11 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
Transkript
11 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI T.C. MALİYE BAKANLIĞI SAYI 9 BÜLTEN KASIM 2007 2007 Türkiye İlerleme Raporu BU SAYIDA: AB’YE ADAY ÜLKE – AB İLİŞKİLERİNDE SON DURUM ve TÜRKİYE’YE İLİŞKİN 2007 YILI İLERLEME RAPORU SİYASİ VE EKONOMİK KRİTERLER ÖZETİ 2 YAPISAL REFORMLAR 6 AB BÜTÇESİ – REFORM ZAMANI GELDİ Mİ? 11 EUROMED VE ÖNCELİKLİ REFORM ALANLARI: 13 1-İş Ortamının İyileştirilmesi 2-Ticaretin Serbestleştirilmesi ve Ekonominin Dışa Açılımı 3-Kamu Kurumlarının ve Yönetişim Sistemlerinin İyileştirilmesi 4-Makroekonomik İstikrarı Güçlendirme ve Kamu Mali Yönetimini İyileştirme 14 18 21 24 Avrupa Komisyonu tarafından Türkiye için hazırlanan 2007 yılı İlerleme Raporu 6 Kasım 2007 tarihinde yayımlanmıştır. Söz konusu Raporda geçtiğimiz bir yıl içerisinde Ülkemizce kaydedilen aşama incelenmektedir. Bakanlığımız görev alanını ilgilendiren başlıca fasıllara ilişkin özet değerlendirmeler şu şekildedir. Vergilendirme faslında, Kurumlar Vergisi Kanunundaki değişiklikler ve transfer fiyatlandırma gibi kavramların getirilmesi olumlu gelişmeler olarak kaydedilirken; KDV yapısı ve oranlarının ve ÖTV yapı ve istisna hususlarının tam uyumlu olmadığı; ayrıca alkollü içecekler ve tütün mamullerinin vergilendirilmesine ilişkin ayrımcı uygulamaların devam etiği ifade edilmektedir. Mali Kontrol faslında, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun uygulanmasına ilişkin mevzuatın kabul edilmesi ve Maliye Bakanlığı tarafından yürürlüğe konan yönetmelik ile birlikte döner sermayelerin bütçe ve muhasebesine ilişkin prosedürlerin getirilmesi olumlu; İç Denetim Koordinasyon Kurulu’nun uyumlaştırma ve koordinasyon görevlerinin halen sürekli bir merkezi uyumlaştırma birimine devredilmemesi ve Kamu İç Mali Kontrol Politika Belgesinin ve ekli Eylem Planının güncellenmemesi olumsuz karşılanmaktadır. Mali ve Bütçesel Hükümler faslında, Öz kaynaklar sistemi uygulanmasının AB sistemi ile uyumlu olduğu; ancak öz kaynakların doğru hesaplanması, tahsil edilmesi, ödenmesi ve kontrolü ile öz kaynak kurallarının uygulanmasına ilişkin hususların Avrupa Birliği’ne raporlanması için gerekli eşgüdüm yapıları ve uygulama kurallarının zamanı gelince oluşturması gerektiği vurgulanmaktadır. Kamu Alımları faslında Kamu İhale Kurumunun idari kapasitesinin artırılması ve Çerçeve anlaşma yönteminin getirilmesi olumlu gelişmeler olarak değerlendirilmiştir. İmtiyazlar ve kamu-özel ortaklığı dahil kamu alımlarında bölünmüş idari yapıların, Kamu İhale Kanunu ile oluşturulan mekanizmaları engellemesi ve kamu alımları mevzuatının halen birçok alanda AB müktesebatı ile uyumsuz olması olumsuz gelişmeler olarak görülmektedir. AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AB’YE ADAY ÜLKE- AB İLİŞKİLERİNDE SON DURUM ve TÜRKİYE’YE İLİŞKİN 2007 YILI İLERLEME RAPORU SİYASİ VE EKONOMİK KRİTERLER ÖZETİ HÜLYA SOYLU AB Uzmanı Bildiğiniz üzere 6 Kasım 2007 tarihinde Türkiye’ye ilişkin İlerleme Raporu yayımlandı. Aynı tarihte diğer aday ülkeler olan Hırvatistan ve Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya’ya ilişkin İlerleme Raporları da açıklandı. Türkiye ile ilgili değerlendirmelere geçmeden önce aday ülkelerin Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerinde son durumuna değinelim. tartışma konusu olmaya devam ettiği ifade edilmektedir. Hırvatistan, AB katılım müzakerelerine Türkiye ile birlikte 3 Ekim 2005 tarihinde başlamış ve müzakere sürecinde Türkiye’ye göre daha hızlı yol kat etmiştir. Bugüne kadar 33 müzakere faslından 14’ü müzakerelere açılmış ve bu müzakerelerden 2’si geçici olarak kapatılmıştır. i ii Diğer 10 fasıl için, açılış kriterleri iii iv getirilmiştir. Kamu yönetimi alt başlığında, Türkiye’nin, “iyi düzenlemeler” alanında birtakım gelişmeler gösterdiği belirtilmiş ve bazı eksiklikler aşağıda belirtilen şekilde ifade edilmiştir: Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya, Aralık 2005’te aday ülke statüsünü elde etmiştir. Katılım müzakerelerine başlayabilmesi için gerekli olan siyasi kriterleri yerine getirme yolunda adımlar atmaya devam etmektedir. Türkiye ile AB’ye katılım müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde başlamış ve şimdiye kadar 33 müzakere faslından 4’ü müzakerelere açılmıştır. Sadece 1 başlık geçici olarak v vi kapatılmıştır. 14 fasılda açılış kriterleri vii öngörülmüştür. Türkiye’ye ilişkin yayımlanan İlerleme Raporunda, müzakerelerin hızını etkileyecek siyasi ve ekonomik kriterler açısından dikkat çeken noktalar bulunmaktadır. Raporun Geliştirilmiş Siyasi Diyalog ve Siyasi Kriterler Bölümünde Avrupa Komisyonu tarafından Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini yeterince karşılamaya devam ettiği görüşü vurgulanmış ve aşağıda belirtilen alanlarda kaydedilen ilerlemeler ve eksiklikler dile getirilmiştir. Geliştirilmiş Siyasi Diyalog ve Siyasi Kriterler Bölümünün Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü başlığında, Parlamento yapısına ilişkin olarak, yeni seçilen parlamentonun ülkenin çeşitli siyasi kesimlerini daha iyi temsil ettiği; ancak Avrupa parlamenter sistemleri arasında en yüksek oran olan parlamentoya girme barajının (%10) Hükümet alt başlığında, hükümet programının, reformların devam etmesine yönelik taahhütler içerdiğini ve AB Genel Sekreterliği’nin personel ve kaynaklarının arttırılmasına ihtiyaç bulunduğu vurgulanmaktadır. “Kamu yönetimi ve kamu hizmeti sistemine ilişkin birtakım ilerlemeler sağlanmasına rağmen, uygulama ve kapasitenin oluşturulmasında kaydedilen ilerleme sınırlıdır.” “Yerel yönetimlere yetki devri ve yerel yönetimlerin mali kaynaklarının arttırılmasının yanı sıra kırtasiyeciliğin azaltılması, şeffaflığın arttırılması ve hesap verebilirlik mekanizmalarının güçlendirilmesi konuları üzerinde durulması gerekmektedir.” Güvenlik güçleri üzerindeki sivil gözetim alt başlığında da, Silahlı Kuvvetlerin siyasi etkinliği ve askeri harcamaların parlamento tarafından denetlenmesi yönünde herhangi bir ilerlemenin olmadığı ifade edilmiştir. Yargı sistemine ilişkin olarak; yasaların uygulanmasında bazı ilerlemeler olduğu; ancak yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin daha fazla çabanın gösterilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Yolsuzlukla mücadele politikası ile ilgili olarak, yolsuzluğun yaygın olduğu, yolsuzlukla mücadele stratejisinin geliştirilmesi, uygulamayı koordine edecek merkezi bir organın oluşturulması ve yasaların iyileştirilmesinin önem arz ettiği belirtilmiştir. İnsan Hakları ve Azınlıkların Korunması başlığında, Uluslararası insan hakları hukukuna riayet konusuna ilişkin, insan haklarıyla ilgili kurumsal yapının iyileştirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. 2 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Medeni ve siyasi haklar alt başlığında, yasalarda yapılan iyileştirmelerin bulunmasıyla birlikte bazı eksiklikler aşağıdaki gibi ifade edilmiştir: “301. madde, ilgili Avrupa standartlarıyla uyumlu hale getirilmelidir. Aynı durum Ceza Kanununun kovuşturma konusu olan şiddet içermeyen düşüncelerin ifade edilmesi ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan diğer hükümleri için de geçerlidir. Terörle Mücadele Kanununun ifade özgürlüğü üzerindeki potansiyel etkisi endişe uyandırmaktadır.” “Cezaevlerinde yaşanan başlıca sorunlar aşırı kalabalık olma durumu, ortak faaliyetlere ilişkin hükümlerin uygulanmasındaki eksiklikler, mahkumlar arasında haberleşmenin sınırlı olması ve sağlık/psikiyatrik hizmetlerin yetersizliğidir.” “İnanç özgürlüğü bakımından mevcut ortam, bu özgürlüğe tam olarak saygı gösterilmesini olanaklı kılmamaktadır. Bu konuda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile paralel nitelikte yasal çerçeve oluşturulmalıdır. Alevi ve gayrimüslim dini cemaatlerin karşı karşıya kaldığı temel zorlukların çözümüne yönelik hiçbir ilerleme sağlanmamıştır.” Ekonomik ve Sosyal Haklar alt başlığında ise kadın haklarıyla ilgili olarak, kadının şiddetten korunması ve çocuk hakları konusunda çocuk işgücü, çocukların ilköğretime katılması ve doğumla birlikte nüfusa kayıt konularında ilerleme sağlandığı ifade edilmekle birlikte aşağıda belirtilen birtakım eksiklikler dile getirilmiştir: Söz konusu gelişmelerin sosyal hayata aktarılması çabalarında yetersizlik, Özürlülerin eğitim, sağlık, sosyal hizmetler ve kamu hizmetlerine erişimi konusunda ilerlemenin olmaması, Sendikal haklar bağlamında, Türkiye’nin AB standartları ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmesi gereğince özellikle örgütlenme, grev ve toplu pazarlık hakları bakımından- tüm sendikal hakları garanti altına alacak bir düzenleme yapması gereği, AİHM’de mülkiyet hakkıyla ilgili olarak Türkiye’ye karşı açılan davada açıkça ortaya konduğu gibi, Türkiye’nin 1 No’lu Protokolü ihlal etmesi. Azınlık hakları, kültürel haklar ve azınlıkların korunması alt başlığında, yerlerinden edilmiş kişilerin durumuyla ilgili olarak, tazminat sürecinde ilerlemeyle birlikte; kültürel çeşitliği sağlama, azınlıklara saygı ve azınlıkların korunması konusunda hiçbir ilerleme sağlanamadığı ifade edilmiştir. Buna ilaveten, Güneydoğu Bölgesi’nde ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlayacak hiçbir adım atılmadığı vurgulanmıştır. Bölgesel konular ve yükümlülükler başlığında, uluslararası Kıbrıs alt başlığında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile ilişkilerin normalleştirilmesine ilişkin hiçbir ilerleme kaydedilmediği belirtilmiştir. Sınır anlaşmazlıklarının barışçıl yollardan çözümü alt başlığında ise, Türkiye ve Yunanistan’ın ikili ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik çabalarının devam ettiği dile getirilmiştir. Raporun Ekonomik Kriterler bölümünde, Türkiye’nin işleyen bir piyasa ekonomisi olarak değerlendirilebileceği ve yapısal zayıflıklara yönelik kapsamlı bir reform programı uyguladığı takdirde, orta vadede Birlik içindeki rekabetçi baskı ve piyasa güçleriyle baş edebileceği sonucu çıkmaktadır. Ekonomik Kriterler bölümünde dikkat çeken başlıca hususlar aşağıdaki gibidir: İşleyen piyasa başlığının, ekonomisinin varlığı Ekonomi politikalarının temel unsurları alt başlığında, siyasi kaygıların, zaman zaman reformların yavaşlamasına neden olduğu ve sorumlulukların kamu kurumları arasında dağılmış durumda olmasının bütçe ve orta vadeli ekonomik politikanın oluşturulmasına yönelik eşgüdümü olumsuz etkilediği belirtilmiştir. Makroekonomik istikrara ilişkin, ekonomik büyümenin güçlü olmasına rağmen çok az yeni iş yaratılabildiğine dikkat çekilmiştir. Ayrıca, büyümeyle birlikte önemli düzeyde bulunan faiz dışı fazlanın borcun Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’ya oranını düşürdüğü vurgulanmıştır. 