İnsan Hakları ve Terörle Mücadele Kitabı
Transkript
İnsan Hakları ve Terörle Mücadele Kitabı
İNSAN HAKLARI VE TERÖRLE MÜCADELE ĠNSAN HAKLARI VE TERÖRLE MÜCADELE Bu kitap, "Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Ġnsan Hakları ve Terörle Mücadele Hakkındaki Ġlkeleri" ve kaynak metinlerinin, Konseyin resmi dillerindeki asılları ve Türk hukuk terminolojisi dikkate alınarak, Kamu Düzeni ve Güvenliği MüsteĢarlığı Hukuk MüĢavirliğince yapılan Türkçe çevirisi ve Ġngilizce orijinali biraraya getirilerek hazırlanmıĢtır. Kamu Düzeni ve Güvenliği MüsteĢarlığı Yayınları : 1 1. Basım, ġubat 2011 ISBN: 978-605-363-771-4 KAMU DÜZENĠ VE GÜVENLĠĞĠ MÜSTEġARLIĞI Atatürk Bulvarı No: 149 Bakanlıklar – ANKARA www.kdgm.gov.tr II Kamu Düzeni ve Güvenliği MüsteĢarlığı Kamu Düzeni ve Güvenliği MüsteĢarlığı 17.02.2010 tarihli ve 5952 sayılı yasa ile terörle mücadelede politika ve stratejiler üretmek, stratejik istihbaratı değerlendirmek ve alınan tedbirlerin uygulanmasında koordinasyonu sağlamak amacı ile kurulmuĢtur. Terörle mücadelede benimsediği çok boyutlu vizyon çerçevesinde, bu mücadelede rol alan değiĢik kurumlardan ve farklı disiplinlerden gelen personeli ile ulusal ve uluslararası deneyimlerden ve bilimsel çalıĢmalardan yararlanarak misyonunu en iyi Ģekilde yerine getirmeyi amaçlamaktadır. Avrupa Konseyi Avrupa Konseyi'nin, hemen hemen Avrupa kıtasının tamamını kapsayacak Ģekilde, kırk yedi üyesi bulunmaktadır. Avrupa Konseyi, Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesi ve bireylerin haklarının korunmasına dair diğer referans metinler kapsamında ortak demokratik ve hukukî ilkeler oluĢturma gayesindedir. Ġkinci Dünya SavaĢı sonrasında 1949 yılında kurulduğundan bu yana Avrupa Konseyi, uzlaĢmanın sembolü olagelmiĢtir. III IV ĠÇĠNDEKĠLER ÖNSÖZ ……………………………………………………………………I BeĢir ATALAY, Türkiye Cumhuriyeti ĠçiĢleri Bakanı ÖNSÖZ……………………………………………………………………V Thorbjorn JAGLAND, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri SUNUġ…………………………………………………………………..VII Muammer GÜLER, Kamu Düzeni ve Güvenliği MüsteĢarı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Ġnsan Hakları ve Terörle Mücadele Hakkındaki Ġlkeleri………………………………1 Ġnsan Hakları ve Terörle Mücadele Hakkındaki Ġlkelerin Hazırlanmasında Yararlanılan Kaynak Metinler………………………………………………………………...15 V VI ÖNSÖZ Giderek küreselleĢen dünyada pek çok konu, geçmiĢin aksine çok boyutlu yaklaĢımları zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, ulusal ve uluslararası alanda önemli bir sorun haline gelen terörle mücadele de, çok boyutlu bir vizyonu gerektirmektedir. Demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerine saygı kavramları da bu vizyonun vazgeçilmez unsurlarıdır. Diğer taraftan, çağımızda insan haklarına saygı, hem ülke içinde hem uluslararası alanda barıĢ, güvenlik ve istikrarın vazgeçilmez bir unsuru olarak değerlendirilmektedir. Uzun yıllardır terörle mücadele eden ve bu konuda büyük acılar yaĢamıĢ bir ülke olarak Türkiye, terörün ne olduğunu, nasıl tehlikeli bir olgu olduğunu çok iyi bilmektedir. Terörle mücadelede sadece tek boyutlu bir bakıĢ açısı ve güvenlik önlemleri ile baĢarı elde edilemeyeceği, Türkiye'nin edindiği en büyük deneyimlerden birisidir. Hükümetimiz sorunu bütün boyutlarıyla kavrayan ve çözmeye çalıĢan bir politika izlemektedir. Hükümetimizce, terörle mücadelede paradigma değiĢikliğine gidilmiĢtir. Bu değiĢimin en önemli göstergelerinden birisi de, demokratik açılım sürecidir. Bu yeni süreçte terörle mücadelede uluslararası iĢbirliği ve ekonomik, siyasi ve sosyal politikaların birbirini desteklediği bütüncül bir strateji izlenmektedir. Bu çerçevede demokrasi ve insan haklarına büyük önem veriyoruz. VatandaĢlarımızı kazanmak, devlete güvenlerini artırmak ve terörün yıllardır istismar ettiği zemini ortadan kaldırmak için çaba sarf ediyoruz. VII Öte yandan, Türkiye’nin baĢından beri üyesi olduğu Avrupa Konseyi (AK), kuruluĢundan bu yana, çoğulcu demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygıyı temel almıĢtır. Ayrıca, devletlerin uymaları gereken ilke ve standartları belirlemekle kalmayıp bunları etkin bir Ģekilde denetlemiĢtir. AK’nin insan hakları ve ceza hukuku alanındaki sözleĢme ve tavsiye kararları ve Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları ile Avrupa çapında 47 üye ülkeyi kapsayan, dünyanın geri kalanı için de ilham kaynağı oluĢturan ortak bir Avrupa hukuk alanı ve kamu düzeni ortaya çıkmıĢtır. Bu bağlamda, AK Bakanlar Komitesinin 11 Temmuz 2002 tarihli 804. toplantısında kabul edilen “Ġnsan Hakları ve Terörle Mücadele Hakkında Ġlkeler” baĢlıklı tavsiye kararı, terörle mücadeleye çok boyutlu bir yaklaĢım getiren ve bu mücadeleyi insan haklarına mutlak saygı çerçevesinde ele alan önemli bir uluslararası belgedir. Bir çok ülkede terörle mücadele amacı ile temel hak ve özgürlük alanlarının daraltıldığı bir dönemde, AK’nin ortaya koyduğu bu ilkeler, terörle mücadele önlemlerinin ve insan haklarının korunmasının çeliĢen olgular olmadığını, uygulamada güvenlik ve özgürlükler dengesinin sağlanmasının mümkün olduğunu göstermektedir. Terörle mücadele alanında politika ve stratejiler üretmek amacı ile kurulmuĢ olan Kamu Düzeni ve Güvenliği MüsteĢarlığınca, söz konusu ilke ve dayanak belgelerinin Türkçe ve Ġngilizce dillerinde bir kitap olarak basılarak terörle mücadele alanında görev alan ilgililere ulaĢtırılmasını, Bakanlığımızın bugüne kadar yürüttüğü insan hakları odaklı kamu düzeni ve güvenliği politikası bakımından önemli görüyorum. VIII Bu çalıĢmanın, terörle mücadele eden tüm kurum ve yetkililere, gözetmeleri gereken uluslararası insan hakları ilkeleri konusunda yol göstereceğine ve rehberlik edeceğine olan inancımla, Kamu Düzeni ve Güvenliği MüsteĢarlığı’na, Avrupa Konseyi’ne ve çalıĢmada tüm emeği geçenlere teĢekkür ederim. BeĢirATALAY ATALAY BeĢir TürkiyeCumhuriyeti Cumhuriyeti Türkiye ĠçiĢleriBakanı Bakanı ĠçiĢleri IX X ÖNSÖZ Terörist eylemler ve terörizm ile mücadele çabalarındaki hızlı geliĢme; insan hakları, temel özgürlükler ve hukuk devleti meselelerini önemli bir yere oturtmuĢtur. 1948 tarihli Ġnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesi demokrasilerimizin köĢe taĢlarıdır ve terörizmi anlamak ve onunla mücadele etmenin temelini oluĢturmaktadır. Gerçekten, Ġnsan Hakları Evrensel Beyannamesi , "insanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan onurun ve devredilemez haklarının tanınmasını" tesis etmiĢ, Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesi de, yaĢam hakkı ile iĢkenceye, cezaya insanlık dıĢı veya aĢağılayıcı muamele ya da tabi tutulmama hakkını mutlak haklar olarak öngörmüĢtür. Hiç Ģüphesiz, terörist eylemler nefret yaymakta ve masum insanlara zarar vermektedir. Ġnsanlık ailesinin tüm üyeleri, özellikle terörizmin mağdurları en temel yaĢam hakkına ve barıĢ ve güvenlik içinde yaĢama hakkına sahiptir. Her devlet, faillerin ve insanlık ailesinin tüm üyelerinin haklarına saygı gösterirken, yakalamalı ve eylemleri, ceza terörist eylemleri iĢleyenleri adalete teslim hukuku güvenceler ilkesine etmelidir. hükümlerini saygılı Devletlerin uygularken olarak, halkın yargıya bu usuli olan güveninin sağlanmasına imkân vermektedir. Terörizmle mücadele, meĢruiyetin ve terörizme karĢı uluslararası hukuki giriĢimlerin verimliliği bakımlarından değerli araçlar olan önemli sayıdaki BirleĢmiĢ Milletler(BM) ve Avrupa Konseyi(AK) anlaĢma ve belgelerine yansıtılmıĢtır. Bu XI belgelerden bazıları, terörizmle mücadele çabalarında halkın güveni ve ilgili adli iĢbirliği mekanizmaları bakımından temel niteliğe sahiptir. Bu, toplumu savunmak ve temel hak ve özgürlükleri korumak yükümlülüklerini uzlaĢtıran 2002 tarihli Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Ġnsan Hakları ve Terörizmle Mücadele Kılavuz Ġlkeleri bakımından da geçerlidir. Bu eser, BM ve AK tarafından kabul edilmiĢ olan ilgili siyasi ve hukuki metinleri içermektedir. Bu konu ile ilgilenen sivil toplumun yanında terörizmle mücadele eden tüm siyasi ve hukuki kuruluĢlara yararlı bir kaynak olacaktır. Bu metinler, insan haklarının korunmasının ve terörizmle mücadelenin birbirinden ayrılamaz iki misyon olduğunu ve insan haklarının korunmasına ve hukuk devletine saygıya dayanan kapsamlı bir yaklaĢımın, terörizmle mücadeleye bir engel olmadığını, bilakis katkısı olduğunu açıkça göstermektedir. Thorbjorn JAGLAND Avrupa Konseyi Genel Sekreteri XII SUNUġ 17.02.2010 tarihli ve 5952 sayılı yasa ile terörle mücadelede politika ve stratejiler üretmek, stratejik istihbaratı değerlendirmek ve alınan tedbirlerin uygulanmasında koordinasyonu sağlamak amacı ile kurulan Kamu Düzeni ve Güvenliği MüsteĢarlığı, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı temelinde çalıĢmalarını sürdürmektedir. Terörizme karĢı etkin mücadele, sosyal, ekonomik, kültürel haklar ve temel hak ve özgürlükler alanında terör eylemlerine bahane gösterilen sebeplerin ortadan kaldırılmasını gerektirir. Öte yandan, oluĢturulacak olan uzun vadeli terörle mücadele stratejisi, demokrasi, özgürlük ve insan hakları kavramları merkeze alınarak hayata geçirilebilecektir. Bugün terörle mücadelede faaliyet gösteren farklı kurumların iĢbirliği içinde ve eĢgüdüm halinde çalıĢmaları, bu alanda baĢarılı olunması için temel koĢullardan biri haline gelmiĢ bulunmaktadır. Terörizm, sadece güvenliği değil bireysel hak ve özgürlükleri de tehdit etmektedir. MüsteĢarlığımız terörle mücadelede insan odaklı yaklaĢımla, vatandaĢlarımızı kazanmak, devlete olan güvenlerini artırmak ve terörün yıllardır istismar ettiği zemini ortadan kaldırmak yolunda önemli bir misyon üstlenmektedir. Terörle mücadele alanında politika ve strateji belirleyecek olan MüsteĢarlığımız bu amaçla, ulusal ve uluslararası de- neyimlerden, bilimsel çalıĢma ve saha araĢtırmalarına dayalı analizlerden yararlanmayı hedeflemektedir. MüsteĢarlığımız, XIII terörle mücadelede ihtiyaç duyulan yeni felsefe ve anlayıĢı oluĢturacağı politika ve stratejilere yansıtacaktır. MüsteĢarlığımız strateji terörle mücadele ve politikaların alanında uygulamasını belirleyeceği izleyecek, stratejik istihbaratı koordine edecek, terörle mücadele alanında elde edilen sonuçlarla değerlendirme ilgili faaliyetleri gerekli araĢtırma, yürütecektir. Ayrıca, analiz ve hem va- tandaĢlarımızın teröre bulaĢmasını önleme, hem terör örgütlerine bir Ģekilde katılan vatandaĢlarımızı da tekrar kazanma yönünde önemli çalıĢmalar yapacaktır. Kurumsal değerlerimiz arasında hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı baĢta gelmektedir. Tüm çalıĢmalarımızda ve geliĢtireceğimiz politika ve stratejilerde özgürlük ve terörle mücadele gerekleri dengesinin korunması vazgeçilmez ilkemiz olacaktır. MüsteĢarlığımız misyon ve vizyonuna denk düĢen bu çalıĢmanın, terörle mücadele eden tüm birimlerin bu alanda varolan farkındalıklarının artmasına katkı yapacağı ümidi ile, bu kitabın kısa sürede ortaya çıkmasında emeği geçen baĢta Hukuk MüĢavirliğimiz olmak üzere tüm ilgililere teĢekkür ederim. Muammer GÜLER Vali Kamu Düzeni ve Güvenliği MüsteĢarı XIV AVRUPA KONSEYİ BAKANLAR KOMİTESİNİN İNSAN HAKLARI VE TERÖRLE MÜCADELE HAKKINDAKİ İLKELERİ Bakanlar Komitesinin 11 Temmuz 2002 tarihli 804. Bakan Delegeleri toplantısında kabul edilmiştir. İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE 2 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE BAŞLANGIÇ Bakanlar Komitesi, a. Terörün insan haklarını ciddi bir şekilde tehlikeye attığını, demokrasiyi tehdit ettiğini ve özellikle meşru bir şekilde kurulmuş hükümetleri istikrarsızlığa uğratmayı ve çoğulcu sivil toplumu yıkmayı amaçladığını dikkate alarak; b. Her nerede ve her kim tarafından gerçekleştirilmiş olursa olsun, teröre ait her tür eylem, yöntem ve faaliyeti suç ve haklı görülemez olarak açıkça kınayarak; c. Bir terör eyleminin hiçbir zaman, insan hakları gibi gerekçeler ileri sürülerek haklı ve mazur gösterilemeyeceği ve hakkın kötüye kullanımının asla korunamayacağını hatırda tutarak, d. Terörle mücadelede insan haklarına, hukukun üstünlüğüne ve gerektiğinde uluslararası insani hukuka saygının yalnızca mümkün değil, aynı zamanda mutlak surette gerekli olduğunu hatırda tutarak; e. Terör eylemlerinin faili, düzenleyicisi ve maddi destekçisi olduğundan şüphelenilen kişilerin eylemlerinin, özellikle cezai 3 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE ve hukuki tüm sonuçlarıyla ilgili olarak hesap vermek üzere mahkeme önüne çıkarılması için, Devletlerin başta işbirliği yapmak olmak üzere, mümkün olan her şeyi yapmasının gereğini hatırda tutarak; f. Devletlerin asli görevinin halklarını olası terör eylemlerine karşı korumak olduğunu vurgulayarak; g.Başta hakkaniyet ve sosyal dayanışma gerekçeleriyle, Devletler için, terör eylemleri mağdurlarının tazminat alabilmelerini sağlamaları gereğini hatırda tutarak; h.Terörle mücadelenin, toplumlarımızda özellikle kaynaşma ve kültürler arası ve dinler arası diyalogu teşvik etme yoluyla, teröre yol açan sebeplerin ortadan kaldırılmasına yönelik uzun vadeli tedbirler alınması anlamına geldiğini dikkate alarak; i.Terörle mücadelede, Devletlerin, insan haklarının ko- runmasına ilişkin uluslararası belgelere saygı gösterme yükümlülüğünü, özellikle de üye devletlerin İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına Dair Sözleşme ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadına uyma yükümlülüğünü vurgulayarak; Aşağıda belirtilen ilkeleri kabul ederek üye Devletleri, bu ilkelerin terörle mücadeleden sorumlu tüm yetkililere geniş bir şekilde dağıtılmasını sağlamaya davet eder. I. Devletlerin Herkesi Terörizme Karşı Koruma Yükümlülüğü Devletler, yetki alanları dâhilinde bulunan herkesin temel haklarını, özellikle de yaşama hakkını terör eylemlerine karşı ko- 4 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE rumaya yönelik olarak tedbir almakla yükümlüdür. Bu pozitif yükümlülük, devletin bu ilkeler uyarınca terörle mücadelesini tamamen haklı kılar. II. Keyfi Uygulamanın Yasaklanması Devletlerin terörle mücadele konusunda aldığı tüm tedbirler, her tür keyfiliği, ayrımcı veya ırkçı muameleyi dışlayarak, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü gözetmeli ve uygun bir denetime tâbi olmalıdır. III. Terörle Mücadele Tedbirlerinin Hukuka Uygunluğu 1. Devletlerin terörle mücadele amacıyla aldıkları tüm tedbirlerin hukuki bir dayanağı olmalıdır. 