Hikmet 5 - HIKMET Dergisi
Transkript
Hikmet 5 - HIKMET Dergisi
9 MAKEDONYA VE CĠVAR BÖLGELERDE BALKAN TÜRKÇESĠ PROF. DR. VĠCTOR A. FRIEDMAN* Türkçenin Balkan dilleri üzerindeki etkisi hakkındaki araĢtırmalar, Balkan dil bilimi alanıyla ilgili en öncelikli konulardan biridir (Miklosich 1884) ve Türkçenin Balkan dilleri üzerindeki etkisi hakkında pek çok çalıĢma olmasına karĢın (bkz. Hazai ve Kappler 1999, Jas‘ar-Nasteva 2001), aksi yöndeki etki üzerine yapılan çalıĢmalar daha azdır (Tietze 1957, Jašar-Nasteva 1957, Kakuk 1972, Ibrahimi 1982, Jusuf 1987, Teodosijeviç 1985, 1987, 1988, Johanson 1992, Matras 1990, 1996). Balkan Türkçesi lehçelerinin anlatımı (özellikle Bulgaristan‘dan; Erimer 1970, Gülensoy 1981, Hasan 1987,) genelde böylesi bir temas olgusunu ele almamıĢtır. Bu makalede, uygun olan civar bölgelere atıflarla birlikte Makedonya Cumhuriyeti‘nin Türkçe lehçeleri Batı Rumeli Türkçesinin parçası olarak (Németh 1956; bundan sonra BRT) tasnif edilerek, temas edilen diller açısından ele alınmaktadır (BRT‘nin kapsamlı bir kaynakçası için bkz. Hazai 1978: 115-22, Tryjarski 1976, 1990 aynı zamanda Asım 1976, Doerfer 1959, Eren 1968, Gülensoy 1993, Hafız 1976, Jas‘ar-Nasteva 1971/72, Jusuf 1987, Pokrovskaja 1964, 1974, 1979, Schmaus 1968). NATO‘nun 1999 yılında Kosova‘yı bombalamasından önce, eski Yugoslavya Türklerinin beĢte dördü Makedonya‘da yaĢıyordu. (1994 sayımına göre Cumhuriyet‘in %4‘öne karĢılık gelen 79.019 kiĢi). Bu rakam Ģimdi muhtemelen daha fazladır. Burada Güneydoğu Makedonya‘nın 65 köyünde konuĢulan Yörük lehçelerini (Nedkov 1986) konunun dıĢında bırakacağım. Bu lehçeler standart, Türkçe‘ye çok yakındır ve bir bakıma Yörüklerin daha geç bir tarihte gelmiĢ olmalarından, dağ köylerinde bir ölçüde kendilerini soyutlamıĢ * A. B. D. Chikago Üniversitesi Slav Dilleri ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi 10 olmalarından ve dıĢarıdan kimseyle evlenmemelerinden dolayı lehçeleri standart Türkçe‘den ciddi bir farklılık göstermez (Jas‘arNasteva 1986, Manevic´ 1953-54). Yörük geleneği Makedonya‘daki diğer Türk dili konuĢanların MüslümanlaĢmıĢ ve dolayısıyla TürkleĢmiĢ bir nüfus olduğunu ve bunun BRT‘nin temas noktalarıyla iliĢkilendirilebileceğini kabul eder (Palikruševa 1986). Osmanlı dönemi boyunca Türkçe kentlerin, özellikle Pazar yerlerinin, idarenin ve aynı zamanda bazı köylerin de diliydi. Türkçe yirminci yüzyıla kadar kentli halk arasındaki itibarını muhafaza etti. Hatta bugün bile Makedonya‘da ve Kosova‘da böyledir. Türkçe özellikle Batı Makedonya‘da canlılığını sürdürmektedir ve onu hakim dil olmaktan çıkarıp hükmedilen dil yapan sosyo-linguistik değiĢime karĢın, Balkan Türkçesinin iliĢki alanı ortaya çıkmıĢtır. KarmaĢık sosyo-linguistik durum, kimin Türkçe lehçesinin Balkan Türkçesi olarak ele alınması gerektiği problemini ortaya koyar. 1994 Makedonya sayımında ana dilleri yanında 22.000‘den fazla kiĢinin Türkçe bildiğinin belirtilmesi, Makedon dili ve Ġngilizceden sonra Türkçeyi en yaygın dil yapmaktadır. Kosova ve Makedonya‘daki Arnavutların ve Romların çoğunluğu Müslümandır ve bir çok kiĢi Türkçe konuĢur. Aroman ve Megleno-romen dili konuĢan Makedonya Müslümanlarının hemen hemen tamamı Türkiye‘ye göç etmiĢtir, ancak Hıristiyan Ulahlar Türklerin sayıca çok olduğu bölgelerde (Güneybatı ve Güneydoğu Makedonya‘da) yoğun olarak bulunmaktadırlar. Eski kent ailelerinden gelenler genelde dinleri yada etnik kökenleri ne olursa olsun Türkçe konuĢurlar. Türk olamayanların konuĢtuğu Ģekliyle Balkan Türkçesi hiç kuĢku yok ki bölgesel Türkçe‘yi etkilemiĢtir (krĢ. Hazai 1963). Németh‘in (1956) Balkan Türkçesini Batı ve Doğu Rumeli lehçeleri olarak ayrıldığı klâsik gruplandırılması, kabaca doğu ve batı Bulgar lehçelerini ayıran çizgiye karĢılık gelmektedir (Hazai 1961). Bundan dolayı (Yörük köyleri hariç) bütün Makedonya‘da, Kosova ve Arnavutluk dahil olmak üzere BR Türkçesi kullanılmaktadır. AĢağıdaki sıralamada Németh‘in sekiz temel Batı Rumeli Lehçesi özelliği, Doerfer (1959) tarafından özetlendiği haliyle yer almakta ve ek olarak baĢka çalıĢmalarda öne sürülmüĢ iki özellik daha ifade edilmektedir (Németh 1961: 22, Schmaus 1968, Ġbrahimi 1982): 1. Kelime sonunda yer alan ı,u,ü > i olur: kutu, subaşı, köprü > kuti, subaşi, küpri 2. –mişli geçmiĢ zaman eki hiç değiĢikliğe uğramaz: almiş, olmiş, ülmiş 11 3. Ekin ilk ünlüden sonraki ünlülerde ve kapalı son hecedeki i > ı olur: evimin > evımın 4. Birçok kelimede ö > o ve ü > u olur: böyle, üç > boyle uç 5. Pes sesli uyumu olan son eklerde (e/a), iki Ģekilden biri genelleĢtirilir: yemişlar, alırse 6. YaklaĢık kırk kadar kelimede ö - > ü olur: küpri 7. osmanlıcada ki g harfi muhafaza edilmiĢtir: agaç 8. –yor‘dan ziyade tedrici –y kullanılır: yapay alaysın. (Németh tedrici –y‘nin –yor‘dan geliĢtiğini düĢünmektedir, ancak Doerfer bunun eski Osmanlıcanın muhafaza edilmesiyle açıklanabileceği görüĢündedir). 9. /k/ ve /g/ harflerinin karĢısındaki harfler muhtemel bir dokuzuncu özellik olarak palatal (damaksı sessiz) affricatelere (f, v, s, z gibi sızıcı sesi çıkaran bir harfle baĢlayan ve biten kelime, ç.n.) yada duraklara dönüĢür: iki gece > ik‘i g’eg’e (Makedonya) yada içi cece (Kosova). 10. Özellikle kelime baĢındaki /h/ ünsüzü düĢer hoca > oca. Aynı Ģekilde bu ses özelliği kelime ortasında ve sonunda da görülür: daha > daa, tahta > tata, sabah > saba. Németh tasnifini takip eden değiĢiklikler, Goce Delçev‘i (Nevrekop) Doğu ile Batı arasında bir geçiĢ olarak tanımlayan Hazai (1964) tarafından öne sürülmüĢtür. Mollova (1970) ünlü harfler arasındaki /g/‘nin muhafazasının (agaç > aaç, a-ç), izini bir hat üzerinde sürer. Bu hat, Tuna üstündeki Dolni Cibar‘dan Samokov‘a kadar uzanan, önce güneybatı yönünde Blagoevgrad‘ın (Cuma-ı Bâlâ) kuzeyine ve Koçani‘nin güneyine, neredeyse ġtip‘e doğru ilerleyen, sonra da güneybatıya dönerek RadoviĢ‘in güneyine ve tekrar güneybatıya ilerleyerek Prespa Gölü‘ne doğru hareket eden bir hattır. Ne var ki, Hazai ve Mollova, baĢka BR Türkçesi lehçeleri üzerine çalıĢmalar kaleme alırken, Jašar-Nasteva (1970), Katona (1969), Kakuk (1972), Jusuf (1987) gibi araĢtırmacılar henüz ortaya çıkmamıĢtı. Jusuf (1987: 14-16) beĢ Kosova grubu ayrımını yapar; Prizren-Mamus, PriĢtina-Janjevo, Mitrovica-Vucitrn, Peç, GnjilaneNovodobro-Dobrićane (bkz. Hafız 1985, Hasan 1987), Tryjarski (1976, 1990). Balkan Türkçesi lehçelerinin gözden geçirilmiĢ bir değerlendirmesine gerek olduğunu dile getirir ve farklı zamanlarda farklı araĢtırmaların yapılmıĢ olmasının ek bir problem olarak ortaya çıktığını ileri sürer. Diğer araĢtırmalar PriĢtina Üniversitesi‘nde yapılmıĢ ve basılmamıĢ tezlerden oluĢmaktadır. Çevren (Kosova), Sesler, Sevinç (Makedonya) gibi dergiler lehçeler için malzeme ve 12 tarifler içerir. Üsküp gazetesi Birlik ara sıra Üsküp, Gostivar yada Prizren lehçelerinde mizahî yazılar yayımlar. Németh‘in (1961) ve onun kullandığı birkaç çalıĢmanın dıĢında Arnavutluk Türk lehçeleri hakkında hemen hiç malzeme yoktur. Németh‘in zikrettiği kentlere - Tirane, Kruje (Akçahisar), Korçe, Elbasan, LeĢ, Pogradec (Ġstarova) ve ĠĢkodra ek olarak Durrës, Saranda, Fier ve Elbasan‘da da Türkler yaĢamaktadır (krĢ. Németh 1961: 9). Ancak bu azınlıkların resmi bir statüsü olmadığı için lehçeleri hakkında hiçbir araĢtırma yoktur. Arnavutçadaki Türk fonolojisine ve az miktardaki mevcut veriye dayanarak bu lehçeler BRT grubuna girmektedir. Muhtemel temas olgusuyla yapılabilecek dört genelleme mevcuttur: Ünlü harfin kaynaması, tiz ünlü harfin kaynaması, öncül geniĢ seslinin düĢmesi yada kaynaması, palatal (damaksı) harflerin damaksıl hale gelmesi ve /h/‘nin düĢmesi. Németh‘in belirlediği ilk özellik olan bütün son tiz ünlülerin /i/‘ye dönüĢmesi hali, Makedonya dilinde /ü/ harfinin olmaması, buna karĢın /u/ ve /ı/ ünlüsüne en yakın ünlü olan ―schwa‖nın yalın tekil bitiĢlerden hariç tutulması durumuyla iliĢkilendirilebilir. Arnavutça‘da /ü/ ünlüsüne benzer sesler yokken, yapısı gereği /ü/, /u/‘ya vurgulu schwa harfi de belirtisiz isim sonlarında yer alamazlar. Bunun istisnası, nazal seslilerden oluĢan Geg kelimelerine karĢılık gelen birkaç Tosk tek hecelisidir. Bu nedenle Kuzeydoğu Anadolu‘da görülen türden bir eğilim güçlenmiĢ olabilir (aĢağıya bakınız). Konuyla ilgili bir olgu da, i/ı zıtlığının (Németh‘in ikinci maddesi) Ģartlı olarak dengelenmesidir. Kakuk (1972), Katona (1969) ve Jašar-Nasteva (1969), Németh‘in tanımının, Batı Makedonya‘daki duruma tam olarak karĢılık gelmediğini ifade ederler. Kakuk (1972) kök ilk ünlüsü ve son ünlüsü için uygun olan beĢ muhtemel tiz dar ünlü örneği tasvir eder: tiz art damak dar, orta-dar, öncül orta-dar hem kapalı hem de kapalı-kısa ve tiz öncül dar, örneğin gelır/çarır ~ geler/çarer ~ gele·r/çare·r ~ gelër/çarër ~ gelir/çarir. Balkan dillerinin hiçbirinin, Epir‘de, Tesalya‘da ve doğu Makedonya‘da konuĢulan güney Ulah lehçesi dıĢında, fonolojik envanterinde tiz art damak dar ünlü yoktur. Arnavut, kuzey Ulah, ve çoğunluk Makedonya ve Güney Sırbistan lehçelerinin hepsinde, farklılıklar göstermekle birlikte, bir çeĢit bulunur. Üsküp‘teki Makedonlar ve Türklerde, schwa‘dan daha tiz ve daha art damakta, [i,-]‘ye yaklaĢan bir ünlü vardır. Korça Tosk Arnavut lehçesindeki vurgulu ―schwa‖da pes, öncül, açık ve [ä]‘ya yaklĢan bir uygulama vardır. Dahası, orta-batı ve güneybatı uçlarında konuĢulan Makedon lehçelerinde ve Debar bölgesi 13 Makedoncasında, (ama bizzat Debar bölgesi değil), ―schwa‖ yoktur (Friedman 1993b). Katona‘ya (1969) göre tiz, art damak, dar ünlü, bazı BRT lehçelerinde yoktur, ancak Kakuk‘da (1972) bunun tam aksi bir veri bulunmaktadır. Her Ģekilde, /ö/ gibi, Türkçe /ı/, sistematik olarak, temas halinde bulunduğu diğer Balkan dilleriyle karĢı karĢıya kırılgan bir konumda bulunmaktadır. Kuzeydoğu Anadolu‘da da durum böyledir (aĢağıya bakınız). /ö/‘nün ve bazen de /ü/‘nün düĢmesi, Balkan dillerinin hiçbirinde (Arnavutluk‘un Kuzey Geg lehçeleri hariç) /ö/ harfinin olmaması ve sadece Arnavutça ve ondan etkilenen birkaç baĢka dilin lehçelerinde /ü/ ünlüsünün olması gerçeği ile iliĢkilendirilebilir. Farklı Balkan lehçelerinde bu seslerin nasıl ortadan kalktığına dair dikkate değer farklı Ģekiller vardır: Örneğin Üsküp‘te öyle, şöyle > ü¯le, şü¯le, Ohrid ve Resende oyle, şule, Prizren‘de dört > dert, Ohrid, Üsküp ve Gostivar‘da dort, (Ago 1987, Kakuk 1972, Hazai 1959/60, Katona 1969, Jašar-Nasteva 1970, Jusuf 1987). Jašar-Nasteva (1969), Gostivar Türkçe ses sisteminin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili noktayı açıkça ortaya koyar. Ibrahimi‘nin (1982) gözlemlerine göre Makedonya Müslümanlarında sadece /u/ ünlüsü varken, Türkçe konuĢan Arnavutlar /ü/ ünlüsünü kullanmaktadırlar. /h/ ünsüzünün düĢmesi olayı ise yerel Slav ve Arnavut lehçelerinde görülür. Özellikle kelime baĢında ve ünlüler arasında, örneğin Batı Rumeli Türkçesinde boca > oca, Makedon dilinde hodi (gidiyor) > odi, Arnavutçadaki buti (baykuş) > uti; BR Türkçesi‘ndeki daha > daa, Makedonca snaha (gelin) > snaa. Ancak bu dillerdekinden farklı olarak BRT‘nde /h/ sonda ve ünsüzlerden önce /f/‘ye dönüĢmez. Örneğin Makedonca beh (Ben... idim) > bef, tahta > tafta, Arnavutça şoh (görüyorum) > şof, ancak BR Türkçesinde sabah > saba, tahta > ta¯ta. Németh (1956: 21) /h/‘nin düĢmesinin, Türkçe konuĢulan bir bölgenin bir kısmında ortaya çıkan son derece karmaĢık bir olgu olduğuna dikkat çeker. Ancak bu olgu, özellikle temas dillerinin /h/ harfini ses sistemlerinden çıkardıkları Makedonya ve Kosova‘da BR Türkçesinin karakteristik özelliğidir (Kowalski 1926, Boretzky 1975: 153-4, 164-6, Zekeriya 1971: 36,56, Eren 1968). Ön damak ünlülerinden önceki /k/ ve /g/‘nin palatal hale gelmesi ve özellikle yerel BRT Türkçesi ve Slav ve Arnavut lehçelerindeki söyleyiĢ/telâffuz benzerliği, muhtemelen temas halinde olduğu dillerden etkilendi. Ön damak usülünden önceki palatal ve damaksıl arasındaki zıtlığın en büyük ölçüde dengelendiği nokta, tam olarak aynı dengelenmenin Slavca ve Arnavutçada meydana çıktığı görülür. Meselâ Kosova ve Prilep dahası, BR Türkçesi lehçelerindeki 14 palatalların niteliği Türkçe dıĢındaki temas dillerinkiyle aynıdır. Ön damak ünlülerinden önceki damaksılların otomatik olarak palatal hale gelmesi, standart Türkçenin özelliklerindendir. Ancak palatal hale gelmiĢ damaksılların palato-velar‘a (k’,g’), palatal affricatelere (ç/c, dz,) veya palatal duraklara (t, d) geçiĢi, aynı zamanda Kuzeydoğu Anadolu Türkçesinin de bir özelliği olarak, Balkan Yarımadasındaki (Németh 1961) BR Türkçesinin karakteristik özelliğidir. Hafız (1985), Ibrahimi (1982), Jašar Nasteva (1969) ve Jusuf (1987), hepsi bunu BRT‘nin kendisine özgü bir özelliği olarak tanımlar (krĢ. Asım 1976, Kakuk 1972, Katona 1969, Zajaczkowski 1968). Ön damak geniĢ ünlülerin düĢmesi, tiz ünlülerin (özellikle tiz art damak dar) dengelenmesi ve ön damak ünlülerinden önceki damaksılların palatal hale gelmesi (aynı zamanda ünlü uyumundaki özellikler) hepsi Kuzeydoğu Anadolu‘da görülmektedir (Brendemoen 1984, 1989, 1992, 1996; Boeschoeten 1991; aynı zamanda krĢ. Johanson 1978/79, 1992: 227). Bu, paralel bir geliĢme yada BR Türkçesi için Kuzeydoğu Anadolu kökeninden dolayı ortak bir yenilik mirasına karĢılık, her biri kendi temas ortamlarında birbirine yaklaĢma meselesini ortaya koymaktadır. Németh (1961) BR Türkçesi lehçelerinin Kuzeydoğu Anadolu kökenli olma ihtimalini öne sürer. BR Türkçesi lehçelerinin Yörük geleneği ile iç içe geçmiĢ ĠslâmlaĢmıĢ nüfus tarafından konuĢulması, paralel geliĢimin benzerlikler için bir açıklama olabileceği fikrini ortaya koyar. BR Türkçesindeki tartıĢmasız bir temas olgusu da, uygun temas dillerinin ve lehçelerinin tümünde görülen /s/ (ts) sesidir. Yalnızca yabancı kelimelerde değil, aynı zamanda son eklerde de yer alır. lonats ‗bardak‘, tsapo ‗keçi‘, dayitsa ‗teyze‘, < dayı, okuydžitsa (= okuyucu) ‗birini düğüne davet eden kadın‘ (Jašar-Nasteva 1970)./g, v, z/ harflerinin seslendiriliĢi, örneğin yüz için yüs (Jusuf 1987: 73) hem Makedon hem de yerel Arnavut dilinde (Sırpçada değil) bulunmaktadır. Ġbraihimi‘ye (1982) göre ön damak bir ünlüden sonra gelen açık bir /l/‘nin velar hale getirilmesi, bir durak ya da ünsüz harften önce geliyorsa, örneğin bülbül yerine [bü¬bü¬]‘deki gibi, Müslüman Makedon Türkçesiyle bağlantılıdır (örneğin [bü¬bü¬]‘deki gibi). Bu, Makedon Türkçesi [bü¬bül] ve Kosova Türkçesine, [bülbül], karĢıt bir durumdur. Makedon ve Arnavut dillerinde, açık /l/ ile velar /l/ arasında ses bakımından bir zıtlık olmasına karĢın, bu zıtlığın Makedoncada son derece az bir iĢlevi vardır ve çoğunlukla iki ses tamamlayıcı bir düzen içindedir. (Yalnızca /l/ nadiren bir sessizden, geri sesliden önce veya 15 kelime sonunda yer alır). Arnavutçada, ne var ki, iki ses her ortamda birbirine zıttır. Makedonya‘daki BR Türkçesinde ise eğilim /l/ harfinin Türkçenin yayılma kurallarından ziyade Makedoncaya uygun olması yönündedir. Buna karĢın Arnavutçanın hakim temas dili olduğu Kosova‘da ise durum böyle değildir. Jašar-Nasteva (1969) ve Jusuf (1988: 67-68) tarafından aktarılan bir diğer olgu, temasın bir sonucu olarak, ikililerin düĢmesi (elli > eli) ve ilk harf kümesinin (spanak ve ıspanak gibi) gözardı edilmesidir. Morfofonolojide, sesli uyumunun yokluğu temasın yol açtığı bir olgu olabilir, ancak kanıtlar muğlâktır. Temas dillerinde ünlü uyumunun yokluğu belirli bir ekin genelleĢtirilmesini veya öncül/geri uyumunun, dudaksı olmayan uyumunun bozulmasını etkilemiĢ olabilir. Öte yandan bu özelliklerin bazıları yenilik getiren lehçelerle temas olmamasından muhafaza edilmiĢ çok eski kelimeler olabilir. Tekrar söylemek gerekirse, Kuzeydoğu Anadolu ile olan benzerlik, paralel arkaizm, geliĢimde paralellik veya günümüzdeki bağlantı meselesini gündeme getirmektedir (Johanson 1978/79, 1992: 223, Brendemoen 1992, Boeschoeten 1991). Kelime değiĢimleri için hitapta kullanılan -o soneki, örneğin babo ya da abo gibi (Bayram 1985), ödünç alınmıĢ bir ek olarak ele alınabilir. Ancak örnekler belirli birkaç sözlük maddesiyle sınırlıdır ve ödünç alınmıĢ ifadeler olarak ele alınabilir. Tedrici -y eki bir temas olgusu olmadığı gibi, BR Türkçesi lehçelerinin tamamının karakteristik bir özelliği de değildir (Jašar-Nasteva 1970, Kakuk 1972, Mollova 1962). Türevsel morfoloji birkaç ödünç alma durumu göstermektedir: Özellikle diĢil isimlerin Slav belirleyicileri (-ka, -itsa) ve küçültme ekleri (-çe); örneğin baldıska (baldız), dayitsa (dayı) (Jašar-Nasteva (1970), küçültme eki insançe (Kakuk 1972), Memetçe (Mollova 1968:119). Arnavutça‘nın bu morfolojiye bir katkısı yok gibi görünmektedir. Belki de bu tür belirleyiciler daha incelikli olduğundan (-ë, -e diĢil belirleyicileri), fonolojik olarak yabancı olduğundan (-th küçültme eki), ya da bizzat Slavcadan (-kë/-ka küçültme eki) alınmıĢ olduğundan böyledir. Türkçe dıĢındaki Balkan dillerindeki en verimli üç Türkçe son ek mutatis mutandis, -ci, -li, ve -lik (Friedman 1996) aynı zamanda, BR Türkçesinde, temasın ilk sonucu olarak standart Türkçede olduğundan daha verimlidir: Örneğin akşamlık Sırpçada akşamluk buna karĢın standart Türkçede akşam yemeği, devletçi‘ye karĢılık 16 devlet adamı (krĢ. Teodosijevič 1985, 1987, 1988, aynı zamanda Mollova 1968: 118). Morfosentatik bakımından BRT‘nin en dikkat çekici temas kökü özellikleri, yönelme/kalma durumu karıĢması, iĢaret zamiri ile isimler arasındaki sayı uyumu ve tamlayan-tamlanan halinin tersine çevrilmesidir. Makedon ve Arnavut dillerinde, ‗bir yöne doğru hareket‘ ve ‗konum‘ ifadelerinin anlamı, aynı edatlara yüklenmiĢtir. Örneğin Makdeonca živee/odi vo Skopje, Arnavutça banon/shkon në Shkup ‗Üsküp‘te yaĢıyor‘/‘Üsküp‘e gidiyor‘. Sırpça yönelme ve kalma durumu örnekleri de karıĢıktır. Kakuk (1972) ara sıra kalma durumu örnekleri aktarmıĢ olsa da, genellikle Örnek 1‘de görüleceği gibi, BRT‘de genelleĢtirilen durum kalma durumundaki için geçerlidir: (1) Üsçüp‘te cidam (=Üsküb‘e gidelim) (Jusuf 1987: 89). Temas dillerinde, uygun edatların asıl anlamları lokatifti ve bu durum Türkçe lokatifteki örneğin son ekinin aynı fonoloji CV yapısına sahip olduğu gerçeğiyle birleĢtirildi. Bu arada, ona karĢılık gelen edatlar, genelleme için, durumun seçimine katkıda bulunmuĢ olabilir. Makedonya ve Kosova‘daki Türk okulları için hazırlanmıĢ okul kitaplarındaki BRT‘de ortaya konmuĢ, ancak henüz açıkça tanınmamıĢ bir olgu da, bu çocuklar yerine bunlar çocuklar örneğindeki gibi, tamlayan konumundaki çoğul isimlere konulan çoğul son eklerin kullanımıdır (Yusuf 1971: 47). Tıpkı tamlayanın da, ismin de çoğul biçiminin morfolojik belirleyenlerin taĢıdığı, aynı anlamdaki Makedonca ovie deca, Arnavutça këta fëmijë modelinde olduğu gibi. Makedonya ve Kosova‘daki Türk çocuklarına bu birleĢtirmenin ―yanlıĢ‖ olduğunun söylenmesi, bu yanlıĢın yapıldığını gösteriyor. Aidiyet bildiren izafet yapısı içindeki tamlayan ile tamlananın yer değiĢtirmesi, standart Türkçeye uymamakla birlikte, Hint-Avrupa temas dillerini model almasıyla açıklanabilir. Familiasi adamën (Katona 1969: 165), babasi Alinin (Ibrahimi 1982) (adamın familiasi, Alinin babası). Arnavutça familje i njeriut, babai i Aliut, Makedonca familijata na čovekot, tatko mu na Ali (Makedon ve Bulgar dilleri aynı zamanda tamlanan-tamlayan sıralamasına da olanak sağlamaktadır ki bu Slavcada pek rastlanılmayan bir durumdur: na Ali Tatkomu). Ses bilgisi morfolojisine göre temas olgusu, isim-fiiller söz konusu olduğunda belirsiz formları ortadan kaldırma eğilimi gösterir ve bitiĢtirmeden analitikliğe doğru bir hareket sergiler. Her iki eğilim de BRT yapılarında açıkça kopyalanmıĢ olan Hint-Avrupa balkan dillerinin bir karakterisliğidir. Bu eğilimler, mastar yerine dilek-istek kipini veya Ģart kipini kullanarak, soru yada olumsuzluk eklerinin 17 yerine kelime yada ifadeler kullanarak, ve çekilmiĢ fiil formları ve bağlaçlarla sıfat-fiil yapılarını yer değiĢtirerek gerçekleĢtirilir. Matras (1990, 1996) Makedon BRT‘deki dilek kipinin mastar cümleciği ile yer değiĢtirmesinin kökeni ve önemini inceler. Bu, genelde BRT‘de gerçekliği tasdik edilmiĢ bir olgudur (Mollova 1968, JaĢar-Nasteva 1970, Eckmann 1962, Kakuk 1960, 1972, Németh 1965: 97,109). Aynı zamanda Batı Rumeli Türkçesi ve Gagavoz dilinde de görülür.