3 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Diğer taraftan, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun iç kontrol alanında AB mevzuatıyla büyük ölçüde uyumlu olduğu dile getirilmiştir. Ancak, özellikle Sayıştay Kanunu’nda olmak üzere, şeffaflığı arttıracak ve yolsuzlukla mücadele çabalarını destekleyecek bazı temel unsurların hala eksik bulunduğu belirtilmiştir. vergisi oranlarını indirme, vergi idaresinin etkinliğini arttırma, özelleştirme ve kurumsal yönetişimi arttırma yoluyla- iyileştirdiği de vurgulanmıştır. Bununla birlikte, devlet yardımlarında ve piyasa çıkışlarında şeffaflığın düşüklüğü gibi birtakım nedenlerin, piyasaların işleyişini bozmaya devam ettiğine de dikkat çekilmiştir. Piyasa güçlerinin serbest etkileşimi alt başlığında, hükümetin bazı eksiklikler olmasıyla birlikte, düzenleme ve gözetim görevini yerine getiren ajansların bağımsızlığını teyit ettiği; ancak özelleştirmeye ilişkin programın henüz tamamlanmadığı belirtilmiştir. Beşeri ve fiziksel sermaye alt başlığında, Ulusal Kalkınma Planı’nın (2007–2013) önemli bir bölümü olarak yeni bir eğitim reform programının tasarlandığı belirtilmiştir. Bununla birlikte, aşağıda belirtilen hususlarda hala eksikliklerin olduğu vurgulanmıştır: Serbest piyasaya giriş ve çıkışa ilişkin olarak, Türkiye’nin piyasa ekonomisine ilişkin yasal çerçevenin büyük bölümünü oluşturduğunu; ancak uygulamayı arttırması gerektiği ifade edilmiştir. Serbest piyasadan çıkış engellerinin kaldırılmasına yönelik ilerlemenin de, zayıf kaldığı vurgulanmıştır. Yasal sistem alt başlığında ise, mülkiyet haklarının düzenlenmesi de dahil olmak üzere yasal sistemin mevcut olduğu; ancak özerk otoritelerin ve mahkeme kararlarının uygulanabilirliğinin, güç olmaya devam ettiği dile getirilmiştir. Mali sektörün gelişimine ilişkin, bankacılık sektöründe denetleme standartlarının, 2005 yılında Bankacılık Kanunun uygulanmasıyla iyileştirildiği ve finansal aracılık hizmetinin geliştirilmesinde de –ekonomik büyüme ve yasal iyileştirmelerin desteğiyle- önemli düzeyde ilerleme sağlandığı ifade edilmiştir. Ancak, banka defterlerindeki faiz oranı riski ile ülke, transfer riskine yönelik bir düzenlemenin bulunmaması durumunun, hukuki çerçevenin etkinliğini azalttığı vurgulanmıştır. Birlik içinde rekabetçi baskı ve piyasa güçleri ile baş edebilme kapasitesi başlığının, İşleyen piyasa ekonomisinin varlığı alt başlığında ise, makroekonomik istikrarın büyük ölçüde korunduğu; yakın bir zamanda olan mali piyasa dalgalanmalarının, iş ortamına belirsizlik getirdiği; ancak aynı zamanda ekonominin şoka dayanıklılığının gelişmiş olduğunu da gösterdiği belirtilmiştir. Otoritelerin, yatırım ortamını -gelir ve kurumlar -Temel yetkinlik ve problem çözmede yeterlilik açısından öğrenciler arasında çoğunluğun aleyhine farklılıkların bulunması; yüksek öğrenime katılımın, uluslararası standartlara oranla düşük kalması, -İşgücüne katılım oranının – özellikle kadınlar ve yaşlı insanlar için- geçen yıla göre sınırlı bir artış gösterse de düşük düzeyde olması, -Hızlı büyüyen çalışma yaşındaki nüfus ve tarımdan sektörel çıkışların, yeni işlere yönelik güçlü bir talep yaratmasına rağmen; kırsal ekonominin sınırlı olması, becerilerin uyumsuzluğu ve emek piyasasında katılıklardan ötürü dengesizliklerin devam etmesi, -İşgücü üzerinde vergilerin görece yüksek olması ve bu sistemin girişimcileri kayıt dışında kalmaya yöneltmesi. Diğer taraftan, altyapı yatırımlarının, kamu finansmanı gereği ve daha az öncelikli harcamaların azaltılamamasından dolayı sekteye uğradığı ifade edilmiştir. Sektörün ve işletmenin yeniden yapılandırılması alt başlığında ise, yapısal dönüşüm sürecinin genel olarak hızlandığı belirtilmiştir. Devletin rekabet üzerindeki nüfuzu alt başlığında ise, genel olarak devletin piyasada aktif rolünün azaltıldığı; ancak şeffaf bir devlet yardımı gözetimi ve aksaklıkları giderecek politikaların bulunmamasının, ekonomide rekabeti ve rekabet edebilirliği olumsuz yönde etkilediği ifade edilmiştir. 4 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AB ile ekonomik entegrasyon alt başlığında ise, Türkiye’nin ticarete açık olma durumunun, önemli oranda yükseldiği ve imalat sektöründe işgücü verimliliğinin ise, 2006 yılına oranla artış gösterdiği vurgulanmıştır. Bu çerçevede, Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) altında aday ülkelere verilecek mali yardım miktarı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Tablo: IPA Altında 2007-2011 Dönemi İçin Aday Ülkelere Tahsis Edilen Yardım Miktarı Katılım Öncesi Yardım (milyon Avro) Hırvatistan Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya Türkiye Toplam 2007 2008 2009 2010 2011 2007-2011 141,2 58,5 146,0 70,2 151,2 81,8 154,2 92,3 157,2 98,7 749,8 401,5 497,2 696,9 538,7 754,9 566,4 799,4 653,7 900,2 781,9 1037,8 3037,9 4189,2 KAYNAKLAR: Commission of the European Communities, “Commission Staff Working Document- Turkey 2007 Progress Report”, Brussels, 6.11, 2007. (http://ec.europa.eu/enlargement/pdf/key_documents/2007/nov/turkey_progress_reports_en.pdf) EU Press Releases, “Key Findings of the Progress Reports on the Candidate Countries: Croatia, the Former Yugoslav Republic of Macedonia and Turkey”, Brussels, 6 November 2007. (http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=MEMO/07/447&format=HTML&aged=0) i Açık bulunan 12 fasıl: Yerleşme Hakkı ve Hizmet Sunma Özgürlüğü, Şirketler Hukuku, Fikri Mülkiyet Hukuku, Mali Hizmetler, Bilgi Toplumu ve Medya, Ekonomik ve Parasal Politika, İstatistik, İşletme ve Sanayi Politikası, Tüketici ve Sağlığın Korunması, Gümrük Birliği, Mali Kontrol ve Dış İlişkiler. ii Geçici olarak kapatılan 2 fasıl: Bilim ve Araştırma, Eğitim ve Kültür. iii Açılış kriterleri getirilen fasıllar: Kamu Alımları, Rekabet Politikası, Adalet, Özgürlük ve Güvenlik, Sosyal Politika ve İstihdam, Sermayenin Serbest Dolaşımı, Tarım ve Kırsal Kalkınma, Çevre, Gıda Güvenliği, Bölgesel Politika. Açılış kriterleri Konsey’ce üzerinde uzlaşılmış ve Hırvatistan’a iletilmiştir. Bu aşamada Komisyon, sadece adalet, özgürlük ve güvenliğe ilişkin açılış kriterlerinin karşılanmasını ele almaktadır. iv Açılış ve kapanış kriterleri, beşinci genişlemeden çıkarılan ders sonucu getirilen yeni bir enstrümandır. Burada amaç, aday ülkeleri başlangıç aşamasında gerekli reformların kalitesini arttırmaya yöneliktir. Genel olarak açılış kriterleri, AB müktesebatına uyum için hazırlık niteliğindeki adımları (eylem planları vs.) içermektedir. Kapanış kriterleri ise, AB mevzuatı ve standartlarının uygulamasına yönelik idari önlemler, idare ve yargı organları ve izleme hususlarını ilgilendirmektedir. v Açık bulunan fasıllar: İstatistik, İşletme ve Sanayi Politikası, Mali Kontrol. vi Geçici olarak kapatılan fasıl: Bilim ve Araştırma. vii Açılış kriterleri getirilen fasıllar: Sermayenin Serbest Dolaşımı, Kamu Alımları, Fikri Mülkiyet Hukuku, Rekabet Politikası, Tarım ve Kırsal Kalkınma, Vergilendirme, Sosyal Politika ve İstihdam, Gümrük Birliği, Şirketler Hukuku, Yerleşme Hakkı ve Hizmet Sunma Özgürlüğü, Gıda Güvenliği, Malların Serbest Dolaşımı, Çevre ve Mali Hizmetler. 5 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN “YAPISAL REFORMLARIN MAKROEKONOMİK ETKİLERİ” KONFERANSI ORHAN ELÇİ AB Uzman Yardımcısı Hazine Müsteşarlığınca 26 Ekim 2007 tarihinde “Yapısal Reformların Makroekonomik Etkileri” başlıklı bir konferans düzenlenmiştir. Konferans, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’in açılış konuşması ile başlamıştır. Sayın Şimşek konuşmasında, sıkı para ve maliye politikaları ile makroekonomik istikrarın sağlanması yolunda önemli adımlar atıldığını vurgulamış, ekonomideki belirsizliklerin azaltıldığını, sürdürülebilir büyümenin sağlandığını, enflasyon ve faiz oranlarının düştüğünü ifade etmiştir. Ekonomide yaşanan bu gelişmelerin sürdürülebilmesi için, söz konusu gelişmelerin toplumun tüm kesimlerine yayılması gerektiğine dikkat çeken Sayın Bakan, rekabetçi ortamın güçlendirilmesi ve istihdamın desteklenmesine yönelik yapısal reformların gündemde önemli bir yere sahip olduğunu belirtmiştir. Ortalama %7,4’lük büyüme oranının yakalandığı 2002–2006 döneminde kişi başına milli gelir de 2500 $’dan 5500$’a çıkmıştır. 2007 yılı tahmini ise 7000$’dır. Ekonomideki özel sektör dinamizmine dayalı bu gelişmelerin sürdürülebilmesi amacıyla, sıkı maliye politikaları uygulanarak mali disiplin sağlanmış ve yüksek faiz dışı fazla verilmiştir. Böylelikle risk primi düşmüş ve borçlanma maliyetleri azalmıştır. 2002 yılında %78,4 olan Kamu Net Borç Stokunun GSMH’ya oranı 2006 yılında %45 seviyesine gerilemiştir. Bu oranın 2007 yılında %40 olması beklenmektedir. Bir diğer gelişme de enflasyon oranında yaşanan düşüştür. Uygulanan sıkı para politikası ve enflasyon hedeflemesinin sonucunda enflasyon oranı 2001 yılında %69 iken Eylül 2007’de %7,1’e gerilemiştir. 2007 yılında dış ticaret hacmi 250 milyar $’a ulaşmış, 100 milyar $’lık ihracat yapılmıştır. Enerji fiyatlarındaki ve ara malı ithalatındaki artışlara bağlı olarak cari açığın GSMH’ya oranı %8 olmuştur ancak enerji fiyatlarından arındırılmış oran %4’tür. Yatırım ortamının iyileştirilmesi ve ekonomi politikalarına artan güven ülkeye 40 milyar $’lık yabancı doğrudan sermaye çekmiştir. Böylece cari açık daha sağlıklı bir şekilde finanse edilmiştir. Kararlılıkla sürdürülen yapısal reformlar kapsamında mali sektörün yeniden yapılandırılması, ürün piyasasında rekabetin artırılması, kamu yönetiminde şeffaflık ve etkinliğin artırılması, vergi idaresinin iyileştirilmesi, yatırım ortamının iyileştirilmesi, sosyal güvenlik ve sağlık sistemin iyileştirilmesine yönelik çalışmalar yapılmıştır. Bankacılık sektöründe güçlü bir düzenleme ve denetleme yapısı kurulmuş, kamu bankaları operasyonel ve mali yeniden yapılandırmaya tabi tutulmuş ve özelleştirme çalışmaları başlatılmıştır. Bir yandan ipotekli konut finansmanı gibi yeni mali araçlar piyasaya kazandırılırken diğer yandan sosyal güvenlik sisteminde reformlara başlanmış, emeklilik ve sağlık sisteminin tek çatı altında toplanması amaçlanmıştır. Emeklilik yaşı artırılarak, prim ve emeklilik için yeni hesaplama yöntemleri kullanılarak açıkların kapatılması hedeflenmektedir. Şeffaflık ve etkin kamu yönetimini teminen Bilgi Edinme Kanunu, Kamu Görevlileri Etik Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Kamu İhale Kanunu olmak üzere yasal düzenlemeler yapılmıştır. Vergi yükü azaltılmış, kurumlar vergisi %20’ye, gelir vergisinde uygulanan dilim sayısı 4’e düşürülmüştür. Sayın Bakan, Katma Değer Vergisinde gerçekleştirilen düzenlemelerin erken bir uygulama olduğunu ifade etmiş, önceliğin arz yönlü vergilere, üretimi etkileyen vergilere verilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Piyasa mekanizmasının daha sağlıklı işleyebilmesi için telekomünikasyon, tütün, şeker, elektrik ve doğalgaz alanlarında düzenleme ve denetleme kurumları oluşturulmuştur. Doğrudan Yabancı Yatırım Kanunu ile yerli ve yabancı yatırımcının statüsü eşitlenmiştir. İş kurmanın önündeki idari engeller azaltılmış, Yatırım Danışma Konseyi, Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu, Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı kurulmuştur. Sayın Bakan, konuşmasını 2007-2012 dönemi için hazırlanan eylem planında yer alan makroekonomik istikrarın kalıcı hale getirilmesi, sosyal güvenlik reformunun hayata geçirilmesi, işgücü üzerindeki mali ve mali olmayan yüklerin azaltılması, aktif işgücü politikalarının uygulanması, eğitim sisteminin işgücü piyasasının ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yapılandırılması, gelir idaresinin güçlendirilmesi, ekonomide kayıtdışılığın azaltılması, finansal piyasalarda çeşitlilik ve derinliğin artırılması, enerji ve bankacılık sektörlerinde özelleştirmeler, ulaştırma altyapısının iyileştirilmesi, Ar-Ge ve yenilikçiliğin öne çıkarılması gibi hususlara değinerek bitirmiş, konferansın başarılı geçmesine yönelik dileklerini dile getirmiştir. 