2. Bir tedbir insan haklarını sınırladığı takdirde, sınırlamalar mümkün olduğunca kesin bir şekilde tanımlanmalı, gerekli ve güdülen amaçla orantılı olmalıdır. IV. Mutlak İşkence Yasağı Her koşulda, özellikle de, bir kişinin terör eylemlerinden dolayı şüpheli veya hükümlü olduğu durumlarda, bu eylemin niteliğinden bağımsız olarak, yakalanması, sorgulanması ve tutuklanması esnasında işkence, insanlık dışı veya küçültücü muamele ya da cezalara başvurulması mutlak surette yasaktır. V. Devlet Güvenliği Alanında, Yetkili Makamlar Tarafından Kişisel Verilerin Toplanması ve İşlenmesi Terörle mücadele çerçevesinde, devlet güvenliği alanında yetkili makamlar tarafından kişisel verilerin toplanması ve işlen- 5 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE mesi, ancak şu şartlarda, özel hayata saygı ilkesine müdahale edilmesini gerektirebilir: (i) iç hukukta uygun hükümler ile düzenlenmişse; (ii) veri toplama ve işlemenin amacıyla orantılı ise; (iii) bağımsız bir dış makamın denetimine tâbi ise. VI. Özel Hayata Müdahale Tedbirleri 1. Özel hayata müdahale oluşturan terörle mücadele tedbirleri (özellikle üst arama, ev arama, gizli dinleme, telefon dinleme, iletişimin takibi ve gizli ajanların kullanılması) kanun tarafından öngörülmüş olmalıdır. Bu tür tedbirler yargısal denetime konu edilebilmelidir. 2. Terörizmle mücadele etmek için alınan tedbirlerin, mümkün olduğu ölçüde, öldürmeye yönelik güç kullanımına başvurmayı asgariye indirecek şekilde yetkili makamlarca planlanması ve denetlenmesi gerekir. Bu çerçevede, güvenlik güçlerinin silâh kullanması, kişilerin hukuka aykırı şiddetten korunması amacıyla veya hukuka uygun şekilde şüphelileri yakalama ihtiyacıyla orantılı olmalıdır. VII. Yakalama ve Gözaltı 1. Terör eylemi şüphelisi bir kişi yalnızca hakkında makul bir şüphe varsa yakalanabilir. Kişiye yakalanma sebepleri bildirilmelidir. 2. Terör eylemleri sebebiyle yakalanan veya alıkonulan kişi derhal hâkim önüne çıkartılmalıdır. Gözaltı makul bir süre olmalıdır ve süresi kanunla tespit edilmelidir. 6 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE 3.Terör eylemi sebebiyle yakalanan veya alıkonulan kişi, yakalanması ya da gözaltında tutulmasının hukuka uygunluğuna mahkeme önünde itiraz edebilmelidir. VIII. Soruşturma Aşamasında Tutuklamanın Düzenli Yargısal Denetimi Terör eylemine karıştığından şüphelenilen ve yargılama öncesi tutuklanmış olan bir kişi, tutukluluk halinin hukuka uygunluğunun düzenli aralıklarla yargı denetimine tâbi olması hakkına sahiptir. IX. Kovuşturma Aşaması 1. Terör eylemiyle suçlanan bir kişinin makul bir süre içinde, bağımsız, tarafsız ve kanunla kurulmuş bir mahkeme tarafından âdil yargılanma hakkı vardır. 2. Terör eylemiyle suçlanan kişi, masumiyet karinesinden faydalanır. 3. Terörle mücadele, yine de aşağıda belirtilen açılardan savunma hakkına belirli kısıtlamalar getirilmesini gerektirebilir, özellikle: (i) avukata erişim ve avukatla görüşmeye ilişkin düzenlemeler; (ii) dava dosyasına erişimle ilgili düzenlemeler; (iii) kimlikleri saklı tutulan tanıkların beyanlarının kullanılması. 4. Savunma hakkına getirilen bu tür sınırlamalar izlenen amaç ile kesinlikle orantılı olmalı, yargılamanın âdil bir şekilde yürütülmesini sağlamak ve savunma haklarının içinin boşaltılma- 7 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE ması için sanığın menfaatlerini korumaya yönelik telâfi edici tedbirler alınmalıdır. X. Cezalar 1. Terör eylemiyle suçlanan bir kişiye verilecek cezalar, işlendiği tarihte suç teşkil eden hareket veya ihmal için kanun tarafından öngörülmüş olmalıdır. Bu suçun işlendiği tarihte geçerli olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. 2. Terör eylemi işlemekle suçlanan bir kişiye hiçbir durumda ölüm cezası verilemez; böyle bir cezanın verilmesi halinde, bu ceza infaz edilemez. XI. Tutuklama 1. Terör eylemi sebebiyle özgürlüğünden yoksun bırakılan bir kişi, her koşulda insan onurunu gözeten bir muameleye tâbi tutulmalıdır. 2. Terörle mücadelenin gereklilikleri, terör eylemi sebebiyle özgürlüğünden yoksun bırakılan bir kişinin, izlenen amaç ile orantılı olmak şartıyla, diğer mahkûmlara uygulanandan daha fazla kısıtlamaya tâbi tutulmasını gerektirebilir, özellikle: (i) avukat ve müvekkili arasındaki görüşme de dahil olmak üzere, haberleşme ve iletişimin denetlenmesi ile ilgili düzenlemeler, (ii) terör eylemi sebebiyle özgürlüklerinden yoksun bırakılan kişileri özel güvenlikli bölümlere yerleştirmek; (iii) bu tür kişilerin bir cezaevi içinde ayrı bir bölüme veya başka bir cezaevine yerleştirilmesi. 8 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE XII. İltica, Geri Gönderme ("refoulement") ve Sınırdışı Etme 1.İltica talepleri, bireysel bir incelemeye konu olmalıdır. Bu konuda verilen kararla ilgili olarak etkili bir başvuru hakkı bulunması gerekir. Ancak, devletin iltica talebinde bulunan kişinin terör eylemlerine katıldığını gösteren ciddi gerekçeleri varsa, söz konusu kişiye mülteci statüsü verilmesi talebi reddedilmelidir. 2.Kendisinden iltica talebinde bulunulan bir devlet, başvuru sahibinin, kendi ülkesine veya bir başka ülkeye geri gönderilmesi halinde (refoulement) ölüm cezasına, işkence ya da insanlık dışı ya da küçültücü muamele ya da cezaya maruz kalmamasını sağlamakla yükümlüdür. Bu, aynı şekilde sınırdışı etme halinde de geçerlidir. 3.Yabancıların toplu sınırdışı edilmeleri yasaktır. 4.Her halükârda, sınırdışı etme veya geri gönderme (refoulement) kararının, her tür insanlık dışı ya da küçültücü muameleden kaçınılarak, ilgili kişinin onuru ve vücut bütünlüğüne saygı çerçevesinde yerine getirilmesi gerekir. XIII. Suçluların Geri Verilmesi 1. Geri verme, terörle mücadelede etkin bir uluslararası işbirliği için gerekli bir usuldür. 2. Kişi, ölüm cezasına çarptırılması riski olan bir ülkeye gönderilemez. Ancak, bununla birlikte talep edilen devlet, aşağıda belirtilen hususlarda yeterli teminat alması halinde kişiyi geri verebilir: 9 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE (i) geri verilebilecek kişinin ölüm cezasına çarptırılmayacağı; veya (ii) bu tür bir ceza verilmesi halinde, bu cezanın infaz edilmeyeceği durumlarda. 3. Geri verme talebi şu hususlara inanmak için ciddi gerekçelerin varlığı halinde reddedilebilir: (i) geri verilmesi talep edilen kişinin işkenceye veya insanlık dışı ya da küçültücü muameleye ya da cezaya tâbi olacağı durumlarda; (ii) geri verme talebinin kişinin ırkı, dini, tâbiyeti veya siyasi görüşleri sebebiyle yargılanması ya da cezalandırılması amacı taşıması ya da söz konusu kişinin durumunun bu sebeplerden herhangi biri nedeniyle ağırlaşma riskini taşıması halinde. 4. Geri verilmesi istenilen kişinin, talep eden devlette adil yargılama hakkının ağır bir ihlale maruz kaldığını veya maruz kalma riskinin bulunduğunu savunulabilir bir şekilde iddia etmesi halinde, talep edilen devletin, geri verme kararını vermeden önce bu iddianın haklı olup olmadığını değerlendirmesi gerekir. XIV. Mülkiyet Hakkı Terör eylemlerinden şüphelenilen kişi veya örgütlere ait malvarlıklarının kullanımı, özellikle yetkili makamlarca dondurma ya da el koyma kararı verilmesi yoluyla askıya alınabilir ya da kısıtlanabilir. Söz konusu malvarlığının sahipleri, bu kararın hukuka aykırı olduğu iddiasıyla mahkemeye başvurma imkânına sahiptir. 10 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE XV. Askıya Almanın Mümkün Olduğu Haller 1. Terörle mücadelenin bir ulusun yaşamını tehdit eden bir savaş halinde veya olağanüstü hallerde meydana gelmesi durumunda, bir devlet, tamamen bu durumun gerektirdiği ölçüde ve aynı zamanda uluslararası hukuka göre belirlenen sınırlar ve koşullar dâhilinde, insan haklarının korunmasına yönelik uluslararası belgelerden kaynaklanan belirli yükümlülüklerinin geçici olarak askıya alınması doğrultusunda tedbirler alabilir. Bu durumda devlet, bu tür tedbirlerin alındığını, ilgili uluslararası belgeler uyarınca yetkili makamlara bildirmelidir. 2. Ancak devletler, hiçbir zaman ve terör eylemlerinden şüpheli veya hükümlü kişinin eylemi ne olursa olsun, uluslararası belgeler tarafından teminat altına alınmış olan yaşam hakkı, işkencenin ya da insanlık dışı ya da küçültücü muamele ya da cezanın yasaklanması, ceza ve tedbirlerin kanuniliği ilkesini ve ceza kanunun geçmişe yürütülmesi yasağını askıya alamazlar. 3.Koşullar ortadan kalkar kalkmaz askıya alma kararlarının en kısa sürede kaldırılması amacıyla, bu tür askıya alma kararlarına yol açan koşullar düzenli aralıklarla yeniden değerlendirilmelidir. XVI. Uluslararası Hukukun Emredici Normlarına ve Uluslararası İnsancıl Hukukun Normlarına Saygı Terörle mücadele faaliyetlerinde devletler, uluslararası hukukun emredici kurallarını ve uygulanabilir olduğunda uluslararası insancıl hukukun normlarını hiçbir şekilde ihlâl edemez. 11 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE XVII. Terör Eylemi Mağdurlarının Tazmin Edilmesi Tazminat, özellikle terör eylemi faillerinin, düzenleyicilerinin veya maddi destekçilerinin malvarlıklarının müsaderesi yoluyla diğer kaynaklardan tam olarak sağlanamadığı takdirde, vücut bütünlüğü ve sağlığın ihlalinden dolayı devlet, ülkesinde meydana gelen bu eylemler için mağdurların tazmin edilmesine katkıda bulunmalıdır. 12 İNSAN HAKLARI VE TERÖRLE MÜCADELE HAKKINDAKİ İLKELERİN HAZIRLANMASINDA YARARLANILAN METİNLER Başlangıç Notu Bu belge, İnsan Hakları ve Terörle Mücadele Uzman Grubu (DH-S-TER) Başkanıyla birlikte Sekretarya tarafından hazırlanmıştır. İlkeler hakkında açıklayıcı bir rapor veya memo- randum olarak değerlendirilmemelidir. İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE 14 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE İLKELERİN AMACI Bu ilkeler temel olarak, teröre karşı meşru mücadelelerinde, devletlerin hiçbir koşulda aşamayacakları sınırlar üzerine odaklanmaktadır.1 2Bu ilkelerin asıl amacı, Başlangıç bölü- münde temel bir bilgi olarak değinilmiş olan terörün sebep ve sonuçları veya terörü önleyecek tedbirler gibi diğer önemli sorunları ele almak değildir.3 1 İnsan Haklarını Tehdit Eden Hareketlerle ilgili Demokratik Stratejiler Uzman Grubu (DH-S-DEM), bu yaklaşımın sağlam bir temele dayandığını teyit etmektedir: "Bir yandan, demokratik bir toplumun, dayandığı değer ve ilkelere yönelik tehditlere karşı kendisini korumak üzere birtakım önleyici ya da bastırıcı tedbirler alması gerekirken, öte yandan, kamu makamları (yasama, mahkemeler, idari merciler) da bu konuda tedbir alırken, üye Devletler üzerinde bağlayıcılığı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve diğer belgelerde belirlenmiş olan insan hakları ve temel özgürlükleri gözetmek konusunda yasal bir yükümlülük altındadır". Bkz. doküman DH-S-DEM (99) Ek 4, parag. 