(Mollova 1962,Guzev 1962, Mollov ve Mollova 1966,Gajdarz‘i 1973, Pokrovskaja 1964: 210, 1979). Dolaylı emir kipinin ve amaç cümleciklerinin ifade edilmesi için dilek-istek kipi veya üçüncü tekil emir kipinin kullanılması baĢka türk dillerinde ve lehçelerinde de karĢımıza çıkıyor ( Kakuk 1960, Mollov ve Mollova 1966). Ancak Balkan Türkçesinde çok daha yaygın ve çok daha sık olarak kullanılması Türkçe dıĢı Balkan dillerinin etkisini göstermesi bakımından önemlidir. Yaygın Türkçe kullanımı, da ve të kelimecikleri kullanan ve her biri kendi dillerinde dilek, istek durumlarında görev yapabilen Makedonca ve Arnavutçadaki ikincil cümleciklerinden kopyalanmıĢ görünmektedir. (bkz. Friedman 1985). Gereklilik ifadesi taĢıyan aĢağıdaki örenkler tipik olarak BRT kullanımını yansıtıyor ve beraberlerinde Makedonca ve Arnavutça karĢılıkları da verilmiĢtir. (2) Lâzım gideyim (zekeriya 1978:.38) Treba da odam/duhet të shkoj (3) O köylerde lazım büyük agitatsiya yapılsın (Jasˇar-Nasteva 1957: 149) vo tie sela treba da se napravi golema agitatsija/të këta fshatra duhet të bëhet agjitecion i madh 4 ve 5 numarali örnekler dilek kipine örnek verirken, 6. örnek çeĢitli fiil çekimlerinin arkasından gelen Ģart kipini gösterir. Bu çekimli fiiller standart Türkçede mastar cümleciği alırken, Makedon ve Arnavut dillerinde da/të cümleciği alır. (4) Çocok celdi ekmek alsın (Jusuf 1987: 132) ‘Çocuk ekmek almaya geldi’ (5) Başlayacam çelşam (Zekeriya 1976:.7) ‘Çalışmaya başlayacağım’ (6) Başladi yalan söylesa (Kakuk 1972: 246) ‘Yalan söylemeye başladı’ 7 ve 8. örnekler Slavca Ģablonları temsil eder. 7 numaralı örnekte Türkçe soru-ihtimal ifadesi, standart Türkçedeki karĢılığyla, yani Slavca ―mümkün mü‖ anlamındaki može li modeline dayanan olur mu cümlesiyle yer değiĢtirmiĢtir. Örnek 8‘de ise da-(dilek kipi) eki ve olumsuzluk ekiyle birlikte oluĢturulan Makedonca gelecek zaman 18 olumsuzu, BR Türkçesinde ona karĢılık gelen bir yapı tarafından aynen kullanılmıĢtır. (7) Olor mi sizde celam (Yusuf 1977: 67) = Size gelebilirmiyiz/Može li kaj vas da dojdeme‘ (8) Yoktur bizimle gelesin (Zekeriya 1976: 67) = Bizimle gelmeyeceksin / Nema so nas da odiĢ‘ Br Türkçesinde çeĢitli bağlaçların ödünç alınması ve kopyalanması edat yapılarının azalması ya da bertaraf edilmesi sonucunu doğurur. ĠliĢkilendiren veya düzenleyen bağlaçların söz dizimsel olarak kopyalanması, aynı zamanda Matras (1996) Tarafından da TartıĢılan bir konudur. (ayrıca bkz. Johanson 1975). Özellikle ‗ne‘ kelimesinin Makedoncadaki Ģto kelimesini model alarak, bir bağlayıcı olarak kullanımı dikkat çekiçidir. Örnek 9 ve 10‘da bu durum gösterilmektedir. (9) Çocoklar yemiĢlar pogacay em oumay ne cetırdım (Yusuf 1987: 108). Çocuklar getirdiğim poğaçayı ve elmayı yemiĢler. (10) Cetır o çitabi ne verdım sana (Sana verdiğim kıtabi getir) (Yusuf 1977: 65). Ne zaman ifadesinin Makedonca koga ve Arnavutçada kur kelimelerinden olduğu gibi , hem bir bağlaç hem de soru ifadesi biçiminde kullanımı, sıfat-fiil yapılarını ortadan kaldırmaya yarar (Kakuk 1972, Németh 1965: 110, Mollov ve Mollova 1966), (11) Ne zaman giitk sinemaya (Zekeriye 1976: 10-2) ‗Ne zaman ki sinemaya gittik.‘ Özellikle niçin kelimesi, soru ifadesi olarak kullanıldığı gibi, günlük Makedoncada zoşto/zaşto, Arnavutçada pse taklit edilerel, ‗çümkü‘ anlamında da kullanılmakatadır. (12) SıkılmıĢ, niçin padiĢadan bir ay mektup yok imiĢ (Kakuk 1972:261) ‗PadiĢahtan bir ay boyunca mektup alamadığı için endiĢelenmiĢ.‘ Teklit yoluyla kullanım örneklerine ek olarak, Arnavutçadaki se (ki, için) ve Slavcadaki a (ve /fakat) gibi ödünç alınmıĢ bağlaçların kullanımına birkaç örnek verelim (karĢ. Matras 1996): (13) Bu cece celemem se çok var isım (Yusuf 1977: 67) Bu gece gelemem çünkü çok iĢim var‘ (14) Bu adamın kerisi ülmiĢ a çocugi ufak kalmiĢ ‗Bu adamın karısı ölmüĢ ve küçük çocuğu kalmıĢ‘ Johanson (1975 ve Maras (1996) burada aynen alınarak kullanılan yapıların hakiki bir bypotaxis (adılların bağlaçlarla olan iliĢkisi) temsil edip etmeyeceği sorusunu ve ödünç alınmıĢ bağlaçları kullanmak için anlatım motivasyonları meselesini ortaya atarlar. Bu 19 örneklere BR Türkçesi kelime türetme sistemindeki baĢitleĢtirmeleri temsil etmektedr ki bu, mastar halindeki fiillere oluĢturulmuĢ yapılar lehine, sıfat-fiil formlarının dıĢarıda bırakılmasıyla gerçekleĢtirilmektedir ve teas halinde olduğu balkan diline onu daha da yaklaĢtırmaktadır. BR Türkçesi kelime sıralamsı da aynı zamanda temastan etkilenmiĢtir. Günlük standart Türkçe büyük ölçüde kelime sıralamasında yazı dilinde olduğundan daha fazla çeĢitliliğe imkan tanırken BR Türkçesi standart Türkçede belirlenmiĢ olan kelime sırasını belirlememiĢtir. Bu da (belirlenmiĢ kelime sırası konusunda ciddi bir özgürlük sunan) Hint-Avrupa temas dillerinin etkisiyle olmuĢtur. Örneğin standart Türkçe açısından Erol’dur iyi öğrenci dil bilgisi bakımından yanlıĢlık yoktur. (Zekeriya 1976: 7). BelirlenmemiĢ Br Türkçesinde bu cümlenin Ġnglizce karĢılığı ‗Erol is a good student‘ olacaktır (Makedonca Erol e dobar uçnik). Oysa standart Türkçede bu ifade daha ziyade, ‗Ġyi öğrenci olan Erol‘dur‘ anlamına gelmektedir. Bu nedenle Br Türkçesinde fiil , standart Türkçede olduğundan daha fazla cümlenin baĢında ya da baĢka bazı kesin olmayan konumlarda bulunur (Yusuf 1988: 132, YaĢar Nasteva 1970, Katona 1969, ayrıca Doğu Rumeli Türkçesi için Mollov ve Mollova 1966 ve Gagavuz dili için Doerfer 1959, Pokrovskaya 1979). AĢağıdaki örnekler Slav ve Arnavutça dili etkisi altındaki BRT‘nin tipik kelime sıralamasını gösterir (BaĢka örnekler için bkz.Teodosijeviç‘): (15) Babasi Ali‘nin her gün gider pazara alsın alma. (Ġbrahim 1982:53) ‗Ali‘nin babası her gün pazara elma almaya gider‘ (16) Açan idin Ohri‘de (Zekeriya ve Bugariç 1976:.14) ‗ohri‘de neredeydin (17) Oynadılar çoceklar bütün gün sokakta (Yusuf 1987: 132) BRT kelime hazinesi temas dillerinden çok yoğun bir biçimde etkilenmiĢtir(YaĢar-Nasteva 1957,1970). Sosyo-lingüstik durum göz önüne alındığında bu durum normaldir. Bulgaristan‘da hükumet daha da ileri giderek, yerel Türk lehçelerindeki Bulgarca kelimelerin sayısını artırmak için ‗yasak‘ Türkçe kelimeler ve onların ‗dogru‘ Bulgarca karĢılıklarını yayımlamıĢtır. (bkz. Rudin ve Eminow 1993). 1980‘li yıllarda azınlıklarla ilgili dil politikaları genel olarak komĢularına göre daha iyi durumda olan Makedonya, sınırları dahilindeki Türkçe ve Arnavutça yer isimlerinin yazılı basında kullanımına müdahale etmiĢ, örneğin Türkçe ve Arnevutça Manastır’a karĢılık Makedonca Bitola’da ısrar etmiĢtir (Freidman 1993a). Makedonya‘nın BR Türkçesi lehçelerinde her temas durumuna açık olmayan ve çevrelerine oranla daha kendine özgü olan kelime olguları mevcuttur. Yeni kelimeler türetme konusunda BR Türkçesi 20 yazılı basını bazen kraldan çok kralcı olabilmektedir. Yeni türetilmiĢ bir kelime Türkiye‘de itibar görmezken, BR Türkçesi yazılı basınında yer bulabilmektedir. Standart Türkçede Arapçadan alınan şey kelimesine karĢılık BR Türkçesinde nen kelimesinin kullanılması gibi (Teodosijeviç‘ 1987: 187). Belli bir konuya özgü gündelik BR Türkçesinin kelime hazinesi ile ilgili bir özelliği, temas dili tarafında ödünç alınan ve daha sonra değiĢtirilen kelimelerin tekrar ödünç alınmasıdır. Bu nedenle Makedon ve Arnavut dillerinin ―Türkçülüğü‖ BRT‘de, yeniden ödünç alındığında, temas unsurları olur: (18) piper = biber (Zekeriya 1976:.17,krĢ. Caferoğlu 1959: 250). (19) demirliya = demirli (Bayram 1987) BRT‘nin özellikleri, dil temasındaki etkileri, iĢleyiĢi ve ideolojisi bakımından biçok ilgi çekiçi soru ortaya koyar. Fonolojik açıdan en dikkate değer olgu, temas dillerinde temsil edilmeyen sessiz ve seslilerin dıĢarıda brakılmasıdır. Örneğin /ö/ ve /h/, tiz geri dar/i,/‘nin daha merkezi bir noktaya, ya da değiĢtirilmiĢ bir konuma gitmesi ve dental affricate olanh .c.‘nin ortaya çıkıĢı. Ön damak ünlülerinden önce velar harflerin palatal hale getirilmesi ve palatal affricate lerle kaynaĢması, aynı zamanda temas dillerindeki süreçle paralellikler gösterir. Tıpkı ikililerin bertaraf edilmesi ve /l/‘nin ele alınıĢı gibi sessel süreçlerde olduğu gibi BR Türkçesi lehçelerinin fonolojik envanteri, temas halinde oldukları Türkçe dıĢı lehçelerinkine oldukça benzer. Morfonoloji açısından, sesli uyumu sistemindeki karıĢıklık, muhtemelen eski kelimelerin yanında, aynı zamanda temas edilen dildeki sesli uyumu noksanlığını da yansıtır (genellikle lokatif yönünde olmak üzere). Datif ve lokatif karıĢıklığın, Türkçe kelime türetme Ģeffaflığının temasa açık olmadığı iddiasına karĢı ilginç bir örnek olmasına rağmen (krĢ. Johanson 1992: 231), Br Türkçesindeki kelime değiĢimleri etkilenmeden kalmıĢtır. Ne var ki kelime ve türeve iliĢkin olarak ele alınabilecek olan bu durum ve hitap ifadesi, bütün olarak BR Türkçesi kelime değiĢim sisteminin ciddi biçimde direnç gösterdiğini kanıtlıyor ( Çekimli fiil cümleciğinin çekimsiz cümlecikle yer değiĢtirmesi de kelime değiĢimini etkilemektedir. Ancak Ģimdiye kadar sadece kelime değiĢiminden söz dizimine doğru bazı bilgi türlerini nakletmek için bir değiĢim meydana geldi). Canlı varlıklar için kullanılan diĢil belirleyicilerin ödünç alınması örneğinde olduğu gibi, temas dillerinin farklılık gösterdiği yerlerde yada küçültme belirleyicileri örneğinde olduğu gibi, özellikle dikkat çekici yerlerde, türetme sisteminin kesinlikle etkilendiği bir gerçektir. Temas edilen 21 dillerde verimli olan doğal eklerin, ödünç alındıktan sonra verimliliklerinin abartılmıĢ olması da dikkat çeken bir durumdur. Standart Türkçe ve Balkan dillerinin en çarpıcı farklılıklarının göründüğü söz dizimi sahası, BR Türkçesinin güçlü uyum sağlama eğilimini göstermektedir. Ġsim cümlelerinde, datif ile lokatif iĢlevlerini karıĢtırma, tamlayan uyumunun Ģablonunu kopyalama ve tamlanantamlayan kelime sırasını kullanma eğilimi vardır. Fiil cümlesinde ise eğilim, çekimli (dilek/istek yada Ģart) formlarla mastarları ve analitik bağlaçlarla sıfat fiilleri değiĢtirme yönündedir. Soru ve olumsuzluk forumunun yerini bile bazen Slav modellere dayalı kelimeler alabilmektedir. Cümledeki kelime düzenine bakıldığında BR Türkçesinde kuvvetli bir temasın etkileri görülmektedir. Fonolojik sistemi etkilemiĢ olan yabancı kelimeler ve kopyalama yoluyla kullanım (cakque) dıĢında, kelime hazinesi ele alındığında, Ģimdi standartlaĢma merkezlerinin uzağında ve etki altında olan, ama bir zamanlar hakim dil olan BR Türkçesinin durumuna özgü olgular mevcuttur. Yabancı bir kelimeyi ödünç alan bir dilden, o kelimenin ödünç alındığı Ģekliyle yeniden ödünç alınması olgusu, hakimiyet iliĢkilerinde bir değiĢimi yansıtır. Benzer Ģekilde eskiden gündelik hayattan devlet idaresine kadar her alanda her çeĢit Slavca ifadenin kaynağı Türkçe iken, Ģimdi durum tam tersine dönmüĢtür. Slavca (ve sayısal üstünlüğün olduğu bölgelerde Arnavutça) BR Türkçesine pek çok ödünç kelime veren bir kaynak iĢlevi görmektedir. Bu durum, Arnavut etkisi karĢısında Slavca meselesini ve BR Türkçesinin sosyo-lingüistik konumu meselesini gündeme getirmektedir. Özellikle Batı Makedonya‘da Arnavutça ile Makedonca arasında amansız bir rekabet sürmektedir ki, bu yüzyılın baĢında biri kendini çoktan ispat etmiĢtir (Selišçev 1931: 11-12). Pek çok durumda dillerden herhangi biri temas olgusunun kaynağı olabilmekte ve asıl kökü birine atfedilmesi ısrar edilmekte, ideolojik renkler olabilmektedir. Dahası Türkçenin baĢka dilleri konuĢanlar tarafından sık sık benimsendiği gerçeği, BR Türkçesinin yeni bir kelime hazinesi edinmiĢ bir Balkan dili olarak değerlendirilebileceği yönündeki sorunu gündeme getirmektedir. 22 ÖZET Türkçenin Balkan dilleri üzerindeki etkisi hakkındaki araĢtırmalar, Balkan dil bilimi alanıyla ilgili en öncelikli konulardan biridir (Miklosich 1884) ve Türkçenin Balkan dilleri üzerindeki etkisi hakkında pek çok çalıĢma olmasına karĢın (bkz. Hazai ve Kappler 1999, Jas‘ar-Nasteva 2001), aksi yöndeki etki üzerine yapılan çalıĢmalar daha azdır (Tietze 1957, JašarNasteva 1957, Kakuk 1972, Ibrahimi 1982, Jusuf 1987, Teodosijeviç 1985, 1987, 1988, Johanson 1992, Matras 1990, 1996). Balkan Türkçesi lehçelerinin anlatımı (özellikle Bulgaristan‘dan; Erimer 1970, Gülensoy 1981, Hasan 1987,) genelde böylesi bir temas olgusunu ele almamıĢtır. Bu makalede, uygun olan civar bölgelere atıflarla birlikte Makedonya Cumhuriyeti‘nin Türkçe lehçeleri Batı Rumeli Türkçesinin parçası olarak (Németh 1956; bundan sonra BRT) tasnif edilerek, temas edilen diller açısından ele alınmaktadır (BRT‘nin kapsamlı bir kaynakçası için bkz. Hazai 1978: 115-22, Tryjarski 1976, 1990 aynı zamanda Asım 1976, Doerfer 1959, Eren 1968, Gülensoy 1993, Hafız 1976, Jas‘ar-Nasteva 1971/72, Jusuf 1987, Pokrovskaja 1964, 1974, 1979, Schmaus 1968). ABSTRACT The researches related to the effects of the Turkish language on the other Balkan languages are the prior topics in the field of the Studies of the Balkan Languages. On the other hand, researches about the effects of the contrary are few. In general, there is no link mentioned in the Studies of the Turkish Dialect in the Balkans. In this article, the Turkish Dialect in the Republic of Macedonia together with (also pointing on) the other dialects in its neighborhood are considered, and ranged as parts of the West Rumelian Turkish. 23 KAYNAKLAR Ago, A. 1987, Ġsveç‘te çalıĢmakta olan Makedonya‘nın Resne Bölgesinden Türk ĠĢçi Ailerinin KonuĢma Dilindeki DeğiĢmeler. BeĢinci Milletler Arası Türkoloji Kongresi: Tebliğler 1. Türk Dili, cilt 2. Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi. 7-15. Akan Ellis, B. 2000. ―Shadow Geneologies: Memory and Identity among Urban Muslims in Macedonia‖ Ph. D. Dissertation. The American University. Asım, M. 1976 ―Prizren civarında MamuĢa Köyünde Düğün Türküleri, I. Uluslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, C. I. 1-7. Ankara: Ankara Üniversitesi. Bayram, I. 1985. Sırp-Hırvat ve Arnavut Dillerinin Kosova Türk Ağızlarına Etkisi (Interview with Prof. Dr. Nimetullah Hafız). Birlik II/5. 15. Bernštejn, S. B. 1968 ―Les languages turkes de la Péninsule des Balkans et l‘union des langues balkaniques‖, Actes du Premier congrés international des études balkaniques et sud-est européens, C. VI. 73-79. Sofia: BAN. Birlik, Tri-Weekly Turkish-language newspaper published in Skopje. References have the following format: date. month. year: page. Boeschoten, H. 1991. Aspects of Language Variation. in: Turkish Linguistics Today, ed. by Hendrik Boeschoten and Ludo Verhoeven. Leiden: Brill. 150-76. Boretzky, N. 1975, 1976. Der Türkische Einfluss auf das Albanische. I-II. Wiesbaden: Harrassowitz. Brendemoen, B. 1984. A note on the retraction of labial front vowels in the Turkish dialect of Trabzon. Riepmočála: Esays in honor of Knut Bergsland. Oslo: Novus Forlag. 13-24. —, 1989. Trabzon Çepni Ağzı ve Tepegöz hikâyesinin bir Çepni varyanı. Trabzon Kültür Sanat Yıllığı 1988-89. 13-22. —, 1996, Phonological Aspects of Greek-Turkish Language Contact in Trabzon. Conference on Turkish in Contact, Netherland Institute for Advanced Study (NIAS), Wassenaar, 5-6 February, 1996. —, 1992. Some Remarks on the Vowel Harmony in a Religious dialect Text from Trabzon. In: Altaic Religious Beliefs and Practises, ed. by G. Bethlenfalvy. Budapest: Hungarian Academy of Sciences. 41-57. Bugariç, Recep. 1976. Dilimizi Öğrenelim: Sınıf IV. Skopje: Prosvetno Delo. —, 1978. Dilbilgisi: Sınıf VII. Skopje: Prosvetno Delo. Caferoğlu, A. 1959. ―Die anatolische und rumelische dialekte‖, Philologiae Turcicae Fundamenta, I. 239-260. Wiessbaden: Harrassowitz. —, 1964. ―Anadolu ve Rumeli Ağızları Ünlü DeğiĢmeleri‖, Türk Dili ve AraĢtırmaları Yıllığı Belleten, 1-33. 24 Doerfer, G. 1959 ―Das gagausische‖, Philologiae Turciae Fundamenta , I.260-71. Wiesbaden: Harrassowitz. Eckmann, J. 1962 ―Kumanova (Makedonya) Türk ağzı‖ , Németh armağanı 111-144 Ankara. Eren, ı. 1968. ―Manastır Türklerinin Bazı Hıdrelez Adetleri‖ , Türk kültürü, 6. 557-559. Erimer, K. 1970 ‗Anadoluve Rumeli Ağızları Üzerinde Bir Bibliyografya Denemesi‘ , Türk Dili AraĢtırmaları Yıllığı Belleten, 211-236. Friedman, V. A. 1982. Balkanology and Turcology: West Rumelian Turkish in Yugoslavia as Reflected in Prescriptive Grammar. Studies in Slavic and General Linguistics, C. 2, Amsterdam: Rodopi. 1-77. ––, 1985. Balkan Romany Modality and Other Balkan Languages. Folia Slavica, 7,3. 381-389. ––, 1986. Turkish Influence in Modern Macedonian: The Current Situation and Its General Background. Festschrift für Wolfgang Gesemann, Band 3, Beiträge yur Slavischen Sprachwissenshaft und Kulturgeschichte. (Slavische Sprachen und Literaturen Band 8), ed. by Helmut Schaller. München: Hieronymus. 85-108. ––, 1993a. Language Policy and Language Behavior in Macedonia: Background and Current Events, Language Contact, Language Conflict, ed. by Eran Fraenkel and Christina Kramer. Peter Lang: New York. 73-99. ––, 1993b. Macedonian. The Slavonic Languages. ed. by B. Comrie and G. Corbett. London: Routledge. 249-305. ––, 1996. the Turkish Lexical Element in the Languages of the Republic of Macedonia from the Ottoman Period to Independence. Zeitschrift für Balkanologie. C. 32. Gadžieva, N. Z. 1973. Osnovny puti razvitija sintaksičeskoj struktury tjurkskix jazykov. Moscow: Nauka. Gajdarži, G.A. 1973 Gaguzskij sintaksis. KiĢinau: ġtiinta. Gülensoy, T. 1981 Anadolu ve Rumeli Ağızları Bibliyografyası. (Milli Folklor AraĢtırma Dergisi Yayınları, No: 33). Ankara: Kültür Bakanlığı. ––, 1993. Rumeli Ağızlarının Ses Bilgisi Üzerine Bir Deneme. Kayseri: Erciyes Üniversitesi. Guzev, V.G. 1962 ―opisanie tureckogo govora sela Krepća tyrgovištenskogo okruga v Bolgarii‖, Balkansko Ezikoznanie 5, 2. 57-85. Hafız, N. 1985. kosova Türk Ağızlarında ―k>ç‖ ve ―g>c‖ Ünsüz DeğiĢmeleri. BeĢinci Milletlerarası Türkoloji Kongresi: Tebliğler1. Türk Dili, cilt 1. Ġstanbul: Ġstanbul Üniverstesi Edebiyat Fakultesi 12729. Hafız, T. 1976 ―Prizen‘de Türk Halk Türküleri ve Kaynakları‖, Türk Folkloru AraĢtırmaları Yıllığı, 116-140 25 Hasan, H. 1987. Yugoslavya‘da Türk Halk Edebiyatı Üzerine Yapılan Derleme Çeviri ve AraĢtırmalar Üzerinde Bir Bibliyografya. Türk Dili AraĢtırmalar Yıllığı Belletten.(1984). 315-38 Hazai, G. 1959/60 ―Beitraege zur Kenntnisder türkischen Mundarten Mazedoniens‖, Rocznik orientalistyczny, 23, 2. 83-100. ––, 1961 ―Contributions á l‘historie d‘une limite dialectale dans les Balkans‖, Orbis, 10. 15-19. ––, 1963. rumeli Ağızları Tarihinin Ġki Kaynağı Üzerine. Türk Dili AraĢtırmaları Yıllığı Belleten (Türk Dil Kurumu Yayınları 234) 117120. ––, 1964. ―Mes enquetes sur les parlers turcs des Balkans‖, Communications et rapports du Premier congres ınternatıonal de dıalectologıe generale, C. II. 85-90. Louvain: Centre ınternatıonal de Dialectologie generale de l‘Universite catholıque de Louvain. ––, 1978 Kurze Einführung in das Studium der Türkischen Sprache. Wiesbaden: Harrassowitz. Hazai, M. And G. Kappler. 1999. Der Einflus des Türkischen in Sudosteuropa., Handbuch der Südosteuropa-Linguistik, ed. By Uwe Hinrichs. Wiesbaden: Harrassowitz. 649-75. Ibrahimi, S. 1982. Ndikimi i gjuhes shqipe në rrafshin fonologjik të turqishtes së folur në maqedoni dhe Kosovë. Studime filologjikë 36 (19), 2. 51-61. Jašar Nasteva, O. 1957 ―Vlijanieto na makedonskiot jazik vrz albanskite I turskite govori vo Makedonija‖, Makedonski jazik, 7, 2. 147-64. –– 1969 ―Za nekoi fonoloski izmeni vo govorot na turskoto naselenie vo Gostivarsko‖, Godisen zbornik na Filozofskiot fakultet na Univerzitetot vo Skopje, 21. 