6 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN I-YAPISAL REFORMLARIN MAKROEKONOMİK ETKİLERİ Birinci oturumda, OECD Yapısal Politika Analizleri II Bölüm Başkanı Dr S. BLÖNDAL, Dünya Bankası Ülke Ekonomileri Bölümü Yöneticisi Dr M. FERRO ve Avrupa Komisyonu Yapısal Reformların Koordinasyonu ve Makroekonomik Etkileri Bölümü Başkanı D. COSTELLO aşağıda belirtilen başlıklarda sunuş yapmışlardır. Yapısal Reformların Üzerindeki Etkileri Yaşam artırır. Bunun yanında işgücü verimliliğinin diğer ülkelerdeki iyi uygulamalarla olan farkını kapatmayı da hızlandırır. Ancak yapısal reformların işgücü verimliliği üzerindeki bu etkileri belirsiz olduğu için OECD çalışmalarında hesaba katılmamaktadır. Bununla birlikte ülkelerin en iyi uygulamaları yakalayabilme hızı ürün piyasalarının rekabet gücüne bağlıdır. Dolayısıyla rekabet gücünü artırmak üzere ürün piyasası düzenlemelerine ilişkin reformlar işgücü verimliliğini yüksek seviyelere taşımayı hızlandıracaktır. Standartları Kişi başına düşen GSYİH 4 bileşenden oluşmaktadır: 1. üretkenlik bileşeni, 2. ortalama çalışma saati bileşeni, 3. istihdam oranı bileşeni ve 4. nüfus bileşeni. Kişi başına GSYİH, bu bileşenlerden en az biri artırılarak artırılabilir. Ampirik çalışmalar da yapısal reformların üretkenliği, ortalama çalışma saatini ve istihdam oranını artırabildiğini göstermektedir. Üretkenlik fiziksel sermaye yatırımlarına bağlıdır. Fiziksel sermaye yatırımları da bilgi ve haberleşme teknolojisi (BHT) yatırımlarına bağlıdır. BHT yatırımları rekabeti engelleyici ürün piyasası kurallarından ve beşeri sermayeden etkilenmektedir. BHT dışı yatırımlar da (vergi politikası gibi) uygulanan politikalardan etkilenmektedir. Üretkenlik beşeri sermaye yatırımlarına bağlıdır. Eğitim politikaları beşeri sermayenin hacmini ve kalitesini etkilemektedir. Fakat eğitim alanında yapılan reformlar, üretkenlik üzerindeki tam etkilerini ancak uzun dönemde göstermektedir. Üretkenlik Ar-Ge yatırımlarına bağlıdır. Bir ekonomide Ar-Ge yatırımları çerçeve politikalarla (ürün piyasalarında rekabeti güçlendirecek politikalar, işgücü piyasasının ihtiyaçlarını karşılayacak eğitim politikaları) ve yenilikçiliği teşvik eden politikalarla geliştirilebilir. Üretkenlik yerli piyasalardaki rekabet gücüne bağlıdır. Tarife ve tarife dışı engeller, yabancı doğrudan yatırımların önündeki engeller azaltılarak, ürün piyasasına ilişkin düzenlemeler sadeleştirilerek rekabet gücü artırılabilir. Üretkenliği etkileyen bu faktörlerde değişiklik yapan yapısal reformlar uzun dönemde işgücü verimliliğini kalıcı olarak Yapısal reformlar çalışılan saati etkilemektedir. Yüksek marjinal vergi oranları özellikle kadın çalışanların çalıştıkları saati azaltmaktadır. Mesai saati ve fazla mesai için belirlenen ücretlerdeki düşük seviyeler özellikle erkek çalışanların çalıştıkları saati azaltmaktadır. Yıllık izinler, hamilelik izinleri, hastalık izinleri ortalama çalışma saatini etkilemektedir. Ürün piyasalarındaki katı düzenlemeler ve istihdamı korumaya ilişkin yasal düzenlemeler erkeklerin ortalama çalışma saatlerini azaltmaktadır. Yapısal reformlar istihdam oranını etkilemektedir. İşsiz kalınan sürede elde edilen faydalar ve bu faydaları elde etme süreleri, ortalama vergi yükü ve özürlülere yönelik düzenlemeler çalışma çağındaki kadın ve erkeklerin, gençlerin ve 55 yaşından büyüklerin istihdam edilme oranını etkilemektedir. Çalışma çağındaki kadınları istihdam oranı nakdi aile yardımlarından, hamilelik döneminde sağlanan yardımların süresinden, çocuk yardımlarından, kadınlara yönelik eğitimlerden ve piyasadaki ilgili diğer düzenlemelerden de etkilenmektedir. 55 yaşından büyüklerin istihdam oranı erken emeklilik sonrası ödenecek vergilerden ve emekli olma yaşından da etkilenmektedir. Mikroekonomik Reformlar, Makroekonomik Etkiler Yapısal reformlar daha yüksek verimliliğe ve şokların üstesinden daha iyi gelebilme kabiliyetine imkan sağlayacak esnekliği ve rekabeti artırma eğilimindedir. Ancak katı ekonomilerde negatif şokların etkisinden kurtulmak daha uzun sürmektedir ve elverişli dışsal koşullardan düşük düzeyde yararlanılmaktadır. Ayrıca faktör ve ürün piyasaları büyük ölçüde faktör piyasası kurumlarının özelikleri ve ürün piyasası düzenlemeleri tarafından belirlenir. Ancak büyüme hedefli projeler için açık ve net bir 7 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN metodoloji bulunmamaktadır. Bununla birlikte mali disiplin, harcamaların temel sağlık ve eğitim gibi ekonomik getirisi ve gelir dağılımını iyileştirme potansiyeli yüksek olana alanlara kaydırılması, marjinal vergi oranlarının düşürülmesi ve vergi matrahının genişletilmesi, faiz oranlarının liberalizasyonu, rekabetçi bir döviz kuru, ticaretin serbestleştirilmesi, yabancı doğrudan yatırımların serbestleştirilmesi, özelleştirme, piyasaya giriş çıkışları engelleyen düzenlemelerin azaltılması, mülkiyet hakkının korunması hususları (Washington consensus) dikkate alınabilir. Telekomünikasyon alanındaki düzenlemelerin sadeleştirilmesi, az gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere tüm dünyada yapısal reformların fiyat seviyesini düşürmeye yardımcı olduğunu göstermiştir. Latin Amerika ve Hindistan’da giriş-çıkış engellerinin kaldırılması, ABD, İngiltere, Avustralya, AB Ülkeleri ve Pakistan’da rekabet politikaları ve tekelleşmeyi engelleyecek düzenlemeler, Peru’da yasal düzenlemelerin güçlendirilmesi, Tayland, Arnavutluk, Hindistan, Peru, Azerbaycan ve Pakistan’da mülkiyet haklarının güçlendirilmesi yapısal reformların, verimliliği ve özel yatırımları artırmaya yardımcı olduğunu göstermektedir. Türkiye ve Pakistan’da bankacılık sektörü reformları, Hindistan ve Endonezya’da kamu kuruluşlarının yeniden yapılandırılması, Endonezya ve Pakistan’da özellikle enerji sektöründeki sübvansiyonlara ilişkin reformlar, İspanya, Portekiz ve Hindistan’da vergi politikası ve idaresine ilişkin reformlar ve Hırvatistan, Kazakistan, Şili, Çin ve Fas’ta uygulanan emeklilik reformları yapısal reformların mali ve yarı mali açıkların azaltılmasına yardımcı olduğunu göstermektedir. İktisatçılar arasındaki yaygın görüş yapısal reformların uzun dönemde refahı artırdığı yönündedir. Ancak reformlara karşı, toplumun azınlık sayılabilecek fakat iyi organize olmuş çeşitli kesimlerinden, kısa vadeli maliyetlerden dolayı bir direnç gelebilmektedir. Reformlar daha çok kriz dönemlerini takiben karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemlerde mevcut iktisat politikaları geçerliliğini yitirir, hiçbir hareket yapmamanın maliyeti çok yüksektir ve reforma karşı daha az muhalefet yapılır. Reformlara kamu desteğinin alınması için hem bu reformların yapılmaması halinde uğranacak kayıpların hem de reformlarla elde edilecek yararların kamuya açıkça anlatılması gerekmektedir. Avrupa Birliğinde Koordinasyonu Yapısal Reformların 2000 yılında oluşturulan ve 2005 yılında yenilenen Lizbon stratejisinde büyüme potansiyelinin artırılması ile küreselleşme ve nüfusun yaşlanmasından kaynaklanan zorlukların aşılması amaçlanmıştır. Strateji, ürün piyasası ve hizmet sektöründe yenilik ve beşeri sermaye akımını geliştirmeye yönelik makroekonomik politikaları, istihdam reformları ve mikroekonomik reformları kapsamaktadır. Kısa vadeli yoğun maliyetlere karşı faydaların uzun vadeli ve belirsiz olması gibi nedenlerle reformlarda karşılaşılan darboğazların dışsal zorlamalar ve baskılarla aşılabileceği görüşüne dayanan strateji, ekonomik analizlerle desteklenen politik bir süreçtir. Genel politika amaçları AB Bahar Zirvesinde Devlet veya Hükümet Başkanlarınca belirlenir. 2010 yılında istihdamın oranının %70 olması, Ar-Ge için ayrılan harcamaların GSYİH’nın %3’üne çıkarılması, 2006-2010 döneminde idari engellerin %25 azaltılması gibi temel hedefleri vardır. Reform öncelikleri üçer yıllık dönemler için belirlenmekle birlikte yıllık değerlendirmeler yapılmakta ve raporlar hazırlanmaktadır. Yapısal reformların izlenmesi ve değerlendirilmesi için üç temel araç bulunmaktadır. Bunlardan ilki Üye Devletlerde uygulanan yapısal reformlara ilişkin daha iyi bilgi toplama, ikincisi olması gerekenden düşük düzeyli GSYİH bileşenleri ve politika alanlarını belirlemeye yönelik sistematik bir çerçeve, üçüncüsü modelleme araçları ve ekonomik çalışmaların kullanılmasıdır. Bunların yanında AB deneyimlerinden çıkarılabilecek derslerin arasında reform öncelikleri ve değerlendirme sürecinin belirlenmesinde kanıtlara dayalı yaklaşımların kullanılmasıdır. Fakat çok basit hedeflerden kaçınılmalıdır, süreç yıllık olarak değerlendirilmelidir, gerçekçi bir bakış açısıyla tüm modelleme ve ekonometrik araçlar kullanılmalıdır. Bir ders de tekerleği yeniden icat etmeye gerek olmadığıdır. Mevcut çalışmalar, analizler ve göstergeler incelenerek uygun olanlar kullanılmalıdır. Politik süreçle desteklenen kanıta dayalı analizlerle sonuç elde etmek mümkündür. Ancak izlenecek politika reformları üzerinde bir konsensüs oluşturmak zaman alacaktır. 8 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN II-YAPISAL REFORMLARIN MAKROEKONOMİK ETKİLERİNİN ÖLÇÜLMESİ İkinci oturumda, Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü Makroanaliz ve Tahminler Bölüm Başkan Yardımcısı Dr C. DREGER, Brüksel Özgür Üniversitesi’nden Prof A. BAYAR ve OECD Ekonomi Bölümü’nden Dr E. ERNST aşağıda belirtilen başlıklarda sunuş yapmışlardır. Ekonometrik Modeller Mevcut asimetrik bilgiler, çeşitli çıkar gruplarının rant elde etme istekleri ve yönetim problemleri de hesaba katıldığında, düzenlemelerin sınırlayıcı olması ekonomik performansı olumsuz yönde etkilemektedir. Finansal piyasalarda düzenlemeler daha sadeleştirilmiş iken ürün ve işgücü piyasalarında durum böyle değildir. Ancak, çıktı ve istihdam, bu tip düzenlemelerin sadeleştirildiği ortamlarda gelişim göstermektedir. Esnek piyasalar şokları ve kısa dönemli işsizlikleri daha yumuşak bir şekilde atlatmaktadır. Yapısal reformlar ekonominin genel işleyişini etkilemektedir. Böylelikle ürün, işgücü ve mali piyasaların işleyişini geliştirmektedir. Reformlar ekonominin arz yönünde, piyasaya dayalı uyumlaştırmaları sağlamaya hizmet etmektedir. Rekabeti artırıcı düzenlemeler ve Ar-Ge’nin teşvik edilmesi verimliliği artırarak çıktı ve istihdamı artırmaktadır. Düzenlemelerin getireceği dinamik etkiler de bu artışların uzun vadeye yayılmasını sağlayacaktır. Yeni iş imkanlarının yaratılması ile birlikte çalışanların perspektifleri gelişmektedir. İşgücündeki yer değişikliklerinin hızı mevcut iktisadi koşullara bağlıdır. Bununla birlikte hanehalkının daha fazla çalışmaya teşvik edilmesi işgücü arzını özendirmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi, finansal piyasalarda düzenlemeler diğer piyasalara göre daha çok sadeleştirilmektedir. Yapısal reformların olumlu etkilerinin yanında bir takım olumsuz etkileri de bulunmaktadır. Reformlardan uzun vadeli kazançlar beklenmektedir, ancak yeni koşullara uyum sağlanması zaman alacağı için kısa vadeli kayıplar olacaktır. Kaynakların yeniden dağıtılmasının maliyetli olması nedeniyle geçiş döneminde işsizlikte artışlar olabilmektedir. Reformlar gelir dağılımını da etkilemektedir. Bu dağılımda çeşitli olumsuzluklarla karşılaşılabilir. Son alarak reformlardan kaynaklanan kayıplar toplu bir şekilde hissedilirken faydalar her bireye dağılmakta ve toplam fayda gözden kaçırılabilmektedir. Yapısal reformların etkilerinin ölçülmesinde oluşturulacak modellerin uzun dönemi, orta ve kısa vadeli etkilerle incelemesi gerekir. Bu modeller tek ve kapsamlı bir reform stratejisini incelemeye elverişli olmalıdır. Farklı reform alanlarının birbiri ile ilişkileri göz önünde bulundurulmalıdır, reformların sırası, bu reformların siyasi olarak kabullenilmeleri açısından önem arz etmektedir. Ekonomideki temsili bireyin davranışlarında bir değişiklik olmaması halinde de geçmiş reformlar, uygulanacak reformların etkileri hakkında bilgi verecektir. Yapısal reformların etkilerini ölçmeye yönelik çeşitli modeller bulunmaktadır. Bunlar mikroekonomik simülasyonlar ve kısmi/genel denge modeli, diğer makroekonometrik modeller ve dinamik stokastik genel denge modeli gibi makroekonometrik tekniklerdir. Ancak her modelin kullanacağı veri seti farklı olmakla birlikte, reform öncesi ve sonrası analizler, doğrudan ve dolaylı etkilerin analizi, ekonominin tamamı veya bir kısmının analizi, statik veya dinamik analiz için farklı modeller kullanılmaktadır. Yapısal Reformlar İçin Politika Modelleri Ekonomiler karmaşık ve dinamik bir yapıya sahiptir. Uygulanacak politikaların etkileri de tüm ekonomiyi etkileyecek nitelikte olabilir. Ancak ekonomik aktörler ve piyasalar zaman içinde davranışlarını değiştirmektedirler. Modeller bu karmaşık yapıyı anlamayı ve daha iyi kararlar almayı kolaylaştırır. Bir model özdeşlikler, davranışsal eşitlikler ve dışsal girdilerden oluşur. Bu model, bünyesinde teorik ve ampirik bilgiler barındırır. Bu noktada belirtilmesi gereken önemli bir husus; akademisyenler ile politikacıların geliştirdikleri modellerin birbirinden farklı olduğudur. Politika modelleri ilgili, saydam, zamanında, geçerli, sürekli takip edilen ve güncellenen 9 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN nitelikli olmalıdır. Modelleme uzun vadeli bir çalışmadır. Yapısal reformlar için iyi kararlar, iyi kararlar için de iyi modeller gerekmektedir. Modeller güçlü araçlar olmakla birlikte sosyal sorumlulukla kullanılmalıdır. Modellemede toplanacak veriler, parametrelerin belirlenmesi, modellerin önseçimi, beklentiler ve piyasa yapısı önemli hususlardır. Beklentilerde geleceği görememe, mevcut duruma intibak etme, aşırı ihtiyatlılık gibi sorunlar göze çarpmaktadır. Piyasaların da eksik rekabetçi yapıya sahip olması sorunu vardır. Reformların Ekonomik Esneklik Üzerindeki Etkilerini Değerlendirmek İçin Dinamik Stokastik Genel Denge Modellerinin Kullanılması Dr E. ERNST, reformların