16. 2 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bu yaklaşımı desteklemiştir:"Âkit Dev- letler, kendi yetki alanlarında bireyleri gizli takibe tâbi tutma konusunda sınırsız bir takdir hakkına sahiptir. AİHM, bu tür bir kanunun, demokrasinin savunulması gerekçesiyle onu tehlikeye atma hatta demokrasiyi yıkma tehlikesi bulunduğunun bilincinde olarak, Âkit Devletlerin casusluk ve terörle mücadele adına uygun gördükleri her türlü tedbirleri alamayacaklarını ifade eder", Klass ve Diğerleri-Almanya davası, 6 Eylül 1978, Seri A no. 28, parag. 49. 3 Bkz. aşağıda s. 18. 15 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE Hukuki Dayanak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (AİHS) taraf olan Devletlerin özel durumu dikkate alınmalıdır: Sözleşmenin 46. maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) zorunlu yargı yetkisini ve Bakanlar Komitesi tarafından AİHM kararlarının infazının denetlenmesini öngörmektedir. Dolayısıyla, AİHS ile AİHM içtihatları, terörle mücadele konusundaki ilkelerin tanımlanmasında birincil kaynaklardır. Ancak, Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi ile Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun kararları gibi diğer kaynakların da belirtilmesi gerekir. Genel Değerlendirmeler AİHM, çeşitli vesilelerle bir yandan ortak menfaatler için demokrasinin ve demokratik kurumların savunulması ile bireysel hakların korunması arasındaki dengeleme ihtiyacını vurgulamıştır: "AİHM ve Komisyon, demokratik toplum ile bireysel hakların savunulmasının gerekleri arasında bir uzlaşma sağlanmasının AİHS sisteminin özünde yer aldığı konusunda mutabık kalmıştır".4 AİHM ayrıca, terörle etkili bir şekilde mücadele edilmesiyle bağlantılı özel durumları da dikkate almaktadır: 4 Klass ve Diğerleri-Almanya davası, 6 Eylül 1978, Seri A no. 28, parag. 59. Ayrıca bkz. Brogan ve Diğerleri-Birleşik Krallık davası, 29 Kasım 1999, Seri A no. 145-B, parag. 48. 16 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE "AİHM, özellikle terörün önlenmesi ile ilişkili meselelerde, kendisine iletilen davaların arka planını da dikkate alır".5 Tanım. Ne AİHS'de ne de AİHM içtihatlarında terörün tanımı bulunmaktadır. AİHM daima her davayı ayrı ayrı ele almayı tercih etmiştir. Bu konuda, Parlamenter Asamble: “Bireyler ya da gruplar tarafından, bir ülkeye, o ülkenin kurumlarına, genel olarak halkına ya da ayrılıkçı amaçlar, aşırı uçta ideolojik fikirler, fanatiklik ya da rasyonel olmayan ve sübjektif saikler ile belirli kişilere karşı şiddete başvurma ya da şiddete başvurmakla tehdit etmek yoluyla ve resmi makamlar, toplumda belirli kişiler ya da gruplar ya da genel olarak halk arasında terör ortamı yaratmak amacıyla işlenmiş bir suçu terör eylemi olarak saymaktadır."6 Avrupa Konseyi'nin 27 Aralık 2001 tarihli Terörle Mücadelede Özel Tedbirler Hakkındaki Ortak Tutum belgesinin 1. maddesinde, "terör eylemi" son derece açık bir şekilde tanımlanmıştır: "3. Bu Ortak Tutum belgesinin amaçları doğrultusunda, 'terör eylemi', özellikleri ve bağlamı çerçevesinde bir ülkeye ya da 5 Incal-Türkiye davası, 9 Haziran 1998, parag. 58. Ayrıca bkz. İrlanda-Birleşik Krallık davası,18 Ocak 1978, Seri A no. 25, parag. 11 ve daha sonra Aksoy-Türkiye davası, 18 Aralık1996,parag. 70 ve 84; Zana-Türkiye davası, 25 Kasım 1997, parag. 59-60; ve Türkiye Birleşik Komünist Partisi ve Diğerleri-Türkiye, 30 Kasım 1998, parag. 59. 6 Tavsiye Kararı 1426 (1999), Terörizm Karşısında Avrupa Demokrasileri, (23 Eylül 1999), parag. 5. 17 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE uluslararası kuruluşa ciddi olarak zarar verebilecek, aşağıdaki amaçlarla işlenmesi halinde ulusal kanunlara göre bir suç olarak tanımlanmış olan aşağıdaki kasıtlı fiiller anlamına gelir: i. bir halkı ciddi olarak korkutmak, ya da ii. bir hükümeti ya da uluslararası bir kuruluşu herhangi bir fiili gerçekleştirmeye ya da bu fiilden kaçınmaya aşın derecede zorlamak, ya da iii. bir ülkenin ya da uluslararası bir kuruluşun temel siyasi, anayasal, ekonomik ya da toplumsal kurumlarını ciddi olarak istikrarsızlaştırmak ya da yıkmak: a. ölüme sebebiyet verebilecek şekilde bir kişinin hayatına kastedilen saldırılar; b. bir kişinin fiziksel sağlığına zarar verecek saldırılar; c. adam kaçırma ya da rehin alma; d. bir devlet ya da kamu tesisine, ulaşım sistemine, bilgi sistemleri, kıta sahanlığı üzerinde yer alan sabit platform türü tesisler dahil olmak üzere bir altyapı tesisine, bir kamu alanına ya da özel mülke insan hayatını tehlikeye atacak ya da önemli ekonomik kayıplara yol açacak şekilde büyük zarar vermek; e. uçak, gemi ya da diğer toplu taşımacılık ya da nakliye vasıtalarını kaçırmak; f. silâh, patlayıcı madde ya da nükleer, biyolojik ya da kimyasal silâhların imalâtı, bulundurulması, temini, taşınması, tedariki ile biyolojik ve kimyasal silâhlarla ilgili araştırmalar yapılması ve bu tür silâhların geliştirilmesi; 18 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE g. tehlikeli maddelerin salimini, ya da insan hayatını tehlikeye atabilecek yangın, patlama ya da su baskınlarına sebebiyet vermek; h. insan hayatını tehlikeye atabilecek şekilde su, enerji ya da diğer temel kaynakların tedarikine müdahale etmek ya da tedariki kesintiye uğratmak; i. (a) bendi ilâ (h) bendi arasında yer alan fiillerden herhangi birini gerçekleştirmekle tehdit etmek; j. bir terörist grubu yönetmek; k. bilgi ya da maddi kaynak temin etmek, ya da her hangi bir şekilde faaliyetlerini finanse etmek yoluyla, bu tür bir katılımın grubun suç faaliyetlerine katkı sağlayacağını bilerek bir terörist grubun faaliyetlerine iştirak etmek. Bu paragraf çerçevesinde, "terörist grup", ikiden fazla kişi ihtiva eden, zaman içinde teşekkül etmiş ve terör eylemi gerçekleştirmek üzere topluca hareket eden tarzda yapılanmış bir grup anlamındadır. "yapılanmış grup" ise, ilk anda bir terör eylemi gerçekleştirmek üzere rastgele bir şekilde oluşturulmamış ve üyelerle ilgili ya da üyeliğin devamına ilişkin görevleri formel olarak tanımlanmış ya da teşekkül etmiş bir yapısı olması gerekmeyen bir grup anlamındadır". Birleşmiş Milletler bünyesinde sürdürülen, uluslararası terör hakkında genel bir sözleşme taslağı hazırlama çalışmalarında da terör ve terör eylemi tanımlanmaya çalışılmaktadır. 19 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE 20 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE BAŞLANGIÇ Bakanlar Komitesi, [a] Terörün insan haklarını ciddi bir şekilde tehlikeye attığını, demokrasiyi tehdit ettiğini ve özellikle meşru bir şekilde kurulmuş hükümetleri istikrarsızlığa uğratmayı ve çoğulcu sivil toplumu yıkmayı amaçladığını dikkate alarak; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, terör eylemlerini, "insan haklarını, temel özgürlükleri ve demokrasiyi yıkma amacı güden, Devletlerin toprak bütünlüğünü ve güvenliğini tehdit eden, meşru olarak kurulmuş Hükümetleri istikrarsızlığa uğratan, çoğulcu sivil toplumu tehlikeye atan ve Devletlerin ekonomik ve sosyal kalkınması üzerinde olumsuz sonuçlar doğuran faaliyetler"7 olarak tanımlamaktadır. 7 Karar 54/164, İnsan Hakları ve Terör, Genel Kurul tarafından 17 Aralık 1999 tarihinde kabul edilmiştir. 21 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE b. Her nerede ve her kim tarafından gerçekleştirilmiş olursa olsun, teröre ait her tür eylem, yöntem ve faaliyeti suç ve haklı görülemez olarak açıkça kınayarak; c. Bir terör eyleminin hiçbir zaman, insan hakları gibi gerekçeler ileri sürülerek haklı ve mazur gösterilemeyeceği ve hakkın kötüye kullanımının asla korunamayacağını hatırda tutarak, d. Terörle mücadelede insan haklarına, hukukun üstünlüğüne ve gerektiğinde uluslararası insani hukuka saygının yalnızca mümkün değil, aynı zamanda mutlak surette gerekli olduğunu hatırda tutarak; e. Terör eylemlerinin faili, düzenleyicisi ve maddi destekçisi olduğundan şüphelenilen kişilerin eylemlerinin, özellikle cezai ve hukuki tüm sonuçlarıyla ilgili olarak hesap vermek üzere mahkeme önüne çıkarılması için, Devletlerin başta işbirliği yapmak olmak üzere, mümkün olan her şeyi yapmasının gereğini hatırda tutarak; Terör eylemlerinin faili, düzenleyicisi ve maddi destekçisi olduğundan şüphelenilen kişilerin mahkeme önüne çıkartılması yükümlülüğü, BM Güvenlik Konseyi'nin 12 Eylül 2001 tarihli 4370. toplantısında kabul edilen 1368 sayılı Karar (2001) gibi 22 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE çeşitli metinlerde açık bir şekilde dile getirilmiştir. Güvenlik Konseyi'nin söz konusu Kararında şunlar belirtilmektedir: "Güvenlik Konseyi, [...] Birleşmiş Milletler Şartında belirtilen ilke ve amaçları vurgulayarak, [...] 3. Bu tür terör eylemlerinin faillerinin, düzenleyicilerinin ve maddi destekçilerinin yargı önüne çıkartılması için Devletleri acilen işbirliği yapmaya davet eder [...]". BM Genel Kurulu tarafından 12 Eylül 2001 tarihinde kabul edilen, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Terör Saldırılarının Kınanması başlıklı, 56/1 sayılı Kararda şunlar belirtilmektedir: "Genel Kurul, Birleşmiş Milletler Şartında belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda, [...] 3. 11 Eylül faciasının faillerinin, düzenleyicilerinin ve maddi destekçilerinin yargı önüne çıkartılması için acil uluslararası işbirliği çağrısında bulunur". f. Devletlerin asli görevinin halklarını olası terör eylemlerine karşı korumak olduğunu vurgulayarak; Bakanlar Komitesi şunu vurgulamıştır: "her demokratik Devletin görevi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını gözeterek teröre karşı etkili bir koruma sağlamaktır.8 8 Türkiye'de Güvenlik Güçlerinin İnsan Hakları Uygulamaları: Genel nitelikte tedbirler konulu, DH (99) 434 sayılı geçici karar. 23 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE g. Başta hakkaniyet ve sosyal dayanışma gerekçeleriyle, Devletler için, terör eylemleri mağdurlarının tazminat alabilmelerini sağlamaları gereğini hatırda tutarak; h. Terörle mücadelenin, toplumlarımızda özellikle kaynaşma ve kültürler arası ve dinler arası diyalogu teşvik etme yoluyla, teröre yol açan sebeplerin ortadan kaldırılmasına yönelik uzun vadeli tedbirler alınması anlamına geldiğini dikkate alarak; Yeni terör eylemlerini önleyebilmek için, teröre yol açan sebeplerle mücadele etmek esastır. Bu bağlamda, Parlamenter Asamble'nin, Terör Karşısında Demokrasiler konulu (26 Eylül 2001) ve 1258 sayılı (2001) sayılı Kararı hatırlatılabilir. Bu Kararında Asamble, Devletlere: "dünyada tüm insanlar için demokrasi, adalet, insan hakları ve refahı güvence altına almaya yönelik olarak ekonomik, sosyal ve siyasi politikalar izleme doğrultusundaki kararlılıklarını yineleme ve pekiştirme" (17 viii)) çağrısında bulunmuştur. Teröre yol açan sebeplerle mücadele edebilmek için, kültürler arası ve dinler arası diyalogu da teşvik etmek gerekmektedir. Parlamenter Asamble, bu konuda bir dizi önemli belge hazırlamış olup, bu belgeler arasında şu Tavsiye Kararları yer almaktadır: 1162 sayılı İslâm Medeniyetlerinin Avrupa Kültürüne Katkıları (l991),9 1202 sayılı Demokratik Toplumda Dinsel 9 19 Eylül 1991 tarihinde (11. oturum) kabul edilmiştir. Asamble, diğer 24 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE Hoşgörü (1993),10 1396 sayılı Din ve Demokrasi (1999),11 1426 sayılı Terör Karşısında Avrupa Demokrasileri (1999)12 ile 1258 sayılı Terör Karşısında Demokrasiler konulu Kararlar hususların yanı sıra, eğitim (1032 sayılı (1986) Tavsiye Kararı uyarınca bir Avrupa-Arap Üniversitesinin kurulması gibi), medya (İslâm kültürü üzerine programlar hazırlanması ve bu programların yayınlanması),kültür (kültürel değişim programları, sergiler, konferanslar, vb.) ve çok taraflı işbirliği (İslami köktendincilik, İslâm dünyasının demokratikleşmesi, farklı İslâmiyet formlarının modern Avrupa toplumuyla uyumu, vb.) alanlarında ve ayrıca idari meseleler ve günlük hayat (örneğin kardeş şehirler ya da Müslüman toplumlar ve yetkili merciler arasında dini günler, giyim tarzı, yiyecek vb. konularında diyalogun teşvik edilmesi) konularında önleyici tedbir önerileri getirmiştir. Özellikle bkz. parag. 10-12. 10 2 Şubat 1993 tarihinde (23. oturum) kabul edilmiştir. Asamble, diğer hususların yanı sıra, yasal teminatlar ve bu teminatların gözetilmesi (özellikle 1086 sayılı Tavsiye Kararının (1988)10. paragrafında belirtilen haklar çerçevesinde), eğitim ve değişim programları (bir "din tarihi ders kitabı konferansı" oluşturulması, öğrenci ve diğer gençler için değişim programları gibi),bilgilendirme ve "duyarlılık kazandırma" (halk kütüphanelerinde temel dini metinlerin ve ilgili literatürün bulundurulması gibi) ile araştırma (örneğin, Avrupa üniversitelerinde dini hoşgörü gibi konularda akademik çalışmaların özendirilmesi) konularında önleyici tedbir önerileri getirmiştir. Özellikle bkz. parag. 