜYESİ : ALİ CANCI YÖNETİM KURULU ÜYESİ : METİN EBETÜRK YÖNETİM KURULU ÜYESİ : HÜSEYİN ÖZCAN (METİN BAPİR) GENEL DENETİM KURULU BAŞKAN : MUAMMER ÖZKAN YAZMAN : ERSİN ATLI ÜYE : ALİ ÜNAL GENEL DİSİPLİN KURULU BAŞKAN : AYFER KANTAŞ YAZMAN : MUZAFFER BOZER ÜYE : K.MÜCAHİT İZKUT DİSK-SOSYAL-İŞ SENDİKASI 11. OLAĞAN GENEL KURUL GÜNDEMİ 1. GÜN : 20 ARALIK 2003 SAAT 10.00 1) Yoklama ve Açılış 2) Genel Kurul Başkanlık Kurulu (Divan) Oluşturulması ve Saygı Duruşu 3) Genel Başkanın Açış Konuşması 4) Konukların Genel Kurula Sunuluşu ve Konuşmaları 5) Komisyonların Oluşturulması a) Hesap Tetkik Komisyonu b) Tahmini Bütçe Komisyonu c) Tüzük Değişikliği Komisyonu d) Genel Kurul Kararları Komisyonu 6) Genel Yönetim, Genel Denetim, Genel Disiplin kurulu Raporlarının Görüşülmesi 7) Hesap Tetkik Komisyonu Raporunun Görüşülmesi 8) Kurulların Aklanması (İBRA) 9) Sendika Zorunlu Organlarına ve DİSK Delegeliğine Aday Olacakların Başvurularının Başlaması 10) Tüzük Değişikliği Komisyonu Raporunun Görüşülmesi 11) Tahmini Bütçe Komisyonu Raporunun Görüşülmesi 12) Genel Kurul Kararları Komisyonu Raporunun Görüşülmesi 13) Genel Yönetim Kuruluna Verilecek Yetkilerin Karara Bağlanması 14) Sendika Zorunlu Organlarına ve DİSK Delegeliğine Adaylıkların Kesinleştirilmesi 2. GÜN 21 ARALIK 2003 SAAT 10.00 15) Seçimler a) Genel Yönetim Kurulunun 5 Asıl (Genel Başkan, Genel Sekreter ve 3 üye) ve 5 Yedek Üyesinin Seçimi b) Genel Denetim Kurulunun 3 Asıl ve 3 Yedek Üyesinin Seçimi c) Genel Disiplin Kurulunun 3 Asıl ve 3 Yedek Üyesinin Seçimi d) Üst Kurul Delegelerinin Seçimi 16) Kapanış YER : NEVA PALAS Esat Caddesi No : 32 Küçükesat - Ankara SUNUŞ 10 ARALIK 1966. Sendikamızın kuruluş tarihi. SOSYAL-İŞ’in kuruluşunun 37. yılı hepimize kutlu olsun. Sendikamızın kurucularını, bugüne kadar tüm organlarında görev alanları, sevgi ve saygı ile anıyoruz. 11. Genel Kurulumuz, 37. kuruluş yılına rastlıyor. Genel Kurul sayımızın onbirden çok olması gerekiyordu. 17 veya 18. Olağan Genel Kurulumuzu yapıyor olmalıydık. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin, sendikamızın eylemliliğini 13 yıl fiilen yasaklaması bunun nedenini oluşturuyor. Ve yalnız Sendikamız değil, Ülkemiz de 12 Eylül 1980’in olumsuzluklarını çekiyor. Henüz 12 Eylül’ü yenebilmiş değiliz. Ama, mutlaka yeneceğiz. 2002-2003 yılı içinde iki arkadaşımızı kaybettik. Genel Yönetim Kurulu üyemiz Metin Bapir ile, Genel Yönetim Kurulu eski üyemiz K. Mücahit İzkut, aramızdan ayrıldılar. Metin Bapir’in Sosyal-İş’teki hizmeti kuruluşu ile yaşıt. Sendikamızın en eski ve sürekli çalışanı konumunda idi, Mücahit İzkut’da 1974 yılından beri. Saygı ile anıyoruz. Raporumuzun birinci bölümünde kimi başat konularda, önemli açıklamalar getiren görüşlere yer veriyoruz. İşçi sınıfı dostlarından, dostlarımız Prof. Dr. Alpaslan Işıklı ve Prof. Dr. Sinan Sönmez “Küresel Saldırı Karşısında Ulusal Devlet ve Sendikalar” ve “Enflasyonla Mücadele Programında Kamu Maliyesinin İşlevi ve Yapısı 2002-2003” başlıklı makaleleri ile, bugün olan biten ile geleceği, daha iyi kavramamıza ışık tutuyorlar. Kendilerine teşekkürü borç biliyoruz. İkinci bölümde, daire çalışmalarımız ile Genel Denetim Kurulu raporu yer alıyor. Genel Disiplin Kurulumuza bu dönem hiçbir görev düşmemiş olmasından son derece kıvançlıyız. Çalışma raporumuzu bilgi ve değerlendirmelerinize sunarken, üyelerimizden, işyeri sendika temsilcilerimizden, tüm organlarda görev almış yöneticilerimize kadar tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Bu Genel Kurulumuzun da, DİSK’imizin ve Sendikamızın, sınıf ve kitle sendikal örgütlülüğü savaşımındaki sürece önemli katkı sağlayacağı inancı ile saygılar sunuyoruz. SOSYAL-İŞ GENEL YÖNETİM KURULU İÇİNDEKİLER Sayfa No - 10. Olağan Genel Kurul Kararları - 1. BÖLÜM : ÖNCELİKLİ SORUNLARIMIZIN BAZILARINA İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER - Küresel Saldırı Karşısında Ulusal Devlet ve Sendikalar (Prof. Dr. Alpaslan Işıklı) - Enflasyonla Mücadele Programında Kamu Maliyesinin İşlevi ve Yapısı 2002-2003 (Prof. Dr. Sinan Sönmez) - Çalışma Yaşamımızın Temel Sorunları (Özcan Kesgeç) - 2. BÖLÜM : SENDİKAL ÇALIŞMALARIMIZ - Eşgüdüm Dairesi Çalışmalarımız - Hukuk Dairesi Çalışmalarımız - Örgütlenme Dairesi Çalışmalarımız - Toplu Sözleşme Dairesi Çalışmalarımız - Eğitim ve Basın-Yayın Çalışmalarımız - Mali İşler Dairesi Çalışmalarımız - Genel Denetim Kurulu Raporu - Genel Disiplin Kurulu Raporu Çalışma raporlarına başlarken bir önceki dönem Genel Kurul Kararlarını anımsama geleneğimize bu dönem de devam ediyoruz. Ancak görüldüğü gibi bir önceki dönem Genel Kurul’umuz, 8. ve 9. Genel Kurul kararlarını aradan 7 yıl geçmiş olmasına karşın, güncelliğini koruduğu inancıyla 10. Genel Kurul kararları arasına almıştır. 11. Genel Kurulumuza ışık tutacağı inancıyla bu kararların bir kez daha anımsanmasını yararlı buluyoruz. SOSYAL-İŞ SENDİKASI 10. Olağan Genel Kurul Kararları (29 - 30 Nisan 2000) Sosyal-İş Sendikası 10. Olağan Genel Kurulu; 1) 8. ve 9. Olağan Genel Kurullarımızca alınmış bulunan (aşağıda yer verilen) kararların tümünün, bugün ülkemizin gündeminde halen uğrunda savaşım verilmesi gerekli konular olmasını üzüntü ile saptayarak; bu kararların tümünün 10. Genel Kurul Kararları olarak genel kurulumuzca bir kez daha kabul edilerek sendikamızın tüm üye ve organlarını bu alandaki savaşımı sürdürmekle bir kez daha görevli kılar. 2) Konfederasyonumuz aşağıda yinelediğimiz 4. madde (n) fıkrası gereklerinin yetirilmesi konusunda sendikamızın tüm üye ve organlarını görevli kılar. Konfederasyonumuzun bu tüzük gereğini yerine getirmesi konusunda sendikamızın azami katkıyı sağlamasını ve titizlikle izlenmesini görev olarak verir. DİSK TÜZÜĞÜ MADDE : 4 (n fıkrası); Konfederasyonun amaç ve ilkeleriyle bu maddede sayılan görev ve yetkileri konularında siyasi partileri yönlendirmek, Konfederasyonun önerilerini benimseyen veya uygulamayı kabul eden diğer partilere göre Konfederasyonun görüşlerine, amaç ve ilkelerine daha yakın ve işçi ve işçi sınıfı ile emekçi halkın çıkarlarını korumada daha yararlı politikaları savunan, uygulayan partiler ile organik bağ kurmamak kaydıyla ilişkileri geliştirmek, bu partilerin ülke yönetimi ve yerel yönetimlerde iktidara gelerek programlarını uygulayabilmeleri için çaba harcamak, gerektiğinde politikaları ve uygulamaları Konfederasyon amaç, ilke ve görevleriyle uyuşmayan partilere karşı tavır almak, karşı kampanyalar örgütlemek. 8. Olağan Genel Kurul Kararları (25 - 26 Haziran 1994) Genel Kurulumuz ; Bundan önceki bütün genel kurullarında alınmış olan kararlardan kalkarak , SOSYAL-İŞ’in kuruluşundan bugüne değin geçen 27 yılı aşkın süre içinde , ekonomik - demokratik mücadele alanındaki yerini belirleyen sendikal anlayışına , mücadeleci tutum ve geleneğine sahip çıktığını , anatüzüğünde belirtilen amaç ve ilkelerin yaşama geçirilmesi yönünden üzerine düşen görev ve sorumluluğun bilinciyle davranmış olduğunu saptar. 12 Eylül rejiminin ve sonuçlarının tümüyle tasfiye edilmesi ve bu bağlamda , 1982 anayasasının bütünüyle değiştirilip , demokratik ve özgürlükçü içerikte yeni bir Anayasanın yapılması gerek ve zorunluluğunu önemle vurgulayan ve demokrasi mücadelesinin başına alan genel kurulumuz, bu yöndeki mücadele , girişim ve çalışmalara Sosyal-İş’in bütün gücüyle katılacağına olan kararlılığını belirtir. Öncelikleri yinelemeksizin aşağıdaki güncel konu ve hedefler için mücadele etmeyi karar altına alır. Bunların gerçekleşmesi yolunda tüm organ , birim ve üyelerini tüzüğünün öngördüğü esaslar çerçevesinde görevli kıldığını açıklar. 1 - KAMU ÇALIŞANLARININ (MEMURLARIN) SENDİKALAŞMASI ÜZERİNE Bugün ülkemizde kamu çalışanlarının -yaygın ve bilinen söyleyişle memurlarınsendikalaşması olgusu , yıllardır bilinçli olarak engellenmiş , saptırılmış ve biriktirilmiş bir sorunlar yumağı durumundadır. Saptırılan konunun başında “memur” tanımı yer almaktadır. Yalın ve basit bir anlatımla “memur” , kamu gücünü devlet adına doğrudan kullanan ile bu kullanıma doğrudan yardımcı olanların , diğer bir deyişle onlar olmazsa kamu gücünün kullanımında olanaksızlıklar ortaya çıkacağı yadsınamayacak olan çalışanların adı ve hukuksal statüsüdür. Devlet var olduğu sürece , sayısı Devletin niteliğine göre azalacak veya çoğalacak oranda “memur” da var olacak demektir. Başka Avrupa olmak üzere demokrasi ile yönetilen tüm ülkelerde ve konu ile ilgili uluslararası tüm platformlarda , “memur” denilince anlaşılan tanım ve kapsam böyledir. Ülkemizde ise bugüne kadar “memur” olarak tanımlanıp , bu hukuksal statü içine sokulan kamu çalışanlarının durumu , 1961 Anayasasına ve hatta 1982 Anayasasına bile aykırı olarak bilinen biçimde sürdürülegelmiştir. Bu anlayışın sonucu olarak , Ülkemizde idare hukukunun evrensel ilkelerine ve buna bağlı olarak gelişmiş olan uluslararası normlara da aykırı ve zıt bir “memur” tanımı oluşturulmuştur. Bu nedenle , Türkiye’de bu konuya ilişkin olarak yaşanan kaosa son vermek için öncelikle yapılması gereken iş “memur” u bu tanıma uygun kapsam içine almak olmalıdır. Memuru bu çerçevede tanımlama zorunluluğu vardır. Aksi durumda , aynı işi yapan iki insanın kamu kesiminde işçi ve memur olarak yanyana çalıştığı , aynı görevi gören insanların özel sektörde işçi statüsünde , kamuda ise memur statüsünde kabul edildikleri ve yıllarca işçi statüsünde çalışanların bir gecede memur veya bunun aksinin oluverme garabetlerinin yaşandığı hak , hukuk , adalet ve de mantık kurallarıyla bağdaşmayan bu yapı varlığını sürdürecektir. Bugün Türkiye’de işçi - memur ayırımı olarak bilinen sorun , ne fiziki ne de hukuki hiçbir ciddi ölçüte sığmayacak denli yozlaştırılmış durumdadır. Memur tanımı içinde düşünülemeyecek çalışanlara memur denilmek suretiyle , kategorinin kapsamını genişletmeyi amaçlayan uygulamanın , kamu çalışanlarını sendikasızlaştırmanın yöntemi olarak yapıldığını bilmeyen yoktur. Kol ve kafa emeği arasındaki farkın azaldığı ve giderek yok olmaya mahkum olduğu dikkate alınacak olursa , çalışanların örgütlenmesini engellemek ya da sendikal hakları farklı kullandırmak amacı ile başvurulan bu yol ve yöntemin çıkmaz bir yol olduğunu görmemek için kör olmak gerekir. Diğer bir saptırma da Avrupa Ülkelerinde memurların ayrı sendikalılaştığı ve ayrı sendika yasaları bulunduğu savıdır. Burada dikkat edilmesi ve önemle altının çizilmesi gereken nokta şudur : Memurların ayrı örgütlenmesi , yani işçilerle birlikte aynı sendikalarda örgütlenmemesi başka bir şeydir ; memurların YASA ZORU ile ayrı sendikalılaşma zorunda bırakılmaları ayrı bir şeydir. Olmaması gereken , memurların YASA ZORU ile , ayrı sendikalarda örgütlenmek zorunda bırakılmalarıdır. Böyle bir zorlama olmaksızın memurlar -ki memur tanımını yukarıda belirttiğimiz kapsamda anlamak gerekir- kendi özgür istençleri ile ayrı sendikalar oluşturuyorlarsa buna kimsenin diyeceği olamaz. Avrupa’da ülkelerin bir kısmında sendikalar yasası mevcut olmadığı gibi , çoğunda sendikalara ilişkin yasalar genel çerçevededir. Bugün Almanya’da Ülkemizde memur denilenlerin yüzde doksanı işçi sendikaları ile aynı örgütlülük içindedir. Türkiye’nin yeni onaylayıp kabul ettiği ve anayasaya göre yasa hükmünde olup , anayasaya aykırılığı dahi ileri sürülemeyecek olan 87 sayılı UÇÖ sözleşmesi ve özellikle de bu sözleşmenin 3. maddesi uyarınca , MEMURLARA YASA ZORU ile ayrı sendikalarda örgütlenmelerinin dayatılma olanağı yoktur. Öte yandan bugün yaşadığımız somut durumda kendilerine memur denilen kamu çalışanlarının sendikal işçi örgütlenmeleriyle bir ve birlikte olmaları , bu alanda verilen mücadelenin mesafe alması , ivme kazanması açısından da son derece önemlidir. Böylece , yıllardır farklı statü biçiminde bilinçli olarak sürdürülegelen yapay bölünme ortadan kalkacak , sınıfın sendikal hareketi ve mücadelesi nitelik ve nicelik yönünden güç kazanacaktır. Türkiye işçi sınıfının yarım asra yaklaşan sendikal hareketi ; bu mücadele deneyimi ve birikimiyle , örgütlülüğüyle , kadrolarıyla ve maddi olanaklarıyla Türkiye’de kurumsallaşmış önemli bir güçtür. Bu kazanıma sahip çıkıp , katkıda bulunmak yeni ve ayrı oluşumların yapılanmasına gitmekten çok daha doğru bir yol olarak yeğlenmelidir. Bu konuda bir diğer saptırma da , memurların toplu sözleşme ve grev haklarının hiçbir ülkede işçilerle aynı olmadığının savlanmasıdır. Bunu ileri sürenler , tüm dünyada işçilerin toplu sözleşme ve grev yapma haklarını kullanırken sanki aynı yol , usul ve koşullara uydukları izlenimini özellikle yaratmaktadır. Türkiye’deki barajlar , grev yasakları , toplu sözleşme prosedürü gereğince uyulması zorunlu kurallar , bir işyerinde yalnızca bir sendikanın toplu sözleşme yapabilmesi , %49’un %51’e boğdurulması v.s. gibi çoğaltılabilecek örnekler acaba hangi ülkelerde vardır veya aynen geçerlidir. Bunları söyleyenler aslında , memurların toplu sözleşme ve grev haklarını tümden yok sayanlar ve buna bağlı imişcesine de memurların ayrı sendikalılaşması gerektiğini savunanlardır. Çalışanların toplu sözleşme hakkını yok sayan hiçbir uluslararası metin ve demokratik ülke yoktur. ILO bazı çalışanlar için özellikle de polis ve ordu mensupları için ülkelerin grev yasağı koyabileceğini kabullenmiştir ki bu çok özel bir istisnadır. Memurların toplu sözleşme yapma biçim ve yöntemlerinin kimi ülkelerde işçilerden farklı biçimde işliyor olması bu hakkı ortadan kaldırmadığı gibi , bu nedenle memurlara yasa zoru ile ayrı sendikalılaşmanın dayatılmasını gerekli ve haklı kılmaz. 87 sayılı sözleşmenin 3. maddesi ÇALIŞANLARIN -yalnız işçilerin değil- özgürce istedikleri sendikaları kurma ve üye olma haklarını güvence altına almıştır. Bir kez daha yineleyelim ki demokrasi ile yönetilen ülkelerde memur tanımı ve kapsamı kesinlikle bizdeki tanım ve kapsam değildir. Ayrıca , bugün yürürlükte bulunan 2822 sayılı Toplu-İş Sözleşmesi , Grev ve Lokavt Yasası ; 29 ve 30. maddeleri ile çok geniş bir işçiler ve çalışanlar gurubu için grev yasağı getirmiş bulunmaktadır. Grev yasağı içinde bulunan işçiler ile bulunmayan işçiler aynı sendikada örgütlü durumdadırlar. Sonuç olarak yukarıdan beri açıklanan nedenlerle GENEL KURULUMUZ ; 1- Ülkemizde “memur” tanımının kamu gücünü doğrudan kullanan ve onlara doğrudan yardımcı olanlar biçimine sokulmasını , 2- Tüm çalışanların , ister işçi ister memur olsunlar , kendi özgür istençleri ile aynı sendikalarda örgütlenmelerini , memurlara YASA zoru ile ayrı sendika zorunluluğunun dayatılamayacağını, bunun 87 sayılı ILO sözleşmesine aykırı olduğunu , 3- Öncelikli olarak ; 2821 ve 2822 sayılı yasalarda yer alan sendikal hak ve özgürlüklere ve ILO sözleşmelerine aykırı antidemokratik düzenlemelerin derhal kaldırılmasını ve ivedi olarak yine bu yasalarda yer alan “işçi” sözcüklerinin “çalışanlar” olarak değiştirilerek , tüm çalışanların aynı sendikalarda örgütlenebilmelerinin , toplu sözleşme ve grev haklarını kullanabilmelerinin yasal çerçevesine kavuşturulması zorunluluğunu saptar ve talep eder. 2- ÖZELLEŞTİRMEYE İLİŞKİN OLARAK SENDİKAMIZ SOSYAL-İŞ ; Sömürüsüz, baskısız, adil, eşitlikçi bir dünya ülküsünün sahibidir. Böyle bir dünyanın yaratılması için, bugünden, hemen, şimdi yapılması gerekenler olduğundan hareketle konumunu belirler. Ülkemiz için de tavrı böyledir. Özelleştirme girişimlerine de bu açıdan bakmakta, somut yaklaşımlarını da bu şekliyle belirlemektedir. GENEL KURULUMUZ ; kamunun, kamu iktisadi girişimlerinin tümü ile ortadan kaldırılmasını , kamunun ekonomik işletmecilikten tümü ile dışlanmasını öngören görüş ve uygulamaları içeren ÖZELLEŞTİRME’ye ideolojik olarak karşıdır. Zira bu tür özelleştirme girişim ve anlayışı özel olarak ekonomik değil , genel olarak ideolojik bir işlemdir. Öyle ki bu özelleştirmenin , serbest piyasa ile de ilgisi bulunmaz. Bir başka ifade ile ekonomide kamu varlığı , serbest piyasayı da dışlayan bir olgu değildir. Gelişen ve değişen ülke ve dünya koşullarında , kimi ekonomik alanlarda kamu işletmeciliğine gerek kalmamış olabileceği , kamunun bu alanlardan çekilmesi veya bu alanlara yatırım yapmamasının daha verimli ve rasyonel olabileceği yaklaşımı ile ; bugün ülkemizde yapılmak istenen ve yukarıda değinilen özelleştirme girişimi aynı şeyler değildir. Bu alandaki farklılığı net ve anlaşılır biçimde görmek ve göstermek bizim görevimizdir. “Sosyal Devlet” olmayı da özünde ortadan kaldırmayı amaçlayan bu ideolojik özelleştirme saldırısının bu boyutunu ; sosyal güvenliği bile özelleştirmeye yönelen anlayışı çok açık ortaya koymaktadır. Şu iyice bilinmelidir. Kamu açıkları , borçlar v.s. bugüne kadarki kötü yönetimlerin sonucu oluşmamış olsalar dahi , bunların giderilmesinin yolu , satma değil , vergi gelirlerini artırmaktadır. Vergilendirmeyi yaptırmayanlar , vergilendirmayi yapma durumunda bulunanların dayandığı toplum güçleridir. İşte bu da ülkemizde özelleştirmenin ideolojik boyutunu ortaya koymaktadır. Bugünkü Avrupa Birliğinin kuruluş sözleşmesi olan Roma Antlaşmasının 222. maddesi “Topluluk üyelerinin mülkiyet yapısı kendi bilecekleri bir iştir. Avrupa Topluluğu , üyelerindeki mülkiyet yapısına karışmaz.” demektedir. Bu , Dünya Bankasının “Türkiye Avrupa Topluluğuna girmek istiyorsa öncelikle KİT’leri tasfiye ekmek zorundadır.” sözlerinin gerçeği yansıtmadığının kanıtıdır. Özelleştirmenin bir diğer yüzü de demokrasiden uzaklaşmadır. Arjantin ve Meksika’yı örnek verenler de bunu bilmektedirler. Bunların ışığında GENEL KURULUMUZ ; özelleştirme girişimlerine , yukarıda değinilen ideolojik boyutu hep göz önünde bulundurularak , tek tek işletmeleri bu yapısallık içinde değerlendirip tavır almayı ve çözüm üretmeyi olması gereken tutum ve davranış olarak saptar ve kamuoyuna açıklar. 3- İŞSİZLER , EMEKLİLER , KADIN VE GENÇ İŞÇİLER İLE GÖÇMEN İŞÇİLER ÜZERİNE Ülkemizde bugün geçerli bulunan yasalar , emekli olan veya işsiz kalan sendikalı işçilerin , emekli oldukları ve işsiz kaldıkları durumlarda sendikalılıklarını sona erdirmektedir 2821 sayılı yasanın 25. maddesinin son fıkrası emekli olan işçinin sendikadaki görevini bile sona erdirmektedir. Hemen her şeyde , Avrupa’dan örnekler vererek söze başlayan kimi çevreler böylesi bir durumun Avrupa’da olmadığını bilmektedirler. GENEL KURULUMUZ ; Öncelikle emekli olan işçilerin ve işsiz kalanların sendika üyeliğinin devamını engelleyen düzenlemelerin kaldırılması için mücadele edilmesi gerektiğine işaret eder. Diğer yandan da işsizlerin ve emeklilerin özgün örgütlenmeleri ve örgütleriyle dayanışma içinde olmayı görevi sayar. GENEL KURULUMUZ ; Kadın işçilerin sendikal etkinliklere daha yoğun biçimde katılmalarının önemine dikkat çekerek, buna olanak sağlanması ve özendirilmesi yönünden , başta Genel Yönetim Kurulu olmak üzere SOSYAL-İŞ’in tüm organ , birim ve üyelerini görevli saydığını belirtir. 4- SENDİKAL BİRLİK ÜZERİNE - SENDİKAMIZ SOSYAL - İŞ ; işçi sınıfı ve emekçilerin her alandaki örgütlülüklerinin bölünmezliğini savunur. Bu alandaki ayrımcılığı ilericilik değil, gericilik olarak sayar. - SOSYAL-İŞ aynı anlayışla, çalışanların sendikal hareketteki bölünmüşlüğünü ortadan kaldırmayı görev bilir. İşkolundaki, ülkede ve dünyada, sendikaların tek örgütlülüğe ulaşmalarını diğer bir deyişle her işkolunda tek sendika, ülke düzeyinde tek konfederasyonda ve uluslararası düzeyde tek bir üst örgütte birliğin sağlanması gerekliliğini kendisi için amaç edinmiştir. Bunun için de, sendikal birliği sendikal hareketin evrensel gereklerini yerine getirme ve demokrasi dışında, hiçbir ön koşula bağlamaz. Tüm bunların ışığında GENEL KURULUMUZ ; - Birliğin, salt yönetimlerin pazarlığı ile gerçekleşemeyeceğini saptar. - Çalışanların sendika kurma ve sendika seçme özgürlükleri önündeki tüm engeller, antidemokratik yasal düzenlemeler kaldırılıp, çalışanların özgür istençleri ile tek örgütlülüğü sağlamaları yolu birliği oluşturacak yoldur. Bu nedenle SOSYAL-İŞ’ in bu yöndeki mücadelesinin, birlik için de mücadele anlamına geldiğine bir kez daha dikkatleri çeker. - Bu uğurda mücadele etmeyenlerin , güç ve işbirliğinden kaçınanların , ne kadar birlik sözü ederlerse etsinler , birlikten yana olmadıklarını anlatmaya ve ısrarla birliği savunmaya kararlılığını bir kez daha belirler. Genel Kurulumuz ; - Yasa zoru ile “tekliği” birlik olarak görmediğini yineleyerek açıklar. 5 - SENDİKAL BAĞIMSIZLIK ÜZERİNE Sendikalar ile siyasal partilerin , organik ilişki içinde bulunmaları dahil , ilişkilerin önündeki tüm kısıtlama ve yasakların kaldırılmasını savunan Genel Kurulumuz ; Ülkemizin ve sendikal hareketimizin bugünkü verili durumunda , sendikaların , devlet , hükümet ve sermaye sınıfı örgütleri karşısında vazgeçilemez olan örgütsel ve ideolojik bağımsızlığını , siyasal partiler karşısında da özenle korumayı , gerektiğinde emek-sermaye cepheleşmesinde emekten yana atılan adımlara destek vermeyi temel amaç ve ilke saydığını bir kez daha vurgular. 6- ILO (UÇO) SÖZLEŞMELERİ Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) nun çalışma yaşamına ilişkin konularda uyulması gerekli ASGARİ norm ve ölçüleri saptamış olduğuna dikkat çeken Genel Kurulumuz , bu çerçevede bile olsa ve çok geciktirilmiş olmasına karşın TBMM’nce onaylanan ILO sözleşmelerinin , iç hukuk kuralları olarak bir an önce uygulanması gerektiğine işaret eder. İç mevzuatın bu kurallara uyarlanması için , ayrıca yeni yasa düzenlemelerinin mutlak yapılması gerektiğini ileri sürerek onaylayan ILO sözleşmelerinin yürürlüğe konulmayıp , yıllarca bekletilmesi sonucuna varan tutum ve yaklaşımları kabul edilemez olarak niteler ve bir yandan ; sendikal hak ve özgürlükleri ve bütünüyle çalışma yaşamını , asgari ILO ölçülerine kavuşturmak yönünde mücadele ederken , öte yandan , Meclisce onaylanmış ILO sözleşmelerinin hemen yaşama geçirilmesi için ulusal ve uluslararası platformlarda her türlü çalışma ve girişimi yapmaya Genel Yönetim Kurulunu görevli kılar. 7- DEMOKRASİ VE DEMOKRATİKLEŞME ÜZERİNE Demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla toplum yaşamında geçerlik kazanması ve demokratikleşme yönünde verilen mücadelenin güncelliğini koruduğunu ve daha da yakıcı önemde bir sorun olarak aşılması gerektiğini saptayan Genel Kurulumuz ; yaşadığımız dünyada düşünceyi suç sayan anlayış ve davranışları çağdışı olarak nitelediğini , görüş ve düşüncelerini açıklamaktan ya da yayınlamaktan dolayı kişinin kovuşturmaya uğramasını ve hapse mahkum edilmesini bir insanlık ayıbı saydığını , açıkça belirtir. Bu ayıbı paylaşmak istemeyen tüm demokratik kişi ve kuruluşları , bu tür çağdışı uygulamalara son verilmesi için birlikte etkin mücadele vermeye çağırır , içinde bulunduğumuz ve yaşadığımız koşullarda “herkese demokrasi , hemen şimdi demokrasi” şiarının daha da bir anlam ve önem taşıdığına dikkat çeken SOSYAL-İŞ 8. Olağan Genel Kurulu ; düşünce özgürlüğünün , düşünceyi açıklama ve örgütlenme özgürlüğü ile somutlanacağını , bu içerikten yoksun bir düşüncenin özgür sayılamayacağı yönündeki görüşünü yineleyerek teyit eder. Özellikle düşünce suçları için hemen bir genel af çıkarılması zorunluluğunu belirterek çağrıda bulunur. 8- LAİKLİK ÜZERİNE Laikliğin en temel öğesinin , ülke yönetiminin dinsel kurallara dayandırılamayacağı , egemenliğin tüm kaynağının halkın özgür istencinde olduğunu bir kez daha vurgulayan Genel Kurulumuz ; - Devletin dinde taraf olmaması gerektiğini , - Dinsel Kurumların Devlet Kurumları olmaktan çıkartılmasını , - Laik Devletin hiçbir din için ve hiçbir din adına din adamı yetiştiremeyeceği kuralından hareketle İmam-Hatip Liselerinin genel eğitim ve öğretim kurumları haline dönüştürülmesi gerektiğini ; Şeriatçı akımların , siyasal dini örgütlenmelerin tırmanmasına olanak sağlayan , destek veren 12 Eylül yasalarının bu bağlamda da ortadan kaldırılması gerektiğini belirler. SOSYAL-İŞ SENDİKASI 9. Olağan Genel Kurul Kararları (28 - 29 Haziran 1997) Sosyal-İş Sendikası 9. Olağan Genel Kurulu ; 1) 8. Olağan Genel Kurulunca alınmış bulunan kararların tümünün , bugün ülkemiz gündeminde , uğrunda savaşım verilmesi gereken konular olma durumunu hala korumakta olmasını , üzüntü ile saptayarak ; sendikamızın tüm üye ve organlarını bu alandaki savaşımı sürdürmekle , 2) Emeği en yüce değer sayan , insanı yaşamın ve yaşamın her alanının olduğu gibi ekonominin de merkezi gören , baskısız ve sömürüsüz bir dünyanın oluşmasını amaç edinen , barışı geri dönülemez biçimde kurup yetiştirme idealini temel alan , her türlü ayrımcılığı reddeden , ırk , cins , inanç ve düşünce farklılıklarına göre insanı farklı muameleye tabi kılma anlayışını yok etmeyi esas alan , insanın çevresiyle ve kendisi ile uyum içinde yaşamasını savunan ve bu en genel çizgileriyle “SOL” olan dünya görüşü , bir emek örgütü olarak sendikamızın yıllardır savunageldiği anlayıştır. Bir sendika için esasen aksi de düşünülemez. Sol , birlikle kazanır. Dağınık oldukça kaybeder. Bu tarihsel sürecin doğruladığı bir saptamadır. İşte bu gerçekliğin , toplumumuzda somutlanması için , sendika olmanın görev ve sınırları içinde ve bunun bilinciyle birlik için güçbirliğinin oluşması için her alanda mücadele edilmesinde sendika organlarını , görevli kılar. 1. BÖLÜM ÖNCELİKLİ SORUNLARIMIZIN BAZILARINA İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER KÜRESEL SALDIRI KARŞISINDA ULUSAL DEVLET VE SENDİKALAR Prof.Dr. Alpaslan IŞIKLI A.Ü.S.B.F. Çal.Ek. ve End.İlişk.AD.Bşk. İçinde yaşadığımız zaman diliminde hiçbir toplumsal sorun düşünülemez ki kendisini giderek yoğun bir biçimde çerçeveleyen küreselleşme olgusundan bağımsız bir biçimde ele alınıp incelenebilsin. Ancak, küreselleşme günümüzün bir gerçekliği olmakla birlikte, onun insanlık tarihinin daha önceki dönemlerinde de ortaya atılmış bir özlem, hatta bir gerçeklik olduğunu söyleyebiliriz. Bir bakıma, bütün dinler, insanlığın ve yeryüzünün sorunlarına mevcut siyasal sınırları tanımayan bir bütünlük içinde çözüm aradıkları için -paradoksal olarak gerçekte bazı derin ayrılıkların nedeni olmalarına karşın- bir tür küreselleşme öğretisini yaymaya çalışmışlardır. Bu yöndeki arayışlar, Sanayi Devrimi sonrası dönemde de sürmüştür. Ütopyacı düşünürler bu konuda ilk akla gelen örneklerdir. Bunların pek çoğu, hayal ettikleri yeryüzü cennetinin gerçekleşmesini, ideal bir dünya devletinin kurulmasına bağlı görmüşlerdir. 19. Yüzyılın önde gelen düşünürlerinden Proudhon'un modelinde de, Rousseau'nun sosyal mukavele düşüncesinden esinlenen bir özgürlük fikrinin temel oluşturduğu ve "atölyenin hükümetin yerini aldığı" birimlerden örülü bir dünya devletleri federasyonu öngörülmekteydi. Keza, Marx'ın öngördüğü "proletarya enternasyonalizmi"nin ırk,dil,din... gibi sınırlar tanımayan bir evrenselleşme amacına yönelik olduğunda kuşku yoktur. Bambaşka bir dünya görüşünü ele alalım: Marks da belli anlamda bir küreselleşme öngörmüştür. Onun kavramsallaştırdığı proletarya enternasyonalizmi de evrensel ölçekli bir küreselleşme temelinde biçimlenmiş bir dünya demektir. Öte yanda, Hitler’i de küreselleşmeci saymamız gerekir. Ünlü komedyen Charlie Chaplin’in, onu karikatürize ederken küre şeklindeki bir balonla oynarken temsil etmesinin başka ne anlamı olabilir? Acaba Mustafa Kemal Atatürk’ün küreselleşme konusundaki yerini nasıl belirleyebiliriz? Atatürk’ün tutuşturduğu kurtuluş alevi, Anadolu bozkırlarıyla sınırlı bir amaca yönelmiş değildi. O, sömürgeciliğin ve emperyalizmin yeryüzünden ebediyen silineceği bir dünyanın kurulmasına katkı sağlamak amacıyla yola çıkmıştı. O, başından beri bilincinde olduğu bu durumu, 9 Temmuz 1922’de yaptığı bir konuşmasında şöyle açıklamaktadır: “Türkiye’nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye âzîm ve mühim bir gayret sarfediyor. Çünkü müdafaa ettiği bütün mazlum milletlerin, bütün şarkın dâvasıdır.” 1 Bütün bunlardan sonra, bugüne dek yeryüzünün sahne olduğu belli başlı düşünce akımlarının ve inanç sistemlerinin hemen hepsi gibi Kemalizm’in de küreselleşmeci olduğu sonucuna varabiliriz. Ancak, bunların her birini diğerinden ve diğerlerinden ayıran derin farklar bulunduğunu görmek zorunda olduğumuzu da unutmamamız gerekir. Bu farklılığı yaratan, ne türde, ne nitelikte bir küreselleşme sağlanmak istendiğidir. İmparatorluk çağına dönüş Yukarıda değindiğimiz küreselleşmeci eğilimlerin her birinin kendisine yapılanması öngördüğü ve bu iktidarın belirlediği bir egemenlik kavramına bir dünya amaçladıkları bellidir. Günümüzün küreselleşmecilerinin ne egemenliği altında bir küreselleşmeden yana oldukları her zaman açıkça değildir. özgü bir iktidar göre biçimlenmiş tür bir iktidarın ortaya konulmuş Çoğu yerde, küreselleşmek için uluslararası pazara açılmak ve bu pazarın yasalarına kayıtsız şartsız teslim olmak gerektiğini ileri sürerler. Onlara göre, Adam Smith’in 19 yüzyıl başlarında söylediği gibi, uluslararası pazarın da bireysel kararların bileşkesinden ibaret olan ünlü “görünmeyen el”den başka yöneticisi yoktur. Üstelik iddia etmektedirler ki ezen-ezilen, sömüren-sömürülen çelişkisinden söz etmek modası geçmiş bir şarkıyı terennüm etmekten farksızdır; artık, uluslar arasında kendi deyimleriyle bir “karşılıklı bağımlılık” dönemi başlamıştır ve emperyalizm dönemi sona ermiştir. Bu iddialar karşısında İncil’deki ünlü sözü anımsamamak elde değil: “Şeytanın en büyük kurnazlığı kendisinin olmadığına bizi inandırmasıdır”. Gerçekte ise Adam Smith’in sözünü ettiği gibi bir serbest rekabet düzeni, yalnızca bazı ders kitaplarında yer almış; gerçek yaşamda hiç bir zaman gerçeklik kazanmamıştır. Gerçekte tüm pazarlar gibi uluslararası pazarın da sahibi vardır. Uluslararası pazar, tüm pazarlar gibi, bir görünmeyen elin değil; giderek görünen, IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası odaklarda somutlaşan uluslararası boyutlu tekellerin egemenliği altındadır. Yeryüzünde bir “dev 1 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1989, 4.baskı, cilt:2, s.44. şirketler ve cüce devletler” dönemi başlamış bulunuyor. 2 Sayıları beşyüze varan çok uluslu şirket, dünya ticaretinin %70’ini elinde tutmaktadır. Küreselleşmeye koşut olarak etkinlik alanları genişleyen uluslarüstü iktisadi güç odakları, tek kutuplulaşan dünyada rakipsiz kalan süper gücün ve onun başında yer aldığı G7 halkasının siyasal üstünlüklerinin ve iktidarlarının asıl dayanağını oluşturmakta ve bu iktidarın hizmet ettiği temel çıkarı temsil etmektedirler. Bugüne dek açıklanmış olan görüşler içinde, günümüzde giderek belirginleşmekte olan küreselleşme gerçeğinin gerçek yüzünü ortaya koyan bir örneğe, ünlü İngiliz yazarı Bernard Shaw’un yazdıkları içinde rastlamaktayız. Bernard Shaw, Fabian Cemiyeti'nin bir üyesi olarak bu yüzyılın başında yayınladığı Fabiancılık ve İmparatorluk isimli kitapçığında bugünün küreselleşme olgusuna şaşılacak ölçüde benzeyen ve dolaylı bir sonuç olarak bu olgunun gerçek yüzünü teşhir eden görüşler ortaya koymuştur. Shaw'a göre, "bir ulusun kendi topraklarında, dünyanın geri kalan kısmının çıkarlarını nazara almaksızın dilediğini yapma hakkına sahip olması fikri, artık geçerliliğini yitirmiştir". Çünkü Shaw, dünyanın, insanlığın ortak malı olarak görülmesi ve dünya kaynaklarının etkin bir biçimde kullanımının, tüm diğer “dar ulusal çıkarlara” göre öncelik taşıması görüşündeydi. Dolayısıyla, ideal çözüm bir Dünya Federasyonunun kurulması olabilirdi. Ancak bu gelişimin çok uzağında bulunulduğunu kabul eden Shaw, "mevcutlar içindeki en sorumlu İmparatorluk Federasyonunun(Imperial Federation) onun yerini alması"nı savunmaktaydı. 3 Bu çok samimi anlatım çerçevesinde savunulan, elbette ki emperyalizmin egemenliği altında tam bağımsızlık ilkesinin silinip gitmesinden, bir başka deyişle, çok sayıda bağımsız ve demokratik rejimler yerine tek ve evrensel bir imparatorluk rejiminin kurulmasından başka bir şey değildir. Günümüzde, küreselleştiği söylenen dünyayı bekleyenin de bundan ibaret olduğu her gün biraz daha iyi anlaşılıyor. Uluslararası ekonomik ilişkilerde gerçekleştirilen yeniden yapılanma süreci, güçlüyü daha güçlü yapan eğilime hız katmıştır. Bu yolla, görülmemiş ölçüde yoğunlaşarak uluslararasılaşan sermaye, bunalımın yükünü kendi dışına yansıtma olanağını artırmıştır. Uluslararası sermaye, hiç bir kamusal denetimin boyutlarına sığmayan bir güce erişmiştir. General Motors’un cirosu, Danimarka’nın; Ford’unki Güney Afrika’nın; Toyota’nınki Norveç’in gayri safi yurtiçi hasılasını aşmıştır. 4 Sermayenin uluslararası boyutta böylesine büyük bir güç haline gelmesi, ulusal iktidarların önemini ortadan kaldıran ve giderek ulus devleti tarihe gömmeye yönelik sonuçlar doğurmaktadır. Temel nitelikteki mali, ekonomik ve dolayısıyla sosyal konulardaki kararların, IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası sermayenin çıkarlarının aracı konumundaki kurumlar tarafından 2 Ignaciot Ramonet, “Firmes géantes Etats nains”, Le Monde diplomatique, juin 1998, s.1. 3 Bernard Shaw, Fabianism and the Empire, bkz:G.D.H. COLE, A History of Socialist Thougt, Volume III, Part I, Londra, Macmillan, 1963, s.190-191. 4 Ignacio Ramonet, Géopolitique du chaos, age, s.61-62. alınması ve yürütülmesi doğrultusundaki yeniden yapılanma süreci, Türkiye ile sınırlı değildir. Ottowa Üniversitesi profesörlerinden Michel Chossudovsky, bu sürecin, ülkelerin kamusal yönetim kurumları ve mekanizmaları üzerinde doğurduğu sonuçları şöyle anlatıyor: “...bu ülkeler vergi ve para politikaları üzerindeki tüm denetimlerini kaybediyorlar. Merkez bankaları ve maliye bakanlıkları ‘yeniden yapılanmış’, çoğu devlet kurumları lağvedilmiş, ekonomik vesayet kurulmuştur. Böylece, sivil topluma hesap vermek zorunda olmayan bir tür ‘paralel yönetim’ uluslararası örgütlerce oluşturulmuştur.” 5 Ulusal devletin tahribinin veya zayıflamasının beraberinde getirdiği ve daha da önemli olan bir diğer sonuç, demokrasinin rafa kaldırılmasıdır. Yalnızca işçi-işveren ilişkileri çerçevesindeki demokrasi, yani endüstriyel demokrasi değil, bir bütün olarak demokrasinin kendisi tehdit altındadır. Unutmamak gerekir ki demokrasi, yeni liberalizmin fikir babaları olan Von Hayek ve Friedman açısından, hiç bir zaman temel nitelikte bir değer ifade etmemiştir ve onlar, Pinochet’nin Şili’sine daima hayranlık duymuşlardır. 6 Yeni Dünya Düzeninde küreselleşen iktidar odakları tarafından temsil edilen ayrıcalıklıların dar çıkarlarının yansıması olan öncelikler ile demokrasi ilkeleri arasındaki çelişkinin aşılması olanaksızdır. 7 Bu nedenledir ki ulusal devlet ortadan kaldırılırken onun yerine konulmak istenen, uluslararası düzeyde bir demokrasi değil uluslararası totalitarizmdir, bir başka deyişle yeni dünya imparatorluğudur. Bu yöndeki gözlemler ve teşhisler giderek yaygınlaşmaktadır. Amerikan asıllı iktisatçı Susan George, bir “Dünya Bankası İmparatorluğu”ndan söz eder olmuştur. 8 Fransız düşünür Alain Minc ise, yeni bir Orta Çağ’a dönüşten söz etmektedir. 9 Mevcut koşullarda, ulus devletin ortadan kaldırılması, tek tek uluslar bünyesinde gerçekleştirilmiş bulunan demokratik kazanımların korumasız kalmaları sonucunu doğurmaktadır. Çünkü, ulus devletin ortadan kalkması, şu veya bu ölçüde demokratik olan rejimlerin kabuklarının kırılmasını, dolayısıyla ezilmelerinin kolaylaşmasını sağlamaktadır. Böylece, totalitarizmin yeni bir türünün doğmakta olduğunu söylemenin isabeti giderek açıklık kazanmaktadır. “Örgütlü herhangi bir muhalefete yer tanımayan, kişilerin haklarını devletin yüce menfaatine tabi kılan, ve bu devlet bünyesinde, yönetimi ele geçirilmiş bulunan toplumun tüm etkinliklerinin siyasal iktidar tarafından hükümranlık hakları kullanılarak yönetilen tek partili rejimlere ‘totaliter rejim’ denilmekteydi. Küreselleşme dogmalarına ve tek yönlü düşünceye dayalı olan bu yeni totalitarizm, başka hiç bir iktisat politikasını kabul etmemekte, yurttaşların sosyal haklarını rekabetçi mantığa feda etmekte ve toplumun tüm yönetimini finans piyasalarına terk etmektedir.” 10 5 Michel Chossudovsky, “Comment éviter la mondialisation de la pauvreté”, Le Monde diplomatique, Eylül 1991, s.4. 6 Bkz: Perry Anderson, “Histoire et leçons du néo- libéralisme”, L’Autre Davos, age, s.21. 7 Bkz: A.. Işıklı, Küreselleşme ve Demokratikleşme, 2. Baskı, Tüze y., Ankara, 1996. 8 Susan George and Fabrizio Sabelli, Faith and Credit, The World Bank’s Secular Empire, Penguin Books, Londra,1994. 9 Herbert Kitschelt, The Transformation of European Social Democracy, Cambridge University Press, Cambridge, 1994, s.33; Anthony Giddens, The Third Way, Cambridge, 1998, s. 138. 10 Ignacio Ramonet, “Régimes globataires”, Le Monde diplomatique, Ocak 1997, s.1. Her şeyin piyasaya terk edilmesi, piyasaya egemen olanların tüm toplumsal yaşama egemen olmaları sonucunu doğurmakta; sonuçta, mali, ekonomik ve medyatik gücü elinde bulunduran bir avuç azınlığın tüm dünyayı yönetmesi gibi bir durum ortaya çıkmaktadır. Küreselleşmenin yeni bir tür imparatorluk demek olduğuna dair görüşler, yalnızca bu oluşuma eleştirel bir gözle bakanlar tarafından ileri sürülmüyor. Küreselleşmenin yandaşları arasında da kurulmakta olan küresel yapılanmanın düpedüz bir imparatorluk olduğuna dair görüşler eksik değil. Amerikadaki ünlü ve etkin kuruluşlardan biri olan, Carnegie Endowment vakfının kıdemli araştırmacılarından Robert Kagan’ın da yeni bir imparatorluğun kurulmakta olduğundan kuşkusu yok. Ancak, ona göre, tepesinde Amerika’nın yer aldığı bu yapılanma bir “alicenap imparatorluk”tur ve “aslına bakarsanız Amerika’nın alicenap hegemonyası dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun çıkarınadır”. Bu şekilde biçimlenen yeni dünya düzeninde, demokrasi tamamen gündem dışına itilmiştir ve sorun, hangi imparatorluğun daha iyi olacağı tartışmasına indirgenmiş bulunmaktadır. Kagan, hangi imparatorluğun daha iyi olduğunu şöyle açıklamaktadır: “ABD’nin hataları ne olursa olsun başka bir güç onun yerini aldığı takdirde dünya yeni durumu daha sevimsiz bulacaktır. Amerika zaman zaman küstah ya da bencil olabilir, gücünü kullanmada aç gözlülüğe kaçabilir. Ancak, kusura bakılmasın ama kiminle karşılaştırıldığında? Amerika’nın gücü Fransa’da olsaydı Fransızlar’ın daha az zorba , bencil ve hata yapmaya az meyilli olduklarına inanan çıkar mı? (...) Eğer dünyada tek bir süper güç kalacaksa bu gücün ABD olması herkesin yararınadır.” 11 Amerika’nın ulusal güvenlik danışmanlarından ve yakın tarihinin önde gelen isimlerinden Brzezinski de, 1997 tarihli kitabında, bugünün dünyasını benzer çizgilerle tanımlamaktadır. Ona göre, “rakibinin çöküşü, Amerika Birleşik Devletleri’ni eşsiz bir konuma soktu. Birbiri ardına hem ilk hem de tek küresel güç haline geldi. Amerika’nın küresel üstünlüğü bazı bakımlardan, daha sınırlı bölgesel etkinlik alanlarına rağmen eski imparatorlukları andırmaktadır. Bu imparatorluklar güçlerini vasallar, tâbiler, protektoralar ve sömürgeler hiyerarşisine dayandırmışlardı; bunların dışında kalanlara da genellikle barbar gözüyle bakılırdı.” 12 Günümüzde hüküm sürmekte olan küreselleşme fikrinin anlamı, "uluslararası pazar güçlerine kayıtsız şartsız teslimiyet" olarak özetlenebilir. Bu nedenledir ki küreselleşme sonucunda ulusal devletlerin iktidar alanları daralırken, onun yerine -iddia edilenin tersine- halkın değil uluslararası sermayenin egemenliği yoğunluk ve genişlik kazanmaktadır. Dolayısıyla, yalnızca ulusal devlet olgusunun son bulduğu bir dönem başlatılmış olmamakta; aynı zamanda, demokrasi de sözde kalmaya mahkum edilmektedir. Bir başka deyişle, "egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur" ilkesi yerine "egemenlik kayıtsız şartsız uluslararası sermayenindir" ilkesi egemen kılınmak istenmektedir. Günümüzde, küreselleşmenin bir düşünce veya özlem olmanın ötesinde elle tutulur bir gerçeklik haline gelebilmesinin başlıca nedeni, teknolojinin gelişimi sonucunda dünyanın küçülmesidir. Ayrıca, görmek zorundayız ki küreselleşme, 70'li yıllardan bu yana süregelen bir bunalımın içinde yuvarlanmakta olan uluslararası sermayenin bu bunalımdan kurtulmak için başvurduğu yollardan biridir. 11 Robert Kagan, “Alicenap İmparatorluk”, Foreign Policy (Türkiye baskısı- İstanbul Üniversitesi yayını), Yaz 1998, s.24, 26. 