Dinamik Stokastik Genel Denge Modellerinin Kullanılmasına ilişkin teknik bir sunuş yapmıştır. Söz konusu teknik detaylara bu çalışmada yer verilmemekle birlikte Sayın ERNST’ın vurguladığı noktalara aşağıda değinilmiştir. Yapısal reformlar, ekonomik performansın uzun vadede iyileştirilmesine ilişkin politika tartışmalarında merkezi bir yere sahiptir. Fakat ekonomide esneklikler nedeniyle, reformların kısa vadeli etkileri tam olarak bilinememektedir. Bununla birlikte, yapısal politika ve reformların ölçülmesi önemini korumaktadır. Yapısal reformların etkilerinin ölçülmesine yönelik iki temel yaklaşım bulunmaktadır. OECD, Dünya Bankası ve Avrupa Komisyonu tarafından benimsenen analitik ex-post göstergeler ve modele dayalı ex-ante göstergeler. Analizlerin çoğu, işgücü ve verimlilik artışı için yapılan reformların rolüne yoğunlaşmaktadır. Yapısal reformların bir modele dayalı olarak incelenmesinin yapısal politika göstergelerinin kolayca yorumlanması ve birçok politika boyutunun bir arada ele alınması gibi metodolojik avantajlarının yanında politika değişikliklerinin genel denge etkilerinin ölçülmesi ve dinamik etkilerin hesaba katılması gibi politika analizi avantajları da vardır. AB Liderleri Finans Piyasalarını görüşmek üzere 19 Ekim 2007 tarihinde Lizbon’da Gayrı resmi AB Zirve’sinde bir araya geldi Almanya Başbakanı Angela Markel, Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve İngiltere Başbakanı Gordon Brown, ABD’de meydana gelen krizin ardından AB finans piyasalarının durumunu görüşmek üzere bir araya geldi. Toplantıda yapılan değerlendirmeler neticesinde finans piyasalarında şeffaflığın artırılması gerektiğine ve bu kapsamda 27 AB üyesi arasında bilgi akışının iyileştirilmesine karar verildi. Ayrıca oluşabilecek krizlere hazırlıklı olunabilmesi için bir erken uyarı sisteminin oluşturulması konusunda liderler fikir birliğine vardı. Toplantının ardından Almanya, Fransa ve İngiltere’nin liderleri finans piyasalarında şeffaflığın artırılmasına ilişkin yeni yasal düzenlemelere ihtiyaç olup olmadığı konusunda gelecek AB Ekonomi ve Maliye Bakanları (ECOFIN) toplantısında bir rapor hazırlanmasını talep ettiler. Söz konusu ECOFIN toplantısında ayrıca menkul borçlar hakkında gerekli olan bilgiler ve diğer finansal ürünler, likit olmayan aktif varlıklar ve risk yönetimine etkileri, finansal kurumların likidite uygulamaları, risk yönetiminde muhtemel zayıf noktalar ve kurumsal yatırımcılar konuları görüşülecek. Kaynak: http://www.ikv.org.tr 10 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AB BÜTÇESİ – REFORM ZAMANI GELDİ Mİ? MÜGE HAYRİYE GÜVENÇ AB UzmanYardımcısı Avrupa Komisyonu başkanı Barroso, geçtiğimiz Eylül ayında kamuoyunun istişaresine sunulan AB bütçesini yeniden yapılandırma çalışmaları kapsamında, AB harcamalarının doğru politika alanlarına odaklanması gerekliliğine dikkat çekti. Bu durum uzun yıllardan beri AB bütçesinin yeniden yapılandırılmasının gerekli olduğunu pek çok kez dile getiren çeşitli merciler açısından çok da büyük bir sürpriz niteliği taşımıyor. Nitekim geçtiğimiz yirmi yıl bu tarz pek çok girişime tanık oldu. Ancak, AB bütçesinin büyüyen Birliğin ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldiği ve bu nedenle yeniden yapılandırılmasının gerekli olduğu üzerinde AB kamuoyunda ve üye ülkelerde büyük bir fikir birliği oluşmasına rağmen, bu yeniden yapılandırmanın ne şekilde gerçekleştirilebileceği üzerinde anlaşılamadı. Bunun en büyük nedenlerinden birisi şüphesiz, AB’nin giderek artan eleştirilere maruz kaldığı bir dönemde, üye ülkelerin kendi kamuoylarını rahatlatmak ve Birlik’ten azami fayda sağladıklarını kanıtlamak amacıyla bütçeye olan katkılarını asgari düzeye çekmeye çalışmalarıydı. Bu nedenle müzakereler çoğunlukla bütçenin ıslah edilmesinden ziyade bütçeye en az katkı sağlama ya da bütçeden en fazla pay alma çerçevesinde gerçekleştirildi ve nihayet şimdiye kadar herhangi yapıcı bir sonuç alınamadı. AB bütçesinin gelir kalemlerinin ne şekilde yenileneceği ve AB kaynaklarının hangi politika alanlarına tahsis edileceği gibi üye ülkelerin şimdiye kadar bir türlü üzerinde anlaşmaya varamadıkları kritik konularda kayda değer bir ilerlemenin kaydedilmesi için 2008 yılı belki de en iyi fırsatlardan bir tanesi olarak öne çıkıyor. Çünkü 2007-2013 yıllarına ilişkin mali çerçevenin görüşülmesi sırasında alınan en önemli kararlardan bir tanesi de AB bütçesinin tümüyle bir çıkmaza sürüklenmesine sebep olan Avrupa Ortak Tarım Politikası (OTP) ve her yıl İngiltere’ye aktarılan İngiltere İndirimi (UK Rebate) gibi konular da dahil olmak üzere bütçenin 2008-2009 yıllarında yapılacak çalışmalar sonucunda yeniden yapılandırılmasıydı. Böylece, bütçe kaynaklarının tahsis edilmesi konusunda daha önce kendi aralarında amansız bir mücadeleye giren en büyük üye ülkelerden Fransa, İngiltere i ve Almanya geri adım atmış oluyorlardı . Bununla birlikte Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin yeni bir Ortak Tarım Politikası konusunda çalışmalar yapılması gerektiğini ifade etmesi geçmiş yıllara oranla büyük bir gelişme olarak nitelendirilebilir. Kuşkusuz 2005 yılının Haziran ayında Hollanda ve Fransa’da gerçekleşen referandumlarda Avrupa Birliği Anayasası’nın ezici çoğunlukta ret oyu almasının bu gelişmelerdeki katkısı yadsınamaz. Halkın Avrupa Birliği fikri ve kurumlarına karşı giderek yabancılaşması, küreselleşme ve 2004 yılının Mayıs ayında gerçekleşen Doğu Avrupa bütünleşmesinin beraberinde getirdiği işsizlik korkusu ve diğer sosyal kaygılar, dünya çapında artan terör olaylarının sonucunda oluşan güvensizlik ve içe kapanma ile tüm bunlara rağmen Birlik politikalarının muğlak alanlara yönelik olması ve verimli sonuçlar elde edilememesi, üye ülkelerin Birliğin geleceğini sorgulamalarına ve bunun sonucunda da bütçe başta olmak üzere çeşitli aksayan alanlarda bir adım atmaya karar vermelerine sebep olmuştur. Nitekim, 2000-2006 yıllarına ilişkin mali çerçevede büyük değişiklikler yapılmış, daha önce sekiz olan harcama kalemi sayısı 2007-2013 mali çerçevesinde beşe indirilmiş ve bu yolla kaynakların en çok ihtiyaç duyulan alanlara tahsis edilmesi suretiyle daha verimli kullanımının sağlanması amaçlanmıştır. Bu kapsamda, 2007-2013 mali çerçevesinde yer alan beş başlık ve bunların alt başlıkları aşağıdaki gibidir: Başlık 1a- Büyüme ve istihdam için rekabet edebilirlik Başlık 1b-Büyüme ve istihdam için dayanışma Başlık 2- Doğal kaynakların yönetimi ve korunması Başlık 3a- Özgürlük, güvenlik ve adalet Başlık 3b- Diğer iç politikalar Başlık 4- Küresel bir aktör olarak AB Başlık 5- Yönetim harcamaları 11 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Yeni mali perspektifin hazırlanmasına ilişkin olarak yürütülen çalışmalar süresince, üye ülkeler bütçenin ve OTP’nin yapısal sorunlarının çözümüne yönelik kritik reform kararları üzerinde anlaşmaya varamamışlardır. Nitekim, yeni mali perspektif daha önceki mali Delors I (1992) OTP Yapısal Harcamalar İç Politikalar Dış Harcamalar %56 %25 %4,5 %3,7 Delors II (1999) perspektiflerle karşılaştırıldığı zaman harcamaların dağılımının çok büyük oranda aynı kaldığı görülmektedirii. Ancak, Birliğin Avrupa vatandaşları için yararlı işlere imza attığı izlenimi kuvvetlendirilmeye çalışılmıştır. Ajanda 2000 (2006) %47 %36 %6 %7 %43 %36 %8 %5 Son MÇ (2013) %40,3 %35,7 %11,8 %6,3 Kaynak: Mali Çerçevelerin derlenmesi Bu gelişmeler ışığında, önümüzdeki sürecin çok önemli olduğu açıktır. Avrupa Komisyonu’nun 12 Eylül tarihinde bütçenin yeniden yapılandırılmasını kamuoyunun istişaresine açması ve bu istişare sonucunda çıkacak reform önerilerinin, 2008 yılının sonu ya da 2009 yılının başında gerçekleştirilecek dönem ortası gözden geçirme çalışmalarında kaynak niteliği taşıyacak olması son derece önemlidir. Avrupa Birliği kamuoyunda bütçenin yeniden yapılandırılması üzerinde çok büyük bir görüş birliği oluşması ve en azından bir kısım üye ülkenin bu konuda bu sefer gerçekten ileri adımlar atmaya niyetli olduklarını yapmış oldukları açıklamalar ile göstermeleri önümüzdeki sürecin diğer bütçe gözden geçirmelerine kıyasla daha özel olduğuna ve daha verimli geçeceğine işaret etmektedir. Not: Reform önerilerinin neler olabileceği gelecek bültende ele alınacaktır. KAYNAKLAR: Güvenç, Müge H., 2007, “Avrupa Birliği Bütçesi, Bütçede Reform”, ODTÜ Avrupa Çalışmaları Bölümü, yayınlanmamış yüksel lisans tez çalışmasının son bölümünden alınmıştır. Avrupa Parlamentosu Bültenleri, www.theparliament.com i Fransa, Avrupa Birliği Bütçesinden pay alan en büyük kalem olan Ortak Tarım Politikası’ndan (%40,3) en fazla yararlanan ülkelerin başında gelmekte ve bu nedenle bütçenin herhangi bir reform sürecinde tarım ve kırsal kalkınma alanına tahsis edilen kaynakların azalmasını istememektedir. Öte yandan, 1984 yılında gerçekleştirilen Fontainebleau Avrupa Konseyi’nde alınan bir karar doğrultusunda İngiltere’ye, bütçeye yaptığı ödemelerin ve bütçeden aldığı payların arasında kalan tutarın %66,6’sı her yıl geri ödenmektedir (UK rebate). İngiltere, 20012004 yılları arasında ortalama yıllık olarak aldığı 5.3 milyar Euro tutarındaki bir geri ödemeden Fransa Ortak Tarım Politikası konusunda bir geri adım atmadığı sürece vazgeçecek görünmemektedir. Almanya ise bütçeye en büyük katkı yapan ülkelerin, Hollanda, İsveç ve Avusturya ile birlikte başını çekmektedir. ii Ortak Tarım Politikası ikinci harcama başlığı altında bütçeden en büyük payı almayı sürdürmüştür (OTP, %40,3; Yapısal ve Dayanışma Fonu Harcamaları, %35,7). Bununla beraber, Doğu Avrupa bütünleşmesinin sonucunda Birliğe üye olan düşük gelirli ülkelerdeki bölgesel ekonomik ve sosyal farklılıkların giderilmesi ve bu ülkelerin en azından Birlik ortalamasına yaklaştırılmaları amacıyla yapısal fonların en çok ihtiyaç duyulan bölgelere tahsis edilmesine karar verilmiştir. 12 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN ÖZEL BÖLÜM EUROMED VE ÖNCELİKLİ REFORM ALANLARI Euro-Med (Euro-Mediterranean PartnershipAvrupa-Akdeniz Ortaklığı), 27-28 Kasım 1995 tarihlerinde Barselona’da 15 AB üyesi (Almanya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Lüksemburg, Portekiz, Yunanistan) ile 12 Akdeniz ülkesinin (Cezayir, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır, İsrail, Ürdün, Lübnan, Malta, Fas, Suriye, Tunus, Türkiye, Filistin) Dışişleri Bakanları düzeyinde toplanan Konferans ile somut bir temele oturtulmuştur. Ortaklığın anayasası niteliğindeki Barselona Bildirgesi, AB ve Akdenizli Ortaklarının yer aldığı bir serbest ticaret bölgesinin kurulması hedefi doğrultusunda ekonomik, mali, siyasi, sosyal, kültürel ve beşeri alanlarda işbirliğini öngörmektedir. Akdeniz bölgesini bir diyalog, değişim ve işbirliği alanına dönüştürme hedefi taşıyan Euro-Med, politika ve güvenlik ortaklığı; ekonomik ve mali ortaklık; sosyal, kültürel ve insani boyutlarda ortaklık olmak üzere üç temel üzerine oturmuştur. Bu sayımızın bu bölümünde, 19- 20 Haziran 2005 tarihlerinde Fas’ın başkenti RabatSkhirat’ta toplanan 1. Euromed-Ecofin Bakanlar Konseyi Toplantısı’nda belirlenen ve 15 Eylül 2007 tarihinde Portekiz’in başkenti Porto’da gerçekleşen 3. Euromed-Ecofin Bakanlar Konseyi Toplantısı’nda da önemli bir gündem maddesini oluşturan dört öncelikli reform alanı üzerinde durulacaktır. Skhirat öncelikleri olarak da bilinen ve Avrupa-Akdeniz ortaklığının temel hedeflerinden biri olan ortak refah bölgesinin oluşturulmasında ekonomik reformların hızlandırılması için tespit edilen bu dört önemli öncelik alanı • • • • iş ortamının iyileştirilmesi, ticaretin serbestleştirilmesi ve ekonominin dışa açılması, kamu kurumlarının ve yönetişim sistemlerinin iyileştirilmesi, makroekonomik istikrarın güçlendirilmesi ve kamu mali yönetimin iyileştirilmesidir. Bu doğrultuda, AB Uzman Yardımcılarımızdan Ayşenur ONUR iş ortamının iyileştirilmesini; Özgür ÜTÜK ticaretin serbestleştirilmesi ve ekonominin dışa açılmasını; İbrahim Barış ŞAYLAN kamu kurumlarının ve yönetişim sistemlerinin iyileştirilmesini ve son olarak da Işıl DEĞERLİ makroekonomik istikrarın güçlendirilmesi ve kamu mali yönetimin iyileştirilmesini ele alacaktır. Böylece EuromedEcofin Bakanlar Toplantısı’nın üzerinde durduğu ve belirtilen amaçlara ulaşmak için benzer sorunlarla karşı karşıya olan Akdeniz ülkelerinin sorunları ile bu amaçlara ulaşmadaki amaç ve araçları belirtilecektir. 