12, 15-16. 11 27 Ocak 1999 tarihinde (5. oturum) kabul edilmiştir. Asamble, diğer hususların yanı sıra, dinlerle ve dinler arasında daha iyi ilişkiler kurulması (dini ve insani liderler, din bilimcileri, felsefeciler ve tarihçiler arasında daha sistematik bir diyalog kurulması yoluyla) ya da dinlerin kültürel ve sosyal ifadesi (dini binalar veya gelenekler dahil olmak üzere) amacıyla önleyici tedbir önerileri getirmiştir. Özellikle bkz. parag. 9-14. 12 23 Eylül 1999 tarihinde (30. oturum) kabul edilmiştir. Asamble, diğer hususların yanı sıra, aşağıda belirtilen konuları vurgulamıştır: "Terörün önlenmesi aynı zamanda, diğer insanlara karşı olumsuz veya nefret dolu tavırlar öğretilmesinin önüne geçerek demokratik değerler ve hoşgörü konularında eğitim ile tüm bireylerde ve toplumun her kesiminde bir barış kültürü geliştirilmesine de bağlıdır" (parag. 9). 25 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE (2001)13 bulunmaktadır. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri de çok kültürlü ve dinler arası diyalogun terörle uzun vadede mücadele konusundaki önemine değinmiştir.14 aşağıda belirtilen ilkeleri kabul ederek üye Devletlere, bu ilkelerin terörle mücadeleden sorumlu tüm yetkililer tarafından yaygın bir şekilde kullanılmasını sağlama çağrısında bulunur. I. Devletlerin Herkesi Terörizme Karşı Koruma Yükümlülüğü Devletler, yetki alanları dahilinde bulunan herkesin temel haklarını, özellikle de yaşama hakkını terör eylemlerine karşı korumaya yönelik olarak tedbir almakla yükümlüdür. Bu pozitif yükümlülük, devletin bu ilkeler uyarınca terörle mücadelesini tamamen haklı kılar. AİHM şu görüşü belirtmiştir: 13 26 Eylül 2001 tarihinde (28. oturum) kabul edilmiştir. "[...] Asamble, terörün uzun vadede önlenmesinin, terörün sosyal, ekonomik, siyasi ve dini kökenleri ile bireyin nefret kapasitesinin doğru şekilde anlaşılmasını içermesi gerektiğine inanmaktadır. Bu meseleler doğru bir şekilde ele alınırsa, teröristlerin taban desteği kazanmasının ve örgüte yeni eleman kazandırmasının önemli ölçüde önlenmesi mümkün olacaktır" (parag. 9). 14 Bkz. "11 Eylül sonrası: Çok Kültürlü ve Dinler Arası Diyalog - Genel Sekre- ter Raporu", Bilgi Dokümanları SG/lnf (2001) 40 Rev. 2, 6 Aralık 2001. 26 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE "2. madde 1. paragrafın ilk cümlesinde, Devlet yalnızca kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde yaşama son vermekten kaçınmanın yanı sıra, aynı zamanda, kendi yetki alanına giren bireylerin yaşamlarını güvence altına almak için gerekli tedbirleri almakla da yükümlü kılınmaktadır (bkz. L.C.B.-Birleşik Krallık davası, 9 Haziran 1998 tarihli karar, Mahkeme Hüküm ve Kararları Hakkında Raporlar 1998-III, s. 1403, parag. 36). Bu yükümlülük [...] bazı belirli koşullarda, yetkili makamlar açısından, bir bireyin suç teşkil eden faaliyetlerinden dolayı hayatı tehlikede olan bir başka bireyin korunmasına ilişkin önleyici operasyonel tedbirler alınması şeklinde müspet bir yükümlülük anlamına da gelebilir. (Osman-Birleşik Krallık davası, 28 Ekim 1998 tarihli karar, Raporlar 1998-VIII, parag. 115; Kılıç-Türkiye davası, Başvuru No. 22492/93, (Bölüm 1) AİHM 200-III, parag. 62 ve 76)."15 "Ayrımcı muamele" ifadesi, Avrupa Konseyi üyesi Devletlerin Bakanları tarafından 13 Ekim 2000 tarihli Avrupa Irkçılıkla Mücadele Konferansının kapanış oturumunda kabul edilen Siyasİ Deklarasyondan alınmıştır. II. Keyfi uygulamanın yasaklanması Devletlerin terörle mücadele konusunda aldığı tüm tedbirler, her tür keyfiliği, ayrımcı veya ırkçı muameleyi dışlayarak, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü gözetmeli ve uygun bir denetime tâbi olmalıdır. 15 Pretty-Birleşik Krallık davası, 29 Nisan 2002, parag. 38. 27 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE III. Terörle mücadele tedbirlerinin hukuka uygunluğu 1. Devletlerin terörle mücadele amacıyla aldıkları tüm tedbirlerin hukuki bir dayanağı olmalıdır. 2. Bir tedbir insan haklarını sınırladığı takdirde, sınırlamalar mümkün olduğunca kesin bir şekilde tanımlanmalı, gerekli ve güdülen amaçla orantılı olmalıdır. IV. Mutlak İşkence Yasağı Her koşulda, özellikle de, bir kişinin terör eylemlerinden dolayı şüpheli veya hükümlü olduğu durumlarda, bu eylemin niteliğinden bağımsız olarak, yakalanması, sorgulanması ve tutuklanması esnasında işkence, insanlık dışı veya küçültücü muamele ya da cezalara başvurulması mutlak surette yasaktır. AİHM, işkence ya da insanlık dışı ya da küçültücü muamele veya cezanın mutlak surette yasaklandığını (AİHS Madde 3) çeşitli vesilelerle hatırlatmıştır. Örneğin: "AİHM'nin çeşitli vesilelerle dile getirmiş olduğu üzere, 3. madde demokratik toplumların en temel değerlerinden birine dair düzenlemeler getirmektedir. Terör ve organize suçla mücadele gibi en zor koşullarda bile, AİHS, işkence ve insanlık dışı ya da küçültücü muamele ya da cezaları mutlak olarak yasaklamaktadır. 28 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE AİHS'de ve l ve 4 numaralı Protokollerde yer alan normatif hükümlerin çoğunun aksine, 3. Maddede hiçbir istisnaya yer verilmemiştir ve 15. Madde 2. Paragraf hükümleri çerçevesinde bir ulusun varlığını tehdit eden bir olağanüstü hal durumunda [...] bile 3. Madde hükümlerinin hiçbir zaman askıya alınmasına müsaade edilmemektedir. AİHS, mağdurun davranışları ne olursa olsun, işkence ve insanlık dışı ya da küçültücü muamele ya da cezaları mutlak surette yasaklar. (bkz. Chahal-Birleşik Krallık davası, 15 Kasım 1996 tarihli karar, Raporlar 1996-V, s. 1855, parag. 79). Dolayısıyla, bu davada, başvuru sahibinin işlediği iddia edilen suçun niteliği, 3. Madde hükümleri çerçevesinde dikkate alınmamıştır.16 "Soruşturmanın gerekleri ve suçla, özellikle terörle mücadeleye ilişkin inkar edilemez güçlükler, kişile- rin vücut bütünlüğüne bağlı korumayı sınırlamaya yol açamaz." 17 AİHM içtihatlarına göre, suçun niteliğinin dikkate alınmadığı açıktır: 16 Labita-İtalya davası, 6 Nisan 2000, parag. 119. Ayrıca bkz. İrlanda- Birleşik Krallık davası, 18 Ocak 1978, Seri A no. 25, parag. 163; SoeringBirleşik Krallık davası, 7 Temmuz 1989, Seri A no. 161, parag. 88; Chahal-Birleşik Krallık davası, 15 Kasım 1996, parag. 79; Aksoy-Türkiye davası, 18 Aralık 1996, parag. 62; Aydın-Türkiye davası, 25 Eylül 1997, parag. 81; Assenov ve Diğerleri-Bulgaristan davası, 28 Ekim 1998, parag. 93; Selmouni-Fransa davası, 28 Temmuz 1999, parag. 95. 17 Tomasi-Fransa davası, 27 Ağustos 1992, parag. 115. Ayrıca bkz. Ribitsch-Avusturya davası, 4 Aralık 1995, parag. 38. 29 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE "AİHM, Devletlerin modern çağda, halkı terörün şiddetinden koruma konusunda karşılaştığı muazzam zorlukların bilincindedir. Ancak bu koşullar altında bile, AİHS, mağdurun davranışları ne olursa olsun, işkence ve insanlık dışı ya da küçültücü muamele ya da cezaları mutlak surette yasaklar."18 V.Devlet Güvenliği Alanında, Yetkili Makamlar Tarafından Kişisel Verilerin Toplanması ve İşlenmesi Terörle mücadele çerçevesinde, devlet güvenliği alanında yetkili makamlar tarafından kişisel verilerin toplanması ve işlenmesi, ancak şu şartlarda, özel hayata saygı ilkesine müdahale edilmesini gerektirebilir: (i) iç hukukta uygun hükümler ile düzenlenmişse; (ii) veri toplama ve işlemenin amacıyla orantılı ise; (iii) bağımsız bir dış makamın denetimine tâbi ise. Kişisel verilerin toplanması ve işlenmesiyle ilgili olarak AİHM ilk kez şu ifadeyi kullanmıştır: "Ancak, hiçbir iç hukuk hükmü bu yetkilerin kullanılması ile ilgili bir sınırlama getirmemektedir. Dolayısıyla, örneğin, kayıt altına alınabilecek bilgi türü, bilgi toplama ve muhafaza etme gibi kişinin izlenmesine ilişkin tedbirlere konu olabilecek kişiler, bu tür tedbir- 18 Chahal-Birleşik Krallık, 15 Kasım 1996, parag. 79; ayrıca bkz. V.- Birleşik Krallık davası, 16 Aralık 1999, parag. 69. 30 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE lerin hangi şartlar altında alınabileceği ya da izlenecek usul gibi konular ulusal kanunlarda tanımlanmamıştır. Benzer bir şekilde, Kanun, muhafaza edilen bilginin ne kadar eski olduğu ya da hangi süreyle muhafaza edilebileceğine ilişkin olarak sınırlamalar getirmez. [...] AİHM, bu bölümde, dosyaları inceleme yetkisini haiz kişiler, dosyaların niteliği, izlenecek usûl ya da elde edilen bilginin ne şekilde kullanılacağına ilişkin herhangi bir açık, ayrıntılı hüküm bulunmadığına işaret eder. [...] AİHM ayrıca, her ne kadar söz konusu Kanunun 2. bölümünde ilgili makamlara ulusal güvenliği tehdit eden durumları önlemek ve bu tür olaylara karşı gerekli tedbirleri almak üzere müdahale etmek yetkisi verilmiş olsa da, bu tür müdahalelerin gerekçesinin kanunda yeteri açıklıkta tanımlanmadığını kaydeder".19 VI. Özel Hayata Müdahale Tedbirleri 1. Özel hayata müdahale oluşturan terörle mücadele tedbirleri (özellikle üst arama, ev arama, gizli dinleme, telefon dinleme, iletişimin takibi ve gizli ajanların kullanılması) kanun tarafından öngörülmüş olmalıdır. Bu tür tedbirler yargısal denetime konu edilebilmelidir. 19 Rotaru-Romanya davası, 4 Mayıs 2000, parag. 57-58. 31 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE AİHM, terörle mücadelede özel yöntemlerin kullanılabileceğini kabul etmektedir: "Günümüzde demokratik toplumlar, çok gelişmiş casusluk ve terörizmin tehdidi altındadır; bunun sonucunda da Devletlerin bu tür tehditleri etkili bir şekilde mücadele edebilmesi için, kendi yetki alanları dahilinde faaliyette bulunan bu tür yıkıcı unsurları gizli olarak takip edebilmesi gerekmektedir. AİHM bu çerçevede, istisnaî şartlarda, demokratik bir toplumda ulusal güvenlik ve/veya asayişin bozulması ya da suçun önlenmesi açısından gerekli olduğu ölçüde, mesaj, posta, telekomünikasyon gibi unsurların gizli olarak takibine yetki veren bazı yasal düzenlemelerin varlığını kabul etmek durumundadır."20 Telefon dinleme, AİHS'nin 8. maddesi hükümlerine, özellikle de "kanun"a uygun olarak gerçekleştirilmelidir. AİHM bu çerçevede şunları hatırlatmaktadır: "telefon dinleme ve telefon konuşmalarının izlendiği diğer yöntemler, özel hayat ve haberleşme özgürlüğüne ciddi anlamda müdahaleler olup bu konuda yeterince açık hükümler ihtiva eden bir 'kanun'a dayandırılmalıdır. Özellikle mevcut teknolojik imkânlar giderek daha da geliştiği için, bu konuda açık, ayrıntılı kurallar belirlenmiş olması gerekir (bkz. yukarıda belirtilen Kruslin ve Huvig davaları kararları, sırasıyla, s. 23, parag. 33 ve s. 55, parag. 32)".21 20 21 Klass ve Diğerleri-Almanya davası, 6 Eylül 1978, Seri A no. 28, parag. 48. Kopp-İsviçre davası, 25 Mart 1998, parag. 72. Ayrıca bkz. Huvig- Fransa davası, 24 Nisan 1990, parag. 34-35. 32 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE AİHM ayrıca, terör şiddeti ve terörün halk ve demokratik toplumun bütünü üzerinde oluşturduğu tehditle mücadelede gizli bilgilerin kullanılmasının gerekli olduğunu da kabul etmiştir: "AİHM, öncelikle, terör şiddeti ve organize terörün insanların hayatı ve bir bütün olarak demokratik toplum üzerinde oluşturduğu tehditle mücadelede gizli bilgilerin kullanılmasının gerekli olduğunu kabul ettiğini bir kez daha vurgular (ayrıca bkz. Klass ve DiğerleriAlmanya davası, 6 Eylül 1978 tarihli karar, Seri A no. 28, s. 23, parag. 48). Ancak bu durum, 5. Madde hükümleri çerçevesinde soruşturma makamlarının ellerinde, bir terör eylemiyle karşı karşıya olduklarını düşündükleri her zaman ulusal mahkemelerin ya da AİHS'nin denetim organlarının denetiminden uzak bir şekilde, şüphelendikleri kişileri sorgulama amacıyla yaka- layabilecekleri biçiminde bir açık çek bulunduğu anlamına gelmez (a.e., s. 23, parag. 49)."22 2. Terörizmle mücadele etmek için alınan tedbirlerin, mümkün olduğu ölçüde, öldürmeye yönelik güç kullanımına başvurmayı asgariye indirecek şekilde yetkili makamlarca planlanması ve denetlenmesi gerekir. Bu çerçevede, güvenlik güçlerinin silâh kullanması, kişilerin hukuka aykırı şiddetten korunması amacıyla veya hukuka uygun şekilde şüphelileri yakalama ihtiyacıyla orantılı olmalıdır. 22 Murray-Birleşik Krallık davası, 28 Ekim 1994, parag. 58. 