339-44. ––, 1970 ―Turskiot govor vo gostivarskiot kraj‖, Zbornik za Gostivar, 269306. Gostivar: Sobranie na Opstinata Gostivar. ––, 1971/2 ―Bilingualitaet bei der tuerkischen Bevölkerung in der Gegend von Gostivar und dadurch bedingte phonologische Veraenderungen in ihrem Dialekt‖, Zeitschrift für Balkanologie, 8. 54-83. ––, 1986. ― Prilog kon prouçuvanjeto na Jurucite od Radoviško‖, Etnogenezata na Jurucite i nivnoto naseluvanje na Balkanot, ed. by Krum Tomovski et al. Skopje MANU. 125-146. ––, 1992. Soziolinguistische aspekte des makedonischen und der anderen sprachen in der Republik Makedonien. Welt der Slaven 37 (NS 16) 1/2 . 188-210. ––, 2001. Turskite leksicki elementi vo makedonskiot jazik. Skopje: Institut za makedonski jazik. Johanson, L. 1978/79 (=1981). The indifference stage of Turkish suffix vocalism. Türk Dili AraĢtırmaları yYıllığı Belleten. 151-56. (rep. 1991; Linguistische beitraege zur Gesamturkologie. Budapest: Akadémiai Kiadó. 71-76). 26 ––, 1975. Some remarks on Turkish ―hypotaxis‖. Ural-Altaische Jahrbücher 47. 104-18. (rep. 1991. Linguistische beitraege zur Gesamtturkologie. Budapest: Akadémiai Kadiò). ––, 1992. Strukturelle Faktoren in Türkischen Sprachkontakten. (Sitzungsberichte die wissenschaftlichen Gesellschaft an der Johann Wolfgang Goethe-Universitaet Frankfurt am Main Band XXXIX, Nr. 5). 163-299. Stuttgart: Farnz Steiner Verlag. Jusuf, S. 1987. Prizrenski Turski Govor. Prishtina: Jedinstvo. Kakuk, S. 1960 ―Constructions hypotactiques dans le dialecte turc de la Bulgarie occidentale‖, Acta Orientalia Hungarica, 11. 249-57. ––, 1972 ― LE Turc de la Macédoine de l‘Ouest‖, Türk Dili AraĢtırmaları Yıllığı Belletenö 57-194ç Kowalski, T. 1926 ― Osmanische-Türkische Volkslieer aus Mazedonien‖, Wiener Zeitschrift fur die Kunde des Morgenlandes, 33. 166-231. Manevic‘ , T. 1953/54 ―Prilog prucuvanju govora Juruka u Makedoniji‖, Južnoslovenski filolog, 20. 333-41. Matras, Y. 1990. On the Emergence of Finite Subordination in Balkan Turkish. Proceedings of the Fifth International Conference on Turkish Linguistics, SOAS, 17-19 August, 1990. ––, 1996. Layers of Convergent Syntax in Macedonian Turkish. Conference on Turkish in Contact, Netherlands Institute for Advanced Study (NIAS), Wassenaar, 5-6 February, 1996. Miklosich, F. 1884. Die Türkschen Elemente in den südost und ostoeuropaischen Sprachen in Denkschriften der K-Ak.d. wiss in Wien, phil. – Hist. k1. 34, 35, 38. Mollov, R and M. Mollova 1966 ―Parles turcs des rhodopes de 1‘Ouest au point de vue slavistique‖, Balkansko Ez‘koznanie, 11,1.121-36. Mollova, M.1962 ―Le future dans un parler turc de Bulgarie‖, Balkansko ezikoznanie, 5, 2. 87-97 ––, 1968 ―Parler turc de florina‖, Balkansko ezikoznanie, 13, 1.95-127. ––, 1970 ―Coincidenses des zones linguistiques bulgares et torques dans les Balkans‖ , Actes du 10 congrés international des linguistes (28 aout-2 septembre, 1967), 217-221. Bucharest: Romanian Acdemyof Sciences. Nedkov, V. 1986. Juruckite naselbi I naselenie vo istocna Makedonija., Etnogenezata na Jurucite i nivnoto naselenuvanje na Balkanot, ed. by Krum Tomovski et al. Skopje: MANU. 75-88. Neméth, J.1956 Zur Einteilung der tuerkischen Mundarten Bulgariens. Sofia: BAN. ––, Traces of the Turkish Language in Albania‖, Acta Orientalia Hungarica, 13. 9-29. ––, 1965 Die Tuerken von Vidin. Budapest: Akadémiai Kiadó. Nova Makedonija. Daily Macedonian-language newspaper published in Skopje. References have the following format: date, month, year:page. 27 Palikruseva, G. 1986. ―Etnografskite osobensti na makedonskite Juruci. in: Etnogenezata na Jurucite i Nivnoto naselenuvanje na Balkanot, ed. by Krum Tomovski et al. Skopje: MANU. 69-74. Pokrovskaja, L. A. 1964. Grammatika gagauzskogo jazyka. Moscow: Nauka. ––, 1974. Otraženie foneticeskix i garamatisticeskix sxoždenij balkanskix jazykov v tureckix i gagauzskix dialektax. Doklady i soobvcvenija sovetskix delegatov III Meždunarodnyj sezd po izuceniju stran JugoVostocnoj Evropy. Moscow: Nauka. ––, 1979 ― Nekotorye osobennosti sintaksisa gagauzskogo jazyka i balkansko-tureckih govorov‖, Problemy syntaksisa jazykov balkanskogo araela, 199-225. Leningrad: Nauka. Rudin, C. and A. Eminow. 1993. ―Bulgarian Nationalism and Turkish language in Bulgaria.‖ Language Contact-Language Conflict, ed. By Eran Freankel and Christina Kramer. New York: Peter Lang.43-47. Schaller, H. 1975. Die Balkansprachen. Heidelberg: Harrassowitz. Schmaus, A.1968 ―Türkische k‘~ g‘, ç ~ c in den Balkansprachen‖ ,Slavistische Srudien zum VI internazionalen Slavistenkongress in Prag, 170-82. Munich: Trofenik. Seliscvev, A. M. 1931. Slavjanskoe Naselenie v Albanii. Sofia: Makedonski naucen institut. Teodosijevic, M.1985.Yugoslavya‘da KonuĢulan Türkçenin SadeleĢtirilmesi ve EĢ Anlamlı Kelimelerin YanlıĢ Kullanılmasıç Birinci Milletler Arası Türkoloji Kongresiġ TebliĢler 1. Türk Dili, Cilt 1. Ġstanbul: Üniversitesi Edebiyat Fakültesi. 261-65. ––, 1987. Yugoslavya Türklerinin Basın Dili Üzerine Lengüistik Bir AraĢtırma. Türk Dili AraĢtırmaları Yıllığı, Belleten (1984). 167-213. ––, 1988. Jezik Ģtampe Turkse narodnosti u Jugoslavii (List ―Tan‖). Prilozi za orientalnu filogiyu 37 (1987). 91-118 Tietze, Andreas 1957 ―Slavishe Lehnwörter in der Türkishen Volkssprache‖, Oriens 10. 1-47 Tryjarski, Edward. 1976. Some Problems of Research on the Rumelian dialects. Studi Preottomanı e Orromanı. Naples: Ġnstituto Universitario Orientale. 219-24 Tryjarski, Edward. 1990. Balkan dialects. Hanbuch der Türkischen Sprachwissenschaft, ed. By Gy. Hazai. Wiesbaden: Harrassowitz. 414453. Yusuf, Süreyya. 1971. Dilimiz: Sınıf V Skopje: Prosvetno Delo. Zekeriya, Necati. 1971 Yaprak: Sınıf II Skopje: Prosvetno Delo. ––, 1976. Dilimizi Sevelim: Sınıf III Skopje: Prosvetno Delo. ––, 1978 Dilbilgisi: Sınıf IV Skopje: Prosvetno Delo. 28 Zekeriya, Necati and Recep Bugariç. 1976. Dilbilgisi: Sınıf VIII Skopje: Prosvetno Delo. MORPHOSYNTAX OF TURKISH FUNCTIONAL MORPHEMES /-k/, /-r/ and /-Ġ/ Oktay AHMED, PhD* Introduction The structure of Turkish words is: root(+suffix1(++suffix2(+suffix3(+...)))) Roots are self-expressive, so many times they are sufficient for themselves. Suffixes often are needed, but they are not necessary. Suffixes can narrow, broaden or change the semantics of the root. That‘s the main reason why morphology is very important linguistic branch for Turkish. In Turkish, ―morpheme‖ is a smallest piece of a word that can carry its own meaing or that can narrow, broaden or change the meaning of the root. Turkish morphemes can be: 1. expressive morphemes (i.e. roots); 2. functional morphemes (i.e. suffixes). Semanticaly it is very interesting to notice that some functional Turkish morphemes can have more than one behaviour on syntactic axis. This means that some functional morphemes have various functions on various syntactic context, even these functional morphemes have the same fonetic structure. This article is about various syntactic behaviours of three functional morphemes, i.e. of /-k/, /-r/ and /-Ġ/. 1. Syntactic behaviours of /-k/ * PhD in Linguistics. Department of Turkish Language and Literature, Faculty of Philology, University of “St. Cyril and Methodius” - Skopje, Macedonia. Email: <oktay@oktayahmed.com>. Web: <www.oktayahmed.com>. 29 The morphosyntax of the /-k/ functional morpheme is very interesting, as it has wide area of uses. Below are the syntactic behaviours of /-k/: 1.1. /-k/ as denominative suffix for nominalization. This is not frequent use of this morpheme. Newly derived noun expresses similarity. Not all mainstream Turkish linguists wrote about it. Even Ergin mentioned (Ergin, 177), Korkmaz in her masterpiece did not treated it (Korkmaz: 2003). For example: bebek <bebe+k !{Nr+dNsN} kabuk <kab+(u)k !{Nr+(AUX)dNsN} topuk <top+(u)k !{Nr+(AUX)dNsN} When vowel in final position, the /-k/ appends directly to it, while in other situation, an auxiliary close vowel enters before the suffix. 1.2. /-k/ as denominative suffix for verbalization. The use of this morpheme is very narrow and today could be seen only in few examples. Korkmaz claims that it comes from the Old Turkish, has the meaning of ―becoming‖-―formation‖, and forms intransitive verbs (Korkmaz, 115): acık- <aç+(ı)k- !{Nr+(AUX)dNsV-} birik- <bir+(i)k !{Nr+(AUX)dNsV-} gecik- <geç+(i)k- !{Nr+(AUX)dNsV-} gözük- <göz+(ü)k !{Nr+(AUX)dNsV-} The auxiliary close vowel is placed between the final consonant of the noon and the /-k/. 1.3. /-k/ as deverbal suffix for nominalization. In contrary to previous two situations, this morpheme have very frequent use in contemporary standart Turkish. When it comes to transitive or intransitive verbs, forms nouns and adjectives (Korkmaz, 84; Ergin, 188): adak <ada-k !{Vr-dVsN} bulaĢık <bu+la-Ģ-(ı)k !{Nr+dNsV-dVsV(recip)-(AUX)dVsN} çürük <çürü-k !{Vr-dVsN} düĢük <düĢ-(ü)k !{Vr-(AUX)dVsN} 30 elek <ele-k !{Vr-dVsN} yanık <yan-(ı)k !{Vr-(AUX)dVsN} The auxiliary close vowel is placed only between the two touching consonants, i.e. the final consonant of the noun and the /-k/. 1.4. /-k/ as deverbal suffix for verbalization. Today this morpheme is dead. Indeed, in Old Turkish was rarely used, too (Ergin, 215; Korkmaz, 127), such as in: duruk <dur-(u)k- !{Vr-(AUX)dVsV-} sürük <sür-(ü)k- !{Vr-(AUX)dVsV-} 1.5. /-k/ as personal suffix. This functional morpheme also can be used as a personal suffix, 1st plural. As a personal suffix of ―kparadigm‖, its inflection is to temporal suffix of past definite and modal suffix of conditional-desiderative: aldık <al-dı-k !{Vr-PASTd-1PLpers} bulsak <bul-sa-k !{Vr-CON/DES-1PLpers} geldik <gel-di-k !{Vr-PASTd-1PLpers} okuduk <oku-du-k !{Vr-PASTd-1PLpers} versek <ver-se-k !{Vr-CON/DES-1PLpers} yazsak <yaz-sa-k !{Vr-CON/DES-1PLpers} 2. Syntactic behaviours of /-r/ This functional morpheme gives various syntactic functions to the word, depending from the syntactic context. These are the functions that /-r/ can take on: 2.1. /-r/ as denominative suffix for verbalization. This is rarely used form of denominative suffixes for verbalization. Mainly it‘s used with single syllable onomatopoéia roots (Korkmaz, 120). Ergin wrotes a little bit more about this moprheme (Ergin, 183). In contemporary standard Turkish there are just limited examples for /-r/ with this behaviour, such as: aksır- <ak+sı+r- !{Nr+dNsN+dNsV-} belir- <beli+r- !{Nr+dNsV-} delir- <deli+r- !{Nr+dNsV-} öksür- <ök+sü+r !{Nr+dNsN+dNsV-} 31 üfür- <üf+(ü)r !{ !{Nr+(AUX)dNsV-} 2.2. /-r/ as deverbal suffix for verbalization. This is very frequent usage of the /-r/ with this characteristics. It is causative suffix (Korkmaz, 131). While Ergin says that it‘s not (Ergin, 183), Korkmaz claims that it‘s very functional and often used (Korkmaz, 131). Only few examples can be enough to illustrate this behaviour of /-r/: batır- <bat-(ı)r- !{Vr-(AUX)dVsVcaus-} doğur- <doğ-(u)r- !{Vr-(AUX)dVsVcaus-} geçir- <geç-(i)r- !{Vr-(AUX)dVsVcaus-} piĢir- <piĢ-(i)r- !{Vr-(AUX)dVsVcaus-} uçurtma <uç-(u)r-t-ma !{Vr-(AUX)dVsVcaus-dVsVdbl caus-dVsN} 2.3. /-r/ as suffix for aorist. When talking about /-r/, the very first function who is recalled is that of aorist. Of course, this is the most and very frequent usage of /-r/: ağlarız <ağ+la-r-ız !{Nr+dNsV-AOR-1PLpers} alırsın <al-(ı)r-sın !{Vr-(AUX)AOR-2SGpers} baĢarırım <baĢ+ar-(ı)r-ım !{Nr+dNsV-(AUX)AOR-1SGpers} gelir <gel-(i)r-[ø] !{Vr-(AUX)AOR-[3SGpers]} verirler <ver-(i)r-ler !{Vr-(AUX)AOR-3PLpers} yatarsınız <yat-(a)r-sınız !{Vr-(AUX)AOR-2PLpers} 2.4. /-r/ as suffix for participle. Participles are differently named in western sources (compare Aygen: 2002; Güngördü-Engdahl: 1998; Heusinger: 1996). The usage of /-r/ as participle is very limited today. Mostly expresses, if we can say so, aorist form of participles. This means that this is, in fact, the aorist form given above, but if in syntactic axis it comes before and describes in various ways the nouns, than its morphosyntactic function is to build participle forms. For example: giderler (<gider paralar) <git-(e)r+ler !{Vr-(AUX)PART+PL} görür (göz) <gör-(ü)r !{Vr-(AUX)PART} olur (Ģey) <ol-(u)r !{Vr-(AUX)PART} 32 severlerim (<(beni) sever insanlarım) <sev-(e)r+ler+im !{Vr-(AUX)PART+PL+1SGposs} yazar (adam) <yaz-(a)r !{Vr-(AUX)PART} In these examples, even participle morpheme is in final position, ―giderler‖, ―severler‖ and ―yazar‖ today are stereotyped as nouns. That‘s because the nouns which came after the participle form are dropped. On the other hand, participles belongs to the noun class. 2.5. /r/ as suffix for gerund. This is complex function of /-r/. When it is used before the particle ―gibi‖, so this complex form comes before a verb and acts like adverb, then we can talk about the function of gerund. This compound form is as follows: [/-r/ + gibi] = gerund Examples: Sema sınavda bilir gibi davrandı. Necati gözlüksüz de görür gibi oldu. Sanki çok okur gibi biliyor. NeĢe arkadaĢına sever gibi yapıldı. Bedri aniden rüya görür gibi oldu. The ―gibi‖ is particle, but they belong to nouns class. Under this circumstances, the /-r/ is a participle. But, when this participle and particle ―gibi‖ are used as a compound form before the verb, then it is a gerund. 3. Syntactic behaviours of /-Ġ/ Another, perhaps the most interesting functional morpheme which have various behaviours and functions on syntactic axis, is the close vowel morpheme /-Ġ/. Morphologicaly the same form, semanticaly has different meanings, depending from the syntactic context. Here are the various usages of this morpheme: 3.1. /-Ġ/ as denominative suffix for verbalization. As a non frequent morpheme, there are only few stereotyped examples. It was widely used in Old Turkish. Forms transitive and intransitive verbs (Korkmaz, 114). Here are few examples: ağrı- <ağır+ı- !{Nr+dNsV-} kaĢı- <kaĢ+ı- !{Nr+dNsV-} 33 taĢı- <taĢ+ı- !{Nr+dNsV-} uzun <uz+u-n !{Nr+dNsV-dVsN} 3.2. /-Ġ/ as deverbal suffix for nominalization. Ergin is absolutely right when it claims that this functional morpheme is relatively new in Western Turkish (Ergin, 192). I evidented just few examples in Old Turkish texts, indeed. Today, this is very frequent usage of the morpheme /-Ġ/. Its flexion mainly is to single syllable verbs (Korkmaz, 82). There are a lot of examples used in everyday life: kazı <kaz-ı !{Vr-dVsN} korkular <kork-u+lar !{Vr-dVsN+PL} koĢucu <koĢ-u+cu !{Vr-dVsN+dNsN} ölünün <öl-ü+(n)ün !{Vr-dVsN+(FUS)GEN} yazısının <yaz-ı+(s)ı+(n)ın !{Vr-dVsN+(FUS)3SGposs+(FUS)GEN} 3.3. /-Ġ/ as deverbal suffix for verbalization. Its flexion is to single syllable verbs (Korkmaz, 127). Today is not frequent in use and there are only few evidented examples: kazı- <kaz-ı- !{Vr-dVsV-} sürü- <sür-ü- !{Vr-dVsV-} 3.4. /-Ġ/ as accusative. When the non-derivative, but inflectional /-Ġ/ is appended to nouns and when this noun looks forward in syntactic axis for verb, then it is a case morpheme, i.e. accusative. Accusative is a case of nouns in sentences which are under direct influence of transitive verbs (Banguoğlu, 327). It is well treated in Grönbech (Grönbech, 123-141) and all other later Turkish and other linguists. From late works, Aydın, with his Chomsky-like approach, treats accusative in one of his articles (Aydın: 1997). Here are few examples of accusative function of /-Ġ/: gözlerimizi <göz+ler+(i)miz+i !{Nr+PL+(AUX)1PLposs+ACC} okulu <oku-l+u !{Vr-dVsN+ACC} 34 saçları <saç+lar+ı !{Nr+PL+ACC} sevgiyi <sev-gi+(y)i !{Vr-dVsN+(FUS)ACC} yerçekimini <yer[#]çek-(i)m+i+(n)i !{Nr[#]Vr-(AUX)dVsN+3SGposs+(FUS)ACC} 3.5. /-Ġ/ as possessive sufix. The characteristics of this function of the morpheme /-Ġ/ is that it is inflected to a noun, but before the case suffixes, and always needs an another noun or noun group before itself. The main differing point of this morpheme from the previous given accusative case, is this: semantical orientation of case suffixes is ―forward‖, while of this is ―back‖ in syntactic axis. To clarify: case suffixes needs verb, forward in syntactic axis, while possesive suffixes needs noun element, back in syntactic axis. In this position, /-Ġ/ is a possessive suffix, 3rd singular. Just a few examples: baĢı <baĢ+ı !{Nr+3SGposs} çantasını <çanta+(s)ı+(n)ı !{Nr+(FUS)3SGposs+(FUS)ACC} kitapları <kitap+lar+ı !{N+PL+3SGposs} sevincini <sev-(i)n-ç+i+(n)i !{Vr-(AUX)dVsV(passv)-dVsN+3SGposs+(FUS)ACC} yaĢını <yaĢ+ı+(n)ı !{Nr+3SGposs+(FUS)ACC} Among two vowels, i.e. the final vowel of a noun and the vowel of possessive suffix, 3rd singular, always is used the fusion consonant ―s‖. This is the only distinctive sign when we do not have another or enough other words in syntactic axis. Compare these examples: 3rd singular, possessive suffix koĢusu <koĢ-u+(s)u !{Vr-dVsN+(FUS)3SGposs} ĢiĢesi <ĢiĢe+(s)i !{Nr+(FUS)3SGposs} Ütüsü <ütü+(s)ü !{Nr+(FUS)3SGposs} Accusative, case suffix koĢuyu <koĢ-u+(y)u !{Vr-dVsN+(FUS)ACC} ĢiĢeyi <ĢiĢe+(y)i !{Nr+(FUS)ACC} ütüyü <ütü+(y)ü !{Nr+(FUS)ACC} 35 Concluding Remarks Morphology is impossible to be totally independent from the syntax or syntactix axis. In contrary, more often the syntactic context determines the behaviours and, as such, the functions of the functional morphemes. Many Turkish functional morphemes have more than one functions, but just few of them have at least five different functions. In this short article, I tried briefly to give a synthetical cut of functional morphemes /-k/, /-r/ and /-Ġ/, with all of their five different functions. Sometimes these functions are determined by intra-causes (morphologic axis) and sometimes by inter-causes (inter-lexic dependence on syntactic axis). Türkçe‟de /-k/, /-r/ ve /-Ġ/ Görevli Morfemlerin Morfosentaksı (Özet) Morfolojiyi sentaks veya sentaktik eksenden tamamen bağımsız tutmak imkânsızdır. Tam aksine, çok sık olarak sentaktik bağlam, görevli morfemlerin davranıĢını ve görevlerini belirler. Türkçe‘de birçok görevli morfemin birden fazla görevi olmasına rağmen, sadece birkaçının en azından beĢ tane farklı görevi vardır. Bu kısa makalede /k/, /-r/ ve /-Ġ/ görevli morfemlerin, tüm beĢ farklı görevleriyle beraber, sentaktik kesitini kısaca vermeye çalıĢtım. Bazen bu görevler iç etkenlerle (morfolojik eksende), bazen de dıĢ etkenlerle (sentaktik eksende sözcükler arası bağımlılıkla) belirlenmiĢtir. 36 ABBREVIATIONS : previous form is verb + : previous form is noun < : beginning of 1st level of analysis, morphological level ! : beginning of 2nd level of analysis, morphosyntactic level {} : morphosyntactic analysis is placed among these signs [#] : uniting sign in compound forms ACC : accusative case AOR : aorist AUX : auxiliary vowel : causative caus CON/DES : conditional-desiderative dbl caus : double causative dNsN : denominative suffix for nominalization dNsV : denominative suffix for verbalization dVsN : deverbal suffix for nominalization dVsV : deverbal suffix for verbalization FUS : fusion consonant GEN : genitive case N : noun Nr : noun root PART : participle PASTd : part definite : personal suffix pers PL : plural : possessive suffix poss : reciprocive recip SG : singular Vr : verb root 37 38 REFERENCES Aydın, Özgür (1997), ―Türkçe‘de Belirtme Durumu Ekinin Öğretimi Üzerine Bir Gözlem‖, Türk Dili, 52: 5-17. Aygen, Gulsat (2002), ―Are There ―Non-Restrictive‖ Prerelatives in Turkish?, Harvard Working Papers in Linguistics, Harvard University. Banguoğlu, Tahsin (1990), Türkçenin Grameri, Ankara: TDK Yayınları. Ediskun, Haydar (1992), Türk Dilbilgisi, Istanbul: Remzi Kitabevi. Ergin, Muharrem (2002), Türk Dil Bilgisi, Istanbul: Bayrak. Grönbech, K. (1995), Türkçenin Yapısı, Çeviren: Mehmet Akalın, Ankara: TDK Yayınları. Güngördü, Zelal; Engdahl, Elisabet (1998), ―A Relational Approach to Relativisation in Turkish‖, Proceedings of Joint Conference on Formal Grammar, Head-Driven Phrase Structure Grammar, and Categorial Grammar, Saardbrücken (Germany). Heusinger, Klaus von (1996), ―Turkish Relative Participles - A Reanalysis in Categorial Grammar‖, Fachgruppe Sprachwissenschaft, Universität Konstanz. Koç, Nurettin (1990), Yeni Dilbilgisi, Istanbul: Inkılâp Kitabevi. Korkmaz, Prof. Dr. Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi), Ankara: TDK Yayınları. 39 Metal desteksiz Porselen-IPS Empress 2 Prof.Dr. Erol Sabanov* Giris DiĢlerin düzgün anatomik ve morfolojik dizilimi, doğal görüntüsü ve diĢlerin güzel rengi, sağlıklı bir gülümsemenin ortak özellikleridir. Sağlıklı bir gülümseme çekicidir ve yine sağlıklı bir vucudun dıĢarıdan görülen bir iĢaretidir. YetiĢkin bireylerin %92`si çekici bir gülümsemenin sosyal hayatları için önemli olduğunu düĢünmektedirler. %85‖i ise kötü bir gülümsemenin kiĢileri itici kıldığını savunmaktadır. Ġnsanların sadece %50‖si kendi gülümsemesindem memnun olduğunu, diĢ hekimlerinin %92`si ise diĢ tedavisi için baĢvuran hastaların estetiğe yönelik hizmet istediklerini vurgulamaktadır. Yukarıda bahsedilen nedenlerden dolayı dental endüstri hastaların estetik ihtiyaçlarını karĢılayacak malzeme üretimi için çok sayıda araĢtırma yapmaktadır. Bu malzemeler diĢin bir organ olarak tüm fizyolojik ve biyolojik ihtiyaçlarını karĢılamak zorundadır. Bu doğrultuda Ivoclar firması 10 yıl önce estetik diĢhekimliği için metal desteksiz olan IPS Empress sistemini geliĢtirdi. Bu malzeme ile diĢlerin en doğal görüntüsünü elde etmek mümkün olmuĢtu fakat küprü tarzı protetik tedavilere olanak vermiyordu. Mevcut sistem üzerine araĢtırmalarını sürdüren firma birkaç yıl önce IPS Empress 2 sistemini geliĢtirdi. IPS Emprss 2 bastırlmıĢ metal desteksiz porselen olup çiğneme esnasında oluĢan tüm basınçlara dayanıklılık göstermektedir. Aynı zamanda son derece estetik olup diĢin en dogal görüntüsünü taklit etmektedir. ____________________________ *Kiril ve Metodiy Üniv. DiĢ Hek.Fak. Öğretim Üyesi Protetik DiĢ Tedavisi Uzmanı 40 IPS Empress 2`nin yapısı IPS Empress 2 kimyasal formülü SiO2-Li2O olan lityum disilikat cam porselen ve doğal diĢin yapısında bulunan fluoroapatitten oluĢmaktadır. Lityum disilikat karıĢımda ana komponenttir ve oranı fluoroapatitten %60 daha fazladır. IPS Empress 2`nin özellikleri IPS Empress 2 IPS Empress‖ten 3 kat daha güçlüdür ve sertliği 350-450 Mpa dır. Bu sertliği lityum disilikat, optik özellikler olan geçirgenlik (saydamlık) ve kameleon efektini ise kristal yapıda olan fluoroapatit vermektedir. Protetik olarak restore edilen diĢlerin agızdaki diğer diĢlere estetik olarak adapte olmasını kameleon efekti sağlamaktadır. Kullanım endikasyonları 1. Ön bölgede tek diĢ kronları 2. Arka bölgede tek diĢ kronları 3. Ġkinci küçükazı diĢinin son taĢıyıcı olması Ģartiyle üç üyeli köprüler 4. Ġnley- Onley 5. Vestibuler fasetler (Veneers) IPS Empress 2`nin avantajları 1. Tam köprü yapımı için yeterli sertlik 2. Mikroskop altında incelendığinde mikroporozitesi olmayan kristel ağ sayesinde çatlamaya dayanıklı 3. Ağızdaki diğer materyallerle kullanımına olanak sağlayan kimyasal reaksiyonlara dayanıklı yapısı 4. DiĢ minesine yakın abrazyon özelliği 5. yüksek geçirgenlik ve kamelaon efekti 6. Marjinal diĢetini zedelemeyen ideal kenar uyumu 7. Mükemmel estetik 8. Konvansiyonel biçimde simante edilebilme özelliği 41 Klinik ĠĢlenmesi Protetik diĢ restorasyonlarında stabilite sürekilik ve estetiğin sağlanmasında basamaklı kesimin çok büyük önemi var. Bunun için diĢ kesimi, demarkasyon çizgisi denilen bir preparasyon basamağı ile yapılmalı ve bu basamağın IPS Empress 2 için shampher Ģeklinde olması tercih edilmektedir. Shoulder tipi basamakta daha fazla sert diĢ dokusu kesildiğinden ve uyumlama sırasında mikroboĢlukların çok olabilmesinden dolayı tercih edilmemelidir. KesilmemiĢ diĢ dokusu ile basamak arasındaki açı 140º basamak derinliği ise 1-1.5 mm olmalıdır. Sınırı ise gingival sulkusun 1.5 mm içinde ve diĢin anatomik-morfolojik yapısını takip etmek zorundadır. DiĢin yüzeylerinde geçiĢi sırasında sivri kenar ve köĢe, ölü açılar ve basamaklar olmamalıdır. IPS Empess 2 ile iĢlenmiĢ tek diĢ krononda preparasyon Sert diĢ dokularından alınması gereken minimal miktarlar Ģunlardır: 1. Basamak bölgesinde 1 mm 2. DiĢin orta üçlüsünde 1.5 mm 3. Ġnsizal kenarda 2 mm 42 Vestibuler faset (Veneers) yapımı için preparasyon 1. Vestibul tarafta minimum 0.6 mm sert dokuda kesim yapmak 2. Okluzal ve Ġnsizal bölgede 1-1.5 mm kesim 3. Preparasyon sınırını marjinal gingiva çizgisinde sonlandırmak Daha yüksek çiğneme kuvveti gelen bölgelerde IPS Empress 2nın dayanıklı olabilmesi için diĢ dokularında daha fazla kesim yapılabilir. Ġnley ve Onley için preparasyon 1. Fissür boyunca 1.5 mm derinlikte preparasyon 2. Okluzal ve aproksimal yüzeyler arasındakĢ açı dik olmalı 3. Onleydeki preparasyonda diĢlerin tuberlerine yer acılması amaciyle okluzal yüzeylerde 2 mm doku kaldırılır. 43 Köprü TaĢıyıcıları için preparasyon ilkeleri Tek diĢ kronlarındaki preparasyon kuralları geçerlidir. IPS Empress 2 den sağlıklı bir köprü elde etmek için bazı ölçümlerin yapılması gerekmektedir. Bu ölçğmler için periodontal sond kullanılır. Bu Ģekildeki bir protetik çalıĢma için klinik kronların belli bir yüksekliği olmalı ve anterior bölgede iki diĢ arasındaki temas yüzeyi bukkal taraftan ölçüldüğünde 4 mm olmak zorunda (foto). Ölçü alım metodu Standard ölçü kaĢıkları ile konvansiyonel ölçü metodları kullanılmaktadır. Ġki fazlı ölçü sistemi kullanılması tavsiye edilmektedir. 44 Laboratuar iĢlemleri IPS Empress 2 sistemi değiĢik renk ve tonlarda üretilir ve Ģu ürünlerden oluĢur: 1. DeğiĢik renklerde porselen bloklar 2. Dental.servikal.insizal. ve saydam tonlarda porselen boyalar 3. Parlatmak için porselen renkler 4. Uygulama için özel kitleler 5. IPS 500 veya 600 fırın 6. Ġnveks sıvı 7. Renkleri sürmek için fırca seti 8. Renk seçimi için anahtar IPS Empress 2 de iki çalıĢma metodu var: 1. Katman Ģeklinde uygulama metodu 2. Boyama metodu BitmiĢ kron veya köprülerin simantasyonu BitmiĢ olan iĢler hasta ağzında denenir ve eğer bir sorun yoksa simantasyon aĢamasına geçilir. Ġki tür simantasyon metodu kullanılabilir: konvansiyonel veya adheziv metod. Metodun seçimini hekim veya ikisinden birinin uygulanması için mevcut olan Ģartlar brirler. 45 Özet Modern diĢhekimliği ve dental endüstri, protetik restorasyonların diğer doğal diĢlere en mükemmel estetik uyumu sağlayacak malzemelarin bulunmasını hedeflemektedir. Metal desteksiz porselen bunun bir göstergesidir. IPS Empress 2 aynı zamanda estetik diĢhekimliği sistemi olarak da bilinmektedir. Metal desteksiz köprü yapımında kullanılabilmesi ise estetik diĢhekimliği için çok büyük bir adımdır. Yapımındaki basitlik ise geniĢ hasta kitlelerine ulaĢmasını sağlamaktadır. Abstract Modern dentistry and dental industry aim to produce highly estetic materials that will allow prosthetic restorations to immitate natural teeth. Non-metal ceramic is a proof of this development. IPS Empress 2 is also known as a system of estetis dentistry. Availability in making bridge restorations without metal support is a big step for dentistry. Simple working abilities make this material to be widely used among patients. 46 Kaynaklar 1. Signature Ġnternational, 4,1. 1999. 2. Sornsen J.A., IPS Empress crown system. Three year clinical trial results. J Calif Dent Assoc 1998.26(2).130-136. 3. Saverance Gç Introducing a lithium disilicate restorative, anceramic alternative. Signature 1998.5(3).1-3. 4. Studer S., Scharer P., Seven year clinical results of IPS Empress inlays and onlay. J Dent Res.7 Abstract. 47 DĠN EĞĠTĠMĠ FELSEFESĠNĠN PSĠKOSOSYAL OLGUSU Dr.Numan YUSUF ARUÇ* Ġnsan, yaratılıĢı özel, kendisine mahsus ayrıntılar taĢıyan, mizac ve karakter içeren ve de kendisini bütün varlıklardan ayıran sıfatlarla bezenmiĢ psikososyal bir varlıktır. Varlığı hayatı kapsayan bütün maddi ve manevi boyutları içermekte, yaratılıĢ biçimi varlığın bütün Ģekillerini kendinde meczetmiĢ ve kainatta hakim olan fıtrata uygun fıtrat üzerine yaratılmıĢtır. Ġnsan mahza et, kan ve kemikten oluĢan bir varlık değildir. Varlığı çok derin boyutlar, manevi ve ruhi alemler taĢıyan kosmik bir varlıktır. Varlıksal boyutunu sadece maddeten gördüğümüz maddi boyutu oluĢturmamaktadır. Ġnsanın maddi aleminin ötesinde çok daha girift, karmaĢık, duyu organlarla keĢfedilmeyen ve akılla çözülemiyen, akıl alanının ötesini oluĢturan bir alemi daha vardır, o da ruhi alemdir. Ġnsanın bu boyutu insanın manasını oluĢturmakta, insana değer ve kıymet vermektedir. Ġnsanın keĢfedilmeyen özelliğinin kaynağı iĢte burda yatmaktadır ki, insan her zaman bütün bilimsel, dini ve ilmi araĢtırmaların gündeminden düĢmeyerek öncelikli ve özel araĢtırma kapsam alanını oluĢturmaktadır. Doğu ve batıda yani bütün yeryüzündeki bilim adamları, azıcık araĢtırmaya meyilli olanların ve de yapılan araĢtırmalar konusunda birazcık fikir sahibi olmak isteyenlerin en çok merak ettikleri husus ve alan insanın psikososyal alemidir. Ġnsan ulvi ve sufli, hem düĢünen hem de hisseden bir yaratık olarak aynı zamanda amel yapan, tutum sergileyen ve de tavır koyan, his, akıl, irade ve de vicdan sahibidir. Ġnsan psikolojisiyle ilgilenen herkes onda ayrı cinsten ve hatta birbirine zıt özelliklerin görüldüğünü farketmiĢtir. Bunların bazısı alt, sufli ve hayvanidir. Diğerleri yüksek, ulvi ve insani duygulardır. Psikolojisi hangi yönden tetkik edilirse edilsin bazı cihetlerden hayvan, bazılarından da melek gibidir. Ġnsanı hayvan omalktan kurtaran ve meleklerden üstün kılan Allah‘ın hiçbir yaratığa vermediği, kaynağı ruh olan ve aynızamanda psikolojik alemin mihenk taĢı, ölçüsü ve de değer mizanı olan akıldır. *MANU-Makedonya Bilimler ve Sanatlar Akademisi-Ġlmi AraĢtırmacı 48 Akıl insanın ruhi yeteneklerinden biridir. Ruh anlaĢılmadan akıl anlaĢılmaz, akıl çalıĢmadan da ruh keĢfedilemez, bilinemez. ĠĢte bilimle din, akıl ve ruh boyutunda, kavram ve nosyonunda buluĢmaktadır. Ne din sadece ruhla ilgilenmekle hedefine varmıĢ ve de fonksiyonunu tamamlamıĢ olamaz, ne de bilim sadece akılla ve aklı keĢfetmekle gayesine ulaĢmıĢ ve de fonksiyonunu tamamlamıĢtır. Ruh kabul edilmeden, anlaĢılmadan akıl anlaĢılmaz ve de akıl kabuledilmeden, çalıĢtırılmadan ruh kavranmaz. Yukarıda zikrettiğimiz hususlar ıĢığında din eğitiminin felsefesini, felsefi dokrinler karĢısında dini düĢünceyi içermekten ziyade sosyal psikoloji ıĢığında dini düĢünceyi ve yaĢayıĢı açıklamak olarak ortaya koymak daha yerindedir. Çünkü bütün dini inanç ve davranıĢların temelinde insanın ruhi cephesinin özellikleri çok önemli yer tutmaktadır. Din insanın üzerinde inanç ve ibadet olarak bir takım vazifeler yükler ki, temel hedef insan ve sosyal tabiat üzerinde insanın psikososyal alemini denge ve fıtrata uygun belli bir nizamda tutmaktır. YetiĢkin insanlardaki ruhi davranıĢların bilinmesi yanında yetiĢmekte olan insanların çeĢitli yaĢ dönemlerindeki ruh ve beden tezahürlerinin bilinmesi de Ģarttır. Din eğitiminin temel hedefi, yetiĢmekte olan nesillere ruh ve beden geliĢimini dikkate almak, onların duygu, zihin ve hayacanını korumaktır. Ġnsanı çocukluktan olgunluğa kadar bedeni geliĢmeler yanında ihmal edilemiyecek bir alan da ruh sağlığını korumaktır.1 Din eğitimi, ruhu ve karakteri oluĢturuyor, ferde ve millete bütün değerleri kazandırmaktadır. Bir milletin bütün yaĢayıĢ ve düĢünüĢüne ait değerleri nesilden nesile aktararak nesiller arasındaki bağı kuvvetleĢtirmektedir, nesiller arasında devamlılığı ve de anlayıĢ yakınlığını ve ahengini korumakta, milli Ģuurun devamını ve geliĢmesini sağlamaktadır. Din fert açısından, insanın iç dinamizmine yardımcı olmakta, her canlı gibi yaĢam mücadelesi veren insanoğlu, bu mücadelesinde en büyük desteği din eğitiminden kazanmaktadır. Zamanımızdaki çok karmaĢık sosyal, ekonomik ve kültürel ortamın içinde ruh ve beden sağlığını koruyarak, baĢarılı ve mutlu olmak için de din eğitimine muhtaçtır. Ġnsandaki dayanma gücünü pekiĢtirmek, iyimserliği, ümit ve ideali sağlamlaĢtırmak, günümüzdeki Ģartlar daha çok 1 Halis AYHAN, Din Eğitimi ve Öğretimi, Ġstanbul, 1997, s. 20. 49 hissedilmektedir. Çünkü can sıkıntısı, kötümserlik, ümitsizlik, kendine güvensizlik, geçimsizlik almıĢ baĢını gidiyor. Bu gibi olumsuzluklar herkesde hakimdir, insanlar çok çetin ve sıkıntılı içtimai ve iktisadi olayların içinde baĢarılı olmanın yolunu aramaktadır. ĠĢta inanan insan her durumda dengeli, baĢarılı ve ümitli olmanın iç huzurunu duyar, ruhundaki temel ihtiyacına cevap vermektedir. Ġnanma arzusunu tatmin ederek iĢe baĢlayarak bütün kabiliyetlerini sağlıklı bir Ģekilde geliĢtirir. Allah inancı olmasa her Ģey fıtri yapısını bozar ve sıkıntıların en büyük kaynağı olur. Çünkü cismani ve maddi meselelerde yalnız ferdi çıkarlar, Ģehevi arzular, dünyevi ihtiraslar hakim olacağından fertlerin ruh sağlığı hızla bozulur. Böylece içtimai adalet ve huzuru sağlamak ve tesisetmek ancak hayal olur ve mümkünattan uzak kalmıĢolur. Din Eğitimi insana Allah inancını öğreterek hayatının değerini ve üstünlüğünü anlatıyor. Ġnsanın sıradan bir varlık olmadığını, yemek, içmek ve çoğalmak suretiyle yaĢayan ve zamanı gelince ölen, yok olan bir varlık olmadığını öğreterek, hayatına dünyada ve ebedi alemde bir anlam kazandırmak istiyor. Ferde hayatını düzene koymak için bazı ilkeler kazandırır. Maddi ve manevi, eĢya ve olayları Allah‘ın iradesine uygun yorumlayarak kendisini sıkıntıya koymayarak mutluluğunu tesisetmeye çalıĢır. Akıllı ve inanan kiĢi, eĢya ve olaylar karĢısında olduğu gibi bütün düĢünce, sezgi ve hayal alanlarında da değiĢen ve geliĢen her türlü Ģartlar altında da, fizik ve fizik ötesi alemin anlaĢılmaz konusunda da, Ģartların gereğine göre düĢünen ve davranıĢlarını isabetle ayarlayan bir kimsedir. Fert hayatında huzur ve uyum içinde olan, iman ve aklını kullanan kimse sosyal hayatta da uyumludur. Din iyi ve doğru olan hedefler gösterir.Toplumun moral ve ahlaki değerlerini sağlayarak, uyumlu, ahenkli ve nazik bir topluluk oluĢturur. Toplumun hamuruna iyilik mayası ancak din eğitimi ile gerçekleĢir. Akıllıca yapılan din eğitimi, toplumda iyilikleri, sosyal adaleti ve dayanıĢmayı desteklediği gibi, hertürlü kötülüklerin, fuhuĢ, içki ve kumar alıĢkınlıklarının azalmasına da yardımcı olur. Bu alanda bütün insanlar, özellikle yetiĢmekte olan gençler ençok dini moral desteğine muhtaçtır. Ġnsan hayatının hem psikolojik, hem de din bakımından en önemli kavramı sevgidir. Buradan hareketle kardeĢlik duygusunu, insan sevgisin, hayvan ve tabiat sevgisini gelĢtirmek için büyük bir çalıĢma sahası teĢkil etmektedir. Ana baba ile çocuklar, daha geniĢ olarak dünyadaki fertler arasındaki iliĢkilerde sevginin praktik bakımdan sağlanması çok büyük mana ve değeri vardır. Bu duygunun 50 geliĢtirilmesi, istenildiği derceğe ve ölçüye çıkarılması ancak dinin öğrettiği Allah sevgisine bağlıdır. Din eğitimi insanlardaki ruhi sıkıntıları gidermekle ve insanın cemiyetle bütünleĢmesini sağlayarak kendi psikjososyal temelini sağlayarak gayesine ulaĢmıĢ olacaktır. HeĢeyden önce ana gayesinin ruh sağlığını geliĢtirmek ve de kiĢinin sosyalleĢtirmesini sağlamaktır. Cemiyetin kabulettiği veya aldığı değer hükümleri, yetiĢmekte olan çocuklara kazandırmak okul eğitiminin baĢlıca hedefidir. Fert, içinde yaĢadığı cemiyetin değerlerini ne ölçüde benimserse o ölçüde uyumlu ve huzurlu olur. KiĢinin yaĢadığı çevre ve toplum ile ters düĢmeyen, inandığı değerleri ve inançları olamlıdır.2 Toplumun değer hükümlerinin en iyi öğretileceği ve yaĢanacağı yer okuldur. Okulda bu Ģekilde bir öğretimle yetiĢen çocuk zamanla bunu benimseyerek kendini değerlerle aynileĢtirerek samimi bir Ģekilde cemiyetine bağlanır, kendi milletinin hizmetine severek verir, iyi bir vatandaĢ olur. Topluma hizmeti hakka hizmet olarak kavrayarak kendine en büyük ideal haline getirir.3 Buna göre okulların öğretim seviyesi ne olursa olsun milli ve manevi değerlerin temellerini teĢkil eden dinin yeterince öğretilmesi zorunludur. Ancak bunun eğitim ilke ve usullerine uygun birĢekilde psikoloji ve pedagoji ilimlerinin gösterdiği doğrultuda olması ilmi bir zarurettir. Okullarda din eğitimi çocukların milli ve manevi değerlere bağlı olarak yetiĢmelerini temin etmenin yanında okulların amacına ulaĢmasına da yardımcı olur.4 ĠĢte genel eğitim felsefesi ile din eğitiminin felsefi olgusu milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliĢtiren nesiller yetiĢtirmede ve bunları davranıĢ haline getiren fertler oluĢturmakta birleĢmektedir. Özellikle ortak hedef ve gayeleri, beden zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı Ģekilde geliĢmiĢ bir kiĢiliğe ve karaktere sahip kiĢiler geliĢtirmektir. 2 Atalay YÖRÜKOĞLU, Çocuk Ruh Sağlığ, Ankara, 1980, s. 5. 3 Amiran Kutkan BĠLGĠSEVEN, Sosyolojik Açıdan Eğitim Yolu ile Kalkınmanın Esasaları, Ġstanbul, 1972, s. 118. 4 Beyza BĠLGĠN, Türkiye’de Din Eğitimi, Ankara, 1980, s. 53-54. 51 ÖZET Ġnsan hayatının hem psikolojik, hem de din bakımından en önemli kavramı sevgidir. Buradan hareketle kardeĢlik duygusunu, insan sevgisin, hayvan ve tabiat sevgisini gelĢtirmek için büyük bir çalıĢma sahası teĢkil etmektedir. Ana baba ile çocuklar, daha geniĢ olarak dünyadaki fertler arasındaki iliĢkilerde sevginin praktik bakımdan sağlanması çok büyük mana ve değeri vardır. Bu duygunun geliĢtirilmesi, istenildiği derceğe ve ölçüye çıkarılması ancak dinin öğrettiği Allah sevgisine bağlıdır. Din eğitimi insanlardaki ruhi sıkıntıları gidermekle ve insanın cemiyetle bütünleĢmesini sağlayarak kendi psikjososyal temelini sağlayarak gayesine ulaĢmıĢ olacaktır. HeĢeyden önce ana gayesinin ruh sağlığını geliĢtirmek ve de kiĢinin sosyalleĢtirmesini sağlamaktır. ABSTACT Love is the most important notion of human life, both from psychological and religious aspect. In order to develop the fellowship among human beings, animals love, and the love for the nature, love appears to be a wide field of study. To enable the practice of love between the parents and their children, or between the individuals in the world is really valuable and meaningful. To develop this feeling and bring it to the wanted degree can only be possible by the love felt for the God. The education of religion sweeps away the psychological problems of the individual by enabling him to unify with the society, and establishing his spiritual basis enables him reach its aim. Above all, it helps the individual socialize and improve his psychological and spiritual health. 52 KAYNAKÇA AYHAN, Halis, Din Eğitimi ve Öğretimi, Ġstanbul, 1997. BĠLGĠSEVEN, Amiran Kutkan Sosyolojik Açıdan Eğitim Yolu ile Kalkınmanın Esasaları, Ġstanbul, 1972. BĠLGĠN, Beyza Türkiye’de Din Eğitimi, Ankara, 1980. YÖRÜKOĞLU, Atalay Çocuk Ruh Sağlığ, Ankara, 1980. 53 OSMANLI DÖNEMĠNDE BALKANLARDA YAġIYAN MĠLLETLERĠN OYUN VE FOLKLORĠK HALK OYUNU GELĠġĠMĠ Mr. Aziz ġen* Bir halk oyununun doğuĢu , uzun bir zaman süresi içinde izlendiği takdirde , kendi kavramında birkaç bölümden oluĢtuğunu görebiliyoruz. Balkanlar coğrafyasında ,Türkü ile veya türküsüz süslenmiĢ halk oyunu , kendi otantikliğini korumak için mücadele vermiĢ , bu mücadeleyi bugün de sürdürmektedir. Bu araĢtırmada , oyunun yalnız estetik değerine değil , onun taĢıdığı eğitici ve tarihi yönünü ile bir milletin medeniyetini sürdüren bir kategorisi olarak görmek için ele alıyoruz. YaĢadığımız zamanın ne olduğunu sorarsak?, T.S.Eliot‘un ‗‘ġimdilik çoğu geçmiĢ ve biraz gelecek ‗‘ anlamındadır , ifadesiyle cevap vermeyi uygun buldum. Estetik fenomeninin direniĢi , halk oyunu , türküsüyle , musikisiyle ve giyimiyle donatılmıĢsa bir milletin kimliğini , onurunu , yaĢam tarzını , neĢesini, özgürlüğünü , üzüntüsünü gösterirken , diğer yandan bir milletin kültürel geliĢimi sırasında bir yol arkadaĢı gibi yoldaĢlık yapmaktadır. Bazı bilim adamları , bir milletin dili , dini , mezhebi , adaleti , geleneği , milli musikisi , oyunları ve kıyafetleri yoksa , o millet kendini dünya coğrafyasında yok olmuĢ milletlerin kaderini paylaĢmasının kaçınılmaz olduğunu ifade etmiĢlerdir. Estetik kriterinin ayarlanması faktörü gibi , bugün bile , daha fazla kaçınılmaz bir gerçeğe damga vurmaktadır. Folklor tarihçesi , kültür değerlerini bir milli kültür zenginliği gibi kabul etmesi durumunda , o zaman halk oyunu , türküsü , müziği ve giyimi kuĢkusuz en önemli bir değeri gibi tanınmıĢtır.