13 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN 1- İŞ ORTAMININ İYİLEŞTİRİLMESİ AYŞENUR ONUR AB Uzman Yardımcısı Aşırı denetimden arındırılmış dinamik ve rekabetçi bir özel sektör, hızlı ve sürdürülebilir büyüme ve istihdam yaratmada en önemli rolü oynar. Hantal bürokrasinin bulunduğu ve kurumların zayıf olduğu ekonomilerde her ne kadar dışa açık ekonomi politikaları uygulansa da bunun ekonomideki büyümeye katkısı oldukça sınırlı kalmaktadır. Bu nedenle Akdeniz bölgesinde sağlam ve destekleyici bir iş ortamı yaratılarak iş ortamının iyileştirilmesi yalnızca yerel özel sektöre, özellikle de KOBİ’lere yeni bir teşvik sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda ekonomik büyüme ve istihdam yaratılması için gerekli olan Doğrudan Yabancı Yatırımların (DYY) da bölgeye çekilmesini sağlayacaktır. Akdeniz bölgesinde iş ortamının ne derece iyileştiğini ve ilerleme kaydettiğini anlayabilmek için bölgede özel sektörün ve DYY’lerin mevcut durumuna bakmak gereklidir. Son zamanlarda Akdeniz bölgesindeki iş ortamı özellikle FEMIP, yani Avrupa-Akdeniz Yatırım ve Ortaklık İmkânı sayesinde gelişmektedir. 18 Ekim 2002 tarihinde oluşturulan ve temel amacı Akdeniz bölgesinde ekonomik kalkınmayı ve istikrarı teşvik etmek olan FEMIP, esas olarak özel sektör gelişimine ve yatırımlar için uygun ortamın oluşturulmasına odaklanmıştır. Özel sektörün desteklenmesine büyük önem veren FEMIP, Akdeniz bölgesi ülkelerinin KOBİ’lere yönelik finansman erişimini geliştirmelerine çalışmaktadır. Bunun en önemli nedeni bölgede finans kaynaklarına erişimin özellikle KOBİ’ler başta olmak üzere özel teşebbüsler açısından önemli bir problem olmasıdır. Akdeniz ülkeleri kapsamında iş ortamının %95’ini ve istihdamın %50-70’ini oluşturmalarına rağmen KOBİ’ler, özel sektör genelinde krediye erişimde en büyük zorluğu yaşamaktadır. Bunun başta gelen nedenlerinde biri, bankalarda devlet mülkiyetinin yaygın olması ve bu nedenle de kredilerin daha çok ticari olmayan kriterler üzerinden kamu mülkiyetinin olduğu işletmelere dağıtılmasıdır. KOBİ’lerin finans kaynaklarına erişimini zorlaştıran bir başka neden de, özellikle küçük işletmelere yüksek faizli ve kısa süreli kredilerin verilmesidir. Bu zorlukların yanına bankaların gelişmemiş aktarım kanalları ve kurumsal zayıflıkları da eklenince, bankaların özel sektöre sağladığı krediler, özel sektörün yatırım ihtiyaçlarının sadece %4’ü ile %20’si arasını karşılayabilmiştir. Bu bağlamda, bankacılık sektöründe dinamiği sağlamak üzere FEMIP, Akdeniz ülkelerinin bankacılık sektörlerinin modernizasyonunu hedeflemekte ve bunun için de yerel bankalara, kapasitelerini geliştirmek; orta ve uzun dönemli kredi limitlerini yeniden düzenlemelerini sağlamak; yatırım sermayesi, leasing, mikro-kredi gibi yüksek manivela etkisi olan finansal araçları geliştirmek için teknik yardım sağlamaktadır. Bu sayede Ürdün gibi bazı ülkeler bankacılık sektörlerini liberalleştirecek ve vergi rejimlerini tadil edecek ve bu sayede de ekonomiye yüksek oranda özel sektör katılımını sağlayacak önlemleri alabilmiştir. Fas ve Tunus örneklerine bakıldığında ise finansal sektörle ilgili yasal, düzenleyici ve denetleyici çerçeveleri geliştirici ilerlemeler kaydedilebilmiştir, ancak yine de Fas örneğinde KOBİ’lerin kredilere erişimlerini geliştirici ek çabalara ihtiyaç duyulmaktadır. Özel sektörün kredilere erişimi özellikle bölgede yeni gelişmekte olan özelleştirme süreci açısından da çok önemlidir. Ülke ayrımı gözetmeksizin genel olarak bölgedeki geçiş ekonomilerine bakıldığında, hükümetlerin, dürüst olmayan ticaret, öznel idari uygulamalar, garanti edilmemiş mülkiyet hakları, idari engeller gibi girişimciliği ve yeni firmaların oluşmasına ve gelişmesine engel olabilecek gereksiz prosedürlerin önüne geçecek programları içeren reformları uygulamaya başladıkları görülmüştür. Bu doğrultuda da bölge ülkeleri, 2004 yılında kabul edilen İşletmeler için Avrupa-Akdeniz Şartı’nın on temel eylem alanı çerçevesinde bir şirketin tescil edilmesinde gereken zaman, maliyet, formalitelerin ve asgari sermaye şartının azaltılmasını öngören basit prosedürleri; girişimcilik çabalarının desteklenmesi ve küçük işletmelerin eğitimi; gelişmiş işgücü için mesleki eğitimi; kredilere kolay erişimi ve yatırımları teşvik eden etkin vergilendirme sistemlerini; pazar erişimini; yenilikçi şirket kapasitesini; güçlü şirket ortaklıklarını; kaliteli işletme destek projelerini; Avrupa-Akdeniz ağlarını ve ortaklıklarını; ve de en iyi uygulama örnekleri bilgilerinin bölge ülkeleri arasında paylaşımını hedefleyen reform ve programlarını ülke koşullarını ve önceliklerini göz önüne alarak geliştirmektedir. Bu da gösteriyor ki bölge hükümetleri söz 14 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN konusu alanlarda reformlara gitmenin ne derece hayati olduğunun farkına varmışlardır. Nitekim yapılan araştırmaların da gösterdiği üzere karmaşık idari ve yasal düzenlemelere ve hantal prosedürlere sahip olan ülkelerde işsizlik oranı da yüksek olmakta ve kayıt dışı sektörlerin sayısı artmaktadır. Bu bağlamda son üç yıldır Akdeniz ülkelerindeki iş ortamının gelişim sürecine bakıldığında dünya ortalamasının üzerine çıkıldığı görülmektedir. Örneğin, en büyük ilerleme Ürdün, Fas ve Tunus’ta gerçekleşmiştir. Öyle ki Ürdün yalnızca Akdeniz bölgesi ülkeleri arasında kalmamış, dünya genelinde reformların en çok gerçekleştiği ülkelerden biri olmuştur. Ancak, bunun tersine Suriye’de sınırlı ilerleme kaydedilebilmiştir. Sözleşmelerin yürürlüğe konulmasına gelindiğinde ise bölge genel olarak dünya ortalamasının altında kalmıştır. Bölge genelinde ticari sözleşmelerin yürürlüğe girmesi için gereken süre ortalama 430 gün iken bu süre OECD ülkelerinde bu sürenin yarısı kadardır. Özellikle de bölge ülkeleri arasında ortalama 721 gün ile Lübnan ve 672 gün ile de Suriye sözleşmelerin yürürlüğe girmesi hususunda en geri örneklerdir. Ancak, bölge ortalamasını iyileştiren ve sürenin yalnızca ortalama 27 gün olduğu Tunus gibi olumlu örnekler de yok değildir. Katı iş koşullarında reform sürecinde gelinen noktaya bakıldığında ise genel olarak Akdeniz ülkelerinin yavaş ve birbirlerinden farklı ilerledikleri görülmektedir. Örneğin, Ürdün 2004 yılında emek piyasasında esnekliği sağlayacak yeni bir iş kanununu kabul etmişken Suriye hâlâ işverenin ekonomik nedenlerden ötürü olsa bile işten çıkarmalarını sınırlayan önlemleri içeren ve bu nedenle de ekonomideki hareketliliğin önüne geçen katı bir emek piyasasına sahiptir. Benzer şekilde Mısır ve Tunus da işten çıkarmalarda katı düzenlemelere sahiptir ve bu nedenle de emek piyasasında reformları gerçekleştirecek önlemlerin alınması gerekmektedir. Bunun dışında bölgede iş ortamının gelişmesini engelleyen bir diğer etken de yeni bir işletmenin kurulmasında karşılaşılan hantal prosedürlerdir. Hakikaten de dünya geneline bakıldığında yeni bir işletmenin kurulması için gerekli olan zaman, maliyet ve işlemlerin sayısı açısından bölge, dünya ortalamasının hayli altında kalmaktadır. Buna rağmen bazı gelişmeler de yaşanmaktadır. Örneğin, Fas’ta işlem sayılarında önemli düşüş yaşanırken, Tunus’ta iş kurmak için gerekli olan asgari sermaye %90 oranında, Mısır’da ise işe başlamak için gerekli olan süre azaltılmıştır. Bölgede iş ortamını etkileyen bir diğer önemli etken de vergilendirmedir. Her ne kadar ülke bazında değişiklik gösterse de uygulanan yüksek vergi oranları da iş ortamını olumsuz yönde etkilemektedir. Hakikaten de yüksek vergiler kayıt dışı ekonomiyi daha cazip hale getirmiştir. Ancak, işletmelerin vergi ödemekten kaçındıkları, işçilerin sağlık ve emeklilik güvencelerinin olmadığı ve işletmelerin kredilere erişimlerini engelleyen kayıt dışı sektörler genel olarak bölge ülkelerinin ekonomik refahını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu bağlamda vergi yüklerinin azaltılması yönünde reformların acilen gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Akdeniz bölgesinde sürdürülebilir ekonomik kalkınma ve yaşam standartlarındaki iyileşme için iş ortamındaki gelişmelere ve iyileşmelere katkı sağlayan ve göz önüne alınması gereken bir diğer önemli konu Doğrudan Yabancı Yatırımların (DYY) bölgedeki mevcut durumudur. Yatırım oranı ile büyüme arasındaki doğrudan ilişki göz önüne alındığında hakikaten de DYY çekiminde kullanılacak politikalar ile DYY’lerle ilgili uluslararası kurallar, iş ortamı gelişmelerini doğrudan etkilemektedir; çünkü bunlar bir yanda yatırımcılar için hukuki kesinlik ve güvenilirlik sağlarken diğer yanda yatırımlara yönelik algılanan riskleri de azaltmış olur. DYY’lerin çekiminde politik ve makroekonomik durumlar, altyapı, insan sermayesi ve bürokratik koşullar gibi bazı etkenler vardır. Yatırımlarla ilgili uluslararası kuralları istikrarlı, şeffaf ve ayrım gözetmeksizin uygulayan yerel reformlar ile mülkiyet haklarının korunduğu ve yansız hukuk sisteminin uygulandığı iş ortamı sayesinde de yabancı yatırımcıların risk algılamaları azaltılabilecek ve böylece de daha çok DYY çekilebilecektir. Ancak Akdeniz ülkelerindeki yatırım oranı diğer gelişmekte olan ülkeler ile karşılaştırıldığında oldukça düşüktür. Öyle ki gelişmekte olan ülkelere gelen DYY’lerin yalnızca %3’ü Akdeniz bölgesine gelmektedir. Bu durum en başta yüksek siyasi ve ekonomik risk algılamasına bağlı zayıf iş ortamıyla açıklanabilir. Her ne kadar iş ortamının gelişiminde önemli mesafe kat edilmiş olsa da bölge halen finans kaynaklarına erişim, mülkiyet kaydı, yatırımcıların korunması, işe başlamak için idari prosedürlerin karmaşıklığı ve lisanslama gibi konularda iş ortamında iş yapmayı zorlaştırıcı zorluklar nedeniyle dünya ortalamasının altındadır. Bunun yanında, DYY’lerin çekilmesine odaklanan stratejiler yetersiz ve etkisizdir. Uluslararası yatırımları 15 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN çekecek politikaların uygulanması da halen sınırlıdır. Bazı ülkeler yabancıların yerli şirketlere katılımlarını hâlâ sınırlı tutmaktadır. Bundan başka, ulaşım maliyetlerinin yüksek olması da yabancı yatırımların çekilmesi yolunda var olan temel engellerden biridir. Akdeniz bölgesinde faaliyet gösteren yabancı şirketler için finansal hizmetlerin maliyetli olması ve ticari ve finansal faaliyetlerinde yeterli hukuki güvenlikten yoksun olmaları da yabancı yatırımcılar önündeki temel engellerdendir. Bütün bu etkenlerin olumsuz etkilerinin farkında olan bölge hükümetleri, sınır ötesi yatırımcıların çekilmesi için sağlam bir hukuki ortamın yaratılmasına çalışmaktadır. Bu yüzden de özel sektörün uzmanlığı ile kamu sektörünün kaynaklarını birleştirecek ve bu sayede de yüksek kaliteli kamusal hizmetlerin, kara, hava ve deniz yolu taşımacılığının, limanların ve diğer pek çok olanağın oluşturulmasını sağlayacak özel sektör-kamu sektörü ortaklıklarının oluşturulması, pek çok bölge hükümetinin önde gelen gündem maddelerindendir. Bunun yanında, özellikle FEMIP’in sağladığı kredilerle desteklenen altyapı yatırımları ve EIB (Avrupa Yatırım Bankası)’nın verdiği risk sermayesi sayesinde (bu araç özellikle Fas, Tunus ve Mısır’da kullanılmaktadır) uzun dönemli yatırımların yapılması için yeterli miktardaki krediler bölgeye aktarılmaktadır. Bu bağlamda, AB ülkeleri ile 12 Akdeniz ortağı ülkeyi bir araya getiren Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’nın oynadığı rol her türlü takdirin üstündedir, çünkü Barselona sürecinin bölgenin rekabet edebilirliği hususunda yarattığı sinerji ve AB tarafından sağlanan risk sermayesi ve teknik destek sayesinde DYY’ler bölgeye çekilebilmektedir. Zaten bölgedeki yabancı yatırımcıların çoğu Avrupa’dan gelmekte, bunu Amerika ve Arap ülkeleri takip etmektedir. Avrupalı yatırımcılar daha çok Mısır, Lübnan, Ürdün, Suriye ve Tunus’a, Amerikalı yatırımcılar ise daha çok Cezayir ve İsrail’e odaklanmıştır. Sektörler bazında bakıldığında ise Cezayir, Mısır ve Suriye’ye enerji ve madencilik; Tunus, Ürdün, Fas ve Mısır’a turizm; İsrail’e ise elektronik ve ileri teknoloji alanlarında DYY’lerin geldiği görülmektedir. Sonuç olarak, son birkaç yıldır