33 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE AİHS'nin 2. maddesi, bazı suç türlerini önlemek amacıyla, “mutlak surette gerekli” olduğu takdirde, ölüme yol açacak kasıtlı güç kullanımı imkanını dışlamaz. Ancak bu yola, son derece kısıtlı şartlar altında, bir terör saldırısı hazırlığında olduğundan şüphelenilen kişiler için bile, mümkün olduğunca insan hayatı gözetilerek başvurulması gerekmektedir. "Bu çerçevede, güç kullanımının 2. Madde hükümlerine uygun olup olmadığının tespitinde AİHM'nin, yukarıda da belirtildiği üzere, yalnızca, askerler tarafından güç kullanımının kişileri hukuka aykırı şiddetten koruma amacıyla kesinlikle orantılı olup olmadığını değil, aynı zamanda terör ile mücadelede, mümkün olan en geniş ölçüde, öldürmeye yönelik güç kullanımına başvurulmasını asgari düzeye çekmek üzere yetkili makamlar tarafından planlanmış ve denetlenmiş olup olmadığını da dikkatli bir şekilde incelemesi gerekir."23 VII. Yakalama ve Gözaltı 1. Terör eylemi şüphelisi bir kişi yalnızca hakkında makul bir şüphe varsa yakalanabilir. Kişiye yakalanma sebepleri bildirilmelidir. AİHM, bir şüphelinin yakalanma gerekçesinin "makul" bir şüpheye dayanması gerektiğini kabul eder. Ayrıca söz konusu makul şüphe özelliğinin, terör suçunun belli bir kategoriye 23McCann ve Diğerleri-Birleşik Krallık davası, 27 Eylül 1995, parag. 194. Bu davada AİHM, üç teröristin öldürülmesinin kişileri hukuka aykırı şiddetten koruma maksadını aşmadığına ikna olmayarak, 2. madde hükümlerinin ihlâl edildiğine karar vermiştir. 34 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE girmesi halinde tüm diğer koşullara da bağlı olduğunu belirtmiştir: "32. Bir kişinin yakalanma gerekçesini oluşturması gereken şüphenin "makul" olması şartı, 5. madde 1. paragraf (c) bendinde belirtilen keyfi yakalama ve gözaltı uygulamalarına karşı güvencede en önemli unsurdur. [...] 'Makul' bir şüphe olması, bilgi veya bulguların varlığının, objektif bir gözlemcinin söz konusu kişinin bir suç işlemiş olabileceğini düşündürecek şekilde tatmin edici olmasını gerektirir. Ancak neyin 'makul' olarak değerlendirilebileceği tüm koşullara bağlıdır. Bu çerçevede, terör suçlan özel bir kategoriye girer. Can kaybı ve insanların zarar görmesi riski bulunduğundan, polisin gizli kaynaklardan edinilen bilgiler de dahil olmak üzere her tür bilgiyi azami bir aciliyet içinde takip etmesi gerekir. Ayrıca, polisin sıklıkla, güvenilir olmakla birlikte, bilgi kaynağını tehlikeye atmadan şüpheliye açıklanamayacak ya da suçlamaları destekleyecek bir kanıt olarak mahkemeye ibraz edilemeyecek türden bilgilere istinaden terörist olduğundan şüphelenilen kişileri yakalaması da söz konusu olabilir. [...] Terör suçlarıyla mücadele ihtiyacı, 'makuliyet' şartının 5. Madde 1. paragraf (c) bendinde belirtilen güvencenin özünün ihlalini haklı gösteremez. [...]. 34. AİHS'nin 5. Madde 1. paragraf (c) bendi hükümleri elbette, Âkit Devletlerin emniyet makamlarının karşısına organize teröre karşı etkili tedbirler alınmasıyla 35 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE orantılı olmayan zorluklar çıkaracak şekilde uygulanmamalıdır [...]. Bundan hareketle, Âkit Devletlerden, terörist olduğundan şüphelenilen bir kişinin yakalanmasında gerekçe teşkil eden şüphenin 'makul' olduğunu, bu doğrultudaki destekleyici gizli bilgi kaynaklarını ya da bu tür gizli kaynakların veya bu kaynakların kimliklerinin ifşa edilmesine yol açabilecek şekilde kanıtlaması istenemez. Yine de AİHM, 5. Madde 1. paragraf (c) bendi hükümlerinde yer alan güvence esasının gözetilip gözetilmediğini tespit etme imkânına sahip olmalıdır. Netice itibarıyla, davalı Devletin, yakalanan kişinin iddia edilen suçu işlediğinden makul ölçüde şüphelenildiğine dair AİHM'yi tatmin edecek şekilde en azından bazı bulgu ve bilgileri temin etmesi gerekir."24 2. Terör eylemleri sebebiyle yakalanan veya alıkonulan kişi derhal hâkim önüne çıkartılmalıdır. Gözaltı makul bir süre olmalıdır ve süresi kanunla tespit edilmelidir. 3.Terör eylemi sebebiyle yakalanan veya alıkonulan kişi, yakalanması ya da gözaltında tutulmasının hukuka uygunluğuna mahkeme önünde itiraz edebilmelidir. AİHS'nin 5. maddesi hükümlerinin sağladığı güvence burada devreye girer. Terör eylemlerine karıştıklarından şüphelenilen kişilerin yakalanması ve tutuklanmasına ilişkin sınırlamalar bulunmaktadır. AİHM, toplumu teröre karşı korumanın meşru 24 Fox, Campbell ve Hartley-Birleşik Krallık davası, 30 Ağustos 1990, parag. 32 ve 34. 36 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE bir amaç olduğunu kabul etmekle birlikte, bu amacın her tür tedbiri haklı kılmadığı görüşündedir. Örneğin, terörle mücadele, poliste gözaltı süresinin uzatılmasını haklı kılabilir; ancak bu durum, gözaltı süresi boyunca yargı denetiminin olmaması ya da yargı denetiminin yeterince kısa bir süre içinde gerçekleştirilmemesini haklı kılamaz: "AİHM, yeterli güvencelere tâbi olmak kaydıyla, Kuzey İrlanda'daki terör eylemlerinin türünün, ciddi terör suçları işlediğinden şüphelenilen bir kişinin 5. madde 3. paragraf hükümlerini ihlâl etmeksizin, yetkili makamlar tarafından hâkim ya da diğer bir yargı yetkilisi huzuruna çıkartılmadan önce gözaltında tutulma süresinin uzatılmasını gerektirebileceğini kabul etmektedir. Terör şüphelilerinin yakalanma ve tutuklanmasının yargısal denetimine ilişkin Devlet tarafından belirtilen zorluklar, örneğin, şüphelenilen suçların niteliği ile ilgili olarak uygun usuli tedbirler alınmasının gerekmesi gibi, 5. madde 3. Paragraf hükümlerinin uygulanma şeklini etkileyebilir. Ancak, 5. madde 3. paragraf hükümleri çerçevesinde "en kısa sürede" yargı denetiminden tamamen vazgeçilmesini haklı kılamaz."25 "Başvuru sahiplerinin yakalanma ve tutuklan-malarının toplumun bütününü terörden korumaya yönelik meşru bir amaçtan kaynaklanmış olduğu gerçeği, tek başına, 25 Brogan ve Diğerleri-Birleşik Krallık davası, 29 Kasım 1998, Seri A no. 145-B, parag. 61. 37 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE 5. Madde 3. paragraf hükümlerinin belirli gereklerine uyulmasının sağlanmasında yeterli değildir."26 "AİHM, Brogan ve Diğerleri-Birleşik Krallık davasında (29 Kasım 1988 tarihli karar, Seri A no. 145-B, s. 33, parag. 62), yargı denetimi olmaksızın dört gün altı saatlik bir gözaltı süresinin, 5. madde 3. paragraf hükümlerinde öngörülen kesin süre sınırlarını aştığına karar vermiş olduğunu hatırlatır. Bundan hareketle, Bay Aksoy'un herhangi bir hâkim ya da yargı yetkilisi huzuruna çıkartılmadan ondört gün ya da daha uzun bir süre boyunca gözaltında tutulmasında da 'en kısa süre' şartının yerine getirilmediği açıktır."27 "AİHM, çeşitli vesilelerle, terör suçlarının soruşturulmasının yetkili makamlar açısından kesinlikle birtakım zorluklar ortaya koyduğunu kabul ettiğini dile getirmiştir (bkz. Brogan ve Di- ğerleri-Birleşik Krallık davası, 29 Kasım 1988 tarihli karar, Seri A no. 145-B, s. 33, parag. 61; Murray-Birleşik Krallık davası, 28 Ekim 1994 tarihli karar, Seri A no. 300-A, s. 27, parag. 58; ayrıca yukarıda belirtilen Aksoy davası kararı, s. 2282, parag. 78). Ancak bu durum, 5. madde hükümleri çerçevesinde soruşturma makamlarının ellerinde, bir terör eylemiyle karşı karşıya olduklarını düşündükleri her zaman ulusal mahkemelerin ya da AİHS'nin etkili kurumsal denetiminden uzak bir şekilde, şüphelendikleri kişileri sorgulama amacıyla yakalayabilecekleri biçiminde bir açık çek bulunduğu anlamına gelmez (bkz. gerekli değişikliklerle, yukarıda belirtilen Murray 26 Brogan ve Diğerleri-Birleşik Krallık davası, 29 Kasım 1998, Seri A no. 145-B, parag. 62. Ayrıca bkz. Brannigan ve McBride-Birleşik Krallık davası, 26 Mayıs 1993, parag. 58. 27 Aksoy-Türkiye davası, 12 Aralık 1996, parag. 66. 38 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE davası kararı, s.27, parag. 58).Bu noktada dikkate alınması gereken, AİHS sistemi içinde 5. Madde hükümlerinin önemidir: bu madde hükümlerinde, temel bir insan hakkından, yani, Devlet yetkilileri tarafından keyfi bir şekilde kişinin özgürlük hakkına müdahale edilmesine karşı bireyin korunmasından söz edilmektedir. Yürütmenin bu hakka müdahalesinin yargı denetimine tâbi olması, keyfilik riskini asgariye indirmek ve AİHS'nin Başlangıç bölümünde açıkça ifade edildiği üzere, 'demokratik bir toplumun temel ilkelerinden biri olan hukukun üstünlüğünü güvence altına almak amacıyla, 5. madde 3. paragraf hükümlerinde yer alan teminatın en temel özelliğidir (bkz. yukarıda belirtilen Brogan ve Diğerleri davası karan, s. 32, parag.58 ve yukarıda belirtilen Aksoy davası kararı, s. 2282, parag. 76)."28 VIII. Soruşturma Aşamasında Tutuklamanın Düzenli Yargısal Denetimi Terör eylemine karıştığından şüphelenilen ve yargılama öncesi tutuklanmış olan bir kişi, tutukluluk halinin hukuka uygunluğunun düzenli aralıklarla yargı denetimine tâbi olması hakkına sahiptir. 28 Sakık ve Diğerleri-Türkiye davası, 26 Kasım 1997, parag. 44. 39 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE IX. Kovuşturma Aşaması 1. Terör eylemiyle suçlanan bir kişinin makul bir süre içinde, bağımsız, tarafsız ve kanunla kurulmuş bir mahkeme tarafından âdil yargılanma hakkı vardır. AİHS’nin 6. maddesinde herkese âdil yargılanma hakkı tanınmıştır. AİHM içtihatlarında, âdil yargılanma hakkının demokratik toplumların özünde bulunan bir hak olduğu dile getirilmektedir. AİHS’nin 6. maddesi, bu madde hükümlerinde dile getirilen kıstaslara uygun olduğu sürece (kanuna göre kurulmuş, bağımsız ve tarafsız mahkemeler), terör eylemlerini yargılamak üzere özel mahkemelerin kurulmasını yasaklamamaktadır: "AİHM, bir mahkemenin 6. madde l. paragraf hükümleri uyanca 'bağımsız' olup olmadığının tespitinde, diğer hususlarının yanı sıra, söz konusu mahkemenin üyelerinin atanma biçimi ve görev süreleri, dış baskılara karşı güvence altında olup olmadığı ile bağımsız bir görünüm arz edip etmediğine (bkz. çeşitli yetkili mercilerin yanı sıra, Findlay-Birleşik Krallık davası, 25 Şubat 1997 tarihli karar, Raporlar 1997-1, s. 281, parag. 73) ilişkin hususlara da dikkat etmek durumunda olduğunu vurgular. Bu madde hükümleri çerçevesinde 'tarafsızlık' şartı ile ilgili olarak iki test uygulanır: ilk olarak, belirli bir hâkimin bir davadaki kişisel kanaati tespit edilmeye çalışılır; ikinci olarak ise, hâkimin bu çerçevede herhangi bir meşru kuşkuyu bertaraf edecek şekilde yeterli teminat sağlayıp sağlamadığına bakılır. [...] (bkz. gerekli 40 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE değişikliklerle, Gautrin ve Diğerleri-Fransa davası, 20 Mayıs 1998 tarihli karar, Raporlar 1998-III, s. 10301031, parag. 58)."29 "AİHM'nin görevi, teorik olarak, bir Âkit Devlette bu tür mahkemelerin (özel mahkemeler) kurulmasının gerekli olup olmadığını ya da ne şekilde işlediğini tespit etmek değil, bu tür bir mahkemenin işleyiş şeklinin başvuru sahibinin âdil yargılanma hakkını ihlâl edip etmediğinin belirlenmesidir. [...] Bu çerçevede, görünüm bile belirli bir önem arz edebilir. Dikkate alınması gereken husus, demokratik bir toplumda mahkemelerin kamuoyu ve hepsinden önemlisi, cezai takibat açısından, sanık nezdinde güven uyandırması gerektiğidir. (bkz. çeşitli yetkili mercilerin yanı sıra, Hauschüdt-Danimarka davası, 24 Mayıs 1989 tarihli karar, Seri A no. 154, s. 21, parag. 48; yukarıda belirtilen Thorgeir Thorgeirson davası kararı, s. 23, parag. 51; ve Pullar-Birleşik Krallık davası, 10 Haziran 1996 tarihli karar, Raporlar 1996-III, s. 794, parag. 38). Belirli bir mahkemenin bağımsızlık veya tarafsızlık şartını yerine getirmediğine ilişkin olarak meşru bir endişe söz konusu olup olmadığının tespitinde, belirleyici olmamak kaydıyla, sanığın görüşleri de önemlidir. Bu konuda belirleyici olan, sanığın şüphelerinin objektif bir şekilde haklı bulunup bulunamayacağıdır. (bkz. gerekli değişikliklerle, yukarıda belirtilen Hauschildt davası kararı, s. 21, parag. 48 ve yukarıda belirtilen Gautrin ve Diğerleri davası kararı, s. 1030-1031, parag. 58). 29 Incal-Türkiye davası, 9 Haziran 1998, parag. 65. 