12 Zbigniev Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, Sabah kitapları, s.13. Uluslararası sermaye, küreselleşme doğrultusundaki çabalarını, hedefine ulaştırabilmek için, öncelikle, emekçi kitleleri korumasız ve savunmasız bir konuma sürüklemeyi amaçlamaktadır. Bunun için saldırılarının başlıca iki hedefe yöneldiğini görmekteyiz: sosyal devlet ve sendikacılık... Küreselleşmenin ideolojisi Değişik küreselleşmeci akımları birbirinden ayıran bir diğer temel fark da hangi ideolojik temelde biçimlendikleri sorusunun yanıtına göre açıklık kazanabilir. Marx’dan Hitler’e kadar, küresel bir amaç taşıdıklarına işaret ettiğimiz akımlarınher birinin temsilcileri, düşünce ve eylemlerini belli ve belirgin bir ideolojik temel üzerinde biçimlendirmişlerdir. Günümüz küreselleşmecileri ise “ideolojilerin sonu” sloganını kendilerine bayrak yapmışlardır. Oysa, çok bağnaz ve dogmatik bir ideolojik tavır içindedirler. Onların bu tavırları karşısında, “Şeytanın en büyük kurnazlığı, kendisinin olmadığına bizi inandırmasıdır” sözünü anımsamamak mümkün değildir. Günümüzdeki küreselleşmeci akımın temelinde yatan ideoloji, neoliberalizmdir. Neoliberalizm, “yeni özgürlükçülük” anlamına geldiği halde, gerçekte ne yenidir; ne de özgürlükçüdür. Neoliberalizm yeni değildir. Bir asrı aşkın bir süre boyunca denenmiş ve acılı sonuçları, tekrar tekrar görülmüş olan 19.yüzyıl liberalizminin, bir başka deyişle vahşi kapitalizmin yeniden diriltilmesinden başka bir şey değildir. Şu farkla ki 19.yüzyıl liberalizmi, sosyal devlet olgusuyla henüz tanışmamış olan Batı dünyasında uygulama alanı bulmuştu; neoliberalizm ise sosyal devletin nimetlerini tatmış olan ve yine Batı dünyası merkezli bir oluşum niteliğiyle ve küresel ölçekte uygulama alanı kazanmak iddiasıyla varlık kazanmaktadır. Liberalizmin acılı sonuçları, 1929-30 bunalımıyla ve dünya savaşlarıyla doruğa ulaşmıştı. Sosyal devlet, bu duruma çözüm olmak üzere ve adeta bir cankurtaran simidi gibi işlev görmek üzere Batı ve Kuzey Avrupa toplumlarında geçerlik kazanmıştı. Şimdi ise 70’li yıllardan bu yana hüküm süren yeni bir bunalım karşısında, sosyal devletin tahribi, en önce akla gelmekte ve sanki geçerli bir çözümmüşçesine gündeme getirilmiş bulunmaktadır. Oysa, bunalımın nedeni sosyal devlet değildir. Bunalımın asıl nedeni, refahın ve demokratikleşmenin ayrıcalıklı bir coğrafya ile sınırlı kalmış olması, daha somut bir ifadeyle sosyal devletin evrenselliğinin sağlanamamış olmasıdır. Evrenselleşemeyen sosyal devletin, anavatanında da sonu gelmiş; İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, sosyal refah devleti uygulamalarının göz kamaştırıcı örneklerine sahne olmuş bulunan ülkelerde, 1980’lere doğru sosyal devlet ile demokrasi arasındaki konsensusun çatırdadığına tanık olunmuştur. Neoliberalizm, yıkımla ve felaketle sonuçlanmış bir tecrübenin tekrarından ibaret olmasına karşın, sanki görülmemiş bir yenilikmişçesine sunulabilmekte; bu konuda estirilen “değişim rüzgârları”na direnenler, “dinozor” durumuna düşmek tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Neoliberalizmin ülkemizdeki çığırtkanlarına soracak olursanız, Kemalizm de Kemalist ideolojinin temel unsurlarını oluşturan devletçilik ve halkçılık ilkeleri de eskimiştir; dolayısıyla terk edilmeleri kaçınılmazdır. Ne var ki onların bu eskimiş dedikleri değerlerin yerine koymak istedikleri şeyler, çok daha eskinin hortlatılmasından başka bir şey değildir. Örneğin, Kemalizm, neoliberalizmden kronolojik olarak daha eski olmadığı gibi, yeryüzünün liberalizmin pençesinde en bunalımlı dönemlerini yaşadığı bir zaman diliminde Türkiye’nin yakın tarihinin ekonomik ve sosyal alandaki en başarılı atılımlarına damgasını vurmuştur. Küreselleşme özgürlükçü müdür? Buna rağmen, Genellikle iddia edilen ve oldukça yaygın kabul gören anlayış, liberal düzenin, demokrasinin ve özgürlükçülüğün bir önkoşulu olduğu doğrultusundadır. Kısacası, liberalizm eşittir demokrasi gibi bir denklem, gerçekle hiç bir ilgisi olmamasına karşın sürdürülebilmiştir. Oysa, sunuşumuzun başlangıçlarında, küreselleşmenin yeni bir imparatorluk çağının başlaması anlamına geldiğini bizatihi küreselleşme yanlılarının itiraflarına dayanarak ortaya koymuş bulunuyoruz. Bunlara ek olarak, belirtmek gerekir ki küreselleşmenin ideolojisi olan neoliberalizm, sözcük olarak ifade ettiği anlamın aksine, yeni olmadığı gibi özgürlükçü de değildir. Öncelikle bilinmelidir ki liberallerin ve neoliberallerin, ekonomik sosyal yaşamdan devlet çekildiği ve kamusal hizmetler sınırlandığı ölçüde serbest rekabet düzeninin oluşacağı ve işlerlik kazanacağı yolundaki varsayımları, geçerli bir kuramsal temelden yoksun olduğu gibi, asırlardır yaşanmış bulunan tarihsel gerçekler çerçevesinde de doğrulanmış değildir. Serbest rekabet, ancak bazı ders kitaplarında yer almış; gerçek yaşamda gerçeklik kazanmamıştır. Gerçek yaşamda, devlet müdahalesinden ve, kamu kesiminin yönlendiriciliğinden soyutlanmış bir rekabet düzeninin doğal ve kaçınılmaz sonucunun hızlı bir tekelleşme olduğu, kimsenin görmezlikten gelemeyeceği bir tarihsel gerçeklik olarak belirmiştir. Ekonomik yaşamda sermayenin belli ellerde yoğunlaşması sonucunu veren tekelleşmenin, demokrasiye temel oluşturmanın çok uzağında, demokrasiyi çarpıtıcı ve çoğu kez kâğıt üzerinde kalmasına yol açan sonuçları, değişik dönemlerde, değişik toplumlarda yaşanan deneyimlerin ortak yanını oluşturmuştur. Kaldı ki liberalizmin içerdiği özgürlük kavramının, demokrasinin özünü oluşturan özgürlük özlemiyle örtüşmediğinin; tam tersine, çoğu hallerde çeliştiğinin bilinmesi gerekir. Unutmamak gerekir ki sendika özgürlüğünü yasaklamak üzere 19. Yüzyılda yürürlüğe sokulmuş olan tüm yasalar gibi Fransa’da 1791’de yürürlüğe sokulan Chapelier yasasının ve İngiltere’de 1799’da yürürlüğe sokulmuş olan Corresponding Societies Act ile 1800’de yürürlüğe sokulmuş olan Combination Act’ın gerekçesi, liberal görüş üzerinde temellenmiş bulunuyordu. Bu yasaların gerekçelerinde, sendika hakkının özgürlükleri sınırladığı, bireysel özgürlük önceliğiyle çelişmeyen tek sözleşme biçiminin bireysel hizmet akdi olduğu savunulmaktaydı. 1970 Sonrasında patlak veren ekonomik krizin sonuçları, neo-liberalizmin doğuşunun gerekçesi olarak kullanıldılar. Gerçekte, neo-liberalizm ile liberalizm arasında özde bir fark yoktur; fark, ortaya çıktıkları tarihsel dönemlerde var olan koşulların aynı olmamasından kaynaklanmaktadır. Liberalizm, başka pek çok şeyin yanı sıra kamu kesiminin büyümesine karşıydı ve devletin, asgari ölçülerde jandarma ve tahsildar fonksiyonlarıyla sınırlı kalmasında ısrarlıydı; dolayısıyla muhafazakârdı. Oysa, neo-liberalizm, devletin özellikle Batılı sanayileşmiş toplumlarda sosyal devlet niteliğini kazanmış olduğu ve dolayısıyla, ekonomik ve sosyal yaşamda ağırlıklı bir yer kazanmış bulunduğu bir dönemde ortaya çıktı. Doğası gereği bu yöndeki birikimlere ve kazanımlara karşı çıkması, taşıdığı misyonun öncelikli bir gereği olarak belirdi. Dolayısıyla, bu anlamda muhafazakâr değil; karşı-devrimci bir nitelik sergiledi. Neo-liberalizmin baş temsilcisi, 1976 yılı Nobel iktisat ödülü sahibi Amerikalı iktisatçı Milton Friedman, ekonomik ve sosyal yaşamda devletin rolünün sınırlanması ve kamu kesiminin ağırlığının azaltılması görüşüne haklılık kazandıracak yönde ikinci bir “görünmeyen el”in varlığından söz etmektedir. Friedman’a göre, “Politikada, Adam Smith’in görünmeyen eli ile karşıt doğrultuda işleyen bir görünmeyen el... vardır. Yalnızca genel çıkarı sağlamak için çaba sarfeden bireyler, sağlamak istemedikleri bir özel çıkarı sağlamak doğrultusunda yönlendirilirler.” 13 Dolayısıyla, neo-liberallere göre, kamu kesimini daraltmaktan ve özel çıkar önceliğini sınırsız kılmaktan başka çıkar yol yoktur. Özel çıkara öncelik tanımakta bir sakınca yoktur, çünkü, Adam Smith’in görünmeyen eli, nasıl olursa olsun, özel çıkarı kamusal yarara kanalize etmektedir; buna karşılık, kamusal çıkar önceliğinde ısrar etmek boşunadır; çünkü, nasıl olursa olsun, Friedman’ın görünmeyen eli, kamusal çıkarı özel çıkara kanalize etmektedir. Neo-liberallerin görüşleri “daha az devlet, daha çok özel teşebbüs” 14 sloganıyla özetlenir. Neo- liberalizmin bizdeki temsilcilerinin, bunun yerine “daha az devlet, daha çok halk” sloganını tercih ettikleri görülmektedir. Bu sloganlarla ortaya konulmak istenen, özel teşebbüse dayalı ekonominin demokrasiyle özdeş olduğu veya onun kaçınılmaz önkoşulu olduğu yolundaki geleneksel liberal görüştür. Esasen, özel teşebbüsü “hür teşebbüs” olarak nitelendirirken anlatılmak istenen de budur. Nitekim, neo-liberal akımın önde gelen isimlerinden Hayek’in “Esarete Giden Yol” 15 adını taşıyan kitabında ileri sürülen tez de budur. İddiaya göre, kamu kesiminin genişlemesi, kaçınılmaz olarak kollektivist diktaya yol açacaktır. Gerçekte, bu tür düşünceler, 19. Yüzyıl liberalleri tarafından henüz dev uluslararası tekellerin doğmamış olduğu bir tarihsel dönemde ortaya atıldıklarında doğruluklarının tartışılması çok daha zordu. Buna karşılık, günümüzde uluslararası tekellerin dünyasında, devletin alternatifinin, halk olduğunu veya halkın denetimindeki ekonomik girişimler olduğunu söylemek, çok daha az inandırıcı görünmektedir. Kaldı ki devletin mutlaka ve kaçınılmaz olarak demokrasiyle çelişen bir unsur olduğunu söylemek de mümkün değildir. Bu noktada, Friedmanizmi, liberal anarşist olarak sınıflandıranların pek de dayanaksız olmadıklarını düşünmek gerekir. Gerçekte, devlet, demokrasi için bir güvence de olabilir. Bunun için gerekli olan, kamu kesimin sınırlandırılması veya devletin ortadan kaldırılması değil; demokratikleştirilmesidir. Özelleştirmenin demokratikleşme getireceği yolundaki kampanyaların bir diğer yönü de, ekonomide özel mülkiyetin ve serbest rekabetin egemen kılınması halinde, ekonomik kararların tüketicilerin "özgür" tercihlerine dayalı olarak verileceği, dolayısıyla siyasal demokrasiye temel olacak bir ekonomik demokrasinin kurulacağı varsayımına dayanmaktadır. 13 14 15 Milton and Rose Friedman, Free to Choose, Pelican Books . 1980, p. 340. Bkz: Bir Başka İktisat (Derleyen: A. Işıklı), İkinci Baskı, Alan Yayıncılık, İstanbul, 1987, s. 24. F.A. Hayek, The Road to Serfdom, Routledge and Kegan, Londra, 1976. Friedman’ın kitabına “seçme özgürlüğü” adını koymasının ardında yatan neden de bu olsa gerek. Oysa,bu anlamda bir serbest rekabet piyasası gerçek hayatta değil, yalnızca bazı ders kitaplarında mevcuttur ve piyasada kararlar, insanların "özgür" bir biçimde tezahür eden istençlerinin çok uzağında, parasal güce sahip olanların yönlendirmesine göre belirlenir. Örneğin, bir toplumda çoğunluğun süt gereksinimi olmasına karşın, süt gereksinimi olanlar satınalma gücünden yoksunlarsa, yeterli süt üretimi olmaz. Buna karşılık, gerekli satınalma gücüne sahip olan bira tüketicileri azınlıkta da olsalar, bunlardan kaynaklanan talebi karşılamak üzere bira fabrikası kurulabilir. Bu şekilde alınan yatırım kararlarının, çoğunluğun demokratik tercihlerinin ürünü olduğunu, dolayısıyla bu yolla ekonomik demokrasinin sağlandığını söylemek, elbette ki yanlıştır. Neo-liberallerin demokrasi ve özgürlük yanlısı olarak görünme konusundaki bu titizliklerine karşın, önerdikleri ekonomik modellerin, tüm dünyada, demokrasinin belli ölçüde sınırlanması ve çoğu zaman, Latin Amerika’da görüldüğü üzere askeri diktatörlüklerin kurulması pahasına uygulanabilirlik kazandığı, gizlenmesi mümkün olmayan bir gerçekliktir. Esasen, zaman zaman, neo-liberalizmin temsilcilerinin bizatihi kendilerinin, demokrasi dışı çözümlerin savunuculuğunu yapmaktan geri kalmadıkları da görülmektedir. Başta Milton Friedman olmak üzere, neo-liberalizmin önde gelen savunucuları, siyasal özgürlüklerin ekonomik büyüme için bir ayak bağı olduğu, buna karşılık, "diktatörlüklerin ekonomide büyük patlamaları hayata geçirebildiği" görüşünde olduklarını gizlemiyorlar. 16 Küreselleme ve sosyal devlet arasındaki çelişki Batılı sanayileşmiş ülkeler, içine düştükleri bunalımı aşmak ve emekçi kitlelerden yükselen talepleri savuşturmak amacıyla 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde sosyal devlet kurumlarını hayata geçirmişler ve bundan bekledikleri yararları önemli ölçüde sağlamışlardır. Kuşkusuz, Batılı egemenlerin sosyal devletin hayata geçmesi yolunda tavizler vermelerinde komünizmin emekçi kitlelere yönelik vaatlerinin cazibesinden duyulan kaygı da önemli bir rol oynamıştır. Sosyal devletin doğuşu, liberal görüşe duyulan güvenin temellerinin sarsılması sonucunda mümkün olabilmiştir. Liberal görüşe karşı, iktisadi doktrinler yelpazesinin çok değişik dilimlerinden 19. yüzyıl boyunca da çok önemli eleştiriler yöneltilmiş; ancak, bunların etkileri vakitsiz öten horoz örneğine benzer sonuçlara varmıştı. Liberal düşünceye karşı eleştirilerin ciddiye alınmaları ve etkili olabilmeleri için pek çok bunalımın ardından 2. Dünya Savaşı felaketinin de yaşanması gerekmiştir. Sonuçta, vakitli öten horoz rolü İngiliz iktisatçısı Keynes’e düşmüştür. Keynesçi kuram, sosyal devlete yeşil ışık yakacak biçimde yorumlanmış ve bu yönde belirleyici etkiler doğurmuştur. Bu arada, Keynes öncesi Keynesçileri de unutmamak gerekir. Amerikan devlet adamı Roosevelt bunlardan biridir ve uyguladığı New Deal politikası ile Keynesçi kurama uygun, devletin müdahaleci ve düzenleyici rolüne ağırlık veren bir iktisat politikası sergilemiştir. Atatürk’ün ekonomik ve sosyal politikasını, sanayileşme öncesi bir toplumda uygulama alanı kazanmış olması dolayısıyla, sanayileşmiş ülkelerde ortaya çıkmış olan sosyalist akımlarla tıpatıp benzerlik içinde görmek olanağı yoktur. Ancak, şurası tartışılmaz bir gerçektir ki Atatürk, 19. Yüzyıl liberalizminin Avrupa’yı ne denli felaketlere sürüklediğini çok iyi 16 Bu konuda Business Week'te yayınlanan yazılardan alıntılar için bkz: "Demokrasi ile ekonomi arasında kara kedi mi var?", Milliyet,3.6.1993 görmüş; bu nedenle, izlenmesine öncülük ettiği yolun liberalizmden farklı olduğunun altını ısrarla çizmiştir. Bu nedenledir ki konuşmalarında, “bizi yutmak isteyen kapitalizme ve bizi mahvetmek isteyen emperyalizme” karşıt bir doğrultuya işaret ederek “emeğiyle geçinen zavallı bir halk” olmanın gerektirdiği bir yapılanmayı hedeflediğini ortaya koymuştur. Hepsinden önemlisi, altı ok halinde belirlediği hedefler arasına halkçılık, devletçilik ve devrimcilik ilkelerini koymak suretiyle, ekonomik ve sosyal felsefesinin özünü hiç bir tereddüde yer bırakmayacak bir biçimde özetlemiştir. Böylelikle belirlediği yol, liberalizm ile taban tabana zıttır ve devlet müdahaleciliğinin ve düzenleyiciliğinin önemini Keynes’ten çok önce kavrayıp, hayata geçirmek suretiyle ileri görüşlülüğünü bu alanda da kanıtlamıştır. Evrensel düzeyde Keynesçiliği tahtından indirmiş; “devleti küçültmek” doğrultusunda çığlıklar atarak kamu girişimciliğine ve sosyal devlete karşı bir savaş başlatmış bulunan küreselleşmeciler, bu konuda da öncelikle Kemalizm ile Cumhuriyet ile hesaplaşmak ihtiyacını duyuyorlar. Küreselleşmenin kaçınılmaz uzantısını oluşturan özelleştirme çabalarından tutunuz, parasız eğitime karşı sürdürülen kampanyalara kadar, küreselleşmenin ayrılmaz sonuçlarını oluşturan her ters adım, ister istemez Kemalizm’in kazanımlarını tahribe yönelmiş oluyor; dolayısıyla, temelinde Kemalizm ruhunun yattığı engellere çarpması kaçınılmaz oluyor. Böylece, küreselleşmenin demokrasinin yanı sıra sosyal devleti de hedefleyen saldırıları, Kemalizm ile ve onun ayrılmaz bütünleyicisi olan Türkiye Cumhuriyeti ile zorunlu bir hesaplaşmayı gündeme getiren ayrı bir unsur oluşturuyor. Bu nedenledir ki ülkemizde 1994’te 5 Nisan kararlarını alarak neoliberal saldırıya yeni bir dönemeç kazandırmış olanlar adına, “son sosyalist devleti yıktık” açıklamasının yapılmış olması, çok da anlamsız değildir. Sömürünün Uluslararasılaşması 70’li yıllarda baş gösteren ekonomik bunalımın üstesinden gelme iddiasıyla dayatılan yeni liberal yeniden yapılanma modelleri, bunalıma çözüm getirememiş; üstelik bunalımın temelinde yatan uluslararası gelir adaletsizliğini büsbütün artırmıştır. Bugün yeryüzünde daha önceki sömürge dönemlerinin hepsini geride bırakacak ölçüde Güney'den Kuzey'e doğru bir kaynak akımı başlatılmıştır. 17 “Böylece 1982-1990 yılları arasında sekiz yılda, yoksullardan zenginlere doğru, yalnızca borç servisleri yoluyla, 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde Amerika'nın Avrupa'ya yaptığı Marshall yardımlarının sekiz katı tutarında bir gelir transfer edilmiştir. Yoksul borçlu ülkelerdeki ortalama bir yurttaş, alacaklı bir OECD ülkesindeki ortalama yurttaştan 55 defa daha yoksul olduğundan [bu süreç] taştan kan çıkarmaya benzemekte"dir. 18 1960’ta, dünya nüfusunun en zengin ülkelerde yaşayan yüzde 20’sinin zenginliği en yoksul ülkelerde yaşayan yüzde 20’sinin 30 katı iken, 1995’te 82 katı olmuştur. 19 Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünya nüfusunun en zengin yüzde 20’si dünya gelirinin yüzde 82’sini alırken, en yoksul yüzde 20’si yalnızca yüzde 1,4’ünü almaktadır. 1996’da, 358 adet dolar milyarderinin servetlerinin toplamı, yeryüzü nüfusunun en yoksul yüzde 45’inin yıllık 17 Susan George, The Debt Boomerang,Pluto Press, Londra,1990, s.XVII. Aynı eser, s.XV-XVI. 19 I. Ramonet, Le Monde diplomatique, Kasım, 1998. 18 gelirlerinin toplamına eşittir. 20 Bir başka hesaplamaya göre, dünyanın en zengin 200 kişisinin serveti, iki milyar insanın gelirlerinin toplamından daha fazladır. 21 Sorunun önemi, uluslararasılaşmış ve her türlü kamusal denetimin dışına çıkmış olan sermayenin, vergi sorumluluğundan kurtulmanın yolunu da bulmuş olmasıyla büsbütün artmıştır. Oysa, Birleşmiş Milletler verilerine göre dünya zenginliğinin yarısını elinde bulunduran 400 milyarderin yüzde 4 oranında vergilendirilmesi mümkün olsa, yeryüzündeki yoksulluk ve sağlık sorunu kökünden çözülmüş olabilecektir. 22 Bütün bunların anlamı, sömürgeciliğin değişik kılıklara bürünmüş olarak ve fakat eskisini aratmayacak boyutlarda kabarmış olmasıdır. Bir başka açıdan bakıldığında, kapitalizmin temel çelişkisinin veya sömürü ilişkisinin ekseninde derin bir kayma meydana geldiğini söyleyebiliriz. Uluslararası düzeydeki gelir adaletsizliği, her bir ulusun kendi bünyesinde mevcut olan gelir adaletsizliğini kat kat gerilerde bırakan boyutlara ulaşmıştır. Yeryüzünün yoksulları ile zenginleri arasındaki uçurum, işyeri, işletme, işkolu ve hatta ulusal düzeydeki işçi ve işveren arasındaki dengesizliği gölgede bırakacak bir önem ve belirleyicilik kazanmıştır. Bu noktada ayrıca belirtmek gerekir ki tek kutuplulaşmış olan dünyada Doğu-Batı çelişkisi de ortadan kalkmış bulunuyor. Böyle olunca, geride kalan ve asıl önem taşıyan çelişki, bilinen ve tarihsel olarak tümüne öngelmiş bulunan çelişkidir. Bu çelişki, emperyalizm ile mazlum milletler arasındaki çelişkiyi de içeren bir çelişkidir. Bu çelişki, küreselleşmiş olan sermaye ile yeryüzünün emekçi çoğunluğu arasındaki çelişkidir. Kumarhane Kapitalizmi Yeni Dünya Düzeninde sermayenin uğradığı değişiklik, yalnızca tekelleşmekten ve dev boyutlara erişmekten ibaret kalmamıştır. Sermaye, bu nicel değişiminin yanı sıra çok derin bir nitel değişikliğe de uğramıştır. Hiç bir kamusal ve demokratik denetimin ulaşamayacağı büyüklüğe ulaşan sermaye, zincirlerini koparmış bir canavara dönüşmüş, kârdan başka bir öncelik tanımama ayrıcalığını elde etmenin sarhoşluğuyla, yeryüzünde, o borsadan bu borsaya atlayarak, kol gezmektedir. Böylece üretmeyen, iş alanları yaratmayan, ama sınırsız kâr elde etme olanağına kavuşmuş bulunan bir sermaye türü ortaya çıkmıştır. Faiz, repo, borsa oyunları, döviz ticareti gibi değişik kılıklarda ortaya çıkan faaliyetlerin ürünü olan bu sermaye türünün ortak özelliği spekülatif olmasıdır. Keynes’in yıllar öncesinden işaret etmiş olduğu ve “casino capitalism” (kumarhane kapitalizmi) olarak isimlendirdiği bu durum, günümüzün reddedilmez ve belirleyici bir gerçekliği haline gelmiş bulunuyor. Kumarhane kapitalizminin temel özelliği, spekülâtif kazançların giderek ağırlıklı bir yer kazanmasıdır ve bugün de görünen bundan başkası değildir. Yeryüzünde her gün 2000 milyar dolar para el değiştirmekte, bu miktarın ancak yüzde 5’i reel mal ve hizmet alışverişi için 20 Rapport du PNUD(UNDP-Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Raporu), 1996, s.2. Jay Mazur, “Labor’s New Internationalism”, Foreign Affairs, cilt:79, no:1,s.80. 22 L’Autre Davos, l’Harmattan, Paris, 1999, s.97. 21 yapılmaktadır; geri kalan tümü spekülatif harcamalara gitmektedir.23 Dünya’daki tüm ekonomik faaliyetin dörtte birinden fazlası 200 tane işletmenin elinde bulunmaktadır. Ancak, bu 200 işletme, dünya faal nüfusunun yalnızca yüzde 0,75’ine iş olanağı sunmaktadır. 24 Ülkemiz, bu evrensel ölçekli dönüşümün dışında değildir. İstanbul Sanayi Odasının her yıl yenilediği anket araştırmasının sonuçlarına göre, İstanbul’daki en büyük 500 firmanın toplam gelirleri içinde “sınai faaliyet dışı kazançların” (yani, spekülatif kazançların) payı, yüzde 90’a yaklaşmıştır. Spekülâtif kazançların diğer kazanç türlerini ezip geçen bir büyüme göstermesi, sınai sermaye kesiminden de bazı feryatların yükselmesine yol açacak boyutlara varmıştır. Nitekim, bu kesimin önde gelen temsilcilerinden Halit Narin’in, 28 Kasım 1998 tarihinde gazetelerde yer alan açıklamasında, 6 en büyük bankanın 6 aylık kârlarının toplamının, 100 en büyük şirketin yıllık kazançlarının toplamından daha büyük olduğunu ifade ettiğini görmüş bulunuyoruz. Kaynağı üretim olmayan bu tür kazançlar nereden karşılanmaktadır? Bu sorunun yanıtını görmek için 2000 yılı bütçesine kabaca bir göz atmak yeterlidir. 2000 yılı bütçe rakamlarına göre, yıllık gider toplamının yüzde 45’i faiz ödemelerine ayrılmıştır. Vergi gelirlerinin neredeyse tamamına yakını faiz ödemelerine gitmektedir. Bütün bu gerçeklere karşın, gene de “kara delik” olarak nitelendirenler, bütçeden yalnızca yüzde 6’lık bir pay alan sosyal güvenlik kurumları olmaktadır. Spekülatif kazançların böylesine büyük bir pay oluşturması, geleneksel bölüşüm tablosundan ciddi biçimde ayrılan bir durum ortaya çıkarmıştır. Günümüzdeki sömürü ilişkisi üzerindeki etkileri bakımından, 19.yüzyıldan miras kalan toplu pazarlık, grev gibi mekanizmalar büsbütün yetersizleşmektedir. Artık, yaratılan değerden en büyük ve kayda değer payı alanlar genellikle toplu pazarlık masasında yer almamaktadırlar. Onlar, çoğu zaman ülke içinde de değillerdir. Çünkü, yaratılan değerden en büyük payı alanlar, işçi istihdam eden işveren konumundaki sermayedarlar değildir. Kumarhane kapitalizmi koşullarında aslan payını alanlar, spekülatif kazanç sahipleri olmaktadır ve onları, geleneksel mücadele yöntemleriyle, gelirin yeniden dağılımı sürecine dahil etmek olanağı yoktur. Kumarhane kapitalizminin doğuşunun en önce ve en belirgin bir biçimde kendisini gösteren bir diğer sonucu da işsizliktir. Üretmeden, istihdam yaratmadan kazanmanın yollarını bulan sermaye, kanını emdiği canlıların ortasında kanatlarını boşluğa geren bir yaratık gibi büyürken, etrafındaki işsizleşen ve yoksullaşan kitlelerin sayısını hızla büyütmektedir. Bu durum, yalnızca acımasız krizlere sahne olan Latin Amerika veya Uzak Doğu ülkelerini değil, metropol ülkelerini de kapsayan bir yaygınlık kazanmıştır. İşsizlerin sayısı, OECD ülkelerinde 40 milyonu aşmıştır. OECD ülkelerinde, 1970-1996 yılları arasında, nüfus artışı hemen hemen sıfır düzeyindeyken işsizlerin sayısı üç kat artmıştır. ABD’de işletmeler, rekabet koşullarını düzeltmek gerekçesiyle, çalıştırdıkları işçi sayısında büyük ölçekli kısıntılara gitmektedirler. Hiç işçi çıkarmamakla ün yapmış olan IBM, bir çırpıda 40 000 işçinin işine son vermiştir. Fransa’da 1996’da her ay işine son verilenlerin sayısı 35 000’i aşmıştır. 25 Bazı ayrıcalıklı çalışanlar için ömür boyu istihdam garantisi sağlayan Japon işletmecilik modeli, tarihe malolmuştur. 23 L’Autre Davos,age, s.96. I. Ramonet, Géopolitique..., age, s.61. 25 I. Ramonet, Géopolitique..., age, s.63. 24 19. Yüzyıl kapitalizmi, geniş yığınları proleterleştirmiş; emeğinden başka satacak şeyleri olmayanların oluşturduğu bir işçi sınıfının doğuşuna ortam hazırlamıştı. Öyle görünüyor ki yeni bir binyılın eşiğinde boy vermekte olan kumarhane kapitalizmi, insanlara, emeklerini dahi satmak olanağı tanımayan bir dünya sunmaktadır. Yeni Dünya Düzeninde Sendikacılık Halkımızın bir sözü vardır: “Et kokarsa tuz var; tuz kokarsa ne var?” denilir. 19. Yüzyılın büyük düşünürleri, sendikaları, yalnızca kapitalizmin ortaya çıkardığı sorunların çözümü için değil; kapitalizmin son bulması için de gerekli ve kaçınılmaz ilk adımlar olarak görmekteydiler. 26 Yeni Dünya Düzeni koşullarında, sendikaları bu görevlerini yapamayacak konuma indirgemek yönünde bazı nedenler ortaya çıkmış görünüyor. Yeni Liberal iktidarlar, uyguladıkları yapısal uyum politikalarıyla işsizliği görülmemiş ölçülerde artırırlarken, sendikaları baskı altında tutmak ve zayıflatmak konusunda da etkin bir silaha kavuşmuşlardır. Yeni liberal politikaların uygulandığı her yerde sendikalı işçi kitlesi, sendikasız düşük ücretle çalışmak veya sendikalı kalmakta direnerek işsiz kalmak arasında bir tercihe zorlanmıştır. Bu çaresizlik ortamı sayesindedir ki Reagen, hava trafik kontrollerinin grevini, Demir Leydi de Arthur Scargill’in önderliğindeki madencilerin genel grevini başarısızlığa uğratarak sosyal devlet karşıtı politikalarının yolunu açmışlardır. Sendikalı işçi kitlesi üzerindeki ekonomik baskılar, ülkelerin koşullarına göre değişen başka bazı yöntemlerle eşlenmiştir. Latin Amerika’da örnekleri görülen diktatörlük rejimlerine özgü uygulamalar ve cinayetler, bu yöntemlere dahildir. Bizde bu durumun örnekleri 12 Eylül uygulamalarında doruğa ulaşmıştır. Ayrıca, 12 Eylül öncesinde DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in, daha yakın tarihlerde Türk-İş Genel Sekreteri Şemsi Denizer’in öldürülmeleri ve 1 Mayıs 1977 katliamı gibi olaylar, sendikalar üzerindeki baskıcı uygulamaları bütünlemiştir. Sovyet sisteminin çökmesinin ve dünyanın tek kutuplulaşması olarak ifade edilen koşulların da egemen sınıfların sendikalar karşısında izledikleri politika üzerinde yansımaları olmuştur. Kabul etmek gerekir ki geçmişte Bolşevik devrimini Dünyaya ve özellikle de Batıya ihraç etme yönündeki çabalar, Batılı ülkelerin kapitalistlerini ve onların güdümündeki iktidarları derinden etkilemiştir. Batılı egemenler, kapılarını çalan devrim tehlikesinden kurtulabilmek için işçilerinden yükselen talepler karşısında daha tavizkâr olmak yolunu seçmişler; böylece, sosyal devletin doğuşu karşısında daha az engel oluşturan bir tutum izlemek zorunda kalmışlardır. Sendikacılık da bu çerçeve içinde yerleşiklik kazanabilmiştir. Üstelik, en belirgin örnekleri Amerikan sendikacılığının yakın tarihinde bolca görüldüğü üzere, sendikalar çoğu zaman uluslararası düzeyde Batılı egemenlerin anti-komünist mücadelelerinin bir aracı olarak işlev görmüşlerdir. Dolayısıyla, Sovyetlerin çökmesinin Batılı egemenlerin sendikalara ihtiyacının ve hoşgörüsünün sınırlarını daraltan sonuçlar doğurmuş olması doğaldır. Bu durumu, Türkiye’nin NATO’nun ileri karakolu olarak taşıdığı önemin ortadan kalkmasına benzetebiliriz. 26 “[Sendikalarda] gerçekte söz konusu olan; görünüşte söz konusu olandan -yani, ücretin belirlenmesindenibaret olsaydı ve sermaye ile emek arasındaki mevcut ilişkiler ebedi olsaydı, bu birleşmeler gerçeklerin zorunluluğu karşısında başarısızlığa uğrardı. Fakat onlar işçi sınıfının birleşmesine ve sınıf çatışmalarıyla birlikte eski toplumun tümüyle yıkılmasının hazırlanmasına hizmet ederler.” Karl Marks, Travail salarié et capital (1891), Pekin, 1982, s.82. Bütün bu nedenlerin sonucu olarak, İsveç, Danimarka gibi bir kaç ülke hariç tutulacak olursa, sendikalaşma oranındaki düşüşün genel bir eğilim olduğunu söyleyebiliriz. Sendikalaşma oranının (sendikalı işçi sayısının toplam işçi sayısına oranı olarak) 1980-1994 yıllarında Avustralya’da yüzde 48’den yüzde 35’e, Fransa’da yüzde 18’den yüzde 9’a, Hollanda’da yüzde 35’den yüzde 26’ya, İngiltere’de yüzde 50’den yüzde 34’e, ABD’de yüzde 22’den yüzde 16’ya düştüğü görülmektedir. 27 Ülkemizde de, Çalışma Bakanlığı verilerine göre, sendikalı işçi sayısının sigortalı işçi sayısına oranı 1980’den günümüze gelinceye kadar, genelde yüzde 50 civarındayken yüzde 16’ya kadar düşmüştür. Bu oran, kamu kesiminde yüzde 80’den fazlayken yüzde 60’ın altına, özel kesimde ise yüzde 30’a yakınken yüzde 6 civarına düşmüştür. 28 Sendikacılık, uluslararası düzeyde, Yeni Dünya Düzenine başlıca üç ayrı eğilim halinde kümelenmiş olarak girmişti. 29 Bunlardan birincisi DSF(Dünya Sendikalar Federasyonu- WFTU) tarafından temsil edilmekteydi. Esas olarak Sovyet sendikalarıyla Sovyetlere bağlı ülkelerin sendikalarının ve Batı’nın komünistlerin denetimi altında bulunan bazı büyük sendika merkezlerinin katılımıyla oluşan DSF, Sovyetlerin çöküşüyle ve Doğu Blokunda ilk örneği Polonya’da ortaya çıkan, Dayanışma Hareketi türünden oluşumların etkisiyle neredeyse silinme noktasına varacak ölçüde zayıfladı. Öte yandan, DSF bünyesinde yer alan ve önemli ölçüde komünistlerin denetimi altında bulunan İtalya’nın büyük sendika merkezlerinden CGIL, DSF’yi 1973’te toplanan 9. Kongresinde terk etmişti. Fransa’nın en büyük sendika merkezi olan komünist ağırlıklı CGT de DSF’den ayrılmış ve 16 Mart 1999’da ASK (Avrupa İşçi Sendikaları KonfederasyonuETUC) üyesi olmuştur. CGT, UHİSK(Uluslar arası Hür İşçi Sendikaları KonfederasyonuICFTU) üyeliği için de başvurmuş; ancak, bu başvurusu henüz karara bağlanmamıştır. Bu gelişmelerin sonucunda zayıflayan DSF’nin 25-28 Mart’ta Yeni Delhi’de yapılan Kongresi, bazı Hintli, Arap, Latin Amerikalı, Rus sendikalardan oluşan bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Diğer merkezi oluşturan ve başlangıçta Hıristiyan sendikaları bünyesinde toplayan DEK (Dünya Emek Konfederasyonu-WCL,CMT) 30 bünyesindeki laikleşme eğilimi, 1960’lı yıllarda başlamıştı. Hıristiyan sendikacılığın varlık nedeni kazanmasında, komünizmin yayılması karşısında Hıristiyanlıktan yararlanma eğilimlerinin ağır bastığı bilinmektedir. Dolayısıyla, Yeni Dünya Düzeni koşullarında, “yeşil kuşak” teorisi gibi, Hıristiyan sendikacılık akımının da önemli bir varlık nedenini yitirdiği düşünülebilir. Bu iki merkezin zayıflamakta olmasına karşın, UHİSK (Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu-ICFTU) göreli olarak gelişen veya en azından varlığını koruyan bir merkez niteliğindedir. 27 OCDE(OECD), Perspectives de l’Emploi, Juillet 1997, Paris, 1997. S.78. ’97-’99 petrol-iş, s.713. 29 Bkz. A. Işıklı, “Uluslararası Sendikal Örgütler”, Cahit Talas’a Armağan, MB Vakfı Yayınları:9, Ankara, 1990, s:293-310. 28 30 Bu örgütün adı, daha önceki çalışmalarımda DİK(Dünya İş Konfederasyonu) olarak tercüme edilmişti. Ülkemizden Türk-İş, 1960’dan bu yana UHİSK üyesidir. Türk-İş 1988’de ASK’a da üye olmuştur. DİSK ise 1985’te UHİSK ile birlikte ASK üyeliğine de kabul edilmiştir. 1997’de KESK ve Hak-İş, hem UHİSK’na ve ASK’a üye olmuşlardır. Hak-İş’in üyeliği, tüzüğüne laiklik ilkesini koyma taahhüdünde bulunması sonucunda mümkün olabilmiştir. UHİSK’nun, 3-7 Nisan 2000 tarihinde toplanan kongresinde “küreselleşme ve dayanışma” teması ağırlıklı bir yer tutmuştur ve, “sosyal adaletin küreselleşmesi” söyleminin vurgulandığı bir platform olarak işlev görmüştür. Genel olarak sendikacılık hareketinde görülen bu değişmelere ek olarak, Yeni Dünya Düzeni koşullarında yeni bazı arayışların varlığından da söz edilebilir. Bu çerçevede “korporatist işlevsellikten bağımsız toplumsal güce” doğru “yeni enternasyonalizm” eğilimlerinin varlığına işaret edilebilir. 31 Ancak, bütün bu gelişmelerin, Yeni Dünya Düzeninin emek ve demokrasi karşıtı yönde dönen çarklarını etkileyecek güce eriştiklerini söylemenin uzağında bulunduğumuz da bir gerçektir. Dünyanın kaderinin belirlenmesinde Batı sendikacılık hareketinin önemi yadsınamaz. Ne var ki Batı sendikacılık hareketi, tarih boyunca bir sapmadan bir başka sapmanın çıkmazına yuvarlanarak zaman geçirdikten sonra, şimdi de Blaireci “yeni sol”un veya Avrupa merkezli bir başka eğilimin yörüngesine girmekten başka bir şey yapabilecek güce sahip görünmemektedir. Bu nedenledir ki çoğu zaman, Batılı sendikaların yoksul ülkelerin emekçilerinin sorunlarına olan ilgileri, kendi Batı merkezli çıkarlarının gözetilmesi amacının üstüne çıkamamaktadır. Örneğin, başka ülkelerdeki düşük ücretlere veya çocuk işçi istihdamına karşı çıkmaları, rakip ülke mamullerinin fiyatlarının artması yüzünden kendi ülkelerindeki üretimin daralmasını ve işsizliğin artmasını veya kendi ülkelerindeki sermayenin ucuz emek peşine düşerek kaçmasını önlemek gibi amaçlarla sınırlı kalmaktadır. Buna karşılık, kendi dışlarındaki ülkelere dayatılan ve işsizliğin de her türlü sömürünün de gerçek kaynağını oluşturan yeni liberal politikalara karşı aynı duyarlılığı ve tepkiyi gösterdiklerini görmek mümkün olamamaktadır. Oysa, meselenin özü, Batı sendikacılığında, Dünya emekçileriyle içtenlikli ve etkin bir dayanışma kurma yolunda yeterli bilincin oluşmasıyla derinden bağlantılıdır. Unutmamak gerekir ki 1970’li yıllardan bu yana süregelen bunalımın temelinde de ve dolayısıyla Batı’da sosyal devlet ile demokrasi arasındaki konsensusun çökmesinde de belirleyici olan gerçek, yoksulluk ve adaletsizlik içinde yüzen bir dünyada, Batı toplumlarını birer refah adacığı olarak yaşatmanın olanaksızlığıdır SONUÇ ve ÖNERİLER 1. Yılların çileli birikimleriyle oluşturulmuş bulunan kamu mallarını satarak hiçbir soruna çözüm bulunamaz. Bu yolda ısrar edilmesi, sorunları çok daha ağırlaştıracaktır. Özelleştirmelerin şiddetle ve kesinlikle karşısındayız. Özellikle, sağlık, eğitim ve sosyal güvenlik alanlarında değişik isimler altında gerçekleştirilen özelleştirmelerin söz konusu alanlarda tam bir çöküş anlamına geldiğinin bilincindeyiz. 2. Yalnızca, özelleştirmelere karşı çıkarak özelleştirme yönündeki gidişi durduramayız. Kamunun daha demokratik ve daha sosyal adaletçi bir yapılanmanın ana unsuru olmasını sağlamak da emekçilerin ve en başta da örgütlü emekçilerin görevi olmalıdır. 31 Metin Özuğurlu, “Sendikacılık Hareketinin Krizi ve Yeni Gelişmeler”, SBF Dergisi (basılmakta). 3. İşçiler ve sendikalar tüm emekçi kesimlerin yararına olan amaçlar doğrultusunda mücadele ettiklerini, herkese anlatmalıdırlar. Sendikasız emekçiler, özelleştirmenin sendikalıların ayrıcalığına son vermek için gerekli olduğu yolundaki propagandaların tutsağı olmaktan kurtarılmalıdırlar. 4. Her şey önce yozlaştırılmakta, sonra da bu yozluk, halk yararına atılımları ve birikimleri tahrip yolundaki politikalara dayanak yapılmaktadır. Özelleştirme, pek çok kesime bu yolla kabul ettirilebilmiştir. Bankaları ve ekonomiyi siyasetten arındırma iddiasının, son zamanlarda yoğunlukla tekrarlanması da benzer bir durum oluşturmaktadır. Bizler, uluslar arası sömürücü çevrelerin emrindeki siyasete karşıyız; ancak, emekten ve halktan yana bir siyasetin oluşumu yönündeki siyasal sorumluluklarımızın gereklerini yerine getirmekte sonuna kadar kararlıyız. Tüm ekonomik kararların halktan yana bir siyasetin ürünü olması yolundaki kararlığımızdan vazgeçemeyiz. 5. Halkımız, yararlanmadığı bir dış borcun yükü altında ezdirilmektedir. Borçtan kimler yararlandıysa onlar ödemelidir. Borçların ödenmesini de kalkınmayı da karşılayacak kaynak vardır. Bunun için ona buna el açmaya ve bu yüzden ulusal çıkarlarımızdan tavizler vermeye gerek yoktur. Halkın alın terinin ve göz nurunun ürünü olan, ancak dar bir ayrıcalıklı kesimin istifadesinde bulunan değerlerin servet vergisi yoluyla halk için vergilendirilmesi, er geç, reddedilmesi mümkün olmayan bir zaruret olarak ülkemiz gündemine gelecektir. 6. Türkiye, uluslararası sermayenin at oynattığı bir kumarhane olmaktan kurtarılmalıdır. 22 Şubatta görüldü ki uluslararası sömürücüler, birer yıl ara ile dayattıkları sözde kurtarma reçeteleri sayesinde bir çırpıda ülke zenginliğinin %40’nı çarpıp götürmüşlerdir. Bu ülke bizimdir. Bizim işgücümüzün karşısına aşılmaz vize duvarları dikmiş olanlar, ellerini kollarını sallayarak ülkemize sermaye sokup, kat kat fazlasını geri çekmek ayrıcalığına sahip olmamalıdırlar. Döviz ve sermaye kontrolü doğal ve kaçınılmaz bir görevdir. 7. Avrupa Birliği’ne girmek hayaliyle, Sevr tahrikçiliğine alet olamayız. Ülkemizde demokrasiye de, insan haklarına da gerçeklik kazandıracak olan, öncelikle biziz. Demokrasiyi ve insan haklarını her zaman, her yerde tahrip etmiş olanlar, uluslar arası sömürgeciler ve onların hizmetinde olanlardır. Demokrasi ve insan hakları, onların sayesinde değil; onlara rağmen, korunacak ve geliştirilecektir. 8. Avrupa, anlaşmalarla taahhüt ettiği serbest dolaşım hakkımızı tanımazken, biz Gümrük Birliğine girmekle tek taraflı olarak tüm kozlarımızdan ve avantajlarımızdan vazgeçmiş bulunuyoruz. Gümrük Birliği anlaşmasını iptal etmek ve Gümrük Birliğinden derhal çıkmak zorundayız. 9. Dış ilişkilerimizi Avrupa Birliği kapısına kilitleyemeyiz. Başta komşularımız olmak üzere, tüm ülkelerle, çıkarlarımızla çelişen tüm bağlardan kurtulmuş olarak özgürce ve barış ve dostluk temelinde ilişkiler kurmalıyız. 