öncelikli alanlarda kayda değer gelişmeler yaşanmakla birlikte birtakım zorluklar halen mevcuttur. Bu zorluklar arasında yeni istihdam olanaklarının oluşturulması ve işsizlik başta gelmektedir. Her ne kadar pek çok bölge ülkesi, ENP (Avrupa Komşuluk Politikası) Eylem Planları’ndan ve İşletmeler için Avrupa-Akdeniz Şartı’ndan (Euro- Mediterranean Charter for Enterprise) kaynaklanan yükümlülüklerini iş ortamının ve yatırım havasının iyileşmesi doğrultusunda yerine getirmeye çalışsa da, daha çok çabanın, mevcut düzenleyici sınırların ve özellikle de bölgesel performansın dünya ortalamasının altında kaldığı alanlarda üstlenilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, bölge hükümetleri gerek iş ortamının iyileştirilmesi gerek de yatırım ve ticaretin bölgede yoğunlaşması için, daha sıkı bir şekilde, bölgede rekabete açık serbest piyasa modelini güçlendirilmeli; fikri ve sınai mülkiyet hakları, patent ve akreditasyon konularına işlerlik kazandırmalı; yargı sisteminin sağlıklı çalışmasını sağlamalı; yasal ve kurumsal altyapıyı güçlendirmeli; dinamik yapıları ve üretken nitelikleri ile ekonominin itici gücü olan ve bölgesel ve yerel kalkınmaya önemli katkılar sağlayan KOBİ’leri desteklemeli; bürokrasiyi azaltmalı; hem özel sektörde hem de kamu sektöründe idari kapasitenin ve şeffaflığın artırılması amaçlarını güden programlara ve reformlara hız kazandırmalıdır Karadağ’ın AB Üyeliğine Yönelik İlk Adımı: İstikrar ve Ortaklık Anlaşması AB ve Karadağ 15 Ekim 2007 tarihinde Lüksemburg’da gerçekleştirilen AB Dışişleri Bakanları toplantısında İstikrar ve Ortaklık Anlaşması’nı imzaladılar. Bu anlaşma, halen tam üyelik için resmi başvuruda bulunmamış olan Karadağ için AB’ye yönelik olarak atılan önemli bir adım olarak görülmektedir. AB Dışişleri Bakanları, Karadağ’ın hukukun üstünlüğü, organize suç ve yolsuzlukla mücadele ile bağımsız bir yargı sisteminin kurulması alanlarında sağlayacağı ilerlemelerin bu kapsamda büyük öneme sahip olduğunu belirtmişlerdir. Karadağ, Mayıs 2006’da yapılan referandum sonucu %55,5 ile Sırbistan’dan ayrılmayı kabul etmiştir. Ayrıca, Karadağ 2002 yılında tek taraflı olarak aldığı kararla Avro’yu kullanmaya başlamıştır. http://www.euractiv.com 16 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN KAYNAKLAR: Euro-Mediterranean Ecofin Ministerial Meeting (Rabat-Skhirat, 19-20 June 2005), Economic Developments, Prospects and Challenges in the EU Mediterranean Partners, Issues Paper for Discussion, European Commission. Euro-Mediterranean Ecofin Ministerial Meeting (Tunıs, 25-26 June 2006), Economic Reforms in the Mediterranean Region An Overwiew of Progress in the Four Priority Areas Agreed by the Euro-Med Ecofin in Rabar-Skhirat (June 2005) Background Note, European Commission, Directorate General Economic and Financial Affairs, accessible at: http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/ecofin/2006/eco_presentation.pdf “Euro-Mediterranean Charter for Enterprise”, accessible at: http://ec.europa.eu/enterprise/enterprise_policy/ind_coop_programmes/med/ doc/f1949_en.pdf Commission of the European Communities, Communication from the Commission to the Council, “Assessment of the Facility for Euro-Mediterranean Investment and Partnership (FEMIP) and Future Options {SEC(2006)1294}, Brussels, 17.10.2006. Jean-Louis Reiffers and Jean-Claude Tourret, “Investing in a Euro-Mediterranean Free Trade Area”, Institut de la Mediterranee, Lisbon, Portugal 28 February 2000, accessible at: http://www.femise.net/PDF/Investment_en_InsMed.pdf “Services and Investment Liberalization in the Euro-Mediterranean Region: Questions and Answers”, accessible at: http://trade-info.cec.eu.int/doclib/html/127733.htm Prof. Katarzyna Żukrowska, Aleksandra Galek, Magda Hussain, Paweł Czerpak, Małgorzata Grącik, Joanna Stryjek, “FDI in Mediterranean Partnership Countries. How to improve the institutional environment in the Mediterranean region to attract the FDI?”, The Political Economy of Governance in the Euro-Mediterranean Partnership, Deliverable No.3, Go-EuroMed W orking Paper No. 0605, International Security Department Warsaw School of Economics Poland, 31/12/2006, The Sixth Framework Programme, Contract No. 028386, accessible at: http://www.goeuromed.org/documents/working_paper/Go-EuroMed_WP_0605_Poland_on_Investment.pdf “2005 Year of the Mediterranean The Barcelona Process: Ten Years On”, accessible at: http://ec.europa.eu/europaid/reports/brochure-barcelona10_en.pdf Mena-Oecd Investment Programme, “Fostering an Enterpreneurial Business Environment for Firm Creation and SMEs Growth in the MENA Region”, accessible at: http://www.oecd.org/dataoecd/36/27/36094588.pdf Heather D. Gibson, Nicholas T. Tsaveas and Thomas Vlassopoulos, “Capital Flows, Capital Account Liberalisation and Mediterranean Countries”, Bank of Greece, Working Paper, No. 33 February 2006, accessible at: http://www.bankofgreece.gr/publications/pdf/Paper200633.pdf 17 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN 2-TİCARETİN SERBESTLEŞTİRİLMESİ VE EKONOMİNİN DIŞA AÇILIMI ÖZGÜR ÜTÜK AB Uzman Yardımcısı Akdeniz ülkelerinin ticari dışa açıklıkları son yıllarda büyük ölçüde artmıştır. Gümrük tarifelerindeki indirimler sayesinde, özellikle Mısır’da, ticari reformlar büyük ivme kazanmıştır. Ayrıca iki taraflı ve çok taraflı anlaşmaların ve 2010 yılında Euro-Med Serbest Ticaret Bölgesi kurulmasını amaçlayan Euro-Med Ortaklık Anlaşmaları’nın hayata geçirilmesi dışa açılma sürecini olumlu etkilemiştir. Bunların yanı sıra bölge içi ticaretin serbestleştirilmesine yönelik olarak çeşitli girişimlerde bulunulmuştur. Bu girişimlerin en önemlisi Mısır, Ürdün, Fas ve Tunus arasında Şubat 2004’te imzalanan Agadir Serbest Ticaret Anlaşması’dır. Ancak gümrük tarifesi reformunda büyük ilerlemeler kaydedilmesine karşın ticaretin serbestleştirilmesi süreci henüz tamamlanmamıştır. Gümrük tarifelerindeki düşüş trendine karşılık Akdeniz ülkelerinin birçoğu yüksek ithalat tarifelerini ve dolayısıyla korumacı ticaret politikalarını uygulamayı sürdürmektedir. Örneğin Cezayir, Ürdün, Fas, Suriye ve Tunus’un ortalama gümrük tarifeleri dünya ortalamasının %10 üzerindedir. Ancak bölge aynı zamanda farklı ürün standartları, vergilendirme farklılıkları, ayrımcı kamu alımı politikaları ve uzun ve şeffaf olmayan gümrük prosedürleri gibi tarife dışı engellerin yaygınlaşmasından olumsuz etkilenmektedir. Ayrıca görece yüksek maliyetli ve düşük verimli nakliye koşulları, işlem maliyetlerini yükselten ve ticareti sekteye uğratan ek kısıtlamalardır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen ticaretin kolaylaştırılmasında çeşitli adımlar atılmaktadır. Örneğin, Tunus ve Fas gümrük prosedürlerini basitleştirecek çeşitli düzenlemelere gitmişlerdir. Euro-Med’in kuruluşunun 10. yıldönümünde Barselona’da Kasım 2005’te gerçekleştirilen zirvede 2010 yılında Euro-Med Serbest Ticaret Bölgesi’nin kurulması kararlılığı yeniden vurgulanmıştır. Bu amaç doğrultusunda 5 yıllık çalışma programı ve ticaret yol haritası hazırlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Yapılan bu çalışmalarda hedeflenen temel konulardan biri ticaretin serbestleştirilmesi ve bölgesel entegrasyon yoluyla daha fazla iş imkanının ve sürdürülebilir ekonomik büyümenin yaratılmasıdır. Euro-Med’in kurulmasından itibaren AB ve Akdenizli ortakları arasında sanayi ürünlerinde ticaretin serbestleştirilmesi büyük ölçüde başarılmıştır. Ancak bu liberalizasyon sürecinin diğer alanlara da (tarım, balıkçılık, hizmet sektörü ve yerleşme hakkı gibi) yansıtılması gerekmektedir. Ayrıca bu sayede oluşturulacak bölgesel pazar Akdeniz’in güneyinde yatırımları ve büyümeyi arttıracak ve AB ülkeleri ile güney Akdenizli ortakları arasındaki ekonomik gelişmişlik farkının kapatılmasına katkıda bulunacaktır. Akdeniz’in güneyindeki ülkelerdeki yüksek nüfus artış oranı da göz önüne alındığında daha fazla yatırım çekilmesi, yüksek büyüme oranlarına ulaşılması ve daha fazla iş olanaklarının yaratılması öncelikli hedefler arasında yer almaktadır. Bu hedeflerin nasıl gerçekleştirileceği 4 temel başlık altında açıklanmıştır. 1- Gönüllü Ortaklar arasında Hizmetler ve Yatırımlar Konularında Bölgesel Temelde Ticaretin Serbestleştirilmesi Hizmet sektörü Akdeniz ülkelerinin GSYİH’nın yaklaşık %60’ını oluşturmaktadır. Dünya Bankası’nın araştırmaları hizmet sektöründe ticaretin serbestleştirilmesinin getireceği ekonomik getirilerin malların ticaretinin serbestleştirilmesinden kaynaklanan getirilerin yaklaşık 3 katı olacağını ortaya koymaktadır. Ayrıca bu alanda gerçekleşecek liberalleşme kapsamlı reformları gerektireceği için ulusal ekonomik düzenlemelere de katkıda bulunacaktır. Bölgeye yönelik yabancı yatırımlar yetersiz kalmakta ve Euro-Med’in en önemli eksikliklerinden biri olarak görülmektedir. Bu sorunu aşmak için Akdenizli ortaklar, ülkelerinde yatırımı kolaylaştırıcı adımlar atmak zorundadır. Atılacak bu adımlar yatırımlara yönelik kanuni düzenlemelerle sınırlı kalmamalı, aynı zamanda işlem maliyetleri, sözleşmelerin uygulanması ve güvenlik gibi hususları da kapsamalıdır. Bu sayede AB ve ortakları arasında ticaret ve yatırımlar geliştirilerek kuzey-güney arasındaki refah farkının kapanmasına katkıda bulunulacaktır. Bu bağlamda AB ve ortakları hizmetler ticaretinin ve yatırımların serbestleştirilmesi konusunda bölgesel 18 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN düzeyde ve Komşuluk Eylem Planlarında yapılan taahhütler doğrultusunda müzakerelere başlamalıdırlar. 2- Tarım ve Deniz Ürünlerinde Ticaretin Serbestleştirilmesi ve İşbirliği Üst düzey yetkililer toplantısında yapılan çalışmalar temelinde deniz ürünleri ve işlenmiş ve işlenmemiş tarım ürünlerinin ticaretinin serbestleştirilmesine yönelik bir yol haritası üzerinde anlaşmaya varılmalıdır. Ayrıca Komşuluk Politikası amaçları doğrultusunda kırsal kalkınma için bölgesel işbirliği programının hayata geçirilmesi öngörülmektedir. 3- Ticaretin Kolaylaştırılması Amacıyla Teknik Mevzuat Üzerinde Mutabakatın Sağlanması Standartlar ve uyum konularında teknik mevzuatların yakınlaştırılması ticaret hacminin arttırılması, yatırımın çekilmesi ve son olarak ekonomilerin entegrasyonu için önemli bir husus teşkil etmektedir. Buradaki amaç teknik gereklilikleri standart hale getirerek, sertifikalandırmaya yönelik maliyetleri düşürerek, pazara erişimi kolaylaştırarak, ticaretin geliştirilmesini sağlamaktır. Ekonomiye ilişkin mevzuatın yakınlaştırılmasına Temmuz 2003’teki EuroMed Ticaret Bakanları Toplantısı’nda başlanmış ve Euro-Med bölgesinde ticaret standartlarının uyumlaştırılmasına ve karşılıklı tanınmasına yönelik önemli adımlar atılmıştır. 4- Güney-Güney Ekonomik Entegrasyonu Euro-Med sadece AB ve Akdenizli ortakları arasında tercihli ve karşılıklı ticari ilişkilerin oluşturulmasını hedeflememekte aynı zamanda Akdenizli ortakların kendi aralarındaki ticari ilişkilere ivme kazandırılmasını da amaçlamaktadır. Ancak bu şekilde Barselona sürecinin temel hedefleri arasında yer alan ve 2010 yılında gerçekleştirilmesi öngörülen bölgesel serbest ticaret alanının oluşturulması tamamlanabilir. Güney-Güney bölgesel entegrasyonu, KuzeyGüney diyalogu ile birlikte gelişmekte olan bölge ülkelerinin ekonomilerini çeşitli ve dinamik hale getirecektir. Ancak bölgesel serbest ticaret alanının oluşturulması için bölge ülkelerinin aralarında daha fazla anlaşmaya imza atması ve mevcut anlaşmalarda öngörülen bütünleşme çalışmalarının daha da geliştirilmesi gerekmektedir. İlave olarak, bölge ülkeleri arasında oluşturulacak serbest ticaret bölgeleri Pan Avrupa-Akdeniz Menşe Kümülasyonu Sistemi’nin uygulanmasını sağlayacaktır. Bu sistem üye ülkeler arasında aynı menşe kurallarına sahip serbest ticaret anlaşmaları kapsamında yapılan tercihli ticarette, sisteme taraf ülkeler menşeli girdilerin diğer taraf ülkelerce serbestçe kullanılmasına, üretilen eşyanın söz konusu ülkelerin tercihli rejiminden yararlanabilmesine ve bu şekilde mevcut üretim kaynaklarının birleştirilmesine olanak tanıyan ticaret sistemidir. Bu sayede ticaretin serbestleştirilmesi ve bölgesel ekonomik entegrasyon yolunda önemli bir aşama kaydedilmiş olacak ve Barselona süreci ile belirlenen bölge ülkelerinde iş imkanlarının arttırılması ve sürdürülebilir ekonomik büyüme hedeflerine yaklaşılmış olacaktır. 