41 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE [...] AİHM, sivil bir kişinin, kısmen de olsa, silâhlı kuvvetler mensuplarınca oluşturulmuş bir mahkeme önüne çıkmak zorunda kalmasına büyük önem vermektedir. Bundan hareketle, başvuru sahibi, İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi hâkimlerinden birinin askeri hâkim olması sebebiyle, mahkemenin davanın esasıyla ilişkili olmayan görüşlerin aşın derecede etkisi altında kalmaya göz yumabileceğinden meşru bir şekilde endişe duyabilir. "30 2. Terör eylemiyle suçlanan kişi, masumiyet karinesinden faydalanır. Masumiyet karinesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. madde 2. paragrafında özel olarak belirtilmiştir. Bu madde şöyle der: "Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır". Dolayısıyla bu madde, terör eylemine karıştığından şüphelenilen kişilere de uygulanmaktadır. Ayrıca, "AİHM, masumiyet karinesi ilkesinin yalnızca bir hâkim ya da mahkeme tarafından değil, aynı zamanda diğer kamu makamları tarafından da ihlâl edilebileceğini düşünmektedir".31 Bu çerçevede AİHM, içişleri Bakanı ve iki üst düzey emniyet yetkilisinin, hakkında mahkeme kararı verilmeden önce bir ki- 30 Incal-Türkiye davası, 9 Haziran 1998, parag. 70-72. 31 Allenet de Ribemont-Fransa davası, 10 Şubat 1995, parag. 36. 42 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE şinin bir cinayette suç ortaklığı yaptığı şeklinde kamuoyuna yaptıkları beyanı şu şekilde değerlendirmiştir: "Açıkça başvuru sahibinin suçlu olduğunun açıklandığı bu beyan, başvuru sahibinin kamuoyu nezdinde suçlu olduğuna inanılmasını teşvik etmiş, ayrıca yetkili yargı mercilerince olayların değerlendirilmesinde önyargıya yol açmıştır. Dolayısıyla, bu şekilde, 6. Madde 2. paragraf hükümleri ihlâl edilmiştir".32 3. Terörle mücadele, yine de aşağıda belirtilen açılardan savunma hakkına belirli kısıtlamalar getirilmesini gerektirebilir, özellikle: (i) avukata erişim ve avukatla görüşmeye ilişkin düzenlemeler; (ii) dava dosyasına erişimle ilgili düzenlemeler; (iii) kimlikleri saklı tutulan tanıkların beyanlarının kullanılması. 4. Savunma hakkına getirilen bu tür sınırlamalar izlenen amaç ile kesinlikle orantılı olmalı, yargılamanın âdil bir şekilde yürütülmesini sağlamak ve savunma haklarının içinin boşaltılmaması için sanığın menfaatlerini korumaya yönelik telâfi edici tedbirler alınmalıdır. AİHM, terörle etkili bir şekilde mücadele edilmesinde âdil yargılanmaya ilişkin bazı güvencelerin bir miktar esneklikle yo- 32Yukarıdaki dava, parag. 41. 43 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE rumlanabileceğini kabul eder. Belirli soruşturma ve yargılama türlerinin AİHS'ye uygun olup olmadığının incelenmesi ihtiyacı karşısında AİHM, örneğin, kimliği gizli tutulan tanıkların ifadesine başvurulmasının her zaman AİHS'ye aykırı olmadığı görüşündedir.33 Terörle ilgili davalar gibi bazı davalarda, tanıkların can güvenliklerini, özgürlüklerini ya da güvenliklerini tehlikeye atabilecek olası misilleme riskine karşı korunmaları gerekir. "AİHM, ilke olarak, savunmanın hakları gözetilmek kaydıyla, emniyet makamlarının gizli ajan olarak görevlendirilen kişilerin kimliğini, bu kişilerin ya da ailelerinin korunması ve bu kişilerin gelecekte diğer operasyonlarda görevlendirilmelerini tehlikeye atmamak amacıyla gizli tutmalarının meşru olabileceğini kabul eder.34 AİHM, hapisteki bir teröristin avukatıyla yazışmalarında bir mektubun kontrolünün belli şartlarda mümkün olabileceğini kabul etmiştir: "Bilindiği üzere, alıkonulan bir kişi ile avukatı arasındaki haberleşmenin gizliliği birey açısından temel bir haktır ve doğrudan savunma tarafının haklarını ilgilendirir. Bu sebeple, AİHM'nin yukarıda da ifade ettiği üzere, bu ilkenin askıya alınması, yalnızca istisnaî durumlarda ve kötüye kullanılmasına karşı eksiksiz ve yeterli teminatların sağlanmasıyla mümkündür (ayrıca 33Bkz. Doçorson-Hollanda davası, 26 Mart 1996, parag. 69-70. Doorson davasının konusu uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele idi. AİHM'nin bu dava dosyasında yer alan nihaî yorumları, terörle mücadele konusuna da teşmil edilebilir. Ayrıca bkz. Van Mechelen ve Diğerleri-Hollanda davası, 23 Nisan 1997, parag. 52. 34 Van Mechelen ve Diğerleri-Hollanda davası, 23 Nisan 1997, parag. 57. 44 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE bkz. gerekli değişikliklerle, yukarıda değinilen Klass davası karan, a.e.)."35 AİHM’nin içtihatlarında, terörle mücadele doğrultusunda alınan tedbirlerin âdil yargılanma hakkının özünden uzaklaşmasını önleyecek telâfi edici mekanizmalar ısrarla vurgulanmaktadır.36 Dolayısıyla, belli delillerin savunmaya açıklanmaması ihtimalinin bulunduğu hallerde, bu durumun yargı makamları tarafından izlenecek prosedürlerle dengelenmesi gerekir: "60. Usulî yönleri dahil olmak üzere, her türlü ceza davasının çekişmeli bir nitelik taşıması ve iddia makamı ile savunma arasında silâhların eşitliği ilkesinin gözetilmesi, âdil yargılanma hakkının temel görünümlerinden biridir. Çekişmeli dava hakkı, bir ceza davasında, hem iddia makamı hem de savunmaya, dava dosyasına dahil edilen gözlemler ve karşı tarafın sunduğu deliller hakkında bilgi sahibi olmak ve yorum yapmak fırsatı tanınması gerektiği anlamına gelir (bkz. Brandstetter-Avusturya davası, 28 Ağustos 1991 tarihli karar, Seri A no. 211, parag. 66, 67). Ayrıca, 6. Madde 1. paragraf hükümlerine göre ki İngiltere kanunlarında da böyledir (bkz. yukarıda 34. paragraf), iddia makamının, elinde bulunan ve sanığın lehinde ve aleyhindeki tüm maddî delilleri savunmaya açıklaması şartı getirilmiştir (bkz. yukarıda değinilen Edwgords davası kararı, parag. 36). 35 Erdem-Almanya davası, 5 Temmuz 2001, parag. 65, metin yalnızca Fransızca dilinde mevcuttur. 36Özellikle bkz. Chahal-Birleşik Krallık davası, 15 Kasım 1996, parag. 131 ve 144 ve Van Mechelen ve Diğerleri-Hollanda davası, 23 Nisan 1997, parag. 54. 45 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE 61. Ancak, başvuru sahiplerinin de kabul ettikleri üzere (bkz. yukarıda 54. paragraf), ilgili kanıtların açıklanması hakkı mutlak bir hak değildir. Herhangi bir ceza davasında, ulusal güvenlik ya da tanıklara misilleme yapılması riski ya da suçun soruşturulmasıyla ilgili olarak emniyet güçlerinin izlediği yöntemlerin gizli tutulması gibi çatışan çıkarlar olabilir ve bunlara sanığın haklarına karşı ağırlık verilebilir. (örneğin bkz. Doorson-Hoüanda davası, 26 Mart 1996 tarihli karar, Mahkeme Hüküm ve Kararlan Hakkında Raporlar 1996-11, parag. 70). Bazı davalarda, bir başka bireyin temel haklarını korumak ya da önemli bir kamu menfaatini güvence altına almak için bazı delillerin savunmaya açıklanmaması gerekebilir. Ancak, 6. Madde 1. paragraf hükümlerine göre, savunmanın haklarını sınırlayan yalnızca kesin olarak gerekli olan bazı tedbirlere izin verilir (bkz. Van Mechelen ve Diğerleri- Hoüanda davası, 23 Nisan 1997 tarihli karar, Raporlar 1997-III, parag. 58). Ayrıca, sanığın âdil bir şekilde yargılanmasını sağlamak için, savunma makamına haklarının sınırlanması şeklinde zorluk çıkartıldığında, bu durumun yargı makamlarının izleyeceği usuller ile yeterli ölçüde dengelenmesi gerekir (bkz. yukarıda değinilen Doorson davası kararı, parag. 72 ve yine yukarıda belirtilen Van Mechelen ve diğerleri davası kararı, parag. 54). 62.Delillerin kamu menfaati gerekçesiyle savunmaya açıklanmadığı davalarda, genel kural olarak delillerin değerlendirilmesi görevi ulusal mahkemelere ait olduğu için, delillerin bu şekilde açıklanmamasının kesin olarak gerekli olup olmadığının tespiti AİHM'nin görevi 46 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE değildir (bkz. yukarıda değinilen Edwards davası kararı, parag. 34). Bunun yerine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin görevi, her bir davada karar verme sürecindeki usulün çekişmeli dava ve silâhların eşitliği gereklerine mümkün olduğunca uygun olup olmadığının ve sanığın menfaatlerini korumaya yetecek ölçüde güvence ihtiva edip etmediğinin tespit edilmesidir."37 X. Cezalar 1.Terör eylemiyle suçlanan bir kişiye verilecek cezalar, işlendiği tarihte suç teşkil eden hareket veya ihmal için kanun tarafından öngörülmüş olmalıdır. Bu suçun işlendiği tarihte geçerli olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Bu ilkede, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 7. maddesinde dile getirilen unsurlara yer verilmektedir. AİHM bu konuda şu görüşleri dile getirmiştir: "Hukukun üstünlüğünde temel bir unsur olan ve AİHS'nin 7. maddesinde dile getirilen teminat, 15. madde uyarınca savaş ya da bir olağanüstü hal durumunda askıya alınmasına izin verilmediği vurgulanarak AİHS koruma sistemi içinde önemli bir yere sahiptir. Bu madde hükümlerinin, bu teminatın içeriği ve amacından hareketle, keyfî yargılama, mahkûmiyet ve cezalara karşı etkin güvence sağlayacak şekilde anlaşılması ve uygulanması gerekir (bkz. S.W. ve C. R.-Birleşik Krallık davası, 22 Kasım 1995 tarihli kararlar, sırasıyla, Seri A 37 Rowe ve Davies-Birleşik Krallık davası, 16 Şubat 2000, parag. 60-62. 47 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE no. 335-B ve 335-C, s. 41-42, parag. 35 ve s. 68-69, parag. 33)." 38 "AİHM, kendi içtihatlarında, 7. madde hükümlerinin, diğer unsurların yanı sıra, yalnızca kanunların bir suçu tanımlayabileceğini ve bu suça verilecek cezayı belirleyebileceğini (nullum erimen, nullapoena sine lege: kanunsuz suç ve ceza olmaz) ve ceza kanununun, mesela kıyas yoluyla, tamamen sanığın zararına olacak genişletici yoruma tabi olmaması ilkesini vurgulamış olduğunu hatırlatır. Bu ilkelerden hareketle, bir suç ve bu suç için öngörülen cezalar kanunda açık bir şekilde tanımlanmış olmalıdır. Bu şartın yerine getirilmesi için, bireyin, gerekirse mahkemenin yorumunun da yardımıyla, kanunun ilgili hükmünün ifadesinden hangi hareket ya da ihmalin kendisine cezaî sorumluluk getireceğini anlayabilmesi gerekir. 'Kanun' ifadesi 7. maddede, AİHS'de bu ifadenin kullanıldığı diğer bölümlerde de değinildiği şekilde, hem pozitif hukuk hem de içtihat hukukunu kapsayan bir kavram olup erişilebilirlik ve öngörülebilirlik başta olmak üzere, niteliksel şartlar getirmektedir (bkz. Cantoni-Fransa davası, 15 Kasım 1996 tarihli karar, Mahkeme Hüküm ve Kararları Hakkında Raporlar 1996-V, s. 1627, parag. 29 ve S. W. ve C. R.-Birleşik Krallık davası, 22 Kasım 1995 tarihli kararlar, sırasıyla, Seri A no. 335-B ve 335-C, s. 41-42, parag. 35 ve s. 68-69, parag. 33)." 39 38 Ecer ve Zeyrek-Türkiye davası, 27 Şubat 2001, parag. 29. 39 Başkaya ve Okçuoğlu-Türkiye davası, 8 Temmuz 1999, parag. 36. 48 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE 2. Terör eylemi işlemekle suçlanan bir kişiye hiçbir durumda ölüm cezası verilemez; böyle bir cezanın verilmesi halinde, bu ceza infaz edilemez. Avrupa'da mevcut eğilim, idam cezasının genel olarak, tüm koşullarda kaldırılması doğrultusundadır (AİHS'nin 13 No.lu Protokolü). Yasalarında hala idam cezası hükmü bulunan Avrupa Konseyi üyesi devletlerin tamamı, bu cezanın infazıyla ilgili olarak moratoryum ilân edilmesini kabul etmişlerdir. XI. Tutuklama 1.Terör eylemi sebebiyle özgürlüğünden yoksun bırakılan bir kişi, her koşulda insan onurunu gözeten bir muameleye tâbi tutulmalıdır. AİHM içtihatlarına göre, suçun niteliğinin önemli olmadığı açıktır: "AİHM, Devletlerin modern çağda halkı terörün şiddetinden koruma konusunda karşılaştığı muazzam zorlukların bilincindedir. Ancak bu koşullar altında bile, AİHS, mağdurun davranışları ne olursa olsun, işkence ve insanlık dışı ya da küçültücü muamele ya da cezalan mutlak surette yasaklar."40 40 Chahal-Birleşik Krallık davası, 15 Kasım 1996, parag. 79; bkz. ayrıca, V.-Birleşik Krallık davası, 16 Aralık 1999, parag. 69. 49 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE Duyusal mahrumiyet uygulamalarının da AİHM tarafından AİHS’nin 3. maddesini ihlâl etmeleri sebebiyle yasaklandığını hatırlamak gerekir.41 2.Terörle mücadelenin gereklilikleri, terör eylemi sebebiyle özgürlüğünden yoksun bırakılan bir kişinin, izlenen amaç ile orantılı olmak şartıyla, diğer mahkûmlara uygulanandan daha fazla kısıtlamaya tâbi tutulmasını gerektirebilir, özellikle: (i) avukat ve müvekkili arasındaki görüşme de dahil olmak üzere, haberleşme ve iletişimin denetlenmesi ile ilgili düzenlemeler, Bir avukat ve müvekkili arasındaki haberleşme ile ilgili olarak AİHM içtihatlarına, özellikle AİHM’nin, Devletin istisnaî şartlarda avukat ve terör eylemleri sebebiyle hüküm giymiş müvekkili arasındaki iletişimin takibi imkânına sahip olduğunu belirttiği, yakın tarihte verdiği bir başvuru reddi kararına müracaat edilebilir. Dolayısıyla, genel düzenlemelerden ayrılan tedbirler alınması mümkün olmaktadır. "65.Bilindiği üzere, alıkonulan bir kişi ile avukatı arasındaki haberleşmenin gizliliği birey açısından temel bir haktır ve doğrudan savunma haklarını ilgilendirir. Bu sebeple, AİHM’nin yukarıda da ifade ettiği üzere, bu ilkenin askıya alınması, yalnızca istisnai durumlarda ve istismara karşı eksiksiz ve yeterli teminatların sağlan- 41 Bkz. İrlanda-Birleşik Krallık davası, 18 Ocak 1978, özellikle parag. 