10. Emekçi halkın birliğine hiçbir şey gölge düşürmemelidir. Halkı birbirine düşman yapmayı amaçlayan ve esas çelişkiyi örtüleyen bir takım yapay çelişkilerin oluşturulmasına hizmet eden, her türden ırkçı tahriklere ve din sömürüsüne inançla ve kararlılıkla karşı çıkmalıyız. ENFLASYONLA MÜCADELE PROGRAMINDA MALİYESİNİN İŞLEVİ VE YAPISI (2000-2003) KAMU Prof. Dr. Sinan Sönmez ∗ I. Giriş Enflasyonla mücadele programı Aralık 1999 tarihinde IMF ile imzalanmış olan 17. Stand-by anlaşmasına uygun olarak 2000 yılı başında uygulamaya konulmuştur. On ay sonra, Kasım 2000 tarihinde likidite krizi patlak vermiş ve Türkiye morataryum (dış borçları ödeyememe durumu) ilanından IMF’ den almış olduğu finansal destek veya yeni kredi ile kurtulmuştur. Programda bir değişiklik yapılmaksızın, IMF kredisiyle krizin geçiştirilmesi sonucunda Şubat 2001’de derin bir finansal kriz belirmiş ve TL önemli oranda devalüe edilmiştir. Kriz karşısında hükümet, programı sürdürmekte kararlı olduğunu açıklarken, “kur çipası”ndan vazgeçerek “dalgalı kur” rejimine geçmiştir.IMF’den yeniden ve kapsamlı bir finansal destek talep eden koalisyon hükümeti, Kemal Derviş’in hükümet üyesi olmasıyla birlikte yeni programı oluşturma sürecine girmişir. Önceleri “ulusal program” olarak adlandırılan yeni önlemler paketi, daha sonra Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP) başlığı altında kabul edilmiştir. GEGP esas olarak, bir önceki programın derin kriz dikkate alınarak gözden geçirilmiş ve daha da katılaştırılmış halidir. GEGP sürecini sağlamlaştırma doğrultusunda, IMF ile Ocak 2002 tarihinde 18. stand-by anlaşması imzalanmıştır. IMF programlarının uygulanması paralelinde bu kurumdan finansal destek veya kredi sağlanmıştır. IMF giderek sayısı artan “gözden geçirme” lere bağlı olarak kredi dilimlerini açmaya başlamıştır. Kısacası, ∗ Prof.Dr., Atılım Üniv., İktisat Bölümü Ankara Üniv., SBF (e) öğretim üyesi IMF Türkiye ekonomisi ve hükümet(ler) üzerindeki baskısını ve denetimini giderek artırmış, hükümetler IMF’ye stand-by anlaşmalarında verilen taahhütlerin yerine getirileceği taahhüdünü, bu kuruma yönelik niyet mektupları ile vermiştir. Nitekim taahhütler yerine getirildiği ölçüde veya denetim sonuçlarına bağlı olarak IMF peyderpey kredi vermeye başlamıştır. Finansal krizin reel sektör başta olmak üzere tüm ekonomiyi ve sosyal yaşamı tahrip ettiği bilinmektedir. Krizin etkisi siyasal alanda da ortaya çıkmış ve Kasım 2003 seçimleri sonucunda AKP Meclis’te, seçim sisteminin garabetinden yararlanarak, mutlak çoğunluğu elde etmiştir. İslamcı bir siyasi partinin kurduğu hükümetler de IMF programını uygulamayı sürdürmüş ve sürdürmektedir. İlginç olan nokta da İslamcı ideolojiyle yeni-liberal programın tam anlamıyla bağdaştırılması, herhangi bir sürtüşmenin ortaya çıkmamasıdır. Enflasyonla mücadele için gerekli olduğu ileri sürülen IMF patentli programın uygulaması sürecinde, bu bağlamda krizi izleyen dönemde kamu maliyesinin ve/veya devlet bütçesinin yapısındaki değişiklikler ne olmuştur? Kamu maliyesinin/bütçenin programdaki işlevi nasıl yorumlanabilir? Bu bildiri/makalede esas olarak bu soruların yanıtlarını arayacağız. Bu bağlamda kaçınılmaz olarak 17. Stand-by anlaşmasına başvuracağız. II. 17. Stand-by Anlaşması Kamu maliyesinin işlevini belirleyebilmek için yeni stand-by anlaşmasının dayandığı 9.12.1999 tarihli Niyet Mektubu’nda açıklanan “enflasyonla mücadele programı”nın (dezenflasyon programı) içerdiği ilkeler ve düzenlemelerin incelenmesi gereklidir. Kuşkusuz kamu maliyesi ve/veya bütçeye ilişkin düzenlemelerin, diğerlerinden tamamen soyutlanması hem anlamlı olmaz, hem de böyle bir ayrımın yapılması güçtür. Bununla birlikte IMF güdümlü yeni programın önemli bir ayağını oluşturması ve düzenlemeye tabi tutulan diğer alanlarla yakın bağlantılar içinde bulunması nedeniyle kamu maliyesine verilen işlevleri ve yapılacak düzenlemelerden kamu maliyesinin etkileşimini mercek altına almak anlamlı gözükmektedir. ♦Resmi belgelerde programın dayandığı üç temel öğe veya ilke; “kamu kesimi temel fazlasının mümkün olduğunca yüksek tutulması, yapısal reformlar ve tutarlı gelir politikaları ile desteklenmiş sıkı döviz kuru taahhütleridir”(Hazine Müsteşarlığı, 2000) . Bir başka deyişle uygulanacak modelde; (a) daraltıcı bütçe/maliye politikası, (b) belirtilen bütçe/maliye politikası ile uyumlu para/kur politikaları, (c) kamu çalışanlarının maaş ve ücretlerinin öngörülen enflasyona göre, özel sektörde ise fiyat ve ücretlerin piyasa koşullarınca belirlenmesini öngören gelirler politikası, (d) ekonomiyi bir bütün olarak “serbest” piyasa koşullarına, bu bağlamda yabancı sermayeye açacak olan özelleştirme, deregülasyon ve serbestleşme uygulamasının hızlandırılmasını ve kapsamının genişletilmesini içeren “yapısal reformlar” başlıca politika araçlarıdır. Nominal kur çipasına dayalı dezenflasyon programının vazgeçilmez performans kriterleri arasında yer alan ve kamu kesimi genel dengesi ve bütçe politikası açısından ciddi kısıtlamalar getiren “kamu kesimi temel fazlası”nın ne anlama geldiğini ve kapsamını açıklamak gerekiyor. Söz konusu fazla merkezi konsolide bütçeyi, bütçe dışı fonları (BDF), yerel yönetimleri, finans sektörü dışında faaliyet gösteren kamu teşebbüslerini, Merkez Bankası’nı ve kamu bankalarının görev zararlarını kapsamaktadır. Uygulanacak programda konsolide kamu kesimi sektörü temel fazlasının için özelleştirme gelirleri hariç üçer aylık performans kriterlerinin, özelleştirme gelirlerini de içeren yıllık ayrı bir performans kriterinin belirlenmesi, söz konusu kavramın önemini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda performans kriteri oluşturacak temel fazlaya ilişkin konsolide kamu kesimi ise konsolide bütçeyi, sekiz KİT’i, İşsizlik Sigortası Fonu’nu ve üç sosyal güvenlik kuruluşunu kapsamaktadır. Konsolide bütçenin yanısıra ilgili kurum ve/veya kuruluşların bütçelerinde faiz ödemeleri dışındaki kalemlerin fazla vermesi ve bu fazlanın performans kriteri olarak belirlenmesi söz konusudur. Performans kriteri programın öngörüldüğü biçimde işlediğine ilişkin en önemli gösterge olup, IMF’ nin açmayı taahhüt ettiği kredi dilimlerinin serbest bırakılmasında belirleyici olmaktadır. Eğer öngörülen hedefe ulaşılmazsa, yani performans kriterine uyulmazsa, programın devamı IMF İcra Direktörler Kurulu’ un onayını gerektirmektedir. Bu kurul, eğer sapma çok küçük ise ve hükümet, programı tekrar rayına oturtmak için iyileştirici önlemler alabileceğini kanıtlarsa bu tür bir onayı vermektedir. Kısacası performans kriterleri arasında önde gelen konsolide kamu kesimi temel fazlası, IMF güdümlü programın devamı ve IMF’ nin yeni kredi dilimlerinin açılmasını onaylaması için yaşamsal bir öneme sahiptir. Dolayısıyla kamu maliyesinin, bu bağlamda maliye/bütçe politikasının öngörüldüğü biçimde uygulanmasına, IMF güdümlü programım sürdürülmesi yönünden anahtar rolü verilmektedir. ♦Yukarıda belirtilen temel politikaların yürütülmesinde kamu maliyesi, bu bağlamda konsolide bütçenin yaşamsal bir işleve sahip olduğu saptanmaktadır. Kamu kesimi temel fazlasının elde edilmesinde konsolide bütçenin en önemli role sahip olması söz konusudur. Bütçeden yapılacak faiz ödemelerinin aksatılmaksızın yerine getirilmesi sürdürebilir iç borçlanmanın sağlanması için olmazsa olmaz koşul olarak ortaya konulduğu için, geri kalan kalemlerde reel anlamda harcamaların daraltılması gerekli olmuştur. Yalnızca yatırım ve cari harcamaların personel ödemeleri değil, transfer harcamaları içinde yer alan diğer kalemlerin de genelde olumsuz yönde etkilenmeleri kaçılmaz hale gelmektedir. Daraltıcı maliye/bütçe politikaları bu temelden yükselmekte, bütçenin temel işlevi faiz ödemelerinin yerine getirilmesi olmaktadır. Faiz dışı fazla hedefi gelirler politikasının kamu ayağını belirlemekte, beklenen enflasyona göre ücret/maaş artışları, reel ücretlerin olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır. Enflasyon belirleme tekniklerinin güvenilirliği tartışmasına girmeksizin önemli gördüğümüz bir noktaya değinmek gerekiyor; rantın bizzat uygulanan politikalar tarafından beslendiği ve büyük boyutlara ulaştığı bir ekonomide, özellikle düşük hatta orta-alt gelir grubunun tüketim harcamalarına konu olan mal kalemlerinde fiyat artışlarının yüksek olmaması, ağırlıklandırılmış ortalama fiyat artış rasyosunun çok da anlamlı olmadığını işaret etmektedir. Kaldı ki, gelir bölüşümündeki eşitsizliklerin ulaştığı boyut, kısmi bir rahatlama sağlasa da tedrici bir düzenlemeyi gerekli kılarken, resmi çevrelerce “refah payı” olarak adlandırılan düzenleme,çalışan kesimleri ikna etmemekle birlikte propaganda amacıyla kullanılmıştır. Yapısal reformlar olarak nitelendirilen düzenlemelerin kapsamı ve özellikleri dikkate alındığında bir bütün olarak söz konusu reformların serbestleşme, deregülasyon ve özelleştirmeyi öngördüğü saptanmaktadır. Bu durumda reform, bir bütün olarak Türkiye ekonomisinin, sorgulanmaksızın küresel düzene bir biçimde eklemlenmesi politikalarını içermektedir. Bu tür düzenlemelerle kamu ekonomisinin güçsüzleştirilmesi, sosyal kazanımlar ile sosyal devletin tasfiyesi, kamu yönetiminin zayıflatılması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda kamu maliyesi, bu bağlamda bütçenin yapısını etkilenmesi kaçınılmaz gözükmektedir. Bu noktada özelleştirme hedefi ve politikaları üzerinde kısaca durmak gereklidir. Niyet Mektubu’nda ifade edildiği biçimiyle, “Yapısal reformlara mali ayarlamayı sürdürebilir kılmak, etkinliği artırmak ve artan özelleştirme gelirleri sayesinde kamu borcunun azaltılmasını kolaylaştırmak için ihtiyaç vardır”. Bir yandan sosyal devlet bağlamında yerine getirilmesi gerekli görevlerden kaynaklanan harcamaların hızlı biçimde kısılmasına yer verilirken, aynı zamanda ticarileştirme ve özelleştirmenin kamu hizmet üretimi ve sunumuna taşınması anlam yüklüdür. Bu politikaların göstergesi olarak konsolide bütçe başlangıç ödeneklerinde eğitim, sağlık, kültür hizmetlerini kapsayan sosyal ihtiyaç kalemlerinin payının 1992-2000 kesitinde % 26.1’den % 12.3’e, kollektif üretim altyapısını oluşturan ekonomik hizmetlere ayrılan payın da aynı zaman kesitinde %17’den % 6.2’ye düşürüldüğü gözlenmektedir ♦17. Stand-by anlaşması ile uygulamaya konulan nominal kur çipasına dayalı dezenflasyon programı kamu maliyesi yönünden kamu iç borçlanmasını sınırlandırma, borçlanmanın vadesini uzatma ve faizleri aşağı çekmeyi hedeflemiştir. Programın bu açıdan önemli bir özelliği de dış finansmanın, bu bağlamda dış borçlanmanın iç borçlanmayı ikame etmesi tasarımıdır. Aslında dış finansman ve/veya borçlanma dezenflasyon programında olmazsa olmaz koşul veya değişkendir. Şöyle ki, Merkez Bankası net iç varlıklar kaleminin sınırlandırılması, piyasa fonlamasının net dış varlıklara bağlanması söz konusudur. Böylece piyasanın likidite ihtiyacının karşılanması için net uluslararası rezervlerin artırılması gerekli kılınmıştır. Rezervler Merkez Bankası’nın stokladığı altın ve döviz miktarından brüt uluslararası yükümlülüklerin çıkartılmasıyla elde edilmektedir. Emisyonu olanaklı kılan parasal taban genişlemesi ise rezervlerin artışına bağlıdır. Net rezerv artışı Hazine ve bankaların Merkez Bankası’na döviz satışı ile olanaklı kılınmaktadır. Kısacası IMF modelinin çalışabilmesi için Hazine’nin ve bankaların dış finansal piyasalardan borçlanabilmeleri, yabancı sermaye girişi ve döviz kazandıran özelleştirmelerin yapılması gerekli olmaktadır. Dikkate alınması gerekli diğer koşullar arasında cari açığın finanse edilebilir düzeyde seyretmesi, bütçe/kamu açıklarının kapatılması veya minimum düzeye çekilmesi ve bankacılık sisteminin döviz/TL cinsinden likit kalması, yani yükümlülüklerini aksatmaksızın yerine getirmesi bulunmaktadır. ♦Dezenflasyon programı 2000-2002 döneminde enflasyonu giderek düşürmeye kilitlenmiştir. Programa göre 2000 yılı sonunda TEFE artış hızı %20’ye TÜFE’ ninki ise %25’e düşürülecek, 2001 yılı sonunda TEFE ve TÜFE artış hızları sırasıyla %10 ve %12 olacak, 2002 yılı sonunda ise ilgili oranlar sırasıyla %5 ve %7’ye çekilecektir. Program kamu kesimi temel dengesinin 2000 yılında - GSMH’ nin %1.5’ine eşit olacağı öngörülen deprem harcamaları hariç- GSMH’ nin %3.7’si kadar fazla vermesini hedeflemektedir. 1999 yılında kamu kesimi temel dengesinin GSMH’ ye göre %1.9 açık verdiği dikkate alınırsa, GSMH’ nin %5.6’sına karşılık gelen bir yeniden yapılanmanın öngörüldüğü ortaya çıkmaktadır. 2000 yılı konsolide bütçesi de dezenflasyon programının hedefleri doğrultusunda hazırlanmıştır; 46.7 katrilyon TL’ye ulaşan bütçe başlangıç ödeneklerinin %21.2’si personele, %5’i yatırıma ayrılırken, faiz ödemelerinin payı %45.3 olarak saptanmıştır. Faiz ödemelerinin vergi gelirlerine ve bütçe gelirlerine oranı ise sırasıyla %88.1 ve %64.9 olarak belirlenmiştir. Bütçe gelirlerinin toplam giderleri karşılama oranı %69.8, vergi gelirlerininki ise %51.4 olarak öngörülmüş, toplam bütçenin %30.2’sine karşılık gelen 14.1 katrilyon TL tutarında bütçe açığı hesaplanmış, ancak toplam bütçe ödeneklerinin %54.7’sine ulaşan faiz hariç giderlerden 7 katrilyon TL’ye ulaşan, bir başka deyişle bu tür giderlerin %27.4’üne ulaşan bir tasarruf fazlası hedeflenmiştir. Faiz dışındaki harcama kalemlerinden, özellikle reel harcama kalemlerinden yapılacak tasarrufun iç borç faiz ödemelerinde kullanılması söz konusudur. Dolayısıyla konsolide bütçenin finansman ihtiyacı 14 katrilyon TL dolayında belirlenmiştir. Devlet tahvili ve hazine bonosu (DİBS: Devlet İç Borçlanma Senetleri) ihracına dayalı kamu iç borçlanmasında vadenin uzatılması ve faizlerin düşürülmesi perspektifinde toplam DİBS stokunda kısa vadeli bono payının Aralık 1999 ile Aralık 2000 yılı aralığında %14.1’den %5.6’ya çekildiği,buna karşın uzun vadeli tahvil ihracına ağırlık verildiği gözlenmektedir. Borçlanma sürecinde Hazine bileşik faizinin Kasım 2000 krizine dek hızla düştüğü ve ortalama oranın %37.9’a eşitlendiği, yıllık ortalama enflasyon oranı (TÜFE) dikkate alındığında yıllık net getirinin - %10.9’a gerilediği saptanmaktadır. Ancak düşük kur politikasına paralel olarak DİBS’ lerin dolar bazındaki getirisi, 1999 yılına göre yarı yarıya azalmış olmasına karşın, gene de yüksek bir oran olan %11 düzeyini yakalamıştır. 2000 yılında 13.5 katrilyon TL tutarında net borçlanmaya gidilmiş ve iç borç stoku 36.4 katrilyon TL’ye ulaşmıştır. Nakit dışı borcun oranı %19.2’ye ulaşmakta olup, sabit faizli borcun oranı %56, değişken faizli borcunki %36, döviz ve dövize endeksli borcun oranı ise %8’dir. III. Programın Kaçınılmaz Sonucu: Finansal Krizler 22 Kasım 2000 tarihinde beliren döviz/likidite krizi bizzat uygulanan modelden kaynaklanmıştır. Düşük döviz kuru temelinde uygulanan politika demeti, cari açıktaki patlama ile dış ödemeler dengesinde somutlaşan istikrarsızlık ve çalkantı, hızla finansal piyasalara yayılmıştır. Dış finansal serbestleşme ile faiz ve döviz kurunu politika araçları olarak kullanma olanağını yitiren Merkez Bankası’nın pasif konuma itilmesi, 17. stand-by anlaşması ile net iç varlıkların dar bir bir bant içine sıkıştırılmasıyla tamama erdirilmiştir. Bu olgu bankaların likit olmaması ile birlikte ele alındığında krizin tetiklenmesi kaçınılmaz olmuştur. Ancak likidite darlığını bankaların zaman içinde oluşan hastalıklı ve kırılgan yapılarını dikkate alarak çözümlemek gerekmektedir. Ticari bankalar gerçek bankacılık faaliyetlerinden uzaklaşıp DIBS ticaretine odaklandıkları, yetersiz sermaye tabanına sahip oldukları, kredi riskini ölçme ve değerlendirmede gerçekçi olmadıkları, ortaklarına ve bağlı şirketlere aşırı kredi kullandırdıkları, aşırı derecede vade uyumsuzluğuna sahip oldukları ve kısa vadeli dış borçlanmanın yol açtığı aşırı (net) döviz açık pozisyonuna sahip oldukları ölçüde kırılgan bir yapıya sahip olmuşlardır. Sorunlu olan bankalar portföylerindeki DİBS’ leri Merkez Bankası’na, daha sonra geri almak üzere satarak likidite sağlamalarının sınırlandırılmış olması nedeniyle, çok yüksek faiz üzerinden repoya yönelmişler, Merkez Bankası ise stand-by anlaşması gereği bankalara açtığı kredi ve açık piyasa işlemleri (APİ) hacmini genişletememiştir. Bir bütün olarak ele alındığında IMF patentli dezenflasyon programı dış finansman ve/veya borçlanmaya dayandığı ölçüde kırılganlığı bizzat bünyesinde taşımaktadır. Eylül 2000’den itibaren yaklaşan krizin sinyalleri dış piyasalar kadar iç piyasalardan da alınmaya başlanmıştır. Dış piyasalardan borçlanma faizine uygulanan risk primi artmaya başlamıştır. İç piyasalarda ise, Ağustos ayından itibaren bankaların üç aylık tasarruf mevduatına uyguladıkları faiz, İnterbank gecelik faizi (TL) ve DİBS yıllık bileşik faizi tırmanışa geçmeye başlamıştır. Bu ortamda likidite krizi, tümüyle yabancı ve yerli aktörlerin sıcak sermaye hareketlerinden oluşan; borsadan yurtdışına çıkışlar, yenilenmeyen kısa vadeli dış krediler, borç senetlerinin dolara çevrilmesi ve diğer yerli varlıkların dolara ve yurtdışına yönelmelerinden ve on gün içinde net dış varlıklarda ve Merkez Bankası rezervlerindeki erimeden kaynaklanmıştır ♦Kasım’da patlak veren krizin aşılması doğrultusunda Merkez Bankası IMF’ nin onayı ile bankalara API ile TL cinsinden likidite sağlamış, bir başka deyişle bankalarla repo yapmış, böylelikle belirli bir süre için net iç varlıklarını artırarak emisyona gitmiştir. Bankalar TL cinsinden likiditeyi kullanarak Merkez Bankası’ndan döviz satın almışlar, sonuçta Banka’nın büyük ölçüde borçlanma yoluyla elde ettiği rezervleri önemli ölçüde erimiştir (17 Kasım-1 Aralık tarihleri arasında brüt döviz rezervlerindeki azalma 5.5 milyar dolara ulaşmıştır). Faizlerdeki yükselme ve rezervlerin kullanılmasının yanısıra IMF’ nin açtığı kredi krizin geçiştirilmesinde etkin olmuştur. IMF’ nin “Ek Rezerv İmkanı” kapsamında kısa vadeli ve % 7 gibi yüksek faiz üzerinden 7 450 milyon dolar tutarında desteğin yanısıra, stand-by çerçevesinde 1 670 milyon dolar tutarında kredi dilimini açmayı kabul etmiştir. Dünya bankası ise Ülke Yardım Stratejisi kapsamında 1 028 milyon dolar (778 milyon dolarlık kısmı kamu bankalarının özelleştirilmesi temel koşuluna dayalı Mali Sektör Kredisi, 250 milyon dolarlık kısmı Özelleştirmeye Sosyal Destek Programı çerçevesinde verilen kredidir), kamu bankalarının yeniden yapılandırılmasına Destek Kredisi olarak da 500 milyon dolar tutarında kaynağı BDDK’ ya tahsis etmeyi kabul etmiştir. Kriz sürecinde açıklanan 62 maddelik ek Niyet Mektubu’nda mevcut maliye/bütçe, para/kur ve gelirler politikalarının kararlılıkla sürdürüleceği vurgulanmıştır. İlginç olan bir husus da bankalardaki mevduat garanti sisteminin sürdürüleceğinin ve yabancı bankaların Türkiye’deki ticari bankalara açtıkları kredilerin hükümetin güvencesinde olduğunun açıklanmasıdır. Niyet Mektubu’nun çarpıcı bir özelliği de “yapısal reformlar” bağlamında verilmesidir. çok ayrıntılı bir özelleştirme takvimine yer ♦Aralık 2000’de yapılan düzenlemelerden 19-22 Şubat 2001 tarihinde beliren ve etkileri zaman içinde derinlik kazanan ve yayılan ana finansal krize uzanan kesitte, 17. Stand-by anlaşması ile alınan önlemlerin ve iktisat politikası araçlarının daha da güçlendirilerek uygulanmasına devam edilmiştir. Bu bağlamda enflasyonu aşağı çekmek doğrultusunda kamu kesimi ve konsolide bütçe temel fazlasının elde edilmesi için daraltıcı maliye/bütçe politikaları, sıkı döviz taahhüdüne dayalı para politikası, buna uygun gelirler politikası sürdürülmüş, özeleştirmelere hız kazandırmak için yeni düzenlemeler yapılmıştır. 2001 yılı için GSMH artışı % 4.5, GSMH deflatörü % 18, yıl sonu itibariyle TEFE % 10, TÜFE % 12, yıllık ortalama dolar kuru 715 bin TL, cari işlemlerin GSMH’ ye oranı % 3.1 olarak belirlenmiştir. Yaklaşık 48.4 katrilyon TL olarak belirlenen konsolide bütçede faiz dışı fazla 11.4 katrilyon TL, bütçe açığı da 5.2 katrilyon TL olarak öngörülmüştür. Bir başka deyişle bütçenin GSMH’ ye oranı % 31.5’e çekilmiş, faiz dışı giderlerin GSMH’ ye oranı % 20.7 olarak saptanmıştır. Faiz dışı fazla 2000 yılı gerçekleşme tahminlerine göre artırılarak % 7.5, . faiz ödemelerinin GSMH’ ye oranı % 10.9, personel giderleri ve yatırımların payları ise sırasıyla % 7.8 ve % 2.3 olarak belirlenmiştir. Sosyal güvenlik kurumlarına yapılacak ödemelerin payı % 2.8 ile yaklaşık olarak sabit tutulmuştur. 2001 yılı bütçesi maliye/bütçe politikalarının daraltıcı yönünü açıkça sergilemektedir; faiz ödemeleri bir başka “çipa” olmakta, faiz dışı fazlanın yüksek tutulmasına bağlı olarak reel harcamalar düşük düzeyde tutulmaktadır. Finansman yönünden özelleştirmeler ve vergiler ile toplam 43.1 katrilyon TL tutarında gelire ulaşılacağı, açığın 4.8 katrilyon liralık kısmının net iç borçlanma, 0.4 katrilyonluk kısmının da net dış borçlanmayla finanse edileceği kurgusu yapılmıştır. İç borçlanmanın azaltılması ve borç faizlerinin yaptığı mali baskının hafifletilmesi stratejisi, faiz hadlerinin aşağı çekilmesi ve dış finansmana ağırlık verilmesi tasarımına dayanmaktadır. Oysa Kasım krizinin yol açtığı dengesizlik tüm hesapların yeniden gözden geçirilmesini gerektirmekteydi. Dengesizlik ve belirsizlik ortamında hükümet, IMF ve Dünya Bankası’ndan takvime bağlı olarak elde edeceği dış finansmana dayanarak, mevcut dezenflasyon programını uygulamaya devam etmiş, 2001 yılına ilişkin makro göstergeler ve bütçe hedefleri gerçekçi olmayan biçimde belirlenmiştir. Böylece Kasım 2000’de ortaya çıkan öncü krizin amorti edilmesi ve dengelerin yeniden kurulması sürecinde, Kasım ayında tavan yapan faizlerin yeniden % 30'lar düzeyine çekilmesinin ve/veya bu düzeyin uzun süre korunabilmesinin çok güç, hatta olanaksız olduğu, finansal krize bağlı olarak bilançoları bozulan bankaların dışarıdan borçlanmalarının giderek güçleştiği, enflasyonda belirli bir düşmenin yaşanmış olmasına karşın saptanan hedeflerin aşılmış bulunduğu, bankaların kamu kağıtlarına yönelmeleri için devlet borçlanmasına uygulanan faiz hadlerinin yukarı çekilmesinin kaçınılmaz olduğu ve böylelikle enflasyonist baskının artacağı, dış finansmanın giderek zorlaştığı, krize rağmen döviz kuru üzerindeki baskının TL’deki aşırı değerlenmeyi sürdürdüğü, piyasanın fonlanmasında Merkez Bankası’nın pasif konumunun sürdürülmesinin ve borçlanma yoluyla uluslararası rezervlerin artırılmasının, kısa vadeli sermaye hareketlerinin hiçbir biçimde denetlenmediği bir ortamda yüksek riziko arz ettiği, TMSF’ ye transfer edilen özel bankaların zararlarının giderek arttığı ve finansman ihtiyaçlarının büyük boyutlara ulaştığı dikkate alınmamıştır. Nitekim Kasım ayında geçiştirilen öncü kriz, 19 Şubat 2001 tarihindeki siyasi kriz ve/veya gerginlik ile daha şiddetli olarak ana kriz şeklinde ortaya çıkmıştır. Siyasi gerginlik olgunlaşmış bulunan finansal krizin bahanesi veya ateşleyicisi olmuştur. Siyasal gerginlik finansal çöküşün tarihini yalnızca öne almıştır. IV. GEPG: Temizlik Harekatı mı? Şubat 2001 kriziyle birlikte, 2001 yılı için yapılan makroekonomik ve konsolide bütçeye ilişkin rakamsal öngörüler ve hedefler de facto ortadan kalkmıştır. Kur çipasının terkedilerek dalgalı kur uygulamasına geçilmesi, dezenflasyon programının terk edilmesine yol açmamış, programın daha da güçlendirilmesi yolunda yeni düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. Güçlendirilmiş haliyle yeni program 14 Nisan ve 15 Mayıs tarihlerinde iki aşamada açıklanmıştır. Önceleri “Ulusal Program”, daha sonra ise “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” (GEGP) olarak tanımlanan yeni dezenflasyon ve yapısal uyarlanma programında, amacın, “…bir daha geri dönülmeyecek şekilde kamu yönetiminin ve ekonominin yeniden yapılandırılmasına yönelik altyapıyı oluşturmak” olduğu belirtilmiştir. ♦GEPG’ nin içeriğinin ayrıntılarıyla açıklanması ve değerlendirmesine girmeyerek, konumuz açısından önemli gördüğümüz değişkenler üzerinde duracağız. GEPG’ de GSMH’ nin 2001’de % 3 oranında küçüldükten sonra 2002’de % 5, 2003’de ise % 6 büyüyeceği öngörülmektedir.TÜFE artışı hızının yıl sonu itibariyle 2001’de % 52.5, 2002’de % 20, 2003’de % 15 olacağı öngörülmüştür. TEFE’ deki artış oranı ise ilgili yıllar için sırasıyla % 57.6, % 16.6 ve % 12.4’tür.Konsolide bütçeden net faiz ödemelerinin GSMH’ ye oranının 2001-2003 kesitinde yıllara göre sırasıyla % 20.1, % 19.1 ve % 16.1 olacağı, faiz dışı denge/GSMH rasyosunun 2001 için % 5.1, 2002 ve 2003’ de ise % 5.6’ya eşitleneceği öngörülmektedir (rasyo kamu kesimi için ilgili yıllarda sırasıyla % 5.5, % 6.5 ve % 6.5 olarak öngörülmüştür). Bütçe açığı aynı zaman diliminde azalarak % 15’ten önce % 13.6’ya, daha sonra ise % 10.5’eşit hale gelecektir. Konsolide kamu kesimi dengesinin de paralel bir gelişme göstererek 2000 yılında % 5.5, kalan iki yılda ise % 6.5’e eşitleneceği öngörülmektedir. Bu “olumlu” gelişmeler kamu kesimi borçlanma gereğini azaltacaktır. GSMH’ ye göre finansman ihtiyacı 2001 yılında % 17.1, 2002’de % 9.7 ve 2003’te % 6.9 olacaktır. GEPG tasarımında mali istikrarsızlık ve kırılganlığın giderilmesi, faiz dışı kamu harcamalarının olabildiğince azaltılması ve adeta maliye politikasının tasfiyesi düşüncesine dayanmaktadır. ♦Borçlanmanın ve borç faiz ödemelerinin konsolide bütçe üzerindeki baskısını, maliekonomik dengeleri nasıl sarstığını ve krizin etkilerini somut olarak ortaya koyabilmek için 2001 yılı konsolide bütçesinin yetersizliği nedeniyle çıkarılan 30.6 katrilyon TL tutarındaki ek bütçe ödeneklerinin gider kalemleri arasındaki dağılımını ele almak gerekmektedir. Personel ve yatırım harcamalarının payı 1.2 kat artarken faiz ödemelerinin payı 2.5 kat artmış, 30.6 katrilyon tutarındaki ek ödeneğin 24.6 katrilyon TL tutarındaki kısmı faiz ödemelerine ayrılmıştır. Bir başka deyişle ek bütçenin % 8.5’i personel giderlerine, % 0.9’u yatırımlara, % 2.5’i sosyal güvenlik kurumlarına, % 1.3’ü görev zararı karşılığı olarak Halk Bankası ve Ziraat Bankası’na, % 0.5’i KİT’lere, % 0.2’si tarımsal desteklemeye ayrılmıştır. Buna karşın faiz ödemelerine ayrılan pay % 80.3’e ulaşmaktadır. Nitekim mali yıl sonu itibariyle faiz ödemelerinin konsolide bütçe giderlerine oranı % 51.1’e tırmanarak, 2000 yılında % 43.9 olan oranının yedi puan üzerine çıkmıştır. Faiz ödemelerinin konsolide bütçe gelirlerine oranı % 79.3’e tırmanarak, bir önceki yıla ilişkin % 60.6’lık oranı hızla geride bırakmış, daha dramatik bir gelişme ise faiz ödemelerinin vergi gelirlerinin % 103.3’üne ulaşmasıyla ortaya çıkmıştır. Böylelikle ilk kez konsolide bütçe kapsamında toplanan tüm vergi gelirleri faiz ödemelerine yetmemiştir. Bu olumsuz gelişmeler faiz ödemelerinin GSMH’ ye oranının hızla yükselmesiyle somutlaşmıştır. İlgili rasyo % 22.9 (iç borç faizi: % 20.9) olarak gerçekleşmiştir. Bir başka deyişle GSMH’ nin beşte birinden fazlası faiz ödemesinde kullanılmıştır. Bir bütün olarak ele alındığında 2001 yılı bütçesi gerçekleşmeleri bütçe giderlerinin GSMH’ ye oranının % 43.5’e tırmandığını, faiz ödemeleri haricinde oranın % 20.9’a indiğini, reel harcama oranının ise yalnızca % 13.7 olduğunu göstermektedir. Buna karşın faiz dışı fazla % 6. 7’ye ulaşmış, böylece GEGP’ de öngörülen oranın 1.2 puan üzerinde gerçekleşmiştir. Buna karşın bütçe açığının bir önceki yıla göre 1.5 kat artarak GSMH’ nin % 16.2’sine eşitlendiği görülmektedir. 2000 yılı sonunda 36.4 katrilyon TL olan iç borç stoku, 2001 sonunda 122.2 katrilyon TL’ye sıçramıştır. 209.6 katrilyon TL tutarında borçlanma yapılırken, 164.4 katrilyon TL’ye ulaşan iç borç servisi yerine getirilmiş ve 85.7 katrilyon TL dolayında net borçlanma sağlanmıştır. Bu rakamların anlamını ortaya koyabilmek için iç borç döviz/faiz yapısının, nakit dışı borcun ele alınması ve 15-17 Haziran tarihlerinde yapılan takas işlemine değinilmesi gerekmektedir. Öncelikle belirtilmesi gerekli husus iç borç takasının ne anlama geldiğidir. Hazine vadesi 2001 ve 2002 yıllarında dolan TL cinsinden DİBS’ lerin, dövize endeksli ve TL cinsinden değişken faizli yeni senetlerle değiştirilmesine yönelik takas ihaleleri düzenlemiştir. Sonradan yapılan TAP satışları da dahil olmak üzere takas işlemi sonunda net bazda 6.2 katrilyon TL değerli senedin, 3 ve 5 yıl vadeli dövize endeksli, 3.1 katrilyon TL tutarında senedin 1 ve 2 yıl vadeli TL cinsinden değişken faizli tahvillerle değiştirilmesi gerçekleştirilmiştir. Üç yıllık dövize endeksli tahviller iki grupta değerlendirilmiş ve getiri oranları % 14.9 ve % 14.5 olarak saptanmıştır. Oysa ki uluslararası piyasalarda LIBOR oranı % 3.8’dir. 2001 yıl vadeli ve düşük faizli TL cinsinden senetlerin takas edildiği yeni tahvillerin değişken faize sahip olmaları getirinin kaçınılmaz olarak artmasını sağlamıştır. Takas işlemiyle özel bankaların döviz pozisyonu açıklarının kapatılması, düşük faizli tahvillerden kaynaklanan zararlarının karşılanması, gelecek aylarda ortaya çıkabilecek kur rizikosunun Hazine tarafından üstlenilmesi amaçlanmıştır. Takas işlemi öncesinde döviz kuru 1 160 000 TL/$ olarak sabitlenmişken, takası izleyen bir hafta içinde kur 100 000 TL artmış, böylece Hazine bankacılık kesimine bir haftada kur farkından doğan 534 trilyon TL tutarında kaynak aktarmıştır. 2001 yılı ek bütçesinden kamu yatırımlarına, KİT’lere ve tarımsal desteklemeye toplam 508 trilyon TL tutarında ödenek ayrılmış olduğu anımsanırsa, özel bankalara yalnızca bir haftada aktarılan kaynağın boyutu ortaya çıkmaktadır. Kur farklarının konsolide bütçede yer almaması nedeniyle de faiz ödemeleri kalemi gerçeği yansıtmamaktadır. Takas işlemiyle birlikte özel bankaların Mart 2001 sonunda 6.2 milyar dolara ulaşan döviz açık pozisyonlarının 5.3 milyar dolarlık kısmı kapatılmıştır İkinci husus kriz sürecinde reel borçlanma faizlerinin artması ve kamu bankaları ile TSMF’ ye transfer edilen bankalara yapılan kaynak transferi nedeniyle borçlanmanın ve borç stokunun artış göstermesidir. Kamu bankalarının görev zararları ve sermaye desteğine mahsuben 16 Mayıs tarihinden itibaren ihraç edilen borç senetlerinin tutarı 29.9 katrilyon TL’ye ulaşmıştır. TMSF’ da yer alan bankaların rehabilite edilmesi için ise 19.7 katrilyon TL tutarında senet ihraç edilmiştir. Dolayısıyla toplam ihraç edilen ve takas edilen senet tutarı 49.6 katrilyon TL’ye ulaşmıştır, bu tutarın 8.5 katrilyon TL’lik kısmı döviz cinsinden veya dövize endeksli senetlerdir. 2001 yılı sonu itibariyle 122.2 katrilyon TL’ye ulaşan toplam borç stokunda nakit dışı borcun 63.8 katrilyon TL’ye (% 52) ulaştığı saptanmaktadır. Nakit dışı borcun bu denli yüksek olmasının nedeni, yukarıda belirtildiği gibi kamu bankalarına ve TMSF’ deki bankalara tahvil ihracından kaynaklanmaktadır. TL cinsinden ihraç edilen senetlerin (% 41) tümünün değişken faizli olduğu, döviz cinsinden senetlerin önemli bir paya sahip bulunduğu (% 10), dövize endeksli senetlerin payının ise % 2’ye eşit olduğu saptanmaktadır. Nakit borçlanma da dikkate alınırsa toplam iç borç stokunda değişken faizli borç tutarının % 49.9’luk paya sahip olduğu gözlenmektedir. Buna karşın sabit faizli borcun payı yalnızca % 14.5’dir. Döviz cinsinden borcun payı % 16, dövize endeksli borcunki ise % 19.6’dır. İç borç stokunun döviz/faiz yapısı maliyeti yüksek bir borçlanmanın gerçekleştirildiğini sergilemektedir. Tablo 1. Konsolide Bütçeye İlişkin Oranlar (yüzde) 1978 1989 1999 2000 2001 2002* 2002** Bütçe Gideri/GSMH 20.4 16.9 35.9 37.9 43.5 35.0 42.2 40.8 Reel Harcamalar/Bütçe Gideri 65.7 60.0 36.2 34.4 30.5 36.2 32.9 25.6 Vergi Geliri/GSMH 15.0 11.1 18.9 21.0 22.2 21.2 21.8 24.2 Faiz Hariç Bütçe/GSMH 19.9 13.3 22.2 20.9 21.9 20.2 23.3 22.4 Vergi Geliri/Bütçe Gideri 73.4 65.7 52.7 56.7 49.5 58.9 51.6 59.4 Bütçe Geliri/Bütçe Gideri 92.5 80.7 67.4 71.6 64.5 72.5 66.1 69.6 1.5 8.2 11.7 10.6 15.9 9.8 14.3 12.4 0.5 4.9 13.7 16.3 22.9 15.6 19.0 18.5 - 1.0 - 3.3 2.0 4.4 7.0 5.8 4.7 6.0 Toplam Faiz/Bütçe Gideri 2.1 21.3 38.2 43.8 51.1 43.5 44.9 45.2 Toplam Faiz/Bütçe Geliri 2.6 26.3 56.6 61.1 79.3 60.1 67.9 65.0 3.0 32.3 72.4 77.1 103.3 73.9 87.1 76.2 Personel Harcamaları/Bütçe Gideri 35.3 33.0 26.6 21.4 18.9 22.3 20.1 20.4 Yatırım Harcamaları/Bütçe Gideri 20.4 13.3 5.5 5.2 5.2 5.8 6.0 5.2 Bütçe Açığı/GSMH Toplam Faiz /GSMH Faiz Hariç Bütçe Dengesi/GSMH Toplam Faiz/Vergi Geliri * Hedefler ** Gerçekleşme *** Oranlar, “faiz hariç giderler” de öngörülen 1 281 trilyon TL tutarındaki kesintiler dikkate alınarak, yıl sonunda ulaşılması hedeflenen GSMH temelinde hesaplanmıştır. Kaynak: Hazine ve Maliye Bakanlığı verileri kullanılarak oranlar hesaplanmıştır. Tablo 1 ’deki veriler 2001 yılı sonunda, vergi gelirlerinin faiz ödemesine yetmediğini, faize yönelen kaynağın GSMH’ nin %23’üne eşitlendiğini, bütçe açığının ise bir önceki yıla göre %50 arttığını göstermektedir. Buna karşın faiz hariç bütçe dengesinde öngörülen hedefin önüne geçildiğini, bir başka deyişle faiz dışı harcamaların olabildiğince kısıldığını, buna karşın net iç borçlanmanın katlanarak arttığını işaret etmektedir. Gerek net iç borçlanma/GSMH rasyosu, gerekse net iç borçlanma/iç borç stoku rasyosu borçlanmadaki hızlanmayı açıkça ortaya koymaktadır. Konsolide bütçede faiz dışı fazlaya dayalı “sürdürülebilir borçlanma” stratejisi, borçlanmanın artmasına, borca ilişkin rasyoların olumsuz seyrine neden olmuştur. ♦18 Ocak 2002 tarihli Niyet Mektubu ile somutlaşan üç yıl süreli 18. stand-by anlaşmasında borcun döndürülebilmesinin ana ilkeleri arasında kamu kesimi temel fazlası, bu bağlamda konsolide bütçe faiz dışı fazlaya öncelik tanındığı gözlenmektedir. Yeni stand-by 2001 kriziyle yaralanan bir öncekinin konsolide edilmiş hali olarak yorumlanmalıdır. 2002 yılı bütçesinde ise dezenflasyon programının ruhuna ve ilkelerine göre hazırlanmıştır. 98 katrilyon TL’ye ulaşan konsolide bütçede faiz ödemelerine %43.6’lık bir pay ayrılmıştır. Faiz ödemelerinin vergi gelirlerine oranı ise %73.9 olarak belirlenmiştir. Faiz ödemelerinin ön planda olduğu bütçede diğer harcama kalemlerine ayrılan paylar kaçınılmaz olarak çok sınırlı 2003*** tutulmuştur : yatırıma %5.8, personele %22.3 oranında paylar ayrılmıştır. Bütçe açığı %27.6 olarak öngörülürken, 15.9 katrilyon TL olarak belirlenen faiz dışı fazlanın, bütçenin %16.2’sına eşitlendiği gözlenmektedir. Yıl sonundaki bütçe gerçekleşmeleri faizin bütçe büyüklüğü üzerindeki baskısını gözler önüne sermektedir ; bütçe için öngörülen rasyolar aşılmış bulunmaktadır. Faiz ödemelerinin bütçe harcamalarına oranında %21.3’lük bir sapma ortaya çıkmıştır.Bütçede öngörülen 42.8 katrilyon TL tutarında faiz ödeneği yıl sonunda 51.9 katrilyon TL olarak bağlanmıştır. Faiz ödemelerinin vergi gelirlerine oranı %73.9 olarak öngörülmüşken, %87’ye, bütçe açığı %33.8’e ulaşmış, son kalemde %44.3’lük bir sapma belirmiştir. Buna karşın personel harcamalarındaki sapma %5.9 ile sınırlı kalmıştır. Yatırımlarda artış yönünde %20.1’lik bir sapma görülmektedir ancak nihai olarak yatırım harcamalarının bütçenin yalnızca %6.0’sına eşit olduğu dikkate alınırsa, söz konusu artışın önemsenemez bir düzeyde kaldığı görülecektir. Sosyal güvenlik amaçlı transferlerin öngörüleni %41.3 oranında aştığı gözlenmektedir ancak, faiz ödemelerine yapılan ödemelerin sosyal güvenlik amaçlı ödemelerden 4.6 kat daha fazla olduğu da mutlaka dikkate alınmalıdır. Kısa vadeli ve yüksek faiz üzerinden yapılan borçlanmanın da etkisiyle Aralık 2002 sonunda iç borç stokunun 149.9 katrilyon TL’ye ulaştığı saptanmaktadır. ♦17. stand-by anlaşması ile uygulamaya konulan dezenflasyon programı bağlamında kamusal iç borcun dış borçla ikamesi benimsenmiş, atıl rezerv birikimini sağlamak için parasal ve alternatif maliyeti yüksek dış borçlanmaya başvurulmuş ve dış finansman/borçlanma yurtdışına sermaye çıkışını finanse etmekte kullanılmıştır. Şubat 2001 tarihinde beliren kriz, IMF denetimini ve bu kurumdan alınan dış borcu hızla artırmıştır. IMF’ den 2000 yılından itibaren, yeniden gözden geçirmelerin ışığı altında sağlamayı taahhüt ettiği toplam 31.9 milyar dolar tutarındaki ek kolaylığın (kredinin) 2002 yılı sonu itibariyle 28.1 milyar dolarlık bölümü kullanılmıştır. Kalan 3.7 milyar dolarlık kredinin 4. Gözden Geçirme ile birlikte 1.6 milyar doların serbest bırakılmasının ardından izleyen gözden geçirmelerin olumlu sonuçlanmasıyla birlikte 2003 ve 2004’te 1.1’er milyar dolarlık dilimlerin serbest bırakılması söz konusu olacaktır Burada önemli olan bir nokta da Hazine’nin IMF’ den sağladığı kaynakların 11.9 milyar dolarlık kısmının iç borçlanmanın finansmanında kullanılmış bulunmasıdır. Kriz ile birlikte hızlanan dış borçlanmanın etkisiyle Aralık 2003 sonunda konsolide bütçe dış borç stoku 56.8 milyar dolara ulaşmıştır. V. AKP Hükümetinin Tasarımı ve Uygulaması ♦AKP hükümetinin ekonomik ve siyasal programının dayandığı temel belgeler 16 Kasım 2003 tarihli Acil Eylem Planı ile 58. Hükümet Programı (58.HP) ve 59. Hükümet Programıdır (59. HP). 59. HP’ de bu üç belge arasında “organik bir devamlılık ve hükümet etme mantığı açısından süreklilik” olduğu belirtilmektedir. İlgili belgelerde yer alan tüm ekonomik, yönetsel ve siyasal tasarımlar arasında yakın bağlantılar olmasına karşın, konumuz açısından salt kamu maliyesine ilişkin olanları ele alacağız. ♦ AEP ile hükümet programları ve IMF’ nin gerçekleştirdiği Gözden Geçirme’ ler öncesinde yazılmış bulunan niyet mektuplarında sürekli öne çıkarılan husus bütçe ve kamu kesimi temel fazlasıdır (faiz dışı fazla). Bu bağlamda maliye politikasının temel önceliğinin mali disiplini sağlayarak borç stokunu sürdürebilir düzeye indirmek ve makro istikrarı koruyacak faiz dışı fazlaya ulaşmak olduğu vurgulanmaktadır. AEP’ de “kapsamlı vergi reformu” doğrultusunda, 58. Hükümetin ilk bir ay içinde Mali Milat’ı kaldıracağı, ilk üç ay içinde de “vergi barışı projesi”ni, yani vergi affını gerçekleştireceği belirtilmiştir. AEP ve hükümet programlarında öne çıkan bir düzenleme de “Kamu Mali Yönetimi” alanında yapılacak düzenlemelerdir. Bütçe birliğinin sağlanması ve kuruluşlara bütçe uygulamalarında daha fazla esneklik ve saydamlık vaatleriyle planlanan Muhasebe-i Umumiye Kanunundaki değişiklikler ve Sayıştay’ın denetim yetkisinin Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve üst kurullar dahil olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarını kapsayacak şekilde genişletilmesi ve kamuda saydamlığın sağlanmasıdır. Bu saptamaların ardından özlü biçimde öngörülen ve gerçekleştirilen bu tasarımları ele alalım. (a) 1994 yılından itibaren faiz dışı fazla hedefi bütçe/maliye politikasında yer almakla birlikte, 17. stand-by anlaşması faiz dışı fazla bütçe/maliye politikasında kilit rol üstlenmeye başlamıştır. Öncelikle konsolide bütçede, daha geniş kapsamıyla tüm kamu kesiminde faiz dışı fazlaya öncelik verilmesinin amacı iç borcun döndürülmesinin sağlanmasıdır. Bir başka deyişle bütçede ve bir bütün olarak kamu kesiminde, faiz dışındaki tüm diğer harcamaların kısılması sonucunda elde edilecek tasarrufun borç ödemesinde kullanılması hedeflenmektedir. Bu amaç doğrultusunda başta personel, yatırım ve sosyal harcamalar olmak üzere diğer harcama kalemlerinde kısıntıya gidilmesi ve önceliğin faiz ödemelerine verilmesi söz konusudur. Bunun anlamı, olabildiğince az yatırım, düşük maaş-ücret ödemeleri ve sosyal/kamusal alanının tasfiyesidir. Bir bütün olarak sözde “yapısal reformlar” ile birlikte ele alındığında söz konusu strateji kamu hizmetlerinin nicel ve nitel açıdan erozyona uğratılmasına, kamu hizmet alanının ticarileşmeye açılarak piyasaya terk edilmesine, çalışan kesimlerin ve emeklilerin yoksulluk sınırına çekilmesine yol açmıştır ve bu süreç bütün hızıyla devam etmektedir. Daha önce verdiğimiz ve aşağıda yer alan rakamsal veriler Türkiye’de faiz dışı fazlanın ne derece katı biçimde uygulandığını gözler önüne sermektedir. 2003 yılı konsolide bütçesi esas olarak borcun çevrilmesi, bu bağlamda faiz ödemelerinin aksatılmaksızın yerine getirilmesine odaklandığı ölçüde, tartışmasız öncelik faiz dışı fazlaya verilmiştir. Ocak ayının ilk haftasında açıklanan 6.2 katrilyon liralık kaynak paketinin 2.5 katrilyon liralık bölümü harcamalardan tasarrufa bağlanmış, 3 Mart’ta açıklanan ek istikrar önlemlerinde ise harcamalarda 9.8 katrilyon liralık azaltma, kamu gelirlerinde ise 5.9 katrilyon liralık bir artırma öngörülmüştür. Konsolide bütçenin yapısını ve bütçeye hakim “felsefe”yi, ortaya koyabilmek açısından AKP hükümetinin yukarıda vurgulanan yönelimlerini dikkate almak anlamlı gözükmektedir. Ayrıca 146.9 katrilyon lira olarak öngörülen 2003 yılı bütçe ödeneklerin Bütçe Kanununa konulan bir hükümle 1 katrilyon lirası yatırım ve 281 trilyon lirası faiz dışındaki transfer ödeneklerinden olmak üzere toplam 1.281 katrilyon liralık ödeneğin iptali söz konusu edilmiştir. Böylece yatırım harcamaları bütçenin %5.2’sine çekilmektedir. Faiz baskısı karşısında reel harcamalar bütçedeki öngörülen harcamaların yalnızca dörtte birine eşit olmakta, personel harcamaları ise yerinde saymaktadır. Faiz dışı fazlanın GSMH’ ye oranı konsolide bütçe temelinde %6, tüm kamu kesimi için %6.5 gibi yüksek oranlarda tutulmuşken, 3 Mart tarihinde açıklanan “yeni” istikrar önlemlerinin gelir artırıcı yönünün GSMH üzerinde %1.67, harcamalardan tasarrufun ise %2.76 oranında bir etki yaratacağı, kısaca GSMH’ nin %4.4’üne eşdeğer etki sayesinde faiz dışı fazlanın artırılabileceği, böylelikle 2002 yılında faiz dışı fazladaki negatif sapmanın (IMF kriterine göre 2002’de konsolide bütçede oluşturulan faiz dışı fazla GSMH’ nin %2.4’üne eşit olmuştur) giderilebileceği Hükümet/Hazine tarafından vurgulanmıştır. Ocak-Eylül 2003 dönemine ilişkin dokuz aylık bütçe uygulamasına göre faiz ödemelerinin toplam giderlere oranı %45.8’e ulaşırken, personel giderleri %21.8’e, faiz hariç transferler %25.3’e, yatırımlar ise ancak %3.1’e ulaşmıştır. Vergi gelirleri toplam harcamaların %59.6’sını karşılayabilirken, bu tür gelirlerin %77.4’ü faiz ödemelerine yönelmiştir. Yıl sonunda hedeflenen faiz dışı fazlanın %76’sına Eylül ayı sonunda ulaşılırken, bütçe açığının bütçe büyüklüğüne oranı %29.2 olmuştur. İlk dokuz aylık bütçe sonuçları, 18. Niyet Mektubu ve her gözden geçirme öncesi IMF’ ye yönelik ek niyet mektuplarında belirtildiği hükümetlerin taahhüt etmiş olduğu politikalar doğrultusunda uygulamalara devam edildiğini işaret etmektedir. Bu bağlamda 2003 yılı konsolide bütçesinin faiz ödemelerine ve faiz dışı fazla yaratmaya öncelik tanıdığı, çalışanların düşük gelir düzeyini sürdürmekte ısrarcı olduğu, kamu hizmeti alanını hızla erozyona uğratarak ticarileşmeye açtığı yalın bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada önemli bir saptama yapmak gerekiyor: Net iç borç ödemek için konsolide bütçede faiz giderleri/GSMH oranının faiz dışı fazla/GSMH oranına eşit olması gerekmektedir. Bir başka deyişle bütçe açığının giderilmesi gerekli koşuldur. Oysa ki, 2003 yılı öncesinde olduğu gibi, bu yılın ilk dokuz aylık sonuçları bu eşitliğin çok gerisinde bulunulduğunu işaret etmektedir. Yıl sonu itibariyle 40.8katrilyon liralık bir bütçe açığının öngörüldüğü de dikkate alındığında, yukarıda belirtilen eşitliğin zaten de facto ortadan kalkmış olduğu saptanmaktadır. Kaldı ki, temelde konsolide bütçeden sağlanacak GSMH’ nin %6.5’ine endeksli faiz dışı fazlanın çok ciddi ekonomik ve sosyal sorunlara yol açtığı yadsınamaz bir gerçektir. Yukarıda belirtilen eşitlik sağlanamadığı ölçüde iç borçlanma ve borç stoku hızla artmakta, faiz ödemeleri için Hazine yeniden borçlanmaya başvurmaktadır. Tabloya dış borçlanma da eklendiğinde ekonominin ne denli bir yükümlülük altına girdiği tüm boyutlarıyla gözler önüne serilmektedir. 