2005 yılında birçok Akdeniz ülkesi sanayi ürünleri için gümrük tarifelerini düşürerek (Mısır, Fas ve Tunus) ve menşei kurallarına ilişkin yeni Pan Avrupa-Akdeniz Protokolü’nü kabul ederek (Mısır, İsrail, Ürdün, Fas ve Tunus) Ortaklık Anlaşmaları’nın uygulanması hususunda ilerlemeler kaydetmiştir. Yine 2005 yılında AB’nin Cezayir ve Lübnan’la Ortaklık Anlaşmaları ve Avrupa Komşuluk Politikası çerçevesinde çok sayıda Akdeniz ülkesine yönelik Eylem Planı yürürlülüğe girmiş ve diğer Akdeniz ülkelerine yönelik benzer çalışmalara başlanmıştır. Eylem Planları ekonomik, sosyal ve sektörel konularda AB ile diyalogun arttırılmasını hedeflemektedir. Ayrıca gümrüklerde ticarete yönelik kısıtlamalarla mücadele ve ticaretin ve yatırımların serbestleştirilmesi için yapısal ve düzenleyici reformların başlatılması Eylem Planları’nın en önemli hedefleri arasında yer almaktadır. 24 Mart 2006 tarihinde Marakeş’te düzenlenen 5. Euro-Med Ticaret Bakanları Toplantısı yatırımların ve hizmet sektöründe ticaretin serbestleştirilmesi sürecini başlatacak siyasi dürtüyü sağlamıştır. Buna ilaveten, toplantıda hizmet sektörü ve yatırımlar konusunda serbestleşmenin sonucu olarak ekonomik büyüme ve istihdamın arttırılacağı, daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekileceği ve sonuç olarak bölgesel ekonomik entegrasyonun geliştirilerek Euro-Med’in temel hedeflerinden biri olan ekonomik kalkınma düzeyinin yükseltilmesine katkıda bulunulacağına dikkat çekilmiştir. Bu amaçlar doğrultusunda Marakeş’teki toplantıda hizmetler ve yerleşme hakkı konularında Fas, Tunus, İsrail, Ürdün, 19 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Lübnan, Mısır ve Filistin Yönetimi ile müzakereler gerçekleştirilmiş ve bunların dışında kalan ortak ülkelerle de müzakerelerin başlatılması kararlaştırılarak Güney-Güney liberalizasyon sürecinin teşvik edilmesi öngörülmüştür. Marakeş’teki toplantıda ele alınan diğer bir konu ise işlenmiş ve işlenmemiş tarım ürünleri ile deniz ürünleri ticaretinde serbestleşmenin sağlanmasıdır. Barselona Deklarasyonu ve 5 yıllık çalışma programında belirtilen ilkeler ve gösterilen hedefler doğrultusunda tarım ürünleri ticaretinin serbestleştirilme sürecinin derinleştirilmesine karar verilmiştir. Ayrıca sürdürülebilir kırsal kalkınma, coğrafi işaretler ve üretimin kalitesi gibi ticari olmayan kavramların pazar erişimi müzakerelerinin tamamlayıcı öğeleri olduğunun altı çizilmiş ve bu konularda da çalışmalar yürütüleceği belirtilmiştir. Son olarak, Ortaklık Anlaşmalarının uygulanması sayesinde malların ve hizmetlerin ticaretinde büyük bir artış yaşanacağı ve bu durumun ticari anlaşmazlıkların çözümü için etkin mekanizmaların oluşturulmasını zorunlu kılacağı vurgulanmıştır. Bu amaç doğrultusunda AB ve Akdenizli ortaklar arasında görüşmelerin başlatılmasına ve 2007 yılı sonunda ikili protokollerin imza edilmiş olmasına karar verilmiştir. 2005 yılı başlarında Dünya Ticaret Örgütü Çok Elyaflılar Anlaşması’nın sona ermesinin ve özellikle Asya kıtasından gelen rekabetçi baskıların artışının ihracatları büyük ölçüde tekstil sektörüne aranan bazı Akdeniz ülkelerinde (Tunus, Fas, Ürdün ve Mısır) olumsuz etkileri olmuştur. Oluşan bu olumsuz durumu ortadan kaldırmak ve bölgenin rekabetçiliğini, verimliliğini ve üretkenliğini arttırmak için ticaretin daha da serbestleştirilmesi ve bölgeyi yabancı yatırımlar açısından daha cazip hale getirecek reformların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Ticaretin serbestleştirilmesine ve dışa açıklığın arttırılmasına yönelik bu reformların iş ortamının geliştirilmesini, özellikle eğitim yoluyla insana yatırımı ve yoksulların korunmasını hedefleyerek daha geniş bir kalkınma stratejisi içinde ele alınması gerekmektedir. KAYNAKLAR: EURO-MEDITERRANEAN ECOFIN MINISTERIAL MEETING (TUNIS, 25-26 JUNE 2006) “Economic Reforms in the Mediterranean Region - An Overview of Progress in the 4 Priority Areas - Background Note” http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/ecofin/2006/background.pdf COMMUNICATION FROM THE COMMISSION TO THE COUNCIL AND THE EUROPEAN PARLIAMENT “Tenth Anniversary of the Euro-Mediterranean Partnership: A Work Programme to Meet the Challenges of the Next Five Years” Euromed Report Edition No:89, 14 April 2005 http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/barcelona_10/docs/10th_comm_en.pdf Services and Investment Liberalization in the Euro-Mediterranean Region “Questions and answers” http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2006/march/tradoc_127733.pdf EURO-MEDITERRANEAN ECOFIN MINISTERIAL MEETING (RABAT-SKHIRAT, 19-20 JUNE 2005) “Economic Developments, Prospects and Challenges in the EU Mediterranean Partners”, Issues Paper for Discussion, European Commission http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/ecofin/issues.pdf th 5 EUROMED TRADE MINISTERIAL CONFERENCE CONCLUSIONS (MARRAKECH, MOROCCO, 24 MARCH 2006) http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2006/march/tradoc_127976.pdf http://www.gumruk.gov.tr/Gumruk/DosyaUpload/ab/haberler/PAAMK1.doc 20 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN 3-KAMU KURUMLARININ VE YÖNETİŞİM SİSTEMLERİNİN İYİLEŞTİRİLMESİ İBRAHİM BARIŞ ŞAYLAN AB Uzman Yardımcısı Euro-Med çerçevesinde AB’nin Akdeniz Ortakları’nın öncelikli olarak gerçekleştirmesi gereken reform alanlarından biri de kamu kurumlarının ve yönetişim sistemlerinin iyileştirilmesi olarak belirlenmiştir. Bu alanda gerçekleştirilecek reformlar sayesinde, bölgedeki ülkelerin ulusal hükümetlerinin kapasitesini; kurumları, insan kaynakları, teknolojik yeterlilikleri ve mali yönetimleri açısından güçlendirerek, bölgede zenginliğin, barış ve istikrarın arttırılması; hukukun üstünlüğünün, demokrasinin, insan haklarına saygının tesis edilmesi ile ortak bölgesel projelerin gerçekleştirilmesi ve vatandaşların talep ve ihtiyaçlarının etkin bir şekilde karşılanması amaçlanmıştır. Bu doğrultuda gerçekleştirilecek olan bilgi paylaşımı ve en iyi uygulamaların teşviki ile Akdeniz ülkeleri, hem kendi aralarında hem de AB içerisindeki tecrübe ve uygulamalardan etkin bir şekilde yararlanabilecektir. Siyasi çoğulculuk ile özellikle kadınların ve gençlerin siyasete katılımının genişletilmesi, adil ve serbest seçimlerin gerçekleştirilmesi dahil olmak üzere adil ve rekabete dayalı bir siyasi ortamın aktif olarak teşvik edilmesi; yönetişim alanında ademi merkeziyetçiliğin arttırılması ve kamu hizmetlerinin sağlanmasında kamu ile ilişkilerin yönetimi yolları dahil olmak üzere vatandaşların yerel düzeyde karar alma mekanizmalarına katılmalarının sağlanması, Euro-Med çerçevesinde AB’nin Akdeniz Ortakları’nın gerçekleştirmeleri beklenen başlıca reformlar olarak belirlenmiştir. Bu amaçla, kamu kurumlarının güçlendirilmesi ve etkinliğinin arttırılması ve kamu yönetiminin geliştirilmesi amacıyla birçok AB Akdeniz Ortağı ülkesi modernleştirme programları ve reformları devreye sokmuş ve kamu yönetimi ile ilgili reformları gerçekleştirmek için bazıları bakanlık düzeyinde (Fas, Cezayir, Mısır örnekleri gibi) olmak üzere birçok kurum kurulmuştur. Özellikle eğitim, sağlık, altyapı ve sürdürülebilir kalkınma gibi alanlar olmak üzere kamu hizmetlerinin sağlanmasında devletlerin rolü üzerine odaklanarak, bu hizmetlerin sunulmasının iyileştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu bağlamda, kamu müdahalelerinin verimliliğini ve etkinliğini ve kamu hizmetlerinin kalitesini yükseltmek; yargı bağımsızlığını güvence altına almak ve kamu faaliyetlerinin şeffaflığını ve hesap verilebilirliğini arttırmak başlıca amaçlar arasında bulunmaktadır. Bu reformlar kapsamında olan altyapı gelişimi, Akdeniz bölgesinin kalkınması ve rekabet gücünün artmasında önemli bir unsurdur. Ulaştırma, enerji ve telekomünikasyon sektörlerinde yapılacak reform ve yatırımlar Avrupa ve Akdeniz ülkeleri arasındaki işbirliğini, ticareti ve yatırımı teşvik edecektir. Yine reform alanlarından biri olan eğitimin kalitesinin yükseltilmesi ve herkese ulaştırılması, Akdeniz Ortakları’nın sosyal ve beşeri açıdan kalkınması için hayati öneme sahiptir. Akdeniz Ortakları’nın nüfusunun üçte birinin 15 yaşın altında olması ve her yıl çalışma hayatına 5 milyon kişinin dahil olması eğitimin bu ülkeler için önemini daha da arttırmaktadır. Bu durumla birlikte, Akdeniz ülkelerinin ekonomik ve sosyal açıdan kalkınması için insan kaynaklarının geliştirilmesinde eğitimin rolünü göz önünde bulunduran AB, bu doğrultuda Akdeniz Ortakları’na MEDA Programı çerçevesinde 2000-2006 yılları arasında eğitim ve iş eğitimini desteklemek amacıyla 704 milyon Avro tahsis etmiştir. 2007 yılı itibariyle Avrupa Komisyonu eğitim alanında mali işbirliği oranını % 50 oranında arttırmayı planlamaktadır. Ayrıca BM Binyıl Kalkınma Hedefleri doğrultusunda 2015 yılına kadar bölgede okuryazar olmayan hiç kimsenin bırakılmaması, tüm kız ve erkek çocukların ilköğretime kayıt olmasının sağlanması ve eğitimde cinsiyet eşitsizliklerinin ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır. Başka bir reform alanı olan sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesi amacıyla AB, Akdeniz Ortakları’na çevreye dost altyapı projeleri (özellikle içme suyu ve enerji alanlarında olmak üzere) geliştirebilmeleri için düşük faizli krediler ve teknik destek sağlamaktadır. Diğer bir reform alanı olan sağlık sektörünün, sürdürülebilir kalkınma ve bireylerin refah içinde yaşaması açısından önemi göz önüne alındığında, sağlık ile ilgili olarak halk bilincinin arttırılması, bilgilendirme kampanyalarının gerçekleştirilmesi ve önleyici tedbirlerin alınması ile birlikte, özellikle kamu sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesi, kaliteli içme suyunun sağlanması, gıda sağlığı, aşılama ve 21 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN aile planlaması gibi önlemler 1995 yılında Barselona Çalışma Programı ile kararlaştırılan sağlık alanında işbirliğinin gerçekleştirilmesinde önemli rollere sahiptir. Bu alandaki reform sürecinin öncelikli başlıklarından biri olan kamu mali yönetimi reformu, bütçe ile ilgili kurumların işleyişi ve kalitesi ile yakından ilgilidir. Etkin, şeffaf ve hesap verebilir bütçe yönetim sistemlerinin ve kurumlarının geliştirilmesi Akdeniz ülkelerinde ve AB üye ülkelerinde olumlu mali sonuçların elde edilmesi açısından başlıca öncelik olarak ortaya çıkmaktadır. Kamu harcamalarının etkili ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmesi tasarrufları arttırmakta ve bunun yanında kamu mali yönetimi reformu, mali sonuçların daha da olumlu olmasının sağlanmasında ve böylece kamu müdahalesinin etkililiğinin ve verimliliğinin arttırılmasında önemli bir unsur olacaktır. Kamu maliyesinin ve bütçe ile ilgili kurumların niteliği, uzun dönemli olarak ekonomik büyümenin gerçekleştirilmesi açısından kaynakların en etkili ve verimli şekilde kullanılmasında önemli bir aracı teşkil etmektedir. Sağlık, eğitim, ulaştırma, gibi kamu hizmetlerinin sağlanması, bütçede önemli bir yük oluşturmaktadır. Bu açıdan etkili ve verimli bir kamu harcama yönetimi bu alanlardaki sosyal harcamalar dikkate alınarak gerçekleştirilmelidir. Çoğu Akdeniz ülkesi, kamu hizmeti, refah devleti ve kamu mali yönetim sistemleri dahil olmak üzere, kamu kurumları ve yönetişimi alanında çeşitli derecelerde de olsa bazı ilerlemeler kaydetmiştir. Kamu mali yönetim sistemine ilişkin olarak, şeffaf ve hesap verebilir bütçe yönetim sistemleri ve kurumlarının oluşturulmasının önemi üzerine vurgu yapılmış ve bu doğrultuda, bütçenin kapsamının ve şeffaflığın arttırılması başta olmak üzere çeşitli reformlar gerçekleştirilmiştir. Yönetişim alanında ise, Akdeniz ülkeleri, kamu sektörlerinin hesap verebilirliğini ve kamu yönetiminin kalitesini yükseltmek için çeşitli reformlar başlatmış ve bu reform sürecinde belli bir yol alınmıştır. Örnek vermek gerekirse, 2005 yılından beri Ürdün, Fas ve Mısır, kamu yönetimi alanında çeşitli başarılara imza atmıştır. Bölgede, Cezayir, Ürdün ve Mısır dahil olmak üzere çeşitli ülkelerde, yolsuzlukla mücadele alanında bazı