165-168. 50 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE masıyla mümkündür (ayrıca bkz.gerekli değişikliklerle, yukarıda değinilen Klass davası kararı, a.e.). Oysa ki, PKK mensuplarına karşı açılan dava, her tür terörle mücadelenin yürütüldüğü istisnai bir bağlamda görülmüştür. Ayrıca, Almanya'da mukim ve pek çok mensubu Kürt kökenli olan önemli bir Türk topluluğu dikkate alındığında, Alman makamları, bu davanın azamî güvenlik altında görülmesine özen gösterilmesini meşru bulmuşlardır. 67.AİHM ayrıca, söz konusu düzenlemenin son derece açık bir şekilde kaleme alınmış olduğuna işaret eder, zira, yalnızca belirli kategorideki kişilerin, yani ceza kanununun 129a maddesi hükümlerinde tanımlandığı şekilde, hakkında bir terör örgütüne mensup olmasına ilişkin şüphe bulunan alıkonulmuş kişilerin muhaberatının denetime tâbi tutulacağı belirtilmiştir. Ayrıca, alıkonulan bir kişi ve avukatı arasındaki muhaberatın gizliliği kuralını askıya alıyor olması nedeniyle istisnaî bir hüviyet taşıyan bu tedbir, belirli teminatlar da ihtiva etmektedir: AİHM'ye iletilen ve mektupların bu şekilde açılması işleminin cezaevi yetkilileri tarafından yapıldığı diğer davaların (özellikle bkz. yukarıda değinilen Campbell, Fell ve Campbell davaları kararları) tersine, bu davada mektupların denetlenmesi yetkisi, soruşturma süreciyle hiçbir ilgisi olmayan ve bu şekilde öğrendiği bilgileri gizli tutmak zorunda olan, bağımsız bir yargıç tarafından kullanılmıştır. Nihayet, alıkonulan kişi avukatıyla serbestçe sözlü olarak görüşebildiği için, bu durum sınırlı bir denetimden başka bir anlama gelmez; elbette avukat, sözlü görüşmelerde alıkonulan kişiye herhangi bir yazılı belge ya da diğer malzemeleri temin edememektedir. Ancak, yazılı 51 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE belgelerde yer alan bilgileri alıkonulan kişiye sözlü olarak aktarabilmektedir. 68.AİHM ayrıca, demokratik toplumun savunulmasının vazgeçilmez gerekleri ile bireysel hakların güvence altına alınması arasında belli bir uzlaşma sağlanmasının, AİHS sisteminin özünde bulunduğunu hatırlatır (bkz.gerekli değişikliklerle, yukarıda değinilen Klass davası kararı, s. 28, parag. 59). 69.Bu durumda, terörün her türlüsünün oluşturduğu tehdit (bkz. Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'nun Bader, Meins, Meinhof ve Grundmann-Almanya davasıyla ilgili 30 Mayıs 1975 tarihli kararı, Başvuru no.6166/75), iletişimin bu şekilde denetlenmesine ilişkin öngörülen teminatlar ve devletin takdir hakkı dikkate alındığında, AİHM, yargı müdahalesinin izlenen meşru amaçlarla orantısız olmadığı sonucuna varmıştır."42 (ii) terör eylemi sebebiyle özgürlüklerinden yoksun bırakılan kişileri özel güvenlikli bölümlere yerleştirmek; (iii) bu tür kişilerin bir cezaevi içinde ayrı bir bölüme veya başka bir cezaevine yerleştirilmesi 42 Erdem-Almanya davası, 5 Temmuz 2001, parag. 65-69. Dava metni yalnızca Fransızca dilinde mevcuttur. Ayrıca bkz. Lüdi-İsviçre davası, 15 Haziran 1992. 52 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE Tutukevi ile ilgili olarak, eski Avrupa İnsan Haklan Komisyonu, aşağıdakileri ifade etmiştir: "AİHS'nin, tutuklulara tutukluluk yerini seçme hakkı vermediğini ve bu kişilerin ailelerinden ayrılmalarının, tutuklanmalarının kaçınılmaz sonucu olduğunu hatırda bulundurmak gerekir".43 Alınan tedbirin güdülen amaçla orantılı olması şartıyla, "[...] gereklilik kavramı, müdahalenin acil bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanmış olması, özellikle de izlenen meşru amaçla orantılı olması anlamına gelir. Bir müdahalenin 'demokratik bir toplumda gerekli' olup olmadığının belirlenmesinde, Devletin takdir payı da dikkate alınabilir (bkz. diğer yetkili mercilerin yanı sıra, The Sunday Times-Birleşik Krallık davası (No. 2), 26 Kasım 1991 tarihli karar, Seri A no. 217, s. 28-29, parag. 50)."44 43 Venetucci-İtalya davası (Başvuru No. 33830/96), Başvurunun Kabulüne Dair Karar, 2 Mart 1998. 44 Campbell-Birleşik Krallık davası, 25 Mart 1992, Seri A no. 233, parag. 44. 53 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE XII. İltica, Geri Gönderme ("refoulement") ve Sınırdışı Etme 1. İltica talepleri, bireysel bir incelemeye konu olmalıdır. Bu konuda verilen kararla ilgili olarak etkili bir başvuru hakkı bulunması gerekir. Ancak, devletin iltica talebinde bulunan kişinin terör eylemlerine katıldığını gösteren ciddi gerekçeleri varsa, söz konusu kişiye mülteci statüsü verilmesi talebi reddedilmelidir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 14. maddesi şöyle der: "1. Herkesin zulüm karşısında diğer ülkelerden iltica talebinde bulunma ve diğer ülkelere iltica etme hakkı vardır". Ayrıca, devletler, bir kişinin iltica talebi ile söz konusu kişinin bir diğer devlet tarafından geri verilmesi talebi arasında da kalabilirler. Bu çerçevede, Uluslararası Terörizm Hakkında Taslak Genel Sözleşme'nin 7. maddesi dikkate alınmalıdır: “Taraf Devletler, ulusal ve uluslararası insan haklan hukuku dahil olmak üzere, uluslararası hukukun ilgili hükümlerine uygun olarak, hakkında 2. madde hükümlerinde değinilen türde bir suç işlediğini düşünmek için ciddi gerekçeler bulunan kişilere mülteci statüsünün verilmemesini sağlamak amacı doğrultusunda, uygun tedbirleri alacaklardır". 54 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE Ayrıca, 28 Temmuz 1951 tarihli Mültecilerin Hukukî Durumuna Dair Sözleşme'nin 1. madde F fıkrasında şunlar ifade edilmiştir: “F. Bu Sözleşme hükümleri: (a) Uluslararası belgelerde tanımlandığı anlamda barışa karşı bir suç, bir savaş suçu veya insanlığa karşı bir suç işlediği; (b) Mülteci sıfatıyla kabul edildiği devlete ilticadan evvel iltica devleti dışında ağır bir genel suç işlediği; (c) Birleşmiş Milletlerin gaye ve prensiplerine aykırı fiillerden suçlu olduğu hususunda; ciddi kanaat mevcut olan bir şahıs hakkında uygulanamaz”. 2. Kendisinden iltica talebinde bulunulan bir devlet, başvuru sahibinin, kendi ülkesine veya bir başka ülkeye geri gönderilmesi halinde (refoulement) ölüm cezasına, işkence ya da insanlık dışı ya da küçültücü muamele ya da cezaya maruz kalmamasını sağlamakla yükümlüdür. Bu, aynı şekilde sınırdışı etme halinde de geçerlidir. 3. Yabancıların toplu sınırdışı edilmeleri yasaktır. Bu ilkede kelimesi kelimesine, Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi'nin 4 numaralı Protokolünde kapsanan hususlar dile getirilmektedir. 55 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE Bu çerçevede AİHM şunları hatırlatmıştır: "4 numaralı Protokolün 4. maddesinde tanımlandığı şekilde toplu sınırdışı etme, bu tür bir tedbirin, grubun her bir yabancı üyesinin münferit durumlarının makul ve objektif bir şekilde değerlendirilmesine istinaden alınması dışındaki hallerde, yabancıları grup olarak bir ülkeyi terk etmeye zorlamaya yönelik bir tedbir olarak anlaşılmalıdır (bkz. yukarıda belirtilen Andric-İsveç davası)". 45 XIII. Suçluların Geri Verilmesi 4. Her halükârda, sınırdışı etme veya geri gönderme (refoulement) kararının, her tür insanlık dışıbir ya da küçültü1. Geri verme, terörle mücadelede etkin uluslararası cü muameleden kaçınılarak, ilgili kişinin onuru ve vücut işbirliği için gerekli bir usuldür. bütünlüğüne saygı çerçevesinde yerine getirilmesi gerekir. 2. Kişi, ölüm cezasına çarptırılması riski olan bir ülkeye gönderilemez. Ancak, bununla birlikte talep edilen devlet, aşağıda belirtilen hususlarda yeterli teminat alması halinde kişiyi geri verebilir: (i) geri verilebilecek kişinin ölüm cezasına çarptırılmayacağı veya (ii) bu tür bir ceza verilmesi halinde, bu cezanın infaz edilmeyeceği durumlarda. Yukarıda 15. paragrafta dile getirilen yorumları ve bu paragrafta belirtilen içtihatları inceleyiniz. 45Conka-Belçika davası, 5 Şubat 2002, parag. 59. 56 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE 3. Geri verme talebi şu hususlara inanmak için ciddi gerekçelerin varlığı halinde reddedilebilir: (i) geri verilmesi talep edilen kişinin işkenceye veya insanlık dışı ya da küçültücü muameleye ya da cezaya tâbi olacağı durumlarda; (ii) geri verme talebinin kişinin ırkı, dini, tâbiyeti veya siyasi görüşleri sebebiyle yargılanması ya da cezalandırılması amacı taşıması ya da söz konusu kişinin durumunun bu sebeplerden herhangi biri nedeniyle ağırlaşma riskini taşıması halinde. İdam cezasıyla ilgili olarak AİHM içtihatlarından, geri verileceği ülkede idam cezasına çarptırılma riski olan bir kişinin söz konusu Devlete geri verilmesinin yasak olduğu sonucu çıkartılabilir.46 Bu şekilde, her ne kadar dava hakkındaki kararda açıkça bu tür bir geri verme işleminin yasak olduğu ifade edilmemiş olsa da mahkûm edilen kişinin kararın infazını ("idam sırasını") beklemesinin, AİHS’nin 3.madde hükümlerine göre insanlık dışı bir muamele olması gerçeğinden hareketle, bu tür bir iade işleminin yasaklanmış olduğu sonucu çıkarılmaktadır. Ayrıca, Avrupa'da mevcut temayülün, idam cezasının her şart altında, genel olarak kaldırılması doğrultusunda olduğunu da hatırda tutmak gerekir (bkz. İlke X, Cezalar). 46 Bkz. Soering-Birleşik Krallık davası, 7 Temmuz 1989, Seri A no. 161. 57 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE 4. Geri verilmesi istenilen kişinin, talep eden devlette adil yargılama hakkının ağır bir ihlale maruz kaldığını veya maruz kalma riskinin bulunduğunu savunulabilir bir şekilde iddia etmesi halinde, talep edilen devletin, geri verme kararını vermeden önce bu iddianın haklı olup olmadığını değerlendirmesi gerekir. Kişinin, işkence ya da insanlık dışı ve küçültücü muamele ya da cezaya maruz kalma riski olan bir ülkeye gönderilmesinin ya da geri verilmesinin mutlak surette yasaklanmasıyla ilgili olarak, yukarıdaki 44. paragrafa bakınız. AİHM şu hususları vurgulamıştır: “bir kişinin bir başka ülkeye geri verilmesi kararında, geri verme talebinde bulunan ülkede kaçak kişinin âdil yargılanmadığı ya da bariz bir şekilde adil yargılanamayacağı riskinin bulunduğu hallerde, 6. madde çerçevesinde istisnaî bir durumun ortaya çıkması da muhtemeldir."47 47 Soering-Birleşik Krallık davası, 7 Temmuz 1989, Seri A no. 161, parag. 113. AİHM tarafından Drozd ve Janousek-Fransa ve İspanya davasında bu pozisyon teyit edilmiştir - 26 Haziran 1992 tarih ve Seri A no. 240, parag. 110: "AİHS, Âkit Devletlerin kendi standartlarını üçüncü Devletlere ya da ülkelere dayatmasını gerektirmediği için, Fransa'nın, mahkûmiyet kararıyla sonuçlanan kovuşturmanın AİHS 6. madde hükümlerinin tamamına uygun olup olmadığını tespit etmek yükümlülüğü bulunmamaktadır. 6. Madde hükümlerinde öngörülen ilkelerin AİHS ile bağlı olmayan bir mahkeme tarafından uygulanma şeklinin incelenmesi, adalet idaresi konusunda ilke olarak söz konusu kişilerin menfaatine olacak şekilde, uluslararası işbirliği doğrultusun- 58 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE Tedhişçiliğin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesinin 5. maddesinde 48 şu ifade yer almaktadır: "Kendisinden bir kişinin iadesi talebinde bulunulan Devletin, söz konusu kişinin 1. ya da 2. Maddede belirtilen suçlara istinaden iadesinin talep edilme amacının, kişinin ırk, din, tâbiyet ya da siyasî görüşleri nedeniyle yargılanması ya da cezalandırılması ya da bu sebeplerle kişinin konumunun tehlikeye gireceği olduğunu düşünmek için sağlam gerekçelerinin olması durumunda, bu Sözleşmede yer alan hiçbir hüküm, kişinin iade edilmesi yükümlülüğünü getirdiği şeklinde yorumlanamaz." Açıklayıcı raporda şu ifadeler yer almaktadır: "50. Belirli bir davada, 1. ya da 2. maddede belirtilen suçlara istinaden kendisinden bir kişinin iadesi talep edilen Devletin, geri verme talebinin asıl maksadının geri verme talebinde bulunan Devletin söz konusu kişiyi sahip olduğu siyasî görüşler sebebiyle yargılamak ya da cezalandırmak olduğuna dair esaslı sebeplerinin olması halinde, kendisinden iade talebinde bulunulan devlet, kişinin iade edilmesi talebini geri çevirebilir. Aynı durum, kendisinden talepte bulunulan devletin, siyasî sebepler ya da 5. maddede belirtilen diğer sebeplerden ötürü söz konusu kişinin konumunun tehlidaki mevcut temayülünün güçlendirilmesini de engelleyebilir. Ancak, Âkit Devletler, mahkûmiyet kararının adil yargılamanın açıkça ihlali sonucunda alındığının ortaya çıkması halinde, işbirliğini reddetmek zorundadır. (bkz. gerekli değişikliklerle, Soering-Birleşik Krallık davası, 7 Temmuz 1989 tarihli karar, Seri A no. 161, s. 45, parag. 113)."Ayrıca Einhorn-Fransa davasıyla ilgili başvurunun kabulüne dair nihaî kararında - 16 Ekim 2001, parag. 