1999 yılı sonunda konsolide bütçe kapsamındaki dış borç stoku 34.6 milyar dolara ve iç borç stoku da 42.4 milyar dolara (22.9 katrilyon TL) eşitken, Eylül 2003 sonunda aynı kategorideki borçlar sırasıyla 61.3 milyar dolara ve 129.8 milyar dolara (178.7 katrilyon TL) ulaşmıştır. Dört yıla yakın süredir gerçekleştirilen dış borç servisine karşın konsolide bütçe dış borç stoku 26.7 milyar dolar, iç borç stoku da 87.4 milyar dolar artmıştır. Kısacası konsolide bütçe toplam borç stoku Eylül 2003 sonu itibariyle 191.1 milyar dolara ulaşmaktadır. (b) Mevcut hükümet “spekülatif yönlü büyüme”ye dönük finansal birikim modelinden sapmamakta, finansmanı borçlanma ile sağlamaya çalışmaktadır. Bunun en önemli göstergelerinden bir tanesi 58. Hükümetin büyük bir hızla 4369 sayılı yasayı bertaraf ederek finansal rantların vergilendirilmesini ve ekonominin kayıt altına alınmasını engellemiş olmasıdır. Diğer önemli bir gösterge de gene aynı hızla çıkarılan vergi affıdır. Gerek AEP’ da gerekse hükümet programlarında “kapsamlı bir vergi reformu”ndan söz edilmekte ve reformun çıkış noktasının “vergide adalet ve ödeme gücü ilkeleri” olacağı söylemine yer verilmektedir. Ancak sözde reformun dayaklarını Mali Milat’ın kaldırılması ve vergi affı oluşturmuştur! Böylelikle hükümet bir yönüyle kendisine destek olan küçük ve orta çapta işletmeleri kapsayan Anadolu sermayesinin önemli bir bölümüne, kayıtdışılığı özendirerek,destek vermiştir. Diğer yönden ise büyük sermayenin önemli bir bölümüne, finansal rantlara dokunmadığı ölçüde önemli avantajlar sağlamış, böylelikle ekonomi alanı dışındaki uygulamalarına destek arayışına yönelmiştir. (c) Kamu Mali Yönetimi kapsamında bütçe birliğinin sağlanması ve kuruluşlara bütçe uygulamalarında daha fazla esneklik ve saydamlık sağlanacağı ileri sürülmektedir. Bu bağlamda Muhasebe-i Umumiye Kanununda değişiklik ve Sayıştay’ın denetim yetkisinin Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve üst kurullar dahil olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarını kapsayacak biçimde genişletileceği vurgulanmaktadır. Ancak bu tasarım, kamunun saydamlaşması ve yönetişim ilke ve uygulamaları çerçevesinde Sayıştay’ın uluslararası denetime tabi tutulması anlamına gelmektedir. Böylece Hazine Müsteşarlığı’nın Maliye Bakanlığı’ndan koparılması ile kamu mali yönetiminde gerçekleştirilen çok başlılık ve uluslararası kuruluşlara bağımlı bürokrat yetiştirme girişimi, oluşturulan üst kurullar ile ileri bir aşamaya getirildikten sonra, Sayıştay ve Maliye Bakanlığı’nın da kapsama alınmasıyla birlikte son aşamaya ulaşılmış olacaktır. Böylece klasik bürokratik yapılar, uluslararası kuruluşların denetimine tabi tutulduğu ölçüde dönüşüme uğrayacak, uluslararası kuruluşların denetimi altında biçimlenen yeni seçkin bir bürokrat kategorisi oluşacak ve yönetişim felsefesine uygun olarak devletin denetim erki uluslararası kuruluşların güdümüne sokulacaktır. ♦2004 yılı bütçesindeki büyüklüklerin 18. stand-by anlaşmasına, bu bağlamda dezenflasyon programına uygun biçimde hazırlanmış olması sürpriz değildir. Bütçede ön planda tutulan ilkeler mali disiplin, bağlantılı olarak faiz dışı fazla/GSMH oranının konsolide bütçede %5.5, tüm kamu kesiminde ise %6.5 olması ve yapısal reformlardır. Dolayısıyla bütçe borcun döndürülmesine odaklanmış ve biçimlenmiştir. Hedeflenen faizdışı fazlaya ulaşmak için öngörülen GSMH’ nin %2’sine karşılık gelen 8.4 katrilyon TL tutarında ek önlemin gerekli olduğu belirlenmiştir. Toplam 160.9 katrilyon lira dolayındaki giderlerin 66.2 katrilyon lirası faiz ödemelerinden kaynaklanmaktadır. Faiz ödemelerinin toplam giderlere oranı %41.1 olarak belirlenmiştir. Buna karşın reel harcamaların payı %32.8’dir. Bağlı olarak personel giderleri %22, yatırım harcamaları ise yalnızca %4.7 olarak öngörülmüştür. Vergi gelirleri toplam giderlerin yalnızca %61.6’sını karşılayabilirken, faiz ödemelerinin %67.6’sına denk düşmektedir. Kaçınılmaz olarak da toplam bütçenin %28.8’ine eşit bir bütçe açığı ortaya çıkmaktadır. Burada yukarıda sorduğumuz soruyu tekrarlayalım: yeni bütçede bu denli yüksek tutulan faiz dışı fazla dikkate alınınca borç yükünün reel olarak aşağı çekilebilmesi olanaklı mıdır? Yanıtımız hayır olacaktır çünkü ciddi bir bütçe açığı söz konusudur ve faiz dışı fazla tutarı ile faiz ödemeleri arasında 45 katrilyon liranın üzerinde negatif bir sapmanın olduğu saptanmaktadır. Bu durumda borç servisini yerine getirmek için yeni borçlanmalara başvurulması kaçınılmaz olacaktır. VI. Sonuç Yerine: Kısa Bir Bilanço Neo-liberal politikaların son halkalarını 17. Stand-by anlaşması, GEGP ve 18. Stand-by anlaşması kapsamında öngörülen ve gerçekleştirilen uygulamalar oluşturmaktadır. Seksenli yılların başlarında yürürlüğe konulan, özellikle de 1983 Sonbaharında iktidara gelen ANAP döneminde yoğunluğu artırılan ve kapsamı genişletilen neo-liberal politikalar, izleyen hükümetler tarafından sürdürülmüştür. İç ve dış finansal serbestleşme ekseninde uygulanan iktisat politikaları rant ekonomisinin giderek gelişmesine yol açmış ve gelir bölüşümünü hızla bozmuştur. Kamu maliyesi, bu bağlamda konsolide bütçe finansal birikimin aracı olmuş ve yeni birikim rejiminin maliyetini üstlenmiştir. Özünde kamu maliyesi/devlet bütçesi, söz konusu maliyeti birikim rejiminin faturasını emekçiler başta olmak üzere küçük üreticiler ve emeklilere, bir başka deyişle kent ve kırsal kesim yoksullarına ödetmiştir. Bütçeden kamu hizmet alanına aktarılan kaynakların giderek kısılmasına bağlı olarak, kamu hizmetinin gerek nicel, gerekse nitel olarak erozyona uğratılması sonucunda özellikle sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerin aksaması ve ticarileştirilmesi neo-liberal politikalardan zarar gören kitlenin genişlemesine yol açmıştır. Özellikle 2000 yılı başlarından günümüze uzanan zaman diliminde iktisat ve sosyal alandaki uygulamaların ve alınan sonuçların olumlu olduğunu söylemek olanaksızdır. Çünkü; (a) 2000 yılı başında uygulamaya konulan IMF programı, önce Kasım 2000, akabinde Şubat 2001 krizine yol açmıştır. (b) Şubat 2001’de patlak veren finansal kriz aşırı değerli TL’nin önemli oranda devalüe edilmesine yol açarken, kriz hızla reel sektöre yayılmış ve sonuçta 2001 yılında ekonomi %9.4 oranında küçülmüştür. (c) Krizin finansmanı için IMF’ den toplamı 31 milyar dolara ulaşan dış kredi sağlanmış, böylece dış borç stoku artmıştır. Paralel olarak iç borç stokunda sıçrama kaydedilmiştir. (d) Kriz reel sektörde ciddi bir tahribata yol açmıştır: kapanan ve üretimini kısan işletmelerin yanısıra bankacılık sektöründeki yeniden yapılanma politikaları belirleyici olmuştur. Böylece bir taraftan işini kaybedenler, diğer yandan iş piyasasına çıkan genç işgücünün iş bulamaması işsizliğin çığ gibi artmasına yol açmıştır. Reel ücretlerdeki düşmenin yanısıra, kayıtdışı istihdamın hızla genişlemesi sonucunda asgari ücretin altında çalışanların sayısı artmıştır. Sonuçta güvencesiz, düşük ücretle çalışan ve yoksulluğa mahkum edilen milyonlarca kişi çarpıcı bir gelişme olarak gözler önüne serilmektedir. (e) GEGP ve 18. Stand-by anlaşması temelinde yapılan düzenlemeler sonucunda reel faizlerin aşağıya çekildiği, enflasyon hızının düşürüldüğü ve pozitif büyüme hızına ulaşılmış olduğu bir gerçektir. Ancak böylesine katı biçimde uygulanan politikaların sonucunda söz konusu sonuçlara ulaşmanın yadsınacak bir tarafı yoktur. Madalyonun diğer tarafında ise stok birikimine dayalı bir büyüme, 9-10 katrilyon TL tutarında sürekli olarak likit tutulan ve kısa vadeli olarak değerlendirilen, spekülatif plasmana hazır bir para kütlesi saatli bir bomba gibi sistemin içinde durmaktadır. Finansal sermaye birikimi rejimine dayalı spekülatif büyüme modeli terk edilmediği sürece ekonominin kırılganlığı sürecektir ve yeni krizlere açık olacaktır. (f) Halen resmi otoritelerin temel sorunu ve amacı borcun döndürülmesidir. Kamu maliyesi/devlet bütçesi de bu doğrultuda biçimlendirilmektedir. Krizden çıkış veya tedavi bütçeleri olarak nitelendirilen 2002, 2003 ve hazırlanmış olan 2004 yılı bütçesinin herşeyden önce faiz ödemelerine ve yüksek faiz dışı fazlaya öncelik verdiği bilinmektedir. Bu bağlamda gerek geçmiş hükümetlerin, gerekse İslamcı ideolojiyle neoliberal yaklaşımın sentezini gerçekleştiren AKP hükümetinin üretim sorununun ötesinde sosyal boyutu tamamıyla bir kenara bıraktığı yalın bir gerçektir. Bu açıdan anlamlı bir örnek vermek ilginç olacaktır. Krizden çıkmaya çalışan Arjantin’de 2003 yılının ilk sekiz ayında %5.5 oranında büyüme hızı yakalanmıştır. 25 Mayıs tarihinde başkanlık koltuğuna oturan Nestor Kirchner, IMF’nin felakete yol açan reçetelerinin uygulanmasının söz konusu olmayacağını vurgulayarak, IMF’ nin önerdiği %4.5 oranındaki faiz dışı fazlayı reddetmiş ve %2.5’lik bir oranı önermiştir. Sonuçta %3’ün üzerine çıkılmaması konusunda anlaşılmıştır. Bu örneği vermemizdeki amaç, IMF’ nin tüm dayatmalarını kabul etmenin çözüm yolu olmadığını vurgulamaktır. Mevcut hükümetin IMF programına harfiyen uyduğu, bu bağlamda “reformlar” başlığı altında ekonomide ulusal olan tüm öğeleri tasfiye etmeye çalıştığı, bu ortamda da sahip olduğu ideolojiyi egemen kılma çabasına girdiği ve bu doğrultuda sosyal, siyasal ve idari alanlarda hızlı adımlar attığını özellikle vurgulamak istiyoruz. IMF programı ekonomik ve sosyal dokuyu tahrip ettiği gibi, Türkiye’yi siyasal yönden bir açmaza sürüklemiştir. Sonuçta mevcut hükümet IMF programının “hediyesi”dir! Ancak IMF programının alternatifi vardır. Bu alternatifin ekonomik, sosyal ve siyasal boyutlarıyla hızla hazırlanması ve savunulması gereklidir. 30 Ekim 2003 ÇALIŞMA YAŞAMIMIZIN TEMEL SORUNLARI Özcan KESGEÇ Genel Başkan Ülkemiz çalışma yaşamı pek çok sorunla iç içe bulunmaktadır. İstihdam, sağlık, sosyal güvenlik, sendikal hak ve özgürlükler önündeki engeller, iş yasası bu sorunlardan ilk akla gelen başat alanlardır. Biz burada bunlardan sendikal yasalar ile iş yasasını alabildiğince ayrıntılı ele alacağız. Bir bütünün ayrılmaz parçaları olarak gördüğümüz, 2821 sayılı Sendikalar Yasası, 2822 sayılı Toplu-İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası ile 4857 sayılı (yeni!) İş Yasasına ilişkin değerlendirmelerimizi sunacağız. 12 Eylül’ün doğrudan düzenlediği 2821 ve 2822 sayılı yasalar ile, “12 Eylül ideolojisinin” devamı olan 4857 sayılı yasaları uygulamadaki yönleri ile de bir kez daha gözler önüne sereceğiz. 1) 2821 SAYILI SENDİKALAR YASASI İş akdi ile çalışan, İŞVEREN ve VEKİLİ konumunda –iş yasasına göre işçi olmalarına karşın- olmayanların sendikal örgütlenmesini düzenleyen bu 12 Eylül Yasası için, aslında ÖRGÜTSÜZLEŞTİRME-SENDİKASIZLAŞTIRMA yasası demek hiç de abartılı olmamaktadır. Başka kanıtlar aramaya gerek olmaksızın, 1980-2003 yılları arasındaki sendikal örgütlülükteki büyük DÜŞÜŞ yukarıdaki savın doğruluğu için yeterli kanıt olmaktadır. Bu yasa ile; - Sendika üyeliği, Bakanlıkça düzenlenen bir “giriş belgesi” ile olanaklıdır. Bu belgede bulunan -zorunlu- işyeri no’su, işçi sigorta sicil no’su gibi bilgiler, S.S.K. dışında istihdam edilen işçi sayısının 5 milyon olduğunun “resmi” olarak açıklandığı ülkemizde, “sigortasız işçilerin” sendika üyeliğini yasaklamış olmaktadır. - Üyeliğin Noter’den yapılması şartı; işçinin mesai saatleri içinde Noter’e gitmek için izin alma zorunluluğu ve Noter parası ile birlikte dikkate alındığında üye olmayı son derece zorlaştırmaktadır. Keza istifa için de aynı koşullar geçerlidir. - Sendikaların organlarını ve iç işleyişlerini kendi özgür iradeleri ile belirleme yerine, bunların yasa ile “NORM” biçiminde belirlenmiş olması, sendikal çalışmanın ve örgütlenmenin önünde ciddi engeller oluşturmakta, UÇÖ-Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarına da aykırı bulunmaktadır. Bu durum konfederasyonumuzun üye bulunduğu Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) nun 16-17 Ekim 2003 tarihli Yönetim Kurulu toplantısında da ele alınarak “Türkiye’deki kısıtlamalar, sendikalaşmanın önündeki engeller, sendikalaşma ve toplu pazarlık düzeni ile ilgili yasalar (2821 ve 2822) Türkiye’nin UÇÖ sözleşmeleri ve Birleşmiş Milletlerin Sosyal ve Ekonomik Haklar Paktı ile aldığı yükümlülüklerle çelişkili halde olduğu” saptaması yapılmıştır. - 2821’de bulunan, daha sonra yapılan değişiklik ile kaldırılan, 625 sayılı Özel Öğretim Kurumlarına tabi, okul, kurs v.b. yerlerde çalışan ÖĞRETMENLERE ilişkin sendikaya üye olma yasağı hala devam etmektedir. 12 Eylül yönetimince, sendikalar yasasının yanı sıra 625 sayılı yasanın 32. maddesine de konan bu yasak, özel yasadaki bu düzenleme devam ettiğinden sürmektedir. Kamu kurumlarında çalışan öğretmenler sendika üyesi olabiliyorken, sayıları yüzbinlerle ifade edilen “İŞÇİ ÖĞRETMENLERE” sendika üyesi olmak yasaktır. Bu konuda 1993’den buyana çalmadığımız kapı kalmamıştır. 2) 2822 SAYILI TOPLU-İŞ SÖZLEŞMESİ GREV ve LOKAVT YASASI Ülkemizde bir sendikanın toplu-iş sözleşmesi yapabilmesi için; kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin %10’unu üye yapmış olma zorunluluğu 2822 sayılı yasanın temel düzenlemesidir. Bu düzenlemeyi getirenler, bunun güçlü sendikacılık yaratacağını, 12 Eylül öncesi var olduğunu iddia ettikleri sendika enflasyonunu önleyeceğini ileri sürmüşlerdir. Aslında bunların bahane olduğu çok kısa sürede görülmüştür. Bugün sendikaların üye sayısı 1980 öncesinin çok çok gerisinde olduğu gibi, sendikalar daha da güçsüzdür. Bu düzenlemenin temel amacı siyasal iktidarlara bağımlı sendikalar oluşturmak idi. Zira hangi sendikanın % 10 barajını aştığına Bakanlık karar verecekti. İstatistik komedisinin bugünkü durumunu ne bilmeyen ne de gülmeyen kalmıştır. Siyasal iktidar uygulamasına örnek oluşturması bakımından İŞKOLUMUZDAKİ 1994’den buyana tablo, örnek olarak aşağıda verilmektedir. RESMİ GAZETEDE İLEN EDİLEN Yıl/Ay İşçi Sayısı Sosyal-İş KOOP-İş Tez Koop-İş 1994/Ocak 360.697 38.401 38.534 44.082 (10.64) (10.68) (12.12) 44.269 38.877 44.210 (12.44) (10.92) (12.42) 44.334 32.583 45.086 (12.52) (11.01) (12.73) 44.542 39.357 45.373 (12.33) (10.39) (12.56) 26.985 39.443 47.111 (7.37) (10.77) (12.86) 27.595 41.260 48.421 (7.14) (10.67) (12.53) 28.913 41.449 49.489 (7.38) (10.58) (12.64) 1994/Temmuz 1995/Ocak 1995/Temmuz 1996/Ocak 1996/Temmuz 1997/Ocak 355.785 353.711 361.223 366.293 386.391 391.559 1998/Ocak 415.769 417.409 Ank.6. iş Mah. 05.03.1999 gün 1995/745 E. 1999/62 K. Kesinleşti Ank.8. iş Mah. 22.12.1998 gün 1995/2648 E. 1998/1459 K. Kesinleşti. Ank.1.İş Mah. 25.12.1997 gün 1997/1412 Esas 1997/2647 Kararı ile Sosyalİş üye sayısı ve yüzdesi 39.500 - %10.08 Yargıtay 9.H.D. 1998/3048 E. 1998/2718 K. ONAMA 39.500(10.08)* 1997/Temmuz Açıklama 29.012 41.689 51.298 (6.97) (10.02) (12.33) 41.883 42.031 53.023 Ankara 2.İş Mah. 16.07.1998 gün 1998/454 E. 1998/1137 Karar (10.03) (10.06) (12.70) sayılı kararı ile kesinleşti. Yıl/Ay İşçi Sayısı Sosyal-İş KOOP-İş Tez Koop-İş Açıklama 1998/Temmuz 421.054 42.435 42.236 54.619 Ank.8.İ. Mah.31.12.1998 gün 1998/292 D.İş Esas 1998/10.D.İş K. (10.07) (10.03) (12.97) İşkolundaki işçi sayısı 421.054 sosyal-iş üye sayısı 42.402-%10.07 42.402(10.07)* 1999/Ocak 1999/Temmuz 2000/Ocak 2000/Temmuz 423.105 421.943 430.708 432.837 Yargıtay 9.H. 25.02.1999 gün 1999/3232 E. 1999/3569 K.Onama 42.698 * 42.424 56.391 Ank.6.İş Mah. 11.10.1999 gün 1999/46 E. 1999/1574 K. (10.09) (10.02) (13.32) Sosyal-İş’in üye sayısı ve oranı 42.809 (10.1) Temyizsiz kesinleşme. 42.916 42.799 60.307 (10.17) (10.14) (14.29) 43.239 43.364 * 62.211 (10.03) (10.06) (14.44) 38.852 29.403 49.732 Ank.8.İş Mah. 16.10.2001 gün 2000/822 Esas 2001/1199 Karar (8.97) (6.78) (11.48) Sosyal-İş 43.391 - % 10.02 / Koop-İş 45.385 - %10.18 43.391 * 45.385 * (10.02) (10.18) Koop-İş açısından Ankara 5.İş Mah. 20.12.2000 gün 2000/297 E. 2000/1195 Karar (43.285 - % 10.04) Yargıtay 17.01.2002 2001/20731 Esas 2002/326 Karar ONAMA 2001/Ocak Ankara 8. İş Mah. Tedbir kararı uyarıca OCAK/2000 İSTATİSTİĞİ AYNEN YAYINLANDI. 2001/Temmuz Ankara 8. İş Mah. Tedbir kararı uyarıca OCAK/2000 İSTATİSTİĞİ AYNEN YAYINLANDI. 2002/Ocak Ankara 8. İş Mah. Tedbir kararı uyarıca OCAK/2000 İSTATİSTİĞİ AYNEN YAYINLANDI. 2002/Temmuz Ankara 8. İş Mah. Tedbir kararı uyarıca OCAK/2000 İSTATİSTİĞİ AYNEN YAYINLANDI. 2003/Ocak 436.794 2003/Temmuz 478.936 43.914 46.157 62.377 (10.05) (10.06) (14.28) 44.850 44.657 63.658 (9.36) (9.32) (13.29) Diğer yandan %10 barajı aslında doğrudan sendika kurma hakkı ile ilgilidir. Toplu-iş sözleşmesi yapma ile ilgili gibi görünmesine karşın sendika kurma hakkını olanaksız kılmaktadır. Bir sendika önce kurulacak, etkinliklerde bulunacak, toplu-iş sözleşmesi yapacak ve üye sayısını bu çabaları ile artıracaktır. Siz örneğin, 200 bin işçinin çalıştığı bir işkolunda bir sendikaya daha başlangıçta “20 bin üye ile kurulursan toplu-iş sözleşmesi yapma hakkın olur” derseniz, kurulma demiş olursunuz. Anayasa Mahkemesince iptal edilen, 15-16 Haziran direnişine sahne olan 274 sayılı yasada yapılmak istenilen değişikliğin aynısını 2822 sayılı yasaya koymak gibi. Bu düzenleme UÇÖ’nün 87 ve 98 sayılı sözleşmelerine aykırı olup, Türk Hükümetleri de her yıl bunu kaldıracaklarını UÇÖ’ne resmen bildirmektedirler. Ne yazık ki bugüne kadar değişen bir şey olmamıştır. - Toplu-iş sözleşmesi yapmak için işkolu işçi sayısının %10’unu sağlamak yetmemektedir. Ayrıca işyeri veya işletmede de %51 çoğunluğa ulaşmak zorunluluktur. - Çoğunluk tespiti ve yetki kesinleşmesinde YASANIN ÖNGÖRDÜĞÜ sürelerin hiçbir GEÇERLİLİĞİ ve ANLAMI yoktur. Yetki sorunu YILLARCA sürmektedir. İtiraz halinde REFERANDUM uygulamasından ve bunun yargı denetiminde kesin sonuç verici biçimde yasalaştırılmasından başka çıkar yol yoktur. - GREV hakkı, hak olmaktan çıkarılmıştır. Grev uygulamasının önündeki engeller kaldırılmalıdır. - Yüksek Hakem Kurulu’nda, toplu-iş sözleşmesi –grev yasağı nedeni ile- bağıtlamada uyuşmazlık nedeni tarafı olan işçi sendikası ve/veya O’nun üyesi bulunduğu Konfederasyonun temsilcisi bulunmalıdır. - Toplu-iş sözleşmesinden yararlanmada, dayanışma aidatı, üye aidatı ile eşit düzeyde olmalıdır. Sendikaya üye olmak istemeyenlerin bu özgürlüğü, sendika üyelerinin mücadele azmini kırma hakkına dönüştürülemez. - Grev yasağı, can ve mal kurtarma işleri ile, acil sağlık hizmetlerinde, cenaze ve tekfin işlerinde, mezarlıklarda, sınırlı olmalıdır. 3) 4857 SAYILI İŞ YASASI İşverenlerin uzun yıllardır ısrarla istedikleri 1475 sayılı iş yasasının ortadan kaldırılması talepleri 2003 yılı içinde gerçekleşmiştir. Bu, iş yasalarının ‘işçiyi koruma’ temel anlayışının ortadan kaldırılmasının adıdır. 4857 sayılı yeni (!) iş yasasının madde madde getirip, götürdüklerine girmeyeceğiz. Çok yazıldı ve konuşuldu. Yazılıp konuşulmasına da devam edilecek. İşin özünde yukarıdaki anlayışın olduğunu bir kez daha yineleyelim. ŞİMDİ SIRA KIDEM TAZMİNATLARIMIZA GELMİŞTİR. HAZIRLIKLI OLALIM. Bize göre, işçi sınıfımızın sendikal hareketi 4857 sayılı yasa serüveninde ne yazık ki sınıfta kalmıştır. Serüveninde diyoruz. Çünkü bu macera, sendikal hareketimizin en temel hakkı olan ‘işgüvencesi’ istemindeki, ister oyun ister aldatılmışlık deyin, serüveni ile baştan kaybedileceği belli şekilde gerçekleşmiştir. 10 Ağustos 2002 günü, sendikamız adına Genel Başkanımız Özcan KESGEÇ, Birleşik Metal-İş adına Genel Başkan Ziya YILMAZ, Oleyis adına Genel Başkan Enver ÖKTEM’in yaptıkları ortak basın açıklamasını, önemli bir belge olması bakımından aynen aşağıya alıyoruz. İŞ GÜVENCESİ YASASI ÇIKMIŞ GİBİ YAPILMIŞTIR. MECLİS SERMAYENİN BÜTÜN İSTEKLERİNİ GERÇEKLEŞTİRMİŞTİR. KONFEDERASYON BAŞKANLARI İŞVERENLERİN KURTARILDIĞINI GİZLEMEKTEDİR. Milyonlarca işçinin uzun yıllardan beri öncelikli talebi olan, AB uyum yasaları çerçevesi içinde yer alan İş Güvencesi yasa tasarısıyla ilgili yaşanan son gelişmeler düşündürücüdür. Yıllardır işçi ve emekçilerin işsizliğe ve yoksulluğa mahkum olmasının ortak sorumluları, bu kesimlere şirin görünebilmek için ellerinden geleni yapmışlar, bir taraftan tasarıyı desteklediklerini ve yasayı çıkaracaklarını vurgulayan konuşmalar yaparken diğer taraftan fiili olarak iş güvencesi yasasını ertelemişlerdir. Altını bir kez daha çiziyoruz. Yasa çıkmış gibi yapılmıştır. Sözü edilen tarihte, yani 15 Mart’ta yürürlüğe girmesi ise iş yasası değişikliklerinin yapılması şartına bağlanmıştır. İş yasası değişiklikleri yapıldıktan sonra iş güvencesi yasasının eş zamanlı olarak yürürlüğe gireceği Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından bizzat açıklanmış, yeni Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Arseven’de TBMM’nde yaptığı konuşmada bu noktayı çok açık ve net bir biçimde ortaya koymuş ve zabıtlara geçirilmiştir. Açıktır ki, iş yasasındaki değişiklikler gerçekleşmediğinde, iş güvencesi yasasının yürürlüğü tekrar ertelenecektir. Dolayısıyla, sermaye çevrelerinin istekleri Meclis tarafından karşılanmıştır. Ortada bir uzlaşma değil, bir teslimiyet söz konusudur. Meclisi oluşturan Partiler, işçilerin oyunu alabilmek için şov yapmışlar ama esas olarak sermayenin isteklerini yerine getirmişlerdir. Birbirimizi kandırmayalım! Ortada iş güvencesi yasası yoktur! Dolayısıyla işçiler açısından bir kazanım söz konusu değildir. Ortada bir uzlaşma yoktur! Sermayenin bütün istedikleri Meclis tarafından gerçekleştirilmiştir. Sermaye, iş güvencesinin iş yasası değişiklikleriyle birlikte ele alınmasını istemiştir. Bunun nedeni açıktır. Hazırlanan iş yasası değişiklikleriyle birlikte iş güvencesinin hiçbir anlamı kalmamaktadır. Çünkü iş yasasında yapılması planlanan değişiklikler; çalışma yaşamını tümüyle esnekleştirmeye, kuralsız çalışmayı hakim kılmaya, taşeronlaşmanın asıl işin kendisi haline getirilmesine ve hepsinden önemlisi işçilerin başta kıdem tazminatı olmak üzere kazanılmış haklarını ortadan kaldırmaya yöneliktir. Sermaye, son olarak yürürlüğün geciktirilmesini istemiştir. Çünkü arada kalan süre içinde işyerlerindeki sendikal örgütlenmeyi bitirmeyi planlamaktadır. Dolayısıyla daha kolay değil, daha zor bir döneme girilmiştir. Herkes hazır olmalıdır! Bütün bu gerçekler apaçık ortada iken, Konfederasyon Başkanlarının açıklamaları üzücü ve düşündürücüdür. “Meclisi sıkıntıdan kurtardık” diyerek işverenlerin kurtarıldığı gizlenmeye çalışılmaktadır. Bu ortaklığın yakın gelecekteki sonuçlarını ibretle ve dikkatle izlemek, işçi sınıfı ve emekçilerin görevi olmak zorundadır. İş yasasındaki değişiklikleri 12 eylül yasalarının değiştirilmesi olarak sunmak, bu değişiklikleri “demokratik ve çağdaş” değişiklikler olarak göstermek mümkün değildir. Çünkü 1475 sayılı yasanın kökeni 1967’de çıkarılmış olan 931 sayılı İş Yasasıdır ve 12 Eylül’le uzaktan yakına ilişkisi yoktur. Parlamentodaki siyasi partilere gelince! İşçi sınıfının kağıt üzerinde kalan hiçbir düzenlemeyle kandırılamayacağını seçimlerde açık bir biçimde göreceklerdir. İşçilerin boş sözlerle, boş yasalara karnı toktur. Somut bir düzenleme getirmeyenler cevabını sandıkta alacaklardır. Başta sendikalı işçiler olmak üzere tüm işçi sınıfını uyarmayı görev sayarak, bu açıklamayı yapmak zorunda kaldık. İşçilerin geleceğiyle oynayanlara, oy avcılığına soyunanlara ve yakın bir gelecekte yüz binleri sokağa bırakacaklarını açıklayanlara karşı birliğimizi güçlendirmek zorundayız. Özcan KESGEÇ Genel Başkan Ziya YILMAZ Genel Başkan Enver ÖKTEM Genel Başkan *** 15 Mart 2003’de yürürlüğe girmesi kabul edilen iş güvencesi yasası ile, iş yasası değişikliği ve ikisinin de EŞZAMANLI yürürlüğe girmesi PEŞİNEN kabul edilmiştir. Bu peşin kabulden sonraki süreçte ise Konfederasyonumuzun tek başına kimi çabaları ise istenilen sonucu almaya yetmemiştir. Yeni iş yasasının TBMM’nde görüşülmesi sırasında, C.H.P. Grubunun ve işçi kökenli Milletvekillerinin mücadelesini belirtmemek haksızlık olacaktır. Bu konu ile ilgili olarak, C.H.P. Grubuna gönderdiğimiz yazı ve yanıtı aşağıdadır. Sayın Prof. Dr. Oğuz OYAN TBMM CHP Grup Başkan Vekili Ankara A.K.P. iktidarınca T.B.M.M.’ne sevkedilen ve 1475 sayılı yasanın yerine ikame edilmek istenen “yeni iş yasası tasarısı” çağdışı, işçilerin kazanılmış haklarını yok eden, dayanakları Roma hukuku ve Mecelle’de bulunan köleci anlayışa sahip bir tasarı idi. Tasarının T.B.M.M’nde görüşülmesi sırasında; tasarının bu biçimi ile yasalaşmaması konusunda, başta siz olmak üzere, C.H.P. meclis grubu ve sendikacı kökenli milletvekili arkadaşlarımızın gösterdiği, tutarlı ve doyurucu çaba ve katkılara sendikamız genel yönetim kurulu olarak, en içten teşekkürlerimizi sunmayı bir görev biliyoruz. Bu hissiyatımızın C.H.P. grubuna iletilmesine aracılığınızı diler, siz ve tüm C.H.P. grubuna sevgi ve saygılar sunarız. Özcan KESGEÇ Tamer ATIŞ Genel Başkan Genel Sekreter *** Sayın Özcan KESGEÇ Sosyal-İş Sendikası Genel Başkanı İşçi hakları aleyhine çok sayıda düzenleme getiren İş Kanunu Tasarısının görüşülmesinin engellenmesi konusunda yaptığımız muhalefet anlayışımıza dönük takdirlerinize teşekkür eder, dayanışmamızın devamı dileğiyle selam ve saygılar sunarım. Prof. Dr. Oğuz OYAN *** Şimdi öncelikli hedefimiz, 4857 sayılı iş yasasının OLUMSUZLUKLARINI toplu-iş sözleşmeleri ile ortadan kaldırmak olmalıdır. 4857 sayılı yasayı değiştirme hedefimizi asla gözden ırak tutmadan. 2. BÖLÜM SENDİKAL ÇALIŞMALARIMIZ EŞGÜDÜM DAİRESİ ÇALIŞMALARI Genel olarak ülkemizdeki örgütlenme yasakları, baraj, noter engelleri ; özel olarak Çalışma Bakanlığının sendikamız üzerinde uyguladığı “operasyonlara” karşın örgütleniyoruz, inadına örgütleneceğiz. Barajları da yıkacağız, Noter şartlarını da kaldıracağız. 30 Nisan 2000 tarihinde göreve seçilen Genel Yönetim Kurulumuz, bundan önce göreve gelen bütün yönetimlerimiz gibi, önüne ilk koyduğu bu hedefle çalışmalarına başladı. Sendikamızın, katıldığı günden itibaren izlediği Konfederal disiplin anlayışı ile Yönetim Kurulumuz ilk iş olarak, 30 Haziran’da yapılması kararlaştırılmış olan DİSK Genel Kurulu’nun “.... bağlı sendikalarımızın bazılarının genel kurulları ile ilgili olarak ortaya çıkan gecikme durumu ve diğer netleşmemiş hususlar dikkate alınarak DİSK Tüzüğü gereklerini yerine getirme sorumluluğu ile en önemlisi Konfederasyon Genel Kurulumuzun birlik ve bütünlüğünün tam olarak sağlanması ...” gerekçeleri ile normal tarihine ertelenmesinin uygun olacağının DİSK’e bildirilmesi kararını almış ve bildirmiştir. DİSK Genel Kurulu da 30 Temmuz 2000 tarihinde yapılmıştır. Konfederasyonumuz Genel Kurul hazırlık çalışmalarına sendikamız aktif katılım sağlamıştır. Sendikamızca üzerinde önemle durulan “DİSK Genel Merkezi’nin Ankara’ya taşınması” konusunda ne yazık ki diğer sendikaların görüşlerinin değişmesi sağlanamamıştır. Ancak inanıyoruz ki, her zamankinden çok özellikle bu dönem DİSK Yönetim Kurulu’nun çeşitli konulardaki çalışmalarının ağırlıkla Ankara’da yapılmış olması, bu önerimizin haklılığının önemli bir göstergesi olmuştur. Temmuz 2000 tarihli DİSK Genel Kurulu’na giderken, Sendikamız Genel Başkanı Özcan Kesgeç’in DİSK Genel Başkanlığına aday olmasının bir gereksinim olduğu tespitini yapan Genel Yönetim Kurulu’muz ve DİSK Delegasyonumuz, bu yönde elinden gelen çabayı harcamış, adaylıktan çekilmeyi saygı ile karşılamış ancak, onaylamamıştır. Bugün de DİSK’e sahip çıkma görevi ile karşı karşıya bulunulmaktadır. Sendikamız Genel Sekreterinin DİSK Yönetim Kurulunda görev almış olması, bize göre Konfederasyonumuzun politikalarının belirlenmesinde bir etken olmuş ancak bu durum yukarıdaki görüşlerimizin devam etmesini de ortadan kaldırmamıştır. Çalışma Raporumuzun, Sendikamız Genel Sekreterliğine bağlı Eşgüdüm Dairesine ilişkin bu bölümünde, konfederal düzeydeki yukarıdaki konulara girmeyi başat görevlerimizden saydık. Eşgüdüm Dairemiz, Nisan 2000 tarihli Genel Kurulumuzdan buyana sendikamıza gelen 2154 adet, sendikamızdan gönderilen 2167 adet evrak üzerinde işlem yapmıştır. Tüm yazışmalar bilgisayar ortamında gerçekleştirilmiştir. Kısıtlı olanaklarımız nedeniyle gecikmiş de olsa bu dönem sendikamızın Internet Sitesi oluşturulmuştur. Henüz başlangıç aşamasında olan sitemizin geliştirilmesi çalışmaları, devam etmektedir. Sendikamızın tüm çalışmalarında, her zaman olduğu gibi, özel yaşamlarına göstermedikleri özveriyi sendika için göstermeyi adeta görev edinmiş tüm yönetici, personel, temsilci ve üye arkadaşlarımızdan çalışma dönemi içinde esirgediğimiz bir küçük teşekküre bu raporun sayfalarında yer vermeyi borç biliyoruz. Yaşasalardı, yaşamları boyunca sendikamız için her gün bir parçasını verdikleri canlarını, özveriyle yine sendika için vereceklerine inandığımız mücadele arkadaşlarımız Genel Yönetim Kurulu üyesi Metin Bapir ile eski Genel Yönetim Kurulu üyelerimizden K. Mücahit İzkut’u saygı ve sevgi ile anıyor, mücadeleye devam ettiğimizi bilmelerini istiyoruz. HUKUK DAİRESİ ÇALIŞMALARI Mayıs 2000 – Aralık 2003 tarihleri arasını kapsayan bu dönemde, hukuk dairesi çalışmalarını şu ana başlıklar altında toplayabiliriz. 1) Dairece, sendikamızın çeşitli dairelerinin çalışmalarına hukuksal görüş bildirme, 2) Yetki davaları, 3) İstatistik davaları, 4) Üyelerimizle ilgili açılan çeşitli alacak ve sendikal tazminat davaları, 5) Sendikamızın çeşitli alacak davaları, 6) İŞE İADE DAVALARI, 7) Diğer davalar. 1) HUKUKSAL GÖRÜŞ BİLDİRME Sendikamızın özellikle toplu-iş sözleşmesi, örgütlenme ve mali dairemize, çeşitli çalışmalara ilişkin hukuksal görüş bildirme çalışmalarıdır. Bunlar, çeşitli yasalara ve tasarılara ilişkin olarak sendikamız görüşlerini belirleme, sözleşme taslaklarını oluşturmaya katkı sağlama, çeşitli yargı kararlarını derleme ve bilgilendirme çalışmaları gibi çalışmalardan oluşmaktadır. 2) YETKİ DAVALARI - Merkezi İstanbul’da bulunan MESAM Türk Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği için alınan işletme çoğunluk tespitine işverenin itirazı üzerine dava İstanbul 3. İş Mahkemesinin 2003/487 E. nolu dosyasında görülmektedir. - İstanbul Ecza Koop. İşyeri ile ilgili işletme çoğunluk tespitine işverence itiraz edilmiş durumdadır. Dava İstanbul 5. İş Mahkemesinde 2003/112 E.no ile görülmektedir. - Türk Amerikan Derneği yetki tespitine işveren itiraz etmiş olup, dava Ankara 9. İş Mahkemesinde 2003/1744 Esas nolu dosyada görülmektedir. - Mersin’de kurulu AREL GIDA Turizm San. ve Tic. Ltd. Şti. işletme yetkisine işverence itiraz edilmiş olup, Adana 1. İş Mahkemesinin 6.2.2003 gün ve 2002/792 Esas, 2003/251 Karar sayılı kararı ile itiraz reddedilmiş ve Yargıtay’ca da onanmıştır. - METRO GROSMARKET’ler için Bakanlıkça sendikamıza verilen çoğunluk tespitine, Tez Koop-İş tarafından hiç yoktan, sırf işçileri cezalandırmak için itiraz edilmiş bulunmaktadır. Ankara 10. İş Mahkemesinde 2003/1216 Esasında kayıtlı bulunan davanın ilk duruşması 26.6.2003 günü yapılmıştır. Tez Koop-İş Ankara İş Mahkemesi’nde açtığı itiraz davasında, bu kez görevsizlik itirazında bulunmuş ve sırf işçileri cezalandırmak amaçlı itiraz ettiğini kanıtlamıştır. Tez Koop-İş işçi düşmanlığına devam etmektedir. Ankara 10. İş Mahkemesinin görevsizlik kararı -süre uzamasın diye- tarafımızdan temyiz edilmemiş olup İstanbul Bakırköy 5. İş Mahkemesi 23 Aralık 2003 tarihinde ilk duruşmayı yapacaktır. - Mimarlar Odası Ankara Şubesi işyeri ile ilgili lehimize tespite işverence itiraz edilmiş, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 29.4.2003 gün 2003/6917-7351 Esas ve Karar sayılı ilamı ile, işyerinin işletme olduğu gerekçesi ile yetkiyi iptal etmiştir. - TEB (Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti) ve bağlı işyerleri ile ilgili işletme çoğunluk tespitimize, işveren işletme olmadığı gerekçesi ile itiraz etmiştir. Ankara 3. İş Mahkemesinin -8.7.2003 gün 2003/12039-12886 Esas ve Karar sayılı Yargıtay ilamı ile de onanan- kararı ile işveren itirazı reddedilmiş ve yetkimiz kesinleşmiştir. - İnşaat Mühendisleri Odası için aldığımız yetkiye, işverenin yaptığı itiraz Ankara 8. İş Mahkemesinin 16.10.2001 gün ve 2001/1129-1200 Esas ve Karar sayılı kararı ile reddedilmiş ve yetkimiz kesinleşmiştir. - Şehir Plancıları Odası ve bağlı şubeleri için, Bakanlıkça işveren vekilinin de hesaba dahil edilerek olumsuz tespiti vermesine ilişkin olarak sendikamızca dava açılmış ve kazanılmıştır. Bakanlığın temyizi üzerine dava Yargıtay’a gitmiştir. - Eskişehir Ecza Kooperatifi işyerinde aldığımız GREV kararının iptaline ilişkin işverence açılan dava, Eskişehir İş Mahkemesince 2000/348 Esasında görülen dosyada reddedilmiş ve kesinleşmiştir. 3) İŞKOLU İSTATİSTİK DAVALARI - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca sendikamıza yönelik olarak 1994 den bu yana sık sık yapılan operasyonlardan birisi de 2000/Temmuz istatistiğinde yapılarak, Sendikamız %10 barajının altına düşürülmüştür. Buna ilişkin olarak açılan davada;Ankara 1. İş Mahkemesi 20.12.2000 gün ve 2000/1089-1680 sayılı kararı ile sendikamızın üye sayısının 43.391 oranında %10.02 olduğuna karar vermiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 29.3.2001 gün ve 2001/5101-5091 Esas ve Karar sayılı ilamı ile aynı konuda 8. İş Mahkemesinde mevcut dava ile birleştirilmesi gerekçesi ile Kararı bozmuştur. 8. İş Mahkemesi 5.6.2001 gün ve 2000/822 Esas sayılı kararı ile istatistiğin sendikamız lehine İHTİYATİ TEDBİR yolu ile durdurulmasını kararlaştırmış, 16.10.2001 gün 2000/822 Esas, 2001/1189 sayılı kararı ile davayı sendikamız lehine sonuçlandırmış, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 17.1.2002 gün ve 2001/20731 Esas, 2002/326 Karar sayılı ilamı ile de ONANARAK kesinleşmiştir. - 2003/Temmuz istatistiğinde de sendikamız %9.36 ile barajın altına düşürülmüştür. Buna ilişkin açılan dava Ankara 10. İş Mahkemesinin 2003/1646 Esasında görülmekte olup, 6 Ekim 2003 tarihli duruşmada Mahkeme sendikamız lehine, 2003 Temmuz 17 No’lu işkolu istatistiklerinin ihtiyati tedbir yolu ile durdurulmasına karar vermiştir. Dava dosyası halen bilirkişi incelemesindedir. 4) ÜYELERİMİZLE İLGİLİ ALACAK ve SENDİKAL TAZMİNAT DAVALARI - Beğendik işyerinde çalışan ve sendikamıza üye olan aşağıdaki üyelerimizin iş akdi fesihleri sonucu ödenmeyen alacakları ile ilgili davalar sonuçlandırılmış ve Ankara 29. İcra Dairesindeki dosyalarından tahsil edilerek, kendilerine ödenmiştir. OKAY ŞİMŞEK 2002/7931 1.486.000.000 TL FERHAT TEMİZ 2002/7932 1.993.000.000 TL METİN KIZILIRMAK 2002/7933 2.671.000.000 TL ÖMER DOĞAN 2002/7934 1.362.000.000 TL MAHİR AKKAYA 2002/7935 2.331.000.000 TL ŞÜKRÜ SARAY 2002/7936 1.942.000.000 TL - İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezinde çalışan üyelerimiz Zühtü KAYALI, Bayram KOÇ, Nurer ALTUN adına açılan Ankara 12. İş Mahkemesinin 2001/532-533-534 Esasındaki sendikal tazminat davaları, üyelerimizin istemi üzerine müracaata bırakılmıştır. - Eskişehir Ecza Koop. işyeri Baştemsilcimiz Celalettin ŞAHİNÖZ’ün, boşta geçen süreler, ihbar ve kıdem tazminatlarına ilişkin olarak açılan davalar 6.5.2003 gün 2002/520 E. 2003/280 K. ile tümü ile sonuçlanmış ve tüm alacakları tahsil edilmiştir. - Mahkemece işe iade kararı verilmesine karşın işe başlatılmayan İşyeri Sendika Temsilcimiz Celalettin Şahinöz’ün Temsilcilik süresi sonuna kadar tüm ücret ve diğer haklarının tahsili için açılan ikinci dava Eskişehir İş Mahkemesinin 2002/520 E. nolu dosyasında görülmüş ve lehimize sonuçlanmıştır. - P.T.T. Biriktirme Yardımlaşma Sandığı işyeri üyelerimizden Bekir MERAKLI için Ankara 11. İş Mahkemesinde açılan dava 21.12.2000 gün ve 2000/227 Esas 896 Karar sayılı kararı ile lehte sonuçlandırılmış ve Yargıtayca da onanarak kesinleşmiştir. - P.T.T. Biriktirme ve Yardımlaşma Sandığı Antalya Şubesi işçilerinden üyemiz A.Muharrem DOĞAN için Ankara 2. İş Mahkemesinde açılan dava 2.4.2002 gün ve 2001/305 Esas 2002/150 Karar nolu karar ile sonuçlandırılmış ve tüm alacaklar tahsil edilmiştir. - P.T.T. Biriktirme ve Yardımlaşma Sandığı Antalya Şubesi işçilerinden üyemiz Gültekin GÖKYER için Ankara 2. İş Mahkemesinde açılan dava 2.4.2002 gün ve 2001/306 Esas 2002/151 Karar nolu karar ile sonuçlandırılmış ve tüm alacaklar tahsil edilmiştir. - Aynı işyerinde Bican KUBİLAY ile ilgili dava da Ankara 10. İş Mahkemesinin 11.6.2001 gün 2001/399-4772 Esas ve Karar sayı ile sonuçlandırılmıştır. - Güçsüzler Yurdu işyeri üyelerimizden Nur KOLUKISA adına Ankara 1.İş Mahkemesinde açılan dava 10.7.2001 gün 2000/628 Esas ve 2001/422 Karar sayılı hüküm ile sonuçlandırılarak, alacaklar tahsil edilmiştir. - İçel Eczacılar Kooperatifi işyeri üyelerimizden 14’ü için açılan davalar 18.12.2000 gün ve 2000/324’den-615’e Esas ve Karar noları ile kazanılarak sonuçlandırılmıştır. Davaların bir kısmı ise 8.2.2001 günü sonuca ulaşmıştır. A.OSMAN BAYRAK 2002/602 K. 3.453.124.678 TL ENGİN AYHAN 2002/603 K. 2.591.021.992 TL ERGÜN KURT 2002/604 K. 4.193.967.461 TL HAKAN BAYDURAK 2002/605 K. 4.979.570.412 TL KORAY ÖNDER 2002/606 K. 9.885.101.318 TL MAHMUT ÇOBANOĞLU 2002/607 K. 3.845.523.325 TL M. FATİH ÖNER 2002/608 K. 17.921.698.775 TL M. SERKAN PATÇI 2002/609 K. 3.178.021.520 TL BÜLENT ÇELİK 2002/610 K. 4.786.274.965 TL RIDVAN YARDAK 2002/611 K. 4.737.712.980 TL CÜNEYT YÜKSEKDAĞ 2002/612 K. 3.133.014.016 TL SERDAR ŞENER 2002/613 K. 3.417.441.913 TL YÜKSEL SOYDAN 2002/614 K. 2.029.811.008 TL BEKİR ŞAN 2002/615 K. 8.468.638.048 TL - P.T.T. Biriktirme ve Yardımlaşma Sandığı işyerinde çalışan üyelerimiz Kazım ÖZYÜREK ve Fatma KAYMAKÇI için açılan davalar Ankara 7. İş Mahkemesinin 12.12.2000 gün ve 2000/1841-2031 Esas ve Karar, 2000/1840-2030 Esas ve Karar sayılı kararları ile sonuçlandırılmıştır. - Aynı işyerinden Ahmet SEVİNÇ ile ilgili dava ise Ankara 3. İş Mahkemesinin 4.7.2000 gün ve 2000/366-504 Esas ve Karar sayılı hükmü ile sonuçlandırılmıştır. - Mersin’de kurulu Arel Gıda işyerinde işten çıkartılan üyelerimize ilişkin alacak davalarına ve tazminata ilişkin olarak Uğur BAŞAR adına açılan PİLOT dava Adana İş Mahkemesinin 18.4.2003 gün ve 2002/729 Esas, 2003/233 Karar sayılı hükmü ile kazanılmış, karar Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 26.6.2003 gün 2003/10759-11998 Esas ve Karar sayılı ilamı ile de onanarak kesinleşmiştir. - AYEK (Anadolu Yakası Eczacıları Üretim Temin ve Dağıtım Kooperatifi) işyerinde çalışan üyelerimizle ilgili hukuksal mücadelemiz ayrı bir konuma ve öneme sahiptir. Anılan işyeri battım gerekçesi ile kapatılmaya çalışılmış, tüm işçiler işten çıkartılmış, 3 aya yakın birikmiş ücretler, ihbar ve kıdem tazminatı dahil hiçbir haklar ödenmemiş ve yönetim -işverenler- ortadan kaybolmuştur. Hemen hemen herkesin, HİÇBİRŞEY alamazsınız noktasında birleştiği bir durum ortaya çıkmıştır. Sendikamız, değerli avukat arkadaşımız Vedat BARANOĞLU -katkı ve çabası çok büyüktür- ve üyelerimizin azimli uğraşı sonucu ALACAKLARIMIZIN TAHSİLİ SÜRECİNE GİRİLMİŞTİR. İlk davalar 1999’da açılmaya başlandı. İlk duruşma tarihi 2000 Şubat ayı idi. Bir kısım davalar Temmuz 2000’de açıldı. Toplam açılan dava sayısı 160 oldu. Davalar İstanbul için rekor sayılabilecek bir sürede bitirildi. Kazanılan davalar için konulan icralara itirazlar kaldırıldı. Alacaklarımızın birinci sıraya konulabilmesi için İFLAS davası açıldı ve kazanılarak iflas masası oluşturuldu. Kooperatif ortaklarının yükümlülükleri (Kooperatife olan borçları) tahsil edildi. Özcesi, özverili büyük bir uğraş verildi. 107 üyemiz için faizleri ile birlikte 1 Trilyon 190 Milyar Lira masaya tescil ettirildi. 107 üyemizin TOPLAM ANA PARA ALACAĞI 315 MİLYAR LİRA idi. 7 Mayıs 2003 günü 342.716.900.000 TL İCRA’dan alındı. 16.5.2003 günü İSTANBUL ŞUBEMİZDE ÜYELERİMİZE 274.257.100.000 TL Genel Başkan, Genel Sekreter ve Yönetim Kurulu Üyelerinin de katılımıyla İstanbul Şube binamızda elden dağıtıldı. BAKİYE alacaklarımız için çalışmalarımız devam etmekte olup, sendikamızca konu titizlikle izlenmektedir. - İnşaat Mühendisleri Odası ve bağlı işyerlerinde eksik uygulanan Toplu-İş Sözleşmesinden doğan ücret ve sosyal yardım alacaklarının tahsili için sendikamıza yetki veren Celal Uyar, Zühtü Kayalı, Emel Özgüler ve Şener İlhan adına açılan alacak davalarının ilk duruşmaları 4 Kasım 2003 ve 2 Aralık 2003 tarihlerinde yapılmış olup, dava devam etmektedir. 5) SENDİKAMIZIN ÇEŞİTLİ ALACAK DAVALARI - İçel Eczacılar Kooperatifi işyerinden alacağımız aidatlar için açtığımız dava Adana İş Mahkemesi 2000/323 Esas no’lu dosyada görülmüş, 4.2.2003’de işverenin borcu ödemeyi kabul etmesi üzerine, alacaklarımız tahsil edilmiştir. - P.T.T. Biriktirme ve Yardımlaşma Sandığı işvereninin, üye olmayanlara toplu-iş sözleşmesi uygulaması üzerine dayanışma aidatı davası açılmıştır. Ankara 8. İş Mahkemesi 30.5.2002 gün ve 2000/610 Esas, 2002/510 Karar sayı ile alacağımıza hükmetmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 9. H.D. 30.1.2003 gün 2002/12874 E, 2003/1028 K. sayılı ilamı ile ve OYÇOKLUĞU ile (8/2) <dayanışma aidatı için işçinin yazılı başvurusu olmadığı gerekçesi> ile mahkeme kararını bozmuştur. Mahkemenin bozma kararına uyması üzerine, konu tarafımızdan temyiz edilmiştir, Yargıtay itirazımızı reddetmiştir. - AYEK işyerinden aidat alacaklarımıza ilişkin dava İstanbul 8. İş Mahkemesinin 6.3.2002 gün ve 2000/1345 E., 2002/92 K. sayılı kararı ile kazanılmış, iflas masasından diğer üye alacakları ile birlikte bir kısmı tahsil edilmiş olup, bakiyesi izlenmektedir. - Türk Amerikan Derneği işyeri için açılmış bulunan dayanışma aidatı davası ise Ankara 8. İş Mahkemesinin 2001/612 Esasında devam etmektedir. 6) İŞE İADE DAVALARI - TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi işyeri temsilcimiz Hatice AYRANCI, Ankara 6. İş Mahkemesinin 27.12.2001 gün 2001/1365-1179 Esas ve Karar sayılı kararı ile İŞE İADE edilmiştir. - Es-Koop işyeri baştemsilcimiz Celalettin ŞAHİNÖZ Eskişehir İş Mahkemesinin 25.1.2001 gün 2000/238 Esas, 2001/527 Karar sayılı kararı ile işe iade edilmiştir. - AYEK işyeri baştemsilcisi ve temsilcilerimiz Salim OYNAK, Özcan TETİK, Necati GÜMRÜKÇÜ İstanbul 1. İş Mahkemesinin 20.6.2000 günlü 2000/134-135-136/492-493494 Esas ve Karar sayılı kararlarıyla İŞE İADE edilmişlerdir. - P.T.T. Biriktirme ve Yardımlaşma Sandığı işyeri temsilcimiz Salih ŞAHİN Ankara 2. İş Mahkemesinin 13.7.2000 gün 1999/2492 Esas ve 2000/430 Karar sayılı kararı ile İŞE İADE edilmiştir. - Belde A.Ş. işyeri temsilcimiz Gıyas Melih YETKİN Ankara 5. İş Mahkemesinin 26.12.2001 gün 2001/943-1586 Esas ve Karar sayılı kararı ile İŞE İADE edilmiştir. - Es-Koop Antalya Şubesi işyeri temsilcimiz Ramazan SAĞLAM, Eskişehir İş Mahkemesinin 03.10.2002 gün 2000/437 Esas, 2002/802 Karar sayılı kararı ile İŞE İADE edilmiştir. - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezi işyeri sendika temsilcimiz Celal UYAR Ankara 12. İş Mahkemesinin 14.03.2002 2001/78 Esas ve 2002/1637 Karar sayılı kararı ile İŞE İADE edilmiştir. - Adına alacak davası açtığımız İMO çalışanı Emel Özgüler’in İş Kanunu ve Toplu-İş Sözleşmesine aykırı olarak işten çıkarılması üzerine iş güvencesi hükümleri uyarınca işe iade davası açılmıştır. - TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası’ndan İş Güvencesi Yasası’na (eski yasa) aykırı biçimde işten çıkarılan üyemiz Elif Özlem Öndoğan adına açtığımız işe iade davası Ankara 6. İş Mahkemesince işe iade kararı verilmiştir. Dava dosyası hala Yargıtaydadır. 7) DİĞER DAVALAR - İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezi Yöneticileri için 2821 sayılı yasaya muhalefeten suç duyurusunda bulunulmuştur. Basın Hz. 2001/2059 Esasında takipsizlik kararı verilen dosya için yaptığımız itiraz Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinin 8.3.2002 gün 2002/213 sayılı kararı ile reddedilmiştir. - ES-KOOP Yönetim Kurulu Üyeleri ve Genel Müdürü için 2821 sayılı yasaya muhalefetten yaptığımız suç duyurusu üzerine, anılanlar için dava açılmış, dava Eskişehir Asliye Ceza Mahkemesinin beraat kararı ile sonuçlanmıştır. - Kaybedilen bir davadan dolayı, ücreti vekalet için sendikamıza haciz koyduran ESKOOP’un haczi; Eskişehir İcra Tetkik Hakimliğinin 10.10.2002 gün ve 2002/1158-1349 Esas ve Karar sayılı kararı ile “Üyenin ücreti vekaletinden sendikanın sorumlu tutulamayacağı” gerekçesi ile kaldırılmıştır. - DMO işyeri üyelerimizden Yusuf ŞEN’e Disiplin Kurulunca verilen 2 yevmiye cezasının iptali için açtığımız dava Ankara 8. İş Mahkemesinin 23.1.2001 gün ve 200/897 Esas, 2001/25 Karar sayı ile reddedilmiştir. Karar Yargıtay’ca da onanmıştır. - Münfesih olmuş İzmir Şubemizin Genel Kurulunu yapmadığı gerekçesi ile kapatılması için Çalışma Bakanlığınca açılan –garip- dava halen (bu raporun baskıya verildiği tarihte) Ankara 5. İş Mahkemesinin 2001/2044 Esas sayılı dosyasında sürmektedir. ÖRGÜTLENME DAİRESİ ÇALIŞMALARI 1)ÇALIŞMA ve SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞININ İSTATİSTİKLERİ 2821 sayılı Sendikalar Yasası gereğince Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı her Ocak ve Temmuz ayının 17’sinde Resmi Gazete’de yayımlamak zorunda olduğu sözümona istatistiklerde, Türkiye’de işkolları itibariyle sigortalı işçi sayıları ile sendikalı işçi sayılarını ilan eder. İstatistiklerin ilk kez yayımlandığı Şubat/1984 tarihinden buyana yayımlanan 40 adet istatistiğin hiçbirinde ilan edilen işçi sayıları ile sendikalı işçi sayıları doğruları yansıtmamıştır. Çünkü, çalıştırdıkları işçileri Bakanlığa bildirmeyen işverenlerin sayısı, bildiren işverenlerden çok daha fazladır. Şubat/1984’de toplam 2.317.016 olarak ilan edilen sigortalı işçinin 1.247.744’ünün yani %53.85’inin sendikalı olduğu ilan edilmiştir. Temmuz/2003’de ise Türkiye’de toplam 4.781.958 SSK’lı işçi bulunduğu ve bunun %57,54’ünün yani 2.751.670’inin sendikalı olduğu ilan edilmiştir. Oysa, aynı Bakanlığa bağlı kurum olan SSK ise, Türkiye’de 2002 itibariyle 5.223.283 sigortalı işçi bulunduğunu açıklamaktadır. 