ĠĢte böyle bir önemli kültür mirası Balkanlara , Osmanlı Türkleri tarafından geliĢtirilmiĢtir. Bu alanda görüĢ ayrılığına düĢen bilim adamları ,yapılan bilimsel toplantılarda çeĢit branĢlardan uzmanlar : eleĢtirmen , müzikolog , kronolog , etnolog , folklorcu ve diğer dallardan bilim adamlar bu kültürün baĢlangıcı , geliĢmesi ile otantik yaĢamında , türkünün , oyunun , müziğin ve giyimin var oluĢunun unutulmaması doğrultusunda vedikleri mücadeleden kaynaklanmaktadır. ___________________________________________ * Üsküp ‗‘Kliment Ohridski ‗‘ Pedagoji Fakültesi Öğretim Üyesi 54 Türk oyunu , müziği , türküsü , ve kıyafeti , çok uzun zaman süresi içinde yüksek sanat değerine ulaĢan ve ‗‘Oryantal‘‘ (ġark) sözcüğüyle tanınması , Balkanlarda yaĢayan milletlerin kültürüne etki edip özdeĢleĢmiĢtir. Onları birbirinden ayırmaya kalkanlar , kendi kültürlerine gericilik yapısı kazandırmıĢ olacaklar kanısındayım. Dünya folklorunda önemli bir yer alan ve her dilde karĢılığı bulunan ‗‘Oyun‘‘ un , Osmanlı Devleti coğrafyasında yaĢayan milletlere kendi dillerinde, adetlerinde, müzüklerinde, kıyafetlerinde ile okullarda ve halk Ģenliklerinde kültür özelliği taĢıyan oyuna özgürlük tanınmıĢtır. Esas olarak Türk diyarından getirilen folklor , müzik ve kıyafet ,Osmanlı döneminden günümüze kadar Türk folkloru ve Türk dili etkisinin hala sürmekte olduğunu görmekteyiz. Bu etkinin zorunlu değil , aslında ‗‘Oryantal‘‘ oyunu , müziği ve giyiminin güzelliğinden kaynaklandığını ifade edebiliriz. ‗‘Oyun‘‘ kelimesini , çocuk oyunundan tabla oyununa , halk oyunlarından kelime oyunlarına kadar daha birçok kavramlar çerçevesi içinde incelemek mümkündür. I. Uluslararası Türk folklor seminerinde ; Metin And‘ın sunduğu bildirisinde, KaĢgarlı Mahmut‘un ünlü Divan‘i Lügat‘it Türk‘te ‗‘Oyun‘‘ sözcüğüne değinmiĢtir. Müzik eĢliğinde yapılan ritmik ve düzenli gösteriler , genel olarak : ‗‘Halk Oyunu‘‘ gibi tanınmaktadır. OYUNUN TARĠHÇESĠ Ġnsanoğlunun yaĢam biçimini incelediğimizde , fırsat buldukça oynadığı görülecektir.ġimdi oynanılan oyunlar , ilk insanlar tarafından oynandığına dair belgeler bulunmaktadır.‘‘ ġenlik , insan topluluklarında antropolojik bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Ġnsanlar hem yaĢam içindedirler hem de yaĢamla kendileri arasında bir mesafe koyarlar. Günlük yaĢamlarını düzenleyip çalıĢırlar , sırası gelince de bayram yaparlar‘‘ . (MARQUARD) 1. BeĢ yüz yıldan fazla süren Osmanlı dönemi , yalnız savaĢ ve savaĢ hazırlıklarıyla geçmediği bilinen bir gerçektir. Osmanlı‘nın bir devlet olması , hiç kuĢkusuz devlete ait tüm özellikleri geliĢtirmeye de özen gösterdiği bilinmektedir. .Bu geliĢme yalnız ekonomi ile sınırlı kalmamıĢtır. Eğitim , kültür , sağlık , din , oyun ve Ģenlik gibi türlerin 55 de geliĢmesine önem vermiĢlerdir. Bu da Ģenlik ile oyunların birbiriyle özdeĢleĢmesine ve topluluklar tarafından yaĢanmasına yol açmıĢtır. Çocuk ve halk oyunlarının baĢlangıç tarihleriyle ilgili ayrıntılı araĢtırmaların yapılmadığını , ancak bu iki oyun biçiminin topluluklara ve yörelere göre farklı olduğu görülmektedir. Mısır ve Ġran baĢta olmak üzere , Girit Uygarlığı , Roma ve Orta Çağ Avrupa‘sında çocukların tahtadan yapılan haç ve kılıç oyunları oynamıĢlar. Pieter Bürgel‘in 1560 yılında yaptığı ünlü ‗‘ Çocuk Oyunları‘‘ tablosunda görülen 80 oyundan fazlasının günümüzde birçok ülkede hala oynandığı görülmektedir. Balkanlar‘da meydana gelen tarihi olayların hiç kuĢkusuz, halk oyununu etkilemiĢtir. Balkan ülkelerinin tarih boyunca, Thraklar, Ġlirler, Pelagonyalılar, Dorlar, Vandallar, Vikingler, Gotlar, Romalılar, Hun, Avar, Tatar, Bulgar, Oğuz, Peçenek ve Kuman Türkleri ‗nin kültürel etkileri altında kaldıkları bilinmektedir. XIII.Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu‘dan Selçuklu ve Osmanlı Türkleri‘nin yerleĢmesiyle ve 541 yıllık Osmanlı idaresinde bu etkiler daha büyük boyutlara ulaĢmıĢtır.Balkan ve Eski Yugoslavya bölgesinde , çeĢit ırk ve milletlerden , bir çok din ve mezhepten insana rastlamak mümkün olduğu bilinmektedir. Ancak, XIV. Yüzyılın baĢlangıcından itibaren adıgeçen bölgelerin nüfusunun büyük bir kısmını Türkler oluĢturuyormuĢ. ARAġTIRMA CERYANI Türk olduğumdan dolayı, folklorumuza gereğinden fazla önem verdiğim düĢünüldüğü takdirde , o zaman konuyla ilgili kısa bir açıklama yapmayı uygun buluyorum : Balkan kültüründe , oyununda , müziğinde , türküsünde ve giyiminde ‗‘Oryantal‘‘ etkileri çekmiĢ olduğumuz takdirde , Balkan kültürünün ne hale geleceğini düĢünebiliriz. Halk oyununun ve ona bağlı müziğinin ile giyiminin zenginliği ve geniĢliğinden dolayı , bu konuda araĢtırmaların yapılmasını zorlaĢtırmaktadır. Balkanlar coğrafyasında bu konuda pek çok araĢtırmaların yapılmadığı bilinmektedir. Özellikle bu konuda Türk asıllı bilim adamlarının araĢtırma yapmaları eski komunist sistem tarafından yapılan engellemelerden de kaynaklandığı bilinmektedir. 56 XIV.Yüzyılın sonlarından bu yana , Ġran ,Avusturya , Ġtalya , Fransa ,Ġngiliz, Rus‘ların bir sözle bütün Batı Avrupa‘lılar Osmanlı devletini siyasi ,iktisadi, kültürel ve askeri abluka içine alarak yıkmaya çalıĢmıĢtır. Bu süreç 300 yıl devam etmiĢtir. Üsküp Türk Dili Ve Edebiyatı Kürsüsü‘nde Öğretim Üyesi Prof.Dr.Hamdi Hasan Hoca ile bir sonbahar gününde , Gostivar yakınlarındaki dağ gezisinde ,Osmanlı döneminde ve eski Yugoslavya eğitim plan ve proğramlarında çocuk ve halk oyunlarına verilen önemi ele aldık . Gezi sırasında konu üzerinde uzun uzun yaptığımız tartıĢmadan sonra , araĢtırma konusu meydana çıktı. 1. Osmanlı Devleti döneminde , Ġlköğretim I‘ci ve II‘ci sınıf Sırp okullarındaki öğrencilere ait türkü , oyun ve tekerlemeler kitabı. Öğretmen , Yovan Çiriç , Belgrad 1901 y, basılma izni Osmanlı Eğitim Bakanlığı tarafından Ġstanbul-88.numaralı belge Rebi-ul evvel 1319 ve 23 haziran 1317 yılında basılmıĢtır. Kitapta , öğretmen Osmanlı dönemindeki Sırp okullarında ne tür tekerleme , oyun ve türkülerin kullanıldığını anlatmaktadır. Aynı zamanda , Osmanlı devleti‘nin vermiĢ olduğu özgürlük sayesinde , Sırp Okul plan ve proğramlarında kendi örf , adet ve geleneklerinin korunması ve geliĢtirilmesine ne denli önem verildiği görülmektedir. 2. Lubitsa ile Danitsa S. Yankoviç : Melodiye Narodnih Ġgara ( Halk Oyunları Melodisi) , Belgrad 1937 y. Bu kitap Ġngiltere‘nin BaĢkenti Londra‘da 1936 yılında yapılan ‗‘Folklor Festivali‘‘ nin değerlendirmelerinden oluĢmaktadır.Festivale katılan, Türkiye , Bulgaristan , Romanya , Yugoslavya , Yunanistan , Persiya , Hindistan , Bali , Çin , Japonya , Java v.d. devletlerden katılımcılar oyuna verdikleri önem ile ilgili bildiriler yer almaktadır. ĠNCELEME AraĢtırma konumuz olan , oyunlar , türküler ve tekerlemelerden hiçbiri Türkçe değildir. Bunların tümü sırpça‘dır.(Sırp dili eski Yugoslavya dahilinde bulunan Sırbistan Cumhuriyeti‘ndeki Sırp milletinin dilidir). AraĢtırma ve inceleme konumuz Sırp ilköğretim okullarına ait I‘ci ve II‘ci sınıflar için öğretmen Yovan Çiriç tarafından yazılan kitaptır. _____________________________________________ 1)Deniz Ünver‗‘Beden Eğitiminde Oyun Ve Folklorik Çocuk Oyunları‗‘Ankara.2003 2)Doç.Dr.Melahat Hamza‗‘Makedon Dram Eserlerinde Türk Ġzleri Ve Türkler‘‘Ankara. 1998 . 57 Bu yazıda , konu ile ilgili yaptığım çalıĢmayı daha geniĢ aktarmak için olanağına sahip olmadığımızdan dolayı , konuyla ilgili kısa noktalar üzere açıklama yapmayı uygun gördüm. Kitabın ,Osmanlı Devleti Eğitim Bakanlığı tarafından basılmasına izin verildiğini , kitabın içeriği konusunda yaptığım inceleme sonucu , Osmanlı Devleti‘nin Türk olmayan milletlere son derece adeletli davrandığını ve herkesin eğitim , kültür ve sosyo – ekonomik yönden geliĢmeleri konusunda her türlü özgürlüğü ve desteği sağladığını görüyoruz. Ancak , buna rağmen Osmanlı Devleti‘nin çöküĢünden sonra , Türk ve ‗‘Oryantal‘‘ etkiden kurtulmak için ellerinden geleni yapmıĢlar ve bu süreç bugün dahi tüm hızıyla devam etmekte olduğunu görüyoruz. Yukarıda adıgeçen esere verdiğim önemin ana sebebi , bu eserin Osmanlı Devleti sınırları içinde yaĢayan milletlerin kendi ana dillerinde eğitim görmesi ve kendi kendi kültürlerini geliĢtirmede sahip oldukları özgürlükleri gün yüzüne çıkarmaktır. Bir de Osmanlı Devleti‘nin, Balkan coğrafyasındaki milletlere ilköğretim okullarında küçük çocukların anadilinde eğitim alıp geliĢmeleri konusundaki verilen özgürlüğü ile Komünist döneminde ilköğretim okullarında yapılan eğitimi kıyaslayıp gerçek durumu ortaya çıkararak bir çok soruya cevap verileceği kanısındayım. Yukarıda adıgeçen kitabın basılması için Osmanlı Devleti Eğitim Bakanlığı‘nın izin belgesi Ġstanbul.1903 y. No:88, Rebi-ulevvel.1319-23 Nisan1317 tasdıklanmasından sonra , Yovan Çiriç tarafından 1903 yılında Belgrad bası Ģirketinde gerçekleĢmiĢtir. Yukarıda da ifade edildiği gibi kitapta yer alan oyun , türkü ve tekerlemelerden de görüldüğü gibi , Osmanlı Devleti döneminde tüm milletlerin eğitim , kültür ve diğer alanlarda sahip oldukları özgürlük açıkça görülmektedir. Osmanlı döneminde Türk olmayan milletlere verilen özgürlükler ve eski Yugoslavya dönemindeki komünist rejimin tanıdığı özgürlükler kıyaslandığı takdirde , hiç kuĢkusuz Osmanlı dönemindeki özgürlükler milletlerin geliĢmesinde daha faydalı olduğu kanısına varıyoruz. 1935 yılında Ġngiltere‘nin BaĢkenti Londra‘da düzenlenen Uluslararası ‗‘Folklor Festivali‘‘ne katılan Sırbistan , Bosna , Bulgaristan , Yunanistan ,Romanya , Japonya , Çin , Hindistan v.d. temsilciler Halk oyunları ve bu oyunların geliĢmesi üzerine bildiriler sunmuĢlardır. Adıgeçen festivale katılan eski Yugoslavya folklor uzmanları Lubitsa ile Danitsa S.Yankoviç kardeĢler ‗‘Halk Oyunları‘‘ 58 baĢlığı altında 1939 yılında yayınladıkları kitabın içeriğini oluĢturan bilgi ve açıklamalardan özetler sunmayı uygun gördüm : Makedonya‘da yaĢayan müslümanlar ( Türkler adlandırılmadan) ele alınırken , Türk düğün adetleri ve oyunlarına önem verildiğini , yazarın ifadesine göre Türk düğün adetlerinde bügüne kadar değiĢme yapılmadığı görülmektedir. Kitapta yer alan açıklamalarda , gelin alma haftasında yapılan adetler ayrıntılı ele alındığını , Erkekler ayrı odada oyun oynar , türkü söyleyip zevk yapar.BaĢka bir odada ise kadınlar var. Kadınların bazıları divanlar üstünde oturur , bazıları ise halılar üstünde eski Türk kadın oyunlarını oynadıkları ifade ediliyor. Oynayan kadınlar arasında , Türk oyununu iyi oynayanların bulunduğu ifade ediliyor.Oyunu oynayan kadın , ılımlı ve çok sakin kalça hareketleriyle kollara kadar, eller omuzlar yüksekliğinde , dirsekler beline yapıĢtırılmıĢ Ģekilde oyuna özel bir güzellik kazandırdığı ifade ediliyor. Türk kadınının tek baĢına değil , grup halinde oynuyormuĢ.Grup içinde tek baĢına oynayanlar ise oyun güzelliğini bozmamak için grubun hareketleriyle uyum sağlıyormuĢ. Eskiden Türk kadınlarının el ele tutulmadan oynadıkları , Ģimdi ise küçük parmaklardan tutulduklarını , kollar yükseğe , eller omuzlar yüksekliğinde dirsekler bele yaklaĢık ılımlı bir Ģekilde hep beraber oynadıklarını ifade ediyorlar. Oyun hareketleri sırasında , Türk kadınlarının yüksek derecede duygusal ve ritim zenginliği ile donanmıĢ olduklarını göstermekteymiĢler.Gelin evinde oynanılan oyunların küçükler ya da kadın çalgıcılar tarafından (iki dayre – iki keman eĢliğinde) eğlendirildikleri vurgulanmaktadır. Bulgaristan , Festivalde türkü ve oyunları aracılığıyla milli propaganda çalıĢmaları yaptıkları ifade ediliyor. Bulgar temsilciler devletleri tarafından kendilerinin milli propagandalarını yapmaları doğrultusunda ayrılan hazineden de faydalanarak , sempozyumda sundukları bildiri ve oyunlarında diğer milletlerin oyunlarını benimseyip Bulgar oyunları olarak gösterdikleri ifade edilmektedir. Bulgar oyuncular, Profesör Çanev‘in gözetimi altında Bulgar Çiçeği ile Rus beĢik grubu ve Çanev grubu oyunlarını sundukları , Bayan Kaçarovaya ise bu festivalde , Lazarnitsa , Reçanitsa ve Katanka adında Sırp oyunlarını oynatıp Bulgar oyunu olarak gösterdiği vurgulanmaktadır. Bunun dıĢında , Makedonya 59 Cumhuriyeti‘nde oynanan ‗‘LeĢoçka‘‘ oyununu da Bulgar oyunu olarak göstermekten geri kalmadığı ifade ediliyor. Romanya , Londra Folklor Festival‘ine ‗‘KaluĢ‘‘ oyun grubuyla katıldığını , Festivalde sergiledikleri yüksek performans sayesinde en yüksek ödüle layık görüldükleri ifade ediliyor. Festivalde Rumenlere ait oyunların sergilendiğini , Profesör Romus Viya ise Romen folkloru ile ilgili gerçekçi açıklamalarda bulunduğu da ifade edilmektedir. Yunanistan , bu festivale en kabarık sayıda oyuncu grubuyla katıdığı , tıpkı Bulgarlar gibi turizm propagandası yapıp , ülkelerinin oyun zenginliğini göstermek amacıyla ‗‘Evzonlar‘‘ı oynattıkları ifade ediliyor. Türkiye , festival il ilgili bayan M.Magazinoviç ‗‘Politika‘‘ Gazetesi‘nde 14.IX.1936 tarihinde , M.K.Atatürk‘ün bu konuda yapmıĢ olduğu reformlardan bahsedip , Türk oyunlarına verdiği önemden ile baĢka toplulukların etkisi görülen oyunlarda arınma yapıldığını , orta , lise ayarında okullarda , müzik okullarında ve konservatuvarlarda daha kaliteli derslerin yapılması için uzman kiĢilerin tain edildiği ifade edilmektedir. Atatürk , Yeni Türkiye Cumhuriyeti‘nde halk oyunlarına , müziğine , türkülere ve halk kıyafetlerine özel önem göstererek , bunları diğer toplulukların etkilerinden arındırıp , Türk özelliklerine sahip olmalarını sağlamıĢtır. 60 ÖZET Ġki kaynak üzerinde yaptığım araĢtırma ve inceleme neticelerine dayanarak , Osmanlı döneminde Türk olmayan topluluklara eğitim , kültür ve diğer alanlarda sağlanan özgürlükler , ne 50.yıldan fazla süren komünist iktidarında ne de bugün demokratik bir dönemde bu özgürlüklere rastlayabiliyoruz. 50.yıl komünist iktidarı döneminde okullarda öğretilen oyun , türkü v.d. komünist ideolojisiyle donatılmıĢ olduğunu biliyoruz. Londra Festivali‘nin ikinci bölümünde , Balkanlarda yaĢayan topluluklar temsilcilerinin ‗‘Oryental‘‘ etkisinden en çabuk zamanda kurtulma yollarını aradıklarını , fakat buna rağmen bugün dahi Balkan topluluklarının‘‘Oryental‘‘ etkisinden kurtulmayı değil , günden güne daha fazla bu etinin altında kaldıkları görülmektedir. ABSTACT According to the information taken by two different researches, the education given in the Ottoman Empire where cultural and other ethnic properties were developed was quite democratic, that can not be seen nowadays. Moreover, in this more democratic lifestyle we realize that this was not present in the fifty long years‘ communist system that we had lived in at all. Nevertheless, the oriental effects have been saved, and are being used more and more despite of the opposite point of views. 61 KAYNAKLAR Yovan Çiriç , Osmanlı Döneminde Sırp Okullarında I‘ci ve II‘ci Sınıflar Ġçin Öğrenci Türküleri Oyunları ve Tekerlemeleri . Belgrad . 1903.y. Melahat Hamza , Makedonya Dram Eserlerinde Türk Ġzleri Ve Türküler , T.C.Kültür Bakanlığı , Türk tarih kurumu Basımevi , Ankara .1988.y. Branko KarakaĢ , Antologiya Na Makedonski Narodni Pesni .DEGA ve NĠP‘ Makedoniya‘‘ Üsküp , 1995 .y. Lubitsa S. Yankoviç ve Danitsa S.Yankoviç KardeĢler III‘cü yazı ‗‘Halk Oyunları‘‘ Belgrad .1939 .y. Deniz Ünver ‗‘ Beden Eğitimi Oyun ve Folklorik Çocuk oyunları , Ankara.2003 .y. Corce Karaklayiç,‗‘Yugoslovenske Narodne Ġgre‘‘Belgrad,1953 Y. Mariyo Kinel ‗‘Hırvatske Starogradske Pjesme‘‘ Zagreb, 1985 y. Jivko Firov ‗‘ Makedonska Muzika Ġ Folklor ‗‘ Skopye, 1959 y. 62 MAKEDONYA CUMHURĠYETĠNDE ĠLKÖĞRETĠM 5. 6. 7. VE 8. SINIF COĞRAFYA DERSĠ ÖĞRETĠM PROGRAMLARI Mr. Mübeccel AHMED Coğrafya, temelde bir yer bilimi olmakla birlikte araĢtırma merkezinde insan yani toplum vardır. Onun için coğrafya topluma dönük bütün konularda söz sahibidir. Çevresinin merakı içinde olan insan, bunu ancak coğrafyayla tatmin edebilir. Aydın insan Dünya‘yı algılama içindedir. Bunu en çok eğitim yoluyla kazanacağı genel coğrafya kültürü ile mümkündür. Coğrafya öğretimi, bir ülkedeki gençlerin ülkesini tanımasını, savunmasını, sevilmesini sağladığı için Makedonya‘da da diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ilköğretimden baĢlayarak öğrencilere köklü bir coğrafya eğitimi verilmektedir. Ġlköğretimin I. sınıfından IV. sınıfına kadar Doğayı ve Toplumu Tanıyalım dersiyle baĢlayarak V. sınıfta Coğrafya dersi yer alarak, VIII. sınıfa kadar coğrafya konularının öğretimi yapılmaktadır.. Makedonya‘da coğrafya öğretiminin temel amacı öğrencilere doğal, toplumsal ve ekonomik çevrelerini tanıtmak ve çevreyle sağlıklı uyum kurma gücünü kazandırmaktır. Ġlköğretimde coğrafya öğretiminin amaçları Ģu Ģekilde sıralanabilir : 1. Evren, GüneĢ Sistemi ve Dünya‘nın özelliklerini tanıtmak. 2. Dünya‘nın taĢküre, havaküre, suküre ve canlılar küresi (biyosfer) kavramlarını kavratmak. 3. Doğal coğrafi ortamın insan ve toplum ile iliĢkisini, insan hayatı üzerindeki etkisini ve yeryüzünde meydana gelen doğal olayların özelliklerini kavratmak. 4. Ülkemizin fiziki, beĢeri ve ekonomik özelliklerini tanıtmak ve yurt sevgisini geliĢtirmek. 5. KomĢu ve uzak bölge ve ülkelerin fiziki, beĢeri ve ekonomik özelliklerini tanıtarak uluslararası birlik ve beraberlik duygusunu geliĢtirmek. 6. Öğrencilerin kazanmıĢ olduğu bilgi ve becerilerin hayatta uygulanmasını sağlamak. 63 7. Öğrenciye coğrafi bilgi ve becerileri (haritayı, atlası kullanmak, coğrafya ders ve yardımcı kitapları ve diğer kaynaklardan faydalanmayı) kazandırmak.1 Ġlköğretimde Coğrafya Dersi Öğretim Progamlarının Tarihsel GeliĢimi, DeğiĢiklikleri ve Düzenlenmesi Ġkinci Dünya SavaĢından sonra Sosyalist Federal Cumhuriyeti Yugoslavya içerisinde olan Makedonya Cumhuriyetinde coğrafya öğretimi, ilköğretimin üçüncü sınıfından baĢlayarak okul programlarında Coğrafya dersi ile yer almıĢtır.2 1953 yılında ilköğretim programlarında yeni düzenlemeler yapılarak Coğrafya dersi üçüncü ve dördüncü sınıflardan kaldırılarak yerine coğrafya konularını da içeren Doğayı ve Toplumu Tanıyalım dersi okutulmaya baĢlamıĢtır. 3 1958 yılında dördüncü ve beĢinci sınıflarda Toplumu Tanıyalım dersine ağırlık verilmesiyle ilköğretim programında Coğrafyanın haftalık ders saati azaltılmıĢtır. 1958 yılına kadar ilköğretim programlarının ilke ve dayanakları iyi hazırlanmamıĢ, reform yapılmasına ihtiyaç duyulmuĢtur.4 Ġlköğretim programlarında Coğrafya dersi 1972 yılından itibaren yeni değiĢikliklere uğramıĢ, Coğrafya öğretim programlarında 1980, 1984, 1988 ve 1992 yıllarında değiĢiklik ve düzenlemeler yapılmıĢtır. Pedagoji Konseyi‘nin 28.05.1992 tarihli kararıyla 1992 yılı coğrafya öğretim programlarının uygulanmasına Makedonya Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı tarafından izin verilmiĢtir. Bu program, 1988 yılı coğrafya öğretim programlarının amaç ve görevleri ile 5. 6. 7. ve 8. sınıf coğrafya konularında yapılan değiĢiklikleri kapsamaktadır. 5. sınıf coğrafya öğretim programında yer alan konularda ilk defa 23 yıl sonra yapılmıĢ olan değiĢiklikler; Dünya‘mız nüfusu ve ırk grupları üniteleri programa eklenmiĢtir. ____________________________ 1 Ġlköğretim – Coğrafya Dersi Öğretim Plan ve Programları, Cumhuriyeti Pedagoji Konseyi, Üsküp. 2 Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Plan ve Programları, Cumhuriyeti Pedagoji Konseyi, Üsküp. 3 Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Plan ve Programları, Cumhuriyeti Pedagoji Konseyi, Üsküp. 4 Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Plan ve Programları, Cumhuriyeti Eğitimi GeliĢtĢrme Kurumu, Üsküp. 