olumlu adımlar atılmıştır. Lübnan, yolsuzlukla mücadele kapsamında kamu çalışanlarına yeni ahlak kuralları getirmiştir. Kamu sektörünün hesap verebilirliğini arttırmaya yönelik önemli bir başarı, Fas’ta siyasi partilerin güvenilirliğinin ve etkinliğinin yükselmesini sağlayacak olan Siyasi Partiler Kanunu’nun kabulü ile gerçekleştirilmiştir. Bu kanun, siyasi partilerin daha çok sorumluluk almasını ve seçmenlerine karşı daha çok hesap verebilir olmasını sağlamakta ve parlamentodaki çalışmaların etkinliğini arttırmayı amaçlamaktadır. Genel olarak bakıldığında, Dünya Bankası tarafından hazırlanan Yönetişim Göstergeleri (1996-2006 yılları arası) ışığında, AB’nin Akdeniz Ortakları’nın Barselona sürecini kapsayan bu dönem içerisinde, hesap verebilirlik, siyasi istikrar, devletin etkinliği, düzenleyici mekanizmalar, hukukun üstünlüğü ve yolsuzlukla mücadele alanlarında büyük ilerlemeler kaydettiği söylenebilir. Ancak bu ilerlemelere rağmen, devletin zayıf bir şekilde kalan etkinliği, düşük kalitedeki yönetim ile hesap verebilirliğin yeterli düzeyde olmaması AB’nin Akdeniz Ortakları’nın çözmesi gereken başlıca sorunları olarak görülmektedir. Sonuç olarak, kamu kurumlarının ve yönetişim sistemlerinin iyileştirilmesi kapsamındaki reform süreci, özellikle diğer alanlardaki önceliklerin gerçekleştirilebilmesi açısından büyük önem arz etmektedir. Daha güçlü ve daha iyi işleyen kamu kurumlarının bulunduğu ve ayrıca iyi yönetişimin başarıldığı bir ülkede, kamu hizmetleri daha iyi verilecek; kamu maliyesi daha düzgün işleyecek; eğitim, sağlık, ulaştırma ve altyapı gibi alanlarda yapılan reform ve yatırımlar ile sürdürülebilir kalkınmanın ve ekonomik büyümenin başarılması daha da gerçekçi bir hedef haline dönüşecektir. Bu açıdan bakıldığında, Barselona süreci çerçevesinde gerçekleştirilen ve gerçekleştirilecek hedefler, bu reform sürecinin daha hızlı ilerlemesini sağlayacaktır. 22 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AB-27 ve Avro Alanı Eylül ayı enflasyon ve işsizlik rakamları açıklandı AB’nin resmi istatistik kurumu Eurostat, AB-27 ve Avro Alanı Eylül ayı enflasyon ve işsizlik rakamlarını açıkladı. Verilere göre, 13 ülkenin dahil olduğu Avro Alanı’nda Eylül ayı itibariyle yıllık enflasyon, Avrupa Merkez Bankası'nın orta vadeli % 2 hedefini aşarak % 2,1'e yükseldi. Eylül ayında AB'de en yüksek enflasyon oranı % 11,5'le Letonya’da kaydedilirken en düşük enflasyona sahip ülkenin ise binde 9 ile Malta olduğu belirtildi. Yine Eurostat verilerine göre, Eylül ayı işsizlik oranı AB-27 içerisinde % 7 olarak gerçekleşti. Avro Alanı’nda ise Eylül ayı işsizlik oranı % 7,3 olarak açıklandı. Eylül 2007 ayında AB içerisinde en yüksek işsizlik oranı % 11,1 ile Slovakya’da, en düşük işsizlik oranı ise % 3,1 ile Hollanda’da gerçekleşti. Eurostat, AB içerisinde Eylül 2007 itibariyle 16,7 milyon işsizin (bu rakamın 11,2 milyonu Avro Alanı’nda yaşamaktadır) bulunduğunu hesaplamıştır. Eurostat tarafından yapılan açıklamada, Eylül 2007 işsizlik oranlarının ABD’de % 4,7 ve Japonya’da % 4 olduğu belirtildi. Kaynak: http://ec.europa.eu/eurostat ve http://www.ikv.org.tr KAYNAKLAR: Governance Matters 2007: Worldwide Governance Indicators 2007 (1996-2006), World Bank. http://info.worldbank.org/governance/wgi2007/home.htm Economic developments, prospects and challanges in the EU Mediterranean Partners, Issues Paper for Discussion, European Commission. Economic reforms in the Mediterranean region: An overview of progress in the four priority areas agreed by the Euromed Ecofin in Rabat-Skhirat (June 2005), Background Note, Euro-Mediterranean Ecofin Ministerial Meeting (Tunis, 25-26 June 2006), European Commission Directorate General Economic and Financial Affairs. Euro-Mediterranean Partnership, MEDA, Regional Indicative Programme 2005-2006. Five Year Work Programme, 10th Anniversary Euro-Mediterranean Summit, Barcelona, 27 and 28 November 2005, Brussels, 28 November 2005 15074/05 (Presse 327), Council of the European Union. Fiscal performance, quality of public finances and budget management in Mediterranean countries: Creating conditions for growth and job creation, Issues Paper for Discussion, Euro-Mediterranean Ecofin Ministerial Meeting (Tunis, 25-26 June 2006), European Commission Directorate General Economic and Financial Affairs. Tenth Anniversary of the Euro-Mediterranean Partnership: A work programme to meet the challenges of the next five years, Communication from the Commission to the Council and the European Parliament. 23 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN 4-MAKROEKONOMİK İSTİKRARI GÜÇLENDİRME VE KAMU MALİ YÖNETİMİNİ İYİLEŞTİRME IŞIL DEĞERLİ AB Uzman Yardımcısı Makroekonomik istikrarı güçlendirmek için başlıca beş konuya dikkat etmek gerekmektedir. Bunlar, GSYİH’ deki reel büyüme, enflasyon oranı, işsizlik oranı, kamu açık ve borçları ve cari hesap dengesidir. Son on yılda Akdeniz ülkeleri enflasyonla olan mücadelelerinde önemli başarılar elde etmişlerdir ancak bu durumun güçlendirilmesi gerekmektedir. Şu anki makroekonomik istikrar daha çok uygulanan para politikalarına bağlıdır. Maliye politikasının bugünkü duruma katkısı son derece sınırlıdır. Petrol ihraç eden ülkelerde son zamanlarda gerçekleşen petrol gelirlerindeki artışlar sıkı maliye politikalarıyla desteklenememiştir. Petrol ithal eden ülkelerde de mali durum daha çok dış yardımlara bağlıdır. Makroekonomik politikalar konusunda bölgedeki ülkelerdeki genel sorun güçlü bir maliye politikası desteğinin eksikliğidir. Bu da bugüne kadar elde edilmiş olan başarıların kalıcı olup olmayacağı ve dış şoklara karşı daha dayanıklı olup olunamayacağı sorununu gündeme getirmektedir. Akdeniz ülkelerinin birçoğu bütçe ve mali yönetim sistemlerini geliştirmek için bugün önemli adımlar atmaktadırlar. Bunu yaparken genellikle Avrupa Komisyonu gibi uluslararası kuruluşlardan finansal ve teknik destek almaktadırlar. Buna rağmen, çoğu ülkenin kamu mali yönetimi sistemlerinde önemli eksiklikler vardır. Bunlardan bazıları bütçe süreç ve sonuçlarının şeffaflığının az olması, bütçe belgelerinin eksik dokümantasyonu, orta ve uzun vadeli bütçe planlaması için uygun araçların eksikliği, muhasebe uygulamalarında sınırlamalar, bütçenin düşük performans yönelimi ve denetim sistemlerinde eksikliklerdir. Bu eksikliklere aktif bir kamu mali yönetimi politikası yoluyla müdahale etmek hem kamu harcamalarının etkinliğini maksimize etmek hem de mali disiplini ve güvenilirliği sağlayabilmek açısından oldukça önemlidir. 2006’da Tunus’ta gerçekleştirilen Euro-Med Ecofin Bakanlık Toplantısı’nda Akdeniz Bölgesi’ndeki ekonomik reformlar üzerine bazı notlar alınmıştır. Buna göre makroekonomik istikrar ve kamu mali yönetimi alanlarında kaydedilen gelişmeler özetle şöyledir: Bölge dış şoklara karşı aşırı duyarlı olmaya devam ederken makroekonomik istikrarını güçlendirmiştir. Son yıllarda yaşanan güçlü ekonomik performans 2005’te de devam etmiş ancak artan petrol fiyatları nedeniyle baskı altına girmiştir. Yapısal reformlarda yeni gelişmeler olmadığı takdirde ekonomik durumun orta vadede bozulacağı öngörülmektedir. 2004’teki ekonomik gelişmenin ve %5’lik büyümenin ardından, bölge 2005’te de benzer hızda büyümeye devam etmiştir (%4,8). Ekonomik gelişmeye rağmen bölgedeki büyüme hızı, hala diğer gelişmekte olan ülkelerde görülen %7,2’lik büyüme hızının gerisinde kalmıştır. Kişi başına düşen milli gelire bakıldığında Akdeniz ülkelerinin büyüme hızı diğer tüm gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızları ortalamasının gerisindedir. (Akdeniz ülkelerinde %3, diğer ülkeler %4,7). Çıktı miktarındaki büyüme genel olarak dış faktörlere bağlı olmuştur. Petrol fiyatlarındaki artışlar mali hesaplar üzerinde bir baskı oluştursa da, petrol üreticisi durumundaki Arap ülkeleriyle sıkı ekonomik bağlantıları olan bazı Akdeniz ülkeleri bundan fayda sağlamıştır. Fakat petrol fiyatlarındaki artışın büyüme üzerindeki net etkisi yapısal reformlar devam etmediği takdirde olumsuz olabilir. Lübnan ve Fas, bölgedeki olumlu trendin dışında kalmışlardır. Lübnan’da politik kargaşa ve Fas’ta da kuraklık, yüksek petrol fiyatları ve tekstil kotalarının kaldırılması nedenleriyle bu ülkelerde ekonomik büyüme gerçekleşmemiştir. İşsizlik bu ülkelerin çoğunda yüksek kalmaya devam etmiştir. Resmi işsizlik oranları İsrail’de %9,1’den, Mısır’da %9,5 ve Batı Şeria ve Gazze’de %23’e kadar değişmektedir. Enflasyonist baskılar 2005’te %2,8 civarında kalmıştır (2004’te %2,9). Petrol fiyatlarındaki artış, fiyat düzenlemeleri ve sübvansiyonlar sayesinde enflasyonda önemli bir artışa neden olmamıştır. Ancak Suriye’de para biriminin büyük ölçüde değer kaybetmesi nedeniyle enflasyon oranı 2004’teki %4,6 seviyesinden 2005’te %10’a kadar yükselmiştir. 24 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Bütçenin iyileştirilme çalışmalarına rağmen, mali durum bölgedeki birçok ülkede sorun olmaya devam etmiştir. Petrol fiyatlarının artması petrol ithal eden ülkelerde devlet bütçesi üzerinde büyük baskı oluşturmuştur. Yüksek büyüme oranlarının dışında, mali dengelerde 2004’te görülen sınırlı iyileşme 2005’te de devam etmiş ve bölgede kamu borcunun milli gelire oranı 2004’teki %2,1 seviyesinden 2005’te %1,2’ye düşmüştür. Mısır, Fas ve Ürdün’de kamu açıkları 2004’e kıyasla artmıştır. Petrol sübvansiyonlarının artmasının yanında, birçok ülkede kamu kesimindeki ücretlerde meydana gelen artışlar da toplam harcamaların 2005’te yaklaşık %13 oranında yükselmesine neden olmuştur. Çoğu ülkede vergi matrahı zayıf kalmaya devam ettiyse de, 2005’te bölgede gelir ve tüketim vergilerinden elde edilen kazanç artmıştır. Kamu borcunun azaltılması Lübnan, Mısır, İsrail ve Ürdün için orta vadede en önemli amaç olmuştur. Lübnan dışındakiler bu konuda önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir. Akdeniz ülkelerinin birçoğu bütçe ve mali yönetim sistemlerini geliştirmek için önemli adımlar atmaktadırlar. Reformlara erken başlayan ülkeler şimdiden sağlam bir kamu mali yönetim sisteminin temellerini atmada başarılı olmuşlardır. Yine de birçok ülkede bütçenin ve bütçe uygulamalarının yeterince şeffaf ve kapsamlı olmaması sorun olmaya devam etmektedir. Bu sorunları çözebilmek, kamu harcamalarının verimliliğini maksimize edebilmek ve istikrar, sürdürülebilirlik ve dış şoklara dayanıklılık konularında daha iyi mali sonuçlar elde edebilmek için aktif bir kamu mali yönetimi sisteminin yerleşmesi oldukça önemlidir. Cari hesaplardaki oynaklık ve dış şoklara karşı aşırı duyarlılık hala bölgeye hâkim olmaktadır. Petrol fiyatlarının artmasına bağlı olarak petrol ithal eden ülkelerin çoğunda 2005’te ödeme dengeleri bozulmuştur. Petrol ihraç etmeyen ülkelerde önemli miktardaki ticaret açıkları cari hesaplar üzerinde baskı oluşturmuştur. Bu baskıyı azaltmada ve dış finansmanda en güçlü unsur işçi dövizleri olmuştur. Bölgede dış ticaret dengesini ve bunun oynaklığını etkileyen en önemli faktörler ihraç ürünleri çeşitliliğinin sınırlı olması, iklim şartlarına bağlı olarak değişen tarımsal üretim ve turizm gelirleri üzerinde büyük ölçüde etkili olan güvenlik riskleridir. Güçlü bir kamu mali yönetimi sistemi geliştirmek için tavsiye edilebilecek bazı politika önerileri şunlardır: bütçenin kapsamını ve şeffaflığını artırmak, orta vadeli bütçelemeyi geliştirmek, hazine yönetimini ve bütçe uygulamalarını iyileştirmek, kaliteli bir raporlama ve kamu muhasebesi sistemi temin etmek, iç kontroller, dış gözetimler ve denetimler yoluyla mali sorumluluğu güçlendirmek. KAYNAKLAR: http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/ecofin/2006/eco_presentation.pdf http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/ecofin/2006/background.pdf http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/ecofin/2006/issues.pdf http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/ecofin/2006/fiscal_presentation.pdf 25 T.C. MALİYE BAKANLIĞI AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI İlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA Telefon: (312) 415 23 37- 415 23 41 Faks: (312) 417 11 72 e-posta: ab@maliye.gov.tr http://www.maliye-abdid.gov.tr/ © 2007 T.C. Maliye Bakanlığı Tüm hakları saklıdır.