2001 yılı için sigortalı işçi sayısı Çalışma Bakanlığına göre 4.562.454 ; SSK’ya göre ise 4.886.881 dir. Bu durum, Çalışma Bakanlığı istatistiklerinin ne denli gayriciddi olduğunu ortaya koymaktadır. Devletin Çalışma Bakanlığı bugün ülkemizde 3 Milyona yakın sendikalı işçinin bulunduğunu Resmi Gazetede ilan ederken hiç çekinmemektedir. Bugüne kadar yönetime gelen tüm siyasi iktidarların bu konuda benzer tavırlar içinde olabilmesinin temel nedeni, sistemin siyasi iktidarlarca kendi tercihleri doğrultusunda kullanılmasına en uygun bir sistem olmasıdır. 12 Eylül Anayasa’sı karşısındaki tutumlara benzer bir şekilde, 12 Eylül Cuntasının her yasasına “karşı” olmakla birlikte değiştirilmesi yönünde hiçbir iktidarın samimi girişimlerine rastlanmamıştır. İlk bakışta, sadece Türkiye’deki işçi sayıları ile bunlardan kaçının sendikalı olduğunun istatistiksel bir açıklaması gibi görünen bu uygulamanın asıl amacının, 1983 yılında var olan sendikalar dışında başka hiçbir sendikaya yaşam hakkı tanımamak olduğu,bugün dahi kamuoyunun gözünden kaçırılmak istenen bir konudur. Ülkemizde sınırsız “serbestlikle” kurulacak bir sendikanın en temel amaçlarından olan Toplu Sözleşme yapma yetkisi, bu istatistik oyununda %10 barajının aşılmasına bağlanmıştır. Örneğin bizim işkolumuzda yeni kurulan bir sendikanın herhangi bir işyerinde toplu sözleşme yapabilmesi için, üye olduğu sendikasından TİS beklentisi olmayan 48.000 işçiyi önce üye yaptıktan sonra yetki için başvuruda bulunması zorunludur. Bugün bu sayının altında nüfusa sahip vilayetlerimiz bulunmaktadır ve bunun adına, bizim ülkemizde “örgütlenme özgürlüğü” denilmektedir.Böyle bir sistem ancak ve ancak, mevcut sendikal örgütler içinde sermayenin tercihleri doğrultusundaki kimilerinden başkasına yaşam hakkı tanımamak adına 12 Eylül cuntası gibi bir zorbalıkla konulabilir ve korunabilir. Sistemin bu genel engellemeleri dışında, siyasi iradeye tanıdığı görevi kötüye kullanma olanakları ise özel olarak bazı sendikalar üzerinde çok çirkin boyutlara taşınabilmektedir. Sendikaların kuruluşundan, toplu sözleşme bağıtlanmasına kadar her aşamada sendikalara sayısız yaptırımlar içeren bu sistem, görevini kötüye kullanan siyasi iradeye karşı hiçbir yaptırım öngörmemektedir. Cesaret de bundan kaynaklanmaktadır. Yeniden faaliyete başladığımız 1991’den buyana hem sistemle mücadele etmekte, hem de sistemi yıkmaya çalışmaktayız. Ne (sağ) siyasi iktidarların bizi yok etme çabalarından vazgeçecekleri, ne de bizim geri durmayacağımız ortadadır. 1994 yılında başlayan %10 barajı serüvenine son dönemlerde yeni “operasyonlar” eklenmektedir (Bu terim Bakanlık bürokratlarınca kullanılmaktadır). 2000 Ocak istatistiklerinde dönemin Çalışma Bakanının talimatı ile yapıldığı bakanlık bürokratlarınca söylenen bir “operasyon” ile %10’un altına indirildiğimiz barajı, yine yargı yolu ile aştık. Durmak bilmediler, Temmuz 2003 istatistiklerinde %9,36 gibi ilginç bir yüzde ile tekrar barajın altına indirildik. Aynı istatistikte bizimle beraber barajın altına indirilen işkolumuzdaki bir başka sendikanın üye sayısı hukuk dışı, saçma-sapan bir gerekçe ile düzeltildi. Bunun üzerine Bakanlık nezdinde yaptığımız girişimlerde ortaya yeni bir SKANDALI daha çıkarttık. Temmuz/2003 istatistikleri ile ilgili olarak Bakanlık Bilgi İşlem Dairesince kendilerini savunmak adına önümüze konan bir “Resmi Tablo” da 1996 Ocak istatistik döneminde sendikamızın 8420 üyesinin yok edildiği ortaya çıktı. Bu konuda gerek doğrudan Bakan’a, gerek Bakanlığa yaptığımız başvurulara hiçbir yanıt verilebilmiş değildir. Bu bölüme başlarken sözkonusu istatistiklere ilişkin <sözümona> tabirini kullanmamız boşuna değildir. Bugüne kadar (20 yıldır) yayınlanan bütün istatistiklerde, işkolu işçi sayısının belirlenmesinde esas alınması gereken işyerlerinin ONBİNDE BİRİNDE DAHİ YASAYA UYGUN ŞEKİLDE İŞKOLU TESPİTİ YAPILMIŞ DEĞİLDİR. Örneğin bizim (17 nolu ticaret,büro,eğitim) işkolumuz incelendiğinde binlerce lokanta,kargo v.b.gibi başka işkollarından işyerlerinin bu işkolunda sayıldığı görülecektir. Bu yanıyla İşkolu İstatistikleri YASAYA AYKIRI OLUP, <SÖZÜMONA İSTATİSTİK> tir. 2) TOPLU-İŞ SÖZLEŞMESİ YETKİ PROSEDÜRÜ BAŞLATILAN İŞYERLERİ 10. Çalışma Raporunda belirtilenlerden sonraki dönem içinde aşağıdaki işyerleri için yetki prosedürü başlatılmıştır. İşyeri Başvuru Tarihi Bakanlığın Tespit Tarihi - TEB-Türk Eczacıları Birliği 06.03.2000 03.04.2000 - İZYAY-İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayıncılık 12.04.2000 05.06.2000 Tanıtım Hiz.San.A.Ş. - TEB Yardımlaşma Sandığı 25.05.2000 03.07.2000 - İzmir Diş Hekimleri Odası 22.06.2000 28.07.2000 - SHÇEK-Sosyal Himetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu 22.06.2000 Genel Müdürlüğü ve bağlı işyerleri 05.09.2000 - İstanbul Ecza Koop. 30.06.2000 28.09.2000 - GÜDAŞ Gıda Ür. Dağıtım San.Tic.A.Ş. 28.09.2000 20.10.2000 - Ünibel Bilgi Teknolojileri San.Tic.A.Ş. 20.12.2000 03.04.2001 - DMO-Devlet Malzeme Ofisi Gen.Müd.ve bağlı işyerleri 20.12.2000 29.01.2001 - Uydukent Yapı Koop. Birliği 31.01.2001 20.04.2001 - Ankara Tabip Odası 08.02.2001 21.03.2001 - İzmir Tabip Odası 14.03.2001 07.05.2001 - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası ve bağlı işyerleri 14.05.2001 12.07.2001 - SHÇEK-Sosyal Himetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu 04.06.2001 Genel Müdürlüğü ve bağlı işyerleri 12.11.2001 - Ankara Eczacı Odası 04.06.2001 13.06.2001 - TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası ve bağlı işyerleri 06.07.2001 06.08.2001 - TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi 06.09.2001 26.09.2001 - Çanakkale ve Çevre Köyleri Tarımsal Kalkındırma 06.09.2001 Kooperatifler Birliği 26.09.2001 - Çankaya Belde Gıda Kül.Sos.Sanat Etkin.San.ve Tic. 06.09.2001 A.Ş. 02.10.2001 - Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfı İkt.İşletmesi 02.01.2002 16.01.2002 - Türk Amerikan Derneği 11.01.2002 07.02.2002 - TEB-Türk Eczacıları Birliği 05.03.2002 14.03.2002 - İzmir Tabip Odası 05.03.2002 14.03.2002 - SHÇEK Şeyh Zayed Çocuk Koruma Vakfı 28.03.2002 06.08.2002 - AREL Gıda Turizm San. ve Tic. Ltd. Şti. 28.05.2002 04.07.2002 - TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası 03.06.2002 21.06.2002 - Halk İşletme Tic. İnş. ve San. A.Ş. 25.06.2002 15.08.2002 - TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi 17.09.2002 24.09.2002 - DMO-Devlet Malzeme Ofisi Gen. Müd.ve bağlı işyerleri 05.11.2002 18.11.2002 - DİSK Genel-İş Sendikası 28.11.2002 20.01.2003 - İstanbul Ecza Koop. 28.11.2002 14.01.2003 - Ünibel Bilgi Teknolojileri San.Tic.A.Ş. 06.01.2003 14.01.2003 - Atılım Üniversitesi Özel Eğ.Hiz.A.Ş. 09.01.2003 26.02.2003 - Atılım Üniversitesi AZN İktisadi İşletmesi 09.01.2003 26.02.2003 - Uydukent Yapı Koop. Birliği 05.03.2003 24.03.2003 - Ankara Tabip Odası 05.03.2003 25.03.2003 - Mesam Türk Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği 28.03.2003 08.07.2003 - Metro Grosmarketler Ltd.Şti. 30.04.2003 07.05.2003 - TMMOB Şehir Plancıları Odası 07.04.2003 04.08.2003 - TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası 14.05.2003 14.07.2003 - Türk Amerikan Derneği 11.06.2003 08.07.2003 Yetki başvurusunda bulunduğumuz bu işyerlerinden; - TEB Türk Eczacıları Birliği işyerinde 2. Dönem yetkisine işverenlikçe itiraz edilmiş, TEB Yönetim Kurulu’nca yönetilen TEB Yardımlaşma Sandığının işletme dışı olduğu iddia edilmişse de bu iddia Yargıtay’ca da reddedilmiştir. - GÜDAŞ Gıda Üretim Dağıtım San. Tic. A.Ş. işyeri ile ilgili olarak 1989’larda yapılmış bir işkolu tespit kararı ile karşılaşıldığından işkolu yönünden reddedilmiştir. - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası ve bağlı işyerleri ile ilgili yetki tespitinin Bakanlıkça işverenliğe gönderilmesinden sonra, bu örgüt ve yöneticilerine hiç yakışmayan bir tutumla karşılaşılmıştır. Genel Merkez’de çalışan üyelerimiz işten çıkarılmış, bunun üzerine işten sendikal nedenle çıkarılan üyelerimizin işe geri alınmaları, Sendikamızca, toplu sözleşme görüşmelerinin ilk uyuşmazlık nedeni sayılarak grev kararı alınmak zorunda kalınmıştır. Konfederal düzeyde kardeş örgüt saydığımız bu kurumun sırf yöneticilerinin hataları sonucu daha fazla zarar görmemesi adına grev, yetkinin devamını sağlayacak düzeyde sembolik tutulmuştur. Oda’nın genel kurulunca göreve getirilen yeni yönetimin, işten atılan üyelerimizi işe geri almaları sonucu TİS görüşmeleri başlamış ve anlaşmaya varılarak grev sona erdirilmiştir. - AREL Gıda Turizm San. ve Tic. İth. İhr. Ltd. Şti. işyerinde çalışan işçilerin sendikamızda örgütlenmesini öğrenen işveren üyelerimizi işten atmış, ancak yetki başvurusunu daha önce yaptığımız için yetki verilmiştir. Yetkiye işverence itiraz edilmişse de Mahkemece reddedilmiş ve karar Yargıtay’ca da onanmıştır. Üyelerimiz için açılan sendikal tazminat davaları sürmektedir. - TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi işyeri için son dönem yetki tespitine göreve yeni gelen son yönetim itiraz etmiş, itiraz Mahkemece reddedilmiş ancak Yargıtay’ca işletme yetkisi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur. - Türk Amerikan Derneği işyeri yetkimize işverence yapılan çoğunluk itirazı yargılaması sürmektedir. - TMMOB Şehir Plancıları Odası ile ilgili yetki talebimize Bakanlıkça verilen olumsuz yanıta karşı açtığımız itiraz davasında Ankara 12. İş Mahkemesince haklılığımız yönünde karar verilmiş olup, Bakanlıkça yapılan temyiz itirazı nedeniyle dava Yargıtaydadır. - Metro Grosmarket’lerde başlattığımız örgütlenme ve yetki prosedürü başlangıcında Tez Koop-İş Sendikası’nın sendikamıza yönelttiği karalamalara verdiğimiz yanıtlara burada yorumsuz olarak yer vermeyi yararlı bulmaktayız. METRO GROSMARKET İŞÇİSİ ARKADAŞ Değerli Metro işçisi arkadaşlar, Bizim uğraşımız yıllardır toplu-iş sözleşmesinden yoksun kalan sizleri ve işletmeyi toplu-iş sözleşmesine kavuşturmak, sendikal örgütlülüğü yükseltmektedir. Metroda eskiden beri çalışan arkadaşlarımızın çok iyi bildiği, yeni arkadaşlarımızın da bilmesinde yarar gördüğümüz sözde “sendika” ile ilgili aşağıdaki açıklamaları yapmak zorunda kaldık. Zira <HERKESİ KENDİLERİ GİBİ BİLENLER> <ÇAMUR AT İZİ KALSIN> ı yaşam ölçüsü sayanlar, suskunluğumuzu istismara yöneliyorlar. Sendikamızın Metro Grosmarketlerde örgütlenmesi sonrasında Tez Koop-İş Sendikasının kamuoyunu ve kendi üyelerini yanıltıcı, yanlış, yalan beyanları sendikamızca ciddiye alınacak düzeyde olmayıp, ne kamuoyu, ne basın, ne de kendi üyelerince ciddiye alınmaktadır. Ciddiye alınmak için sendikamızca verilecek yanıta bel bağlanmakta ya da konfederasyonumuz ile ilişkilerimiz hedeflenmekte ve bu doğrultuda kendi konfederasyonları Türk-İş dahi araç olarak kullanılmaktadır. Son olarak 1 Nisan 2003 günü Türk-İş binası içinde yapılan basın toplantısına haber bülteninde yer veren Kanal A televizyon kanalının görüntülü haberinde ve 2 Nisan 2003 tarihli Evrensel Gazetesinde yayımlanan, gerek Türk-İş Başkanının gerekse Tez Koop-İş Başkanının açıklamalarında yer alan ifadeler doğrudan yalandır. Metro Grosmarketlerin ilki DİSK ve bağlı sendikalarının 12 Eylül cuntasınca kapalı tutulduğu 1990 yılında İstanbul’da açılmış, “örgütlenme kültürünün gelişkin olduğu Alman işverence” çağrılan Tez Koop-İş Sendikasına üye yapılan “sendikalı işçiler” ile bir yetkili sendika ortaya çıkmıştır. Yeni açılan mağazaların OTOMATİKMAN sendikanın yetki kapsamına girmesiyle Bakırköy, Kadıköy, Ankara, Bursa, İzmir ve Adana olmak üzere 6 mağazayı kapsayan ÜÇÜNCÜ ve EN SON Toplu-İş Sözleşmesi 03.10.1997 tarihinde imzalanmış olup, bu sözleşmelerde bugünkü Genel Başkan Sadık Özben’in de imzası vardır. İmzaladıkları çeşitli sözleşmelerde “Yasa gereği kapsam dışı kalanlarla”, “Dört ve iki yıllık Yüksekokul mezunları kapsam dışıdır”, “.... gibi sözleşme ile çalıştırdığı veya çalıştıracağı personel kapsam dışıdır”, “kapsam dışı kalacak personele verilecek haklar bu toplu-iş sözleşmesi ile sağlanan hakların toplamından az olamaz”, “Kapsam dışı ve süreli hizmet sözleşmesi, ferdi iş sözleşmesi ile çalışan personel kapsam dışıdır”, “mevsim veya kampanya işçileri Toplu-İş Sözleşmesinden faydalanamaz”, “belirli süreli hizmet akdi ile çalışanlar kapsam dışıdır” gibi tanımlamalar ile sendikalaşma ve toplu-iş sözleşmesi haklarını kullanmak için sendikaya üye olmuş işçileri, bir çırpıda işverenle tokalaşarak Toplu sözleşme dışına ve bu yolla sendika dışına atmayı ilke edinmiş bu sendika, aynı anlayışını Metro Grosmarketlerde de sürdürmüştür; “İşletme Müdürü, İşletme Müdürü Sekreteri, Satış Müdürü, Departman Müdürü, Daha önce ‘şef’ statüsünde olan Departman Müdür Yardımcıları, Personel Servisi Elemanları, Hesap Ön Kontrol Elemanları, Ana Vezne Elemanları, Bilgi İşlem elemanları, Güvenlik Şefi, Bakım Onarım Şefi, Müşteri İlişkileri Elemanları, Telefon Santral Elemanları, Kantin Şefi, Aşçıbaşı bu sözleşmenin kapsamı dışındadırlar. Güvenlik Elemanları 01.07.1995 tarihinden itibaren kapsam içine alınmışlardır (bu tarihte 2495 sayılı kanun yoktu. Sosyal-İş). Ancak güvenlik elemanları SENDİKA KURULLARINDA GÖREV ALAMAZLAR ve GREVE KATILAMAZLAR.” gibi hükümlerle çalışanların yarısını Toplu sözleşme dışına atarak, üyeliğin devamını anlamsızlaştırıp sendikadan da uzaklaştırmışlar, mevcut yasaların bile dokunmadığı, sendikal görev ve GREV haklarını, işverenlerle anlaşarak işçilerin elinden fiilen almışlar, daha doğrusu alındığı zannettirilerek işçileri kandırmışlardır. Toplu-iş sözleşmelerinde yukarıdaki “kapsam dışı” düzenlemeleri yapan bu sendikanın yöneticileri, sol kamuoyu önünde utanmadan “kapsam dışı” uygulamasına karşı imişcesine sözler de edebilmişlerdir. Böylelikle gerek Metro Grosmarketlerde gerekse diğer işyerlerinde bu yolla sendika dışına atılmış olan ve işyerinde belli bir etkileme gücü ve birikimi, saygınlığı olan, sevilen, okumuş-mürekkep yalamış bu işçilerden Sendika içi yarışlarda da kurtulmuş olmaktadırlar. Asıl vahim olan ; Tez Koop’a göre bu işçiler “işveren” dir. Yıllardır bir sendika eliyle zorla işveren kategorisine sokulup, toplu sözleşme ve sendika dışına atılan bu işçilerin şimdi Sendikamızı yeğlemiş olmaları, işveren yeğlemesi sayılacaksa, bu, Tez Koop-İş anlayışına çok uygun bir anlayıştır. Altında Tez Koop-İş Başkanının imzasının bulunduğu, yakında yapılacak Genel Kurulları öncesinde Genel Sekreterleri tarafından bize bizzat getirilen ve Genel Başkan için bize göre pek de lehte olmayan bazı protokol ve konuşma metinleri dikkatlice incelendiğinde, esasında kendilerinin, işverenin anlayışına uygun bir sendika olma çabası içinde oldukları hiç gözden kaçmamaktadır. Türk-İş binasında yaptıkları basın toplantısında “işveren anlayışına uygun sendika” olmanın ne demek olduğunu, bizzat kendi üyelerince kendilerine yönelik olarak atılan “satılık sendika istemiyoruz” sloganlarından da kavrayamıyorlarsa, Metro Grosmarket TİS görüşmelerinin hangi tatil yörelerinde, hangi lüx otellerde, ne tür pazarlıklarla, ne gibi hediyeler alınarak yapıldığını anımsamaları yararlı olacaktır. Örgütlü oldukları bazı işyerlerinin patronlarıyla çeşitli iş ilişkilerine girmenin çok sıradan işlerden olduğu bu sendika ne yazık ki, örneğin Migros Şok Marketlerin temizlik işini taşeron olarak alan Genel Başkanlar, Migrosların taşıma işini alan Genel Sekreterler üretmiştir. Bu günlerde çeşitli açıklamalarında sözü edilen sözümona “1999 yıllarında sendikal nedenle işten atılan 1000’e yakın üyeleri” için bu Genel Başkanlar ve Genel Sekreterlerin neden “sendikal tazminat davası” açmadıkları çok açıktır. Sendikalarından zorla, tehditle istifa ettirilerek Sosyal-İş’e üye yapılan işçiler kimlerdir. Zorla istifa ettirilerek Sosyal-İş’e üye yapılan hangi işçinin istifanamesi ellerinde mevcuttur. Hangisi için Savcılığa başvurulmuştur? Bütün bunları ortaya koymadan yapılan karalamaların tek bir açıklaması vardır. Bu “çamur at, izi kalsın” dan da öte ahlaksızlık boyutlarındadır. Üç dönem toplu-iş sözleşmesinin ardından, işyerindeki yetkiyi kaybetmede kendisini hiç sorgulamayan bu anlayış, şimdi bizi “işverenin anlayışına uygun bir sendika” olarak tanımlamaktadır. Üyelerinin sorunlarını otomobilleriyle mağaza otoparklarında dairesel patinajlar çekerek çözmeye çalışan, işverenlere verilen “işten çıkarılacak işçi listeleri” ile genel kurul hesapları yapan, kimi eğlence harcamalarını işverenlere ödeten, işçinin işinin devamını çeşitli yandaşlıklara bağlayan “sendika yöneticilerinin” bu sonuçta hiç mi payı yoktur? Eğitim tesisi adı altında bina satın alımlarında ortaya çıkan astronomik yolsuzlukların hiç mi payı yoktur? Siz örgütlenmenin önündeki tüm engellerin hem teknisyenliğini yapacaksınız, hem de karşıymışcasına söylemlerle işçi sınıfını kandırmaya çalışacaksınız ve kendi dışınızdaki sendikaların 12 Eylül Barajlarının altında ezilmesi amacıyla, mahkemelere verdiğiniz dilekçelerinizde “%10 Barajı güçlü sendikacılık içindir” diyeceksiniz ve hiçbir işçinin de bu sahtekarlığınızı görmeyeceğini sanacaksınız. Çeşitli toplantılarda “ödünç işçiliği” yani köleliği savunacaksınız ama işçilerin bütün bunları görmediklerini, duymadıklarını sanacaksınız. Daha pek çok örnekleme yapabileceğimiz bu olumsuzlukları ortaya dökmenin, işçiye bugün için sendikal bir yarar sağlamayacağının bilinciyle şimdilik bu kadarı ile yetiniyoruz. Bugün gelinen noktada, sendikalılığın bittiği kendi genel başkanlarının ağzından da belirtilen ve 1997 den sonra TİS yapılamamış olan bu işyerlerinde bir sendika Toplu Sözleşme yetkisi alacak düzeyin çok üstünde üyeye sahiptir. Hangi sendika ile olursa olsun bir işyerinde TİS yapılabilir olması, ülkemiz çalışanlarının örgütlülük düzeyleri dikkate alındığında önemli bir sonuçtur. İŞÇİ SINIFINA GÜVENMELİYİZ. TEZ KOOP’A ÖNERİMİZ ŞUDUR ; Gelin bu işyerlerinin sendikalı ve toplu sözleşmeli olmasının önüne kişisel çıkarlarınız için engel çıkarmayın. Bu işyerlerindeki işçiler, sizin deyiminizle “işveren” olan ve bu nedenle de sendikanın dışına attığınız şeflerin de desteği ile sendikal örgütlülüğü sağlamışlardır. Önemli olan işyerine örgütlenmenin girmesidir. BU ÖRGÜTLENME BU İŞYERLERİNDE İŞÇİNİN İRADESİNİ YANSITACAK BİR TOPLU SÖZLEŞME İLE SONUÇLANACAKTIR. Bu amaç doğrultusunda 13 Mart 2003 tarihinde Ç.S.G.B.’na 2822 sayılı yasa uyarınca YETKİ İÇİN BAŞVURDUK. TOPLU SÖZLEŞMEYİ ÜYELERLE BİRLİKTE HAZIRLAMANIN VE BİRLİKTE YÜRÜTMENİN ÇALIŞMASI İÇİNDEYİZ. .......... KERVANIMIZ YÜRÜYECEKTİR. Siz isteseniz de istemesenizde, bizim işverene hiçbir diyet borcumuzun olmadığını ve hiçbir zaman olamayacağını, yapacağımız Toplu Sözleşmede göreceksiniz. Toplu Sözleşmeyi satacak olmamızdan başka atacağınız çamur olamayacağına göre, artık ellerinizi yıkasanız da işçiye zarar vermeyi bir durdursanız. Gelin bu işçiler için iyi bir iş yapın, toplu sözleşmeyi geciktirmeyin. BİZ SÖZ VERİYORUZ; NE ZAMAN İSTERSENİZ, NEREDE İSTERSENİZ, İSTERSENİZ HAKİM GÖZETİMİNDE REFERANDUMA HAZIRIZ. DAHA NE İSTERSİNİZ ?..... 07.04.2003 GENEL YÖNETİM KURULU *** Tarih Sayı 02.05.2003 Ör.D.204/20-238 Tez Koop-İş Sendikası Genel Başkanlığına Ankara Metro Grosmarket işyerlerindeki örgütlenmemize karşı başlattığınız -adeta sendikal rekabet kokan- karşı kampanyanızda sendikamıza yönelttiğiniz çeşitli karalamalarınıza karşın, işçilerin sendikamızı tercih ettiklerini size dahi kanıtlamak amacıyla her zaman, her yerde dile getirdiğimiz, ancak sendikanız yöneticilerince sürekli inkar edilen REFERANDUM ÖNERİMİZ, karşımızdakilerin ciddi ve samimi olduğuna inandığımız sürece geçerlidir. Ancak, gecikmeli de olsa, bir taraftan referandum önerimizi sözümona yararlı gördüğünüzü bildirip, diğer taraftan akıl almaz ölçüde yalanlar içeren karşı propagandanızı BU BİLDİRİMDEN SONRA DA SÜRDÜRMEYE DEVAM ETMENİZ, aslında referandumu istemeyip, engelleme çabası içinde olduğunuz kuşkusunu yaratmaktadır. TÜM BU TUTUM VE DAVRANIŞLARINIZA RAĞMEN BİZ HER ZAMAN REFERANDUMA HAZIRIZ. Metro Grosmarket işçisinin zarar görmemesi için, Toplu-İş Sözleşmesi yetki prosedürünün sonunda sendikamıza verilecek yetki tespiti karşısında göstereceğiniz tavır, bu konuda belirleyici olacaktır. Bilgilerinize rica ederiz. Saygılarımızla, Tamer ATIŞ Genel Başkan V. Metin EBETÜRK Gen.Yön.Kur.Üyesi *** Tarih Sayı Tez Koop-İş Sendikası Genel Başkanlığına Ankara İlgi : a) 07.04.2003 tarihli bildirimiz. b) 28.04.2003 tarih, 19.1/1018 sayılı yazınız. c) 02.05.2003 tarih Ör.D.204/20-238 sayılı yazımız. d) Üyelerimize gönderdiğiniz mektup. 15.07.2003 Ör.D.204/20-368 İlgi (b) yazınızda da kabul ettiğiniz üzere İLK REFERANDUM ÇAĞRISI 07.04.2003 tarihinde (sözlü olarak 11.03.2003) sendikamızca yapılmıştır. Zamanında yanıt vermediğiniz bu çağrımıza YETKİMİZE YAPTIĞINIZ İTİRAZ ile yanıt vermiş ve esasen Metro Grosmarket işçileri yararına ve örgütlenme adına da doğru bir iş yapmamış bulunmaktasınız. Buna karşın, sendikamızın yetkisine yaptığınız itirazın çekilmesi yönünde üyelerimizin sendikanıza gönderdiği ve referandum niteliğindeki mektuplarına verdiğiniz yazılı yanıtınızda, bir çağrıcı edasıyla referandumdan söz etmektesiniz. Referandumu görüşmek üzere her iki sendikanın Genel Başkanları ile Genel Sekreterlerinin katılacağı bir toplantının sizce de uygunsa 17 TEMMUZ 2003 günü saat 14.00’de sendikamız Genel Merkez’inde yapılmasını öneriyoruz. Bu nedenle sendikanız Genel Başkanı ile Genel Sekreterini yukarıda anılan gün ve saatte sendikamıza davet ediyoruz. Toplantıya gelip, gelmeyeceğiniz ya da yer, gün ve saatine ilişkin varsa önerinizi yazılı olarak (fax ile) bildirmenizi rica ederiz. En iyi dileklerimizle. Özcan KESGEÇ Genel Başkan Tamer ATIŞ Genel Sekreter *** Tarih Sayı 17.07.2003 Ör.D.204/5-379 Metro Grosmarket İşyeri Sendika Temsilciliklerine (Genelge) Sendikamızın Toplu-İş Sözleşmesi yapma yetki belgesine Tez Koop-İş Sendikasının açtığı itiraz davasının duruşması daha önce de bildirdiğimiz gibi 16 Eylül 2003 tarihine atılmıştı. Davanın bu duruşmada sonuçlanma olasılığı bulunmadığı gibi en az 7-8 aylık bir sürenin geçmesi muhtemeldir. %1-2 üye sayısı ile yapılan bu itiraz sizleri cezalandırmaktan başka hiçbir işe yaramayacağı gibi önümüzdeki süreçte Toplu Sözleşmenin gecikmesinden dolayı karşılaşılacak mağduriyetinizin tek sorumlusunun da Tez Koop-İş olacağı konusundaki görüşlerimizi daha önce de duyurmuştuk. Ancak sorumlunun Tez Koop-İş olmasının sizlerin mağduriyetine çözüm getirmeyeceğinin bilincinde olan sendikamız, sorunun kesin çözümünü sağlamak ve Metro Grosmarket çalışanlarının iradesini bir kez daha göstermelerine fırsat sağlamak için Tez Koop-İş Sendikasını (Ek:1) yazı ile REFERANDUM’u görüşmeye çağırmış ve 17 Temmuz 2003 (bugün) gerçekleşen görüşmede kendilerine en kısa zamanda (mümkünse 2-3 gün içinde) referandum yapılması önerisinde bulunulmuş, referandum sonucunda Sosyal-İş’in çıkması halinde derhal itirazlarını çekmeleri istenmiştir. Tez Koop-İş Sendikası yetkilileri referandumun koşullarını yetkili kurullarında belirleyip tarafımıza yazılı olarak bildireceklerini beyan etmişlerdir. Bu durumda büyük olasılıkla önümüzdeki 10-15 gün içinde işyerlerinde referandum yapılacaktır. Yapılacak referandum sonucunda; 1) Siz Metro çalışanlarının çoğunluğunun üye olarak tercihini gösterdiği Sosyal-İş’in, bu oylamada da gösterilmesi durumunda zaten çoğunluk üyeye sahip olunması ve bu nedenle Çalışma Bakanlığınca yetki verilmiş bulunması nedeniyle sorun hemen çözümlenmiş olacak ve büyük olasılıkla Eylül ayı sonlarında Toplu-İş Sözleşmesini görüşmek üzere Metro Grosmarket işverenliğine çağrı yapılabilecektir. 2) Üyelerimizden gelen sorular üzerine Tez Koop-İş Sendikasının tercih edilmesi durumunda prosedürü de anlatma gereksinimi doğmuştur. Bu durumda yetki süreci ne yazık ki çok uzayabilecektir. Şöyle ki; Ne yazık ki yasalarımızda referandum yoktur. Biz yetki sürecinin hızlanması, sizlerin daha fazla mağdur olmamanız için Tez Koop-İş Sendikasına referandum önermiş bulunmaktayız ve bu durum Çalışma Bakanlığını ilgilendirmediğinden, Tez Koop-İş’in yetki alması için yeterli olmamaktadır. Bizim hiçbir engellememizin söz konusu olmayacağı bu süreçte bile Tez Koop-İş’in yetki alabilmesi, işçilerin çoğunluğunun üye olmasına bağlıdır. İşçilerin çoğunluğunun üye olmasının ardından yetki için Bakanlığa başvurması ve sendikamızın bugüne kadar yetki için yaşadığı sürecin aynen yaşanması olasılığı büyüktür. Bu bilgilerin sizlere ve sizler aracılığıyla üyelerimize ve hatta tüm çalışanlara ulaştırılması, sendikal anlayışımız gereği bizim için bir görevdir. Bilgilerinizi rica eder başarılar dileriz. En iyi dileklerimizle. Tamer ATIŞ Genel Sekreter *** Metin EBETÜRK Gen.Yön.Kur.Üyesi Tarih Sayı 19.07.2003 Ör.D.204/5-381 Metro Grosmarket İşyeri Sendika Temsilciliklerine (Genelge) 2821 sayılı Sendikalar Yasası gereğince her yıl Ocak ve Temmuz aylarında yayımlanan “işkollarındaki işçi sayıları ve sendikaların üye sayılarına (%10 barajı) ilişkin istatistik” 17 Temmuz tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. DİSK ve bağlı sendikalar olarak yeniden faaliyete başladığımız 1991 yılından buyana kaldırılması için mücadele ettiğimiz %10 barajı konusunda sizlerin şimdilik kısaca da olsa bilgilendirilmesinde yarar görmekteyiz; Ne yazık ki Ülkemizde, dünyanın hiçbir ülkesinde bulunmayan %10 işkolu barajı sistemi, DİSK ve bağlı sendikalarının hiçbir zaman hayat bulmaması amacıyla Türk-İş Konfederasyonu ve 12 Eylül yönetiminin işbirliği ile 12 Eylül darbesinin arkasından 1983 yılında yasalaştırılmıştır. Bu sisteme göre, bir işkolunda kurulu bir sendikanın toplu sözleşme yapabilmesi için işkolundaki işçi sayısının en az %10’unu kendisine üye yapmış olması gerekmektedir. Bu, örneğin bizim işkolumuzda bugün itibariyle Bakanlığın ilan ettiği 47.893’dür. Bu durum bir sendikanın özgürce kurulup, toplu sözleşme yapmasının önündeki antidemokratik bir engeldir. Güya sendikaların güçlenmesi için getirilmiş bu engel TÜRK-İŞ tarafından halen savunulmaktadır. Ancak rakamlar ortada olup, 1980 yılındaki sendikalı işçi sayısı (yaklaşık 2,5 Milyon) günümüzde bu sistem sayesinde 600 binlere düşmüştür. Sendikamız ve bağlı bulunduğumuz DİSK olarak %10 barajı antidemokratik ve her zaman siyasal iktidarların etkisine doğrudan açık ve istemedikleri sendikayı barajın altına indirmeye yarayan sistem olması nedeniyle, değiştirilmesi için mücadelemiz devam etmektedir. Biz sendikaların özgürce kurulup, özgürce toplu sözleşme yapabilmesini savunan bir sendikal anlayışın sahibi olarak, bu mücadelemizi sürdürürken, ne yazık ki işçilerin bu haklarını sözümona kullanmak üzere kurulu TÜRK-İŞ ve bağlı sendikaları ile bunların yöneticileri, örgütlenmenin önündeki bu ve başkaca bir çok antidemokratik engeli savunagelmektedirler. Biz, işçilerin en kötü de olsa bir sendikaya üye olabilmelerini savunurken, ne yazık ki kimi “sendikacılar (!)” onbinde 64 gibi komik bir oran ile %10 barajının altına düşürülmüş olan bir sendikayı “kapanmış bir sendika” olarak gösterme YALANINI, namuslarını ortaya koyarak söyleyebilmekte, hatta bunu kutlamak için üyelerini halay çekmeye yönlendirebilmektedirler. ATTIKLARI YALAN DOĞRU BİLE OLSA, bir sendikanın kapanmasına sevinmek, ne tür bir sendikal anlayışa sahip olunduğunun göstergesidir. Bu anlayış 12 Eylülcülerin anlayışı ile tıpatıptır. Biz bir taraftan bu antidemokratik yasaların değiştirilmesi mücadelesini verirken, elbette ki bu yasalara göre hareket etme zorunluluğumuzun bilinci ile 1994 yılından buyana BARAJLARI AŞMAKTAYIZ. Her 6 ayda bir aştığımız barajlar konusunda 12 Eylülcülerin ortağı TÜRK-İŞ’e bağlı TEZ KOOP-İŞ Sendikasının itirazlarını da her dönem mahkemelerde aşarak bu günlere gelmiş bulunmaktayız. Bu dönemde de aşacağımızdan hiç kuşkunuz olmasın. Mücadelemizde bunun örnekleri çoktur. 1994-96 arasını bırakarak daha sonraki yargı kararları; 1) 1997 Ocak istatistiği ; Ankara 1. İş Mahkemesinin 97/1412 E. 2647 sayılı kararı 2) 1998 Ocak istatistiği ; Ankara 2. İş Mahkemesinin 1998/454 E. 1137 sayılı kararı, 3) 1998 Temmuz istatistiği ; Ankara 8. İş Mahkemesinin 1998/292 E. 10 sayılı kararı, 4) 1999 Ocak istatistiği ; Ankara 6. İş Mahkemesinin 1999/16 E. 1574 sayılı kararı, 5) 2000 Temmuz istatistiği ; Ankara 1. İş Mahkemesinin 2000/1089 E. 1680 sayılı kararlarının tümü Yüce Yargıtay’ca da onaylanarak Tez Koop-İş suratında patlayan tokatlardır. Değerli arkadaşlar, TEZ KOOP-İŞ yukarıdaki yalanlarına bir yenisini daha eklemekte, SOSYAL-İŞ’in bir daha yetki alamayacağı, Metro Grosmarketlerde toplu sözleşme yapamayacağı yalanını yayarak işçileri yanıltmaya çalışmaktadır. Öncelikle belirtelim ki 2822 sayılı Toplu-İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun 12 maddesinin 3. fıkrasında “YETKİ BELGESİ ALMAK ÜZERE MÜRAACAT EDEN VEYA YETKİ BELGESİ ALAN İŞÇİ SENDİKASININ YETKİSİNİ DAVA SONRA YAYIMLANACAK İSTATİSTİKLER ETKİLEMEZ.” hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre; yetki alınmış işyerlerini bir tarafa bırakın, yetki için başvuru yapılmış işyerleri bile sonraki istatistikten etkilenmemektedir. Bu istatistikten 17 Temmuz 2003 – 17 Ocak 2004 arasında varsa yetki başvurusunda bulunulacak işyerleri etkilenebilir. Kaldı ki bugüne kadar ki davalarda aldığımız “yürütmeyi durdurma” kararı bu kez de alınabilecek ve önümüzdeki 6 aylık bu dönemde bile bir sorun yaşanmayacaktır. TEZ KOOP-İŞ yöneticileri, yukarıdaki yasa hükmünü bilmiyorlar ise zaten sözümüz yoktur. Bildiklerine göre, ne yapmaya çalıştıkları çok açıktır. Bu konuda ilginizi çekecek bir noktayı daha saptamak istiyoruz; Daha önce bildirdiğimiz üzere Tez Koop-İş’i Referanduma çağırdığımız ve bu konuda bir toplantı yaptığımızı biliyorsunuz. Bu toplantı 17 Temmuz günü saat 14.00-16.00 arasında yapılmış olup, söz konusu TEMMUZ istatistikleri aynı gün sabah yayımlanmış ve Tez Koop-İş, barajın altında olduğumuzu bilerek bizimle referandumu görüşmüştür. Bunun nedeni çok açıktır, SOSYAL-İŞ DİMDİK AYAKTADIR. Şimdi Tez Koop-İş’in yapacağı iki şey vardır: 1) REFERANDUMDAN KAÇMAK (çünkü şayet Sosyal-İş kapanmış ve yetkisi düşmüş ise referanduma ihtiyaçları kalmamıştır ve buyursunlar bakalım yetki alabiliyorlarsa alsınlar) 2) SÖYLEDİKELRİ YALANLARI YALAMAK (çünkü referandumu kabul ettiklerinde yalanlarını kabul etmiş olacaklardır) Bu durumda şu soruyu sormanın tam zamanıdır : Yalancının mumu ne zamana kadar yanar? Biz inanıyoruz ki Tez Koop-İş YALANLARINI YALAYACAK ve REFERANDUMA MECBUR KALACAKTIR. Sizlerin büyük ölçüde bildiğiniz bu konuda sendikal hayata ya da çalışma hayatına yeni girmiş arkadaşlarımızın da bilgilendirilmesini, yakın tarihte yapılacak Referanduma hazır olunmasını rica ederiz. En iyi dileklerimizle. Tamer ATIŞ Genel Sekreter Metin EBETÜRK Gen.Yön.Kur.Üyesi *** Tarih Sayı 28.07.2003 Ör.D.204/20-394 Tez-Koop-İş Sendikası Genel Başkanlığına Ankara İlgi : 23.07.2003 tarih, 19.1/1980 sayılı yazınıza ek açıklama “Genel Yönetim Kurulu” imzalı İlgi yazınız eki “Genel Yönetim Kurulu” değerlendirmenize ( ! ) ilişkin olarak Genel Yönetim Kurulumuz yanıtıdır. Bugüne kadar olduğu gibi, bu açıklamanız da gerçek dışı, samimiyetten uzak, dürüstlükten yoksun bir belgedir. Sözlü görüşmeleri çarpıtmanız bir yana, yazılı belgelere karşın gerçek dışı ifadeleri kullanmada gösterdiğiniz “cesaret”e şaşmamak elde değil. Metro Grosmarketlerdeki örgütlenmemizin başından buyana yaptığımız açıklamalara ek olarak son kez, bu açıklamanıza ilişkin aşağıdaki görüşlerimizin tarafınızca da bilinmesinde yarar görmekteyiz. 1) Açıklamanızda ; referandum sürecinin 28 Nisan 2003 tarihli “duyurunuz” ile başladığını belirtmektesiniz. Bir kere böyle bir duyurunuz yoktur. Sizin duyuru dediğiniz, sendikamızca Metro işçilerine hitaben yayınladığımız 7 Nisan 2003 tarihli bildirimiz üzerine aradan 21 gün geçtikten sonra nihayet sendikamıza hitaben gönderdiğiniz 28.04.2003 tarih ve 19.1/1018 sayılı yazınızdır ve bu yazınızın birinci paragrafında aynen ; “ Genel Başkanlığınızca yayınlanan 07.04.2003 tarihli ve <METRO GROSMARKET İşçisi Arkadaş> başlıklı bildirinizin son paragrafında METRO GROSMARKET işyerlerindeki sorunu çözmek için <Biz söz veriyoruz, ne zaman isterseniz, nerede isterseniz, isterseniz hakim gözetiminde referanduma hazırız> çağrısını yapmaktasınız” diyerek referanduma ilk çağrının 07.04.2003 tarihinde Sosyal-İş tarafından yapıldığını beyan ettikten sonra, şimdiki açıklamanızda çağrıyı kendinize aitmiş gibi göstermeye çalışmanızın DÜRÜSTLÜKLE İLGİSİ YOKTUR. Esasen referanduma ilk çağrımızın sözlü olarak, Genel Sekreterimiz tarafından bizzat eski genel sekreterinizin ve şimdiki genel sekreterinizin de aralarında bulunduğu baskın ekibinizin yüzlerine karşı 11, 13 ve 15 Mart günlerinde yapıldığını da çok iyi bilmektesiniz. Bu gerçekleri ancak kendi beyinlerinizde değiştirebilirsiniz. 2) Açıklamanızda ; “Görüşme tarihinin (referandum konusunda), işkolu istatistiğinin açıklandığı ve Sosyal-İş Sendikasının barajın altında kaldığının anlaşıldığı gün olarak tespit edilmesi de anlamlıdır” demektesiniz. DOĞRUSU PES, siz bir taraftan açıklamanızda toplantıya davet yazımızın 15.07.2003 tarihli olduğunu yazabileceksiniz (4’üncü bölüm), diğer taraftan hemen alt satırda yukarıdaki dikkatsiz cümleye yer verebileceksiniz. ÇARPITMA YETENEĞİNİZE DİYECEK YOK. Öncelikle belirtelim ki, sizi 17 Temmuzda toplanmak üzere çağırdığımız yazıyı tekrar incelerseniz “Toplantıya gelip gelmeyeceğiniz yada yer, gün ve saatine ilişkin varsa önerinizi yazılı olarak bildirmenizi” rica etmiştik ve siz de toplantıya geleceğinizi bildirmiştiniz. Sizin bu iddianıza göre, bizim 17 Temmuz’da barajın altına düşürüleceğimizi 3 gün öncesinden biliyor olduğumuz anlamı çıkmaktadır ki buna ancak gülünür. Ayrıca, 17 Temmuz sabaha karşı yayınlanan söz konusu istatistikler hakkında anılan toplantıda yaptığımız sohbeti unutmuş olabileceğinizi düşünmüyoruz. 3) Açıklamanızda ; sandıklarda görev alacaklara ilişkin söyledikleriniz de, ne yazık ki bizim söylediklerimizin hiçbirini yansıtmamaktadır. 4) Açıklamanızda ; “Kaldı ki toplantıda, Sosyal-İş Sendikası Genel Sekreterinin <referandum Tez-Koop-İş’den yana çıkarsa, yetki almanız için ne kadar bekleyeceğiz> sözleri, karşı tarafın samimiyetsiz ve başka hesaplar peşinde olduğunu da çok açık göstermiştir” demektesiniz. Demek ki siz, bu söz yüzünden referandumdan kaçtınız. Şunu hemen belirtelim ki, Genel Sekreterimizin söyledikleri sadece bundan ibaret değildir. Size ayrıca ; “Gerek Tez-Koop-İş, gerekse Sosyal-İş olarak bizler, referandumun Metro Grosmarket işçilerinin toplu sözleşmesiz kalmasına neden olacak bir araç haline dönüşmesine izin vermemeliyiz. Yasalarımızda referandum prosedürü bulunmadığından sonuç nasıl çıkarsa çıksın, olası her iki halde de öncelikle Tez-Koopİş’in açtığı itiraz davasını geri çekmek zorunluluğunun bulunduğunu, Çalışma Bakanlığının Tez-Koop-İş’in kazanması halinde otomatik olarak yetki vermeyeceğini, Sosyal-İş’in yetki prosedürü (mahkemede) devam ettiği sürece Tez-Koop-İş’in HİÇBİR ZAMAN yetki alamayacağını, bu nedenle referandum Tez-Koop-İş’den yana sonuçlansa bile YETKİ ALMASI İÇİN FİİLEN ÜYE ÇOĞUNLUĞUNU SAĞLAMASI GEREKTİĞİ, şayet çoğunluğu sağlayamazsanız , bu referandumun işçileri toplu sözleşmesiz bırakacak bir sonuç yaratacağı, buna her iki sendika olarak izin vermememiz gerektiği” de söylenmiştir. Metro Grosmarket işçilerinin toplu sözleşmesiz kalmasını istememek şayet sizce suç ise, Genel Sekreterimizin bu suçu işlemesine hiç kimse engel olamaz. Genel Sekreterimizin bu sözlerini Yönetim Kurulunuza aktaran Sayın Genel Başkan ile Genel Sekreteriniz, Genel Başkanınızın bu sözlere verdiği yanıtı da aktarmış olmalıydılar. Toplantının başlarında önerdikleri ve derhal şiddetle reddettiğimiz İŞVERENLE 3’LÜ PROTOKOL için ; “İşte ben, o yüzden işverenle 3’lü protokol yapalım diyorum. 3’lü protokol yaparsak biz işçileri bir haftada üye yaparız” deme gafletinde bulunan Genel Başkanınızın bu sözleri, bir sendika yöneticisi olarak utanç nedeni olmalıdır. 5) Sosyal-İş’in referandum sonucunu tanımayacağı iddiasını ileri sürebilmek, ancak bu anlayışlara yakışır. ELBETTE Kİ, ANCAK BU ANLAYIŞ SAHİPLERİ, BİR TARAFTAN İŞVERENLE 3’LÜ PROTOKOL İMZALAMA GİBİ ÖNERİLERDE BULUNACAK VE DİĞER TARAFTAN DA BİZİ “işverenden yardım ve şefaat bekleyen” olmakla suçlayacaklardır. Bizim asıl şaştığımız bu değildir. Bizim şaştığımız, suçlamalarındaki teknik hatalardır. “Referandum sonucunun tanınmayacağı” iddiasının hukuki gerçeklerle ilgisi yoktur. Çünkü,şayet Tez-Koop-İş mahkemeye yaptığı yetki itirazında kendisini gerçekten haklı görüyorsa zaten davayı kazanıp yetkiyi alması gerekir, Sosyal-İş referandum sonucunu tanısa ne olur, tanımasa ne olur ? BIRAKIN ARTIK BU BASİT UYDURMALARI. 6) Referandumun işyeri dışında olamayacağını söylediğimizden söz etmektesiniz. Tüm dünyada işyerlerinde yapılması esas olan referanduma görüşmemizde “olabilir, düşünelim” demenize karşın, “işverenin egemenlik alanı” tanımlaması gibi “dahiyane” bir bahane ile karşı çıkarken, referandum sonucunda kazara Tez-Koop-İş çıkarsa, YASAL YETKİYİ NASIL ALIRIZ KORKUSUYLA işyerinde çoğunluk sağlamayı “işverenle yapılacak 3’lü protokol” ün yüksek himayelerine terketmekten MEDET UMMAKTASINIZ. Evet tekrar ediyoruz , işverenle 3’lü protokol önerinizi şiddetle ve esefle reddediyoruz. Referandumun yasal prosedürü bulunmaması nedeniyle işyeri dışında yapılması olanağının olmadığını tekrar ediyoruz. Kaldı ki, işyeri dışında yapıldığında Tez-Koop-İş’i tercih edecek olan işçilerin, işyeri içinde yapıldığında tercih etmeyeceğini varsaymak, referandumdan kaçmanın göstergelerinden biridir. 7) Tez-Koop-İş’in “ % 10 işkolu barajına her platformda karşı çıktığı ve bunu 12 Eylül rejiminin baskıcı anlayışının ürünü olarak değerlendirdiği “ de kesinlikle doğru değildir. Bu konuda elimizde çok belge vardır. Bunlar 1994 yılından buyana Tez-Koop-İş Yönetimlerinin işkolu istatistik itirazlarında mahkemelere verdikleri dilekçelerdir. Bu dilekçelerde % 10 barajından övgü ile sözedilmekte, güçlü sendikacılığın % 10 barajı ile sağlanacağı ileri sürülebilmektedir. Bu, içeride başka dışarıda başka davranma biçimi, Türk-İş Konfederasyonunun uluslararası (ILO) toplantılarında % 10’a karşı çıkıp, Türkiye içinde savunmasının taklidinden başka bir şey değildir. 8) Gelelim Sosyal-İş’in % 10 barajının altında kalması nedeniyle Metro İşçisinin geleceğine taraf olma konumunun bulunmadığı iddiasına. KUSURA BAKMAYIN AMA , İŞTE BU, BİR KOCAMAN YALANDIR. Sendikamızın % 9,36 , yani onbinde 64 ile barajın altında bırakılmış olmasını, METRO İŞÇİSİ İLE HİÇBİR İLGİSİ OLMAMASINA KARŞIN, İLGİLİYMİŞ GİBİ GÖSTERMEYE ÇALIŞARAK DÖKTÜĞÜNÜZ TİMSAH GÖZYAŞLARI, DOĞRUSU BİZİ DE ÇOK DUYGULANDIRMIŞTIR (!) Neredeyse 2822 sayılı Toplu Sözleşme Yasasının 12. Maddesindeki “Yetki belgesi almak üzere müracaat eden veya yetki belgesi alan işçi sendikasının yetkisini daha sonra yayımlanacak istatistikler etkilemez “ hükmünü bilmediğinizi zannetmeye başlayacaktık Bu uydurmalara kim inanır ? 