1972. Makedonya 1952. Makedonya 1953. Makedonya 1960. Makedonya 64 6. sınıf coğrafya öğretim programında değiĢiklik yapılırken program içeriğinden bazı konular çıkarılmıĢtır : - Enerji kaynakları ve maden zenginliği (1 ders saati). - Avrupa‘da akarsu ve göllerin ekonomik önemi (1 ders saati). - Sovyetler Birliği (5 ders saati) ünitesi programdan alınmıĢ yerine Doğu Avrupa (3 ders saati) ünitesini kapsayan konular konmuĢtur. - Doğu Avrupa‘nın coğrafi durumu ve bölgesel ayrılıĢı; -Bağımsız Ülkeler Topluluğu ; doğal özellikleri, nüfus ve ekonomik özellikleri. Programda yapılmıĢ olan bu değiĢiklikler 6. sınıf coğrafya öğretim programının coğrafi öğretimi düzeyini daha uygun bir duruma gelmesini sağlamıĢtır. 7. sınıf coğrafya öğretim programına Orta Asya, güneybatı Asya ünitesine Türkiye konusu eklenmiĢ, Asya, Afrika, Kuzey ve Güney Amerika‘da akarsular ve göllerin ekonomik önemi ve Orta Amerika‘dan örnek ülke olarak verilmiĢ bulunan Küba programdan alınmıĢtır. Eski Sosyalist Federal Cumhuriyeti olan Yugoslavya‘nın dağılmasıyla yeni devletler arasında 1991 yılında Makedonya Cumhuriyeti bağımsızlığını ve egemenliğini ilân etmiĢtir. Bu durum ilköğretim programlarına da yansımıĢtır. Öyle ki 1992 yılında, öğretim programlarında yapılan değiĢmeler arasında 8.sınıf coğrafya öğretim programı içeriğindeki Yugoslavya Coğrafyası konuları çıkarılmıĢ, yerine üç bölümde oluĢturulmuĢ Makedonya Coğrafyası konuları yer almıĢtır: 1. Makedonya‘nın doğal-coğrafi özellikleri (20 yeni ders + 10 tekrar). 2. Makedonya‘da nüfus ve yerleĢme (7 + 4) ve 3. Makedonya‘nın ekonomik özellikleri.5 1992 yılına kadar Makedonya Pedagoji Kurumu tarafından Coğrafya öğretim plan ve programları ve bunların uygulanmasına iliĢkin genel değerlendirmeler yapılmamıĢtır. Fakat bu konuda Ģunları söyleyebiliriz: Genel olarak coğrafya öğretiminde konuların daha fazla ezbere yönelik, problem çözme yöntemini kullanmadan konuların iĢlenmesi, konuların analizi ve sentezi yapılmadan öğretildiği bilinmektedir. Bunun nedeni coğrafya öğretim programlarındaki konuların haftalık ders saatlerine göre fazla ve geniĢ olmasından kaynaklanmaktadır. ____________________________ 5 Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları, 1992. Makedonya Eğitim Bakanlığı - Pedagoji Kurumu, Üsküp. 65 Özellikle bu durum 5. ve 7. sınıf coğrafya öğretim programlarının uygulanmasında görülmektedir. AĢağıda Tablo 1‘de haftalık ders saatleri verilmiĢtir. Tablo 1. Makedonya Cumhuriyetinde Ġlköğretimde Uygulanan Coğrafya Dersi Öğretim Programlarının Sınıflara Göre Haftalık Ders Saati Dağılımı SINIF 5.SINIF COĞRAFYA 1 SAAT 6.SINIF 2 SAAT 7.SINIF 2 SAAT 8.SINIF 2 SAAT Coğrafya öğretimini olumsuz yönde etkileyen sadece coğrafya öğretim programlarındaki içeriğin ağır ve yoğun olması, haftalık ders saati değildir. BaĢka faktörlerin de etkisi vardır. Bunların arasında : 6 ve 7. sınıf coğrafya kitaplarında sayılara ve istatistiksel bilgilere çok yer verilmesi 7. sınıf kitapların içeriğinde (konularda) değiĢiklik yapılarak önemli ve gerekli olmayana yer verilmemelidir. Programdaki yeni düzenlemelere göre yeniden 5. sınıf coğrafya kitabının hazırlanması gerekmektedir. Kitaplarda konuları açıklayıcı, yorumlayıcı, tamamlayıcı nitelikte plan, harita, Ģekil, grafik, renkli fotoğrafların, kitap metininde ilgili olan yerlerine konulmaması ve altlarında gerekli ve kısa açıklamaların bulunmaması, öğrencilerde bilginin kalıcı olmasını sağlamaz. Coğrafya okuma kitapları, yardımcı kitaplar, iĢ defterleri ve kitapların yeterli sayıda yayınlanmaması da öğretimi, öğretmeni ve öğrenci baĢarısını etkiler. Coğrafya derslerinin uygulanması için gerekli ortamın – dersliklerin, coğrafya odasının okullarda bulunmaması, Okullarda yetersiz sayıda coğrafya dersine ait araç ve gereçlerin bulunmaması, Öğretim kadrosunu, öğretmenlerin pedagojik formasyon açısından yetersizliği de coğrafya öğretimini olumsuz etkilemekte ve öğrencilerin öğrenmesinde güçlük yaratmaktadır. Genel olarak eğitim kadrosunun, coğrafya öğretmenlerinin de maddi durumu ve olanakları da öğretimi olumsuz etkilemektedir. Coğrafya dersi öğretim programlarında geliĢmeye değil, değiĢikliğe önem verildiği söylenebilir. Bu programlarda amaçlardan ziyade konularda daha fazla değiĢikliğe gidilmiĢtir. Bu değiĢiklikler, bazı konuların programa eklenmesi, bazı konuların programdan çekilmesi Ģeklinde olmuĢtur. 66 Programların Düzenlenmesi 5. Sınıf Coğrafya Öğretim Programındaki içerik 7 ünite altında toplanmıĢtır. Bazı konuların içerikten alınması ile konuların mantıki bir düzenleme ile 3 ünitede düzenlemesi daha uygundur. Bu üniteler : 1. Uzay ve gök cisimleri 2. Harita bilgisi 3. Dünya‘nın katmanları (litosfer, hidrosfer, atmosfer ve biyosfer) 5. sınıf programında bu düzenlemeler yapılırken Ģu konuların çıkarılması uygun görülmektedir. Coğrayfaya giriĢ; GüneĢ Sistemi‘nin oluĢumu; Kant La Plas ve ġmit Hipotezi; Ay ve Ay‘ın safhaları Zamanın hesaplanması (takvim) : gün, ay ve yıl. Zaman dilimleri. Tarih değiĢtirme çizgisi. Atmosferin tanımı. Atmosferin kalınlığı. Hava sıcaklığının ölçülmesi. Ortalama günlük, aylık ve yıllık sıcaklık. Atmosfer basıncının ölçülmesi. Bulutlar, Hava durumu ve Ġklim. BaĢlıca iklim tipleri. Bu Ģekilde programdan birinci ve beĢinci ünite çıkarılmıĢtır. Birinci ünite : Coğrafya‘ya giriĢ, beĢinci ünite ise : Zamanın hesaplanması, (takvim).6 Yapılacak değiĢmelerle program, içerik açısından sadeleĢtirilmiĢ,eski programdan ise harita bilgisi ünitesi içerisinde yer alan konular iki ders saati yerine (4 + 4), 4 ders saati konuların iĢleniĢine ve 4 ders saati ile uygulama derslerinde; haritayı okuma, alan gezileri yapılarak öğrencilerin pusula ve harita ile yönleri bulma uygulamaları öngörülmektedir. Dünya‘nın katmanları (litosfer, hidrosfer, atmosfer ve hiyosfer) ünite konuların iĢleniĢi 13 ders saatinde‖ 11 ders saati ile gerçekleĢmesi daha önce görmüĢ olduğunuz bu üniteden çıkarılacak olan konular bu olanağı sağlayacaktır. Harita bilgisi ünitesinin gerçekleĢmesi için artan ders saatleri ile öğrencilerde kartografya – harita bilgisi ve becerileri kazandırılmaya ve alanda uygulama yapılmasıa mümkün olacaktır. 67 Uygulamalı derslerde elde edilen bilgi ve becerilerle öğrenciler orta öğretime daha hazırlıklı ve alt yapısı oluĢturulmuĢ Ģekilde devam edeceklerdir. Çünkü Ģu ana kadar yapılan incelemelerde, orta öğretim gören öğrencilerin kartografya bilgisinin yetersiz olduğu ortaya çıkmıĢtır. 5. sınıf coğrafya öğretim programındaki değiĢikliklerle, içerikteki konularda önceki programa göre, ders konusu saatleri (22:15), 22‘ye azaltılmıĢ, (27:10) uygulama ders saatleri ise 15 ders saatine çıkarılacak. Bu Ģekilde ders konu saatlerinin 27‘den 22‘ye indirilmesiyle, öğretim yılı içerisinde, haftada bir ders saati olmak üzere konuların hepsinin iĢlenmesi sağlanacaktır. 6. Sınıf Coğrafya Öğretim Programında, toplam yıllık ders saatlerinin %55‘i veya 41 ders saati konuların iĢleniĢine ayrılmıĢtır. Bu da programdan, daha önce bahsettiğimiz gibi Avrupa bölge ve ülkelerinin doğal coğrafi özelliklerini konulardan çıkarılarak gerçekleĢebilecektir. Bu Ģekilde bölgelerin özellikleri yerine tüm Avrupa ülkeleri coğrafyasına içerikte olay yer verilecektir. Ayrıca, öngörülen daha 5 konuyu kapsayacak yeni bir ünitenin programa girmesi olanaklı olacaktır. 6 Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları, 1992. Makedonya Eğitim Bakanlığı - Pedagoji Kurumu, Üsküp. 1. Avrupa‘daki bölgelerin ekonomik özellikleri ve geliĢmesi. 2. Avrupa‘da ulaĢımın coğrafi önemi. 3. Kıtanın çevre sorunları. 4. Avrupa Birliği. 5. Avrupa Birliğinin Dünya‘daki yeri ve önemi.7 Bu konuların 6. sınıf programına girmesiyle Avrupa kıtası ile ilgili edinilecek bilgilerin gerçekleĢmesini sağlayacaktır. Ders konularının iĢleniĢi için 44 ders saati veya toplam ders saatinin (yıllık 72) %60‘ını kapsayacak Ģekilde, öğrenciler için fazla yüklü olmayacaktır. 7. Sınıf Coğrafya Öğretim Programında, Avrupa kıtası hariç tüm diğer kıtaların coğrafyası okutulmaktadır. Bunun için konuların öğretimine ait programda planlaĢtırılmıĢ ders saatleri fazladır. Bu programın da içeriğinden alınması gereken konular mevcuttur. 68 Programda önce kıtaların doğal coğrafi özellikleri daha sonra bölgelerin doğal coğrafi özellikleri ve her bölgeden örnek ülke seçilerek program içeriğinde verilmiĢtir. Bu programda yapılması gereken değiĢiklikler arasında; iklimi etkileyen faktörlerin daha önce 6. sınıf Avrupa coğrafyasında görüldüğü için, burada sadece hatırlatılması gereklidir. Aynı Ģeklide kıtaların iklim tipleri ve bitki örtüsü daha önce görüldüğü için (Avrupa Coğrafyası) iklim ve bitki örtüsünün coğrafi dağılımı verilmesi uygundur. Ġklim tiplerinden ise muson, ekvatoral ve tropikal iklim ve bitki örtüsünün özellikleri verilmesi gerekmektedir. 6. sınıf coğrafya öğretim programı içeriğinde iklim tiplerinden; kutup, subkutup (tundra) Atlas, ılıman karasal, karasal ve Akdeniz iklimi ve bitki örtüsü özellikleri verilmiĢtir. Kıtaların iklim ve bitki örtüsü konuları iĢlenirken, iklim ve bitki örtüsünün dikey sıralanması konusunda Avrupa‘nın Alp dağlarındakinden farklı özellikleri bahsetmek gerekmektedir. Asya kıtasının coğrafyası, daha doğrusu bölgelerin coğrafyası iĢlenirken Orta Asya‘ya değinmek gerekli görülmektedir. Afrika coğrafyası konularından çıkarılması gereken konular; kıtanın, bölgelerin ve ülkelerin coğrafi özellikleri verilirken aynı bilgilerin tekrarlanmaması gerekir. Dünyadaki geliĢmeleri takip ederek en uygun ülkelerin coğrafyası programa girmesi önemlidir. Amerika coğrafyası konularında da değiĢiklikler yapılmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Programdan çıkarılması gereken konulardan bazıları : Amerika‘nın keĢfedilmesi, iĢgal edilmesi gibi konular, çünkü Tarih derslerinde de coğrafi keĢifleri, Amerika karasında eski uygarlıklar konuları olarak okutulmaktadır. Amerika kıtasının doğal coğrafi özelikleri 9 ders saati ile okutulması bölgelerin ve örnek ülkelerin coğrafyası oluĢturulurken aynı bilgilerin tekrarlanmaması sağlanacaktır. 7. sınıf programında yeni bir ünitenin eklenmesi de uygun görülmektedir. Bu ünite Dünya‘nın KüreselleĢmesi ve Evrensel Dünya ile adlandırılarak 4 ders saat ile iĢlenerek, 6. ve 7. sınıflarda Kıtalar Coğrafyası görüldükten sonra Dünya‘ya genel bir bakıĢ oluĢturacaktır. 7. sınıf coğrafya öğretim program içeriğindeki konularda yapılması gereken değiĢikliklerle, ders konularının iĢleniĢi ve ders tekrarı saatleri arasındaki orantı 44:30 olarak, yıllık ders fonunun %60‘ı ders konuların iĢleniĢine, 30 ders saati ise ders tekrarına verilmiĢtir. Mevcut ________________________________ 7 Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları, 1992. Makedonya Eğitim Bakanlığı - Pedagoji Kurumu, Üsküp. 69 programda ise ders konuların iĢleniĢine 55 ders saati verilmiĢtir. Bu değiĢmelerle program içeriğinden 11 ders konusu veya %14 ile hafifleĢtirilip programın uygulanması kolaylaĢtırılacaktır. 8. Sınıf Coğrafya Öğretim Programı, Makedonya Cumhuriyetinin ilânından sonra 1992 yılında Makedonya Pedagoji Kurumu tarafından getirilmiĢtir Bu programda Makedonya Coğrafyası konularına yer verilmiĢtir.8 Programın genel değerlendirilmesi yapılırken, çok fazla değiĢikliğe uğramasına gerek duyulmamaktadır. Sadece rölyefin, ikilimin, akarsuların, toprakların, bitki örtüsü ve hayvan toplulukların ekonomik önemi konularının çıkarılması uygun görülmüĢtür. Ders konularının iĢlenmesi ve tekrar için planlaĢtırılmıĢ (43:31) oranı ile toplam ders saatlerinin %58‘i konuların iĢleniĢine ayrılmıĢtır. AĢağıdaki Tablo 2‘de programların içeriğinden çıkarılan konular ile ders konuları ve ders tekrarı saatlerinin oranının değiĢtiğini 9 görebiliriz. Tablo 2. Ders Konularının GerçekleĢmesine Ait Ders Saatlerinin Yüzdeliği Sınıf BeĢinci Altıncı Yedinci Sekizinci 9 Mevcut programda ders konularının gerçekleĢmesine ait ders saatlerinin yüzdeliği Alternatif programda ders konularının gerçekleĢmesine ait ders saatlerinin yüzdeliği %73 (27:10) %55 (41:33) %74 (55+19) (%61 (45:29) %60 (22:15) %60 (44:30) %60 (44:30) %58 (43:31) Ders konularının gerçekleĢmesi için ders saatlerinin azalması ve arttırılması yüzdeliklerle hesaplanmıĢtır -%13 +%5 -%14 -%3 Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları, 1995. Makedonya Eğitim Bakanlığı - Pedagoji Kurumu, Üsküp. 70 Coğrafya öğretim programların içeriğindeki değiĢiklikler, programın amaçlarına da yansımaktadır. Özellikle coğrafya öğretiminin amaçları Ģu Ģekilde ifade edilebilir. 1.Amaç : Uzayın tanımı ve uzayda hüküm süren kanunları öğrencilere kavratmak. 2.Amaç : Uzayda bir gökcisimi olarak yer alan Dünya‘nın özelliklerini tanıtmak ve kavratmak. 3.Amaç : Dünya katmanlarının (litosfer, hidrosfer, atmosfer ve biyosfer) temel özellikleri hakkında bilgi kazandırmak. 4.Amaç : Harita bilgisini; çeĢitli harita ve atlasları okuma ve yorumlama yeteneğini geliĢtirilmek; harita kullanma becerisini geliĢtirmek ve hayatta uygulanmasını öğretmek. 5. ve 6.Amaç : değiĢikliğe uğramamıĢtır. 7. ve 8. amaçların yerine Ģu amaç uygun görülmüĢtür : Coğrafya öğretiminde devamlı güncel konuların dile getirilmesini, öğrencilerin sürekli, Dünya‘dan ve ülkesinden coğrafi olayların takip etmesini teĢvik etmek; öğrencinin kendi baĢına farklı coğrafi olayları öğrenmesi ve takip etmesi ve kendisini coğrafya alanında yetiĢtirmesini sağlamaktır.10 Genel olarak, ilköğretim coğrafya öğretim programlarındaki değiĢmelerle, program içeriğindeki konuların azalması, programın ağır olmaktan, uygun hale gelmesi (içerikten konuların %6 oranı ile hafiflemesi) öğrencilerin daha kolay ve verimli bir Ģekilde, konuların mantıki bir sıra ile kavramaları beklenmektedir. Programlardaki değiĢmelere uygun ve kitap yazma ilkelerini gözönünde bulundurarak coğrafya kitaplarının da hazırlanması gerekmektedir. Özellikle 5. sınıflara ait yeni kitabın hazırlanması gerekir. 6. sınıf kitaplarında programa uygun bazı konuların çıkarılıp, bazılarının da eklenmesi Ģeklinde yazılması gerekir. Aynı Ģekilde 7. sınıf kitapları da düzenlenmelidir. Hazırlanacak olan coğrafya kitaplarındaki konuların; problem çözme yöntemiyle iĢlenebilmesine uygun, konuları tamamlayacak Ģekilde; grafikler, renkli resimler, Ģekiller ve kitaplarda kullanılacak kağıt ise kaliteli olmalıdır. Programın uygulamada daha verimli olabilmesi ve amaçlara ulaĢabilmesi için coğrafya yayınları konusunda; coğrafya okuma kitapları, öğrenciler için iĢ defterleri, öğretmen kılavuzu vb. 10 Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları, 1998. Makedonya Eğitim Bakanlığı - Pedagoji Kurumu, Üsküp. 71 hazırlanması ve kullanılması, programın uygulamada daha kolay gerçekleĢmesini sağlayacaktır. Öğrencilerde ise bilgilerin kalıcı, becerilerin geliĢmesini, konuların ezbere dayalı değil, mantıksal düĢünmeyi geliĢtirecek ve öğrencinin kendi baĢına çalıĢmasını sağlayacak biçimde faydalı olacaktır. 72 ÖZET Makedonya Cumhuriyetinde Ġlköğretim Coğrafya Dersi Öğretim Programlarında geliĢmeye değil, değiĢikliğe önem verildiği söylenebilir. Bu programlarda amaçlardan ziyade konularda daha fazla değiĢikliğe gidilmiĢtir. Bu değiĢiklikler, bazı konuların programa eklenmesi, bazı konuların programdan çıkarılması Ģeklinde olmuĢtur. Ġçerik, coğrafya öğretim ilke ve yöntemlerine dayanarak düzenlenmediği görülmektedir. 5. sınıf coğrafya öğretim programının içeriği düzenlenirken; yakından uzağa, kolaydan zora, bilinenden bilinmeyene ve somuttan soyuta ilkeleri gözönünde bulundurulmadan uzay ve gökcisimleri konuların baĢında verilmiĢtir. Konuların soyut olması ve 5. sınıfta öğrencinin 11 yaĢ seviyesine uygun seçilmemesi, özellikle uygulamada haftada 1 ders saati ile gerçekleĢmesi, konuların öğretilmesini olumsuz Ģekilde etkilemektedir. Avrupa Coğrafyası okutulurken, Avrupa‘nın farklı bölgelerinden örnek ülkeler konulması gerekirken, tüm Avrupa ülkelerinin öğretimi programa alınmıĢtır. Asya, Afrika, Amerika ve Avustralya (Okyanusya) Coğrafyası konuları ilköğretim öğrencileri için ağır ve yoğun bir program sayılır, kıtaların önce doğal coğrafi özellikleri daha sonra bölgelerin doğal coğrafi özellikleri ve kıtalardan örnek ülkeler verilerek çoğu bilgilerin tekrarlanması görülmektedir.Kıtaların iklimini etkileyen faktörler ve iklim tipleri gibi tekrarlanan konuların çıkarılması ve düzenlenmesi gerekmektedir. Makedonya Coğrafyasını içeren programda özellikle nüfus ve ekonomisi ile ilgili konularda yeni istatistik bilgilere ve geliĢmelere yer verilmelidir. Mevcut öğretim programlarında verilmiĢ olan açıklamalar bölümü çok yetersizdir. Öğretmenlerin konuları iĢlerken, hangi yöntem ve araç gereçleri kullanmaları gerektiği verilmemiĢtir. Hazırlanacak veya değiĢiklikler yapılacak olan coğrafya öğretim programlarında, yıllık, ünite planları ve ders planı hazırlıkları örneklerin programa girmesi, ünite değerlendirme testlerinin de programlarda bulunması gerekmektedir. 73 ABSTRACT There are some changes made in the course of geography for the primary schools in Macedonia. A totally new curriculum is designed where more importance is given to the changes rather than the developments. This is made by adding some toppings and cutting some others. In fact, its context does not depend on the principles and methods of teaching geography. The book for the 5th grades is not designed logically; from the closest to the furthest, from the easiest to the difficult, familiar and meaningful to the unknown, and from the concrete to the abstract. For instance, the topics related to astronomy are given in the beginning, which is not suitable for their age (11). And, they have just one lesson in a week. On the other hand, while teaching European Geography, not all of the countries should be given at once, but just samples. Moreover, the topics related to Asia, Africa, America and Australia should not be given in details, except their geographical features. The factors that affect the climate should be cut. There are also some repetitions. Furthermore, the geography of Macedonia, especially the population and the economical issues should be written according to the latest statistical information. Also, the section of extra information is not sufficient, and the methods and materials needed are not shown to the teachers together with the techniques used. As a result of all, it is concluded that a new curriculum, yearly plan, unit plan and its lesson plans should be enabled together with their evaluation tests and the changes and corrections made. 74 KAYNAKÇA Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Plan ve Programları, Makedonya Cumhuriyeti Pedagoji Konseyi, Üsküp. Apostolov, Apostol, Zemyopis, Skopje,1954. Apostolov, Apostol, Zemyopis, Skopje, 1958. Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Plan ve Programları, Makedonya Cumhuriyeti Eğitimi GeliĢtĢrme Kurumu, Üsküp. Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Plan ve Programları, Makedonya Cumhuriyeti Pedagoji Konseyi, Üsküp. Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları, Makedonya Cumhuriyeti Eğitimi GeliĢtirme Kurumu, Üsküp. Ġlköğretim - Coğrafya Öğretim Plan ve Programları, Makedonya Cumhuriyeti Eğitimi GeliĢtirme Kurumu, Üsküp. Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları, Makedonya Eğitim Bakanlığı - Pedagoji Kurumu, Üsküp. Coğrafya Öğretiminde Değerlendirme, Pedagoji Kurumu Üsküp, 1992. Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları, Makedonya Eğitim Bakanlığı - Pedagoji Kurumu, Üsküp. Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları, Makedonya Eğitim Bakanlığı - Pedagoji Kurumu, Üsküp. 1953. 1960. 1972. 1981. 1988. 1992. Yay. 1995. 1998. 75 WILLIAM MONTGOMERY WATT‟IN TARĠHE BAKIġI Doç. Dr. Ali PAJAZĠTĠ I. Watt Kimdir? MeĢhur bir islamolog ve müsteĢrik olan Ġskoçya Episcopal Kilisesi rahibi William Montgomery Watt,5 14 Mart 1909 tarihinde Ġskoçya‘nın kıyı Ģehirlerinden olan Fife yakınlarında Ceres‘te doğdu.6 Anglikan bir din adamı Andrew Watt ile Mary (Burns)‘ın oğlu ve tek çoçuğudur. Annesi (Jean Macdonald) muteveffa profesör Robert Donaldson‘un kızıdır. Tahsil hayatına 1914‘te Lakhall Academy‘de baĢlayan Watt buradan 1919 yılında mezun oldu. Daha sonra orta tahsilini George Watson‘s College‘de (Edinburgh) tamamladı (1919-1927). 