32 da bu husus vurgulanmaktadır. 48 ETS (Avrupa Antlaşmaları Serisi) No. 90, 27 Ocak 1977. 59 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE keye gireceğini düşünmek için sağlam gerekçeleri olması halinde de geçerlidir. Bu durum, örneğin, geri verilecek kişinin, geri verme talebinde bulunan devlette Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde teminat altına alınmış olan savunma haklarından mahrum edilmesi halinde ortaya çıkar."49 Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. maddesi çerçevesinde, söz konusu kişinin daha önce tahliye edilmesi imkânı bulunmaksızın ömür boyu hapse mahkûm edilmesi riskinin bulunduğu hallerde de iade talebinin geri çevrilmesi gerekir. Bu konuda AİHM, şunları vurgulamıştır: "[...] kişinin, daha önce tahliye edilmesi imkânı olmaksızın ömür boyu hapse mahkûm edilmesi riskinin bulunduğu bir Devlete iade edilmesinin, AİHS'nin 3. maddesine aykırı bir durum teşkil edebileceği gözardı edilmemelidir (bkz. yukarıda belirtilen Nivette davası, ayrıca Weeks-Birleşik Krallık davası, 2 Mart 1987 tarihli karar, Seri A no. 114, ve Sawoniuk-Birleşik Krallık davası (karar), Başvuru No. 63716/00, 29 Mayıs 2001)".50 XIV. Mülkiyet hakkı Terör eylemlerinden şüphelenilen kişi veya örgütlere ait malvarlıklarının kullanımı, özellikle yetkili makamlarca dondurma ya da el koyma kararı verilmesi yoluyla askıya alınabilir ya da kısıtlanabilir. Söz konusu malvarlığının Bu konuda özellikle Terörizmin Finansmanının Önlenmesine sahipleri, bu kararın aykırı olduğu Dair Birleşmiş Milletlerhukuka Sözleşmesi'nin (Newiddiasıyla York, 9 mahAralık kemeye başvurma bakınız: imkânına sahiptir. 1999) 8. Maddesine 49 Özellikle vurgulanmıştır. 50 Einhorn-Fransa davası, 16 Ekim 2001, parag. 27. 60 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE 1. Her Taraf Devlet, kendi ulusal hukukî ilkeleri uyarınca, müsadere amacıyla, 2. maddede belirtilen türde suçların işlenmesi amacıyla kullanılan ya da tahsis edilen fonların ve bu tür suçlardan elde edilen kazançların belirlenmesi, tespiti ve dondurulması ya da el konulması için gerekli tedbirleri alır. 2. Her Taraf Devlet, kendi ulusal hukukî ilkeleri uyarınca, 2. Maddede belirtilen türde suçların işlenmesi amacıyla kullanılan ya da tahsis edilen fonların ve bu tür suçlardan elde edilen kazançların müsaade esi amacıyla, gerekli tedbirleri alır. 3. Her bir Taraf Devlet, bu maddede belirtildiği şekilde müsadere neticesinde elde edilen fonların, düzenli olarak ya da vaka bazında olmak üzere, diğer Taraf Devletlerle paylaşılması doğrultusunda anlaşma yapma yoluna gidebilir. 4. Her Taraf Devlet, bu maddede belirtildiği şekilde müsadere neticesinde elde edilen fonların, 2. Madde 1. paragraf (a) ve (b) bendinde belirtilen suçların mağdurlarını ya da mağdurların ailelerini tazmin edecek bazı mekanizmalar oluşturma hususunu dikkate alır. 5. Bu madde hükümleri, iyi niyet ile hareket eden üçüncü tarafların haklarına halel getirmeden uygulanır." 61 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE Bir suçtan mahkûmiyeti takiben mal varlığının müsadere edilmesini, AİHM kabul etmektedir.51 XV. Askıya Almanın Mümkün Olduğu Haller 1. Terörle mücadelenin bir ulusun yaşamını tehdit eden bir savaş halinde veya olağanüstü hallerde meydana gelmesi durumunda, bir devlet, tamamen bu durumun gerektirdiği ölçüde ve aynı zamanda uluslararası hukuka göre belirlenen sınırlar ve koşullar dahilinde, insan haklarının korunmasına yönelik uluslararası belgelerden kaynaklanan belirli yükümlülüklerinin geçici olarak askıya alınması doğrultusunda tedbirler alabilir. Bu durumda devlet, bu tür tedbirlerin alındığını, ilgili uluslararası belgeler uyarınca yetkili makamlara bildirmelidir. 2. Ancak devletler, hiçbir zaman ve terör eylemlerinden şüpheli veya hükümlü kişinin eylemi ne olursa olsun, uluslararası belgeler tarafından teminat altına alınmış olan yaşam hakkı, işkencenin ya da insanlık dışı ya da küçültücü muamele ya da cezanın yasaklanması, ceza ve tedbirlerin kanuniliği ilkesini ve ceza kanunun geçmişe yürütülmesi yasağını askıya alamazlar. 3.Koşullar ortadan kalkar kalkmaz askıya alma kararlarının en kısa sürede kaldırılması amacıyla, bu tür askıya alma kararlarına yol açan koşullar düzenli aralıklarla yeniden değerlendirilmelidir. 51 Bkz. Phillips-Birleşik Krallık davası, 5 Temmuz 2001, özellikle parag. 35 ve 53. 62 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE AİHM, hangi durumların "bir ulusun varlığını tehdit eden bir olağanüstü hal" anlamına geldiğine ilişkin bazı kriterleri ortaya koymuştur.52 AİHM, AİHS'de getirilen yükümlülükleri askıya alan tedbirlerin en gerekli ya da uygun tedbirler olup olmadığının belirlenmesinde devletlere geniş bir takdir yetkisi tanımaktadır: "Bir taraftan, terörle mücadele konusunda etkili tedbirler almak, diğer taraftan da bireysel hakların korunması arasında bir denge sağlamak üzere doğrudan sorumluluğu bulunan Devlet tarafından olağanüstü bir durum karşısında hangi tedbirlerin o tarihte en gerekli ve uygun tedbirler olduğunun belirlenmesinde AİHM, kendi kanaatini Devletin kanaatinin yerine koymakla mükellef değildir (bkz. yukarıda belirtilen İrlanda- Birleşik Krallık davası kararı, Seri A no. 25, s. 82, parag. 214, ve Klass ve Diğerleri-Almanya davası, 6 Eylül 1978 tarihli karar, Seri A no. 28, s. 23, parag. 49".53 AİHS'nin 15. maddesinde âkit Devletlere, "savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde" AİHS'nin getirdiği yükümlülükleri askıya alma yetkisi tanınmıştır. Ancak bu tür askıya alma halleri, 15. maddede yer alan bir hükümle sınırlandırılmıştır ("Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında, 2. madde 52 Bkz. Lavvless-İrlanda davası, Seri A no. 3, 1 Temmuz 1961. 53 Brannigan ve McBride-Birleşik Krallık davası, 26 Mayıs 1993, parag. 59. 63 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE ile 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ve 7. maddeyi hiçbir suretle ihlâle mezun kılmaz" ve "ancak durumun gerektirdiği ölçüde"). "AİHM'in çeşitli vesilelerle dile getirdiği üzere, (AİHS) 3. madde demokratik toplumlarda en temel değerlerden birini teminat altına almaktadır. Terör ve organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda bile AİHS, işkence ve insanlık dışı ya da küçültücü muamele ya da cezaları mutlak surette yasaklar. AİHS'de ve l ve 4 numaralı Protokollerde yer alan pek çok normatif hükmün aksine, 3. Madde hükümlerinde hiçbir istisnaya yer verilmemiştir ve bu madde hükümleri, bir ulusun varlığını tehdit eden olağanüstü hal durumunda bile [...] 15. Madde 2. paragraf hükümleri çerçevesinde askıya alınamaz."54 AİHM, davalı devlet tarafından 15. maddeye atıfta bulunulan davalar hakkında karar vermek durumunda olmuştur. Bu sebeple AİHM, ulusun varlığını tehdit eden ulusal bir olağanüstü durumun mevcudiyetini tespit etme yetkisini haiz olduğunu teyit eder: "hal böyle iken, mevcut davada, AİHS'nin 15. maddesinde belirtilen şartlar doğrultusunda yükümlülüklerin askıya alınmasına dair istisnaî hakkın kullanılmasını 54 Labita-İtalya davası, 6 Nisan 2000, parag. 119. Ayrıca bkz. İrlanda- Birleşik Krallık davası, 18Ocak 1978, Seri A no. 25, parag. 163; SoeringBirleşik Krallık davası, 7 Temmuz 1989, Seri A no. 161, parag. 88; Chahal-Birleşik Krallık davası, 15 Kasım 1996, parag. 79; Aksoy-Türkiye davası, 18 Aralık 1996, parag. 62; Aydın-Türkiye davası, 25 Eylül 1997, parag. 81; Assenov ve Diğerleri-Bulgaristan davası, 28 Ekim 1998, parag. 93; Selmouni-Fransa davası, 28 Temmuz 1999 Parg. 10. 64 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE doğuran şartların yerine getirilip getirilmediği, AİHM tarafından tespit edilir".55 AİHS 15. madde çerçevesinde yükümlülüklerin askıya alınması uygulamasını inceleyen AİHM, söz konusu uygulamanın terörün güçlenmesi ve etkisi sebebiyle haklı olduğunu ve adli makamının görüşüne rağmen bir kişinin gözaltına alınması kararım verirken Devletin takdir yetkisini aşmadığını kabul etmiştir. Olağanüstü durumlarda en uygun tedbirlerin hangi tedbirler olduğunu belirtmek AİHM'in görevi değildir, zira durumu tartarak terörle etkili mücadele ya da bireysel hakların gözetilmesi doğrultusunda hangi tedbirlerin alınacağına karar vermek, doğrudan devletlerin sorumluluğudur: "AİHM, kendi ulusunun hayatından sorumluluğu olan her bir akit devlete, bu hayatın 'olağanüstü hal' sebebiyle bir tehlike altında olup olmadığını ve şayet bu tür bir tehlike bulunuyorsa, bu olağanüstü durumun önlenmesi için nereye kadar gidilebileceği hususunun belirlenmesi sorumluluğunu hatırlatır. O ana özgü acil ihtiyaçlardan doğrudan ve sürekli haberdar olmaları sebebiyle ulusal makamlar, ilke olarak, hem bu tür bir acil durumun varlığına hem de bu durumun önüne geçmek için askıya alınabilecek yükümlülüklerin içerik ve kapsamına dair karar verme konusunda uluslararası bir hâkimden daha iyi bir konumdadır. Bu çerçevede, ulusal makamlara bu konuda geniş bir takdir yetkisi tanınmalıdır (bkz. İrlanda-Birleşik Krallık davası, 18 Ocak 1978 tarihli karar, Seri A no. 25, s. 78-79, parag. 207). 55 Lavvless-İrlanda davası, 1 Temmuz 1961, A no. 3, parag. 22. 65 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE Yine de Âkit Tarafların sınırsız bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Diğer hususların yanı sıra, Devletlerin krizin 'mutlak surette gerektirdiği ölçü'nün dışına çıkıp çıkmadığının tespit edilmesi de AİHM'nin sorumluluğundadır. Bu şekilde, bir Avrupa denetimi ulusal takdir yetkisine eşlik eder (a.e.). Aynı zamanda, denetim yetkisini kullanırken AİHM'nin, yükümlülüklerin askıya alınması uygulamasından etkilenen haklar ve bu tür bir uygulamaya yol açan koşulların özellikleri ile olağanüstü durumun süresi gibi konuyla ilgili hususlara da uygun ağırlığı vermesi gerekir."56 Kişinin yakalanmasından sonraki gözaltı süresiyle ilgili olarak, AİHM, 15. maddenin başvurulmasına imkan veren bir durumun varlığını kabul etmiş de olsa, yedi günlük süre belirli şartlar altında Devletin yükümlülüklerini karşılayabilir,57 ancak otuz gün çok uzun bir süre olarak görünmektedir. 58 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun, Birleşmiş Milletler Siyasî ve Medenî Haklar Sözleşmesi'nin (16 Aralık 1966) 4. maddesine ilişkin 29 sayılı genel yorumlarının da59 dikkate alınması gerekir. Bu genel gözlem, bu Uluslararası Sözleşme'nin askıya alınması yetkisini istisnaî koşullarda bile sınırlandırma eğilimindedir. 56 57 Brannigan ve McBride-Birleşik Krallık davası, 26 Mayıs 1993, parag. 43. Bkz. Brannigan ve McBride-Birleşik Krallık davası, 26 Mayıs 1993, parag. 58-60. 58 Bkz. Aksoy-Türkiye davası, 18 Aralık 1996, parag. 71-84. 5924 Temmuz 2001 tarihinde 1950. toplantısında Komisyon tarafından ka- bul edilmiştir. Bkz. doküman CCPR/C/21/Rev.1/Ekler 11. 66 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE XVI. Uluslararası Hukukun Emredici Normlarına ve Uluslararası İnsancıl Hukukun Normlarına Saygı Terörle mücadele faaliyetlerinde devletler, uluslararası hukukun emredici kurallarını ve uygulanabilir olduğunda uluslararası insancıl hukukun normlarını hiçbir şekilde ihlâl edemez. XVII. Terör Eylemi Mağdurlarının Tazmin Edilmesi Tazminat, özellikle terör eylemi faillerinin, düzenleyicilerinin veya maddi destekçilerinin malvarlıklarının müsaderesi yoluyla diğer kaynaklardan tam olarak sağlanamadığı takdirde, vücut bütünlüğü ve sağlığın ihlalinden dolayı devlet, ülkesinde meydana gelen bu eylemler için mağdurların tazmin edilmesine katkıda bulunmalıdır. Öncelikle Şiddet Suçları Mağdurlarının Tazmin Edilmesine Dair Avrupa Sözleşmesinin 2. maddesine bakılırsa (Strazburg, 24 Kasım 1983, ETS No. 116): " l. Diğer kaynaklardan mağdurların tazmin edilmesi imkânının bulunmadığı hallerde Devlet, a. doğrudan, kasıtlı bir şiddet suçu sonucu bedenen ağır yaralanan ya da sağlığı bozulan kişilerin; 67 İNSAN HAKLARI ve TERÖRLE MÜCADELE b. bu tür bir suç sebebiyle hayatını kaybeden şahısların bakmakla yükümlü oldukları kişilerin tazmin edilmesine katkıda bulunur. 2. Yukarıda belirtilen hallerde, fail hakkında soruşturma yapılamasa ya da suçlu cezalandırılamasa bile tazminat verilecektir." Ayrıca bkz. Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin (New York, 9 Aralık 1999) 8. madde 4. paragrafı şöyle demektedir: “ Her Taraf Devlet, işbu maddede öngörülen müsadere sonucunda elde edilen fonların, 2.madde 1. Paragraf (a) ve (b) bentlerinde zikredilen suçların mağdurları veya ailelerinin tazmini için kullanılması amacıyla düzenlemeler oluşturur.” 68