9) Açıklamanızda ; “Gelinen bu noktada, Sosyal-İş Sendikasının talebimize samimiyetsiz yaklaşımı ve ehliyetsiz konumu , referandum talebimizi karşılamaktan uzaktır” demektesiniz. Yukarıda anlattığımız gerçekler ve yasa hükümleri ışığında ; YİNE KUSURA BAKMAYIN AMA, BUNUN ADINI KOYMAYI KAMUOYUNA BIRAKAMAYIZ ; BU , DÜPEDÜZ KIVRAKLIKTIR. SONUÇ - SÖZÜ UZATMADAN TEKRAR EDİYORUZ Kİ ; TÜM İŞYERLERİNDE AYNI GÜN VE SAATTE SANDIK KOYARAK REFERANDUM YAPALIM. - BU, İŞVERENİ İLGİLENDİREN BİR OLAY DEĞİLDİR, BİZ BİZE OLALIM. - SANDIK BAŞINA, BİRER (yada ikişer) TEMSİLCİ KOYALIM. - İŞÇİLER SOSYAL-İŞ DERLERSE, İŞÇİYİ CEZALANDIRMAKTAN VAZGEÇİN VE MAHKEMEDE İTİRAZINIZI GERİ ÇEKİN. - İŞÇİLER SİZİ TERCİH EDERSE BİZDEN NE İSTİYORSANIZ KABULÜMÜZDÜR. - EVET DEYİN SORUN BİTSİN Özcan KESGEÇ Genel Başkan *** Tamer ATIŞ Genel Sekreter 3) YÜRÜYÜŞ, MİTİNG v.b. ETKİNLİKLER - 3 Aralık 1999 KESK’in düzenlediği “Sefalete Teslim Olmayacağız” yürüyüş ve mitingine Ankara Şubemiz Yöneticileri katılarak destek verdiler. - 9 Aralık 1999 Enerji Krizi ve Nükleer Enerji Karşıtı basın açıklamasına Yöneticileri katıldılar. - Ankara Şubemiz 19 Ocak 2000 Oleyis Sendikamızın Hilton’daki TİS görüşmelerinin uyuşmazlıkla sonuçlanıp grev kararının ilan edilmesiyle ilgili eylemine sendikamız Ankara Şubesi Yöneticileri katılarak destek verdiler. - 19 Ocak 2000 DİSK’in başlattığı “sigorta bildirim hakkını kullan” kampanyasına ilişkin DİSK’in Sesi özel sayısının dağıtılması etkinliğine sendikamız Ankara Şubesi Yöneticileri katıldılar. - 29 Ocak 2000 DİSK’in başlattığı “Sigortalı Çalış, Sendikalı Ol” kampanyası ile ilgili Ankara/Ostim’de yapılan basın açıklamasına sendikamız Ankara Şube Yöneticileri katıldılar. - 13 Şubat 2000 Konfederasyonumuzun 33. Kuruluş Yıldönümü nedeniyle “Örgütlü Emek Demokratik Türkiye” kampanyasının açılışında Ankara YKM önündeki kitlesel basın açıklamasına sendikamız Genel Merkez ve Ankara Şube Yönetici ve Temsilcileri katıldılar. - 29 Mart 2000 KESK/BTS tarafından düzenlenen “Demiryollarının Özelleştirilmesi” karşıtı yürüyüşe Ankara Şubemiz Yöneticileri katılarak destek verdiler. - 6 Nisan 2000 Kocaeli Sendikalar Birliği’nin “Özelleştirmelere Karşı Emeğin Haklarını Savunuyoruz” İzmit-Ankara yürüyüşünün Ankara Çiftlik’te karşılanmasına Ankara Şubemiz Yöneticileri katıldılar. - 11 Nisan 2000 PSAKD’nce düzenlenen Ümit Kaftancıoğlu’nu anma gecesine Sendikamız Ankara Şube Başkanı ve Sekreteri katıldılar. - 17 Nisan 2000 Dünya Bankası’nın Amerika’da devam eden toplantısını protesto etkinliklerine destek amaçlı Ankara YKM önündeki basın açıklamasına Ankara Şubemiz Yöneticileri katıldılar. - 1 Mayıs 2000 İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma gününde Sendikamız tüm yönetici, üye ve personeli ile başta İstanbul ve Ankara olmak üzere kutlama törenlerinin yapıldığı tüm alanlarda tüm gücüyle kutlamalara katılmıştır. Sendikamız genel merkez yöneticileri İstanbul ve Ankara’daki kutlamalarda Düzenleme Komitesi’nde yer almışlardır. - 5 Haziran 2000 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde CHP’nin Ankara Mamak Çöplüğü’nde düzenlediği basın açıklamasına Sendikamız Ankara Şube Yöneticileri katıldılar. - 10 Haziran 2000 KESK/Eğitim-Sen’in “Norm Kadro İstemiyoruz” adı altında düzenlediği basın açıklamasına Sendikamız Ankara Şube Yöneticileri katıldılar. - 15 Haziran 2000 15-16 Haziran’ın yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde DİSK Genel Başkanı V. Karabay’ın Ankara Kızılay’da yaptığı basın açıklamasına Sendikamız Genel Merkez ve Ankara Şube Yöneticileri ve üyeleri katıldılar. FOTO (1) - 24 Haziran 2000 Emek Platformu tarafından İstanbul’da düzenlenen “Ekonomik-Sosyal-Siyasal Haklarımız için GÜCÜMÜZ BİRLİĞİMİZDİR” mitingine Sendikamız İstanbul Şubesi katılmıştır. - 29 Haziran 2000 KESK’e bağlı Tüm Sosyal-Sen ve SES Sendikalarının ilgili olarak düzenlediği basın duyurusuna Sendikamız Ankara Şube Yöneticileri katıldılar. - 02 Temmuz 2000 1993’te işlenen Sivas katliamının yıldönümü etkinliklerine Sendikamız Genel Merkez ve Ankara Şube Yöneticileri ile üyelerimiz katılmışlardır. - 06 Temmuz 2000 ÖDP tarafından Ankara Tandoğan’da düzenlenen “Herkese iş, insanca ücret ve onurlu bir yaşam” mitingine Sendikamız Ankara Şube Yöneticileri katıldılar. - 08 Temmuz 2000 KESK/SES tarafından düzenlenen “Sağlıkta Özelleştirmeye ve Sağlık Politikalarına Hayır” mitingine Ankara Şubemiz destek verdi. - 26 Ağustos 2000 Es-Koop işyerinde Grev Kararının ilan edilmesine ilişkin Toplu Sözleşme Daire Başkanı Metin Ebetürk’ün Eskişehir’de işyeri önünde yaptığı basın açıklamasına işyeri çalışanları ve Eskişehir’deki sendika ve demokratik kitle örgütleri katıldılar. - 31 Ağustos 2000 IMF Türkiye Masası Şefi Cottarelli’nin şahsında IMF’yi protesto amacıyla Ankara’da gerçekleştirilen basın açıklamasına Sendikamız Merkez ve Ankara Şubesi Yöneticileri katıldılar. - 12 Eylül 2000 “12 Eylül’ü Unutturmayacağız” basın açıklaması ve bildiri dağıtımına Genel Merkez ve diğer illerdeki Şubelerimiz Yönetici ve üyeleri katıldılar. - 19 Eylül 2000 Hükümetin uygulamakta olduğu politikaları protesto etmek ve destek istemek üzere Cumhurbaşkanı Sn. Ahmet Necdet Sezer’e fax çekme eylemine İstanbul Şube Yöneticilerimiz katılmışlardır. - 21 Eylül 2000 Aynı etkinliklerin Ankara’daki devamı olan fax çekme eylemine Genel Merkez ve Ankara Şubemiz katılmıştır. - 07 Ekim 2000 Çeşitli Siyasi Partilerin Kadın Kollarınca düzenlenen sendikamızdan kadın yönetici ve üyeler katıldılar. - Kadın Yürüyüşüne 11 Kasım 2000 KESK’in düzenlediği 9-10 Kasım tarihli “Tasarrufumu İstiyorum” oturma eylemine Merkez ve Ankara Şube Yöneticilerimiz destek ziyaretinde bulunmuşlar ve bugün yapılan mitinge katılmışlardır. - 01 Aralık 2000 Emek Platformunca alınan, ortak sorunlarımızın TBMM’ne iletilmesi etkinliğine Sendikamız Genel Merkez ve Ankara Şubesi Yönetici ve üyeleri geniş bir katılım ile destek vermişlerdir. - 17 Aralık 2000 Emek Platformunca düzenlenen “Yoksulluk ve Yoksulluğa Hayır” basın açıklaması etkinliklerine tüm şubelerimiz katılmışlardır. - 31 Mart 2001 Emek Platformunun alternatif program taslağı (Emek Programı) nın dağıtımıyla ilgili basın açıklamasına Sendikamız Genel Merkez ve Şube Yöneticileri ile üyeleri katılmışlardır. - 06 Nisan 2001 Genel-İş Sendikasının işçilerin birikmiş alacaklarının ödenmesi talebi ile ilgili olarak Çankaya Belediyesi önünde düzenlediği eyleme Ankara Şubemizden yönetici ve üyeler destek verdiler. - 01 Mayıs 2001 Başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere kutlamaların düzenlendiği tüm bölgelerde Sendikamız tüm üye ve yöneticileri ile kutlamalara katılmıştır. FOTO (2) - 26 Mayıs 2001 KESK’in “Toplu Sözleşmeli, Grevli, Özgürlükçü ve Demokratik Bir Yasa İstiyoruz” yürüyüşünün sonuçlanacağı Ankara’da Sendikamız üyeleri mitinge katılarak destek vermişlerdir. - 03 Haziran 2001 Emlak Bankası çalışanları ile ilgili olarak Bank-Sen tarafından Ankara’da düzenlenen mitinge Ankara’daki üyelerimiz katılarak destek verdiler. - 05-09 Kasım 2001 DİSK ve KESK’in ortaklaşa düzenlediği “İşsizliğe, Yoksulluğa, Yolsuzluğa, Savaşa Karşı; Küresel Eşitlik, Adalet ve Barış İçin” isimli yürüyüşe Sendikamız Edirneİstanbul-Ankara güzergahında Genel Merkez, Şube Yöneticileri ve üyeleri ile katılarak başarıyla tamamlamıştır. Yürüyüş sonunda Ankara’da düzenlenen mitinge sendikamız geniş bir kitle ile katılmıştır. - 01 Aralık 2001 Emek Platformu tarafından ülke çapında düzenlenen “İşsizliğe, Yoksulluğa, Yolsuzluğa Hayır” mitinglerine tüm yönetici ve üyelerimiz katıldılar. - 09 Şubat 2002 Bolu-Mengen-Gökçesu Beldesinde Dev Maden-Sen Sendikamızla örgütlendikleri için işten atılan işçiler ile dayanışmak üzere düzenlenen “Sendikasızlaştırmaya, İşsizliğe ve Yoksulluğa” karşı yapılacak mitinge Sendikamız Genel Merkez ve Şubelerimiz Yöneticileri ile üyeleri katılmışlardır. - 01 Mayıs 2002 Her yıl olduğu gibi tüm yönetici ve üyelerimiz bu yılki 1 Mayıs “İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma” günü kutlamalarına katılmış, Ankara ve İstanbul’da yapılan mitinglerde sendikamız genel merkez yöneticileri Düzenleme Komitesinde yer almışlardır. - 15-16 Haziran 2002 15-16 Haziran olaylarını anmak amacıyla bu yıl Bolu Gökçesu direnişindeki Dev Maden-Sen üyelerinin ziyaret edilmesi etkinliğine yönetici ve üyelerimiz katılarak destek verdiler. - 25 Haziran 2002 Asgari ücret ile ilgili olarak DİSK’in Ç.S.G.B. önünde düzenlediği basın açıklamasına Genel Merkez ve Ankara Şube Yönetimi ve üyeler katıldılar. - 02 Temmuz 2002 Sivas katliamının işlenişinin yıldönümünde düzenlenen anma töreni ve protesto mitingine Sendikamız Yönetici ve üyeleri katıldılar. - 01 Aralık 2002 DİSK, Türk-İş, Hak-İş, KESK, TMMOB ve TTB’nin ortaklaşa olarak düzenlediği “Irak’ta Savaşa Hayır” mitingine Sendikamız İstanbul Şubesi Yönetici ve üyeleri katıldılar. - 22 Aralık 2002 Irak’ta Savaşa Hayır Platformu tarafından düzenlenen Savaşa Hayır mitingine (Abdi İpekçi Parkı) Ankara Şubemiz katılarak destek verdi. - 01 Mart 2003 DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’nin ortaklaşa düzenlediği “Irak’ta Savaşa Hayır” mitingine Sendikamız geniş bir katılım ile destek vermiştir. - 14 Mart 2003 İş Yasasının değiştirilmesine ilişkin, üç işçi konfederasyonunca ortaklaşa olarak tüm illerde AKP binaları önünde yapılan kitlesel basın açıklamalarına Sendikamız Yönetici ve üyeleri katıldılar. - 20 Mart 2003 İş Güvencesi Yasasının protesto edilmesi amacıyla Cumhurbaşkanı’na fax gönderilmesi eylemine Sendikamız üyeleri katıldılar. - 01 Mayıs 2003 İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü bu yıl Bingöl’de yaşanan depremin burukluğu ile birlikte kutlandı. Kutlamalara tüm illerde Sendikamız Yönetici ve üyeleri katıldılar. İstanbul’da yapılan mitingde İstanbul Şube Başkanımız Düzenleme Komitesinde yer almıştır. FOTO (3) - 13 Mayıs 2003 İş Yasası tasarısını protesto etmek ve TBMM’nde görüşmeleri izlemek üzere DİSK’in düzenlediği etkinliğe Sendikamızdan DİSK’in belirlemesi doğrultusunda 5 işçi katılmıştır. - 14 Mayıs 2003 İş Yasası tasarısını protesto etmek üzere DİSK olarak tüm AKP binalarının önünde yapılan basın açıklamalarına Sendikamız üyeleri katıldılar. - 18-20 Haziran 2003 ETUC tarafından Yunanistan Selanik’te düzenlenen yürüyüş ve mitinge Genel-İş Sendikası İşyeri Sendika Temsilcimiz Engin Sezgin katıldı. - 02 Temmuz 2003 Sivas katliamını protesto mitingine Ankara Şubemiz katıldı. - 13 Eylül 2003 10-14 Eylül tarihlerinde Meksika’nın Cancun kentinde toplanan Dünya Ticaret Örgütü 5. Bakanlar Konferansını protesto amacıyla DİSK, KESK, TMMOB ve TTB ile birlikte süregelen basın açıklamalarına Sendikamız her yerde katılarak destek verdi. - 20 Eylül 2003 KESK’in Güvenpark’ta düzenlediği TİS Masası oturma eylemine Ankara Şubemiz olarak destek ziyaretinde bulunuldu. - 21 Eylül 2003 KESK’in Güvenpark’ta devam eden bu eylemine bu kez DİSK Başkanı ile birlikte Merkez ve Şube Yöneticileri destek ziyaretinde bulundular. TOPLU SÖZLEŞME DAİRESİ ÇALIŞMALARI Örgütlenme Dairesinin yürüttüğü yetki prosedürünün ardından yetkisi kesinleşen işyerlerinde TİS görüşme ve imzalanma süreci başlamaktadır. Bu dönem TİS bağıtlanan işyerleri aşağıda verilmiştir. İŞYERİ YÜRÜRLÜK SÜRESİ İMZA TARİHİ İz Yay 01.07.2000-30.06.2001 09.01.2001 (Y.H.K.) Esbav 01.03.2001 – 28.02.2002 25.04.2001 (Y.H.K.) Etam 01.11.2000 – 31.10.2001 25.04.2001 (Y.H.K.) Es-Koop 01.07.2000 – 31.12.2001 Y.H.K. Güç Vak 01.01.2001 – 31.12.2002 29.05.2001 TEB 01.07.2000 – 30.06.2002 28.08.2000 (2. Dönem) Jeoloji Müh.Odası 01.09.2001 – 31.08.2002 11.02.2000 (1. Dönem) 01.09.2002 – 31.08.2003 11.11.2002 (2. Dönem) 01.07.2001 – 30.06.2003 30.07.2001 (2.Dönem) 01.07.2003 – 30.06.2003 18.08.2003 (3. Dönem) 01.07.2001 – 30.06.2004 15.10.2001 (1. Dönem) 01.07.2002 – 30.06.2004 24.07.2003 (2. Dönem) Ankara Eczacı Odası 01.10.2001 – 30.09.2003 20.03.2002 (Y.H.K.) (2.Dönem) Ank. Mimarlar Odası 01.01.2002 – 31.12.2002 09.04.2002 (4. Dönem) ATO İzmir Tabip Odası DMO 01.03.2001 – 28.02.2003 13.09.2001 (2. Dönem) 01.03.2003 – 28.02.2005 12.08.2003 (3. Dönem ) İMO 01.01.2002 – 31.12.2003 03.10.2002 SHÇEK 01.10.2000 – 30.09.2001 25.05.2001 (1. Dönem) 01.10.2001 – 30.09.2003 08.05.2002 (2 Dönem) Genel-İş 01.01.2003 – 31.12.2003 25.05.2003 T.A.D. 01.01.2000 – 28.02.2002 06.06.2000 (1. Dönem) 01.03.2002 – 31.08.2003 24.06.2002 (2. Dönem) 01.01.2000 – 31.12.2001 03.02.2000 (2. Dönem) 01.01.2002 – 31.12.2003 01.02.2002 (3. Dönem) 01.03.2002 – 30.06.2003 09.03.2002 (1. Dönem) 01.07.2003 – 30.06.2004 16.06.2003 (2. Dönem) 01.01.2000 – 31.12.2001 31.03.2000 (1. Dönem) 01.01.2002 – 31.12.2003 16.11.2001 (2. Dönem) 01.05.2000 – 30.04.2002 08.06.2000 (1. Dönem) 01.05.2002 – 30.04.2004 17.06.2002 (2. Dönem) 01.05.2001 – 30.04.2003 23.11.2001 (1. Dönem) 01.05.2003 – 30.04.2005 12.11.2003 (2. Dönem) Çankaya Belde A.Ş. UYDUKENT S.S.Çanakkale Köy Koop. Altın Portakal ÜNİBEL anlaşmaya varıldı. Toplu-iş sözleşmelerimizin hazırlık, görüşme ve uygulanması süreçlerinde sendikamızca hayata geçirilmeye çalışılan ilkelere ilişkin bir önceki çalışma raporunda yer verilen görüşleri aşağıda yinelemekte yarar görmekteyiz. “Toplu-iş sözleşmelerinde gerek hazırlık , gerekse işverenle görüşme aşamalarında üzerinde en fazla özen gösterdiğimiz , ısrarcı olduğumuz hükümler , iş güvencesine ilişkin hükümlerdir. Ücret almayı sürdürebilmenin temel dayanağı iş güvencesini , toplu-iş sözleşmelerimizin olmazsa - olmaz koşulu olarak ısrarla izlemekteyiz , izlemeye devam edeceğiz. Hemen her işyerinde işverenlerle yapılan toplu sözleşme görüşmelerinin daha başında karşılaştığımız temel sorun “kapsam” sorunudur. Daha doğrusu kapsam dışılıktır. Kapsam dışılığı ne sendikamız , ne de sendikamızın TİS görüşmelerinde bulunduğu işverenler keşfetmiştir. Bu ne yazık ki geçmişte kimi sendikacıların ve sendikal anlayışların işverenlerle birlikte Türkiye sendikal hareketine soktuğu bir virüstür. Sendikamız ; en doğal demokratik hakkını kullanarak sendikalı olan ve sendikası eliyle toplu sözleşmeden yararlanma hakkını kullanmak isteyen üyelerinin , toplu sözleşme kapsamı dışında bırakılmasına ısrarla karşı çıkmaktadır. Üyemiz olsun olmasın işçileri , işyerindeki konumları ne olursa olsun kapsam dışı kalmanın kendilerine güvence getirmeyeceği konusunda bilinçlendirebildiğimiz ölçüde , bu mücadelemizde başarıya ulaşabileceğimize inanıyoruz. Ve daha da önemlisi , kapsam dışından arta kalanlarla sendikal mücadelemizin varabileceği düzeyi iyi kavrayabilen sendikal kadroları yetiştirebildiğimiz ölçüde bu mücadeleyi kazanabileceğimize inanıyoruz. Ancak doğaldır ki , bu bir mücadele sürecidir. Ne sendikamız , ne konfederasyonumuz bir çırpıda bu sorunu yok edemez. Ülkemizde sendikal örgütlenmenin , toplu sözleşme yapmanın önünde bulunan yasal engeller yanında , yasalarda bulunmadığı halde fiilen sendika üyeliğinden uzaklaşılması ile sonuçlanan bu uygulamalara karşı hep birlikte karşı çıkılmalı , bir takım Sendikacıların , kapsam dışı uygulamasından beklentileri açığa çıkarılmalıdır. Gerçekçilik ilkemiz gereği işyerinde karşılaşılabilecek tüm sorunların çözümünü toplu sözleşmenin içinde aramalıyız.” Bağıtlanan TİS’lerden bazılarına ilişkin aşağıda özet bilgiler verilmektedir. DEVLET MALZEME OFİSİ (2. ve 3. Dönem) İmzalanan 2. Dönem TİS’nde ücretlere birinci altı ayda %15, ikinci altı ayda %15 zam, enflasyon %15’i aştığı takdirde aşan kısmın %80’i ücretlere ek olarak, üçüncü altı ayda %10 zam, enflasyon %10’u aştığı takdirde aşan kısmın %80’i ücretlere ek olarak, dördüncü altı ayda %10 zam, enflasyon %10’u aştığı takdirde aşan kısmın %80’i ücretlere ek olarak uygulanacaktır. Sosyal yardım ve ödeneklerin ücretlere gelen zam oranında artırılması ile anlaşma sağlanmıştır. 3. Dönem TİS hükümet ve işveren çevrelerince değiştirilmek istenen iş yasaları nedeniyle anlaşma sağlanamamış, yasal sürecin dolması nedeniyle arabulucu belirlenmiş ancak, arabulucu aşamasında da bir ilerleme sağlanamamıştır. Bunun üzerine GREV kararı alınarak işyerinde ilan edilmiştir. Ancak hükümet ile Türk-İş ve Hak-İş arasında protokol imzalanması üzerine Konfederasyonumuza ve Sendikamıza da yapacak bir şey kalmamıştır. İmzalanan TİS’nde aylık 400.000.000 TL brütün altındaki ücretlerin 400.000.000 TL’ye çekilmesi ile birinci altı ay %5, ikinci altı ay %9, üçüncü ve dördüncü altı aylarda %5 oranında zam yapılacaktır. Bu dönemlerde TÜFE’nin %5’i aşması halinde aşan kısmın %80’i ücretlere yansıtılması, sosyal yardım ve ödeneklerde ise ücretlere gelen zam oranında zam yapılması üzerinde anlaşma sağlanmıştır. TMMOB MİMARLAR ODASI (3. Dönem) 09.04.2002 tarihinde imzalanan üçüncü dönem TİS’ni ücretlere %10 oranında artış ile sosyal yardım ve ödeneklerde %30 artış sağlanmıştır. TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ MERKEZ HEYETİ (2. ve 3. Dönem) TEB 2 dönem TİS görüşmelerinde anlaşma sağlanamamış arabulucu belirlenerek görüşmeler arabulucu ile sürdürülmüş ancak, TİS yine tarafların uzlaşması ile 28.08.2002 tarihinde imzalanmıştır. Ücretlere birinci altı ay %17.8 + 5.000.000 TL/net artış, ikinci, üçüncü ve dördüncü altı aylarda TÜFE + 2 puan iyileştirme artışı, sosyal yardımlarda %40 – 50 oranında artış sağlanmıştır. İş güvencesi maddesinde yer alan işverenin TİS’ne aykırı iş akdi feshi karşısında vereceği iş güvencesi tazminatı 1 ay arttırılarak 8 aya çıkarılmıştır. 3. dönem TİS görüşmelerine işverenliğin gelmemesi üzerine çıkan uyuşmazlık sonucunda konu Resmi Arabulucuya gitmiş, bu aşamada da uzlaşma sağlanamaması üzerine grev kararı alınmak zorunda kalınmış ve Grev kararı işyerinde 10.11.2003 günü asılarak ilan edilmiştir. ANKARA TABİP ODASI (2. ve 3. Dönem) 30.07.2001 tarihinde imzalanan ATO 2. dönem TİS iki yıl sürelidir. Taban ücretler tekrar gözden geçirilerek iyileştirilmiş, ücretlere birinci altı ay %5, ikinci altı ay %15 zam uygulatılmış, üçüncü ve dördüncü altı aylarda TÜFE + 2 oranında zam yapılması sağlanarak sosyal yardımlarda %60 artış sağlanmıştır. 18.08.2003 tarihinde imzalanan ATO 3. Dönem TİS’nde grup taban ücretlerinde iyileştirmeler yapılarak sosyal yardım ve tazminatlar %40 - %60 oranında arttırılmış, ücret kalemine işyerinde yılını dolduran işçilere her yıl için kıdem zammı eklenmiştir (Her yıl için 2.000.000 TL net). Ücretlere birinci altı ay için %15, ikinci, üçüncü ve dördüncü altı aylar için TÜFE + 1 zam alınmıştır. TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI ( 1. ve 2. Dönem) 11.02.2002’de imzalanan ilk TİS’nde İşyeri Kurulu hayata geçirilerek işten çıkarılma kurul üyelerinin çoğunluk oyuna bağlanmış, TİS’e aykırı işten çıkarılma karşısında ek tazminatlar belirlenmiştir. Ücretler %40 oranında artırılmış, yılda 3 ikramiye, kıdem zammı sağlanmış, aile ve çocuk, evlenme, düğün, ölüm, yemek, ulaşım, yakacak, öğrenim, izin, bayram yardımı, giyim yardımı, kira yardımı gibi sosyal yardım ve ödenekler sağlanmıştır. 11.11.2002’de imzalanan 2. dönem TİS ücretlere taban ücretlerin arttırılması ile birlikte %25 zam sağlanmış, sosyal yardımlar %30 oranında artırılmıştır. İZMİR TABİP ODASI 24.07.2003 tarihinde imzalanan 2. dönem TİS’nde 1. dönem sağlanan sosyal haklar %40-60 oranında artırılmış ücret zammı yine TÜFE + İzmir Tabip Odası üyelerinin aidat artışı ortalaması olarak kabul edilmiştir. TÜRK AMERİKAN DERNEĞİ 06.06.2000 tarihinde imzalanan 1. dönem TİS’nde disiplin kurulu oluşturularak işten çıkarılmada, kurul üyelerinin çoğunluk oyu ile karar alınması hükme bağlanmıştır. Disiplin kurulu dışında iş akdi feshi kuralları belirlenerek, kural dışında iş akdi fesh edilen işçilere kıdem ve ihbar tazminatları dışında 12 aylık ücret tutarında iş güvencesi tazminatı ödenmesi hüküm altına alınmıştır. İş Gruplandırması ve iş grubuna göre ücret belirlenerek ücretlerde köklü ve ciddi iyileştirmeler sağlanmıştır. Ücretlere ilk 8 ay için %5 zam yapılması üzerinde anlaşmaya varılmış, diğer 2., 3., 4. altı aylık dilim zamları konusunda TÜFE + %2 iyileştirme olarak anlaşmaya varılmıştır. Ayrıca kıdem zammı ve yılda iki ikramiye, kasa tazminatı, gece çalışanlar için gece tazminatı ile sosyal yardım ve ödenekler de yeni kazanımlardır. 24.06.2002 tarihinde imzalanan 2. dönem TİS’nde İş Gruplandırmaları güncelleştirilerek grup ücretleri %20 oranında artırılmıştır. Ücretlere; birinci altı ay için %10, ikinci ve üçüncü altı aylar için TÜFE + %2 oranında iyileştirme sağlanmıştır. Sosyal yardım ve ödenekler %40-60 oranında artırılmıştır. GENEL-İŞ SENDİKASI 25.05.2003 tarihinde imzalanan TİS ile iş güvencesi hükümleri getirilmiş, TİS’ne aykırı iş akdi feshi karşısında ek tazminatlar belirlenmiştir. Ücret zammı %30 olarak belirlenmiştir. Öğrenim, yemek, yol, yakacak, giyim yardımı gibi sosyal yardım ve ödenekler hükme bağlanmış, yılda 4 aylık ücret tutarında ikramiye kazanılmıştır. SOSYAL HİZMETLER ve ÇOCUK ESİRGEME KURUMU (1. ve 2. Dönem) 1. dönem TİS görüşmelerinde işveren sendikası uzlaşmaz bir tavır ile yaklaşmış, kamu işyerleri sözleşmelerini gerekçe göstererek, üyelerimizin asgari ücret sınırında olan ücretlerinin iyileştirilmesine yanaşmamıştır. Yasal süresi sonunda yasal arabulucuya gidilmiş ancak ilerleme sağlanamadığından süresi sonunda TİS Y.H.K.’nca 25.05.2001 tarihinde kararlaştırılmıştır. Yıllık %10 oranında zam yapılmış, sosyal yardımlar ve ödeneklerde %10 artış sağlanabilmiştir. 2. dönem TİS yasal süresi içinde 08.05.2002 tarihinde imzalanmıştır. İlave Tediye yanı sıra 1/ 2 ikramiye kazanılmış, ücretlere birinci altı ay %15, ikinci altı ay %15, üçüncü altı ay %10, dördüncü altı ay %10 oranında zam yapılması kararlaştırılmış, enflasyonun bu oranları aşması halinde aşan kısmın %80’inin bir sonraki dönem ücretlere eklenmesi kararlaştırılmıştır. TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI TİS görüşmeleri 17.08.2001 günü başlamış ancak, sendikal nedenle iş akdi feshedilen 6 üyemizin işe geri alınması isteğimizin işveren tarafından reddedilmesi üzerine görüşmeler tıkanmış, arabulucu aşamasında da iş akdi feshedilen işçiler işe geri alınmadığı için gelişme sağlanamamış, süresi içinde GREV KARARI alınmış ve başlatılmıştır. Mart 2002 ayında İMO Genel Kurulu yapılmış, Genel Kurul sonucunda yeni yönetim belirlenmiş, yeni yönetimle sıcak ilişkiler kurulmaya çalışılmış ancak, çok fazla gelişme sağlanamamıştır. Görev devir teslimi sonrası mühendis çevresinden gelen zorlama ile iş akdi feshedilen işçiler işe geri alınmış, bir süre sonra TİS görüşmeleri tekrar başlatılarak 11 aylık grevden sonra 03.10.2002 tarihinde TİS imzalanabilmiştir. TİS ile işletme merkezinde bir İşyeri Kurulu oluşturulmuştur. Sendika üyesi işçinin iş akdinin feshedilebilmesi, kurul üyelerinin ancak çoğunluğunun oyu ile sağlanabileceği hükme bağlanmıştır. Disiplin hükümleri dışında iş akdi feshi işverenin buyruğu dışına çıkarılmış, iş akdi feshi usulleri belirlenerek usulsüz feshedilen işçiye kıdem ve ihbar tazminatı dışında bunlara ek olarak 24 aylık ücret tutarında İş Güvencesi Tazminatı hükme bağlanmıştır. Yıllık izin düzenlenmiş, kıdeme göre yıllık izin süreleri artırılmış, sosyal izinler arttırılmış, işçinin talebi halinde 2 aya kadar ücretsiz izin kullanma hakkı sağlanmıştır. İhbar süreleri yasal miktarların 2 kat üzerine çıkarılmıştır. İş Gruplandırması yapılarak grup içerisinde ücret eşitliği sağlanmaya çalışılmıştır. Grup taban ücretleri ile artırılan ücretlere ayrıca ilk altı ay %10, ikinci altı ay %20, üçüncü ve dördüncü altı aylarda TÜFE + %2 iyileştirme zammı yapılması hükme bağlanmıştır. Yılda 1 ikramiye, kıdem zammı, evlenme yardımı, doğum, ölüm, yemek, ulaşım, öğrenim ve izin yardımları gibi sosyal hak ve ödenekler de yeni kazanımlardır. ÇANAKKALE KÖY-KOOP. (1. ve 2. Dönem) 31.03.2000 tarihinde imza altına alınan TİS’nde İşyeri Kurulu oluşturulmuştur Kurulda alınan kararlar, oy çokluğu esasına bağlanmıştır. İş güvencesi tazminatı olarak 9 aylık çıplak ücret belirlenmiştir. Taban ücret belirlenmiş, ücret zammı olarak ikinci, üçüncü ve dördüncü altı aylarda TÜFE + 3 puan iyileştirme yapılmıştır. Ayrıca kıdem zammı ve 2 aylık brüt ücret tutarında ikramiye, doğum, ölüm, yemek, hastalık, gıda, yakacak, öğrenim, aile ve çocuk yardımı sosyal yardım ve ödenekler sağlanmıştır. 16.11.2001 tarihinde imzalanan TİS ile aylık grup taban ücretler değerlendirilerek iyileştirme yapılmıştır. Ücretlere ikinci, üçüncü ve dördüncü altı aylarda TÜFE + %5 iyileştirme yapılmış, sosyal yardım ve ödeneklerde %40 – 70 oranında artış sağlanmıştır. ÇANKAYA BELDE A.Ş. (2. ve 3. Dönem) 03.04.2003 tarihinde imzalanan 2. dönem TİS ile ücretlerde birici altı ay %22, ikinci, üçüncü ve dördüncü altı aylarda TÜFE + 3 puan artış yapılmıştır. Sosyal yardım ve ödeneklerde %30 ila %45 artış sağlanmıştır. 01.02.2002 tarihinde imzalanan 3. Dönem TİS’nde taban ücretler tekrar değerlendirilerek güncelleştirilmiş, ücret zamları birinci ve ikinci altı ay %10, üçüncü ve dördüncü altı aylarda TÜFE + %2 iyileştirme zammı olarak hükme bağlanmıştır. Tazminatlar ve sosyal hak ve ödenekler %60 oranında arttırılmıştır. ÜNİBEL BİLGİ TEKNOLOJİLERİ SAN. TİC. A.Ş. (1. ve 2. Dönem) 23 Kasım 2001 tarihinde Y.H.K. tarafından kararlaştırılmış 1. dönem TİS’nin ücretle ilgili maddesine göre birinci altı ay %15, ikinci, üçüncü ve dördüncü altı aylarda %10 zam yapılması, 15 günlük ücret tutarında yılda 2 ikramiye çocuk, evlenme, doğum, ölüm, yemek, yakacak, öğrenim ve bayram yardımları gibi sosyal yardım ve ödenekler hüküm altına alınmıştır. 05.05.2003 tarihinde 2. dönem TİS görüşmeleri başlatılan Ünibel’de idari maddelerinde anlaşma sağlanmış ancak parasal hükümlerde anlaşma sağlanamadığından uyuşmazlık tutularak arabulucu belirlenmesine gidilmiştir. Resmi arabulucu çalışmalarına başlayarak tarafları bir araya getirmiş ve ancak bu aşamada da anlaşma sağlanamaması üzerine sendikamıza grev kararı almaktan başka seçenek kalmamıştır. Grev kararının işverenliğe tebliğ tarihi olan 3.10.2003 tarihinden itibaren 60 günlük yasal süreç başlamıştır. Sürenin sonlarına yaklaşılmış olmasına karşın, işverenlikten uyuşmazlığın çözümüne ilişkin bir yaklaşım olmadığından 13 Kasım 2003 tarihi itibariyle grev uygulamasına başlanacağı işverenliğe bildirilmiştir.Grev uygulamasının işverene bildirilmesi ile görüşmeler tekrar hız kazanmış ve son olarak 12 Kasım 2003 günü Genel Sekreterimizin de bulunduğu son görüşmede, uyuşmazlığın temel nedeni olan işyerindeki ücret adaletsizliğinde düzenleme yapılması konusunda uzlaşmaya varıldığından, TİS anlaşma protokolü imza altına alınmıştır. TİS görüşmeleri sırasında Sendikamızın, işyeri temsilcilerini yalnız bıraktığı iddialarına ilişkin sadece aşağıdaki basın açıklamalarının bile yeterli yanıt oluşturacağını düşünmekteyiz. BASINA VE KAMUOYUNA İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Ünibel A.Ş. (Özel Eğitim ve Bilgi Teknolojileri San. ve Tic. A.Ş.) ile yürüttüğümüz toplu iş görüşmelerinin ikincisi de uyuşmazlıkla sonuçlanmış ve grev aşamasına gelinmiştir. Sosyal-İş Sendikası ile Ünibel A.Ş. arasında ikinci kez Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri yapılmaktadır. Sosyal-İş Sendikası’nın yetki almasını takiben, Mayıs 2001 yılında başlayan birinci Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri, ücretler bölümüne gelindiğinde, işveren, ücretlerle ilgili herhangi bir öneri getirmediği gibi görüşmelere de katılmamıştır. Görüşmeler uyuşmazlıkla sonuçlanmış ve birinci Toplu İş Sözleşmesi Yüksek Hakem Kurulu tarafından bağıtlanmıştır. Yüksek Hakem Kurulunun bağıtladığı birinci Toplu İş Sözleşmesinin ücretle ilgili hükümleri gerçekleşen enflasyonun çok altında kalmıştır. Çalışanların ücretleri bu süre içinde reel olarak gerilemiştir. Mayıs 2003 tarihinde başlayan ikinci Toplu İş Sözleşmesi görüşmesi yine uyuşmazlıkla sonuçlandı. Hukuki süreç bugün itibariyle grev kararının bildirilmesi aşamasındadır. Yapılan görüşmelerde 1’i “kapsam”, 1’i “yürürlük”, 1’i “idari”, 9’u “parasal” olan 12’si asıl, 2’si geçici olmak üzere toplam 14 madde üzerinde uyuşmazlığa düşülmüştür. Görüşmeler ücretler bölümünde kilitlenmiştir. Belediye yönetimi, Belediye çalışanları arasındaki ücret farklılığını kapatma hedefine yaklaştıklarını, hiçbir işçiyi mağdur etmediklerini söylemektedir. Oysa, Ünibel A.Ş.’de ki durum bunun aksini göstermektedir. Ünibel A.Ş.’de çalışanlar arasındaki ücret farklarını azaltmak yerine, farkı artırmaya yönelik uygulamalarda bulunulmuştur. Sosyal haklar, diğer şirketlerin yarısına dahi ulaşamamaktadır. Ücretlerin diğer şirketlerde çalışanların aldığı ücretlerle farkının azaltılması bir yana, aynı şirket içinde, hatta aynı odada aynı işi yapanlar arasındaki ücret farkı dahi düzeltilmek istenmemektedir. Çalışanların, yaptığı işe göre gruplandırılması ve buna uygun ücretlendirilmesi yönündeki haklı taleplerimiz reddedilmektedir. İşveren, şirket bütçesinin sendika taleplerini karşılamaya müsait olmadığını, şirketin borç ve faiz ödemek zorunda olduğunu, özellikle görev alanı ve adı değiştirilen belediye şirketi İzmir Yayıncılık A.Ş.’den aktarılan çalışanların yükünü taşımakta zorluk çektiklerini, bu nedenle enflasyonu aşan miktardaki hiçbir parasal yükü kaldıramayacaklarını ifade etmektedirler. Oysa birinci sözleşmeden doğan haklar, hukuka aykırı olarak sendikasız şirket çalışanlarına da ödenmiş ve sendikasız şirket çalışanlarının ücret artışları, sendikalı çalışanların iki katına yakın oranda artırılmıştır. Bu uygulamalarla amaçlanan sendikal örgütlülüğün zayıflatılması olduğunu düşünmekteyiz. Bugün gelinen aşamanın sorumlusu işverene sesleniyoruz. Ücret adaleti istemek en doğal hakkımızdır. Ücret adaletini sağlayacak öneri ile gelindiğinde çözüm çok kolaydır. Ünibel çalışanları belediyenin dışa dönük yüzünü oluşturmaktadır. İzmir’linin günlük yaşamında karşılaştığı sorunların çözümünde belediye ile halk arasında köprü işlevi gören ve İzmir’linin bilgilenme ihtiyacını karşılayan Hemşehri İletişim Merkezi’nde, İzmir’in uygarlık birikimini oluşturan yayınları halkımızın bilgisine sunan Kent Kitaplığı biriminde, Büyükşehir Belediyesi ve bağlı şirketlerine bilgi işlem desteği ile belediye ve bağlı şirketlerin web tasarım ve işletim sistemini yürüten birimde, halka bilgisayar kurs eğitimi veren Eğitim Merkezi’nde, 2005 Üniversiade organizasyonunda, muhtarlara verilen bilgisayarlar için program yazılımı, eğitim ve teknik destek veren Muhtarlık Destek Birimi’nde belediye faaliyetlerinin yazılı ve görsel basın yoluyla İzmir’liye aktarılmasını sağlayan fotoğrafhane, basın, prodüksiyon, grafik biriminde ve bu çalışmaların kotarılmasında tamamlayıcı olan şoför, hizmetli, büro çalışanları, muhasebe elemanları ile nitelikli iş üreten çalışanların haklı talepleri reddedilmektedir. Bizler Ünibel çalışanları olarak, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin tanıtımı ve hizmet kalitesi bakımından yaptığımız işlerin işlevinin bilincindeyiz ve bunun gereğini çalışmalarımızla ortaya koyuyoruz. Bu işlevimizi yerine getirirken buradaki çalışma ve yaşam koşullarının sorumluluğumuzu sekteye uğratmasına bugüne kadar izin vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz. Bu bilinçle beraber, üretimden gelen gücümüzle haklı taleplerimizi kazanana kadar mücadelemizde kararlıyız. SOSYAL-İŞ SENDİKASI İZMİR İL TEMSİLCİLİĞİ *** ALTIN PORTAKAL KÜLTÜR ve SANAT VAKFI İKTİSADİ İŞLETMESİ (1. ve 2. Dönem) 08.06.2000 tarihinde imzalanan TİS’nde disiplin kurulu oluşturulmuş, iş gruplandırması ve taban ücretler oluşturularak aynı işi yapanların ücret farklılıkları yok edilmeye çalışılmış, bu düzenlemelerden sonra ücretlere TÜFE oranında zam yapılmıştır. Yemek, hastalık yardımları sosyal yardım olarak hüküm altına alınmıştır. 15’er günlük ücret tutarında yılda 4 ikramiye elde edilmiştir. 17.06.2003 tarihinde imzalanan 2. dönem TİS ile iş gruplandırması ve taban ücretler değerlendirilerek iyileştirilmiş, ücretlere birinci altı ay %12, ikinci altı ay %10, üçüncü ve dördüncü altı aylarda %20 oranında zam yapılması kararlaştırılmıştır. Sosyal yardım ve ödenekler ise %25 oranında artırılmış ve bunlara ulaşım, çocuk, evlenme, doğum, ölüm, öğrenim, tabii afet yardımları gibi yeni kazanılan haklar eklenmiştir. ESKİŞEHİR ECZACILARI ÜRETİM TEMİN DAĞITIM KOOPERATİFİ 06.06.2000 tarihinde işletme merkezinde başlayan TİS görüşmeleri uyuşmazlıkla sonuçlanmıştır. Arabulucu aşamasında anlaşma sağlanmış ancak arabulucu tarafından hazırlanan anlaşma tutanağı işverence imzalanmamıştır. Bunun sonucunda TİS YHK tarafından karar altına alınmıştır. ESBAV – ETAM – GÜÇVAK Anadolu Üniversitesi Eğitim Sağlık ve Bilimsel Araştırma Vakfı, Anadolu Üniversitesi Eğitim Araştırma Müşavirlik Hizmetleri Ltd. Şti. ve Anadolu Üniversitesi Güçlendirme Vakfı işyerlerinde çalışan işçiler sendikal tercihlerini, sendikamızın Anadolu Üniversitesi işyerinde yapılan ve birçok kazanımdan oluşan TİS’nden de etkilenerek Sosyal-İş’ten yana kullanmışlardır. Bu işyerlerinde çalışanların çoğunluğunun Sosyal-İş’te örgütlendiklerini belgeleyen “çoğunluk tespiti” gelmesinden sonra Tez Koop-İş Sendikasınca hepsine itiraz edilmiş, bunun sonucu olarak işçilerin toplu-iş sözleşmesi hakkı yıllarca engellenmiştir. Tez Koop-İş’in haksız itirazı yargıda 5 yıl sürerek işverenin ekmeğine yağ sürülmüştür. 5 yıllık yargıdan sonra mahkeme Sosyal-İş Sendikasının haklı ve çoğunlukta olduğuna karar vermiştir. 5 yıl sonra başlayan TİS görüşmelerinde, işyerleri tamamen boşalmış, neredeyse işçi çalışmayan birer kurum haline dönüştürülmüştür. Onlarca işçi ya işten çıkartılmıştır ya da ekonomik nedenlerden dolayı kendileri işten ayrılmıştır. Tez Koop-İş Sendikasının yaptığı bu sendikal ahlakdışı ve haksız itiraz sonucu işyerlerinde çalışan işçilerin kaderi değişmiştir. Bu durum Tez Koop-İş Sendikasının tarihine İŞÇİ DÜŞMANI bir sendika olarak kara birer sayfa olarak eklenmiştir. Yapılan TİS görüşmeleri sırasında idari hükümlerin bazılarında anlaşmaya varılmış onun dışında idari maddelerin birçoğunda ve parasal maddelerin genelinde anlaşma sağlanamayan bu işyerlerinde Toplu-İş Sözleşmeleri YHK’ nca bağıtlanmıştır. METRO GROSMARKETLER Yetki itirazı davasının devam ettiği Metro Grosmarketler’in 9 mağazasında toplam 1800 işçiyi kapsayacak TİS taslak hazırlıkları devam etmektedir. İlk olarak TİS taslağına temel hazırlık olarak bir anket formu hazırlanarak tüm üyelerimize gönderilmiş ve verilen yanıtların değerlendirilmeleri yapılmıştır. EĞİTİM ve BASIN-YAYIN ÇALIŞMALARIMIZ Her dönem olduğu gibi bu dönem de sendikamızın yakasını bırakmayan istatistik operasyonları örgütlenme, toplu sözleşme çalışmalarında olduğu gibi eğitim çalışmalarımızı da önemli ölçüde aksatmıştır. Bununla birlikte üyelerimiz ve temsilcilerimizle birlikte olduğumuz her dakikayı, eğitim çalışması alanına çevirmeye çalıştık. Haberdar olduğumuz tüm panel, konferans, seminer v.b. toplantılara sendikamız üye, temsilci ve yöneticilerimizin katılmalarını sağlamaya çalıştık. Özellikle toplu sözleşme hazırlık aşamasındaki tüm çalışmalarımızı, birer eğitim çalışması niteliğinde yapmaya çaba harcadık. Ne yazık ki bu dönem, yayın organımız Sosyal-İş Gazetesi’ni çıkarma olanağı bulamadık. Kısıtlı olanaklarımız ile hazırladığımız Web sitemizi de bundan böyle eğitim amaçlı olarak değerlendirmeye çalışacağız. Sendikamızın mevcut olanakları ile Eğitim ve Basın-Yayın Dairelerince gerçekleştirilen ve katkı sunulan etkinlikler aşağıda verilmiştir. - 13 Nisan 2000 ILO/IPEC desteği ile “DİSK’in Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Kapasitesini Artırma Projesi” kapsamında İstanbul Genel Merkez binasında düzenlenen Konferansı Sendikamız İstanbul Şubesi yöneticileri izlediler. - 15-16 Nisan 2000 Petrol-İş Sendikasınca düzenlenen “Küreselleşme, Bölgeselleşme ve Emek” konulu eğitim sempozyumu-seminerini İstanbul Şubemiz yöneticileri izlediler. - 29 Nisan 2000 DİSK ve KESK tarafından ortaklaşa düzenlenen “Küresel Kadın Yürüyüşü” etkinlikleri çerçevesinde Birleşik Metal-İş Genel Merkezinde düzenlenen paneli İstanbul Şubemiz yöneticileri izlediler. - 05 Temmuz 2000 Sendikamızın 1998 yılından itibaren örgütlü olduğu ve TİS bağıtlanmış bulunan İçel Eczacılar Kooperatifi işyerinde sendikalı işçilere karşı başlatılan baskı ve işten çıkarmalara ilişkin sınırlı açıklamaya aşağıda yer verilmiştir. SOSYAL-İŞ SENDİKASI GENEL MERKEZİNDEN ECZACI ÖRGÜTLERİ İLE DİSK İÇİNDE SINIRLI AÇIKLAMA İÇEL ECZA KOOP’DA SENDİKALI İŞÇİ KIYIMI İşveren işverendir. Kendini sosyal demokrat, solcu da zannetse işveren her yerde aynı. Bunun tipik örnekleri bugünlerde sendikamızın örgütlü bulunduğu bazı Eczacı Kooperatiflerinde yaşanıyor. Kooperatif yöneticileri, Kooperatiflerde yaşanan tüm sıkıntıların kaynağını sendikada, sendikalı işçilerde arıyorlar. Yıllardır yönetimsel, yapısal, sektörel açıdan konjonktürel önlemleri alma yeteneğine sahip olmayan, ticareti eczanelerinin dışında tanımamış bazı Koop. yöneticileri, IMF reçetelerine benzer sektör sanayicilerinin reçeteleri gereği sendikalı işçileri tasfiye etmek istiyorlar. İçel Ecza Koop’da çalışan işçilerin Haziran 1998’de başlayan sendikal örgütlenmeleri, başında ve her zaman tehditle, kandırmacayla kırılmaya çalışıldı, bazen başarıldı. Burası sosyal demokrat bir işveren, burada sendikaya ne gerek var denildi. Gidin özel ecza depolarında örgütlenin denildi. Örgütlenmemiz sindirilemedi. Bu hazımsızlık halen devam ediyor. İşyerinin ekonomik durumu nedeniyle TİS’ndeki ücret zamlarından feragat eden sendikalı işçiler işten çıkarılıyor, sendikasız işçilere zam yapılıyor. Örgütlenmemizin başından buyana yaşanan tüm benzer olumsuzlukları anlatmayı şimdilik erteliyoruz. Ama artık sabrımız taştı. Bugüne kadar, aynı sendikalar gibi birer sosyal oluşum olarak kabul ettiğimiz bu kooperatiflerin sektörel zarar görmemesi için sürekli kendimizde saklı tuttuğumuz olumsuzlukları artık açıklayacağız. Bunun sorumlusu biz değiliz. Biz kooperatifin zarar görmemesi için elimizden geleni yaptık. Bizi greve zorladılar, greve gitmedik. Kooperatifi batırmak istiyorlarsa bizi kullanmaya çalışmasınlar kendi becerisizliklerini işçiye yüklemesinler. İçel Ecza Koop’da bugün (05.07.2000) sendikalı 17 işçinin işine tazminatsız son verildi. Örgütlerimiz arasında yaşanmaması gereken bu işlem bugün derhal durdurulmalıdır. Aşağıda belirttiğimiz kendi örgütlerimizden konuya ilişkin duyarlık göstermeleri dileğimizdir. Bu nedenle bu açıklama yalnızca sözkonusu eczacı örgütleriyle, kendi sendikal örgütlülüğümüz içinde sınırlı tutulmıştur. Kıyım durdurulmazsa konu bundan böyle kamuya açılacaktır. - İçel Ecza Koop. yöneticilerini akla davet ediyoruz. - İşçilerin sendikal haklarına saygıya davet ediyoruz. - Sendikalı işçilerin işten çıkarılmasını durdurmaya davet ediyoruz. *** - 05 Temmuz 2000 Sendikamız TİS Daire Başkanı M.Ebetürk’ün İçel Ecza Koop. işyerinde yaşananlara ilişkin Basın açıklamasını aşağıda aynen yinelemekte yarar görüyoruz. SOSYAL-İŞ SENDİKASI TOPLU-İŞ SÖZLEŞMESİ DAİRE BAŞKANI METİN EBETÜRK’ÜN BASIN AÇIKLAMASI İÇEL ECZA KOOP’TA NELER OLUYOR? İçel Ecza Koop yöneticileri İçel Ecza Koop’da sendika örgütlenmesi olmadan önceki işletme hatalarını, sendika geldi, ödenemeyecek ücret ve hakları talep etti ve bu koop. bu hale geldi yaygarası ve aymazlığı ile hareket ediyor. İşlerine geldiği gibi hareket etmeyi ve şekil değiştirmeyi iyi bilen koop. yöneticileri, bakıyorsunuz çok iyi demokrat, bakıyorsunuz iştahı kabarmış sistem savunucusu haline geliyor. Toplu-iş sözleşmesi yapmak için sendikamızın Bakanlığa yetki başvurusundan sonra sendika üyesi işçileri türlü vaatlerle ve tehditlerle sendikadan istifa ettirdiler. Sosyal-İş Sendikasına Bakanlıkça toplu-iş sözleşmesi yetkisi verilmesi üzerine bir kısım işçi tekrar sendikaya üye oldu. Günden güne çoğaldı ve toplu-iş sözleşmesi İçel Ecza Koop’un içinde bulunduğu mali durum da gözönünde bulundurularak taraflarca imzalandı. Ancak İçel Ecza Koop yöneticileri işçilerin sendikalı olmasını bir türlü hazmedemiyorlardı. Dedik ya işlerine geldiği gibi hareket etmeyi çok iyi biliyorlar “geceleri kurt adam, gündüzleri ise insan” örneğinde olduğu gibi. Hazmedemiyorlardı çünkü burada sendikaya ne gerek vardı ki işçiler problemim var dedi de yardımcı olmaya çalışmadılar mı? Ancak şunu unutmuyorlardı; nasıl eczacılar bir koop çatısı altında örgütlendi, bir araya geldilerse, işçiler de bir sendika çatısı altında bir araya gelerek örgütlendiler. Hazmedemeyecek ne var? Eczacıların bir koop çatısı altında örgütlenmeleri ne kadar meşru ise işçilerin bir sendika çatısı altında örgütlenmesi de o kadar meşru. Ayrıca İçel Ecza Koop’un mali krizinin Sosyal-İş Sendikası ve üyeleri olarak çalışan işçiler farkındadır. Bu sebepten dolayı koop’un işçileri çok fedakarlık ve özveride bulundular. Her zaman söyledik ve yine söylüyoruz. Koop’un içinde bulunduğu krize biz sendika ve çalışanlar olarak ancak taraflarca imza altına alınmış olan toplu-iş sözleşmesi çerçevesi altında çözüm bulabiliriz. Ancak hem ödeme güçlüğü diyeceksin, kriz diyeceksin. Sendikadan anlayış ve işçiden özveri isteyeceksin ama öbür taraftan işçileri tehdit ederek sendikadan istifa ettirerek, işçinin ve örgütlü olduğu sendikanın altını oyacaksın “işte kurt adamlığa bir örnek”. Sendikamızın üyeleri geçen hafta verilen öğlen yemeğini yiyemedikleri kısmını her zaman olduğu gibi çöpe temizleyerek servis tabaklarını bırakmışlardır. 