1927-1930 yılları arasında Edinburgh Üniversitesi‘nde eğitim aldı. 1930‘da klasik edebiyat dalında yaptığı master‘in yanısıra Oxford Üniversitesi‘nde ―Literae Humaniores‖‘den de mezun oldu (1932). Müteakip yıl Oxford‘ta ―Literatür Master‖ derecesini kazandı. Bir yıl sonra ise edebiyat sahasında bir baĢka mastere baĢlayıp üç yıl sonra onu da bitirdi.7 ―Watt‘ın lisansüstü çalıĢmalarını sürdürürken, 1934‘den 1938 yılına kadar ahlak felsefesi sahasında Edinburgh Üniversitesi‘nde ‗Assistant Lecturer‘ olarak dersler verdi. 1936‘dan itibaren hayatında dinin etkisi gittikçe ağırbasan ve bir din adamı olan babasının izinden Güneydoğu Avrupa Üniversitesi (SEEU, Kalkandelen) öğretim üyesi. Bu makale müellifin Marmara Üniversitesi’nde 15 Aralık 2003 tarihinde savunduğu doktora tezinden bir alıntı mahiyetiĢndedir. 5 W. Mongomery Watt, “Körfez SavaĢı Sonrası Müslümanlar ve Hristiyanlar”, Çev. ġinasi Gündüz, Tezkire, sayı 11-12, s. 149 (çevirenin notu). 6 “Professor W. Montgomery Watt: The Last Orientalist”, Trends, Cilt 7/5, Essex, s. 10. 7 Mustafa Alıcı, W. Montgomery Watt’da Vahiy ve Nübüvvet Anlayışı, M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul 1995, s. 10. 76 yürüyen Watt, St. Mary Bolton Kilisesi‘nde (Londra) papaz muavini (curate) oldu (1936-1941). Kilise onu 1943‘te Küdüs‘e gönderip 1946‘ya kadar sürecek olan Anglikan Kilisesi Ġslam ĠĢleri MüĢavirliği‘ne atadı. Böyle bir görev onun Ģark dünyasına olan ilgisini artırdı.‖8 Küdüs‘ten kendi Alma Mater‘ine, yani Edinburgh Üniversitesi‘ne döndü ve 1946‘dan 1947‘ye kadar Kadim Felsefe dersleri verdi.9 1949 yılında Levi Della Ödülüne (Los Angeles- ABD) layık görüldü. 1947-64 yılları arasında Arap Dili kürsüsünde okutman olarak çalıĢtı. 1964‘te Arap ve Ġslam AraĢtırmaları Bölümü BaĢkanlığına getirildi. Bu görevi 1979‘a, emekliliğe ayrılıncaya kadar yürüttü. 1978-79‘da ABD‘nin Georgetown Üniversitesi‘nde Arab Etüdleri çalıĢmaları yaptı.10 Watt, Türkiye‘nin ilmi çevrelerine yabancı olamayan bir bilim adamıdır. ÇeĢitli bilimsel toplantılar sebebiyle birkaç kez ülkemizi ziyaret etmiĢtir. 1976 yılının ilkbaharında yapılan I. Siret Kongresi ile 1985‘de Ġzmir‘de akdedilen I. Din Bilimleri Kongresi bunlar arasındadır. Ġngiliz Oryantalistleri derneğinin baĢkanlık görevini de bir süre üstlenen ve dini entellektüellerin çok yakından tanıdğı W. Montgomery Watt, Ġslam ve müslüman toplumlar, müslüman-hristiyan iliĢkileri11 üzerine araĢtırmalar yapan, yirmi dokuz eser (kitap) ve çok sayıda makale kaleme almıĢ bir bilim adamıdır. Eserlerinin birçoğu Türkçeye çevrilmiĢtir.12 8 Alıcı, a.g.e. lat. “onurlu anne”, üniversite, büyük okul (Милан Vујаклија, Лексикон страних речи и израза, Просвета, Београд, 1954, s. 30). 9 Trends, a.g.m. 10 Bkz. Who is Who 1992, An Annual Biographical Dictionary, St. Martins Press, New York 1992. 11 Watt, ―Ultimate Vision and Ultimate Truth‖, Ultimate Visions: Reflections on the Religions We Choose, edited by Martin Forward, One World, Oxford, England-USA 1995, s. 280. 12 Watt, Dinlerde Hakikat, çev. A. Vahap TaĢtan - Ali KuĢat, Ġz Yayıncılık, Ġstanbul 2002, çevirenlerin önsözünden. 77 II. Watt‟ın Tarih AnlayıĢı Tarih denen olgu her toplumun aynasıdır. Tarih bilgisi ise insanı ve toplumu güçlü kılan bir unsurdur. Toplumlar, kaydettikleri tarih olguları ile kendi ben-idraklerini güçlendirmeye çalıĢırlar. Her toplumsal olgu tarihsel olgudur ve her tarihsel olgu da toplumsal bir olgudur. Yani tarihsiz sosyoloji ve soyolojisiz tarih olamaz. Yalnız sosyoloji, yalnız tarih düĢünülemez; insan olaylarının somut bilimi ancak tarihsel sosyoloji ya da sosyolojik tarih olabilir. Tarih, birey ve toplum sorunları bir arada, bir bütün halinde incelenir: tarih sosyolojinin can damarıdır ve insan psikolojisi de ancak tarihle uyum halindeki bir sosyolojiye dayanmalıdır.13 Le Bras‘a göre sosyolojinin düĢebileceği en büyük hata, tarihi unutmaktır.14 Watt, sosyoloji bilimi için bu kadar önemli olan ve ―toplumun zaman içinde aldığı yoldan baĢka bir Ģey olmayan‖15 tarih kavramını iki anlamda kullanmaktadır: 1. Tarih olayların – insan amaçlarıyla ilgili olayların - akıĢına atfedilir ve ―Tanrı tarihin sahibidir‖ veya ‖Ġnsanlık tarihinin olaylarını Tanrı kontrol eder‖16 derken kastedilen mana budur. Ona göre Eski Sovyetler Birliği‘nde Mihail Gorbaçov tarafından yapılan değiĢiklikler ve reformlar da Tanrı‘nın teĢvikiyle gerçekleĢmiĢtir. Tanrı bizim dünyamızda devamlı olarak yeni Ģeyler getiren ve belli bir dereceye kadar insanlık tarihi üzerinde kontrol uygulayan bir varlıktır.17 2. Tarih yazımı, yani gerçekleĢen olayların akıĢının anlatımı. Ona göre tarihçinin asıl görevi, içinde olayların akıĢı demek olan son derece büyük ve karmaĢık çalkantıyı barındıran önemli kalıpları açığa çıkarmaktır. 18 Tarihî düĢünceyi ifade eden herhangi bir görüĢ, anlaĢılabilir ve kabul edilebilir olması için objektif detaylara uygun olmalıdır. ―Bütün 13 Doğan Ergun, Sosyoloji ve Tarih, Ġlke Kitabevi Yayınları, Ankara 1995, s. 19-21. 14 Le Bras’dan naklen bkz. Ümit Meriç Yazan, Cevdet Paşa’nın Toplum ve Devlet Görüşü, Ġstanbul 1992, s. 37. 15 Ali ġeriati, İslam Sosyolojisi, 5. Baskı, Çev. Kenan Sökmen, BirleĢik Yayıncılık, Ġstanbul 1998, s. 113. 16 Watt, Religious Truth for Our Time, Oneworld, Oxford, 1995, s. 97. 17 Watt, Religious Truth..., s. 100. 18 Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, Çev. Turan Koç, Ġz Yayıncılık, Ġstanbul 1991, s. 159. 78 önemli tarih görüĢ ve ifadeleri bunun daha ötesine gider ve olayları seçerek, sınıflandırarak, bazılarına önem atfederek ‗modeller‘ oluĢturur. Sonuçta ulaĢılan modeller tam bir objektiflik iddiasında bulunamaz‖.19 Yani, tarih yazmak sübjektif bir Ģeydir, çünkü tarihçinin kararları onun değerlerine bağlıdır. Değerler çeĢitli ve muhtelif olduğuna göre tek tarihten bahsedilemez. Olgulara dayanan tarihle ilgili bir açıklamanın doğruluğunu içermez.20 ―ÇağdaĢ tarihçi, kaynaklarındaki motif iddialarını genellikle dikkate almayacak ve bir kiĢinin dıĢ davranıĢlarının bütünü hakkında elde ettiği bilgi ıĢığında kendi kiĢisel motiflerini ileri sürecektir‖.21 Watt Batı‘nın tarih bilim anlayıĢı ölçülerine sadık kalmıĢtır. Ona göre günümüzün tarihçisi, Hz. Muhammed‘in baĢlattığı hareketin dini ve ideolojik yönlerini küçümsemeden ya da ihmal etmeden iktisadi, toplumsal ve siyasî zemin hakkında birçok soru sormak ister. Bu türlü etkenlerin, olayların akıĢını tamamıyla belirlediğini reddeden kimselerin bile, onların önemini kabul etmesi gerekir.22 Tarih doğrusal bir çizgi izlemektedir. Olaylar arasında kronolojik bir münasebet vardır. ĠlgisizmiĢ gibi görünen olayların bile birlikte dikkate alınması lazım.23 Tarih olaylar ve kiĢiler zincirinden teĢekkül eder.24 Yani zaman mutlak bir ilerleme kaydetmektedir ve bugün keyfiyet olarak dünden daha iyidir. Belli ki düĢünürümüzde sosyal tekamül (social evolution) nazariyesi derin bir etki bırakmıĢtır. Böylece bir taraftan müslümanları tarihi idealleĢtirmekle suçlarken kendisi de insanlık tarihinin modern dönemini idealleĢtirmektedir. Kendisi çağdaĢ dünya bilimsel hareketinden, çağdaĢ düĢünceden, medeni geliĢmeden, Batı‘da bilim ve teknolojideki ilerlemeden, çağdaĢ durumdan bahsetmektedir.25 MüsteĢrike göre Ġslamın bazı kuralları tarihseldir. Mesela bir yerde Ġslam Ģeriatındaki kısas hakkında konuĢurken Ģöyle demektedir: ―Özel misillemenin, Kur‘an‘da emredilmesine rağmen, bugün insan toplumu için bir ideal olarak kabul edilemeyeceğinin temel nedeni, bunun baĢlıbaĢına ahlak dıĢı olması değil, fakat ilkel bir toplum yapılanmasına ait olması ve onu 19 Watt, Dinlerde Hakikat, s. 132. Watt, Religious Truth..., s. 20. 21 Watt, Hz. Muhammed Mekke’de, s. 5. 22 Watt, Hz. Muhammed Mekke’de, s. 1, 2. 23 Watt, Modern Dünyada..., s. 65. 24 Watt, Modern Dünyada..., s. 68. 25 Watt, Dinlerde Hakikat, s. 59; Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, s. 209, 212. 20 79 öngörmesidir.‖26 Watt bu tür olduklarından‖ dolayı suçlar.27 cezalandırmaları ―anakronistik A. Hristiyanlık ve Ġslam‟da Kutsal Tarih W. M. Watt kutsal kitaplardaki tarihi seküler veya laik tarihten ayırarak, kutsal tarih olarak adlandırmaktadır. Yani düĢünürün tarih felesefesi konseptinde tarih ikiye arılır: kutsal tarih ve seküler tarih. O Ġncil ve Kur‘an tarihini kutsal tarih diye adlandırır ve onu mitik ve objektif olmayan bir tarih olarak nitelendirir.28 AĢkın bir anlamlılığa sahip olan kutsal tarihin belirgin özelliği olayların akıĢında Tanrı‘nın etkin olması ve O‘nun denetleyici bir güce sahip olmasıdır. Eski Ahit‘e göre Ġsrail oğullarının kutsal tarihi Tanrı‘nın Ġbrahim‘e kendi yurdunu bırakıp Filistin‘e gitmesi çağrısyla baĢlamaktadır. Yeni Ahit kutsal tarihi Tanrı‘nın inayet ve inisyatifi ile olan Hz. Ġsa‘nın doğumu, vaazları, havarilere yaptığı çağrı ve akidesinin belli baĢlı konularına, yahudi ve Romalı otoritelerle anlaĢmazlığına, ihanete uğrayıĢına, yakalanıĢına, haça geriliĢine ve yeniden diriliĢine merkezi yer verilir. Ayrıca birkaç ayrıntıya değinen ilk hristiyanların bazı mektuplarını da ihtiva eder. Ġslam‘da kabul edilen genel öğretiye göre de Allah geçmiĢte çeĢitli kavimlere ve en son Araplar‘a ve tüm insanlığa Hz. Muhammed de içlerinde olmak üzere bir dizi peygamber göndermiĢtir. Müslümanlar için kutsal tarih bütünüyle Kur‘an-ı Kerim‘e dayanır.29 Bu anlayıĢa göre Kur‘an tarihi olaylar bilgisini nakleden, tarih hakkındaki haberleri nakleden bir kitaptır. Müslüman bir adam için 26 Watt, İslami Hareketler ve Modernlik, s. 46. Elizabeth Özdalga, “Modern Bir Haçlının Kusurları: Montgomery Watt ve Ġslam’ı Entellektüelizmle Fethetmenin Zorlukları”, Çev. Yasin Aktay, Tezkire, 1997, Sayı 11-12, s. 25. 28 Watt, Dinlerde Hakikat, s. 132. 29 Watt’a göre, bunun yanında Ġslam’ın kutsal tarihi içerisinde Kur’an’da yer almayan fakat bu ilahi kitaptaki genel çerçevenin dıĢına çıkmayan bir sürü olgusal malzeme mevuttur. (Watt, Islam and the Integration..., s. 230). 27 80 Kur‘an ve insan tarih geleneği arasında bir çeliĢme olursa, kutsal kitaptaki bilgilere itimat eder.30 Ġslam‘daki kutsal tarih konsepsiyonuna göre Tanrı‘nın tarihteki faaliyetleriyle ilgili bilgiler ilahi vahiyden alınmıĢtır.31 ―Tanrı daha önceki Peygamberleri çeĢitli vesilelerle kurtardığı gibi, aynı Ģekilde, Hz. Muhammed ve ashabını da savaĢta (Bedir‘de olduğu gibi), zafer bahĢederek, düĢmanlarından kurtarmıĢtır‖.32 Bu noktada göze çarpan unsur tarihte olayların akıĢı kendiliğinden değil de Tanrı‘nın iradesi ile gerçekleĢtiğidir. Yani Tanrı belli zamanlarda tarihe müdahale eder, tarihi kurar ve yönlendirir. B. Tanrı‟nın Tarihî Olayları Kontrolü Kutsal tarih anlayıĢına göre, tarihi süreç içindeki olayların akıĢı Tanrı tarafından kontrol edilir. Bu iddia büyük bir olgular yığınına gömülmüĢ bir kalıba iĢaret eder. Bu olgu ve olaylar sadece Kur‘an‘da ve Kitab‘ı Mukaddes‘te bulunan tarihi içermemekte, aynı zamanda yahudi, hristiyan ve Ġslam topluluklarının ve bu toplulukların tek tek üyelerinin daha sonraki tarihi tecrübelerini de içine almaktadır.33 Ġncil ve Kur‘an‘da, olayların Tanrı tarafından kontrol edilmesinin bir yolu Tanrı‘nın tabii olaylara doğrudan doğruya müdahalesi Ģeklinde gerçekleĢir. Mutlak güce sahip olan Tanrı olayları iki Ģekilde denetlemektedir: a. O, tıpkı Ġbrahim‘i, Musa‘yı ve Muhammed‘i görevlendirdiği gibi, bazı kimselerin birtakım iĢ ve tasarıları üstlenmeleri ―çağrısında bulunarak‖ bir dizi olayı baĢlatabilir. b. SavaĢta çarpıĢıp zafer kazanmaları ve olumsuz Ģartlar altında bile geçinebilmeleri için insanlara güç verdiği gibi, bunu tersine olarak da Kendisine inananların muhaliflerinin güven kaybetmelerine, batıl inanç ve benzeri Ģeylerle oyalanmalarına sebep olarak, zayıflamalarına yol açabilir. Watt, Tanrı‘nın insanlara çağrısı veya inisyatifi olarak nitelenen çeĢitli tecrübeleri ―iç sesler‖ olarak nitelemektedir. Fakat, 30 Watt, Islam and the Integration..., s. 271. Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, s. 159-161. 32 Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, s. 161. 33 Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, s. 54. 31 81 çağrıya kulak verip vermeme, sese uyup uymama konusunda karar kiĢinin kendisine aittir ve özgürlüğü tepelenmez.34 Bahsettiğimiz iç sesler Tanrı‘nın insanda tasarrufta bulunması olarak anlaĢılmalıdır. Bunlara Tanrı tarafından insana doğuĢtan yerleĢtirilmiĢ ve onun mizaç ve yapısını oluĢturan ―yönelim‖ ve ―radial enerji‖ tazyikinden kaynaklanır. Hristiyanlıkta bu çağrıların çoğu Ruhulkudüs‘e atfedilir. Önemle vurgulanması gereken bir nokta da bunlar insanın kendini içinde bulduğu Ģartlara karĢı verilmiĢ uygun birer cevap niteliğindedir. Tanrı‘nın Hz. Ġbrahim‘e, Hz. Musa‘ya ve Hz. Muhammed‘e yönelmiĢ çağrısı bu peygamberlerin yaĢadıkları sosyal ortam ve Ģartlara bağlıdır. Tarihi denetlemenin ikinci yolu Kıtab-ı Mukaddes‘te de, Kur‘an‘da da Tanrı‘nın bireylere güç verdiği birçok iddia ile desteklenir. Tanrı savaĢı kazandıracak miktarda insanlara güç hüner ve beceri vermesi Mezmurlarda sık sık zikredilir (bkz: 18:39, 44:5 vs.) Hz. Musa‘ya, Tanrı‘nın kavmini Mısır‘dan alıp arz-ı mev‘ud‘a götürmek için gerekli olan güç verilmiĢ ve yüreği pekiĢtirilmiĢti. Yeni Ahit‘te Ruhulkudüs‘e, Yunanca kelimenin çok az bir farklı çağrıĢımı olsa da, Teselli edici, yani Güçlendirici denir ve Paul, Baba‘ya: ―Deruni adamdaki kendi Ruhu vasıtasıyla güç kuvvet bulmayı... siz (Efesoslulara) bağıĢlasın diye dua eder (Efesoslulara 3:16). Kur‘an‘da, Allah kendi nusratı ile istediğini güçlü kılar (Al-i Ġmran:13) ve meleklere ―inananların kalplerini sağlamĢtırmalarını‖ emreder (elEnfal:12).35 Sonuç olarak Watt‘ın tarih felsefesinde deistik anlayıĢ‘a yer yoktur, yani Tanrı bir tarafa çekilmiĢ ve olaylara pasif olarak bakan bir Varlık değildir, o tarihî ve toplumsal olayları yönlendiren yapıcı öznedir diyebiliriz. O Allah‘ın Ġslam‘ı galib kıldığı kanaatı taĢıyarak bir Ġslam tarihi yazmaktadır. C. Kustal Tarih – Laik Tarih Watt‘ın tarih perspektifinde çok önemli bir yer tutan bu ikili tipoloji Hegel felsefesi ile geliĢen tarih mantığının bir devamıdır denebilir. D. F. Straus bu felesefenin altında bir ―Tanrısal Ġsa‖, ―Ġdeal Ġsa‖ olduğunu kaydetmektedir. B. Bauer ise buna ―Fantom‖ der. 34 Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, s. 162. Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, s. 163164. 35 82 Bauer‘e göre Hegel kutsal tarihi (historıa divina) ile gerçek olaylar tarihi (historia res) bağdaĢtırmak istemiĢtir.36 Laik tarih siyasî, iktisadî, içtimaî, fikrî ve benzeri etkenler olarak tanımladığımız kalıplarla ilgilenir. Diğer taraftan kutsal tarih, olayların Ġlahi vechesi ile ilgili kalıplar üstünde durur. Yahudilik, hristiyanlık ve Ġslam‘ın kutsal tarihleri bu toplulukların her birinin kimliğini belirlemede yardımcı olur ve kolay kolay vazgeçemeyecekleri bir Ģeydir. Laik tarih ise milli topluluğun kimliğini belirler. Watt için kutsal tarih esas olarak tarihi süreçteki Tanrı-insan ilĢkisi ile ilgilidir. Tarihi olayların akıĢında alternatif mevcuttur ki bunlar kutsal tarih tarafından ortaya konmuĢ genel tasavvura ait olacaktır. Bu durum laik tarih tarafından ortaya konmuĢ tasavvurun bir tamamlayıcısıdır. Bununla beraber, ayrıntılar konusunda bunlar birbirinden öyle uzaklaĢır ki, bu iki tarih, sanki aynı olaylardan söz etmiyorlarmıĢ gibi görünür.37 Laik tarihin gayesi salt maddi olgu ve olayları ortaya koymak için güvenilir sonuçlar elde etmektir; fakat laik tarihçinin asıl iĢi bu olgulara yorum getirmesidir ve bu da tarihini yazdığı toplumun değer sistemine dayanılarak yapılır. Kutsal tarih anlayıĢında kutsal metinlerdeki olayların hepsi gerçektir. Mesela Watt‘a göre Ġncil‘deki Bilge KiĢiler kıssası ile Kur‘an‘daki Hz. Ġbrahim‘in Mekke‘ye geldiği Ģeklindeki açıklamanın hristiyan ve müslüman toplulukları için ikonik bir doğruluğa sahiptir. Seküler ile kutsal tarih arasındaki farkı Fukuyama‘nın tarihin sonu ile dindar bir kiĢin tarihinin sonu (Kiyamet Günü) anlayıĢlarında daha somut bir Ģekilde görülebilir. D. Tarihî Sürecin Genel Yönü ve Tarihin Sonu Ġbrahimî dinlerde tarihi sürecin genel gidiĢine Tanrı karar verip kontrol ettiği iddiası hakimdir. Tanrı ayrıntılarına kadar elinde tutup yönettiği sözkonusu süreç içerisinde insanoğluna bir dereceye kadar özerklik tanımakla, bir deneme ve yanılma unsurunu devreye soktuğu açıktır. Bu, biyolojik tekamüldeki çeĢitli yolları denemesine benzemektedir. Topluluklar, iĢe yarayıp yaramadığını öğrenmek için bazı yolları denemek zorundadır Watt‘a göre. Tarih sahnesinde yatay ve dikey doğrultuda genel olarak bir hareket sözkonusudur; bu hareket Tanrı‘nın ‗sınır Ģartlarının 36 Özlem Doğan, Tarih Felsefesi, Anahtar Kitaplar, Ġstanbul 1994, s. 20’den Acar, a.g.e., s. 18. 37 Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, s. 176. 83 koyucusu‘ olduğu, bireylere ve topluluklara bir yönelim yerleĢtirdiği olgusuyla birleĢtirilmelidir. Burada vurgulanması gereken nokta tarihi sürecin her yönünü Tanrı‘nın kararlaĢtırmıĢ olduğudur. Hristiyanlıkta olduğu gibi Ġslam‘da da tarihi sürecin – yani bildiğimiz dünyanın – sonunun geleceği itikati mevcuttur Bu Apokalypsis veya Kıyamet Günü‘dür. Tarihin kıyamet gününden hemen önceki dönemine de önem verilmiĢtir (Kurtarıcı Mesih‘in geliĢi, Deccal‘ın kırk yıllık saltanatı ve onun Hz. Ġsa ya da Mehdi tarafından mağlup ediliĢi).38 Kur‘an hesap gününde hükmedecek olanın yalnız Allah olduğunu açıkça belirtir. Hristiyanlıkta ise, Ġznik Amentüsü‘nde kabul edilen resmi öğretiye göre hükmü geçecek olan Hz. Ġsa‘dır. Hesaba çekilmenin sonu, insanların ebediyyen cennet ya da cehenneme gitmelerinin belirlenmesi olarak tasavvur edilmektedir.39 38 39 Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, s. 182. Watt, a.g.e., s. 183. 84 III. Sonuç William Montgomery Watt‘a göre tarih yüce bir varlık olan Tanrı‘dan bağımsız bir olgu değil. Tanrı insanlık tarihi üzerinde sürekli kontrol uygulayan bir varlıktır. Olaylar arasında kronolojik bir münasebet vardır. ĠlgisizmiĢ gibi görünen olayların bile birlikte dikkate alınması lazım. DüĢünürün tarih felesefesi konseptinde tarih ikiye arılır: kutsal tarih ve seküler tarih. O Ġncil ve Kur‘an tarihini kutsal tarih diye adlandırır ve onu mitik ve objektif olmayan bir tarih olarak nitelendirir. Watt‘a göre zaman mutlak bir ilerleme kaydetmektedir ve bugün keyfiyet olarak dünden daha iyidir. Belli ki düĢünürümüzde sosyal tekamül (social evolution) nazariyesi derin bir etki bırakmıĢtır. Ona göre tarih yazmak sübjektif bir Ģeydir, çünkü tarihçinin kararları onun değerlerine bağlıdır. Değerler çeĢitli ve muhtelif olduğuna göre tek tarihten bahsedilemez. III. Conclusion According to William Montgomery Watt history is not apart from the Almighty God who is a power that constantly controls the history of humankind. There is a chronological relationship between the events. Therefore, even those happenings that don‘t seem to have any relation should be considered altogether. According to the philosophers concept of historical philosophy history is divided into two: 1. The Holly History (the history of the Bible and Kur‘an, which he interprets as mystic and subjective); 2. The Secular History. According to Watt, ‗time‘ is carrying out a ‗development‘ and today is in a better condition. It is obvious that the perspective of ‗social evolution‘ has had a profound impact on the philosopher‘s point of view. Writing the history, in his opinion, is a subjective issue, because it depends on the writer‘s judgment and perspective. As a result we cannot talk about one history as there are different kinds of values. 