2 gün önce de işyerinden bir grup işçinin işten çıkarılacağı da söylendiğine göre koop yöneticilerine sormak istiyorum “işçiler işten çıkarılma tedirginliği içinde hangi iştahla yemek yiyebilirler”? Dedik ya koop yöneticileri dedikleri yana dönmeyi ve davranmayı çok iyi biliyorlar. İşçiler toplu eylem ve protesto yaparak yemekleri çöpe döktüler disiplinsiz davrandılar uydurmacasıyla hepsini işten atıyoruz diyorlar. Öyle bir disiplinsiz davranış var ise taraflarca imza altına alınmış bulunan TİS’nin 19/b-c maddesi gereği disiplin kurulu görevi yapan işyeri kurulunu toplayıp kasti bir durum olup olmadığı araştırılıp şayet var ise kasti davranışı olanlara kurulca ceza verilemez miydi? Hayır tabi ki kendileri de biliyor ki bu davranış normal bir yemek sonrası davranıştır. Herhangi kasti ve disiplinlik bir olay değildir. Yapılmak istenen sendikalı işçilere ve sendikaya bir saldırı için bir bahanedir. Çünkü 2 gün önce 19 işçi çıkarmak istediklerini sendikaya bildirmişler, toplantı istemişlerdi. Sendikanın bildirdiği toplantı gününü kabul etmeyip, bu kez bu uydurma gerekçe ile işçileri suçlu ilan ederek işten çıkarıyorlar. Ama inanıyoruz ki koop yöneticileri bu antidemokratik davranışlarına imzalamış oldukları TİS’ni dahi inkar eden davranışlarına rağmen yarın kürsülerde kendilerinden daha iyi demokrat ve ilerici olmadığını beyan edeceklerdir. Ama biz biliyoruz ki bunlar dün gece kurt, gündüz adamdı ama bugün hem gece hem gündüz kurt adam oldular. İçel Koop’un bir avuç da kalmış gerçek demokrat olan ortaklarını İçel Ecza Koop’a sahip çıkmaya çağırıyoruz. *** - 06 Temmuz 2000 Bir gün önce kendi örgütlülüğümüz ve eczacı örgütleri ile sınırlı tutulan açıklamanın bir benzeri, işçi kıyımının durdurulması için kamuoyuna yapılmıştır. SOSYAL-İŞ SENDİKASI GENEL MERKEZİNDEN BASIN AÇIKLAMASI İÇEL ECZA KOOP’DA SENDİKALI İŞÇİ KIYIMI İşveren işverendir. Kendini sosyal demokrat, solcu da zannetse işveren her yerde aynı. Bunun tipik örnekleri bugünlerde sendikamızın örgütlü bulunduğu bazı Eczacı Kooperatiflerinde yaşanıyor. Kooperatif yöneticileri, Kooperatiflerde yaşanan tüm sıkıntıların kaynağını sendikada, sendikalı işçilerde arıyorlar. Yıllardır yönetimsel, yapısal, sektörel açıdan konjonktürel önlemleri alma yeteneğine sahip olmayan, ticareti eczanelerinin dışında tanımamış bazı Koop. yöneticileri, IMF reçetelerine benzer sektör sanayicilerinin reçeteleri gereği sendikalı işçileri tasfiye etmek istiyorlar. İçel Ecza Koop’da çalışan işçilerin Haziran 1998’de başlayan sendikal örgütlenmeleri, başında ve her zaman tehditle, kandırmacayla kırılmaya çalışıldı, bazen başarıldı. Burası sosyal demokrat bir işveren, burada sendikaya ne gerek var denildi. Gidin özel ecza depolarında örgütlenin denildi. Örgütlenmemiz sindirilemedi. Bu hazımsızlık halen devam ediyor. İşyerinin ekonomik durumu nedeniyle TİS’ndeki ücret zamlarından feragat eden sendikalı işçiler işten çıkarılıyor, sendikasız işçilere zam yapılıyor. Örgütlenmemizin başından buyana yaşanan tüm benzer olumsuzlukları anlatmayı şimdilik erteliyoruz. Ama artık sabrımız taştı. Bugüne kadar, aynı sendikalar gibi birer sosyal oluşum olarak kabul ettiğimiz bu kooperatiflerin sektörel zarar görmemesi için sürekli kendimizde saklı tuttuğumuz olumsuzlukları artık açıklayacağız. Bunun sorumlusu biz değiliz. Biz kooperatifin zarar görmemesi için elimizden geleni yaptık. Bizi greve zorladılar, greve gitmedik. Kooperatifi batırmak istiyorlarsa bizi kullanmaya çalışmasınlar kendi becerisizliklerini işçiye yüklemesinler. İçel Ecza Koop’da dün (05.07.2000) sendikalı 17 işçinin işine tazminatsız son verildi. Örgütlerimiz arasında yaşanmaması gereken bu işlem bugün derhal durdurulmalıdır. Aşağıda belirttiğimiz kendi örgütlerimizden konuya ilişkin duyarlık göstermeleri dileğimizdir. Bu nedenle bu açıklama dün (05.07.2000) yalnızca sözkonusu eczacı örgütleriyle, kendi sendikal örgütlülüğümüz içinde sınırlı tutulmuştur. Kıyım durdurulmadı. Bu nedenle açıklamalarımız bundan böyle kamuoyuna yönelik olmaktadır. - İçel Ecza Koop. yöneticilerini akla davet ediyoruz. - İşçilerin sendikal haklarına saygıya davet ediyoruz. - Sendikalı işçilerin işten çıkarılmasını durdurmaya davet ediyoruz. *** - 07 Temmuz 2000 Merkezi Eskişehir’de kurulu bulunan Eskişehir Ecza Koop. işyerinde başlayan TİS görüşmelerinin grev sürecine gidişinin nedenlerini açıklamak üzere yapılan Basın Açıklaması’nı aşağıda bilginize sunuyoruz. SOSYAL-İŞ SENDİKASI GENEL MERKEZİNDEN BASIN AÇIKLAMASI (ES-KOOP) ESKİŞEHİR ECZACILAR KOOPERATİFİ YÖNETİMİ GREVE KOŞUYOR Sendikamız ile Eskişehir Ecza Koop. yönetimi arasında 6 Haziran’da başlayan Toplu Sözleşme görüşmeleri anlaşılmaz bir nedenle anlaşmazlıkla sonuçlandı ve greve kadar gidebilecek prosedür başladı. Sendikamızın da birçok maddede yaklaşım göstermesiyle, anlaşılmayacak pek fazla madde kalmamasına karşın işveren Koop. Yönetimi “İŞÇİ ÇIKARMADAN SÖZLEŞME İMZALAMAM” diyerek sendika ile diyalogu koparmıştır. Sendikamız buna karşın tüm iyi niyetli yaklaşımını yine sürdürmüş ve tüm gerçeklikleri gözönüne alacağımızı bildirerek, işi devam edecek işçiler ile çıkarılacak işçilerin TİS’nden eşit yararlanması halinde maliyetin değişmeyeceğini, sadece kalan işçilerin fedakarlık etmek istediklerini bildirdikleri aktarılmıştır. Ne varki bu önerimize dahi kulaklar kapanmış, işçilere sendikadan istifa baskısı yoğunlaşmıştır. Bizzat Koop. Başkanı işçileri odasına tek tek çağırıp baskı yapmaktadır. Buna ilişkin sendikamıza 25 adet kendi el yazılarıyla yazılmış tutanaklar mevcut olup, Cumhuriyet Savcılığı nezdinde gerekli girişimler yapılacaktır. Örgütlenmemizin başından buyana yaklaşık bir yıllık sürede yaşadığımız benzer tüm olumsuzlukları, bu işyerinin de sendikalar gibi birer sosyal oluşum olduğu düşüncesiyle kamuya açıklamadık. Esasen Koop. yöneticileri bu tavrımızı da kullanmaya çalışmaktadırlar. Eczacı Kooperatiflerinin sektör içindeki bilinen sıkıntıları yönetsel eksiklikleri nedeniyle daha ağırlaşmaktadır. Sorunlarının kaynağını buralarda arama yeteneğine sahip olmayan yöneticiler, tüm işverenler gibi suçu işçilerin sendikalaşmasına yüklemekte, çözümü ise sendikadan kurtulmakta aramaktadırlar. Şayet yukarıda söylediklerimizde haksız isek, çok daha vahim bir durum söz konusu demektir. Bu işyerinde bırakın Grev yapmayı, grev sözünün edilmesi bile tüm kredi olanaklarını ve tüm emtia temin umutlarını yok edecektir ve bu bilinmektedir. BU BİLİNE BİLİNE GÖSTERİLEN TAVIR, GREVDEN MEDET UMMAKTIR. *** - 05 Ağustos 2000 Beğendik Mağazalarında çalışan işçilere ulaşmak, onlara çalışma koşullarına ilişkin kimi bilgiler vermek üzere başlattığımız mektup yazmaya aşağıdaki çağrı ile devam edilmiştir. BEĞENDİK İŞÇİSİNE AÇIK ÇAĞRI Arkadaşlar, Beğendik mağazalarında aylardır, yıllardır çalışıyorsunuz. Artık işyerinizi ve işvereninizi yeterince tanımış olmalısınız. Ya da biraz etrafınıza bakıp, kafanızı kaldırıp tanımaya çalışmalısınız. Beğendiğin işleri çok iyi görünüyor. Daha da iyi olsun, bir diyeceğimiz yok. Ama bundan sizlerin de biraz yararlanması gerekmez mi. Mağazalarda iğne atsan yere düşmüyor, her yer pırıl pırıl temiz. Fiyatlar cazip, hizmet çok iyi. Peki bütün bunlar nasıl ortaya çıkıyor, kim üretiyor bu hizmeti, hiç düşünüyor musunuz. İşvereninize sorarsanız, müdürlerinize sorarsanız tüm marifet onlarınmış gibi anlatırlar. Ama sizler biraz düşünürseniz her şeyi çok iyi anlarsınız. Beğendikte her yer pırıl pırıl ise, bu sizin temizliğinizdir. Beğendikte fiyatlar ucuz ise bu sizin ucuzluğunuzdur. Yani sizin ücretlerinizin azlığındandır. İşveren sizin ücretlerinizi müşterilerine vermektedir. Sizin sırtınızdan ucuzluk imajı sağlamaktadır. Her 6 ayda bir yeni mağaza açılırken, gökten zembille para gelmiyor. Sizin emeğinizden, sizin ücretinizden kestikleri ile yeni yeni mağazalar açıyor. Siz buna dur demedikçe daha da açacaktır. Arkadaşlar bütün bunlardan memnun iseniz, ücretlerinizden, çalışma koşullarınızdan memnun iseniz, hepiniz sanki birer hırsızmışsınız gibi giriş ve çıkışlarda üstünüzün, çantanızın aranmasından memnun iseniz, raflara dizdiğiniz ürünleri, müşterilere sattığınız ürünleri satın almanızın yasak olmasından memnun iseniz, siz istemeseniz de İstanbul’a, Antep’e, Nevşehir’e gönderilmekten memnun iseniz, Hane Ltd.’den Mega Ltd.’e veya Atanur’dan Hane’ye sizin haberiniz bile olmadan işyeri değişikliği yapıldığınızda bütün geçmiş haklarınızın kayıp olmasından memnun iseniz böyle çalışmaya devam edersiniz ve şikayet etmeye de hakkınız olmaz. Bu durumdan memnun değilseniz, birşeyler yapmak istiyorsanız ve neyi nasıl yapacağınızı bilemiyorsanız, yapacağınız tek bir şey var; SENDİKALI OLMAK. Bütün çalışan işçi arkadaşınızla önce DOST OLMAYI BAŞARIP, KAFA KAFAYA VERİP, SONRA DA KOL KOLA GİRİP, SENDİKAYA GİTMENİZDİR TEK ÇÖZÜM. YAŞASIN SENDİKA, YAŞASIN SOSYAL-İŞ, YAŞASIN DİSK HAYDİ SENDİKAYA *** - 14 Eylül 2000 Es-Koop. işyerlerinde işçilerin baskı ile istifa ettirilmesi ile ilgili basın açıklaması; BASIN AÇIKLAMASI ES-KOOP YÖNETİMİ SUÇ İŞLİYOR DİSK-SOSYAL-İŞ SENDİKASI Genel Sekreteri Tamer ATIŞ’ın açıklaması. ES-KOOP-Eskişehir Eczacılar Kooperatifi’nde örgütlenmemizin başından buyana, işveren Koop. yönetimi, sendikalaşmaya karşı mücadele etmektedir. İlk bakışta “doğal işveren refleksi” olarak algılanabilecek bu durum, Koop. yöneticilerinin kendilerini sosyal demokrat olarak nitelemeleri karşısında vahimdir. İşçilerin sendikadan uzaklaşmaları için bugüne kadar çeşitli yalan dolanlara başvurmuşlar, Kooperatifin TEB’den (Türk Eczacıları Birliği) kredi alabilmesi için, TEB’in sendikanın tasfiyesi koşulunu ileri sürdüğü gibi çirkin iftiralarda dahi bulunmuşlar, işyerine Noter getirip, üyelerimizin bir kısmını işten atma tehditleriyle Sendikadan istifa ettirmişler ve Noter masrafını Kooperatif kasasından karşılamışlardır. Ekte sunduğumuz belge, bunun kanıtıdır. Konya Şubesi muhasebecisi Noter masraflarını bizzat Kooperatifin Başkanı ile Genel Müdürün talimatları gereği kasadan ödediğini beyan etmiştir. Konu ile ilgili olarak Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunulacaktır. *** - 30 Eylül 2000 Beğendik işçilerine ulaşma çabalarımız devam ediyor; BEĞENDİK ÇALIŞANINA MEKTUP (4) ÖLÜM FERMANINIZ HAZIR İSTERSENİZ İMZALAYIN Arkadaşlar, işyerlerinizde yeni bir oyun planlanıyor. Önceki mektuplarımızda da söylemiştik. Beğendik eski elemanlarından kurtulmak için her yolu deniyor. En son, bir kısım sendikalı, bir kısım sendikasız 17 arkadaşınızı Ankara dışına gönderme bahanesiyle, onların kendiliklerinden işten ayrılmalarını ve bu yolla ucuz kurtulmayı hesapladılar (tazminat vermeden). Ama sendikalı olan arkadaşlarınıza tazminatlarını ödemek zorunda kaldılar. Şimdi ise yeni bir yönetmelik-sözleşme imzalatmaya çalışıyorlar. Hem okumanıza gerek yok, imzalayın diyerek, hem de, sözleşme başka yerde, imza başka yerde. Boş kağıda imza istiyorlar. İmzalattıkları sözleşmeyi size bile vermiyorlar, sizden ve herkesten gizliyorlar. Bu sözleşme yasalara aykırı değilse, sizin ÖLÜM FERMANINIZ değilse, neden gizliyorlar. Arkadaşlar, işveren bu sözleşmeleri imzalatarak, sizi, istediği zaman istediği yere gönderip, kabul etmeyeni tazminatsız işten çıkarmak istiyor. 1475 Sayılı İş Kanununun 16/II-e maddesindeki hakkınızı yok etmek istiyor. Bu sözleşmeyi imzaladığınız takdirde, Türkiye’nin herhangi bir yerinde işverene ait bir işyerine gitmeyi kabul etmediğinizde tazminatsız işten çıkarılmayı peşinen kabul etmiş olursunuz. Bunları bilmediği için imzalamış olanlar için bir kurtuluş yolu var. Sözleşmenin yürürlük tarihi 01 Ekim 2000 yazıldığı için, imzanızı Noter’den topluca dilekçe ile geri çekebilirsiniz. - Üye olmayanlar haydi Sendikaya - Sendikalı olmazsanız buna benzer çok sorun yaşarsınız - Yaşasın Sendika - Yaşasın Sosyal-İş ve DİSK *** - 25 Eylül 2000 BEĞENDİK ÇALIŞANINA MEKTUP (5) BEĞENDİK PERSONEL YÖNETMELİĞİ YASALARA AYKIRI 1) Bir şirketin elemanlarının iş sözleşmeleri, başka bir şirketin personel yönetmeliğine bağlı kılınamaz. 2) Bir şirket, başka bir şirketin elemanlarının kazanılmış haklarını üstlenemez. Yönetmeliğe bu konuda konulan hükümler aldatmacadır. Örneğin Hane Ltd.Şti.’nden Atanur Ltd.Şti.’ne geçirilen işçi işten çıkarılmış demektir. İhbar ve kıdem tazminatına hak kazanır. Ancak, itiraz şerhi koymadan yeni işyerinde SSK işe giriş bildirgesini imzalayan işçinin geçmiş hakları yanar. Yapılmaya çalışılan budur. 3) Hiçbir şirket, kendi elemanını rızası olmadan başka bir şirkette görevlendiremez. Kanuna aykırıdır. Bir şirketin, başka bir şirkete geçici de olsa işçi tayin etmesinin yasal olarak olanağı yoktur. 4) Yönetmeliğin 28’inci maddesinde “Şirket İçinden Eleman Transferi” başlığı altında yine kandırmaca yapılmaktadır. Hem şirket içinden denilmekte, hem de “diğer şirketlere” ibaresi bulunmaktadır. 5) Askerlik dönüşü işe alma maddesi (madde 31) yasaya aykırıdır. 1475 Sayılı İş Yasasının 27’nci maddesi askerlik dönüşü işe müracaat için “terhisi izleyen 2 ay içinde” süre tanınmıştır. Ayrıca askerden dönenlerin işe alınma önceliğinde kıdem tazminatı almamış olmaları şartı, yasada yoktur. 6) 32. madde yasaya aykırıdır. Deneme süresi en fazla bir aydır. Bu süre “intibak, işyerini tanıma v.s.” gerekçelerle uzatılamaz. Sadece toplu-iş sözleşmesi ile uzatılabilir. 7) Yıllık izinlerin kullanılmasını düzenleyen 56. madde ile, izin süresine rastlayan hafta tatili günleri ile SSK raporlu olunan günleri gaspedilmeye çalışılmaktadır. Yıllık izin süresi içine rastlayan resmi tatil, bayram, hafta tatili ve SSK raporlu günleri izin süresine eklenmelidir. 8) Yine aynı maddenin son fıkrası ile işveren bayanlara yasa ile tanınmış bulunan, doğum öncesi ve sonrasında 6’şar hafta çalıştırılma yasağını sanki kendisi veriyormuş gibi ifade etmektedir. 9) Sosyal yardımlar bölümünde, “ÖLÜM YARDIMI” adı altında, ölen işçinin çalışırken hak ettiği tüm alacaklarının (ücret, kıdem tazminatı v.s.) ödenmesini sosyal yardım olarak ifade etmekten bir utanç duymamaktadır. Yine yasa gereği vermek zorunda olduğu iş elbisesini sosyal yardım olarak nitelemekten hiç çekinmemektedir. 10) Genel Tatil ve Ulusal Bayram günleri yapılan çalışmaların da %150 fazlasıyla ödenmesi gerekirken, eksik ödenmektedir. *** - 19 Ocak 2001 Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik krizin, Hükümet tarafından alınan önlemlerin ve 2001 yılına ilişkin beklentilerin değerlendirilmesi amacıyla, Konfederasyonumuzca düzenlenen eğitim nitelikli toplantıya Örgütlenme Daire Başkanımız katılmıştır. - 16 Haziran 2001 68’liler Birliği Vakfı tarafından düzenlenen “Ulusal Bağımsızlık” konulu konferans İstanbul Şubemiz yöneticilerince izlenmiştir. - 23-24 Haziran 2001 Petrol-İş Genel Merkezinde düzenlenen “GATS-Hizmet Ticareti Genel Anlaşması” konulu eğitim sempozyumunu Sendikamız İstanbul Şube yöneticileri izlemişlerdir. - 04 Eylül 2001 TMMOB’ne bağlı İnşaat Mühendisleri Odasında yaşanan sendikal kıyıma ilişkin sendikamızın basın açıklaması aşağıda tekrarlanmıştır. DİSK/Sosyal-İş Sendikası Genel Yönetim Kurulu Üyesi, TİS Daire Başkanı Metin Ebetürk’ün TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezinin yaptığı Sendikal nedenle işçi kıyımına ilişkin BASIN AÇIKLAMASI TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezi ve bağlı şubelerinde çalışan işçilerin sendikamızda örgütlenmeleri üzerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na toplu sözleşme yetkisi için başvurulmuş ve yetki alınmıştır. Sendikamızın yetkili olduğunun, Bakanlıkça İMO Genel Merkezine ve sendikamıza bildirilmesi üzerine İMO yönetimi toplu sözleşme görüşmelerine çağrılmıştır. Ne var ki İMO Genel Merkez yönetimi bu çağrımızı alır almaz Genel Merkez çalışanı tüm sendikalı işçileri işten atmıştır. Üyesi bulunduğumuz Konfederasyonumuz DİSK ile birlikte demokrasi mücadelesi vermekte olan TMMOB üyesi bir oda yönetiminin sadece sendikalı işçilere yönelik bu tavrı anlaşılır değildir. Üyelerimizin sendikadan istifa etmelerine yönelik ev telefonlarından aranarak yapılan tehditler ile sonuç alamayan yönetim, tüm sendikalı işçileri işten atmak gibi klasik patron tavrını göstermekte gecikmemiştir. Yürürlükteki 1982 Anayasa’sı ve örgütlenmenin önündeki engellerle mücadeleyi sözde yapan, gerçekte uygulamaları ile bu mücadelemizi engelleyen İMO’nun bugünkü Genel Merkez yöneticilerinki gibi anlayışların açığa çıkarılması, vereceğimiz mücadelenin sağlıklı sonuç almasında en temel faktörlerden birisidir. Özü-sözü bir olmayanların birlikte mücadeleye verecekleri zararı önlemek görevimizdir. Demokratik usulle yönetimin belirlendiği bir kurumda, yöneticilerinin her fırsatta demokrasiye olan bağını yinelediği ve hatta her fırsatta solcu olduğunu, solcu olduğu için de doğal olarak emek mücadelesine, emek hareketine destek olduğunu söyleyen bir yönetimin bulunduğu işyerinde, sendikamızca direniş yapılacağı, grev kararı alınıp greve gidileceği gerçeği bizi düşündürmekte, ancak; işten atılan arkadaşlarımızın geri alınması için verilen 10 günlük süreye karşın sözümona demokrasiye inancı olan solcu yöneticilerin hiç kaygı duymaması daha da düşündürücü olmaktadır. Emek platformu içindeki iki bileşenin alt örgütlerinin sendikal örgütlenme nedeniyle karşı karşıya gelmesi daha da düşündürücüdür. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve politik durumun nedenlerini, 12 Eylül’den bu yana örgütlerin etkisizleştirilmesinde arayarak bu nedenle kaostan kurtulmanın tek yolunun örgütlenmede olduğu, örgütlü toplumun yaratılarak ancak karanlıktan kurtulabileceğimizi hep beraber meydanlarda gerçekten inanarak mı haykırdık. Artık yeter. Yüzünüzdeki maskeleri indiriniz. Demokrasi mücadelenizi, emeğin namusluluğunu kendi çıkarlarınız için, sistem savunuculuğunuz için kendinize sermaye yapmayınız. Aydınlığa giden yolda katkınız yoksa bari gölge etmeyiniz. Değerli Arkadaşlar, Üyelerimiz, Basın Mensupları, İşten çıkarılan üyelerimiz işlerinin başına dönme, işten çıkarılma işlemi yok sayılana kadar uzlaşma sağlanma olanağı yoktur. Yasal hakkımız olan hizmet üretiminden gelen gücümüzü yani GREV hakkımızı kullanmak için Toplu-İş Sözleşmesi prosedürü en hızlı şekilde devam ettirilecek ve GREV ilan edilecektir. O güne kadar da işyeri önünde bekleme, terketmeme yani direniş hakkımızı kullanacağız. TMMOB’nin de bu yapılanlara sessiz kalmayacağına inanıyoruz. Yaşasın Toplu-İş Sözleşmesi ve GREV hakkı Yaşasın Sendikal Mücadelemiz Yaşasın Emek Mücadelesine destek veren özü-sözü bir dostlarımız Yaşasın DİSK Yaşasın Sosyal-İş *** - 03 Ekim 2001 İzmir Büyükşehir Belediyesine ait ÜNİBEL A.Ş. işyerinde alınan grev kararına ilişkin duyuru; İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait ÜNİBEL A.Ş. işyerlerinde DİSK/SOSYAL-İŞ Sendikası GREV KARARI alıyor. DİSK/Sosyal-İş Sendikası yetkilileri “İşverenin parasal ve iş güvencesine ilişkin konularda HİÇBİR ÖNERİ getirmemesinin ve Resmi Arabulucu’nun da bunu saptamasının GREV KARARI alınmasını zorunlu kıldığını” belirttiler. Sendika yetkililerinin basın bürosu aracılığı ile yaptıkları açıklamada; “İzmir Büyükşehir Belediyesi Hemşehri İletişim Merkezi (HİM), İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayıncılık A.Ş. (İZYAY) ve Bilgi Teknolojileri A.Ş. işyerlerinde çalışan ÜNİBEL işçileri adına Toplu-İş Sözleşmesi yapma yetkisi alan SOSYAL-İŞ Sendikasının işveren Genel Müdürlüğünü Mayıs ayında görüşme masasına çağırdığı, ancak sendikanın önerdiği parasal maddeler ile iş güvencesine ilişkin konularda işverenin HİÇBİR ÖNERİ getirmediği ...” belirtilerek “... bu nedenle yasa gereği Resmi Arabulucuya gidilmiş, bu aşamada da işverenden hiçbir öneri gelmediği gibi “SENDİKA GREV KARARI ALSIN” önerisinde bulunulduğu, bunun arabulucu raporunda da saptandığı” kaydedilmiştir. Sendika yetkilileri “burada çalışan işçilerin 1 yıl önce İzmir Büyükşehir Belediyesine ait İZYAY A.Ş.’ne bağlı olarak çalışırken de Sosyal-İş’e üye olduklarını, sendikanın yetki alması üzerine tüm işçilerin Belediyeye bağlı diğer şirketlere dağıtıldığını, önemli bir bölümünün ise ÜNİBEL A.Ş.’ne aktarıldığını ancak işçilerin işlerinin değişmediğini sadece hukuken İŞVERENLERİNİN değiştiğini” belirtmişlerdir. Sosyal-İş Basın Bürosunun görüşlerine başvurduğu SOSYAL-İŞ Genel Başkanı Özcan KESGEÇ; “Grev Kararı almak zorunda bırakılmamızdan büyük üzüntü duydum. İşveren tavrının sendikalaşmaya tepkiden oluştuğu söylentilerine inanmak istemiyorum. Zira böyle bir tavrı İzmir Büyükşehir Belediyesine asla yakıştıramam. Grev uygulamasına gerek kalmadan uyuşmazlığın çözüleceğine olan inancımı koruyorum.” Açıklamasını yapmıştır. Açıklamada Resmi Arabulucu raporunun 2 Ekim 2001 tarihinde tebellüğ edildiği, bu durumda yasa gereği 11-18 Ekim 2001 tarihleri arasında GREV KARARI alınarak işyerlerinde ilan edileceği kaydedilmiştir. *** - 25 Ekim 2001 TMMOB – İnşaat Mühendisleri Odası ve bağlı işyerleri ile ilgili olarak alınacak grev kararının nedenlerine ilişkin basın açıklaması; TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezi ile Bağlı Şubeler ve Temsilciliklerde DİSK/SOSYAL-İŞ Sendikası GREV KARARI alıyor. GREV’e İMO GENEL MERKEZİNİN 4 YÖNETİCİSİNİN SENDİKALAŞMA NEDENİ İLE İŞÇİLERİN İŞ AKTİNİ FESHETMELERİ NEDEN OLUYOR! İMO Genel Merkezi ve bağlı işyerlerinde çalışanların DİSK/SOSYAL-İŞ Sendikasına üye olmaları ve sendikanın toplu-iş sözleşmesi yetkisi alması üzerine; Genel Merkezin 4 yöneticisinin “şaibeli” bir kararla bazı işçilerin iş akitlerini feshi sonucu çıkan uyuşmazlık üzerine İMO Genel Merkezi ve bağlı işyerlerinde GREV KARARI alınması durumuna gelindi. Konu ile ilgili olarak DİSK/SOSYAL-İŞ Sendikası yetkililerince aşağıdaki açıklama yapılmıştır. “İşverenin iş akdi feshedilen işçiler için -evrak sakladılar, sendika yetkisine itiraz hakkımızı elimizden aldılar, ondan iş akitleri feshedildi- gibi bahaneleri devam ediyor. Ancak; TMMOB İMO Yürütme Kurulu üyeleri ile Büro amirince düzenlenen çoğunluk tespit belgesinin kendilerince zamanında alındığı ve bilindiğine ilişkin tutanak ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca gönderilen çoğunluk tespitinin iadeli taahhütlü posta kartının fotokopisi bütün gerçeği ortaya çıkarıyor. İşten çıkarılan işçiler sendikalı oldukları için sendikal çalışmaları yürüttükleri için atıldılar. İşte bu gerçekle sendika tarafı olarak işverenden toplu-iş sözleşmesi görüşmelerinin sürdürülebilmesinin, öncelikle iş akdi feshedilenlerin fesih işleminin yok sayılması, işlerinin başına dönmeleri ile mümkün olacağını, İMO Genel Merkezinde yapılan ilk toplu-iş sözleşmesi görüşmesinde, Bölge Çalışma Müdürlüğündeki toplantıda ve Resmi Arabulucu toplantısında yineledik. İşveren yasadışı tavrından vazgeçmedi” “Çalışanlara “Örgüt içinde örgüt olur mu?” diye soruyorlar ve böylece TMMOB İMO bünyesinde yeni bir örgüte yani sendikaya, yani sendikal örgütlenmeye karşı çıkıyorlar. Hatırlattık. İMO ülkemizdeki İnşaat Mühendislerinin mesleki haklarını savunan meslek örgütüdür. Sendika ise hangi ad ve unvan altında çalışırsa çalışsın tüm çalışanların ekonomik örgütüdür. İşte bu gerçeklerle örgütlenmeye karşı çıkmayla Anayasa’nın çalışanlara tanıdığı örgütlenme hakkını gasp etme niyeti olanlara karşı mücadelemiz sürecek. İşte bu sebeple TMMOB İMO Genel Merkezi, Şubeleri ve Temsilciliklerinde GREV KARARI aldık. İMO Genel Merkezinde çalışırken sendikalı oldukları için iş akitleri fesh edilen üyelerimizin işlerine geri döndürülmediği süre işveren tarafı ile anlaşmamız mümkün değildir.” Sendikaca Resmi Arabulucu raporunun 24.10.2001 tarihinde tebellüğ edildiği bu durumda yasa gereği 05-12.11.2001 tarihleri arasında GREV KARARI alınarak işyerlerinde ilan edileceği kaydedilmiştir. *** - 21-23 Kasım 2001 Ulusal Sosyal Bilimler Derneği tarafından düzenlenen “Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi” sendikamız merkez yöneticilerince izlenmiştir. - 7-8 Ocak 2002 TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen “Küreselleşme ve Türkiye Tarımı” konulu sempozyum sendikamız genel merkez yöneticilerince izlenmiştir. - 21-24 Ocak 2002 ETUC, DİSK, HAK-İŞ ve KESK’in ortaklaşa düzenlediği “Türkiye-AB MEDA – Sivil Toplum, Sendikalar ve Demokrasi Projesi” çerçevesinde bugün uygulaması başlayan eğitim programına sendikamızdan Metin Ebetürk ile Ecehan Balta katılmışlar, bundan sonraki tüm seminerlere devam etmişlerdir. Program halen devam etmektedir. FOTO (4) - 09 Mart 2002 Dev Maden-Sen Sendikasının, TTB, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası ve İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Ajansı (SDC) ile birlikte düzenlediği, Madencilik ve Çevre Standartları konularını içeren toplantı (Çağdaş Sanatlar Merkezi-Ankara) sendikamızın merkez ve Ankara Şube yöneticilerince izlenmiştir. - 12-13 Mart 2002 Türkiye-AB MEDA Programı kapsamında DİSK tarafından düzenlenen seminere İstanbul Şubemizden Ali Cancı ve Satılmış Kelel katıldılar. - 22 Mayıs 2002 Ç.S.G.B.’nca “Bilim Kurulu”na hazırlatılan İş Kanunu Ön Tasarısı ile ilgili basın açıklaması; Ç.S.G.B.’nca “Bilim Kurulu” na hazırlatılan İş Kanunu Ön Tasarısı ile ilgili olarak DİSK / SOSYAL-İŞ Genel Başkanı Özcan Kesgeç aşağıdaki açıklamayı yapmıştır. “Sendikamız Genel Yönetim Kurulu, hazırlanan İş Kanunu Ön Tasarısını esasa ilişkin hiçbir değişiklik söz konusu edilmeksizin kabul edilip, edilemeyeceği yönünden özenle incelemiş ancak, < ÖN TASARININ ESASA İLİŞKİN HİÇBİR DEĞİŞİKLİK SÖZ KONUSU EDİLMEKSİZİN – YA HEP, YA HİÇ – BÜTÜN OLARAK AYNEN KABULÜNÜN OLANAKLI VE UYGUN BULUNAMAYACAĞINA > karar vermiştir. Sendikamızın bu kararına neden olan düzenlemeler ile ; 1) İşyerinin veya Bir Bölümünün Devri, mevcut 2822 sayılı yasadaki kazanılmış hakları yok etmekte, sendika seçme özgürlüğünü ortadan kaldırmaktadır. 2) İş Sözleşmesinin Devri, işçilerin en hafif deyimle ALINIR – SATILIR olmalarına hukuksal yapı oluşturmaktadır. 3) Ödünç İş İlişkisi, sendika üyeliğini yok etmekte, yetki ve grev prosedürünü KAOS’a sürüklemektedir. 4) İş güvencesi olarak konuşulan “ Feshin geçerli sebebe dayandırılması” maddesi ile, Tasarıda düzenlenen bazı yeni hükümler birlikte ele alındığında, 10 ve daha az işçi çalıştıran işyerlerindeki mevcut iş güvencesi dahi yok edilmektedir. 5) Kıdem tazminatını düzenleyen madde, iş güvencesi ve fon’a ilişkin diğer kimi düzenlemeler ile birlikte kıdem tazminatını yok etmektedir. 6) Mesleki faaliyet olarak ödünç iş ilişkisi adı altında düzenlenen madde ile İŞÇİYİ ALIP – SATAN bir sektör oluşturulmakta olup, özellikle bu düzenleme ile esnekliği de çok aşan bir mantığın hakim olduğu görülmektedir. Sendikamız yukarıda sayılan düzenlemelerin yer almadığı bir tasarının önümüze gelmesi halinde, diğer kimi düzenlemelerin teknik düzeyde tartışılmasının da yararlı olacağına ilişkin düşüncelerini, DİSK Yönetim Kurulu ile Başkanlar Kuruluna da iletmiştir. Kamuoyuna saygı ile duyurulur. Özcan KESGEÇ YÖNETİM KURULU adına *** - 28-29 Mayıs 2002 Yukarıda belirtilen Türkiye AB MEDA Programı çerçevesinde İstanbul’da yapılan seminerin Ankara Dedeman Otel’de yapılan tekrarına Ankara Şubemizden Metin Ebetürk, Muzaffer Bozer, Mehmet Ördek, Ayfer Kantaş ve Tülin Yıldırım katılmışlardır. - 21 Ekim 2002 Konfederasyonumuzca “DİSK üyeleri arasında İnsan Hakları Duyarlılığının ve İnsan Haklarına Saygının Geliştirilmesi için – Herkes için Bütün İnsan Hakları” konulu proje çerçevesinde başlatılan eğitimlere sendikamızdan Satılmış Kelel, Gürcan Arpacı, Veysel Yıldız (İstanbul); Yılmaz Ergen (Tekirdağ); Celal Uyar, Tülin Yıldırım, Çağdaş Karataş (Ankara); İbrahim Acar (Kocaeli); Zahir Bulat (Bursa); Hesna Cıkcık, F.Funda Akbulut (İzmir) katılmaktadırlar. Eğitimler 28 ay sürelidir. - 28 Şubat 2003 Türkiye-AB MEDA Programı kapsamında İstanbul Nippon Otel’de düzenlenen “Avrupa Birliğinin Genişleme ve Türkiye/AB İlişkileri ve Genişleme” konulu seminerine İstanbul Şube yöneticileri katıldılar. - 19 Şubat 2003 Atılım Üniversitesinde sendikalaşma nedeni ile işçi kıyımına ilişkin Sendikamız Genel Başkanı Ö.Kesgeç tarafından yapılan basın açıklaması; SOSYAL-İŞ GENEL BAŞKANI ÖZCAN KESGEÇ’İN ATILIM ÜNİVERSİTESİ İŞÇİLERİNİN SENDİKALAŞMA NEDENİ İLE İŞTEN ÇIKARILMALARINA İLİŞKİN BASIN AÇIKLAMASI DİSK/SOSYAL-İŞ Sendikasına üye oldukları için işçileri yasadışı olarak işten çıkartan ATILIM ÜNİVERSİTESİ yöneticileri, işten çıkartılan işçilerin kendileri ile ilgili olmadığını söyleyerek, gerçek dışı beyanlarla kamuoyunu yanıltmaktadırlar. Üniversitenin mütevelli heyeti başkanı Yalçın Zaim’in avukatı Fatma Özgül Akın, ‘Üniversitede Sendika Düşmanlığı’ başlığı ile işçi kıyımını haber yapan EVRENSEL gazetesine gönderdiği yanıtta işçilerin çalıştığı “ATILIM ÖZEL EĞİTİM HİZMETLERİ A.Ş.” nin üniversite ile ilgisinin olmadığını belirtmektedir. Şirket adındaki ATILIM sözcüğü raslantı olmayıp, BU İŞÇİLERİN ÇALIŞTIKLARI ŞİRKETLERİN SAHİPLERİ İLE ÜNİVERSİTE YÖNETİCİLERİ AYNIDIR. Olan biten tüm çıplaklığı ile şöyledir: Demokrasi kelimesini dilinden düşürmeyen işveren, sendikalaşan işçileri kapının önüne koyuvermiştir. Nitekim Atılım Üniversitesi içerisinde yer alan yukarıda da belirtildiği gibi patronları üniversite sahipleri ile aynı olan Atılım Özel Eğitim Hizmetleri A.Ş. ve AZN İktisadi İşletmesi çalışanlarının anayasal haklarını kullanarak 2821 sayılı yasa uyarınca SOSYAL-İŞ Sendikasına üye olmaları üzerine sendikaca, 2822 sayılı yasa uyarınca topluiş sözleşmesi yetkisi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na başvurulmuş, bu aşamada işçiler sendikalı oldukları için işten çıkartılmış, diğerleri de noter ücretleri işverence ödenerek baskı ile sendikadan istifa ettirilmiştir. Bu işçilerin çalıştıkları şirketlerin sahipleri üniversiteninkiyle aynıdır. Bilim yuvası olması gereken üniversitelerde yasal hakkını kullanarak sendikalaşan işçilerin işten atılması, utanç vericidir. Bu durum sendikamızca Çalışma Bakanlığı’na da şikayet edilmiştir. Anayasal haklarını kullanan bu işçiler, işten atılmalarının yanısıra, kapıdan içeri alınmayarak üniversitenin girişinde beklemek zorunda bırakılmıştır. Bu işçilere selam veren işçiler dahi istifaya zorlanmış, işten çıkartılmakla tehdit edilmiştir. Bu türden davranışlar, üniversite ruhuyla bağdaşmamaktadır. Üstelik, Atılım Üniversitesi’nde işverenin hak hukuk tanımaz davranışları, sendikalı işçileri atmakla da sınırlı değildir. İşçiler, kıdem yılları dolmasın diye, kampüs içindeki bir işyerinden diğerine gönderilerek çalıştırılmaktadır. Bu işyerleri ile üniversitenin sahibi aynı kişilerdir ve amaç, işten çıkartırken kıdem tazminatı ödememektir. Asgari ücret ile çalıştırılan sendikalaşan işçiler, “ekonomik” bahaneler öne sürülerek işten atılmıştır. Bu bahanenin ne kadar asılsız olduğu, işverenin süregiden uygulamalarından açıkça belli olmaktadır. Birkaç gün önce, üniversite, temizlik işleri için sözde taşeron bir şirketle anlaşma yapmıştır. Sözde taşeron şirkete ödenen para, işçilerin üniversiteye önceki maliyetinden kat ve kat fazladır. Bellidir ki, sendikalaşan işçileri işten atmak, işverenin, örgütsüzleştirme yönünde yaptığı bir saldırıdır. Baskıcı ve demokrasi karşıtı kafalar tarafından yönetilen üniversitelerin bilimsel ve özgür düşünce ile de bağdaşmayacağı açıktır. Üniversite sahibinin ve bazı yöneticilerin estirdiği terör, bununla da sınırlı değildir. Sendikasız olmalarına rağmen, işe geri alınmak için üniversite kapısında bekleyen sendikalı işçilere selam veren personel, istifaya zorlanmakta, işten atılmakla tehdit edilmektedir. “Sendikalı” olmayı “işyerine ihanet” sayan çağdışı zihniyetin, değil üniversiteyi yönetmesi, üniversitenin kapısından içeri adımını bile atmaması gereklidir. Üniversite çalışanları üstünde estirilen korku rüzgarları sonucunda patronların keyfi uygulamaları iyice hak hukuk tanımaz hale gelmiştir. Örneğin, emekli olduktan sonra Atılım Üniversitesi’nde çalışmaya başlayan öğretim elemanlarına zorla ücretsiz izin dilekçeleri imzalatıldığı, bu öğretim elemanlarının bilfiil çalışmalarına rağmen, “ücretsiz izinli” gösterilerek vergi kaçırıldığı üniversitede ve öğretim elemanlarınca söylenmektedir. Ayrıca öğretim elemanlarından, istendiği zaman kullanılmak üzere tarihsiz “istifa dilekçesi” toplandığı dillerden düşmemektedir. Üniversitelerin, özgürlüklerin güvencesi olan demokratik kurumlar olması gerekirken, Atılım Üniversitesi, çalışanlarının sesine kulak tıkayan, patronların ve birkaç yöneticinin demokrasi karşıtı keyfi tutumunun hakim olduğu kurum haline dönüşmüştür. Bu ‘dediğim dedikçi’ sağlıksız tutum, sadece çalışanların değil, öğrencilerin hayatıyla da oynamaktadır. Örneğin Atılım Üniversitesi’nde öğrencilerin 500 dolar servis parası vermesine rağmen, hala hurdaya çıkmış otobüsler kullanılmakta, onlarca kişinin ölümüyle sonuçlanabilecek felaketler şans eseri atlatılmaktadır. 1980’li yılların sonlarında Bilkent Üniversitesi’nin yüzlerce sendikalı işçiyi kapının önüne koymasıyla, Atılım Üniversitesi’nde süregiden baskıcı uygulamaların arasında hiçbir fark yoktur. Üniversiteler, akademik ve idari personeliyle bir bütündür. Personelin ya da üniversite öğrencilerinin sesine kulak tıkayan zihniyet, sadece insanların hayatlarıyla oynamakla kalmamakta, insanları, görmeyen, duymayan, düşünmeyen, hareket etmeyen, duyarsızlaşmış, nefes alan ölüler haline getirerek bir insanlık suçu işlemektedir. Bu insanlık suçuna derhal bir son verilmelidir. Bizler, “kar”ın değil, “insan”ın merkeze konduğu üniversiteler görmek istiyoruz. Bu nedenle, Atılım Üniversitesi’ndeki işçilerin sendikalı olarak işe geri dönmesi, sadece birkaç işçinin sorunu değil, insan olup olmama sorunudur. Demokratikleşme yönünde atılacak adımlar, demokrasinin önkoşulu olan örgütlenme hakkının kullanılmasıyla gelecektir. Toplumsal barış, demokrasi ve özgürlük, işyerlerinde yer alacak demokratikleşmeden geçmektedir. Çalışmak ve insanca yaşayabilecek bir ücret almak, vazgeçilmesi mümkün olmayan insan haklarıdır. Sosyal-İş Sendikası, sendikasızlaştırma dalgasına karşı direnmeyi sürdürecek, sendika üyesi olmaları nedeniyle işten atılan işçilerin örgütlenme ve çalışma haklarını kullanabilmeleri yönünde mücadele vermeye devam edecektir. Bu arada 2 aya yaklaşan bir sürede Çalışma Bakanlığı’nca yetki tespiti işleminin yapılmamış olması da 2821 sayılı yasa hakkında düşünülmesini zorunlu kılmaktadır. Basını ve kamuoyunu, örgütlü, demokratik ve aydınlık bir gelecek için, Atılım Üniversitesi’nde onurla, özveriyle, yılmadan direnerek işe geri dönme mücadelesi yürüten sendikalı işçileri desteklemeye çağırıyoruz. *** - 12-13 Mayıs 2003 Türkiye-AB Sendikal Koordinasyon Kurulu tarafından Ankara’da düzenlenen “Esnek Çalışma İlişkilerinde Yasallık Arayışları : İş Yasası Tasarısı ve AB Normları” konulu sempozyumu Sendikamız Genel Yönetim Kurulu Üyeleri ile Ankara Şubemiz yöneticileri ve temsilcilerimiz izlediler. - 12 Haziran 2003 Metro Grosmarket İşyeri Sendika Temsilcileri Toplantısı; Çalışma Bakanlığınca TİS yetkisi tespiti verilir verilmez her mağazada biri baştemsilci olmak üzere seçilen 3’er temsilciden oluşan Metro Grosmarketler İşyeri Sendika Temsilcileri Kurulu toplantısı düzenledik. Toplantıda aynı zamanda sendikamız üyesi olan Genel-İş Sendikası uzmanı Engin Sezgin, sendika kavramı üzerine bilgiler verdi. Genel Başkanımız tarafından da genel olarak örgütlenme sorunları ve toplu sözleşme sürecine ilişkin verilen bilgiler sonrasında işyerlerine ilişkin sorunlar, çözüm önerileri ve yapılacak TİS’ne ilişkin tartışmalar yapıldı. FOTO (5) - 23 Ağustos 2003 Konfederasyonumuzca Friedrich Ebert Vakfının katkılarıyla İstanbul Dedeman Otel’de düzenlenen “Dünya Ticaret Örgütü’nün Cancun Planı ve Çalışanlar Üzerindeki Etkileri” konulu konferansı sendikamız İstanbul Şube yöneticileri izlediler. - 13-18 Ekim 2003 Türk Demokrasi Vakfı’nca düzenlenen “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Üye Olması ile Karşılaşacağı Etkiler, Zorunluluklar ve Kazanımlar” konulu eğitim seminerine DİSK adına sendikamızdan da Ankara Şube Sekreteri Tahsin Osan katılmıştır. - 16-18 Ekim 2003 ETUC tarafından İtalya’nın Turin kentinde düzenlenen “İşçi Temsilcileri Forumu”na Sendikamız Metro Grosmarket Güneşli Mağazası İşyeri Sendika Temsilcisi İlhan Dereli katılmıştır. Toplantı sonrasında temsilcimizin gönderdiği rapora aşağıda yer vermeyi yararlı buluyoruz. Sevgili arkadaşlar; 16-18 Ekim 2003 tarihleri arasında İtalya’nın Torino Kentinde ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) Eğitim Merkezinde düzenlenen “Worker Represantation systems in The European Union And The Accession Countries” (Avrupa Topluluğunda ve Aday Ülkelerde çalışanların temsil sistemleri) konulu seminere katılımım esnasında elde etmiş olduğum bilgileri ve izlenimleri sizlerle paylaşmak isterim. Bildiğiniz üzere DİSK’e bağlı olarak aşağıdaki arkadaşlar bu forum’a katıldık. İlhan DERELİ - Sosyal-İş (İstanbul) (Metro Grosmarket–Mağazacılık–Şarküteri Dpt.Md.) Mümin KÖK - Tümka-İş (İzmit) (Procter&Gamble-Çocuk bezi üretimi-Prima-Vardiya Amiri) Cem GÜNDAY- Oleyis (Ankara) (Hilton Oteli-Servis-Bar çalışanı) Şenay Erdoğan – Oleyis (Ankara) (Hilton Oteli-Servis-Kasa Şefi) 16 Ekim 2003 Perşembe günü Torino havaalanına Almanya’nın Münih havaalanından aktarmalı olarak vardık. Uçakta bizlerle birlikte yaklaşık 80 kadar yolcu vardı. Sonradan öğrendik ki bütün bu yolcular da bu seminere katılmak için dünyanın birçok ülkesinden geliyorlardı. Uçak havaalanına indiğinde organizasyon tarafından oluşturulmuş bir bekleme noktasına geldik. Masada çalışanlar bizleri bir otobüse yönlendirdiler. Baktık ki uçaktaki tüm yolcular bizlerle geliyorlar. O zaman anladık ki bütün bu yolcular bu foruma katılmak için buradaydılar. Bizler ve foruma katılacak diğer yolcularla birlikte otobüsle şehrin bir ucundan diğer bir ucuna götürüldük. Yaklaşık yarım saat kadar bir sürede ILO Eğitim Merkezine vardık. Hep birlikte Receptiondan odalarımızın anahtarlarını aldık ve giriş işlemleri başladı. Bizler oraya vardığımızda saat 14.00 idi. Ve ikaz edildik. Forum’un 14.30’da başlayacağı ve acele etmemiz gerektiği hususunda. 14.30’da forum başladı. Yaklaşık 200 kişiydik. Tercümanlar, konuşmacılar, temsilciler v.s.... 12 farklı dilde anında tercüme vardı; Bulgarca, Chezk, Almanca, İngilizce, Fransızca, Hungarian, İtalyanca, Polish, Romanian, Rusça, Slovakça, Türkçe. Bütün bu diller bize verdikleri bir alıcıya bağlı kulaklıklardan istenilen kanala ayarlandığında dinlenebilmekteydi. Ülkeler sırasıyla görüşlerini dile getirdiler ve bunun haricinde Konuşmacılar; * Slawomir ADAMCZYK-NSZZ Solidarnosc (Polonya NSZZ Konfederasyonu) * Szilvia BORBELY-Hungarian NIC (Macaristan NIC Konfederasyonu) * Therese DE LIEDKERKE-UNICE (Uluslararası İşadamları Derneği) * Marino DIAZ-CCOO (İspanya CCOO Konfederasyonu) * Ralf Peter HAYEN-DGB (Almanya DGB Konfederasyonu)(Tüm seminer boyunca Mr. Ralf Peter ile oldukça yararlı olduğunu düşündüğüm birçok konularda kendisinden bilgi alışverişi ypabilme imkanı bulabildim. Yaklaşık 5 saat kadar birlikte çeşitli zamanlarda görüşmeler yaptık.) * Kevin O’KELLY-Limeric Üniversitesi * Costinel SIRBESCU-Romanian NIC * François TREMAUD-ILO * Fernando VASQUEZ-Avrupa Komisyonu Gözlemciler; Ben BOUKHATEM, Bruno CATTERO, Walter CERFEDA, Jean Claude LE DAUARON, Claudio STANZANI, Simon COX Forumda aşağıdaki ülkelerden birden fazla katılımcılar vardı; Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Güney Kıbrıs, Çekoslavakya, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Almanya, Macaristan, İtalya, Litvanya, Norveç, Polonya, Malta, Portekiz, Romanya, Slovakya, Slovenya, İspanya, Türkiye, İngiltere. Tüm bu konuşmaların yanı sıra bizlere çeşitli dökümantasyonlar verildi. Bunlar; 1) ILO DECLARATION ON FUNDAMENTAL PRINCIPLES AND RIGHTS AT WORK (Uluslar arası Çalışma Örgütü, çalışma prensipleri ve yetkileri esasları bildirisi) 2) TRIPARTITE DECLARATION OF PRICIPLES MULTINATIONAL ENTERPRISES concernig MUE’s and SOCIAL POLICY (üç bölümlü uluslararası yatırım prensipleri ve bu yatırımların sosyal politikaları) 3) Avrupa’da işçi temsilci sistemleri... daha ayrıntılı bilgi. 4) What is the ETUC 5) Onur PRIORITTES (Önceliklerimiz) 6) Worker Represatation Systems in the Europian Union And The Accession Contries (CD) 7) Internatıonal Labour Standarts; (Uluslararası çalışma standartları) (CD) Forum esnasında kartvizit aldığım kişiler; 1) Ralf Peter HAYEN Head of Unit dept.of Participation and Legal Affairs Confederation of German Trade Unions Executive Board Henriette-Herz-Platz 2 10178 Berlin-Germany Phone + 49 30 240 60 272 Fax + 49 30 240 60 670 E-Maıl ralf-peter.hayen@bvv.dgb.de 2) Dipl. Eng. Liviu APOSTOIU Metal Romania National Metal Workers federation Affiliated:N.T.U.C.CARTEL ALFA I.M.F GENEVA Vice President SPLAIUL INDEPENDENTEI 202 A,et.3 Cam.14 C.P.77208,Sector 6 Bucureşti Romania Phone/Fax + 40 21 311 35 75 E-Mail apostoiu@xnet.ro E-Mail apostoiu@cartel-alfa.ro Forumun kısaca amacı bizlere dağıtılmış olan kitapların başındaki tanıtım yazısında özetlenmiştir. Kısaca tanıtım yazısı aşağıdaki gibidir. Avrupa Topluluğunda ve Aday Ülkelerde çalışanların temsil sistemleri; Bu yayın ETUCO ve INFOPOINT-CES tarafından koordine edilmiş ve Avrupa komisyonu tarafından desteklenmiştir. Avrupa Birliğindeki 15 Ülkeyi ve aday 12 Ülkeyi kapsamaktadır. İki bölüm içermektedir. 1) Eğitim bölümleri 2) Bilgilendirme bölümleri Üç farklı hedef grubun ihtiyacı olacağı düşüncesiyle ETUCO ve INFORPOINT müştereken bu ürünü eğitim kurslarında ve konferanslarında ihtiyaç olabileceği düşüncesiyle bilgilendirme ve danışma amacıyla müştereken üretmişlerdir. 1) Avrupa Çalışma Konseyi üyeleri, ki onlar işçi temsilcilerinin farklı uygulama ve deneyimlerinden ve farklı sistemlerinden detaylı bilgilerinden yoksun olmalarından 2) Aday ülkelerin sendika organizasyonları, ki onlar diğerlerinin sendikal yapısını bilmeleri ve endüstriyel değişikliklerin ve yeniden yapılandırılmaların değişimlerini etkileyebilmeleri 3) Avrupa Ülkelerindeki sendika organizasyonları, ki onlar aday ülkelerdeki etmenlerden haberdar olmak, organizasyon bütünleşmesini sağlamak ve bu organizasyonu yükseltmek. Bizler burada her ülkedeki ana işçi bilgi ve danışma yapılarını inceledik. Bazı durumlarda ana yapı, çalışma konseyleri veya komiteleri, bazı durumlarda ise bilgi ve danışma sendika yetkilisinde ve/veya işçi temsilcisindeydi. Farklı bilgilendirmeler ulusal yasalara dayandırılmaktadır. Muhakkak ki ilave alışkanlıklar ve haklar toplu iş sözleşmesine de dayandırılmışlardır. Örnekler; Macaristan : Sendika aidatları bu ülkede çalışanların maaşlarının %1’idir. Yasalarına göre sendikaların çalışanları nasıl temsil edeceği belirtilmiştir. Bu ülkede 6 Konfederasyon bulunmaktadır ve bunların üye oldukları 1 danışma konseyi mevcuttur. İşyerinde çalışanların sayısı 50’den fazla ise sendika kurabiliyorlar. Ülkenin 2 milyon çalışan var ve bunun 1 milyonu toplu sözleşme şartlarında çalışmaktadır. Sendikanın işveren tarafından alınan yanlış bir kararı veto hakkı var. Bir problem halinde greve gitmiyorlar, başka yollarla çözüm bulmaya çalışmaktadırlar. Polonya : Bugün için sendika aracılığı ile çalışanların hakları aranmaktadır. 20.000 sendikası var. Çoğu çok küçük sendikalar. Bazıları sadece bir şirkette mevcut. Büyük sendika konfederasyonları oluşturmaya çalışıyorlar. İspanya : İşletme komiteleri mevcut. İspanya’da 50 kişiden fazla çalışanlar sendika kurma hakları var. Komiteler gayet iyi çalışıyor. Komiteler sendika temsilcileri tarafından oluşturulmaktadır. 2 büyük konfederasyonları var. Komitelerin işletmelerle daha fazla toplantı yapmaları sağlanmalıdır. Almanya : Bazı sendikalar konfederasyon üyesi değiller. Romanya : Yasalar sendika faaliyetlerini düzenlemektedirler. İşçi ücretleri 65-100E’dur. İngiltere : Yöneticide bir çalışan olarak sendikaya üye olabiliyor. Forumda birçok ülkeden sendika temsilcileri söz aldı. Bahsetmiş oldukları ülkelerindeki sorunların hepsini CD de bulabiliriz. Bu CD de ülkelerin “İşçi temsilci yapısı, Yasal temeller, sendika kuruluş ölçüleri, sendika düzenlemeleri, sendikal koruma, sendika seçimleri, yetki süreleri, personel bilgilendirilmeleri, delege çalışma süreleri, eğitim, uzmanlık, roller, veto gücü vs...” gibi konularda bilgiler mevcuttur. Bunun yanı sıra önemli bazı notlar (konuşmacıların üzerinde karar kıldığı ortak düşünceleri) ise şöyle; * Bir ülkede sendikal faaliyetlerin oluşum tarihlerindeki evrelerin incelenmesi çok önemlidir. * Konuların tartışılarak ele alınması önemlidir. * Şirketlerin çalışanlarına her dönem bilgi vermeleri gerekmektedir. İşveren tarafından alınmış kararların uygulamaya geçmeden önce çalışanlara bilgi vermesi. * Bilgilendirme ve danışma * Verilmiş hakların muhafaza edilmesi * Çalışanların bir sosyal kuruluşa üye olması sosyal bir olgudur. Özetleyecek olursak; Tüm Avrupa Birliği’nde ve aday ülkelerde mevcut olan sendika yapısı incelendikten sonra ortaya her birinde sendikal faaliyetlerin farklı uygulamalarda ve yapıda olduğu ortaya çıkmaktadır. Güçlü bir Avrupa Sosyal modeli oluşturabilmek amacıyla ortak bir noktada birleşilmeye çalışılmaktadır. Burada her ülkenin sosyal statüleri ayrı ayrı ele alınmıştır. Ülkelerarası farklılıklar incelenmektedir. Bizlerde bu forumda Sn. Numan KÖK tarafından bir konuşma ile ülkemizdeki sendika temsilciliği ve sendikal yapıyı tanımladık. Kendisinde konuşma metni mevcuttur. Birçok ülke temsilcileriyle görüşmeler yaptığımızda bizleri aralarında görmekten mutluluk duyduklarını belirttiler. Türkiye’nin de böyle bir foruma katılmasından memnun kaldıklarını belirttiler. Türkiye’deki sendikal yapılanmaları yakından takip ettiklerini ve bu faaliyetlerin iyi noktalara gittiğini gördüklerini belirttiler. Şahsım adına böyle yararlı bir forumda katılımcı olarak bulunduğum için bu konuda emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim. İlhan DERELİ Sosyal-İş Metro Grosmarket İşyeri Sendika Temsilcisi 22/10/2003 MALİ İŞLER DAİRESİ ÇALIŞMALARIMIZ (01.05.2000 – 31.10.2003) Sendikamız Mali İşleri; Sendikalar Yasası ve bu Yasalar çerçevesinde çıkartılmış tüzük, yönetmelik ve Sendikamız tüzük, bütçe ve Genel Kurul Kararları doğrultusunda yürütülmüştür. Son derece kısıtlı olan gelirlerimiz içinde giderlerde azami tasarrufa özen gösterilmiş, bir önceki bütçede öngörülen profesyonel yönetici ve personel sayısının çok altında bir kadro ile işler yürütülmüştür. Gelirlerin öngörülen hedeflere ulaşamamasının başlıca nedeni raporumuzun idari bölümünde anlatıldığı gibi örgütlenme engellerinin Sendikamız üzerinde yarattığı olumsuzluklardır. Sendikamız yine bu dönem içerisinde 7 kez denetlenmiş olup Yönetim Kurulumuza verilen raporlar bu kitap içerisinde bilgilerinize sunulmuştur. 01.05.2000 – 31.10.2003 tarihlerini kapsayan Gelir-Gider tabloları ve Bilanço düzenlenerek ekteki açıklamalar bilgilerinize sunulmuştur. 1.04.2000-31.12.2000 Tarihli Kesin Mizan Hesap Adı Kasa Bankalar Avanslar Ç.Alacaklar Ç.Borçlar Emanetler Demirbaşlar Sabit Değerler Gelirler Giderler Yatırm Giderleri Cari Yıl Gel-Gid.Hsp Birikmiş Gider Bilanço Devir Hesabı Borç 47.863.282.532 74.960.560.188 7.810.847.578 154.388.000 5.147.058.796 11.833.044.860 5.473.553.499 30.862.385.000 57.628.632.949 65.876.023.889 2.000.000 43.980.381.180 8.123.690.936 Alacak 47.780.737.389 74.026.924.954 6.677.862.721 Bakiye Borç 82.545.143 933.635.234 1.289.754.055 154.388.000 8.288.034.796 17.386.672.443 Bakiye Alacak 156.769.198 3.140.976.000 5.553.627.583 5.473.553.499 30.862.385.000 57.628.632.949 65.876.023.889 2.000.000 43.980.381.180 8.123.690.936 82.050.960.266 359.715.849.407 359.715.849.407 90.902.333.047 82.050.960.266 90.902.333.047 01.04.2000-31.12.2000 GELİR – GİDER TABLOSU Hesap İsmi Giderler Toplamı Gelirler Toplamı Personel Ücretleri 5.353.860.389 Personel İkramiye 120.000.000 Personel Sosyal Yardım 1.308.000.000 Personel Yollukları 221.200.000 Gen.Mrk.Yönetici Ücretleri 14.488.724.739 Şube Yön..Ücreti 1.367.306.899 Gen.Mrk.Yön.Hiz.Öd. 6.240.706.039 Gen.Mrk.Yön.Sosyal Yardım 1.014.000.000 Gen.Mrk.Yurt içi Yolluğu 522.250.000 Konaklama 135.000.000 Ulaşım 818.350.000 Şube Yurt içi Yolluğu 101.250.000 İDARİ GİDERLER GENEL MERKEZ Kırtasiye 282.824.095 Haberleşme 2.727.855.588 Mahkeme 601.240.000 Noter 165.430.840 Gen.Mrk.Genel Kurulu 8.076.943.440 Gen.Mrk.İst.Şube,Ant.Şube Kiralar 3.829.000.000 Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat 548.525.000 Oto Tamir Bakım 596.291.071 Oto Akaryakıt 1.896.900.000 Ulaşım (Şehir içi) Vergi Malların Bakım-Onarım İkram Temsil Eğitim Fonu SSK Arabulucu-YHK.-DİE Disk Aidat Trafik Cezaları İşsizlik Sigortası Oto Park Tem.vs. Üst Kurul Gen.Kurulu Özel İşlem Vergisi Oto Vergi Kasko Diğer ANKARA ŞUBE Kırtasiye Haberleşme Ankara Şube Ulaşım Mal.Bakım-Onarım İkram Temsil Diğer İSTANBUL ŞUBE Kırtasiye Haberleşme Mahkeme Noter Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Oto Tamir Bakım Oto Akaryakıt Ulaşım (şehir içi) Mal.Bakım Onarım İkram Temsil Oto Park Tem.vs. Oto Vergi -Kasko Dergi-Gazete Diğer ANTALYA ŞUBE Kırtasiye Haberleşme Kira Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Oto Akaryakıt Ulaşım (Şehir içi) İkram Temsil İZMİR ŞUBE Kırtasiye Haberleşme Noter Kira Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat 123.900.000 10.929.402 187.582.000 309.852.500 920.960.000 20.000.000 2.569.583.502 287.800.000 1.905.500.000 141.000.000 124.446.428 343.200.000 1.524.250.000 65.000.000 1.579.750.000 120.931.705 17.240.000 20.200.000 89.150.000 2.500.000 3.800.000 2.670.000 3.600.000 18.300.000 198.550.000 358.200.000 5.028.000 75.402.000 125.575.000 580.600.000 37.100.000 19.565.000 34.100.000 64.175.000 500.000 18.260.000 66.250.000 112.650.000 16.350.000 207.665.000 195.000.000 68.936.998 10.000.000 17.500.000 9.000.000 11.690.000 5.605.000 371.495.000 29.295.000 810.000.000 30.765.000 Oto Akaryakıt Ulaşım (Şehir içi) İkram Temsil Diğer ESKİŞEHİR Kırtasiye Haberleşme Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Ulaşım (Şehir içi) Bakım Onarım İkram Temsil Diğer EĞİTİM GİDERLERİ Eğitim (Kitap-Dergi-Gazete) Film-Fot-Video-Baskı vs. Disk Katılım Temsilci ve Üye Yollukları Aidat Geliri Banka Faizi Diğer Gelir TOPLAM Gelir-Gider Farkı Toplam 595.000.000 118.500.000 147.625.000 50.000.000 29.400.000 3.250.000 112.050.000 88.173.000 6.800.000 300.000 92.600.000 17.500.000 5.250.000 117.700.000 24.365.250 50.000.000 6.750.000 65.752.323.885 65.752.323.885 56.739.508.683 552.169.420 336.954.846 57.628.632.949 8.123.690.936 65.752.323.885 31.12.2000 TARİHLİ BİLANÇO AKTİF PASİF KASA HESABI 82.545.143 ÇEŞİTLİ BORÇLAR BANKALAR 933.635.234 EMANETLER AVANSLAR 1.132.984.857 BİLANÇO DEVİR HESABI ÇEŞİTLİ ALACAKLAR DEMİRBAŞLAR 3.140.976.000 5.553.627.583 82.050.960.266 154.388.000 5.473.553.499 SABİT DEĞERLER 30.862.385.000 CARİ YIL GEL-GİD. 52.106.072.116 90.745.563.849 90.745.563.849 31.12.2000 TARİHLİ BİLANÇO AÇIKLAMASI KASA HESABI : 31.12.2000 tarihli nakit kasa mevcudu 82.545.143.-TL’dır. BANKALAR : 31.12.2000 tarihli banka mevcudu 933.635.234,- TL’dır - T.C. Ziraat Bankası Vadesiz hesapta - T. Halk Bankası Necatibey Şubesi 933.630.811,- TL 4.423,- TL AVANSLAR : 31.12.2000 tarihinde şubeler ve şahıslar üzerinde 1.132.984.587,-TL’dir. ÇEŞİTLİ ALACAKLAR : 31.12.2000 tarihinde toplam dağılımı şöyledir. -Ank.Elkt.Kur. 360.000,- TL - Esk. Elkt.Kur. 150.000,- TL - Esk.Sular İd. 128.000,- TL - İst.Şube Bürosu 2.500.000,- TL - İpragaz 1.250.000,- TL - İzmir Şube Kira Depoziti 154.388.000,- TL’nin 150.000.000,- TL DEMİRBAŞLAR : 31.12.2000 tarihinde 5.473.533.499,-TL Genel Merkez ve Şubeler kullanımındaki kıymetler oluşturmaktadır. Dağılımı şöyledir. - Genel Merkez Demirbaşları - Şubeler 5.009.746.299,-TL 463.807.200,-TL - Antalya Şube 25.882.400,- TL - İzmir Şube 19.459.000,- TL - İstanbul Şube 407.361.800,- TL - Eskişehir Şube 11.104.000,- TL SABİT DEĞERLER : 31.12.2000 tarihinde Sabit Değerler ; - Renault Laguna 13.427.069.375,- TL - Renault Eur.19 6.501.633.375,- TL - Renault Eur.19 6.501.633.375,- TL - Renault Brodway 4.351.048.875,- TL - Esk.Şube Bürosu 81.000.000,- TL Olmak üzere binek otomobiller ve Eskişehir Şubemiz kullanımındaki bürodan oluşmaktadır. ÇEŞİTLİ BORÇLAR : 31.12.2000 tarihinde görülen 3.140.976.000,- TL’dir. Sendikamızın Bilgisayar için Anadolu Cetelem’e edinilen borçtur. EMANETLER : 31.12.2000 tarihinde 5.553.627.583,- TL bakiye veren bu hesabımız Ücretlerden yapılan yasal kesintilerden ödenecek SSK Primi, Ödenecek İşsizlik Sigortası, Gelir Vergisi, Damga Vergisi, Tek Vakfı işçi alacakları ve Yönetici Hizmet ödeneklerinden oluşmaktadır. - Ödenecek Gelir Vergisi 347.038.514,- TL - Ödenecek Damga Vergisi 73.444.672,- TL - Ödenecek SSK Primi 266.877.118,- TL - Ödenecek İşsizlik Sigortası 33.359.764,- TL - Tek Vakfı İşçi Alacakları 644.000.000,- TL - Yönetici Hizmet Ödenekleri - Özcan Kesgeç 667.993.867,- TL - Tamer Atış 1.156.971.216 ,- TL - Metin Bapir 1.006.971.216,- TL - Ali Cancı 1.356.971.216,- TL 01.01.2001-31.12.2001 Tarihli KESİN MİZAN Hesap Adı Borç Alacak Bakiye Borç Kasa 65.785.819.093 65.508.260.815 277.558.278 Bankalar 83.529.526.264 79.959.253.516 3.570.272.748 Avanslar 9.924.254.055 8.129.657.368 1.794.596.687 Çeşitli Alacaklar Çeşitli Borçlar Emanetler Demirbaşlar 154.388.000 154.388.000 2.470.401.750 64.977.389.750 62.506.988.000 16.567.604.557 20.290.274.981 3.722.670.424 5.483.553.499 5.483.553.499 Sabit Değerler 30.862.385.000 30.862.385.000 Gelirler 82.122.077.280 82.122.077.280 Giderler 77.231.448.826 77.231.448.826 2.000.000 2.000.000 52.104.072.116 52.104.072.116 Yatırım Giderleri Cari Yıl Gel.Gid.Hes. Bir.Gel.Hesabı Bakiye Alacak 123.657.289 123.657.289 Bilanço Devir Hesabı 88.450.010.615 G.Dön.Öd.Ücr.Fark.İkra 60.556.500.000 Taşıt ve Demirbaş Karş. TOPLAM 575.244.041.055 88.450.010.615 60.556.500.000 36.345.938.499 36.345.938.499 575.244.041.055 102.699.254.212 102.699.254.212 01.01.2001-31.12.2001 GELİR – GİDER TABLOSU Hesap İsmi Giderler Toplamı Gelirler Toplamı Personel Ücretleri 5.681.644.746 Personel İkramiye 408.192.090 Personel Sosyal Yardım (Yemek) 1.182.000.000 Personel Sosyal Yardım (Yol) 180.000.000 Personel Yollukları 284.800.000 Gen.Mrk.Yön.Ücretleri 22.735.876.635 Şube Yön.Ücreti 1.827.341.227 Yönetici Sosyal Yardım (Yemek) 1.800.000.000 Gen.Mrk.Yön.Yurt içi Yolluğu 882.350.000 Konaklama 677.750.000 Ulaşım 1.548.800.000 Şube Yurt içi Yolluğu 76.250.000 Ulaşım 38.600.000 Gen.Mrk.Yön.Yurt Dışı Yolluğu 367.250.000 İDARİ GİDERLER GENEL MERKEZ Kırtasiye 902.859.235 Haberleşme 4.301.912.500 Mahkeme 1.634.450.000 Noter 102.927.760 Kira 3.209.500.000 Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat 1.569.092.000 Oto Tamir Bakım 1.388.566.030 Oto Akaryakıt Ulaşım (Şehir içi) Vergi Maların Bakım Onarımı İkram Temsil Eğitim Fonu SSK Örgütlenme Arabulucu-YHK.DİE DİSK Aidat Trafik Cezaları İşsizlik Sigortası Oto Park Tem.Vs. Özel İşlem Vergisi Oto Vergi- Kasko Diğer ANKARA ŞUBE Kırtasiye Noter Ulaşım İkram Örgütlenme Diğer İSTANBUL ŞUBE Kırtasiye Haberleşme Mahkeme Noter Kira Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Oto Tamir Bakım Oto Akaryakıt Ulaşım (Şehir içi) Malların Bakım Onarımı İkram Temsil Oto Vergi-Kasko Dergi Gazete Diğer ANTALYA ŞUBE Haberleşme Mahkeme Kira Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Malların Bakım Onarımı İZMİR ŞUBE Kırtasiye Haberleşme Kira Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Oto Akaryakıt Ulaşım (Şehir içi) İkram Temsil 4.406.950.000 217.800.000 283.082.069 1.443.021.500 638.185.000 272.500.000 25.000.000 2.780.946.737 69.000.000 1.047.475.000 1.815.250.000 17.100.000 371.556.877 633.900.000 78.000.000 986.573.750 409.565.000 23.350.000 249.431.850 92.650.000 13.700.000 55.998.500 9.060.000 96.160.000 224.200.000 290.658.000 10.461.000 1.625.000.000 117.683.430 39.075.000 252.000.000 174.700.000 6.000.000 40.000.000 76.480.000 63.920.000 100.500.000 149.050.000 117.390.000 40.000.000 1.072.250.000 119.756.800 50.000.000 12.500.000 349.082.745 1.480.000.000 18.500.000 700.000.000 111.500.000 103.000.000 25.000.000 Diğer ESKİŞEHİR ŞUBE Kırtasiye Haberleşme Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Vergi İkram Diğer İZMİR TEMSİLCİLİĞİ Haberleşme Noter Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Oto Akaryakıt Ulaşım (Şehir içi) İkram EĞİTİM GİDERLERİ Kitap-Dergi-Gazete Film-Fot-Video-Baskı-vs. DİSK Katılım Aidat Geliri Banka faizi Diğer Gelir-Gider Farkı TOPLAM 5.000.000 9.700.000 236.300.000 221.606.855 21.470.000 78.000.000 3.500.000 145.965.870 74.117.500 14.763.120 100.000.000 113.000.000 15.000.000 1.226.400.000 11.500.000 750.000.000 81.379.549.191 24.528.089 718.000.000 82.122.077.280 82.122.077.280 4.890.628.454 82.122.077.280 31.12.2001 Tarihli Bilanço AKTİF PASİF KASA HESABI 277.558.278 ÇEŞİTLİ BORÇLAR BANKALAR 3.570.272.748 EMANETLER AVANSLAR 1.794.596.687 TAŞIT ve DEMİRBAŞ KARŞI. ÇEŞİTLİ ALACAKLAR DEMİRBAŞLAR 62.506.988.000 3.722.670.424 36.345.938.499 154.388.000 BİRİKMİŞ GELİR 123.657.289 5.483.553.499 SABİT DEĞERLER 30.862.385.000 Gel.Dön.Öd.Ücr.İkra.Fa. 60.556.500.000 102.699.254.212 102.699.254.212 31.12.2001 TARİHLİ BİLANÇO AÇIKLAMASI KASA HESABI : 31.12.2001 tarihli nakit kasa mevcudu 277.558.278,-TL’dir. BANKALAR : 31.12.2001 tarihli banka mevcudu - T.C. Ziraat Bankası Vadesiz hesapta 3.570.272.748,-TL’dir dağılımı ; 3.570.268.325,-TL - T. Halk Bankası Necatibey Şubesi 4.423,-TL AVANSLAR : 31.12.2001 tarihinde Avans olarak Ankara Şube, İstanbul Şube, Eskişehir Şube, Antalya Şube, İzmir Temsilciliği’nde 1.4490.006.687,- TL., İş takip avansları olarak şahıslar üzerinde 304.590.000,-TL bulunmaktadır. ÇEŞİTLİ ALACAKLAR : 31.12.2001 tarihinde 154.388.000,- TL, dağılımı şöyledir. - Ank.Elkt.Kur. 360.000,- TL - Esk. Elkt.Kur. 150.000,- TL - Esk.Sular İd. 128.000,- TL - İst.Şube Bürosu 2.500.000,- TL - İpragaz 1.250.000,- TL - İzmir Şube Kira Depozite 150.000.000,- TL DEMİRBAŞLAR : 31.12.2001 tarihinde 5.483.533.499,-TL Genel Merkez ve Şubeler kullanımındaki kıymetler oluşturmaktadır. Dağılımı şöyledir. - Genel Merkez Demirbaşları 5.009.746.299,- TL - Şubeler 473.807.200,- TL - Antalya Şube 35.882.400,- TL - İzmir Şube 19.459.000,- TL - İstanbul Şube 407.361.800,- TL - Eskişehir Şube 11.104.000,- TL SABİT DEĞERLER : 31.12.2001 tarihinde Sabit Değerler ; - Renault Laguna 13.427.069.375,- TL - Renault Eur.19 6.501.633.375,- TL - Renault Eur.19 6.501.633.375,- TL - Renault Brodway 4.351.048.875,- TL - Esk.Şube Bürosu 81.000.000,- TL Olmak üzere binek otomobiller ve Eskişehir Şubemiz kullanımındaki bürodan oluşmaktadır. ÇEŞİTLİ BORÇLAR : 31.12.2001 tarihinde 62.506.988.000,- TL’dir. Dağılımı; -Anadolu Cetelem 1.570.488.000,- TL - Baker Döşeme 380.000.000,- TL - Yönetici ücret farkları ve ikramiye olarak 60.556.500.000,-TL’dir. EMANETLER : 31.12.2001 tarihinde 3.722.670.424,- TL bakiye veren bu hesabımız Ücretlerden yapılan yasal kesintilerden ödenecek SSK Primi, Ödenecek İşsizlik Sigortası, Gelir Vergisi, Damga Vergisi, ücret netleri ve Yönetici Hizmet ödeneklerinden oluşmaktadır. Dağılımı; - Ödenecek Ücret Netleri 1.311.520.000,-TL - Ödenecek Gelir Vergisi 541.378.077,-TL - Ödenecek Damga Vergisi 79.600.190,-TL - Ödenecek SSK Primi 180.276.405,-TL - Ödenecek İşsizlik Sigortası 20.988.237,-TL - Yönetici Hizmet Ödenekleri - Özcan Kesgeç 142.993.867,-TL - Tamer Atış 131.971.216,-TL - Metin Bapir 481.971.216,-TL - Ali Cancı 831.971.216,-TL TAŞIT VE DEMİRBAŞ KARŞILIĞI ; Demirbaş ve sabit kıymet alımları için yapılan harcamaların gelecek dönemlere aktarılmasına yönelik çalışan hesaptır. 31.12.2001 tarihli bakiyesi 36.345.938.499,- TL.dır. 01.01.2002-31.12.2002 Tarihli KESİN MİZAN Hesap Adı Borç Alacak Bakiye Borç Kasa 123.674.829.941 123.428.322.479 246.507.462 Bankalar 606.619.317.879 574.350.379.708 32.268.938.171 Avanslar 15.517.096.687 12.702.158.462 2.814.938.225 Çeşitli Alacaklar Çeşitli Borçlar Emanetler Demirbaşlar Sabit Değerler 154.388.000 Bakiye Alacak 154.388.000 7.922.929.406 148.118.180.517 140.195.251.111 88.652.730.463 93.787.269.020 5.134.538.557 7.244.253.499 1.029.500.000 30.862.385.000 30.862.385.000 Gelirler 133.472.195.344 133.472.195.344 Giderler 107.191.095.854 107.191.095.854 Bir.Gel.Hesabı 6.214.753.499 28.126.982.190 G.Dön.Öd.Ücr.Fark.İkra 137.972.000.000 Taşıt ve Demirbaş Karş. 1.029.500.000 28.126.982.190 137.972.000.000 38.106.638.499 37.077.138.499 TOPLAM 1.260.312.722.073 1.260.312.722.073 210.533.910.357 210.533.910.357 01.01.2002-31.12.2002 GELİR – GİDER TABLOSU Hesap İsmi Personel Ücretleri Personel Sosyal Yardım (yemek) Personel Sosyal Yardım (yol) Gen.Mrk.Yönetici Ücretleri Şube Yön..Ücreti Gen.Mrk.Yön.Sosyal Yardım Gen.Mrk.Yurt içi Yolluğu Konaklama Ulaşım Şube Yurt içi Yolluğu Ulaşım İDARİ GİDERLER GENEL MERKEZ Kırtasiye Haberleşme Mahkeme Noter Kira Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Oto Tamir Bakım Oto Akaryakıt Giderler Toplamı 9.387.997.174 1.688.000.000 870.000.000 30.198.932.591 2.840.047.386 3.568.000.000 1.155.000.000 565.400.000 1.140.000.000 63.750.000 32.000.000 1.164.726.000 6.021.360.250 2.417.070.000 1.074.553.020 5.769.500.000 2.368.433.600 3.986.163.472 6.327.900.000 Gelirler Toplamı Ulaşım (Şehir içi) Vergi Malların Bakım-Onarım İkram Temsil Eğitim Fonu SSK Örgütlenme Arabulucu-YHK.-DİE Disk Aidat Trafik Cezaları İşsizlik Sigortası Oto Park Tem.vs. Özel İşlem Vergisi Oto Vergi Kasko Boya Badana İcra Diğer Ankara Şube Kırtasiye Ulaşım Temsil Grev Diğer İstanbul Şube Kırtasiye Haberleşme Mahkeme Kira Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Oto Tamir Bakım Oto Akaryakıt Ulaşım (şehir içi) İkram Temsil Örgütlenme Oto Park Tem.vs. Oto Vergi -Kasko Dergi-Gazete Grev Diğer Antalya Şube Kırtasiye Haberleşme Kira Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat İzmir Şube İzmir Şube Genel Kurulu İkram Eskişehir Şube Haberleşme Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Diğer İZMİR TEMSİLCİLİĞİ Kırtasiye 264.350.000 87.985.491 196.440.000 882.643.913 1.025.700.000 24.000.000 3.205.183.032 663.017.750 95.750.000 2.643.050.000 283.270.000 336.806.470 626.500.000 96.000.000 2.236.061.045 375.000.000 321.625.708 3.283.544.000 29.850.000 94.850.000 10.000.000 29.500.000 100.000.000 151.425.000 393.348.000 155.000.000 2.025.000.000 198.790.000 116.595.800 483.500.000 329.350.000 49.500.000 55.460.000 24.500.000 5.500.000 147.490.000 130.000.000 110.050.000 207.300.000 4.500.000 156.300.000 750.000.000 150.706.152 382.600.000 6.000.000 34.500.000 174.000.000 14.970.000 2.750.000 Haberleşme Kira Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Ulaşım (şehir içi) İkram Eğitim (Dergi –Gazete) EĞİTİM GİDERLERİ Eğitim (Kitap-Dergi-Gazete) Disk Katılım Temsilci ve Üye Yollukları Aidat Geliri Banka Faizi Diğer Gelir Mal.Sat.Elde Edilen Gelir Kira Geliri TOPLAM Gelir-Gider Farkı Toplam 278.100.000 1.640.000.000 131.500.000 178.800.000 134.500.000 78.000.000 624.100.000 250.000.000 67.000.000 107.191.095.854 26.281.099.490 133.472.195.344 130.032.844.955 1.135.100.389 2.079.750.000 30.000.000 194.500.000 133.472.195.344 133.472.195.344 31.12.2002 Tarihli Bilanço AKTİF PASİF KASA HESABI 246.507.462 ÇEŞİTLİ BORÇLAR BANKALAR 32.268.938.171 EMANETLER AVANSLAR 2.814.938.225 Taşıt ve Demirbaş karşılığı ÇEŞİTLİ ALACAKLAR DEMİRBAŞLAR 154.388.000 Birikmiş Gelir 140.195.251.111 5.134.538.557 37.077.138.499 28.126.982.190 6.214.753.499 SABİT DEĞERLER 30.862.385.000 Gel.Dön.Öd.Ücr.İkra.Fa. 137.972.000.000 210.533.910.357 210.533.910.357 31.12.2002 TARİHLİ BİLANÇO AÇIKLAMASI KASA HESABI : 31.12.2002 tarihli nakit kasa mevcudu 246.507.462,-TL’dir. BANKALAR : 31.12.2002 tarihinde bankalar mevcudu 32.268.938.171,- TL’dir dağılımı; - T.C. Ziraat Bankası Vadesiz hesapta 575.167.431,-TL - T. Halk Bankası Necatibey Şubesi Vadesiz Hesapta - T. Halk Bankası Necatibey Şubesi Vadeli Hesapta 7.640.770.740,-TL 24.053.000.000,-TL AVANSLAR : 31.12.2002 tarihinde Avans olarak Şubelerde 2.379.938.225,- TL., İş takip avansları olarak şahıslar üzerinde 435.000.000,- TL bulunmaktadır. ÇEŞİTLİ ALACAKLAR : Bu hesapta görülen toplam 154.388.000,-TL’nin dağılımı şöyledir. - Ank.Elkt.Kur. 360.000,- TL - Esk. Elkt.Kur. 150.000,- TL - Esk.Sular İd. 128.000,- TL - İst.Şube Bürosu 2.500.000,- TL - İpragaz 1.250.000,- TL - İzmir Şube Kira Depozite 150.000.000,- TL DEMİRBAŞLAR : 31.12.2002 tarihinde 6.214.753.499,-TL Genel Merkez ve Şubeler kullanımındaki kıymetler oluşturmaktadır. Dağılımı şöyledir. - Genel Merkez Demirbaşları 5.740.946.299,- TL 473.807.200,- TL - Şubeler - Antalya Şube 35.882.400,- TL - İzmir Şube 19.459.000,- TL - İstanbul Şube 407.361.800,- TL - Eskişehir Şube 11.104.000,- TL SABİT DEĞERLER : 31.12.2002 tarihinde 30.862.385.000,-TL’dir dağılımı; - Renault Laguna 13.427.069.375,- TL - Renault Eur.19 6.501.633.375 ,-TL - Renault Eur.19 6.501.633.375,- TL - Renault Brodway 4.351.048.875,- TL - Esk.Şube Bürosu 81.000.000,- TL Olmak üzere binek otomobiller ve Eskişehir bürodan oluşmaktadır. ÇEŞİTLİ BORÇLAR : 31.12.2002 tarihinde 140.195.251.111,- TL’dir dağılımı; Mal ve Hizmet alımlarından doğan borçlarımızın bakiyesi 2.223.251.111,- TL Yönetici Ücret Farkları 96.509.500.000,- TL Yönetici İkramiye Alacakları 39.552.500.000,- TL Personel İkramiye Alacakları 1.910.000.000,- TL EMANETLER : 31.12.2002 tarihinde 5.134.538.557,- TL bakiye veren bu hesabımız Ücretlerden yapılan yasal kesintilerden ödenecek SSK Primi, Ödenecek İşsizlik Sigortası, Gelir Vergisi, Damga Vergisi, Çankaya Belde çalışanları ve PTT BYS çalışanı ve 2000 yılında tahakkuk ettirilip, bütçe olanakları çerçevesinde ödenecek olan Yönetici Hizmet ödeneklerinden oluşmaktadır. - Ödenecek Gelir Vergisi 614.888.003,-TL - Ödenecek Damga Vergisi 22.815.781,-TL - Ödenecek SSK Primi 212.265.443,-TL - Ödenecek İşsizlik Sigortası 15.161.815,-TL - Çankaya Belde Çalışanları ad. 105.000.00,-TL - PTT BYS İşçi Alacağı 2.575.500.000,-TL Yönetici hizmet ödenekleri 1.588.907.515,-TL TAŞIT VE DEMİRBAŞ KARŞILIĞI ; Demirbaş ve sabit kıymet alımları için yapılan harcamaların gelecek dönemlere aktarılmasına yönelik çalışan hesaptır. 31.12.2002 tarihli bakiyesi 37.077.138.499,- TL.dır. BİRİKMİŞ GELİR HESABI 01.01.2002-31.12.2002 Dönemi gelir artığı tutarı 28.126.982.190,- TL dır. 01.01.2003-31.10.2003 Tarihli MİZAN Hesap Adı Kasa Hesabı Alınan Çekler Bankalar Gel.Dönem Gider Tah. İş Avanslar Borç Alacak 426.619.254.455 426.514.510.519 9.000.000.000 9.000.000.000 4.477.973.680.647 4.417.359.075.000 182.972.000.000 Bakiye Borç Bakiye Alacak 104.743.936 60.614.605.647 19.939.250.000 163.032.750.000 30.017.738.225 27.295.561.998 2.979.730.434 Personel Avansları 415.000.000 415.000.000 Verilen Dep.ve Teminat 189.388.000 189.388.000 Binalar 10.650.000.000 10.650.000.000 Taşıtlar 30.781.385.000 30.781.385.000 257.554.207 Demirbaşlar 8.371.803.499 16.811.400 Çeşitli Borçlar 9.469.463.803 13.641.232.076 4.171.768.273 274.943.750.515 281.303.550.515 6.359.800.000 23.049.250.000 187.149.500.000 164.100.250.000 Emanetler Yön. ve Per. Borçlar 8.354.992.099 Ödenecek Vergi ve Fonlar 11.443.822.657 12.387.607.750 943.785.093 Öd. Sosyal Güvenlik 11.549.510.301 12.818.505.399 1.268.995.098 16.811.400 49.803.188.499 49.786.377.099 228.471.228.776 228.471.228.776 Sabit Kıymet Karşılığı Gelirler Hesabı Dönem Karı veya Zararı Giderler Hesabı TOPLAM 28.126.982.190 179.270.463.313 28.126.982.190 618.299.883 178.652.163.430 5.714.860.304.005 5.714.860.304.005 455.359.758.546 455.359.758.546 01.01.2003-31.10.2003 GELİR – GİDER TABLOSU Hesap İsmi Giderler Toplamı Gelirler Toplamı Gen. Mrk. Personel Giderleri Brüt Ücret 16.132.109.840 Ücr.Bağ.Diğer Ödeme (İkramiye) 4.280.530.336 SSK İşveren Primi 4.395.575.651 İşsizlik Primi İşveren Primi 450.445.645 Sosyal Yardım (Yemek) 2.325.000.000 Sosyal Yardım (Ulaşım) 1.500.000.000 Kıdem Tazminatı 1.122.812.349 İst. Şube Personel Giderleri Brüt Ücret 1.557.920.440 SSK İşveren Primi 527.320.823 İşsizlik Primi İşveren Primi 51.175.689 Sosyal Yardım (Yemek) 375.000.000 Sosyal Yardım (Ulaşım) 250.000.000 Gen. Mrk. Yönetici Giderleri Brüt Ücret 36.321.145.041 Ücr.Bağ.Diğer Ödeme (İkramiye) 10.740.570.585 SSK İşveren Primi 1.618.978.025 İşsizlik Primi İşveren Primi 166.049.023 Sosyal Yardım (Yemek) 3.750.000.000 Gen.Mrk.Yön. Hizmet Ödeneği 10.364.752.485 Şube Yönetici Giderleri Brüt Ücret Ücr.Bağ.Diğer Ödeme (İkramiye) SSK İşveren Primi İşsizlik Primi İşveren Primi Sosyal Yardım (Yemek) Genel Mrk. Yön.Öd.Yolluklar Yurt içi Yolluğu Konaklama Ulaşım Şube Yönetici Yolluğu Yurt içi Yolluğu Konaklama Ulaşım İDARİ GİDERLER GENEL MERKEZ Kırtasiye Haberleşme Mahkeme Noter Kira Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Oto Tamir Bakım Oto Akaryakıt Ulaşım (Şehir içi) Vergi Malların Bakım-Onarım İkram Temsil Eğitim Fonu Örgütlenme Arabulucu-YHK.-DİE Disk Aidat Trafik Cezaları Oto Park Tem.vs. Özel İşlem Vergisi Oto Vergi Kasko Sabit Kıymet Giderleri Diğer Ankara Şube Kırtasiye Noter Genel Kurul (Ank.Şb.) Ulaşım Dergi-Gazete-Film.vs. İstanbul Şube Kırtasiye Haberleşme Mahkeme Noter Genel Kurul (İst.Şb.) Kira Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Oto Tamir Bakım Oto Akaryakıt 6.812.804.863 663.210.900 624.182.579 63.314.999 975.000.000 2.580.000.000 1.298.150.000 4.835.950.000 403.500.000 40.000.000 171.900.000 1.021.775.680 6.623.400.000 2.480.500.000 451.346.680 7.254.500.000 2.241.715.261 2.213.330.965 6.366.650.000 469.000.000 72.258.755 318.000.000 1.195.089.772 1.630.900.000 27.000.000 407.050.000 758.875.000 1.558.750.000 368.900.000 500.750.000 94.000.000 3.108.050.000 2.141.250.000 706.820.046 34.950.000 51.100.000 1.051.710.000 96.750.000 27.500.000 430.680.000 728.980.000 6.600.000 63.650.000 1.259.530.000 2.150.000.000 471.300.000 132.000.000 1.899.500.000 Ulaşım (şehir içi) Malların Bakım Onarımı İkram Temsil Örgütlenme Oto Park Tem.vs. Oto Vergi -Kasko Dergi-Gazete Sabit Kıymet Giderleri Diğer Antalya Şube Haberleşme Genel Kurul (Ant.Şb.) Kira Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Örgütlenme İzmir Temsilciliği Kırtasiye Haberleşme Noter Kira Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Oto Akaryakıt Ulaşım İkram Temsil Eskişehir Şube Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat Ulaşım Vergi EĞİTİM GİDERLERİ Kitap-Dergi-Gazete-İnternet Seminer Konferans Film.Fot.Video.Baskı.CD.vs. DİSK KATILIM DİSK-AR 1 Mayıs Temsilci ve Üye Yollukları GİDERLER TOPLAMI GELİRLER Aidat Geliri Banka Faizi Diğer Gelir (Bağış vs.) Kira Geliri Önceki Dönem Geliri GELİRLER TOPLAMI GELİR-GİDER FARKI GENEL TOPLAM 590.750.000 47.200.000 350.500.000 80.240.000 448.860.000 38.500.000 234.450.000 139.750.000 15.800.000 78.476.000 501.210.998 215.050.000 990.000.000 49.125.000 270.000.000 17.500.000 72.100.000 182.150.000 1.800.000.000 135.000.000 967.600.000 200.000.000 347.500.000 75.000.000 190.770.000 5.500.000 75.730.000 1.038.150.000 1.535.500.000 215.040.000 500.000.000 600.000.000 1.833.150.000 178.652.163.430 156.130.343.841 12.744.955.635 31.258.947.110 210.000.000 28.126.982.190 228.471.228.776 49.819.065.346 228.471.228.776 228.471.228.776 01.01.2003 - 31.10.2003 Tarihli Bilanço AKTİF PASİF KASA HESABI 104.743.936 SATICILARA BORÇLAR BANKALAR 60.614.605.647 ALINAN EMANETLER AVANSLAR 4.171.768.273 6.359.800.000 2.722.176.227 ÖDENECEK VERGİ VER.DEP.ve TEMİNAT BİNALAR DEMİRBAŞLAR 189.388.000 ÖDENECEK SOSYAL GÜV. 1.268.995.098 10.650.000.000 SABİT KIYMET KARŞILIĞI 49.786.377.099 8.354.992.099 YÖNETİCİ ve.PER.BORÇLAR TAŞITLAR. 30.781.385.000 BİRİKMİŞ GELİR GEL.DÖN.ÖD.GİDERLER 943.785.093 164.100.250.000 49.819.065.346 163.032.750.000 276.450.040.909 276.450.040.909 31.10.2003 TARİHLİ BİLANÇO AÇIKLAMASI KASA HESABI : 31.10.2002 tarihli nakit kasa mevcudu 104.743.936.-TL’dır. BANKALAR : 31.10.2003 tarihinde bankalar hesabında 60.614.605.647,- TL ; - T.C. Ziraat Bankası Vadesiz hesapta 224.819.431,- TL - T. Halk Bankası Necatibey Şubesi Vadesiz Hesapta - T. Halk Bankası Necatibey Şubesi Vadeli Hesapta 32.147.000.000,- TL - T. Halk Bankası Necatibey Şubesi Vadeli Hesapta 26.310.000.000,- TL 1.932.786.216,- TL AVANSLAR : 31.10.2003 tarihinde şubelerde ve şahıslar üzerinde iş avansı olarak 2.722.176.227,-TL’dir. ÇEŞİTLİ ALACAKLAR : Bu hesapta görülen toplam 189.388.000,-TL’nin dağılımı şöyledir. - Ank.Elkt.Kur. 360.000,- TL - Esk. Elkt.Kur. 150.000,- TL - Esk.Sular İd. 128.000,- TL - İst.Şube Bürosu 2.500.000,- TL - İpragaz 1.250.000,- TL - İzmir Şube Kira depozitosu - Antalya Sular idaresi 150.000.000,- TL 35.000.000,- TL DEMİRBAŞLAR : 31.10.2003 tarihinde 8.354.992.99,- TL Genel Merkez ve Şubeler kullanımındaki kıymetler oluşturmaktadır. Dağılımı şöyledir. - Genel Merkez Demirbaşları 7.882.196.299,- TL - Şubeler 472.795.800,-TL - Antalya Şube 30.175.000,- TL - İzmir Şube 19.459.000,- TL - İstanbul Şube 423.161.800,- TL TAŞITLAR : 31.10.2003 tarihinde yer alan Taşıtlar ; - Renault Laguna 13.427.069.375,- TL - Renault Eur.19 6.501.633.375,- TL - Renault Eur.19 6.501.633.375,- TL - Renault Brodway 4.351.048.875,- TL Olmak üzere binek otomobiller oluşmaktadır. BİNALAR : 31.10.2003 tarihinde yer alan binalar hesabında, - Esk.Şube Bürosu 10.650.000.000,-TL ÖDENECEK VERGİ : 31.10.2003 tarihinde ödenen ücretlerden doğan ödenecek vergilerden oluşmaktadır. 943.785.093,- TL dağılımı; Gelir Vergisi Damga Vergisi 909.865.471,- TL 33.899.062,- TL ÖDENECEK SOSYAL GÜVENLİK : 31.10.2003 tarihinde ödenen ücretlerden doğan ödenecek SSK Primleri ve İşsizlik Sigortası Primlerinden oluşmaktadır.1.268.995.098,- TL dağılımı; SSK İşçi 460.586.930,- TL SSK İşveren 704.107.209,- TL İşsizlik İşçi 32.899.062,- TL İşsizlik İşveren 71.401.897,- TL SATICILARA BORÇLAR : 31.10.2003 tarihinde görülen 4.171.768.273,- TL’dir. Dağılımı; Mal ve Hizmet alımlarından doğan borçlarımızdır - 1.991.768.273,-TL’dir. Ankara 30. İcra Müdürlüğüne 2.180.000.000,-TL vefat eden Genel Yönetim Kurulu Üyesi Metin Bapir’in ikramiye alacağından düşülerek, borcuna istinaden ödenecektir. YÖNETİCİ ve PERSONELE BORÇLAR : 31.10.2003 tarihinde 164.100.250.000,- TL, Bütçe gereği yöneticilere ödenmesi gereken ücretleri, ödenememiş yöneticiler daha düşük bir ücret almışlardır. Sendika olanaklarının elvermesi durumunda ödenecek olan ücret alacaklarıdır. ALINAN EMANETLER : Bu hesapta bulunan 6.359.800.000,- TL Adlarına dava açılan ES-KOOP, PTT BYS , AYEK çalışanı üyelerimizin alacaklarıdır. TAŞIT , DEMİRBAŞ ve BİNA KARŞILIĞI ; Demirbaş ve sabit kıymet alımları için yapılan harcamaların gelecek dönemlere aktarılmasına yönelik çalışan hesaptır. 31.10.2003 tarihli bakiyesi 49.786.377.099,- TL.dır. BİRİKMİŞ GELİR HESABI 01.01.2003-31.10.2003 Dönemi gelir artığı tutarı 49.819.065.346 TL dır. GENEL DENETİM KURULU RAPORU Sayın Delegeler Kurulumuz 05 Kasım 2000 tarihinde yaptığı ilk denetimden buyana 15.11.2003 tarihine kadar anatüzükte öngörülen periyotlar içerisinde 05.11.2000 12.05.2001 05.11.2001 12.05.2002 05.11.2002 05.04.2003 ve 15.11.2003 tarihleri arasında 7 denetim yapmış olup bu denetlemelerde gerek alınan kararlarda ve gerekse yapılan harcamalarda tüzük ve yasalara uygun olarak gereken titizliğin gösterildiği, tasarruf ilkeleri göz önünde bulundurularak her türlü fatura, makbuz ve diğer belgeler usulüne uygun olarak kayıtlara geçirilmiş ve muhafaza altına alındığı görülmüştür. Tüm Sendika Yöneticilerine huzurunuzda teşekkürü bir borç bilir, Genel Kurulumuz tarafından aklanmasını dileriz. Muammer ÖZKAN Başkan Ersin ATLI Yazman Ali ÜNAL Üye OLAĞAN DENETİM RAPORU Tarih Rapor No 05.11.2000 1 Kurulumuz 05.11.2000 tarihinde Sendika Genel Merkezinde ( Mithatpaşa Caddesi 54/4 ) toplanarak 01.05.2000 – 31.10.2000 tarihleri arasını kapsayan olağan denetimini yapmıştır. YÖNETSEL DENETİM 1) 01.05.2000 – 31.10.2000 tarihleri arasında Genel Yönetim Kurulu tüzükte öngörülen süreler içersinde 13 toplantı yaptığı görülmüştür. Toplantılarda alınan kararların tüzük ve Yasalara uygun olduğu ve kurul üyelerince imza altına alındığı görülmüştür. 2) Denetime esas olan süreler içersinde 281 evrakın kayıtlara girdiği 344 evrakın kayıtlardan geçerek gönderildiği görülmüştür. Tüm evrakların dosya planı çerçevesinde işlem görerek muhafaza altına alındığı görülmüştür. PARASAL DENETİM 29-30 Nisan 2000 tarihinde yapılan 10. Olağan Genel Kurul’dan sonra yasanın öngördüğü biçimde Defter-i Kebir’in Ankara 34. Noterliğinin 24.04.2000 tarih 8979 yevmiye numarası ile, Yevmiye Defterinin yine Ankara 34. Noterliğinin 24.04.2000 tarih 8980 yevmiye numarasıyla onaylatıldığı görülmüştür. 01.05.2000 – 31.10.2000 tarihleri arasında Gelirlerin 36.790.558.701 TL olduğu, Giderlerin 42.318.983.074 TL olduğu görülmüştür. Harcamaların GYK kararlarına dayandırılarak alındığı, tüm belge ve faturaların usulüne uygun olarak muhasebe fişlerine eklendiği, tahsil – tediye ve mahsup fişlerinin üç Yönetim Kurulu üyesi tarafından imzalandığı görülmüştür. Denetimize esas olan altı ayın sonunda Bankalar Hesabının 925.202.314 TL Kasa Hesabının 305.683.806 TL Olduğu tesbit edilmiştir. Tüm sendika yönetici ve personeline teşekkürlerimizi iletiriz. Muammer ÖZKAN Başkan Ersin ATLI Yazman Ali ÜNAL Üye OLAĞAN DENETİM RAPORU Tarih Rapor No 12.05.2001 2 Kurulumuz 12.05.2001 tarihinde Sendika Genel Merkezinde ( Mithatpaşa Caddesi 54/4 ) toplanarak 01.11.2000 – 30.04.2001 tarihleri arasını kapsayan olağan denetimini yapmıştır. YÖNETSEL DENETİM 1) 01.11.2000 – 30.04.2001 tarihleri arasında Genel Yönetim Kurulu tüzükte öngörülen süreler içersinde 7 toplantı yaptığı görülmüştür. Toplantılarda alınan kararların tüzük ve Yasalara uygun olduğu ve kurul üyelerince imza altına alındığı görülmüştür. 2) Denetime esas olan süreler içersinde 339 evrakın kayıtlara girdiği 258 evrakın kayıtlardan geçerek gönderildiği görülmüştür. Tüm evrakların dosya planı çerçevesinde işlem görerek muhafaza altına alındığı görülmüştür. PARASAL DENETİM 2000 yılı için kullanılacak muhasebe defterlerinin Yasanın öngördüğü biçimde Defter-i Kebir’in Ankara 34. Noterliğinin 15.12.2000 tarih 33417 yevmiye numarası ile, Yevmiye Defterinin yine Ankara 34. Noterliğinin 15.12.2000 tarih 334418 yevmiye numarasıyla onaylatıldığı görülmüştür. 01.11.2000 – 30.04.2001 tarihleri arasında Gelirlerin 33.186.392.618 TL olduğu, Giderlerin 31.499.748.534 TL olduğu görülmüştür. Harcamaların GYK kararlarına dayandırılarak alındığı, tüm belge ve faturaların usulüne uygun olarak muhasebe fişlerine eklendiği, tahsil – tediye ve mahsup fişlerinin üç Yönetim Kurulu üyesi tarafından imzalandığı görülmüştür. Yıl sonu itibariyle ( 31.12.2000 ) Kasa Hesabının 82.545.143 TL Banka Hesabının 933.630.811 TL Olduğu görülmüştür. Denetimize esas olan altı ayın sonunda Bankalar Hesabının 1.691.095.029 TL Kasa Hesabının 52.240.854 TL Olduğu tesbit edilmiştir. Tüm sendika yönetici ve personeline teşekkürlerimizi iletiriz. Muammer ÖZKAN Başkan Ersin ATLI Yazman Ali ÜNAL Üye OLAĞAN DENETİM RAPORU Tarih Rapor No 05.11.2001 3 Kurulumuz 05.11.2001 tarihinde Sendika Genel Merkezinde ( Mithatpaşa Caddesi 54/4 ) toplanarak 01.05.2001 – 31.10.2001 tarihleri arasını kapsayan olağan denetimini yapmıştır. YÖNETSEL DENETİM 1) 01.05.2001 – 31.10.2001 tarihleri arasında Genel Yönetim Kurulunun tüzükte öngörülen süreler içersinde 8 toplantı yaptığı görülmüştür. Toplantılarda alınan kararların tüzük ve Yasalara uygun olduğu ve kurul üyelerince imza altına alındığı görülmüştür. 2) Denetime esas olan süreler içersinde 345 evrakın kayıtlara girdiği 335 evrakın kayıtlardan geçerek gönderildiği görülmüştür. Tüm evrakların dosya planı çerçevesinde işlem görerek muhafaza altına alındığı görülmüştür. PARASAL DENETİM Harcamaların GYK kararlarına dayandırılarak yapıldığı, tüm belge ve faturaların usulüne uygun olarak muhasebe fişlerine eklendiği, tahsil – tediye ve mahsup fişlerinin Genel Başkan, Genel Sekreter ve Mali Daire Başkanı tarafından imzalandığı görülmüştür. Denetimize esas olan altı ayın sonunda Bankalar Hesabının 2.697.847.945 TL Kasa Hesabının 117.197.539 TL Olduğu tesbit edilmiştir. Tüm sendika yönetici ve personeline teşekkürlerimizi iletiriz. Muammer ÖZKAN Başkan Ersin ATLI Yazman Ali ÜNAL Üye OLAĞAN DENETİM RAPORU Tarih Rapor No 12.05.2002 4 Kurulumuz 12.05.2002 tarihinde Sendika Genel Merkezinde ( Mithatpaşa Caddesi 54/4 ) toplanarak 01.11.2001 – 30.04.2002 tarihleri arasını kapsayan olağan denetimini yapmıştır. YÖNETSEL DENETİM 1) 01.11.2001 – 30.04.2002 tarihleri arasında Genel Yönetim Kurulunun tüzükte öngörülen süreler içersinde 10 toplantı yaptığı görülmüştür. Toplantılarda alınan kararların tüzük ve Yasalara uygun olduğu ve kurul üyelerince imza altına alındığı görülmüştür. 2) Denetime esas olan süreler içersinde 282 evrakın kayıtlara girdiği 299 evrakın kayıtlardan geçerek gönderildiği görülmüştür. Tüm evrakların dosya planı çerçevesinde işlem görerek muhafaza altına alındığı görülmüştür. PARASAL DENETİM Harcamaların GYK kararlarına dayandırılarak yapıldığı, tüm belge ve faturaların usulüne uygun olarak muhasebe fişlerine eklendiği, tahsil – tediye ve mahsup fişlerinin Genel Başkan, Genel Sekreter ve Mali Daire Başkanı tarafından imzalandığı görülmüştür. Denetimize esas olan altı ayın sonunda Bankalar Hesabının 1.861.166.943 TL Kasa Hesabının 648.618.385 TL Olduğu tesbit edilmiştir. Tüm sendika yönetici ve personeline teşekkürlerimizi iletiriz. Muammer ÖZKAN Başkan Ersin ATLI Yazman Ali ÜNAL Üye OLAĞAN DENETİM RAPORU Tarih Rapor No 05.11.2002 5 Kurulumuz 12.05.2002 tarihinde Sendika Genel Merkezinde ( Mithatpaşa Caddesi 54/4 ) toplanarak 01.5.2002 – 31.10.2002 tarihleri arasını kapsayan olağan denetimini yapmıştır. YÖNETSEL DENETİM 1) 01.05.2002 – 31.10.2002 tarihleri arasında Genel Yönetim Kurulunun tüzükte öngörülen süreler içersinde 7 toplantı yaptığı görülmüştür. Toplantılarda alınan kararların tüzük ve Yasalara uygun olduğu ve kurul üyelerince imza altına alındığı görülmüştür. 2) Denetime esas olan süreler içersinde 267 evrakın kayıtlara girdiği 268 evrakın kayıtlardan geçerek gönderildiği görülmüştür. Tüm evrakların dosya planı çerçevesinde işlem görerek muhafaza altına alındığı görülmüştür. PARASAL DENETİM Harcamaların GYK kararlarına dayandırılarak yapıldığı, tüm belge ve faturaların usulüne uygun olarak muhasebe fişlerine eklendiği, tahsil – tediye ve mahsup fişlerinin Genel Başkan, Genel Sekreter ve Mali Daire Başkanı tarafından imzalandığı görülmüştür. Denetimize esas olan altı ayın sonunda Bankalar Hesabının 1.059.379.369 Kasa Hesabının 21.900.951 TL Olduğu tesbit edilmiştir. Tüm sendika yönetici ve personeline teşekkürlerimizi iletiriz. Muammer ÖZKAN Başkan Ersin ATLI Yazman Ali ÜNAL Üye OLAĞAN DENETİM RAPORU Tarih Rapor No 05.04.2003 6 Kurulumuz 05.04.2003 tarihinde Sendika Genel Merkezinde ( Mithatpaşa Caddesi 54/4 ) toplanarak 01.11.2002 – 31.03.2003 tarihleri arasını kapsayan olağan denetimini yapmıştır. YÖNETSEL DENETİM 1) 01.11.2002 – 31.03.2003 tarihleri arasında Genel Yönetim Kurulunun tüzükte öngörülen süreler içersinde 10 toplantı yaptığı görülmüştür. Toplantılarda alınan kararların tüzük ve Yasalara uygun olduğu ve kurul üyelerince imza altına alındığı görülmüştür. 2) Denetime esas olan süreler içersinde 308 evrakın kayıtlara girdiği 253 evrakın kayıtlardan geçerek gönderildiği görülmüştür. Tüm evrakların dosya planı çerçevesinde işlem görerek muhafaza altına alındığı görülmüştür. PARASAL DENETİM Harcamaların GYK kararlarına dayandırılarak yapıldığı, tüm belge ve faturaların usulüne uygun olarak muhasebe fişlerine eklendiği, tahsil – tediye ve mahsup fişlerinin Genel Başkan,Genel Sekreter ve Mali Daire Başkanı tarafından imzalandığı görülmüştür. Vadesiz Hesap Ziraat Bankası Hesabının Halk Bankası Hesabının 3.819.718.431 TL 950.405.975 TL Vadeli Hesap Repo Hesabının 26.456.000.000 TL Kasa Hesabının 974.534.043 TL Alınan Çekler Nisan Vadeli 4.500.000.000 TL Mayıs Vadeli 4.500.000.000 TL Olduğu tesbit edilmiştir. 01.04.2000-31.12.2000 , 01.01.2001-31.12.2001 ve 01.01.2002-31.12.2002 tarihleri Kesin mizan ve Bilanço görülmüş uygun olduğu tesbit edilmiştir. 31.03.2003 tarihli Geçici mizan görülmüştür. Tüm sendika yönetici ve personeline teşekkürlerimizi iletiriz. Muammer ÖZKAN Başkan Ersin ATLI Yazman Ali ÜNAL Üye OLAĞAN DENETİM RAPORU Tarih Rapor No 15.11.2003 7 Kurulumuz 15.11.2003 tarihinde Sendika Genel Merkezinde ( Mithatpaşa Caddesi 54/4 ) toplanarak 01.04.2003 – 31.10.2003 tarihleri arasını kapsayan olağan denetimini yapmıştır. YÖNETSEL DENETİM 1) 01.04.2003 – 31.10.2003 tarihleri arasında Genel Yönetim Kurulunun tüzükte öngörülen süreler içersinde 15 toplantı yaptığı görülmüştür. Toplantılarda alınan kararların tüzük ve Yasalara uygun olduğu ve kurul üyelerince imza altına alındığı görülmüştür. 2) Denetime esas olan süreler içersinde 326 evrakın kayıtlara girdiği 408 evrakın kayıtlardan geçerek gönderildiği görülmüştür. Tüm evrakların dosya planı çerçevesinde işlem görerek muhafaza altına alındığı görülmüştür. PARASAL DENETİM 2003 yılı için kullanılacak muhasebe defterlerinin Yasanın öngördüğü biçimde Defter-i Kebir’in Ankara 34. Noterliğinin 13.12.2002 tarih 34588 yevmiye numarası ile, Yevmiye Defterinin yine Ankara 34. Noterliğinin 13.12.2002 tarih 34587 yevmiye numarasıyla tasdik ettirildiği, tüm gelir ve giderlerin bu defterlere bilgisayarda işlendiği görülmüştür. Harcamaların GYK kararlarına dayandırılarak yapıldığı, tüm belge ve faturaların usulüne uygun olarak muhasebe fişlerine eklendiği, tahsil – tediye ve mahsup fişlerinin Genel Başkan,Genel Sekreter ve Mali Daire Başkanı tarafından imzalandığı görülmüştür. 31.10.2003 tarihi itibariyle; Kasa Hesabının 104.743.936 TL Bankalar Hesabının 60.614.605.647 TL Olduğu tespit edilmiştir. 01.04.2003-31.10.2003 tarihleri geçici mizan ve gelir-gider tablosu görülmüş olup uygun olduğu tespit edilmiştir. Tüm sendika yönetici ve personeline teşekkürlerimizi iletiriz. Muammer ÖZKAN Başkan Ersin ATLI Yazman Ali ÜNAL Üye GENEL DİSİPLİN KURULU RAPORU Değerli delegeler, Bu çalışma döneminde sizlere Disiplin Kurulu Kararı olarak bir çalışma sunamamış olmaktan son derece mutluyuz. Kurulumuza, Genel Yönetim Kurulumuzca sevk edilmiş hiçbir disiplin olayı olmadığı gibi, Şube Disiplin Kurullarımızdan da intikal etmiş bir karar olmamıştır. Bu durumun devamı içten dileğimizdir. Ayfer KANTAŞ Başkan Muzaffer BOZER Yazman Mücahit İZKUT Üye