85 IV. Kaynakça ALICI, Mustafa, W. Montgomery Watt’da Vahiy ve Nübüvvet Anlayışı, M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul 1995. DOĞAN, Özlem, Tarih Felsefesi, Anahtar Kitaplar, Ġstanbul 1994. ERGUN, Doğan, Sosyoloji ve Tarih, Ġlke Kitabevi Yayınları, Ankara 1995. ÖZDALGA, Elizabeth, ―Modern Bir Haçlının Kusurları: Montgomery Watt ve Ġslam‘ı Entellektüelizmle Fethetmenin Zorlukları‖, Çev. Yasin Aktay, Tezkire, 1997, Sayı 11-12. ―Professor W. Montgomery Watt: The Last Orientalist‖, Trends, Cilt 7/5, Essex. ġERIATI, Ali, İslam Sosyolojisi, 5. Baskı, Çev. Kenan Sökmen, BirleĢik Yayıncılık, Ġstanbul 1998. VУЈАКЛИЈА, Милан, Лексикон страних речи и израза, Просвета, Београд, 1954. WATT, W. Mongomery, Dinlerde Hakikat, çev. A. Vahap TaĢtan - Ali KuĢat, Ġz Yayıncılık, Ġstanbul 2002. WATT, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, Ġz Yayıncılık, Çev. Turan Koç, Ġz Yayıncılık, Ġstanbul 1991. WATT, Islam and the Integration of Society, Routledge & Kegan Paul, London 1966. WATT, ―Körfez SavaĢı Sonrası Müslümanlar ve Hristiyanlar‖, Çev. ġinasi Gündüz, Tezkire, sayı 11-12. WATT, Religious Truth for Our Time, Oneworld, Oxford, 1995. WATT, ―Ultimate Vision and Ultimate Truth‖, Ultimate VisionsReflections on the Religions we Choose, ed. by Martin Forward, One World Oxford, England-USA, 1995. WATT, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, Çev. Turan Koç, Ġz Yayıncılık, Ġstanbul, 1991. Who is Who 1992, An Annual Biographical Dictionary, St. Martins Press, New York 1992. 86 Üsküp‟lü ġair Avni Engüllü‟nün “Yarı Kalan Mısralar” Adlı ġiir Kitabı – Değerlendirme* Mr. Fadıl HOCA** ġair-yazar, kültür adamı ve gazeteci olarak yakinen tanıdığımız sayın Avni Engüllü‘nün ―Yarı Kalan Mısralar‖ adlı Ģiir kitabı 2004 yılı sonunda Üskübün Delfına 3 Yayıncılık ve Grafik Etkinlikleri Ticareti ġirketi yayınlarınca yayınlandı. Söz konusu olan Ģiir kitabı, Makedonya Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı‘nın maddi katkıları sayesinde yayınlanmıĢtır. Kitabın teknik olarak tasviri ve değerlendirmesi ele alındığında, kitabın 5‘inci sayfasından 61‘inci sayfasına kadar Ģiirler mevcut olması yanısıra, 63‘üncü sayfada Avni Engüllü‘nün yaĢam öyküsünden kesintiler 65‘inci sayfadan 72‘ci sayfaya kadar, Yrd. Doç. Dr. Zeki Gürel‘in yazdığı ―Kültür Adamı, ġair-Yazar ve Gazeteci Avni Engüllü‘nün‖ genel Ģairliği hakkında adlı değerlendirme yazısı ve 73 ilâ 74‘üncü sayfalararası içindekilerden oluĢan bu Ģiir kitabı toplam 75 sayfadan ibaret olup, ön kapak sayfası Cezayir‘de bilinmeyenlerle dolu bir Ģehrin uçaktan çekilmiĢ muazzam ve son derece gizemli bir fotoğrafından oluĢmakla beraber, arka kapak ise, Gökhan Salman‘ın 1998 yılında çizdiği, Ģairimizin yarım portresiyle tamamlanmaktadır. ġiir kitabının eni 14 cm boyu ise 20 cm olarak birinci hamur beyaz kâğıt üzerine basılmıĢtır. Avni Engüllü‘nün ―Yarı Kalan Mısralar‖ Ģiir kitabının teknik tasvirinin ardından, kitabın ikinci tasviri olarak muhteva bölümünün aydınlatılmasıyla devam ediyoruz. Kitabın muhteva kısmında ise birbirini tamalayan, ardısıra gelen, fikir ve mana birliği oluĢturan, aynı doğrultuda dökülen, zincirleme Ģeklinde birbirine bağlı olan ve iman ile inanç dolu gizemli ve ilham yüklü olan toplam 57 Ģiire rastlıyoruz. Avni Engüllü, sözü edilen Ģiir kitabını ―devam yada yeni bir baĢlangıç‖ adlı Ģiiriyle baĢlayarak, aslında kendisinin 1993 yılında ―Yarı Kalan DüĢünceler‖ adı altında kısa nesirleini topladığı kitabının yarıda kalan düĢüncelerini mısralarına dökerek, bir devamlılığı ve süregenliği sergilemektedir. Nitekim, bu Ģiirinde; Yaradanın adıyla * Bu tebliğ, 17.02.2005 tarihinde yukarıda adı geçen Ģiir kitabının tanıtımı esnasında okunan metindir. ** Üsküp Filoloji Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Görevlisi 87 baĢlarken, kırklardan sonra yeni bir baĢlangıç olmalı diye düĢündüğünü, sonrada düĢüncelerin önce geldiğini, sonra mısralara döküldüklerini ve bu dökülen mısaların heybetli bir mısralar yumağı ve Ģirin akan bir dizeler ırmağı oluĢturduğunu ifade ederek, kırk Ģiirinden ibaret olan Ģiirler hazinesinin akibetini görmek ve takip etmek niyetiyle Ģairimiz, okuyucuyu bu Ģiirler sofrasına davet ediyor. Adeta, eĢdeğerde olan ve birer inci tanesi gibi dökülen bu Ģiirlerin ardından gelen her Ģiirin mesaj ve mana dolu baĢlıklardan ibaret olduğu göze çarpmaktadır. Bu bölümdeki Ģiirlerin tümü, maneviyat dolu, ahlâk konulu ve muhtevalı ile tasavvufi akisleri ve inanç ile iman dolu felsefi duygularını içinde barındıran Ģiirlerden ibaret olması hasebiyle, bunların 40 rakamıyla sınırlandırılmasının bir tesadüf olmadığı kanaatindeyiz. Aslında, bu 40 rakamının, Peygamber Efendimiz olan Hz. Muhammed (SAV)‘e 40 yaĢında vahiy gelmesi hadisesi ve hakikatı yanısıra, meĢhur 40 hadis-i Ģerif rakamlarına da denk gelmesini, anlamlı bir mesaj ve bariz bir sembol olarak da görmek mümkündür. Avni Engüllü ―yarını tartan terazi‖ adlı 40‘ıncı Ģiirinde ahiret hayatından bahsederken, yaĢanan hayatın yarının terazisi olduğunu ifade ederek, adeta bir nefes ve bir çırpıda söylenmiĢ olan ve hayat felsefesi ile dolu olan bu Ģiir yumağına son veriyor. 40‘ıncı Ģiirin ardından yeni bir Ģiir bölümüne geçmezden önce, ―bir düĢüncenin arada kalan mısraları‖ adlı Ģiiri ile adeta sivri ve muntazam kalemine bir mola veriyormuĢ ve ek bir nefes alıyormuĢ gibi bir intiba bırakıyor. ―Yarı Kalan Mısralar‖ adlı Ģiir kitabının ikinci bölümünde, ―yol‖ adı altında, insanoğlunun dünyaya geliĢinden tâ Sevgiliye kavuĢana dek geçmesi gereken ince ve uzun bir yolu aydınlatmaya ve tasvir etmeye çalıĢan ve farklı isimlerle adlandırılan 12 Ģiir mevcuttur. ġairimizin, ―yol‖ adı altında, hayat tarzının farklı yollarını dile getirmeye çalıĢtığı bu mısralarında, tasavvufi heyecan ve coĢkuyu görebildiğimiz gibi tasavvufun derin ve manalı ile ûlvi mesajlarını da sezmemek ve hissetmemek mümkün değildir. ―Yarı Kalan Mısralar‖ Ģiir kitabının son bölümünde, olgunlaĢmaya götüren yollar, sonrası ve yeni birlikteliğe taĢıyan ayrılıĢ olmak üzere, 3 Ģiir daha eklenmiĢtir. Bu Ģiirlerinde, olgunlaĢmıĢ bir ferdin tespit ve tavsiyeleri yanısıra, kendimizi tanıma arzumuz doğrultusunda sarfettiğimiz gayretleri ve ―Yarı Kalan Mısralar‖ adı altındaki Ģiir kitabında yazılan mısraların aslında, anlaĢılacak mısraların yarı kalmadıklarını ve bunların bir hicran ve ayrılıĢı değil, bilâkis arzulanan yerde birbirimizi bulabilmek için vuslata ve 88 birlikteliğe doğru bir arayıĢ olacağını imâ ederek yeni bir Ģiir buluĢmasına dek, Ģiir mısralarına son veriyor Avni Engüllü. ―Yarı Kalan Mısralar‖ Ģiir kitabının ikinci tasviri olan muhteva değerlendirmesi ve tasviri yanısıra, üçüncü tasvir olarak, Avni Engüllü‘nün bu Ģiir kitabında mevcut olan Ģiirlerinin poetikasından ve sanat anlayıĢından da kısaca bahsetmeyi uygun görüyoruz. Türk Ģiiri, Divan edebiyatından sonra, malûm bir bocalama yaĢar. Tanzimatçıların Batı‘ya yöneliĢlerindeki bunalımın neticesindeki köksüzleĢme. Karma karıĢık bir dil kullanan Servet-i Fünûn ve Fecr-i Ati‘nin çığlıkları. Keskin bir dönüĢle, dili özelleĢtirmeye çalıĢan Milli edebiyatçıların cıplaklığı. YavaĢ yavaĢ Ģiirin tekrar kendini bulduğu Cumhuriyet Dönemi‘nin ruhi ıstırabı. Ardından gelen, Tanzimat tarzı bir köksüzlüğü gaye edinen Garipçiler hezeyanı. Böyle fırtınalı bir dönem sonrası, Türk siiri Ġkinci Yeni ile kendini toparlamıĢ ve klâsik Ģiirimizin ulaĢmıĢ olduğu estetik zirveye yönelmiĢtir. Bu konuda, elbetteki en büyük hizmeti Üsküp doğumlu olan Yahya Kemal Beyatlı‘nın olmuĢtur. Makedonya Türk ġiirinde bu estetik anlayıĢı ve Ģiir zevkini ile ifade tarzını yine Üsküp doğunlu olan Necati Zekeriya‘nın Ģiirlerinde görmek mümkündür. Bu Ģiir anlayıĢını, bu anlatım ve düĢünce tarzını sahiplenen ve milli ile manevi değerleri Ģiirlerinde felsefi bir konu olarak ele alıp iĢleyen yine Üsküp doğumlu olan üçüncü bir Ģair olarak Avni Engüllü‘yü görüyoruz. Bu tezimizden hareketle, Avni Engüllü‘nün ―Yarı Kalan Mısralar‖ adlı Ģiir kitabının edebi ve estetik açıdan yapılacak olan değerlendirilmesi, bizi, Ģiirlerindeki temalarının baĢlangıçtan sonuna yada sonundan baĢlangıca doğru bir yöneliĢin müzmin bekleyiĢine ve anlayıĢına sevkettiği görülmektedir. Avni Engüllü, mümin bir Ģair olarak tercihini hem kalben hem de mantıken bu doğrultuda yapmıĢ bir Ģairdir. ġiirlerindeki mesele ve mesaj olarak tanımlayabileceğimiz bir ruh ve manevi olgunluğu ile doygunluğu ise kitabın metinsel bütünlüğünden sezilmektedir. ―Yarı Kalan Mısralar‖ adlı Ģiir kitabında kullanmıĢ olduğu anlamlı ve akıcı bir Türkçe, Ģiirsel bir dil, titizlikle seçilmiĢ manalı ve doyurucu kelimeler ve benzetmeler ile kendisine has ve uygun olan üslup tarzı gibi estetik ve sanatsal hususiyetler yanısıra, ―Yarı Kalan Mısralar‖ adlı Ģiir kitabının tüm Ģiirlerinde genel olarak metinsel bir bütünlülük ve devamlılık arzetmektedir. Bu Ģiirlerde mana ve biçim olarak tutarlı sözdiziminin kullanımı ve mısralar seçiminde ile mısraların yapılarındaki titizlik, mecazi ve mesajlı bir söyleyiĢi hakim kılma çabası gibi Ģiirlerinin ahengini ve tonunu arttırabilmek için, gerektiğinde kafiyeyi de 89 kullanması konuları, öncelikli olarak Ģiirlerinin sanatsal anlayıĢı ve poetikaları açısından göze çarpan en belirgin özellikleridir. Avni Engüllü, ―Yarı Kalan Mısralar‖ında Ģiir akıĢını ile kendi engin manevi ve zengin hayal dünyasını, içtenli, düzgün ve bariz bir Ģekilde zamana yaymıĢ olmayı tercih ederek, bu Ģiir kitabının sanat anlayıĢı ve poetikasına son veriyor ve baĢka bir Ģiir kitabının tanıtımına dek vesselâm diyor. 90 LÜTFĠ SEYFULLAH VE „‟AY BALÇIĞI ġĠĠRLER „‟ KĠTABININ DEĞERLENDĠRĠLMESĠ Mr.Sami ĠSLAMOĞLU* 1926 yılında Üsküp‘ün Dükkancık mahallesinde doğan Lütfi Seyfullah , çocukluğunu genellikle eski çarĢıda geçirmiĢtir. Küçük yaĢlarda çarĢı esnafıyla , ustalarla , çıraklarla ve halk ile iç içedir. Çocukluğunun çeĢit zanatçılar ve sanatçılar arasında geçmesi, onun geleneksel Türk tiyatrosunu bu yıllarda tanımasına sebep olur. Ramazan akĢamlar Faik Ağa‘nın Deve Hanında oynattığı Karagöz oyunlarını seyreder. Zaman zaman perde arkasında bu oyunlarda yardımcı olan Lütfi Seyfullah‘ın tiyatro merakı da o yıllarda baĢlar. Küçük yaĢlardaki tiyatro sevgisinin etkisi ile aktörlüğü meslek olarak seçmiĢtir.Ġkinci Dünya SavaĢı‘ndan sonra , kırk yıl Üsküp Halklar Tiyatrosunda sanatçı (aktör) olarak yüzden fazla oyunda çeĢitli tipleri canlandırdı.Bunlar arasında , V.ġekspir , J.B. Molier , A. Çehov , Ġ. Andriç , B.NuĢiç , N. Hikmet , A. Nesin ,N. Cumalı , F.H.Dağlarca , O.Kemal , N.Cumalı , A.Taner , P.Budak , M. Selimoviç , Gogol , Dostoyevski , Ġbzen gibi dünya çapında ünlü birçok yazarın sahneye konulan eserlerinde rol aldı.Tiyatro oyunları dıĢında filmlerde oynadı , TV dizilerinde de görev aldı. Lütfi Seyfullah , Makedonya dıĢında Anavatan Türkiye‘de de birçok oyunda , film ve dizilerde oynadı. Denizin Kanı , Bir Adam Yaratmak , Kanije Kalesi 4.Murat , Hacı Arif Bey, Minyeli Abdullah, AliĢ Ġle Zeynep, Huzura Giden Yol , Kanıyan Bosna , KomĢular ve benzeri film ve oyunlarda aldığı rolleriyle oradaki seyirci tarafından da yakından tanınmaktadır. Kırk yıllık sanat hayatında ülkemizde ve ülkemiz dıĢında özellikle anavatan Türkiye‘de birçok ödüle layık görülen Lütfi Seyfullah , aktörlüğün dıĢında , zaman zaman yazmak ihtiyacını duyar. Önce tiyatro hakkında yazdıklarıyla okuyucuların karĢısına çıkar. Daha sonra geçiken bir yazar olarak dergi ve gazetelerde kısa oyunları , kısa hikayeleri ve Ģiirleri yayınlanır. Katıldığı yarıĢmalarda hikaye ve Ģiir dalında ödüller kazanmıĢtır. ____________________________ * ÇağdaĢ Türk Edebiyatı Masteri – VrapçiĢte (Gostivar) 91 Ancak , biz bugün Lütfi Seyfullah‘ın tiyatrodan çok daha önemli olan yönü, Ģairliği üzerinde durmaya çalıĢacağız. Bazen sayfalar dolusu kitapla anlatmaya zorlandığımız duygu ve düĢüncelerimizi birkaç mısralık bir Ģiirle ifade edebiliriz. ġiir, Ģair‘in insanlarla kurduğu direkt bir iletiĢim aracı rölünü oynamaktadır. ‗‘Edebi eser yayımlandıktan sonra sanatçının olmaktan çıkar‘‘. sözü edebi eserlere farklı bakıĢların , eserlerden farklı duyuĢların olabileceği görüĢünü yansıtır bizlere .Lütfi Seyfullah‘ın okuduğum bu Ģiir kitabı üstüne yazacaklarım , kitabın bende bıraktığı izlenim ve bende uyandırdığı çağrıĢımlardır.Bu yazımda okuyucu ile Ģiiri tanıĢtırmak ve duyduğum beğeniyi , coĢkuyu , güzelliği paylaĢmaktır. Yıllarca dergi ve gazetelerde Ģiirlerini zevkle okuduğumuz Ģairin bu son eseri hiç Ģüphesiz son yılların en güzel Ģiir kitaplarının arasında yer alıyor . Lütfi Seyfullah‘ın ‗‘Aynada Varsan Sahnede De Varsın‘‘ (1989 ) , ‗‘Küçüklere ġiirler ‗‘ ( 1992 ) adlı eserlerinden sonra edebiyat dünyamıza armağan ettiği ‗‘Ay Balçığı ġiirler ‗‘ kitabı , Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı yayınları arasında 2003 yılında yayınlanmıĢtır. ‗‘Ses ‗‘ ve ‗‘Aynadan Sahneye ‗‘ iki bölümden oluĢan kitapta 38 (ottuz sekiz ) Ģiir yer alıyor. Eserin Ģiir gibi de güzel ve anlamlı bir kapağı var. Ön kapağında ay , arka kapakta eser ile ilgili yapılan kısa değerlendirme yer alıyor. Kitap genel olarak değerlendirilirse , 5. ile 6. sayfasını içindekiler oluĢturuyor. 7. ve 8. sayfasında Üsküp Kiril Ve Metodi Üniversitesi Filoloji Fakültesi Türk Dili Ve Edebiyatı Bölümünde iki dönem okutmanlık yapmıĢ Türkiyeli Bilim adamı , Dr. Abdülkadir Hayber‘in , Ģair Lütfi Seyfullah hakkında değerlendirmesi yer alıyor. Kitabın 11. sayfasından 50. sayfasına kadar Ģiirleri var. Kitabın muhteva kısmında yer alan Ģiirlerinde , Ģair Lütfi Seyfullah , değiĢen sosyal Ģartların ve yaĢadığı geniĢ tecrübelerin etkisiyle alıĢılmıĢ kalıpları kırıp, parçalayarak atıyor.Bize hayatı yaĢadığını ,Ģiirlerinde hayatı yazdığını ifade etmektedir.ġair, önce dıĢ dünyayı geniĢ farklı algılamaya baĢlamıĢtır. Bunun neticesinde yeni yeni ifade imkanları , yeni bir söyleyiĢ ortaya çıkmıĢtır. Bu kitapta yer alan Ģiirlerde anlatılan her Ģey , hayatın içinden geçerken düĢülmüĢ dipnotlardır. Kadın – Erkek , YaĢlı – Genç Pek çok insanın gündelik yaĢantılarından derlenen gerçek yaĢamlarından , hayatın renklerini bulacaksınız. 92 YaĢaması Uzaklığın , Irmak Kadar Uzundur Kolların , Mezar TaĢları, Ay Balçığı , Solgun Akan , Övgüsüzler gibi Ģiirlerinde karĢılaĢılan tabiat , hayvan , ses , ıĢık gibi motifleri ile sınırsız ovalar ve uçsuz bucaksız gökler sonsuzluk temini oluĢturduğunu görüyoruz. SOLGUN AKAN Ovalara kapadılar çiçekleri Üstüne büyük göğü örttüler Sonsuz bir yaratık yüzü Kapağı kaldırıp Çiçekleri seyreder ... Ve ipiri gözlerinin içinden Mor renkli Kahkaha bulutları geçer ... Büyür ovalar Çoğalır çiçekler Gökte dolaĢan savaĢ atları Demir boyunlarını sallayarak Çölde insanlara doğru yürürler ... Eski bir akıncıdır Ģu çağdaĢ insan Oturup kendisini özler ... ġairin ilgimizi çeken baĢka bir Ģiiri , Mezar TaĢları‘dır ,bu Ģiirde iki Ģey dikkatimizi çekti. ġairin mezara bakıĢında , o mezarın ötesinde birer sembol gibi duran iki büyük değer vardır. Mezarlıkta Ģair iki Ģeyin gömülü olduğunu görmektedir: Biri kardeĢlik , diğeri insanlık . Kendisinin bu iki değerin yeniden yeryüzüne çıkma beklentisini Ģiirinde Ģöyle dile getirmektedir : 93 MEZAR TAġLARI YaslanmıĢ mezarın Gökyüzü üzerine Abideler bulut içinde Bir uçak geçiyor vazodaki Çiçeklerin arasında Bir at Doludizgin Geçiyor mezar taĢları üstünden ... Aç mezarını Göster nerede eski gökyüzü KardeĢliği vuran Soysuzlara ... Ben insanım Yeryüzüne çıkmasını istiyorum Çağlardan beri ... Balkan Çocukları , Yersiz Oyun , Çiçek Ġçin Krallık, SavaĢa KarĢı SavaĢ gibi ġiirlerinin konusunu savaĢ ve barıĢ oluĢturmaktadır.Yakın tarihimizin en trajik hadiselerinden birini oluĢturan savaĢları Ģairin bizzat yaĢamıĢ olması , onu bu gibi konuları ele almasını teĢvik etmiĢtir. Yakın geçmiĢte Balkanlarda yaĢanan zülum ve gözyaĢı dolu günleri konu edilen Ģiirlerinde , bu büyük insanlık trajedisine bir ağıt niteliğini taĢımaktadır. ġair ‗‘Balkan Çocukları‘‘ Ģiirinde savaĢ ve savaĢtan duyduğu huzursuzluğu Ģöyle dile getirmektedir: 94 BALKAN ÇOCUKLARI Masalına dönüyor yağız atlar Bize tabancaları kalıyor gerçeklerin Kemaller ... AbduĢlar ... Mustafalar ... Muradına erenler Kapadılar kapılarını uzakların Ben Balkan çocuğu KardeĢliği , dostluğu seven En ucunda uygarlığın En büyük masalcıları yeryüz Ululanan krallar SavaĢ ve barıĢ Ölmez iki masalı Balkan Çocuklarının ... Masalına dönüyor Ģehzadeler Bize özgürlükleri kalıyor savaĢların ! ... DeğiĢen sosyal Ģartlar içinde Balkan insanının yaĢadığı tüm olumsuzluklara rağmen , Lütfi Seyfullah Ģiirlerinde saplantılardan , nefretten , karamsarlıktan uzak . Bazen kaygılı ama umudunu yitirmiyor , derken geçmiĢteki güzelliklere , sevgilere özlem duygularıyla doludur. ġair ‗‘Bıçaklama‘‘Ģiirinde duygularını Ģöyle dile getirmektedir: BIÇAKLAMA Eskiyen sevinçleri çocuk Kesip çıçekler yapıyor makasıyla YapıĢtırıp annesinin güzelliğine Kırmızı balonlu akĢamüstleri. Diyor ki kuĢtur Ģu gülüĢ Anamın dudağında 95 Bir kanat kesiyor o gülüĢten Uçuruyor havada ... Çocuk , unutmuĢ artık sesini YapıĢtırıyor bembeyaz kağıtlara Kesip kendi eskisinden ... Bu kitapta okuyacaklarınız , hayatı dolu dolu yaĢamıĢ birinin geriye dönüp baktığında , hafızasında takılıp kalmıĢ gerçek hayat kesintileridir. Bu Ģiirler hayatın kıyısından küçük birer anı olabilir. Çünkü bütün bunları bizlerin de var olduğu bir dünyada bizlerle birlikte yaĢamıĢtır... ġiirlerin çoğunda , Ģairin huzursuz olduğu hissedilmektedir.Bir devre hükmetmiĢ olanların yaptıkları Ģairi hayal kırıklığına uğrattığını ‗‘Övgüsüzler‘‘ Ģiirinde görmekteyiz. ÖVGÜSÜZLER Büyüttüler beyaz atları Ovalar için Ovaları kapattılar KoĢuya ... ġimdi serseri nal sesleri KarıĢtırıyor çiçek renklerini Birbirine ... Hangisi ölüm Hangisi çiçek Bilmiyorum neyi uzattım Ellerine ... Büyüttüler beni Hazırlanayım diye Kendime ... Dünya kocaman bir kapı Kapandı kendi üstüme . 96 Lütfi Seyfullah‘ın ‗‘Ay Balçığı ġiirler‘‘ kitabının ikinci bölümünü oluĢturan ‗‘Aynadan Sahneye ‗‘ baĢlığı altındaki Ģiirlerin muhtevası tiyatro ile ilgilidir. Kırk yıllık sanat hayatı boyunca , sahnede rol aldığı oyunlarda günlük yaĢamdan alınmıĢ örnekleri oynarken bizleri yaĢamıĢ ve yaĢatmıĢtır. ġair ‗‘ Soytarı ‘‘ Ģiirinde bunu Ģöyle dile getirmektedir : SOYTARI Gülün bana Kızın ve sövgüler yağdırın Ne kadar ilenciniz varsa içinizde Hepsi üstüme olsun Ben bir soytarıyım Ben sizim. ġair Lütfi Seyfullah , diliyle , duygu ve düĢünceleriyle içimizden biri . Bizi duyar , bizi söylüyor , herhalde onu baĢkalarından ayıran da bu . ġair ‗‘Ve Oyuncu‘‘Ģiirinde gökyüzüne , bulutlara , yağmura , dağlara , taĢlara , denizlere, insanlara ve yeryüzündeki tüm varlıklara seslenerek bizden biri olduğunu Ģöyle dile getirmektedir : VE OYUNCU Sözüm sizedir ey gökyüzü bulutlar ve yağan yağmurlar yeryüzüne ; ‗‘ dağlara , taĢlara ve cümle kara toprağa denizlere ve dupduru göllere kentlerden sayısız köylere ve sayamadığım kadar çok insanlarına ‗‘ : Ben bir oyuncuyum Ben hepinizim ! 97 ġekilde , dilde ve anlatımda yapmacıktan uzak sade . En belirgin özelliği , suniliğe düĢmeden ve zorlamadan günlük hayatın dilini kullanarak yazıyor. YaĢadığımız olayların olgun ve hassas bir yürekteki yansımalarını bu Ģiir kitabında bulacaksınız. Yürekten gelen akıcı ve yakıcı bir üslup ...Temiz bir Türkçe... arı bir dil . Hayatı kucaklayan engin bir gönül ... sizi sarıverecek , Türkçe‘nin yeniden bahar açtığını hissedeceksiniz. Yıllardır , bahçesindeki hazineyi görmeyip uzak diyarlara hazine aramaya giden ve aradığını bulamayan adamı oynuyoruz sözü tam bizim için söylenmiĢ. Kendi hazinelerimizin üzerinde siyah bir örtü atmıĢ bulunuyoruz. Aydınlarımızın binbir emekle ürettikleri değerli eserlerini görmek istemiyoruz. Fakat bu topraklarda ,Türkçe yazılı her eser , Makedonya‘daki Türklerin ve Türk varlığının tanığıdır . Ancak , kendi bahçemizdeki hazinelerimize sahip çıkarak , Makedonya‘daki Türk varlığını ebediyen yaĢatacağımıza inanıyorum . Sonuç olarak Ģöyle diyorum : Sözlerin olgununu , olgun insanlar söyler . Tiyatro sanatçısı , yazar ve Ģair Lütfi Seyfullah bu son eserinde olgun ve dolgun sözlerden oluĢan bir Ģiir kitabı daha bizlere hediye ettiğinden dolayı kendilerini kutlar , edebiyat dünyamıza daha nice nice eserler kazandırması dilekleriyle , kendilerine önce sağlık daha sonra baĢarılı çalıĢmalarının devamını dilerim.